Dönem: 22 Yasama Yılı: 4
TBMM (S. Sayısı: 1192)
Kurumlar Vergisi Kanunu Tasarısı ve Bursa Milletvekili
Mehmet Küçükaşık ve 47 Milletvekilinin; Kurumlar Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1170,
2/719)
Not: Teklif; Başkanlıkça
Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına havale edilmiştir.
T.C.
Başbakanlık 8/2/2006
Kanunlar ve Kararlar
Genel Müdürlüğü
Sayı: B.02.0.KKG.0.10/101-1228/517
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Maliye Bakanlığınca hazırlanan ve Başkanlığınıza arzı
Bakanlar Kurulunca 30/1/2006 tarihinde kararlaştırılan “Kurumlar Vergisi Kanunu
Tasarısı” ile gerekçesi ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
GENEL GEREKÇE
1949 yılında başlatılan
büyük vergi reformunun asli unsurlarından birisi olan 5422 sayılı Kurumlar
Vergisi Kanunu, on bir yıllık ilk uygulama döneminin ardından, özellikle dar
mükellefiyete tabi kurumların vergilendirilmesine yönelik ciddi yetersizlikler
nedeniyle 1960 yılında bazı önemli değişikliklere uğramış ve günümüze kadar da
muhtelif tarihlerde gerçekleştirilen düzenlemelerle bu Kanunun güncel ekonomik
ve sosyal ihtiyaçlara yanıt vermesi sağlanmaya çalışılmıştır.
Kuşkusuz, 5422 sayılı
Kanun, tıpkı 5421 ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunları gibi, Türk
vergiciliğinde önemli bir köşe taşı olmuştur. Açıktır ki, bundan sonra da bu
alanda yapılacak her türlü atılımın, açılımın ya da reformun bu birikimi bir
kenara itmesi söz konusu olamaz. Yeni Kurumlar Vergisi Kanunu tasarısı ile 5422
sayılı Kanun arasında hala çok yakın bir bağın, benzeşmenin ve kimi konularda
belirgin bir devamlılık ilişkisinin varlığını bu bağlamda yorumlamak doğru
olur.
1990'lı yıllar boyunca
dünya ölçeğinde yaşanan politik ve ekonomik dönüşümlerle beslenen küreselleşme
olgusuna paralel olarak sosyal, siyasal ve ekonomik yapılarımızın dış dünya ile
giderek daha fazla etkileşim, hatta bütünleşme süreci içine girmesi, yeni
fırsatlara ve elbette yeni risklere de kapı aralamıştır. Çok da uzak olmayan
bir geçmişte yaşadığımız önemli krizlerin ardından, hukuki, siyasi ve iktisadi
alanlarda azimle kat etmeyi başardığımız mesafeler, eğer yeterli altyapılarla
donanabilinirse, yeni dönemde ülkemizin önünde açılabilecek ufukların ne denli
geniş olduğu görülecektir. Kendiliğinden olduğu kadar ülkemizin uzun dönemli
stratejik menfaatleri doğrultusunda alınan yönetsel kararlar çerçevesinde iradi
olarak da yöneldiğimiz bütünleşme süreçlerinin, ülke olarak elde edebileceğimiz
en yüksek yararları sağlayacak biçimde gerçekleşmesi, bu konudaki kararlılık ve
değişimi yönetme becerimizle sıkı sıkıya ilintilidir.
Bu bağlamda, öncelikle
ele alınması gereken konular arasında, çağın gerekleri ve gerçekleri ile
bağdaşır bir hukuki altyapı oluşturma hedefi önemli bir yer tutmaktadır.
Bilindiği üzere, şu ana kadar bu hedefe yönelik ciddi adımlar atılmış
bulunmaktadır. Yeni Medeni Kanunun ve Ceza Kanununun kabulü, yeni bir Ticaret
Kanunu oluşturulması için gerekli çalışmaların başlatılması, bu konuda akla ilk
gelen örneklerdendir.
Öte yandan, vergi
sisteminin yapılandırılması belirli bir strateji çerçevesinde devam etmekte
olup bu çerçevede son üç yıl içerisinde önemli bir mesafe kaydedilmiştir.
Ekonomideki güvensizliğe neden olan unsurlar elimine edilip bir uzlaşma ortamı
sağlandıktan sonra, yapısal dönüşüm ile ilgili köklü değişiklik çalışmalarına
başlanmıştır. Bu çalışmalar birtakım ilkeler çerçevesinde yürütülmektedir.
Bu kapsamda ekonomide
güven ortamını sağlamak amacıyla Vergi Barışı Kanunu yürürlüğe konulmuş;
özellikle, kurumların kâr dağıtımı da dahil olmak üzere toplam vergi yükü %
65'lerden % 45'ler seviyesine indirilmiş ve sistemin önünü tıkayan unsurlara
ilişkin ivedi çalışmalar yapılmıştır.
Stratejisinin üçüncü ve
son aşamasında ise vergi sisteminde yapısal dönüşümün sağlanmasıdır.
Vergi sistemindeki
yapısal dönüşüm esasen üç ana ilke üzerinde şekillendirilmektedir. Bu ilkeler;
-Vergi mevzuatının ana
esaslar itibarıyla, vatandaşlar tarafından anlaşılır ve basit bir şekilde
uygulanabilir olması,
- Mevzuatın sık sık
değişmeyen, yatırımcıların gelecek planlaması yapabilmelerine izin verecek
şekilde istikrarlı ve öngörülebilir, aynı zamanda ekonominin önünü tıkamayacak
yapıda ve düzeyde olması,
-Mükelleflere daha
kaliteli hizmet sunmayı ve mükelleflerin gönüllü uyumunu esas alan ve bilgi
teknolojilerinin de yardımıyla vergi gelirlerini etkin bir şekilde toplayan bir
idareye sahip olunması,
şeklinde özetlenebilir.
Bu amaçladır ki, 2005
yılının başından itibaren başta Kurumlar Vergisi Kanunu olmak üzere Gelir
Vergisi ve Vergi Usul Kanununun yazım çalışması başlatılmış ve Maliye
Bakanlığımız bünyesinde; kamu, özel sektör, sivil toplum örgütleri ve
akademisyenlerden geniş katılımın sağlanması ve nitelikli uzmanların ortak
çalışması sağlanarak, toplumsal mutabakata dayalı ve geniş katılımla
hazırlanmış olan Kurumlar Vergisi Kanunu tasarısı ortaya çıkmıştır.
Tasarının, bir strateji
çerçevesinde yürütülen reformların ayrılmaz bir parçası olarak
değerlendirilmesi gerekir. Tasarı, 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun ve
azımsanmayacak bir vergicilik deneyiminin sağlam temelleri ve birikimi üzerine
inşa edilen; buna karşılık içinde bulunulan yeni dönemin gerçeklerine ve
ülkemizin uzun dönemli stratejik hedeflerinin gereklerine de sırt çevirmeyen;
tüm bu hususları sağlam iktisadi, mali ve hukuki perspektifler içinde
harmanlayıp uyumlulaştıran ve aynı zamanda,
- Büyümeyi destekleyen,
- Mükelleflerin gönüllü
uyumunu gözeten,
- Vergi güvenliğini
güçlendiren,
- Geniş tabanlı,
- Düşük oranlı,
- Yaşanabilir bir vergi
ortamı sağlayan
yenilikçi bir anlayışla
ele alınmıştır.
Esasen bu özellik,
Tasarının sadece içeriğinden değil, sistematiğinden dahi anlaşılabilmektedir.
Ticaretin ya da genel olarak ekonomik faaliyetlerin her zamankinden daha fazla
ve giderek de hızlanan bir eğilimle uluslararası boyutlar kazanması, kapalı bir
ekonomik ve siyasi yapı içerisindeymiş gibi sadece ulusal şirketlerin yurt içi
faaliyetlerini kapsayan türden kanunlar oluşturulmasına asla olanak
tanımamaktadır. İçinde bulunulan yeni dönem, yabancı sermaye olgusunu günlük
iktisadi kararlarla yönetilebilir olmaktan çıkarmış ve hukuki altyapıların da
bu gerçeği kavrayacak biçimde tasarlanmasını zorunlu kılmıştır. Bu itibarla, bu
güne kadar 5422 sayılı Kanun uygulamasında değişik hükümler arasına bütünlük
arz etmekten çok uzak kalan bir dağınıklıkla serpiştirilmiş bulunan dar
mükellefiyet rejimine ilişkin hükümler ekli tasarıda sistematik biçimde bir
araya getirilmiş ve hükümlerin iç bütünlüğü sağlanmış durumdadır.
Kuşkusuz, yukarıda
aktarılan ve özetlenen çevresel koşullar bağlamında, tasarının getirdiği
yenilikler bu sistematikle sınırlı değildir. Tam mükellefiyete tabi kurumların
yurt dışı faaliyetlerine yönelik vergileme prensipleri de titizlikle
irdelenmiş, kontrol edilen yabancı şirket ve vergi cennetleri ile mücadele gibi
başlıklar da uygun biçimde yeni tasarıdaki yerini almıştır. Keza uluslararası
vergilemede karşılaşılan en önemli sorunlardan birisi olan transfer
fiyatlandırması konusu da, bu anlamda karşı karşıya geldiğimiz diğer ülkelerin
sahip olduğu araçlarla eşdeğer bir donanıma kavuşmamızı sağlayacak biçimde,
dünya uygulamalarına paralel olarak tasarıya alınmıştır.
Madde gerekçelerinin
aktarılması sırasında da görüleceği üzere ekli tasarının bu güne kadar uygulaya
geldiğimiz ve bize sağladığı birikimi kesinlikle yadsımadığımız 5422 sayılı
Kanuna nazaran arz ettiği başka farklılık ve yenilikleri de bulunmaktadır.
Özellikle yabancı sermaye
çekmek ve çevre ülke konumundan kurtularak uluslararası iktisadi faaliyetlerin
yoğunlaştığı bir merkez düzeyine erişebilmek için alınan vergisel önlemlerle,
neredeyse her gelişmişlik düzeyinden onlarca ülke diğerleriyle kıyasıya bir
rekabet içine girmiştir. Bu çerçevede vergi oranları, söz konusu rekabetin
önemli bir aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Başta Merkez ve Doğu Avrupa
ülkeleri olmak üzere bir çok ülke bu gün "düz vergi" (flat tax)
olarak isimlendirilen uygulamalara başvurmakta ve vergi oranlarını olabildiğince
düşürmektedir. Bu rekabet olgusuna kayıtsız kalmak olanaksız olduğu gibi,
akıllıca da değildir. Dolayısıyla ekli tasarının otuzikinci maddesinden de
görüleceği gibi kurumlar vergisi oranının sözü edilen bu çevresel koşullar da
dikkate alınarak yeniden tespit edilmesine özen gösterilmiştir.
Tasarının içerdiği önemli
bir diğer yenilik de bu güne kadar kurumları ve kurumlar vergisini
ilgilendirdiği halde Gelir Vergisi Kanunu çerçevesinde gerçekleştirilen vergi
kesintisi uygulamalarının Kurumlar Vergisi Kanunu kapsamına alınmış olmasıdır.
Bilindiği gibi Gelir Vergisi Kanununun vergi kesintisine ilişkin hükümleri
başlangıçta (5421 sayılı Gelir Vergisi Kanunu) sadece gerçek kişilerin ticari
kazançlar dışındaki gelir unsurlarını hedef alan bir anlayışla oluşturulmuş
olduğu halde, zaman içinde mevcut kesintilerin uygulama alanı genişletilmiş ve
nihayet kurum kazançlarını da içeren bir görünüme bürünmüştür. Bu gün
itibarıyla kesinti yönteminin sağladığı kolaylıklardan vaz geçmek elbette söz
konusu değildir. Ancak, kurumlar vergisine tabi olanların kurum kazançlarını
ilgilendiren işlemleri üzerinden yapılacak kesintilerin Gelir Vergisi Kanunu
içinde yer almasının anlamlı bir gerekçesi de olamaz.
İçerdiği tüm yenilikler
ve geçmişten gelen birikimlerin sınıflandırılıp iyileştirilmesine yönelik
düzenlemelerle, Tasarının, toplum olarak gerçekleştirmeyi hedeflediğimiz
iktisadi ve mali amaçlara ulaşmayı kolaylaştıracağı değerlendirilmektedir.
MADDE
GEREKÇELERİ
Madde 1- Kanunun 1 inci
maddesinde, kazançları bu Kanuna göre vergiye tabi tutulacak mükellefler
sayılmaktadır. Buna göre, sermaye şirketleri, kooperatifler, iktisadi kamu
kuruluşları, dernek veya vakıflara ait iktisadi işletmeler ve iş
ortaklıklarının, gelir vergisinin konusuna giren gelir unsurları, kurum kazancı
sayılıp kurumlar vergisine tabi tutulmaktadır.
Madde 2- Kanunun 2 nci
maddesinde, tüzel kişiliklerinin bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, kurumlar
vergisine tabi olan mükelleflerin nitelikleri açıklanmaktadır.
Sermaye Şirketleri:
Türk Ticaret Kanununun ikinci
kitabını oluşturan 136-556 ncı maddeler Ticaret Şirketlerini konu almıştır.
Kanunda sermaye
şirketlerinin; Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş olan anonim,
limited ve eshamlı komandit şirketler ile aynı nitelikteki yabancı kurumlar
olduğu belirtilmiştir. Ortakların koydukları sermaye ile sınırlı sorumlulukları
bulunması dolayısıyla sermaye şirketleri olarak adlandırılan anonim, limited ve
eshamlı komandit şirketler en çok rastlanan ticaret şirketleri ve kurumlar
vergisi mükellefidirler. Eshamlı komandit şirketlerin kurumlar vergisi
mükellefiyeti, komanditer ortağın hissesine yöneliktir. Vergiye tabi kurum
kazancının komanditer ortakların hissesine isabet eden kısmı kurumlar
vergisine, komandite ortaklara isabet eden kısmı ise bu ortaklarca beyan
edilmek suretiyle gelir vergisine tabi tutulur. Anonim ve limited şirketlerde
ise kazancın tamamı bu şirketlerce kurumlar vergisine tabi tutulur. Sermaye
şirketleri bakımından, 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu ile 1949 yılından
itibaren devam eden uygulama bu Kanunda da varlığını korumaktadır. Türk Ticaret
Kanununda sayılan kollektif ve komandit şirketler şahıs şirketleri olarak
nitelendirilmeleri nedeniyle kurumlar vergisi mükellefi değildirler. Kollektif
ve komandit şirketlerin gelir vergisi mükellefiyetleri de yoktur.
Maddede, Sermaye Piyasası
Kurulunun düzenleme ve denetimine tabi fonlar ile aynı nitelikteki yabancı
fonların da bu Kanunun uygulanmasında sermaye şirketi sayılacağı
belirtilmiştir.
Kooperatifler:
Kooperatifler, yine 1163
sayılı Kooperatifler Kanununa veya özel kanunlarına göre kurulan kooperatifler
ile benzer nitelikteki yabancı kooperatifler olarak tanımlanmış, ancak, türler
itibarıyla tek tek sayılmamıştır. Bu çerçevede hangi türde olursa olsun
kooperatifler kurumlar vergisi mükellefi olarak değerlendirilmektedir.
Kooperatifler Kanununun 1 inci maddesinde kooperatif kavramı aşağıdaki gibi
açıklanmıştır:
"Tüzel kişiliği haiz
olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek
veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı
yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve
tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli
ortaklıklara kooperatif denir."
Kurumlar vergisi
mükellefiyetine alınan kooperatiflerin yanında, yabancı kooperatifler de vergi
mükellefi olarak sayılmıştır. Bu durumda, tüketim, üretim, kredi, satış, yapı
ve sair yabancı kooperatiflerin de kurumlar vergisine tabi tutulması
gerekmektedir.
Yabancı bir kuruluşun kooperatif
niteliğinde olup olmadığı Kooperatifler Kanununun ilgili hükümlerine göre
değerlendirilecektir.
Okul kooperatifleri gibi
dernek veya adi şirket mahiyetinde olanlar bu Kanunun uygulanmasında kooperatif
sayılmayacak ve kurumlar vergisi mükellefi de olmayacaklardır. Okul
kooperatiflerinin 1163 sayılı Kanuna göre veya derneğe bağlı iktisadi işletme
şeklinde kurulmaları durumunda, hukuki durumlarının gerektirdiği şekilde
kurumlar vergisi mükellefi olarak dikkate alınacağı tabiidir.
İktisadi Kamu Kuruluşları:
Her ne kadar günümüz
dünyasında devletin iktisadi işletme meydana getirerek iktisadi faaliyet
yürütmesi azalan bir eğilim olsa da devlete, il özel idarelerine, belediyelere
ve diğer kamu idarelerine ve kuruluşlarına ait veya bağlı olup faaliyetleri
devamlı bulunan iktisadi kamu kuruluşları bulunmaktadır. Devlete, il özel
idarelerine, belediyelere ve diğer kamu idarelerine ve kuruluşlarına ait veya
bağlı olup faaliyetleri devamlı bulunan, sermaye şirketi ve kooperatif
dışındaki ticari, sınai ve zirai işletmeler de vergilemede eşitlik prensibi
uyarınca iktisadi kamu kuruluşu olarak, kurumlar vergisi mükellefi olmaları
sağlanmış ve rekabet eşitsizliği önlenmiştir. Yabancı devletlere, yabancı kamu
idare ve kuruluşlarına ait veya bağlı olup, bu maddenin birinci ve ikinci
fıkraları dışında kalan ve devamlılık unsuru taşıyan ticari, sınai ve zirai
işletmeler de aynı şekilde kurumlar vergisinin kapsamına alınmıştır.
İktisadi kamu
kuruluşları, kamu hukuku tüzel kişilerine bağlı iktisadi işletmelerdir. Kamu hukuku
tüzel kişileri; kamu idareleri ve kamu kuruluşları olmak üzere iki grupta
toplanır. Kamu idareleri, muayyen bir bölgede yaşayanların tamamı ile ilgili
genel hizmetleri yapan, başta devlet olmak üzere il özel idaresi, belediye ve
köylerden ibaret tüzel kişilerdir. Kamu kuruluşları ise belirli bir veya birden
çok kamu hizmetini görmek üzere, genellikle özel bir kanunla kurulan devlete,
il özel idarelerine, belediyelere ve köylere bağlı kuruluşlardır.
Üniversiteler, Devlet Demir Yolları, Maden Tetkik Arama Enstitüsü, Posta
Hizmetleri İşletmesi kamu kuruluşlarına örnek olarak gösterilebilir.
İktisadi kamu kuruluşları
ise, bu idare ve kuruluşlardan birine ait olup sermaye şirketi veya kooperatif
statüsü dışında faaliyet gösteren ticari, sınai ve zirai her türlü işletmeleri
ifade eder. İktisadi kamu kuruluşlarının, vergiye tabi olmaları Kanunun 2 nci
maddesinin üçüncü fıkrasında birtakım koşullara bağlanmıştır. İktisadi
mahiyetteki işletmelerin belirgin özellikleri şöyle sıralanabilir:
a) Bağlılık: İktisadi
kamu kuruluşları, kamu idareleri veya kamu kuruluşlarına ait veya bağlı
olmalıdır. Ait olma, sermaye bakımından, bağlı olma ise idari bakımdan
bağlılığı ifade eder.
b) İşletme Özelliği:
İktisadi kamu kuruluşları, ticari, sınai veya zirai bir işletme niteliğinde
olmalıdır. İşletmenin konusunun ve faaliyetinin piyasa (tedavül) ekonomisine
dahil olması bedel mukabilinde her türlü mal ve hizmet üretimi ve alım satımı
veya pazarlanması ya da kiralama ve benzeri faaliyetler olarak ifade
edilebilir.
c) Devamlılık: Ticari,
sınai ve zirai faaliyetlerin devamlı olarak yapılması gerekmektedir.
Devamlılık unsuru, bir
hesap dönemi içinde aynı veya ayrı faaliyet alanlarında ticari mahiyet arz eden
işlemlerin birden fazla yapılmasını ifade etmektedir. Aynı hesap döneminde tek
işlem nedeniyle ticari faaliyetin devamlılık unsurunun oluştuğunu kabul etmek
mümkün olmamakla birlikte, faaliyetin organizasyon gerektirmesi veya amacının
ticari olması durumunda devamlılık unsurunun varlığı kabul edilmelidir.
Örneğin, bir kamu idaresi veya dernek tarafından telif ve yayın hakkı elinde
bulundurulmak suretiyle bir kitabın yayınlanması bir defa da yapılmış olsa
devamlılık unsuru gerçekleşmiş olur.
Ekonomik faaliyetin yılda
birden fazla tekrar etmesi halinde veya her yıl bir defa olmakla beraber
müteakip yıllarda tekrar etmesi ya da birkaç yıl arayla yapılmasına karşılık
periyodik olarak tekrar etmesi ve organizasyonu gerektirmesi durumunda da bu
faaliyetin devamlı olduğunun kabulü gerekmektedir.
Yapılan işlemlerin ticari
mahiyet arz etmemesi durumunda ise devamlı bir ekonomik faaliyet söz konusu
değildir. Örneğin, bir derneğin üç yıl önce satın aldığı nakil vasıtalarından,
aynı yıl içinde bir veya bir kaçını elden çıkartması durumunda, devamlı bir
iktisadi faaliyetten bahsedilemeyecektir.
Faaliyetin dönemsel veya
mevsimlik olması (havuz ve plaj işletmeciliği gibi) asıl olan işin niteliği
olduğundan, faaliyetin devamlılığına engel teşkil etmemektedir.
Bütün bu koşulları
taşıyan kuruluşların sermaye şirketi veya kooperatif şeklinde kurulmamaları da
şarttır. Aksi halde, iktisadi kamu kuruluşları olarak değil, sermaye şirketi ya
da kooperatif olarak vergiye tabi tutulurlar.
Bu şartları taşıyan
iktisadi kamu kuruluşları;
- Kazanç gayesi güdüp
gütmediklerine,
- Faaliyetin, kanunla verilmiş
görevler arasında bulunup bulunmamasına,
- Tüzel kişiliğe sahip
olup olmamalarına,
- Bağımsız
muhasebelerinin bulunup bulunmamasına,
- Kendilerine tahsis
edilmiş sermaye veya iş yerlerinin olup olmadığına
bakılmaksızın vergiye
tabi tutulurlar.
Ayrıca söz konusu
mükellef grubunca satılan mal veya hizmetin bedelinin sadece maliyeti
karşılayacak kadar olması, kâr edilmemesi veya kârın kuruluş amaçlarına tahsis
edilmesi bunların iktisadi işletme olma vasfını değiştirmeyecektir. Kazanç
sağlama amacı olmasa dahi işletmenin konusunun ve faaliyetinin; her türlü mal
ve hizmet satışı, kiralaması ya da bunlara benzer şekillerde olması ve devamlı
olması durumlarında da kamu idare ve kuruluşlarına ait iktisadi işletme
oluştuğu kabul edilecektir.
İktisadi kamu
kuruluşları, Kurumlar Vergisi Kanununda kullanılmış bir ifadedir. Bu ifade,
kamu idare ve kuruluşlarına bağlı tüm iktisadi işletmeleri kapsar. Bu nedenle
iktisadi kamu kuruluşları, hem kamu iktisadi teşebbüslerini ve hem de iktisadi
devlet teşekküllerini kapsamı içine alır. İktisadi kamu kuruluşları son
yıllarda ilgili yasalarla yeniden düzenlenmiş ve sınıflandırılmıştır. Bunlar;
işletme, iştirak, bağlı ortaklık, müessese, kamu iktisadi kuruluşu, iktisadi
devlet teşekkülü ve kamu iktisadi teşebbüsüdür.
İktisadi kamu
kuruluşlarının vergilendirilmesi, bir bakıma "kendi kendini
vergilendirme" gibi düşünülebilecekse de kamu idarelerine vergi ayrıcalığı
tanınması piyasadaki serbest rekabet koşullarını olumsuz yönde etkileyecek ve
özel sektörün gelişme imkanı ile mal ve hizmet kalitesinin artmasını
engelleyecektir. Özelleştirme uygulamalarının yoğunlaştığı günümüzde piyasa
ekonomisinin işleyişinin en etkin şekilde sağlanması ve rekabetin korunması
açısından iktisadi kamu kuruluşlarının vergilendirilmesinin gereği açıktır.
Vergi mükellefiyeti ve
vergi denetimi dolayısıyla, diğer vergi mükellefleri gibi defter ve belge
düzenine uymak, hesap tutmak, bilanço çıkartmak, maliyet ve fayda analizleri
ile daha verimli çalışmak, şeffaflık ve hesap verilebilirlik nedeniyle kısmen
yolsuzlukların önüne geçmek mümkün olabilecektir.
Maddede ayrıca, yabancı
kamu idare ve kuruluşlarının vergilendirilmesinde de yerli iktisadi kamu
kuruluşlarının vergilendirilme ilkelerinin geçerli olduğu belirtilmektedir.
Dernek ve Vakıfların
İktisadi İşletmeleri:
Derneklere ve vakıflara
ait veya bağlı olup, faaliyetleri devamlı bulunan ticari, sınai ve zirai
işletmeler ile benzer nitelikteki yabancı işletmeler kurumlar vergisi
mükellefidirler. Ticari, sınai ve zirai işletmenin belirlenmesinde Kanunun 2
nci maddesinin beşinci fıkrasında belirlenen koşullar dikkate alınacak olup
iktisadi mahiyetteki işletmelerin belirgin özellikleri, gerekçenin iktisadi
kamu kuruluşlarına ilişkin bölümde de açıklandığı üzere, bağlılık, işletme
özelliği, devamlılıktır. Diğer bir anlatımla iktisadi işletmenin unsurları,
ticari faaliyetin de temel özelliklerinden olan, bir organizasyona bağlı olarak
piyasa ekonomisi içerisinde bedel karşılığı mal alım-satımı, imalatı ya da
hizmet ifaları gibi faaliyetlerdir. Kanun bu gibi halleri tek tek saymak
yerine, dernek ya da vakıf tarafından piyasa ekonomisi içerisinde icra edilen
ve sermaye şirketi ya da kooperatif kazancı dışında kalan tüm iktisadi
faaliyetleri kapsama almıştır.
Derneklere ve vakıflara
ait veya bağlı olarak faaliyet gösteren iktisadi işletmelerce elde edilen
kazançlar üzerinden tarh edilecek kurumlar vergisinin muhatabı anılan iktisadi
işletmelerdir. Ancak, bu işletmelerin ayrı bir tüzel kişiliklerinin olmaması
halinde tarhiyatın muhatabı iktisadi işletmenin ait veya bağlı olduğu dernek ve
vakıfların olacağı tabiidir.
Dernekler, 5253 sayılı
Dernekler Kanununa göre kurulmaktadır. Bazı dernekler ise özel kanunla
kurulabilmektedir. Ne şekilde kurulursa kurulsun derneklere ait veya bağlı
yukarıda nitelikleri açıklanan iktisadi işletmeler, Kurumlar Vergisi Kanununda
kurumlar vergisinden muaf tutulmadığı sürece kurumlar vergisinin mükellefidir.
Bu şartları taşıyan
dernek veya vakıfların;
- Kazanç gayesi güdüp
gütmediklerine,
- Faaliyetin, kanunla
verilmiş görevler arasında bulunup bulunmamasına,
- Tüzel kişiliğe sahip
olup olmamalarına,
- Bağımsız
muhasebelerinin bulunup bulunmamasına,
- Kendilerine tahsis
edilmiş sermaye veya iş yerlerinin olup olmadığına
bakılmaksızın vergiye
tabi tutulurlar.
Ayrıca söz konusu
mükellef grubunca satılan mal veya hizmetin bedelinin sadece maliyeti
karşılayacak kadar olması, kâr edilmemesi veya kârın kuruluş amaçlarına tahsis
edilmesi bunların iktisadi işletme olma vasfını değiştirmeyecektir. Kazanç
sağlama amacı olmasa dahi işletmenin konusunun ve faaliyetinin; her türlü mal
ve hizmet satışı, kiralaması ya da bunlara benzer şekillerde olması ve devamlı
olması durumlarında da dernek ya da vakıflara ait iktisadi işletme oluştuğu
kabul edilecektir.
Öte yandan, bu Kanunun
uygulanmasında sendikaların dernek, cemaatlerin ise vakıf sayılacağı
belirtilerek, dernek ya da vakıf niteliğindeki bu kurum ve kuruluşların
faaliyetlerinin vergi dışı olmasına karşılık bunlara bağlı iktisadi
işletmelerin vergilendirilmesi konusuna açıklık kazandırılmaktadır. Aynı
şekilde vergi uygulamaları bakımından dernek olarak kabul edilen odalar,
borsalar, meslek örgütleri ve bunların üst kuruluşları ile siyasi partiler,
kurumlar vergisi mükellefiyeti kapsamında olmayıp söz konusu kuruluşların iktisadi
işletmelerinin bulunması durumunda her hal ve takdirde kurumlar vergisine tabi
olacaklardır.
Ayrıca, kamuya yararlı
sayılan dernekler ile Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıfların,
kurumlar vergisi açısından vakıf veya derneklerin mükellefiyet kapsamında
olmaması nedeniyle geçerli değildir. Dolayısıyla, bizzat kendileri mükellef
olmayan dernek veya vakıfların iktisadi işletmelerinin oluşması durumunda, söz
konusu iktisadi işletmeler kurumlar vergisinin mükellefi olacaklardır. Örneğin,
özel kanunlarla her türlü vergi ve harçtan muaf tutulan bir derneğin, maden
suyu işletmesi, bir iktisadi işletme oluşturacağından, bu faaliyet gelirlerinin
derneğin amacına tahsis edilecek olması halinde dahi kurumlar vergisinin
konusuna dahil edilip vergilendirilmesi gerekmektedir.
İş Ortaklıkları:
Türkiye'nin dış dünya ile
olan ekonomik ilişkilerinin artması sonucu iş ortaklığı şeklindeki kuruluşların
sayısı giderek artmaktadır. Bu kuruluşlar kazanç paylaşımı amacıyla kurulan
ortaklıklar olup, belli bir işin birlikte yapılmasını yüklenmektedirler. Bu
noktada bir işin bölümlerini ayrı ayrı taahhüt eden (yüklenen)
konsorsiyumlardan farklılaşmaktadırlar. Şahıs ortaklıkları veya gerçek
kişilerin Kanunun 2 nci maddesinde sayılanlarla veya Kanunun 2 nci maddesinde
sayılanların kendi aralarında oluşturdukları adi ortaklıkların, istenilmesi
halinde iş ortaklıkları olarak da Kurumlar Vergisi mükellefiyeti tesis
ettirilmesi imkanı getirilmiştir. Bu durumda söz konusu ortaklık tüzel
kişiliğinin bulunup bulunmadığına bakılmaksızın Kurumlar Vergisi mükellefi
sayılacaktır.
Madde 3- Kanunun 2 nci
maddesinde sayılan kurumlar, kanuni ve iş merkezlerinin Türkiye'de bulunup
bulunmadığı hususuna göre tam mükellefiyet veya dar mükellefiyet esasında
vergilendirilecektir. Kanuni merkezden kasıt, vergiye tabi kurumların kuruluş
kanunlarında, tüzüklerinde, ana statülerinde veya sözleşmelerinde gösterilen
merkezdir. İş merkezi olarak ise iş bakımından işlemlerin bilfiil toplandığı ve
yönetildiği merkez dikkate alınacaktır. Kurumlardan; kanuni veya iş merkezleri
Türkiye'de bulunanlar, tam mükellefiyet esasında gerek Türkiye içinde gerekse
Türkiye dışında elde ettikleri kazançların tamamı üzerinden, kanuni ve iş
merkezlerinin her ikisi de Türkiye'de bulunmayanlar, dar mükellefiyet esasında
sadece Türkiye'de elde ettikleri kazançları üzerinden vergilendirileceklerdir.
Dar mükellefler için,
kurum kazancı gelir vergisi konusuna giren aşağıdaki kazanç ve iratlardan
oluştuğu belirlenmek suretiyle, kurumlar vergisinin konusu tanımlanmıştır:
1. Türkiye'de Vergi Usul
Kanununda tanımlanan iş yeri veya Gelir Vergisi Kanununda tanımlanan daimi
temsilci bulunduran yabancı kurumlar tarafından bu yerlerde veya bu temsilciler
vasıtasıyla yapılan işlerde elde edilen ticari kazançlar, dar mükelleflerin
kazanç unsurlarından birini oluşturmaktadır. Ancak, bu şartları taşısalar dahi
kurumların ihraç edilmek üzere Türkiye'de satın aldıkları malları Türkiye'de
satmaksızın yabancı memleketlere göndermelerinden doğan kazançların, Türkiye'de
elde edilmiş sayılmayacağı belirtilmiş; yine Türkiye'de satmaktan maksadın,
alıcı veya satıcının veya her ikisinin Türkiye'de olması veya satış akdinin
Türkiye'de yapılması olduğu öngörülmüştür.
Yapılan düzenleme ile,
bir yabancı kurumun Türkiye'de yalnızca mal teminine yönelik bir bölüm
oluşturması, bu malların hiç bir surette Türkiye'de satılmaması halinde, teknik
olarak kazanç ve vergi doğmayacağının kabulü gerekir. Ancak, söz konusu
kurumların Türkiye'de bir organizasyonu gerektiren imalat faaliyetleri bu
kapsamda değerlendirilmeyecektir. Alıcı veya satıcının veya her ikisinin
Türkiye'de olması veya satış akdinin Türkiye'de yapılması hallerinde, istisna
için gerekli şartlar ihlal edilmiş sayılacaktır.
2. Türkiye'de bulunan
zirai işletmeden elde edilen kazançlar. Dar mükellef yabancı kurumların
Türkiye'de zirai kazanç elde edebilmeleri için, her şeyden önce Türkiye'de bir
zirai işletmenin varlığı ve zirai faaliyetin bu işletmede yürütülmesi
gerekmektedir. Vergi Usul Kanununun 156 ncı maddesindeki iş yeri tanımı zirai iş
yerini de kapsadığı ve iş yeri olunca da kazanç ticari nitelik kazanacağı için,
bir yabancı kurumun Türkiye'de zirai kazanç elde etmesi hemen hemen
imkansızdır. Ancak bu hüküm ile ortaklık halindeki zirai işletmede, dar
mükellef kurumlara ait hisselerden kaynaklanan kazançların da kavranması yoluna
gidilmiştir.
3. Türkiye'de elde edilen
serbest meslek kazançları. Serbest meslek faaliyeti esas itibarıyla gerçek
kişilerce icra edilen ve Gelir Vergisi Kanununun 65 inci maddesinde tanımlanan
faaliyet türüdür. Dar mükellef kurumların bu tür kazanç elde etmeleri
personelleri aracılığı ile olur. Serbest meslek kazançlarının Türkiye'de elde
edilmiş sayılması için serbest meslek faaliyetinin Türkiye'de icra edilmesi
veya Türkiye'de değerlendirilmesi gerekmektedir. Türkiye'de değerlendirme,
ödemenin Türkiye'de yapılması veya ödeme yabancı memlekette yapılmışsa
Türkiye'de ödeyenin veya nam ve hesabına ödeme yapılanın hesaplarına intikal
ettirilmesi veya kârından ayrılmasıdır.
5422 sayılı Kurumlar
Vergisi Kanununun 12 nci maddesinde sayılan "Türkiye'de elde edilen
ücretler" bendine bu Kanunda yer verilmemiştir. Yabancı kurumların
Türkiye'de ücret geliri elde etmesi, bir mensubunu veya personelini tahsis
etmesi, bu şahsın yabancı kurum hiyerarşisine dahil olarak firmaya Türkiye'de
hizmet verilmesi veya bu hizmet bedelinin (yurt dışından fatura edilen bedel)
Türkiye'de gider yazılması suretiyle olur. Bu şekliyle ücret ile serbest meslek
kazancı arasında fark bulunmamaktadır. Dar mükellef kurumun, Türkiye'de hizmet
ettiği kurum ya da kişiye bağımlı olmasının mümkün olamayacağı varsayımına
dayanılarak, kurumun yalın anlamıyla ücret elde etmesi olanaksızdır.
Dolayısıyla bu Kanundan önce ücret kazancı grubunda değerlendirilen kazançların
serbest meslek kazancı sayılacağı tabiidir.
4. Taşınmazların,
hakların ve taşınır malların Türkiye'de kiralanmasından elde edilen iratlar.
Taşınmazların, hakların ve taşınır malların Türkiye'de kiralanmasından elde
edilen iratlar dar mükellef yabancı kurumların gayrimenkul sermaye iradı niteliğindeki
kazançlarıdır. Bu tür kazançların elde edilmiş sayılması için taşınmaz ve
taşınır malların Türkiye'de bulunması ve bu malların ve hakların Türkiye'de
kullanılması veya Türkiye'de değerlendirilmesi gerekir.
5. Türkiye'de elde edilen
menkul sermaye iratları. Dar mükellef yabancı kurumların Türkiye'de menkul
sermaye iradı elde etmelerinin tek koşulu sermayenin Türkiye'ye yatırılmış
olmasıdır. Sermayenin Türkiye'ye yatırılmış olması demek, Türkiye'de sermaye
olarak konulması, borç olarak verilmesi ve benzeri şekillerde Türkiye'de
nemalandırılmasıdır. Böylece yatırılmış bulunan sermaye karşılığında elde
edilen kâr payı, faiz, kira ve benzeri iratlar, dar mükellef kurumun Türkiye'de
elde ettiği menkul sermaye iradıdır. Bent hükmü, Gelir Vergisi Kanununun aynı
mahiyetteki hükmüne paralel olarak konulmuş, Türkiye'de elde edilen menkul
sermaye iratlarının tamamı dar mükellefiyet mevzuuna alınmıştır. Menkul sermaye
iratlarının kaynağını teşkil eden değerlerin dar mükellef kurumların
Türkiye'deki şubelerinin bilançolarına dahil olması halinde, maddenin üçüncü
fıkrasının (a) bendi gereğince ticari kazanç olarak vergi konusuna esasen
girmektedir. Bu itibarla, anılan bent hükmüne girmeyen Türkiye'de iş yeri ve
daimi temsilci bulunmayan dar mükellef bir kurumun menkul sermaye iradı elde
etmesi halinde, bu kazançların vergilendirilmesi ile ilgili ödevler yabancı
kuruma iradı sağlayanlar veya sağlanmasına aracılık edenler tarafından yerine
getirilecektir. Kanuni ve iş merkezlerinin her ikisi de Türkiye dışında olan kurumların
Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinde tanımlanan ve sayılan her nevi
menkul sermaye iratlarının vergilendirilmesi sağlanmıştır.
6. Türkiye'de elde edilen
diğer kazanç ve iratlar. Diğer kazanç ve iratların Türkiye'de elde edilmiş
sayılması için kazanç ve iradı doğuran kıymetin Türkiye'de bulunması, iş veya
işlemlerin Türkiye'de yapılması veya Türkiye'de değerlendirilmesi gerekir.
Madde 4- Bu maddede
muafiyetler düzenlenmiştir.
(a), (b) ve (c) bentleri
ile kamu idare ve kuruluşları tarafından tarım ve hayvancılığı, bilimi, fenni
ve güzel sanatları öğretmek, yaymak, ıslah ve teşvik etmek amacıyla işletilen
müesseseler, yine kamu idare ve kuruluşları tarafından genel insan ve hayvan
sağlığını korumak ve tedavi etmek amacıyla ve sosyal amaçlarla işletilen
müesseseler vergiden muaf tutulmuştur. Söz konusu kuruluşlar kanun metninde
sayılmakla beraber, gibi ve benzeri müesseseler şeklinde düzenleme yapılmak
suretiyle, sosyal devlet ilkesi gereği bentlerde sayılanlara benzer kuruluşlar
da kurumlar vergisinden muaf tutulmuşlardır.
(ç) bendine göre, kamu
idare ve kuruluşları tarafından yetkili idarî makamların izni ile açılan yerel,
ulusal veya uluslararası nitelikteki sergiler, fuarlar ve panayırlar vergiden
muaftır. Bu muafiyet, fuar alanında ticari faaliyet gösteren mükellefleri
kapsamamaktadır.
(d) bendine göre, 5018
sayılı Kanunun 12 nci maddesinde sayılan merkezi yönetim kapsamındaki idarelere
ait olan kreş, konukevi ve askeri kışlalardaki kantinler; sadece kamu
görevlilerine hizmet vermek, kâr amacı gütmemek ve üçüncü kişilere kiralanmamak
koşulları ile kurumlar vergisinden muaftırlar.
Bu muafiyetle sözü edilen
askeri kışlalarda açılan ve burada kalanların bu süre içinde ihtiyaç duyduğu
kısıtlı türden malların satışının yapıldığı kantinler kapsama alınmıştır. Bu
kantinler, ev ihtiyaçlarının karşılanmadığı ekonomik hacmi dar, dışarıya satış
yapılmayan dolayısıyla rekabet eşitsizliği yaratmayacak şekilde faaliyet
gösteren yerlerdir. Bu amacı aşan kantinlerin vergi kapsamına alınacağı
tabiidir.
(e) bendi ile kanunla
kurulan emekli yardım sandıkları ile sosyal sigorta kurumları muafiyet
kapsamına alınmaktadır. Muafiyet, özel bir kanunla kurulmuş olan ve üyelerinden
topladığı primleri üyelerine emekli aylığı ve diğer sosyal yardımları sağlamak
amacıyla kullanan emekli sandığı veya sigorta kuruluşlarına uygulanacaktır.
(f) bendi ile kamu
kuruluşlarının yaptıkları iş ve hizmetler karşılığında aldıkları resim ve
harçların ticari hasılat olarak kabul edilmesi ve bu nedenle bu tür kamu
idarelerinin vergi kapsamında değerlendirilmesini önlemek amacıyla muafiyet
hükmü getirilmiştir.
(g) bendi ile
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Özelleştirme Fonu, Toplu Konut İdaresi
Başkanlığı ve Milli Piyango İdaresi muaf kuruluşlar arasında sayılmıştır.
(h) bendine göre,
Darphane, Damga Matbaası, askeri fabrika ve atölyelere tanınan vergi muafiyeti,
bunların sadece kuruluş amacına uygun işler ile sınırlı olacaktır.
(i) bendine göre, il özel
idareleri, belediyeler ve köyler ile bunların oluşturdukları birlikler veya bunlara
bağlı kuruluşlar tarafından işletilen,
1) Kanal, boru, nakil
hattı ve benzeri yollarla dağıtım yapan su işletmeleri vergi muafiyeti
kapsamına alınmıştır. Muafiyet kapsamına giren su işletmesinden şebeke suyunun
anlaşılması gerekir. Çeşitli kaplara konularak yapılan su satışları bu kapsamda
değerlendirilmeyecektir.
2) Belediye sınırları
içinde yolcu taşıma faaliyetinde bulunan işletmeler için kurumlar vergisi
muafiyeti öngörülmüştür. Taşıma faaliyetinin belediye sınırlarını aşacak
şekilde yapılması halinde muafiyet uygulanmayacaktır.
3) Mezbahalar sadece
kesim, taşıma ve muhafaza işleri ile sınırlı olmak üzere muafiyetin kapsamına
alınmıştır. Mezbahalar genelde belediyeler tarafından kurulmaktadır. Ancak, il
özel idareleri ve köyler ile bunların teşkil ettikleri birliklerce kurulan
mezbahalar da vergiden muaf olacaktır. Anılan kamu kurumları dışındaki
kuruluşlarca açılan mezbahalar vergiye tabi olacaktır.
(j) bendine göre, köyler
veya köy birlikleri tarafından köylünün genel ve ortak ihtiyaçlarını karşılamak
amacıyla işletilen hamam, çamaşırhane, değirmen, soğuk hava deposu işletmeleri
ile tarım işletmeleri vergiden muaf olacaklardır. Ayrıca, köy ve köy
birliklerine ait olup bağlı oldukları il sınırı içinde faaliyette bulunan yolcu
taşıma işletmeleri de vergiden muaf olacaktır. Yolcu taşıma faaliyetinin il
sınırını aşması durumunda muafiyet söz konusu değildir.
(k) bendine göre, Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü ile özerk spor federasyonlarına tescil edilmiş spor
klüplerinin idman ve spor faaliyetlerinde bulunan iktisadi işletmeleri ile
sadece idman ve spor faaliyetlerinde bulunan anonim şirketler muafiyet
kapsamındadır.
(l) bendi,
kooperatiflerle ilgili muafiyet hükmünü içermektedir. Kooperatiflerde üyelerin
meslek ve geçimlerine ait ihtiyaçların, karşılıklı dayanışma ve yardımlaşma ile
sağlanması esastır. Bu ilkeden hareketle, günümüzde kooperatif görüntüsü
altında yürütülen ticari faaliyetlerin vergilendirme kapsamı dışına çıkmasını
önlemek için kooperatiflere sağlanan muafiyet sınırlandırılmıştır. Tüketim ve
nakliye kooperatifleri vergilendirme kapsamına alınırken, günümüzde yapı
kooperatifi adı altında faaliyet gösteren ancak, gerçekte "Yap-Sat
İnşaat" faaliyetinde bulunarak haksız rekabete ve vergi kaybına yol açan
ve kooperatifçilikten beklenen sosyal amaçlarla örtüşmeyecek şekilde faaliyet
gösteren oluşumların da vergilendirilmesi amaçlanmıştır. Kişilerin karşılıklı
dayanışma ve yardımlaşma amacıyla bir araya gelerek konut ihtiyaçlarını
karşılamak üzere kurmuş oldukları yapı kooperatifleri ise muafiyetten
yararlanmaya devam edeceklerdir.
Yapılan düzenleme ile
tüketim ve nakliye kooperatifleri dışında kalan diğer kooperatiflerin
muafiyetten yararlanabilmeleri için, ana sözleşmelerinde;
- Sermaye üzerinden
kazanç dağıtılmaması,
- İdare meclisi başkan
veya üyelerine kazanç üzerinden hisse verilmemesi,
- İhtiyat akçelerinin
ortaklara dağıtılmaması,
- Münhasıran ortaklarla
iş görülmesine dair hükümlerin bulunması
ve mutlak surette bu
kayıt ve şartlara uyulması gerekmektedir.
Ayrıca, yapı kooperatiflerinde
muafiyetten yararlanabilmek için yukarıda belirtilen şartlara ilaveten;
- Kuruluşlarından, söz
konusu yapı inşaatlarının sona erdiği tarihe kadar yönetim ve denetim
kurullarında inşaat işini üstlenen gerçek kişilerle tüzel kişi temsilcilerinin
ve bunların ilişkili olduğu kişiler veya işçi işveren ilişkisi bulunan kişilere
yer vermemesi,
- Yapı ruhsatı ile arsa
tapusunun kooperatif tüzel kişiliği adına olması
gerekmektedir.
(m) bendine göre
muafiyetten yararlanacak kurumun, sadece 3624 sayılı Küçük ve Orta Ölçekli
Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanun'da
tanımlanan küçük ve orta ölçekli işletmelere kredi teminatı sağlama alanında
karşılaşılan güçlüklerin giderilmesi amacıyla kurulmuş olması gerekmektedir.
Ayrıca muafiyetten
yararlanacak kurumun, kuruluş sözleşmelerinde sadece küçük ve orta ölçekli
işletmelere kredi teminatı sağlamak üzere kurulduğu ve faaliyetlerini bu
çerçevede sürdürecekleri, ortaklara kâr payı dağıtmayacakları açıkça yazılı
olacaktır.
(n) bendine göre sadece
bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetinde bulunan kurum ve kuruluşlar,
Bakanlar Kurulunun onayı ile kurumlar vergisinden muaf olabileceklerdir.
Ayrıca maddenin ikinci
fıkrası ile bu maddede sayılan muafiyetlerin uygulanmasına ilişkin Maliye
Bakanlığına yetki verilmektedir.
Madde 5- Kurumlar
vergisinden istisna edilen kurum kazançları, 5 inci maddenin birinci fıkrasında
sayılmıştır.
Maddenin (a) bendinde,
aynı kazancın iki ayrı kurumda vergilendirilmesini önlemek, mükerrer
vergilemeye yol açmamak amacıyla iştirak kazançları istisnası düzenlenmiştir.
Bu maddedeki düzenleme, yalnızca tam mükellefiyete tabi kurumun sermayesine
katılımlar nedeniyle elde edilen kazançları kapsamaktadır. Diğer bir anlatımla,
iştirak edilen kurumun tam mükellef kurum olması gerekmektedir. Kurumların,
kurucu senetleri ile diğer intifa senetlerinden elde ettikleri kâr payları
iştirak kazancı olarak değerlendirilecek; fonların katılma belgeleri ve yatırım
ortaklıklarının hisse senetlerinden elde ettikleri kâr payları ise iştirak
kazancı olarak değerlendirilmeyerek, kurumlar vergisine tabi tutulacaktır.
Maddenin (b) bendinde,
kurumların yurt dışından elde ettikleri iştirak kazançları, belli koşullar
altında kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.
Bu bentte belirtilen
istisnadan yararlanabilmek için, iştirak edilen kurumun kanuni ve iş merkezinin
her ikisinin de Türkiye'de olmaması; Türkiye'de tam mükellef olarak
vergilendirilmemesi gerekmektedir.
İstisnadan
yararlanabilmenin bir diğer koşulu, iştirak edilen yurt dışındaki kurumun
anonim veya limited şirket niteliğinde olmasıdır. Kurumlar Vergisi Kanunu
çerçevesinde kurum olarak nitelendirilmekle beraber anonim veya limited şirket
niteliğinde olmayan kurumlardan elde edilecek iştirak kazançlarının bu
istisnadan yararlanması mümkün olmayacaktır.
Bendin (1) ve (2)
numaralı alt bentlerinde belirtilen koşullar, iştirakin oranı ve elde
bulundurma süresi ile ilgilidir. Buna göre, yurt dışındaki kurumdaki iştirakin
en az % 10 oranında olması ve bu iştirakin iştirak kazancının elde edildiği
tarihi itibarıyla en az bir yıl süreyle ve kesintisiz olarak elde tutulması
gerekmektedir. Dolayısıyla % 10 oranındaki iştirak koşulunun bütün bir yıl
boyunca devam ettirilmiş olması bir zorunluluktur. Rüçhan hakkı kullanılmak
suretiyle veya yurtdışı iştirakin iç kaynaklarından yapılan sermaye artırımları
nedeniyle iktisap edilen iştirak payları için bir yıllık süre, sahip olunan
eski hisse senedinin iktisap tarihi esas alınarak belirlenecektir.
(3) numaralı alt bent ile
getirilen diğer koşul, söz konusu iştirak kazançlarının, doğduğu ülke kanunları
uyarınca en az % 15 oranında gelir ve kurumlar vergisi benzeri bir vergi yükü
taşıması gerektiğidir. Oran kıstası, iade, mahsup gibi indirimler
uygulandığında, karşılaştırılabilir olma özelliğini zaman zaman yitirebilmekte,
ilk belirtilen oran ile indirim işlemleri sonrası kalan oran çok farklı
olabilmektedir. Bu nedenle, kıyaslama için vergi yükü kıstası esas alınmıştır.
Vergi yükü kıstası, her tür indirim sonrası kalan nihai olarak ödenen vergi
tutarını esas aldığı için karşılaştırılabilir niteliktedir.
Öte yandan, iştirak
edilen şirketin esas faaliyet konusunun, finansal kiralama dahil finansman
temini ve sigorta hizmetlerinin sunulması ya da menkul kıymet yatırımı olması
durumunda, yukarıda belirtilen % 15 vergi yükü yerine iştirak edilen kurumun
faaliyette bulunduğu ülke vergi kanunları uyarınca en az Türkiye'de uygulanan
kurumlar vergisi oranında gelir ve kurumlar vergisi benzeri bir vergi yükü
taşıması şartı aranacaktır. Kâr dağıtımına kaynak olan kazançlar üzerinden
ödenen vergiler, bu vergi yükünün hesabında dikkate alınacaktır.
Bendin (4) numaralı alt
bendi uyarınca, söz konusu iştirak kazançlarının, elde edildiği vergilendirme
dönemine ilişkin yıllık kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gereken
tarihe kadar Türkiye'ye transfer edilmesi gerekmektedir.
Maddede anılan koşulların
aranmadığı husus, yurt dışındaki inşaat, onarma, montaj işleri ve teknik
hizmetlerin yapılabilmesi için ilgili ülke mevzuatına göre ayrı bir şirket
kurulmasının zorunlu olduğu durumlarda, özel amaç için kurulduğunun ana
sözleşmelerinde belirtilmesi ve fiilen bu amaç dışında faaliyetinin bulunmaması
koşuluyla, söz konusu şirketlere iştirak edilmesinden elde edilen kazançlardır.
Burada, zorunluluklardan dolayı şube ya da yurt dışında bulunan iş yeri
çerçevesinde yapılamayan faaliyetler için söz konusu koşullar kaldırılmıştır.
Maddede ayrıca vergi
yükünün nasıl belirleneceği açıklığa kavuşturulmuştur. Buna göre, kanuni veya
iş merkezinin bulunduğu ülkede ilgili dönemde tahakkuk eden toplam gelir ve
kurumlar vergisi benzeri verginin, bu dönemde elde edilen toplam dağıtılabilir
kurum kazancı ile tahakkuk eden kurumlar vergisi toplamına oranlanması
suretiyle tespit edilecektir. Vergi yükü hesaplanırken kurumlar vergisi
düştükten sonra kalan toplam dağıtılabilir kurum kazancının tespit edilmesi
gerekmektedir. İşletmede bulunan ancak karşılık olarak veya yedek akçe olarak
ayrılan kazanç tutarları da dağıtılabilir kârın bir unsuru olarak kabul edilecektir.
Buna karşılık, bulunduğu ülke mevzuatı uyarınca vergiye tabi kazancın
tespitinde gider olarak kabul edilmeyen ancak fiilen yapılmış olan gerçek
mahiyetteki giderler nedeniyle dağıtılabilir kazançta azalmaya yol açan
unsurlar, dağıtılabilir kurum kazancının tespitinde dikkate alınabilecektir.
Örneğin, kurum ticari
kazancının 90, vergiye tabi kazancın tespitinde gider olarak kabul edilmeyen
gerçek gider tutarının 10, dolayısıyla vergiye tabi kazancın 100 olduğunu ve bu
kazancın yarısının vergiden istisna edildiğini varsayalım. Aynı zamanda bu
ülkede vergi oranının % 20 olması durumunda, hesaplanacak kurumlar vergisi
benzeri vergi [(90+10)/2x%20=] 10 olacak; bu verginin dağıtılabilir kazanç olan
80 ile hesaplanan kurumlar vergisi olan 10'un toplamı olan 90'a oranlanması
sonucu bulunacak vergi yükü % 12,5 olacaktır. Dolayısıyla bu kazanç üzerinden
elde edilecek iştirak kazancının istisnadan yararlanması mümkün olmayacaktır.
Buna karşılık, diğer
ülkede herhangi bir istisnadan yararlanılmadığı varsayılır ise bu durumda
kurumlar vergisi 20 olacak, kurumlar vergisi düştükten sonra kalan ve
dağıtılabilir kazanç olan 70 ile hesaplanan kurumlar vergisi olan 20'nin
toplamı olan 90'a oranlanması sonucu ortaya çıkacak olan vergi yükü % 22,2
olacağından bu kazanç üzerinden elde edilecek iştirak kazançlarının istisnadan
yararlanması mümkün olacaktır.
(c) bendinde, kazancın
elde edildiği tarih itibarıyla devamlı olarak en az bir yıl süreyle nakit
varlıklar dışında kalan aktif toplamının % 75 veya daha fazlası, kanuni veya iş
merkezi Türkiye'de bulunmayan anonim veya limited şirket niteliğindeki
şirketlerin her birinin sermayesine en az % 10 oranında iştirakten oluşan tam
mükellefiyete tabi anonim şirketlerin, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde
yer alan yurt dışı iştirak hisselerinin elden çıkarılmasından doğan kurum
kazançlarına istisna tanınmıştır. Tam mükellefiyete tabi anonim şirketlerin bu
bent uyarınca yararlanacağı iştirak hisselerinin satış kazancı istisnası için,
söz konusu iştirak hisselerinin iki tam yıl (730 gün) işletme aktifinde kayıtlı
olması gerekir. Ayrıca, tam mükellef anonim şirketler (b) bendindeki koşulları
sağlamaları halinde yurt dışı iştirak kazançları istisnasından da
yararlanabilmeleri söz konusudur. Bu bentte yer alan anonim şirket, kazancın
elde edildiği tarih itibarıyla devamlı olarak en az bir yıl süreyle nakit ve
benzeri varlıklar dışında kalan aktif toplamının % 75 veya daha fazlası kanuni
veya iş merkezi Türkiye'de bulunmayan anonim veya limited şirket niteliğindeki
şirketlerin sermayesine en az % 10 oranında iştirakten oluşan tam mükellef
anonim şirketleri ifade etmekte olup, belirtilen şartları taşımayan kurumların
bu istisnadan yararlanması mümkün değildir.
(ç) bendi ile anonim
şirketlerin gerek kuruluşlarında gerekse sermayelerini artırdıkları sırada
çıkardıkları payların, itibari değerin üzerinde bir bedelle elden çıkarılması
halinde, payların itibari değerleri toplamı ile elden çıkarma bedelleri toplamı
arasındaki fark olan, emisyon primleri herhangi bir koşul ile bağlı olmaksızın
kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.
(d) bendinde, Türkiye'de
kurulu menkul kıymetler yatırım fonları ile aynı nitelikteki menkul kıymetler
yatırım ortaklıklarının portföy işletmeciliğinden doğan kazançları, portföy
içeriği herhangi bir sınırlamaya tabi tutulmaksızın kurumlar vergisinden
istisna edilmiştir. Türkiye'de kurulu girişim sermayesi yatırım fonları veya
ortaklıklarının kazançları, gayrimenkul yatırım fonları veya ortaklıklarının
kazançları, emeklilik yatırım fonlarının kazançları ve konut finansmanı fonları
ile varlık finansmanı fonlarının portföy işletmeciliğinden doğan kazançları da
kurumlar vergisinden istisna edilmektedir. Bu istisnalar, söz konusu
kuruluşların gelişmesinin sağlanması amacıyla getirilmiştir. Ancak bu istisna,
söz konusu fon ve ortaklıkların kazançları üzerinden kesinti yoluyla vergi
alınmasına engel teşkil etmemektedir.
(e) bendinde, taşınmazlar
ve iştirak hisseleri satış kazancı istisnası düzenlenmektedir. İstisnanın
amacı, kurumların bağlı değerlerinin ekonomik faaliyetlerde daha etkin bir
şekilde kullanılmasına olanak sağlanması ve kurumların mali bünyelerinin
güçlendirilmesidir. Bu bentte belirtilen koşulların sağlanması halinde söz
konusu taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile kurucu senetleri, intifa senetleri
ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların % 75'lik kısmı istisnadan
yararlanacaktır.
İştirak hisseleri, anonim
şirketlerin hisse senetlerini, limited şirketlere ait iştirak paylarını,
sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komanditer ortaklarına ait
ortaklık paylarını ve iş ortaklıkları ile adi ortaklıklara ait ortaklık
paylarını ifade eder. Esasen iştirak kazancı içerisinde yer alan ve kârdan pay
alma amacı taşıyan kurucu senetleri ile intifa senetleri bentte ayrıca sayılmak
suretiyle konuya açıklık getirilmiştir.
İstisnaya konu olan
taşınmazlar, Türk Medeni Kanununda yer alan "Taşınmaz" olarak
tanımlanan, esas niteliği bakımından bir yerden başka bir yere taşınması mümkün
olmayan, dolayısıyla yerinde sabit olan mallardır. Bunlar Türk Medeni Kanununun
704 üncü maddesinde, arazi, tapu siciline ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve
sürekli haklar, kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler, olarak
sayılmıştır. Taşınmazların bu istisnaya konu edilebilmesi için Medeni Kanunun
705 inci maddesi gereğince kurum adına tapuya tescil edilmiş olmaları
gerekmektedir.
İstisnanın
uygulanabilmesinin temel koşulu, taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile kurucu
senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının en az iki tam yıl (730 gün)
süreyle kurumun aktifinde yer alması ve bu değerlerin satışından elde edilecek
kazancın, istisnadan yararlanan kısmının beş yıl süreyle pasifte özel bir fon
hesabında tutulmasıdır. Söz konusu aktif kalemlerin para karşılığı olmaksızın
devir ve temliki, takası gibi işlemler istisna kapsamına girmemektedir. Ancak,
bu tür kıymetlerin mevcut borçlar karşılığında rızaen veya icra yoluyla
devredilmesi işlemleri ile kamulaştırma işlemleri, kurumların finansman
olanaklarını artıracağından istisna uygulaması kapsamında bulunmaktadır.
Bu istisna satışın
yapıldığı dönemde uygulanacaktır. Bu nedenle, satışın yapıldığı hesap dönemine
ilişkin kurumlar vergisi beyannamesinin verileceği tarihe kadar söz konusu
satış kazancının özel bir fon hesabına alınması gerekmektedir. Satış bedelinin,
satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar tahsil
edilmesi şarttır. Bu süre içinde tahsil edilemeyen veya beş yıl içinde özel fon
hesabından başka bir hesaba (sermayeye ilave hariç) nakledilen, işletmeden
çekilen, dar mükellef kurumlarca ana merkeze aktarılan kazanç kısmı için,
uygulanan istisna dolayısıyla zamanında tahakkuk ettirilemeyen vergiler ziyaa
uğratılmış sayılır. Aynı süre içinde işletmenin tasfiyesi (devir ve bölünmeler
hariç) halinde de bu hüküm uygulanacaktır.
Kurumların mevcut hisse
senetleri dolayısıyla ellerinde bulunan rüçhan hakkı kuponları karşılığında
bedelsiz ya da itibari değeriyle yeni hisse senedi iktisap etmeleri halinde,
yeni iktisap edilen söz konusu hisse senetleri açısından iktisap tarihi olarak,
eski hisse senetleri ya da iştirak hissesinin iktisap tarihi esas alınacaktır.
Aynı durum, iştirak edilen kurumun nedeni ne olursa olsun yapmış olduğu sermaye
artışı dolayısıyla bedelsiz olarak iktisap edilen hisse senetleri için de
geçerlidir.
İstisna uygulaması esas
itibarıyla bütün kurumlar açısından geçerlidir. Ancak, esas faaliyeti menkul
kıymet veya taşınmaz ticareti olan kurumların bu amaçla, diğer bir ifadeyle
ticari faaliyet çerçevesinde iktisap ettikleri ve ellerinde tuttukları
kıymetlerin satışından elde ettikleri kazançlar için istisnadan yararlanmaları
mümkün değildir. Satışa konu edilen kıymetlerin iki tam yıl kurum aktifinde
kayıtlı olması da durumu değiştirmeyecektir. Aynı durum, satmak üzere taşınmaz
inşaatı ile uğraşan mükellefler açısından da geçerlidir. Ancak, taşınmaz
ticareti ile uğraşan mükelleflerin faaliyetlerinin yürütülmesine tahsis
ettikleri taşınmazların satışından elde ettikleri kazançlara istisna
uygulanabilecek; taşınmaz ticaretine konu edilen ve kiralama veya başka surette
değerlendirilen taşınmazların satış kazancı ise istisnaya konu edilmeyecektir.
Taşınmaz ticareti, aynı
zamanda söz konusu taşınmazların kiralanmasını da kapsamaktadır. Faaliyet
konusu, taşınmazların inşaası ve kiraya verilmesi olan kurumların bu amaçla
inşa ettikleri ve aktiflerinde bulundurdukları taşınmazların satılması
neticesinde elde edilen kazançların istisna kapsamında değerlendirilmesi mümkün
olmayıp, "...taşınmazların kiralanmasıyla uğraşan kurumların..."
ifadesi konuya açıklık kazandırmak amacıyla bent hükmüne eklenmiştir.
Örneğin, inşaat
faaliyetinde bulunan bir firmanın satın aldığı arsayı iki yıl geçtikten sonra
satması halinde ya da faaliyet konusu alış veriş merkezleri inşa etmek ve
kiraya vermek olan şirketin bu amaçla inşa ettiği taşınmazları iki yıl geçtikten
sonra satması halinde, söz konusu kurumların bu istisnadan yararlanması söz
konusu olmayacaktır.
Aynı şekilde, iştirak
amacı olmayıp ticari amaçla elde tutulan iştirak hisselerinin satışından elde
edilen kazançlar da, elde tutulma süresine bakılmaksızın istisna kapsamı
dışında bulunmaktadır.
İstisnanın temel amacı
kurumların mali yapılarının güçlendirilmesinin teşviki olduğundan, ekonomik
açıdan firmalara ilave imkan sağlamayan işlemler istisna kapsamı dışında
kalacaktır. Bu bağlamda, kurumların yönetimini etkileyecek şekilde birbiriyle
ilişkili kişi veya kurumlar ya da aynı gruba dahil şirketler arasında yapılacak
taşınmaz ve iştirak hissesi satışlarından fiktif olarak elde edilecek
kazançlara istisna uygulanması söz konusu olmayacaktır.
Aynı şekilde, elden
çıkarılan taşınmaz veya iştirak hissesinden sağlanan likiditenin yine atıl hale
dönüşmesine neden olacak şekilde fonksiyonel olarak benzer sabit kıymetlere
kanalize edilmesi durumu, istisna uygulaması ile sağlanması öngörülen amaca
uygun düşmeyecektir. Örneğin, şehrin bir bölgesindeki kullanılmayan bir
arazinin satılıp başka bir bölgesinden bir süre sonra rant sağlamak amacıyla
yeni bir arazi alınması durumunda, firmanın faaliyetleri açısından sağlanmış
ekonomik katkı söz konusu olmayacağından, istisnanın amacına ters düşmektedir.
Diğer taraftan, şehrin kenar mahallesinde bulunan bir binanın satılarak, şehir
merkezinde faaliyet göstermek amacıyla merkezde bir bina alınması durumunda
ise, firma faaliyetleri açısından açık bir ekonomik katkı söz konusu olduğundan
istisna uygulamasının amacına uygun bulunmaktadır.
(f) bendinde yer alan
düzenleme, bankacılık sektöründe yaşanan krizlerden sonra ortaya çıkan tahsilat
ve borç ödeme güçlüklerinin aşılarak bankaların mali bünyelerinin
güçlendirilmesi, batık kredilerin geri dönüş olanaklarının genişletilmesi ve
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun elinde bulunan bankalara, dolayısıyla da bu
fona ait alacakların tahsilinde çekilen güçlüklerin azaltılması hedeflenmiştir.
Buna göre, banka borçları nedeniyle takibe alınmış veya Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu'na borçlu durumda olan kurumlar ile bunların kurum olan
kefillerinin, iştirak hisseleri, kurucu senetleri ve intifa senetleri ile
rüçhan haklarının, bu borçlara karşılık bankalara veya bu Fon'a satışından veya
diğer şekilde devrinden doğan kazançların tamamı ile bankaların bu şekilde
iktisap ettikleri söz konusu kıymetlerin satışından doğan kazançların % 75'i,
en az iki yıl elde tutulma şartı aranmaksızın kurumlar vergisinden istisna
edilmişlerdir. Banka ve finans kurumlarının, bu tür iktisaplar dışında kalan ve
çeşitli nedenlerle iktisap edilmiş olan bu tür kıymetlerin satışında iki tam
yıllık elde tutma şartı aranacaktır.
(g) numaralı bentte,
kurumların yurt dışında bulunan iş yerleri veya daimi temsilcilikleri
aracılığıyla elde ettikleri kurum kazançları, belli koşullar altında kurumlar
vergisinden istisna edilmiştir.
Öte yandan, iştirak
edilen şirketin esas faaliyet konusunun, finansal kiralama dahil finansman
temini ve sigorta hizmetlerinin sunulması ya da menkul kıymet yatırımı olması
durumunda maddede belirtilen % 15 vergi yükü yerine iştirak edilen kurumun
faaliyette bulunduğu ülke vergi kanunları uyarınca en az Türkiye'de uygulanan
kurumlar vergisi oranında gelir ve kurumlar vergisi benzeri bir vergi yükü
taşıması şartı aranacaktır. Kâr dağıtımına kaynak olan kazançlar üzerinden
ödenen vergiler, bu vergi yükünün hesabında dikkate alınacaktır. Maddenin
birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan vergi yükü hesaplamasına ait ölçüler,
bu bent için de geçerlidir.
Yurt dışında bulunan iş
yerleri veya daimi temsilcileri aracığıyla elde edilen kazançların, doğduğu
ülke kanunları uyarınca ticari bilanço kârı üzerinden en az % 15 oranında gelir
ve kurumlar vergisi benzeri bir vergiye tabi olması gerekmektedir.
(h) bendinde yapılan
düzenleme ile yurtdışında yapılan inşaat, onarma, montaj işleri ile teknik
hizmetlerden sağlanarak Türkiye'de genel sonuç hesaplarına aktarılan kazançlar,
herhangi bir koşula bağlanmaksızın kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.
Uygulamada, inşaat,
onarma ve montaj işlerinin yurt dışında gerçekleştirilmesi için bir iş yeri
bulunması gerekirken, bu işlere bağlı "teknik hizmetlerin" yurt
dışında herhangi bir iş yeri olmaksızın Türkiye'den gerçekleştirilebilmesi
mümkün olabilmektedir. Proje hazırlanması gibi teknik hizmetler, inşaat ve
onarma işinin tamamlayıcı bir unsuru olmasına karşın; kurumların yurt dışında
devam eden bir inşaat ve onarma işi olmadığı ya da ayrıca bir iş yeri veya
daimi temsilci bulundurulmadığı durumlarda, bu faaliyetin ihracat olarak
değerlendirilmesi ve yurt dışındaki inşaat işine bağlı olarak Türkiye'de
yapılan teknik hizmetlerden sağlanan kazançların bu istisnadan
yararlandırılması mümkün değildir.
(i) bendinde yer alan
istisna ile özel kesimin eğitim faaliyetlerine yatırım yapması teşvik
edilmektedir. Burada, özel okulların işletilmesinden elde edilen kazançlar,
Milli Eğitim Bakanlığının görüşü alınmak koşuluyla, Maliye Bakanlığının
belirleyeceği usuller çerçevesinde beş hesap dönemi kurumlar vergisinden istisna
edilmiştir. Düzenlemede ayrıca, Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan
vakıflara ya da kamu yararına çalışan derneklere bağlı rehabilitasyon
merkezlerinin işletilmesinden elde edilen kazançlar da Maliye Bakanlığınca
belirlenen usuller çerçevesinde beş hesap dönemi kurumlar vergisinden istisna
edilmektedir. İstisna süresinin başlangıcı, söz konusu kuruluşların faaliyete
geçtikleri hesap döneminden itibaren başlayacaktır.
İstisna, okulların
eğitim-öğretim, merkezlerin ise rehabilitasyon faaliyetlerinden elde edilen
kazançlara uygulanacaktır. Dolayısıyla, eğitim tesisleri ile rehabilitasyon
merkezlerinde yer alan kantin, büfe, kafeterya, kitap satış yeri gibi
tesislerin gerek bizzat işletilmesinden gerekse kiraya verilmesinden elde
edilen kazançlara istisna uygulanması söz konusu değildir. Ancak, yemek ve
konaklama hizmetlerinin de okul bünyesinde verildiği ve yemek ve yatma
bedelinin okul ücretine dahil olduğu durumlarda, herhangi bir ayrıma tabi
tutulmaksızın elde edilen kazanca istisna uygulanacaktır.
Maddenin (j) bendinde,
kooperatiflerde risturn istisnası düzenlenmiştir. Burada, tüketim, üretim ve
kredi kooperatiflerinin ortakları için hesapladıkları risturnlar, ilgili alt
bentlerde belirtilen bazı koşullar altında kurumlar vergisinden istisna edilmişlerdir.
Kooperatiflerde, ortakların yönetim gideri karşılığı olarak ödedikleri
tutarlardan kullanılmayarak iade edilen kısımlar istisnadan yararlanacaktır.
Risturn istisnası, yalnızca ortaklarla ortaklık statüsü kapsamında yapılan
işlerden kaynaklanan kazançlarla ilgilidir. Bundan dolayı, ortaklarla yapılan
işlerden doğan kazançlarla, ortaklardan başka kimselerle yapılan işlerden doğan
kazançların ayrılması gerekmektedir. Ayırma işleminde, ortaklarla yapılan iş
hacminin genel iş hacmine oranı esas alınacaktır. Burada öncelikle, ortaklarla
ortaklık statüsüne göre yapılan yıllık iş hacmi saptanacak, daha sonra bu
tutar, ortaklık dışındaki kişilerle yapılan iş hacmi de dahil olmak üzere
kooperatifin yıllık genel iş hacmine oranlanacaktır. Bu şekilde hesaplanan risturnların
ortaklara dağıtılması halinde, dağıtılan bu kârlar ortaklar açısından kâr
dağıtımı olarak değerlendirilmeyecektir.
Maddenin ikinci fıkrası
ile uygulamaya ilişkin usullerin tespitine yönelik olarak Maliye Bakanlığına
yetki verilmektedir.
Maddenin üçüncü fıkrası
ile kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlara ilişkin giderler ile istisna
kapsamındaki faaliyetlerden doğan zararların istisna dışı kurum kazancından
indirilmesine imkan verilmemektedir. İstisna kazançlar elde edilirken, giderlerin
yanı sıra gider fazlalığı sebebiyle doğan zararların da aynı kapsamda
değerlendirileceği tabii olup, düzenleme ile konuya ilave açıklama getirilmiş
ve muhtemel tereddütlerin giderilmesi amaçlanmıştır. Bu hükümle örneğin,
iştirak kazançlarının Kanunda belirtilen şartların gerçekleşmesi durumunda
kurumlar vergisinden istisna edilmesi nedeniyle, söz konusu iştiraklerin
alınmasında kullanılan kredilere ilişkin faiz, kur farkı ve benzeri giderlerin
istisna dışı faaliyetlere ilişkin kurum kazancından indirilmesinin mümkün
olmadığı konusuna açıklık getirilmiştir.
Madde 6- Kurumlar
vergisi, mükelleflerin bir hesap dönemi içerisinde elde ettikleri safi kurum
kazancı üzerinden hesaplanmaktadır.
Sâfi kurum kazancının
tespitinde Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümleri
uygulanmakta olup, zirai faaliyetle uğraşan kurumların bu faaliyetlerinden
doğan kazançlarının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun 59 uncu maddesinin son
fıkra hükmü de dikkate alınacaktır.
Gelir vergisi
uygulamasında ticari kazanç, bilanço ve işletme hesabı esası olmak üzere iki
farklı şekilde tespit edilmektedir. Buna ilave olarak, Vergi Usul Kanununun 177
nci maddesinin (5) numaralı bent hükmüne göre, sermaye şirketleri ve
kooperatifler dışında kalan kurumlar vergisi mükelleflerinden Maliye
Bakanlığınca müsaade edilen mükelleflerin işletme hesabı esasında kazançlarını
tespit edebilecekleri belirtilmiştir.
Gelir Vergisi Kanununda
bilanço esasına göre ticari kazancın, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi
sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet fark olduğu belirtilmiştir.
Bu dönem zarfında sahip
veya sahiplerce;
- İşletmeye ilave olunan
değerler bu farktan indirileceği,
- İşletmeden çekilen
değerlerin ise farka ilave olunacağı
öngörülmüştür.
Ticari kazancın bu şekilde
tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile
Gelir Vergisi Kanununun ticari kazancın tespitinde indirecek giderlere ilişkin
hükümlerine de uyulacaktır.
Kurumlar Vergisi
Kanununda da safi kazancın belirlenmesinde temel ölçü öz sermaye
kıyaslamasıdır. Öz sermayenin tespiti sırasında indirilecek giderler ile
indirimi kabul edilmeyen giderlerin de dikkate alınması gerekmektedir.
Kurumlar vergisi
mükelleflerinin indirilecek giderler uygulamasında, Gelir Vergisi Kanununda indirimi
kabul edilen giderlerin yanı sıra Kurumlar Vergisi Kanununda belirtilen
giderler de ayrıca hasılattan indirilir. Ancak, indirimi kabul edilmeyen gider
uygulamasında, Kurumlar Vergisi Kanunu Gelir Vergisi Kanunundan ayrılarak
indirimi kabul edilmeyen giderleri kendisi düzenlemiştir.
Zirai faaliyetle uğraşan
kurumlar, safi kurum kazançlarını tespit ederken belirtilen hükümlerin yanı
sıra, hasılatın ve giderlerin tespitine dair özel düzenlemeler nedeniyle Gelir
Vergisi Kanununun zirai kazancın tespitine dair hükümlerini de ayrıca dikkate
alacaklardır.
Madde 7- Bu Kanunla vergi
sistemimize getirilen yeni uygulamalardan birisi "kontrol edilen yabancı
kurum"dur. Bazı ülkeler, diğer ülkeler aleyhine fon ve yatırımları çekmek
için vergi erteleme olanağı getiren, zararlı vergi rekabetine yol açan
uygulamalara yer vermektedirler. Vergi sistemimizde vergi kayıp ve kaçağına yol
açan ve vergiden kaçınmada kullanılabilen, bu yerlerdeki iştiraklere ilişkin
işlemlerin düzenlenmesi amacıyla kontrol edilen yabancı kurum uygulaması vergi
mevzuatımız kapsamına alınmış bulunmaktadır. Bu madde ile, uluslararası vergi
uygulamalarındaki gelişmelere paralel olarak, ticari ve sınai mahiyette
olmayan, yatırımlarını yurt dışında düşük vergi oranlı ülkelere yönlendiren
mükellefler ile Türkiye'de yatırım yapan mükellefler arasındaki vergi
eşitsizliğinin giderilmesi amaçlanmaktadır.
Vergi mevzuatımızda
kurumlar vergisi yönünden iştirak yoluyla yapılan yatırımlardan elde edilen
gelirler, iştirakin kâr dağıtımı yapmasına bağlı olarak vergilendirilmektedir.
Öte yandan avantajlı vergi uygulamaları olan ülkelerde, genellikle kâr dağıtımı
yapma zorunluluğu olmadığı ve bu durumun vergi planlaması ve vergi ertelemesi
için elverişli ortam hazırladığı bilinmektedir. Kurumların Türkiye'de yerleşik
kurumlardan elde ettikleri iştirak kazançları kurumlar vergisinden müstesna
olmakla birlikte, yurt dışındaki kurumlardan elde edilen iştirak kazançları
için bu olanak, belli koşulların sağlanması halinde uygulanmaktadır. Bu maddede
ise, belli şartlar altında yurt dışı iştiraklere yatırım yapan mükelleflerin
yurt dışı iştirak kârları, fiilen dağıtılmasa bile vergi uygulamaları açısından
dağıtılmış kabul edilerek, bu iştiraklerin kazançlarının Türkiye'de kurumlar
vergisine tabi tutulması öngörülmektedir.
Madde kapsamındaki yurt
dışı iştirakler, tam mükellef kurumların doğrudan veya dolaylı olarak ayrı ayrı
ya da birlikte sermayesinin, kâr payının veya oy kullanma hakkının en az %
50'sine sahip olmak suretiyle kontrol ettikleri iştiraklerden oluşmaktadır.
Burada sözü edilen "doğrudan veya dolaylı" ve "ayrı ayrı ya da
birlikte" ifadeleri ile iştirak paylarının grup şirketleri arasında
paylaştırılıp, maddede belirtilen iştirak oranının altında kalınarak yapılan
düzenlemenin dışına çıkılması engellenmektedir.
Kontrol edilen yurt dışı
iştirakin elde etmiş olduğu kârdan bu kuruma iştirak eden tam mükellef kuruma
hissesi oranında isabet eden kısmın matraha dahil edilerek
vergilendirilebilmesi için aşağıda yer alan şartların birlikte gerçekleşmesi
gerekir.
Maddenin birinci
fıkrasının (a) bendinde aranan şart, iştirakin ilgili yıldaki toplam gayri safi
hasılatının % 25 veya fazlasının faaliyeti ile orantılı sermaye, organizasyon
ve eleman istihdamı suretiyle yürütülen ticari, zirai veya serbest meslek
faaliyetlerinden elde edilen gelirler dışındaki faiz, kâr payı, kira, lisans
ücreti, menkul kıymet satış geliri gibi pasif nitelikli gelirlerden
oluşmasıdır. İfadedeki ticari, zirai veya serbest meslek kazancı, belli bir
sermayenin yanı sıra, belli bir emek ve organizasyon ihtiyacı da gerektirdiği
için aktif nitelikteki gelir olarak değerlendirilmekte ve bu tip iştirakler
kontrol edilen yabancı kurum kapsamı dışında bırakılmaktadır.
Örneğin, kurumun toplam
100 olan yurt dışı iştirak hasılatının bileşimi aşağıdaki gibi olsun:
- Ticarî hâsılat 30
- Kâr payı 10
- Faiz 50
- Menkul kıymet satış
geliri 10
Bu durumda pasif
nitelikli gelirlerin toplam gayrisafi hasılata oranı (70/100=) % 70 olduğu için
yukarıda kontrol edilen yabancı kurum için belirtilen koşul gerçekleşmiş
olacaktır.
Fıkranın (b) bendinde
belirtilen, yurt dışında kurulu iştiraklerin kurum kazançlarının % 10'dan az
oranda gelir ve kurumlar vergisi benzeri gelir üzerinden alınan bir vergi yükü
taşıması ifadesi ile nominal vergi oranı değil, efektif vergi yükü
karşılaştırmaya esas alınacak; vergi yükü toplam gelir ve kurumlar vergisi
benzeri verginin bu dönemde elde edilen toplam dağıtılabilir kurum kazancı ile
tahakkuk eden gelir ve kurumlar vergisi toplamına oranlanması suretiyle tespit
edilecektir.
Örneğin, kurumun ticari
kazancı 90, vergiye tabi kazancın tespitinde gider olarak kabul edilmeyen tutar
da 10 ise vergiye tabi kazanç 100 olacaktır. Bu kazancın yarısı vergiden
istisna edilmişse ve ilgili ülkedeki vergi oranı da % 15 ise hesaplanacak kurumlar
vergisi tutarı (100/2 x 0,15=) 7,5 olacaktır. Bu verginin vergi öncesi kâra
oranı da (7,5/90=) % 8,33 olacaktır. Bu durumda, her ne kadar ülke mevzuatına
göre uygulanan nominal vergi oranı % 15 olsa da efektif vergi yükü % 8,33 olduğu için, iştirak edilen şirketin
kontrol edilen yabancı kurum olarak değerlendirilmesi için, kazançları
üzerinden maddede belirtilen "% 10'dan az oranda gelir ve kurumlar vergisi
veya benzeri gelir üzerinden alınan vergi yükü" taşıması şartı
gerçekleşmiş olacaktır.
Fıkranın (c) bendinde,
yurt dışındaki iştiraklerin "kontrol edilen yabancı kurum"
çerçevesinde değerlendirilebilmesi için minimum bir hasılat tutarı
öngörülmüştür. Buna göre, yurt dışındaki iştiraklerin ilgili yıldaki toplam
gayrisafi hasılatının 100.000 YTL karşılığı yabancı parayı geçmesi
gerekmektedir. Bu toplam hasılatın altında kalan iştirakler, diğer tüm koşullar
bulunsa dahi madde kapsamında değerlendirilmeyeceklerdir.
Yurt dışındaki iştirakin
hasılatının YTL'ye çevrilmesinde, ilgili iştirakin hesap döneminin son gününde
geçerli olan T.C. Merkez Bankası'nca açıklanan döviz alış kuru esas
alınacaktır.
Madde kapsamına giren
yurt dışı iştiraklerin Türkiye'de vergiye tabi tutulacak kârları, vergi öncesi
kurum kazancı olarak anlaşılmalıdır. Diğer bir anlatımla ilgili yurt dışı
iştirakin hesap dönemi sonu itibarıyla gelir tablosunda yer alan vergi öncesi
kurum kazancı vergilemede esas alınacaktır. Türkiye'de vergiye tabi tutulacak
kurum kazancı, Türkiye'deki kurumun yurt dışı iştirakinde ilgili hesap dönemi
içerisinde sahip olduğu en yüksek hisse oranı dikkate alınmak sureti ile
bulunacaktır. Eğer yıl içerisinde ortak olunan yurt dışı iştirakin hisseleri
hesap döneminin son gününe gelmeden herhangi bir muvazaa olmaksızın elden
çıkarılmış ise madde hükümleri uygulanmayacaktır. Ancak kapanış günü itibarıyla
halen kontrol unsuru devam ediyor ise o zaman Türkiye'de vergiye tabi tutulacak
kazanç, hesap döneminin son gün itibarıyla hesaplanan kontrol oranı değil,
ilgili hesap dönemi içinde sahip olunan en yüksek kontrol oranı esas alınarak
hesaplanacaktır.
Bu maddenin
uygulanmasında yurt dışındaki iştirakin ödemiş olduğu gelir üzerinden alınan
vergiler Kurumlar Vergisi Kanununun 33 üncü maddesinde düzenlenen yurt dışında
ödenen vergilerin mahsubuna ilişkin hükümlere göre Türkiye'de hesaplanan
kurumlar vergisinden mahsup edilebilecektir. Böylece yurt dışı iştirakin
kazancı üzerinden çifte vergileme yapılması önlenmiş olacaktır.
Maddenin beşinci
fıkrasında, yurt dışında kurulu iştirakin elde ettiği gelirleri üzerinden kâr payı
dağıtımında bulunması halinde, elde edilen kâr paylarının daha önce Türkiye'de
bu madde kapsamında vergilenmiş kısmı üzerinden Türkiye'de kurumlar vergisi
hesaplanmaması gerektiği hükmü yer almaktadır. Bu hüküm ile aynı kazanç
üzerinden çifte vergilemenin önlenmesi sağlanmaktadır. Ancak yurt dışında
kurulu iştirakin daha önce bu madde kapsamında Türkiye'de vergiye tabi tutulmuş
gelirinden daha fazla kâr payı dağıtması halinde, aşan kısım kurumlar vergisine
tabi tutulacaktır. Zira, söz konusu bu kısım daha önce Türkiye'de vergiye tabi
tutulmamıştır.
Madde 8- Bu maddede
mükelleflerin ticari kazanç gibi hesaplanan kurum kazancının tespitinde, ayrıca
hasılattan indirebilecekleri giderler düzenlenmiştir. Buna göre, aşağıda
belirtilen giderler hasılattan indirilebilecektir.
Birinci fıkranın (a)
bendine göre, İhraç edilen menkul kıymetlere ilişkin tüm giderler hasılattan
indirilebilecektir. Bu giderler arasında senetlerin kağıt ve basım giderlerini,
mahkeme, noter ve diğer tasdik ve tecil giderlerini, damga resmini ve ihraç
dolayısıyla ödenen sair harç ve resimleri, ihraç dolayısıyla bankalara verilen
komisyonları, hisse ve tahvil senetlerinin borsaya kaydı için yapılan giderleri
ve bunlara benzer diğer her türlü giderleri örnek olarak saymak mümkündür.
Madde kapsamına giren
giderler tek tek sayılmayarak, menkul kıymet ihracında ortaya çıkabilecek
farklı giderlerin kanunen kabul edilmeyen gider sayılmasının önüne geçilmiştir.
(b) bendinde, kurumların
kuruluşları sırasında yapılan ana sözleşmenin hazırlanması, kuruluş genel
kurulu toplantılarının yapılması, tanıtma ve reklam gibi bir takım kuruluş ve
örgütlenmeye ilişkin giderlerin kurum kazancından indirilmesine imkan
sağlanmaktadır.
(c) bendinde, genel kurul
toplantıları için kurum tarafından yapılacak giderler, ilan ve posta giderleri,
toplantı salonu kira bedeli ve benzeri giderlerden oluşur. Ayrıca birleşme,
bölünme, fesih ve tasfiye aşamasında yapılan kuruluş ve örgütlenme
niteliğindeki giderler de kazancın tespitinde indirim konusu yapılabilecektir.
Ancak, hissedar ve ortakların toplantıya katılmak için yaptıkları giderler ile
yemek ve kokteyl gibi özel ikram giderleri kurum kazancının tespiti ile
ilişkilendirilemeyecektir.
(ç) bendinde, sermayesi
paylara bölünmüş komandit şirketlerde kurumlar vergisi matrahı, şirket
kazancından komandite ortaklara düşen pay dışındaki tutardan ibarettir.
Komandite ortakların şirket kârından aldıkları pay, Gelir Vergisi Kanununun
ticari kazançla ilgili hükümleri uyarınca şahsi ticari kazanç sayılmaktadır. Bu
nedenle, söz konusu payın şirket bünyesinde kurumlar vergisine tabi tutulmaması
için komandite ortağın kâr hissesinin gider olarak hasılattan indirilmesi
öngörülmüştür.
(d) bendinde, faizsiz
olarak kredi verenlere ödenen kâr payları ile katılım bankalarınca kâr ve
zarara katılma hesabı karşılığında ödenen kâr payları kurum kazancından
indirilecek giderler arasına dahil edilmiştir.
(e) bendinde ise sigorta
ve reasürans şirketlerinde bilanço gününde hükmü devam eden sigorta
sözleşmelerine ait teknik karşılıklar, aşağıdaki hesaplama ve şartlar dikkate
alınarak kurum kazancından indirim konusu yapılabilecektir.
Bendin (1) numaralı alt
bendinde, muallak hasar ve tazminat karşılıklarına yer verilmiştir. Bu
karşılıklar, tahakkuk etmiş ve hesaben tespit edilmiş hasar ve tazminat
bedelleri veya bu hesap yapılmamışsa hasar ve tazminatın ve bunlarla ilgili tüm
masrafların tahmini değerleri ile gerçekleşmiş ancak rapor edilmemiş hasar ve
tazminat bedellerinden kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği tarihe kadar
rapor edilenler ve bunlara ilişkin masraflardan, reasürör payı düşüldükten
sonra kalan tutardır.
Sigorta kapsamına giren
bir hasarın ortaya çıkması sadece sigorta şirketinin, poliçede öngörülen
şartlarla hasar bedelini ödemesini gerektirir. Hesap dönemi içinde ortaya
çıkmış hasarlarla ilgili tazminat aynı dönem içinde meydana gelmiş hasarla
ilgili tazminat, aynı dönem içinde ilgili kişiye ödenmiş olabilir ya da mahiyet
ve miktar olarak kesinleşmiş olduğu halde henüz ödeme yapılmamış olabilir. Bu
gibi durumlarda ödenmiş veya tahakkuk etmiş olan tazminat bedeli ticari
kazancın tespiti hakkındaki esaslar dahilinde aynı dönem giderlerine intikal
ettirilir. Bazı durumlarda da hasarla ilgili ekspertiz işlemlerinin
sonuçlandırılmaması veya sigorta şirketi ile sigortalı arasındaki anlaşmazlık
dolayısıyla ödenecek tazminat tutarı hesap dönemi sonuna kadar belirli bir hale
gelip kesinleşmez. İşte bu durumlarda bu Kanun hükmü uyarınca tazminatın
muhammen bedeli üzerinden muallak hasarlar tazminat karşılığı şeklinde geçici
bir hesap açılarak tahakkuku ve ödemesi ileriki dönemlerde yapılacak
tazminatlar, giderlere intikal ettirilir. Bu hükümde kesinleşmemiş hasar ve
tazminat karşılığı, tahakkuk etmiş veya hesaben tespit edilmiş tazminat
bedelleri veya bu hesap yapılmamışsa, tazminatın ve bununla ilgili tüm
masrafların tahmini değerlerinden oluşmaktadır.
Yukarıda belirttiğimiz
gibi, tahakkuk etmiş tazminat bedelleri esasen ticari kazancın tespiti
hakkındaki genel hükümlere göre gider yazılır. Bu nedenle izah konusu hüküm,
işlerliğini, hasar meydana gelmiş olduğu halde bununla ilgili ödenecek
tazminatın tutar itibarıyla kesinleşip tahakkuk etmediği hallerde bulur.
Anılan bentte yapılan bir
düzenleme ile de gerçekleşmiş ancak, sigorta şirketine henüz rapor edilmemiş
olan hasar ve tazminat bedellerinden, kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği
tarihe kadar rapor edilenler ve bunlara ilişkin masraflardan, reasürör payı
düşüldükten sonra kalan tutarlarının, muallak hasar karşılığı kapsamında
indirim yapılması sağlanmaktadır.
Bendin (2) numaralı alt
bendinde kazanılmamış prim karşılıkları düzenlenmektedir. Bu karşılıklar,
yürürlükte bulunan sigorta sözleşmeleri için tahakkuk etmiş primlerden
komisyonlar düşüldükten sonra kalan tutarın gün esasına göre bilanço gününden
sonraya sarkan kısmından, aynı esasa göre hesaplanan reasürör payının
düşülmesinden sonra kalan tutardır. Ancak bu tutar, nakliyat emtia
sigortalarında, yıllık primin komisyon düşüldükten sonraki tutarından
şirketlerin kendi saklama paylarında kalanının % 25'ini geçemez. Maddede
ayrıca, gün bazlı hesaplama yöntemi uygulamasının istisnası olarak kazanılmamış
prim karşılığının gün esasına göre hesaplanması mümkün olmayan reasürans ve
retrosesyon işlemlerinde 1/8 yöntemi uygulanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Bendin (3) numaralı alt
bendinde hayat sigortalarında matematik karşılıklar düzenlenmiştir. Bu
karşılıkların her sözleşme üzerinden ayrı ayrı hesaplanacağı belirtildikten
sonra, bunların gelirleri vergiden istisna edilmiş olan menkul kıymetlere
yatırılan kısmına ait faiz ve kâr paylarının giderler arasında
gösterilemeyeceği belirtilmiştir.
Sigortacılıkta matematik
karşılıklar, sigortalılardan alınan primler üzerinden hesaplanan karşılıklar
ile bu şekilde ayrılan karşılıklara yürütülen faizler olmak üzere iki kısımdan
meydana gelir. Başka bir ifade ile bu karşılıklar, kendine ait giderleri olan
bir fondur. Matematik karşılıklar, her sigorta sözleşmesi üzerinden ayrı ayrı
olmak üzere, sigorta aktüerya hesaplarına göre ve belirli istatistiki veriler
dikkate alınarak hesaplanır. Bunlar sigorta teknik ihtiyatları içinde özel bir
yer tutar. Kesinleşmemiş hasarlar ve kazanılmamış prim karşılıkları hesap
dönemleri arasındaki bir düzenlemeyi ifade ettiği halde, matematik karşılıklar,
sigortacılığın gereği olarak ortaya çıkan bir durumu ilgilendirir. Süreklilik
ve faaliyetin bünyesine bağlı olma özelliği vardır ve bu yanı ile matematik
karşılıklardan oluşan fon, sigorta şirketlerinde bir şekilde işletilip
değerlendirilir. Bu şekilde sağlanan gelirler de normal olarak sigorta şirketlerinin
vergilendirilecek kazancına dahil olursa da matematik karşılıklar genellikle
faizi vergiye tabi olmayan devlet tahviline ya da hazine bonosuna yatırılır.
Kendine ait giderleri olan bu karşılıkların yukarıdaki alanlara yatırılmak
suretiyle vergiye tabi olmayan kazanç elde edilmesi şeklinde değerlendirilmesi,
matematik karşılıkların kendine ait faiz şeklindeki giderlerinin de vergi
matrahı ile ilişkilendirilmemesini gerektirmektedir. Bu durum, madde metninde
"Matematik karşılıkların, gelirleri vergiden istisna edilmiş olan menkul
kıymetlere yatırılan kısmına ait faiz ve kâr payları, giderler arasında
gösterilemez" hükmüyle sağlanmaktadır.
Bendin (4) numaralı alt
bendinde deprem hasar karşılıkları düzenlenmektedir. Bu karşılıklar, yangın ve
mühendislik sigorta branşlarında verilen deprem teminatı karşılığında alınan ve
şirketlerin kendi saklama paylarında kalan primlerin üçte biri düşüldükten
sonra kalan tutarın Sigorta Murakabe Kanunu uyarınca hesaplanan kısmı ile
önceki hesap dönemlerinde ayrılan karşılıkların yatırıldığı fonların gelirleri
toplamından oluşmaktadır. Deprem hasar karşılığı hesabına intikal ettirilen
primler, bu Kanunun uygulamasında kazanılmamış prim karşılığı hesaplamasına
konu edilmeyecektir.
Maddenin ikinci
fıkrasında, birinci fıkranın (e) bendinde sayılan ve bir bilanço döneminde
ayrılan sigorta teknik karşılıklarının ertesi bilanço döneminde aynen kâra
nakledilmesi gerektiği belirtilmektedir.
Madde 9- Bu madde ile
kurumların ticari faaliyetlerden doğan zararların maddede belirtilen şartların
da gerçekleşmesi durumunda, sonraki dönemlerde doğan kazançlardan indirilmesine
izin verilmektedir.
Maddenin birinci
fıkrasının (a) bendi ile kurumlar vergisi beyannamesinde yer alan zararların
beş yıldan fazla nakledilmemek şartı ile izleyen yıl kazançlarından
indirilebilmesine imkan sağlanmaktadır. Zarar mahsubu belirli bir süre içinde
gerçekleştirilemediği takdirde, oluşan zarar işletme zararı olarak
değerlendirilmemekte ve sermayede meydana gelen zarar olarak dikkate
alınmaktadır. Zararın, işletme zararından çıkıp sermayede kesin eksilme
sayılması için beş yıllık bir süre öngörülmüştür. Mükelleflerce bir hesap
dönemi içerisinde oluşan zarar beş hesap dönemi boyunca oluşacak kârlarla
mahsup edilemiyorsa, o zarar artık sermayede meydana gelen bir eksilme olarak
değerlendirilmekte ve mahsup imkanı ortadan kaldırılmaktadır.
Ekonomik faaliyetin ana
amacı kâr elde etmek olmakla beraber, zaman zaman faaliyet bazı kurumlarda
zararla sonuçlanmaktadır. Bünyesinde zarar oluşan firmaların ekonomiye tekrar
kazandırılması için, bu kurumların zararlarının aşağıda belirtilen sınırlamalar
çerçevesinde, devir veya tam bölünme hallerinde varlıkları devralan kurum
bünyesinde mahsubuna imkan verilmektedir.
Buna göre devralan
kurumlar, kendi bünyelerinde oluşan zararların yanı sıra;
- Kanunun 20 nci
maddesinin birinci fıkrası çerçevesinde devralınan kurumların devir tarihi
itibarıyla öz sermaye tutarını geçmeyen zararları,
- Kanunun 20 nci
maddesinin ikinci fıkrası kapsamında gerçekleştirilen tam bölünme işlemi sonucu
bölünen kurumun öz sermaye tutarını geçmeyen ve devralınan kıymetle orantılı
zararları
da kazançlarından
indirebileceklerdir.
Bu maddede belirtilen öz
sermaye tutarından kasıt, devralınan kuruma ilişkin bilanço aktif toplamından
bilançoda yer alan borçların düşülmesi sonucu bulunacak tutardır.
Ancak söz konusu zarar
mahsubunun yapılabilmesi için;
- Devralınan veya bölünen
kurumun son beş yıla ilişkin kurumlar vergisi beyannamelerinin kanuni süresinde
verilmiş olması,
- Devir veya bölünme neticesinde
zarar mahsubu yapacak kurumun, devralınan kurumun faaliyetine devir veya
bölünmenin meydana geldiği hesap döneminden itibaren en az beş yıl süreyle
devam etmesi
gerekmektedir.
Yukarıda yer alan
"devralınan kurumun faaliyetine devam" şartı, "aynı sektörde
faaliyet gösterme" şartından daha dar kapsamlı bir şart olup faaliyetin
zarar mahsubu olanağını elde ettikten sonra herhangi bir şekilde faaliyetin
sınırlandırılmamasını ifade etmektedir. Faaliyetin, zarar mahsubu yapıldıktan
sonra arızi hale getirilmesi veya sona erdirilmesi halinde zarar mahsubu
uygulamasından yararlanılması mümkün değildir.
Şartların ihlali halinde
zarar mahsubu olanağı ortadan kalkacağından gerekli düzeltme işlemi yapılacak;
yersiz zarar mahsubu nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler için
vergi ziyaı doğmuş sayılacaktır.
Maddenin birinci
fıkrasının (b) bendi ile de, Kurumların yurtdışı faaliyetlerinden zarar doğması
halinde, Türkiye'de kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarla ilgili
olanlar hariç olmak üzere, belirtilen koşullar dahilinde bu zararların da kurum
kazancından indirebilmelerine imkan sağlanmaktadır.
Ancak Türkiye'de indirim
konusu yapılan yurt dışı zararların ilgili ülkede mahsup edilmesi veya gider
yazılması halinde, Türkiye'de beyannameye dahil edilecek yurt dışı kazanç,
mahsup ya da gider yazılmadan önceki tutar olacaktır.
Maddenin ikinci fıkrası
ile uygulamaya ilişkin usulleri belirleme konusunda Maliye Bakanlığına yetki
verilmektedir.
Madde 10- Madde, kurumlar
vergisi matrahının tespitinde, kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde ayrıca
gösterilmek kaydıyla, kurum kazancından sırasıyla yapılacak indirimleri
düzenlemektedir.
Maddede sayılan diğer
indirimler, esasen kazancın bulunması halinde beyanname üzerinden indirim
konusu yapılan ve kazancın yetersiz olması nedeniyle de sonraki yıllara
devretmeyen indirimlerdir. Bunun tek istisnası Ar-Ge indirimidir.
Maddenin birinci
fıkrasının (a) bendinde, mükelleflerin işletmeleri bünyesinde
gerçekleştirdikleri yeni teknoloji ve bilgi arayışına yönelik araştırma ve
geliştirme faaliyetlerine ilişkin harcamaların % 40'ının beyan edilen kurum
kazancından indirimine imkan sağlanmaktadır.
Matrahın yetersiz olması
sonucu ilgili dönemde indirim konusu yapılamayan tutarın bulunması durumunda,
bentte özel bir düzenlemeye yer verilmesi nedeniyle, bu tutar sonraki hesap
dönemlerine devrederek indirim konusu yapılabilecektir.
Ülkemizin kalkınmasında
ve uluslararası rekabet gücümüzün artırılmasında araştırma ve geliştirmeye
yönelik harcamaların gayri safi milli hasıla içindeki payının artırılması büyük
önem taşımaktadır. Bu nedenle, araştırma ve geliştirme harcaması yapan özel
sektör kurumlarının bu alandaki çabalarının desteklenmesi için araştırma ve
geliştirmeye yönelik harcamaların % 40'ının beyan edilen gelirden indirilmesine
olanak sağlayan bir düzenleme yapılmaktadır.
Kapsama sadece işletme
içi araştırma ve geliştirme faaliyetlerine yönelik harcamalar girmektedir. Bu
yönüyle Ar-Ge faaliyetlerine yönelik olarak 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme
Bölgeleri Kanununda yer alan teşvik edici düzenlemenin bir tamamlayıcısı
niteliğindedir.
(b) bendi sponsorluk
harcamalarına ilişkindir.
Ülkemizdeki sportif
faaliyetleri teşvik etmek amacıyla sportif faaliyetlere dönük sponsorluk
harcamalarının kazançtan indirimine olanak verilmektedir. Buna göre; 3289
sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
ile 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
kapsamında yapılan sponsorluk harcamalarının; sözü edilen kanunlar uyarınca
tespit edilen amatör spor dalları için tamamı, profesyonel spor dalları için %
50'si kurumlar vergisi matrahının tespitinde, beyan edilen kurum kazancından
indirim olarak dikkate alınabilecektir.
(c) bendi ile bağış ve
yardımlar düzenlenmektedir. Dayanışmayı, sivil toplum örgütlerini ve araştırma
geliştirme faaliyetlerini teşvik etmek amacıyla kurumlar vergisi
mükelleflerinin yapmış oldukları bağışların belli bir kısmının kazançtan
indirimine izin verilmektedir.
Bağış ve yardımların
matrahtan indirilmesi için şu şartlara uymak gerekir:
- Bağış ve yardım, genel
ve özel bütçeli kamu idarelerine, il özel idarelerine, belediyelere ve köylere,
Bakanlar Kurulu'nca vergi muafiyeti tanınan vakıflara, kamu menfaatine yararlı
sayılan dernekler ile bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde bulunan
kurum ve kuruluşlara yapılmalıdır.
- Bağış ve yardım makbuz
karşılığı olmalıdır.
- Anılan kuruluşlara
yapılan ödemenin bağış kapsamında indirim konusu yapılabilmesi için bağış ve
yardımın karşılıksız yapılması gerekmektedir.
- Bağış ve yardımın
matrahtan indirimi o yıla ait kurum kazancının yüzde beşi ile
sınırlandırılmıştır. İndirime esas kazanç tutarının tespitinde, zarar mahsubu
dahil giderler ve iştirak kazançları düşüldükten sonra, indirim ve istisnalar
düşülmeden önceki tutar esas alınacaktır.
- Bağış ve yardımın
sadece ilgili dönem kazancından indirilmesi gerekir. İndirilemeyen kısım diğer
yıla nakledilemez.
- Bağış ve yardım, nakden
veya aynen olabilir. Bağış ve yardımın nakden yapılmaması halinde bağışlanan
veya yardımın konusunu teşkil eden mal veya hakkın maliyet bedeli veya mukayyet
değeri, bu değer mevcut değilse Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre takdir
komisyonlarınca tespit edilecek değeri esas alınır.
(ç) bendinde, eğitimi,
sağlık ve bakım hizmetlerini geliştirmek ve devam ettirmek amacıyla yapılan
harcamaların da kazançtan indirilmesine izin verilmektedir.
Buna göre,
- Genel ve özel bütçeli
kamu idarelerine, il özel idarelerine, belediyelere ve köylere bağışlanan okul,
sağlık tesisi ve yüz yatak (kalkınmada öncelikli yörelerde elli yatak)
kapasitesinden az olmamak üzere öğrenci yurdu, çocuk yuvası, yetiştirme yurdu,
huzurevi, bakım ve rehabilitasyon merkezi inşası dolayısıyla yapılan
harcamaların,
- Söz konusu tesislerin
inşası için yukarıda belirtilen kamu kuruluşlarına yapılan her türlü bağış ve
yardımların,
- Mevcut okul, sağlık
tesisi ve öğrenci yurtları ile çocuk yuvası, yetiştirme yurdu, huzurevi, bakım
ve rehabilitasyon merkezlerinin faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için
yapılan nakdi ve ayni bağış ve yardımların
tamamı kurumlar vergisi
matrahının tespitinde indirim konusu yapılabilecektir.
Sözü edilen tesislerin
yapımı için bentte sayılan kuruluşlar dışında yer alan kamuya yararlı dernekler
ile Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflara yapılan bağış ve
yardımlar ise (c) bendi kapsamında o yılki kurum kazancının yüzde beşi ile
sınırlı olmak üzere bağış ve yardım indiriminden yararlanabilecektir.
(d) bendi ile genel ve
özel bütçeli kamu idareleri ile il özel idareleri ve belediyeler, köyler ve
kamu yararına çalışan dernekler, Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan
vakıflar ve bilimsel araştırma faaliyetinde bulunan kurum ve kuruluşlar
tarafından yapılan ya da Kültür ve Turizm Bakanlığınca desteklenen veya
desteklenmesi uygun görülen harcamalar ile makbuz karşılığında yapılan bağış ve
yardımlardan bu bentte sayılanlar da kurum kazancından indirilebilecektir.
(e) bendi ile Bakanlar
Kurulunca yardım kararı alınan doğal afetler dolayısıyla Başbakanlık aracılığı
ile makbuz karşılığında yapılan aynî ve nakdî bağışların tamamı kurum
kazancından indirilebilecektir.
İkinci fıkra ile bağış ve
yardımların nakden yapılmaması halinde, bağışlanan veya yardımın konusunu
oluşturan mal veya hakkın maliyet bedeli veya kayıtlı değerinin, bu değerin
mevcut olmaması halinde ise Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre takdir
komisyonlarınca tespit edilecek değerinin esas alınacağı belirtilmektedir.
Üçüncü fıkrada ise bu
maddenin uygulanmasına ilişkin usullerin belirlenmesi konusunda Maliye
Bakanlığına yetki verilmektedir.
Madde 11- Bu maddede,
kurumlar vergisi matrahının hesaplanması sırasında matrahtan indirilmesine izin
verilmeyen giderler topluca sıralanmaktadır. Esas itibarıyla 5422 sayılı
Kanunun 15 inci maddesi çerçevesinde uzun bir süredir uygulanan bu hükümlerle
ilgili olarak dikkat çekici sayılabilecek yenilikler, örtülü sermaye ve örtülü
kazanç müesseselerinin içeriğinde yapılan değişikliklerdir ki, bu konular
izleyen iki madde gerekçesinde ayrıntılı olarak ele alınmakta olup; bunlara
ilişkin kurum kazancının tespitinde kabul edilmeyen indirimler ile öz sermaye
üzerinden ödenen veya hesaplanan faizler, birinci fıkranın (a), (b) ve (c)
bentlerinde sayılmaktadır.
(ç) bendi ile yapısı
itibarıyla maddede sayılan diğer gider unsurlarından farklılık gösteren yedek
akçelerin de kabul edilmeyen indirimler arasında gösterilmesine devam
olunmaktadır. Aslında yedek akçeler gider niteliğinde değildir ve bunlar
işletme bünyesinde elde edilen kazancın dağıtılmayıp işletmede alıkonulan
kısmıdır. Yedek akçelerin vergiye tabi kazançtan indirilmesi hiçbir şekilde
düşünülemez. Bu nedenle, vergi kanunlarımızda elli yılı aşkın bir süreden beri
korunmuş olan bu hükme göre, her ne şekilde ve isimle ayrılmış olursa olsun
ayrılan yedek akçeler indirim konusu yapılmayacaktır.
Bendin parantez içi hükmü
ile Türk Ticaret Kanununa, kurumların kuruluş kanunlarına, tüzüklerine, ana
statülerine veya sözleşmelerine göre safi kazançtan ayırdıkları tüm yedek
akçeler ile Bankacılık Kanununa göre ayrılan genel karşılıkların bu bent
kapsamında olduğu açıkça belirtilmiş ve bunların gider olarak indirimi kabul
edilmemiştir. Bankacılık Kanununa göre ayrılan özel karşılıkların ise
bankalarca gider yazılabileceği tabiidir.
(d) bendi ile bu Kanuna
göre hesaplanan kurumlar vergisi ile her türlü para cezaları, 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre ödenen cezalar,
gecikme zamları ve faizler ile 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre ödenen
gecikme faizlerinin kurum kazancından indirimi kabul edilmemektedir. 6183
sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tecil
edilen vergilere ilişkin tecil faizleri de bu kapsamda olup kurum kazancından
indirilmesi mümkün değildir.
(e) bendi ile menkul
kıymet pazarlama komisyonlarının gider kaydı konusunda kısıtlama
getirilmektedir. Ayrıca, menkul kıymetlerin Kanunların belirlediği hadler hariç
olmak üzere itibari değerlerinin altında ihraç edilerek aradaki farkın gider
yazılması önlenmektedir.
(f) bendi ile kiralama
yoluyla edinilen veya işletmede kayıtlı olan bazı motorlu deniz taşıtları ile
uçak, helikopter gibi hava taşıtlarından işletmenin esas faaliyet konusu ile
ilgili olmayanların giderleri ile amortismanlarının matrahtan indirilemeyeceği
öngörülmektedir.
(g) bendi ile kurumun
kendisinin, ortaklarının, yöneticilerinin ve çalışanlarının suçlarından doğan
maddi ve manevi zarar tazminatı giderlerinin indirim konusu yapılmaması
öngörülmektedir. Ancak, işletmenin ticari faaliyetlerine ilişkin sözleşmelerde
cezai şart olarak konulan tazminatlar, bu bendin kapsamına dahil edilmediğinden
anılan sözleşmelere göre ödenen tazminatlar gider olarak indirilebilecektir.
Kurumun ve bentte sayılan diğer kişilerin kusurlarından doğan tazminatlar, işle
ilgili olsa dahi kurum kazancından indirilemeyecektir.
(h) bendi ile basın
yoluyla işlenen fiillerden veya radyo ve televizyon yayınlarından doğan maddi
ve manevi zararlardan dolayı ödenen tazminat giderlerinin gider olarak indirimi
kabul edilmemektedir.
(i) bendi ile de, her
türü alkol ve alkollü içkiler ile tütün ve tütün mamullerine ait ilan ve reklam
giderlerinin % 50'sinin kurumlar vergisi matrahından indirimi kabul
edilmemektedir. Ancak bentte yer alan % 50 oranını sıfıra kadar indirmeye veya
% 100'e kadar artırma hususunda Bakanlar Kuruluna yetki verilmektedir.
Madde 12- Bu madde ile
"örtülü sermaye" müessesesi, uluslararası gelişmeler ve genel kabul
görmüş ilkeler dikkate alınarak yeniden düzenlenmiştir.
Buna göre, örtülü sermaye
uygulamasında borç/öz sermaye oranı, ortakla ilişkili kişi ve öz sermaye
tanımlarına açıklık getirilerek objektif kıstaslar konulmakta ve örtülü sermaye
kapsamına girmeyecek borçlanmalar sayılmaktadır.
Bu maddenin
uygulanmasında ortakla ilişkili kişi;
- Ortağın, doğrudan veya
dolaylı olarak en az % 10 oranında ortağı olduğu veya en az % 10 oranında oy
veya kâr payı hakkına sahip olduğu bir kurumu ya da
- Doğrudan veya dolaylı
olarak, ortağın veya ortakla ilişkili bu kurumun sermayesinin, oy veya kâr payı
hakkına sahip hisselerinin en az % 10'unu elinde bulunduran bir gerçek kişi
veya kurumu,
ifade etmektedir. Fıkrada
geçen "gerçek kişi" ifadesi, Gelir Vergisi Kanununun uygulanmasında
gerçek kişi olarak kabul edilip vergiye tabi tutulan şahıslar ile şahıs
şirketleri ya da adi ortaklıkları; "kurum" ifadesi de, sermaye
şirketleri, kooperatifler, iktisadi kamu kuruluşları, dernek veya vakıflar ile
bunlara ait iktisadi işletmeler ve iş ortaklıklarını kapsamaktadır.
Buna bağlı olarak
kurumların İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören hisselerinin
edinilmesi ve borç verilen kurumla sadece bu hisse senetlerinin alınması
nedeniyle ortaklık bağlantısının kurulmasını önlemek amacıyla en az % 10
oranında ortaklık payı ölçütü getirilmektedir. Bu şekilde, ortak veya ortakla
ilişkili kişi sayılanlardan temin edilen borçlanmalarda en az % 10 ortaklık
payı aranması kuralı konmak suretiyle, finansal enstrümanlarının ekonomik
gereklerle alım-satımına ve finans piyasasının gelişmesine olumsuz etki
yapabilecek subjektif değerlendirmeler engellenmeye çalışılmıştır.
Madde ile, işletmede
kullanılan borçların örtülü sermaye sayılabilmesi, bu borçların ortak veya
ortakla ilişkili kişiden alınması ve belirlenen borç/öz sermaye oranını aşması
koşullarına bağlanmıştır.
Uluslararası genel kabul
görmüş uygulamalara paralel olarak örtülü sermaye, ortakların işletmeye verdiği
borçların öz sermayenin iki katını aşan kısmı olarak belirlenmiştir. Buna göre
ortaklar ve ortakla ilişkili kişilerden yapılan toplam borçlanmaların, kurumun
öz sermayesinin iki katını aşan kısmı, diğer şartların da gerçekleşmesi halinde
örtülü sermaye sayılmıştır. Bu karşılaştırma sırasında;
- Ana faaliyet konusuna
uygun olarak faaliyette bulunan ve
- Ortak veya ortakla
ilişkili kişi sayılan
banka veya benzeri kredi
kurumlarından yapılan borçlanmalar % 50 oranında dikkate alınacaktır. Yalnızca
ilişkili şirketlere finansman temin eden kredi şirketlerinden yapılan
borçlanmalar için % 50 oranı değil, genel kurallar çerçevesinde işlem
yapılacaktır.
Ayrıca öz sermaye
karşılaştırmasında, kurumun Vergi Usul Kanunu uyarınca tespit edilmiş hesap
dönemi başındaki öz sermayesinin dikkate alınacağı hususu da açıkça
belirlenmiştir.
Maddeyle yapılan diğer
bir düzenleme ile örtülü sermaye uygulamasında kapsama giren borcun tümünün
değil, sadece öz sermayenin iki katını aşan kısmının örtülü sermaye sayılması
ve bu kısma ilişkin faizlerin gider olarak kabul edilmemesi hüküm altına
alınmıştır. Maddede ayrıca borcun hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte
kurumun öz sermayesinin iki katını aşan kısmı örtülü sermaye olarak kabul
edildiğinden, bu limiti aşan kısma isabet eden faizin geçici vergi dönemleri de
dahil olmak üzere vergi matrahından indirilmesi mümkün olmayacaktır.
Maddenin altıncı
fıkrasında, örtülü sermaye kapsamına girmeyecek borçlanmalar, tereddüde yer vermemek
amacıyla iki bent halinde sayılmıştır.
Buna göre, kurumların
ortaklarının veya ortaklarla ilişkili kişilerin sağladığı gayrinakdi teminatlar
karşılığında üçüncü kişilerden temin ettikleri borçlanmalar örtülü sermaye
sayılacak tutarın tespitinde dikkate alınmayacaktır. Nakdi teminat karşılığında
sağlanan krediler ise kötüye kullanımı engellemek amacıyla, borç/öz sermaye
oranın hesabında işletmeye verilen borç olarak dikkate alınacaktır.
(b) bendinde ise
kurumların iştiraklerinin, ortaklarının veya ortaklarla ilişkili kişilerin
banka veya finans kurumlarından ya da sermaye piyasalarından temin ederek aynı
şartlarla, yani kredi sözleşmesinin içerdiği vade, faiz oranı ve benzeri
kullandırılma şartlarında herhangi bir değişiklik yapılmadan kısmen veya
tamamen kullandırdığı borçlanmalar, örtülü sermaye kapsamı dışında tutulmuştur.
Böylece, grup şirketlerinde kredi temin etmek için kredibilitesi olan grup
şirketinin, anılan kaynaklardan kredi temin ederek ihtiyacı olan diğer grup
şirketlerine aynı şartlarla kısmen veya tamamen aktarabilmesine olanak
sağlanmaktadır. Örtülü sermaye kapsamı dışına çıkarılan bu tipteki
borçlanmaların, transfer fiyatlandırması açısından normal koşullar altında
değerlendirileceği ve transfer fiyatlandırması işlemleri için bir istisna
getirilmediği tabiîdir.
Maddenin yedinci
fıkrasında ise, örtülü sermaye üzerinden ödenen veya hesaplanan faizlerin Gelir
veya Kurumlar Vergisi Kanunlarının uygulamasında, gerek borç alan gerekse borç
veren nezdinde, örtülü sermaye şartlarının gerçekleştiği hesap döneminin son
günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze
aktarılan tutar sayılacağı hüküm altına alınmıştır. Bu şekilde dağıtılmış kar
payının net kâr payı tutarı olarak kabul edilmesi ve brüte tamamlanması sonucu
bulunan tutar üzerinden ortakların hukuki niteliğine göre belirlenen oranlarda
vergi kesintisi yapılacaktır.
Böylece, bir kurumda
örtülü sermaye şartlarını taşıması sebebiyle indirimi reddedilen borçlar için
nakden veya hesaben ödenen faizlerin, mükerrer vergilemeyi önlemek amacıyla
elde eden yönünden kâr payı olarak yeniden tasnif edilmesi ve buna göre gerekli
düzeltmelerin yapılması amaçlanmıştır. Ancak düzeltme işlemi, sadece taraf olan
mükellefler nezdinde yapılacak olup bu mükelleflerin ortaklarına ilişkin daha
alt kademelerde düzeltme yapılması söz konusu olmayacaktır.
Ödenen faizin
reddedilmesi nedeniyle her borç veren yönünden kâr payı olarak kabul edilecek
tutarlar, reddedilen faiz tutarına, borç verenlerin verdikleri borçların toplam
borca oranı dikkate alınarak belirlenecektir.
Örneğin,
- Ortak (A) nın borç
verdiği tutar 100,
- Ortak (B) nin borç
verdiği tutar 200,
- Ortak (C) Bankasının
borç verdiği tutar ise 400 ve
işletme öz sermayesinin
150 birim olduğu varsayımı ile, toplam borcun 300 birimi aşan kısmı örtülü
sermaye sayılacak; bu hesaplamada ortak (C)'nin banka olması nedeniyle verdiği
borç tutarının % 50'si olan (400/2=) 200 birim dikkate alınacaktır.
Buna göre, örtülü sermaye
sayılacak olan tutar [(100+200+200) - (2 x 150) =] 200 birim olup bu tutarın
dağılımı aşağıdaki gibidir: {Ortaklara isabet eden örtülü sermaye tutarı =
(Ortağın borç verdiği tutar/Örtülü sermayenin hesabında dikkate alınacak toplam
borç tutarı) x Örtülü sermaye tutarı}
- Ortak (A) için
{(100/500) x 200= } 40,
- Ortak (B) için
{(200/500) x 200= } 80,
- Ortak (C) için
{(200/500) x 200= } 80 ve
birime isabet eden
tutarlar, ortaklara isabet eden kısım olarak dikkate alınacaktır.
Yedinci fıkrada yer alan
bir diğer düzenleme ile, düzeltmenin yapılması için örtülü sermaye kullanan
kurum adına tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şartı
getirilmektedir.
Madde 13- Bu madde ile
"transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı" müessesesi,
uluslararası gelişmeler özellikle Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı
(OECD)'nın düzenlemeleri dikkate alınarak düzenlenmiştir.
Maddenin birinci
fıkrasında, "kurumlar, ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine
aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım veya
satımı işlemlerinde bulunursa, kazanç tamamen veya kısmen transfer
fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılır." denilmiş ve
ilişkili kişi kavramı maddenin yine üçüncü fıkrasında, emsallere uygunluk
ilkesi tanımı da maddenin beşinci fıkrasında yapılmıştır.
Buna göre ilişkili kişi,
"kurumların kendi ortakları, ortakların ilgili bulunduğu gerçek kişi veya
kurum ile idaresi, denetimi veya sermayesi bakımından doğrudan veya dolaylı
olarak bağlı bulunduğu ya da nüfûzu altında bulundurduğu gerçek kişi veya
kurumları ifade eder. Ortakların eşleri, ortakların veya eşlerinin üstsoy ve
altsoyu ile üçüncü derece dahil yansoy hısımları ve kayın hısımları da ilişkili
kişi sayılır" biçiminde tanımlanmıştır. Fıkrada geçen "gerçek
kişi" ifadesi, Gelir Vergisi Kanununun uygulanmasında gerçek kişi olarak
kabul edilip vergiye tabi tutulan şahıslar ile şahıs şirketleri ya da adi
ortaklıkları; "kurum" ifadesi de, sermaye şirketleri, kooperatifler,
iktisadi kamu kuruluşları, dernek veya vakıflar ile bunlara ait iktisadi
işletmeler ve iş ortaklıklarını kapsamaktadır.
Ayrıca, kazancın elde
edildiği ülke vergi sisteminin, Türk vergi sisteminin yarattığı vergilendirme
kapasitesi ile aynı düzeyde bir vergilendirme imkânı sağlayıp sağlamadığı
hususunun göz önünde bulundurulması suretiyle Bakanlar Kurulunca ilan edilen
ülkelerde veya bölgelerde bulunan kişilerle yapılmış tüm işlemler kötüye
kullanımların önlenmesi amacıyla ilişkili kişilerle yapılmış sayılacaktır.
Maddenin birinci
fıkrasında geçen "mal veya hizmet alım veya satımı" ifadesinin; alım,
satım, imalat, inşaat işlemleri, kiralama, kiraya verme işlemleri, ödünç para
alınması, verilmesi, ikramiye, ücret ve benzeri ödemeleri gerektiren
işlemlerinin de her halükarda mal veya hizmet alım veya satımı olarak değerlendirileceği,
maddenin ikinci fıkrasında açıkça belirtilmiştir.
Maddenin beşinci
fıkrasında "emsallere uygunluk ilkesi"nin tanımı yapılmıştır.
OECD'nin "Uluslararası Şirketler ve Vergi İdareleri İçin Transfer
Fiyatlandırması Rehberi" esas alınarak yapılan bu tanım, "emsallere
uygunluk ilkesi, ilişkili kişilerle yapılan mal veya hizmet alım veya satımında
uygulanan fiyat ya da bedelin, aralarında böyle bir ilişkinin bulunmaması
durumunda oluşacak fiyat ya da bedele uygun olmasını ifade eder" şeklindedir.
Burada, emsallere uygun fiyat ya da bedel, aralarında ilişkili kişi tanımı
kapsamında söz konusu bu fiyat ya da bedeli etkileyecek herhangi bir bağ,
ilişki olmayan kişilerin, tamamen işlemin gerçekleştiği andaki koşullar altında
oluşturduğu, piyasa ya da pazar fiyatı olarak da adlandırılan tutarı ifade
etmektedir. Bu şekilde oluşan fiyat ya da bedel, işlem anında hiç bir etki
olmaksızın objektif olarak belirlenen ideal tutardır.
Emsallere uygun fiyat ya
da bedelin tespitinde mükelleflerin uygulayabileceği üç ayrı yöntem
öngörülmüştür. Bu yöntemler, OECD'nin "Uluslararası Şirketler ve Vergi
İdareleri İçin Transfer Fiyatlandırması Rehberi"nde "geleneksel işlem
yöntemleri" olarak öncelikle önerilen temel yöntemlerdir. Mükellefler,
ilişkili kişilerle yaptıkları işlemlerde bu yöntemlerden işlemin niteliğine en
uygun olanını seçerek, söz konusu yöntem doğrultusunda fiyat ya da bedeli
belirleyeceklerdir. Bu yöntemlerden hiç birisi yukarıda açıklanan emsallere
uygunluk ilkesi çerçevesinde fiyat ya da bedel tespitine olanak vermiyorsa,
mükellefler kendi belirleyecekleri bir yöntem ile anılan fiyat ya da bedeli
belirleyebileceklerdir. Ancak, bu şekilde bir belirleme yapabilmeleri için
maddede öngörülen üç yönteme de başvurabilme olanağının olmaması gerekmektedir.
Bu durum, maddede 4 üncü yöntem olarak belirtilmiştir. Bu yöntemler arasında
uygulama açısından herhangi bir öncelik sırası yoktur, uygulama kıstası,
"işlemin niteliğine en uygun yöntem"dir. Bu bağlamda, işleme
uygulanacak yöntemlerden birisi, emsallere uygun fiyat ya da bedeli yansıtma
açısından diğer yöntemlerden daha belirleyici ise yani "işlemin niteliğine
en uygun yöntem" ise, uygulanacak yöntem olarak söz konusu bu yöntem
seçilecek, diğer yöntemlere kesinlikle başvurulmayacaktır.
Maddede emsallere uygun fiyat
ya da bedele ulaşmak için belirlenen yöntemler, karşılaştırılabilir fiyat
yöntemi, maliyet artı yöntemi ve yeniden satış fiyatı yöntemidir.
Karşılaştırılabilir fiyat
yöntemi, bir mükellefin uygulayacağı emsallere uygun satış fiyatının,
karşılaştırılabilir mal veya hizmet alım veya satımında bulunan ve aralarında
herhangi bir şekilde ilişki bulunmayan gerçek ya da tüzel kişilerin
birbirleriyle yaptıkları işlemlerde uygulayacağı piyasa fiyatı ile
karşılaştırılarak tespit edilmesini ifade etmektedir. Bu yöntemin
uygulanabilmesi için ilişkili kişilerle yapılan işlemin, birbiriyle ilişkili
olmayan kişilerin yaptıkları işlem ile karşılaştırılabilir nitelikte olması
gerekmektedir. Burada karşılaştırılabilir nitelik kavramı, işleme konu mal veya
hizmet ile işlemin koşullarının gerek ilişkili kişiler arasındaki işlemlerde,
gerekse aralarında ilişki bulunmayan kişilerin arasındaki işlemlerde benzer
nitelikte olmasını ifade etmektedir. Söz konusu işlemler arasında, ölçülebilir
nitelikte küçük farklılıklar varsa, bu farklılıklar düzeltilerek yöntemin
uygulanması mümkündür. Ancak, farklılıkların büyük olması ya da farklılıkların
ölçülebilmesinin yani somut bir biçimde, tespit işlemlerinde dikkate alınabilme
olanağının mümkün olmaması halinde, yöntemin de uygulanabilmesi mümkün
olamayacaktır. Doğrudan karşılaştırma yapılmasına olanak veren bu yöntem,
karşılaştırılabilir kontrol dışı işlemler için uygulamada en sık kullanılan
yöntemdir.
Maliyet artı yöntemi,
emsallere uygun fiyatın, ilgili mal ya da hizmet maliyet bedelinin uygun bir
brüt kâr oranı kadar artırılması suretiyle hesaplanmasını ifade etmektedir.
Buradaki uygun brüt kâr oranı, söz konusu mal veya hizmet alım veya satım
anında ilişkisiz kişilere satılması halinde uygulanacak fiyatı yansıtan kâr
oranını ifade etmektedir. Eğer koşullar uygunsa, işlemi yapan mükellefin bu mal
veya hizmetlere ilişkin olarak ilişkisiz kişilerle yaptığı işlemlerde
uyguladığı genel brüt kâr marjı (iç emsal), ideal oran olacaktır. Karşılaştırma
için gerekli işlem sayısı yetersizse, uygun brüt kâr oranı kıstası, söz konusu
mal veya hizmetin ilişkisiz kişilere satılması halinde uygulanacak fiyatı
yansıtan kâr oranı olarak dikkate alınacaktır. Bu yöntem özellikle hammadde ve
yarı mamuller ile imal edilen mallara ilişkin işlemlerde uygulama alanı
bulmaktadır.
Yeniden satış fiyatı
yöntemi, emsallere uygun fiyatın, işlem konusu mal veya hizmetlerin aralarında
herhangi bir bağlantı bulunmayan gerçek veya tüzel kişilere yeniden satılması
halinde uygulanacak fiyattan uygun bir brüt satış kârı düşülerek hesaplanmasını
ifade etmektedir. Bu yöntemde emsallere uygun fiyat ya da bedele ulaşmak için
temel alınan unsur, aralarında herhangi bir bağlantı bulunmayan gerçek veya
tüzel kişilere yapılması muhtemel satış ve bu satışta uygulanacak fiyat ya da bedeldir.
Varsayımlara dayalı olarak saptanan söz konusu fiyat ya da bedelden uygun bir
brüt satış kârı düşülerek ilgili işlem için emsallere uygun fiyata
ulaşılacaktır. Buradaki uygun brüt satış kârı, söz konusu mal ya da hizmet için
işlem anında uygulanabilecek, piyasa koşullarına göre belirlenen ya da
belirlenebilecek objektif nitelikte bir oran ile saptanan kârı ifade
etmektedir. Bu kâr tutarı düşüldükten sonra da mal ya da hizmetin ilişkili
kişilere satılmasında uygulanabilecek emsallere uygun fiyata ulaşılacaktır.
Emsallere uygun fiyata
ulaşmada bu yöntemlerin hiç birisi uygulanamıyorsa, mükellef kendi
belirleyebileceği ve daha doğru sonuç verdiğine inandığı bir yöntemi de
transfer fiyatlandırmasına konu işlemlere uygulayabilir. Mükellefler, bu kapsamda
uygulayabilecekleri yöntemleri tamamen kendileri belirleyecekleri gibi, maddede
sayılmayan ancak OECD'nin "Uluslararası Şirketler ve Vergi İdareleri İçin
Transfer Fiyatlandırması Rehberi" nde belirtilen ya da diğer ülkelerin
uygulamalarında karşılaşılabilen yöntemleri de kullanabileceklerdir. Bu
bağlamda uygulama olanağı bulabilecek yöntemlerin en önemlileri, OECD'nin
Uluslararası Şirketler ve Vergi İdareleri İçin Transfer Fiyatlandırması
Rehberi'nde "geleneksel işlem yöntemleri"ne başvurma olanağının olmadığı
haller için "diğer yöntemler" başlığı altında önerilen kâr bölüşüm
yöntemi ve işleme dayalı net kâr marjı yöntemidir. Bu yöntemler, bağlantılı
şirketler arasındaki işlemlerden doğan kârı temel almaktadır.
Emsallere uygun fiyat ya
da bedele ulaşmak için bu yöntemlere başvurulmasında en güvenilir karşılaştırma
unsuru olması açısından öncelikle mükellefin ilişkisiz kişilerle yaptığı
işlemlerde kullandığı fiyat ya da bedel (iç emsal) karşılaştırmaya esas ölçü
olarak alınacaktır. Bu şekilde kullanılan fiyat ya da bedellerin bulunmaması ya
da güvenilir olmaması halinde doğrudan benzeri nitelikteki mükellef ya da
kurumların işlemleri (dış emsal) karşılaştırmada esas alınacaktır. Bu
belirleme, iç emsallerin ya da dış emsallerin birbirlerinin karşıt seçeneği
olduğu, yani bu emsallerden yalnızca birisinin kullanılması gerektiği anlamına
gelmemektedir. Emsallere uygunluğun saptanması amacıyla karşılaştırma yapılması
esnasında, gerek iç emsallerin gerekse dış emsallerin birlikte kullanılması her
zaman mümkündür. Amaç, en doğru ve güvenilir şekilde emsallere uygun fiyat ya
da bedeli tespit etmektir.
Emsallere uygunluk ilkesi
doğrultusunda tespit edilen fiyat veya bedellere ilişkin hesaplamalara ait
kayıt, cetvel ve belgelerin ispat edici kağıtlar olarak saklanması zorunludur.
Bu doğrultuda, seçilen yöntem ve uygulanmasına ilişkin bütün hesaplama ve
işlemler ayrıntılı olarak tutulmalı ve saklanmalıdır. Bu hesaplama ve belgeler,
yöntemin seçilme gerekçelerini açıklayan en önemli unsurlardır.
Maddenin sekizinci fıkrası
ile mükellefin ilişkili taraflarla yaptığı işlemlere ilişkin olarak
belirleyeceği yöntem konusunda Maliye Bakanlığına başvurarak anlaşma yapma
olanağı getirilmiştir. Uygulayacağı yöntem konusunda tereddüdü bulunan
mükellef, Maliye Bakanlığı'na başvurarak belli bir dönem için yöntem tespiti
isteğinde bulunabilecektir. OECD'nin Uluslararası Şirketler ve Vergi İdareleri
İçin Transfer Fiyatlandırması Rehberinde de önerilen ve bir çok gelişmiş
ülkenin vergi sisteminde yer alan bu uygulama (advance pricing arrangements ya
da advance pricing agreements) için mükellefin Maliye Bakanlığına gerekli bilgi
ve belgelerle birlikte başvurması gerekmektedir. Yöntem üzerinde anlaşma
sağlanması halinde, bu yöntem üç yılı aşmamak üzere belirlenen süre ve koşullar
altında kesinlik taşıyacaktır. Bu şekilde tespit edilen yöntem, belirlenen
koşullar altında eleştiri konusu yapılamayacaktır. Bu sistemin en büyük
avantajı, mükellefler açısından belli bir süre için uygulanacak yöntemin
kesinlik taşıması ve herhangi bir eleştiri, ceza riski olmadan plan yapabilme,
önünü görebilme olanağı vermesidir. İdare açısından en büyük avantaj ise
konunun başlangıçta belli bir anlaşma ile belirlenmesi ve eleştiri sürecinden
başlayarak yargı sürecine kadar taşınabilecek bir işlemin getirdiği zaman ve iş
yükünden tasarruf sağlanmasıdır.
Maddenin dokuzuncu
fıkrasında yapılan düzenleme ile "tamamen veya kısmen transfer
fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan kazanç, gelir ve kurumlar
vergisi kanunlarının uygulamasında, bu maddedeki şartların gerçekleştiği hesap
döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana
merkeze aktarılan tutar sayılacaktır". Bu hükmün getirilmesindeki temel
amaç, transfer fiyatlandırması nedeniyle örtülü kazanç dağıtımı yapan mükellef
nezdinde bir eleştiri getirildiği zaman, örtülü kazanç dağıtılan mükellef
nezdinde de bir düzeltmenin yapılmasını sağlamaktır. Örtülü olarak dağıtılan
kazancın kâr payı sayılması ile mükellefler bu kâr payına ilişkin olarak
istisna hükümlerinden yararlanacağından, "karşı taraf düzeltmesi" bu
şekilde, işleme taraf olanlar arasında gerçekleşmiş olacaktır. Böylece, aynı
işlem üzerinden mükerrer vergilemenin önüne de geçilmektedir. Bu şekilde
dağıtılmış kâr payının net kâr payı tutarı olarak kabul edilmesi ve brüte
tamamlanması sonucu bulunan tutar üzerinden ortakların hukuki niteliğine göre
belirlenen oranlarda vergi kesintisi yapılacaktır.
Onuncu fıkra ile transfer
fiyatlandırması düzenlemesi; gerek tanımlar, gerek yöntemler, gerekse de
getirilen yeni uygulamalar açısından ayrıntılı açıklamaları ve süreçleri
gerektirmektedir. Maddede ayrıca Bakanlar Kuruluna, düzenlemenin işleyişine
ilişkin olarak usulleri belirleme yetkisi verilmektedir.
Madde 14- Beyan esası ile
ilgili hükümleri içeren bu maddede, tam mükellefiyete tabi kurumların uyması
gereken hususlar yer almaktadır. Dar mükellefiyete tabi olanlarla ilgili
hükümler ise dar mükellefiyete ayrılmış kısım içinde bulunmaktadır.
Maddenin birinci fıkrası
ile vergi sorumlularının da vergi mükellefleri gibi beyanname vermeleri temin
edilmiştir.
Her mükellefin vergiye
tabi kazancının tamamı için beyanname vereceği açıklandıktan sonra,
mükelleflerin şubeleri, ajanlıkları, alış ve satış büro ve mağazaları,
imalathaneleri veyahut kendilerine doğrudan doğruya bağlı sair işyerleri için,
bağımsız muhasebeleri ve ayrılmış sermayeleri olsun olmasın, ayrı beyanname
verilmesi kabul edilmemiştir.
Tüzel kişiliği bulunmayan
iktisadi kamu müesseseleri ile dernek ve vakıflara ait iktisadi işletmelerden
her biri için, bunların bağlı oldukları kamu tüzel kişileri ile dernek ve
vakıflar tarafından ayrı beyanname verilmesi esası getirilmiştir. Bu nedenle,
söz konusu kuruluşlara ait iktisadi işletmelerin her biri için ayrı kurumlar
vergisi mükellefiyeti tesis ettirilecektir. Ayrıca, aynı fıkrada gelirleri
sadece vergi kesintisine tabi tutulmuş gayrimenkul kira gelirlerinden ibaret
olan kooperatiflerin bu gelirleri için yıllık beyanname vermemeleri
sağlanmaktadır.
Kurumlar vergisi
mükellefiyeti bulunan bu kooperatiflerin beyanname verme dışında mükellefiyetle
ilgili diğer ödevlerini yerine getirecekleri tabiidir.
Beyanname verilme
zamanını düzenleyen maddenin üçüncü fıkrası hükmüne göre, kurumlar vergisi
beyannamesi, hesap döneminin kapandığı ayı takip eden dördüncü ayın birinci gününden
yirmibeşinci günü akşamına kadar mükellefin bağlı olduğu vergi dairesine
verilecektir. Mükellefin bağlı olduğu vergi dairesi ifadesinden, kanuni veya iş
merkezinin bulunduğu yerin vergi dairesinin anlaşılması gerekir.
Ayrıca, Maliye
Bakanlığına mükelleflerin bağlı oldukları vergi dairelerini, kanuni veya iş
merkezlerine bakılmaksızın belirleme konusunda yetki verilmektedir.
Maddenin sekizinci
fıkrası ile kurumlar vergisi beyannamesinin yasal düzenlemelere paralel olarak
ihtiyaç duyulan bilgileri ihtiva edecek şekilde düzenlenmesine ve mümkün olduğu
ölçüde basitleştirilmesini sağlamak amacıyla Maliye Bakanlığına yetki
verilmektedir.
Madde 15- Bu maddede tam
mükellefiyete tabi kurumlara uygulanacak vergi kesintisine dair hükümlere yer
verilmektedir.
Kurum kazançları ile
ilgili olduğu halde bu güne kadar Gelir Vergisi Kanununda düzenlenmiş bulunan
vergi kesintisine dair hükümler ile yapılan kesintilerin beyanına ilişkin diğer
düzenlemeler tamamen Kurumlar Vergisi Kanununun içine alınmak suretiyle kanunun
içsel bütünlüğü sağlanmıştır. Bu tercih, kuşkusuz Gelir Vergisi Kanunu ile olan
irtibatı tamamen koparmak amacı gütmemektedir. Nitekim, maddenin düzenlenişinde
yine Gelir Vergisi Kanununun ilgili hükümlerine atıfta bulunulmuştur. Ancak
tasarıya eklenen bir geçici madde ile bu madde çerçevesinde vergi kesintisine
tabi tutulacak ödemeler konusunda Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin
ayrıca uygulanamayacağı hususuna açıklık getirilmiştir. Aynı geçici madde,
Gelir Vergisi Kanununun Geçici 67 nci maddesinin uygulanmasına öncelik veren
uyum sağlama amaçlı bir diğer düzenlemeyi de içermektedir.
Buna göre, Gelir Vergisi
Kanununun 94 üncü maddesinde belirtilen sorumlular, bu maddenin birinci
fıkrasının (a), (b), (c), (ç), (d) ve (e) bentleri ile ikinci ve üçüncü
fıkralarında sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler de dahil olmak üzere)
nakden veya hesaben ödemeleri halinde bu madde hükmüne göre % 15 oranında vergi
kesintisi yapmak zorundadırlar.
Maddenin birinci
fıkrasının (a) bendinde, birden fazla takvim yılına yaygın inşaat ve onarım
işleri ile uğraşan kurumlara bu işleri ile ilgili olarak yapılan hakediş
ödemelerinden, kesinti yapılması öngörülmektedir. Birden fazla takvim yılına
yaygın inşaat ve onarım işlerinin tanımı konusunda Gelir Vergisi Kanununun
ilgili hükümleri uygulanacaktır.
(b) bendinde,
kooperatiflere ait taşınmazların kiralanması karşılığında kooperatiflere
yapılan kira ödemelerine ilişkin kesintiye yer verilmiştir. Kesinti
yapılmasında, taşınmazı kiraya veren kooperatifin türünün veya mükellef ya da
muaf olup olmamasının bir önemi bulunmamaktadır.
(c), (ç), (d) ve (e)
bentlerinde, her nevi tahvil ve Hazine bonosu faizleri ile Toplu Konut İdaresi
ve Özelleştirme İdaresince çıkarılan menkul kıymetlerden sağlanan gelirler,
mevduat faizleri, faizsiz olarak kredi verenlere ödenen kâr payları, kâr ve
zarar ortaklığı belgesi karşılığı ödenen kâr payları, katılım bankaları
tarafından kâr ve zarara katılma hesabı karşılığında ödenen kâr payları ile
repo gelirleri vergi kesintisi kapsamına alınmaktadır. Döviz cinsinden yahut
dövize, altına veya başka bir değere endeksli menkul kıymetlerin itfası
sırasında oluşan değer artışlarının kesintiye tabi tutulmayacağı ayrıca
belirtilmektedir.
İkinci fıkra ile vergiden
muaf olan kurumlara dağıtılan Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin ikinci
fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerindeki kâr payları vergi kesintisi
kapsamına alınmaktadır. Üçüncü fıkra uyarınca vergi kesintisine tabi tutulan
kazançların dağıtılması halinde, ayrıca maddenin ikinci fıkrası uyarınca vergi
kesintisine tabi tutulmayacaktır. Ayrıca, kârın sermayeye eklenmesinin kâr
dağıtımı sayılmayarak kesintiye tabi tutulmayacağı hususuna açıklık
getirilmektedir. Kurumlar vergisinden muaf olan kurumlara dağıtılan kâr payları
için yapılması öngörülen vergi kesintisi de söz konusu kurumlar için nihai
vergi olmaktadır.
Maddenin üçüncü fıkrasına
göre Kanunun 5 inci maddesi ile kurumlar vergisinden istisna edilen fon ve
ortaklıkların kazançları, emeklilik yatırım fonlarının kazançları hariç olmak
üzere, dağıtılsın veya dağıtılmasın % 15 oranında vergi kesintisine tabi
tutulacaktır. Anılan oranda vergi yükü taşıyan söz konusu fon ve
ortaklıklarının kazançları, ayrıca kâr dağıtımına ilişkin öngörülen vergi
kesintisine tabi olmayacaktır.
Maddenin dördüncü fıkrası
ile Bakanlar Kuruluna bu maddede belirtilen vergi kesintisi oranlarını, her bir
ödeme ve gelir için ayrı ayrı sıfıra kadar indirmeye, kurumlar vergisi oranına
kadar yükseltmeye ve fon ve ortaklık kazançlarından yapılacak kesinti için fon
veya ortaklık türlerine göre ya da portföylerindeki varlıkların nitelik ve
dağılımına göre farklılaştırma yetkisi verilmektedir.
Maddenin beşinci fıkrası
ile bu madde gereğince vergi kesintisi yapmak zorunda olanların, bu vergileri
ödeme veya tahakkukun yapıldığı yer itibarıyla bağlı oldukları vergi dairesine
muhtasar beyanname ile bildirmeleri sağlanmaktadır. Gelir Vergisi Kanununa göre
yapılan gelir vergisi kesintisine ilişkin usul ve esaslar, bu maddeye göre
verilecek muhtasar beyannameler hakkında da uygulanacaktır.
Gelir Vergisi Kanununa
göre, yapılan kesintilerin vergilendirme dönemini takip eden ayın yirminci günü
akşamına kadar muhtasar beyanname ile beyanı gerekir. Bu madde uyarınca
verilecek muhtasar beyanname de aynı sürede verilecektir. Ancak, kurumlar
vergisinden istisna edilen fon ve ortaklıkların kazançları üzerinden yapılacak
kesinti kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği döneme ait muhtasar beyanname
ile beyan edilecektir. Bu kesinti için ayrıca muhtasar beyanname
verilmeyecektir.
Altı, yedi ve sekizinci
fıkralar ile bu maddede geçen hesaben ödeme deyiminin, kesintiye tabi kazanç ve
iratları ödeyenleri hak sahiplerine karşı borçlu durumda gösteren her türlü
kayıt ve işlemleri ifade edeceği ve yapılan vergi kesintisinin, vergi kesenin
kayıt ve hesaplarında ayrıca gösterileceği açıklanmaktadır. Bu madde uyarınca
yapılacak kesintilerde, kazanç ve iratların gayrisafi tutarları dikkate
alınacaktır. Ancak, ödemenin net tutar üzerinden yapılması, başka bir ifade ile
verginin ödemeyi yapan tarafından üstlenilmesi halinde vergi kesintisinin,
ödenen miktar ile ödemeyi yapanın yüklendiği verginin toplamı üzerinden
hesaplanması esası öngörülmektedir.
Madde 16- Bu madde ile
vergilendirmenin dönemi, tarh yeri, tarhiyatın muhatabı ve tarh zamanı konuları
tam mükelleflere ilişkin olarak tek bir maddede toplanarak uygulamada basitlik
sağlanması amaçlanmaktadır.
Ayrıca tarhiyatın
muhatabı, bu Kanuna göre mükellef olanların tüzel kişilik; iktisadi kamu
kuruluşları ile derneklere ve vakıflara ait iktisadi işletmelerden tüzel
kişiliği hâiz olmayanlar için bağlı oldukları kamu tüzel kişileri veya dernek
veya vakıf; fonlarda fonun kurucusu; iş ortaklıklarında ise verginin
ödenmesinden müteselsilen sorumlu olmak üzere yönetici ortak veya ortaklardan
herhangi birisi olacaktır.
Öte yandan kurumlar
vergisinin, bağlı olunan vergi dairesine beyannamenin verildiği veya elektronik
ortamda gönderildiği günde; beyannamenin posta ile gönderilmesi durumunda
beyannamenin ilgili vergi dairesine geldiği tarihi izleyen üç gün içinde tarh
edileceği belirtilmektedir.
Madde 17- Bu madde ile
tasfiye edilen kurumların vergilendirmesi düzenlenmektedir. Tasfiye hali,
mükellefiyeti sona erdiren bir olay olarak ele alınmakta ve tasfiye hükümleri
tek bir madde içinde toplanmaktadır. Ayrıca, tasfiyeden vazgeçilmesi halinde
yapılması gereken işlemler konusunda da açıklayıcı hükümlere yer verilmektedir.
Tasfiyeye giren bir
kurumun işlemlerinde kâr elde edilmesi temel amaç olmadığından, matrahın
belirlenmesinde tasfiye kârına itibar edilmektedir. Keza vergilendirme dönemi
yerine tasfiye döneminden söz edilmekte; bir yıldan uzun süren tasfiyelerde
yıllık olarak verilecek tasfiye beyannameleri üzerinden hesaplanan vergiler,
otuz gün içinde verilen nihai tasfiye beyannamesi ile tasfiye sonuçlandırılıp
tasfiye kârı kesinleştirildiğinde düzeltilmektedir.
Düzenlenen madde ile her
bir tasfiye dönemi bağımsız birer vergilendirme dönemi olarak dikkate
alınmakta; tasfiyenin başlangıç ve bitiş tarihlerine açıklık kazandırılmakta;
ancak tasfiyenin zararla kapanması durumunda, önceki tasfiye dönemlerine doğru
düzeltme yapılıp anılan dönemlerde fazla ödenen vergi mükellefe iade
edilmektedir
Tasfiye kârının
hesaplanmasında dikkate alınacak kurallar ile kârın tespiti sırasında ortaklara
dağıtılan, satılan, devredilen veya kurum sahibine iade olunan iktisadi
kıymetlerin değerlerinin belirlenmesinde, transfer fiyatlandırmasıyla ilgili
hükümlerin dikkate alınacağı açıklanmaktadır.
Ayrıca tasfiye
memurlarının kurumun tahakkuk etmiş vergileri ile tasfiye beyannamesine göre
hesaplanan vergiler ve diğer tarhiyatlar ile tasfiye işlemlerinin incelenmesi
sonucu tarh edilecek vergi ve cezalardan dolayı sorumlulukları düzenlenmekte;
Maliye Bakanına, tasfiye işlemlerine yönelik inceleme yaptırmama yetkisi verilmektedir.
Madde 18- Bir veya daha
fazla kurumun diğer bir kurumla birleşmesi durumunda da birleşme sebebiyle
infisah eden kurumların birleşme kârı için tasfiye hükümlerine müracaat
edilmesi öngörülmektedir. Bu kârın hesaplanması sırasında, birleşen kurumların
ortaklarına birleşilen kurum tarafından verilen değerlerin, transfer
fiyatlandırması esaslarına göre belirlenmesi öngörülmektedir.
Madde 19- Maddenin
birinci ve ikinci fıkrası, birleşmenin özel bir türünü devir olarak
tanımlamakta, tam mükellef kurumlar arasında kayıtlı değerler üzerinden ve kül
halinde devralma suretiyle gerçekleştirilen işlemler devir olarak
nitelendirilmektedir.
Maddenin üçüncü
fıkrasında, bölünme ve hisse değişimi işlemleri düzenlenmektedir. Ancak, kanun
metninde açıklık sağlama amacıyla bazı belirlemelere yer verilmektedir. Üretim
veya hizmet işletmelerinin devrinde ise işletme bütünlüğü korunacak şekilde
faaliyetin devamı için gerekli aktif ve pasif kalemlerin tümünün devredilmesi
zorunluluğu getirilmektedir. Devre konu iktisadi kıymetlere ilişkin aktif ve
pasif kalemlerin de ilgili oldukları kıymetlerle aynı şekilde işleme tabi
olmaları gereği vurgulanmaktadır.
Devir işlemlerinde olduğu
gibi bölünmenin de vergisiz olarak yapılmasına olanak sağlanarak, işletmelerin
daha etkin ve verimli çalışmalarını sağlayabilecek bölünme işlemlerini
gerçekleştirmeleri mümkün hale getirilmektedir. Dolayısıyla bölünmeye ilişkin
hükümler, aynı şirket bünyesinde yürütülen birden çok hizmet veya üretim
faaliyetinin ayrıştırılarak, işletmelerin yeni oluşturulacak üretim ve hizmet
işletmelerinin belli alanlarda yoğunlaşarak uzmanlaşmasını sağlayarak verimli
ve kârlı kuruluşlar haline getirilebilmesini amaçlamaktadır. Böylece şirketler
yeniden yapılanabilecek, aynı şirket bünyesinde yürütülen birden çok hizmet
veya üretim faaliyetini ayrıştırarak bu faaliyetlerin her birini ayrı şirketler
bünyesinde yürütebileceklerdir.
Maddenin üçüncü
fıkrasının (a) bendinde, tam mükellef bir sermaye şirketinin bütün mal varlığı,
alacak ve borçlarının mukayyet değerleri üzerinden tam mükellefiyete tabi
mevcut veya yeni kurulacak iki veya daha fazla şirkete devrolunmak suretiyle
şirketin tasfiyesiz dağılması hali öngörülmüştür. Tam bölünme olarak
nitelendirilen bu halde, bölünen şirketin tüm mal varlığı iki veya daha fazla
şirkete geçmekte ve bölünen şirketin ortakları devralan şirketlerin ortaklık
paylarını iktisap etmektedir. Ayrıca, bölünme işlemi sonucu devrolan şirketin
ortaklarına belli miktarda nakit ödeme yapılması imkânı verilerek, hesapların
kapatılması amacıyla yapılacak küçük miktarlardaki nakit ödemelerin bölünme
işleminin vergisiz yapılmasını engellememesi sağlanmaktadır.
Maddede yer alan
düzenlemeye göre, bölünen şirketin varlıkları kayıtlı değer üzerinden devralan
şirketlere aktarılacaktır. Vergi Usul Kanununun 265 inci maddesine göre bu
değer, bir iktisadî kıymetin muhasebe kayıtlarında yer alan hesap değeridir. Bu
varlıklar, devir olan şirket tarafından da kayıtlı değerleriyle kayıtlara
intikal ettirilecektir. Böylece, bölünme işlemiyle gerçekte bir vergi ertelemesi
yapılmış olmaktadır. Zira, varlıkları devralan şirket ilerde bunları elden
çıkardığında satış bedeliyle kayıtlı bedel arasındaki fark, kurum kazancına
dahil edecektir.
Maddenin üçüncü
fıkrasının (b) bendinde kısmî bölünme öngörülmektedir. Buna göre, tam mükellef
bir sermaye şirketi veya sermaye şirketi niteliğindeki yabancı bir kurumun
Türkiye'deki iş yeri ya da daimi temsilcisinin bilançosunda yer alan
taşınmazlar ile bilançoda yer alan ve en az iki tam yıl süreyle elde tutulan
iştirak hisseleri ya da sahip oldukları üretim veya hizmet işletmelerinin bir
veya bir kaçının mevcut veya yeni kurulacak tam mükellef bir sermaye şirketine
kayıtlı değerleri üzerinden ayni sermaye olarak konulması mümkündür.
Bentte yer alan düzenleme
ile iştirak hisselerinin kısmî bölünme kapsamında değerlendirilebilmesi için,
Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendindeki iştirak
hisselerinin satışından doğan kazanç istisnası ile paralel düzenleme yapılmış
ve 5 inci maddenin üçüncü fıkrasında yer alan hükmün bu iştirak hisseleri
açısından da uygulanması sağlanmıştır. Düzenleme ile aktifte yer alan bu
kıymetlerin en az iki tam yıl süreyle elde tutulması şart koşulmuştur.
Dolayısıyla, kısmî bölünme nedeniyle vergilendirilmeyecek olan ve istisna
kapsamında bulunan bu kıymetlerin alımı ile ilgili finansman giderlerinin kurum
kazancından indirim konusu yapılmaması gerekmektedir. İki yıldan az süreyle
elde tutulan iştirak hisselerinin elden çıkarılması ya da bir başka kuruma
devredilmesi durumunda, söz konusu iştirak hisseleri vergilendirme kapsamında
olduğundan bunlara ilişkin giderlerin de ilgili kurum kazancından indirim
konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.
Ayni sermaye olarak
konulan varlıklar karşılığında devralan şirket kendi hisse senetlerini, ayni
sermaye koyan şirkete veya bunun ortaklarına verecektir. Hisselerin, şirketin
hisselerini devreden ortaklarına verilmesi halinde, ayni sermaye olarak
aktifinden bir varlık çıkan şirketin bilançosunun, sermaye azaltılmasıyla
dengelenmesi mümkün olabilecektir. Ayrıca söz konusu taşınmazlar ile iştirak
hisselerinin bu bent kapsamında devredilmesi durumunda, devralan şirketin
hisselerinin devreden şirketin ortaklarına verilmesi aşamasında, devredilen
taşınmazlara ya da iştirak hisselerine ilişkin borçların da devrinin zorunlu
olduğu belirtilmektedir.
Aynı fıkranın (c)
bendinde yer alan düzenleme, tam mükellef bir sermaye şirketinin diğer bir
sermaye şirketinin hisselerini vergisiz devralabilmesi ve karşılığında bu
şirketin ortaklarına kendi şirketinin sermayesini temsil eden iştirak hissesini
vermesi öngörülmektedir. Bu değişimin vergisiz yapılabilmesi için hisseleri
toplayan tam mükellef şirketin, hisselerini topladığı şirketin yönetimini ve
hisse çoğunluğunu elde etmesi gerekmektedir. Bu şartlar birlikte aranacaktır.
Diğer taraftan bölünme
işlemlerinde aktifi ve pasifi düzenleyici hesapların ilgili olduğu aktif veya
pasif hesapla birlikte devredileceği hususuna da açıklık kazandırılmaktadır.
Şüphesiz ki, varlıkların
kayıtlı değer üzerinden diğer şirketlere intikal ettirilmesi bölünen şirketin
ortaklarına varlıkların mukayyet değeri kadar bir hisse verilmesini
gerektirmemektedir. Bölünen ve devralan şirketlerin karşılıklı olarak devre
konu varlıkların değerlerini belirlemek suretiyle bölünen şirketin ortaklarının
haklarını koruyacak bir değişim oranını tespit etmeleri gerekmektedir.
Değiştirme oranının ise bölünen ve devralan şirketlerin hisselerinin gerçek
değeri üzerinden belirleneceği tabiidir.
Ayrıca son fıkra ile de
devir, bölünme ve hisse değişimi işlemleri ile ilgili usulleri belirleme
konusunda Maliye Bakanlığına yetki verilmektedir.
Madde 20- Devir ve
bölünmenin bu maddede belirtilen şartlar çerçevesinde yapılması halinde,
devrolunan veya bölünen kurumun sadece devir ve bölünme tarihine kadar elde
ettiği kazançlar vergilendirilecek olup, devir ve bölünmeden doğan kazanç
hesaplanmayacak ve vergilendirilmeyecektir.
Buna göre, Kanunun 19
uncu maddesine uygun olarak yapılacak devirlerde;
- İlgili hesap döneminin
başlangıcından devir tarihine kadar olan döneme ilişkin faaliyet sonuçlarına
ilişkin olarak hazırlanarak müştereken imzalanan münfesih kuruma ait kıst dönem
kurumlar vergisi beyannamesi ile
- Devir işleminin hesap
döneminin kapandığı aydan kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği ayın sonuna
kadar geçen süre içerisinde yapılması halinde, münfesih kurumun önceki hesap
dönemine ilişkin olarak hazırlanarak müştereken imzalanan münfesih kuruma ait
kurumlar vergisi beyannamesi,
bu madde uyarınca
birleşmenin ticaret sicilinde ilan edildiği tarihten itibaren otuz gün içinde
münfesih kurum ve birleşilen kurum tarafından münfesih kurumun bağlı bulunduğu
vergi dairesine bildirilecektir.
Devir tarihine kadar olan
kazanç, devir ile ilgili şirket yetkili kurul kararının Ticaret Sicilinde
tescil edildiği tarih itibarıyla hesaplanacaktır. Bu tarihten sonraki
işlemlerden doğan kazanç, devralan kuruma ait olacaktır.
Kanunun 19 uncu
maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendine göre gerçekleştirilen tam bölünmelerde
de bölünen kurumun, sadece bölünme tarihine kadar olan kazancının vergilenmesi
ve bölünmeden doğan kârın hesaplanmaması ve vergilendirilmemesi için devir
sırasında yapılan işlemlerin, bölünme durumunda da gerçekleştirilmesi
gerekmektedir.
19 uncu maddenin üçüncü
fıkrasının (b) ve (c) bentlerinde belirtilen kısmi bölünme ve hisse değişimi
işlemlerinden doğan kazançlar da hesaplanmayacak ve vergilendirme
yapılmayacaktır. Diğer taraftan bu bentler çerçevesinde yapılan kısmi bölünme
ve hisse değişimi sonucunda bölünen veya hisseleri değiştirilen kurumların tüzel
kişiliği devam ettiğinden bölünme veya hisse değişimi tarihine kadar olan kıst
dönem için beyanname verilmesi söz konusu olmayacaktır. Ancak, 19 uncu maddenin
üçüncü fıkrasının (b) bendine göre kısmî bölünme yapan kurumun bölünme tarihine
kadar tahakkuk etmiş veya edecek vergi borçlarından bu kurumun varlıklarını
devralan kurumların devraldıkları varlığın nispetine göre müteselsilen sorumlu
olacakları madde metninde açık bir şekilde ifade edilmektedir.
Madde 21- Madde, kurumlar
vergisinin ödeme süresini hem genel hükümler itibarıyla, hem de tasfiye,
birleşme, devir ve bölünme durumları ile muhtasar beyanname için ayrı ayrı
düzenlemektedir.
Kurumlar vergisi
beyannamesi, Kanunun 14 üncü maddesi uyarınca hesap döneminin kapandığı ayı
takip eden dördüncü ayın birinci gününden yirmibeşinci günü akşamına kadar
mükellefin bağlı olduğu vergi dairesine verilmektedir.
Düzenlenen bu madde ile
kurumlar vergisinin, beyannamenin verildiği ayın sonuna kadar ödenmesi
sağlanmaktadır. Buna göre beyannamenin verildiği ayda, beyanname verildikten
sonra ilgili ayın sonuna kadar herhangi bir günde ödeme yapılabilecektir.
Tasfiye ve birleşme
hallerinde, tasfiye edilen veya birleşen kurumlara ait beyannameler tasfiyenin
sona erdiği tarihi takip eden otuz gün içinde kurumun bağlı olduğu vergi
dairesine verileceğinden, bu beyannamelere göre tahakkuk eden vergilerin de bu
madde hükmüne göre beyanname verme süresi içinde ödenmesi gerekmektedir.
Öte yandan, tasfiyesi
devam eden kurumlarda, tasfiye dönemlerine ait beyannamelerin hesap dönemini
takip eden dördüncü ayın birinci gününden yirmibeşinci günü akşamına kadar
verileceği ve tahakkuk eden vergilerin de bu ayın sonuna kadar ödeneceği
tabiidir.
Kanunun 20 nci maddesinin
birinci ve ikinci fıkra hükümleri çerçevesinde gerçekleştirilen devir ve tam
bölünmelerde, münfesih kurum adına kıst döneme ilişkin (hesap dönemi başından
devir veya bölünmenin gerçekleştiği tarihe kadar geçen süreye ilişkin) tahakkuk
eden vergilerin, devralan veya birleşilen kurumun devir veya bölünmenin gerçekleştiği
hesap dönemine ilişkin kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği ayın sonuna
kadar devralan veya birleşilen kurumlarca ödenmesi sağlanmaktadır.
Dolayısıyla bu kurumlar,
münfesih kurumlara ait vergileri de kendi vergileri ile birlikte aynı sürede ödemeleri
gerekmektedir. Kendilerine özel hesap dönemi tayin edilen kurumlar ise kurumlar
vergisi beyannamelerini verdikleri ayın sonuna kadar münfesih kuruma ait
tahakkuk eden vergileri ödemeleri gerektiği tabiidir.
Ancak, devir veya bölünme
işlemlerinin hesap döneminin kapandığı aydan kurumlar vergisi beyannamesinin
verildiği ayın sonuna kadar geçen süre içerisinde yapılması halinde, münfesih
kurumun önceki hesap dönemine ilişkin kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği
ve tasfiyenin sona erdiği tarihi takip eden otuz gün içinde, tahakkuk eden
vergilerin de ödenmesi gerekmektedir.
Maddenin dördüncü
fıkrasında, muhtasar beyanname ile beyan edilen vergilerin beyannamenin
verildiği ayın yirmialtıncı günü akşamına kadar ödenmesi gerektiği
belirtilmektedir.
Madde 22- Bu maddenin
birinci fıkrası, dar mükellefiyette safi kurum kazancının tespitine ilişkindir.
Kanunun 3 üncü maddesine
göre; dar mükellefiyet esasında vergilendirilecek kurumların gelirlerine
bakıldığında, Gelir Vergisi Kanunundaki kazanç ve iratlarla paralellik içerdiği
görülecektir. Tam mükellefiyet ile dar mükellefiyet arasındaki kazanç unsurları
arasındaki paralellik vergileme ilkelerinin doğası gereği tespit aşamasından
sonra ayrılmaktadır. Tam mükellefiyet esasındaki kurumlar Türkiye içinde ve
dışında elde ettikleri tüm gelirler üzerinden vergilendirilirken, dar
mükellefiyet esasındaki kurumlar sadece Türkiye'de elde ettikleri kazançlar
üzerinden vergilendirilmektedirler.
Kurumlar Vergisi Kanununa
göre vergileme yapılabilmesi için safi kurum kazancının tespit edilmesi
gerekmektedir. Safi kurum kazancı, mükelleflerin hasılatlarından bu Kanuna göre
indirebilecekleri gider veya maliyet unsurları ile diğer indirimleri düşmeleri
ve indirimi kabul edilmeyen giderleri ilave etmeleriyle bulunur.
Dar mükellefiyet esasında
vergilendirilen kurumların iş yeri veya daimi temsilci vasıtasıyla elde
ettikleri kazanca ilişkin safi kurum kazancının tespitinde, tam mükellef
kurumlar için geçerli olan hükümler uygulanır. Bu kazançlar kurumlar vergisi
uygulamasında ticari kazanç veya zirai kazanç olarak vergilendirilmektedir.
Dar mükellef kurumların
elde ettikleri zirai kazançların vergilendirilmesinde de bu madde hükmü
uygulanmaktadır. Çünkü bir dar mükellef kurumun Türkiye'de zirai kazanç elde
edebilmesi için zirai işletmesinin Türkiye'de bulunması gerekmektedir. Bu zirai
işletme de Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre iş yeri oluşturacağı için
belirtilen hükmün uygulaması, zirai kazançlar için de geçerlilik kazanacaktır.
Dar mükellef kurumların
ticari ve zirai kazanç dışındaki kazanç ve iratları için Gelir Vergisi
Kanununun bu kazanç ve iratların tespitine ilişkin hükümleri uygulanır. Örneğin
dar mükellef bir kurumun menkul sermaye iradı elde etmesi halinde, bu kazanca
ilişkin safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanununun ilgili kazanç
hükümleri uygulanacaktır.
Ancak, bu kazanç ve
iratların Türkiye'de yapılmakta olan ticari veya zirai faaliyet kapsamında elde
edilmesi halinde, kazancın tespitinde ticari veya zirai kazanç hükümleri
geçerli olur. Örneğin dar mükellefiyet esasında vergilendirilen yabancı bir
kurumun Türkiye'deki şubesinin aktifine kayıtlı gayrimenkulün
vergilendirilmesinde ticari kazanç hükümleri geçerli olacaktır. Söz konusu
gayrimenkul yabancı kurumun ana merkezinin aktifine kayıtlı olsaydı, bu
takdirde Gelir Vergisi Kanununun gayrimenkul sermaye iradına ilişkin hükümler
uygulanacaktır.
Maddenin üçüncü fıkrası,
dar mükellefiyette safi kurum kazancının tespitinde kabul edilmeyen indirimleri
düzenlemektedir.
Dar mükellef kurumun
Türkiye'de ticari veya zirai bir faaliyeti var ise, safi kurum kazancı, ilke
olarak tam mükellefiyette uygulanan esaslara göre hesaplanır. Ancak dar
mükellefiyete tabi kurumların, Türkiye dışındaki merkezleri ile olan
ilişkileri, tam mükellefiyettekinden farklı bazı giderlerin ortaya çıkmasına
neden olur. Bu nedenle aşağıdaki giderlerin indirimi, dar mükellef kurumlar
için kabul edilmemiştir:
- Ana merkezin veya
Türkiye dışındaki şubelerin Türkiye'deki dar mükellef kurumlar hesabına
yaptıkları alım-satımlar için, dar mükellefin ana merkeze veya Türkiye
dışındaki şubelere verdiği faizler, komisyonlar ve benzerleri kurum kazancının
tespitinde indirilmez. Bu hüküm ile Türkiye'de oluşan kazancın, ana merkez veya
diğer şubelere aktarılmasının önlenmesi amaçlanmıştır.
- Ana merkezin veya
Türkiye dışındaki şubelerin genel yönetim giderlerine veya zararlarına katılmak
üzere ayrılan paylar kurum kazancının tespitinde indirilemez. Ancak,
indirimlerden Türkiye'deki kurumun kazancının elde edilmesi ve idamesi ile
ilgili olan ve emsallere uygunluk ilkesi uyarınca belirlenecek dağıtım
anahtarlarına göre ayrılan paylar ile Türkiye'deki kurumun denetimi için
yabancı ülkelerden gönderilen yetkili kimselerin seyahat giderlerinin indirimi
kabul edilecektir. Ancak gider indirimi emsaline uygun belirli esaslara bağlı
kalınarak yapılacaktır. Buna göre, söz konusu giderler, Türkiye'deki kazancın
elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak zorundadır. Ayrıca söz
konusu giderlerin Türkiye'deki kazanca isabet eden kısmının belirlenmesinde
kullanılan dağıtım anahtarının emsallere uygunluk ilkesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekmektedir. Emsallere uygunluk ilkesi, bu Kanunun transfer
fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı maddesine uygun olarak
belirlenecektir.
Dördüncü fıkra ile dar
mükellef kurumların işletmede kullandıkları borçlanmalar için örtülü sermaye
hükümlerinin uygulanmasında, ortakla ilişkili kişinin tespiti açısından %
10'luk sermaye payı veya oy hakkı şartı aranmayacağı belirtilmektedir.
Dolayısıyla dar mükellef kurumların ortaklarından veya ortaklarının ilişkili
olduğu kişilerden yapılan borçlanmalarda ortaklık yapısına ilişkin herhangi bir
oran dikkate alınmaksızın öz sermayenin iki katını aşan kısım örtülü sermaye
sayılacaktır.
Maddenin beşinci
fıkrasında, Kanunun tasfiyeye ilişkin hükümleri ile kısmî bölünme hükümlerinin
dar mükellef kurumlar için de geçerli olduğu belirtilmektedir.
Madde 23- Maddede yabancı
ulaştırma kurumlarının kurum kazancının belirlenmesine ilişkin hükümler yer
almaktadır.
Yabancı kurumlarca
yapılan ve bir bölümü Türkiye sınırlarını da kapsayan ulaştırma işleri ticari
bir faaliyettir.
Ülkeler arasında yapılan
ulaştırma işlerinden dolayı Türkiye'de oluşan safi kurum kazancını kesin olarak
tespit etmek mümkün olmadığından, bu kazancın tespitine ilişkin birkısım
ölçülerin konulması gerekmektedir. Bu nedenle, fıkra ile yabancı ulaştırma
kurumlarının Türkiye'de elde ettikleri hasılatın kurumlar vergisi matrahına
esas alınacak kısmının tespitine yönelik oranlar getirilmektedir.
Buna göre, Türkiye'de
daimi veya arızi olarak çalışan bütün kurumlar için aşağıda belirtilen ortalama
emsal oranları uygulanacaktır:
- Kara taşımacılığında %
12,
- Deniz taşımacılığında %
15,
- Hava taşımacılığında %
5.
Türkiye'de elde edilen
hasılatın brüt tutarına söz konusu oranların uygulanması suretiyle bulunacak
tutar, yabancı ulaştırma kurumları için vergiye tabi kurum kazancı olacaktır.
Ayrıca yabancı ulaştırma
kurumlarında Türkiye'de elde edilen hasılatın hangi unsurlardan oluştuğu
konusuna açıklık getirilmektedir. Bu şekilde tespit edilen hasılattan, ayrıca
herhangi bir indirim yapılması söz konusu değildir.
Madde 24- Dar mükellef
kurumların vergilendirilmesinde tam mükellef kurumların genel beyan esasına
paralel düzenleme yapılmaktadır.
Madde 25- Dar mükellef
kurumların vergilendirilmesinde, vergilendirme dönemi, beyannamenin verilme
yeri, zamanı ve içeriği bu madde ile düzenlenmekte; Maliye Bakanlığına, dar
mükellefler tarafından verilecek beyannamenin şekli, içeriği ve eklerini
belirleme konusunda yetki verilmektedir.
Madde 26- Dar mükellef
kurumların, vergiye tabi kazancının Gelir Vergisi Kanununda yazılı telif,
imtiyaz, ihtira, işletme, ticaret unvanı, marka ve benzeri gayrimaddî hakların
satışı, devir ve temliki karşılığında alınan bedeller hariç olmak üzere diğer
kazanç ve iratlardan ibaret olması halinde, bu kazançların yabancı kurum veya
Türkiye'de bunlar adına hareket eden kimseler tarafından kazancın elde edildiği
tarihten itibaren on beş gün içinde, Kanunun 27 nci maddesinde belirtilen vergi
dairesine beyanname ile bildirilmesi öngörülmektedir.
Diğer kazanç ve iratların
belirlenmesi konusunda Gelir Vergisi Kanununun ilgili hükümleri uygulanacaktır.
Ancak, diğer kazanç ve iratlara ilişkin hükümlerde yer alan vergilendirilmeme
konusunda getirilen kayıt, şart ve süreler ile istisnalar dar mükellef
kurumlarca elde edilen diğer kazanç ve iratların belirlenmesinde dikkate
alınmayacağı hususu da düzenlenmektedir.
Bu prensibin tek
istisnası, Türkiye'ye bizzat getirilen nakdi ve ayni sermaye karşılığında elde
edilen menkul kıymetler ile iştirak hisselerinin elden çıkarılması sırasında
kur farkı kazancına dair hükümlerdir. Gelir Vergisi Kanununda diğer kazanç ve
iratların tespitinde kur farkı kazancı ile ilgili belirlemeler, dar mükellef
kurumlar için de geçerli olacaktır.
Madde 27 - Dar mükellef
kurumlar tarafından elde edilen diğer kazanç ve iratların türüne göre kurumlar
vergisi beyannamesinin verileceği vergi daireleri belirlenmektedir.
Madde 28- Bu madde ile
dar mükellefiyete tabi yabancı kurumlarda, tarhiyatın muhatabı, tarh zamanı ve
tarh yeri belirlenmektedir.
Kurumlar vergisinin,
yabancı kurum hesabına Türkiye'deki müdür veya temsilcileri, müdür veya
temsilcileri mevcut değil ise kazanç ve iratları yabancı kuruma sağlayanlar
adına tarh edileceği hususu açıklanmaktadır.
Ayrıca, kurumlar vergisi,
beyannamenin vergi dairesine verildiği veya elektronik ortamda gönderildiği
günde, posta ile gönderilmişse vergiyi tarh edecek dairesine geldiği tarihi
takip eden üç gün içinde tarh edileceği belirtilmektedir.
Madde 29- Bu madde ile
dar mükellefiyette kurumlar vergisinin ödeme süresi belirlenmektedir.
Buna göre dar
mükellefiyette kurumlar vergisinin;
- Yıllık beyanname ile
bildirilen kurumlar vergisinin, beyannamenin verildiği ayın sonuna kadar,
- Muhtasar beyanname ile
bildirilen kurumlar vergisinin, beyannamenin verildiği ayın yirmialtıncı günü
akşamına kadar,
- Özel beyannameyle
bildirilen diğer kazançlara ilişkin kurumlar vergisi ile dar mükellefin
Türkiye'yi terk etmesi, tasfiye ve birleşme hallerinde verilecek beyannamelerde
bildirilen kurumlar vergisinin, beyanname verme süresi içinde,
ödeneceği açıklığa
kavuşturulmaktadır.
Madde 30- Dar
mükellefiyete tabi kurumların Türkiye'de elde ettiği kazanç ve iratlardan
yapılacak vergi kesintisi bu maddede düzenlenmiş bulunmaktadır.
Bu maddeye göre vergi
kesintisi, kazanç ve iratların nakden veya hesaben ödenmesi veya tahakkuk
ettirilmesi aşamasında avanslar da dahil olmak üzere gayri safi tutar üzerinden
% 15 oranında yapılacaktır.
Bu madde hükmü kapsamında
kurumlar vergisi kesintisi, dar mükellefiyete tabi kurumların Türkiye'de iş
yeri veya daimi temsilci vasıtasıyla elde etmediği kazanç ve iratlara
ilişkindir. Dar mükellef kurumların Türkiye'deki iş yeri veya daimi temsilci
vasıtasıyla elde ettiği kazanç ve iratlar ticari kazanç olarak
değerlendirileceğinden, bu madde hükmüne göre kesintiye tabi tutulması söz
konusu değildir.
Ancak, telif, imtiyaz,
ihtira, işletme, ticaret unvanı, marka ve benzeri gayri maddi hakların satışı,
devir ve temliki karşılığında yapılan ödemeler üzerinden bu kazanç ve iratların
ticari veya zirai kazanca dahil olup olmadığına bakılmaksızın sorumlularca % 15
oranında kurumlar vergisi kesintisi yapılması öngörülmektedir.
Maddenin üçüncü fıkrası
ile tam mükellef kurumlar tarafından dar mükellef kurumlara veya kurum
statüsünde olup, bu Kanunla veya özel kanunlarla kurumlar vergisinden muaf
tutulmuş bulunan yabancı kurumlara dağıtılan Gelir Vergisi Kanununun 75 inci
maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde sayılan kâr
payları üzerinden % 15 oranında kurumlar vergisi kesintisi yapılması
öngörülmektedir. Türkiye'de bir iş yeri veya daimi temsilci aracılığıyla
faaliyet gösteren dar mükellef kurumlara dağıtılan kâr payları üzerinden bu
kesinti yapılmayacaktır.
Dördüncü fıkra ile
Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendindeki kurumlar
vergisinden istisna edilen kazançlar ile (c) bendinde belirtilen şirketlerin
(b) bendindeki şartları taşıyan iştirak kazançlarının anonim veya limited
şirket niteliğindeki dar mükellef kurumlara dağıtılan kâr paylarından yapılacak
kesinti oranı, bu maddenin üçüncü fıkrasında yer alan oranın (% 15) yarısını
aşamayacaktır.
Beşinci fıkrası ile
Türkiye'de iş yeri ve daimi temsilcisi bulunmayan mükelleflerin, hükümetin
izniyle açılan sergi ve panayırlarda yaptıkları ticarî faaliyetlerden elde
ettikleri kazançlar üzerinden, kurum bünyesinde % 15 oranında kurumlar vergisi
kesintisi yapılması sağlanmaktadır.
Altıncı fıkra ile, yıllık
veya özel beyanname veren dar mükellef kurumların, indirim ve istisnalar
düşülmeden önceki kurum kazancından, hesaplanan kurumlar vergisi düşüldükten
sonra kalan kısımdan ana merkeze aktarılan tutar üzerinden kurum bünyesinde %
15 oranında kurumlar vergisi kesintisi yapılması sağlanmaktadır.
Yedinci fıkrada, vergi
cennetleriyle mücadele amacıyla getirilmiş özel bir hüküm yer almaktadır. Buna
göre, zararlı vergi rekabeti uygulayan ülkelerde yerleşik kurumlara yapılan her
türlü ödemeler üzerinden, Türkiye'deki kurum kazançlarının taşıdığı vergi
yüküne yaklaşık oranda bir vergi kesintisi yapılması öngörülmüştür.
Zararlı vergi rekabeti
uygulayan ülkelerde yerleşik kurumlara veya bu ülkelerde bulunan tam mükellef
kurumlara ait iş yeri veya daimi temsilcilere yapılacak her türlü ödemeler bu
kapsamdadır. Ancak, transfer fiyatlandırması esaslarına göre emsaline uygun
fiyatlarla satın alınan mal ve iştirak hisseleri için yapılan ödemelerle kredi
ana para ve kâr payı ödemeleri üzerinden bu fıkra uyarınca vergi kesintisi
yapılmayacaktır.
Yapılan düzenleme ile,
vergi cenneti olarak nitelenen ülkelerde yerleşik gerçek veya tüzel kişilere
çeşitli adlar altında yapılacak ödemelerin, Türkiye'deki vergi matrahlarını
azaltmak amacıyla kullanılmasının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Bu haliyle
söz konusu hüküm, kontrol edilen yabancı kurumlarla ilgili düzenlemeye de
paraleldir. Ancak her iki düzenlemenin aynı yabancı kuruma uygulandığı
durumlarda mükerrer vergilendirmeye yol açmamak için, vergi mahsuplarını
düzenleyen maddede de özel bir hüküm sevk edilmiş bulunmaktadır.
Maddenin sekizinci
fıkrası ile Bakanlar Kuruluna yukarıdaki fıkralarda belirtilen vergi kesintisi
oranlarını, gelir unsurları veya faaliyet konuları itibarıyla ayrı ayrı
belirlemeye, sıfıra kadar indirmeye veya belirtilen oranı bir katına kadar
artırmaya yetki verilmiştir.
Maddenin dokuzuncu
fıkrası ile dar mükellef kurumlara, bu maddeye göre vergisi kesintisine tabi
tutulan kazanç ve iratları için, bu Kanunun 24 veya 26 ncı maddelerine göre
beyanname verilmesi veya kesintiye tabi tutulmamış kazançları için verilecek
beyannamelere dahil edilmesi konusunda mükelleflere ihtiyarilik tanınmaktadır.
Ancak, Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (5), (7) ve
(14) numaralı bentlerinde yer alan her nevi tahvil ve hazine bonosu faizleri,
Toplu Konut İdaresi ile Özelleştirme İdaresince çıkarılan menkul kıymetlerden
sağlanan gelirler, mevduat faizleri ile fonların katılma belgelerinden ve
yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden elde edilen kâr paylarının
verilecek beyannamelere dahil edilmesi konusunda zorunluluk getirilmiş
bulunmaktadır.
Maddenin on, onbir ve
onikinci fıkralarında ise; maddede geçen hesaben ödeme deyiminin, kesintiye
tabi kazanç ve iratları ödeyenleri hak sahiplerine karşı borçlu durumda
gösteren her türlü kayıt ve işlemleri ifade edeceği, yapılacak vergi
kesintisinde kazanç ve iratların gayrisafi tutarları üzerinden dikkate
alınacağı; vergi kesintisi yapanların, yaptıkları vergi kesintisini kayıt ve
hesaplarında ayrıca gösterecekleri hükme bağlanmaktadır.
Madde 31- Dar
mükellefiyete tabi kurumlardan yapılacak vergi kesintilerinde uyulacak usullere
dair hükümler içermektedir. Kesilen vergilerin beyanı konusunda temelde Gelir
Vergisi Kanununda yer alan hükümlere uyulacağı belirtilmektedir.
Madde 32- Kurumlar vergisinin,
kurum kazancı üzerinden % 20 oranında alınacağı belirlenmektedir.
İkinci fıkrada, tam
mükellefler ile ticari ve zirai kazançla sınırlı olarak dar mükellef kurumların
cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere kurumlar
vergisi oranında geçici vergi ödemeleri öngörülmektedir. Ayrıca Kurumlar
vergisi oranı ve geçici vergi oranı ile ilgili hükümlerin dar mükellef kurumlar
için de aynen geçerli olacağı hususuna yer verilmektedir.
Üçüncü fıkra ile Bakanlar
Kuruluna, geçici vergi oranını 5 puana kadar indirmeye veya tekrar kanuni
seviyesine kadar getirmeye yetki verilmektedir.
Dördüncü fıkra ile de, bu
Kanunun 23 üncü maddesine göre vergilendirilen yabancı ulaştırma kurumlarında
vergi oranını karşılıklı olmak şartıyla, ülkeler itibarıyla kara, deniz ve hava
ulaştırma kurumları için ayrı ayrı veya topluca sıfıra kadar indirmeye veya bu
maddede yazılı oranın bir katını geçmemek üzere yeni bir oran tespit etmeye
Bakanlar Kuruluna yetki verilmektedir.
Madde 33- Madde ile yurt
dışında elde edilip de Türkiye'de vergilendirilecek kazançlar için daha önce
mahallinde ödenen vergilerin, Türkiye'de bu kazançlar nedeniyle hesaplanacak
kurumlar vergisinden mahsup edilmesi olanağı verilmekte ve bu mahsubun yöntem
ve sınırları belirlenmektedir. Ayrıca, söz konusu sınırlamalar asıl olmak
kaydıyla, yurt içi faaliyetlerin mali zararla sonuçlanmış olması sebebiyle
Türkiye'deki beyannamelere dahil edilen yurt dışı kazançlar üzerinden
mahallinde ödenen vergilerin kısmen veya tamamen mahsubuna imkan bulunmazsa, bu
mahsup hakkının da izleyen üçüncü hesap dönemi sonuna kadar kullanılabileceğine
dair bir hükme yer verilmektedir.
Bir başka düzenleme de,
tam mükellefiyete tabi anonim şirketlerin yurt dışı iştiraklerinden elde
ettikleri ve Türkiye'de vergilendirilecek olan kazançlar için hesaplanacak
kurumlar vergisinden mahsup edilebilecek yurt dışı vergilerin kapsamının,
mahallinde ödenen kurumlar vergisinin bu kazançlara isabet eden kısmı ile
sınırlı tutulmuş olmasıdır. Kontrol edilen yabancı kurumların Türkiye'de
vergilendirilecek kazançları için de aynı uygulama söz konusudur. Yurt dışında
ödenen vergilerin Türkiye'de hesaplanacak kurumlar vergisinden mahsup edilmesi
istendiğinde, Türkiye'deki vergi matrahına dahil edilen yurt dışı kazanç
tutarının bu vergileri de içerecek şekilde brütleştirilmiş olması gerektiği ise
açıktır. Fıkra ayrıca geçici vergi dönemleri açısından tanınmış bir mahsup
olanağını da içermektedir.
Yabancı ülkelerde vergi
ödendiğinin, yetkili makamlardan alınarak mahallindeki Türk elçilik veya
konsoloslukları, yoksa mahallinde Türk menfaatlerini koruyan ülkenin aynı
nitelikteki temsilcileri tarafından tasdik olunan belgelerle tevsik
olunmadıkça, yabancı ülkede ödenen vergiler Türkiye'de tarh olunan vergiden
indirilemeyeceği belirtilmektedir.
Kurumlar vergisinden
indirim konusu yapılan vergilerin yabancı ülkelerde ödendiğini gösterir
belgelerin, tarhiyat sırasında mükellef tarafından ibraz edilememesi halinde,
yabancı ülkede ödenen veya ödenecek olan vergi, bu Kanunun 32 nci maddesindeki
kurumlar vergisi oranını aşmamak şartıyla o memlekette câri olduğu bilinen oran
üzerinden hesaplanacaktır. Tarhiyatın bu suretle hesaplanan miktara isabet eden
kısmının ertelenmesi, ibraz edilmesi gereken belgelerin tarh tarihinden
itibaren en geç bir yıl içinde ilgili vergi dairesine ibraz edildiği takdirde,
bu belgelerde yazılı kesin tutara göre tarhiyatın düzeltilmesi öngörülmektedir.
Ayrıca, mücbir sebepler
olmaksızın belgelerin bu süre zarfında ibraz edilmemesi veya bu belgelerin
ibrazından sonra ertelenen vergi tutarından daha düşük bir mahsup hakkı
olduğunun anlaşılması halinde, ertelenen vergiler için 6183 sayılı Kanun
hükümlerine uygun olarak gecikme zammı hesaplanacaktır.
Madde 34- Madde ile, yurt
içinde kesilen vergilerin mahsubu düzenlenmektedir. Kontrol edilen yabancı
kurumların Türkiye'de vergilendirilecek yurt dışı kazançları üzerinden
hesaplanacak kurumlar vergisinden vergi cennetleri ile mücadele amacıyla
yapılması öngörülen vergi kesintisinin mahsubu da bu fıkrada yer almaktadır.
Maddede yer alan esaslar
çerçevesinde mahsup edilecek vergilerin beyanname üzerinden hesaplanan kurumlar
vergisinden fazla olması halinde, fazla olan vergi tutarı mükellefe yazı ile
bildirilecektir. Mükellefin söz konusu yazıyı tebellüğ tarihinden itibaren bir
yıl içinde başvurması şartıyla kendisine iade edileceği, bu süre içinde
başvurmayanların bu farktan doğan alacaklarının düşeceği belirtilmektedir.
Ayrıca mahsup işleminin
hangi tarih itibarıyla yapılacağı konusuna da açıklık kazandırılmaktadır.
Maddede yer alan bir
diğer düzenleme de, yurt içinde kesilen vergilerin, fon ve ortaklık bünyesinde
yapılan vergi kesintisine mahsup imkanı getirilmesine dair hükümdür.
Dar mükellefiyete tabi
kurumların vergisi kesinti yoluyla alınan ve kurumlar vergisi beyannamesine
dahil edilmesi ihtiyari kılınan kazançları için beyanname verilmesi halinde, bu
kazançlar üzerinden hesaplanacak kurumlar vergisinden, evvelce kesinti yoluyla
alınan vergilerin genel hükümler çerçevesinde mahsup edilebileceği de açıktır.
Madde 35- Bu madde ile
Kurumlar Vergisi Kanunu dışında diğer kanunlarda yer alan muafiyet, istisna ve
indirim hükümlerinin kurumlar vergisi bakımından geçersiz olduğu; muafiyet,
istisna ve kurum kazancının tespitinde indirimleri düzenleyen hükümlerin, ancak
bu Kanun, Gelir Vergisi Kanunu ve Vergi Usul Kanununa hüküm eklenmek veya bu
kanunlarda değişiklik yapılmak suretiyle düzenleneceği ve uluslar arası anlaşma
hükümlerinin saklı olduğu belirtilmektedir.
Madde 36- 10/06/1949
tarih ve 7229 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan, 3/6/1949 tarihli 5422 sayılı
Kurumlar Vergisi Kanunu ile bu Kanunun ek ve değişiklikleri yürürlükten
kaldırılmıştır.
Geçici Madde 1- Maddenin
birinci ve ikinci fıkraları ile bu Kanuna göre vergi kesintisine tabi tutulmuş
kazanç ve iratlar üzerinden ayrıca Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesi
uyarınca kesinti yapılmayacağı; Gelir Vergisi Kanununun geçici 67 nci maddesi
uyarınca kesintiye tabi tutulmuş kazanç ve iratların da bu Kanuna göre ayrıca
vergi kesintisine tabi tutulmayacağı açıkça belirlenmektedir.
Üçüncü fıkra ile dar
mükellef kurumların Türkiye'deki iş yerlerine atfedilmeyen veya daimi
temsilcileri aracılığı olmaksızın elde ettikleri ve Gelir Vergisi Kanununun
geçici 67 nci maddesi kapsamında kesinti yapılmış kazançları ile bu kurumların
tam mükellef kurumlara ait olup İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem
gören ve bir yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse senetlerinin elden
çıkarılmasından elde ettikleri ve geçici 67 nci maddenin (1) numaralı fıkrası
kapsamında vergi kesintisine tabi tutulmayan kazançları ve bu kurumların daimi
temsilcileri aracılığıyla elde ettikleri tamamı geçici 67 nci madde kapsamında
vergi kesintisine tabi tutulmuş kazançları için yıllık veya özel beyanname
verilmemesi öngörülmektedir.
Dördüncü fıkra ile bu
Kanunla tanınan yetkiler çerçevesinde Bakanlar Kurulu tarafından yeni kararlar
alınıncaya kadar, daha önceki tarihlerde yayımlanan Bakanlar Kurulu
kararlarında yer alan düzenlemelerin, bu Kanunda belirlenen yasal sınırları
aşmamak üzere geçerli olması öngörülmektedir.
Beşinci fıkra ile diğer
Kanunlarla 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununa yapılmış olan atıfların,
ilgili olduğu maddeler itibarıyla bu Kanuna yapılmış sayılacağı
belirtilmektedir.
Altıncı fıkra ile bu
Kanunla getirilen yapı kooperatiflerinin kurumlar vergisinden muaf tutulmasına
ilişkin sınırlamalara uymaları için kooperatiflere 2006 yılı sonuna kadar bir
süre verilmektedir.
Yedinci fıkrada, üretim
ve istihdamda olan katkısı artarak devam eden organize sanayi bölgeleri ile
küçük sanayi sitelerinin alt yapılarını hazırlamak ve buralarda faaliyette
bulunanların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, kamu kurumları ve kamu
kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerce birlikte
oluşturulan ve elde edilecek kazancının tamamını bu yerlerin ortak
ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanan iktisadi işletmeler için, Kanunun
yürürlük tarihinden itibaren on yıl süreyle kurumlar vergisi muafiyeti
getirilmektedir.
Sekizinci fıkra ile, bu
Kanunun yürürlük tarihinden önce başka kanunlarla tanınmış muafiyet, istisna ve
indirimlerin geçerli olduğu ve Kanunun yürürlüğünden önceki dönemler itibarıyla
5422 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı hususu
açıklanmaktadır. Özellikle Kanunun 13 üncü maddesinin 1/7/2006 tarihinden
itibaren uygulanacak olması nedeniyle muhtemel boşluğun giderilmesi
sağlanmaktadır.
Madde 37- Yürürlük
maddesidir.
Madde 38- Yürütme
maddesidir.
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
5422 sayılı Kurumlar
Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifimiz gerekçeleri
ile birlikte ekte sunulmuştur.
Gereğini bilgilerinize
arz ederiz. 2/2/2006
|
|
Mehmet
Küçükaşık |
Ali Oksal |
Necati
Uzdil |
|
|
Bursa |
Mersin |
Osmaniye |
|
|
Şefik
Zengin |
Mustafa
Özyurt |
Osman
Kaptan |
|
|
Mersin |
Bursa |
Antalya |
|
|
Atila
Emek |
Feridun
Ayvazoğlu |
Osman
Özcan |
|
|
Antalya |
Çorum |
Antalya |
|
|
Nail
Kamacı |
Feridun
Baloğlu |
Hüseyin
Ekmekçioğlu |
|
|
Antalya |
Antalya |
Antalya |
|
|
Ufuk
Özkan |
Uğur
Aksöz |
Mustafa
Gazalcı |
|
|
Manisa |
Adana |
Denizli |
|
|
Yılmaz
Kaya |
Ali
Arslan |
R. Kerim
Özkan |
|
|
İzmir |
Muğla |
Burdur |
|
|
Hasan
Güyüldar |
Kemal Sağ |
Muharrem
Kılıç |
|
|
Tunceli |
Adana |
Malatya |
|
|
M. Nuri
Saygun |
Gökhan
Durgun |
Nurettin
Sözen |
|
|
Tekirdağ |
Hatay |
Sivas |
|
|
Türkan
Miçooğulları |
Yakup
Kepenek |
İsmail
Özay |
|
|
İzmir |
Ankara |
Çanakkale |
|
|
Mehmet
Işık |
N. Gaye
Erbatur |
Erdal
Karademir |
|
|
Giresun |
Adana |
İzmir |
|
|
Hakkı
Ülkü |
Muharrem
Toprak |
Vezir
Akdemir |
|
|
İzmir |
İzmir |
İzmir |
|
|
Ahmet
Ersin |
Fahrettin
Üstün |
Ali
Cumhur Yaka |
|
|
İzmir |
Muğla |
Muğla |
|
|
Vahit
Çekmez |
Abdurrezzak
Erten |
Canan
Arıtman |
|
|
Mersin |
İzmir |
İzmir |
|
|
Enis
Tütüncü |
Nadir
Saraç |
Mehmet Kartal |
|
|
Tekirdağ |
Zonguldak |
Van |
|
|
Sıdıka
Sarıbekir |
Hasan
Ören |
Mehmet S.
Kesimoğlu |
|
|
İstanbul |
Manisa |
Kırklareli |
|
|
Gürol
Ergin |
Kazım
Türkmen |
M. Mesut
Özakcan |
|
|
Muğla |
Ordu |
Aydın |
GENEL GEREKÇE
Ülkemiz nüfusunun büyük
bir bölümü geçimini tarım sektöründen sağlayan, dolayısıyla tarımsal
faaliyetlerin büyük önem arz ettiği bir tarım ülkesidir.
Bu çerçevede 29/6/2004 tarih ve 5200 sayılı Yasa ile hukuksal zemine kavuşturulan Tarımsal Üretici Birlikleri; üretimi talebe göre plânlamak, ürün kalitesini iyileştirmek, kendi mülkiyetine almamak kaydıyla pazara geçerli norm ve standartlara uygun ürün sevk etmek ve ürünlerin ulusal ve uluslararası ölçekte pazarlama gücünü artırıcı tedbirler almak üzere tarım üreticilerinin, ürün veya ürün grubu bazında bir araya gelerek, tüzel kişiliği haiz tarımsal üretici birlikleri kurmalarını sağlamak amacıyla kurulan gönüllü kuruluşlardır.
Ancak 5200 sayılı Yasa
ile kurulan Tarımsal Üretici Birlikleri, yasanın yürürlüğe girdiği tarihten bu
yana çeşitli sorunlarla karşılaşmakta, yasanın uygulanmasında büyük
yanlışlıklar yapılmakta, bu durumdan da yeni yeni kurulmaya başlanan Tarımsal
Üretici Birlikleri zarar görmektedir.
Bu sorunların başında
ülke genelindeki Vergi Daireleri Müdürlüklerinin Tarımsal Üretici
Birliklerinden Kurumlar Vergisi, KDV ve ÖTV ödemesini istemeleri ve bu konuda
zorluk çıkarmaları gelmektedir.
Oysa 5200 sayılı Tarımsal
Üretici Birlikleri Kanununun 19. maddesinde “Birliğe ait her türlü taşınır ve
taşınmaz mallar, bunların alım, satım, inşa ve kullanımları ile birlikçe
yürütülen hizmet ve faaliyetler damga vergisi hariç her türlü vergi, resim,
harç ve katkı payından muaftır” denilmektedir. Kanunun bu hükmüne rağmen böyle
bir uygulama yapılmak istenmesi, yeni ve daha açık bir düzenlemeyi gerekli
kılmaktadır.
Ayrıca 5200 sayılı
Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten bu yana ilgili bakanlıklar olarak Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı ve Maliye Bakanlığının herhangi bir düzenleyici çalışması
olmamıştır.
Ülkemizde henüz emekleme
evresinde olan Tarımsal Üretici Birliklerinin üzerlerine düşen görevleri daha
iyi yapabilmeleri, çiftçilerimizin haklarını koruyabilmeleri, ürünlerin daha
verimli bir biçimde değerlendirilmesi için ilgili yasanın 19. maddesine ek
olarak, 5422 sayılı Kurumlar Vergisinde yeni ve yoruma yer vermeyecek bir düzenlemeye
gidilmesi uygun olacağından hareketle bu teklif hazırlanmıştır.
MADDE GEREKÇELERİ
Madde 1- 5200 sayılı Yasa
ile kurulan Tarımsal Üretici Birliklerinin uygulamada karşılaştıkları en önemli
sorun vergi muafiyetine tâbi olup olmadıklarıdır. 5200 sayılı Yasanın 19.
maddesinde açıkça “Birliğe ait her türlü taşınır ve taşınmaz mallar, bunların
alım, satım, inşa ve kullanımları ile Birlikçe yürütülen hizmet ve faaliyetler
damga vergisi hariç her türlü vergi, resim, harç ve katkı payından muaftır.” denilmesine
karşın, uygulamada bu konuda tereddütler yaşanmaktadır. Düzenleme ile sorunun
5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu çerçevesinde çözümü amaçlanmıştır.
Madde 2- Yürürlük
maddesidir.
Madde 3- Yürütme
maddesidir.
BURSA MİLLETVEKİLİ MEHMET
KÜÇÜKAŞIK VE 47 MİLLETVEKİLİNİN TEKLİFİ
KURUMLAR VERGİSİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN
KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 3/6/1949 tarih ve
5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 7 nci maddesine aşağıdaki 26. bend
eklenmiştir.
“26. Tarımsal Üretici
Birlikleri,”
MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi
Plan ve Bütçe
Komisyonu
Esas No.: 1/1170,
2/719 31/5/2006
Karar No.: 92
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Maliye Bakanlığınca
hazırlanarak Bakanlar Kurulunca 8/2/2006 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunulan ve Başkanlıkça 20/2/2006 tarihinde Komisyonumuza havale
edilen (1/1170) esas numaralı "Kurumlar
Vergisi Kanunu Tasarısı", Komisyonumuzun 28/2/2006 tarihinde yaptığı 49
uncu Birleşiminde, Hükümeti temsilen
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile
Maliye Bakanlığı, Millî Savunma Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı, Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Vergi Konseyi temsilcilerinin katılımlarıyla
görüşülmeye başlanmıştır.
Bilindiği gibi, 1949
yılında başlatılan büyük vergi reformunun asli unsurlarından birisi olan 5422
sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu (KVK), onbir yıllık ilk uygulama döneminin
ardından, özellikle dar mükellefiyete tâbi kurumların vergilendirilmesine
yönelik eksiklikler nedeniyle 1960 yılında bazı önemli değişikliklere uğramış
ve günümüze kadar da farklı tarihlerde yapılan değişikliklerle güncel ekonomik
ve sosyal ihtiyaçlara yanıt vermeye çalışmıştır.
1990'lı yıllar boyunca
dünya ölçeğinde yaşanan politik ve ekonomik dönüşümlerle beslenen küreselleşme
olgusuna paralel olarak Türkiye'deki sosyal, siyasal ve ekonomik yapının dış
dünya ile giderek daha fazla etkileşim, hatta bütünleşme süreci içine girmesi,
yeni fırsatlara ve buna paralel olarak yeni risklere de kapı aralamıştır. Yakın
zamanda yaşanan önemli krizlerin ardından, krizlerin etkilerinin azaltılmasına
ilişkin olarak alınan önlemler, yeterli altyapıyla desteklenebilirse, başarılı
olacaktır.
Günümüze gelene kadar
5422 sayılı Kanun, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu (GVK) gibi Türk
vergiciliğinde önemli bir köşe taşı olmuştur. Bu nedenle, bu alanda yapılacak
her türlü atılımın bu birikimi bir kenara itmesi söz konusu değildir. Dolayısıyla,
Kurumlar Vergisi Kanunu ile bu Kanunda yapılacak değişiklikler arasında çok
yakın bir bağın ve çoğu konuda belirgin bir devamlılık ilişkisinin bulunması
gerekir. Kurumlar Vergisi Kanununda da ekonomik ve ticari alanda yaşanan çağdaş
gelişmelere paralel olarak, gerekli değişikliklerin yapılması ihtiyacı söz
konusudur. Ancak, yapılacak değişikliklerin bu alandaki yenilikler ve geçmişten
gelen birikimlerin sınıflandırılıp iyileştirilmesine yönelik düzenlemelerle,
hedeflenen iktisadi ve mali amaçlara ulaşmayı kolaylaştıracak nitelikte olması
gerekir. Bu hususlar göz önünde bulundurularak, 5422 sayılı Kurumlar Vergisi
Kanununun ve azımsanmayacak bir vergicilik deneyiminin sağlam temel ve birikimi
üzerine inşa edilen; buna karşılık içinde bulunulan yeni dönemin gerçeklerine
ve ülkemizin uzun dönemli stratejik hedeflerinin gereklerine de sırt
çevirmeyen; tüm bu hususları sağlam iktisadi, mali ve hukuki perspektifler
içinde harmanlayıp uyumlulaştıran yeni bir Kanunun çıkarılması ihtiyacı
ortadadır.
Tasarı ile;
- Mükellef odaklı
yaklaşımla tam ve dar mükellefiyet esasına ilişkin hükümlerin kendi içinde
bütünlüğünün sağlanması, tam ve dar
mükelleflere ilişkin hususların ayrı bölümlerde düzenlenmesi,
- Kurum kazancına yönelik
hükümlerin mümkün olduğunca Kurumlar Vergisi Kanunu Tasarısında
toplanması,
- GVK ile KVK arasındaki
referansların azaltılması, kurumlar vergisinin ilgili hükümlerinin ortak
maddelerde toplanması, 5422 sayılı Kanundaki geçici ve uygulanmayan hükümlere
ise yer verilmemesi,
- Dilde sadeleştirmenin
yapılması ve metinde ifade birliğinin sağlanması, belirsiz ve ihtilaflı
konulara açıklık getirilmesi,
- Örtülü sermaye ve
örtülü kazanç (transfer fiyatlandırması) konularında uluslararası standartlara
uygun objektif kriterlerin ve bu müesseselere işlerlik kazandıracak yeni
hükümlerin getirilmesi,
- Yurtdışı inşaat onarım
işleri için zorunlu hallerde kurulan iştiraklerin kazançlarının da istisna
kapsamına alınması,
- Kurumlar vergisi
oranının aşağıya çekilmesi, muafiyet ve istisnaların daraltılması ve vergi
güvenlik müesseselerinin geliştirilmesi,
- İktisadi nitelik
taşıyan ve piyasa ekonomisinde rekabet eşitliğini bozan muafiyetlere
sınırlamalar getirilmesi,
- Sistemde var olan uluslararası yatırım şirketi modelinin aksayan
yönlerinin iyileştirilerek, bu şirketlerin cazibesinin artırılması ve bunlara
ilişkin hükümlerin uygulanabilir hale getirilmesine yönelik düzenlemeler
yapılması,
- Dünyada kabul görmüş
fiyatlandırma yöntemlerinin tanımlanması ve bu konuda OECD modeline uyum
sağlanması,
- Bakanlar Kurulunca ilan
edilecek ve "Vergi Cenneti" olarak bilinen ülke veya bölgelere
yapılan ödemelerde, bazı istisnalar hariç olmak üzere % 30 oranında vergi
stopajı getirilmesi,
- Kurum kazancından indirilecek giderler ile zarar mahsubu ya da
beyanname üzerinde gösterilerek indirim konusu yapılacak unsurların ayrı
maddelerde düzenlenmesi,
- Tasfiyeye başlama ve bitiş tarihleri ile tasfiyeden vazgeçilmesi
durumunda ortaya çıkabilecek hususlara ilişkin net belirlemeler yapılması,
öngörülmektedir.
Tasarının geneli
üzerindeki görüşmelere geçilmeden önce verilen bir önergenin kabulüyle konunun
daha detaylı incelenebilmesini teminen bir alt komisyon kurulmasına karar
verilmiştir.
Alt komisyon; 15/3/2006,
22/3/2006, 29/3/2006, 4/4/2006, 5/4/2006, 19/4/2006 ve 25/4/2006 tarihlerinde
Maliye Bakanlığı ve ilgili diğer kamu kurum ve kuruluşları ile Türkiye
Sanayiciler ve İşadamları Derneği, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Türkiye
Bankalar Birliği, Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali
Müşavirler Odaları Birliği, Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu, Türkiye Millî Kooperatifler Birliği ve Konut
Yapı Kooperatifleri Birliği temsilcilerinin de katılımlarıyla yapmış olduğu
kapsamlı çalışmalar sonucunda, Komisyonda yapılan değerlendirmeleri de dikkate
alarak çalışmalarını tamamlamıştır.
Alt Komisyonda, Tasarının
geneli üzerinde sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin dinlenilmesine karar
verilmiş ve yapılan değerlendirmelerde;
- Tasarıda Türk Vergi
Sistemindeki temel ilkelerin korunmuş olduğu ve Tasarının sistemin
eksikliklerini giderici nitelikte bulunduğu,
- Dar mükelleflere ilişkin sistemin doğru bir şekilde tedvin
edildiği ve bunlara ilişkin hükümlerin tutarlı hale getirildiği,
- Gelir Vergisi Kanununda düzenlenen kurumlar vergisine ilişkin
hususların Tasarının kapsamına alındığı, böylece kurumlar vergisine ilişkin
düzenlemelerin tek bir çatı altında toplandığı, ancak stopaja tâbi kurumların
Gelir Vergisi Kanununa atıf yapılmadan bu Kanun Tasarısı kapsamında düzenlenmesinin
uygulama açısından daha doğru olacağı,
- Kurumlar Vergisi Kanunu ile Gelir Vergisi Kanununun birlikte
değerlendirilmesi ve düzenlemelerin eşgüdüm içerisinde yapılmasının yerinde
olacağı,
- Kurumlar vergisinde bir yapısal dönüşümün söz konusu olduğu, ancak
yatırımcıların geleceğe ilişkin uzun vadeli planlar öngördükleri, bu nedenle
meri mevzuat kapsamında istisna veya muafiyetlerden yararlanan mükelleflerin
korunmasına ilişkin hükümlerin Tasarıya eklenmesi gerektiği, aksi taktirde
hukuk güvenliği ilkesinin gereği olarak Anayasaya aykırı bir düzenlemenin
ortaya çıkabileceği,
- Yatırım indirimi, Gelir Vergisi Kanununda düzenlenmekle beraber
kurumlar vergisi mükelleflerinin de bu indirimden yararlandığı, ancak yatırım
indiriminin Gelir Vergisi Kanununda yapılan son değişikliklerle yürürlükten
kaldırıldığı; yatırım indiriminin, yatırım ve istihdam artışını sağlayan bir
modelinin yeniden getirilmesi gerektiği,
- Kanun Tasarısının yürürlük maddesindeki hükümlerin, kazanılmış
hakların ihlaline yol açabileceği ve bu hususun anayasaya aykırılık teşkil
edebileceği, bu sakıncaların giderilmesi gerektiği,
- Organize sanayi bölgeleri ile küçük sanayi sitelerinin alt
yapılarını hazırlamak gibi bir çok faaliyette bulunan iktisadi işletmelere
ilişkin muafiyetin, bu bölgelerin gelişimi açısından süresiz olmasının yararlı
olacağı,
- Geçici vergi oranının kurumlar vergisi oranının yüzde 80'ine
tekabül edecek şekilde düzenlenmesinin daha uygun olacağı,
- Kurumların en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde bulunan
gayrimenkul ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu
senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançlara
ilişkin istisnanın tam istisna olması gerektiği,
- Ceza ve infaz kurumları ile tutukevlerine ait iş yurtlarına
tanınan muafiyetin "sadece mahkumlar ve tutuklular tarafından üretim
yapılan ceza ve infaz kurumları ile tutukevleri" şeklinde
değiştirilmesinin rekabetin korunması adına önemli olduğu,
- Yurtdışı inşaat ve onarım işleri ile ilgili istisnanın mevcut
şirketlere de tanınması ve gerekli
şartları yerine getirmeleri için bu şirketlere ek süre verilmesi yönünde
düzenleme yapılmasının kurumlar arasında rekabet eşitliğini sağlayacağı,
- Türk Uluslararası Gemi
Siciline kayıtlı gemilerin ve yatların işletilmesinden ve devrinden elde edilen
kazançların istisna kapsamına alınmasının deniz ticaretinin gelişmesine imkân
sağlayacağı,
- Maliye Bakanlığı ile şirketler arasında devamlı uyuşmazlık konusu
olan örtülü sermaye ile transfer fiyatlandırması konularına ilişkin olarak,
Tasarıda getirilen objektif kriterlerin bu alanlarda ortaya çıkan ihtilafları
ortadan kaldırabilecek nitelikte olduğu,
- Gayrimenkul ve iştiraklerin, kurumların aktiflerinde en az iki tam
yıl yer alması koşuluyla satılması sonucu elde edilen kazançların istisnadan
yararlanabilmesine ilişkin hükmün yürürlük tarihinin ileriye alınması hususunun
Tasarıya eklenmesinin yararlı olacağı,
- Kontrol edilen yabancı kurumlara ilişkin düzenlemenin olumlu bir
gelişme olduğu, ancak bu hükümlerin uygulanması için bir geçiş döneminin
öngörülmesi gerektiği,
- Banka ve katılım bankalarının, ilişkili kişi veya kurumlardan
aldıkları kredilere yönelik bir sınırlama getirilmesinin doğru olmadığı,
Bankacılık Kanununda bu konuyla ilgili düzenlemelerin bulunduğu,
- Özel hesap dönemi olan kurumların, 2006 yılı için yüzde 30
kurumlar vergisine tâbi olmaları yönündeki düzenlemenin doğru olmadığı, hesap
döneminin başlangıç tarihi yerine bitiş tarihinin vergilendirme açısından göz
önünde bulundurulması gerektiği,
- Dar mükelleflerin ulaştırma sektörü ile ilgili kazançlarının yüzde
30 vergi stopajına tâbi tutulmasının bu
kurumlarda büyük sıkıntılara yol açacağı,
- Kooperatifler için muafiyetten yararlanma koşulları arasında üst
birliğe üye olma şartının kaldırılmasının, vergiyi tabana yayma ve vergiyi
artırma yönünde bir fayda sağlamayacağı,
belirtilmiştir.
o Alt Komisyonumuzda Tasarının geneli
üzerinde yapılan görüşmede;
- Tasarının kimi maddelerinde yer alan hükümler ile madde
gerekçeleri arasında bazı tutarsızlıkların olduğu, gerekçelerin ayrı idari
düzenlemelerin konusu olabilecek konuları barındırmasının doğru olmadığı,
- Tasarının çok önemli değişiklikler yanında, uygulamada ortaya
çıkan sorunları çözmeye yönelik düzenlemeleri de içerdiği ve konuların
bütüncül bir bakış açısıyla ele
alındığı,
- Örtülü sermaye ve örtülü kazanca ilişkin hükümlerin uluslararası
standartlara uygun olarak hazırlanmasının yerinde olduğu,
- Kurumlarla ilgili vergi stopajına ilişkin hükümlerin bu Kanun
Tasarısında düzenlendiği, ancak
kurumların vergi tevkifatı yapmakla mükellef olup olmadıkları yönünde Gelir
Vergisi Kanununa atıf yapılmasının doğru olmadığı,
- Sivil toplum kuruluşlarının ve ilgili kurumların katılımının,
Tasarının hazırlanmasına yönelik olarak önemli katkılar sağladığı,
- Tasarıdaki en önemli düzenlemenin kurumlar vergisi oranındaki 10
puanlık indirim olduğu,
ifade edilmiştir.
o Tasarının geneli üzerindeki görüşmeler
tamamlandıktan sonra, Tasarının maddelerine geçilmesine karar verilmiştir.
Tasarının;
- 1 inci maddesi; aynen,
- 2 nci maddesi; altıncı
fıkrasının konu bakımından beşinci fıkranın devamı niteliğinde olması nedeniyle
beşinci fıkranın son cümlesi şeklinde düzenlenmesi, diğer fıkraların buna göre
teselsül ettirilmesi; anlama açıklık kazandırılması ve uygulamada ortaya
çıkabilecek tereddütlerin giderilmesi amacıyla maddenin tamamının redaksiyona
tâbi tutulması suretiyle,
- 3 üncü maddesi; birinci fıkrada yer alan "tam mükellefiyet
esasında" ve ikinci fıkrada yer alan "dar mükellefiyet esasında"
ibarelerinin, hangi esasta vergilendirileceği hususu açık olduğu ve bu
ibarelere gerek bulunmadığı gerekçesiyle metinden çıkarılması; üçüncü fıkranın
(ç) bendinde yer alan "taşınır mallar" ibaresinin Medeni Kanuna uygun
olarak "taşınırlar" şeklinde değiştirilerek redaksiyona tâbi
tutulması, dördüncü fıkranın sonunda yer alan "geçerlidir" ibaresinin
daha doğru bir ifade biçimi olacağı gerekçesiyle "uygulanır" şeklinde
değiştirilmesi; beş ve altıncı fıkraların dil bilgisi kurallarına uygun olarak
tanım cümlesi şeklinde düzenlenmesi için redaksiyona tâbi tutulması suretiyle,
- 4 üncü maddesi; kamu idareleri arasında eşitliğin sağlanması
amacıyla birinci fıkranın (d) bendinde belirtilen muafiyetten il özel
idareleri, belediyeler ve sosyal güvenlik kurumlarının da yararlanması için
"Merkezi yönetim" ifadesinin "Genel yönetim" şeklinde
değiştirilmesi; konut yapı kooperatiflerinin konut edindirmek amacıyla,
müteahhitlerle yapmış oldukları kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin, kurumlar
vergisi uygulamaları bakımından ortak dışı işlem sayılmasının uygun olmadığı,
kooperatiflerin ortaklarına konut sağlayabilmesi için dışarıdan müteahhitlik hizmeti satın almasının işin gereği
olduğu, kooperatiflerin müteahhide yaptırdığı iş karşılığı arsa vermesinin
gelir getirici ortak dışı muamele olarak düşünülemeyeceği gerekçesiyle birinci
fıkranın (l) bendinde yer alan "sadece ortaklarla iş görülmesine"
ibaresinden sonra gelmek üzere parantez içinde "(Konut yapı
kooperatiflerinin, kat karşılığı inşaat sözleşmesiyle gerçek veya tüzel
kişilere inşaat yaptırarak inşa edilecek konutların bir kısmını ve/veya bir
kısım arsa ve/veya arsa payını müteahhitlik giderlerini karşılamak üzere bu
gerçek ve/veya tüzel kişilere vermesi ortak dışı işlem sayılmaz.)" cümlesinin
eklenmesi; (n) bendinde belirtilen bilimsel araştırma ve geliştirme
faaliyetlerinde bulunan kurum ve kuruluşların, kurumlar vergisine ilişkin
muafiyetten yararlanmaları için yalnızca bu alanda faaliyet gösterme koşulunun getirilmesi gerektiğinden bendin
başına "Münhasıran" ibaresinin eklenmesi ve kurum ve kuruluşların bu
muafiyetten yararlanma ve muafiyeti kaybetme koşullarının uygulamada ortaya
çıkabilecek tereddütlerin giderilmesi amacıyla Maliye Bakanlığınca düzenlenmesi
için bendin devamına "(Bunların vergi muafiyetinden yararlanma ve
muafiyetlerinin kaybedilmesine ilişkin şartlar Maliye Bakanlığınca
belirlenir.)" ifadesinin eklenmesi; organize sanayi bölgelerinin
geliştirilmesi için modern, teknolojik ve ekonomik yatırımların yapılmasının sağlanmasına
yönelik olarak organize sanayi bölgeleri ile küçük sanayi sitelerinin alt
yapılarını hazırlamak ve buralarda faaliyette bulunanların arsa, elektrik, gaz,
buhar ve su gibi ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, kamu kurumları ve
kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerce
birlikte oluşturulan ve kazancının tamamını bu yerlerin ortak ihtiyaçlarının
karşılanmasında kullanan iktisadi işletmelere ilişkin bu Kanunun geçici 1 inci
maddesinin yedinci fıkrasında belirtilen 10 yıllık geçici muafiyetin süresiz
hale getirilerek maddeye yeni (n) bendi olarak
eklenmesi ve bent numaraları ile madde metninin redaksiyona tâbi
tutulması suretiyle,
- 5 inci maddesi; altının ülkemizde çok önemli bir tasarruf aracı
olduğu, bir çok ülkede bu tasarrufların yatırımlara yönlendirilmesi amacıyla
altın yatırım fonlarının kurulduğu, bu tasarrufların ekonomiye kazandırılması
amacıyla ülkemizde de altın yatırım fonlarının kurulacağı, bu nedenle kurulacak
bu fonların kurumlar vergisinden istisna edilmesi amacıyla birinci fıkranın (d)
bendine 2 numaralı alt bent olarak "Altın ve kıymetli madenlere dayalı
borsa yatırım fonları veya ortaklıklarının portföy işletmeciliğinden doğan
kazançları," ifadesinin eklenmesi ve diğer alt bentlerin buna göre teselsül
ettirilmesi; Bankalara olan borçları nedeniyle kanuni takibe alınmış veya
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna borçlu durumda olan kurumlar ve bunların
kefillerinin sahip olduğu taşınmazlar ile birlikte bu kurumlara ipotek veren
üçüncü kişilerin taşınmazlarının da irade dışı satımının söz konusu olması
nedeniyle elde edilen kazancın tamamının kurumlar vergisinden istisna
edilmesinin hakkaniyete daha uygun olacağı düşüncesiyle birinci fıkranın (f) bendindeki "kefillerinin"
ifadesinden sonra gelmek üzere "ve ipotek veren üçüncü kişilerin"
ifadesinin eklenmesi, maddenin tamamının redaksiyona tâbi tutulması suretiyle,
- 6 ncı ve 7 nci
maddeleri; yazım yanlışlarının düzeltilmesi amacıyla redaksiyona tâbi
tutulmaları suretiyle,
- 8 inci maddesi;
19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununa göre katılım bankalarının
da banka olarak kabul edildiği, bu nedenle "kâr ve zara katılma
hesabı" ibaresi yerine "katılma hesabı" ibaresinin kullanılması
gerektiğinden (d) bendinin anılan Kanuna uygun olarak değiştirilmesi;
dönemsellik ilkesi ve Avrupa Birliği uygulamalarına paralel olarak, herhangi
bir ihbar süresi sınırlaması söz konusu olmaksızın, Hazine Müsteşarlığı tarafından belirlenen istatistiki yöntemler
esas alınarak hesaplanan, gerçekleşmiş ancak rapor edilmemiş hasar ve tazminat
bedellerinin tamamının vergi matrahından indirimini teminen (e) bendinin 1
numaralı alt bendinin değiştirilmesi; yangın ve mühendislik sigorta
branşlarında verilen deprem teminatı karşılığında elde edilen ve şirketlerin
kendi saklama paylarında kalan primlerin 1/3'ü düşüldükten sonra kalan tutarın
Sigorta Murakabe Kanununun 25 inci maddesi uyarınca hesaplanan kısmının indirimine imkân tanınmakta olduğu, ancak bu
indirimin anılan Kanunun 25 inci
maddesi tarafından verilen yetki ile Hazine Müsteşarlığı tarafından belirlendiği, bu Kanun
Tasarısında da 1/3 indirim yapılması hususu ayrıca düzenlendiğinden iki defa
indirim yapılması yönünde yorumlara neden olunabileceği, dolayısıyla,
uygulamada ortaya çıkabilecek tereddütlerin giderilmesi amacıyla (e) bendinin 4
numaralı alt bendindeki "1/3'ü düşüldükten sonra kalan tutarın"
ifadesinin çıkarılması; ikinci fıkranın maddenin kodifikasyonu açısından (e)
bendinin 5 numaralı alt bendi olacak şekilde düzenlenmesi suretiyle,
- 9 uncu maddesi; aynen,
- 10 uncu ve 11 inci
maddeleri; kanun tekniğine uygunluğun sağlanmasını teminen metin içindeki
kanunların numaralarının yazılması şeklinde redaksiyona tâbi tutulmaları
suretiyle,
- 12 nci maddesi; Kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili
olan kişilerden doğrudan veya dolaylı bir şekilde temin ederek işletmede
kullandıkları borçların, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz
sermayesinin iki katını aşan kısmının örtülü sermaye sayılmasının öz kaynak
yetersizliği nedeniyle dış kaynaklara yönelmek zorunda kalan kurumlar aleyhine
bir yük oluşturacağı, kurumların sermaye temininde büyük güçlükler yaşamasına
ve ticari hayatın olumsuz yönde etkilenmesine neden olunacağından birinci
fıkradaki "iki katı" ibaresinin "üç katı" şeklinde değiştirilmesi;
finansal sektörün, mali kaynakları reel sektörün ihtiyaç duyduğu alanlara
yönlendiren, sermaye birikimini sağlayan ve ekonomik büyüme sürecini doğrudan
etkileyen önemli sektörlerden biri olması nedeniyle; ekonominin bütünü
açısından hayati önemi haiz olan güven ve istikrarın sağlanması ve sağlıklı bir
finansal alt yapının oluşturulması amacıyla, bütün finansman kuruluşlarının
daha fazla fon elde etme yönünde desteklenmesi gerektiği; bankacılık sisteminin
fon ihtiyacının söz konusu olduğu ve bu ihtiyaçların da yurt dışından
karşılanacağı, bankacılık sektörünün bu şekilde büyüyeceği, bankalar tarafından
alınan kredilere ilişkin olarak Bankacılık Kanununda gerekli düzenlemelerin yer
aldığı; bu nedenle Kurumlar Vergisi Kanununda ayrıca düzenleme yapılmasına
gerek olmadığı, bu değerlendirmeler ışığında, bankaların öz sermayelerini
artırmaları için aldıkları kredilere veya yaptıkları borçlanmalara belirli bir
sınırlamanın getirilmemesini temin etmeye yönelik bir hükmün altıncı fıkraya
(c) bendi olarak eklenmesi; "leasing" ve "factoring"
şirketlerinin esas amaçlarının bankalar gibi sermaye temini ve kullandırılması
olduğu, bunların fon alım satımı esasına göre faaliyet gösterdikleri, bu
nedenle bu kurumların da şahıs ortak dışında yaptıkları borçlanmalarda öz
sermayenin 6 katının aşılması durumunda örtülü sermaye sayılmamasını; ipotek
finansman kuruluşlarının Konut Finansmanı Kanununun yürürlüğe girmesiyle büyük
oranda fona ihtiyaçlarının olacağı ve bu fonların da yurt dışından
karşılanacağı, tüketici finansman kuruluşlarının yapı olarak factoring
şirketlerine benzemesi nedeniyle benzer işi yapan kuruluşların benzer hükümlere
tâbi olmaları gerektiği, ayrıca tüketici finansman kuruluşlarının da Konut
Finansmanı Kanununun kabulünün ardından konut kredisi verecek olmaları
nedeniyle büyük miktarda sermaye-fona ihtiyaçlarının olacağı, bu nedenle bu
kurumların banka ve finansman kuruluşlarından yapacakları borçlanmalara ilişkin
bir sınırlamanın olmamasını temine yönelik bir hükmün altıncı fıkraya (d) bendi olarak eklenmesi; kur farkının, örtülü
sermaye üzerinden yapılan ödemeler ve hesaplanan tutarlardan istisna edilmesini
teminen yedinci fıkranın değiştirilmesi suretiyle,
- 13 üncü maddesi;
transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı konusunda Bakanlar
Kurulunca ülkeler veya bölgeler ilan edilirken bu ülkelerle bilgi değişiminin
söz konusu olup olmadığı hususunun da göz önünde bulundurulmasını teminen
dördüncü fıkraya "sağlayıp sağlamadığı" ibaresinden sonra gelmek
üzere "ve bilgi değişimi" ibaresinin eklenmesi; anlama açıklık
kazandırılması ve kanunların hazırlanmasında uygulanan esas ve usuller
doğrultusunda birbirleriyle bağlantılı olan birinci ve ikinci fıkraların
birinci fıkra; üçüncü ve dördüncü fıkraların ikinci fıkra; beşinci ve yedinci
fıkraların üçüncü fıkra olarak birleştirilmesi ve diğer fıkraların buna göre
teselsül ettirilmesi suretiyle,
- 14 üncü maddesi; dil
bilgisi kurallarına uygunluğun sağlanması amacıyla redaksiyon tâbi tutulması
suretiyle,
- 15 inci maddesi; Gelir
Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinde belirtilen vergi kesintisi yapmakla
sorumlu olan kurumların Gelir Vergisi Kanununa yapılan atıfların en aza
indirilmesi anlayışından hareketle birinci fıkrada tek tek sayılması;
Bankacılık Kanununda yapılan değişikliğe paralel olarak "kâr ve zara
katılma hesabı" ibaresi yerine, "katılma hesabı" ibaresinin
kullanılmasının gerekmesi nedeniyle, (d) bendinin 3 numaralı alt bendinin (d)
bendinin devamı şeklinde düzenlenmesi; vergi kanunlarındaki düzenlemelere
paralel olarak faizsiz olarak kredi verenlere ödenen kâr paylarının bazı islam
ülkeleri finans kuruluşlarından alınan kredi karşılığında bu kuruluşlara
yapılan ödemeler bakımından bir anlam ifade ettiği ve dar mükellefiyet esasında
vergi kesintisi ile ilgili olduğundan bir hüküm ifade etmeyeceği, bu nedenle
(d) bendinin 1 numaralı alt bendinin maddeden çıkarılması; ayrıca kâr ve zarar
ortaklığı belgelerinin Türk Hukukuna 1983 yılında girdiği ve Sermaye Piyasası
Kurulunun 2003 yılında yaptığı düzenlemelerle menkul kıymet alım satımı ile uğraşan
ortaklıklar dışındaki anonim ortaklıkların da kâr ve zarar ortaklığı belgesi
adı altında menkul kıymet ihraç edebilecekleri, bunların sadece katılım
bankaları ile ilişkilendirilmesinin doğru bir yaklaşım olmadığı, bu nedenle
birinci fıkranın (d) bendinin (2) numaralı alt bendinin (e) bendi şeklinde
bağımsız olarak düzenlenmesi suretiyle,
- 16 ncı maddesi; vergilerle alakalı beyannamelere ilişkin tüm
hususların genel bir kanun olan Vergi Usul Kanununda düzenlenmesi nedeniyle
burada ayrıca düzenlenmesinin tekrara yol açacağı gerekçesiyle, "veya
elektronik ortamda gönderildiği" ibaresinin beşinci fıkradan çıkarılması
suretiyle,
- 17 nci maddesi; anlama
açıklık kazandırılması ve uygulayıcılara kolaylık sağlanması amacıyla bir ila
altıncı fıkraların birinci fıkra; dokuz ila onikinci fıkraların dördüncü; onbeş
ila onyedinci fıkraların yedinci fıkra olarak birleştirilmesi, diğer fıkraların
buna göre teselsül ettirilmesi ve bazı fıkralara başlık konulması suretiyle,
- 18 inci maddesi; aynen,
- 19 uncu maddesi; anlama
açıklık kazandırılması ve uygulayıcılara da kolaylık sağlanması amacıyla
maddenin kodifikasyonunun yeniden yapılması suretiyle,
- 20 nci, 21 inci ve 22 nci maddeleri; aynen,
- 23 üncü maddesi; üçüncü
fıkrasında yer alan "kapsamına alınan" ibaresinin anlatıma açıklık
kazandırılması amacıyla "kapsamında vergilendirilen" şeklinde
redaksiyona tâbi tutulması suretiyle,
- 24 üncü maddesi; üçüncü
fıkrasında yer alan "ajanlıkları" ibaresinin Türkçe'ye uygun olarak
"ajansları" şeklinde redaksiyona tâbi tutulması suretiyle,
- 25 inci ve 26 ncı maddeleri; aynen,
- 27 nci maddesi; (b)
bendinde yer alan "Taşınır malların" ibaresinin Medeni Kanuna uygun
olarak "Taşınırların" şeklinde redaksiyona tâbi tutulması suretiyle,
- 28 inci maddesi; vergilerle
alakalı beyannamelere ilişkin tüm hususların genel bir kanun olan Vergi Usul
Kanununda düzenlenmesi nedeniyle burada ayrıca düzenlenmesinin tekerrüre yol
açacağı gerekçesiyle, "veya elektronik ortamda gönderildiği"
ibaresinin ikinci fıkradan çıkarılması suretiyle,
- 29 uncu maddesi; aynen,
- 30 uncu maddesi;
fonların bu Kanun Tasarısının 15 inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca
vergilendirildiği ve ayrıca tasarının mevcut haline göre hem fonun kendisinin
hem de fonun dağıtımının vergilendirilebileceğine dikkat çekilerek çifte
vergilemeye neden olunabileceği, bu anlamda uygulamada ortaya çıkabilecek
tereddütlerin giderilmesi amacıyla üçüncü fıkrada yer alan "bentlerinde
sayılan kâr" ifadesinden sonra gelmek üzere "payları üzerinden bu
Kanunun 15 inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca vergi kesintisine tâbi
tutulan kazançlar hariç olmak üzere" ifadesinin eklenmesi; transfer
fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı konusunda Bakanlar Kurulunca
ülkeler veya bölgeler ilan edilirken bu ülkelerle bilgi değişiminin söz konusu
olup olmadığı hususunun göz önünde bulundurulmasını teminen yedinci fıkraya
"sağlayıp sağlamadığı" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve bilgi
değişimi" ibaresinin eklenmesi; dördüncü fıkrasının redaksiyona tâbi
tutulması; vergi cenneti olarak nitelendirilen ülkelerde yerleşik gerçek ve
tüzel kişilere çeşitli adlar altında yapılacak ödemelerin Türkiye'deki vergi
matrahlarını azaltmak amacıyla kullanılmasının önüne geçilmesini teminen bu
ülkelerde faaliyet gösteren kurumlara herhangi bir ödeme yapılması durumunda %
30 oranında vergi kesintisine tâbi tutulmasına; ancak bu vergilendirmenin
yapılabilmesi amacıyla Bakanlar Kurulunun söz konusu ülkeleri bilgi değişimi
esası göz önünde bulundurularak belirlemesi ve emsaline uygun fiyatlarla satın
alınan mal ve iştirak hisseleri için yapılan ödemeler, emsaline uygun
fiyatlarla deniz ve hava ulaştırma araçlarının kiralanması için yapılan
ödemeler ile yapılan işin tamamlanabilmesi bakımından zorunluluk arz eden
ödemeler üzerinden yapılacak kesinti oranını, her bir ödeme türü, faaliyet
konusu ya da sektör itibariyle ayrı ayrı belirlemeye, sıfıra kadar indirmeye
veya kanuni seviyesine kadar getirmeye Bakanlar Kurulunun yetkili kılınmasına
yönelik bir hükmün yedinci fıkraya (a) bendi olarak eklenmesi; yurt dışındaki
finans kuruluşlarından temin edilen borçlanmalara ilişkin ana para, faiz ve kâr
payı ödemeleri ile sigorta ve reasürans ödemelerinin de tamamen istisna
edilmesine yönelik bir hükmün yedinci fıkraya (b) bendi olarak eklenmesi
suretiyle,
- 31 inci ve 32 nci maddeleri; aynen,
- 33 üncü maddesi;
yedinci fıkrasında yer alan "ülkede geçerli olduğu bilinen oran"
ibaresinin "ülkede geçerli olan oran" şeklinde redaksiyona tâbi
tutulması suretiyle,
- 34 üncü maddesi; beşinci fıkrada yer alan
"Bu fıkrada" ibaresinin "Bu maddede" şeklinde redaksiyona
tutulması suretiyle,
- 35 inci ve 36 ncı maddeleri; aynen,
- Geçici 1 inci maddesi;
organize sanayi bölgeleri ile küçük sanayi sitelerinin alt yapılarını
hazırlamak ve buralarda faaliyette bulunanlara ilişkin on yıllık geçici
muafiyetin sürekli hale getirilmesini sağlamak amacıyla, buna ilişkin hükmün
geçici 1 inci maddeden çıkarılarak Tasarının 4 üncü maddesine (n) bendi olarak
eklenmesi ve fıkra numaralarının teselsül ettirilmesi; anlama açıklık kazandırılması
amacıyla sekizinci fıkrasının redaksiyona tâbi tutularak, yedinci ve sekizinci
fıkralar şeklinde düzenlenmesi suretiyle,
- 37 nci maddesi;
yürürlükteki Kurumlar Vergisi Kanununa göre Kurumların, en az iki tam yıl
süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle
sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının
satışından doğan kazançlara ilişkin istisnanın tam istisna olduğu, ancak Kanun
Tasarısında bu istisnanın kısmi istisna olarak düzenlendiği, bu nedenle bu
hükmün Kanunun yayımından önce yürürlüğe girmesinin kazanılmış hakların ihlal
edilmesine neden olacağından, Kanunun yayımı tarihinde yürürlüğe girmesini
teminen (a) bendi olarak; transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü sermayeye
ilişkin hükümlerin uygulanması amacıyla İdareye, gerekli idari düzenlemelerin
yapılması için uygun bir sürenin tanınmasını teminen 13 üncü maddenin 1/1/2007
tarihinde yürürlüğe girmesini öngören düzenlemenin (b) bendi olarak; yeni kurumlar vergisi oranını yüzde 20 olarak
öngören 32 nci maddenin birinci fıkrasının 1/1/2006 tarihinden itibaren
başlayan vergilendirme dönemlerine uygulanmasını teminen (c) bendi olarak;
diğer hükümlerin ise 1/1/2006 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde
yürürlüğe girmesini teminen (ç) bendi olarak maddeye eklenmesi suretiyle,
- 38 inci maddesi; aynen,
kabul edilmiştir.
Alt Komisyon, Tasarının
madde gerekçelerine ilişkin olarak aşağıda belirtilen hususları Plan ve Bütçe
Komisyonunun bilgisine sunmuştur:
- Tasarıdaki gerekçelerin
yapısı, gerekçelerin yasama içinde özellikle vergi hukukundaki durumunun
tartışılması gereğini doğurmuştur. Anayasa Mahkemesi bir kararında hukuk
devleti ve vergi ödevi ile ilgili olarak şu görüşe yer vermiştir: "Hukuk
devleti, insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyan, toplum yaşamında
adalete ve eşitliğe uygun bir hukuk düzeni kuran ve bu düzeni sürdürmekle
kendini yükümlü sayan, bütün davranışlarında hukuk kurallarına ve Anayasa'ya
uyan, işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı olan devlettir.
- Vergi, devletin
egemenlik gücüne dayanarak tek taraflı irade ile kamu hizmetlerinin bir gereği
olarak belirli kurallara göre kişi ve kurumlardan aldığı iktisadi değerdir.
Anayasa ve yasalarla kamu giderlerinin karşılanabilmesi için herkese ödev olarak
öngörülen vergi ödeme yükümlülüğünün, zamanında ve eksiksiz yerine getirilmesi
durumunda kanunlarla idareye yüklenen kamu hizmetlerinin aksatılmadan
sürdürülmesi mümkün olacaktır." Bu çerçevede, Anayasanın 73 üncü maddesine
göre, vergi ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulup, değiştirilmekte veya
kaldırılmaktadır. Normatif vergilendirmenin en temel ilkelerinden biri olan
verginin kanuniliği ilkesi Anayasamızın bu maddesinde yer almaktadır.
Vergilerin yasallığının sağlanmasında geçirilen süreçler büyük önem arz
etmektedir. Bu sürecin bir parçası da kanun gerekçeleridir.
- Vergilendirme sürecinde
Kanun gerekçeleri, vergi ve benzeri malî yükümlülükler ile ilgili olarak gerek
idari işlemler gerekse yargı organlarınca ne derece hukuki norm niteliğindedir?
Bu çerçevede gerekçe aşağıdaki gibi tanımlanmaktadır:
- Vergi kanunlarının
uygulanması ve ispat hükümlerini düzenleyen Vergi Usul Kanununun (VUK) 3 üncü
maddesine göre, vergi kanunları lafzı ve ruhu ile hüküm ifade eder. Ancak
lafzın açık olmadığı hallerde vergi kanunlarının hükümleri, konuluşundaki
maksat, hükümlerin kanunun yapısındaki yeri ve diğer maddelerle olan bağlantısı
göz önünde tutularak uygulanır. Bu maddeden de anlaşılacağı üzere, vergi
kanunlarının uygulanmasında lafzın açık olmadığı durumlarda kıyas yapmadan
yorum yapılabilmektedir. Vergi hukukunda yorum sayesinde, anlamı sarih olmayan
hükümlerle neyin kastedildiği anlaşılmaya çalışılmaktadır. Böylece yapılan
yorum ile kanun koyucunun madde hükmündeki getirme iradesi ve amacı tespit edilerek
uygulamaya yön verilmektedir.
- Vergi hukukunda
kanunların yorumlanması, vergilerin kanuniliği ilkesi gereği öncelikle ortada
yorumlanması gerekli bir kanun metni olmalıdır. Bundan sonra, söz konusu madde
belirli bir sistematik içerisinde, ilgili maddenin yer aldığı kanunun diğer
kanunlar karşısındaki durumu ve yorumlanacak hükmün ilgili kanun içindeki
yerini ifade eder.
- Vergi hukukunda yorum,
ilgili kanunun hazırlanması ve kabulüne kadar geçen süreç ile bu süreçte aldığı
hali izlemeyi gerektirir. Bu çerçevede, vergi hukukunda kanunların
yorumlanmasına ilişkin hükümler esas itibariyle VUK'un vergi kanunlarının
uygulanması ve ispatı düzenleyen 3 üncü maddesine dayanmaktadır. Genel olarak,
hukuk literatüründe lâfzî yorum, tarihi yorum, amaca yönelik yorum yöntemleri
mevcuttur. Vergi hukukunda söz konusu yöntemler birbirini tamamlayıcı
niteliktedir.
- Yukarıda belirtildiği
üzere; VUK öncelikle lâfzî yorum yapılmasını, kanun metninin (lafzın) yeterli
olmadığı durumlarda ise diğer yöntemlerin kullanılmasını esas almaktadır. Bu
çerçevede lafızdan hareketle yapılan yorum ilk olarak başvurulan bir yorumlama
yöntemi olarak kullanılmaktadır. Söz konusu yöntemin sakıncası Kanun koyucunun
amacına nüfuz etmeye her zaman imkân vermemesidir.
Lâfzî yorumdan beklenen
amaç hâsıl olmadığında tarihi yorum yöntemi kullanılarak, madde metninin kanun
koyucunun amacına uygun sonuç vermesine çalışılmaktadır. Bu aşamada, en çok
kullanılan araçlar; yasama sürecinde düzenlenen komisyon raporu ve tutanakları,
tartışma notları, tasarı ve teklifler, TBMM görüşme tutanakları, hazırlanan
kanun gerekçeleridir. Tarihi yorum tekniğinin tek başına ve etkin bir şekilde
kullanılması kanun hükmünü durgun ve işlevsiz bir pozisyona itebilecek ve bunun
sonucunda kanunların yetersiz kalmasıyla hukuk devleti prensibi
zayıflayacaktır.
Bu yöntemin en önemli
sakıncası, Kanun maddesinin yeterince açık olmadığı durumlarda, kanunun genel
veya madde gerekçelerinde yer alan ve kanun lafzını aşan açıklamalar, örnekler
ve benzeri ifadeler içermesidir. Ancak, yasa gerekçesi lafzın amacını aşan bir
şekilde yazılır ise bu durumda sadece gerekçeden hareketle yorum yapmak,
Anayasada yer alan vergilerin kanuniliği ilkesine aykırılık teşkil edecektir.
Bunun nedeni, yasama organının madde metninin öngörmediği bir durumu yasa
gerekçesine koyarak gerekçeye yasa hükmü niteliği kazandırmasıdır.
- Bir diğer yöntem ise
amaca yönelik yorum olarak, kanun hükmünün konuluş amacını sağlayacak şekilde
anlamlandırılmasıdır. Kanun hükümleri bir ihtiyacı karşılamak veya yeni ortaya
çıkan bir sistemin işleyişini belli kurallara bağlamak üzere çıkartıldığından,
kanun koyucunun kanunun tedvinindeki bu amacı dikkate alınmak suretiyle kanun
hükmünün bu amacı sağlayacak şeklinde yorumlanması amaca yönelik yorumdur. Bu
yorum yönteminin kullanılabilmesi için yorum makamının yorumlama yetkisinin
geniş olması, kanun hükmünün de buna imkân verecek şekilde esnek (genel)
düzenlenmesi gerekmektedir. Bu nedenle, Kanun gerekçeleri aşağıdaki amaçları
sağlamalı, bunların aksine vergilerin kanuniliği ilkesini zedeleyecek nitelikte
olmamalıdır: Gerekçeler;
- Kanun maddesi ile
çelişmemeli, kanun maddesinin öngörmediği düzenlemeler içermemeli; vergi,
resim, harç ve benzeri malî yükümlülüklerin kanunla konulup, değiştirildiği
veya kaldırıldığı ilkesi ile tezat teşkil etmemeli,
- Gelecekte yasamanın
yerini alacak şekilde hukuk kaynağı olmamalı, gerekçe idare ve yargı
organlarının yanılmasını önleyici bir araç olarak Kanun koyucunun amacını
içerecek nitelikte olmalı,
- Kıyas yolu ile
vergileme aracına dönüşmemelidir.
- Yukarıda açıklandığı
üzere, kanun gerekçelerinin madde metinlerinin bir parçası olmamaları nedeniyle
kanunların sahip olduğu hukuk gücüne sahip olmadıkları kabul edilmelidir. Aksi
takdirde, söz konusu gerekçelerin kanunun madde metinleri ile çelişen veya
madde metinlerindeki amacı aşan düzenlemelerin yapılmasına imkân verecek
nitelikte olmaları, ilgili Kanunun bu gerekçelerle yürürlüğe girmesi durumunda,
aslında yasaları yürütmekle mükellef olan İdarenin Kanun koyucunun yerini
almasına neden olacaktır. Diğer bir deyişle, bu gerekçeler nedeniyle yasa
koyucunun devredilemez asli düzenleme yetkisi, idare tarafından kullanılacak ve
bunun neticesinde de hukuk düzeninde tam bir karmaşa oluşacaktır. Bu karmaşanın
önüne geçmek; kanun maddelerinin metinlerinde herhangi bir değişiklik
yapılmadan madde gerekçelerinde değişiklik yapılması mümkün olmadığından,
bundan sonraki herhangi bir aşamada kanun maddelerinde ufak da olsa yapılacak
bazı değişikliklerle mümkün olabilecektir.
- Gerekçelerin bahsedildiği
şekilde hazırlanması, idarenin kanun koyucunun yerini alması hususuna ilave
olarak, bu gerekçelere dayanılarak hazırlanacak düzenlemeler sonrasında
oluşabilecek uyuşmazlıklarda, idarenin yargı mercilerinde yapacağı savunmalarda
bu gerekçeleri yasama organının iradesi olarak kullanması ile yargı
organlarının yanlış yönlendirilmesine neden olabilecektir.
Bu çerçevede Kanun
Tasarısının gerekçeleri, gerek detaylandırma gerekse kanun metninde bulunmayan
unsurları içermesi nedeniyle, yasamanın önüne geçme sakıncasını taşımaktadır.
Alt Komisyon, Tasarı
üzerinde yapılan görüşmeler sonucunda, ayrıca;
- Kanun Tasarısının 4
üncü maddesinin birinci fıkrasının (l) bendinde düzenlenen "tüketim ve taşıma
kooperatiflerinin" muafiyet kapsamı dışında tutulup tutulamaması ve ayrıca
anılan kooperatiflerin 4 üncü maddede
belirtilen muafiyetten yararlanma koşulları arasına, bu kooperatiflerin
faaliyet alanlarıyla ilgili üst birliklere üye olma koşulunun eklenip
eklenmemesi,
hususunu Komisyonun
dikkatine sunmuştur.
Bu defa, Komisyonumuzun
18/5/2006 ve 25/5/2006 tarihlerinde Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile Maliye
Bakanlığı, Millî Savunma Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı,
Hazine Müsteşarlığı, Vergi Konseyi, Türkiye Sanayiciler ve İşadamları Derneği,
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Türkiye Bankalar Birliği ve Ankobirlik
temsilcilerinin de katılımlarıyla yapmış olduğu 66 ncı ve 69 uncu
birleşimlerinde, verilen bir önerge ile Komisyonumuz portföyünde bulunan 2/719
esas numaralı Kanun Teklifinin, Tasarı
ile ilgili olması nedeniyle İçtüzüğün 35 inci maddesine göre
birleştirilerek görüşülmesine, görüşmelerde (1/1170) esas numaralı Kanun Tasarısının
esas alınmasına karar verilmiş ve görüşmeler Alt Komisyon tarafından hazırlanan
metin esas alınmak suretiyle tamamlanmıştır.
Tasarının geneli üzerinde
Alt Komisyon metni de dikkate alınarak yapılan müzakerelerde;
- Örtülü sermaye ve
örtülü kazanç gibi vergi hukukunda tartışmalı olan hususlara objektif kriterler getirilerek konunun
açıklığa kavuşturulduğu,
- Reel sektörün sermaye
teminine ilişkin olarak rahatlatıcı hükümler getirildiği, finans sektörünün
kredi almasının önündeki engellerin kaldırıldığı,
- Organize sanayi
bölgelerine ilişkin geçici muafiyetin, bu bölgelerin geliştirilmesi için
sürekli muafiyetler arasına alındığı,
- Bir çok ülkede önemli
bir yatırım aracı olan ve ülkemizde de kurulması amaçlanan altın ve kıymetli
madenlere dayalı yatırım fonları veya bunların ortaklıklarının portföy
işletmeciliğinden doğan kazançlarının istisnaların kapsamına alındığı,
- Kanun Tasarısının
yürürlük maddesinin kazanılmış hakların ihlaline neden olmayacak şekilde
yeniden düzenlendiği,
- Sigorta sektörünü
ilgilendiren bazı eksikliklerin giderilmesi amacıyla Alt Komisyonda bazı yeni
düzenlemelerin yapıldığı,
- Tasarının ana hedefinin
kurumlar vergisi oranını indirmek olduğu, çok fazla yeniliğe yer vermeden 5422
sayılı Kanunun kodifikasyonunun yapıldığı,
- Kurumlar vergisi
oranının düşürülmesinin yabancı ülkelerle yapılan rekabetin bir neticesi
olduğu, ancak bunun sonucu olarak vergi hasılatının düşeceği, Tasarıda bu
konuya ilişkin olarak herhangi bir önlemin yer almadığı,
- Sermaye hareketleri
serbestisinin firmalar açısından uygun yatırım ortamı arayışını başlattığı,
bunun neticesinde ülkelerin kurumlar vergisi oranlarında indirime gittiği, bu
ana eğilimin yerinde olduğu, ancak 2000 yılına kadar OECD ve Avrupa Birliği
ülkelerinin çok büyük bir bölümünde vergi oranları düşürülmekle beraber vergi
hasılatı ve vergi yükünde herhangi bir düşüşün söz konusu olmadığı, bunun
nedeninin vergi oranı düşürülürken istisna ve muafiyetlerin daraltılması yoluna
gidilerek vergi tabanının genişletildiği, ancak Tasarıda vergi hasılatının
düşmesinin önüne geçilmesi ve vergi tabanın genişletilmesi anlamında herhangi
bir düzenlemeye yer verilmediği,
- Tasarının genel
gerekçesi ve bazı madde gerekçelerinde, öngörülen amacı aşan hususlara yer
verildiği,
- Transfer
fiyatlandırmasına ilişkin düzenlemenin yerinde olduğu, ancak uygulamaya ilişkin
olarak düzenlemelerin tereddütlere yol açmayacak şekilde hazırlanması gerektiği,
- Transfer
fiyatlandırmasına ilişkin olarak, kurumların ilişkili kişilerle yaptığı
işlemlerde uygulanacak emsallere uygun fiyat veya bedelin tespitinde
kullanılacak yöntemler doğru olmakla beraber, bu yöntemlerden biri ile
emsallere uygun fiyata ulaşma olanağı bulunmadığında mükellefe istediği yöntemi
belirleme imkânının tanınmasının doğru olmadığı,
- Kurumlar Vergisi
Kanununun büyük ölçüde Gelir Vergisi Kanunu üzerine inşa edildiği, bu nedenle
önce Gelir Vergisi Kanununun hazırlanıp Kurumlar Vergisi Kanununun bu Kanun
üzerine bina edilmesinin yerinde olacağı,
şeklindeki görüş ve
eleştirileri müteakip, Hükümet adına yapılan tamamlayıcı açıklamalarda ise;
- Kanun Tasarısının madde
gerekçelerinin ayrıntılı düzenlenmesinin temel amacının, uygulamada ortaya
çıkan sorunların giderilmesi yönünde bazı tartışmalı hususlara madde
gerekçelerinde yer verilmek suretiyle mümkün olduğunca konuların açıklığa kavuşturulması
olduğu; idare tarafından çıkarılan tebliğlerde düzenleme konusu olan hususların
madde gerekçelerinde yer verilmesi suretiyle uygulamada ortaya çıkabilecek
tereddütlerin giderilmesinin amaçlandığı,
- Ekonomideki iyileşmeye
paralel olarak piyasada güvensizliğe neden olan unsurların da elimine edilip
bir uzlaşma ortamı sağlandıktan sonra vergi sisteminin yeniden yapılandırılması
çalışmalarının başlatıldığı ve bu çalışmaların belirli bir strateji
çerçevesinde yürütüldüğü,
- 5422 sayılı Kanunda yer
alan istisna ve muafiyet maddeleri gözden geçirilerek, bir kısmının günümüz
ekonomik ve sosyal şartlarına göre yeniden düzenlendiği, bir kısmının ise
tamamen kaldırıldığı,
- Kurum kazancının
tespitinde indirilecek giderler başta olmak üzere zarar mahsubu, matrahın
tespiti, yurtdışı ve yurt içerisinde ödenen vergilerin mahsubu ile tasfiye,
devir ve birleşme ile ilgili müesseselerin işleyişinde ortaya çıkan sorunların
ve tereddütlü konulardaki net olmayan durumların açıklığa kavuşturulmasının
amaçlandığı,
- Zararlı vergi rekabeti
yapmak suretiyle vergi kaybına neden olan ve "Vergi Cenneti" olarak
bilinen yerlerde kurulu firmalarla mücadele etmek için, Türkiye'deki firmaların
bu bölgelere kâr transfer etmelerinin önüne geçilmesinin amaçlandığı, ayrıca, bu
bölgelerde kurulu firmalar tarafından düzenlenerek Türkiye'deki vergi
mükelleflerinin hesaplarına gider olarak intikal ettirilecek faturalar
üzerinden vergi kesintisi yapılmasına yönelik hükümlerin getirildiği,
- Mükellefler ile idare
arasında sürekli uyuşmazlık konusu olan örtülü sermaye ve örtülü kazanç
dağıtımı gibi müesseselerin, günün koşulları ve gelişmiş ülke örnekleri de
dikkate alınarak objektif kriterlere uygun hale getirildiği,
- Kurumlar vergisi
oranında yapılan indirim nedeniyle ülkemizin, kendisine komşu olan ve Avrupa
Birliğine tam üye olmuş ya da olacak ülkeler ile yabancı sermaye yatırımları
yönünden rekabet etme kapasitesinin büyük ölçüde artacağı,
- Kurumlar vergisi
oranının % 20'ye indirilmesiyle, mükelleflerin vergi oranlarının yüksekliğini
gerekçe göstererek kayıt dışına yönelmelerinin engellenmesinin amaçlandığı,
- Toplumsal mutabakata
dayalı ve geniş katılımla hazırlanmış olmasının, Tasarının temel
özelliklerinden biri olduğu,
ifade edilmiştir.
Tasarının geneli
üzerindeki görüşmeleri müteakip, Tasarı ve gerekçesi Komisyonumuzca da
benimsenerek maddelerinin görüşülmesine geçilmiştir.
Alt Komisyon metninin;
- 1 inci ve 2 nci
maddeleri; aynen,
- 3 üncü maddesi; üçüncü fıkrasının (a) bendinin birinci cümlesinin,
ifadenin düzeltilmesi için redaksiyona tâbi tutulması suretiyle,
- 4 üncü maddesi; yapı kooperatiflerinin arsalarını kat karşılığı
vererek konut veya işyeri elde etmeleri halinde yapı kooperatiflerinin her
hisse için bir iş yeri veya konut elde etmelerinin ortak dışı işlem
sayılmamasını teminen birinci fıkranın (k) bendinin değiştirilmesi suretiyle,
- 5 inci maddesi; sermaye
piyasası mevzuatına göre altın ve kıymetli madenlere dayalı yatırım fonlarının,
ulusal ve uluslararası borsalarda işlem gören altın ve kıymetli madenler ile bu
madenlere dayalı sermaye piyasası araçlarına yatırım yapabildiği, bu nedenle
sadece portföyü Türkiye'de kurulu borsalarda işlem gören altın ve kıymetli
madenlere dayalı yatırım fonları ve ortaklılıklarının portföy işletmeciliğinden
doğan kazançlarının kurumlar vergisinden istisna edilmesini teminen birinci
fıkranın (d) bendinin 2 numaralı alt bendinin yeniden düzenlenmesi; yanlış
anlamaların önlenmesi ve anlama açıklık kazandırılması amacıyla birinci
fıkranın (f) bendinde yer alan "ipotek veren üçüncü kişilerin"
ibaresinin, "ipotek verenlerin" şeklinde değiştirilmesi; iştirak
hisseleri alımıyla ilgili finansman giderleri hariç olmak üzere kurumlar
vergisinden istisna edilen kazançlara ilişkin giderlerin istisna dışı kurum
kazancından indirilmesi imkânının tanınması, kurumlar vergisinden istisna
edilen kazançların elde edilmesi sırasında zarar doğması halinde bu zararların
gider fazlalığından kaynaklanmasından dolayı istisna kapsamındaki
faaliyetlerden doğan zararların da giderlerde olduğu gibi kurum kazancından
indirilmemesi gerektiğinden üçüncü fıkranın değiştirilmesi ve maddenin
redaksiyona tâbi tutulması suretiyle,
- 6 ncı ,7 nci, 8 inci, 9
uncu ve 10 uncu maddeleri; aynen,
- 11 inci maddesi; kanun
tekniğine uygunluğun sağlanması amacıyla "i" bendinin "ı"
şeklinde redaksiyona tâbi tutulması suretiyle,
- 12 nci maddesi; kanun
tekniğine uygunluğun sağlanması amacıyla "d" bendinin "ç"
şeklinde redaksiyona tâbi tutulması suretiyle,
- 13 üncü, 14 üncü, 15
inci, 16 ncı,17 nci ve 18 inci maddeleri; aynen,
- 19 uncu maddesi; kısmi
bölünmeye konu olacak varlıkların mevcut veya yeni kurulacak tam mükellef bir
sermaye şirketine ayni sermaye olarak devredilmesi hususuna açıklık getirilmesi
ve anlama açıklık kazandırılması amacıyla üçüncü fıkrasının (b) bendinde yer
alan "bir veya birkaçını kayıtlı değerleri üzerinden" ibaresinden
sonra gelmek üzere "ayni sermaye olarak" ibaresinin eklenmesi
suretiyle,
- 20 nci maddesi; yazım
yanlışlarının giderilmesi amacıyla redaksiyona tâbi tutulması suretiyle,
- 21 inci, 22 nci, 23
üncü, 24 üncü, 25 inci, 26 ncı, 27 nci, 28 inci ve 29 uncu maddeleri; aynen,
- 30 uncu maddesi;
kanunların hazırlanmasında uygulanan esas ve usuller doğrultusunda birinci
fıkranın (d) bendinin (ç) bendi şeklinde değiştirilmesi; zorunluluk arz eden ödemeler konusuna
açıklık kazandırılması ve bu ödemelerin kapsamının belirlenmesini teminen
yedinci fıkranın (a) bendine "yapılan işin tamamlanabilmesi bakımından
zorunluluk arz eden" ibaresinden sonra gelmek üzere "geçiş ücreti,
liman ücreti gibi" ibaresinin eklenmesi suretiyle,
- 31 inci ve 32 nci
maddeleri; aynen,
- 33 üncü maddesi; tam
mükellef kurumların doğrudan veya dolaylı olarak sermayesi veya oy hakkının
%25'ine sahip olduğu yurt dışı iştiraklerinden elde ettikleri kâr paylarının
brüt tutarının Türkiye'de beyan edilecek kazanca dahil edilmesi, iştiraklerin
bulunduğu ülkelerdeki kâr payı dağıtımına kaynak oluşturan kazançlar üzerinden
ödenen gelir ve kurumlar vergisi
benzeri vergilerin de Türkiye'de
beyan edilecek kazanca dahil edilen kâr payı tutarına isabet eden kısmının
Türkiye'de ödenecek kurumlar vergisinden mahsup edilebilmesine imkân tanınması;
böylelikle, Türkiye'de genel sonuç hesaplarına intikal ettirilen kazançlara
ilişkin yurt dışında ödenen vergilerin mahsubu işlemlerinde şimdiye kadar şube
kazançları ile kâr paylarına ilişkin kurumlar vergisi ve benzeri vergilerin
mahsup edilebilme imkânı söz konusu iken, kâr payı dağıtımına kaynak teşkil
eden belirli nitelikteki (%25) yurt dışı iştirakin kazançları üzerinden ödenen
gelir ve kurumlar vergisi benzeri
vergilerin de mahsubuna imkân tanınması ve bu sistem ile yurt dışı iştiraklerin
kazançlarının vergilendirilmesinde istisna uygulaması yanında vergi mahsubu
imkânının da tanınarak yurt dışı kazançlarının Türkiye'ye getirilmesinin
sağlanması amacıyla üçüncü fıkranın yeniden düzenlenmesi; 34 üncü maddenin
dokuzuncu fıkrasının yurt dışında ödenen vergilerle ilgili olması nedeniyle
dokuzuncu fıkra olarak maddeye eklenmesi suretiyle,
- 34 üncü maddesi;
dokuzuncu fıkranın, yurt dışında ödenen vergilerle ilgili olmasından dolayı,
konuyla ilgili 33 üncü maddeye dokuzuncu fıkra olarak eklenmesi nedeniyle
maddeden çıkarılması suretiyle,
- 35 inci ve 36 ncı
maddeleri; aynen,
- Geçici 1 nci maddesi;
kurumlar vergisi oranının % 20'ye indirilmesine paralel olarak kendilerine özel
hesap dönemi tayin edilen kurumlar vergisi
mükelleflerinin 1/1/2006 tarihinden önce başlayan ve bu tarihten sonraki
bir tarihte sona eren özel hesap dönemlerine ait kazançlarının
vergilendirilmesinde uygulanacak kurumlar vergisi oranına açıklık getirilmesi,
böylece mükellefin özel hesap döneminin vergilendirilmesinde, hesaplanan
aritmetik ortalamanın oran kesirleri dikkate alınmaksızın kurumlar vergisi oranının uygulanması suretiyle
vergilendirilmesi ve hesap dönemi takvim yılı olan mükelleflerle paralellik
sağlanmasını teminen altıncı fıkra olarak; kısmi bölünme hükümlerinin 1/1/2006
tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihi itibarıyla yürürlüğe
gireceğinden, Kanunun yayımı tarihinden önce başlamakla birlikte yayımı
tarihine kadar tamamlanamayan işlemlerin hangi hükümlere tâbi olacağı konusuna
açıklık getirilerek isteyen mükelleflerin 5422 sayılı Kanun hükümlerinden
yararlanabilmesine imkân sağlamaya yönelik bir düzenlemenin yedinci fıkra
olarak maddeye eklenmesi ve diğer fıkraların teselsül ettirilmesi; altıncı
fıkradaki "l bendi" şeklindeki atfın metin içindeki teselsüller
nedeniyle "k bendi" şeklinde redaksiyona tâbi tutulması suretiyle,
- 37 nci maddesi; kontrol
edilen yabancı kurumlarla ilgili olan 7 nci maddenin 1/1/2006 tarihinden
itibaren elde edilen kazançlara uygulanmak ve 1/1/2006 tarihinden itibaren
geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girmesine yönelik bir hükmün
maddeye (b) bendi olarak; örtülü sermayeye ilişkin olan 12 nci maddenin
1/1/2006 tarihinden sonraya sarkan ödünç işlemlerine de uygulanmak ve 1/1/2006
tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girmesine
ilişkin bir hükmün maddeye (c) bendi olarak eklenmesi ve diğer bentlerin
teselsül ettirilmesi suretiyle,
- 38 inci maddesi; aynen,
kabul edilmiştir.
Raporumuz, Genel Kurulun
onayına sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile arz olunur.
|
|
Başkanvekili |
Sözcü |
Kâtip |
|
|
|
M. Altan
Karapaşaoğlu |
Sabahattin
Yıldız |
Mehmet
Sekmen |
|
|
|
Bursa |
Muş |
İstanbul |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Halil
Aydoğan |
Mehmet
Zekai Özcan |
Ali Osman
Sali |
|
|
|
Afyonkarahisar |
Ankara |
Balıkesir |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Ahmet
İnal |
Osman
Nuri Filiz |
Muhsin
Koçyiğit |
|
|
|
Batman |
Denizli |
Diyarbakır |
|
|
|
|
|
(Ayrışık oy yazısı ektedir) |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Birgen
Keleş |
Kemal
Kılıçdaroğlu |
M.
Mustafa Açıkalın |
|
|
|
İstanbul |
İstanbul |
İstanbul |
|
|
|
(Ayrışık oy yazısı ektedir) |
(Karşı oy ektedir) |
|
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Bülent
Baratalı |
Fazıl
Karaman |
Mustafa
Elitaş |
|
|
|
İzmir |
İzmir |
Kayseri |
|
|
|
(Karşı oy yazım ektedir) |
|
|
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Mikail
Arslan |
Muzaffer
Baştopçu |
Mustafa
Ünaldı |
|
|
|
Kırşehir |
Kocaeli |
Konya |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Mustafa
Özyürek |
Osman
Seyfi |
İmdat
Sütlüoğlu |
|
|
|
Mersin |
Nevşehir |
Rize |
|
|
|
(Ayrışık oy yazısı ektedir) |
|
|
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
|
Musa
Uzunkaya |
Sabahattin
Cevheri |
M. Ergun
Dağcıoğlu |
|
|
|
Samsun |
Şanlıurfa |
Tokat |
|
|
|
|
Üye |
|
|
|
|
|
M. Akif
Hamzaçebi |
|
|
|
|
|
Trabzon |
|
|
|
|
|
(Ayrışık oy yazısı ektedir) |
|
|
AYRIŞIK OY
Küreselleşme; tarihi süreç içerisinde
meydana gelmiş bir oluşumu değişime uğratmaktadır. Küreselleşmenin değişime
uğrattığı bu oluşum; devlet, toplum ve ekonominin aynı sınırlar içerisinde
gelişmesi olmuştur. Uluslararası ekonomide ticari ilişkileri iç ve dış ticaret
diye ayıran sınırları devletler belirler. Pazarların küreselleşmesiyle birlikte
bu uluslararası sistem artık uluslarüstü ekonomiye dönüşmeye başlamıştır. Bu
değişimin belirgin özelliği sermaye hareketlerinin serbestleşmesidir.
Sermaye hareketlerinin serbestleşmesi,
ülkeleri yatırımları kendilerine çekebilmek için daha iyi bir yatırım ortamı
hazırlamaya ve bu çerçevede kazanç üzerinden alınan vergilerin oranlarını
indirmeye yöneltmiştir. “Vergi rekabeti” dediğimiz bu kavram ülkelerin vergi
politikalarını belirlemede çok önemli olmaktadır. Artık devletler vergi
politikalarını belirlerken salt hükümranlık haklarına dayanarak ve kamu
maliyesinin ihtiyaçlarını dikkate alarak değil, uluslararası gelişmeleri de
gözeterek karar alma durumuna gelmişlerdir.
Vergi oranlarındaki düşüş eğilimi
kendisini özellikle kurumlar vegisi ve kâr payı vergilemesinde göstermektedir.
Avrupa Birliği (AB) nin katma değer vergisi ile özel tüketim vergilerinde üye
ülkelerin vergi sistemlerini uyumlaştırma yönünde bir politikası olmasına
rağmen dolaysız vergilerde böyle bir politikası yoktur. Bu durum küreselleşme
karşısında ülkelerin vergi sistemlerini korunmasız bırakmakta ve vergi rekabeti
vergi gelirlerinin kompozisyonunu değiştirmek ve giderek vergi gelirlerinde
azalmaya yol açmak suretiyle kamu maliyesinde önemli olumsuz etkilerde
bulunmaktadır.
Kurumlar Vergisinin kapsamı, matrahı ve
oranları arasında farklılıklar bulunması kurumlar üzerinde az ya da çok vergi
yükü oluşmasına yol açar. Bu durum şirketlerin kuruluş ve yatırım yeri
tercihini etkiler ve daha az vergi yükü üstlenecekleri yerleri tercih
etmelerine neden olur. Böylece sermayenin daha avantajlı görünen ülke veya
bölgelerde toplanması durumu ortaya çıkmaktadır. Bunun vergi gelirlerinde
azalma veya vergi yükünün çeşitli toplum kesimleri arasındaki dağılımında
değişiklik pahasına yapıldığı açıktır.
AB ve OECD ülkelerinin bu konuda
yaptıklarına bakıldığında şöyle bir durumun ortaya çıktığı görülmektedir:
Kurumlar Vergisi oranlarında 1980’li
yılların ikinci yarısından başlayarak ciddi bir düşüş eğilimi yaşanmaktadır.
Aynı süreçte gelir vergisi tarifeleri de değişmiştir. Bu çerçevede bir yandan
tarifelerdeki dilim sayısı azaltılırken diğer yandan oranlarda da düşüşe
gidilmiştir. Ancak bütün bunlara rağmen gerek “gelir ve kârlar üzerinden alınan
vergiler”, gerekse “kurum gelirleri üzerinden alınan vergiler”in GSYİH’ya
oranlarında bir düşüş olmamış tam tersine 2000 yılına kadar artış olmuştur. Bu
oranlarda 2000 yılı sonrasında düşüşler başlamıştır. Ancak 2001 yılından
itibaren meydana gelen düşüşlere rağmen mevcut oranlar hala 90’lı yılların
(örneğin 1990 ve 1995 yılları) oranlarının üzerindedir. Bunun anlamı ülkeler
vergi oranlarını indirirken, vergi gelirlerinde karşılaşacakları kayıpları o
verginin tabanını genişletmek suretiyle telafi etmişler ve bu nedenle vergi
gelirlerinin reel düzeyinde bir gerileme olmamıştır. Şüphesiz genel eğilim bu
olmamakla birlikte her iki organizasyona da üye ülkelerin küçük bir kısmında
farklı eğilimlerin olması mümkündür.
Tasarıyı yukarıda belirtilen uluslararası
gelişmeleri de dikkate alarak değerlendirdiğimizde şunlar ortaya çıkmaktadır.
1. Genel Gerekçe Doğru Hazırlanmamıştır
Tasarının genel gerekçesi kurumlar
vergisine ilişkin değişikliğin teknik gerekçelerini açıklamanın ötesinde
hükümetin vergi dışında diğer alanlarda yaptıklarına da vurgu yapan cümleler
taşımaktadır. “Genel gerekçe”ler tasarı ile yapılmak istenilenlerin genel
olarak gerekçelerini açıklayan teknik metinlerdir. “Genel gerekçe”ler
hükümetlerin icraatlarını anlattıkları dokümanlar değildir. Bu ifadeler vergi
kanunlarında bir “ilk”i temsil etmektedir. Yapılan doğru olmamış, bir vergi
yasasına uygun düşmemiştir.
Ayrıca genel gerekçede düz oranlı
vergilemenin birçok merkezî ve Doğu Avrupa ülkesinde uygulandığını söyleyerek
doğru bilgi vermemektedir. Bu cümleler vergilemede genel bir eğilimi ifade
etmek amacıyla kullanılmaktadır. Oysa düz oranlı vergi (flat tax) sınırlı
sayıda ülkede uygulanmakta olup vergilemede böyle bir genel eğilim olduğunu
söylemek için henüz vakit çok erkendir. Ayrıca bu ülkeler de eskiden doğu
blokuna mensup olan yani daha öncesinde bir vergi sisteminin bulunmadığı
ülkelerdir.
2. Tasarının Yasalaşma Süreci Gecikmiştir
Tasarının yasalaşma süreci çok
gecikmiştir. Tasarının kurumlarda geçici vergi dönemi geçtikten sonra
yasalaşacak olması bu gecikmenin belirgin örneğidir. Vergi oranı düşülürken
2006 yılının birinci geçici vergi döneminde eski oranla vergileme yapmak hukuka
aykırıdır. Bu sorunun daha sonra mahsup yoluyla çözülebilir olması gecikmeyi
haklı kılmaz.
3. Kurumlar Vergisi Oranları İndirilirken
Vergi Tabanı Genişletilememiştir. Vergi Hâsılatında Meydana Gelecek Azalışın
Nasıl Telafi Edileceği Ortaya Konulmamıştır
Uluslararası vergi rekabeti gerekçesiyle
kurumlar vergisi oranı yüzde 30 dan yüzde 20 ye indirilirken kurumlar vergisi
tabanını genişletici bir düzenleme bulunmamaktadır. Vergi tabanını genişletici
düzenlemeler mevcut istisna ve muafiyetlerin kapsamının daraltılması suretiyle
yapılabilir. Tasarının bu anlamda ele alınabilecek iki düzenlemesi vardır:
a) Bunlardan biri TESK bünyesindeki
Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu’nun 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanunu’nun 131 inci maddesinde yer alan basılı kâğıt ve plakaların satışından
elde ettiği gelire yönelik kurumlar vergisi muafiyetinin kaldırılmasıdır.
Sistemde halen var olan birçok muafiyet ve istisnanın devamı kabul edilirken
bunun kaldırılması düzenlemenin teknik olmaktan çok siyasi (TESK seçimleri)
olduğu izlenimini vermektedir.
b) Bu konudaki ikinci düzenleme
taşımacılık ve tüketim kooperatiflerine yönelik kurumlar vergisi muafiyetinin
kaldırılmasıdır. Tasarının 4/k maddesiyle yapılan bu düzenlemeyi doğru bulmuyoruz.
Sistemde hemen hemen bütün istisna ve
muafiyetler aynen korunurken sadece TESK ile taşımacılık ve tüketim
kooperatiflerine yönelik istisnaların kaldırılması Tasarının vergi tabanını
genişletmek gibi bir amacı bulunmadığını göstermektedir.
Öte yandan mevcut yasanın 7/16 maddesinde
yer alan kooperatiflerin kurumlar vergisi muafiyetinden yararlanabilmeleri
amacıyla “faaliyet konuları ile ilgili olarak kurulmuş bulunan üst kuruluşa üye
olmaları” zorunluluğunun Tasarı ile kaldırılmış olması kooperatifçiliğin güçlü
olmasını engelleyecektir.
Kurumlar vergisi oranının 1/3 oranında
azaltılması ve vergi tabanını genişletecek düzenlemelerin de olmaması nedeniyle
kurumlar vergisi hasılatında meydana gelecek azalmanın hangi önlemlerle telafi
edileceği, bu yükün toplum kesimlerine nasıl dağıtılacağı belli değildir.
Hükümetin bunu “mali saydamlık” gereği açıklaması gerekir.
4. Transfer Fiyatlandırma Yöntemi Bazı
Zaaflara Sahiptir
“Transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü
kazanç dağıtımı” başlıklı 13 üncü madde Tasarının önemli bir maddesidir.
Transfer fiyatlandırması uygulamasında
kurumların ilişkili kişilerle yaptığı işlemlerde uygulayacağı fiyat ve
bedellerin tespiti yöntemleri olarak OECD’nin üç adet geleneksel işlem yöntemi
belirlenmiştir. Ancak bu yöntemler belirtilirken kâr paylaşım yöntemlerinin
belirtilmemiş olması önemli bir eksikliktir. Kâr paylaşımı yöntemleri OECD’nin
bu konudaki rehberinde en son çare olarak başvurulması gereken yöntemler olarak
belirtilse de gelişmiş ülkeler bu yöntemleri yaygın bir şekilde kullanmaya
başlamışlardır. Çünkü, bu yöntemler bilgiye ulaşımın mümkün olmaması halinde
uygulanabilecek yöntemler olup işlemi yapan bağımlı her iki tarafın da analiz
edilmesini gerektirir. Örneğin ana şirketin veya işlem yapan büyük grup şirketinin
ülkemizde bulunduğu bu yavru şirketin yabancı bir ülkede bulunduğu ve bağımlı
şirketin bulunduğu ülkenin vergisel avantajlar nedeniyle kârın bu ülkeye
aktarılması durumunda hangi yöntemin uygulanacağı sorusunun cevaplanması
gerekir. Geleneksel yöntemler bu konudaki incelemelere yeterli cevap veremez.
Kâr paylaşımı yöntemlerinin uygulanması bu hallerde hem çok kolay hem de kısa
zamanda yapılabilir. Çünkü, ana merkez ve yavru şirketin fonksiyon ve katkı
analizleri ile kâr paylaşımı gerçeğe daha uygun olarak tespit edilebilir.
Yöntemler konusundaki bu eksiklik maddenin
ç) bendinde “Emsallere uygun fiyata yukarıdaki yöntemlerden herhangi birisi ile
ulaşma olanağı yoksa mükellef, işlemlerin mahiyetine uygun olarak kendi
belirleyeceği diğer yöntemleri kullanabilir.” hükmüyle giderilmeye
çalışılmıştır. Ancak maddedeki üç yönteme kıyasla alternatifi belirleme
seçeneğini mükellefe bırakan bu düzenleme maddenin tümünü tehlikeye atmaktadır.
Bu konuda ayrıntılı düzenleme yapan ülkelerde de bu bende benzer hükümler olmakla
birlikte bu yöntem çok özel durumlarda kullanılmaktadır. Bu ülkeler
düzenlemelerini ayrıntılı açıklamalarla yapmıştır.
Ayrıca maddedeki transfer fiyatlandırması
ile ilgili usullerin Bakanlar Kurulunca belirleneceği şeklindeki hüküm yeteri
kadar açık değildir. İfade, maddenin uygulanmasından çok transfer fiyatlandırma
yöntemleri hakkında Bakanlar Kuruluna yetki verici mahiyettedir. Oysa amaçlanan
bu değildir.
5. Vergi Cennetlerine Yönelik Düzenlemeler
Tasarının 30 uncu maddesinin (7) numaralı
fıkrasının (b) bendinde yer alan “yurt dışındaki finans kuruluşlarından temin
edilen borçlanmalara ilişkin ana para, faiz, kâr payı ödemeleri ile sigorta ve
reasürans ödemeleri üzerinden vergi kesintisi yapılmayacağı” hükmü vergi
cennetlerine yönelik olarak bir önceki (a) bendinde alınan önlemle
çelişmektedir. Doğru olan (a) bendinde olduğu gibi bu ödemeler konusunda da
Bakanlar Kurulu’nu yetkili kılmaktır. Böylece Bakanlar Kurulu ülkenin
özelliğine ve gerektiğinde ödemenin niteliğine göre yetkisini farklı şekilde
kullanabilecektir.
6. Madde Gerekçeleri ile Madde
Metinlerinin Anlamları Arasında Uyumsuzluk Vardır
Tasarının bazı maddelerinin anlamı ile
gerekçede yapılan açıklamalar birbirleriyle uyumlu değildir. Gerekçeler zaman
zaman madde metnini açıklamanın ötesine geçerek maliye (gelir) idaresinin
konuya ilişkin detaylı açıklamalarını kapsayan bir tebliğ veya sirküler
mahiyetini almıştır. Şüphesiz kapsamlı açıklama yapılmasında tek başına bir
mahzur görülmeyebilir. Ancak yapılan açıklamalar madde metninin taşıdığı anlama
aykırı olursa bu gerekçeleri kanun koyucunun (yani yasama organının)
gerekçeleri olarak değil sadece hükümet tasarısının gerekçeleri olarak kabul
etmek gerekir. Komisyonda kısmen düzeltilmiş olmakla birlikte Tasarının 5 inci
maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi ve üçüncü fıkrası ile 8 inci maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendi, 13 ve 19 uncu maddelerinin gerekçeleri buna örnek
verilebilir.
Alt komisyon raporunda bu konuya ilişkin
olarak yapılmış olan açıklamalara katılıyoruz.
|
|
M. Akif
Hamzaçebi |
Kemal
Kılıçdaroğlu |
Bülent
Baratalı |
|
|
|
Trabzon |
İstanbul |
İzmir |
|
|
|
Birgen
Keleş |
|
Mustafa
Özyürek |
|
|
|
İstanbul |
|
Mersin |
|
AYRIŞIK OY YAZISI
Dünya ekonomisini altına alarak yönlendiren küreselleşme sonucu ülkeler arasındaki fizik sınırlar kalkmış, uluslararası sermaye akışkan duruma gelerek serbestçe dolaşmaya başlamıştır.
Küresel sermayenin tek amacı, gittiği
ülkede kârını maksimize ederek dövize dönüştükten sonra o ülkeyi en kısa sürede
terk etmektir. Küresel sermayenin yatırım, üretim, istihdam ve ihracatı
destekleme ve artırma gibi bir amacı yoktur. Onun asıl amacı sermaye
gelirlerini nasıl ve nerede en kısa sürede katlamasıdır.
Uluslararası sermaye bunu yaparken
kıyasıya rekabet etmekte ve rekabet koşullarını kayıtsız şartsız yerine getiren
ülkeleri tercih etmektedir.
Bu nedenle, küreselleşmede Vergi Rekabeti
Vergi Adaletinin önüne geçmektedir. Ulusal ülkeler, kendi halklarının
sömürülmesi pahasına da olsa vergi adaletinden ödün vermek zorunda kalmaktadır.
Çünkü özellikle bizim gibi gelişmekte olan, ödemeler dengesi sorunu olan,
yatırım, üretim ve istihdam sorunu olan yani yabancı sermayeye acil ihtiyaç
duyan ülkelerin buna dayanma güçleri de pek yoktur.
Bu nedenle gelişmekte olan ülkeler, fon
yatırım ve yabancı sermayeyi kendi ülkelerine çekebilmek için daha iyi yatırım
iklimi hazırlamaya ve sermaye gelirleri üzerinden, kâr payları üzerinden
hesaplanan kurum kazançlarını daha az vergilemek amacıyla vergi oranlarını
düşürmek zorunda kalmaktadır.
Bu bakımdan sermaye hareketlerinin
serbestleşmesiyle sermaye akışkanlığının artmasıyla birlikte, küreselleşme
karşısında fazlaca direnemeyen gelişmekte olan ülkeler tek çareyi kendi ulusal
vergi sistemlerini küresel sermayenin istediği gibi dizayn etmekte bulmuştur.
Bunun sonucunda bir yandan vergi dilim tarifelerini bir yandan da vergi
oranlarını düşürmek suretiyle, sürece uyum sağlamaktadır.
Tasarıya ilişkin değerlendirmelerimiz
aşağıda belirtilmiştir.
1- Vergi Kanunlarının Yeniden Yazılması
Bir İhtiyaçtır:
Ekonominin çeşitli dalgalanmalara maruz
kalması ekonomik krizler ve dışarıdan yapılan müdahaleler sonucu vergi
yasalarının lafzı ve sistematiği bozulmuştur. Bozulan sadece kurumlar vergisi
değil, tüm vergi sistemidir. Bu nedenle, tüm vergi sisteminin yeniden ıslaha
ihtiyacı vardır. Ancak, öncelikle vergi felsefesinin ve modelinin yeniden
belirlenmesi gerekmektedir. Bu yapılmamıştır. Yani iyi şeye, yanlış yerden
başlanmıştır. Önce Gelir Vergisi Yasası çıkartılıp, sonra Kurumlar Vergisi
Yasası çıkartılması daha doğru olurdu.
Tasarı bu haliyle ne tam bir “yeniden
yazım” ve ne de “yeni hükümler getirmedir”. Eski model esas alınmak suretiyle
bazı yeni hükümler eklenerek adeta bir yamalı kurumlar vergisi yasası
hazırlanmıştır. Aslında, mevcut yasanın “ek”, “geçici” ve “mükerrer” maddeleri
gibi yamaları kaldırılarak sadece metni yeniden yazılsaydı daha doğru olurdu.
2- Tasarı Yeni Bir Kurumlar Vergisi
Yasasından Çok Tüm Uygulamayı Anlatan Genel Bir Tebliğ Niteliği Taşımaktadır;
Tasarı ekonomi-maliye model ve felsefesine
dayanmamakta olup daha çok Maliye Bakanlığının ihtiyaçları doğrultusunda
hazırlanmıştır.
Yazım ekibi, bu konuda açık bir politika
ve model olmadığı için düzenlediği maddelerde, “prensipleri” hükme bağlamak
yerine çeşitli konulardaki tercihlerini sıralamıştır. Bu nedenle maddeler hüküm
ifade etmek yerine uzun listeler şeklinde düzenlenmiştir. Temel hükümleri
taşımayan sadece bazı şeyleri, “tadad” eden yani sayan maddelerin ekonominin
gelişim sürecinde değişikliğe uğraması doğal olarak kaçınılmazdır.
3- Kurumlar Vergisi Yasa Tasarısının
Gerekçesi ile İlgili Madde Metnindeki Hüküm Birbiriyle Çelişmekte Olup Uyumlu
Değildir.
Kurumlar Vergisi Yasa Tasarısının 5/3.
maddesiyle ilgili genel gerekçesinde yapılan açıklamada, bir şirketin, bir
başka şirketin hislerini alması yani iştirak etmesi halinde, bu hisselerin
alımında kullanılan faiz, kur farkı, komisyon ve benzeri giderlerinin kurum
ihtiyacının indirilemeyeceği belirtilmiştir.
Bunun anlamı, özelleştirme ihalesine
katılan ve aldığı hisseler nedeniyle örneğin 100 milyon dolar kredi kullanan
bir şirket, alınan bu 100 milyon dolarlık kredi için ödediği 6 milyon dolarlık
yıllık faizi gider yazamayacaktır. Daha doğrusu bu tutar gider yazılacak ama
“kanunen kabul edilmeyen gider” olarak yazılıp kurum kazancının hesaplanması
sırasında kurum kazancına ilave edilerek bunun üzerinden Kurumlar Vergisi
ödenecektir.
Bu uygulama normal hisse alımı yani
iştirak için de geçerlidir.
Yani tasarının ilgili madde metninde
yazılı olmayan bu açıklama, o madde metniyle ilgili gerekçede yer almaktadır.
Bilindiği üzere 213 sayılı Vergi Usul
Kanununun hisse senetlerinin değerlenmesine ilişkin 279. maddesinde; hisse
senetlerinin alış bedeli ile değerlendirileceği belirtilmektedir. Bu açıklık
bedelinin içine o hisse senedinin alışı nedeniyle ödenen tutarlar ile bu alış
sistemine, yapılan ödemelere ilişkin katlanılan faiz, kur farkı, komisyon ve
benzeri giderler de girmektedir.
Nitekim Maliye Bakanlığının 13.3.1998
tarih ve 2948-279-15 özelgesinde ve Danıştay 4. Daire 23.11.1994 tarih ve
E.1994/4050 K. 1994/557 sayılı kararlarında, “iştirak alımı ile ilgili
finansman giderleri ve kur farklarının, Kurumlar Vergisi matrahının tespitinde,
genel gider olarak kabul edileceği” belirtilmiştir.
Ayrıca, “Gerekçede verilen örnek, iştirak
hissesi yatırımının getirisini sadece, iştirak hissesinden gelecek kâr payı ile
sınırlamaktadır. Oysa söz konusu iştirak hissesi iki yıl geçmeden satılabilir
ve satış nedeniyle, KurumlarVergisine tâbi kazanç oluşabilir. Bu durumda hisse
senedinin elde edilmesi için kullanılan kredi nedeniyle yüklenen faiz ile
vergiye tâbi hisse satış kazancı arasında, ilişkili olmadığı iddia edilemeyecek
ve masraf yazılması gerektiği kabul edilecektir. Ancak, herhangi bir iştirak
hissesinin alındığı yıldan iki yıl sonra satılıp-satılmayacağı veya temettü
geliri elde edilip-edilmeyeceğinin bilinmesi mümkün değildir. Yapılan bu
açıklamaların ışığında iştirak hissesi alımında kullanılan kredilere ilişkin
finansman giderlerinin masraf yazılması görüşündeyiz. Bu nedenle yasa
tasarısının gerekçesiyle, madde metnindeki çelişkinin ortadan kaldırılarak
genel hukuk ilkesi çerçevesinde uyumun sağlanması gerektiğine inanmaktayız.
Gerekçedeki hatalı açıklamanın
düzeltilmesi için Maliye Bakanlığı madde hükmü ile gerekçeyi, birbirine uyumlu
hale getirmek üzere gerekli çalışmaları yapmalıdır.
Gerekli düzeltme yapılmazsa, tebliğ ile
vergi alınması yoluna gidilmiş olur ki, bu da Anayasaya aykırıdır. Yargı
aşamasında Anayasa Mahkemesi tarafından doğal olarak iptal edilir.
4- Kurumlar Vergisi Oranı Belirtildiği
Gibi Zamanında İndirilmemiş, İndirimin Neden Olacağı Vergi Kaybının Nasıl ve
Nereden Karşılanacağı Açıklanmamış ve Kurumlar Vergisi Oranının Düşürülmesi
Nedeniyle Kaldırılan Yatırım İndirimi Yerine Yeni Bir Düzenleme Yapılmamıştır.
Kurumlar Vergisi Kanununun yerine yeniden
yazılan Kurumlar Vergisi Yasa Tasarısındaki en önemli değişiklik hiç kuşkusuz
1.1.2006 tarihinden başlayan vergilendirme dönemlerinde uygulanmak suretiyle
vergi oranının 10 puan düşürülerek % 30’dan % 20’ye indirilmesidir. Kurumlar
Vergisi oranının indirilmesi elbette iyidir. Sevindiricidir. Ancak, daha da iyi
olanı oran indirimi nedeniyle ortaya çıkacak vergi kaybının nasıl ve nerelerden
telafi edileceğidir. Tasarının gerekçesinden bu yönde bir açıklama mevcut
değildir.
Kurumlar Vergisi oranının düşürülmesiyle
meydana gelecek vergi kaybının telafisi için kısa ve uzun dönemde alınması
gereken önlemler vardır. Öncelikle 2006
bütçesi yapılırken % 30 Kurumlar Vergisi oranı esas alınmak suretiyle vergi
geliri tahmini yapılmıştır. 2006 yılı vergi gelirleri buna göre belirlenmiştir.
Devlet, giderlerini yapmak zorundadır. Bu
nedenle bütçede tahmin edilen tüm gelirlerin toplanması gerekmektedir. Kurumlar
Vergisi oran indirimi 2006 yılı bütçesinde yaklaşık 3 milyar YTL gelir
azalışına neden olacaktır. Bu gelir kaybının nereden alınacağı açıklanmadığına
göre, büyük bir olasılıkla ekmeğe, süte, mazota, gübreye ve telefon konuşma
bedelleri üzerine zam yapılarak bunların üzerinden alınan Katma Değer Vergisi,
Özel İletişim Vergisi ve Özel Tüketim Vergisi gibi dolaylı vergilerden karşılanacağıdır.
Bir başka anlatımla holdinglere, varsıllara yapılan vergi indiriminin bedeli
dolaylı vergi adı altında yoksullara, fakirlere ve sıkıntı çeken geniş halk
yığınlarına yüklenen vergilerden karşılanacaktır.
Burada üzerinde durulması gereken en
önemli konu, Türk Vergi Sisteminin verimliliğini yitirmiş olmasıdır. Bunun
sonucunda vergi yetersizliği dolaylı vergilerin artırılması suretiyle
giderilmeye çalışılmakta ve vergi gelirleri ithalat üzerinde yoğunlaşarak riske
neden olmaktadır. Yapılan yeni düzenlemede “vergi yükünün adaletli ve dengeli”
dağıtılması ilkesinden vazgeçilmektedir.
Dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri
içerisindeki payının giderek artması nedeniyle iç piyasada üretim aşamasından
tüketim aşamasına kadar bir dizi ekonomik sorunlar ortaya çıkmak suretiyle
kayıt dışılığı özendirmekle ülkemize değişik yöntem ve yollarla kaçak mal
girişine neden olmaktadır. Bunun en açık örneği, araç sayısının artmasına
karşın akaryakıt tüketiminin artmaması yani kaçak akaryakıt tüketimidir.
Küreselleşme sonucu uluslararası vergi
rekabeti nedeniyle akışkan sermayeyi ülkemize çekebilmek için Kurumlar Vergisi
oranının % 30’dan % 20’ye indirilmesinin neden olacağı vergi kaybının uzun
vadede telafisi için verginin tabana yayılmasını önlemek için başlıca iki
düzenleme vardır.
a) Şoförler ve Otomobilciler
Federasyonunun 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 131. maddesinde yer
alan “Basılı Kâğıt ve Plakaların” satışından elde edilen gelirlere yönelik
kurumlar vergisi muafiyetinin kaldırılmasıdır.
Yeni Kurumlar Vergisi Yasa Tasarısında
ekonomik, sosyal, kültürel, teknik ve bilimsel nedenlerle tüm muafiyetler
korunurken geniş bir sosyal kesime ait bu muafiyetin kaldırılmasının gerekçesi
anlaşılamamıştır. Eğer bu bir toplumsal ve siyasal bir baskı unsuru olarak
getirilmemişse bu doğru ve haklı değildir. Bu nedenle kabul edilemez.
b-) Tasarının muafiyetlere ilişkin 4/k
maddesinde Tüketim ve Taşımacılık Kooperatifleri hariç olmak üzere muafiyet
sadece koşulları yerine getiren Yapı Kooperatiflerine uygulanacağı hükme
bağlanmıştır. Bu düzenlemeyi doğru ve yeterli bulmuyoruz. Buna göre tüketim ve
taşımacılık kooperatiflerine yönelik vergi muafiyeti kaldırılmıştır. Bilindiği
gibi ekonominin tekelleşmesiyle birlikte büyük gross marketler tüketime yönelik
tüm ticareti bünyesinde toplamaktadır. Bunlarla baş edemeyen tüketim
kooperatifleri can çekişirken adeta bir darbe de bunlara yönelik kurumlar
vergisi muafiyetinin kaldırılmasıyla vurulmaktadır. Bunun anlamı tüketim
kooperatiflerinin yok olup ticaret alanından çekilmesidir.
Yine aynı şekilde büyük bir sosyal kesim
işsizlik nedeniyle kendileri kooperatifleşerek taşımacılık faaliyetlerinde
bulunmaktadırlar. Özellikle bir yandan taşımacılık girdi maliyetlerinden en
önemlisini oluşturan mazota büyük oranlarda zam gelmesi bir yandan da bunlara
yönelik Kurumlar Vergisi muafiyetinin kaldırılması bu sektörün yok olmasına
neden olacaktır.
Yürürlükte bulunan Kurumlar Vergisi
Yasasına göre kooperatiflerin muafiyetten yararlanabilmesi için “faaliyet
konularıyla ilgili olarak kurulmuş bulunan üst kuruluşlara üye olmalar” koşulu
getirilmiş bulunmaktaydı. Ancak, bu yasa tasarısıyla bu zorunluluk
kaldırılmaktadır.
Oysa, kooperatiflerin temel kanunu olan
1163 sayılı Kooperatifler Kanununun muaflıklarını düzenleyen 93 üncü maddesinin
4 üncü fıkrasında, muaflıklardan yararlanabilmesi üst kuruluşa girme koşuluna
bağlanmış, 1581 sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununun 9
uncu maddesinde de, Kooperatiflerin üst kuruluşlara girmek zorunda oldukları
hükme bağlanmıştır.
Kooperatiflerin üst kuruluşlara üye olarak
girme ifadesi, Kurumlar Vergisi mükellef sayısını ve vergi gelirlerini artırıcı
bir düzenleme değildir. Tam tersine Kooperatiflerin, Üst Birliğinin eğitim ve
denetiminden kaçarak, devletin diğer vergi gelirlerini (Katma Değer Vergisi,
Gelir Vergisi, Stopaj gibi) azaltarak belgesiz ve kayıtdışı işlem yapmalarının
önünü açacaktır.
Ayrıca, Üst Birliğe üye olma koşulunun
kaldırılması, vergiyi tabana yayma ve vergi gelirlerini artırıcı hiçbir fayda
sağlamayacağı gibi, bu durum kooperatiflerin dikey örgütlenmesini zayıflatarak
kooperatifçiliğin gelişmesini engelleyecektir.
Tasarının 5/1-e maddesinde kurumların, en
az 2 tam yıl süre ile aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisselerinin
satışından doğan kazançlarının tamamı yerine % 75’lik kısmının istisna edilmek
suretiyle yatırımcılara belli bir geçiş süresi verilmemiştir.
Bilindiğe gibi şirketler geleceği yönelik
iş ve yatırım planlarını en az 5 yıllık bir süreyi esas almak suretiyle
yapmaktadırlar. Yatırım plan ve projeleri yaşama geçirilirken mevcut vergiler
de yatırım maliyetinin bir unsuru olarak dikkate alınmaktadır.
Şirketler mevcut yatırımlarının ileri bir
tarihte elden çıkarılması halinde buradan elde edecekleri kazançların herhangi
bir vergiye tâbi olup- olmayacağını da hesaba katmaktadır. Yani şirket satın
alma, satma ve devirlerinde de vergi fiyatlaması önemli bir rol oynamaktadır.
İstisnanın % 100’lük yerine % 75’lik
kazanca uygulanması sırasında şirketlere belli bir geçiş süresi örneğin 3 yıl
ya da 5 yıl gibi bir süre verilmesi ve bu geçiş süresi içerisinde elden
çıkarmalardan elde edilen kazanca % 75 yerine 5422 sayılı Kurumlar Vergisi
Kanununun 8/12 nci maddesinde olduğu gibi % 100 istisnanın uygulanması
gerektiği görüşündeyiz. Bu aynı zamanda genel hukuk ilkelerine de uygun
olacaktır.
5- Transfer Fiyatlandırması Yönetimi ile
Örtülü Kazanç Dağıtımı;
Transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü
kazanç dağıtımı tasarının 13 üncü maddesinde düzenlenmiştir.
Transfer fiyatlandırması uygulamasında
kurumların ilişkili kişilerle yaptığı işlemlerde uygulayacağı fiyat ve
bedellerin tespiti yöntemi olarak 3 değişik yöntem belirlenmiştir.
Bunlar;
- Karşılaştırılabilir fiyat yöntemi,
- Maliyet artı yöntemi ve
- Yeniden satış yöntemidir.
Bu üç yöntemin ortak yanı mutlaka kârlı
bir satış olması yani maliyet artı ortalama kâr haddini içermesidir. Bir başka
deyişle maliyetine ve hatta zararına satışa yer verilmemesidir.
Oysa, kurumlar piyasalarını kaptırmamak,
açılan yeni piyasalara girebilmek, üretimlerini sürdürebilmek ve işçisine yol
vermemek gibi çeşitli nedenlerle dış ticaret fiyatlarında değişik politikalar
uygulayabilirler. Bu ticarette bir malın zararına satılması da doğru bir tercih
olabilir. Örneğin bir fabrika kapanma tehlikesi içindeyse ya da yurt dışında
önemli bir piyasa yakalanmışsa bunların kapanmaması ve kaybedilmemesi için
belli bir süre maliyetine ya da zararına satış yapılabilir. Tasarının 13 üncü
maddesinde buna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
Tasarıda bankalar kollanmış ihracatçı
kösteklenmiştir. Çünkü tasarının 13 üncü maddesinde emsaline göre düşük
maliyetle mal satana “vergi kaçırdın” derken, 12 nci maddesinde, emsaline göre
düşük fiyatla para alıp satan banka ve finans kurumlarına % 50 farklı fiyat
uygulama olanağı vermektedir.
Yani mal ihraç ederken emsallere % 100
uyum aranırken, banka ve finans kurumlarına % 50 oranında farklı bir fiyat
uygulama olanağı tanınmaktadır. Emsallere uyumsuzluk bir vergi kaybı yaratıyor
ise banka ve finans kurumlarına bu imkân neden verilmektedir. Oysa, böyle bir
farklılık yaratılacaksa tam tersi olmalıdır. Çünkü emtianın emsal bedelini
belirlemek zor, paranın emsal faizini belirlemek ise kolaydır.
6- Kurumlar Vergisi Oranının % 30’dan %
20’ye İndirilmesi Sonucu Oluşacak Vergi Kaybının Bir Bölümünün “Yatırım
İndirimi İstisnası” nın Kaldırılması Suretiyle Telafi Edilmesi Doğru Bir
Yaklaşım Şekli Değildir.
Hükümet, Kurumlar Vergisi oranının 10 puan
düşürülmesi ve bunun sonucunda oluşacak vergi kaybının bir bölümünü yatırım
indiriminin istisnasının kaldırılması suretiyle telafi etmeyi amaçlamaktadır.
Çünkü, hükümete göre, mevcut yatırım indirimi istisnası uygulaması, vergi
planlaması ve verimsiz yatırımları teşvik ettiği gerekçesiyle etkinliğini
kaybettiği düşünülmektedir.
Oysa, durum hiç de öyle değildir. Bugün
Türk ekonomisinin içinde bulunduğu en önemli sorun, yatırım, üretim ve ihracat
eksikliği ile işsizliktir. Bu sorunların çözümü ise reel ekonomiye yatırım
yapmaktan geçer.
Yatırım istisnası doğrudan reel sektöre
yapılan yatırımlara yönelik olduğu halde, Kurumlar Vergisi oranının 10 puan
indirilerek % 30’dan % 20’ye düşürülmesi yatırım yapsın-yapmasın tüm
mükelleflere yöneliktir.
Yani, yatırım indirimi doğrudan reel
sektöre yönelik bir uygulama olduğu halde, oran indirimi reel sektör dışında finans
ve portföy sektörüne yapılan yatırımlara da uygulanmaktadır.
Oysa, ülkemizin sorunu finans sektörüne
değil ancak, reel sektöre yatırım yapmakla çözülebilir.
Yatırım yapsın-yapmasın tüm mükelleflere
eşit koşullarda uygulanacak olan Gelir ve Kurumlar Vergisi oranlarındaki
indirim nedeniyle, vergi yükleri azalacak yatırımcıların sermaye birikimi
yoluyla daha fazla yatırıma yönelecekleri savı bilimsel dayanaktan yoksun
bulunmaktadır.
Çünkü, sermayenin amacı kârdır ve kârlı
olduğu alanlarda, riskli olmayan alanlarda yatırım yapmak ister. Sermayenin ve
özellikle yabancı sermayenin bir ülkenin ekonomik ve sosyal kalkınmasına yardım
etme gibi bir amacı yoktur. Onun tek amacı kârını mümkün olan en kısa sürede
maksimize ederek, dövize dönüşüp ülkeyi terk etmektir. Bu çerçevede sermaye
risk almayarak reel sektör yerine finans sektörüne yatırım yapacaktır.
Yine reel sektöre yatırım yapan yatırımcı
“yatırım indirimi istisnası” nedeniyle indirim tutarı bitinceye değin icabında
5-10 yıl süreyle hiç vergi ödemediği halde, oran indiriminde, yatırımcı daha az
ancak hemen vergi ödemeye devam edecektir.
Tüm yukarıda açıklanan nedenlerle “Yatırım
İndirimi İstisnası” ıslah edilerek bölgesel ve sektörel bazda, yatırım tutarı,
niteliği ve indirim oranlarında farklılıklar yaratılmak suretiyle verimli
yatırımları, üretimi ve istihdamı teşvik edecek şekilde yeniden düzenlenerek
vergi sistemimizdeki yerini almalıdır.
Anılan nedenlerle teklife katılmıyoruz.
Arz olunur.
Muhsin Koçyiğit
Diyarbakır
HÜKÜMETİN
TEKLİF ETTİĞİ METİN
KURUMLAR VERGİSİ KANUNU
TASARISI
BİRİNCİ KISIM
Mükellefiyet
BİRİNCİ BÖLÜM
Konu ve Mükellefler
Verginin konusu
MADDE 1- (1) Aşağıda sayılan
kurumların kazançları, kurumlar vergisine tâbidir:
a) Sermaye şirketleri,
b) Kooperatifler,
c) İktisadi kamu kuruluşları,
ç) Dernek veya vakıflara ait iktisadi işletmeler,
d) İş ortaklıkları.
(2) Kurum kazancı, gelir vergisinin konusuna giren gelir
unsurlarından oluşur.
Mükellefler
MADDE 2- (1) Sermaye şirketleri:
Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş olan anonim, limited ve sermayesi
paylara bölünmüş komandit şirketler ile benzer nitelikteki yabancı kurumlar
sermaye şirketidir. Bu Kanunun uygulanmasında, Sermaye Piyasası Kurulunun
düzenleme ve denetimine tâbi fonlar ile aynı nitelikteki yabancı fonlar sermaye
şirketi sayılır.
(2) Kooperatifler: Kooperatifler Kanununa veya özel
kanunlarına göre kurulan kooperatifler ile benzer nitelikteki yabancı
kooperatifleri ifade eder.
(3) İktisadi kamu kuruluşları: Devlete, il özel idarelerine,
belediyelere, diğer kamu idarelerine ve kuruluşlarına ait veya bağlı olup,
faaliyetleri devamlı bulunan ve bu maddenin birinci ve ikinci fıkraları dışında
kalan ticarî, sınaî ve ziraî işletmeler iktisadi kamu kuruluşudur.
(4) Yabancı devletlere, yabancı kamu idare ve kuruluşlarına
ait veya bağlı olup, bu maddenin birinci ve ikinci fıkraları dışında kalan
ticarî, sınaî ve ziraî işletmeler, iktisadi kamu kuruluşu gibi değerlendirilir.
(5) Dernek veya vakıflara ait iktisadi işletmeler: Dernek
veya vakıflara ait veya bağlı olup faaliyetleri devamlı bulunan ve bu maddenin
birinci ve ikinci fıkraları dışında kalan ticarî, sınaî ve ziraî işletmeler ile
benzer nitelikteki yabancı işletmeler, dernek veya vakıfların iktisadi
işletmeleridir.
(6) Bu Kanunun uygulanmasında sendikalar dernek; cemaatler
ise vakıf sayılır.
(7) İktisadi kamu kuruluşları ile dernek veya vakıflara ait
iktisadi işletmelerin kazanç amacı gütmemeleri, faaliyetlerinin kanunla
verilmiş görevler arasında bulunması, tüzel kişiliklerinin olmaması, bağımsız
muhasebelerinin ve kendilerine ayrılmış sermayelerinin veya iş yerlerinin
bulunmaması mükellefiyetlerini etkilemez. Mal veya hizmet bedelinin sadece
maliyeti karşılayacak kadar olması, kâr edilmemesi veya kârın kuruluş
amaçlarına tahsis edilmesi bunların iktisadi niteliğini değiştirmez.
(8) İş ortaklıkları: Yukarıdaki fıkralarda yazılı kurumların
kendi aralarında veya şahıs ortaklıkları ya da gerçek kişilerle, belli bir işin
birlikte yapılmasını ortaklaşa yüklenmek ve kazancını paylaşmak amacıyla
kurdukları ortaklıklardan bu şekilde mükellefiyet tesis edilmesini talep
edenler iş ortaklıklarıdır. Bunların tüzel kişiliklerinin olmaması
mükellefiyetlerini etkilemez.
Tam ve dar mükellefiyet
MADDE 3- (1) Tam mükellefiyet:
Kanunun 1 inci maddesinde sayılı kurumlardan kanuni veya iş merkezi Türkiye'de
bulunanlar, tam mükellefiyet esasında gerek Türkiye içinde gerekse Türkiye
dışında elde ettikleri kazançların tamamı üzerinden vergilendirilirler.
(2) Dar mükellefiyet: Kanunun 1 inci maddesinde sayılı kurumlardan
kanuni ve iş merkezlerinin her ikisi de Türkiye'de bulunmayanlar, dar
mükellefiyet esasında sadece Türkiye'de elde ettikleri kazançları üzerinden
vergilendirilirler.
(3) Dar mükellefiyette kurum kazancı, aşağıdaki kazanç ve
iratlardan oluşur:
a) Türkiye'de Vergi Usul Kanunu hükümlerine uygun iş yeri
olan veya daimi temsilci bulunduran yabancı kurumlar tarafından bu yerlerde
veya bu temsilciler vasıtasıyla yapılan işlerden elde edilen ticarî kazançlar
(Bu şartları taşısalar bile kurumların ihraç edilmek üzere Türkiye'de satın
aldıkları malları Türkiye'de satmaksızın yabancı ülkelere göndermelerinden
doğan kazançlar, Türkiye'de elde edilmiş sayılmaz. Türkiye'de satmaktan maksat,
alıcı veya satıcının ya da her ikisinin Türkiye'de olması veya satış
sözleşmesinin Türkiye'de yapılmasıdır),
b) Türkiye'de bulunan ziraî işletmeden elde edilen
kazançlar,
c) Türkiye'de elde edilen serbest meslek kazançları,
ç) Taşınmazların, hakların ve taşınır malların Türkiye'de
kiralanmasından elde edilen iratlar,
d) Türkiye'de elde edilen menkul sermaye iratları,
e) Türkiye'de elde edilen diğer kazanç ve iratlar.
(4) Bu maddede belirtilen kazanç veya iratlar ile gelir
unsurlarının Türkiye'de elde edilmesi ve Türkiye'de daimi temsilci
bulundurulması konularında, Gelir Vergisi Kanununun ilgili hükümleri
geçerlidir.
(5) Kanuni merkez; vergiye tâbi kurumların kuruluş
kanunlarında, tüzüklerinde, ana statülerinde veya sözleşmelerinde gösterilen
merkezdir.
(6) İş merkezi; iş bakımından işlemlerin bilfiil toplandığı ve
yönetildiği merkezdir.
İKİNCİ BÖLÜM
Muafiyet ve İstisnalar
Muafiyetler
MADDE 4- (1) Aşağıda sayılan
kurumlar, kurumlar vergisinden muaftır:
a) Kamu idare ve kuruluşları tarafından tarım ve
hayvancılığı, bilimi, fenni ve güzel sanatları öğretmek, yaymak, geliştirmek ve
teşvik etmek amacıyla işletilen okullar, okul atölyeleri, konservatuvarlar,
kütüphaneler, tiyatrolar, müzeler, sergiler, nümûne fidanlıkları, tohum ve
hayvan geliştirme ve üretme istasyonları ile yarış yerleri, kitap, gazete ve
dergi yayınevleri ve benzeri kuruluşlar,
b) Kamu idare ve kuruluşları tarafından genel insan ve
hayvan sağlığını korumak ve tedavi amacıyla işletilen hastane, klinik,
dispanser, sanatoryum, huzurevi, çocuk bakımevi, hayvan hastanesi ve
dispanseri, hayvan bakımevi, veteriner bakteriyoloji, seroloji ve distofajin
kuruluşları gibi kuruluşlar,
c) Kamu idare ve kuruluşları tarafından sosyal amaçlarla
işletilen şefkat, rehin ve yardım sandıkları, sosyal yardım kurumları, yoksul
aşevleri, ceza ve infaz kurumları ile tutukevlerine ait işyurtları, dârülaceze
atölyeleri, öğrenci yurtları ve pansiyonları gibi kuruluşlar,
ç) Kamu idare ve
kuruluşları tarafından yetkili idarî makamların izniyle açılan yerel, ulusal
veya uluslararası nitelikteki sergiler, fuarlar ve panayırlar,
d) Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerine ait olup
sadece kamu görevlilerine hizmet veren, kâr amacı gütmeyen ve üçüncü kişilere
kiralanmayan kreş ve konukevleri ile askeri kışlalardaki kantinler,
e) Kanunla kurulan emekli ve yardım sandıkları ile sosyal
sigorta kurumları,
f) Yaptıkları iş veya hizmet karşılığında resim ve harç alan
kamu kuruluşları,
g) Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ile Özelleştirme Fonu,
Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ve Millî Piyango İdaresi,
h) Kuruluşlarındaki amaca uygun işlerle sınırlı olmak
şartıyla, Darphane ve Damga Matbaası ile askerî fabrika ve atölyeler,
i) İl özel idareleri, belediyeler ve köyler ile bunların
oluşturdukları birlikler veya bunlara bağlı kuruluşlar tarafından işletilen;
1) Kanal, boru ve benzeri yollarla dağıtım yapan su
işletmeleri,
2) Belediye sınırları içinde faaliyette bulunan yolcu taşıma
işletmeleri,
3) Kesim, taşıma ve muhafaza işleriyle sınırlı olmak üzere
mezbahalar,
j) Köyler veya köy birlikleri tarafından köylünün genel ve
ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla işletilen hamam, çamaşırhane, değirmen,
soğuk hava deposu ve bağlı oldukları il sınırı içinde faaliyette bulunmaları
şartıyla yolcu taşıma işletmeleri ile köylere veya köy birliklerine ait tarım
işletmeleri,
k) Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ile özerk spor
federasyonlarına tescil edilmiş spor kulüplerinin idman ve spor faaliyetlerinde
bulunan iktisadi işletmeleri ile sadece idman ve spor faaliyetlerinde bulunan
anonim şirketler,
l) Tüketim ve taşımacılık kooperatifleri hariç olmak üzere,
ana sözleşmelerinde sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması, yönetim kurulu
başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesi, yedek akçelerin ortaklara
dağıtılmaması ve sadece ortaklarla iş görülmesine ilişkin hükümler bulunup, bu
hükümlere fiilen uyan kooperatifler ile bu kayıt ve şartlara ek olarak
kuruluşundan inşaatın bitim tarihine kadar yönetim ve denetim kurullarında, söz
konusu inşaat işlerini kısmen veya tamamen üstlenen gerçek kişilerle tüzel kişi
temsilcilerine veya Kanunun 13 üncü maddesine göre bunlarla ilişkili olduğu
kabul edilen kişilere veya yukarıda sayılanlarla işçi ve işveren ilişkisi
içinde bulunanlara yer vermeyen ve yapı ruhsatı ile arsa tapusu kooperatif
tüzel kişiliği adına tescil edilmiş olan yapı kooperatifleri,
m) Yabancı ülkeler veya uluslararası finans kuruluşları ile
yapılan malî ve teknik işbirliği anlaşmaları çerçevesinde yalnızca küçük ve
orta ölçekli işletmelere kredi teminatı sağlamak üzere kurulmuş olup, bu
faaliyetlerinden elde ettikleri kazançları teminat sorumluluk fonlarına ekleyen
ve sahip oldukları fonları ortaklarına dağıtmaksızın küçük ve orta ölçekli
işletmelere kredi sağlayan banka ve kuruluşlara yatıran kurumlar,
n) Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan bilimsel
araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde bulunan kurum ve kuruluşlar.
(2) Bu maddenin
uygulanmasına ilişkin usuller Maliye Bakanlığınca belirlenir.
İstisnalar
MADDE 5- (1) Aşağıda belirtilen
kazançlar, kurumlar vergisinden müstesnadır:
a) Kurumların;
1) Tam mükellefiyete tâbi başka bir kurumun sermayesine
katılmaları nedeniyle elde ettikleri kazançlar (Fonların katılma belgeleri ile
yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden elde edilen kâr payları hariç),
2) Tam mükellefiyete tâbi başka bir kurumun kârına katılma
imkânı veren kurucu senetleri ile diğer intifa senetlerinden elde ettikleri kâr
payları.
b) Kanuni ve iş merkezi Türkiye'de bulunmayan anonim ve
limited şirket niteliğindeki şirketlerin sermayesine iştirak eden kurumların,
bu iştiraklerinden elde ettikleri aşağıdaki şartları taşıyan iştirak
kazançları;
1) İştirak payını elinde tutan şirketin, yurt dışı iştirakin
ödenmiş sermayesinin en az % 10'una sahip olması,
2) Kazancın elde edildiği tarih itibarıyla iştirak payının
kesintisiz olarak en az bir yıl süreyle elde tutulması (Rüçhan hakkı
kullanılmak suretiyle veya yurt dışı iştirakin iç kaynaklarından yapılan
sermaye artırımları nedeniyle elde edilen iştirak payları için sahip olunan
eski iştirak paylarının elde edilme tarihi esas alınır),
3) Yurt dışı iştirak kazancının kâr payı dağıtımına kaynak
olan kazançlar üzerinden ödenen vergiler dahil iştirak edilen kurumun
faaliyette bulunduğu ülke vergi kanunları uyarınca en az % 15 oranında gelir ve
kurumlar vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması; iştirak edilen şirketin
esas faaliyet konusunun, finansal kiralama dahil finansman temini veya sigorta
hizmetlerinin sunulması ya da menkul kıymet yatırımı olması durumunda, iştirak
edilen kurumun faaliyette bulunduğu ülke vergi kanunları uyarınca en az Türkiye'de
uygulanan kurumlar vergisi oranında gelir ve kurumlar vergisi benzeri toplam
vergi yükü taşıması,
4) İştirak kazancının, elde edildiği hesap dönemine ilişkin
kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gereken tarihe kadar Türkiye'ye
transfer edilmesi.
Yurt dışındaki inşaat, onarım, montaj işleri ve teknik
hizmetlerin yapılabilmesi için ilgili ülke mevzuatına göre ayrı bir şirket
kurulmasının zorunlu olduğu durumlarda, özel amaç için kurulduğunun ana
sözleşmelerinde belirtilmesi ve fiilen bu amaç dışında faaliyetinin bulunmaması
şartıyla, söz konusu şirketlere iştirak edilmesinden elde edilen kazançlar için
bu bentte belirtilen şartlar aranmaz.
Bu bent uyarınca vergi yükü, kanuni veya iş merkezinin
bulunduğu ülkede ilgili dönemde tahakkuk eden ve kâr payı dağıtımına kaynak
olan kazançlar üzerinden ödenen vergiler dahil olmak üzere toplam gelir ve
kurumlar vergisi benzeri verginin, bu dönemde elde edilen toplam dağıtılabilir
kurum kazancı ile tahakkuk eden gelir ve kurumlar vergisi toplamına oranlanması
suretiyle tespit edilir.
c) Kazancın elde edildiği tarih itibarıyla devamlı olarak en
az bir yıl süreyle nakit varlıklar dışında kalan aktif toplamının % 75 veya
daha fazlası, kanuni veya iş merkezi Türkiye'de bulunmayan anonim veya limited
şirket niteliğindeki şirketlerin her birinin sermayesine en az % 10 oranında
iştirakten oluşan tam mükellefiyete tâbi anonim şirketlerin, en az iki tam yıl
süreyle aktiflerinde yer alan yurt dışı iştirak hisselerinin elden
çıkarılmasından doğan kurum kazançları.
ç) Anonim şirketlerin kuruluşlarında veya sermayelerini
artırdıkları sırada çıkardıkları payların bedelinin itibarî değeri aşan kısmı.
d) Türkiye'de kurulu;
1) Menkul kıymetler yatırım fonları ile menkul kıymetler
yatırım ortaklıklarının portföy işletmeciliğinden doğan kazançları,
2) Girişim sermayesi yatırım fonları veya ortaklıklarının
kazançları,
3) Gayrimenkul yatırım fonları veya ortaklıklarının
kazançları,
4) Emeklilik yatırım fonlarının kazançları,
5) Konut finansmanı fonları ile varlık finansmanı fonlarının
kazançları.
e) Kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer
alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu
senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların %
75'lik kısmı.
Bu istisna, satışın yapıldığı dönemde uygulanır ve satış
kazancının istisnadan yararlanan kısmı satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci
yılın sonuna kadar pasifte özel bir fon hesabında tutulur. Ancak satış
bedelinin, satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar
tahsil edilmesi şarttır. Bu süre içinde tahsil edilmeyen satış bedeline isabet
eden istisna nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış
sayılır.
İstisna edilen kazançtan beş yıl içinde sermayeye ilave
dışında herhangi bir şekilde başka bir hesaba nakledilen veya işletmeden
çekilen ya da dar mükellef kurumlarca ana merkeze aktarılan kısım için
uygulanan istisna dolayısıyla zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa
uğramış sayılır. Aynı süre içinde işletmenin tasfiyesi (bu Kanuna göre yapılan
devir ve bölünmeler hariç) halinde de bu hüküm uygulanır.
Bedelsiz olarak veya rüçhan hakkı kullanılmak suretiyle
itibarî değeriyle elde edilen hisse senetlerinin elde edilme tarihi olarak,
sahip olunan eski hisse senetlerinin elde edilme tarihi esas alınır.
Devir veya bölünme suretiyle devralınan taşınmazlar, iştirak
hisseleri, kurucu senetleri ve intifa senetleri ile rüçhan haklarının satışında
iki yıllık sürenin hesabında, devir olunan veya bölünen kurumda geçen süreler
de dikkate alınır.
Menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanmasıyla
uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde bulundurdukları değerlerin satışından
elde ettikleri kazançlar istisna kapsamı dışındadır.
f) Bankalara borçları nedeniyle kanuni takibe alınmış veya
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna borçlu durumda olan kurumlar ile bunların
kefillerinin sahip oldukları taşınmazlar, iştirak hisseleri, kurucu senetleri
ve intifa senetleri ile rüçhan haklarının, bu borçlara karşılık bankalara veya
bu Fona devrinden sağlanan hasılatın bu borçların tasfiyesinde kullanılan
kısmına isabet eden kazançların tamamı ile bankaların bu şekilde elde ettikleri
söz konusu kıymetlerin satışından doğan kazançların % 75'lik kısmı.
g) Kurumların yurt dışında bulunan iş yerleri veya daimi
temsilcileri aracılığıyla elde ettikleri aşağıdaki şartları taşıyan kurum
kazançları;
1) Bu kazançların, doğduğu ülke vergi kanunları uyarınca en
az % 15 oranında gelir ve kurumlar
vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması,
2) Kazançların elde edildiği hesap dönemine ilişkin yıllık
kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gereken tarihe kadar Türkiye'ye
transfer edilmiş olması,
3) Ana faaliyet konusu, finansal kiralama dahil finansman
temini, sigorta hizmetlerinin sunulması veya menkul kıymet yatırımı olan
kurumlarda, bu kazançların doğduğu ülke vergi kanunları uyarınca en az
Türkiye'de uygulanan kurumlar vergisi oranında gelir ve kurumlar vergisi
benzeri toplam vergi yükü taşıması.
Bu bent uyarınca toplam vergi yükü, maddenin birinci
fıkrasının (b) bendindeki tanıma göre tespit edilir.
h) Yurt dışında yapılan inşaat, onarım, montaj işleri ile
teknik hizmetlerden sağlanarak Türkiye'de genel sonuç hesaplarına intikal
ettirilen kazançlar.
i) Okul öncesi eğitim, ilköğretim, özel eğitim ve orta
öğretim özel okulları ile Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflara
veya kamu yararına çalışan derneklere bağlı rehabilitasyon merkezlerinin
işletilmesinden, ilgili Bakanlığın görüşü alınmak suretiyle Maliye Bakanlığının
belirleyeceği usuller çerçevesinde beş hesap dönemi itibarıyla elde edilen
kazançlar (İstisna, belirtilen okulların ve rehabilitasyon merkezlerinin
faaliyete geçtiği hesap döneminden itibaren başlar).
j) Kooperatif ortaklarının yönetim gideri karşılığı olarak
ödedikleri paralardan harcanmayarak iade edilen kısımlar ile aşağıda belirtilen
kooperatiflerin ortakları için;
1) Tüketim kooperatiflerinde, ortakların kişisel ve ailevî
gıda ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamak için satın aldıkları malların
değerine,
2) Üretim kooperatiflerinde, ortakların üreterek kooperatife
sattıkları veya kooperatiften üretim faaliyetinde kullanmak üzere satın
aldıkları malların değerine,
3) Kredi
kooperatiflerinde, ortakların kullandıkları kredilere,
göre hesapladıkları risturnlar.
Bu risturnların ortaklara dağıtımı, kâr dağıtımı sayılmaz.
Risturnun nakden veya aynı değerde mal ile ödenmesi istisnanın uygulanmasına
engel değildir.
Ortaklardan başka kimselerle yapılan işlemlerden doğan
kazançlar ile ortaklarla ortaklık statüsü dışında yapılan işlemlerden doğan
kazançlar hakkında risturnlara ilişkin istisna hükmü uygulanmaz. Bunların genel
kazançtan ayrılmasında, ortaklarla yapılan iş hacminin genel iş hacmine olan
oranı esas alınır.
(2) Bu maddedeki istisnaların uygulanmasına ilişkin usulleri
tespit etmeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.
(3) Kurumların kurumlar vergisinden istisna edilen
kazançlarına ilişkin giderlerinin veya istisna kapsamındaki faaliyetlerinden
doğan zararlarının, istisna dışı kurum kazancından indirilmesi kabul edilmez.
İKİNCİ KISIM
Tam Mükellefiyet Esasında
Verginin Tarhı ve
Ödenmesi
BİRİNCİ BÖLÜM
Matrahın Tayini
Safî kurum kazancı
MADDE 6- (1) Kurumlar vergisi,
mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safî kurum kazancı
üzerinden hesaplanır.
(2) Safî kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi
Kanununun ticarî kazanç hakkındaki hükümleri uygulanır. Ziraî faaliyetle
uğraşan kurumların bu faaliyetlerinden doğan kazançlarının tespitinde, Gelir
Vergisi Kanununun 59 uncu maddesinin
son fıkra hükmü de dikkate alınır.
Kontrol edilen yabancı
kurum kazancı
MADDE 7- (1) Tam mükellef
kurumların doğrudan veya dolaylı olarak ayrı ayrı ya da birlikte sermayesinin,
kâr payının veya oy kullanma hakkının en az % 50'sine sahip olmak suretiyle
kontrol ettikleri yurt dışı iştiraklerinin kurum kazançları, dağıtılsın veya
dağıtılmasın aşağıdaki şartların birlikte gerçekleşmesi halinde, Türkiye'de
kurumlar vergisine tâbidir:
a) İştirakin toplam gayrisafi hasılatının % 25 veya fazlasının faaliyet ile orantılı
sermaye, organizasyon ve eleman istihdamı suretiyle yürütülen ticarî, ziraî
veya serbest meslek faaliyeti dışındaki faiz, kâr payı, kira, lisans ücreti,
menkul kıymet satış geliri gibi pasif nitelikli gelirlerden oluşması,
b) Yurt dışındaki iştirakin ticarî bilânço kârı üzerinden
% 10'dan az oranda gelir ve kurumlar
vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması,
c) Yurt dışında kurulu iştirakin ilgili yıldaki toplam
gayrisafi hasılatının 100.000 YTL karşılığı yabancı parayı geçmesi.
(2) Maddenin birinci fıkrasında yer alan toplam vergi yükü,
Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendindeki tanıma göre tespit
edilir.
(3) Kontrol oranı olarak, ilgili hesap dönemi içinde
herhangi bir tarihte sahip olunan en yüksek oran dikkate alınır.
(4) Bu maddenin birinci fıkrasındaki şartların gerçekleşmesi
durumunda yurt dışında kurulu iştirakin elde etmiş olduğu kâr, yurt dışı
iştirakin hesap döneminin kapandığı ayı içeren hesap dönemi itibarıyla tam
mükellef kurumların, kurumlar vergisi matrahına hisseleri oranında dahil
edilir.
(5) Bu maddeye göre Türkiye'de vergilenmiş kazancın yurt
dışındaki kurum tarafından sonradan dağıtılması durumunda, elde edilen kâr
paylarının vergilenmemiş kısmı kurumlar vergisine tâbi tutulur.
İndirilecek giderler
MADDE 8- (1) Ticarî kazanç gibi
hesaplanan kurum kazancının tespitinde, mükellefler aşağıdaki giderleri de
ayrıca hasılattan indirebilirler:
a) Menkul kıymet ihraç giderleri.
b) Kuruluş ve örgütlenme giderleri.
c) Genel kurul toplantıları için yapılan giderlerle birleşme,
devir, bölünme, fesih ve tasfiye giderleri.
ç) Sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde komandite
ortağın kâr payı.
d) Faizsiz olarak kredi verenlere ödenen kâr payları ile
katılım bankalarınca kâr ve zarara katılma hesabı karşılığında ödenen kâr
payları.
e) Sigorta ve reasürans şirketlerinde bilanço gününde hükmü
devam eden sigorta sözleşmelerine ait olup, aşağıda belirtilen teknik
karşılıklar;
1) Muallak hasar ve tazminat karşılıkları; tahakkuk etmiş ve
hesaben tespit edilmiş hasar ve tazminat bedelleri veya bu hesap yapılmamışsa
hasar ve tazminatın ve bunlarla ilgili tüm masrafların tahmini değerleri ile
gerçekleşmiş, ancak rapor edilmemiş hasar ve tazminat bedellerinden kurumlar
vergisi beyannamesinin verildiği tarihe kadar rapor edilenler ile bunlara
ilişkin masraflardan, reasürör payı düşüldükten sonra kalan tutardır.
2) Kazanılmamış prim karşılıkları; yürürlükte bulunan
sigorta sözleşmeleri için tahakkuk etmiş primlerden, komisyonlar düşüldükten
sonra kalan tutarın gün esasına göre bilânço gününden sonraya sarkan kısmından,
aynı esasa göre hesaplanan reasürör payının düşülmesinden sonra kalan tutardır.
Ancak bu tutar, nakliyat emtia sigortalarında, yıllık primin komisyon
düşüldükten sonraki tutarından şirketlerin kendi saklama paylarında
kalanının % 25'ini geçemez.
Kazanılmamış prim karşılığının gün esasına göre hesaplanması mümkün olmayan
reasürans ve retrosesyon işlemlerinde 1/8 yöntemi uygulanabilir.
3) Hayat sigortalarında matematik karşılıklar, her sözleşme
üzerinden ayrı ayrı hesaplanır. Karşılıkların, gelirleri vergiden istisna
edilmiş olan menkul kıymetlere yatırılan kısmına ait faiz ve kâr payları,
giderler arasında gösterilemez.
4) Deprem hasar karşılıkları; yangın ve mühendislik sigorta
branşlarında verilen deprem teminatı karşılığında alınan ve şirketlerin kendi
saklama paylarında kalan primlerin 1/3'ü düşüldükten sonra kalan tutarın 7397
sayılı Sigorta Murakabe Kanununun 25 inci maddesi uyarınca hesaplanan kısmı ile
önceki hesap dönemlerinde ayrılan karşılıkların yatırıldığı fonların gelirleri
toplamından oluşur. Deprem hasar karşılığı hesabına intikal ettirilen primler,
bu Kanunun uygulamasında kazanılmamış prim karşılığı hesaplamasına konu
edilmez.
(2) Bir bilanço döneminde ayrılan sigorta teknik
karşılıkları, ertesi bilanço döneminde aynen kâra eklenir.
Zarar mahsubu
MADDE 9- (1) Kurumlar vergisi
matrahının tespitinde, kurumlar vergisi beyannamesinde her yıla ilişkin
tutarlar ayrı ayrı gösterilmek şartıyla aşağıda belirtilen zararlar indirim
konusu yapılır:
a) Beş yıldan fazla nakledilmemek şartıyla geçmiş yılların
beyannamelerinde yer alan zararlar.
Kanunun 20 nci maddesinin birinci fıkrası çerçevesinde
devralınan kurumların devir tarihi itibarıyla öz sermaye tutarını geçmeyen
zararları ile 20 nci maddenin ikinci fıkrası kapsamında gerçekleştirilen tam
bölünme işlemi sonucu bölünen kurumdaki öz sermayesinin devralınan tutarını
geçmeyen ve devralınan kıymetle orantılı zararların indirilmesinde aşağıdaki
şartlar ayrıca aranır:
1) Son beş yıla ilişkin kurumlar vergisi beyannamelerinin
kanuni süresinde verilmiş olması,
2) Devralınan kurumun faaliyetine devir veya bölünmenin
meydana geldiği hesap döneminden itibaren en az beş yıl süreyle devam edilmesi.
Bu şartların ihlâli halinde, zarar mahsupları nedeniyle
zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler için vergi ziyaı doğmuş sayılır.
b) Türkiye'de kurumlar vergisinden istisna edilen
kazançlarla ilgili olanlar hariç olmak üzere, beş yıldan fazla nakledilmemek
şartıyla yurt dışı faaliyetlerden doğan zararlar;
1) Faaliyette bulunulan ülkenin vergi kanunlarına göre beyan
edilen vergi matrahlarının zarar dahil, her yıl o ülke mevzuatına göre denetim
yetkisi verilen kuruluşlarca rapora bağlanması,
2) Bu raporun aslı ile tercüme edilmiş bir örneğinin
Türkiye'deki ilgili vergi dairesine ibrazı,
halinde indirim konusu yapılır.
Denetim kuruluşlarınca hazırlanacak raporun ekinde yer alan
vergi beyanlarının, bilanço ve gelir tablosunun, o ülkedeki yetkili malî
makamlarca onaylanması zorunludur. Faaliyette bulunulan ülkede denetim kuruluşu
olmaması halinde, her yıla ait vergi beyannamesinin, o ülke yetkili
makamlarından alınan birer örneğinin mahallindeki Türk elçilik ve
konsoloslukları, yoksa orada Türk menfaatlerini koruyan ülkenin aynı
mahiyetteki temsilcilerine onaylatılarak, aslının ve tercüme edilmiş bir
örneğinin ilgili vergi dairesine ibrazı yeterlidir.
Türkiye'de indirim konusu yapılan yurt dışı zararın, ilgili
ülkede de mahsup edilmesi veya gider yazılması halinde, Türkiye'deki
beyannameye dahil edilecek yurt dışı kazanç, mahsup veya gider yazılmadan
önceki tutardır.
(2) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usulleri belirlemeye
Maliye Bakanlığı yetkilidir.
Diğer indirimler
MADDE 10- (1) Kurumlar vergisi
matrahının tespitinde; kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde ayrıca gösterilmek
şartıyla, kurum kazancından sırasıyla aşağıdaki indirimler yapılır:
a) Mükelleflerin, işletmeleri bünyesinde gerçekleştirdikleri
münhasıran yeni teknoloji ve bilgi arayışına yönelik araştırma ve geliştirme
harcamaları tutarının % 40'ı oranında hesaplanacak "Ar-Ge indirimi".
Araştırma ve geliştirme faaliyetleri ile doğrudan ilişkili
olmayan giderlerden ve tamamen araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde
kullanılmayan amortismana tâbi iktisadi kıymetler için hesaplanan amortisman
tutarlarından verilen paylar üzerinden Ar-Ge indirimi hesaplanmaz. Matrahın
yetersiz olması nedeniyle ilgili dönemde indirim konusu yapılamayan tutar,
sonraki hesap dönemlerine devreder. Ar-Ge indiriminden yararlanılacak
harcamaların kapsamını ve uygulamadan yararlanılabilmesi için gerekli belgeler
ile usulleri belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.
b) 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun ile 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun kapsamında yapılan sponsorluk harcamalarının sözü
edilen kanunlar uyarınca tespit edilen amatör spor dalları için tamamı,
profesyonel spor dalları için % 50'si.
c) Genel ve özel bütçeli kamu idarelerine, il özel
idarelerine, belediyelere ve köylere, Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti
tanınan vakıflara ve kamu yararına çalışan dernekler ile bilimsel araştırma ve
geliştirme faaliyetinde bulunan kurum ve kuruluşlara makbuz karşılığında
yapılan bağış ve yardımların toplamının o yıla ait kurum kazancının % 5'ine kadar
olan kısmı.
ç) (c) bendinde sayılan kamu kurum ve kuruluşlarına
bağışlanan okul, sağlık tesisi, 100 yatak (kalkınmada öncelikli yörelerde 50
yatak) kapasitesinden az olmamak kaydıyla öğrenci yurdu ile çocuk yuvası,
yetiştirme yurdu, huzurevi ve bakım ve rehabilitasyon merkezi inşası
dolayısıyla yapılan harcamalar veya bu tesislerin inşası için bu kuruluşlara
yapılan her türlü bağış ve yardımlar ile mevcut tesislerin faaliyetlerini devam
ettirebilmeleri için yapılan her türlü nakdî ve aynî bağış ve yardımların
tamamı.
d) Genel ve özel bütçeli kamu idarelerine, il özel
idareleri, belediyeler ve köyler, Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan
vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler ile bilimsel araştırma ve
geliştirme faaliyetinde bulunan kurum ve kuruluşlar tarafından yapılan veya
Kültür ve Turizm Bakanlığınca desteklenen ya da desteklenmesi uygun görülen;
1) Kültür ve sanat faaliyetlerine ilişkin ticarî olmayan
ulusal veya uluslararası organizasyonların gerçekleştirilmesine,
2) Ülkemizin uygarlık birikiminin kültürü, sanatı, tarihi,
edebiyatı, mimarîsi ve somut olmayan kültürel mirası ile ilgili veya ülke
tanıtımına yönelik kitap, katalog, broşür, film, kaset, CD ve DVD gibi
manyetik, elektronik ve bilişim teknolojisi yoluyla üretilenler de dahil olmak
üzere görsel, işitsel veya basılı materyallerin hazırlanması, bunlarla ilgili
derleme ve araştırmaların yayınlanması, yurt içinde ve yurt dışında dağıtımı ve
tanıtımının sağlanmasına,
3) Yazma ve nadir eserlerin korunması ve elektronik ortama
aktarılması ile bu eserlerin Kültür ve Turizm Bakanlığı koleksiyonuna
kazandırılmasına,
4) 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu
kapsamındaki taşınmaz kültür varlıklarının bakımı, onarımı, yaşatılması,
rölöve, restorasyon, restitüsyon projeleri yapılması ve nakil işlerine,
5) Kurtarma kazıları, bilimsel kazı çalışmaları ve yüzey
araştırmalarına,
6) Yurt dışındaki taşınmaz Türk kültür varlıklarının yerinde
korunması veya ülkemize ait kültür varlıklarının Türkiye'ye getirilmesi
çalışmalarına,
7) Kültür envanterinin oluşturulması çalışmalarına,
8) 2863 sayılı Kanun kapsamındaki taşınır kültür varlıkları
ile güzel sanatlar, çağdaş ve geleneksel el sanatları alanlarındaki ürün ve
eserlerin Kültür ve Turizm Bakanlığı koleksiyonuna kazandırılması ve
güvenliklerinin sağlanmasına,
9) Somut olmayan kültürel miras, güzel sanatlar, sinema,
çağdaş ve geleneksel el sanatları alanlarındaki üretim ve faaliyetler ile bu
alanlarda araştırma, eğitim veya uygulama merkezleri, atölye, stüdyo ve film platosu
kurulması, bakım ve onarımı, her türlü araç ve teçhizatının tedariki ile film
yapımına,
10) Kütüphane, müze, sanat galerisi ve kültür merkezi ile
sinema, tiyatro, opera, bale ve konser gibi kültür ve sanat faaliyetlerinin
sergilendiği tesislerin yapımı, onarımı veya modernizasyon çalışmalarına,
ilişkin harcamalar ile makbuz karşılığı yapılan bağış ve
yardımların % 100'ü. Bakanlar Kurulu, bölgeler ve faaliyet türleri itibarıyla
bu oranı, yarısına kadar indirmeye veya kanuni seviyesine kadar getirmeye
yetkilidir.
e) Bakanlar Kurulunca yardım kararı alınan doğal afetler
dolayısıyla Başbakanlık aracılığı ile makbuz karşılığı yapılan aynî ve nakdî
bağışların tamamı.
(2) Bağış ve yardımların nakden yapılmaması halinde,
bağışlanan veya yardımın konusunu oluşturan mal veya hakkın maliyet bedeli veya
kayıtlı değeri, bu değer mevcut değilse Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre
takdir komisyonlarınca tespit edilecek değeri esas alınır.
(3) Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usulleri belirlemeye
Maliye Bakanlığı yetkilidir.
Kabul edilmeyen
indirimler
MADDE 11- (1) Kurum kazancının
tespitinde aşağıdaki indirimlerin yapılması kabul edilmez:
a) Öz sermaye üzerinden ödenen veya hesaplanan faizler.
b) Örtülü sermaye üzerinden ödenen veya hesaplanan faiz, kur
farkları ve benzeri giderler.
c) Transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan
kazançlar.
ç) Her ne şekilde ve
ne isimle olursa olsun ayrılan yedek akçeler (Türk Ticaret Kanununa, kurumların
kuruluş kanunlarına, tüzüklerine, ana statülerine veya sözleşmelerine göre safî
kazançlardan ayırdıkları tüm yedek akçeler ile Bankacılık Kanununa göre
bankaların ayırdıkları genel karşılıklar dahil).
d) Bu Kanuna göre hesaplanan kurumlar vergisi ile her türlü
para cezaları, vergi cezaları, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun hükümlerine göre ödenen cezalar, gecikme zamları ve faizler ile
Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre ödenen gecikme faizleri.
e) Kanunlarla veya kanunların verdiği yetkiye dayanılarak
tespit edilen hadler saklı kalmak kaydıyla, menkul kıymetlerin itibarî
değerlerinin altında ihracından doğan zararlar ile bu menkul kıymetlere ilişkin
olarak ödenen komisyonlar ve benzeri her türlü giderler.
f) Kiralama yoluyla edinilen veya işletmede kayıtlı olan
yat, kotra, tekne, sürat teknesi gibi motorlu deniz taşıtları ile uçak,
helikopter gibi hava taşıtlarından işletmenin esas faaliyet konusu ile ilgili
olmayanların giderleri ve amortismanları.
g) Sözleşmelerde ceza şartı olarak konulan tazminatlar hariç
olmak üzere kurumun kendisinin, ortaklarının, yöneticilerinin ve çalışanlarının
suçlarından doğan maddî ve manevî zarar tazminat giderleri.
h) Basın yoluyla işlenen fiillerden veya radyo ve televizyon
yayınlarından doğacak maddî ve manevî zararlardan dolayı ödenen tazminat giderleri.
i) Her türlü alkol ve alkollü içkiler ile tütün ve tütün
mamullerine ait ilan ve reklam giderlerinin % 50'si. Bakanlar Kurulu bu oranı %
100'e kadar artırmaya veya sıfıra kadar indirmeye yetkilidir.
Örtülü sermaye
MADDE 12- (1) Kurumların, ortaklarından
veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin
ederek işletmede kullandıkları borçların, hesap dönemi içinde herhangi bir
tarihte kurumun öz sermayesinin iki katını aşan kısmı, ilgili hesap dönemi için
örtülü sermaye sayılır.
(2) Yukarıda belirtilen karşılaştırma sırasında, sadece
ilişkili şirketlere finansman temin eden kredi şirketlerinden yapılan
borçlanmalar hariç olmak üzere, ana faaliyet konusuna uygun olarak faaliyette
bulunan ve ortak veya ortakla ilişkili kişi sayılan banka veya benzeri kredi
kurumlarından yapılan borçlanmalar % 50 oranında dikkate alınır.
(3) Bu maddenin uygulanmasında;
a) Ortakla ilişkili kişi, ortağın doğrudan veya dolaylı
olarak en az % 10 oranında ortağı olduğu veya en az bu oranda oy veya kâr payı
hakkına sahip olduğu bir kurumu ya da doğrudan veya dolaylı olarak, ortağın
veya ortakla ilişkili bu kurumun sermayesinin, oy veya kâr payı hakkına sahip
hisselerinin en az % 10'unu elinde bulunduran bir gerçek kişi veya kurumu,
b) Öz sermaye, kurumun Vergi Usul Kanunu uyarınca tespit
edilmiş hesap dönemi başındaki öz sermayesini,
ifade eder.
(4) Kurumların İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem
gören hisselerinin edinilmesi durumunda, söz konusu hisse nedeniyle ortak veya
ortakla ilişkili kişi sayılanlardan temin edilen borçlanmalarda en az % 10
ortaklık payı aranır.
(5) Yukarıda belirtilen oranlar, borç veren ortaklar ve
ortakların ilişkide bulunduğu kişiler için topluca dikkate alınır.
(6) Aşağıda sayılan borçlanmalar örtülü sermaye sayılmaz:
a) Kurumların ortaklarının veya ortaklarla ilişkili
kişilerin sağladığı gayrinakdi teminatlar karşılığında üçüncü kişilerden
yapılan borçlanmalar.
b) Kurumların iştiraklerinin, ortaklarının veya ortaklarla
ilişkili kişilerin, banka ve finans kurumlarından ya da sermaye piyasalarından
temin ederek aynı şartlarla kısmen veya tamamen kullandırdığı borçlanmalar.
(7) Örtülü sermaye üzerinden faiz, kur farkı gibi ödemeler
veya hesaplanan tutarlar, Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarının uygulanmasında,
gerek borç alan gerekse borç veren nezdinde, örtülü sermaye şartlarının
gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar
mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılır. Daha önce yapılan
vergilendirme işlemleri, taraf olan mükellefler nezdinde buna göre düzeltilir.
Şu kadar ki, bu düzeltmenin yapılması için örtülü sermaye kullanan kurum adına
tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şarttır.
Transfer fiyatlandırması
yoluyla örtülü kazanç dağıtımı
MADDE 13- (1) Kurumlar, ilişkili
kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya
fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunursa, kazanç tamamen
veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılır.
(2) Alım, satım, imalat ve inşaat işlemleri, kiralama ve
kiraya verme işlemleri, ödünç para alınması ve verilmesi, ikramiye, ücret ve
benzeri ödemeleri gerektiren işlemler her hal ve şartta mal veya hizmet alım ya
da satımı olarak değerlendirilir.
(3) İlişkili kişi; kurumların kendi ortakları, kurumların
veya ortaklarının ilgili bulunduğu gerçek kişi veya kurum ile idaresi, denetimi
veya sermayesi bakımından doğrudan veya dolaylı olarak bağlı bulunduğu ya da
nüfûzu altında bulundurduğu gerçek kişi veya kurumları ifade eder. Ortakların
eşleri, ortakların veya eşlerinin üstsoy ve altsoyu ile üçüncü derece dahil
yansoy hısımları ve kayın hısımları da ilişkili kişi sayılır.
(4) Kazancın elde edildiği ülke vergi sisteminin, Türk vergi
sisteminin yarattığı vergilendirme kapasitesi ile aynı düzeyde bir
vergilendirme imkânı sağlayıp sağlamadığı hususunun göz önünde bulundurulması
suretiyle Bakanlar Kurulunca ilan edilen ülkelerde veya bölgelerde bulunan
kişilerle yapılmış tüm işlemler, ilişkili kişilerle yapılmış sayılır.
(5) Emsallere uygunluk ilkesi, ilişkili kişilerle yapılan
mal veya hizmet alım ya da satımında uygulanan fiyat veya bedelin, aralarında
böyle bir ilişkinin bulunmaması durumunda oluşacak fiyat veya bedele uygun
olmasını ifade eder.
(6) Kurumlar, ilişkili kişilerle yaptığı işlemlerde
uygulayacağı fiyat veya bedelleri, aşağıdaki yöntemlerden işlemin mahiyetine en
uygun olanını kullanarak tespit eder:
a) Karşılaştırılabilir fiyat yöntemi: Bir mükellefin
uygulayacağı emsallere uygun satış fiyatının, karşılaştırılabilir mal veya
hizmet alım ya da satımında bulunan ve aralarında herhangi bir şekilde ilişki
bulunmayan gerçek veya tüzel kişilerin birbirleriyle yaptıkları işlemlerde
uygulayacağı piyasa fiyatı ile karşılaştırılarak tespit edilmesini ifade eder.
b) Maliyet artı yöntemi: Emsallere uygun fiyatın, ilgili mal
veya hizmet maliyetlerinin makul bir brüt kâr oranı kadar artırılması suretiyle
hesaplanmasını ifade eder.
c) Yeniden satış fiyatı yöntemi: Emsallere uygun fiyatın,
işlem konusu mal veya hizmetlerin aralarında herhangi bir şekilde ilişki
bulunmayan gerçek veya tüzel kişilere yeniden satılması halinde uygulanacak
fiyattan, makul bir brüt satış kârı düşülerek hesaplanmasını ifade eder.
ç) Emsallere uygun fiyata yukarıdaki yöntemlerden herhangi
birisi ile ulaşma olanağı yoksa mükellef, işlemlerin mahiyetine uygun olarak
kendi belirleyeceği diğer yöntemleri kullanabilir.
(7) Emsallere uygunluk ilkesi doğrultusunda tespit edilen
fiyat veya bedellere ilişkin hesaplamalara ait kayıt, cetvel ve belgelerin
ispat edici kağıtlar olarak saklanması zorunludur.
(8) İlişkili kişilerle yapılan mal veya hizmet alım ya da
satımında uygulanacak fiyat veya bedelin tespitine ilişkin yöntemler,
mükellefin talebi üzerine Maliye Bakanlığı ile anlaşılarak belirlenebilir. Bu
şekilde belirlenen yöntem, üç yılı aşmamak üzere anlaşmada tespit edilen süre
ve şartlar dahilinde kesinlik taşır.
(9) Tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla
örtülü olarak dağıtılan kazanç, Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarının
uygulamasında, bu maddedeki şartların gerçekleştiği hesap döneminin son günü
itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan
tutar sayılır. Daha önce yapılan vergilendirme işlemleri, taraf olan
mükellefler nezdinde buna göre düzeltilir. Şu kadar ki, bu düzeltmenin
yapılması için örtülü kazanç dağıtan kurum adına tarh edilen vergilerin
kesinleşmiş ve ödenmiş olması şarttır.
(10) Transfer fiyatlandırması ile ilgili usuller Bakanlar
Kurulunca belirlenir.
İKİNCİ BÖLÜM
Beyan
Beyan esası
MADDE 14- (1) Kurumlar vergisi,
mükellefin veya vergi sorumlusunun beyanı üzerine tarh olunur. Beyanname,
ilgili bulunduğu hesap döneminin sonuçlarını içerir.
(2) Her mükellef vergiye tâbi kazancının tamamı için bir
beyanname verir. Ancak, tüzel kişiliği bulunmayan iktisadi kamu kuruluşları ile
dernek ve vakıflara ait iktisadi işletmelerden her biri için, bunların bağlı
olduğu kamu tüzel kişileri ile dernek ve vakıflar tarafından ayrı beyanname
verilir.
(3) Kurumlar vergisi beyannamesi, hesap döneminin kapandığı
ayı izleyen dördüncü ayın birinci gününden yirmibeşinci günü akşamına kadar
mükellefin bağlı olduğu vergi dairesine verilir.
(4) Mükelleflerin şubeleri, ajanlıkları, alım-satım büro ve
mağazaları, imalathaneleri veya kendilerine bağlı diğer iş yerleri için,
bunların bağımsız muhasebeleri ve ayrılmış sermayeleri olsa dahi ayrı beyanname
verilmez.
(5) Kooperatiflerin gelirlerinin vergi kesintisine tâbi
tutulan taşınmaz kira gelirlerinden ibaret olması halinde, bu gelirler için
beyanname verilmez.
(6) Mükellefin bağlı olduğu vergi dairesi, kurumun kanuni
veya iş merkezinin bulunduğu yerin vergi dairesidir.
(7) Maliye Bakanlığı, mükelleflerin bağlı oldukları vergi
dairelerini, kanuni veya iş merkezlerine bakmaksızın belirlemeye yetkilidir.
(8) Beyannamelerin şekil, içerik ve ekleri Maliye
Bakanlığınca belirlenir. Mükellefler beyanlarını bu beyanname ile yapmak veya
bu beyannamelerde yazılı bilgilere uygun olarak bildirmek zorundadır.
Vergi kesintisi
MADDE 15- (1) Gelir Vergisi
Kanununa göre vergi kesintisi yapmakla sorumlu olanlar, kurumlara avanslar da
dahil olmak üzere nakden veya hesaben yaptıkları aşağıdaki ödemeler üzerinden
istihkak sahiplerinin kurumlar vergisine mahsuben % 15 oranında kesinti yapmak
zorundadırlar:
a) Gelir Vergisi Kanununda belirtilen esaslara göre birden
fazla takvim yılına yaygın inşaat ve onarım işleri ile uğraşan kurumlara bu
işleri ile ilgili olarak yapılan hakediş ödemeleri.
b) Kooperatiflere ait taşınmazların kiralanması karşılığında
bunlara yapılan kira ödemeleri.
c) Her nevi tahvil ve Hazine bonosu faizleri ile Toplu Konut
İdaresi ve Özelleştirme İdaresince çıkarılan menkul kıymetlerden sağlanan
gelirler (Döviz cinsinden yahut dövize, altına veya başka bir değere endeksli
menkul kıymetlerin itfası sırasında oluşan değer artışları kesintiye tâbi
tutulmaz).
ç) Mevduat faizleri.
d) Katılım bankaları tarafından;
1) Faizsiz olarak kredi verenlere,
2) Kâr ve zarar ortaklığı belgesi karşılığı,
3) Kâr ve zarara katılma hesabı karşılığında,
ödenen kâr payları.
e) Birinci fıkranın (c) bendinde yer alan menkul kıymetlerin
geri alım veya satım taahhüdü ile elde edilmesi veya elden çıkarılmasından
sağlanan gelirler.
(2) Vergiden muaf olan kurumlara dağıtılan (kârın sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı
sayılmaz) Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2)
ve (3) numaralı bentlerindeki kâr payları üzerinden, bu maddenin üçüncü fıkrası
uyarınca vergi kesintisine tâbi tutulan kazançların dağıtılması hariç olmak
üzere % 15 oranında vergi kesintisi yapılır.
(3) Emeklilik yatırım fonlarının kazançları hariç olmak
üzere, Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yazılı
kazançlardan, dağıtılsın veya dağıtılmasın, kurum bünyesinde % 15 oranında
vergi kesintisi yapılır.
(4) Bakanlar Kurulu, bu maddede belirtilen vergi kesintisi
oranlarını, her bir ödeme ve gelir için ayrı ayrı sıfıra kadar indirmeye,
kurumlar vergisi oranına kadar yükseltmeye ve aynı sınırlar dahilinde üçüncü
fıkrada belirtilen kazançlar için fon veya ortaklık türlerine göre ya da
portföylerindeki varlıkların nitelik ve dağılımına göre farklılaştırmaya
yetkilidir.
(5) Bu madde gereğince vergi kesintisi yapmak zorunda
olanlar, bu vergileri ödeme veya tahakkukun yapıldığı yer itibarıyla bağlı
oldukları vergi dairesine, vergilendirme dönemini izleyen ayın yirminci günü
akşamına kadar muhtasar beyanname ile bildirmeye mecburdurlar. Gelir Vergisi
Kanununda belirlenen usul ve esaslar, bu maddeye göre verilecek muhtasar
beyannameler hakkında da uygulanır. Şu kadar ki, bu maddenin üçüncü fıkrası
uyarınca yapılan kesinti, kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği döneme ait
muhtasar beyanname ile beyan edilir.
(6) Bu maddede geçen hesaben ödeme deyimi, kesintiye tâbi
kazanç ve iratları ödeyenleri hak sahiplerine karşı borçlu durumda gösteren her
türlü kayıt ve işlemleri ifade eder.
(7) Yapılacak vergi kesintisinde kazanç ve iratlar gayrisafi
tutarları üzerinden dikkate alınır. Kesilmesi gereken verginin ödemeyi yapan
tarafından üstlenilmesi halinde vergi kesintisi, ödenen tutar ile ödemeyi
yapanın yüklendiği verginin toplamı üzerinden hesaplanır.
(8) Bu maddede belirtilen ödemelerden yapılan vergi
kesintisi, kesinti yapanların kayıt ve hesaplarında ayrıca gösterilir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Verginin Tarhı
Vergilendirme dönemi ve
tarhiyat
MADDE 16- (1) Kurumlar vergisinde
vergilendirme dönemi, hesap dönemidir. Kendilerine özel hesap dönemi tayin
edilenlerin vergilendirme dönemi ise özel hesap dönemleridir.
(2) Kesinti suretiyle ödenen vergilerde, istihkak sahiplerince
ayrıca yıllık beyanname verilmeyen hallerde, vergi kesintisinin ilgili
bulunduğu dönemler vergilendirme dönemi sayılır.
(3) Kurumlar vergisi, beyannamenin verildiği vergi
dairesince tarh olunur.
(4) Kurumlar vergisi, bu Kanuna göre mükellef olanların
tüzel kişiliği adına; iktisadi kamu kuruluşları ile derneklere ve vakıflara ait
iktisadi işletmelerden tüzel kişiliği hâiz olmayanlar için bağlı oldukları kamu
tüzel kişileri ya da dernek veya vakıf adına; fonlarda fonun kurucusu adına; iş
ortaklıklarında ise verginin ödenmesinden müteselsilen sorumlu olmak üzere
yönetici ortak veya ortaklardan herhangi birisi adına tarh olunur.
(5) Kurumlar vergisi, bağlı olunan vergi dairesine
beyannamenin verildiği veya elektronik ortamda gönderildiği günde, beyanname
posta ile gönderilmişse, vergiyi tarh edecek daireye geldiği tarihi izleyen üç
gün içinde tarh edilir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Tasfiye, Birleşme, Devir,
Bölünme ve
Hisse Değişimi
Tasfiye
MADDE 17- (1) Her ne sebeple olursa
olsun, tasfiye haline giren kurumların vergilendirilmesinde hesap dönemi yerine
tasfiye dönemi geçerli olur.
(2) Tasfiye, kurumun tasfiyeye girmesine ilişkin genel kurul
kararının tescil edildiği tarihte başlar ve tasfiye kararının tescil edildiği
tarihte sona erer. Başlangıç tarihinden aynı takvim yılı sonuna kadar olan
dönem ile bu dönemden sonraki her takvim yılı ve tasfiyenin sona erdiği dönem
için ilgili takvim yılı başından tasfiyenin bitiş tarihine kadar olan dönem
bağımsız bir tasfiye dönemi sayılır.
(3) Tasfiyenin başladığı takvim yılı içinde sona ermesi
halinde tasfiye dönemi, kurumun tasfiyeye girdiği tarihten başlar ve tasfiyenin
bittiği tarihe kadar devam eder.
(4) Tasfiyenin zararla kapanması halinde tasfiye sonucu,
önceki tasfiye dönemlerine doğru düzeltilir ve anılan dönemlerde fazla ödenen
vergi mükellefe iade edilir.
(5) Bir yıldan fazla süren tasfiyelerde tarh zamanaşımı,
tasfiyenin sona erdiği dönemi izleyen yıldan itibaren başlar.
(6) Tasfiyeden vazgeçilmesi halinde, kurum hakkında tasfiye
hükümleri uygulanmaz. Böyle bir durumda, tasfiyeden vazgeçme kararı, bu kararın
alındığı dönemin başından itibaren geçerli olur. Tasfiyeden vazgeçme kararının
alındığı tarihe kadar verilen tasfiye dönemi beyannameleri, normal faaliyet
beyannamelerinin yerine geçer. Tasfiyesinden vazgeçilen kurumun geçici vergiyle
ilgili yükümlülükleri, tasfiyeden vazgeçilmesine ilişkin kararın alındığı
tarihi kapsayan geçici vergilendirme dönemi başından itibaren başlar.
(7) Tasfiye beyannameleri, tasfiye memurları tarafından
tasfiye dönemlerinin sonundan itibaren Kanunun 14 üncü maddesinde yazılı
sürelerde; tasfiyenin sona erdiği döneme ilişkin tasfiye beyannamesi ise
tasfiyenin sonuçlandığı tarihten itibaren otuz gün içinde kurumun bağlı olduğu
vergi dairesine verilir.
(8) Bu madde gereğince verilecek olan beyannamelere, bilanço
ve gelir tablosu ile tasfiye bilançosuna göre ortaklara dağıtılan paralar ve
diğer değerlerin ayrıntılı bir listesi eklenir.
(9) Tasfiye halindeki kurumların vergi matrahı tasfiye
kârıdır. Tasfiye kârı, tasfiye döneminin sonundaki servet değeri ile tasfiye
döneminin başındaki servet değeri arasındaki olumlu farktır.
(10) Tasfiye kârı hesaplanırken;
a) Ortaklara veya kurum sahiplerine tasfiye esnasında avans
olarak veya diğer şekillerde yapılan her türlü ödemeler tasfiyenin sonundaki
servet değerine,
b) Mevcut sermayeye ilave olarak ortaklar veya sahipleri
tarafından yapılan ödemeler ile tasfiye esnasında elde edilen ve vergiden
istisna edilmiş olan kazanç ve iratlar tasfiye döneminin başındaki servet
değerine,
eklenir.
(11) Hisselerine mahsuben ortaklara dağıtılan, satılan,
devredilen veya kurum sahibine iade olunan iktisadi kıymetlerin değerleri,
Kanunun 13 üncü maddesine göre ve dağıtımın, satışın, devrin veya iadenin
yapıldığı gün itibarıyla belirlenir.
(12) Bu maddeye göre tasfiye kârının hesaplanması sırasında,
Kanunun 8, 9, 10 ve 11 inci madde hükümleri de ayrıca dikkate alınır.
(13) Tasfiye döneminin başındaki ve sonundaki servet değeri,
kurumun tasfiye dönemi başındaki ve sonundaki bilançosunda görülen öz
sermayesidir. Bir yıldan fazla süren tasfiyelerde izleyen tasfiye dönemlerinin
başındaki servet değeri, bir önceki dönemin son bilançosunda görülen servet
değeridir.
(14) Aşağıda belirtilenler dışında kalan her çeşit
karşılıklar ile dağıtılmamış kazançlar bu sermayeye dahildir:
a) Vergi kanunlarına göre ayrılmış olan her türlü
amortismanlar ve karşılıklar ile sigorta şirketlerinin teknik ihtiyatları.
b) Hissedar veya sahip olmayan kimselere dağıtılacak olan
kazanç kısmı.
(15) Tasfiye memurları, kurumun tahakkuk etmiş vergileri ile
tasfiye beyannamelerine göre hesaplanan vergiler ve diğer itirazlı tarhiyatlar
için, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 207 nci maddesine uygun bir karşılık
ayırmadan aynı Kanunun 206 ncı maddesinin dördüncü sırasında yazılı
alacaklılara ödeme ve ortaklara paylaştırma yapamazlar. Aksi takdirde bu
vergilerin asıl ve zamları ile vergi cezalarından şahsen ve müteselsilen
sorumlu olurlar.
(16) Yukarıda belirtilen vergiler ile bu maddenin
ondokuzuncu fıkrası uyarınca tasfiye işlemlerinin incelenmesi sonucu tarh
edilecek vergilerin asılları ve zamları, tasfiye sırasında dağıtım, devir, iade
veya satış gibi yollarla kendisine bir iktisadi kıymet aktarılan ya da tasfiye
kalanı üzerinden kendisine paylaştırma yapılan ortaklardan da aranabilir.
Ortaklardan tahsil edilmiş olan vergi asılları için ayrıca tasfiye memurlarına
başvurulmaz.
(17) Tasfiye memurları, bu madde gereğince ödedikleri
vergilerin asıllarından dolayı, yukarıda belirtilen yollarla kendisine bir
iktisadi kıymet aktarılan veya tasfiye kalanından pay alan ortaklara ya da
ortakların aldıkları bu değerler vergileri karşılamaya yetmezse 2004 sayılı
İcra ve İflas Kanununun 207 nci maddesine uygun oranlar dahilinde aynı Kanunun
206 ncı maddesinin dördüncü sırasında yazılı alacaklarını tamamen veya kısmen
tahsil eden alacaklılara rücu edebilirler.
(18) Tasfiye beyannamesinin verilmesiyle birlikte tasfiye
memurları, işlemlerinin vergi kanunları yönünden incelenmesini bir dilekçe ile
isterler. Dilekçenin verilmesinden itibaren en geç üç ay içinde vergi
incelemelerine başlanarak aralıksız devam edilir. Vergi incelemesinin bitmesini
izleyen otuz gün içinde vergi dairesi sonucu tasfiye memurlarına yazı ile
bildirir. Buna göre kurumdan aranan vergilerin sonucu alınıncaya kadar tasfiye
memurlarının, bu maddenin onaltıncı fıkrasında yazılı sorumluluğu devam eder.
(19) Maliye Bakanlığı, mükelleflerin hukuki statülerini,
faaliyet gösterdikleri alanları ve tasfiyeye giriş tarihindeki aktif
büyüklüklerini dikkate almak suretiyle tasfiye işlemlerine yönelik inceleme
yaptırmamaya yetkilidir.
Birleşme
MADDE 18- (1) Bir veya birkaç
kurumun diğer bir kurumla birleşmesi, birleşme nedeniyle infisah eden kurumlar
bakımından tasfiye hükmündedir. Ancak, birleşmede tasfiye kârı yerine birleşme
kârı vergiye matrah olur.
(2) Tasfiye kârının tespiti hakkındaki hükümler, birleşme
kârının tespitinde de geçerlidir. Şu kadar ki, münfesih kurumun veya kurumların
ortaklarına ya da sahiplerine birleşilen kurum tarafından doğrudan doğruya veya
dolaylı olarak verilen değerler, kurumun tasfiyesi halinde ortaklara dağıtılan
değerler yerine geçer. Birleşilen kurumdan alınan değerler Vergi Usul Kanununda
yazılı esaslara göre değerlenir.
(3) Kanunun 17 nci maddesine göre tasfiye memurlarına düşen
sorumluluk ve ödevler, birleşme halinde birleşilen kuruma ait olur.
Devir, bölünme ve hisse
değişimi
MADDE 19- (1) Bu Kanunun
uygulanmasında aşağıdaki şartlar dahilinde gerçekleşen birleşmeler devir
hükmündedir:
a) Birleşme sonucunda infisah eden kurum ile birleşilen
kurumun kanuni veya iş merkezlerinin Türkiye'de bulunması.
b) Münfesih kurumun devir tarihindeki bilanço değerlerinin,
birleşilen kurum tarafından bir bütün halinde devralınması ve aynen bilançosuna
geçirilmesi.
(2) Kurumların yukarıdaki şartlar dahilinde tür
değiştirmeleri de devir hükmündedir.
(3) Aşağıdaki işlemler bölünme veya hisse değişimi
hükmündedir:
a) Tam mükellef bir sermaye şirketinin tasfiyesiz olarak
infisah etmek suretiyle bütün mal varlığını, alacaklarını ve borçlarını kayıtlı
değerleri üzerinden mevcut veya yeni kurulacak iki veya daha fazla tam mükellef
sermaye şirketine devretmesi ve karşılığında devredilen sermaye şirketinin
ortaklarına devralan sermaye şirketinin sermayesini temsil eden iştirak
hisseleri verilmesi, bu Kanunun uygulanmasında tam bölünme hükmündedir.
Devredilen şirketin ortaklarına verilecek iştirak hisselerinin itibarî
değerinin % 10'una kadarlık kısmının nakit olarak ödenmesi, işlemin bölünme
sayılmasına engel değildir.
b) Tam mükellef bir sermaye şirketinin veya sermaye şirketi
niteliğindeki bir yabancı kurumun Türkiye'deki iş yeri veya daimi temsilcisinin
bilançosunda yer alan taşınmazlar ile en az iki tam yıl süreyle elde tutulan
iştirak hisseleri ya da sahip oldukları üretim veya hizmet işletmelerinin bir
veya birkaçını kayıtlı değerleri üzerinden mevcut veya yeni kurulacak tam
mükellef bir sermaye şirketine devretmesi, bu Kanunun uygulanmasında kısmî
bölünme hükmündedir. Ancak, üretim veya hizmet işletmelerinin devrinde, işletme
bütünlüğü korunacak şekilde faaliyetin devamı için gerekli aktif ve pasif
kalemlerin tümünün devredilmesi zorunludur. Kısmî bölünmede devredilen
varlıklara karşılık edinilen devralan şirket hisseleri, devreden şirkette
kalabileceği gibi doğrudan bu şirketin ortaklarına da verilebilir. Taşınmaz ve
iştirak hisselerinin bu bent kapsamında devrinde, devralan şirketin
hisselerinin devreden şirketin ortaklarına verilmesi halinde, devredilen
taşınmaz ve iştirak hisselerine ilişkin borçların da devri zorunludur.
c) Tam mükellef bir sermaye şirketinin, diğer bir sermaye
şirketinin hisselerini, bu şirketin yönetimini ve hisse çoğunluğunu elde edecek
şekilde devralması ve karşılığında bu şirketin hisselerini devreden ortaklarına
kendi şirketinin sermayesini temsil eden iştirak hisselerini vermesi, bu
Kanunun uygulanmasında hisse değişimi hükmündedir. Hisseleri devralınan
şirketin ortaklarına verilecek iştirak hisselerinin itibarî değerinin % 10'una
kadarlık kısmının nakit olarak ödenmesi, işlemin hisse değişimi sayılmasına
engel değildir.
(4) Bu maddeye göre yapılacak bölünmelerde aktifi ve pasifi
düzenleyici hesaplar, ilgili olduğu aktif veya pasif hesapla birlikte
devrolunur.
(5) Maliye Bakanlığı devir, bölünme ve hisse değişimi
işlemleri ile ilgili usulleri belirlemeye yetkilidir.
Devir, bölünme ve hisse
değişimi hallerinde vergilendirme
MADDE 20- (1) Devirlerde, aşağıdaki
şartlara uyulduğu takdirde, münfesih kurumun sadece devir tarihine kadar elde
ettiği kazançlar vergilendirilir; birleşmeden doğan kârlar ise hesaplanmaz ve
vergilendirilmez:
a) Şirket yetkili kurulunun devre ilişkin kararının Ticaret
Sicilinde tescil edildiği tarih, devir tarihidir. Münfesih kurum ile birleşilen
kurum;
1) Devir tarihi itibarıyla hazırlayacakları ve müştereken
imzalayacakları münfesih kuruma ait kurumlar vergisi beyannamesi ile
2) Devir işleminin hesap döneminin kapandığı aydan kurumlar
vergisi beyannamesinin verildiği ayın sonuna kadar geçen süre içerisinde
yapılması halinde, münfesih kurumun önceki hesap dönemine ilişkin olarak
hazırlayacakları ve müştereken imzalayacakları münfesih kuruma ait kurumlar
vergisi beyannamesini,
birleşmenin Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde münfesih kurumun bağlı bulunduğu vergi dairesine
verirler.
b) Birleşilen kurum, münfesih kurumun tahakkuk etmiş ve
edecek vergi borçlarını ödeyeceğini ve diğer ödevlerini yerine getireceğini
münfesih kurumun birleşme sebebiyle verilecek olan kurumlar vergisi
beyannamesinin ekinde vereceği bir taahhütname ile taahhüt eder. Mahallin en
büyük mal memuru, bu hususta birleşilen kurumdan ayrıca teminat isteyebilir.
(2) Kanunun 19 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendine
göre gerçekleştirilen bölünmelerde, aşağıdaki şartlara uyulduğu takdirde
bölünme suretiyle münfesih kurumun sadece bölünme tarihine kadar elde ettiği
kazançlar vergilendirilir; bölünmeden doğan kârlar ise hesaplanmaz ve
vergilendirilmez:
a) Şirket yetkili kurulunun bölünmeye ilişkin kararının
Ticaret Sicilinde tescil edildiği tarih, bölünme tarihidir. Bölünen kurum ile
bu kurumun varlıklarını devralan kurumlar,
1) Bölünme tarihi itibarıyla hazırlayacakları ve müştereken
imzalayacakları bölünen kuruma ait kurumlar vergisi beyannamesi ile
2) Bölünme işleminin hesap döneminin kapandığı aydan
kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği ayın sonuna kadar geçen süre
içerisinde yapılması halinde, bölünen kurumun önceki hesap dönemine ilişkin
olarak hazırlayacakları ve müştereken imzalayacakları bölünen kuruma ait
kurumlar vergisi beyannamesini,
bölünmenin Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde bölünen kurumun bağlı olduğu vergi dairesine verirler.
b) Bölünen kurumun varlıklarını devralan kurumlar, bölünen
kurumun bölünme tarihine kadar tahakkuk etmiş ve edecek vergi borçlarından
müteselsilen sorumlu olacaklarını ve diğer ödevlerini yerine getireceklerini,
bölünen kurumun bölünme nedeniyle verilecek olan kurumlar vergisi beyannamesine
ekleyecekleri bir taahhütname ile taahhüt ederler. Mahallin en büyük mal
memuru, bu hususta bölünen kurum ile bu kurumun varlıklarını devralan
kurumlardan teminat isteyebilir.
(3) Kanunun 19 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının (b) ve (c)
bentlerinde belirtilen işlemlerden doğan kârlar hesaplanmaz ve
vergilendirilmez. 19 uncu maddenin üçüncü fıkrasının (b) bendine göre gerçekleştirilen
kısmî bölünme işlemlerinde, bölünen kurumun bölünme tarihine kadar tahakkuk
etmiş ve edecek vergi borçlarından bölünen kurumun varlıklarını devralan
kurumlar, devraldıkları varlıkların emsal bedeli ile sınırlı olarak
müteselsilen sorumlu olurlar.
BEŞİNCİ BÖLÜM
Verginin Ödenmesi
Ödeme süresi
MADDE 21- (1) Kurumlar vergisi,
beyannamenin verildiği ayın sonuna kadar ödenir.
(2) Tasfiye ve birleşme halinde, tasfiye edilen veya
birleşen kurumlar adına tasfiye veya birleşme kârı üzerinden tarh olunan
vergiler, tasfiye veya birleşme nedeniyle infisah eden kuruma ait kurumlar
vergisi beyannamesinin verilme süresi içinde ödenir. Tasfiye edilen veya
birleşen kurumların bu Kanuna göre tahakkuk etmiş olup, henüz vadeleri gelmemiş
bulunan vergileri de aynı süre içinde ödenir.
(3) Kanunun 20 nci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarına
göre gerçekleştirilen devir ve bölünmelerde münfesih kurum adına tahakkuk eden
vergilerden;
a) Bu fıkraların (a) bentlerinin (1) numaralı alt bentlerine
göre münfesih veya bölünen kurum adına tahakkuk edenler, devralan veya
birleşilen kurumun devir veya bölünmenin gerçekleştiği hesap dönemine ilişkin
kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği ayın sonuna kadar,
b) Diğer hallerde ise beyanname verme süresi içerisinde,
devralan veya birleşilen kurumlarca ödenir.
(4) Muhtasar beyanname ile bildirilen vergiler, beyannamenin
verildiği ayın yirmialtıncı günü akşamına kadar ödenir.
ÜÇÜNCÜ KISIM
Dar Mükellefiyet Esasında
Verginin Tarhı ve
Ödenmesi
BİRİNCİ BÖLÜM
Matrahın Tayini
Safî kurum kazancı
MADDE 22- (1) Dar mükellef
kurumların iş yeri veya daimi temsilci vasıtasıyla elde edilen kazançlarının
tespitinde, aksi belirtilmediği takdirde tam mükellef kurumlar için geçerli
olan hükümler uygulanır.
(2) Dar mükellefiyete tâbi kurumların ticarî veya ziraî
kazançlar dışında kalan kazanç ve iratları hakkında, Gelir Vergisi Kanununun bu
kazanç ve iratların tespitine ilişkin hükümleri uygulanır. Ancak, bu kazanç ve
iratların Türkiye'de yapılmakta olan ticarî veya ziraî faaliyet kapsamında elde
edilmesi halinde, kurum kazancı bu maddenin birinci fıkrasına göre tespit
edilir.
(3) Dar mükellefiyette kurum kazancının tespitinde, ayrıca
aşağıdaki indirimlerin yapılması kabul edilmez:
a) Bu kurumlar hesabına yaptıkları alım-satımlar için ana
merkeze veya Türkiye dışındaki şubelere verilen faizler, komisyonlar ve
benzerleri.
b) Türkiye'deki kurumun kazancının elde edilmesi ve idamesi
ile ilgili olan ve emsallere uygunluk ilkesi uyarınca belirlenecek dağıtım
anahtarlarına göre ayrılan paylar ile Türkiye'deki kurumun denetimi için
yabancı ülkelerden gönderilen yetkili kişilerin seyahat giderleri hariç olmak
üzere, ana merkezin veya Türkiye dışındaki şubelerin genel yönetim giderlerine
veya zararlarına katılmak üzere ayrılan paylar.
(4) Dar mükellef kurumların işletmede kullandıkları
borçlanmalar için Kanunun 12 nci maddesinde yer alan hükümlerin uygulanmasında,
ortakla ilişkili kişinin tespiti açısından sermaye veya oy hakkı şartı aranmaz.
(5) Kanunun tasfiyeye ilişkin hükümleri ile 19 uncu
maddesinin üçüncü fıkrasının (b) bendi aynı şartlarla dar mükellef kurumlar
hakkında da uygulanır. Şu kadar ki, devralan kurum tarafından devralınan
değerlere karşılık olarak verilen iştirak hisseleri, Türkiye'deki iş yeri veya
daimi temsilcinin aktifine kaydedilir.
Yabancı ulaştırma
kurumlarında kurum kazancının tespiti
MADDE 23- (1) Yabancı ulaştırma
kurumlarının vergiye matrah olacak kurum kazancı, hasılata ortalama emsal
oranlarının uygulanması suretiyle hesaplanır.
(2) Ortalama emsal oranları, Türkiye'de daimi veya arızî
olarak çalışan bütün kurumlar için;
a) Kara taşımacılığında % 12,
b) Deniz taşımacılığında % 15,
c) Hava taşımacılığında % 5,
olarak uygulanır.
(3) Ticarî ve arızî ticarî kazançları dar mükellefiyet
kapsamına alınan yabancı ulaştırma kurumlarının, Türkiye'de elde edilmiş
sayılan hasılatı aşağıdaki unsurlardan oluşur:
a) Türkiye sınırları içinde gerçekleşen kara
taşımacılığında, bilet bedeli ile birlikte alınan gider karşılıkları dahil
olmak üzere yolcu, yük ve bagaj taşıma ücreti olarak her ne adla olursa olsun
aldıkları tutarlar.
b) Türkiye'deki yükleme limanlarından yabancı ülkelerdeki
varış limanlarına veya diğer bir kurumun gemisine aktarma yapılacak yabancı
limana kadar gerçekleşen deniz ve hava taşımacılığında, bilet bedeli ile
birlikte alınan gider karşılıkları dahil olmak üzere yolcu, yük ve bagaj taşıma
ücreti olarak her ne adla olursa olsun aldıkları tutarlar.
c) Türkiye dışındaki taşımacılık faaliyeti için diğer
kurumlar hesabına Türkiye'de sattıkları yolcu ve bagaj biletleri ile Türkiye'de
yaptıkları navlun sözleşmeleri dolayısıyla kendilerine verilen komisyonlar ve
ücretler.
İKİNCİ BÖLÜM
Beyan
Beyan esası
MADDE 24- (1) Kurumlar vergisi,
mükellefin veya vergi sorumlusunun beyanı üzerine tarh olunur. Beyanname,
ilgili bulunduğu hesap döneminin sonuçlarını içerir.
(2) Her mükellef vergiye tâbi kazancının tamamı için bir
beyanname verir.
(3) Mükelleflerin şubeleri, ajanlıkları, alım-satım büro ve
mağazaları, imalathaneleri veya kendilerine bağlı diğer iş yerleri için,
bunların bağımsız muhasebeleri ve ayrılmış sermayeleri olsa dahi ayrı beyanname
verilmez.
Vergilendirme dönemi ve
beyan
MADDE 25- (1) Yıllık beyan esasında
vergilendirilen kurumların vergilendirme dönemi, hesap dönemidir. Ancak, kendilerine
özel hesap dönemi tayin edilenlerin vergilendirme dönemi, özel hesap
dönemleridir.
(2) Kesinti suretiyle ödenen vergilerde, istihkak
sahiplerince ayrıca yıllık veya özel beyanname verilmeyen hallerde, vergi
kesintisinin ilgili bulunduğu dönemler, vergilendirme dönemi sayılır.
(3) Kanunun 26 ncı maddesi gereğince verilen beyannameler
ile bildirilen kazançların vergilendirilmesinde, vergilendirme dönemi yerine
kazancın elde edilme tarihi esas alınır.
(4) Yıllık kurumlar vergisi beyannamesi, kurumun
Türkiye'deki iş yerinin veya daimi temsilcisinin bulunduğu yerin; Türkiye'de iş
yeri veya daimi temsilcisi olmadığı takdirde yabancı kuruma kazanç
sağlayanların bağlı olduğu yerin vergi dairesine verilir.
(5) Beyanname, hesap döneminin kapandığı ayı izleyen
dördüncü ayın birinci gününden yirmibeşinci günü akşamına kadar, tarhiyatın
muhatabının Türkiye'yi terk etmesi halinde ise ülkeyi terk etmesinden önceki
onbeş gün içinde verilir.
(6) Beyannamelerin şekil, içerik ve ekleri Maliye
Bakanlığınca belirlenir. Mükellefler beyanlarını bu beyanname ile yapmak veya
bu beyannamelerde yazılı bilgilere uygun olarak bildirmek zorundadır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Özel Beyan
Özel beyan zamanı tayin
olunan gelirler
MADDE 26- (1) Dar mükellefiyete
tâbi olan yabancı kurumların vergiye tâbi kazancının Gelir Vergisi Kanununda
yazılı diğer kazanç ve iratlardan (telif, imtiyaz, ihtira, işletme, ticaret
unvanı, marka ve benzeri gayrimaddî hakların satışı, devir ve temliki
karşılığında alınan bedeller hariç) ibaret bulunması halinde, yabancı kurum
veya Türkiye'de adına hareket eden kimse, bu kazançları elde edilme tarihinden
itibaren onbeş gün içinde Kanunun 27 nci maddesinde belirtilen vergi dairesine
beyanname ile bildirmek zorundadırlar.
(2) Diğer kazanç ve iratlara ilişkin olarak Türkiye'ye
bizzat getirilen nakdî veya aynî sermaye karşılığında elde edilen menkul
kıymetler ile iştirak hisselerinin elden çıkarılması sırasında oluşan kur farkı
kazancına dair hükümler hariç olmak üzere, Gelir Vergisi Kanununda yer alan
vergilendirmeme hususundaki istisna, kayıt, şart ve sürelere ait sınırlamalar
dikkate alınmaz.
Beyannamenin verilme yeri
MADDE 27- (1) Özel beyan zamanı
tayin olunan gelirlerle ilgili kurumlar vergisi beyannamesi;
a) Taşınmazların elden çıkarılmasından doğan diğer kazanç ve
iratlarda taşınmazın bulunduğu,
b) Taşınır malların ve hakların elden çıkarılmasından doğan
diğer kazanç ve iratlarda mal ve hakların Türkiye'de elden çıkarıldığı,
c) Ticarî veya ziraî bir işletmenin faaliyetinin
durdurulması veya terk edilmesi karşılığında elde edilen diğer kazanç ve
iratlarda işletmenin bulunduğu,
ç) Arızî olarak ticarî işlemlerin yapılmasından veya bu
nitelikteki işlemlere aracılıktan elde edilen kazançlar ile arızî olarak
yapılan serbest meslek faaliyetleri dolayısıyla elde edilen kazançlarda
faaliyetin yapıldığı,
d) Arızî olarak Türkiye ile yabancı ülkeler arasında yapılan
taşımacılık faaliyetlerinden elde edilen kazançlarda yolcu veya yükün taşıta
alındığı,
e) Zarar yazılan değersiz alacaklarla karşılık ayrılan şüpheli
alacakların tahsili dahil olmak üzere terk edilen işlerle ilgili olarak
sonradan elde edilen diğer kazanç ve iratlar ile ticarî, ziraî veya meslekî bir
faaliyete hiç girişilmemesi veya ihale, artırma ve eksiltmelere iştirak
edilmemesi karşılığında elde edilen diğer kazanç ve iratlarda ödemenin
Türkiye'de yapıldığı,
f) Diğer hallerde Maliye Bakanlığınca belirlenen,
yerin vergi dairesine verilir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Verginin Tarhı ve
Ödenmesi
Tarhiyatın muhatabı, tarh
zamanı ve tarh yeri
MADDE 28- (1) Dar mükellefiyete
tâbi yabancı kurumların vergisi, bunlar hesabına Türkiye'deki müdür veya
temsilcileri; müdür veya temsilcileri mevcut değil ise kazanç ve iratları
yabancı kuruma sağlayanlar adına tarh olunur.
(2) Kurumlar vergisi, beyannamenin vergi dairesine verildiği
veya elektronik ortamda gönderildiği günde, beyanname posta ile gönderilmişse
vergiyi tarh edecek daireye geldiği tarihi izleyen üç gün içinde beyannamenin
verildiği veya gönderildiği vergi dairesince tarh olunur.
Ödeme süresi
MADDE 29- (1) Dar mükellefiyette
kurumlar vergisi;
a) Yıllık beyanname ile bildirilenlerde beyannamenin
verildiği ayın sonuna kadar,
b) Muhtasar beyanname ile bildirilenlerde beyannamenin
verildiği ayın yirmialtıncı günü akşamına kadar,
c) Özel beyannameyle bildirilenler ile tarhiyatın
muhatabının Türkiye'yi terk etmesi veya tasfiye ve birleşme hallerinde
verilecek beyannamelerde ise beyanname verme süresi içinde,
ödenir.
BEŞİNCİ BÖLÜM
Vergi Kesintisi ve
Muhtasar Beyanname
Dar mükellefiyette vergi
kesintisi
MADDE 30- (1) Dar mükellefiyete
tâbi kurumların aşağıdaki kazanç ve iratları üzerinden, bu kazanç ve iratları
avanslar da dahil olmak üzere nakden veya hesaben ödeyen veya tahakkuk
ettirenler tarafından % 15 oranında kurumlar vergisi kesintisi yapılır:
a) Gelir Vergisi Kanununda belirtilen esaslara göre birden
fazla takvim yılına yaygın inşaat ve onarım işleri ile uğraşan kurumlara bu
işleri ile ilgili olarak yapılan hakediş ödemeleri.
b) Serbest meslek kazançları.
c) Gayrimenkul sermaye iratları.
d) Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin ikinci
fıkrasının (1), (2), (3) ve (4) numaralı bentlerinde sayılanlar hariç olmak
üzere menkul sermaye iratları.
(2) Ticarî veya ziraî kazanca dahil olup olmadığına
bakılmaksızın telif, imtiyaz, ihtira, işletme, ticaret unvanı, marka ve benzeri
gayrimaddî hakların satışı, devir ve temliki karşılığında nakden veya hesaben
ödenen veya tahakkuk ettirilen bedeller üzerinden bu maddenin birinci
fıkrasında belirtilen kişilerce % 15 oranında kurumlar vergisi kesintisi yapılır.
(3) Tam mükellef kurumlar tarafından, Türkiye'de bir iş yeri
veya daimi temsilci aracılığıyla kâr payı elde edenler hariç olmak üzere dar
mükellef kurumlara veya kurumlar vergisinden muaf olan dar mükelleflere
dağıtılan (kârın sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı sayılmaz) ve Gelir Vergisi
Kanununun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı
bentlerinde sayılan kâr paylarından % 15 oranında kurumlar vergisi kesintisi
yapılır.
(4) Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde
belirtilen kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlar ile (c) bendinde
belirtilen şirketlerin (b) bendindeki şartları taşıyan iştirak kazançlarından
anonim veya limited şirket niteliğindeki dar mükellef kurumlara dağıtılan kâr
paylarından yapılacak kesinti oranı, bu maddenin üçüncü fıkrasında yer alan
oranın yarısını aşamaz.
(5) Türkiye'de iş yeri ve daimi temsilcisi bulunmayan
mükelleflerin, yetkili makamların izniyle açılan sergi ve panayırlarda
yaptıkları ticarî faaliyetlerden elde ettikleri kazançlar üzerinden, kurum
bünyesinde % 15 oranında kurumlar
vergisi kesintisi yapılır.
(6) Yıllık veya özel beyanname veren dar mükellef
kurumların, indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancından,
hesaplanan kurumlar vergisi düşüldükten sonra kalan kısımdan ana merkeze
aktardıkları tutar üzerinden, kurum bünyesinde % 15 oranında kurumlar vergisi kesintisi yapılır.
(7) Kazancın elde edildiği ülke vergi sisteminin, Türk vergi
sisteminin yarattığı vergilendirme kapasitesi ile aynı düzeyde bir
vergilendirme imkânı sağlayıp sağlamadığı hususunun göz önünde bulundurulması
suretiyle Bakanlar Kurulunca ilan edilen ülkelerde yerleşik olan veya
faaliyette bulunan kurumlara (tam mükellef kurumların bu nitelikteki ülkelerde
bulunan iş yerleri dahil) nakden veya hesaben yapılan veya tahakkuk ettirilen
her türlü ödemeler üzerinden, bu ödemelerin verginin konusuna girip girmediğine
veya ödeme yapılan kurumun mükellef olup olmadığına bakılmaksızın % 30 oranında
vergi kesintisi yapılır. Ancak, emsaline uygun fiyatlarla satın alınan mal ve
iştirak hisseleri için yapılan ödemelerle kredi ana para ve kâr payı ödemeleri
üzerinden bu fıkra uyarınca vergi kesintisi yapılmaz. Bu fıkraya göre vergi
kesintisine tâbi tutulan ödemeler, Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunlarına göre
ayrıca vergi kesintisine tâbi tutulmaz.
(8) Bakanlar Kurulu yukarıdaki fıkralarda belirtilen vergi
kesintisi oranlarını, gelir unsurları veya faaliyet konuları itibarıyla ayrı
ayrı belirlemeye, sıfıra kadar indirmeye veya yukarıdaki fıkralarda belirtilen
oranın bir katına kadar artırmaya yetkilidir.
(9) Bu maddeye göre vergisi kesinti yoluyla alınan kazanç ve
iratlar için Kanunun 24 veya 26 ncı maddelerine göre beyanname verilmesi veya
bu madde kapsamına girmeyen kazanç ve iratlar için verilecek beyannamelere söz
konusu kazanç ve iratların dahil edilmesi ihtiyaridir. Şu kadar ki, Gelir
Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (5), (7) ve (14)
numaralı bentlerinde yer alan menkul sermaye iratları ile fonların katılma
belgelerinden ve yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden elde edilen kâr
paylarının verilecek beyannamelere dahil edilmesi zorunludur.
(10) Bu maddede geçen hesaben ödeme deyimi, kesintiye tâbi
kazanç ve iratları ödeyenleri hak sahiplerine karşı borçlu durumda gösteren her
türlü kayıt ve işlemleri ifade eder.
(11) Yapılacak vergi kesintisinde kazanç ve iratlar
gayrisafi tutarları üzerinden dikkate alınır. Kesilmesi gereken verginin
ödemeyi yapan tarafından üstlenilmesi halinde vergi kesintisi, fiilen ödenen
tutar ile ödemeyi yapanın yüklendiği verginin toplamı üzerinden hesaplanır.
(12) Bu Kanuna göre vergi kesintisi yapanlar, yaptıkları
vergi kesintisini kayıt ve hesaplarında ayrıca gösterirler.
Muhtasar beyanname
MADDE 31- Kanunun 30 uncu maddesi
gereğince vergi kesintisi yapmak zorunda olanlar, bu vergileri ödeme veya
tahakkukun yapıldığı yer itibarıyla bağlı oldukları vergi dairesine muhtasar
beyanname ile bildirmek zorundadırlar. Muhtasar beyanname konusunda Gelir
Vergisi Kanununda belirlenen usul ve esaslar, bu maddeye göre verilecek
muhtasar beyannameler hakkında da uygulanır.
DÖRDÜNCÜ KISIM
Ortak Hükümler ve Geçici
Maddeler
Kurumlar vergisi ve
geçici vergi oranı
MADDE 32- (1) Kurumlar vergisi,
kurum kazancı üzerinden % 20 oranında alınır.
(2) Kurumlar vergisi mükelleflerince, (dar mükellefiyete
tâbi kurumlarda ticarî ve ziraî kazançlarla sınırlı olarak) câri vergilendirme
döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere Gelir Vergisi Kanununda
belirtilen esaslara göre ve câri dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi
ödenir. Tam mükellef kurumlar için geçerli olan esaslar, dar mükellef kurumlara
da aynen uygulanır.
(3) Bakanlar Kurulu, ikinci fıkrada yazılı geçici vergi
oranını 5 puana kadar indirmeye veya tekrar kanuni seviyesine kadar getirmeye
yetkilidir.
(4) Kanunun 23 üncü maddesine göre vergilendirilen yabancı
ulaştırma kurumlarında vergi oranını karşılıklı olmak şartıyla, ülkeler
itibarıyla kara, deniz ve hava ulaştırma kurumları için ayrı ayrı veya topluca
sıfıra kadar indirmeye veya bu maddede yazılı oranın bir katını geçmemek üzere
yeni bir oran tespit etmeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.
Yurt dışında ödenen
vergilerin mahsubu
MADDE 33- (1) Yabancı ülkelerde
elde edilerek Türkiye'de genel sonuç hesaplarına intikal ettirilen kazançlardan
mahallinde ödenen kurumlar vergisi ve benzeri vergiler, Türkiye'de bu kazançlar
üzerinden tarh olunan kurumlar vergisinden indirilebilir.
(2) Kanunun 7 nci maddesinin uygulandığı hallerde, yurt
dışındaki iştirakin ödemiş olduğu gelir ve kurumlar vergisi benzeri vergiler,
kontrol edilen yabancı şirketin Türkiye'de vergilendirilecek kazancı üzerinden
hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilebilir.
(3) Tam mükellefiyete tâbi anonim şirketlerin yurt dışı
iştiraklerinden elde ettikleri kâr payları üzerinden Türkiye'de ödenecek
kurumlar vergisinden, iştiraklerin bulunduğu ülkelerdeki kâr payı dağıtımına
kaynak oluşturan kazançlar üzerinden ödenen gelir ve kurumlar vergisi benzeri
vergilerin kâr payı tutarına isabet eden kısmı mahsup edilebilir.
(4) Yurt dışı kazançlar üzerinden Türkiye'de tarh olunacak
vergilere mahsup edilebilecek tutar, hiç bir surette yurt dışında elde edilen
kazançlara Kanunun 32 nci maddesinde belirtilen kurumlar vergisi oranının
uygulanmasıyla bulunacak tutardan fazla olamaz. Bu sınır dahilinde, ilgili
bulunduğu kazancın Türkiye'de genel sonuç hesaplarına intikal ettirildiği hesap
döneminde tamamen veya kısmen indirilemeyen vergiler, bu dönemi izleyen üçüncü
hesap dönemi sonuna kadar indirim konusu yapılabilir.
(5) Geçici vergilendirme dönemi içinde yurt dışından elde
edilen gelirlerin bulunması halinde, bu gelirler üzerinden elde edildiği
ülkelerde kesinti veya diğer şekillerde ödenen vergiler, o dönem için
hesaplanan geçici vergi tutarından da mahsup edilebilir. İndirilecek tutar,
yurt dışında elde edilen kazançlara Kanunun 32 nci maddesinde belirtilen geçici
vergi oranının uygulanmasıyla bulunacak tutardan fazla olamaz.
(6) Yabancı ülkelerde vergi ödendiği, yetkili makamlardan
alınarak mahallindeki Türk elçilik veya konsoloslukları, yoksa mahallinde Türk
menfaatlerini koruyan ülkenin aynı nitelikteki temsilcileri tarafından tasdik
olunan belgelerle tevsik olunmadıkça, yabancı ülkede ödenen vergiler Türkiye'de
tarh olunan vergiden indirilemez.
(7) Kurumlar vergisinden indirim konusu yapılan vergilerin
yabancı ülkelerde ödendiğini gösterir belgelerin, tarhiyat sırasında mükellef
tarafından ibraz edilememesi halinde, yabancı ülkede ödenen veya ödenecek olan
vergi, Kanunun 32 nci maddesindeki kurumlar vergisi oranını aşmamak şartıyla o
ülkede geçerli olduğu bilinen oran üzerinden hesaplanır ve tarhiyatın bu
suretle hesaplanan tutara isabet eden kısmı ertelenir. İbraz edilmesi gereken
belgeler, tarh tarihinden itibaren en geç bir yıl içinde ilgili vergi dairesine
ibraz edildiği takdirde, bu belgelerde yazılı kesin tutara göre tarhiyat
düzeltilir.
(8) Mücbir sebepler olmaksızın belgelerin bu süre zarfında
ibraz edilmemesi veya bu belgelerin ibrazından sonra ertelenen vergi tutarından
daha düşük bir mahsup hakkı olduğunun anlaşılması halinde, ertelenen vergiler
için 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine
göre gecikme zammı hesaplanır.
Yurt içinde kesilen
vergilerin mahsubu
MADDE 34- (1) Beyannamede
gösterilen kazançlardan, Kanunun 15 inci maddesinin birinci fıkrasına ve 30
uncu maddesinin birinci ve ikinci fıkralarına göre kaynağında kesilmiş olan
vergiler (hayat sigorta şirketlerinde matematik karşılıkların yatırıma
yönlendirilmesinden elde edilen kazanç ve iratlar üzerinden yapılan kesintiler
dahil), beyanname üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilir.
(2) Kanunun 15 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre vergi
kesintisi yapılan kurum kazancından kâr payı alan kurumlar, aldıkları kâr
payının içerdiği kesintiyi mahsup edebilirler. Mahsup edilecek tutar, ele geçen
net kâr payının geçerli kesinti oranı kullanılarak brütleştirilmesi suretiyle
hesaplanır.
(3) Kontrol edilen yabancı kurumlara yapılan ödemeler
üzerinden Kanunun 30 uncu maddesinin yedinci fıkrası uyarınca kesilen vergiler,
bu şirketin Türkiye'deki beyannameye dahil edilen kurum kazancı üzerinden
hesaplanacak kurumlar vergisinden mahsup edilebilir. Ancak mahsup edilecek
vergi, kontrol edilen yabancı kurumun bu ödemelerden kaynaklanan kazancına
isabet eden kurumlar vergisini aşamaz.
(4) Geçici vergilendirme dönemi içinde elde edilen gelirler
üzerinden kesinti yoluyla ödenmiş vergilerin bulunması halinde bu vergiler, o
dönem için hesaplanan geçici vergi tutarından da mahsup edilebilir. İlgili
hesap dönemine ilişkin tahakkuk ettirilen geçici verginin sadece ödenen kısmı
yıllık kurumlar vergisi beyannamesi üzerinden hesaplanan kurumlar vergisine
mahsup edilir.
(5) Bu fıkrada belirtilen sınırlar dahilinde mahsup edilecek
vergiler, beyanname üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinden fazla olduğu
takdirde, bu durum vergi dairesince mükellefe yazı ile bildirilir. Aradaki
fark, mükellefin söz konusu yazıyı tebellüğ tarihinden itibaren bir yıl içinde
başvurusu halinde kendisine iade olunur. Bir yıl içinde başvurmayan
mükelleflerin bu farktan doğan alacakları düşer.
(6) Maliye Bakanlığı; iadeyi mahsuben veya nakden
yaptırmaya, inceleme raporuna, yeminli mali müşavir raporuna veya teminata
bağlamaya ve iade için aranılacak belgeleri belirlemeye yetkilidir. Bu yetki;
kazanç türlerine, iade şekillerine, geliri elde edenin veya ödemeyi yapanın
hukuki statüsüne göre ayrı ayrı kullanılabilir.
(7) Mahsuben iade işlemi, aranan tüm belgelerin tamamlanması
şartıyla, yıllık kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği tarih itibarıyla
yapılır. İkmalen veya resen yapılan tarhiyatlarda mahsup işlemi, mahsup
talebine ilişkin dilekçe ve eklerinin eksiksiz olarak vergi dairesi kayıtlarına
girdiği tarih esas alınarak yapılır. Aranan belgelerin tamamlanması aşamasında
yapılan tahsilatlar yönünden düzeltme yapılmaz.
(8) Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (d)
bendinde belirtilen fon ve ortaklıklar, aynı bentte yer alan kazançların elde
edilmesi sırasında, Kanunun 15 inci maddesi uyarınca kendilerinden kesilen
vergileri, vergi kesintisi yapanlarca ilgili vergi dairesine ödenmiş olmak
şartıyla, Kanunun 15 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre kurum bünyesinde
yapacakları vergi kesintisinden mahsup edebilirler. Mahsup edilemeyen kesinti
tutarı mükellefin başvurusu halinde red ve iade edilir.
(9) Bu madde hükmünün uygulanmasında, yabancı para ile
ödenen vergilere, bunların ilgili bulunduğu kazançların genel sonuç hesaplarına
intikali esnasındaki kur uygulanır.
Muafiyet, istisna ve
indirimlerin sınırı
MADDE 35- (1) Diğer kanunlardaki
muafiyet, istisna ve indirimlere ilişkin hükümler, kurumlar vergisi bakımından
geçersizdir.
(2) Kurumlar vergisi ile ilgili muafiyet, istisna ve
indirimlere ilişkin hükümler, ancak bu Kanun, Gelir Vergisi Kanunu ve Vergi
Usul Kanununa hüküm eklenmek veya bu Kanunlarda değişiklik yapılmak suretiyle
düzenlenir.
(3) Uluslararası anlaşma hükümleri saklıdır.
Kaldırılan hükümler
MADDE 36- 3/6/1949 tarihli ve 5422
sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu ile ek ve değişiklikleri yürürlükten
kaldırılmıştır.
GEÇİCİ MADDE 1- (1) Bu Kanun uyarınca
vergi kesintisine tâbi tutulmuş kazanç ve iratlar üzerinden, Gelir Vergisi
Kanununun 94 üncü maddesi uyarınca
ayrıca kesinti yapılmaz.
(2) Gelir Vergisi Kanununun geçici 67 nci maddesi uyarınca
vergi kesintisine tâbi tutulmuş kazanç ve iratlar üzerinden, bu Kanun uyarınca
ayrıca kesinti yapılmaz. Anılan maddeye göre yapılan vergi kesintileri 34 üncü
madde hükümleri çerçevesinde kurumlar vergisinden mahsup edilebilir. Şu kadar
ki; söz konusu maddenin (2) ve (3) numaralı fıkraları kapsamında kesinti suretiyle
ödenen verginin, işlemden doğan kazancın tâbi olduğu vergi kesintisi oranıyla
çarpımı sonucu bulunacak tutarı aşan kısmı, yıllık beyannamede hesaplanan
vergiden mahsup edilmez.
(3) Dar mükellef kurumların Türkiye'deki iş yerlerine
atfedilmeyen veya daimi temsilcilerinin aracılığı olmaksızın elde edilen ve
Gelir Vergisi Kanununun geçici 67 nci maddesi kapsamında kesinti yapılmış
kazançları ile bu kurumların tam mükellef kurumlara ait olup İstanbul Menkul
Kıymetler Borsasında işlem gören ve bir yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse
senetlerinin elden çıkarılmasından sağlanan ve geçici 67 nci maddenin (1)
numaralı fıkrasının altıncı paragrafı kapsamında vergi kesintisine tâbi
tutulmayan kazançları ve bu kurumların daimi temsilcileri aracılığıyla elde ettikleri
tamamı geçici 67 nci madde kapsamında vergi kesintisine tâbi tutulmuş
kazançları için yıllık veya özel beyanname verilmez.
(4) Bu Kanunla tanınan yetkiler çerçevesinde Bakanlar Kurulu
tarafından yeni kararlar alınıncaya kadar, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile
5422 sayılı Kanun kapsamında vergi oranlarına ve diğer hususlara ilişkin olarak
yayınlanan Bakanlar Kurulu kararlarında yer alan düzenlemeler, bu Kanunda
belirlenen yasal sınırları aşmamak üzere geçerliliğini korur.
(5) Diğer Kanunlarla 5422 sayılı Kanuna yapılmış olan
atıflar, ilgili olduğu maddeler itibarıyla bu Kanuna yapılmış sayılır.
(6) 2006 yılının sonuna kadar bu Kanunun 4 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (l) bendinde yazılı şartları sağlayamayan yapı
kooperatiflerinin muafiyeti 1/1/2006 tarihi itibarıyla sona ermiş sayılır.
(7) Organize sanayi bölgeleri ile küçük sanayi sitelerinin
alt yapılarını hazırlamak ve buralarda faaliyette bulunanların; arsa, elektrik,
gaz, buhar ve su gibi ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, kamu kurumları
ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerce
birlikte oluşturulan ve kazancının tamamını bu yerlerin ortak ihtiyaçlarının
karşılanmasında kullanan iktisadi işletmeler, bu Kanunun yürürlük tarihinden
itibaren on yıl süreyle kurumlar vergisinden muaftır.
(8) Bu Kanunun yürürlüğünden önce kurumlar vergisine ilişkin
olarak başka kanunlarda yer alan muafiyet, istisna ve indirimler ile Kanunun
yürürlüğünden önceki dönemler itibarıyla 5422 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasına
devam olunur.
Yürürlük
MADDE 37- (1) Bu Kanunun;
a) 7 nci maddesi 1/1/2006 tarihinden itibaren elde edilen
kazançlara uygulanmak üzere 1/1/2006 tarihinde,
b) 12 nci maddesi 1/1/2006 tarihinden sonraya sarkan ödünç
işlemlerine de uygulanmak üzere 1/1/2006 tarihinde,
c) 13 üncü maddesi 1/7/2006 tarihinde,
ç) 32 nci maddesinin birinci fıkrası, 1/1/2006 tarihinden
itibaren başlayan vergilendirme dönemlerine uygulanmak üzere 1/1/2006
tarihinde,
d) Diğer hükümleri 1/1/2006 tarihinde,
yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 38- Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONUNUN KABUL ETTİĞİ METİN
KURUMLAR VERGİSİ KANUNU TASARISI
BİRİNCİ KISIM
Mükellefiyet
BİRİNCİ BÖLÜM
Konu ve Mükellefler
Verginin konusu
MADDE 1- (1) Aşağıda sayılan kurumların kazançları, kurumlar
vergisine tabidir:
a) Sermaye şirketleri.
b) Kooperatifler.
c) İktisadi kamu
kuruluşları.
ç) Dernek veya vakıflara
ait iktisadi işletmeler.
d) İş ortaklıkları.
(2) Kurum kazancı, gelir
vergisinin konusuna giren gelir unsurlarından oluşur.
Mükellefler
MADDE 2- (1) Sermaye şirketleri: 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı
Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş olan anonim, limited ve sermayesi
paylara bölünmüş komandit şirketler ile benzer nitelikteki yabancı kurumlar
sermaye şirketidir. Bu Kanunun uygulanmasında, Sermaye Piyasası Kurulunun
düzenleme ve denetimine tabi fonlar ile bu fonlara benzer yabancı fonlar
sermaye şirketi sayılır.
(2) Kooperatifler:
24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanununa veya özel kanunlarına
göre kurulan kooperatifler ile benzer nitelikteki yabancı kooperatifleri ifade
eder.
(3) İktisadi kamu
kuruluşları: Devlete, il özel idarelerine, belediyelere, diğer kamu idarelerine
ve kuruluşlarına ait veya bağlı olup, faaliyetleri devamlı bulunan ve birinci
ve ikinci fıkralar dışında kalan ticarî, sınaî ve ziraî işletmeler iktisadi
kamu kuruluşudur.
(4) Yabancı devletlere,
yabancı kamu idare ve kuruluşlarına ait veya bağlı olup, bu maddenin birinci ve
ikinci fıkraları dışında kalan ticarî, sınaî ve ziraî işletmeler, iktisadi kamu
kuruluşu gibi değerlendirilir.
(5) Dernek veya vakıflara
ait iktisadi işletmeler: Dernek veya vakıflara ait veya bağlı olup faaliyetleri
devamlı bulunan ve bu maddenin birinci ve ikinci fıkraları dışında kalan
ticarî, sınaî ve ziraî işletmeler ile benzer nitelikteki yabancı işletmeler,
dernek veya vakıfların iktisadi işletmeleridir. Bu Kanunun uygulanmasında
sendikalar dernek; cemaatler ise vakıf sayılır.
(6) İktisadi kamu
kuruluşları ile dernek veya vakıflara ait iktisadi işletmelerin kazanç amacı
gütmemeleri, faaliyetlerinin kanunla verilmiş görevler arasında bulunması,
tüzel kişiliklerinin olmaması, bağımsız muhasebelerinin ve kendilerine ayrılmış
sermayelerinin veya iş yerlerinin bulunmaması mükellefiyetlerini etkilemez. Mal
veya hizmet bedelinin sadece maliyeti karşılayacak kadar olması, kâr edilmemesi
veya kârın kuruluş amaçlarına tahsis edilmesi bunların iktisadi niteliğini
değiştirmez.
(7) İş ortaklıkları:
Yukarıdaki fıkralarda yazılı kurumların kendi aralarında veya şahıs
ortaklıkları ya da gerçek kişilerle, belli bir işin birlikte yapılmasını
ortaklaşa yüklenmek ve kazancını paylaşmak amacıyla kurdukları ortaklıklardan
bu şekilde mükellefiyet tesis edilmesini talep edenler iş ortaklıklarıdır.
Bunların tüzel kişiliklerinin olmaması mükellefiyetlerini etkilemez.
Tam ve dar mükellefiyet
MADDE 3- (1) Tam mükellefiyet: Kanunun 1 inci maddesinde sayılı
kurumlardan kanuni veya iş merkezi Türkiye'de bulunanlar, gerek Türkiye içinde
gerekse Türkiye dışında elde ettikleri kazançların tamamı üzerinden
vergilendirilirler.
(2) Dar mükellefiyet:
Kanunun 1 inci maddesinde sayılı kurumlardan kanuni ve iş merkezlerinin her
ikisi de Türkiye'de bulunmayanlar, sadece Türkiye'de elde ettikleri kazançları
üzerinden vergilendirilirler.
(3) Dar mükellefiyette
kurum kazancı, aşağıdaki kazanç ve iratlardan oluşur:
a) 4/1/1961 tarihli ve
213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümlerine uygun Türkiye'de iş yeri olan veya
daimi temsilci bulunduran yabancı kurumlar tarafından bu yerlerde veya bu
temsilciler vasıtasıyla yapılan işlerden elde edilen ticarî kazançlar (Bu
şartları taşısalar bile kurumların ihraç edilmek üzere Türkiye'de satın
aldıkları malları Türkiye'de satmaksızın yabancı ülkelere göndermelerinden doğan
kazançlar, Türkiye'de elde edilmiş sayılmaz. Türkiye'de satmaktan maksat, alıcı
veya satıcının ya da her ikisinin Türkiye'de olması veya satış sözleşmesinin
Türkiye'de yapılmasıdır).
b) Türkiye'de bulunan
ziraî işletmeden elde edilen kazançlar.
c) Türkiye'de elde edilen
serbest meslek kazançları.
ç) Taşınır ve taşınmazlar
ile hakların Türkiye'de kiralanmasından elde edilen iratlar.
d) Türkiye'de elde edilen
menkul sermaye iratları.
e) Türkiye'de elde edilen
diğer kazanç ve iratlar.
(4) Bu maddede belirtilen
kazanç veya iratlar ile gelir unsurlarının Türkiye'de elde edilmesi ve
Türkiye'de daimi temsilci bulundurulması konularında, 31/12/1960 tarihli ve 193
sayılı Gelir Vergisi Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.
(5) Kanuni merkez:
Vergiye tabi kurumların kuruluş kanunlarında, tüzüklerinde, ana statülerinde
veya sözleşmelerinde gösterilen merkezdir.
(6) İş merkezi: İş
bakımından işlemlerin fiilen toplandığı ve yönetildiği merkezdir.
İKİNCİ BÖLÜM
Muafiyet ve İstisnalar
Muafiyetler
MADDE 4- (1) Aşağıda sayılan kurumlar, kurumlar vergisinden muaftır:
a) Kamu idare ve
kuruluşları tarafından tarım ve hayvancılığı, bilimi, fenni ve güzel sanatları
öğretmek, yaymak, geliştirmek ve teşvik etmek amacıyla işletilen okullar, okul
atölyeleri, konservatuvarlar, kütüphaneler, tiyatrolar, müzeler, sergiler,
nümûne fidanlıkları, tohum ve hayvan geliştirme ve üretme istasyonları, yarış
yerleri, kitap, gazete, dergi yayınevleri ve benzeri kuruluşlar.
b) Kamu idare ve
kuruluşları tarafından genel insan ve hayvan sağlığını korumak ve tedavi
amacıyla işletilen hastane, klinik, dispanser, sanatoryum, huzurevi, çocuk
bakımevi, hayvan hastanesi ve dispanseri, hayvan bakımevi, veteriner
bakteriyoloji, seroloji, distofajin kuruluşları ve benzeri kuruluşlar.
c) Kamu idare ve
kuruluşları tarafından sosyal amaçlarla işletilen şefkat, rehin ve yardım
sandıkları, sosyal yardım kurumları, yoksul aşevleri, ceza ve infaz kurumları
ile tutukevlerine ait işyurtları, dârülaceze atölyeleri, öğrenci yurtları,
pansiyonları ve benzeri kuruluşlar.
ç) Kamu idare ve
kuruluşları tarafından yetkili idarî makamların izniyle açılan yerel, ulusal
veya uluslararası nitelikteki sergiler, fuarlar ve panayırlar.
d) Genel yönetim
kapsamındaki kamu idarelerine ait olup sadece kamu görevlilerine hizmet veren,
kâr amacı gütmeyen ve üçüncü kişilere kiralanmayan kreş ve konukevleri ile
askeri kışlalardaki kantinler.
e) Kanunla kurulan emekli
ve yardım sandıkları ile sosyal güvenlik kurumları.
f) Yaptıkları iş veya
hizmet karşılığında resim ve harç alan kamu kuruluşları.
g) Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı ile Özelleştirme Fonu, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ve Milli
Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü.
h) Kuruluşlarındaki amaca
uygun işlerle sınırlı olmak şartıyla, Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü
ile askerî fabrika ve atölyeler.
ı) İl özel idareleri,
belediyeler ve köyler ile bunların oluşturdukları birlikler veya bunlara bağlı
kuruluşlar tarafından işletilen;
1) Kanal, boru ve benzeri
yollarla dağıtım yapan su işletmeleri,
2) Belediye sınırları
içinde faaliyette bulunan yolcu taşıma işletmeleri,
3) Kesim, taşıma ve
muhafaza işleriyle sınırlı olmak üzere mezbahalar,
i) Köyler veya köy
birlikleri tarafından köylünün genel ve ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla
işletilen hamam, çamaşırhane, değirmen, soğuk hava deposu ve bağlı oldukları il
sınırı içinde faaliyette bulunmaları şartıyla yolcu taşıma işletmeleri ile
köylere veya köy birliklerine ait tarım işletmeleri.
j) Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü ile özerk spor federasyonlarına tescil edilmiş spor kulüplerinin
idman ve spor faaliyetlerinde bulunan iktisadi işletmeleri ile sadece idman ve
spor faaliyetlerinde bulunan anonim şirketler.
k) Tüketim ve taşımacılık
kooperatifleri hariç olmak üzere, ana sözleşmelerinde sermaye üzerinden kazanç
dağıtılmaması, yönetim kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay
verilmemesi, yedek akçelerin ortaklara dağıtılmaması ve sadece ortaklarla iş
görülmesine (Yapı kooperatiflerinin kendilerine ait arsalarını kat karşılığı
vererek her bir hisse için bir işyeri veya konut elde etmeleri ortak dışı işlem
sayılmaz.) ilişkin hükümler bulunup, bu hükümlere fiilen uyan kooperatifler ile
bu kayıt ve şartlara ek olarak kuruluşundan inşaatın bitim tarihine kadar
yönetim ve denetim kurullarında, söz konusu inşaat işlerini kısmen veya tamamen
üstlenen gerçek kişilerle tüzel kişi temsilcilerine veya Kanunun 13 üncü
maddesine göre bunlarla ilişkili olduğu kabul edilen kişilere veya yukarıda
sayılanlarla işçi ve işveren ilişkisi içinde bulunanlara yer vermeyen ve yapı
ruhsatı ile arsa tapusu kooperatif tüzel kişiliği adına tescil edilmiş olan
yapı kooperatifleri.
l) Yabancı ülkeler veya
uluslararası finans kuruluşları ile yapılan malî ve teknik işbirliği
anlaşmaları çerçevesinde yalnızca küçük ve orta ölçekli işletmelere kredi
teminatı sağlamak üzere kurulmuş olup, bu faaliyetlerinden elde ettikleri
kazançları teminat sorumluluk fonlarına ekleyen ve sahip oldukları fonları
ortaklarına dağıtmaksızın küçük ve orta ölçekli işletmelere kredi sağlayan
banka ve kuruluşlara yatıran kurumlar.
m) Münhasıran bilimsel
araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde bulunan kurum ve kuruluşlar. (Bunların
vergi muafiyetinden yararlanmasına ve muafiyetlerinin kaybedilmesine ilişkin
şartlar Maliye Bakanlığınca belirlenir.)
n) Organize sanayi
bölgeleri ile küçük sanayi sitelerinin alt yapılarını hazırlamak ve buralarda
faaliyette bulunanların; arsa, elektrik, gaz, buhar ve su gibi ortak
ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, kamu kurumları ve kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerce birlikte oluşturulan ve
kazancının tamamını bu yerlerin ortak ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanan
iktisadi işletmeler.
(2) Bu maddenin
uygulanmasına ilişkin usuller Maliye Bakanlığınca belirlenir.
İstisnalar
MADDE 5- (1) Aşağıda belirtilen kazançlar, kurumlar vergisinden
müstesnadır:
a) Kurumların;
1) Tam mükellefiyete tabi
başka bir kurumun sermayesine katılmaları nedeniyle elde ettikleri kazançlar
(Fonların katılma belgeleri ile yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden
elde edilen kâr payları hariç),
2) Tam mükellefiyete tabi
başka bir kurumun kârına katılma imkânı veren kurucu senetleri ile diğer intifa
senetlerinden elde ettikleri kâr payları.
b) Kanuni ve iş merkezi
Türkiye'de bulunmayan anonim ve limited şirket niteliğindeki şirketlerin
sermayesine iştirak eden kurumların, bu iştiraklerinden elde ettikleri
aşağıdaki şartları taşıyan iştirak kazançları;
1) İştirak payını elinde
tutan şirketin, yurt dışı iştirakin ödenmiş sermayesinin en az % 10'una sahip
olması,
2) Kazancın elde edildiği
tarih itibarıyla iştirak payının kesintisiz olarak en az bir yıl süreyle elde
tutulması (Rüçhan hakkı kullanılmak suretiyle veya yurt dışı iştirakin iç
kaynaklarından yapılan sermaye artırımları nedeniyle elde edilen iştirak payları
için sahip olunan eski iştirak paylarının elde edilme tarihi esas alınır),
3) Yurt dışı iştirak
kazancının kâr payı dağıtımına kaynak olan kazançlar üzerinden ödenen vergiler
dahil iştirak edilen kurumun faaliyette bulunduğu ülke vergi kanunları uyarınca
en az % 15 oranında gelir ve kurumlar vergisi benzeri toplam vergi yükü
taşıması; iştirak edilen şirketin esas faaliyet konusunun, finansal kiralama
dahil finansman temini veya sigorta hizmetlerinin sunulması ya da menkul kıymet
yatırımı olması durumunda, iştirak edilen kurumun faaliyette bulunduğu ülke
vergi kanunları uyarınca en az Türkiye'de uygulanan kurumlar vergisi oranında
gelir ve kurumlar vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması,
4) İştirak kazancının,
elde edildiği hesap dönemine ilişkin kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi
gereken tarihe kadar Türkiye'ye transfer edilmesi.
Yurt dışındaki inşaat,
onarım, montaj işleri ve teknik hizmetlerin yapılabilmesi için ilgili ülke
mevzuatına göre ayrı bir şirket kurulmasının zorunlu olduğu durumlarda, özel
amaç için kurulduğunun ana sözleşmelerinde belirtilmesi ve fiilen bu amaç
dışında faaliyetinin bulunmaması şartıyla, söz konusu şirketlere iştirak
edilmesinden elde edilen kazançlar için bu bentte belirtilen şartlar aranmaz.
Bu bent uyarınca vergi
yükü, kanuni veya iş merkezinin bulunduğu ülkede ilgili dönemde tahakkuk eden
ve kâr payı dağıtımına kaynak olan kazançlar üzerinden ödenen vergiler dahil
olmak üzere toplam gelir ve kurumlar vergisi benzeri verginin, bu dönemde elde
edilen toplam dağıtılabilir kurum kazancı ile tahakkuk eden gelir ve kurumlar
vergisi toplamına oranlanması suretiyle tespit edilir.
c) Kazancın elde edildiği
tarih itibarıyla aralıksız en az bir yıl süreyle nakit varlıklar dışında kalan
aktif toplamının % 75 veya daha fazlası, kanuni veya iş merkezi Türkiye'de
bulunmayan anonim veya limited şirket niteliğindeki şirketlerin her birinin
sermayesine en az % 10 oranında iştirakten oluşan tam mükellefiyete tabi anonim
şirketlerin, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan yurt dışı iştirak
hisselerinin elden çıkarılmasından doğan kurum kazançları.
ç) Anonim şirketlerin
kuruluşlarında veya sermayelerini artırdıkları sırada çıkardıkları payların
bedelinin itibarî değeri aşan kısmı.
d) Türkiye'de kurulu;
1) Menkul kıymetler
yatırım fonları veya ortaklıklarının portföy işletmeciliğinden doğan
kazançları,
2) Portföyü Türkiye'de
kurulu borsalarda işlem gören altın ve kıymetli madenlere dayalı yatırım
fonları veya ortaklıklarının portföy işletmeciliğinden doğan kazançları,
3) Girişim sermayesi
yatırım fonları veya ortaklıklarının kazançları,
4) Gayrimenkul yatırım
fonları veya ortaklıklarının kazançları,
5) Emeklilik yatırım
fonlarının kazançları,
6) Konut finansmanı
fonları ile varlık finansmanı fonlarının kazançları,
e) Kurumların, en az iki
tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı
süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının
satışından doğan kazançların % 75'lik kısmı.
Bu istisna, satışın yapıldığı
dönemde uygulanır ve satış kazancının istisnadan yararlanan kısmı satışın
yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar pasifte özel bir fon
hesabında tutulur. Ancak satış bedelinin, satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci
takvim yılının sonuna kadar tahsil edilmesi şarttır. Bu süre içinde tahsil
edilmeyen satış bedeline isabet eden istisna nedeniyle zamanında tahakkuk
ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılır.
İstisna edilen kazançtan
beş yıl içinde sermayeye ilave dışında herhangi bir şekilde başka bir hesaba
nakledilen veya işletmeden çekilen ya da dar mükellef kurumlarca ana merkeze
aktarılan kısım için uygulanan istisna dolayısıyla zamanında tahakkuk
ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılır. Aynı süre içinde işletmenin
tasfiyesi (bu Kanuna göre yapılan devir ve bölünmeler hariç) halinde de bu
hüküm uygulanır.
Bedelsiz olarak veya
rüçhan hakkı kullanılmak suretiyle itibarî değeriyle elde edilen hisse
senetlerinin elde edilme tarihi olarak, sahip olunan eski hisse senetlerinin
elde edilme tarihi esas alınır.
Devir veya bölünme
suretiyle devralınan taşınmazlar, iştirak hisseleri, kurucu senetleri ve intifa
senetleri ile rüçhan haklarının satışında iki yıllık sürenin hesabında, devir
olunan veya bölünen kurumda geçen süreler de dikkate alınır.
Menkul kıymet veya
taşınmaz ticareti ve kiralanmasıyla uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde
bulundurdukları değerlerin satışından elde ettikleri kazançlar istisna kapsamı
dışındadır.
f) Bankalara borçları
nedeniyle kanuni takibe alınmış veya Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna borçlu
durumda olan kurumlar ile bunların kefillerinin ve ipotek verenlerin sahip
oldukları taşınmazlar, iştirak hisseleri, kurucu senetleri ve intifa senetleri
ile rüçhan haklarının, bu borçlara karşılık bankalara veya bu Fona devrinden
sağlanan hasılatın bu borçların tasfiyesinde kullanılan kısmına isabet eden
kazançların tamamı ile bankaların bu şekilde elde ettikleri söz konusu
kıymetlerin satışından doğan kazançların %75'lik kısmı.
g) Kurumların yurt
dışında bulunan iş yerleri veya daimi temsilcileri aracılığıyla elde ettikleri
aşağıdaki şartları taşıyan kurum kazançları;
1) Bu kazançların,
doğduğu ülke vergi kanunları uyarınca en az % 15 oranında gelir ve kurumlar
vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması,
2) Kazançların elde
edildiği hesap dönemine ilişkin yıllık kurumlar vergisi beyannamesinin
verilmesi gereken tarihe kadar Türkiye'ye transfer edilmiş olması,
3) Ana faaliyet konusu,
finansal kiralama dahil finansman temini, sigorta hizmetlerinin sunulması veya
menkul kıymet yatırımı olan kurumlarda, bu kazançların doğduğu ülke vergi
kanunları uyarınca en az Türkiye'de uygulanan kurumlar vergisi oranında gelir
ve kurumlar vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması.
Bu bent uyarınca toplam
vergi yükü, birinci fıkranın (b) bendindeki tanıma göre tespit edilir.
h) Yurt dışında yapılan
inşaat, onarım, montaj işleri ile teknik hizmetlerden sağlanarak Türkiye'de
genel sonuç hesaplarına intikal ettirilen kazançlar.
ı) Okul öncesi eğitim,
ilköğretim, özel eğitim ve orta öğretim özel okulları ile Bakanlar Kurulunca
vergi muafiyeti tanınan vakıflara veya kamu yararına çalışan derneklere bağlı
rehabilitasyon merkezlerinin işletilmesinden, ilgili Bakanlığın görüşü alınmak
suretiyle Maliye Bakanlığının belirleyeceği usuller çerçevesinde beş hesap
dönemi itibarıyla elde edilen kazançlar (İstisna, belirtilen okulların ve
rehabilitasyon merkezlerinin faaliyete geçtiği hesap döneminden itibaren
başlar).
i) Kooperatif
ortaklarının yönetim gideri karşılığı olarak ödedikleri paralardan harcanmayarak
iade edilen kısımlar ile aşağıda belirtilen kooperatiflerin ortakları için;
1) Tüketim
kooperatiflerinde, ortakların kişisel ve ailevî gıda ve giyecek ihtiyaçlarını
karşılamak için satın aldıkları malların değerine,
2) Üretim
kooperatiflerinde, ortakların üreterek kooperatife sattıkları veya
kooperatiften üretim faaliyetinde kullanmak üzere satın aldıkları malların
değerine,
3) Kredi
kooperatiflerinde, ortakların kullandıkları kredilere,
göre hesapladıkları
risturnlar.
Bu risturnların ortaklara
dağıtımı, kâr dağıtımı sayılmaz. Risturnun nakden veya aynı değerde mal ile
ödenmesi istisnanın uygulanmasına engel değildir.
Ortaklardan başka
kimselerle yapılan işlemlerden doğan kazançlar ile ortaklarla ortaklık statüsü
dışında yapılan işlemlerden doğan kazançlar hakkında risturnlara ilişkin
istisna hükmü uygulanmaz. Bunların genel kazançtan ayrılmasında, ortaklarla
yapılan iş hacminin genel iş hacmine olan oranı esas alınır.
(2) Bu maddedeki
istisnaların uygulanmasına ilişkin usulleri tespit etmeye Maliye Bakanlığı
yetkilidir.
(3) İştirak hisseleri
alımıyla ilgili finansman giderleri hariç olmak üzere, kurumların kurumlar
vergisinden istisna edilen kazançlarına ilişkin giderlerinin veya istisna
kapsamındaki faaliyetlerinden doğan zararlarının, istisna dışı kurum
kazancından indirilmesi kabul edilmez.
İKİNCİ KISIM
Tam Mükellefiyet Esasında
Verginin Tarhı ve Ödenmesi
BİRİNCİ BÖLÜM
Matrahın Tayini
Safî kurum kazancı
MADDE 6- (1) Kurumlar vergisi, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde
elde ettikleri safî kurum kazancı üzerinden hesaplanır.
(2) Safî kurum kazancının
tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticarî kazanç hakkındaki hükümleri
uygulanır. Ziraî faaliyetle uğraşan kurumların bu faaliyetinden doğan
kazançlarının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun 59 uncu maddesinin son fıkra hükmü de dikkate alınır.
Kontrol edilen yabancı kurum kazancı
MADDE 7- (1) Tam mükellef kurumların doğrudan veya dolaylı olarak
ayrı ayrı ya da birlikte sermayesinin, kâr payının veya oy kullanma hakkının en
az % 50'sine sahip olmak suretiyle kontrol ettikleri yurt dışı iştiraklerinin
kurum kazançları, dağıtılsın veya dağıtılmasın aşağıdaki şartların birlikte
gerçekleşmesi halinde, Türkiye'de kurumlar vergisine tabidir:
a) İştirakin toplam
gayrisafi hasılatının % 25 veya
fazlasının faaliyet ile orantılı sermaye, organizasyon ve eleman istihdamı
suretiyle yürütülen ticarî, ziraî veya serbest meslek faaliyeti dışındaki faiz,
kâr payı, kira, lisans ücreti, menkul kıymet satış geliri gibi pasif nitelikli
gelirlerden oluşması,
b) Yurt dışındaki
iştirakin ticarî bilânço kârı üzerinden % 10'dan az oranda gelir ve kurumlar
vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması,
c) Yurt dışında kurulu
iştirakin ilgili yıldaki toplam gayrisafi hasılatının 100.000 YTL karşılığı
yabancı parayı geçmesi.
(2) Birinci fıkrada yer
alan toplam vergi yükü, Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (b)
bendindeki tanıma göre tespit edilir.
(3) Kontrol oranı olarak,
ilgili hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte sahip olunan en yüksek oran
dikkate alınır.
(4) Birinci fıkradaki
şartların gerçekleşmesi durumunda yurt dışında kurulu iştirakin elde etmiş
olduğu kâr, yurt dışı iştirakin hesap döneminin kapandığı ayı içeren hesap
dönemi itibarıyla tam mükellef kurumların, kurumlar vergisi matrahına hisseleri
oranında dahil edilir.
(5) Bu maddeye göre
Türkiye'de vergilenmiş kazancın yurt dışındaki kurum tarafından sonradan
dağıtılması durumunda, elde edilen kâr paylarının vergilenmemiş kısmı kurumlar
vergisine tabi tutulur.
İndirilecek giderler
MADDE 8- (1) Ticarî kazanç gibi hesaplanan kurum kazancının
tespitinde, mükellefler aşağıdaki giderleri de ayrıca hasılattan
indirebilirler:
a) Menkul kıymet ihraç
giderleri.
b) Kuruluş ve örgütlenme
giderleri.
c) Genel kurul
toplantıları için yapılan giderler ile birleşme, devir, bölünme, fesih ve
tasfiye giderleri.
ç) Sermayesi paylara
bölünmüş komandit şirketlerde komandite ortağın kâr payı.
d) Katılım bankalarınca
katılma hesabı karşılığında ödenen kâr payları.
e) Sigorta ve reasürans
şirketlerinde bilanço gününde hükmü devam eden sigorta sözleşmelerine ait olup,
aşağıda belirtilen teknik karşılıklar;
1) Muallak hasar ve
tazminat karşılıkları; tahakkuk etmiş ve hesaben tespit edilmiş hasar ve
tazminat bedelleri veya bu hesap yapılmamışsa hasar ve tazminatın ve bunlarla
ilgili tüm masrafların tahmini değerleri ile gerçekleşmiş, ancak rapor
edilmemiş hasar ve tazminat bedelleri ve bunlara ilişkin masraflardan, reasürör
payı düşüldükten sonra kalan tutar ile saklama payına isabet eden muallak hasar
karşılığı yeterlilik farklarından oluşur.
2) Kazanılmamış prim
karşılıkları; yürürlükte bulunan sigorta sözleşmeleri için tahakkuk etmiş
primlerden, komisyonlar düşüldükten sonra kalan tutarın gün esasına göre
bilânço gününden sonraya sarkan kısmından, aynı esasa göre hesaplanan reasürör
payının düşülmesinden sonra kalan tutardır. Ancak bu tutar, nakliyat emtia
sigortalarında, yıllık primin komisyon düşüldükten sonraki tutarından
şirketlerin kendi saklama paylarında kalanının % 25'ini geçemez. Kazanılmamış prim karşılığının gün esasına
göre hesaplanması mümkün olmayan reasürans ve retrosesyon işlemlerinde 1/8
yöntemi uygulanabilir.
3) Hayat sigortalarında
matematik karşılıklar, her sözleşme üzerinden ayrı ayrı hesaplanır.
Karşılıkların, gelirleri vergiden istisna edilmiş olan menkul kıymetlere
yatırılan kısmına ait faiz ve kâr payları, giderler arasında gösterilemez.
4) Deprem hasar
karşılıkları; yangın ve mühendislik sigorta branşlarında verilen deprem
teminatı karşılığında alınan ve şirketlerin kendi saklama paylarında kalan
primlerin 21/12/1959 tarihli ve 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanununun 25 inci
maddesi uyarınca hesaplanan kısmı ile önceki hesap dönemlerinde ayrılan
karşılıkların yatırıldığı fonların gelirleri toplamından oluşur. Deprem hasar
karşılığı hesabına intikal ettirilen primler, bu Kanunun uygulamasında
kazanılmamış prim karşılığı hesaplamasına konu edilmez.
5) Bir bilanço döneminde
ayrılan sigorta teknik karşılıkları, ertesi bilanço döneminde aynen kâra
eklenir.
Zarar mahsubu
MADDE 9- (1) Kurumlar vergisi matrahının tespitinde, kurumlar
vergisi beyannamesinde her yıla ilişkin tutarlar ayrı ayrı gösterilmek şartıyla
aşağıda belirtilen zararlar indirim konusu yapılır:
a) Beş yıldan fazla
nakledilmemek şartıyla geçmiş yılların beyannamelerinde yer alan zararlar.
Kanunun 20 nci maddesinin
birinci fıkrası çerçevesinde devralınan kurumların devir tarihi itibarıyla öz
sermaye tutarını geçmeyen zararları ile 20 nci maddenin ikinci fıkrası
kapsamında gerçekleştirilen tam bölünme işlemi sonucu bölünen kurumdaki öz
sermayesinin devralınan tutarını geçmeyen ve devralınan kıymetle orantılı
zararların indirilmesinde aşağıdaki şartlar ayrıca aranır:
1) Son beş yıla ilişkin
kurumlar vergisi beyannamelerinin kanuni süresinde verilmiş olması,
2) Devralınan kurumun
faaliyetine devir veya bölünmenin meydana geldiği hesap döneminden itibaren en
az beş yıl süreyle devam edilmesi.
Bu şartların ihlâli
halinde, zarar mahsupları nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler
için vergi ziyaı doğmuş sayılır.
b) Türkiye'de kurumlar
vergisinden istisna edilen kazançlarla ilgili olanlar hariç olmak üzere, beş
yıldan fazla nakledilmemek şartıyla yurt dışı faaliyetlerden doğan zararlar;
1) Faaliyette bulunulan
ülkenin vergi kanunlarına göre beyan edilen vergi matrahlarının zarar dahil,
her yıl o ülke mevzuatına göre denetim yetkisi verilen kuruluşlarca rapora
bağlanması,
2) Bu raporun aslı ile
tercüme edilmiş bir örneğinin Türkiye'deki ilgili vergi dairesine ibrazı,
halinde indirim konusu
yapılır.
Denetim kuruluşlarınca
hazırlanacak raporun ekinde yer alan vergi beyanlarının, bilanço ve gelir
tablosunun, o ülkedeki yetkili malî makamlarca onaylanması zorunludur.
Faaliyette bulunulan ülkede denetim kuruluşu olmaması halinde, her yıla ait
vergi beyannamesinin, o ülke yetkili makamlarından alınan birer örneğinin
mahallindeki Türk elçilik ve konsoloslukları, yoksa orada Türk menfaatlerini
koruyan ülkenin aynı mahiyetteki temsilcilerine onaylatılarak, aslının ve
tercüme edilmiş bir örneğinin ilgili vergi dairesine ibrazı yeterlidir.
Türkiye'de indirim konusu
yapılan yurt dışı zararın, ilgili ülkede de mahsup edilmesi veya gider
yazılması halinde, Türkiye'deki beyannameye dahil edilecek yurt dışı kazanç,
mahsup veya gider yazılmadan önceki tutardır.
(2) Bu maddenin
uygulanmasına ilişkin usulleri belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.
Diğer indirimler
MADDE 10- (1) Kurumlar vergisi matrahının tespitinde; kurumlar
vergisi beyannamesi üzerinde ayrıca gösterilmek şartıyla, kurum kazancından
sırasıyla aşağıdaki indirimler yapılır:
a) Mükelleflerin,
işletmeleri bünyesinde gerçekleştirdikleri münhasıran yeni teknoloji ve bilgi
arayışına yönelik araştırma ve geliştirme harcamaları tutarının % 40'ı oranında
hesaplanacak "Ar-Ge indirimi".
Araştırma ve geliştirme
faaliyetleri ile doğrudan ilişkili olmayan giderlerden ve tamamen araştırma ve
geliştirme faaliyetlerinde kullanılmayan amortismana tabi iktisadi kıymetler
için hesaplanan amortisman tutarlarından verilen paylar üzerinden Ar-Ge
indirimi hesaplanmaz. Matrahın yetersiz olması nedeniyle ilgili dönemde indirim
konusu yapılamayan tutar, sonraki hesap dönemlerine devreder. Ar-Ge
indiriminden yararlanılacak harcamaların kapsamını ve uygulamadan
yararlanılabilmesi için gerekli belgeler ile usulleri belirlemeye Maliye
Bakanlığı yetkilidir.
b) 21/5/1986 tarihli ve
3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun ile 17/6/1992 tarihli ve 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun kapsamında yapılan sponsorluk harcamalarının sözü
edilen kanunlar uyarınca tespit edilen amatör spor dalları için tamamı,
profesyonel spor dalları için % 50'si.
c) Genel ve özel bütçeli
kamu idarelerine, il özel idarelerine, belediyelere ve köylere, Bakanlar
Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflara ve kamu yararına çalışan dernekler
ile bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetinde bulunan kurum ve kuruluşlara
makbuz karşılığında yapılan bağış ve yardımların toplamının o yıla ait kurum
kazancının % 5'ine kadar olan kısmı.
ç) (c) bendinde sayılan
kamu kurum ve kuruluşlarına bağışlanan okul, sağlık tesisi, 100 yatak
(kalkınmada öncelikli yörelerde 50 yatak) kapasitesinden az olmamak kaydıyla
öğrenci yurdu ile çocuk yuvası, yetiştirme yurdu, huzurevi ve bakım ve
rehabilitasyon merkezi inşası dolayısıyla yapılan harcamalar veya bu tesislerin
inşası için bu kuruluşlara yapılan her türlü bağış ve yardımlar ile mevcut
tesislerin faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için yapılan her türlü nakdî ve
aynî bağış ve yardımların tamamı.
d) Genel ve özel bütçeli
kamu idareleri, il özel idareleri, belediyeler ve köyler, Bakanlar Kurulunca
vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler ile
bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetinde bulunan kurum ve kuruluşlar
tarafından yapılan veya Kültür ve Turizm Bakanlığınca desteklenen ya da
desteklenmesi uygun görülen;
1) Kültür ve sanat
faaliyetlerine ilişkin ticarî olmayan ulusal veya uluslararası
organizasyonların gerçekleştirilmesine,
2) Ülkemizin uygarlık
birikiminin kültürü, sanatı, tarihi, edebiyatı, mimarîsi ve somut olmayan
kültürel mirası ile ilgili veya ülke tanıtımına yönelik kitap, katalog, broşür,
film, kaset, CD ve DVD gibi manyetik, elektronik ve bilişim teknolojisi yoluyla
üretilenler de dahil olmak üzere görsel, işitsel veya basılı materyallerin
hazırlanması, bunlarla ilgili derleme ve araştırmaların yayınlanması, yurt
içinde ve yurt dışında dağıtımı ve tanıtımının sağlanmasına,
3) Yazma ve nadir
eserlerin korunması ve elektronik ortama aktarılması ile bu eserlerin Kültür ve
Turizm Bakanlığı koleksiyonuna kazandırılmasına,
4) 21/7/1983 tarihli ve
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamındaki taşınmaz
kültür varlıklarının bakımı, onarımı, yaşatılması, rölöve, restorasyon,
restitüsyon projeleri yapılması ve nakil işlerine,
5) Kurtarma kazıları,
bilimsel kazı çalışmaları ve yüzey araştırmalarına,
6) Yurt dışındaki
taşınmaz Türk kültür varlıklarının yerinde korunması veya ülkemize ait kültür
varlıklarının Türkiye'ye getirilmesi çalışmalarına,
7) Kültür envanterinin
oluşturulması çalışmalarına,
8) Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamındaki taşınır kültür varlıkları ile güzel
sanatlar, çağdaş ve geleneksel el sanatları alanlarındaki ürün ve eserlerin
Kültür ve Turizm Bakanlığı koleksiyonuna kazandırılması ve güvenliklerinin
sağlanmasına,
9) Somut olmayan kültürel
miras, güzel sanatlar, sinema, çağdaş ve geleneksel el sanatları alanlarındaki
üretim ve faaliyetler ile bu alanlarda araştırma, eğitim veya uygulama merkezleri,
atölye, stüdyo ve film platosu kurulması, bakım ve onarımı, her türlü araç ve
teçhizatının tedariki ile film yapımına,
10) Kütüphane, müze,
sanat galerisi ve kültür merkezi ile sinema, tiyatro, opera, bale ve konser
gibi kültür ve sanat faaliyetlerinin sergilendiği tesislerin yapımı, onarımı
veya modernizasyon çalışmalarına,
ilişkin harcamalar ile
makbuz karşılığı yapılan bağış ve yardımların % 100'ü. Bakanlar Kurulu,
bölgeler ve faaliyet türleri itibarıyla bu oranı, yarısına kadar indirmeye veya
kanuni seviyesine kadar getirmeye yetkilidir.
e) Bakanlar Kurulunca
yardım kararı alınan doğal afetler dolayısıyla Başbakanlık aracılığı ile makbuz
karşılığı yapılan aynî ve nakdî bağışların tamamı.
(2) Bağış ve yardımların
nakden yapılmaması halinde, bağışlanan veya yardımın konusunu oluşturan mal
veya hakkın maliyet bedeli veya kayıtlı değeri, bu değer mevcut değilse Vergi
Usul Kanunu hükümlerine göre takdir komisyonlarınca tespit edilecek değeri esas
alınır.
(3) Bu maddenin
uygulanmasına ilişkin usulleri belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.
Kabul edilmeyen indirimler
MADDE 11- (1) Kurum kazancının tespitinde aşağıdaki indirimlerin
yapılması kabul edilmez:
a) Öz sermaye üzerinden
ödenen veya hesaplanan faizler.
b) Örtülü sermaye
üzerinden ödenen veya hesaplanan faiz, kur farkları ve benzeri giderler.
c) Transfer
fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan kazançlar.
ç) Her ne şekilde ve ne
isimle olursa olsun ayrılan yedek akçeler (Türk Ticaret Kanununa, kurumların
kuruluş kanunlarına, tüzüklerine, ana statülerine veya sözleşmelerine göre safî
kazançlardan ayırdıkları tüm yedek akçeler ile Bankacılık Kanununa göre
bankaların ayırdıkları genel karşılıklar dahil).
d) Bu Kanuna göre
hesaplanan kurumlar vergisi ile her türlü para cezaları, vergi cezaları,
21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun
hükümlerine göre ödenen cezalar, gecikme zamları ve faizler ile Vergi Usul
Kanunu hükümlerine göre ödenen gecikme faizleri.
e) Kanunlarla veya
kanunların verdiği yetkiye dayanılarak tespit edilen hadler saklı kalmak
kaydıyla, menkul kıymetlerin itibarî değerlerinin altında ihracından doğan
zararlar ile bu menkul kıymetlere ilişkin olarak ödenen komisyonlar ve benzeri
her türlü giderler.
f) Kiralama yoluyla edinilen
veya işletmede kayıtlı olan; yat, kotra, tekne, sürat teknesi gibi motorlu
deniz taşıtları ile uçak, helikopter gibi hava taşıtlarından işletmenin esas
faaliyet konusu ile ilgili olmayanların giderleri ve amortismanları.
g) Sözleşmelerde ceza
şartı olarak konulan tazminatlar hariç olmak üzere kurumun kendisinin,
ortaklarının, yöneticilerinin ve çalışanlarının suçlarından doğan maddî ve
manevî zarar tazminat giderleri.
h) Basın yoluyla işlenen
fiillerden veya radyo ve televizyon yayınlarından doğacak maddî ve manevî
zararlardan dolayı ödenen tazminat giderleri.
ı) Her türlü alkol ve
alkollü içkiler ile tütün ve tütün mamullerine ait ilan ve reklam giderlerinin
% 50'si. Bakanlar Kurulu bu oranı % 100'e kadar artırmaya veya sıfıra kadar
indirmeye yetkilidir.
Örtülü sermaye
MADDE 12- (1) Kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan
kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları
borçların, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç
katını aşan kısmı, ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye sayılır.
(2) Yukarıda belirtilen
karşılaştırma sırasında, sadece ilişkili şirketlere finansman temin eden kredi
şirketlerinden yapılan borçlanmalar hariç olmak üzere, ana faaliyet konusuna
uygun olarak faaliyette bulunan ve ortak veya ortakla ilişkili kişi sayılan
banka veya benzeri kredi kurumlarından yapılan borçlanmalar % 50 oranında
dikkate alınır.
(3) Bu maddenin
uygulanmasında;
a) Ortakla ilişkili kişi,
ortağın doğrudan veya dolaylı olarak en az % 10 oranında ortağı olduğu veya en
az bu oranda oy veya kâr payı hakkına sahip olduğu bir kurumu ya da doğrudan
veya dolaylı olarak, ortağın veya ortakla ilişkili bu kurumun sermayesinin, oy
veya kâr payı hakkına sahip hisselerinin en az % 10'unu elinde bulunduran bir
gerçek kişi veya kurumu,
b) Öz sermaye, kurumun
Vergi Usul Kanunu uyarınca tespit edilmiş hesap dönemi başındaki öz
sermayesini,
ifade eder.
(4) Kurumların İstanbul
Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören hisselerinin edinilmesi durumunda, söz
konusu hisse nedeniyle ortak veya ortakla ilişkili kişi sayılanlardan temin
edilen borçlanmalarda en az % 10 ortaklık payı aranır.
(5) Yukarıda belirtilen
oranlar, borç veren ortaklar ve ortakların ilişkide bulunduğu kişiler için
topluca dikkate alınır.
(6) Aşağıda sayılan
borçlanmalar örtülü sermaye sayılmaz:
a) Kurumların
ortaklarının veya ortaklarla ilişkili kişilerin sağladığı gayrinakdi teminatlar
karşılığında üçüncü kişilerden yapılan borçlanmalar.
b) Kurumların
iştiraklerinin, ortaklarının veya ortaklarla ilişkili kişilerin, banka ve
finans kurumlarından ya da sermaye piyasalarından temin ederek aynı şartlarla
kısmen veya tamamen kullandırdığı borçlanmalar.
c) 5411 sayılı Bankacılık
Kanununa göre faaliyette bulunan bankalar tarafından yapılan borçlanmalar.
ç) 3226 sayılı Finansal
Kiralama Kanunu kapsamında faaliyet gösteren finansal kiralama şirketleri, 90
sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamında
faaliyet gösteren finansman ve faktoring şirketleri ile ipotek finansman
kuruluşlarının bu faaliyetleriyle ilgili olarak ortak veya ortakla ilişkili
kişi sayılan bankalardan yaptıkları borçlanmalar.
(7) Örtülü sermaye
üzerinden kur farkı hariç, faiz ve benzeri ödemeler veya hesaplanan tutarlar,
Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarının uygulanmasında, gerek borç alan gerekse
borç veren nezdinde, örtülü sermaye şartlarının gerçekleştiği hesap döneminin
son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze
aktarılan tutar sayılır. Daha önce yapılan vergilendirme işlemleri, taraf olan
mükellefler nezdinde buna göre düzeltilir. Şu kadar ki, bu düzeltmenin
yapılması için örtülü sermaye kullanan kurum adına tarh edilen vergilerin
kesinleşmiş ve ödenmiş olması şarttır.
Transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı
MADDE 13- (1) Kurumlar, ilişkili kişilerle emsallere uygunluk
ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden mal veya
hizmet alım ya da satımında bulunursa, kazanç tamamen veya kısmen transfer
fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılır. Alım satım, imalat ve
inşaat işlemleri, kiralama ve kiraya verme işlemleri, ödünç para alınması ve
verilmesi, ikramiye, ücret ve benzeri ödemeleri gerektiren işlemler her hal ve
şartta mal veya hizmet alım ya da satımı olarak değerlendirilir.
(2) İlişkili kişi;
kurumların kendi ortakları, kurumların veya ortaklarının ilgili bulunduğu
gerçek kişi veya kurum ile idaresi, denetimi veya sermayesi bakımından doğrudan
veya dolaylı olarak bağlı bulunduğu ya da nüfûzu altında bulundurduğu gerçek
kişi veya kurumları ifade eder. Ortakların eşleri, ortakların veya eşlerinin
üstsoy ve altsoyu ile üçüncü derece dahil yansoy hısımları ve kayın hısımları
da ilişkili kişi sayılır. Kazancın elde edildiği ülke vergi sisteminin, Türk vergi
sisteminin yarattığı vergilendirme kapasitesi ile aynı düzeyde bir
vergilendirme imkânı sağlayıp sağlamadığı ve bilgi değişimi hususunun göz
önünde bulundurulması suretiyle Bakanlar Kurulunca ilan edilen ülkelerde veya
bölgelerde bulunan kişilerle yapılmış tüm işlemler, ilişkili kişilerle yapılmış
sayılır.
(3) Emsallere uygunluk
ilkesi, ilişkili kişilerle yapılan mal veya hizmet alım ya da satımında
uygulanan fiyat veya bedelin, aralarında böyle bir ilişkinin bulunmaması
durumunda oluşacak fiyat veya bedele uygun olmasını ifade eder. Emsallere
uygunluk ilkesi doğrultusunda tespit edilen fiyat veya bedellere ilişkin
hesaplamalara ait kayıt, cetvel ve belgelerin ispat edici kağıtlar olarak
saklanması zorunludur.
(4) Kurumlar, ilişkili
kişilerle yaptığı işlemlerde uygulayacağı fiyat veya bedelleri, aşağıdaki
yöntemlerden işlemin mahiyetine en uygun olanını kullanarak tespit eder:
a) Karşılaştırılabilir
fiyat yöntemi: Bir mükellefin uygulayacağı emsallere uygun satış fiyatının,
karşılaştırılabilir mal veya hizmet alım ya da satımında bulunan ve aralarında
herhangi bir şekilde ilişki bulunmayan gerçek veya tüzel kişilerin
birbirleriyle yaptıkları işlemlerde uygulayacağı piyasa fiyatı ile
karşılaştırılarak tespit edilmesini ifade eder.
b) Maliyet artı yöntemi:
Emsallere uygun fiyatın, ilgili mal veya hizmet maliyetlerinin makul bir brüt
kâr oranı kadar artırılması suretiyle hesaplanmasını ifade eder.
c) Yeniden satış fiyatı
yöntemi: Emsallere uygun fiyatın, işlem konusu mal veya hizmetlerin aralarında
herhangi bir şekilde ilişki bulunmayan gerçek veya tüzel kişilere yeniden
satılması halinde uygulanacak fiyattan, makul bir brüt satış kârı düşülerek
hesaplanmasını ifade eder.
ç) Emsallere uygun fiyata
yukarıdaki yöntemlerden herhangi birisi ile ulaşma olanağı yoksa mükellef,
işlemlerin mahiyetine uygun olarak kendi belirleyeceği diğer yöntemleri
kullanabilir.
(5) İlişkili kişilerle
yapılan mal veya hizmet alım ya da satımında uygulanacak fiyat veya bedelin
tespitine ilişkin yöntemler, mükellefin talebi üzerine Maliye Bakanlığı ile
anlaşılarak belirlenebilir. Bu şekilde belirlenen yöntem, üç yılı aşmamak üzere
anlaşmada tespit edilen süre ve şartlar dahilinde kesinlik taşır.
(6) Tamamen veya kısmen
transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan kazanç, Gelir ve
Kurumlar Vergisi kanunlarının uygulamasında, bu maddedeki şartların
gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar
mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılır. Daha önce yapılan
vergilendirme işlemleri, taraf olan mükellefler nezdinde buna göre düzeltilir.
Şu kadar ki, bu düzeltmenin yapılması için örtülü kazanç dağıtan kurum adına
tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şarttır.
(7) Transfer
fiyatlandırması ile ilgili usuller Bakanlar Kurulunca belirlenir.
İKİNCİ BÖLÜM
Beyan
Beyan esası
MADDE 14- (1) Kurumlar vergisi, mükellefin veya vergi sorumlusunun
beyanı üzerine tarh olunur. Beyanname, ilgili bulunduğu hesap döneminin
sonuçlarını içerir.
(2) Her mükellef vergiye
tabi kazancının tamamı için bir beyanname verir. Ancak, tüzel kişiliği
bulunmayan iktisadi kamu kuruluşları ile dernek ve vakıflara ait iktisadi
işletmelerden her biri için, bunların bağlı olduğu kamu tüzel kişileri ile
dernek ve vakıflar tarafından ayrı beyanname verilir.
(3) Kurumlar vergisi
beyannamesi, hesap döneminin kapandığı ayı izleyen dördüncü ayın birinci
gününden yirmibeşinci günü akşamına kadar mükellefin bağlı olduğu vergi
dairesine verilir.
(4) Mükelleflerin
şubeleri, ajansları, alım-satım büro ve mağazaları, imalathaneleri veya
kendilerine bağlı diğer iş yerleri için, bunların bağımsız muhasebeleri ve
ayrılmış sermayeleri olsa dahi ayrı beyanname verilmez.
(5) Kooperatiflerin
gelirlerinin vergi kesintisine tabi tutulan taşınmaz kira gelirlerinden ibaret
olması halinde, bu gelirler için beyanname verilmez.
(6) Mükellefin bağlı
olduğu vergi dairesi, kurumun kanuni veya iş merkezinin bulunduğu yerin vergi
dairesidir.
(7) Maliye Bakanlığı,
mükelleflerin bağlı oldukları vergi dairelerini, kanuni veya iş merkezlerine
bakmaksızın belirlemeye yetkilidir.
(8) Beyannamelerin şekil,
içerik ve ekleri Maliye Bakanlığınca belirlenir. Mükellefler beyanlarını bu
beyanname ile yapmak veya bu beyannamelerde yazılı bilgilere uygun olarak
bildirmek zorundadır.
Vergi kesintisi
MADDE 15- (1) Kamu idare ve kuruluşları, iktisadi kamu kuruluşları,
sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek
ve vakıfların iktisadi işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler,
gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı,
zirai kazançlarını bilanço veya ziraî işletme hesabı esasına göre tespit eden
çiftçiler; kurumlara avanslar da dahil olmak üzere nakden veya hesaben
yaptıkları aşağıdaki ödemeler üzerinden istihkak sahiplerinin kurumlar
vergisine mahsuben % 15 oranında
kesinti yapmak zorundadırlar:
a) Gelir Vergisi
Kanununda belirtilen esaslara göre birden fazla takvim yılına yaygın inşaat ve
onarım işleri ile uğraşan kurumlara bu işleri ile ilgili olarak yapılan hakediş
ödemeleri.
b) Kooperatiflere ait
taşınmazların kiralanması karşılığında bunlara yapılan kira ödemeleri.
c) Her nevi tahvil ve
Hazine bonosu faizleri ile Toplu Konut İdaresi ve Özelleştirme İdaresince
çıkarılan menkul kıymetlerden sağlanan gelirler (Döviz cinsinden yahut dövize,
altına veya başka bir değere endeksli menkul kıymetlerin itfası sırasında
oluşan değer artışları kesintiye tabi tutulmaz).
ç) Mevduat faizleri.
d) Katılım bankaları
tarafından katılma hesabı karşılığında ödenen kâr payları.
e) Kâr ve zarar ortaklığı
belgesi karşılığı ödenen kâr payları.
f) Birinci fıkranın (c)
bendinde yer alan menkul kıymetlerin geri alım veya satım taahhüdü ile elde
edilmesi veya elden çıkarılmasından sağlanan gelirler.
(2) Vergiden muaf olan
kurumlara dağıtılan (kârın sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı sayılmaz) Gelir
Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı
bentlerindeki kâr payları üzerinden, bu maddenin üçüncü fıkrası uyarınca vergi
kesintisine tabi tutulan kazançlar hariç olmak üzere % 15 oranında vergi
kesintisi yapılır.
(3) Emeklilik yatırım
fonlarının kazançları hariç olmak üzere, Kanunun 5 inci maddesinin birinci
fıkrasının (d) bendinde yazılı kazançlardan, dağıtılsın veya dağıtılmasın,
kurum bünyesinde % 15 oranında vergi kesintisi yapılır.
(4) Bakanlar Kurulu, bu
maddede belirtilen vergi kesintisi oranlarını, her bir ödeme ve gelir için ayrı
ayrı sıfıra kadar indirmeye, kurumlar vergisi oranına kadar yükseltmeye ve aynı
sınırlar dahilinde üçüncü fıkrada belirtilen kazançlar için fon veya ortaklık
türlerine göre ya da portföylerindeki varlıkların nitelik ve dağılımına göre
farklılaştırmaya yetkilidir.
(5) Bu madde gereğince
vergi kesintisi yapmak zorunda olanlar, bu vergileri ödeme veya tahakkukun
yapıldığı yer itibarıyla bağlı oldukları vergi dairesine, vergilendirme
dönemini izleyen ayın yirminci günü akşamına kadar muhtasar beyanname ile
bildirmeye mecburdurlar. Gelir Vergisi Kanununda belirlenen usul ve esaslar, bu
maddeye göre verilecek muhtasar beyannameler hakkında da uygulanır. Şu kadar
ki, bu maddenin üçüncü fıkrası uyarınca yapılan kesinti, kurumlar vergisi
beyannamesinin verildiği döneme ait muhtasar beyanname ile beyan edilir.
(6) Bu maddede geçen
hesaben ödeme deyimi, kesintiye tabi kazanç ve iratları ödeyenleri hak
sahiplerine karşı borçlu durumda gösteren her türlü kayıt ve işlemleri ifade
eder.
(7) Yapılacak vergi
kesintisinde kazanç ve iratlar gayrisafi tutarları üzerinden dikkate alınır.
Kesilmesi gereken verginin ödemeyi yapan tarafından üstlenilmesi halinde vergi
kesintisi, ödenen tutar ile ödemeyi yapanın yüklendiği verginin toplamı
üzerinden hesaplanır.
(8) Bu maddede belirtilen
ödemelerden yapılan vergi kesintisi, kesinti yapanların kayıt ve hesaplarında
ayrıca gösterilir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Verginin Tarhı
Vergilendirme dönemi ve tarhiyat
MADDE 16- (1) Kurumlar vergisinde vergilendirme dönemi, hesap
dönemidir. Kendilerine özel hesap dönemi tayin edilenlerin vergilendirme dönemi
ise özel hesap dönemleridir.
(2) Kesinti suretiyle
ödenen vergilerde, istihkak sahiplerince ayrıca yıllık beyanname verilmeyen
hallerde, vergi kesintisinin ilgili bulunduğu dönemler vergilendirme dönemi
sayılır.
(3) Kurumlar vergisi,
beyannamenin verildiği vergi dairesince tarh olunur.
(4) Kurumlar vergisi, bu
Kanuna göre mükellef olanların tüzel kişiliği adına; iktisadi kamu kuruluşları
ile derneklere ve vakıflara ait iktisadi işletmelerden tüzel kişiliği hâiz
olmayanlar için bağlı oldukları kamu tüzel kişileri ya da dernek veya vakıf
adına; fonlarda fonun kurucusu adına; iş ortaklıklarında ise verginin
ödenmesinden müteselsilen sorumlu olmak üzere yönetici ortak veya ortaklardan
herhangi birisi adına tarh olunur.
(5) Kurumlar vergisi,
bağlı olunan vergi dairesine beyannamenin verildiği günde, beyanname posta ile
gönderilmişse, vergiyi tarh edecek daireye geldiği tarihi izleyen üç gün içinde
tarh edilir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Tasfiye, Birleşme, Devir, Bölünme
ve Hisse Değişimi
Tasfiye
MADDE 17- (1) Tasfiye dönemi: Her ne sebeple olursa olsun, tasfiye
haline giren kurumların vergilendirilmesinde hesap dönemi yerine tasfiye dönemi
geçerli olur.
a) Tasfiye, kurumun
tasfiyeye girmesine ilişkin genel kurul kararının tescil edildiği tarihte
başlar ve tasfiye kararının tescil edildiği tarihte sona erer. Başlangıç tarihinden
aynı takvim yılı sonuna kadar olan dönem ile bu dönemden sonraki her takvim
yılı ve tasfiyenin sona erdiği dönem için ilgili takvim yılı başından
tasfiyenin bitiş tarihine kadar olan dönem bağımsız bir tasfiye dönemi sayılır.
b) Tasfiyenin başladığı
takvim yılı içinde sona ermesi halinde tasfiye dönemi, kurumun tasfiyeye
girdiği tarihten başlar ve tasfiyenin bittiği tarihe kadar devam eder.
c) Tasfiyenin zararla
kapanması halinde tasfiye sonucu, önceki tasfiye dönemlerine doğru düzeltilir
ve anılan dönemlerde fazla ödenen vergi mükellefe iade edilir.
ç) Bir yıldan fazla süren
tasfiyelerde tarh zamanaşımı, tasfiyenin sona erdiği dönemi izleyen yıldan
itibaren başlar.
d) Tasfiyeden
vazgeçilmesi halinde, kurum hakkında tasfiye hükümleri uygulanmaz. Böyle bir
durumda, tasfiyeden vazgeçme kararı, bu kararın alındığı dönemin başından
itibaren geçerli olur. Tasfiyeden vazgeçme kararının alındığı tarihe kadar
verilen tasfiye dönemi beyannameleri, normal faaliyet beyannamelerinin yerine
geçer. Tasfiyesinden vazgeçilen kurumun geçici vergiyle ilgili yükümlülükleri,
tasfiyeden vazgeçilmesine ilişkin kararın alındığı tarihi kapsayan geçici
vergilendirme dönemi başından itibaren başlar.
(2) Tasfiye
beyannameleri: Tasfiye beyannameleri, tasfiye memurları tarafından tasfiye
dönemlerinin sonundan itibaren Kanunun 14 üncü maddesinde yazılı sürelerde;
tasfiyenin sona erdiği döneme ilişkin tasfiye beyannamesi ise tasfiyenin
sonuçlandığı tarihten itibaren otuz gün içinde kurumun bağlı olduğu vergi
dairesine verilir.
(3) Bu madde gereğince
verilecek olan beyannamelere, bilanço ve gelir tablosu ile tasfiye bilançosuna
göre ortaklara dağıtılan paralar ve diğer değerlerin ayrıntılı bir listesi
eklenir.
(4) Tasfiye kârı: Tasfiye
halindeki kurumların vergi matrahı tasfiye kârıdır. Tasfiye kârı, tasfiye
döneminin sonundaki servet değeri ile tasfiye döneminin başındaki servet değeri
arasındaki olumlu farktır.
a) Tasfiye kârı
hesaplanırken;
1) Ortaklara veya kurum
sahiplerine tasfiye esnasında avans olarak veya diğer şekillerde yapılan her
türlü ödemeler tasfiyenin sonundaki servet değerine,
2) Mevcut sermayeye ilave
olarak ortaklar veya sahipleri tarafından yapılan ödemeler ile tasfiye
esnasında elde edilen ve vergiden istisna edilmiş olan kazanç ve iratlar tasfiye
döneminin başındaki servet değerine,
eklenir.
b) Hisselerine mahsuben
ortaklara dağıtılan, satılan, devredilen veya kurum sahibine iade olunan
iktisadi kıymetlerin değerleri, Kanunun 13 üncü maddesine göre ve dağıtımın,
satışın, devrin veya iadenin yapıldığı gün itibarıyla belirlenir.
c) Bu maddeye göre
tasfiye kârının hesaplanması sırasında, Kanunun 8, 9, 10 ve 11 inci madde
hükümleri de ayrıca dikkate alınır.
(5) Servet değeri:
Tasfiye döneminin başındaki ve sonundaki servet değeri, kurumun tasfiye dönemi
başındaki ve sonundaki bilançosunda görülen öz sermayesidir. Bir yıldan fazla
süren tasfiyelerde izleyen tasfiye dönemlerinin başındaki servet değeri, bir
önceki dönemin son bilançosunda görülen servet değeridir.
(6) Aşağıda belirtilenler
dışında kalan her çeşit karşılıklar ile dağıtılmamış kazançlar bu sermayeye
dahildir:
a) Vergi kanunlarına göre
ayrılmış olan her türlü amortismanlar ve karşılıklar ile sigorta şirketlerinin
teknik karşılıkları,
b) Hissedar veya sahip
olmayan kimselere dağıtılacak olan kazanç kısmı.
(7) Tasfiye memurlarının
sorumluluğu: Tasfiye memurları, kurumun tahakkuk etmiş vergileri ile tasfiye
beyannamelerine göre hesaplanan vergiler ve diğer itirazlı tarhiyatlar için,
9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 207 nci maddesine uygun
bir karşılık ayırmadan aynı Kanunun 206 ncı maddesinin dördüncü sırasında
yazılı alacaklılara ödeme ve ortaklara paylaştırma yapamazlar. Aksi takdirde bu
vergilerin asıl ve zamları ile vergi cezalarından şahsen ve müteselsilen sorumlu
olurlar.
a) Yukarıda belirtilen
vergiler ile sekizinci fıkra uyarınca tasfiye işlemlerinin incelenmesi sonucu
tarh edilecek vergilerin asılları ve zamları, tasfiye sırasında dağıtım, devir,
iade veya satış gibi yollarla kendisine bir iktisadi kıymet aktarılan ya da
tasfiye kalanı üzerinden kendisine paylaştırma yapılan ortaklardan da
aranabilir. Ortaklardan tahsil edilmiş olan vergi asılları için ayrıca tasfiye
memurlarına başvurulmaz.
b) Tasfiye memurları, bu
madde gereğince ödedikleri vergilerin asıllarından dolayı, yukarıda belirtilen
yollarla kendisine bir iktisadi kıymet aktarılan veya tasfiye kalanından pay
alan ortaklara ya da ortakların aldıkları bu değerler vergileri karşılamaya
yetmezse İcra ve İflas Kanununun 207 nci maddesine uygun oranlar dahilinde aynı
Kanunun 206 ncı maddesinin dördüncü sırasında yazılı alacaklarını tamamen veya
kısmen tahsil eden alacaklılara rücu edebilirler.
(8) Tasfiye işlemlerinin
incelenmesi: Tasfiye beyannamesinin verilmesiyle birlikte tasfiye memurları,
işlemlerinin vergi kanunları yönünden incelenmesini bir dilekçe ile isterler.
Dilekçenin verilmesinden itibaren en geç üç ay içinde vergi incelemelerine
başlanarak aralıksız devam edilir. Vergi incelemesinin bitmesini izleyen otuz
gün içinde vergi dairesi sonucu tasfiye memurlarına yazı ile bildirir. Buna
göre kurumdan aranan vergilerin sonucu alınıncaya kadar tasfiye memurlarının,
yedinci fıkrada yazılı sorumluluğu devam eder.
(9) Maliye Bakanlığı,
mükelleflerin hukuki statülerini, faaliyet gösterdikleri alanları ve tasfiyeye
giriş tarihindeki aktif büyüklüklerini dikkate almak suretiyle tasfiye
işlemlerine yönelik inceleme yaptırmamaya yetkilidir.
Birleşme
MADDE 18- (1) Bir veya birkaç kurumun diğer bir kurumla birleşmesi,
birleşme nedeniyle infisah eden kurumlar bakımından tasfiye hükmündedir. Ancak,
birleşmede tasfiye kârı yerine birleşme kârı vergiye matrah olur.
(2) Tasfiye kârının
tespiti hakkındaki hükümler, birleşme kârının tespitinde de geçerlidir. Şu
kadar ki, münfesih kurumun veya kurumların ortaklarına ya da sahiplerine
birleşilen kurum tarafından doğrudan doğruya veya dolaylı olarak verilen
değerler, kurumun tasfiyesi halinde ortaklara dağıtılan değerler yerine geçer.
Birleşilen kurumdan alınan değerler Vergi Usul Kanununda yazılı esaslara göre değerlenir.
(3) Kanunun 17 nci
maddesine göre tasfiye memurlarına düşen sorumluluk ve ödevler, birleşme
halinde birleşilen kuruma ait olur.
Devir, bölünme ve hisse değişimi
MADDE 19- (1) Bu Kanunun uygulanmasında aşağıdaki şartlar dahilinde
gerçekleşen birleşmeler devir hükmündedir:
a) Birleşme sonucunda
infisah eden kurum ile birleşilen kurumun kanuni veya iş merkezlerinin
Türkiye'de bulunması.
b) Münfesih kurumun devir
tarihindeki bilanço değerlerinin, birleşilen kurum tarafından bir bütün halinde
devralınması ve aynen bilançosuna geçirilmesi.
(2) Kurumların yukarıdaki
şartlar dahilinde tür değiştirmeleri de devir hükmündedir.
(3) Aşağıdaki işlemler
bölünme veya hisse değişimi hükmündedir:
a) Tam bölünme: Tam
mükellef bir sermaye şirketinin tasfiyesiz olarak infisah etmek suretiyle bütün
mal varlığını, alacaklarını ve borçlarını kayıtlı değerleri üzerinden mevcut
veya yeni kurulacak iki veya daha fazla tam mükellef sermaye şirketine
devretmesi ve karşılığında devredilen sermaye şirketinin ortaklarına devralan
sermaye şirketinin sermayesini temsil eden iştirak hisseleri verilmesi, bu
Kanunun uygulanmasında tam bölünme hükmündedir. Devredilen şirketin ortaklarına
verilecek iştirak hisselerinin itibarî değerinin % 10'una kadarlık kısmının
nakit olarak ödenmesi, işlemin bölünme sayılmasına engel değildir.
b) Kısmî bölünme: Tam
mükellef bir sermaye şirketinin veya sermaye şirketi niteliğindeki bir yabancı
kurumun Türkiye'deki iş yeri veya daimi temsilcisinin bilançosunda yer alan
taşınmazlar ile en az iki tam yıl süreyle elde tutulan iştirak hisseleri ya da
sahip oldukları üretim veya hizmet işletmelerinin bir veya birkaçını kayıtlı
değerleri üzerinden ayni sermaye olarak mevcut veya yeni kurulacak tam mükellef
bir sermaye şirketine devretmesi, bu Kanunun uygulanmasında kısmî bölünme
hükmündedir. Ancak, üretim veya hizmet işletmelerinin devrinde, işletme
bütünlüğü korunacak şekilde faaliyetin devamı için gerekli aktif ve pasif
kalemlerin tümünün devredilmesi zorunludur. Kısmî bölünmede devredilen varlıklara
karşılık edinilen devralan şirket hisseleri, devreden şirkette kalabileceği
gibi doğrudan bu şirketin ortaklarına da verilebilir. Taşınmaz ve iştirak
hisselerinin bu bent kapsamında devrinde, devralan şirketin hisselerinin
devreden şirketin ortaklarına verilmesi halinde, devredilen taşınmaz ve iştirak
hisselerine ilişkin borçların da devri zorunludur.
c) Hisse değişimi: Tam
mükellef bir sermaye şirketinin, diğer bir sermaye şirketinin hisselerini, bu
şirketin yönetimini ve hisse çoğunluğunu elde edecek şekilde devralması ve
karşılığında bu şirketin hisselerini devreden ortaklarına kendi şirketinin
sermayesini temsil eden iştirak hisselerini vermesi, bu Kanunun uygulanmasında
hisse değişimi hükmündedir. Hisseleri devralınan şirketin ortaklarına verilecek
iştirak hisselerinin itibarî değerinin %10'una kadarlık kısmının nakit olarak
ödenmesi, işlemin hisse değişimi sayılmasına engel değildir.
(4) Bu maddeye göre
yapılacak bölünmelerde aktifi ve pasifi düzenleyici hesaplar, ilgili olduğu
aktif veya pasif hesapla birlikte devrolunur.
(5) Maliye Bakanlığı
devir, bölünme ve hisse değişimi işlemleri ile ilgili usulleri belirlemeye
yetkilidir.
Devir, bölünme ve hisse değişimi hallerinde vergilendirme
MADDE 20- (1) Devirlerde, aşağıdaki şartlara uyulduğu takdirde,
münfesih kurumun sadece devir tarihine kadar elde ettiği kazançlar
vergilendirilir; birleşmeden doğan kârlar ise hesaplanmaz ve vergilendirilmez:
a) Şirket yetkili
kurulunun devre ilişkin kararının Ticaret Sicilinde tescil edildiği tarih,
devir tarihidir. Münfesih kurum ile birleşilen kurum;
1) Devir tarihi
itibarıyla hazırlayacakları ve müştereken imzalayacakları münfesih kuruma ait
kurumlar vergisi beyannamesi ile,
2) Devir işleminin hesap
döneminin kapandığı aydan kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği ayın sonuna
kadar geçen süre içerisinde yapılması halinde, münfesih kurumun önceki hesap
dönemine ilişkin olarak hazırlayacakları ve müştereken imzalayacakları münfesih
kuruma ait kurumlar vergisi beyannamesini,
birleşmenin Ticaret Sicil
Gazetesinde ilan edildiği tarihten itibaren otuz gün içinde münfesih kurumun
bağlı bulunduğu vergi dairesine verirler.
b) Birleşilen kurum,
münfesih kurumun tahakkuk etmiş ve edecek vergi borçlarını ödeyeceğini ve diğer
ödevlerini yerine getireceğini münfesih kurumun birleşme sebebiyle verilecek
olan kurumlar vergisi beyannamesinin ekinde vereceği bir taahhütname ile
taahhüt eder. Mahallin en büyük mal memuru, bu hususta birleşilen kurumdan
ayrıca teminat isteyebilir.
(2) Kanunun 19 uncu
maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendine göre gerçekleştirilen bölünmelerde,
aşağıdaki şartlara uyulduğu takdirde bölünme suretiyle münfesih kurumun sadece
bölünme tarihine kadar elde ettiği kazançlar vergilendirilir; bölünmeden doğan
kârlar ise hesaplanmaz ve vergilendirilmez:
a) Şirket yetkili
kurulunun bölünmeye ilişkin kararının Ticaret Sicilinde tescil edildiği tarih,
bölünme tarihidir. Bölünen kurum ile bu kurumun varlıklarını devralan kurumlar,
1) Bölünme tarihi
itibarıyla hazırlayacakları ve müştereken imzalayacakları bölünen kuruma ait
kurumlar vergisi beyannamesi ile
2) Bölünme işleminin
hesap döneminin kapandığı aydan kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği ayın
sonuna kadar geçen süre içerisinde yapılması halinde, bölünen kurumun önceki
hesap dönemine ilişkin olarak hazırlayacakları ve müştereken imzalayacakları
bölünen kuruma ait kurumlar vergisi beyannamesini,
bölünmenin Ticaret Sicili
Gazetesinde ilan edildiği tarihten itibaren otuz gün içinde bölünen kurumun
bağlı olduğu vergi dairesine verirler.
b) Bölünen kurumun
varlıklarını devralan kurumlar, bölünen kurumun bölünme tarihine kadar tahakkuk
etmiş ve edecek vergi borçlarından müteselsilen sorumlu olacaklarını ve diğer
ödevlerini yerine getireceklerini, bölünen kurumun bölünme nedeniyle verilecek
olan kurumlar vergisi beyannamesine ekleyecekleri bir taahhütname ile taahhüt
ederler. Mahallin en büyük mal memuru, bu hususta bölünen kurum ile bu kurumun
varlıklarını devralan kurumlardan teminat isteyebilir.
(3) Bu Kanunun 19 uncu
maddesinin üçüncü fıkrasının (b) ve (c) bentlerinde belirtilen işlemlerden
doğan kârlar hesaplanmaz ve vergilendirilmez. 19 uncu maddenin üçüncü
fıkrasının (b) bendine göre gerçekleştirilen kısmî bölünme işlemlerinde,
bölünen kurumun bölünme tarihine kadar tahakkuk etmiş ve edecek vergi
borçlarından bölünen kurumun varlıklarını devralan kurumlar, devraldıkları
varlıkların emsal bedeli ile sınırlı olarak müteselsilen sorumlu olurlar.
BEŞİNCİ BÖLÜM
Verginin Ödenmesi
Ödeme süresi
MADDE 21- (1) Kurumlar vergisi, beyannamenin verildiği ayın sonuna
kadar ödenir.
(2) Tasfiye ve birleşme
halinde, tasfiye edilen veya birleşen kurumlar adına tasfiye veya birleşme kârı
üzerinden tarh olunan vergiler, tasfiye veya birleşme nedeniyle infisah eden
kuruma ait kurumlar vergisi beyannamesinin verilme süresi içinde ödenir.
Tasfiye edilen veya birleşen kurumların bu Kanuna göre tahakkuk etmiş olup,
henüz vadeleri gelmemiş bulunan vergileri de aynı süre içinde ödenir.
(3) Kanunun 20 nci
maddesinin birinci ve ikinci fıkralarına göre gerçekleştirilen devir ve
bölünmelerde münfesih kurum adına tahakkuk eden vergilerden;
a) Bu fıkraların (a)
bentlerinin (1) numaralı alt bentlerine göre münfesih veya bölünen kurum adına
tahakkuk edenler, devralan veya birleşilen kurumun devir veya bölünmenin
gerçekleştiği hesap dönemine ilişkin kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği
ayın sonuna kadar,
b) Diğer hallerde ise
beyanname verme süresi içerisinde,
devralan veya birleşilen
kurumlarca ödenir.
(4) Muhtasar beyanname
ile bildirilen vergiler, beyannamenin verildiği ayın yirmialtıncı günü akşamına
kadar ödenir.
ÜÇÜNCÜ KISIM
Dar Mükellefiyet Esasında
Verginin Tarhı ve Ödenmesi
BİRİNCİ BÖLÜM
Matrahın Tayini
Safî kurum kazancı
MADDE 22- (1) Dar mükellef kurumların iş yeri veya daimi temsilci
vasıtasıyla elde edilen kazançlarının tespitinde, aksi belirtilmediği takdirde
tam mükellef kurumlar için geçerli olan hükümler uygulanır.
(2) Dar mükellefiyete
tabi kurumların ticarî veya ziraî kazançlar dışında kalan kazanç ve iratları
hakkında, Gelir Vergisi Kanununun bu kazanç ve iratların tespitine ilişkin
hükümleri uygulanır. Ancak, bu kazanç ve iratların Türkiye'de yapılmakta olan
ticarî veya ziraî faaliyet kapsamında elde edilmesi halinde, kurum kazancı bu
maddenin birinci fıkrasına göre tespit edilir.
(3) Dar mükellefiyette
kurum kazancının tespitinde, ayrıca aşağıdaki indirimlerin yapılması kabul
edilmez:
a) Bu kurumlar hesabına
yaptıkları alım-satımlar için ana merkeze veya Türkiye dışındaki şubelere
verilen faizler, komisyonlar ve benzerleri.
b) Türkiye'deki kurumun
kazancının elde edilmesi ve idamesi ile ilgili olan ve emsallere uygunluk
ilkesi uyarınca belirlenecek dağıtım anahtarlarına göre ayrılan paylar ile
Türkiye'deki kurumun denetimi için yabancı ülkelerden gönderilen yetkili
kişilerin seyahat giderleri hariç olmak üzere, ana merkezin veya Türkiye
dışındaki şubelerin genel yönetim giderlerine veya zararlarına katılmak üzere
ayrılan paylar.
(4) Dar mükellef
kurumların işletmede kullandıkları borçlanmalar için Kanunun 12 nci maddesinde
yer alan hükümlerin uygulanmasında, ortakla ilişkili kişinin tespiti açısından
sermaye veya oy hakkı şartı aranmaz.
(5) Kanunun tasfiyeye
ilişkin hükümleri ile 19 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının (b) bendi aynı
şartlarla dar mükellef kurumlar hakkında da uygulanır. Şu kadar ki, devralan
kurum tarafından devralınan değerlere karşılık olarak verilen iştirak
hisseleri, Türkiye'deki iş yeri veya daimi temsilcinin aktifine kaydedilir.
Yabancı ulaştırma kurumlarında kurum kazancının tespiti
MADDE 23- (1) Yabancı ulaştırma kurumlarının vergiye matrah olacak
kurum kazancı, hasılata ortalama emsal oranlarının uygulanması suretiyle
hesaplanır.
(2) Ortalama emsal
oranları, Türkiye'de daimi veya arızî olarak çalışan bütün kurumlar için;
a) Kara taşımacılığında %
12,
b) Deniz taşımacılığında
% 15,
c) Hava taşımacılığında %
5,
olarak uygulanır.
(3) Ticarî ve arızî
ticarî kazançları dar mükellefiyet kapsamında vergilendirilen yabancı ulaştırma
kurumlarının, Türkiye'de elde edilmiş sayılan hasılatı aşağıdaki unsurlardan oluşur:
a) Türkiye sınırları
içinde gerçekleşen kara taşımacılığında, bilet bedeli ile birlikte alınan gider
karşılıkları dahil olmak üzere yolcu, yük ve bagaj taşıma ücreti olarak her ne
adla olursa olsun aldıkları tutarlar.
b) Türkiye'deki yükleme
limanlarından yabancı ülkelerdeki varış limanlarına veya diğer bir kurumun
gemisine aktarma yapılacak yabancı limana kadar gerçekleşen deniz ve hava
taşımacılığında, bilet bedeli ile birlikte alınan gider karşılıkları dahil
olmak üzere yolcu, yük ve bagaj taşıma ücreti olarak her ne adla olursa olsun
aldıkları tutarlar.
c) Türkiye dışındaki
taşımacılık faaliyeti için diğer kurumlar hesabına Türkiye'de sattıkları yolcu
ve bagaj biletleri ile Türkiye'de yaptıkları navlun sözleşmeleri dolayısıyla
kendilerine verilen komisyonlar ve ücretler.
İKİNCİ BÖLÜM
Beyan
Beyan esası
MADDE 24- (1) Kurumlar vergisi, mükellefin veya vergi sorumlusunun
beyanı üzerine tarh olunur. Beyanname, ilgili bulunduğu hesap döneminin
sonuçlarını içerir.
(2) Her mükellef vergiye
tabi kazancının tamamı için bir beyanname verir.
(3) Mükelleflerin
şubeleri, ajansları, alım-satım büro ve mağazaları, imalathaneleri veya
kendilerine bağlı diğer iş yerleri için, bunların bağımsız muhasebeleri ve
ayrılmış sermayeleri olsa dahi ayrı beyanname verilmez.
Vergilendirme dönemi ve beyan
MADDE 25- (1) Yıllık beyan esasında vergilendirilen kurumların
vergilendirme dönemi, hesap dönemidir. Ancak, kendilerine özel hesap dönemi
tayin edilenlerin vergilendirme dönemi, özel hesap dönemleridir.
(2) Kesinti suretiyle
ödenen vergilerde, istihkak sahiplerince ayrıca yıllık veya özel beyanname
verilmeyen hallerde, vergi kesintisinin ilgili bulunduğu dönemler,
vergilendirme dönemi sayılır.
(3) Kanunun 26 ncı
maddesi gereğince verilen beyannameler ile bildirilen kazançların
vergilendirilmesinde, vergilendirme dönemi yerine kazancın elde edilme tarihi
esas alınır.
(4) Yıllık kurumlar
vergisi beyannamesi, kurumun Türkiye'deki iş yerinin veya daimi temsilcisinin
bulunduğu yerin; Türkiye'de iş yeri veya daimi temsilcisi olmadığı takdirde
yabancı kuruma kazanç sağlayanların bağlı olduğu yerin vergi dairesine verilir.
(5) Beyanname, hesap
döneminin kapandığı ayı izleyen dördüncü ayın birinci gününden yirmibeşinci
günü akşamına kadar, tarhiyatın muhatabının Türkiye'yi terk etmesi halinde ise
ülkeyi terk etmesinden önceki onbeş gün içinde verilir.
(6) Beyannamelerin şekil,
içerik ve ekleri Maliye Bakanlığınca belirlenir. Mükellefler beyanlarını bu
beyanname ile yapmak veya bu beyannamelerde yazılı bilgilere uygun olarak
bildirmek zorundadır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Özel Beyan
Özel beyan zamanı tayin olunan gelirler
MADDE 26- (1) Dar mükellefiyete tabi olan yabancı kurumların vergiye
tabi kazancının Gelir Vergisi Kanununda yazılı diğer kazanç ve iratlardan
(telif, imtiyaz, ihtira, işletme, ticaret unvanı, marka ve benzeri gayrimaddî
hakların satışı, devir ve temliki karşılığında alınan bedeller hariç) ibaret
bulunması halinde, yabancı kurum veya Türkiye'de adına hareket eden kimse, bu
kazançları elde edilme tarihinden itibaren onbeş gün içinde Kanunun 27 nci
maddesinde belirtilen vergi dairesine beyanname ile bildirmek zorundadırlar.
(2) Diğer kazanç ve
iratlara ilişkin olarak Türkiye'ye bizzat getirilen nakdî veya aynî sermaye
karşılığında elde edilen menkul kıymetler ile iştirak hisselerinin elden
çıkarılması sırasında oluşan kur farkı kazancına dair hükümler hariç olmak
üzere, Gelir Vergisi Kanununda yer alan vergilendirmeme hususundaki istisna,
kayıt, şart ve sürelere ait sınırlamalar dikkate alınmaz.
Beyannamenin verilme yeri
MADDE 27- (1) Özel beyan zamanı tayin olunan gelirlerle ilgili
kurumlar vergisi beyannamesi;
a) Taşınmazların elden
çıkarılmasından doğan diğer kazanç ve iratlarda taşınmazın bulunduğu,
b) Taşınırların ve
hakların elden çıkarılmasından doğan diğer kazanç ve iratlarda mal ve hakların
Türkiye'de elden çıkarıldığı,
c) Ticarî veya ziraî bir
işletmenin faaliyetinin durdurulması veya terk edilmesi karşılığında elde
edilen diğer kazanç ve iratlarda işletmenin bulunduğu,
ç) Arızî olarak ticarî
işlemlerin yapılmasından veya bu nitelikteki işlemlere aracılıktan elde edilen
kazançlar ile arızî olarak yapılan serbest meslek faaliyetleri dolayısıyla elde
edilen kazançlarda faaliyetin yapıldığı,
d) Arızî olarak Türkiye
ile yabancı ülkeler arasında yapılan taşımacılık faaliyetlerinden elde edilen
kazançlarda yolcu veya yükün taşıta alındığı,
e) Zarar yazılan değersiz
alacaklarla karşılık ayrılan şüpheli alacakların tahsili dahil olmak üzere terk
edilen işlerle ilgili olarak sonradan elde edilen diğer kazanç ve iratlar ile
ticarî, ziraî veya meslekî bir faaliyete hiç girişilmemesi veya ihale, artırma
ve eksiltmelere iştirak edilmemesi karşılığında elde edilen diğer kazanç ve
iratlarda ödemenin Türkiye'de yapıldığı,
f) Diğer hallerde Maliye
Bakanlığınca belirlenen,
yerin vergi dairesine
verilir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Verginin Tarhı ve Ödenmesi
Tarhiyatın muhatabı, tarh zamanı ve tarh yeri
MADDE 28- (1) Dar mükellefiyete tabi yabancı kurumların vergisi,
bunlar hesabına Türkiye'deki müdür veya temsilcileri; müdür veya temsilcileri
mevcut değil ise kazanç ve iratları yabancı kuruma sağlayanlar adına tarh
olunur.
(2) Kurumlar vergisi,
beyannamenin vergi dairesine verildiği günde, beyanname posta ile gönderilmişse
vergiyi tarh edecek daireye geldiği tarihi izleyen üç gün içinde beyannamenin
verildiği veya gönderildiği vergi dairesince tarh olunur.
Ödeme süresi
MADDE 29- (1) Dar mükellefiyette kurumlar vergisi;
a) Yıllık beyanname ile
bildirilenlerde beyannamenin verildiği ayın sonuna kadar,
b) Muhtasar beyanname ile
bildirilenlerde beyannamenin verildiği ayın yirmialtıncı günü akşamına kadar,
c) Özel beyannameyle
bildirilenler ile tarhiyatın muhatabının Türkiye'yi terk etmesi veya tasfiye ve
birleşme hallerinde verilecek beyannamelerde ise beyanname verme süresi içinde,
ödenir.
BEŞİNCİ BÖLÜM
Vergi Kesintisi ve Muhtasar Beyanname
Dar mükellefiyette vergi kesintisi
MADDE 30- (1) Dar mükellefiyete tabi kurumların aşağıdaki kazanç ve
iratları üzerinden, bu kazanç ve iratları avanslar da dahil olmak üzere nakden
veya hesaben ödeyen veya tahakkuk ettirenler tarafından % 15 oranında kurumlar
vergisi kesintisi yapılır:
a) Gelir Vergisi
Kanununda belirtilen esaslara göre birden fazla takvim yılına yaygın inşaat ve
onarım işleri ile uğraşan kurumlara bu işleri ile ilgili olarak yapılan hakediş
ödemeleri.
b) Serbest meslek
kazançları.
c) Gayrimenkul sermaye
iratları.
ç) Gelir Vergisi
Kanununun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2), (3) ve (4) numaralı
bentlerinde sayılanlar hariç olmak üzere menkul sermaye iratları.
(2) Ticarî veya ziraî
kazanca dahil olup olmadığına bakılmaksızın telif, imtiyaz, ihtira, işletme,
ticaret unvanı, marka ve benzeri gayrimaddî hakların satışı, devir ve temliki
karşılığında nakden veya hesaben ödenen veya tahakkuk ettirilen bedeller
üzerinden bu maddenin birinci fıkrasında belirtilen kişilerce % 15 oranında
kurumlar vergisi kesintisi yapılır.
(3) Tam mükellef kurumlar
tarafından, Türkiye'de bir iş yeri veya daimi temsilci aracılığıyla kâr payı
elde edenler hariç olmak üzere dar mükellef kurumlara veya kurumlar vergisinden
muaf olan dar mükelleflere dağıtılan (kârın sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı
sayılmaz) ve Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (1),
(2) ve (3) numaralı bentlerinde sayılan kâr payları üzerinden bu Kanunun 15
inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca vergi kesintisine tabi tutulan
kazançlar hariç olmak üzere % 15 oranında kurumlar vergisi kesintisi yapılır.
(4) Kanunun 5 inci
maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde belirtilen kurumlar vergisinden
istisna edilen kazançlar ile (c) bendinde belirtilen şirketlerin (b) bendindeki
şartları taşıyan iştirak kazançlarından anonim veya limited şirket
niteliğindeki dar mükellef kurumlara dağıtılan kâr paylarından yapılacak
kesinti oranı, bu maddenin üçüncü fıkrası uyarınca uygulanan oranın yarısını
aşamaz.
(5) Türkiye'de iş yeri ve
daimi temsilcisi bulunmayan mükelleflerin, yetkili makamların izniyle açılan
sergi ve panayırlarda yaptıkları ticarî faaliyetlerden elde ettikleri kazançlar
üzerinden, kurum bünyesinde % 15 oranında kurumlar vergisi kesintisi yapılır.
(6) Yıllık veya özel
beyanname veren dar mükellef kurumların, indirim ve istisnalar düşülmeden
önceki kurum kazancından, hesaplanan kurumlar vergisi düşüldükten sonra kalan
kısımdan ana merkeze aktardıkları tutar üzerinden, kurum bünyesinde % 15
oranında kurumlar vergisi kesintisi yapılır.
(7) Kazancın elde
edildiği ülke vergi sisteminin, Türk vergi sisteminin yarattığı vergilendirme
kapasitesi ile aynı düzeyde bir vergilendirme imkânı sağlayıp sağlamadığı ve
bilgi değişimi hususunun göz önünde bulundurulması suretiyle Bakanlar Kurulunca
ilan edilen ülkelerde yerleşik olan veya faaliyette bulunan kurumlara (tam
mükellef kurumların bu nitelikteki ülkelerde bulunan iş yerleri dahil) nakden
veya hesaben yapılan veya tahakkuk ettirilen her türlü ödemeler üzerinden, bu
ödemelerin verginin konusuna girip girmediğine veya ödeme yapılan kurumun
mükellef olup olmadığına bakılmaksızın % 30 oranında vergi kesintisi yapılır.
a) Emsaline uygun
fiyatlarla satın alınan mal ve iştirak hisseleri için yapılan ödemeler,
emsaline uygun fiyatlarla deniz ve hava ulaştırma araçlarının kiralanması için
yapılan ödemeler ile yapılan işin tamamlanabilmesi bakımından zorunluluk arz
eden geçiş ücreti, liman ücreti gibi ödemeler üzerinden yapılacak kesinti
oranını; her bir ödeme türü, faaliyet konusu ya da sektör itibarıyla ayrı ayrı
belirlemeye, sıfıra kadar indirmeye veya kanuni seviyesine kadar getirmeye
Bakanlar Kurulu yetkilidir.
b) Yurtdışındaki finans kuruluşlarından
temin edilen borçlanmalara ilişkin ana para, faiz ve kâr payı ödemeleri ile
sigorta ve reasürans ödemeleri üzerinden bu fıkra uyarınca vergi kesintisi
yapılmaz.
c) Bu fıkraya göre vergi
kesintisine tabi tutulan ödemeler, Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunlarına göre
ayrıca vergi kesintisine tabi tutulmaz.
(8) Bakanlar Kurulu
yukarıdaki fıkralarda belirtilen vergi kesintisi oranlarını, gelir unsurları
veya faaliyet konuları itibarıyla ayrı ayrı belirlemeye, sıfıra kadar indirmeye
veya yukarıdaki fıkralarda belirtilen oranın bir katına kadar artırmaya
yetkilidir.
(9) Bu maddeye göre
vergisi kesinti yoluyla alınan kazanç ve iratlar için Kanunun 24 veya 26 ncı
maddelerine göre beyanname verilmesi veya bu madde kapsamına girmeyen kazanç ve
iratlar için verilecek beyannamelere söz konusu kazanç ve iratların dahil
edilmesi ihtiyaridir. Şu kadar ki, Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin
ikinci fıkrasının (5), (7) ve (14) numaralı bentlerinde yer alan menkul sermaye
iratları ile fonların katılma belgelerinden ve yatırım ortaklıklarının hisse
senetlerinden elde edilen kâr paylarının verilecek beyannamelere dahil edilmesi
zorunludur.
(10) Bu maddede geçen
hesaben ödeme deyimi, kesintiye tabi kazanç ve iratları ödeyenleri hak
sahiplerine karşı borçlu durumda gösteren her türlü kayıt ve işlemleri ifade
eder.
(11) Yapılacak vergi
kesintisinde kazanç ve iratlar gayrisafi tutarları üzerinden dikkate alınır.
Kesilmesi gereken verginin ödemeyi yapan tarafından üstlenilmesi halinde vergi
kesintisi, fiilen ödenen tutar ile ödemeyi yapanın yüklendiği verginin toplamı
üzerinden hesaplanır.
(12) Bu Kanuna göre vergi
kesintisi yapanlar, yaptıkları vergi kesintisini kayıt ve hesaplarında ayrıca
gösterirler.
Muhtasar beyanname
MADDE 31- Kanunun 30 uncu maddesi gereğince vergi kesintisi yapmak
zorunda olanlar, bu vergileri ödeme veya tahakkukun yapıldığı yer itibarıyla
bağlı oldukları vergi dairesine muhtasar beyanname ile bildirmek zorundadırlar.
Muhtasar beyanname konusunda Gelir Vergisi Kanununda belirlenen usul ve
esaslar, bu maddeye göre verilecek muhtasar beyannameler hakkında da uygulanır.
DÖRDÜNCÜ KISIM
Ortak Hükümler ve Geçici Maddeler
Kurumlar vergisi ve geçici vergi oranı
MADDE 32- (1) Kurumlar vergisi, kurum kazancı üzerinden % 20 oranında
alınır.
(2) Kurumlar vergisi
mükelleflerince, (dar mükellefiyete tabi kurumlarda ticarî ve ziraî kazançlarla
sınırlı olarak) câri vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek
üzere Gelir Vergisi Kanununda belirtilen esaslara göre ve câri dönemin kurumlar
vergisi oranında geçici vergi ödenir. Tam mükellef kurumlar için geçerli olan
esaslar, dar mükellef kurumlara da aynen uygulanır.
(3) Bakanlar Kurulu,
ikinci fıkrada yazılı geçici vergi oranını 5 puana kadar indirmeye veya tekrar
kanuni seviyesine kadar getirmeye yetkilidir.
(4) Kanunun 23 üncü
maddesine göre vergilendirilen yabancı ulaştırma kurumlarında vergi oranını
karşılıklı olmak şartıyla, ülkeler itibarıyla kara, deniz ve hava ulaştırma
kurumları için ayrı ayrı veya topluca sıfıra kadar indirmeye veya bu maddede
yazılı oranın bir katını geçmemek üzere yeni bir oran tespit etmeye Bakanlar
Kurulu yetkilidir.
Yurt dışında ödenen vergilerin mahsubu
MADDE 33- (1) Yabancı ülkelerde elde edilerek Türkiye'de genel sonuç
hesaplarına intikal ettirilen kazançlardan mahallinde ödenen kurumlar vergisi
ve benzeri vergiler, Türkiye'de bu kazançlar üzerinden tarh olunan kurumlar
vergisinden indirilebilir.
(2) Kanunun 7 nci
maddesinin uygulandığı hallerde, yurt dışındaki iştirakin ödemiş olduğu gelir
ve kurumlar vergisi benzeri vergiler, kontrol edilen yabancı şirketin
Türkiye'de vergilendirilecek kazancı üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinden
mahsup edilebilir.
(3) Tam mükellef
kurumların doğrudan veya dolaylı olarak sermayesi veya oy hakkının % 25'ine
sahip olduğu yurt dışı iştiraklerinden elde ettikleri kâr payları üzerinden
Türkiye'de ödenecek kurumlar vergisinden, iştiraklerin bulunduğu ülkelerdeki
kâr payı dağıtımına kaynak oluşturan kazançlar üzerinden ödenen gelir ve
kurumlar vergisi benzeri vergilerin kâr payı tutarına isabet eden kısmı mahsup
edilebilir. Kazanca ilave edilen kâr payı, bu kazançlar üzerinden yurt dışında
ödenen gelir ve kurumlar vergisi benzeri vergiler dahil edilmek suretiyle
dikkate alınır.
(4) Yurt dışı kazançlar
üzerinden Türkiye'de tarh olunacak vergilere mahsup edilebilecek tutar, hiç bir
surette yurt dışında elde edilen kazançlara Kanunun 32 nci maddesinde
belirtilen kurumlar vergisi oranının uygulanmasıyla bulunacak tutardan fazla
olamaz. Bu sınır dahilinde, ilgili bulunduğu kazancın Türkiye'de genel sonuç
hesaplarına intikal ettirildiği hesap döneminde tamamen veya kısmen
indirilemeyen vergiler, bu dönemi izleyen üçüncü hesap dönemi sonuna kadar
indirim konusu yapılabilir.
(5) Geçici vergilendirme
dönemi içinde yurt dışından elde edilen gelirlerin bulunması halinde, bu
gelirler üzerinden elde edildiği ülkelerde kesinti veya diğer şekillerde ödenen
vergiler, o dönem için hesaplanan geçici vergi tutarından da mahsup edilebilir.
İndirilecek tutar, yurt dışında elde edilen kazançlara Kanunun 32 nci
maddesinde belirtilen geçici vergi oranının uygulanmasıyla bulunacak tutardan
fazla olamaz.
(6) Yabancı ülkelerde
vergi ödendiği, yetkili makamlardan alınarak mahallindeki Türk elçilik veya
konsoloslukları, yoksa mahallinde Türk menfaatlerini koruyan ülkenin aynı
nitelikteki temsilcileri tarafından tasdik olunan belgelerle tevsik
olunmadıkça, yabancı ülkede ödenen vergiler Türkiye'de tarh olunan vergiden
indirilemez.
(7) Kurumlar vergisinden
indirim konusu yapılan vergilerin yabancı ülkelerde ödendiğini gösterir
belgelerin, tarhiyat sırasında mükellef tarafından ibraz edilememesi halinde,
yabancı ülkede ödenen veya ödenecek olan vergi, Kanunun 32 nci maddesindeki
kurumlar vergisi oranını aşmamak şartıyla o ülkede geçerli olan oran üzerinden
hesaplanır ve tarhiyatın bu suretle hesaplanan tutara isabet eden kısmı
ertelenir. İbraz edilmesi gereken belgeler, tarh tarihinden itibaren en geç bir
yıl içinde ilgili vergi dairesine ibraz edildiği takdirde, bu belgelerde yazılı
kesin tutara göre tarhiyat düzeltilir.
(8) Mücbir sebepler
olmaksızın belgelerin bu süre zarfında ibraz edilmemesi veya bu belgelerin
ibrazından sonra ertelenen vergi tutarından daha düşük bir mahsup hakkı
olduğunun anlaşılması halinde, ertelenen vergiler için Amme Alacaklarının
Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre gecikme zammı hesaplanır.
(9) Bu madde hükmünün
uygulanmasında, yabancı para ile ödenen vergilere, bunların ilgili bulunduğu
kazançların genel sonuç hesaplarına intikali esnasındaki kur uygulanır.
Yurt içinde kesilen vergilerin mahsubu
MADDE 34- (1) Beyannamede gösterilen kazançlardan, Kanunun 15 inci
maddesinin birinci fıkrasına ve 30 uncu maddesinin birinci ve ikinci
fıkralarına göre kaynağında kesilmiş olan vergiler (hayat sigorta şirketlerinde
matematik karşılıkların yatırıma yönlendirilmesinden elde edilen kazanç ve
iratlar üzerinden yapılan kesintiler dahil), beyanname üzerinden hesaplanan
kurumlar vergisinden mahsup edilir.
(2) Kanunun 15 inci
maddesinin üçüncü fıkrasına göre vergi kesintisi yapılan kurum kazancından kâr
payı alan kurumlar, aldıkları kâr payının içerdiği kesintiyi mahsup
edebilirler. Mahsup edilecek tutar, ele geçen net kâr payının geçerli kesinti
oranı kullanılarak brütleştirilmesi suretiyle hesaplanır.
(3) Kontrol edilen
yabancı kurumlara yapılan ödemeler üzerinden Kanunun 30 uncu maddesinin yedinci
fıkrası uyarınca kesilen vergiler, bu şirketin Türkiye'deki beyannameye dahil
edilen kurum kazancı üzerinden hesaplanacak kurumlar vergisinden mahsup
edilebilir. Ancak mahsup edilecek vergi, kontrol edilen yabancı kurumun bu
ödemelerden kaynaklanan kazancına isabet eden kurumlar vergisini aşamaz.
(4) Geçici vergilendirme
dönemi içinde elde edilen gelirler üzerinden kesinti yoluyla ödenmiş vergilerin
bulunması halinde bu vergiler, o dönem için hesaplanan geçici vergi tutarından
da mahsup edilebilir. İlgili hesap dönemine ilişkin tahakkuk ettirilen geçici
verginin sadece ödenen kısmı yıllık kurumlar vergisi beyannamesi üzerinden
hesaplanan kurumlar vergisine mahsup edilir.
(5) Bu maddede belirtilen
sınırlar dahilinde mahsup edilecek vergiler, beyanname üzerinden hesaplanan
kurumlar vergisinden fazla olduğu takdirde, bu durum vergi dairesince mükellefe
yazı ile bildirilir. Aradaki fark, mükellefin söz konusu yazıyı tebellüğ tarihinden
itibaren bir yıl içinde başvurusu halinde kendisine iade olunur. Bir yıl içinde
başvurmayan mükelleflerin bu farktan doğan alacakları düşer.
(6) Maliye Bakanlığı;
iadeyi mahsuben veya nakden yaptırmaya, inceleme raporuna, yeminli mali müşavir
raporuna veya teminata bağlamaya ve iade için aranılacak belgeleri belirlemeye
yetkilidir. Bu yetki; kazanç türlerine, iade şekillerine, geliri elde edenin
veya ödemeyi yapanın hukuki statüsüne göre ayrı ayrı kullanılabilir.
(7) Mahsuben iade işlemi,
aranan tüm belgelerin tamamlanması şartıyla, yıllık kurumlar vergisi
beyannamesinin verildiği tarih itibarıyla yapılır. İkmalen veya resen yapılan
tarhiyatlarda mahsup işlemi, mahsup talebine ilişkin dilekçe ve eklerinin
eksiksiz olarak vergi dairesi kayıtlarına girdiği tarih esas alınarak yapılır.
Aranan belgelerin tamamlanması aşamasında yapılan tahsilatlar yönünden düzeltme
yapılmaz.
(8) Kanunun 5 inci
maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde belirtilen fon ve ortaklıklar, aynı
bentte yer alan kazançların elde edilmesi sırasında, Kanunun 15 inci maddesi
uyarınca kendilerinden kesilen vergileri, vergi kesintisi yapanlarca ilgili
vergi dairesine ödenmiş olmak şartıyla, Kanunun 15 inci maddesinin üçüncü
fıkrasına göre kurum bünyesinde yapacakları vergi kesintisinden mahsup
edebilirler. Mahsup edilemeyen kesinti tutarı mükellefin başvurusu halinde red
ve iade edilir.
Muafiyet, istisna ve indirimlerin sınırı
MADDE 35- (1) Diğer kanunlardaki muafiyet, istisna ve indirimlere
ilişkin hükümler, kurumlar vergisi bakımından geçersizdir.
(2) Kurumlar vergisi ile
ilgili muafiyet, istisna ve indirimlere ilişkin hükümler, ancak bu Kanun, Gelir
Vergisi Kanunu ve Vergi Usul Kanununa hüküm eklenmek veya bu Kanunlarda
değişiklik yapılmak suretiyle düzenlenir.
(3) Uluslararası anlaşma
hükümleri saklıdır.
Yürürlükten kaldırılan hükümler
MADDE 36- 3/6/1949 tarihli ve 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu ile
ek ve değişiklikleri yürürlükten kaldırılmıştır.
GEÇİCİ MADDE 1- (1) Bu Kanun uyarınca vergi kesintisine tabi
tutulmuş kazanç ve iratlar üzerinden, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesi
uyarınca ayrıca kesinti yapılmaz.
(2) Gelir Vergisi
Kanununun geçici 67 nci maddesi uyarınca vergi kesintisine tabi tutulmuş kazanç
ve iratlar üzerinden, bu Kanun uyarınca ayrıca kesinti yapılmaz. Anılan maddeye
göre yapılan vergi kesintileri 34 üncü madde hükümleri çerçevesinde kurumlar
vergisinden mahsup edilebilir. Şu kadar ki; söz konusu maddenin (2) ve (3)
numaralı fıkraları kapsamında kesinti suretiyle ödenen verginin, işlemden doğan
kazancın tabi olduğu vergi kesintisi oranıyla çarpımı sonucu bulunacak tutarı
aşan kısmı, yıllık beyannamede hesaplanan vergiden mahsup edilmez.
(3) Dar mükellef
kurumların Türkiye'deki iş yerlerine atfedilmeyen veya daimi temsilcilerinin
aracılığı olmaksızın elde edilen ve Gelir Vergisi Kanununun geçici 67 nci
maddesi kapsamında kesinti yapılmış kazançları ile bu kurumların tam mükellef
kurumlara ait olup İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören ve bir
yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse senetlerinin elden çıkarılmasından
sağlanan ve geçici 67 nci maddenin (1) numaralı fıkrasının altıncı paragrafı
kapsamında vergi kesintisine tabi tutulmayan kazançları ve bu kurumların daimi
temsilcileri aracılığıyla elde ettikleri tamamı geçici 67 nci madde kapsamında
vergi kesintisine tabi tutulmuş kazançları için yıllık veya özel beyanname
verilmez.
(4) Bu Kanunla tanınan
yetkiler çerçevesinde Bakanlar Kurulu tarafından yeni kararlar alınıncaya
kadar, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile 5422 sayılı Kanun kapsamında vergi
oranlarına ve diğer hususlara ilişkin olarak yayınlanan Bakanlar Kurulu
kararlarında yer alan düzenlemeler, bu Kanunda belirlenen yasal sınırları
aşmamak üzere geçerliliğini korur.
(5) Diğer Kanunlarla 5422
sayılı Kanuna yapılmış olan atıflar, ilgili olduğu maddeler itibarıyla bu
Kanuna yapılmış sayılır.
(6) Kendilerine özel
hesap dönemi tayin edilen kurumların 2006 takvim yılı içinde biten hesap
dönemlerine ait kazançların vergilendirilmesinde; 1/1/2006 tarihinden önceki
aylara % 30, sonraki aylara ise % 20 oranının aritmetik ortalaması dikkate
alınarak hesaplanan oran uygulanır. Bu hesaplamada, oran kesirleri dikkate
alınmaz.
(7) Bu Kanunun yayımı
tarihinden önce bölünme işlemine başlayan tam mükellef sermaye şirketleri ile
aynı mahiyetteki yabancı kurumlar, Kanunun yayımı tarihinden itibaren üç ay
içerisinde kısmi bölünme işlemini tamamlayarak Ticaret Sicil Gazetesinde tescil
ettirmek ve bölünme işleminin tarafları değişmemek kaydıyla 5422 sayılı Kanun
hükümlerinden faydalanabilirler.
(8) 2006 yılının sonuna
kadar bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde yazılı
şartları sağlayamayan yapı kooperatiflerinin muafiyeti 1/1/2006 tarihi
itibarıyla sona ermiş sayılır.
(9) Bu Kanunun
yürürlüğünden önce kurumlar vergisine ilişkin olarak başka kanunlarda yer alan
muafiyet, istisna ve indirimler bakımında 35 inci madde hükmü uygulanmaz.
(10) Kanunun
yürürlüğünden önceki dönemler itibarıyla 5422 sayılı Kanun hükümlerinin
uygulanmasına devam olunur.
Yürürlük
MADDE 37- (1) Bu Kanunun;
a) 5 inci maddesinin
birinci fıkrasının (e) bendi yayımı tarihinde,
b) 7 nci maddesi 1/1/2006
tarihinden itibaren elde edilen kazançlara uygulanmak ve 1/1/2006 tarihinden
itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,
c) 12 nci maddesi 1/1/2006
tarihinden sonraya sarkan ödünç işlemlerine de uygulanmak ve 1/1/2006
tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,
ç) 13 üncü maddesi
1/1/2007 tarihinde,
d) 32 nci maddesinin
birinci fıkrası, 1/1/2006 tarihinden itibaren başlayan vergilendirme
dönemlerine uygulanmak ve 1/1/2006 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere
yayımı tarihinde,
e) Diğer hükümleri
1/1/2006 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 38- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
|
|
Recep Tayyip Erdoğan |
|
|
|
|
Başbakan |
|
|
|
|
Dışişleri
Bak. ve Başb. Yrd. |
Devlet
Bak. ve Başb. Yrd. |
Devlet
Bak. ve Başb. Yrd. |
|
|
A. Gül |
A. Şener |
M. A. Şahin |
|
|
Devlet
Bakanı |
Devlet
Bakanı |
Devlet
Bakanı |
|
|
B. Atalay |
A. Babacan |
M. Aydın |
|
|
Devlet
Bakanı |
Devlet
Bakanı |
Adalet
Bakanı |
|
|
N. Çubukçu |
K. Tüzmen |
C. Çiçek |
|
|
Millî
Savunma Bakanı |
İçişleri
Bakanı |
Maliye
Bakanı |
|
|
M. V. Gönül |
A. Aksu |
K. Unakıtan |
|
|
Millî
Eğitim Bakanı V. |
Bayındırlık
ve İskân Bakanı |
Sağlık
Bakanı |
|
|
B. Atalay |
F. N. Özak |
R. Akdağ |
|
|
Ulaştırma
Bakanı |
Tarım
ve Köyişleri Bakanı |
Çalışma
ve Sos. Güv. Bakanı |
|
|
B. Yıldırım |
M. M. Eker |
M. Basesgioğlu |
|
|
Sanayi
ve Ticaret Bakanı |
En.
ve Tab. Kay. Bakanı |
Kültür
ve Turizm Bakanı |
|
|
A. Coşkun |
M. H. Güler |
A. Koç |
|
|
|
Çevre
ve Orman Bakanı |
|
|
|
|
O. Pepe |
|