Dönem: 22 Yasama Yılı: 5
TBMM (S.
Sayısı: 1255)
Yozgat Milletvekili
Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve
Adalet
Komisyonu Raporu (2/870)
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ekte sunulmuştur.
Gereğini saygılarımızla
arz ederiz.
Bekir Bozdağ |
Ramazan Can |
Ahmet Çağlayan |
|
|
Yozgat |
Kırıkkale |
Uşak |
|
Vahit Erdem |
Recep Özel |
Hasan Kara |
|
Kırıkkale |
Isparta |
Kilis |
|
Hakkı Köylü |
Alim Tunç |
Afif Demirkıran |
|
Kastamonu |
Uşak |
Batman |
|
Mehmet Dülger |
Hacı Biner |
Muzaffer Külcü |
|
Antalya |
Van |
Çorum |
GENEL GEREKÇE
Bilindiği üzere, ceza
adalet sistemimizi oluşturan temel ceza kanunları olarak adlandırılan
Türk Ceza Kanunu, Kabahatler Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ve Adli Sicil Kanunu,
Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilerek 1 Haziran 2005 tarihi
itibariyle yürürlüğe girmiştir. Keza, 3/7/2005 tarihli ve 5395 sayılı
Çocuk Koruma Kanunu ile 3/7/2005 tarihli ve 5402 sayılı Denetimli
Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanunu da sırayla
15/7/2005 ve 20/7/2005 tarihlerinde yürürlüğe girmişlerdir.
Geçen zaman içerisinde
yukarıda bahsedilen kanunların uygulanmasında bazı maddeler yönünden
tereddütlerin oluştuğu, farklı uygulamaların yapıldığı, uygulama
birliğini sağlayacak Yargıtay içtihatlarının da henüz oluşmadığı
görülmüştür.
Öte yandan, 5326 sayılı
Kabahatler Kanununun 3 üncü maddesi Anayasa Mahkemesince iptal
edilmiş ve kanun koyucuya yeni düzenleme yapılması konusunda zaman
tanınmıştır. Bu karar nedeniyle, kanunun uygulamasında oluşacak
boşluğu gidermek amacıyla, söz konusu maddenin yeniden düzenlenmesi
zorunlu hale gelmiştir.
5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu ile 5326 sayılı Kabahatler Kanununun yürürlüğe girmesinden
sonra, idarî yaptırım kararı gerektiren fiiller ve suç açısından uygulama
birliği sağlanması, uygulamada ortaya çıkan tereddütlerin giderilmesi,
mevzuatımıza yeni giren uzlaşma gibi bazı müesseselere işlerlik
kazandırılması amacına yönelik değişiklikler yapma gereği duyulmuştur.
Diğer yandan, 5237 sayılı
Türk Ceza Kanununda hak yoksunluklarıyla ilgili olarak süresiz
hak yoksunluğu kabul edilmemesine karşın, 5352 sayılı Adli Sicil
Kanununun geçici 2 nci maddesinde, diğer kanunlardaki kasıtlı
bir suçtan dolayı belirli süreyle hapis cezasına veya belli suçlardan
dolayı bir cezaya mahkum olan kişilerin belli hakları kullanmaktan
süresiz olarak yoksun bırakılmasına ilişkin hükümlerin saklı tutulması
ve saklanmış hakların geri verilmesi yolunun da kapalı tutulması
nedeniyle uygulamada ciddi sorunlar ortaya çıkacaktır. Bu sorunların
çözümüne yönelik olarak, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu dışındaki
çeşitli kanunlardaki kasıtlı bir suçtan dolayı belirli süreyle
hapis cezasına veya belli suçlardan dolayı bir cezaya mahkum olan
kişilerin süresiz olarak kullanmaktan yasaklandıkları hakları
tekrar kullanabilmelerine imkan tanıyan bir düzenleme yapılmasına
ihtiyaç duyulmuştur.
İşbu Kanun Teklifiyle,
yukarıda bahsedilen hususlarda ortaya çıkan tereddütlerin giderilmesi
ve ihtiyaçların karşılanması amaçlanmıştır.
MADDE GEREKÇELERİ
Madde 1- Maddeyle,
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 61 inci maddesine sekizinci fıkradan
sonra gelmek üzere fıkra eklenmiştir. Adli para cezasının hapis cezasına
seçimlik yaptırım olarak kabul edildiği hallerde, cezanın belirlenmesi
ve bireyselleştirilmesi bağlamında mahkeme, önce kişi hakkında
hapis cezasına mı yoksa adli para cezasına mı hükmedeceğini karara
bağlar. Bu tercihin yapılmasında sadece suçlunun kişiliği dikkate
alınmalıdır. Bu tercih, aslında cezanın bireyselleştirilmesi yöntemlerinden
birini oluşturmaktadır. Bu bakımdan söz konusu belirlemede failin
geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki
davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri
gibi hususların yanı sıra, ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur.
Bu tercih sonucunda
mahkemenin kişi hakkında adli para cezasına hükmetmeyi kararlaştırması
halinde, adli para cezasının hesaplanmasında esas alacağı gün sayısını,
hapis cezasının belirlenmesi ve bireyselleştirilmesi ile ilgili
olarak 61 inci maddede öngörülen usul ve sırayı izleyerek belirleyecektir.
Bu hesaplamada temel
gün belirlenirken, beş gün ile yediyüzotuz gün arasında bir gün mü,
yoksa ilgili suç tanımındaki hapis cezasının alt ve üst sınırının
mı esas alınacağı konusunda, uygulamada bir tereddüt oluşmuştur. Bu tereddüdün giderilmesi
için, işbu fıkra hükmü madde metnine eklenmiştir.
Bu hükme göre, adli
para cezasının hesaplanmasına ilişkin temel gün belirlenirken,
ilgili suç tanımındaki hapis cezasının alt ve üst sınırının göz
önünde bulundurulması gerekir. Aksi takdirde, adli para cezasının
ödenmemesi halinde uygulanacak hapis süresi bakımından dengesiz
sonuçlar ortaya çıkabilir.
Bu suretle belirlenen
temel gün üzerinden 61 inci maddedeki usul ve sıraya göre artırma
veya indirim yapmak suretiyle sonuç gün sayısı belirlenir.
Madde 2- Maddeyle,
5237 sayılı Kanunun 73 üncü maddesinin başlığında yer alan "uzlaşma"
ibaresi, maddenin içeriğine uygun olarak madde metninden çıkartılmıştır.
Madde 3- Maddeyle,
5237 sayılı Kanunun 87 nci maddesinin üçüncü fıkrası değiştirilmiştir.
Kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinden
birisi kemik kırılmasıdır. 87 nci maddenin üçüncü fıkrasında, maddenin
diğer fıkralarından farklı olarak, 86 ncı maddeye göre belirlenen
cezanın belli oranda artırılması yönteminden ayrılınmış ve kemik
kırılması haline özgü olarak hapis cezasının alt ve üst sınırları
müstakilen belirlenmiştir. Bu düzenleme karşısında; örneğin anasına
karşı işlediği kasten yaralama suçu sonucunda kol kemiğinin kırılmasına
neden olan fail hakkında 87 nci maddenin üçüncü fıkrasındaki makas
arasında cezaya hükmederken, mağdurla fail arasındaki üstsoy -
altsoy ilişkisinin ne suretle göz önünde bulundurulacağı hususunda
uygulamada oluşan tereddütleri gidermek amacıyla işbu değişikliğin
yapılmasına gerek duyulmuştur. Ayrıca, uygu1amada duyulan tereddütler
göz önünde bulundurularak, fıkra metnine kemik çıkığı eklenmiştir.
Çünkü çıkıkların da, kemik kırığı gibi kişinin hayat fonksiyonları
üzerinde önemli etkisi olmaktadır.
Madde 4- Maddeyle,
5237 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinin beşinci fıkrası değiştirilmiştir.
Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî
müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, soruşturma
ve kovuşturma yapılması mağdurun şikayetine tabi kılınmıştır. Buna
karşılık, 89 uncu maddenin son fıkrasına göre, bilinçli taksirle
yaralama halinde, yaralamanın ağırlığı göz önünde bulundurulmaksızın
re'sen soruşturma ve kovuşturma yapılabilecektir. Bu durumda bir
çelişkiye düşmemek için, bilinçli taksirle sebebiyet verilen yaralanmanın
temel şeklinde ancak mağdurun şikayeti üzerine soruşturma ve kovuşturma
yapılabilmesini mümkün kılmak amacına yönelik olarak işbu değişiklik
yapılmıştır.
Madde 5- Maddeyle,
5237 sayılı Kanunun 191 inci maddesi değiştirilmiştir. Yeni Türk
Ceza Kanununda, izlenen suç siyasetinin gereği olarak, uyuşturucu
veya uyarıcı madde kullanmak değil, kullanmak için uyuşturucu veya
uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak fiilleri
suç olarak tanımlanmıştır. Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan
kişi, aslında tedaviye ihtiyaç duyan bir kişidir. Bu nedenle, yeni
Türk Ceza Kanununun 191 inci maddesinde, kişinin öncelikle tedavi
edilmesini ve tekrar uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaktan
korunmasını sağlamaya yönelik olarak hakkında denetimli serbestlik
tedbirinin uygulanmasını öngören bir düzenleme yapılmıştır.
Ancak, bu düzenlemenin
içeriğiyle ilgili olarak uygulamada tereddütlerin oluştuğu gözlemlenmiştir.
Bu tereddütleri gidermek amacıyla söz konusu madde metninde değişiklik
yapılması gereği hasıl olmuştur.
Buna göre, kişinin
tedavi olmayı kabul etmesi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine
uygun davranması halinde, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı
madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak dolayısıyla hakkında
cezaya hükmolunmayacaktır. Başka bir deyişle, bu durumda mahkeme,
uyuşturucu veya uyarıcı maddeyi kullanmak için satın alan, kabul
eden veya bulunduran kişi hakkında cezaya hükmetmeden tedavi ile
birlikte denetimli serbestlik tedbirine ya da sadece denetimli
serbestlik tedbirine karar verecektir.
Uyuşturucu veya uyarıcı
madde kullanan kişinin tedaviye ihtiyacının olup olmadığı, tıp
biliminin verileri çerçevesinde belirlenebilecek olan bir sorundur.
Bu nedenle, mahkeme, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde
satın alan, kabul eden veya bulunduran kişinin uyuşturucu madde kullanıp
kullanmadığını, kullanmakta ise tedaviye ihtiyacının olup olmadığını
bilirkişi marifetiyle belirleyecektir.
Uyuşturucu veya uyarıcı
madde kullanan kişinin ihtiyacı olan tedavinin süresi kanunda belirlenmemiştir.
Çünkü tedavi, yalın bir tıbbi olgudur. Uyuşturucu veya uyarıcı madde
kullanan kişi, bu maddenin etkisinden kurtulabilmesi için kendisiyle
ilgili olarak uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmakla
yükümlüdür. Kişi tedavi sürecinde ayrıca denetim serbestlik tedbirine
tabi tutulur.
Uygulanan tedavinin
olumlu sonuç vermesi ve artık gerek kalmadığı için tedaviye son verilmesi
halinde de denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına devam
edilir. Tedavinin sona erdiği tarihten itibaren denetimli serbestlik
tedbirinin uygulanmasına asgari bir yıl süreyle devam olunur. Ancak,
mahkeme, toplam üç yılı geçmemek üzere, bu sürenin uzatılmasına karar
verebilir.
Kişinin hakkında uygulanan
denetimli serbestlik tedbirinin de gereklerine uygun davranması
halinde, bu süre sonunda, hakkında açılmış olan kamu davası ile ilgili
olarak mahkemece düşme kararı verilir.
Bunun ifade ettiği
anlam şudur: Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak,
kabul etmek veya bulundurmak suçundan dolayı hakkında kamu davası
açılmış olan sanıkla ilgili olarak cezaya hükmetmeden tedavi ile
birlikte denetimli serbestlik tedbirine ya da sadece denetimli
serbestlik tedbirine karar verilmesi halinde, açılmış olan kamu davası
derdest olmaya devam etmektedir.
Kişinin, kendisiyle
ilgili olarak uygulanan tedavinin veya denetimli serbestlik tedbirinin
gereklerine uygun davranmaması halinde, açılmış olan davaya devam
olunarak hakkında 191 inci maddenin birinci fıkrası hükmüne istinaden
cezaya hükmolunur.
Maddenin altıncı fıkrasında, kişi hakkında cezaya hükmolunduktan
sonra da tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasının
yolu açık tutulmuştur.
Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak,
kabul etmek veya bulundurmak suçundan dolayı mahkum edilmiş olan kişinin
tedaviyi kabul etmesi ve bununla bağlantılı olarak uygulanan denetimli
serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranması halinde, hakkında
hükmolunan cezanın infazına başlanmaz.
Olumlu sonuç vermesi
dolayısıyla uygulanan tedaviye son verilen tarihten itibaren asgari
bir yıl, azami üç yıl süreyle devam eden denetimli serbestlik tedbirinin
gereklerine uygun davranması halinde, kişi hakkında hükmolunan
ceza infaz edilmiş sayılacaktır.
Buna karşılık, kişinin
kendisiyle ilgili olarak uygulanan tedavinin veya denetimli serbestlik
tedbirinin gereklerine uygun davranmaması halinde, hükmolunan
ceza derhal infaz edilir.
Madde 6- Maddeyle,
5237 sayılı Kanunun 221 inci maddesine bir fıkra eklenmek suretiyle
örgütlü suçlulukta, etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmaya
sınırlama getirilmiştir.
Madde 7- Maddeyle,
5237 sayılı Kanunun 234 üncü maddesine üçüncü fıkra olarak yeni bir
fıkra eklenmiştir. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun
339 uncu maddesinin dördüncü fıkrasına göre, "Çocuk, ana ve babasının
rızası dışında evi terk edemez ve yasal sebep olmaksızın onlardan
alınamaz." Bu hükümle, yaşı ne olursa olsun, çocuğa ana ve babasının
bilgisi veya rızası dışında evi terk etmeme hususunda bir yükümlülük
yüklenmiştir. Bu hükmü, ana ve babasının bilgisi ve rızası dışında
evi terk eden çocuğu yanında bulunduran kişiye çocuğun ana ve babasını
veya yetkili makamları durumdan haberdar etmek yönünde bir yükümlülük
yüklemek suretiyle tamamlamak gerekir. Çocuğun evi terk etmesinin
ana ve babada büyük bir tedirginlik oluşturduğu herkes tarafından
bilinen bir gerçektir. Belirtilen gerekçelerle, Türk Ceza Kanununun,
"Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması" başlıklı 234 üncü
maddesine, kanuni temsilcisinin bilgisi veya rızası dışında evi
terk eden çocuğu rızasıyla da olsa yanında tutan kişiye çocuğun ailesini
veya yetkili makamları durumdan haberdar etmek yönünde bir yükümlülük
yükleyen ve bu yükümlülüğe aykırı davranışı suç olarak tanımlayan
bir fıkra eklenmiştir.
Madde 8- Maddeyle,
5237 sayılı Kanunun 245 inci maddesine fıkra eklenmiştir. Maddenin
birinci fıkrasına giren fiillerle başkasına ait banka kartı veya
kredi kartının hukuka aykırı olarak kullanılması suretiyle haksız
bir menfaat elde edilmiş olması halinde malvarlığına karşı işlenen
suçlara ilişkin etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasına imkan
tanımak suretiyle Anayasanın eşitlik ilkesini güvence altına
alan 10 uncu maddesine uygun bir düzenleme yapılması amaçlanmıştır.
Madde 9- Maddeyle,
5252 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında değişiklik
yapılmıştır. Türk Ceza Kanununun yürürlük ve uygulama şekline
ilişkin 5252 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrası metninde
"alt ve üst sınırları veya bunlardan birinin gösterildiği veya
hiç gösterilmediği veya sabit bir rakam olarak gösterilmiş bulunan
para cezaları" ibaresine; buna karşılık 5 inci maddenin ikinci
fıkrasında ise, "alt ve üst sınırlarından birisi veya bunlardan
her ikisi gösterilmemiş olmakla birlikte," ibaresine yer verilmiş
olması, para cezasının alt ve üst sınırlarının her ikisinin de gösterildiği
suç tanımlarında özellikle 5. maddenin ikinci
fıkrası bağlamında uygulamada bir tereddüde neden olmuştur. Bu
tereddüdün giderilebilmesi amacıyla, Yürürlük Kanununun 4 üncü
maddesinin birinci fıkrasında yer alan "alt ve üst sınırları veya
bunlardan birinin gösterildiği veya hiç gösterilmediği veya sabit
bir rakam olarak" ibaresi metinden çıkarılmıştır.
Madde 10- Maddeyle,
Türk Ceza Kanununun yürürlük ve uygulama şekline ilişkin 5252 sayılı
Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişikliğe
paralel olarak ve aynı gerekçelerle, Yürürlük Kanununun 5 inci
maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "alt ve üst sınırlarından
birisi veya bunlardan her ikisi gösterilmemiş olmakla birlikte",
ibaresi metinden çıkarılmıştır.
Madde 11- Maddeyle,
5252 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin ikinci fıkrası değiştirilmiştir.
Mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 15 inci maddesinin birinci
fıkrasında, "Hapis cezası yedi günden yirmi seneye kadardır. Kanunda
açıklanmayan yerlerde yukarı haddi beş senedir." hükmü yer almaktaydı.
Yeni Türk Ceza Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında
ise, "Süreli hapis cezası, kanunda aksi belirtilmeyen hallerde
bir aydan az, yirmi yıldan fazla olamaz." hükmüne yer verilmiştir.
Bu durum karşısında, diğer kanunlarda örneğin üç aydan az olmamak
üzere hapis cezasının öngörüldüğü suç tanımlarında cezanın üst
sınırı yirmi yıl olmaktadır. Bu farklı düzenleme; asliye ceza mahkemesinin
görev alanına giren bu suçların, ağır ceza mahkemesinin görev alanına
girmesini sonuçlanmıştır. Türk Ceza Kanununun yürürlük ve uygulama
şekline ilişkin 5252 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin ikinci fıkrasındaki
mevcut düzenleme, bu sorunu sadece 1 Haziran 2005 tarihinden önce
işlenmiş olan suçlarla sınırlı olarak çözmektedir. 1 Haziran 2005
tarihinden sonra işlenen ve diğer kanunlarda sadece alt sınırı
gösterilmiş olan suçlarla ilgili olarak cezanın üst sınırının ve
buna bağlı olarak görevli mahkemenin belirlenmesi bakımından ortaya
çıkan sorunu çözmek amacıyla işbu değişikliğin yapılmasına ihtiyaç
duyulmuştur.
Madde 12- Maddeyle,
5252 sayılı Kanunun, geçici 1 inci maddede yer alan "31 Aralık
2006" ibaresi, ilgili kanunlarda gerekli değişikliklerin yapılmasına
imkan sağlamak amacıyla "31 Aralık 2008" olarak değiştirilmiştir.
Madde 13- Maddeyle,
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 6 ncı maddesi değiştirilmiştir.
5271 sayılı Kanunun
4 üncü maddesinin birinci fıkrasına göre, davaya bakan mahkeme,
görevli olup olmadığına kovuşturma evresinin her aşamasında
re'sen karar verebilir. 6 ncı maddesinin birinci fıkrasına göre
ise, iddianamenin kabulünden sonra, yargılamanın alt dereceli
bir mahkemeye ait olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilemez.
Kovuşturma evresinden
önceki bir aşamada görevsizlik kararı verilemeyeceğine, kovuşturma
evresi iddianamenin kabulü ile başlayacağına göre, 6 ncı madde
uyarınca görevsizlik kararı verilebilmesi hiçbir şekilde mümkün
olamamaktadır.
Her ne kadar, 4 üncü
maddenin birinci fıkrasında, 6 ncı madde hükmünün saklı olduğu belirtilmekte
ise de, bundan kastedilen, bu madde kapsamında hiçbir zaman görevsizlik
kararı verilememesi değil, yargılamada belli bir aşamaya gelindikten
sonra görevsizlik kararı verilememesidir. Oysa 6 ncı maddenin birinci
fıkrası hükmü, üst dereceli mahkeme bakımından görevsizlik kararı
verilmesi yolunu bütünüyle kapatmaktadır.
6 ncı maddenin birinci
fıkrasının mevcut hali, kapsamlı bir soruşturma yapılarak iddianame
düzenlenmesi ve buna bağlı olarak yargılamanın makul bir sürede
sonuçlandırılması hedefinin önünde bir engel oluşturmaktadır. Çünkü
davaya bakmak istemeyen mahkeme, iddianameyi kabul ettikten sonra,
üst dereceli mahkemenin görevli olduğu gerekçesiyle 5 inci madde
uyarınca görevsizlik kararı verdiği takdirde, üst dereceli mahkemenin
de görevsizlik kararı vermek suretiyle görev uyuşmazlığı çıkarması
ve asıl görevli mahkemenin merci tayini yoluyla belirlenebilmesi
mümkün olmayacaktır. Bu durum, iddianamelerin gereği gibi incelenmeksizin
kabul edilmesine ve bunun sonucu olarak, bir yandan yargılamanın
uzamasına diğer yandan da madde bakımından yetkili olmayan bir mahkemenin
davaya bakmak zorunda kalmasına yol açabilmektedir.
Bu nedenlerle Ceza Muhakemesi Kanununun 6 ncı
maddesinin birinci fıkrası değiştirilmektedir. Böylece, doğrudan
doğruya veya görevsizlik kararıyla iddianame kendisine gelen
mahkeme, aşağı dereceli mahkemenin görevli olduğu görüşünde ise
görevsizlik kararı verebilecektir. Bu durumda iddianameler daha
dikkatle incelenerek kabul edilecektir.
Ancak, görevli olduğunu kabul ederek duruşmaya
başlamasından sonra, duruşmada suçun hukuki niteliği değiştiği
için alt dereceli mahkemenin görevine giren bir yargılamanın söz
konusu olduğunu düşünen mahkeme, usul ekonomisi gereği, artık görevsizlik
kararı vermeyip yargılamayı tamamlayacaktır. Böylece, 4 üncü
maddenin birinci fıkrasında yer alan “6 ncı madde hükmü saklıdır” kuralı
da gerçek işlevine kavuşmuş olacaktır.
Madde 14- Maddeyle, 5271 sayılı Kanunun 100 üncü
maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendine (5) numaralı alt bentten
sonra gelmek üzere (6) numaralı alt bent eklenmiştir. Düzenlemeyle,
özellikle büyük kentlerde hırsızlık ve yağma suçlarında meydana gelen
artışlar ile çocukların bu suçlarda kullanılması ve kamuoyunda
meydana gelen infial de dikkate alınmak suretiyle, bu suçların işlendiği
hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde tutuklama
nedeninin varsayılabilmesi öngörülmüştür.
Madde 15- Maddeyle 5271 sayılı Kanunun 109 uncu
maddesine bir fıkra eklenmiştir. Kanunlarda öngörülen tutukluluk
sürelerinin dolması nedeniyle salıverilenler hakkında, maddede
düzenlenen ceza miktarı koşulu aranmaksızın adlî kontrole ilişkin
hükümlerin uygulanmasına olanak sağlanmıştır.
Madde 16- Maddeyle, 5271 sayılı Kanunun 146 ncı
maddesinde bazı değişiklikler yapılmıştır. Maddenin birinci fıkrasına
eklenen ibare ile, hakkında tutuklama kararı verilmesi veya yakalama
emri düzenlenmesi için yeterli nedenler bulunan şüpheli veya sanığın
yanı sıra, ifade veya sorgu için 145 inci maddeye göre çağrıldığı
halde gelmemiş olan şüpheli veya sanığın da zorla getirilmesine
karar verilebileceği öngörülmektedir. Böylece uygulamada ortaya
çıkan bazı tereddütlerin giderilmesi amaçlanmıştır.
Dördüncü ve beşinci fıkralarda yer alan “zorla getirmeyi
isteyen” ibareleri fıkra metinlerinden çıkarılmaktadır. Bu fıkralarda
yapılan değişikliğin amacı, Cumhuriyet savcılarının zorla getirme
kararı verme yetkilerinin bulunup bulunmadığı hususunda uygulamada
yaşanan yoğun tereddüttür. Soruşturma evresinin asıl sahibi konumunda
bulunan Cumhuriyet savcısına bu yetkinin tanınmaması, uzlaşma
gibi bazı kurumları önemli ölçüde işlemez hale getireceği gibi,
iddianamenin iadesi yolunun işletilmesi bakımından da sorunlar
çıkarabilecektir. Ceza Muhakemesi Kanununda soruşturma evresine
yüklenen fonksiyonun gereği gibi ifa edilebilmesi ve yargılamanın
makul bir sürede sonuçlandırılabilmesi için, soruşturma evresinin
asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısının zorla getirme yetkisi
hususunda bir tartışma ve tereddüdün bulunmaması gerekmektedir.
Maddeye eklenen yedinci fıkra ile; tanık, bilirkişi,
mağdur ve şikâyetçinin öncelikle çağrı kâğıdı ile çağrılacağı, buna
rağmen gelmeyen bu kişiler hakkında zorla getirme kararı verilebileceği
hükmünü içermektedir.
Tanıklar söz konusu olduğunda, 43 üncü madde uyarınca
çağırılan tanık gelmediğinde 44 üncü madde uyarınca zorla getirme
kararı verilebilmektedir. Ancak 44 üncü madde sadece hâkim veya
mahkemenin yetkili olduğu şeklinde anlaşılmaya müsaittir. Cumhuriyet
savcısının da bu konuda yetkili olduğunu vurgulamak amacıyla tanıklar
bakımından böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur. Bu nedenle
hüküm, özellikle Cumhuriyet savcısının zorla getirme kararı verme
yetkisi bakımından önem taşımaktadır.
Bilirkişi hakkında zorla getirme kararı verilip
verilemeyeceği, Ceza Muhakemesi Kanununun mevcut düzenlemeleri
bakımından tartışmalı hale gelmiştir. Mülga 1412 sayılı Kanunda
(m. 70); “rey vermekle mükellef olduğu ve usulü dairesinde çağrıldığı
halde gelmeyen veya gelip de yeminden, rey ve mütalaa beyanından çekinen
bilirkişiler hakkında tanıklara ilişkin hükümler uygulanır” şeklinde
bir düzenleme yer almakta idi. Dolayısıyla bu hüküm, hem çağrıya
uyulmamasının hem de çağrıya uyulmasına rağmen yeminden ve görüş
açıklamasından kaçınmanın yaptırımını düzenlemekte idi. Buna göre,
çağrıya uymayan bilirkişi hakkında mülga 1412 sayılı Kanunun 46
ncı maddesi, yeminden ve görüş açıklamasından kaçınan bilirkişi
hakkında ise mülga 1412 sayılı Kanunun 63 üncü maddesi uygulanabilmekte
idi. Mülga 1412 sayılı Kanunun 46 ncı maddesi ise, çağrıya uymayan
tanıkların, dolayısıyla bilirkişilerin, zorla getirilmesini
öngörmekte idi.
Mülga 1412 sayılı Kanunun 70 inci maddesine karşılık
gelen ve bu madde ile aynı başlığı taşıyan 5271 sayılı Kanunun 71 inci
maddesi, kısmen farklı bir düzenleme içermektedir. Söz konusu hükme
göre; “usulünce çağrıldığı halde gelmeyen ve gelip de yeminden, oy
ve görüş bildirmekten çekinen bilirkişiler hakkında 60 ıncı maddenin
birinci fıkrası hükmü uygulanır.” 60 ıncı maddenin birinci fıkrası
ise, mülga 1412 sayılı Kanunun 63 üncü maddesinin ilk üç fıkrasına
karşılık gelmektedir. Başka bir ifadeyle, hazır olan fakat yeminden
veya tanıklıktan çekinen kişi, bundan doğan giderlere ve disiplin
hapsine muhatap olacaktır.
Görüldüğü üzere, mülga 1412 sayılı Kanunun 70 inci
maddesi, tanıklara ilişkin hükümlere genel olarak, yani madde numarası
zikretmeksizin atıf yapmak suretiyle, hem hazır bulunmayan bilirkişinin
zorla getirilebileceğini, hem de hazır bulunduğu halde yeminden
ve bilirkişilikten kaçınan kişiye
uygulanabilecek yaptırımları düzenlemekte idi. Buna karşılık
5271 sayılı Kanunun 71 inci maddesi, hazır bulunduğu halde yeminden
ve oy/görüş açıklamaktan kaçınan bilirkişi yanında, usulünce çağrıldığı
halde gelmeyen bilirkişi bakımından da 60 ıncı maddeye atıf yapmaktadır.
Başka bir ifadeyle, çağıran makamların huzurunda bulunan fakat bazı
işlemlerden kaçınan bilirkişiye yönelik yaptırımlar, çağrıldığı
halde gelmeyen bilirkişi için de geçerli olmaktadır. Bu yaptırımlar
ise, bazı giderlerin bilirkişiye yükletilmesi ve disiplin hapsidir.
Ancak, özellikle disiplin hapsi, usulünce yapılan çağrıya uymamış
olan bilirkişinin hazır bulundurulmasını, bunun için de zorla getirilmesini
gerekli kılmaktadır. Bununla birlikte, 5271 sayılı Kanunun 71 inci
maddesinde, zorla getirmeyi öngören 44 üncü maddeye açık bir atıf
bulunmadığı için, davete rağmen gelmemiş olan bilirkişinin zorla
getirilip getirilemeyeceği hususu belirsiz kalmaktadır.
Bilirkişi bakımından zorla getirme kararı verme
yetkisindeki belirsizlik sadece Cumhuriyet savcısı bakımından
değildir. Cumhuriyet savcısı yanında, hâkim ve mahkemenin de bilirkişi
hakkında zorla getirme kararı verme yetkisinin açıkça belirtilmesi
bakımından böyle bir düzenleme ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Mağdur ve şüpheli de, çağrı kâğıdı ile çağrıldıkları
halde gelmedikleri takdirde haklarında zorla getirme kararı verilebilecektir.
233 üncü maddeye göre, mağdur ile şikâyetçi, Cumhuriyet savcısı veya
mahkeme başkanı veya hâkim tarafından çağrı kâğıdı ile çağırılıp
dinlenir, bu hususta yapılacak çağrı bakımından tanıklara ilişkin
hükümler uygulanır. 235 inci maddeye göre ise mağdur veya şikâyetçinin,
dilekçelerinde veya tutanağa geçirilmiş olan beyanlarında belirttikleri
adresleri tebligata esas alınır. Bu adrese çıkartılan çağrıya rağmen
gelmeyen kimseye yeniden tebligatta bulunulmaz. Belirtilen adresin
yanlışlığı, eksikliği veya adres değişikliğinin bildirilmemesi
nedeniyle tebligat yapılamaması hallerinde adresin araştırılması
gerekmez. Bu kimselerin beyanının alınması zorunlu görüldüğü hallerde
üçüncü fıkra uygulanmaz. 236 ncı maddenin birinci fıkrasına göre
de, mağdurun tanık olarak dinlenmesi halinde, yemin hariç, tanıklığa
ilişkin hükümler uygulanır.
Mağdur ve şikayetçi ile ilgili söz konusu hükümlerin
bir zorla getirme kararı verilebilmesine imkân tanıyıp tanımadığı
hususunda uygulamada ortaya çıkmış bulunan tereddütleri gidermek
amacıyla, eklenen yedinci fıkra ile, çağrıya uymamaları halinde
bu kişilerin zorla getirilebileceği açıkça hüküm altına alınmaktadır.
146 ncı maddeye eklenen yedinci fıkra ile, 251 inci
maddenin altıncı fıkrasıyla da uyum sağlanmaktadır. Buna göre, 250
nci madde kapsamındaki suçların soruşturma ve kovuşturması söz konusu
olduğunda, herhangi bir çağrıya gerek kalmaksızın; Cumhuriyet savcısı,
hâkim veya mahkemenin sözlü emriyle şüpheli veya sanık, tanık, bilirkişi
ve suçtan zarar gören hazır bulundurulabilecekken, 250 nci madde
kapsamı dışında kalan suçların soruşturma ve kovuşturmasında bu
kişiler önce davet edilecek, buna rağmen gelmezlerse, haklarında
zorla getirme kararı verilebilecektir.
Madde 17- Maddeyle, 5271 sayılı Kanunun 150 nci
maddesi değiştirilmiştir.
Maddenin birinci fıkrası, uygulamada şüpheli
veya sanığın müdafisi bulunup bulunmadığı ve müdafi seçebilecek
durumda olup olmadığına bakılmaksızın kendilerine müdafi tayin
edilmesi yoluna gidilmesi göz önünde bulundurularak, öncelikle,
şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesinin isteneceğine
ilişkin açık düzenleme yapılmış, şüpheli veya sanığın müdafi seçebilecek
durumda olmadığını beyan etmeleri halinde ise, bu konuda talepte
bulunmaları şartıyla, müdafi görevlendirileceği hüküm altına
alınmıştır.
İkinci fıkrası ise 5237 sayılı Kanunla uyum sağlamak
amacıyla değiştirilmiştir.
Üçüncü fıkrada yapılan değişiklikle, istem aranmaksızın
müdafi görevlendirilmesi uygulamasının etkin hale getirilmesi
amaçlanmıştır. Birinci fıkraya göre, anılan fıkrada öngörülen
şartların gerçekleşmesi kaydıyla, herhangi bir ceza sınırlamasına
tabi olmaksızın müdafi görevlendirilmesi ise, her zaman mümkündür.
Maddeye eklenen dördüncü fıkra, Türkiye Barolar
Birliğinin görüşü alınmak suretiyle Adalet Bakanlığı tarafından
yönetmelik çıkarılmasını öngörmektedir. Zorunlu müdafilikle
ilgili diğer hususlar yönetmelikte gösterilecektir. Söz konusu
yönetmelikte zorunlu vekillikle ilgili düzenlemelere de yer verilebilecektir.
Madde 18- Maddeyle, 5271 sayılı Kanunun 171 inci
maddesi değiştirilmiştir.
Bu değişiklikle maddenin birinci fıkrası daha
anlaşılır bir hale getirilmektedir. Maddeye, kamu davasının açılmasının
ertelenmesi ile ilgili beş yeni fıkra eklenmektedir. Gerek 171 inci
maddenin birinci fıkrasındaki takdir yetkisinin gerekse eklenen
fıkralarda düzenlenen kamu davasının açılmasının ertelenmesi
kararının verilebilmesi için, öncelikle, soruşturma sonucunda
toplanan delillerin, iddianame düzenlenmesini gerektirecek şekilde
suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturması gerekmektedir.
Buna karşılık, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak
delil elde edilememişse veya kovuşturma olanağı bulunmamakta
ise, Cumhuriyet savcısı 172 nci madde uyarınca kovuşturmaya yer olmadığına
karar verecektir.
Maddeye eklenen ikinci fıkra, Cumhuriyet savcsının,
kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verebileceği
suçların kapsamını ve ertelemenin süresini göstermektedir. Buna
göre; uzlaşma kapsamına giren bütün suçlar ile, uzlaşma kapsamında
olmasa dahi, üst sınırı iki yıl ve daha az süreli hapis cezasını gerektiren
suçlar bu kapsamdadır. Ancak uzlaşma kapsamına giren suçlar söz konusu
olduğunda, öncelikle uzlaşma usulü denenmek zorundadır. Nitekim
bu hususu vurgulamak üzere, üçüncü fıkrada, uzlaşmaya ilişkin hükümlerin
saklı olduğu belirtilmektedir.
Kapsama giren bir suç söz konusu olduğunda ve
üçüncü fıkrada aranan şartlar gerçekleştiğinde, kamu davasının
açılması, beş yıl süreyle ertelenebilecektir.
Maddenin üçüncü fıkrası, kamu davasının açılmasının
ertelenmesinin şartlarını düzenlemektedir. Söz konusu şartların
birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
İlk şart, şüphelinin daha önce kasıtlı bir suçtan
dolayı hapis cezası ile mahkûm olmamış bulunmasıdır. Mahkûmiyetin
kesinleşmiş olması gerekmektedir. Önceden böyle bir mahkûmiyeti
bulunan şüphelinin uzlaşma kapsamına giren bir suçunun soruşturmasında
uzlaşma mümkündür. Böyle bir durumda, mağdur veya suçtan zarar görenin
uzlaşmayı kabul etmemesi halinde; bu maddedeki şartlar aranmaksızın,
uzlaşmayı kabul eden şüpheli hakkında soruşturma konusu suçla ilgili
olarak yine de kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilebilecektir.
Buna karşılık, mağdur veya suçtan zarar görenin uzlaşmayı kabul etmesine
rağmen şüphelinin kabul etmemesi halinde ise; bu maddedeki şartlar
gerçekleşmiş olsa bile, şüpheli hakkında soruşturma konusu suçla
ilgili olarak kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilebilecektir.
Kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar
verilebilmesinin ikinci şartı, yapılan soruşturmanın, kamu davası
açılmasının ertelenmesi halinde şüphelinin suç işlemekten çekineceği
kanaatini vermesidir.
Üçüncü şart, kamu davası açılmasının ertelenmesinin,
şüpheli ve toplum açısından kamu davası açılmasından daha yararlı
olmasıdır.
Son şart ise, suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun
uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin
suretiyle, tamamen giderilmesidir. Zararın türü ve miktarını
Cumhuriyet savcısı belirleyecektir.
Dördüncü fıkraya göre, erteleme süresi içinde
kasıtlı bir suç işlenmediği takdirde, kovuşturmaya yer olmadığına
karar verilecektir. Erteleme süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmesi
halinde kamu davası açılır. Erteleme süresince dava zamanaşımı
işlemez.
Beşinci fıkrada ise, ertelemeye ilişkin kararların
kaydı, bu kayıtların kimler tarafından, ne kapsamda ve hangi amaçla
kullanılabileceği hususları düzenlenmektedir.
Son fıkra, kamu davasının açılmasının ertelenmesine
ilişkin hükümlerin, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına
alınan İnkılap Kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmayacağı
hükmünü içermektedir.
Madde 19- Maddeyle, 5271 sayılı Kanunun 231 inci
maddesine, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile ilgili olarak,
dördüncü fıkradan sonra gelmek üzere yeni fıkralar eklenmiş ve maddenin
başlığında da buna uygun olarak değişiklik yapılmıştır.
Maddeye eklenen beşinci fıkra ile, hangi tür ve
miktarda cezalar bakımından hükmün açıklanmasının ertelenmesine
karar verilebileceği belirtilmektedir. Buna göre, yargılama sonunda
hükmolunan iki yıl ve daha az süreli hapis cezası ile her miktardaki
adlî para cezası bakımından hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilebilir.
Beşinci fıkrada, ayrıca, hükmün açıklanmasının
geri bırakılması tanımlanmaktadır. Buna göre, hükmün açıklanmasının
geri bırakılması, öncelikle bir hüküm kurulmasını gerektirmektedir.
Ancak bu hüküm sanık hakkında hukukî sonuç doğurmamaktadır. Başka
bir ifadeyle, kurulan hükmün hukukî sonuç doğurup doğurmaması, belli
bir süreye ve bazı şartlara bağlı kılınmaktadır. Mahkûmiyet hükmü
kurulduktan başka ayrıca, kurulan bu hükmün, sanık hakkında, yükümlülüklere
uyduğu takdirde belirli bir süre hukuki sonuç doğurmayacağı anlamına
gelen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı da verilecektir.
Beşinci fıkrada, uzlaşmaya ilişkin hükümler saklı
tutulmaktadır. Böylece, yargılama konusu fiil 255 inci madde uyarınca
uzlaşmaya tabi ise, öncelikle uzlaşma yoluyla uyuşmazlığın sona
erdirilmesi denenecektir. Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme,
uzlaşma sonucunda sanığın edimini defaten yerine getirmesi halinde,
davanın düşmesine karar verir. Edimin yerine getirilmesinin ileri
tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arz etmesi
halinde; sanık hakkında, şartları aranmaksızın, hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verilir. Uzlaşma gerçekleşmediği takdirde
ise, mahkeme; mağdur veya suçtan zarar görenin uzlaşmayı kabul etmemesi
halinde, şartları aranmaksızın, uzlaşmayı kabul eden sanık hakkında
kovuşturma konusu suçla ilgili olarak hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verebilir. Mağdur veya suçtan zarar görenin
uzlaşmayı kabul etmesine rağmen sanığın kabul etmemesi halinde,
231 inci maddedeki şartlar gerçekleşmiş olsa bile, sanık hakkında
kovuşturma konusu suçla ilgili olarak hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilmez.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilebilmesinin şartları altıncı fıkrada düzenlenmektedir. Buna
göre;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış
bulunması gerekir. Mahkumiyetin kesinleşmiş olması aranacaktır.
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile
duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden
suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması gerekir.
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı
zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle,
tamamen giderilmesi gerekir. Bu zararın denetim süresince aylık
taksitler halinde ödenmesi suretiyle tamamen giderilmesi koşuluyla
da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebileceği
ise, dokuzuncu fıkrada hüküm altına alınmıştır.
Yedinci fıkraya göre, açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve
kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez. Ancak
mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri denetim süresi içinde
yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; hükümdeki
hapis cezasının ertelenmesine ya da kısa süreli olması halinde
seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet
hükmü kurabilir.
Sekizinci fıkraya göre, hükmün açıklanması beş
yıl süreyle ertelenir. Bu süre içerisinde sanık denetimli serbestlik
tedbirine tabi tutulacaktır. Denetim süresince dava zamanaşımı
işlemez. Denetim süresi içinde sanığın ayrıca sekizinci fıkrada
öngörülen yükümlülüklere tabi kılınmasına da karar verilebilir.
Onuncu fıkra, denetim süresi içinde kasten yeni
bir suç işlenmediği ve yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde,
açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın
düşmesi kararı verilebileceğini öngörmektedir.
Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi
veya yükümlülüklerine aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü
açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri denetim
süresi içinde yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek;
cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine,
hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine ya da seçenek yaptırımlara
çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına
itiraz edilebilir.
Hükmün açıklanmasımn geri bırakılması kararı,
bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma
veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya
mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç
için kullanılabilir.
Son fıkraya göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
ilişkin hükümler, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına
alınan İnkılap Kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmayacaktır.
Madde 20- Maddeyle, 5271 sayılı Kanunun 253 üncü
maddesi yeniden düzenlenmiştir.
Birinci ve ikinci fıkralarda uzlaşmaya tabi suçların
kapsamı gösterilmektedir. Buna
göre,
a) Türk Ceza Kanununda
veya diğer kanunlarda yer alan soruşturulması ve kovuşturulması
şikayete bağlı suçlar,
b) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete
bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan
suçlardan listede sayılanlar uzlaşmaya tabidir. Türk Ceza Kanunu
dışındaki kanunlarda yer alan ve re'sen takip edilebilen suçlarda
uzlaşma hükümlerinin uygulanabilmesi için, ilgili kanunlarda
bu konuda bir düzenlemenin bulunması gerekmektedir.
Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı
olsa bile etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile cinsel
dokunulmazlığa karşı suçlarda uzlaşma hükümleri uygulanamayacaktır.
Dördüncü ve devamı fıkralar soruşturma evresinde
uzlaşmanın usulünü ve esaslarını düzenlemektedir. Dördüncü fıkraya
göre, soruşturma konusu suçun uzlaşmaya tabi olması halinde, Cumhuriyet
savcısı veya talimatı üzerine adlî kolluk görevlisi, şüpheli ile
mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur. Şüphelinin,
mağdurun veya suçtan zarar görenin reşit olmaması halinde, uzlaşma
teklifi kanuni temsilcisine yapılır: Bu kişilerin ayırt etme gücüne
sahip olup olmadıkları Cumhuriyet savcısı tarafından araştırıldıktan
sonra, uzlaşma teklifinin muhatabı belirlenecektir. Şüpheli,
mağdur veya suçtan zarar gören, kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan
itibaren üç gün içinde kararını bildirmediği takdirde, teklifi
reddetmiş sayılacaktır.
Beşinci fıkra düzenlemesinde, uzlaşma teklifinde
bulunulan kişiye, uzlaşmanın mahiyeti ve uzlaşmayı kabul veya
reddetmesinin hukuki sonuçlarının anlatılması öngörülmektedir.
Bu noktada şüpheliye yapılacak açıklamalar ile mağdur veya suçtan
zarar görene yapılacak açıklamalar farklı olacaktır. Uzlaşmanın
mahiyeti ile uzlaşmayı kabul veya reddetmenin hukuki sonuçları
bu maddenin çeşitli fıkralarında düzenlenmektedir. Örneğin şüpheliye
yönelik açıklamada; uzlaşmış olmasının suçu kabul anlamına gelmediği,
uzlaştırma müzakereleri sırasında yapacağı açıklamaların ve
bu açıklamalara ilişkin tutanakların, mevcut soruşturmada ve disiplinle
ilgili olanlar da dahil olmak üzere, hiçbir soruşturma ve kovuşturmada
ya da davada delil olarak kullanılamayacağı, mağdur veya suçtan
zarar görenin uzlaşmayı kabul etmesine rağmen kendisinin kabul
etmemesi halinde; şartları gerçekleşmiş olsa bile, hakkında kamu
davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilemeyeceği ve yeterli
delil varsa kamu davası açılacağı söylenebilecektir.
Altıncı fıkraya göre; gerekli araştırmalara
rağmen, herhangi bir nedenle mağdur veya suçtan zarar görene, bu kişiler
veya şüpheli temyiz kudretine sahip değillerse kanuni temsilcisine
ulaşılamamakta ise, uzlaşma yoluna gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılır.
Örneğin adres belirlenemiyorsa, soruşturma dosyasındaki adresler
de bulunamıyorsa veya sayılan kişiler yurt dışında ise, bu şekilde
hareket edilecektir.
Yedinci fıkraya göre; birden fazla kişinin mağduriyetine
veya zarar görmesine sebebiyet veren bir suçtan dolayı uzlaşma yoluna
gidilebilmesi için, mağdur veya suçtan zarar görenlerin hepsinin
uzlaşmayı kabul etmesi gerekir. Bu itibarla bu sujelerden birinin
uzlaşmayı kabul etmemesi uzlaşmayı sonuçsuz kılabilecektir.
Uzlaşma teklifinde bulunulması veya teklifınin
kabul edilmesi, soruşturma konusu suça ilişkin delillerin toplanmasına
ve koruma tedbirlerinin uygulanmasına engel olmayacağı hususu
sekizinci fıkrada düzenlenmektedir. Teklif sırasında uzlaşmanın
sonucu henüz bilinemediğinden, delillerin toplanmasına devam
edilmesi gerekmektedir. Özellikle ondokuzuncu fıkra uyarınca; yerine
getirilmesi ileri tarihe bırakılan, takside bağlanan veya süreklilik
arzeden bir edim söz konusu olduğu için kamu davasının açılmasının
ertelenmesi kararı verilmesi üzerine, daha sonra uzlaşmanın gereklerinin
yerine getirilmemesi halinde, şüpheli hakkında kamu davası açmak
için, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe
oluşturması aranacaktır.
Dokuzuncu fıkra, teklifin ilgililerce kabulü
halinde uzlaşmanın kimin tarafından gerçekleştirilebileceğini
öngörmektedir. Cumhuriyet savcısı uzlaşmayı kendisi gerçekleştirebileceği
gibi, uzlaştırmacı olarak avukat görevlendirilmesini barodan isteyebilir
veya hukuk öğrenimi görmüş kişiler arasından uzlaştırmacı görevlendirebilir.
Onuncu fıkra, Ceza Muhakemesi Kanununun hâkimin
davaya bakamayacağı haller ile reddi sebeplerinin, uzlaştırmacı
görevlendirilmesi ile ilgili olarak da göz önünde bulundurulacağı
hükmünü içermektedir. Bu konuda özel bir red veya çekinme süreci öngörülmemiş
olup, uzlaşmanın taraflarının veya uzlaştırmacının bu husustaki
endişelerinin dikkate alınması gerekmektedir.
Onbirinci fikraya göre, Cumhuriyet savcısı, görevlendirilen
uzlaştırmacının talebi halinde soruşturma dosyasında yer alan ve
Cumhuriyet savcısınca uygun görülen belgelerin birer örneğini
verir. Cumhuriyet savcısı uzlaştırmacıya, kendisine soruşturmanın
gizliliği ilkesine uygun davranmakla yükümlü olduğunu hatırlatır.
Onikinci fikrada, soruşturmayı sürüncemede bırakmayacak
makul bir uzlaşma süresi öngörülmektedir. Uzlaştırmacı, dosya
içindeki belgelerin birer örneği kendisine verildikten itibaren
en geç otuz gün içinde uzlaşmayı sonuçlandıracaktır. Cumhuriyet
savcısı bu süreyi yirmi günü geçmemek kaydıyla uzlaşma müzakerelerinin
durumuna göre bir veya birkaç kez uzatabilir.
Onüçüncü fikraya göre, soruşturmanın gizliliğinin
gereği olarak, uzlaşma müzakereleri gizli olarak yürütülür. Uzlaşma
müzakerelerine şüpheli, mağdur, suçtan zarar gören, kanuni temsilci,
müdafi ve vekil katılabilir. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar görenin
kendisi veya kanuni temsilcisi ya da vekilinin müzakerelere katılmaktan
imtina etmesi halinde, uzlaşmayı kabul etmemiş sayılır. Müdafiin
müzakerelere katılmamasının uzlaşmaya olumsuz bir etkisi kabul
edilmemiştir.
Ondördüncü fıkra müzakere süreci ile ilgili hükümler
içermektedir. Uzlaşma sağlanabilmesi için birden fazla müzakere
yapılabilmesi mümkündür. Uzlaştırmacı, müzakereler sırasında
izlenmesi gereken yöntemle veya uzlaşmanın seyriyle ilgili olarak
Cumhuriyet savcısıyla görüşebilir. Cumhuriyet savcısı da, uzlaştırmacıya
talimatlar verebilir.
Uzlaşma müzakereleri olumlu veya olumsuz olarak
sonuçlandığında uzlaştırmacı, onbeşinci fıkra uyarınca bir rapor
hazırlayacaktır. Raporun uzlaşma sürecini doğru ve eksiksiz yansıtması
gerekmektedir. Rapor ile birlikte, uzlaştırmacıya önceden verilmiş
olan belge örnekleri Cumhuriyet savcısına teslim edilecektir. Uzlaşmanın
gerçekleşmesi halinde, rapor içeriğinde, tarafların ne suretle,
hangi şartlarla uzlaştığı ayrıntılı olarak açıklanacaktır.
Onaltıncı fıkraya göre, uzlaşma teklifinin reddedilmesinden
sonra, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören uzlaştıklarını
gösteren belge ile en geç iddianamenin düzenlendiği tarihe kadar
Cumhuriyet savcısına başvurarak uzlaştıklarını beyan edebileceklerdir.
Onyedinci fikraya göre, Cumhuriyet savcısı, uzlaşmanın,
tarafların özgür iradelerine dayandığını ve edimin hukuka uygun
olduğunu belirlerse ve bu yönde kanaat sahibi olursa raporu veya
belgeyi mühür ve imza altına alarak soruşturma dosyasında muhafaza
edecektir.
Onsekizinci fikraya göre, uzlaştırmanın sonuçsuz
kalması halinde tekrar uzlaştırma yoluna gidilemeyecektir.
Ondokuzuncu fıkraya göre, uzlaşma, bir edimin
yerine getirilmesi veya yerine getirileceğinin taahhüt edilmesi
halinde gerçekleşebilecektir. Şüphelinin edimini defaten yerine
getirmesi halinde, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilecektir.
Yerine getirilecek olan edim, maddi veya manevi bir zararın karşılığı
olabileceği gibi, örneğin özür dileme şeklinde de olabilir. Edimin
yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması
veya örneğin mağdurun belirli bir süre istihdam edilmesi gibi, süreklilik
arz etmesi halinde, 171 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, şüpheli
hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilecektir.
Bu durumda 171 inci maddedeki şartların aranmayışının ve kamu davasının
açılmasının ertelenmesi kararı verip vermemek hususunda Cumhuriyet
savcısının bir takdir yetkisinin bulunmamasının nedeni; ileri
bir tarihe bırakılmış veya takside bağlanmış olan ya da süreklilik
arzeden edimin yerine getirileceği taahhüdünün izlenmesi gereğidir.
Kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararından sonra uzlaşmanın
gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, 171 inci maddenin
dördüncü fıkrasındaki şart aranmaksızın, kamu davası açılmak üzere
şüpheli hakkında iddianame düzenlenecektir. Bunun için, uzlaşma
sürecinde de delil toplanmaya devam edilmesi gerekmektedir. Uzlaşma
ile aynı zamanda mağdurun veya suçtan zarar görenin maddi ve manevi
zararlarının karşılanması amaçlandığından, uzlaşmanın sağlanması
halinde, artık, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası
açılamaz, açılmış bir dava varsa bundan feragat edilmiş sayılır. Ayrıca,
şüphelinin, edimini yerine getirmemesi halinde uzlaşma raporu
veya belgesi, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun
38 inci maddesinde yazılı ilam mahiyetini haiz belgelerden sayılacaktır.
Yirminci fıkra düzenlemesine göre, uzlaştırma
müzakereleri sırasında yapılan açıklamalar, herhangi bir soruşturma
ve kovuşturmada ya da davada delil olarak kullanılamaz. Müzakereler
sırasında yapılan açıklamalar veya beyanlar, lehe veya aleyhe olacak
şekilde, mevcut soruşturma ve kovuşturmada delil olarak kullanılamayacağı
gibi, başka bir ceza veya disiplin muhakemesinde, hukuk davasında,
idarî bir davada veya başka herhangi bir uyuşmazlıkta da delil olarak
kullanılamayacaktır. Bu hüküm, özellikle, uzlaşma hususunda çekingen
davranan şüpheliler bakımından önemli bir güvence oluşturmaktadır.
Yirmibirinci fıkra dava zamanaşımı ve kovuşturma
koşulu olan dava sürelerinin işlememesi ile ilgilidir. Şüpheli,
mağdur veya suçtan zarar görenden birine ilk uzlaşma teklifinde bulunulduğu
tarihten itibaren uzlaştırma girişiminin sonuçsuz kaldığı ve en
geç, uzlaştırmacının raporunu düzenleyerek Cumhuriyet savcısına
verdiği tarihe kadar dava zamanaşımı ile kovuşturma koşulu olan
dava süresi işlemeyecektir. Her ne kadar uzlaştırma sürecinde oldukça
kısa süreler öngörülmekte ise de, özellikle bazı dava sürelerinin
de kısalığı karşısında, bu düzenleme önem arz etmektedir.
Yirmiikinci fıkrada uzlaştırma giderleri düzenlenmektedir.
Buna göre, uzlaştırmacıya Cumhuriyet savcısı tarafından çalışma
ve masraflarıyla orantılı bir ücret takdir edilerek ödenecektir. Uzlaştırmacıya
ödenecek ücret de dahil olmak üzere, uzlaştırma giderleri, 324 üncü
madde kapsamında yargılama giderlerinden sayılmaktadır. Uzlaşmanın
gerçekleşmesi halinde bu giderler Devlet Hazinesi tarafından karşılanacaktır.
Yirmiüçüncü fıkraya göre, uzlaşma sonucunda verilecek
kararlarla ilgili olarak bu Kanunda öngörülen kanun yollarına
başvurulabilecektir.
Yirmidördüncü fıkraya göre, uzlaştırmanın uygulanmasına
ilişkin bütün hususlar, Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılacak
yönetmelikle düzenlenecektir.
Madde 21- Maddeyle, 5271 sayılı Kanunun 254 üncü
maddesi değiştirilmiştir. Bu değişiklikle, aynı zamanda yargının
iş yükünün azaltılması araçlarından biri olan uzlaşma, asıl olarak
soruşturma evresinin bir kurumu olarak düzenlenmiştir.
Birinci fıkra uyarınca mahkeme tarafından uzlaştırma
işlemlerinin yapılabilmesi, ancak, fiilin uzlaşma kapsamında olduğunun
kovuşturma evresinde anlaşılması halinde mümkündür. Bu durum ancak
duruşma aşamasında gündeme gelebilir. Çünkü ancak duruşmada delillerin
ortaya konup tartışılması üzerine suçun niteliği değişebilir. İddianamenin
kabulü ile duruşma açılması arasındaki aşamada esasa ilişkin bir
değerlendirme yapılmadığından, bu arada suç vasfında bir değişiklik
olamaz. İddianamenin mahkemeye sunulması üzerine incelenmesi
aşamasında suçun uzlaşma kapsamında olduğunun görülmesi halinde
ise, uzlaşma usulü uygulanmadığı için iddianame iade edilecektir.
Suçun uzlaşma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada
anlaşılması halinde, uzlaşma imkânının bu aşamada da tanınması
amaçlanmıştır. Uzlaştırma usulü 253 üncü maddede düzenlendiğinden,
mahkeme tarafında da aynı usule uyularak uzlaştırma işlemleri
gerçekleştirilecektir. Buna göre, mahkeme, ilgililere uzlaşmaları
teklifinde bulunacak, uzlaşmanın mahiyetini, kabul veya reddetmenin
hukuki sonuçlarını anlatacaktır. Doğal olarak bu aşamada uzlaşmayı
kabul veya reddetmenin hukuki sonuçları, soruşturma evresindekine
göre farklı olacaktır.
Etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen bir suç
söz konusu olduğunda, mahkeme tarafından uzlaştırma yoluna gidilemeyecektir.
Ancak şartları varsa hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı
verilebilir.
İkinci fıkrada, uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde,
edimin yerine getiriliş şekline göre verilebilecek kararlar öngörülmektedir.
Sanığın edimini defaten yerine getirmesi halinde, davanın düşmesine
karar verilecektir. Buna karşılık edimin yerine getirilmesinin
ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik
arz etmesi halinde; sanık hakkında, 231 inci maddedeki şartlar aranmaksızın,
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi gerekmektedir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra,
uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, mahkeme
tarafından, 231 inci maddenin onuncu fıkrasındaki şartlar aranmaksızın,
hüküm açıklanır.
Madde 22- Maddeyle, 5271 sayılı Kanunun 309 ve 310
uncu maddeleri değiştirilmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun “Kanun
yararına bozma” başlıklı 309 uncu maddesi, mülga 1412 sayılı Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununun “Yazılı emir ile bozma” başlıklı 343
üncü maddesinin karşılığı olarak düzenlenmiştir. Mülga 1412 sayılı
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 343 üncü maddesinin birinci
fıkrasında “Hâkim tarafından ve mahkemelerden verilen ve Yargıtayca
tetkik edilmeksizin katileşen karar ve hükümlerde kanuna muhalefet
edildiğini haber alırsa, Adalet Bakanı o karar veya hükmün bozulması
için Yargıtaya müracaat etmesi için Cumhuriyet Başsavcılığına
yazılı emir verebilir. Bu emirde bozulmayı müstelzim kanunî sebepler
gösterilir.” denilmek suretiyle, Adalet Bakanının söz konusu karar
veya hükmün bozulması yönünde Yargıtaya müracaat etmesi için
“Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı emir verebilmesi”nden bahsedilmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309 uncu maddesinin birinci
fıkrasında ise, “Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf
veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde
hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanı, o karar veya
hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir.” denilmek suretiyle,
Adalet Bakanının, ilgili karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal
nedenlerini de belirterek “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına
yazılı olarak bildirmesi”nden söz edilmektedir. Dolayısıyla, 5271
sayılı 309 uncu maddesi, mülga 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununun 343 üncü maddesinin karşılığı olarak düzenlenmiş ise
de, bu müessesenin, yeni Kanundaki adı ve içeriğinin düzenleniş
biçimi itibariyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yapılacak
söz konusu yazılı bildirimin bizatihi Adalet Bakanınca yerine
getirilmesinin zorunlu olmadığı anlaşılmaktadır. Keza, “Kanun
yararına bozma” müessesesinin daha etkin ve hızlı işletilebilmesi,
hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden
geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların
derhal giderilebilmesini sağlamak bakımından da, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığına bu konuda yapılacak yazılı bildirimin bizzat Adalet
Bakanı tarafından değil, Adalet Bakanlığı tarafından yerine getirilebilmesine
imkân tanınmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
Madde 23- Maddeyle 5271 sayılı Kanunun 325 inci
maddesinin ikinci fıkrası değiştirilmiştir. Hükmün açıklanmasının
geri bırakılması müessesesinin uygulanmasında yargılama giderlerine
ilişkin olarak doğabilecek tereddütlerin giderilmesi amacıyla
değişiklik öngörülmüştür.
Madde 24- Maddeyle, 5275 sayılı Kanunun 107 nci maddesinin
beşinci fıkrası, onbeş yaşını tamamlamış olan çocuklar üzerinde
suç işleme hususunda caydırıcı bir etki sağlaması amacına yönelik
olarak değiştirilmiştir.
Madde 25- Maddeyle, 5320 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin
birinci fıkrasına cümle eklenmiştir. Bu değişiklikle, Yargıtay
ceza daireleri ile ceza genel kurulu kararlarındaki yazıma ilişkin
maddi hataların düzeltilmesi amaçlanmaktadır.
Madde 26- Maddeyle, 5320 sayılı Kanunun 13 üncü
maddesi değiştirilmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince soruşturma
ve kovuşturma makamlarının istemi üzerine baro tarafından görevlendirilen
müdafi ve vekile ödenecek ücretin belirlenmesine ve ödenmesine
ilişkin usul ve esaslara yer verilmiş ve bu ücret yargılama giderlerinden
sayılarak mahkumiyet halinde bütçeye geri dönmesine imkân sağlanmıştır.
Madde 27- Maddeyle, 5326 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi
değiştirilmiştir. Kabahatler Kanununun 3 üncü maddesinin yürürlükte
olan metnine göre, bu Kanunun genel hükümleri diğer kanunlardaki
kabahatler hakkında da uygulanacaktır. Bunun sonucu olarak Kabahatler
Kanununun kanun yoluna ilişkin hükümleri diğer kanunlarda yer
alan idarî para cezasını gerektiren bütün fiiller açısından da uygulanabilecektir.
Ancak, bu uygulama, üst kurullar tarafından verilen idarî para cezalarına
ilişkin olarak yargı yolu bakımından bir tartışmaya neden olmuştur.
Üst kurullar tarafından belli sektörlerdeki faaliyetlerin denetlenmesi
bağlamında yüksek meblağlarda idarî para cezaları verilebilmektedir.
Bu itibarla, madde metninde, özellikle üst kurullara ilişkin kanunlarda
bu kurulların vereceği idarî para cezalarına karşı ilk derece mahkemesi
olarak Danıştaya gidilebilmesine imkân tanıyan bir düzenleme yapılmıştır.
Madde 28- Maddeyle, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin
üç ve dördüncü fıkraları değiştirilmiştir. İdari para cezalarının
tahsil yetkisi ve gelir kaydı konusunda 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi
ve Kontrol Kanununa ekli cetvellerin esas alınması ve Kabahatler
Kanununun etkin ve hızlı bir şekilde uygulanabilirliğinin sağlanması
amacıyla söz konusu değişiklikler yapılmıştır.
Madde 29- Maddeyle, 5326 sayılı Kanunun 20 nci maddesinin
ikinci fıkrası değiştirilmiştir.
Düşük miktardaki idari para cezaları ile ilgili
olarak belirlenen soruşturma zamanaşımı sürelerinin uygulamada
yetersiz görülmesi dolayısıyla, üst sınır itibariyle ellibin
Türk lirasından az idari para cezasını gerektiren kabahatlerde
soruşturma zamanaşımını yeniden belirlemiştir.
Madde 30- Maddeyle, 5326 sayılı Kanunun 27 nci maddesinin
beşinci fıkrası değiştirilmiş ve maddeye yeni fıkralar eklenmiştir.
Maddenin beşinci fıkrasında, idarî yaptırım kararını bu Kanunun
24 üncü maddesine göre mahkemenin vermesi halinde, bu karara karşı
ancak itiraz yoluna gidilebileceği hususuna açıklık getirilmek
için değişiklik yapılmıştır.
Cumhuriyet savcısı, suç oluşturduğu iddiasıyla
yapılan şikayet üzerine bir fiille ilgili olarak soruşturma başlatır.
Soruşturma sonucunda, fiilin suç oluşturmadığı kanaatine vararak,
fail hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Ancak, Cumhuriyet
savcısı bu fiilin kabahat oluşturduğu gerekçesiyle, fail hakkında
idarî para cezasına karar verir. Bu durumda, şikayetçi, fiilin suç
oluşturduğu iddiasıyla Cumhuriyet savcısının kararına itiraz
edebilir. Buna karşılık, fail, davranışının kabahat de oluşturmadığını
ileri sürerek hakkında verilen idarî para cezasının kaldırılmasını
talep edebilir. Bu gibi durumlarda kanun yolu bakımından nasıl bir
yol izlenmesi gerektiği hususuna açıklık getirmek için madde metnine
altıncı fıkra eklenmiştir.
Yedinci fıkra olarak madde metnine eklenen hükümle,
aynı sorunun kovuşturma evresinde ortaya çıkması haline özgü çözüm
getirilmiştir.
Madde metnine sekizinci fıkra olarak eklenen hükümle,
Kabahatler Kanununun düzenlemelerinin ortaya çıkardığı bağlantı
sorununa çözüm getirilmiştir.
Madde 31- Maddeyle, 5326 sayılı Kanunun 28 inci
maddesine fıkra eklenmiştir. İdarî yaptırım kararına karşı başvuruda
bulunulan sulh ceza mahkemesinin sadece başvurunun reddi veya kabulü
yönünde karar verebilmesi, ortaya bir eksikliği çıkarmıştır. İdarî
düzene aykırı fiillerle ilgili olarak kanunlarda idarî para cezası
maktu değil, alt ve üst sınırları gösterilmek suretiyle de belirlenebilmektedir.
Kanunda idarî para cezasının alt ve üst sınırlarının gösterildiği
kabahatten dolayı somut olayda idarî para cezasına karar verilmesinin
gerekmesine rağmen, verilmiş olan idarî para cezasının kabahat fiilinin
oluşturduğu haksızlıkla orantılı olmaması halinde; mahkemenin
verilen idarî para cezasında değişiklik yaparak da başvurunun kabulüne
karar verebilmesini sağlamak için işbu değişiklik yapılmıştır.
Madde 32- Maddeyle, 5326 sayılı Kanunun Geçici 1
inci maddesine “ve 1 Haziran 2005 tarihinden sonra yürürlüğe giren
diğer kanunlardaki idarî para cezaları ile ilgili olarak” ibaresi
eklenmek suretiyle 5083 sayılı Kanunda öngörülen para birimi bakımından
benimsemiş olduğu sistemin idarî para cezalarında uygulanması
sağlanmıştır.
Madde 33- Maddeyle, 5352 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin
birinci fıkrasına ibare eklenmiştir.
5352 sayılı Adlî Sicil Kanununun 8 inci maddesinde,
adlî sicil bilgilerini verecek merciler belirlenmiş olup, bunlar
arasında elçilikler ve konsolosluklar sayılmamıştır. Yurt dışında
bulunan vatandaşların da kolaylıkla adlî sicil bilgilerine ulaşabilmelerini
sağlamak ve yaşanan sorunları gidermek amacıyla değişiklik yapılmıştır.
Madde 34- Maddeyle, 5352 sayılı Kanuna 13/A maddesi
eklenmiştir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesindeki
düzenlemeye göre, belli bir suçtan mahkumiyete bağlı süresiz hak
yoksunluğundan söz edilemez. İşlediği suç dolayısıyla toplumda
kişiye karşı duyulan güven sarsıldığı için suçlu kişi, özellikle
güven ilişkisinin varlığını gerekli kılan belli hakları kullanmaktan
yoksun bırakılmaktadır. Ancak, bu hak yoksunlukları süresiz değildir.
Cezalandırılmakla güdülen asıl amaç, işlediği suçtan dolayı kişinin
etkin pişmanlık duymasını sağlayıp tekrar topluma kazandırılması
olduğuna göre, 53 üncü maddede suça bağlı hak yoksunluklarının da
belli bir süreyle sınırlandırılması yönünde düzenleme yapılmıştır.
Türk Ceza Kanununda, belli bir suçu işlemekten dolayı cezaya
mahkûmiyetin sonucu olarak ömür boyu devam edecek bir hak yoksunluğu
söz konusu olmadığı için, yasaklanmış hakların geri verilmesi müessesesine
ilişkin düzenleme yapılmamıştır.
Ancak, 5352 sayılı Adlî Sicil Kanununun Geçici 2
nci maddesinde, diğer kanunlardaki kasıtlı bir suçtan dolayı belirli
süreyle hapis cezasına veya belli suçlardan dolayı bir cezaya mahkum
olan kişilerin, belli hakları kullanmaktan süresiz olarak yoksun
bırakılmasına ilişkin hükümleri saklı tutulmuştur. 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu dışındaki çeşitli kanunlardaki süresiz hak yoksunluğu
doğuran bu hükümlere rağmen, yasaklanmış hakların geri verilmesi
yolunun kapalı tutulması, uygulamada ciddi sorunlara yol açacaktır.
Bu sorunların çözümüne yönelik olarak, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
dışındaki çeşitli kanunlardaki kasıtlı bir suçtan dolayı belirli
süreyle hapis cezasına veya belli suçlardan dolayı bir cezaya mahkum
olan kişilerin süresiz olarak kullanmaktan yasaklandıkları hakları
tekrar kullanabilmelerine imkân tanıyan bir düzenleme yapılmasına
ihtiyaç duyulmuştur.
Madde 35- Maddeyle, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun
19 uncu maddesi, kamu davasının açılmasının ertelenmesine ilişkin
hükümlerinin Ceza Muhakemesi Kanununa konan hükümlerle uyumunun
sağlanması amacıyla değiştirilmiştir. Ancak Çocuk Koruma Kanununda
kamu davasının açılmasının ertelenmesi müessesesiyle ilgili
olarak yer verilen çocuklara özgü hükümler korunmuştur.
Madde 36- Maddeyle, 5395 sayılı Kanunun 23 üncü
maddesinin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümlerinin
Ceza Muhakemesi Kanununa konan hükümlerle uyumunun sağlanması
amcıyla madde metni değiştirilmiştir. Ancak, Çocuk Koruma Kanununda
hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesiyle ilgili
olarak yer verilen çocuklara özgü hükümler korunmuştur.
Madde 37- Maddeyle, 5395 sayılı Kanunun 24 üncü
maddesi, Ceza Muhakemesi Kanununun uzlaşmaya ilişkin hükümlerinin
çocuklara yüklenen suçlarla ilgili olarak da uygulanmasını sağlamak
amacıyla değiştirilmiştir.
Madde 38- Maddeyle, 5402 sayılı Kanunun 5 inci maddesine
fıkra eklenmiştir. Bu düzenleme ile hükümlünün, denetimli serbestlik
ve yardım merkezi şube müdürlüğü tarafından denetimli serbestlik
kararının infazı ile ilgili yapılan çağrılara veya hazırlanan
denetim planına şube müdürlüğünce yapılan uyarıya rağmen haklı,
geçerli ve gerektiğinde belgelendirilen mazereti olmaksızın uymaması
halinde ilgili maddedeki yaptırım uygulanacaktır.
Madde 39- Maddeyle, 5402 sayılı Kanunun 11 inci
maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi değiştirilmek suretiyle,
denetimli serbestlik ve yardım merkezi şube müdürlüklerinin görevleri
arasına “Kanunlarda öngörülen denetimli serbestlik tedbirine
ilişkin görev yapmak” da dahil edilmiştir.
Madde 40- Maddeyle, 5402 sayılı Kanunun 14 üncü
maddesine ikinci fıkra eklenmiştir. Bu düzenleme ile, Türk Ceza Kanunu ve Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun hükümleri gereğince kamuya yararlı bir işte
çalıştırılan hükümlülerin bu çalışmaları hizmet akdine dayanmaması,
506 sayılı Kanunun ikinci maddesinde bu hükümlüler ile ilgili düzenleme
bulunmaması, çalışma karşılığında hükümlülere ücret ödenmemesi
ve bu çalışmanın bir cezanın denetimli serbestlik kapsamında infaz
şekli olması nedeniyle, kamu yararına çalışma yaptırımının infazında
17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu hükümlerinin
uygulanmayacağı öngörülmektedir.
Madde 41- Maddeyle, 5237 sayılı Kanunun 73 üncü
maddesinin sekizinci fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır. Bir
usul hukuku müessesesi olan uzlaşma ile ilgili olarak Ceza Muhakemesi
Kanununda ayrıntılı düzenlemeler yer almaktadır. Bu nedenle, uzlaşma
kapsamına giren suçları belirleyen hükmün de Ceza Muhakemesi Kanununda
yer almasının daha doğru olacağından fıkra yürülükten kaldırılmıştır.
Geçici Madde 1- Maddede yapılan düzenlemeyle, hükme
bağlanmış ancak henüz kesinleşmemiş olan dosyalarda uzlaşma kapsamının
genişletilmesi gerekçe gösterilerek bozma kararı verilmesinin
önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
Madde 42- Yürürlük maddesidir.
Madde 43- Yürütme maddesidir.
Adalet Komisyonu Raporu
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Adalet
Komisyonu
Esas No.: 2/870 6/11/2006
Karar No.: 111
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Yozgat Milletvekili Bekir BOZDAĞ ile
11 milletvekilinin "Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi (2/870)", Başkanlığınızca, 11/10/2006 tarihinde
Komisyonumuza havale edilmiştir.
Komisyonumuz; Zonguldak Milletvekili Köksal TOPTAN Başkanlığında, Komisyon
Başkanlık Divanı üyeleri; Başkanvekili, Isparta Milletvekili Recep
ÖZEL, Sözcü, Kırıkkale Milletvekili Ramazan CAN ve Katip üye Kilis
Milletvekili Hasan KARA ile diğer Komisyon üyeleri; Adıyaman Milletvekili Fehmi Hüsrev KUTLU, Ağrı Milletvekili Halil ÖZYOLCU, Ankara Milletvekili
Haluk İPEK, Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU, Artvin
milletvekilleri Orhan YILDIZ, Yüksel ÇORBACIOĞLU, Bursa Milletvekili
Mehmet KÜÇÜKAŞIK, Çorum milletvekilleri Feridun AYVAZOĞLU ile Muzaffer
KÜLCÜ, Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri AKBULUT, Gaziantep Milletvekili
Mahmut DURDU, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet YILMAZCAN, Kastamonu
Milletvekili Hakkı KÖYLÜ, Malatya Milletvekili Muharrem KILIÇ,
Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN, Ordu Milletvekili Enver YILMAZ,
Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN, Uşak Milletvekili Ahmet
ÇAĞLAYAN ile Yozgat Milletvekili Bekir BOZDAĞ’ın ve Komisyonumuzun
Uzmanları Cemil TUTAL ve Mustafa DOĞANAY’ın; Hükümeti temsilen
Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK’in, Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürü
Niyazi GÜNEY, yine aynı Genel Müdürlük Daire Başkanı Hakim Zekeriya
YILMAZ ve Tetkik Hakimi Mehmet ÖKMEN ile Yargıtay Başkanlığından
Tetkik Hakimi Gürsel YALVAÇ, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından,
Cumhuriyet Savcısı Ramazan ÖZKEPİR ile Gazi Üniversitesi Hukuk
Fakültesi öğretim üyeleri, Prof. Dr. Cumhur ŞAHİN ve Prof. Dr. İzzet
ÖZGENÇ’in katılımlarıyla söz konusu Teklifi (2/870), görüşmüş ve Komisyonumuzca
Teklif üzerinde yapılan değişiklikler aşağıda sırasıyla açıklanmıştır.
Teklifin 1 inci ve 2
nci maddeleri aynen kabul edilmiştir.
Teklife, insan ticareti
suçunun fuhuş amacıyla yapılabileceği de göz önünde bulundurularak
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 80 inci maddesinde değişiklik öngören
önerge kabul edilmiş ve 3 üncü madde olarak eklenmiş ve diğer madde
numaraları buna göre teselsül ettirilmiştir.
Teklifin 3 üncü maddesi
4 üncü madde olarak, 4 üncü maddesi 5 inci madde olarak aynen kabul
edilmiştir.
“Kaç tane fiil varsa
o kadar suç, kaç tane suç varsa o kadar ceza” kuralı gereğince, hırsızlık
suçunu işlemek için başkasının konutuna girilmesi veya mal varlığına
zarar verilmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmetmek
gerekir. Ancak, her iki suçun temel şekli, soruşturulması ve kovuşturulması
şikayete bağlı suç olduğu için; örneğin konut dokunulmazlığını
işlemek suretiyle hırsızlık suçunun işlenmesi halinde, konut dokunulmazlığının
temel şekli uzlaşma kapsamına girmekte ve fakat, hırsızlık suçu uzlaşma
kapsamı dışında kalmakta ve bu durumlarda, uygulamada, hırsızlık
suçundan dolayı soruşturmanın bekletilmesi veya ayrı yürütülmesi
gibi sorunlarla karşılaşılmaktadır. Belirtilen sakıncanın ortadan
kaldırılması amacıyla 5237 sayılı Kanunun 142 nci maddesine fıkra
eklenmesini öngören önerge kabul edilmiş ve Teklife, 6 ncı madde
olarak eklenmiş ve diğer madde numaraları buna göre teselsül ettirilmiştir.
Teklifin 5 inci maddesi
7 nci maddesi olarak, 6 ncı maddesi 8 inci madde olarak aynen kabul
edilmiştir.
5237 sayılı Kanunun
227. maddesinin sekizinci fıkrasında, fuhuş
suçunun mağduru konumundaki kişilerin, örneğin bulaşıcı hastalık
taşımaları dolayısıyla tedaviye tabi tutulmasının yanı sıra
ya da buna ihtiyaç duyulmaması halinde sadece psikolojik terapi
uygulanmasını sağlayacak düzenleme içeren önerge, Teklife, 9 uncu
madde olarak eklenmiş ve diğer madde numaraları buna göre teselsül
ettirilmiştir.
Teklifin 7 nci maddesi
10 uncu madde olarak, 8 inci maddesi 11 inci madde olarak, 9 uncu maddesi
12 nci madde olarak, 10 uncu maddesi 13 üncü madde olarak, 11 inci maddesi
14 üncü madde olarak, 12 nci maddesi 15 inci madde olarak ve 13 üncü
maddesi 16 ncı madde olarak aynen kabul edilmiştir.
Teklifin 14 üncü maddesinde,
5271 sayılı Kanunun “Tutuklama nedenleri” başlıklı 100 üncü maddesinin
uygulamasında ortaya çıkmış olan tereddütlerin giderilmesi amacıyla
değişiklik yapılmış ve 17 nci madde olarak kabul edilmiştir.
Ağır ceza mahkemesi
dışındaki ceza davalarına bakan mahkemelerin görevine giren
suçların karmaşıklığı, delillerin toplanmasındaki güçlük, tutukluluktan
beklenen amaç göz önünde bulundurulmak ve uygulamada ortaya çıkmış
olan ihtiyacın giderilmesi amacıyla 5271 sayılı Kanunun 102 nci maddesinin birinci fıkrasında
değişiklik öngören önerge kabul edilmiş ve Teklife 18 inci madde
olarak eklenmiş ve diğer madde numaraları buna göre teselsül ettirilmiştir.
Teklifin 15 inci maddesi
19 uncu madde olarak, 16 ncı maddesi 20 nci maddesi olarak ve 17 nci maddesi 21 inci madde olarak
aynen kabul edilmiştir.
Teklifin 18 inci maddesinde
aşağıda açıklanan gerekçelerle değişiklik yapılmış ve 22 nci madde
olarak kabul edilmiştir.
Suç işlendiği hususunda
yeterli şüphe bulunması halinde mutlaka kamu davası açılması gereğini
ifade eden kamu davasının mecburiliği ilkesi, hiçbir ülke ceza muhakemesi
mevzuatında istisnasız bir biçimde uygulanmamaktadır. Nitekim
1412 sayılı Kanunda da bu ilkenin istisnaları yer almakta idi. Yeterli
suç şüphesinin bulunduğu her durumda kamu davası açılacak olması
nedeniyle yargının iş yükünün aşırı şekilde ağırlaşması, yargılama
sürecinin zorunlu olarak yavaş işlemesi gibi sebeplerle, Anayasamızın
ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin kabul ettiği makul sürede
yargılanma hakkı ve Devletin makul sürede yargılama yükümlülüğünün
gereği yerine getirilememektedir. Bu nedenle Kıta Avrupası hukuk
sistemine dahil birçok ülkede de, kamu davasının mecburiliği ilkesine
çok sayıda istisna getirilmiş, bu ilke adeta kural olmaktan çıkmıştır.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin ihlali nedeniyle Türkiye’nin
tazminat ödemek zorunda kaldığı fiillerin ezici çoğunluğunun da
makul sürede yargılanma ilkesinin ihlali ile ilgili olduğu düşünüldüğünde,
yeterli suç şüphesi bulunan her soruşturma konusunun yargılama
makamları önüne getirilmesinin sakıncalarının, aksi yöndeki sakıncalardan
çok daha fazla olduğu kolaylıkla görülebilecektir. Yoğun iş yükü
nedeniyle uzun süren ve yetersiz incelemeye dayalı olarak yapılmak
zorunda kalınan yargılamaların, ayrıca bu nedenlerle ortaya çıkan
adli hataların, sosyal barışı olumsuz etkiledikleri de muhakkaktır.
Bütün bu nedenlerle, çağdaş ülkelerdeki gelişmelere de paralel
olarak, kamu davasının mecburiliği ilkesine, sınırlı sayıda ve
kapsamda da olsa, bazı istisnaların getirilmesi, 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanununun kabul ettiği bir yaklaşımdır.
Kamu davasının açılmasının
ertelenmesi, sadece şüpheli açısından değil, aynı zamanda mağdur
açısından da ele alınması gereken bir kurumdur. Gerçekten, kamu davasının
açılmasının ertelenmesi ile ilgili düzenlemeyi, şüphelinin yargılanmamasından
ziyade mağduru koruma, tatmin yollarından birisi olarak değerlendirmek
gerekir.
Kamu davasının açılmasının
ertelenmesinin, müessese olarak sağlıklı bir şekilde uygulanabilmesi
için, kapsamına giren suçların başlangıçta sınırlandırılması
amaçlanmıştır. Uzlaşma kapsamına giren suçlarla ilgili olarak uzlaşmaya
ilişkin hükümler bağlamında kamu davasının açılmasının ertelenmesine
karar verilebilecektir. Ancak, soruşturulması ve kovuşturulması
şikayete bağlı olmakla birlikte, etkin pişmanlık hükümlerinin öngörüldüğü
suçlar dolayısıyla uzlaştırma yoluna gidilemeyecektir. Önerilen
bu değişikliğe göre, söz konusu suçlarla ilgili olarak, üst sınırı
iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektirmesi koşuluyla,
171 inci maddeye eklenen fıkralarda aranan diğer koşulların varlığı
halinde, uzlaştırma kapsamına girmese dahi, kamu davasının açılmasının
ertelenmesine karar verilebilecektir. İkinci fıkranın (b) bendinde
yapılan değişiklik karşısında, maddenin altıncı fıkrası metinden
çıkarılmıştır.
Teklifin 19 uncu maddesinde
aşağıda açıklanan gerekçelerle değişiklik yapılmış ve 23 üncü madde
olarak kabul edilmiştir.
Yürürlükten kaldırılan
765 sayılı Türk Ceza Kanunu ile 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında
Kanundaki düzenlemesi itibariyle, erteleme, bir koşullu atifet
kurumu niteliği taşımakta idi. Buna göre, deneme süresi içerisinde
yeni bir suçun işlenmemesi halinde, “mahkumiyet vaki olmamış” sayılmakta
idi. Keza, erteleme, sadece hapis cezası açısından değil, “ertelemenin
bölünmezliği” kuralı gereğince, diğer bütün ceza hukuku yaptırımları
bakımından da, kural olarak, aynı sonucu doğurmakta idi. Buna karşılık
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun sisteminde ise, erteleme, sadece
hapis cezasına özgü bir infaz rejimi olarak düzenlenmiştir. Bu bakımdan,
yeni sistemde artık “ertelemenin bölünmezliği” kuralından söz etmek
mümkün değildir. Hapis cezası açısından bir infaz rejimi olarak kabul
edilen ertelemede, hükümlü, denetim süresi zarfında kasıtlı yeni
bir suç işlemediği ve kendisine yüklenen yükümlülüklere uygun
davrandığı takdirde, hakkında hükmolunan “hapis cezası” infaz
edilmiş sayılacaktır. Şayet hakkında hapis cezasının yanı sıra ya
da sadece adli para cezasına veya güvenlik tedbirine hükmedilmişse,
adli para cezası ve güvenlik tedbirleri bakımından erteleme söz
konusu olmayacaktır. Bu durum, ertelemeyi hükümlü açısından, yürürlükten
kaldırılan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu sistemindeki düzenlemeye
nazaran daha ağır sonuçlar doğuran bir kurum haline getirmiştir. Bu
nedenle kurumlar arasındaki dengeli geçişi sağlamak amacıyla,
Türk Ceza Hukukuna ilişkin yeni mevzuatımızda, hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasının, bir kurum olarak düzenlenmesi bir ihtiyaç
olarak ortaya çıkmıştır.
Cezaya mahkumiyete
bağlı yoksunlukların doğmaması için, kişi açısından, denetim süresi
zarfında yeni bir suç işlememesi ve özellikle mağdurun mağduriyetini
gidermek amacına yönelik olarak kendisine yüklenen belirli yükümlülüklere
uygun davranması koşuluyla, hakkında cezaya hükmedilmemesi, toplum
barışının sağlanması bakımından, cezaya mahkumiyete nazaran daha
etkili olabilecektir.
Bu amaca hizmet eden
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının, müessese olarak hukuk
sistemimize kazandırılmasında bir gereklilik bulunmaktadır. Ancak,
söz konusu kurumun sağlıklı bir şekilde uygulanabilmesi için, kapsamına
giren suçların sınırlı tutulması düşünülmüştür. Bu mülahazayla,
231 inci maddeye eklenmesi öngörülen beşinci fıkradaki somut
olayda hükmolunan hapis cezasına ilişkin iki yıllık sınır bir yıla
indirilmiştir. Keza, ondördüncü fıkrada yapılması önerilen değişiklikle,
hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesinin sadece soruşturulması
ve kovuşturulması şikayete bağlı suçlarla ilgili olarak uygulanabilmesi
amaçlanmıştır.
Teklifin 20 nci maddesiyle
değiştirilen 5271 sayılı Kanunun 253 üncü maddesinin ondokuzuncu
fıkrasında, uygulamada ortaya çıkması muhtemel sorunların önüne
geçilmesi amacıyla değişiklik yapılmış ve söz konusu 20 nci madde
24 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
Teklifin 21 inci maddesiyle
değiştirilen 5271 sayılı Kanunun 254 üncü maddesinin ikinci fıkrasında,
uygulamada ortaya çıkması muhtemel sorunların önüne geçilmesi
amacıyla değişiklik yapılmıştır. Uzlaşma bağlamında belirlenen
edimin yerine getirilmesini sağlamak amacıyla hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verildiğinde, sanığın beş yıllık bir denetim
süresine tabi tutulmasına gerek bulunmamaktadır. Burada uzlaşma
bağlamında belirlenen edimin yerine getirilme süresince hükmün
açıklanması geri bırakılacağı için karışıklığa engel olmak amacıyla,
“denetim süresi” yerine, “geri bırakma süresi” ibaresi kullanılmıştır.
Söz konusu 21 inci madde bu değişiklikle 25 inci madde olarak kabul
edilmiştir.
Teklifin 22 nci maddesi
26 ncı madde olarak, 23 üncü maddesi 27 nci madde olarak, 24 üncü maddesi
28 inci madde olarak, 25 inci maddesi 29 uncu madde olarak, 26 ncı maddesi
30 uncu madde olarak, 27 nci maddesi 31 inci madde olarak, 28 inci maddesi
32 nci madde olarak, 29 uncu maddesi 33 üncü madde olarak, 30 uncu maddesi
34 üncü madde olarak, 31 inci maddesi 35 inci madde olarak, 32 nci maddesi
36 ncı madde olarak, 33 üncü maddesi 37 nci madde olarak ve 34 üncü maddesi
38 inci madde olarak aynen kabul edilmiştir.
Teklifin 35 inci maddesiyle,
5395 sayılı Kanunun 19 uncu maddesinde düzenlenen kamu davasının
açılmasının ertelenmesi ile ilgili olarak, koşulları ve uygulama
şekli bakımından Ceza Muhakemesi Kanununda yer alması öngörülen
bu kuruma ilişkin düzenlemeye yollamada bulunulmuştur. Ancak maddede,
sadece erteleme süresi bakımından istisna hükmüne yer verilmiştir.
Bu düzeltmelerle söz konusu madde 39 uncu madde olarak kabul edilmiştir.
Teklifin 36 ncı maddesiyle,
5395 sayılı Kanunun 23 üncü maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının
geri bırakılması ile ilgili olarak, koşulları ve uygulama şekli
bakımından Ceza Muhakemesi Kanununda yer alması öngörülen bu kuruma
ilişkin düzenlemeye yollamada bulunulmuştur. Ancak maddede, sadece
denetim süresi bakımından istisna hükmüne yer verilmiştir. Bu düzeltmelerle
söz konusu madde 40 ıncı madde olarak kabul edilmiştir.
Teklifin 37 nci maddesi
41 inci madde olarak, 38 inci maddesi 42 nci madde olarak, 39 uncu maddesi
43 üncü madde olarak ve 40 ıncı maddesi 44 üncü madde olarak aynen kabul
edilmiştir.
Teklifin 41 inci maddesi,
5237 sayılı Kanunun 80 inci maddesinde yapılması öngörülen değişikliğe
paralel olarak söz konusu Kanunun 227 nci maddesinin üçüncü fıkrasının
da yürürlükten kaldırılması amacıyla değişiklik yapılarak 45 inci
madde olarak kabul edilmiştir.
Teklifin Geçici 1 inci
maddesi, Başkanlığımıza verilen redaksiyon yetkisine dayanılarak
düzeltilmek suretiyle kabul edilmiştir.
Teklifin 42 nci maddesi
46 ncı madde olarak ve 43 üncü maddesi 47 nci madde olarak aynen kabul
edilmiştir.
Teklifteki maddeler,
görüşülmesi sırasında redaksiyona tabi tutulmuştur.
Raporumuz, Genel Kurulun onayına sunulmak üzere Başkanlığa
saygı ile arz olunur.
|
Başkan |
Başkanvekili |
Sözcü |
|
|
Köksal Toptan |
Recep Özel |
Ramazan Can |
|
|
Zonguldak |
Isparta |
Kırıkkale |
|
|
Kâtip |
Üye |
Üye |
|
|
Hasan Kara |
Fehmi Hüsrev
Kutlu |
Halil Özyolcu |
|
|
Kilis |
Adıyaman |
Ağrı |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Haluk
İpek |
Feridun Fikret
Baloğlu |
Yüksel
Çorbacıoğlu |
|
|
|
|
Artvin |
|
|
(İmzada
bulunamadı) |
(Karşı
oyum ektedir) |
(Karşı
oy vardır) |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Orhan Yıldız |
Mehmet Küçükaşık |
Feridun Ayvazoğlu |
|
|
Artvin |
|
Çorum |
|
|
|
(Karşı
oyum ektedir) |
(Karşı
oyum ektedir) |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Muzaffer Külcü |
Mustafa Nuri
Akbulut |
Mahmut Durdu |
|
|
Çorum |
Erzurum |
Gaziantep |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Mehmet Yılmazcan |
Hakkı Köylü |
Muharrem Kılıç |
|
|
Kahramanmaraş |
Kastamonu |
Malatya |
|
|
|
|
(Karşı oyum ektedir) |
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Süleyman Sarıbaş |
Orhan Eraslan |
Enver Yılmaz |
|
|
Malatya |
Niğde |
Ordu |
|
|
(Toplantılara katılmadı) |
(Karşı oyum ektedir) |
|
|
|
Üye |
Üye |
Üye |
|
|
Mehmet Nuri Saygun |
Ahmet Çağlayan |
Bekir Bozdağ |
|
|
Tekirdağ |
Uşak |
Yozgat |
|
|
(Karşı oyum ektedir) |
|
|
|
KARŞI OY YAZISI
Adalet Komisyonunda 2/870 esasıyla görüşülen kanun
teklifine aşağıda yazılan nedenlerden dolayı karşıyız.
Öncelikle sözü edilen kanun teklifi daha önce
Adalet Komisyonunda görüşülerek 1235 sıra sayısıyla Temel Ceza
Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının içerisinde bulunan maddelerin aynen alınarak
kanun teklifi haline getirilmesi ve buna birkaç madde ek yapılmasından
ibarettir. Bu haliyle kanun teklifi İçtüzüğe karşı bir hile olarak
düzenlenmiştir. 652 maddeyi taşıyan ve çeşitli kanunlarda değişiklik
yapan tasarının Cumhuriyet Halk Partisi grubunun tepkisi üzerine
geçmeyeceğini hesaplayan iktidar partisi grubu, sıra sayısı
alan bu tasarının içerisinden 40 civarında maddeyi alarak sanki yeni
bir kanun teklifiymiş gibi İçtüzük hükümlerine karşı hile yoluyla,
teklifi komisyona getirmiştir. Öncelikle bu hususu doğru bulmuyor
ve İçtüzük hükmünün suistimali olarak görüyoruz.
Daha önce de TCK ve CMK ile ilgili ve diğer ceza kanunlarıyla
ilgili yazmış olduğumuz tüm karşı oy yazılarında TCK ve CMK’nın iyi
hazırlanmadan yasalaştırıldığını, uygulamada pek çok aksaklıklarla
karşılaşılacağını söylemiştik. Henüz yasanın yürürlüğe girmesinden
bir yıl bile geçmeden, beşinci değişiklik gündeme gelmiş bulunmaktadır.
Bu hal bile tespitlerimizin ne kadar haklı ve yerinde olduğunu
gösterir. Şimdi aynı mantalite içerisinde CMK’na üç yeni müessese
getirilmek istenilmektedir. Bu üç yeni müessese kuşkusuz ki usul
hukukunda yeni müesseseler değildir. Özellikle anglo sakson ülkelerinde
ve bazı kuzey ülkelerinde bu uygulamaların benzerleri vardır. Ancak,
başka ülkelerde bu tür uygulamaların var olması, bizim de bu uygulamaları
doğrudan doğruya almamız gerektiği biçiminde yorumlanmamalıdır.
Unutulmamalıdır ki, ceza hukuk sistemleri bir
bütündür ve esas itibariyle ülkenin sosyo-ekonomik koşulları, tarihi,
adalet psikolojisi, kültürel durumu dikkate alınarak hazırlandığı
takdirde işlevsel olan ve ömürlü olan bir sistem getirilmiş olur. Sisteme
yabancı olan müesseseleri de titizlikle sistem içerisine almaktan
kaçınmak gerekir. Tecrübe edelim anlayışıyla getirilen müesseseler
sistemde çökmeye neden olabilirler. Ülkenin temel kodları, doktora
tezlerinin tecrübe edildiği yer değildir.
Bu çerçeve içerisinde değerlendirildiğinde kanun
teklifinin, 22. maddesinde yer alan kamu davasının
açılmasının ertelenmesi, 23. maddesinde yer
alan hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve 24. maddesinde
yer alan uzlaşma maddeleri hukuk sistemimizde bir faciaya neden
olabilecek niteliktedir. İyi düşünülmeyerek, başkasında var bizde
de olsun mantalitesiyle sisteme uymayan kurumlar alınmıştır. Sistemin
yozlaşmasının yanı sıra, adeta suça teşvik sonucunu doğuracak düzenlemeler
olarak ceza hukuk sistemimizde yer almıştır. Ayrıca getirilen bu
düzenlemeler açık şekilde Anayasaya aykırıdır.
Teklifin 22. maddesiyle
CMK’nın 171. maddesinde değişiklik yapılarak,
kamu davasının açılmasının ertelenmesi müessesesi sisteme getirilmiştir.
Getirilen bu müessese, bizim hukuk sistemimize uygun olmayan
bir müessesedir. Mesele, savcılığa güvenip güvenmeme meselesi
değildir. Kuşkusuz ki, çok olağanüstü zor koşullarda görev yapan
Türk savcıları emsallerine göre daha güvenilir durumdadır. Ancak, konuyu bir güven
meselesi çerçevesinde irdelemek bizi yanlış sonuçlara götürür.
Bizim kabul ettiğimiz sistem, iddianamenin mecburiliği sistemidir.
Bu sistemde mecburilik sistemini yumuşatan unsurlar da Ceza Usul
Hukukumuzda mevcuttur. Sistemi bozacak şekilde iddianamenin ihtiyariliğini
getirmek vahim, keyfi davranışlara sebep olabilir. İddianamenin
mecburiliği, devletin ceza verme yetkisinin bir sonucudur. Bu anlamda
da ceza davası suçun zorunlu neticesidir. Suç işlenmişse bu sistemde
ceza davası olmak zorundadır. Ceza davası bir kamu görevidir ki
savcı bunu yerine getirmeme iktidarında değildir. Aksini kabul
etmek, ceza davasını subjektifliğin keyfiliğine bırakmak anlamına
gelir. Bu anlamda Faruk Erem’in de dediği gibi “Ceza kanunlarının
tatbikinin mecburiliğinden, kamu davasının mecburiliğini ayırmaya
imkan yoktur. Kanun önünde eşitlik, kanunun uygulanmasında da eşitlik
demektir.”
Bu çerçevede değerlendirildiğinde, yapılan düzenleme
pek çok bakımdan Anayasaya aykırılık teşkil eder. Öncelikle ceza
kanunları, uygulanması zorunlu kanunlardır. Bu kanunların herkese
eşit uygulanması, kanun önünde eşitlik ilkesinin gereğidir. CMK
171. maddesinde yapılan değişiklikle ceza kanunu
herkese eşit uygulanmayacaktır. Pek çok suistimallere de yol açabilecek
bir düzenlemenin kapısı açılması bir yana, uygulamada da eşitliğin
olmayacağı çok açıktır. Bu durum Anayasanın 10. maddesindeki
eşitlik ilkesine açıkça aykırılık teşkil eder. Parası olanlara imtiyaz
tanındığı da açıktır.
Bir başka Anayasaya aykırılık noktası ise, CMK
sisteminde şahsi dava düzenlenmemiştir. Takibi şikayete bağlı
suçtan şikayetçi olan mağdur ya da müştekinin; 171. maddedeki
değişiklik sonucu kamu davasının açılmaması halinde, başvuracağı
başka bir makam yoktur. Yani hak arama hürriyeti elinden alınmaktadır.
Bu durum açıkça Anayasanın 36. maddesine aykırıdır.
Bu yönüyle de ele alındığında 171. maddesindeki
yapılan değişiklik, Anayasanın 2. maddesinde
ifadesini bulan hukuk devleti ilkesiyle de bağdaşmamaktadır. Bu
düzenleme 2, 10 ve 36. maddelerine açıkça aykırıdır.
Aynı çerçevede teklifin 23. maddesiyle
CMK 231’de yapılan değişiklikle hükmün açıklanmasının geri bırakılması
müessesesi getirilmektedir. Bu müessese de aynen yukarıda 171. maddedeki değişiklikte bahsettiğimiz sakıncaları
taşımaktadır. Esas itibariyle kanunun uygulanmasındaki eşitlik,
burada da olmadığı için, Anayasanın 10. maddesine
ve hak arama hürriyetine engel olduğu için 36. maddesine
aykırıdır. Dolayısıyla Anayasanın 2. maddesinde
ifade edilen hukuk devleti ilkesine de aykırıdır. Yargının olabilmesi
için, hüküm gerekir. Hükmün olmadığı yerde, hükmün açıklanmadığı
yerde yargıdan söz edebilme olanağı yoktur. Bu nedenle düzenleme
Anayasanın 9. maddesine ve duruşmaların açık
ve kararların gerekçeli olması hükmünü taşıyan 141. maddesine açıkça aykırıdır. Anayasaya aykırılık
iddialarımıza rağmen bu hususlar gözetilmeyerek, bu düzenlemeler
yapılmıştır.
Bu durumda görevi kötüye kullanma suçunu işleyen
pek çok kamu görevlisinin bu düzenleme sebebiyle cezasız kalacağı
açıktır. Ülkemiz yolsuzluklarla sarsılırken, yolsuzlukların bir
bacağı siyasetçi olup, bununla ilgili dokunulmazlıklar kaldırılmazken;
dokunulmazlığın kaldırılmasına sözümona devlet memurlarının
dokunulmazlığı gerekçe gösterilirken, şimdi yolsuzluğun bir bacağı
olan kamu görevlisinin suistimali cezasız bırakılmaktadır. Bu
düzenleme yolsuzluklarda patlamaya yol açacak hükümleri taşımaktadır.
Öte yandan aynı çerçevede kimi suçların uzlaşma
yoluyla çözümlenmesini öngören ve teklifin 24. ve
25. maddesinde uzlaşma konusunda getirilen
düzenlemelerde yukarıda anlatılan çerçeve de Anayasanın eşitlik
ilkesine aykırıdır. Parası olana suçu satın alma olanağını vermektedir.
Böyle bir durumu hukuk devletinin gerekleriyle bağdaştırma olanağı
yoktur. Zengin ve fakir arasında kanunun uygulanmasında farklılık
yaratmak, parası olana kimi ceza kanunu maddelerini uygulamamak,
toplumsal barışı bozucu niteliktedir. Anglo sakson hukukunda var
olan bu müessesenin hukuk sistemimiz içerisinde vahim sonuçlara
yol açacağı açıktır.
Kanun teklifiyle getirilen bu müesseseler toplumda
haklı olarak suça teşvik yasası adıyla anılmıştır. Hukuk devleti,
suçla mücadele eden devlettir. Suçun artışına olanak veren devlet,
hukuk devleti değildir. Bu düzenlemeler, suçu, suç işlenişini artıran,
hak arama hürriyetini sınırlayan, dolayısıyla ihkakı haka yol
açan düzenlemelerdir. Bu düzenlemelerle yolsuzluklarda da patlama
meydana gelecektir.
Ayrıca teklifin 17. maddesinde
yapılan düzenlemede hırsızlık suçundan daha ağır olan dolandırıcılık
ve nitelikli dolandırıcılık suçlarının da komisyonda görüşüldüğü
halde, tutuklama kapsamına alınmamasında ısrar edilmesinin son
patlayan YİMPAŞ olayıyla bağlantılı olduğunu düşünüyoruz. İktidar
partisinin çeşitli bakan ve milletvekillerinin ilişkili olduğu
YİMPAŞ’ın yöneticileri yapılan düzenlemeyle koruma altına alınmak
istenilmiştir. Yani bu düzenlemeye göre basit hırsızlık suçunu
işleyen, ekmek çalan tutuklanabilecek, ama camilerde 120 bin kişinin
din duygularını istismar ederek dolandıran şahısların tutuklanmasının
önüne geçilmek istenildiğini düşünüyoruz. Eğer tutuklamayla ilgili
katalog düzenlenecekse ve bu katalogda hırsız suçu yer alacaksa
hemen yanında dolandırıcılığın da olması kaçınılmazdır. Aksi
halde, dolandırıcılık suçunun hırsızlık suçundan ayrıldığı izlenimi
doğar. Bu yönüyle, bu konudaki düzenlemeye de karşıyız.
Yasama çalışmaları toplumsal barışa, hukuk devletine,
yurttaş arasında eşitliğe dikkat etmek durumundadır. Yolsuzluğu
ve eşitsizliği güçlendiren, suçla mücadele etmeyen çalışmaları,
yasa yapma hakkının iyi kullanılmaması olarak değerlendiriyoruz.
Karşı oy yazımızı saygıyla arz ederiz.
|
Orhan Eraslan |
Muharrem Kılıç |
Mehmet Küçükaşık |
|
Niğde |
Malatya |
Bursa |
|
Feridun Ayvazoğlu |
Mehmet Nuri Saygun |
Feridun Baloğlu |
|
Çorum |
Tekirdağ |
Antalya |
|
|
Yüksel Çorbacıoğlu |
|
|
|
Artvin |
|
YOZGAT MİLLETVEKİLİ
BEKİR BOZDAĞ VE 11 MİLLETVEKİLİNİN TEKLİFİ
ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 26/9/2004 tarihli ve
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 61 inci maddesine sekizinci fıkrasından
sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş ve diğer fıkralar buna
göre teselsül ettirilmiştir.
“(9) Adlî para cezasının seçimlik ceza olarak öngörüldüğü
suçlarda bu cezaya ilişkin gün biriminin alt sınırı, o suç tanımındaki
hapis cezasının alt sınırından az; üst sınırı da, hapis cezasının
üst sınırından fazla olamaz.”
MADDE 2- 5237 sayılı Kanunun
73 üncü maddesinin başlığında yer alan “uzlaşma” ibaresi metinden
çıkartılmıştır.
MADDE 3- 5237 sayılı Kanunun
87 nci maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(3) Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına
veya çıkığına neden olması halinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen
ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre,
yarısına kadar artırılır.”
MADDE 4- 5237 sayılı Kanunun
89 uncu maddesinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(5) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması
ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama
hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz.”
MADDE 5- 5237 sayılı Kanunun
191 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 191- (1) Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı
madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, bir yıldan iki yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Bu suçtan dolayı açılan davada mahkeme, birinci
fıkraya göre hüküm vermeden önce uyuşturucu veya uyarıcı madde
kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine;
kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı
madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, denetimli
serbestlik tedbirine karar verebilir.
(3) Hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik
tedbirine karar verilen kişi, belirlenen kurumda uygulanan tedavinin
ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmakla
yükümlüdür. Hakkında denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen
kişiye rehberlik edecek bir uzman görevlendirilir. Bu uzman, güvenlik
tedbirinin uygulama süresince, kişiyi uyuşturucu veya uyarıcı
maddenin kullanılmasının etki ve sonuçları hakkında bilgilendirir,
kişiye sorumluluk bilincinin gelişmesine yönelik olarak öğütte
bulunur ve yol gösterir; kişinin gelişimi ve davranışları hakkında
üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek, hâkime verir.
(4) Tedavi süresince devam eden denetimli serbestlik
tedbirine, tedavinin sona erdiği tarihten itibaren bir yıl süreyle
devam olunur. Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanma süresinin
uzatılmasına karar verilebilir. Ancak, bu durumda süre üç yıldan
fazla olamaz.
(5) Tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin
gereklerine uygun davranan kişi hakkında açılmış olan davanın düşmesine
karar verilir. Aksi takdirde, davaya devam olunarak hüküm verilir.
(6) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi,
hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak,
kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı cezaya hükmedildikten sonra
da, iki ilâ dördüncü fıkralar hükümlerine göre tedaviye ve denetimli
serbestlik tedbirine tâbi tutulabilir. Bu durumda, hükmolunan cezanın
infazı ertelenir. Ancak, bunun için kişi hakkında bu suç nedeniyle
önceden tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilmemiş
olması gerekir.
(7) Kişinin mahkûm olduğu ceza, tedavinin ve denetimli
serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranması halinde, infaz
edilmiş sayılır; aksi takdirde, derhal infaz edilir.”
MADDE 6- 5237 sayılı Kanunun
221 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(6) Kişi hakkında, bu maddedeki etkin pişmanlık
hükümleri birden fazla uygulanmaz.”
MADDE 7- 5237 sayılı Kanunun
234 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(3) Kanuni temsilcinin bilgisi veya rızası dışında
evi terk eden çocuğu, rızasıyla da olsa, ailesini veya yetkili makamları
durumdan haberdar etmeksizin yanında tutan kişi, şikâyet üzerine,
üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
MADDE 8- 5237 sayılı Kanunun
245 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(5) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerle ilgili
olarak bu Kanunun malvarlığına karşı suçlara ilişkin etkin pişmanlık
hükümleri uygulanır.”
MADDE 9- 4/11/2004 tarihli ve
5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında
Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “alt ve üst sınırları
veya bunlardan birinin gösterildiği veya hiç gösterilmediği veya
sabit bir rakam olarak” ibaresi madde metninden çıkartılmıştır.
MADDE 10- 5252 sayılı Kanunun
5 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “birinci fıkrada belirtilen
kanunlarda alt ve üst sınırlarından birisi veya bunlardan her ikisi
gösterilmemiş olmakla birlikte,” ibaresi madde metninden çıkartılmıştır.
MADDE 11- 5252 sayılı Kanunun
6 ncı maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(2) 1 Haziran 2005 tarihinden önce yürürlüğe
girmiş kanunlarda;
a) Ağır hapis iken, birinci fıkra uyarınca hapse
dönüştürülen cezalar, kanunlarında aksine bir hüküm yoksa alt sınır
bir yıl, üst sınır yirmidört yıl olarak,
b) Hapis cezalarında kanunlarında aksine bir
hüküm yoksa alt sınır bir ay, üst sınır beş yıl olarak,
uygulanır.”
MADDE 12- 5252 sayılı Kanunun
Geçici 1 inci maddesinde yer alan “31 Aralık 2006” ibaresi, “31 Aralık
2008” olarak değiştirilmiştir.
MADDE 13- 4/12/2004 tarihli ve
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 6 ncı maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“MADDE 6- (1) Duruşmada suçun hukukî niteliğinin
değiştiğinden bahisle görevsizlik kararı verilerek dosya alt dereceli
mahkemeye gönderilemez.”
MADDE 14- 5271 sayılı Kanunun
100 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendine, (5) numaralı
alt bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki alt bent eklenmiş ve diğer
alt bent numaraları buna göre teselsül ettirilmiştir.
“6. Nitelikli hırsızlık, yağma ve nitelikli yağma
(madde 142, 148, 149)”
MADDE 15- 5271 sayılı Kanunun
109 uncu maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(7) Kanunlarda öngörülen tutukluluk sürelerinin
dolması nedeniyle salıverilenler hakkında birinci fıkradaki süre
koşulu aranmaksızın adlî kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir.”
MADDE 16- 5271 sayılı Kanunun
146 ncı maddesinin başlığı “Zorla getirme” şeklinde; birinci, dördüncü
ve beşinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(1) Hakkında tutuklama kararı verilmesi veya
yakalama emri düzenlenmesi için yeterli nedenler bulunan veya
145 inci maddeye göre çağrıldığı halde gelmeyen şüpheli veya sanığın
zorla getirilmesine karar verilebilir.”
“(4) Zorla getirme kararı ile çağrılan şüpheli
veya sanık derhal, olanak bulunmadığında yol süresi hariç en geç
yirmidört saat içinde çağıran hakimin, mahkemenin veya Cumhuriyet
savcısının önüne götürülür ve sorguya çekilir veya ifadesi alınır.
(5) Zorla getirme, bunun için haklı görülecek bir
zamanda başlar ve hâkim, mahkeme veya Cumhuriyet savcısı tarafından,
sorguya çekilmenin veya ifade almanın sonuna kadar devam eder.”
“(7) Çağrıya rağmen gelmeyen tanık, bilirkişi,
mağdur ve şikâyetçi ile ilgili olarak da zorla getirme kararı verilebilir.”
MADDE 17- 5271 sayılı Kanunun
150 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 150- (1) Şüpheli veya sanıktan kendisine
bir müdafii seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek
durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.
(2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk,
kendisini savunamayacak derecede malûl veya sağır ve dilsiz ise,
istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.
(3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren
suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra
hükmü uygulanır.
(4) Zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususlar,
Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle
düzenlenir.”
MADDE 18- 5271 sayılı Kanunun
171 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 171- (1) Cezayı kaldıran şahsî sebep olarak
etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını gerektiren koşulların
ya da şahsî cezasızlık sebebinin varlığı halinde, Cumhuriyet savcısı
kovuşturmaya yer olmadığı kararı verebilir.
(2) Cumhuriyet savcısı,
a) Uzlaşma kapsamına giren,
b) Üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını
gerektiren,
Suçlardan dolayı, yeterli şüphenin varlığına
rağmen, kamu davasının açılmasının beş yıl süreyle ertelenmesine
karar verebilir. Suçtan zarar gören, bu karara 173 üncü madde hükümlerine
göre itiraz edebilir.
(3) Kamu davasının açılmasının ertelenmesine
karar verilebilmesi için, uzlaşmaya ilişkin hükümler saklı kalmak
üzere;
a) Şüphelinin daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı
hapis cezası ile mahkûm olmamış bulunması,
b) Yapılan soruşturmanın, kamu davası açılmasının
ertelenmesi halinde şüphelinin suç işlemekten çekineceği kanaatini
vermesi,
c) Kamu davası açılmasının ertelenmesinin, şüpheli
ve toplum açısından kamu davası açılmasından daha yararlı olması,
d) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı
zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle,
tamamen giderilmesi,
Koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.
(4) Erteleme süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmediği
takdirde, kovuşturmaya yer olmadığına karar verilir. Erteleme
süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmesi halinde kamu davası açılır.
Erteleme süresince zamanaşımı işlemez,
(5) Kamu davasının açılmasının ertelenmesine
ilişkin kararlar, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar,
ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet
savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede
belirtilen amaç için kullanılabilir.
(6) Bu maddenin kamu davasının açılmasının ertelenmesine
ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına
alınan İnkılap Kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz.”
MADDE 19- 5271 sayılı Kanunun
231 inci maddesinin başlığı “Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının
geri bırakılması” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki
fıkralar eklenmiştir.
“(5) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama
sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya
adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün
açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında
bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade etmektedir.
(6) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış
bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile
duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden
suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı
zararın, aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle,
tamamen giderilmesi,
gerekir.
(7) Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen
hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması
halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.
(8) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının
verilmesi halinde, sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tabi
tutulur. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin
belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde,
meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim
programına devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde,
bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra
eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,
c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli
yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir
edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine
Karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava
zamanaşımı durur.
(9) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu
derhal yerine getiremediği takdirde, sanık hakkında mağdura veya
kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler halinde
ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararı verilebilir.
(10) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği
ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun
davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan
kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
(11) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi
veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı
davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine
yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu
değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının
infaz edilmemesine ya da koşulların varlığı halinde hükümdeki hapis
cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine
karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.
(12) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına
itiraz edilebilir.
(13) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı,
bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma
veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hakim
veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen
amaç için kullanılabilir.
(14) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
ilişkin hükümleri, Anayasanın 174 üncü maddesinde koruma altına
alınan İnkilap Kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz.”
MADDE 20- 5271 sayılı Kanunun
253 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 253 - (1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile
mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin
uzlaştırılması girişiminde bulunulur.
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete
bağlı suçlar,
b) Şikayete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın,
Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86;
madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
4. Çocuğun kaçınılması ve alıkonulması (madde
234),
5. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı
niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra
hariç, madde 239),
suçları.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete
bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla
ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık
hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete
bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar
ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez.
(4) Soruşturma konusu suçun uzlaşmaya tabi olması
halinde, Cumhuriyet savcısı veya talimatı üzerine adli kolluk görevlisi,
şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur.
Şüphelinin, mağdurun veya suçtan zarar görenin reşit olmaması halinde,
uzlaşma teklifi kanunî temsilcilerine yapılır. Cumhuriyet savcısı
uzlaşma teklifini açıklamalı tebligat veya istinabe yoluyla da
yapabilir. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar gören, kendisine uzlaşma
teklifinde bulunulduktan itibaren üç gün içinde kararını bildirmediği
takdirde, teklifi reddetmiş sayılır.
(5) Uzlaşma teklifinde bulunulması halinde, kişiye
uzlaşmanın mahiyeti ve uzlaşmayı kabul veya reddetmesinin hukuki
sonuçları anlatılır.
(6) Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma
dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da
başka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların
kanuni temsilcisine ulaşılamaması halinde, uzlaştırma yoluna
gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılır.
(7) Birden fazla kişinin mağduriyetine veya zarar
görmesine sebebiyet veren bir suçtan dolayı uzlaştırma yoluna gidilebilmesi
için, mağdur veya suçtan zarar görenlerin hepsinin uzlaşmayı kabul
etmesi gerekir.
(8) Uzlaşma teklifinde bulunulması veya teklifin
kabul edilmesi, soruşturma konusu suça ilişkin delillerin toplanmasına
ve koruma tedbirlerinin uygulanmasına engel değildir.
(9) Şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görenin
uzlaşma teklifini kabul etmesi halinde, Cumhuriyet savcısı uzlaştırmayı
kendisi gerçekleştirebileceği gibi, uzlaştırmacı olarak avukat
görevlendirilmesini barodan isteyebilir veya hukuk öğrenimi
görmüş kişiler arasından uzlaştırmacı görevlendirebilir.
(10) Bu Kanunda belirlenen hâkimin davaya bakamayacağı
haller ile reddi sebepleri, uzlaştırmacı görevlendirilmesi ile
ilgili olarak göz önünde bulundurulur.
(11) Görevlendirilen uzlaştırmacıya soruşturma
dosyasında yer alan ve Cumhuriyet savcısınca uygun görülen belgelerin
birer örneği verilir. Cumhuriyet savcısı uzlaştırmacıya, soruşturmanın
gizliliği ilkesine uygun davranmakla yükümlü olduğunu hatırlatır.
(12) Uzlaştırmacı, dosya içindeki belgelerin birer
örneği kendisine verildikten itibaren en geç otuz gün içinde uzlaştırma
işlemlerini sonuçlandırır. Cumhuriyet savcısı bu süreyi en çok
yirmi gün daha uzatabilir.
(13) Uzlaştırma müzakereleri gizli olarak yürütülür.
Uzlaştırma müzakerelerine şüpheli, mağdur, suçtan zarar gören,
kanuni temsilci, müdafi ve vekil katılabilir. Şüpheli, mağdur veya
suçtan zarar görenin kendisi veya kanuni temsilcisi ya da vekilinin
müzakerelere katılmaktan imtina etmesi halinde, uzlaşmayı kabul
etmemiş sayılır.
(14) Uzlaştırmacı, müzakereler sırasında izlenmesi
gereken yöntemle ilgili olarak Cumhuriyet savcısıyla görüşebilir;
Cumhuriyet savcısı, uzlaştırmacıya talimat verebilir.
(15) Uzlaşma müzakereleri sonunda uzlaştırmacı,
bir rapor hazırlayarak kendisine verilen belge örnekleriyle birlikte
Cumhuriyet savcısına verir. Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde,
tarafların imzalarını da içeren raporda, ne suretle uzlaşıldığı
ayrıntılı olarak açıklanır.
(16) Uzlaşma teklifinin reddedilmesine rağmen,
şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören uzlaştıklarını gösteren
belge ile en geç iddianamenin düzenlendiği tarihe kadar Cumhuriyet
savcısına başvurarak uzlaştıklarını beyan edebilirler.
(17) Cumhuriyet savcısı, uzlaşmanın, tarafların
özgür iradelerine dayandığını ve edimin hukuka uygun olduğunu
belirlerse raporu veya belgeyi mühür ve imza altına alarak soruşturma
dosyasında muhafaza eder.
(18) Uzlaştırmanın sonuçsuz kalması halinde tekrar
uzlaştırma yoluna gidilemez.
(19) Uzlaşma sonucunda şüphelinin edimini
def’aten yerine getirmesi halinde, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı
kararı verilir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması,
takside bağlanması veya süreklilik arzetmesi halinde, 171 inci
maddedeki şartlar aranmaksızın, şüpheli hakkında kamu davasının
açılmasının ertelenmesi kararı verilir. Kamu davasının açılmasının
ertelenmesi kararından sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine
getirilmemesi halinde, 171 inci maddenin dördüncü fıkrasındaki
şart aranmaksızın, kamu davası açılır. Uzlaşmanın sağlanması halinde,
soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz; açılmış
olan davadan feragat edilmiş sayılır. Şüphelinin, edimini yerine
getirmemesi halinde uzlaşma raporu veya belgesi, 9/6/1932 tarihli
ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 38 inci maddesinde yazılı
ilam mahiyetini haiz belgelerden sayılır.
(20) Uzlaştırma müzakereleri sırasında yapılan
açıklamalar, herhangi bir soruşturma ve kovuşturmada ya da davada
delil olarak kullanılamaz.
(21) Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar görenden
birine ilk uzlaşma teklifinde bulunulduğu tarihten itibaren, uzlaştırma
girişiminin sonuçsuz kaldığı ve en geç, uzlaştırmacının raporunu
düzenleyerek Cumhuriyet savcısına verdiği tarihe kadar dava zamanaşımı
ile kovuşturma koşulu olan dava süresi işlemez.
(22) Uzlaştırmacıya Cumhuriyet savcısı tarafından
çalışma ve masraflarıyla orantılı bir ücret takdir edilerek ödenir.
Uzlaştırmacı ücreti ve diğer uzlaştırma giderleri, yargılama giderlerinden
sayılır. Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde bu giderler Devlet Hazinesi
tarafından karşılanır.
(23) Uzlaşma sonucunda verilecek kararlarla ilgili
olarak bu Kanunda öngörülen kanun yollarına başvurulabilir.
(24) Uzlaştırmanın uygulanmasına ilişkin hususlar,
yönetmelikle düzenlenir."
MADDE 21- 5271 sayılı Kanunun
254 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 254- (1) Kamu davası açıldıktan sonra
kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması
halinde, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen esas ve
usule göre, mahkeme tarafından yapılır.
(2) Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme, uzlaşma
sonucunda sanığın edimini def’aten yerine getirmesi halinde, davanın
düşmesine karar verir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe
bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arzetmesi halinde;
sanık hakkında, 231 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilir. Hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verildikten sonra, uzlaşmanın gereklerinin
yerine getirilmemesi halinde, mahkeme tarafından, 231 inci maddenin
onuncu fıkrasındaki şartlar aranmaksızın, hüküm açıklanır."
MADDE 22- 5271 sayılı Kanunun
309 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 310 uncu maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan "Adalet Bakanı" ibaresi, "Adalet Bakanlığı"
olarak değiştirilmiştir.
MADDE 23- 5271 sayılı Kanunun
325 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(2) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve
cezanın ertelenmesi hallerinde de birinci fıkra hükmü uygulanır.”
MADDE 24- 13/12/2004 tarihli ve
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun
107 nci maddesinin beşinci fıkrasındaki “onsekiz” ibaresi, “onbeş”
olarak değiştirilmiştir.
MADDE 25- 23/3/2005 tarihli ve
5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli
Hakkında Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının sonuna aşağıdaki
cümle eklenmiştir.
“Yargıtay ceza daireleri ile Ceza Genel Kurulu
kararlarındaki yazıma ilişkin maddi hataların düzeltilmesi için
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, ilgili ceza dairesi veya Ceza Genel
Kuruluna başvurabilir.”
MADDE 26- 5320 sayılı Kanunun
13 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Müdafi ve vekil ücreti
MADDE 13- (1) Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince
soruşturma ve kovuşturma makamlarının istemi üzerine baro tarafından
görevlendirilen müdafi ve vekile, avukatlık ücret tarifesinden
ayrık olarak, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü de alınarak Adalet
ve Maliye Bakanlıkları tarafından birlikte tespit edilecek ücret,
Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla yer alan ödenekten ödenir. Bu
ücret, yargılama giderlerinden sayılır.
(2) Bu madde uyarınca yapılacak ödeme ve uygulamaya
ilişkin usul ve esaslar Türkiye Barolar Birliğinin görüşü de alınmak
suretiyle Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle
belirlenir.”
MADDE 27- 30/3/2005 tarihli ve
5326 sayılı Kabahatler Kanununun 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“MADDE 3- (1) Bu Kanunun;
a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna
ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,
b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya
mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller
hakkında,
uygulanır.”
MADDE 28- 5326 sayılı Kanunun
17 nci maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“(3) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi
ve Kontrol Kanununa ekli (I), (II) ve (III) sayılı cetvellerde yer
alan kamu idareleri tarafından verilen idari para cezalarının ilgili
kanunlarında 1/6/2005 tarihinden sonra belirlenen oranın dışındaki
kısmı ile Cumhuriyet başsavcılıkları ve mahkemeler tarafından verilen
idari para cezaları Genel Bütçeye gelir kaydedilir. Sosyal güvenlik
kurumları ile mahalli idareler tarafından verilen idari para cezaları
kendi bütçelerine gelir kaydedilir. Diğer kamu kurum ve kuruluşları
tarafından verilen idari para cezaları ise, ilgili kanunlarındaki
hükümler saklı kalmak kaydıyla, Genel Bütçeye gelir kaydedilir. Kamu
kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının verdiği para cezaları,
kendi kanunlarındaki hükümlere tabidir. Kişinin ekonomik durumunun
müsait olmaması halinde, idarî para cezasının, ilk taksitinin peşin
ödenmesi koşuluyla, bir yıl içinde ve dört eşit taksit halinde ödenmesine
karar verilebilir. Taksitlerin zamanında ve tam olarak ödenmemesi
halinde, idarî para cezasının kalan kısmının tamamı tahsil edilir.
(4) Genel Bütçeye gelir kaydedilmesi gereken
idari para cezalarına ilişkin kesinleşen kararlar, 21/7/1953 tarihli
ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine
göre tahsil edilmek üzere Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil
dairelerine gönderilir. Sosyal güvenlik kurumları ve mahalli idareler
tarafından verilen idari para cezaları, ilgili kanunlarında aksine
hüküm bulunmadığı takdirde, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanun hükümlerine göre kendileri tarafından tahsil olunur. Diğer
kamu kurum ve kuruluşları tarafından verilen ve Genel Bütçeye gelir
kaydedilmesi gerekmeyen idari para cezaları, ilgili kanunlarında
özel hüküm bulunmadığı takdirde genel hükümlere göre tahsil olunur."
MADDE 29- 5326 sayılı Kanunun
20 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"(2) Soruşturma zamanaşımı süresi;
a) Yüzbin Türk Lirası veya daha fazla idari para
cezasını gerektiren kabahatlerde beş,
b) Ellibin Türk Lirası veya daha fazla idari para
cezasını gerektiren kabahatlerde dört,
c) Ellibin Türk Lirasından az idari para cezasını
gerektiren kabahatlerde üç,
Yıldır."
MADDE 30- 5326 sayılı Kanunun
27 nci maddesinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş
ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
"(5) İdari yaptırım kararının mahkeme tarafından
verilmesi halinde, bu karara karşı ancak itiraz yoluna gidilebilir.
(6) Soruşturma konusu fiilin suç değil de kabahat
oluşturduğu gerekçesiyle idari yaptırım kararı verilmesi halinde;
kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edildiği takdirde, idari
yaptırım kararına karşı başvuru da bu itiraz merciinde incelenir.
(7) Kovuşturma konusu fiilin suç değil de kabahat
oluşturduğu gerekçesiyle idari yaptırım kararı verilmesi halinde;
fiilin suç oluşturmaması nedeniyle verilen beraat kararına karşı
kanun yoluna gidildiği takdirde, idari yaptırım kararına karşı
itiraz da bu kanun yolu merciinde incelenir.
(8) İdari yaptırım kararının verildiği işlem
kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına
giren kararların da verilmiş olması halinde; idari yaptırım kararına
ilişkin hukuka aykırılık iddiaları bu işlemin iptali talebiyle
birlikte idari yargı merciinde görülür."
MADDE 31- 5326 sayılı Kanunun
28 inci maddesine sekizinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki
fıkra eklenmiş ve diğer fıkra numaraları buna göre teselsü1 ettirilmiştir.
"(9) İdari para cezasının alt ve üst sınırının
kanunda gösterildiği kabahatler dolayısıyla verilmiş idari para
cezasına karşı başvuruda bulunulması halinde, mahkeme idari para
cezasının miktarında değişiklik yaparak da başvurunun kabulüne
karar verebilir."
MADDE 32- 5326 sayılı Kanunun
Geçici 1 inci maddesinde yer alan "Bu Kanunda" ibaresinden
sonra gelmek üzere, "ve 1 Haziran 2005 tarihinden sonra yürürlüğe
giren diğer kanunlardaki idari para cezaları ile ilgili olarak"
ibaresi eklenmiştir.
MADDE 33- 25/5/2005 tarihli ve
5352 sayılı Adli Sicil Kanununun 8 inci maddesinin birinci fıkrasına
"kaymakamlıklarca" ibaresinden sonra gelmek üzere
"yurt dışında elçilik ve konsolosluklarca" ibaresi eklenmiştir.
MADDE 34- 5352 sayılı Kanunun
13 üncü maddesinden sonra gelmek üzere, aşağıdaki 13/A maddesi eklenmiştir.
"Yasaklanmış hakların geri verilmesi
MADDE 13/A- (1) 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu dışındaki
kanunların belli bir suçtan dolayı veya belli bir cezaya mahkumiyete
bağladığı hak yoksunluklarının giderilebilmesi için, yasaklanmış
hakların geri verilmesi yoluna gidilebilir. Bunun için; Türk Ceza
Kanununun 53 üncü maddesinin beşinci ve altıncı fıkraları saklı
kalmak kaydıyla,
a) Mahkûm olunan cezanın infazının tamamlandığı
tarihten itibaren üç yıllık bir sürenin geçmiş olması,
b) Kişinin bu süre zarfında yeni bir suç işlememiş
olması ve hayatını iyi halli olarak sürdürdüğü hususunda mahkemede
bir kanaat oluşması,
gerekir.
(2) Mahkûm olunan cezanın infazına genel af veya
etkin pişmanlık dışında başka bir hukuki nedenle son verilmiş olması
halinde, yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna gidilebilmesi
için, hükmün kesinleştiği tarihten itibaren beş yıl geçmesi gerekir.
Ancak, bu süre kişinin mahkûm olduğu hapis cezasına üç yıl eklenmek
suretiyle bulunacak süreden az olamaz.
(3) Yasaklanmış hakların geri verilmesi için, hükümlünün
veya vekilinin talebi üzerine, hükmü veren mahkemenin veya hükümlünün
ikametgahının bulunduğu yerdeki aynı derecedeki mahkemenin karar
vermesi gerekir.
(4) Mahkeme bu husustaki kararını, dosya üzerinde
inceleme yaparak ya da
Cumhuriyet savcısını ve hükümlüyü dinlemek suretiyle
verebilir.
(5) Yasaklanmış hakların geri verilmesi talebi
üzerine mahkemenin verdiği karara karşı, hükümle ilgili olarak
Ceza Muhakemesi Kanununda öngörülen kanun yoluna başvurulabilir.
(6) Yasaklanmış hakların geri verilmesine ilişkin
karar, kesinleşmesi halinde, adli sicil arşivine kaydedilir.
(7) Yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna
başvurulması nedeniyle oluşan bütün masraflar hükümlü tarafından
karşılanır."
MADDE 35- 3/7/2005 tarihli ve
5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 19 uncu maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"MADDE 19- (1) Çocuğun işlediği üst sınırı
üç yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı
Ceza Muhakemesi Kanunundaki diğer koşulların varlığı halinde;
kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilebilir. Ancak,
bu kişiler açısından erteleme süresi üç yıldır. Ayrıca, Ceza Muhakemesi
Kanununun 171 inci maddesinin üçüncü fıkrasının (d) bendindeki koşul
çocuğun ailesinin veya kendisinin ekonomik durumunun elverişli
olmaması halinde aranmayabilir."
MADDE 36- 5395 sayılı Kanunun
23 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 23- (1) Çocuğa yüklenen suçtan dolayı
yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza üç yıl veya daha az süreli
hapis ya da adli para cezası ise, Ceza Muhakemesi Kanunundaki diğer
koşulların varlığı halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilebilir. Ancak, bu kişiler açısından denetim
süresi üç yıldır. Ayrıca, Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesinin
altıncı fıkrasının (c) bendindeki koşul, çocuğun ailesinin veya
kendisinin ekonomik durumunun elverişli olmaması halinde aranmayabilir."
MADDE 37- 5395 sayılı Kanunun
24 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 24- (1) Ceza Muhakemesi Kanununun uzlaşmaya
ilişkin hükümleri suça sürüklenen çocuklar bakımından da uygulanır."
MADDE 38- 3/7/2005 tarihli ve
5402 sayılı Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma
Kurulları Kanununun 5 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"(2) Denetimli serbestlik ve yardım merkezi
şube müdürlüğü tarafından yapılan çağrılara veya hazırlanan denetim
planına uyarıya rağmen uyulmaması, denetimli serbestlik tedbirine
ilişkin yükümlülük ihlali sayılır."
MADDE 39- 5402 sayılı Kanunun
11 inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"c) Kanunlarla öngörülen
denetimli serbestlik tedbirine ilişkin görevleri yapmak."
MADDE 40- 5402 sayılı Kanunun
14 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"(2) Kamu yararına çalışma yaptırımının infazında
17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu hükümleri
uygulanmaz."
MADDE 41- 26/9/2004 tarihli ve
5237 sayılı Kanunun 73 üncü maddesinin sekizinci fıkrası yürürlükten
kaldırılmıştır.
GEÇİÇİ MADDE 1- Bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarih itibarıyla kesinleşmemiş olmakla beraber hükme bağlanmış
olan dosyalarda, uzlaşma kapsamının genişlediğinden bahisle bozma
kararı verilemez.
MADDE 42- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
MADDE 43- Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
ADALET KOMİSYONUNUN KABUL ETTİĞİ METİN
ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 26/9/2004 tarihli ve
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 61 inci maddesine sekizinci fıkrasından
sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş ve diğer fıkra numaraları
buna göre teselsül ettirilmiştir.
“(9) Adlî para cezasının seçimlik ceza olarak öngörüldüğü
suçlarda bu cezaya ilişkin gün biriminin alt sınırı, o suç tanımındaki
hapis cezasının alt sınırından az; üst sınırı da, hapis cezasının
üst sınırından fazla olamaz.”
MADDE 2- 5237 sayılı Kanunun
73 üncü maddesinin başlığında yer alan “uzlaşma” ibaresi metinden
çıkarılmıştır.
MADDE 3- 5237 sayılı Kanunun
80 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(1) Zorla çalıştırmak, hizmet ettirmek, fuhuş
yaptırmak veya esarete tâbi kılmak ya da vücut organlarının verilmesini
sağlamak maksadıyla, tehdit, baskı, cebir veya şiddet uygulamak,
nüfuzu kötüye kullanmak, kandırmak veya kişiler üzerindeki denetim
olanaklarından veya çaresizliklerinden yararlanarak rızalarını
elde etmek suretiyle kişileri ülkeye sokan, ülke dışına çıkaran,
tedarik eden, kaçıran, bir yerden başka bir yere götüren veya sevk
eden ya da barındıran kimseye sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis ve
onbin güne kadar adli para cezası verilir.”
MADDE 4- 5237 sayılı Kanunun
87 nci maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(3) Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına
veya çıkığına neden olması hâlinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen
ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre,
yarısına kadar artırılır.”
MADDE 5- 5237 sayılı Kanunun
89 uncu maddesinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(5) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması
ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına
giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde
şikâyet aranmaz.”
MADDE 6- 5237 sayılı Kanunun
142 nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(4) Hırsızlık suçunun işlenmesi amacıyla konut
dokunulmazlığının ihlâli veya mala zarar verme suçunun işlenmesi
halinde, bu suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi
için şikayet aranmaz.”
MADDE 7- 5237 sayılı Kanunun
191 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 191- (1) Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı
madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, bir yıldan iki yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Bu suçtan dolayı açılan davada mahkeme, birinci
fıkraya göre hüküm vermeden önce uyuşturucu veya uyarıcı madde
kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine;
kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı
madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, denetimli
serbestlik tedbirine karar verebilir.
(3) Hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik
tedbirine karar verilen kişi, belirlenen kurumda uygulanan tedavinin
ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmakla
yükümlüdür. Hakkında denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen
kişiye rehberlik edecek bir uzman görevlendirilir. Bu uzman, güvenlik
tedbirinin uygulama süresince, kişiyi uyuşturucu veya uyarıcı
maddenin kullanılmasının etki ve sonuçları hakkında bilgilendirir,
kişiye sorumluluk bilincinin gelişmesine yönelik olarak öğütte
bulunur ve yol gösterir; kişinin gelişimi ve davranışları hakkında
üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek, hâkime verir.
(4) Tedavi süresince devam eden denetimli serbestlik
tedbirine, tedavinin sona erdiği tarihten itibaren bir yıl süreyle
devam olunur. Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanma süresinin
uzatılmasına karar verilebilir. Ancak, bu durumda süre üç yıldan
fazla olamaz.
(5) Tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin
gereklerine uygun davranan kişi hakkında açılmış olan davanın düşmesine
karar verilir. Aksi takdirde, davaya devam olunarak hüküm verilir.
(6) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi,
hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak,
kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı cezaya hükmedildikten sonra
da, iki ilâ dördüncü fıkralar hükümlerine göre tedaviye ve denetimli
serbestlik tedbirine tabi tutulabilir. Bu durumda, hükmolunan cezanın
infazı ertelenir. Ancak, bunun için kişi hakkında bu suç nedeniyle
önceden tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilmemiş
olması gerekir.
(7) Kişinin mahkûm olduğu ceza, tedavinin ve denetimli
serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranması halinde, infaz
edilmiş sayılır; aksi takdirde, derhal infaz edilir.”
MADDE 8- 5237 sayılı Kanunun
221 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(6) Kişi hakkında, bu maddedeki etkin pişmanlık
hükümleri birden fazla uygulanmaz.”
MADDE 9- 5237 sayılı Kanunun
227 nci maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan “tedavi veya terapiye
tabi tutulur.” ibaresi “tedaviye veya psikolojik terapiye tabi
tutulabilir.” olarak değiştirilmiştir.
MADDE 10- 5237 sayılı Kanunun
234 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(3) Kanuni temsilcisinin bilgisi veya rızası
dışında evi terk eden çocuğu, rızasıyla da olsa, ailesini veya yetkili
makamları durumdan haberdar etmeksizin yanında tutan kişi,
şikâyet üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
MADDE 11- 5237 sayılı Kanunun
245 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(5) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerle ilgili
olarak bu Kanunun malvarlığına karşı suçlara ilişkin etkin pişmanlık
hükümleri uygulanır.”
MADDE 12- 4/11/2004 tarihli ve
5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında
Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “alt ve üst sınırları
veya bunlardan birinin gösterildiği veya hiç gösterilmediği veya
sabit bir rakam olarak” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
MADDE 13- 5252 sayılı Kanunun
5 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “birinci fıkrada belirtilen
kanunlarda alt ve üst sınırlarından birisi veya bunlardan her ikisi
gösterilmemiş olmakla birlikte,” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
MADDE 14- 5252 sayılı Kanunun
6 ncı maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(2) 1 Haziran 2005 tarihinden önce yürürlüğe
girmiş kanunlarda;
a) Ağır hapis iken, birinci fıkra uyarınca hapse
dönüştürülen cezalar, kanunlarında aksine bir hüküm yoksa alt sınır
bir yıl, üst sınır yirmidört yıl olarak,
b) Hapis cezalarında kanunlarında aksine bir
hüküm yoksa alt sınır bir ay, üst sınır beş yıl olarak,
Uygulanır.”
MADDE 15- 5252 sayılı Kanunun
Geçici 1 inci maddesinde yer alan “31 Aralık 2006” ibaresi, “31 Aralık
2008” olarak değiştirilmiştir.
MADDE 16- 4/12/2004 tarihli ve
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 6 ncı maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“MADDE 6- (1) Duruşmada suçun hukuki niteliğinin
değiştiğinden bahisle görevsizlik kararı verilerek dosya alt dereceli
mahkemeye gönderilemez.”
MADDE 17- 5271 sayılı Kanunun
100 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendine, (2) ve (5) numaralı
alt bentlerinden sonra gelmek üzere, sırasıyla aşağıdaki alt bentler
eklenmiş ve diğer alt bent numaraları buna göre teselsül ettirilmiştir.
“3. Silahla işlenmiş kasten yaralama (madde 86,
fıkra 3, bent e) ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama
(madde 87),”
“7. Hırsızlık (madde 141, 142) ve yağma (madde 148,
149),”
MADDE 18- 5271 sayılı Kanunun
102 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(1) Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen
işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu
hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.”
MADDE 19- 5271 sayılı Kanunun
109 uncu maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(7) Kanunlarda öngörülen tutukluluk sürelerinin
dolması nedeniyle salıverilenler hakkında birinci fıkradaki süre
koşulu aranmaksızın adli kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir.”
MADDE 20- 5271 sayılı Kanunun
146 ncı maddesinin başlığı “Zorla getirme” şeklinde; birinci, dördüncü
ve beşinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(1) Hakkında tutuklama kararı verilmesi veya
yakalama emri düzenlenmesi için yeterli nedenler bulunan veya
145 inci maddeye göre çağrıldığı halde gelmeyen şüpheli veya sanığın
zorla getirilmesine karar verilebilir.”
“(4) Zorla getirme kararı ile çağrılan şüpheli
veya sanık derhâl, olanak bulunmadığında yol süresi hariç en geç yirmidört
saat içinde çağıran hâkimin, mahkemenin veya Cumhuriyet savcısının
önüne götürülür ve sorguya çekilir veya ifadesi alınır.
(5) Zorla getirme, bunun için haklı görülecek bir
zamanda başlar ve hâkim, mahkeme veya Cumhuriyet savcısı tarafından,
sorguya çekilmenin veya ifade almanın sonuna kadar devam eder.”
“(7) Çağrıya rağmen gelmeyen tanık, bilirkişi,
mağdur ve şikayetçi ile ilgili olarak da zorla getirme kararı verilebilir.”
MADDE 21- 5271 sayılı Kanunun
150 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 150- (1) Şüpheli veya sanıktan kendisine
bir müdafii seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek
durumda olmadığını beyan ederse, istemi hâlinde bir müdafi görevlendirilir.
(2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk,
kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise,
istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.
(3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren
suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra
hükmü uygulanır.
(4) Zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususlar,
Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle
düzenlenir.”
MADDE 22- 5271 sayılı Kanunun
171 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 171- (1) Cezayı kaldıran şahsî sebep olarak
etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını gerektiren koşulların
ya da şahsî cezasızlık sebebinin varlığı halinde, Cumhuriyet savcısı
kovuşturmaya yer olmadığı kararı verebilir.
(2) Cumhuriyet savcısı,
a) Uzlaşma kapsamına giren,
b) Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete
bağlı olup, üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren,
Suçlardan dolayı, yeterli şüphenin varlığına
rağmen, kamu davasının açılmasının beş yıl süreyle ertelenmesine
karar verebilir. Suçtan zarar gören, bu karara 173 üncü madde hükümlerine
göre itiraz edebilir.
(3) Kamu davasının açılmasının ertelenmesine
karar verilebilmesi için, uzlaşmaya ilişkin hükümler saklı kalmak
üzere;
a) Şüphelinin daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı
hapis cezası ile mahkûm olmamış bulunması,
b) Yapılan soruşturmanın, kamu davası açılmasının
ertelenmesi hâlinde şüphelinin suç işlemekten çekineceği kanaatini
vermesi,
c) Kamu davası açılmasının ertelenmesinin, şüpheli
ve toplum açısından kamu davası açılmasından daha yararlı olması,
d) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı
zararın, aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle,
tamamen giderilmesi,
Koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.
(4) Erteleme süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmediği
takdirde, kovuşturmaya yer olmadığına karar verilir. Erteleme
süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmesi hâlinde kamu davası açılır.
Erteleme süresince zamanaşımı işlemez.
(5) Kamu davasının açılmasının ertelenmesine
ilişkin kararlar, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar,
ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet
savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede
belirtilen amaç için kullanılabilir.”
MADDE 23- 5271 sayılı Kanunun
231 inci maddesinin başlığı “Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının
geri bırakılması” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki
fıkralar eklenmiştir.
“(5) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama
sonunda hükmolunan ceza, bir yıl veya daha az süreli hapis veya
adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün
açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında
bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade etmektedir.
(6) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış
bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile
duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden
suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı
zararın, aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle
tamamen giderilmesi,
Gerekir.
(7) Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen
hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması
halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.
(8) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının
verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tabi tutulur.
Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği
süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmaması halinde,
meslek veya sanat sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim
programına devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi olması halinde,
bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra
eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,
c) Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli
yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir
edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine,
Karar verilebilir. Denetim süresi içinde dava
zamanaşımı durur.
(9) Altıncı fıkranın (c) bendinde belirtilen koşulu
derhal yerine getiremediği takdirde; sanık hakkında mağdura veya
kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık taksitler halinde
ödemek suretiyle tamamen gidermesi koşuluyla da hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararı verilebilir.
(10) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği
ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun
davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan
kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
(11) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi
veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı
davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine
yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu
değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının
infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki
hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine
karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.
(12) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına
itiraz edilebilir.
(13) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı,
bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma
veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya
mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç
için kullanılabilir.
(14) Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
ilişkin hükümleri, soruşturulması ve kovuşturulması şikayete
bağlı suçlarla ilgili olarak uygulanabilir.”
MADDE 24- 5271 sayılı Kanunun
253 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 253- (1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile
mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin
uzlaştırılması girişiminde bulunulur.
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete
bağlı suçlar,
b) Şikayete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın,
Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86;
madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
4. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde
234),
5. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı
niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra
hariç, madde 239),
Suçları.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete
bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla
ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık
hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete
bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar
ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez.
(4) Soruşturma konusu suçun uzlaşmaya tabi olması
halinde, Cumhuriyet savcısı veya talimatı üzerine adli kolluk görevlisi,
şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur.
Şüphelinin, mağdurun veya suçtan zarar görenin reşit olmaması halinde,
uzlaşma teklifi kanuni temsilcilerine yapılır. Cumhuriyet savcısı
uzlaşma teklifini açıklamalı tebligat veya istinabe yoluyla da
yapabilir. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar gören, kendisine uzlaşma
teklifinde bulunulduktan itibaren üç gün içinde kararını bildirmediği
takdirde, teklifi reddetmiş sayılır.
(5) Uzlaşma teklifinde bulunulması halinde, kişiye
uzlaşmanın mahiyeti ve uzlaşmayı kabul veya reddetmesinin hukuki
sonuçları anlatılır.
(6) Resmi mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma
dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da
başka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların
kanuni temsilcisine ulaşılamaması halinde, uzlaştırma yoluna
gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılır.
(7) Birden fazla kişinin mağduriyetine veya zarar
görmesine sebebiyet veren bir suçtan dolayı uzlaştırma yoluna gidilebilmesi
için, mağdur veya suçtan zarar görenlerin hepsinin uzlaşmayı kabul
etmesi gerekir.
(8) Uzlaşma teklifinde bulunulması veya teklifin
kabul edilmesi, soruşturma konusu suça ilişkin delillerin toplanmasına
ve koruma tedbirlerinin uygulanmasına engel değildir.
(9) Şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görenin
uzlaşma teklifini kabul etmesi halinde, Cumhuriyet savcısı uzlaştırmayı
kendisi gerçekleştirebileceği gibi, uzlaştırmacı olarak avukat
görevlendirilmesini barodan isteyebilir veya hukuk öğrenimi
görmüş kişiler arasından uzlaştırmacı görevlendirebilir.
(10) Bu Kanunda belirlenen hâkimin davaya bakamayacağı
haller ile reddi sebepleri, uzlaştırmacı görevlendirilmesi ile
ilgili olarak göz önünde bulundurulur.
(11) Görevlendirilen uzlaştırmacıya soruşturma
dosyasında yer alan ve Cumhuriyet savcısınca uygun görülen belgelerin
birer örneği verilir. Cumhuriyet savcısı uzlaştırmacıya, soruşturmanın
gizliliği ilkesine uygun davranmakla yükümlü olduğunu hatırlatır.
(12) Uzlaştırmacı, dosya içindeki belgelerin birer
örneği kendisine verildikten itibaren en geç otuz gün içinde uzlaştırma
işlemlerini sonuçlandırır. Cumhuriyet savcısı bu süreyi en çok
yirmi gün daha uzatabilir.
(13) Uzlaştırma müzakereleri gizli olarak yürütülür.
Uzlaştırma müzakerelerine şüpheli, mağdur, suçtan zarar gören,
kanuni temsilci, müdafi ve vekil katılabilir. Şüpheli, mağdur veya
suçtan zarar görenin kendisi veya kanuni temsilcisi ya da vekilinin
müzakerelere katılmaktan imtina etmesi halinde, uzlaşmayı kabul
etmemiş sayılır.
(14) Uzlaştırmacı, müzakereler sırasında izlenmesi
gereken yöntemle ilgili olarak Cumhuriyet savcısıyla görüşebilir;
Cumhuriyet savcısı, uzlaştırmacıya talimat verebilir.
(15) Uzlaşma müzakereleri sonunda uzlaştırmacı,
bir rapor hazırlayarak kendisine verilen belge örnekleriyle birlikte
Cumhuriyet savcısına verir. Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde,
tarafların imzalarını da içeren raporda, ne suretle uzlaşıldığı
ayrıntılı olarak açıklanır.
(16) Uzlaşma teklifinin reddedilmesine rağmen,
şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören uzlaştıklarını gösteren
belge ile en geç iddianamenin düzenlendiği tarihe kadar Cumhuriyet
savcısına başvurarak uzlaştıklarını beyan edebilirler.
(17) Cumhuriyet savcısı, uzlaşmanın, tarafların
özgür iradelerine dayandığını ve edimin hukuka uygun olduğunu
belirlerse raporu veya belgeyi mühür ve imza altına alarak soruşturma
dosyasında muhafaza eder.
(18) Uzlaştırmanın sonuçsuz kalması halinde tekrar
uzlaştırma yoluna gidilemez.
(19) Uzlaşma sonucunda şüphelinin edimini
def’aten yerine getirmesi halinde, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı
kararı verilir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması,
takside bağlanması veya süreklilik arzetmesi halinde, 171 inci
maddedeki şartlar aranmaksızın, şüpheli hakkında kamu davasının
açılmasının ertelenmesi kararı verilir. Erteleme süresince zamanaşımı
işlemez. Kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararından sonra,
uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, 171 inci
maddenin dördüncü fıkrasındaki şart aranmaksızın, kamu davası açılır.
Uzlaşmanın sağlanması halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle
tazminat davası açılamaz; açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır.
Şüphelinin, edimini yerine getirmemesi halinde uzlaşma raporu
veya belgesi, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun
38 inci maddesinde yazılı ilam mahiyetini haiz belgelerden sayılır.
(20) Uzlaştırma müzakereleri sırasında yapılan
açıklamalar, herhangi bir soruşturma ve kovuşturmada ya da davada
delil olarak kullanılamaz.
(21) Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar görenden
birine ilk uzlaşma teklifinde bulunulduğu tarihten itibaren, uzlaştırma
girişiminin sonuçsuz kaldığı ve en geç, uzlaştırmacının raporunu
düzenleyerek Cumhuriyet savcısına verdiği tarihe kadar dava zamanaşımı
ile kovuşturma koşulu olan dava süresi işlemez.
(22) Uzlaştırmacıya Cumhuriyet savcısı tarafından
çalışma ve masraflarıyla orantılı bir ücret takdir edilerek ödenir.
Uzlaştırmacı ücreti ve diğer uzlaştırma giderleri, yargılama giderlerinden
sayılır. Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde bu giderler Devlet Hazinesi
tarafından karşılanır.
(23) Uzlaşma sonucunda verilecek kararlarla ilgili
olarak bu Kanunda öngörülen kanun yollarına başvurulabilir.
(24) Uzlaştırmanın uygulanmasına ilişkin hususlar,
yönetmelikle düzenlenir.”
MADDE 25- 5271 sayılı Kanunun
254 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 254- (1) Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma
konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde,
uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen esas ve usule göre,
mahkeme tarafından yapılır.
(2) Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme, uzlaşma
sonucunda sanığın edimini def’aten yerine getirmesi halinde, davanın
düşmesine karar verir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe
bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arzetmesi halinde;
sanık hakkında, 231 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilir. Geri bırakma
süresince zamanaşımı işlemez. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verildikten sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi
halinde, mahkeme tarafından, 231 inci maddenin onbirinci fıkrasındaki
şartlar aranmaksızın, hüküm açıklanır.”
MADDE 26- 5271 sayılı Kanunun
309 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 310 uncu maddesinin ikinci
fıkrasında yer alan “Adalet Bakanı” ibaresi, “Adalet Bakanlığı” olarak
değiştirilmiştir.
MADDE 27- 5271 sayılı Kanunun
325 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(2) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve
cezanın ertelenmesi hallerinde de birinci fıkra hükmü uygulanır.”
MADDE 28- 13/12/2004 tarihli ve
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun
107 nci maddesinin beşinci fıkrasındaki “onsekiz” ibaresi, “onbeş”
olarak değiştirilmiştir.
MADDE 29- 23/3/2005 tarihli ve
5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli
Hakkında Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının sonuna aşağıdaki
cümle eklenmiştir.
“Yargıtay ceza daireleri ile Ceza Genel Kurulu
kararlarındaki yazıma ilişkin maddi hataların düzeltilmesi için
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, ilgili ceza dairesi veya Ceza Genel
Kuruluna başvurabilir.”
MADDE 30- 5320 sayılı Kanunun
13 üncü maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Müdafi ve vekil ücreti
MADDE 13- (1) Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince
soruşturma ve kovuşturma makamlarının istemi üzerine baro tarafından
görevlendirilen müdafi ve vekile, avukatlık ücret tarifesinden
ayrık olarak, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü de alınarak Adalet
ve Maliye Bakanlıkları tarafından birlikte tespit edilecek ücret,
Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla yer alan ödenekten ödenir. Bu
ücret, yargılama giderlerinden sayılır.
(2) Bu madde uyarınca yapılacak ödeme ve uygulamaya
ilişkin usul ve esaslar Türkiye Barolar Birliğinin görüşü de alınmak
suretiyle Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle
belirlenir.”
MADDE 31- 30/3/2005 tarihli ve
5326 sayılı Kabahatler Kanununun 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“MADDE 3- (1) Bu Kanunun;
a) İdarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna
ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,
b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya
mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller
hakkında,
Uygulanır.”
MADDE 32- 5326 sayılı Kanunun
17 nci maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“(3) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi
ve Kontrol Kanununa ekli (I), (II) ve (III) sayılı cetvellerde yer
alan kamu idareleri tarafından verilen idari para cezalarının ilgili
kanunlarında 1/6/2005 tarihinden sonra belirlenen oranın dışındaki
kısmı ile Cumhuriyet başsavcılıkları ve mahkemeler tarafından verilen
idari para cezaları Genel Bütçeye gelir kaydedilir. Sosyal güvenlik
kurumları ile mahalli idareler tarafından verilen idari para cezaları
kendi bütçelerine gelir kaydedilir. Diğer kamu kurum ve kuruluşları
tarafından verilen idari para cezaları ise, ilgili kanunlarındaki
hükümler saklı kalmak kaydıyla, Genel Bütçeye gelir kaydedilir. Kamu
kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının verdiği para cezaları,
kendi kanunlarındaki hükümlere tabidir. Kişinin ekonomik durumunun
müsait olmaması halinde, idarî para cezasının, ilk taksitinin peşin
ödenmesi koşuluyla, bir yıl içinde ve dört eşit taksit halinde ödenmesine
karar verilebilir. Taksitlerin zamanında ve tam olarak ödenmemesi
halinde, idarî para cezasının kalan kısmının tamamı tahsil edilir.
(4) Genel Bütçeye gelir kaydedilmesi gereken
idari para cezalarına ilişkin kesinleşen kararlar, 21/7/1953 tarihli
ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine
göre tahsil edilmek üzere Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil
dairelerine gönderilir. Sosyal güvenlik kurumları ve mahalli idareler
tarafından verilen idari para cezaları, ilgili kanunlarında aksine
hüküm bulunmadığı takdirde, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanun hükümlerine göre kendileri tarafından tahsil olunur. Diğer
kamu kurum ve kuruluşları tarafından verilen ve Genel Bütçeye gelir
kaydedilmesi gerekmeyen idari para cezaları, ilgili kanunlarında
özel hüküm bulunmadığı takdirde genel hükümlere göre tahsil olunur.”
MADDE 33- 5326 sayılı Kanunun
20 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(2) Soruşturma zamanaşımı süresi;
a) Yüzbin Türk Lirası veya daha fazla idarî para
cezasını gerektiren kabahatlerde beş,
b) Ellibin Türk Lirası veya daha fazla idarî para
cezasını gerektiren kabahatlerde dört,
c) Ellibin Türk Lirasından az idarî para cezasını
gerektiren kabahatlerde üç,
Yıldır.”
MADDE 34- 5326 sayılı Kanunun
27 nci maddesinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş
ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“(5) İdarî yaptırım kararının mahkeme tarafından
verilmesi halinde, bu karara karşı ancak itiraz yoluna gidilebilir.
(6) Soruşturma konusu fiilin suç değil de kabahat
oluşturduğu gerekçesiyle idarî yaptırım kararı verilmesi halinde;
kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edildiği takdirde,
idarî yaptırım kararına karşı başvuru da bu itiraz merciinde incelenir.
(7) Kovuşturma konusu fiilin suç değil de kabahat
oluşturduğu gerekçesiyle idarî yaptırım kararı verilmesi halinde;
fiilin suç oluşturmaması nedeniyle verilen beraat kararına karşı
kanun yoluna gidildiği takdirde, idarî yaptırım kararına karşı
itiraz da bu kanun yolu merciinde incelenir.
(8) İdarî yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında
aynı kişi ile ilgili olarak idarî yargının görev alanına giren kararların
da verilmiş olması halinde; idarî yaptırım kararına ilişkin hukuka
aykırılık iddiaları bu işlemin iptali talebiyle birlikte idarî
yargı merciinde görülür.”
MADDE 35- 5326 sayılı Kanunun
28 inci maddesine sekizinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki
fıkra eklenmiş ve diğer fıkra numaraları buna göre teselsül ettirilmiştir.
“(9) İdarî para cezasının alt ve üst sınırının kanunda
gösterildiği kabahatler dolayısıyla verilmiş idarî para cezasına
karşı başvuruda bulunulması halinde, mahkeme idarî para cezasının
miktarında değişiklik yaparak da başvurunun kabulüne karar verebilir.”
MADDE 36- 5326 sayılı Kanunun
Geçici 1 inci maddesinde yer alan “Bu Kanunda” ibaresinden sonra
gelmek üzere, “ve 1 Haziran 2005 tarihinden sonra yürürlüğe giren
diğer kanunlardaki idarî para cezaları ile ilgili olarak” ibaresi
eklenmiştir.
MADDE 37- 25/5/2005 tarihli ve
5352 sayılı Adlî Sicil Kanununun 8 inci maddesinin birinci fıkrasına
“kaymakamlıklarca” ibaresinden sonra gelmek üzere “yurt dışında elçilik
ve konsolosluklarca” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 38- 5352 sayılı Kanunun
13 üncü maddesinden sonra gelmek üzere, aşağıdaki 13/A maddesi eklenmiştir.
“Yasaklanmış hakların geri verilmesi
MADDE 13/A- (1) 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu dışındaki
kanunların belli bir suçtan dolayı veya belli bir cezaya mahkûmiyete
bağladığı hak yoksunluklarının giderilebilmesi için, yasaklanmış
hakların geri verilmesi yoluna gidilebilir. Bunun için; Türk Ceza
Kanununun 53 üncü maddesinin beşinci ve altıncı fıkraları saklı
kalmak kaydıyla,
a) Mahkûm olunan cezanın infazının tamamlandığı
tarihten itibaren üç yıllık bir sürenin geçmiş olması,
b) Kişinin bu süre zarfında yeni bir suç işlememiş
olması ve hayatını iyi halli olarak sürdürdüğü hususunda mahkemede
bir kanaat oluşması,
Gerekir.
(2) Mahkûm olunan cezanın infazına genel af veya
etkin pişmanlık dışında başka bir hukuki nedenle son verilmiş olması
halinde, yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna gidilebilmesi
için, hükmün kesinleştiği tarihten itibaren beş yıl geçmesi gerekir.
Ancak, bu süre kişinin mahkûm olduğu hapis cezasına üç yıl eklenmek
suretiyle bulunacak süreden az olamaz.
(3) Yasaklanmış hakların geri verilmesi için, hükümlünün
veya vekilinin talebi üzerine, hükmü veren mahkemenin veya hükümlünün
ikametgahının bulunduğu yerdeki aynı derecedeki mahkemenin karar
vermesi gerekir.
(4) Mahkeme bu husustaki kararını, dosya üzerinde
inceleme yaparak ya da Cumhuriyet savcısını ve hükümlüyü dinlemek
suretiyle verebilir.
(5) Yasaklanmış hakların geri verilmesi talebi
üzerine mahkemenin verdiği karara karşı, hükümle ilgili olarak
Ceza Muhakemesi Kanununda öngörülen kanun yoluna başvurulabilir.
(6) Yasaklanmış hakların geri verilmesine ilişkin
karar, kesinleşmesi halinde, adlî sicil arşivine kaydedilir.
(7) Yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna
başvurulması nedeniyle oluşan bütün masraflar hükümlü tarafından
karşılanır.”
MADDE 39- 3/7/2005 tarihli ve
5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 19 uncu maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“MADDE 19- (1) Çocuğa yüklenen suçtan dolayı Ceza
Muhakemesi Kanunundaki koşulların varlığı halinde, kamu davasının
açılmasının ertelenmesi kararı verilebilir. Ancak, bu kişiler
açısından erteleme süresi üç yıldır.”
MADDE 40- 5395 sayılı Kanunun
23 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 23- (1) Çocuğa yüklenen suçtan dolayı yapılan
yargılama sonunda, Ceza Muhakemesi Kanunundaki koşulların varlığı
halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilebilir. Ancak, bu kişiler açısından denetim süresi üç yıldır.”
MADDE 41- 5395 sayılı Kanunun
24 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 24- (1) Ceza Muhakemesi Kanununun uzlaşmaya
ilişkin hükümleri suça sürüklenen çocuklar bakımından da uygulanır.”
MADDE 42- 3/7/2005 tarihli ve
5402 sayılı Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma
Kurulları Kanununun 5 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(2) Denetimli serbestlik ve yardım merkezi şube
müdürlüğü tarafından yapılan çağrılara veya hazırlanan denetim
planına uyarıya rağmen uyulmaması, denetimli serbestlik tedbirine
ilişkin yükümlülük ihlali sayılır.”
MADDE 43- 5402 sayılı Kanunun
11 inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“c) Kanunlarla öngörülen
denetimli serbestlik tedbirine ilişkin görevleri yapmak.”
MADDE 44- 5402 sayılı Kanunun
14 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(2) Kamu yararına çalışma yaptırımının infazında
17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu hükümleri
uygulanmaz.”
MADDE 45- 26/9/2004 tarihli ve
5237 sayılı Kanunun 73 üncü maddesinin sekizinci fıkrası ile 227
nci maddesinin üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.
GEÇİCİ MADDE 1- Bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarih itibarıyla hükme bağlanmış olmakla beraber henüz kesinleşmemiş
olan dosyalarda, uzlaşma kapsamının genişlediğinden bahisle bozma
kararı verilemez.
MADDE 46- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
MADDE 47- Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.