Dönem : 21 Yasama Yılı : 4
T.B.M.M. (S. Sayısı : 890)
Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri, Denizli Milletvekili
Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale
Milletvekili Nihat Gökbulut’un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile
Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifi ve Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor, Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler veAdalet Komisyonları Raporları(2/1020)
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar
Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi gerekçesi ile birlikte ilişikte
sunulmuştur.
Gereğini arz ederiz.
Saygılarımızla
|
Beyhan Aslan |
İbrahim Yaşar Dedelek |
|
Denizli |
Eskişehir |
|
ANAP Grup Başkanvekili |
ANAP Grup Başkanvekili |
|
Nihat
Gökbulut |
|
|
Kırıkkale |
|
|
ANAP Grup Başkanvekili |
|
GENEL GEREKÇE
Anayasada 3.10.2001
tarihli ve 4709 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle, temel hak ve hürriyetlerin
özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilmesini öngören yeni bir
sistem benimsenmiştir. Böylece, temel hak ve hürriyetler bakımından bir
genişleme sağlanmıştır.
Öte yandan, 10-11 Aralık
1999 tarihlerinde Helsinki’de yapılan Avrupa Birliği Toplantısında tam üyelik
için Ülkemizin aday olarak kabul edilmesiyle yeni bir boyut kazanan
Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri, her geçen gün yoğunlaşmaktadır. Tam üyeliğe
giden süreçte hem Ülkemizin, hem Avrupa Birliğinin karşılıklı yükümlülükleri
bulunmaktadır. Bu bağlamda Ülkemizle ilgili olarak 4 Aralık 2000 tarihinde
onaylanan “Katılım Ortaklığı Belgesi”nin ardından, 19 Mart 2001 tarih ve
2001/2129 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla kabul edilen “Avrupa Birliği
Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı”, 24 Mart 2001
tarih ve 24352 mükerrer sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Çağdaş demokrasiler,
temel hak ve hürriyetleri sağlamayı hedef alan çoğulcu, katılımcı düşünceye
dayanan ve hoşgörü ortamında gelişen sistemlerdir. Çağımızda insan hakları ve
temel hürriyetlerin tanınması, evrensel bir ilgi konusu olmakla kalmamış;
bunların güvence altına alınarak aykırı uygulamalardan korunması ve daha ileri
düzeyde gerçekleştirilmesi amacıyla bazı uluslararası kuruluşlar oluşturulmuş
ve bu kuruluşlar bünyesinde çeşitli uluslararası belgeler kabul edilmiştir. Bu
kuruluşların başında, hemen hemen tüm dünya ülkelerini kapsayan Birleşmiş Milletler
Teşkilâtı ile demokratik Avrupa ülkelerinin siyasal birliği olan Avrupa
Konseyinin geldiği bilinmektedir. Konuyla ilgili uluslararası belgelerden en
önemlileri, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca 10 Aralık 1948 tarihinde kabul
edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ile Avrupa Konseyi bünyesinde
imzalanan ve kısaca “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” olarak anılan İnsan
Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme ve eki protokollerdir.
22.11.2001 tarihli ve
4721 sayılı Türk Medenî Kanunu ile 3.12.2001 tarihli ve 4722 sayılı Türk Medenî
Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun 8.12.2001 tarihli ve 24607
sayılı Resmî Gazetede yayımlanmış olup, 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Son siyasî gelişmeler
dikkate alındığında, seçim zarurî hale
gelmiştir.
Teklif, bir yandan
Anayasada yapılan değişiklikler ile Türk Medenî Kanununda yer alan hükümlere
uyum sağlanması, öbür yandan Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine
İlişkin Türkiye Ulusal Programı çerçevesinde yapılması gerekli tedbirlerle
ilgili olarak çeşitli kanunlarda değişiklik yapılması amacıyla hazırlanmıştır.
MADDE GEREKÇELERİ
Madde 1. - Maddenin (A)
fıkrasıyla, Türk Ceza Kanunu, Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun ile Orman
Kanununda yer alan idam cezaları müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülmüştür.
Ancak, savaş ve çok yakın savaş tehdidi hallerinde işlenmiş suçlar, Anayasanın
4709 sayılı Kanunla değişik 38 inci maddesi gereğince bu madde hükmü dışında
tutulmuştur.
Maddeyle, bu Kanun
hükümlerine göre idam cezasından müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülmüş
olanlar hakkında Türk Ceza Kanunun idam cezasına ilişkin, 47, 50, 51, 55, 58,
59, 61, 62, 64, 65, 66, 102, 112, 451, 452, 462 ve 463 üncü maddeleri ile
2253 sayılı Çocuk Mahkemelerinin
Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun idam cezasına ilişkin 12
nci maddesi hükümleri saklı tutularak, idam cezasından dönüştürülen müebbet
ağır hapis cezasına mahkûm olanlar hakkında bu hükümlerin uygulanmasına aynen
devam edileceği vurgulanmaktadır. Maddeye göre, örneğin ilgili kanun maddesinde
idam cezasını gerektiren bir suçu eksik teşebbüs derecesinde işleyen fail
hakkında 765 sayılı Kanunun 61 inci maddesinin birinci fıkrasının uygulanması
sonucunda idam cezası için öngörülen indirim, idam cezasından çevrili müebbet
ağır hapis cezası için de uygulanacak ve fail hakkında 15 seneden 20 seneye
kadar ağır hapis cezasına hükmolunacaktır.
Fıkranın (b) bendi ile
Türk Ceza Kanununun 17 nci maddesi ile 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında
Kanunun 19 uncu maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ölüm
cezalarının yerine getirilmemesine karar verilenler hakkında idam cezası için
öngörülen hükümler de saklı tutularak bu Kanun hükümlerine göre idam cezasından
dönüştürülen müebbet ağır hapis cezası için de bu hükümlerin uygulanmasına
aynen devam edileceği, 647 sayılı Kanunun Ek 2 nci maddesinde belirtilen ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından idam cezalarının yerine getirilmemesine
karar verilenler hakkında indirim hükümlerinin uygulanmayacağına ilişkin
hükmün, idam cezasından çevrili müebbet ağır hapis cezasına mahkûm olanlar
hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir.
Maddenin (B) fıkrasıyla,
bu Kanun hükümlerine göre cezası idam cezasından müebbet ağır hapis cezasına
dönüştürülenler hakkında Türk Ceza Kanununun 70, 73 ve 82 nci maddelerinde
geçen sürelerin iki kat olarak, terör suçluları hakkında üç kat olarak
uygulanacağı, bu Kanun hükümlerine göre idam cezaları müebbet ağır hapis
cezasına dönüştürülen terör suçluları hakkında Cezaların İnfazı Hakkında Kanun
ile Terörle Mücadele Kanununun şartla salıverilmeye ilişkin hükümlerinin
uygulanmayacağı ve bunlar hakkında müebbet ağır hapis cezasının ölünceye kadar
devam edeceği belirtilmiştir.
Madde 2. - Maddenin (A)
fıkrasıyla Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesine son fıkra eklenmektedir.
Maddeyle birinci fıkrada belirtilen organları ve kurumları tahkir ve tezyif
kastı bulunmaksızın sadece yazılı, sözlü veya görüntülü olarak eleştirmek
amacıyla yapılan düşünce açıklamalarının cezayı gerektirmeyeceği hükme
bağlanmıştır. Böylece düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında kalan ve eleştiri
niteliğini taşıyan düşünce açıklamalarının cezalandırılmaması öngörülmüştür.
Maddenin (B) fıkrasıyla,
Türk Ceza Kanununa eklenmesi öngörülen 201/a maddesinde, Türkiye tarafından da
imzalanmış bulunan “Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler
Sözleşmesine Ek “Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı
Protokol”ün gereğinin yerine getirilmesi amaçlanmıştır.
Maddî menfaat sağlamak
üzere, genellikle suç örgütleri marifetiyle göçmenler başka ülkelere
kaçırılmakta, yasal olmayan yollarla ülkeye sokulmakta ve bu örgütlerin eline
düşen çaresiz insanlar, büyük ve bazen yaşam ve beden bütünlükleri bakımından
onarılamayan zararlara uğrayabilmektedirler.
Maddenin birinci fıkrası
göçmen kaçakçılığını tanımlamaktadır : Tanıma göre, doğrudan doğruya veya
dolaylı olarak maddî menfaat elde etmek maksadıyla, yabancı bir devlet
tâbiyetinde bulunan veya vatansız olan veya Türkiye’ye de sürekli olarak
oturmasına yetkili mercilerce izin verilmemiş bulunan kimselerin Türkiye’ye
yasal olmayan yollardan girmelerini veya ülkede kalmalarını, bu kişilerin veya
Türk vatandaşlarının yasal olmayan yollardan ülke dışına çıkmalarını sağlamaya
göçmen kaçakçılığı denilmektedir. Türkiye’de sürekli olarak oturmalarına
yetkili mercilerce karar verilmemiş yabancılar veya vatansızlar da, suçun
mağdurları olabilmektedirler.
Suçun manevî unsuru,
eylemin “doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddî bir yarar elde etmek
maksadıyla” işlenmesidir. Bu unsur, suçu örneğin terör maksadıyla bazı kişileri
ülkeye sokmak fiillerinden ayırmak olanağını vermektedir. Kaldı ki, bu suçta
asıl mağdurlar, çaresizlik ve yoksullukları nedeniyle kendilerine bir ekmek
kapısı açmak için çırpınan insanlardır. Bu nedenle Protokol, adı geçenler hakkında
kovuşturma yapılmamasını örgörmektedir.
Fıkranın içerdiği tanıma
göre, belirtilen kişilerin Türkiye’ye kaçak olarak girmelerinin sağlanması veya
bu hususta teşebbüste bulunulması göçmen kaçakçılığı suçunun maddî unsurlarını
oluşturmaktadır.
Maddenin ikinci fıkrası
göçmen kaçakçılığı suçunun faillerine verilecek ceza ile birlikte ayrıca yeni
bir suçu da tanımlamaktadır : Birinci fıkrada öngörülen bir suça iştirak etmiş
olmaksızın, bu suç yoluyla ülkeye sokulmuş kaçak göçmenlerin maddî yarar elde etmek
maksadıyla yasal olmayan yollarla yurt dışına çıkarılmalarını veya yasal
koşullara uymaksızın ülkede kalmalarını olanaklı kılmak suç sayılmaktadır. Bu
suçun ön koşulu, kaçak göçmenleri yurda sokmak suçuna önceden iştirak etmemiş
olmaktır; suça iştirak edilmiş ise ikinci fıkrada belirlenen eylemleri ayrıca
gerçekleştirmek veya bunlara teşebbüs etmek suç oluşturmaz.
İkinci fıkra, ülkeden
çıkmayı veya ülkede kalabilmeyi olanaklı kılmak üzere sahte veya sahte seyahat
belgelerinin hazırlanmasını veyahut hazırlanmış belgelerin teminini de bu
fiiller başka bir suç oluştursa bile bağımsız suç olarak düzenlemiştir. Ayrıca
bu suçlara teşebbüsün de tamamlanmış suçlar gibi cezalandırılması, suçun
işlenmesinde kullanılan taşıtlar ve bu fiil nedeniyle elde edilen maddî
menfaatlerin müsadere edilmesi öngörülmüştür.
Maddenin üçüncü
fıkrasında suçların, örneğin taşıma kapasitesinin çok üzerinde bir gemiye veya
uçağa göçmen yüklenmesiyle, kaçak göçmenlerin yaşam veya vücut bütünlüklerinin
tehlikeye sokulması veya bu olasılığın ciddî olarak ortaya çıkması halinde
verilecek cezaların yarısı oranında, ölüm meydana geldiğinde bir katı
artırılacağını öngörmektedir. Ancak bu olasılığın ciddî, yani var olan
delillere göre gerçekleşmesinin güçlü olması gereklidir. Ayrı fıkra, göçmenlerin
insanlık veya onur dışı muamele biçimlerine, örneğin çok kötü taşıma
koşullarına tâbi kılınmalarını ayrıca bir ağırlatıcı neden saymaktadır.
Maddenin son fıkrasında suçun örgütler tarafından
işlenmesi halinde faillere verilecek cezaların bir katı oranında artırılması
öngörülmüştür.
Türk Ceza Kanununa
eklenmesi öngörülen 201/b maddesinde ise, “Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı
Birleşmiş Milletler Sözleşmesine” Ek “İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve
Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin
Protokol”ün gereğini yerine getirmek üzere düzenlenmiştir.
Şimdiye kadar özellikle
kadın ve çocukların sömürülmelerini önlemek ve bu eylemlerle mücadele etmek
üzere meydana getirilmiş çeşitli milletlerarası sözleşmeler imzalanmış, kararlar
alınmıştır. Ancak anılan Protokolün imzalanmasından önce insan ticaretinin
bütün yönlerini göz önünde bulunduran ortak bir metin yoktu. 1990’lı yıllardan
itibaren suç örgütlerinin, etkinliklerini sınırlar ötesi alana genişleterek,
özellikle kadın, çocuk ve insan ticaretini örgütledikleri ve insanları bu uygar
dünyada âdeta esarete tâbi kıldıkları görülmektedir. İşte bu nedenle,
Protokolün öngördüğü suçlara hukuk sistemimizde de yer verilmesi uygun
görülmüştür.
Maddenin öngördüğü maddî
unsurlar, kadın, çocuk veya diğer insanların tedarik edilmeleri, kaçırılmaları,
bir yerden diğer bir yere götürülmeleri veya sevk edilmeleri veya
barındırılmalarıdır. Ancak bu hareketler kişileri zorla çalıştırmak, bazı
hizmetleri vermeye mecbur kılmak, adı geçenleri esaret veya benzeri
uygulamalara tâbi kılmak yahut beden organlarından bazılarının verilmesine razı
etmek maksadıyla icra edilecektir.
Maddenin birinci fıkrası,
söz konusu maksatlarla gerçekleştirilecek maddî unsurların belirli araç
eylemlere başvurulması suretiyle gerçekleştirilmesini suçun oluşması bakımından
gerekli koşullar olarak saptamıştır. Bu eylemler tehdit, baskı, cebir veya
şiddet uygulama, nüfuzu kötüye kullanma, kandırma, mağdurların
çaresizliklerinden yararlanma veya mağdurlar üzerinde sahip olunan denetim
olanaklarından yararlanarak rızalarını elde etmek suretiyle
gerçekleştirilecektir.
Maddenin ikinci
fıkrasında, belirtilen amaçları elde etmek üzere girişilen ve suçu oluşturan
yardımcı eylemler varsa artık, mağdurun rızasının yok sayılacağı belirtilmiştir.
Örneğin bir kimsenin organlarını vermek hususundaki rızası, yukarıda belirtilen
eylemler sonucunda elde edilmiş ise, suçun oluşması bakımından bu rıza yok
sayılacaktır.
Maddenin üçüncü
fıkrasında onsekiz yaşını doldurmamış çocukların birinci fıkrada belirtilen
maksatlarla tedarik edilmeleri, kaçırılmaları, bir yerden diğer bir yere
götürülmeleri veya sevk edilmeleri yahut barındırılmaları halinde, suçu
oluşturan araç fiillerden herhangi birisine başvurulmasa da, faile birinci
fıkrada belirtilen cezaların verileceği açıklanmıştır. Bu suretle onsekiz
yaşını doldurmamış çocukların birinci fıkrada belirtilen maksatlarla maddenin
öngördüğü hareketlere konu kılınmaları suçun oluşmasına olanak verecektir.
Maddenin son fıkrasında,
yukarıdaki fıkralarda yazılı suçların örgüt marifetiyle işlenmeleri halinde,
faillere verilecek cezaların bir katı oranında artırılması ağırlaştırıcı neden
olarak kabul edilmiştir.
Madde 3. - Maddenin (A)
fıkrasıyla, 2908 sayılı Kanunun yürürlükten kaldırılan 11 inci maddesi yeniden
düzenlenmektedir. Yapılan bu düzenleme ile Türkiye’de kurulan derneklerin yurt
dışında faaliyette bulunmalarına ilişkin esas ve usuller gösterilmektedir.
Maddenin (B) fıkrasıyla,
Kanunun yürürlükten kaldırılan 12 nci maddesi yeniden düzenlenerek, yurt
dışında kurulan derneklerin Türkiye’deki faaliyetlerine ilişkin esas ve usuller
gösterilmiştir.
Maddenin (C) fıkrasıyla,
Kanunun 15 inci maddesi değiştirilerek dernek kütüğü ve kayıt işlerinin,
İçişleri Bakanlığı Dernekler Daire Başkanlığı ile valilikler tarafından
yürütülmesi amaçlanmıştır.
Maddenin (D) fıkrasıyla,
Kanunun 40 ıncı maddesi değiştirilerek maddeden sivil savunma faaliyetlerine
ilişkin yasaklar çıkarılmaktadır. Ülkemizde yaşanan 17 Ağustos 1999 tarihli
depremde vatandaşlar tarafından kurulan arama kurtarma derneklerinin yararlı
faaliyetlerinin görülmesi sonucunda böyle bir düzenlemeye ihtiyaç hâsıl
olmuştur.
Maddenin (E) fıkrasıyla,
Kanunun 45 inci maddesi değiştirilerek, derneklerin denetiminde beyan usulü
getirilmiş ve yerinde denetim uygulaması değiştirilmiştir. Ancak, derneklerin
gerekli görülen durumlarda İçişleri Bakanlığı Dernekler Daire Başkanlığı
personeli veya Teftiş Kurulu, mülkî idare amirleri ve ilgili olan bakanlıklar
ile kamu kurum ve kuruluşları tarafından denetlenmesi öngörülmektedir. Bu
denetleme sonuçlarının İçişleri Bakanlığına bildirilmesi ve böylece derneklere
ait bilgilerin icracı birim olan İçişleri Bakanlığında tek arşivde toplanması
mümkün kılınmıştır.
Ayrıca “Denetimler
sırasında, suç teşkil eden fiillerin tespit edilmesi halinde, ilgili mülkî
amirlik durumu derhal Cumhuriyet Savcılığına bildirir” hükmü getirilmiştir.
Maddenin (F) fıkrasıyla,
Kanunun 46 ncı maddesi değiştirilerek, derneklerle ilgili hizmetlerin daha
etkili ve koordineli bir şekilde sunulması ve denetiminin daha etkin olarak
yerine getirilmesi için, İçişleri Bakanlığı merkez teşkilâtında bir “Dernekler Daire Başkanlığı”nın kurulması
amaçlanmıştır.
Maddenin (G) fıkrasıyla,
Kanunun 62 nci maddesi değiştirilerek, çağımızdaki hızlı ekonomik ve teknolojik
gelişmelere uyum sağlayabilmek ve kanunda fazla ayrıntılı düzenlemeye
gidilmesini önlemek amacıyla, dernekler tarafından tutulacak defterler ile
ilgili usul ve esasların İçişleri ve Maliye Bakanlıklarınca çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenmesi ve bu defterlerin noterden tasdikli olması zorunluğu
getirilmiştir.
Maddenin (H) fıkrasıyla,
Kanunun 73 üncü maddesi değiştirilerek, derneklerin, merkez ve taşradaki hizmet
ve denetimlerinin etkin bir şekilde yürütülebilmesi için oluşturulacak merkez
ve taşra birimlerinin düzenlenmesi amaçlanmıştır.
Madde 4. - Maddenin (A)
fıkrasında yapılan değişiklikle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde düzenlenen
ayrımcılık yasağı ve Ek 1 no.lu Protokolle güvence altına alınan mülkiyet
hakkının korunması ilkeleri ile uyum sağlanmıştır. Böylece, cemaat vakıflarının
taşınmaz mal edinebilme ve taşınmazları üzerinde her türlü tasarrufta
bulunabilmelerine olanak sağlanmıştır.
Avrupa Birliği
müktesebatı, azınlıkların bulundukları ülkelerde diğer vatandaşlara göre
ayrımcı muameleye tâbi olmamaları, başka bir deyişle, çoğunluğa mensup kişiler
gibi tüm haklardan yararlanmalarını öngörmektedir. Avrupa Birliğinin Ülkemize
ilişkin Katılım Ortaklığı Belgesinde, kısa ve orta vadeli öncelikler arasında
tüm vatandaşların sosyal, dinî, ekonomik ve kültürel haklarının geliştirilmesi
ve farklı muameleye maruz kalmamaları öngörülmüştür.
Maddenin (B) fıkrasıyla,
227 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye bir ek madde eklenerek Türkiye’de şube
açmış ve açma arzusunda bulunan vakıfların faaliyetleri yasal düzenlemeye
kavuşturulmuştur.
Madde 5. - Maddenin (A)
fıkrasıyla Kanunun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası değiştirilerek,
yabancıların toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenlemeleri konusunda İçişleri
Bakanlığından izin almaları yolundaki sistem aynen korunmakla birlikte,
toplantı ve gösteri yürüyüşlerine konuşmacı olarak katılma veya afiş, pankart,
resim, flama, levha, araç ve gereçler taşıyarak katılma ve etkinliklerde yer
alabilmeleri için mevcut olan izin usulü kaldırılarak yerine bildirim usulü
getirilmiştir.
Maddenin (B) fıkrasında
yapılan değişiklikle, Kanunun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan
bildirim süresi 72 saatten 48 saate indirilmiştir.
Madde 6. - Maddenin (A)
fıkrasıyla, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa 445 inci maddesinden sonra gelmek
üzere 445/A maddesi eklenerek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince, ulusal
mahkemelerimiz tarafından kesin olarak verilen veya kesinleşmiş olan bir
kararın İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki
protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin saptanması ve ihlâlin niteliği ve
ağırlığı bakımından Sözleşmenin 41 inci maddesine göre hükmedilmiş olan
tazminatla giderilemeyecek sonuçlar doğurduğunun anlaşılması hali, muhakemenin
iadesi sebepleri arasına alınmıştır.
Öte yandan, maddede Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin ihlâl kararı üzerine muhakemenin iadesi talebinde
bulunabilecekler ile bu talebin incelenme usulü de düzenlenmiştir.
Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesince verilen ihlâl kararları üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına
yapılacak muhakemenin iadesi talebinin incelenmesi, işin önemi gözetilerek
Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna bırakılmış ve başvuruda bulunma süresi, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren hak düşürücü
süre niteliğindeki bir yılla sınırlandırılmıştır. Bu süre, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 44 üncü maddesi anlamında kararın kesin nitelik kazandığı
tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır.
Yargıtay Hukuk Genel
Kurulunca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince saptanan ihlâlin sonuçları tazminatla
giderilmiş veya talep süresi içinde yapılmamış ise muhakemenin iadesi talebinin
reddedileceği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince saptanan ihlâlin sonuçları
tazminatla giderilmediği takdirde ise, dosyanın kararı veren mahkemeye
gönderileceği belirtilmiş ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun muhakemenin iadesi
talebi konusundaki kararlarını duruşma yapmaksızın kesin olarak vereceği hükme
bağlanmıştır.
Maddenin (B) fıkrasıyla,
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa eklenen 445/A maddesine uyum sağlamak
amacıyla aynı Kanunun 448 inci maddesine fıkra eklenerek, söz konusu madde
hükmü saklı tutulmuştur.
Madde 7. - Maddenin (A)
fıkrasıyla, kesinleşmiş bir ceza hükmünün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince,
İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki
protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin saptanması ve ihlâlin niteliği ve
ağırlığı bakımından Sözleşmenin 41 inci maddesine göre hükmedilmiş tazminatla
giderilemeyecek sonuçlar doğurduğunun anlaşılması hali, hükümlü lehine
yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak hükme bağlanmaktadır.
Öte yandan maddede, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin ihlâl kararı üzerine yargılamanın yenilenmesi isteminde
bulunabilecekler ile bu istemin incelenme usulü de düzenlenmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince verilen
karar üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına yapılacak yargılamanın yenilenmesi
isteminin incelenmesi, işin önemi gözetilerek Yargıtay Ceza Genel Kuruluna
bırakılmakta ve başvuruda bulunma süresi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararının verilmesi tarihinden itibaren hak düşürücü süre niteliğindeki bir
yılla sınırlandırılmaktadır. Bu süre, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 44
üncü maddesi anlamında kararın kesin nitelik kazandığı tarihten itibaren
işlemeye başlayacaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesince saptanan ihlâlin sonuçlarının tazminatla giderilmiş
olduğu veya istemin süresi içinde yapılmadığı tespit edilirse yargılamanın
yenilenmesi istemi reddedilecek; aksi halde, dosya hükmü veren mahkemeye
gönderilecektir. Maddede ayrıca, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yargılamanın
yenilenmesi istemi konusundaki bu kararlarını duruşma yapmaksızın vereceği ve
bu kararların kesin olacağı hükmüne yer verilmektedir.
Maddenin (B) fıkrasıyla Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununa eklenen 327/a maddesine uyum sağlamak amacıyla aynı Kanununun 35
inci maddesine fıkra eklenerek, söz konusu madde hükmü saklı tutulmuştur.
Madde 8. – Maddenin (A) fıkrasıyla, 3984
sayılı Kanunun 4 üncü maddesinde değişiklik yapılarak Türkiye’nin Avrupa
Birliğine üyelik sürecinde Katılım Ortaklığı Belgesi ile Ulusal Program
hedefleri doğrultusunda, bireysel hak ve özgürlükler çerçevesinde kültürel
yaşam alanının genişletilmesi amaçlanmıştır. Bu düzenlemeyle, Anayasanın 26 ve
28 inci maddelerinde 4709 sayılı Kanunla yapılan değişikliklerle paralellik
sağlanmıştır. Bu değişiklik, Türkiye’nin kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi
çerçevesindeki uluslararası sözleşmeler ile Kopenhag Siyasî Kriterlerine de
uymaktadır. Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda 4756
sayılı Kanunla yayın ilkelerine ilişkin yapılan değişiklikle, radyo ve
televizyon yayınlarının Türkçe yapılması esas olmakla birlikte, Türk
vatandaşlarına günlük yaşamda kullandıkları farklı dil ve lehçelerde yayın
yapılması imkânı getirilmiştir. Ayrıca bu yayınların, Cumhuriyetin Anayasada
belirtilen temel niteliklerine, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğüne aykırı olamayacağı vurgulanmıştır.
Maddenin (B) fıkrasıyla, yayın ilkeleri
arasında bulunan (v) bendinde bulunan ve mutlak yorumlara neden olabilecek
“yayınların karamsarlık, umutsuzluk, kargaşa ve şiddet eğilimlerini
körükleyici” ibaresi, madde metninden çıkarılarak bu bent yeniden
düzenlenmiştir.
Maddenin (C) fıkrasıyla, yapılan diğer bir
değişiklikle yeniden iletim konusu açıklığa kavuşturularak yeniden iletimin
usul ve esaslarının Üst Kurulca çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği
belirtilmiştir.
Madde 9. – Maddenin (A) fıkrasıyla, Basın
Kanununun 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasının (6) numaralı bendinde geçen “bu
Kanunun ek birinci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçlar” ibaresi, “bu
Kanunun ek 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan suçlar” şeklinde
değiştirilmiştir.
Ayrıca maddenin (B), (C), (D), (E), (F),
(G) ve (H) fıkralarında yapılan değişikliklerle, 5680 sayılı Kanunun 21, 22,
24, 25, 30, 33 ve 34 üncü maddelerinde yer alan para cezaları
güncelleştirilerek caydırıcılık sağlanmış ve bu maddelerde yer alan hürriyeti
bağlayıcı cezalar madde metninden çıkartılmıştır.
Madde 10. – Maddenin (A) fıkrasıyla, 2559
sayılı Kanunun 8 inci maddesinin (D) bendi değiştirilerek, polis tarafından
kapatılabilecek umuma açık yerler ve kapatılma esasları yeniden düzenlenmiştir.
Maddenin (B) fıkrasıyla, Kanunun 9 uncu
maddesi değiştirilerek, Anayasanın kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin 19
uncu maddesi ile özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığına ilişkin 20 ve
21 inci maddelerinde 4709 sayılı Kanunla yapılan değişikliklerle uyum
sağlanmıştır.
Maddenin (C) fıkrasıyla, Kanunun 11 inci
maddesinin (C)bendi yeniden düzenlenmiş, değişen teknoloji ve görüntülü ve
sesli aletlerin niteliğinin değişmesi nedeniyle bütün bu araçları kapsayacak
şekilde yeni hükümler öngörülmüştür.
Maddenin (D) fıkrasıyla, Kanunun eğlence
yerlerine girebilecek ve buralarda çalışabilecek kişilerle ilgili 12 nci
maddesi değiştirilerek, maddedeki umuma açık yerlere ilişkin ibareler
değiştirilmiş ve güncel hale getirilmiştir. Ayrıca, Ülkemiz tarafından da
onaylanan Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme gereği, onsekiz
yaşından küçüklerin çocuk sayılması nedeniyle ve çocukları korumak amacıyla
dinlenme ve eğlence yerlerinde çalışabilecek kişilerin yaş sınırının onsekize
çekilmesine ilişkin hüküm getirilmiştir. Bu düzenleme ile kadınların bu gibi
yerlerde çalışabilmeleri için öngörülmüş olan mülkî âmirin izin verme yetkisi
kaldırılmış ve kadın erkek ayrımcılığı önlenmiştir. Ayrıca, kanunlarımızda
erginlik yaşı olarak kabul edilen onsekiz yaş esas alınmış ve böylece onsekiz
yaşını dolduran kadın erkek herkesin her alanda çalışabilmelerine imkân
tanınmıştır.
Maddenin (E) fıkrasıyla, Kanunun yakalama
yetkisine ilişkin 13 üncü maddesi yeniden düzenlenmekte ve bu maddenin birinci
fıkrasında kolluk kuvvetlerine yakalama yetkisini veren durumlar
belirtilmektedir.
İki ve üçüncü fıkraları muhafaza edilen
maddenin dördüncü fıkrası değiştirilmiştir. Buna göre, yakalanan kişilerden
yalnızca uyuşturucu kullananlar ile sarhoş olanlar değil, zor kullanılarak
yakalanan kişiler ile hakkında suç soruşturması yapılacakların sağlık
durumlarını gösteren doktor raporları alınacaktır.
Maddenin beşinci fıkrası ile yakalanan
kişiye, yakalanma sebebinin bildirilmesi yükümlülüğü ayrıntılı biçimde
gösterilmiştir.
Maddenin altıncı fıkrası, Anayasanın 19
uncu maddesinde yapılan değişiklik doğrultusunda yeniden düzenlenmiştir. Buna
göre, adlî bir işlem nedeniyle yakalanan kişinin durumu istediği kanunî
yakınına derhal bildirilecektir.
Maddenin yedi, sekiz ve dokuzuncu
fıkraları birleştirilerek yedince ve son fıkra olarak yeniden düzenlenmiştir.
Burada, “sanık” ibaresi yerine “suç şüphesi altında olanlar” ibaresi,
“haklarında ıslah veya tedavi tedbiri alınması gerekenler, ilgili kuruma
gönderilir.” ibaresi yerine “haklarında ıslah veya tedavi tedbiri alınması
gerekenler, ilgili kurum tarafından teslim alınır.” ibaresi getirilmiştir.
Maddenin (F) fıkrasıyla, Kanunun Ek 1 inci
maddesi değiştirilerek, umumî veya umuma açık yerler ile umuma açık
niteliğindeki ulaşım araçlarında, gerçek kişi veya toplulukların kırksekiz saat
önceden mahallin en büyük mülkî âmirine yazılı bildirimde bulunarak, oyun ve
temsil verebileceği veya çeşitli şekillerde gösteri yapabileceği konusu
düzenlenmiştir.
Ayrıca, bu temsil ve gösterilerde devletin
ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne, Anayasal düzene veya genel ahlâka
aykırı bir durum tespit edildiğinde, mahallin en büyük mülkî âmirinin derhal
Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunacağı hükmüne yer verilmiştir.
Yapılacak bildirimde, temsil veya gösteriye katılan yönetici ve diğer kişilerin
kimlik, ikametgâh ve tabiiyetlerinin belirtileceği öngörülmüştür.
Madde 11. – Maddenin (A) fıkrasıyla, 2923
sayılı Kanunda yapılan değişiklikle, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında
geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi
hususundaki yasal engel kaldırılmıştır. Bu çerçevede Kanunun adı “Yabancı Dil
Eğitimi ve Öğretimi ile Türk Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin
Öğrenilmesi Hakkında Kanun” olarak değiştirilmiştir.
Maddenin (B) fıkrasıyla, Kanunun amaç
maddesi buna paralel olarak yeniden düzenlenmiştir.
Maddenin (C) fıkrasıyla, söz konusu dil ve
lehçelerin öğrenilebilmesi için 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu
hükümlerine tâbi olmak kaydıyla, özel kurslar şeklinde Millî Eğitim Bakanlığı
denetiminde açılabilmesi imkânı getirilmiştir. Ayrıca bu kursların,
Cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel niteliklerine, Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olamayacağı vurgulanmıştır.
Madde 12. – Maddenin (A) fıkrasıyla, 2908
sayılı Dernekler Kanununun 39 uncu maddesinde yer alan, “Belli bir kurum veya
kuruluşta çalışsalar bile, belli bir mesleğe mensup olan kamu hizmeti
görevlileri, ancak üyelerinin ortak sosyal, ekonomik, dinlenme, kültürel ve
meslekî ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla ve sadece il ve ilçe merkezlerinde,
dernek kurabilirler. Bu dernekler yukarıda belirtilen amaçlar dışında
faaliyette bulunamazlar.” hükmü yürürlükten kaldırılmıştır.
Aynı Kanunun 47 nci maddesinde yer alan
“Kamu yararına çalışan derneklerin hesapları ve bu hesaplarla ilgili belge ve
defterleri, gerekli görülen hallerde, Maliye Bakanlığınca da denetlenir.”
hükmü, - 45 inci maddeye göre dernekler amaç ve faaliyetleriyle ilgili olan
bakanlıklar tarafından zaten denetlenebileceğinden - gereksiz bulunarak
yürürlükten kaldırılmıştır.
Ayrıca bu Kanunun 56 ncı maddesinde yer
alan “Aynı öğretim kurumlarında olsa bile iki yıl, sömestr usulü uygulanan
yükseköğretim kurumlarında bu süreyi dolduran, sömestr sayısı kadar sınıfta
kalan veya bulundukları öğretim kurumlarını normal bitirme senesinden iki sene
sonrasına kadar bitirmemiş olan öğrenciler; öğrenci derneklerine başkan olamaz,
yönetim, denetleme kurullarında ve diğer organlarda görev alamaz, dernek adına
öğrenci temsilciliğine seçilemezler.Seçildikten sonra, yukarıda belirtilen
hallere düşenler, daha önce kazandıkları sıfatları kaybedenler.” hükmü yürürlükten
kaldırılmıştır. Böylece öğrenci sayılan kişilere derneklerle ilgili olarak
konulan yasaklar ortadan kaldırılmıştır.
Maddenin (B)fıkrasıyla, Basın Kanununun 31
ve Ek 3 üncü maddeleri yürürlükten kaldırılmaktadır.
Maddenin (C) fıkrasıyla, Polis Vazife ve
Salâhiyetleri Kanununun 11 inci maddesinin son fıkrasında, video ve ses
bantlarını ticarî maksatla doldurana gerçek ve tüzel kişilerin bu bantlarının
birer adedini piyasaya çıkarılmadan önce mahallin en büyük mülkî âmirine verme
zorunluluğunu getiren hükmü ile mülkî âmirliğe tevdi edilen bu görev Kültür
Bakanlığı bünyesinde bulunan Telif Hakları Genel Müdürlüğünce yürütüldüğünden
söz konusu hüküm kaldırılmıştır.
Maddenin (D) fıkrasıyla, 3218 sayılı
Serbest Bölgeler Kanununun serbest bölgelerde kuruluştan itibaren on yıl
süreyle 5.5.1983 tarihli ve 2822 sayılı Kanunun grev ve lokavt ile arabuluculuk
hükümlerinin uygulanmayacağına ilişkin geçici 1 inci maddesi yürürlükten
kaldırılmıştır.
Madde 13. – Milletvekili Genel Seçiminin 3
Kasım 2002 tarihinde yapılması düşünülmüştür.
Geçici Madde 1. – Bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten önce bu Kanunun 1 inci maddesinin (A) fıkrası kapsamına giren
ve Türk Ceza Kanunu, 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun ve
6831 sayılı Orman Kanununda yer alan suçlardan dolayı idam cezası verilen
hükümlülerin dosyaları hakkında yapılacak işlemler açıklanmıştır. Ayrıca askerî
mahkemeler Askerî Ceza Kanunu dışında Türk Ceza Kanunu ve diğer kanunlara göre
de idam cezası verebileceklerinden, haklarında askerî mahkemelerce bu Kanunun 1
inci maddesinin (A) fıkrası kapsamına giren Türk Ceza Kanunu, Kaçakçılığın Men
ve Takibine Dair Kanun ile Orman Kanunu uyarınca idam cezası verilmiş
hükümlüler yönünden yapılacak işlemler belirtilmiştir.
Geçici Madde 2. – Maddeyle bu Kanunun 6 ve
7 nci maddelerinin, bu maddelerin yürürlüğe girdiği tarihten sonra Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine yapılan başvurular üzerine bu Mahkemece verilecek kararlar
hakkında uygulanacağı belirtilmiştir.
Geçici Madde 3. – Bu Kanunda öngörülen
yönetmeliklerin, Kanunun yürürlük tarihinden itibaren bir yıl içerisinde
yürürlüğe konulacağı belirtilmiştir.
Madde 14. – Teklifin, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararları nedeniyle yargılamanın yenilenmesi ile ilgili 6 ve 7 nci
maddelerinin bu Kanunun yayımı tarihinden bir yıl sonra, diğer hükümlerinin ise
yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiştir.
Madde 15. – Yürütmeyle ilgilidir.
Anayasa
Komisyonu Raporu
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Anayasa
Komisyonu 31.7.2002
Esas
No. : 2/1020
Karar
No. : 21
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Başkanlıkça 29.7.2002 tarihinde Talî
Komisyon olarak Anayasa, Millî Eğitim, Kültür,Gençlik ve Spor, İçişleri,
Sağlık-Aile Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna, Esas Komisyon olarak Adalet
Komisyonuna gönderilen "Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Denizli
Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile
Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi" (2/1020) Komisyonumuzun 30.7.2002 tarihli
toplantısında görüşülmüştür.
Toplantımıza Adalet Bakanı Sayın Hikmet
Sami Türk, Devlet Bakan Sayın Nejat Arseven, İçişleri ve Adalet Bakanlıkları, RTÜK, Yüksek Seçim Kurulu, Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Basın Yayın Enformasyon
Genel Müdürlüğü yetkilileri katılmışlardır.
Teklifin, 30.10.2001 tarihli ve 4709
sayılı Anayasa değişikliği; 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî
Kanunu ile 3.12.2001 tarihli ve 4722 sayılı Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve
Uygulama Şekli Hakkında Kanun, Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine
İlişkin Türkiye Ulusal Programı çerçevesinde yapılması gerekli tedbirlerle
ilgili olarak çeşitli kanunlarda değişikliklerin gerçekleştirilmesi amacıyla
hazırlandığı genel gerekçesinde
belirtilmektedir.
Teklifin geneli üzerindeki görüşmelerde;
Adalet Bakanı Sayın Hikmet Sami Türk ve Devlet Bakanı Sayın Nejat Arseven tarafından Teklifin bir an önce
yasalaşmasının özellikle Avrupa Birliğine üyelik görüşmelerine başlanması
açısından önemine dikkat çekilmiştir.
Türkiye'nin hukuk düzenini geliştirmesi için yapması gerekenlerle Avrupa
Birliğine üyelik için yapması gerekenler arasında özdeşlik olduğu ifade
edilmiştir. 4709 sayılı Kanunla gerçekleştirilen Anayasa değişikliğinden sonra
idam cezası ile ilgili olarak uygulamada mahkemelerin önündeki belirsizliğin
kaldırılmasının gerektiği belirtilmiştir.
Komisyon Üyelerimizce, Teklifin Esas
Komisyon olarak Anayasa Komisyonunda görüşülmemesinin doğru olmadığı
söylenmiştir. Avrupa Birliğine ekonomik entegrasyonu büyük ölçüde sağlayan
Türkiye'nin başka alanlara da bu entegrasyonu taşıması gerektiği, aksi halin
gerilemeye neden olacağı ifade edilmiştir.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmelerden
sonra maddelerine geçilmesi oy çokluğu ile kabul edilmiştir.
Teklifin 1 inci maddesi üzerindeki
görüşmelerde idam cezasının yer aldığı kanunların tek tek sayılması gerektiği,
yapılan düzenlemenin bu nedenle Anayasaya aykırı olduğu ayrıca Anayasanın 10
uncu maddesine aykırı düzenleme içerdiği belirtilmiştir. Yapılan görüşmelerden
sonra madde oy çokluğu ile kabul edilmiştir.
Teklifin, Türk Ceza Kanununda değişiklik
öngören 2 nci, Dernekler Kanununda değişiklik öngören 3 üncü, Vakıflar
Kanununda değişiklik öngören 4 üncü, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda
değişiklik öngören 5 inci, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda değişiklik
öngören 6 ncı, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda değişiklik öngören 7 nci,
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda değişiklik
öngören 8 inci, Basın Kanununda değişiklik öngören 9 uncu, Polis Vazife ve
Salahiyet Kanununda değişiklik öngören 10 uncu, Yabancı Dil Eğitim ve Öğretimi
Kanununun adını "Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi ile Türk Vatandaşlarının
Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğrenilmesi Hakkında Kanun" şeklinde değiştiren
ve Kanunda değişiklikler öngören 11 inci, yürürlükten kaldırılan hükümleri
düzenleyen 12 nci maddesi
Komisyonumuzca sırasıyla görüşülmüş ve yapılan oylama sonucunda oy
çokluğu ile kabul edilmiştir.
Teklifin 13 üncü Maddesi Milletvekili
Genel Seçiminin 3 Kasım 2002 Pazar günü yapılacağını içermektedir. Bu konu ile
ilgili Komisyonumuzca üç adet önerge görüşülerek seçimin 3 Kasım 2002'de
yapılması karara bağlandığından, bu maddenin
Teklif metninden çıkarılması ve Teklif başlığının da bu yönde
düzeltilmesi için bir önerge verilmiş,
teklif sahipleri de bu önergeye iştirak etmişlerdir. Önerge Komisyonumuzca oy
çokluğu ile kabul edilmiş, teklifin başlığı önerge doğrultusunda değiştirilmiş ve 13 üncü madde bu suretle Teklif metninden
çıkarılmıştır.
Teklifin Geçici 1, 2, ve 3 üncü maddeleri
Komisyonumuzca oy çokluğu ile kabul edilmiştir.
13 üncü maddenin çıkarılması nedeniyle
yürürlük madde 13, yürütme madde 14 olarak oya sunulmuş ve oy çokluğu ile kabul
edilmiştir.
Teklifin tümü oya sunulmuş ve
Komisyonumuzca oy çokluğu ile kabul edilmiştir.
Raporumuz havalesi gereği Esas Komisyon
olan Adalet Komisyonuna gönderilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.
|
Başkan |
Başkanvekili |
Sözcü |
|
|
|
Turhan Tayan |
Necdet Saruhan |
Mehmet Nacar |
|
|
|
Bursa |
İstanbul |
Kilis |
|
|
|
|
|
(Muhalifim) |
|
|
|
Kâtip |
Üye |
Üye |
|
|
|
E. Cenap Gülpınar |
Ahmet İyimaya |
Salih Çelen |
|
|
|
Şanlıurfa |
Amasya |
Antalya |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Şaban Kardeş |
İsmail Alptekin |
Ayvaz Gökdemir |
|
|
|
Bayburt |
Bolu |
Erzurum |
|
|
|
(Muhalifim) |
(Bazı maddelere muhalifim) |
(İmzada bulunamadı) |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Edip Özgenç |
Cahit Tekelioğlu |
Cavit Kavak |
|
|
|
Mersin |
Mersin |
İstanbul |
|
|
|
|
(Bazı maddelere muhalifim) |
|
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Osman Kılıç |
Mustafa Verkaya |
Nevzat Yalçıntaş |
|
|
|
İstanbul |
İstanbul |
İstanbul |
|
|
|
|
(Muhalifim) |
(1 inci maddeye muhalifim) |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Işın Çelebi |
Rahmi Sezgin |
Mustafa Kamalak |
|
|
|
İzmir |
İzmir |
Kahramanmaraş |
|
|
|
|
|
(Muhalifim) |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Çetin Bilgir |
Bülent Arınç |
İsmail Çevik |
|
|
|
Kars |
Manisa |
Nevşehir |
|
|
|
|
(Bazı maddelerine muhalifim) |
(Muhalifim) |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Mehmet Kundakçı |
Metin Bostancıoğlu |
Şeref Malkoç |
|
|
|
Osmaniye |
Sinop |
Trabzon |
|
|
|
(Bazı maddelerine muhalifim) |
Üye |
|
|
|
|
|
Ali Naci Tuncer |
|
|
|
|
|
Trabzon |
|
|
|
MUHALEFET ŞERHİ
Anavatan Partisi Genel Başkanı Sayın Mesut
Yılmaz tarafından Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Gurubu bulunan Siyasî Parti
liderlerine destek olunması amacıyla takdim edilmiştir. Milliyetçi Hareket
Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli Kanun Teklifi içerisinde bir takım maddelerin demokratikleşme ve
Ulusal Programda yer alan maddeleri içerdiği, bu sebeple destek olunabileceği
belirtilmiştir. Bu teklifi yetkili kurullarda incelenmesi, destek olunabilecek
maddelerin yanı sıra yeni önerilerle katkı temin edilebileceği belirtilmiş, bu
konudaki çalışmaların 27 Temmuz 2002 tarihinde tekrar görüşmek suretiyle
kesinleşmesi kararlaştırılmıştır.
Liderlerin bu konudaki mutabakatına rağmen
kararlaştırılan süre dolmadan ve çalışmalar tamamlanmadan Kanun Teklifi Anavatan Partisi Grubu
tarafından Meclise verilmiştir. Bu suretle partimizin desteği ve katkısı
hususunda bir talep olmamıştır. Partimizin katkısını talep etmeyen Kanun
Teklifi sahiplerine destek temin etmemiz bahis konusu değildir.
Kanun Teklifinde yer alan İdam Cezasının
Terör Suçlarının kaldırılması, başka dilde yayın ve öğrenim hakkını kabulüne
ilişkin taleplere bizler başından beri karşı olduğumuzu ve kabul etmeyeceğimizi
belirtmiş bulunuyoruz. Bu görüşümüz doğrultusunda da İdam Cezasının terör suçları için kaldırılmasına
karşıyız.
Ayrıca Kanunun maddesinin düzenleniş biçimi itibariyle idam cezasının
müebbet ağır hapis cezasına dönüştüren düzenleme ile cezanın infazının ölünceye kadar devam edeceği hükmünün Anayasanın 138 inci ve TCK’nun 2 inci
maddesi karşısında uygulanamayacağı göz önüne alınarak tarafımızdan kabul
edilmemektedir.
Kanun Teklifinin 4 - A
maddesi ile cemaat vakıflarına ilişkin düzenleme Lozan anlaşması ile tesbit
edilen azınlıklara sağlanacak haklar çerçevesinde bulunmadığı gibi, gerekçede
belirtilen ayrımcılık anlamında da değerlendirilmemesi mümkün bulunmamaktadır.
Kanun Teklifinin 6-A ve 7-A maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kararlarının İadeyi Muhakeme
sebebi olarak kabul etmesi Türk yargı yetkisine müdahale anlamı
taşımaktadır. Bu hususta kimi
Avrupa Birliği Ülkelerinde bu konuda hiçbir düzenleme bulunmazken kimi
ülkelerde halen yasa çalışmaları sürmektedir. Bilindiği gibi Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi yerleşik itihatlarıyla da sabit olduğu üzere bir temyiz merci
değildir. Teklif ile getirilmek istenen değişikliği Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinden kaynaklanan hukukî bir hükümlülük olmadığı da açıktır. Öte
yandan ulusal programda böyle bir taahhüdümüz bulunmamaktadır ve Avrupa
Birliğinin Türkiye’- den de böyle bir talebi yoktur.
Teklifin 8 inci maddesi ile Radyo
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 4 üncü Maddesinde
getirilen değişiklikle ülkemizde varolan etnik grupların Türkçenin dışında dil
ve lehçelerde Televizyon ve Radyo
yayını yapmalarına imkân sağlanması amaçlanmakta, bu suretle farklı
toplum kesimlerinden azınlık oluşturma yolu açılacak, ayrı dil konuşturma tarih
yazma yöntemiyle de üniter devlet yapımının bozulması ve milli bütünlüğün
parçalanması doğabilecektir.Kaldı ki bu husus Anayasanın 3 üncü Maddesinin
birinci fıkrasına açıkça aykırıdır.
Teklifin 11 inci Maddesiyle Yabancı Dil
Eğitimi ve Öğretimi Kanununun adı "Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi ile
Türk Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğrenilmesi Hakkında
Kanun" şeklinde değiştirilmesi öngörülmektedir. Kanun Teklifi ile Kanunun 1 inci maddesinin ve 2 inci
maddesinin (a) bendinin değiştirilmesi öngörülmüştür. Bu husus öncelikle
Anayasanın 42 inci maddesinin 9 uncu
fıkrasına açıkça aykırıdır. Yine Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Kanununun 2
inci maddesinin A bendine açıkça aykırılık
teşkil etmektedir. Bu durum ise devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez
bütünlüğüne ve Üniter Devlet yapısına aykırı olup, etnik grup ve azınlık
yaratmaya matuftur.
Kanun Teklifinin 1 inci Maddesinin ve 6 ve
7 inci maddelerinin uygulanmasına yönelik geçici 1 inci ve 2 inci
maddelerine ve ilgili maddelere bahsettiğimiz gerekçelerle muhalifiz.
Yukarıda kısaca belirtmiş olduğumuz gerekçelerle
Kanun Teklifine muhalifiz.
Saygıyla arz olunur.
|
Mehmet Nacar |
Mustafa Verkaya |
İsmail Çevik |
|
|
Kilis |
İstanbul |
Nevşehir |
|
|
Şaban Kardeş |
Cahit Tekelioğlu |
Mehmet Kundakçı |
|
|
Bayburt |
Mersin |
Osmaniye |
|
MUHALEFET ŞERHİ
I) Teklifin 1 inci maddesi Anayasaya
aykırıdır:
1) Teklifin 1 inci maddesi Anayasanın
38/9. maddesine aykırıdır
2) Söz konusu madde, Anayasanın "
eşitlik ilkesine", 10.maddesine aykırıdır.
B) Teklifin, 1. maddesi eksiktir:
Çünkü, Askerî Ceza Kanununun 26 ( yirmi
altı) maddede öngördüğü idam cezalarını kaldırmamaktadır.
II) Teklifin 2. maddesinin (B) fıkrasıyla
Türk Ceza Kanununa eklenen 201/a maddesinin ikinci fıkrasında yer alan
"...fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca..." bölümü:
1) Ceza hukukunun temel ilkelerinden olan
"tek fiile tek ceza" ilkesine aykırıdır.
2) Anayasanın 2. maddesinde yer alan
"adalet ilkesine" aykırıdır.
1- Türk Ceza Kanununun 79. maddesi ile
çatışmaktadır.
II) Teklifin (6.) ve (7.) maddeleri :
A) Anayasanın 2. maddesine "hukuk
devleti ilkesine" 90. son maddesine ve 138. maddesinin 1. ve 2.
fıkralarına aykırıdır.
1) Teklifin (6.) ve (7.) maddeleri
Anayasanın 2. maddesine, "hukuk devleti" ilkesine aykırıdır.
Hukuk devletinin temel özelliği, önceden
hukuka uygun olarak konulmuş kurallara bizzat devletin kendisinin de uymuş
olmasıdır.
Burada önceden konulmuş olan kural
A.İ.H.S. dir ve bu sözleşmeye göre A.İ.H.M nin vermiş olduğu karardır.
A.İ.H.M. tarafından verilmiş olan
kararların, iadeyi muhakeme sebebi sayılabilmesi için Yargıtay Hukuk veya Ceza
Genel Kurulunca bir ön incelemeye tabi tutulması, hukuk devleti ilkesine aykırı
düşer.
2) Teklifin (6.) ve (7.) maddeleri
Anayasanın 90. maddesinin son fıkrasına aykırıdır:
Anayasanın 90. maddesinin son fıkrasına
göre "...milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında
Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz".
A.İ.H.M. nin, böyle bir antlaşmaya
dayanılarak verilen bir kararın, iadeyi muhakeme sebebi sayılabilmesi için,
yüksek yargı bünyesindeki bir kurul da olsa,bir ara organ tarafından incelenip
karar verilmesi kanaatimce, Anayasanın 90. maddesinin son fıkrasına aykırı
düşer.
3) Teklifin (6.) ve (7.) maddeleri
Anayasanın 138. maddesinin 1. ve 2. fıkrasına aykırıdır:
a) Teklifin (6.) ve (7.) maddeleri
Anayasanın 138. maddesinin 1. fıkrasında yer alan "hâkimlerin
bağımsızlığı" ilkesi ile "hâkimler...Anayasaya, kanuna ve hukuka
uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler" hükmüne
aykırıdır.Çünkü yeniden yargılama yapacak olan hâkim (mahkeme), "bağımsız"
olarak, "Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatine
göre" değil Yargıtay ceza veya hukuk genel kurulunun görüşüne göre karar
verecektir.
b) Teklifin (6.) ve (7.) maddeleri
Anayasanın 138. maddesinin 2. fıkrasına aykırıdır: Anayasanın 138. maddesinin
2.fıkrasına göre "hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge
gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz".
Bir üst kurulun görüş bildirmesi ,
kanaatimce alt mahkemeler için "görüş bildirmek" ten, "telkinde
bulunmak" tan çok daha önemli bir şeydir.
B) Teklifin (6.) ve (7.) maddeleri
eksiktir. Çünkü bu maddeler, Anayasa mahkemesi kararları ile idari yargı
kararlarının, A.İ.H.M tarafından Türkiye'nin aleyhine bozulması halinde nasıl bir
uygulama yapılacağını belirtmemektedir. Bize göre hem CUMUK'a hem de HUMK'na
iadeyi muhakeme sebebi ( yargılanmanın yenilenmesi nedeni) olarak, "Millî
mahkeme kararının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesine aykırı bulunması" hükmünün eklenmesi gerekli ve
yeterlidir.
Prof. Dr. Mustafa Kamalak
Kahramanmaraş
ANAYASA KOMİSYONUNUN KABUL ETTİĞİ METİN
ÇEŞİTLİ
KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ
MADDE
1.- Teklifin 1 inci Maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE
2.- Teklifin 2 nci Maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE
3.- Teklifin 3 ünci Maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE
4.- Teklifin 4 ünci Maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE
5.- Teklifin 5 ünci Maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE
6.- Teklifin 6 nci Maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE
7.- Teklifin 7 nci Maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE
8.- Teklifin 8 inci Maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE
9.- Teklifin 9 uncu Maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE 10.- Teklifin 10 uncu Maddesi
Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE 11.- Teklifin 11 inci Maddesi
Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE 12.- Teklifin 12 nci Maddesi
Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
GEÇİCİ MADDE 1.- Teklifin geçici 1 inci
Maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
GEÇİCİ MADDE 2.- Teklifin geçici 2 nci
Maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
GEÇİCİ MADDE 3.- Teklifin geçici 3 üncü
Maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE 13.- Teklifin 14 üncü maddesi 13
üncü Madde olarak Komisyonumuzca aynen
kabul edilmiştir.
MADDE 14.- Teklifin 15 inci Maddesi 14
üncü Madde olarak Komisyonumuzca aynen kabul
edilmiştir.
İçişleri
Komisyonu Raporu
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
İçişleri
Komisyonu 30.7.2002
Esas
No. : 2/1020
Karar
No. : 32
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
“Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri
Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek
ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut’un Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi” 29.7.2002 tarihinde Başkanlığınızca
Komisyonumuza havale edilmiş ve Komisyonumuz 30.7.2002 tarihli 23 üncü
toplantısında İçişleri ve Adalet Bakanlıkları temsilcilerinin de katılımıyla
Teklifi inceleyip görüşmüştür.
Teklif,
1. Avrupa Birliğine üyelik sürecinde,
Birliğe uyumla ilgili olduğu düşünülen bazı yasalarda değişiklikler öngörmekte,
2. Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım
2002 tarihinde yapılmasını hüküm altına almaktadır.
Teklifin tümü üzerinde yapılan
görüşmelerde, Teklifin lehinde olan milletvekilleri, Teklifte öngörülen düzenlemelerin,
Avrupa Birliğine üyelik sürecinde çok önemli bir adım teşkil ettiğini ve bu
nedenle Teklifin bir an önce kanunlaşması gerektiğini belirtmişlerdir.
Teklifin aleyhinde olan milletvekilleri,
Türkiye’nin dünya milletler ailesinin şerefli bir üyesi olduğunu, bu nedenle
de, uluslararası ilişkilerde eşitlik ve mütekabiliyet ilkelerine uygun muamele
görmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Getirilen düzenlemelerin, teslimiyetçi bir
anlayışa dayanmaları ve ülkenin millî birlik ve bütünlüğüne aykırı hükümler taşımaları
nedeniyle bütün olarak kabul edilmeleri mümkün değildir.
Teklifin geneli üzerindeki bu
görüşmelerden sonra maddelerine geçilmesi hususu oya konmuş ve maddelere
geçilmesi oy çokluğu ile kabul edlmiştir.
Komisyonmuz Tasarı üzerinde tali komisyon
olarak belirlenmiş olduğundan, İçtüzüğümüzün 23 üncü maddesine dayanılarak,
Teklifin, Komisyonumuzu ilgilendiren maddelerinin görüşülmesiyle yetinilmesi
kararlaştırılmıştır. Komisyonumuzu ilgilendiren maddeler ise, 3, 4, 5, 10 ve 12
nci maddeler olarak belirlenmiştir. 3 üncü Madde Dernekler Kanununda; 4 üncü
Madde Vakıflar Kanununda; 5 inci Madde Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri
Kanununda; 10 uncu Madde Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda değişiklik
yapmaktadır. 12 nci Madde ise Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ile Polis
Vazife ve Salahiyet Kanununun bazı hükümlerini yürürlükten kaldırmaktadır. Bu
maddelerin değiştirdiği Kanunlar ve Kanunlarda yapılan değişiklikler şunlardır
:
1. Dernekler Kanunu
Madde 11. – Daha önceden “Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun” ile kaldırılmış olan 11 inci
madde yeniden düzenlenmekte ve Türkiye’de kurulan derneklerin yurtdışında
faaliyet gösterme esasları belirlenmektedir.
Madde 12. – Daha önceden “Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun” ile kaldırılmış olan 12 nci
madde yeniden düzenlenmekte ve yurtdışında kurulan derneklerin Türkiye’de
faaliyet gösterme esasları belirlenmektedir.
Madde 15. – Dernekler Kütüğünün Emniyet
Genel Müdürlüğü yerine yeni ihdas edilen Dernekler Daire Başkanlığında tutulması
esası getirilmektedir.
Madde 40. – Sivil savunma hizmetleri,
yasak dernek faaliyeti olmaktan çıkarılmaktadır.
Madde 39. – Madde kaldırılmakta ve kamu
hizmeti görevlilerinin dernek kurma sınırlamaları yok edilmiştir.
Madde 45. – Derneklerin her yıl,
kendiliğinden verecekleri beyannameyle sürekli olarak kendi beyanları esas
alınmak suretiyle denetlenmeleri imkân dahiline sokulmaktadır.
Madde 46. – Dernekler Daire Başkanlığı
ihdas edilmektedir.
Madde 47. – Madde kaldırılmakta ve kamu yararına derneklerin gereksiz olan
Maliye Bakanlığınca denetimi uygulamasına son verilmektedir.
Madde 56. – Madde kaldırılmakta ve
öğrencilerin dernek üyeliği ve yöneticiliği sınırlamalarına son verilmektedir.
Madde 62. – Dernekler tarafından tutulacak
defter ve kayıtların ve bunların içeriklerinin yönetmelikle tesis edilmesi
hükmü getirilmektedir.
Madde 73. – Derneklerle ilgili iş ve
işlemlerin merkez yerine taşrada görülmesi esası getirilmektedir.
2. Vakıflar Kanunu
Madde 1. – Cemaat vakıflarının taşınmaz
mal edinmelerine imkân tanınmaktadır.
Ek Madde 1. – Vakıfların yurtdışı
faaliyetleri esasa bağlanmaktadır.
3. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu
Madde 3. – Yabancıların toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenlemeleri ile yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşlerine
katılmaları ayrıştırılmış ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemeleri
konusunda izin zorunluluğu korunurken, yapılan toplantı ve gösteri
yürüyüşlerine katılmalarında bildirim yeterli kılınmıştır.
Madde 10. – Bildirim süresi 72 saatten 48
saate indirilmiştir.
4. Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu
Madde 8. – İnternet üzerinden sakıncalı
yayın yapan yerler polisin kapatabileceği yerler kapsamına alınmaktadır.
Madde 9. – Polisin arama yapabilme yetkisi
halkın topluca bulunduğu veya toplanabileceği alanlarla, umumî ve umuma açık
yerler ve öğrenci yurtları ve eklentilerini de kapsayacak biçimde
genişletilmektedir.
Madde 11. – Değişen teknolojiyle ortaya
çıkmış bulunan görüntü ve ses aletleri Kanun kapsamına alınmakta ve bunları
satanlara müeyyide getirilmektedir.
Madde 12. – Bar, pavyon, gazino, meyhane
gibi içkili yerlerle kıraathane ve oyun oynatılan yerlere 18 yaşından
küçüklerin girmesi engellenmekte, bu tür yerlerde 21 değil 18 yaşından
küçüklerin çalıştırılması yasaklanmakta ve bu yerlerde kadınların çalışmasına
getirilen sınırlamalar kaldırılmaktadır.
Madde 13. – Polisin yakalama yetkisi
genişletilmekte, polise “polisin kanunlara uygun olarak aldığı tedbirlere karşı
gelenleri, direnenleri ve görev yapmasını engelleyenleri yakalama yetkisi”
verilmektedir.
Komisyonumuz, Teklifin bu maddelerini
oyçokluğu ile kabul etmiştir.
Raporumuz Adalet Komisyonuna sunulmak
üzere arz olunur.
|
Başkan |
Başkanvekili |
Kâtip |
|
|
|
Mehmet Pak |
Musa Öztürk |
Hasan Hüseyin Balak |
|
|
|
İstanbul |
Adana |
Tokat |
|
|
|
(Muhalefet
şerhim ektedir) |
|
|
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Hasari Güler |
Halil İbrahim Özsoy |
Kemal Çelik |
|
|
|
Adıyaman |
Afyon |
Antalya |
|
|
|
(Muhalifim) |
|
|
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Hüsamettin Korkutata |
Necmi Hoşver |
Faruk Çelik |
|
|
|
Bingöl |
Bolu |
Bursa |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Sebğetullah Seydaoğlu |
Yalçın Kaya |
Mustafa Zorlu |
|
|
|
Diyarbakır |
İçel |
Isparta |
|
|
|
|
(Muhalifim) |
(Muhalifim) |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Hayri Kozakçıoğlu |
Ali Oğuz |
Mehmet Çümen |
|
|
|
İstanbul |
İstanbul |
İzmir |
|
|
|
|
(Muhalifim) |
|
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Rifat Serdaroğlu |
Kemal Vatan |
Ali Sezal |
|
|
|
İzmir |
İzmir |
Kahramanmaraş |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Meral Akşener |
M. Cihan Yazar |
Abdullah Veli Seyda |
|
|
|
Kocaeli |
Manisa |
Şırnak |
|
|
|
(Muhalifim) |
|
|
|
|
MUHALEFET ŞERHİ
Milliyetçi Hareket
Partisi, Avrupa Birliği üyeliğine karşı değildir. Ancak Avrupa Birliği üyeliği
sürecinde eşit bir konumda bir ülke olarak algılanmamamız halinde sürece
katılmamız doğru değildir. Birliğin tek taraflı istekleri sonucu ülkenin ve
milletin bölünmez bütünlüğü aleyhine düzenlemeler yapılması hiçbir şekilde
kabul edilemez. Anayasamızın başlangıç bölümünde de belirtildiği gibi Türkiye
dünya milletler ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesidir. Ülkemiz
ancak bu çerçevede, konumda görülebilirse ve ülkemiz çıkarları gözetilebilirse
bu hareket desteklenebilir. Parti olarak herhangi bir uluslararası bütünleşme hareketine
karşı değiliz. Ancak ülkenin bağımsızlık ve bütünlüğüne zarar verebilecek
herhangi bir düzenlemeyi kabul etmemiz mümkün görünmemektedir.
Öte yandan, Parti olarak
kamuoyuna da açıklanmış bulunan görüşlerimizde, Avrupa Birliği uyum süreci ile
ilgili görülen belirli düzenlemelerin karşısında olduğumuz açıklanmıştır. Bu
çerçevede liderler arasında yapılan görüşmelerde, uyum paketinin belirli
kısımlarını destekleyebileceğimiz görüşü ifade edilmiştir. Ancak bunun için,
pakete katıldığımız hususların ayrı bir paket olarak düzenlemesi gerekirdi. Ne
var ki paketin bir bütün olarak sunulmuş bulunması, daha önce açıklanan
görüşlerimiz doğrultusunda, paketi desteklemeyeceğimiz sonucunu kendiliğinden
doğurmaktadır. Bu nedenle Avrupa Birliği Uyum Yasaları adı altında getirilmiş
bu düzenlemelere karşıyız.
|
H. Hüseyin Balak |
Mustafa Zorlu |
Mehmet Pak |
|
Tokat |
Isparta |
İstanbul |
|
Meral Akşener |
Hasari Güler |
Yalçın Kaya |
|
Kocaeli |
Adıyaman |
Mersin |
Millî Eğitim Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Millî Eğitim
Kültür, Gençlik ve
Spor
Komisyonu 30.7.2002
Esas No.
: 2/1020
Karar
No. : 20
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MELİSİ BAŞKANLIĞINA
Komisyonumuz; gündeminde
yer alan "Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Denizli Milletvekili
Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale
Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile
Milletvekili Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi" ni (2/1020), 30.7.2002 tarihli toplantısında görüşmüştür. Bu
toplantıya Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşarı ile RTÜK ve Vakıflar Genel
Müdürlüğü yetkilileri katılmıştır.
Komisyonumuz; T.B.M.M.
Danışma Kurulunun 29.7.2002 tarih ve 3 Nolu kararını üyelerin bilgisine
sunmuştur. Daha sonra İçtüzüğün 23 üncü maddesi hükümleri uyarınca Teklifin;
çerçeve 4,8 ve 11 inci maddelerinin Komisyonumuzun ihtisas alanı içinde olup
olmadığı müzakeresine başlanmıştır. Yapılan müzakerelerde Teklifin sadece
Çerçeve 11 inci maddesinin Komisyonumuzun ihtisas alanı içinde olduğu
şeklinde değerlendirilmiştir.
Komisyonumuz; ihtisas
alanı içinde gördüğü Çerçeve 11. Maddenin müzakeresine geçmiştir.
Teklifin gerekçesi
incelendiğinde Çerçeve 11. Maddenin (A) fıkrasıyla; 2923 sayılı Kanunda yapılan
değişiklikle, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak
kullandıkları farklı Dil ve lehçelerin öğrenilmesi hususundaki yasal engelin
kaldırılmasının amaçlandığı görülmektedir. Bu çerçevede Kanunun adı
"Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi ile Türk Vatandaşlarının Farklı Dil ve
Lehçelerinin Öğrenilmesi Hakkında Kanun " olarak değiştirilmektedir.
Maddenin (B) fıkrasıyla;
Kanunun amaç maddesi buna paralel olarak yeniden düzenlenmektedir.
Maddenin ( C) fıkrasıyla;
söz konusu dil ve lehçelerin öğrenilebilmesi için 625 sayılı Özel Öğretim
Kurumları Kanunu hükümlerine tâbi olmak kaydıyla, Millî Eğitim Bakanlığı
denetiminde özel kurslar açılabilmesi imkânı getirilmektedir. Ayrıca bu
kursların, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin temel niteliklerine, Devletin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olamayacağı ifade edilmektedir.
Bu madde üzerinde Komisyon üyelerinin hemen hemen tamamı söz almış
ve görüşlerini ifade etmiştir.
Çerçeve 11. Madde ile; Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Kanununun
Başlığı ile 1 inci Maddesi değiştirilmekte ve aynı Kanunun 2 inci Maddesine
yeni hükümler eklenmektedir.
Bu çerçevede;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 42 inci maddesindeki ilkelere ters
düşülmemesi gerekir. Ayrıca Tevhid-i
Tedrisat Kanununda dil birliğinin önemine işaret edilmektedir. Bir
toplumu Millet yapan en önemli
unsurların başında Dil Birliği gelmektedir. Bu Dil Türkçe'dir. 4 bin
yıllık Türk Tarihi süresinde farklı birçok, mahalli, yöresel lehçe ve ağızlar
kullanılmıştır. Bunlar ülkemizin zenginliğidir. Çünkü dil birliği milleti var
eden önemli bir unsurdur. Ülkemizde 50'ye yakın mahalli lehçe ve ağız vardır.
Bunların farklı dil olarak algılanması büyük tehlikelere yol açabilir, dil
birliğine zarar verebilir, üniter yapıyı tehlikeye sokabilir. Birliğimizin
harçı Türkçemizdir.. Önemli olan anadilimiz Türkçemizi, ülkemizin en ücra
köşesine kadar ve en güzel şekilde öğretebilme çabalarını sürdürmektir. Bu
sayede herkesin Türkçe'yi en güzel ve doğru bir şekilde kullanması sağlanmış
olacaktır. Türkçemizi hem kuvvetlendirmiş hem de etkinliğini artırmış oluruz.
Atatürk "Türkiye
Cumhuriyetinin temeli Kültür'dür" demiştir. Kültürün de ana unsuru ve
taşıyıcısı da dildir. Dil, Millî
Devletin Millî bir unsurudur. Milletin ortak paydasıdır. Türk milleti olarak
Avrupa Birliğine taraftar olduğumuz bilinen bir gerçektir. Ancak ne kendi millî
hassasiyetlerimizden ne kimliğimizden taviz vermemiz mümkün değildir. Avrupa
Birliğine bu hassasiyetlerimizle girmemiz esas alınmalı; birliğimize ve
bütünlüğümüze zarar verecek unsurlardan kaçınılmalıdır.
Diğer bir görüş olarak
da;
Avrupa Birliği Ulusal
Programı çerçevesinde; Millî Eğitim Bakanlığının denetiminde özel kursların
açılabilmesi gerekliliği ve bunun bir ihtiyaç olduğu ifade edilmiş, çerçeve 11.
Madde ile getirilen hükümlerin, Avrupa Birliği adaylık sürecinin bir gereği
olmaktan ziyade, kendi milletimizin
ihtiyacına cevap veren hükümler olduğu ifade edilmiştir. Yapılan düzenleme ana
dili öğrenmenin önündeki engellemenin kaldırılmasından ibarettir şeklinde ifade
edilmiştir.
Yapılan bu görüşmelerden
sonra çerçeve 11 inci Madde verilen değişiklik önergesi doğrultusunda oy
çokluğu ile kabul edilmiştir. Bu değişiklik önergesi ile Teklifin çerçeve11 inci Maddesinin C bendinin ikinci
paragrafındaki "Ancak Türk
Vatandaşlarının " ibaresi "Ancak Türk Vatandaşlarınca" olarak,
yine aynı paragrafın ikinci cümlesindeki "bütünlüğüne " kelimesinden
sonra gelmek üzere " ve Resmî Dilin ve Eğitim Dilinin Türkçe olması
temeline" ifadesinin eklenmesi suretiyle, ayrıca aynı paragrafın son
cümlesindeki "Millî Eğitim Bakanlığınca" ibaresinin de "Bakanlar
Kurulunca" olarak
değiştirilmiştir.
Teklifin çerçeve 11 inci Maddesi, bu değişik
şekliyle Komisyonumuzda oy çokluğu ile kabul edilmiştir.
Raporumuz ve
Komisyonumuzca kabul edilen çerçeve 11 inci Madde Esas Komisyon olan Adalet
Komisyonuna gönderilmek üzere Başkanlığa saygı ile arz olunur.
|
Başkan |
Sözcü |
Kâtip |
|
|
Abdurrahman Küçük |
Abdulbaki Erdoğmuş |
Mücahit Himoğlu |
|
|
Ankara |
Diyarbakır |
Erzurum |
|
|
(Muhalefet şerhim eklidir) |
|
(Muhalefet şerhim eklidir.) |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Mahmut Göksu |
Yahya Çevik |
İbrahim Halil Oral |
|
|
Adıyaman |
Bitlis |
Bitlis |
|
|
|
|
(Muhalefet şehrim var) |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Hasan Erçelebi |
Ahmet Cemil Tunç |
Lütfi Doğan |
|
|
Denizli |
Elazığ |
Gümüşhane |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Evliya Parlak |
Ahat Andican |
Bozkurt Yaşar Öztürk |
|
|
Hakkâri |
İstanbul |
İstanbul |
|
|
|
|
(Yazılı şerhim olacaktır) |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Bahri Sipahi |
Güler Arslan |
Saffet Başaran |
|
|
İstanbul |
İzmir |
İzmir |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
İlhami Yılmaz |
Mehmet Sağlam |
Halil Çalık |
|
|
Karabük |
Kahramanmaraş |
Kocaeli |
|
|
(Muhalefet şerhim var) |
|
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Seydi Karakuş |
Ömer Ertaş |
Musa Uzunkaya |
|
|
Kütahya |
Mardin |
Samsun |
|
|
(Muhalefet şerhim eklidir) |
|
|
|
|
Üye |
|
Üye |
|
|
M. Salih Yıldırım |
|
Mehmet Çiçek |
|
|
Şırnak |
|
Yozgat |
|
MUHALEFET ŞERHİMİZ
30.7.2002 tarihinde Millî
Eğitim, Kültür Gençlik ve Spor
Komisyonunda görüşülen “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile
Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım 2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifi”nin Çerçeve 11. Maddesi, 6'ya karşı 15 oyla kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu Madde, 2923 sayılı Yabancı Dil Eğitim ve Öğretim Kanununun başlık, amaç ve esaslar kısımlarında
değişiklik içermektedir. Değişiklik
yapılan kısım Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak
kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğretilmesini düzenlemektedir.
Bu düzenleme, Anayasanın
3, 4. ve 42. maddeleri ile çelişir nitelik taşıması yanında, Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünü zamanla tehlikeye atacak bir yapılanmaya imkân
verir mahiyettedir. Çünkü dil, bir toplumu zamanla millet yapan, "ortak
kültürü" nesilden nesile taşıyan en önemli araçtır. Türk Milletinin resmî
dili Türkçedir. Farklı dil ve lehçelerin öğretilmesine imkân vermek yeni millet
oluşturmaya kapı aralayacak, üniter yapıyı bozacak, yeni problemler oluşturacak
niteliktedir.
Türkiye'de 40 ayrı etnik
unsur olduğu iddiasında bulunanlar bu Kanunla emellerine ulaşmış olacak,
zamanla bu unsurların Millet olmasına çalışacak, Türk Milletini yeni
meselelerle karşı karşıya bırakacaktır.
PKK'nın ortaya çıkması,
20 yıllık bir sürede, Türkiye'de 35 bin civarında insanın ölümüne, 100 milyar
dolar maddi kayba ve ülkenin bazı bölgelerinin geri kalmasına yol açmıştır. Bu
terör örgütünün; hedefi Türkiye'yi bölmek, ırk esasına dayalı yeni milletler
oluşturmaktır. Zaten PKK'nın 7. Kongre kararları doğrultusunda açıklanan
"Demokratikleşme ve Barış İçin Acil Eylem Planı" içinde Kürt dilinin
ve kültürünün önündeki engellerin kaldırılması ile Kürtçe eğitim ve yayın
yapılması da yer almaktadır. PKK'nın talepleri ile AB'nin Kopenhag Kriterleri
çerçevesinde Türkiye'den beklentileri arasındaki benzerlikler dikkat
çekmektedir. Çıkarılmak istenen yasa ile; Türkiye'nin 20 yıldan beri mücadele
ettiği PKK terör örgütünün istekleri yerine getirilmiş olmaktadır.
Bu yasa ile verilen
imkân, sadece belli bir bölge ve belli lehçe ile sınırlı kalmayacak farklı
"milletçikler" oluşmasına yol açacaktır. Böyle bir durum üniter
yapıyı parçalayacağı gibi Anayasanın değiştirilmesi bile teklif edilemeyen
yasalarının delinmesine, Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne, Resmî
dilinin Türkçe olmasına, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel yasalarından olan
Tevhid-i Tedrisat ( Eğitim-Öğretim Birliği) Kanununa, Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin oluşturmak istediği millet olma şuuruna aykırı bir yapılanmaya sebep
olacaktır. Bu ise ülkemiz için en tehlikeli bir husustur. Bundan fayda göreceği
iddia edilenlerin de zarar göreceği şüphesizdir. Bu “surda bir gedik açmak” ve
“bindiği dalı kesmek” demektir. Gelişmiş ülkeler ortak bir dil etrafından
buluşmaya ve onu güçlü kılmaya, dünya
dili yapmaya çalışırken bizim nüansları öne çıkararak resmî dilimiz olan
Türkçe'yi zayıflatacak yapılanmaya gitmemiz tehlikelerin hatta ihanetlerin en
büyüğüdür.
Kaldı ki Türk
vatandaşlarının böyle bir ihtiyacı da bulunmamaktadır. Zaten mahalli lehçelerin
öğrenilmesinin ve kullanılmasının önünde bir engel yoktur. O halde yarın pişman
olunacak ve telafisi mümkün olmayacak yasaların kimseye fayda
getirmeyeceği gözden uzak
tutulmamalıdır. Bu konuda ilim, akıl, sağduyu üçgeninde değerlendirme
yapılmasının zaruret olduğu bir gerçektir.
Yersiz ve zamansız bu
yasanın çıkmasına olumlu katkıda bulunanlar tarih önünde vebal altında kalacak
ve arkadan gelen nesile bunun hesabını vermek zorunda kalacaklardır. Biz
Milliyetçi Hareket Partisinin Komisyon Üyesi 6 Milletvekili olarak böyle bir
vebale ortak olmak istemediğimizi ve kimseye hiçbir fayda sağlamayacağına
inandığımız bu yasaya muhalefet ettiğimizi bildiriyoruz.
|
Prof. Dr. Abdurrahman Küçük |
Bozkurt Yaşar Öztürk |
Seydi Karakuş |
|
Ankara |
İstanbul |
Kütahya |
|
Komisyon Başkanı |
|
|
|
İbrahim Halil Oral |
Mücahit Himoğlu |
İlhami Yılmaz |
|
Bitlis |
Erzurum |
Karabük |
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONUNUN
KABUL ETTİĞİ METİN
MADDE 11.- A)
14.10.1983 tarihli ve 2923 sayılı
Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Kanununun adı "Yabancı Dil Eğitim ve
Öğrenimi ile Türk Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğrenilmesi
Hakkında Kanun" şeklinde değiştirilmiştir.
B) Yabancı Dil Eğitimi ve
Öğretimi Kanununun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 1.- Bu
Kanunun amacı, eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller,
yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okullar ile Türk vatandaşlarının günlük
yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin
öğreniminin tâbi olacağı esasları düzenlemektedir."
C) Yabancı Dil Eğitim ve
Öğretimi Kanununun 2 inci Maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine aşağıdaki
hükümler eklenmiştir.
"Ancak Türk
vatandaşlarınca günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil
ve lehçelerin öğrenilmesi için 8.6.1965 tarihli ve 625 sayılı Özel Öğretim
Kurumları Kanunu hükümlerine tâbi olmak üzere özel kurslar açılabilir. Bu
Kurslar, Cumhuriyetin Anayasada
belirtilen temel niteliklerine, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğüne ve Resmî Dilin ve Eğitim Dilinin Türkçe olması temeline aykırı
olamaz. Bu kursların açılmasına ve
denetimine ilişkin esas ve usuller, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak yönetmelikle
düzenlenir."
T.C.
Başbakanlık 14.2.2002
Kanunlar
ve Kararlar
Genel
Müdürlüğü
Sayı: B.02.0.KKG.0.10/101-164/864
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanan ve
Başkanlığınıza arzı Bakanlar Kurulunca 29.8.2001 tarihinde kararlaştırılan “İş
Kanunu ile Sendikalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı”
ile gerekçesi ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini arz ederim.
Bülent Ecevit
Başbakan
GENEL
GEREKÇE
1475 sayılı İş Kanununda
günümüz koşullarından ve uygulama ile yargı kararlarından kaynaklanan
gereksinimleri karşılamak amacıyla bugüne kadar çeşitli tarihlerde
değişiklikler yapılmış, ancak tarım ve orman işçilerinin durumları ile ilgili
olarak bir değişiklik öngörülmemiştir.
Bugüne kadar tarım ve
orman işçilerini de yasal güvenceye kavuşturmak amacıyla bir dizi çalışma
yapılmış; ancak tarım ve orman işlerinin iklime dayalı işler olması, bu
işyerlerinin birer işletme halini almadan kanunun yürürlüğe girmesinin
yaratacağı olumsuz etkiler gibi nedenlerle bugüne kadar bir yasal düzenleme
yapılamamıştır.
Ancak, tarım sektöründe
geniş bir alana yayılan küçük işletmelerde çalışanların büyük bir bölümü
örgütlenememekte ve toplu iş sözleşmesi düzeni dışında kalmaktadırlar. Bu
nedenle de çalışma koşulları, ücret, sağlık ve güvenlik konularında gerekli
korumadan yararlanamamaktadırlar.
Yapılan değişiklikle tarım
ve orman işyerlerinde çalışan işçiler de 1475 sayılı İş Kanunu kapsamına
alınmış, sektörün özellikleri dikkate alınarak gerekli düzenlemenin
yönetmelikle yapılması öngörülmüştür.
Çağdaş iş hukukunun temel
amaçlarından biri işçiye iş güvencesinin sağlanması, başka bir deyişle işçinin
iş akdinin feshine karşı korunmasıdır.
İşçinin iş ilişkisine
süreklilik sağlanarak geleceğine güven duyması, işini kaybetme, dolayısıyla
kendisinin ve ailesinin geçim kaynağını oluşturan gelirinden yoksun kalma
endişesinin dışında tutulması, iş hukukunun en önemli amaçlarından ve
konularından biri sayılır. İşçinin feshe karşı gerektiği şekilde korunmadığı
bir hukuk düzeninde sendika özgürlüğü, toplu iş sözleşmesi özerkliği ve grev
hakkı yeterli işlev göremez.
İşverenin işçinin işine
sebep göstermeksizin son verebilmesi olanağına sahip bulunması; işçinin hakkını
arayamaması ve hukuk düzeninin kendisine tanıdığı menfaatini koruyamaması
sonucunu doğurabilmektedir. Ülkemizde bu konudaki davaların hep iş ilişkisi
sona erdikten sonra açılmış olması bir rastlantı değildir.
Kuşkusuz işçiye böyle bir
güvence sağlanması, işçi ile işveren arasındaki iş ilişkisinin her ne olursa
olsun sürdürülmesi anlamını taşımaz. “İş güvencesi” kavramı ile amaçlanan,
işçinin işine geçerli bir sebep olmaksızın son verilebilme olanağının
sınırlanmasıdır.
1475 sayılı İş Kanununda
belirsiz süreli hizmet akitlerinin ihbar önelleri verilerek feshi bakımından
göze çarpan ve temel bir eksiklik olarak kabul edilen husus, feshin
geçerliliğini herhangi bir sebebe dayandırma zorunluluğunun olmamasıdır. Bu
serbestlik işveren yönünden fesih hakkının kötüye kullanıldığı durumlarda
tazminat ödenmesini öngören hükümlerle sınırlanmıştır. İş kanunlarındaki kötü
niyet tazminatı sadece sendikacılık nedeniyle işine son verilen işçi ile ilgili
olarak 2821 sayılı Sendikalar Kanununda en az bir yıllık ücret tutarı düzeyine
varacak şekilde ve önemli bir ölçüde artırılmıştır. Haklı bir sebebe dayanmayan
fesihlerde işe iade olanağı ise yalnız işyeri sendika temsilcilerine tanınmıştır.
Belirsiz süreli hizmet
akitlerinin işverence geçerli bir sebep gösterilmeksizin feshi olanağı
uygulamada öteden beri işçileri huzursuz eden sonuçlar doğurmuştur. Bu sorun
üzerinde işçi sendikalarınca da durulmasına ve iş güvencesine yönelik sözleşme
önerileri getirilmesine karşın toplu iş sözleşmeleri ile hizmet akdinin feshini
sınırlayıcı düzenlemeler yaygınlık ve etkinlik kazanamamış, toplu sözleşme
düzeni dışındaki işyerlerinde ise iş güvencesinin sağlanması ihtiyacı daha da
belirgin olarak ortaya çıkmıştır. Kanun koyucu tarafından sistemin aksayan
yönlerini düzeltmek ve sebepsiz olarak işten çıkarma işlemlerinin işçi aleyhine
doğurduğu sonuçları gidermek için 12.7.1975 tarihli ve 1927 sayılı Kanunla İş
Kanununda değişiklikler yapılmıştır. Bununla, Kanunun gerekçesinde belirtildiği
üzere, iş güvencesini sağlamak amacıyla toplu işçi çıkarmaya ilişkin hüküm tek
işçi çıkarmalarına da teşmil edilmiş; ayrıca kıdem tazminatı tutarını artırmak
ve bunu almaya hak kazandıran süreyi kısaltmak yönünde düzenlemelere
gidilmiştir. Böylece, işsizlik sigortasının bulunmamasından doğan ihtiyacı da
karşıladığı öne sürülen kıdem tazminatının iki işlevi birden görmesi
hedeflenmiştir. Çıkarılan işçi yerine altı ay içinde başka işçi alınmasını
engelleyen ve bu süre içinde yeniden işçi almak isteyen işverenin çıkarılan
işçiyi işe çağırmasını öngören hüküm, bunun çeşitli uygulama yolları ile
bertaraf edilmesinden ve işçinin işe çağrılmayı beklemesinin çoğu kez olanaksız
olmasından dolayı işlerlik kazanamamış, kıdem tazminatına ilişkin değişiklikler
amacın gerçekleşmesini sağlamadığı gibi yeni sorunlar yaratmış, işsizlik
sigortasının yokluğundan doğan boşluğu da dolduramamıştır.
Bu düzenlemelerin
yetersizliği karşısında iş güvencesini sağlamak amacıyla eski yıllarda ortaya
konulan bir çok kanun çalışmalarından sonuç alınamamıştır. Bununla birlikte, bu
konuda gelişmiş ülkelerdekine benzer hukukî esasların hukukumuzda da kabul
edilmesi görüşü sadece bilim çevrelerinde değil, kamuoyunda da ağırlık
kazanmaya başlamıştır.
Tasarıda, 1475 sayılı İş
Kanununun 13 üncü maddesi ile ilgili olarak, iş güvencesine ilişkin hükümlerin
kapsamı, hizmet akdinin işverence feshi için geçerli sebepler ile geçerli
olmayan sebepler, fesihte izlenecek yöntem, feshe karşı başvurulacak dava yolu,
feshin geçerli olmadığına mahkemece hükmedilmesi halinde uygulanacak
yaptırımlar, ayrıca toplu işçi çıkarmaya ilişkin 24 üncü madde değişiklikleri
düzenlenmiştir. Bundan başka, Tasarıya 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 30 ve
31 inci maddelerine ilişkin değişiklikler de eklenmiştir.
Öte yandan, İş Kanununda
iş güvencesine yönelik olarak yapılan düzenlemelere paralel bir şekilde Basın
İş Kanunu, Deniz İş Kanunu ve Borçlar Kanununda ve tarım işlerinde çalışmalarla
ilgili yeni düzenlemelere gidilmesi 158 sayılı ILO Sözleşmesinin bir gereğidir.
Tasarı bu amaçla
hazırlanmıştır.
MADDE GEREKÇELERİ
Madde 1.- 1475 sayılı İş
Kanununun 6 ncı maddesi başlığı ile birlikte değiştirilerek “Sanayi, ticaret ve
tarım işleri” şeklinde düzenlenmiş ve tarımdan sayılacak işler belirtilmiştir.
Madde 2.- 1475 sayılı İş
Kanununun 13 üncü maddesi yeniden düzenlenirken uygulamada yerleşmiş bulunan
bildirim süreleri aynen muhafaza edilmiştir. Kuşkusuz, bu süreler asgarî sınırı
göstermektedir ve bunların sözleşmelerle artırılmaları mümkündür. Esasen,
Kanunda öngörülen bildirim sürelerinin nispî emredici nitelikte olduğu
Yargıtay’ın bir çok kararında da yer almış bulunmaktadır.
İşverenin bildirim
şartına uymaması veya bildirim süresine ait ücreti peşin vermek suretiyle
hizmet akdini feshetmesi, işçinin feshe karşı koruyucu hükümlerden
yararlanmasına engel olmayacaktır.
Kanunun 13 üncü maddesi
gerek içeriği ve gerekse getirilen yeni düzenlemeler nedeniyle
değerlendirilerek, kanun sistematiğini korumak üzere ve kanun sistematiğine
uygunluğu nedeniyle 13, 13/A, 13/B, 13/C, 13/D, 13/E şeklinde düzenlenmiştir.
Hizmet İlişkisine İşveren
Tarafından Son Verilmesi Hakkında 158 sayılı ILO Sözleşmesi, iş güvencesini
kural olarak hizmet akdi ile çalışan bütün işçiler için öngörmekte, ancak bu
hususta belirli ölçütlere dayalı istisnalar getirilmesine de imkân tanımaktadır
(md. 2/4, 5). Diğer ülkelerde olduğu üzere, düzenlemede ülke ihtiyaçlarına ve
kurumun özelliklerine göre sınırlı olarak istisnalara yer verilmiştir.
Buna göre, ondan az
sayıda işçi çalıştırılan işyerlerinde çalışan işçiler ile işyerindeki kıdemi
altı ayın altında bulunan işçiler 13/A, 13/B, 13/C ve 13/D maddelerinde
öngörülen koruyucu hükümlerden yararlanamayacaklardır. İşletmenin bütününü sevk
ve idare eden işveren vekilleri de kapsam dışı bırakılmıştır. İşveren bu
durumdaki işçilerin hizmet akitlerini fesih hakkını kötüye kullanarak, söz
gelimi işçi kendisi hakkında bir şikâyette bulunduğu veya kendisi aleyhine dava
açtığı için sona erdirmiş ise, işçiye bildirim süresinin üç katı tutarında bir
kötü niyet tazminatı ödeyecektir. İşveren sözleşmeyi bildirim şartına dahi
uymaksızın sona erdirmiş ise, kötü niyet tazminatı yanında ayrıca bildirim
süresine ilişkin ücret tutarında bir tazminat daha ödemesi gerekecektir.
İş Kanununun 13 üncü
maddesinde yapılan değişiklik ile belirsiz süreli hizmet akitlerinin işveren
tarafından feshedilebilmesi için, 158 sayılı ILO sözleşmesinde belirlendiği
üzere, geçerli bir sebep bildirme zorunluluğu getirilmiştir. Ayrıca geçerli
sebebin neler olabileceği madde içinde düzenlenmiştir. İşçinin hizmet akdini
fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da
işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe
dayanmak zorundadır. Geçerli sebep geniş kapsamlı bir kavram olduğu için bu düzenleme
ile söz konusu kavrama objektif ölçülere uygun bir içerik kazandırılmaya
çalışılmış ve bazı örnekler verilmiştir.
İşçinin yeterliliği veya
davranışları işçinin kişiliği ile ilgili olan sebepleri oluştururken;
işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan sebepler ise işyeri
ile ilgilidir. Bu sebeplerin madde içinde belirtilmesi geçerli sebepler
kavramını bir ölçüde somutlaştırmaktadır.
İşçinin yeterliliğinden
veya davranışlarından kaynaklanan sebeplerin, hangi durumlarda geçerli sebeplerden
sayılacağı ve hangi durumların işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden
kaynaklanan sebepler olarak kabul edileceği ise ancak, yargı kararları ile
zaman içinde belirginleşebilecektir. Özellikle İş Kanununun 17 nci maddesinde
ayrı bir düzenleme konusu olan haklı sebeplerle feshi, geçerli sebeplerle fesih
için aranan sebeplerden ayırmak ve aradaki farkları ortaya koymak; maddî
olayları hukuk tekniği bakımından söz konusu iki farklı fesih türü açısından
değerlendirmek gerekecektir. Bu alanda konunun gerektirdiği ölçüler içinde ülke
koşullarını da dikkate alarak iki fesih türü açısından geçerli olacak ayrımları
yapmak ve farklılıkları ortaya koymak, yargının yanı sıra öğretinin katkıları
ile sağlanacaktır. İş Kanununun 17 nci maddesinde sayılan haklı sebeplerden
Kanunun 13/A maddesinde belirtilen, işçinin kişiliğinden ve işyeri
gereklerinden kaynaklanan sebepleri ayıran başlıca unsur bunların Kanunun 17
nci maddesinde sayılanların dışında kalan geçerli sebepler olmasıdır.
Kanunun 13/A maddesi
bakımından geçerli sebepler İş Kanununun 17 nci maddesinde belirtilenler kadar
ağırlıklı olmamakla birlikte, işçinin ve işyerinin normal yürüyüşünü olumsuz
etkileyen hallerdir. Bu nedenle geçerli fesih için söz konusu olabilecek
sebepler işçinin iş görme borcunu kendisinden veya işyerinden kaynaklanan
sebeplerle ciddî bir biçimde olumsuz etkileyen ve iş görme borcunu gerektiği
şekilde yerine getirmesine olanak vermeyen sebepler olabilecektir.
Sonuçta iş ilişkisinin
sürdürülmesinin işveren açısından önemli ve makul ölçüler içinde
beklenemeyeceği durumlarda, feshin geçerli sebeplere dayandığını kabul etmek
gerekecektir.
İşçinin yeterliliğinden
ve davranışlarından kaynaklanan geçerli sebepler İş Kanununun 17 nci maddesinde
belirtilenlerin dışında kalan ve işyerlerinde işin görülmesini önemli ölçüde
olumsuz etkileyen sebeplerdir. Bunlara örnek vermek gerekirse;
1. İşçinin
yetersizliğinden kaynaklanan sebepler: Ortalama olarak benzer işi görenlerden
daha az verimli çalışma; gösterdiği niteliklerden beklenenden daha düşük performansa
sahip olma, işe yoğunlaşmasının giderek azalması; işe yatkın olmama; öğrenme ve
kendisini yetiştirme yetersizliği; sık sık hastalanma; çalışamaz duruma
getirmemekle birlikte işini gerektiği şekilde yapmasını devamlı olarak
etkileyen hastalık, uyum yeterliliğinin azlığı, işyerinden kaynaklanan
sebeplerle yapılacak fesihlerde emeklilik yaşına gelmiş olma gibi hallerdir.
2. İşçinin
davranışlarından doğan sebepler: İş Kanununun 17 nci maddesinde belirtilen
derhal fesih için öngörülen sebepler niteliğinde olmamakla birlikte işçinin
hizmet akdine aykırı davranışları olabilir. Bunlara örnek olarak işverene zarar
vermek ya da zararın tekrarı tedirginliğini yaratmak; işyerinde rahatsızlık
yaratacak şekilde çalışma; arkadaşlarından borç para istemek; arkadaşlarını
işverene karşı kışkırtmak; işini uyarılara rağmen eksik, kötü veya yetersiz
olarak yerine getirmek; işyerinde iş akışını ve iş ortamını olumsuz etkileyecek
bir biçimde diğer kişilerle ilişkilere girmek; işin akışını durduracak şekilde
uzun telefon görüşmeleri yapmak, sık sık işe geç gelmek ve işini aksatarak
işyerinde dolaşmak gibi haller verilebilir.
İşçinin yetersizliğinden
veya davranışlarından kaynaklanan sebepler ancak işyerinde olumsuzluklara yol
açması halinde geçerli sebepler olarak feshe neden olabilirler. İşçinin sosyal
açıdan olumsuz bir davranışı, toplumsal ve etik açıdan onaylanmayacak bir
tutumu işyerindeki üretim ve iş ilişkisi sürecine herhangi bir olumsuz etki
yapmıyorsa geçerli sebep sayılamaz.
Geçerli sebeplerle fesih
işlemine yol açabilecek önemli işyeri gereklerinin bulunması hali işçinin
yeterliliğinden veya davranışlarından kaynaklanabileceği gibi, işçi ile
bağlantısı olmaksızın da ortaya çıkabilir.
3. İşletmenin, işyerinin
veya işin gereklerinden kaynaklanan sebepler: İşyerinden kaynaklanan geçerli
sebepler işyerinin dışından veya içinden kaynaklanan sebepler olarak iki yönde
değerlendirilebilir.
a)İşyeri dışından
kaynaklanan sebepler: Sürüm ve satış olanaklarının azalması; talep ve sipariş
azalması; enerji sıkıntısı, ülkede yaşanan ekonomik kriz, piyasada genel
durgunluk, dış pazar kaybı, ham madde sıkıntısı gibi sebeplerle işyerinde işin
sürdürülmesinin olanaksız hale gelmesi,
b) İşyeri içi sebepler
ise: Yeni çalışma yöntemlerinin uygulanması; işyerinin daraltılması yeni
teknolojinin uygulanması; işyerlerinin bazı bölümlerinin kapatılması; bazı iş
türlerinin kaldırılması,
gibi sebepler olabilir.
Bu uygulamaya giderken
işverenden beklenen, fazla çalışmaları kaldırmak, işçinin rızası ile çalışma
süresinin kısaltılması ve bunun için mümkün olduğu ölçüde esnek çalışma
şekillerinin getirilmesi, işi zamana yayarak, işçileri başka işlerde çalıştırma
yollarını arayarak, işçiyi yeniden eğiterek sorunu aşması ve feshe en son çare
olarak bakmasıdır. Bu nedenle geçerli sebep kavramına uygun yorum yaparken
sürekli olarak fesihten kaçınma olanağının olup olmadığı araştırılmalıdır.
Maddede ayrıca özellikle
fesih için geçerli sebep oluşturmayacak hususlar da tek tek ve ayrıntılı bir
biçimde sayılmıştır. Böylece iş mevzuatı ile özellikle güvence altına alınmış
olan bazı hak ve özgürlükler hiçbir şekilde fesih için geçerli bir sebep
oluşturamayacaklardır. Bu konu yoruma yer vermeyecek bir biçimde hükme
bağlanmıştır.
İş güvencesi düzenlemesi
kapsamına girmek için gerekli olan 6 aylık kıdem süresinin nasıl
hesaplanacağına da bir açıklık getirilmiş ve bu sürenin hesaplanmasında aynı
işverenin bir veya değişik işyerlerinde geçen sürelerin birleştirilerek
hesaplanacağı kabul edilmiştir.
Hizmet akdinin feshindeki
usul ve şekil bu madde ile düzenlenmiştir. İşveren fesih bildirimini yazılı
yapacaktır ve bu bildirimde fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde
belirtecektir. Bu husus ileride işçi tarafından açılabilecek bir davada, feshin
Kanunun 13/A maddesi karşısında geçerli sayılıp sayılamayacağının belirlenmesi
bakımından ispat kolaylığı sağlayacaktır.
Belirsiz süreli hizmet
akdi, işçinin davranışı veya verimi ile ilgili bir nedenle feshediliyor ise,
ona önce hakkındaki iddialara karşı savunma fırsatı verilecektir. Ancak,
işçinin zihinsel veya bedensel yetersizliği, arkadaşları veya amirleri ile
sıkça ve gereksiz yere tartışmaya girişmiş olması gibi durumlarda savunmasının
alınması işverenden beklenemeyecektir. Kuşkusuz, İş Kanunun 17 nci
maddesinin(II) numaralı bendi şartları gerçekleşmiş ise, işveren buna göre
bildirimsiz (derhal) fesih hakkını kullanabilecektir.
Ayrıca, maddede işçinin
fesih bildirimine itirazı ve bunun yöntemi düzenlenmiştir. İşveren fesih
bildiriminde sebep göstermemiş ise veya işçi gösterilen sebebin geçerli
olmadığı inancında ise, fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay
içinde iş mahkemesinde dava açılabilecektir.
Feshin geçersizliğine
ilişkin davanın seri muhakeme usulüne göre kısa sürede sonuçlanması amaçlanmış,
ancak, bir içtihat birliği sağlanabilmesi için de Yargıtay’ın denetimine yer
verilmiştir. Öte yandan, iş mahkemelerinin çok fazla olan dava yükü göz önünde
tutularak, toplu iş sözleşmesi taraflarının öngörmesi veya işçi ile işverenin
anlaşması durumunda, uyuşmazlığın öncelikle özel hakeme götürülebileceği kabul
edilmiştir.
158 sayılı ILO
Sözleşmesine ve getirilen yeni düzenlemenin özüne uygun olarak, fesihte geçerli
bir nedenin bulunduğunu ispat yükünün işverene ait olduğu belirtilmiştir.
Mahkemenin yapılan feshi
geçersiz bulması, dolayısıyla işçinin işe iadesine karar vermesi durumunda,
işveren karar tarihinden itibaren bir ay içinde işçiyi işe başlatmak
zorundadır. İşveren mahkemenin kararına rağmen işçiyi öngörülen süre içinde işe
başlatmaz ise, işçiye tazminat ödemekle yükümlü olacaktır. Bu tazminat, hizmet
akdinin sona erdirilmesi sebepleri ve işçinin kıdemi göz önünde tutularak, en
az altı aylık ve en çok bir yıllık ücret tutarında olmak üzere, mahkeme
tarafından takdir edilecektir. Mahkemece feshin geçersizliğine karar
verildiğinde, işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminatın kararda
belirtilmesi öngörülerek ikinci bir davanın açılması ve zaman kaybı
önlenmiştir.
Dava, seri muhakeme
usulüne göre görülecek olmakla birlikte, sonuçlanması uygulamada öngörülen dört
aylık süreyi aşabilecektir. Böyle bir durumda işveren işçiyi ister işe
başlatmış, isterse başlatmamış olsun, işçi çalıştırılmadığı sürenin en çok dört
aya kadar olan kısmı için ücretini ve diğer haklarını alabilecektir.
Ancak, işçiye kıdem
tazminatı ve bildirim süresine ait ücret peşin ödenmişse, bunların tutarı işe
başladıktan sonra işverene iade edilecektir. İşe başlatılmayan işçiye, bildirim
süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin olarak ödenmemiş ise,
bu sürelere ait ücret tutarı ve hak edilip verilmeyen kıdem tazminatı ayrıca
ödenecektir.
İşçi, çıkarıldığı işinde
çalışmayı sürdürmek istiyorsa, mahkeme kararının kendisine tebliğinden itibaren
altı işgünü içinde işe başlamak için işverene başvurmak zorunda tutulmuştur.
İşçi, belirtilen süre içinde başvuruda bulunmazsa, yapılan fesih geçerli fesih
sayılacak ve kendisine hak ettiği tazminatlar ödenecektir.
Maddede öngörülen
tazminatların sözleşmelerle artırılmaması veya azaltılmaması için, bunların
değiştirilemeyeceği vurgulanmıştır.
Hizmet akdi feshedilen
işçi, fesih bildirimine itiraz etmiş olmakla birlikte, bu arada başka bir işe
girmiş olabilir. Mahkeme feshin geçersizliğine karar verdiğinde bu yeni işinden
memnun olan işçinin eski işine dönmek istemeyebileceği de ihtimal dahilindedir.
Böyle bir durumda, işçi mahkeme kararının kendisine tebliğinden itibaren altı
işgünü içinde eski işverenine yazılı olarak başvurmakla yükümlü tutulmuştur. Bu
başvuru üzerine işveren işçiye geçerli bir feshe göre hak etmiş olduğu
tazminatlarını ödeyecektir.
Madde 3.- 1475 sayılı İş
Kanununun 13 üncü maddesinde yapılan değişikliğe paralel olarak, aynı Kanunun 8
inci maddesinin ikinci fıkrasında ve 14 üncü maddesinin onbirinci fıkrasında
gerekli değişiklikler yapılmıştır.
Madde 4.- 1475 sayılı İş
Kanununun 17 nci maddesinin sonuna eklenen hüküm ile, işverenin bildirimsiz
fesih hakkının kötüye kullanmasının önlenmesi amaçlanmıştır. Yapılan feshin İş
Kanununun 17 nci maddesinde öngörülen sebeplere uygun olmadığı inancında olan
işçi yeni hükümler çerçevesinde yargı yoluna başvurabilecektir.
Madde 5.- 24 üncü maddede
yapılan değişiklikle, işçilerin topluca işten çıkarılmaları belli bir usule
bağlanmış; uluslararası belgelerde de yer aldığı şekilde belirli bir süre
önceden yazı ile işyeri sendika temsilcilerine veya işçi temsilcilerine, ilgili
bölge müdürlüğüne ve Türkiye İş Kurumuna bilgi verilmesi kabul edilmiştir. Bu
bildirimde yer alacak bilgiler ve taraflar arasındaki görüşmelerin içeriği
maddede açıklanmıştır. Maddede bilgi verilecekler arasında işçi temsilcileri de
yer almaktadır. Ne var ki, ülkemizde henüz işçi temsilcilerine ilişkin bir
düzenleme yoktur. Bu bakımdan kanuna bir geçici madde eklenmiş ve burada işçi
temsilcilerinin seçilmeleri hükme bağlanmıştır.
Madde 6.- 1475 sayılı İş
Kanununun 13 üncü ve 24 üncü maddelerinde yapılan değişikliklere paralel olarak
98 inci maddenin (A) ve (B) bentlerinde gerekli değişiklik yapılmıştır.
Madde 7.- Tarımdan
sayılan işlerde çalışanların çalışma koşullarının farklılığı nedeniyle hizmet
akdi, ücret ve işin düzenlenmesi ile ilgili hususların çıkarılacak bir yönetmelikle
düzenlenmesi öngörülmüştür.
Madde 8.- 158 sayılı ILO
Sözleşmesi belirli nedenlerle hizmet ilişkisine son verilmesi söz konusu
olduğunda işçi temsilcilerine danışmayı öngörmektedir. Bu bakımdan İş Kanununun
24 üncü maddesinde yapılan değişiklikle, toplu işçi çıkarmada işyeri sendika
temsilcileri bulunmadığı takdirde işçi temsilcilerine de bildirim yükümlülüğü
getirilmiştir. Ancak, ülkemizde henüz işçi temsilcileri ile ilgili bir
düzenleme bulunmadığı için, bu geçici maddeye gerek duyulmuştur.
Madde 9.- 2821 sayılı
Sendikalar Kanununun 30 uncu maddesinde yapılan değişiklikle, işyeri sendika
temsilcisinin belirsiz süreli hizmet akdinin işveren tarafından feshinde İş
Kanununun ilgili hükümlerinin uygulanması kabul edilmiştir. Böylelikle, işçiler
arasında farklı güvence düzenlemelerinin yaratacağı sakıncalar da önlenmiş
olmakta, birliktelik sağlanmaktadır. Ayrıca bu yolla, Sendikalar Kanununun 30
uncu maddesinin uygulamada yarattığı sorunlar da ortadan kalkmış olacaktır.
Bununla birlikte, işyeri
sendika temsilcilerinin faaliyetlerinin özellikleri dikkate alınarak, hizmet
akdinin sadece temsilcilik faaliyetlerinden dolayı feshedilmesi halinde,
kendisine İş Kanununun 13/D maddesinin birinci fıkrası uyarınca ödenecek
tazminatın en az bir yıllık ücreti tutarında olması hüküm altına alınmıştır.
Mahkeme olaya göre tazminatın miktarını belirleyecektir.
Maddede yapılan
değişiklikle ayrıca temsilcilerin temsilcilik süresi içinde çalıştığı ve
temsilci olarak atandığı işyerinin işverence tek yanlı olarak değiştirilmesi ve
işinde esaslı bir tarzda değişiklik yapılması önlenmektedir. Aksi takdirde
değişikliğin geçersiz sayılacağı öngörülmektedir. Böylece, işverenin
temsilcinin sıfatını ve güvencesini ortadan kaldırabilmesi yolu
kapatılmaktadır.
Madde 10.- 2821 sayılı
Sendikalar Kanununun 31 inci maddesinin altıncı fıkrasındaki yaptırım, hizmet
akdinin feshedilip feshedilmediğine göre yeniden düzenlenmiştir. Hizmet akdi
sendika üyeliği veya sendikal faaliyetlerden dolayı feshedilmiş ise, İş
Kanununun 13/A, 13/B, 13/C ve 13/D madde hükümleri uygulanacak; ancak, böyle
bir durumda İş Kanununun 13/A maddesinin birinci fıkrası uyarınca ödenecek
tazminat işçinin bir yıllık ücret tutarından az olmayacaktır.
İş Kanununa eklenen yeni
hükümlerin uygulanma alanı dışında kalan işçinin, sendika üyeliği ve sendikal
faaliyetlerden dolayı hizmet akdinin feshi iddiası ile açacağı davada ispat
yükü yine işverene ait olacaktır.
Madde 11.- 1475 sayılı İş
Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının iki numaralı bendinde yer alan
“Tarım işleri” istisnalardan çıkarılarak tarım ve orman işçilerinin de Kanun
kapsamına alınması sağlanmış, hükmü kalmayan (c, ç, d) bentleri madde metninden
çıkarılmıştır.
Tarım ve orman
işçilerinin kanun kapsamına alınmaları nedeniyle ek 3 üncü maddede yer alan “2
numaralı bendi ile” ibaresi madde metninden çıkarılmış, geçici 4 üncü maddesi
yürürlükten kaldırılmıştır.
Madde 12.- Yürürlük
maddesidir.
Madde 13.- Yürütme
maddesidir.
HÜKÜMETİN TEKLİF ETTİĞİ METİN (1/955)
İŞ KANUNU
İLE SENDİKALAR KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI
HAKKINDA
KANUN TASARISI
(İş
Güvencesi - Tarım ve Orman İşçilerinin Kapsama Alınması)
MADDE 1. – 25.8.1971 tarihli ve 1475
sayılı İş Kanununun 6 ncı maddesinin başlığı ile (III) numaralı bendi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş ve aynı maddeye aşağıdaki bent eklenmiştir.
“Sanayi, ticaret ve tarım işleri:”
“III. Bu Kanunun uygulanması bakımından
tarımda sayılacak işler şunlardır:
a) Her çeşit meyveli ve meyvesiz bitkiler;
çay, pamuk, tütün, elyaflı bitkiler; turunçgiller; pirinç, baklagiller; ağaç,
ağaçcık, omca, tohum, fide, fidan; sebze ve tarla ürünleri; yem ve süs
bitkilerinin yetiştirilmesi, üretimi, ıslahı, araştırılması bunlarla ilgili her
türlü toprak işleri, ekim, dikim, aşı, budama, sulama, gübreleme, hasat,
harman, devşirme, temizleme, hazırlama ve ayırma işleri, hastalık ve
zararlılarla mücadele, toprak ıslahı, çayır, mera, toprak ve su korunması
işleri,
b) Fidanlık ve ağaçlandırma, tabiî ve sunî
tensil, orman koruma ve bakımı (yangın dahil), orman imar ve ıslahı, tohum
toplama, ormancılık araştırma (sulama, dikim, yetiştirme, bakım), tâli orman
yolu yapımı ve onarımı, amenajman, silvikültür, orman ürünleri istihsali, ana
depolara nakil, son depolarda istif ve tasnif, millî parkların yapım, bakım ve
geliştirilmesi işleri,
c) Her türlü iş ve gelir hayvanlarının
(arı, ipek böceği ve benzerleri dahil) yetiştirilmesi, üretimi, ıslahı ve
bunlarla ilgili bakım, güdüm, terbiye, kırkım, sağım ve ürünlerinin elde
edilmesi, toplanması, saklanması işleri ile bu hayvanların hastalık ve
asalaklarıyla mücadele işleri,
ç) 854 sayılı Deniz İş Kanunu hükümleri
saklı kalmak kaydıyla, kara ve su avcılığı ve bu yoldan elde edilen ürünlerin
saklanması, taşınması ve üretilmesi işleri.
IV. Yukarıda sayılan işler dışında kalan
bir işin bu Kanunun uygulanması bakımından sanayi, ticaret veya tarım
işlerinden sayılıp sayılmadığını belirlemeye, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının görüşleri alınarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı yetkilidir.”
MADDE 2. – 1475 sayılı Kanunun 13 üncü
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve bu maddeden sonra gelmek üzere
aşağıdaki maddeler eklenmiştir.
“Madde 3. – Süresi belli olmayan sürekli
hizmet âkitlerinin feshinden önce durumun diğer tarafa bildirilmesi gerekir.
Hizmet akdi;
a) İşi altı aydan az sürmüş olan işçi
için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak iki hafta sonra,
b) İşi altı aydan bir buçuk yıla kadar
sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak dört
hafta sonra,
c) İşi bir buçuk yıldan üç yıla kadar
sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak altı
hafta sonra,
d) İşi üç yıldan fazla sürmüş işçi için,
bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak sekiz hafta sonra,
feshedilmiş sayılır.
Bu süreler asgarî olup sözleşmeler ile
artırılabilir.
Bildirim şartına uymayan taraf bildirim
süresine ilişkin ücret tutarında tazminat ödemek zorundadır.
İşveren bildirim süresine ait ücreti peşin
vermek suretiyle hizmet akdini feshedebilir.
İşverenin bildirim şartına uymaması veya
bildirim süresine ait ücreti peşin ödeyerek akdi feshetmesi, 13/A, 13/B, 13/C,
13/D ve 13/E maddelerinin uygulanmasına engel olmaz.
13/A maddesinin birinci fıkrası uyarınca,
13/B, 13/C, 13/D ve 13/E maddelerinin uygulanma alanı dışında kalan işçilerin
hizmet akdinin, fesih hakkının kötüye kullanılarak sona erdirildiği durumlarda
işçiye bildirim sürelerine ait ücretin üç katı tutarında tazminat ödenir. Fesih
için bildirim şartına da uyulmaması ayrıca dördüncü fıkra uyarınca tazminat
ödenmesini gerektirir.
Feshin geçerli sebebe dayandırılması:
Madde 13/A.- On veya daha fazla işçi
çalıştırılan işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan ve işletmenin bütününü
sevk ve idare eden işveren vekili niteliğinde olmayan bir işçinin belirsiz
süreli hizmet akdini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya
davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden
kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır.
Aşağıdaki hususlar fesih için geçerli bir
sebep oluşturmaz:
a) Sendika üyeliği veya çalışma saatleri
dışında ya da işverenin rızası ile çalışma saatleri içinde sendikal
faaliyetlere katılmak,
b) İşyeri sendika temsilciliği veya işçi
temsilciliği yapmış olmak, yapmak veya temsilciliğe aday olmak,
c) Mevzuattan veya sözleşmeden doğan
haklarını takip için işveren aleyhine idarî veya adlî makamlara başvurmak veya
bu hususta başlatılmış sürece katılmak,
d) Irk, renk, cinsiyet, medenî hal, aile
yükümlülükleri, hamilelik, din, siyasî görüş, etnik veya sosyal köken,
e) 70 inci madde uyarınca kadın işçilerin
çalıştırılmalarının yasak olduğu sürelerde işe gelmemek,
f) Hastalık veya kaza nedeniyle 17 nci
maddenin (I) numaralı bendinin (b) fıkrasında öngörülen bekleme süresinde işe
geçici olarak devam etmemek.
İşçinin altı aylık kıdemi, aynı işverenin
bir veya değişik işyerlerinde geçen süreler birleştirilerek hesap edilir.
Akdin feshinde usul:
Madde 13/B. – İşveren fesih bildirimini
yazılı olarak yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirtmek
zorundadır.
İşveren bakımından beklenemeyecek haller
hariç olmak üzere, hakkındaki iddialara karşı savunması alınmadan bir işçinin
belirsiz süreli hizmet akdi, o işçinin davranışı veya verimi ile ilgili
nedenlerle feshedilemez. Ancak, işverenin 17 nci maddenin (II) numaralı
bendinde gösterilen sebeplerle fesih hakkı saklıdır.
Fesih bildirimine itiraz ve usul:
Madde 13/C. – Hizmet akdi feshedilen işçi,
fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli
olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay
içinde iş mahkemesinde dava açabilir. Toplu iş sözleşmesinde hüküm varsa veya
taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede özel hakeme götürülür.
Feshin geçerli bir sebebe dayandığını
ispat yükümlülüğü işverene aittir.
Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay
içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir
ay içinde kesin olarak karar verir.
Geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçları:
Madde 13/D. – İşverence geçerli sebep
gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece tespit
edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay
içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde
işe başlatmaz ise, işçiye en az altı ay en çok bir yıllık ücreti tutarında
tazminat ödemekle yükümlü olur. Mahkeme feshin geçersizliğine karar verdiğinde,
işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarını da belirler.
İşçinin mahkeme kararının kesinleşmesine
kadar çalıştırılmadığı süre içinde en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret
ve diğer hakları kendisine ödenir.
Bildirim süresine ait ücret işçiye peşin
ödenmişse, bu tutar yukarıdaki hükümlere göre yapılacak ödemeden mahsup edilir.
İşçiye bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin olarak
ödenmemişse, bu sürelere ait ücret tutarı ayrıca ödenir.
İşçi, kesinleşen mahkeme kararının
tebliğinden itibaren altı iş günü içinde işe başlamak için işverene başvuruda
bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmazsa, işverence
yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun hukukî
sonuçları ile sorumlu olur.
Birinci, ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri
sözleşmeler ile hiçbir suretle değiştirilemez; aksi yönde sözleşme hükümleri
geçersizdir.
Yeni işe girme:
Madde 13/E. – Hizmet akdi feshedilen işçi
yeni bir işe girer ve mahkemece feshin geçersizliğine karar verilirse, önceki
işine dönmek istemeyen işçi durumu altı iş günü içinde önceki işverenine
bildirir. Yazılı olarak yapılacak bu bildirim üzerine belirsiz süreli hizmet
akdi işverence geçerli bir sebeple feshedilmiş gibi sayılır ve buna ilişkin
hukukî sonuçlar doğar.”
MADDE 3. – 1475 sayılı Kanunun 8 inci
maddesinin ikinci fıkrasındaki “13” ibaresi, “13, 13/A, 13/B, 13/C, 13/D, 13/E”
şeklinde, aynı Kanunun 14 üncü maddesinin onbirinci fıkrasında yer alan “13
üncü maddenin (C) bendinde” ibaresi “13 üncü maddesinde” şeklinde
değiştirilmiştir.
MADDE 4. – 1475 sayılı Kanunun 17 nci
maddesine aşağıdaki bent eklenmiştir.
“IV - İşçi, feshin (I), (II) ve
(III)numaralı bentlerde öngörülen sebeplere uygun olmadığı iddiası ile 13, 13/A,
13/B, 13/C, 13/D, 13/E madde hükümleri çerçevesinde yargı yoluna başvurabilir.”
MADDE 5. – 1475 sayılı Kanunun 24 üncü
maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Toplu işçi çıkarma
Madde 24. – İşveren; ekonomik, teknolojik,
yapısal ve benzeri işletme, işyeri ve işin gerekleri sonucu topluca veya bir ay
içinde toplam en az on işçinin iş akdini feshetmek istediğinde, bunu en az otuz
gün önceden bir yazı ile işyeri sendika temsilcilerine veya işçi
temsilcilerine, ilgili bölge müdürlüğüne ve Türkiye İş Kurumuna bildirir.
Bu bildirimde işçi çıkarmalarının
sebepleri, çıkarılacak işçi sayısı ve grupları ve işe son verme işlemlerinin ne
kadarlık bir zaman diliminde gerçekleşeceğine ilişkin bilgilerin bulunması
zorunludur.
Bildirimden sonra temsilcilerle işveren
arasında yapılacak görüşmelerde, toplu işçi çıkarmanın önlenmesi ya da
çıkarılacak işçi sayısının azaltılması yahut çıkarmanın işçiler açısından
olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi konuları ele alınır. Görüşmelerin
sonunda toplantının yapıldığını gösteren bir belge düzenlenir.
Fesih bildirimleri, işverenin toplu işçi
çıkarma isteğini bölge müdürlüğüne bildirmesinden otuz gün sonra hüküm doğurur.
İşyerinin bütünüyle kapatılarak kesin ve
devamlı suretle faaliyete son verilmesi halinde, işveren sadece durumu en az
otuz gün önceden ilgili bölge müdürlüğüne ve Türkiye İş Kurumuna bildirmek ve
işyerinde ilân etmekle yükümlüdür.
Mevsim ve kampanya işlerinde çalışan
işçilerin işten çıkarılmaları hakkında, işten çıkarma bu işlerin niteliğine bağlı
olarak yapılıyorsa, toplu işçi çıkarmaya ilişkin hükümler uygulanmaz.
İşveren, toplu işçi çıkarılmasına ilişkin
hükümleri 13/A, 13/B, 13/C, 13/D ve 13/E maddeleri hükümlerinin uygulanmasını
engellemek amacıyla kullanamaz; aksi halde işçi sözü edilen maddelere göre dava
açabilir.”
MADDE 6. – 1475 sayılı Kanunun 98 inci
maddesinin (A) bendinin (3) numaralı alt bendinde yer alan “13 üncü maddenin
(A) bendinde” ibaresi, “13 üncü maddede” şeklinde, aynı maddenin (B) bendinde
yer alan “24 üncü maddesindeki hükümlere aykırı olarak işçi çıkaran veya
işyerine yeni işçi alan işveren veya vekiline işten çıkardığı veya işe aldığı
her işçi için” ibaresi “24 üncü maddesindeki hükümlere aykırı hareket eden
işveren veya vekiline” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 7. – 1475 sayılı Kanuna aşağıdaki
madde eklenmiştir.
“Ek Madde 4. – Tarımdan sayılan işlerde
çalışanların, çalışma koşullarına ilişkin hükümleri, hizmet akdi, ücret, işin
düzenlenmesi ile ilgili hususlar altı ay içinde çıkarılacak bir yönetmelikle
düzenlenir.”
MADDE 8. – 1475 sayılı Kanuna aşağıdaki
geçici madde eklenmiştir.
“Geçici Madde 13. – İşyeri temsilcileri
ile ilgili olarak yeni bir düzenleme getirilinceye kadar, işyerinde sendika
temsilcilerinin bulunmadığı hallerde, o işyerinde çalışan işçiler tarafından
2821 sayılı Sendikalar Kanununun 34 üncü maddesinde belirlenen sayıda seçilecek
işçi temsilcileri görev yaparlar.”
MADDE 9. – 5.5.1983 tarihli ve 2821 sayılı
Sendikalar Kanununun 30 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Madde 30. – İşyeri sendika temsilcisinin
belirsiz süreli hizmet akdinin işveren tarafından feshinde 1475 sayılı İş
Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.
Temsilcinin hizmet akdinin sadece
temsilcilik faaliyetlerinden dolayı feshedilmesi halinde, 1475 sayılı Kanunun
13/D maddesinin birinci fıkrası uyarınca en az bir yıllık ücreti tutarında
tazminata hükmedilir.
İşveren, yazılı rızası olmadıkça işyeri
temsilcisinin çalıştığı işyerini değiştiremez veya işinde esaslı bir tarzda
değişiklik yapamaz. Aksi halde değişiklik geçersiz sayılır.”
MADDE 10. – 2821 sayılı Kanunun 31 inci
maddesinin altıncı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddenin sonuna
aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“İşverenin, hizmet akdinin feshi dışında,
üçüncü ve beşinci fıkra hükümlerine aykırı hareket etmesi halinde, işçinin bir
yıllık ücret tutarından az olmamak üzere tazminata hükmedilir. Sendika üyeliği
veya sendikal faaliyetlerden dolayı hizmet akdinin feshi halinde ise, 1475
sayılı Kanunun 13/A, 13/B, 13/C, 13/D ve 13/E madde hükümleri uygulanır. Ancak,
1475 sayılı Kanunun 13/D maddesinin birinci fıkrası uyarınca ödenecek tazminat
işçinin bir yıllık ücret tutarından az olamaz.
854 sayılı Deniz İş Kanunu, 5953 sayılı
Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştırılanlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi
Hakkında Kanun ile 818 sayılı Borçlar Kanununa tâbi olan işçiler ve tarımdan
sayılan işlerde çalışanlar ile 1475 sayılı Kanunun 13/A maddesinin birinci
fıkrası uyarınca, aynı Kanunun 13/A, 13/B, 13/C, 13/D ve 13/E maddelerinin
uygulama alanı dışında kalan işçinin sendika üyeliği veya sendikal
faaliyetlerden dolayı hizmet akdinin feshi iddiası ile açacağı davada, ispat
yükümlülüğü işverende olmak üzere 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun genel
hükümleri uygulanır. İşçiye ödenecek tazminat miktarı için, altınca fıkra hükmü
esas alınır.
İşçinin iş kanunları ve diğer kanunlara
göre haiz olduğu bütün hakları saklıdır.”
MADDE 11. – 25.8.1971 tarihli ve 1475
sayılı İş Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendi,
ikinci fıkrasının (c), (ç) ve (d) bentleri, ek 3 üncü maddesinde yer alan “2
numaralı bendi ile” ibaresi ve geçici 4 üncü maddesi yürürlükten
kaldırılmıştır.
MADDE 12. – Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
MADDE 13. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
|
Bülent Ecevit |
|
|
|
|
Başbakan |
|
|
|
|
Devlet Bak. ve Başb. Yrd. |
Devlet Bak. ve
Başb. Yrd. |
Devlet Bak. ve Başb. Yrd. |
|
|
D. Bahçeli |
H. H. Özkan |
M. Yılmaz |
|
|
Devlet Bakanı V. |
Devlet Bakanı V. |
Devlet Bakanı |
|
|
Prof. Dr. N. Çağan |
A. K. Tanrıkulu |
M. Keçeciler |
|
|
Devlet Bakanı V. |
Devlet Bakanı |
Devlet Bakanı |
|
|
H. Gemici |
F. Bal |
N. Arseven |
|
|
Devlet Bakanı |
Devlet Bakanı |
Devlet Bakanı |
|
|
M. Yılmaz |
Prof. Dr. R. Mirzaoğlu |
Dr. Y. Karakoyunlu |
|
|
Devlet Bakanı |
Devlet Bakanı |
Devlet Bakanı |
|
|
H. Gemici |
Prof. Dr. Ş. Üşenmez |
E. S. Gaydalı |
|
|
Devlet Bakanı |
Devlet Bakanı V. |
Devlet Bakanı |
|
|
F. Ünlü |
Prof. Dr. R. Mirzaoğlu |
R. Önal |
|
|
Adalet Bakanı |
Millî Savunma Bakanı |
İçişleri Bakanı |
|
|
Prof. Dr. H. S. Türk |
S. Çakmakoğlu |
R. K. Yücelen |
|
|
Dışişleri Bakanı |
Maliye Bakanı |
Millî Eğitim Bakanı |
|
|
İ. Cem |
S. Oral |
M. Bostancıoğlu |
|
|
Bayındırlık ve İskân Bakanı |
Sağlık Bakanı |
Ulaştırma Bakanı |
|
|
K. Aydın |
Doç. Dr. O. Durmuş |
O. Vural |
|
|
Tarım ve Köyişleri Bakanı |
Çalışma ve Sosyal Güv. Bakanı |
Sanayi ve Ticaret
Bakanı |
|
|
Prof. Dr. H. Y. Gökalp |
Y. Okuyan |
A. K. Tanrıkulu |
|
|
En. ve Tab. Kay. Bakanı |
Kültür Bakanı |
Turizm Bakanı |
|
|
Z. Çakan |
M. İ. Talay |
M. Taşar |
|
|
Orman Bakanı |
|
Çevre Bakanı |
|
|
Prof. Dr. N. Çağan |
|
F. Aytekin |
|
Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Sağlık,
Aile, Çalışma ve 30.7.2002
Sosyal
İşler Komisyonu
Esas No.:
2/1020, 1/955
Karar
No.: 25
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri
Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili İbrahim Yaşar Dedelek
ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut tarafından hazırlanan "Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım
2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi" 25.07.2002 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na sunulmuştur. Teklif, Başkanlıkça
Tali Komisyon olarak Komisyonumuza, Esas Komisyon olarak Adalet Komisyonuna
havale edilmiştir.
Söz konusu teklif Komisyonumuzun
30.07.2002 Tarihinde yaptığı 40 ıncı birleşiminde, Adalet Bakanlığı, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı ile
işçi ve işveren temsilcilerinin de katılımlarıyla incelenip, görüşülmüştür.
Teklifin gerekçesinde bir yandan Anayasada
yapılan değişiklikler ile Türk Medenî Kanununda yer alan hükümlere uyum sağlanması,
öbür yandan Avrupa Birliği Müktesabatının Üstlenilmesine ilişkin Türkiye Ulusal
Programı çerçevesinde yapılması gerekli tedbirlerle ilgili olarak çeşitli
kanunlarda değişiklik yapılması amacıyla hazırlandığı belirtilmiştir.
Komisyonumuzda yapılan müzakereler sonunda
teklifin yalnızca 12 nci Maddesinin "D" fıkrasının komisyonumuzu
ilgilendirdiği üzerinde görüş birliğine varılmıştır. TBMM İçtüzüğünün
"Komisyonlara havale, esas ve tali komisyonlar" başlıklı 23 üncü
Maddesi gereğince sadece bu maddenin görüşülmesi konusundaki sözlü önerinin
komisyon üyelerimizin geneli tarafından uygun bulunması üzerine sadece bu
maddenin görüşülmesi kabul edilmiştir.
Söz konusu madde ile, 3218 sayılı Serbest
Bölgeler Kanununun serbest bölgelerde
kuruluştan itibaren on yıl süreyle 5.5.1983 tarihli ve 2822 sayılı Kanunun grev
ve lokavt ile arabuluculuk hükümlerinin uygulanamayacağına ilişkin geçici 1
inci Maddesi yürürlükten kaldırılmaktadır.
Teklifin bu maddesi ile ilgili olarak
hükümet temsilcileri tarafından bilgi verilmiştir.
Bu anlamda,
Bu hüküm üyesi bulunduğumuz Uluslararası
Çalışma Örgütü (ILO)'nun denetim organlarınca toplu pazarlık hakkının ihlali
olarak değerlendirildiği ve ayrıca 1951 yılında onaylanan Teşkilatlanma ve
Kollektif Müzakere Hakkı Prensiplerinin Uygulanmasına Müteallik 98 sayılı
Sözleşmeye de aykırı bulunmakta olduğu ve yapılan değişiklikle, serbest
bölgelerde özgür toplu pazarlık hakkı üzerindeki sınırlama kaldırılarak bu
hakkın serbestçe kullanılmasına olanak sağlayacağı belirtilmiştir.
Bu açıklamadan sonra söz konusu madde
oylanarak aynen kabul edilmiştir.
Komisyon toplantısında ayrıca Avrupa
Birliğine giriş sürecinde Ulusal Program kapsamında görüşler , kamuoyunda
"İş Güvencesi Yasa Tasarısı" olarak anılan ve Komisyonumuz gündeminde bulunan "İş Kanunu ile Sendikalar
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı" nın görüşülmekte olan teklif ile birleştirilmesi
ve maddelerinin bu teklife 13 üncü Maddeden sonra gelmek üzere eklenmesi
hususunda bir önerge verilmiştir.
Önerge uzun usul müzakerelerinden sonra
oylanarak kabul edilmiş ve
Tasarın 1inci maddesinin Teklifin 13üncü,
2 nci maddesinin 14 üncü,
3 üncü maddesinin 15 inci,
4 üncü maddesinin 16 ncı,
5 inci maddesinin 17 nci,
6 ncı maddesinin 18 inci,
7 nci maddesinin 19 uncu,
8 inci maddesinin 20 nci,
9 uncu maddesinin 21 inci,
10 uncu maddesinin 22 nci ve
11 inci maddesinin de 23 üncü maddeler
olarak eklenmesi oylanarak kabul edilmiş ve teklifin sonraki maddeleri teselsül
ettirilmiştir.
Komisyon toplantısı sırasında verilen ikinci
önerge ile görüşmekte olduğumuz teklife
yine 158 sayılı ILO Sözleşmesi gereği, 1475 sayılı Kanundaki
düzenlemelerin basın mesleğinde de uygulanmasının sağlanması gerekçesiyle
verilen önerge de kabul edilmiş ve bu hüküm de teklifin 24 üncü Maddesi olmak
üzere metne eklenmiştir.
Raporumuz esas Komisyon olan Adalet
Komisyonuna saygıyla arz olunur.
|
Başkan |
Başkanvekili |
Sözcü |
|
Ertuğrul Kumcuoğlu |
Prof. Dr. Hasan Basri Üstünbaş |
Ali Kemal Başaran |
|
Aydın |
Kayseri |
Trabzon |
|
|
(Muhalifim) |
|
|
Kâtip |
Üye |
Üye |
|
Sebahat Vardar |
Mehmet Telek |
Mehmet Zeki Okudan |
|
Bilecik |
Afyon |
Antalya |
|
|
(Muhalifim) |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
Mahfuz Güler |
Mustafa Karslıoğlu |
Ersoy Özcan |
|
Bingöl |
Bolu |
Bolu |
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
Nurettin Dilek |
Ali Ahmet Ertürk |
İbrahim Konukoğlu |
|
Diyarbakır
|
Edirne |
Gaziantep |
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
Ali Emre Kocaoğlu |
Perihan Yılmaz |
Esvet Özdoğu |
|
İstanbul |
İstanbul |
Ankara |
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
Özkan Öksüz |
Mükremin Taşkın |
Ahmet Demircan |
|
Konya |
Nevşehir |
Samsun |
|
|
(Muhalifim) |
|
|
|
Üye |
|
|
|
Mesut Türker |
|
|
|
Yozgat |
|
TBMM SAĞLIK, AİLE,
ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYON BAŞKANLIĞINA
Komisyonumuzda
görüşülmekte olan Beyhan Aslan, İbrahim Yaşar Dedelek, Nihat Gökbulut
tarafından hazırlanan kanun tekliflerine muhalefet şerhimizdir.
1. Avrupa Birliğine uyum
yasaları adı altında getirilen teklif kanun tekniğine aykırı bir halitadır.
Bazı şeyler, kurnazca gizlenerek hazırlanmıştır.
2. Daha önce PKK
tarafından Türk Devletine, her zeminde, istek olarak bildirenler şimdi “AB
Kopenhag Kriterleri” olarak KOB’de dayatılmaktadır. Bu Kriterlerden idam
cezasının kaldırılması, Ana Dilde yayın ve eğitim gibi konular üzerinde
özellikle duracağımız meselelerdir.
AB, 6 nolu protokol ile
genel halde idam cezasını kaldırmıştır. Ancak istisnai halde “Savaş ve yakın
savaş tehdidinde” idam cezası kaldırılmamıştır. Kaldı ki, Türkiye 6 nolu
protokolü imzalamamıştır. Bizim isteğimiz “Savaş, yakın savaş tehdidine”,
“Terörizm” kelimesinin eklenmesidir. Anayasanın son değişikliğinde 38 inci
Maddeye “Savaş, yakın savaş tehdidi ve terörizm...” ibaresi eklenmiştir.
Türkiye uzun yıllar terörizmle mücadele etmiştir. İnsanlarını ve 120 milyar
Dolar servetini kaybetmiştir; acılar yaşamıştır. Halen sınırlarımızda PKK’nın
(şimdi KADEK) 5000 silahlı adamı beklerken, onları cesaretlendirecek şekilde
idamın kaldırılması yanlıştır. İdam cezasının kaldırılması, bir yerde
“Bölücübaşı”nın idamının önlenmesi içindir.
Bu kadar yıllık terörle
mücadelede mücadele edenler, gazi ve şehit olanların mağduriyetini yok saymamız
mümkün değildir. O insanlarımıza haksızlık olur.
Bugün çektiğimiz ekonomik
sıkıntılarımızın ana kaynağında mücadele için harcadığımız 120 milyar Dolar
vardır.
Diğer taraftan bu Vatan
için en kıymetli şeyi, canını veren insanlara haksızlık yapmış olmaz mıyız
acaba?
Vatan müdafaasında canı
yanmayanlara, çocuklarına Ankara’nın batısında askerlik yaptıranlara idam
cezası kaldırılsın diyerek “bölücü başını” kurtarmak kolay gelebilir. Ama bizim
için kabul edemeyeceğimiz bir hadisedir.
Terör bugün dünyanın
başına beladır. 11 Eylül 2001’de ABD’de ikiz kulelere saldırı olana kadar,
bizim feryadımızı kimse duymamıştır. Hatta Avrupalı dostlarımız PKK’yı her
konuda destekleyerek terörizme kucak açmışlardır. Terör listesine ancak PKK,
KADEK olarak değişince almayı akıl etmişlerdir. Avrupa’daki PKK faaliyetleri
Avrupalı dostlarımızın desteği ile yürüyor.
AB, PKK’yı
siyasallaştırmak için elinden gelen desteği veriyor. Bir yetkilisi “bu siyasal
kriterleri yerine getirseniz bile, Kopenhag kriterlerini yerine getirmiş
sayılmazsınız; PKK ile masaya oturmanız gerekir.” diye dayatmanın bir başka
cephesini gündeme getirmiştir.
Ulusal programda
belirtilen bu konudaki taahhütlerimize sonuna kadar bağlıyız.
Bu sebeplerden dolayı
terör suçlarında idam cezasının kaldırılmasına karşıyız.
3. Ana dilde eğitim ve
yayın safsatadan ibarettir. Bunu kabul etmek demek Lozan’daki haklarımızı inkâr
anlamına gelir. Lozan’da azınlıklar tarif edilmiştir. Türkiye’de “Rum, Ermeni
ve Musevi” cemaatleri azınlık kabul edilmiştir ve onların haklarını
kullanmasını Devletimiz sağlamıştır. Bu Devletin aslî unsuru olan insanları
ayrı bir millet olarak kabul etmek bölücülüktür. Böyle bir kabul, yani
Devletimizin aslî unsuru olan vatandaşları “Mozaik” adı altında bölerek, dil
bahanesi ile ayrı milletler yaratarak, üniter yapımıza dinamit konmasına “Evet”
diyerek müsaade etmemiz mümkün değildir. Kaldı ki Anayasada “Devletin resmî
dili Türkçedir” diyerek kesin hüküm konmuştur.
AB Ulus-Devletler
topluluğudur. Kendi kültürlerinden en ufak taviz vermeyenlere diyoruz ki: “Biz
de İspanya, Yunanistan, Fransa gibi AB’ne girmek istiyoruz.”
Yunanistan AB Ülkesi;Lozan’da
belirtilmiş olmasına rağmen, Batı Trakya’daki Türklerin azınlık haklarını
kullanmalarına mani olmaktadır. Ama, biz de suni azınlıklar yaratarak, Türk
Milletinin üniter yapısı bozularak Devletin bölünmesi Batının şark meselesinin
bir parçasıdır.
MHPÜyesi Milletvekilleri
olarak buna karşı çıkmak tabiî görevimizdir.
4. İş Güvencesi Yasasının
zaten halita şekline getirilmiş, AB Uyum Yasaları adı verilen bir teklife
eklenmesine karşıyız.
İş Güvencesi Yasasına
karşı değiliz. Böyle bir tasarının, içinde bir bütünlük olmayan teklife
eklenmesi yanlıştır.
Bu konuda verilen
önergeyi de samimi bulmamaktayım. Madem bu kanunu istiyordunuz, niçin daha önce
gündeme getirmediniz?
Kaldı ki kanunlar ve
kararlar dairesinden bir bürokrat “Meclisin olağanüstü toplantı gerekçesinde iş
güvencesi yasa tasarısı bulunmadığı için görüşülmesi ve bu teklife eklenmesine
iç tüzük müsaade etmiyor” dedi.
İş güvencesi yasası bu
haliyle bu taslak kanun içine alınır ve TBMMGenel Kurulunda ret edilir ise bir
sene süresince görüşülmez tehdidi altındadır. Bu önemli yasayı bu tehdit altına
sokmanın, çalışma hayatımızın temeli emekçilerin haklarının gasp edilmesi
anlamına geleceğinden bu tasarıdan ayrı olarak gündeme alınması gerekmektedir.
5. Meclisin şu anda Türk
Milletinin tercihini yansıtmadığı muhalefet partilerince yaklaşık iki senedir
söylenmektedir. Seçime gitme kararı almanın eşiğinde olan TBMM üyeleri olarak
bu önemli yasa değişikliklerini, milletimizin tercihi olarak yeni oluşacak 22
nci Dönem meclisince yapılması demokratik sisteme inancımız gereğidir.
Usul olarak İş Güvencesi
Kanununun böyle görüşülmesi yanlıştır. Ayrı olarak görüşme yolu bulunsun hemen
görüşelim diyoruz. AB’ne gireceksek kendi şartlarımızı da müzakere ederek
girelim istiyoruz. AB’ne girmeye karşı değiliz.
Daha önce Gümrük Birliği
Anlaşması da gözü kapalı imzalanmış; bugün zarar 60 milyar dolar civarındadır.
O günde Gümrük Birliği Şampiyonları “gözü kapalı”, Türkiye’yi tek taraflı
olarak AB’ne bağladılar. Karar merciinde Türkiye yok, 3. Ülkelerle Ticaret ve Gümrük
Anlaşmaları, AB’nin onayına bağlı. Dün müzakere edilmeden yapılan anlaşmada
sıkıntılar yaşıyoruz.
Biz MHP olarak, AB’ne
girerken teslimiyetçi politikalar yerine müzakere yolunu seçelim istiyoruz.
Bu sayılan sebeplerden
dolayı kanun teklifine karşı olduğumuzu bildirir muhalefet şerhimizdir.
|
|
|
30.7.2002 |
|
Dr. Mükremin Taşkın |
Dr. Mehmet Telek |
Prof. Dr. H. Basri Üstünbaş |
|
Nevşehir |
Afyon |
Kayseri |
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER
KOMİSYONUNUN
KABUL ETTİĞİ METİN
ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI İLE MİLLETVEKİLİ GENEL
SEÇİMLERİNİN 3 KASIM 2002 PAZAR GÜNÜ YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ
MADDE 12.-Aşağıdaki kanun hükümleri
yürürlükten kaldırılmıştır.
D) Teklifin "D" bendi
Komisyonumuzda aynen kabul edilmiştir.
MADDE 13.- 25.8.1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 6 ncı Maddesinin başlığı ile (III) numaralı bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı maddeye aşağıdaki bent eklenmiştir.
"Sanayi, ticaret ve tarım
işleri:"
"III. Bu Kanunun uygulanması
bakımından tarımdan sayılacak işler şunlardır:
a) Her çeşit meyveli ve meyvesiz bitkiler;
çay, pamuk, tütün, elyaflı bitkiler; turunçgiller; pirinç, baklagiller; ağaç,
ağaççık, omca, tohum, fide, fidan; sebze ve tarla ürünleri; yem ve süs
bitkilerinin yetiştirilmesi, üretimi, ıslahı, araştırılması, bunlarla ilgili
her türlü toprak işleri, ekim, dikim, aşı, budama, sulama, gübreleme, hasat,
harman, devşirme, temizleme, hazırlama ve ayırma işleri, hastalık ve
zararlılarla mücadele, toprak ıslahı, çayır, mera, toprak ve su korunması
işleri,
b) Fidanlık ve ağaçlandırma, tabii ve suni
tensil, orman koruma ve bakımı (yangın dahil), orman imar ve ıslahı, tohum
toplama, ormancılık araştırma (sulama, dikim, yetiştirme, bakım), tali orman
yolu yapımı ve onarımı, amenajman,
silvikültür, orman ürünleri istihsali, ana depolara nakil, son depolarda istif
ve tasnif, millî parkların yapım, bakım ve geliştirilmesi işleri,
c) Her türlü iş ve gelir hayvanlarının
(arı, ipek böceği ve benzerleri dahil) yetiştirilmesi, üretimi, ıslahı ve
bunlarla ilgili bakım, güdüm, terbiye, kırkım, sağım ve ürünlerinin elde
edilmesi, toplanması, saklanması işleri ile bu hayvanların hastalık ve
asalaklarıyla mücadele işleri,
ç) 854 sayılı Deniz İş Kanunu hükümleri
saklı kalmak kaydıyla, kara ve su avcılığı ve bu yoldan elde edilen ürünlerin
saklanması, taşınması ve üretilmesi işleri.
IV. Yukarıda sayılan işler dışında kalan
bir işin bu Kanunun uygulanması bakımından sanayi, ticaret veya tarım
işlerinden sayılıp sayılmadığını belirlemeye, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının görüşleri alınarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı yetkilidir."
MADDE 14.- 1475 sayılı Kanunun 13 üncü
Maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve bu maddeden sonra gelmek üzere
aşağıdaki maddeler eklenmiştir.
"MADDE 13.- Süresi belirli olmayan
sürekli hizmet akitlerinin feshinden önce durumun diğer tarafa bildirilmesi
gerekir.
Hizmet akdi;
a) İşi altı aydan az sürmüş olan işçi
için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak iki hafta sonra,
b) İşi altı aydan bir buçuk yıla kadar
sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak dört
hafta sonra,
c) İşi bir buçuk yıldan üç yıla kadar
sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak altı
hafta sonra,
d) İşi üç yıldan fazla sürmüş işçi için,
bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak sekiz hafta sonra,
feshedilmiş sayılır.
Bu süreler asgari olup sözleşmeler ile
artırılabilir.
Bildirim şartına uymayan taraf bildirim
süresine ilişkin ücret tutarında tazminat ödemek zorundadır.
İşveren bildirim süresine ait ücreti peşin
vermek suretiyle hizmet akdini feshedebilir.
İşverenin bildirim şartına uymaması veya
bildirim süresine ait ücreti peşin ödeyerek akdi feshetmesi, 13/A, 13/B, 13/C,
13/D ve 13/E maddelerinin uygulanmasına engel olmaz.
13/A maddesinin birinci fıkrası uyarınca,
13/B, 13/C, 13/D ve 13/E maddelerinin
uygulanma alanı dışında kalan işçilerin hizmet akdinin, fesih hakkının
kötüye kullanılarak sona erdirildiği durumlarda işçiye bildirim sürelerine ait
ücretin üç katı tutarında tazminat ödenir. Fesih için bildirim şartına da
uyulmaması ayrıca dördüncü fıkra uyarınca tazminat ödenmesini gerektirir.
Feshin geçerli sebebe dayandırılması :
MADDE 13/A.- On veya daha fazla işçi
çalıştırılan işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan ve işletmenin bütününü
sevk ve idare eden işveren vekili niteliğinde olmayan bir işçinin belirsiz
süreli hizmet akdini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya
davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden
kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır.
Aşağıdaki hususlar fesih için geçerli bir
sebep oluşturmaz :
a) Sendika üyeliği veya çalışma saatleri
dışında veya işverenin rızası ile çalışma saatleri içinde sendikal faaliyetlere
katılmak,
b) İşyeri sendika temsilciliği veya işçi
temsilciliği yapmış olmak, yapmak veya temsilciliğe aday olmak,
c) Mevzuattan veya sözleşmeden doğan
haklarını takip için işveren aleyhine idarî veya adlî makamlara başvurmak veya
bu hususta başlatılmış sürece katılmak,
d) Irk, renk, cinsiyet, medenî hal, aile
yükümlülükleri, hamilelik, din, siyasî görüş, etnik veya sosyal köken,
e) 70 inci madde uyarınca kadın işçilerin çalıştırılmalarının yasak olduğu
sürelerde işe gelmemek,
f) Hastalık veya kaza nedeniyle 17 nci
maddenin (I) numaralı bendinin (b) fıkrasında
öngörülen bekleme süresinde işe geçici olarak devam etmemek.
İşçinin altı aylık kıdemi, aynı işverenin
bir veya değişik işyerlerinde geçen süreler birleştirilerek hesap edilir.
Akdin feshinde usul :
MADDE 13/B.- İşveren fesih bildirimini
yazılı olarak yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirtmek
zorundadır.
İşveren bakımından beklenemeyecek haller
hariç olmak üzere, hakkındaki iddialara karşı savunması alınmadan bir işçinin
belirsiz süreli hizmet akdi, o işçinin davranışı veya verimi ile ilgili
nedenlerle feshedilemez. Ancak, işverenin 17 inci maddenin (II) numaralı bendinde gösterilen sebeplerle fesih hakkı
saklıdır.
Fesih bildirimine itiraz ve usul :
MADDE 13/C.- Hizmet akdi feshedilen işçi,
fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli
olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin
tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir. Toplu
iş sözleşmesinde hüküm varsa veya taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede
özel hakeme götürülür.
Feshin geçerli bir sebebe dayandığını
ispat yükümlülüğü işverene aittir.
Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay
içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde,Yargıtay bir
ay içinde kesin olarak karar verir.
Geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçları:
MADDE 13/D.- İşverence geçerli sebep
gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece tespit
edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay
içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde
işe başlatmaz ise,
işçiye en az altı ay en çok bir yıllık ücreti tutarında tazminat
ödemekle yükümlü olur. Mahkeme feshin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin
işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarını da belirler.
İşçinin mahkeme kararının kesinleşmesine
kadar çalıştırılmadığı süre içinde en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret
ve diğer hakları kendisine ödenir.
Bildirim süresine ait ücret işçiye peşin
ödenmişse, bu tutar yukarıdaki hükümlere göre yapılacak ödemeden mahsup edilir.
İşçiye bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin olarak
ödenmemişse, bu sürelere ait ücret tutarı ayrıca ödenir.
İşçi, kesinleşen mahkeme kararının
tebliğinden itibaren altı iş günü içinde işe başlamak için işverene başvuruda
bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmazsa, işverence
yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun hukuki
sonuçları ile sorumlu olur.
Birinci, ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri
sözleşmeler ile hiçbir suretle değiştirilemez; aksi yönde sözleşme hükümleri
geçersizdir.
Yeni işe girme:
MADDE 13/E.- Hizmet akdi feshedilen işçi
yeni bir işe girer ve mahkemece feshin geçersizliğine karar verilirse, önceki
işine dönmek istemeyen işçi durumu altı iş günü içinde önceki işverenine
bildirir. Yazılı olarak yapılacak bu bildirim üzerine belirsiz süreli hizmet
akdi işverence geçerli bir sebeple feshedilmiş gibi sayılır ve buna ilişkin
hukuki sonuçlar doğar."
MADDE 15.- 1475 sayılı Kanunun 8 inci
Maddesinin ikinci fıkrasındaki "13,"ibaresi,
"13,13/A,13/B,13/C,13/D,13/E," şeklinde, aynı Kanunun 14 üncü Maddesinin onbirinci fıkrasında yer
alan "13 üncü Maddenin ( C )
bendinde" ibaresi, "13 üncü Maddesinde" şeklinde
değiştirilmiştir.
MADDE 16.- 1475 sayılı Kanunun 17 nci Maddesine aşağıdaki bent
eklenmiştir.
"IV- İşçi, feshin (I), (II) ve (III)
numaralı bentlerde öngörülen sebeplere uygun olmadığı iddiası ile 13, 13/A,
13/B, 13/C, 13/D, 13/E madde hükümleri
çerçevesinde yargı yoluna başvurabilir."
MADDE 17.- 1475 sayılı Kanunun 24 üncü Maddesi başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Toplu işçi çıkarma
Madde 24.- İşveren; ekonomik, teknolojik,
yapısal ve benzeri işletme, işyeri ve işin gerekleri sonucu topluca veya bir ay
içinde toplam en az on işçinin iş akdini feshetmek istediğinde, bunu en az otuz
gün önceden bir yazı ile işyeri sendika temsilcilerine veya işçi
temsilcilerine, ilgili bölge müdürlüğüne ve
Türkiye İş Kurumuna bildirir.
Bu bildirimde işçi çıkarmalarının
sebepleri, çıkarılacak işçi sayısı ve grupları ve işe son verme işlemlerinin ne
kadarlık bir zaman diliminde gerçekleşeceğine ilişkin bilgilerin bulunması
zorunludur.
Bildirimden sonra temsilcilerle işveren
arasında yapılacak görüşmelerde, toplu işçi çıkarmanın önlenmesi ya da çıkarılacak
işçi sayısının azaltılması yahut çıkarmanın işçiler açısından olumsuz
etkilerinin en aza indirilmesi konuları ele alınır. Görüşmelerin sonunda
toplantının yapıldığını gösteren bir belge düzenlenir.
Fesih bildirimleri, işverenin toplu işçi
çıkarma isteğini bölge müdürlüğüne bildirmesinden otuz gün sonra hüküm doğurur.
İşyerinin bütünüyle kapatılarak kesin ve
devamlı suretle faaliyete son verilmesi halinde, işveren sadece durumu en az
otuz gün önceden ilgili bölge müdürlüğüne ve
Türkiye İş Kurumuna bildirmek ve işyerinde ilan etmekle yükümlüdür.
Mevsim ve kampanya işlerinde çalışan
işçilerin işten çıkarılmaları hakkında, işten çıkarma bu işlerin niteliğine
bağlı olarak yapılıyorsa, toplu işçi çıkarmaya ilişkin hükümler uygulanmaz.
İşveren, toplu işçi çıkarılmasına ilişkin
hükümleri 13/A, 13/B, 13/C, 13/D ve 13/E maddeleri hükümlerinin uygulanmasını engellemek amacıyla kullanamaz; aksi
halde işçi sözü edilen maddelere göre dava açabilir."
MADDE 18.- 1475 sayılı İş Kanunun 98 inci
Maddesinin A) bendinin (3) numaralı alt
bendinde yer alan "13 üncü Maddenin (A) bendinde" ibaresi, "13
üncü Maddede" şeklinde,aynı maddenin B) bendinde yer alan "24 üncü
Maddesindeki hükümlere aykırı olarak işçi çıkaran veya işyerine yeni işçi alan
işveren veya vekiline işten çıkardığı veya işe aldığı her işçi için"
ibaresi "24 üncü Maddesindeki hükümlere aykırı hareket eden işveren veya
vekiline" şeklinde
değiştirilmiştir.
MADDE 19.- 1475 sayılı Kanuna aşağıdaki
madde eklenmiştir.
"EK MADDE 4.- Tarımdan sayılan
işlerde çalışanların, çalışma koşullarına ilişkin hükümleri, hizmet akdi,
ücret, işin düzenlenmesi ile ilgili hususlar altı ay içinde çıkarılacak bir
yönetmelikle düzenlenir."
MADDE 20.- 1475 sayılı Kanununa aşağıdaki
geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 13.- İşyeri temsilcileri
ile ilgili olarak yeni bir düzenleme getirilinceye kadar, işyerinde sendika
temsilcilerinin bulunmadığı hallerde, o işyerinde çalışan işçiler tarafından
2821 sayılı Sendikalar Kanununun 34 üncü Maddesinde belirlenen sayıda seçilecek
işçi temsilcileri görev yaparlar."
MADDE 21.- 5.5.1983 tarihli ve 2821 sayılı
Sendikalar Kanununun 30 uncu Maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 30.- İşyeri sendika
temsilcisinin belirsiz süreli hizmet akdinin işveren tarafından feshinde 1475
sayılı İş Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.
Temsilcinin hizmet akdinin sadece
temsilcilik faaliyetlerinden dolayı feshedilmesi halinde, 1475 sayılı Kanunun
13/D Maddesinin birinci fıkrası uyarınca en az bir yıllık ücreti tutarında
tazminata hükmedilir.
İşveren, yazılı rızası olmadıkça işyeri
temsilcisinin çalıştığı işyerini değiştiremez veya işinde esaslı bir tarzda
değişiklik yapamaz. Aksi halde değişiklik geçersiz sayılır."
MADDE 22.- 2821 sayılı Kanunun 31 inci
Maddesinin altıncı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddenin sonuna aşağıdaki fıkralar
eklenmiştir.
"İşverenin, hizmet akdinin feshi
dışında, üçüncü ve beşinci fıkra hükümlerine aykırı hareket etmesi halinde,
işçinin bir yıllık ücret tutarından az olmamak üzere tazminata hükmedilir.
Sendika üyeliği veya sendikal faaliyetlerden dolayı hizmet akdinin feshi
halinde ise, 1475 sayılı Kanunun 13/A, 13/B, 13/C, 13/D ve 13/E madde
hükümleri uygulanır. Ancak 1475 sayılı Kanunun 13/D Maddesinin birinci
fıkrası uyarınca ödenecek tazminat işçinin bir yıllık ücret tutarından az
olamaz.
854 sayılı Deniz İş Kanunu, 5953 sayılı
Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştırılanlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi
Hakkında Kanun ile 818 sayılı Borçlar Kanununa tabi olan işçiler ve tarımdan
sayılan işlerde çalışanlar ile 1475
sayılı Kanunun 13/A Maddesinin birinci fıkrası uyarınca, aynı Kanunun 13/A,
13/B, 13/C, 13/D ve 13/E maddelerinin
uygulanma alanı dışında kalan işçinin sendika üyeliği veya sendikal
faaliyetlerden dolayı hizmet akdinin feshi iddiası ile açacağı davada, ispat
yükümlülüğü işverende olmak üzere 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun genel
hükümleri uygulanır. İşçiye ödenecek
tazminat miktarı için, altıncı fıkra hükmü esas alınır.
İşçinin iş kanunları ve diğer kanunlara
göre haiz olduğu bütün hakları saklıdır."
MADDE 23.- 25.8.1971 tarihli ve 1475
sayılı İş Kanununun 5 inci Maddesinin
birinci fıkrasının (2) numaralı bendi, ikinci fıkrasının (c), (ç) ve (d)
bentleri, Ek 3 üncü Maddesinde yer alan "2 numaralı bendi ile"
ibaresi ve Geçici 4 üncü Maddesi
yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 24.- 1475 sayılı Kanunun 13/A, 13/B,
13/C, 13/E maddeleri kıyasen bu kanuna da uygulanır.
Adalet Komisyonu Raporu
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Adalet Komisyonu 31.7.2002
Esas No.: 2/1020
Karar
No.: 34
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Başkanlığınızca 29.7.2002
tarihinde tali komisyon olarak Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Gençlik ve
Spor ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına, esas Komisyon
olarak da Komisyonumuza havale edilen "Anavatan Partisi Grup
Başkanvekilleri Denizli Milletvekili Beyhan Aslan, Eskişehir Milletvekili
İbrahim Yaşar Dedelek ile Kırıkkale Milletvekili Nihat Gökbulut'un; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılması ile Milletvekili Genel Seçimlerinin 3 Kasım
2002 Pazar Günü Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/1020)",
Komisyonumuzun 31.7.2002 tarihli 55 inci toplantısında, Adalet Bakanı Sayın
Prof. Dr. Hikmet Sami Türk'ün, Devlet Bakanı Sayın Nejat Arseven'in ve Adalet,
İçişleri ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıkları, Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
Başkanlığı ve Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü temsilcilerinin de
katılmalarıyla, Anayasa, İçişleri, Millî Eğitim, Gençlik ve Spor ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları raporları da dikkate
alınarak incelenip görüşülmüş, geneli üzerindeki görüşmelerin tamamlanmasından
sonra maddelerine geçilmesi oyçokluğu ile kabul edilmiştir.
Teklifin 1 inci ve 2 nci
maddeleri oyçokluğu ile aynen kabul edilmiştir.
Teklifin çerçeve 3 üncü
maddesinin (E) fıkrası ile değiştirilmesi öngörülen Dernekler Kanununun 45 inci
maddesinin üçüncü fıkrasında derneklerin amaç ve faaliyetleri ile ilgili olan
bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarınca da denetlenebileceği hükmü
getirilmektedir. Derneklerin, bakanlıklar dışında kamu kurum ve kuruluşlarınca
denetlenmesi uygun görülmeyerek fıkrada bu doğrultuda değişiklik yapılmıştır.
Teklifin 4, 5 , 6 ve 7
nci maddeleri oyçokluğu ile aynen kabul
edilmiştir.
Teklifin çerçeve 8 inci
maddesinin (B) fıkrası ile Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları
Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (v) bendinin
değiştirilmesi öngörülmektedir. Fıkranın (f) bendinde yer alan "kamu
çıkarlarının gerektirdiği durumlar dışında kişilerin özel hayatının yayın
konusu yapılmaması" ibaresinin metinden çıkarılmasını uygun gören
Komisyonumuz, (f) bendi değişikliğini de ilave ederek fıkrayı yeniden
düzenlemiştir.
Teklifin 9, 10, 11 ve
12 nci maddeleri oyçokluğu ile aynen kabul edilmiştir.
Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu Teklifle "İş Kanunu ile Sendikalar Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı"nı birleştirmiş ve Tasarı hükümlerini yaptığı düzenleme ile
teklif metnine dahil etmiştir. Komisyonumuz, yapılan bu uygulamanın İçtüzük
hükümlerine aykırı olması nedeniyle, Teklif metnine dahil edilemeyeceğine karar
vermiştir.
Teklifin 13 üncü maddesi,
Milletvekili Genel Seçiminin 3 Kasım 2002 Pazar günü yapılacağını içermektedir.
Konuya ilişkin Önergeler ile Anayasa Komisyonunu Raporunun, TBMM Genel
Kurulunun 31.7.2002 tarihli 123 üncü birleşiminde görüşülüp kabul edilmiş
olması nedeniyle madde teklif metninden çıkarılmış ve Teklifin başlığı bu
doğrultuda değiştirilmiştir.
Teklifin Geçici 1, 2 ve 3
üncü maddeleri oy çokluğu ile kabul edilmiştir.
13 üncü maddenin Teklif
metninden çıkarılması nedeniyle teklifin yürürlüğe ilişkin 14 üncü maddesi 13,
yürütmeye ilişkin 15 inci maddesi 14 üncü madde olarak oyçokluğu ile aynen
kabul edilmiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
onayına sunulmak üzere saygı ile arzolunur.
|
Başkan |
Başkanvekili |
Sözcü |
|
Emin Karaa |
İ. Sühan Özkan |
Salih Erbeyin |
|
Kütahya |
İstanbul |
Denizli |
|
|
|
(Teklifin
tümüne muhalifim.) |
|
Kâtip |
Üye |
Üye |
|
Yekta Açıkgöz |
Müjdat Kayayerli |
Ramazan Toprak |
|
Samsun |
Afyon |
Aksaray |
|
|
(Tümüne
muhalifim.) |
(1 inci
maddesine muhalifim.) |
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
Cafer Tufan Yazıcıoğlu |
Kenan Sönmez |
Mustafa
Kemal Aykurt |
|
Bartın |
Bursa |
Denizli |
|
|
|
(İmzada
bulunamadı) |
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
Mehmet Gözlükaya |
Fahrettin Kukaracı |
Cezmi Polat |
|
Denizli |
Erzurum |
Erzurum |
|
(1, 4, 8
inci Md. lere muhalifim.) |
(1 ve 4
üncü Md.lere muhalifim) |
(Tasarının
tümüne muhalifim.) |
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
Ali Günay |
Erol Al |
Mehmet Gül |
|
Hatay |
İstanbul |
İstanbul |
|
|
|
(Tümüne
muhalifim.) |
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
Mehmet Pak |
Hayri Diri |
Işılay Saygın |
|
İstanbul |
İzmir |
İzmir |
|
(Tümüne
muhalifim.) |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
Sevgi Esen |
Cemal Özbilen |
Erdoğan Sezgin |
|
Kayseri |
Kırklareli |
Samsun |
|
(Anayasaya
aykırılığı nedeniyle |
|
(1, 4, 8
inci maddelere |
|
1, 4, 8
ve 11 inci maddelere |
|
muhalifim.) |
|
muhalifim.) |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
Yahya Akman |
Orhan Bıçakçıoğlu |
Mehmet Çiçek |
|
Şanlıurfa |
Trabzon |
Yozgat |
|
|
(Teklifin
tamamına muhalifim.) |
(4 ve
Geçici 1 inci |
|
|
|
Maddeye
muhalifim.) |
|
|
Üye |
|
|
|
Fethullah Erbaş |
|
|
|
Van |
|
|
|
(Bazı
maddelerine muhalifim.) |
|
ADALET KOMİSYONU BAŞKANLIĞINA
MUHALEFET
ŞERHİMDİR
AB uyum yasaları kapsamında kabul edilen bu kanun teklifinin
1. maddesiyle, savaş ve çok yakın savaş hali dışındaki idam cezaları, müebbet
ağır hapse dönüştürülmektedir.
Türk kamuoyunun vicdanını yaralayan suçları işleyen idam hükümlüleri,
bu düzenleme sonrasında TBMM'nde belki de 30 - 40 milletvekili oyu ile kabul
edilecek bir yasa ile affedilebilecektir. Bu adalet duygularını ağır derecede
zedeler, adalete olan güveni sarsar.
Böylesine önemli bir düzenleme Anayasal güvence sağlanacak
şekilde düzenlenmek zorundadır. Diğer bir ifadeyle, idama mahkûm edilenler,
cezası, anayasada yer alan ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına
çevrildiğinde yine anayasada yer alacak
olan bu suçların şartla salıverme, erteleme, af ve infaz iyileştirilmesinden
yararlanamayacağına dair hükümle anayasal güvenceye kavuşmuş olacaktır.
Teklifle getirilen düzenleme, ciddi bir güvence olmayıp kamu
vicdanındaki yaraları sarmaktan uzaktır.
Anayasal güvenceye kavuşturulmamış olan "idam cezalarının ağırlaştırılmış müebbet ağır hapse çevrilmesine" dair teklifin 1. maddesine bu gerekçelerle muhalifim. 31.7.2002
Ramazan Toprak
Aksaray
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANLIĞINA
Görüşülmekte olan Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifinin 1. maddesi Anayasaya aykırıdır. Anayasaya aykırılık
sebebiyle muhalifiz.
Saygılarımızla.
|
Erdoğan Sezgin |
Sevgi Esen |
Mehmet Gözlükaya |
|
Samsun |
Kayseri |
Denizli |
GEREKÇE
Maddede "savaş ve çok yakın savaş tehdidi hallerinde
işlenmiş suçlar için öngörülen idam cezaları hariç olmak üzere", diğer
ölüm cezalarının müebbet ağır hapis cezasına dönüştürüldüğü düzenlenmektedir.
Anayasamızın 38 inci maddesi, suç ve cezaların yasayla düzenlenmesi ilkesini
içermektedir. Ceza Kanununda hangi suçların savaş ve çok yakın savaş halleri
grubuna girdiği noktasında bir sarahat yoktur. Sözgelimi; Türk Ceza Kanununun
125 inci maddesindeki suç, savaş ve çok yakın savaş tehdidi kategorisinde olup
olmadığı yasada düzenlenmemiştir. Bu duruma göre, hangi suçların bu gruba
girdiği veya bu grubun dışında kaldığı belirlemesini, yargıç yapacaktır.
Anayasanın yasama organına verdiği kanunla belirleme görevi, yargı organına
devredilemez. Yasama organı, Anayasanın 38 inci maddesi değişikliğinde yer alan
ve idamın korunabilmesini caiz gören bir formülü kanunda tekrarlayarak görevini
yerine getirmiş sayılamaz. Hangi suçlar için idamın korunduğu ve hangi suçlar
için idamın kaldırıldığı, madde atıfları yapılmak suretiyle kanunda açıkça
belirtilmeliydi. Teklif bu yönüyle Anayasaya tartışmasız netlikte aykırıdır.
MUHALEFET
ŞERHİ
Anavatan Partisi Genel Başkanı Sayın Mesut Yılmaz Tarafından
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifleri Türkiye
Büyük Millet Meclisinde Gurubu bulunan siyasi Parti liderlerine destek olunması
amacıyla takdim edilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın
Devlet Bahçeli Kanun Teklifi içerisinde
bir takım maddelerin demokratikleşme ve Ulusal Programda yer alan
maddeleri içerdiği bu sebeple destek olunabileceği belirtilmiştir. Bu teklifi
yetkili kurullarda incelenmesi destek olunabilecek maddelerin yanı sıra yeni
önerilerle katkı temin edilebileceği belirtilmiş bu konudaki çalışmaların 27
Temmuz 2002 tarihinde tekrar görüşmek suretiyle kesinleşmesi
kararlaştırılmıştır.
Liderlerin bu konudaki mutabakatına rağmen kararlaştırılan
süre dolmadan ve çalışmalar tamamlanmadan
Kanun Teklifi Anavatan Partisi Grubu tarafından Meclise verilmiştir. Bu
suretle partimizin desteği ve katkısı hususunda bir talep olmamıştır. Partimizin
katkısını talep etmeyen Kanun Teklifi sahiplerine destek temin etmemiz bahis
konusu değildir.
Kanun Teklifinde yer alan İdam Cezasının Terör Suçlarının
kaldırılması, başka dilde yayın ve öğrenim hakkını kabulüne ilişkin taleplere
bizler başından beri karşı olduğumuzu ve kabul etmeyeceğimizi belirtmiş
bulunuyoruz. Bu görüşümüz doğrultusunda
da İdam Cezasının terör suçları için kaldırılmasına karşıyız.
Ayrıca Kanunun maddesinin
düzenleniş biçimi itibariyle idam cezasının müebbet ağır hapis cezasına
dönüştüren düzenleme ile cezanın infazının
ölünceye kadar devam edeceği hükmünün
Anayasanın 138 inci ve TCK’nun 2 inci maddesi karşısında
uygulanamayacağı göz önüne alınarak tarafımızdan kabul edilmemektedir.
Kanun Teklifinin 4-A maddesi ile cemaat vakıflarına ilişkin
düzenleme Lozan anlaşması ile tesbit edilen azınlıklara sağlanacak haklar
çerçevesinde bulunmadığı gibi gerekçede belirtilen ayrımcılık anlamında da
değerlendirilmemesi mümkün bulunmamaktadır.
Kanun Teklifinin 6-A
ve 7-A maddeleri ile Avrupa insan Hakları Mahkemesinin kararlarının
İadeyi Muhakeme sebebi olarak kabul
etmesi Türk yargı yetkisine müdahale anlamı taşımaktadır. Bu hususta kimi Avrupa
Birliği Ülkelerinde bu konuda
hiçbir düzenleme bulunmazken kimi ülkelerde halen yasa çalışmaları sürmektedir.
Bilindiği gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yerleşik içtihatlarıyla da sabit
olduğu üzere bir temyiz merci değildir. Teklif ile getirilmek istenen
değişikliği Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden kaynaklanan hukuki bir
hükümlülük olmadığı da açıktır. Öte yandan ulusal programda böyle bir
taahhüdümüz bulunmamaktadır ve Avrupa Birliğinin Türkiye den de böyle bir
talebi yoktur.
Teklifin 8 inci maddesi ile Radyo Televizyonların Kuruluş ve
Yayınları Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinde getirilen değişiklikle ülkemizde
varolan etnik grupların Türkçenin dışında dil ve lehçelerde Televizyon ve
Radyo yayını yapmalarına imkân
sağlanması amaçlanmakta. Bu suretle farklı toplum kesimlerinden azınlık
oluşturma yolu açılacak ayrı dil konuşturma tarih yazma yöntemiyle de üniter
devlet yapımının bozulması ve millî bütünlüğün parçalanması
doğabilecektir.Kaldı ki bu husus Anayasanın 3 üncü maddesinin birinci fıkrasına
açıkça aykırıdır.
Teklifin 11 inci maddesiyle “Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi
Kanununun” adı "Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi ile Türk Vatandaşlarının
Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğrenilmesi Hakkında Kanun" şeklinde
değiştirilmesi öngörülmektedir. Kanun Teklifi ile Kanunun 1 inci maddesinin ve 2 inci maddesinin (a) bendinin
değiştirilmesi öngörülmüştür. Bu husus öncelikle Anayasanın 42 inci maddesinin 9 uncu fıkrasına açıkça
aykırıdır. Yine Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Kanununun 2 inci maddesinin A
bendine açıkça aykırılık teşkil etmektedir.Bu durum ise devletin ülkesi ve
milleti ile bölünmez bütünlüğüne ve Üniter Devlet yapısına aykırı olup etnik
grup ve azınlık yaratmaya matuftur.
Bu düzenleme, Anayasanın 3, 4. ve 42. maddeleri ile çelişir
nitelik taşıması yanında, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü
zamanla tehlikeye atacak bir yapılanmaya imkan verir mahiyettedir. Çünkü dil,
bir toplumu zamanla millet yapan, "ortak kültürü" nesilden nesile
taşıyan en önemli araçtır. Türk Milletinin resmi dili Türkçedir. Farklı dil ve
lehçelerin öğretilmesine imkan vermek yeni millet oluşturmaya kapı aralayacak,
üniter yapıyı bozacak, yeni problemler oluşturacak niteliktedir.
Türkiye'de 40 ayrı etnik unsur olduğu iddiasında bulunanlar
bu Kanunla emellerine ulaşmış olacak, zamanla bu unsurların Millet olmasına
çalışacak, Türk Milletini yeni meselelerle karşı karşıya bırakacaktır.
PKK'nın ortaya çıkması, 20 yıllık bir sürede, Türkiye'de 35
bin civarında insanın ölümüne, 100 milyar dolar maddi kayba ve ülkenin bazı
bölgelerinin geri kalmasına yol açmıştır. Bu terör örgütünün; hedefi Türkiye'yi
bölmek, ırk esasına dayalı yeni milletler oluşturmaktır. Zaten PKK'nın 7 .
Kongre kararları doğrultusunda açıklanan "Demokratikleşme ve Barış İçin
Acil Eylem Planı" içinde Kürt dilinin ve kültürünün önündeki engellerin
kaldırılması ile Kürtçe eğitim ve yayın yapılması da yer almaktadır. PKK'nın talepleri
ile AB'nin Kopenhag Kriterleri çerçevesinde Türkiye'den beklentileri arasındaki
benzerlikler dikkat çekmektedir. Çıkarılmak istenen yasa ile; Türkiye'nin 20
yıldan beri mücadele ettiği PKK terör örgütünün istekleri yerine getirilmiş
olmaktadır.
Bu yasa ile verilen imkan, sadece belli bir bölge ve belli
lehçe ile sınırlı kalmayacak faklı "milletçikler" oluşmasına yol
açacaktır. Böyle bir durum üniter yapıyı parçalayacağı gibi Anayasanın
değiştirilmesi bile teklif edilemeyen yasalarının delinmesine, Devletin ülkesi
ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne, Resmî dilinin Türkçe olmasına, Türkiye
Cumhuriyeti'nin temel yasalarından olan Tevhid-i Tedrisat (Eğitim-Öğretim
Birliği) Kanununa, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin oluşturmak istediği millet
olma şuuruna aykırı bir yapılanmaya sebep olacaktır. Bu ise ülkemiz için en
tehlikeli bir husustur. Bundan fayda göreceği iddia edilenlerin de zarar
göreceği şüphesizdir. Bu; "surda bir gedik açmak" ve "bindiği
dalı kesmek" demektir. Gelişmiş ülkeler ortak bir dil etrafından buluşmaya
ve onu güçlü kılmaya, dünya dili
yapmaya çalışırken bizim nüansları öne çıkararak Resmî dilimiz olan Türkçe'yi
zayıflatacak yapılanmaya gitmemiz tehlikelerin hatta ihanetlerin en büyüğüdür.
Kaldı ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için böyle bir
ihtiyaç da bulunmamaktadır. Zaten mahalli lehçelerin öğrenilmesinin ve
kullanılmasının önünde bir engel yoktur. O halde yarın pişman olunacak ve
telafisi mümkün olmayacak yasaların kimseye fayda getirmeyeceği gözden uzak tutulmamalıdır. Bu konuda ilim,
akıl, sağduyu üçgeninde değerlendirme yapılmasının zaruret olduğu bir
gerçektir.
1. Avrupa Birliğine uyum yasaları adı altında getirilen
teklif kanun tekniğine aykırı bir halitadır. Bazı şeyler, kurnazca gizlenerek
hazırlanmıştır.
2. Daha önce PKK tarafından Türk Devletine, her zeminde,
istek olarak bildirilenler şimdi "AB Kopenhag Kriterleri" olarak KOB
de dayatılmaktadır. Bu kriterlerden idam cezasının kaldırılması, Ana dilde
yayın ve eğitim gibi konular üzerinde özellikle duracağımız meselelerdir.
AB, 6. Nolu Protokol ile ilgili genel halde idam cezasını
kaldırmıştır. Ancak istisnai halde "Savaş ve yakın savaş tehdidinde"
idam cezası kaldırılmamıştır. Kaldı ki, Türkiye 6 nolu protokolü
imzalamamıştır. Bizim isteğimiz "Savaş, yakın savaş tehdidine" "Terörizm"
kelimesinin eklenmesidir. Anayasanın son değişikliğinde 38. Maddeye
"Savaş, yakın savaş tehdidi ve terörizm..." ibaresi eklenmiştir.
Türkiye uzun yıllar terörizmle mücadele etmiştir. İnsanlarını ve 120 Milyar
Dolar servetini kaybetmiştir; acılar yaşamıştır. Halen sınırlarımızda PKK nın
(şimdi KADEK) 5000 silahlı adamı beklerken, onları cesaretlendirecek şekilde
idamın kaldırılması yanlıştır. İdam cezasının kaldırılması, bir yerde
Bölücübaşı"nın idamının önlenmesi içindir.
Bu kadar yıllık terörle mücadele edenlerin, gazi ve şehit
olanların mağduriyetlerini yok saymamız mümkün değildir. O insanlarımıza
haksızlık olur.
Bugün çektiğimiz ekonomik sıkıntılarımızın ana kaynağında
mücadele için harcadığımız 120 Milyar Dolar vardır.
Diğer taraftan bu Vatan için en kıymetli şeyi, canını veren
insanlara haksızlık yapmış olmaz mıyız acaba?
Vatan müdafaasında canı yanmayanlara, çocuklarına Ankara'nın
batısında askerlik yaptıranlara idam cezası kaldırılsın diyerek "bölücü
başını" kurtarmak kolay gelebilir. Ama bizim için kabul edemeyeceğimiz bir
hadisedir.
Terör bugün dünyanın başına beladır. 11 Eylül 2001'de ABD'de
ikiz kulelere saldırı olana kadar, bizim feryadımızı kimse duymamıştır. Hatta
Avrupalı dostlarımız PKK'yı her konuda destekleyerek terörizme kucak açmışlardır.
Terör listesine ancak PKK, KADEK olarak değişince almayı akıl etmişlerdir.
Avrupadaki PKK faaliyetleri Avrupalı dostlarımızın desteği ile yürüyor.
AB, PKK'yı siyasallaştırmak için elinden gelen desteği
veriyor; bir yetkilisi "bu siyasal kriterleri yerine getirseniz bile,
Kopenhag Kriterlerini yerine getirmiş sayılmazsınız; PKK ile masaya oturmanız
gerekir." diye dayatmanın bir başka cephesini gündeme getirmiştir.
Ulusal programda belirtilen bu konudaki taahhütlerimize
sonuna kadar bağlıyız.
Bu sebeplerden dolayı terör suçlarında idam cezasının
kaldırılmasını karşıyız.
3. Anadilde eğitim ve yayın safsatadan ibarettir. Bunu kabul
etmek demek Lozan'daki haklarımızı inkar anlamına gelir. Lozan'da azınlıklar
tarif edilmiştir. Türkiye'de "Rum, Ermeni ve Musevî" cemaatleri
azınlık kabul edilmiştir ve onların haklarını kullanmasını Devletimiz
sağlamıştır. Bu Devletin aslî unsuru olan insanları ayrı bir millet olarak
kabul etmek bölücülüktür. Böyle bir kabul, yani Devletimizin asli unsuru olan
vatandaşları "Mozaik" adı altında bölerek, dil bahanesi ile ayrı
milletler yaratarak, üniter yapımıza dinamit konmasına "Evet" diyerek
müsaade etmemiz mümkün değildir. Kaldı ki Anayasada "Devletin resmi dili
Türkçedir" diyerek kesim hüküm konmuştur.
AB Ulus-Devletler topluluğudur. Kendi kültürlerinden en ufak
taviz vermeyenlere diyoruz ki: "Biz de İspanya, Yunanistan, Fransa gibi
eşit şartlarda AB'ne girmek istiyoruz."
Yunanistan AB Ülkesi; Lozan'da belirtmiş olmasına rağmen,
Batı Trakya'daki Türklerin azınlık haklarını kullanmalarına mani olmaktadır.
Ama, biz de suni azınlıklar yaratarak, Türk Milletinin üniter yapısı bozularak
Devletin bölünmesi Batının şark meselesinin bir parçasıdır.
MHP Üyesi Milletvekilleri olarak buna karşı çıkmak tabii
görevimizdir.
4. Meclisin şu anda Türk Milletinin tercihini yansıtmadığı
muhalefet partilerince yaklaşık iki senedir söylenmektedir. Seçime gitme kararı
alınmanın eşiğinde olan TBMM Üyeleri olarak bu önemli yasa değişikliklerini,
milletimizin tercihi olarak yeni oluşacak 22. Dönem Meclisince yapılması
demokratik sisteme inancımız gereğidir.
Daha önce Gümrük Birliği Anlaşması da gözü kapalı
imzalanmış; bugün zarar 60 Milyar Dolar civarındadır. O gün de Gümrük Birliği
Şampiyonları "gözü kapalı" , Türkiye'yi tek taraflı olarak AB'ne bağladılar.
Karar merciinde Türkiye yok, 3. Ülkelerle Ticaret ve Gümrük Anlaşmaları, AB'nin
onayına bağlı. Dün müzakere edilmeden yapılan anlaşmada sıkıntılar yaşıyoruz.
Biz MHP olarak, AB'ne girerken teslimiyetçi politikalar
yerine müzakere yolunu seçelim istiyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisi, Avrupa Birliği üyeliğine karşı
değildir. Ancak, Avrupa Birliği üyeliği sürecinde eşit bir konumda bir ülke
olarak algılanmamamız halinde sürece katılmamız doğru değildir. Birliğin tek
taraflı istekleri sonucu ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğü aleyhine
düzenlemeler yapılması hiçbir şekilde kabul edilemez. Anayasamızın başlangıç
bölümünde de belirtildiği gibi Türkiye, Dünya milletler ailesinin eşit haklara
sahip şerefli bir üyesidir. Ülkemiz ancak bu çerçevede konumda görülebilirse ve
Ülkemiz çıkarları gözetilebilirse bu hareket desteklenebilir. Parti olarak
herhangi bir uluslar arası bütünleşme hareketine karşı değiliz. Ancak ülkenin
bağımsızlık ve bütünlüğüne zarar verebilecek herhangi bir düzenlemeyi kabul
etmemiz mümkün görünmemektedir.
Öte yandan, Parti olarak kamuoyuna da açıklanmış bulunan
görüşlerimizde, Avrupa Birliği uyum süreci ile ilgili görülen belirli
düzenlemelerin karşısında olduğumuz açıklanmıştır. Bu çerçevede liderler
arasında yapılan görüşmelerde, uyum paketinin belirli kısımlarını
destekleyebileceğimiz görüşü ifade edilmiştir. Ancak bunun için, pakete
katıldığımız hususların ayrı bir paket olarak düzenlenmesi gerekirdi. Ne var ki
paketin bir bütün olarak sunulmuş bulunması, daha önce açıklanan görüşlerimiz
doğrultusunda, paketi desteklemeyeceğimiz sonucunu kendiliğinden doğurmaktadır.
Bu nedenle Avrupa Birliği uyum yasaları adı altında getirilmiş bu düzenlemelere
karşıyız.
Yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığımız üzere, Milliyetçi
Hareket Partisi milletvekilleri olarak eşit şartlarda, karşılıklı anlayış
içinde Ulusal Program doğrultusunda, hazırlanacak AB uyum yasalarına Parti
olarak karşı değiliz. Ancak, bir uzlaşmaya varılmadan, sadece ben yaptım oldu
mantığı ile acelece hazırlanan yasa teklifine uzlaşma için Partimize sunulan
teklif için, bizim önerilerimiz beklenilmeden, TBMM'ne sunulan kanun teklifinin
tümüne açıklanan sebeplerle karşıyız.
|
Salih Erbeyin |
Mehmet Pak |
Mehmet Gül |
|
Denizli |
İstanbul |
İstanbul |
|
Orhan Bıçakçıoğlu |
Müjdat Kayayerli |
Cezmi Polat |
|
Trabzon |
Afyon |
Erzurum |
ANAVATAN
PARTİSİ GRUP BAŞKANVEKİLLERİ DENİZLİ MİLLETVEKİLİ BEYHAN ASLAN, ESKİŞEHİR
MİLLETVEKİLİ İBRAHİM YAŞAR DEDELEK İLE KIRIKKALE MİLLETVEKİLİ
NİHAT
GÖKBULUT’UN TEKLİFİ
ÇEŞİTLİ KANUNLARDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASI İLE MİLLETVEKİLİ GENEL SEÇİMLERİNİN 3 KASIM 2002 PAZAR
GÜNÜ YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ
MADDE 1. – A) Savaş ve çok yakın savaş tehdidi hallerinde
işlenmiş suçlar için öngörülen idam cezaları hariç olmak üzere, 1.3.1926
tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu, 7.1.1932 tarihli ve 1918 sayılı
Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun ile 31.8.1956 tarihli ve 6831 sayılı
Orman Kanununda yer alan idam cezaları müebbet ağır hapis cezasına
dönüştürülmüştür.
Şu kadar ki,
a) Türk Ceza Kanununun 47, 50, 51, 55, 58, 59, 61, 62, 64,
65, 66, 102, 112, 451, 452, 462 ve 463 üncü maddeleri ile 7.11.1979 tarihli ve
2253 sayılı Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanunun 12 nci maddesinin idam cezasına ilişkin hükümleri,
b) Türk Ceza Kanununun 17 nci maddesi ile 13.7.1965 tarihli ve 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 19 ve Ek 2 nci maddelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ölüm cezalarının yerine getirilmemesine karar verilenlere ilişkin hükümleri saklıdır.
B) Bu Kanun hükümlerine göre idam cezaları müebbet ağır
hapis cezasına dönüştürülenler hakkında Türk Ceza Kanununun 70, 73 ve 82 nci
maddelerinde öngörülen süreler iki kat, terör suçluları hakkında üç kat olarak
uygulanır.
Bu Kanun hükümlerine göre idam cezaları müebbet ağır hapis
cezasına dönüştürülen terör suçluları hakkında Cezaların İnfazı Hakkında Kanun
ile 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun şartla
salıverilmeye ilişkin hükümleri uygulanmaz. Bunlar hakkında müebbet ağır hapis
cezası ölünceye kadar devam eder.
MADDE 2. – A) Türk Ceza Kanununun 159 uncu maddesine
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Birinci fıkrada sayılan organları veya kurumları tahkir ve
tezyif kastı bulunmaksızın, sadece eleştirmek maksadıyla yapılan yazılı, sözlü
veya görüntülü düşünce açıklamaları cezayı gerektirmez.”
B) Türk Ceza Kanununun 201 inci maddesinden sonra gelmek
üzere aşağıdaki 201/a ve 201/b maddeleri eklenmiştir.
“MADDE 201/a. – Doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddî
menfaat elde etmek maksadıyla, yabancı bir devlet tâbiiyetinde bulunan veya
vatansız olan veya Türkiye’de sürekli olarak oturmasına yetkili mercilerce izin
verilmemiş bulunan kimselerin Türkiye’ye yasal olmayan yollardan girmelerini
veya ülkede kalmalarını, bu kişilerin veya Türk vatandaşlarının yasal olmayan
yollardan ülke dışına çıkmalarını sağlamaya göçmen kaçakçılığı denilir.
Göçmen kaçakçılığı suçunun faillerine veya böyle bir suça
iştirak etmeksizin, daha önce ülkeye sokulmuş veya girmiş kaçak göçmenleri,
maddî menfaat elde etmek maksadıyla, yasal olmayan yollarla ülkeden
çıkaranlara, yasal koşullara uymaksızın ülkede kalmalarını olanaklı kılanlara,
bu maksatla sahte kimlik veya seyahat belgelerini hazırlayanlara veya temin
edenlere ya da bu suçlara teşebbüs edenlere, fiilleri başka bir suç oluştursa bile
ayrıca iki yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve bir milyar liradan az olmamak
üzere ağır para cezası verilir; suçun işlenmesinde kullanılan taşıtlar ve bu
fiil nedeniyle elde edilen maddî menfaatler müsadere edilir.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı olan suçlar, kaçak göçmenlerin
yaşamlarını veya vücut bütünlüklerini tehlikeye soktuğu veya insanlık dışı veya
onur kırıcı muamele biçimlerine tâbi kılınmalarına neden olduğu hallerde
faillere verilecek cezalar, yarısı oranında; ölüm meydana gelmiş ise bir kat artırılarak
hükmolunur.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçlar örgütlü olarak
işlendiğinde faillere verilecek cezalar bir kat artırılarak hükmolunur.
MADDE 201/b. – Zorla çalıştırmak veya hizmet ettirmek,
esarete veya benzeri uygulamalara tâbi kılmak, vücut organlarının verilmesini
sağlamak maksadıyla, tehdit, baskı, cebir veya şiddet uygulamak, nüfuzu kötüye
kullanmak, kandırmak veya kişiler üzerindeki denetim olanaklarından veya
çaresizliklerinden yararlanarak rızalarını elde etmek suretiyle kişileri
tedarik eden, kaçıran, bir yerden başka bir yere götüren veya sevk eden,
barındıran kimseye beş yıldan on yıla kadar ağır hapis ve bir milyar liradan az
olmamak üzere ağır para cezası verilir.
Birinci fıkrada belirtilen amaçlarla girişilen ve suçu
oluşturan eylemler var olduğu takdirde, mağdurun rızası yok sayılır.
Onsekiz yaşını doldurmamış çocukların birinci fıkrada
belirtilen maksatlarla tedarik edilmeleri, kaçırılmaları, bir yerden diğer bir
yere götürülmeleri veya sevk edilmeleri veya barındırılmaları hallerinde suça
ait araç fillerden hiçbirisine başvurulmuş olmasa da faile birinci fıkrada
belirtilen cezalar verilir.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçlar örgütlü olarak işlendiği
takdirde faillere verilecek cezalar bir kat artırılarak hükmolunur.”
MADDE 3. – A) 6.10.1983 tarihli ve 2908 sayılı Dernekler
Kanununun yürürlükten kaldırılmış olan11 inci maddesi, kenar başlığı ile
birlikte aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
“Türkiye’de kurulan derneklerin yurt dışındaki faaliyetleri
Madde 11. – Uluslararası alanda işbirliği yapılmasında yarar
görülen hallerde; uluslararası faaliyette bulunma amacını güden derneklerin
kurulması, bu derneklerin yurt dışında şube açması, yurt dışındaki benzer
amaçlı dernek veya kuruluşlara üye olması veya bunlarla işbirliği yapması veya
yurt dışında faaliyette bulunması, Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak
suretiyle, İçişleri Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulunun iznine
bağlıdır.
Yurt dışındaki bir dernek ve kuruluşa üye olmak ya da
bunlarla işbirliğinde bulunmak isteyen dernek veya üst kuruluş, bu dernek veya
kuruluşun statüsünün Türkçeye çevrilmiş noterden onaylı iki örneğini İçişleri
Bakanlığına vermekle yükümlüdür.
Türkiye’deki derneklerin üye olduğu veya işbirliği yaptığı
yabancı dernek veya kuruluşların kanunlarımıza ve millî menfaatlerimize aykırı
faaliyetlerde bulunması halinde, Türkiye’de kurulmuş derneğin, bu yabancı
dernek veya kuruluşlarla olan ilişkilerine Dışişleri Bakanlığının görüşü
alınmak suretiyle, İçişleri Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla
son verilir.”
B) Dernekler Kanununun yürürlükten kaldırılmış olan 12 nci
maddesi, kenar başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
“Yurt dışında kurulan derneklerin Türkiye’deki faaliyetleri
Madde 12. – Yurt dışında kurulan derneklerin, uluslararası
alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen hallerde ve karşılıklı olmak
koşuluyla, kültürel, ekonomik, teknik, sportif ve bilimsel konularda bilgi
veya teknolojilerinden yararlanılmak
üzere; Türkiye’de şube açmalarına, Türkiye’de kurulmuş bulunan derneklere üye
olmalarına veya bunlarla işbirliği yapmalarına, Türkiye’de faaliyette
bulunmalarına, Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle, İçişleri
Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulunca izin verilebilir.
Yukarıdaki fıkrada sözü edilen derneklerin, kanunlarımıza
veya millî menfaatlerimize aykırı faaliyetlerde bulunması halinde, verilen
iznin geri alınmasına Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle, İçişleri
Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulunca karar verilir.”
C) Dernekler Kanununun 15 inci maddesinin birinci ve ikinci
fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“İçişleri Bakanlığınca Dernekler Daire Başkanlığında ve
illerde valilikler bünyesinde derneklerin kaydolunacağı Dernekler Kütüğü tesis
olunur.
Dernekler Daire Başkanlığındaki Dernekler Kütüğüne bütün
konfederasyon, federasyon ve dernekler ile şubeleri ve merkezleri yurt dışında
bulunan derneklerin Türkiye’de açılmış şubeleri kaydolunur.”
D) Dernekler Kanununun 40 ıncı maddesinin kenar başlığı ve
birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Millî savunma ve kolluk hizmetlerine hazırlayıcı faaliyette
bulunma yasağı
Dernekler, askerliğe, millî savunma ve kolluk hizmetlerine
hazırlayıcı öğretim ve eğitim faaliyetlerinde bulunamazlar. Bu amaçları gerçekleştirmek
üzere kamp veya talim yerleri açamazlar.”
E) Dernekler Kanununun 45 inci maddesi, kenar başlığı ile
birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Beyanname verme yükümlülüğü ve denetim
Madde 45. – Dernekler, faaliyetleri ile gelir ve gider işlemlerinin
sonuçları konusunda, İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikte belirtilen
şekle uygun olarak düzenleyecekleri beyannameyi yıl sonu itibarıyla mahallin en
büyük mülkî amirine verirler.
Gerek görülen hallerde derneklerin yönetim yerleri, müesseseleri
ve her çeşit eklentileri, defterleri, hesap ve işlemleri, İçişleri Bakanlığı
veya bulundukları yerin en büyük mülkî amiri tarafından her zaman
denetlenebilir. İçişleri Bakanlığı, bu denetlemeyi Dernekler Daire Başkanlığı
Personeli veya Bakanlık Teftiş Kurulu aracılığıyla; en büyük mülkî amirler,
bizzat veya görevlendirecekleri memur veya memurlar aracılığıyla yaptırırlar.
Dernekler, amaç ve faaliyetleriyle ilgili olan bakanlıklar
ile kamu kurum ve kuruluşlarınca da denetlenebilir. Denetleme sonuçları, bilgi
için İçişleri Bakanlığına bildirilir.
Denetleme sırasında görevli memurlar tarafından istenecek
her türlü bilgi, belge ve kayıtların, dernek yetkilileri tarafından
gösterilmesi veya verilmesi, yönetim yerleri, müesseseler ve eklentilerine
girme isteğinin yerine getirilmesi zorunludur.
Denetim sırasında, suç teşkil eden fiillerin tespit edilmesi
halinde, ilgili mülkî amirlik durumu derhal Cumhuriyet Savcılığına bildirir.”
F) Dernekler Kanununun 46 ncı maddesi, kenar başlığı ile
birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Dernekler Daire Başkanlığı
Madde 46. – Dernekler ile ilgili hizmetleri yürütmek,
tüzüklerinde gösterilen amaç ve bu amacın gerçekleştirilmesi için sürdürüleceği
belirtilen çalışma konuları doğrultusunda faaliyet gösterip göstermediklerini,
defterlerini ve hesaplarını mevzuata ve tüzüklerine uygun olarak yürütüp
yürütmediklerini denetlemek üzere İçişleri Bakanlığı bünyesinde Dernekler Daire
Başkanlığı kurulur. Bu birimin kuruluş, çalışma şekli ve denetleme esas ve
usulleri, İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.”
G) Dernekler Kanununun 62 nci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Madde 62. – Dernekler tarafından tutulacak defterler ile
ilgili usul ve esaslar İçişleri ve Maliye Bakanlıklarınca birlikte çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenir. Bu defterlerin noterden onaylı olması zorunludur.”
H) Dernekler Kanununun 73 üncü maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“Madde 73. – İçişleri Bakanlığınca, derneklere ilişkin iş ve
işlemleri yürütmek, hizmetleri görmek üzere illerde valilikler, ilçelerde ve
kaymakamlıklar bünyesinde derneklerle ilgili bir birim oluşturulur.
Bu birimin illerdeki teşkilâtlanması, kuruluş, görev ve
yetkileri ile 15 inci maddeye göre oluşturulacak Dernekler Kütüğünün şekli,
düzenleme ve kayıt esasları, İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle
düzenlenir.”
MADDE 4. – A) 5.6.1935 tarihli ve 2762 sayılı Vakıflar
Kanununun 1 inci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“Cemaat vakıfları, vakfiyeleri olup olmadığına
bakılmaksızın, Bakanlar Kurulunun izniyle dinî, hayrî, sosyal, eğitsel, sıhhî
ve kültürel alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere taşınmaz mal
edinebilirler ve taşınmaz malları üzerinde tasarrufta bulunabilirler.
Bu vakıfların dinî, hayrî, sosyal, eğitsel, sıhhî ve kütürel
alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere, her nesuretle olursa olsun,
tasarrufları altında bulunduğu, vergi kayıtları, kira sözleşmeleri ve diğer
belgelerle belirlenen taşınmaz mallar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren altı ay içinde başvurulması halinde vakıf adına tescil olunur. Cemaat
vakıfları adına bağışlanan veya vasiyet olunan taşınmaz mallar da bu madde
hükümlerine tâbidir.”
B) 8.6.1984 tarihli ve 227 sayılı Vakıflar Genel
Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye
aşağıdaki Ek Madde eklenmiştir.
“Ek Madde 3. – Türkiye’de kurulan vakıflar, amaçları
doğrultusunda uluslararası alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen
hallerde, İçişleri ve Dışişleri Bakanlıklarının görüşleri alınmak suretiyle,
Vakıflar Genel Müdürlüğünün bağlı bulunduğu Bakanlığın önerisi üzerine Bakanlar
Kurulunun izniyle yurt dışında kurulmuş vakıf veya kuruluşlara üye olabilirler.
Türkiye’de kurulan vakıfların vakıf senedinde belirtilen
amaçları gerçekleştirmek üzere uluslararası faaliyette bulunması ve yurt
dışında şube açması ile yurt dışındaki benzer amaçlı vakıf veya kuruluşlarla
işbirliği yapması, İçişleri ve Dışişleri Bakanlıklarının görüşleri alınmak
suretiyle, Vakıflar Genel Müdürlüğünün bağlı bulunduğu Bakanlığın önerisi üzerine
Bakanlar Kurulunun iznine bağlıdır.
Yabancı ülkelerde kurulmuş vakıflar, uluslararası alanda
işbirliği yapılmasında yarar görülen hallerde, karşılıklı olmak koşuluyla,
İçişleri ve Dışişleri Bakanlıklarının görüşleri alınmak suretiyle, Vakıflar
Genel Müdürlüğünün bağlı bulunduğu Bakanlığın önerisi üzerine Bakanlar
Kurulunun izniyle Türkiye’de faaliyette bulunabilirler, şube açabilirler, üst
kuruluşlar kurabilirler, kurulmuş üst kuruluşlara katılabilirler veya kurulmuş
vakıflarla işbirliği yapabilirler.
Bu vakıflar, Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre kurulan
vakıflar hakkında uygulanan mevzuata tâbidir.”
MADDE 5. – A) 6.10.1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve
Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
“Yabancıların bu Kanun hükümlerine göre toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenlemeleri, İçişleri Bakanlığının iznine bağlıdır. Yabancıların bu
Kanuna göre düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde topluluğa hitap
etmeleri, afiş, pankart, resim, flama, levha, araç ve gereçler taşımaları,
toplantının yapılacağı mahallin en büyük mülkî idare amirliğine toplantıdan en
az kırksekiz saat önce yapılacak bildirimle mümkündür.”
B) Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 10 uncu
maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Toplantı yapılabilmesi için, düzenleme kurulu üyelerinin
tamamının imzalayacakları bir bildirim, toplantının yapılmasından en az
kırksekiz saat önce ve çalışma saatleri içinde, toplantının yapılacağı yerin
bağlı bulunduğu valilik veya kaymakamlığa verilir.”
MADDE 6. – A) 18.6.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununun 445 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 445/A
maddesi eklenmiştir.
MADDE 445/A. – Kesin olarak verilmiş veya
kesinleşmiş olan bir kararın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince, İnsan
Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin
ihlâli suretiyle verildiği saptandığında, ihlâlin niteliği ve ağırlığı
bakımından Sözleşmenin 41 inci maddesine göre hükmedilmiş olan tazminatla
giderilemeyecek sonuçlar doğurduğu anlaşılırsa; Adalet Bakanı, Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuruda bulunan veya
yasal temsilcisi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği
tarihten itibaren bir yıl içinde Yargıtay Birinci Başkanlığından muhakemenin
iadesi isteminde bulunabilirler.
Bu istem, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca
incelenir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince
saptanan ihlâlin sonuçları tazminatla giderilmiş veya istem süresi içinde
yapılmamış ise reddine; aksi halde, dosyanın davaya bakması için kararı veren
mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmaksızın kesin olarak karar verir.”
B)Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 448
inci maddesine son fıkra olarak aşağıdaki hüküm eklenmiştir.
“445/A maddesi hükümleri saklıdır.”
MADDE 7. – A) 4.4.1929 tarihli ve 1412
sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 327 nci maddesinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki 327/a maddesi eklenmiştir.
“Madde 327/a. – Kesinleşmiş bir ceza hükmünün
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya
Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiği
saptandığında ihlâlin niteliği ve ağırlığı bakımından Sözleşmenin 41 inci
maddesine göre hükmedilmiş olan tazminatla giderilemeyecek sonuçlar doğurduğu
anlaşılırsa; Adalet Bakanı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine başvuruda bulunan veya yasal temsilcisi, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde
Yargıtay Birinci Başkanlığından muhakemenin iadesi isteminde bulunabilirler.
Bu istem, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca
incelenir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince
saptanan ihlâlin sonuçları tazminatla giderilmiş veya istem süresi içinde
yapılmamış ise reddine; aksi halde, dosyanın davaya bakması için kararı veren
mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmaksızın kesin olarak karar verir.”
B) Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 335
inci maddesine son fıkra olarak aşağıdaki hüküm eklenmiştir.
“327/a maddesi hükümleri saklıdır.”
MADDE 8. – A) 13.4.1994 tarihli ve 3984
sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 4 üncü
maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki hükümler eklenmiştir.
“Ayrıca, Türk vatandaşlarının günlük
yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde de yayın
yapılabilir. Bu yayınlar, Cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel
niteliklerine, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı
olamaz. Bu yayınların yapılmasına ve denetimine ilişkin usul ve esaslar, Üst
Kurulca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.”
B) Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve
Yayınları Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (v) bendi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“v) Yayınların şiddet kullanımını
özendirici veya ırkçı nefret duygularını kışkırtıcı nitelikte olmaması.”
C) Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve
Yayınları Hakkında Kanunun 26 ncı maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“Bu Kanuna aykırı olmamak kaydıyla,
yayınların yeniden iletimi serbesttir. Yeniden iletime ilişkin usul ve esaslar,
Üst Kurulca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.”
MADDE 9. – A) 15.7.1950 tarihli ve 5680
sayılı Basın Kanununun 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasının (6) numaralı bendinde
geçen “bu Kanunun ek birinci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçlar”
ibaresi, “bu Kanunun ek 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan suçlar”
şeklinde değiştirilmiştir.
B) Basın Kanununun 21 inci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Madde 21. – 9 uncu maddenin birinci
fıkrası ile 11 inci madde hükümlerine aykırı hareket edenler, onmilyar liradan
otuzmilyar liraya kadar ağır para cezasına mahkûm edilirler.
9 uncu maddenin son fıkrasına göre yayımı
durdurulan mevkutenin yayınına beyanname vermeden devam edenler, yirmimilyar
liradan altmışmilyar liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar.”
C) Basın Kanununun 22 nci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Madde 22. – Hakikate aykırı beyanname
veren kimse, fiil başka bir suç oluştursa bile yirmimilyar liradan yüzmilyar
liraya kadar ağır para cezasına mahkûm edilir.”
D) Basın Kanununun 24 üncü maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Madde 24. - 12 nci
maddenin birinci fıkrası hükmünü yerine getirmeyenler hakkında otuzmilyar
liradan yüzmilyar liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur.”
E) Basın Kanununun 25
inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Madde 25. - 13 üncü
maddede yazılı şart ve vasıfları haiz olmayan kimseleri çalıştıranlar,
onbeşmilyar liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezasıyla cezalandırılırlar.”
F) Basın Kanununun 30
uncu maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Yukarıdaki fıkralar
hükümlerine aykırı hareket edenler, yirmimilyar liradan yüzmilyar liraya kadar
ağır para cezası ile cezalandırılırlar.”
G) Basın Kanununun 33
üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Bu yasağa aykırı hareket
edenler, onmilyar liradan otuzmilyar liraya kadar ağır para cezası ile
cezalandırılırlar.”
H) Basın Kanununun 34 üncü
maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Bu defter tutulmadığı
veya deftere noksan ve yanlış malûmat geçirildiği veyahut savcılıkça talep
vukuunda defter ve ihtiva etmesi gereken hususlar gizlendiği takdirde
mevkutenin sahibi veya onun mümessili, birmilyar liradan onmilyar liraya kadar
ağır para cezasına mahkûm edilir.”
MADDE 10. - A) 4.7.1934
tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 8 inci maddesinin
(D) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“D) “Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Anayasa düzenine, genel güvenliğe ve genel
ahlâka zararı dokunacak oyun oynatılan, temsil verilen, film veya video bant
gösterilen yerler ile internet üzerinden yapılan yayınlara izin verilen
yerler,”
B) Polis Vazife ve
Salâhiyet Kanununun 9 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Madde 9. - Polis, millî
güvenlik ve kamu düzeninin, genel sağlık ve genel ahlâkın veya başkalarının hak
ve hürriyetlerinin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, taşınması veya bulundurulması
yasak olan her türlü silâh, patlayıcı madde veya eşyanın tespiti amacıyla
usulüne göre verilmiş hâkim kararı veya bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde
sakınca bulunan hallerde mahallin en büyük mülkî amirinin vereceği yazılı
emirle;
A) 2911 sayılı Toplantı
ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamına giren toplantı ve gösteri
yürüyüşlerinin yapıldığı yerde veya yakın çevresinde,
B) Özel hukuk
tüzelkişileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları veya
sendikaların genel kurul toplantılarının yapıldığı yerin yakın çevresinde,
C) Halkın topluca
bulunduğu veya toplanabileceği yerlerde,
D) Öğretim ve eğitim
özgürlüğünün sağlanması için her derecede öğretim ve eğitim kurumlarının ve 20
nci maddenin ikinci fıkrasının (A) bendindeki koşula uygun olarak girilecek
üniversite, bağımsız fakülte veya bağlı kurumların içinde, bunların yakın
çevreleri ile giriş ve çıkış yerlerinde,
E) Umumî veya umuma açık
yerlerde veya öğrenci yurtlarında veya eklentilerinde,
F) Yerleşim yerlerinin
giriş ve çıkışlarında,
G) Her türlü toplu taşıma
veya seyreden taşıt araçlarında,
Suçun önlenmesi amacıyla
kişilerin üstlerini, araçlarını, özel kâğıtlarını ve eşyasını arar; suç
unsurlarına el koyar ve evrakı ile birlikte Cumhuriyet Savcılığına tevdî eder.
Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu ile diğer kanunlara göre suç iz, eser, emare veya delillerinin tespiti
veya faillerinin yakalanması amacıyla polis tarafından yapılacak aramalar için
de usulüne göre verilmiş hâkim kararı veya bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, diğer kanunlarda yetkili kılınmış
merciin yazılı emri bulunmalıdır.
5680 sayılı Basın Kanunu
kapsamına giren basılı eserlerin arama ve zaptı, genel hükümlere tâbidir.”
C) Polis Vazife ve
Salâhiyet Kanununun 11 inci maddesinin (C) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“C) Genel ahlâk ve edebe
aykırı mahiyette her türlü sesli ve görüntülü eserleri, kaydedildiği materyale
bakılmaksızın üreten ve satanları,”
D) Polis Vazife ve
Salâhiyet Kanununun 12 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Madde 12. - Kanunî
istisnalar saklı kalmak üzere, eğlence, oyun, içki ve benzeri amaçlı umuma açık
ve açılması izne bağlı yerlerde onsekiz yaşından küçükler çalıştırılamaz.
Polis bar, pavyon,
gazino, meyhane gibi içkili yerler ile kıraathane ve oyun oynatılan benzeri
yerlere yanlarında veli ve vasileri olsa bile onsekiz yaşını doldurmamış
küçüklerin girmesini meneder.
Bu madde hükümlerine
aykırı hareket edenler hakkında 17 nci, işyerleri hakkında da 8 inci madde
hükümlerine göre işlem yapılır.”
E) Polis Vazife ve
Salâhiyet Kanununun 13 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Madde 13. - Polis,
A) Suçüstü halinde veya
gecikmesinde sakınca bulunan diğer hallerde suç işlendiğine veya suça teşebbüs
edildiğine dair haklarında kuvvetli iz, eser, emare veya delil bulunan
şüphelileri,
B) Haklarında yetkili
mercilerce verilen yakalama veya tutuklama kararı bulunanları,
C) Halkın rahatını
bozacak veya rezalet çıkaracak derecede sarhoş olanları veya sarhoşluk halinde
başkalarına saldıranları, yapılan uyarılara rağmen bu hareketlerine devam
edenler ile başkalarına saldırmaya yeltenenleri ve kavga edenleri,
D) Usulüne aykırı şekilde
ülkeye giren ya da haklarında sınır dışı etme veya geri verme kararı
alınanları,
E) Polisin kanunlara
uygun olarak aldığı tedbirlere karşı gelenleri, direnenleri ve görev yapmasını
engelleyenleri,
F) Bir kurumda tedavi,
eğitim ve ıslahı için kanunlarla ve bu Kanunun uygulanmasını gösteren tüzükte
belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirlerin yerine getirilmesi
amacıyla, toplum için tehlike teşkil eden akıl hastası, uyuşturucu madde veya
alkol bağımlısı serseri veya hastalık bulaştırabilecek kişileri,
G) Haklarında gözetim
altında ıslahına veya yetkili merci önüne çıkarılmasına karar verilen küçükleri
Yakalar ve gerekli kanunî
işlemleri yapar.
Yakalanması belirli bir
usule bağlanmış kişilerle ilgili kanun hükümleri saklıdır.
Yakalanan kişilerin
kaçması veya saldırıda bulunmasının önlenmesi bakımından kişinin sağlığına
zarar vermeyecek şekilde her türlü tedbir alınabilir.
Yakalanan kişilere,
yakalama sebebi herhalde yazılı ve bunun mümkün olmaması halinde sözlü olarak
derhal; toplu suçlarda ise en geç bu kişiler hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar
bildirilir.
Kişinin yakalandığı,
istediği kanunî yakınlarına derhal bildirilir.
Yakalananlardan,
A) Uyuşturucu madde
kullanmış olanlar ile sarhoş olanların,
B) Zor kullanılarak
yakalananların,
C) Haklarında suç
soruşturması yapılacak olan şüpheli ve sanıkların
Yakalanma anındaki sağlık
durumları tabip raporuyla tespit edilir.
Yakalanan kişilerden suç
işlediği şüphesi altında olanlar adlî mercilere sevk edilir. Haklarında ıslah
veya tedavi tedbiri alınması gerekenler, ilgili kurum yetkilileri tarafından
teslim alınır. Yakalama sebebi ortadan kalkanlar derhal serbest bırakılır.”
F) Polis Vazife ve
Salâhiyet Kanununun Ek 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Ek Madde 1. - Umumî veya
umuma açık yerler ile umuma açık yer niteliğindeki ulaşım araçlarında, gerçek
kişi veya topluluklar, mahallin en büyük mülkî amirine, en az kırk sekiz saat
önceden yazılı bildirimde bulunmak suretiyle, oyun ve temsil verebilir veya
çeşitli şekillerde gösteri düzenleyebilir.
Bunlardan, Devletin
ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne, Anayasal düzene veya genel ahlâka
aykırı olduğu tespit edilenler hakkında mahallin en büyük mülkî amiri
tarafından derhal Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulur.
Birinci fıkra uyarınca
yapılacak bildirimde oyun veya temsile katılan yönetici ve diğer kişilerin
kimlik, ikametgâh ve tâbiiyetleri belirtilir.”
MADDE 11. - A) 14.10.1983
tarihli ve 2923 sayılı Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Kanununun adı “Yabancı
Dil Eğitimi ve Öğretimi ile Türk Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin
Öğrenilmesi Hakkında Kanun” şeklinde değiştirilmiştir.
B) Yabancı Dil Eğitimi ve
Öğretimi Kanununun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Madde 1. - Bu Kanunun
amacı, eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller, yabancı dille
eğitim ve öğretim yapan okullar ile Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında
geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğreniminin tâbi
olacağı esasları düzenlemektir.”
C) Yabancı Dil Eğitimi ve
Öğretimi Kanununun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine aşağıdaki
hükümler eklenmiştir.
“Ancak, Türk
vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil
ve lehçelerin öğrenilmesi için 8.6.1965 tarihli ve 625 sayılı Özel Öğretim
Kurumları Kanunu hükümlerine tâbi olmak üzere özel kurslar açılabilir. Bu
kurslar, Cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel niteliklerine, Devletin ülkesi
ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olamaz. Bu kursların açılmasına ve
denetimine ilişkin esas ve usuller, Millî Eğitim Bakanlığınca çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenir.”
MADDE 12. - Aşağıdaki
kanun hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır.
A) Dernekler Kanununun
39, 47 ve 56 ncı maddeleri,
B) Basın Kanununun 31 ve
ek 3 üncü maddeleri,
C) Polis Vazife ve
Salâhiyet Kanununun 11 inci maddesinin son fıkrası,
D) 6.6. 1985 tarihli ve
3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununun Geçici 1 inci maddesi.
MADDE 13. - Türkiye Büyük
Millet Meclisi XXII. Dönem Milletvekili Genel Seçimi için oy verme günü 3 Kasım
2002 Pazar günüdür.
GEÇİCİ MADDE 1. - Bu
kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 1 inci maddenin (A) fıkrası kapsamına
giren suçlardan dolayı haklarında idam cezası verilen hükümlülerin
dosyalarından;
a) Henüz Yargıtaya
gönderilmemiş veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunanlar ile daha önce
Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiş olanlar hükmü veren mahkemece,
b) Yargıtayda bulunanlar
ilgili ceza dairesince, acele işlerden sayılmak ve Türk Ceza Kanununun 2 nci
maddesi dikkate alınmak suretiyle karara bağlanır.
Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığında veya Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan dosyalar,
gelişlerindeki usule uygun olarak Kanunun yürürlük tarihinden itibaren bir ay
içinde hükmü veren mahkemeye geri gönderilir.
Askerî mahkemeler, Askerî
Yargıtay Başsavcılığı ve Askerî Yargıtayda bulunan dosyalar hakkında da bu
madde hükümleri kıyas yoluyla uygulanır.
GEÇİCİ MADDE 2. - Bu
Kanunun 6 ve 7 nci maddeleri, bu maddelerin yürürlüğe girdiği tarihten sonra
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular üzerine verilecek kararlar
hakkında uygulanır.
GEÇİCİ MADDE 3. - Bu
Kanunda öngörülen yönetmelikler, Kanunun yürürlük tarihinden itibaren bir yıl
içinde yürürlüğe konulur.
Yürürlük
MADDE 14. - Bu Kanunun 6
ve 7 nci maddeleri, bu Kanunun yayımı tarihinden bir yıl sonra, diğer hükümleri
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 15. - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
ADALET KOMİSYONUNUN KABUL
ETTİĞİ METİN
ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ
MADDE 1.- Teklifin 1 inci
maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE 2.- Teklifin 2 nci maddesi Komisyonumuzca aynen
kabul edilmiştir.
MADDE 3.- A) 6.10.1983
tarihli ve 2908 sayılı Dernekler Kanununun yürürlükten kaldırılmış olan 11 inci
maddesi, kenar başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
"Türkiyede kurulan
derneklerin yurt dışındaki faaliyetleri
Madde 11.- Uluslararası alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen hâllerde; uluslararası faaliyette bulunma amacını güden derneklerin kurulması, bu derneklerin yurt dışında şube açması, yurt dışındaki benzer amaçlı dernek veya kuruluşlara üye olması veya bunlarla işbirliği yapması veya yurt dışında faaliyette bulunması, Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle, İçişleri Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulunun iznine bağlıdır.
Yurt dışındaki bir dernek
ve kuruluşa üye olmak ya da bunlarla işbirliğinde bulunmak isteyen dernek veya
üst kuruluş, bu dernek veya kuruluşun statüsünün Türkçeye çevrilmiş noterden
onaylı iki örneğini İçişleri Bakanlığına vermekle yükümlüdür.
Türkiyedeki derneklerin
üye olduğu veya işbirliği yaptığı yabancı dernek veya kuruluşların
kanunlarımıza ve millî menfaatlerimize aykırı faaliyetlerde bulunması hâlinde,
Türkiyede kurulmuş derneğin, bu yabancı dernek veya kuruluşlarla olan
ilişkilerine Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle, İçişleri
Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla son verilir."
B) Dernekler Kanununun
yürürlükten kaldırılmış olan 12 nci maddesi, kenar başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
"Yurt dışında
kurulan derneklerin Türkiyedeki faaliyetleri
Madde 12.- Yurt dışında
kurulan derneklerin, uluslararası alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen
hâllerde ve karşılıklı olmak koşuluyla, kültürel, ekonomik, teknik, sportif ve
bilimsel konularda bilgi veya teknolojilerinden yararlanılmak üzere; Türkiyede
şube açmalarına, Türkiye’de kurulmuş bulunan derneklere üye olmalarına veya
bunlarla işbirliği yapmalarına, Türkiye’de faaliyette bulunmalarına, Dışişleri
Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle, İçişleri Bakanlığının önerisi üzerine
Bakanlar Kurulunca izin verilebilir.
Yukarıdaki fıkrada sözü
edilen derneklerin, kanunlarımıza veya millî menfaatlerimize aykırı
faaliyetlerde bulunması halinde, verilen iznin geri alınmasına Dışişleri
Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle, İçişleri Bakanlığının önerisi üzerine
Bakanlar Kurulunca karar verilir."
C) Dernekler Kanununun 15
inci maddesinin birinci ve ikinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İçişleri
Bakanlığınca Dernekler Daire Başkanlığında ve illerde valilikler bünyesinde
derneklerin kaydolunacağı Dernekler Kütüğü tesis olunur.
Dernekler Daire
Başkanlığındaki Dernekler Kütüğüne bütün konfederasyon, federasyon ve dernekler
ile şubeleri ve merkezleri yurt dışında bulunan derneklerin Türkiye’de açılmış
şubeleri kaydolunur."
D) Dernekler Kanununun 40
ıncı maddesinin kenar başlığı ve birinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Millî Savunma ve
kolluk hizmetlerine hazırlayıcı faaliyette bulunma yasağı
Dernekler, askerliğe,
millî savunma ve kolluk hizmetlerine hazırlayıcı öğretim ve eğitim
faaliyetlerinde bulunamazlar. Bu amaçları gerçekleştirmek üzere kamp veya talim
yerleri açamazlar."
E) Dernekler Kanununun 45
inci maddesi, kenar başlığı ile
birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Beyanname verme
yükümlülüğü ve denetim
Madde 45.- Dernekler,
faaliyetleri ile gelir ve gider işlemlerinin sonuçları konusunda, İçişleri
Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikte belirtilen şekle uygun olarak
düzenleyecekleri beyannameyi yıl sonu itibarıyla mahallin en büyük mülkî
amirine verirler.
Gerek görülen hâllerde
derneklerin yönetim yerleri, müesseseleri ve her çeşit eklentileri, defterleri,
hesap ve işlemleri, İçişleri Bakanlığı veya bulundukları yerin en büyük mülki
âmiri tarafından her zaman denetlenebilir. İçişleri Bakanlığı, bu denetlemeyi
Dernekler Daire Başkanlığı Personeli veya Bakanlık Teftiş Kurulu aracılığıyla;
en büyük mülkî amirler, bizzat veya görevlendirecekleri memur veya memurlar
aracılığıyla yaptırırlar.
Dernekler, amaç ve
faaliyetleriyle ilgili olan bakanlıklarca da denetlenebilir. Denetleme
sonuçları, bilgi için İçişleri Bakanlığına bildirilir.
Denetleme sırasında
görevli memurlar tarafından istenecek her türlü bilgi, belge ve kayıtların,
dernek yetkilileri tarafından gösterilmesi veya verilmesi, yönetim yerleri,
müesseseler ve eklentilerine girme isteğinin yerine getirilmesi zorunludur.
Denetim sırasında, suç
teşkil eden fiillerin tespit edilmesi halinde, ilgili mülkî amirlik durumu
derhal Cumhuriyet savcılığına bildirir."
F) Dernekler Kanununun 46
ncı maddesi, kenar başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Dernekler Daire
Başkanlığı
Madde 46.- Dernekler ile
ilgili hizmetleri yürütmek, tüzüklerinde gösterilen amaç ve bu amacın
gerçekleştirilmesi için sürdürüleceği belirtilen çalışma konuları doğrultusunda
faaliyet gösterip göstermediklerini, defterlerini ve hesaplarını mevzuata ve
tüzüklerine uygun olarak yürütüp yürütmediklerini denetlemek üzere İçişleri
Bakanlığı bünyesinde Dernekler Daire Başkanlığı kurulur. Bu birimin kuruluş,
çalışma şekli ve denetleme esas ve usulleri, İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenir."
G) Dernekler Kanununun 62
nci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Madde 62.-
Dernekler tarafından tutulacak defterler ile ilgili usul ve esaslar İçişleri ve
Maliye Bakanlıklarınca birlikte çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir. Bu
defterlerin noterden onaylı olması zorunludur."
H) Dernekler Kanununun 73
üncü maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Madde 73.- İçişleri
Bakanlığınca, derneklere ilişkin iş ve işlemleri yürütmek, hizmetleri görmek
üzere illerde valilikler, ilçelerde de kaymakamlıklar bünyesinde derneklerle
ilgili bir birim oluşturulur.
Bu birimin illerdeki
teşkilâtlanması, kuruluş, görev ve yetkileri ile 15 inci maddeye göre
oluşturulacak Dernekler Kütüğünün şekli, düzenleme ve kayıt esasları, İçişleri
Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."
MADDE 4.- Teklifin 4 üncü
maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE 5.- Teklifin 5 inci
maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE 6.- Teklifin 6 ncı
maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE 7.- Teklifin 7 nci
maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE 8.- A) 13.4.1994
tarihli ve 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında
Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki hükümler eklenmiştir.
"Ayrıca, Türk
vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil
ve lehçelerde de yayın yapılabilir. Bu yayınlar, Cumhuriyetin Anayasada
belirtilen temel niteliklerine, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne
aykırı olamaz. Bu yayınların yapılmasına ve denetimine ilişkin usul ve esaslar,
Üst Kurulca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."
B) Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinin ikinci
fıkrasının (f) ve (v) bendleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"f) Özel hayatın
gizliliğine saygılı olunması."
"v) Yayınların
şiddet kullanımını özendirici veya ırkçı nefret duygularını kışkırtıcı
nitelikte olmaması."
C) Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 26 ıncı maddesinin
birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bu Kanuna aykırı
olmamak kaydıyla, yayınların yeniden iletimi serbesttir. Yeniden iletime
ilişkin usul ve esaslar, Üst Kurulca
çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."
MADDE 9.- Teklifin 9 uncu
maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE 10.- Teklifin 10
uncu maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
MADDE 11.- Teklifin 11 inci maddesi Komisyonumuzca
aynen kabul edilmiştir.
MADDE 12.- Teklifin 12
nci maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
GEÇİCİ MADDE 1.- Teklifin
geçici 1 inci maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
GEÇİCİ MADDE 2.- Teklifin
geçici 2 nci maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
GEÇİCİ MADDE 3.- Teklifin geçici 3 üncü maddesi Komisyonumuzca
aynen kabul edilmiştir.
Yürürlük
MADDE 13.- Teklifin 14
üncü maddesi 13 üncü madde olarak Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.
Yürütme
MADDE 14.- Teklifin 15
inci maddesi 14 üncü madde olarak Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.