Dönem : 21 Yasama Yılı : 4
T.B.M.M. (S. Sayısı : 785)
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç
Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 4719 Sayılı Kanun
ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/932)
Not : Kanun Başkanlıkça Anayasa ve Adalet Komisyonlarına
havale edilmiştir.
|
T.C. |
|
|
Cumhurbaşkanlığı |
28.11.2001 |
|
Sayı :
B.01.0.KKB.01-18/A-4-2001-809 |
|
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
İlgi : 15 Kasım 2001
günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.02-28558/11946 sayılı yazınız.
Türkiye Büyük Millet
Meclisince 14.11.2001 gününde kabul edilen, 4719 sayılı “Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli
ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” incelenmiştir:
1. 4719 sayılı Yasanın 1
inci maddesinde, 16.6.1983 günlü, 2845 sayılı “Devlet Güvenlik Mahkemelerinin
Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun”un 9 uncu maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinde geçen “313, 314 üncü maddelerinde;” ibaresinin metinden
çıkarılması öngörülmüştür.
Bu düzenlemeyle, Türk
Ceza Yasasının 313 ve 314 üncü maddelerinde yazılı suçlarla ilgili davalara
bakmak, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görevleri arasından çıkarılmaktadır.
a) Türk Ceza Yasasının
313 üncü maddesinde, her ne suretle olursa olsun cürüm işlemek için teşekkül
oluşturmak ya da bu teşekküllere katılmak; 314 üncü maddesinde de, bu
teşekküllere yardım ve yataklık suçu düzenlenmiştir.
İncelenen Yasanın 1 inci
maddesinin gerekçesinde, “Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddeler
kapsamındaki teşekküllerin gerçekleştirdikleri amaç suçların Devlet güvenlik
mahkemelerinde ve asıl suç ile birlikte görülmesi konusunda uygulamada
farklılık arz eden yargı kararları bulunması nedeniyle bu durumun ortadan
kaldırılması, 313 ve 314 üncü maddeler kapsamındaki teşekkül suçları ile amaç
suçların aynı mahkemelerde görülmesini sağlamak amacıyla söz konusu suçlar
Devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanından çıkarılmıştır” denilmektedir.
Gerçekten, Türk Ceza
Yasasının 313 üncü maddesi ile 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle
Mücadele Yasasının 1 inci maddesinde öngörülen teşekkül ya da örgüt kurma
suçlarına ilişkin kurallar aynı alanı düzenlemektedir.
Bununla birlikte, anılan
yasalarla düzenlenen iki suç türü arasındaki farklılık, 4422 sayılı Yasanın 1
inci madde gerekçesinde, “...Örgütün Türk Ceza Kanununun 313 üncü maddesinde
yer almış bulunan teşekkülden farkı, bir kısım haksız menfaatleri, çıkarları
elde etmek amacıyla oluşturulmuş bulunmasıdır. Bu bakımdan suçun faillerinde
maddede belirtilen özel kast aranacaktır...” denilerek, vurgulayıcı biçimde
açıklanmıştır. Buna göre, “yıldırma veya korkutma veya sindirme gücünü kullanarak suç işlemek için örgüt
kuranlar” hakkında 4422 sayılı Yasa kurallarının uygulanacağı açıktır.
Ayrıca, Yargıtay Ceza
Genel Kurulunun bir kararında, “Türk Ceza Yasasının 313 üncü maddesinde
düzenlenen suç işlemek amacıyla ‘teşekkül oluşturmak’ suçun maddî ögesidir.
Teşekkül ise iki veya daha çok kişinin birlikte cürüm işlemek amacıyla
birleşmeleridir.
Maddede öngörülen suç,
hazırlık hareketlerinin cezalandırıldığı bir tehlike suçu olup, düzenlemeyle
müstakbel suçları önleme amacı güdülmüştür. Yasanın amacı basit bir birleşme
olmayıp kamu için tehlike yaratacak birleşmeyi cezalandırmaktır, suçu basit
birleşmeden ayıran devamlılık, birden fazla suç için biraraya gelme ve
sürekliliktir” denilerek, Türk Ceza Yasasının 313 üncü maddesinde düzenlenen
suçun niteliği açıklanmıştır.
Şunu da belirtmek gerekir
ki, Türk Ceza Yasasının 313 ve 314 üncü maddeleri kapsamına giren suçlara
ilişkin davaların, iş yükünün yoğunluğu nedeniyle Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin görev kapsamından çıkarılmak istenilmesi haklı görülemez. Çünkü,
bu davaların görüleceği diğer adlî yargı yerlerinin iş yükü, Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin iş yükünden daha az değildir. Ayrıca, Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin iş yükü sorununun, yeni mahkemeler açılarak çözümlenebileceği de
kuşkusuzdur.
Bu nedenle, kapsama giren
suçların özel uzmanlık mahkemelerinde yargılanmasındaki hukuksal ve kamusal
yarar da gözetilerek, Türk Ceza Yasasının 313 ve 314 üncü maddelerinde yazılı
suçlara ilişkin davaların Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev alanından
çıkarılmamasının uygun olacağı düşünülmektedir.
b) Öte yandan, Türk Ceza
Yasasının 313 üncü maddesi, belirli suçları işlemek için teşekkül oluşturanları
değil, her tür suçu işlemek üzere teşekkül oluşturanları kapsamaktadır. Kapsam
alanının bu sınırsızlığı nedeniyle anılan maddenin, Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin görev alanı dışında kalan suçların yanısıra, bu mahkemelerin
görev alanına giren ve Anayasanın 143 üncü maddesinde açıkça sayılan suçları da
kapsadığı ortadadır.
Anayasanın 143 üncü
maddesinde, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin, Devletin ülkesi ve ulusuyla
bölünmez bütünlüğünü, özgür demokratik düzeni ve nitelikleri Anayasada
belirtilen Cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan Devletin iç ve dış
güvenliğini ilgilendiren suçlarla ilgili davalara bakmakla görevlendirildiği
belirtilmiştir.
2845 sayılı Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasanın 9 uncu
maddesinde, Anayasaya göre Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev alanına giren
konular yönünden bir ayrım gözetilmeden düzenleme yapılması hukuka aykırı
sonuçlar doğurabilecek niteliktedir.
Laik devlet düzenine
karşı çalışmalar yapmayı temel amaç edinen teşekküllerin varlığı yadsınamaz bir
gerçek olduğu gibi; kimi örgütlenmelerin, örneğin kamuoyunda “Susurluk davası”
diye anılan davanın, devletin iç güvenliğini ve kamu düzenini yakından ve doğrudan
ilgilendirdiğini gözardı etmek de olanaksızdır.
Bu tür suçların Türk Ceza
Yasasının 313 üncü maddesi kapsamında olduğunda duraksamaya yer yoktur.
Nitekim, Yargıtay 8 inci Ceza Dairesince, laik düzeni yıkmak amacıyla
örgütlenmenin Türk Ceza Yasasının 313 üncü maddesindeki suçu oluşturacağı kabul
edilmiş; buna direnen yerel mahkeme kararı da Yargıtay Ceza Genel Kurulunca
bozulmuştur.
Yine Yargıtayın aynı Ceza
Dairesinin bir onama kararında, Atatürk’ü anma törenlerini sabote etmek
amacıyla örgütlenmenin Türk Ceza Yasasının 313 üncü maddesindeki suçu
oluşturacağı belirtilmiştir.
“Susurluk”la ilgili
davada Türk Ceza Yasasının 313 üncü maddesine göre açılmış ve yargılama bu
maddeye göre yapılmıştır.
Yukarıda belirtilen
eylemler, Anayasanın 143 üncü maddesiyle özel uzmanlık mahkemelerinin görev
alanına alınarak korunmaya çalışılan demokratik Cumhuriyetin temel ilkesi olan
laiklik, kamu düzeni ve iç güvenlikle doğrudan ilgilidir. Bu eylemlerin
oluşturduğu suçları işleyenlerin Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılanmaları,
Anayasanın 143 üncü maddesinin gereğidir.
Buna karşın, 4719 sayılı
Yasanın 1 inci maddesiyle, herhangi bir ayrım yapılmadan ya da ayrık kural
konulmadan Türk Ceza Yasasının 313 ve 314 üncü maddelerinin 2845 sayılı Yasanın
9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi metninden çıkarılması, kamu
düzenine ve hukuka uygun düşmemekte ve hukuk devleti ilkesiyle
bağdaşmamaktadır.
2. 4719 sayılı Yasanın 2
nci maddesiyle, 18.11.1992 günlü, 3842 sayılı “Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu
ile Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 31 inci
maddesinin birinci fıkrasının birinci tümcesindeki “4” sayısının metinden
çıkarılması öngörülmüştür.
Türkiye Büyük Millet Meclisince 21.5.1992
gününde kabul edilen, 3801 sayılı “Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına, Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun,
Terörle Mücadele Kanununun Bazı Hükümlerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair
Kanun”un 4 üncü maddesiyle, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası’nın
“tutuklama nedenleri”ne ilişkin 104 üncü maddesinde değişiklik öngörülmüştür.
Ancak, bu Yasa, Cumhurbaşkanınca, Anayasanın
89 uncu maddesi uyarınca bir kez daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet
Meclisine geri gönderilmiştir. Geri gönderme gerekçelerinin yer aldığı 8.6.1992
günlü yazıda, 3801 sayılı Yasanın 4 üncü maddesine ilişkin olarak,
“İncelenen Kanunun çerçeve dördüncü
maddesiyle 1412 sayılı Ceza Muhakeme(leri) Usulü Kanununun 104 üncü maddesi
bütünüyle değiştirilerek; sanığın tutuklanmasını gerektiren sebepler arasında
yer alan, ‘suç Devlet veya Hükümet nüfuzunu kıran veya memlekettin asayişini
bozan fiillerden bulunur veyahut adabı umumiye aleyhine olursa’ şeklindeki
hüküm madde metninden çıkarılmış, ayrıca, ‘tahkikatın mevzuu olan suçun ağır
cezalı cürümlerden olması’ keyfiyeti, sanığın daima kaçacak sayılmasının nedeni
kabul edildiği halde, bu bent dahi madde metninden çıkarılmış, ancak;
soruşturma konusu olan suçun, kanunda öngörülen cezasının üst sınırı yedi
yıldan az olmayan hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektirmesi, tutuklama nedeni
sayılabileceği hüküm altına alınmıştır.
Bilindiği gibi, 765 sayılı Türk Ceza
Kanununun 13 üncü maddesinde, muvakkat ağır hapis cezası, kanunda tasrih
edilmeyen yerlerde bir seneden yirmidört seneye kadar cezaları kapsamaktadır.
Yapılan değişiklikle işlenen suç; Devlet
veya Hükümet nüfuzunu kıran veya
memleketin asayişini bozan veyahut adabı umumiye aleyhine işlenmiş olsa dahi,
işlenen bu tür suçların kanundaki cezasının üst sınırı yedi yıldan az olması
halinde; sanığın ikametgâhının ve meskeninin bulunması ve kim olduğunu ispat
etmesi durumunda, hâkim tutuklama yoluna gitmeyecektir.
Ayrıca bu hükmün Kanun metninden
çıkarılmış olması, çeşitli yorumlarla takdir hakkının çok değişik bir şekilde
kullanılmasına yol açabilecek ve yakalanmış muhtemel suçlunun tutuklanmaması,
özellikle terörle ilgili suçlarda bir daha yakalanmamasına neden olabilecektir.
Bu halde de Türk Ceza Kanununun ikinci
kitabının birinci babını oluşturan “Devletin Şahsiyetine Karşı Cürümler”
arasında yer almakla beraber; casuslukla ilgili 134 üncü madde, askerî
bölgelere girme Devlet güvenliği ile ilgili belgeleri bulundurmaya ilişkin 135
inci madde, harp zamanında Devlet buyruklarına uymamakla ilgili 139 uncu madde,
yabancı hizmetine asker yazmak veya silâhlandırmak ile ilgili 148 inci madde,
askerî zabıtayı itaatsizliğe teşvik suçunu düzenleyen 153 üncü madde ve
Türklüğü, Cumhuriyeti, Türkiye Büyük Millet Meclisini,
Hükümetin-Devletin-adliyenin manevî şahsiyetini, tahkir ve tezyif ile ilgili
159 uncu maddesi kapsamına giren suçları işleyenler, tutuklanmayacaklardır.
Bütün bu durum nazara alınarak, 104 üncü
maddede yapılması istenilen değişikliğin değerlendirilmesi ve en az bugün
olduğu gibi, (suç Devlet veya Hükümet nüfusunu kıran veya memleketin asayişini
bozan fiilerden bulunur veyahut adabı umumiye aleyhine olursa) bendinin
uygulanması hallerinde, yedi yıllık tahdidin kaldırılmasının yerinde olacağı
düşünülmektedir.”
Denilmiştir.
3801 sayılı Yasanın Türkiye Büyük Millet
Meclisince yeniden görüşülmesi sonucunda 18.11.1992 gününde kabul edilen 3842
sayılı Yasaya, Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçeleri gözetilerek 31 inci
madde eklenmiş ve madde bugünkü biçimiyle 1.12.1992 günlü Resmî Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
3842 sayılı Yasanın 31 inci maddesinin
getirilme amacı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu raporunda,
“Bilindiği gibi ülkemizin Güneydoğu ve
kısmen Doğu bölgelerinde devletimizin hâkimiyeti altında bulunan toprakların
bir kısmını Devlet idaresinden ayırmak isteyen terör örgütü amacına ulaşmak
için her türlü faaliyeti göstermekte, büyük şehirlerimizin bir kısmında da aynı
amaca yönelik muhtelif suçlar işlenmektedir.
Ayrıca, yine büyük şehirlerimizde Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasını cebren tağyir ve tebdil ederek, yerine kendi ideolojik
sistemlerini hâkim kılmak için bir takım terör örgütleri faaliyette
bulunmaktadır. Bu suçlar bakımından görüşülmekte olan Kanunla değişik Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun tüm maddelerinin uygulanması bu suçlarla ilgili
mücadeleyi son derece zayıf hale sokacak ve mücadalede başarısızlık adeta
beklenen bir sonuç haline gelecektir.
Bu nedenle Kanuna eklenen 31 inci madde
ile tutuklamaya, gözaltında bulundurmaya, sorgulamaya, müdafi yardımından
yararlanmaya ilişkin yeni düzenlemelerin Devlet Güvenlik ve Sıkıyönetim
Mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda uygulanmayacağı, bunlar hakkında bu
Kanunun 4, 5, 6, 7, 9, 12, 14, 15, 18, 19, 20, 22, 24 ve 30 uncu maddeleri ile
değişiklik yapılmadan önceki Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerinin
uygulanacağı hükme bağlanmıştır.”
Biçiminde açıklanmıştır.
İncelenen 4719 sayılı Yasanın 2 nci
maddesiyle öngörülen değişiklik ise, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasının 3842
sayılı Yasa ile değişik 104 üncü maddesinin Devlet Güvenlik Mahkemelerinin
Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa kapsamına giren suçlar yönünden de
uygulanmasını öngörmekte ve genel hükümlerle koşutluk sağlanmasını
amaçlamaktadır.
Ancak, 11 Eylül 2001 günü Amerika Birleşik
Devletlerinde yaşanan terör olayları, bütün dünyayı uluslararası terörizm
konusunda yeni tanımlamalar yapmaya ve terörle savaşımda, ortak yeni
düzenlemeler geliştirmeye yöneltmiş, bilgi ve teknoloji çağını yaşayan dünya
düzenine yönelik öncelikli tehdidin terörizm olduğunun kabulünü zorunlu
kılmıştır.
3801 sayılı Yasanın Anayasanın 89 uncu
maddesi uyarınca, bir kez daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine
geri gönderilmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığınca ortaya konulan gerekçeler ile
3842 sayılı Yasanın 31 inci maddesinin amacını açıklayan Türkiye Büyük Millet
Meclisi Adalet Komisyonu raporunda yer verilen gerekçeler haklılığını ve
geçerliliğini korumaktadır. Dolayısıyla, 3842 sayılı Yasanın 31 inci maddesinin
getiriliş amacının ortadan kalktığından söz etmek olanaklı değildir.
Ayrıca, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri
Usulü Yasasının 104 üncü maddesinin, 3842 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikten
önceki biçimiyle uygulanması Devlet güvenliği ile doğrudan
ilgilidir.Uluslararası kurallarda devlet güvenliğine tanınan özel konum,
özgürlükçü demokrasilerin bu konudaki duyarlılığını göstermesi yönünden
önemlidir. Dolayısıyla, bir yandan özgürlükçü demokratik rejimi savunurken, öte
yandan devlet güvenliği konusuna duyarlı yaklaşmak bir çelişki olmayacaktır.
Kaldı ki, 1412 sayılı Yasanın 104 üncü
maddesinin, değişik biçimiyle uygulanması yolsuzlukla savaşımı zayıflatacak
niteliktedir.
Bu nedenle, incelenen 4719 sayılı Yasanın
2 nci maddesi ile getirilen değişikliğin, terörizmle savaşım ve Devlet
güvenliği yönünden olumsuz etkiler, eksiklikler ve yetersizlikler
yaratabileceği göz önüne alınarak yeniden değerlendirilmesinde kamu yararı
bulunmaktadır.
3. 4719 sayılı Yasanın 3 üncü maddesinde,
30.7.1999 günlü, 4422 sayılı “Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu”nun
1 inci maddesinin birinci fıkrasındaki “veya kişileri kendilerine tâbi kılmaya
zorlamak veya mensupları arasında her ne suretle olursa olsun açık veya gizli
işbirliği yapmak” ibaresinin metinden çıkarılması öngörülmüştür.
4422 sayılı Yasa’nın genel gerekçesinde de
belirtildiği gibi, çağımızda terörizm ve ekonomik suç yanında çıkar sağlamaya
yönelik suç örgütleri türemiştir. Bu suç örgütleri, kamu otoritesini
uğraştıran, devletleri maddi ceza hukuku ve usul hukuku yönünden yeni, ayrık
kurallar ve kurumlar oluşturmaya zorlayan hukuk ihlalleri olarak ortaya çıkmış
bulunmaktadır. Batı ülkelerinde, “organize örgütlü suçluluk” olarak da
adlandırılan bu suçu cezalandırmak ve kişileri bu gibi eylemlerden caydırmak
için özel düzenlemeler yapılmaktadır.
Çıkar sağlamaya yönelik suç örgütlerinin
ülkemizde de ortaya çıkması, özellikle kamusal ve özel bankalarla kamu
ihalelerini hedef alan çıkar amaçlı suç örgütlerinin toplumun huzurunu bozacak
boyuta ulaşması ve kamu kaynaklarının bu suç örgütlerince yağmalanması, konunun
özel olarak düzenlenmesini gerektirmiştir.
Haksız çıkar sağlamak amacıyla ve
yıldırma, korkutma ya da sindirme gücü çeşitli biçimlerde kullanılarak kurulan
örgütü oluşturan kişiler arasındaki ilişkiler, teknolojik olanaklardan da
yararlandıkları için oldukça karmaşık ve kanıtlanması güç duruma gelmiştir. Bu
nedenle, sözkonusu ilişkilerin açığa çıkarılması özel usul kuralları
gerektirmektedir.
Üstelik, çıkar amaçlı suç örgütlerinin
ilişkileri her zaman cebir, şiddet ya da zorbalık kullanılarak da
yürütülmemektedir. Örneğin, banka kaynaklarının kurutulmasında, bu kaynakları
kendi özel çıkarları için kullananlar arasında cebir, şiddet ya da tehdit değil,
karşılıklı çıkar birliğine dayalı anlaşmalar sözkonusudur.
Ülkemizde son yıllarda yaşanan gelişmeler
karşısında çıkar amaçlı suç örgütlerinin ortaya çıkarılması ve cezalandırılması
için özel yöntemler öngörülen 4422 sayılı Yasa kabul edilmiş ve yaklaşık üç yıl
önce yürürlüğe konulmuştur.
Aradan çok kısa bir süre geçmiş olmasına
ve toplumumuzda yaşanan, düzenlemeyi haklı kılacak olumsuz gelişmelere karşın,
incelenen 4719 sayılı Yasa’nın 3. maddesiyle, 4422 sayılı Yasa’nın 1.
maddesinin birinci fıkrasındaki, “veya kişileri kendilerine tâbi kılmaya
zorlamak veya mensupları arasında her ne suretle olursa olsun açık veya gizli
işbirliği yapmak” ibaresinin metinden çıkarılması, bu tür suçları işleyenlerin
Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılanmalarını önleyecektir.
Öngörülen değişikliğe göre, sözkonusu
suçları işleyenler, yasal öğelerin oluşması durumunda genel kurallara göre ve
genel yetkili adli yargı yerlerinde yargılanabilecektir.
Burada gözden kaçırılmaması gereken nokta,
genel yetkili adli yargı yerlerinde görev yapan yargıç ve savcıların 4422
sayılı Yasa’da öngörülen yetkilerle donatılmamış olmalarıdır. Dolayısıyla, bu
tür suçların genel yetkili adli yargı yerlerinde görülmesi durumunda, sanıklar
arasındaki ilişkilerin niteliği, derinliği ve karmaşıklığı nedeniyle olayın
gerçek faillerinin ortaya çıkarılması her zaman olanaklı olmayabilecektir.
Bu nedenle, kamu
düzeninin ve toplum huzurunun ağır biçimde ihlâl edileceği de göz önünde
tutularak 3 üncü maddenin ilgili bölümünün yeniden değerlendirilmesinde kamu
yararı bulunduğu düşünülmektedir.
4. 4719 sayılı Yasanın
geçici 1 inci maddesiyle, bu Yasanın 1 inci maddesinde yapılan değişikliğe
koşut olarak, Türk Ceza Yasasının 313 ve 314 üncü maddeleri kapsamına giren
suçlarla ilgili soruşturma, yargılama ya da temyiz aşamasında bulunan dosyalara
ilişkin yapılacak işlemler düzenlenmiştir.
a) İncelenen 4719 sayılı
Yasanın 1 inci maddesinin yeniden görüşülmesi sonucunda Türk Ceza Yasasının 313
ve 314 üncü maddeleri kapsamındaki suçlara ilişkin davaların Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin görev alanında bırakılmasının kabul edilmesi durumunda, Yasanın
geçici 1 inci maddesine gerek kalmayacağı açıktır.
b) Mahkemelerin
görevlerini belirleyen usul hukukuna ilişkin kurallar, kamu düzeninden
sayılırlar. Sanık yararına olan usul hukuku kurallarının geriye yürümesi ise,
hukukun genel ilkelerindendir.
Dolayısıyla, 4719 sayılı
Yasanın 1 inci maddesindeki düzenleme karşısında, Türk Ceza Yasasının 313 ve
314 üncü maddeleri kapsamındaki suçlarla ilgili soruşturma, yargılama ya da
temyiz aşamasında bulunan dosyaların yetkili Cumhuriyet başsavcılıklarına ya da
yetkili yargı yerlerine gönderilmelerini öngören geçici 1 inci madde
düzenlemesinin, hukukun genel ilkesine uygun olduğu söylenebilir.
Ancak, bu devir
işlemlerinin ve bu işlemlerden sonra yetkili ve görevli mahkemelerde yeni
baştan yargılamaya başlanmasının uzun süre alacağı, davaların sürüncemede
kalacağı ve hatta zamanaşımına uğrayacağı, mahkemelerin iş yükü de
gözetildiğinde, yaygın ve haklı bir toplumsal kanıdır.
Öte yandan, Türk Ceza
Yasasının 313 ve 314 üncü maddeleri kapsamına giren ve Devlet Güvenlik
Mahkemelerinde görülmekte olan davalardan kimilerinin konuları ve sanıklarının
durumu, temiz toplum düzenine duyulan derin özlem nedeniyle, toplumda büyük bir
duyarlılık yaratmıştır.
4719 sayılı Yasanın
geçici 1 inci maddesinin yürürlüğe girmesi durumunda, kamuoyunun bunu, kimi
kişilerin korunması amacıyla özel nitelikte yasa çıkarıldığı biçiminde
algılaması güçlü bir olasılıktır. Bu durum ise, hem kamu vicdanını derinden
yaralayacak, hem hukuk devleti ilkesine gölge düşürecek, hem de Devlete ve
yargıya olan güveni sarsacaktır.
Yukarıda (1/a) sayılı
bölümde açıklandığı gibi, Anayasanın 143 üncü maddesi gözetilerek 4719 sayılı
Yasanın 1 inci maddesinde yeni düzenleme yapılması durumunda, önceki
paragraflarda belirtilen olumsuzlukların önüne geçilebilmesi için, Türk Ceza
Yasasının 313 ve 314 üncü maddeleri kapsamına giren ve halen Devlet Güvenlik
Mahkemelerinde görülmekte olan davaların, yine bu Mahkemelerde sonuçlandırılacağı
yolunda bir düzenleme yapılması, üstün kamu yararının bir gereği olarak
değerlendirilmiştir.
Açıklanan gerekçelerle,
yayımlanması kısmen uygun bulunmayan 4719 sayılı “Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 Tarihli
ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, 1, 2 ve 3 üncü maddeleri ile geçici 1 inci
maddesinin, Anayasanın 4709 sayılı Yasa ile değişik 89 uncu ve 104 üncü
maddeleri uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi
için ekte geri gönderilmiştir.
Ahmet Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
Adalet
Komisyonu Raporu
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi |
|
|
Adalet Komisyonu |
|
|
Esas No. : 1/932 |
5.12.2001 |
|
Karar No.
: 24 |
|
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Komisyonumuzun 9.11.2001
tarihli ve 22 Karar No’lu raporu ile sonuçlandırdığı, “Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 tarihli
ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13.11.2001
tarihli 19 ve 14.11.2001 tarihli 20 nci birleşimlerinde görüşülmüş ve kabul
edilmiştir.
Kanun, Anayasamızın 89
uncu maddesi gereğince yayımlanması için Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının 15.11.2001 tarihli, A.01.0.GNS.0.10.00.02-28558/11946 sayılı
tezkeresi ile sayın Cumhurbaşkanlığına gönderilmiştir.
Sayın Cumhurbaşkanımız,
Anayasanın değişik 89 ve 104 üncü maddeleri gereğince Kanunun, 1, 2 ve 3 üncü
maddeleri ile geçici 1 inci maddesini bir kez daha görüşülmek üzere geri
göndermiş ve gerekçeli geri gönderme tezkeresi de Genel Kurulumuzun 29.11.2001
tarihli 28 inci birleşiminde okunmuştur.
Komisyonumuz, “14.11.2001
tarihli ve 4719 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun, 18.11.1992 tarihli ve 3842 Sayılı Kanun ile Çıkar
Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun”un, 1, 2, ve 3 üncü maddeleri ile geçici 1 inci maddesini, Anayasanın 89
uncu maddesinin değişik ikinci fıkrası uyarınca, 5.12.2001 tarihli 42 nci
toplantısında, Adalet Bakanı Sayın Prof. Dr. Hikmet Sami Türk ile Bakanlık
temsilcilerinin katılmalarıyla, geri gönderme gerekçelerini de dikkate alarak,
bir kez daha inceleyip görüşmüş ve görüşülen maddelerin aynen kabul edilmesine
karar vermiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
onayına sunulmak üzere saygı ile arz olunur.
|
Başkan |
Başkanvekili |
Sözcü |
|
Emin
Karaa |
İ. Sühan Özkan |
Salih Erbeyin |
|
Kütahya |
İstanbul |
Denizli |
|
(Toplantıya
katılmadı) |
|
|
|
Kâtip |
Üye |
Üye |
|
Yekta Açıkgöz |
Müjdat Kayayerli |
Ramazan Toprak |
|
Samsun |
Afyon |
Aksaray |
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
Mustafa
Kemal Aykurt |
Mehmet Gözlükaya |
Fahrettin Kukaracı |
|
Denizli |
Denizli |
Erzurum |
|
(Toplantıya
katılmadı) |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
Hakkı Oğuz Aykut |
Ali Günay |
Erol Al |
|
Hatay |
Hatay |
İstanbul |
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
İsmail Aydınlı |
Mehmet
Gül |
Mehmet Pak |
|
İstanbul |
İstanbul |
İstanbul |
|
(Tümüne
Muhalifim) |
(Toplantıya
katılmadı) |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
Hayri
Diri |
Işılay
Saygın |
Edip Özbaş |
|
İzmir |
İzmir |
Kahramanmaraş |
|
(Toplantıya
katılmadı) |
(Toplantıya
katılmadı) |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
Sevgi
Esen |
Cemal
Özbilen |
Erdoğan
Sezgin |
|
Kayseri |
Kırklareli |
Samsun |
|
(Toplantıya
katılmadı) |
(Toplantıya
katılmadı) |
(Toplantıya
katılmadı) |
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
Yahya Akman |
Orhan
Bıçakçıoğlu |
Mehmet Çiçek |
|
Şanlıurfa |
Trabzon |
Yozgat |
|
|
(Toplantıya
katılmadı) |
|
|
|
Üye |
|
|
|
Fethullah Erbaş |
|
|
|
Van |
|
ANAYASANIN 89 UNCU MADDESİ GEREĞİNCE CUMHURBAŞKANINCA BİR
DAHA GÖRÜŞÜLMEK ÜZERE GERİ GÖNDERİLEN KANUN
DEVLET
GÜVENLİK MAHKEMELERİ-NİN KURULUŞ VE YARGILAMA USULLERİ HAKKINDA KANUN,
18.11.1992 TARİHLİ VE 3842 SAYILI KANUN İLE ÇIKAR AMAÇLI SUÇ ÖRGÜTLERİYLE
MÜCADELE KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA
DAİR KANUN
Kanun
No.: 4719 Kabul
Tarihi : 14.11.2001
MADDE 1.- 16.6.1983 tarihli ve 2845 sayılı
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 9
uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde geçen “313, 314 üncü
maddelerinde;” ibaresi metinden çıkarılmıştır.
MADDE 2.- 18.11.1992 tarihli ve 3842
sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile Devlet Güvenlik Mahkemelerinin
Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun 31 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci
cümlesindeki “4” numarası madde metninden çıkarılmıştır.
MADDE 3.- 30.7.1999 tarihli ve 4422 sayılı
Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun 1 inci maddesinin birinci
fıkrasındaki “zor veya tehdit” ibaresi, “tehdit, baskı, cebir veya şiddet”
şeklinde değiştirilmiş; aynı fıkradaki “veya kişileri kendilerine tâbi kılmaya
zorlamak veya mensupları arasında her ne suretle olursa olsun açık veya gizli
işbirliği yapmak” ibaresi metinden çıkarılmıştır.
MADDE 4.- 4422 sayılı Kanunun 6 ncı
maddesinin birinci fıkrasında geçen “şüpheler” ve “şüphe” kelimeleri,
“belirtiler” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 5.- 4422 sayılı Kanunun 11 inci
maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.
GEÇİCİ MADDE 1.- Bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihte Türk Ceza Kanununun 313 ve 314 üncü maddeleri kapsamına giren
fiillerle ilgili olarak soruşturma, yargılama veya temyiz aşamasında bulunan
dosyalar hakkında aşağıdaki işlemler yapılır:
1. Devlet GüvenlikMahkemeleri Cumhuriyet
başsavcılıklarınca yürütülmekte olan soruşturma dosyaları, bulundukları aşamada
soruşturmaya devam edilmek ve gereği yapılmak üzere yetkili Cumhuriyet
başsavcılıklarına gönderilir.
2. Devlet Güvenlik Mahkemelerinde
görülmekte olan dava dosyaları, bulundukları aşamada yargılamaya devam edilmek
ve/veya sonuçlandırılmak üzere görevli ve yetkili yargı mercilerine gönderilir.
3. Temyiz incelemesi için Yargıtayda
bulunan dava dosyaları, karara bağlandıktan sonra bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihte davaya bakmaya yetkili Devlet Güvenlik Mahkemesinin bulunduğu yerin
yargı çevresindeki görevli ve yetkili yargı mercilerine gönderilir.
MADDE 6.- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
MADDE 7.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
ADALET KOMİSYONUNUN
KABUL ETTİĞİ METİN
DEVLET GÜVENLİK MAHKEMELERİ-NİN KURULUŞ VE YARGILAMA
USULLERİ HAKKINDA KANUN, 18.11.1992 TARİHLİ VE 3842 SAYILI KANUN İLE ÇIKAR
AMAÇLI SUÇ ÖRGÜTLERİYLE MÜCADELE KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA
DAİR KANUN
MADDE 1.- Kanunun 1 inci maddesi
Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE 2.- Kanunun 2 nci maddesi
Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE 3.- Kanunun 3 üncü maddesi Komisyonumuzca aynen kabul
edilmiştir.
GEÇİCİ MADDE 1.- Kanunun geçici 1 inci
maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
Sıra sayısının sonudur.