Dönem: 22            Yasama Yılı: 4

 

TBMM                                           (S. Sayısı: 1136)

 

23/2/2006 Tarihli ve 5462 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbir-lerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Adalet Komisyonu Raporu (1/1180)

 

                      

Not: Kanun, Başkanlıkça Anayasa ile Adalet komisyonlarına havale edilmiştir.

 

                           T.C.

                 Cumhurbaşkanlığı                                                  10/3/2006

    Sayı: B.01.0.KKB.01-18/A-3-2006-163

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

İLGİ: 24.02.2006 günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.02-18482/47307 sayılı yazınız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nca 23.02.2006 gününde kabul edilen 5462 sayılı "Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" incelenmiştir.

İncelenen Yasa'nın 1. maddesiyle değiştirilen, 13.12.2004 günlü, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yasa'nın 110. maddesinin ikinci fıkrasında,

"(2) Mahkûmiyete konu suç nedeniyle doğmuş zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesine dair hukuki sorumlulukları saklı kalmak üzere;

a) Kadın veya altmışbeş yaşını bitirmiş kişilerin mahkûm oldukları altı ay,

b) Yetmiş yaşını bitirmiş kişilerin mahkûm oldukları bir yıl,

c) Yetmişbeş yaşını bitirmiş kişilerin mahkûm oldukları üç yıl,

veya daha az süreli hapis cezasının konutunda çektirilmesine hükmü veren mahkemece veya hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa o yerde bulunan aynı derecedeki mahkemece karar verilebilir."

düzenlemesine yer verilmiştir.

5275 sayılı Yasa'nın 110. maddesinde, özel infaz yöntemleri düzenlenmiş, bu bağlamda "konutta infaz"ın temel ilkelerine de yer verilmiştir.

Maddenin (3). fıkrasına göre, hükmü veren ya da hükümlü başka yerde ise o yerde bulunan aynı derecedeki mahkeme,

- 75 yaşını bitiren,

- 3 yıl ve daha az süreli hapis cezasına mahkûm olan,

- Sağlık durumu, cezanın infaz kurumlarında çektirilmesine elverişli olmadığı, tam teşekküllü Devlet ya da üniversite hastanelerince verilecek raporla belirlenen,

- İşledikleri suç nedeniyle herhangi bir zarar doğmuşsa, bu zararı aynen iade, suçtan önceki duruma getirme ya da tazmin yoluyla tümüyle gideren,

hükümlülerin cezalarının konutta çektirilmesine karar verebilecektir.

İncelenen Yasa'yla maddenin (2). fıkrası yeniden düzenlenmiş, (3). fıkra kuralı değiştirilerek (2). fıkraya taşınmıştır.

Yapılan değişiklikle, işlenen suç nedeniyle doğmuş zarara ilişkin hukuksal sorumluluk saklı kalmak koşuluyla,

- 75 yaşını bitirenlerden,

- 3 yıl ya da daha az süreli hapis cezasına mahkûm olanların,

bu cezalarının konutta çektirilmesine ilgili mahkemece karar verilebileceği kurala bağlanmıştır.

Görüldüğü gibi, getirilen düzenlemede, 75 yaşını bitirenlerden 3 yıl ya da daha az süreli hapis cezası verilenlerin, cezalarının konutta çektirilmesi için aranan,

- Hükümlünün sağlık durumunun, cezasının infaz kurumlarında çektirilmesine elverişli olmadığının tam teşekküllü Devlet ya da üniversite hastanelerince verilecek raporla saptanması ve,

- İşlenen suç nedeniyle doğan zararın aynen iade, suçtan önceki duruma getirme ya da tazmin yoluyla tümüyle giderilmesi,

koşulları kaldırılmaktadır.

01.06.2005 gününde yürürlüğe konulan 5275 sayılı Yasa'nın 110. maddesi kuralının, aradan çok kısa bir süre geçmesine karşın değiştirilmesini ve söz konusu iki koşulun kaldırılmasını haklı kılacak nedenler Yasa teklifinin gerekçesinde, Adalet Komisyonu raporunda ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu görüşmelerinde açıklıkla ortaya konulamamıştır.

Tersine, yasal düzenlemenin, bir siyasal parti eski genel başkanının durumuna çözüm getirmek ve üzerine geçirdiği Hazine yardımını geri ödemeden cezasının infazını evinde sağlamak amacıyla yapıldığı, tüm kamuoyunun bildiği ve hiç kimsenin yadsıyamadığı bir gerçektir.

Kişinin suçluluğunun yargılama sonunda sabit bulunarak cezalandırılması durumu, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı farklı bir statüyü gerektirmektedir.

Cezaların infaz rejiminin yasayla düzenlenmesinin temel amacı, Anayasa'nın 2. maddesinde yer verilen hukuk devleti ilkesinin gereği olarak, hükümlülük statüsüne girenlere hukuksal güvenliğin sağlanmasıdır. Anayasa'da cezaların infazı konusunda özel kural getirilmediği için bu alanın düzenlenmesi Yasama Organı'nın takdir yetkisi içindedir.

İnfaz rejimini düzenleyen yasa koyucunun, bu rejimin temel ilkelerinden hareketle, hükümlünün yaşını, sağlık durumunu ve özgürlüğü bağlayıcı cezanın süresini gözeterek kimi özel infaz yöntemleri benimsemeye de yetkili olduğu açıktır.

Bununla birlikte, Yasama Organı'nın, bu alandaki takdir yetkisini kullanırken hukukun genel ilkeleri ile birlikte anayasal kurallarla da bağlı olduğu tartışmasızdır.

Anayasanın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir.

Hukuk devleti, tüm etkinliklerinde hukuka ve Anayasa'ya uyan devlettir. Hukuk devleti ilkesi, Devlet organlarının, bu bağlamda Yasama Organı'nın anayasal kurallar yanında genel hukuk kurallarına uymasını zorunlu kılmaktadır.

Genel hukuk kuralları, yasaların genel, soyut, nesnel olmasını ve kamu yararı amacıyla çıkarılmasını gerektirmektedir. Yasaların bu öğelere uygun olması hukuk devleti ilkesinin de koşullarındandır.

Anayasa Mahkemesi'nin 20.11.1996 günlü, E.1996/58, K.1996/43 sayılı kararında da vurgulandığı gibi, ".... yasaların genelliği ilkesi, özel, aktüel ve geçici bir durumu gözetmeyen, belli bir kişiyi hedef almayan, .... kuralların getirilmesini" zorunlu kılmaktadır.

Hukuk devletinin tanımına giren bir çok öğeden biri de, kamu yararı düşüncesi olmaksızın, başka bir deyişle, özel çıkarlar için ya da belli kişilerin yararına olarak bir yasanın kabul edilemeyeceğidir. Kamu yararı amacı taşımayan yasaların, amaç öğesi yönünden Anayasa'nın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği açıktır.

İncelenen Yasa'yla 5275 sayılı Yasa'nın 110. maddesinde yapılması öngörülen değişiklik, yukarıda açıklanan nedenlerle, öznel ve kişiye özgü niteliği karşısında hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır.

Getirilen kuraldan kapsama giren ya da girecek olanların da yararlanacak olması, değişikliğin, zamanlaması itibariyle bir siyasal partinin eski genel başkanı için yapıldığı, dolayısıyla kişiye özgü olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.

Ayrıca, getirilen kuralın kamunun değil, kişilerin yararını gözettiği gözardı edilemeyecek bir olgudur. Cezanın konutta infazı için aranan, işlenen suç nedeniyle doğan zararın ödenmesi koşulunun kaldırılması, değişikliğin kamu yararı amacı taşımadığını göstermektedir. Düzenlemede, zarara ilişkin hukuksal sorumluluğun saklı tutulduğunun belirtilmesi sonuca etkili değildir. Çünkü, cezanın konutta çektirilmesinin zorlayıcı öğesi olan zararın ödenmesi önkoşulu ortadan kaldırılmaktadır.

Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5462 sayılı "Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun", Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce bir kez daha görüşülmesi için, Anayasa'nın değişik 89 ve 104. maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.

                                                                           Ahmet Necdet SEZER

                                                                              Cumhurbaşkanı


Adalet Komisyonu Raporu

Türkiye Büyük MilletMeclisi

      Adalet Komisyonu

       Esas No.: 1/1180                                                     29/3/2006

        Karar No.: 104

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Komisyonumuzun 3/2/2006 tarihli 101 karar nolu raporu ile sonuçlandırdığı, "Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun", Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23/2/2006 tarihli 67 nci birleşiminde görüşülmüş ve kabul edilmiştir.

Kanun, Anayasamızın 89 uncu maddesi gereğince yayımlanması için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 24/2/2006 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-18482/47307 sayılı tezkeresi ile Cumhurbaşkanlığına gönderilmiştir.

Sayın Cumhurbaşkanımız, 5462 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunu, 10/3/2006 tarihli ve B.01.0.KKB.01-18/A-3-2006-163 sayılı yazısıyla, Anayasanın 89 ve 104 üncü maddeleri uyarınca bir kez daha görüşülmek üzere geri göndermiş ve gerekçeli geri gönderme tezkeresi de Genel Kurulumuzun 14/3/2006 tarihli 74 üncü birleşiminde okunmuştur.

Komisyonumuz, 22/3/2006 tarihli 44 üncü toplantısında, Adalet Bakanlığı temsilcilerinin katılımıyla, Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçelerini de dikkate alarak, 23/2/2006 tarihli ve 5462 sayılı "Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunu" bir kez daha inceleyip görüşmüştür.

Cumhurbaşkanlığı makamının, söz konusu geri gönderme yazısında; 23/2/2006 tarihli ve 5462 sayılı "Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un; öznel ve kişiye özgü niteliği karşısında hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı; getirilen düzenlemenin kamu yararı amacı taşımadığı ileri sürülmüş, ayrıca, kamu yararı düşüncesi olmaksızın, başka bir deyişle, özel çıkarlar için ya da belli kişilerin yararına olarak bir yasanın kabul edilemeyeceği belirtilmiş, kamu yararı amacı taşımayan yasaların, amaç ögesi yönünden Anayasanın 2 nci maddesindeki hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceğinin açık olduğu, bu sebeple öznel ve kişiye özgü niteliği karşısında hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmadığı ifade edilmiştir.

Komisyonumuzda yapılan yoğun tartışmalardan sonra, çoğunluk görüşü olarak bu değerlendirmelerin doğru olmadığı sonucuna varılmıştır.

Komisyonumuzca yapılan görüşmeler sırasında bu Kanunun, öznel ve kişiye özgü bir nitelik taşımadığı vurgulanmıştır. Bilindiği gibi, infaz rejimlerini düzenleyen kanun koyucunun, bu rejim ilkeleri çerçevesinde, hükümlüler, yaş, hapis cezası süresi ve sağlık durumu gibi kıstaslar dikkate alarak düzenleme yetkisi bulunmaktadır. Bu kapsamda, bir kanunun öznel veya kişiye özgü olması için; ya ilgili kişi gözetlenerek bir düzenleme yapılması ve bu suretle diğer kişilerin de bu kanun hükümlerinden yararlanmasının mümkün olmaması, ya da yapılan düzenlemeye ancak ilgili kişiden başkalarının girememesi gerekir.

Bir kanun hükmünden yararlanacak olan kişilerin sayısının sınırlı olması, bu Kanunun öznel ve kişiye özgü bir kanun olduğunu göstermez. Burada, belli bir kişi hedef alınmadan ve geçici bir durum da gözetilmeden, özel infaz rejimleri ile ilgili olarak, Yasama Organının takdir yetkisinin kullanılması söz konusudur.

Sayın Cumhurbaşkanınca geri gönderme yazısında ayrıca, getirilen kuralın kamunun değil, kişilerin yararını gözetmesinin gözardı edilemeyecek bir olgu olduğu; cezanın konutta infazı için aranan, işlenen suç nedeniyle doğan zararın ödenmesi koşulunun kaldırılmasının, değişikliğin kamu yararı amacı taşımadığını göstermekte olduğu, düzenlemede zarara ilişkin hukuksal sorumluluğun saklı tutulduğunun belirtilmesinin sonuca etki etmeyeceği, çünkü, cezanın konutta çektirilmesinin zorlayıcı ögesi olan zararın ödenmesi önkoşulunun ortadan kaldırıldığını belirterek, kamu yararı taşımadığı ileri sürülmüştür.

Komisyonumuzca yapılan tartışmalar sonucunda, Sayın Cumhurbaşkanının ileri sürmüş olduğu bu gerekçeye de iştirak edilmemiştir. Bir kişinin işlediği suç nedeniyle ayrıca zararı tazmin zorunluluğu ortaya çıkabilir. Bu Kanunla; mahkumiyete konu olan suç nedeniyle doğan zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesine ilişkin hukuki sorumluluklar saklı tutulmak suretiyle, zararın tazmini güvence altına alınmıştır.

Burada bu konu ile ilgili olarak ayrıca üzerinde durulması gereken bir başka husus da; oluşan herhangi bir zarardan dolayı tazmin edilmesi gereken miktarın tam olarak belirlenemediği durumlarda, kişi hakkında verilmiş mahkumiyet kararı, cezaevinde infaz edilecek iken; tazmin edilmesi gereken miktarın tam olarak belirlenebildiği hallerde, kişi hakkında verilen mahkumiyet kararı; konutunda çektirilebilecektir. Bu durumda, aynı şartlarda olan kişiler açısından eşitsizlik ortaya çıkabilecektir.

Belirtilen nedenlerle, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 1 inci, 2 nci ve 3 üncü maddeleri, oyçokluğu ile Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun onayına sunulmak üzere Başkanlığa saygı ile arz olunur.

                 

 

Başkan

Başkanvekili

Sözcü

 

Köksal Toptan

Recep Özel

Ramazan Can

 

Zonguldak

Isparta

Kırıkkale

 

(Toplantıya katılmadı)

 

 

 

Kâtip

Üye

Üye

 

Hasan Kara

Fehmi Hüsrev Kutlu

Halil Özyolcu

 

Kilis

Adıyaman

Ağrı

 

 

 

(İmzada bulunamadı)

 

Üye

Üye

Üye

 

Haluk İpek

Feridun Fikret Baloğlu

Yüksel Çorbacıoğlu

 

Ankara

Antalya

Artvin

 

 

(Karşı oyum var)

(Karşı oy)

 

Üye

Üye

Üye

 

Orhan Yıldız

Mehmet Küçükaşık

Feridun Ayvazoğlu

 

Artvin

Bursa

Çorum

 

(İmzada bulunamadı)

(Toplantıya katılmadı)

(Muhalifim)

 

Üye

Üye

Üye

 

Muzaffer Külcü

Mustafa Nuri Akbulut

Mahmut Durdu

 

Çorum

Erzurum

Gaziantep

 

 

 

(Toplantıya katılmadı)

 

Üye

Üye

Üye

 

Mehmet Yılmazcan

Hakkı Köylü

Muharrem Kılıç

 

Kahramanmaraş

Kastamonu

Malatya

 

(Toplantıya katılmadı)

 

(Karşı oy)

 

Üye

Üye

Üye

 

Süleyman Sarıbaş

Orhan Eraslan

Enver Yılmaz

 

Malatya

Niğde

Ordu

 

(Toplantıya katılmadı)

(Karşı oyumuz vardır)

 

 

Üye

Üye

Üye

 

Mehmet Nuri Saygun

Ahmet Çağlayan

Bekir Bozdağ

 

Tekirdağ

Uşak

Yozgat

 

(Muhalifim)

 

 

KARŞI OY YAZIMIZ

Adalet Komisyonunda 22/03/2006 tarihinde gündeme alınan ve görüşmeleri tamamlanarak kabul edilen Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda değişiklik yapılmasına dair 5462 sayılı Kanunun kabulüne yönelik karara ilişkin olarak komisyon aşamasında itirazlarımızı ifade ettik. Ancak Kanun oy çokluğu ile kabul edilmiş olduğundan, itirazlarımızı belirtir karşı oyumuzu yazılı olarak sunmaktayız.

Gereğini arz ederiz.

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında 5275 Sayılı Kanun 1/6/2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Uygulamada Kanunda aksayan yönler belirginleşmeden ve hatta daha hiçbir uygulamaya konu olamadan değişiklik taleplerine maruz kalmıştır. Yasanın 110. maddesi ile ilgili olarak daha 2005 yılı tamamlanmadan değişiklik içeren teklif hazırlanmıştır. Bu teklif Adalet Komisyonunda görüşülmüş ve bizlerin karşı oyuna rağmen oy çokluğu ile kabul görerek Meclis Genel Kuruluna iletilmiş ve Genel Kurulda yapılan görüşmeler sonucunda yine CHP Grubunun karşı çıkmasına rağmen oy çokluğu ile kabul edilmiştir.

Ancak söz konusu değişiklik Sayın Cumhurbaşkanımızın 10/3/2006 tarihli geri gönderme tezkereleri ile bir kez daha görüşülmek üzere Anayasanın 89 ve 104. maddeleri gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına geri gönderilmiştir.

Bu kez 22/3/2006 tarihinde geri gönderilen 5462 sayılı Kanun, Adalet Komisyonunda tekrar görüşülmüş ve tüm ikaz ve itirazlarımıza karşın aynen kabul edilmiştir. Oysa ki bahse konu Yasanın aşağıdaki gerekçeler nedeni ile kabul edilmemesi gerekmektedir. Şöyle ki :

l- Cumhurbaşkanlığının iade gerekçesinde de belirtildiği gibi, 5275 sayılı Yasanın 110. maddesi kurallarının, aradan çok kısa bir süre geçmesine karşın değiştirilmesini ve iki koşulun kaldırılmasına yönelik değişiklikleri haklı kılacak nedenler ne Yasa teklifi gerekçesinde, ne Adalet Komisyonu raporunda ne de Genel Kurul görüşmelerinde açıklıkla ortaya konulmamıştır. Hal böyle olunca işbu değişikliği gerekli gösterecek bir neden ortada bulunmamaktadır. Kaldı ki halen madde ile ilgili bir uygulama olmadığından, bu uygulama ile değişiklikleri haklı gösterecek bir gerekçeden de söz edilemez.

2- Anayasa tarafından özel kural belirtilmemiş hallerde Yasama organı tarafından takdir yetkisi kullanılmak sureti ile yeni düzenlemeler yapılması mümkündür. Ancak bu durum tamamen keyfilik anlamına gelmez. Bu takdir yetkisi kullanılırken, hukukun genel ilkeleri ile Anayasal kurallara bağlı kalınması gerekmektedir. Bu halde ise düzenlemenin genel hukuk kuralları çerçevesinde, genel ve kamu yararı düşüncelerine uygun olarak yapılması zorunludur. Ancak yapılan düzenleme ile öncelikle genel hukuk kurallarından uzaklaşılarak kişiye özel bir düzenleme yapılmıştır. Bu eksiklik yetmemiş ve kamu yararı da bu değişiklik ile göz ardı edilmiş ve hatta daha ağır bir deyişle ortadan kaldırılmıştır. Çünkü değişikliğe konu edilen 110. maddenin 3. fıkrasında özel infaz rejiminden istifade için sağlık durumu ön koşul olarak aranmış ve bu dahi yetersiz bulunarak kamuya verilmiş olan zararın dahi aynen iadesi gerekliliği zorunlu kılınmıştır. Yapılan bu değişiklik ile hem sağlık koşulu hem de kamuya verilen zararın ödenmesi koşulu madde metninden çıkartılmaktadır. Hal böyle olunca bu değişiklik ile kamu yararı tamamen ortadan kaldırılmaktadır. Bu konuda özellikle zararın belli olmadığı, Hukuk Mahkemesinde alacak ile ilgili yargılamanın sürmekte olduğu iddiası da mevcut bilinçli yanlışın korunması refleksinden başka bir şey değildir. Bu nedenle kamuyu değil kişileri korumaya yönelik bir anlayışın ürünü olan bu değişikliğin kabul görmesi mümkün değildir.

3- Yukarıda belirtilen hususlar dışında, düzenlemenin daha başlangıcından beri yanlış olduğu ve de özellikle 5275 sayılı Yasa formatına uymadığı görülmektedir. 5275 sayılı Yasanın 2. Kitap 2. Kısım 1. Bölümünde düzenlenmiş olan 110. maddenin bölüm başlığı :"KISA SÜRELİ HAPİS CEZASINA SEÇENEK YAPTIRIMLAR İLE KISA SÜRELİ HAPİS CEZALARININ ÖZEL İNFAZ ŞEKİLLERİ" şeklindedir. Türk Ceza Kanununda kısa süreli hapis cezaları tanımlanmıştır. Buna göre kısa süreli hapis cezaları 1 yıla kadar olan cezalardır. Oysa ki gerek yasa metninde ve de gerekse değişiklik içeren teklifle 110. maddenin 3. fıkrasından da açıkça görüleceği üzere uygulamaya konu ceza 3 yıl veya daha az süreli hapis cezalarını içermektedir. Bu durumda ise kısa süreli hapis cezasından söz etmek mümkün değildir. Bu nedenle de yasa tekniği, düzenlenme şekli ve yeri niteliği ile bu durum kabul edilemez .Bu hatanın nasıl yapıldığına gelince, tüm diğer Kanun teklif ve tasarılarında olduğu gibi, tasarı ve teklif komisyona gerekli alt yapı çalışmaları yapılmadan getirilmiştir. Son anda akla gelen bir ihtiyaç ise dikkatsizce ve özensizce bir yere sıkıştırılmak istenilmiş ve böylece de GAF niteliğinde bir hataya sebep olunmuştur.

Sonuç olarak gerçekleştirilmesi istenilen 110. madde değişikliğine, düzenlemenin kişiye özel ve kamu yararı gözetilmeden, kişisel yararlar ön plana çıkartıldığından, uygulama olmaksızın çok kısa bir süre içinde yapılan bu değişikliğin uygulamadan kaynaklanan bir değişiklik olmamasından, maddenin içinde bulunduğu bölümün kısa süreli hapis cezalarını düzenleyen bir bölüm olmasına rağmen 3. fıkrada yapılan düzenlemenin kısa süreli hapis cezası niteliğinde olmamasından ötürü belirtilen değişiklikleri doğru bulmamaktayız.

Belirtilen nedenlerle yapılan değişikliklere karşı olduğumuzu belirtiriz.

                                                                                 22.03.2006

 

Muharrem Kılıç

Mehmet Nuri Saygun

Orhan Eraslan

 

Malatya

Tekirdağ

Niğde

 

Yüksel Çorbacıoğlu

Feridun Ayvazoğlu

Feridun Fikret Baloğlu

 

Artvin

Çorum

Antalya


ANAYASANIN 89 UNCU VE 104 ÜNCÜ MADDELERİ GEREĞİNCE CUMHURBAŞKANINCA BİR DAHA GÖRÜŞÜLMEK ÜZERE GERİ GÖNDERİLEN KANUN

CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN

 

Kanun No. 5462         Kabul Tarihi: 23.2.2006      

 

MADDE 1.- 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 110 uncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmış ve diğer fıkra numaraları buna göre teselsül ettirilmiştir.

"(2) Mahkûmiyete konu suç nedeniyle doğmuş zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesine dair hukukî sorumlulukları saklı kalmak üzere;

a) Kadın veya altmışbeş yaşını bitirmiş kişilerin mahkûm oldukları altı ay,

b) Yetmiş yaşını bitirmiş kişilerin mahkûm oldukları bir yıl,

c) Yetmişbeş yaşını bitirmiş kişilerin mahkûm oldukları üç yıl,

veya daha az süreli hapis cezasının konutunda çektirilmesine hükmü veren mahkemece veya hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa o yerde bulunan aynı derecedeki mahkemece karar verilebilir."

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

ADALET KOMİSYONUNUNKABUL ETTİĞİ METİN

CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUNDA DEĞİ-ŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN

MADDE 1.- Kanunun 1 inci maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.

MADDE 2.- Kanunun 2 nci maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.

MADDE 3.- Kanunun 3 üncü maddesi Komisyonumuzca aynen kabul edilmiştir.