Dönem : 22
Yasama Yılı : 1
T.B.M.M. (S. Sayısı : 12)
Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kurumlar
Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, 4306 Sayılı Kanun, 4481
Sayılı Kanun ve 4562 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında 19.12.2002
Tarihli ve 4775 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/333)
T. C.
Cumhurbaşkanlığı
Sayı :
B.01.0.KKB.01-18/A-5-2002-903 31.12.2002
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
İlgi : 20.12.2002 günlü,
A.01.0.GNS.0.10.00.02-156/1061 sayılı yazınız.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulu'nda 19.12.2002 gününde kabul edilen, 4775 sayılı "Gelir Vergisi
Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi
Kanunu, 4306 Sayılı Kanun, 4481 Sayılı Kanun ve 4562 Sayılı Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun" incelenmiştir:
1. - 4775 sayılı Yasa'nın 1, 2, 3, 4, 5, 6
ve 7. maddeleri ile Gelir Vergisi Yasası'nın sırasıyla 1., 2., 80., mükerrer
80., 81., mükerrer 81. ve 82. maddeleri değiştirilerek ya da yeniden
düzenlenerek, gelir vergisinde 4369 sayılı Yasa değişikliğinden önceki sisteme
dönüldüğü görülmektedir.
Gerçekten, incelenen 4775 sayılı Yasa ile
193 sayılı Gelir Vergisi Yasası'nın;
a) 1. maddesi değiştirilerek, gerçek
kişilerin gelirlerinin gelir vergisine bağlı olduğu belirtilmiş ve gelir, bir
gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi
tutarı olarak tanımlanmıştır.
b) 2. maddesi değiştirilerek, gelire giren
kazanç ve iratların, ticari kazançlar, zirai kazançlar, ücretler, serbest
meslek kazançları, gayrimenkul sermaye iratları, menkul sermaye iratları ve
diğer kazanç ve iratlar olduğu belirtilmiş; Yasa'da tersine kural olmadıkça,
gelirin belirlenmesinde kazanç ve iratların gerçek ve safi tutarlar ile dikkate
alınacağı kurala bağlanmıştır.
c) 80. maddesi değiştirilerek, ticari
kazanç, zirai kazanç, ücret, serbest meslek kazancı, gayrimenkul sermaye iradı
ya da menkul sermaye iradı olarak vergilenemeyen kazanç ve iratların,
"değer artışı kazançları" ve "arızi kazançlar" olarak
vergiye bağlı gelire dahil olduğu belirtilmiştir.
d) 4369 sayılı Yasa'yla yürürlükten
kaldırılan mükerrer 80. maddesi yeniden düzenlenerek;
- İvazsız iktisap edilenler ile üç ay
süreyle elde tutulan ve Türkiye'de kurulu menkul kıymet borsalarında işlem
gören hisse senetleri hariç, menkul kıymetlerin elden çıkarılmasından sağlanan
kazançlar,
- 70. maddenin birinci fıkrasının 5.
bendinde yazılı hakların elden çıkarılmasından doğan kazançlar,
- Telif haklarının ve ihtira beratlarının
müellifleri, mucitleri ve bunların yasal mirasçıları dışında kalan kimseler
tarafından elden çıkarılmasından doğan kazançlar,
- Ortaklık haklarının ya da hisselerinin
elden çıkarılmasından doğan kazançlar,
- Faaliyeti durdurulan bir işletmenin
kısmen ya da tamamen elden çıkarılmasından doğan kazançlar,
- İktisap biçimi ne olursa olsun (ivazsız
iktisap edilenler hariç) 70. maddenin birinci fıkrasının 1, 2, 4 ve 7.
bentlerinde yazılı mal ve hakların, iktisap gününden başlayarak dört yıl içinde
elden çıkarılmasından doğan kazançlar,
değer artışı kazancı olarak tanımlanmış,
"elden çıkarma" deyiminin de, yukarıda yazılı mal ve hakların
satılmasını, bir ivaz karşılığında devir ve temlikini, trampa edilmesini,
takasını, kamulaştırılmasını, devletleştirilmesini, ticaret şirketlerine
sermaye olarak konulmasını anlattığı belirtilmiş; bir takvim yılında elde
edilen değer artışı kazancının on milyar liralık kısmının gelir vergisinden
müstesna olduğu kurala bağlanmıştır.
Diğer yandan, faaliyetini sürdüren ticari
bir işletmenin kısmen ya da tamamen satılmasından ya da ticari işletmeye dahil
amortismana bağlı iktisadi değerlerle yukarıda sayılan hakların elden
çıkarılmasından doğan kazançların ticari kazanç sayılması ve bunlara ticari
kazanca ilişkin kuralların uygulanması öngörülmüştür.
e) 81. maddesi değiştirilerek,
- Bireysel bir işletmenin sahibinin ölümü
durumunda, yasal mirasçılarca işletmenin faaliyetinin sürdürülmesi ve işletmeye
dahil iktisadi değerlerin kayıtlı tutarlarıyla aynen devir alınması,
- Kazancı bilanço esasına göre saptanan
bireysel bir işletmenin bilançosunun bir sermaye şirketine aktif ve pasifiyle
bütün halinde devrolunması, devir alan şirketin bilançosuna aynen geçirilmesi
ve devredilen bireysel işletmenin sahip ya da sahiplerinin şirketten, devir
bilançosuna göre hesaplanan öz sermayesi tutarında ortaklık payı alması,
- Kolektif ve adi komandit şirketlerin
yukarıda yazılı koşullar içinde türü değiştirilerek sermaye şirketine
dönüştürülmesi,
durumlarında değer artışı kazancı
hesaplanmayacağı ve vergilendirilmeyeceği belirtilmiştir.
f) 4369 sayılı Yasa'yla yürürlükten
kaldırılan mükerrer 81. maddesi yeniden düzenlenerek;
- Değer artışında safi kazancın, elden
çıkarma karşılığında alınan para ve ayınlarla sağlanan ve para ile temsil
edilebilen her türlü yararların tutarından, elden çıkarılan mal ve hakların
maliyet bedelleri ile elden çıkarma dolayısıyla yapılan ve satıcı üzerinde
kalan giderlerin ve ödenen vergi ve harçların indirilmesiyle bulunması,
hasılatın ayın ve yarar olarak sağlanan kısmına ilişkin tutarın ise, Vergi Usul
Yasası'nın değerleme ile ilgili kurallarına göre tayin ve tespit olunması,
- Maliyet bedelinin mükelleflerce
saptanamaması durumunda maliyet bedeli yerine, Vergi Usul Yasası kurallarına
göre, takdir komisyonlarınca belirlenecek bedel, kazancı bilanço ya da işletme
hesabı esasına göre saptanan işletmelerde ise son bilançoda ya da envanter
kayıtlarında gösterilen değerin esas alınması,
- İşletmeye dahil amortismana bağlı
iktisadi değerlerin elden çıkarılması durumunda, maliyet bedeli yerine
amortismanlar düşüldükten sonra kalan net tutarının esas alınması,
- Menkul değerlerin elden çıkarılmasında,
iktisap bedelinin tevsik edilememesi durumunda Vergi Usul Yasası'nın 266.
maddesinde yazılı itibari değerin iktisap bedeli olarak kabul edilmesi,
- Türkiye'de elde ettikleri kazançların
yalnızca menkul değer ya da iştirak hisseleri dolayısıyla elde edilen menkul
sermaye iratlarından ve bu değer ya da hisselerin elden çıkarılmasından doğan
değer artışı kazançlarından ibaret olması koşuluyla, dar mükelleflerin, yabancı
sermaye mevzuatına göre ilgili mercilerden izin alarak Türkiye'ye bizzat
getirdikleri nakdi ya da ayni sermaye karşılığında iktisap ettikleri menkul
kıymetler ile iştirak hisselerini elden çıkarmalarından doğan değer artışı
kazançlarının hesabında kur farkından doğan kazançların dikkate alınmaması,
ancak bu mükelleflerin Türkiye'de menkul kıymet alım satımıyla sürekli olarak
uğraşmaları durumunda ise kur farkından doğan kazançların ticari kazancın
hesabında dikkate alınması,
- Kur farkından doğan kazançların
hesabında, menkul değer ya da iştirak hisselerinin iktisabına tahsis edilen
yabancı sermayenin bu değer ya da hisselerin iktisap günündeki Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası döviz alış kuruna göre hesaplanan Türk Lirası
karşılığı ile bu değer ya da hisselerin elden çıkarılması günündeki aynı tutar
yabancı sermayenin Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası döviz alış kuruna göre
hesaplanan Türk Lirası karşılığı arasındaki farkın esas alınması,
- Mal ve hakların elden çıkarılmasında iktisap bedelinin,
elden çıkarılan mal ve hakların, elden çıkarıldığı ay hariç olmak üzere Devlet
İstatistik Enstitüsü'nce belirlenen toptan eşya fiyat endeksindeki artış
oranında artırılarak saptanması,
kurala bağlanmıştır.
g) 82. maddesi değiştirilerek,
- Arızi ticari işlemlerin
gerçekleştirilmesinden ya da bu nitelikteki işlemlere aracılık yapmaktan elde
edilen kazançlar,
- Ticari ya da zirai bir işletmenin
faaliyeti ile serbest meslek faaliyetinin durdurulması ya da terk edilmesi,
henüz başlamamış olan böyle bir faaliyete hiç girişilmemesi, ihale, artırma ve
eksiltmelere katılınmaması karşılığında elde edilen hasılat,
- Taşınmazların tahliyesi ya da kiracılık
hakkının devri karşılığında alınan tazminatlar ile peştemallıklar,
- Arızi olarak yapılan serbest meslek
faaliyetleri dolayısıyla elde edilen hasılat,
- Gerçek usulde vergiye bağlı
mükelleflerin terk ettikleri işleri ile ilgili olarak sonradan elde ettikleri
kazançlar,
- Dar mükellefiyete bağlı olanların 45. maddede yazılı
işleri arızi olarak yapmalarından elde ettikleri kazançlar,
vergilendirilecek arızi kazanç olarak
tanımlanmıştır.
Değer artışı kazancında olduğu gibi,
burada da, bir takvim yılında yukarıda ilk dört paragrafta yazılı olan
kazançların toplamının on milyar liralık kısmının gelir vergisinden müstesna
olduğu belirtilmiştir.
Diğer yandan, maddede geçen
"hasılat" deyiminin, alınan para ve ayınlarla diğer yöntemlerle elde
edilen ve para ile temsil edilebilen yararları anlattığı kurala bağlanmış ve
arızi kazançların net tutarının nasıl hesaplanacağı açıklanmıştır.
2. - Yapılan değişiklik ve düzenlemelerin
anlamının ortaya konulabilmesi için önceki kurallara bakılmasında yarar
bulunmaktadır.
a) Gelir vergisi uygulamasında 22.07.1998
günlü, 4369 sayılı Yasa'dan önceki durum:
193 sayılı Gelir Vergisi Yasası'nın, 4369
sayılı Yasa ile değiştirilmeden önce 1. maddesinde, gelir, bir gerçek kişinin
bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların net tutarı olarak
tanımlanmış; 2. maddesinde de, gelire giren kazanç ve iratlar yedi grup olarak
sayılmıştır.
Düzenlemeye göre, bir gelirin vergiye
bağlı tutulabilmesi, 2. maddede sayılan gelir gruplarından birine girmesine
bağlıdır.
Gelir vergisi sistemimizde, belli bir
kaynağa bağlı gelir öğelerinin yanında böyle bir kaynağa bağlı olmayan ya da
süreklilik taşımayan kimi gelirler de, sair kazanç ve iratlar grubunda vergiye
bağlı tutulmuştur.
Yasa'nın 2. maddesinde sayılan gelir
gruplarından "sair kazanç ve iratlar", ilk bakışta önceki altı gruba
girmeyen gelirlerin bu grupta vergilendirileceği izlenimini veriyorsa da, bu
gruba giren gelirlerin Yasa'nın 80 ve 81. maddelerinde ayrı ayrı gösterilmiş
olması bu izlenimi doğru kılmamaktadır. Diğer bir deyişle, ilk altı gruba
girmeyen bir gelirin vergilendirilebilmesi, ancak söz konusu gelirin "sair
kazanç ve iratları" düzenleyen maddeler içinde belirtilmiş olmasına
bağlıdır.
Bu durum, geniş anlamda gelir kavramına
giren kimi gelirlerin vergilendirilmemesi sonucunu doğurmuştur. Buna göre,
gelirin yalnızca el değiştirmesinden ibaret olan transfer niteliğindeki
geçişler vergilendirilen gelir kavramına girmemektedir.
Bu sistemden kaynaklanan sorunlar 4369
sayılı Yasa'nın 24. maddesinin gerekçesinde, "....gelişen ekonomik hayata
bağlı olarak elde edilebilecek, devamlılık niteliği bulunmayan gelir unsurları
çeşitlenmekte ve bu gelir unsurlarına ilişkin açık bir hüküm bulunmaması
durumunda kanunla bir değişiklik yapılıncaya kadar, söz konusu unsurlar vergi
dışı kalmaktadır. Dolayısıyla, bu gelir unsurları açıkça bireyin satın alma
gücünü artırdığı halde vergilenememektedir. Bu tür gelirleri vergilendirmek
için yapılacak düzenlemeler her zaman mümkün olamamakta, en azından yapılacak
değişikliğin zaman alması, vergilendirmede adalet ilkesinin uygulanmasını
geciktirmektedir. Diğer yandan yapılan değişiklikler, kanunun gittikçe
karmaşıklaşmasına ve sistematiğinin bozulmasına yol açmakta ve vergilendirmede
belirlilik ilkesini zedelemektedir. Ayrıca, vergiye tabi gelirin kapsamı
konusunda idare ile mükellef arasında uyuşmazlıklara neden olmaktadır.
Kişilerin üretim sürecine katkıları
dolayısıyla elde ettikleri gelirler vergilendirilirken, üretime katkı sonucunda
elde edilmeyen, gelirin yeniden paylaşımı olarak nitelendirilebilecek bir kısım
gelir unsurunun vergilendirilmemesi vergilendirmenin genellik ve eşitlik
ilkesini zedelemekte, toplumda vergi ödemeye karşı bir direnç oluşmasına yol
açmaktadır.
Mevcut düzenlemenin yarattığı diğer bir
sorun, vergiye tabi olması gerektiği halde beyan dışı bırakılan kazanç ve
iratların, vergiye tabi olmadığı ileri sürülen gelirlerden kaynaklandığı
yolundaki gerekçelerle mükelleflerin Vergi Usul Kanunundaki 30/7. maddeye göre
yapılacak tarhiyatlardan kaçınabilmeleridir. Kaldı ki, vergiden kaçınma kastı
olmasa dahi varlığı tespit edilen gelirin hangi vergilendirme rejimi
çerçevesinde vergilendirileceğinin tespiti mevcut sistem içinde mümkün
olmayabilmektedir.
Uygulamada bu sıkıntılar ülkemizde geniş
boyutlara ulaşan kayıt dışı ekonominin daha da yaygınlaşmasına katkıda
bulunmaktadır. Kayıt dışında faaliyet gösteren potansiyel yükümlüler, bu
şekilde elde ettikleri gelirin tespit edilmesi durumunda dahi etkin bir şekilde
vergilenmeyeceği düşüncesinden hareketle söz konusu faaliyetlerini güven içinde
sürdürebilmektedirler...." biçiminde ortaya konulmuştur.
Diğer yandan, 4369 sayılı Yasa
değişikliğinden önceki gelir tanımı üzerine kurulu gelir vergisi sisteminin
başarılı olabilmesi için, sağlıklı bir belge ve kayıt düzeninin yerleşmiş
olması, yönetsel ve yargısal yeterli ve etkili bir vergi denetiminin bulunması
gerekmektedir. Çünkü, sistemin başarısı, her mükellefin tüm faaliyetlerinin
izlenmesine bağlıdır. Oysa, ülkemizdeki veriler bu gereklerin başarılı olarak
yerine getirilemediğini göstermektedir.
Gelir Vergisi Yasası'nın yürürlüğe
konulduğu 1961 yılından, 4369 sayılı Yasa'nın yürürlüğüne ilişkin 01.01.1999
gününe kadar bu gelir anlayışı uygulanmış ve bu süreçte, kaynak teorisine göre
yapılan gelir tanımının yetersiz olduğu, mükelleflerin bir kısım gelirinin
kapsam dışında tutulduğu, belge ve kayıt düzeninin yerleştirilemediği, etkili
ve yeterli bir vergi denetimi yapılamadığı görülmüştür.
Ortaya çıkan sakıncalar, çeşitli güvenlik
sistemleri ve oto-kontrol düzenekleri ile giderilmeye çalışılmıştır.
"Ortalama kâr haddi esası", "asgari zirai kazanç esası",
"gider esası" ve "servet beyanı esası" bu tür vergi
güvenlik ve oto-kontrol kurumları olarak geliştirilmiştir.
Bu kurumlara 01.01.1983'den itibaren
"hayat standardı esası" eklenmiştir. Mükellefin kendisinin ve
ailesinin yaşamını sürdürmesinin bir bedeli olduğu, dolayısıyla gelirinin de en
az bu bedeli karşılamaya yeterli tutarda bulunması gerektiği varsayımına
dayanan "hayat standardı esası"nın yürürlüğe konulmasından bir yıl
sonra da "gider esası" ile "servet kazancı esası"
kaldırılmıştır. Ne var ki, "hayat standardı esası" uygulamasından da
istenilen sonuç alınamamıştır.
Geçmişteki bu deneyimlerden yola
çıkılarak, mükellefin gerçek ödeme gücünün ortaya konulabilmesi için 213 sayılı
Vergi Usul Yasası'nın 30. maddesinin ikinci fıkrasına 24.06.1994 günlü, 4008
sayılı Yasa'yla 7. bent eklenmiş ve bu bentte, "harcama ve tasarruflar
yoluyla re'sen takdir" yöntemi getirilmiştir. Ne var ki, 7. bent kuralı,
01.01.1995 gününde yürürlüğe girmesinin öngörülmesine karşın, 01.01.1999
yılına, yani vergi tanımında değişiklik yapılıncaya kadar uygulanamamıştır.
Bu nedenlerle, Gelir Vergisi Yasası'ndaki
gelir tanımı ve gelir gruplarına giren gelir öğeleri kapsamında değişiklik
yapılması zorunluluğu doğmuştur.
b) Gelir Vergisi'ne ilişkin olarak
22.07.1998 günlü, 4369 sayılı Yasa'yla getirilen düzenlemeler:
Gelir Vergisi Yasası'nın 1. maddesinde
4369 sayılı Yasa'yla yapılan değişiklikle gelir, "bir gerçek kişinin bir
takvim yılı içinde elde ettiği, tasarruf veya harcamasına kaynak teşkil eden
her türlü kazanç ve iratların safi tutarı" biçiminde yeniden tanımlanmış;
buna koşut olarak Yasa'nın 2. maddesinin 7. bendindeki gelir grubu "kaynağı
ne olursa olsun diğer her türlü kazanç ve iratlar" biçiminde
değiştirilerek geniş anlamdaki gelir tanımı pekiştirilmiştir. Böylece, kişinin
satın alma gücünü artıran her türlü değerin vergiye bağlı gelir olduğu
vurgulanmıştır.
Yapılan bu yeni tanımlamayla, bir gelirin
vergilendirilebilmesi için yasada açıkça belirtilmiş olması gerektiği yolundaki
anlayış terkedilerek, bir gelirin vergilendirilmemesi için yasada açıkça
vergiden ayrık tutulduğuna ilişkin bir kuralın bulunması gerektiği anlayışına
geçilmiştir. Ayrıca, ekonomik gelişmelere bağlı olarak yeni gelir öğelerinin
ortaya çıkması durumunda bunların kendiliğinden verginin konusuna alınması
sağlanmış, böylece Gelir Vergisi Yasası'nın ekonomik gelişmelere uyumu
hızlandırılmıştır.
Sonuç olarak, 4369 sayılı Yasa'yla
gerçekleştirilen değişiklikle, ödeme gücüne göre vergilendirme ilkesinden
hareketle vergi adaleti, herhangi bir gelirin vergiye bağlı olup olmadığı
konusunda vergi idaresi ile mükellefler arasında uyuşmazlık olasılığının
azaltılması ve vergi tabanının genişletilmesi sağlanmıştır.
Ayrıca, 213 sayılı Vergi Usul Yasası'nın
30. maddesinin ikinci fıkrasına 4008 sayılı Yasa'yla eklenen 7. bentteki,
maliye denetim elemanlarınca yapılan incelemeler sırasında mükelleflerin, her
türlü harcama ve tasarruflarını vergisi ödenmiş ya da vergiye bağlı olmayan
kazançlardan sağladıklarını kanıtlayamamaları durumunu re'sen vergi tarhını
gerektiren nedenler arasına alan kural anlam kazanmıştır.
Anılan bendin gerekçesinde, bu
düzenlemeyle, mükelleften herhangi bir bildirim, belge, beyan alınmaksızın
yalnızca idare tarafından saptanan harcama ve tasarruftan hareketle kişilerin
vergilendirilmesi gereken gelirlerinin kontrol edilmesinin amaçlandığı, kaynağı
açıklanamayan harcama ve tasarruflardan hareket edilerek dönem kazancının
belirlenmesi yönteminin güçlü bir oto-kontrol sistemi olarak denetimin
etkinliğini artıracağı vurgulanmıştır.
Yapılan bu düzenlemelerle gelirin
saptanmasında "kaynak teorisi"nden "net artış teorisi"ne
geçilmiştir. Bu bağlamda, kaynağı ne olursa olsun tüm gelirlerin 01.01.1999
gününden başlayarak gelir vergisi kapsamına alınması ve yasalarda belirlenen
ayrıklıklar dışında vergilendirilmeyen herhangi bir gelirin kalmaması biçiminde
özetlenebilecek bir reform gerçekleştirilmiştir. Bu reformla, vergi tabanının
genişletilmesine koşut olarak, vergi inceleme ve denetim alanı da genişletilmiş
ve etkinliği artırılmıştır.
4369 sayılı Yasa'nın yürürlük günü olan
01.01.1999'dan önce kişilerin çeşitli biçimlerde edindikleri birikimlerinin de
kayıt altına alınarak yasallaştırılmasına gerek duyulmuş ve Gelir Vergisi
Yasası'na 4369 sayılı Yasa'yla geçici 47. madde eklenmiştir.
Anılan geçici 47. maddede, mükelleflerin
kayıtlarda yer almayan ya da maddede sayılan belgelerle kanıtlanamayan nakit
para, mevduat sertifikası, döviz ve benzeri değerlerini 30.09.1998 günü
itibariyle en az bir gün süreyle Türkiye'de kurulu mevduat kabulüne yetkili
bankaların Türkiye'deki şubelerinde bulundurduklarının kanıtlanması koşuluyla,
bu değerlerden karşılanan mal edinimleri ve giderlere ilişkin inceleme ve
tarhiyat yapılamayacağı kurala bağlanmıştır.
Böylece anılan geçici madde ile bir yandan
kayıt dışı değerlere yasallık kazandırılırken, diğer yandan bunlara ilişkin
geçmişe dönük inceleme ve vergilendirme yapılmayacağının güvencesi verilmiştir.
Üstelik, ilgili kuruluşların, mükelleflerin bu konudaki istemlerini yerine
getirmeye zorunlu oldukları belirtilmiştir.
Bu geçici madde ile öngörülen 30.09.1998
günü kamuoyunda "Mali Milat" olarak anılmıştır.
Ancak, bu yeni düzenlemeler yürürlüğe
girmeden, Gelir Vergisi Yasası'na 14.08.1999 günlü, 4444 sayılı Yasa'yla
eklenen geçici 56. madde ile, uygulama 2002 yılının sonuna kadar ertelenmiş ve
eski düzenlemelerin benzeri kurallar yürürlüğe konulmuştur. Yine Gelir Vergisi Yasası'na,
23.11.2000 günlü, 4605 sayılı Yasa'yla eklenen geçici 58. madde ile de,
01.01.2000-31.12.2001 günleri için "hayat standardı esası" yeniden
getirilmiştir.
Ertelemenin nedenleri 4444 sayılı Yasa'nın
genel gerekçesinde şöyle açıklanmıştır:
"22 Temmuz 1998 tarihli ve 4369
sayılı Yasa ile vergi sisteminde reform niteliğinde köklü değişiklikler
yapılmıştır. Bu değişikliklerin yapılmasında şu temel ilkelerden hareket
edilmiştir:
1. Vergi tabanının genişletilmesi,
2. Kayıt dışı ekonominin kayda alınması,
3. Vergi sisteminin daha basit ve açık
hale getirilmesi,
4. Vergi adaletinin sağlanması,
5. Ekonomiye uyum.
4369 sayılı Yasanın bu temel ilkeleri
bugün de vazgeçilmez ve ikinci plana atılamaz ilkelerdir. Bu ilkelerden
vazgeçilmesi her sosyal ve ekonomik koşulda sözkonusu değildir.
...4369 sayılı Yasa toplumun geniş
kesimlerince kabul ve destek görmüştür. Ancak bu yasanın hazırlıkları sırasında
ve yasalaşma sürecinde var olan koşullar daha sonradan hızla değişmiş, 1997
yılı ortalarında Tayland'da başlayan ve sermaye ve mal hareketleri yoluyla
Güneydoğu Asya'yı etkisi altına alan finansal kriz 1998'in ortalarında Rusya'yı
da etkisi altına alarak bütün dünya ekonomilerini derinden sarsmıştır.
Tüm dünya ekonomilerini sarsan ekonomik
krizin olumsuz etkileri Türkiye ekonomisini önemli ölçüde etkilemiş, 1998
yılında başlayan ekonomik daralma 1999 yılında da devam etmiştir. Dışsal
faktörlerin etkileri sonucu ortaya çıkan yeni ekonomik durum bütün işletmeleri
olumsuz yönde etkilemiş, bunun sonucunda da mükelleflerin yeni ekonomik
koşullardan kaynaklanan haklı talepleri gündeme gelmiştir.
Vergi sistemlerini ekonomik koşullardan
bağımsız olarak düşünmek mümkün olmadığı gibi, vergi mevzuatını değişmez kabul
etmek de mümkün değildir. Vergi sisteminin temel fonksiyonu ekonomik koşulları
değiştirmek değildir. Tersine ekonomik koşullar vergi sistemini değiştirmek
için yeterli gerekçe olabilir. Vergi sistemi ekonomik koşulları ve yapıyı
izlemek ve yeni koşul ve yapıya uygun düzenlemeleri yapmak durumundadır.
Açıklanan gerekçelerle vergi sistemini
ekonomik koşullar çerçevesinde tekrar gözden geçirmek ve gerekli önlemleri
almak zorunluluğu doğmuştur. Bunu yaparken vergi sisteminin özüne
dokunulmaması, temel ilkelerin korunması, vergi ile ilgili uzun vadeli amaçlara
ulaşmaya çalışırken mükelleflerin mali yapılarını olumsuz etkilemeyecek başka
yöntem ve araçların kullanılması temel hareket noktasını oluşturmaktadır.
Vergi mevzuatında ekonomik gerekler
nedeniyle bazı değişiklikler yaparken, 4369 sayılı Yasanın temel ilkelerinden
vazgeçilmesi gerekmemektedir. Bu ilkeler bugün de geçerlidir. Ancak bu ilkelere
ulaşmaya çalışırken kullanılacak yöntem ve araçlarda farklılıklar olacaktır.
...Bu Yasada, 4369 sayılı Yasa ile
getirilen ve kayıt dışı ekonominin kayda alınmasında çok önemli bir düzenleme
olan bütün gelirlerin vergiye tabi olduğu yönündeki gelir tanımı
değiştirilmemekte, uygun bir süre için ertelenmektedir. Bu sürede; mevcut
ekonomik koşulların yarattığı olumsuz etkilerin işletmeler üzerindeki etkilerinin
bütünüyle ortadan kalkacağı tahmin edilmekte, ayrıca vergi idaresine, yeni
düzenlemeyi mükelleflere sağlıklı bir şekilde anlatma ve yeterli hazırlığı
yapabilmesi için daha geniş bir zaman tanınmaktadır. Böylece geçiş dönemi
olmayan düzenlemenin mükelleflerde yarattığı olumsuz psikolojik etkiler ortadan
kaldırılmakta ve uygun koşullarda bir geçiş dönemi öngörülmektedir...".
3. - Devlet ve diğer kamu
tüzelkişilerinin, yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin görülmesini
sağlamak için gelire gereksinimleri vardır. Gerek devlet aygıtının yürütülmesi,
gerek kamu hizmetinin görülmesi için yapılan giderlerin karşılanmasında en
büyük gelir tutarını ise vergiler oluşturmaktadır.
Vergi, devletin ya da devletten
vergilendirme yetkisi almış diğer kamu tüzelkişilerinin, bireylerden hukuksal
cebir altında ve yasalarda belirtilen kurallar içinde, karşılıksız aldığı
ekonomik değer olarak tanımlanmaktadır.
Bu tanımdaki belirleyici öğelerden olan
hukuksal cebir kavramı, vergiyi ödemenin yasal görev olmasını ve bu görevi
yerine getirmeyenlere yasayla öngörülen yaptırımların uygulanmasını
kapsamaktadır.
Bu durumuyla vergi, birey ile vergi
alacaklısı devlet örgütü arasında yalnızca mali ilişkiyi değil, aynı zamanda
hukuksal bir ilişkiyi anlatmaktadır. Nitekim, Anayasa'nın 73. maddesinde, vergi
ödevi ile kişinin hukuksal ilişkisi düzenlenmiştir.
Anılan maddede getirilen kural herkesi
mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlü kılmış, ancak yükümlülük kamu
giderlerinin karşılanması koşuluna bağlanmıştır. Bu, kamu giderleri
gerektirmedikçe kişiden vergi alınmaması ve vergi adı altında toplanan
paraların kamu giderleri dışında harcanmaması anlamına gelmektedir. Görüldüğü
gibi, vergi ödevinde kişinin, belirli bir hizmetten doğrudan doğruya yararlanma
karşılığı olarak bir ödemede bulunması değil, bütün kamu hizmetleri giderlerine
karşı genel bir katılma payını üstlenmesi söz konusudur.
Vergi ödevinde tüm kamu giderlerine karşı
genel bir katılma payının yüklenilmesi, söz konusu payın eşit ve dengeli olarak
dağılımını zorunlu kılmaktadır. Nitekim, Anayasa'nın 73. maddesinin ikinci
fıkrasında, "vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye
politikasının sosyal amacıdır" kuralına yer verilmiştir.
Bu anayasal ilkeler çerçevesinde; vergi,
resim, harç ve benzeri mali yükümlülüğe ilişkin düzenlemelerin yasa ile
gerçekleştirilmesi, vergi yükümlülüğünün genel bir katılma payı olması
nedeniyle kişiler arasında dengeli ve eşit dağıtılması, adalet ve hakkaniyet
ölçütlerine uygun, açık, anlaşılabilir ve belirgin oranlar ve öğeler içermesi
gerekmektedir.
4. - İncelenen 4775 sayılı Yasa'nın 1-7.
maddeleri ile Gelir Vergisi Yasası'nda yapılan değişiklikler ve yeniden
düzenlemelerle; 4369 sayılı Yasa'nın getirdiği, ancak bugüne kadar ertelenerek
uygulamaya konulmayan gelir tanımı ile ilgili yeni anlayışın ekonomiye olan
olumsuz etkilerinden, kamuoyunda düzenlemeye olan güvensizlikten ve
düzenlemeden beklenen olumlu sonuçların alınmasında bu düzenlemenin beklenen
etkiyi sağlayamayacağı konusunda varılan genel anlayıştan sözedilerek kaldırılması
ve gelir vergisi uygulamasında, 4369 sayılı Yasa'yla yapılan değişiklikten
önceki duruma dönülmesi amaçlanmaktadır.
Oysa, 4369 sayılı Yasa'yla getirilen
reform niteliğindeki uygulamaları erteleyen 4444 sayılı Yasa'nın genel
gerekçesinde de açıkça belirtildiği gibi, 4369 sayılı Yasa'nın temel ilkeleri
vazgeçilmemesi gereken ilkelerdir.
Vergi Usul Yasası'nın 30. maddesinin
ikinci fıkrasına 4008 sayılı Yasa'yla eklenen 7. bent kuralı ile birlikte 4369
sayılı Yasa'yla Gelir Vergisi Yasası'nda yapılan değişikliklerin öncelikli
amacı, tüm vergi mükelleflerinin ve mükelleflerin tüm işlemlerinin belge ve
kayıt düzenine alınmasıdır.
Durum böyle olunca bunu sağlayan
düzenlemelerin yürürlükten kaldırılmasının, yani kayıt dışılığı önleyemeyen,
tersine buna yol açan bir sistemin yeniden yürürlüğe konulmasının en azından
kayıt dışılığı özendirmek anlamına geldiği açıktır. Üstelik, eski güvenlik ve
oto-kontrol sistemlerinin getirilmediği de gözönüne alınırsa, vergi dışı
kalmanın ne kadar kolaylaştırıldığı daha açık biçimde görülecektir.
Böyle bir vergi düzeninin, Anayasa'nın 73.
maddesiyle oluşturulmak istenilen vergi sistemiyle bağdaşıp bağdaşmadığı
tartışılabilir. Vergi mükelleflerinin yaklaşık yarısının kayıt dışı olmasının
anlamı ve sonucu, kamu hizmetinin finansman gereksiniminin büyük bölümünü
kayıtlı ve dürüst vergi mükelleflerinin üstlenmek zorunda kalmaları olduğuna
göre; bu durumun Anayasa'nın vergide eşitlik, vergi yükünün adaletli ve dengeli
dağılımı ilkeleriyle bağdaştırılmasının nasıl uygun görüldüğü de
tartışılabilir. Ancak tartışılmaması gereken husus, gelir vergisi sisteminde
eskiye dönüşün sosyal hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmadığı ve kamuoyunda
kabul görmediği gerçeğidir.
Vergi mükelleflerinin yaklaşık yarısının
kayıt dışı kalmasının bir başka sonucu, Devlet'in dolaylı vergilere yönelmesi
olup, bunun bir örneği incelenen Yasa'nın yasalaşması sürecinde görülmüştür.
Önce "hayat standardı esası"nın getirilmesine çalışılmış ve buna
bağlı olarak kamuoyunda deprem vergisi olarak adlandırılan "özel işlem
vergisi"nin kimi kalemlerinin kaldırılması öngörülmüştür. Ancak,
"hayat standardı esası" tepkiler üzerine yasa tasarısından
çıkarılınca, kaldırılmak istenilen özel işlem vergisi kalemleri Yasa'ya yeniden
konulmuştur. Dolaylı vergilerin dar gelirli yurttaşlara olan olumsuz etkisi
bilinen bir gerçektir.
5. - Vergi gelirlerinin Devlet yaşamı ve
kamu hizmetleri yönünden önemi ve gerektiğinde hukuksal cebir kullanılarak elde
edilebilmesi, vergi denetiminin gereğini ve etkin kılınmasındaki zorunluluğu ortaya
koymaktadır. Bu nedenle, incelenen Yasa'nın, Vergi Usul Yasası'nın 30.
maddesinin ikinci fıkrasının 7. bendini yürürlükten kaldıran 9. maddesi
üzerinde ayrıca durmak gerekir.
213 sayılı Vergi Usul Yasası'nın 30.
maddesinin 2791 sayılı Yasa'yla değişik ikinci fıkrasına 24.06.1994 günlü, 4008
sayılı Yasa'yla eklenen 7. bentle öngörülen, mükelleften herhangi bir bildirim,
belge, beyan alınmadan yalnızca denetim elemanlarınca saptanan ve kaynağı
açıklanamayan gider ve birikimlerden hareket edilerek dönem kazancının
belirlenmesi yönteminin güçlü bir oto-kontrol sistemi olarak denetimin
etkinliğini artıracağı kuşkusuzdur.
4369 sayılı Yasa'dan daha önce Vergi Usul
Yasası'na eklenmiş olmasına karşın, değinilen bu düzenlemenin, ancak 4369
sayılı Yasa'nın benimsediği sistemle birlikte etkin duruma geleceği ve beklenen
sonuçları doğurabileceği açıktır.
Dolayısıyla, incelenen Yasa'yla, Vergi
Usul Yasası'nın 30. maddesinin ikinci fıkrasının 7. bent kuralının yürürlükten
kaldırılması, vergi güvenliği yönünden sakınca doğuracak niteliktedir.
Sonuç olarak, özellikle Vergi Usul
Yasası'nın 30. maddesinin ikinci fıkrasının 7. bendinin yürürlükten
kaldırılması ve Gelir Vergisi Yasası'nda eski düzenlemelere, bu kez oto-kontrol
ve güvenlik düzenekleri de olmaksızın geri dönülmesi, esasen eski
düzenlemelerin sonucu olan kayıt dışılığı daha da özendireceğinden, gerçek
kişilerin gelirlerinin büyük bölümü, şimdi olduğu gibi, vergilendirilmemiş
kazanç olarak kalacaktır.
Bu durumun "kara para" ile
savaşımda olumsuz etki yaratacağı açıktır.
Oysa, verginin ödeme gücüne göre alınması,
vergi yükünün adaletli ve dengeli dağıtılması her vergi yasasında bulunması
gereken niteliklerdir.
6. - İncelenen 4775 sayılı Yasa'nın 8.
maddesi ile, 193 sayılı Gelir Vergisi Yasası'nın;
- Geçici 46. maddesinin,
• 1. fıkrasında yer alan "beş yıldan
fazla" ve "beş yıllık süre" ibarelerinin sırasıyla "dört
yıldan fazla" ve "dört yıllık süre",
• 2.fıkrasında yer alan "2003
yılı"nın "2002 yılı",
- Geçici 55. maddesinde yer alan
"1.1.1999-31.12.2002 tarihleri arasında" ibaresinin
"1.1.1999-31.12.2003 tarihleri arasında",
- Geçici 59. maddesinde yer alan
"31.12.2004 tarihine kadar", "26.7.2001-31.12.2002 tarihleri
arasında" ve "80 inci" ibarelerinin sırasıyla "31.12.2005
tarihine kadar", "26.7.2001-31.12.2003 tarihleri arasında" ve
"mükerrer 80 inci",
biçiminde değiştirilmesi öngörülmüştür.
Bu kurallardan geçici 46. ve geçici 59.
maddelere ilişkin olanların, incelenen 4775 sayılı Yasa'yla yapılan
değişikliklerle doğrudan ilgisi bulunmaktadır.
Yayımlanması yukarıdaki gerekçelerle uygun
bulunmayan 4775 sayılı "Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kurumlar
Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, 4306 Sayılı Kanun, 4481
Sayılı Kanun ve 4562 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun",
1, 2, 3, 4, 5, 6, 7 ve 9. maddeleri ile bu maddelerle ilgili olan 8. maddesinin
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce bir kez daha görüşülmesi için, Anayasa'nın
değişik 89. ve 104. maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.
Ahmet Necdet SEZER
CUMHURBAŞKANI
Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Plan ve Bütçe Komisyonu 6.1.2003
Esas No. : 1/333
Karar No. : 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Türkiye Büyük Millet Meclisince görüşülerek kabul edilen ve onaylanmak üzere 20.12.2002 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Yüce Makamına sunulan 19.12.2002 tarihli ve 4775 sayılı "Gelir Vergisi
Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu, 4306 Sayılı Kanun, 4481 Sayılı
Kanun ve 4562 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun", Sayın
Cumhurbaşkanınca Anayasanın değişik 89 uncu
ve 104 üncü maddeleri uyarınca yayımlanması kısmen uygun bulunmayarak;
1, 2, 3, 4, 5, 6, 7 ve 9 uncu maddeleri
ile bu maddelerle ilgili olan 8 inci maddesinin, bir defa daha görüşülmek
üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına geri gönderilmiş ve Başkanlıkça 2.1.2003 tarihinde gerekçeli geri
gönderme tezkeresi ile birlikte
Komisyonumuza havale edilmiştir.
Bu defa, Komisyonumuzun 06.01.2003
tarihinde yaptığı 5 inci birleşimde anılan Kanun ile geri gönderme tezkeresi,
Hükümeti temsilen Maliye Bakanı Kemal Unakıtan
ile Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Hazine
Müsteşarlığı temsilcilerinin de katılımıyla incelenip görüşülmüştür.
Cumhurbaşkanlığının geri gönderme
tezkeresinde;
– 1998 yılında çıkarılan 4369 sayılı
Kanunla, Gelir Vergisi Kanunundaki gelir tanımı ve gelir gruplarına giren gelir
öğelerine ilişkin kapsamlı bir değişikliğe gidildiği, bu Kanundan önce 193
sayılı Gelir Vergisi Kanununda, bir gelirin vergilendirilebilmesi için yasada açıkça belirtilmiş olması gerektiği
ve dolayısıyla ilk altı gelir unsuru içine dahil edilemeyen kazanç ve iratların
da, ancak diğer kazanç ve iratlar başlığı altında sayılan faaliyetlerden biri
olması halinde vergiye tabi tutulacağı, bu nedenle kanunda sayılmamış olan
gelirlerin vergilendirilemediği,
– 4369 sayılı Kanun ile; gelişen ekonomik
hayata bağlı olarak elde edilebilecek, devamlılık arzetmeyen ve Kanunda açıkça belirtilmese de kişinin
ödeme gücünü artıran her türlü gelirin vergilendirilebilmesini teminen gelirin
tanımının değiştirildiği,
– Uygulamada hangi gelirlerin diğer kazanç
ve iratlar grubunda vergilendirileceği hususunda mükellefler ile vergi
idareleri arasında anlaşmazlıklar çıktığı, varlığı tespit edilmekle birlikte
değer artışı ve arızi kazançlar çerçevesinde hangi faaliyete tekabül ettiği
belirlenemediğinden dolayı bazı gelirlerin vergi dışında kaldığı, bu nedenle
vergide eşitlik ve adalet ilkelerinin zedelendiği, 4369 sayılı Kanun ile bu karmaşaya son verildiği, ayrıca, 4369 sayılı Kanundan önceki sistemin ancak
etkin bir belgelendirme düzeniyle işleyebileceği, oysa bu konuda ülkemizde
ciddi altyapı eksikliklerinin bulunduğu, ortaya çıkan olumsuzlukların
giderilmesi için "hayat standardı", "ortalama kâr haddi",
"asgari zirai kazanç", "gider esası", "servet
beyanı" gibi oto kontrol mekanizmalarından yararlanıldığı,
– 4369 sayılı Kanun ile bir gelirin
vergilendirilmesi için kanunda açıkça sayılması gerektiği kuralından, bir
gelirin vergilendirilmemesi için yasada
açıkça vergiden muaf tutulması gerektiği kuralına geçildiği, böylece
vergi sisteminin denetim işlevinin işlerlik kazandığı,
– Kaynak teorisinden net artış teorisine
geçilerek, gelirin daha gerçekçi saptanmasının sağlandığı, böylece vergi tabanının genişletildiği,
– Yaşanan ekonomik kriz nedeniyle 4444
sayılı Kanunla yapılan değişiklikler sonucu 4369 sayılı Kanunla getirilen
düzenlemelerin 1999 - 2002 dönemi için uygulanmamasının öngörüldüğü,
– 4775
sayılı Kanunla ise, 4369 sayılı Kanunla değişiklik yapılmadan önceki
uygulamanın sürekli ve kalıcı hale dönüştürüldüğü,
– Ekonomik gelişmeye paralel olarak çeşitlenen ve devamlılık niteliği bulunmayan
gelir unsurlarının, kişilerin satınalma güçlerini artırmasına rağmen, vergi
dışı bırakılmasının vergide genellik ve
eşitlik ilkelerini zedeleyeceği,
– Vergi güvenlik ve oto kontrol
kurumlarının bulunmadığı bir sistemde, maliye denetim elemanlarınca yapılması
öngörülmüş kaynağı kanıtlanamayan kazançlara ilişkin resen vergi tarhı
uygulamalarının kaldırılmasının etkili ve yeterli bir kayıt düzenine olanak
sağlamayacağı,
– Dolaylı vergi niteliği gösteren özel
işlem vergilerinin, vergi gelirleri içindeki payının artmasının, Anayasanın 73
üncü maddesinde belirtilen vergide eşitlik, vergi yükünün adaletli ve dengeli
dağılımı ilkeleri çerçevesinde değerlendirilemeyeceği,
– Sonuç olarak; Vergi Usul Kanununun 30
uncu maddesinin ikinci fıkrasının 7 nci bendinin ve Gelir Vergisi Kanununda
4369 sayılı Kanunla gerçekleştirilen değişikliklerin yürürlülükten
kaldırılması, vergi güvenlik ve oto kontrol
müesseselerinin bulunmadığı bir mali yapıda kayıt dışı ekonomik
faaliyetleri cazip hale getireceği ve dolayısıyla vergilendirilmemiş
kazançların mevcut sistem içindeki payını artıracağı,
İfade edilmiş ve 4775 sayılı Kanun; 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7 ve 9 uncu maddeleri ile bu maddelerle ilgili
olan 8 inci maddesi, Anayasanın değişik 89 uncu ve 104 üncü maddeleri hükmü
gereğince kısmen bir kez daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine iade edilmiştir.
Komisyonumuzda, Kanun ve Geri Gönderme
Tezkeresinin geneli üzerindeki görüşmelere geçilmeden önce Kanunun Anayasaya
uygunluğu konusunda görüşme yapılmış ve
bu görüşmenin ardından Kanun ve Geri
Gönderme Tezkeresinin geneli üzerindeki görüşmelere geçilmiştir.
Bu görüşmelerde;
–
4369 sayılı Yasanın, toplumsal bir uzlaşmanın ürünü olduğu, ancak,
ekonomik krizin yol açtığı olumsuzluklar nedeniyle uygulanamadığı, yasa
uygulanmadan eleştirilmesinin ve kaldırılmasının gerçekçi bir yaklaşım
olmayacağı,
– Mevcut vergi düzenlemeleriyle kamu
giderlerini karşılayacak oranda vergi geliri elde edilemeyeceği, neticede vergi
adaletini olumsuz etkileyen dolaylı vergilere ağırlık verilmek zorunda
kalınacağı,
– Nereden buldun düzenlemesinin, 1994
yılında getirildiği, 1998 yılında yapılan reformla geliştirildiği, bu
düzenlemelerin 4775 sayılı Kanun ile kaldırılarak vergi sisteminin güvenlik
mekanizmalarından yoksun bırakıldığı,
– 1999 yılında ülkeden olağanüstü bir kaynak
çıkışının yaşanmadığı, yurtdışına çıkan
kaynakların global krizin etkisiyle güvenli ortamlar bulmak amacıyla taşındığı,
dolayısıyla mali milat düzenlemesine bağlanamayacağı,
–
4369 sayılı Kanunun tamamen kaldırılması yerine, eksikliklerinin
giderilmesinin daha gerçekçi olacağı, ülkemizde vergi denetiminin yetersizliği
gözönüne alınırsa, mevcut oto kontrol mekanizmalarının kaldırılmasının
doğuracağı olumsuz sonuçların kolaylıkla görülebileceği,
– Vergi düzenlemeleri yapılırken dünyada
global bir ekonomik yapı bulunduğunun ve ülkemizin de bu bütünün bir parçası
olduğunun unutulmaması gerektiği, dolayısıyla ülkemizin rekabet gücünü
artıracak vergisel düzenlemelerin mutlaka yapılması gerektiği,
– İMKB'de işlem gören hisse senetlerinin
alım satımından doğan kazançların vergilendirilmesinde üç aylık bir süre öngörülmüşken, borsada
kayıtlı olmayan hisse senetleri için bir süre öngörülmemesinin küçük ve orta boy işletmeleri olumsuz
etkileyeceği,
Şeklindeki görüş ve eleştirileri müteakip
Hükümet adına yapılan tamamlayıcı açıklamalarda;
– Vergilemeye ilişkin temel ilkelerde
herkesin mutabık olduğu, ancak aynı hedefe farklı yollardan ulaşılabileceği,
bunun da bir tercih meselesi olduğu, herhangi bir tercihin otomatik olarak
kayıt dışını teşvik etmesinin sözkonusu olamayacağı,
– Türk Vergi Sisteminde köklü reformların
1950 yılında başladığı, o tarihte
belirlenen esasların ana hatlarıyla bugüne kadar korunduğu, 4369 sayılı
Kanunla gelir tanımının değiştirildiği, 4775 sayılı Kanunla Hükümetin bir
tercihte bulunduğu, gelirin tanımında "net artış teorisi" yerine
"kaynak teorisi"nin benimsendiği, bu tercihin kayıt dışılığın
artırılması anlamına gelmeyeceği, pek çok gelişmiş ülkede de gelir tanımının bu
teoriye göre düzenlendiği,
– Hükümetin öncelikli hedefinin vergi
adaletinin sağlanması olduğu, 4775 sayılı
Yasanın bir amacının da vergi yükünün adaletli dağıtılması olduğu,
– Vergi oto kontrol mekanizmalarının
sadece mevzuatta yer almasının yeterli olmadığı, bu düzenlemelerin uygulama ile
anlam kazanacağı, uygulamanın başarısının da kuralın uygulanabilir olmasına
bağlı olduğu,
İfade edilmiştir.
Kanun ve Cumhurbaşkanlığının Geri Gönderme
Tezkeresi üzerinde yapılan görüşmeleri müteakip, Kanunun maddelerinin
görüşülmesine geçilmiştir.
Yapılan görüşmeler sonucunda; Kanunun, 1,
2, 3, 4, 5, 6, 7, 8 ve 9 uncu maddeleri aynen kabul edilmiş, verilen
bir önergenin Komisyonumuzca
benimsenmesi üzerine yürürlüğe ilişkin
16 ncı maddesi, Kanunun yasalaşma sürecindeki gecikme nedeniyle, Özel İşlem Vergisi ile Özel İletişim Vergisine
ilişkin hükümlerin geriye yürütülmemesini teminen yeniden düzenlenmiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun onayına sunulmak
üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile arz olunur.
|
|
Başkan |
Başkanvekili |
Sözcü |
|
|
|
Sait Açba |
M. Altan Karapaşaoğlu |
Ekrem Erdem |
|
|
|
Afyon |
Bursa |
İstanbul |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Mahmut Göksu |
Mehmet Melik Özmen |
Ruhi Açıkgöz |
|
|
|
Adıyaman |
Ağrı |
Aksaray |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Mehmet Zekai Özcan |
Osman Kaptan |
Mehmet Mesut Özakcan |
|
|
|
Ankara |
Antalya |
Aydın |
|
|
|
|
(Karşı
oy yazısı ektedir) |
(Karşı
oy yazısı ektedir) |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Ali Osman Sali |
Aziz Akgül |
Ömer Abuşoğlu |
|
|
|
Balıkesir |
Diyarbakır |
Gaziantep |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
M. Emin Murat Bilgiç |
Alaattin Büyükkaya |
Birgen Keleş |
|
|
|
Isparta |
İstanbul |
İstanbul |
|
|
|
|
|
(Karşı
oy yazısı ektedir) |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Ali Kemal Kumkumoğlu |
Ali Topuz |
Hakkı Akalın |
|
|
|
İstanbul |
İstanbul |
İzmir |
|
|
|
(Karşı
oy yazısı ektedir) |
(Karşı
oy yazısı ektedir) |
(Karşı
oy yazısı ektedir) |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Mehmet Ceylan |
Y. Selahattin Beyribey |
Taner Yıldız |
|
|
|
Karabük |
Kars |
Kayseri |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Mustafa Ünaldı |
Ali Er |
Gürol Ergin |
|
|
|
Konya |
Mersin |
Muğla |
|
|
|
|
|
(Karşı
oy yazısı ektedir) |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Sabahattin Yıldız |
Kazım Türkmen |
Abdülkadir Kart |
|
|
|
Muş |
Ordu |
Rize |
|
|
|
|
(Karşı
oy yazısı ektedir) |
|
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Erol Aslan Cebeci |
Musa Uzunkaya |
Enis Tütüncü |
|
|
|
Sakarya |
Samsun |
Tekirdağ |
|
|
|
|
|
(Karşı
oy yazım ektedir) |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Faruk Nafiz Özak |
Mehmet Akif Hamzaçebi |
Osman Coşkunoğlu |
|
|
|
Trabzon |
Trabzon |
Uşak |
|
|
|
|
(Karşı
oy yazısı eklidir) |
(Karşı
oy yazısı eklidir) |
|
|
|
|
Üye |
|
|
|
|
|
Mustafa
Zeydan |
|
|
|
|
|
Hakkâri |
|
|
|
|
|
(İmzada
bulunamadı) |
|
|
KARŞI OY YAZISI
4775 sayılı “Gelir
Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Veraset ve İntikal
Vergisi Kanunu, 4306 sayılı Kanun, 4481 sayılı Kanun ve 4562 sayılı Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7 ve 9 uncu maddeleri
ile bu maddelerle ilgili olan 8 inci maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisince
bir kez daha görüşülmesi için Sayın Cumhurbaşkanı tarafından iade edilmiştir.
Anılan Kanunun daha önce
Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi sırasında ileri sürdüğümüz görüşler
“Karşı Oy Yazısı” ile Komisyon Raporuna eklenmişti. Anılan Karşı Oy Yazısındaki
görüşlerimiz halen geçerlidir.
Bu görüşleri kısaca
özetlemek istiyoruz:
Dolaylı-dolaysız vergi
ayırımında, dolaylı vergilerin payı % 70’lere yaklaşmıştır. Bu oran rekabet
ettiğimiz ülkelerde veya gelişmiş ülkelerde olmayan bir orandır. Dolaylı
vergilerin payının bu kadar yüksek olması, ekonomide vergi sisteminin gelir
dağılımına olumsuz etkilerde bulunması sonucunu doğurur.
Bu oranın değişmesi, yani
gelir dağılımının özellikle dar gelirlilerin aleyhine bozulması sonucunu
yaratan vergi gelirleri içerisinde dolaylı vergilerin payının indirilmesi,
vergi yükünün tabana yayılmasıyla sıkı sıkıya bağlıdır. Anayasanın 73 üncü
maddesinde anlamını bulan vergide adaletin sağlanması ancak bu yolla mümkün
olabilecektir.
Sayın Cumhurbaşkanının,
Kanunun ilgili maddelerinin bir kez daha görüşülmesi için ortaya koyduğu
gerekçeler de aynı yöndedir.
Ayrıca İstanbul Menkul
Kıymetler Borsasında işlem gören hisse senetlerinin alım-satımından doğan
kazançların vergiye tabi tutulabilmesi için üç aylık bir süre öngörülmüşken,
borsada kayıtlı olmayan hisse senetleri için bir süre öngörülmemektedir. Bu
düzenlemeden özellikle küçük ve orta boy işletmeler olumsuz etkileneceklerdir.
Borsada kayıtlı olmayan
hisse senetlerinin alım-satımından doğan kazançlar için elde tutma açısından
hiçbir süre öngörülmemiş olması, vergi adaletine aykırıdır.
Anılan nedenlerle Kanun
Tasarısına katılma olanağı bulamıyoruz.
|
|
Ali Topuz |
Birgen Keleş |
Enis Tütüncü |
|
|
İstanbul |
İstanbul |
Tekirdağ |
|
|
M. Akif Hamzaçebi |
Kazım Türkmen |
Osman Kaptan |
|
|
Trabzon |
Ordu |
Antalya |
|
|
Hakkı Akalın |
Mesut Özakcan |
Osman Coşkunoğlu |
|
|
İzmir |
Aydın |
Uşak |
|
|
Gürol Ergin |
Ali Kemal Kumkumoğlu |
|
|
|
Muğla |
İstanbul |
|
ANAYASANIN
89 UNCU MADDESİ GEREĞİNCE CUMHURBAŞKANINCA BİR DAHA GÖRÜŞÜLMEK ÜZERE GERİ
GÖNDERİLEN KANUN
GELİR VERGİSİ KANUNU,
VERGİ USUL KANUNU, KURUMLAR VERGİSİ KANUNU, VERASET VE İNTİKAL VERGİSİ KANUNU,
4306 SAYILI KANUN, 4481 SAYILI KANUN VE
4562 SAYILI KANUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN
Kanun No. : 4775
Kabul Tarihi: 19.12.2002
MADDE 1. – 31.12.1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi
Kanununun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 1. – Gerçek kişilerin gelirleri gelir vergisine
tâbidir. Gelir bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve
iratların safi tutarıdır.
MADDE 2. – 193 sayılı Kanunun 2 nci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Madde 2. – Gelire giren kazanç ve iratlar şunlardır :
1. Ticarî kazançlar,
2. Ziraî kazançlar,
3. Ücretler,
4. Serbest meslek kazançları,
5. Gayrimenkul sermaye iratları,
6. Menkul sermaye iratları,
7. Diğer kazanç ve iratlar.
Bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça, yukarıda yazılı kazanç ve
iratlar gelirin tespitinde gerçek ve safi miktarları ile nazara alınır.
MADDE 3. – 193 sayılı Kanunun 80 inci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Madde 80. – Aşağıda yazılı olup geçen bölümlerin dışında
kalan kazanç ve iratlar bu bölümdeki hükümlere göre vergiye tâbi gelire
dahildir :
1. Değer artışı kazançları,
2. Arızî kazançlar.
MADDE 4. – 193 sayılı Kanunun mülga mükerrer 80 inci maddesi
aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
Mükerrer Madde 80. – Aşağıda yazılı mal ve hakların elden
çıkarılmasından doğan kazançlar değer artışı kazançlarıdır.
1. İvazsız olarak iktisap edilenler ile 3 ay süreyle elde
tutulan ve Türkiye’de kurulu menkul kıymet borsalarında işlem gören hisse
senetleri hariç, menkul kıymetlerin elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar.
2. 70 inci maddenin birinci fıkrasının 5 numaralı bendinde
yazılı hakların (ihtira beratları hariç) elden çıkarılmasından doğan kazançlar.
3. Telif haklarının ve ihtira beratlarının müellifleri,
mucitleri ve bunların kanunî mirasçıları dışında kalan kimseler tarafından
elden çıkarılmasından doğan kazançlar.
4. Ortaklık haklarının veya hisselerinin elden
çıkarılmasından doğan kazançlar.
5. Faaliyeti durdurulan bir işletmenin kısmen veya tamamen
elden çıkarılmasından doğan kazançlar.
6. İktisap şekli ne olursa olsun (ivazsız olarak iktisap
edilenler hariç) 70 inci maddenin birinci fıkrasının 1, 2, 4 ve 7 numaralı
bentlerinde yazılı mal (gerçek usulde vergiye tâbi çiftçilerin ziraî istihsalde
kullandıkları gayrimenkuller dahil) ve hakların, iktisap tarihinden başlayarak
dört yıl içinde elden çıkarılmasından doğan kazançlar (Kooperatiflerin
ortaklarına bu sıfatları dolayısıyla tahsis ettikleri gayrimenkulleri tahsis
tarihinde ortak tarafından satın alınmış sayılır.)
Bu maddede geçen “elden çıkarma” deyimi, yukarıda yazılı mal
ve hakların satılması, bir ivaz karşılığında devir ve temliki, trampa edilmesi,
takası, kamulaştırılması, devletleştirilmesi, ticaret şirketlerine sermaye
olarak konulmasını ifade eder.
Bir takvim yılında elde edilen değer artışı kazancının 10
milyar liralık kısmı gelir vergisinden müstesnadır.
Faaliyetine devam eden ticarî bir işletmenin kısmen veya
tamamen satılmasından veya ticarî işletmeye dahil amortismana tâbi iktisadî
kıymetlerle birinci fıkrada yazılı hakların elden çıkarılmasından doğan
kazançlar ticarî kazanç sayılır ve bunlara ticarî kazanç hakkındaki hükümler
uygulanır.
MADDE 5. – 193 sayılı Kanunun 81 inci maddesi başlığıyla
birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Vergilendirilmeyecek değer artışı kazançları
Madde 81. – Aşağıdaki yazılı hallerde değer artışı kazancı
hesaplanmaz ve vergilendirilmez :
1. Ferdi bir işletmenin sahibinin ölümü halinde, kanunî
mirasçılar tarafından işletmenin faaliyetine devam olunması ve mirasçılar
tarafından işletmeye dahil iktisadî kıymetlerin kayıtlı değerleriyle (bilanço
esasına göre defter tutuluyorsa bilançonun aktif ve pasifiyle bütün halinde)
aynen devir alınması.
2. Kazancı bilanço esasına göre tespit edilen ferdi bir
işletmenin bilançosunun bir sermaye şirketine aktif ve pasifiyle bütün halinde
devrolunması, devir alan şirketin bilançosuna aynen geçirilmesi ve devredilen
ferdi işletmenin sahip veya sahiplerinin şirketten, devir bilançosuna göre
hesaplanan öz sermayesi tutarında ortaklık payı alması (Bu ortaklık payını
temsil eden hisse senetlerinin nama yazılı olması şarttır.)
3. Kolektif ve adi komandit şirketlerin bu maddenin 2
numaralı bendinde yazılı şartlar dahilinde nev’i değiştirerek sermaye şirketi
haline dönüşmesi (Kolektif ve adi komandit şirketlerin şekil değiştirerek
anonim şirket haline dönüşmesi halinde şekil değiştiren kolektif ve adi
komandit şirketlerin ortaklarının anonim şirketteki ortaklık paylarını gösteren
hisse senetlerinin nama yazılı olması şarttır.)
MADDE 6. – 193 sayılı Kanunun mülga mükerrer 81 inci maddesi
aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
Mükerrer Madde 81. – Değer artışında safi kazanç, elden
çıkarma karşılığında alınan para ve ayınlarla sağlanan ve para ile temsil
edilebilen her türlü menfaatlerin tutarından, elden çıkarılan mal ve hakların
maliyet bedelleri ile elden çıkarma dolayısıyla yapılan ve satıcının uhdesinde
kalan giderlerin ve ödenen vergi ve harçların indirilmesi suretiyle bulunur.
Hâsılatın ayın ve menfaat olarak sağlanan kısmının tutarı Vergi Usul Kanununun değerleme
ile ilgili hükümlerine göre tayin ve tespit olunur.
Maliyet bedelinin mükelleflerce tespit edilememesi halinde
maliyet bedeli yerine; Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre, takdir
komisyonlarınca tespit edilecek bedel, kazancı bilanço veya işletme hesabı
esasına göre tespit edilen işletmelerde ise son bilançoda veya envanter
kayıtlarında gösterilen değer esas alınır.
İşletmeye dahil amortismana tâbi iktisadî kıymetlerin elden
çıkarılması halinde, iktisadî kıymetlerin maliyet bedeli yerine amortismanlar
düşüldükten sonra kalan net değeri esas alınır.
Menkul kıymetlerin elden çıkarılmasında, iktisap bedelinin
tevsik edilememesi halinde Vergi Usul Kanununun 266 ncı maddesinde yazılı
itibari değer iktisap bedeli olarak kabul edilir.
Dar mükelleflerin (kurumlar dahil), yabancı sermaye
mevzuatına göre ilgili mercilerden izin almak suretiyle, Türkiye’ye bizzat
getirdikleri nakdî veya aynî sermaye karşılığında iktisap ettikleri menkul
kıymetler ile iştirak hisselerini elden çıkarmalarından doğan değer artışı
kazançlarının hesabında, kur farkından doğan kazançlar dikkate alınmaz. Şu
kadar ki, bu mükelleflerin Türkiye’de elde ettikleri kazançların, münhasıran bu
menkul kıymet veya iştirak hisseleri dolayısıyla elde edilen menkul sermaye
iratlarından ve bu kıymet veya hisselerin elden çıkarılmasından doğan değer
artışı kazançlarından ibaret olması şarttır. Bu mükelleflerin, Türkiye’de
menkul kıymet alım satımıyla devamlı olarak uğraşmaları halinde, kur farkından
doğan kazançlar da ticarî kazancın hesabında dikkate alınır.
Kur farkından doğan kazançların hesabında, menkul kıymet
veya iştirak hisselerinin iktisabına tahsis edilen yabancı sermayenin bu kıymet
veya hisselerin iktisap tarihindeki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası döviz
alış kuruna göre hesaplanan Türk Lirası karşılığı ile bu kıymet veya hisselerin
elden çıkarılması tarihindeki aynı miktar yabancı sermayenin Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası döviz alış kuruna göre hesaplanan Türk Lirası karşılığı
arasındaki fark esas alınır.
Mal ve hakların elden çıkarılmasında iktisap bedeli, elden
çıkarılan mal ve hakların, elden çıkarıldığı ay hariç olmak üzere Devlet
İstatistik Enstitüsünce belirlenen toptan eşya fiyat endeksindeki artış
oranında artırılarak tespit edilir.
MADDE 7. – 193 sayılı Kanunun 82 nci maddesi başlığıyla
birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Arızi kazançlar
Madde 82. – Vergiye tâbi arızi kazançlar şunlardır :
1. Arızi olarak ticarî muamelelerin icrasından veya bu
nitelikteki muamelelere tavassuttan elde edilen kazançlar.
2. Ticarî veya ziraî bir işletmenin faaliyeti ile serbest
meslek faaliyetinin durdurulması veya terk edilmesi, henüz başlamamış olan
böyle bir faaliyete hiç girişilmemesi, ihale, artırma ve eksiltmelere iştirak
edilmemesi karşılığında elde edilen hâsılat.
3. Gayrimenkullerin tahliyesi veya kiracılık hakkının devri
karşılığında alınan tazminatlar ile peştemallıklar (kiracıya ait tesisat ve
malların tahliye ve devri sırasında kiralayan veya yeni kiracıya devrinde doğan
kazançlar dahil).
4. Arızi olarak yapılan serbest meslek faaliyetleri
dolayısıyla tahsil edilen hâsılat.
5. Gerçek usulde vergiye tâbi mükelleflerin terk ettikleri
işleri ile ilgili olarak sonradan elde ettikleri kazançlar (zarar yazılan
değersiz alacaklarla, karşılık ayrılan şüpheli alacakların tahsili dahil).
6. Dar mükellefiyete tâbi olanların 45 inci maddede yazılı
işleri arızi olarak yapmalarından elde ettikleri kazançlar.
Bir takvim yılında 1, 2, 3 ve 4 numaralı bentlerde yazılı
olan kazançlar (henüz başlamamış olan ticarî, ziraî veya meslekî bir faaliyete
hiç girişilmemesi ile ihale, artırma ve eksiltmelere iştirak edilmemesi
karşılığında elde edilen kazançlar hariç) toplamının 10 milyar liralık kısmı
gelir vergisinden müstesnadır.
Bu maddede geçen “hâsılat” deyimi alınan para ve ayınlarla
diğer suretlerle elde edilen ve para ile temsil edilebilen menfaatleri ifade
eder.
Arızi kazançların safi miktarı aşağıdaki şekilde tespit
olunur.
1. Bu maddenin birinci fıkrasının 1 numaralı bendinde yazılı
işlerde satış bedelinden maliyet bedeli ve satış dolayısıyla yapılan giderler
indirilir.
2. Bu maddenin birinci fıkrasının 2, 3, 4 ve 5 numaralı
bentlerinde yazılı işlerde elde edilen hâsılattan tevsik edilmek kaydıyla
yapılan giderler indirilir.
3. Bu maddenin birinci fıkrasının 6 numaralı bendinde yazılı
işlerde, 45 inci madde hükümleri uygulanır.
MADDE 8. – 31.12.1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi
Kanununun;
1. - Geçici 46 ncı maddesinin 1 numaralı fıkrasında yer alan
“beş yıldan fazla” ve “beş yıllık süre” ibareleri sırasıyla “dört yıldan fazla”
ve “dört yıllık süre”, 2 numaralı fıkrasında yer alan “2003 yılı” ibaresi “2002
yılı”,
2. - Geçici 55 inci maddesinde yer alan “1.1.1999 -
31.12.2002 tarihleri arasında” ibaresi “1.1.1999 - 31.12.2003 tarihleri
arasında”,
3. - Geçici 59 uncu maddesinde yer alan “31.12.2004 tarihine
kadar,” “26.7.2001 - 31.12.2002 tarihleri arasında” ve “80 inci” ibareleri
sırasıyla “31.12.2005 tarihine kadar,” “26.7.2001 - 31.12.2003 tarihleri
arasında” ve “mükerrer 80 inci”,
Şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 9. – 4.1.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul
Kanununun 30 uncu maddesinin 2 nci fıkrasının (7) numaralı bendi yürürlükten
kaldırılmıştır.
MADDE 10. – 3.6.1949
tarihli ve 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun geçici 28 inci maddesinde yer
alan “1.1.1999 - 31.12.2002 tarihleri arasında...” ibaresi “1.1.1999 -
31.12.2003 tarihleri arasında...” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 11. – 08.06.1959 tarihli ve 7338 sayılı Veraset ve
İntikal Vergisi Kanununun;
a) 7 nci maddesinin
birinci fıkrasında yer alan “... Spor-Toto Teşkilâtı...” ibaresi “... futbol
müsabakaları ve at yarışları üzerine müşterek bahis düzenleyenler...” şeklinde,
b) 9 uncu maddesinin
birinci fıkrasının 3 numaralı bendinde yer alan “... futbol müsabakalarına...”
ibaresi “... futbol müsabakalarına ve at yarışlarına...” şeklinde,
c) 16 ncı maddesinin son
fıkrasında yer alan “... futbol müsabakalarına...” ibaresi “... futbol
müsabakalarına ve at yarışlarına...” şeklinde, aynı fıkrada yer alan “... %
20...” ibaresi “... % 10...” şeklinde,
d) 19 uncu maddesinin
birinci fıkrasının parantez içinde yer alan “... Spor-Toto Teşkilâtınca futbol
müsabakalarına ait...” ibaresi “... futbol müsabakalarına ve at yarışlarına
ait...” şeklinde,
Değiştirilmiştir.
MADDE12. – 16.08.1997
tarihli ve 4306 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu, Millî Eğitim Temel Kanunu,
Çıraklık ve Meslek Eğitimi Kanunu, Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve
Görevleri Hakkında Kanun ile 24.3.1988 Tarihli ve 3418 sayılı Kanunda
Değişiklik Yapılması ve Bazı Kâğıt ve İşlemlerden Eğitime Katkı Payı Alınması
Hakkında Kanunun Geçici 1 inci Maddesinin (A) fıkrasının 3 numaralı bendi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı fıkranın (1), (4), (5), (7) ve (9)
numaralı bentlerinde yer alan işlem ve kâğıtlar için 2002 yılında uygulanan
maktu tutarlar kanunî tutarlar olarak yeniden belirlenmiştir.
3. a) Süper Toto, Skor-Toto, Gol 7 ve benzeri oyunlarda her
bir kolon için 10 000 lira,
b) Sayısal Loto, Şans Topu, On Numara ve benzeri oyunlarda
her bir kolon için 20 000 lira,
c) At yarışlarında oynanan her bir bilet bedelinin yüzde 5’i
oranında hesaplanacak tutar, (Bu suretle hesaplanan tutar 40 000 liradan az
olamaz)
MADDE 13. – 26.11.1999 tarihli ve 4481 sayılı 17.8.1999 ve
12.11.1999 tarihlerinde Marmara Bölgesi ve Civarında Meydana Gelen Depremin Yol
Açtığı Ekonomik Kayıpları Gidermek Amacıyla Bazı Mükellefiyetler İhdası ve Bazı
Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 23.11.2000 tarihli ve
4605 sayılı Kanunla değişik 8 ve 9 uncu maddelerinde yer alan “31.12.2002” tarihi “31.12.2003” olarak
değiştirilmiştir.
MADDE 14. – 26.11.1999 tarihli ve 4481 sayılı Kanunun 4605
sayılı Kanunla değişik 15 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 15. – Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Rekabet Kurumu,
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Telekomünikasyon Kurumu, Tütün, Tütün Mamulleri
ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu,
Şeker Kurumu ile Kamu İhale Kurumunun elde ettikleri gelirlerinin (faiz, repo,
pay, alım-satım farkı ve sair adlarla elde edilen her türlü gelir dahil)
31.12.2002 tarihine kadar birikmiş tutarları ile bu tarihten 31.12.2003
tarihine kadar birikecek tutarları üzerinden Maliye Bakanının teklifi ve
Başbakanın onayı ile kurum ve kuruluşlar itibariyle belirlenecek oranlara göre
hesaplanacak kısmı bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydedilmek üzere
Maliye Bakanı tarafından belirlenecek süre içinde Maliye Bakanlığı
MerkezSaymanlık Müdürlüğünün Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası nezdindeki
hesabına yatırılır. Söz konusu kuruluşların periyodik olarak kasalarında oluşan
nakit fazlaları bu kuruluşların görüşü alınmak suretiyle bu fıkrada belirlenen
esaslara göre kesilebilir.
Yukarıda belirtilen kurum ve kuruluşlar 31.12.2002 tarihine
kadar birikmiş gelir tutarları ile kasa ve banka mevcutlarını 15.1.2003
tarihine kadar; her ayın gelir ve giderleriyle kasa ve banka mevcutlarını gösterir malî bilgileri ise
izleyen ayın 7 nci günü sonuna kadar Maliye Bakanlığına bildirir. Bu maddede
belirtilen tutarların süresi içinde ödenmemesi halinde, ödenmeyen tutarlar 6183
sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre gecikme
zammı da uygulanmak suretiyle takip ve
tahsil edilir.
MADDE 15. – 12.4.2000 tarihli ve 4562 sayılı Organize Sanayi
Bölgeleri Kanununun 28 inci maddesinde yer alan “31.12.2002” tarihi
“31.12.2003” olarak değiştirilmiştir.
MADDE 16. – Bu Kanunun;
- 15 inci maddesi 31.12.2002 tarihinden geçerli olmak üzere
yayımı,
- 11 inci maddesi 1.2.2003,
- Diğer maddeleri 1.1.2003,
Tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 17. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONUNUN KABUL ETTİĞİ METİN
GELİR VERGİSİ KANUNU,
VERGİ USUL KANUNU, KURUMLAR VERGİSİ KANUNU, VERASET VE İNTİKAL VERGİSİ KANUNU,
4306 SAYILI KANUN, 4481 SAYILI KANUN VE
4562 SAYILI KANUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN
MADDE 1. – Kanunun 1 inci
maddesi aynen kabul edilmiştir.
MADDE 2. – Kanunun 2 nci
maddesi aynen kabul edilmiştir.
MADDE 3. – Kanunun 3 üncü
maddesi aynen kabul edilmiştir.
MADDE 4. – Kanunun 4 üncü maddesi aynen kabul edilmiştir.
MADDE 5. – Kanunun 5 inci
maddesi aynen kabul edilmiştir.
MADDE 6. – Kanunun 6 ncı
maddesi aynen kabul edilmiştir.
MADDE 7. – Kanunun 7 nci maddesi aynen kabul edilmiştir.
MADDE 8. – Kanunun 8 inci
maddesi aynen kabul edilmiştir.
MADDE 9. – Kanunun 9 uncu
maddesi aynen kabul edilmiştir.
MADDE 16. – Bu Kanunun;
- 15 inci maddesi 31.12.2002 tarihinden geçerli olmak üzere
yayımı tarihinde,
- 12 ve 13 üncü maddeleri yayımını izleyen günde,
- 11 inci maddesi 1.2.2003 tarihinde,
- Diğer maddeleri 1.1.2003 tarihinden geçerli olmak üzere
yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.