Dönem
: 21 Yasama Yılı : 3
T.B.M.M. (S. Sayısı : 567)
23 Nisan
1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve
Cezaların Ertelenmesine Dair 8.12.2000 Tarihli ve 4610 Sayılı Kanun ve
Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere
Geri Gönderme Tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet
Komisyonları Raporları (1/792)
Türkiye
Cumhurbaşkanlığı
B.01.0.KKB.01
KAN.KAR. : 39-18/A-1-2000-984 15.12.2000
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
İlgi : 9 Aralık 2000 günlü,
A.01.0.GNS.0.10.00.02-8039/19643 sayılı yazınız.
Türkiye Büyük Millet Meclisince 8.12.2000 gününde kabul
edilen, 4610 sayılı “23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı
Şartla Salıvermeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun” incelenmiştir.
1. Yasanın 1 inci maddesinin 1 inci fıkrası, 23 Nisan
1999 gününe kadar işlenen suçlar nedeniyle verilen ölüm cezalarının yerine
getirilmeyeceğine ilişkindir. Aynı maddenin 2 nci fıkrasında, duraksamaya yol
açacak, çelişkili ve karmaşık bir düzenleme öngörülmektedir. Bu fıkranın
birinci bendinde, müebbet ağır hapis cezasına hükümlü olanların çekmeleri
gereken toplam cezalarından, şahsî hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûm
edilenlerin toplam hükümlülük süresinden, bir defaya mahsus, on yıl
indirileceği belirtilmektedir. Aynı fıkranın ikinci bendinde, yapılan on yıllık
indirimden sonra, ceza süresi ya da hükümlülük süresi dolmuş olanların, iyi
halli olup olmadıklarına bakılmaksızın, derhal; tâbi oldukları infaz
hükümlerine göre çekmeleri gereken toplam cezaları on yıldan fazla olanların
ise, fazla olan cezalarını çektikten sonra şartla salıverilecekleri kurala
bağlanmıştır.
“Tâbi oldukları infaz hükümlerine göre çekmeleri
gereken toplam cezalardan” söylemiyle, on yıllık indirim hesaba katılmadan
şartla salıvermeden yararlanmak için çekilmesi gerekli ceza süresinin
amaçlandığı anlaşılmaktadır. Buna göre, hükümlünün on yıllık ceza indiriminden
başka, süresi dolduğundan, ayrıca şartla salıvermeden de yararlanacağı,
dolayısıyla on yıllık indirim süresinin koşulsuz bir af niteliğinde olduğu
sonucuna varılmaktadır. Ancak, bu sonuç, on yıllık indirimle hükümlülük süresi
dolmuş olanların şartsız salıverilmeleri yerine şartla salıverilmelerinin
öngörülmüş olmasıyla bağdaşmamaktadır.
Yasanın 1 inci maddesinin 4 üncü fıkrasında, üst sınır
on yılı geçmeyen şahsî hürriyeti bağlayıcı cezaları gerektiren suçlardan dolayı
hakkında hazırlık ya da son soruşturma açılmış ya da hüküm verilip de
kesinleşmemiş sanıkların davalarının açılmasının ya da kesin hükme
bağlanmasının erteleneceği öngörülmüştür.
Yukarıda açıklanan duruma göre, Yasada üçlü bir sistem
oluşturulduğu anlaşılmaktadır :
a) Hükümlülük sürelerinden on yıllık indirim
yapılmasına karşın, çekmeleri gereken cezalar on yıldan fazla olanlar, on
yıllık indirimden yararlanacakları gibi, çekilmesi gerekli ceza süresini
tamamladıklarında, şartla salıvermeden de yararlanacaklardır.
b) On yıllık indirim yapıldıktan sonra hükümlülük
süresi dolanlar, maddeye göre hükümlülük süreleri dolmasına karşın şartla
salıverme rejimine tâbi kılınacaktır.
c) Cezanın üst sınırı on yılı geçmeyen bir suç
nedeniyle haklarında soruşturma başlatılanlar için de, dava açılması ya da
davanın kesin hükme bağlanması ertelenecektir.
İlk iki sistemde çekilmesi gerekli ceza süresinin
kısaltılması, üçüncü sistemde cezanın hiç çekilmemesi
amaçlanmakla birlikte, bu sonuca, ilkinde, afla; ikincisinde, ceza indirimi
sonucu şartla salıvermeden yararlanmak için çekilmesi gerekli ceza süresinde
indirim yapılmasıyla; üçüncüsünde, davaların ertelenmesine olanak sağlanarak
ulaşılmak istenilmiştir.
2. 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasasının, 8.4.1991
gününe kadar işlenen suçların failleri açısından şartla salıvermeden
yararlanabilmek için çekilmesi gerekli ceza süresi konusunda suç türüne göre
farklı düzenlemeler öngörülmüş olması, Anayasa Mahkemesince iptal nedeni
sayılmıştır.
Anayasa Mahkemesinin 19.7.1991 günlü, E.1991/22, K.
1991/15 sayılı ve 19.9.2000 günlü, E.1999/39, K. 2000/23 sayılı kararlarında şu
değerlendirmeler yapılmıştır :
Suçlu, topluma uyum zorlukları gösteren ve
uyumsuzluğunu suç işlemekle açığa vuran kimsedir. Cezanın caydırıcılığı ve
suçlunun toplumla uyum sağlayabilmesi, başka bir deyişle topluma yeniden
kazandırılması, ceza politikasının temel ilkesini oluşturur. Toplumun suça
verdiği önem ve suçun ağırlığı, cezanın farklılaştırılmasına ya da
ağırlaştırılmasına esas olur. Bu husus, devletin cezalandırma politikasına
uygun olarak yasa koyucunun bu konudaki değerlendirmesine ve takdirine göre
belirlenir.
Yasakoyucu kuşkusuz, Anayasanın ve ceza hukukunun temel
ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla cezalandırmada güdülen amacı da gözeterek
hangi eylemlerin suç sayılacağını ve bunlara verilecek cezanın türü ve süresi
ile artırım ve indirim nedenlerini saptayabileceği gibi, kimi suçları
işleyenler için “şartla salıverme” ve “erteleme” adı altında düzenlemeler de
öngörebilir.
Şartla salıverme, cezanın çektirilmesinin
kişiselleştirilmesi, başka bir deyişle cezaevindeki tutum ve davranışlarıyla
topluma uyum sağlayabileceği izlenimini veren hükümlünün ödüllendirilmesidir.
Şartla salıverme, infaz hukuku ile ilgili bir
kavramdır. Cezanın infazı, işlenen suçun türüne bağlı olmaksızın, suçlunun
topluma uyum sağlamasını ve topluma yeniden kazandırılmasını amaçlar.
Bu amacın gerçekleştirilmesi, suça bağlı olmadan ayrı
bir programın uygulanmasını gerektirir. Tüm çabalar, suçlunun uyumsuzluğuna
neden olan psikolojik, çevresel, sosyal ve kişisel etkenlerin belirli bir infaz
programı içinde giderilerek, suça yeniden yönelmesini önlemektir. Bu program,
suça göre değil, suçlunun infaz süresince gösterdiği davranışlarına ve gözlenen
iyi durumuna göre düzenlenecektir. Bu da infazın, mahkûmların işledikleri
suçlara göre bir ayırıma gidilmeden, aynı esaslara ve belirli bir programa göre
yapılmasını ve sonuçlarının gözlenmesini gerektirir. Aynı süre ceza alan iki
hükümlüden birinin, sırf suçunun türü nedeniyle daha uzun ceza çektikten sonra
şartla salıverilmesi, cezaların farklı çektirilmesi sonucunu doğurmakta ve bu
iki mahkûm arasında eşitsizliğe neden olmaktadır.
Böylece, infaz süresince eşit ve aynı durumda bulunan
mahkûmlar arasında ayırım yapılması, Anayasanın, hukuk devleti ve yasa önünde
eşitlik ilkelerine uygun düşmemektedir.
Aynı gerekçelerin bu Yasa yönünden de geçerli olması
söz konusudur.
Anayasının 87 nci maddesinde, 14 üncü maddedeki
eylemlerden dolayı hüküm giyenler ayrık olmak üzere, genel ve özel af ilânına
karar vermek yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ilişkin olduğu
belirtilmiştir. Affın kapsamını belirlemek, kimi suçları işleyenleri aftan
yararlandırırken, kimilerini ayrık tutmak ya da daha az yararlandırmak yasa
koyucunun takdirine bırakılmıştır. Ancak, bu yetki kullanılırken, Cumhuriyetin
nitelikleri arasında sayılan “toplumun huzuru”, “adalet anlayışı” ve “hukuk
devleti” kavramlarının ve herkesin yasalar önünde eşit olup, kimseye ayrıcalık
tanınamayacağı ilkesinin gözden uzak tutulmaması, affın, adil ve dengeli
sonuçlar vermesine, suçtan zarar görenlerin olabildiğince incitilmemesine ve
yapılan düzenlemenin Anayasaya uygun olmasına özen gösterilmesi gerekmektedir.
Buna karşın, Yasa’nın, aşağıdaki hukuka aykırı ve çelişkili kuralları
kapsadığı görülmektedir:
a) Yasa’nın 1 inci maddesinin 5 inci fıkrasının (a) bendinde,
Anayasa’nın 14 üncü maddesi kapsamında olması nedeniyle affedilmeyecek suç
niteliğinde olan Türk Ceza Yasasının 125-157, 161, 162, 168, 171 ve 172 nci
maddeleri ayrık tutulmuştur.
Ancak, 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası’nın, Cumhuriyet’in
niteliklerini, siyasal, sosyal ve ekonomik düzenini değiştirmeyi, Devlet’in
ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğünü bozmayı amaçlayan örgütleri kuranların,
yönetenlerin ve Devlet’in ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğünü bozmayı hedef
alan propaganda yapanların cezalandırılmasını öngören kuralları ayrıklık
kapsamına alınmamıştır.
b) Yasa’daki önemli bir çelişki, eylemlerin ağırlığı nedeniyle kamu
düzenini bozup, kamu vicdanını incitici nitelikte olan ve karşılığında idam
cezası öngörülen Türk Ceza Yasası’nın 450 inci maddesi; müebbet ağır hapis
cezası öngörülen 374, 382, 439, 449 ve 499 uncu maddeleri; 24-30 yıl ağır hapis
cezası öngörülen 448, 451, 452, 468, 470, 471, 497 nci maddelerinin yasa
kapsamına alınmasına karşılık, Türk Ceza Yasası’nın birinci fıkrasında yedi
günden altı aya, ikinci fıkrasında altı aydan iki yıla kadar hapis cezası,
üçüncü fıkrasında yalnızca para yaptırımı öngörülen tehdit suçuna ilişkin 191
inci; ilk fıkrasında iki aydan altı aya kadar, ikinci fıkrasında bir yıldan üç
yıla kadar hapis cezası öngörülen firara ilişkin 298 inci maddeleri gibi kısa
süreli hürriyeti bağlayıcı yaptırım öngören Türk Ceza Yasası’nın çok sayıda
kuralı kapsam dışında bırakılmıştır.
c) Yasa’daki bir başka çelişki, benzer nitelikte suçları birlikte kapsam
dışında tutması ya da kapsam içine alması gerekirken, farklı uygulamalar
öngörülmüş olmasıdır.
Türk Ceza Yasası’nın, ırza geçme ya da ırza tesaddi eylemleri nedeniyle
mağdurun ölümüne sebebiyet veren faile müebbet ağır hapis cezası öngörülen 418
inci maddesi kapsam dışında bırakılırken, kaçırılan kimsenin ölümüne neden
olanlar için müebbet ağır hapis cezası yaptırımı öngörülen 439 uncu maddeye
aykırı davrananların, Yasa’dan yararlanmaları sağlanmıştır.
Yine, Türk Ceza Yasasının 240 ıncı maddesi kapsam dışında olduğu için
memuriyet görevini kötüye kullananlar aftan yararlanamayacak; buna karşılık,
nüfuz ve tesir altında karar veren yargıçlar, 233 üncü madde kapsamı içinde
olduğu için Yasa’dan yararlanabileceklerdir.
Yasa’da, buna benzer çelişkiler içeren pek çok örnek vardır.
3. Yasanın 1 inci maddesinin, 4 üncü bendinde, üst sınırı on yılı
geçmeyen cezaları gerektiren suçlarda, dava açılması ve kesin hükme bağlanması
ertelenmekte; ancak, ilgililere istemeleri durumunda, yargılanmalarının
sürdürülüp aklanmaları olanağı tanınmamaktadır.
4. Yasanın 1 inci maddesinin 4 üncü fıkrasının birinci bendinde, davanın
açılması ve kesin hükme bağlanmasının erteleneceği; ikinci bendinde de, yeniden
başka bir suç işlenmesi durumunda erteleme konusu suç için dava açılacağı ya da
daha önce açılmış bulunan davanın sürdürüleceği belirtilmiştir.
Kapsamdaki tüm suçlar yönünden Yasada öngörülen "davanın
ertelenmesi" kavramı hukukumuza ilk kez getirilmektedir. Ancak, Yasa'da
"davanın ertelenmesi"nin koşulları belirlenmemiş, diğer yasa
kurallarıyla uyumu gözetilmemiştir. Bu nedenle düzenleme, uygulamada
farklılıklar ve eşitsizlikler yaratabilecektir. Bu da yargıya büyük yük
getirecek ve adalete duyulan güvenin yıpranmasına neden olacaktır.
Ayrıca, "davanın ertelenmesi", Yasanın diğer düzenlemeleri ile
de uyum içinde bulunmamaktadır. Gerçekten, Yasanın 1 inci maddesinin 2 nci
fıkrasında, hükümlülük süresi toplamından 10 yıl indirim yapılması
öngörülürken, 4 üncü fıkrasında, bir kişi hakkında, suçlama ile ilgili
maddelerdeki ceza süreleri toplamına bir sınırlama getirilmeden açılan
davaların tümünün ertelenmesi olanağı yaratılmaktadır. Böylece kural, davası
erken biten ve hükmü kesinleşen aleyhine sonuç doğuracaktır.
5. Yasanın 1 inci maddesinin 9 uncu fıkrasında, haklarında yakalama,
tutuklama ya da mahkûmiyet kararı bulunup da firar halinde olanların madde
hükmünden yararlanmaları bir ay içinde "resmî mercilere başvurup teslim
olma" koşuluna bağlanmıştır.
Bu kural, Türk Ceza Yasasının 229 uncu maddesi uyarınca yalnızca
sorgusunun yapılması için hakkında gıyabi tutuklama kararı verilen ve bu
durumdan haberi olmaması nedeniyle altı aylık mahkûmiyeti bulunan ve belki de
beraat edebilecek kişinin, bir ay içinde başvurmadığı için Yasa'dan
yararlanamamasına neden olacaktır.
6. Yasanın 1 inci maddesinin 6 ncı fıkrasında, daha önce şartla
salıverme hükümlerinden yararlandığı halde yeniden suç işleyerek hüküm giyenler
ile daha önce çıkarılmış bir aftan yararlananların, madde hükümlerinden
yararlanamayacakları belirtilmiştir.
Geçmişte birkaç günlük cezayı gerektiren bir suçtan dolayı şartla
salıverme ya da af hükümlerinden yararlananların, bu Yasa hükümlerinden
yararlannamaları hukuka uygun düşmemektedir.
Ayrıca, iyi halli olmamaları nedeniyle şartla salıvermeden
yararlanamayanlar Yasa kapsamına girerken bu kuralla, iyi halli olmaları
nedeniyle şartla salıverilenler Yasa’dan yararlanamamaktadır. Olumsuzluğun
ödüllendirildiği bir haksızlık ortaya çıkmaktadır.
7. Yasa’nın 1 inci maddesinin 5 inci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde,
Türk Ceza Yasası ile Askerî Ceza Yasasında öngörülen suçlardan kapsam dışında
bırakılanlar belirtilmiştir.
Yasanın 1 inci maddesinin 5 inci fıkrasının (a) bendinde, Türk Ceza
Yasasının 240 ıncı maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçu kapsam
dışında bırakılmıştır. Ne var ki, görevi savsaklama ya da görevi kötüye
kullanma suçunu askerî suç durumuna getiren Askerî Ceza Yasasının 144 üncü
maddesi, Yasanın 1 inci maddesinin 5 inci fıkrasının (b) bendinde, Askerî Ceza
Yasası ile ilgili kapsam dışı bırakılan maddeler arasında sayılmadığından,
askerî yargıya bağlı kişilerin işledikleri görevi kötüye kullanma suçu kapsama
alınmış olmaktadır.
Türk Ceza Yasasının 456 ıncı maddesinde düzenlenen “müessir fiil” ve 452
nci maddesinde düzenlenen “kastı aşan adam öldürme” suçları 4610 sayılı Yasa
kapsamına alınmıştır.
Buna koşut olarak, Askerî Ceza Yasasının 117 nci maddesinde düzenlenen
“asta müessir fiil” suçu Yasa kapsamına alınmıştır. Ancak, Türk Ceza Yasasının
“müessir fiilin” nitelikli durumlarını düzenleyen 456 ıncı maddesinin 2 ve 3
üncü fıkraları ile Askerî Ceza Yasası’nın “kastı aşan adam öldürmeyi”
düzenleyen 118 inci maddeleri kapsam dışı bırakılmıştır.
8. Yasada kapsam dışında bırakılanlar yönünden nasıl bir ölçüt
kullanıldığı ya da değerlendirme yapıldığı saptanamamıştır. Yapılan incelemede,
ceza süresi, hukuksal yarar, ihlâl edilen değer ve konu yönünden bir sıralama
ya da tercih ölçütüne rastlanılamamıştır. Böylece, Yasada hukuk devleti ve
eşitlik ilkesine aykırı düzenlemelere yer verilmiştir.
Ayrıca, yasakoyucunun suç türünden, suçlunun kişiliğinden ayrı,
kesinleşmiş hükümden önceki evreye dönük suça ve suçluya göre uygulanma
öngörmesi şartla salıverme ve erteleme kavramlarının hukuksal nitelikleri ile
bağdaşmamaktadır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında Yasa, Anayasanın eşitlik ilkesine,
hukuka adelete, toplum huzurunu sağlamaya yönelik değildir ve toplum vicdanını
incitecek içeriktedir. Cezaevlerinin mevcudunun azaltılması gibi hukuksal
değerden yoksun düşüncelerle af yetkisinin kullanılması, toplumda adalete ve
yasalara duyulan güveni azaltır.
Böyle bir yasanın yayımlanması “Devletin temeli adalettir” inancını yok
edecek, toplum düzenini bozacak ve yurttaşların adalete olan güvenini
sarsacaktır.
Bu nedenle, 4610 sayılı Yasa yayımlanmayarak, Anayasanın 104 üncü
maddesi gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmek üzere
ekte geri gönderilmiştir.
Ahmet Necdet Sezer
CUMHURBAŞKANI
Anayasa
Komisyonu Raporu
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Anayasa Komisyonu 18.12.2000
Esas No. : 1/792
Karar No. : 6
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Başkanlığınızca, 17.12.2000 tarihinde esas komisyon
olarak Adalet, tali komisyon olarak Anayasa Komisyonuna havale edilen “23 Nisan
1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve
Cezaların Ertelenmesine Dair 8.12.2000 Tarih ve 4610 Sayılı Kanun ve Anayasanın
89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi (1/792)” Komisyonumuzun 18.12.2000 tarihli toplantısında
Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk, İçişleri ve Adalet Bakanlıkları
yetkililerinin katılımıyla görüşülmüştür.
Geri gönderme tezkeresinde; 4610 sayılı “23 Nisan 1999
Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların
Ertelenmesine Dair Kanun”un; Anayasanın eşitlik ilkesine, hukuka, adalete,
toplum huzurunu sağlamaya yönelik bulunmadığı ve toplum vicdanını incitecek
içerikte olduğu; böyle bir Kanunun yayınlanmasının “Devletin temeli adalettir”
inancını yok ederek toplum düzenini bozacağı ve adalete olan güvenini sarsacağı
gerekçelerinden hareketle Anayasanın 89 ve 104 üncü maddeleri uyarınca bir defa
daha görüşülmek üzere iade edildiği belirtilmektedir.
Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk, konu ile ilgili
konuşmasında bir defa daha görüşülmek üzere geri gönderme yetkisinin
Cumhurbaşkanına tanınan anayasal bir yetki olduğunu, belirterek şu hususları
vurgulamıştır.
– 4610 sayılı Kanun koşulsuz bir af getirmemektedir.
Anayasa Mahkemesi Terörle Mücadele Kanununun geçici 1 ve 4 üncü maddeleri ile
ilgili değerlendirmelerinde şartla salıverme ile özel af arasında benzerlik
olduğunu belirtmekle birlikte şartla salıvermenin ayrı bir kurum olduğunu ifade
etmiştir ve bu düzenlemelerin de şartla salıverme olduğunu belirtmiştir. Şartla
salıverme kendine özgü bir kurumdur. Ve burada da yasa ile gerçekleştirilen bir
şartla salıverme söz konusudur.
– Eşitlik aynı konumda olanlar için söz konusudur.
Farklı durumda olanlar için söz konusu değildir.
– Yasa koyucu suçun niteliği ile toplumda uyandırdığı
vahamet nedeniyle takdirini farklı kullanabilir ancak infaz bakımından aynı
durumda olanlar için farklı uygulama öngörülemez.
– Geri gönderme
tezkeresinde şartla salıverilenler ile kapsam dışı kalanlar arasında bir
karşılaştırma yapılmıştır. Bir bölümünde ise infaz hukuku açısından
değerlendirme yapılmaktadır. Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında şartla
salıverilmede suçlar bakımından ayrım yapılmamasını öngördüğü belirtilirken
daha sonra şartla salıverilme kapsamına ilişkin suçlar açısından suçların
niteliği ve toplum bakımından vahametiyle ilgili karşılaştırma yapılmaktadır.
Şartla salıverilmede; kapsamda kalan suçların niteliği daha ağır bulunmuştur.
Bu da geri gönderme tezkeresinde yer alan dikkate değer bir değerlendirmedir.
– Kanun
hazırlanırken şartla salıverme kurumu, bundan önceki af yasaları ve toplumun
beklentileri göz önünde bulundurulmuştur.
– Affı red
hakkı pek az yasada yer almıştır. Çok sayıda af kanununda ise yer
verilmemiştir. Bu kurumun uygulanması halinde öngörülen ceza sınırları
itibariyle kanundan yararlanma olanağı getirdiği için mahkemelerin gereksiz
yere uğraştırılmaması düşüncesi ağırlık kazanmıştır.
– Şartla
salıverme normal süreçte iyi hali görülenlere yasanın tanıdığı bir imkândır.
– Davaların
ertelenmesi kurumu 1997 yılında çıkarılan “12.7.1997 Tarihine Kadar Sorumlu
Müdür Sıfatı ile İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair
Kanun” ile 4454 sayılı “Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve
Cezaların Ertelenmesine Dair” Kanunda öngörülmüştür.
Kanunun tümü üzerindeki görüşmelerde özellikle şartla
salıverilme, dava ve cezaların ertelenmesiyle ilgili kriterlerin gerekçede açık
olmadığı ifade edilmiştir.
Şartla salıverme, erteleme ve ceza indiriminin aynı
Kanunda yer alması yasama ekonomisi ile ilgilidir. Üç modelin bir arada yer
alması birbirleriyle çelişki taşıdığı iddialarını gündeme getirmiştir. Her biri
ayrı kanunlarla getirilse idi bu tartışma söz konusu olmayacaktı.
Hukuk sosyal ihtiyaçların bir ürünüdür. Afla ilgili
olarak toplumda bir beklenti oluşmuştur. Suç işleyenlerin toplumda bir yer
alması ve uyumlu hale gelmelerinin sağlanması bir zorunluluktur. Bu kişilere
kendilerini düzeltme ve toplumla uyumlu hale gelme fırsatı tanınmalı, hukuk bu
sosyal ihtiyaca imkân vermelidir.
Kanunun tek olumlu yanı 2 nci maddesidir. Burada
kamuoyunun vicdanen rahatsız olduğu bir konuda düzenleme öngörülmektedir. Ayrı
bir tasarı ile getirilmesi uygun olacaktır.
Affı red imkânı tanınmalı, tercih imkânı verilmelidir.
Bu Kanunun aleyhinde olarak özellikle Kanunun
yayımlanması halinde toplumda huzuru bozacağı, en doğru hareketin iki maddenin
birbirinden ayrılmak suretiyle 2 nci maddenin yasalaştırılması olduğu ifade
edilmiştir. Parlamentonun geri gönderme gerekçelerini dikkate alarak bu konuda
yeni düzenleme yapması gereği belirtilmiştir.
Erteleme, şartla salıverilme hukukun temel
kurumlarıdır. Kanunla getirilen ise bozucu şarta bağlı bir aftır. Anayasa
değiştirilene kadar sosyal değer ya da faydadan daha üst bir değerdir. Bu
nedenle aykırı hareket edildiğinde anayasal demokrasiden söz edilemez. Anayasa
Mahkemesince muhtemel bir iptalin sonuçları Anayasa Komisyonunca iyi
değerlendirilmelidir.
Kanunun tümü üzerindeki görüşmelerin tamamlanmasından
sonra Anayasa Komisyonunun tali komisyon olması sebebiyle maddelere
geçilmeyerek konunun sadece Anayasaya aykırılık yönünden incelenmesini içeren
önerge Komisyonumuzca oy çokluğu ile kabul edilmiştir.
Bu doğrultuda maddelere geçilmemesi, Tasarının tümünün
Anayasaya uygun olup olmadığının tespit edilerek esas komisyon olan Adalet
Komisyonuna bu yönde görüş bildirilmesi oya sunulmuş ve oy çokluğu ile kabul
edilmiş, yapılan oylama sonucunda Kanunun Anayasaya aykırı olmadığına oy
çokluğu ile karar verilmiştir.
Raporumuz havalesi gereği esas komisyon olan Adalet
Komisyonuna gönderilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.
|
|
Başkan |
Başkanvekili |
Sözcü |
|
|
Turhan Tayan |
N. Kemal Atahan |
Mehmet Nacar |
|
|
Bursa |
Hatay |
Kilis |
|
|
Kâtip |
Üye |
Üye |
|
|
E. Cenap
Gülpınar |
Ahmet İyimaya |
Cemil Çiçek |
|
|
Şanlıurfa |
Amasya |
Ankara |
|
|
(İmzada
bulunamadı) |
(Muhalefet
şerhim eklidir) |
(Muhalifim) |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
H. Tayfun İçli |
Salih Çelen |
Şaban
Kardeş |
|
|
Ankara |
Antalya |
Bayburt |
|
|
|
(Tamamına
muhalifim) |
(İmzada
bulunamadı) |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
İsmail Alptekin |
Ayvaz Gökdemir |
Edip Özgenç |
|
|
Bolu |
Erzurum |
İçel |
|
|
(1 inci
maddeye muhalifim) |
(Muhalefet
şerhimiz eklidir) |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Cahit Tekelioğlu |
Osman Kılıç |
Necdet Saruhan |
|
|
İçel |
İstanbul |
İstanbul |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Nevzat Yalçıntaş |
Işın Çelebi |
Rahmi Sezgin |
|
|
İstanbul |
İzmir |
İzmir |
|
|
(Aynen
geri gönderilmesine |
|
|
|
|
muhalifim) |
|
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Mustafa Kamalak |
İsmail Çevik |
Mehmet Kundakçı |
|
|
Kahramanmaraş |
Nevşehir |
Osmaniye |
|
|
(1 inci
maddeye muhalif, |
|
|
|
|
bütününe
evet) |
|
|
|
|
Üye |
Üye |
|
|
|
Şeref Malkoç |
Ali Naci Tuncer |
|
|
|
Trabzon |
Trabzon |
|
|
|
|
(Muhalifim) |
|
KARŞI OY GÖRÜŞÜ
Tasarıya karşı olan görüşlerimiz, Anayasa Komisyonu
Tutanaklarına intikal etmiştir. Sözü geçen tutanak bölümleri, yoklama yoluyla
“Karşı görüşümüzün” bir parçasıdır. Aşağıdaki düşünce-ler, tasarıya karşı
anlatımların kısa ifadesidir :
1. a) Cumhurbaşkanlığının geri gönderme tezkeresindeki
gerekçelere katılıyoruz. Anayasa ve Adalet Komisyonunun her gerekçeyi ayrı ayrı
değerlendirerek uygun gördüklerini kanuna yansıtılmasını sağlaması, gündemine
egemen yasamanın doğal gereğidir (Any. Mad. 7, 87). Aksine anlayış, anayasal
organlara vücut veren anayasa hükümlerini ve denge-fren rejimini anlamsız
kılar. Haklı, anayasaya aykırılık bakımından ağır gerekçelere parmakla karşılık
verme tavırlardan hukuk ve adalet doğmaz.
b) Sık sık af, anayasamızın 2 nci maddesindeki
değişmezlerden olan “hukuk devletinin içini boşaltır.” Şimdiye değin bu yönde
denetim yetkisini kullanmamasına karşın Yüksek Mahkemenin bu yolu seçmesi, af
yetkisinin kötüye kullanılmasının önünü tıkayacaktır. (Yüksek Mahkeme,
kamulaştırma yasasının beyan değeri ile ilgili denetiminde benzeri bir yolu
işletmiştir.) Bu seçenekte denetim, af kanununun kapsam maddelerinin iptali
sonucunu doğuracak, yasanın tümü hükümden düşecektir.
2. Meclisin en temel yetkisi olan af tasarrufunun
toplumsal şartları gerçekleşmemiştir. Savaş, kalkışma gibi olağanüstü
durumların, rejim değişikliği, çağa damga vuran önemli olay, köklü ve yaygın
değişimin yaşanmadığı dönemlerde af, bu yetkinin tipik kötüye kullanılmasını
oluşturur. Cezaların infaz edileceği yönündeki önleyici temel değeri çökertir.
2000 affı, 1974 af zihniyetinin tipik tekrarıdır.
3. Gün, büyük sayılar yasasının somutun özelliğini
kapsamayan yasama kusurlarını giderecek, suç ve cezaları toplumsal değer ölçülerine
ve evrimin mukayeseli aklına göre yeniden tarif edecek; insan hakları,
özgürlükler, siyasette-felsefede tarafsız ve fakat öz işlevine çekilmiş güçlü
devlet vatanını gerçekleştirecek hukuk ve ceza reformunun yapılması gerektiği
gündür. Parlamento, bir asırda ancak bir kez kullanabileceği af yetkisinin
mahmurluğuna değil, çağdaş yapılanma standartları hedefine koşması gereken
millî organımızdır.
4. Düşünce ve basın suçu, “somut ve yaygın/mevcut
tehlike” evrensel ölçütü içinde yeniden tanımlamalı, bu ölçütün kapsam alanında
bulunmayan suç halleri, pozitif hukukumuzdan ayıklanmalıdır. Tabiî olarak suçlu
olmayanların, yasalarla suçlu kılınmaları; bir hukuk/demokrasi ayıbıdır.
Düşünceyi ve ifadesini insandan ceza kerpeteniyle sökmeye çalışanlar;
zihniyetler, düzenler-yerleri ne olursa olsun-insanın yanı olamazlar.
5. Af yetkisi mutlaka kullanılacak ise, -makul
istisnalar ayıracında- devlete karşı suçlar için kullanılmalıdır. Affı kullanan
devletin kendine karşı ika edilen eylemlerde cimri; insana karşı suçlarda
cömert davranması, bir devlet uygarlığının tezahürü olamaz.
6. Anayasa aykırılık yönünden, aşağıdaki argumanlar da
gözardı edilemez :
a) Af, yürürlükteki (pozitif) ceza hukukuna göre
belirlenen veya belirlenecek olan mahkûmiyet sonuçlarına yasama organının;
kaldırma, indirme veya dönüştürme içerikli müdahalesidir. Bir tasfiye kuralı
olan af cezayı belirleyecek genel kurallara ilişemez. Aksi takdirde zaman
bakımından kapsamı dışında kalan dönem ile af dönemi arasındaki suçlular ve
ölçme kuralları yönünden farklılık yaratılmış olur. Bu ise, eşitlik ve hukuk
devleti ilkelerine aykırıdır (Any. Mad. 2, 10, An. Mah. 13.3.1979 t, 67/14-E/K.
Amkd. S: 17. Shf. 100-124 özellikle Shf. 112, Dr. Öden, A. Merih Türk Anayasa
Hukukunda eşitlik ilkesi (yayımlanmamış doktora tezi) Shf. 257 ve Civ. ayrıca
sözü geçen eserdeki dip not 132’d
yapılan atıflar). Komisyonun benimsediği metin; tecin, şartla salıverme gibi
temel ceza hukuku (yasası) kurallarını ve yasaya özgü olarak genel yapılarından
farklı biçimde ele almıştır. Hiçbir yasanın hukuku ve eşitliği çiğneyerek
imtiyaz yaratma gücü olamaz. Böyle bir düzenleme, af tarihinden sonrası içinde
etkili olacak sürekli bir normun konması (mevcudun ilgası) yoluyla ancak
sağlanabilir.
Tasarının adı ne olursa olsun, yasama organının yargı
kararlarına müdahalesi, bir “Af” tır. Ad veya terim değişikliğiyle af
nitelemesi yok edilemez. “Şartla Salıverme” adı bu şekilde anlaşılmalıdır.
Affın kötü imajından ve toplumsal tepkiden kaçınmanın yolu, kılıf değiştirmek
değil, doğru özde buluşmaktır. Halkın sesine kulak vermektir. (Any. Md. 2).
a) Bürokratik devletten anayasamızın 2 nci maddesinde
yazılı demokratik devlete geçişin araçlarından biride, memur suçu kavramıyla
izahı imkânsız bir sosyolojik gerçeğin kabulü ve yasalaştırmada bu kabulün
gözardı edilmemesidir. Devletin bürokrasi aygıtı, görüntüleri her insaflı
insanı ürkütücü bir suçlar yumağı ile bağlantı ve iştirak içindedir. Nerede ise
bu bağ, organik bütünlüğe doğru gitmektedir. Devletin işlevini felce uğratan ve
gözler önüne seren bu bozulmadan, yargı işletilmeden kurtulunamaz. Bürokrasi,
bağırsaklarının taşıdığı kiri görüntüleyecek yegâne mercek, bağımsız yargıdır.
Böyle bir af, zaman itibarıyla da demokratik hukuk devleti (Any. Mad. 2)
ilkesini ihlaldir. Yasama, sosyolojik ve güncel gerçeğin anayasaya yüklediği bu
anlama gözünü kapayamaz.
b) Affı red hakkının tanınmaması, bir kusurdur. Bu
anlayış, temiz siyaset, saydam yönetim, insan hakları ve hukukun üstünlüğü
değerleri içinde savunulamaz. “Affın mecburiliği” klasik görüşü, aşılmaz ve
yeni değerlere göre terk edilemez bir prensip değildir. Yasama, asli bir yetki
olarak (Any. Mad. 7) ancak anayasa ile bağlıdır (Any. Mad. 11/1, 2).
c) Tasarı, gerek kapsam-dışı ve gerekse indirim
kategorileri bakımından herhangi bir hukukî kriteri benimsemiş değildir. Bu
keyfi düzenleme, genellik ve eşitlik prensiplerini çiğneyerek imtiyaz yaratma
girişimidir (Any. 87, 2, 10). Tasarının yasalaşmasını izleyen günlerde sözü
geçen istisnaların Anayasa Mahkemesince iptali ve bu kapsamdaki tutuklular ile
hükümlülerin salıve-rilmelerinin sorumluluğu, girişime omuz verenlerin
olacaktır. Çünkü bu konuda Yüksek Mahkeme içtihadı açıktır ve yasamayı
bağlayıcıdır. (Any. Mad. 153, An. Mah. 24.6.1976 t, 7/35-E 31.3.1992 t,
18/20-E/K; 19.9.2000 t, 39/23-E/K. TCK. 230 hükmünün af kapsamına alınması,
siyasî yol-suzluğu korumaktır.)
d) Düşünce özgürlüğü ile ilgili suç ve cezaların
(düşünceyi ve suç ve ceza ile bütünleştiren bu talihsiz kavramı kullanma
ayıbını hiçbir zaman özümsenemeyerek) af imkânsızlığı karşısında (Any. 87, 14)
bu yöndeki suçların ceza yasalarından ayıklanması ve özürlü anayasanın
değiştirilmesi gereği açıktır ve gerek savsaklanamaz.
“Ana rejimler, özgürlükler sorununu, ara rejimlerin
bunları tahrip hızının en az yarısı kadar bir süratle çözmek zorundadır.” Aksi
takdirde, ana dönemlerin de, siyasetlerin de “içi doldurulamaz.” Biçimsellik ve
seremoni, rejimin yegane karakterine dönüşür. Anayasal demokrasi, hiçbir zaman
bu değildir.
Mevcut anayasal açıklık karşısında, toplumsal talep
tabanından da yoksun bir girişimi -ne pahasına olursa olsun- sürdürme ısrarını
izah edecek bir gerekçeyi bulmakta zorluk çektiğimizi; doğru yolun, tasarıyı
geri çekme yoluyla karartmakta olduğunu düşünüyoruz.
Saygılarımızla.
|
|
Ahmet
İyimaya |
Ayvaz
Gökdemir |
Ali
Naci Tuncer |
Salih
Çelen |
|
|
Amasya |
Erzurum |
Trabzon |
Antalya |
Adalet
Komisyonu Raporu
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Adalet Komisyonu 19.12.2000
Esas No. : 1/792
Karar No. : 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Komisyonumuzun 7.12.2000 tarihli 3 Karar No.lu raporu
ile sonuçlandırdığı, “23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı
Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun” Türkiye Büyük
MilletMeclisinin 8.12.2000 Tarihli 27 nci birleşiminde görüşülmüş ve kabul
edilmiştir.
Kanun, Anayasamızın 89 uncu maddesi gereğince
yayımlanması için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 9.12.2000 Tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-8039/19643 sayılı tezkeresi ile Sayın Cumhurbaşkanlığına
gönderilmiştir.
Sayın Cumhurbaşkanımız, Anayasanın 89 ve 104 üncü
maddeleri gereğince Kanunu, bir kez daha görüşülmek üzere geri göndermiş ve
gerekçeli geri gönderme tezkeresi de Genel Kurulumuzun 16.12.2000 tarihli 33
üncü birleşiminde okunmuştur.
Komisyonumuz, 8.12.2000 tarihli ve 4610 sayılı “23
Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava
ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun”u, tali komisyon olan Anayasa
Komisyonunun kanunun Anayasaya aykırı olmadığına oy çokluğu ile karar verdiği
raporunu ve geri gönderme gerekçelerini de dikkate alarak, Adalet Bakanı Prof.
Dr. Hikmet Sami Türk’ün ve Bakanlık temsilcilerinin katılmalarıyla ayrıntılı
olarak bir kez daha inceleyip görüşmüş ve aynen kabul edilmesine oy çokluğu ile
karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun onayına sunulmak üzere saygı
ile arz olunur.
|
|
Başkan |
Başkanvekili |
Sözcü |
|
|
Emin Karaa |
İ. Sühan Özkan |
Salih Erbeyin |
|
|
Kütahya |
İstanbul |
Denizli |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Yekta Açıkgöz |
Müjdat Kayayerli |
RamazanToprak |
|
|
Samsun |
Afyon |
Aksaray |
|
|
|
|
(Muhalifim) |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Mehmet Gözlükaya |
Fahrettin Kukaracı |
Ali Günay |
|
|
Denizli |
Erzurum |
Hatay |
|
|
(Muhalifim.
Şerhim eklidir) |
|
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Erol Al |
İsmail Aydınlı |
Mustafa Düz |
|
|
İstanbul |
İstanbul |
İstanbul |
|
|
|
|
(İmzada
bulunamadı) |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Mehmet Gül |
A. Nazlı Ilıcak |
Mehmet Pak |
|
|
İstanbul |
İstanbul |
İstanbul |
|
|
(Toplantıya
katılmadı) |
(1 inci
maddeye kısmen muhalifim) |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Mehmet Ali Şahin |
Işılay
Saygın |
Edip Özbaş |
|
|
İstanbul |
İzmir |
Kahramanmaraş |
|
|
(Birinci
maddeye muhalifim) |
(Toplantıya
katılmadı) |
(Muhalifim.
Şerh vereceğim) |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Sevgi Esen |
Cemal Özbilen |
Erdoğan Sezgin |
|
|
Kayseri |
Kırklareli |
Samsun |
|
|
(Muhalifim.
Şerhim eklidir) |
|
(Muhalifim.
Şerhim eklidir) |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
YaşarTopçu |
Mehmet
Fevzi Şıhanlıoğlu |
Orhan Bıçakçıoğlu |
|
|
Sinop |
Şanlıurfa |
Trabzon |
|
|
(Muhalifim) |
(İmzada
bulunamadı) |
|
|
|
|
Üye |
|
|
|
|
Fethullah Erbaş |
|
|
|
|
Van |
|
ADALET KOMİSYONU BAŞKANLIĞINA
MUHALEFET
ŞERHİ 19.12.2000
23 Nisan 1999’a kadar işlenen suçlardan dolayı Şartla
Salıverilmeye, Dava ve cezaların ertelenmesine dair 8.12.2000 tarih ve 4610
sayılı Kanunun Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha
görüşülmek üzere geri gönderilen kanunun, hiç değişikliğe uğramadan aynen yüce
meclisten geçirilip onaylanmasına, aşağıda sunduğum gerekçelerle karşıyım.
1. Söz konusu kanun kamu vicdanını derinden sızlatıcı
mahiyettedir.
En azından Sayın Cumhurbaşkanının parmak bastığı
gerçeklerin dikkate alınarak, eksikliklerin giderilmesi veya eklentilerin
yapılması gerektiği halde bu yapılmamıştır.
2. Kanun Anayasamızın eşitlik ilkesini, birçok yönden
ihlal etmiştir.
3. Aynı zamanda kanun Anayasamızın 14 üncü Maddesinde
çerçevesi çizilen suçları işleyenleri, bu arada bölücü örgüte yardım ve
yataklık yapanları da affetmektedir.
4. Çıkarılan kanun bir Af Kanunu olmayıp, infaz
Kanununda bir değişiklik içermektedir. Kanunu bu anlamda değerlendirirsek,
ileride açılabilecek konuyla ilgili iptal davalarında Anaya-samızın 87 nci
Maddesinin devre dışı bırakılması ve dolayısıyla 14 üncü Maddede çerçevesi
çizilen suçların suçlularına da iş bu kanun hükümlerinin genele teşmili
endişesini taşıyorum. Böylelikle yasada istisna tutulan bütün suçları işleyen
kişilerinde cezaevlerinden çıkabileceği gibi böyle bir genelleşmede
cezaevlerindeki bölücülerin ve idamla cezalandırılmış bölücü eşkıya
yöneticilerininde idamdan kurtulma ihtimali söz konusudur.
Devletimizin terörle mücadelede elde ettiği başarının
bir anda heba olup gitmesinden endişe duyduğum için tarihe kayıt düşmek
amacıyla bu karşı oy açıklamamı saygılarımla arz ediyorum.
Edip
Özbaş
Kahramanmaraş
ADALET KOMİSYONU BAŞKANLIĞINA
MUHALEFET
ŞERHİ 19.12.2000
Görüşülmekte olan 8.12.2000 tarihli ve 4610 sayılı
Kanuna Anayasa Komisyonunda muhalefet beyan eden ve karşı görüş bildiren (Sn.
Ahmet İyimaya ve arkadaşlarının) görüşlerine aynen katıldığımızı beyan ederiz.
Saygılarımızla.
|
|
Sevgi Esen |
Erdoğan Sezgin |
Mehmet Gözlükaya |
|
|
Kayseri |
Samsun |
Denizli |
|
|
|
|
|
ADALET KOMİSYONU BAŞKANLIĞINA
MUHALEFET
ŞERHİ 19.12.2000
23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı
Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından tekrar görüşülmek üzere iade edilen kanunun ikinci defa
görüşülmesinde, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından belirtilen ve “Eşitlik İlkesine”
mutlak aykırı olan hükümler değiştirilmeksizin ve şartlı salıverilmeden
yararlanma tarihi olarak “Bazı Suç ve Cezaların Affına İlişkin Kanun”un af için
öngördüğü “Cumhuriyetin 75 inci Yılına rastlayan 23.4.1999”un esas alınmasına
karşıyım.
“Şartlı Salıverme” herkes için haktır. Bu hakkın
bazılarına tanınıp bazılarına tanınmaması eşitlik ilkesine aykırıdır.
Bu Kanunla 647 Sayılı Yasaya müdahale edilmektedir. O
halde hürriyeti bağlayıcı cezaların önemi dikkate alınarak, kanunun yürürlük
tarihi esas alınması yapılan düzenlemenin getirdiği zorunluluktur.
Bu nedenlerle yasanın tümüne karşıyım.
Yaşar
Topçu
Sinop
ANAYASANIN 89 UNCU MADDESİ GERE-ĞİNCE CUMHURBAŞKANINCA BİR DAHA GÖRÜŞÜLMEK
ÜZERE GERİ GÖNDERİLEN
KANUN
23 NİSAN 1999
TARİHİNE KADAR İŞLENEN SUÇLARDAN DOLAYI ŞARTLA SALIVERİLMEYE, DAVA VE CEZALARIN
ERTELENMESİNE
DAİR KANUN
Kanun No. : 4610 Kabul Tarihi :8.12.2000
MADDE 1. – 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen suçlar
nedeniyle;
1. Verilen ölüm cezaları yerine getirilmez. Bu durumda
olanlar hakkında tâbi oldukları kanunlardaki infaz hükümleri aynen uygulanır.
2. Müebbet ağır hapis cezasına hükümlü olanların
çekmeleri gereken toplam cezalarından; şahsî hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûm
edilenler ile aldıkları ceza herhangi bir nedenle şahsî hürriyeti bağlayıcı
cezaya dönüştürülenlerin toplam hükümlülük süresinden on yıl indirilir.
İndirim, verilen her bir ceza için ayrı ayrı değil, toplam ceza üzerinden bir
defaya mahsus yapılır. Ancak bir kişinin muhtelif suçlarından dolayı cezaları
ayrı ayrı tarihlerde verilmiş olsa bile, bu cezalarının toplamı üzerinden
yapılacak indirim on yılı geçemez.
Tâbi oldukları infaz hükümlerine göre çekmeleri gereken
toplam cezalarından veya toplam hükümlülük sürelerinden on yıllık indirim
yapıldıktan sonra ceza süresi veya hükümlülük süresi dolmuş olanlar, iyi halli
olup olmadıklarına bakılmaksızın ve istemleri olmaksızın derhal; toplam
cezaları on yıldan fazla olanlar ise tâbi oldukları infaz hükümlerine göre
fazla olan cezalarını çektikten sonra şartla salıverilirler.
3. 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenen suçlar
nedeniyle tutuklu olan sanıklardan;
a) Hazırlık soruşturmasında, iddianameye esas olan
suçun niteliğine,
b) Son soruşturmada, iddianamede yazılı suça veya
değişen suç niteliğine
göre kanunda belirtilen cezanın asgarî haddi esas
alınmak suretiyle, tâbi oldukları infaz hükümlerine göre on yıllık indirim göz
önüne alınarak, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren otuz gün içinde, kamu
davası açılmamışlar için savcılıklarca, kamu davası açılan tutuklu sanıklar
için mahkemelerce, dosyaları Yargıtayda veya Askerî Yargıtayda bulunanlar
ilgili dairesince veya başsavcılıklarınca bu Kanuna göre hesaplamalar
yapılarak; tutukluluk halinin devamı veya kaldırılması hakkında karar verilir.
23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş ve ilgili kanun
maddesinde ölüm, müebbet ağır hapis ve üst sınırı on yılı aşan şahsî hürriyeti
bağlayıcı ceza öngörülen suçlardan dolayı haklarında henüz takibata geçilmemiş
veya hazırlık soruşturmasına girişilmiş olmakla beraber dava açılmamış olan
sanıkların yargılamaları yapılır. Yapılan yargılama sonunda mahkûmiyetine karar
verilenlere de hükmün kesinleşmesinden sonra bu maddedeki şartla salıverilme
hükümleri uygulanır.
4. 23 Nisan 1999 tarihine kadar işlenmiş ve ilgili
kanun maddesinde öngörülen şahsî hürriyeti bağlayıcı cezanın üst sınırı on yılı
geçmeyen suçlardan dolayı haklarında henüz tabikata geçilmemiş veya hazırlık
soruşturmasına girişilmiş olmakla beraber dava açılmamış veya son soruşturma
aşamasına geçilmiş olmakla beraber henüz hüküm verilmemiş veya verilen hüküm
kesinleşmemiş ise, davanın açılması veya kesin hükme bağlanması ertelenir;
varsa tutukluluk halinin kaldırılmasına karar verilir. Bu suçlarla ilgili dosya
ve deliller, bu bentte öngörülen sürelerin sonuna kadar muhafaza edilir.
Erteleme konusu suç, kabahat ise bir yıl, cürüm ise beş
yıl içinde bu kabahat veya cürüm ile aynı cins veya daha ağır şahsî hürriyeti
bağlayıcı cezayı gerektiren bir suç işlendiğinde, erteleme konusu suçtan dolayı
da dava açılır veya daha önce açılmış bulunan davaya devam edilerek hüküm
verilir. Öngörülen süreler, erteleme konusu kabahat veya cürüm ile aynı cins
veya daha ağır şahsî hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren bir suç
işlenmeksizin geçirildiğinde, ertelemeden yararlanan hakkında kamu davası
açılmaz, açılmış olan davanın ortadan kaldırılmasına karar verilir.
5. Ancak;
a) Türk Ceza Kanununun 125 ilâ 157, 161, 162, 168, 171,
172, 188, 191, 192, 202, 205, 208, 209, 211 ilâ 214, 216 ilâ 219, 240, 243,
264, 298, 301 ilâ 303, 305 inci maddelerinde, 312 nci maddenin ikinci
fıkrasında, 313 üncü maddesinde, 314 üncü maddesinin birinci fıkrasında, 339
ilâ 349, 366, 367, 383, 394, 403 ilâ 408, 414 ilâ 418 ve 503 ilâ 506 ncı
maddelerinde,
b) Askerî Ceza Kanununun 54 ilâ 62, 69, 76, 78, 79 ilâ
82, 85, 87 ilâ 102, 118, 121 ilâ 129, 131, 134, 135, 140, 148, 153, 159 ve 160
ıncı maddelerinde,
c) Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanunun 26 ilâ 30,
33, ve 36 ncı maddelerinde,
d) Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunda,
e) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler
Hakkında Kanunun 12 nci maddesinde,
f) Orman Kanununun 91 ilâ 94, 104 ilâ 114 üncü
maddelerinde,
g) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68
inci maddesinde,
h) Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve
Yolsuzluklarla Mücadele Kanununda,
ı) Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine, 2313 Sayılı Uyuşturucu
Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanunda, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda
ve 178 Sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 7 nci maddesinde,
i) Bankalar Kanununda,
j) Vergi, resim ve harçlara ilişkin kanunlarda
yer alan suçları işleyenler hakkında bu madde hükümleri
uygulanmaz.
6. Daha önce şartla salıverilme hükümlerinden
yararlandığı halde yeniden suç işleyerek hüküm giyenler ile daha önce
çıkarılmış bir aftan yararlananlar, bu madde hükümlerinden yararlanamazlar.
7. Bu maddeden yararlanacaklar hakkında 647 sayılı
Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun ek 2 nci maddesindeki indirim hükümleri
uygulanmaz.
8. Bu Kanunun yayımı tarihinden sonra, cezaevinin
disiplinini bozucu hareketlerinden dolayı disiplin cezası alanlar, Ceza İnfaz
Kurumları ile Tevkifevlerinin Yönetimine ve Cezaların İnfazına Dair Tüzük
hükümlerine göre disiplin cezaları kaldırılmadığı sürece, bu madde
hükümlerinden yararlanamazlar.
9. Haklarında yakalama, tutuklama veya mahkûmiyet
kararı bulunup da firar halinde olanlar bu Kanunun yürürlüğe girmesinden
itibaren bir ay içinde resmî mercilere başvurup teslim olmadıkları takdirde bu
madde hükümlerinden yararlanamazlar.
MADDE2. – 28.8.1999 tarihli ve 4454 sayılı Basın ve
Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair
Kanunun 1 inci maddesinin Anayasa Mahkemesince bir bölümü iptal edilen birinci
fıkrası aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
23 Nisan 1999 tarihine kadar sorumlu müdür sıfatı ile
işlenmiş suçlar dahil, basın yoluyla veya sözlü veya görüntülü yayın
araçlarıyla yahut miting, kongre, konferans, seminer, sempozyum, açık oturum
veya panel gibi her türlü toplantılarda yapılan konuşmalarla işlenmiş olup;
ilgili kanun maddesinde öngörülen şahsî hürriyeti bağlayıcı cezanın üst sınırı
oniki yılı geçmeyen suçlardan dolayı oniki yıl veya daha az şahsî hürriyeti
bağlayıcı bir cezaya mahkûm edilmiş bulunan kimselerin cezalarının infazı
ertelenmiştir.
MADDE3. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE4. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
ADALET
KOMİSYONUNUN KABUL
ETTİĞİ METİN
23 NİSAN 1999
TARİHİNE KADAR İŞLENEN SUÇLARDAN DOLAYI ŞARTLA SALIVERİLMEYE, DAVA VE CEZALARIN
ERTELENMESİNE
DAİR KANUN
MADDE 1. – Kanunun 1 inci maddesi Komisyonumuzca aynen
kabul edilmiştir.
MADDE 2. – Kanunun 2 nci maddesi Komisyonumuzca aynen
kabul edilmiştir.
MADDE 3. – Kanunun 3 üncü maddesi Komisyonumuzca aynen
kabul edilmiştir.
MADDE 4. – Kanunun 4 üncü maddesi Komisyonumuzca aynen
kabul edilmiştir.
SIRA SAYISI
567 NİN SONU