Dönem : 21          Yasama Yılı : 3

 

         T.B.M.M. (S. Sayısı : 573)

 

Bursa Milletvekili Ali Arabacı’nın, İdarî Yargılama Usulü Kanununda DeğişiklikYapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Önergesi (2/337)

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

2577 Sayılı “İdarî Yargılama Usulü Kanununda DeğişiklikYapılmasına İlişkin Kanun Teklifim” 1.11.1999 tarihinden bu yana AdaletKomisyonunda bulunup, (2/337, 25.10.1999) süresi içinde sonuçlandırılmamıştır.

Teklifimin (2/337), İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan GenelKurul Gündemine alınmasını arz ederim.

Saygılarımla.                 1.6.2000

                                   Ali Arabacı

                  Bursa

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

2577 sayılı “İdarî Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkinKanun Teklifim” genel ve madde gerekçeleri ile birlikte ekte sunulmuştur.

Gereği saygıyla arz olunur.  18.10.1999

                                                                     Ali Arabacı

                  Bursa

GENEL GEREKÇE

1982 Anayasasının 2 nci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir “hukuk devleti” olduğu belirtilmiştir. “Hukuk devleti, insan haklarına saygı gösteren, bu hakları koruyucu adaletli bir hukuk düzeni kurup sürdürmekte kendisini yükümlü sayan, bütün etkinliklerinde hukuka ve Anayasaya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan devlet demektir. Böyle bir düzenin kurulması, yasama, yürütme ve yargı alanına giren tüm işlem ve eylemlerin hukuk kuralları içinde kalması, temel hak ve özgürlüklerin, Anayasal güvenceye bağlanması ile olanaklıdır. (Anayasa Mahkemesi Kararı -21.9.1995 T., 1995/27-47 sayılı kararı)”.

Kuvvetler ayrılığının benimsendiği bir hukuk devletinde en temel unsurlardan birisi de yargı kararlarının yerine getirilmesi, uygulanmasıdır. Mahkeme kararlarının yerine getirilmesi, hukuk devletinin ve ona güven duymanın bir gereğidir. Yargının gücü ve saygınlığını da başka türlü sağlama olanağı da yoktur.

Anayasamızın 138/son fıkrasında “Yasama ve Yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” hükmü yer almış, 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Yasasının 28 inci maddesinde de bu hükme koşut hüküm yer almış, “Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye ve eylemde bulunmaya mecburdur” denilmiştir.

Ne var ki, emredici bu hükümlerin varlığına karşın yasa hükmü, yeterli, etkin, caydırıcı yaptırımlara yer vermemiştir. İYUY’nın 28 inci maddesinin 3 ve 4 üncü bentlerinde, yargı kararlarının yerine getirilmemesi hallerinde idare ve kamu görevlisi aleyhine maddî ve manevî tazminat davası açılabileceği hüküm altına alınırken, cezaî müeyyide düzenlenmemiştir.

Uygulamada bu eksiklik yargı kararları ile giderilmeye çalışılmış, yargı  kararlarını  kasten  yerine getirmeyen kamu görevlileri, TCK’nun genel hükümleri uyarınca bazen TCK’nun 230 uncu maddesine göre, bazen TCK’nun 240 ıncı maddesine göre, bazen de TCK’nun 228 inci maddesine göre cezalandırılma yoluna gidilmiştir. Bu maddelerde yer alan hapis cezaları 6 aydan 3 seneye kadar değişmektedir.

Ancak, mahkeme kararını uygulamayan kamu görevlisini yargılayabilmek, Memurin Muhakematı Hakkındaki Yasa nedeniyle kolay değildir. İl ya da ilçe idare kurulları ya siyasî nedenlerle, ya da başkaca nedenlerle bu memurlar hakkında bir türlü karar vermemekte, yıllarca kurulda beklettikten sonra ya dosyası işlemden kaldırmakta, ya da “men’i muhakeme” kararı vermektedirler. Böylece, olay güncelliğini yitirdiği gibi, devletten adalet bekleyenleri canından bezdirmekte, güven duygusu yok olmaktadır.Bunun, hukuk adına acı ve utanç verici örneklerini çevre davalarında görüyoruz. Hele hele, davadan etkilenen yatırım sahibi, siyaseten ve ekonomik olarak güçlü ise, yatırımcı-siyasetçi-bürokrat işbirliğinin çirkin yüzünü, hukuk tanımazlığını görmek mümkündür ve o kamu görevlisini yargılamak olanaksız gibidir.

İdarenin, işine gelmeyen yargı kararlarını uygulamaması, bağımsız yargının varlığına en büyük darbeyi vurur, toplumda yargıya olan güvenin yok olmasına neden olur. Anayasa ve yasa kurallarını etkili kılmanın yolu, yeterli etkili yaptırımlarla donatmaktır. “Aksi halde bu yasa kuralları kâğıt üzerinde kalmaya zorunlu, değersiz sözcükler olmaktan öteye gidemez. (YİBK, 24.9.1979 gün ve E. 78/7, K. 79/2)”

Türkiye’de küçük bir belediye başkanından bakanlara, başbakanlara kadar birçok kamu görevlisi anayasal, yasal emre karşın, idarî yargı kararlarını ya hiç uygulamamakta ya da biçimsel olarak uygulama yolunu seçmektedirler. Hatta, hukuk kurallarına uymada vatandaşına örnek olması gereken Bakanlar Kurulu dahi, yargı kararını yerine getirmemek için “BakanlarKurulu Prensip Kararı” adı altında, hukukta hiç yeri olmayan bir uygulama içine girebilmektedir. Öyle ki, Türkiye’de idarî yargı kararlarını yerine getirmeme bir alışkanlık haline gelmiş ve uygulanmayan yargı kararı yüzlerce sayıya ulaşmıştır.

“Anayasa,  buyurucu  ve  bağlayıcı  temel  hukuk  kurallarıdır.  Mahkeme  kararlarının  geciktirilmeden yerine getirilmesi zorunludur. İnsan hak ve özgürlüklerini; sosyal adaleti, toplumun huzur ve refahını gerçekleştirmeyi ve güvence altına almayı amaçlamış demokratik bir hukuk devletinde  açıklanan  anayasa  ve  yasa  kurallarına  rağmen  bir  mahkeme  kararının  yerine  getirilmemesi düşünülemez (Ag. YİBK)”. Öyleyse, bu kuralları etkili kılmanın yolu ciddî, etkili, caydırıcı yaptırımlarla güçlendirmektir. Hukukun üstünlüğünü sağlamanın, hukuk devletini korumanın, yargı erkini yaşatmanın, varlığına inanmanın başkaca yolu da yoktur.

Bu nedenle, İYUY’nın 28 inci maddesinin (1) numaralı fıkrası değiştirilerek  yargı  kararını  yerine getirmeyen kamu görevlisine “cezaî sorumluluk” da getirilmekte anayasal ve yasal kurallar daha da etkili ve uygulanabilir hale sokulmaktadır. Amaç, hukuk devletini korumak, kollamak, yaşatmaktır.

 

MADDE GEREKÇELERİ

Madde 1. - 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Kanununun “kararların sonuçları”nı düzenleyen 28 inci maddesinin 10.6.1994 tarihli ve 4001 sayılı Kanunun 13 üncü maddesi ile değişik  (1)  numaralı fıkrasına bir fıkra eklenmek suretiyle değişiklik yapılmakta, idarî yargı kararını yerine getirmeyen kamu görevlisine “cezaî sorumluluk” getirilmektedir. Ayrıca, cezada etkiyi ve caydırıcılığı artırmak için bu kişilerin yargılanmalarında Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun ve 647 sayılı Cezaların İnfazına İlişkin Kanun hükümlerinin uygulanmayacağı hüküm altına alınmaktadır.

Madde 2. - Yürürlük maddesidir.

Madde 3. - Yürütme maddesidir.

 

BURSA MİLLETVEKİLİ ALİ ARABACI’NIN TEKLİFİ

İDARÎ YARGILAMA USULÜ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA

İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ

MADDE 1. - 6.1.1982 tarihli ve 2577 sayılı İdarî Yargılama Usulü Kanununun 28 inci maddesinin (1) numaralı fıkrası aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

“1. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Ancak, haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edilir.

Mahkeme kararlarını kasten veya ihmal suretiyle otuz gün içinde yerine getirmeyen kamu görevlileri, derecesine göre iki seneden beş seneye kadar hapis ve yüz milyon liradan bir milyar liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır. Ayrıca memuriyetten temelli olarak yoksun kılınır (Asliye Ceza). Bu Kanunun uygulanması bakımından 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanun ile Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun hükümleri uygulanamaz.”

MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini BakanlarKurulu yürütür.