TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
11’inci Birleşim
5 Temmuz 2023 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Saliha Sera Kadıgil’in, Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay’ın hukuksuz bir şekilde cezaevinde alıkonulmasına ve halk iradesinin gasbedilmesine ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca Demir’in, yoksulluğa ve eğitimin tüm kademelerinde 1 öğün yemeğe ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Denizli Milletvekili Şeref Arpacı’nın, Denizli’nin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Konya Milletvekili Mehmet Baykan’ın, Nasrettin Hoca’nın vefatının 739'uncu yılına ilişkin açıklaması
2.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, çiftçilere tarımsal sulamayla ilgili elektrik faturalarının gönderilmesine ilişkin açıklaması
3.- İstanbul Milletvekili Ersin Beyaz’ın, döviz cinsinden borçları olan bursiyerlere ilişkin açıklaması
4.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, 7433 sayılı Kanun’la kadroya geçen fakat eş durumu tayini yapılmayan memurların yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması
5.- Tekirdağ Milletvekili Selcan Hamşıoğlu’nun, Toprak Mahsulleri Ofisinin başlattığı randevulu alım sistemine ilişkin açıklaması
6.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, deprem bölgesindeki kaskosuz ve pert olmuş araçların tazminine ilişkin açıklaması
7.- Ağrı Milletvekili Heval Bozdağ’ın, Ağrı ili Patnos ilçesinde Devlet Su İşleri tarafından yapımı başlatılan su arıtma tesisine ilişkin açıklaması
8.- Konya Milletvekili Barış Bektaş’ın, kamu mühendislerinin sorunlarına ilişkin açıklaması
9.- İstanbul Milletvekili Turan Taşkın Özer’in, Cumhurbaşkanlığı tarafından Kamu Yatırım Programı’na alınmayan Sefaköy-Beylikdüzü metrosuna ilişkin açıklaması
10.- Van Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit’in, her gün biraz daha toplumu tehdit eden bireysel silahlanmaya ilişkin açıklaması
11.- Giresun Milletvekili Elvan Işık Gezmiş’in, Giresun ilinde son yıllarda acı sonuçlar doğuran sel felaketlerine ilişkin açıklaması
12.- Ankara Milletvekili Aliye Timisi Ersever’in, Bursa’nın Büyükorhan ilçesi Karaağız Mahallesi’nde muhtar ve mahalle derneği tarafından “Dine uygun değildir.” gerekçesiyle getirilen yasaklara ve Niğde’de 15 yaşında bir kız çocuğunun sosyal medya hesabından yaptığı paylaşıma ilişkin açıklaması
13.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, 12 Ağustos 2022 tarihinde çıkarılan Sağlık Bakanlığı Ek Ödeme Yönetmeliği’ne ilişkin açıklaması
14.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, akaryakıt fiyatlarına arka arkaya gelen zamlara ilişkin açıklaması
15.- İstanbul Milletvekili Mehmet Önder Aksakal’ın, memur maaşında alt sınırı belirleyen kanun teklifine ilişkin açıklaması
16.- Kocaeli Milletvekili Mühip Kanko’nun, görev yaptığı hastanede uğradığı saldırı sonucu hayatını kaybeden Doktor Ekrem Karakaya’nın ölüm yıl dönümüne ve sağlıkta şiddet nedeniyle şehit olmuş tüm sağlıkçılara ilişkin açıklaması
17.- İstanbul Milletvekili Çiçek Otlu’nun, infazların sudan bahanelerle yakılmasına ilişkin açıklaması
18.- Ankara Milletvekili Zeynep Yıldız’ın, 3’üncü Avrupa Oyunları’nda başarı gösteren genç sporculara ve antrenörlerine ilişkin açıklaması
19.- Kars Milletvekili Adem Çalkın’ın, Kars’ın Akyaka ilçesinde 26/6/2023 günü yaşanan şiddetli dolu yağışına ilişkin açıklaması
20.- İstanbul Milletvekili Nurettin Alan’ın, Erzincan Başbağlar katliamının yıl dönümüne ilişkin açıklaması
21.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Çin’in Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de barışçıl gösteri yapan Doğu Türkistanlı soydaşlara kanlı müdahalesinin 14’üncü yıl dönümüne, Antalya'nın düşman işgalinden kurtuluşunun 102’nci yıl dönümüne, PKK’nın sözde Irak istihbarat sorumlusu Celal Kaya’nın etkisiz hâle getirilmesine, LGS tercih döneminin başladığına, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın basın toplantısındaki açıklamasına, TÜİK’in bugün açıkladığı enflasyon rakamlarına, AK PARTİ Grubu tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan memur maaşlarıyla ilgili kanun teklifine ve AK PARTİ Hükûmetinin yaptığı yanlış politikaların bedelini vatandaşın ödediğine ve ödeyecek olmasına ilişkin açıklaması
22.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Başbağlar ve Urumçi katliamlarının yıl dönümlerine, Diplomat Osman Köse’ye yönelik suikastı azmettirdiği bilinen ve Irak’ın kuzeyinde sözde istihbarat sorumlusu olduğu ifade edilen terör elebaşının etkisiz hâle getirilmesine ve bugün Meclise verilen kanun teklifine ilişkin açıklaması
23.- Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, bugün Plan ve Bütçe Komisyonuna gönderilen torba yasa teklifine, TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranlarına, çiftçi mağduriyetinin giderek büyüdüğüne, cezaevinde bulunan Nudem Durak’ın özgürlüğüne kavuşması için düzenlenen kampanyaya ve Bitlis Valiliğinin ilan ettiği sokağa çıkma yasağına ilişkin açıklaması
24.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Başbağlar katliamının yıl dönümüne, TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranlarına, TÜİK verilerine göre yapılan zamlara, memura seyyanen verilecek 8 bin liralık zamma, Plan ve Bütçe Komisyonuna gelen torba yasaya, halkın ek vergi ödeyecek durumda olmadığına ve bu iktidarın dış politikada da tuhaflıklarına devam ettiğine ilişkin açıklaması
25.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, mütefekkir ve şair Erdem Bayazıt’ın ölüm yıl dönümüne, Başbağlar katliamının 30’uncu yıl dönümüne, enflasyona hiçbir toplum kesimini ezdirmediklerine ve ezdirmeyeceklerine, deprem bölgesinde yaşanabilir kentler oluşturma noktasındaki azim ve kararlılıklarına, Meclis Başkanlığına sundukları yasa teklifine ve Türkiye’nin dış politikadaki başarıları sonucunda Cumhurbaşkanının Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmesine ilişkin açıklaması
26.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Mersin Milletvekili Ali Bozan’ın Yeşil Sol Parti grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
27.- Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
28.- İstanbul Milletvekili Adem Yıldırım’ın, Türkiye’nin 1990’lı yıllarına ilişkin açıklaması
29.- Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara’nın, İskenderun’un kurtuluşunun 85’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
30.- Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı’nın, memur ve emeklilerinin maaşlarında yapılacak düzenlemeye ilişkin açıklaması
31.- Mersin Milletvekili Gülcan Kış’ın, Çeşmeli-Taşucu Otoyol Projesi’ne ilişkin açıklaması
32.- Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın 11 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
33.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
34.- Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
35.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
36.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in 11 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
37.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
38.- İstanbul Milletvekili Yücel Arzen Hacıoğulları’nın, Başbağlar katliamı anlaşılmadan, anılmadan, Sivas katliamının anlaşılamayacağına, anılamayacağına ilişkin açıklaması
39.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, bugün Meclise sunulan 17 maddelik kanun teklifine ilişkin açıklaması
40.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Maltepe Belediyesine silahlı saldırı düzenlendiğine ilişkin açıklaması
41.- İstanbul Milletvekili Erkan Baş’ın, Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay’ın özgürlüğüne kavuşması için Hatay halkının yarın oturma eylemi gerçekleştireceğine, kendilerinin de Genel Kurulu terk etmeyerek bu eyleme destek vereceklerine ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, İçişleri Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/26)
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Plan ve Bütçe Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/27)
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/28)
4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/29)
5.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/30)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İYİ Parti Grubunun, Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından, ülkemizdeki Suriyeli sığınmacılardan kaynaklanan demografik risklerin yıkıcı, siyasi, ekonomik ve sosyal sonuçlarının engellenmesi ve ortaya çıkan asayiş sorunlarının nihai bir çözüme kavuşturulması amacıyla 5/7/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Temmuz 2023 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- Yeşil Sol Parti Grubunun, Batman Milletvekili Mehmet Rüştü Tiryaki ve arkadaşları tarafından, Kobani davasındaki hukuka güveni zedeleyici sürecin yarattığı zararların araştırılması amacıyla 5/6/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Temmuz 2023 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, Ankara Milletvekili Umut Akdoğan ve arkadaşları tarafından, Türkiye Tek Yürek kampanyasında toplanan bağış miktarının ve bunların kullanıldığı yerlerin araştırılması amacıyla 21/6/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Temmuz 2023 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
4.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin önerisi
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Afyonkarahisar Milletvekili İbrahim Yurdunuseven’in Yeşil Sol Parti grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında ve Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün yaptığı açıklaması sırasında Yeşiller ve Sol Gelecek Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında MHP Genel Başkanına ve Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Yeşiller ve Sol Gelecek Partisine sataşması nedeniyle konuşması
5.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
6.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
7.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
8.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasıda şahsına sataşması nedeniyle konuşması
9.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ulusal Sürücü Belgelerinin/Sürüş Ehliyetlerinin Karşılıklı Olarak Tanınması ve Değişimi Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/14) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 11)
2.- İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş’un Dünya Ticaret Örgütünü Kuran Marakeş Anlaşmasını Tadil Eden Protokol ve Protokolün Eki Balıkçılık Sübvansiyonları Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/17) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 12)
3.- İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş’un Spitsbergen ile İlgili Olarak 9 Şubat 1920 Tarihinde Paris’te İmzalanan Antlaşmaya Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/19) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 13)
X.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı: 11) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ulusal Sürücü Belgelerinin/Sürüş Ehliyetlerinin Karşılıklı Olarak Tanınması ve Değişimi Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi’nin oylaması
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin'in, 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş'ta meydana gelen depremlerden etkilenen illerde görev yapan kamu görevlilerine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/1)
5 Temmuz 2023 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Gülizar BİÇER KARACA
KÂTİP ÜYELER: Muhammed ADAK (Mardin), Havva Sibel SÖYLEMEZ (Mersin)
-------0-------
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay'ın hukuksuz bir şekilde cezaevinde alıkonulması ve halk iradesinin gasbedilmesi konusunda söz isteyen İstanbul Milletvekili Saliha Sera Kadıgil’e aittir.
Buyurun Sayın Kadıgil.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Saliha Sera Kadıgil’in, Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay’ın hukuksuz bir şekilde cezaevinde alıkonulmasına ve halk iradesinin gasbedilmesine ilişkin gündem dışı konuşması
SALİHA SERA KADIGİL (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın üyeler; Türkiye İşçi Partisi adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Evet, malumunuz, 28'inci Yasama Dönemimiz başladı. Meclis koridorları tebrik için gelen heyetlerle dolup taşmakta ama bu süreçte hak ettiği tebrikleri kabul edemeyen tek bir seçilmiş milletvekili var: TİP Hatay Milletvekili Can Atalay. Çünkü seçildiği günden bugüne kadar Anayasa'ya ve Anayasa Mahkemesinin kararlarına aykırı bir şekilde Silivri'de siyasi bir esir olarak tutulmaya devam ediyor ve buna rağmen bu Meclisin çoğunluğu ne acı ki bu hukuksuzluğa, Meclis iradesine yönelik bu saygısızlığa sessiz kalıyor.
Sayın milletvekilleri, bu duruma sessiz kalabilmeniz için iki sebep mevcuttur: Bir, bilgi eksikliğiniz vardır; iki, ortada bir kötülük durumu vardır. Bakın, 3’üncü bir şık yoktur. Zira, dün Grup Başkan Vekili, AKP'nin Grup Başkan Vekili Sayın Akbaşoğlu bu kürsüye çıktı ve şunu söyledi: "Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir, mahkemeler tarafsız ve bağımsızdır." Sormak gerekiyor, özellikle Anayasa’nın yürürlükte olması gerekliliğinden hareketle -hani burası bir hukuk devleti ya, en azından Anayasa'yı uygulamamız gerekiyor ya- bakın, Anayasa'mızın bir 83'üncü maddesi var, ne diyor bu 83'üncü madde? Hepimiz artık ezberledik ama sessizliği bilgi eksikliğine bağladığım için bir kez daha altını çizmek istiyorum: “…bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz.” Aynı madde devamında 2 tane istisna belirliyor: Bir "Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali…" diyor; ikincisi, Anayasa’nın 14'üncü maddesindeki istisnai durumlardan bahsediyor. Benim de katılmaktan ve parçası olmaktan onur duyduğum Gezi direnişinin üzerinden on yıl geçmiş olduğuna göre demek ki ortada bir suçüstü hâlinden bahsetmemiz mümkün değil. O hâlde, buradaki uyuşmazlık sadece ve yalnızca tek bir yere dayanıyor, o da Anayasa’nın 14'üncü maddesindeki istisnalar tutuklu bulunan milletvekili Can Atalay için uygulanabilir mi, uygulanamaz mı? Şu anda önümüzdeki hukuki tartışmanın tek mahiyeti bu.
Bakın, çiçeği burnunda Adalet Bakanınız bu konuyla ilgili çıktı, bir açıklama yaptı, ben utandım bir hukukçu olarak yaptığı açıklamadan çünkü şöyle dedi: "Biliyorsunuz ki Gezi davası anayasal düzenle alakalı bir konu. O yüzden Can Atalay'ın durumu Anayasa’nın 14'üncü maddesindeki dokunulmazlık kapsamına girmez." Böyle bir beyanda bulundu, bu ülkenin Adalet Bakanı bulundu.
Şimdi, Can Atalay bu konuda bu şekilde bulunan ilk milletvekili olsaydı yani tutuklu olduğu hâlde milletvekili seçilen ilk milletvekili olsaydı Adalet Bakanının bu cümlelerinin belki en küçük bir hukuki değeri olabilirdi ama böyle bir durum söz konusu değil sayın milletvekilleri. Bugüne dek farklı farklı partilerden onlarca tutuklu milletvekili seçildi ve Anayasa’nın, Anayasa Mahkemesinin, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun kararlarıyla serbest bırakıldı. Bu konuda yapılmış içtihatlar var. O yüzden, bu tartışmalar bomboş tartışmalar hâline geldi.
Bakınız, önümde kararlar var -dedim ya, ne ilk ne son- Leyla Güven kararı ya! Daha bir sene olmadı bu karar verileli sevgili arkadaşlar, daha bir sene olmadı ve bu kararda AYM açıkça şunu söylüyor: “Hangi suçun Anayasa madde 14 kapsamında 83'ün istisnası olacağını ben söyleyemem. Meclisin bir düzenleme yapması ve bunu önüme koyması gerekir. Ey Meclis, sen 14'üncü maddeye ilişkin istisnaya dair bir düzenleme yapmadıkça hangi milletvekili olursa olsun, hangi suçtan tutuklu olursa olsun 83 uyarınca serbest bırakmak mecburiyetindesin." diyor sevgili arkadaşlar. Buyurun, Mustafa Balbay kararı; buyurun, Gergerlioğlu kararı; buyurun, Leyla Güven kararı, yani birden çok karar var, Ahmet Şık’a dair Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı, hepsi aynı şeyi söylüyor. Buna rağmen, utanmadan, Hatay halkının oylarıyla seçilmiş Can Atalay tam elli iki gündür Silivri’de esir tutuluyor ama siz burada gelen tebrikleri kabul etmeye devam ediyorsunuz, bu arkamızdaki yazının bir hükmü varmış gibi davranmaya devam ediyorsunuz. Elli iki gündür tahliye edilmiyor Can ya, elli iki gün oldu! Neden biliyor musunuz? Çünkü Sayın Akbaşoğlu’nun iddia ettiği gibi bu ülke bir hukuk devleti falan değil.
Bir tane acıklı şey daha söyleyeyim size: Yargıtaya biz tahliye talepli dilekçe verdik; biliyor musunuz, Yargıtay bile karar vermiyor şu anda; Yargıtayda bir grup savcı var, o savcılar bu dilekçeleri önünde tuttular, gömdüler, ceza dairesinin önüne yollamıyorlar çünkü bir kanun hükmü daha var, CMK 105, diyor ki: “Daire üç gün içinde karar vermek zorunda.” “Bu kararı veremesin.” diye üstünde savcı cübbesi bulunan kişiler hukuka karşı şu anda hile yapıyor.
Sürem çok azaldı, bu kapsamda soruyorum size: Siz milletvekiliyseniz, bu koridorlarda o rozetleri takarak gururla dolaşıyorsanız Meclis iradesine sürülen bu lekeyi kendinize nasıl yakıştırıyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SALİHA SERA KADIGİL (Devamla) – Sayın Akbaşoğlu, soruyorum kürsüden: Hâlâ bu ülkenin bir hukuk devleti olduğunu iddia edebiliyor musunuz? Anayasa Mahkemesi kararını bilmiyor musunuz, tanımıyor musunuz?
Sayın Bülbül, siz de bir hukukçusunuz, MHP olarak hukuki görüşünüzü merak ediyorum. Anayasa Mahkemesi içtihatlarıyla ilgili, Can Atalay’ın hâlâ tutulmasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Milletvekili.
SALİHA SERA KADIGİL (Devamla) – Son olarak Sayın Meclis Başkan Vekilliğine sormak isterim çünkü 83’üncü madde, sevgili arkadaşlar, şöyle diyor…
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Milletvekili.
SALİHA SERA KADIGİL (Devamla) – Eğer 14’üncü maddedeki istisna varsa Sayın Başkan, Meclis Başkanlığına Yargıtay bunu derhâl bildirmek zorundadır. Bu konuda Yargıtaydan Meclis Başkanlığımıza yapılmış herhangi bir bildirim var mıdır?
İlgililerin bu kürsüye gelerek bu sorulara yanıt vermesini istiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, yoksulluk ve eğitimin tüm kademelerinde 1 öğün yemek konusunda söz isteyen Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca Demir’e aittir.
Buyurun Sayın Karaca Demir.
2.- Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca Demir’in, yoksulluğa ve eğitimin tüm kademelerinde 1 öğün yemeğe ilişkin gündem dışı konuşması
SEVDA KARACA DEMİR (Gaziantep) – EMEP Partisi adına Genel Kurulu selamlıyorum.
Özellikle, bu koltuklarda, kadınlar kapı kapı dolaşıp okullarda 1 öğün ücretsiz yemek için yüz binlerce imza toplarken; okul önlerinde, sokaklarda bunun için eylem yaparken seçim öncesinde sözler verip sonra bu sözlerini unutanlar oturuyor. Hatırlatmak için bu sözü aldım bugün. Kadınların bu büyük mücadelesi sayesinde Millî Eğitim Bakanlığı geçen dönem okul öncesi eğitimde 1 öğün ücretsiz yemek uygulamasını başlattı ama kadınlar dedi ki: "Bu yetmez; eğitimin her kademesinde, tüm devlet okullarında tüm öğrencilere 1 öğün ücretsiz yemek sağlamak zorundasınız. Biz bunun için mücadeleye devam edeceğiz." Ama maalesef gördük ki kulağınızın üstüne yattınız, kadınlar unutur sandınız ama unutmadık. İşte, unutmadığımızı göstermek için bugün söz aldım.
Şimdi, ülkenin dört bir yanında, her devlet okulunda tüm öğrencilere 1 Öğün Ücretsiz Yemek Kampanyası'nın yürütücülerinden biri olarak bu kampanyanın bir parçası olan yüz binlerce kadının sorularını bu kürsüden dile getirmek istiyorum. Uydurma TÜİK rakamları sizin olsun, biz bilimsel ENAG verilerine göre konuşacağız. Yıllık enflasyon yüzde 108,58 oldu. Türkiye, Dünya Bankası verilerine göre dünyanın en yüksek 10'uncu gıda enflasyonuna sahip ülkesi. Gıda fiyatları üç yılda yüzde 245 artmış durumda ve bu ülkede her 3 çocuktan 1'isi yetersiz beslenme sorunu yaşıyor. Devletin verileri bile bugün bunu söylüyor. Biz bugün bir kere daha TÜİK verileriyle konuşmak, tartışmak durumunda kaldık. Yüksek enflasyon ve artan gıda harcamaları sebebiyle asgari ücret hemen açlık sınırının altına indi. 2 çocuklu bir aile için çocukların okulda ihtiyaç duyduğu beslenmenin aylık maliyeti asgari ücretle yaşamaya çalışan ailelerin aylık gelirlerinin üçte 1'ini oluşturur hâle geldi ve siz, devlet memurlarını bile yoksulluk sınırının üçte 2'si kadar bir ücrete mahkûm edip, bir de bununla övünüyorsunuz. Eğitimin her kademesinin paralı hâle gelmesi yüzünden, halkın çocuklarının eğitim hakkının fiilen ortadan kaldırıldığı koşullarda 1 öğün ücretsiz yemeği konuşuyoruz biz ve son açıklanan Millî Eğitim Bakanlığı istatistikleri gösteriyor ki; okulda olması gereken her 5 öğrenciden 1'i örgün eğitimde değil. Soruyoruz: Kim bu çocuklar, neredeler, neden okulda değiller? Apaçık bir gerçek var, siz de gayet iyi biliyorsunuz ki bu çocukların çok büyük bir kısmı yaşanan yoksulluğun, bu ağır yoksunluğun vahametini ortaya koyan bir biçimde okuldan alınıp işçiliğe, çocuk evliliğe mahkûm edildiler, kurban edildiler. Bu ülkede 5 milyon civarında çocuk işçi var. 2001 yılından bu yana 2 milyonu aşkın çocuk, 18 yaşından küçük yurttaş doğum yaptı ve doğum yapan 15 yaşından küçük çocukların yüzde 50'si yalnızca ilkokul mezunu. Çok iyi biliyoruz; okul yemeği programlarının uygulandığı ülkelerde çocuk yoksulluğunun etkisinin, okul terkinin, devamsızlığının azaldığı verilerle ortada. Ücretsiz okul yemeği, eğitimde cinsiyet ayrımcılığını azaltıyor, eşitsizliği ortadan kaldırıyor ve çocuk yaşta evliliklerin azalmasına da olanak sağlıyor. Kadınlar soruyor: Gerçekler ve ihtiyaçlar bu kadar açık bir biçimde ortadayken, eğitimin her kademesinde, tüm devlet okullarında 1 öğün ücretsiz yemeğin sağlanması için daha ne bekliyorsunuz? Okulların açılmasına altmış gün kaldı. Devlet okullarında 1 öğün ücretsiz yemek sağlanması için, bunun altyapısı için ne yapmayı planlıyorsunuz? Bu tartışma çocuğunun beslenme çantasını büyütmek isteyenler ile çocukların beslenme çantalarına bile göz dikenler arasında bir tartışma, gerçek enflasyonun yükünü taşıyanlar ile uydurma enflasyon rakamları yüzünden işçinin ekmeğini küçülten sizler arasında; o yüzden cevap vermek zorundasınız. Okullara “ÇEDES” adı altında imam atayarak tüm okulları neredeyse medreseye çevireceğinize, aç çocukların karnını duayla doyuracağınıza, okullarda 1 öğün ücretsiz yemeği sağlayın ve çocukların hakkını verin; kadınlar bunu bekliyor. Bu sesi her yerde duyurmaya devam edeceğiz. (CHP ve Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Gündem dışı üçüncü söz, Denizli'nin sorunları hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Şeref Arpacı'ya ait.
Buyurun Sayın Arpacı. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Denizli Milletvekili Şeref Arpacı’nın, Denizli’nin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ŞEREF ARPACI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizi izleyen tüm vatandaşlarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekilliği görevine seçilen Denizli Milletvekilimiz Sayın Gülizar Biçer Karaca'ya bu görevinde başarılar diliyorum.
Sözlerime, beni yüce Meclise, Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderen Denizlili hemşehrilerime teşekkür ederek başlamak istiyorum.
Kıymetli milletvekilleri, son dönemde küresel iklim krizinin de bir sonucu olarak ülkemizin dört bir yanında olduğu gibi Denizli’miz de aşırı yağışa maruz kaldı. Bu yağışlar sonrası yaşanan sel, heyelan ve su baskını neticesinde hemşehrilerimiz, esnafımız, özellikle Honaz, Çal ve Güney ilçelerimizde çiftçilerimiz ciddi mağduriyetler yaşadı. Kentimizde meydana gelen afetten etkilenen tüm hemşehrilerimize bir kez daha geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, her zaman onların yanında olduğumuzu da tekrar belirtmek istiyorum. İlgili bakanlarımızın ise ivedilikle yurttaşlarımızın zararlarının giderilmesinde gerekli olan yardımların yapılması için hareket almasını bekliyorum. Özellikle Tarım Bakanımıza seslenmek istiyorum: Taban fiyatı açıklandığı hâlde alım yapmayan Toprak Mahsulleri Ofisini bir an önce açın ve üreticimizin elindeki mahsul çürümeden söz verdiğiniz fiyattan alımı yapın. Denizlili çiftçiyi daha fazla mağdur etmeyin.
Değerli milletvekilleri, Denizli, hepinizin bildiği gibi, ihracat kentidir. Başta tekstil olmak üzere mermer, metal, makine sanayisiyle “Her fabrika bir kaledir.” mantığıyla hiç durmadan çalışan ve cari fazla vererek Türkiye ekonomisine can suyu sağlayan bir kenttir. Fakat 2021 yılı Ağustos ayından itibaren hayata geçirilen nas politikalarıyla, “keyfim” ekonomisiyle ne yazık ki ihracat rekorları kıran, tek derdi üretimi artırmak ve yatırım olan Denizli’de rüzgâr tersine dönmüştür. Üretim, ihracat, yatırım ve istihdamı artırmak için çıkılan bu yolda Denizli sanayicisine yalan söylenerek, sadece ve sadece enflasyonu artırarak seçim finanse edilmiştir. 2022 yılının ilk çeyreğinden itibaren üretim ve ihracat rakamları düşmekte, bırakın yatırım yapmayı, yatırımı düşünen bile kalmamış ve ne yazık ki işsizlik artmıştır. Türkiye'yi "Faiz sebep, enflasyon sonuçtur." söylemiyle faiz, döviz ve enflasyon sarmalına sokanlar bu sarmaldan çıkmak için rasyonel politikalara dönüş söylemine sığınmış fakat faizdeki 650 baz puan artışa rağmen iş işten geçmiş, ne dövizde yükselişe ne de fiyatlardaki artışa “Dur!” diyebilmişlerdir. İhracatçı fiyatı tutturamaz, işletmesini kapatacak duruma gelmiştir. Bakınız, Merkez Bankası Başkanının döviz rezervlerinin artırılması için dövize müdahale edilmeyeceğini söylemesine rağmen kamu bankaları dövize müdahale etmektedir. Bugün yanlış uygulanan ekonomi politikaları sonucu cari açık 120 milyar dolar, Merkez Bankası döviz rezervleri eksi 63 milyar dolara ulaşmışken sanki ihracatçı dövizin artmasını istediği için dövize müdahale edilmiyor gibi bir algıyla dövizdeki artışın sebebini ihracatçı gibi gösteren yanlış bir anlayış sergilenmektedir. Bugün "liralaşma" adıyla uyguladığınız politikalar yüzünden sanayici ihracat yapabilmek için gerek duyduğu ham maddeyi ithal etmek için 100 bin dolar parasını bozdurduğunda geriye 93 bin dolara alabilmektedir. Bankaların Merkez Bankasının talimatıyla uyguladığı alış satış kurları arasındaki makastan kaynaklanan zararı kaldıramayan, özellikle demir, çelik ve bakır sektörlerindeki firmalarımız çareyi vergi uygulaması olmayan ülkelere şirketini taşımakta arıyorlar. Gelin, bu ülkeden doktorları, mühendisleri, yazılımcıları kaçırdığınız gibi Türk yatırımcısını, iş insanlarını da kaçırmayın ve bu yanlışlardan bir an önce dönün.
Değerli milletvekilleri, buradan ekonomi yönetimine sesleniyorum: Ekonomi güven yönetimidir, bu anlayışla rasyonel politikalara dönemezsiniz. Türkiye’nin içine düştüğü bu sarmaldan çıkış yolu ekonominin bilim olduğunu kabul etmekten geçer, Türkiye'yi çağdaş hukuk anlayışıyla yönetmekten geçer, ülkeyi yatırım yapılabilir ülke sınıfına sokacak yapısal reformları yapmaktan geçer. Gelin, keyfî politikaları bırakıp yargı bağımsızlığını sağlayın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ŞEREF ARPACI (Devamla) – Mazbatasını aldığı hâlde hâlâ hapiste olan Milletvekili Can Atalay’ı serbest bırakın. Gelin, İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönün.
Sözlerimi burada bitirirken yüce Divanı selamlıyorum.
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.
Sayın Mehmet Baykan…
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Konya Milletvekili Mehmet Baykan’ın, Nasrettin Hoca’nın vefatının 739'uncu yılına ilişkin açıklaması
MEHMET BAYKAN (Konya) – Sözlerime, vefatının üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen adına şenlikler, anma etkinlikleri düzenlediğimiz bilge insan Nasrettin Hocamızı yâd ederek başlamak istiyorum. Vefatının üzerinden yedi asır geçmiş olmasına rağmen toplumsal hafızamızda yer edinmekte, her kesim tarafından saygıyla ve rahmetle anılmaktadır. Ben bunun çok kıymetli olduğuna inanıyorum. “Ya tutarsa.” “Parayı veren düdüğü çalar.” “Ye kürküm, ye!” gibi ifadelerin genç kardeşlerim arasında bile çok sık kullanılıyor olması, aslında Hocamızın çağımızı ve kuşakları nasıl yakaladığını bizlere gösteriyor. İlki 21 Haziran 1959 tarihinde düzenlenen Nasrettin Hoca Şenlikleri’nin bu yıl 64’üncüsüne ulaşmış bulunuyoruz. Bu vesileyle Nasrettin Hocamızı vefatının 739’uncu yılında rahmetle anarken tüm vatandaşlarımızı Millî Mücadele’mizin ve Büyük Taarruz’un karargâhı, Nasrettin Hocanın “dünyanın ortası” olarak adlandırdığı, gölüne maya çaldığı kültür şehri Akşehir'de bugün başlayacak görkemli, anlamlı şenliğe davet ediyorum. Bir taraftan da Nasrettin Hoca anısına üretilmiş ters çalışan saatle sizleri tanıştırmak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET BAYKAN (Konya) – Giden zamanı geri getiren, yanlışları düzeltme fırsatı veren bir saattir; temin etmeniz hepiniz için faydalıdır.
Saygılarımla.
BAŞKAN – Sayın Süleyman Bülbül…
2.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, çiftçilere tarımsal sulamayla ilgili elektrik faturalarının gönderilmesine ilişkin açıklaması
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) -Teşekkür ederim Sayın Başkan.
AKP iktidarı seçim öncesi çiftçiye verdiği sözleri tutmamaya, tarımı bitirmeye tüm hızıyla devam ediyor. Seçim öncesi “Tarımsal sulamada elektrik faturalarının ödemeleri sezon sonu alınacak.” denildi. Şu anda çiftçiler bağında, bahçesinde pamuk, yonca ve bamya sulamalarına yeni başladı. Aydın’da çiftçilere “Elektrik ödemeleri sezon sonu alınacak.” denilmesine rağmen elektrik sayaçları okunuyor ve fatura geliyor. AKP her zaman yaptığı gibi yine çiftçiyi kandırdı. Üretim değil, daima tüketim odaklı politikalar izleyen iktidar ülkede tarım olmasın, üretim olmasın istiyor.
Buradan bir kez daha sesleniyorum: Tarımsal sulamada elektrik faturaları ödemelerini sezon sonuna kadar almayın, çiftçiye verdiğiniz sözleri tutun.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Ersin Beyaz…
3.- İstanbul Milletvekili Ersin Beyaz’ın, döviz cinsinden borçları olan bursiyerlere ilişkin açıklaması
ERSİN BEYAZ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.
1416 sayılı Kanun kapsamında öğrenim görmek üzere Millî Eğitim Bakanlığı Yükseköğretim ve Yurt Dışı Eğitim Genel Müdürlüğü tarafından yurt dışına gönderilen bursiyerlerin genel sorunu olan döviz üzerinden borçlandırmaların yarattığı ağır mağduriyetlerin çözümü sağlanmalıdır. Döviz cinsinden borçlanan ve borçları döviz kuruyla birlikte günden güne artan vatandaşlarımızın bu sorunu çözülmelidir. 100 milyon doların üzerine çıkmış bir yükün hem bursiyerlere hem de onların ailelerine ve kefil olan kişilere maddi manevi büyük sorunlar çıkardığı ortadadır. Kur korumalı mevduat sisteminde mevduat sahiplerini garantiye alan iktidarımızın döviz cinsinden borçları olan bursiyerlerimizin sorunlarını da borçlandıkları dönemdeki kurdan sabitleyerek gidermesi vatandaşlarımızın en büyük beklentisidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Müzeyyen Şevkin…
4.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, 7433 sayılı Kanun’la kadroya geçen fakat eş durumu tayini yapılmayan memurların yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Cumhurbaşkanı tarafından yapılan sözleşmeli memurlara kadro açıklamaları kapsamında mazeret tayinlerinin yapılmasının yanı sıra bu memurların kadroya geçişiyle birlikte özlük haklarının da iyileştirileceği belirtilmişti ancak hâlen bu konuda bir gelişme olmamıştır. Sözleşmelilerden kadroya geçen memurların muradı aileleriyle bir araya gelmektir. Deprem bölgesindeki öğretmenlere yönelik çıkarılan yönetmelik kılavuzunda mazeret tayinleri sözleşmeden kadroya geçen öğretmenler için uygulanmamış, kadroya geçmelerine rağmen eski sözleşme yükümlülükleri geçerli sayılmıştır. Aile birlikleri bozulan, görevinden istifa etmeyi düşünen tüm kadrolu memurlar ve öğretmenler bu haksızlıkların giderilmesini ve aile birliklerinin sağlanmasını bekliyor. 7433 sayılı Kanun’da kadroya geçen fakat eş durumu tayini yapılmayan memurların bu mağduriyeti bir an önce giderilmelidir. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Selcan Hamşıoğlu...
5.- Tekirdağ Milletvekili Selcan Hamşıoğlu’nun, Toprak Mahsulleri Ofisinin başlattığı randevulu alım sistemine ilişkin açıklaması
SELCAN HAMŞIOĞLU (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Günlerdir duyurmaya çalışıyoruz, buğday üreticisi iflas ediyor. Toprak Mahsulleri Ofisi randevulu alımı başlattı ancak çiftçinin TMO’dan randevu alabilme ihtimali piyangodan büyük ikramiye çıkma ihtimali kadar düşük. Bütün aile internet başında saatler, günler geçiriyor; sonuç, günlük kapasite aşıldı, sezonluk kapasite doldu. Ne zaman, nasıl, neyle doldu? Sır değil, Rusya ve Ukrayna buğdayıyla. Borçlarını ödemek için ürünü bir an önce paraya çevirmek zorunda olan çiftçi tüccarın eline terk edildi, TMO’ya 9 bin liradan satacağı ürününü tüccara veya depoya 5, 6, 7 bin liraya satmaya mahkûm edildi. Rus çiftçisinin, Ukrayna çiftçisinin, tüccarın, aracıların, depoların, fabrikaların, piyasanın bütün aktörlerinin kazandığı bu hikâyenin iki kaybedeni var: Biri, bir yıllık emeği para değil pul olan üretici; diğeri, üretici ürününü zararına sattığı hâlde ekmeği yine zamlı yiyen tüketici. El insaf diyor, bu vesileyle, Tekirdağ'da çıkan yangınlarda dönümlerce buğday tarlası kül olan çiftçilerimize geçmiş olsun diyorum.
BAŞKAN – Sayın Mehmet Güzelmansur...
6.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, deprem bölgesindeki kaskosuz ve pert olmuş araçların tazminine ilişkin açıklaması
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Depremin etkilediği 11 ilimizde trafiğe kayıtlı 3,1 milyon motorlu taşıttan 1 milyon 100 bin araç değişik şekillerde hasar aldı. Bu araçların sadece 170.200'ü kaskolu çünkü ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik kriz nedeniyle insanlar araçlarına kasko yaptıramamış. Kaskosuz araçlar içinde pert olan araçlar var. Seçim bölgem Hatay'da deprem nedeniyle çok fazla sayıda pert olmuş araç var. Bu mağduriyeti göz ardı edemeyiz. Ülkemizin deprem gerçeğini yok sayarak tedbir almayan, ekonomiyi vatandaşın kasko yaptıramayacağı seviyeye getiren iktidar sorumluluk almalı. Depremde yakınlarını kaybeden, evini kaybeden, işsiz kalan insanların kaskosuz, pert olmuş araçlarının tazminine yönelik acilen bir çalışma yapılmalı, hasarları koşulsuz ödenmeli.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Heval Bozdağ...
7.- Ağrı Milletvekili Heval Bozdağ’ın, Ağrı ili Patnos ilçesinde Devlet Su İşleri tarafından yapımı başlatılan su arıtma tesisine ilişkin açıklaması
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Seçim çevrem Ağrı ili Patnos ilçesinde Devlet Su İşleri tarafından yapımı başlatılan ve 2020 yılında belediyeye teslim edilmesi gereken su arıtma tesisinin yapımı 2019'da durdurulmuştur. Şu anda Yunus Emre Mahallesi hiç su alamıyor ve 8 mahalleye de su arıtılmadan veriliyor; insanlar balık ve yosun kokan suyu içmek, kullanmak zorunda kalıyor.
Yaz ayıyla birlikte artan, bir salgın hastalık riski de barındıran bir durum da söz konusu. Özellikle bebeklerde ve çocuklarda ishal vakalarında bir artış gözlemlenmekte.
Soruyoruz: 2020 yılında teslim edilmesi gereken arıtma tesisi yapımı belediye 2019 yılında HDP'ye geçtiği için mi durdurulmuştur? İnsanları, halkımızı mağdur eden bu durum her şeyi seçim yatırımı olarak gören anlayışın ifadesi değil midir? Arıtma tesisinin inşasının tamamlanması için gerekli ödeneğin çıkarılması ve yapımının başlamasına dönük bir çözüm düşünüyor musunuz?
Teşekkürler.
BAŞKAN – Sayın Barış Bektaş…
8.- Konya Milletvekili Barış Bektaş’ın, kamu mühendislerinin sorunlarına ilişkin açıklaması
BARIŞ BEKTAŞ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu mühendisleri devletin birçok kurum ve kuruluşunda üretimden düzenlemeye, denetlemeden işletmeye kadar birçok kritik alanda çalışma yürütmekte olup geldiğimiz noktada yoksulluk sınırının yarısı düzeyinde bir ücretle çalışmaktadırlar. Ayrıca, kamu mühendislerinin üstlendikleri görevler, onlara birinci derecede teknik, mali ve hukuki sorumluluklar yüklemektedir. Buna karşın, teknik sorumluluk ödemesi gibi bir ödeme sisteminin ve mühendislik meslek kanununun olmaması mühendisler açısından ciddi bir dezavantaj oluşturmaktadır. Kamu mühendisleri ücret düşüklüğü nedeniyle emekli olamamakta ve genç mühendislere istihdam alanı açılamamaktadır. Kamu mühendisleri sorunlarını geniş bir şekilde 8 Temmuz Cumartesi saat 13.30’da Ankara Anıtpark’ta toplanarak kamuoyuyla paylaşacaklardır, bilgilerinize saygıyla sunulur.
BAŞKAN – Sayın Turan Taşkın Özer…
9.- İstanbul Milletvekili Turan Taşkın Özer’in, Cumhurbaşkanlığı tarafından Kamu Yatırım Programı’na alınmayan Sefaköy-Beylikdüzü metrosuna ilişkin açıklaması
TURAN TAŞKIN ÖZER (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bildiğiniz üzere, finansmanı ve projesi 2020 yılında tamamlanmış olan Sefaköy-Beylikdüzü metrosu yıllardır olduğu gibi bu yıl da Cumhurbaşkanlığı tarafından Kamu Yatırım Programı’na alınmadı. Finansmanı hazır olan bu projenin İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından hayata geçirilmesi iktidar tarafından açıkça engellenmektedir. 2002'den bu yana her seçimde vadedilen ve bugün 16 milyon İstanbullunun faydalanacağı metro projesinden bir imzanın esirgenmesi vatandaşlarımızı trafik çilesiyle bilerek, isteyerek baş başa bırakmaktır. Vatandaşlarımızdan bir imzayı esirgeyenlere soruyorum, bu imzayı esirgeyen Cumhurbaşkanına soruyorum: Metro projesinin hayata geçişini engelleyerek Cumhuriyet Halk Partili Büyükşehir Belediyesini mi yoksa 16 milyon İstanbulluyu mu cezalandırıyorsunuz? Talebimizi milletin kürsüsünden yineliyoruz: Halka hizmetin partisi olmaz, bu yanlıştan acilen dönün.
BAŞKAN – Sayın Gülcan Kaçmaz Sayyiğit…
10.- Van Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit’in, her gün biraz daha toplumu tehdit eden bireysel silahlanmaya ilişkin açıklaması
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Silahlar susmuyor, silahlı şiddet hız kesmiyor çünkü bireysel silahlanma günden güne artıyor, buna karşın siyasi iktidar sessiz, kılını bile kıpırdatmıyor; oysaki bireysel silahlanma her gün biraz daha toplumu tehdit ediyor. Birkaç gün önce Özer Çelik de İstanbul'da kadına şiddet uygulayan erkeği engellemeye çalışırken silahla vurularak öldürüldü. Kadın cinayetlerinin çoğunluğu silah kullanılarak işleniyor. Umut Vakfının raporuna göre 2022 yılında medyaya 3.984 silahlı şiddet olayı yansıdı. Bu silahlı şiddet olaylarında 2.278 kişi öldürüldü, 4.231 kişi yaralandı. Bu tablo AKP'nin eseri çünkü önlem yok, tedbir yok. İktidarı göreve davet ediyor, bireysel silahlanmaya “Hayır.” diyoruz.
BAŞKAN – Sayın Elvan Işık Gezmiş...
11.- Giresun Milletvekili Elvan Işık Gezmiş’in, Giresun ilinde son yıllarda acı sonuçlar doğuran sel felaketlerine ilişkin açıklaması
ELVAN IŞIK GEZMİŞ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Temsil ettiğim Giresun ilinde son yıllarda acı sonuçlar doğuran sel felaketleri yaşadık, yaşıyoruz. 23 Ağustos 2020'de 14 vatandaşımızı kaybettik, 2021'de HES kapaklarının açılması sonucu 20 yaşındaki Umut Sarı yaşamını yitirmiştir. Geçtiğimiz hafta Duroğlu beldemiz ve Keşap ilçemizde yaşanan taşkında Rıdvan Coşar isimli vatandaşımız maalesef kayboldu, henüz bulunamadı. Kaybedilen arazi miktarı için keşif yapılıyor, taşkınların yaşanma sıklığı ve artan maddi kayıpların yükü il özel idaresi ve KÖYDES üzerinden aktarılan kaynaklarla karşılanamıyor, AFAD üzerinden aktarılan yardım yeterli olamıyor.
Aksu, Yağlıdere, Harşit ve Gelevera vadilerinin yağış risk analizlerinin güncellenerek yatırım planlarının buna göre yapılması gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ELVAN IŞIK GEZMİŞ (Giresun) – İlimin mağduriyetlerinin giderilmesi için gereken bütçenin ayrılması ve kaybolan vatandaşımızın bulunması için çalışmaların devamını istiyoruz.
BAŞKAN – Sayın Aliye Timisi Ersever…
12.- Ankara Milletvekili Aliye Timisi Ersever’in, Bursa’nın Büyükorhan ilçesi Karaağız Mahallesi’nde muhtar ve mahalle derneği tarafından “Dine uygun değildir.” gerekçesiyle getirilen yasaklara ve Niğde’de 15 yaşında bir kız çocuğunun sosyal medya hesabından yaptığı paylaşıma ilişkin açıklaması
ALİYE TİMİSİ ERSEVER (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bursa'nın Büyükorhan ilçesi Karaağız Mahallesi’nde kına ve düğünlerde kadınlar ile erkeklerin bir arada bulunması “Dine uygun değildir.” gerekçesiyle muhtar ve mahalle derneği tarafından yasaklanmıştır. Bu çağ dışı anlayış kimlerden cesaret almaktadır? Unutulmasın ki bu ülke Kurtuluş Savaşı’nı kadınıyla erkeğiyle birlikte omuz omuza kazanmıştır. Cumhuriyetimiz kadın-erkek eşitliği üzerinde yükselmiştir.
Ayrıca, Niğde’de 15 yaşında bir kız çocuğu sosyal medya hesabından “Pardon, siz hiç 15 yaşında evlendiniz mi?” paylaşımında bulunmuştur. Bu paylaşım, henüz okul yaşında olan kız çocuklarımızın içine sürüklendiği dünyayı anlatan bir çığlıktır. Kız çocuklarımız bu girdaptan ne zaman kurtulacaktır?
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın İlhami Özcan Aygun…
13.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, 12 Ağustos 2022 tarihinde çıkarılan Sağlık Bakanlığı Ek Ödeme Yönetmeliği’ne ilişkin açıklaması
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Başkanım.
12 Ağustos 2022 tarihinde çıkarılan Sağlık Bakanlığı Ek Ödeme Yönetmeliği özellikle yöneticiler açısından pek çok haksızlık içermektedir. Bu yönetmelikle personele yapılacak ek ödemenin temel ek ödemeden ve teşvik ek ödemesinden oluşması kararlaştırılmıştır ancak temel sabit ek ödeme diğer personelde maaşa eklenirken sözleşmeli yöneticide kapsam dışı bırakılmıştır.
Yine, bir diğer yanlış ise yöneticiler yıllık izinlerini kullandığında ek ödemelerinde kesinti yapılmaktadır. Bu yanlış nedeniyle, yöneticiler şu anda hizmetli personelden düşük maaş alır hâle geldi. Bir yönetici bu konuda bilgi verdi, kendisinin 16 bin lira alırken hizmetli personelin 22 bin lira maaş aldığını aktardı. Yönetici, altındaki çalışandan az maaş alıyorsa buradan verim beklenemez. Zaten hastane sistemi çökmüş durumda. Bu yanlıştan sebep hem Türk Tabipleri Birliği hem de GENEL SAĞLIK-İŞ dava açtı. Çalışma barışını bozan, adalet ve eşitlik ilkelerine ters düşen, branşlar ve meslekler arasında fark yaratan, yöneticileri yok sayan maddeler düzeltilmelidir, izin sürülerinin ek gösterge kapsamına alınması gerekmektedir.
BAŞKAN – Sayın Orhan Sümer…
14.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, akaryakıt fiyatlarına arka arkaya gelen zamlara ilişkin açıklaması
ORHAN SÜMER (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Her geçen gün zam haberleriyle uyandığımız ürünlerden bir tanesi de akaryakıt. Akaryakıt fiyatlarına arka arkaya gelen zamlara ne vatandaş ne de işletmeciler alışabilmiş değil. O kadar çok zam geldi ki akaryakıt istasyonlarındaki tabelalarda fiyatlara yetecek yer kalmadı. AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılında vatandaş benzinin litre fiyatına 1 lira 48 kuruş öderken dün gece gelen zamla 26 lira 20 kuruş öder oldu; o da şimdilik gerçi. EPGİS verilerine göre 2021 yılında benzine 33, motorine 28, LPG'ye 18 kez olmak üzere akaryakıta toplamda 79 kez zam yapılmış, 2022 yılında sadece benzin fiyatına 46 defa zam geldi.
Ekonomik yıkım millet için her geçen gün altından kalkılmaz sonuçlar doğuruyor. Bu acı tablonun sorumlusu zam yağmurlarına ve hiperenflasyona sebep olan saray iktidardır. Maalesef her konuşmasında "Milletin Cumhurbaşkanı tüm sorunları çözecek." diyen Sayın Akbaşoğlu bu konuda ne düşünüyor? Zamlar ne zaman duracak acaba? (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Mehmet Önder Aksakal…
15.- İstanbul Milletvekili Mehmet Önder Aksakal’ın, memur maaşında alt sınırı belirleyen kanun teklifine ilişkin açıklaması
MEHMET ÖNDER AKSAKAL (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Cumhurbaşkanı tarafından seçimler öncesinde gündeme getirilen ve 22 bin lira olarak alt sınırı belirlenen asgari memur maaşı kararı elbette olumlu karşılanmakla birlikte kıdem ve branşlar itibarıyla da bugün için daha yüksek ücret alan çalışanların herhangi bir hak kaybına uğramaması adına aradaki orantıyı bozmadan yansıtma yapılmasının önemi tartışmadan varestedir. Yasa çalışması içerisinde üniversitelerde görev yapan araştırma görevlileri başta olmak üzere akademik kadrolardaki çalışanlarımızın da hak ve istifadelerinin dikkate alınmasını bilhassa hatırlatmak isterim.
Bu duygu ve düşüncelerle çalışanların hak mücadelesi kapsamında Demokratik Sol Parti olarak her türlü desteği vereceğimizi belirtiyor, çalışmaların hayırlı sonuçlar doğurmasını temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Mühip Kanko...
MÜHİP KANKO (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
6 Temmuz 2022 tarihinde Kardiyoloji Uzmanı Doktor Ekrem Karakaya, Konya Şehir Devlet Hastanesinde, görev yaptığı hastanede sağlıkta şiddet nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Ölüm yıl dönümünde sevgili meslektaşımızı sevgi ve özlemle anarken sağlıkta şiddete tepkimizi sonsuz şekilde haykırıyoruz. Göksel Kalaycı, Ersin Arslan, Kamil Furtun ve adını sayamadığımız sağlıkta şiddet nedeniyle şehit olmuş tüm sağlıkçıların aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Başta Türk Tabipleri Birliği olmak üzere tüm sağlık meslek örgütlerinin bu konudaki çabalarını da sonsuz destekliyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Çiçek Otlu...
17.- İstanbul Milletvekili Çiçek Otlu’nun, infazların sudan bahanelerle yakılmasına ilişkin açıklaması
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) – Teşekkürler.
Hapishanelerde tahliyeleri gelmelerine rağmen, özellikle de otuz yıldır tutuklu bulunan 217 kişinin ailesiyle Kürtçe konuştuğu ya da hapishanedeki bir arkadaşıyla mektuplaştığı için infazları yakıldı. Diyarbakır Hapishanesinde bulunan Seda Baykan, Kayseri Bünyan Hapishanesinde bulunan Dilek Arsu, tutuklu olmasına ve ceza almamasına rağmen tek kişilik hücrede tutuluyor ve bir saatlik havalandırma hakkı kullandırılıyor. Biz tüm hapishanelerdeki tutukluların, özellikle de tahliyeleri gelen arkadaşlarımızın infazlarının sudan bahanelerle yakılmamasını ve derhâl tahliye edilmelerini istiyoruz.
BAŞKAN - Sayın Zeynep Yıldız...
18.- Ankara Milletvekili Zeynep Yıldız’ın, 3’üncü Avrupa Oyunları’nda başarı gösteren genç sporculara ve antrenörlerine ilişkin açıklaması
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kendi negatif gündemleriyle gençleri boğmaya çalışanlara inat pozitif gündemlerin, gençlerin başarılarının takipçisi olmanın, bu başarıları konuşmanın başarıyı, inancı, azmi ve "Ben yapabilirim." duygusunu pekiştireceği düşüncesinden hareketle bugün yine gençlerin başarılarını konuşalım: 3’üncü Avrupa Oyunları'ndan genç sporcularımız 9 altın, 9 gümüş, 20 bronz olmak üzere toplam 38 madalyayla döndüler. Bu başarı, son yirmi yılda yoğunlaşarak inşa edilen gençlik merkezlerinin, okul içerisinde artan spor faaliyetlerinin, sporun fırsat eşitliği temelinde daha erişilebilir hâle gelmesinin doğal bir sonucudur. Ülkemizi gururlandıran sporcularımıza ve onları yetiştiren antrenörlerine, ailelerine canıyürekten teşekkürü bir borç bilir, bu başarıların artarak devam etmesini diler, Genel Kurulu saygılarımla selamlarım.
BAŞKAN - Sayın Adem Çalkın...
19.- Kars Milletvekili Adem Çalkın’ın, Kars’ın Akyaka ilçesinde 26/6/2023 günü yaşanan şiddetli dolu yağışına ilişkin açıklaması
ADEM ÇALKIN (Kars) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kars ilimiz Akyaka ilçemizde 26/6/2023 günü yaşanan şiddetli dolu yağışı sebebiyle Akyaka ilçemize bağlı birçok mahalle ve köyümüzün tarım arazilerinde geniş çapta bir hasar oluşmuştur. İl Tarım ve Orman Müdürlüğümüzce ve Akyaka İlçe Müdürlüğümüz personellerince hasar tespit çalışmaları devam etmektedir. Hasar tespit süreci tamamlanır tamamlanmaz Bakanlığımız nezdinde çiftçilerimizin mağduriyetlerinin giderilmesi için gerekli çalışmalar yapılacaktır. Konuyu hassasiyetle takip eden, mağduriyetleri gidermek için büyük çaba sarf eden Tarım ve Orman Bakanlığımıza teşekkür ediyor, çiftçilerimize geçmiş olsun diyorum.
BAŞKAN - Sayın Nurettin Alan...
20.- İstanbul Milletvekili Nurettin Alan’ın, Erzincan Başbağlar katliamının yıl dönümüne ilişkin açıklaması
NURETTİN ALAN (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Bugün 5 Temmuz 2023 otuz yıl önce 5 Temmuz 1993'te Erzincan ilinin Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyünde PKK tarafından çocuk, kadın, yaşlı 33 sivilin öldürülüp köyün ateşe verildiği günün yıl dönümü. Üzüntümüz, katillerin hâlen, şu ana kadar cezalarını almamasıdır. Zamanın hükûmeti tarafından düzgün bir soruşturma süreci yürütülmemiş, katiller yakalanamamıştır. Ölenlere Yüce Allah'tan rahmet dilerken bir daha böyle olayların ülkemizde yaşanmamasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.
İlk söz sırası, İYİ Parti Grup Başkan Vekili Sayın Erhan Usta.
21.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Çin’in Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de barışçıl gösteri yapan Doğu Türkistanlı soydaşlara kanlı müdahalesinin 14’üncü yıl dönümüne, Antalya'nın düşman işgalinden kurtuluşunun 102’nci yıl dönümüne, PKK’nın sözde Irak istihbarat sorumlusu Celal Kaya’nın etkisiz hâle getirilmesine, LGS tercih döneminin başladığına, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın basın toplantısındaki açıklamasına, TÜİK’in bugün açıkladığı enflasyon rakamlarına, AK PARTİ Grubu tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan memur maaşlarıyla ilgili kanun teklifine ve AK PARTİ Hükûmetinin yaptığı yanlış politikaların bedelini vatandaşın ödediğine ve ödeyecek olmasına ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün, 5 Temmuz 2023; Doğu Türkistan'ın başkenti Urumçi'de Çin güvenlik güçleri ile silahlı paramilislerin Doğu Türkistanlı soydaşlarımıza, barışçıl gösteri yapan soydaşlarımıza kanlı müdahalesinin 14'üncü yıl dönümü. Ben, bu vesileyle, şehit olan bütün soydaşlarımızı, dindaşlarımızı rahmetle anıyorum. Burada, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisinin Doğu Türkistan'daki zulme sessiz kalmasının da anlaşılabilir olmadığını ifade etmek istiyorum. Çünkü sadece bizim açımızdan değil, bütün insanlık açısından büyük bir katliam var orada; bu zulüm de devam ediyor, bu zulme sessiz kalmaması lazım Türkiye'nin. Bizim, İYİ Parti olarak, Doğu Türkistanlı soydaşlarımızın yanında olduğumuzu bu vesileyle tekrar ifade etmek isterim.
Bugün, Antalya'nın düşman işgalinden kurtuluşunun 102'nci yıl dönümü. Bu vesileyle, ben Antalyalı vatandaşlarımızı tebrik ediyor, muhabbetle selamlıyorum. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, kurtuluş mücadelesinde emeği geçen bütün şehitlerimizi ve gazilerimizi de rahmetle anıyorum.
Irak'ın kuzeyinde görev yapan diplomatımız Osman Köse'nin şehit edildiği eylemin azmettiricisi olan PKK'nın sözde Irak istihbarat sorumlusu Celal Kaya MİT'in Süleymaniye'de düzenlediği operasyonda etkisiz hâle getirilmiştir. Ben bu vesileyle, Millî İstihbarat Teşkilatımızın bütün çalışanlarını ve operasyonun gerçekleşmesi için yıllarca zor şartlarda mücadele eden kahraman vatan evlatlarını tebrik ediyorum, gözlerinden öpüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; LGS tercih dönemi başladı, kayıt ücretinin 500 bin liraya kadar çıktığı yabancı özel okullar var. Bu da bize şunu gösteriyor: Tabii, bu okulların en büyük özelliği nedir? Hepimiz biliyoruz ki bu okullara kayıt yaptıran öğrencilerin hem lise seviyesinde hem de üniversiteye geçişte yurt dışındaki okullara geçme imkânı, orada eğitim görme imkânları daha da fazla oluyor. Bu, bize Türkiye'yi terk etmek isteyen gençlerin artık eğitim seviyesinin liseye kadar düştüğünü göstermesi açısından son derece önemlidir. Türkiye genç işsizlikte OECD ülkeleri içerisinde ilk sırada yer almaktadır. Gençlerimizin iş bulamaması ve gelecek kaygısı AK PARTİ Hükûmetinin çözmesi gereken öncü sorunlardan bir tanesidir. Demokrasinin uygulamada dikkate alınmaması, hürriyet ve özgürlük gibi ifadelerin gençler üzerinde sadece lafta kalması beyin göçüne de sebep olmaktadır. Ülkenin yarınları olan gençlerimizin gelecek umutlarını yeniden yeşertmek Hükûmetin sorumluluğu altındadır. Bu sorumluluktan kaçmadan demokrasi, hukuk ve adalet gibi kavramları işler kılmak, gençlerimize “Süfli hevesler peşinde koşuyorlar.” gibi kırıcı ifadeler kullanmak yerine onları anlayan bir dil benimsemek gerekliliği mutlaktır.
Dün Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yapmış olduğu basın toplantısında "İki kardeş ülkenin birbirinden ayrı kalma lüksü yok." ifadelerinden Mısır’la karşılıklı büyükelçi atanacağını öğrenmiş bulunuyoruz. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nden sonra Mısır'la da diplomatik ilişkilerin normalleşmesi sevindiricidir; ben bu anlamda bunu önemli görüyorum. Tabii, bu bize şunu gösteriyor: Türkiye Cumhuriyeti devletinin hariciye politikasının kişisel duygularla ya da “ben yaptım oldu” anlayışıyla yönetilmesini hiçbir zaman biz İYİ Parti olarak tasvip etmedik. Bin yıllık Türk devlet geleneğinde esas olan kural şudur ki dış politikada birinci öncelik millî menfaattir. Kişisel duygularını devlet geleneğinin önüne alan bir anlayış Türkiye'ye on yıl kaybettirmiştir. Geç de olsa dış politikada gelen normalleşme sürecinden memnun olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biliyorsunuz, bugün Türkiye İstatistik Kurumu yine inanmadığımız enflasyon rakamlarını açıkladı. Buna göre, aylık tüketici enflasyonu 3,92 geldi, üretici enflasyonu 6,50 geldi. Oysa tabii, ENAG'ın enflasyon rakamlarının çok daha yüksek olduğunu biliyoruz, ENAG'ın 8,5 dediği enflasyona TÜİK 3,9 dedi; yıllıkta da ENAG yüzde 109 buldu enflasyonu, TÜİK yüzde 38 buldu. Tabii, bu, devletin kurumlarına karşı olan güveni giderek zedeliyor. Yani şunu vicdanınıza bırakıyorum: Haziran ayında yüzde 35 dolar kur artışının olduğu bir ülkede enflasyon, tüketici enflasyonu nasıl yüzde 3,9 geliyor? Tepeden tırnağa her şeye yüksek oranlarda zam gelirken bu enflasyon rakamının gerçekçi olmadığını zaten anlamak için yani uzman olmaya falan da gerek yok.
Şimdi, tabii, uygulanan, bu Türkiye ekonomi modeli çerçevesinde uygulanan politikalar fakiri daha fakirleştiriyor, özellikle dar ve sabit gelirlileri fakirleştiriyor ama zengini de daha zenginleştiren politikalar olduğunu çok net bir şekilde görüyoruz. Açıklanan her veri de bunu teyit ediyor. Ne var elimizde? En son, en büyük 500 şirketin sıralandığı Fortune Türkiye araştırmasına göre şirketlerin 2022 yılındaki kârı yüzde 245 oranında artmış değerli arkadaşlar. Bu uygulanan ekonomi politikalarının... Tabii, biz firmalarımızın kârlılığının artmasına bir şey demiyoruz. Ancak bu kârlılık firmaların, büyük firmaların, özellikle büyük firmaların kendisini enflasyona karşı koruduğunun, koruyabildiğinin ama dar ve sabit gelirlilerin enflasyona karşı kendisini koruyamadığının en büyük göstergesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ERHAN USTA (Samsun) - Tabii, bir tarafta olağanüstü yüksek artış varsa diğer tarafta da bunun düşük olduğunu söylemeye ayrıca gerek yoktur. Dolayısıyla enflasyon mutlak surette düşürülmesi gereken bir şeydir fakat bizim Hükûmetin enflasyonu düşürmek gibi bir derdinin olmadığını net bir şekilde anlıyoruz. Çünkü verilen bir kısım rakamlar var, taahhütler var, bunları enflasyonla, yüksek enflasyonla geri alma peşinde koşan bir anlayışı maalesef fark etmek çok da zor değil.
Bugün kanun teklifi, memur maaşlarıyla ilgili kanun teklifi AK PARTİ Grubu tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine sunuldu. Tabii, bizim buradaki beklentimiz en düşük emekli maaşı kadar bütün memurların maaşlarının artması şeklindeydi. Bu yapılamasa da yine de bir miktar aslında çok da fena olmayan bir artışın yapıldığını belki söyleyebiliriz. Ancak bunun uzun dönemde kamu yönetimine yani yüksek memur maaşları ile en düşük memur maaşları arasındaki makas daralmasının uzun dönemde kamu yönetimi açısından mahzurlu olacağını, insanların kendisini yetiştirmesinin, meslek edinmesinin, o cazibenin ortadan kalkmasının da çok doğru bir şey olmadığını ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ERHAN USTA (Samsun) – Ancak bugünün imkânlarıyla belki bu kadar verebildiniz.
Ancak burada özellikle söylememiz gereken şey emekliler. Şimdi seyyanen artış verilmesi emeklilere bunun yansımayacağı anlamına geliyor. Emeklilerdeki artış yüzde 17,75 olacak. Zaten emeklilerde en düşük emekli maaşı artırılmamıştı, burada çok sıkıntılı bir durum ortaya çıkmıştı. Burada eğer bu yüksek enflasyon varsa değerli arkadaşlar, yani memur maaşlarını, kamu işçisi maaşlarını artırmamızı, daha yüksek artırmamızı gerektiren bir durum varsa bu emekliler açısından da geçerli. Niye emeklilerden bunu kıskanıyoruz, niye emeklilere bunu vermiyoruz, bunu anlamak mümkün değildir. Emeklilerin bugün zaten yüzde 80’i en düşük emekli maaşından maaş alıyorlar. Dolayısıyla emeklilerle ilgili düzenleme yapılması gereği açık bir şekilde ortadadır.
Bugün yine verilen kanun teklifinde acı reçeteyi de görmeye başladık. Akaryakıt zamlarının peşinden sigara ve alkole yüksek oranda bir zam gelecek. Ayrıca motorlu taşıtlar vergisinin de 2023 yılında 2 katına çıkarılması gibi bir durumla karşılaştık. Yani burada herhangi bir istisna tutulmadan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Son kez uzatıyorum Sayın Usta.
ERHAN USTA (Samsun) –…gariban vatandaşların kullandığı otomobillerde de ek motorlu taşıtlar vergisinin 2 katına çıkarılmasının doğru olmadığını ifade etmek istiyorum. Yani lüks otomobillerde bu yapılabilirdi ancak burada belki belli cinsteki otomobillerin dışarıda olması gerekirdi. Ama bir sıkıntı daha var; buralardan belediyeler verilen paydan istisna tutuldu, buralardan belediyelere pay verilmeyecek. Bütçede sıkıntı varsa belediyelerin bütçelerinde de sıkıntı var. Buradan belediyelere pay verilmemesini de anlamak mümkün değildir.
Yine, AK PARTİ’li yetkililerin yaptığı açıklamalardan maktu vergilerde de yüksek oranda zamlarla karşılaşacağımızı görüyoruz. Dolayısıyla acı reçete yine vatandaşa kesildi. Vatandaş bu acı reçeteyi içmek zorunda kalacak. AK PARTİ Hükûmetinin yaptığı yanlış politikaların bedelini vatandaşımız ödüyor, ödeyecek. Bunu net bir şekilde gördük. Tabii, bunu kabul etmek mümkün değil.
Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Muhammed Levent Bülbül.
Buyurun Sayın Bülbül.
22.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Başbağlar ve Urumçi katliamlarının yıl dönümlerine, Diplomat Osman Köse’ye yönelik suikastı azmettirdiği bilinen ve Irak’ın kuzeyinde sözde istihbarat sorumlusu olduğu ifade edilen terör elebaşının etkisiz hâle getirilmesine ve bugün Meclise verilen kanun teklifine ilişkin açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dil, din, ırk ayrımı gözetmeksizin, sadece Türkiye'nin değil, tüm insanlığın varlığına kastetmiş olan terör örgütü PKK tarafından 5 Temmuz 1993 tarihinde Erzincan ili Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyünde tarihin en acımasız katliamlarından biri yapılmıştır. Başbağlar köyünde bulunan 197 hane, cami, okul ve köy evi dâhil olmak üzere her yer talan edilmiş, köylülere ait para, altın ve değerli eşyalar teröristler tarafından yağmalanmıştır. Terör örgütü PKK tarafından, akşam namazını kılıp camiden çıkan 28 erkek köy meydanında kurşuna dizilmiş, zulme karşı çıkan 5 kişi evlerinde ateşe verilerek toplamda 33 vatandaşımız canice katledilmiştir. Terör örgütü PKK tarafından şimdiye kadar kadın, yaşlı, çocuk ve hatta bebek demeden 6 bine yakın masum ve sivil vatandaşımız Başbağlar katliamında olduğu gibi acımasızca katledilmiştir. Başbağlar katliamının yıl dönümünde bebek katili Apo'yu, hain ve alçak terör örgütü PKK'yı ve onları güzelleyenleri bir kez daha lanetliyor, Başbağlar şehitlerimiz nezdinde tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz.
Sayın Başkan, 5 Temmuz 2009 tarihinde Doğu Türkistan'da tarihe "Urumçi Katliamı" olarak geçen menfur olayda Çin mezalimi altında şehit edilen soydaşlarımızı rahmet ve minnetle anıyoruz. Doğu Türkistan'da Müslüman Türk yurtlarında baskı ve zulmün bir an evvel son bulmasını, oradaki insanlarımızın, soydaşlarımızın hak ve hukuk temelinde insanca huzurlu bir hayat sürmesinin temin edilmesini temenni ediyor, oralarda yaşayan, mezalim altında olan bütün soydaşlarımıza selamlarımızı iletiyoruz.
Sayın Başkan, PKK terör örgütü tarafından alçakça katledilmiş olan diplomatımız Osman Köse'ye yönelik suikastı azmettirdiği bilinen ve Irak'ın kuzeyinde sözde istihbarat sorumlusu olduğu ifade edilen terör elebaşı Millî İstihbarat Teşkilatımızın gerçekleştirdiği nokta operasyon neticesinde etkisiz hâle getirilmiştir. Bu operasyonda emeği geçen bütün güvenlik güçlerimize, istihbarat mensuplarımıza tebriklerimizi, teşekkürlerimizi ifade ediyoruz. Osman Köse'nin kanının yerde kalmamasından ötürü de mutluluğumuzu ifade etmek istiyoruz.
Sayın Başkan, bugün Meclisimize verilen kanun teklifiyle memur maaşlarında tespit edilen enflasyon, altı aylık enflasyon oranının yanı sıra 8.077 TL seyyanen ilave ödemeyi, zammı içeren kanun teklifi Meclise sunulmuştur. Hayırlı olmasını temenni ediyoruz. Bu sayede en düşük memur maaşının yüzde 85-86 gibi bir oranla artacağını beklemekteyiz. Ortalama memur maaşının da 14 bin liradan 25 bin lira seviyelerine çıktığını düşündüğümüzde, ortalama olarak gerçekleşen artışın toplamda yüzde 75'ler seviyesinde olduğunu görmekteyiz. İnşallah, bu yapılan zammın, imkânlar ölçüsünde maksimum derecede fedakârlıkla yapılmış olan bu zammın bütün çalışanlarımıza, memurlarımıza hayırlı olmasını temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Meral Danış Beştaş.
Buyurun Sayın Beştaş.
23.- Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, bugün Plan ve Bütçe Komisyonuna gönderilen torba yasa teklifine, TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranlarına, çiftçi mağduriyetinin giderek büyüdüğüne, cezaevinde bulunan Nudem Durak’ın özgürlüğüne kavuşması için düzenlenen kampanyaya ve Bitlis Valiliğinin ilan ettiği sokağa çıkma yasağına ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Evet, bugün Plan ve Bütçe Komisyonuna bir yasa teklifi, daha doğrusu bir torba yasa teklifi daha gönderildi. Hani futbolda bir tabir vardır "Dakika bir gol bir." diye, bu dönem de torba yasalarla gidecek anlamına geliyor. O kadar eleştirdiğimiz bir mesele ki her konunun içine boca edildiği torba yasa teklifleriyle yasama kalitesi düşürülüyor ve maalesef hak edilen tartışmalar da yapılamıyor. O kadar alakasız düzenlemeleri bir arada değerlendirmek zorunda kalıyoruz.
Peki, bu torba yasada ne diyor? Yani diğer ayrıntıları tabii ki zaman içinde değerlendireceğiz Plan ve Bütçe Komisyonunda, Genel Kurul aşamasında ama ilk elden şu eleştirimizi ifade etmek istiyorum ve kabul etmeyeceğimizi söyleyeyim: "Deprem afetleri nedeniyle ortaya çıkan ilave finansman ihtiyacının karşılanması için borçlanmamız lazım." diyor torba yasa. Yani deprem oldu para lazım o yüzden ek motorlu taşıtlar vergisi ek olarak getiriliyor.
Biz de soruyoruz: Deprem vergileri ne oldu gerçekten? Bir kez daha soruyoruz ve sormaktan vazgeçiyoruz. Seçimleri kazanmak için kamunun kaynaklarını har vurup harman savurdu iktidar ve bakanlar gittikleri her yere devletin imkânlarıyla gittiler ve seçim çalışmasını devlet olanaklarıyla yaptılar. Geçtiğimiz sene yani 2022 yılında sarayın sadece bir günlük harcaması yaklaşık 15 milyon TL, eski parayla 15 trilyon lira. Depremin maliyetini halkımızın, emekçilerin sırtına yükleyemezsiniz. Bu sorumluluk sizin. Şayet topladığınız deprem vergilerini deprem için kullansaydınız böyle torba yasalar getirip halkın sırtına ilave vergiler yüklemeyecektiniz. “Deprem vergilerini nereye harcadığınızı kalem kalem açıklayın.” talebimizi tekrar yineliyoruz. Halkın vergilerini sarayın şatafatı için, seçimleri kazanmak için çarçur edenler şimdi “Para yok.” diyerek iğneden ipliğe zam yapıyorlar. Dün yaptığınız gibi, asgari ücret artışını hemen ertesi günü yaptığınız zamlarla geri alıyorsunuz, bunun herkes farkında.
Sayın Başkan, TÜİK enflasyon oranlarını açıkladı bu sabah saat onda. Neymiş TÜİK’e göre? 2023 yılı Haziran ayında TÜFE yüzde 3,92 artmış, haziran ayındaki artışla birlikte yıllık enflasyon yüzde 38,21; altı aylık enflasyon ise yüzde 19,77 düzeyinde gerçekleşmiş. Yani bunu açıklayanlar da biliyor ki bu rakamlar gerçek değil hiçbir şekilde ve hayat karşısında yaşadığımız süre açısından da halkın gerçekleri açısından da hiçbir karşılığı yok. Her şeye zam yapılıyorken enflasyon nasıl düşebiliyor? Gerçekten TÜİK açıklasın, biz de anlayalım, millet de anlasın. Biz anlamıyoruz, bir yandan enflasyon yükseliyor, bir yandan da enflasyon düşüyor ama aynı zamanda zamlar da yapılmaya devam ediyor. Bu rakamları nereden aldıklarını söylesinler hepimiz oradan alışveriş yapalım, başta halk yapsın. Tabii ki hiçbir inandırıcılığı yok bunun çünkü masabaşında talimatla hazırlanan rakamlar bunlar. Enflasyon rakamlarını gidin, pazardan eli boş dönen anneye, teyzeye, amcaya, bir gence sorun onlar size gerçekleri açıklasınlar ve hakikaten aklımızla alay ettirmeyeceğimizi buradan defalarca söyledik, aklımızla alay ettirmeyiz, alay etmeye kalkmayın.
Tabii ki bir de çok önemli bir nokta var, TÜİK enflasyon rakamlarını her ayın 3’ünde yapıyor normalde fakat haziran ayı verilerini, bu ayınkini geciktirdi ve bugün yaptı, bugün 5 Temmuz. Bu ne oldu? Çünkü muhtemelen iktidar “Bekle, memur ve emekli maaşlarıyla ilgili düzenleme yapacağım, buna uygun bir enflasyon rakamı açıkla.” demiştir mutlaka. TÜİK bu nedenle iki gün geç açıkladı. Milyonlarca emekçinin, emeklinin, dulun, yetimin ne kadar maaş alacağı TÜİK’in açıkladığı rakamlara göre belirleniyor.
Buradan TÜİK’e bir kez daha sesleniyoruz: Milyonların vebali sizin üzerinizde, milyonlar açlığa, yoksulluğa ve sefalete mahkûm edilmişken TÜİK’in hem de siyasi iktidarla birlikte enflasyon oranlarını düşük açıklaması en hafif deyimiyle büyük bir vicdansızlıktır.
Çiftçi mağduriyeti de giderek büyüyor, çiftçiye destek olunmuyor maalesef, politikasızlık var. Döviz kurundaki artışla zamlar ürettiklerini satamayan çiftçilerin içinde bulunduğu kriz de artmaya devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Üstelik çiftçilerin mahsullerini aracı olmadan satın almaya olanak tanıyan Toprak Mahsulleri Ofisi, depolarındaki doluluk oranı gerekçesiyle çiftçilere randevu bile veremiyor. Şu anda aracılara düşük ücretle satış yapmamak için ürünler harmanda bekliyor. TMO sessiz ve zarar büyük. Dışa bağımlı bir durum söz konusu. Gıda kriziyle karşı karşıyayız. Ülkenin üretimde dışa bağımlı olması hâli de tabii ki büyük bir facia niteliğinde seyrediyor. Çiftçiye ve tarıma destek verilmezse ekonomik kriz içinden çıkılamayacak bir hâl alacak.
Sayın Başkan, Nudem Durak Şırnak’ın Cizre ilçesinde küçük bir arkadaş grubuyla birlikte Mem u Zin Kültür Merkezi’nde müzik yapıyordu -gerçekten çok güzel bir sesi var, duru bir sesi var, herkesin dinlemesini öneririm- 14 Mart 2010'da yakalanmış, tutuklanmış; o zaman 22 yaşındaydı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Nudem o zaman 22 yaşındaydı, bir hukuk skandalı neticesinde, 2 tane SMS gerekçe gösterilerek 10,5 yıl hapisle cezalandırılıyor. Şu anda Nudem’in özgürlüğü için, Kürt müzisyen Nudem için uluslararası bir kampanya başlatıldı. İmzacılar arasında Nobel Edebiyat ödüllü olanlar, ünlü Oscarlı yönetmenler de bulunuyor. Nudem’i hiç görmemiş ama sesini duymuş olan Roger Waters’in onun hakkında başlattığı kampanyaya ise Türkiye'den yeterli ses yok. Bu kampanyaya ses verelim, Nudem’i özgürlüğüne kavuşturalım diyorum.
Son olarak şunu söylemek istiyorum: Bitlis Valiliği, Bitlis ili Hizan ilçesi sınırları içerisinde 10 köy ve mezrada 2 Temmuz 2023 Pazar günü saat 21.00'den itibaren ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı ilan etmiş. Evet, bu tarihte, 2023 yılının...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Tamamlayacağım Sayın Başkan.
2023 yılında sokağa çıkma yasaklarını konuşuyoruz. Süresiz ve gün boyu sokağa çıkma yasakları tabii ki orada yaşayan halkı, köylüleri çok ciddi bir şekilde mağdur ediyor. Bu köylerde güvenlik birimleri ormanlık alanları ve fındık bahçelerini ateş altına aldıkları gibi bazı bölgeleri de rastgele bombalıyorlar. Dolayısıyla bölgede hem ekolojik tahribat meydana geliyor hem de yangın çıkma ihtimali yüksek. Aynı zamanda abluka altındaki bu köylerde yaşayan köylüler dışarı çıkamadıklarından günlerdir işlerine gidemiyorlar, hayvanlarına ve ekinlerine bakamıyorlar; mağduriyetleri büyük. Bu sokağa çıkma yasağı uygulaması derhâl kaldırılsın, mağduriyet sona erdirilsin.
Çok teşekkürler Sayın Başkan. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Ali Mahir Başarır.
Buyurun Sayın Başarır.
24.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Başbağlar katliamının yıl dönümüne, TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranlarına, TÜİK verilerine göre yapılan zamlara, memura seyyanen verilecek 8 bin liralık zamma, Plan ve Bütçe Komisyonuna gelen torba yasaya, halkın ek vergi ödeyecek durumda olmadığına ve bu iktidarın dış politikada da tuhaflıklarına devam ettiğine ilişkin açıklaması
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Sayın Başkan, Başbağlar katliamının yıl dönümü. Tüm kayıplarımızı rahmetle, minnetle anıyorum. Bir kez daha terörü ve terörün her türlü eylemini lanetliyoruz. Sivas'ta da Başbağlar'da da gerçek suçlular ve bu cinayeti, bu katliamı yapanların arkasındaki güçler yargıda hesap vermedi. En büyük temennimiz, bu ülkede bir gün gelip yargıda bu canilerin hesap vermesidir. Bir kez daha kayıplarımızı rahmetle anıyorum. Bugün milletvekillerimiz Başbağlar’da, o köyümüzde, ilçemizde, ilimizde yurttaşlarımızın, ailelerimizin acısını paylaşıyorlar.
Efendim, bugün TÜİK enflasyon oranlarını açıkladı yani memur ve emekli maaş oranlarına gelmeden önce TÜİK'i biraz konuşmak istiyorum. Maalesef ki ciddiyetini, vicdanını yitirmiş bir kurumdan bahsediyoruz. Bu TÜİK'te çalışanlar, bu rakamları hazırlayanlar, bu verileri verenler nerede yaşıyorlar, hangi ülkede yaşıyorlar; başka bir mutfak mı kullanıyorlar, başka bir pazar mı kullanıyorlar, başka bir arabaya mı biniyorlar, başka bir bankadan mı para çekiyorlar, o çektikleri parayı başka bir yerde mi harcıyorlar ben çok merak ediyorum. Toplumun gerçekleriyle, işçinin, emeklinin, köylünün, gençlerimizin gerçekleri ile onların verileri hiçbir şekilde örtüşmüyor. Yirmi bir yıllık iktidarı sürecinde AKP, devlet kurumlarının ne yazık ki ciddiyetini ortadan kaldırdı. Hiç kimse güvenmiyor. Türkiye'deki en büyük şirketler, hatta Galatasaray Spor Kulübü yapmış olduğu sponsorluk anlaşmasında ENAG'ın verilerini kullanırken biz zamlarda TÜİK'i kullanıyoruz. Çok acı, çok üzüntü verici; bence artık TÜİK'i de dikkate almamaları gerekiyor, hiç kimse almıyor. Beyefendi saraydan bu oranları versin, açıklasın, zammı yapsın; gerçekleri herkes görsün.
Şimdi, geliyorum zamlara, TÜİK'in verilerine göre yapılan zamlara bakıyorum. Ya, zaten bu ülkede seçimden sonra ekmeğe sadece ortalama yüzde 7 zam gelmiş ama biz neyi konuşuyoruz? Yüzde 34'lük bir zammı konuşuyoruz. İğneden ipliğe, akaryakıttan, yiyecekten içeceğe her şeye -birazdan değineceğim- torba yasada getirilen vergi yükü ama yapılan zam bu. Yeni evlenmek isteyen bir memuru düşünelim, büyükşehirlerde oturabileceği bir ev yok çünkü en düşük ev kirası 12 bin lira, 12 bin lira. AKP’nin, MHP’nin, İYİ Parti’nin, HDP’nin değerli milletvekillerine en çok gelen taleplerden bir tanesi büyükşehirlerdeki memurların “Bizi Anadolu’ya yollayın, ilçelere yollayın; geçinemiyoruz.” istekleridir. O yüzden yapılan zamların hayatın gerçekleriyle örtüşmediğini ve… Aslında kurulan bir zincir var; evet, TÜİK bu verileri sahte bir şekilde verecek, beyefendi bu zamları açıklayacak ama olan memurlara, emekliye olacak.
Şimdi, ikinci bir durum: Seyyanen ek bir zam daha yapılıyor, 8 bin lira. Bu niye emekliye verilmiyor? Emekli ile memur farklı şeyleri mi tüketiyor, mutfağı farklı mı, farklı bir yerde mi yaşıyor? Bence ek olarak verilen bu zam mutlaka ki emekliye de verilmelidir çünkü bugün en çok ezilen kesim emeklilerdir.
Diğer bir durum: Bugün bir torba yasa geldi, motorlu taşıtlar vergisi 2 katına çıkartılıyor. Neden? Depremle ilgili. Şimdi, Anadolu’nun bir köyünde Toros marka, Şahin marka arabasının vergisini zaten ödemeyen bir çiftçi 2 kat vergi ödeyecek ama biz 99’dan beri deprem vergilerini topluyoruz zaten. Sorun, bu deprem vergilerinin toplanması değil; sorun, 99’dan bugüne kadar toplanan deprem vergilerinin deprem için kullanılmaması. Şimdi, beyefendi deprem için bir yıllığına –ki uzatacağımızdan eminim, bunun takipçisi olacağız- motorlu taşıtlar vergisini 2 katına çıkartıyor ve bunu, yirmi iki yıldır topladıkları deprem vergisini deprem dışında her şeye harcayan bu iktidar 85 milyonun üzerine yıkıyor. Hayır, çözüm bu değil, zaten deprem vergileri toplanmaya devam ediyor; sorun, bunların yerli yerinde kullanılmaması.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Diğer bir husus: Kurumlar vergisi yüzde 20'den yüzde 25'e çıkartılıyor, finansal kurumlarda bu oran yüzde 30'a çıkartılıyor; yine aynı şekilde, olan, zaten kötü durumda olan halka, şirketlere, insanlara oluyor.
Şimdi, çok ilginç bir durum: Bu torba yasada 728 milyar borçlanma yetkisi olan sarayın bu borçlanma yetkisini 2 trilyon 184 milyara çıkartması ve bunu torba yasayla getirmesi. Bu, Meclise yapılan; bu, Parlamentoya yapılan bir hakarettir. Sen bir ek bütçe istiyorsun ve bunu torba yasayla çıkarmak istiyorsun; bunu nerede, nasıl, ne şekilde kullanacağın belli değil; torba yasaya dolduruyorsun, böyle bir rakamı yasalaştırmak istiyorsun. Bence burada en büyük hakaret bu Meclise yapılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Komisyona gelmeli, ek bütçe olarak tartışılmalı, kapsamı, nerede kullanılacağı, nasıl kullanılacağı belirlenmeli ve Parlamento özel olarak karar vermeli ama beyefendi buna alışmış.
Şimdi, Cumhurbaşkanı motorlu taşıtlar vergisine, kurumlar vergisine, finansal kurumlara zam yaparken şimdi özel tüketim vergileriyle de insanlara ek külfet geliyor ama beyefendi 8 tane uçağa biniyor, beyefendinin binlerce koruması var, binlerce arabası var, yazlık sarayı var. Vallahi fedakârlık yapacaksa önce kendisinden başlasın. Halk zaten vergi ödeyecek durumda değil, halk ek vergi ödeyecek durumda değil. Deprem vergilerini, bugüne kadar topladığı parayı saray ve israfa harcamış bir iktidar var zaten. Ben bunu da 85 milyonun, Meclisteki arkadaşlarımın takdirine sunuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Son olarak Sayın Başkanım, ne ilginçtir ki ekonomide, adalette sürekli hata yapan, hata yaptıran, insanlara çile çektiren bu iktidar, dış politikada da tuhaflıklarına devam ediyor. Ben soruyorum AKP Grubuna: Rabia ne oldu? Rabia gitti, Sisi geldi. Peki, biz bu on yılı niye yaşadık? Mısır'a büyükelçi atayacaktın, Mısır'la ilişkilerini düzeltecektin, rabiadan vazgeçip Sisi'ye sarılacaktın niye bu ülke bunları yaşadı? Doğu Akdeniz'de neden biz yalnız kaldık? Aynı mantıkla, Suriye'de cuma namazı kurma hayali olan Recep Tayyip Erdoğan'ın bugün ülkesine baktığı zaman 8.5 milyon Suriyeli cuma namazını bu ülkede kılıyor. Ama şimdi Suriye'yle ilişkileri normalleştiriyor, 8.5 milyon sığınmacı bu ülkede yani beyefendinin zikzakları, beyefendinin şahsi ihtirasları, beyefendinin hatalarını bu ülke, 85 milyon ödemek zorunda kalıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Son olarak, bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN – Son…
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Dün Suriye, bugün Mısır; dün kötüsün, bugün iyisin. Gerçekten dünya tarihinde de ülke tarihinde de bu kadar kötü, bu kadar vasıfsız bir dış politika yürüten iktidar gelmemiştir diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Muhammet Emin Akbaşoğlu.
Buyurun Sayın Akbaşoğlu.
25.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, mütefekkir ve şair Erdem Bayazıt’ın ölüm yıl dönümüne, Başbağlar katliamının 30’uncu yıl dönümüne, enflasyona hiçbir toplum kesimini ezdirmediklerine ve ezdirmeyeceklerine, deprem bölgesinde yaşanabilir kentler oluşturma noktasındaki azim ve kararlılıklarına, Meclis Başkanlığına sundukları yasa teklifine ve Türkiye’nin dış politikadaki başarıları sonucunda Cumhurbaşkanının Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmesine ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle, muhabbetle selamlıyorum.
Bugün, yüce Meclisin de mensubu olarak bir ara görev yapmış olan muhterem müteveffa, merhum Erdem Bayazıt'ın ölüm yıl dönümü. "Ölüm bize ne uzak, bize ne yakın ölüm/ Ölümsüzlüğü tattık, bize ne yapsın ölüm?" diyen, hakikaten mütefekkir şair Erdem Bayazıt'ı rahmetle ve minnetle anıyorum. Cenab-ı Hak yakınlarına sabrıcemil ihsan etsin.
Çok Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; bugün aynı zamanda, tabii, büyük bir acının yıl dönümü. Bugün Başbağlar katliamının 30'uncu yıl dönümü. 5 Temmuz 1993 tarihinde 33 sivil vatandaşımız terör örgütü PKK tarafından katledilmişti. Başbağlar’da asıl hedef birlik ve beraberliğimizdi, bütün terör eylemlerinde olduğu gibi. Şunu ifade etmek isterim ki Türk-Kürt, Alevi-Sünni bütün vatandaşlarımızın birlik ve beraberliğini hiçbir terör örgütü -adı ne olursa olsun- bozamayacaktır. O terör örgütlerini kullanan emperyalistler de hedeflerine asla ve kata ulaşamayacaklardır. Unutulmamalıdır ki her türlü kirli oyuna, senaryoya karşı kardeşliğimizi, birlik ve beraberliğimizi daha da büyüteceğiz ve her türlü düzeneği, küresel oyunları, yerli iş birlikçileriyle ortaya koymuş oldukları bütün oyunları bertaraf edeceğiz; Türkiye buna muktedirdir, Türkiye bu güce sahiptir ve terörün ve teröristin başını her yerde ezmeye, milletimizin huzur, sükûn ve güvenine her zaman öncelik vermeye devam edeceğiz. Bu vesileyle, Başbağlar şehitlerimizi ve tüm şehitlerimizi rahmetle ve minnetle yâd ediyor, bu katliamda yitirdiğimiz canlarımızı tekrar rahmetle anıyor, yakınlarına sabrıcemil niyaz ediyorum.
Çok Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; yirmi bir yıllık AK PARTİ iktidarları dönemimizde bütün toplum kesimlerinin refah payını artırmaya, huzurunu, mutluluğunu büyütmeye dair bir çaba içerisinde olduk ve bütün toplum kesimlerinin, işçimizin, çiftçimizin, memurumuzun, emeklimizin, esnafımızın, sanayicimizin, hakikaten onların durumlarını daha da yükseltici ve iyileştirici sosyoekonomik politikaları ortaya koyduk. Enflasyona hiçbir toplum kesimimizi hiçbir zaman ezdirmedik ve ezdirmeyeceğiz. Bu kararlılık çerçevesinde ortaya koyduğumuz, 2023 seçimlerine giderken beyan ettiğimiz seçim beyannamemizde hangi başlıklar varsa bu başlıkları bir bir hayata geçireceğimizin sözünü vermiştik.
Büyük bir deprem söz konusu oldu. Bu vesileyle, tekrar, depremde yitirdiğimiz bütün canlarımızı rahmetle yâd ediyorum. Bununla beraber, bu depremin bütün izlerini silerek burada yaşanabilir kentler oluşturma noktasında da azim ve kararlılığımızın sahaya yansıdığının en büyük şahidi bizzat deprem bölgesinde yaşayan vatandaşlarımızdır. Hızla kollarımızı sıvadık, bununla ilgili adımları derhâl attık, atmaya devam ediyoruz ve bu konuda neticeyi de inşallah ekim-kasım ayından itibaren yuvalarına yerleştireceğimiz vatandaşlarımızla beraber bu paylaşımları, bu mutlulukları hep beraber yaşayacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Hatırlarsanız, Ramazan Bayramı arifesinde köylerdeki evlerine kavuşturduğumuz yüzlerce vatandaşımızla da bu duyguyu hep beraber yaşamıştık. Bu vesileyle, yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatı olarak milletimizin hafızasındadır, belleğindedir, hatırasındadır. Bu noktada, bugün, işte o verdiğimiz sözlerden bir tanesini de Meclisimizin çalışmalarına ara vermeden hemen önce yasalaştırmak ve bir an evvel hem depremzede vatandaşlarımızın taleplerinin hızlı bir şekilde yerine gelmesi, hem de memur ve emeklilerimizin beklemiş olduğu müjdeyi bir an evvel ortaya koymak bağlamında bir yasa teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunduk.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bu çerçevede, Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği üzere, en düşük memur maaşının net 22 bin lira olacak şekliyle, hem altı aylık enflasyon farkının, bugün açıklanan, TÜİK tarafından açıklanan enflasyon farkının maaşlara yansıması hem de seyyanen 8.077 Türk lirası olarak bütün memurların bordrolarına yansımasıyla ilgili kanun teklifimizi sunduk ve inşallah, bir an evvel Plan Bütçede, bahsedilen 17 maddelik bütün bu paketin evleviyetle görüşülerek Genel Kurulun takdirine gelmesine muhatap olacağız ve burada da siz değerli milletvekillerimizin destekleriyle bu paketi bir an evvel geçirmek istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Şunu ifade etmek isterim ki millî savunma sanayisinde büyük hamlelere, hakikaten büyük inkişaflara, gelişmelere ve büyük neticelere elhamdülillah vardık. Bunun neticesinde Türkiye'nin gücüne güç katan bu savunma sanayisi sosyoekonomik olarak hakikaten Türkiye'nin gayrisafi millî hasıla yönünden 3,5-4 misli büyümesiyle beraber dış politikada da etkin, proaktif dış politikasıyla muazzam kazanımlara sahip olduk. Bugün tahıl koridorunun, esir mübadelesinin Türkiye'de gerçekleşiyor olması, Türkiye vesilesiyle gerçekleşiyor olması ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sayın Guterres'in bu manadaki tebrik ve teşekkürleri, farklı ülkelerdeki birtakım siyasetçilerin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Son cümlenizi alalım Sayın Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – ...Sayın Cumhurbaşkanımızın bu konudaki riyasetinin, liderliğinin takdire şayan bulunarak Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilmesi "Yurtta sulh cihanda sulh." ilkesinin hakikaten bütün dünyada küresel anlamda makes bulması noktasındaki çabalarımız, bir tarafta Karabağ'da, bir tarafta Libya'da, Akdeniz'de, Karadeniz'de bulunmamız ve oranın hidrokarbon varlıklarına bu milletin hak, alaka ve menfaatlerine sonuna kadar sahip çıkma irademiz bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra devam edecek. Dış politikada da Türkiyesiz denklem asla kurulamayacak ve güçlü ve büyük Türkiye, yeniden büyük Türkiye'nin öncülüğünde yepyeni bir dünyayı gençlerimizle kuracağız inşallah diyor; sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 5 tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, İçişleri Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/26)
5/7/2023
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
İçişleri Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İç Tüzük'ün 25'inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Numan Kurtulmuş
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Plan ve Bütçe Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/27)
5/7/2023
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Plan ve Bütçe Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İç Tüzük'ün 25'inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Numan Kurtulmuş
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/28)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İç Tüzük’ün 25’inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Numan Kurtulmuş
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/29)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İç Tüzük’ün 25’inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Numan Kurtulmuş
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/30)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İç Tüzük’ün 25’inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Numan Kurtulmuş
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, İYİ Parti Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre vermiş olduğu bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İYİ Parti Grubunun, Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından, ülkemizdeki Suriyeli sığınmacılardan kaynaklanan demografik risklerin yıkıcı, siyasi, ekonomik ve sosyal sonuçlarının engellenmesi ve ortaya çıkan asayiş sorunlarının nihai bir çözüme kavuşturulması amacıyla 5/7/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Temmuz 2023 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
5/7/2023
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 5/7/2023 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Erhan Usta
Samsun
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Samsun Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Erhan Usta tarafından, ülkemizdeki Suriyeli sığınmacılardan kaynaklanan demografik risklerin yıkıcı, siyasi, ekonomik ve sosyal sonuçlarının engellenmesi ve ortaya çıkan asayiş sorunlarının nihai bir çözüme kavuşturulması amacıyla 5/7/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 5/7/2023 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere İYİ Parti Grubu adına Sayın Lütfü Türkkan.
Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis grubumuzun Suriyeli sığınmacılarla ilgili olarak verdiği grup önerisi hakkında söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisinin yanlış Suriye politikası sonucunda ülkemiz, yakın insanlık tarihinin gördüğü en büyük göç dalgasına maruz kalmış ve dünyada en fazla sığınmacı bulunduran ülke hâline gelmiştir. Göç İdaresi Başkanlığı verilerine göre ülkemizde 3,3 milyon geçici koruma statüsünde Suriyeli sığınmacı bulunmaktadır ancak Geçici Koruma Yönetmeliği’ne aykırı olarak vatandaşlık verilen Suriyeliler ve kayıt dışı olanlar da ilave edildiğinde bu sayının 5 milyonun üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Hacettepe Üniversitesinin yapmış olduğu bir araştırma var. Bu araştırmaya göre Suriyeli sığınmacıların doğum oranı 5,3 iken Türk vatandaşlarımızın sadece 1,7. Suriyeli sığınmacı sayısının, böylesine yüksek oranda bir doğum oranıyla birlikte gelecek on yıl içerisinde 15 milyon kişiyi aşacağı aşikârdır. Böylesine büyük bir yabancı nüfusun gelecekteki muhtemel siyasi hak talepleri ve toplumsal olaylarla birlikte Türkiye'nin başına açacağı dertleri varın siz düşünün.
Benim memleketim Kocaeli'ye bağlı Dilovası ilçesi 50 binden fazla nüfusa ev sahipliği yapmasına rağmen sığınmacıların da nüfus yoğunluğunun çok fazla olduğu, dikkat çektiği bir bölge. Ben buradaki tehlikeye daha önce dikkat çekmiştim ve 10 Mart 2023 tarihinde dönemin İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’ya verdiğim soru önergesiyle “Dilovası’ndaki Suriyeli nüfus artışı ve getirdiği sorunların çözümü yolunda ne yapıyorsunuz, ne yapmayı düşünüyorsunuz?” diye sormuştum. Sayın Bakan bu soru önergeme ne yazık ki cevap verme gereği bile duymadı. Peki, üç ay sonra ne oldu? Üstüne basa basa dikkat çektiğimiz, vurguladığımız Dilovası’ndaki sığınmacı sorunu 2 Temmuz Pazar günü birtakım toplumsal meselelere sebebiyet verdi. Suriyeli sığınmacılardan oluşan bir grup ile Dilovası’nda yerleşmiş mukim arasında, mukim vatandaşlarımızın arasında çok ciddi bir kavga meselesi, bir tartışma meselesi geldi. Birisinin evinin basıldığı iddia edildi; Sayın Valinin açıklamasına göre Türkiye'de yerleşik Türk vatandaşları Suriyelilerin evini bastı, oradaki vatandaşların izahına göre Suriyeliler onların evini bastı. Kimin ev bastığını ben bilmiyorum, Sayın Valinin dediğini de doğru kabul ediyorum ama netice itibarıyla orada bir mesele var, bir sıkıntı var, kimin kimin evini bastığı bu sıkıntının şeklini değiştirmiyor. Bu olayın ardından Valinin açıklaması var, evcil hayvanın öldürülmesi sebebiyle vatandaşlar arasında bir tartışma olmuş, 10 kişinin de Kocaeli İl Göç İdaresi Müdürlüğüne “deport” edilmek üzere teslim edildiğini söyledi. Ancak bir daha söyledim, bir infial var ortada, bu açıklamalar bir infiali ortadan kaldırmıyor, gelecek için endişeleri ortadan kaldırmıyor, ciddi bir güvenlik meselesini ortadan kaldırmıyor. Milletin teveccühüyle iktidara gelmeniz, iktidar olmanın size yüklediği sorumluluk ve tarihe karşı olan vebalinizi azaltmıyor. Bilakis böyle büyük bir beka meselesine karşı yaptıklarınız kadar yapmadıklarınızdan da sorumlusunuz. Türkiye'nin demografik yapısını ve Türk millî kimliğini bugün muhafaza edecek adımlar atmazsanız, kendi seçmeniniz de dâhil olmak üzere Türk toplumunun tüm kesimlerinin bu husustaki taleplerini bugün yine görmezlikten gelirseniz emin olun yarın çok geç olacak.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hem Suriyeli sığınmacıların hızlı nüfus artışı hem de gelecekte gerçekleşmesi muhtemel siyasi hak talepleri dikkate alındığında, Dilovası'nda gerçekleşen toplumsal olayların yakın gelecekte daha geniş bir mecraya sirayet etmeyeceğini iddia etmek ne yazık ki mümkün değil. İktidar bu göç politikasını değiştirmedikçe Türkiye'de bu olaylar sona ermez, çoğalarak devam eder ve en nihayetinde de Türkiye bu işten çok büyük zarar görür.
Hükûmetin Suriyeliler konusunda ciddi bir politika değişikliğine ihtiyacı vardır. Öncelikli olarak da iktidarın ülkemizi Batılı ülkelerin sığınmacı deposu olmaktan bir an önce kurtarması gerekiyor. Bunun için de mutlaka ve mutlaka gerekli adımların ivedilikle atılması gerekiyor. 18 Mart 2016 tarihli geri dönüş mutabakatı Türk siyasi tarihinde imzalanmış en kötü anlaşmadır; âdeta modern bir kapitülasyondur bu, Türkiye'nin para karşılığında Avrupa Birliğinin mülteci kampı hâline getirilmesidir. Bu sebeple bu anlaşma derhâl sona ermelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Yarından tezi yok, Türkiye Cumhuriyeti devleti siyasi, ekonomik ve demografik sebeplerle Suriyeli sığınmacıların vatanlarına dönüş sürecini derhâl planlamak ve bir an önce başlatmak mecburiyetindedir. Eğer iktidar mensupları kendi siyasi ve ideolojik nizamına uygun yeni bir kimlik oluşturmak istiyorsa toplumsal desteğini sığınmacıları kalıcı hâle getirerek değil, onlara vatandaşlık dağıtarak değil; kendi Türk vatandaşlarına, Türk gençlerine sahip çıkarak halletmesi gerekiyor. Şunu bilsinler ki bugün yaptıkları bu büyük ihanetin bedelini yakın tarihte Türk milleti çok ağır öder. Seçimde alınacak oylar için Türkiye'nin geleceğini feda etmenin hiçbir anlamı yoktur. Tüm partilere çağrımızdır: Gelin, hep birlikte, millî bir tavırla, Türkiye Cumhuriyeti devletinin karşı karşıya bırakıldığı demografik riskleri henüz vakit varken ortadan kaldıralım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Türk millî kimliğini ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin üniter yapısını korumak amacıyla tüm sığınmacıların güvenli geri dönüşünü derhâl başlatmak için ortak bir irade ortaya koymak bu Meclisin vazifesi olmalı.
Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerinde Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Grubu adına söz talep eden Gülüstan Kılıç Koçyiğit.
Sayın Koçyiğit, buyurun. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
YEŞİL SOL PARTİ GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, sayın vekiller; ekranları başında bizleri izleyen değerli halklarımızı saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, Kocaeli'nin Dilovası’nda yaşanan meseleye bakmak gerekiyor: Orada Suriyelilerin bir köpeği zehirlediği ve bir eve baskın yaptığı yönünde haberler sonrası ilçede olaylar çıkmış ve ciddi bir infiale de yol açmış. Şimdi, bu olaylardan sonra çelişkili 2 açıklama var: Biri Kocaeli Valiliğinden, Suriyelilerin böyle bir olaya karışmadıklarına dair bir açıklama yapıyor ama aynı zamanda, aynı yerin İl Emniyet Müdürü ise Suriyelerin yakalandığını ve sınır dışı edildiğini söylüyor. Şimdi, bu çelişkili açıklamalar bize neyi gösteriyor? Aslında olayın tam bir karartma olduğunu açık ve net bir şekilde söylüyor. Bu olaylardan sonra ilçede yaşayan Suriyelilerin ise dışarıya çıkamadığını biliyoruz.
Şimdi, Ankara Altındağ’da yaşanan pogromun kendisi, İzmir Güzelbahçe’de 3 Suriyelinin yakılarak katledilmesi meselesi ve daha birçok olay, özellikle de deprem zamanı deprem bölgesindeki Suriyelilerin “hırsız” diye yaftalanarak işkence edilmesi hepimizin hafızalarında. Oysaki İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve 1951 Mülteci Sözleşmesi gibi uluslararası belgeler insanın ırk, din ve etnik köken veya göçmenlik statüsüne bakılmaksızın insan haklarına ve temel özgürlüklere sahip olduğunu vurgular ve Türkiye Cumhuriyeti devleti de bu evrensel ilkeleri gözeten bir yerde Suriyeli mültecilerin haklarını korumakla yükümlüdür, mükelleftir. Türkiye'de Suriyelilere karşı ırkçılık ve göçmen düşmanlığı gibi olumsuz tutumlar hemen tüm kesimler tarafından yaygınlaştırılmaktadır. Bu tutumlar Suriyeli mültecilere yönelik ayrımcılık, şiddet, tehdit ve aşağılayıcı söylemler olarak da kendini göstermektedir. Bu davranışların uluslararası yükümlülükler ve evrensel insan hakları standartlarına uygun olmadığını sanırım söylemeye gerek yok. Mülteci haklarına saygı göstermek, göçmenlere adil ve insanca muamele etmek, eğitim, sağlık, barınma, iş ve bütün sosyal haklarını vermek temel bir insan hakkı ve hukukun üstünlüğünün gereğidir.
Yine yaz, yine bayram ve yine ırkçılık sahalarda. Irkçı Ümit Özdağ ve partisinin sahil kentlerinde düzenlediği mülteci karşıtı yürüyüşler nefret yayma ve kışkırtma girişimidir. Seçimlerin hemen sonrasında sosyal medyada örgütlenen ırkçıların “Hatay Özerk Yönetimi” adlı bir hesap açıp bu hesabı da sanki Suriyeliler, Suriyeli mülteciler yapmış gibi göstermeye çalıştığını ve Hatay'ın yerli Arap halklarını da bu düşman potasına koyarak depremin yıktığı kenti sanki Suriyeliler ele geçiriyormuş gibi bir algı yarattığını biliyoruz. O sayfalarda Esad rejiminin resmî bayrağıyla birlikte gözüken Ümit Özdağ, seçimlerin ikinci turunda gördüğü kabulün de verdiği cüretle Bursa Gemlik’ten başlayarak çeşitli sahil kentlerinde yürüyüşler tertipliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Irkçı Zafer Partisinin kışkırtmacı girişimleri ne sosyal medyada ne de sokakta yasal bir engelle karşılaşmıyor. Oysaki bu ülkede en temel hakkı için sokağa çıkan bütün demokratların, devrimcilerin karşısına polis barikatları kurulduğunu biliyoruz. O nedenle, bütün bu yaşananların aslında AKP'nin göçmen ve mülteci politikalarının bir sonucu olduğunu, bu konuda ne yazık ki insancıl bir politikanın geliştirilmediğinin altını çizmemiz gerekiyor.
Irkçılıkla mücadele etmek gerekir. Irkçılık bir düşünce ve ifade özgürlüğü değildir çünkü ırkçılar düşünce ve ifade özgürlüğünün dışındadırlar. Mazlumları hedefe koyup örgütlenerek kurdukları çetelerle demokratik muhalefete ve nihayetinde işçi sınıfına karşı kullanacakları bir kesimi örgütlüyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Bu nedenle, ırkçılıkla mücadele etmek ve bütün Suriyelilerin, göçmenlerin, mültecilerin hakkını, hukukunu korumak da bu Meclisin birinci derecede sorumluluğudur. Geçmiş 27’nci Dönemde göçmen bakanlığı kurulması üzerine yasa teklifi vermiştik, yasa teklifimiz hâlâ raflarda duruyor, bu nedenle teklifi yeniden hatırlatıyoruz. Göçmenleri yargısız ve hukuksuz bir şekilde mülteci kamplarına kapatmak, geri gönderme merkezlerine koymak, mahkeme önüne çıkarmadan sınır dışı etmek en temel insan hakkı ihlalidir. Irkçılık suçtur, ırkçılık suç olarak tanımlanmalıdır ve bunun bütün yasal düzenlemeleri yapılmalıdır diyorum.
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talep eden Sayın Servet Mullaoğlu.
Buyurun Sayın Mullaoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SERVET MULLAOĞLU (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti grup önerisi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün, evvel ve ahirin bir arada olduğu, zaman ve mekân mefhumunun bütün güzelliklerle yoğrulduğu ve İslam dinimizin tamamlandığı gün olan sevgi ve kardeşlik bayramımız Gadîr-i Hum Bayramı’dır. Bütün İslam coğrafyasında kutlandığı gibi seçim bölgem Hatay’da da kutlanıyor, Gadîr-i Hum Bayramı’nı büyük bir coşkuyla kutluyoruz. Bu bayramın ülkemizdeki kardeşlik duygusunu daha da pekiştirmesini ve doğal afetlerin yaratmış olduğu yaraların bir an önce sarılmasına vesile olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli dostlar, AK PARTİ Hükûmeti, Cumhuriyet Halk Partisinin ve aklıselim olan herkesin bütün iyi niyetli uyarılarına rağmen yanlış Suriye politikasında birçok hayale kapılmış ve ülkemize ağır faturalar ödettirmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak o dönemlerde de Suriye politikasının yanlış olduğunu, dış politikanın tamamen gerçekler üzerine oluşturulması gerektiğini, hayallerle oluşturulacak bir politikanın yıkıcı sonuçları olacağını ifade etmiştik, bunun da tarihten örneklerini vermiştik ancak AK PARTİ Hükûmeti, hayallerinin peşine gitmiş ve ülkemizi büyük bir hüsrana uğratmıştır. Atatürk "Yurtta sulh, cihanda sulh." sözünü öyle güzel söz olsun diye söylememiştir. Orta Doğu denklemlerini en iyi bilen, savaşın ustası, barışın efendisi olan Atatürk "Yurtta sulh, cihanda sulh." sözünü biz jeopolitik olarak barışa mecbur olduğumuz için söylemiştir. Biz Türkiye olarak bulunduğumuz bölgede kesinlikle barışa mecburuz. Hayaller üzerine değil gerçekler üzerine oluşturulacak dış politikaya hayati derecede önem vardır.
Değerli milletvekilleri, Suriye'yle ortak bir tarihî geçmişimiz, ortak akrabalarımız, 911 kilometre sınırımız, ticari ilişkilerimiz ve en önemlisi ortak çıkarlarımız söz konusu. Bu nedenle, Suriye'yle çok acil bir şekilde üst düzeyde ilişkilerin başlatılması ve hemen Suriye'yle normalleşme sürecinin başlatılması gerekmektedir. Suriye'deki iç savaş sona ermiştir, geçici koruma statüsünü gerektiren durumlar ortadan kalkmıştır. Bu nedenle, Suriye'yle imzalanan 1998 Adana Mutabakatı ile 2010 yılında imzalanan Terör ve Terör Örgütlerine Karşı Ortak İşbirliği Anlaşması çerçevesinde her iki ülkenin toprak bütünlüğünü esas alan bir şekilde Türkiye'de bulunan göçmenlerin geri dönüşünün sağlanmasına başlanması acil sorunlardan biridir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
SERVET MULLAOĞLU (Devamla) – Hükûmetin yıllardır uyguladığı yanlış politikalar uygulanır olabilmekten çıkmış ve millî güvenlik sorunu hâline gelmiştir. Ülkemizin birçok ilinde sosyal sorunların yaşanmasına neden olabilecek sığınmacı sorunu siyasetüstü değerlendirilmeli ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan bütün siyasi partilerin ortak çalışmasıyla ülkelerine geri gönderilmeleri sağlanmalıdır.
Değerli milletvekilleri, hiçbir komplekse kapılmadan acilen Suriye'yle görüşmelerin başlatılması, Suriye'ye büyükelçi atanması ve göçmen sorununun insani bir şekilde, ırkçı politikaları tamamen göz ardı eden ortak bir akılla çözülmesi acil bir ihtiyaçtır. Herkesin doğduğu ülkede, yetiştiği ülkede hayatını sürdürmeye hakkı var; işte göçmenlere de bu hakkı tanımak gerekiyor.
Ayrıca, Nobel Ödülü için biz, depremde Türkiye'nin doğusundan, batısından, her tarafından gelip yüreğini ortaya koyan Türk milletinin aday gösterilmesini talep ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talep eden Sayın Ahmet Salih Dal.
Buyurun Sayın Dal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET SALİH DAL (Kilis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Partinin Suriyeli mültecilerle ilgili ve Dilovası’nda yaşanan olaylarla ilgili verdiği önerge üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, 2011 yılında Suriye'de başlayan iç karışıklıkla ilgili, ülkemize kaçan, sığınan Suriyelilerle ilgili Hükûmetimiz, Cumhurbaşkanımız açık kapı politikası uygulayarak savaştan ve bombalardan kaçan binlerce Suriyeliye kapımızı açtık, gönlümüzü açtık ve onları misafir ettik. Bu hem kültürümüzün hem de tarihimizin bize yüklemiş olduğu bir misyondu ve biz de bu misyonun gereğini yaptık.
İYİ Partinin önergesinde dile getirmiş olduğu ülkemizin demografik ve içtimai yapısının değiştirilmesi, kamu güvenliğinin riske atılması gibi konular kesinlikle söz konusu değildir. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinde dünden çok daha güçlü bir şekilde hangi ilde, hangi ilçede kaç Suriyeli var, ne iş yapıyorlar, ne işle meşgul olurlar hepsi kayıt altındadır ve kamu güvenliğimiz tarafından da bilinmektedir.
Bunun yanında, Dilovası’nda meydana gelen bir köpeğin öldürülmesi olayıyla ilgili Kocaeli Valiliğimiz yaptığı açıklamada güvenlik görevlilerinin olaya çok süratle müdahale ettiğini, o akşam olayın çözüldüğünü ve sosyal medyada Suriyelilerin, vatandaşlarımızın evlerini taşladığı yönünde gerçek dışı paylaşımlar, provokatif paylaşımlar olduğunu söylemiştir. Olaylar sonucunda ağır yaralanan veya vefat eden hiçbir vatandaşımız bulunmamaktadır ancak olayın yaşandığı anda orada bulunan ve olaya müdahil oldukları tahmin edilen 10 Suriyeli de geri gönderilmek üzere Göç İdaresi Müdürlüğüne gönderilmiştir ve olay tamamen kontrol altına alınmıştır.
Tabii, yine Suriyelilerin kendi bölgelerine ve kendi ülkelerine gönderilmesiyle ilgili de zaten bizim ilk günden itibaren Suriye politikasıyla ilgili görüşümüz nettir. Öncelikle, Suriye'de güvenli bir bölgenin oluşturulması, o insanların barınabilecekleri evlerin yapılması, iş ortamlarının oluşturulması ve kontrollü bir şekilde Suriye’ye geçmelerini sağlamaktır. Bugün, Suriye'de yaptığımız evlerle toplam 88 bin aile, yaklaşık 650 bin kişi kontrollü bir şekilde topraklarına, evlerine tekrar gitmiştir. Yine, yapılan altyapı çalışmaları ve üstyapı çalışmaları bittiğinde buna ilaveten 1 milyon kişinin daha Suriye'de kendi topraklarına, kendi evlerine gitmesi sağlanacaktır. Dolayısıyla, Suriye'de bu insanların rahat edebilmeleri için 3 tane büyük operasyon düzenledik: Barış Pınarı Operasyonu, Fırat Kalkanı Operasyonu ve Zeytin Dalı Operasyonu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET SALİH DAL (Devamla) – Bu operasyonlarla birlikte hem sınır güvenliğimizi kontrol altına almış olduk hem de orada, askerlerimizin bulunduğu noktalarda güvenliği sağlayıp Suriyelilerin o bölgede yaşam kalitelerinin artmasını ve hayatlarını idame etmelerini sağladık. Biz, iddia edildiği gibi gerek içeride gerekse dışarıdaki güvenlik politikalarımızı hayaller üzerine değil, gerçekler üzerine inşa ettik ve bunun neticesinde de gerek bölgemizde gerekse de dünyada Türkiye küresel bir güç hâline gelmiştir. Türkiye bugün Libya'dadır, Türkiye bugün Ukrayna ile Rusya arasındaki savaşta ara bulucu konumundadır.
Bu duygu ve düşüncelerle İYİ Partinin önergesine “hayır” diyeceğimizi belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Yoklama talebimiz var Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yoklama mı arkadaşlar?
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Aynı anda kalkmadılar.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Efendim, aynı anda kalkmadıkları için yoklama talebi olarak görülemez.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Aynı anda kalktık ya!
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Kalktılar efendim.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Başkanım, yapma Allah aşkına! Başkanım, eski köye yeni âdet getirmeyin!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Arkadaşlar usul de bilmiyorlar ya!
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Sen bakmadın bile, hava yapma!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Aynı anda kalkmaları lazım.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Kalktılar, kalktılar.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanın takdiri Başkanım. Efendim, Meclis Başkanlığını Akbaşoğlu mu yapacak? Siz orada Meclis Başkan Vekilisiniz.
BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, izin verirseniz Meclisi ben yöneteceğim.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Buyurun, buyurun.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Başkanın takdiri var ya!
BAŞKAN – Oylama öncesi Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun bir yoklama talebi vardır, yoklama talebini yerine getireceğim.
Sayın Başarır, Sayın Öztunç, Sayın Yücel, Sayın Akdoğan, Sayın Çorabatır, Sayın Ağbaba, Sayın Yıldızlı, Sayın Kış, Sayın Mullaoğlu, Sayın Bektaş, Sayın Özçağdaş, Sayın Kaya, Sayın Öztürkmen, Sayın Bulut, Sayın Özcan, Sayın Timisi Ersever, Sayın Tahtasız, Sayın Işık, Sayın Yontar, Sayın Aygun.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)
BAŞKAN – Pusula veren sayın milletvekillerimiz lütfen salondan ayrılmasın, kontrol edeceğiz çünkü.
(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:15.46
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Gülizar BİÇER KARACA
KÂTİP ÜYELER: Muhammed ADAK (Mardin), Havva Sibel SÖYLEMEZ (Mersin)
-------0-------
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – İYİ Parti grup önerisinin oylanmasından önce, istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, pusula veren sayın milletvekilleri lütfen salondan ayrılmasın, gerekirse kontrol yapılacak.
(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- İYİ Parti Grubunun, Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından, ülkemizdeki Suriyeli sığınmacılardan kaynaklanan demografik risklerin yıkıcı, siyasi, ekonomik ve sosyal sonuçlarının engellenmesi ve ortaya çıkan asayiş sorunlarının nihai bir çözüme kavuşturulması amacıyla 5/7/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Temmuz 2023 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – İYİ Parti grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Değerli milletvekilleri, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- Yeşil Sol Parti Grubunun, Batman Milletvekili Mehmet Rüştü Tiryaki ve arkadaşları tarafından, Kobani davasındaki hukuka güveni zedeleyici sürecin yarattığı zararların araştırılması amacıyla 5/6/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Temmuz 2023 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
5/7/2023
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 5/7/2023 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Meral Danış Beştaş
Erzurum
Grup Başkan Vekili
Öneri:
5 Temmuz 2023 tarihinde Batman Milletvekili Mehmet Rüştü Tiryaki ve arkadaşları tarafından Kobani davasındaki hukuka güveni zedeleyici sürecin yarattığı zararların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan (807 grup numaralı) Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 5/7/2023 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Grubu adına söz talep eden Sayın Ali Bozan.
Buyurun Sayın Bozan. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
YEŞİL SOL PARTİ GRUBU ADINA ALİ BOZAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli halkımız; tarihe kumpas davası olarak geçecek bir dava üzerine Meclise verdiğimiz araştırma önergesi için söz almış bulunmaktayım. Öncelikle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Kobani kumpas davası esasen, oluşumu, uygulanışı ve yönlendirenleri itibarıyla tam bir kurgu davası. Hatırlayalım, 2014 yılı Ekim ayında bu ülkede neler oldu, neler yaşandı? IŞİD çeteleri Kobani’ye saldırıyordu ve Kobani halkı kendi topraklarını çetelere karşı savunuyordu. Sınırın Türkiye tarafında bulunan Kürt halkı da Kobani’deki akrabaları için çare aramaktaydı. Tek talepleri vardı; IŞİD saldırılarının durdurulması ve Kobani’de yaşayan sivil halka yardım edilmesi için Türkiye üzerinden insani bir yardım koridoru açılması. Akrabaları diyorum çünkü Kobani’nin bu tarafı Suruç, Kobani’de yaşayan Kürtler Suruç’ta yaşayan Kürtlerle akraba. Dünyanın dört bir yanında Kürtler ve dostları Kobani’de yaşayan halkın barbar IŞİD çeteleri tarafından katledilmelerine karşı tepki gösterdi ve sokağa çıktı. IŞİD’in Kobani’ye saldırıları ve halkın direnişi devam ederken 7 Ekim 2014'te Erdoğan “Kobani düştü, düşüyor.” şeklinde bir açıklama yaptı çünkü bu tarihte Kobani barbar çeteler tarafından âdeta sarılmıştı. Erdoğan bu açıklamayı yaparken IŞİD çetelerinin saldırılarını açık, aleni bir şekilde savunmaktaydı çünkü Kobani’ye saldıran, barbar IŞİD çeteleriydi.
Ülkede insanlar IŞİD saldırılarına karşı kamuoyu yaratmak için demokratik tepkilerini dile getirirken HDP ise dönemin yetkilileriyle görüşmeler yapıyordu, görüşmelerde IŞİD çetelerinin halka daha fazla zarar vermemesi için mücadele ediyordu. Erdoğan’ın “Kobani düştü, düşüyor.” şeklindeki açıklaması sonrasında olaylar büyüdü. Kamuoyunda “6-8 Ekim Kobani olayları” olarak bilinen olaylardaki ölümler Erdoğan’ın açıklaması sonrasında başladı, Erdoğan’ın açıklamasına kadar herhangi bir ölüm olayı yaşanmamıştı. Kobani’de öz savunma gerçekleştiren halk, canla başla mücadele ederek barbar IŞİD çetelerini yenilgiye uğrattı. Kobani halkının IŞİD çetelerine karşı başlattığı öz savunma sonucunda halk kazandı; Kobani düşmedi, Erdoğan’ın hayali gerçek olmadı.
(Uğultular)
BAŞKAN – Sayın Hatip, bir dakika…
Değerli milletvekilleri, salonda çok fazla uğultu var, hatibi duymakta zorlanıyoruz; lütfen sessizlik...
ALİ BOZAN (Devamla) – Kamuoyunda “6-8 Ekim olayları” olarak bilinen Kobani olaylarının üzerinden altı yıl geçtikten sonra iktidarın talimatıyla HDP’nin önceki dönem Eş Başkanları Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ başta olmak üzere HDP'li siyasetçiler hakkında alelacele bir dava açıldı. İddianame düzenlenme tarihi 2020 Aralık ayıydı. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından alelacele bir şekilde bu iddianame kabul edildi. Mahkeme o kadar aceleciydi ki mahkeme heyeti ilk duruşma gününü pazar gününe verdi. Mahkeme heyeti bu davaya bakmakla özel olarak görevlendirilmişti, tek işi bu davaya bakmaktı. Dava açıldıktan sonra dönemin İçişleri Bakanı Soylu, iktidarın küçük ortağı Devlet Bahçeli ve Fahrettin Altun tarafından mahkeme heyetini baskı altına alacak açıklamalar yapıldı. İktidarın bu davanın açılmasındaki temel gayelerinden bir tanesi HDP üzerinde baskı yaratmaktı. İşte, bunun delili dosyada unutulmuştu. Dosya içerisinde 5 sayfalık bir bilgi notu vardı, bilgi notu 26/10/2018 tarihli bir bilgi notuydu. 2018 tarihli bu bilgi notunun son sayfasında, HDP’li siyasetçiler hakkında iddianame düzenlenmesi hâlinde HDP’ye kapatma davası açılabileceği açık bir şekilde, net bir şekilde yazılıydı. Bu kumpas davasında işletilen hukukun adı “TCK” ya da “CMK” değildi; bu kumpas davasında işletilen hukukun adı “Erdoğan hukuku”ydu, “tek adam hukuku”ydu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ALİ BOZAN (Devamla) – Kobani kumpas davası, özetle, boşa düşen hesapların, öfkesinin intikamıydı çünkü Erdoğan 7 Ekimde “Kobani düştü, düşüyor.” demişti ancak Kobani düşmemişti.
Yargılamada yaşanan hukuksuzluklar silsilesi hâlen devam ediyor. Yargılanan siyasetçilerden 5.268 sayfalık iddianame ve yüzlerce klasörlük evraklara karşı yirmi sekiz gün içerisinde savunmalarını tamamlamaları isteniyor. Dün yapılan duruşma 1 Ağustos 2023 tarihine ertelendi. Tarih, Kürtleri, Orta Doğu’yu IŞİD’den kurtaran kahramanlar olarak anacak; bu utanç davasının arkasındaki siyasetçileri ise “IŞİD’le mücadele edenleri kumpasla yargılayanlar” olarak yazacaktır. Yapacağımız şey çok basit: Kobani olaylarındaki hakikatler araştırılsın diye el kaldırmaktır.
Teşekkür ediyorum. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, Sayın Genel Başkanımızın adını zikrederek yargıya talimat verdiği hususlarında beyanı olmuştur hatibin, sataşmadan söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – Öneri üzerindeki görüşmeler tamamlandıktan sonra vereceğim.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Peki.
BAŞKAN – Öneri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talep eden Sayın Cumhur Uzun.
Buyurun Sayın Uzun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA CUMHUR UZUN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Yeşiller ve Sol Gelecek Partisinin Kobani davası üzerine vermiş olduğu araştırma önergesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Önergede, sürdürülen yargılama içinde gerek soruşturma gerekse kovuşturma aşamasındaki hukuksuzluklara işaret edilerek davanın siyasallaştırılması olgusuna dikkat çekilmiş, tarafsız ve bağımsız olması gereken yargılamanın bu niteliğinin ortadan kaldırıldığını yüce Meclisimizin araştırarak ortaya çıkarmasına ihtiyaç olduğuna işaret edilmiştir.
Elbette her suç işleyen soruşturulmalı ve var ise hak ettiği cezaya çarptırılmalıdır ancak bu yapılırken anayasal masumiyet karinesi dikkate alınarak başlanmalı ve herkesin anayasal adil yargılanma hakkı kapsamındaki haklardan faydalandırılarak kendi savunmasını özgürce yapabilmesine olanak verilen bir süreç işletilmelidir. Bu süreçlerin sonunda hasıl olacak sonuca göre karar verilmeli ve bu karar mutlaka adil olmalıdır.
Günümüz uygulamalarında ne yazık ki ne anayasal masumiyet karinesine ne de adil yargılanma hakkına uygun yargılamalar yapıldığına birçok olayda şahit olamıyoruz. Yargı Türk milleti adına karar vermektedir. Yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı hepimizin üzerinde titizlikle durması gereken ve bunun gerçekleşmesi için elimizden gelen tüm katkıyı sunmak zorunda olduğumuz yüce bir değerdir. Oysa bugün ne yazık ki ne bir hukuk devleti olduğumuzdan ne de kuvvetler ayrılığına sahip olduğumuzdan bahsedemez hâle geldik.
2017 yılında mevcut Anayasa’mızda yapılan değişiklik ve adına “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” denilen yönetim biçimiyle ve bu yönetim biçiminin içinde yer alan düzenlemelerle, yürütmenin yargının üzerinde neredeyse mutlak bir vesayetine kavuşturulmasına sebep olundu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
CUMHUR UZUN (Devamla) – Yargı âdeta yürütmenin elinde bir sopa, güç kullanım aracı hâline getirildi. İktidar, yargı eliyle kendisinin işine gelmeyenleri susturup soruşturmak ve hatta tutuklatmak suretiyle her erkin kendisine bağlı ve tabi olduğu bir düzen yaratmak istemekte ve bunu her istediğinde kullanmaktadır. Yargıya ve ülkemize yapılabilecek en büyük kötülük, yargının siyasallaştırılması ve müdahalelerle tarafsızlığının ortadan kaldırılmasıdır. Sadece bugün yargılananların değil, yarın yargının bu hâliyle yargılanmak zorunda kalacakların da temel sorunu olacaktır bu durum. Zira “Ayarını bozduğunuz kantar gün gelir sizi de tartar.” özdeyişinde olduğu gibi, bir yargı sisteminin yaratacağı tek şey adil yargılanma imkânı olmalıdır, bunun yapılmadığı her yerde yargı mağdurları yaratılır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CUMHUR UZUN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın Uzun.
CUMHUR UZUN (Devamla) – Bizler burada daha kısa bir süre önce hukukun üstünlüğüne ve Anayasa’ya sadakatten ayrılmayacağımıza dair yemin ederek göreve başladık, aziz milletimizin önünde yemin ettik. Egemenlik kayıtsız ve şartsız millete ait olduğuna göre, milletimiz adına aksak giden, doğru yapılmayan, Anayasa’mızdaki ilkelerle bağdaşmayan ne var ise bunları araştırıp, bulup çıkarmak, doğru ve anayasal ilkeler ışığında yapılmasını sağlamak asli ve birinci görevimizdir.
Tüm bu nedenlerle, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisinin, Kobani olaylarının yargılanmasının yapıldığı davada devam eden yargılama sürecinin, ceza hukukunun evrensel ilkeleri ile Anayasa’mızda ifade edilen masumiyet karinesi ve adil yargılanma hakkının ihlali niteliğindeki iş ve işlemlerin araştırılmasına dair önergesini ettiğimiz yeminin bir gereği ve bir hukuk devleti kalabilme çabamızın gereği olarak görüyor ve desteklenerek gerçeklerin araştırılmasının sağlanmasını diliyor, Genel Kurulumuzu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın İbrahim Yurdunuseven.
Buyurun Sayın Yurdunuseven.
AK PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; YSP grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi ve ekranları başında bizleri seyretmekte olan tüm aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, YSP grup önerisiyle, Kobani olayları olarak nitelendirilen 6-8 Ekim olaylarıyla ilgili, hukuki süreçle ilgili Meclis araştırması talep edilmiştir. 6-8 Ekim 2014, DEAŞ’lı teröristlerin Ayn el Arap’a, diğer adıyla Kobani’ye saldırması sonucu, PYD-PKK/KCK terör örgütü elebaşları Ayn el Arap’ı korumak bahanesiyle uluslararası güçlerden destek talebinde bulunmuştur. O dönemin HDP Merkez Yönetim Kurulunun da bu konuda acil toplanması sonrasında, dönemin HDP yöneticileri sosyal medya ve bazı basın-yayın organları üzerinden insanları sokaklara eylem yapmaya davet etmiş ve bu çağrılar üzerine yapılan protestolar sonrasında da 6-7-8 Ekim Kobani olayları olarak bilinen ve şiddetle sonuçlanan olaylar meydana gelmiştir.
6-8 Ekim olayları, ülkemizin varlığı, bağımsızlığı, bütünlüğü ve toplumsal barışını kardeşlik hukuku içinde ciddi anlamda tehdit eden bir ihanet girişiminin adıdır. Bu ülkede birlikte yaşama kültürümüzü hedef almış bir ihanet girişimidir. Bunlarla ilgili bağımsız yargı kararını verirken elbette bizler siyasiler olarak bu hain girişimi hayata geçirmeye yardım edenlerle bu Mecliste siyasi olarak da çatışmaya devam edeceğiz. Birçok il, ilçe ve yerleşim yerine yayılan bu olaylarda okul binaları, kamu binaları, evler, iş yerleri ve birçok araç tahrip edilmiş fakat en önemlisi Yasin Börü ve arkadaşlarının kurban eti dağıtırken hunharca katledilmesiyle 38 vatandaşımız vefat etmiştir. Bu olaylarda güvenlik güçlerimiz şehit olmuş, 326 polis ve 435 vatandaşımız da yaralanmıştır. Bu olay tarihe bir kara leke olarak geçmiştir. Tüm bu olaylar sonrasında adli soruşturma başlatılmış, olayların başlamasında ve büyümesinde etkisi olan HDP’li yöneticilerin çağrılarının etkisi olduğu gerekçesiyle hazırlanan ek iddianameyle kabul edilmiş ve yargılama Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde hâlen devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri, Anayasa’mızın ve İç Tüzük’ümüzün ilgili maddelerine, özellikle Anayasa’nın yargı bağımsızlığını ifade eden 138'inci maddesi üçüncü fıkrasına baktığımız zaman görüleceği üzere, derdest olan bir dava hakkında yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili olarak soru sorulamayacağı, yetkinin kullanılamayacağı ve görüşme yapılamayacağı ya da herhangi bir beyanda bulunulamayacağı açıkça ifade edilmiştir. Meclis araştırması açılması istenen konuyla ilgili yargılama hâlen devam etmektedir.
YSP grup önerisinin gerekçe kısmındaki hususlar gerçeği yansıtmamakta olup yargılamanın siyasi bir yargılama olduğunu kabul etmemiz de mümkün değildir. Bu konuda maddi gerçeği ortaya çıkaracak olan Meclis araştırmasının açılması değil, devam etmekte olan yargılamanın sonuçlanmasıdır. Bunun görev alanı da Anayasa ve İç Tüzük’ümüzde belirtildiği gibi bağımsız yargının işidir ve bu konuda yargılama da devam etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) – Atanmış hâkimlerle mi?
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Yurdunuseven.
İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Bizler Kürt’ü, Türk’ü, Çerkez’i, Arap’ıyla bu coğrafyada kardeşçe yaşadık ve kardeşçe yaşamaya da devam edeceğiz. Sizlere öğretilen bu kini, bu coğrafyadaki bu çocuklarımıza aşılatmayacağız.
Unutulmamalıdır ki PKK’sı, DHKP-C’si, YPG’si, PYD’si ya da FETÖ’sü; ne ad altında olursa olsun, terörle mücadelemiz son terörist imha edilinceye kadar devam edecektir.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Ekrem Kaçaroğlu’nu kim öldürdü? Ekrem Kaçaroğlu’nun katilleri nerede? Sadece Yasin Börü’yü söylüyorsunuz, 33 HDP’li öldürüldü.
İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Devamla) – Yargılama devam ederken bu konuda burada bir Meclis araştırması açılması Anayasa’nın 138'inci maddesine açıkça aykırıdır.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – HDP’yi öldürüyorsunuz, HDP’yi yargılamaya çalışıyorsunuz. Ayıp denen bir şey var ya!
İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Devamla) – Bu nedenle, verilen grup önerisinin aleyhine oy kullandığımızı belirterek Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Sataşmadan…
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – İsterseniz, önce ben cevap verebilir miyim? İzin verirse tabii.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Efendim, benimki kısa…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – İkisine birden aynı sürede cevap veremem, bir tanesine bir cevap vereyim de.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Ben sataşmadım ki niye cevap veriyorsunuz?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Yok, yok, daha sataşacaksınız birazdan!
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Niyet okumayın lütfen, niyet okumayın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Başkan takdir etsin yani açık sataşma var…
BAŞKAN – Şöyle: Öncelikle Sayın Bülbül’e söz vereyim, sonra size sataşmadan söz vereceğim.
Sayın Bülbül, buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Sataşmazsanız cevap vermeyeceğim.
O zaman dört dakika olur Başkan.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
26.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Mersin Milletvekili Ali Bozan’ın Yeşil Sol Parti grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Hatibin konuşmasında, HDP’li hatibin konuşmasında Genel Başkanımıza atfen yargılama sürecini etki altına aldığı, talimatlarla yönlendirdiği noktasındaki beyanını kabul etmediğimizi ifade etmek istiyorum. Bu husus, 6-8 Ekim olaylarına ilişkin yapılan yargılamada çok defa dile getirilmektedir; bunun mahsusen ifade edildiği kanaatindeyiz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim yargı süreçlerine herhangi bir müdahalemiz söz konusu olmaz. Kuşkusuz değerlendiririz, yorumlarız ancak ortada olan hadisenin vahametini sanki bizim birtakım yönlendirmelerle meseleyi önemli kılmaya çalıştığımız gibi bir algı yaratılması yanlış olur. Olay kendi başına vahimdir; Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı gerçekleşmiş, milletimize karşı gerçekleşmiş olan bir başkaldırı girişimidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Efendim, bitmek üzere.
BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ederim.
Bu, dosyada mevcut olan deliller çerçevesinde mutlaka değerlendirilecektir. Yargının bu hususta vereceği kararın adaletli bir karar olacağına biz inanıyoruz. Kimsenin Türkiye’de toplumu sokağa çıkmaya, isyan ve başkaldırıya, alan tutmaya davet edemeyeceğini ve bu şekilde bir çatışma ortamını doğurmaya hakkının olamayacağını, hukukun bunu himaye etmeyeceğini bilmesi gerekir diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Beştaş, sataşmadan kürsüde iki dakika söz veriyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – İki dakika… Gerçekten 2 kişiye birden cevap vermem lazım.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Bizim ikisinde bir sataşma yoktu efendim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Var yani nasıl yok?
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sataşma yok bizde.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – “Başkaldırıdır.” diyorsunuz.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Onu dedik.
BAŞKAN – Buyurun, siz başlayın.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Afyonkarahisar Milletvekili İbrahim Yurdunuseven’in Yeşil Sol Parti grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında ve Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün yaptığı açıklaması sırasında Yeşiller ve Sol Gelecek Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konuyu çok konuştuk, konuşmaya devam edeceğiz çünkü AKP ve MHP bu Kobani protestoları üzerinden bir siyaset yürütüyor, bütün seçim kampanyasını da bunun üzerinden kurdu. Kobani protestoları, IŞİD vahşetine, barbarlığına karşı sivil halkın protestolarıdır.
Dün A Haber’de saatlerce Fransa’daki direnişi öven AKP’lilere sesleniyorum: Bizim kardeşlerimiz, yeğenlerimiz, teyzelerimiz, amcalarımız Kobani’de yanı başımızda katledilirken biz Halkların Demokratik Partisi olarak bu IŞİD vahşetine sessiz mi kalalım? Niye başkaldırı olsun, niye bir ihanet olsun? Sayın Yurdunuseven’e söylüyorum: Asıl ihanet ne, biliyor musunuz? 25 milyon Kürt’ün yaşadığı bir ülkede, vatandaş olduğu bir ülkede IŞİD’e destek verip Kobani’yi orada düşürmeye çalışmaktır, “Kobani düştü, düşecek.” diye sevinç çığlıkları atmaktır; ihanet falan değildir. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
Siz daha rakamları bile bilmiyorsunuz ya! Cumhurbaşkanınız bir gün “52” diyor, bir gün “51” diyor, bir gün “37” diyor, bir gün “36” diyor. İddia ediyorum, Yasin Börü dışında tek bir isim bilmiyorsunuz. Orada 52 yurttaş katledildi, 37’si HDP’nin üye ve yöneticileriydi. Kobani protestolarında ölümlere sebebiyet veren iktidarın provokasyonlarıdır, yanlarında tuttukları partilileri sokaklara paramiliter güçler olarak sürmeleridir, o katilleri yargılamamalarıdır. 14-28 Mayıs gecesi “Demirtaş’a idam sloganları attıran Erdoğan, “Kobani düştü, düşecek.” diyen sözlerin de sahibidir aynı zamanda. Siz Kobani protestoları sebebiyle altı yıl üç ay sonra talimatla dava açtıracaksınız, arkadaşlarımız serbest kalmasın diye önce tahrikten dava açtıracaksınız, sonra 36 kere müebbet isteyeceksiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Beştaş, biliyorsunuz sataşmadan süre uzatılmıyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Sadece konuşmayı tamamlayacağım.
BAŞKAN – Ancak 2 arkadaşımız olduğu için bir dakika istisna olarak söz vereceğim, bir dakikadan sonra uzatmayacağım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Siz, daha mahkûmiyet kararı olmadan Demirtaş'ı mahkûm edenler bu ülkeye ihanet ediyor. Bu bir başkaldırı değildi, bu IŞİD çetesine karşı mazlum Kürt halkının yanında durmaktı. Evet, bu meşru bir protestoydu. 15 Temmuz'da Cumhurbaşkanınız çağrı yaptı, yüzlerce insan öldü. O zaman o başkaldırıda ölenlerin sorumlusu da siz mi oluyorsunuz, neden bunun hesabını vermiyorsunuz?
Ayrıca Sayın Bahçeli'ye ilişkin, şurada sözleri var, 6-8 Ekim olaylarıyla ilgili -Ankara 22’nci, şeyi söylüyor- diyor ki: “Çok kısa sürede bu karar alınmalı, HDP kapısına -yani davayı da söylüyor- mühür vurulmalıdır. Bu parti görünümlü bilmem ne, ne, ne, ne, kapatılmalıdır.” Bu açık bir talimat değil midir ya? Bahçeli her gün grup toplantısında yargıya talimat veriyor, Cumhurbaşkanı mahkeme kararı ifade ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – …ve mahkemeler bu baskı altında kalıyor ve sonra da hükümler icra ediliyor. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Efendim, kürsüden söz istiyorum.
İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Afyonkarahisar) – Başkanım, ismimi zikrederek sataşmada bulundu, söz almak istiyorum kürsüden.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Ne söyledi?
İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Afyonkarahisar) – İsmimi söyleyerek sataşmada bulundu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Ayrı ayrı, evet.
(Yeşil Sol Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar bir saniye.
Buyurun Sayın Bülbül.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkanım, hatip Sayın Grup Başkan Vekili, Sayın Genel Başkanımıza, partimize yönelik olarak, bu 6-8 Ekim olaylarıyla alakalı tekraren yargıyı bizzat yönlendirdiğini ve aynı zamanda, bunun partimiz tarafından bir fayda olarak seçim süreçlerinde siyasi açıdan kullanıldığını ifade ederek partimize sataşmıştır. 69’uncu madde gereğince ben kürsüden iki dakika söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bülbül.
Lütfen tekrar bir sataşmaya mahal vermeyelim.
2.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında MHP Genel Başkanına ve Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – İnşallah.
Şimdi, Sayın Grup Başkan Vekili HDP adına konuşurken… Şimdi, bunu biz “başkaldırı” olarak ifade ettik. Bunu başkaldırı olarak ifade etmemiz bizim subjektif bir görüşümüz değil, ortada gerçekler var; yakılıp yıkılan, yağmalanan, yok edilen, Türkiye'de mala zarar verilen, kasten öldürülen… “Yasin Börü dışında kimseye bir şey olmadı!” Yasin Börü önemsiz mi? Yasin Börü’nün nasıl linç edilip, nasıl katledildiği ortadayken…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – 52 kişi önemsiz mi?
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Devamla) – 52… Siz sayılardan bahsediyorsunuz. Orada 1 kişinin öldürülmesi, haksız yere öldürülmesi bile, planlı bir şekilde, kasten öldürülmesi bile o memleket açısından her zaman bir kamu düzeninin çok ciddi ölçüde sarsılması demektir. Ayrıca, yakıp yıkılan okulları, yağmalanan iş yerlerini, yok edilen, efendime söyleyeyim…
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Kim yaptı?
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Devamla) – …alıkoyma, hırsızlık, yağma suçlarını, iş yeri, konut dokunulmazlığı ihlallerini, Türk Bayrağı’nı yakma eylemlerini, Atatürk’ü Koruma Kanunu’na muhalefet, heykellere, birtakım broşürlere, birtakım bayraklara saldırıları ve o dönemin rakamlarıyla oluşan milyonlarca liralık zararı nereye koyacaksınız? “Kobani’de bizim akrabalarımız yok ediliyordu, yok edilme riski altındaydı.” derken bu yağma eylemlerini nasıl açıklayabilirsiniz?
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Kim yaptı onları?
ALİ BOZAN (Mersin) – Sayın Hatip, biz tamamının araştırılmasını istiyoruz. Bizi dinlemediniz sanırım, biz tamamının araştırılmasını istiyoruz.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Devamla) - Akrabalara sahip çıkmak Türkiye’nin her yerinde okulları, iş yerlerini, evleri yakıp yıkmak mı? Türkiye’nin içerisinde yaşayan, kurban dağıtmak için arkadaşlarıyla çıkan Yasin Börü ve 3 arkadaşının katledilmesini mi haklı kılacak? Biz bunlardan bahsediyoruz.
5 Ekimde Murat Karayılan diyor ki: “Gençleri, kadınları, yediden yetmişe herkesi Kobani’ye sahip çıkmaya, onurumuzu, namusumuzu…”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Devamla) – Bir dakika daha rica ediyorum Sayın Başkan.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Ya, Murat Karayılan söylemese Kürtler sokağa çıkmayacak mı, Kobani’ye sahip çıkmayacak mı, kendi halkını savunmayacak mı yani? Murat Karayılan söyledi diye mi Kürtler sokağa çıktı? Allah Allah ya!
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakika daha verebilir misiniz?
BAŞKAN – Az önce 2 arkadaşımızın sataşması sebebiyle vermiştim, uzatmayacağım.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Devamla) – Sayın Beştaş bana sataşırken, ona bir dakika ilave süre verirken bana vermeyecek misiniz?
BAŞKAN – Sayın Beştaş, 2 hatip için kullandı söz hakkını, o yüzden uzattım.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Siz misiniz Kürtlerin temsilcisi? Nereden Kürtlerin temsilcisisiniz? Siz Kürtleri dağa götürüp de onlara tecavüz eden PKK terör örgütü… Ne anlatıyorsunuz be!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Ya, Kürtlerde hiç akıl yok mu, Kürtler Kobani için sokağa çıkmaz mı yani, öyle bir şey mi var?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Hatiple konuşamıyoruz, lütfen… Sayın Grup Başkan Vekili kürsüde.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Devamla) – Sayın Başkanım… Sayın Başkanım…
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – MİT tırlarını kaçırıyorsun, IŞİD’e silah yardımı yapıyorsun, gelmiş buraya konuşuyorsun!
BAŞKAN – Sayın Milletvekili… Sayın Milletvekili…
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Başkan, oraya söyleyin.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – İş makinelerini yakacaksınız, okulları kurşunlayacaksınız; Kürtleri savunacaksınız öyle mi? Hadi oradan!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Kürsüde Grup Başkan Vekili var.
ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) – Kürt düşmanısınız, politikalarınızın hepsi Kürt düşmanı!
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Kürtlere en büyük ihaneti eden sizsiniz! Hadi oradan!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Kürt düşmanı!
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Ne anlatıyorsunuz! Yasin Börü insan değil mi, şehit oldu!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Ya, yürü git! IŞİD’e silah gönderip kalkıp burada konuşma!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Herhâlde sana sataşma görevi verildi ya, yeni görevin bu herhâlde.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Ne olduğunuzu biliyoruz biz sizin.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Devamla) – Şimdi, Murat Karayılan'ın bu ifadesiyle “Namusumuzu korumaya, metropolleri işgal etmeye çağırıyoruz.” ifadesinden sonra, yine HDP Parti Meclisi ve MYK’sinin toplanarak verdiği mesajı da dikkatlerinize sunuyorum, lütfen dinleyin.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Parti meclisi toplanmadı bile.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Devamla) – “Yaşanan katliam girişimine karşı -aynı ifadeler- yediden yetmişe bütün halklarımızı sokağa alan tutmaya…” Karayılan’ın ifadesiyle tek fark işgal etmekti onunkisi, bir terör örgütü olduğu için öyle, parti meclisi olduğu için de “alan tutmaya” şeklinde bir teville “Harekete geçmeye çağırıyoruz.” ifadesiyle Türkiye yakılıp yıkılmıştır.
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) – Savcı “MYK yaptı, toplandı.” diyor.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Devamla) – Bu ifadeler ortadayken bunun bir başkaldırı olmadığını iddia etmek, bunun bir terör örgütü talimatıyla olmadığını iddia etmek akla zarar bir tutumdur, biz bunu ortaya koyduk.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Devamla) – Genel Başkanımızın “Bu soruşturulmalıdır.” demesi Türkiye’de bir siyasi parti lideri olarak son derece normaldir.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Efkan Ala’nın açıklaması var “Kontrol edemediğimiz güçler var.” diyor. Efkan Ala ne diyor? “Kontrol edemediğimiz güçler var.” diyor.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Devamla) – Biz “Her olay soruşturulsun.” dediğimizde yargıya talimat vermiş olsak Türkiye’de siyasetin talimatından başka bir şeyden bahsedemeyiz.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Gidin Bakanınıza sorun olayları; kim yaptı, kim yaktı, kim yıktı?
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Grup Başkan Vekilim.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Gidip bir sorun, Efkan Ala’ya sorun, Efkan Ala’ya.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Devamla) – Dolayısıyla bu ifadeleri kesinlikle reddediyoruz. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bülbül, teşekkür ediyorum.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Sayın Başkan, sataştı…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Biraz evvel Sayın Meral Danış Beştaş grubumuza ithafen ve ayrıca Sayın Yurdunuseven’e ithafen birtakım suçlamalarda bulundu ve…
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Ne dedi?
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) – Gerçekleri söyledi, rahatsız oluyorlar.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – …grubumuza, Hükûmetimize ifadeyle de “Bu provokasyonları sizler yapıyorsunuz.” dedi. Dolayısıyla 69’a göre bu sataşmadan dolayı kürsüden grubumuz adına ben söz talep ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, buyurun kürsüye.
Sayın hatiple ilgili konuyu tutanakları istedikten sonra inceleyeceğim, gerekirse söz vereceğim.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Bir şey yok Sayın Başkan ya, kendi kendine gelin güvey oluyor.
BAŞKAN – Buyurun.
3.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Sayın Yurdunuseven grubumuz adına gerekli açıklamaları yaptı, ondan sonra cevaben ifade edilen şeyler bir çarpıtmadır, hakikatin çarpıtılmasıdır. Evet, IŞİD terör örgütüdür!
ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) – Ortağınızdı ya!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) – Aynı şekilde PKK-YPG/PYD, hepsi terör örgütüdür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Gelin buraya, IŞİD’i kınadığınız gibi PKK terör örgütünü de açıkça kınayın. Bu kadar! (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Ya, başka bir şey anlat, başka bir şey! Başka bir hikâye anlat!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti devleti AK PARTİ hükûmetleri döneminde terör örgütleri arasında harf sırasına göre bir ayrım yapmamıştır; hangi harfle başlarsa başlasın, biterse bitsin; hangi klikten olursa olsun bütün terör örgütlerini millî siyaset belgesine, Millî Güvenlik Kurulunun gündemine getirerek FETÖ’nün de IŞİD’in de PKK’nın da PYD’nin de DHKP-C’nin de hepsinin terör örgütü olduğunu Türkiye’ye de dünyaya da ilan etmiş ve terörün başını ezme kararlılığını her daim göstermiştir ve gösterecektir. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu, bizim sorumluluğumuzdur…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Miting konuşması yapıyorsun ya! Miting değil burası.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) – …Anayasa’nın, kanunların, milletin bize verdiği yükümlülüktür.
ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) – Paçavraya çevirdiniz, Anayasa mı bıraktınız!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) – Yükümlülüğümüzü yerine getirdiğimiz için nasıl suçlanabiliriz ki? Tam tersine, terör örgütüyle mücadele etmemek, terör örgütünün yanında olmak suçtur kanunlarımıza göre.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Efkan Ala’ya sorun, Efkan Ala’ya Sayın Akbaşoğlu; kim yatmış çıkmış, bir Bakandan bilgi al! Bilgi eksiğiniz var.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) – Şunu ifade etmek isterim: Siyasal aynı hakkın tarafıma da kullanılmasını istirham ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) – Eşitlik, adalet prensibi gereği de bir dakika talep ediyorum.
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bir de şu boyutu var meselenin, şunu söyleyeyim: Emperyalistlerin farklı planları var. Bu terör örgütlerinin hepsi uluslararası birtakım odakların bir maşasıdır ve PKK büyük Ermenistan ve büyük İsrail'in bir manivelasıdır. Asla ve kata PKK Kürtlerin temsilcisi değildir ve olamaz. (AK PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar; HDP sıralarından gürültüler) Emperyalistlerin siyasal strateji gereği Kobani'de (Ayn El Arap) birtakım, tavşana kaç, tazıya tut diyerek 2 tane terör örgütünü birbirinin yerine ikame etme oyunlarını, IŞİD'in de PKK'nın da YPG'nin de başını ezmek suretiyle Türkiye tarihin çöp sepetine atmıştır. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) – Olayın özü, özeti budur arkadaşlar ve böyle olmaya devam edecektir.
Hürmetlerimle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) – İsrail’le anlaşma yapıyorlar ama İsrail’i…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Beştaş.
ŞAHİN TİN (Denizli) – PKK’dan dolayı…
BAŞKAN – Sayın Beştaş, yeniden bir sataşmaya…
RESUL KURT (Adıyaman) – Sataşma yok Başkanım, sataşma yok. “PKK terör örgütü.” diyor!
BAŞKAN – Buyurun, siz yönetin o zaman istiyorsanız!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, şöyle…
RESUL KURT (Adıyaman) – Söz vermek için sataşmak gerekmiyor mu?
BAŞKAN – Buyurun siz yönetin.
Az önce ifade etti sayın hatip, dinledik orada.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, bakın…
BAŞKAN – Sayın…
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bir dakika Sayın Başkan…
Ben de Grup Başkan Vekili olarak diyorum ki bana hangi noktada sataşma olduğunu sordunuz, ben de söyledim usul gereğince…
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan, Grup Başkan Vekilimiz kürsüde.
Grup Başkan Vekilimiz kürsüde, oturur musunuz Sayın Akbaşoğlu?
BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu…
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – …ve ondan sonra bana söz verdiniz ancak Meral Hanım’a hiçbir şey sormadan, nasıl bir sataşma yapıldığıyla ilgili bir şey söylemeden davet ettiniz.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Siz de söylemediniz demin ne söylediğini.
BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, bir saniye…
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bu, usule aykırıdır, İç Tüzük’e aykırıdır.
BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu… Sayın Akbaşoğlu, siz az önce söz talep ederken Sayın Beştaş sataşma konusunu ifade etti; ben önce size söz verdim, arkasından vereceğimi ifade ettim. Neden sataşma olduğunu ifade ettiği için tekrar sormadık.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Benim konuşmamda değil.
BAŞKAN – O nedenle…
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Benim konuşmamda değildi Sayın Başkan, benim konuşmamda değildi.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Hayır, Sayın Başkan, kendisi de ifade etmedi.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – O, efendim, Sayın Bülbül’ün konuşmasındaydı, Sayın Bülbül’ün konuşmasındaydı.
BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, lütfen, lütfen yerinize oturun.
Sayın Beştaş, lütfen buyurun.
4.- Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Yeşiller ve Sol Gelecek Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Ben kürsüdeyim, siz oradan bağırıyorsunuz; böyle bir usul var mı ya? Böyle bir usul var mı?
BAŞKAN – Sayın Beştaş… Sayın Beştaş, lütfen Genel Kurula hitap edin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ayıp ya.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Hayır, şöyle: Usul esasa mukaddemdir.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ayıp ama!
BAŞKAN – Sayın Beştaş, lütfen Genel Kurula hitap edin.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Burada İç Tüzük’ü uygulama noktasında hepimizin bir sorumluluğu var.
BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, lütfen... Lütfen Sayın Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Usul esasa mukaddemdir.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bu usulsüzlüktür. Asıl yapılan bu usulsüzlüktür.
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) – Siz de uyun, siz de uyun Tüzük’e, siz de uyun. Biraz erkek olmayın, karşınızda kadınlar var.
BAŞKAN – Sayın Beştaş, lütfen Genel Kurula hitap edin, lütfen buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bak, İç Tüzük burada, İç Tüzük.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – İç Tüzük’ü sizden daha iyi biliyoruz buna emin olun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – En iyisini biz biliriz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Akbaşoğlu bir miting konuşması yaptı, burası bir miting meydanı değil, milletvekilleri de sizi alkışlamak için buraya gelmediler, önce bunu öğrenin; birincisi bu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Alkışlayabilirsiniz evet. Sizi alkışlayabilirler, sizi alkışlayabilirler.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – İkincisi, burada Kobani protestolarında katledilen insanların isimleri var, tüm liste var ve bunların davalarını… Yasin Börü dışında açılan dava yok biliyor musunuz? Katilleri bile araştırmıyorsunuz çünkü sizin için siyasi bir malzeme. Onlarca defadır biz buraya getiriyoruz, o sizin öve öve bitiremediğiniz -aslında mutlu oluyorsunuz- yağma, yıkım vesairelerin araştırılmasını istiyoruz ya, biz bir araştırma istiyoruz. Kobani protestoları nasıl oldu, nerede başladı, kim kimi öldürdü, katiller kim, iktidar bunun neresinde, HDP bunun neresinde? Bunu araştıralım diyoruz ya. Siz buna karşı çıkıyorsunuz. Biz hiçbir şeyden sakınmıyoruz. Gelin, bir araştırma komisyonu kuralım. Gelin, hep birlikte gidelim Diyarbakır'a, Mardin'e, Siirt'e, Muş'a, bu olayların olduğu her ile, istediğiniz kişiyle görüşelim, bu protestoların sebebi nasıl oldu, sonuçları nasıl ortaya çıktı diye araştırma istiyoruz. Siz, gelip burada, tıpkı sokakta, mitinglerde söylediğiniz gibi, bütün arkadaşlarımızı, bizi suçlu ilan ediyorsunuz. Burada Hakan Buksur, Emrah Demir, Necmettin Çelik, Yusuf Çelik ve devam ediyor... Sayın Bülbül diyor ki: “Yasin Börü değersiz mi?” Ben, Yasin Börü değersiz demiyorum. Defalarca bu kürsüde, ailesinin acısını paylaştığımı söyledim ama siz tek bir isim daha söylemediniz ya çünkü Yasin Börü sizin siyasi malzemeniz hâline geldi. Ayıptır ya! Günahtır! Onun ailesine de ayıptır! Gönderiyorsunuz orada duruşmaya...
ADEM ÇALKIN (Kars) – Kobani üzerinden Kürt gençlerini ateşe atıyorsunuz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Gelin, bütün isimleri konuşalım; kimi asker öldürdü, kimi polis öldürdü…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADEM ÇALKIN (Kars) – Kobani üzerinden Kürt gençlerini ateşe atıyorsunuz, siz atıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Beştaş, tamamlayalım sözlerinizi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – …kim kimi öldürdü diye ortaya çıkaralım. Bizim çağrımız demokratik bir protesto çağrısıdır. Dünyanın dört bir yanında Kobani'yle dayanışma eylemleri yapıldı ya. Siz ise IŞİD'le ortak olarak, Suruç'un sınırı IŞİD'liler tarafından cirit alanına döndü, biliyor musunuz? Bütün IŞİD'liler Urfa hastanelerinde tedavi gördü. Bağdadi burnumuzun dibinde öldürüldü, ruhunuz duymadı. Siz, IŞİD'le ortaklığınızı açıklayın ya. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ŞAHİN TİN (Denizli) – PKK’yla olan ilişkini açıkla!
RESUL KURT (Adıyaman) – Siz bunu söyleyemezsiniz, yazıklar olsun!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – IŞİD'le ortaklığınızı açıklayın. Gelip burada hamaset yapmayın, hamaset yapmayın! Siz, Kürt düşmanlığı üzerinden iktidarınızı devam ettiriyorsunuz.
ADEM ÇALKIN (Kars) – Kürt düşmanı olan sizsiniz, Kürtlere en büyük zararı siz verdiniz
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Diğer yandan da “Kürtler kardeşimiz” diye kendinizce bir güzelleme yapıyorsunuz. Bir bakan, bir bakan, bir bakan daha Kürtleri sayıya indirgediniz ya, sayıya indirgediniz. Gerçekten vicdanınız varsa bunlara yanıt verin. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, açık bir şekilde “Siz Kürt düşmanısınız.” diyerek grubumuzu suçladı.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Evet, öylesiniz.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bu nedenle İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince söz istiyorum sataşmadan dolayı.
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) – Gerçeği söyledi, gerçeği, Kürt düşmanısınız.
ALİ BOZAN (Mersin) – Sayın Başkan, IŞİD’le ortaklıklarını açıklasınlar.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Teşekkür ederim.
ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) – IŞİD’le ortaklığınızı açıklamanızı bekliyoruz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, kürsüde Grup Başkan Vekiliniz var…
MEHMET ŞAHİN (Kahramanmaraş) – PKK ile IŞİD’in ortaklığı Rakka’da yapıldı, Rakka’da.
RESUL KURT (Adıyaman) – Aynı yerden talimat alıyor ikisi de, ikisi de aynı yerden talimat alıyor.
BAŞKAN – Sayın milletvekili, kürsüde Grup Başkan Vekiliniz var, gereken yanıtı verecektir, lütfen…
Buyurun Sayın Akbaşoğlu.
5.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Biz sokakta ne konuşursak, halkın arasında ne konuşursak, iki yüzümüz yok, burada da milletin Meclisinde de aynı şeyleri konuşuyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Halk diliyle konuşuyoruz, vatandaşımızın diliyle konuşuyoruz. Bizde hamaset falan yok, hakikat var; bunu ifade edeyim. AK PARTİ bütün Türkiye'nin partisidir. 81 vilayetiyle, 85 milyon insanıyla, Türk'üyle, Kürt'üyle, Arap'ıyla; Alevi'siyle Sünni'siyle, Musevi’si, Hristiyan'ı kim olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan 85 milyon insanın partisidir AK PARTİ. Merkez partidir, tam olayların merkezindedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Herkesi kucaklayan, kuşatan bir partidir, onu ifade edeyim. Biz Kürtlerin de dostuyuz, Arapların da dostuyuz. “Yurtta sulh, cihanda sulh” diyen bir ilkenin mensubuyuz. Küresel anlamda da barışı, esenliği önceleyen bir partiyiz. Rusya ve Ukrayna arasındaki tutum ve davranışımız bunun yansımasıdır. “Dünya 5’ten büyüktür.” “Daha adil bir dünya mümkündür.” mottomuz bunun küresel yansımasıdır. Dolayısıyla bu manada hiçbir şekilde bir söz söyleme hakkınız yok. Bak, ister “DAEŞ” deyin, ister “IŞİD” deyin, ister “PVG” deyin, ister “PVD” deyin, “YPG” deyin ne söylerseniz söyleyin, bütün terör örgütlerini PKK dâhil gelin, şurada kınayın ya, ondan sonra konuşmaya başlayın. Bunu kınayın, PKK terör örgütünü kınayın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sonuç itibarıyla, Kürtlere düşmanlık ancak sizlerin kendi yaklaşımları olabilir. Kürt düşmanı olan PKK’dır, PKK sevenlerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Sayın Başkan, “Kürt düşmanı olmak sizin yaklaşımınızda olmaktır.” dedi, çok net söyledi.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sizin yaklaşımınız olabilir dedim, sizin yaklaşımınız.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Ben not aldım yani sonuçta bunu şeyi yok.
Yerimden söz alayım Başkan.
BAŞKAN – Sayın Beştaş, yerinizden buyurun.
Lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyin.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Sayın Başkan, ben size veri vereceğim. Suruç katliamı davası var; biliyorsunuz IŞİD çeteleri tarafından 33 pırıl pırıl genç katledildi, hem de polislerin etrafı tuttuğu, aslında korunup kollandığı bir katliamdı. Oradaki tanıklardan biri ne diyor biliyor musunuz -yani elimde tutanak var- IŞİD’li Kasım Güler “Suriye’ye askerlerin gözetiminde geçtim.” diyor. Katliamı kim yaptı?” diye sorusuna “Devlet yaptı.” diyor. Bunu biz demiyoruz ha, IŞİD’li tanık söylüyor bunu ve buna ilişkin sayısız delil var elimizde. Biz hiç kimseye düşman değiliz. Biz ne Türk’e, ne Kürt’e, ne Laz’a, ne Çerkez’e, ne Arap’a düşmanız. Tam tersine, biz, Türkiye’de 83 milyon yurttaşın eşit ve özgür şekilde yaşamını savunuyoruz. Onlar ise Kürtleri adı olmadan, kimliği olmadan, kültürü olmadan, hiçbir talebi dikkate alınmadan, işte sayılar olarak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ŞAHİN TİN (Denizli) – Kandil’de kim ziyaret etti onları ya, Allah aşkına!
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Bitireyim sözlerimi.
Bir bakan, bir bakan diye ilan etmek mi oldu?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Ben sataşmadım ki. Hangisiyle sataştım?
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- Yeşil Sol Parti Grubunun, Batman Milletvekili Mehmet Rüştü Tiryaki ve arkadaşları tarafından, Kobani davasındaki hukuka güveni zedeleyici sürecin yarattığı zararların araştırılması amacıyla 5/6/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Temmuz 2023 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Kayda geçirmek için söylüyorum Sayın Başkanım; söz istemiyorum, kayda geçirmek için.
Bu iddiaların tümünü mesnetsiz olmaları münasebetiyle reddediyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Mahkeme tutanaklarını okuyorum ya!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Tutanakta var, tutanakta. Bayır Bucak Türkmeni diye IŞİD’e silah gönderdiniz, inkâr mı ediyorsunuz?
AYŞEGÜL DOĞAN DAĞLI (Şırnak) – Dünkü mahkemede söyledi, dünkü mahkemede. IŞİD tanığı “Suruç’un katili devlettir.” dedi.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Ve bu konuda Kürtlerin dostu AK PARTİ’dir. Yaptığımız hakikaten reformlar; bu konudaki sessiz devrimleri en iyi…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Ne reformu ya? Mahkeme tutanağını anlatıyorum sana ya! Sayın Akbaşoğlu, bugün formunuzdasınız gerçekten, mahkeme tutanağı…
ŞAHİN TİN (Denizli) – Bir dinle önce, dinle!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – …hakikaten vatandaşlarımız net bir şekilde bilmekte, o nedenle Tayyip Erdoğan’ın, Sayın Cumhurbaşkanımızın arkasında ve AK PARTİ’nin yanında durmaktadır ve durmaya devam etmektedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Ya, propaganda yapmayı bırakın, mahkeme tutanağına cevap verin. Mahkeme tutanağına cevap verin ya.
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.55
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Gülizar BİÇER KARACA
KÂTİP ÜYELER: Muhammed ADAK (Mardin), Havva Sibel SÖYLEMEZ (Mersin)
-------0-------
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi bulunmaktadır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, Ankara Milletvekili Umut Akdoğan ve arkadaşları tarafından, Türkiye Tek Yürek kampanyasında toplanan bağış miktarının ve bunların kullanıldığı yerlerin araştırılması amacıyla 21/6/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Temmuz 2023 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
5/7/2023
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 5/7/2023 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Ali Mahir Başarır
Mersin
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Ankara Milletvekili Umut Akdoğan ve arkadaşları tarafından, Türkiye Tek Yürek kampanyasında toplanan bağış miktarının ve bunların kullanıldığı yerlerin araştırılması amacıyla 21/6/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (57 sıra no.lu) Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 5/7/2023 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talep eden Sayın Umut Akdoğan.
Buyurun Sayın Akdoğan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA UMUT AKDOĞAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerine söz aldım. Sizlerin şahsında Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevi şahsiyetini saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin bildiği üzere, şubat ayında ülkemiz büyük bir deprem felaketi yaşadı. Bu deprem felaketi yalnızca depremin hissedildiği illerde değil, 81 ilde 86 milyon yurttaşımızda derin yaralar açtı. Bu zor günlerde millet Hükûmetin açığını kapattı, bu zor günlerde millet Hükûmeti enkaz altından çıkarmaya çalıştı. Devleti Hükûmet değil, milletin ta kendisi yönetti bu zor günlerde ve iktidarın aklına yine elini milletin cebine atmak geldi ve bir kampanya başlattı: Türkiye Tek Yürek Zor dönemlerde böyle kampanyalar olabilir, milletin dayanışması için önemlidir. Ancak 1999 depreminden sonra getirilen özel iletişim vergisinin sizin döneminizde kalıcılaştırılması, toplanılan 84 milyar TL'nin deprem dışında her şeye harcanması, 15 Temmuzdan sonra toplanan 310 milyon TL paranın iç edilmesi, Beşiktaş terör saldırısından sonra toplanan 52 milyon TL paranın yok edilmesi bizi bu meseleyle ilgili endişelere gark etti. Türkiye Tek Yürek 213 televizyon, 512 radyoda yedi saat yayınlandı ve bunun neticesinde 115 milyar TL para vadedildiği söylendi. Bu 115 milyar TL paranın 75 milyar lirasının toplandığını, 40 milyar lirasının ise AFAD hesabına yatırılmadığını öğrendik. Burada iki soru var: Bir, bu 40 milyar TL neden toplanamadı? İki, bu 75 milyar TL nereye harcandı? Bu iki sorunun cevabını herkes merak ediyor.
Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu bu Türkiye Tek Yürek kampanyasının bağışçıları arasındadır. Bir an Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu bağışı yapmadığını düşünün, vallahi 8 sütuna manşetler attırırdınız, vallahi de billahi de billboardlara ilan verirdiniz. Anlıyoruz ki bu 40 milyar TL parayı vermeyenler sizin yandaşlarınız. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, değerli milletvekilleri, kaynak Anadolu Ajansı, TRT Haber. Görüyor musunuz? Diyor ki: “115 milyar TL bağış topladık.” İyi. Vaat, toplayamadınız da. Merkez Bankası, Ziraat Bankası, Vakıfbank, Halkbank, Turkcell, Cengiz Holding, Baykar, TÜRK TELEKOM, TMSF, Türk Hava Yolları, Borsa İstanbul, Türkiye Sigorta ve Ziraat Katılım; ne kadar para vermiş? Toplamda 88 milyar TL vadetmiş. Siz ne kadar toplamışsınız? 75 milyar TL. Şu devlet kurumlarının vereceğini vadettiği paralar içinde bile 13 milyarı toplayamamışsınız, 13 milyarı. (CHP sıralarından alkışlar) Bu bir utanç vesikasıdır. Devlet kurumlarının vereceği paraları bile alamamışsınız. Gücünüz kime yetmiş biliyor musunuz? Yine, SMS’le yardım etmek isteyen cefakâr yurttaşlarımıza. Niye? Onlardan parayı tıkır tıkır almışsınız; bunlardan alamamışsınız. Çamoluk Otomotiv kadar olamamış sizin semirttiğiniz firmalar, inşaatçılar, Çamoluk Otomotiv kadar olamamışlar.
Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yayınlamıştınız o dönemde. Yayınladığınız Cumhurbaşkanlığı kararnamesinde elektrik ve doğal gaz faturalarının borçlarının silineceğini söylüyordunuz, alınmayacağını söylüyordunuz. Daha depremin üzerinden beş ay geçti. Konteynerlere çadırlara, elektrik ve doğal gaz faturasıyla ilgili neredeyse utanmasanız icra göndereceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, sizlere çağrımız şudur: Bu elektrik ve doğal gaz fatura bedellerini hiç değilse yılbaşına kadar almayın, insanları rahat bırakın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Başkanım…
UMUT AKDOĞAN (Devamla) – Başkanım, tamamlıyorum.
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın.
UMUT AKDOĞAN (Devamla) – Parayı nereden bulacağız? Gidin, o semirttiğiniz iş adamlarından 40 milyar lirayı alın, gelin bu fakirin fukaranın, garibin gurebanın, depremzedenin faturalarını ödeyin. Gelin, bir araştırma komisyonu kuralım, bu 115 milyarın doğruluğunu teyit edelim. Gelin, bir araştırma komisyonu kuralım, 75 milyar lirayı nereye harcadığınızı bulalım. Gelin, bir araştırma komisyonu kuralım, 40 milyar TL'yi neden toplayamadığınızı bulalım, topladığınız paraları hangi illere harcadığınızı bulalım, hangi projeleri yaptığınızı bulalım. Bunca para toplamış olmanıza rağmen insanlar niye hâlâ çadırlarda, insanlar niye hâlâ konteyner bulamıyor buna bakın. Sayın Akbaşoğlu “Nobel mobel” diye bir şeyler söyledi, biz anlamadık bu Nobel işini; oralara kadar gitti. Gelin, insanları bu faturalardan, faturalar için gelecek icralardan kurtaralım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Son; Başkanım, bir dakika.
UMUT AKDOĞAN (Devamla) – Son, Başkanım.
BAŞKAN – Son sözlerinizi alalım lütfen.
UMUT AKDOĞAN (Devamla) – 86 milyona şeffaf, objektif bir komisyon raporu sunalım. Allah göstermesin, bir daha böyle bir felaket olursa insanlara gidip yardım isteyecek yüzümüz olsun.
Geldiğimiz bu noktada tekrar ifade ediyorum: Anadolu Ajansı ve TRT Haber kaynaklı bu rakamlara bakın; önce devlet kurumlarından bu parayı alın. Burada 2 tane şirket var milyar veren; Cengiz ve Baykar. Gidin bunlardan bu parayı alın vermedilerse, sonra da o 40 milyarın sahibini bulun, insanları bu mağduriyetten kurtarın.
Anayasa ve İç Tüzük uyarınca bu konuda Mecliste araştırma komisyonu açılmasını arz ve teklif ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz sırası Sayın Mehmet Mustafa Gürban’da.
Buyurun Sayın Gürban. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MUSTAFA GÜRBAN (Gaziantep) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; yüzyılın felaketinin ardından deprem bölgesinde yaşayan vatandaşlarımız için başlatılan Türkiye Tek Yürek kampanyası yüce milletimiz tarafından çok büyük ilgi gördü. Yediden yetmişe kampanyaya vatandaşlarımız katılım sağladı. Hayvanını bağışlayan köylüsünden, emekli maaşını bağışlayan vatandaştan memuruna, işçisine, hatta kumbarasını bozduran çocuklara kadar herkes bu iyilik yarışına katıldı.
Millet olma hâlinin bir gereği olarak millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimetlerde ve külfetlerde bir ve beraber olduk ancak bu süreci manipüle eden, istismar eden kişi ve kurumlar da olmuştur. Yaklaşık 115 milyar liradan fazla para yardımı sözü verilmesine karşın basına yansıyan bilgilere göre AFAD'ın hesabına yalnızca 74 milyar 200 milyon Türk lirası yatırılmıştır. Yatırılan paranın çok büyük miktarının kamu kurum ve kuruluşlarından geldiği görülmektedir. Yani para bir cepten diğer cebe konulmuş, amaç istendiği ölçüde maalesef hasıl olmamıştır. Ülkece geçirdiğimiz böyle bir felaketin ardından bir nevi moral gecesi olarak düzenlenen yardım kampanyası bazı kişilerin reklamı ve şovuna dönüşmüştür. Hiç kimsenin bölgedeki deprem mağduru vatandaşlarımız üzerinden prim yapmasına, çıkar sağlamasına göz yumamayız. Bu konunun her daim takipçisi olacağımızı buradan ilan ediyoruz. Bu birlik ve beraberlik etkinliğini kişisel reklam ve âdeta şova dönüştürenler AFAD tarafından ivedilikle ifşa edilmelidir.
Ayrıca, AFAD ve Kızılay yetkilileri toplanan yardım paralarının nereye harcandığını kamuoyuyla paylaşmak zorundadır. Daha öncesindeki felaketlerde yaşadığımız ve bu depremde de çok acı bir şekilde önümüze çıkan liyakatsizlik, tedbirsizlik ve ihmalkârlığın sebep olduğu tüm yıkımların zararları devlet tarafından karşılanmalıdır.
Depremde en çok zarar gören bölgelerden olan Gaziantep ilimizin İslâhiye ilçesine bağlı Kırıkçalı köyünde verimli tarım arazileri üzerine deprem toplu konut yapıları inşa edilmektedir. Çok daha uygun bölgeler varken yaklaşık elli yıldır var olan fıstık ve zeytin ağaçlarının olduğu yere konut yapımını doğru bulmadığımızı ifade etmek istiyorum. Depremde mağdur olmuş köylülerimizin tek geçim kaynağı olan bu verimli topraklar köylümüzün elinden alınmamalıdır. Bu yanlış uygulamadan bir an önce dönülmesini talep ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerine Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Grubu adına söz talebi Sayın Perihan Koca’ya ait.
Buyurun Sayın Koca. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
YEŞİL SOL PARTİ GRUBU ADINA PERİHAN KOCA (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Öncelikle, depremde yitirdiğimiz insanlarımızı, canlarımızı bir kez daha saygıyla anıyorum. Depremin en ağır yıkım bölgelerinden biri olan Hatay'daki Arap Alevi halkının Gadîr-i Hum Bayramı bugün. Bu vesileyle Gadîr-i Hum Bayramı’nı da tüm Arap Aleviler için kutluyorum.
6 Şubat depremlerinde ülkemizi devasa bir mezarlığa dönüştüren siyasi iktidar, göçük altında sahipsiz bıraktığı halk için “Türkiye Tek Yürek” şovuyla milyonların gözünün önünde 115,1 milyar TL para topladı. 15 Şubat gecesi milyonların gözlerinin içine baka baka yaşanan felaketin sorumluluğunu üstlenmek yerine halkımızın acılarını kullanarak Cengiz’iyle Kolin’iyle, Limak’ıyla, Alagöz’üyle tv programlarında biliyorsunuz hepimize bir hayırseverlik şovu izletmiş oldular. Hâlihazırda yirmi bir yıldır bu memlekette her yurttaş her ay istisnasız olarak deprem vergisi ödedi ve AKP iktidarı döneminde, yirmi bir yıldır, 6 Şubat depremlerine kadar 38 milyar 227 milyon lira deprem vergisi toplandı. Bu yetmiyormuş gibi, bu paraların nereye akıtıldığını bilmediğimiz gibi, üzerine bir gecede 115 milyar lira toplanmış oldu. Biz, o gün de sormuştuk, bugün de soruyoruz. Bu paraların depremzedelere harcanmadığını hepimiz biliyoruz. Peki, bu paraların akıbeti ne oldu? Toplanan bu paralar kime, nereye, nasıl harcandı? Biraz evvel, diğer oturumda, AKP'li vekil çıktı, dedi ki: “Pozitif gündem, pozitif gündem.” Pozitif gündem dediğiniz şey bizim için başkadır, bizim gündemimiz halkımızın gündemidir, işte budur. O yüzden bu paranın akıbetinin ne olduğunu açıklamak zorundasınız. Bu para kimlere, nasıl harcandı; halka şeffaf bir şekilde anlatmak zorundasınız. Madem o kadar para topladınız, deprem bölgelerinde insanlar hâlâ neden çadırlarda kalmaya devam ediyorlar? Madem o kadar para topladınız, çadırlarda kalan halkımızın çadırlarına sayaç takıp elektrik, su faturalarını zam üstüne zamla neden yağdırıyorsunuz? Neden hâlâ tarlalarına, ekinlerine geçici istimlakla el koyduğunuz insanlara herhangi bir ödeme yapılmadı? Madem bu kadar para topladınız, yıkım ihaleleri alan şirketlerin insanlarımızın eşyalarına el koymasına neden göz yumdunuz? Madem bu kadar para topladınız, bununla övünüyorsunuz, Hatay Dikmece, Anayazı, Gülderen’deki halkın mülklerine neden acele kamulaştırma yoluyla çöktünüz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Vekil.
PERİHAN KOCA (Devamla) – Hepimizin gözü önünde “Hatay Defne’de hastane yapıldı.” propagandaları yaptınız; gördük, Hatay’da bugün bir hastane bile yok, söylediğiniz şey büyük bir sağlık ocağından ibaret.
Biraz evvel yine bir AKP’li vekil çıktı “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır.” dedi; biz biliyoruz, evet, yaptıklarınız yapacaklarınızın teminatı ama biz bunu sorgulamaya, halkımızın yanında, halkla beraber olmaya devam edeceğiz. Siz insanların gözlerinin içine baka baka yalan söylemeye devam ediyorsunuz, biz de sizin gözlerinizin içine baka baka bu işlediğiniz suçların, halka söylediğiniz yalanların mutlaka hesabını soracağımızı buradan bir kez daha ifade ediyoruz. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz sırası Sayın Atay Uslu’da.
Buyurun Sayın Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ATAY USLU (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi ve sizleri saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.
6 Şubat depremleri çok büyük bir afetti; ölen kardeşlerimize Allah'tan rahmet diliyoruz, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz.
Bizim değil dünya tarihinin en büyük depremlerinden birini yaşadık. Yunanistan'ın yüz ölçümünden büyük, Yunanistan'ın nüfusundan daha fazla alanı etkileyen, kişiyi etkileyen bir depremden bahsediyoruz; 11 il, 62 ilçe, 10 binden fazla köy bu depremden etkilenmiştir. Deprem olur olmaz devletimiz harekete geçmiş, tüm kurumlarımız seferber edilmiş; bu seferberlik ruhu bölgede hâlâ devam etmektedir. Akut dönem çalışmaları yerini artık iyileştirme çalışmalarına, normalleştirme çalışmalarına bırakmıştır. Arama kurtarma, yaralıların tedavisi, sağlık hizmetleri, tahliye, enkaz kaldırma, geçici barınma, beslenme, altyapı, sosyal merkez, sosyal merkez eğitim çalışmaları, psikososyal destekler, çiftçilerimize destekler, şehirlerin yeniden planlanması, çadır kent, konteyner kent ve kalıcı konutların yapımına başlanması, ticari destekler, deprem destekleri gibi yapılan yüzlerce kalem ve çalışma var; bu çalışmaların her biri koordinasyon ve emek gerektiriyor.
Evet, 1 milyon çadır bölgeye kuruldu, şimdi çadırların yerini konteynerler aldı. Evet, konteynere geçmek istemeyen depremzede kardeşlerimize şimdi kira yardımlarını veriyoruz. 165 bin konteyneri bölgede kurduk, 500 bin depremzede bunlarda yaşıyor ve konteyner kurulum çalışmaları devam ediyor.
Bir konteyner kent orta büyüklükteki bir ilçeye tekabül ediyor, her birinde elektrik, su, kanalizasyon çalışması yapılıyor, her bir konteyner kentte çocuk parkı, mescit, eğitim merkezi, sağlık merkezi, psikososyal destek merkezleri var; bunların hepsini görmek lazım.
Deprem bölgesinde ilk üç ay, üç buçuk ay içerisinde her gün 4 milyon kişiye sıcak yemek verildi.
Değerli arkadaşlarım, tahliye seferberliği, arama kurtarma, beslenme yardımı, barınma yardımı, iş yerlerinin yapımı… 9 binden fazla iş yeri yapıldı, teslim edildi ve yapımı devam ediyor. Hayvancılığa destek, zarar ziyan tespitleri... Mesela, destek ödemeleri yapılıyor; 1,8 milyon vatandaşımıza 10 bin lira destek ödemesi oldu; kira yardımları yapılıyor, 330 bin vatandaşımıza kira yardımı yapıldı, yapılmaya devam ediyor. Taşınma yardımları, ölüm yardımları; bunların hepsi yapılıyor.
Bakın, bu çalışmaların hepsi bir koordinasyon gerektiriyor; emek, çaba, kapasite, yönetim gerektiriyor. Bu çalışmaların hepsini koordine edecek bir Cumhurbaşkanına ihtiyaç var; bu çalışmalar için bölgeyi ziyaret eden, hiçbir zaman depremzedeleri gündeminden çıkarmayan bir lidere, bir Recep Tayyip Erdoğan’a ihtiyaç var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Kaç konteyner dağıttınız?
ATAY USLU (Devamla) – Bu çalışmalar için bölgeden ayrılmayan bakanlarımıza ihtiyaç var, mülki idare amirlerine, görevlilere, AFAD koordinasyonuna ihtiyaç var. Ben hepsine teşekkür ediyorum, şükranlarımı sunuyorum.
Enkazlar kaldırılıyor arkadaşlar, bakın, yıkık ve acil yıkılacak binalar, bunların hepsi kaldırıldı. 2 milyon kamyon seferiyle 20 milyon metreküp moloz taşındı.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Ya, deprem bölgesinden bir vekil yok mu konuşacak, sen konuşuyorsun? Antalya vekilisin sen ya! Sen gördün mü Antep’i, Hatay’ı, Malatya’yı, Adıyaman’ı? Bol keseden sallıyorsun ya!
UMUT AKDOĞAN (Ankara) – Şu paraları toplayalım.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Ayıp ya! Deprem bölgesinden bir milletvekili yok muydu da Antalya Milletvekilini konuşturuyorsunuz ya!
ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) – Dinlensene, dinle dinle!
VELİ AĞBABA (Malatya) – Ayıp ya! Ayıp, ayıp!
ATAY USLU (Devamla) – Hasar tespit çalışmaları: 2 milyon binanın hasar tespit çalışması tamamlandı, şimdi kalıcı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayınız Sayın Vekil.
ATAY USLU (Devamla) – 20’nci günde temel atmak, 150’nci günde 180 bin konut inşasına devam etmek; bu bir emektir, bu bir koordinasyondur.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Ayıp, depremzedeye saygısızlık bu ya! Yok mu Adıyaman Milletvekili, Malatya Milletvekili, Hatay Milletvekili yok mu? Yok mu Maraş Milletvekili?
ATAY USLU (Devamla) – Arkadaşlar, bir yılda 319 bin konutu yapacağız, dinlerseniz, bunları öğreneceksiniz.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Salla bakalım! Antalya’da sahillerde gez, deprem bölgesini konuş.
ATAY USLU (Devamla) – Bunlar Cumhurbaşkanımızın vizyonuyla oluyor, liderliğiyle oluyor. Nasıl geçmiş felaketlerde bölgeleri ayağa kaldırdıysak, inşallah, bölgeyi de, o 11 ili de ayağa kaldıracağız, ihya edeceğiz, inşa edeceğiz.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Antalya’da sahillerde gez gel Malatya’yı anlat, Adıyaman’ı anlat! Yazık, yazık!
ATAY USLU (Devamla) – Gelelim, önergedeki… Bakın, şimdi dinleyin, bazı şeyler öğreneceksiniz, öğrenmeye devam edeceksiniz.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Yazık, yazık!
UMUT AKDOĞAN (Ankara) – Devlet bankasından paraları alsanız…
ATAY USLU (Devamla) – Önergedeki konu, evet, Türkiye Tek Yürek kampanyası yapılmış -belki dinlerseniz öğrenirsiniz arkadaşlar- bu kampanyanın sonunda da kabaca 115 milyarlık bir taahhütte bulunulmuş ve şu ana kadar 86 milyar liralık para nakit olarak yatırılmış. Evet, bazı kamu kurumlarının yatırmadığıyla ilgili iddia var, bu kamu kurumları taahhütlerini yerine getiriyorlar ve getirmeye devam ediyorlar; onda sorun yok.
UMUT AKDOĞAN (Ankara) – Ne zaman? Kurbağanın gözü patlayınca.
ATAY USLU (Devamla) – Ancak söylediğiniz gibi yatırmayanlar var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Son cümlenizi alalım.
BURHANETTİN BULUT (Adana) – Kim yatırmamış?
UMUT AKDOĞAN (Ankara) – Ne zaman? Depremzede perişan, ne zaman yatıracak?
ATAY USLU (Devamla) – Biraz önce arkadaşımızın zikrettiği kuruluşları taahhütlerini yerine getiriyorlar. Bunu net olarak söyleyeyim.
BURHANETTİN BULUT (Adana) – Kim yatırmayan, kim?
ATAY USLU (Devamla) – Bakın, yerine getirmeyenlerin siyasi partisi yok; onlar yerine getirmek zorundadırlar, yanlış yapıyorlar, takip etmemiz lazım.
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Hatay’da kaç konteyner dağıttınız, kaç ev yıkıldı? Onun şu anda cevabını istiyorum.
ATAY USLU (Devamla) – Devam ediyorum, 85-86 milyar, 27 milyar da ayrıca farklı şekillerde bağış yapılmış; toplam 112 milyar liralık bağış yapılmış şu ana kadar.
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Seyyar tuvalet için harcadınız mı, seyyar tuvalet?
ATAY USLU (Devamla) – Bunların 38 milyarı -biraz önce saydığım- kira ödemesi, çadır, konteyner, WC, gıda, hijyen, taşınmada kullanılmış. Şu anda hesaplarda 74 milyar lira para var; bunlar da yine aynı şekilde alımlarda, yardımlarda kullanılacak.
Değerli arkadaşlarım, tekrar söylüyorum: Bakın, yapmayan kendisine yapmamıştır. “AK PARTİ’liler yapmadı.” demek yanlıştır, sınıflandırmayın. Bildiğiniz bir şey varsa çıkın, söyleyin. Biz araştırmadık, kimlerin yapıp yapmadığı önemli değil; yapmayan yanlış yapmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Hatip, teşekkür ederiz.
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Seyyar tuvalet bile daha yok! Bu para bankadaysa niye oraya bir seyyar tuvalet gönderemiyorsunuz? Niye konteyner dağıtmıyorsunuz?
ATAY USLU (Devamla) – Böyle bir sınıflandırma ve kategorizasyon tamamen yanlıştır, Türkiye güçlüdür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Hatip.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Sayın Başkanım, çok kısa…
BAŞKAN – Ne için söz istemiştiniz Sayın Başarır?
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Efendim, beyanlarıyla ilgili çok kısa bir şey eklemek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Sayın Başkanım, her şeye söz vermek zorunda değilsiniz ya!
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Açarsanız, gerekçesini söyleyeyim.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, arzu ediyorsanız buyurun, siz gelin, siz yönetin burayı, olur mu?
ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) – Niye? O kadar bağırdılar.
BAŞKAN – Lütfen, onun takdiri bana ait.
ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) – O kadar bağırdılar!
BAŞKAN – Takdir bana aittir, lütfen.
Sayın Başarır, ne için söz istemiştiniz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Şimdi, Sayın Başkanım…
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Oylamayı yap, konuşsun!
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Oylayalım Başkanım, oylayalım!
BAŞKAN – Sayın Başarır, söz talebiniz neydi?
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Bakın, Sayın Başkanım, hatibimiz grup önerisinde tek tek rakamları açıkladı ve…
ATAY USLU (Antalya) – Biz de açıkladık.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Onu yalanladı, başka rakamlar verdi; kaynağını, nerede öğrendiğini sordu.
ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK (Sakarya) – Hiçbir sataşma yoktu, hiçbir kelime sataşma yoktu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Hayır, hiçbir sataşma yok. Sayın Başkan…
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Bunu milletvekilimiz yerinden bir dakika açıklasın, kendisi sordu çünkü.
BAŞKAN – Sayın Başarır, durum aydınlanmıştır.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Divanda Kâtip Üyeler ve Başkan arasında bir anlaşmazlık vardır, oylamayı elektronik yolla yapacağım arkadaşlar.
Elektronik oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Öneri reddedilmiştir arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
4.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin önerisi
5/7/2023
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 5/7/2023 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından İç Tüzük’ün 19'uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Abdulhamit Gül
Gaziantep
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 11, 12, 13, 14, 10, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31 ve 32 sıra sayılı Kanun Teklifleri ile 6 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi’nin bu kısmın sırasıyla 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23 ve 24'üncü sıralarına alınması ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
5, 6, 11, 12, 13, 18, 19, 20, 25, 26 ve 27 Temmuz 2023 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesi ve bu birleşimlerinde saat 24.00’e kadar çalışmalarını sürdürmesi;
Önerilmiştir.
BAŞKAN – Öneri üzerine İYİ Parti Grubu adına söz, Sayın Erhan Usta’ya ait.
Buyurun Sayın Usta. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Tabii, bugün sıcak bir gündem var malum, bir kanun teklifi AK PARTİ Grubu tarafından Meclise sunuldu. Şimdi, burada bunları gelecek hafta içerisinde detaylı bir şekilde konuşacağız ancak hakikaten çok sıkıntılı ve tehlikeli maddeler var. Şimdi, bir defa, kısa konuşmamda ifade etmiştim yani acı reçetenin unsurları yavaş yavaş çıkmaya başladı. İşte, bir kısım akaryakıt zamları falan geliyor ardı ardına. Şimdi, maktu vergileri 5 katına kadar artırma konusunda Cumhurbaşkanına burada yetki veriliyor. Yani noter masraflarından pasaport harcına aklınıza gelen ne kadar rakam olarak belirlenen -oran olarak değil de rakam olarak belirlenen- vergi varsa hepsinin 5 katına kadar artırılması izni veriyor. Yani Hükûmetin yaptığı yanlışların, “Türkiye ekonomi modeli” diye yaptıkları saçmalığın bedelini vatandaşa tek tek ödetmeye başladılar. Şimdi, bunu bütçe rakamlarında da maalesef görüyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, 2022 yılında bütçe açığı Hükûmetin bize verdiği en son rakamlara göre 139 milyar TL oldu, 139 milyar TL. Yani 2023'te ne olması lazım? Bu, normal bir ülkede, işte, normal bir ülkede olmaz da zaten, hani bizde yüzde 40-50 enflasyonla filan deseniz 200 milyar civarında bir şey beklemek lazım. 2023 bütçesinde kanunlaşan, Meclisten geçen bütçe açığı, 2022'de 139 milyar lira olan açık, 661 milyar liraya çıkartıldı. Bu, çok yüksek bir açıktı. Çünkü devletin hesapları şeffaf değil, maalesef AK PARTİ bütün hesabı kitabı her şeyi kaybettirdi bize. 2022'de gösterilmedi, bunların bir kısmı 2023’e aktarılmıştı. Arkadaşlar, bir bütçenin açığı 139 milyar TL'den 661 milyar TL'ye çıkar mı? Bu daha yılın başında olan. Şu anda açığın ne olacağı konusunda hiçbirimizin bir fikri yok ama bir konuda fikrimiz var. Bu kanun teklifinde bir madde var. O maddede… Biliyorsunuz, Finansman Kanunu’na göre bütçe açığının yüzde 10’u en fazla net borçlanma yapılabiliyor. Şimdi, bunu 3 katına çıkartan bir madde geliyor yani şu anlama geliyor: 661 milyar lira zaten bütçe açığımız vardı, bu yüzde 10 artırımıyla en fazla net borçlanma 729 milyar lira olabilir, bunu 2 trilyon 186 milyar liraya çıkartan bir madde var burada değerli arkadaşlar. Yani buradan 2023 içerisinde oluşabilecek açığa ilişkin bir tahminde bulunmak herhâlde çok zor olmayacaktır. Yani geçen yıl 139 milyar TL olan açık önce 661 milyar liraya çıkartılıyor fakat borçlanma limiti, net borçlanma -ki açığınız demek ki çok daha fazla olacak- 2 trilyon 186 milyar liraya çıkartılıyor. Bunlar kabul edilebilir bir şey değil. Yani bu şekilde bir ekonominin ayakta kalması mümkün değil. Dolayısıyla yapılması gereken ne? Kendisine çekidüzen vermesi lazım. Hükûmetin kendine çekidüzen vermek yerine yaptığı şey ne?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Usta.
ERHAN USTA (Devamla) – Mesela yine gelen kanun teklifinin geçici 2’nci maddesinde kanuna göre Hazinenin ödemesi gereken bir kısım yükleri Merkez Bankasının üzerine atıyor. Ya, dünyada görülmüş bir şey değil. Neden bahsediyorsunuz? Kur korumalı mevduattan.
Değerli arkadaşlar, sadece haziran ayındaki kur artışı nedeniyle kur korumalı mevduat üzerinden gelen yük teknisyenlerin yaptığı çalışmaya göre -burada yine bir şeffaflık yok ancak böyle işte birtakım hesaplar yapılabiliyor- 192 milyar TL yani bakın, 200 milyar TL kur artışının, bir aydaki kur artışının getirdiği yük. Bu yüklerin şimdi bir kısmını TCMB yani Merkez Bankası üstleniyordu, bir kısmını Hazine üstleniyordu; Hazinenin yüklerini de getiriyor Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının üzerine yıkıyor. Yani bir yandan borçlanma limitini 2,2 trilyon liraya kadar çıkartıyorsunuz, bir yandan da bu borçlanmayı azaltmak ve açığı azaltmak için hiç şeffaf olmayacak bir şekilde, bütün uluslararası normlara, standartlara aykırı bir şekilde Hazinenin ödemesi gereken bir rakamı da gidiyorsunuz Merkez Bankasının üzerine yıkıyorsunuz. Böyle bir şey kabul edilebilir bir şey değil. Böyle bir ekonomiye güven olmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayalım, son cümlelerinizi alalım.
ERHAN USTA (Devamla) - Böyle bir ekonomide yerli paranın kıymetini koruyamazsınız. Zaten rezerviniz eksi 70 milyar dolar, ondan sonra, şeffaflık yok, hesap belli değil kitap belli değil, ondan sonra, efendim, faiz politikası belli değil, ekonomi politikanız belli değil. Söyleye söyleye dilimizde tüy bitti yani sadece para politikasıyla ekonomik sorunları çözmek olmaz. Kapsamlı bir ekonomik program biz Mehmet Şimşek’ten hâlâ bekliyoruz. Yani ya bunu yapacak ekipleri yok ya bunu yapacak bilgileri yok ya da bunun yapılmasına Sayın Cumhurbaşkanı müsaade etmiyor ama ne olduğunu hepimiz anlamak durumundayız. Bu şekilde ekonomi yönetilmesi mümkün değil. Ondan sonra gelir, bütün fatura vatandaşa yıkılır emeklilerde olduğu gibi.
Bakın, kanun teklifinde emekliler unutuldu yani emekliler bu ülkede yaşamıyor mu, onların ihtiyacı yok mu? Memura veriyoruz, işçiye veriyoruz, diğer taraflara veriyoruz yetersiz olmakla birlikte, emeklilere niye verilmiyor arkadaşlar? Bunların doğru bir cevabı yok.
Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerine Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Grubu adına söz sırası Sayın Kamuran Tanhan’a ait.
Buyurun Sayın Tanhan. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
YEŞİL SOL PARTİ GRUBU ADINA KAMURAN TANHAN (Mardin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dünden beri hukuk devleti, bağımsız ve tarafsız yargı üzerine sıkça ifadeler dinledik. Ne yazık ki, hukukun içinden gelen birisi olarak, on beş yıllık avukatlık mesleğinde yaptığımız gözlemlerle ve insan hakları savunucusu olarak böyle bir durumun Türkiye’de yer almadığını açık ve net olarak ifade edebiliriz .
Arkadaşım Ali Bozan buradan kumpas davası, daha doğrusu Kobani kumpas davasıyla ilgili çok şey ifade etti. Aslında Kobani kumpas davası Türkiye’de ya da Ankara’da ya da siyasette konuşulan davalardan bir tanesi. Mardin Nusaybin için bir örnek vereceğim. 2017 yılının Ocak ayında Nusaybin Belediyesi Eş Başkanı Sara Kaya ve beraberindeki eş başkanıyla gözaltına alınıp tutuklandılar. Hâlen Tarsus Kadın Cezaevinde tutuklu olarak bulunmaktadır. Neydi bu Nusaybin Belediyesi Eş Başkanı Sara Kaya’ya ilişkin iddialar? Valilik açıklamaya yapıyor, diyor ki: “Şurada yapılan kazı neticesinde -ele geçen harita üzerine biz kazı yaptık- bir delile ulaştık, sizin isminiz geçiyor; siz örgütle irtibatlısınız.” Gözaltına alınıyor. Tabii, bu arada Sara Kaya, yaklaşık yirmi dört yıldır belediyede mali hizmetler müdürü görevini yürütürken tanık olarak mahkemelere dahi çağırılmamış, bir disiplin soruşturması dahi geçirmemiştir. Devreye savcılık giriyor, diyor ki: “Efendim, aslında o kazıda bulunmadı, biz tesadüfen evde bulduk.” Valiliği yalanlıyor. İddianameye bakıyoruz, tam bir hukuk garabeti. Nedir? Nusaybin Emniyet Amirliğinde görevli “Ünal Uyar" isimli Emniyet Amirinin hukuka aykırı olarak ortaya koyduğu, yarattığı bir mektup. Sözde, örgüt tarafından yazılmış ama öyle bir durum söz konusu değil. Yargılama yapılıyor. Mektubun tarihi 15 Ekim 2015 olarak yazılmışken ele geçiriliş tarihi iki yıl sonra ve bu mektup ne hikmetse dümdüz, hiçbir toz zerresi bile yer almıyor. Mektupta ismi geçen ve ölü olarak söylenen şahıslar o dönemde yaşıyordu, daha sonra vefat etmişler. Dolayısıyla, nedir bu iddianamenin konusu? Aslında bir prototipi bu Kobani davasının, hukuk yargılamalarının, FETÖ yargılamalarının… FETÖ tarzı, FETÖ fikrinin devamı niteliğinde olan yargılamalar devam ediyor. Değer ailesiymiş… İşte “Sen Ahmet’i, Mehmet’i işe aldın.” 250 kişi sayılıyor burada ve 250 kişi içerisinde emekli olanlar var, vefat edenler var, 1974 yılında belediyeye alınanlar var. Tek bir kişi dahi Sara Kaya döneminde veya onun meclisi döneminde işe alınmamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın.
KAMURAN TANHAN (Devamla) – Teşekkür ederim.
Dolayısıyla, bir hukuk garabeti devam ediyor. Hâlen Tarsus Cezaevinde tutuklu ve Tarsus Cezaevinde yaptığımız görüşmelere ilişkin de bir sürü hak ihlalini ifade ettiler. Nedir bunlar? Pandemi bahanesiyle serbest ve ortak alan hakları ihlal edilmiş ama pandemi ortadan kalkalı neredeyse üç yıl oldu, bu bahaneleri hâlen devam ediyor. Yoğun keyfî arama, kelepçeyle muayene, spor hakkının engellenmesi, yine, Tarsus T1’de telefon süresindeki farklılıklar -adli suçlularla ilgili otuz dakika, siyasi mahkûmlarla ilgili olan kısım on dakika- görüntülü arama hakkının olmaması, hastaneye geç sevk, başvuru dilekçelerinin akıbetinin bildirilmemesi, muhalif gazetelerin verilmemesi…
BAŞKAN – Son cümlenizi alalım.
KAMURAN TANHAN (Devamla) – Yine, Giresun Espiye Cezaevinde otuz yıl DGM yargılamalarıyla mahkûm olmuş -DGM, uluslararası mahkemeler tarafından mahkûm edilmiş- DGM yargılamalarıyla otuz yıldır cezaevinde olan Asım Demir, pişmanlık dayatması nedeniyle tahliye edilmiyor. Yine, Kırıklar Cezaevinde hasta tutsaklar ölüme terk ediliyor. Kırşehir Cezaevinde Remzi Bayram, hasta tutuklu Sinan Karer altı aydır tahliye edilmiyor. Şakran Cezaevinde Hatice Calıhan, Silivri Cezaevinde Rasim Sayın, 84 yaşındaki ağır hasta Mehmet Emin Özkan; bunlar hukuk devleti dediğiniz bir ülkede hukuku uygulamayarak tahliye edilmiyorlar. Dolayısıyla, diğer bir durum da Ereğli’de Memduh Parıltı… Metris Cezaevinde Abdulkadir Kuday, yüzde 93 engelli, hayati hiçbir ihtiyacını gerçekleştiremiyor. Bunların tamamı sizin az önce ya da iki gündür bahsettiğiniz sözde hukuk devletinde var olan hukuksuzlukların kısaca özeti. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçmeden önce İç Tüzük madde 60’a göre kısa bir söz talebinde bulunan 4 milletvekiline söz vereceğim.
Sayın Adem Yıldırım…
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- İstanbul Milletvekili Adem Yıldırım’ın, Türkiye’nin 1990’lı yıllarına ilişkin açıklaması
ADEM YILDIRIM (İstanbul) – Evet, Başkanım, teşekkürler.
1990’lı yıllar Türkiye’nin SHP’li koalisyon yılları ve maalesef kitlesel provokasyon ve siyasi suikastlarla kaosa itildiği yıllar olarak karşımıza çıkmaktadır. PKK’lı teröristler 5 Temmuz 1993 günü Başbağlar Köyü’nü basmış, bir buçuk saat örgüt propagandası yaptıktan sonra tüm erkekleri kurşuna dizmiş, 29 kişiyi katletmiş, daha sonra köyü ateşe verip 214 ev, köy okulu, köy camisini, halkevlerini yakmıştır. Yakılan evlerde saklanan 1’i kadın 4 kişi de yanarak maalesef vefat etmiştir. Türkiye’nin bu 1990’lı yılları koalisyonlu yıllar, acılarla doludur ve bu acılar hepimizin acısıdır. Acıları bölüp yarıştırmak doğru olmadığı gibi bunun üzerinden bir nefret ve şiddet dili geliştirmek, hele hele terör örgütleri diliyle bu acıları yeniden depreştirmek ülkemizin bütünlüğüne zarar vermektedir. Terör örgütü PKK’yı aklamaya çalışmak PKK’nın propagandasını yapmaktır. Bu vesileyle, Başbağlar katliamını yapan PKK terör örgütünü ve hâlen bu insanlık suçlusu terör örgütü liderine güzellemeler yapan destekçilerini lanetliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Nermin Yıldırım Kara...
29.- Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara’nın, İskenderun’un kurtuluşunun 85’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
NERMİN YILDIRIM KARA ( Hatay) – Teşekkürler Sayın Başkanım.
Bugün 5 Temmuz, tarihinde nice şan ve şeref dolu anlara tanıklık etmiş İskenderun için önemli bir günü simgelemektedir. İskenderun’umuzun kurtuluşunun 85’inci yıl dönümü kutlu olsun. Bu yolda mücadele eden, Hatay’ı kutsal davası olarak gören Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını tekrar saygıyla ve minnetle anmak istiyorum.
Hem Hatay halkının hem de burada olanların sesi olmaya çalışan bizler olarak buradaki mücadele azmini ve Kuvayımilliye ruhunu sürdürmeye devam edeceğiz. Hastalığının ağırlaştığı sırada bile “Hatay benim şahsi meselemdir.” iradesi gösteren Atatürk’ün yolundayız ve bunu şiar olarak benimsemekteyiz. Hatay Atatürk’ün milletine ebediyete intikal etmeden önceki son emanetidir. Bu önemli kurtuluş günü vesilesiyle Hatay’daki yurttaşlarımızın hâlâ sarılmayı bekleyen yaraları olduğunu vurgulamak istiyor ve Atatürk’ün emanetine sahip çıkmaya herkesi davet ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Serkan Sarı...
30.- Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı’nın, memur ve emeklilerinin maaşlarında yapılacak düzenlemeye ilişkin açıklaması
SERKAN SARI (Balıkesir) – Teşekkürler Sayın Başkanım.
AK PARTİ Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “En düşük memur maaşı 22 bin lira olacak.” dediğinde dolar 19,5 liraydı, bugün 26 lira yani Erdoğan’ın verdiği vaat bile dolar karşısında eridi gitti. O gün bu vaadin karşılığı 1.128 dolardı, şimdi 846 dolar; kırk günde gelinen nokta 7.300 lira erime. Her şeye zam üstüne zam; bu, işçimizin, emeklimizin, memurumuzun ve tüm vatandaşlarımızın sadece kırk günde nasıl fakirleştiğinin göstergesidir.
En düşük memur maaşına yapılan yüzde 86 zammın yüzde 17,55’i oransal olarak maaşlara yansımış, kalan kısmı 8 bin TL olarak seyyanen zamla tamamlanmıştır. Bu durum maaşlarda adalet dengesini bozacak ve Emekli Sandığı matrahını etkilemediği için de emekli aylığında mağduriyet yaratacaktır. Güncel ekonomik durum göz önünde bulundurularak en düşük memur maaşı vaadi en az 29.500 lira olarak güncellenmeli, bu artış...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gülcan Kış...
31.- Mersin Milletvekili Gülcan Kış’ın, Çeşmeli-Taşucu Otoyol Projesi’ne ilişkin açıklaması
GÜLCAN KIŞ (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkanım.
Çeşmeli-Taşucu Otoyol Projesi AKP Hükûmeti tarafından Mersin halkına yıllardır seçim vaadi olarak sunulmaktadır. Birden çok kez ihaleye çıkılan ve ertelenen, ihalesi yapılsa bile sonradan feshedilen projenin bitirilmemesinin çilesini Mersin halkı senelerdir çekmektedir. Mersin halkınca “çile yolu” olarak adlandırılan bu güzergâhta güvenlikli ve yüksek standartlı bir çalışma yapılmaması birçok kazaya davetiye çıkarmış, yılan hikâyesine dönen otoyol projesi tamamlanmadığı için yüzlerce yurttaşımız canından olmuştur. AKP Hükûmeti bunlardan ders çıkarmaya niyetli değildir. Son olarak da Kurban Bayramı’nda Mersin bu çile ve işkenceyi tekrar yaşamış, verilen sözlerin tutulmadığı yine görülmüştür.
Buradan Mersin halkı adına AKP Hükûmetine bir kez daha sesleniyorum: Çeşmeli-Taşucu Otoyolu’nun bir an evvel bitirilmesi için çağrı yapıyor, otoyol projesi bitirilene kadar da takipçisi olacağımı belirtiyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, birleşime yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.57
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.17
BAŞKAN: Başkan Vekili Gülizar BİÇER KARACA
KÂTİP ÜYELER: Muhammed ADAK (Mardin), Havva Sibel SÖYLEMEZ (Mersin)
-------0-------
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sıraya alınan, İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ulusal Sürücü Belgelerinin/Sürüş Ehliyetlerinin Karşılıklı Olarak Tanınması ve Değişimi Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşülmesine başlayacağız.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ulusal Sürücü Belgelerinin/Sürüş Ehliyetlerinin Karşılıklı Olarak Tanınması ve Değişimi Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/14) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 11)[(*)]
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 11 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerine söz taleplerini karşılayacağım.
İlk söz talebi, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Grubu adına Sayın Meral Danış Beştaş.
Buyurun Sayın Beştaş. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
YEŞİL SOL PARTİ GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Evet, birazdan gelir milletvekillerimiz.
Ben bugün size, 14 Mayısta seçildiğim ilin, Erzurum’un şöyle bir resmini çizmek isterim: Sorunları nedir hakikaten? İddia edildiği gibi her şey güllük gülistanlık, hiçbir sorun yok, orada herkes iktidardan yana yani vatandaşların memnuniyeti had safhada; böyle bir heyula var, böyle bir dolaşım var Türkiye’de. Aslında öyle değil, sizleri biraz Kafdağı’nın arkasına götürmek istiyorum. Hani, iktidarın iddia ettiği gibi dünya bizi kıskanıyor, yollarımız duble duble, hayat çok güzel, her şey yolunda… Güllük gülistanlık gösteriyorlar ya, hiç de öyle değil, Erzurum’da hayat öyle değil. Kadim bir kent tabii ki Erzurum; tarihi, doğası, verimli toprakları ve yüz yıllardan beri özellikle geçiş güzergâhlarında olduğu için jeopolitik önemde bir kent olma statüsünde; en eski üniversitelerden birine sahip bir kent ama gelin görün ki devasa sorunlarla baş başa bırakılmış koca bir kent var ortada.
Şimdi, duble yollardan başlayayım. Ben yaklaşık bir hafta Erzurum’da dolaştım dağ taş, köy, mezra, ilçeleri. Güney ilçelerine gittim öncelikle. “Niye?” diyeceksiniz çünkü bizim maalesef Türkiye bölündüğü gibi -hani ortadan ikiye bölündü ya- kentler de ortadan ikiye bölünmüş durumda; en çok oy aldığımız ilçeler olduğu için teşekkür ziyaretlerine oradan başladım ve hepinizin bildiği üzere bir kaza geçirdim, ağır bir kaza, belimde sorun var, ameliyat edildim yani özel bir şey diye açıklamıyorum. O yollarda -ben geldiğimden beri günde 2-3 iğne yaptırıyorum çünkü- o sarsıntıyla inanılmaz bir şey hâli var, yolculuk yapmak mümkün değil. “Hangi ilçeler?” diyeceksiniz. Tekman, Hınıs, Karayazı ve Karaçoban. Onlarca köye gittim ve "duble yol" diyorlar ama binlerce, on binlerce yurttaşın yaşadığı köylerde yol yok. Diyeceksiniz ki: "Niye yok?" Çünkü oralarda yüzde 90'ın üzerinde Kürt yurttaşları yaşıyor. Çünkü Erzurum bilindiği ya da iddia edildiği gibi bir Türk şehri değil -tırnak içinde söylüyorum- hani sadece Türklerin yaşadığı, başka kimliklerin olmadığı, tek renkli bir il değil. Orada yüz binlerce Kürt yaşıyor tıpkı dadaş yurttaşlarımız gibi, Türk yurttaşlarımız gibi; geçmişte de Ermenilerin -biliyorsunuz- tarihî olarak illerinden bir tanesiydi. Bununla ilgili yani ben bizzat gördüğüm için çok vahim olduğunu söyleyebilirim.
Şimdi size şeyi aktaracağım, köy yolları niye yapılmıyor? Köy yolları… İktidar adına orada işte Büyükşehir Belediye Başkanı var, Mehmet Sekmen ve ilçe belediye başkanları var, ayrıca kayyumlar var yani Tekman'da kayyum atanmış, irade gasbedilmiş... Pardon, şey olmuş, KHK'li olduğu için belediye başkanımız 2'nci sıraya verilmiş, bu da bir kayyum tabii ki. Karayazı'da da kayyum atanmış. Tekman merkezde normal bir yolculuk yapamazsınız sokak aralarında. Yollar böyle şey gibi, hani ne derler, âdeta pistteymişsiniz gibi; şoför arkadaşlar yolları böyle oradan buradan bölerek geçiyorlar. Hatta bir video çektim “İşte kayyum kenti.” diye, bunu özellikle ifade ettim. Şimdi, bu yollar kötü olunca özellikle eğitim ve sağlık açısından vatandaşlar çok zor durumda, ulaşamıyorlar yani bir hastalık hâlinde bir mezradan ilçe merkezine gitmek, köye gitmek hakikaten imkânsız. Yayla yolları gördüğüm kadarıyla hemen hemen hiç yapılmamış. Bir tane yayla yoluna gittim, Karayazı’nın bir köyünün yayla yolunu bir görmek istedim. Orada zaten hayvanların bakımı... Erzurum bir hayvancılık kenti tabii ki tarım kenti olduğu kadar ve hayvancılık çok önemli bir çıtada devam ediyor. Mesela birkaç köy ismi vereyim, bizzat gittiklerim Çakmak, Kosan, İsmail, Akbayır köyleri; Çiyagevr bölgesi, Akdağ bölgesi. Burada 9 köy varmış, ağırlıklı olarak Yeşil Sol Partiye oy vermişler ve burada yol yok diyeyim, hani çok kötü yollar var. Kayyum idaresindeki Karayazı’da Göksu köyünü Elmalıdere’ye bağlayan köylerin durumunda ayrıca bir şey var; bizzat bir şey gözlemledim, bunu yine paylaşmıştım: Bir köye gittik, girişte şöyle devasa mıcırlar böyle dağ gibi. "Nedir bu mıcırlar, niye burada bekliyor?" dedim. Dediler ki: "Seçimden önce ihale yapıldı." Yani köy yolları yapılacaktı. Bu hangi bölge? Göksu köyünü Elmalıdere’ye bağlayan bir hat var, 9 köy var yol üstünde, 35 kilometreymiş. Seçimde iktidar partisi yeterince oy almadığı için, ister inanın ister inanmayın ihale iptal edilmiş. “Siz, bize oy vermediniz, biz sizin köy yolunuzu yapmayacağız.” demişler. Yani bununla ilgili olarak yazık diyorum, çok yazık hakikaten. Yani insanlar oy vermediği zaman hizmet görmeyecek mi? Bu ülkede yüzde 50 vergi vermiyor mu, asgari yüzde 50 vergi vermiyor mu? Vergi veriyoruz hepimiz, yurttaşız. Biz muhalefetiz, siz iktidar; olabilir, baş göz üzerine, buna bir itirazımız yok ama iktidarın görevi, zaten, hiçbir ayrım yapmadan, oya göre ayrım yapmadan, hiçbir şeye göre ayırım yapmadan -kimliğe, inanca, dile, AK PARTİ’li olup olmamasına vesaireye göre- hizmet götürmek zorunda. Bu, eşitliğin, hukuk devleti olmanın temel kriterlerinden bir tanesi.
Yani mesela, Tekman’da -Tekman’dan Erzurum’a giden var mı bilmiyorum- saydım 56 viraj var, 56 viraj; bizzat saydım, keskin böyle. Kaza yapanların ödü kopuyor, benim de koptu böyle ve 76 kilometre. Tekman’da tünel yapımı ne zaman başlamış biliyor musunuz? Yani 1994 yılında başlayan bir yol çalışması varmış -tamamlananların mühendislik hataları var- zikzaklı, rampa, hele kışın o yolda gitmek mümkün değil, projeden öteye gidememiş. Her seçim öncesi -arşivi de taradım- iktidar partisi, işte, “Tekman-Erzurum arasında tünel yapacağız.” diyor, söz veriyor, diğer birçok sözde olduğu gibi, seçim bitince tabii ki o sözler unutuluyor. Ama diyeceksiniz ki “İktidarın olanakları mı yok, acaba ekonomi mi yetersiz?” Hayır, değil. İstedikleri yere istedikleri kadar yatırım yapıyorlar, bunu görüyoruz. Mesela, orada bir vatandaştan aldığım bilgi -bunu bizzat gözlemlemedim, onun ayrıntılarına bakacağım kaynaklardan- Erzurum-Bingöl arası yol yapımı yedi yıldır devam ediyormuş. Tünel yapımı da devam ediyormuş ama bitmeyen bir yol, bitmeyen bir tünel. Fakat Yusufeli'nin başlangıcından Hopa'ya kadar yol boyu tünel var, 49 tünel Sayın Oktay, 49. Bu ülkede Karadenizli olmak varmış, gerçekten yaşıyorlar. İsterseniz tünel, isterseniz… Her şey güllük gülistanlık çünkü iktidar Karadenizli. Yani böyle bir şey olabilir mi? Erzurum ve Karadeniz bitişik ya, bitişik. 49 tünel olacak, neredeyse gökyüzünü görmüyorsunuz, o kadar rahat yollar ama Tekman-Erzurum arasına bir tünel yapılamıyor, her yıl onlarca kaza oluyor ya da başka bir bölgede, Bingöl-Erzurum arasına doğru düzgün bir yol yapılamıyor. İşte, Karadenizli olmak, hakikaten, mutluluk için iyi bir gerekçe çünkü oranın yolları –“yağ gibi” derler ya eskiler- yağ gibi ve şu anda… Ben geçen dönem Siirt'in Vekiliydim, Siirt Valisi Trabzonluydu. Çok gülmüştüm, hatta AK PARTİ’li arkadaşlar da vardı, Siirt'te hamsi festivali yaptılar ya, tonlarca hamsi getirdiler. Gittiğimde önce inanmadım ya, dedim Siirt ve hamsi! Hani, büryan festivali deseniz anlarım çünkü Siirt büryanıyla bilinir; fıstık festivali deseniz bunu da anlarım, Siirt fıstığıyla ünlü. Şimdi, tonlarca hamsi getirmişler Siirt'e, Siirtliler de hamsiyi sevmiyor olabilir, et seviyorlar, onlar çürüdü, gitti. Şimdi, Karadenizli olmak böyle bir şey.
NURETTİN ALAN (İstanbul) – Balık tüketimini artırmak lazım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Gidiyorsunuz, yazı işleri müdürü Trabzonlu, sekreteri Giresunlu, diğeri bilmem şey. Yani bunu, hakikaten, bir ironi olarak söylemiyorum, gerçek bunlar.
Şimdi, bu yol meselesinde bir de çok acı bir şey var, Büyükşehir Belediye Başkanına üzgünüm ama sataşmak zorundayım. Kendisi burada yok -cevap hakkı var, basın üzerinden cevap verebilir- ama temsilcileri var burada. Ben ilk Erzurum’a vekil adayı olduğumda benimle ilgili bir konuşma yapmış, ben dinledim, gülümsedim gerçekten. Demiş ki: “Mazıdağılı mıdır, Mardinli midir, ne idiği belirsiz -ne idiği belirsiz- birini getirmişler, burada aday yapmışlar.” Arkasından da saymış… Sayın Sekmen, sen Büyükşehir Belediye Başkanısın, doğru ama ben de bir partinin merkezinden oraya aday oldum. Siz hangi hakla, hangi hadle benim doğum yerimden yaşadığım ile kadar sataşırsınız, bu kadar ağır sözler söylersiniz? O ilin vekiliysem siz aynı zamanda benim de o ilin vekili olarak Belediye Başkanım olacaksınız. Biz yeri geldiğinde görüşeceğiz, yeri geldiğinde sizden hizmet talep edeceğiz, yeri geldiğinde siz bizden bir şey isteyeceksiniz. Beni daha görmeden, tanımadan böyle bir söylem nasıl bir -ağır bir şey söylemek istemiyorum- izansızlıktır yani bunu anlamıyorum, isterse cevap versin.
Tabii, Sekmen’in şeyleri bunlarla bitmiyor -bizzat isteyen AK PARTİ’li arkadaşlara verebilirim köy isimlerini, görüştüğü isimleri- seçimde dolaşıyor, doğal, Büyükşehir Belediye Başkanı; hani valiler gidince eleştiriyoruz ama onlar zaten çalışıyor. Büyükşehir Belediye Başkanı bence çok çalışkan, köyleri gezmiş -cümlelerini bulmaya çalışıyorum, kendi cümleleri çünkü- bir yerde gitmiş, oy istemiş, onlar da “Oyumuzu kendimize vereceğiz.” demişler yani kendi cümlelerini de söylüyorlar. O da demiş ki: “Yüzde 60-70 oranında buradan oy istiyorum -emir kipiyle- şayet oy vermezseniz size hizmet yok, yola döktüğüm betonu da kaldırıp alıp götüreceğim.” O köyde de biraz asfalt varmış; şimdi, köylüler bekliyorlar, gelip Büyükşehir Belediye Başkanı o asfaltı söksün. Vallahi ihaleyi iptal eden Belediye Başkanı asfaltı da söker, hiç şüphem yok yani bu konuda güvenirim kendisine. Tabii “3 kuruşa 5 köfte olmaz.” gibi, böyle benim düzey olarak kabul etmeyeceğim cümleler de sarf etmiş. Nedir bu ya yani insanlar oy vermek zorunda mı size? Kendi iradesi doğrultusunda oy veremeyecek mi? Siz niye tehdit ediyorsunuz insanları? Ayrıca, oradan oy almadığınız için siz toplumun yüzde 50’sini böldünüz; şimdi ilçeleri, illeri de bölmeye devam ediyorsunuz. Tabii, bu, bir tehdit aynı zamanda; bu, bir şantaj; bu, siyaset ahlakında asla yer bulamayacak bir şey çünkü o insanlar da bu ülkenin yurttaşları. Tek farkları var: Kürtler, Kürtçe konuşuyorlar, kültürleri yani doğal olarak orada devam ediyor. Erzurum’un genelinde bu var mı? Diğer ilçelerin bir kısmını gezdim, Erzurum vekilleri buradaysa söyleyebilir, oralarda gözlemlerim, bu kadar büyük sorunlar yok ama başka sorunlar var; işsizlik var, işte gitgide geriye düşme var ekonomik olarak, üniversite eski cazibesini yitirmiş, iş kazalarında tabii ki ölenler var, biz onların tümünü yeri geldiğinde burada söyleyeceğiz ama şunu söyleyeyim: Bu ayrımcılık sadece Erzurum’un ilçelerinde yok; Çat -Çat da bunlardan biri- Tekman, Hınıs, Karayazı ve Karaçoban değil, Türkiye’nin her tarafında var.
Şimdi size bir tablo söyleyeceğim, bu tabloda bu söylediğim ilçeler kaçıncı sırada? Türkiye'de 973 ilçe var, 973 ilçe. Bunu ben söylemiyorum, bunu kim söylüyor? Resmî rakamlar söylüyor. Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırmaları’nın (SEGE) 2022 yılında yaptığı çalışmaya göre Çat 955'inci sırada, kuzey ilçesi ama yine en gerilerde. Karaçoban, 952; Köprüköy, 954; Karayazı, 966; Tekman, 969. Yani 4 ilçe var arkasında gelişmişlikte; en sonda gelişmişlik düzeyi. Bunu devletin resmî kaynakları buraya yazmış, ben de bunu söylüyorum; hani, bu gelişmişliği ben ölçmüyorum çünkü ve zaten gidip gördüğünüzde bunu siz de gözlerinizle göreceksiniz. Yollar böyle, bu yolları yapın. Yazıktır ya! Ne inançta ne siyasette ne ahlakta bunun yeri yoktur. İnsan, evlatları arasında -mecazen söylüyorum- ayırım yapar mı ya? Bu ülkenin yurttaşlarına hizmet etmek için oy alıyorsunuz. Siz, Kürtleri, Tekman’ı, Hınıs’ı ayırarak, Narman’a Oltu’ya ya da Olur’a ya da başka bir ilçeye ayırımcılık yaparak asıl siz bölüyorsunuz; bu ülkeyi bölüyorsunuz, burada bölüyorsunuz. Beyinde bölüyorsunuz, birleştiremezsiniz ve bizim amacımız hakikaten orada herkesin vekili olmak, sadece Kürtlerin değil. İlk gittiğimde de söyledim, kimin ne sorunu varsa baş göz üzerine; gelsin, elimizden gelen bir şey varsa tabii ki yaparız.
Söylemez Barajı’na ilişkin bir şey var yani yıllardır “Yapılacak.” deniliyor. Bu konuda ekolojik yıkım, kırım, Hasankeyf’ten tutalım, Siirt ve Batman’a, birçok Kürt iline, Dersim’e kadar o barajlar doğayı mahvetmiş ya, sit alanlarını, millî parkları… Yani yeter, bu barajları bu kadar büyük bir iştahla yapmanızın sebebi nedir? En güzel doğal alanlara yapmanızın sebebi nedir? Daha yol yakınken Söylemez Barajı’na ilişkin adımlarınızı atmayın demek istiyorum ve hakikaten bugünlere kadar bu iktidarın kurduğu 1.500 civarında barajla en az 400 bin insanı doğrudan göç ettiren bir pratik var önümüzde ve bir o kadar da yaşam kaynaklarını ellerinden aldı bu insanların. Yani bu, önümüzde bir realite olarak duruyor. Söylemez Barajı ise olası etkileri hakkında yani o kadar ciddi bir sıkıntı olacak ki bu konuda, bir ile ilişkin bu tasarrufları yapmadan önce lütfen bir kere daha düşünün derim.
Hayvancılık konusunda, dünyanın en önemli sektörü hayvancılık, Erzurum Türkiye'de hayvancılığın merkezi. Zaten gezdiğinizde de görüyorsunuz, çok yaygın ancak büyük oranda bugün, Türkiye hayvan ithalatı yapıyor. Çünkü hayvancılığı teşvik eden -hakikaten bu enflasyon karşısında- hayvanları beslemek için temel malzemelerde onlara gerekli destek yapılmadığı için, kazanç elde edilemediği için hayvancılık çürüyor ve iktidarın en önemli iddialarında hayvancılık kentinde bile hayvansal ürünlerde markalaşmış hâlâ bir ürünü yok Erzurum’un çünkü destek yok çünkü teşvik yok bu konuda.
Diğer yandan, tabii, bir de işsizlik var, her ilde olduğu gibi işsizlik var. Ben bizzat taradım yani yeni oy kullanan gençler ve göç edenler, on binlerce insan, genç bu dediğim 4 ilçeden Avrupa'ya göç etmiş ve birçok ilde vardır bu. Yani iş bulamıyor, okuyamıyor; ayırımcılık var, ötekileştirme var, diğer bölgelerde asimilasyon var. Ne oluyor böyle olunca? “Ben gideyim, Avrupa'da bir nefes alayım, orada iş bulayım.” diye tıpkı işte bu doktorların, sağlıkçıların göçü gibi bütün illerde de Türkiye boşalıyor. Sonra gelip diyorlar ki: “Yurt dışından niye Suriyeliler geliyor? İşte, bizim yerimiz kalmadı.” Vallahi, yer öyle bir boşaltılıyor ki buradakiler yaşayamıyor bile yani bu anlamda,
Şimdi, çok mesele var “kayyum” dedim, evet, kayyum, bu iktidarın ne bu dünyada ne öbür dünyada hesap veremeyeceği bir uygulamadır, asla hesap veremeyeceksiniz. Siz bir halkı vatandaşlıktan çıkarıyorsunuz ya, bir toplumun, yüz binlerce insanın, Kürt’ün oyunu yok sayıyorsunuz, onları vatandaş yerine koymuyorsunuz. Bunun hesabını veremezsiniz, öbür dünyada da bu dünyada da veremezsiniz. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı şu anda Edirne'de. Daha ilk gün, 31 Martta Vali kayyum için yazı yazmış ya, ilk gün! Sayın Soylu da “Sayın Cumhurbaşkanımız istedi, biz de hemen kayyum atadık.” diye açıkladı. Bu kadar basit. Diyarbakır 2 milyon nüfuslu bir büyükşehir, kent; efendim, Cumhurbaşkanı istedi, İçişleri Bakanı uyguladı; bu kadar basit mi ya? O insanlar iradeleriyle, duruşlarıyla, talepleriyle sonuçta bu ülkenin yurttaşları ve siz ayrımcılıkla bu ülkeyi hakikaten bitiriyorsunuz, bu ülkeyi bitiriyorsunuz, duyguda bitiriyorsunuz, bunu yapmayın. Duyguda bölünmüşlük başlarsa bunun önünü alamayız çünkü bizim Yeşil Sol Parti olarak ve geldiğim parti HDP olarak bütün mücadelemiz, bütün çabamız bu ülkede herkesin kendini eşit hissetmesi, Kürtçe konuştuğu için ayrımcılığa uğramaması, cemevine gittiği için dışlanmaması ya da Hristiyan olduğu için bayramını kutlayabilmesi, dışlanmaması ya da kadın olduğu için sokakta şiddete uğramaması içindir. Biz bütün bunları savunurken bizim karşımızda, işte, Erzurum gibi bir ilde -İşte, iktidarın kaç milletvekili var?- iktidar ortaklarının 5 milletvekili var, 1 de biz varız, 6 milletvekili.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ya, 5 milletvekilinin olduğu bir ilin bir bölgesine -diğer bölgelerde de var, onu ileride anlatacağım- bu ayrımcılığı yapıyorsanız sizin iktidar anlayışınız iflas etmiştir çünkü siz insanlara eşit muamele yapmayarak, ayırımcılık yaparak, ötekileştirerek aslında kendi iddialarımızın da ne kadar boş olduğunu, sadece söylemde olduğunu ifade ediyorsunuz.
Ben buradan bütün Erzurumlulara ve tabii ki Türkiye'deki yurttaşlara selam ve sevgilerimi gönderiyorum ama şunu da söyleyeyim tekrar: Erzurum’da bu ayrımcılığa karşı duracağız, her yönüyle karşı duracağız, buna geçit vermeyeceğiz. Erzurum sadece bir Türk şehri değildir; Erzurum Kürt-Türk dadaşların ortak şehridir.
Teşekkür ediyorum. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
HALİL ELDEMİR (Bilecik) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz talebi Sayın Kamil Aydın’a aittir.
Buyurun Sayın Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekili arkadaşlar; sözlerimin başında hepinizi en kalbî duygularımla, sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Tabii, gündemimiz farklı, uluslararası sözleşmeler sıralamasına göre bir konuşma yapma gibi bir sorumluluğumuz vardı ama kadim kentim Erzurum'la ilgili birtakım şeyler söylendiği için ben de kısa bir girizgâh yapayım, ondan sonra ana meseleye dönelim gündemimizden uzaklaşmadan.
Şimdi, Erzurum, tabii, tarihinin hiçbir döneminde kadim bir Ermeni kenti olmamıştır; elli beş yıllık yaşanmışlığım ve okumuşluğum ışığında söylediğim cümleler bunlar. Elbette ki her türlü etnik grupla, her türlü kimlikle, inançla birlikte yaşamıştır; bu, coğrafyaların aynı zamanda kadim bir geleneğidir ve her zaman bu böyle olmuştur ama 1048 Pasinler Savaşı sonrası Erzurum bir Türk-İslam coğrafyası, toprağı olmuş ve o günden bugüne hep birlikte o gün o zaferi kazanan tüm etnik gruplar dadaşlık kimliği adı altında, Erzurumluluk kimliği altında bugüne kadar kardeşçe yaşamışlardır.
Bölme ya da bölücülük nedir biliyor musunuz? Bilgelik ile bilgi arasında bir mukayese yapıyorum, bazen şaşırıyorum, diyorum ki: Acaba bilge mi olmak lazım, bilimsel yeteneği yüksek mi tutmak lazım yani entelektüel kapasiteye mi sahip olmak lazım? Bazen şaşırıyorum, birine sığınıyorum, bazen de ötekine sığındığımız hâller oluyor. Şimdi o hâletiruhiye içerisindeyim. Erzurum'un yetiştirdiği çok kadim bilge insanları var, feraseti çok yüksek; algısı, algılaması ve ifade etmesi çok yüksek. Onlardan birisi “Naim Hoca” diye bilinir; evlatları da benim arkadaşlarım, dostlarımdır. Der ki bilge insan: "Söz kantardır, insanı tartar; iyi konuşursan şerefin artar, sükût edersen vakarın artar, yalan söylersen ocağın batar." Şimdi, ben bunu teorik kitaplardan okuyup da böyle bir çıkarım yapmakta zorlanıyorum çünkü ölçemiyorsun, tartamıyorsun. Dolayısıyla, ben bugün vakarımın artması adına, kendi adıma gerçekten doğru bir şeyler ifade etmeye çalışacağım çünkü burası tecelligâh. Nasıl bir tecelligâh? En yüksek temsil, milletin en yüksek temsil edildiği bir tecelligâhtır. Onun için, ben Erzurum'la ilgili özellikle doğu -batı, kuzey- güney ayrımı yapmadan, Erzurumluluğun önüne bütünleştirici "dadaşlık" kavramı dışında özellikle etnik odaklı bir yakıştırmada bulunmuyorum çünkü çevremde, ailemde, sülalemde, ilimde, ilçelerimde bu çeşitliliğin, bu harmoninin zaten müthiş bir yansıması var. Dolayısıyla, Erzurum adına on beş yıldır siyaset yapıyorum, 2 defa büyükşehir adayı oldum; ilçeleri, köyleri, inanın, ezberimde kilometrelerine varana kadar bilirim. Erzurum-Sivas arası 430 küsur kilometre, Erzurum'un iki ilçesi arasındaki mesafe de o kadar. Güneyimiz gerçekten her şeyiyle ne kadar değerli, kıymetli ve doğal güzellikleriyle var ise kuzeyi de aynı derecede, batısı da doğusu da. İmkânsızlıklar açısından batısı, kuzeyi ne yaşıyorsa güneyi de onu yaşıyor; kalkınmışlık adına hangi yatırımlar söz konusu oldu ise inanın, güneyi de aynı, kuzeyi de aynı. Bir haftalık bir yaşanmışlığın değil, elli beş yıllık bir yaşanmışlığın ışığında söylüyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Siz görmek istememişsiniz, görmek istemiyorsunuz.
KAMİL AYDIN (Devamla) - Dolayısıyla biz, o ilçeleri birer birer, avucumuzun içi gibi bilerek, gezerek, görerek, deneyimleyerek, içselleştirerek, canlaştırarak ifade ediyoruz. Ben bu kürsüden hep “Erzurum” dedim. Dolayısıyla, inanın, Karayazı'da, Karaçoban'da, Hınıs'ta, Tekman'da o kadar çok yakınım, akrabam var ki yolları kaymak gibi asfalt; gittik, gördük.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Yalan atıyorsunuz! Yalan atıyorsun! Ben gittim oraya.
KAMİL AYDIN (Devamla) – Sayın Başkan, biraz önce müdahale ediyordunuz, bu kadar seviyesiz bir şeye müdahale edin lütfen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – “Kaymak gibi” diyorsun ama.
BAŞKAN – Sayın Hatip, lütfen Genel Kurula seslenin.
KAMİL AYDIN (Devamla) – Genel Kurula müdahale edin konuşmacının insicamının bozulmaması için.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Hayret bir şey ya! Gittiğim yolları anlatıyor ya!
BAŞKAN – Sayın Beştaş, siz de lütfen…
KAMİL AYDIN (Devamla) – Şimdi, doğru oturup doğru konuşacağız, eğri oturmaktan doğru konuşma çıkmaz. Dolayısıyla bugün Tekman Barajı da yollar da oradan alınan oyun sayısı da belli yani şu anda 43-44 bin oy adına konuşup sanki 450 bin oyun temsiliymiş gibi ifadelerde bulunuluyor. Hâlbuki 450 binin 400 bini zaten yolunu seçmiş, söyleyeceklerini söylemiş siyaset adına. Dolayısıyla Erzurum'u bu tür böyle ufak hesaplara malzeme etmeye çalışmamak lazım çünkü hakikaten adı büyük bir şehir, şanı büyük bir şehir; bazen böyle adamı da çarpar.
Şimdi, saygıdeğer milletvekilleri, ben ana gündeme dönmek istiyorum, bugün 5 Temmuz ve bizim hafızalarımızdaki iki kara günün adı 5 Temmuz yani iki soykırımın yıl dönümü. Biri ata yurdumuz Doğu Türkistan'ın Urumçi kentinde, diğeri ise Anadolu'nun doğa harikası bir beldesi olan Başbağlar'da acımasızca, hunharca gerçekleştirilen katliamlardır. Kronolojik olarak ifade etmek gerekirse; bugün, 1993 yılının 5 Temmuzunda can Erzincan’ımızın, doğa incisi Kemaliye ilçemizin Başbağlar köyünde PKK’nın hunhar saldırısı sonucu bir namaz vakti katledilen 33 vatandaşımızın ve ardında yetim bıraktıklarının acısını yaşayarak karalar bağladığımız bir gündür. İşte bu yüzden şair öyle diyor ya: “Karalar bağlı başı, analar ağlar/Yürekleri dağlı, matemlidir Başbağlar.”
Şimdi, sayın milletvekilleri, tabii, bugün 5 Temmuz olması hasebiyle dile getirmemiz gereken diğer bir katliam da… Çünkü gerçekten tarihi unutmamak lazım; geçmişi unutursak geleceğe yön veremeyiz, maziyi yok sayarsak atiye ulaşamayız. Onun için, bu coğrafyada, bu kadim coğrafyada -bu kadar güçlüğe- sırtlanların kavşak edindiği bu coğrafyada varlığımızı sürdürmenin en önemli ayağı tarih bilincinden uzaklaşmamaktadır. Uzaklaşmama adına ifade ediyorum: Ata yurdumuz Doğu Türkistan’ın Urumçi kentinde -sadece 5 Temmuz değil; 5, 6, 7 Temmuzda da devam etti- 2009 tarihinde meydana gelen katliam, gerçekte on yıllarca sürdürülen bir asimilasyon ve soykırımın sadece bir zirve noktası. Yani tarihsel kronolojiyi takip etmek gerekirse 1949'da Çin Komünist Partisinin işgaliyle başlayan süreç, Doğu Türkistan’ı işgaliyle başlayan süreç inanın kademe kademe, birtakım somut eylemlerle bugüne kadar süregelmiştir. En son 2000'li yılların başında, özellikle 2005 ve 2006'da evlerinden, yurtlarından alınan yavrularımız, bakın, 300'ü aşkın kampa götürülmüş, bazıları da istihdam adına, çalışma adına, fabrikaları, sanayiyi geliştirme adına fabrikalarda zorla işe koyulmuş ama bunlar tacizden, tecavüzden, her türlü saldırıdan bir türlü kurtulamamışlar. Bunlar sistematik bir şekilde bugüne kadar süregelmiştir. Ve 2009 yılına geldiğimizde, bir 5 Temmuz günü artık yavrularının feryatlarına bigâne kalamayan Doğu Türkistanlı soydaşlarımız “Ey Müslüman ahali, yeter artık!” deyip Çin bayrakları altında hak iddia etmişlerdir, demokratik bir gösteride, bir hak arayışı içerisinde bulunmuşlardır ve planlı, sistematik bir şekilde bu Çin bayrakları altında evlatlarına kavuşmayı özleyen kalabalığa dışarıdan 30 bin civarında askerî personelle saldırı gerçekleştirilmiştir. Peki, bu nasıl gerçekleştirildi, sistematik olduğunu nereden anlıyoruz? Sistematik olduğunu şuradan anlıyoruz: Günler öncesinden yığınak yapılıyor, o gün bütün elektrikler kesiliyor, bütün sosyal medya platformları kapatılıyor, giriş çıkışlar iptal ediliyor, yabancı basın mensupları tamamen sınır dışı ediliyor ve katliam gerçekleştiriliyor. Bu, günlerce devam ediyor. Tabii, daha sonra, bugüne kadar, işte, camilerin kapatılmasından tutun, ailelerinden alınan çocukların Çinlileştirme adına iç bölgelere taşınmasına kadar müthiş bir asimilasyon süreci başlatılıyor. E, peki, ne yapalım biz şimdi? Bu zulme, bu haksızlığa -Müslümanız, elhamdülillah- sessiz mi kalalım, yok mu diyelim, hareket etmeyelim mi, ifade etmeyelim mi ya da birileri gibi biz de “Efendim, bu, Çin’in terörle mücadele meselesidir, dolayısıyla bizi ilgilendirmez.” mi diyelim? Asla, asla. Resulullah bu konuda söylenecekleri söylemiş. Vücudun herhangi bir uzvundaki rahatsızlık diğerlerinde de hissedilmeli, paylaşılmalı. Müslümanlık kendisinin sadece söylemde değil, eylemde de gösterilmesini ister. İşte, biz de bugün bu yüce Meclisten MHP Grubu adına ifade ediyoruz ki her iki katliamı unutmadık, unutturmayacağız, unutmayacağız. Çünkü her iki katliamda kaybettiğimiz şehitleri rahmetle anarken biliriz ve inanırız ki gök bayrağa kan düşer, al bayrak olur; Altaylara kar düşer, Erciyes, Palandöken, Toros olur.
Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi, tabii, ikili anlaşmalarla ilgili görüşmeler yapıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti egemen bir devlet. Allah’a şükür, egemenlik sadece sözde, teoride, ifade de olmaz; egemenliğin ete kemiğe bürünmesi de gerekir, egemenliğin eyleme de dönüşmesi gerekir, uygulamaya da dönüşmesi gerekir. Yani, bakın, biraz önceki örneklerden kıssadan hisse olması adına bir şey söyleyeceğim: Başbağlar’a güvenlik kuvvetlerimiz ulaşıncaya kadar köydeki yangın bile neredeyse sönmüştü. Terörle mücadele o yıllarda, inanın, akamete uğratılmış, güçsüz bir şekilde yapılıyordu. Yani olan oldu, giden gitti, ondan sonra köye varıldı, o figanlar, feryatlar işitilmeye başlandı. Ama bugün artık içeride ve dışarıda -uluslararası ilişkiler kitaplarında da yazar, büyük diplomatların kendi ifadeleridir aynı zamanda, biz de bunu artık ezberledik, neredeyse hepimiz biliyoruz- uluslararası ilişkilerde kadim dostluklar, müttefiklik hukuku geçerli değildir; ali menfaatlerdir söz konusu olan. Yani bir ülkenin millî menfaatleri, insanının, devletinin çıkarlarıdır onun tavrını belirleyen. Bu, gerçekten Amerika’daki ta George Washington’tan bugüne kadarki bütün siyasi mülahazalarda hep gündeme getirilmiş, Lord Palmerston da bir zamanlar bunu söylemiş ama bunu ete kemiğe büründürmek gerekir. İşte bugün, açık ve net söylüyoruz, Allah’a şükür, Hükûmetimizin bekayı öncelemesinin nedeni buydu çünkü uluslararası ilişkilerde öncelenen iki değer vardır: Biri bekadır, huzurdur, güvenliktir, emniyettir; öteki varlıktır, varlığın da teminatı güvenliktir. Nice ülkeler vardır ki varlıklıydılar, nice uluslar vardı ki, nice medeniyetler vardı ki bir elleri yağda bir elleri balda ama yerle yeksan oldular. Niye? Çünkü ona teminat olacak güçlü bir savunma mekanizması, güçlü bir güvenlik anlayışı söz konusu değildi. Türkiye Cumhuriyeti devleti, Cumhur İttifakı’nın dik duruşu sayesinde, Allah’a şükür, içeride ve dışarıda millî ve yerli, ayakları yere basan, sözde değil özde, yurtta da cihanda da barışı önceleyen bir tavır içerisinde olmasının meyvelerini bugün birer birer toplamaktadır. Somut örnek mi? Başbağlar’ın yaşattığı o acı dramı... Allah’a şükür, bugünkü mücadele azmi ve kararlılığıyla, kırsal kesimde 2019’da bir diplomatımızın katline ferman yazan bir alçağın Süleymaniye’de yok edilmesi. Artık içeride değil; düşman, hasım neredeyse orada etkisiz hâle getirilmesi önceliğimizdir, önceliğimiz olmuştur. Onun için bugün, bu kürsüde, bu kubbe altında huzurla güvenli bir şekilde, Allah’a şükür, görevimizi ifa etmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla, bunun diplomasideki yansımaları da açık ve net bir şekilde görülmektedir. Yani millî bir duruş, tutarlı bir duruş; içeride başka, dışarıda başka değil; içeride millî, dışarıda gayrimillî değil, teslimiyetçi değil; içeride de millî, dışarıda da millî; içeride de talimat almayan, dışarıda da talimat almayan… İçeride de milletin her türlü hakkını, hukukunu savunma, dışarıda da bunların aynısını deruhte etme sorumluluğumuz ete kemiğe bürünmüştür artık. Onun için, bölgemizde artık kriz nedeni değil, kriz çözen bir ülke konumundayız çünkü gerçekten coğrafyamız zor ve çetin; Balkanlardan Orta Doğu’ya ve Güney Kafkasya’ya varıncaya kadar sorunsal bir alanda yaşıyoruz ama Allah’a şükür, bu kadar sorunsallık içerisinde dik duruyoruz, ilkeli duruyoruz ve hak ve hukuk çerçevesinde, uluslararası anlaşmalara uygun bir şekilde üzerimize düşeni yapmaya çalışıyoruz. Bunları somut örneklerle çok rahat açıklayabiliriz. Özellikle, işgal altında otuz yıl çözüme ulaşılmayan Güney Kafkasya’daki Karabağ meselesi Türkiye’nin bu tutarlı duruşu sayesinde çözüme ulaşmıştır. Irak’ta da öyledir, Gürcistan’la olan ilişkilerimizde de öyledir. Balkanlarda -Allah korusun- kaynayan kazan hâlinde olan Balkanlarda da eğer bir sorun çözme mercisi ya da bir makamı düşünülüyorsa bu ancak Türkiye’dir. Bugün Ukrayna-Rusya savaşı için dahi -sessiz söylemelerine rağmen- ben inanıyorum ki birkaç gün geçtikten sonra bize gizli gizli verdikleri sufleleri, itirafları açıkça kendi kürsülerinde de ifade edecekler. Bu meseleyi çözerse Türkiye çözer, bu meselede ara buluculuk yaparsa Sayın Cumhurbaşkanı ara buluculuk yapar ve bu savaş bir an önce biter; aynen savaş tutsaklarının iadesinde olduğu gibi. Bunları gördük, aynen tahıl koridorunun, çok şükür, birkaç dönemdir devam etmesinde gördüğümüz gibi. Dolayısıyla bunları çoğaltabiliriz.
Bir gecede talimat verip “Şu ülkeyi de NATO’ya alın.” demenin zorluğunu yaşayanlar yaşasın, azapta olsunlar ama biz artık ülkemizin ali menfaatleri doğrultusunda bunu her türlü tartışma, her türlü milletimizin görüşüne sunma gibi bir yükümlülüğe tabiyiz ve bunu yapıyoruz. Yani öyle yağma yok, biz artık bildiğiniz bir Türkiye değiliz, artık eskiden talimat verdiğiniz bir ülke değiliz; biz kendi önceliklerimizi öncelikle ifade ederiz. “Uyarsanız, bir adım gelirseniz iki adım geliriz, gelmezseniz siz bilirsiniz.” diyecek konuma gelmiş bulunmaktayız. Dolayısıyla, tabii, burada -önemli bir vasıta- ülkeler arası ya da ülkelerden oluşan gruplar arası sözleşmeler ile anlaşmaların önemi ortaya çıkmaktadır. İşte, bugün o vesileyle bu anlaşmaları, Dışişleri Komisyonumuzun hazırladığı bu anlaşmaları burada inşallah onaylayıp Türkiye'nin uluslararası yürüyüşünde ivme kazanması adına elimizden geleni yapmaya çalışacağız. Niye? Çünkü bizim, aziz milletimizin temsilcileri olarak burada, içeride ve dışarıda milletimizin beklentilerine, ali menfaatlerine uygun davranma gibi bir yükümlülüğümüz söz konusudur.
Bu vesileyle, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına bu sözleşmelere çok olumlu katkıda bulunacağımızı ifade ediyorum, aziz heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Hatip konuşmasında benim Erzurum’la ilgili yapmış olduğum değerlendirmelere ve konuşmaya cevap verdi.
KAMİL AYDIN (Erzurum) – Yok, hiçbir şahsı hedef almadım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Yani biraz aşağılayarak ya da şey yaparak…
MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) – Sataşma yok Başkan.
BAŞKAN – Arkadaşlar, Meclisi ben yönetiyorum, Sayın Beştaş’ı dinliyorum, lütfen…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Ben zaten gelmek de istemiyorum sağlığım sebebiyle, mümkünse yerimden 60’a göre söz istiyorum; sataşma var bu arada ama sataşmadan istemiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Beştaş.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
32.- Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın 11 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Bir kere, şunu söyleyeyim: “Erzurum’un ortak kimliği dadaşlıktır.” gibi bir şey dedi, öyle bir şey yok. Siz on yıllardır Kürt kimliğini yok etmeye, asimile etmeye çalışıyorsunuz; başaramadınız, alışamadınız, alışın artık. Kürtlere “Kürt” deriz, kendimize de hangi kimlikte isek onu deriz; bir.
İkincisi “400 bin insanın oyunu aldık, siz bilmem ne yaptınız…” Belli ki Erzurum’dan vekil çıkarmamızdan rahatsız olmuş.
KAMİL AYDIN (Erzurum) – Aynen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Olmuş “Aynen.” diyorlar zaten. Siz devam edin rahatsız olmaya. Erzurum’un sorunlarını, yaptığınız ayırımcılığı her fırsatta dile getireceğiz; bu daha başlangıç, izlemeye devam etsinler.
Diğeri, bu faşizm ortamında, bu baskı ortamında bize verilen her bir oy çok değerlidir, tıpkı diğer oylar gibi. Bunu hiç kimse küçümsemeye falan da kalkmasın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Tamamlayacağım Başkanım.
BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Ve matematik hesabına girmeyeceğiz, demokrasi sadece matematik değil. Erzurum’da –doğru- “Türklük” adı altında “dadaşlık” adı altında tam bir baskıcı ortam oluşturulmuş. Kendisi Erzurumlu olabilir, bir haftayı falan ölçmesin. Biz bu ülkenin köyünde, mezrasında, kırsalında, şehrinde, her yerindeyiz; Kocaeli'de de İzmir'de de Erzurum’da da Diyarbakır'da da Hakkâri’de de olmaya devam edeceğiz ve en iyi hatip, bize gönül veren milyonları gayet iyi bilir. Onlar bu hikâyeleri anlatmaya devam etsinler, Erzurum’dan vekil çıkarmamızdan da rahatsız olsunlar -çokça tehdit, çokça mesaj aldım- ama Erzurum’u en iyi şekilde temsil edeceğim, ona da dert olsun diyorum.
Teşekkür ediyorum. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
KAMİL AYDIN (Erzurum) – Bu nasıl bir konuşma Başkan ya, yerinden propaganda yaptırıyorsunuz!
MEHMET TAYTAK (Afyonkarahisar) – Efendim, Başbağlar’la ilgili bir şey söylediniz mi? Başbağlar’la ilgili bir düşünceniz yok mu efendim?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Kınıyorum.
MEHMET TAYTAK (Afyonkarahisar) – Başbağlar’la ilgili bir şey söylerseniz onu da…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Söyledim ben, dün söyledim.
MEHMET TAYTAK (Afyonkarahisar) – Duymadık efendim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Söyledim ben, niye söylemeyeyim?
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bülbül.
Yerinizden bir dakika size de.
33.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ederim.
Efendim, şimdi, dadaşlık üzerinden bütünleyici, birleştirici Erzurumluluğun müseccel bir durumudur, bir ifadesidir dadaşlık. Bu, ırki bir mülahazaya dayanmaz, onu ifade etmek isterim. O noktada, buradan böyle bir anlayış ortaya çıkarmak çok zorlama bir tavırdır. Bir de Erzurum’un tarihî, kültürel ve bizim medeniyetimiz açısından pozisyonunu da iyi anlayamamak gibi değerlendirilebilir. Dolayısıyla, Erzurum’a “güneyi-kuzeyi” diye bakan bir anlayışla değil, Erzurum’un tamamına birleştirici, bütünleştirici ve kucaklayıcı bir anlayış üzerinden hareket etmek herhâlde en doğru yaklaşım olacaktır.
Biz, nasıl Erzurum’da, bu şekilde bir yaklaşıma sahipsek ülkemizin 81 iline de 85 milyonuna da eşit, hür ve her bir ferdi şahsiyetli bir toplum olarak bakıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Bülbül.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ederim.
Bu milletin adına bu şekilde biz Türk milleti diyoruz. Türk milleti ifadesinin, Türk milleti anlayışının, millet anlayışımızın temelinde ırki bir mülahaza yoktur; bir mensubiyet duygusudur, bir kültürü, bir duyguyu paylaşma meselesidir. Bu duyguyu paylaşanlar, “Ne mutlu Türk'üm diyene!” ifadesinde olduğu gibi bu duyguyu paylaşan herkes bizim milletimizin şerefli bir üyesidir. Ne mutlu bu anlayışa sahip olabilenlere ediyorum.
Teşekkür ederim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Son kez, buyurun Sayın Beştaş.
34.- Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Irki bir mülahazayı ben değil, kendileri yapıyorlar, kendileri etnik kimlikleri reddediyorlar, herkesi ısrarla ve inatla Türk olarak nitelendiriyorlar; biz de insanlar kendilerini nasıl nitelendiriyorsa öyledirler diyoruz. Bu ülkede kim kendini nasıl istiyorsa öyle ifade etsin. Bu Mecliste “Ne mutlu Türk’üm diyene!” lafına dair çokça tartıştık, ben o zaman da demiştim “Ne mutlu insanım diyene!” Önemli olan kimlikten önce insan olmaktır ve Kürtleri Türkleştiremedikleri için onlar büyük bir dert içindeler. Irki mülahaza yapmış olanlar bizim bu birleştirici, bütünleştirici tavrımızı anlayamazlar.
“Güney-kuzey” kavramını da ben yaratmadım; Erzurum’da herkes, dadaşı da Kürt’ü de Türk’ü de ilçeleri bölerken “kuzey ve güney” der. Ben oraya gittiğimde bunu öğrendim, yaşadım ve burada da anlattım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Ayrımcılık yapmıyorum yani.
KAMİL AYDIN (Erzurum) – Bir haftada öğrendin(!)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, ben bize yönelik olduğunu…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bülbül.
Son bir dakika.
35.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ederim.
Bunlar Meclisimizde çokça konuşulan meseleler aslında. Biz “Türk” ifadesinin, bunun, bu şekilde bir ırki mülahaza olmadığını, Türklük, Türk milliyetçiliği meselesinin öyle olmadığını biz bugün burada söylemiyoruz. Bu hem cumhuriyetimizin, devletimizin kurucu felsefesi açısından da öyle değildir hem partimizin programı olan milliyetçilik anlayışımızın açısından da böyle değildir. Eğer Türk milleti gerçek manada bir faşizm veya bir ırkçılık hevesi içerisinde olsaydı tarih Türk milleti adına çok daha farklı şeyler yazardı. Allah’a şükürler olsun tarihimizde böyle bir leke yoktur. Bugün Türk milletinin hüküm sürdüğü coğrafyaların tamamında kültürlerin, dillerin aynı şekilde yaşadığını gördüğümüzde, bizim anlayışımızın aslında ne kadar şefkat dolu ve ne kadar karşılıklı olarak anlayışa dayalı bir durum olduğunu görürüz. Biz bu cumhuriyeti Kürt’üyle, Türk’üyle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Sayın Başkan, cümlemi bitireyim.
BAŞKAN – Bitirin Sayın Bülbül.
Buyurun.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ederim.
Biz, bu memlekette Millî Mücadele’yi birlikte verdik; kanız, canız -“etle tırnak” ifadesinden rahatsız olunuyor ama- biz her şeyiz, birlikteliğiz. Biz, bu noktada en ufak bir ayrımı reddeden bir anlayışa sahip olmakla, hiçbir zaman bunun faşizmle bir tutulmasını kabul edemeyiz. Birleştiren, bütünleştiren, birlik ve beraberliğe vurgu yapanın bu şekilde itham edilmesini de açıkçası büyük bir talihsizlik olarak değerlendiriyoruz.
Teşekkür ederim.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ulusal Sürücü Belgelerinin/Sürüş Ehliyetlerinin Karşılıklı Olarak Tanınması ve Değişimi Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/14) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talebi Sayın Namık Tan'a aittir.
Buyurun Sayın Tan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NAMIK TAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ulusal Sürücü Belgelerinin/Sürüş Ehliyetlerinin Karşılıklı Olarak Tanınması ve Değişimi Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi için Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Bugün oylayacağımız bu ve diğer uluslararası anlaşmaların parti gruplarının uzlaşmasıyla Komisyondan geçtiği hepimizin malumudur. Bu açıdan anlaşmanın içeriğine dair bir tartışmamız olmayacak. Ancak şahsıma verilen bu söz hakkını, Genel Kurulda bulunan siz saygıdeğer milletvekillerimiz ve televizyonlardan bizleri izleyen halkımızın önünde, partimizin genel dış politika anlayışına ve iktidarın bu çerçevedeki hatalı uygulamalarına dikkat çekmek amacıyla kullanacağım.
Öncelikle, partimizin dış politikaya dair söylemlerinin dayandığı temel ilkeleri vurgulamak ihtiyacını hissediyorum. Zira, bazı çevrelerde son zamanlarda zihinlerde istifham yaratacak görüşler ve yaklaşımlar bulunduğunu görüyorum. Değerli milletvekilleri, her şeyden önce şunu bilmenizi istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisinin dış politika anlayışı, cumhuriyetimizin kurucusu Ebedî Liderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde verilen Kurtuluş Savaşı sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, demokratik, özgürlükçü, çoğulcu, sosyal adaleti ve refahı önceleyen, çağdaş bir hukuk devleti olarak kurulması hedefi üzerine bina edilmiştir. Atatürk'ün devrimlerini gerçekleştirerek Batılılaşma hareketine öncülük etmesinin temel sebebi de budur. Bu yüzden genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi esas itibarıyla Batılılaşma ya da çağdaşlaşma hedefine, millî değerlerinin korunup gözetilmesine özen gösterilmesi suretiyle belirlenecek özgün politikalara ulaşma anlayışına dayanıyordu. Nitekim Atatürk'ün Batılılaşma siyaseti, Batı medeniyetinin temelini oluşturan hak ve özgürlükleri, evrensel değerleri, bağımsızlığı eşitliği, hukuku ve adaleti, akılcılığı ve bilimi, çoğulculuğu, millî birliği ve beraberliği, halkın refah ve mutluluğunu, kısacası çağdaşlaşmayı, çağdaşlığı önceleyen bir özgünlüğe sahiptir. Atatürk bu çağdaş ilkelerden esinlenerek zamanın ruhunu yakalamayı ve bizzat geliştirdiği özgün değerler sistemiyle Türkiye’yi birçok alanda Batı medeniyetinin de önüne geçirebilmeyi başardı. Örneğin, Türk kadını bu sayede Batılı kadınlardan çok daha önce seçme ve seçilme hakkını elde edebildi. Türkiye bu sebepten, yakın çevresindeki ülkelerin birçoğundan daha önce laikliği ve demokrasiyi benimseyebildi. Türkiye bu sayede dünyanın 20 büyük ekonomisi arasına girebildi. Bugün uluslararası planda elde ettiğimiz her şeyi bizzat Atatürk’ün vazettiği bilim ve aklı önceleyen özgün Batılılaşma ilkelerine borçlu olduğumuzu asla unutmamalıyız.
Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisinin kuruluş felsefesinin Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesiyle tamamen örtüşmesinin esas sebebi budur. Partimiz cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, laiklik, devletçilik ve inkılapçılık ilkelerini de temsil eden “altı ok” kavramını bu yüzden benimsemiştir. Tabiatıyla bu ilkeler partimizin dış politika anlayışı bakımından da belirleyicidir. Yani bizim dış politikamız cumhuriyetçidir, milliyetçidir, halkçıdır, laiktir, müteşebbisliği de kapsayacak şekilde devletçidir ve inkılapçıdır.
Bu noktada bir hususa önemle dikkat çekmek istiyorum. Atatürk’ün esaslarını belirlediği ve doğal olarak Cumhuriyet Halk Partisinin de bütünüyle benimsediği Batılılaşma çerçevesinde Batılı olmak, Batılı ülkelerin suyuna gitmek ve onlar ne istiyorsa yapmak değildir; onlara boyun eğmek, Türkiye'nin çıkarları aleyhine sergiledikleri politikalara göz yummak, tepki göstermemek hiç değildir. Atatürk'ün bizzat muharebede karşı karşıya geldiği Batı ülkeleriyle güven temelinde iş birliği kurmasının ve çağdaşlaşmayı Batı temelli gerçekleştirmesinin nedeni, bilim ve teknolojinin, akılcılığın ve ilerlemeci düşüncenin, toplumsal refahın o dönemde en üst düzeyde olduğu yerin Avrupa olmasıydı. Bugün de kusurları ve eksiklikleri olmakla birlikte mevcutların içinde en iyi yürüyen demokrasilerin, adalet anlayışının ve hukukun üstünlüğünün en çok gözetildiği ülkelerin Avrupa'da yer almakta oldukları malumlarıdır. Yarın dünyanın başka bir kıtasında bu konuda daha ön plana çıkacak ülkeler olursa tabiatıyla yönelimimizi uygun şekilde gözden geçireceğimiz tabiidir. Aslında gönül ister ki bu ilerlemelerde biz Türkiye olarak herkesten daha önde ve öncü olalım ve dünya yönünü bize çevirsin.
Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisinin savunduğu Batılılık, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmanın vazgeçilmez şartlarından olan laikliğe, demokrasiye, temel hak ve özgürlüklere, evrensel değerlere saygı gösteren ve bunları benimseyip özümseyen insan olmak demektir. (CHP sıralarından alkışlar) Zira, bu anlayışa sahip bir insan, hakkını ve hukukunu korumak bakımından çok daha donanımlı ve etkilidir. Şimdilerde yaklaşık üç yüz yıl önce başlatılan Batılılaşma sürecinden bilinçli şekilde uzaklaşılmakta olduğuna delalet eden iktidar kaynaklı birçok dayatmaya şahit olmaktayız. Bugün devletin kurumsal yapısı büyük ölçüde bozulmuş vaziyettedir. Hukuk ve adalet sistemi, laiklik ve demokratik kurumlar zafiyet içerisindedir. Temel hak ve özgürlükler alanında ciddi bir gerileme söz konusudur. Tabiatıyla bu durum uluslararası planda Batı aidiyetimizin sorgulanmasına ve giderek çağdaş dünyadan soyutlanmamıza yol açıyor. Üyesi olduğumuz uluslararası kuruluşlarda hak ve menfaatlerimizi etkin şekilde korumakta zorlanıyoruz. Güvenilirliğimiz, saygınlığımız, öngörülebilirliğimiz yara alıyor. En önemlisi, şu sırada ekonomimizin karşı karşıya bulunduğu çok ciddi sorunlara çare bulunmasına yardımcı olacak doğrudan dış yatırımların Türkiye'den uzaklaşmasına yol açıyor. Dolayısıyla özellikle iç siyasete dönük kısa vadeli hesaplarla epey bir süredir körüklenen Batı karşıtlığının başta ekonomimiz olmak üzere Türkiye'ye hemen her alanda ciddi maliyet oluşturmakta olduğunu görüyoruz. Ayrıca, bu durum güvenilirlik ve tutarlılık bakımından da zaten ciddi zafiyet içinde bulunan dış politikamıza ilave bir yük teşkil ediyor. Öte yandan, popülizm temelli Batı karşıtlığı, özellikle müttefiklerimizle ilişkilerde gereksiz sürtüşmeler ve gerginliklere sebep oluyor. Bu çerçevede, ani ve beklenmedik davranışlar sergilediğimiz için bütün muhataplarımız nezdinde inandırıcılık sorunu yaşıyoruz. Örneğin, bir iki yıl önce Türkiye'nin düşmanı olduğunu öne sürerek ölçüsüz tepkiler verdiğimiz ülkelerle birdenbire kucaklaşabiliyoruz. İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Mısır'la ilişkilerimizin yakın geçmişine göz attığımızda bu çerçevedeki ibret verici tabloyu görmek mümkün ya da bir gün sıcak davrandığımız lidere ertesi gün küsebiliyoruz. Bakınız, Yunanistan'la ilişkilerimizde bunu sık sık yaşamaktayız. Bu tür duygusal çıkışlar güvenilirliğimiz ve öngörülebilirliğimiz üzerinde yıkıcı etkiler yapıyor.
Diğer taraftan, karşı olunan Batılılaşma olgusuna sözde alternatif oluşturmak üzere ortaya atılan yerlilik ve millîlik kavramının da gerçekçi ve inandırıcı bir tarifinin yapılmadığını görmekteyiz. Ülkenin ekonomisi ve sanayisi hemen hemen tamamen Batı malı makine ve teçhizatla üretim yaparken, insanlarımızın birçoğu Batı teknolojisiyle üretilmiş cihazlar kullanırken, Batı ürünü olan her şeye rağbet bu denli yüksek iken sokaktaki işletmelerin çoğu Batı isimleriyle faaliyet gösterirken yerlilik ve millîlik içi boş popülist bir söylem olmaktan öteye gidemiyor. Bu kavramın altını dolduramayan iktidar ve devlet destekçileri en kolay yolu seçerek Batı yanlısı kitleyi "vatan haini" ithamında bulunmak suretiyle sindirmek gibi sığ bir yola başvuruyor. Böylece ülke içinde zaten var olan kutuplaşma giderek derinleşiyor, nefret söylemi ve yabancı düşmanlığı zemin kazanıyor.
Değerli milletvekilleri, iktidarın -manşetleri- yaşamakta olduğumuz derin ekonomik sorunlardan uzaklaştırmak ve milliyetçi muhafazakâr tabanı konsolide etmek amacıyla Batı karşıtlığını bir araç olarak kullanmakta olduğu aşikârdır. Ancak terör ve düzensiz göç gibi hassas konuların belirleyici rol oynadığı şu günlerde, bunun toplumsal barış ve iç huzur bakımından büyük riskler taşıdığının değerlendirilmesi icap eder. Bunun ayrıca demokrasi ve özgürlükler alanında büyük maliyet karşılığında elde ettiğimiz kazanımlara da ciddi tehdit oluşturduğunun görülmesi gerekir.
Öte yandan iktidar, kurucusu olduğumuz Batı kurumlarının Anayasa’mızla teminat altına alınmış temel ilkelerini pervasızca ihlal etmekten de geri kalmıyor. Bunun en somut örneği Osman Kavala davasıdır. Bu dava Türkiye'de yargının yürütmenin emrine, diğer bir deyişle tek adamın keyfine tabi kılındığının en güzel örneğidir. Kavala’nın işlediği öne sürülen suçta yalnız olmadığını ileri sürerek iddianameye inandırıcılık kazandırmak amacıyla uydurma suçlarla sanık yapılan Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Can Atalay, Mine Özerden, Yiğit Ali Ekmekçi, Tayfun Kahraman’ın ve diğer nicelerinin maruz bırakıldıkları yargı süreci sadece iktidar için değil, buna alet olan yargı mensupları için de sadece bu iktidar döneminde değil, tüm hukuk tarihimizin kara bir sayfası olarak yer alacaktır.
Değerli milletvekilleri, çağdaş değerlerden söz ederken, anayasal bir organ olan Yüksek Seçim Kurulunun onayıyla son seçimlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği için aday olan ve iktidarın dilinden düşürmediği millî iradenin tecellisiyle milletvekili seçilen Can Atalay’ın maruz kaldığı hukuksuzluğa değinmeden geçemeyiz. Yüce Meclis ve onun Başkanı tarafından Hatay halkının iradesinin hiçe sayılmasını görmezden gelemeyiz. Bu vesileyle, hakkında herhangi bir hüküm bulunmayan Can Atalay’ın vakit geçirilmeksizin serbest bırakılarak Türkiye Büyük Millet Meclisi sıralarındaki yerini bir an önce almasının sağlanması için iktidar ve emri altındaki yargıya şahsım ve partim adına çağrıda bulunuyorum.
Bugün değinmeden geçemeyeceğimiz bir diğer hukuksuz esaret ise gazeteci Merdan Yanardağ’ın bir haftadır Silivri’de tutuluyor olmasıdır. Yaptığı açıklama bağlamından kopartılarak hedef gösterilen Merdan Yanardağ’ın tutuklanması, demokrasilerin temeli olan basın özgürlüğüne ve halkın haber alma hakkına vurulmuş bir darbedir. İktidarın basın ahlakına ve meslek ilkelerine her zaman sahip çıkan onurlu gazetecileri susturma çabası, ülkemizin dünyadaki itibarını yerle bir etmektedir. Bir devletin meşruiyetinin temeli hukuk ve o devletin hukukunun çerçevesini çizen anayasasıdır. Kendi anayasasını çiğneyen bir anlayış, kendi devletinin ve iktidarının meşruiyetini de yok eder.
Bu konuda iktidara bir ciddi çağrıda daha bulunarak kendilerini Anayasa’mızın başta 13’üncü maddesi olmak üzere birçok maddesini çiğnemek suretiyle iptal edilen İstanbul Sözleşmesi kararından dönmeye çağırıyorum. Anayasa’mızın 13’üncü maddesi şöyle diyor değerli milletvekilleri: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi, kısa adıyla “İstanbul Sözleşmesi” 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girdi. Bu sözleşmenin adını İstanbul’dan alması bile bizim için bir gurur vesilesi idi. 2012 yılında Meclisimiz bu sözleşmeyi partilerin uzlaşmasıyla onaylayarak yürürlüğe soktu. Avrupa’da kendi alanında bir ilk olan bu sözleşme, kadınları sadece ev içindeki değil, aslında her alandaki şiddete karşı korumayı, kadına yönelik her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmayı, kadınları güçlendirerek onların erkeklerle fiilî eşitliğini sağlamayı, şiddet mağdurlarını korumayı amaçlıyor. Bildiğiniz üzere, dünyada ayrımcılığa ve zulme uğrayan en kalabalık nüfus topluluğunu insanlığın yarısı anlamına gelen kadınlar oluşturuyor. Biz bu sözleşmenin oluşturulması ve hayata geçirilmesi sürecinde Türkiye olarak öncü rol oynamıştık ve bu, ülkemiz için, hepimiz için bir gurur vesilesi olmuştu. İstanbul Sözleşmesi, erken Cumhuriyet Dönemi’nde kadın hakları konusunda birçok Batı ülkesinden daha önce adım atan ülkemizin aradan geçen zaman içerisinde bu konudaki tutarlılığının değişmediğini dünyaya iftiharla anlatabildiğimiz bir vesikaydı. Şimdi ise kendi emeğimizle hazırlanan bu sözleşmeden kendi Anayasa’mızı ihlal ederek Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle çıktığımızı iddia ediyorsunuz. Sizleri ne temel hukukla ne demokrasinin insan haklarının ruhuyla bağdaşabilen bu ayıptan bir an önce dönmeye çağırıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, İstanbul Sözleşmesi vesilesiyle değindiğim bu tarihsel tutarlılık konusu üzerinde biraz daha durmak istiyorum. Dış politikada etkin ve saygın bir konuma gelmenin en önemli gereklerinden biri, o ülkenin kendi tarihsel değerleriyle tutarlı bir politikayı istikrarlı olarak takip etmesidir. Bu yüzden Türkiye'nin Batılılaşma sürecinin özgün bir anlayışla geliştirilerek devam ettirilmesi zaruridir. İktidar, bu sürecin önünün kesilmesine sebep olabilecek popülizm temelli girişimlerden vazgeçmelidir. Aksi takdirde önümüzdeki dönemde Türkiye'nin dış politikada yeni bir yalnızlık dönemine girmesi kaçınılmaz hâle gelir. Bu yüzden çağdaşlaşma alanında dünyada öncü rol oynama Türkiye'nin en öncelikli hedefi olmalıdır. İçinde bulunduğumuz siyasi ve ekonomik sıkışmışlıktan çıkmak için başkaca bir seçeneğimiz yoktur. Aksi takdirde Türkiye, ecdadının üç yüz yıllık çabasını yok saymış ve bir anlamda kendi kendini inkâr etmiş olacaktır.
Bu konuşma vesilesiyle, mensubu olmaktan onur duyduğum ve kırk yıla yakın hizmet ettiğim Dışişleri Bakanlığımızın ideolojik amaçlar uğruna hoyratça kullanılmakta olduğunu görmekten derin üzüntü duyduğumu da kayda geçirmek istiyorum. Hariciyemizde “meslek memurluğu” kavramı giderek yok oluyor. Usta-çırak ilişkisi yoluyla yürütülen geleneksel eğitim neredeyse sona ermiş durumda. Bakanlığa daha yeni alınan memurların tecrübe kazanma imkânları giderek daralıyor. Mevcut nitelikli meslek memurlarından da etkin bir şekilde yararlanılamıyor. Profesyonel kadroların yerine sistemli şekilde eski siyasetçiler atanıyor. Makul ölçülerin dışına taşmış bulunan bu atamaların yanlışlığına ve ileride dış politikamıza ağır maliyet yaratacağına dair uyarılara kulak asılmıyor. Dışişleri Bakanlığı dış politikamızın oluşturulması sürecinden tamamen, uygulamasından da büyük ölçüde dışlanmış durumda. Bütün kararlar kişisel zeminde alınıyor ve liyakatsiz kadrolar tarafından uygulanıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Tan.
NAMIK TAN (Devamla) - Dış politikamızın oluşturulmasında artık kurumların herhangi bir rolü kalmadı. Dışişleri Bakanlığının profesyonel kadrolarının öngörülerine, telkinlerine ve değerlendirmelerine epey uzun bir süredir kulak verilmiyor. Dış politikamız siyasi liderlerimizin kişisel heyecanları çerçevesinde belirleniyor, bütün bu kararlar kişisel zeminde alınıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan yaşamın her alanında olduğu gibi dış politikanın belirlenmesinde de tek söz sahibi; kimseyi dinlemiyor, kimseye itimat etmiyor. Oysa kişisel akılla belirlenen ve yürütülen dış politika öngörülebilir değildir, risk ve güvensizlik barındırır. Gerçek müttefiklerinizin ve gerçek dostlarınızın yanınızdan giderek uzaklaşmasına sebep olur, yalnızlıktan kurtulamazsınız. Bu, sadece şahsi yalnızlık anlamına gelmez, ülkenin bütününü de etkiler. Tarih boyunca hayranlık uyandırıcı sayısız başarılara imza atmış olan diplomatlarımızın yetiştirildiği Dışişleri Bakanlığımızı bir an önce iç siyasetin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Son cümlenizi alalım.
NAMIK TAN (Devamla) – …dar kulvarından çıkararak küresel gündemi düşünmeye ve bu istikamette fikir üretmeye odaklamak konusunda yeni Dışişleri Bakanımıza çağrıda bulunmak istiyorum. Yeni Dışişleri Bakanımızın Hariciye teşkilatımızı bir siyasi partinin komiserliği görüntüsünden kurtaracağına inanmak istiyorum. Bu eşiğin önündeki kapıdan geçerken bu kadar badirenin ardından çıkarmamız gereken dersler olduğu kuşkusuz. Bunların ilki, dış politikanın ciddiyet, ehliyet, birikim, sağduyu ve uzlaşı gerektirdiğidir. İkinci ders, sığ ve popülist hamasetin, hakaret ölçüsüne varan ergen reflekslerinin Türkiye gibi saygın ve tecrübeli bir devletin ağırlığıyla mütenasip olmadığıdır. Sonuncu ve en önemli ders, ideolojik körlüğün revizyonist bataklığına saplanmış bir dış politikanın eninde sonunda küçük düşürücü tercihlerle yüzleşeceğidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Son, son… Cümlesini bitirsin Sayın Başkanım, yirmi dakika konuşuyor.
BAŞKAN – Selamlayın Sayın Hatip.
NAMIK TAN (Devamla) – Bu hatalı politikaları bir noktada sonuçlarına katlanacağımızı bilerek uyguladığımızı dahi zannetmiyorum. Zira, ideolojik körlük uzun erimli düşünmemize engel oldu. Sonucu hüsrana giden maceralı yolculuğumuzun ardından geçmiş hatalarımızdan ders çıkararak sağduyunun olgunluğuyla önümüze bakmamız ve gerçeklikle bağlarımızı koparmadan dümeni bozuk dış politikamızı onarmamız gerekiyor.
Sözlerime son verirken Cumhuriyet Halk Partisi olarak kurucu Önder’imiz Büyük Atatürk’ün vazettiği ilkeler çerçevesinde uluslararası vizyonumuzun ve misyonumuzun dünyada barışın, bölgemizde istikrarın, ülkemizde tam demokrasinin ve ekonomik büyümenin inşasına, korunmasına ve güçlendirilmesine odaklanacağını vurgulamak isterim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talebi Sayın Fuat Oktay’a aittir.
Sayın Oktay, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA FUAT OKTAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle her birinizi saygıyla selamlıyorum.
AK PARTİ Grubu adına, bugün ve yarın gündemimizde bulunan, sürücü belgelerinin karşılıklı tanınması, uluslararası anlaşmalara katılım ve güncellenmesi, çifte vergilendirmelerin önlenmesi, hava ulaştırması alanında iş birliği ve kara yolu taşımacılığına kadar 17 ülkeyle yapılan toplam 23 uluslararası anlaşmaya ilişkin görüşme çerçevesinde söz almış bulunmaktayım.
Bu anlaşmalar hakkında müsaadelerinizle kısaca bilgi vermek isterim. Ehliyetlerin karşılıklı tanınmasına ilişkin olanlar, vatandaşlarımızın ilgili ülkede ilave sınav ve kurs gibi formalitelere tabi olmaksızın ehliyetlerini değiştirmelerine imkân sağlamaktadır. KKTC özelinde ise antlaşmayla tadil edilerek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti diplomatlarına Türkiye Cumhuriyeti sürücü belgeleri verilebilmesi sağlanmaktadır.
Vergilendirme konusundaki anlaşmalar, aynı gelir üzerinden 2 ayrı vergilendirmenin önlenmesini veya gelirlerin tamamen vergi dışı kalmasını önlemeyi hedeflemektedir.
Hava yolu taşımacılığı konusundaki anlaşmalar, millî hava yolu taşımacılarımıza ilgili ülkelerde mali açıdan avantajlar sunmakta ve bazı ülkeler için millî hava yollarımızın söz konusu ülke ve üçüncü ülkeler arasında da yolcu taşımasına imkân sağlamaktadır.
Hükümetlerarası Kuru Limanlar Anlaşması yine, denize çıkışı olmayan, liman bölgelerinin geliştirilmesi, fiziki şartlar sebebiyle mümkün olmayan ülkelerle, denizden uzak lojistik merkezlerinin geliştirilmesine yönelik uluslararası bir anlaşmadır.
Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyinin Kurulması Anlaşması’nın tadili, bu anlaşmayla kurulan Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyinin Türk Devletleri Teşkilatına dönüşmesinin hukuki altyapısını oluşturmaktadır.
Spitsbergen Anlaşması’na katılım, arktik bölgesindeki Svalbard Adaları’ndaki doğal kaynaklardan ülkemizce de yararlanılabilmesini sağlayacaktır.
27’nci Dönemde Dışişleri Komisyonunda şerhsiz olarak onaylanan bu anlaşmaların geçtiğimiz günlerde Dışişleri Komisyonumuzdan Genel Kurula sevki için gösterilen iş birliği dolayısıyla da tüm gruplara, önceki Komisyonumuza ve yine şu andaki mevcut Komisyonumuza da teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası ilişkiler ve gelişmeler bakımından tarihî kırılmaların ve sınamaların yaşandığı bir dönemin içerisindeyiz. Eski ve alışık olduğumuz dengeler tamamen değişiyor. Mevcut sistem ve uluslararası mekanizmalar yaşanan krizlere ve beklentilere artık çözüm üretememekte. Krizler, gerginlikler, istikrarsızlık ve sıcak çatışmalar giderek artıyor, şiddetleniyor. Uzun yıllardır süren Batı merkezli ve Batı’nın çıkar ve değerlerine dayanan düzen artık sorgulanır hâle gelmiş, yeni arayışlar ortaya çıkmıştır.
Aslında, vakti gelmişken de hemen değinmek isterim, bazı hatiplerin özellikle Atatürk’ün medeniyet tasavvurunu “Batılılaşma” olarak ifade etmesi veya buna indirgemesi son derece yanlıştır. Atatürk aslında hedef olarak, vizyon olarak Türkiye'nin muasır medeniyetler seviyesine çıkarılmasını ortaya koymuştur. Biz de Cumhur İttifakı olarak hedefimizi muasır medeniyetlerin üzerine çıkarmak olarak belirlemişizdir ve bütün gücümüzü de bu yönde harcamaktayız. Şayet Attilâ İlhan'ın da “Hangi Batı?” eserine bakarsanız, zannediyorum, sizi de ilgilendiren bazı tartışmaları da biraz daha yakından görmüş olur, hak vermiş olabilirsiniz.
Biz dış politikamızı Türkiye'nin, milletimizin menfaatleri temelinde belirleriz. Anadolu'yu merkez alarak 360 derece dış politika uygulamamız vardır. Bu politikaları belirlerken de yine ortak akıl kullanırız, kurumlarımızın tamamı gece gündüz çalışır ve ortak akılla dış politika belirlenir; zaten Türkiye'nin son yıllarda dış politikadaki ataklarına bakarsanız da bunun sonucunu son derece net şekilde görürsünüz, kabul etmeseniz bile.
Tabii, yeni bölgesel ve küresel dengelerin oluştuğunu, yine, yeni güç odaklarının ortaya çıktığını, geçmişte yegâne belirleyici olan güçlerin giderek uluslararası arenada bu yeteneklerini -itiraf etmeseler de- kaybetmekte olduklarını da görüyoruz. ABD ve Avrupa Birliği başta olmak üzere geleneksel güç odaklarının, yaşanan küresel gelişmeler ve krizlerle başa çıkmakta ekonomik, siyasi ve en önemlisi ilkesel olarak yetersiz kaldığını gözlemliyoruz. Terörle mücadele bahanesiyle başka terör örgütleriyle iş birliği yapılması, ifade özgürlüğü bahanesiyle en kutsal değerlerin ayaklar altına alınmasına seyirci kalınması hatta ortam sağlanması, grup dayanışması gerekçesiyle ilkelerin ve uluslararası hukukun hiçe sayılması -Yunanistan’ı ve Güney Kıbrıs Rum kesimini ifade ediyorum özellikle- yine, ahlaki ve insani değerlerin hamisi olmakla övünen Batılı ülkelerin maalesef bunlardan hiç rahatsızlık duymadan sergilediği yaklaşımlar… Aynı ikiyüzlü yaklaşımla bizi DEAŞ’la ortak hareket etmekle suçlayanların yapacağı tek şey de onları destekleyen ülkelerle birlikte aynaya bakmalarıdır. Aynaya bakarlarsa, bugün gerçek anlamda DEAŞ’la bizzat kimin mücadele ettiğini ve de onunla kimin ortaklık yaptığını çok net göreceklerdir ve şu gerçeğin de hakkını vereceklerdir: Yine geçmişte ve bugün DEAŞ’la gerçek anlamda mücadele eden tek ülke Türkiye’dir.
Bu vesileyle, İsveç’te geçtiğimiz günlerde tekrarlanan kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in yakılmasına izin verilmesi olayını en sert şekilde kınıyor, lanetliyorum; bunun ifade özgürlüğüyle uzaktan yakından alakasının olmadığını bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Kutsal değerlere tahrik ve hakaretin hiçbir bahanesi olamaz. Bizim de bu anlayışta ısrar edildiği sürece bu tür ülkelerle ortak değerler üzerinden iş birliği yapmamız da asla mümkün olmayacaktır. Yabancı karşıtlığı, İslam düşmanlığı konularında izlediğimiz kararlı ve ilkeli politika ülkemizi bu konularda lider konuma getirmiş durumdadır. Bu çerçevede, sömürgeci geçmişiyle bilinen ülkelerde kültürel ırkçılığın kurumsal ırkçılığa dönüşmesini endişeyle takip ediyoruz. Fransa’da başlayan, kısa sürede diğer bazı ülkelere de yayılan olayların kökünde işte bu zihniyet vardır. Şiddet ne yazık ki şiddeti doğurmuştur. Bugün Fransa’da yaşanan olaylar Fransa’nın geçmişte yaptığı büyük yanlışların bir sonucudur. Fransa’daki şiddetin bir an önce sona ermesini ve sağduyunun hâkim olmasını diliyoruz.
Her fırsatta -bunun özellikle altını çizmek istiyorum- bizlere demokrasi ve ifade özgürlüğü konusunda ders vermeye çalışan uluslararası camianın, sosyal medyada algı oluşturmaya çalışanların, meydanlarda 7/24 canlı yayın yapanların konu Fransa veya Batılı ülkeler olduğunda seslerinin çıkmadığını görüyoruz; bunu da son derece manidar görüyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Batı'nın mevcut konumu, başta Çin olmak üzere güçlenen birçok aktör ve bölgesel oluşumlar tarafından da sorgulanmaktadır. Özellikle Doğu ve Batı arasında giderek derinleşen ayrışma, mevcut küresel düzeni ciddi bir şekilde değişime zorlamaktadır. Küresel ve bölgesel krizlerde Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası örgütler de etkisiz ve işlevsiz kalmakta. Esasen, yaşanan bu duruma Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından uzun zamandır dikkat çekilmekte ve değişim ihtiyacı “Dünya 5’ten büyüktür.” ifadesiyle her platformda en güçlü şekilde dile getirilmektedir. Gelişen, evrilen ortama ve sınamalara karşı yine Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde hızla gerekli kararlar alınmakta, politikalar belirlenmekte ve gerekli adımlar atılmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye'nin eksenini başka yerlerde aramaya gerek yok, başkalarının çıkarları çerçevesinde Türkiye'nin çıkarlarını aramaya da gerek yok; eğer bizi görmek ve bulmak istiyorsanız, Anadolu’ya bakarsanız bizi görürsünüz. Türkiye’nin ve milletimizin, ülkemizin menfaatleri neyi gerektiriyorsa o yöne bakarsanız bizi görürsünüz, başka yerde bizi aramanıza gerek yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Türkiye bugün Asya’dan Afrika’ya, Avrupa’dan Amerika’ya kadar dünyanın birçok coğrafyasında yeri geldiğinde ara buluculuk, yeri geldiğinde yapıcı bir rol üstlenmektedir. Parlamenter diplomaside, biz Parlamentodaki milletvekilleri olarak da yine bu rolü, daha da üzerimize düşen tüm görevleri yaparak daha da güçlendirmek üzerinde de kararlıyız.
Yine, hem bölgemizde hem dünyada çözümsüzlüğün değil, çözümün parçası olmaktadır Türkiye. İşte, bu vizyonla, Türkiye’nin dünyadaki etkinliğini artırma girişimlerinin son derece başarılı olduğunu da gözlemliyoruz; sevseler de sevmeseler de Türkiye’yi, Türkiye’nin çıkarları onların çıkarlarıyla örtüşse de örtüşmese de bir noktada Türkiye’nin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın görüşlerine başvurma ve Türkiye’yle iş birliği yapma gereksinimini duymaktadırlar, duymaya da devam edeceklerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Türkiye, bugün yüzlerce yıllık kadim diplomasi geleneğine, tüm dünyada 260 temsilcilikle en büyük 5’inci temsil ağına sahip bir ülkedir. Bu sayede dış politikada merkezî coğrafi konumu, tarihî zenginliği, köklü kurumları, güçlü insan kaynağı ve dinamik ekonomisiyle dünyada artık daha da etkin bir rol oynamaktadır. Türkiye'nin dünyada geçmişe göre sözü çok daha geçen bir ülke konumuna geldiğini de rahatlıkla görebiliriz. Nitekim bugün, tüm dünyada gündemin bir parçası olan değil, gündemi belirleyen bir Türkiye vardır, kabul etseniz de etmeseniz de. Son dönemde dış politikada yaptığı hamlelerle diplomasinin merkezi olan bir Türkiye vardır.
Bugün Türkiye, Libya’da, Doğu Akdeniz’de, Ege’de, millî davamız Kıbrıs konusunda ön alıcı, ilkeli bir yaklaşımla ve millî gücümüzün tüm unsurlarını kullanarak, ülkemizi dışlayan, haklarımıza saygı göstermeyen girişimleri akamete uğratmıştır. Dün “Libya’da ne işiniz var?” diyenler, umarım bugün Libya’da ne işimiz olduğunu görmüş ve anlamışlardır. Somali ve Libya gibi ülkelerle imzaladığı güvenlik anlaşmalarıyla, Türkiye artık uzak kriz bölgelerinde de etkili olmaya başlamıştır. Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’de ülkemize yönelik kuşatma planlarını tamamen bozmuş, bu çabaları beyhude kılmıştır.
Dış politikada yerli ve millî bir duruş sergileyen Türkiye, aynı zamanda dünyanın hemen her köşesinde varlığını göstermiş, uluslararası bir aktör hâline gelmiştir.
“Yerlilik ve millîlik” deyince de yine bazı hatipler yerlilik ve millîliğin altının boş kavramlar olduğuyla ve de iktidarın bunun altını dolduramadığıyla alakalı son derece, böyle hayretle izlediğim bir ifade kullandılar. Yani Türkiye'de savunma sanayisinde elde ettiğimiz yerlilik ve millîlik politikamızda yüzde 20’lerden 80-85’lere geldiğimiz olayını hâlâ göremiyor musunuz? Bunun terörle mücadeleye nasıl katkı verdiğini hâlâ göremiyor musunuz? Yunanistan’dakiler görüyor, Fransa’dakiler görüyor, Amerika’dakiler görüyor, siz burada göremiyor musunuz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Terörle mücadeleyle elde ettiğimiz sonuçların petrolle Gabar’da nasıl sonuç verdiğini, Şırnak’ta nasıl sonuç verdiğini; Karadeniz’de doğal gazla nasıl sonuç verdiğini ve enerji politikalarımızla nasıl sonuç aldığımızı göremiyor musunuz?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Benzine yine zam geldi, benzine!
FUAT OKTAY (Devamla) – Yerlilik ve millîlikle ilgili Togg’la ve uçak gemilerimizle nasıl sonuç verdiğini göremiyor musunuz? Yerlilik ve millîlikle Türk Devletleri Teşkilatıyla birlikte hareket ettiğimizde nasıl bir birliktelik oluşturabileceğimizi, bunun bölgenin ve dünyanın barışına ve kalkınmasına nasıl katkı vereceğini göremiyor musunuz? Bunu bütün dünya görüyor, umarız siz de görürsünüz bir gün.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Mercimek Kanada’dan geliyor, biz de onu görüyoruz!
FUAT OKTAY (Devamla) – Birleşmiş Milletler, İslam İşbirliği Teşkilatı, G20 ve NATO gibi önemli uluslararası örgütlerde etkin bir varlık gösteren Türkiye, yaptığı insani yardımlarla ve ekonomisiyle yumuşak gücünü, gerektiğinde sert gücünü kararlı bir şekilde ortaya koymuştur, koymaya da devam edecektir. Yine, Türk Devletleri Teşkilatı çerçevesindeki girişimlerimiz ve iş birliğimiz sayesinde Türk dünyasının küresel ağırlığını ve etkinliğini artırmaktayız. Kafkaslarda bölge dışından dayatılan krizler ve çözümler veya bir başka ifadeyle çözümsüzlükler sarmalını kardeş Azerbaycan’la birlikte kırdık. Gönül coğrafyamız Balkanlarda barış ve istikrarın güçlendirilmesi, anlaşmazlıkların diyalog yöntemiyle çözülmesi için her platformda yoğun bir gayret gösteriyoruz. Balkanlarda yaratılmak istenen krizlere tüm bölge ülkeleriyle olan iyi ilişkilerimizi kullanarak engel oluyoruz. Bunu birincil derecede ifade eden de Balkan ülkelerinin ve Balkan ülkeleri liderlerinin kendileridir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Asya, Afrika, Latin Amerika açılım politikalarımız sonuç vermeye başladı. Öyle ki bu bölgeleri tarihsel etki sahası olarak görenler rahatsız ve endişelerini saklayamaz duruma geldiler. Yine, Ukrayna krizinde oynadığımız ve küresel bir gıda krizinin engellenmesini de sağlayan rol giderek daha iyi anlaşılmakta ve takdir edilmektedir. Yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın haklarının korunması, kendilerine hizmet ulaştırılması ve gerektiğinde Libya, Afganistan, Ukrayna ve Sudan gibi sıcak çatışma ortamlarından tahliye edilmelerindeki başarımız da yine pek çok ülke tarafından hayranlıkla izlenmektedir, hatta kendi vatandaşları için ülkemizden yardım talep edilmektedir ve Türkiye'de gereğini yapmaktadır.
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; çıkarlarımızın savunulması için gösterdiğimiz kararlılığı, bir yandan da tüm ülkelerle ilişkilerimizin geliştirilmesi için aynı kararlılıkla bu tutumumuzu da sergiliyoruz. Ülkemizin ve milletimizin güvenliği, çıkarları ve refahı için en zor şartlarda geri adım atmıyor, muhataplarımızın dostane ve olumlu adımlarını da karşılıksız bırakmıyoruz çünkü biz, başta da ifade ettiğimiz gibi, ilkesel bir dış politika izliyoruz, ilkelerimizin temelinde de Anadolu'nun, Türkiye'nin, ülkemizin, milletimizin menfaatleri ve çıkarları vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu çıkarlara uygunsa iş birliği yaparız, çıkarlarımıza ters düşüyorsa gerekirse bedeli ne olursa olsun sonuna kadar gideriz. Yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Mısır’la kavga etmenin Anadolu’ya ne faydası vardı ya? On yıldır görüşmeyi kestiniz. 4 parmak gösteriyordunuz her yerde, 4 parmak ne oldu? 5 parmağa döndü geri.
FUAT OKTAY (Devamla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Oktay.
FUAT OKTAY (Devamla) – Tamamlıyorum.
Suriye, Mısır, Ermenistan, Yunanistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve İsrail'le ilişkilerimizi bu anlayışla geliştirmekteyiz, NATO'nun genişleme sürecine yaklaşımımızı da yine bu anlayışla yürütüyoruz; hassasiyetlerimizi gözeten ve gerekli adımları atan Finlandiya şu anda NATO müttefikimiz.
Bunun yanı sıra, bugün Orta Doğu'da kalıcı barış ve istikrarı tesis etmek için İsrail ve Filistin arasındaki ihtilafta 2 devletli çözüme destek veriyoruz. Bu bağlamda, İsrail'in işgal altında tuttuğu Batı Şeria'da bulunan Cenin yerleşim yerine yönelik baskınlarında yaşanan can kayıplarını şiddetle kınıyorum. Yaşanan can kayıplarının yeni bir şiddet sarmalını tetiklemesinden endişeliyiz. Biz, her zaman olduğu gibi, Filistinli kardeşlerimizin haklı davalarının savunulmasında yanlarında olmayı sürdüreceğiz.
Yine, Keşmir’de adil ve kalıcı barış ve huzurun sağlanması için çaba sarf ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Selamlayın Sayın Oktay.
FUAT OKTAY (Devamla) – Çin'in egemenlik hakları çerçevesinde, Uygur Türkü soydaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerinin korunması konusunda da büyük bir hassasiyet gösteriyoruz. Kıbrıs meselesinde de Kıbrıs Türklerinin özden gelen haklarının, diğer bir deyişle devlet olarak egemen eşitliklerinin ve eşit uluslararası statülerinin tanınmasını ve çözümün de yine bu parametreye dayanmasını destekliyoruz, adil ve kalıcı bir çözüme kavuşmak için ne gerekiyorsa yapıyoruz.
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; dış politikada daima barış odaklı bir vizyon çerçevesinde hareket edecek, bununla beraber kendi bölgemizden başlayarak tüm dünyada barışı ve huzuru tesis etmek için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. Bunu yaparken de tek önceliğimizin ülkemizin, milletimizin çıkarlarını, güvenliğini ve refahını sağlamak olduğunu ifade ediyor, her birinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şahıslar adına söz talebi Sayın Turhan Çömez’e ait.
Buyurun Sayın Çömez. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ile AB arasında 2013 yılında Geri Kabul Anlaşması imzalandı. Buna göre, Türkiye üzerinden AB ülkelerine yasa dışı yollardan ulaşan üçüncü ülke vatandaşları Türkiye’ye iade edilecekti. Bunu sempatik hâle getirmek için de yanına Vize Serbestisi Diyaloğu Mutabakat Metni eklendi yani Türk vatandaşlarının vize almadan AB’ye seyahat edebilmelerinin yolu açılmıştı; tabii, bu gerçekleşmedi. Vizesiz seyahati bırakın, vize almak bile imkânsız hâle geldi ancak Geri Kabul Anlaşması gayet güzel uygulamaya kondu. Bu tarihten itibaren Türkiye AB’nin güvenliğini sağlayan bir açık hava kampına döndü, milyonlarca mülteci akın akın Türkiye'ye gelmeye başladı ve biz tam sayıyı bugün bilemiyoruz ancak Sağlık Bakanı Sayın Koca’nın verdiği resmî rakamlardan Suriyelilere 97 milyon poliklinik, 2,6 milyon ameliyat hizmeti verildiğini ve 754 bin Suriyeli bebeğin de dünyaya geldiğini öğreniyoruz. Bunları kabaca analiz ettiğimizde, Suriyeli mülteci sayısının 10 milyonun üzerinde olduğunu tahmin etmek zor değil.
Nisan 2021'de ABD Başkanı Biden Afganistan’daki askerlerini geri çekeceğini duyurdu ancak ABD askerleriyle birlikte çalışan Afganlı milislerin ne olacağı konusuna açıklık getirmedi; buna dair bilgiyi daha sonra ABD Dışişleri Bakanlığından, yapılan toplantı kayıtlarından öğreniyoruz. Bunlar için en uygun ülke Türkiye’ydi ve bir süre sonra genç Afganlı erkeklerin kafileler hâlinde Afganistan’dan Belucistan’a, oradan İran’a ve doğu sınırımızdan da ülkemize geldiklerine tanık olduk. Eş zamanlı olarak da Türkiye'de metamfetamin kullanıldığının ise patladığına tanık oluyoruz. Metamfetamin ülkemizde ne yazık ki çok kullanılan bir uyuşturucu ve “efedra” denilen bir bitkiden üretiliyor. Efedra bitkisi ise Afganistan’da mebzul miktarda var ve pek çok Afganlı aile evlerinde oluşturdukları atölyelerde bu bitkiden uyuşturucu imal ediyorlar. Dolayısıyla, on binlerce genç ve askerî eğitimli Afganlı erkeğin sırtlarındaki çantaların boş olmadığını tahmin etmek çok zor değil. Ne yazık ki AKP iktidarının akıl almaz aymazlığı nedeniyle Türkiye'nin doğu ve güney sınırı yolgeçen hanına dönmüş ve ülkemiz milyonlarca mülteci tarafından işgal edilmiştir.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin bugün yaşadığı mülteci sorununun şüphesiz insani boyutu vardır ancak meselenin asıl önemli olan tarafı proje boyutudur. Körfez Savaşı’ndan sonra Irak’ın kuzeyinde uçuşa yasak bir bölge oluşturuldu, şu bildiğiniz 36'ncı paralelin kuzeyinde. Yıllar içinde bu bölgede ABD ve İsrail'in desteğiyle defakto bir devlet yapısı oluştu ve bu otonom yapı neredeyse tamamen bağımsız bir yönetime sahip. Irak’ta uygulanan projenin bir benzeri ise Suriye'nin kuzeyinde bugün hayata geçiriliyor. Güney sınırımızdaki mayınların temizlenmesi, iç savaşla birlikte Suriye halkının göçe zorlanması, YPG ve PYD’nin bölgenin doğusuna yerleştirilmesi, ABD tarafından binlerce tır silah yardımı yapılıp eğitilmesi ve 80 bin kişilik bir ordu kurulması tesadüf değil. Nihai amaç, aynen Irak’ın kuzeyinde olduğu gibi Suriye'nin kuzeyinde de otonom bir yapı oluşturmak, bu iki yapıyı yıllar içerisinde birleştirip Akdeniz’e ulaştırmak.
Bugün AKP iktidarı Suriye'nin kuzeyinde konutlar inşa ediyor ve Türkiye'deki mültecileri gönüllü olarak buraya yerleştireceğini savunuyor. İddiayla söylüyorum: Böyle bir şeyin hayata geçme şansı yok. Sınır bütünlüğünü savunduğunuz bir ülkenin topraklarında uluslararası hukuka aykırı olarak yaptığınız konutlara kendi topraklarınızdaki mültecileri yerleştiremezsiniz ve süreç böyle devam ederse söz konusu konutlar ne yazık ki orada oluşturulacak otonom bölgenin yerleşim alanları hâline gelecek. Hatay, Kilis, Gaziantep ve Şanlıurfa'da mülteci yoğunluğu nedeniyle yaşanan demografik değişikliği de bu sürece eklediğimizde, gelecek yıllarda ülkemizi bekleyen tehdit ve tehlikelerin ne kadar ciddi olduğu ortaya çıkar. Özellikle Körfez Savaşı’ndan sonra bulunduğumuz coğrafyada yaşanan gelişmelerin hiçbirisi tesadüf değil ve eğer süreç öngörülemez, diplomatik, ekonomik ve askerî gerekli tüm önlemler alınamaz ise korkarım tıkır tıkır işlemekte olan Büyük Orta Doğu Projesi’nin faturası önümüzdeki yıllarda çok ağır olacak.
Değerli arkadaşlar, milyonlarca mültecinin ülkemize yüklediği külfet, getireceği risk ve tehditler ortada ve bunun yıllar içerisinde derinleşeceği de malum. Esas olan, bundan sonra Türkiye'nin ne yapacağı ve süreci nasıl yöneteceği. Şimdilerde Sayın Erdoğan’dan dış politikada yaptığı o keskin U dönüşlerinden bir tane daha bekliyoruz. “Terör devleti” dediği İsrail’le nasıl barıştığını biliyoruz. İki gündür Batı Şeria ve Gazze bombalanıyor, bebekler dâhil çok sayıda Filistinli hayatını kaybetti ama Sayın Erdoğan’dan “terör devleti İsrail” lafını duymadık. Kaşıkçı cinayetinin ardından “Enayi değiliz, hesap soracağız.” dedikten sonra cinayet dosyasını Suud Prensi’ne nasıl teslim ettiğini ve onunla nasıl kucaklaştığını da biliyoruz. “15 Temmuz darbesinin arkasında Birleşik Arap Emirlikleri var.” dedikten sonra bu ülkeyle nasıl dost olunduğunu da biliyoruz. Önümüzdeki hafta Sayın Erdoğan bu dostluğu pekiştirmek ve biraz da petrodolar bulabilmek için bu ülkeye gidecek. Rabia işaretleri ve “darbeci Sisi” söylemleriyle geçen on yılın ardından Sayın Erdoğan’ın iki eliyle birden Sisi’ye nasıl sarıldığını da gördük. Örnekleri uzatmak mümkün, uzatmayacağım.
İlişkilerinin yeniden normalleşmesini eleştirmiyoruz, neden bozulduğunu ve neden daha sonra keskin U dönüşleri yapıldığını eleştiriyoruz. Diplomaside yaşanan bu zikzaklar, sert dönüşler sizi güvenilmez, öngörülmez ve bazen de saygı duyulmaz hâle getirir. Trump’ın mektubunda gördük, Meclis kayıtlarına girmemesi için orada kullanılan ifadeleri tekrar telaffuz etmek istemiyorum. Belki siz bu tutumunuzla iç politikada kazanırsınız ama ülkeniz pek çok alanda kaybeder. İşte, Rusya’dan aldığınız S-400’ler; 2,5 milyar dolar verdiğiniz, hangara koyduğunuz S-400’leri kullanamıyorsunuz. F-35’ler için dünyanın parasını verdiniz, ne F-35’leri ne de paranızı geri alabiliyorsunuz. F-16’larınızı modernize edemiyorsunuz çünkü Amerika size şart koşuyor, diyor ki: “Bunları kuzey Suriye'de ve Ege üzerinde uçuramayacaksınız.” Onun için, F-16’ları da maalesef modernize edemediniz. Tabii, tüm bu aymazlıkların ve beceriksizliklerin faturası nihayetinde Türk milletine çıkıyor. Bakın, geçtiğimiz günlerde ta Uruguay’dan devasa bir gemi geldi Bandırma Limanı’na; içinde 28 bin angus var ve bu sayı önümüzdeki günlerde 100 bini bulacak, tam yirmi bir gün süren bu yolculuğun ardından getirilen bu hayvanlarla milletin bir süreliğine et ihtiyacı giderilecek ve et fiyatlarındaki artışın önüne geçilmeye çalışılacak. Yazık değil mi bu millete? Londra’da kıymanın kilosu 150 lira, Ankara'da ise tam 350 lira. Bu bereketli topraklarda ucuz et yiyebilmek için ta Uruguay’dan canlı hayvan getirmeniz lazımmış demek ki.
Evet, şimdi Sayın Erdoğan’dan keskin bir U dönüşü daha bekliyoruz. Önce “kardeşim” sonra da “katil” dediği Esad’la barışmasını ve kucaklaşmasını bekliyoruz ve sonra da oturup derli toplu, planlı ve kalıcı bir diplomasiyle mülteci sorununa çözüm bulmasını bekliyoruz. Kendi adıma söz veriyorum, böyle bir adım atılırsa, böyle bir süreç başlarsa Sayın Erdoğan’ı bu U dönüşü sebebiyle asla eleştirmeyeceğim ve politikalarını destekleyeceğim.
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Kayseri) – Eleştirsen ne olacak?
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) – Eleştirsem ne olacağını bilirsiniz.
Peki, ne yapmak lazım? Suriye’yle diplomatik ilişkiler süratle geliştirilmeli ve el sıkışılmalı. Her 2 ülkenin toprak bütünlüğü teminat altına alınmalı ki bununla ilgili Astana sürecinde her 2 taraf da hemfikir olduğunu vurguladı. Her 2 ülkenin sınır güvenliği en üst düzeyde korunmalı, kuzey Suriye YPG ve PYD terör unsurlarından arındırılmalı ve yine, başta IŞİD olmak üzere tüm radikal terör örgütleri tasfiye edilerek bölge güvenli hâle getirilmeli. Suriye'ye uygulanan uluslararası ambargonun kaldırılması için Türkiye diplomatik adımlar atmalı, Esad’ın birkaç kez tekrarladığı mültecilere af ve geri dönüş çağrısı somut hâle getirilmeli, Türkiye'nin ve belki de üçüncü bir ülkenin de garantörlüğüyle bu, teminat altına alınmalı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayınız.
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) – Mülteciler için net ve uygulanabilir bir takvim belirlenmeli; ilk altı ay hazırlık, ardından bir buçuk yıl uygulama ve sonrasında da bir zorunluluk dönemi söz konusu olmalı.
Evet, sözlerimi noktalarken dış politikada yeni bir anlayışa, yeni bir duruşa, güvenli bir tavra ihtiyacımızın olduğunu vurguluyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
36.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in 11 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Biraz evvel, kürsüdeki hatibin konuşması esnasında tamamen çarpıtılmış birtakım değerlendirmeler ve bilgiler ortaya konuldu. Kendisinin sarfınazar ettiği hususu biz yüce çatı altında ifade etmiştik, tekrarlamak isterim: Biz Trump’ın mektubunu çöp sepetine attık efendim, çöp sepetine. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – O zaman konuşacaktınız.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – En güzel çöp sepetine attık, yırtık, attık burada. Bir görsellik olarak da onu nasıl değerlendirdiğimizi, teröristlere yaptığımız harekâtla en büyük cevabı verdiğimizi herkes biliyor, kendilerinin de bilmesinde fayda var.
Şunu ifade edeyim…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Biz uluslararası hukuk çerçevesinde ne gerekiyorsa bunlara riayetle, Türkiye'nin menfaatleri doğrultusunda, karşılıklı kazan ilkesi içerisinde proaktif bir dış politik anlayışı egemen kıldık ve bu noktada da Türkiye'nin geldiği hakikaten itibarlı ve “Türkiyesiz denklem kurulamaz” hususu bütün dünyanın gündemindedir. Bu manada, millî savunma sanayisi konusunda yaptıklarımız, Millî Muharip Uçak’la ilgili üretimimiz aslında F-35’e de en büyük cevaptır. Kendi hak ve menfaatlerimizi uluslararası hukuk çerçevesinde sonuna kadar takip edeceğimizden ve bunları milletimizin ve devletimizin lehine sonuçlandıracağımızdan bu yüce çatı altında bulunan hiç kimsenin endişesi olmasın, milletimizin de endişesi olmasın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN – Tamamlayın.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Kendimizden eminiz bu konuda, ne gerekiyorsa o yapılacak ve neticelendirilecektir.
Allah'a çok şükür, KIZILELMA'mızdan TCG ANADOLU gemimize, yeni nesil ALTAY tankından insansız hava araçlarına kadar teknolojik anlamda Türkiye'nin gıptayla izlendiğinin de farkındayız. Terörle mücadelemiz sonuna kadar devam edecek; emperyalistlere de onların maşalarına da gerekli cevap bugüne kadar nasıl verilmişse bundan sonra da verilmeye aynen devam edecektir. Bundan hiç kimsenin endişesi olmasın diyor, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Usta.
ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Akbaşoğlu, öncelikle şunu söyleyeyim: Bir defa, her konuşmadan sonra burada yapılan her yoruma karşı üç beş dakikalık açıklama diye bir usul yok. Siz Grup Başkan Vekilisiniz, eğer bir sataşma varsa sataşmadan söz alırsınız…
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Açıklama yaptım.
ERHAN USTA (Samsun) - Öyle bir şey yok efendim, öyle bir şey yok. Her konuşmadan sonra hepimiz çıkalım o zaman, farklı düşündüğümüz şeyleri söyleyelim. Onu söylemek için gerekli zemin verildi zaten.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Siz de yapıyorsunuz Sayın Başkan, siz de yapıyorsunuz biz de yapıyoruz.
ERHAN USTA (Samsun) – Hayır, ben şimdi usulle ilgili bir şey söylüyorum, bakın, F-35’i anlatmıyorum. Sayın Oktay grubunuz adına düşüncelerini ifade etti, biz de düşüncelerimizi ifade ediyoruz; bu birincisi. Mecliste böyle bir usul yok. İkincisi de tabii, açık bir sataşmada bulundu sayın konuşmacımıza “Gerçekleri çarpıtmıştır.” dedi. Kürsüden 69’a göre iki dakika söz istiyoruz efendim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çömez.
Süreniz iki dakikadır, uzatmayacağımı şimdiden ifade edeyim.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Akbaşoğlu; Ben hakikaten hicap duyduğum için Trump’ın mektubunu telaffuz etmek istemedim ama siz mademki Trump’ın mektubunun çöpe atıldığını söylüyorsunuz, ben de o mektupta neler yazıldığını kayda geçirmek için bir kere daha söylüyorum. Dedi ki: “Aptal olma. Senin şahsi meselelerinle nasıl ilgilendiğimi biliyorsun, aptal olma.” Bunu Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanına söyledi; ben utandım, belli ki siz utanmamışsınız. O mektubu götürüp çöp tenekesine atmak değil, o mektubu götürüp Amerika Birleşik Devletleri’nin Büyükelçiliğine ve oradaki misyonuna iade etmektir; bunu yapmadınız. Çöpe atmak hiçbir şey ifade etmez. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Her zaman olduğu gibi iç politikaya doğru çalışıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Cevabınızı alacaksınız, cevabınızı!
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Bitmedi daha sözüm. Müsaade edin, sabredin.
Öte yandan… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA CANBEY (Balıkesir) – Bağırma! Bağırma!
BAŞKAN – Sayın Çömez, lütfen Genel Kurula hitap edin.
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Müsaade edin, bitireyim.
BAŞKAN – Sayın Çömez, lütfen Genel Kurula hitap edin.
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Anlıyorum, bana tahammülünüz yok. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Kayseri) – Parmağını sallama!
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Bana tahammül edeceksiniz, doğrulara tahammül edeceksiniz, ilkeli siyasete tahammül edeceksiniz çünkü siz alışmamışsınız ilkeli siyasete tahammül etmeye. Edeceksiniz, edeceksiniz... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Çömez, lütfen Genel Kurula hitap edin.
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) – Ben utandım, siz utanmadınız. Tebrik ediyorum(!) (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Kayseri) – Parmağını sallama!
BAŞKAN – Sayın Çömez…
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) – F-35’le ilgili tavrımdan dolayı dediniz ki: “F-35’e karşılık biz kendimiz uçağımızı yaptık.” Siz F-35’e kaç para ödendiğini biliyor musunuz? Niye bu milletin parasını çarçur ettiniz? Niye bu milletin vergilerinden, tüyü bitmemiş yetimin paralarından alınan bu paraları götürdünüz Amerikalılara verdiniz de geri alamadınız? Yazık değil mi bu milletin hakkına hukukuna? Ruslara verdiniz 2,5 milyar dolar, kalktınız onları hangara teslim ettiniz. Yazık değil mi bütün bunlara?
BAŞKAN – Sayın Çömez, lütfen Genel Kurula hitap edin.
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) – Amerika askerleri benim Türk askerlerimin -daha dün yıl dönümüydü- kafasına çuval geçirdi ve siz, gittiniz -Sayın eski Bakan da burada- o çuval geçiren komutandan ödül aldınız. Biz onurlu bir diplomasi istiyoruz, ilkeli bir diplomasi istiyoruz ve Türkiye'nin menfaatlerine uygun bir demokrasi istiyoruz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Hadi oradan!
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, çok açık bir şekilde…
BAŞKAN – Buyurun, iki dakika; uzatmayacağımı şimdiden ifade edeyim.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Evet, teşekkür ederim; iki dakika, evet.
BAŞKAN – Lütfen, yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim.
7.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Gerçekler hepimizi hakikaten bağlamalıdır ama gerçekleri çarpıtmak ancak kendinden emin olmayanların bir işi olabilir. Şunu ifade edeyim: Biz ne gerekiyorsa muhataplarımıza, onu milletimizin ve devletimizin itibarını önceleyerek mutlaka karşılığını verdik, veriyoruz ve vermeye devam edeceğiz. İtibarlı ülkenin bir vatandaşıyız, Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşıyız Allaha çok şükür. O konuda kafasına çuval geçirdiklerimiz herkesin malumudur. Biz gerçekten fiilî olarak da hem sahada hem masada Türkiye'nin itibar ve onurunu her zaman önceledik ve yücelttik. O konuda bize söz söyleyenlerin “S-400’ler geri gönderilmelidir. Beştepe’yi korumak için S-400 aldılar.” diyenlere bakıp… Milletimizin canını, malını, vatanımızın birlik beraberliğini korumak için aldığımız ve sisteme entegre ederek de her an bu milletin canını, malını muhafaza edecek ve koruyacak şekilde aktif hâle getirebildiğimiz sistemleri hangara çekmekle suçluyorsunuz. Hem onları aldık hem millî savunma sistemimizi kuruyoruz, kurduk ve devamını daha da ilerleteceğiz. Ancak, siz, Biden’ın 6’lı masayı desteklemesi ve oradan bir iktidar değişimi peşinde koştunuz; “Hadi oradan!” diyemeyenlersiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Usta.
ERHAN USTA (Samsun) – Tekrar aynı sözlerle sataşmada bulunmuştur, gerçekleri çarpıtmıştır.
BAŞKAN – Buyurun, iki dakika.
Uzatmayacağım, lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim.
8.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasıda şahsına sataşması nedeniyle konuşması
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Sayın Akbaşoğlu, çok teşekkür ederim; çok önemli konulara temas ettiniz. Bu konuşmanın içerisinde sadece Biden’ın 6’lı masayı desteklediğine dair iddianıza ve ithamınıza çok önemli ve tarihî bir anekdotla cevap vereceğim, çok önemli ve tarihî bir anekdotla. AKP kurulurken Amerika'ya yapılan ziyaretlerin hepsini biliyorum. Kimlerle, ne tür temaslar yapıldığını da biliyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Hadi be!
REFİK ÖZEN (Bursa) – Açıkla, açıkla!
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Doğru konuşmuyorsun!
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) – O dönemde karanlıklar prensi Richard Perle’le ne pazarlıklar yapıldığını, nelerin karşılığında nerelere gelindiğini gayet iyi biliyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Beraber, beraber…
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) – Sakın ha, sakın ha, bugün el sıkıştığın, randevu almak için günlerce, gecelerce, haftalarca beklediğin Biden üzerinden siyaset yapma; yanlış yapıyorsun, bak, hatalı davranıyorsun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Onurlu olmayı, ilkeli olmayı bu kürsüde biz Türk milletine gösteriyoruz, siz de anlayın lütfen. Eğer elinizde Biden kaldıysa benim size söyleyecek çok şeyim var. Gidin, tarihi araştırın, eğer bana inanmıyorsanız Sayın Erdoğan’la görüşün “AKP kurulurken yanındaki herkesi Washington’a bırakıp, ayrıca gidip gizli gizli İsrailli ajanlarla, Richard Perle’le neler görüştün?” diye sorun, bakın, size ise neler anlatacak, bakın, neler anlatacak size. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar) Onun için, bilmediğiniz konularda iftira atmayın, yalan söylemeyin. Ben size açıkçası… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA CANBEY (Balıkesir) – Doğruyu söylemiyorsunuz!
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) – Tahammül edin. Tahammül edin söylediklerime. Tahammül edin söylediklerime. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN – Sayın Çömez, lütfen Genel Kurula hitap edin.
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) – Tahammül edin söylediklerime. Tahammül edin söylediklerime. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Çömez, lütfen Genel Kurula hitap edin.
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) – Katlanamıyorsunuz çünkü hiçbirinizin doğruyu ve gerçekleri duymaya cesareti yok. Buna alışmamışsınız, buna tahammül edemiyorsunuz.
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Kayseri) – Esas tahammül edemeyen sensin!
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) – Ve siz Rusya’da, Rus uçağının düşürülmesinin ardından yaşanan o büyük felaketten sonra…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) – …gidip Rusya’nın kapısında saatlerce beklemeyi onurlu bir dış politika olarak değerlendiriyorsunuz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Hadi be sen de!
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Kayseri) – Yazıklar olsun!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, apaçık bir şekilde sataşma var ortada, evet.
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – Ama böyle devam etmez ki Başkanım ya! O ona sataşıyor, o ona; sabaha kadar müsamere mi olacak burada?
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu; anladığım kadarıyla sabaha kadar buradayız.
9.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; baştan aşağıya çarpık bir zihniyetin hakikatleri çarpıtarak ortaya koyduğuna ve gerçekler karşısında, gerçekten, maalesef, birtakım kendine korumalı alanlarla iftira siyasetine başvurduğuna biraz evvel şahit olduk. Bütün milletimiz kimin ne olduğunun karşılığını en büyük maşerî vicdanında vermiştir; 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde bütün bu söylemlerinizi boşa çıkartarak neticeyi net bir şekilde ortaya koymuştur. Ancak hakikaten kendi uydurduğunuz ve şu anda birlikte hareket hâlinde olduğunuz birtakım mahfilleri bize yamaya çalışmak ve bu mücadeleyi Türkiye’nin millî ve yerli, kendi ekseninde, bütün milletimizin ve devletimizin çıkarlarını gözeterek ortaya koyduğu özgün dış politikayı hafife almak, küçümsemek ve kötülemek; Türkiye’nin özgürlüğünü ortaya koyduğu yaklaşımları IMF politikalarıyla, Türkiye’nin emperyalistlere karşı mücadelesiyle net bir şekilde, süreç içerisinde kendine özgü oluşturduğu ekonomiyi, dış politik bütün yaklaşımları hazmedememenin bir neticesi, bir tezahürü olarak gerçekleri çarpıtmak ancak ve ancak acziyetin bir ifadesidir, çarpıtmanın bir ifadesidir. Bunun net neticesi milletimizin gönlünde mutlaka yerini bulmuştur ve o nedenle de şu denge bu şekilde olmuştur, oluşmuştur. Bunun tarafınızdan da kabulü ve hazmı gerektiği açıktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akbaşoğlu.
ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
37.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan, tabii, tekrar çok net sataşma var “çarpık siyaset”, “iftira” gibi... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İSMAİL ERDEM (İstanbul) – Otur yerine!
ERHAN USTA (Samsun) – Siz mi yönetiyorsunuz burayı! Sesini kes!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sataşma konusunu bir duyabilsem karar vereceğim, lütfen...
ERHAN USTA (Samsun) – Çok net bir sataşma var ancak cevap vermeye değer bulmuyorum, Genel Kurula saygımdan dolayı sataşmadan söz hakkımızı kullanmayacağız, değer bulmuyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ulusal Sürücü Belgelerinin/Sürüş Ehliyetlerinin Karşılıklı Olarak Tanınması ve Değişimi Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/14) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, maddelere geçmeden önce 3 milletvekilimize İç Tüzük madde 60’a göre yerlerinden birer dakika söz vereceğim.
İlk söz Sayın Yücel Arzen Hacıoğulları’nın.
Buyurun Sayın Hacıoğulları.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
38.- İstanbul Milletvekili Yücel Arzen Hacıoğulları’nın, Başbağlar katliamı anlaşılmadan, anılmadan, Sivas katliamının anlaşılamayacağına, anılamayacağına ilişkin açıklaması
YÜCEL ARZEN HACIOĞULLARI (İstanbul) – Başbağlar katliamı anlaşılmadan, anılmadan Sivas katliamı anlaşılamaz, anılamaz. Birliğimiz için yapmalıyız bu aynılaştırmayı; bu aynılaştırmayla, yanan vücutlar, kurşunlanmış bedenler birliğimiz için yeni anlamlar üretecek. Onlar bugün bizim için feda etmiş olmalılar canlarını; biz bir olalım, birlik olalım diye hayatlarını kaybetmiş olmalılar onlar. Muhalefet sözcüleri onlara “kayıp” diyor, sizin kaybettiklerinizi, kayıp saydıklarınızı biz birliğimizin şehitleri sayıyoruz, fark ettiniz mi? Hayata inanan, Türkiye Yüzyılı için geleceği belirleyen bizler kayıpları şehit kılıyoruz “Ölüyoruz, demek ki yaşanılacak.” diyoruz.
Ekonomide ciddiyetsizce…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İlhami Özcan Aygun…
39.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, bugün Meclise sunulan 17 maddelik kanun teklifine ilişkin açıklaması
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
AK PARTİ’ye ve siyasi ortaklarına soruyorum: Bugün Meclise sunulan 17 maddelik kanun teklifinde bir maddeyi neden emeklilere ayırmadınız? Düzenlemeyle en düşük memur maaşı 22.017 liraya, ortalama memur maaşı 25.015 liraya yükseliyor. Peki, emekliler ne olacak? En düşük emekli maaşı 7.500 lira olarak aradaki fark 3 kat oldu; emekliyi yine açlığa, sefalete bıraktınız.
AK PARTİ Grup Başkanı Sayın Abdullah Güler diyor ki: “Bu teklifte emekli yok.” Seçim öncesinde de bugün de emekli meselesini ilerleyen bir zamanda değerlendireceklerini ifade ediyor. Hangi ilerleyen zamanda? Bu zamana açıklık getirin çünkü siz ilerleyen zamanı beklerken emeklileriniz mevcut zamanda geriliyor, açlık sınırının altında ücretlerle kadere terk ediliyor.
Yine, seçim meydanlarında Cumhurbaşkanı, esnafın BAĞ-KUR prim gün şartını 7200 güne düşürecekti, bu teklifte yok. Yine aynı şekilde, çiftçilerin BAĞ-KUR prim gün şartı 9200, bunu da gelin 7200 güne düşürün. Cuma günü Plan ve Bütçe Komisyonunda bu 3 tane teklifi de torbaya ekleyin ve vatandaşa sözünüzü…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Melih Meriç? Sanıyorum yok.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ulusal Sürücü Belgelerinin/Sürüş Ehliyetlerinin Karşılıklı Olarak Tanınması ve Değişimi Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/14) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 11) (Devam)
BAŞKAN – 1’inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA ULUSAL SÜRÜCÜ BELGELERİNİN/SÜRÜŞ EHLİYETLERİNİN KARŞILIKLI OLARAK TANINMASI VE DEĞİŞİMİ ANLAŞMASINDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- (1) 7 Haziran 2022 tarihinde Lefkoşa’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ulusal Sürücü Belgelerinin/Sürüş Ehliyetlerinin Karşılıklı Olarak Tanınması ve Değişimi Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz isteyen İYİ Parti Grubu adına Sayın Bilal Bilici.
Buyurun Sayın Bilici. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA BİLAL BİLİCİ (Adana) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; gündemimizde yer alan uluslararası anlaşmalar üzerinde İYİ Parti Grubumuz adına söz aldım. Aziz milletimizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Gazi Meclisimizin 28’inci Dönemi itibarıyla milletin kürsüsünden yaptığım ilk konuşmam vesilesiyle tüm üyelerimize, çalışma arkadaşlarımıza başarılar diliyor, yeni dönemin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Sözlerimin başında 5 Temmuz 1993'te Başbağlar’da hain terör örgütü PKK tarafından şehit edilen 33 sivil vatandaşımızı rahmetle anıyorum, terörü ve destekçilerini lanetliyorum.
Değerli milletvekilleri, dünya hızlı bir değişim sürecinden geçmektedir. Ukrayna'daki savaş, Asya'nın yükselişi, iklim değişikliği gibi faktörler ülkelerin dış politika önceliklerini yeniden değerlendirmelerine neden olmaktadır. Türkiye coğrafi, tarihî ve jeopolitik konumuyla tüm bu değişikliklerin merkezinde yer almaktadır. Orta Asya'dan Balkanlara, Afrika’dan Kafkaslara kilit bir noktada bulunan ülkemiz, bölgesinde ve ötesinde yaşanan gelişmelerden doğrudan etkilenmektedir. AK PARTİ’nin geçmişten bu yana kurumsallıktan uzak ve bireyler yani şahıslar üzerinden yürüttüğü oldubitti maceracı dış politikanın bedelini ülkemiz ağır bir şekilde ödemektedir. Dış politikada duygusallıktan uzak, kurumsallık temelinde sürdürülebilir ilişkiler kurulması, dış şokların ülkenin ekonomisi ve istikrarı üzerinde yaratacağı etkileri asgariye indirmek için elzemdir. Dış politikada millî menfaatler doğrultusunda “kazan kazan” olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin gücü, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Batı ve Doğu arasında köprü görevini yürütmesinden kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda, İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan bu yana Avrupa-Atlantik kurumlarının bir parçası olan Türkiye, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşma yönündeki kararlılığından vazgeçmemelidir. Batı'nın gözünde Türkiye, maalesef tutarsız ve öngörülemez bir ülke hâline gelmiştir. Birincil ticaret ortağımız olan Batı’yla ilişkilerimiz karşılıklı yarar temelinde onarılmalıdır ama katiyetle Afrika, Latin Amerika, Balkanlar ve Asya başta olmak üzere, diğer coğrafyalarda etkinliğimizi artırmaya da devam etmemiz gerekmektedir.
Millî menfaatlerini ön planda tutan bir Türkiye'nin Batılı ortaklarından beklentisi hassasiyetlerinin gözetilmesidir. Bugün İsveç'in NATO üyeliği gündemde. Ancak onlarca yıldır bazı Batılı müttefiklerimiz PKK’ya yardım ve yataklık etmektedir. Bu, kabul edilebilir bir durum değildir. PKK’nın Avrupa'daki mevcudiyetinin sona erdirilmesi için daha kararlı adımlar atılmalıdır.
Batı'da artan İslam karşıtlığıyla da etkin mücadele edilmelidir. İsveç’teki Kur'an yakma eylemi ifade özgürlüğü değil, apaçık nefret suçudur. İlk olarak geçtiğimiz aylarda Stockholm Büyükelçiliğimiz önünde ve ikinci eylem olarak da Kurban Bayramı’nın ilk gününde bu tür bir eylem daha gerçekleştirilmiştir. Ancak yapılmak istenen Tevrat eylemine ise İsrail'in devreye girmesiyle izin verilmemiştir. Yapılan bu iki olayı kınıyor ve lanetliyorum. Batı, artık bu çifte standardından vazgeçmelidir. Batı'nın İslamofobik tavırlarına son vermesi önem arz etmektedir. Bugün Fransa, Belçika ve İsviçre'de yaşananlar Batı'nın dünyanın geri kalanına üstten bakan, ırkçı ve ayrımcı tutumunun bir sonucudur. Ukrayna savaşı Türkiye'nin bölgedeki kilit konumunu bir kez daha ortaya koymuştur. Temennimiz, savaşın daha fazla kan dökülmeden sona erdirilmesidir. Ukrayna'nın egemenliği ve toprak bütünlüğünün korunması temelinde soruna çözüm bulunması amacıyla diplomatik girişimlere ağırlık verilmeli, ayrıca, üçüncü ülkelerin barış çabaları da desteklenmelidir. Batı'nın bir parçası olan Türkiye, tabiatıyla, köklerini de unutmamalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orta Asya büyük güçlerin rekabet alanı hâline gelmiştir. Türkiye'nin bölgeyle olan tarihî, kültürel ve akrabalık bağlarının da etkisiyle, mevcut mekanizmalara, güncel sınamalara çözümler üretebilecek yenilerini de ekleyerek bu ülkelerle ilişkiler daha da derinleştirilmeli, söz konusu ülkelerin kalkınmasına ve gelişmesine yardımcı olunmalıdır.
Kafkaslarda barış bugün her zamankinden daha da mümkündür. Azerbaycan ve Ermenistan arasında barışın tesisi, bölgenin hızlı bir şekilde kalkınmasına vesile olacaktır. Türkiye, geçmişte olduğu gibi, bundan sonra da can Azerbaycan’ın ve kardeş Azerbaycan halkının yanında yer almaya devam edecektir.
Asya'nın ve Çin’in yükselişiyle birlikte, dünya çok kutupluluğa doğru evrilmektedir. Çin’le ilişkilerimizi geliştirmemiz şüphesiz önemlidir ama bu hiçbir zaman Uygur Türkü kardeşlerimizin haklarının savunulmasının hilafına olmamalıdır. Türkiye her platformda Uygur Türklerinin haklarını kararlı bir şekilde savunmaya devam etmelidir ve bugün Doğu Türkistan'da da mesela oruç tutmak, namaz kılmak, başörtüsü takmak, “inşallah” demek bile yasak. Uygur Türkçesi yazmak, öğrenmek yasak; konuşmak yasak; evladına Uygur Türkçesi isim vermesi bile yasak. Kısacası ana dilde eğitim, 2013 yılından beri yasak. Ünlü yazar Cengiz Aytmatov “Gün Olur Asra Bedel” eserinde “Zaman çabuk geçiyor ve olaylar da çabuk unutuluyor.” diyor. Ancak biz ne bu yapılan zulümleri ne de Doğu Türkistan'ı unutacağız.
Bugün 5 Temmuz, Doğu Türkistan'daki Urumçi katliamının yıl dönümü. 2009 yılında Urumçi'de zalim Çin yönetimi tarafından gerçekleştirilen katliamda hayatını kaybeden soydaşlarımızı rahmetle anıyorum. Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener'in de hep söylediği gibi tüm dünya arkasını dönse biz bu konuda hakkı ve gerçekleri haykırmaya devam edeceğiz. Uygur meselesine samimiyeti olanlar ilk önce takındıkları şu tavra bakmalıdırlar. Türkiye'ye giriş yasağı olan birtakım Uygur liderler mevcuttur; Dolkun İsa, Mehmet Tohti, Dilşat Reşit, Rabia Kadir. Bunlara el atılması gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; göç meselesi, üzerinde durulması gereken bir diğer önemli husustur. Transit ülke konumunda olan Türkiye, aynı zamanda dünyada en fazla mülteci, sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkedir. Göç sorunu sadece ve sadece ortak bir çabayla ve sorunun kaynağına yönelik atılacak adımlarla çözüme kavuşturulabilir. Ancak gelinen noktada Avrupa Birliğiyle 2016 yılında varılan anlaşmaya rağmen Türkiye bu yükü, sorumluluğu tek başına göğüslemektedir. Bu durum, sürdürülebilir değildir; beklentimiz Türkiye’nin kaynak ülkelerle imzaladığı geri kabul anlaşmalarının sorunsuz bir şekilde uygulanmasının sağlanması ve 2016 mutabakatı konusunda AB'yle yeniden masaya oturulmasıdır.
Göç konusuna değinince… AK PARTİ’nin Suriye'ye yönelik yanlış politikalarının ağır bedeli her geçen gün daha da fazla hissedilmektedir. Mültecilerin gönüllülük temelinde ve uluslararası hukuk çerçevesinde ülkelerine dönmelerinin zamanı da gelmiştir. Türkiye bir yandan 2254 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı temelinde kapsamlı bir siyasi çözüm için çabalarını sürdürürken diğer yandan Şam’la normalleşme süreci çerçevesinde mültecilerin geri dönmesi için gerekli adımları gecikmeksizin atmalı, elek hâline gelen sınırlarını da etkin bir şekilde korumalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Bilici.
BİLAL BİLİCİ (Devamla) – Suriye'den söz açılmışken AK PARTİ’nin, AK PARTİ iktidarının Orta Doğu’ya yönelik iniş çıkışlı politikalarından da bahsetmemek olmaz. Ülke ekonomisindeki çöküş ve Batı’dan yabancı yatırımının durma noktasına gelmesinin de etkisiyle AK PARTİ iktidarı daha yakın bir zamana kadar ağır ithamlarda bulunduğu Orta Doğu ülkeleriyle bir bir barışmaktadır. Türkiye’nin bölgedeki ülkelerle iyi komşuluk ilişkilerinde bulunması tabiatıyla gereklidir ve çıkarınadır. Ancak dış politikada zikzaklar çizilmesi ülkenin itibarını çok ciddi anlamda zedelemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Selamlayın Sayın Bilici.
BİLAL BİLİCİ (Devamla) – Tabii.
Son olarak Samuel Huntington’ın Medeniyetler Çatışması tezine karşı dengeleyebileceği bir dış politika ekseninde farklı toplum ve ülkelerin inançları dâhil olmak üzere sosyal, dinî, kültürel, etnik kimliklerin farklılık olarak algılanması yerine zenginlik olarak görülmesi sağlıklı bir dış politika için önem arz etmektedir.
Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – 1’inci madde üzerine Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Grubu adına Sayın Nevroz Uysal Aslan.
Buyurun Sayın Uysal Aslan. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
YEŞİL SOL PARTİ GRUBU ADINA NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, sevgili milletvekilleri; dün burada, bu kürsüde Türkiye’nin hukuk devleti olmadığı tespitine karşılık iktidar sıralarından Türkiye’nin hukuk devleti olduğu, aksinin iddia edilemeyeceği savunuldu. Peki, hukuk devleti olmanın kerameti nedir, hukuk devleti nasıl olunur?
Temel hak ve hürriyetlerin güvence altına alındığı, kanunların yargı denetimine tabi olduğu, hukuki, eşitlik ilkesinin ayrımsız bir şekilde uygulandığı, hukuki belirlilik ilkesinin varlığını serbestçe sürdürebildiği, mahkemelerin bağımsız, hâkimlik teminatının olduğu temel ilkeleri barındıran ama bunun yanında herkesin bu kriterlere saygı gösterip uyduğu devlet şeklidir. "Peki bu ilkelere ülkemizde saygı duyuluyor mu?" diye sormak isterim sizlere. Bu ilkelere uyuluyor mu, uygulanıyor mu? Burada ülkenin demokrasi turnusolu olan cezaevlerinden tek bir örnekle açıklık getirmeye çalışacağım: Türkiye egemenlik sınırları içerisinde bulunan, hukuken Adalet Bakanlığına bağlı olan bir cezaevinde bir kişi düşünün ki 5275 sayılı Kanun'a göre on beş günde bir gerçekleşmesi gereken aile ziyareti hakkına dokuz yılda sadece 5 kere izin verilmiş olsun. Avukat ziyaretlerinin, tatil günleri dışında, çalışma saatleri içinde, yani hafta içi her gün mesai saatleri içinde dilenilen saat aralığında yapılabileceği kanunen düzenlenmiştir. Bu kişiye kanunda olmamasına rağmen, haftada bir gün bir saat avukatla ziyaret yasağı sınırlaması uygulansın. Bu fiilî sınırlamaya rağmen bile avukat ziyaret hakkı on iki yıl boyunca sadece 5 kere kullanılabilmiş olsun. On beş günde bir on dakikayı geçmeyecek telefon hakkı düzenlemesine karşın yirmi dört yıl boyunca sadece 2 kez telefon hakkı kullandırılmış olsun.
Bu 3 temel hakka dair örnekte bile asgari ölçüde kanun maddelerine uyulmadığı görülmektedir. Bu kanuna uymama hâli bir gün, bir ay, bir yıl değil, yirmi dört yıl boyunca aralıksız bir biçimde devam etmiş, hâlen de devam ettirilmek istenmektedir. Bu durum bizlere şunu göstermektedir: Türkiye nasıl bir demokratik anlayış ve hukuk dışı yöntemlerle yönetilmektedir? Bunun tam tersi iddia ediliyorsa yani Türkiye bir hukuk devletiyse uzun yıllar boyunca nasıl bu kanuna uymama hâli sürdürülmektedir, neden kişiye özel keyfî bir mekân yaratılmıştır, neden bunu yaratma ihtiyacı ortaya çıkmıştır? Türkiye hukuk devleti ise herkesin din, dil, ırk, cinsiyet, siyasi görüş gibi nedenlerle ayrım yapılmadan kanun önünde eşit olmaları beklenir. Hukuk devletinde kişiye özel mekân, kişiye özel yasa olmaz, olmamalı. Velev ki oldu -ki bu örneğimizde var- bir hukuk devletinde başta yargı buna izin vermemelidir. Bu örnekte olduğu gibi hukuk, yargı bu hukuksuzluğun aracı hâline gelmişse bağımsız, tarafsız bir yargıdan bahsedilemez. Bu hukuksuzluğun sonlanması, buranın, bu Meclisin temel gündemi olmalıdır. İşte tam da tarafsız ve bağımsız bir yargı olmadığından, Meclis Kürt sorununun çözümü iradesini ortaya koyamadığı için İmralı Adası’nda Sayın Öcalan şahsında oluşturulan hukuka aykırı, ayrımcı tecrit sistemi yirmi dört yıl boyunca sürebilmiştir. Adalet Bakanlığına bağlı bu cezaevinde Sayın Öcalan'la birlikte Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım'dan yirmi sekiz aydır hiçbir haber alınamamaktadır, dış dünyayla tüm bağları kesilmiştir. Aile ve avukat ziyaret başvurularına Bursa Cumhuriyet Başsavcılığınca yazılı ve sözlü hiçbir cevap verilmemektedir. Cevapsız bırakılan başvurulara karşı infaz hâkimliğine şikâyet yollu başvurulduğunda ancak aile ziyaretleri hakkında üç aylık ziyaret yasağı alındığından haberdar olunmaktadır. Avukat ziyaret yasağı için ise altı aylık avukat ziyaret yasaklama kararları tam da bu kararlar kesinleştirildikten sonra avukatlarına haber verilmektedir. Türlü türlü ayak oyunlarıyla avukatların itiraz etmesi engellenmektedir. Bu kararların bir örneği UYAP Sistemi’ne kayıt talebi, dosya fotokopisinin tamamı ve bir bölümü yasaya aykırı bir biçimde avukatlarına verilmemektedir. Verilmemesine dönük ise açıkça hukuka aykırı biçimde infaz hâkimliklerince kararlar alınmaktadır. Yıllardır yargı pratiği hâlini alan bu hukuksuzluklara imza atmış hâkim ve savcılar hakkında Hâkimler ve Savcılar Kuruluna yapılan şikâyetler sonuçsuz kalmakta, cumhuriyet başsavcılıklarına yapılan suç duyuruları ise işleme alınmamaktadır. Bu gerçeklik karşısında bırakalım uluslararası temel hukuk normlarını, insan haklarına saygı kavramına uygun bir yönetim biçimini, bugün ülkemizdeki Adalet Bakanlığının “web” sitesinde, Ceza ve Tevkifevlerinin “web” sitelerinde yer alan ulusal mevzuat ve uluslararası mevzuat metinlerine bir göz atalım.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası başta olmak üzere ulusal mevzuat Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tavsiye kararlarına yer verilmiştir. Ancak en çok bu metninlerdeki taahhütlere uymayan, hukuksuzluklara imza atan yine bu makamlar olmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu dâhil olmak üzere hiçbir ulusal denetim mekanizması İmralı'da işletilmemektedir. İmralı'ya gidebilen tek kurum Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesidir. CPT'nin yakın tarihli raporlarına bir göz atalım. 2013 yılındaki raporunda avukat ziyaretlerinin engellenmesi iç mevzuata aykırı politik kararlara dayalı olduğu tespit edilmiştir. Çözüm sürecinin sonlanmasıyla ağırlaşan tecrit koşullarında 2019 yılı ziyaretine ilişkin raporunda ise mevcut infaz koşullarının kabul edilemez olduğunu ve "incommunicado" alıkonulma hâli olarak tariflemiştir; yani, mutlak bir iletişimsizlik; yani, haber alamama hâli; yani, açıkça hukuka aykırılık hâlidir. Bu rapor sonrası iyileştirme adımları atılmamış, hukuka uyma söz konusu olmamış, aksine tecrit hâli daha da derinleştirilmiştir. Bu hukukun yok sayılması yanında bir de bu Mecliste yıllardır çıkarılan “Öcalan yasaları” diye anılan yasalar vardır. Türkiye hukukunda Öcalan’ın şahsında özel kanuni düzenlemelerin bir örneği ağırlaştırmış müebbet infaz rejimi ve ölünceye kadar süreceğine dair düzenlemedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince 18 Mart 2014 tarihli kararıyla bu düzenlemenin işkence yasağına aykırı olduğu tespit edilmiştir. Yani on dokuz yıldır Sayın Öcalan işkence yasağına aykırı bir biçimde tutulmaktadır. AİHM kararları ihlal nedeni doğrudan bir kanuni düzenlemedir, yani muhatap burası, yasa yapıcı olan Meclisin ta kendisidir. AİHM kararı Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi önünde sekiz yıldır bekletilmektedir. Karar gerçeği yansıtmayan eylem planlarıyla Türkiye tarafından uzatılmakta, yıllardır kararın gereği yerine getirilmemektedir. Bugün Sayın Öcalan’ın şahsına dönük bu politik yaklaşım nedeniyle ülkemizde binlerce vatandaşımız aynı hukuksuzluk karşısında ilgili mahkemelerin karar vermesini beklemektedir.
Yine, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi İmralı Adası için yapılan bir bireysel başvuru üzerine 6 Eylül 2022 tarihinde geçici tedbir kararı vermiş, bu kararı Hükûmete iletmiştir. Geçici tedbir kararında mutlak tecrit hâlindeki tutukluluğa son verilmesi ve yine seçtikleri bir avukatla derhâl ve sınırsız bir iletişime izin verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu tedbir kararı ardından on ay geçmesine rağmen hâlâ tek bir adım atılmamıştır. İmralı’daki tecrit politikaların demokratik çözüm ve barış çabasıyla doğrudan ilişkili olduğunu biliyoruz. Ülkenin demokratikleşmesine büyük katkısı olabilecek Sayın Öcalan’ın sesi kısılmak istenmekte, toplumun demokrasi talebi ve barış umudu bu tecritle yok edilmektedir. Aynı zamanda, hukuksuzluk sistemine göz yumma hâli, keyfî yönetim biçimi dışarıya taşmakta, dışarıya taşan bu hukuksuzluğa karşı çıkan sesler cezaevlerine atılarak yok edilmek, gerçek gizlenmek istenmektedir. Bunun en son örneği TELE1 televizyonunun Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ şahsında yaşanmıştır. Bu olaydaki asıl mesele, İmralı’dan taşan ve dile getirilmesi yasaklanan anlattığımız bu infaz, hukuksuz sistemin ta kendisidir. Sayın Yanardağ gazeteci olarak bu hukuksuzluğu dile getirmiştir. Kullandığı ifadeler öncelikle düşünce özgürlüğü kapsamındadır. Bağlamından koparıldığı da belli olan bu ifadeler, bu hakikati göstermeye vesile olmuştur. Hakikati gizlemeye, gölgelemeye ne bir soruşturma ne bir tutuklama yetmeyecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayınız.
NEVROZ UYSAL ASLAN (Devamla) – Sonuç olarak, bir hukuk devletinden bahsedeceksek eğer İmralı’ya ilişkin AİHM ve Birleşmiş Milletler kararı yerine getirilmeli, aile ve avukat ziyaretlerinin önü derhâl açılmalıdır. Kürt sorununu adalet, eşitlik ve özgürlük temelinde çözmek ve Türkiye demokrasisinin önünü açmak için bunu yapmak zorundayız. Meclis olarak halklarımız için hukukun üstünlüğünü koruma sözümüz halkımıza demokrasi ve özgürlük borcumuzun bir gereğidir. Hiçbirimiz buradan kaçınamaz ve kaçamayız. Bizler tecrit politikalarına karşı toplumun barış hakkını savunanlar olarak her fırsatta bu sözümüzü dile getirmeye, tecrit sisteminin insanlığa karşı bir suç ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu dile getirmeye devam edeceğiz.
Teşekkürler. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – 2’nci madde üzerine ilk söz, İYİ Parti Grubu adına Sayın Rıdvan Uz.
Buyurun Sayın Uz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA RIDVAN UZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin Gazi Meclisinde, bu kürsüde konuşma, bu sıralarda oturma şerefini bize bahşeden seçmenimize, büyük Türk milletine teşekkür ediyorum ve şükranlarımı iletiyorum ilk konuşmam vesilesiyle; bunu belirtmiş olalım ve büyük milletimiz emin olsun ki “Korkaklıkta ar ve zillet; ileri atılmakta izzet ve şeref vardır.” diyen, korkmanın kaderi değiştiremeyeceğini bilen şahsım ve İYİ Parti Grubundaki milletvekili arkadaşlarım adına da onların hizmetinde olacağımızı buradan beyan etmek isterim.
Konumuzun uluslararası anlaşmalar ve ilişkiler üzerine olması hasebiyle şunu da belirtmek isterim: Malumunuz, uluslararası ilişkiler platformunda üzerinde durulması gereken en önemli husus kendi soydaşlarımız ve kendi milletimiz üzerinde olmasıdır. Dolayısıyla Diyarbakırlı şair, yazar, toplum bilimci Sayın Ziya Gökalp’ın demiş olduğu gibi “Vatan ne Türkiye'dir Türklere ne Türkistan/Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan!” sözüyle bunun üzerinde durulmalı ve aynı zamanda bir siyaset ve fikir adamı Başbuğ Alparslan Türkeş’in “Dünyanın neresinde olursa olsun bir Türk’ün başı ağrıdığında bizim de burada başımız ağrıyor.” şiarından yola çıkarak önceliğimiz kendi insanımız olmalıdır.
Bugün iki önemli husus var hakikaten yüreklerin sızladığı; bir tanesi Urumçi katliamı ki Doğu Türkistan’da, Urumçi kasabasında, Çin’in hukuk tanımaz tavrından dolayı, resmî kayıtlara göre 126 ama bilinen gerçeklere göre binin üzerinde insanımızın, soydaşımızın katledildiği gün. Dolayısıyla orada hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilerken aynı zamanda Çin’i de bu tavrından dolayı kınadığımızı belirtmek isteriz.
Bir ikincisi de Başbağlar katliamı; bir sabah namazı vakti, tan yerini bulmadan eli kanlı bir grup teröristin, PKK’nın, bebek katillerinin oraya gelerek elinde hiçbir silahı olmayan masum insanlarımızı katletmesinin yıl dönümü. Orada da hayatını kaybeden arkadaşlarımıza, insanlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum; bunu da belirtmek isterim.
Bir diğer husus: Özellikle burada bir teşekkür borcum var, o da ilk defa bir siyasi parti kurulduktan sonra sadece ve sadece İYİ Partinin bünyesinde Türk Dünyası ve Yurt Dışı Türkler Başkanlığı kurularak, bir Genel Başkan Yardımcılığı tahsis edilerek bu göreve de bizi getiren Genel Başkanım Sayın Meral Akşener’e de buradan teşekkürlerimi sunuyorum yani Türk’e ve yurt dışında yaşayan insanlarımıza verdiği öneme binaen bunu da buradan özellikle belirtmek isterim.
Bu vesileyle Türkiye’de kapı kapı esnaf gezerek, insanımıza dokunarak kıymetli olduğunu tekrar hatırlatma adına izlediğimiz politikayı dünyanın birçok yerinde, Avrupa’nın birçok ülkesinde, yurt dışında da izledik ve bu politika üzerine insanlarımızın dertlerini dinlemeye ayaklarına gittik ve onları dinledik. Şimdi, şunu özellikle söylemek istiyorum: 1960’larda büyüklerimiz, ecdadımız tahta bavulları alıp yurt dışına gittiler. Ne için? Çalışmak için. Neden? Yokluk ve yoksulluktan. Bunu giderme adına Avrupa’da âdeta kölelik yaparak en ağır işlerde çalıştılar; çöpte çalıştılar, madende çalıştılar ve para da kazanarak ülkelerine dönme hayali kurdular. Peki, bugün, o tarihten bugüne tek başına iktidar olan AK PARTİ döneminde geldiğimiz nokta nedir diye baktığımızda… Sayın Akbaşoğlu şöyle demişti: “Biz 2’nci yüzyıla gençlerimizle hazırlanacağız.” Sayın Akbaşoğlu, gençlerimiz burada değil artık; Mannheim’da bir lokantada garsonluk yapıyor doktor bir arkadaşımız, bir avukat arkadaşımız Nürnberg’de lokantada bulaşıkçılık yapıyor. Siz kendi değerlerinizi, kendi evlatlarınızı bu ülkede barınamaz hâle getirdiniz. Peki, yerine kimi ikame ettiniz? Bugün -millî güvenlik politikalarımızın- tahminlerimize göre 10,5 milyon civarında Suriyeliyi ve mülteciyi ülkemize getirdiniz; bunların yüzde 56’sı okuryazarlığı bile olmayan bir kesim ve diğerleri sadece ilkokul mezunu yani siz yetişmiş evlatlarımızı bu ülkeden göndererek yerine tabiri caizse cahil cühela bir toplumu bu milletin başına bela etmiş durumdasınız. Dolayısıyla 7’nci yüzyılın, 2’nci yüzyılın hayalini kurmak sanırım artık bizlere düşen bir vazife olacaktır.
Avrupa’yı gezdiğimizde, oradaki insanlarımıza dokunduğumuzda 14 başlık altında şikâyetlerini dinledik. Bunlardan bir tanesi, ülkemize dönerken güzergâh boyunca yolda karşılaştıkları hırsızlık olayları ve güvenli bölgeler oluşturulmadan, dinlenemeden yol katetmeleri, kazalara uğramaları. Bunun düzeltilmesi gerekir ve uluslararası anlaşmalarla bu mutlaka giderilmelidir; bir.
İkincisi, Türkiye'de şehirden şehre geçerken tabela görüyorsunuz, Avrupa'da da bir ülkeden bir ülkeye geçerken sadece bir tabela görüyorsunuz ama özellikle bayram ve tatil dönemlerinde Kapıkule’de ve diğer gümrük kapılarında yedi saati, on üç saati bulan zulümler çeken insanlarımızın dertlerini duymamazlıktan da gelmemeliyiz.
Bir başka husus, yurt dışındaki insanlarımızın zamanında çıkarmış olduğumuz bir yasayla 40 bin euro, 50 bin euro, 60 bin euro ödeyerek, aradaki farkı kapatarak emekli edilmesi teşvik edilmişti; bundan dolayı birçok insanımız bu parayı ödeyerek, çalışmalarını da ortaya koyarak emekli oldular. Bu emekliliğin sonunda gördüğümüz net bir şey var ki sonraki dönemde de bu emeklilerin bu emeklilik haklarının olmadığı, o dönem ödedikleri 40 bin, 50 bin euroyu o günkü kur bedeli olan Türk lirasıyla geri vererek bunun iptaline gitme olayları başladı ve şu durumda Avrupa'da 116 bin mağdur ortaya çıkmış durumdadır. Bunun da giderilmesi için mahkeme kapılarına giden bu insanlarımıza “SSK’dan değil de sizi BAĞ-KUR’dan emekli edelim, aradaki yılları da burada tamamlamış olun, maaşınız bir miktar da düşecek ama hazinemizde para yok maalesef.” denilerek bu duruma tabi tutuldu.
Bir başka durum ise “İslami holdingler” adı altında yüce dinimiz de kullanılarak, orada holdingler kurularak bu insanlarımızın büyük paraları toplandı ve bu paraların akıbetinin mutlak suretle araştırılarak nereye ve kimlere gittiği ve nelerin kurulduğunun da takip edilmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Bir diğer önemli husus da Avrupa’da yaşayan insanlarımızın, nasıl Avrupa devletlerinin ülkemizde Türk-Alman okulları gibi üniversiteleri varsa, dünyanın her yerinde Türkçenin de dil olarak kabul edilmesi ve okutulması ve Türk okullarının da açılması talebi gelmektedir, bu da göz ardı edilmemelidir.
Bu vesileyle, sözlerime burada son verirken yüce Meclisimizi ve heyeti saygıyla selamlıyorum.
İyi akşamlar diliyorum efendim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talebi Sayın Utku Çakırözer’e aittir.
Buyurun Sayın Çakırözer. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Başbağlar katliamının 30’uncu yıl dönümünde, terör örgütü PKK tarafından katledilen 33 vatandaşımızı rahmetle anıyor, katliamı bir kez daha lanetliyorum.
Bu kürsüde ne zaman uluslararası anlaşmaları konuşsak, dış politikayı ne zaman konuşsak şu konuyu mutlaka hatırlatma ihtiyacı duyuyoruz: Dış politikada Türkiye’nin başarılı olması için içeride güçlü bir ekonomisi, içeride güçlü bir demokrasisi olması olmazsa olmaz bir şarttır. Yani bu imzaladığımız, onayladığımız anlaşmaların hepsi güzel, iyi ama bu anlaşmalardan ülkemiz için arzu ettiğimiz çıkarları elde edebilmemiz için öncelikle güçlü bir hukuk devletine ihtiyacımız var.
Peki, hâl böyleyken bizim bugün durumumuz nedir birlikte bakalım. Kurban Bayramı’nı geride bıraktık, hem tüm milletvekillerimizin hem de bizi izleyen vatandaşlarımızın geçmiş bayramını kutluyorum, daha nice bayramları sağlık ve huzur içinde geçirmelerini diliyorum ancak bu bayrama buruk, bu bayrama haklı beklenti içinde giren yurttaşlarımız var. Kim onlar? Cezaevlerindeki düşünce suçluları, siyasi tutuklular. İfadesi, düşüncesi nedeniyle tutuklu bulunan gazeteciler, hak savunucuları, siyasetçiler ailelerinden, sevdiklerinden, en önemlisi de özgürlüklerinden mahrum, demir parmaklıklar ardında, zindanda geçirdi bu bayramı. Onlardan biri de seçilmiş milletvekili Can Atalay. 14 Mayısta Hataylıların, bu milletin oylarıyla milletvekili seçildi, mazbatasını aldı ama hâlâ yemin edebilmiş değil. Büyük bir hak gaspı var ortada; gasbedilen, milletin iradesi. Zaten adalet, hukuk yok edilerek dört yüz otuz beş gündür Marmara Cezaevi'nde tutuluyor, bunun elli günü de milletvekili olarak seçilmesine rağmen millet iradesi yok sayılarak geçti. Kendisi mazbata aldı mı? Aldı. Burada Meclis Başkanı adayı oldu mu? Oldu. İnsan Hakları Komisyonumuza üye seçildi mi? Seçildi. Bugün o Komisyonun toplantısı vardı ama işte bir üyesi zindanda. Bayramda kendisiyle cezaevinde görüştüm, dedi ki: “Meclis İnsan Hakları Komisyonunun bir üyesi hukuksuz şekilde cezaevinde tutulurken Komisyonun toplanması başlı başına bir büyük hak ihlali değil midir?” bunu sordu. Şimdi ben de o soruyu size yöneltiyorum, bunun adı haksızlık, hukuksuzluk değil de nedir değerli arkadaşlarım? (CHP sıralarından alkışlar) Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş'a sesleniyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının bundan daha önemli, daha öncelikli başka bir işi olabilir mi? Yargıtaya sesleniyorum: Adalet mülkün temeliyse, millet adına adalet dağıtıyorsanız millet iradesinin gasbedilmesine izin veremezsiniz, vermemelisiniz. Anayasa hükmü ortada, mahkemelerin benzer kararları ortada. O zaman, milletin vekili olan Can Atalay, bir gün dahi gecikmesizin bu yüce çatı altında görevine başlamalıdır.
Değerli milletvekilleri, Gezi davası tutukluları yani Can Atalay’ın da yer aldığı davada Osman Kavala iki bin yetmiş üç gündür, Tayfun Kahraman, Hakan Altınay, Mücella Yapıcı, Mine Özerden, Çiğdem Mater dört yüz otuz beş gündür cezaevinde, hepsi Türkiye'nin yetiştirdiği değerler. Tamamen içi boş bir iddianameye dayanarak Kavala ömür boyu, diğerleri ise on sekiz yıl hapiste çürütülmek isteniyor. Bu insanların hayatlarından aylarının, yıllarının çalınması vicdansızlıktır, adaletsizliktir, yazıktır. Ülkemizin yetiştirdiği en iyi şehir plancılarından Tayfun Kahraman içeride, en donanımlı mimarlardan Mücella Yapıcı içeride. İstanbul'da depremle mücadelede onların bilgisine, kılavuzluğuna ihtiyaç varken ne işleri var zindanda? Yazıktır. Bayramda görüştüğüm Tayfun Kahraman özgürlüğünü geri istiyor. Yapılacak şey belli: Siyaset, saray bu davadan elini çekmeli, Yargıtayda bekleyen dosya bir an önce ve sadece hukuk merceğinden ele alınmalı, bugüne kadar verilen delilsiz, hukuksuz kararlar bozulmalı ve hayatları çalınan bu insanların özgürlüklerinin yolu artık bir an önce açılmalıdır, açılmalıdır ki bir büyük ayıptan kurtulalım. Hangi ayıp? İşte, Osman Kavala iki bin yetmiş üç gündür cezaevinde, her yeni güne sadece hukuk, sadece adalet arzusuyla uyanıyor. Hakkında kendi mahkemelerimizden 2 beraat, 2 tahliye kararı var, bunlara rağmen hâlâ tutuklu olduğu için de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden de yine, hak ihlali konusunda 2 karar var ama sarayda oturan biri istiyor diye, Osman Kavala ve Gezi davasında yargılanan aydınlarımız aylardır zindanda, o tek kişinin inadı yüzünden Türkiye Avrupa Konseyinde yaptırım uygulanacak ülke konumuna gelmiş durumda.
Sayın Ahmet Yıldız burada, kendisine yeni görevinde hem başarılar diliyorum hem de anlaşmalar konusunda Meclisimize Dışişleri heyetiyle geldiği için teşekkür ediyorum. Bahsettiğim konuyu en iyi bilenlerden biri. AK PARTİ’lisi, Cumhuriyet Halk Partilisi, İYİ Partilisi, MHP’lisi, Yeşil Solu, partilisi, partisizi; milyonlarca yurttaşımız bu ayıplı imajı hak etmiyoruz, hak etmiyoruz arkadaşlar ama dinleyen kim! Mahkemeler ne karar verirse versin tek kişinin talimatıyla insanlar zindanda çürütülüyor ve hayatlarından çalınan her dakika da demokrasi ayıbımız olarak tarihe geçiyor.
Değerli milletvekilleri, seçim bitti ama bu iktidarın baskı, yasak, sansür politikaları bitmedi, bitmiyor. 29 Mayısta sözde “kucaklaşma” diyenler, “Türkiye Yüzyılı” diyenler, bakıyoruz, yine basını susturma peşindeler. Bayrama cezaevinde girmek zorunda bırakılanlardan biri de TELE1’in Genel Yayın Yönetmeni gazeteci Merdan Yanardağ oldu. TELE1’e gözdağı için, özgür basına gözdağı için, topluma gözdağı için basın özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı ve özgürlüğünü yok etmek için hedefe kondu; yaptığı on dakikalık değerlendirme bağlamından tamamen koparılarak, cımbızlanarak ve montajlanarak hedef hâline kondu; gözaltına alındı, tutuklandı, bayramı tek başına hücrede geçirmek zorunda bırakıldı. Tam sekiz gündür özgürlüğünden mahrum. Ortada çok boyutlu bir büyük hukuk katliamı var.
Değerli arkadaşlarım, öncelikle -Sayın Abdulhamit Gül burada- biz bu Mecliste 2019’da kanun çıkarmadık mı? Adına “yargı reformu” demedik mi? Neydi o reform? Terörle Mücadele Kanunu’na “Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.” düzenlemesini ekledik. Artık kimse ifadesi nedeniyle tutuklanmayacaktı. O zaman, Merdan Yanardağ neden, niçin cezaevinde? Nerede kaldı verdiğimiz söz, çıkardığımız kanun? Kendi çıkardığımız kanunu uygulayamıyorsak bunun adı hukuk devleti olur mu değerli arkadaşlar?
İkinci olarak, hâkim mahkemede diyor ki: “Katalog suçlardan yani ağır suçlardan tutukluyorum.” Oysa karara dayanak gösterilen madde katalog suç değil. Merdan Yanardağ’ın sözlerinde asla bir kasıt yok, bu çok açık. Bunu Grup Başkan Vekilimiz Sayın Ali Mahir Başarır da defalarca ifade etti ve aslında suçlu bulunsa dahi bir gün dahi yatarı olmayan bir iddiayla şu anda cezaevinde tutuluyor. Yani, değerli arkadaşlarım, bir gazeteciye yargısız infaz yapılıyor.
Üçüncü mesele, ne diyor hâkim? “Kaçma şüphesi var.” diyor. Oysa hakkında yürütülmekte olan 2 ayrı soruşturmada hakkında yurt dışına çıkış yasağı konmuş Merdan Yanardağ’a. Ayrıca, Merdan Yanardağ geçmişte, Ergenekon davasında yine yargılanmış, yine hapse girmiş ama hiçbir zaman bu ülkeyi terk etmemiş.
Dördüncü mesele, kararda delillerin toplanamadığından bahsediliyor. Oysa, tutukluluğa gerekçe gösterilen cımbızlama, montajlama sözler televizyon yayınına ait. O yayının montajlanmamış tamamının videosunu da bizzat Merdan Yanardağ kendisi savcıya ve hâkime teslim ediyor. Yani, neresinden baksanız üst üste hukuksuzluk.
Tutukluluğuna yapılan itiraz bugün reddedildi. Ortada bir büyük hukuk katliamı, bir büyük demokrasi ayıbı var ama diğerleri gibi bu hukuksuzluğa karşı yine biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak susmayacağız. Gazeteci meslektaşlarımız ve hukukçu milletvekili arkadaşlarımızla bir heyet oluşturarak bayramda cezaevinde kendisini ziyaret ettik. Gördüğümüzde en temel ihtiyaçlarına bile ulaşamamış durumdaydı çünkü böyle planlanmıştı, kendisine mağduriyet yaşatacak şekilde bir gözaltı ve tutuklanma planlandı ve yaşatıldı, resmen bu zulüm planlandı. Ama yaşatılanlar karşısında dimdik bir iradeyle halkın haber alma hakkı ve gerçeklerden haberdar olma hakkını her şeyin üstünde gören bir Merdan Yanardağ bulduk karşımızda.
Değerli milletvekilleri, Yanardağ neden cezaevinde? Kendisi de biliyor, herkes görüyor ki saray iktidarı böyle istedi. Gizli planlarını açık eden, halkın gerçekleri görmesini sağlayan gazetecileri baskı, korku ve gözdağıyla engellemek istiyorlar. Hedef sadece Yanardağ değil, ya ne? Ulusal yayın yapan TELE1’in önce karartılmasını, sonra da lisans iptaliyle kapatılmasını istiyorlar. Bugün Merdan Yanardağ zindanda, yarın RTÜK TELE1’e ceza için toplanacak. TELE1 karartılınca, TELE1 kapatılınca ne olacak? Diğer televizyonlara, gazetelere korku salınacak; korku salınsın, sindirilsin ki bu iktidarın yolsuzlukları, kirli pazarlıkları bilinmesin, konuşulmasın isteniyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayın Sayın Çakırözer.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Sağ olun.
Değerli milletvekilleri, bir gazetecinin susması, bir kanalın kapatılması 85 milyon olarak hepimizin basın özgürlüğünün, hepimizin özgürlüğünün elinden alınması demektir. Merdan Yanardağ gazetecidir, yeri cezaevi değil, haber yaptığı, yorum yaptığı televizyon kanalıdır. Buradan RTÜK’e de çağrı yapmak, görevini hatırlatmak istiyoruz: RTÜK’ün görevi nedir? Her şeyden önce Anayasa tarafından güvence altına alınan basın özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün korunmasıdır. Ama şimdi Merdan Yanardağ ve TELE1 üzerinden basın özgürlüğüne, toplumsal muhalefete bir gözdağı operasyonu yapılmakta. RTÜK’e çağrıda bulunuyoruz: Sarayın bu operasyonuna alet olmayın, Türkiye'ye kanal kapatma ayıbını yaşatmayın. Ama “Yok, biz sarayın gölgesinde hukuksuzluğu sürdüreceğiz.” diyorsanız, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak halkın haber alma hakkı için mücadelemizi sürdüreceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Selamlayın lütfen .
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Teşekkür ederim.
Gazetecilerin özgürce mesleğini yapabildiği, ifade ve basın özgürlüğünün korunduğu demokratik bir ülke mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz.
Değerli milletvekilleri, halkın haber alma hakkı için yayın yapan televizyonları karartarak; gazetecileri, milletvekillerini, siyasetçileri, avukatları, hak savunucularını zindanda tutarak ülkemizin demokrasisi düzelmez, itibarımız düzelmez, ekonomimiz hiç düzelmez. Eğer gerçekten “kucaklaşma” diyorsak işte ilk önce milletin vekili Can Atalay’ı, gazeteci Merdan Yanardağ’ı ve düşüncesi nedeniyle haksız, hukuksuz zindanlarda rehin tutulan tüm siyasi tutukluları adalete ve özgürlüklerine kavuşturarak başlamalıyız.
Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3 - (1) Bu kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN – 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Buyurun Sayın Başarır.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
40.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Maltepe Belediyesine silahlı saldırı düzenlendiğine ilişkin açıklaması
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Sayın Başkan, bugün Maltepe Belediyemize silahlı bir saldırıda bulunuldu, fail yakalandı. Öncelikle bu eylemi kınıyorum. Başta Belediye Başkanımız, belediye çalışanlarımız ve Maltepe halkına geçmiş olsun dileklerimizi sunuyoruz. Tek tesellimiz can kaybının ya da yaralanmanın olmaması. Umarım failler en ağır şekilde cezalandırılır.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1. İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ulusal Sürücü Belgelerinin/Sürüş Ehliyetlerinin Karşılıklı Olarak Tanınması ve Değişimi Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/14) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı:11) (Devam)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, teklifin tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için verilen süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – 11 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin açık oylama sonucu:
“Kullanılan oy sayısı : 269
Kabul : 257
Çekimser : 12[(*)]
Kâtip Üye Kâtip Üye
Muhammed Adak Havva Sibel Söylemez
Mardin Mersin”
Değerli milletvekilleri, teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın Baş, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
41.- İstanbul Milletvekili Erkan Baş’ın, Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay’ın özgürlüğüne kavuşması için Hatay halkının yarın oturma eylemi gerçekleştireceğine, kendilerinin de Genel Kurulu terk etmeyerek bu eyleme destek vereceklerine ilişkin açıklaması
ERKAN BAŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Elli üç gündür halkın ve Meclisin iradesi gasbedilmiş durumda, Milletvekilimiz Can Atalay hâlâ Silivride esir tutuluyor. Konuyla ilgili, pek çok milletvekili arkadaşımız dayanışmasını gösterdi. Dayanışma gösteren milletvekillerine, siyasi parti gruplarına teşekkür ediyoruz.
Biz de konuyu hem kamuoyunda hem Meclis Başkanlığı düzeyinde gündeme getirmek için çaba sarf ettik. Bugün, Parti Sözcümüz Sera Kadıgil Genel Kurulun gündemine taşıdı. Anayasa’ya açıkça aykırı bir biçimde bir hukuksuzluk devam ettiriliyor. Biz artık buna sessiz kalmamak gerektiğini düşünüyoruz. Zaten çok ağır bir deprem yaşamış Hatay halkının sabrı taşmış durumda. Yarın Hatay’ın bütün mahallelerinde, milletvekillerini özgürlüğe kavuşturmak için oturma eylemi gerçekleştirecekler. Biz de Hatay halkının bu eylemine Genel Kurul çalışmaları nedeniyle katılamıyoruz ama onların yanında olduğumuzu göstermek için -şu anda Genel Kurul kapatılacak- Genel Kurulu terk etmeyeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN BAŞ (İstanbul) – Tamamlayayım.
Milletvekilimiz Can Atalay’ın özgürlüğüne kavuşması anına kadar Türkiye’nin her yerinde halkın ve Meclisin iradesinin gasbedilmesine karşı sesimizi yükselteceğiz.
Genel Kurulun bilgisine sunuyorum.
Tutanaklara girmesi için söz aldım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Birleşime iki dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.14
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Gülizar BİÇER KARACA
KÂTİP ÜYELER: Muhammed ADAK (Mardin), Havva Sibel SÖYLEMEZ (Mersin)
-------0-------
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
2’nci sıraya alınan, 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlıyoruz.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş’un Dünya Ticaret Örgütünü Kuran Marakeş Anlaşmasını Tadil Eden Protokol ve Protokolün Eki Balıkçılık Sübvansiyonları Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/17) ve Dışişleri Komisyonu (S. Sayısı: 12)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sıraya alınan, 13 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlıyoruz.
3.- İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş’un Spitsbergen ile İlgili Olarak 9 Şubat 1920 Tarihinde Paris’te İmzalanan Antlaşmaya Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/19) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 13)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonun bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere 6 Temmuz 2023 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.16
[(*)] 11 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
[(*)] Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.