Dönem : 21 Yasama Yılı : 4
T.B.M.M. (S. Sayısı : 810)
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile KahramanmaraşMilletvekili Mustafa Kamalak’ın, 1.3.1926 Tarih ve 765 Sayılı
Türk Ceza Kanununun 312 nci Maddesinin Son Fıkrasına Bir Cümle Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifi ve Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, Türk Ceza
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/946, 2/192, 2/439)
T.C.
Başbakanlık 15.1.2002
Kanunlar ve Kararlar
Genel Müdürlüğü
Sayı :
B.02.0.KKG.0.10/101-383/251
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Adalet Bakanlığınca hazırlanan ve Başkanlığınıza arzı
BakanlarKurulunca 22.11.2001 tarihinde kararlaştırılan “Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” ile gerekçesi ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini arz ederim.
Bülent
Ecevit
Başbakan
GENEL GEREKÇE
Çağdaş demokrasiler,
temel hak ve hürriyetleri sağlamayı hedef alan çoğulcu, katılımcı, düşünceye
dayanan ve hoşgörü ortamında gelişen sistemlerdir. Çağımızda insan hakları ve
temel hürriyetlerin tanınması, evrensel bir ilgi konusu olmakla kalmamış;
bunların güvence altına alınarak aykırı uygulamalardan korunması ve daha ileri
düzeyde gerçekleştirilmesi amacıyla bazı uluslararası kuruluşlar oluşturulmuş
ve bu kuruluşlar bünyesinde çeşitli uluslararası belgeler kabul edilmiştir.Bu
kuruluşların başında, hemen tüm dünya ülkelerini kapsayan Birleşmiş Milletler
Teşkilâtı ile demokratik Avrupa ülkelerinin siyasal birliği olan Avrupa
Konseyinin geldiği bilinmektedir. Konuyla ilgili uluslararası belgelerden en
önemlileri 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilen İnsanHakları Evrensel
Bildirgesi ile İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme ve
eki protokollerdir. Düşünce ve ifade hürriyeti, İnsanHakları Evrensel
Bildirgesinin 18 ve 19 uncu maddeleri ile kısaca “Avrupa İnsanHakları
Sözleşmesi” olarak adlandırılan İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya
Dair Sözleşmenin 10 uncu maddesinde güvence altına alınmıştır.
Temel hak ve hürriyetler,
Anayasamızda da ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiş bulunmaktadır. Bunlar
arasında düşünce ve ifade hürriyetleri, demokratik rejimin gelişmesi bakımından
özel bir öneme sahiptir.
Zaman içinde ortaya çıkan
ihtiyaçlar ve değişen görüşler, Anayasada değişiklik yapılmasını zorunlu
kılmıştır. Demokratikleşme yolunda yeni bir adım olarak Türkiye
BüyükMilletMeclisince kabul edilen 3.10.2001 tarihli ve 4709 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun,
17.10.2001 tarih ve 24556 mükerrer sayılı Resmî Gazetede yayımlanmak suretiyle
yürürlüğe girmiştir.
Anayasada 4709 sayılı
Kanunla yapılan değişiklikle, temel hak ve hürriyetlerin özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilmesi öngörülmek suretiyle bu konuda
yeni bir sistem benimsenmiştir.Bu değişiklik, temel hak ve hürriyetler, bu
arada düşünce ve ifade hürriyeti bakımından bir genişleme sağlamıştır.
Anayasada yapılan
değişikliklere uygulama kabiliyeti kazandırılabilmesi, ilgili kanunlarda da
değişiklik yapılmasını gerektirmektedir.Bu amaçla hazırlanan Tasarı ile Türk
Ceza Kanununun 159 ve 312 nci, Terörle Mücadele Kanununun 7 ve 8 inci
maddelerinde yer alan suçların unsurları, ceza müeyyidesi ile güdülen amaçla
orantılı olarak yeniden düzenlenmiş; böylece düşünce ve ifade hürriyetinin
genişletilmesi sağlanmıştır.
Ayrıca, toplu olarak
işlenen suçlar için öngörülen gözaltı süresinin dört güne indirilmesi ve kişinin
yakalandığı veya tutuklandığının, yakınlarına derhal bildirilmesi de 4709
sayılı Kanunla getirilen önemli yenilikler arasında yer almaktadır. Bu çerçeve
içinde Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunda yer alan gözaltı süreleri Anayasada
yapılan değişikliğe uygun olarak yeniden düzenlenmiş; kişinin yakalandığı veya
tutuklandığının yakınlarına derhal bildirilmesine yönelik Anayasa ilkesi, Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununda somutlaştırılmıştır.
Tasarı, yukarıda
belirtilen değişikliklerin gerçekleştirilmesi amacıyla hazırlanmıştır.
MADDE GEREKÇELERİ
Madde 1. – Madde ile Türk
Ceza Kanununun 159 uncu maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Madde, Türklüğü,
Türk Milletini, Türkiye Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Bakanlar
Kurulunu, bakanlıkları, adliyeyi veya Devletin askerî veya emniyet ve muhafaza
kuvvetlerini veya bunları temsil eden bir kısmını alenen tahkir ve tezyif
cürmüne karşı korumayı amaçlamaktadır.
Anayasanın 1 inci maddesinde
“Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.”, 3
üncü maddesinde “Türkiye Devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.”
hükümleri yer almaktadır. Egemenliğini “Anayasanın koyduğu esaslara göre,
yetkili organları eliyle” kullanan, bu çerçevede yasama ve yargı yetkileri onun
adına kullanılan Türk Milleti, Anayasanın 66 ncı maddesindeki anlatımla “Türk
Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.” tanımı içindeki
bütün insanları kapsayan bir hukukî kavramdır.
Yürürlükteki 159 uncu
madde metninde geçen “Hükümet” yerine “Bakanlar Kurulu” deyiminin kullanılma
nedeni, Anayasada yürütme gücünün bir parçası olarak Bakanlar Kurulunun
kullanılmasıdır. Ayrıca bu organlar Devletin organı olduğundan manevî kişiliği
de olmaz. Böylece Anayasa ve hukukî esaslarda uyum sağlanmıştır. Hükümet deyimi
kullanılarak hakaret edildiğinde de Bakanlar Kurulunun tahkir edilmiş
sayılacağı şüphesizdir. Aynı düşünce ile “adliyenin manevî şahsiyeti” ibaresi
yerine “Adliyeyi” kelimesi kullanılmış ve bu suretle adliyenin bir bütün olarak
fiilî varlığının korunmak istendiği ifade olunmuştur. “Adliye” terimi, adlî,
idarî ve askerî yargı kurumlarının bütününü kavramaktadır.
159 uncu maddenin birinci
fıkrasında öngörülen “Devletin askerî veya emniyet ve muhafaza kuvvetlerini alenen
tahkir ve tezyif” suçunun işlenmiş sayılması için fiilin bu kuvvetlerin tümüne
yönelik olarak işlenmesi gerekmez; fiilin onlardan herhangi birine karşı,
örneğin sadece Kara, Deniz veya Hava Kuvvetlerinden birine ya da polis veya
jandarmaya karşı işlenmesi de yeterlidir. Bu hususun belirtilmesi amacıyla
maddeye “veya bunları temsil eden bir kısmını” ibaresi eklenmiştir.
Suçun maddî unsuru tahkir
ve tezyiftir.
Maddenin ikinci
fıkrasında yer alan hüküm gereğince örneğin iktidarın tahkir ve tezyifi hâlinde
bunun Bakanlar Kuruluna yönelik bulunduğu hususunda tereddüt edilmeyecek işaret
ve alâmetler varsa, tahkir ve tezyifin Hükümete yönelik olduğu kabul
edilecektir.
Üçüncü fıkrada kanunlara
veya Türkiye Büyük Millet Meclisi kararlarına alenen sövülmesi, yani
küfredilmesi cezalandırılmıştır.
Dördüncü fıkrada suç
bakımından gerek kişi ve gerek yer itibarıyla bir ağırlaştırıcı neden kabul
edilmiştir.
Madde 2. – Madde ile Türk
Ceza Kanununun 312 nci maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Tasarının bu
maddesi ile, 312 nci maddedeki suçun unsurları daha belirgin hale getirilerek,
toplumsal savunmanın sağlanmasının yanında ifade özgürlüğünün güçlendirilmesi
de amaçlanmaktadır.
Madde, nitelikleri
itibarıyla birbirine çok yakın dört ayrı cürme yer vermiş bulunmaktadır.
1. Bir cürmün övülmesi
veya iyi görüldüğünün söylenmesi,
2. Kişilerin kanuna
uymamaya tahrik edilmeleri,
3. İnsanların sosyal
sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığına dayanarak birbirine karşı kamu
düzenini bozma olasılığını ortaya çıkaracak bir şekilde düşmanlığa veya kin
beslemeye tahrik edilmeleri,
4. Halkın bir kısmının
aşağılayıcı ve insan onurunu zedeleyecek biçimde tahrik edilmesi.
Birinci suçun oluşması
için, failin işlenmiş bir cürmü övmesi veya bunu iyi gördüğünü söylemesi
gereklidir. İşlenmemiş olan cürümlerin mücerret övülmesi veya iyi görüldüğünün
söylenmesi ise, duruma göre ya kanuna uymamaya tahrik suçunu veya 311 inci
maddede yer alan suç işlemeye tahrik cürmünü ortaya çıkarır.
Maddede yer alan ikinci
suç bakımından “Kanun” sözcüğüne her türlü düzenlemeler girmektedir. Böylece
tüzük ve yönetmeliklere, yönetim gücünün düzenleme yetkisi çerçevesinde
çıkardığı bütün diğer işlemlere uymamaya tahrik halleri de suçu meydana
getirir. Madde, kişilerin kanunlara uymamaya tahrik edilmeleri bakımından
yapılacak hareketleri teker teker belirleyip göstermemiştir. O halde maddî
unsurun değişik şekillerde gerçekleşebileceği meydandadır.
İşlenmiş olan bir suçun
failini veya kanuna uymayan kişiliğini sırf bu fiilleri işlemiş bulunması
nedeniyle övme halinde de, aynı suçun yani suçu övmenin oluşmuş bulunacağını
kabul etmek gerekir. Zira bu hallerde fail, kişi marifetiyle fiili övme veya
iyi görme beyanında bulunmuş olmaktadır.
Her iki suçun
oluşabilmesi için maddî unsurların alenen icrası gerekmektedir.
Yukarıda (3) numara
altında tanımı yapılan fiil, yani “sosyal sınıf, ırk, din, mezhep ve bölge
farklılığına dayanarak insanları birbirine karşı kamu düzenini bozma
olasılığını ortaya çıkaracak bir şekilde düşmanlığa veya kin beslemeye, alenen
tahrik”, aslında bir tehlike suçudur.
Tehlike suçları, ifade
özgürlüğünün kullanılması bakımından etrafında duraksamalara, yanlış
anlaşılmalara elverişli bir alan yaratırlar. Bu bakımdan demokratik hukuk
düzenlerinde, tehlike suçu yaratmaktan olabildiğince sakınılır; ancak,
teknolojinin insan yaşamına bu derecede egemen olduğu bir dönemde bireyler,
tehlikelerle çevrilmiş olarak yaşadıkları için tehlike suçlarına yer vermek
zorunlu olmaktadır.
Maddeyle düzenlenen suç
yönünden ise durum şöyledir : Çağdaş uygar toplum çoğulcudur. Bunun anlamı,
toplumun, değişik din, mezhep, ırk, sosyal sınıf, bölge farklılığı, siyasal
görüşler, idealler, toplum insanlarına hizmet bakımından farklı yollar,
metotlar, değişik zihniyetler taşıyan insanlardan oluştuğudur. Böyle bir toplum
yapısında demokratik ilke, farklılıklar içerisinde bütünleşmeyi sürdürerek
birlikte, barış içerisinde yaşamayı zorunlu kılar; sosyal yapıyı oluşturan
yapısal unsurlar birbirleriyle ahenkli bir bütün oluşturmakta devam etmelidir.
Bütünleşme derecesi ne derecede yüksek olursa, demokratik özgürlükler de
toplumda aynı oranda geniş olarak kullanılabilir. Bütünleşmenin temel
koşullarının başında, değişik yapıdaki insanların, değişik fikir, kanaat ve
inançları tam bir hoşgörü ile karşılamayı benimsemeleri, bu tutumu içlerine
geçirmiş bulunmaları gelmektedir. O halde kişilerin, maddenin saydığı
farklılıkları esas alarak düşmanlığa, kin beslemeye alenen tahrik edilmelerinin
ortaya çıkaracağı tehlikeye karşı hukuk sisteminin savunma araçları getirmesi
gerekli ve zorunludur. Hele toplum yapısı, geniş bir mozaik biçiminde olan
ülkeler yönünden bu zorunluluk daha da önemlidir.
Ancak temel sorun, bu
zorunluluğu, eleştiri olanağını, ifade özgürlüğünü, siyasal propaganda yapmak
hakkını zedelemeden karşılayabilmektir.
Bu bakımdan çağdaş
demokratik ceza hukuku şu yolu veya stratejiyi uygulamaktadır : Soyut
(mücerret) tehlikeyi değil, somut tehlikeyi suç haline getirmek, somut tehlike
suçlarını kabul etmek ve değişik maksatlarla yapılan açıklamaları, gerçek
unsurları itibarıyla belirlenmiş bir tehlikeyi ortaya çıkarmaları halinde
cezalandırmak, yani zorunluluk hallerinde tahriki cezalandırmak için bunun
somut bir tehlikeye meydan verecek nitelikte olup olmadığına bakmak. Bu
yaklaşım,
-Amerika Birleşik Devletleri Yüksek Mahkemesinin geliştirdiği bir ölçü ile-
“açık ve mevcut tehlike” (clear and present danger) kavramına da uygundur.
Bu amaca, tehlike
suçlarına ait kanun metinlerini uygulamada yorumlamakla görevli bulunan yüksek
yargı organlarının karar ve içtihatları ile, yani bu yüksek kurumların tehlike
suçunun oluşmasını, kanun metinlerini somut bir tehlikenin meydana çıkarması
olasılığını esas alarak yorumlamaları suretiyle ulaşılabileceği gibi, kanun
metinlerinde somut tehlikeyi belirleyen sözcük ve kavramlara yer vererek de hedefe ulaştıracak çözümler
gerçekleştirilebilir; böylece toplumsal korunma ve özgürlükler aynı zamanda
sağlanıp korunmuş olabilirler.
Amerika Birleşik
Devletleri Yüksek Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu hususta
belirttikleri ve saptadıkları, artık hukukçularca bilinen ölçütler,
içtihatlarla toplumsal tehlikeyi önleme ve eleştiri, ifade, siyasal propaganda
hürriyetlerini aynı zamanda sağlama amacına ulaşmanın sağlam ilke, çare ve
uygulamaları olarak değerlendirilmektedir.
Bazı ülkeler ise,
yukarıda açıklandığı üzere, tehlikeyi giderme ve aynı zamanda hürriyetleri
sağlama stratejisi olarak ikinci yolu yeğleyerek, somut tehlike suçu
oluşturulması için kanun metinlerine bu hususta şekil vermeyi, açıklık
getirmeyi uygun saymışlardır.
Örneğin Avusturya Ceza
Kanununun 283 üncü maddesi şöyledir : “Ülkede bulunan kilise veya din
gruplarına veya bir ırka veya bir halka veya halk grubuna karşı, kamu düzenini
bozmaya elverişli biçimde alenen düşmanca bir eyleme girişilmesi çağrısını
yapan veya bunu tahrik eden kimseye bir yıla kadar hürriyeti bağlayıcı ceza
verilir.
Yukarıdaki fıkrada
açıklanan gruplara karşı alenen kışkırtmada bulunan ve insan onurunu
zedeleyecek biçimde söven veya aşağılayan kimseye aynı ceza verilir.”
Alman Ceza Kanununun 130
uncu maddesi şöyledir :
“(1) Toplumsal barışı bozmaya elverişli
bir şekilde,
1. Halk gruplarını birbirinden nefret
etmeye veya halk grupları aleyhine cebir ve şiddet uygulanmasına veya keyfi
uygulamalar yapılmasına tahrik edenler veya,
2. Halk gruplarını küçük düşürmek
suretiyle insanlık onurunu ihlâl edenler,
Üç aydan beş yıla kadar hapisle
cezalandırılır.
(2) Yukarıdaki fiiller yayın yoluyla
işlenirse ceza artırılır.
(3) Nasyonal Sosyalist rejim tarafından
işlenmiş fiilleri, toplumsal barışı bozmaya elverişli bir şekilde, alenen veya
bir toplantıda onaylayanlara veya yapılan fiilleri yalanlayanlara zorunlu bir
eylem gibi gösterenlere beş yıla kadar hürriyeti bağlayıcı cezaya veya para
cezasına hükmedilir.”
1881 Fransız Basın Kanununun 24 üncü
maddesinin altıncı fıkrası ise şöyledir: “23 üncü maddede yer alan vasıtalardan
birisi ile menşeleri veya etnik bir gruba, millete, ırka veya belirli bir dine
mensup bulunmamaları nedeniyle, kişiye veya kişiler grubuna karşı ayrımcılık
yapılmasına, kine veya şiddete tahrik eden kimseler, bir yıl hapse ve 300 000
frank para cezasına veya bunlardan birisine mahkûm edilirler.” Aynı maddenin
yedinci fıkrasında, bu suçtan dolayı mahkûm edilen kişilere ayrıca belirli
fer’î cezaların da verileceği belirtilmiştir.
Aynı Kanunun 24 bis maddesinde, yukarıda
değinilen Alman Ceza Kanununun 133 üncü maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer
alan hüküm, değişik sözcükler ve ifade biçimiyle tekrarlanmaktadır.
Görülüyor ki, toplumsal barış ihtiyacı ile
eleştiri ve ifade, siyasal propaganda hürriyetlerini bağdaştırmak üzere, 312
nci maddenin ikinci fıkrasında yer alan suça ilişkin hükümlerin benzerleri,
yabancı demokratik ülkelerde de yer almaktadır.
Maddenin ikinci fıkrası, yukarıda
açıklanan ilke ve strateji doğrultusunda kamu düzenini ve toplumsal
bütünleşmeyi korumak bakımından fiili, somut tehlike suçu haline getirmiştir.
Suçun şeması şu suretle belirlenebilir:
1. İnsanlar, birbirlerine karşı düşmanlığa
veya kin beslemeye tahrik edileceklerdir.
2. Bu tahrik, bir tür bağımlı hareketle
yani insanların sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığına
dayanılarak gerçekleştirilecektir, yani düşmanlık veya kin, bu farklılık
üzerine dayanmak suretiyle yerleştirilmeye çalışılacaktır.
3. Tahrik yapılırken başvurulan eylem,
beyan ve ifadeler, kamu düzenini bozma olasılığını ortaya çıkaracak bir şekilde
olacaktır. Hareketlerin belirtilen maksada uygun nitelik gösterip göstermediği,
fiilin somut bir tehlike suçu olduğu göz önünde bulundurularak hâkim tarafından
takdir edilecektir. Elbette bu takdir yapılırken, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin bu konuda sürekli tekrarladığı ölçütleri göz önünde bulundurmak
gereklidir.
4. Failde yukarıda belirtilen koşul ve
eylemlere yönelik cürüm kastının varlığı saptanacaktır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, kendisine özgü
özellik taşıyan bir hakaret suçuna yer verilmiştir. Bilindiği üzere, genel
olarak hakaret suçunun oluşması için, mağdurun belli veya belirlenmesi olanaklı
bulunması gerekir. Ancak yabancı hukuklarda, İngilizcede (group libel) denilen,
grupların tahkiri de suç olarak saptanmıştır. Bu maddede, toplumsal barışı
korumak amacıyla, bir tür grup tahkiri suçunu düzenlemiş bulunmaktadır. Burada
da somut tehlikeye işaret etmek amacıyla hakaretin halkın bir kısmını
“aşağılayıcı ve insan onurunu zedeleyecek biçimde olması” koşulu aranacaktır.
Maddenin son fıkrasında, fiillerin 311
inci maddenin ikinci fıkrasında belirtilen araç ve şekillerle işlendiğinde
cezaların, bir katı oranında arttırılacağı belirtilmiştir.
Madde 3. – Terörle Mücadele Kanununun 7
nci maddesinin ikinci fıkrasında yapılan değişiklikle, aynı maddenin birinci
fıkrası uyarınca meydana getirilen örgüt mensuplarına yardım eden veya terör
yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde örgütle ilgili propaganda
yapanların fiillerinin cezalandırılması hüküm altına alınmıştır.
Fıkranın eski düzenlemesinde bulunan
“örgütle ilgili propaganda yapanlara” ibaresinin başına “terör yöntemlerine
başvurmaya özendirecek şekilde” ibaresi eklenmek suretiyle her propagandanın
değil, terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek propagandaların suç olması
öngörülmüştür. Böylece düşünce özgürlüğü sınırları genişletilerek Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin bu alanda aradığı kriterlere uygun bir düzenleme
getirilmiştir.
Madde 4. – Terörle Mücadele Kanununun 8
inci maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişiklikle, maddenin ana unsurları
korunarak 8 inci maddedeki genel kasıtla birlikte, “Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak amacı”nda
somutlaşan özel kasıt, suçun unsuru olarak açıkça belirtilmiştir. 4709 sayılı
Kanunla değiştirilen Anayasamızın 13 üncü maddesine uygun olarak, ülke
bütünlüğünün korunması amacıyla demokratik bir toplumda zorunlu önlem
niteliğinde ve güdülen amaçla orantılı bir düzenleme yapılmıştır. Bu arada 8
inci maddede yer alan propaganda suçunun terör yöntemlerine başvurmayı
özendirecek şekilde işlenmesi hali, fiile bağlı ağırlaştırıcı neden olarak
düzenlenmiştir. Ayrıca birinci fıkrada yer alan “yazılı ve sözlü propaganda”
ibaresi, çağın gereklerine uygun olarak “yazılı, sözlü veya görüntülü
propaganda” şeklinde değiştirilmiştir.
Madde 5. – Madde ile Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 16 ncı maddesinin
ikinci fıkrasının ikinci cümlesi madde metninden çıkartılmakta, üçüncü ve
dördüncü fıkraları yeniden düzenlenmektedir.
Anılan Kanunun 16 ncı maddesinin ikinci
fıkrasının ikinci cümlesinin madde metninden çıkarılması suretiyle, üç veya
daha fazla kişinin bir suça iştiraki suretiyle toplu olarak işlenen suçlarda
gözaltına alma süresinin Cumhuriyet savcısının talebi ve hâkim kararı ile yedi
güne kadar uzatılması usulü kaldırılmakta ve diğer mahkemelerin görevine giren
suçlarda yapılan soruşturmalarla paralellik sağlamak üzere, Anayasanın 19 uncu
maddesinde 4709 sayılı Kanunla yapılan değişikliğe uygun olarak dört güne
indirilmektedir.
Maddenin üçüncü fıkrasında yapılan
değişiklikle, olağanüstü hâl ilân edilen bölgelerde yakalanan veya tutuklanan
kişiler hakkında ikinci fıkradaki sürenin “yedi güne kadar hâkim kararıyla
uzatılabileceği” hükme bağlanmaktadır.
Maddenin dördüncü fıkrasında yapılan
değişiklikle de Cumhuriyet savcısı tarafından gözaltı süresinin uzatılmasına
yazılı olarak emir verilmesinden sonra tutuklunun müdafii ile her zaman
görüşebileceği öngörülmektedir.
Madde 6. – Madde ile Anayasanın 19 uncu
maddesinde 4709 sayılı Kanunla yapılan değişikliğe paralel olarak, Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun “Sanığın tutuklanmasından kimlere haber
verileceği”ni düzenleyen 107 nci maddesi yeniden düzenlenmiştir.
Madde ile tutuklamadan ve tutuklamanın
uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir yakınına veya belirlediği bir
kişiye hâkimin kararıyla gecikmeksizin haber verileceği hükme bağlanmıştır.
Ayrıca soruşturmanın amacını tehlikeye düşürmemek kaydıyla, tutuklunun
tutuklamayı bir yakınına veya belirlediği bir kişiye bizzat bildirme olanağı da
getirilmiştir.
Madde 7. – Madde ile Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununun 128 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi ile üçüncü
fıkrası madde metninden çıkarılmaktadır. Bu değişiklikle, üç veya daha fazla
kişinin bir suça iştiraki suretiyle toplu olarak işlenen suçlarda gözaltı
süresinin Cumhuriyet savcısının talebi ve sulh hâkiminin kararı ile yedi güne
çıkarılması usulü kaldırılarak, toplu olarak işlenen suçlarda gözaltı süresinin
uzatılması Cumhuriyet savcısının emri ile olanaklı hâle getirilmektedir.
Anayasanın 19 uncu maddesinde 4709 sayılı Kanunla yapılan değişikliğe uygun
olarak bu tür suçlarda gözaltı süresinin en çok dört gün olması öngörülmektedir.
Böylece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına ve Avrupa Konseyine üye
devletlerin mevzuatına da uyum sağlanmıştır.
Öte yandan, Anayasanın 19 uncu maddesinde
yapılan değişikliğe paralel olarak, yakalamadan ve yakalama süresinin
uzatılmasına ilişkin emirden yakalananın bir yakınına veya belirlediği bir
kişiye Cumhuriyet savcısının kararıyla gecikmeksizin haber verileceği hükme
bağlanmıştır.
Madde 8. – Yürürlük maddesidir.
Madde 9. – Yürütme maddesidir.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
20. Dönemde vermiş
olduğum 2/1196 sıra sayılı 1.3.1926 tarih ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 312
nci Maddesinin Son Fıkrasına Bir Cümle Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifimizin
yenilenmesi hususunda gereğini saygılarımla arz ederim.
19.7.1999
Mustafa Kamalak
Kahramanmaraş
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
1.3.1926 Tarih ve 765
Sayılı Türk Ceza Kanununun 312 nci Maddesinin Son Fıkrasına Bir Cümle Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifimiz ilişikte sunulmuştur.
Gereğini arz ederiz.
|
|
|
3.6.1998 |
|
|
|
|
Mustafa Kamalak |
|
|
|
|
Kahramanmaraş |
|
|
|
Ali Oğuz |
İsmail Coşar |
Yakup Budak |
|
|
İstanbul |
Çankırı |
Adana |
|
|
Maliki Ejder Arvas |
M. Bedri İncetahtacı |
Aslan Polat |
|
|
Van |
Gaziantep |
Erzurum |
|
|
Fethi Acar |
Prof. Dr. Lâtif Öztek |
M. Salih Katırcıoğlu |
|
|
Kastamonu |
Samsun |
Niğde |
|
|
Ömer Faruk Ekinci |
Feti Görür |
Şinasi Yavuz |
|
|
Ankara |
Bolu |
Erzurum |
|
|
Mikâil Korkmaz |
İsmail Kahraman |
Musa Uzunkaya |
|
|
Kırıkkale |
İstanbul |
Samsun |
|
|
|
Mustafa Yünlüoğlu |
|
|
|
|
Bolu |
|
GENEL GEREKÇE
Türkiye Cumhuriyeti
demokratik bir hukuk devletidir.
Devlet, toplumun ortak
ihtiyaçlarını karşılamak, dolayısıyla fertleri daha huzurlu ve mutlu kılmak
için vatandaşlar tarafından kurulmuş en yüksek siyasî teşkilâttır. Devletin
amacı, vatandaşa hizmet etmek, onun mutluluğunu sağlamak ve onun haklarını
korumaktır. Çünkü onun tarafından, onun için kurulmuştur. Bu sebepledir ki
gelişmiş ülkelerde “Kutsal Devlet” in yerini “kutsal insan hakları” almıştır.
Gerçekten de “kutsal” olan devlet değil, devletin kurucusu olan insanın
haklarıdır. Bu hakları güvence altına alan, hukuka saygılı devlete kısaca hukuk
devleti denir.
Hukuk devletinde kamu
yetkisi kullanan her kişi ve kurum, önceden konulmuş mevzuat hükümlerine uymak
zorundadır. Ancak bu “uyma”nın bir anlam ifade edebilmesi için mevzuat
hükümlerinin “hukuk”a uygun olması gerekir. Aksi halde devletin eskimiş, köhne,
muğlak veya despotik kanunlara uyması bir anlam ifade etmez.
Bizim Ceza Kanunumuzun,
bir çok maddesinin hem eskimiş hem de muğlak olduğu, bu yüzden anayurdu olan
İtalya’da bile bir çok hükmünün değiştirildiği, Türkiyemizde de Adalet
Bakanlığı tarafından yeni bir “Ceza Kanunu Ön Tasarısı” hazırlandığı malumdur.
Ancak anılan tasarı 496 maddelik kapsamlı bir çalışmadır. Kanunlaşması çok uzun
zaman alacağa benzemektedir. Halbuki Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesi, ne kadar
çabuk değiştirilirse, yüce milletimizin o kadar lehine olacaktır. Çünkü bu
madde muğlak ifadeleri ile keyfi uygulamalara yol açacak nitelikte olup 1991
yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından -alkışlarla- kaldırılan 141,
142 ve 163 üncü maddelerin yerini almak eğilimindedir.
Bu eğilim, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin iradesine açıkça aykırıdır. Bu sebepledir ki Türk Ceza
Kanununun 312 nci madesinin bir an önce değiştirilebilmesi için Türkiye Büyük
Millet Meclisine -Ön Tasarıdan ayrı olarak- çeşitli kanun teklifleri
sunulmuştur.
Gerek ön tasarı gerekse
kanun teklifleri 312 nci maddenin ivedilikle değiştirilmesi gerektiğini açık ve
kesin olarak ortaya koymaktadır. Görebildiğimiz kadarıyla yüce milletimizin
beklentisi de bu yöndedir.
MADDE
GEREKÇELERİ
Madde 1. – Bu madde ile Türk Ceza
Kanununun 312 nci maddesine açıklık getirilmekte, böylece ceza hukukunun temel
prensiplerinden olan “şüphe sanık lehinedir” kuralı gereğince şüpheli hallerde
sanığın -hiç değilse- hapisle cezalandırılması önlenmektedir.
Anayasamızın “Düşünce ve Kanaat Hürriyeti”
başlığını taşıyan 25 inci maddesine göre :
“Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine
sahiptir.
Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse,
düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle
kınanamaz ve suçlanamaz.”
Anayasamızın “Düşünceyi açıklama ve yayma
hürriyeti” başlığını taşıyan 26 ncı maddesine göre ise :
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz,
yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına
sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir
almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon,
sinema ve benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel
değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, suçların
önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce
belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel
ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya
yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla
sınırlanabilir.
Düşüncelerin açıklanması ve yayılmasında
kanunla yasaklanmış olan herhangi bir dil kullanılamaz. Bu yasağa aykırı yazılı
veya basılı kâğıtlar, plaklar, ses ve görüntü bandları ile diğer anlatım araç
ve gereçleri usulüne göre verilmiş hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde
sakınca bulunan hallerde kanunla yetkili kılınan merciin emriyle toplattırılır.
Toplatma kararını veren merci bu kararını, yirmi dört saat içinde yetkili
hâkime bildirir. Hâkim bu uygulamayı üç gün içinde karara bağlar.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının
kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek
kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.”
Buna karşılık Ceza Kanunumuzun 312 nci
maddesine göre :
“Kanunun cürüm saydığı bir fiili açıkça
öven veya iyi gördüğünü söyleyen veya halkı kanuna itaatsizliğe tahrik eden
kimse altı aydan iki yıla kadar hapis ve iki bin liradan on bin liraya kadar
ağır para cezasına mahkûm olur. (Asliye Ceza)
Halkı; sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge
farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik eden kimse bir yıldan üç
yıla kadar hapis ve üç bin liradan on ikibin liraya kadar ağır para cezası ile
cezalandırılır. Bu tahrik umumun emniyeti için tehlikeli olabilecek bir şekilde
yapıldığı takdirde faile verilecek ceza üçte birden yarıya kadar artırılır.
(Devlet Güvenlik)
Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçları 311
inci maddenin ikinci fıkrasında sayılan vasıtalarla işleyenlere verilecek
cezalar bir misli artırılır.”
Burada tespit edilmesi gereken ilk husus :
düşünce ve kanaat hürriyetinin sınırıdır. Düşünce ve kanaat hürriyeti nerede
başlar, nerede biter? Başka bir deyişle hangi beyanlar düşünce açıklaması,
hangi beyanlar suçtur?
Acı da olsa bir gerçektir ki Ülkemizde
düşünce ve kanaat hürriyetinin sınırı
- failden faile,
- savcıdan savcıya,
- mahkemeden mahkemeye ve bilhassa da,
- ortamdan ortama,
Değişmektedir. Bu sebepledir ki bir kimse
için “ödül” sebebi olan bir fikir beyanı bir başkası için “suç” sayılabiliyor.
Bir savcının takipsizlik kararı verdiği bir açıklama hakkında bir başka savcı
dava açıp “sanığın” en yüksek hadden cezalandırılmasını isteyebiliyor.
Aynı durum, maalesef, ortamlar, şartlar ve
mahkemeler bakımından da geçerlidir.
Birçok kimseye paralel olarak değerli bir
yazarımızın da belirttiği gibi :
“...312 nci madde Hızır gibi... Siyasî
mücadelede kaçak güreşmeyi adet edinenler darda kaldı mı, hemen yetişiyor. Her
sorunu anında çözüyor.
Üstelik, 141’den de, 142’den de 163’den de
8 inci Maddeden de daha kullanışlı. Hem, cezası fazla yüksek olmadığı için
fazla dikkat çekmiyor, hem öyle örgüt ispatı, eyleme kalkışma şartı vs. gibi
kuvvetli deliller gerektirmiyor, hem de lastik gibi esnek olduğundan nereye
çeksen oraya uzayıp her durumda kullanılabiliyor. Sade ve pratik. İhtiyaç
anında derhal devreye girip meseleyi pratik bir biçimde hallediveriyor.
Diyelim falanca yazar son zamanlarda fazla
sivri dilli mi oldu? Getiriyorsunuz hemen yazı arşivini önünüze, elinizde sarı
fosforlu bir kalemle, başlıyorsunuz geriye doğru okumaya... Niyetiniz kötüyse,
birkaç saate kalmadan yazılar papatya tarlasına dönüyor.
... Bütün “yasak fikirlerini”
saklandıkları karanlık kuytulardan çıkarıp gözler önüne seriveriyorsunuz.
“Yasak fikir” bulamazsanız, “yasak duygular” la da idare edebilirsiniz...
Bilindiği gibi her insanın... “maksadını
aşan” talihsiz sözler sarfettiği bir an yakalamak işten bile değildir. Cımbızla
ayıklanırsa, arşivlerden kimler için ne iddianameler yaratılabilir! İşte öyle
bir cümleyi yakaladığınız an, 312 nci madde hizmetinizdedir. Bu maddeyle
istediğiniz herhangi birine haddini bildirebilir, bu arada diğerlerinin de
gözünü korkutup hizaya getirebilir, siyasî rakiplerinizin defterini
dürebilirsiniz.
...312’nin demokrasi ayıbı olduğunu
yazmam, fikrin suç olmaması gerektiğini tekrarlamam, özgür insan kafasının neyi
düşünüp neyi düşünmeyeceğine; neyi söyleyip neyi söylemeyeceğine yasaların
sınırlarına göre karar veremeyeceğini anlatmam gerek, biliyorum.
Ama öte yandan...
Kimbilir TCK içinde, böyle şantaj maddesi
olarak kullanılmaya uygun ne madde bendleri vardır!” (Gülay Göktürk, Yeni
Yüzyıl, 28.5.98, S. 3)
Halbuki Türkiye demokratik bir hukuk
devletidir.
Hukuk devleti, ülkesinde keyfiliğe yer
veremez, vatandaşlarının bir takım belirsiz kavramlar sebebiyle
cezalandırılmasına müsaade edemez. Çünkü hiçbir devlet zulümle abat olamaz.
Hiçbir rejim keyfilikle, baskı ve haksızlıkla ayakta kalamaz.
Öte yandan demokratik devlet, demokratik kuralların
yanı sıra, çoğulculuğa ve hoşgörüye önem veren, düşünce ve kanaat hürriyetini
esas alan devlet demektir. Nitekim kırkbir devletin ortak anayasası olan
-Türkiye’nin de imzaladığı- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10 uncu maddesi
lex special (özel kural) olarak bu konuya, anlatım hürriyetine ayrılmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ise hemen
her davada, demokratik bir toplum için düşünce ve kanaat hakkının, anlatım
özgürlüğünün ne kadar önemli olduğunu tekrar tekrar vurgulamıştır.
Kısaca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne
göre düşünceyi açıklama hakkı (Prof. Dr. A. Feyyaz Gölcüklü ve Prof. Dr. A.
Şeref Gözübüyük, Avrupa İnsan Hakları, 2. b, Ankara, 1996, sayfa :319’dan
naklen:)
“... demokratik toplumun başlıca temel
taşlarından, kişinin ilerleyip gelişmesinin asıl koşullarından birini teşkil
eder. (A.İ.H.S. m. 10) 2 nci fıkra hükmü saklı kalmak kaydıyla bu özgürlük
sadece itibar gören veya zararsız yahut önemsiz sayılan “haberler” ya da
“fikirler” bakımından değil, aynı zamanda devlet yahut halkın bir bölümü için
aykırı, kural dışı, şaşırtıcı veya endişe verici cinsten olanlar için de
geçerlidir; ... “demokratik toplumun” vazgeçemeyeceği çoğulculuk, hoşgörü ve
açık fikirliliğin gereği budur (Div. K. Handyside/İngiltere, 7.12.1976, A 24,
s. 23, § 49; Lingens/Avusturya, 8.7.1986, A 103 s. 26, § 41; Müller et
Autres/İsviçre, 24.5.1988, A 133, s. 22, § 33 Oberschlick/Avusturya 23.5.1991,
A 204, s. 25, § 57; Sunday Times/İngiltere 2, 26.11.1991, A 217, s. 29, § 50;
Thorgeir Thorgeirson/İzlanda, 25.6.1992, A 239, s. 27, § 63; Vereinigung
Demokratischer Soldaten Österreichs et Gubi/Avusturya, 19.12.1994 A 302, § 36)
Mahkemeye göre demokratik toplumlarda
sadece endişe verici fikirlerin değil toplumu şoke eden düşüncelerin de -eyleme
dönüşmediği sürece- hoşgörüyle karşılanması gerekir.
Bizim Anayasamız hazırlanırken Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi esas alınmıştır. Nitekim Anayasanın “Temel Haklar ve
Ödevleri” kısmının “genel gerekçe”sinde aynen şöyle denilmektedir:
“İnsan hakları ve temel hürriyetlerin
düzenlendiği bu bölüm hükümlerinde, insan hakları doktrinini günümüzdeki
gelişmesi ve durumu, geçirmiş bulunduğumuz kötü deneyimlerden çıkarılan
sonuçlar; insan hakları konusunda Türkiye’nin imzalayıp onaylamış bulunduğu ve
bu sıfatla millî hukukumuza dahil sayılan uluslararası andlaşma ve sözleşmeler,
özellikle 1948 Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve 1950
İnsan Haklarının ve Temel Hürriyetlerin Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi göz
önünde tutulmuştur.”
Hem İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini
hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini imzalayan, üstelik Avrupa Birliğine
girmek için yoğun çaba sarfeden bir hukuk devletinin, ortada hiçbir eylem
yokken, hiçbir kimseye hakaret edilmediği halde sırf “konuştular” diye, bir
kısım vatandaşları, suçu övdüler veya halkı tahrik ettiler diyerek hapisle
cezalandırması çağdaş uygulamalara ters düşmektedir. Bu sebepten dolayı,
maddeye eklenen bir cümle ile, bir kimsenin sözlü veya yazılı açıklamaları
sebebiyle hapsedilebilmesi bu açıklamaların eyleme dönüşmesi şartına
bağlanmıştır.
Madde 2. – Yürürlük maddesidir.
Madde 3. – Yürütme maddesidir.
KAHRAMANMARAŞ MİLLETVEKİLİ MUSTAFA KAMALAK’IN
TEKLİFİ (2/192)
1.3.1926
TARİH VE 765 SAYILI TÜRK CEZA KANUNUNUN 312 NCİ MADDESİNİN SON FIKRASINA BİR
CÜMLE EKLENMESİ HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
MADDE 1. – 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı
Türk Ceza Kanununun 312 nci maddesinin son fıkrasının sonuna aşağıdaki cümle
eklenmiştir.
“Ancak terörü tahrik etmeyen beyanlar için
verilecek hapis cezaları her halûkârda para cezasına çevrilir.”
MADDE2.– Bu Kanun, yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
MADDE3. – Bu Kanunu Bakanlar Kurulu
yürütür.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Türk Ceza Kanununun Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ektedir.
Gereği talep olunur.
Saygılarımla. 26.1.2000
Ahmet İyimaya
Amasya
GENEL GEREKÇE
Düşünce özgürlüğü,
şiddet, somut ve açık tehlike içermedikçe sınırlanamaz bir insanlık alanıdır.
Düşünceye yasak duvarları ve ceza barajları oluşturan hukuk sistemi; özünde
insana ve tabiî hukuka yabancıdır.
Teklifimiz, hukuku toplum
mühendisliğine araç kılan bir ceza yaklaşımını olabildiğince tasfiye eden bir
özgürlük düzenine yöneliktir. “İnsan hakları”, “demokratik standartlar”,
“Avrupa Birliğine tam üyelik” gibi hedefler; ceza düzenimizin gözden
geçirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Temel bir reformu
beklemeksizin “düşünce özgürlüğü” için kurulan bir “infazdan” süratle
kurtulunmak gerekir. Düşünceye, eleştiriye şüpheyle yaklaşan, giderek ceza
tehdidi üreten bir sistem, üstün hukuk olamaz.
Karşıt düşünce,
öz-düşüncenin gereğince “törpüsü”, gereğince “terazisi”dir. Düşünceye ceza,
dönüşüme ve değişime “hayır”; problemlerin birikimine “evet” anlayışına açılan
“lanetli mezar kapısı”nın özgün adıdır.
Bir yönüyle düzenleme,
Avrupa Birliği hukukuna uyumlandırma yükümlülüğünün de bir gereğidir.
MADDE GEREKÇELERİ
Madde 1. – Genel
gerekçedeki anlayış, maddeye yaygın bir uzlaşma zeminini oluşturacak
ölçülülükte yansıtılmıştır.
Madde 2. – Genel
gerekçedeki anlayış, maddeye yaygın bir uzlaşma zeminini oluşturacak
ölçülülükte yansıtılmıştır.
Madde 3. – Yürürlük
maddesidir.
Madde 4. – Yürütme
maddesidir.
AMASYA MİLLETVEKİLİ AHMET
İYİMAYA’NIN TEKLİFİ (2/439)
TÜRK CEZA KANUNUNUN BAZI MADDELERİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ
MADDE 1. – Türk Ceza
Kanununun 159 uncu maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş, beşinci fıkra olarak da, bu teklifin son fıkrası hükmü
eklenmiştir :
“Türk Milletini,
Cumhuriyeti, Demokrasiyi, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Hükümeti,
Bakanlıkları, Devletin askerî veya emniyet muhafaza kuvvetlerini veya Adliyeyi
alenen tahkir ve tezyif edenler, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.”
“Türkiye Cumhuriyeti
kanunlarına ve Türkiye Büyük Millet Meclisi kararlarına alenen sövenler, onbeş
günden altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
“Türk Milletini tahkir,
yabancı memlekette bir Türk tarafından işlenirse, verilecek ceza üçte bir
oranında artırılır.”
“Hiçbir düşünce açıklaması
ve eleştiri, bu maddede tanzim olunan suçu oluşturduğu yönünde yorumlanamaz.
Düşünce bütünü parçalanarak, içtihatla suç üretilemez.”
MADDE 2. – Türk Ceza
Kanununun 312 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir :
“Kanunun cürüm saydığı
bir fiili alenen öven veya halkı kanunlara itaatsizliğe alenen tahrik eden
kimseye altı aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
Sosyal sınıf, ırk, din
veya mezhep farklılığına dayanarak umumun emniyeti için tehlikeli olabilecek
bir şekilde halkı birbirine karşı kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimseye
bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası verilir.
Yukarıdaki fıkralarda
yazılı suçları 311 inci maddenin ikinci fıkrasında sayılan vasıtalarla
işleyenlere verilecek cezalar, dörtte bir oranında artırılır.
Somut ve açık tehlike
hali hariç, hiçbir düşünce açıklaması ve eleştiri, bu maddede tarif olunan suçu
oluşturduğu yönünde yorumlanamaz. Düşünce bütünü parçalanarak, içtihatla suç
üretilemez.”
MADDE 3. – Bu Kanun,
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE4. – Bu Kanunu,
Bakanlar Kurulu yürütür.
Adalet
Komisyonu Raporu
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Adalet
Komisyonu 28.1.2002
Esas No.: 1/946,
2/192, 2/439
Karar No.: 25
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Başkanlığınızca 17.1.2002 tarihinde esas
komisyon olarak Komisyonumuza havale edilen, "Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" ile Komisyonumuzun gündeminde bulunan ve
Tasarı ile ilgili görülen "Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa Kamalak'ın;
1.3.1926 tarih ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 312 nci Maddesinin Son
Fıkrasına Bir Cümle Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi" ve "Amasya
Milletvekili Ahmet İyimaya'nın; Türk Ceza Kanununun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi" Komisyonumuzun 23/1/2002 tarihli
43 üncü birleşimi ile 24/1/2002 tarihli ve iki oturum halinde yapılan 44 üncü
birleşiminde, birleştirilmek ve Tasarı esas alınmak suretiyle, Adalet Bakanı
sayın Prof. Dr. Hikmet Sami Türk'ün, Adalet ve İçişleri Bakanlıkları
temsilcileri ile teklif sahiplerinin de katılmalarıyla incelenip görüşülmüş,
geneli üzerinde görüşmelerin tamamlanmasından sonra maddelerine geçilmesi kabul
edilmiştir.
Tasarının çerçeve 1 inci maddesiyle
değiştirilen Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesinin birinci fıkrasının başında
yer alan "Türklüğü," ibaresinden sonra verilen önerge doğrultusunda
metne "Cumhuriyeti ve demokrasiyi" kelimelerinin eklenmesi kabul
edilmiş, ancak İçtüzüğün 43 üncü maddesinin birinci fıkrası gereğince yapılan
tekriri müzakere sonunda, "demokrasi" ifadesinin soyut bir kavram
olduğu düşünülerek metinden çıkarılmasına ve sadece "Cumhuriyeti"
ifadesinin madde kapsamında kalmasına karar verilmiş ve maddeye
"Cumhuriyeti," ibaresi ilave edilmiştir.
Tasarının diğer maddeleri, Bakanlar
Kurulundan gelen şekli ile aynen kabul edilmiştir.
Demokratikleşme yolunda yeni bir adım
olarak Anayasada 3.10.2001 tarihli ve
4709 sayılı Kanunla yapılan değişikliklere uygulama kabiliyeti
kazandırılabilmesi amacıyla, ilgili kanunlarda değişiklik yapılmasını öngören
Tasarının biran önce kanunlaşmasını uygun gören Komisyonumuz, İçtüzüğün 52 nci
maddesine göre Genel Kurulda öncelikle görüşülmesinin önerilmesine karar
vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun onayına sunulmak
üzere saygı ile arz olunur.
|
|
Başkan |
Başkanvekili |
Sözcü |
|
|
Emin Karaa |
İ. Sühan Özkan |
Salih Erbeyin |
|
|
Kütahya |
İstanbul |
Denizli |
|
|
|
|
(312 nci
gerekçeye muhalifim. |
|
|
|
|
Muhalefet
şerhim eklidir) |
|
|
Kâtip |
Üye |
Üye |
|
|
Yekta Açıkgöz |
Müjdat Kayayerli |
Ramazan Toprak |
|
|
Samsun |
Afyon |
Aksaray |
|
|
|
|
(Muhalifim,
muhalefet şerhim eklidir.) |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Mustafa
Kemal Aykurt |
Mehmet Gözlükaya |
Fahrettin Kukaracı |
|
|
Denizli |
Denizli |
Erzurum |
|
|
(İmzada
bulunamadı) |
|
(Muhalefet
şerhim ektedir.) |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Hakkı Oğuz Aykut |
Ali Günay |
Erol Al |
|
|
Hatay |
Hatay |
İstanbul |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
İsmail Aydınlı |
Mehmet Gül |
Mehmet Pak |
|
|
İstanbul |
İstanbul |
İstanbul |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Hayri Diri |
Işılay Saygın |
Edip
Özbaş |
|
|
İzmir |
İzmir |
Kahramanmaraş |
|
|
|
|
(İmzada
bulunamadı) |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Sevgi Esen |
Cemal Özbilen |
Erdoğan Sezgin |
|
|
Kayseri |
Kırklareli |
Samsun |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Yahya Akman |
Orhan Bıçakçıoğlu |
Mehmet Çiçek |
|
|
Şanlıurfa |
Trabzon |
Yozgat |
|
|
(Muhalifim,
muhalefet |
|
(Muhalifim,
şerhim ektedir.) |
|
|
şerhim
eklidir.) |
|
|
|
|
|
Üye |
|
|
|
|
Fethullah Erbaş |
|
|
|
|
Van |
|
|
|
|
(Muhalifim,
muhalefet şerhi ektedir.) |
|
TBMM ADALET
KOMİSYONU BAŞKANLIĞINA
Aşağıda açıkladığım gerekçeler
doğrultusunda TCK 312 nci maddesinin gerekçesine muhalefet şerhinin komisyon
raporuna dercini arz ve talep ederim.
Anayasanın başlangıç bölümünün altıncı paragrafında belirtildiği gibi
"Hiçbir düşünce ve mülahazanın Türk Millî Menfaatlerinin, Türk Varlığının,
Devleti ve Ülkesi ile bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî
değerlerinin Atatürk Milliyetçiliği ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin
karşısında korunma görünmeyeceği" belirtilmiştir.
Yeni Anayasamızın birinci maddesinde
"Türkiye Devleti Bir Cumhuriyettir."
Anayasanın üçüncü maddesi birinci
fıkrasında"Türkiye Devleti Ülkesi ve Milleti ile bir bütündür ve dili
Türkçedir."
Anayasanın dördüncü maddesi, anayasanın
bir, iki, üçüncü maddelerinin değiştirilemeyeceği, değiştirilmesinin dahi
teklif edilemeyeceği belirtilerek bu husus aşikar şekilde vurgulanmıştır.
Anayasanın 66 ncı maddesi "Türk
Devletine Vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür." denilerek
anayasal çerçeve açıkça belirtilmiştir.
Ancak 312 nci maddenin gerekçesi
yazılırken gerekçenin tümü dikkate alındığında, İtalya, Avusturya, Almanya,
Fransa, ABD lerindeki uygulama ve içtihatlarla beraber bu yasa metni
kıyaslamalı bir şekilde bu yasa metni gerekçelendirilmiştir. Ancak bu
kıyaslamaların içinde dahi TCK 312 nci maddenin değişiklik gerekçesinde
"MOZAİK" ifadesinin bulunmasını dahi Milliyetçi Hareket Partisi
olarak maksadını aşan bir ifade olarak
görüyor ve değerlendiriyoruz. Bu ifadenin tüm metinden, cımbızla çıkarılarak
değerlendirildiğinde bu kelime üzerine menfî anlamlar yüklenilmemesi
gerektiğine ilişkin hassasiyetimizi özellikle vurgulamak istiyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti üniter bir
devlettir. "Türk Milleti ortak değer ve ülküler etrafında birleşmiş şuurlu
fertlerin birleşkesidir." Milletin bireyleri arasındaki nüans farklarının
MOZAİK olarak değil zenginlik unsuru olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Zenginlik unsurlarının farklı olarak ele
alınması sosyal hakikatlere de aykırıdır.
Bu husus genel gerekçede daha düzgün bir şekilde
ifadelendirilebilirdi diye düşünüyoruz. Kıyaslamanın yapıldığı diğer ülkeler
için bu ifadenin kullanıldığı daha ne şekilde ortaya konabilirdi.
Çünkü Türk Milleti bin yılı aşkın bir
zamandır "Aynı kültür, aynı ülkü, aynı şuur,aynı coğrafya, aynı tarih
birlikteliği olan üniter kültüre sahip bir millettir."
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa
Kemal Atütürk'ün de belirttiği gibi "Türk Devletinin Temeli, Türk
Kültürüdür."
Bundan böyle diğer ülkelerin kanun madde
gerekçelerini tercüme eden bakanlık bürokratlarının tercüme yaparken daha
dikkkatli tercüme yapmalarını, diğer ülkelerdeki gerekçelerin Türk Milletinin
özüyle bağdaşmayabileceği hususunu gözden kaçırmamalarını özellikle tavsiye ve
talep ediyor, kanunları Türk Milletinin temsilcilerinden oluşan
milletvekilllerinin komisyonlarına getiren
sayın bakanlarımızın da bürokratlarının çalışmalarını bu gözle
değerlendirmelerini önemle talep ediyorum. 28.01.2002
Salih Erbeyin
Denizli
MUHALEFET
ŞERHİMİZDİR
Düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırlarının
genişletilmesi, toplumsal bir istek olarak uzun süredir ülkemizin
gündemindedir.
Tasarı gerekçesinde de belirtildiği gibi,
çağdaş demokrasiler, temel hak ve hürriyetleri sağlamayı hedef alan çoğulcu,
katılımcı düşünceye dayanan ve hoşgörü ortamında gelişen sistemlerdir.
Bu doğrultuda demokrasimizdeki
eksikliklerin giderilmesi için TBMM, 03 Ekim 2001 tarihinde TC Anayasası'nın 34
maddesinde değişiklikleri gerçekleştirmiş ve diğer yandan AB'ne giriş sürecini
hızlandırmak için ulusal programı yürürlüğe koymuştur.
"Bazı kanunlarda değişiklik
yapılmasına dair kanun tasarısı" adı verilen iş bu metnin, hükümetçe, bu
düşüncelerle TBMM'ne sevk edildiği belirtilmiştir.
Ancak, yürürlük maddeleri ile birlikte 9
maddeden ibaret bu tasarıda öngörülen değişiklikler, sevk amacıyla
bağdaşmamaktadır. Şöyle ki:
1. TCK'nun 159 ve 312. maddeleri ile
TMK'nun 8. maddesinde yapılmak istenen değişiklikler özgürlük alanını değil,
suç alanını genişletmektedir.
2. Bu değişiklikler, demokrasimizi
zenginleştirmemekte, bilakis onu daha dar çerçevelere hapsetmektedir.
3. Devlet kavramı kişiselleştirilerek,
kamu görevi yürüten vatandaşın kişisel saygınlık hakları, sokaktaki vatandaşın
kişisel saygınlık haklarının önüne geçmektedir. Böylece vatandaşlar arasında
eşitsizlik meydana getirilmektedir.
4. Bu değişiklikler gerçekleştiği
takdirde, basın özgürlüğü derin bir yara alacak, tek sermayesi düşünen ve
üreten bir beyin ile elindeki kaleminden ibaret olan yazar, çizer ve
aydınlarımızın mağduriyeti daha da artacaktır.
5. İhtimaller suç sayılacak, böylece
olmamış ve belki de hiç olmayacak olaylar, olmuş sayılacaktır.
6. Hiç kuşkusuz, Cumhuriyetimizi ve onun
temel ilkelerini korumak ve geliştirerek yaşatmak ve kamu düzenini bozucu
hiçbir olumsuzluğa fırsat vermemek hepimizin asli görevidir. Ancak, bilmek
zorundayız ki, demokrasimizi de temel hak ve özgürlüklerimizi de sınırlarını
daraltarak değil, genişleterek koruyabiliriz. Aksi yasal düzenleme ve
uygulamalar, vatandaşların demokrasiye ve devlete olan güvenini sarsar... İşte
asıl tehlike de budur...
Yukarıdaki düşüncelerle tasarıya
muhalifiz.
|
|
Mehmet Çiçek |
Ramazan Toprak |
|
|
Yozgat |
Aksaray |
MUHALEFET
ŞERHİ
1- Tasarının gerekçesinde çağdaş
demokrasilerden, hürriyetlerin genişletilmesinden, çoğulcu ve katılımcı
düşünceden, insan hakları ve bunların güvence altına alınmasından
bahsedilmektedir. Bu tasarı ile Anayasada yapılan değişikliklere uygulama
kabiliyeti kazandırılacağı
anlatılmaktadır. Ancak gerçek bunun tam tersidir. Bu tasarı; insan hak
ve hürriyetlerini sınırlayan, ifade hürriyetini genişletmek şöyle dursun, daha
da daraltan, yasak sınırlarını olabildiğince genişleten, antidemokratik bir
tasarıdır. Gerekçe ile Avrupa Birliği'ne, metinlerdeki baskıyı artıran
ifadelerle de içerdeki hâkim güçlere mesaj verilmektedir.
2- Bu tasarıyı, "uyum" yasası
diyerek Meclisimize getirmek, milletle alay etmek anlamı taşımaktadır. Bir uyum
vardır, ama bu AB mevzuatına, değiştirilen anayasa hükümlerine uyum değildir.
3- Çerçeve 1. madde ile değiştirilen TCK
159. maddede, yakınmaları giderecek, hürriyetleri genişletecek bir kelime dahi
ilave edilmemiş, aksine mevcut maddede sayılan devlet organları ile
yetinilmemiş "... bunları temsil eden bir kısmını..." ibaresi de
eklenerek, en ücra yerdeki devlet organları da kapsam içine alınmıştır. Bundan
böyle; siyasi iktidarı, bakanlıkları, yolsuzluk yapanları, hortumcuları,
bunların işbirlikçilerini, bürokrasiyi eleştirmek cesaret gerektirir bir
kahramanlık haline gelecektir. Polisi, hâkimi, jandarmayı, savcıyı bir genel
müdürlüğü veya YÖK'ü eleştirmek mümkün ve kolay olmayacak, eleştiriler tahkir
ve tezyif kapsamına alınarak baskı ve dayatma meşrulaştırılmış olacaktır.
4- TCK 159. maddedeki suçun işlenmiş
sayılabilmesi için, kanunda yazılı devlet ve organlarının tümünü tahkir etmek
gerekirdi, yani mahalli adli teşkilatı tahkir ve tezyif eden, adliyenin tümünü
tahkir etmiş sayılmıyordu. Şimdi, örneğin adliyeyi temsil eden en küçük bir
cüz'ün tezyif edilmesi suçun oluşması için yeterli hale getirildi.
Özgürlüklerin genişletilmesi bunun neresindedir, anlamak mümkün değildir.
Bu maddenin eski halinden şikâyetçi olan,
yazarlar, çizerler, bilim adamları, siyasetçiler hakkında dava açılmış ve
mahkûm olanlar, değişiklikten olumlu sonuç bekleyenler hiç beklemesinler, eski
halini arayacak, ona razı olacaklardır. Bu, daha ağır sonuçlar doğurabilecek,
TCK 312 madde gibi torba bir maddedir. Uygulama başladığı zaman, sonuçlarını
milletimiz ibretle görecek, bu iktidarın özgürlük anlayışını bir kez daha
tescillemiş olacaktır.
5- Çerçeve 2. madde ile değiştirilen TCK
312. madde de yukarıda izaha çalıştığımız bütün olumsuzlukları içinde
taşımaktadır. Suçun unsurları belirgin hale getirilmemiştir. Mevcut maddede
korunmak istenen değerlerin korunması gerektiği hususunda bir itiraz, bir
tereddüt yoktu. İtiraz, suçun sınırlarının belirgin olmaması, cebir ve şiddeti
tahrik etmeyen ifadelerin suç teşkil etmemesi gerektiği, ölçüler konulmasının
şart olduğu hususlarına idi. Bu yapılan değişiklikler, suçu belirsiz hale
getirmiş, eskisine rahmet okutur bir düzenlemeyi, özgürlük alanının
genişletilmesi olarak takdime çalışmıştır. İktidar samimi değildir. Bu maddenin
değiştirilmesinin gündeme geldiği her seferinde başına gelenler, bu sefer de
başına gelmiştir. 1. fıkrada "halk" yerine "kişiler"
ibaresi kullanılmış, tahrik edilen büyük bir topluluk olan halk, kişilere
indirgenerek, tahrik suçunun sınırı tek kişiye kadar genişletilmiştir. Uymama,
itaatsizlik ifadesini karşılamadığı halde kullanılmış, itaatsizlikteki
başkaldırı yok sayılmış, fiil daha kolay cezalandırılır hale getirilmiştir.
6- Maddenin 2. fıkrasındaki değişiklikler,
beklentilerin tam aksine, hayal kırıklığı meydana getirmiştir. Burada da
"halk" yerine "insanlar" sözcüğü kullanılmış, bu
farklılığın sebepleri de izah edilmemiştir. Metne ilave edilen "... kamu
düzenini bozma olasılığını ortaya
çıkaracak şekilde..." ibaresi, şimdiye kadar çıkarılmış olan kanunlarda
rastlanmayan ne idüğü belirsiz "olasılık", hukuki terim olarak
mevzuatımıza sokulmuştur. Böylece suçun oluşabilmesi için aranan şartlardan
birisi de bu "olasılık" olmaktadır. Yani ihtimal suçundan dolayı
ceza... Bu olasılığının tespiti de hâkime bırakılmış; eğer hâkim kamu düzenini
bozma olasılığının varlığına kanaat getirirse ceza verecektir. Bu madde
tatbikatta, zaten mevcut olan keyfiliğin daha da artmasına sebep olacak,
konjonktürel kararlar mağdurların sayısını daha da artıracaktır. Ceza kanununun
"kanunsuz suç ve ceza olmaz" temel ilkesi rafa kaldırılmış olacaktır.
Gerekçede de bu suçun oluşup oluşmamasında yüksek yargı organlarının karar ve içtihatlarının
belirleyici olacağı açıklanmıştır. Bu durum, yasama organının kendi görevini
yargıya devretmesinin ispatıdır. Böylece hâkimler oligarşisine yol
açılmaktadır.
7- Madde gerekçesinde getirilen bu
değişikliğin haklılığını izah ederken, ABD, Avusturya, Almanya, Fransa gibi
demokratik ülkelerin kanunlarından, bizdeki 312. maddeyi karşılayan
maddelerinden örnekler verilmiştir. Örneğin Avusturya ceza kanununun 283.
maddesinde "... bir halka veya bir halk gurubuna karşı kamu düzenini
bozmaya ELVERİŞLİ biçimde, alenen düşmanca BİR EYLEME GİRİŞİLMESİ ÇAĞRISINI
yapan veya buna tahrik eden" denilmektedir. Alman ceza kanununun 130.
maddesinde "... toplumsal barışı bozmaya ELVERİŞLİ bir şekilde halk
gruplarını birbirinden nefret ettirmeye veya halk grupları aleyhine CEBİR VE
ŞİDDET UYGULANMASINA tahrik edenler" denilmiştir. Bu örneklerdeki
ifadelerin hiçbirisi getirilen tasarıda yer almamıştır. Eylem, cebir, şiddet
çağrısı gibi hususlar asla dikkate alınmamıştır. Bu hususta verilen önergeler
de gerekçe gösterilmeden reddedilmiştir. Siyasi iktidar gerekçede Batı'dan
örnekler verip aksini yapmak sureti ile Şark kurnazlığı yaparak milleti
aldatmaktadır. Fransız basın kanununun 24. maddesinde de "KİNE VE ŞİDDETE
TAHRİK EDEN KİMSELER" denmektedir. Bu ifadeler gerekçeye alınmış, ancak
metne alınmamıştır. Bu tasarının gerekçesine uyan metin, bu metni olamayacağına
göre, herhalde birileri tarafından değiştirilmiş, gerekçe aynen bırakılmıştır.
Başka türlü izah edilemez.
8- Madde gerekçeleri incelendiğinde TCK
312 nci maddenin 1. fıkrasındaki "kanuna uymamaya tahrik" ifadesinin
her türlü düzenlemeyi kapsadığı, buna tüzük, yönetmelik, tamim, tebliğ ve bütün
işlemlerin girdiği açıklanmaktadır. Yani haksız, belki mesnetsiz bir genelgeye
karşı uymama çağrısı, kanuna uymama gibi cezayı müstelzim olacaktır. Bu
düzenleme hürriyetleri yok eder mahiyettedir. Milletvekillerinin gerekçenin
değiştirilmesi konusunda önerge veremeyecekleri ileri sürülmüş, gerekçedeki
"kanun" sözüne yüklenen anlam yerinde kalmıştır. Önemli olan kanun metnidir
denilse de, malum bir konuda anayasa kararlarındaki hüküm fıkrası müspet
ifadeler taşırken, gerekçe bunun zıddıdır. Uygulamada milletimizin tanık olduğu
gibi, hüküm fıkrası bırakılmış, gerekçe esas alınarak yapılan baskılara kaynak
teşkil etmiştir ve halen de bu baskılar devam etmektedir. Kanun sözcüğünün
gerekçede açıklanması, özellikle gelecekte tasarlanan uygulamaya dayanak bulmak
içindir. Madde metnine koymak, tepki doğuracağından bu yol denenmiştir. Bu
düzenleme ile hürriyetlerin genişlediğini söyleyen iktidar, sadece kendini
aldatmaktadır.
9- İlave edilen 3. fıkraya gerek yoktur.
Cezası ağırdır, muğlak ifadeler taşımaktadır. "Aşağılayıcı" ve
"insan onurunu zedeleyici" ifadeleri, göreceli kavramlardır. Yargıtay
"Vampir" gibi, "metastas yapan ur" gibi ifadeleri onur
kırıcı, aşağılayıcı bulmamıştır. Aşağılanmanın tek bir tanımı da yoktur.
Durumuna, adamına, zamanına, konjonktüre ve hâkimine göre uygulanacak bir hüküm
daha ihdas edilmiş olmaktadır.
10- Terörle Mücadele Kanununun 7 ve 8.
maddelerinde yapılmış değişiklikler de dostlar alışverişte görsün kabilinden
yapılmış değişiklikler olup, önceki itirazlarımızın tümü, bu maddeler için de
geçerlidir. "Terör yöntemlerine başvurmayı özendirmek" de yoruma
açık, farklı sonuçlar çıkarılabilecek ifadelerdir. Umarız uygulayıcılar bu
ifadeleri özgürlükçü bir bakış açısı ile uygularlar.
11- Çerçeve 5. maddede bir iyileştirme
vardır. Anayasaya uyum olarak kabul edilebilir.
12- 6 ve 7. maddelerdeki yakalanan veya
tutuklanan kişilerin yakınlarına haber verme konusunda iyileştirme var, ancak,
anayasa değişikliğinde kullanılan "yakınlara derhal bildirilir"
ifadesine uyulmamış, "gecikmeksizin haber verilir" denilmiştir.
"Gecikmeksizin" sözcüğü "derhal" sözcüğünü
karşılamamaktadır. Uygulamada farklı sonuçlara yol açabilir. "Gecikmeksizin"
sözü, mazeret üretmeye müsaittir.
Netice olarak; yukarıda arz etmeye
çalıştığımız sebeplerle, demokratik olmayan, insan hak ve özgürlüklerini
sınırlayan, anayasadaki değişikliklere uyum sağlamayan, baskıcı bir zihniyetle
hazırlanarak, suçun sınırlarını genişleterek hürriyet alanını daraltan,
gerekçesi ile çelişki halinde bulunan, hadim devlet anlayışı yerine, hakim
devleti güçlendiren, özgür düşünceyi, eleştiri hakkını, siyaset yapma
serbestliğini ortadan kaldıran, istenildiğinde kırbaç gibi kullanılmaya müsait
bu değişikliklere muhalifim.
|
|
Fahrettin Kukaracı |
Fethullah Erbaş |
|
|
Erzurum |
Van |
MUHALEFET
ŞERHİ
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANLIĞINA
Kamuoyunda, "mini demokrasi
paketi" "4709 sayılı kanunla
değiştirilen Anayasa değişikliğine uyum kanunu" veya "AB mevzuatına
ve AB taleplerine uyum" paketi olarak gündeme getirilen "Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" TCK 159 ve 312
Terörle Mücadele Kanununun 7. ve 8. maddeleri ile 2845 sayılı DGM yasası 16.
madde, 1412 sayılı CMUK 107 ve 128.
maddelerinde değişiklikler öngören bir yasa tasarısıdır.
Tasarının ilk 4 maddesi, mevzuatımızdaki
düşünceyi ifade özgürlüğü sınırlandırılmalarıyla ilgili maddelerdir.
Gerek kamuoyumuzda gerek girmeyi
arzuladığımız AB çevrelerinde en çok tartışılan ağır müeyyideler getirdiği,
düşünceyi ifadeyi kısıtladığı ifade edilen bu maddeler acaba bu tasarıyla
iyileştirilmiş midir?
Bu soruya olumlu cevap vermek mümkün
değildir. Getirilen tasarıyla bırakın iyileştirme, ciddi anlamda düşünceyi
ifade özgürlüğü aleyhine bir kötüleşme söz konusudur. Şöyle ki;
TCK 159. madde: I. Fıkrada "Türk
Milletini", "Türkiye Devletini" veya "bunları temsil eden
bir kısmını" ifadeleri eklenmiş, II. Fıkrada "karineler" yerine
"bir durum" ifadesi konmuş, III. Fıkrada "15 günden 6 aya kadar
hapis" yerine "bir aydan altı aya kadar hapis" hükmü getirilmiş,
IV. Fıkrada, "Türklüğü tahkir yabancı memlekette bir Türk tarafından
işlenirse", yerine "Türklüğü, Türk Milletini veya Türkiye Devletini
tahkir ve tezyif yabancı memlekette bir Türk vatandaşı tarafından
işlenirse" değişiklik yapılmıştır.
TCK 312. Madde: I. Fıkra "Kanunun
cürüm saydığı bir fiili" yerine "bir cürmü", "açıkça"
yerine "alenen", "halkı" yerine "kişileri"
ifadeleri getirilmiştir.
II. Fıkra: "sınıf" yerine
"sosyal sınıf", "halkı"
yerine "insanları", "birbirine karşı kamu düzenini bozma
olasılığını ortaya çıkaracak bir şekilde" ifadeleri suç tanımına
eklenmiştir.
III. Fıkra: "Halkın bir kısmını
aşağılayıcı ve insan onurunu zedeleyecek bir şekilde tahkir eden kimseye de 1.
fıkradaki ceza verilir." Fıkra tamamen yeni olup yeni bir suç ihdas
edilmiştir.
IV. Fıkra: "Veya şekillerle"
ifadesi metne eklenmiştir.
TERÖRLE MÜCADELE KANUNU 7. MADDE: II. Fıkrası "veya terör yöntemlerine
başvurmaya özendirecek şekilde" tanımı suçun unsuru olarak yeniden
düzenlenmiştir.
TMK 8. MADDE: I. Fıkra "bozmayı hedef
alan" yerine "bozmak amacıyla", "veya görüntülü"
ifadesi eklenerek, "ve yürüyüş yapılamaz" yerine "ve yürüyüş
yapanlar hakkında fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmedikçe..." ,
"yüz milyon liradan üçyüz milyon liraya kadar" yerine "bir
milyar liradan üç milyar liraya kadar" değişikliği yapılmış. Bu suçun
terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde işlenmesi halinde verilecek
ceza üçte bir oranında artırılır. Mükerreren işlenmesi halinde ise, verilecek
hapis cezaları paraya çevrilemez." İlave ağırlaştırılmıştır ve cezası
düzenlenmiştir.
Tasarının 5, 6, 7. maddeleri 4709 sayılı
yasaya umum hükümleri içermektedir.
GETİRİLEN YENİ DÜZENLEMELERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
1. Kelime
oyunları yapılmak suretiyle özgürlüklerin alanı daraltılmıştır: TCK 159/1'de
"Türk Milletini ve Türkiye Devletini" ilaveleri yapılırken ve
tasarının bazı maddelerinde, öz Türkçe kelimeler kullanılırken burada anlam
genişliği nedeniyle kötü niyetiyle buradaki tahkir ve tezyif, ifadelerinin
özenle korunduğunu görüyoruz. Yine II. Fıkrada bilinen hukuki bir ifade olan
"karine" yerine "bir durum" ifadesi seçilerek suç alanı
genişletilmiştir. IV. Fıkrada yine "tahkir"e ilaveten
"tezyif" kelimesi eklenerek alan genişletilmiş. I. Fıkrada olduğu
gibi suçun unsurlarına Türk Milleti ve Türkiye Devleti eklenmiştir.
TCK 312 m'de 1. Fıkrada "açıkça ve halkı" ifadeleri yerine
"alenen ve kişileri" kullanılmış olması suçun alanını
yaygınlaştırıcı, işlenmesini kolaylaştırıcı niteliktedir. II. Fıkradaki
"halkı" yerine "insanları" ifadesiyle yine "suç alanı genişletilmek,
olasılığı" ifadesiyle ceza kanunumuza yeni bir suç tipi olarak
"olasılık suçu" eklenmiştir.
IV. Fıkrada "veya şekillerle" denilmek suretiyle yine suçun
alanı genişletilmiş ve yaygınlaştırılmıştır.
2. Ceza
miktarlarında ciddi artışlar söz konusudur:
Ceza kanunlarında iyileştirmeden söz
edebilmek için genellikle yeni yapılan düzenlemedeki ceza miktarlarının
düşürülmesi ölçü alınır. Oysa bu düzenlemeyle suç tanımları daraltılmazken
cezalarda da indirime gidilmemiş, yahut zikre değer olmayan indirimlerin
yanında ciddi anlamda artışlar yapılmıştır.
TCK 159 III'teki cezanın alt sınırı 15
günden 1 aya,
TMK 7'deki 100-300 milyon 1-3 milyar,
TMK 8 I. Fıkradaki, üçte bir oranında
artırılır, "mükerreren işlenmesi halinde ise verilecek hapis cezası para
cezasına çevrilemez"
II. Fıkradaki para cezası alt sınırı 3 milyar'a çıkarılmış,
III. Fıkradaki para cezası 100-300 milyon yerine 1-3 milyar.
3. Yeni suçlar ihdas edilmiştir:
TCK 159/1 deki "veya bunları temsilen
bir kısmını" ilavesi yeni bir suç ihdası olarak daha önce zikredilen
kurumları temsil eden çok küçük birim ve şahıslara karşı sarfeden sözlerinde
artık suç oluşturacağı öngörülmüştür. Özellikle bu düzenleme devleti temsil
eden kişilere yeni ayrıcalık tanınması onları dokunulmaz kılmak adına sair
vatandaşların ifade özgürlüğünün daraltılması demektir. Düzenleme bu haliyle
yürürlüğe girerse resmi sıfat taşıyan kişi ve kurumlarla vatandaş arasında yeni
bir duvar örülmüş olacaktır. Adeta vatandaşı mayınlarla döşeli tarlada yürümek
kadar zor bir hayat beklemektedir.
Falanca ücra karakoldaki yanlış yapan
birkaç asker veya polis'i tenkid etmek pekala onları tahkir ve tezyif kabul
edilebilecektir.
Yine 159 IV'teki tahkir suçu yeniden
düzenlenerek tahkir ve tezyif şeklinde düzenlenmiştir. Hakaret etmenin yanı
sıra küçük düşürücü olarak kabul edilecek ifadeler de suç kapsamına alınmıştır.
312/1'deki "halkı" yerine
"kişileri" ifadesi konularak yeni bir yaygın işleme alanı bulabilecek
bir suç ihdas edilmiştir. Daha önce daha geniş insan topluluklarını ifade eden
halka yönelik bir suçun işlenmesi mümkün iken yeni düzenleme ile çoğul olması
kaydıyla bu kişiye indirgenmiştir.
312/2'de "insanları" ifadesi
yine değiştirilen halk'tan daha geniş uygulama alanı bulacak nitelikte bir
kelime olmakla yeni bir suç düzenlemesi mahiyetindedir.
Özellikle bu fıkrada daha önce hiç
düzenlenmemiş bir "olasılık" suçundan da artık söz etmek mümkündür.
312/III
ile zaten ceza kanunlarımızda daha önce hiç olmayan yepyeni bir suç
ihdas edilmiştir. Burada "Halkın bir kısmını aşağılayıcı ve insan onurunu
zedeleyecek bir şekilde tahkir eden kimseye de I. Fıkradaki ceza verilir."
denilmek suretiyle bazı batı ceza kanunlarında var olup bizde bulunmayan yeni
bir suç ve cezası ihdas edilmiştir.
IV. Fıkradaki "veya şekillerle"
ifadesi eklenmesi hem yeni bir suç hem de var olan suçun daha geniş işlenmesi
imkânını veren bir düzenleme niteliğindedir.
TMK 7 m'de; Ağırlaştırıcı neden suçun unsuru
haline getirilerek suç vasfı değiştirilmiştir.
TMK. 8' m'de; "veya görüntülü"
yolla da bu suçun işlenebilmesi öngörülmüş, bu yeni bir suç ihdası olup, TMK
7'de suçun unsuru haline getirilen ağırlaştırıcı neden bu madde de yeni
ağırlaştırılmış bir suç hali olarak yeniden düzenlenmekle, önceki düzenlemeye
göre çok daha ağır bir hale getirilmiştir.
4. Gerekçeyle suç ihdas edilmiştir:
Kanunların getiriliş amacını ve ne tür bir ihtiyaçtan dolayı düzenlemeye
ihtiyaç duyulduğunu izah için kullanılan kanun gerekçelerinin bu kez suç ihdası
için kullanıldığına tanık oluyoruz. Şöyle ki; 312. maddenin I. Fıkra gerekçesi
izah edilirken bir paragrafta maddede yer alan ikinci suç bakımından
"kanun" sözcüğüne her türlü düzenlemeler girmektedir. Böylece tüzük
ve yönetmeliklere, yönetim gücünün düzenleme yetkisi çerçevesinde çıkardığı
diğer bütün işlemlere uymamaya tahrik halleri de suçu meydana getirir. Madde
kişilerin kanunlara uymamaya tahrik edilmeleri bakımından yapılacak hareketleri
teker teker belirleyip göstermemiştir. O halde maddi unsurun değişik şekillerde
gerçekleşebileceği meydandadır." denilmektedir.
Bu ifadeler hiçbir hukuki argumanla izah
edilemeyecek nitelikte bir yanlıştır. Hatta fecaattir. Kanunun ne demek olduğu
bellidir. Bu mantıkla hareket edilirse insanların her türlü söz ve
davranışlarını cezalandırmak mümkündür. Eğer bu haliyle tasarı yasalaşır ve
uygulayıcılarımız da bu gerekçeyi gerçekten hukuki bir arguman olarak
kararlarına yansıtırlarsa çok sayıda traji komik davanın açılacağı ve insanların
bunlardan mahkumiyet alacağı aşikardır. "Gözünün üstünde kaşın var"
deyimindeki türden bahanelerle insanların tedirgin, hatta mahkûm olması
mümkündür.
"Kanun" ifadesiyle daha önce
korunan yarar halkın içerisinden seçilmiş, onlar adına yetki kullanan yasama
faaliyetinin öneminden ve diğer düzenlerden üstünlüğünden ileri gelmektedir.
Eğer yürütmenin her düzenlemesi bu kapsamda kabul edilirse bu demokratik
düzenle asla bağdaşmaz. Ancak krallık ve diktatörlüklerde bu şekilde icranın
her düzenlemesine karşı tenkid yasal yaptırım altına alınır. Gerekçedeki bu
izahla demokratik devletin bütün özellikleri ve değerleri ayaklar altına
alınmaktadır.
5. Sonuç olarak: Getirilen tasarı
getiriliş amacından çok uzak ve tam tersi bir amaca hizmet etmektedir. 21.
asırda, gelişmiş dünya için düşünceyi ifadenin kriterleri bellidir. İşte A.B.D.
Yüksek Mahkemesinin "açık ve mevcut tehlike" kriteri (clear and
present danger). ABD Yüksek Mahkemesi bu kavram altında; yapılan konuşma veya
öne sürülen düşünceler, toplum açısından açık ve yakın bir tehlike oluşturduğu
takdirde yasaklanabilir. Bunun için, açıklanan düşüncelerin sözde kalması
yeterli değildir. Ayrıca bunların hukuka aykırı bir eylemi kışkırtmaya yönelik
olması ve dolayısıyla mevcut hukuk düzeninin ihlâli açısından açık bir tehlike
oluşturması gerekir. Konuşma mevcut olduğu veya büyük bir ihtimalle ortaya
çıkabileceğinin kabul edilebileceği ve bu tehlikeyi savuşturmak için yeterli
zaman ve çare bulunamadığı böyle durumlarda konuşma veya ifade özgürlüğü
kısıtlanabilir.
Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
artık genel bir ölçü halini alan kararı "İfade özgürlüğü demokratik bir
toplumun en esaslı temellerinden birisini oluşturur. Bu özgürlük sadece
toplumda beğeni ve hoşgörü ile karşılanan bilgi ve düşüncelerin açığa vurulmasını
değil devleti veya halkın bir kesimini rahatsız eden, şoka uğratan bilgi veya
fikirleri de kapsar. Çoğulculuğun, hoşgörü ve açık fikirliliğin gereği olan
bunlar olmaksızın demokratik bir toplum düşünülemez."
Bu örnekler ışığında belirtmek gerekiyor ki,
"Alem gider Mersin'e bizimkiler gider tersine" özdeyişini
hatırlıyoruz.
Dünyanın, düşünceyi ifade etme konusunda
kabul ettiği ölçü, terör şiddet ve hakaret içermedikçe her düşünceyi
açıklamanın serbest olduğudur.
Dileğimiz, ülkemizin de en kısa zamanda,
bu noktaya varmasıdır. Saygılarımla.
Yahya Akman
Şanlıurfa
HÜKÜMETİN TEKLİF ETTİĞİ METİN
BAZI
KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. – 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı
Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Madde 159. – Türklüğü, Türk Milletini,
Türkiye Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Bakanlar Kurulunu,
bakanlıkları, adliyeyi, Devletin askerî veya emniyet ve muhafaza kuvvetlerini
veya bunları temsil eden bir kısmını alenen tahkir ve tezyif eden kimseye bir
yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
Birinci fıkrada yazılı cürümlerin
işlenmesinde, tahkir ve tezyif edilen açıkça belirtilmemiş olsa bile, ona
yönelik bulunduğunda tereddüt edilmeyecek bir durum varsa, tahkir ve tezyif
edilen açıklanmış gibi kabul edilir.
Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına veya
Türkiye Büyük Millet Meclisi kararlarına alenen sövenlere bir aydan altı aya
kadar hapis cezası verilir.
Türklüğü, Türk Milletini veya Türkiye
Devletini tahkir ve tezyif, yabancı memlekette bir Türk vatandaşı tarafından
işlenirse verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.”
MADDE 2. – Türk Ceza Kanununun 312 nci
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Madde 312. – Bir cürmü alenen öven veya
iyi gördüğünü söyleyen veya kişileri kanuna uymamaya tahrik eden kimseye altı
aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir.
Sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge
farklılığına dayanarak insanları birbirine karşı kamu düzenini bozma
olasılığını ortaya çıkaracak bir şekilde düşmanlığa veya kin beslemeye alenen
tahrik eden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
Halkın bir kısmını aşağılayıcı ve insan
onurunu zedeleyecek bir şekilde tahkir eden kimseye de birinci fıkradaki ceza
verilir.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçlar 311
inci maddenin ikinci fıkrasında belirtilen araçlar veya şekillerle işlendiğinde
verilecek cezalar bir katı oranında artırılır.”
MADDE 3. – 12.4.1991 tarihli ve 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
“Yukarıdaki fıkra uyarınca meydana
getirilen örgüt mensuplarına yardım edenlere veya terör yöntemlerine başvurmaya
özendirecek şekilde örgütle ilgili propaganda yapanlara fiilleri başka bir suç
oluştursa bile ayrıca bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşyüzmilyon liradan
birmilyar liraya kadar ağır para cezası verilir.”
MADDE 4. – Terörle Mücadele Kanununun 8
inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Madde 8. – Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla yazılı, sözlü veya
görüntülü propaganda ile toplantı, gösteri ve yürüyüş yapanlar hakkında,
fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmedikçe bir yıldan üç yıla kadar hapis ve
birmilyar liradan üçmilyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur. Bu suçun
terör yöntemlerine başvurmaya özendirecek şekilde işlenmesi halinde verilecek
ceza üçte bir oranında artırılır; mükerreren işlenmesi halinde ise, verilecek
hapis cezaları paraya çevrilemez.
Birinci fıkrada belirtilen propaganda
suçunun 5680 sayılı Basın Kanununun 3 üncü maddesinde belirtilen bir mevkute
vasıtasıyla işlenmesi halinde, ayrıca bunların sahiplerine ilgili mevkutenin
varsa bir önceki ay ortalama satış bedelinin dörtte üçü kadar ağır para cezası
verilir. Ancak verilecek para cezası hiçbir halde üçmilyar liradan az olamaz.
Bu mevkutelerin sorumlu müdürlerine, sahiplerine verilecek para cezasının
yarısı uygulanır ve altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir.
Birinci fıkrada belirtilen propaganda
suçunun ikinci fıkrada yazılı mevkuteler dışındaki basılı eser ve sair kitle
iletişim araçları ile işlenmesi halinde, sorumluları ve kitle iletişim araçları
sahipleri hakkında altı aydan iki yıla kadar hapis ve birmilyar liradan
üçmilyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur. Ayrıca mahkeme, ilgili
radyo ve televizyon kuruluşunun bir günden yedi güne kadar yayından men’ine
karar verir.
Birinci fıkrada belirtilen propaganda
suçunun ikinci ve üçüncü fıkralarda yazılı kitle iletişim araçları ile
işlenmesi halinde verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.”
MADDE 5. – 16.6.1983 tarihli ve 2845
sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanunun 16 ncı maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi madde metninden
çıkarılmış, üçüncü ve dördüncü fıkraları ise aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“Anayasanın 120 nci maddesi gereğince
olağanüstü hâl ilân edilen bölgelerde yakalanan veya tutuklanan kişiler
hakkında ikinci fıkrada dört gün olarak belirlenen süre, Cumhuriyet savcısının
talebi ve hâkim kararıyla yedi güne kadar uzatılabilir.
Tutuklu bulunan sanık, müdafii ile her
zaman görüşebilir. Cumhuriyet savcısı tarafından gözaltı süresinin uzatılmasına
yazılı olarak emir verilmesinden sonra gözaltında bulunan kişi hakkında da aynı
hüküm uygulanır.”
MADDE 6. – 4.4.1929 tarihli ve 1412 sayılı
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 107 nci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“Madde 107. – Tutuklamadan ve tutuklamanın
uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir yakınına veya belirlediği bir
kişiye, hâkimin kararıyla gecikmeksizin haber verilir.
Ayrıca, soruşturmanın amacını tehlikeye
düşürmemek kaydıyla, tutuklunun tutuklamayı bir yakınına veya belirlediği bir
kişiye bizzat bildirmesine de izin verilir.”
MADDE 7. - Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununun 128 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi madde metninden
çıkarılmış ve üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Yakalamadan ve yakalama süresinin
uzatılmasına ilişkin emirden yakalananın bir yakınına veya belirlediği bir
kişiye, Cumhuriyet savcısının kararıyla gecikmeksizin haber verilir.”
MADDE 8. - Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
MADDE 9. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
|
|
Bülent Ecevit |
|
|
|
|
|
Başbakan |
|
|
|
|
|
Devlet Bak. ve Başb. Yrd. |
Devlet Bak. ve Başb. Yrd. |
Devlet Bak. ve Başb. Yrd. |
|
|
|
D. Bahçeli |
H. H. Özkan |
M. Yılmaz |
|
|
|
Devlet Bakanı V. |
Devlet Bakanı |
Devlet Bakanı |
|
|
|
Prof. Dr. N. Çağan |
Prof. Dr. T. Toskay |
M. Keçeciler |
|
|
|
Devlet Bakanı |
Devlet Bakanı V. |
Devlet Bakanı |
|
|
|
Prof. Dr. Ş. S. Gürel |
A. K. Tanrıkulu |
N. Arseven |
|
|
|
Devlet Bakanı |
Devlet Bakanı V. |
Devlet Bakanı |
|
|
|
M. Yılmaz |
Prof. Dr. A. Akcan |
Dr. Y. Karakoyunlu |
|
|
|
Devlet Bakanı |
Devlet Bakanı |
Devlet Bakanı |
|
|
|
H. Gemici |
Prof. Dr. Ş. Üşenmez |
E. S. Gaydalı |
|
|
|
Devlet Bakanı |
Devlet Bakanı V. |
Devlet Bakanı |
|
|
|
F. Ünlü |
Prof. Dr. Ş. Üşenmez |
R. Önal |
|
|
|
Adalet Bakanı |
Millî Savunma Bakanı |
İçişleri Bakanı |
|
|
|
Prof. Dr. H. S. Türk |
S. Çakmakoğlu |
R. K. Yücelen |
|
|
|
Dışişleri Bakanı |
Maliye Bakanı |
Millî Eğitim Bakanı V. |
|
|
|
İ. Cem |
S. Oral |
Prof. Dr. H. S. Türk |
|
|
|
Bayındırlık ve İskân Bakanı |
Sağlık Bakanı |
Ulaştırma Bakanı |
|
|
|
Prof. Dr. A. Akcan |
Doç. Dr. O. Durmuş |
O. Vural |
|
|
|
Tarım ve Köyişleri Bakanı |
Çalışma ve Sos. Güv. Bakanı |
Sanayi ve Ticaret Bakanı |
|
|
|
Prof. Dr. H. Y. Gökalp |
Y. Okuyan |
A. K. Tanrıkulu |
|
|
|
En. ve Tab. Kay. Bakanı |
Kültür Bakanı |
Turizm Bakanı |
|
|
|
Z. Çakan |
M. İ. Talay |
M. Taşar |
|
|
|
Orman Bakanı |
Çevre Bakanı |
|
|
|
|
Prof. Dr. N. Çağan |
F. Aytekin |
|
|
ADALET KOMİSYONUNUN
KABUL ETTİĞİ METİN
BAZI
KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı
Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 159.- Türklüğü, Cumhuriyeti,
Türk Milletini, Türkiye Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Bakanlar
Kurulunu, bakanlıkları, adliyeyi, Devletin askerî veya emniyet ve muhafaza
kuvvetlerini veya bunları temsil eden bir kısmını alenen tahkir ve tezyif eden
kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
Birinci fıkrada yazılı cürümlerin
işlenmesinde, tahkir ve tezyif edilen açıkça belirtilmemiş olsa bile, ona
yönelik bulunduğunda tereddüt edilmeyecek bir durum varsa, tahkir ve tezyif
edilen açıklanmış gibi kabul edilir.
Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına veya
Türkiye Büyük Millet Meclisi kararlarına alenen sövenlere bir aydan altı aya kadar hapis cezası
verilir.
Türklüğü, Türk Milletini veya Türkiye
Devletini tahkir ve tezyif, yabancı memlekette bir Türk vatandaşı tarafından
işlenirse verilecek ceza üçte biri oranında artırılır."
MADDE 2.- Tasarının 2 nci maddesi
Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE 3.- Tasarının 3 üncü maddesi
Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE 4.- Tasarının 4 üncü maddesi
Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE 5.- Tasarının 5 inci maddesi
Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE 6.- Tasarının 6 ncı maddesi
Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE 7.- Tasarının 7 nci maddesi
Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE 8.- Tasarının 8 inci maddesi
Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE 9.- Tasarının 9 uncu maddesi
Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.