Dönem : 22           Yasama Yılı : 1

 

              T.B.M.M.    (S. Sayısı : 107)

 

Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 16.3.2003 Tarihli ve 4827 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/544)

 

                                   

Not : Tasarı Başkanlıkça, Anayasa ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına havale edilmiştir.

 

 

T.C.

 

 

Cumhurbaşkanlığı

 

 

Sayı : B.01.0.KKB.01-18/A-3-2003-387

28.3.2003

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

İLGİ: 17.03.2003 günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.02-703/3088 sayılı yazınız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nca 16.03.2003 gününde kabul edilen, 4827 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" incelenmiştir:

A) İncelenen 4827 sayılı Yasa'nın 1. maddesi ile, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Yasası'nın 14. maddesinin (a) fıkrasındaki "% 15" oranı "% 16" olarak değiştirilmektedir.

Değişiklikte, 5434 sayılı Yasa'nın 14. maddesinin (a) fıkrası ile bağlantılı diğer düzenlemeleri dikkate alınmamıştır.

Gerçekten, 14. maddenin,

- (b) fıkrasının ikinci bendinde "Bu gibilerden o ay için ayrıca (a) fıkrasında yazılı % 15 kesilmez.",

- (d) fıkrasında, "(a) fıkrasında yazılı % 15 emeklilik keseneğine karşılık...",

denilerek (a) fıkrasındaki % 15 oranına gönderme yapılmakta ve bu kurallardaki oranlar incelenen Yasa'yla değiştirilmemektedir.

Yasa bu durumuyla yürürlüğe girerse, maddenin fıkraları arasında uyumsuzluk olacaktır.

B) İncelenen 4827 sayılı Yasa'nın,

- 2. maddesi ile, 5434 sayılı Yasa'nın 40. maddesinin,

* Birinci fıkrası değiştirilerek; iştirakçilerin görevleri ile ilgilerinin kesilmesini gerektiren yaş sınırının 61 yaşını doldurdukları gün olduğu, 61 yaşını dolduranların açıktan ya da naklen atamalarının yapılamayacağı, ancak, personel yasalarındaki yaş sınırlarına ilişkin kurallar ile 43. madde kuralının saklı olduğu,

* (a) bendi değiştirilerek; 6400 ve daha yukarı ek göstergeli görevlere ortak kararname ya da Bakanlar Kurulu kararı ile atanmış olup, bu görevleri fiilen yürütenlerden görevin önem, sorumluluk ve niteliği yönünden hizmetine gereksinme duyularak görevinde kalmalarında yarar görülenlerin yaş sınırının, Bakanlar Kurulu kararı ile 65 yaşını doldurdukları günü geçmemek üzere uzatılabileceği,

* (b) bendi değiştirilerek; üniversite öğretim üyelerinin görevleriyle ilişkilerinin kesilmesini gerektiren yaş sınırının 67 yaşını doldurdukları gün olduğu,

* (d) bendi değiştirilerek; (a) bendinde belirtilen görevlere 61 yaşını, (b) bendinde belirtilen görevlere 67 yaşını ve (ç) bendinde belirtilen görevlere de karşılarında gösterilen yaş sınırını doldurmuş bulunanların açıktan ya da naklen atanamayacakları,

- 7. maddesi ile, 5434 sayılı Yasa'ya geçici 213. madde eklenerek, 40. maddenin (a) bendi kapsamında bulunan iştirakçilerden,

* Yasa'nın yayımından önce 61 yaşını dolduranların, Yasa'nın yayım gününden,

* Yasa'nın yayımını izleyen iki ay içinde 61 yaşını dolduranların, 61 yaşını doldurdukları günden,

başlayarak iki ay süreyle görevlerinde kalacakları,

- 8. maddesi ile, 5434 sayılı Yasa'ya geçici 214. madde eklenerek,

* Bu Yasa'nın getirdiği 61 yaş sınırı nedeniyle Yasa'nın yürürlüğe girdiği günde emekli edilenler hakkında ek 68. maddenin birinci fıkrasında öngörülen iki yıllık sürenin aranmayacağı,

* Bunlardan 30 yıllık fiili hizmet süresini doldurmamış olanlara bir aylık tutarında ek emekli ikramiyesi verileceği,

belirtilmiştir.

1) İncelenen Yasa'yla en önemli değişiklik zorunlu emeklilik yaş sınırında yapılmış, bu sınır 65'ten 61'e düşürülmüştür.

Getirilen düzenleme ile, Yasa'nın yürürlüğe gireceği günde 61 yaşını doldurmuş olanlar kural olarak hemen emekli edileceklerdir.

Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiş; 5. maddesinde, kişilerin ve toplumun gönenç, huzur ve mutluluğunu sağlamak, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlamaya çalışmak, Devlet'in temel amaç ve görevleri arasında sayılmış; 60. maddesinde de, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu vurgulandıktan sonra, Devlet, sosyal güvenliği sağlayacak önlemleri almak ve gerekli örgütü kurmakla görevlendirilmiştir.

Sosyal adaletin ve sosyal güvenliğin sağlanması sosyal hukuk devletinin temelini oluşturmaktadır.

Sosyal güvenlik, bireylere ekonomik güvence sağlayan, onu belli kimi zararlara uğrama olasılığına karşı koruma işlevini üstlenen, sosyal zararlara karşı bireyi ekonomik yönden güçlü kılmayı amaçlayan kurumlar bütünüdür.

Sosyal güvenliğin sağlanması, çağdaş toplumlarda insanların geleceğini güvence altına almaya, gönencini, huzurunu ve mutluluğunu sağlamaya yönelik etkinliklerin en önemlilerindendir.

Herkesin sosyal güvenliğini sağlamakla görevli olan Devlet, bu işlevini Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur gibi sosyal güvenlik kurumları aracılığıyla yerine getirmektedir.

Sosyal güvenliği sağlamak için kurumsal yapılaşmayı gerçekleştiren Devlet, bunu korumakla da yükümlüdür. Bu yükümlülük nedeniyle sosyal güvenlik kurumları Devlet'in yönetimi ve denetimi altındadır.

Sosyal güvenlik kuruluşları finansman açıklarıyla karşılaşmamak ve Devlet'e yük olmamak için bilimsel kurallar ve yöntemlerle yönetilmek zorundadır. Bu yönetimin zorunlu sonucu, sosyal güvenlik kurumlarının aktüeryal denge hesabına dayanması gerekliliğidir.

Devletin sosyal güvenlik sistemini ve kurumlarını koruma görevi kapsamında, Yasama Organı'nın, yasaları kabul ederken sosyal güvenlik kurumlarının güçlü bir mali yapıda tutulabilmesi ve aktüeryal dengeyi gözetmesi zorunludur.

Oysa, sosyal güvenliğe ilişkin kurallarda yapılan düzenlemelerle çalışanların emekli olabilme koşulları çok sık değiştirilerek sosyal güvenlik kurumları finansman sorunlarıyla karşı karşıya bırakılmaktadır. Emekli olabilmek için gerekli koşullar ile yaş sınırı konusundaki değişiklikler sosyal güvenlik kurumlarının aktüeryal dengesini olumsuz yönde etkilemektedir.

İncelenen Yasa ile zorunlu emeklilik yaş sınırı düşürülerek binlerce iştirakçinin daha erken emekli edilmesi, giderek mali güçlük içine düşecek olan Emekli Sandığı'nın yükünü daha da artıracaktır.

Sosyal güvenlik kuruluşlarının aktüeryal dengesindeki bozukluklar çok kısa süre önce Yasakoyucuyu kimi önlemler almaya zorlamıştır.

Bu bağlamda, 25.08.1999 günlü, 4447 sayılı Yasa ile 5434 sayılı Yasa'nın 39. maddesinin (b) fıkrası değiştirilerek, 25 fiili hizmet yılını dolduran iştirakçilerden kadınlara 58, erkeklere 60 yaşından önce emekli aylığı bağlanması önlenmiştir.

Bu değişikliğin gerekçesinde,

"....yapılan düzenleme ile.....emekliye ayrılabilmek için, 25 hizmet yılının ve kadın ise 58, erkek ise 60 yaşının doldurulması şartı getirilmiştir. Bu suretle erken yaşta emekliliğin önlenmesi ve sandığın aktüeryal dengesi üzerindeki olumsuz etkilerin ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır.",

denilerek, erken emekliliğin Sandığın aktüeryal dengesi üzerindeki olumsuz etkisi vurgulanmışken, zorunlu emeklilik yaş sınırının 65'ten 61'e çekilmesi alınan bu önlemlerle bağdaşmamaktadır.

Türkiye'nin demografik yapısı konusunda veri olarak kabul edilen resmi belgelere göre ortalama yaşam süresi yükselmektedir. Buna bağlı olarak insanların daha geç emekli edilmeleri gerekirken yaş sınırının aşağıya çekilmesi, sosyal gelişmeye de uygun düşmemektedir.

İncelenen Yasa'da, bir yandan Sandığın aktüeryal dengesini sağlayabilmek yönünden emeklilik kesenek oranları ile yeniden değerlendirilecek hizmetler için ödenecek tutara uygulanacak faiz oranları artırılıp, emekli, dul ve yetimlerden, sağlık sigortası primi niteliğinde "sağlık katkı payı" alınması öngörülürken, diğer yandan zorunlu emeklilik yaş sınırı düşürülerek Sandığın aktüeryal dengesini bozacak düzenlemelere gidilmesi, tutarlı bir görüntü sergilememektedir.

Ülkenin iç ve dış politikalarını yürüten ve ülke yönetiminde görev yapan kariyer mesleklerde geleceğe yönelik eleman yetiştirilmesi, hizmette aksama ve yönetim boşluğu olmaması amacıyla belli bir plan ve program içinde yürütülmektedir. Bu programı, doğal akışı sürerken bir yerden kesintiye uğratmanın devletin üstün çıkarlarıyla bağdaşmayacağı açıktır.

Ülkenin içinde bulunduğu iç ve dış koşullar, her meslek kesiminden, ülke yönetiminde görev ve sorumluluk üstlenmiş deneyimli kamu görevlilerini, varolan sisteme göre erken emekli olmaya zorunlu kılan düzenlemeler, ülke çıkarları ve kamu hizmetlerinin gerekleri, dolayısıyla kamu yararı ile bağdaşmamaktadır.

Hukuksal statüleri yasayla oluşturulan ve bu statü kurallarına güvenerek geleceklerini tasarlayan kamu görevlilerinin bir geçiş dönemi öngörülmeden hemen emekli edilmeleri, onları maddi ve sosyal yönden zedeleyecektir ki, bu durum hukuk güvenliği ve istikrarı ile de bağdaşmayacaktır.

2) Bunun dışında, incelenen Yasa'yla yapılan düzenlemelerin hukuksal, anayasal, kavramsal, kamu yararı ve sosyal güvenlik hakkı yönlerinden değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.

a) İncelenen Yasa'nın 2. maddesinde, 5434 sayılı Yasa'nın 40. maddesinin birinci fıkrası ile aynı maddenin "(a), (b) ve (d) bentleri"nin değiştirildiği belirtilirken, (a), (b) ve (d) harfleriyle gösterilen düzenlemelerden "bent" olarak sözedilmiştir.

Yine 2. madde ile değiştirilen (d) işaretli düzenlemede, (a), (b) ve (ç) harfleri ile gösterilen düzenlemelere gönderme yapılırken de, bu düzenlemeler "bent" olarak anılmaktadır.

Oysa, maddenin bugünkü metninde bu düzenlemelerden "fıkra" olarak sözedilmektedir. 40. maddenin (ç) işaretli düzenlemesinden sonra gelen paragrafında ve (d) işaretli düzenlemesinde bunun örneklerini görmek olanaklıdır.

İncelenen Yasa, bu durumuyla yayımlanırsa, maddenin (ç) işaretli düzenlemesinden sonra gelen paragrafında bir değişiklik öngörülmediği için düzenlemeler arasında kavram kargaşası yaratılmış olacaktır.

b) İncelenen Yasa ile, zorunlu emeklilik yaş sınırına, 6400 ve üstü ek göstergeli görevlerde bulunup, bu görevlere ortak kararname ya da Bakanlar Kurulu kararı ile atananlar yönünden bir ayrıklık getirilmekte; Bakanlar Kurulu'na, bu gibilerden, görevin önem, sorumluluk ve niteliği itibariyle hizmetine gereksinim duyulup görevde kalmalarında yarar görülenlerin zorunlu emeklilik yaş sınırını 65 yaşına kadar uzatma yetkisi verilmektedir.

Ayrıca, yine bu gibilerden, Yasa'nın yürürlüğe girdiği günden önce ya da yürürlük gününden başlayarak iki ay içinde 61 yaşını dolduranların, iki ay süre ile görevde kalmaları sağlanmaktadır.

Anayasa'nın 128. maddesinde, memurlar ile diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerinin yasayla düzenlenmesi öngörülmüştür.

Memurlar ile diğer kamu görevlilerinin statülerini belirleyen kuralların yasayla düzenlenmesi, çalışanlar yönünden getirilmiş bir güvence niteliğindedir.

Sosyal güvenlik kapsamında bulunan emeklilik, Anayasa'nın 60. maddesi uyarınca kamu görevlileri yönünden bir "hak"tır. Dolayısıyla, emekliliğe ilişkin düzenlemelerin, Anayasa'nın 128. maddesi uyarınca, en azından somut temel ilkeler bazında yasayla yapılması gerekmektedir.

Yaş sınırı nedeniyle emekliye sevk işleminin, kamu görevlisinin isteği ve istenci dışında göreviyle ilişiğinin kesilmesini gerektiren bir işlem olduğu gözetildiğinde, bunun koşullarının somut biçimde yasayla düzenlenmesinin önemi daha da belirginleşmektedir.

Buna karşın, yukarıda açıklandığı gibi incelenen Yasa ile yapılan düzenlemede, hiçbir somut ölçüt getirilmeden yaş sınırının uzatılması Bakanlar Kurulu'nun takdirine bırakılmaktadır.

Gerçi, Yasa'da, yaş sınırı uzatılırken "görevin önem, sorumluluk ve niteliği"nin gözönünde bulundurulacağı kurala bağlanarak kimi ölçütler getirilmeye çalışılmıştır. Ancak, bu ölçütler soyut olup, her iktidar döneminde farklı yorumlanmaya ve uygulanmaya elverişli içeriktedir.

Oysa, anılan bendin yürürlükteki metninde, yaş sınırı uzatılabilecek kamu görevlileri, unvanları sayılarak somut ve sınırlı biçimde gösterilmiştir.

Bu nedenlerle, incelenen Yasa'nın 2. maddesi ile 5434 sayılı Yasa'nın 40. maddesinin (a) bendinde yapılan düzenleme, Anayasa'nın 128. maddesiyle bağdaşmamaktadır.

c) Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin sosyal bir hukuk devleti olduğu vurgulanmıştır.

Sosyal hukuk devleti niteliği, toplum ve çalışma yaşamında adalete ve eşitliğe uygun bir hukuk düzeninin kurulmasını gerektirmektedir. Bu gereklilik, diğer düzenlemelerde olduğu gibi, sosyal güvenliğe ilişkin düzenlemelerde de, eşitlik, hukuk güvenliği ve kazanılmış hakların korunması ilkelerinin gözetilmesini zorunlu kılmaktadır.

Anayasa'nın 10. maddesinde de, herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri nedenlerle ayırım gözetilmeksizin yasa önünde eşit olduğu; hiçbir kişiye, aileye, zümreye ya da sınıfa ayrıcalık tanınamayacağı kurala bağlanmıştır.

Anayasa Mahkemesi'nin pek çok kararında belirtildiği gibi, eşitlik ilkesi gereğince aynı nitelikte ya da hukuksal durumda olan kişiler için aynı kuralların öngörülmesi zorunludur. Bir başka anlatımla, getirilen kuralların aynı statüde bulunanlara eşit haklar sağlaması eşitlik ilkesinin gereğidir. Çünkü, eşitlik ilkesi ile güdülen amaç, aynı koşullar içinde bulunan özdeş nitelikteki kişi ve durumların aynı yasal işleme bağlı tutulmasını sağlamaktır.

Oysa, incelenen Yasa'nın 2, 7 ve 8. maddelerinde yapılan düzenlemelerle,

- Yasa'nın yürürlüğe girdiği günde 61 yaşını doldurmuş ya da iki ay içinde dolduracak olup da 6400 ve daha yukarı ek göstergeli görevlerde bulunanlardan ortak kararname ya da Bakanlar Kurulu kararı ile atanmış olanlar için iki aylık bir geçiş dönemi öngörülmüş iken, diğer iştirakçiler böyle bir geçiş döneminden yoksun bırakılmışlardır.

- Yasa'nın yürürlüğe girdiği günde 61 yaşını doldurmuş ya da iki ay içinde dolduracak olup da 6400 ve daha yüksek ek göstergeli görevlerde bulunanlardan ortak kararname ya da Bakanlar Kurulu kararı ile atanmış olanlar, görev süreleri uzatılmayıp, iki ay içinde emekli edilseler de, geçici 214. madde ile getirilen,

* İki yıllık süreyi doldurmadan makam tazminatı ya da yüksek hâkimlik tazminatı alma hakkından,

* Ek ikramiye ödemesinden,

yararlanamayacaklardır.

- Yasa'nın yürürlüğe girdiği günde 61 yaş sınırı nedeniyle emekliye ayrılanlara verilecek ek ikramiye yönünden, 30 yıl hizmeti bulunanlar ile bulunmayanlar arasında da ayırım yapılmıştır.

Bu düzenlemeler, haklı bir nedene dayanmadığı için eşitlik ilkesi ile bağdaşmamakta, ayrıca, hukuk devleti niteliğinin gereği olan "hukuksal güvenlik" ve "hukuksal istikrar" ilkelerine de uygun düşmemektedir.

3) Zorunlu emeklilik yaş sınırının 65'ten 61'e düşürülmesinin "yargıçlar ve savcılar" yönünden ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.

Anayasa'nın "Hâkimlik ve savcılık mesleği" başlıklı 140. maddesinin dördüncü fıkrasında, yargıçlar ve savcıların altmışbeş yaşını bitirinceye kadar görev yapacakları belirtilmiştir. Bu anayasal kuralın yaşama geçirilebilmesi için uygulama yasasında koşut düzenlemeye yer verilmesi gerekmektedir.

2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yasası'nda, 2797 sayılı Yargıtay Yasası'nda ve 2575 sayılı Danıştay Yasası'nda yargıç ve savcıların emekliliklerine ve zorunlu emeklilik yaşı sınırına ilişkin bir kural bulunmamasına karşın, 5434 sayılı Yasa'nın genel kuralı anayasal kural ile koşut içerikte olduğu için bugüne kadar bir sorun yaşanmamıştır.

İncelenen Yasa'da ise, yargıç ve savcıların zorunlu emeklilik yaş sınırına ilişkin ayrıksı bir düzenlemenin yapılmamış olması, yargıçlık ve savcılık mesleğinde olanların da 61 yaş sınırına bağlı tutulacağı sonucunu doğurabilecektir.

Nitekim, incelenen Yasa'nın 2. maddesi ile yapılan düzenlemede üniversite öğretim üyelerine ayrıca yer verilmiş ve bu gibilerin zorunlu emeklilik yaş sınırının 67 olduğu belirtilmiştir. Üstelik bu düzenleme, 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası'nın 30. maddesinde özel kural bulunmasına karşın yapılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, incelenen Yasa'nın 2. maddesiyle yapılan düzenlemeyi Anayasa'nın 140. maddesiyle de bağdaştırmak olanağı bulunamamıştır.

C) İncelenen Yasa'nın 6. maddesi ile 5434 sayılı Yasa'nın geçici 139. maddesine eklenen fıkralarda,

- Emekli, malûllük, dul ve yetim aylığı alanlardan, belirtilen göstergelerin katsayıyla çarpılması sonucu bulunacak tutarda "sağlık katkı payı" alınacağı,

- Bu payın hiçbir biçimde emekli, malûllük, dul ve yetim aylıklarının yüzde birini geçemeyeceği,

- 5434 sayılı Yasa'nın 64. maddesi uyarınca harp malûllüğü aylığı alanlar ile 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Yasa'ya göre aylık bağlananlardan ve Vatani Hizmet Tertibinden aylık alanlardan sağlık katkı payı kesilmeyeceği,

belirtilmiştir.

Görüldüğü gibi yapılan düzenleme ile emekli, malûl, dul ve yetim aylıklarından "sağlık katkı payı" adı altında "sağlık sigortası primi" niteliğinde bir kesinti yapılması öngörülmektedir.

Yukarıda da belirtildiği gibi Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir sosyal hukuk devleti olduğu belirtilmiş; 60. maddesinde de, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip bulunduğu, Devlet'in, bu güvenliği sağlayacak gerekli önlemleri alacağı ve örgütü kuracağı kurala bağlanmıştır.

Öte yandan, yine Anayasa'nın 5. maddesinde , kişilerin ve toplumun gönenç, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve özgürlüklerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak biçimde sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlamaya çalışmak, Devlet'in temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.

Sosyal güvenlik hakkı, yurttaşlarının gönenci ile yakından ilgilenen, onlara insanca yaşam düzeyini sağlamakla görevli olan sosyal devletin gereği ve sonucudur.

İncelenen Yasa'yla getirilen düzenlemede, hak sahibinin hasta olduğunda yapılan iyileştirme giderlerine katılması yerine, doğabilecek sağlık risklerine göre önceden katkı payı alınması öngörülmektedir.

Sosyal güvenlik sistemine katılmış, bu kapsamda çalışırken belli süre prim ödemiş ve sonuçta emeklilik hakkı kazanarak yaşayabileceği "asgari" bir geliri elde edebilmiş kişinin, olası risklere dayalı olarak yeniden ve sürekli olarak prim benzeri ödemelere bağlı tutulmasını, Anayasa'nın sosyal hukuk devleti ilkesiyle ve sosyal güvenlik ilkesinin amacıyla bağdaştırmak olanaklı görülmemiştir.

Ayrıca, geçimini güçlükle sağlayan emekli, dul ve yetimleri, aylıklarından sürekli kesinti yapılarak yeni bir mali yük altında bırakmanın doğru ve yerinde olmayacağı değerlendirilmektedir.

Gerçi, 5434 sayılı Yasa'nın geçici 139. maddesi uyarınca, kullanılması resmi sağlık kurulu raporu ile gerekli görülen protez, ortez ve tıbbi araç ve gereç bedelleri ile ayakta ya da konutta tedavide kullanılacak ilaç bedellerinin % 10'u hak sahiplerince ödenmektedir. Ancak, bu ödemeler, "olası risk karşılığı" niteliğinde değil, fiilen yapılan iyileştirme giderlerine katkı olarak yapılmaktadır.

D) İncelenen Yasa'yla yapılan düzenlemenin, 5434 sayılı Yasa'nın geçici 206. maddesi kapsamına girenler yönünden de değerlendirilmesi gerekmektedir.

5434 sayılı Yasa'nın 39. maddesinin ikinci fıkrasında, iştirakçilerden yaş sınırı nedeniyle kurumlarınca doğrudan emekli edilenlere ya da 61 yaşı doldurduklarında istekleri üzerine emekliye ayrılanlara emekli aylığı bağlanabilmesi için en az 10 yıl hizmeti bulunma koşulu getirilmişken, bu süre 4447 sayılı Yasa'yla 15 yıla çıkarılmıştır.

Ayrıca, 4447 sayılı Yasa'yla 5434 sayılı Yasa'ya eklenen geçici 206. maddeyle de, 08.09.1999 gününde fiili hizmet süresi 8 yıl ve daha fazla olanlara emekli aylığı bağlanabilmesi için, 10 hizmet yılını doldurma koşulu korunmuştur.

Anayasa Mahkemesi'nin 23.02.2001 günlü, 2001/41 sayılı kararıyla, kademeli bir geçiş öngürülmediği ve 50 yaşın üzerinde olanların emeklilik hakkının ellerinden alındığı gerekçesiyle, 4447 sayılı Yasa'yla getirilen geçici 206. madde iptal edilmiştir.

Bu geçici maddede 25.05.2002 günlü, 4759 sayılı Yasa'yla yapılan değişiklikle, sözü edilen iştirakçilerin durumu, iptal gerekçesine uygun biçimde yeniden düzenlenmiş; 08.09.1999 gününde iştirakçi olanlardan 50 ve daha yukarı yaşlarda bulunanların, yaş sınırı nedeniyle kurumlarınca doğrudan ya da istekleri üzerine emekli edildiklerinde fiili hizmet sürelerinin 10 yılı doldurmuş olması koşuluyla emekli aylığı alabilmeleri olanaklı kılınmıştır.

İncelenen Yasa'da, zorunlu emeklilik yaş sınırı 61'e düşürülürken geçici 206. madde kapsamında bulunanların kazanılmış haklarının korunmadığı görülmektedir.

Gerçekten, incelenen Yasa'nın yürürlüğe girmesiyle 61 yaşını dolduran, ancak, henüz 10 yıllık hizmet süresi bulunmayan iştirakçiler emekli aylığı bağlanmadan kamu görevinden ayırılacaklardır ki, bu durum, "kazanılmış hakların korunması", dolayısıyla hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.

Çünkü, hukuk devletinin sonucu olan hukuk güvenliği ilkesi, beklenen hakkın yitirilmesi ya da lehe olan düzenlemelerin kaldırılması nedeniyle kişinin uğrayacağı olası zararların gözetilmesini gerekli kılmaktadır.

Yukarıda açıklanan gerekçelerle yayımlanması uygun bulunmayan 4827 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun", 1, 2, 6, 7 ve 8. maddeleri ile 1 ve 6. maddeleriyle bağlantısı nedeniyle 9. maddesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce bir kez daha görüşülmesi için, Anayasa'nın değişik 89. ve 104. maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.

                        Ahmet Necdet SEZER

                        CUMHURBAŞKANI

Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu

 

Türkiye BüyükMillet Meclisi

 

 

Plan ve Bütçe Komisyonu

 

 

Esas  No. : 1/544

                   1.4.2003

 

Karar No. : 19

 

                                                               

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nca görüşülerek kabul edilen ve onaylanmak üzere 17.03.2003  tarihinde Cumhurbaşkanlığı yüce makamına sunulan 16.03.2003 tarih ve 4827 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un Sayın  Cumhurbaşkanınca Anayasa'nın değişik  89 ve 104 üncü maddeleri uyarınca yayımlanması kısmen uygun bulunmayarak; 1, 2, 6, 7 ve 8 inci maddeleri ile 1 ve  6 ncı maddeleri ile bağlantısı nedeniyle  9 uncu maddesi, bir defa daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına geri gönderilmiş ve Başkanlıkça  29.03.2003 tarihinde gerekçeli geri gönderme tezkeresi ile birlikte tali komisyon olarak Anayasa Komisyonuna, esas komisyon olarak da Komisyonumuza havale edilmiştir.

Bu defa, Komisyonumuzun 01.04.2003   tarihinde yaptığı 31 inci birleşiminde anılan Kanun ile geri gönderme tezkeresi, Hükümeti temsilen Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN  ile Maliye Bakanlığı temsilcileri, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve  Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü  temsilcilerinin de katılımıyla incelenip, görüşülmüştür.

Cumhurbaşkanlığı geri gönderme tezkeresinde;

· 4827 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle 5434 sayılı  Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun 14 üncü maddesinin ( a ) fıkrasındaki % 15 oranının % 16 olarak değiştirildiği; ancak bu fıkrayla gönderme yapılan ( b ) ve ( d ) fıkralarındaki oranların değiştirilmediği, Kanun'un bu durumuyla yürürlülüğe girmesi halinde maddenin fıkraları arasında uyumsuzluk olacağı,

· 4827 sayılı Kanunun 2 nci maddesi ile 5434 sayılı Kanunun 40 ıncı maddesinin    birinci fıkrası ile ( a ), ( b ) ve ( d ) bentlerinin değiştirildiği,

- Kanun ile getirilen en önemli değişikliğin zorunlu yaş sınırının 65' ten 61'e düşürülmesi olduğu,

- Anayasanın 2 nci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti' nin sosyal bir hukuk devleti olduğunun belirtildiği, 5 inci maddesinde toplumun gönenç, huzur ve mutluluğunu sağlamanın, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlamaya çalışmanın Devlet'in temel amaç ve görevleri arasında sayıldığı, 60 ıncı maddesinde de Devletin sosyal güvenliği sağlayacak önlemleri almak ve gerekli örgütü kurmakla görevlendirildiğinin belirtildiği,

- Sosyal güvenliğin sağlanmasının, çağdaş toplumlarda insanların geleceğini güvence altına almaya, gönencini, huzurunu ve mutluluğunu sağlamaya yönelik etkinliklerin en önemlilerinden  olduğu, herkesin sosyal güvenliğini sağlamakla görevli olan devletin bu işlevini Türkiye  Cumhuriyeti   Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ - Kur gibi sosyal güvenlik kurumları  aracılığıyla yerine getirmekte olduğu, Devletin sosyal güvenliğe ilişkin yapıları  kurmanın yanısıra bu yapıları  korumakla da yükümlü olduğu,

- Sosyal güvenlik kuruluşlarının finansman açıklarıyla karşılaşmaması ve Devlet'e yük  olmaması için bilimsel kurallar ve  yöntemlerle yönetilmek zorunda olduğu, bu yönetimin zorunlu sonucunun bu kurumların aktüeryal denge hesabına dayanması gerektiği, ancak sosyal güvenliğe ilişkin kurallarda yapılan düzenlemelerle çalışanların emekli olabilme koşulları çok sık değiştirilerek bu kurumların finansman sorunlarıyla karşı karşıya bırakıldığı, emeklilik yaşında yapılan değişikliklerin de kurumların aktüeryal dengesini olumsuz  yönde etkilediği,

- Sözkonusu 4827 sayılı Kanunla getirilen düzenlemeler sonucunda; Emekli  Sandığı'nın yükünün daha da artacağı, oysa,  25.08.1999 tarihli ve 4447  sayılı Kanun ile 5434 sayılı Kanunda yapılan değişiklikle, emeklilik yaşının yükseltilerek bu yükün azaltılmasının  sağlandığı,

- 4827 sayılı Yasanın 2 nci  maddesinde 5434  sayılı Yasanın 40 ıncı maddesinin birinci fıkrası ile aynı maddenin "( a ), ( b ) ve ( d ) bentleri" nin değiştirildiğinin belirtildiği ve bu düzenlemeden "bent" olarak sözedildiği; ancak maddenin bugünkü metninde  bu düzenlemelerden "fıkra" olarak söz edilmekte olduğu,

- Ayrıca yasada belirtilen belli durumlarda, emeklilik yaşının 65 yaşına kadar uzatılmasına  Bakanlar Kurulunun karar verebileceğinin belirtildiği, oysa, Anayasanın 128 inci maddesinde memurlar ile diğer  kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev  ve yetkileri ile hakları ve yükümlülükleri , aylık ve ödenekleri ile diğer özlük işlerinin yasayla düzenlenmesinin öngörüldüğü, bu düzenlemenin de bir güvence niteliğinde olduğu, Anayasanın  60 ıncı maddesine göre kamu görevlileri yönünden emekliliğin "hak" olduğu ve 128 inci madde uyarınca emekliliğe ilişkin düzenlemelerin en azından somut temel ilkeler bazında yasayla yapılması gerektiği; ancak incelenen yasayla  hiçbir somut  ölçütün getirilmediği  ve takdir hakkının yürütmeye bırakıldığı, getirilen  ölçütlerin ise soyut ve farklı iktidarlar döneminde farklı yorumlamaya ve uygulamaya elverişli  içerikte olduğu,

- Sayılan nedenlerle Kanun'un 2 nci maddesi ile 5434 sayılı Kanun'un 40 ıncı maddesinin (a) bendinde yapılan düzenlemenin, Anayasa'nın 128 inci maddesiyle bağdaşmadığı,

· Anayasa'da  yer alan eşitlik ilkesi gereğince  ve Anayasa Mahkemesi'nin vermiş olduğu pek çok karar uyarınca getirilen kuralların aynı statüde bulunanlara eşit haklar sağlaması gerektiği, oysa 4827 sayılı Yasa'nın  2, 7 ve  8  inci maddelerinde yapılan düzenlemelerle;

- Yasa'nın yürürlülüğe girdiği günde 61 yaşını doldurmuş ya da iki ay içinde dolduracak olup da 6400 ve daha yukarı ek göstergeli görevlerde bulunanlardan  ortak kararname ya da Bakanlar Kurulu kararı ile atanmış olanlar için iki aylık  bir geçiş dönemi öngörülmüş iken, diğer iştirakçilerin böyle bir geçiş döneminden yoksun bırakıldığı,

- Yine yukarıda belirtilen şartlara sahip olan; ancak görev süreleri uzatılmayanların, iki  ay içinde emekli edilseler de geçici 214 üncü madde ile getirilen düzenleme ile iki yıllık  süreyi doldurmadan makam tazminatı ya da yüksek hâkimlik tazminatı ile ek ikramiye  ödemesinden yararlanamayacakları;

-  Kanun' un yürürlüğe girdiği günde  61 yaş sınırı nedeniyle emekliliğe ayrılanlara verilecek ek ikramiye yönünden, 30 yıl hizmeti bulunanlar ile bulunmayanlar arasında ayrım yapıldığı, bu düzenlemenin eşitlik, hukuksal istikrar ve hukuksal  güvenlik ilkelerine uygun düşmediği,

- Getirilen yaş sınırının yargıçlar ve savcılar yönünden ayrıca değerlendirilmesi gerektiği, Anayasa'nın  140 ıncı maddesine göre yargıçlar ve savcıların 65 yaşını  bitirinceye kadar görev yapacaklarının belirtildiği, Kanun' da yargıçlar ve savcılar için  ayrıca bir düzenleme öngörülmediği ve 61 yaş sınırının bu meslekten olanlar için de bağlayıcı sonuç doğurabileceği, dolayısıyla bu düzenlemenin Anayasa' ya  uygun düşmediği,

· Kanun'un 6 ıncı maddesiyle 5434 sayılı Kanun' un geçici 139 uncu maddesine eklenen fıkralarla emekli, malûl, dul ve yetim aylıklarından "sağlık katkı payı" adı altında "sağlık sigorta primi " niteliğinde bir kesinti yapılmasının  öngörüldüğü,

-  Sosyal güvenlik sistemine katılmış  ve bu kapsamda çalışırken belli bir süre prim ödemiş ve  sonuçta emeklilik hakkını kazanmış, dolayısıyla yaşayabileceği   asgari bir geliri elde edebilmiş kişilerin olası risklere dayalı olarak yeniden ve sürekli olarak prim benzeri ödemelere bağlı tutulmasının, Anayasa'nın sosyal hukuk devleti  ve sosyal güvenlik ilkelerinin amacıyla  bağdaşmadığı,

- Geçimini güçlükle sağlayan emekli, dul ve yetimlerin, aylıklarından sürekli kesinti yaparak yeni bir mali yük altında bırakılmalarının doğru  ve yerinde olmayacağı,

- 4447 sayılı Kanun'la 5434 sayılı Kanun'a eklenen geçici 206 ıncı madde kapsamında bulunanların  kazanılmış haklarının 4827 sayılı Kanun' da korunmadığı, 61 yaşını dolduran;  ancak henüz 10 yıllık hizmet süresi bulunmayan iştirakçilerin emekli aylığı bağlanmadan kamu görevinden ayrılmak zorunda kalacakları, bu durumun kazanılmış hakların korunması, dolayısıyla hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayacağı,

şeklindeki değerlendirmeler sonucunda 4827 sayılı Kanun ; 1, 2, 6, 7 ve 8 inci maddeleri ile
1 ve 6 ncı maddeleriyle bağlantısı nedeniyle 9 uncu maddesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi' nce bir kez daha görüşülmesi için, Anayasanın 89 ve 104 üncü maddeleri uyarınca iade edilmiştir.

Komisyonumuzda, Kanunun sadece Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen 1, 2, 6,  7,  8 ve  9 uncu maddelerinin görüşülmesine ilişkin bir önergenin kabulü neticesinde, anılan maddeler ve   Geri Gönderme Tezkeresi'nin tümü  üzerinde yapılan görüşmelerde;

- Kanunun gerekçesinde belirtilen, genç ve nitelikli personelin üst görevlere yükselmesine imkan sağlanması gerekçesinin tatmin edici bir gerekçe olamayacağı, zira bürokraside nitelikli personelin üst kadrolara atanmasında kısıtlayıcı bir uygulama bulunmadığı,

- Kanun ile getirilen düzenlemeler  sonucunda kamunun genel mali dengesinin bozulmayabileceği, ancak Emekli Sandığının aktüeryal dengesinin bozulacağı, esasen vergi barışından elde edilecek gelirin öngörülenin üzerinde gerçekleşeceğinin anlaşıldığı, bu bakımdan ekonomik programda belirlenen hedeflerin gerçekleştirilmesi konusunda bu Kanunla düzenlenen prim artışından elde edilecek gelire ihtiyaç duyulmayacağı,

-  Emekli Sandığına tabi olarak kendi istekleri ile emekli olan kamu personelinin emeklilik yaş ortalamasının 52 - 53 yaş gibi düşük bir yaş ortalaması olduğu,  bu nedenle Kanunun geniş kesimlerin  çalışma haklarını zedeleyen bir  Kanun olarak değerlendirilemeyeceği,

        şeklindeki görüş ve eleştirileri takiben Hükümet adına yapılan tamamlayıcı açıklamalarda;

- Kanun ile, Emekli Sandığının aktüeryal dengesi gözetilerek, genç ve nitelikli personelin üst görevlere atanması suretiyle kamu yönetimine dinamizm kazandırılmasının amaçlandığı,

- Emekli Sandığının açıklarının bütçeden yapılan transferlerle giderildiği, emekli keseneğinde yapılan  1 puanlık artışla yılda 146 trilyon lira gelir elde edileceği, bu gelirin Sandığın aktüeryal dengesini olumlu yönde etkileyeceği,

                       - Cumhurbaşkanlığının Geri Gönderme Tezkeresinde kanun tekniğine ilişkin olarak belirtilen hususların 4827 sayılı Kanunla giderilmiş olduğu,

- Hâkim ve Savcıların yaş hadlerinin, Anayasada belirtilen 65 yaş doğrultusunda kendi personel kanunlarında  düzenlendiği, 4827 sayılı Kanunda da personel kanunlarının yaş hadlerine ilişkin hükümlerin saklı kalacağının hükme bağlandığı,

ifade edilmiştir.

 

            Yapılan görüşmeler sonucunda Kanunun; 1, 2, 6, 7, 8 ve 9 uncu maddeleri aynen kabul edilmiştir.

    Raporumuz, Genel Kurulun onayına sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile arz olunur.

 

 

Başkan

Başkanvekili

Sözcü

 

Sait Açba

M. Altan Karapaşaoğlu

Sabahattin Yıldız

 

Afyon

Bursa

Muş

 

Kâtip

Üye

Üye

 

Mehmet Sekmen

Mahmut Göksu

Mehmet Melik Özmen

 

İstanbul

Adıyaman

Ağrı

 

Üye

Üye

Üye

 

Mehmet Zekai Özcan

Osman Kaptan

Mehmet Mesut Özakcan

 

Ankara

Antalya

Aydın

 

 

(İmzada bulunamadı)

(Karşı oy yazımız ektedir)

 

Üye

Üye

Üye

 

Ali Osman Sali

Aziz Akgül

Ömer Abuşoğlu

 

Balıkesir

Diyarbakır

Gaziantep

 

Üye

Üye

Üye

 

M. Emin Murat Bilgiç

Alaattin Büyükkaya

Birgen Keleş

 

Isparta

İstanbul

İstanbul

 

 

 

(Karşı oy yazım ektedir)

 

Üye

Üye

Üye

 

Ali Kemal Kumkumoğlu

Ali Topuz

M. Mustafa Açıkalın

 

İstanbul

İstanbul

İstanbul

 

(Karşı oy yazım ektedir)

(Karşı oy yazım ektedir)

 

 

Üye

Üye

Üye

 

Kıvılcım Kemal Anadol

Selahattin Beyribey

Taner Yıldız

 

İzmir

Kars

Kayseri

 

(İmzada bulunamadı)

 

 

 

Üye

Üye

Üye

 

Mustafa Ünaldı

Kazım Türkmen

Abdülkadir Kart

 

Konya

Ordu

Rize

 

 

(Karşı oy yazısı ektedir)

 

 

Üye

Üye

Üye

 

Erol Aslan Cebeci

Musa Uzunkaya

Mehmet Akif Hamzaçebi

 

Sakarya

Samsun

Trabzon

 

 

 

(Karşı oy yazısı ektedir)

 

Üye

Üye

 

 

Osman Coşkunoğlu

Mustafa Zeydan

 

 

Uşak

Hakkâri

 

(İmzada bulunamadı)
KARŞI OY YAZISI

Sayın Cumhurbaşkanı tarafından bir kez daha görüşülmek üzere TBMM’ne gönderilen 4827 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa, Plan ve Bütçe Komisyonunda önceki görüşmeler sırasında ileri sürdüğümüz gerekçeler nedeniyle katılmıyoruz. Anılan gerekçeleri Bir kez daha tekrarlıyoruz.

5434 sayılı Kanunda yaş haddi nedeniyle emeklilikte sınır 65 yaştır. Tasarı ile bu yaş sınırı daha genç yaştaki personelin yükselmesinin sağlanabilmesi gerekçesiyle 61’e indirilmektedir.

Emekli Sandığı mevzuatında bu güne kadar 65 olan yaş sınırının 61’e indirilmesinin gerekçesi daha genç yaştaki personelin yükselmesinin sağlanması ile açıklanamaz. Kamu yönetiminde yükselmeler belli kurallara bağlıdır. Yükselmeler bu kurallar içerisinde gerçekleşir ve kamu yönetiminde bu konuda bugüne kadar bir sorun yaşanmamıştır. Böyle olmasına rağmen tasarı ile kamu yönetiminin yerleşmiş kuralları bozulmaktadır.

İlgili maddenin bir diğer hükmünde yer alan 6400 ve daha yukarı ek göstergeli görevlere müşterek kararname veya Bakanlar Kurulu Kararı ile atanmış olanlar için 61 yaş sınırının Bakanlar Kurulu Kararı ile yükseltilebilmesi de oldukça subjektif bir yetkidir. Sınırları belirsiz, tamamen takdire bağlı bu yetki objektiflikten uzaktır. Saydamlık akımlarının giderek güçlendiği, parti ve hükümet programlarına girdiği bir süreçte bu düzenleme saydamlığa karşı bir yaklaşımı yansıtmaktadır.

Bu çerçevede düşünüldüğünde gerek yaş sınırının 61’e indirilmesi gerekse Bakanlar Kurulunun yetkisi, hükümetin kamu yönetiminde kadrolaşmaya, subjektif ve keyfi uygulamalara yönelebileceğini gösteren bir düzenleme olarak ortaya çıkmaktadır.

Emekli Sandığı iştirakçilerinin emekli keseneği oranının % 15’ten % 16’ya yükseltilmesi, yapılan sağlık yardımları nedeniyle emekli, malûl, dul ve yetim aylığı alanların aylıklarından % 1’e ulaşan tutarda kesinti yapılmasını da sosyal devlet ilkeleri ile bağdaştıramıyoruz. Ayrıca % 1 oranındaki bu kesintinin kanunun yürürlük tarihinden sonra emekli olacaklara uygulanması gerekirken, yürürlüğü öncesinde emekli olmuş olanlara da uygulanacak olması “hukuk devleti” ve “kazanılmış hak” kavramlarına aykırıdır.

 

 

M. Akif Hamzaçebi

Ali Kemal Kumkumoğlu

M. Mesut Özakcan

 

Trabzon

İstanbul

Aydın

 

Kazım Türkmen

Ali Topuz

Birgen Keleş

 

Ordu

İstanbul

İstanbul

 


ANAYASANIN 89 UNCU MADDESİ GEREĞİNCE CUMHURBAŞKANINCA
BİR DAHA GÖRÜŞÜLMEK ÜZERE
GERİ GÖNDERİLEN KANUN

TÜRKİYE CUMHURİYETİ EMEKLİ

SANDIĞI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK

YAPILMASINA DAİR KANUN

 

Kanun No. : 4827      Kabul Tarihi : 16.3.2003

MADDE 1.- 8.6.1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı   Kanununun 14 üncü maddesinin (a) fıkrasında yer alan "% 15" oranı "% 16" olarak değiştirilmiştir.

MADDE 2.-  5434 sayılı Kanunun 40 ıncı  maddesinin birinci fıkrası ile aynı maddenin (a), (b) ve  (d) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

İştirakçilerin görevleri ile ilgilerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi 61 yaşını doldurdukları tarihtir. 61 yaşını dolduranların açıktan veya naklen tayinleri yapılamaz. Ancak, personel kanunlarındaki yaş hadlerine ilişkin hükümler ile 43 üncü madde hükmü saklıdır.

a) 6400 ve daha yukarı ek göstergeli görevlere müşterek kararname veya Bakanlar Kurulu  kararı ile atanmış olup, bu görevleri fiilen yürütmekte olanlardan görevin önem, sorumluluk ve niteliği itibarıyla hizmetine ihtiyaç duyulup görevinde kalmalarında fayda görülenlerin yaş hadleri, Bakanlar Kurulu kararı ile 65 yaşını doldurdukları tarihi geçmemek üzere uzatılabilir.

b) Üniversite öğretim üyelerinin görevleri ile ilişkilerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi 67 yaşını doldurdukları tarihtir.

d) (a) bendinde belirtilen görevlere 61 yaşını, (b) bendinde belirtilen görevlere 67 yaşını ve (ç) bendinde belirtilen görevlere de hizalarında gösterilen yaş hadlerini doldurmuş bulunanlar açıktan veya naklen tayin edilemezler.

 

MADDE 3.- 5434 sayılı Kanunun 102 nci maddesinde yer alan "% 5 faizi" ibaresi "kanuni faizi" olarak değiştirilmiştir.

MADDE 4.- 5434 sayılı Kanunun ek 31 inci maddesinin (d) bendinden sonra gelen ilk fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

T.C. Emekli Sandığına yazılı olarak başvurdukları tarihteki öğrenim durumu itibariyle tabi oldukları personel kanunlarında yer alan hükümlere göre belirlenecek göreve giriş derece, kademe ve ek göstergeleri ile emekli keseneğine esas aylığın hesabına ait tüm unsurların toplamının, o tarihte yürürlükte olan katsayılarla çarpımı sonucu bulunacak tutarlar esas alınarak, yine o tarihteki kesenek ve karşılık  oranlarına göre hesap edilir. Bu hüküm, bu Kanunun ek ve değişiklikleri ile diğer kanunlarla getirilen bütün borçlanmalar hakkında da uygulanır.

MADDE 5.- 26.6.1984 tarihli ve 241 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 37 nci maddesi ile yürürlüğe giren ve 29.6.1994 tarihli ve 3520 sayılı Kanun ile 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa teselsül  ettirilerek eklenen Ek 66 ncı madde yürürlükten kaldırılmıştır.

MADDE 6.- 5434 sayılı Kanunun Geçici 139 uncu maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

Bu madde uyarınca yapılacak sağlık yardımları için her ay:

1 - Emekli veya malûllük aylığı alanlardan;

a) Kendileri için 120,

b) Eşleri için 90,

c) Çocuklarının her biri için 60,

d) Ana ve babalarının her biri için 90,

2 - Dul aylığı alanlardan 90,

3 - Yetim aylığı alanlardan 60,

Gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda sağlık katkı payı alınır. Ancak, bu katkı payı hiç bir  şekilde emekli, malûllük, dul ve yetim aylıklarının yüzde birini geçemez.

Bu Kanunun 64 üncü maddesi ile 3.11.1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanuna göre aylık bağlananlardan ve Vatani Hizmet Tertibinden aylık alanlardan sağlık katkı payı alınmaz.

MADDE 7.- 5434 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 213.-  40 ıncı maddenin (a) bendi kapsamında bulunan iştirakçilerden;

a) Kanunun yayımı tarihinden önce 61 yaşını dolduranlar Kanunun yayımı tarihinden itibaren,

b) Kanunun yayımını izleyen iki ay içerisinde 61 yaşını dolduranlar 61 yaşını doldurdukları tarihten itibaren,

İki ay süreyle görevlerinde kalırlar.

MADDE 8.- 5434 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 214.- Bu Kanunun getirdiği 61 yaş haddi nedeniyle bu Kanunun  yürürlüğe girdiği tarihte emekliye sevkedilenler hakkında Ek 68 inci maddenin birinci fıkrasında öngörülen iki yıllık süre aranmaz. Bunlardan 30 yıllık fiili hizmet süresini doldurmamış olanlara, bir kereye mahsus olmak üzere, bir aylık tutarında ek emekli ikramiyesi verilir.

MADDE 9.- Bu Kanunun 1 inci maddesi 15.4.2003 tarihinde, 6 ncı maddesi 1.4.2003 tarihinde, diğer maddeleri ise  yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 10.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONUNUN KABUL ETTİĞİ METİN

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ EMEKLİ

SANDIĞI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK

YAPILMASINA DAİR KANUN

 

MADDE 1. - Kanunun 1 inci maddesi aynen kabul edilmiştir.

 

 

MADDE 2. - Kanunun 2 nci maddesi aynen kabul edilmiştir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

MADDE 6. - Kanunun 6 ncı maddesi aynen kabul edilmiştir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

MADDE 7. - Kanunun 7 nci maddesi aynen kabul edilmiştir.

 

 

 

 

 

 

 

MADDE 8. - Kanunun 8 inci maddesi aynen kabul edilmiştir.

 

 

 

 

 

 

 

MADDE 9. - Kanunun 9 uncu maddesi aynen kabul edilmiştir.