TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
100’üncü Birleşim
9 Temmuz 2024 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in, Uşak’ın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Van Milletvekili Sinan Çiftyürek’in, emek ve teknoloji ilişkisine ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Bursa Milletvekili Hasan Öztürk’ün, Bursa ve ülkede yaşanan ekonomik krize ilişkin gündem dışı konuşması
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Uşak Milletvekili Ali Karaoba’nın, Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in yaptığı gündem dışı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in, Uşak Milletvekili Ali Karaoba’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
2.- Konya Milletvekili Meryem Göka’nın, Avrupa Futbol Şampiyonası’nda mücadele eden A Millî Futbol Takımı’na ve UEFA’nın Millî Futbolcu Merih Demiral’a verdiği cezaya ilişkin açıklaması
3.- İzmir Milletvekili Şebnem Bursalı’nın, Srebrenitsa katliamına ilişkin açıklaması
4.- Ankara Milletvekili Zeynep Yıldız’ın, uzayla buluşan TÜRKSAT 6A uydusuna ve TÜRKSAT şehitleri Ahmet Özsoy ve Ali Karslı’yı rahmetle andığına ilişkin açıklaması
5.- İstanbul Milletvekili Tuğba Işık Ercan’ın, hicri yılbaşına ve muharrem ayına ilişkin açıklaması
6.- Aydın Milletvekili Evrim Karakoz’un, Aydın’ın İncirliova Acarlar beldesinin sorunlarına ilişkin açıklaması
7.- Konya Milletvekili Mustafa Hakan Özer’in, Pençe-Kilit Operasyonu bölgesinde şehit düşen Cebrail Acar’a ve uzayla buluşan TÜRKSAT 6A uydusuna ilişkin açıklaması
8.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Sait Yaz’ın, hicri yılbaşına ilişkin açıklaması
9.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Öğretmenlik Meslek Kanunu ve Millî Eğitim Akademisine yönelik düzenlemenin geri çekilmesini istediklerine ilişkin açıklaması
10.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Aşıla’nın, Filistin’de ateşin sönmediğine ilişkin açıklaması
11.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, iktidarın Hatay’da verdiği sözleri tutmadığına ilişkin açıklaması
12.- Şanlıurfa Milletvekili Cevahir Asuman Yazmacı’nın, Gençlik ve Spor Bakanlığının Seyahatsever projesine ilişkin açıklaması
13.- Muş Milletvekili Sümeyye Boz Çakı’nın, Van, Ağrı, Kars, Samsun, Ordu ve Muş illerinde meydana gelen sele ve Muş’un Malazgirt ilçesindeki selde akıntıya kapılarak hayatını kaybeden Nazar Karataş’a ilişkin açıklaması
14.- Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı’nın, AKP iktidarının “Emeklimize zam yapacağız.” diye sadaka verme hazırlığı içerisinde olduğuna ilişkin açıklaması
15.- Antalya Milletvekili Aykut Kaya’nın, Antalya’nın Aksu ilçesinde bu hafta sonu çıkan yangınlarda zarar gören çiftçilerin mağduriyetine ilişkin açıklaması
16.- Amasya Milletvekili Reşat Karagöz’ün, Amasya’nın Gümüşhacıköy ilçesinin köylerinde yaşanan dolu yağışı nedeniyle meydana gelen hasarlara ilişkin açıklaması
17.- Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan’ın, 2011 yılından bugüne Suriye politikalarının âdeta Kürt düşmanlığı üzerinden yürütüldüğüne ilişkin açıklaması
18.- Şanlıurfa Milletvekili Dilan Kunt Ayan’ın, Meclise sunulan dokuzuncu yargı paketine ilişkin açıklaması
19.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, görüşmelerine başlanacak Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’ne ilişkin açıklaması
20.- Samsun Milletvekili Murat Çan’ın, Samsun’da bu hafta sonu meydana gelen sel ve taşkına ilişkin açıklaması
21.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, TÜİK’ten taleplerine, Hazine garantili ihalelere, Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in “Millî Eğitim Bakanlığında hazırladık, Külliye’de Cevdet Bey’le beraber bir koordinasyon toplantısı yaptık.” ifadesine ilişkin açıklaması
22.- İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu’nun, A Millî Futbol Takımı’na, turnuvada UEFA’nın almış olduğu kararı kınadıklarına, Çorlu tren kazasının yıl dönümüne, Hatay depreminde 97 kişinin hayatını kaybettiği “Özkan City” isimli sitenin müteahhidine tutuklama kararı çıkmadığına, Gezi Parkı tutuklusu Tayfun Kahraman’a, Sinan Ateş davasına, dün Kiev’de çocuk hastanesinin bombalanmasına ve dış politikada hiçbir zaman bu kadar savrulmanın olmadığına, bugün görüşülecek Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’ne ve teklifin tamamına karşı olduklarına ilişkin açıklaması
23.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Avrupa'nın ilk 8 takımı arasına giren A Millî Futbol Takımı’na ve UEFA’nın çifte standart ötesi yanlış kararını kınadıklarına, 663'üncü Tarihî Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nde altın kemeri kazanan Başpehlivan Yusuf Can Zeybek’e, bu sabah yörüngesine doğru yola çıkan TÜRKSAT 6A uydusuna, Türk havacılığına ve son yıllarda uzay ve uçak sanayisinde büyük gelişmeler yaşandığına ilişkin açıklaması
24.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Diyarbakır Tabip Odası ile Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Profesör Doktor Cenap Ekinci’nin yaptıkları paylaşıma, TÜİK’e ve TÜİK Başkanının bugün yaptığı açıklamalara, emekli maaşlarına ilişkin açıklaması
25.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, TÜİK’in açıkladığı rakamlarla halkı şoke etmeye devam ettiğine, emeklilerin kök maaşına seyyanen zam yapılacağı haberlerine, elektrik zammına, eski Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turhan'a, Türkiye'de bugün ağır bir ekonomik kriz yaşanıyorsa bunun, bütçenin birilerinin cebine konmasından kaynaklandığına, Gezi tutuklusu Tayfun Kahraman’a, Boğaziçi Üniversitesindeki öğrencilerle ve öğretim üyeleriyle dayanışmak üzere hafta sonu üniversiteye girmek isteyen milletvekillerinin polisin orantısız şiddetiyle karşılaştığına, Meclisin Çankaya Kapısı’nda polisin EĞİTİM-SEN’li öğretmenlere yönelik şiddetine dikkat çekmek istediklerine, “Asgari ücret yetmiyor.” diyenleri, emekliye zam isteyenleri bugün saat 21.00’de ışıklarını açıp kapatmaya davet ettiklerine ilişkin açıklaması
26.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Avrupa Futbol Şampiyonası’nda tarih yazan A Millî Futbol Takımı’na, UEFA’nın kararını bir kez daha Gazi Meclisten kınadıklarına, Türkiye'nin bu gece TÜRKSAT 6A uydusuyla uzaya imzasını attığına, Cumhurbaşkanının liderliğinde telekomünikasyon ve savunma sanayisinde çok önemli başarılar elde edildiğine ilişkin açıklaması
27.- Osmaniye Milletvekili Asu Kaya’nın, TÜİK’in enflasyon hesabında kullandığı uzman doktor muayene ücretine ilişkin açıklaması
28.- Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun, yerel seçim neticesinde iktidar değiştiği için belediyedeki işlerinden çıkarılan insanların eyleminin yüz gündür Van’da devam ettiğine ilişkin açıklaması
29.- Tekirdağ Milletvekili Nurten Yontar’ın, Çorlu tren katliamının 6’ncı yıl dönümüne ve Tekirdağlıların Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığından taleplerine ilişkin açıklaması
30.- Van Milletvekili Zülküf Uçar’ın, Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
31.- Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun, Van Milletvekili Zülküf Uçar’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
32.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
33.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Meclisin gündemindeki Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’ni Meclisin Çankaya Kapısı’na yakın bir yerde protesto etmek isteyen EĞİTİM-İŞ’li öğretmenlere kolluk kuvvetlerinin orantısız şiddet uyguladığına ilişkin açıklaması
34.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine, öğretmenlerin Meclisin kapısındaki hak arayışında milletvekillerinin de bulunduğuna ve öğretmenlerle birlikte polisin kurduğu barikatın arasında kaldıklarına ilişkin açıklaması
35.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisinin yirmi iki yılda her hak arama girişimini devlet için sakıncalı olarak gören ceberut bir iktidara dönüştüğüne ilişkin açıklaması
36.- İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu’nun, şu anda protesto yapan öğretmenlere orantısız güç kullanılmasını kabul etmediklerine ilişkin açıklaması
37.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, İstanbul Milletvekili Zekeriya Yapıcıoğlu’nun (2/1895) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
38.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, eğitim emekçilerinin eylemiyle ilgili yeni gelen bilgilere ilişkin açıklaması
39.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, Hür Dava Partisi Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu ve milletvekili arkadaşları tarafından verilen, İsrail'de soykırım suçuna iştirak etmiş ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı taşıyan kişilerin vatandaşlıktan çıkarılması ve ilgili işlemlerin yapılmasıyla ilgili kanun teklifine destek verdiklerine ilişkin açıklaması
40.- Tokat Milletvekili Kadim Durmaz’ın, Tokat’ta 5 Temmuz Cuma günü aşırı yağışla beraber yaşanan dolu felaketine ilişkin açıklaması
41.- Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, dün Erzurum’un Tekman ilçesinin Dalsöğüt, Hamzalar, Mollaahmet ve Aşağıhanbeyi Mahallelerinde yaşanan sel felaketine ilişkin açıklaması
42.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Asgari ücretlilere ve emeklilere zam yapılmamasını protesto etmek amacıyla ışıklarını bir dakikalığına yakıp söndüreceklerine ve Oturum Başkanı Sırrı Süreyya Önder’e anlayışı için teşekkür ettiklerine ilişkin açıklaması
43.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Sinop Milletvekili Nazım Maviş’in 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
44.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal’ın, “Asgari ücrete zam istiyorsanız, emekli maaşının en az asgari ücret seviyesine çıkmasını istiyorsanız bugün saat 21.00’de ışıkları açın, kapatın.” eylemine Şanlıurfa’daki vatandaşların elektrikler kesik olduğu için katılamadığına ilişkin açıklaması
45.- Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Sözcüsü Sinop Milletvekili Nazım Maviş’in, Mardin Milletvekili Beritan Güneş Altın’ın 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde DEM PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder’in, Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin konuşması
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder’in, Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin konuşması
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Parlamentolar Arası Birlik Türk Grubunda Ankara Milletvekili Murat Emir’den boşalan üyelik için Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Başkanlığınca bildirilen Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun üyeliğinin Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/892)
B) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Zekeriya Yapıcıoğlu’nun, (2/1895) esas numaralı Türk Ceza Kanunu, Türk Vatandaşlığı Kanunu ve Aile ve Gençlik Fonu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/64)
IX.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Saadet Partisi Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya tarafından, Kredi Yurtlar Kurumuna (KYK) yerleşemeyen, barınma krizi yaşayan öğrencilerin sorunlarının tespiti ve neler yapılabileceğinin belirlenmesi amacıyla 3/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Temmuz 2024 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- İYİ Parti Grubunun, Muğla Milletvekili Metin Ergun ve 20 milletvekili tarafından, TÜİK tarafından açıklanan enflasyon verileri ile diğer kuruluşların enflasyon verilerindeki farklılıkların sebeplerinin incelenmesi amacıyla 13/6/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Temmuz 2024 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- DEM PARTİ Grubunun, Şırnak Milletvekili Nevroz Uysal Aslan ve arkadaşları tarafından, PTT çalışanlarının yaşadığı sorunların araştırılması amacıyla 9/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Temmuz 2024 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
4.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Yunus Emre ve arkadaşları tarafından, Türkiye’nin AB’ye üyelik müzakerelerinin yeniden başlatılması amacıyla 9/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Temmuz 2024 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
5.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına alınmasına ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerine; 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, 9 Temmuz 2024 Salı günkü (bugün) birleşiminde (8/35), (8/36), (8/37), (8/38), (8/39) ve (8/40) esas numaralı Genel Görüşme Önergelerinin ön görüşmelerinin birleştirilerek yapılmasına, aynı birleşiminde başkaca denetim konusunun görüşülmemesine; genel görüşme açılmasının kabul edilmesi hâlinde genel görüşmenin 11 Temmuz 2024 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ve bu görüşmelerde siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların süresinin en fazla 2 konuşmacı tarafından kullanılabilmesine; 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde yapılacak görüşmelerde siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların süresinin en fazla 2 konuşmacı tarafından kullanılmasına ilişkin önerisi
X.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
2.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
3.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
4.- Çevre Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
XI.- GENEL GÖRÜŞME
A) Ön Görüşmeler
1.- Sivas Milletvekili Abdullah Güler ve 141 Milletvekilinin, Srebrenitsa Soykırımının unutturulmaması, Filistin halkına yönelik benzer saldırıların ve bu türden insan hakları ihlallerinin önlenmesine yönelik tedbirlerin görüşülmesi amacıyla genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/35)
2.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın, Srebrenitsa Soykırımının unutturulmaması, Filistin halkına yönelik benzer saldırıların ve bu türden insan hakları ihlallerinin önlenmesine yönelik tedbirlerin görüşülmesi amacıyla genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/36)
3.- İYİ Parti Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu ve Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in, Srebrenitsa Soykırımının unutturulmaması ve benzer soykırımların önüne geçilmesi amacıyla genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/37)
4.- Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Muş Milletvekili Sezai Temelli ve Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Srebrenitsa Soykırımının unutturulmaması ve benzer soykırımların önüne geçilmesi amacıyla genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/38)
5.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, Ankara Milletvekili Murat Emir ve İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’ın, Srebrenitsa Soykırımının unutturulmaması, Filistin halkına yönelik benzer saldırıların ve bu türden insan hakları ihlallerinin önlenmesine yönelik tedbirlerin görüşülmesi amacıyla genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/39)
6.- Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, 11 Temmuz Srebrenitsa Soykırımını Anma Günü ilan edilmesi, Gazze'de yaşanan insani krizin sona erdirilmesi ve kalıcı barışın sağlanarak benzer soykırımların önüne geçilmesi amacıyla genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/40)
XII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143)
XIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder’in, 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin Anayasa’ya aykırı olup olmamasıyla ilgili tutumu hakkında
XIV.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun, vicdani ret beyanında bulunan bir kişiye ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler'in cevabı (7/12894)
2.- Ankara Milletvekili Murat Emir'in, 2013'ten bu yana kamuya atanan uzman çavuş sayısına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler'in cevabı (7/12896)
3.- Aydın Milletvekili Ömer Karakaş'ın, Çıldır Havalimanının tarifeli uçuşlara ve kargo taşımacılığına uygun hale getirilmesi talebine ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu'nun cevabı (7/12923)
4.- Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz'ın, DHMİ'ye ait toplam hava seyrüsefer hizmet birimi sayısına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu'nun cevabı (7/12924)
5.- Sivas Milletvekili Ulaş Karasu'nun, THY Yönetim Kurulu üyelerine yapılan ödemelere ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu'nun cevabı (7/12925)
6.- Isparta Milletvekili Hikmet Yalım Halıcı'nın, Ruanda Cumhuriyeti'nden ülkemize yapılan uçak seferlerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu'nun cevabı (7/12927)
7.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal'ın, THY'de genel müdür ve genel müdür yardımcılarına ödenen ücretlere ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu'nun cevabı (7/13067)
8.- Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü'nün, TÜRASAŞ Eskişehir Bölge Müdürlüğünün 2022 yılındaki gerçekleştirdiği bazı alımlara dair iddialara ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu'nun cevabı (7/13069)
9.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Harran Üniversitesi Tıp Fakültesinin derslik ve eğitim materyali eksikliklerine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/13075)
10.- Sivas Milletvekili Ulaş Karasu'nun, 2024 yılının Haziran ayında Sivas'ta meydana gelen yoğun yağış sonrası yaşanan mağduriyete ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/13076)
11.- Ankara Milletvekili Deniz Demir'in, 2023 yılında Cumhurbaşkanına hakaret suçundan açılan davalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un cevabı (7/13090)
12.- Sakarya Milletvekili Ümit Dikbayır'ın, uzman çavuşların kamu kurum ve kuruluşlarına memur olarak atanmalarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler'in cevabı (7/13168)
13.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez'in, Elâzığ İl Özel İdaresinin bir işleminin Sayıştay tarafından denetlenmesine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Bekir Bozdağ'ın cevabı (7/13328)
9 Temmuz 2024 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Sibel SUİÇMEZ (Trabzon), Muhammed ADAK (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100’üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Uşak’ın sorunları hakkında söz isteyen Uşak Milletvekili İsmail Güneş’e aittir.
Buyurun Sayın Güneş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in, Uşak’ın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi ve ekranları başında bizi izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
31 Mart seçimlerinde Uşak halkımız, otuz beş yıl aradan sonra Cumhuriyet Halk Partisi Belediye Başkanı adayını tercih etti, vatandaşlarımızın tercihine saygı duyuyoruz. Yeni seçilen Belediye Başkanına da görevinde başarılar diliyorum.
Vatandaşlarımız “Otuz beş yıl aradan sonra CHP’li Belediye Başkanı ne yapacak?” diye düşünürken yeni seçilen Belediye Başkanının ilk icraatı zam yapmak oldu. Vatandaşlarımızın rahatlıkla gidip geldiği ve çay içebildiği, yemek yiyebildiği belediye tesislerinde hizmetlere müthiş bir zam yaptı.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Arkadaş, sizin yaptığınız zamları oraya uygulattı yani zammı yapan AK PARTİ.
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Yine, aynı şekilde, Uşak Belediyesine ait olan termal tesislerin giriş ücretlerine ve tesislerinde kalış ücretlerine de okkalı bir zam yaparak vatandaşlarımızı termal tesislere giremez hâle getirdi.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Elektriğe yüzde 38 zam geldi, ne yapacaktı?
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – “Sadece bunlarla mı kaldı?” derseniz, hayır. Bir önceki Belediye Başkanımız Mehmet Çakın döneminde, Uşak’ımızın merkezinde 120 bin metrekare alana oturan, içinde oyun alanları, “zipline” alanları, robotik kodlama, dijital oyun salonları, yürüyüş alanları, seyir terasları, kafeterya, kafeler, lokantalar olan çok güzel bir Çocuk Kent Projesi hayata geçirildi. Çocuk Kent’e girişler ve buradaki pek çok aktivite ücretsizdi, vatandaşlarımız buraya çok yoğun ilgi gösteriyor, çocuklarını ve misafirlerini buraya getiriyordu, herkes çok memnun ve mutlu idi ta ki 31 Mart seçimlerinde CHP'li Belediye Başkanı seçilene kadar.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – İsmail Bey, akaryakıta ne kadar zam geldi? Akaryakıta, nakliye ücretlerine, hepsine geldi.
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – CHP'nin Belediye Başkanının kazanmasıyla birlikte CHP'nin “halka rağmen halk için” politikası devreye girdi ve Çocuk Kent’e giriş 25 TL olmak üzere ücretli hâle getirildi, çocuklar ve vatandaşlar buraya giremez hâle geldi.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Elektriğe yüzde 38 zam geldi.
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Başkan şunu diyecektir…
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Belediye zam yapmadı, zammı yapan iktidar!
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – “Uşak Belediyesinin borcu çok, onun için zam yapmak zorunda kaldım.” diyecektir ama bu, doğru değil.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – İktidarın yaptığını belediyeye yükleme!
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Bakın, 2019 seçimleri sonrası Uşak Belediyesinin borcu 650 milyon, Uşak Belediyesinin bütçesi 350 milyon TL; borç, bütçenin yaklaşık 2 katıdır. Bugün, Uşak Belediyesinin borcu nedir diye baktığımızda Uşak Belediye Başkanının ifadesine göre 1,2 milyar. Peki, Uşak Belediyesinin 2024 yılı bütçesi ne? Tam 3,5 milyar yani borç, bütçenin üçte 1’i civarı demektir. Uşak Belediyesinin borcu, bütçesine göre kıyaslandığında altıda 1 oranında düşmüştür, demek ki sorun borçlulukla alakalı değil, zihniyetle alakalıymış.
Uşak ilimizin, özellikle, aşırı yağmurlardan şehir merkezini su basması, trafik sorunları, otopark sorunları, içme suyu sorunu gibi sorunları olduğunu biliyorduk ama Uşak’ımızın yeni seçilen Belediye Başkanı, Uşak’ın bizim bilmediğimiz ve düşünemediğimiz önemli bir sorununu dillendirdi. Peki, nedir Uşak’ın bu sorunu? Yeni seçilen CHP’li Belediye Meclis üyelerinin Avrupa'yı görmemiş olmaları. Hemen Belediye Meclisi toplanır, yol ve harcırah giderleri Belediye bütçesinden karşılanmak üzere karar çıkartılır ve Avrupa seyahati gerçekleştirilir; Başkana göre Uşak ilimizin en önemli problemi çözülmüş olur!
Son dönemlerde Cumhuriyet Halk Partisi “Ben değiştim.” diyor, “Dine ve dindarlara karşı eskisi gibi bakmıyorum.” diyor; biz de bunu memnuniyetle karşılıyoruz. Pratik hayatta bu böyle mi diye bakıyoruz ama hayal kırıklığına uğruyoruz. Bakın, Uşak’ta Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımız tarafından bir millet bahçesi yapılmakta. Uşak ilimizde büyük bir cuma camisi olmadığı için bu millet bahçesinin kenarına millet camisi planlanıyor. Önceki Belediye Başkanı döneminde yer tahsisi yapılıyor, cami projesi çiziliyor, Uşak Belediyesinden inşaat ruhsatı kesiliyor. Yeni gelen CHP'li Belediye Başkanı ne yapıyor? Buraya millet camisinin yapılmasını engellemek için, eğer buna gücü yetmezse camiyi mescide çevirmek için bu bölgede plan değişikliği yapılması için konuyu İmar Komisyonuna gönderiyor ve İmar Komisyonu inşaat taban alanını 300 metrekareyle, yüksekliği 6,5 metreyle sınırlandırıyor. Bir taraftan da algı operasyonu yapmak adına “Buraya Uşak lisesini yapalım.” diyor. Oysa, Uşak lisesinin şehir merkezinde yeri ayrıldı ve yapımı da Millî Eğitim Bakanlığımız tarafından yapılacaktır. Ayrıca, Uşak Belediyesinin okul yapma gibi bir sorumluluğu da yoktur. Bunların derdi nedir? Millet camisinin yapılmasına engel olmak. Bunlara asla müsaade etmeyeceğiz. Haklarımızı hukuki yoldan da arayacağız.
Değerli milletvekilleri, Uşak ilimizde AK PARTİ'li Belediye Başkanı Nurullah Cahan döneminde 2018 yılında Uşak-Sivaslı, Uşak-Ankara yol ayrımına 1 tane alt geçit yapıldı, üzerine 1 kavşak yapıldı; bu kavşağın orta kısmına da her köşesinde merhamet, şefkat, sabretmek, doğruluk, sır tutmak, sadakat, cömertlik ve Rabb’ine şükretmek olan ecdadımız Selçuklu’nun sekiz köşeli yıldızı buraya yerleştirdi. Şimdi, siz, yeni gelen başkandan ne beklersiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Zammı zumu yapan sizsiziniz, sonra da kalkıp zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkıyorsunuz ya!
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Onun da bir alt geçit yapmasını, üzerine kavşak yapmasını, bu kavşağın orta kısmına da Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün portresini yerleştirmesini beklersiniz değil mi? CHP'li Başkana yakışan da budur ama Başkan böyle yapmıyor, işin kolayına kaçıyor ve daha önce, Nurullah Cahan döneminde yapılmış olan ve oraya yerleştirilmiş olan Selçuklu yıldızını oradan kaldırıyor. Şimdi soruyorum: CHP'li Belediye Başkanı bu Selçuklu yıldızından niye rahatsızdır? O Selçuklu, Osmanlı bizim ecdadımız, sizin değil mi? Neden tarihî ve kültürel değerlerimize sahip çıkmıyorsunuz?
Değerli milletvekilleri, 2019 yerel seçimlerinde CHP'nin söz verip de sözünü tutmadığı gibi, 2024 yerel seçimlerinde de Uşak Belediye Başkanı adayı Özkan Yalım da çıktığı bir özel kanalda hiç kimseyi işten çıkarmayacağına dair söz verdi fakat sözünü tutmadı, Uşak Belediyesinde yaklaşık 250'den fazla kişiyi işten çıkardı. “Bunların suçu, günahı nedir?” dediğiniz zaman, bunların suçu ve günahı sadece Özkan Yalım’a destek vermemek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, sayın hatip Cumhuriyet Halk Partili Belediyenin ve Cumhuriyet Halk Partililerin camiye karşı olduğu iddiasıyla hem grubumuza hem de partimize sataşmıştır. Söz hakkı istiyoruz efendim, Uşak milletvekilimiz konuşacak.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – “Karşı” demedim efendim. Başkanım, “karşı” demedim ben.
BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Uşak Milletvekili Ali Karaoba’nın, Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in yaptığı gündem dışı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ALİ KARAOBA (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tıp fakültesi altı yılda bitiyor, emek sarf ediyorsunuz. Sayın İsmail Güneş, on iki yıl kendisinde olan belediyeyi unutmuş ki üç ay içerisinde “Su baskınlarını bitirsin.” diyor. Ayıp, ayıp! (CHP sıralarından alkışlar)
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Başkan, sataşma var.
ALİ KARAOBA (Devamla) – İki; İsmail Güneş, Eşmelidir. Tam on yıldır Uşaklı herkes “Bu yolu niye yaptıramadın, bir çivi çaktıramadın.” diyor, utanmıyorsunuz! (CHP sıralarından alkışlar) Devlet hastanesini 1’e düşürdünüz, utanmıyorsunuz! Havalimanını kapattınız, utanmıyorsunuz! (CHP sıralarından alkışlar)
Gelelim, cami meselesine. Arkadaşlar, 4 tane köklü liseyi, Uşak’ın tarihinin olduğu liseyi, anılarının olduğu liseyi yıktılar “Millet bahçesi yapacağız.” dediler. Peki, Sayın İsmail Güneş soruyorum: Ne zaman bitecekti? Ne zaman bitecekti?
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Zamanı var, vakti var daha.
ALİ KARAOBA (Devamla) – “Zamanı var, vakti var!” İki yıl geçti, bitmedi. Şimdi gelmiş, diyor ki: “Sayın Özkan Yalım proje değiştiriyor.” Elinizdeydi, yapsaydınız. Niye yapmadınız? Çünkü sizin aklınız fikriniz okul yıkıp cami yapmakta; bunun üzerinden de siyaset yapmakta. Gelin, evimizin yerini bile biz veririz camiye. Öyle din üzerinden siyaset yaparak ucuz polemiklerle kazanamazsınız.
Çok basit bir şey, sosyal medyada konuşuldu. Kendi köyüne, Ahmetler’e çok amaçlı bir salon yaptırabildin mi, yaptırabildin mi?
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Yapılır, yapılır, sen hiç merak etme.
ALİ KARAOBA (Devamla) – Bakın, arkadaşlar, mutlaka bizim belediyeler de yapmadığında eleştireceğiz. Biz şehirlerimiz için çalışıyorsak biraz elinizi vicdanınıza koyun. Bugün üç ay içerisinde gelmiş bir belediye başkanına “Bunları yapmadı.” diye burada bağırmak hiç insani de değil, vicdani de değildir.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Ben hiç öyle bir şey söylemedim.
ALİ KARAOBA (Devamla) – Soruyorum size: Siz “Bundan önceki Belediye Başkanı Nurullah Cahan’ın borçlarını 10 milyon dolara indirdik.” dediniz mi demediniz mi? Kim çaldı bunları, kim çaldı, kim? (CHP sıralarından alkışlar)
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Dedik, dedik. Kimsenin çaldığı yok.
ALİ KARAOBA (Devamla) – Siz çaldınız.
Evet, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Otopark, otopark aldı oradan.
ALİ KARAOBA (Uşak) – Otoparklar zaten bela.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – İlk üç ay otopark mı yapılır? Ama beş senedir oradasınız siz.
MEHMET BAYKAN (Konya) – Mahmut, siz Uşak’ı ne biliyorsunuz?
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Otuz beş yılda yahu otopark… Ya, Allah rızası için ya!
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Zamları da iktidar yapıyor, belediyeyi suçluyor!
2.- Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in, Uşak Milletvekili Ali Karaoba’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Şimdi, biz Uşak Belediye Başkanı niye hizmet yapmıyor demedik. Niye Uşak’ın sorunlarını çözmüyor demedik.
ALİ KARAOBA (Uşak) – Ne dedin?
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Ben diyorum ki: Uşak Belediye Başkanı gelir gelmez zam yaptı.
ALİ KARAOBA (Uşak) – Yahu, “Su bastı.” diyorsun. Kim yaptı onu, kim yaptı?
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Ve halka zulmetti diyorum ve termal tesislere giremez hâle getirdi diyorum.
ALİ KARAOBA (Uşak) – O alt geçidi kim yaptı? Sayın Vekil, alt geçidi kim yaptı? Özkan Yalım mı yaptı?
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Çocuk Kent’i paralı hâle getirerek çocukların oraya girmesini önledi diyorum. Ben ne diyorum arkadaşlar? Diyorum ki: Uşak Belediye Başkanı cami yapılmasına engel oluyor. (CHP sıralarından gürültüler) Ve dolayısıyla da Uşak Belediye Başkanı, biz, ya, üç aylık, dört aylık dönemde niye hizmet yapmadı demiyoruz.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Uşak’ı köy yaptınız, köy köy!
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Ve millete rağmen milletin sosyal tesislerden faydalanmasını engelledi diyoruz.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Aklına şimdi mi geldi Uşak?
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Çocuk Kent’e girişleri paralı hâle getirdi diyoruz. Bunun da arkasına sığındı, borcumuz var diyoruz ama borçluluk oranı bütçeye göre altıda 1’e düşmüş diyoruz.
ALİ KARAOBA (Uşak) – Yüzde 38 elektriğe zammı Özkan Yalım mı yaptı?
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Siz olayları çarpıtıyorsunuz, güya bizi kandırıyorsunuz. Biz okullara karşı değiliz.
ALİ KARAOBA (Uşak) – Ya, Sayın Başkan, randevu alınmıyor, zam yapıyorsunuz, çıkmış, utanmadan konuşuyorsun burada ya!
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Uşak’ta 50'den fazla okulu biz Adalet ve Kalkınma Partisi olarak yapmışız. Siz bunları hayalinizde bile göremezsiniz. Şimdiye kadar bir taş üstüne taş koymuşluğunuz yok, algı operasyonu yapıyorsunuz.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Uşak’a taş mı koydun be!
ALİ KARAOBA (Uşak) – Ya, acele etme, daha üç ay oldu, çok taş koyacağız.
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Ve diyoruz ki arkadaşlar, eğer camiye karşı değilseniz niye plan değişikliğine gidiyorsunuz, niye o projeyle ilgileniyorsunuz, niye projeyi engellemeye çalışıyorsunuz?
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Ya, Uşak’a taş mı koydunuz be!
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Bırakın, okulları biz çözelim, bırakın camileri biz çözelim.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Kaçan balık büyük olur, kaçan balık.
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Siz, vatandaşın, Uşaklının trafik sorununa, otopark sorununa, içme suyu problemine, siz onlara cevap verin kardeşim. Siz, olayı şahsileştirip de bizim kendimizle alakalı ve kendimizle ilgili sorunları burada dile getirerek kendinizi haklı çıkaramazsınız.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Ya, kaçan balık büyük olur Sayın Güneş.
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Size ben diyorum ki niye zam yaptınız? Niye milleti termal tesislere gidemez hâle getirdiniz? (CHP sıralarından gürültüler) Niye Çocuk Kent’i paralı hâle getirdiniz diyorum. CHP'nin belediyeciliği bu mudur? Millete zulmetmek midir arkadaşlar? Siz millete zulmediyorsunuz diyorum, daha üç buçuk ayda zulmediyorsunuz ya. Ve dolayısıyla da ben bunları demek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Doktor yok Uşak’ta, doktor.
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Ve dolayısıyla da ben “Özkan Yalım hizmet etmedi.” demiyorum. Onu çarpıtma. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, açık bir sataşma yaptı sayın hatip.
BAŞKAN – Yerinizden dinleyeyim sizi Sayın Emir.
Buyurun.
MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, hem partimizi hem grubumuzu hizmetleri engellemekle, hizmetten rahatsız olmakla, cami yapımını engellemeye çalışmakla ve daha birçok ithamlarla suçladı. Dolayısıyla da biz kürsüden sataşmaya karşı Ali Karaoba Vekilimizin, Uşak Milletvekilimizin cevap vermesini talep ediyoruz.
BAŞKAN – Sayın Başkan…
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Tekirdağ Süleymanpaşa’da camileri vermişsiniz ipotek be! Camiyi satmışsınız.
BAŞKAN – Bir saniye arkadaşlar, bir saniye.
Sayın Başkan, hatip birinci konuşmada ne söylediyse dikkatle dinledim, aynısını tekrar etti. Zaten sayın vekiliniz de cevap verdi. Bu şekil sonu gelmez. Mesele anlaşılmıştır, siz de görüşlerinizi ifade ettiniz.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Süleymanpaşa’da camileri vermişler vergi dairesinin...
BAŞKAN – Bir saniye efendim, bir saniye.
Ama Sayın Emir, siz cevap vermek isterseniz yerinizden, son defa yeni bir sataşmaya mahal vermeden size söz verebilirim.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Tabii, sayın hatip o kadar çok suçlamada bulundu ki. Zam yapmakla suçladı ama kendi partilerinin sahip olduğu iktidarın bir çırpıda elektriğe yüzde 38 zam yaptığının farkında mı? İğneden ipliğe her şeye zam geldiğinin farkında mı? TÜİK'in yalan, çarpık rakamlarla enflasyonu yüzde 70 açıkladığını, gerçek enflasyonun yüzde 100’ün üzerinde olduğunun farkında mı? Üç aylık bir belediye başkanı, elinden gelen ne varsa yapıyor, açık bir biçimde yapıyor, hizmet ediyor ama sizin için artık din üzerinden, cami üzerinden siyaset yapma olanağı bitti.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – O da dokunmasın, camimize dokunmayın efendim, dokunmayın. Dokunmayın camiye.
MURAT EMİR (Ankara) – Halkın gerçek sorunlarını konuşalım. Milletin camiye ihtiyacı varsa yapılır, en güzelini de Cumhuriyet Halk Partisi yapar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Emir.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- Van Milletvekili Sinan Çiftyürek’in, emek ve teknoloji ilişkisine ilişkin gündem dışı konuşması
BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, emek ve teknoloji ilişkisi hakkında söz isteyen Van Milletvekili Sinan Çiftyürek’e aittir.
Buyurun Sayın Çiftyürek. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
SİNAN ÇİFTYÜREK (Van) – Sayın Başkan, sayın vekiller; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Fransa halkını göçmen karşıtı ırkçı siyasete yol vermediği için kutluyorum ve Halk Cephesine başarılar diliyorum.
Bugün gündem dışı konuşmamın ana teması -güncel siyasetin dışında bir konu üzerinde duracağım- emek ve teknoloji ilişkisi, bunun toplumsal sonuçları. Önce, Karl Marx’ın “Grundrisse” eserinde bununla ilgili ünlü bir tespitini sizinle paylaşacağım, sonra birkaç yorum yapacağım. Marx diyor ki: “Ne zamanki ihtiyaçlar tüm yönleriyle gelişerek zorunlu olanın ötesindeki artık emeği, bizzat bireysel ihtiyaçlardan doğan genel toplumsal bir ihtiyaç hâline getirir; ne zaman ki sermayenin katı disiplinli kuşaklar boyu etkisini sürdürerek genel çalışkanlık ve üretkenliği yeni kuşakların ortak karakteri hâline getirir, dolayısıyla nesnelere yaptırabileceği şeyleri insanın kendi emeğiyle yapma zorunluluğu sona erer, o zaman sermayenin tarihî misyonu da sona erer.” Burada altı çizilmesi gereken 2 şey var. Görülüyor ki tarımda ve sanayide üretimde, teknolojinin, otomasyonun artan gücünün yol açtığı en önemli sonuçlardan bir tanesi zorunlu emeğin ötesinde artık emeğinin hem büyümesi hem de aynı zamanda toplumsallaşmasıdır; bunun çok ciddi sonuçları var. İkincisi, görülüyor ki sermayenin katı disiplini altında kuşaklar boyu çalışan işçilerde çalışma, artık giderek bir kültürel alışkanlık hâline geldi; bu derinleşiyor. Çalışmanın bir kültürel alışkanlık hâline gelmesi sosyolojik olarak toplumsallaşmaya ve sosyalizmin zeminini güçlendirmeye yol açıyor, yol açacaktır.
Görülüyor ki üretimde ve sanayide otomasyonun güçlenmesi, birey ve toplumların üretimde zamanlarının özgürleşmesine yani iktisadi çalışmadan özgürleştikleri oranda zamanlarının özgürleşmesine yol açıyor. Ne demek bu? Yani fabrikada araba yapımından diyelim ki uçağa varana kadar, patates, soğan ekip biçip paketlemeye varana kadar insanların üretimde iktisadi çalışmadan özgürleşmesi, serbestleşmesi sosyal alanın çok ciddi gelişmesine yol açıyor. Bu bakımdan, sermaye bir taraftan, aslında, otomasyonu, robotları geliştirmek istiyor, kendi çıkarına uygun geliyor çünkü robot grev yapmıyor, sendika diye bir derdi yok, dolayısıyla üretimi de artırıyor fakat sermaye bir başka gerçekle yüzleşiyor: Robot üretiyor ama tüketmiyor, dolayısıyla ürettiğini kime satacak? Ya topluma bedava dağıtacak, alım gücü verecek; bunu da yapmayacağına göre sermaye bütün dünyada otomasyonu, robota dayalı üretim sürecini sınırlandırıyor.
Burada Fransız Sosyolog Andre Gorz’ün önemli bir tespiti var, Andre Gorz “Yaşadığımız Sefalet” kitabında diyor ki: “Bu süreç yani fordizm süreci, postfordizm süreci bir ucu vahşi kapitalizme açılıyor, bir penceresi, bir ucu toplumsallaşmaya, komünizme açılıyor dolayısıyla vahşi kapitalizm geçmişi temsil ediyor, toplumsallaşma gelişmeyi temsil ediyor.
Bir şey daha üzerinde duracağım: Teknoloji bireyin toplumsal üretimde özgürleştirilmesiyle sınırlı değil, aynı zamanda bireyin manevi alanı ve sosyal alanını da ne yapıyor? Özgürleştirilmesi yönünde çok ciddi bir potansiyel zemin sunuyor. Somut örneği: Şu anda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan her birey, özellikle gençler cep telefonu aracılığıyla aynı zamanda dünya vatandaşıdırlar. Bu ne demek? Mütedeyyin damar şu anda yazılar yazıyor, gençliğin sekülerleşme ihtimalinden dolayı kaygı duyuyor çünkü genç bunun aracılığıyla artık dünya vatandaşıdır yani teknolojinin üretimde, sadece üretimde değil, manevi alanda da çok ciddi sonuçları var.
Sonuç olarak, tabii, teknoloji kimin hizmetine bağlı olarak işlev görüyor? Teknolojinin Hitler faşizmine hizmet ederek çok ciddi sosyal, kültürel ve etnik bir soykırıma yol açtığını biz biliyoruz; bu, ayrı bir tartışma konusu.
Sonuç olarak, şurayla başını bağlamak istiyorum: Hükûmete, iktidara çağrımız şudur: Öncelikle otomasyona, robota dayalı üretime tarımda ve sanayide yatırım yapın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Çiftyürek, tamamlayın.
SİNAN ÇİFTYÜREK (Devamla) – Bununla bağlantılı olarak yani robota dayalı otomasyonun tarımda ve sanayide gelişmesiyle paralel iş saatlerini düşürün. İş saatlerinin düşürülmesi tarihsel bir trenddir dünyada, buna uygun olarak adım atın dolayısıyla toplumun, bireyin iktisadi çalışmadan özgürleşen zamanını, manevi alanını güçlendirecek olan hem ev içi çalışmaya, sanata, müziğe, ayırmasının zeminini güçlendirmiş olursunuz çünkü birey şu anda kapitalizm altında çok ciddi bir kültürel ve sosyal çoraklaşmaya maruz kalmıştır. Bireyin manevi alanının güçlenmesinin yolunu açacak olan temel etken iktisadi çalışmadan zamanının özgürleşmesidir diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum, sağ olun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çiftyürek.
Gündem dışı üçüncü söz, Bursa ve ülkemizde yaşanan ekonomik kriz hakkında söz isteyen Bursa Milletvekili Hasan Öztürk’e aittir.
Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Bursa Milletvekili Hasan Öztürk’ün, Bursa ve ülkede yaşanan ekonomik krize ilişkin gündem dışı konuşması
HASAN ÖZTÜRK (Bursa) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında izleyen değerli vatandaşlarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Saray ve partisinin yarattığı ekonomik krizin etkileri her geçen gün büyürken Türkiye’de binlerce firma iflas etti. Açıklanan verilere göre iflasların en çok yaşandığı 5 il de belli oldu, maalesef Bursa’mız Türkiye’de iflasların en fazla yaşandığı 2’nci il oldu. Yaşanan ekonomik kriz nedeniyle 2024 yılında finansmana erişimi iyiden iyiye zorlaştı, maliyet baskısını kaldıramayan binlerce firma da iflas etti, binlerce hemşehrimiz de işsiz kaldı. Sadece Bursa’da değil Türkiye’nin tüm kentlerinde faaliyet gösteren dev firmalar konkordato talep etmeye, iflas istemeye başladı. Peki, neden bunları yaşıyoruz? Ekonominin ayarlarını milletin millî ve manevi duygularına ve nassa göre yönetmeye kalkarsan kur korumalı mevduatla dövizi baskılayıp milletin vergilerinden 7,9 milyar dolar parayı paradan para kazananlara verirsen olacağı bu. Günün sonunda kuru tuttunuz ancak hem enflasyonu hem de doğal olarak faizi artırdınız. Günün sonunda Türk lirası maliyetleri artan sanayici düşük kur nedeniyle dünyaya göre maliyetlerde yüksek kaldı ve yıllık miktar ve fiyat bağlantılı sözleşmeleri olan üreticilerimiz zarar etti; onlarla çalışan tüm tedarikçiler de zarar etti, iflas etti; kimisi de iflasın eşiğinde. Ürettiğimiz ürünün değerini, hizmetin değerini ve kârlılığını yükseltemediğimiz sürece emeğin değerini de ülkemizde yükseltemeyiz.
Bursa'mız tekstil ve otomotiv merkezi konumunda. Bu 2 sektörde Türkiye'nin ihracat rakamlarına bakıldığında, Türkiye'nin kilogram bazında 1,4 dolar olan ortalamasına göre 10 dolar/kilogram seviyeleriyle katma değerli üretimler yapıyorlar. Sanayicilerimizin durumu kötü değil, gerçekten çok kötü durumdalar ve yaptığımız görüşmelerde “AKP iktidarı ve Mehmet Şimşek’in ekonomi politikasıyla hem ülkeyi hem de iş dünyasını batırıyorsunuz, bizi duyun.” diyorlar. (CHP sıralarından alkışlar) Kriz daha da derinleşiyor. Ülkenin ekonomisi dev sanayicilerimizi bile alaşağı ederken TÜİK’in açıkladığı verilerle memur, emekli ve işçinin ayakta durması bekleniyor. Son açıklanan verilere göre yılın ilk yarısında yüzde 24,73 enflasyon gerçekleşti ve bunun için emeklilerin kök maaşına da bu oranda zam yapıldı. Memur ve memur emeklilerine ise yüzde 19,31 oranında zam verildi. Kök maaş matematiğiyle emekli maaşı bağlanma oranlarını düşüre düşüre emekliyi açlığa mahkûm ettiniz. Şu anda gerçek maaşının 10 bin lira olduğunu düşünen emeklilerin çoğunun kök maaşı 8 bin lira ve altında. En düşük emekli maaşına sadaka verir gibi yaptığınız düzeltmelerle yüksek prim günüyle emekli olan emeklilerimizi enflasyona ezdirdiniz. Özetle, herkesi en düşük emekli maaşına yakınlaştırarak fakirlikte birleştirdiniz. Biliyorsunuz, TÜİK Nisan 2022’den bugüne enflasyon hesabında kullandığı madde fiyatlarının değişimini gizliyor. Neye göre hesap yapıldığını ise hiçbirimiz doğru düzgün bilmezken ekonomi yazarı Alaattin Aktaş yirmi altı aylık farkı TÜİK verilerine göre hesaplayarak TÜİK’in devlet sırrı gibi sakladığı sepeti ifşa etti. Biz zaten yıllardır biliyor ve dile getiriyorduk ama bu gördüklerimizden sonra TÜİK’in herkesi kandırdığına ve alay ettiğine bir kez daha emin olduk. (CHP sıralarından alkışlar) TÜİK uzman doktor muayenesini 34 lira olarak hesaplamış, 34 liraya bize uzman doktorun adını bile söylemezler, kime tedavi olacağımızı bile öğrenemeyiz. 34 lira hangi uzman muayene ücretidir? Berberde sakal tıraşı 100 lirayken hangi doktora 34 liraya muayene yaptırtıyorsunuz? Hadi diyelim ki TÜİK’in verileri doğru, zeytinin kilosu 135 lira yani uzman doktor 3 kişiye bakacak ve 1 kilogram zeytin alamayacak; siz doktoru mu bedavaya çalıştırıyorsunuz, yoksa bu halkı mı kandırıyorsunuz? Hiçbiriniz utanmadınız mı bu hesabı yaparken diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN ÖZTÜRK (Devamla) – Sayın Başkanım, toparlıyorum.
BAŞKAN – Buyurun, bitirelim lütfen.
HASAN ÖZTÜRK (Devamla) – Diğer fiyatlara da bakarsanız -gerçekten de burada bir tablo hazırladım ama çok küçük- dana eti 433 lira, gerçeği 570 lira; kuzu eti 518 lira, gerçeği 678 lira; soğan 7,76, gerçeği 19 lira; nohut 54,83, gerçeği 97 lira. Görülüyor ki siz bu tabloyu üretici taban fiyatlarını belirlerken de referans alıp üreticiyi de gerçekten zararına üretmeye mahkûm ediyorsunuz. TÜİK yetkilileri, ya yaşadıkları ülkeden haberleri yok ya da yalancı, düzenbaz ya da dolandırıcılar. Rakamlar üzerinde enflasyonu düşürerek milletini dolandıran başka kurum dünyanın hangi ülkesinde var bilmiyorum. TÜİK’in yalan söylediği konusunda tüm millet, 86 milyon hemfikir. Milletin alın terinden çalan kim varsa yargılanmalı, halkın parasıyla yaptığınız halk düşmanlığının da hesabı bir gün sorulur diyerek hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.
İlk söz, Sayın Meryem Göka’ya aittir.
Buyurun Sayın Göka.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Konya Milletvekili Meryem Göka’nın, Avrupa Futbol Şampiyonası’nda mücadele eden A Millî Futbol Takımı’na ve UEFA’nın Millî Futbolcu Merih Demiral’a verdiği cezaya ilişkin açıklaması
MERYEM GÖKA (Konya) – Teşekkürler.
Teşekkürler Bizim Çocuklar, sizinle gurur duyuyoruz. Avrupa Futbol Şampiyonası’nda unutulmaz bir mücadele sergileyerek milletimizin gururunu ve sevincini zirveye taşıyan A Millî Futbol Takımı’mızı yürekten tebrik ediyorum.
Almanya ve Avrupa'nın birçok farklı yerinden gelip Berlin’i ve Olimpiyat Stadı’nı bayram yerine çeviren, kalplerindeki vatan sevgisini bir başka taşıyan yurt dışındaki vatandaşlarımızla da ayrıca gururlandık, iyi ki varsınız.
Ne yazık ki UEFA’nın millî futbolcumuz Merih Demiral’a verdiği 2 maçlık men cezası bu coşkulu atmosfere gölge düşürdü. Bu karar, Avrupa'yı zehirli bir sarmaşık gibi saran ırkçılık, ayrımcılık, Türk ve İslam karşıtlığının bir yansımasıdır. Tüm Türk coğrafyasına mal olmuş tarihî ve kültürel bir sembolde ırkçılık ve faşizm arayanların Avrupa Parlamentosu seçimlerinin sonuçlarına ve Alman siyasetindeki son gelişmeleri okumalarını...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Şebnem Bursalı...
3.- İzmir Milletvekili Şebnem Bursalı’nın, Srebrenitsa katliamına ilişkin açıklaması
ŞEBNEM BURSALI (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkanım.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'nın tam ortasında yaşanan en büyük trajediydi Srebrenitsa katliamı. Birleşmiş Milletler tarafından güvenli bölge ilan edilen şehir, Hollandalı komutanın ihaneti sonrasında soykırımın adresi oldu. En az 8.372 Müslüman Bosnalı, gözünü kan bürümüş Sırp komutanların idare ettiği birlikler tarafından hunharca katledildi. Yine, aynı Birleşmiş Milletler, soykırımdan yirmi dokuz yıl sonra 11 Temmuzu “Srebrenitsa Katliamını Anma Günü” ilan etti. Bu samimiyetten uzak adım ne yapılan ihaneti unutturur ne de acıları dindirir. Bilge lider Aliya İzzetbegoviç'in şu sözü bize ne kadar da bugünü, Filistin’i anlatıyor: “Ne yaparsanız yapın ama soykırımı unutmayın çünkü unutulan soykırım tekrarlanır."
Rahmet ve saygıyla.
BAŞKAN – Sayın Zeynep Yıldız...
4.- Ankara Milletvekili Zeynep Yıldız’ın, uzayla buluşan TÜRKSAT 6A uydusuna ve TÜRKSAT şehitleri Ahmet Özsoy ve Ali Karslı’yı rahmetle andığına ilişkin açıklaması
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) – Dün bizler için tarihî bir gündü. İlk millî haberleşme uydumuz TÜRKSAT 6A uzayla buluştu. TÜRKSAT 6A’yla yüksek yörüngedeki haklarımızı koruyup güvenli veri iletişimimizi sağlarken dünyada kendi haberleşme uydusunu üretebilen 11 ülkeden biri hâline gelmiş olduk. Türkiye, kurumlar arası iş birliği ve nitelikli genç insan kaynağıyla güçlü bir takımdır. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde uzaydaki Türk izinin takipçisi olmayı sürdürecek, TEKNOFEST kuşağıyla tam bağımsız ve kendi kendine yetebilen bir Türkiye inşa etmek ufkuyla ülkemize yeni yetkinlikler kazandırmaya devam edeceğiz. Bu anlamlı etkinliği bizler de Cumhurbaşkanı Yardımcımız ve TÜRKSAT çalışanlarıyla evvelce görev yaptığım TÜRKSAT'ın Gazi Yerleşkesi'nden takip ettik. 15 Temmuz hain darbe girişiminde TÜRKSAT'ı koruyan TÜRKSAT şehitleri Ahmet Özsoy’u ve Ali Karslı’yı bu vesileyle rahmetle anıyor, bu anlamlı günü tüm şehitlerimizin aziz hatıralarına atfediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Tuğba Işık Ercan…
5.- İstanbul Milletvekili Tuğba Işık Ercan’ın, hicri yılbaşına ve muharrem ayına ilişkin açıklaması
TUĞBA IŞIK ERCAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed’in (SAV) Mekke’den Medine’ye hicretini esas alan hicri yılbaşı Müslümanlar için bir dönüm noktasıdır. Hicret yalnızca bir coğrafi göç değil, inanç ve adalet yolunda yapılan büyük bir manevi yolculuktur. Hicri yılın ilk ayı olan muharrem ayı paylaşmanın, şükretmenin, bereketin, birlik ve beraberliğin adı olan Aşure Günü’nün yanı sıra zulme boyun eğmeyen, adalet ve doğruluk timsali Peygamber Efendimiz’in torunu Hazreti Hüseyin’in Kerbelâ’da şehit edilmesinin hüznü de içimizde yaşadığımız bir dönemdir. Bu vesileyle, Kerbelâ’da, Gazze'de ve vatanımız için can vermiş tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, Gazze'deki mazlumların acılarının bir an önce dinmesini Yüce Allah'tan niyaz ediyorum. Yeni hicri yılın ülkemize ve tüm İslam âlemine barış, huzur ve mutluluk getirmesini niyaz ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Evrim Karakoz…
6.- Aydın Milletvekili Evrim Karakoz’un, Aydın’ın İncirliova Acarlar beldesinin sorunlarına ilişkin açıklaması
EVRİM KARAKOZ (Aydın) – Dün Aydın’da emeğin başkenti olan İncirliova Acarlar beldemizdeydik. Daha önce Acarlar’ın elektrik kesintisi sorununu gündeme taşıyarak yetkililere seslenmiştik. Yaz sıcağında elektrik kesintilerinin hâlâ devam ettiğini gördük ve özellikle Acarlarlı hemşehrilerimiz internete erişmekte çok zorlanıyorlar. Bu sorunlarla ilgili yetkili makamlara defalarca başvurulmasına rağmen sorunları çözülebilmiş değil.
Bir diğer konu ise… Acarlarlı hemşehrilerimiz çoğunlukla pazarcılıkla geçimlerini sağlıyorlar. Artan maliyetler ve pahalılık nedeniyle hem pazarcılar hem de pazara alışverişe gelen vatandaşlarımız çok zor durumdalar. Buradan iktidara sesleniyoruz: Vatandaşı enflasyona daha fazla ezdirmeyin, hem emeklilere hem de asgari ücretlilere hak ettikleri zamları verin, çiftçilerimizi daha çok destekleyin ve Acarlar’ın elektrik ve internet sorununu bir an önce çözün. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Mustafa Hakan Özer…
7.- Konya Milletvekili Mustafa Hakan Özer’in, Pençe-Kilit Operasyonu bölgesinde şehit düşen Cebrail Acar’a ve uzayla buluşan TÜRKSAT 6A uydusuna ilişkin açıklaması
MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Pençe-Kilit Operasyonu bölgesinde şehit düşen hemşehrimiz Cebrail Acar’ı cuma günü memleketi Ereğli’de ebediyete uğurladık. Ailesine ve milletimize tekrar başsağlığı diliyorum.
Yerli ve millî hedeflerimizi tek tek gerçekleştiriyoruz. Ülkemizin mevcut gücünü ve uzay alanındaki potansiyelini artıracak uydumuz TÜRKSAT 6A uzayla buluştu. Millî güvenliğimiz açısından dışa bağımlı olmadan kendi millî haberleşme uydusunu tasarlayan ve üreten 11 ülkeden biri olarak 5 milyar insana ulaşacağız. Türkiye Yüzyılı’nda her alanda öncü ve lider Türkiye’nin uzaydaki bağımsızlık simgesi TÜRKSAT 6A ülkemize ve milletimize hayırlı olsun. Projede emeği geçenlere teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Mehmet Sait Yaz…
8.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Sait Yaz’ın, hicri yılbaşına ilişkin açıklaması
MEHMET SAİT YAZ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bugün 3 Muharrem, 9 Temmuz 2024. Peygamber Efendimiz’in Mekke’den Medine’ye hicretinin 1446’ncı seneidevriyesidir yani hicri yılbaşıdır. Mekke’de on üç yıl boyuncu tevhit ve şirk mücadelesi ağır şartlar altında devam etmiş, Müslümanların Medine’ye hicret etmeleriyle ikinci merhaleye geçilmiştir. İnananlar Medine’ye hicretle inanca yapılan her türlü zulüm, işkence ve baskıdan kurtulmuş, güçlenmiş, devlet kurmuş, insanlık için yeni bir uygarlık inşa etmiştir. Bu vesileyle hicri yeni yılın Kudüs’ün özgürlüğüne, Filistin ve dünya mazlumlarının kurtuluşuna vesile olmasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Fehmi Alpay Özalan… Yok.
Sayın Ayhan Barut…
9.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Öğretmenlik Meslek Kanunu ve Millî Eğitim Akademisine yönelik düzenlemenin geri çekilmesini istediklerine ilişkin açıklaması
AYHAN BARUT (Adana) - Sayın Başkan, AKP iktidarı cumhuriyetimizin ayarlarıyla oynamayı sürdürüyor. Laik, bilimsel, çağdaş, parasız ve eşit eğitim taleplerine kulak tıkayan iktidarın eğitimi gericileştirmeye dönük müfredat değişikliklerine gitmesi kimseyi şaşırtmıyor çünkü bunların amacı aydınlık bir gelecek değil karanlık zihniyetlerin ülkeye hâkim olmasıdır. Bütün itirazlara rağmen, Öğretmenlik Meslek Kanunu ve Millî Eğitim Akademisine yönelik düzenlemeden geri adım atmıyorlar, tepkileri de dikkate almıyorlar. Eğitim sisteminin geleceği için eğitim emekçilerinin haklarını ve taleplerini göz ardı eden bu yasal düzenlemenin geri çekilmesini istiyoruz. Kimseye danışılmadan, konunun tarafları ve uzmanların görüşü alınmadan hazırlanan bu yasa teklifi ve düzenleme sakıncalarla doludur. Eğitim ve eğitim emekçilerini, öğrencilerimizi hedef alanların oyunlarına boyun eğmeyeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Mehmet Aşıla…
10.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Aşıla’nın, Filistin’de ateşin sönmediğine ilişkin açıklaması
MEHMET AŞILA (Kocaeli) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Filistin’de ateş sönmüyor. Ülkemiz de dâhil ya İslam ülkeleri ve onların liderleri bir araya gelip siyonist İsrail'in yaktığı bu ateşi Gazze'de bir daha tutuşturulmamak üzere söndürecekler ya da bu ateşle kendi sınırlarında, şehirlerinde ve sokaklarında yüzleşmek zorunda kalacaklar çünkü siyonist İsrail'in hedefi, bayrağındaki iki mavi çizgide sembolize ettiği gibi Fırat ve Nil arasındaki topraklarda büyük İsrail devletini kurmaktır. Irak, Suriye, Sudan, Yemen ve Libya bu ateşten nasibini almıştır. Eğer bu ateşi söndürmezlerse sıra bugün sessizce bu ateşi izleyen İslam ülkeleri ve onların liderlerindedir. Bu saatten sonra siyonist İsrail hakkında uygulanacak tek hüküm vardır, o da kendi kitaplarının hükmü olan “Dişe diş, göze göz, cana can, kana kan.” hükmüdür diyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Mehmet Güzelmansur…
11.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, iktidarın Hatay’da verdiği sözleri tutmadığına ilişkin açıklaması
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ey Hataylı hemşehrilerim, yirmi üç yıldır Hatay’a üvey evlat muamelesi yapan, bir buçuk yıldır da Hatay’ı sahipsiz bırakan iktidarın gerçek yüzünü görün. İktidar söz verdi, “Bir yılda deprem konutlarını yapacağım.” dedi ancak yüzde 4’ünü teslim etti. İktidar söz verdi, “Depremde malı zarar gören esnafa ödeme yapacağım.” dedi, yapmadı. İktidar söz verdi, “Aracı pert olanlara ödeme yapacağım.” dedi, yapmadı. Yetmedi, şimdi de depremzedenin gıda yardımını kesti, kiracılara kira yardımını kesti, temiz su yardımını kesti. Esnafın, konteyner kentlerin elektrik yardımını kesti, Esen Kart’ı iptal etti. Buradan AKP'ye soruyorum: “Sözlerinizi tutmayacaksanız iktidara niye talip oldunuz? Her yerde israf edip depremzede yardımlarından mı tasarruf yapacaksınız? Hatay halkını insanca yaşamdan uzaklaştırmaya ant mı içtiniz? Aklınızı, vicdanınızı ranta ve saltanata kiraya mı verdiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Cevahir Asuman Yazmacı…
12.- Şanlıurfa Milletvekili Cevahir Asuman Yazmacı’nın, Gençlik ve Spor Bakanlığının Seyahatsever projesine ilişkin açıklaması
CEVAHİR ASUMAN YAZMACI (Şanlıurfa) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Devlet eliyle tüm Türkiye'de konaklamalar ücretsiz oldu, nasıl mı oldu? Gençlik ve Spor Bakanlığımız kendisine bağlı yurtları seyahatsever gençlere açtı. Bakanlığımıza bağlı Gençlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen Seyahatsever projesiyle ülke genelindeki öğrenci yurtları gençler tarafından kullanılacak. Öğrenci şartı olmaksızın 18-30 yaş arasındaki gençler 8 Temmuz-25 Ağustos tarihleri arasında yurtlardan ücretsiz yararlanacak. Gençlerimiz yurtlarda 5 gece ücretsiz konaklayacak, ülkemizin eşsiz güzelliğini keşfederek unutulmaz bir yaz geçirecek. Gelecek nesiller, farklı şehirleri görüp farklı kültürleri tanısın; en önemlisi, bunları yaparken de kalacak yer derdi yaşamasın istedik. Bu fırsatı kaçırmayacak gençlerimizi Şanlıurfa'ya bekliyoruz. Şanlıurfa'yı tanımak, tarihi yerinde solumak için tam fırsat.
Gençlerimize şimdiden iyi tatiller diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Sümeyye Boz Çakı…
13.- Muş Milletvekili Sümeyye Boz Çakı’nın, Van, Ağrı, Kars, Samsun, Ordu ve Muş illerinde meydana gelen sele ve Muş’un Malazgirt ilçesindeki selde akıntıya kapılarak hayatını kaybeden Nazar Karataş’a ilişkin açıklaması
SÜMEYYE BOZ ÇAKI (Muş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Birçok ilde etkili olan sağanak yağış Van, Ağrı, Kars, Samsun, Ordu ve Muş illerinde sele neden oldu ne yazık ki. Muş’un Malazgirt ilçesi Bahçe köyünde meydana gelen selde akıntıya kapılarak hayatını kaybeden Nazar Karataş kardeşimize Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum ve selden etkilenen bütün yurttaşlarla geçmiş olsun dileklerimi paylaşıyorum.
Bu vesileyle, bütün ülkede yerel yönetimlerin afetleri önlemede ve afetlerle mücadele etmede etkin ve etkili olabilecek çalışmaları umarız ki tasarruf tedbirlerine takılmaz, insan ve canlı hayatını gözeten faaliyetlere gereken önem verilir; insan hayatından değil, ranttan tasarruf edilir.
BAŞKAN – Sayın Serkan Sarı…
14.- Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı’nın, AKP iktidarının “Emeklimize zam yapacağız.” diye sadaka verme hazırlığı içerisinde olduğuna ilişkin açıklaması
SERKAN SARI (Balıkesir) – Teşekkürler Sayın Başkan.
AKP iktidarı “Emeklimize zam yapacağız.” diye yine sadaka verme hazırlığı içerisinde. Sokağın enflasyonu yüzde 120'ye dayanmışken, geçen yıla göre açlık sınırı yüzde 85, gıda enflasyonu ise yüzde 71,60’ken 10 bin lira olan en düşük emekli aylığını 12.500 lira yapmak hangi vicdanın ürünüdür? 1,8 milyon emeklimize 2.500 lirayı reva görüyorsunuz, emeklimizle alay ediyorsunuz. 2008'de “Reform yapıyorum.” diye çıkardığınız yasayla emeklilerimizi açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkûm ettiniz. Eğer bu sözde reformunuz olmasaydı bugün en düşük emekli aylığı 26 bin lira olacaktı. Emeklinin hak ettiği maaşının yarısından fazlasını çaldınız. Uyarıyoruz, asgari ücreti en az 25 bin, en düşük emekli aylığını da 26 bin lira yapın.
Unutmayın, geçim yoksa seçim var.
BAŞKAN - Sayın Aykut Kaya…
15.- Antalya Milletvekili Aykut Kaya’nın, Antalya’nın Aksu ilçesinde bu hafta sonu çıkan yangınlarda zarar gören çiftçilerin mağduriyetine ilişkin açıklaması
AYKUT KAYA (Antalya) - Aksu ilçemizde bu hafta sonu çıkan yangınlarda örtü altı sera alanlarımız ve ormanlarımız zarar görmüştür. Zaten tarımsal üretimdeki girdi maliyetlerinin yüksekliğinden dolayı ayakta kalmaya çalışan çiftçilerimiz mağdur olmuşlardır. Sahada yapılan incelemeler sonucu zarar gören alanların büyük bir çoğunluğunda TARSİM sigortalarının yapılmadığı görülmüştür. Nedenine gelince; sigorta poliçe maliyetlerinin yüksekliği, muafiyet oranlarının çok düşük olması, hasar kaldırma desteğinin verilmemesi ve TARSİM sigortasındaki prosedürler nedeniyle üreticilerimizin büyük bir çoğunluğu TARSİM sigortası yapmaktan kaçınıyorlar. Antalya'mız sel, su baskını, hortum ve yangın gibi doğal afetlere sık sık maruz kaldığından dolayı, bu tür afetlerle karşı karşıya kalan vatandaşlarımızın ve üreticilerimizin mağduriyetlerinin giderilmesi için Afet Koordinasyon Merkezinden belli bir bütçe ayrılarak üreticilerimizin ve vatandaşlarımızın yararlanmasını…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Reşat Karagöz…
16.- Amasya Milletvekili Reşat Karagöz’ün, Amasya’nın Gümüşhacıköy ilçesinin köylerinde yaşanan dolu yağışı nedeniyle meydana gelen hasarlara ilişkin açıklaması
REŞAT KARAGÖZ (Amasya) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Geçtiğimiz hafta Gümüşhacıköy ilçemizin İmirler, Sallar, Beden, Konuktepe, Kırca, Kuzalan, Balıklı köylerinde meydana gelen dolu yağışı nedeniyle başta ekili araziler olmak üzere meyve bahçeleri, seralar, güneş enerji sistemleri, yaşam alanları ve araçlarda çok miktarda maddi hasar meydana geldi. Yaşadığımız bu felakette can kaybı olmaması tek tesellimiz olurken her yıl girdi maliyetlerinin artmasına rağmen üretim yapmaya çalışan üreticilerimizi bu felaket zor duruma sokmuştur. Özellikle sigorta maliyetleri, kiralama yöntemiyle ekilen arazilere sigorta yapılamaması, üreticilerimizin banka ve kooperatiflere olan kredi borçları köylümüzü kara kara düşündürmektedir. Yaşadığımız bu dolu yağışının oluşturduğu tahribat sonrası maddi zararlardan dolayı çiftçimizin tekrar hayata tutunup üretime başlayabilmesi için hasarın tespit edilerek bir an evvel zararın telafi edilmesi, banka ve kooperatiflere olan borçlarının yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Ömer Öcalan…
17.- Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan’ın, 2011 yılından bugüne Suriye politikalarının âdeta Kürt düşmanlığı üzerinden yürütüldüğüne ilişkin açıklaması
ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, 2011 yılından bugüne Suriye politikaları âdeta Kürt düşmanlığı üzerinden yürütülmektedir. On üç yıldır milyonlarca insan yaşamını yitirdi, bölge âdeta bir terör koridoruna çevrildi. Tabii ki ana muhalefet söz söyleme hakkına, bu soruna çözüm noktasında katkı sunma hakkına da sahiptir. Tabii ki bu sorun sadece Esad’la görüşülerek çözülmez; orada milyonlarca nüfusa sahip bir Kürt halkı vardır, Kürt halkının oradaki temsilcileriyle de görüşülmelidir. Onurlu bir barış için, onurlu bir çözüm için tabii ki Suriye Demokratik Güçleriyle görüşülmelidir, büyük barış sağlanmalıdır. Aynı zamanda, ana muhalefet Rojava’daki Kürt sorununun çözümsüzlüğüne katkı sunmamalıdır. Çözüm için gerekirse Mazlum Kobani, İlham Ahmed’le de görüşme gerçekleştirilmelidir.
Saygılarımla.
BAŞKAN – Sayın Dilan Kunt Ayan…
18.- Şanlıurfa Milletvekili Dilan Kunt Ayan’ın, Meclise sunulan dokuzuncu yargı paketine ilişkin açıklaması
DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Dokuzuncu yargı paketinin Meclise sunulmasının ardından bir kez daha gördük ki infazda eşitlik, bütünlük ve adalet sağlanmasına dair tek bir düzenleme yok. Cezaevinde olanlar ve yakınlarının hiçbir talebi dokuzuncu yargı paketinde yer almıyor. İnfaza dair, hasta tutsaklara dair, infaz yakmalara dair tek bir düzenleme yok bu pakette. Cezaevinde kalanların koşulları her geçen gün ağırlaşıyor. Silivri, Diyarbakır, bugün de Sincan Cezaevinde gıda zehirlenme vakaları gitgide artıyor. Cezaevleri hastalık ve ölüm yuvasına çevrilmiş durumda.
Hakları ihlal edilen mahpusların ve ailelerinin sesi olmaya devam edeceğiz. Bir an önce bu taleplere ses verin, kulak verin, “yaptık, oldu” tasarılarından vazgeçin artık.
BAŞKAN – Sayın Metin İlhan…
19.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, görüşmelerine başlanacak Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’ne ilişkin açıklaması
METİN İLHAN (Kırşehir) – Teşekkür ederim Başkanım.
Görüşmelerine başlayacağımız Öğretmenlik Meslek Kanunu için ne öğretmenlerimizin ne sendikaların ne de üniversitelerin görüşleri alınmıştır, ayrıca Millî Eğitim Şûra kararları doğrultusunda da planlanan bir şey değildir. Yirmi iki yıllık iktidar atama bekleyen 800 binin üzerindeki öğretmen adayını, aldıkları üniversite eğitimlerini ve diplomalarını yetersiz görmüş olacak ki yeniden sınava tabi tutup dört dönemlik bir eğitim sürecine daha tabi tutmayı hedeflemektedir.
Eğitime zarar vermekten başka bir iş yapmamış Sayın Bakan için mülakat bile yeterli olmamış olacak ki hangi çevrelerin ve kimlerin dikte ettiği belli olmayan katı disiplin kurallarından ibaret akademi saçmalığıyla eğitimde ideolojik dönüşümü başlatmayı kendine şiar edinmiştir. Velhasıl, neresinden bakarsanız yanlış, eksik ve hatalarla dolu sığ bir alana sıkışmış bu teklif ne öğretmenlerimizin süregelen sorunlarını çözecek ne de Türk eğitim sistemine bir katkı sağlayacaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Murat Çan…
20.- Samsun Milletvekili Murat Çan’ın, Samsun’da bu hafta sonu meydana gelen sel ve taşkına ilişkin açıklaması
MURAT ÇAN (Samsun) – Rant için doğayı katledenler yüzünden, kamu kaynaklarını ve ellerindeki kamu yetkisini sorumsuzca kullananlar yüzünden Samsun yine yaz ortasında sel kâbusu yaşadı. Samsun’da bu hafta sonu etkili olan sağanak yağış Ayvacık, Çarşamba, Salıpazarı, Terme ve Havza’da sel ve taşkına dönüştü, ev ve iş yerleri ile tarım arazileri sular altında kaldı.
Dün Terme ilçemizdeydik; Bazlamaç, Bağsaray, Hüseyinmescit, Kocaman Mahalleleri ve sanayi sitesinde evleri barkları sular altında kalan hemşehrilerimize, ürününü sele kaptıran çiftçilerimize geçmiş olsun dedik. Her yağmur sezonunda ölümle burun buruna gelen yurttaşlarımız öfkeli çünkü başta Salıpazarı Barajı olmak üzere diğer taşkın ve sel önleme projeleri yıllardır tamamlanamıyor. Bu projeler hayata geçirilmedikçe bölgede hemşirelerimizin can ve mal güvenliği yoktur.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Şimdi Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.
Saadet Partisi adına Grup Başkan Vekili Sayın Bülent Kaya konuşacaklar.
Buyurun.
21.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, TÜİK’ten taleplerine, Hazine garantili ihalelere, Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in “Millî Eğitim Bakanlığında hazırladık, Külliye’de Cevdet Bey’le beraber bir koordinasyon toplantısı yaptık.” ifadesine ilişkin açıklaması
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; memleketimizde “TÜİK” diye bir kurum var eğer gerçekten emeklilerimizin, asgari ücretlilerimizin, memurlarımızın maaşlarını belirleyecek, endekslerini belirleyecek olmasa son derece eğlenceli bir kurum. TÜİK’e, daha doğrusu Hükûmete buradan bir çağrımız var. Bu Tarım Kredi kooperatiflerini kurarak enflasyonu dengelemeye çalıştınız, sizlere bir önerimiz ve tavsiyemiz var: Hemen memleketin her tarafında “TÜİK market” adı altında marketler hayata geçirin; yine, memleketin her tarafında “TÜİK emlak” adı altında emlak şirketleri hayata geçirin; yine, memleketin her tarafında “TÜİK hizmet” adı altında hizmet sektöründe faaliyet gösterecek bir şirket kurun. Bu şirketlerin satacağı mal ve hizmetlerin fiyatlarının da TÜİK’in her ay açıkladığı enflasyon sepetindeki mal ve ürünler üzerinden olmasını milletimiz adına talep ediyoruz. Öyle marketler açın ki gerçekten peynirin 147 TL, zeytinin 114 TL olduğunu biz de görelim; öyle marketler açın ki burada zeytinyağının 134 TL olduğunu bizler de görelim; öyle TÜİK emlakları açın ki 5.845 TL'ye ev kiralanabileceğini milletimizin tamamı görsün hatta daha ileri gidin, bütün şehir hastanelerini kapatın “TÜİK sağlık” diye özel hastaneler açın, orada da milletimiz uzman doktorlara 34 TL'ye muayene olabileceğini görsün ve Türkiye'de ekonomik kriz biranda sona ersin, bir bahar havası, bir pembe tablo meydana gelsin. Aslında, milletimiz sizi ve TÜİK’i çok da ciddiye almıyor ama dediğim gibi, siz TÜİK kurumu vasıtasıyla emeklilerin maaş zammını belirliyorsunuz, emeklilerin maaşlarını sizler belirliyorsunuz. Memurların ne kadar zam alacağını TÜİK’in açıkladığı enflasyona göre belirliyorsunuz ve emeklinin cebine, memurun cebine TÜİK rakamlarıyla elinizi atıyorsunuz. TÜİK rakamları yetmezmiş gibi, doğal gaza belli bir metreküpe kadar ücretsiz olma imkânı getirdiniz; bunu yaparken de şöyle bir uygulama yaptınız, dediniz ki: Bu metreküpe kadar doğal gaza herhangi bir zam gelmediğine göre, daha doğrusu ücret almadığımıza göre sıfır zamla geçiyoruz. Ne oldu? Siz, bu TÜİK’in enflasyon sepetine doğal gazı sıfır olarak geçtiğiniz için emeklimizin, asgari ücretlimizin, memurumuzun cebine yüzde 2, yüzde 3, yüzde 5 daha az para girmesine sebep oldunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Dolayısıyla, siz eğer TÜİK’in talimatını veren değilseniz TÜİK’teki bu hırsızlığa son verin ya da eğer bu talimatı siz veriyorsanız hırsızların âdeta azmettiricisi durumunda olmak gibi bir durumla karşılaşacağınızı da görmüş olun.
Milletimizin sırtına yüklediğiniz bir diğer şey, garanti geçişli yani hazine garantili ihaleler. Burada üstüne basa basa dediniz ki: “Milletin cebinden tek bir kuruş geçmeyecek.” Daha önce yılda 1 kez olan dolar bazındaki, döviz bazındaki güncellemeleri yılda 4 kereye kadar çıkarmış oldunuz. Osmangazi Köprüsü’nden geçiş ücreti 1.800 TL oldu. “Canım, vatandaşa bir şey yansıtmıyoruz.” diye herhâlde propaganda yapmaya devam edeceksiniz ama şunu unutmayın: Siz geçmeyen herkesin ücretini 1.800 TL'ye çıkardınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayalım lütfen.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Dolayısıyla, hem TÜİK’le ilgili hem hazine garantili ihalelerle ilgili milletin taleplerini buradan Hükûmetimize sunmuş olalım.
Bir diğer önemli husus, Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi bugün Genel Kurulumuza gelmiş oldu. Burada Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle ilgili yoğun olarak getirdiğimiz eleştirilere Adalet ve Kalkınma Partisinin ve referandumda kendisine destek veren ortaklarının bir iddiası vardı: “Artık Hükûmet kendi işini, Meclis kendi işini yapacak.” Yusuf Tekin Bey bunun aslında öyle olmadığını ifade etti. “Millî Eğitim Bakanlığında hazırladık, Külliye’de Cevdet Bey’le beraber bir koordinasyon toplantısı yaptık.” Peki, AK PARTİ Grubuna ne düştü? “İmza sürecini tamamlama işini de Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna verdik.” dedi. Ya Sayın Yusuf Tekin bu sözlerini düzelterek Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinden özür dilesin ya da Adalet ve Kalkınma…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Son defa buyurun, bitirelim lütfen.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Ya Sayın Yusuf Tekin Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama faaliyetinde bulunma iradesini ayaklar altına alan bu sözlerini geri alsın ya da Adalet ve Kalkınma Partisi Yusuf Tekin’i kınasın. Şayet bu ikisini de yapmıyorlarsa Adalet ve Kalkınma Partisi bu uygulamayı nasıl içine sindirdiğini Türkiye Büyük Millet Meclisi aracılığıyla Türkiye milletine bu şekilde buradan deklare etmiş olsun diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaya.
İYİ Parti adına Grup Başkan Vekili Sayın Buğra Kavuncu konuşacaklar.
Buyurun Sayın Kavuncu.
22.- İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu’nun, A Millî Futbol Takımı’na, turnuvada UEFA’nın almış olduğu kararı kınadıklarına, Çorlu tren kazasının yıl dönümüne, Hatay depreminde 97 kişinin hayatını kaybettiği “Özkan City” isimli sitenin müteahhidine tutuklama kararı çıkmadığına, Gezi Parkı tutuklusu Tayfun Kahraman’a, Sinan Ateş davasına, dün Kiev’de çocuk hastanesinin bombalanmasına ve dış politikada hiçbir zaman bu kadar savrulmanın olmadığına, bugün görüşülecek Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’ne ve teklifin tamamına karşı olduklarına ilişkin açıklaması
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, ben de Millî Takım’ımızın bize yaşatmış olduğu mutluluktan, gururdan dolayı kendilerini tebrik ediyorum. Genç ama artık çok tecrübeli bir Millî Takım’ımız var. Umarım önümüzdeki dönemde bizlere çok daha fazla gurur yaşatacaklar.
Turnuvada UEFA’nın almış olduğu kararı da buradan kınıyorum. Maalesef geçmişinde sömürgecilik ve soykırımı olanlar bizim milliyetçilik anlayışımızı kavrayamıyorlar. Malum, Almanya’da takip etmişsinizdir, Millî Takım’ın kaptanı İlkay yani Türk asıllı bir oyuncu diye Almanya iki hafta, üç hafta, dört hafta, aylarca bunu tartıştı, Alman asıllı olmayanların Almanya Millî Takımı’nda oynamasıyla alakalı birçok konu gündeme geldi. Türkiye'de, hatırlarsınız, geçmişte Brezilya asıllı Millî Takım’da top koşturan oyuncular oldu. İşte, bugün Millî Voleybol Takımı’mızda Vargas var. Hiçbir zaman tartışma konusu olmamıştır, hiçbir zaman bundan dolayı bir rahatsızlık olmamış, hiçbir zaman gündeme gelmemiştir. Bu ülkede hiçbir zaman başkalarının inancını temsil eden kitaplar, Kur'an-ı Kerim yakıldığı gibi Avrupa'da, yakılmamıştır. Hatta bayrak yakılması, başka milletlerin bayrağının yakılması bile milliyetçi olarak bilinen görüşlerin, partilerin şiddetle kınadığı ve itiraz ettiği bir konudur. Dolayısıyla bizim milliyetçilik anlayışımızda asla genetik ırka dayanan bir yaklaşım yoktur; ortak gelecek, ortak kader ve aynı ülkenin vatandaşı olmak bizim milliyetçilik anlayışımızın da temelini oluşturmaktadır.
Bir başka konu, bugün Çorlu tren kazasının yıl dönümü. 7 çocuğumuzun, 25 kişinin hayatını kaybettiği, 328 kişinin de yaralandığı bir kazaydı. Biliyorsunuz, uzun yıllar sonra 25 Nisanda bir karar verildi ve olayın mağdurları, kurbanları verilen bu karardan son derece rahatsızlar.
Gene, bu bağlamda, deprem, Hatay depremiyle alakalı “asrın felaketi” deniliyor ama “asrın ihmali” demek de yerinde olacaktır. Hatay'da 97 kişinin hayatını kaybettiği “Özkan City” isimli yer, site; biliyorsunuz, buranın müteahhid AK PARTİ Hatay Belediye Başkan adayıydı ve “Reisin dava adamıyım.” diyen bir müteahhitti. Bununla alakalı da herhangi bir tutuklama kararı çıkmadı. Deprem bölgesinde bu dava süreçleri son derece yavaş ilerliyor. Öyle bir dönemdeyiz ki “Biat et, rahat et.” Eğer, malum, iktidarın yanındaysanız birçok konuda sıkıntı çekmeniz çok zor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın Kavuncu.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Bunun yargı kararlarına da maalesef yansıdığını görüyoruz.
Gezi Parkı’yla alakalı alınmış olan birçok karar var, bunlar hukuken çok tartışmaya yol açıyor ki bunlardan bir tanesi Tayfun Kahraman’la alakalı; kendisi MS hastası, bir tane evladı var, hani, bu konuda en azından Anayasa Mahkemesinin önüne gitmiş olan dosya hızlandırılabilir ve egzersiz ve tedavi görmesiyle alakalı da gerekli kolaylığın gösterilmesinin gerektiğini düşünüyoruz.
Gene, yargı kapsamında Sinan Ateş davası, bakın, on sekiz ay sürdü iddianamenin hazırlanması ve on sekiz günde de mütalaa veriliyor yani âdeta yangından mal kaçırır gibi bir durumla karşı karşıyayız.
Dün Kiev’de çocuk hastanesi bombalandı, onlarca çocuk öldü; bu saldırıyı şiddetle kınıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bitirelim lütfen Sayın Kavuncu.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Bitiriyorum Başkanım.
Tabii, burada da bir savrulma var. Şimdi “dostum Putin”den başka bir yere savrulacak mıyız? İşte “katil Esad’dan” “dostum Esad”a, sonrasında tekrar “katil Esad” bir daha “dostum Esad…” Evet, dış politikada ülkelerin, devletlerin menfaati söz konusudur ama hiçbir zaman bu kadar savrulmanın olduğu bir durum söz konusu dahi olmamıştır diyoruz.
Öğretmenlik Kanunu’nu görüşeceğiz. Annesi ilkokul öğretmeni, babası üniversitede öğretmen olan bir vatandaş olarak bunu dile getiriyorum: Teklif edilen kanun -Öğretmenlik Meslek Kanunu- bırakın muhalif sendikaları veya dernekleri, iktidar yanlısı sendikaların veya derneklerin bile olurunu almamıştır, apar topar hazırlanmıştır. Konuyla ilgili 18 maddeye biz şerh koyduk, itirazımızı yaptık, bugün detaylarını arkadaşlar anlatacaklar fakat çok önemsediğimiz bir konu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Son cümle, selamlıyorum.
BAŞKAN – Buyurun, selamlayalım lütfen.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Özel okullardaki öğretmenlere en azından bir taban ücreti verilmesi ve devlet okullarındaki resmî öğretmen maaşlarıyla eşitlenme konusu çok çok önemli diyorum ve kanunun tamamına karşı olduğumuzu da buradan bir kez daha belirtmek istiyorum.
Saygılar sunuyorum, sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kavuncu.
Milliyetçi Hareket Partisi adına Sayın Grup Başkan Vekili Erkan Akçay konuşacaklar.
Buyurun Sayın Akçay.
23.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Avrupa'nın ilk 8 takımı arasına giren A Millî Futbol Takımı’na ve UEFA’nın çifte standart ötesi yanlış kararını kınadıklarına, 663'üncü Tarihî Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nde altın kemeri kazanan Başpehlivan Yusuf Can Zeybek’e, bu sabah yörüngesine doğru yola çıkan TÜRKSAT 6A uydusuna, Türk havacılığına ve son yıllarda uzay ve uçak sanayisinde büyük gelişmeler yaşandığına ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, Avrupa Şampiyonası’nda çeyrek finale yükselerek Avrupa'nın ilk 8 takımı arasına giren A Millî Futbol Takımı’mızı başarıları nedeniyle, yüreklerini ortaya koyarak sergiledikleri performans nedeniyle kutluyorum. UEFA’nın bu yanlı, çifte standart ötesi yanlış kararını da kınıyorum.
Ayrıca, Sayın Başkan, UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası olarak kabul edilen tarihî Kırkpınar Yağlı Güreşleri 14 boyda, 852 pehlivanın katılımıyla 4 ve 7 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirildi. 663'üncü tarihî Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nde finalde rakibini yenerek altın kemeri kazanan Başpehlivan Yusuf Can Zeybek’i kutluyorum. Güreşlere katılarak kol bağlayan ve derece elde eden tüm pehlivanlarımızı tebrik ediyor, ata sporumuzun yaşatılmasında emeği geçenlere teşekkür ediyoruz.
Sayın Başkan, Türk mühendisleri tarafından yerli imkânlarla üretilen Türkiye'nin ilk yerli ve millî haberleşme uydusu TÜRKSAT 6A bu sabah saat 02.30'da yörüngesine doğru yola çıkmıştır; hayırlı uğurlu olsun. Oğuz Kağan’ın “Güneş tuğumuz, gök çadırımız olsun.” ve Bilge Kağan’ın “Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir!” sözleri Türk’ün hayat görüşünü ve devlet felsefesini ve sınır tanımayan gök vatan anlayışını en güzel şekilde ifade etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin havacılıkta en ileri devletlerden biri olmasını hedefleyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk havacılık çalışmalarına büyük önem vermiştir. “İstikbal göklerdedir. Göklerini koruyamayan uluslar, yarınlarından asla emin olamazlar.” sözüyle havacılığın ne kadar önemli olduğunun altını çizmiştir.
Havacılığın gelecekte ulaşacağı seviyeyi öngören Atatürk: “Kanatlı bir gençlik memleketin geleceği bakımından en büyük güvencedir. Bir gün batılı ayaklar Ay’da ayaklarının izlerini bırakacaklarsa, bunların arasında bir de Türk’ün bulunması için şimdiden çalışmalara girişmek, aşamalar kaydetmek gerekir.” diyerek Türk gençliğine hedef çizmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Türk havacılığının gelişmesi amacıyla 6 Şubat 1925’te Türk Tayyare Cemiyeti kurulmuştur ve bu teşvik ve desteklerle 15 Ağustos 1925’te Kayseri’de ilk uçak fabrikası kurulmuştur. Yine, Vecihi Hürkuş 27 Eylül 1930’da ilk Türk sivil uçağı Vecihi XIV’ü yapmıştır. Nuri Demirağ 1936 yılında uçak inşa etmeye başlamış, 1940 yılında bütün dünyayla boy ölçüşebilen ilk yerli uçaklar yapılmıştır ve bu dönemde kurulan ve döneminin en iyi uçaklarını üreten bu fabrikalar daha sonraki hükûmetlerin yaptığı hatalar nedeniyle kapatılmış, Türkiye uçak ve uzay sanayisinde on yıllarını, uzun yıllarını kaybetmiştir.
Son yıllarda savunma sanayisinde yaşanan gelişmelere paralel olarak uzay ve uçak sanayisinde de büyük gelişmeler yaşanmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Türkiye kendi İHA ve SİHA’sını, HÜRKUŞ ve HÜRJET uçaklarını, ATAK ve GÖKBEY helikopterlerini üreterek ihraç etmeye başlamıştır. 21 Şubat 2024'te ilk uçuşunu gerçekleştiren millî muharip uçağımız KAAN 2028 yılında Türk Hava Kuvvetleri envanterine girecektir. 10 Kasım 2023'te Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde Uzay Komutanlığı kurulmuştur.
Sayın Başkan, bu konuya ilişkin sözlerime burada son veriyorum, inşallah, yarın devam etmek üzere.
Saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi adına Grup Başkan Vekili Sayın Gülüstan Kılıç Koçyiğit
Buyurun Sayın Kılıç Koçyiğit.
24.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Diyarbakır Tabip Odası ile Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Profesör Doktor Cenap Ekinci’nin yaptıkları paylaşıma, TÜİK’e ve TÜİK Başkanının bugün yaptığı açıklamalara, emekli maaşlarına ilişkin açıklaması
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dün basına bir haber yansıdı, hepiniz görmüşsünüzdür, hem Diyarbakır Tabip Odası hem de Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Profesör Doktor Cenap Ekinci bir paylaşım yaptılar ve bu paylaşımda, gerçekten, kamuoyunda çok ciddi infial oluşturan bir iddiada bulundular. Haziran 2020’da Covid-19 hastalarının üzerinde Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesinde “Türk ışını” adlı, bilimsel olmayan, hiçbir testten geçmemiş bir cihazın denendiğini ve bu cihazın denenmesi sonucunda da bazı hastaların hayatını kaybettiğini ifade ettiler. Şimdi, daha vahimi, bu skandalın arkasında eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun kuzeni Mehmet Soylu’nun olduğu iddia ediliyor. İddia o ki Mehmet Soylu’nun başında olduğu bir ekip özel uçakla Diyarbakır'a gelmiş ve bu cihazı, Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesinde, Sağlık Bakanlığının bilgisi dâhilinde olmadan, herhangi bir yasal izin alınmadan hastalar üzerinde kullanmıştır.
Şimdi, biz buradan sormak istiyoruz: Sağlık Bakanlığı bu skandaldan gerçekten haberdar mıdır? Eğer haberdar değilse bu nasıl mümkün olabiliyor? Covid Bilim Kurulu bu deneyden haberdar mıdır? Bu tedavi yöntemi için gerekli yasal izinler alınmış mıdır, gerekli testler yapılmış mıdır? Bu tedavi yöntemi için özel uçakla Diyarbakır’a cihazı getirmişler; bu cihaz hangi firmanındır, kime aittir? SGK’yle anlaşmalı medikal malzeme satan şirketlerin bu süreçteki rolü nedir? Ve en önemlisi, neden özellikle Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi seçilmiştir? Acaba bölgenin sosyopolitik durumu bunda etkili olmuş mudur? Bu deneye göz yuman yetkililer kimdir, kimlerdir, bunlar daha sonradan terfi almışlar mıdır? Kaç vatandaşımız medikal tedavisi kesilerek bu deneysel tedavi uygulandığı için yaşamını yitirmiştir ya da daha sonrasında hastalık sekeli kalmıştır? Bütün bu sorulara hızlı bir şekilde yanıt oluşturulması gerekiyor. Tabii, tıbbi etik ve deontolojiyi hiçe sayan bu skandal sadece bir sağlık meselesi değil aynı zamanda bir insan hakkı meselesidir, yaşam hakkının ihlalidir, sağlık hakkının ihlalidir. Bu anlamıyla buradan bunu hem bir suç duyurusu olarak ifade etmek istiyorum hem de adli ve idari bütün mekanizmalarda bu sürecin hızlı bir şekilde araştırılması ve kamuoyunun bilgilendirilmesi talebimi de buradan kamu adına, halk adına, Diyarbakır halkı adına ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, sayın vekiller; şimdi, biliyorsunuz, ülkemizin şahane bir kurumu var: Evet, TÜİK. Daha doğrusu, ona “TÜİK” diyoruz ama ona “sarayın istatistik kurumu” desek daha iyi olur çünkü gerçekten “Türkiye İstatistik Kurumu” olma vasfını hak etmiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Koçyiğit.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, bu TÜİK aslında hepimizin gündelik hayat içerisindeki kazancına göz dikmiş bir kurum çünkü aylık ve yıllık olarak enflasyon oranlarını açıklıyor; bu enflasyon oranları en nihayetinde alacağımız maaş zamlarını etkiliyor; işte memurun, emeklinin maaş zamları buna göre hesaplanıyor ama hâlihazırda 2022'den beri enflasyon sepetinde ne olduğunu açıklamıyorlar, fiyat endeksini açıklamıyorlar.
Dün basında bir haberi vardı Alaattin Aktaş’ın, bu sepet ve bu sepetin içerisindeki her bir ürünün fiyatını açıklamıştı. Şimdi, TÜİK Başkanı bugün bir açıklama yapmış, demiş ki: Öyle değil, o iş öyle hesaplanmıyor. Biz 600 bin ürünü alıyoruz, o 600 bin ürünün de ortalamasını alıyoruz. İşte, sepette yumurta 2 nokta küsur oluyor ama aslında zaten gezen tavuk yumurtası 5 lira, normal yumurta 2 lira, ortalamayı alınca bu doğru bir fiyat. Şimdi, ben Türkiye'nin hemen hemen birçok iline giden birisiyim, birçok yerde de alışveriş yapıyorum. Ben tanesi 2 TL'ye hiç yumurta görmedim. Bu TÜİK Başkanı nerede yaşıyor, hangi evrende yaşıyor, hangi markete gidiyor gerçekten merak ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayalım, lütfen.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Bir de daha da kötü bir şey, bütün bu istatistiği manipüle ettiği, dezenforme ettiği, çarpıttığı yetmiyormuş gibi, işçinin, memurun, yoksulun, emeklinin zammına göz diktiği yetmiyormuş gibi bir de sürekli onları yalancı çıkaran ENAG’a laf söylemiş ve ENAG’ın aslında hesaplama yönteminin yanlış olduğunu söylemiş.
Şimdi, biz buradan tekrar soruyoruz: Bu market neredeyse TÜİK Başkanı açıklasın, biz oradan alışveriş yapacağız. 5 bin küsur liraya, 5.844 liraya ev neredeyse söylesin, biz gidip orada o evi kiralayacağız ve en önemlisi 33,69 liraya hangi doktor muayene yapıyor söylesin, biz, bundan sonra, bütün Türkiye halkları, yoksullar, emekliler olarak gidip orada muayene olacağız. Ya, bu kadar kör gözün parmağına da yalan söylenmez ki. Ya, eskiden bu kurumların bir karşılığı vardı, bir saygınlığı vardı ama saygınlık nerede, karşılık nerede, sözünün gerçekten hakkını vermek nerede?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Tamamlıyorum Sayın Başkan, son sözüm.
BAŞKAN – Bitirelim, lütfen, son defa…
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Bütün bunlardan azade diğer bir mesele, şimdi çok uzun girmeyeceğim ama bu emekli maaşları meselesi. Bakın, geçen dönemde de emeklilerin kök ücretinde artış yapılmadı ve bu nedenle de 10 bin TL'ye tamamlandı. Kök ücretler artmadığı için 4 milyona yakın emekli 10 bin lira civarında maaş almaya devam etti. Bu yıl enflasyon nedeniyle 24,73’lük zam yapıldı, hâlihazırda 1 milyon 800 bin insanın maaşı 10 bin TL'nin altında. Şimdi yine tamamlayacaklar, ne olacak? Yine kök ücretler artmayacak. Ya, insaf! Siz bu emekliden ne istiyorsunuz? Kök ücreti artırmak, gerçekten insanca bir yere getirmek, asgari ücreti eşitlemek bu kadar mı zor? Ulufe dağıtıyorsunuz, bahşiş dağıtır gibi emekliye para veriyorsunuz. Bu zulmü kabul etmiyoruz, bu ülkede yaşayan onurlu, emeğiyle çalışan ve emekli olan emekliler adına buradan bu itirazı da ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kılıç Koçyiğit,
Cumhuriyet Halk Partisi adına Grup Başkan Vekili Sayın Murat Emir konuşacaklar.
Buyurun Sayın Emir.
25.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, TÜİK’in açıkladığı rakamlarla halkı şoke etmeye devam ettiğine, emeklilerin kök maaşına seyyanen zam yapılacağı haberlerine, elektrik zammına, eski Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turhan'a, Türkiye'de bugün ağır bir ekonomik kriz yaşanıyorsa bunun, bütçenin birilerinin cebine konmasından kaynaklandığına, Gezi tutuklusu Tayfun Kahraman’a, Boğaziçi Üniversitesindeki öğrencilerle ve öğretim üyeleriyle dayanışmak üzere hafta sonu üniversiteye girmek isteyen milletvekillerinin polisin orantısız şiddetiyle karşılaştığına, Meclisin Çankaya Kapısı’nda polisin EĞİTİM-SEN’li öğretmenlere yönelik şiddetine dikkat çekmek istediklerine, “Asgari ücret yetmiyor.” diyenleri, emekliye zam isteyenleri bugün saat 21.00’de ışıklarını açıp kapatmaya davet ettiklerine ilişkin açıklaması
MURAT EMİR (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
“TÜİK” diye söyledikleri ama bizim “Tayyip'i üzmeyen istatistik kurumu” olarak anladığımız TÜİK açıkladığı rakamlarla halkımızı şok etmeye devam ediyor. Biz de dün şok fiyatlarla uyandık, gerçekten de kiranın 5.800 lira olduğu, yumurtanın 2,2 lira olduğu, yurdun 457 lira olduğu, zeytinyağının 313 lira olduğu bir Türkiye'yi nasıl bulmuşlar merak ediyoruz. TÜİK aslında çok uzunca bir zamandır sarayın talebi doğrultusunda rakamları makyajlıyor, rakamları baskılıyor ve rakamları baskıladığı, sansürlediği ortaya çıkınca da kaynağını söylememeye başladı; enflasyon sepetinde neleri hangi oranda aldığını söylememeye başladı -bir defa, bir kamu kurumunun böylesine bir düzenlemeye gitmesi asla kabul edilemez; hem ciddiyetini hem saygınlığını zedeleyen bir durum 2022'den sonra da özellikle bu rakamlarla iyice oynamaya başladı. Çarşıdaki, pazardaki, mutfaktaki enflasyon yüzde 100’leri geçmiş ama hâlâ yüzde 70'lerde bir enflasyon açıklıyorlar. Peki, bunu niye yapıyorlar? Çünkü emeklilerin ve memurların maaş artışını enflasyon oranına göre hesaplayacaklar. Bu seferki emeklilere ve memurlara verecekleri zam oranı da maaş artırım oranı da maalesef yüzde 24'lerde kaldı. Yüzde 24’lerle emeklilere zam yaptıklarında ortalama emekli maaşı 14 bin liralara gelecek ama özellikle kök maaşı 8 bin lira olan 2 milyonun üzerindeki emeklilerimiz bakımından hiçbir şey değişmeyecek. Onlar zaten 10 bin lira alıyorlardı, kök maaşları 8 bin lira, yüzde 24 zam yaptıklarında bu emeklilerimiz maalesef bir kuruş bile zam alamayacaklar. “Alsalar ne olacak?” diyeceksiniz çünkü emeklilerimizin çoğu 10 bin lira düzeyinde maaş alıyorlar ve arttığı zaman da 12 bin lira olacak. Efendim, şimdi haberler çıkıyor, çalışma yapıyorlarmış, kök maaşa seyyanen zam yapacaklarmış. Yapsınlar elbette, elbette ki 8 bin lira kök maaş olmaz, elbette ki 2 milyon emeklimizin hiç zam almaması düşünülemez ama emeklilerimizin ortalama 12 bin lira maaş aldığı bir Türkiye'de kimsenin yaşayamayacağını, evine ekmek götüremeyeceğini, kirasını ödeyemeyeceğini, elektriğini, suyunu ödeyemeyeceğini herkesin bilmesi lazım.
Sadece bir ayda, bir gün içerisinde elektriğe yüzde 38 zam yaptılar. Elektriğe zam yapmak demek iğneden ipliğe her şeye zam gelmesi demek. Buradan Mehmet Şimşek’e ve onu atayan mürekkebin, kalemin ucundaki kişi Tayyip Erdoğan’a sesleniyoruz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Emir.
MURAT EMİR (Ankara) - …Sayın Cumhurbaşkanına Sesleniyoruz: Bir an evvel emekli maaşlarını asgari ücret seviyesine çekin -daha önce olduğu gibi- ve asgari ücreti de en az 25 bin lira yapın çünkü bunun altındaki rakamlar açlık sınırının çok çok altındadır, şu anda açlık sınırının 19 bin lira düzeyinde olduğunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla asgari ücretliye, emekliye daha fazla eziyet etmenin hiç kimseye yararı yoktur.
Peki, “Emekliden, asgari ücretliden esirgenen paralar kimlere harcanıyor?” derseniz, orada da tam bir facia yaşanıyor gerçekten. Bize dönüyorlar, asgari ücretliye dönüyorlar: Sen aslında yeteri kadar maaş alıyorsun, sana biz zam yaparsak enflasyonu azdırırız diyorlar ama aslında enflasyonun kaynağı olarak aramaları gereken yer özellikle yağlı ballı ihalelerdir, zengin ettikleri yandaşlardır ve özellikle de vergi borcunu sildikleri şirketlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayalım lütfen.
MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, özellikle birilerini zengin ediyorlar ve bu zengin etmeden de asla utanmıyorlar, son derece vahim bir durum.
Bakın, eski Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turhan'ın hikâyesi. Kendisi Kuzey Marmara Otoyolu konsorsiyumunun CEO’su. Konsorsiyuma girenler tabii, hiç şaşırtıcı değil, 5’li çetenin 4’ü. Son yirmi yılda -yapılan istatistikte- dünyadaki 4 bin küsur ihaleden ilk 10’u alan ilk 5 şirket bunlar ve bunlar, bu ihaleyi aldıktan sonra CEO’ları da Cahit Turhan oluyor. Cahit Turhan bir süre sonra, 2018’de Ulaştırma Bakanı oluyor ve Bakan olduktan sonra bu ihaleye artırım getiriyor ve 2 milyar 187 milyon dolar ek maliyet bildiriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bitirelim lütfen Sayın Emir.
MURAT EMİR (Ankara) – Böylelikle, bu konsorsiyum yeni bir kredi alıyor ve bu kredi de tabii ki tahmin edeceğiniz gibi, hazine garantili. Sonuçta 1,9 milyar dolara yapılacak bir iş zamanın Bakanı Cahit Turhan’ın da katkısıyla 5,8 milyar dolara geliyor yani 4 milyar dolarlık bir artış var ve bu artış da aslında bu 4 patronun cebine konuyor. Şimdi, bu Cahit Turhan, daha sonra, bu görevi bittikten sonra Bakanlıktan ayrılıyor ve şimdi tekrar aynı konsorsiyumun CEO’su oluyor; bu, utanmazlıktır. Bu utanmazlığın normalleşmesine, geçiştirilmesi asla izin vermeyeceğiz. Eğer Türkiye'de bugün ağır bir ekonomik kriz yaşanıyorsa, eğer yoksullar kaderine terk edilmişse, eğer asgari ücrete zam yapılmıyorsa, işte, bütçenin, asıl kaynakların birilerinin cebine konmasından kaynaklanmaktadır. Bu krizi kim çıkardıysa bedelini onlar ödemelidir; kimi zengin ettiyseniz onun cebine, onun kasasına el atmak zorundasınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MURAT EMİR (Ankara) – Toparlıyorum.
BAŞKAN – Bitirelim lütfen.
Buyurun.
MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, birkaç konuyu kısa kısa geçeceğim. Tayfun Kahraman, söylendi, Gezi tutuklusu; aslında hiç hapiste olmaması gerekiyor ama öğreniyoruz ki kendisi MS hastası ve MS hastalığı ciddi bakım gerektiren bir durumdur. Hiç olmazsa Adalet Bakanlığının bu konuda özen göstermesini özellikle talep ediyoruz.
Diğer bir konu şu: Hafta sonu Millî Eğitim Komisyonumuz ve milletvekillerimiz Boğaziçi Üniversitesindeki öğrencilerle ve öğretim üyeleriyle dayanışmak üzere, Boğaziçi Üniversitesinin Rektörlüğü üzerinden yapılan o baskıya ve antidemokratik tutumlara tepki vermek üzere üniversiteye girmek istediler ama polisin orantısız şiddetiyle karşılaştılar. Bir defa, milletvekilleri bir kamu üniversitesine elbette girebilirler ve milletvekillerine dönük olarak böyle bir müdahalenin yapılmasını protesto ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Son defa söz veriyorum.
Buyurun lütfen.
MURAT EMİR (Ankara) – Toparlayacağım Başkanım.
Meclisin de bu konuda duyarlı davranması gerekir, herkese görev düşüyor. Özellikle şu anda da Meclisin Çankaya Kapısı’nda EĞİTİM SEN’li öğretmenlerimize yine polisin şiddeti var, müdahalesi var; buna da dikkat çekmek istiyoruz.
Sayın Başkan, buradan aracılığınızla Meclisimizden tüm milletimize sesleniyoruz, tüm halkımıza: Gerçekten emekliye zam isteniyorsa “Asgari ücret yetmiyor.” diyenler, zam isteyenler bugün saat dokuzda ışıklarını açsınlar, kapatsınlar ve 21.00’de hep birlikte saraya ses verelim, ışıklarımızı gönderelim. Asgari ücrete de emekli maaşına da zam istiyoruz, “Zam yoksa, geçim yoksa seçim var.” diyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Emir.
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder’in, Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin konuşması
BAŞKAN – Bu vekil tartaklama hadsizliği kabul edilebilir bir şey değil; bu, sizinle sınırlı da değil. Bunu Sayın Meclis Başkanımızla bizzat görüşeceğim.
Teşekkür ederim.
Adalet ve Kalkınma Partisi adına Grup Başkan Vekili Sayın Abdulhamit Gül konuşacaklar.
Buyurun Sayın Gül.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
26.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Avrupa Futbol Şampiyonası’nda tarih yazan A Millî Futbol Takımı’na, UEFA’nın kararını bir kez daha Gazi Meclisten kınadıklarına, Türkiye'nin bu gece TÜRKSAT 6A uydusuyla uzaya imzasını attığına, Cumhurbaşkanının liderliğinde telekomünikasyon ve savunma sanayisinde çok önemli başarılar elde edildiğine ilişkin açıklaması
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Futbol Şampiyonası’nda tarih yazan millîlerimizi, Millî Takım’ımızı yürekten kutluyoruz. Türkiye’nin ortak gururu oldular ve millîlerimiz sadece bir karşılaşmaya girmediler, aynı zamanda sahaya yürekleriyle beraber çıktılar, yüreklerini ortaya koydular. 85 milyon vatandaşımız, insanımız, Saraybosna’dan Bakü’ye kadar dünyadaki bütün Türkiye dostları, gönül coğrafyamız bu heyecana, bu coşkuya, bu başarıya ortak oldu, ay yıldızlı bayrağımız için çok güzel dualar ve destekler aldık. Biz bu duyguları bizlere yaşatan tüm millîlerimizi yürekten tebrik ediyoruz. Yine, orada gurbetçilerimiz, vatandaşlarımız Millî Takımı’mızı yalnız bırakmadı. Yine, Türkiye dışında -nerede olursa olsun- yaşayan tüm vatandaşlarımıza da bu turnuvada millîlerimizin yanında olan, ay yıldızlı bayrağımızın en güçlü destekçisi olan tüm taraftarlarımıza, tüm vatandaşlarımıza da teşekkürlerimizi buradan ayrıca iletiyoruz.
Diğer taraftan, UEFA’nın vermiş olduğu bir İslamofobik, yabancı düşmanı, hukuk dışı ve tamamen siyasi bir kararı hepimiz gördük. Özellikle, UEFA’nın, uluslararası kurumların bu anlamda adil olmayan, tarafgir kararlarına aslında yabancı değiliz. Bunlar sahalarda, futbol maçlarında olmaması gereken tavırlar. Bu turnuvanın temiz rekabetine gölge düşüren UEFA’nın kararını da bir kez daha buradan, Gazi Meclisimizden kınıyoruz ve yine, inanıyoruz ki önümüzde daha büyük hedefler var, millîlerimiz çok daha güzel destanlar yazacak; önümüzdeki maçlarda, önümüzdeki turnuvalarda ay yıldızlı formamızı büyük bir gururla taşıyan, temsil eden tüm millîlerimize Gazi Meclisimizden selam ve başarı dileklerimizi iletiyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin bir gurur gecesini daha bu gece yaşadık, TÜRKSAT 6A uydusuyla uzaya imzamızı attık. Türk mühendislerinin ve teknisyenlerinin projesi olan ve bu topraklarda üretilen ilk millî ve yerli uydumuz ülkemiz başta olmak üzere 5 milyar insana hizmet edecektir. Uydunun faaliyete geçmesiyle, ülkemiz, kendi haberleşme uydularıyla dünya nüfusunun yüzde 65’inden fazla bir kitleye ulaşılabilir hâle gelecektir. Televizyon yayıncılığı ve haberleşme hizmetlerinde kullanılacak TÜRKSAT 6A’nın kapsama alanına Hindistan, Malezya ve Endonezya da dâhil olacaktır.
Kendi uydusunu üreten 11 ülkeden biri olduk, dünyada kendi uydusunu üreten 11 ülkeden biri olarak tarihe geçtik; bu gurur hepimizin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gül.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde hem haberleşme hem iletişim, telekomünikasyon ve savunma sanayisinde çok önemli başarılar elde ettik. Bu başarılardan biri de yine TÜRKSAT 6A uydusudur. Bu çalışmaya, bu gurura emeği geçen tüm teknisyenleri, Türk mühendisleri, tüm personeli, Ulaştırma Bakanımız Sayın Abdulkadir Uraloğlu’nu, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız Sayın Mehmet Fatih Kacır’ı, Savunma Sanayii Başkanlığını ve emeği geçen herkesi buradan tebrik ediyoruz, daha nice güzel başarılar diliyoruz. Şanlı bayrağımız gökyüzünde kıyamete kadar dalgalanacağı gibi uzayda da uydularımız süzülmeye devam edecek.
Tekrar TÜRKSAT 6A uydumuz hayırlı olsun diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gül.
Sayın Asu Kaya’ya sonra Divana geleceği için bir söz vereceğim.
27.- Osmaniye Milletvekili Asu Kaya’nın, TÜİK’in enflasyon hesabında kullandığı uzman doktor muayene ücretine ilişkin açıklaması
ASU KAYA (Osmaniye) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
TÜİK’in enflasyon hesabında kullandığı fiyatlar “Aynı ülkede mi yaşıyoruz?” dedirtti hepimize. TÜİK’e göre uzman doktor muayenesi 34 TL’ymiş. Bütün halkımız adına bir hekim olarak da soruyorum: Bu rakama gerçekten inanıyor musunuz, Türkiye'nin hangi şehrinde böyle bir rakam var? Siz gerçeklerin üstünü örtmeye devam edin, ben gerçekleri söyleyeyim size: Kamuda, devlet hastanesinde sağlık sigortası olmayan bir hasta için uzman doktor muayene fark ücreti 550 TL iken sağlık sigortası olan bir hasta için bu fark 270 TL. Memur, işçi ve emeklilere daha düşük maaş vermek için bu kadar yalan söylemeye değiyor mu diye sormama gerek bile yok açıkçası, size göre değiyor ama tabii, halk artık sizin yalanlarınızı kabul etmiyor. Hatırlatmak isterim: Bakan değiştirmek sağlık sisteminin sorunlarını çözmeye yetmeyecek, gerçek enflasyon ve yüksek muayene ücretleriyle boğuşan halkı kandırmak da iktidarda kalmanıza yetmeyecek.
BAŞKAN – Teşekkürler.
İmkânlar ölçüsünde diğer bir dakikalık söz taleplerini karşılayacağım.
Buyurun Sayın Türkoğlu.
28.- Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun, yerel seçim neticesinde iktidar değiştiği için belediyedeki işlerinden çıkarılan insanların eyleminin yüz gündür Van’da devam ettiğine ilişkin açıklaması
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; tam yüz gündür işinden, ekmeğinden edilen ve yerel seçim neticesinde iktidar değiştiği için belediyedeki işlerinden çıkarılan insanların eylemi Van’da -özellikle, DEM’li belediyeler, İpekyolu ve Van Belediyesinde- devam etmekte. Defaatle buradan dile getirdik, bunların üzerine yetmezmiş gibi geçtiğimiz hafta Gevaş Belediyesinden de -hem de üç yıldır, dört yıldır, beş yıldır orada çalışan- 29 işçi işten çıkarıldı. İnsanların ekmeğiyle oynamak kabul edilecek bir durum değildir. Bu konuyla alakalı, direnen ve hâlen orada eylemde olan işçileri buradan selamlıyor, direnişlerini destekliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kılıç.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Takdir edersiniz ki Van Belediyesi DEM PARTİ’nin belediyesi, bu anlamıyla, haksız bir itham var, bilgiyi düzeltmek ve kamuoyunu bilgilendirmek istiyoruz. Bu konuda Van Milletvekilimiz Zülküf Uçar’a söz vermenizi talep ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Uçar.
Sayın Uçar sisteme girene kadar Sayın Yontar’a söz veriyorum.
Buyurun Sayın Yontar.
29.- Tekirdağ Milletvekili Nurten Yontar’ın, Çorlu tren katliamının 6’ncı yıl dönümüne ve Tekirdağlıların Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığından taleplerine ilişkin açıklaması
NURTEN YONTAR (Tekirdağ) – Sayın Başkan, dün, 8 Temmuz Çorlu tren katliamının 6’ncı yıl dönümünde, hayatını kaybeden 25 yurttaşımızı rahmetle andık, 300’ün üzerindeki yaralımızın acısını bir kez daha yaşadık. Gerçek sorumlular yargılamaya dâhil edilene kadar bu acılı ailelerimizin yanında olmaya devam edeceğiz.
Halkalı’dan Kapıkule’ye giden tren hattının Tekirdağ’da Çerkezköy, Çorlu ve Muratlı’da 3 istasyonu bulunmaktadır. Nüfus artışı ve uzaklık mesafesi düşünüldüğünde Tekirdağlı hemşehrilerim Çerkezköy İstasyonu hariç Kızılpınar, Veliköy, Velimeşe ve Yulaflı bölgesini içeren Veliköy-Velimeşe arasına bir istasyon, Çorlu-Muratlı arasına, kazanın oluştuğu Sarılar bölgesine de ikinci bir istasyon yapımını talep etmektedir. Hemşehrilerimin bu taleplerini Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığına iletiyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yontar.
Sayın Uçar, buyurun.
30.- Van Milletvekili Zülküf Uçar’ın, Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ZÜLKÜF UÇAR (Van) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Bu konu daha önce de birkaç defa burada, Mecliste İYİ Parti tarafından dile getirildi. Daha önce Grup Başkanımız da bu konuda defaatle söz kurdu, ben çok uzatmadan, sadece üç konuya değinerek işin biraz ahlaki, vicdani kısmıyla da değerlendirilmesini isteyeceğim.
Birincisi: Van Belediyesi ve ilçe belediyelerimizde son altı ayda işe alınanlar haricinde, herhangi bir işten çıkarma durumu söz konusu değil; bunu daha önce de söyledik. Bu son altı ay içerisinde işe alınanların ahlaki değerlendirmesini kendilerine bırakıyorum.
İkincisi: Bankamatik memuru olanlar vardı, işe gelmeyenler; ona ilişkin de daha önce açıklama yapıldı ama ben sadece şu iki sorunun cevabının İYİ Parti tarafından da aranmasını istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir dakika daha söz veriyorum.
Buyurun.
ZÜLKÜF UÇAR (Van) – Birincisi: Kayyum döneminde Büyükşehir Belediyesini teftişe gelen müfettişin eşi neden işe alınır, bunun ahlaki temelde bir sorgulanmasını rica ediyorum. Teftişe gelen müfettişin eşi Büyükşehirde neden işe alınır?
İkincisi: Birçok belediyede yapıldığı gibi -sadece bir tanesine dikkat çekeceğim- bir ilçe belediyesinde yaklaşık 120 yakının işe alınmış olmasını nasıl değerlendirecekler? Buna dair söz kurabilecekler mi, ahlaki temelde söz kurabilecekleri bir husus var mı? Bir müfettişin eşinin işe alınması ile bir ilçe başkanının 120 yakınının işe alınmasına nasıl yaklaşıyor, merak ediyorum gerçekten.
BAŞKAN – Teşekkürler.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Başkanım, özür dilerim.
BAŞKAN – Buyurun.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Sayın Grup Başkan Vekili “gerçek dışı bilgileri düzeltmek” gibi bir söylemde bulundu. Ben gerçek dışı bilgi vermedim, müsaadenizle bir şey ekleyebilir miyim?
BAŞKAN – Size bir sataşma yoktu, bir açıklama getirdiler.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Ama direkt partimizin adını vererek bir şey söyledi Başkanım.
BAŞKAN – Sadece soru sordular Sayın Türkoğlu.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Efendim, müsaade buyurun, vereyim.
ÖMER KARAKAŞ (Aydın) – Soruya cevap versin.
BAŞKAN – O soru-cevabın sonu gelmez.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Ama yanlış bilgiyi Sayın Vekil verdi. Müsaade buyurun sadece bilgi vereyim.
ÖMER KARAKAŞ (Aydın) – Soruya cevap vermek zorundayız, değil mi? Soru var.
BAŞKAN – Efendim, cevap vermek zorundaysanız gider verirsiniz. İç Tüzük gereği bir söz hakkı yok burada, olsa seve seve ama yine de söz verelim size Sayın Türkoğlu, kırmayalım sizi.
31.- Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun, Van Milletvekili Zülküf Uçar’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Çok teşekkür ediyorum.
Meselenin özü şu, bir daha söylüyorum: 800 kişiyi çıkardınız diye 3 defadır bu Mecliste anlatıyorum ve sırf “bizden değilsiniz” diye çıkardınız. Yetmezmiş gibi, üzerine Gevaş Belediyesinden üç yıldır, beş yıldır orada çalışan 29 kişiyi daha çıkardınız, söylediğim şey bu. Böyle bir şey yoksa “Yok.” deyin. Nedir kardeşim? Yani orada kalmaz… Sendika çağrı yaptı size, eğer 1 tane bankamatik memuru varsa -çünkü orada kart sistemi var, belediyede- yani kart basmadan maaş alan 1 kişi varsa buyurun, hepsinin işine son verelim diyor. Diyalog kurmuyorsunuz, müzakereye açık değilsiniz çünkü mantık şu: Nasıl ki Beştepe sarayın dışındaki halkı görmüyorsa sizin Van Belediyesi sarayı da sarayın dışındaki işçiyi, halkı görmüyor, bu gerçeği buradan belirtmek isterim.
Teşekkür ediyorum.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Koçyiğit.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Cevap vermek zaruri oldu Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun.
32.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Şimdi, birincisi yani Sayın Vekilimiz açıkladı, Zülküf Vekilimiz, neyi, kimi çıkardığımızı çok iyi bilir. Bütün belediyeler bizdeyken biz yıllarca en iyi toplu sözleşmeleri yapan, toplu sözleşme tazminatlarını koyan, oraya 1 Mayıs daha bu ülkede bayram değilken 1 Mayıs iznini koyan, eşine şiddet uygulayanın iş akdini feshedecek şekilde sözleşmeler yapan bir belediyecilikten ve bir siyasi parti geleneğinden geliyoruz. “İşçi”, “emekçi” denilince bu ülkede, vallahi aklınıza biz geliriz, bu çok açık ve bu konuda hiç tevazu göstermeyeceğim.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Hâlâ eylemdeler o zaman. Bir diyalog kurun bari.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – İkincisi, biz, belediyeden işçi çıkarmıyoruz; biz, belediyeden AKP’nin kayyumlar eliyle aldığı il, ilçe teşkilatının yandaşlarını çıkarıyoruz. Sanırım her belediyenin de kendi kadrosuyla çalışma hakkı var.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – İşçiliğin kadrosu mu olur ya! Yönetici midir bu ya!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Eğer biz, orada, gerçekten alın teriyle çalışan bir işçiyi çıkarırsak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – … buyursunlar, gelsinler, ben de kendim gideyim o işçinin hakkını koruyayım ama hiç kimse kusura bakmasın, bir ilçe belediye başkanının 120 akrabasını getirip belediyeye koyacaksınız, kayyumu teftişe gelen müfettişin eşini işe alacaksınız, o bütün kayyum süreciyle, yandaşlarla belediyenin içini dolduracaksınız, kaynaklarını peşkeş çekeceksiniz, o zaman sorun yok; biz, bankamatik memurunu, çalışmayanı işten çıkarınca da birdenbire onlar işçi, emekçi oluyor. Vallahi işçinin, emekçinin başımızın üzerinde yeri var ama yandaşa, bankamatik memuruna da hiç kusura bakmasın yol vermeyeceğiz, geçit vermeyeceğiz. Keşke, İYİ Parti ve sayın hatip kayyumlar atandığında aynı hassasiyeti gösterseydi. Bizimle dayanışsaydı.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Efendim, içerideki haklarını bile vermediniz, bayrama harçlıksız girdiler.
BAŞKAN - Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.33
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Asu KAYA (Osmaniye), Muhammed ADAK (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Parlamentolar Arası Birlik Türk Grubunda Ankara Milletvekili Murat Emir’den boşalan üyelik için Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Başkanlığınca bildirilen Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun üyeliğinin Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/892)
4/7/2024
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Parlamentolar Arası Birlik Türk Grubunda Ankara Milletvekili Murat Emir’den boşalan üyelik için 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 2’nci maddesine göre Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Başkanlığınca bildirilen ve anılan kanunun 12’nci maddesi uyarınca Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun görülen Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun üyeliği Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Numan Kurtulmuş
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Saadet Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Buyurun:
IX.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Saadet Partisi Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya tarafından, Kredi Yurtlar Kurumuna (KYK) yerleşemeyen, barınma krizi yaşayan öğrencilerin sorunlarının tespiti ve neler yapılabileceğinin belirlenmesi amacıyla 3/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Temmuz 2024 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
9/7/2024
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 9/7/2024 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Bülent Kaya
İstanbul
Grup Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Bülent Kaya tarafından “Kredi Yurtlar Kurumuna (KYK) yerleşemeyen, barınma krizi yaşayan öğrencilerin sorunlarının tespiti ve neler yapılabileceğinin belirlenmesi” amacıyla 9/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergemizin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 9/7/2024 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Saadet Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Sayın Ali Fazıl Kasap konuşacaklar.
Süreniz beş dakikadır.
Buyurun Sayın Hocam.
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bilge lider Aliya İzzetbegoviç’in bir sözüyle başlamak istiyorum: “Savaşta büyük zulme uğradınız, zalimleri affedip affetmemekte serbestsiniz. Ne yaparsanız yapın ama soykırımı unutmayın çünkü unutulan soykırım tekrarlanır.” Bu vesileyle, 29’uncu yılında Srebrenitsa katliamını tekrar anıyorum, ölenlere de rahmet diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şimdi, üniversite sınavları bitti, yerleştirmeler başlayacak ama tüm genç öğrenci arkadaşlarımızın önünde ciddi bir engel var, o da barınma problemi. Kredi Yurtlar Kurumuyla ilgili, malumunuz olduğu üzere, daha önce eski Bakan da sık sık açıklardı, büyük bir ihtimalle AK PARTİ Grubundan da aynı şeyler tekrarlanacak “Şu kadar yurt kapasitemiz var. 2 katına çıkardık, 9 bin öğrenciyi barındırıyoruz.” vesaire gibi açıklamalarda bulunacaklardır ama şunu söyleyeyim: Ranzalarla, ranza kapasitesini artırarak yurt kapasitesini artırmış olmak çözüm değil. Toplamda 6,9 milyon öğrenci var ve bunların 1 milyona yakını da özel yurtlarda kalmak zorunda kalıyor, evlerde kalmak zorunda kalanlarla beraber facia daha da büyük. Peki, şöyle söyleyeyim: Yurt kapasiteleri bu kadar düşük ve öğrenciler de açıkta kalıyor. TÜİK tarafından -yine oraya atıfta bulunacağım- KYK yurtlarında konaklama bedeli olarak 456 lira belirlenmiş. Hangi dünyada yaşıyorlar bilmiyorum ama büyük bir ihtimalle savunurken de yine TÜİK Başkanı gibi konuşacak AK PARTİ'li arkadaşlar. Burada memur çocuğu, işçi çocuğu, asgari ücretle çalışanın, esnafın çocuğu, milyonun üzerinde öğrenci açıkta kalıyor. Barınma probleminden dolayı gidemeyenler var. 450 lira olarak belirlediğiniz KYK’deki konaklama bedelini… Eğer özel yurtlara çıkarsanız bu bedel geçen sene asgari bir yıllık 40 bin liraydı yani sekiz, dokuz aylık. Şu anda bu sene TÜFE’ye göre ev fiyatları, kiralar artacak ve öğrenciler mağdur olacak. Sırf bu sebepten, barınma probleminden dolayı, benim şahit olduğum kız öğrenciler var, erkek öğrenciler var ve şu konuda da eminim, siz aynı hani hastane randevuları için telefon açmak zorunda kalıyorsunuz ya başhekimliklere, şöyle söyleyeyim: Bir ay sonra size yüzlerce telefon gelecek “KYK yurdunda yer bulamadık.” diye ve siz de o telefonları açacaksınız. Onun yerine bizim şöyle bir önerimiz var, bu konuda daha önce de kanun teklifi vermiştim: “Tüm şartları taşıyan, ekonomik olarak ailesinin sosyal durumu, ekonomik durumu, KYK yurdunda barınmaya uygun olan öğrenciler için bir öğrencinin KYK yurdundaki maliyeti devlete ne ise o bedeli, o ücreti öğrencilerimize barınma desteği olarak verelim.” diye bir kanun teklifi getirmiştim. Ha, siz torba kanun mantığını hep sürekli kullanıyorsunuz ya, gelecek hafta gelecek olan kanun maddelerine bir madde ihdas edelim, diyelim ki: “KYK yurtlarında hak ettiği hâlde barındırılamayan öğrencilerimiz için barınma problemini, o yurttaki maliyet ne ise -devlete maliyeti- onu öğrencilerimize barınma desteği olarak verelim.” Sizden şu konuda duyarlı davranmanızı talep ediyorum: Gelecek haftalarda bu telefonlara nasıl cevap vereceksiniz, ne cevap vereceksiniz, hangi yurt müdürüne telefon açacaksınız? Aynı hastane randevularında yaptığınız şaibeli işlemler gibi, mecbur kalıyorsunuz, bu telefonlara mâni olmak için ve bu insanlarımızın, bu çocuklarımızın ailelerinin mağdur olmaması için, gelin, bu kanun teklifini önümüzdeki hafta için çıkaralım ve öğrencilerimiz barınma konusunda sıkıntı çekmesinler, huzur içinde eğitimlerine devam etsinler ve kaliteli bir öğrenim alsınlar. Ayrıca sosyoekonomik yönden de yıpranmasınlar, ne kendileri ne aileleri derme çatma yerlerde kalmasınlar, bodrum katlarında kalmasınlar, sokakta, banklarda uyumak zorunda kalmasınlar. Bu facia yaşandığında ben bu kürsüye tekrar gelip aynı şeyi tekrar hatırlatmak istemiyorum açıkçası söyleyeyim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kasap.
İYİ Parti Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Ömer Karakaş konuşacaklar.
Süreniz üç dakikadır.
Buyurun Sayın Karakaş. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ÖMER KARAKAŞ (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Saadet Partisinin verdiği grup önerisi üzerine konuşma yapıyorum.
Şimdi, Türkiye'de, biraz önce sayın hatibin söylediği gibi, 6 milyonun üzerinde öğrenci var. Bunlardan 4 milyon 25 bini örgün eğitimde okuyan yani barınmaya ihtiyacı olan öğrenciler. Ancak Kredi ve Yurtların kapasitesine baktığımızda şu an Türkiye’deki kapasite 877 bin. Bu, şu demek oluyor: Yani 4 milyon 25 bin öğrenci varsa sadece 877 bini Kredi ve Yurtların yurtlarına yerleşebiliyorlar. Peki, diğerleri ne yapıyor? Diğerleri fahiş fiyatlı özel yurtlarda veya ev kiralayarak, daha kötüsü, maalesef çok zor durumda olan aileler de cemaatlerin, tarikatların evlerine ve yurtlarına yerleştirerek onların pençelerine, kucaklarına bu öğrencilerimizi atıyor, ondan sonra farklı bir yapı yetişiyor.
Şimdi, biz “Öğrencilerimiz iyi şartlarda okusun.” diyoruz. Kredi ve Yurtların 877 bin kapasitesi olmasına rağmen maalesef bu liyakatsiz yöneticilerle beraber çok zor şartlarda öğrencilerimiz o yurtlarda kalıyor. Nasıl ki ben bundan sekiz ay önce Kredi ve Yurtlardaki hem asansör kazalarıyla hem de oradaki kahvaltı ve yemeklerle ilgili bir araştırma önergesi vermiştim ama maalesef, her zaman olduğu gibi, Cumhur İttifakı’nın milletvekilleri vasıtasıyla ret oyu verildi. Şimdi, asansörlerdeki sıkıntılar hâlâ devam ediyor, birçok yurtta asansör kazaları devam ediyor.
Şimdi, TÜİK bir rakam açıklamış, diyor ki: “Türkiye’de ortalama ev kirası 5.500 lira.” Böyle komik bir şey olabilir mi? Ha, bunu söylememin sebebi şu: Şimdi, maalesef Kredi ve Yurtlara yerleşemeyen öğrenciler ev tutacak. Çok fahiş fiyatlı evler yani 5.500 liraya ev, gecekondu yok arkadaşlar. Bu size inandırıcı geliyor mu? Peki, ne yapacak bu öğrenciler? Dar gelirli vatandaşlar çocuğunu okutamaz hâle geldi. Diğer taraftan, özel müteşebbise yurt yaptırıyorsunuz ama onların da kirasını ödemiyorsunuz; bu da olmuyor. İvedilikle yeni yurtların açılması, mevcut yurtların daha güzel hâle getirilmesi lazım. Saadet Partisinin grup önerisini destekliyoruz.
Teşekkür ediyorum. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Karakaş.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Sayın Beritan Güneş Altın.
Süreniz üç dakikadır.
Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bizleri cezaevlerinden izleyen yoldaşlarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Saadet Grubunun önerisi üzerine konuşacağım. Gündemimiz gençlerin barınma krizi; yine gençlerin barınma krizi çünkü defalarca, 4 defayı aşan bir şekilde bu kürsüden seksen dakikadan daha uzun, komisyonlarla birlikte saatlerce biz gençlerin barınma krizinden bahsettik. Bu, ne demek oluyor? Bu, şu demek oluyor: Bugün bu sıralarda oturan herkes; iktidarın mensupları, küçük ortakları, herkes şu gerçeğin farkında: Bu ülkede gençler barınamıyor. Gençlerin barınamaması; yurtların kapasitesinin azaltılmasıyla, yurtlardaki kapasitenin ranzalarla çözülmesiyle ilgili değil sadece; bu, siyasi bir problem. Az önce sayın hatip söyledi, dedi ki: Bilerek gençler barınamama krizinin içerisine sürükleniyor, bu tercih ediliyor. Değişmeyen, bizim mecbur bırakıldığımız bu sistem, bu gençlik düşmanı sistem tercih ediliyor. Bütçe görüşmelerinde biz bunun aslında yurtların bütçesine ayrılan miktarla aslında çok açık bir şekilde ortaya çıkacağını söyledik, bunun drama dönüşeceğini söyledik, üniversiteler açıldığında da bu dramın büyüyeceğini şimdiden söylüyoruz. Burada iktidara düşen şey, ivedilikle bu komisyonları kurarak, yurtların kapasitesini arttırarak hiçbir gencin özel yurtta ve evde kalmasına sebep olmayacak bir şekilde devletin bütün imkânlarını tahsis etmek.
Tabii ki bu böyle olmuyor, gençler hijyenik ve güvenli olmayan yurtlarda yaşamaya mecbur bırakılıyor. Buna rağmen gençler yine yurda gitmek istiyor. Sosyalleşmeden ve fiziksel kapasitesi düşük olan yurtlardan, gelecek kaygısından, işsizlikten dolayı gençler umutsuzluğa sürükleniyor. Bu umutsuzluğun sonucunda ne oluyor? Üzülerek söylemeliyim ki tabii ki kaçınılmaz bir şekilde depresyon, anksiyete ve artan intihar oranlarıyla gençleri görüyoruz. Tablo bu şekildeyken siz ne yapıyorsunuz? İktidar sıralarına sesleniyorum: Sizler sahte övünç tablolarıyla övünüyorsunuz fakat geldiğimiz noktada artık yadsınamaz bir gerçek var; eğer ideolojik gayelerle üniversitelerdeki bahar şenliklerini iptal etmeye devam edip gençlerin ne giyeceğine ne yiyeceğine kadar karışırsanız, gençleri özne olarak değil sizin çizdiğiniz sınırlarda yaşamak zorunda olan birer nesne olarak görmeye devam ederseniz, genç kadınları Aile Gençlik Fonu’yla eve kapatmaya teşvik ederseniz ve MİT’in etkinliklerine müsaade ederek üniversitelerde gençleri ajanlaştırmaya ve istihbaratçılığa özendirirseniz geleceğimiz nokta tabii ki bu. Bir yandan siyaset yapmak isteyen gençlere de tabii ki jet hızıyla soruşturmalar açıyorsunuz, gözaltına alıyorsunuz ve gençlerin siyasetin öznesi olması önünde de tabii ki duruyorsunuz.
Şimdi, TÜİK bir veri açıklamış, diyor ki: “Kiralar 6 bin, yurtlar 457 TL.” TÜİK’e söyleyelim, böyle bir ev bulsun, hepimiz gidip o evde yaşamayı kabul edelim…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Devamla) – …ya da bu verinin gerçek olduğuna inanalım ama biz biliyoruz ki böyle bir dünya yok. Hâl böyleyken, Bakanlık kendine yeni bir iş bulmuş; yurt dışında yaşayan 400 Türkiyeli genci altı gün Türkiye’de ağırlamak istiyor, bunun için verdiği bütçe 4 milyon 693 bin TL. Ya, Bakanlık, sen önce ülkendeki gençleri bir ağırla da daha sonra yurt dışındaki gençleri ağırlarsın. Ama bütün bu zor şartlara rağmen; işçileşmeye, işsizliğe, derin yoksulluğa, gerontokrasiye rağmen; barınma kriziyle, göçle karşı karşıya kalan bütün gençlerle beraber bizler mücadelemizi yükseltmeye, yaşamın öznesi olarak yeni bir yaşamı inşa etmeye, size rağmen bu ülkeyi değiştirmeye ve gençlerin sözünü söylemeye devam edeceğiz. (DEM PARTİ ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Altın.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ali Gökçek konuşacaklar.
Süreniz üç dakikadır Sayın Gökçek.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ GÖKÇEK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün, burada, Türkiye’nin geleceği olan gençlerimizin sorunları adına birkaç söz söylemek istiyorum ben de.
Her yıl binlerce gencimiz, aileleri, sevdikleri binbir stres, binbir dertle, binbir emekle ve büyük umutlarla üniversite sınavlarına hazırlanıyor. Sınav sonucunda üniversiteye yerleşen gençlerimiz kısa süreli de olsa bir mutluluk yaşıyor tabii ancak hemen ardından kara kara düşünmeye başlıyorlar. “Ne yapacağım?” “Nerede kalacağım?” “Nasıl geçineceğim?” “Annem, babam kendi emekli maaşıyla pazarını yapamazken bana nasıl destek olacak?” “Çalışsam nasıl iş bulurum?” gibi sorunlarla üniversite sınavından daha zor, daha stresli bir sürecin içerisine giriyorlar yani neredeyse üniversite kazandıklarına pişman oluyor gençlerimiz. Çok duyuyoruz “Şehir dışında kazanırsa gönderemem.” diyen aileleri, size de geliyordur. KYK yurtlarına yerleşemeyen arkadaşlarımız, fahiş kiralarla karşı karşıya kalıyor, büyükşehirlerde, çalışanların dahi kira ödeyemediği yerlerde yaşam mücadelesi veriyor. Çünkü gençlerimiz, TÜİK'in masallar diyarındaki gibi 5.800 lira kira vermiyorlar, o nerede olduğunu bilmediğimiz marketlerden o fiyatlara alışveriş yapamıyorlar. İşte bu geçim sıkıntısı gençlerimizi üniversiteye girseler dahi okullarını bırakmaya mecbur bırakıyor. YÖK'ün hazırladığı Gösterge Değerleri Raporu’na göre Türkiye'de 2018-2022 yılları arasındaki beş yılda 1 milyon 957 bin öğrenci okulu bırakmak zorunda kaldı, beş yılda 2 milyondan bahsediyoruz. 2022 yılında sadece 390 bin öğrenci okulunu yarıda bıraktı. Gençler hayallerine veda etmek zorunda kalırken biz ne zaman burada “Gençlerin sorunu var.” desek mutlaka bir AKP'li milletvekili çıkıp “Ne sorunları var? Mis gibi geçiniyorlar. Biz daha beterdik.” diye hemen karşımıza çıkıyor.
Sorun olduğunu kabul etmeyenler tabii ki çözüm de üretemiyorlar ancak neyse ki yerel yönetimlerimiz var da gençlerin sorunları için ellerini taşın altına koyuyorlar. İBB yurtlarında barınma hizmeti alan gençlerimiz aynı anda yarı zamanlı çalışma fırsatı buluyor. Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü ve Bölgesel İstihdam Ofislerimizin birlikte çalışmasıyla, hangi alanda ne tür işler yapmak isterlerse derslerini aksatmayacak bir çalışma programıyla yarı zamanlı çalışma fırsatları oluyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ GÖKÇEK (Devamla) – Sayın Başkanım, müsaadenizle.
BAŞKAN – Buyurun, bitirelim lütfen.
ALİ GÖKÇEK (Devamla) – İlk kez 2021 yılında yani ilkini 2021 yılında yapmış olmamıza rağmen bugün İstanbul’da 14 tane yurdumuz var ve Türkiye genelinde de yerel yönetimlerimizin açacağı yurtları göreceksiniz. Temennim, bu sefer gençlerin sorunları olduğunu kabul ederek büyük büyük firmaların vergi borçlarını silmek yerine gençlerin kanayan yarası hâline gelmiş barınma beslenme sorununa çözüm üretecek adımların hızlı atılmasıdır.
Bu gerekçelerle genel görüşme önerisini olumlu bulduğumu söylüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gökçek.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın
Bünyamin Bozgeyik konuşacaklar.
Süreniz üç dakikadır.
Buyurun Sayın Bozgeyik. (CHP sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA BÜNYAMİN BOZGEYİK (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gazi Meclisimizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda oynadıkları yürekli futbolla hepimizin göğsünü kabartan A Millî Futbol Takımı’mızı yürekten kutluyor, yarı finalin kapısından dönerek yarım bıraktıkları bu hikâyeyi önümüzdeki Uluslar Ligi’nde ve inşallah, 2026 Dünya Kupası elemeleri ve Dünya Kupası Şampiyonası’nda tamamlayacaklarına yürekten inanıyor, bütün genç kardeşlerimize, Millî Takım’ımızın kıymetli futbolcularına, teknik heyete yürekten başarılar diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kredi ve Yurtlar Kurumumuza ait yurt kapasitemizi en güncel verilerle yüce Meclisimizin dikkatine sunmak istiyorum. Böylelikle, söz konusu önergede verilen rakamların gerçekleri yansıtmadığı ve iddia edildiği gibi bir barınma sorunu olmadığı net bir şekilde anlaşılacaktır. 2023-24 öğretim yılında yurt başvurusunda bulunan öğrenci sayımız 435.452 olmuştur. Hâlihazırda yerleşmiş öğrenciler dâhil kapasitemiz 954.270, öğrencilerimizin yurtlara yerleşme oranı ise yüzde 98,92’dir.
ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – TÜİK’ten veriler, TÜİK’ten.
BÜNYAMİN BOZGEYİK (Devamla) – Yani önergede zikredilen 4 milyon 153 bin üniversite öğrencisinin yurt talebi olduğu gibi bir durum söz konusu değildir.
ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Değil. TÜİK öyle diyor, TÜİK.
BÜNYAMİN BOZGEYİK (Devamla) – Çünkü 4 milyon 153 bin üniversite öğrencisinin büyük bir kısmı ailesiyle ikamet ettiği şehirde üniversiteye gitmektedir. Burada odaklanılması gereken kısım, ailesiyle birlikte yaşamayan, ikamet ettiği şehirden başka şehirde üniversite kazanan ve yurt başvurusu yapan öğrencilerdir.
Aziz milletimiz doğruyu ve gerçeği her zaman olduğu gibi, yine en iyi şekilde takdir edecektir. Bir kez daha altını çizerek ifade etmek isterim ki yükseköğrenimdeki öğrencilerimizin yurt talebini yüzde 99 gibi yüksek bir oranda karşılamaktayız.
ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Yüzde 99 mu?
BÜNYAMİN BOZGEYİK (Devamla) – Öğrencilerimizin barınma ihtiyacı AK PARTİ iktidarlarımız döneminde sorun olmaktan çıkmıştır. Önergede çizilen tablonun aksine, yurt konusu en başarılı olduğumuz alanların başında gelmektedir.
ÖMER KARAKAŞ (Aydın) – Yani 4 milyon insan…
ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Açıkta kimse kalmıyor(!)
BÜNYAMİN BOZGEYİK (Devamla) – Şöyle ki; Ankara, İstanbul ve İzmir gibi yurt talebinin en yoğun olduğu illerde bile yedek öğrenci talebimiz kalmamıştır.
ÖMER KARAKAŞ (Aydın) – 4 milyon civarında öğrenci var, 877 bin kapasitemiz var. Nasıl yüzde 99’dan bahsediyorsunuz.
ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Hiç telefon gelmeyecek konuyla ilgili…
BÜNYAMİN BOZGEYİK (Devamla) – Konunun ekonomik boyutuna bakacak olursak gençlerimizi enflasyon ve ekonomik dalgalanmalar karşısında ezdirmiyoruz, yurt ücretlerimiz Türkiye genelinde 345 ila 750 TL olarak uygulanıyor yani öğrencilerimizin ödediği bu temsili ücret, asgari ücretin yüzde 5’ini geçmiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Gelen kâğıtta öyle yazıyor.
ÖMER KARAKAŞ (Aydın) – Hayır, yani beşte 1’ini karşılıyorsunuz, nasıl yüzde 90?
ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Kâğıtta öyle yazıyor galiba.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Gelen kâğıtta öyle yazıyor.
ÖMER KARAKAŞ (Aydın) – Ya, anladım. Bak, bir şey söyleyeyim: Beşte 1’inin karşılandığı yerde yüzde 90’dan nasıl bahsedilir? Bu, bizim aklımızla alay etmektir.
ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – “Yüzde 98” diyor.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, kürsüde hatip var, lütfen…
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Konuşuyor, dinleyin.
ÖMER KARAKAŞ (Aydın) – Ya, kabul ama yani bu, aklımızla alay etmektir.
ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Geleni tam okuyamadınız, eksik kaldı.
ÖMER KARAKAŞ (Aydın) – Beşte 1 KYK yurdunun kapasitesi var…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yerinizden müdahale etmeyelim, geldiğinizde konuşursunuz.
ÖMER KARAKAŞ (Aydın) – Ama “yüzde 90” deyince çok gülünç oluyor yani.
BÜNYAMİN BOZGEYİK (Devamla) – Sayın milletvekilleri, gençlerimizin sadece barınma ihtiyaçlarını karşılamakla kalmayıp yurtlarda kültürel, sosyal ve…
BAŞKAN – Sayın Hatip, mikrofonunuzu açacağım, kaldığınız yerden devam edin.
Buyurun.
BÜNYAMİN BOZGEYİK (Devamla) – Bu bağlamda, Saadet Partisi grup önerisinin “yıllardır çözülemeyen sorun” olarak ifade ettiği yurt ve barınma hizmetleri AK PARTİ döneminde kökünden çözülmüştür. [AK PARTİ sıralarından alkışlar; İYİ PARTİ sıralarından alkışlar(!)]
ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Açıkta kimse kalmıyor, telefonu da açmayacağız(!)
BÜNYAMİN BOZGEYİK (Devamla) – Aksine, yurtlardaki bu eşsiz başarı hikâyesini görmek istememe eğilimi çözülemeyen sorun hâline gelmiştir.
ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Kendiniz bile inanmıyorsunuz da…
BÜNYAMİN BOZGEYİK (Devamla) – Bu bilgiler ışığında, Saadet Partisi Grubunun önerisine AK PARTİ Grubu olarak katılmadığımızı belirtir, yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi sevgi ve saygılarımla selamlarım. [AK PARTİ sıralarından alkışlar; İYİ PARTİ sıralarından alkışlar(!)]
ÖMER KARAKAŞ (Aydın) – Bravo(!)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bozgeyik.
Saadet Partisi grup önerisi üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Kabul edilmiştir Başkanım.
YUNUS EMRE (İstanbul) – Kabul edildi Başkan, kabul edildi.
ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Kabul.
ÖMER KARAKAŞ (Aydın) – Kabul.
YUNUS EMRE (İstanbul) – Kabul edildi, kabul edildi.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Kabul edildi.
ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Elektronik…
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Kabul edildi Sayın Başkanım.
ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Kabul edildi Başkanım.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) – Elektronik yapalım Başkanım, garanti olsun.
BAŞKAN – Divanda görüş birliği sağlanamadı.
ÖMER KARAKAŞ (Aydın) – Kapıları kapatalım ama.
BAŞKAN – Elektronik cihazla oylama yapacağım.
HÜSMEN KIRKPINAR (İzmir) – Kapıları kapatalım Başkanım.
YUNUS EMRE (İstanbul) – Kapılar kapansın Başkan, kapılar kapansın.
BAŞKAN – İki dakika süre veriyorum.
Pusula gönderen arkadaşlar Genel Kurul Salonu’nu terk etmesinler lütfen.
Oylama başlamıştır.
(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, pusula kabul ediyor muyuz bunlarda?
BAŞKAN – Parmak izi okunmayan arkadaşlarımız var.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Onların ismi bildirilmiş diye…
BAŞKAN – Divana bu konuda mazeret bildiren arkadaşlarımız var, kabul ediyoruz.
(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN – Oylama sona ermiştir.
Öneri kabul edilmemiştir.
İYİ Parti Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Öneriyi okutuyorum:
2.- İYİ Parti Grubunun, Muğla Milletvekili Metin Ergun ve 20 milletvekili tarafından, TÜİK tarafından açıklanan enflasyon verileri ile diğer kuruluşların enflasyon verilerindeki farklılıkların sebeplerinin incelenmesi amacıyla 13/6/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Temmuz 2024 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
9/7/2024
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 9/7/2024 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Mehmet Satuk Buğra Kavuncu
İstanbul
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Muğla Milletvekili Metin Ergun ve 20 milletvekili tarafından, TÜİK tarafından açıklanan enflasyon verileri ile diğer kuruluşların enflasyon verilerindeki farklılıkların sebeplerinin incelenmesi amacıyla 13/6/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 9/7/2024 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere İYİ Parti Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Metin Ergun konuşacaklar.
Buyurun Sayın Ergun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA METİN ERGUN (Muğla) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; İYİ Parti Grubu olarak Türkiye İstatistik Kurumu TÜİK’e yönelik olarak ortaya çıkan iddiaların araştırılması için verdiğimiz önerge kapsamında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Muhterem milletvekilleri, malumunuz olduğu üzere, iktidar, ekonomi bilimiyle çok da bağdaşmayan söylemlerini 23 Eylül 2021 tarihinde politika faizini indirmeye başlayarak gerçekleştirmiştir. O tarihten itibaren de Türk lirası benzeri görülmemiş bir şekilde değer kaybetmiş ve enflasyon oranları astronomik şekilde artmıştır. Aradan geçen üç yılda varlık fiyatları ile mal ve hizmet fiyatlarında dehşetengiz artışlar yaşanmıştır. Gelir eşitsizliği artmış, orta sınıf bitirilmiş, Türkiye sadece zenginler ve fakirlerden müteşekkil bir ülke hâline getirilmiştir.
Ülkemizde son yıllarda yaşanan yüksek enflasyon, Türk lirasının değer kaybı ve hızla derinleşen yoksulluk Eylül 2021'den itibaren iktidarın bilerek ve isteyerek uyguladığı bu politikaların bir sonucudur. Eylül 2021’den sonra yıllık resmî enflasyon yüzde 70’leri bulurken halkın hissettiği gerçek enflasyon ise yüzde 150'lere ulaşmıştır. Bu gerçek önce pandemi döneminde yaşanan gelişmelerle, sonra da Rusya’nın Ukrayna'yı işgaliyle başlayan savaşın sonuçlarıyla ilişkilendirilmeye çalışılmıştır. Fakat ne hikmetse 2021 yılında tüm dünyanın yıllık enflasyon ortalaması yüzde 3,47; 2022 yılında yüzde 7,97; 2023 yılında da yüzde 6,8 çıkmıştır; Türkiye'de ise bu dönemde birikimli enflasyon varlık fiyatlarından da anlaşılacağı üzere 10 katı aşmıştır. Bu durumun gayet net şekilde farkında olan iktidar ise mızrak çuvala sığmayınca TÜİK verilerini manipüle etmeye başlamıştır. Yani vatandaşlarımızın yoksullaştırılmasında ve piyasa dengelerinin bozulmasında TÜİK’e merkezî bir rol verilmiştir.
Muhterem milletvekilleri, iktidar bilerek ve isteyerek yükselttiği enflasyonu düşük gösterebilmek için TÜİK’in bağımsızlığını, kurumsal tecrübesini ve objektifliğini ortadan kaldırmıştır. TÜİK’in enflasyon verileri ile aylık ve yıllık olarak mal ve hizmet fiyatlarındaki değişimleri ölçen ve kamuoyuyla paylaşan İstanbul Ticaret Odası ve Enflasyon Araştırma Grubu tarafından açıklanan veriler arasındaki makas gittikçe açılmıştır. TÜİK ise gelen tüm eleştirilere kulağını tıkamış, enflasyon oranını açıklarken kullandığı ve 2012-2022 yılları arasında yayınladığı madde fiyatlarını dahi açıklamaktan imtina eder hâle gelmiştir. Ayrıca, TÜİK madde fiyatlarının açıklanması yönündeki mahkeme kararlarına uymamakta ve âdeta milletimizle alay etmektedir. Hâl böyle olunca, ekonominin tüm dengeleri ortadan kalkmış ve piyasalarda fiyatlandırma algısı kaybolmuştur. Gelinen aşamada, ne yazık ki, Türkiye'de hiçbir mal ve hizmetin adil değerini tespit edebilme imkânı kalmamıştır. Neticede, bugün, piyasalarda tam bir fiyat anarşisi yaşanmaktadır.
Muhterem milletvekilleri, tüm bunları göz önüne aldığımızda, TÜİK’in bağımsızlığını, şeffaflığını, güvenilirliğini yeniden kazandıracak reformların yapılması zaruret hâline gelmiştir. TÜİK’in bağımsızlığını ve objektifliğini sağlayacak reformlar yapılmadığı sürece yoksulluk azalmayacak, gelir dağılımı düzelmeyecek ve satın alma gücü artmayacaktır. Aynı şekilde, ihracat artmayacak ve dış ticaret açığı kapanmayacaktır. Piyasalarda fiyatlama algısı düzelmeyecek ve fiyat anarşisi devam edecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
METİN ERGUN (Devamla) – Kısacası, TÜİK’i düzeltmeden ekonomik dengeleri düzeltmek mümkün değildir, zira ekonominin temel kurallarından biridir; verilerinizi doğru ölçmezseniz doğru kararlar alıp doğru şekilde yönetemezsiniz.
Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken milletimizin yaşadığı maddi sıkıntıların nedenlerinden biri olan bu sorunun giderilmesi için araştırma önergemize desteklerinizi bekliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ergun.
Saadet Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Serap Yazıcı Özbudun konuşacaklar.
Buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır Hocam.
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişten bu yana devlet ve toplum hayatında çok ciddi sorunlar yaşamaktadır. Gerçekten, birçok devlet kurumunun tarafsızlığını, bağımsızlığını, şeffaflığını ve güvenilirliğini kaybettiğini görüyoruz; bu kurumlardan biri de şüphesiz TÜİK olmuştur.
Bildiğiniz gibi, son yıllarda mücadele ettiğimiz en temel sorun alanlarından biri enflasyonun hızlı yükselişidir. Aslında enflasyon çözümü mümkün olan bir sorundur ama Hükûmet yetkilileri enflasyonu ekonomi ve finans biliminin verilerine göre gerçekçi bir perspektifle çözmek yerine ya yasaklara başvurmakta ya da en iyi bildiği yöntemi yani algı yönetimi yöntemini uygulamakta, bunda da çok ciddi başarı elde etmektedir. İşte, TÜİK de bu bağlamda kendine verilen görevi yerine getirmektedir. Ne yapmaktadır? Yıllık enflasyon oranını yüzde 60’lar seviyesinde açıklamaktadır oysa ENAG’ın verilerine göre bu oran yüzde 120’lerin üzerinde, İTO’nun verilerine göre yüzde 90’ların üzerindedir. Peki, neden TÜİK böyle bir yönteme başvurmaktadır? Cevap gayet açıktır: Çünkü emeklilerin, işçilerin ve memurların ücret ve maaş artışları TÜİK verileri esas alınarak açıklanmaktadır. Oysa değerli milletvekilleri, TÜİK’in kuruluş kanununun 4’üncü maddesine baktığımızda, çalışma ilkeleri arasında güvenilirlik, tarafsızlık, şeffaflık, gerçekçilik, güncellik kavramlarına yer verildiğini görüyoruz. Hâliyle, TÜİK kendi kuruluş kanununu ihlal etmektedir; bundan başka, Anayasa’nın sosyal devlet ilkesini ihlal etmektedir çünkü bu ilke, herkesin insan onuruna yaraşır bir hayat standardına sahip kılınmasını emretmektedir. Dahası, Anayasa’nın 5’inci maddesi, devlete, temel hak ve hürriyetlerin karşısındaki ekonomik ve sosyal engellerin aşılması ödevini yüklemiştir. Buna ek olarak Anayasa’nın 41’inci maddesi, ailenin huzur ve refahının korunması görevini gene devlete yüklemiştir. Nihayet bir başka hüküm 55’inci maddede yer almıştır; bu maddeye göre, devlet ücret ve maaşları adaletli bir biçimde belirleyecek tedbirleri alacaktır. Böylece, aslında TÜİK hem Anayasa’nın birçok maddesini hem kendi kuruluş kanununu ihlal etmektedir. Elbette bu devran böyle dönmeyecektir. Biz buradan TÜİK yetkililerine, günün birinde devlete ve devletin bağımsız hâle getireceğimiz kurumlarına hesap vereceklerini hatırlatmak istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, devam edin Sayın Özbudun.
SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Devamla) – Teşekkürler.
Saadet-Gelecek Grubu olarak İYİ Partinin bu önergesini destekliyoruz.
Saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi, CHP, DEM PARTİ ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yazıcı Özbudun.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Van Milletvekili Sayın Gülcan Kaçmaz Sayyiğit.
Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır Sayın Kaçmaz.
DEM PARTİ GRUBU ADINA GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubunun vermiş olduğu önerge hakkında partimiz adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce, ekranları başında bizleri izleyen halklarımızı ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
AKP-MHP ittifakının politik tercihleri sağanak bir enflasyon gibi ülkenin dört bir yanına yağmaya devam ediyor maalesef. Demokratik değerlere saldıran, hukuktan adaleti çıkaran, emeğimizi savaşa akıtan her karar enflasyon canavarını azgınlaştırdıkça azgınlaştırmaya devam ediyor. Büyüyen enflasyon saray ve şürekâsını etkilemiyor ama emeklilerin, asgari ücretli çalışanların, memur ve işçilerin emeğini yutuyor, geriye “made in AKP” patentli bir yoksulluk kalıyor çünkü dünyada gıda enflasyonunun en yüksek olduğu bir AKP Türkiyesi var karşımızda. Enflasyon oranlarında OECD 1’incisi olan, dünyada ilk 5’te yer alan bir ülke var karşımızda. Ama neymiş? “Başardık.”mışız. Halklar adına soruyoruz: Neyi başardınız Sayın Mehmet Şimşek? Enflasyonun yüzde 75'ten yüzde 71'e inmesi midir sizin açınızdan başarı? Başarıyı kime soralım? Emeği evin kirasıyla eriyenlere sorun, asgari ücretlinin ay başına hasret maaşına sorun, maaşları zenginin birkaç öğün parası etmeyen emeklilere sorun. Fanusun içinde hayaller güzel ama sokağın içindeki gerçekler çok farklı bir boyutta karşımıza çıkıyor. Yüksek enflasyon ve ekonomik krizin etkileri bir tarafa, ortalıkta şeffaflık da artık yok çünkü AKP iktidarında devlet kurumları aşındırıldı, güvenilirlikleri tamamıyla ortadan kaldırıldı. Bugün, toplumun en güvenmediği kurumların başında TÜİK geliyor. Bu sebeple, “enflasyon” “kira artışı” ve “işsizlik” gibi başlıklarda açıklanan hiçbir verinin toplumda bir karşılığı yok. ENAG ve İTO’nun açıkladığı veriler ve DİSK-AR’ın araştırmaları ile TÜİK’in istatistikleri arasındaki makasın genişliği de bunu teyit eder boyutta. TÜİK, halkın üstün yararı adına iktidarın etkisinden kurtulmayı, çıkmayı maalesef başaramadı, hatta TÜFE kapsamındaki maddelerin fiyatını açıklamayı durdurmuş, hesaplamalarda kullandığı yöntemleri değiştirip her madde için ağırlık açıklamaya da son vermiştir. Bugün, uzman ekonomistlerin yaptığı inceleme de hesaplamalardaki gerçek dışı tabloyu net bir şekilde ortaya koymaktadır. Buna göre uzman doktor muayenesi 34 lira, kira bedeli 6 bin lira, yurt ücreti 457 liradan hesaplanıyor. TÜİK’i -şeffaf olmak bir yana- halkın aklıyla alay eder hâle getiren bu iktidar utansın!
Sayın milletvekilleri, elbette TÜİK de biliyor toplumun onların rakamlarına inanmadığını ama manipülasyon teknikleri hiç bitmiyor ki bu iktidarın. Rasyonel zeminden kayıp, duygusal bir boşluğa saplandılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun tamamlayın lütfen.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Devamla) – Öyle ki “hissedilen enflasyon” diye bir şey attılar ortaya çünkü basına da yansıdığı üzere TÜİK’e göre yüzde 64,7 olan 2023 yılı tüketici enflasyonu vatandaşlarca yüzde 129,4 olarak hissediliyormuş. Madem vatandaşa yansıyan oran yüzde 129 ne diye sizler başka bir rakam açıklayıp halkın aklıyla dalga geçiyorsunuz, toplumun aklıyla oynuyorsunuz? Halklar adına isyanımızdır; artık yeter, ülkeyi nasıl batırdıysanız bedelini ödeyecek olanlar da sizlersiniz ama önce dürüstlük olmalı, demokratik değerler ve adalete sadakat inşa edilmeli bu topraklarda. Bizler DEM PARTİ olarak halk için, halkın yararına olacak her samimi adımın yanında olmaya her zaman hazırız.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaçmaz.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili Sayın İzzet Akbulut konuşacaklar.
Süreniz üç dakikadır Sayın Akbulut.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İZZET AKBULUT (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'de TÜİK, enflasyonu ölçmeye değil “Maaş zamlarını nasıl en asgari dipte tutarım?” diye onu başarmaya yarıyor. Neye göre yapıyor bunu? Bir enflasyon sepeti ayarlıyor, içine ne attığı belli değil. Daha düne kadar dana etinin değil de deve etinin fiyatını ölçüyordu, pinpon topunun fiyat artışını ölçüyordu, bununla ilgili enflasyon oranları açıklıyordu. Şimdi işi daha da ilerletmişler; 113 TL'ye zeytinyağı bulmuşlar, 70 TL'ye de ekmek arası et döner bulmuşlar, tebrik ediyoruz TÜİK’i, maşallah, gerçekten de çok güzel çalışıyorlar ama bizler TÜİK’e enflasyonu sormayacağız. Diyoruz ki: Enflasyonu öğrenmek istiyorsanız gidin, emeklilere sorun. İşte benim bölgem “teke yöresinin başkenti” diye geçer. Kurban Bayramı’ndan daha yeni çıktık, 11 bin liraya, 12 bin liraya, 13 bin liraya kuzu satıldı kurbanlık olarak ama bir emekli maaşı bir küçükbaş kurbanlık etmedi. Gidin, emeklilere sorun enflasyon oranlarını.
Yine, bugün asgari ücretlilerimize gidelim, soralım. 17 bin TL maaş alıyorlar, artık birçoğu 90-95 model bir araba almanın dahi hayalini kuramıyorlar. Ev almak zaten hayal oldu. Gelin, enflasyon oranlarını bir de onlardan dinleyelim. İşte bugün çiftçilerimiz tohum fiyatlarıyla, mazot fiyatlarıyla, yem fiyatlarıyla, ilaç fiyatlarıyla boğuşuyorlar; gelin, onlara soralım. Gelin, taban fiyatını yüzde 10 arttırdığımız buğday üreticilerimize enflasyon rakamları kaçmış, hep birlikte soralım. Gelin, memurlarımıza soralım. Memurlarımız daha düne kadar gayet rahat bir şekilde yaşayabiliyorken bugün meydanlarda, alanlarda “Geçinemiyoruz.” diye bas bas bağırıyorlar. Gelin, bugün esnaflarımıza enflasyon oranı kaçmış bir soralım. Her geçen gün işletme maliyetinin nasıl arttığını, ne kadar arttığını sizlere çok iyi açıklayacaklardır, en azından TÜİK gibi rakamları aşağıda tutmayacaklardır. Bir de en son olarak enflasyon oranlarını “Faiz sebep, enflasyon sonuç.” diyenlere soralım, onlara hatırlatalım, Martın 2021’ini hatırlatalım; politika faizinin yüzde 19 olduğunu, enflasyonun yüzde 17 olduğunu, dolar kurunun 8,30, mazot fiyatlarının 6 TL olduğunu hatırlatalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
İZZET AKBULUT (Devamla) – O 19 puandan 15 puana düşmeyle başlayan faiz indirimleri işte o günden bugüne önüne geçilemeyen dolar kuru artışlarıyla; işte o günden bugüne önüne geçilemeyen mazot fiyatları artışlarıyla; işte o günden bugüne önüne geçilemeyen akaryakıt fiyatları ve birçok ürünün fiyat artışlarıyla bizi karşı karşıya bıraktı. Bu anlamda TÜİK’in açıkladığı yalan enflasyon rakamlarına güvenmiyoruz, halkın yaşadığı gerçek enflasyona güveniyoruz. Bu anlamda geçim olmazsa en kısa sürede de seçim olacağına yürekten inanıyoruz.
Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akbulut.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Aksaray Milletvekili Sayın Hüseyin Altınsoy. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
Buyurun Sayın Altınsoy.
AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ALTINSOY (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gazi Meclisimizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Resmî istatistiklerin üretimi ve organizasyonuna ilişkin temel ilkeleri ve standartları belirleyen, ülkenin ihtiyaç duyduğu alanlarda gerekli veri ve bilgileri derleyen, değerlendiren ve kullanıcılara sunan, bilimsel ve teknik bir kurum olan TÜİK, 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun uygulanmasını sağlamak ve 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle verilen görevlerini yerine getirmek üzere faaliyetlerini sürdürmektedir. TÜİK, 2021 yılı 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ve 5018 sayılı Kanun’da yapılan değişiklikler sonucunda kamu tüzel kişiliğini haiz, özel bütçeli ve Hazine ve Maliye Bakanlığıyla ilişkili bir kurum hâline getirilmiştir. Böylelikle, TÜİK’in bağımsız ve özerk yapısı güçlendirilmiştir. TÜİK, Avrupa Birliği ve dünya genelinde geçerli olan, uluslararası kurumlar tarafından tavsiye edilen yöntem, tanım ve kavramları kullanarak uluslararası standartlarda istatistik üretmektedir. Üretilen tüm istatistikler ilgili kurum ve uzmanların değerlendirmelerine açık olduğu gibi, en ayrıntılı düzeyde de kamuoyuyla paylaşılmaktadır. TÜİK’in veri derleme, işleme ve dağıtım süreçlerine ilişkin tüm detaylar erişilebilirlik ve açıklık ilkeleri kapsamında internet sayfasında yayımlanmaktadır. Avrupa Birliği İstatistik Ofisi tarafından yapılan denetlemelere göre TÜFE Eurostat standartlarına yüksek derecede uygundur.
Hane halklarının en çok tükettikleri mal ve hizmetlerden oluşan ve Türkiye genelindeki hane halklarının ortalama tüketim alışkanlıklarını yansıtan standart bir sepet kullanılmaktadır. Ancak, her bireyin kişisel tüketim alışkanlıkları ve harcama kalıpları, belirlenen bu sepetten yani ortalamadan farklılık gösterebilmektedir. Bireyler kendilerinin sıklıkla tükettikleri mal ve hizmet fiyatlarına odaklanmaktadırlar. Sepetteki mal ve hizmetlerden bazılarının fiyatı bir dönemden diğerine artarken bazılarınınki sabit kalmakta ve bazıları ise mevsimsel ve konjonktürel etkilerle düşmektedir ancak hissedilen enflasyon üzerine yapılan bilimsel çalışmalar, bireylerin, düşen ve sabit kalan fiyatları değil, sadece ilgili dönemde yüksek artış gösteren fiyatları dikkate alarak değerlendirme yaptıklarını da göstermektedir. Aylık bazda yayımlanmakta olan ortalama madde fiyatlarına ilişkin tablonun da kamuoyunda yanlış anlama ve yanıltıcı değerlendirmelere sebebiyet verdiği için Mayıs 2022 TÜFE sonuçlarının yayımlandığı tarihten itibaren güncellenmemesine karar verilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
HÜSEYİN ALTINSOY (Devamla) – Bunun yerine harcama gruplarına göre endeks sonuçları tablosunun kapsamı genişletilerek yayımlanmaya başlamıştır.
TÜİK, uzun yıllardır ülkemizin resmî istatistiklerini üretmekte ve sistemin koordinasyonunu sağlamakta olup böylesine köklü bir kurumun kamuoyunda yanlış ve temelsiz algılar oluşturularak yıpratılması, konusunda uzmanlığı Avrupa Birliği tarafından da kabul edilen TÜİK’e ve çalışanlarına yapılan haksızlıktır.
Bu düşüncelerle Meclis araştırması önergesine katılmadığımızı bildirir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altınsoy.
İYİ Parti grup…
MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, bir söz talebim var, karşılayabilirseniz..
BAŞKAN – Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
33.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Meclisin gündemindeki Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’ni Meclisin Çankaya Kapısı’na yakın bir yerde protesto etmek isteyen EĞİTİM-İŞ’li öğretmenlere kolluk kuvvetlerinin orantısız şiddet uyguladığına ilişkin açıklaması
MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, Meclisimizin gündeminde olan Öğretmenlik Mesleği Kanunu -çünkü Öğretmenlik Meslek Kanunu değil, ismini bile değiştirmişler- eğitim dünyası açısından son derece kabul edilemez kimi hükümler içeriyor. Dolayısıyla da öğretmenlerimiz ve velilerimiz ayakta; tüm Türkiye'nin gözü Meclisimizde, Genel Kurulumuzda ve şu anda da Meclisimizin Çankaya Kapısı’na yakın bir yerde 500'ün üzerindeki EĞİTİM-İŞ’li öğretmenimiz oradan Birinci Meclise yürümek ve seslerini duyurmak istiyorlar, bu millî eğitim yasasını protesto etmek istiyorlar; en doğal hakları, anayasal haklarını kullanıyorlar. Oysa güvenlik güçlerimiz, kolluk kuvvetlerimiz maalesef öğretmenlerimize orantısız şiddet uyguluyorlar ve şu anda, yanı başımızda böyle bir olay gerçekleşiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
MURAT EMİR (Ankara) – Bitiriyorum Başkanım.
Buradan ilgililerin ve özellikle de iktidar grubunun duyarlı davranmasını ve o sese kulak verilmesini, öğretmenlerimizin Meclise 100 metre mesafede darbedilmemesini, özellikle Meclisimizin, Genel Kurulumuzun dikkatine sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Emir.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun.
34.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine, öğretmenlerin Meclisin kapısındaki hak arayışında milletvekillerinin de bulunduğuna ve öğretmenlerle birlikte polisin kurduğu barikatın arasında kaldıklarına ilişkin açıklaması
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars)– Teşekkür ederim.
Ben, Grup Başkan Vekili Sayın Emir'in ifade ettiğine bir iki katkı yapmak istiyorum. Milletvekillerimiz de aslında bugün oradaydılar, yine yürütmeme noktasında polisin kurduğu bir barikat vardı ve milletvekili arkadaşlarımız ve orada bulunan bütün öğretmen arkadaşlar da o barikatın arasında kaldılar. Şimdi, ısrarla, demokratik hakkı engellemeye dönük bir yaklaşım var, üstelik de tam Meclisin kapısında, Çankaya'nın göbeğinde, Meclisin göbeğinde. Bu tutumu çok gördük, çok eleştirdik, buradan gerçekten bir şey çıkmayacağını görmemiz gerekiyor. Bütün emek meslek örgütlerinin, sendikaların görüşü alınmadan bir meslek kanunu getiriliyor, onların aleyhine bir kanun getiriliyor ve daha kötüsü, ellerini kollarını bağlayıp “Protesto da etmeyin, kurbanlık koyun gibi boynunuzu uzatın.” denilen bir anlayış var. Bu anlayışı kabul etmiyoruz. Lütfen... Derhâl polisi, kolluğu bu konuda uyarmaları çağrımızı Meclisten yapıyoruz.
Öğretmenler hakkını arıyor, hukukunu arıyor, bu ülkede olması gerekeni yapıyorlar. Buna herkesin saygı göstermesi beklentimizi ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kılıç.
Buyurun Sayın Kaya.
35.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisinin yirmi iki yılda her hak arama girişimini devlet için sakıncalı olarak gören ceberut bir iktidara dönüştüğüne ilişkin açıklaması
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi yoğun bir hak mücadelesinden gelen arkadaşların da yer aldığı bir siyasi parti ama maalesef yirmi iki yılda hassasiyetleri o kadar aşındı ki her hak arama girişimini devlet için sakıncalı olarak gören ceberut bir iktidara dönüştüler. Dolayısıyla, biz de vatandaşın en temel hakkı olan toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkına saygı duymaları gerektiğini -kolluk kuvvetlerinin herhangi bir suçu yoktur- o talimatı veren iktidar sahiplerinin bu talimatlarını tekrar geri çekmelerini buradan tekrar duyuruyoruz. Çünkü siz, öğretmenlerimizin, nesillerimizi yetiştirecek öğretmenlerin, en temel hakları olan Öğretmenlik Meslek Kanunu’yla ilgili seslerini duyurmak için yapmış oldukları anayasal bir hak gösterisine dahi tahammül edemeyecekseniz bu öğretmenlerden nasıl insanı esas alan bir medeniyet yetiştirmesini beklersiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Geçmişte sizler bu yolları yürürken iktidarda olanlar “Yollar yürümekle aşınmaz.” diyerek en azından saygı duyuyordu. Sizde o taleplere katılamıyorsanız dahi hiç olmazsa saygı duyun ve derhâl o güvenlik kuvvetlerinin öğretmenlere orantısız güç kullanmasını geri çekin talebini buradan, milletin Meclisinden iktidar sahiplerine duyuruyoruz, ilan ediyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaya.
Buyurun Sayın Kavuncu.
36.- İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu’nun, şu anda protesto yapan öğretmenlere orantısız güç kullanılmasını kabul etmediklerine ilişkin açıklaması
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Belli ki öğretmenler seslerini duyuramamışlar, belli ki öğretmenler bu yasayla alakalı meramlarını dile getirememişler. Şu anda çok kalabalık bir grup bu konuyla ilgili protesto yapıyor, burada orantısız güç kullanılmasını biz de kabul etmiyoruz, sonuçta bir hak arayışıdır bu. İdeolojisi, fikri ne olursa olsun öğretmenlerimizin bu sesine kulak verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kavuncu.
IX.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- İYİ Parti Grubunun, Muğla Milletvekili Metin Ergun ve 20 milletvekili tarafından, TÜİK tarafından açıklanan enflasyon verileri ile diğer kuruluşların enflasyon verilerindeki farklılıkların sebeplerinin incelenmesi amacıyla 13/6/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Temmuz 2024 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – İYİ Parti grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- DEM PARTİ Grubunun, Şırnak Milletvekili Nevroz Uysal Aslan ve arkadaşları tarafından, PTT çalışanlarının yaşadığı sorunların araştırılması amacıyla 9/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Temmuz 2024 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
9/7/2024
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 9/7/2024 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Gülüstan Kılıç Koçyiğit
Kars
Grup Başkan Vekili
Öneri:
9 Temmuz 2024 tarihinde Şırnak Milletvekili Nevroz Uysal Aslan ve arkadaşları tarafından, PTT çalışanlarının yaşadığı sorunların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan 6237 grup numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 9/7/2024 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Sevilay Çelenk konuşacaklar.
Sayın Çelenk, buyurun.(DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
DEM PARTİ GRUBU ADINA SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, saygıdeğer yurttaşlar; başımızı nereye çevirsek sorun var. Bugünkü önerimiz de PTT teşkilatının sorunlarıyla ilişkili.
PTT teşkilatı devasa bir teşkilat ve sorunlar da giderek içinden çıkılmaz bir hâl alıyor, derinleşiyor, devasa bir karakter kazanıyor. Ülkenin büyük, köklü kurumları gibi PTT de yirmi iki yıllık kesintisiz bir iktidarın desteğiyle güçlenip, tarihten gelen birikimiyle yaşadığımız dijital çağın gereklerine uyarlanıp en yüksek potansiyeline kavuşturulacağına, kurumsal işleyişi ve çalışanları etkileyen, maddi ve manevi birikimini her türlü talan eden bir anlayışın elinde içi boşalıyor ve bir kıymet, bir zenginlik olmaktan çıkıyor.
En başta Türkiye'de uygulanmakta olan neoliberal politikaların bir sonucu olan taşeronlaşma bütün kamu kurumları gibi PTT’yi de görüyoruz ki mahvediyor -ağır bir sömürü sistemi- kamuda devlet eliyle sürdürülmesi gereken hizmetler firmalara taşere ediliyor ve bu sistem aksaklıklardan başını kurtaramıyor. Ağır bir sömürü düzeni, güvencesizleştirme; esas olarak sendikalaştırmaya karşı işlemesi hesaplanıyor ve maalesef gerçekten de böyle oluyor, bütün hak arayışlarının önüne geçen bir niteliği var. PTT’ye baktığımızda da bu sorunlarla gerçekten her gün giderek daha da fazla yüzleşildiğini görüyoruz. Bu, tebligat sisteminden kurumun ödediği zararlara kadar her yerde kendisini gösteriyor.
Kurumda çok farklı mevzuata tabi farklı bir personel statüsü var; kamu personeli var, idari hizmet alımıyla görevlendirilmiş personel var ve bu taşeron firmaların çalışanları var. Usulsüzlükler bitmek bilmiyor, sadece kamu personeli eliyle sürdürülmesi gereken işlemler taşeron firmanın elemanlarına veriliyor ve onların da bu alanda bir birikimleri olmadığı için -özellikle adli tebligatların dağıtımı konusunda gördüğünüz gibi- pek çok sorun yaşanıyor; tebligatlar, özellikle hukuk ve icra dosyaları yerlerine ulaşamıyor.
Bankalarla yapılan anlaşmalar ayrı bir sorun. Anlaşmalar yapılıyor, yükümlülükler yerine getirilmiyor; banka kartlarının dağıtımı gibi bir tek örnekte bile dünya kadar zarar yaşanıyor. Mesela 2019 yılını takip eden dört sene içinde sadece İş Bankasına 25 milyon kadar bir zarar ödeniyor, bu sadece bir banka, artık diğerlerini siz düşünün.
Bütün bunların sonucunda çalışanlar ağır bir mobbing karşısında güçsüz ve savunmasız kalıyorlar çünkü hak arayışları da bu parçalı istihdam yapısı içinde çok uzun yıllara yayılan ve sonuçlanmayan davaların konusu oluyor. Kısacası, kurumlar sadece kapatılarak öldürülmüyor, böyle ayaktayken, devam ederken âdeta bir bitişe, bir ölüme sürükleniyorlar.
PTT kurumu böyle sadece bunlardan söz edip geçebileceğimiz bir kurum değil, gerçekten her birimizin hayatına başka başka yollarla nüfuz etmiş, çok önemli bir teşkilattan söz ediyoruz. 1840’ta kurulmuş, yine, çok köklü bir teşkilat, 2013'te yeniden yapılanıyor ve biz bu sorunlarla baş başa kalıyoruz. 1840’ta Posta Teşkilatı kuruluyor, 1855’te Telgraf Teşkilatı kuruluyor ve bilmiyorum denk geldiniz mi, tesadüfen, biz bu önergeyi tabii ki ilgisiz bir biçimde hazırlamıştık ama iki gün önce Bianet’te Diyarbakırlı hemşehrim, okuldaşım sevgili Şeyhmus Diken’in -kendisi hem bir yazardır hem de bence bir kent toplumsal tarihçisidir ve en büyük enerjisini de Diyarbakır’a hasreder- Diyarbakır Telgrafhanesini anlattığı muhteşem bir yazı var; lütfen, bunu okuyun. Bir tek kurumun işleyişinde, tarihinde, bütün bir toplumu üzerinden okuyacağımız nasıl böyle bir tarih anıtı olduğunu bize gösteriyor. Anlıyoruz ki bu Telgrafhanenin Suriçi’ndeki tarihî binası da bir tehdit altında; çeşitli söylentiler var, bir kafeye dönüştürülmesi düşünülüyor. Bu Diyarbakır Telgrafhanesi çok uzun, yüz yılı aşan süreler öncesinde kurulmuş ve Avrupa'yı Hindistan’a, Avustralya’ya bağlayan bir telgraf hattının geçiş noktasında bulunuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.
SEVİLAY ÇELENK (Devamla) - Tarihe tanıklık etmiş çok önemli bir kurumun çok kıymetli bir yapısı var ve sanki kentte yeterince tahribat olmamış gibi oranın da bir kafe olması söylentisi var. Bu sabah aradım ve PTT’nin Merkez Başmüdürü Rıdvan Acar’la görüştüm, bu söylentilerin olduğunu söyledi ama umuyoruz ki söylentiler gerçek değildir; bu konuda da bir duyarlılığa davet ediyorum. Basit bir telgraf binası değil; bizim tarihimizin, kültür mirasımızın kıymetli bir parçası. PTT’nin bütün kurumsallığı gibi… Kurumlar sadece böyle bir işleyiş mecrası değildir. Tarihe böyle hep hamasetle, böbürlenmelerle işaret etmek size düşüyor ama sahip çıkmak da hep bize düşüyor, talandan kurtarma çabası hep bize düşüyor.
Önergemizi lütfen destekleyin. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Çelenk.
Saadet Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Şerafettin Kılıç konuşacaklar.
Buyurun Sayın Kılıç. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA ŞERAFETTİN KILIÇ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
DEM PARTİ Grubunun önerisi üzerine grubumuz adına söz aldım. Genel Kurulu ve ekranları başında takip eden aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 26 Ağustos 2016’da Varlık Fonunun kurulmasıyla 7 farklı sektörden 30 şirket ve çok sayıda taşınmaz bu Fon kapsamına alındı. Kapsama alınan kamu iştirakleri o tarihten bugüne kan kaybetti, ne yazık ki zarara uğratıldı. Varlık Fonu bünyesindeki çoğu şirket Sayıştay tarafından denetlenmiyor, hâl böyle olunca şaibelerin de ardı arkası kesilmiyor. Şeffaflıkla, titizlikle denetlenmeyen her kurumda veya iştirakte mutlaka ihmaller ve keyfî tutumlar olacaktır. Denetimlerin amacı da ihmalleri ve keyfîlikleri önlemek veya ortadan kaldırmaktır. Varlık Fonu “web” sitesinde yer alan “misyon” kısmında şu ifadelere yer verilmektedir: “Türkiye’nin stratejik varlıklarını geliştirmek, değerlerini artırmak ve böylece ülkemizin öncelikli yatırımları için kaynak sağlamaktır.” Varlıklarımızın değerlerinin artırılmasını bir yana bırakın, göz bebeğimiz olan kamu iştirakleri günden güne erir hâle geldi. Bu kurumlarımızın neden zarar ettiği, bu zararlarda kimlerin ihmali bulunduğu, Fondan nerelere kaynak aktarıldığı soruları mutlaka cevaplandırılmalıdır. Geldiğimiz noktada ya varlıklarımız, kurumlarımız haraç mezat satıldı ya da elimizde kalanlar zarara uğratıldı, zarara uğratılıyor. Heba edilen, 85 milyon vatandaşımızın emeği ve birikimleridir.
Değerli milletvekilleri, Posta ve Telgraf Teşkilatı ülkemizin en köklü ve stratejik kurumlarından biridir. Kurumun varlığını sürdürebilmesi için sürekli bir gelişime ihtiyaç vardır. Gelişen ve değişen dünyada kurumsal hafızadan güç alarak teknoloji ve inovasyonu etkin bir şekilde kullanmak gelişim için olmazsa olmazdır. Burada birçok ihtiyaçtan bahsedilebilir, olması gerekenleri maddeler hâlinde sıralayabiliriz ancak demin bahsettiğim Varlık Fonu bünyesindeki bir kurumumuz için en büyük tehdit şeffaf bir şekilde denetlenemiyor oluşudur. PTT, 2016'da kurulan Varlık Fonuna devredildi, o günden bugüne kan kaybetmeye devam etti, zarar üstüne zarar açıklandı. İstihdam yöntemlerinden ziyade evvela PTT’nin varlık sorunu vardır, bu gidişatla ayakta durması kolay görünmüyor. Sadece PTT de değil, kurumlarımızın neredeyse tamamında taşeron işçi çalıştırılmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
ŞERAFETTİN KILIÇ (Devamla) – Taşeronluk yöntemi sadece firmalar için kazançlı bir yöntemdir; firmalar dışında, işçilere ağır koşullarda çalışma, devlete ise ek maliyet yüklemekten başka bir işe yaramaz. Burada, daha önce, taşeron işçi yönteminin bütün devlet kademelerinde sonlandırılması gerektiğini ifade etmiştik. Bununla da sınırlı kalınmamalı, taşeron firma olarak tek işi devlet kurumlarında işçi çalıştırmak olan firmaların bağlantıları mutlaka ortaya çıkarılmalı, bunlardan kimlerin kazanç elde ettiği açıklanmalıdır. PTT firma çalışanları, Karayolları taşeron işçi çalışanları, belediye taşeron işçileri, ek ders karşılığı çalışanlar, ücretli öğretmenler ve benzerleri başta olmak üzere insan onuruna yaraşmayan koşullarda ve düşük ücret karşılığında çalışan bütün çalışanlarımızın çalışma koşulları mutlaka iyileştirilmelidir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kılıç.
İYİ Parti Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Yüksel Selçuk Türkoğlu konuşacaklar.
Buyurun Sayın Türkoğlu. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; ülkemizde, Posta ve Telgraf Teşkilatı AŞ Genel Müdürlüğü bünyesinde parçalı, personel istihdamı çerçevesinde toplamda 40 bin kamu emekçisi çalışmaktadır. Bunların yaklaşık 11 bini 399 sayılı KHK’ye, 11 bini idari hizmete, 18 bini de taşeron firmalara ait personelden oluşur. Bir kıyas olsun diye söylüyorum, nüfusu bize yakın ülkelerde, örneğin; Almanya’da 500 bine yakın, Fransa’da 244 bin, İngiltere’de 168 bin, İtalya’da ise 121 bin kişiyle bu ülkelerde bu hizmeti posta ve telgraf kurumları yani kamu yapmaktadır; bizde ise toplam 40 bin.
Kamu kurumunun yasa gereği ülke genelinde herkese nitelikli, eşit, hızlı ve sürdürülebilir bir hizmet vermesi gerekmektedir. Üstelik verilen hizmetin kalitesi ve kapsamı itibarıyla da nüfusumuza orantılı bir şekilde yeterli personel bulundurma sorumluluğu vardır. Dünya genelinde pandemi süreciyle birlikte kargo trafiği artmışken, yanı sıra posta ve banka işlem hacimleri de genişlemişken PTT'nin güdük kalışına imza atmak da herhâlde bu iktidarın başarısı olsa gerek. Son sekiz yıldır personel alımı da yapılmayınca doğal olarak hizmetler aksıyor, mevcut çalışanların iş yükü de katlanmaya devam ediyor. AK PARTİ iktidarı, PTT bünyesinde hiçbir muhalif sesin çıkmasına tahammülü olmayan, her geçen gün demokrasiden, çok seslilikten biraz daha uzaklaşan yöntemlerle çalışmaktan pek bir keyif alıyor anlaşılan ve maşallah, yöneticileri de kraldan çok kralcı davranmaya kurumda devam ediyor. Çalışandan yana itiraz eden ve haklı taleplerini dile getiren, bu örnek önergede olduğu gibi HABER-SEN üyeleri olmak üzere muhalif her türlü sesin, her türlü sendikanın nefes almasına bile müsaade edilmiyor. Posta dağıtıcılarına uzun süredir sayı dayatmasıyla âdeta zulmediliyor ve istekleri dışında cumartesi günleri de çalışma baskısıyla karşı karşıya bırakılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) – Tamamlayacağım Başkanım.
İktidarınızda her işe tüccar zihniyetiyle bakma anlayışınız devletin yerine getirmekle yükümlü olduğu kamu görevlerini maalesef niteliksizleştirdi. Döneminizde iyice gemi azıya alan, her meseleye kâr zarar hesabıyla yaklaşma ve her planlamadan bir rant devşirme mantığı zorunlu kamu hizmetlerini dahi işte, böyle yapılamaz hâle getirdi. Bakınız, ben bir kamu görevlisiyim, uzun süre de kamuda sendikacılık yaptım; AK PARTİ iktidarının kamuya bakışı şudur: Kamu çiftliktir, kamu çalışanları da köledir, hatta teşbihte hata olmaz, kamu çalışanları siyasi iradenin cariyesidir.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sivas Milletvekili Sayın Ulaş Karasu konuşacaklar.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ULAŞ KARASU (Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DEM PARTİ’nin grup önerisi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin en köklü kurumlarından biri olan PTT, AKP iktidarları boyunca kamu zararı ve usulsüzlük iddialarının tam merkezine oturdu. 2017'de Türkiye Varlık Fonuna devredildikten sonra her geçen gün zarar eden PTT’de kan kaybı yıllardır sürüyor. 2017 yılında 641 milyon kâr eden kurum aradan geçen yıllarda hep zarar etti ama bu gerçek hep gizleniyor. Bakın, 2022 yılında açıklanan zarar 259 milyon ama -Sayıştay raporundan okuyorum- gizlenen kayıp para 3 milyar 219 milyon 807 bin yani PTT’nin gerçek zararı 3 milyar 478 milyon.
Varlık Fonunun buraya çökmesiyle PTT’nin sadece mali yapısı değil, personel yapısı da bozuldu, iş barışı kalmadı. Bakın, bizi kıskanan Almanya'da 500 bin, İtalya'da 120 bin posta çalışanı varken ülkemizdeki posta çalışanı yaklaşık 41 bin kişi; üstelik aynı işi yapan ancak farklı statüde olan pek çok sayıda personel ayrımcılığın ve sürgünlerin gölgesinde çalışmak zorunda. Son olarak PTT Adana şubesinde çalışan HABER-SEN üyesi Ahmet Aydoğan Erzurum’un Şenkaya ilçesine sürgün edildi. Sürgünün sebebi ise sosyal medya paylaşımları. Neymiş? PTT’de yaşananları anlatmış, iktidarı eleştirmiş. Yine, HABER-SEN eski Genel Başkanı Musa Özdemir Mersin’den Kayseri’ye, Mehmet Yusuf Yıldırım Diyarbakır’dan Gaziantep'e sürgün edildi. Daha dün Tevfik Bulut Çanakkale'den Edirne’ye sürgün edildi. Siz biat eden çalışan istiyorsunuz, biat etmeyince yıldıracağınızı sanıyorsunuz; daha çok beklersiniz!
Değerli arkadaşlar, iktidar bir yandan “tasarruf” diyor ama o tasarruf PTT’nin üst yönetimine hiç uğramıyor. AKP'nin atadığı yöneticiler servet garantili iş sözleşmeleri yapıyor. Nasıl mı yapıyor, anlatayım. PTT’nin Bilgi Teknolojileri AŞ diye şirketi var. Bu şirketin yöneticileri kendilerine sözleşme hazırlamışlar, iş akitleri feshedildiğinde brüt maaşlarının tam 36 katı tazminatı ceplerine indiriyorlar; bunu Sayıştay söylüyor. Komisyonda sordum, Genel Müdür “Hâlâ devam ediyor.” dedi. Yani bu şirketteki yönetici hırsızlık da yapsa, görevini kötüye de kullansa, sözleşmesinin dolmasına bir gün kalsa bile maaşının 36 katı tazminat alacak. Siz tüyü bitmemiş yetim için tasarruf diyorsunuz, atadığınız bürokratlar cebine parayı indiriyor.
Yine, yerli ve millî diye kurduğunuz PTT PAL dört yılda borca battı. 2 milyon dolarlık kayıp altın dosyası vardı, sümen altı ettiniz. Bu kadar vicdansızlık içinde söylenecek tek söz var size, o da “Yazıklar olsun!”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, bitirelim lütfen.
ULAŞ KARASU (Devamla) – Tamamlıyorum Başkanım.
Değerli arkadaşlar, gördüğünüz gibi PTT tasarruf etmiyor ama şubelerini tasarruf gerekçesiyle birer birer kapatıyor. Bir önerge verdim, Bakan itiraf etti. Toplamda 3.775 iş yeri vardı PTT’nin, üç yıl içinde bunun 355’ini kapattılar. Sizden önce köylerde bile PTT vardı, şimdi ilçelerdeki şubeleri kapatıyorsunuz. Uzaya uydu göndermek güzel, buradan projenizi alkışlıyorum. Yalnız, Sivas’ın köylerinde telefon çekmiyor, internet çekmiyor. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz? Buraya gelmeden önce, Yozgat Sarıkaya İlçe Başkanımız Mustafa Yalçın aradı, dedi ki: “Uzaya uydu gönderen iktidar Sarıkaya’nın köy yollarını niçin yapmıyor?” Sivas’ın, Yozgat’ın köy yollarını niçin yapmıyorsunuz sayın iktidar yetkilileri? PTT’deki yolsuzluklar, arsızlıklar üç dakikada konuşulacak bir şey değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ULAŞ KARASU (Devamla) – Yüz seksen dört yıllık bir şirketin liyakatsiz yöneticileri PTT’nin itibarını yerle bir etti.
Meclis araştırma önergesini destekliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karasu.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bilecik Milletvekili Sayın Halil Eldemir konuşacaklar.
Süreniz üç dakikadır.
Buyurun Sayın Eldemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HALİL ELDEMİR (Bilecik) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DEM PARTİ Grubunun vermiş olduğu önerge hakkında konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, sizleri, sizlerin nezdinde de aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
AK PARTİ, kuruluşundan itibaren birçok alanda yenilik yapmış ve bu yenilikleri milletimize hizmet olarak aktarmayı başarmış bir partidir. Ulaştırma ve haberleşme alanında yaptığımız yeniliklerle birlikte iletişim ağımız güçlenmiş, vatandaşlarımızın hayatı kolaylaşmıştır.
Haberleşmenin ülkemizdeki en önemli kurumlarından biri de hiç şüphesiz PTT’dir. Ülkemizin köklü ve saygın kurumlarından biri olan PTT, 1840 yılında Posta Nezaretinin kurulmasıyla birlikte yaklaşık yüz seksen üç yıldır faaliyetlerine devam eden bir kurumdur. PTT, kuruluşundan bugüne milletimize hizmet etmiş, iletişim ve lojistik alanında önemli görevler üstlenen bir kurumdur. Mektuplarımızı, kargolarımızı, yazışmalarımızı; kısaca, iletişimin önemli bir ağını PTT gibi millî bir kurumla sağlamaktayız. Birçok alanda yaptığımız yenilikler, teknolojik hamleler PTT gibi ülkemizin önemli bir kurumunda da yapılmıştır. Posta ve telgraf hizmetlerinin elektronik hâle geçmesiyle kolay erişim sağlanmış, 81 ilimize kurduğumuz Pttmatiklerle birlikte vatandaşımızın işlerini rahatlıkla halletmesi sağlanmıştır. Tüm dünyada olduğu gibi e-ticaret, kargo ve lojistik sektöründeki gelişmeye paralel olarak PTT ürün ve hizmetlerini çeşitlendirmeye başlamıştır. PTT AVM’nin kurulmasıyla birlikte ülkemizin önemli bir kuruluşu e-ticaret alanında da faaliyetlerine devam etmektedir. Bu gelişmelerle birlikte, PTT’nin personele olan ihtiyacını gidermek amacıyla çeşitli istihdamlar oluşturulmuştur. Önergede bahsedilen, PTT’de çalışan işçilerin sendikal haklarından yararlanmadığı ve kadın çalışanların ayrımcılığa uğradığı şeklindeki iddialar söz konusu değildir. PTT, kurum olarak birçok vatandaşımıza istihdam sağlamaktadır. Özellikle kadın istihdamının en çok sağlandığı kurumlar arasındadır. Ayrıca, işçilerin anayasal hakkı olan sendikalaşma ve sendikal faaliyetler de serbestçe yapılabilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
HALİL ELDEMİR (Devamla) - Son olarak, önergede bahsedilen Diyarbakır Yenişehir’de PTT Merkez Müdürlüğünün hizmet binası kiralanmasındaki iddialar gerçeği yansıtmamaktadır. Kurumdan aldığımız bilgilere göre, önceki hizmet binasının depreme dayanıklı olmaması sebebiyle Diyarbakır Yenişehir PTT Müdürlüğü binası 14/2/2022 tarihinde kiralanmıştır. SPK lisanslı değerleme kuruluşunca belirlenen kira rayiç değerlerinin altında bir tutarla kiralama yapılmıştır.
Netice itibarıyla PTT ülkemizin en önemli şirketlerinden biridir. Elbette ki sorunları ve eksikleri olabilir. Daha geçen hafta düzenlemiş olduğumuz bir kanunda, Meclisimizden geçen bir kanunda PTT’yle ilgili 5 madde bugünkü Resmî Gazete’yle yürürlüğe girmiş oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİL ELDEMİR (Devamla) – Burada şunu söylemek isterim: Yüz seksen üç yıldır ülkemizi haberleşme alanında başarıyla temsil eden PTT’nin itibarının zedelenmemesine dikkat etmemiz lazım.
Önergenin aleyhinde olduğumuzu bildiriyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
4.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Yunus Emre ve arkadaşları tarafından, Türkiye’nin AB’ye üyelik müzakerelerinin yeniden başlatılması amacıyla 9/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Temmuz 2024 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
9/7/2024
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 9/7/2024 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Murat Emir
Ankara
Grup Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili Yunus Emre ve arkadaşları tarafından, Türkiye’nin AB’ye üyelik müzakerelerinin yeniden başlatılması amacıyla 9/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (695 sıra no.lu) Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 9/7/2024 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Yunus Emre konuşacaklar.
Buyurun Sayın Emre. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
CHP GRUBU ADINA YUNUS EMRE (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bu hafta sonu Romanya’nın başkenti Bükreş’te önemli bir toplantı gerçekleştirildi. Bu toplantıda, Sosyalist Enternasyonal Avrupa Komitesi Toplantısı’nda alınan kararda ülkemiz için, ülkemizin Avrupa Birliği üyeliği için önemli bir açıklama vardı. Değerli arkadaşlarım, bu metinde, Cumhuriyet Halk Partisinin son seçimdeki etkileyici zaferi de not edildikten sonra, Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecine, Cumhuriyet Halk Partisinin öncülüğünde bu mücadeleye, demokrasi ve reform mücadelesine desteğini Sosyalist Enternasyonal açıklamış oldu.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik hedefi sadece bugün için değil öteden beri, Avrupa Birliğinin ortaya çıktığı günlerden beri gündemimizde olan bir konu ancak son yıllarda, maalesef Türkiye bu hedefinden son derece uzaklaştı ve Avrupa Birliği metinlerinde de Türkiye bir aday üye olarak değil, aslında bir aday üyelik olarak değil komşuluk ilişkileri yürütülecek bir ülke olarak tanımlanmaya başlandı. Peki, bu acıklı duruma, Türkiye’nin demokrasi, hukuk devleti anlayışından uzaklaştığı, ekonomik gelişme imkânlarından uzaklaştığı bu acıklı duruma nasıl geldik? Bu noktada şunu hatırlatmak istiyorum: Tabii ki Avrupa’da vizyonsuz birtakım politikacıların bu duruma gelinmesinde ciddi bir payı var ama ne yazık ki Türkiye'de iktidarda bulunanların yanlış politikaları, yanlış uygulamaları Türkiye'yi bu noktaya getirmiş bulunuyor.
Değerli arkadaşlarım, samimi olarak şu tespiti yapmak istiyorum, şu teşhisi yapmak istiyorum: İktidar partisi, aslında, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyesi olmasını istemiyor. Tam olarak aslında böyle bir Türkiye arzu ettikleri için, yolsuzluklara batmış bir yönetim anlayışı var olduğu için, Türkiye'de hukuk devleti, insan hakları, demokrasi yerleşirse, kökleşirse böyle bir ceberut devlet anlayışını yürütemeyecekleri için aslında bile isteye bu Avrupa Birliği üyelik sürecini baltaladıkları teşhisini yapmak istiyorum çünkü Cumhuriyet Halk Partisinin -az önce ifade ettim- öncülüğünde Türkiye'de yapılacak ilk seçimlerden sonra Avrupa Birliği yolculuğu tekrar başlayacak ve iktidar tarafı şunu çok iyi biliyor ki böyle bir ortamda, Türkiye’nin Avrupa Birliği gündeminin bulunduğu bir ortamda hukuk, demokrasi ve insan hakları Türkiye’de böyle bir durumda olmayacak; Avrupa Birliğine CHP öncülüğünde Türkiye’nin katıldığı bir ortamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmadığı, Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmadığı bir ortam olmayacak. Böyle bir ortamda, böyle bir Türkiye’de Merkez Bankası, TÜİK gibi kurumlara güven bu şekilde zayıflatılamayacak; TÜİK enflasyon hesaplamasında örneğin doktor muayenesini 34 lira olarak belirleyemeyecek, istatistiklere yalan söyletemeyecek; eski Ulaştırma Bakanı çıkıp garanti verilen yolların işletmelerinde CEO olamayacak; Türkiye’de kurumlar ve liyakat anlayışı tekrar uygulamaya sokulacak. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyesi olduğu bir ortamda iktidar yandaşları bir taraftan da 3 maaş, 5 maaş alamayacaklar; üniversitelerimizden mezun olan gençlerimiz “Aman biz bavullarımızı toplayalım, Türkiye’yi terk edelim, yurt dışında fırsatlar arayalım.” anlayışı içerisinde olmayacaklar; vatandaşlarımız Avrupa Birliği üyesi ülkelerin konsolosluklarının kapılarında vize kuyruklarında beklemeyecekler; iş cinayetlerinde her yıl canlarımızı kaybetmeyeceğiz; Türkiye'yi bir sığınmacı deposu hâline getiren politikalar terk edilecek.
Değerli arkadaşlarım, bu örnekleri çoğaltabilirim. Türkiye’nin Avrupa Birliği hedefinden kopmuş olması iktidarın yanlış politikalarının doğrudan bir sonucudur ve iktidara geldikleri dönemde, başlangıç aşamasında, sanki bir Avrupa Birliği üyeliği hedefi varmış gibi, bunu bir kaldıraç olarak kullanarak kendilerine yönelik bürokratik direnci ortadan kaldırma yoluna gittiler ama ne zaman ki gerçek manada bu direnci ortadan kaldırmış oldular, bu Avrupa Birliği gündemini de bir kenara bıraktılar.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin çok ağır sorunları olduğunun farkındayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YUNUS EMRE (Devamla) – Toparlıyorum Başkanım.
BAŞKAN – Lütfen.
Buyurun.
YUNUS EMRE (Devamla) – Bu sorunların aşılması için tekrar Türkiye’nin çağdaş medeniyet yoluna girmesi, hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan hakları ilkelerini bir temel hedef, temel öncelik hâline getirmesi, bölgesinde barışı, huzuru hedefleyen bir dış politika anlayışını gündemine almış olması ve tabii, ekonomiyi iktidarda bulunanların daha da zenginleştirilecekleri, daha da onların yandaşlarının önlerinin açılacağı bir alan olmaktan çıkartıp vatandaşların huzuru için, refahı için kaynakların seferber edildiği bir alan hâline getirecekleri bir Türkiye özlemini hatırlatmak istiyorum.
Son olarak değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu öneriyle tekrar Türkiye’de Avrupa Birliği hedefinin az önce ifade ettiğim gibi partimizin de uluslararası plandaki gayretleriyle uyumlu bir şekilde gündemimize gelebilmesi için böyle bir araştırma komisyonunun kurulması için Genel Kurulun desteğini istiyoruz.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Emre.
Saadet Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Cemalettin Kani Torun konuşacaklar.
Buyurun Sayın Torun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA CEMALETTİN KANİ TORUN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Avrupa Birliğiyle ilişkilerin güçlendirilmesi ve Avrupa Birliği üyeliğinin temel bir hedef hâline gelmesi geçmiş dönemlerde demokratikleşme ve insan hakları noktasında ülkemize önemli katkılar sağlamıştır. Üyelik sürecinde yapılan mevzuat değişiklikleriyle kısa sürede katedilen mesafeye hepimiz şahit olduk. Avrupa'daki göçmen karşıtı ve İslamofobik eğilim ve Avrupa Parlamentosu seçiminde aşırı sağ partilerin yükselişi; Avrupa Birliği ülkelerine göçmüş 5,5 milyon vatandaşımıza ek olarak Batı Trakya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde yaşayan 1 milyon soydaşımız adına bizler için endişe verici olmuştur. Geçtiğimiz günlerde İngiltere ve Fransa'daki seçimler Avrupa için ılımlılaşma sinyali vermişse de üzerimize düşen sorumluluk gereği ilişkilerimizi geliştirmeyi en çok da bu konuda mücadele ortaya koymak için sürdürmeliyiz.
Ancak bu ilişkilerin sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi için iç siyasetimizde de atmamız gereken adımlar bulunmakta ve siyasi ahlakın tesis edilmesi bunların başında gelmektedir. Siyasi ahlak, kamu görevlilerinin ve siyasetçilerin hesap verebilirliğini artırarak kamu kaynaklarının etkin kullanımını sağlar ve halkın devlete olan güvenini yeniden tesis eder. Yolsuzlukla mücadelede önemli bir araç olan siyasi ahlak yasası sadece kamu kaynaklarının israfını önlemekle kalmaz, aynı zamanda toplumsal adaleti zedelenmekten korur ve ekonomik kalkınmayı teşvik eder.
Türkiye'nin Avrupa Birliği standartlarına uyum sağlaması “salt üyelik” olarak algılanırsa, bu algıyla karşı çıkılmasına zemin hazırlanırsa son tahlilde kaybeden Türkiye olacaktır. Kopenhag Kriterleri yerine ikame edilen Ankara kriterlerinin son sekiz yılda ülkemizi her alanda nasıl bir çıkmaza soktuğunu maalesef halkımız acı bir şekilde tecrübe etti. Avrupa Birliği standartlarıyla uyum çerçevesinde, hiç vakit kaybetmeden AİHM kararlarına uyulması, hukukun siyasallaşmasının önüne geçilmesi gerekmektedir. “Türkiye” denilince kimsenin aklına uyuşturucu, mafya ve kara para gelmemeli, seçilmişler hapsedilirken kayyumlar halkımızın demokratik haklarını elinden almamalıdır. Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu -GRECO- tavsiyeleri doğrultusunda siyasi etik ilkelerinin yasalaştırılması ve bu alanda yapılan çalışmaların referans alınması gerektiğine inanıyoruz. Genel Başkanımız Sayın Ahmet Davutoğlu’nun da belirttiği gibi, Türkiye'nin Avrupa Birliği vizyonu sadece dış politika meselesi değil, Türkiye'nin modernleşme ve demokratikleşme sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın Torun.
CEMALETTİN KANİ TORUN (Devamla) – Biz Gelecek Partisi olarak daha önce hak ettiğimiz vize muafiyeti, ülkemizin ihtiyacı olan uzun vadeli yatırıma yönelik dış kaynaklar gibi menfaatleri ülkemize kazandıracak olan, Avrupa'nın değil, ortak bir aklın ürünü ve insan haklarının gereği olan yapısal reformların gerçekleştirilmesi için destek vermeye hazır olduğumuzu ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Torun.
İYİ Parti Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Selcan Hamşıoğlu konuşacaklar.
Buyurun Sayın Hamşıoğlu. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA SELCAN HAMŞIOĞLU (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zamanlama biraz manidar oldu tabii. Geçtiğimiz hafta UEFA’nın Türklüğün sembolü bozkurt karşısında büründüğü riyakâr, antidemokratik, ırkçı tutumdan sonra, şimdi biz hangi normdan hareketle idealize edeceğiz Avrupa'yı, çok da bilemiyorum. Gördük ki kim demokrasiyi, temel hak ve hürriyetleri Avrupa’yla özdeşleştiriyorsa, Avrupa'ya bunların garantörlüğü rolü biçiyorsa yanılgı içindedir; zira Avrupa değerleri klişesi bir balondur, Avrupa'nın bütün değerleri kendinedir. Çok kültürlü varsaydığımız Avrupa eritebildiği, pardon, entegre olabildiği oranda hoş görür o kültürleri veya ihtiyaç hasıl olduğunda, kullanılabildiği oranda besler kimi kimlikleri. Avrupa'nın geçmişi de geleneği de engizisyondur, din savaşlarıdır, soykırımdır, Türkiye sınırına kurdukları, sığınmacıları kafeslere tıktıkları o gizli mülteci hapishaneleridir -iki gün sonra burada gözyaşlarıyla anacağız- Srebrenitsa’dır. Ortada değerler anlamında öykünecek bir durum yoktur ve fakat biz bir dünya düzeninin, bir sistemin parçasıyız ve evet, bu sistem içinde ittifaklar belirleyicidir ve evet, pergelin ucunu Türkiye'ye koyarak çizdiğimiz geniş, bu çetrefilli coğrafyada Avrupa Birliği de diğer bütün bölgesel ittifaklar gibi önemlidir ama bu kadar, bundan ibaret. Biz, tam burada düğmeyi çok yanlış ilikliyoruz, abartıyoruz, yüceltiyoruz, bu sırada da kendimizi fazlaca küçültüyoruz; AB’ye bizi, haşa, yeni baştan yaratacak bir kudret atfediyoruz. Avrupa Birliği, ne olursa olsun, her şartta varılması gereken bir hedef olamaz, Türkiye Cumhuriyeti’nin millî menfaatlerine uyduğu müddetçe dâhil olunan bir süreç olabilir ki üyelik Türkiye Cumhuriyeti devletinin tercihidir. Madem öyledir, iktidarların seçmen profillerinin nabzına göre kullanacağı konjonktürel bir iç politika aparatı gibi değil, devlet politikası gibi şekillendirilmelidir; her gelenin kendine ve keyfine yontamayacağı bir omurgaya, ilkeye ve çizgiye sahip olmalıdır. Atmış beş yıl arkadaşlar, hangi devlet, üstelik de sadece jeopolitiği bile onu vazgeçilmez kılarken böyle bekletilebilir? Avrupa Birliği Türkiye’yi potansiyel üye görüyor olsaydı eğer, sığınmacı hendeğine çevirir miydi mesela, bunu sorgulamak zorundayız. Sığınmacı tehdidi, evet, iktidarın çok yanlış Suriye politikasının sonucudur ama bu bataklığı finanse eden de Avrupa Birliğidir. Cumhurbaşkanının ifadesiyle Avrupa'nın huzuru kaçmasın diye sığınmacı istilasına rıza göstermemiz, evet, yanlıştır ama huzuru kaçmasın diye mültecileri üzerimize, sığınmacıları üzerimize süren de AB’dir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.
SELCAN HAMŞIOĞLU (Devamla) – Ben, şimdi, bazı arkadaşlarımızın Avrupa'da değişen iktidar profillerinden kaynaklanan heyecanını anlayabiliyorum ama bu altmış beş yılda hem Türkiye'de hem Avrupa'da çok iktidar değişmiş, netice değişmemiştir. Bizim, Avrupa Birliği politikasının omurgasını oluştururken karar vermemiz gereken Kuzey Kıbrıs’tan vazgeçip vazgeçmemektir, Ege’deki egemenlik haklarımızı devredip etmemektir, ekümenikliğe yol verip vermemektir. Bize, başlık, fasıl diye sunulanları AB istiyor diye düzenlemek Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşlarına hakarettir. Türkiye, AB dayattığı için değil Türk milleti böylesine layık olduğu, dahası, vatandaşlarının temel hakkı bu olduğu için adalet ve demokrasiye halel getirmemelidir. Kendi refahı, huzuru, güvenliği için yükseltmeyi ve değere dönüştürmeyi becerebilirse kapılarda bekletilen değil, kapısı aşındırılan ülke hâline gelir zaten.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Hamşıoğlu.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Ceylan Akça Cupolo konuşacaklar.
Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
DEM PARTİ GRUBU ADINA CEYLAN AKÇA CUPOLO (Diyarbakır) – İkinci soyadımı doğru telaffuz ettiğiniz için teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de öncelikle ekranları başında izleyen halklarımızı selamlıyorum ve yakın zamanda yaptığımız iradeye saygı yürüyüşüne katılan bütün yoldaşlarımı, arkadaşlarımı iradeye sahip çıktıkları için, bu gösterdikleri, verdikleri emek için saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamı dört başlıkta kurgulamak istiyorum. Dört dakikada bu uzun metrajlı korku filmini, AB-Türkiye sürecini nasıl özetlerim bilmiyorum ama elimden geleni yapacağım. Sinema filmi kısmını da Sırrı Başkana bırakacağım. AB, belli değerler çevresinde bir araya gelmiş bir yapıdır -işte bu değerlerden bahsederken- insan onuru, demokrasi, özgürlükler, hukukun üstünlüğü, bu tip, sizin bazen alerjik reaksiyon gösterebileceğiniz değerler etrafında toplanan bir yapıdır. Türkiye de böyle bir yapının parçası olabileceğini düşünerek buraya başvurmuş, bu yapının bir parçası olmak istediğini söylemişti. Biz, öncelikle -sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim- DEM olarak Türkiye'nin AB’ye üyeliğini savunuyoruz çünkü bu değerleri savunuyoruz yani insanlığın bu ortak değerlerini savunuyoruz ve bu değerlerin parçası olmamızı sağlayan, bu değerleri işletmemizi sağlayan her tür yapının parçası olmamızın önemli olduğunu düşünüyoruz. Ancak 2013'ten beri iç siyasette konsolidasyonu sağlamak için AB’yi düşmanlaştıran bir siyaset izleyen AK PARTİ'nin yeni yönetim biçimi sebebiyle AB’yle ilişkiler tamamen bir çıkmaza girmiş durumda. Portakal bıçaklamaktan patates doğramaya giden, AB’de belli ülkeleri hedef alan ve bunu iç siyasete malzeme eden bir bakış açısı belirlendi. Bunu yaparken yani portakal bıçaklarken aynı zamanda AB fonlarından tırnakçılık yapan bürokratları da kendi içinde barındıran bir siyasi anlayışla ne yazık ki karşı karşıyayız ve bunu gören AB bundan sonra bu merkezî hükûmetle ilişkilenmektense yerel yönetimlerle ilişkilenmek istediğine karar verdi, 2019'dan beri de bunu yapıyor; yerel yapılarla muhatap oluyor, bütün projelerini, siyasetini bunun üzerinden kuruyor. Siz bunu gördünüz, bunu gördüğünüz için de 2016'da bir kayyum atadınız, 2019'da kayyum atadınız ve şimdi de Belediye Başkanlarımızın pasaportlarını iptal ediyorsunuz. Neden iptal ediyorsunuz? “AB’den gelebilen yani AB uyum süreci için buralara gelebilecek bütün fonlardan tırnak almaya nasıl devam ederim? Para tırnaklamaya nasıl devam edebilirim?” diyerek bizim Belediye Başkanlarımızın pasaportlarına herhangi bir hukuki gerekçe olmadan tahdit koyuyorsunuz. Kayyum tehdidini başlarının üzerinde gezdirmeye devam ediyorsunuz.
Biz, dediğim gibi, bu değerler etrafında Türkiye'nin toplanması gerektiğine inanıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CEYLAN AKÇA CUPOLO (Devamla) – Tamamlayacağım hemen.
BAŞKAN – Buyurun, buyurun.
CEYLAN AKÇA CUPOLO (Devamla) – Zaten bulunduğu coğrafik, bölgesel konum sebebiyle, siyasi pozisyon sebebiyle, bulunduğu ekonomik konum sebebiyle AB’nin bir parçası olması, Türkiye'nin ve Türkiye halklarının çıkarınadır, bizi yalnızca daha iyi bir noktaya götürebilecektir. Biz, tabii ki de AB’nin kalkıp Türkiye'yi dövmesi gerektiğini, Türkiye’ye baskı uygulaması gerektiğini asla savunmuyoruz. Sadece hukukun üstünlüğü etrafında bir araya gelmiş bu ülkelerle bizim de aynı ilkeler çevresinde bir araya gelebileceğimizi ama bunu AB’yi mülteci anlaşması üzerinden rehin alarak veya bunu bir şantaj malzemesine çevirerek kullanacağınız bir zemini reddediyoruz. Önceki konuşmacıların sığınmacılara dair dile getirdiği “istila” gibi veya işte “sığınmacı tehdidi” gibi kelimeleri kullanmalarını da reddediyorum. Orta Asya'daki yurtlarından kalkıp buraya sığınmış hiç kimsenin sığınmacılara “istila” veya “tehdit” gibi terimler kullanmasını kabul etmiyoruz.
Bu önergeye “evet” oyu vereceğimizi tekrar belirtiyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Cupolo.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın İsmail Emrah Karayel.
Buyurun Sayın Karayel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL EMRAH KARAYEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Avrupa Birliğine tam üyelik, ülkemizin stratejik hedefidir. Bu yönde daha önce birçok çalışma yapılmış ve bundan sonra da bu çalışmalar yapılmaya devam edecektir. Bu çerçevede, 2002 yılından bu yana temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi ve hukukun üstünlüğüyle demokratikleşmenin derinleştirilmesi amacıyla birçok siyasi reform gerçekleştirilmiştir.
“Avrupa Birliği üyeliği” dediğimizde aklımıza 3 temel başlık gelir. Bunlardan bir tanesi, yeni fasılların açılması. İkincisi, gümrük birliğinin güncellenmesi; üçüncüsü de vize serbestisidir. Yeni fasılların açılması, 11 Aralık 2006 tarihinde limanların Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne açılması şartıyla, 8 faslın bu şarta bağlanmasıyla durdurulmuştur. Gene 8 Aralık 2009 tarihinde 6 fasıl, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından tek taraflı olarak bloke edilmiştir. Gümrük birliğinin güncellenmesi hakkında 2018 yılındaki Genel İşler Konseyinin kararıyla güncellemenin başlatılmayacağı kararı verilmiştir. Vize serbestisi konusunda çeşitli kriterler konuşulsa da Türkiye dışında son Avrupa Futbol Kupası’nda yer alan neredeyse bütün takımlar vize serbestisine sahipken tamamen siyasi bir duruşla Türkiye'ye vize serbestisi sağlanmamaktadır.
Türkiye, Avrupa’yla ilişkilerinde maalesef Doğu Akdeniz ve Kıbrıs konularında şarta bağlanmıştır. Türkiye'nin Avrupa Birliğinden istediği temel şey, adil ve eşit muameledir. Biz Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında Karma Parlamento Komisyonu ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu olarak Avrupa Birliğiyle ilişkilerin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafına düşen kısmının geliştirilmesi için yoğun çaba sarf ediyoruz. Evet, ülkemizi her fırsatta Doğu Akdeniz ve Kıbrıs konusunda şarta tabi tutan, insan hakları konusunda eleştiren Avrupa Birliği, maalesef günümüzün, belki son yüzyılların en büyük soykırımı olan Gazze'de İsrail'in gerçekleştirdiği soykırıma sessiz kalmaktadır. AB, üye ülkelerin bir kısmı hariç Filistin'i tanımamakta, İsrail'i desteklemeye devam etmektedir. Açlıktan çocuklar ölürken, kadınlar çadırların içerisine atılan bombalarla diri diri yakılırken ve 7 Ekimden bu yana İsrail'in gerçekleştirdiği soykırımda 15.694'ü çocuk, 10.279'u kadın olmak üzere toplam 38.153 Filistinli şehit edilmişken -dün yapılan saldırılarla bu sayıya 40 kişi daha eklenmiştir- ve…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun tamamlayın lütfen.
İSMAİL EMRAH KARAYEL (Devamla) – …dünyanın gözü önünde bir soykırım gerçekleştirilirken, maalesef Avrupa Birliği yöneticileri, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin birçoğu da İsrail'e ses çıkarmazken Türkiye'yi insan haklarından, üç beş kişi özelinde insan haklarından dolayı Avrupa Birliğine alınmadığı, gümrük birliğinin güncellenmediği ya da vize serbestisinin gerçekleştirilmediği hikâyesine inandırmaya çalışmaları son derece akıl dışıdır. Biz Türkiye olarak üzerimize düşenleri yapmak istiyoruz. Eğer Avrupa Birliği gerçekten bu konuda samimiyse, muhalefetle birlikte, hep birlikte hepimizin bir hedef olarak gerçekleştirdiği, stratejik bir hedef olarak gördüğü Avrupa Birliği sürecinde bize fasılları açmalarını kendilerine tavsiye ediyoruz ve bu konuda muhalefetle, bütün muhalefet partileriyle komisyonlarımızda ve Genel Kurulda ortak hareket ettiğimizi buradan bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
5.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına alınmasına ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerine; 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 9/7/2024 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Abdulhamit Gül
Gaziantep
AK PARTİ Grubu
Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak dağıtılan 143 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına alınması ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
9 Temmuz 2024 Salı günkü (bugün) birleşiminde 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümünde yer alan maddelerin oylamalarının tamamlanmasına kadar,
10 Temmuz 2024 Çarşamba günkü birleşiminde 143 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin ikinci bölümünde yer alan maddelerin oylamalarının tamamlanmasına kadar,
11 Temmuz 2024 Perşembe günkü birleşiminde 143 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
11 Temmuz 2024 Perşembe günkü birleşiminde 143 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde haftalık çalışma günlerinin dışında 12 Temmuz 2024 Cuma günü saat 14:00'te toplanması ve bu birleşiminde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan işlerin görüşülmesi ve aynı birleşiminde 143 Sıra Sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
16 Temmuz 2024 Salı günkü birleşiminde 64 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
17 Temmuz 2024 Çarşamba günkü birleşiminde 120 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
18 Temmuz 2024 Perşembe günkü birleşiminde 121 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
çalışmalarını sürdürmesi;
143 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması,
Önerilmiştir.
143 sıra sayılı Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) | ||
Bölümler | Bölüm Maddeleri | Bölümdeki Madde Sayısı |
1. Bölüm | 1 ila 22'nci maddeler | 22 |
2. Bölüm | 23 ila 39’uncu maddeler (Geçici 1, 2 ve 3'üncü maddeler dâhil) | 20 |
Toplam Madde Sayısı | 42 |
BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere söz talebi yok.
İlk söz, Saadet Partisi Grubu adına Sayın Bülent Kaya’ya aittir.
Buyurun.
Süreniz üç dakikadır Sayın Kaya.
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzük'ün 5’inci maddesi gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Temmuz günü tatile girmesi gerekiyordu. Elbette bunun istisnaları var, Genel Kurulun aksine bir karar alması bunun istisnasıdır. Bu istisna kapsamında da Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu temmuz ayında -Sayın Yusuf Tekin Bey’in deyimiyle- bakanlıklardan gelecek ve imza süreci AK PARTİ Grubunca takip edilecek kanun teklifleri için açık tutma kararı aldı. Değerli AK PARTİ yöneticilerine, grup yöneticilerine defaatle çağrıda bulunduk, dedik ki: 1 Temmuzda Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatile gireceği İç Tüzük'ün bir gereği. Şayet memleket ve millet faydasına acil çıkarılması gereken işler varsa buyurun getirin, hep beraber konuşup yasalaştıralım. Ama maalesef olumlu bir yanıt alamadık çünkü Külliye’de hazırlanan bu kanun tekliflerinin imza süreci henüz tamamlanma aşamasına gelmediği için olumlu bir cevap alamadık. Şimdi, önümüzde üç haftalık bir süre var. Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi, yargı paketi, vergi kanunu, tasarruf tedbirleri kapsamında torba yasa, hayvan haklarıyla ilgili yasa olmak üzere 5 temel kanunu; her biri tartışmalı hükümler içeren, içerisinde iktidarın bolca olduğu ama milletin asla olmadığı 5 kanun teklifini burada aceleye getirmek durumunda kalıyoruz.
Meclisin 1 Temmuzda tatile gireceği belliyse Adalet ve Kalkınma Partisinden beklentimiz şuydu: Dokuz aylık bir süreniz var, niçin bunlarla ilgili hazırlık planlarınızı daha önce yapmadınız da tam da tatil döneminde araya sıkıştırıp bu önemli konuları aceleye getiriyorsunuz? Buradan tekrar ve tekrar Adalet ve Kalkınma Partisine çağrıda bulunuyoruz: Planlı bir yasama sürecine varız, kaliteli bir yasama sürecine varız ama imzacıları ve el kaldırıcıları olan bir yasama sürecinin asla ve asla bir parçası olmayacağımızı buradan defaatle ifade etmek istiyoruz. Dolayısıyla memleketin faydasına olan işleri getirin, konuşalım ama “Bizim nasıl olsa parmak sayımız fazla, dolayısıyla bize gönderilen kanunları imzalarız, burada da ellerimizi kaldırıp bunu yasalaştıracağız.” diyorsanız, emin olun, başta Adalet ve Kalkınma Partisindeki çok değerli milletvekilleri olmak üzere buradaki bütün milletvekillerine haksızlık etmiş olursunuz. Ben içinizde çok değerli milletvekilleri olduğunu biliyorum, bunu içine sindiremeyen çok değerli vekiller olduğunu da biliyorum, onun için lütfen ama lütfen bu son olsun, bu konularda hassasiyet gösterin, muhalefetle bir uzlaşı, bir diyalog ortamı arayın. Bundan siz kaybetmezsiniz, emin olun, Türkiye Büyük Millet Meclisi topyekûn kazanır, milletimiz kazanır. Ama bunu yapmazsanız ne olur? Sadece imza atıp el kaldırıp el indirmek için aylık maaşını alan birçok milletvekiliyle bu milleti baş başa bırakmış olursunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
BÜLENT KAYA (Devamla) – Dolayısıyla tekrar tekrar ifade etmek istiyorum. Memleket faydasına olan işlerde beraber konuşursak burada Türkiye Büyük Millet Meclisini de meşgul etmemiş oluruz, aziz milletimizi de gereksiz tartışmalarla boğmamış oluruz ve hep beraber oy birliğiyle bu Meclisten milletin faydasına olan kanunları çıkarabiliriz. Ama “Bizim milletle işimiz yok, bakanlıklardan bize gelen kanunları Anayasa Mahkemesini de tanımadan çıkarırız, Anayasa Mahkemesinden dönerse de burada tekrar bir mesai harcayacağız.” diyorsanız size söyleyecek bir şeyim yok. Ki zaten “Bunların ne acelesi var?” dediğimiz zaman grubunuz birçok zaman “Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği süreli işler var, bunları çıkarmak zorundayız.” diyor Anayasa Mahkemesi bir yıllık süre veriyor, dokuz aylık süre veriyor, altı aylık süre veriyor, niçin son güne bırakıyorsunuz? Çünkü kanunları siz yapmıyorsunuz, yapılıyor, imza sürecini takip ediyorsunuz. Dolayısıyla bu kadar kalitesiz bir yasamada bulunmak zorunda kalıyoruz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.(Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaya.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sayın Gülüstan Kılıç Koçyiğit konuşacaklar.
Buyurun Sayın Koçyiğit.
Süreniz üç dakikadır.
DEM PARTİ GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) –Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, şimdi, evet, benden önceki mevkidaşım da söyledi, yaz geldi, 1 Temmuzda kapanması gereken Meclis fazla mesai yapıyor. Peki, gerçekten bu fazla mesaiyi halk için mi yapıyor, yoksul için mi yapıyor, emekçi için mi yapıyor? Hayır. Niçin yapıyor? AKP'nin ideolojik, politik amaçları doğrultusunda yasa yapmak için yapıyor. Bunu şu anda bu hafta Genel Kurulda görüşeceğimiz Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi için ifade edelim, bunu yarın Plan ve Bütçede görüşülecek tasarruf paketinin sermayenin lehine olan düzenlemeleri için ifade edelim. Adalet Komisyonuna gelen ve bir sonraki hafta belki de Genel Kurula gelecek yargı paketi için de yine ihtiyaçlarınız doğrultusunda düzenleme yaptığınız çok açık ve net.
Bakın, bu ülkede milyonlarca insan açlıkla, yoksullukla mücadele ediyor ama siz burada, şu anda hiç de ihtiyaç olmayan bir meslek kanunuyla Meclisi meşgul ediyorsunuz. Meclisin kapısının önünde, Millî Eğitim Bakanlığının önünde iki tane farklı eylem var. EĞİTİM-İŞ burada, Meclis kapısında bir eylem yapıyor; EĞİTİM-SEN, Millî Eğitimin önünde oturmuş durumda ve tek bir talepleri var: “Bu ÖMK’yi geri çekin.” Çünkü bu Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi gerçek anlamda bir meslek kanunu değil, gerçekten öğretmenlerin sorununa çözüm üretecek bir kanun değil. En önemlisi, aslında bu ülkedeki eğitimin niteliğini artırabilecek, eğitime ivme kazandırabilecek bir yasa değil ama ne yapıyorsunuz? Çok açık ve net, hızlı bir şekilde bakanlıklara talimat gönderiyorsunuz, bürokratlarınız oturuyor, orada teklifin kendisini yazıyor, imzaya açıyorsunuz, Komisyona veriyorsunuz, Genel Kurul… Burası yasa yapma fabrikası değil, burası halkın Meclisi, burada yasalar halk için yapılır. Burada halkın vekilleriyle, diğer siyasi partilerle, emek-meslek örgütleriyle, sendikalarla istişare etmeden, görüş alışverişi yapmadan, onların katkılarını almadan yaptığınız yasalar ne oluyor? İşte, gidiyor, AYM’den geri geliyor.
Bakın, 27'nci Dönemde ben milletvekiliydim ve siz yine eğitim alanında bir düzenleme yaptınız, bir meslek kanunu getirdiniz. O zaman çıktım ve bu kürsüden bizzat kendim dedim ki: Bu, Anayasa’ya aykırıdır. Ne oldu? Ana muhalefet partisi Anayasa Mahkemesine götürdü ve birçok maddesi iptal edildi. Şimdi, iptal edilen maddeleri tekrar almışsınız, torbaya koymuşsunuz, geri getiriyorsunuz ve bize yeni bir şeymiş gibi anlatmaya, yeni bir şeymiş gibi bunu buradan çıkarmaya çalışıyorsunuz. Bakın, bu doğru değil. Gerçekten, Meclisi çalıştırmak mı istiyorsunuz? Biz buna varız ama niçin? Gelin, asgari ücreti artırmak için, yoksulluk sınırının üzerine çıkarmak için, açlık sınırının üzerine çıkarmak için beraber çalışalım. Gelin, emekli ücretlerinin artırılması için çalışalım. Gelin, gerçek anlamda bu ülkede kamunun tasarruf yapacağı bir model üzerinde çalışalım. Gelin, vergide adaleti sağlayalım. Yoksulun harcadığı her bir kuruşundan vergi alıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun tamamlayın lütfen.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Sermaye vergi ödüyor mu? Ödemiyor. 5’li şirketler vergi ödüyor mu? Ödemiyor. Aksine, her gün getirdiğiniz paketlerle onlara vergi teşvikleri sağlıyorsunuz, Tasarruf Sigorta Fonundan kaynak ayırıyorsunuz ama gerçek anlamda bu ülkenin sorunlarını çözmek istemiyorsunuz. Şimdi soruyoruz: 1 milyon 800 bin insanın 10 bin TL'nin altında maaş aldığı bir ülke gerçeğinden gerçekten utanmıyor musunuz ya? Gelin, beraber çıkalım, şurada, Ayrancı’da çok yakın bir market var, sizinle beraber gidelim. 4 kişilik bir ailenin temel gereksinimini, bir öğün yemeğini -alışverişini- beraber alalım; bakalım, o marketten çıkabilecek miyiz, çıkamayacak mıyız. Bu kadar toplumdan uzak, bu kadar hakikatten uzak, bu kadar halkın gerçeğinden uzak bir anlayışla gelmişsiniz, kafanızı kuma gömmüşsünüz, yasa çıkarıyorsunuz. Böyle bir şey olmaz, bu doğru değil; kabul etmiyoruz.
Teşekkür ederim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Koçyiğit.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Grup Başkan Vekili Sayın Murat Emir konuşacaklar.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır Sayın Emir.
CHP GRUBU ADINA MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP grup önerisi sanki Meclisi çalıştırmak istiyormuş, “Meclisin gündemindeki kanunları gece gündüz çalışalım, çıkaralım.” noktasında Meclisi çalıştırmaya dönük bir önerge gibi görünüyor ama aslında yaptıkları Meclise emrivaki yapmak, Meclisi sıkıştırmak, milletvekillerine “Bu konuyu isterseniz tartışın, istemezseniz tartışmayın, geceleri bile çalışacağız.” diyerek aba altından sopa göstermektir. Biz bunu görüyoruz, biz çalışmaya hazırız ama sizin aklınızın karışık olduğunu düşünüyorum. Planlı, programlı bir iktidar partisi sizin gibi davranmaz. Aylardır bu Meclisi oyalıyorsunuz, ne yaptığınız belli değil ve özellikle de yasa yapma usullerini altüst ediyorsunuz. Anayasa'yı da çiğniyorsunuz, Bakanlık koridorlarında Bakanın talimatıyla hazırladığı teklifleri getiriyorsunuz, burada imza sürecini ancak takip ediyorsunuz. Bakın, daha önceki kanunun Anayasa’ya aykırı olduğunu defalarca söyledik. Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu yine Anayasa’ya aykırı biçimde hazırladılar, getirdiler, elinize verdiler, “İmzalayacaksınız.” dediler; siz de itiraz etmediniz ve imzaladınız, getirdiniz. Şimdi de diyorsunuz ki: “Gece gündüz çalışacağız, cuma ve cumartesi de çalışacağız, sonunda bu yasayı geçireceğiz.” Olur, biz varız buna ama biz şuna yokuz: Kalitesiz bir yasalaştırma sürecine karşıyız.
Bakın, Komisyonda otuz saatin üzerinde tartışma oldu, 40 maddelik bir kanun var elimizde. Siz de bilmiyordunuz, sizin elinize tutuşturdukları 40 maddeden bahsediyorum, virgülü değişmedi arkadaşlar, virgülü. Yani siz, komisyon çalışmasına bir değer vermiyorsunuz, muhalefeti dinlemiyorsunuz, uzmanları dinlemiyorsunuz, tarafları dinlemiyorsunuz; bir yasayı alıyorsunuz, getiriyorsunuz, burada konuşulanları da dinlemiyorsunuz. Derdiniz alelacele buradan alıp götürmek. “Bu yasalaşsın, parmaklar kalksın, insin, gerisi önemli değil.” diyorsunuz. Bizim buna itirazımız var, bu doğru değil. Bakın, çocuklarımızın geleceğini, gelecek nesilleri konuşuyoruz; bilimsel, çağdaş, laik eğitimi konuşuyoruz. Sizin derdiniz, Millî Eğitimi ideolojik saplantılarınıza uygun öğretmenlerle doldurmak, bütün amacınız bu, birazdan konuşacağız.
Bir yargı paketi getiriyorsunuz, kadın haklarını geriye götüren. Kadınların kazanmış oldukları eşinin soyadını taşıma yükümlülüğünden kurtulmalarını dahi Anayasa Mahkemesi kararının aleyhine aynı maddeyi tekrar getirecek kadar Anayasa’ya da meydan okuyorsunuz, siz böyle bir grupsunuz. Yani Anayasa Mahkemesine diyorsunuz ki: “Sen kim oluyorsun! Ben aynı hükmü getiririm, geçiririm. Hem de nasıl geçiririm? Gece gündüz çalışarak geçiririm.” (CHP sıralarından alkışlar) Buna karşıyız arkadaşlar, burası milletin Meclisi; burada kaliteli, nitelikli, doyurucu, herkesin katıldığı bir süreçle doğru dürüst yasalar yapmalıyız ve bu yasalar da öyle olmalı ki Anayasa’ya da aykırı olmamalı, en azından bu tartışmaları burada yürütmeliyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MURAT EMİR (Devamla) - Bakın, aynı şekilde bu öğretmenlik yasası, tasarruf tedbirleri paketi getiriyorsunuz, onda da bütün amacınız CHP’li belediyeleri sıkıştırmak.
Sayın Başkan, toparlıyorum.
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.
MURAT EMİR (Devamla) – Tasarruf tedbirleri paketi getiriyorsunuz, onu da “Gece gündüz çalışalım, geçirelim.” diyorsunuz; tamam, geçirelim ama tasarruf tedbirlerine bakıyoruz ki Cumhuriyet Halk Partili belediyelerden başlamışsınız, sokak aydınlatmalarındaki yükümlülüğünü 3 katına çıkarıyorsunuz. Ya, siz ne yaptığınızın farkında mısınız gerçekten! Dolayısıyla, biz CHP Grubu olarak burada gece gündüz çalışmaya varız “Hodri meydan!” diyoruz, sizden de aynı performansı bekliyoruz ama hiçbiriniz kurşun asker olmayın, her bir kanuna katkı verin, gelin tartışın, gelin düzenleyelim. (CHP sıralarından alkışlar) Millî Eğitim Yasası’nı da yargı paketini de, tasarruf tedbirlerini de milletimizin lehine çıkaralım.
Genel Kurula çalışmalarında başarılar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Emir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisini oylarınıza…
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MURAT EMİR (Ankara) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Oylamadan önce bir yoklama talebi vardır.
Sayın Emir, Sayın Tahtasız, Sayın Dinçer, Sayın Timisi Ersever, Sayın Suiçmez, Sayın Güneşhan, Sayın Çan, Sayın Yanıkömeroğlu, Sayın Bingöl, Sayın Torun, Sayın Gürer, Sayın Kılınç, Sayın Durmaz, Sayın Özcan, Sayın Berberoğlu, Sayın Taşkent, Sayın Bektaş, Sayın Demir, Sayın Yıldızlı, Sayın Akbulut.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)
BAŞKAN – Pusula gönderen arkadaşların Genel Kurul Salonu’nu terk etmemesini rica ediyoruz.
(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.05
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.19
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Sibel SUİÇMEZ (Trabzon), Kurtcan ÇELEBİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin oylamasından önce, istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
Yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
5.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına alınmasına ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerine; 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
B) Danışma Kurulu Önerileri No: 31
1.- Danışma Kurulunun, 9 Temmuz 2024 Salı günkü (bugün) birleşiminde (8/35), (8/36), (8/37), (8/38), (8/39) ve (8/40) esas numaralı Genel Görüşme Önergelerinin ön görüşmelerinin birleştirilerek yapılmasına, aynı birleşiminde başkaca denetim konusunun görüşülmemesine; genel görüşme açılmasının kabul edilmesi hâlinde genel görüşmenin 11 Temmuz 2024 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ve bu görüşmelerde siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların süresinin en fazla 2 konuşmacı tarafından kullanılabilmesine; 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde yapılacak görüşmelerde siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların süresinin en fazla 2 konuşmacı tarafından kullanılmasına ilişkin önerisi
No: 31 9/7/2024
Danışma Kurulu Önerisi
Danışma Kurulunun 9/7/2024 Salı günü yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Celal Adan
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Vekili
Abdulhamit Gül Murat Emir
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Başkan Vekili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Başkan Vekili
Gülüstan Kılıç Koçyiğit Erkan Akçay
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu Başkan Vekili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Başkan Vekili
Mehmet Satuk Buğra Kavuncu Bülent Kaya
İYİ Parti Grubu Başkan Vekili Saadet Partisi Grubu Başkan Vekili
Öneriler:
Genel Kurulun;
9 Temmuz 2024 Salı günkü (bugün) birleşiminde (8/35), (8/36), (8/37), (8/38), (8/39) ve (8/40) esas numaralı genel görüşme önergelerinin ön görüşmelerinin birleştirilerek yapılması, aynı birleşiminde başkaca denetim konusunun görüşülmemesi,
Genel görüşme açılmasının kabul edilmesi hâlinde genel görüşmenin 11 Temmuz 2024 Perşembe günkü birleşiminde yapılması ve bu görüşmelerde siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların süresinin en fazla 2 konuşmacı tarafından kullanılabilmesi,
143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde yapılacak görüşmelerde siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların süresinin en fazla 2 konuşmacı tarafından kullanılması,
Önerilmiştir.
BAŞKAN – Danışma Kurulunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Zekeriya Yapıcıoğlu’nun, (2/1895) esas numaralı Türk Ceza Kanunu, Türk Vatandaşlığı Kanunu ve Aile ve Gençlik Fonu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/64)
7/5/2024
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(2/1895) esas numaralı Türk Ceza Kanunu, Türk Vatandaşlığı Kanunu ve Aile ve Gençlik Fonu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’mizin İç Tüzük’ün 37’nci maddesi gereğince doğrudan Genel Kurulun gündemine alınmasını talep ediyorum.
Gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Zekeriya Yapıcıoğlu
İstanbul
BAŞKAN – Önerge üzerinde teklif sahibi olarak İstanbul Milletvekili Sayın Zekeriya Yapıcıoğlu konuşacaktır.
Buyurun Sayın Yapıcıoğlu.
Süreniz beş dakikadır.
ZEKERİYA YAPICIOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Yirmi dokuz yıl önce, 1995 yılının Temmuz ayında Srebrenitsa’da bir soykırım yaşanmıştı; malumunuz olduğu üzere, dokuz ayı aşkın bir süredir Gazze'de de büyük bir soykırım gerçekleştiriliyor. Siyonist İsrail, bütün dünyanın gözleri önünde kadın ve çocuk demeden sivilleri katlediyor; mabetleri, hastaneleri, okulları, çadır kampları ve aşevlerin bombalıyor. Küresel sistem iflas etmiş, hiçbir şey yapmıyor, yapamıyor. Enkaz altında kalan cesetlerle birlikte çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan 40 binden fazla sivilin katledildiği Gazze'de yaşananların apaçık bir soykırım olduğu konusunda hiç kimsenin şüphesi yoktur ve maalesef, Türk vatandaşlığına sahip binlerce kişi de siyonist İsrail'in Gazze'deki soykırım suçuna fiilen iştirak ediyor. Türkiye Cumhuriyeti pasaportu taşıyan en az 4 bin kişinin Gazze'ye giderek soykırım suçuna fiilen iştirak ettiği bilgisi basına yansıdı. Türkiye pasaportu taşıyan ve siyonist İsrail hedefleri için askerlik yapanların toplam sayısı ise bunun çok daha üzerinde. Gazze'de ve dünyanın herhangi bir yerinde kadınları, çocukları, bebekleri vahşice katleden, bu suretle bütün insanlığa karşı suç işleyen soykırımcı katillerin daha sonra Türkiye'ye gelip hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam etmeleri kabul edilemez.
Bütün mazlumlara karşı bir sorumluluğumuz vardır. Soykırımın önlenmesi konusunda insanlık vicdanının, uluslararası sözleşmelerin ve iç hukukunun Türkiye'ye yüklediği sorumluluğu yerine getirmek durumundayız. Bilindiği üzere, Türkiye, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ni 23 Mart 1950 tarih ve 5630 sayılı Kanun’la onaylanmıştır ve bu sözleşmeye taraf olmakla soykırımı önlemeyi ve cezalandırmayı taahhüt etmiştir. Bu sözleşmenin 5’inci maddesine göre sözleşmeci devletler bu sözleşmenin hükümlerine etkinlik kazandırmak ve özellikle soykırımdan suçlu bulunan kimselere etkili cezalar verilmesini sağlamak için kendi anayasalarında öngörülen usule uygun olarak gerekli mevzuatı çıkarmayı taahhüt eder.
Türk Ceza Kanunu’nun 76'ncı ve 77'nci maddelerinde soykırım ve insanlığa karşı suçlar tanımlanmıştır ancak bu suçlar yurt dışında bir yabancı tarafından ve yabancıya karşı işlenmiş ise sadece Adalet Bakanının talebi üzerine Türkiye'de cezai tahkikata başlanabilmektedir. Uluslararası siyasi dengeler gözetilerek münhasıran Adalet Bakanlığına verilen soruşturma talep etme yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine de verilmesi, yargı makamlarının millet adına karar verdiği de düşünüldüğünde isabetli olacaktır. Bu anlamda soruşturma açılmasını talep etme yetkisinin salt yürütme eliyle değil, yasama organı eliyle de kullanılması, suçluların siyasi mülahazalarla yargılanmaktan kurtulması sonucunu engelleyebilecektir. Gerektiğinde, savaş kararı alma, yurt dışına asker gönderme ve barış anlaşmalarını onaylama yetkisi olan Meclisin soykırım ve insanlığa karşı suçların önlenmesi ve cezalandırılması konusunda da soruşturma talep etme yetkisine sahip olması gerekir.
Birazdan Genel Kurul gündemine alınması oylarınıza sunulacak olan kanun teklifimiz, dünyanın neresinde olursa olsun, hangi dine ve hangi millete mensup olursa olsun soykırım suçunu işleyen katillerin, suçu kime karşı işlediklerine de bakılmaksızın Türkiye’de yargılanıp cezalandırılmasını; çifte vatandaşlığı olanlardan, yapılan “Yurda dön” çağrısına rağmen üç ay içinde dönmeyenlerin vatandaşlıklarının kaybettirilmesini ve bu nedenle, vatandaşlıkları kaybettirilen kişilerin mal varlıklarına el konularak Aile ve Gençlik Fonu’na aktarılmasını öngörmektedir. Kanun teklifimizin yasalaşması, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’yle taahhüt edilen “önleme” yükümlülüğünün yerine getirilmesi yolunda önemli bir adım olacaktır.
Burada mevzubahis olan, hiçbir şekilde, kendi hâlindeki Museviler ya da Yahudiler değildir; hatta, sadece Filistin’de, Gazze’de soykırım suçuna iştirak edenler de değildir. Kanunların en temel özelliklerinden biri genel hükümler içermeleridir. Bizim teklifimiz, dünyanın neresinde olursa olsun soykırım suçunu işleyen katillerin cezalandırılmasıyla ilgilidir. Soykırımcı soykırımcıdır; hangi dine veya millete mensup olduğunun önemi yoktur, bu vahşi suçu kimlere karşı işlediğinin bir farkı da yoktur. Biz Meclis çatısı altındaki bütün milletvekillerinin, özellikle Filistin konusunda, Gazze’de gerçekleştirilen soykırım konusunda aynı hissiyata ve aynı hassasiyete sahip olduğunu düşünüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, devam edin lütfen.
ZEKERİYA YAPICIOĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu nedenle, bütün milletvekillerimizin lehte oy kullanarak kanun teklifimizin görüşülmesine destek vermesini umuyor ve bekliyoruz. Bugün burada oy birliğiyle alacağımız bir karar, insanlığın ortak vicdanına ve milletimizin hissiyatına tercüman olacaktır.
Destek talebimizle birlikte Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yapıcıoğlu.
MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Emir.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
37.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, İstanbul Milletvekili Zekeriya Yapıcıoğlu’nun (2/1895) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, son derece önemli ve hassas bir konuyu konuşuyoruz. Söz konusu haberi biz de gördük, geçen hafta gündeme gelmişti. Tabii, burada kırk beş günlük bekleme süresini nasıl bekledi onu bilmiyorum çünkü geçen haftaki bir mesele bu, bir.
İkincisi, elbette Gazze'de yapılan soykırıma varan insanlık dışı katliamı “insanım” diyen hiç kimse kabul edemez, herkes buna en üst seviyeden karşı çıkar. Bu ülkenin insanları da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları da istisnasız buna karşı çıkacaktır diye düşünüyorum ama arkası önü belli olmayan, delillerle desteklenmemiş bir haber üzerinden gelip burada bir konuşma yapmayı da doğru bulmuyorum. Türkiye bir hukuk devleti, Türkiye'de İçişleri Bakanlığı var, hatta Türkiye'yi AKP yönetiyor, hatta da Sayın Milletvekili de o AKP sıralarında oturuyor. Buradan bizim Meclis olarak bir savcılığa “bir soruşturma aç” deme yetkimize ihtiyaç yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MURAT EMİR (Ankara) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun, devam edin lütfen.
MURAT EMİR (Ankara) – Bizim görevlerimiz belli ama Türkiye'de eğer savcı varsa, eğer kolluk varsa, Türkiye yönetiliyorsa, eğer Türkiye'den birileri kalkıp Türkiye Cumhuriyeti pasaportuyla gidip Gazze'de insanlık suçu işliyorlarsa zaten çoktan harekete geçmiş olması gerekir. Eğer değilse birileri bulanık suda balık avlıyordur, birileri halkı kin ve nefret üzerinden tahrik ediyordur, bu da çok tehlikelidir. Dolayısıyla, hukuka, adalete, en azından Türkiye’nin kolluk güçlerine inanmak zorundayız, bunu bekliyoruz. Bu yasamanın işi değildir ama eğer kaygıları varsa bu sözleri AKP Grubuna, saraya, Adalet Bakanına ve İçişleri Bakanına söylemeliler, yanlış yerde konuşuyorlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Emir.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Kılıç, buyurun.
38.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, eğitim emekçilerinin eylemiyle ilgili yeni gelen bilgilere ilişkin açıklaması
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sabahtan beri burada eğitim emekçilerinin eylemini konuşuyoruz, şimdi gelen yeni bilgiler var, Millî Eğitim Bakanlığının önündeki öğretmen arkadaşların darbedildiği bilgisini aldık. Bir öğretmenin -ki görüntüleri de var, gösterebilirim- yere yatırılıp darbedildiği, bir gazetecinin ayağından yaralandığı bilgisi var, yine, ablukaya alınmış durumdalar. Bu abluka sırasında kalkanlara yüklenen 2 öğretmen arkadaşın gözaltına alındığı bilgisi var, gaz sıkıldığı bilgisi var; bunlar hemen yanı başımızda oluyor Sayın Başkan. Yani buradan bütün Grup Başkan Vekilleri hassasiyetimizi ifade ettik, bütün Grup Başkan Vekilleri sabahtan beri bunun diplomasisini yürütmeye çalışıyoruz, yapmayın diyoruz, hak arayanı vurmayın diyoruz, tartaklamayın, darbetmeyin, bırakın seslerini duyursunlar diyoruz ama ne yazık ki sonuç günün sonunda öğretmen darbediliyor, gazeteci ayağından yaralanıyor, gaz sıkılıyor, coplanıyorlar; bunlar kabul edilebilir şeyler değil Sayın Başkan. Lütfen, bir kez daha Meclise duyarlılık çağrısı yapıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – İktidar grubuna da her hak arayanı dövme hakkının verilmediğini anlamaları çağrısı yapıyorum yani burada her sesini duyurmak isteyen, bu Mecliste kendileriyle ilgili bir yasa görüşülürken gelip Meclisin kapısında açıklama yapmak isteyen öğretmenlere gaz sıkmak, onları darbetmek, onları yaralamak hangi akla, hangi mantığa, hangi yasaya, hangi hukuka sığıyor; bize bunun cevabını versinler. Artık yeter lütfen yani bu, kabul edilebilir değil. Bu konuda size de Divan olarak bir müdahalede bulunma ve en azından bu darp girişiminin engellenmesi çağrımı da ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Koçyiğit. Arada görüşeceğim ben bunu.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaya.
39.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, Hür Dava Partisi Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu ve milletvekili arkadaşları tarafından verilen, İsrail'de soykırım suçuna iştirak etmiş ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı taşıyan kişilerin vatandaşlıktan çıkarılması ve ilgili işlemlerin yapılmasıyla ilgili kanun teklifine destek verdiklerine ilişkin açıklaması
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz de Hür Dava Partisi Genel Başkanı Sayın Zekeriya Yapıcıoğlu ve milletvekili arkadaşları tarafından verilen, İsrail'de soykırım suçuna iştirak etmiş ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı taşıyan kişilerin vatandaşlıktan çıkarılması ve ilgili işlemlerin yapılmasıyla ilgili kanun teklifine destek verdiğimizi buradan ifade etmek istiyoruz çünkü son derece hassas bir konu. İsrail'in soykırım suçu işlediğinin uluslararası hukuk tarafından da kayıt altına alındığı bir dönemde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herhangi bir kişinin bu soykırım suçuna iştirak etmesi milletimizin asla ve asla kabul edebileceği bir davranış değildir. Dolayısıyla elbette ilgili kişilerin bu soykırım suçuna iştirak edip etmediği bir yargılama sonucunda ortaya çıkmış olacaktır. Biz de bu kanun teklifini desteklediğimizi ve “evet” oyu vereceğimizi grubumuz adına da ifade etmiş oluyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Bir de Sayın Başkanım bu konunun hem milletimizin hassasiyet…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Milletimizin hassas olduğu bir konu, İsrail'in soykırım suçu işlediği bir dönemde verilmiş olan bu kanun teklifiyle ilgili hususta, konunun önemine binaen karar yeter sayısı aramanızı özellikle istirham ediyoruz Sayın Başkanım.
VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Zekeriya Yapıcıoğlu’nun, (2/1895) esas numaralı Türk Ceza Kanunu, Türk Vatandaşlığı Kanunu ve Aile ve Gençlik Fonu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/64) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum, sonra karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Karar yeter sayısı da vardır. (AK PARTİ ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.
X.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN – Komisyonlarda boş bulunan ve Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubuna düşen üyelikler için seçim yapacağız.
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan 1 üyelik için Mardin Milletvekili Beritan Güneş Altın aday gösterilmiştir.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN – Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda boş bulunan 1 üyelik için Diyarbakır Milletvekili Ceylan Akça Cupolo aday gösterilmiştir.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN – Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda boş bulunan 1 üyelik için Muş Milletvekili Sümeyye Boz Çakı aday gösterilmiştir.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4.- Çevre Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN – Çevre Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Hatay Milletvekili Abdulkadir Özel aday gösterilmiştir.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Birleşime 30 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.39
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.26
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Asu KAYA (Osmaniye), Muhammed ADAK (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmına geçiyoruz.
Alınan karar gereğince Sivas Milletvekili Abdullah Güler ve 141 Milletvekilinin Srebrenitsa soykırımının unutturulmaması, Filistin halkına yönelik benzer saldırıların ve bu türden insan hakları ihlallerinin önlenmesine yönelik tedbirlerin görüşülmesi amacıyla (8/35); Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın Srebrenitsa soykırımının unutturulmaması, Filistin halkına yönelik benzer saldırıların ve bu türden insan hakları ihlallerinin önlenmesine yönelik tedbirlerin görüşülmesi amacıyla (8/36); İYİ Parti Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu ve Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in Srebrenitsa soykırımının unutturulmaması ve benzer soykırımların önüne geçilmesi amacıyla (8/37); Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Muş Milletvekili Sezai Temelli ve Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in Srebrenitsa soykırımının unutturulmaması ve benzer soykırımların önüne geçilmesi amacıyla (8/38); Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, Ankara Milletvekili Murat Emir ve İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’ın Srebrenitsa soykırımının unutturulmaması, Filistin halkına yönelik benzer saldırıların ve bu türden insan hakları ihlallerinin önlenmesine yönelik tedbirlerin görüşülmesi amacıyla (8/39); Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın 11 Temmuzun Srebrenitsa soykırımını anma günü ilan edilmesi, Gazze'de yaşanan insani krizin sona erdirilmesi ve kalıcı barışın sağlanarak benzer soykırımların önüne geçilmesi amacıyla (8/40) Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 102’nci ve 103'üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergelerin birlikte yapılacak ön görüşmesine başlıyoruz.
XI.- GENEL GÖRÜŞME
A) Ön Görüşmeler
1.- Sivas Milletvekili Abdullah Güler ve 141 Milletvekilinin, Srebrenitsa Soykırımının unutturulmaması, Filistin halkına yönelik benzer saldırıların ve bu türden insan hakları ihlallerinin önlenmesine yönelik tedbirlerin görüşülmesi amacıyla genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/35)
2.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın, Srebrenitsa Soykırımının unutturulmaması, Filistin halkına yönelik benzer saldırıların ve bu türden insan hakları ihlallerinin önlenmesine yönelik tedbirlerin görüşülmesi amacıyla genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/36)
3.- İYİ Parti Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu ve Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in, Srebrenitsa Soykırımının unutturulmaması ve benzer soykırımların önüne geçilmesi amacıyla genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/37)
4.- Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Muş Milletvekili Sezai Temelli ve Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Srebrenitsa Soykırımının unutturulmaması ve benzer soykırımların önüne geçilmesi amacıyla genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/38)
5.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, Ankara Milletvekili Murat Emir ve İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’ın, Srebrenitsa Soykırımının unutturulmaması, Filistin halkına yönelik benzer saldırıların ve bu türden insan hakları ihlallerinin önlenmesine yönelik tedbirlerin görüşülmesi amacıyla genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/39)
6.- Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, 11 Temmuz Srebrenitsa Soykırımını Anma Günü ilan edilmesi, Gazze'de yaşanan insani krizin sona erdirilmesi ve kalıcı barışın sağlanarak benzer soykırımların önüne geçilmesi amacıyla genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/40)[(*)]
BAŞKAN – İç Tüzük’e göre genel görüşme açılıp açılmaması hususunda sırasıyla siyasi parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahiplerine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilmektedir.
Konuşma süreleri gruplar için yirmişer dakika, önerge sahipleri için onar dakikadır.
Söz talebi bulunmamaktadır.
Genel görüşme önergeleri üzerindeki ön görüşme tamamlanmıştır.
Şimdi, genel görüşme açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Genel görüşme açılması kabul edilmiştir.
İç Tüzük'ün 103'üncü maddesi uyarınca bugünkü birleşimde kabul edilen Danışma Kurulu önerisi doğrultusunda genel görüşme 11 Temmuz 2024 Perşembe günkü birleşimde yapılacaktır.
Alınan karar gereğince gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sıraya alınan, Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
XII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143) [(*)]
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Görüşmelere başlamadan önce yasa teklifiyle ilgili Anayasa’ya aykırılık iddiamız var, usul tartışması açmanızı talep ediyoruz.
XIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder’in, 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin Anayasa’ya aykırı olup olmamasıyla ilgili tutumu hakkında
BAŞKAN – Tamam, usul tartışması talebi var, açacağım.
Buyurun.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Aleyhte.
MURAT EMİR (Ankara) – Aleyhte.
MUSTAFA ARSLAN (Tokat) – Lehte.
MURAT ALPARSLAN (Ankara) – Lehte.
BAŞKAN - Usul tartışması konusunda lehte ilk söz Murat Alparslan’a aittir.
Buyurun.
MURAT ALPARSLAN (Ankara) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gündemimizdeki kanun teklifi Anayasa’ya, yasalara ve Meclis İçtüzüğü’ne uygun olarak gündemimize gelmiş ve Genel Kurulun gündeminde sıra sayısını alarak görüşmelerine başlanılmış bir kanundur. Hatırlarsanız, ilgili kanun 2023'ün Temmuz 13’ünde Anayasa Mahkemesi tarafından bazı hususların tekrar değerlendirilmesi amacıyla iptal edilmiş, ancak büyük bir bölümü de kabul edilmiş idi. İptal edilen kısımda, özellikle, sadece kanunda düzenlenmesi gereken bazı hususların çerçevesinin çizildikten sonra yönetmelikle düzenlenmesine işaret edilerek, kanunun tümünün, genel çerçevesinin aslında kamu yararına olduğu ve mesleğin itibarını artıracak ve ihtiyaçlarını karşılayacak toplum taleplerine de dikkat çekildiği ifade edilerek bir dokuz aylık süre verilmiş idi. İlgili bakanlıklar ve Parlamentomuzun ilgili komisyonları, tüm paydaşlarıyla, tüm muhataplarıyla, uzman kişileriyle uluslararası standartları da dikkate alarak yeni bir kanun teklifi hazırlamış ve dokuz aylık süre dolmadan evvel, dokuz ay bitmeden evvel Meclis Başkanlığına sunmuştur. Meclis Başkanlığına sunulan bu teklifin komisyonlara havale edilmesinden evvel, zaten İç Tüzük gereği, Anayasa’ya aykırılıkla ilgili ön inceleme yapması Meclis Başkanlığının görevlerindendir. Bu incelemeden sonra, ilgili teklif komisyona havale edilmiş ve komisyon da süresi içerisinde gündemine alarak görüşmelerine başlamıştır. Burada esas komisyon, tali komisyon gibi birtakım iddialar da gündeme geliyor. Hem Meclis Başkanlığının tali komisyona gönderme hakkı, bu yapılmamış ise esas komisyonun tali komisyonlara gönderme hakkı söz konusudur ve bu yapılmıştır. Yapılmasına rağmen, tali komisyonlar toplanmamış, toplanmayacağını ifade etmiş ve bu konuda görüş bildirmeyeceğini belirttikleri için de hâkim bir gündemle komisyon esas olarak görüşmelere başlamış ve her türlü müzakereler yapılarak Meclis Genel Kuruluna kanun teklifi gelmiştir. Bu kanun teklifi rapora bağlanmış, basılmış, dağıtılmış ve sıra sayısı alarak Meclis Başkanlığına getirilmiş bir husus olduğundan burada Meclis Başkanlığının Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla bu süreci kesme hakkı ve yetkisi bulunmamaktadır. Bu yetki tamamen Genel Kuruldadır ve Genel Kurulda yapılacak her türlü görüşmede ve maddelerde bu hak kullanılabilecektir.
O sebeple, Meclis Başkanının görüşmelere geçilmesi konusundaki kararının lehinde olduğumuzu belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – İkinci söz, aleyhte Sayın Gülüstan Kılıç Koçyiğit’e ait.
Buyurun Sayın Koçyiğit.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, 27'nci Dönemde yine böyle bir yasa çıkardınız. Yine, buradan, bu kürsüden, bizim milletvekillerimiz ve muhalefette bulunan birçok milletvekili arkadaşımız çıktı, dedi ki: “Anayasa’ya aykırıdır.” O zaman da yine usul tartışması açılmıştı sanırım, yine çıktınız “Usule uygun.” dediniz, “Anayasa aykırı değil.” dediniz. Sonuç? Sonuç, gitti ve Anayasa Mahkemesi bunun iptal edilmesi kararını aldı. Şimdi, süre olarak da şunu yapmanız gerekirdi, normalde 27 Hazirana kadar Anayasa Mahkemesi size, Meclise dedi ki: “Hemen hızlı bir şekilde yasal düzenleme yapın.” Siz ne yaptınız? 26 Haziran tarihinde getirdiniz yasa teklifini komisyona sundunuz ve bundan da sanki süreli bir işi kurtarmaya çalışıyorsunuz.
Şimdi, çok açık ve net bir şekilde Anayasa’ya karşı hile yapıyorsunuz. Bakın, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği maddeler var. Siz, bütün bu maddeleri yine aynı şekilde dolanarak yasaya koymuşsunuz ile gelmişsiniz burada diyorsunuz ki: “Anayasa’ya aykırılık yok.” Birincisi, tali komisyonları niye işletmediniz Sayın Vekil? Soruyorum: Plan ve Bütçe ve Adalet Komisyonu tali komisyon değil miydi? Aynı zamanda teklif oraya havale edilmedi mi? Edildi. Peki, bu 2 komisyon toplandı mı? Toplanmadı. Müzakere yaptı mı? Yapmadı. Rapor oluşturdu mu? Oluşturmadı. Ana komisyona görüş yazısı gönderdi mi? Bunu da göndermedi. O zaman soruyoruz: Peki, tali komisyonda olan milletvekillerinin bu teklif metnine ilişkin görüş, düşünce ve katkılarını nasıl almış oldunuz? Mesela, bizim Plan ve Bütçedeki arkadaşlarımız buraya nasıl görüş sundular? Sunamadılar, değil mi?
Diğer bir mesele: Şimdi, Anayasa’nın 2’nci maddesine aykırı… Bakın, siz burada dünya kadar düzenleme yapmışsınız. Oysaki Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir. Peki, soruyoruz: Siz bütün bu özlük haklarını düzenlerken gerçekten öğretmenliğin kariyerini, öğretmenliğin bir uzman mesleği olmasını gözetiyor musunuz? Hayır, gözetmiyorsunuz. Bir defa, iş barışını bozacak bir düzenleme yapıyorsunuz, yıllara göre bir kariyer basamağı oluşturuyorsunuz. Bakın, liyakate göre değil, herhangi bir uzmanlığa göre değil. Aynı sınıfa giren, aynı işi yapan öğretmenin birine diyorsunuz ki: “Sen on yıl çalıştın, uzman öğretmensin. Sen on beş yıl çalıştın, başöğretmensin. Sen bilmem kaç yıl çalıştın, şu öğretmensin.” Böyle bir şey olmaz, olamaz; bunun da altını çizelim.
Yine, bu yasa teklifini hazırlarken emek meslek örgütlerinin, bu alanda emek veren akademisyenlerin ama en önemlisi sendikaların görüşünü aldınız mı? Hayır. Sendikalar kapının önünde direniyorlar, siz onları coplamakla meşgulsünüz.
Daha önemli bir şey, 5 Ekim 1966'da Paris’te yapılan Hükümetlerarası Özel Konferans’ta oy birliğiyle kabul edilen ve karara dönüştürülen, Türkiye'nin de imzacısı olduğu 1966 ILO/UNESCO Ortak Belgesi olan Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi belgesini dikkate aldınız mı bu yasal düzenlemeyi yaparken? Hayır, onu da dikkate almadınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Daha önemlisi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na atıf yapmışsınız ama orada da gerçekçi bir düzenleme yapmıyorsunuz. Özel eğitim emekçilerinin haklarını yok saymışsınız. Bu alanda yaptığınız düzenleme iş barışını bozuyor, öğretmenlik kariyer mesleğini ortadan kaldırıyor, daha önemlisi, eğitim fakültesi mezunu olmayanların öğretmenlik yapmasının önünü açıyorsunuz ve bunu yaygınlaştırıyorsunuz. Bu fen edebiyat fakülteleri üzerinden yapılıyordu.
Diğer Anayasa'ya aykırılık maddesi de Anayasa’nın 70'inci maddesi. Proje okulları ve özel statüdeki okullara atama meselesini bir kanununa dayandırmıyorsunuz, Bakanlığa yetki veriyorsunuz. Bir Bakanın bu kadar çok yerde yetki sahibi olması ve atama yapması da kesinlikle kamu kurumu, kamusal bir iş yapan öğretmenlik mesleğiyle ve kamusal bir hizmetle bağdaşmamaktadır. Bu anlamıyla Anayasa’nın 2'nci ve 70'inci maddelerine aykırıdır. Teklifin tamamen geri çekilmesini ve Başkanlığın bu konuda görüş bildirmesi talebimizi iletiyoruz.
Teşekkürler. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Koçyiğit.
Lehte Tokat Milletvekili Sayın Mustafa Arslan.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ARSLAN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Geçen dönemde, 27'nci Dönemde 7354 sayılı Öğretmenlik Meslek Kanunu'nu çıkarmıştık. Bu kanunun iki maddesinde kısmi iptaller oldu. Anayasa Mahkemesinin iptal kararıyla aday öğretmenlik uygulaması, öğretmenlik kariyer basamaklarını uygulamalarıyla ilgili iptaller vardı. Hem bu iptalle oluşan boşlukları karşılamak üzere hem de öğretmenlerimizin ve kamuoyunun beklentilerini karşılayacak bir kanun teklifini Meclis huzuruna getirdik. Kanun teklifimiz Meclis Başkanlığına sunuldu. Meclis Başkanlığına sunulduğu zaman Meclis Başkanlığımız kanun teklifimizin Anayasa’ya uygunluğuyla ilgili incelemeleri yaptı.
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – Öğretmenlerin hepsi karşı, sendikalar karşı.
MUSTAFA ARSLAN (Devamla) – Anayasa’ya aykırı bir durum bulunmadığından teklifimiz…
MURAT EMİR (Ankara) – Komisyon bakmadı, Komisyon bakmadı.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Bir öncekini de incelemiştiniz, bir öncekini de incelemiştiniz ama Anayasa Mahkemesinden döndü.
MUSTAFA ARSLAN (Devamla) – …Millî Eğitim Komisyonuna esas komisyon olarak, Adalet Komisyonu ve Plan ve Bütçe Komisyonuna da tali komisyon olarak havale edildi. Millî Eğitim Komisyonumuz kanun teklifi üzerinde uzun bir görüşme süreci yönetti. Anayasa’ya aykırılık iddiası burada da gündeme geldi. Anayasa’ya aykırılıkla ilgili iddialar burada detaylıca tartışıldı ve getirilen teklifte Anayasa’ya aykırı bir durum olmadığı görüldü. Bu konu karara bağlandı.
Yine, grup önerimizle beraber teklifimizin Meclis gündemine alınması bugün kabul edildi ve Genel Kurulun kararıyla bu konunun görüşülmesine karar verildi. Biz getirdiğimiz teklifte Anayasa’ya aykırı bir durum olmadığı kanaatindeyiz. Kaldı ki böyle bir durum Genel Kurulun gündemine geldikten sonra görüşülemez. Bu konu, tabii, her zaman yargı denetimine açıktır.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Her aşamada Anayasa’ya aykırılık ileri sürülür, İç Tüzük’te var, her aşamada Anayasa’ya aykırılık ileri sürülür Sayın Vekil.
MUSTAFA ARSLAN (Devamla) – Biz, bu konuda Anayasa’ya aykırı bir durum olmadığı kanaatindeyiz.
Genel Kurulu ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Son olarak, aleyhte Ankara Milletvekili Sayın Murat Emir.
Buyurun Sayın Emir. (CHP sıralarından alkışlar)
MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maalesef, Anayasa’ya aykırı yasa yapmakta ve Anayasa’nın arkasına dolanmakta hiçbir sorun görmeyen bir AKP Grubuyla karşı karşıyayız.
Yine, Anayasa'yı birçok yerinden ihlal eden bir kanuni düzenleme getirdiniz. Bir defa, bunun bir benzerini iki yıl önce getirmiştiniz “Anayasa’ya aykırı.” demiştik, duymazdan geldiniz. Anayasa Mahkemesine gittik, Anayasa Mahkemesi iptal etti beklendiği gibi ama siz de bekliyordunuz zaten. Sizin amacınız Anayasa’ya uygun yasa yapmak değil Anayasa Mahkemesi karar verene kadar -nasılsa kararları geriye yürümüyor- atı alan Üsküdar’ı geçsin mantığındasınız, yine aynı kafadasınız. Yine Anayasa’nın kaşını gözünü yara yara yasa yapma derdindesiniz. Anayasa Mahkemesi size dokuz ay süre verdi. Süre haziranda doldu. Neredesiniz? Niye gelmediniz? Niye temmuz ayına kadar beklediniz? Şimdi de diyorsunuz ki: “Acele etmemiz lazım.” Niye? Niye zamanında getirmiyorsunuz? Anayasa madde 153'ü siz bilmiyor musunuz? Anayasa sizi bağlamıyor mu? Yasama, yürütme, yargıyı bağlıyor da sizi bağlamıyor mu? Madde 153’ü niye görmezden geliyorsunuz? Yine, Sayın Bakan ne dedi geçen ay? “Biz yasayı hazırladık, imza sürecini Mecliste takip edecekler.” dedi. Siz osunuz, siz imza sürecini takip edenlersiniz, siz de imzalayanlarsınız; sizin göreviniz bu kadar. (CHP sıralarından alkışlar) Ve bakın, Anayasa madde 88 “Yasama organı yetkisini sadece kendisi kullanır.” Yasamanın tekeliyeti vardır ve kimseyle paylaşamazsınız, yemin ettiniz siz bu Anayasa’ya ve sonuçta bu 88'inci maddeyi de yok sayıyorsunuz. Aynı şekilde, hukuk devleti ilkesi her yerinden dökülüyor. Bakın, -yasanın üç dakikada ancak bu kadar anlatılır- hangi maddesine baksanız hukuk devletinin ayaklar altına alındığını görüyorsunuz. Hukuk devleti bütün iş ve eylemlerinde hukuk önünde hesap verebilen bir devlettir. Hangisinde var bu? İdarenin kanuniliği yani hangi öğretmeni hangi şekilde cezalandıracağınız, hangi disiplin yönetmeliğini uygulayacağınız, hangi disiplin kurullarını nasıl seçeceğiniz var mı bu yasada; varsa getirin, gösterin. Kafanıza göre “Sayın Bakan atayacak.” Sayın Bakan proje okullarına 100 binin üzerinde öğretmen atadı, haberiniz var mı? Bir kişiye 100 bin imza atma yetkisi verdiniz; bu onur da size yakışır.
Aynı şekilde, öğretmenlerin kamu hizmetine girme hakkını engelliyorsunuz, anayasal bir hak. Bakınız, 1 milyon öğretmen aileleriyle bir umutla okuyorlar, binbir emekle okuyorlar, öğretmen olmak istiyorlar. Okullarımızda öğretmen ihtiyacı var, öğrenciler öğretmen bekliyor. Siz, bir anda bir hokus pokus, emek hırsızlığı yapıyorsunuz, umut hırsızlığı yapıyorsunuz ve diyorsunuz ki: “Siz artık öğretmen adayı falan değilsiniz.” Nasıl olacak? Biz seçeceğiz. Nasıl, belli mi? ÖSYM yapacak, nasıl yapacağı belli mi? Bütün yetkileri Bakanlığın uhdesine veriyorsunuz yani bu kadar yasama Meclisi toplanıyor, bu kadar milletvekili sabahlara kadar çalışalım Yusuf Tekin mutlu olsun diye.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MURAT EMİR (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
MURAT EMİR (Devamla) – Yusuf Tekin’in yetkileri genişlesin diye uğraşıyoruz. Sonra da Anayasa’ya aykırı oluyor, elbette aykırı olur. Anayasa’ya dikkat edeceksiniz.
Arkadaşlar, çalışma hakkını engelliyorsunuz. Eğitim hakkı, gençlerimizin eğitim hakkını engelliyorsunuz ve eğitim hakkı engellenen gençlerimiz sizin yarattığınız düzende, maalesef, işsizlikle, umutsuzlukla geleceklerini yurt dışında aramak zorunda kalıyorlar ve Anayasa’nın birçok maddesine aykırı olan, Anayasa’nın ruhuna aykırı olan, yasama Meclisini hiçe sayan, sizlerin iradesini hiçe sayan ve eğitimi ayrı bir kaosa sürükleyecek olan bu yasa teklifini tamamen reddediyoruz. Hiç olmazsa, buradan geri çekin. Gelin, doğru dürüst çalışalım, Anayasa’ya uygun bir hâle getirelim, temel bir sorunu çözelim.
Bakın, bir öğretmen düşünün öğretmenler odasında, 6 tip matematik öğretmeni var; öğretmen var, başöğretmen var, uzman öğretmen var, sözleşmeli öğretmen var…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
MURAT EMİR (Devamla) – …bir de şimdi, hazırlık dönemindeki öğretmeni getiriyorsunuz, bunu çözelim. Sözleşmeli öğretmeni kurumsallaştırıyorsunuz, bunu çözelim, sözleşmeli öğretmen ayıbını kaldıralım. Öğretmen, öğretmen olsun, öğretmen 657’ye tabi olsun. Eğitimin kamu hizmeti olmadığını söyleyebilir misiniz? Kamu hizmeti Anayasa’ya göre memurlar eliyle görülür, kamu hizmetini siz başkalarına gördüremezsiniz. Dolayısıyla arkadaşlar, bu yanlıştan vazgeçin, Anayasa’ya uyun. Gelin, doğru dürüst çalışalım ve eğitim dünyamızın beklediği yasayı hep birlikte yapalım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Emir.
Değerli arkadaşlar, keşke başkan vekilleri “Görüşülmekte olan yasa ve konular hakkında kendi görüşünü beyan edemez, taraf olamaz.” diye bir şey olmasaydı bende bu yasayla ilgili fikirlerimi söyleyebilseydim ama böyle bir engel var.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Biz söylemiş kabul ediyoruz Başkanım sizi.
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) – Katılıyoruz.
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) – Söylemiş kadar oldunuz.
BAŞKAN – Şimdi, gelelim işin hem İç Tüzük hem teknik kısmına. Meclis Başkanında bile böyle bir yetki yok çünkü o zaman sayın milletvekillerinin ve Genel Kurulun iradesinin üzerinde bir irade oluşmuş olacak. Yoksa ben de biliyorum, işte burada hazır bir metin var, bunu okumayı, hayâ ederim ama işin tekniği bu. Eğer Başkan ya da Başkan vekillerinden birisi “Bu şuna uygun, bu buna uygun değil.” gibi tamamen yasa koyucunun iradesinin önüne şu veya bu şekilde setler örebilecek bir yetkiye sahip olursa burada hiyerarşik bir şey olur. Oysa yasama açısından her birimiz bir diğerine eşiz. Onun için tutumumda bir değişiklik yok.
Görüşmelere geçmeden önce doğal felaketlerle ilgili 2 sayın vekil söz istedi, onlara söz vereceğim birer dakika.
Sayın Durmaz, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
40.- Tokat Milletvekili Kadim Durmaz’ın, Tokat’ta 5 Temmuz Cuma günü aşırı yağışla beraber yaşanan dolu felaketine ilişkin açıklaması
KADİM DURMAZ (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tokat’ta 5 Temmuz Cuma günü akşam saatlerinde aşırı yağışla beraber dolu felaketi yaşandı. Zile ilçemizde 22 köy, 36.250 dekar; Artova, Yeşilyurt, Sulusaray’da 26 köyümüzde 115 bin dekar alanda ekili buğday, arpa, ayçiçeği, nohut, yulaf, fiğ, mercimek, patates, soğan, şeker pancarı, yonca, mısır tarlalarında ortalama yüzde 80 ile yüzde 100 arasında hasar gördü. Bölgemiz çiftçilerinin yaş ortalaması 60, başka geliri de yok. Sulama, ilaç, gübre, mazot ve esnafa olan borçları duruyor, kara kara düşünüyorlar. Tohum, mazot, gübre destekleri acilen ödenmeli. Çiftçilerimizin borçları faizsiz ertelenmeli, AFAD fonundan yağış ve dolu hasarının ödenmesi için acilen önlem alınmalıdır.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Durmaz.
Sayın Beştaş, sizin de söz talebiniz vardı Erzurum’la ilgili.
Buyurun.
41.- Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, dün Erzurum’un Tekman ilçesinin Dalsöğüt, Hamzalar, Mollaahmet ve Aşağıhanbeyi Mahallelerinde yaşanan sel felaketine ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Dün Erzurum Tekman ilçesi mahalleleri, Dalsöğüt, Hamzalar, Mollaahmet ve Aşağıhanbeyi Mahallelerinde maalesef 2’nci kez yine bir sel felaketi yaşandı ve çok ciddi zararlar var. Özellikle su bentlerinin patladığı bilgisine ulaştık. Dere yatağının yakınındaki hayvan barınakları ve evler çok ciddi tehlike altında hâlâ. Biz, köylülerin buna mutlaka çok dikkat göstermesi gerektiği görüşümüzü buradan söyleyelim ve tabii ki tarım arazileri de çok ciddi zarar gördü, oradaki köylülere, ailelere, zarar gören herkese buradan geçmiş olsun dileklerimizi paylaşmak istiyoruz. Her zaman birlikte olacağız ve özellikle bu su bentlerinin tehlike arz ettiğini, buna karşın tekrar dikkatli olunması gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Beştaş.
XII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143) (Devam)
BAŞKAN - “Komisyon? Yerinde.” dedik, kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon raporu 143 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif İç Tüzük'ün 91'inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle teklif, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Alınan karar gereğince teklifin tümü üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar en fazla 2 konuşmacı tarafından kullanılabilecektir.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Başkanım soru-cevap sistemine giremiyoruz.
BAŞKAN – Soru-cevap sistemini açıyorum, girmek isteyen arkadaşlar girebilirler şimdi.
Teklifin tümü üzerinde Saadet Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Kahraman konuşacaklar ilk önce.
Süreniz on dakikadır. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MEHMET KARAMAN (Samsun) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri, bizleri izleyen kıymetli vatandaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, konuşmama başlamadan önce, biraz önce Anayasa’ya aykırılık konusunda yapılan konuşmaları dinlediniz. Meclis Başkanımız, bu kanun teklifi Meclise verildiği zaman bunu iki komisyona tali komisyon olarak havale etti. Bu iki komisyon görevini yapmadı. Kendilerine verilen görevle üyelerini toplayarak istişare edip kararı ondan sonra vermesi gerekirken muhalefet partili milletvekilleri çağırılmadı ama iktidar partisinin milletvekilleri komisyona çağrılıp “Bu yazıya biz müspet cevap vermeyeceğiz.” diye bir karar aldılarsa onu da biz bilmiyoruz; bunun da açıklanmasını özellikle istiyorum.
Bugün Meclisimizde çok önemli bir kanun teklifi görüşülüyor, Öğretmenlik Mesleği Kanunu. Öyle bir kanun düşünün ki maziden atiye uzanan tüm müktesebatı gelecek nesillere nasıl taşıyacağımızı düzenleyen bir kanun; öyle bir kanun düşünün ki 1,2 milyon öğretmenimizi, öğrencileri, velileri dolaylı bir şekilde değil doğrudan etkileyen bir kanun. İşte bu yüzden muradım odur ki bu denli önemli ve hepimizi ilgilendiren Öğretmenlik Mesleği Kanunu, inşallah, milletimiz adına en hayırlı şekilde revize edilecek, neticelenecek ve hayata geçirilecektir.
Kıymetli milletvekilleri, bugün değerlendirecek olduğumuz bu kanun teklifinde güzel gelişmeler olduğunu söyleyebiliriz, hele ki 2022’deki mülga kanuna bakınca bayağı bir aşama katedildiğini söylemek gerekir. Anayasa Mahkememiz mülga kanunun birçok hükmünü iptal ederek bugün önümüze gelen kanun teklifinin hazırlanmasına vesile oldu. Hâliyle bu durum, bize, bir kere daha devletin üç önemli erkinden biri olan bağımsız mahkemelerin ne kadar değerli ve önemli olduğunu gösteriyor.
Kıymetli milletvekilleri, biz hiçbir iyinin, güzelin, faydalının düşmanı değiliz, hele sizlerin hiç değiliz. Amacımız bağcı dövmek değil; derdimizin, milletimizin faydasına olanı yapabilmektir. Belki siz de bunu istiyorsunuz ama bazı eksiklikler olabiliyor. Burada, bu eksikliklerin giderilmesi yerine, muhalefete muhalefet edilerek milletimizin bize teslim ettiği irade ve kudret israf edilmektedir.
Bakınız, eğitim, dış politika, güvenlik gibi meseleler siyasetüstü olması gereken meselelerdir; aktörlerden bağımsız olmalıdır ve kesinlikle günden güne gelişen devlet politikası olmak mecburiyetindedir. Bizler bu gibi kritik meselelerde birlik olmalıyız ve uzlaşı sağlamak zorundayız. Bizler bu uzlaşıyı eğitim gibi kritik alanlarda sağlayabilirsek milletimiz bizlere güven duyacak ve yarınlar için ümitvar olacaktır.
Kıymetli milletvekilleri, öncelikle şunu belirteyim ki Komisyon sürecinde ciddi bir mesai ortaya konuldu. Bu anlamda milletimizin yararına ortaya konulan bu mesai için emeği geçenlere teşekkür ediyoruz ama şunu da es geçmeyelim arkadaşlar: Bu mesai hızlandırılmış bir şekilde, iki gün olmamalıydı. Az önce ifade ettiğim gibi, en kutsal mesleklerden biri olan öğretmenlik için bu ayırdığımız mesai de ne yazık ki yetersizdir. Bunun yerine kanunun hazırlık ve çalışma aşamaları daha geniş bir zamana yayılmalıydı.
Malum, bu aralar vergiyi tabana yaymak meşhur oldu. Vergi yerine istişare tabana yayılsa hem bu kanunda hem tüm uygulamalarda ülkemizin içinde bulunduğu çatışma ve kutuplaşma ortamı var olmazdı. Her ne kadar yürütülen mesaide milletvekili ve kamu yöneticilerimizin Komisyondaki özverilerine şahit olsam da -az önce ifade ettiğim gibi- istişare ve sağlıklı fikir teatisi açısından özellikle süre yönünden komisyon çalışmalarının yeterli olmadığını düşünüyorum.
Nitekim, içinde bulunduğumuz yasama döneminde sekizinci yargı paketi ve şu an görüşmekte olduğumuz Öğretmenlik Meslek Kanunu hariç tüm kanunlar komisyonlardan yalnızca bir günde geçti. Bu tutum uygun olmamasının yanında hayatın olağan akışına da aykırıdır. Bizler kararlar aldığımız an itibarıyla 85 milyon vatandaşımızın bu kararlardan mesul olacağı gerçeği unutulmamalı ve bu ciddiyetle yasama çalışmalarını yürütmeliyiz. Bu, iradesini temsil ettiğimiz aziz milletimize ilk ve en büyük borcumuzdur.
Kanunun geneli üzerinde bir değerlendirme yapacak olursak bu tip bir hazırlığın olması dahi güzel ama eksik, bizlerin görevi de iş birliğiyle bu eksiklikleri tamamlamaktır. Mesela nedir bu eksiklikler? İlk olarak, özel eğitim kurumlarında çalışan eğitim çalışanlarımız bu kanunda hep ödev ve sorumluluk açısından var, hak bakımından neredeyse yok. Bakınız, hak ve sorumluluk eşittir, birini sağlarken diğerini es geçemezsiniz bu denge sağlanmalıdır. Öncelikle bir standart belirlenmeli, özellikle özel eğitim kurumlarında çalışanlar sadece ödev ve sorumluluk yönünden değil, özlük hakları ve ücretler yönünden de bu belirlenen standartlardan yararlanmalıdır; mesela ben bu konuya ilişkin 30 Nisanda kanun teklifinde bulundum ama hâlâ komisyonda görüşülecek. Bu kanun olmasa toplanamayacaktık, hâliyle o kanunu da görüşemedik. Neydi bu kanun? Taban ücret uygulaması?
Bakınız kıymetli arkadaşlarım, biz burada öğretmenlerimiz yarınların mimarları, kutsallar, krallar, paşalar diyoruz ama bu arkadaşlarımız iş hayatında kapitalist piyasa koşullarına ve patronun insafı altında eziliyor, üç kuruş almaya zorlanıyor. Ödenmeyen fazla mesailer, ücretlerin bir kısmının elden geri alınması, izin kullan amama, eksik veya düşük sigorta ödemeleri derken bu kıymetli meslek grubu mesleğini icra edemez hâle geliyor. Bu durum, tüm ülkenin geleceğini tehlikeye sokar, bunu hiçbir açıdan es geçemeyiz.
Diğer bir husus, Millî Eğitim Akademisi. Bakınız, arkadaşlar, neden Millî Eğitim Akademisi kuruluyor? Kanunun genel gerekçesine veya Komisyondaki tutuma baktığımızda savunulan eğitim fakülteleri yetersiz. Şimdi soruyorum: Öyleyse çözüm ne olmalı? Yeniden Millî Eğitim Akademisi gibi bir kurum inşa etmek mi yoksa yetersiz olduğu iddia edilen fakültelerdeki eksiklikleri gidermek mi? Tabii ki varsa bu eksikliklerin giderilmesi mecburidir. Bakınız, Akademiye 20 bin öğretmen alımı olduğunu da varsayarsak sadece bunlara ödenecek miktar 7 milyar lira; bunun dışında organizasyon, yönetici giderleri, diğerleri de düşünülürse büyük bir para harcanacak. Sadece bu sebepten bile, naçizane, Akademinin verimsiz olduğu ve olacağı kanaatindeyiz.
Mezkûr bütçenin Bakanlık ve YÖK arasında benzer yürütülecek bir çalışmaya ayrıldığında çok daha verimli ve yerinde olacağı kanaatindeyim. Ancak, burada ne yazık ki Bakanlık ve YÖK arasında ciddi bir diyalog eksikliği olduğunu görüyoruz. Bizler, bu kanunla birlikte akademi kurmak yerine, bu iki değerli kurumumuz arasındaki diyaloğun güçlü bir şekilde kurulmasını sağlamalıyız.
Millî Eğitimdeki idarecilerimiz, il, ilçe ve şube müdürleri ile eğitim uzmanı, müfettişler gibi yönetici ve teftiş mercilerinde görevli olanlar yüklendikleri sorumluluklara nispetle oldukça düşük maaş alıyorlar. Bu durum yetmezmiş gibi, uzman öğretmen ve başöğretmenlik kariyer basamaklarından da yararlanamıyorlar, bir de üstüne üstlük bu görevlerine kazanılmış bir hak değil “görevlendirme” deniliyor. Soruyorum size: İdarecilerimize bu reva mı? Bakınız, bu tutumla yarın yönetici bulunamaz ve eğitimde idarecilik üzerine bir teamül oluşmaz ve kurumlaşamazsınız.
Kıymetli milletvekilleri, ne yazık ki eğitimde şiddet ciddi bir sorun hâline gelmiştir. Bu anlamda düzenlenen 30'uncu maddeyle eğitimde şiddetin suçun nitelikli hâllerine dâhil edilmesi oldukça isabetli bir görüştür ancak daha önce dediğimiz üzere fikir güzel ama eksik. Bu nedenle, bu maddeye öncelikle Türk Ceza Kanunu’nun 267'nci maddesindeki iftira suçunun da dâhil edilmesi gerekirdi çünkü bu hususta ciddi anlamda mağduriyetler oluşmakta ve “Çamur at, tutmazsa izi kalsın.” yolunu seçenlerin yaptıkları yanlarına kalmaktadır. Buna mâni olmak ve eğitimcilerimizi bu tehditlerden korumak adına iftira suçunun da kanun metnine eklenmesini gerekli buluyoruz.
Birçok husus var ama özellikle 34'üncü maddeye de değinmek istiyorum. Bakınız, bu madde birçok anlamda uygun değil, doğrudan kanun metninden çıkarmalıyız. Her memurun görevi, layıkıyla yerine getirdiği ölçüde kıymetli ve değerlidir; ast üst ilişkisi de dâhil olmak üzere vatandaşımız için yapılan güzel hizmetlerin hiçbiri bir diğerinden üstün değildir. Nitekim, her görevin kendine göre gereklilikleri ve özellikleri de vardır. Hizmet sınıfı değişikliğinin bir ceza gibi uygulanması ve görülmesi yönünden bu düzenleme uygun değildir. Her ne kadar kanun hükmü, gerekçesinde de ifade edildiği üzere, öğretmenlik mesleğinin hakkıyla icrasını ve eğitim kalitesinin sürekliliğini hedeflese de bu yetkinin konjonktürel şartlarda âdeta siyasi bir sopa ve baskı aracı olması endişesi söz konusudur. Hâlihazırda görevini gereğince yerine getiremeyen her kamu görevlisi için yaptırım uygulanabilecekken bu düzenlemenin gerekli ve uygun olmadığı kanaatindeyiz.
Yoğun bir mesaimiz olacak, bölümlerde ve maddelerde de gerekli değerlendirmeleri yapmak üzere sözlerime de burada bir virgül koyuyorum ve Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi’nin milletimiz için en hayırlı şekilde tamamlanarak uygulamaya geçmesi temennisiyle hepinize saygılar sunuyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
42.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Asgari ücretlilere ve emeklilere zam yapılmamasını protesto etmek amacıyla ışıklarını bir dakikalığına yakıp söndüreceklerine ve Oturum Başkanı Sırrı Süreyya Önder’e anlayışı için teşekkür ettiklerine ilişkin açıklaması
(CHP milletvekillerinin ayağa kalkarak cep telefonlarının ışıklarını açıp kapatmaları)
MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, asgari ücretlilere ve emeklilere zam yapılmamasını protesto etmek amacıyla ışıklarımızı bir dakikalığına yakacağız, söndüreceğiz ve bugün saat 21.00’de milyonlarca vatandaşımızla birlikte sesimizi duyuracağız. “Zam yapın, geçim yoksa seçim var.” diyeceğiz.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
BAŞKAN – Rica ederim.
Bu şekilde hatip konuşamayacağı için birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.03
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.20
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Asu KAYA (Osmaniye), Muhammed ADAK (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
XII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon yerinde.
Teklifin tümü üzerinde Saadet Partisi Grubu adına ikinci söz, Hatay Milletvekili Sayın Necmettin Çalışkan’a aittir.
Buyurun Sayın Çalışkan.
Süreniz on dakikadır. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu konuşuyoruz ama biliyoruz ki buraya getirilen hemen tüm kanunlar peşinden bir mağduriyet ordusu ortaya çıkarıyor. Staj mağdurları, çıraklık mağdurları, öğrenci affı mağdurları, EYT mağdurları, KHK mağdurları, rezerv mağdurları gibi bugün de biliyoruz ki bir süre sonra Millî Eğitim Akademisi mağdurları ortaya çıkacak. Temel sorun, eğitime özel sektör, işletme, kâr-zarar mantığıyla bakılmasında. Maalesef ki, ülkemizde en fazla eğitim fakültesi mezunu piyasada boş gezdiği hâlde bunlara biraz daha yenisi eklenerek yeni işsiz öğretmenler ordusu ortaya çıkarılacak.
Değerli milletvekilleri, yasada Millî Eğitimde görev yapan öğretmenler olduğu gibi, bir de özel eğitimlerde görev yapan özel okullardaki öğretmenler söz konusu. Ne var ki Komisyonun özel okulların hakkını da savunması gerektiği hâlde es geçildiği net bir şekilde görülüyor. Öyle anlaşılıyor ki, özel okulda öğretmenlik yapan bir öğretmen sadece dayak yediği zaman, şiddete maruz kaldığı zaman öğretmen kabul ediliyor çünkü özel okulun öğretmeni sadece şiddet konusu gündeme geldiğinde hesaba katılmış.
Millî Eğitim Bakanlığından söz ederken, elbette ülkemizdeki insan sömürüsünün, insan istismarının had safhada olduğu bir kurum olduğu gayet açık. Sayıştay raporuna göre hâlen 75 bin öğretmen açığı var, bir taraftan da Millî Eğitimde çalışan 85 bin ücretli öğretmen var; 2024 yılında atanması planlanan öğretmen sayısı ise 20 bin. Burada bir “el insaf” demek gerekiyor. “Ücretli öğretmen” dediğiniz de milletimize bir kez daha tekrar edelim, haftada beş gün tam mesai çalıştığı takdirde aldığı ücret aylık 10 bin lira; asgari ücretin yarısı kadar, bir emeklinin aldığı kadar. Buna sadece “insaf” demekten başka bir şey görmüyoruz. Buradaki Komisyonun belli ki önceliği başka hedefler ortaya koymak. Öyle işsiz gezen öğretmenler, 85 bin kişi, o da iş bulabilmiş çalışıp ayda 10 bin lira kazanan öğretmenler gündemlerinde değil. Zaten Komisyon başlı başına evlere şenlik; Mecliste Genel Kurul devam ederken dar bir salonda görüşme yapılıyor, görüşmeye gittim, ağzına kadar dolu, görevliler “Bürokratları kaldıralım, otur.” dediler, şık olmaz diye girmedim. Bir taraftan Genel Kurul, gece saat dörde kadar görüşme devam ediyor. Ya, Allah aşkına, yangından mal mı kaçırıyorsunuz, ne bu aceleniz sizin? (CHP ve DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Gece dörde kadar bir yasa görüşülür de oradan hangi verim elde edilebilir? Yazın ortasında gece saat dörde kadar bu Komisyon iki gün süreyle çalıştı, herkes gözlerini ovuştururken, rüya görürken bu Komisyondan yasa geçti, bunu da burada bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, iktidar süslü, cafcaflı sözlere bayılıyor. İşte burada Öğretmenlik Meslek Kanunu. “Aile ve Gençlik Fonu” dediler, ne hâle geldiğini gördük. “Dışişleri Fonu” dediler, şimdi de burada öğretmenlik yasasıyla ilgili “Millî Eğitim Akademisi” diyor. Ya, Allah aşkına, ne akademisinden bahsediyorsunuz? Bu ülkede öğretmenler iki yılda yetişiyordu eğitim enstitüsünden. Zaman geldi, dört yıla çıkarıldı eğitim fakülteleri, zaman geldi “Biz buna bir de formasyonu ekleyelim.” dediniz, beş yıla çıktı. Bunlar yetmiyor, 20 küsur yaşına gelmiş bir genç, ailesine bu kadar yıl eziyet olmuş, askerliğini yapmış, zar zor sınava girmiş, öğretmenliği kazanmış, bitmiyor, ne olacak? Bir daha eğitime tabi tutulacak, iki yıl daha eğitim alacak yani bugün itibarıyla eğitim fakülteleri beş yıl değil, yedi yıla çıkarılıyor. Bu da başka bir saygısızlık. Ülkede bu kadar eğitim fakültesi varken “Buna müdahale edip nasıl katkı sağlayabiliriz?” demiyorsunuz, yeni bir akademi daha kuralım… Korkarım ki seneye “Bu yedi yıl da yetmez, on yıla çıkaralım.” diyeceksiniz ve tabii, her tarafı ayrı bir rezalet.
Burada eğitim gören, on küsur yıldan beri zar zor sınavı geçmiş, kazanmış, Akademiyi kazanmış öğrenci ne yapacak? Ayda 14 bin lira maaş alacak. Ya, hiç mi insafınız yok? 14 bin lirayla öğretmenliği kazanmış bir adam nasıl geçinecek? Burada barınsın mı, yol parasına mı versin, gıdasına mı harcasın, hele de yeni askerden gelmiş, evlenmiş, ailesini mi geçindirsin? Bu yasayı yazanların dünyayla, Türkiye gerçekleriyle uzaktan yakından hiçbir ilgilerinin olmadığı gayet açık. O kadar itiraz edildi, hâlen düzeltmediniz. Herhâlde bu milletvekillerinin, Komisyonun herhangi bir maddeye müdahale imkânı olmadığı için bekliyorsunuz, eğer onay aldıysanız belki düzeltirsiniz ama vicdanınız varsa buna müdahale edersiniz. Öğretmenliği kazanmış birisi 14 bin lirayla, geçinemez, geçinemez, geçinemez. Ücretli öğretmene 10 bin lira… Sadaka bundan fazla veriliyor, dilenciye bile verdiğiniz bundan fazla. Onun için, burada tarihî sorumluluğu hatırlatmak istiyorum.
Akademiler 30 büyükşehirde açılacakmış. Ya, siz büyükşehir olmayan illeri il saymıyor musunuz? 51 tane vilayetteki vatandaşımız yeni şehirlere taşınmak zorunda. Bunların ulaşımını kim sağlayacak? Her zaman büyük balık küçük balığı yutsun istiyorsunuz, küçük şehirlerin hepsi yok olsun; Aksaray, Osmaniye, Batman, Bayburt, Gümüşhane sizin gözünüzde il değil, burada yaşayan vatandaşlar vatandaş değil, bunlar ikinci sınıf vatandaş, niye büyükşehirlere gidecek? Ve tabii, burada şunu da net olarak görüyoruz ki yasanın en vahim yönü yeni bir KHK yasası olması. Bu ambalajla bir şekilde şimdiye kadar despotça yaptığınız KHK’li ihraçları bundan sonra legal hâlde yapacaksınız. Herhangi bir aday, öğretmenliği kazanmış, Akademide öğrenci, sonra “Sen başarısız oldun.” deyip ihraç edeceksiniz. Arkadaşlar, şunu anlamıyorsunuz: Ülkede iktidar her an değişebilir, her an başkasının eline bu yetkiler geçer. Onun için de sistem adil olmalı, herkesin bu ülkenin eşit vatandaşı olduğu hesaplanılarak yasa getirilmeli.
Değerli milletvekilleri, bu yasa değil, olsa olsa yama. Burada yapılan faaliyet de yasama değil, olsa olsa yamama faaliyetine benziyor. Getirilen tedbirler, pansuman çözümler, alelacele, hızlı bir şekilde gece yarıları getirilen maddeler işte burada görüşülüyor. Ülkemizin -ne hikmettir- özelliği her yeni Millî Eğitim Bakanından sonra da sistem değişir. Bu yasa da bir süre sonra arşive, çöpe kaldırılacak. Onun için de bu ülkede kalıcı, adil, herkesin yararlanabileceği yasa mutlaka getirilmeli.
Şimdi, bu Millî Eğitim Akademisi niçin var? Tamamen duygusal sebeplerle. Bir, ihraçların önünü açmak; ikincisi de bütçeye yük gelmeden -bir öğretmeni bu kadar yıl süründürdük, beklettik, iki yıl daha beklesin- daha az ücret ödeyerek bu insanın hayatını biraz daha geçirmesi sağlanıyor. Tabii, burada söyleyecek çok söz var. Mesela, yasa içerisinde “etik kurallar” diye bir şey yok. En fazla muhtaç olduğumuz şey, bu devirde ahlaki kurallar. Etik kurallar öğretmen meslek yasasında öncelikli olarak getirilmesi gerektiği hâlde hiçbir şey ortada yok. Ve tabii, öğretmenlerin hangi bir derdini söyleyelim? Ek ders ücreti. Eskiden maaşın yüzde 35’i kadar ek ders ücreti alınırken…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun toparlayın, bitirin lütfen.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Eskiden maaşının üçte 1’i kadar ek ders ücreti alırken öğretmenlerimiz bugün ancak yüzde 5, yüzde 10 daha fazla alabiliyor.
Ve tabii, bir başka garabet, mülakat garabeti. Diyorsunuz ki: “Ne yapıp yapıp mutlaka mülakatı tutacağız.” Tamam. Mülakat olmazsa araya sızıntı olurmuş, teröristler girermiş, niteliksiz öğretmenler girermiş. Peki, özel okullarda okuyan öğrenciler bu ülkenin evladı değil mi? Özel okullardaki öğretmenlere niye mülakat yapılmıyor? Onlar sizin sorununuz değil mi? Özel okullara, ilgili kurum almak istediği öğretmenlerin listesini gönderiyor, onaylanıp geliyor. Mülakat yapacaksanız ona da yapın ama yok, sizin derdiniz iş çözmek değil değerli arkadaşlar.
Burada yine şunu belirtmek isterim ki…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Geneli üzerinde konuşuyoruz ya…
BAŞKAN - Geneli üzerinde konuşuyoruz da beş dakikalarda olur da on dakikada toparlamak lazım.
Son defa bir dakika veriyorum.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Peki, son bir defa…
BAŞKAN – Bu, kanuni bir hak değil yani. Herkes öz malı gibi bakıyor ama öyle değil.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Yasayla ilgili şunu da arz edeyim: Burada yapılması gereken şey, YÖK’ün ıslah edilmesi, devreye girmesi; mevcut eğitim fakültelerinin ıslah edilmesi, buradan mezun olan öğrencilerin derhâl atanması. Şu anda bütün fakültelerde mezuniyet törenleri düzenleniyor, mezuniyet törenleri matem havasında geçiyor çünkü hiçbir mezun, mezun olduğuna sevinemiyor, atanacağı yer belli değil. Bugün, yüz binlerce öğretmen, eğitim fakültesi ve diğer fakülte mezunları kenarda beklerken bugün “al sana bir kaya” dercesine yeni bir durum ortaya getirilmesi hiçbir şekilde kabul edilemez. 2022'de Anayasa Mahkemesi iptal etti, bu yasanın da bugünkü bu hâliyle çok uzun sürmeyeceği görünüyor.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çalışkan.
İYİ Parti Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Şenol Sunat konuşacaklar.
Süreniz yirmi dakika Sayın Sunat.
Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ŞENOL SUNAT (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve bizleri televizyon başında izleyen eğitim camiası; 143 sıra sayılı Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, 14 Şubat 2022 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7354 sayılı Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun çok yetersiz olduğunu o zaman da çok söylemiştik, yapılması gerekenlerden bahsetmiştik. Eğitim paydaşlarının görüşleri alınmamıştı, kanun aceleye getirilmişti, kapsamı çok dar tutulmuştu, 12 madde içeriyordu. İşte, Anayasa Mahkemesi aday öğretmenlik süreciyle ilgili maddeyi iptal etti, dokuz ay süre verdi, 26 Haziran son gündü.
Şimdi, 3 ve 4 Temmuzda Millî Eğitim Komisyonunda görüştüğümüz 3 geçici madde dâhil olmak üzere 42 maddelik Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’yle yüzleştik yani daha önceki çıkan Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun çok daha masum olduğunu, bu gelen teklifi değerlendirdiğimizde daha iyi anladık.
Keşke Sayın Bakan burada olsaydı ama maalesef yok, inşallah dinliyordur -ona ithaf ederek- ona seslenmek istiyorum: Hiçbir ilmî çalışmanın eseri olmayan, eğitim paydaşlarının görüşleri alınmadan, biz yaptık oldu anlayışıyla hazırlanan, muğlak ve belirsiz ifadeler içeren bu teklifin geri çekilerek yeniden düzenlenmesi gerektiğini söylüyoruz İYİ Parti olarak. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Bakana da tekrar seslenmek istiyorum: Bu kanun teklifini incelediğimde dayattığınız Millî Eğitim Akademisi vasıtasıyla Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’yle ortaya koyduğunuz, evlatlarımızı kendi ideolojinize uygun kimlik çalışmalarına yönlendirecek, beyin yıkayacak öğretmen yapısını oluşturmaya çalışıyorsunuz gibi geldi. Fikriiktidarınızı gerçekleştirmek için atılan beyhude adımlardır bunlar. Çok ilgi çekici, hem yeni müfredat programınızda hem de bu taslak metinde işte “Atatürk ilke ve inkılapları” “Atatürk milliyetçiliği” ifadelerini geçirmemek için büyük bir çaba sarf ettiğinizi görüyoruz. Üstünü örtmek için “Millî Eğitim Temel Kanunu ve Anayasa’da geçtiği gibi…” deyip geçiştirmişsiniz. Samimiyseniz -ki inşallah öyle olduğunu düşünüyorum- önergeyle bunu düzeltin. Bu ülkede birçok şeyi yok ettiniz; değerlerimizi, devlet anlayışımızı, devlet hafızasını. Sadece bir kişiyi ve yaptıklarını asla yok edemezsiniz, başaramazsınız, onun manevi ruhunun altında ezilir, yok olursunuz: Büyük Önder’imiz, Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk'ü rahmetle, minnetle ve saygıyla anıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, Öğretmenlik Meslek Kanunu hazırlamanın amacı bellidir. Bu teklif öğretmenlere saygınlık kazandırıyor mu? Öğretmenlerin özlük hakları iyileşiyor mu? Öğretmenlerin mesleki gelişimini düzenliyor mu? Hepsine hayır. Öğretmenlik meslek kanunu diye getirilen nedir? Bu taslağa “öğretmene mobbing kanunu” diyebiliriz. Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi öğretmenliğin yararına ve saygınlığının artırılmasına yönelik değil, tam tersine öğretmenlik mesleğini tehdit edici ve özellikle Akademiyle atanmayı baskı altına alma hedefiyle hazırlanmıştır. Bugün burada görüştüğümüz bir meslek kanunu değildir, “meslek kanunu” adı altında Akademi dayatmasıdır, “meslek kanunu” adı altında ceza dayatmasıdır, “meslek kanunu” adı altında öğretmen atamalarının tamamen kontrol altına alınmasıdır. Öğretmenler yıllardır bekledikleri meslek kanunu için bugün belki diyecekler ki “Keşke çıkmasaydı.” Sayın Bakan, tekrar size sesleniyorum: Siz, meslek kanunu deyince bunları mı düşündünüz? Öğretmenlik meslek kanunu görevdeki öğretmenler için değil, çoğunlukla atama bekleyen öğretmenler için hazırlanmış.
Bakın, “Akademiyle artık mülakatı kaldırıyoruz ama mülakattan daha da etkili modeller geliştirerek istediğimiz profilde öğretmen atayacağız.” mı diyorsunuz? “Mülakatı aratacağız size.” mi diyorsunuz? Akademiye alınacak öğretmenler için sayfalar dolusu Akademi maddesi var, 17 sayfalık öğretmenlik meslek kanununda mesleki gelişime 0,33 sayfa ayrılırken yani bir paragraf ayrılırken disiplin hükümlerine 4,5 sayfa yani 13,5 kat sayfa ayrılmış. Millî Eğitim Bakanlığı hizmette olan öğretmenlerin mesleki gelişimine yeterli oranda önem vermemektedir. Öğretmenlik mesleğinin niteliğini arttırmak amacıyla öğretmenlerin sahip olması gereken özel ve genel alan yeterliliklerinin tespit edilerek daha sonra bu yeterliliklerin hizmet öncesi ve hizmet içi eğitim programlarıyla öğretmen adaylarına ve öğretmenlere kazandırılması gerektiğini hepimiz biliyoruz. Kurulmakta olan Akademinin bu işlevi yerine getirmesi gerekirken bununla ilgili hükümler bu teklifte maalesef yoktur veya çok muğlak bir şekilde geçiştirilmiştir. Mesleki gelişim önemlidir ve mesleki gelişimin nasıl yapılacağı, neleri kapsayacağı, yöntemi, kredisi, kapsamı, süresi, kişiye özelliği vurgulanarak ortaya konmalıdır.
Evet, Millî Eğitim Akademisinin gerçek görevi, görevdeki öğretmenlere mesleki gelişim, akredite, sertifika programları, dijital beceri, uzaktan eğitim teknolojilerinin etkin kullanımı ve öğretmenlik mesleğiyle ilgili konularda hizmet içi eğitim vermek olmalıdır. Hiç kimse böyle bir millî Eğitim Akademisine karşı değil.
Sayın milletvekilleri, KPSS imtihanından başarılı olmuş, üniversitelerin eğitim fakülteleri ve lisans programlarından mezun öğretmen adaylarını “akademi eğitimi” adı altında üç ila dört dönem yani bir buçuk yıl ila iki yıl bekleten, onlarca imtihana sokarak değerlendirme yapan, bu sürede işte 14 bin lira harçlık veren -ki bu da TÜFE’ye göre enflasyon farkını değerlendirdiğimizde 16.884 liraya çıkacak- bir ücret veren bir akademi yapısından bahsediyoruz. Bu eğitimler pedagojik formasyon niteliğindedir ve öğretmenlere -anladığımız kadarıyla- eğitim fakülteleri hocaları eğitim verecektir. Peki, eğitim fakülteleri hocaları eğitim verecekse Akademi ile eğitim fakültelerinin farkı nedir; akademinin eğitim ve uygulama merkezleri ilk etapta nerede açılacak ve kadroları neye göre belirlenecektir; bu bir belirsizlik içermektedir. Kimler istihdam edilecektir? Akademisyenlere ek ders ücretli ders verdirileceği belirtilmektedir. Akademi sonunda “Başarılı olamamıştır.” diye öğretmenlerle sözleşme imzalanmayabilecektir. Bu da yine ideolojik bir şekilde davranılacağını çağrıştırmaktadır bizlere. Öğretmenlerin atanması en erken 2027 yılına kadar gidebilecektir, onlar da sözleşmeli öğretmen olacaktır. Bu Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi’yle getirilen Akademi, eğitim fakültelerine paralel bir yapılanma içerisindedir; önümüzdeki süreçte, öğretmen yetiştirme işini devralmayı hedeflemektedir diye görüyoruz. Eğitim fakülteleri itibarsızlaştırılmaktadır. Ve ben buradan, bu kürsüden eğitim fakültelerine sesleniyorum, dekanlara, öğretim üyelerine sesleniyorum: Sesinizi neden duymuyoruz? Bu, ÖMK’yle getirilen Akademi eğitimi eğitim fakültesi mezunlarına asla uygulanmamalıdır. Zaten formasyon ve alan eğitimiyle mezun olan diploma sahibi öğretmenlere yeniden eğitim vermenin ne anlamı var? Akademi, eğitim fakültelerinden mezun olanları değil, mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarında öğretmen olmak isteyen ve başvuru kriterlerine uygun adayların pedagojik formasyon almalarını sağlamalıdır ve Akademide alan yeterliliği üst düzeyde olan öğretim elemanları, usta öğreticiler ve mesleğinde başarılı olan öğretmenler görevlendirilmelidir.
Sayın milletvekilleri, dünyayı yeniden keşfetmiyoruz. Nitelikli öğretmen yetiştirecekseniz öğretmen liselerini açın; bu liselere fen, sosyal bilgiler, matematik, Türkçe ve yabancı dil başarısında en az yüzde 10’luk dilime giren öğrenciler yerleşsin. Eğitim fakültelerine girişte bu liselerden mezun olanlara kontenjan ve ek puan verilerek öncelik tanınsın, bu öğrenciler burs ve sosyal imkânlarla desteklensin. Eğitim fakültelerinin eğitim öğretim süreçlerinin teori-pratik dengesi göz önünde bulundurularak yapılanması gerektiğini hepimizin bilmesi gerekli. Her eğitim fakültesinde, her kademede bir uygulama okulu açın. Eğitim fakültelerinde temel aktör olan öğretim elemanlarının yeterliliklerini artıran düzenlemeleri hemen hayata geçirmeliyiz. Eğitim fakülteleri öğrencilerinin lisans eğitimi aşamasında eğitim bilimi uzmanı olarak yetiştirilmeleri amacıyla eğitim bilimleri alanında çift dal eğitimi almalarını sağlayalım ki liyakatli yöneticilere ve denetçilere sahip olunsun.
Evet, bu eğitim fakülteleri kontenjanlarını öğretmen ihtiyacını dikkate alacak şekilde sınırlandıralım. Her yıl 40-50 bin öğretmen yetişiyor değerli milletvekilleri, 100 eğitim fakültesi var, buna ihtiyaç var mıydı? Köklü eğitim fakülteleri kalabilir. YÖK ve Millî Eğitim Bakanlığı bu konuda neden bir arada iş birliği yapamıyor? Eğitim fakültelerine girişte taban puanını yükselterek bu programları başarılı öğrencilerin tercih etmesini sağlamalıyız. Bunları niye söylüyorum?
Değerli milletvekilleri, elimizde bir tecrübe sonucu, öğretmenlerin daha nitelikli yetişebilmesi için yıllardır öğretmen yetiştiren bu eğitim fakülteleri kurumlarını daha iyi hâle getirelim.
Sayın milletvekilleri, bu teklifte öyle maddeler var ki… 34'üncü maddeydi, inşallah, onu duyum aldığımız kadarıyla çıkaracaksınız. Yani müfettiş denetimiyle başarısız olduğu belirlenen öğretmenlerin bir yıl Akademiye gönderilmesi, eğer başarısız olursa idari hizmetler sınıfına alınması hedefleniyordu, inşallah, bir önergeyle bu maddeyi çıkarırsınız.
Bu teklifte, kariyer basamaklarıyla ilgili sadece sınav kaldırılmıştır. Uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik ünvanları durmakta, tazminatları değişmemekte, süreler yine değişmemektedir. İmtihanın kaldırılması doğru bir karardır. Bizim teklifimiz sadece ünvanların “uzman” ve “başöğretmen” yerine “kıdemli uzman” olarak değiştirilmesidir çünkü başöğretmenlik Atatürk'ümüzün ünvanıdır. Uzman öğretmenlik gibi ünvanların yetki ve sorumlulukları bulunmamaktadır, kıdemle alakalıdır, sadece tazminat ödemek için verilmektedir. Ama önemli bir konu, sayın milletvekilleri, günlerdir hepinizi, özellikle Komisyonda olan, Millî Eğitim Komisyonu üyelerini, bizleri il Millî Eğitim müdür muavinleri, il/ilçe Millî Eğitim müdürleri, şube müdürleri, müfettişler, müfettiş yardımcıları, eğitim uzmanları maaşlarının düşüklüğünden ve uzman ve başöğretmenlik tazminatlarından faydalanamamaktan dolayı hiç durmadan arayarak şikâyetlerini dile getirmişlerdir. Şimdi, şube müdürleri, Millî Eğitim ilçe müdürleri ve il müdür muavinleri amir durumunda olmuş olmalarına rağmen manen ve maddeten büyük bir sıkıntı içindedirler, ezilmektedirler. Böyle bir adaletsizlik olur mu? Bu durumun bir an önce düzeltilmesi gerekmektedir. Bu konuyla ilgili vermiş olduğumuz önergeler reddedildi ama inşallah, Genel Kurulda bu konu düzelir diye düşünüyoruz.
Yine, teklifin 2’nci maddesiyle, Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi’nin özel öğretim kurumlarında görevli öğretmenleri de kapsıyor olduğu belirtilse de diğer maddelerde söz konusu öğretmenlerimize yönelik herhangi bir düzenleme olmadığı görülmektedir. Özel öğretim kurumlarında görevli öğretmenlerimiz, içinde bulundukları sorunları sıklıkla dile getirmektedirler. Millî Eğitim Bakanı ve yardımcıları özel öğretim kurumlarında öğretmenlere verilecek asgari ücret seviyesi hakkında düzenleme yapılacağını dile getirmiş ancak bu teklif ilgili düzenlemeye dâhil edilmemiştir.
Bilindiği üzere, 2014 yılına kadar yürürlükte olan 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun 9’uncu maddesi “Okullarda yöneticilik ve eğitim öğretim hizmeti yapanlara kıdemlerine göre dengi resmî okullarda ödenen aylık ile sosyal yardım kapsamındaki ek ödeme tutarlarından az ücret verilemez.” şeklinde, bu kurumlarda görevli öğretmenler için asgari ücret seviyesini farklı tutabilmiştir. Sayın Yusuf Tekin müsteşarken 6528 sayılı Kanun’la bu madde yürürlükten kaldırılmış ve o günden itibaren özel öğretim kurumlarında öğretmenlere verilen ücret seviyesi çok düşmüştür. Günümüzde özel okulların çoğunda öğretmenlere asgari ücret verildiği, hatta bazılarında asgari ücretin altında bir seviyede ücret verildiği bilinmektedir. İYİ Parti olarak -Komisyona sunduğumuz- özel öğretim kurumlarında görevli öğretmenlerimiz için dengi resmî kurumlardaki öğretmenler kadar ücret verilmesini sağlayacak madde ihdasını içeren önerge verdik; sonuç malum. Gelin, değerli milletvekilleri, hep birlikte Genel Kurulda bu meseleyi halledelim.
Sayın milletvekilleri, bu teklif, lisansüstü eğitime dair bir şey içermemektedir. Zaten son yıllarda Millî Eğitim Bakanlığı lisansüstü eğitimi teşvik etmekten imtina etmektedir. Neden? Hâlbuki asıl kariyer basamağı lisansüstü eğitimdir ve öğretmenlerin “bilim uzmanı”, “doktor” ünvanlarıyla meslektaşlarından daha iyi bir konuma taşınmaları ve teşvik edilmeleri sağlanmalıdır. Lisansüstü eğitim yapmaya hak kazanan öğretmenler için Bakanlık-YÖK koordinasyonunda gerekli tedbirler alınmalıdır.
Evet, değerli milletvekilleri, kadrolu öğretmenlik kurumsallaşmalı, sözleşmeli ve ücretli öğretmen uygulamaları kaldırılarak çalışma barışı sağlanmalıdır. Türkiye'de öğretmenlik mesleğine özgü performans ve ödüllendirmeye dayalı bir kariyer ve ilerleme sistemi getirilmelidir. Bu getirilenler öyle değildir. Öğretmenlerimizin sosyal haklarını ve kariyer basamaklarını yeniden düzenlemek durumundayız. Öğretmen atamalarında aile bütünlüğünü göz önünde bulundurmalıyız. Kalkınmada öncelikli bölgelerde görev yapan öğretmenlerimiz ek imkânlarla desteklenmelidir. Öğretmenlerimize ödenen eğitim öğretim tazminatı bir maaş olarak ödenmelidir. Denetim sistemi bir türlü oluşturulamamıştır, oturtulmamıştır. Denetim sistemi Sayın Komisyon Başkanının Bakanlığı sırasında düzelmişken yeniden denetim sisteminde sıkıntılar yaşanmaya başlanmıştır ve denetim sistemi merkezî şekilde teşkilatlandırılmalı ve bölgesel denetleme birimleri oluşturulmalıdır. Denetim sistemi kontrol ve değerlendirmeyle sınırlı kalmamalı, iyileştirme ve geliştirme süreçlerini de kapsamalıdır. Müfettişlerin mesleki yardım ve rehberlik rolleri etkin hâle getirilmelidir. Denetim elemanlarının tabii ki özlük hakları iyileştirilmelidir. Kriterlere ve liyakat esasına uygun yeterli sayıda müfettiş atanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ŞENOL SUNAT (Devamla) – Devlet okulları, özel okullar ve kursların tamamı, bakanlıklara bağlı eğitimle ilgili kurumlar, belediyelere bağlı her türlü eğitim faaliyetleri eğitim politikalarıyla tutarlılığı açısından denetime tabi tutulmalıdır. Özellikle merdiven altı tarikat, cemaat, sübyan okulları ve benzeri okullar ve kurslar denetlenmelidir. Eğitim kurumlarının denetim standartları belirlenerek denetim ve rehberlik konusu kamuya açık ve şeffaf hâle getirilebilmelidir.
Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifi mevcut hâliyle öğretmenlere bir şey kazandırmamaktadır ve ileriki süreçlerde daha büyük sıkıntılara sebebiyet vereceğinden İYİ Parti olarak bu teklife “hayır” diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sunat.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Nevşehir Milletvekili Sayın Filiz Kılıç konuşacaklar.
Buyurun Sayın Kılıç. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA FİLİZ KILIÇ (Nevşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz, kıymetli bürokratlarımız ve ekranları başında bizleri takip eden yüce Türk milleti; Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu görüşmeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına teklifin tümü hakkında söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk eğitim sistemimiz ve öğretmenlerimiz açısından önemli ve tarihî bir kanun teklifini görüşmek üzere toplanmış bulunuyoruz. Öncelikle, çalışmalarımızın millî eğitim sistemimiz, öğretmenlerimiz, öğrenci ve velilerimiz için hayırlı olmasını temenni ederek sözlerime başlamak istiyorum.
2022'de yürürlüğe giren, 12 madde hâlinde düzenlenen Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun bazı hükümlerinin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesinin ardından TBMM Genel Kuruluna getirilen Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi 42 maddeden oluşuyor. Teklifle ayrıca öğretmenler ve yöneticilerin hak ve sorumlulukları da ilk kez kanun düzeyinde tanımlanıyor.
Her şeyin başı eğitim diyoruz; ailede eğitim, sokakta eğitim ve okulda eğitim. Doğduğumuz andan son nefesimize kadar çok çeşitli kişi, kurum, kuruluş ve faktörler tarafından bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde eğitim alıyoruz, eğitiliyoruz. Eğitim, bireyin davranışında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme sürecidir. Eğitim, önceden saptanmış esaslara göre insanların davranışlarında belli gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkiler dizgesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insani kalkınma hedeflerimizin temelini eğitim oluşturmaktadır. Eğitimi insanımızın yaşam kalitesini yükselten, ülkemizin insan kaynağını dünyayla rekabet edebilir donanıma kavuşturan bir süreç olarak görüyoruz. Geleceğimizin güçlü inşası eğitimin gücündedir. Bilimde, sanayide, teknolojide hedeflerine ulaşmış, güçlü ve büyük Türkiye'yi ancak eğitimdeki başarılarımızla kurabileceğimize inanıyoruz. Biz, sosyal ve ekonomik kalkınmada sahip olduğumuz en önemli zenginliğin insan kaynağımız olduğunu düşünüyoruz.
Bu süreç ya da yapılanmanın en önemli ayağı öğretmen aracılığıyla kurumlarda, okullarda verilen eğitimdir. Doğal olarak da öğretmen eğitimin en önemli ögesidir, parçasıdır. Bir eğitim sisteminin gücü ve başarısı öğretmenin gücüne ve başarısına bağlıdır. Bir okul, içindeki öğretmenler kadar iyidir. Öğretmenler eğitimin kalbi ve ruhudur. Türkiye'de sayısı 1 milyonun üzerinde olan eğitim personelinin, eğitim kurumlarının ve öğretmenlik mesleğinin kendine has özellikleri sebebiyle görev, çalışma, hizmet öncesi eğitim, mesleki gelişim, kariyer gibi çok boyutlu süreçlerinin sistem bütünlüğü içerisinde birbirleriyle ilişkili biçimde düzenlenmesi, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin en önemli yapı taşlarından biridir. Kanunla öğretmenlerin seçilmeleri, yetiştirilmeleri, atamaları, hakları, ödev ve sorumlulukları, ödül ve cezaları, kariyer basamaklarında ilerlemeleri ve öğretmenlik mesleğine ilişkin diğer hususlarla Millî Eğitim Akademisinin kurulması, görevleri ve teşkilat yapısına ilişkin hususların düzenlenmesi amaçlanmıştır. Kanun teklifi, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı resmî eğitim kurumlarında görev yapan öğretmenleri ve eğitim yöneticilerini; öğretmenlerin hak, ödev ve sorumlulukları, yöneticilerin ödev ve sorumlulukları, öğretmenlik mesleğinde kariyer, disiplin hükümleri, öğretmenlik görevinin sona ermesi, eğitim çalışanlarının şiddetten korunması hükümleri bakımından özel öğretim kurumlarında görev yapan öğretmenlerle bu kurumlarda öğretmenliğe atanma şartını taşıyan yöneticileri, öğretmenlerimizi şiddetten korunması hükümleri bakımından, Millî Eğitim Bakanlığı dışı kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan öğretmenleri kapsamaktadır. Öğretmenlik diğer mesleklerden farklı olarak üniversiteye kabul, eğitim öğretim süreci, mesleğe kabul, adaylık ve hizmet içi eğitim aşamalarının her biri açısından ciddi tartışmaların konusu olmuştur.
Öğretmenlerin görev öncesinde mesleğe hazırlık sürecinin önemli bir parçası da öğretmenlik uygulamalarıdır. Bazı ülkelerin öğretmenlik uygulaması, staj süreleri incelendiğinde ülkemizdeki sürelerden belirgin bir şekilde farklılaşma görülmektedir. Örnek verecek olursak, İspanya ve İtalya beş yüz elli saat, Hollanda üç yüz yetmiş saat, Fransa iki yüz on altı saat, Belçika yüz altmış saat iken Türkiye'de doksan altı saattir. Fransa, Singapur, Almanya, İngiltere ve İtalya'da öğretmen akademisi ya da enstitüleri gibi kuruluşlar mevcut olup eğitim bakanlıklarıyla koordineli biçimde bu kuruluşlarca öğretmen eğitimi verilmektedir. Ülkemizde de 1989 yılında yayınlanan 385 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de, 1992 tarihli ve 3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 55'inci maddesinde ve birçok şûra kararında Millî Eğitim Akademisinin kurulması talebi yer almıştır. 2006, 2010, 2014 ve 2021 yılında yapılan Millî Eğitim Şûralarında öğretmenlerin meslek öncesi eğitimleri sürekli eleştiri konusu olmuş ve özellikle yeterince uygulama içermemesi yönüyle programların yetersizliği dile getirilmiştir. 2021 yılında yapılan 20'nci Millî Eğitim Şûrası’nda “Öğretmen yetiştirme programlarında öğretmenlik uygulamalarının etkinliği, verimliliği ve çeşitliliği artırılmalıdır. Bu kapsamda, öğretmen yetiştiren kurumlar ile Millî Eğitim Bakanlığına bağlı resmî ve özel öğretim kurumları arasında güçlü iş birlikleri kurulmalıdır.” şeklinde bir karar da alınmıştır. Bütün bu ihtiyaç, talep, tavsiye ve gelişmeler dikkate alınarak öğretmen adaylarının mesleğe hazırlanması; öğretmen, yönetici ve diğer personelin mesleki gelişimi, kariyer basamaklarında ilerlemeleri ve görevde yükselmeleri için eğitim programları hazırlamak, uygulamak ve değerlendirmek, kısaca öğretmen yetiştirme sistemimizi güçlendirmek için Bakanlığa bağlı Millî Eğitim Akademisi kurulması kararlaştırılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; nitelikli bir eğitim için nitelikli öğretmen yetiştirme modelinin kurulması zorunluluk hâline gelmiştir. Bu amaçla, öğretmen adaylarının öğretmenlik alanına kaynak teşkil eden bir yükseköğretim programını tamamladıklarında, bu kanunla kurulacak olan Millî Eğitim Akademisi aracılığıyla yükseköğretimde aldıkları eğitimleri tamamlayacak nitelikte akademik eğitimlerine göre üç veya dört dönemlik mesleğe hazırlık eğitimine alınması planlanmaktadır. Öğretmen akademisi ya da enstitüleri gibi kuruluşlar, bulundukları ülkelerde hizmet öncesi olduğu kadar hizmet içinde öğretmenlerin ve okul yöneticilerinin mesleki gelişimlerinin sağlanmasında da yürütücü konumundadır. Akademide mesleğe hazırlamaya yönelik verilen eğitimlerle öğretmenlik meslek bilgisi ve özel alan bilgisi başta olmak üzere bir öğretmende bulunması gereken bütün yeterlilikler esas alınarak yürütülecek teorik ve uygulamalı dersler yoluyla öğretmen adaylarının en iyi şekilde yetiştirilmesi hedeflenmektedir. Akademi eğitiminin bir bölümünün dünya örneklerinden az olmayacak şekilde okul uygulamasına ayrılarak adayların uygulama eksiğinin giderilmesi sağlanacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanunda yer alan bir başka önemli düzenlemeyle kariyer basamaklarında ilerlemede sınav ve mesleki çalışmalar şartı kaldırılmakta, uzman öğretmenlik için en az on, başöğretmenlik içinse uzman öğretmenlikte en az on yıl hizmetin bulunması, kademe ilerleme cezasının bulunmaması, Akademi tarafından verilen eğitim programlarının tamamlanması şartı yeterli kabul edilmektedir. Ayrıca, kanunun yürürlüğe gireceği tarihte görevde bulunan öğretmen ve uzman öğretmenlere, öğretmenlikte veya uzman öğretmenlikte yirmi yıllık çalışma süresini tamamlamaları hâlinde doğrudan başöğretmen ünvanı için başvuruda bulunabilmelerine imkân sağlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitim kurumlarında güven ve huzur ortamı sağlanmazsa sağlıklı bir eğitim ve öğretimin gerçekleşmesi mümkün değildir. Bu sebeple, kanunda bizim için önem arz eden bir başka husus da başta öğretmenlerimiz olmak üzere eğitim camiamızda görev yapanlara uygulanan şiddet konusunda alınan tedbirleri kapsayan madde olmuştur. Yeni Öğretmenlik Mesleği Kanunu’yla, cumhuriyet tarihinde bir ilk olacak şekilde, öğretmene yönelik işlenen suçlarda cezalar yarı oranında artırılacaktır. Bakanlığa bağlı resmî eğitim kurumlarında görev yapanlar ile Bakanlığa bağlı resmî eğitim kurumları ve özel öğretim kurumlarında ders ücreti karşılığı ders okutanlara ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan öğretmenlere karşı görevleri sebebiyle işlenen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86'ncı maddesi kapsamındaki kasten yaralama, 106'ncı maddesi kapsamındaki tehdit, 125'inci maddesi kapsamındaki hakaret ve 265'inci maddesi kapsamındaki görevi yaptırmamak için direnme suçlarında ilgili maddelere göre tayin edilecek cezaların yarı oranında artırılması ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 51'inci maddesinde düzenlenen hapis cezasının ertelenmesi hükümlerinin uygulanmaması yönünde düzenleme yapılmaktadır.
Yeni Öğretmenlik Mesleği Kanunu düzenlemesiyle öğretmenler meslekleriyle ilgili olmayan faaliyetlerde rızaları dışında çalıştırılamayacaklardır. Öğretmenler, ayrıca, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’yla sağlanan aralarında sendika kurma, güvenlik hakkı, çekilme hakkı gibi tüm haklardan faydalanabileceklerdir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “eğitim reformu” “eğitimde düzeltme” “eğitimde yenileştirme”, adına ne derseniz deyin, süreklilik arz eden bir çabadır. Öğretmen yetiştirme sistemleri dünyanın her yerinde eğitim sistemlerinin en önemli reform ve çalışma alanıdır. Eğitimin niteliğini büyük oranda öğretmenin niteliğine endekslediğimizde öğretmen yetiştirme sistemleri de eğitim sistemlerinin merkezî meselesi hâline gelmektedir.
Yaşadığımız çağ artık “yapay zekâ çağı” olarak tanımlanmakta, teknolojideki çok hızlı değişim eğitimi ve bu eğitimi gerçekleştirecek öğretmenlerimizi de çok yakından ilgilendirmekte ve etkilemektedir. Yaşanan dönüşümler yeni ihtiyaçları doğurmakta, bu ihtiyaçlara cevap verebilme arayışı eğitim sistemlerinin kendini dönüştürmesini zorunlu kılmaktadır. Her bir öğrencinin ayrı bir kişilik, öğrenme kapasitelerinin farklı, ilgi ve zevklerinin çeşitli olduğu bir dünyada bütün bir eğitim ekosistemini yeniden ama hızlıca tartışmamız gerekmektedir. Bu ekosistemin en güçlü öznesi yine öğretmen olacaktır ancak böyle bir çağda öğretmen yetkinlikleri ve rolünü de sürekli yenilemek, güncellemek temel bir zaruret hâlini almıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitim sistemimizi güçlendirmenin yolunun öğretmeni güçlendirmekten geçtiğini biliyoruz. Kanun teklifinde yer almayan bazı hususların, özellikle de Akademide eğitim alacak olan öğretmenlerimizin ve Millî Eğitim müfettişleri ile şube müdürlerimizin maaşlarının iyileştirilmesi hususunda düzenleme yapılmasını talep ediyoruz. Ayrıca, ilerleyen süreçte, özel okullarda görev alan öğretmenlerimizin özlük haklarının iyileştirilmesi hususunda olumlu adımların atılmasını da ümit ediyoruz. Hepimiz biliyoruz ki eğitimle ilgili çalışmalarımız sadece her birimizin politik tercihlerinin bir parçası değil bir millet borcu, ortak geleceğimize dair bir sorumluluk çabasıdır. Eğitim sistemimizin niteliğine pozitif katkı sağlayacak bu kanun teklifimizin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın son bölümünde Sayın Millî Eğitim Bakanımızdan seçim bölgem Nevşehir’e dair de bazı taleplerim olacaktır. İmkânlar dâhilinde taleplerimizin bir an evvel karşılanması Nevşehirli hemşehrilerimizi ziyadesiyle memnun edecek, Nevşehir’deki eğitim seviyemizin çok daha yukarılara tırmanmasında çok büyük katkı sağlayacaktır. Madem çok kıymetli öğretmenlerimizin meslek kanunlarına dair konuşma yapıyoruz, önceliğimiz Nevşehir merkezdeki öğretmenlerimizin talebi üzerine olsun diyorum.
Nevşehir’imizin merkezinde yer alan tarihî öğretmenevi binamızın Vilayetler Oteli olarak dönüşümü gerçekleşti. Nevşehir merkezde, başta emekli öğretmenlerimiz olmak üzere eğitim çalışanlarının bir araya gelebileceği, sohbet edebileceği bir sosyalleşme alanı kalmadı. Yeni yapılan öğretmenevinin Nevşehir merkeze uzak bir konumda olmasından dolayı merkezde öğretmenlerimiz için dinlenme ve sohbet alanına ihtiyaç hasıl olmuştur.
Bir diğer talebimiz, Türkiye genelinde bütün okullarımızı ilgilendiren bir talep: Nevşehir'de ve ülke genelinde en büyük ihtiyaçlardan biri, okullarımızda yeterli sayıda hizmetlinin olmamasıdır. Okullarımıza geçici süreyle İŞKUR aracılığıyla “Toplum Yararına Programlar”la verilen personeller ihtiyacı maalesef karşılayamamaktadır. Bu yüzden okullarımızın temizlik ve hijyen problemlerinin çözümü için kurumlarımıza kadrolu hizmetli tahsisi yapılmalıdır.
Bazı kurumlarımıza güvenlik personeli görevlendirilmiştir. Bu hususta Bakanlığımıza hassaten teşekkür ederiz ancak eğitim ortamında şiddetin ve dışarıdan gelebilecek tehlikelerin önüne geçebilmek için dezavantajlı mahallelerimizden başlamak üzere tüm okullarımıza güvenlik personeli tahsisi elzemdir.
Nevşehir merkezdeki okullarımıza dair de birkaç talebimiz bulunmaktadır: Terminal bölgesinde bulunan mesleki ve eğitim merkezinin neredeyse her sağanak yağışta çamurla dolması neticesinde öğrencilerimiz ve öğretmenlerimiz mağdur olmaktadır. Bu bölgede kalıcı çözümün tesis edilmesi önem arz etmektedir.
Nevşehir merkezde bulunan Cevher Dudayev Mahallesi hızlı nüfus artışı olan bir mahallemizdir, yerleşim bu bölgede oluşmaktadır. 100. Yıl Cumhuriyet İlkokulu bu sene hizmete açıldı, Nevşehirli hemşehrilerim adına teşekkürlerimi iletiyorum ancak artan nüfus nedeniyle bu bölgemizde anaokulu ve ortaokul ihtiyacı da hızla kendini göstermekte.
Acıgöl ilçemizdeki 15 Temmuz Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi binamızın atölyeleri bulunmamaktadır, bu okulumuza meslek lisesi şartlarını sağlayan atölyelerin yapılması gerekmektedir. Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Kurucu Rektörlüğüm döneminde Derinkuyu ilçemizde Tarım ve Hayvancılık Meslek Yüksekokulunun temelini atmıştık, şu anda bu meslek yüksekokulumuz faaliyetlerine devam etmektedir. Derinkuyu ilçemizde bulunan meslek liselerimizden birinin tarım ve hayvancılık meslek lisesine dönüştürülmesi veya yeni bir okul kurulması, bir yandan meslek yüksekokulu ile tarım ve hayvancılık meslek lisesinin entegre olarak eğitim öğretim faaliyetlerine devam etmesini sağlayacak, bir yandan da bölgenin tarım alanındaki iş gücü ihtiyacını karşılaması bakımından önemli bir girişim olacaktır diyor, Bakanlık yetkililerimiz sabırla bu taleplerimizi dinlediği için teşekkürlerimi iletiyorum.
Son olarak, 2023 yılı merkezî bütçe görüşmelerinde Millî Eğitim Bakanımızdan rica ettiğim Avanos Kız Meslek Lisemizin yeni binasının yatırım programına alınması hususunun gerçekleşmesinden dolayı teşekkürlerimi iletirken bir an önce inşaatına başlanılması gerektiğini de ifade etmek istiyor, altını çizmek istiyorum.
Kabul edilecek kanun teklifimizin şimdiden hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, Genel Kurulumuzu ve Nevşehirli hemşehrilerimi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kılıç.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Sayın Kezban Konukçu.
Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır Sayın Konukçu.
DEM PARTİ GRUBU ADINA KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız, bu kanun teklifini anlayabilmemiz için şu an AKP-MHP iktidarının eğitim politikalarına bakmamız gerekiyor çünkü buna bakmadan bu kanun teklifinin amacını ve içeriğini anlayabilmemiz mümkün değil gerçekten. Eğitim politikaları deyince, en başta, AKP -her zaman, böyle başına bir şey geldiği zaman “Allah'ın lütfu.” diyor ya- Allah'ın bir lütfu gibi, bu ülkede uzun zamandır çeşitli nedenlerle uygulanamayan özelleştirme politikalarını hızla uygulama lütfuna sahip olmuş iktidar olarak karşımıza çıkıyor. Eğitim politikalarına baktığımızda da eğitimde hızla özelleştirmelerin hayata geçirildiğini görüyoruz ve gün geçtikçe özel okullarının sayısının arttığını görüyoruz, piyasacı bir anlayışla eğitimin yeniden şekillendirildiğini görüyoruz. Eğitimi sadece piyasacı bir anlayışla şekillendirmiyor, aynı zamanda bir toplum mühendisliği yaparcasına toplumu yeniden şekillendirme adına, kendi istediği gibi ve kolayca yönetebilmek için bu anlamda eğitimin çok önemli olduğunu biliyoruz, yaklaşımlarını görüyoruz. Burada, bizim karşımıza en somut olarak, en başta çıkmış hâli, 2012 yılında uygulanmaya başlanan, “4+4+4” olarak ifade edilen bir eğitim sistemiyle birlikte eğitimde tekçi anlayışın dinî açıdan da kendini çok somut bir şekilde ortaya koyduğudur. Örneğin, on iki yıllık temel eğitim sisteminin dokuz yılında okutulan ve toplam 1.086 sayfadan oluşan ders kitaplarında Alevilik ve Bektaşilik toplam 16 sayfa yer bulabilmiş. Ve buradan anladığımız gibi, Millî Eğitim müfredatında çok açık bir şekilde tek bir dinin, tek bir mezhebin üzerinden bir şekillendirmeyi görüyoruz. Cumhurbaşkanı şöyle bir ifade kullanmıştı: “Pek çok konuda başarılı olduk ama eğitimde, kültürde olamadık.” Hay Allah, niye olunamadı acaba! Çünkü toplum böyle elinizde hamur değil istediğiniz gibi yoğurabilesiniz; bunu yapmaya çalışıyorsunuz ama bunu başarmanız mümkün değil. İşte, bu kanun teklifi de bu toplumu yeniden şekillendirme anlayışının bir parçası olarak karşımıza çıkıyor. Bu yeniden şekillendirme anlayışını biz, yakın süreçte örneğin ÇEDES ve MESEM’lerle gördük. Güzel güzel isimler de konuluyor “Çevreme Duyarlıyım” falan diye ve bir bakıyoruz, bu projeyi uygulayabilmek için “manevi danışman” adı altında din görevlileri görevlendiriliyor hatta bir kadroya alınıyor, atanıyor, görevlendiriliyor. Yani çok istedikleri itaatkâr bir nesil yetiştirme; kindar, dindar, itaatkâr bir nesil yetiştirme projesini hayata geçirebilmek için ÇEDES’leri hayata geçirdiler.
Bir bakıyoruz ki ardından hemen yanı sıra MESEM’ler uygulanmaya başlandı. Güzel güzel anlatılıyor MESEM’ler de ancak MESEM’lerde çocuklar ölüyor sayın vekiller; 10 yaşında, 12 yaşında çocuklar bu MESEM projelerinde, denetimsiz bir şekilde uygulanan projelerde hayatını kaybediyorlar. Yani ÇEDES projeleriyle itaatkar olsun, sorgulamasın. Niye? Çünkü ucuz iş gücü olarak çalıştığında da sesini çıkaramayan bir toplum inşası projesiyle karşı karşıyayız.
Sonra, hemen arkasından ne geldi? “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” dedikleri bir müfredat geldi çünkü bütün bunları uygulayabilmek için müfredatı değiştirmeleri gerekiyordu. Bu müfredata baktığımızda da örneğin, din eğitimine 572 sayfa ayrılırken felsefeye sadece 67 sayfa ayrıldığını görüyoruz ve tarikatların okullarla ilişiğinin oluşturulabilmesi için bu müfredatta çok açık maddelerin, yaklaşımların olduğunu görüyoruz. Bu müfredat da kesinlikle pedagojik olmayan, çok ideolojik bir müfredat olarak karşımıza çıkıyor.
Bu bağlamda baktığımızda, ÇEDES’ler, MESEM’ler, Maarif Modeli… Aa, bir şey eksik kaldı. Ne eksik kaldı? Öğretmenler. Öğretmenleri de bu proje kapsamında görevlendirebilmemiz, şekillendirebilmemiz, en başta da eleyebilmemiz gerekiyor diye düşünmüşler anladığımız kadarıyla çünkü “Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi” diye bize sundukları bu teklifte ağırlıklı olarak karşımıza çıkan bir akademi görüyoruz. Bakın, “Millî Eğitim Akademisi” dedikleri şey şöyle bir şey: İşte, gençler eğitim fakültelerini bitirecekler, oradan mezun olacaklar, KPSS’ye girecekler, başarılı olacaklar, mülakata girecekler, oradan da başarılı olacaklar, hop, nereye gelecekler? Akademiye. Akademiye geldiklerinde iş bitmeyecek. Akademideyken çalıştıkları okullarda 14 bin lirayla çalışacaklar, asgari ücretin altında -“Bunu denkleştireceğiz.” falan dediler Komisyonda ama ben önümdeki teklif üzerinden konuşuyorum- sadece sağlık sigortaları yapılacak, başka hiçbir şeyleri yapılmayacak yani prim gününe sayılmayacak o çalıştıkları günler ve 3 dönem ila 4 dönem arasında bir eğitime tabi tutulacaklar bu Akademide. Bitmedi, Akademinin sonunda tekrar yazılı sınav, tekrar mülakat… Zaten mülakatın ne anlama geldiğini biz çok iyi biliyoruz. Mülakat demek “Benim istediğim gibi misin yani benim ideolojime uygun musun, değil misin?” yaklaşımıdır. Ve engelli koşu gibi, sayın vekiller, KPSS-mülakat, Akademi-mülakat; ya, bu engelli koşuyu kim, nasıl tamamlayacak, gerçekten ben çok merak ediyorum. Yani bu, aslında pek çok alanda karşımıza çıkan kamuda güvencesiz çalıştırma meselesinin çok açık bir şekilde uygulama formülünü görüyoruz biz bu kanun teklifinde. Güvencesiz çalıştırma; elenecek, elenecek ve gene kalacak. Şimdi, bize Komisyonda dendi ki: “E, ne yapalım yani?” Şimdi, çok açık, yapılacak şeyler gerçekten çok açık. Sürem yetmez ya, gerçekten onlardan bahsetmek istiyorum. “Ne yapılacak?” dendiğinde “Bu kadar öğretmen var, e, hepsini atayamıyoruz.” E, o zaman gideceksiniz, eğitim fakültelerine bakacaksınız, “Kontenjanı kaç?” diyeceksiniz; Sonra bakacaksınız “Toplumun ihtiyacı kaç?” diyeceksiniz? Bunu denkleştirmek için bir plan yapacaksınız; üç yıl sürer, beş yıl sürer, on yıl sürer bu denkleştirme meselesi, yeter ki bu istensin, böyle bir istek yok ki. Genç işsizliği örtsün diye üniversitelere yığılan gençler, ondan sonra “Atayamadım, tüh, tüh… Niye atayamadım? Bütçe yok.” Niye bütçe yok? Bütçe yaratılabilir, zenginden daha çok vergi alın, lüksünüzden tasarruf edin, ondan sonra otoyollara, şuraya buraya teşvik; onlardan tasarruf edin, sonra, vergilerini affediyorsunuz 5’li çetenin, affetmeiverin. Buralardan bütçe yaratın ki mezun olan öğretmenler kadrolu bir şekilde, güvenceli bir şekilde çalışabilsinler. Güvenceli çalışmanın önüne geçmek için karşımıza çıkan bu akademinin kesinlikle ne anlama geldiğini biz çok iyi anlıyoruz.
Şimdi, bakın, bu kanun teklifinin hiçbir tarafını biz kabul edemeyiz, kesinlikle kabul etmiyoruz, topyekûn karşı çıkıyoruz çünkü burada bir mantık var, biz bu mantığın karşısındayız; kamuda özelleştirmenin karşısındayız, biz ideolojik olarak yeniden toplumun şekillendirilmesi projesinin karşısındayız. Bu anlamda bunu tekrar ifade etmek isterim.
Bakın, çok fazla referans veriliyor, 2021 yılında yapılmış olan 20'nci Eğitim Şûrası’na. Şimdi, bu kanun teklifinde de referans veriliyor. Ben o şûranın bazı kararlarını burada okumak istiyorum, gerçekten çok mânidar. Şûra kararları: “Okullarda ücretsiz öğle yemeği ve beslenme desteği sağlansın. Sözleşmeli öğretmenlik kaldırılsın, öğretmen alımlarında kadrolu istihdam esas alınsın ve mülakat uygulaması kaldırılsın. Özel eğitim kurumlarında görev yapan öğretmenlerin devlet okullarında görev yapan öğretmenlerle asgari düzeyde özlük haklarına sahip olmaları yönünde düzenleme yapılsın.” Ne kadar güzel tavsiyeler değil mi arkadaşlar? Ama bunların hiçbiri uygulanmıyor. Neden uygulanmıyor? Çünkü işlerine gelmiyor, zaten 2021'den bu tarafa şûra da toplanmıyor. Hemen şunu da ifade etmek isterim hazır yeri gelmişken: Özel sektörde çalışan öğretmenlerin talepleri çok açık ve net; biz bunu Komisyonda da tartıştırdık, “Bir yol alacağız.” dendi ama henüz bizim önümüze bir kanun maddesi olarak gelmedi. Bu arkadaşlarımız taban maaş haklarını istiyorlar. Ne demek bu? Kamuda çalışan öğretmenlerle en azından brütte aynı ücreti almak istiyorlar. Bu arkadaşlarımız belirli süreli sözleşmeyle çalışıyorlar, bilmeyenler için söyleyeyim: On ay çalışıyorlar, on ayın sonunda işlerine son veriliyor, bir sonraki sene ne yapacaklarını bilemiyorlar ve aynı zamanda onuncu iş kolunda… Yani bu insanlar öğretmen ama onuncu iş kolunda çalışıyorlar, sosyal iş kolunda çalışıyorlar ve iş kolu düzenlenmediği için sendikalaşma, toplu iş sözleşmesi yapma, yetki alma konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyorlar; bunun da bir an önce çözülmesi için elimizden geleni yapmamız gerektiğini düşünüyoruz.
Şimdi, özellikle şunun altını çizerek bitirmek istiyorum sayın milletvekilleri: Statü yaratma yani statü farkları yaratarak… Bu, işçiler arasında çok yapılıyor taşeron sistemiyle; işte, aynı iş yerine gidiyorsun, kadrolu işçi var, taşeron işçi var -belediyelerde var- “Kaldırılacak.” dendi, kaldırılmadı. “Kaldırılacak.” denilen her şey kaldırılmadığı gibi, bakın, bu Akademide tanımlanan, bu kanunda tanımlanan başöğretmen, uzman öğretmen… Aynı derse giriliyor -ben yirmi yıl öğretmenlik yaptım- aynı sınıfa giriyoruz, aynı dersi veriyoruz, hiçbir fark yok aramızda ama ne oluyor? İşte “Sen şusun, sen busun.” Niye? O statü farkları, çalışanlar arasındaki, meslek sektörü arasındaki bu ayrımlar aslında kolay yönetme taktiğidir. Biz kesinlikle bunların karşısında da duruyoruz ve bu statü farklarının yaratılmasına karşı da ses çıkaracağımızı ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KEZBAN KONUKÇU (Devamla) – Tamamlıyorum Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
KEZBAN KONUKÇU (Devamla) – Şunu da çok kısaca söyleyip bitirmek isterim: Bir KHK’ler rejimiyle -hani o yine “Allah’ın lütfu” diye gördüğünüz 15 Temmuz darbe girişiminden sonra- toplumu yeniden şekillendirme yoluna girdiniz, bunu en başta özelleştirmelere hız vererek yaptınız. Bakın, o zamandan bu zamana hiçbir öğretmen kadroya alınmadı, hepsi sözleşmeli olarak çalışıyor, bunu toplumun çoğu bilmiyor. Şimdi onu yasallaştırmak istiyorsunuz yani kadroya geçmesin, 657’yi çöpe atalım istiyorsunuz yani tekrar güvencesiz çalışmayı dayatmak istiyorsunuz bütün eğitim emekçilerine, kamuda çalışan bütün insanlara. Kesinlikle güvenceli çalışmadan yana olduğumuzu bir kere daha ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Konukçu.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Iğdır Milletvekili Sayın Yılmaz Hun.
Süreniz on dakikadır Sayın Hun.
Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA YILMAZ HUN (Iğdır) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
İktidar daha önce sürekli olarak yaptığı gibi tekrardan masa başında hazırlanmış bir kanun teklifiyle karşımızda. “Öğretmenlik Mesleği Kanunu” adını verdiği bu teklifle eğitim emekçilerinin çalışma ve yaşam koşullarını tek taraflı düzenlemeye çalışmaktadır. Kapalı kapılar ardında, kanunun asıl muhatabı olan eğitim emekçileri ve sendikalar dâhil edilmemiştir. Eğitim emekçilerinin hakları ve talepleri dikkate alınmamıştır. Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi eğitim emekçilerinin sorunlarını çözmekten uzaktır çünkü bu teklifte öğretmenlerin sosyal ve mali haklarına yer verilmemiştir; öğretmenlerin hak ve güvencelerine yer verilmemiştir; ücretli öğretmenlerle ilgili herhangi bir düzenleme içermemektedir; özel sektör öğretmenlerine dair herhangi bir düzenleme içermemektedir; insan haklarına dair, bilimsel, demokratik, ana dilinde, toplumsal cinsiyet eşitliğine dair herhangi bir düzenleme içermemektedir. Akademi eğitimi boyunca öğretmen adaylarının mali ve sosyal güvenceleri diğer meslektaşlarıyla eşit değildir. Öğretmenlerin mesleklerine dair katılımcılık ilkesi göz ardı edilmiştir. Öğretmenliğe yeniden atanma, aylık ve ödemeler, ek ders ücretleri, lojman, kıyafet yardımı, hazırlık ödeneği, izinler, sicil ve özlük haklarına dair hiçbir konuda yer verilmemiştir. Yani bir bütün olarak Öğretmenlik Meslek Kanunu’nda olması gereken eğitim emekçilerinin ihtiyaçlarına yer verilmemiştir.
Peki, bu kanun teklifinde nelere yer verilmiştir? Tekçi, asimilasyoncu, ana dilinde eğitimi yok sayan eğitim modelinin kadrolarını oluşturmaya yer verilmiştir. Millî Eğitim Akademisinde hazırlık eğitimi alan öğretmenlere asgari ücretin altında bir maaşın verilmesi kanun teklifinde yer almaktadır, öğretmenlik mesleğinin niteliksizleştirilmesi yer almıştır. Millî Eğitim Akademisi, eğitim fakültelerinin baypas edilmesi var, kayırmacılığı ve torpili dayatan mülakat sistemi var, aynı eğitimi veren, aynı işi yapan öğretmenler arasında ayrıştırmalar var. Bu kanun tasarısıyla yapılmak istenen, eğitim alanında çalışma barışı, katılımcılık, eşitlik ve adalet arayışının rafa kaldırılmasıdır. İktidara geldiğinden beri kendi ideolojik yapısını kurmak isteyen iktidar, kanun tasarısıyla öğretmenlik mesleğini ücretli öğretmen, aday öğretmen, sözleşmeli öğretmen, öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmen şeklinde basamaklara ayırarak, öğretmenleri parçalayarak yönetmeyi kamuoyuna bir yenilik, bir reform anlayışı olarak sunmaktadır. Eş değer işe kariyer basamakları yoluyla farklı ücretlerin ödenmesi kabul edilebilir bir anlayış değildir. Bir önceki Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer “Sınavsız kariyer olmaz.” derken şimdiki Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin hizmet yılı ile kariyer ilkesini savunmaktadır. Bu şekilde genç öğretmenlere “Sıranı bekle, sıra sana da gelecektir.” denilmektedir. Aynı işi yapan bir meslek grubunda bu tarz bir uygulama hukuksuzdur. İnsanların işsizlik ve yüksek enflasyonla cebelleştiği bu koşullarda hedeflenen kariyer uygulaması özellikle genç öğretmelere azap çektirmekten başka bir şey değildir. İktidarın eliyle yaşatılan bu ekonomik kriz koşullarında Maliye Bakanı Mehmet Şimşek kamuda tasarruf paketi açıklamıştı, sanırım bu tasarruf paketi iktidarı bağlamıyor olacak ki “Öğretmenlik Mesleği Kanunu” adı altında açılacak olan eğitim akademilerinin maliyeti de iktidarı ilgilendirmiyor. Kanun tasarısında öğretmen adaylarının üç, dört dönemlik eğitimi için oluşturulacak eğitim akademilerinin eğitim akademilerinde çalıştırılacak personel giderleri, fiziki yapı maliyetleri, eğitim materyal giderleri ve buna benzer birçok diğer gideri hangi bütçe imkânıyla sağlanacak, doğrusu merak konusu. Kendi politik süreçleri için gereken tüm gider kalemlerinde yayınladıkları tasarruf maddelerine de uymayan iktidar, kendi yayınladığı kamuda tasarruf paketini de dikkate almamaktadır.
Eğitim akademileriyle ortaya çıkan bir başka konu ise eğitim fakültelerinin işlevsiz kılınacağı faktörüdür. Hemen hemen her üniversite bünyesinde bulunan eğitim fakültelerinin bu kanun tasarısıyla ne şekilde işlem göreceği belirtilmemiştir. Ayrıca, eğitim fakültesi mezunu öğretmenler ile diğer lisans mezunu kişiler arasında farklılığın bir dönemlik Millî Eğitim Akademisindeki eğitimle kapanacağı belirtilmektedir.
Millî Eğitim Akademisinde hazırlık okuyan, okuyacak olan öğretmenlere asgari ücretin altında bir ücret verileceği belirtilmiştir. İktidar, hazırlık okuyan öğretmenlerin asgari ücretin altında bir rakamla geçinmelerini nasıl beklemektedir, merak konusu. Öğretmenlerin Akademide geçirdikleri süreleri de hizmet süresinden sayılmamakta, sadece Genel Sağlık Sigortası kapsamında olacakları belirtilmektedir.
Öğretmen adaylarının gerek yetiştirilmesi gerekse meslek yaşamları boyunca daha nitelikli bir kariyere ulaşabilmeleri için eğitim fakülteleri üzerinden bir düzenleme yapılabilirdi. Öğretmenlik mesleğinin gelişimi için mesleki özgürlük ve mesleki özerklik vazgeçilmez unsurlardır. Ne yazık ki Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nde mesleki özgürlük ve mesleki özerkliği savunmak yerine otoriter, cezacı, tekçi bir zihniyet dayatılmaktadır. Yapılması gereken, öğretmen adaylarına öğretmenlik mesleğinin daha fazla sevdirilmesi, öğretmenlik mesleğinin kutsallığının toplumsal özgürlüklere duyarlılık temelinde öğretilmesidir. Teklifte öğretmenlik mesleğine giriş ve gelişim sanki bir millî güvenlik konusuymuş gibi ele alınmıştır. Bu kadar otoriter ve muhafazakâr bir eleme usulüne gidilmesi, iktidarın kendi yerli ve millî kadrolarının oluşturulmaktan başka bir amacı olmadığını ortaya koymaktadır.
Akademiye başvurma süreci üzerine çok sayıda maddenin işlenmiş olması, belirli yıl aralıklarıyla müfettiş aracılığıyla denetim, disiplin kuralları ve muhakkik kurumunun muğlaklıklarını içermektedir. Akademi eğitimi ve yönetici atamalarında sözlü sınav ve pratik uygulama yönüyle adayların değerlendirilmesi, iktidarın kendi kadrolarını oluşturmasını amaçlamaktan başka bir şey olamaz. Oysaki kanun tasarısında kadın eğitim emekçilerine, iş kazaları ve meslek hastalıklarına, mobbinge, mesleğe özgü haklar, eşit işe eşit ücret, eğitim emekçilerinin şiddetten korunmasına dair maddeler yer almalıydı. Teklifte, özel sektör öğretmenleri, ücretli öğretmenler, ataması yapılmayan ve eğitim kurumlarında görev yapan teknik destek, idari personeller, yardımcı personel emekçilerine onların hak, ödev ve sorumluluklarına değinilmemiştir. Bu kadar eksikliklerle dolu bir kanun tasarısının kabul edilmesi öğretmenlik meslek etiğine aykırıdır. Bu kanun teklifi hazırlanırken Millî Eğitim Bakanlığı öğretmenler, sendikalar ve Türkiye tarafından da imzalanan 1966 ILO-UNESCO ortak belgesi olan Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi Belgesi’ni baz alınması gerekirdi ancak iktidar bunları görmezden gelmiş, kapalı kapılar arkasında yazboz şeklinde kanun teklifiyle kamuoyunun karşısına çıkmıştır. İktidarın elbette ki burada başka bir amacı vardır. Var olan diğer sorunlar gibi öğretmenlik ve eğitim alanında bunca tıkanmış sorunları bu tekçi, inkârcı, asimilasyoncu kanun teklifiyle gidermeye çalışmanın asıl amacı “millî ve yerli” dedikleri, muhalif olmayan kadrolar oluşturmaktır. Yani oluşturulacak kadrolarla “ÇEDES Projesi” adı altında tarikatlar, dernekler ve cemaatler eliyle sözde “manevi danışman” adı altında okullarda bilimsel, demokratik, özgürlükçü eğitim sistemi oluşturmak yerine sorgulamayan, itaatkâr nesiller yetiştirmek istenmektedir. Okullarda eğitimin eğitim emekçileri tarafından verilmesi gereklidir ancak ÇEDES Projesi’yle eğitimler imamlar, vaizler ve Diyanete bağlı memurlar aracılığıyla yapılmaktadır. Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ÇEDES Programı birbirinden bağımsız değildir. Bu kanunla, sorgulamayan, itaatkâr nesilleri yetiştirecek öğretmen kadroları oluşturulmak istenmektedir.
AKP iktidarı “MESEM” adı altında devlet eliyle çocuk işçiliğini meşrulaştırmak istemektedir. Okullarda eğitim görmesi gerekirken sanayi ve hizmet sektöründe işçi olarak çalıştırılan, ucuz iş gücü olarak sermayenin çarklarına atılan çocuklarımızın gelecekleri de bu kanun teklifinin içeriğiyle ilgilidir. MESEM Projesi bir eğitim sistemi değil, tamamen devlet eliyle çocuk işçiliğinin meşrulaştırılmasıdır. “MESEM Projesi” adı altında iş gücü olarak çalıştırılan çocuklarımız iş cinayetleri sonucu hayatlarını kaybetmiş, “ÇEDES Programı” adı altında Kars ilimizde “sabır teması” denilerek bir çocuğumuzun daha önce hayatını kaybeden annesinin maket mezarı başında evlatlarımızın ağıt yakması istenmiştir. Eğitim emekçileri ve örgütlendikleri sendikalar bu iki projeyle ilgili birçok rapor sunmuş, seminer vermiş, demokratik tepkiler göstermiş olsa da maalesef iktidar, gerçekleri görmemekte ısrar edip doğru olana kulaklarını kapatmaktadır. Akademiye seçilme aşamasında da eklenen eleme sistemiyle birlikte iktidar kendi ideolojisinden kadrolar yaratıp MESEM ve ÇEDES gibi uygulamalara karşı ses çıkaracak olan eğitim emekçilerini görevleri üzerinden tehdit etmek istemektedir. Bu kanun önerisini iktidarın yerli ve millî kadrolaşmasını tamamlamak için getirdiği apaçık ortadadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun tamamlayın lütfen.
YILMAZ HUN (Devamla) – İktidar için eğitim akademileri sayesinde yeni bir kadrolaşma imkânı doğacaktır. İktidar tarafından önümüze getirilen Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi eğitim emekçilerinin sorunlarını çözmekten uzaktır. Bu teklifi reddediyoruz, karşısında olduğumuzu tekrar belirtiyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Hun.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.35
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 23.22
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Elvan IŞIK GEZMİŞ (Giresun), Muhammed ADAK (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Teklifin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Suat Özçağdaş konuşacaktır.
Buyurun Sayın Özçağdaş. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Sözlerime şöyle başlamak istiyorum: Öğretmenlerimizin çok sorunu var, öğretmenlerimiz bu sorunları dile getirmek istiyorlar; maalesef, şu anda Ankara sokaklarında öğretmenlerin Bakanlıktan Meclisin önüne kadar yürümesini engellemek büyük bir siyasal faaliyet olarak görülüyor. Öğretmenlere zulmedilmesinin kimseye bir faydası yok. 500 metre yürüyecekler diye sabahtan bu yana bekletiliyorlar; öğretmenlerimize bu zulmü durdurun diyorum, çeşitli polisiye tedbirler almayın diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, Sayın Başkanım, Adalet ve Kalkınma Partisinin yirmi iki yıllık iktidarındaki eğitim karnesini uzun uzadıya konuşmak mümkün fakat ben süremi çok daha ekonomik olarak kullanmak istiyorum. Sonuçta 9 Bakan değişmiş, partinin kendi yetkililerinin dahi mutlu olmadığı, partinin seçmenlerinin bile mutlu olmadığı; öğrencilerin, çocukların yurt dışına gitmeyi kendilerine hedef aldığı, defalarca müfredatın değiştiği, defalarca sınav sistemlerinin değiştiği; eğitime ayrılan payın düştüğü; okullara hizmetlilerin, güvenlik görevlilerinin verilemediği bir okul sistemimiz var.
Şimdi, önümüzde bir Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi var. Hatırlarsınız, 2022 yılında yine bir meslek kanunu gelmişti, 12 maddelik; o kanun ile bu kanun arasında fark şu: Biri öğretmenlik meslek kanunuydu, şimdi öğretmenlik mesleği kanunu oldu. O, basamaklandırmayı hedef almıştı, minimal bir yasaydı; bu da Millî Eğitim Akademisini temel almış bir yasa olarak gözüküyor.
Maalesef, bu yasa teklifinin içerisinde eğitimin paydaşları yok; örneğin, özel okul öğretmenlerinin sorunlarına yönelik bir çözüm yok; müfettişlerle ilgili, şube müdürleriyle ilgili, hizmetli kadrolarıyla ve benzeri, millî eğitim sisteminin içerisinde yer alan diğer gruplarla ilgili bir çalışma yok; ücretli öğretmenlerin sorunları yok, özel sektör öğretmenleri yok; atanmayan öğretmenlerin sorunlarına yönelik bir umut yok; tam tersi var. “Atanamayacaksınız, atamayacağız sizi buraya.” diyor bu kanun teklifi. Öğretmenlerin sorunlarına yönelik çözüm önerisi yok.
Bakın, yapılan araştırmalara göre öğretmenlerin yüzde 94’ü “Maaşım yetersiz.” diyor, yüzde 83’ü “Toplumda saygınlığım azaldı.” diyor, yüzde 50’si “Daha fazla maaş olsa, bir iş olsa ben mesleği terk ederim.” diyor, yüzde 54’ü “Yakınlarımdan yardım alıyorum.” diyor ve yüzde 75’i “Ben gelecekten ümitsizim.” diyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bir yasa teklifi bir alanda çalışan herkesin sorunlarını çözme iddiasında olmalıdır. Millî Eğitim Bakanlığının hazırladığı bu yasa teklifi, maalesef, Adalet ve Kalkınma Partili vekiller tarafından imzalanmış ve getirilmiş durumda.
Hatırlarsınız, yasama ve yürütmenin birbirlerinden ayrılacağı net bir şekilde dile getirilmişti. Sayın Bakan şöyle bir açıklama yapıyor, diyor ki: “Külliye’deki süreç bitti; önümüzdeki hafta Mecliste, Eğitim Komisyonunda tamamlanır. Külliye’deki ilgili kurullarla koordinasyon toplantımızı Cevdet Bey’le yaptık; redaksiyonunu yapıyoruz -buraya dikkat- Grup Başkanı imza sürecini takip edecek.” Yani, Millî Eğitim Bakanı görevlendirmiş Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunu. Peki, Meclisin itibarı nerede kaldı? Biz günlerce çalıştık, Sayın Bakan bir dakika bile Komisyona gelmedi. Peki, ne yapıyordu Sayın Bakan? 29 tane “tweet” attı, 29 “tweet”; sanki Komisyondan geçmiş gibi, sanki yasalaşmış gibi. Peki, bu, Meclisin iradesine saygısızlık değil midir? Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, diğer partiler kendi adlarına bunu dert ediyorlar; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Sayın Bakana dönüp “Yahu, daha yasalaşmadı, bir dur, bir bekle.” demiyor mu? Çok ilginç, çok üzücü.
Alt komisyonlar bunu incelemediler, alt komisyonların yine AK PARTİ’li komisyon başkanları “Biz, bunu incelemeyeceğiz.” dediler. Bu, Anayasa Mahkemesi süreci çerçevesinde iptal edilmiş bazı maddeler üzerine geldi. Anayasa Mahkemesi ne dedi? 27 Haziran 2024’e kadar süre verdi, dokuz ay. Ne yaptı Adalet ve Kalkınma Partisi? Bir gün kala kanun teklifini getirdi, bir gün kala getirdi ve hızlı bir şekilde bunu görüşmeye çalışıyoruz, hızla geçirmeye çalışıyoruz. Peki, eğitim paydaşlarıyla konuştunuz mu? Hayır. Sendikalarla konuştunuz mu? Hayır. Ne yaptı Bakanlık? Sözde, Bakanlık hazırlamamış yasa teklifini ama bir PowerPoint sunumu yaptılar, o sunumu sendikalara göstererek -sözde- sürece dâhil etmiş oldular. Bu kurumları davet ettiniz mi? Eğitim STK’lerini davet ettiniz mi? Hayır. Şuna emin olabilirsiniz: Bu kanun teklifi bugün yarın kanunlaşsa bile bir önceki kanun gibi Anayasa Mahkemesinden dönecek, buna emin olabilirsiniz. Sizi bir kere daha uyarmak bizim görevimiz. Tıpkı bir önceki meslek kanununda olduğu gibi, tıpkı altı yıl önce başvurduğumuz üniversite rektörlerinin ve YÖK'ün yapısını belirleyen kanun hükmünde kararnamenin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi gibi. Ancak, siz Anayasa’ya meydan okumak istiyorsunuz; ancak, siz Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımamak istiyorsunuz. Bu yasada da 13 yönetmelik var sevgili arkadaşlar, 13 yönetmelik. 39 madde var “39 maddenin içerisinden 13 yönetmelikte kanun düzenlenecek.” diyor.
Şimdi, bakın, bu kanun ne getiriyor? Aslında kanunun önü sonu Millî Eğitim Akademisi. Bakan, Millî Eğitim Akademisiyle yatıyor, Millî Eğitim Akademisiyle kalkıyor. Peki, bu Millî Eğitim Akademisi nedir? Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir Millî Eğitim Akademisi kurulması gerektiğini söylüyoruz. 1992 yılında kuruldu Millî Eğitim Akademisi, Millî Eğitim Akademisini siz kurmadınız. Sizin ne yaptığınızı söyleyeyim: 1992’de kuruldu, 2005 yılında faaliyete geçirmeye karar verdiniz, Bakan Hüseyin Çelik Akademiye bir başkan atadı, üç yıl boyunca o başkan orada kaldı, on sekiz yıl sonra binanın açılışını yaptınız, sonra 2011 yılında bu Millî Eğitim Akademisini siz kapattınız arkadaşlar; devleti o kadar ciddiyetsiz yönetiyorsunuz ki bir açıyorsunuz, bir kapatıyorsunuz. 2011’de kapattınız, tam üç yıl sonra 2014’te Millî Eğitim Şûrası’nda yeniden açılması kararı aldınız, siz aldınız. Millî Eğitim Şûrası’nın kararı 2014’te, siz 2024’te Millî Eğitim Akademisini büyük bir devrim gibi tekrar getiriyorsunuz. Türkiye 1970’li yıllardan bu yana, Dördüncü Plan’dan bu yana bunları konuşuyor.
Peki, ne yaptınız başka? Eğitim, Araştırma Geliştirme Daire Başkanlığını kapattınız, Meslekî Eğitim Araştırma Geliştirme Merkezini kapattınız, Talim Terbiye Kurulunun ders araç gereçlerini inceleme enstitüsünü kapattınız. Talim Terbiye Kurulunu sadece kendi siyasi görüşünüzden olan insanlarla doldurdunuz. Dolayısıyla, şimdi bize Millî Eğitim Akademisinin faziletlerini anlatıyorsunuz; kapatmasaydınız, on yıl beklemeseydiniz Şûra’dan bu yana. Bu ilk taslakta da adı böyleydi bu arada, taslak ilk geldiğinde Millî Eğitim Akademisiydi. Peki, bu ne öneriyor? Aslında, 1982 yılından bu yana, kırk yıldır öğretmen yetiştirme üniversitelere, Anayasa gereği yükseköğretim kurumlarına bırakılmış durumda. Siz ne öneriyorsunuz? “Biz öğretmen yetiştirme sürecini devralmak istiyoruz.” diyorsunuz. Adalet ve Kalkınma Partisinin en önemli sihir numaralarından biri bu! Sanki yükseköğretim kurumlarını muhalefet yönetiyor, YÖK’ü muhalefet yönetiyor, eğitim fakültelerini muhalefet yönetiyor; orayı çözememişsiniz, öğretmen yetiştirme süreçlerini geliştirememişsiniz; Millî Eğitim Bakanı bizzat YÖK’ü yönetebilme yetkisine sahipken, toplantılara, Yürütme Kuruluna katılma şansına sahipken oralarda hiçbir şey yapmamışsınız. Her Bakanınız da açıklamış “YÖK’le beraber çalışıyoruz, eğitim fakültelerini geliştiriyoruz, öğretmen yetiştirme süreçlerini geliştiriyoruz.” diye. Sonuç: Bir öğretmen yetiştirme politikanız yok. Ne yaptınız peki yirmi iki yılda? Daha fazla üniversite açtınız. Açın, helalühoş olsun. Peki, başka ne yaptınız? Eğitim fakülteleri açtınız. Başka? Kadrolarını plansız yere açtınız. Sayın Cumhurbaşkanı 68 bin öğretmenin atanmadığı dönemde “Yahu, Sayın Bülent Ecevit, sen neden atamıyorsun bunları?” diyordu. Yahu, siz ne yaptınız peki? 68 bin olan atanmayan öğretmen sayısını 1 milyona getirdiniz siz; eğitim fakültelerinin sayısını artırarak getirdiniz, kontenjanlarını planlamayarak getirdiniz; yetti yetmedi, her üniversitenin bölümlerinden mezun olan kişilere pedagojik formasyon vererek yaptınız. Biz mi yaptık bunları, bunları biz mi başardık? Bu sizin başarınız, başarınızla övünebilirsiniz. Şimdi, üniversiteden mezun olmuş 1 milyon insan atanamıyor, atanmayan öğretmen problemi var Türkiye’de. Peki, siz ne yapıyorsunuz? Millî Eğitim Akademisi getirerek onları yeni bir eleme sürecine tabi tutmak istiyorsunuz ve zımnen şunu söylüyorsunuz; AKP, AKP’ye söylüyor, diyor ki: “Üniversitelerden mezun olanlar öğretmen olarak yeterli değil.” Kim onları yetiştiriyor? AKP’nin belirlediği eğitim fakültesi dekanları, AKP’nin atadığı rektörler. Bakın, bunların hepsini siz yapıyorsunuz. Bir tarafta bunları yapıyorsunuz, sonra öbür tarafta diyorsunuz ki: “Kusura bakmayın, öğretmenler yeterli olarak gelmiyor.” Peki, neden daha fazla uygulamalı ders koymuyorsunuz, neden eğitim fakültesi kontenjanlarını azaltmıyorsunuz, neden Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Müdürlüğünün yetkisi olan bir şeyi geliştirmiyorsunuz? Var işte orada, Genel Müdür oturuyor. Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürü yok mu; Sayın Bakan Yardımcısı, size bağlı değil mi? O zaman siz işinizi iyi yapmıyorsunuz demek ki. Sizin işinizi, yapacağınız bir işi burada Millî Eğitim Akademisiyle düzenlemeye çalışıyorsunuz. Sorarım size: 2012'de kurulmuş olan Eğitim Fakülteleri Dekanlar Konseyi ne işe yarıyor? Laf olsun diye mi kurdunuz Eğitim Fakülteler Dekanlar Konseyini? Orada neden karar almıyorsunuz madem doğru yetiştirilemiyorsa? Ama amaç iyileştirmek değil, amaç elemek çünkü -Yusuf Tekin tüm müsteşarlığı boyunca da aynısını yaptı, şimdi de aynısını yapmaya çalışıyor- “Kazara bir cumhuriyetçi kaçar, kazara bir Atatürksever kaçar, kazara bir demokrat öğretmen kaçar aradan.” diye bu arkadaşlarımıza, “öğretmenlik” ünvanına sahip olan insanlara “öğretmen adayı” diyorsunuz.
Bu kanun teklifinin inanılmaz hukuksal sorunları var; ben öğretmen olarak mezun oluyorum, sevgili vekilim de benim sınıf arkadaşım. Adalet ve Kalkınma Partisi vekili özel sektöre giderse öğretmenlik diploması işe yarıyor -kapı gibi- öğretmen olabilir. Ben devlete girmek istersem, devlet bana diyor ki: “Pardon, sen öğretmen adayısın.” Ya, ben de öğretmenim, arkadaşım başladı. “Hayır, sen öğretmen adayısın.” diyor. Böyle bir hukuksuzluk görülmemiştir. Genel Başkanımızın söylemiyle söyleyeyim: Bu, tam olarak bir kapkaçtır, tam olarak bir hırsızlıktır, tam olarak bir yankesiciliktir sevgili arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) Öğretmenlerin hakkını alamazsınız. Öğretmenler, öğretmen olarak tüm sınavlarını bitirmişlerdir ve sonuç itibarıyla kendileri öğretmen olma hakkına kavuşmuşlardır. Siz yarın bu görüşle bakarsanız, tıp fakültesinden mezun olan doktorları da sınava tabi tutmaya kalkarsınız çünkü bu mantık bunu da beraberinde getirir. Biz size ne diyoruz? Türkiye'nin, Millî Eğitim Akademisine ihtiyacı var. Siz onu kapatmıştınız, on senedir oyalanıyorsunuz. Şimdi -hatta 2011’de kapattınız- Millî Eğitim Akademisini açın, öğretmenlerimizin meslek içi eğitimlere ihtiyacı var, onları verin diyoruz ama bunu eleme için kullanmayın diyoruz. Hatta şöyle bir teziniz var, diyorsunuz ki: “Biz bunlara daha fazla eğitim vereceğiz.” Türkiye'de 97 eğitim fakültesi var, 1.400 profesör var, 10 bin akademisyen var, dört yıl eğitim veriyorlar; 2.100-2.200 saat bu çocuklar eğitim alıyorlar; stajlarla, projelerle beraber 3.360 saat eğitim alıyorlar. Kim veriyor bu dersleri? Eğitim fakültesi akademisyenleri veriyor. Siz ne diyorsunuz? “Siz, şimdi, bunları beceremediniz 3.360 saatte; biz, bunları 3 ya da 4 dönem, 14 hafta, yaklaşık 500 saatte çözeceğiz.” Ben soruyorum Bakana: Kiminle çözeceksin? Eğitim fakültesi akademisyenleri. Ya, siz delirdiniz mi? 3.360 saatte çözememiş adamlara “Şimdi başka bir statü oluşturarak çözeceğim.” diyorsunuz. Ya, çok açık, elemek istiyorsunuz, aradan kimse kaçmasın istiyorsunuz. Yoksa zaten yetiştiremediğini iddia ettiğiniz akademisyenlere bunları tekrar neden veresiniz, neden böyle bir şey yapasınız?
Bakın, sevgili arkadaşlar, iki yıl önce siz bu kanunu getirdiğinizde “Öğretmenler, öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarından ve bunlara denkliği kabul edilen yurt dışı yükseköğretim kurumlarından mezun olanlar arasından seçilir.” diyordu. Ya, bir siyasi iktidar, her iki yılda bir görüşünü değiştirir mi? Bir siyasi iktidar sürekli her şeyi değiştirir mi? Sizin marifetiniz bu. Bu teklif hukuksuz. Özel sektörde öğretmen, devlette öğretmen adayı olmaz; aynı sınıftan mezun olan insanlar. Başka bir şey söyleyeyim: Kim bu insanlar? Aldınız bu 20 bin kişiyi, bunlar ne çalışan ne kursiyer. Çalışan değil çünkü sigortalarını başlatmıyorsunuz, kursiyer değil çünkü Millî Eğitim Bakanlığı personeli değiller. Çalışan değiller, kursiyer değiller ama para veriyorsunuz. Peki, yaptığınız işin ne kadar absürt olduğunu da söyleyeyim: Bunlar sizin çalışanınız değil ama on yıl kalırlarsa bu sürelerini uzmanlıkta sayıyorsunuz yani o zaman siz kaçak işçi çalıştırıyorsunuz. Siz kaçak işçi çalıştırıyorsunuz, 16 bin lira maaşla kaçak işçi çalıştırıyorsunuz çünkü diyorsunuz ki: “Bu çalıştıkları süre uzmanlık için sayılır.” Çok basit bir dille anlatıyorum; demek ki uzmanlıklarının ilk iki yılında sigortasız, 16 bin lirayla… Ona da utanmıyorsunuz; bu arada 14.190 lira, şimdi, zamla beraber 16.930 lira. Yani bir butikte, bir bijuteride, herhangi bir yerde bir esnaf, bir kişiyi kaçak işçi çalıştırsa ceza kesiyorsunuz. Ya, siz bu insanlara asgari ücreti bile çok görüyorsunuz, asgari ücret bile vermiyorsunuz ve ne istiyorsunuz? Bunları Millî Eğitim Akademisine alacaksınız, bunlar Millî Eğitim Akademisine gelecekler, sonra orada iki sene ders alacaklar, o arada başka bir ile gidecekler -30 ilde yapacakmışsınız bunu- başka ilde 16.930 liraya yaşayacaklarmış. Siz, gerçekten, gerçeklikle bağınızı koparmışsınız, 16.930 lirayla nasıl olacak? Eşini, çoluğunu çocuğunu bırakacak, annesini-babasını bırakacak, yeni bir ev tutacak, yeni bir yerde yaşayacak; buna da “kanun teklifi” diyorsunuz, sonra da “Siz bunu niye desteklemiyorsunuz?” diye şaşırıyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi ya, böyle bir şey olabilir mi? Bu, insanlığa sığar mı, devlet yönetimine sığar mı? Bu insanlar iki sene boyunca 16.930 lirayla başka bir ilde nasıl yaşayacaklar? Üstelik sigortalı değiller, kaçak işçiler; üstelik siz bunlara kursiyer muamelesi bile yapamazsınız. Bu, güvencesiz iştir.
Disiplin hükümlerinize bakın, disiplin hükümleri tehdidi altında… Sizin Millî Eğitim Akademisi olarak önerdiğinize göre bir Millî Eğitim Akademisi kursiyeri işe geç gelirse kınama cezası alıyor. Ben size çok şaşıracağınız şey söyleyeyim mi? Aynı kişi öğretmen akademisini, Millî Eğitim Akademisini atlayıp eğer Millî Eğitimde çalışmaya başlarsa ve yine işe geç kalırsa sadece uyarı cezası alıyor. Siz, bu öğretmenleri o kadar elemek istiyorsunuz ki, o kadar elemek istiyorsunuz ki Devlet Memurları Kanunu’nda uyarı cezası olan bir şeyi daha kursiyerken kınama cezasına çevirmişsiniz çünkü amaç bu insanları korumak değil, bu insanları elemek sevgili vekiller, elemek istiyorsunuz. Bu, güvencesiz bir iştir, bu güvencesiz işlerden vazgeçin. (CHP sıralarından alkışlar)
Başka bir şey, bu kanun teklifinde 2.400 tane proje okulu var; 2.400 proje okulunun tamamını, yöneticilerini ve öğretmenlerini Bakan atıyor. Ya, Allah'tan korkun ya! 30 bin öğretmeni nasıl tanıyor da atıyor? Ya, lütfen ya, siyaset yapıyorsunuz ya! 30 bin kişiyi tek tek tanıyor mu bu Bakan? 30 bin kişiyi atadığına göre, 40 bin kişiyi atadığına göre -sayıyı da bilmiyoruz- herhâlde bir 30-40 bin kişiyi de tanıması lazım, eleyecek ya; birilerini atayacaksa, birilerini atayacaksa, birilerini…
MURAT EMİR (Ankara) – AKP teşkilatlarında hazırlanıyor o listeler, biliyoruz biz nasıl hazırlandığını.
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (Devamla) – Nasıl olacak, nasıl olacak bu? Siz şunu mu iddia ediyorsunuz: Bizim Yusuf Tekin Süpermen pelerini olmayan bir Süpermen’dir, dolayısıyla kendisi 30 bin kişiyi de tanır, 2.400 okula müdür de atar; böyle bir şey söz konusu bile olamaz. Bu maddeyi buraya getiriyorsunuz ya, bu maddenin arkasında duruyorsunuz arkadaşlar; böyle anayasa mı olur, böyle hukuk mu olur?
Başka bir şey, özel sektör öğretmenleriyle ilgili olarak burada hiçbir madde yok. Yine, Sayın Yusuf Tekin’in marifetiyle 2014 yılında çıkarmıştınız, asgari ücrete mahkûm ettiniz özel sektör öğretmenlerini, asgari ücrete mahkûm ettiniz. Özel sektörde çok ciddi sorunlar yaşanıyor. Peki, itiraz ne? Efendim, özel sektördeler. Yok ya! Millî eğitim öyle bir alan ki öğretmenin giydiği kıyafetten verdiği dersin müfredatına, oradan ders materyallerine, eğitimlerine, kılık kıyafetine, her yaptığı işe kadar Millî Eğitim Bakanlığı belirliyor; başka bir sektör yok böyle. İster özel öğretmen olsun ister kamu öğretmeni olsun her anını sizin belirlediğiniz bir şey ama Bakanlık utanmadan diyor ki: Senin her yaptığın işi ben belirlerim ama maaş mı alacaksın, ya, kusura bakma, patronla anlaşırsan iyi olur. Böyle bir şey, böyle bir ikiyüzlülük yeryüzüne gelmemiştir, böyle bir ikiyüzlülük yeryüzüne gelmemiştir. Bu, öyle bir sektördür ki her dakikası planlanmış, her dakikası devlet kontrolünde olan bir sektördür. Özel sektör öğretmenlerini tamamen sermayenin inisiyatifine bırakmış durumdasınız. (CHP sıralarından alkışlar) Ve bu insanlar asgari ücretle on ay çalışıyorlar, işin kötüsü o; belirli süreli sözleşmeyle çalışıyorlar, on iki ay da maaş almıyorlar. Sizin vicdanınıza bırakıyorum. Siz bunları normal zannediyorsanız vicdanınız körelmiş demektir.
Sevgili arkadaşlar, ücretli öğretmenlerle ilgili burada hiçbir şey yok. Sizin iktidarınızı açıkça suçluyorum. Siz 85 bin köle çalıştırıyorsunuz. En fazla 16 bin lira maaş alan, en fazla 16 bin lira, çoğu 8 bin, 10 bin lira maaş alan 85 bin kişi çalıştırıyorsunuz. Komisyonda iktidar vekili bana diyor ki: “Onların öğretmenlik vasfı yok.” Nasıl? “Öğretmenlik vasfı yok.” Ne işe yararlar? “Dersler boş geçmesin diye giriyorlar.” 85 bin ücretli öğretmen varsa 85 bin kadro ihtiyacı var demektir. Hiçbir şey yapmıyorsanız 85 bin öğretmen atamanız gerekir. (CHP sıralarından alkışlar) Siz bu öğretmenlere asgari ücret bile vermiyorsunuz, asgari ücret. Bunlar da yılın belli dönemlerinde çalışıyorlar ve burada, hiç öğretmen olmaması gereken, kamuoyunda çokça isimleri geçen, farklı farklı meslek gruplarından insanlar tamamen yerel inisiyatif ve torpille çalışıyorlar; siz bunu da dert etmiyorsunuz. 85 bin kişinin asgari ücretin altında 8-10-12 bin liraya çalışması sizin için hiçbir şey ifade etmiyor çünkü sizin çocuklarınız bunları yaşamıyorlar, çünkü sizin çocuklarınız bu dertte değiller. Bunların hangisine itiraz ediyorsunuz? Ne yapıyor Sayın Bakan? Mülakat yapma derdinde. Benim Genel Başkanım değil, sizin Genel Başkanınız, ülkemizin Cumhurbaşkanı 11 Nisan 2023'te çıkmış demiş ki: “Mülakat olmayacak kardeşim.” Yetmiş, yetmemiş, dönemin Bakanı Sayın Mahmut Özer’e “Vallahi, gerçek mi söylüyorsunuz?” diye sormuşlar televizyonda, Sayın Mahmut Özer 12 Mayıs 2023'te demiş ki: “Evet, aynen öyle -uzun uzun da anlatmış- mülakatı kaldırıyoruz.” Ya, yüzünüz kızarmıyor mu sizin? Hiç mi yüzünüz kızarmıyor? Ya, çıkın bari kamuoyuna deyin ki: “Vallahi, biz mülakatı kaldıracaktık, sonra fikrimiz değişti; yapmayacağız, caydık bu işten.” Ya, bir açıklama yapın. Bakan sanki bunlar konuşulmamış gibi bize mülakatın faziletlerini anlatıyor. Siz eğitimden o kadar bihaber bir Bakan getirmişsiniz ki mülakatın en subjektif, en standardı olmayan değerlendirme ölçütlerinden biri olduğunu bilmiyor o Bakan. Biliyor aslında, biliyor ama kendi işine gelmiyor çünkü mülakatta eleyecek. Şimdi yaşıyoruz onları, mülakatların sonuçları geliyor.
TÜRK EĞİTİM-SEN daha bugün açıklama yaptı, değil mi MHP temsilcileri? TÜRK EĞİTİM-SEN “Mülakatlarla ilgili sorun var.” diye söyledi; EĞİTİM-SEN söylüyor, EĞİTİM-İŞ söylüyor, diğerleri söylüyor. Siz mülakatları bir eleme aracı olarak kullanıyorsunuz. Peki, ne yapmışsınız? Hakları tanımlamış mısınız burada? Hayır. Haklar, ödev ve sorumluluklar... Ya, maddeyi yazmışsınız, ödevleri ve sorumlulukları tanımlanmışsınız, hakları koymamışsınız ya. İnsan bir ilaç için hakları koyar ya, insan bir hak koyar oraya. Öğretmenlerin sorunlarına çözüm yok, iş kazaları, meslek hastalıklarıyla ilgili yok. Sonuçta, bu iş, bu kanun teklifi öğretmenlerin hiçbir sorununu çözmüyor; aksine, burada söylendi, basamaklandırma var. Altı farklı öğretmen tipi aynı öğretmen odasında -ders zili çaldığı zaman gidiyorlar- altısı da matematik dersi veriyor ama biri öğretmen adayı, öbürü ücretli öğretmen, öbürü sözleşmeli öğretmen, öbürü öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmen. Bu size mantıklı geliyor mu? Bana hiç mantıklı gelmiyor. Peki, yüksek lisans ve doktora yapmaya niye teşvik etmiyorsunuz? Niye 24 Kasımda burada 1 maaş ikramiyeyi reddediyorsunuz? Dolayısıyla, yaptığınızın hiçbiri birbirini tutmuyor.
Eğitimde şiddetle ilgili maddeler var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, buyurun.
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (Devamla) – Toplumda şiddet, ailede şiddet, iletişimde şiddet, toplumsal kutuplaşma, adaletsizlik, cezasızlık; bunların hepsi şiddeti besliyor. Peki, siz okullara bir güvenlik görevlisi koyabiliyor musunuz? En güvenlik tehdidi olmayan bakanlıkların taşra teşkilatında kapıda güvenlik duruyor. Peki, Türkiye'de en çok korumamız gereken çocuklar değil mi? Niye okullara bir güvenlik personeli veremiyorsunuz? (CHP ve DEM Parti sıralarından alkışlar) Okul aile birlikleri olmasa temizlikleri yapılamayacak okulların, temizlikleri. Bunları dert etmiyorsunuz, Sayın Bakan bunları dert etmiyor. Dolayısıyla, Sayın Bakan, geçmişten bugüne, müsteşarlığından bu yana -şimdi zamanım kalmadığı için bunları tek tek saymayayım- beş yıldır yapmıyor. Ama şunu söyleyeyim: Sayın Bakan, bakan olduğundan bu yana ne yaptı? Bir kere, kendisi önce ilk iş Mahmut Özer’in okul öncesi çocuklarına verdiği yemeği kaldırdı. Ne istedi bilmiyorum o çocuklardan. Her 100 öğrenciye 1 rehber öğretmen ataması vaadini ortadan kaldırdı. 2022 KPSS ek atama sözünü ortadan kaldırdı. Deprem bölgesinde çifte mağduriyet yaşayanları dinlemez oldu. Beyaz önlük operasyonu başlattı, ne işe yarayacaksa beyaz önlük.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakika daha…
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (Devamla) – Başka? Buraya geldi, yüce Meclise dedi ki: “‘Tarikat ve cemaatler’ siz böyle diyorsunuz, biz ‘STK’ diyoruz.” Burada bu yüce Meclise baktı ve utanmadan şunu söyledi: “Öğretmenler çocukların dağa çıkmasını engelleyemiyorlar. Bu kerameti kendinden menkuller çocukların dağa çıkmasını engelleyecek.” dedi. Hiçbir Millî Eğitim Bakanı, dünyada hiçbir Millî Eğitim Bakanı kendisine bağlı olan 1 milyon 150 bin öğretmene bu kadar büyük hakaret etmemiştir, kınıyorum kendisini. (CHP sıralarından alkışlar)
Mülakat ısrarı devam ediyor ve en sonunda Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli... Sayın Bakan martaval okuyor, kalkıyor diyor ki: “Efendim, ideolojik itirazlar...” Ben Sayın Bakana beş maddede sayıyorum. Bir: İhtiyaç analizi yapmadı. Dünyanın bütün eğitim sistemlerinde revizyon, ihtiyaç analizi üzerine yapılır. İki: Hiçbir felsefesi yok. Felsefesinin olmadığını bırakın, kaynakçası bile yok. Üç: Yazarları belli değil, hayalet yazar. Dört: Yedi gün süre vermiş, 3 bin sayfa; okumaya kalksanız sadece üç günde okuyorsunuz. Beş: Pilot çalışma yok, pilot çalışma yapmadan uygulamaya başlıyor. Altı: Kamu yönetiminde hiçbir ciddiyet yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (Devamla) – İki tane okul öncesi programınız var; AK PARTİ milletvekilleri, iki tane okul öncesi programınız var sizin. Bir buçuk ay önce okul öncesi programı ilan ettiniz, bir buçuk ay sonra yenisini ilan ettiniz ve hâlâ -söyleyin- siz okul öncesi programının ikisini birden uygulamaya devam ediyorsunuz ama umurunuzda değil. İki okul öncesi programınız var.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Özçağdaş.
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (Devamla) – Bu kafayla bu devleti de bu milleti de yönetemezsiniz.
Saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sinop Milletvekili Sayın Nazım Maviş konuşacaklar.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır Sayın Maviş.
AK PARTİ GRUBU ADINA NAZIM MAVİŞ (Sinop) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi görüşmeleri üzerine AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugüne kadar bütçeden en büyük payı eğitime ayırdık. Her seferinde bütçede en büyük payı eğitime ayırmamız bizim eğitime olan inancımızın temel göstergesi ve sonucudur, güçlü ve büyük bir Türkiye hedefimizin yolunun eğitimden geçtiğine inandığımızın bir göstergesidir. Sosyal ve ekonomik kalkınmada sahip olduğumuz en önemli zenginliğimizin insan kaynağımız olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle, AK PARTİ iktidarlarının önceliği hep eğitime yönelik yatırımlar olmuştur. Geleceği inşa etmenin eğitimi inşa etmekten, okulu ihya etmekten geçtiğine inandık ve bu inancımızın sonucu olarak bütçelerimizde eğitim bütçesini öncelikli hâle getirdik.
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) – Hâlâ çıkıp konuşabiliyorsunuz ya! Az önce rezil oldunuz ya!
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, iktidara geldiğimizden bu yana eğitim politikalarımızı dört temel hedef üzerine bina ettik. Bunlardan birincisi, eğitimde kaliteyi artırmak oldu.
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) – Ne kalitesi! Eğitim mi bıraktınız ki…
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – İktidara geldiğimiz günden bu yana yaptığımız yatırımlarla derslik sayısını artırdık, derslik sayısını arttırmanın doğal sonucu olarak derslik başına düşen öğrenci sayısını da düşürdük ve tabii, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı da aynı şekilde düşmüş oldu.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Köy okullarını da kapattınız, köy okullarını.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Okullarımızın fiziki koşullarını iyileştirdik, okullarımızı teknolojiyle donattık. Bilgisayarla, etkileşimli tahtalarla, EBA’yla ve internetle okullarımızı tanıştırdık. Okullarımızda öğrencilerimizin beceri kabiliyetlerini geliştirecek, eleştirel düşünme yeteneklerini artıracak, kendi kendilerine iş yapma becerilerini artıracak, ekip olarak iş yapma becerilerini artıracak bir okul tasarımı ürettik. Okul mimarisini değiştirdik. Okullarımız artık çocuklarımızın sıkılarak gittiği mekânlar olmaktan çıkarıldı. Sosyal donatı imkânları, derslikler, kütüphaneler, laboratuvar ve spor salonlarıyla öğrencilerimizin zevkle ders aldıkları mimari tasarımlara kavuşturuldu ve okul mimarisi çocuklarımızla barışık hâle getirildi.
Öğretmenlerimizin özlük haklarını iyileştirdik, geçmiş dönemlerle kıyaslanamayacak kadar iyileştirmeler yaptık. Öğretmen sayısını artırdık. Müfredat değişiklikleriyle eğitimin içeriğini çağın gerektirdiği yeniliklerle ve uluslararası kabullerin ortaya koyduğu becerilerle donatmak suretiyle yeniledik ve uluslararası becerilere de uygun hâle getirdik. Eğitimci arkadaşlarımızın her birisi takdir edecektir ki fiziki koşulları dönüştürmeden, değiştirmeden, iyileştirmeden eğitimin niteliğine dönük iyileştirmeyi sağlamamız mümkün değildir. O nedenle, biz okul sayımızı arttırdık, derslik başına düşen öğrenci sayımızı düşürdük, öğretmen başına düşen öğrenci sayımızı azalttık.
SÜMEYYE BOZ ÇAKI (Muş) – Eğitim kalitesini de öyle.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Bütün bu fiziki iyileştirmeler Türkiye'deki eğitim kalitesine, eğitim standardına daha büyük katkı sağlamak için ortaya konulmuş yatırım ve çabalardır. İşte bugün bunun sonuçlarını görüyoruz. Son yapılan PISA ve TIMSS sınavlarında ortaya çıkan tablo, yaptığımız bu yatırımların aslında eğitimde kalite açısından ne kadar sonuç üretmeye başladığını da gösteriyor.
Eğitimde ikinci hedefimiz, eğitime erişimde fırsat eşitliğini sağlamak oldu. Bunun için EBA, burslar, imkânları kısıtlı hane ve bölgelere yapılan destekler, yatılılık ve bursluluk imkânlarının artırılması, özel eğitime ihtiyaç duyan zeki öğrenciler ve engellilere yönelik imkânların sağlanması, kız çocukları başta olmak üzere bu alanlarla ilgili geliştirilen özel politikalar bizim ikinci hedefimiz olan eğitime erişimde fırsat eşitliğini sağlamanın araçlarından oldu.
Üçüncü temel hedefimiz, vatandaşlarımızın üzerindeki eğitim maliyetlerini azaltmak oldu; ücretsiz ders kitapları dağıtıyoruz, öğrencilerimiz sıraların üzerinde ders kitaplarını ücretsiz buluyorlar. Destekleme, yetiştirme kurslarımızla öğrencilerimize dershane ya da başka biçimde takviye ders alma durumlarını ortadan kaldıracak imkânları sunuyoruz. Öğrencilerimizi burslarla, şartlı eğitim yardımlarıyla destekliyoruz, harçları biz kaldırdık. Böylelikle, üçüncü hedef olarak vatandaşlarımızın üzerindeki eğitim maliyetini azaltmayı amaçladık. Biz, bu ülkede eğitimin demokratikleştirilmesi için, sivil ve özgürlükçü bir eğitimin inşa edilebilmesi için her şeyi yaptık. 28 Şubatın en büyük tahribatı eğitim sistemi üzerinde oldu. Meslek liselerini mahvetti, felç etti, imam-hatip liselerini kapattı, katsayı engeliyle meslek lisesi öğrencilerinin -sadece imam hatiplerin önünü kesmek için- üniversiteye girişlerini engellemeye çalıştılar. Başörtülü öğrenciler mezuniyet törenlerinden başlarındaki örtüler çekilerek, ağızları kapatılarak atılmaya çalışıldı.
SÜMEYYE BOZ ÇAKI (Muş) – Şimdi de giysilerinden dolayı mezuniyetlere almıyorsunuz; ne farkı var?
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Elhamdülillah, 28 Şubatın izlerini sildik.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Yirmi yıldır aynı şeyi anlatıyorsunuz ya.
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) – Ya, bunlara artık kimse inanmıyor ya, kimse inanmıyor! Biraz yaratıcı olun bari.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Öğretmen ve öğrencilerimiz başörtüleriyle inandıkları gibi giyinerek okullarında eğitim alabiliyorlar ya da eğitim verebiliyorlar. Meslek liselerindeki katsayı problemini kaldırdık. Sadece bununla yetinmedik, diyeceksiniz ki: “Siz kendi inanç ve düşünceniz çerçevesinde işler yaptınız.” Hayır, müfredattaki antidemokratik ne kadar ifade varsa bunları kaldırdık. İnsan hakları dersi koyduk, seçimlik dersler koyduk. Vatandaşlık dersinde insan hakları, demokrasi ve benzeri konularda öğrencilerin bilinçlerini geliştirecek, sivil, özgürlükçü ve demokratik bir müfredatın gerçekleşmesi için adımlar attık.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Sayın Hatip, okulun var mı yok mu? Okulun kaç sınıflık? Onu anlat.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi önümüzde yeni birkaç hedefimiz var. Bunlardan birincisi okul öncesi eğitim, ikincisi mesleki eğitim, üçüncüsü okullar arası farkların azaltılması, dördüncüsü de öğretmen yetiştirmeye odaklanılmasıdır. Biz bugüne kadar bu konuda çok iyileştirmeler yaptık çünkü biliyoruz ki bir eğitim sisteminin kalitesi öğretmeninin kalitesiyle sınırlıdır. Bir eğitim sisteminde öğretmen ne kadar yetenekliyse, kaliteliyse sistem de o kadar iyi sonuç verir. Bunun için mutlaka öğretmenin niteliğini artırıcı hedeflere odaklanmamız lazım. Bugüne kadar biz öğretmenin niteliğini artırmaya dönük çok sayıda iş yaptık.
SÜMEYYE BOZ ÇAKI (Muş) – Bunu “Millî Eğitim Akademisi” adı altında AKP akademisiyle mi yapacaksınız?
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Öğretmen Bilişim Ağı ÖBA’yı kurduk. Böylece, öğretmenlerimizin bilgiye erişimini kolaylaştırmak, materyal geliştirme ihtiyaçlarını karşılamak ve mesleki eğitimlerine katkı sunmayı amaçladık.
Öğretmen sayısını artırdık dolayısıyla öğretmen başına düşen öğrenci sayısını -biraz önce söylediğim gibi- azaltmış olduk. Bunun sonucu olarak 1 milyonu aşkın öğretmenimiz şu anda okullarımızda eğitim sürecine katkı sağlıyorlar. Burada öğretmen ücretleriyle ilgili tartışmalar yapıldı. Elbette hepimiz isteriz ki öğretmenlerimiz en yükseğini, en güzelini alsınlar.
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) – E, yapın o zaman.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Şu anda en düşük öğretmen maaşı ek derslerle beraber 47.306 lira, en yüksek başöğretmen maaşı yine ek dersleriyle beraber 61.381 lira.
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) – Siz özel eğitim öğretmenlerini öğretmenden saymıyor musunuz?
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Atadığımız bu öğretmenlerle birlikte eğitim sistemimizi dinamik hâle getirdik. Öğretmenlerin tümünün yaş ortalaması 40 yaşın altında. Bu, şu anlama geliyor bizim için: Eğitim kadromuz, eğitim ordumuz dinamik, araştırıcı, yenilikçi ve gerçekten yeniliğe açık, genç bir öğretmen kadrosundan oluşuyor dolayısıyla eğitim sistemimizin en önemli gücü işte bu genç öğretmen kadromuz.
UMUT AKDOĞAN (Ankara) – Maaş ortalamasını bir söylesene.
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) – O zaman niye Akademi kuruyorsun? Madem 40 yaşın altıysa, madem yenilikçi, madem nitelikli, neden Akademi kuruyorsun o zaman?
EYYÜP KADİR İNAN (İzmir) – Dinle!
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Öğretmen maaşlarıyla ilgili iyileştirmeler, ek ders ücretleriyle ilgili iyileştirmeler yaptık ancak daha yapacak çok işimiz var.
Sayın milletvekilleri, bütün bu bakış açılarımızın sonucu olarak öğretmenlerimizle ilgili yine güçlü bir adım atıyoruz. Çocukları için daha güçlü eğitim sistemleri talep eden milyonlarca velimizin beklentilerine cevap verecek bir çaba ortaya koyuyoruz. Öğretmenlerimiz için önemli güçlendirmelerin yer aldığı Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’ni yüce Meclisimize teklif ediyoruz. Böylesine önemli bir mesleği ele almak, bu mesleği çerçevelemek, mesleğin gelişimine yönelik bir düzenleme yapmak hem onurlu hem de zor bir iştir.
Bildiğiniz gibi, 2022 yılında Sayın Bakanımız Mahmut Özer Bey’in de yoğun istek ve çabalarıyla bir Öğretmenlik Meslek Kanunu hazırlanmış ve yüce Meclisimizin takdirleriyle yasalaşmıştır.
SÜMEYYE BOZ ÇAKI (Muş) – Demokratik talebi olan öğretmenleri copluyorsunuz Millî Eğitim Bakanlığının önünde, Çankaya Kapısı’nın orada, Ayrancı’da.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Yapılan bu düzenlemeyle öğretmenlerimiz önemli kazanımlar elde etmiştir. Her şeyden önce ve önemlisi, öğretmenler bir meslek kanununa kavuşmuştur. Her ne kadar 2022’de yaptığımız düzenlemenin kapsamı sınırlı olmakla eleştirilmiş ise de o gün bu düzenlemenin bir zemin olduğu ve bundan sonraki süreçlerde eğitim sistemimiz ve öğretmenlerimizin lehine yeni kazanımlarla genişletileceği vurgulanmıştı ancak her şeye rağmen 2022’de yapılan bu ilk düzenlemeyle öğretmenlerimiz önemli kazanımlar elde etmiş, böylelikle mesleğin statüsünü güçlendiren bir sonuç ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda, 3600 ek gösterge, mesleğin kariyer basamakları, uzman ve başöğretmenlikle ilgili mali destekler öğretmenlerimiz lehine sağlanan önemli kazanımlar olmuştur. Bu düzenlemeden sonra 657.425 öğretmenimiz uzman ve başöğretmen unvanını kazanmış ve bunun mali sonuçlarından da yararlanmıştır. Bu vesileyle, bir kere daha, 2022’deki düzenlemede çok büyük emeği ve mücadelesi olan Sayın Bakanımız Mahmut Özer Bey’e ve o günkü ilk imza sahibi Konya Milletvekilimiz Sayın Orhan Erdem Bey’e öğretmenlerimiz adına teşekkür ediyorum.
Şimdi yeniden Öğretmenlik Meslek Kanunu’yla ilgili bir düzenlemeyi görüşmek üzere bir aradayız. Anayasa Mahkemesinin kanunun bazı hükümlerinin iptaline ilişkin verdiği karar önümüze devam eden iş ve işlemlerimizin yürütülebilmesi açısından bir yasal zorunluluk çıkarmıştır ancak burada hemen şunu da ifade edeyim. Konuşan arkadaşlarımız sanki Anayasa Mahkemesi 2022’de çıkarılan Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu tümden iptal etmiş, esastan iptal etmiş gibi bir algıyla bir yargıyla burada hüküm vermeye kalktılar. Hâlbuki Anayasa Mahkemesi 2 madde, 4 fıkrayı iptal etmiş ve bu iptal ettiği 2 madde, 4 fıkra da kanunun esasına müteallik olan maddeler olmayıp sadece yönetmelikle düzenlenen hükümlerin kanun maddesiyle düzenlenmesini tavsiye etmiştir, dolayısıyla esasen Anayasa Mahkemesi Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun esasını iptal etmemiştir. Ancak her şeye rağmen hukuk devletinin bir gereği olarak bu yasal zorunluluğu gidermek elbette ki temel amacımızdır. Ancak Anayasa Mahkemesinin verdiği bu kararı da fırsat bilerek kanunu yeniden değerlendirmiş, başta sunmaya çalıştığım temel çerçeve doğrultusunda kamuoyunun beklentileri, güncel ihtiyaçlar ve daha kapsamlı bir düzenleme talebi dikkate alınarak yeniden, bir tek kanun teklifi hazırlanması yoluna gidilmiştir.
Sayın milletvekilleri, kanun teklifimizi çalışırken Bakanlığımızın yayımladığı Öğretmen Strateji Belgesi ve öğretmen yeterlilikleri belgesi ile şûra kararları, kalkınma planları, Millî Eğitim Bakanlığının stratejik planları gibi üst politika belgeleri, PISA ve TIMSS sınavlarının sonuçları ve TALIS değerlendirmeleri temel dayanaklarımız olmuştur.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Bakan "Biz hazırladık." demişti.
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) – Ya, kim sizin yeterliliğinizi değerlendiriyor ya.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, teklifimizi hazırlarken farklı ülkelerde hâlen uygulanan öğretmen geliştirme ve istihdam sistemleri incelenmiştir. Ayrıca, ülkemizde Öğretmenlik Meslek Kanunu'yla ilgili birçok kuruluşumuz tarafından yapılan çalışmalar incelenmiştir. Sendikalarımız, düşünce kuruluşlarımız ve siyasi partilerimiz Öğretmenlik Meslek Kanunu'na dönük çalışmalar yapmış, raporlar hazırlamıştır.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sendikaların hepsi karşı olduklarını Komisyonda açıkladılar. Hiçbir sendika savunmuyor bu kanun teklifini.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Cumhurbaşkanlığı Eğitim Politikaları Kurulumuz da Öğretmenlik Meslek Kanunu'na dönük hazırlıklar yapmış, raporlar hazırlamış, kanun çalışmalarına altlık oluşturacak teklifler sunmuşlardır. Biz de bu çalışmayı hazırlarken yapılan tüm bu çalışmalardan yararlandık.
Değerli milletvekilleri, bu kanunla öğretmenlerin seçilmeleri, yetiştirilmeleri, atamaları, hakları, ödev ve sorumlulukları, ödül ve cezaları, kariyer basamaklarında ilerlemeleri düzenlenmektedir. Öğretmenlik mesleğine ilişkin diğer hususlarla Millî Eğitim Akademisinin kurulması, görevleri ve teşkilat yapısına ilişkin hususların düzenlenmesi de amaçlanmıştır.
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) – Daha fazla itibarsızlaştırmayın. Ödül, ceza ne ya!
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Bu arada dinlememekte ısrar eden milletvekili arkadaşlarımı kendi hâllerine terk ediyorum, ben, dinlemek isteyen arkadaşlarıma saygıyla burada anlatmaya devam ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu kanunla kariyer basamaklarında ilerlemede sınav ve mesleki çalışmalar şartı kaldırılmış, uzman öğretmenlik için en az on, başöğretmenlik için ise uzman öğretmenlikte en az on yıl hizmetin bulunması, kademe ilerleme cezasının bulunmaması ve Akademi tarafından verilen eğitim programlarının tamamlanması şartı yeterli kabul edilmiştir. Ayrıca, kanun yürürlüğe gireceği tarihte görevde bulunan öğretmen ve uzman öğretmenlere, öğretmenlikte veya uzman öğretmenlikte yirmi yıllık çalışma süresini tamamlamaları hâlinde doğrudan başöğretmen ünvanı için başvuruda bulunabilmelerine imkân sağlanmıştır.
Yine kanunla -biraz önceki konuşmacıların da vurguladığı gibi- eğitim çalışanlarımıza şiddetle ilgili düzenlemeler getirilmiş, bu düzenlemelerin sonucunda eğitim çalışanlarımıza şiddetin önlenmesine dönük bir amaç ortaya konulmuştur.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Kanuna karşı çıkanı dövüyorlar sokakta.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ayrıca öğretmen adaylarının mesleğe hazırlanması, göreve yeni atanan öğretmenlerin mesleğe uyumu, öğretmen, yönetici ve diğer personelin mesleki gelişimi, kariyer basamaklarında ilerlemeleri ve görevde yükselmeleri için eğitim programları hazırlamak, uygulamak ve değerlendirmek amacıyla Millî Eğitim Akademisi kurulması teklif edilmiştir. Değerli arkadaşlar, Akademiyle ilgili de burada çokça husus vurgulandı, şu hususların da altını bu vesileyle çizmek istiyorum: Öncelikle, kesinlikle, Millî Eğitim Akademisiyle yükseköğretimin bir alternatifi kurulmuyor, yükseköğretimin alternatifi olarak Millî Eğitim Akademisi kurgulanmış değildir; bir. İkincisi, YÖK'ün herhangi bir yetki devri -bu ifadeleri kullanan arkadaşlarımız oldu- söz konusu değildir. Üçüncüsü, Akademi sadece mesleğe hazırlık yapmak üzere oluşturulan bir idari yapıdır. Dördüncüsü, Akademide -herhangi bir- "ucuz işçilik" -bu tabirleri kabul etmediğimi de ifade etmek istiyorum ve öğretmen adaylarımız için de yakışıksız bulduğumu söylemek istiyorum- öğretmenlerimizin burada “ücretsiz” veya “düşük ücretle çalıştırılması” gibi ifadeleri kabul etmemiz, “kaçak işçi” gibi ifadeleri kabul etmemiz mümkün değildir çünkü burası öğretmenlerimizi mesleğe hazırlamak üzere oluşturulmuş bir idari yapıdır.
Ayrıca şunu da vurgulamam lazım: Değerli arkadaşlar, dünyanın birçok ülkesinde uygulanan eğitim sistemleri, bu eğitim sistemlerinin bir parçası olarak ortaya konulan öğretmen yetiştirme modelleri dikkatle incelendiğinde birbirinden farklı ama özü aynı birçok uygulamayı göreceğiz.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Dış güçlere yer vermeye gerek yok, ülkenin gerçeklerine bakın siz.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Mesela enstitü uygulaması, mesela öğretmen akademisi uygulaması, mesela mesleğe kabul edilirken çoklu seçme ya da üniversite eğitimine kabul edilirken çoklu seçme yöntemleri dünyanın birçok ülkesinde uygulanmaktadır. O açıdan, Akademide yapacağımız bu uygulamayı “kaçak işçilik”le, “ucuz öğretmen çalıştırmak” gibi tabirlerle itham etmeye kalkmayı hem öğretmen adaylarımıza hem de bu işin özüne yapılmış bir hakaret olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Kaç lira ücret vereceksiniz?
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Kaç para vereceksiniz?
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Ayrıca, başından bu yana ikide bir -niyet okuma yöntemiyle, bizim zihnimizin arkasında ne olduğunu okumaya çalışmakla- kadro devşirme yöntemi olarak itham edilmesini de doğru bulmuyorum.
NERMİN YILDIRIM KARA (Hatay) – 14 binle sen geçinebilir misin?
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Bir kere, Akademi boyunca uygulanacak olan sınavların her biri, totalde bakıldığında teorik derslerle ilgili sınavlar, uygulama dersleriyle ilgili sınavlar, bunlardan alınacak geçme puanları, bunların aritmetik ortalamaları, bunların değerlendirme biçimleri dikkatle incelendiğinde sistemin subjektivite ne kadar kapalı olduğunu bilakis ne kadar objektif bir ölçme sisteminin ortaya konulduğunu, sizlerin rahatlıkla göreceğini tahmin ediyorum.
Ayrıca şunu da ifade etmek istiyorum: Bakın, bugün bizim Millî Eğitim sistemimizde, öğretmen yetiştirme sistemimizde uygulama süresi 96 saat değerli arkadaşlar, OECD ülkelerinde, gelişmiş eğitim sistemlerine sahip Avrupa ülkelerinde bu saat 400 ila 500 saate çıkıyor. Biz Öğretmen Akademisiyle, Millî Eğitim Akademisiyle birlikte uygulama ağırlıklı bir eğitimle öğretmenlerimizin mesleğe hazırlanmasını -bir kere daha altını çiziyorum- sağlamış olacağız.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Arkadaş, Atatürk çavuşu öğretmen yapmış, dört dörtlük de bir şey olmuş.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, burada proje okullarıyla ilgili de sürekli Sayın Bakanımızın ismi söylenerek ve Sayın Bakanımızın Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir bakanı olduğu unutularak Sayın Yusuf Tekin'i saygı sınırlarının biraz dışına çıkarak itham eden ifadeler kullanılıyor.
SİBEL SÖYLEMEZ (Trabzon) – Sayın Bakanın Meclise saygısı yok! Keşke buraya gelseydi.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Bakın, proje okullarına öğretmen atamasıyla ilgili yetki bu kanunla Millî Eğitim Bakanlığına veriliyor değil. 652 sayılı KHK'de, Millî Eğitim Teşkilat Kanunu’nda olan aynı, sadece öğretmenlerle ve Millî Eğitimle ilgili kanunların bir kısmını da bu kanunun içerisine dercetmek amacıyla olduğu gibi buraya alınmış; yeni herhangi bir düzenlemeye gidilmemiş, yeni bir yetki devri yapılmamıştır.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – E, değiştirelim o zaman! Ya, kanun yapılırken eskiyi niye devam ettiriyorsun ya?
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Onun için bu bühtanların da sizler açısından insafsız olduğunu bir kere daha söylemek istiyorum.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Ya, hazır kanun yapıyoruz, düzeltelim işte!
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, eğitim dünyanın her ülkesinde tartışılan ana meselelerden bir tanesidir. Bakın, bugün dünyanın en başarılı eğitim sistemlerini tartışıyoruz, değil mi? Finlandiya'dan bahsediyoruz, Güney Kore'den bahsediyoruz, Singapur'dan bahsediyoruz.
SÜMEYYE BOZ ÇAKI (Muş) – İçinde Türkiye yok!
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Bahsettiğimiz bu ülkelerin eğitim politikalarına ve tartışmalarına baktığımızda, bizim burada tartıştığımızdan farklı olmayan pek çok meselenin onlarda da tartışıldığını göreceğiz. Dolayısıyla, eğitim dediğimiz mesele, statik, donmuş, bitmiş, her şey çözülmüş ya da herhangi bir iktidarın bütünüyle her türlü sorunu çözebileceği bir mesele olmaktan öte, bir millet meselesi ve birlikte çözmek için odaklanacağımız bir millet ödevidir.
Değerli arkadaşlar, muhalefet, tabii, elbette ki eleştirecek; bu eleştirilere sonuna kadar saygımız olduğunu ifade etmek istiyorum. Komisyonda, Sayın Suat Özçağdaş bilecektir, on iki saat boyunca hiçbir arkadaşımız konuşmadan muhalefet milletvekillerimizin konuşmasını sabırla dinledik ancak lütfen bana da şu sözleri söyleme fırsatı verin; hiç kusura bakmayın, şunu da söylemekle kendimi mükellef kabul ediyorum: Değerli arkadaşlar, ya, Allah aşkına, böyle bir muhalefet anlayışı olabilir mi? Yani haksızlık değil mi bu yaptığınız? Azıcık insaf olmaz mı? Yani her şey kötü, her şey berbat, her şey yanlış, öyle mi? (CHP sıralarından “öyle” sesleri) Bu kadar yaptığımız işin, bu kadar yaptığımız iyi işlerin bir tek takdiri olamaz mı? (CHP sıralarından gürültüler) Bakın, dinleyin, muhalefetin, evet, muhalefet etmek gibi, eleştirmek gibi bir temel yükümlülüğü, bir temel sorumluluğu var; evet, muhalefetin temel görevi denetim görevi ama soruyorum size: Hakkı teslim etmek gibi insani bir görevimiz de yok mu ya? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Hangi hakkı ya?
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Hakkı takdir etmek gibi insani bir yükümlülüğümüz de yok mu? Bunca yaptığımız işe karşı bir takdiri alamamak da açık söylemek gerekirse bu ülkede muhalefetin düştüğü pozisyonu göstermesi açısından ilginç bir tablo. (CHP sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bugün çocuklarımız bu ülkede buluş yapan, icat yapan, teknoloji üreten…
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – Öğretmenler bugün barikatların arkasında kaldı Sayın Maviş.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – …yazılım üreten çocuklar olarak TEKNOFEST buluşmalarında bir araya gelip yaptıkları ürünleri sergiliyorlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BİLSEM’lerde, bilim sanat merkezlerinde, Deneyap atölyelerinde, TÜBİTAK araştırma yarışmalarında binlerce öğrencimiz çok başarılı işler yapıyorlar.
NERMİN YILDIRIM KARA (Hatay) – Size rağmen o çocuklar, size rağmen…
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – “Nereden nereye geldik?” diyenler, TEKNOFEST’lere, BİLSEM’lere, Deneyap atölyelerine ve TÜBİTAK yarışmalarına baksınlar. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
NERMİN YILDIRIM KARA (Hatay) – Hatay’da çocuklar aç! Hatay’da çocuklar aç, okulları yok, güçlendirme yapamadınız.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Evet, bizim politikalarımızda eksiklikler olabilir, yanlış yaptığımız işler de olabilir, bunu millet takdir ediyor, yirmi iki yıldır takdir ediyor.
NERMİN YILDIRIM KARA (Hatay) – Hatay’da önce okulları güçlendirin, okulları.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Hatamızla, eksiğimizle, fazlamızla, yaptığımız iyiliklerle bizi takdir ediyor, gereğini yapıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NERMİN YILDIRIM KARA (Hatay) – Emniyet Müdürlüğü kullanıyor daha okulları Hatay’da.
BAŞKAN – Buyurun.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Gereğini de her seçimde sandıklarda ortaya koyuyor.
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – Milletin takdiri ile kanun yapmanın ne ilgisi var? Doğruyu yapalım burada.
BAŞKAN – Arkadaşlar, dinleyelim hatibi.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Değerli milletvekili arkadaşlarım, eğitimin her kademesinde çok sayıda iyileştirme yaptık. Bundan sonraki süreçte de eğitimle ilgili felsefemiz hiç değişmeden devam edecek. Bu ülkenin çocuklarını hak ettikleri düzeye çıkarana kadar eğitimde standartlarımızı artıracak her türlü iyileştirmeyi iktidarımızda yapacağız. Buna öncülük eden, buna rehberlik eden, bu ülkenin çocuklarına öz güven kazandıran ve bu ülkenin evlatları arasında ayrım yapmaksızın bütün eğitim sistemini bu ülkenin evlatlarına açan Sayın Cumhurbaşkanımıza da bize kazandırdığı bu perspektif için, bütçelerimizde eğitimi hep birinci yaptığı için…
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Ya, öğretmenler arasında ayrım yapıyorsunuz.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) –…ve en önemli kaynaklardan biri hâline getirdiği için de yüce milletimizin huzurunda teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Yani yirmi dakika teşekkür etmek için konuştun değil mi?
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Sayın Başkanım, sadece teşekkür edeceğim.
BAŞKAN – Buyurun.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Düzenlemenin öğretmenlerimize, eğitim sistemimize, öğrenci ve velilerimize hayırlı olmasını diliyorum.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Hiçbiri kabul etmiyor; öğrenci istemiyor, öğretmen istemiyor.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Çok geniş istişare ve müzakerelerin sonucu olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğumuz bu düzenlemede emeği geçen Sayın Bakanımız Yusuf Tekin Bey’e, önceki dönem Bakanımız ve Komisyon Başkanımız Sayın Mahmut Özer’e, Bakan Yardımcımız Kemal Şamlıoğlu’na, Bakanlık bürokratlarımıza, Komisyon üyelerimize, benimle birlikte imzacı olan Sivas Milletvekilimiz Rukiye Toy ve Konya Milletvekilimiz Latif Selvi Bey’e…
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Cumhurbaşkanına da teşekkür et, yoksa işin zor olur.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) –…ilk Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun imzacısı olan Konya Milletvekilimiz Orhan Erdem Bey’e ve katkı veren bütün milletvekillerimize, sivil toplum kuruluşlarımıza teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Niçin teşekkür edeceğiz? Nazım Bey, hayır, hayır, 1 milyon atanmayan öğretmen yaptığınız için mi teşekkür edeceğiz?
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, muhalefet zaman zaman diyor ki: “Noktasını değiştirmediniz, virgülünü değiştirmediniz.” Biz müzakereler yapıyoruz, bu müzakerelerin sonucunda arkadaşlarımızın da katkısıyla değiştirdiklerimiz de oluyor, noktası da virgülü de değişebiliyor. Elbette ki gönlümüz daha geniş bir uzlaşma zemini olsun ister ancak siz muhalefetsiniz, biz iktidarız; bunu da saygıyla karşılayacaksınız.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Siz farkında değilsiniz, siz de aynı yerdesiniz.
MURAT EMİR (Ankara) – Şimdilik, şimdilik.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) - Bundan büyük travma yaratamazsınız millî eğitimde.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Maviş.
MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, pek kısa bir söz talebim var.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Emir.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
43.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Sinop Milletvekili Nazım Maviş’in 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MURAT EMİR (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, Sayın Maviş’in takdir edilme arzusunu elbette anlıyoruz ama takdir etmemiz de çok mümkün değil. Özellikle öğretmen maaşları gibi çok önemli bir konuda, bilmeyerek yaptı zannediyorum ama çok önemli hatalar yaptı, düzeltilmeye ihtiyacı var. Yeni başlayan öğretmenin 47.306 lira, başöğretmenin 61.381 lira aldığını söyledi. Oysa yeni başlayan öğretmen maalesef ülkemizde 35 bin lira alıyor, eğer ek dersler varsa ve ek ders verebiliyorsa 41 bin lira alabiliyor. Yirmi iki yıllık uzman öğretmen 40.600 lira alıyor, eğer ek ders varsa ve bunları verebilirse 46 bin lira alabiliyor en fazla. Yirmi altı yıllık başöğretmen ancak 44 bin lira alıyor ve eğer ek ders verme fırsatını bulduysa ve ek ders verebildiyse 49 bin lira alabiliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
MURAT EMİR (Ankara) – Bakınız, burada da bordroları var. Bakın, burada yirmi iki yıllık uzmanın bordrosu var, Sayın Maviş’le de paylaşacağım bunları. Aynı şekilde, burada da yirmi altı yıllık başöğretmenin bordrosu var. Yani bahsedildiği gibi 61 bin liralar falan hayal, gerçekler ise en fazla 46 bin lira oluyor. Öğretmenlerimizin durumu gerçekten çok zor. Bu rakamlar çok önemli.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
XII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143) (Devam)
BAŞKAN - Gruplar adına konuşmalar bitmiştir.
Şahıslar adına ilk konuşma İstanbul Milletvekili Sayın Fethi Açıkel’e aittir.
Buyurun Sayın Açıkel. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
FETHİ AÇIKEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu, vatandaşlarımızı ve cumhuriyetimizin emektar ve liyakatli öğretmenlerini saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maalesef, Millî Eğitim Komisyonundaki tüm uyarılarımıza ve önerilerimize rağmen AK PARTİ yetkilileri -Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’yle- içinde öğretmenlik mesleğinin tanımının layıkıyla yapılmadığı, öğretmenlerimizin özlük hakları konusunda iyileştirmeye yönelik somut hiçbir adım atmayan, öğretmenleri nesnellikten uzak Millî Eğitim Akademisi bünyesinde âdeta “makbul öğretmenler” olarak şekillendirmeye çalışan bu teklifi eğitim camiamızın önüne getirmiştir. Dahası, öğretmenlerimizin Türk modernleşmesindeki ve toplumsal dönüşümdeki öncü rolünü kasten görmezden gelerek Atatürk cumhuriyetine ve Anadolu hümanizma felsefesine, Anadolu aydınlanmasına inanmış eğitim emekçilerimizin ve eğitim camiamızın sosyal ilerleme, cinsiyet eşitliği ve yurttaşlık felsefesi konularındaki talep ve beklentilerini yasa teklifine maalesef yansıtmamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun teklifinde Atatürk'ün adını tıpkı 1915 Çanakkale Zaferi anmalarında ya da 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarında unutan bir zihniyetin izini görüyoruz. Bu kanun teklifinde cuma hutbelerinde Atatürk'ün adını sansürleyip hiç anmayan Diyanet İşleri Başkanlığının dogmatik zihniyetinin bir iz düşümünü görüyoruz. Bu teklifin arkasında merdiven altı cemaat, vakıf ve derneklerle iş birliği yapan ve onlara kaynak aktaran, milletin kaynaklarını milletten alıkoyan, cumhuriyetimizin 2'nci yüzyılında ise Türkiye'yi öğretmensizleştiren, yurttaşsızlaştıran ve Atatürksüzleştirmeye çalışan, sinsice gayret içinde olan bir tür ÇEDES iz düşümü zihniyetin kalıntılarını görüyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun teklifi bundan tam yüz üç yıl önce, Temmuz 1921'de Başöğretmen Atatürk'ün başkanlığında Hamdullah Suphi, Ziya Gökalp, Yakup Kadri, Halide Edib, Adnan Adıvar ve Yusuf Akçura gibi nice aydınların, 250'den fazla okul müdürünün, eğitim müfettişinin ve öğretmenin katılımıyla toplanan 1'inci Maarif Kongresi'nin katbekat gerisindedir çünkü bu kanun teklifi hazırlanırken eğitim sendikalarımızın, müfettişlerimizin, eğitim bilimcilerin, eğitimle ilgili sivil toplum paydaşlarının katkı ve görüşleri alınmamış, yasa teklifi emrivakiyle parti komiserlerinin elinde son hâlini almıştır. Büyük Atatürk’ün daha 1921 Maarif Kongresi’nde öğretmenlerimizin milletimizin gelecekteki kurtuluşunun yüce öncüleri olduğunu ifade etmesine rağmen, sözüm ona Sayın Bakanın hazırladığı Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ortak metninde Başöğretmenimiz Atatürk'ün adı bir kez dahi geçirilmemiştir. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ bu teklifle Türkiye'yi yönettiği çeyrek yüzyıla yakın bir süre içinde Türk eğitimini yüz yıldan bile daha geriye götürdüğünü âdeta teyit etmektedir. AK PARTİ'nin en başarısız olduğu üç alandan birincisi eğitimdir, ikincisi adalettir, üçüncüsü kalkınmadır çünkü AK PARTİ hükûmetleri eğitimin tüm evrensel demokratik, bilimsel ve nesnel kriterlerini hiçe saymış, millî eğitimin önce istihdamla, sonra da ulusal kalkınmayla arasındaki bağı tamamen koparmıştır. Bu yasa teklifiyle eğitimin artık bir kalkınma kaldıracı olmadığı da anlaşılmaktadır. Bu yüzden AK PARTİ'nin Millî Eğitim Akademisiyle yerleştirmeye çalıştığı ayrımcı ve partizan mülakat ve sınav uygulamaları Türkiye'den genç beyin göçünü daha da hızlandıracaktır. Millî Eğitim Akademisi teklifiyle yükseköğretim politikalarının iflas ettiği kabul edilmelidir. Zira eğitim fakültelerinin bir öğretmen yetiştirme ve yetkinlik geliştirme niteliğine artık sahip olmadığı yani kuruluş amaçlarını bile yerine getiremediği bu teklifle Bakanlık tarafından bizzat itiraf edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığı Millî Eğitim Akademisiyle öğretmenleri ve yönetici kadroları benzeri ancak az gelişmiş Orta Doğu ve Latin Amerika ülkelerinde görünen, otoriter rejimler tarafından yönetilen bir anlayışla muğlak ve keyfî bir sınav ve görevlendirme usulüne tabi tutmayı amaçlamaktadır. AK PARTİ elinde Millî Eğitim Akademisi parti komiserliğine, ideolojik taassuba ve siyasi endoktrinasyona öğretmenlerimizi kurban edebilecektir. Akademinin sınav ve atamaları ÖSYM gibi veya Bakanlığın kendi Ölçme, Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürlüğü gibi birimlerince yapılabilecek iken Akademi, AK PARTİ siyasi komiserlerinin keyfî ve belirsiz insafına bırakılmıştır. Tıpkı Bakanlığın proje okullarında yaklaşık 70 bin öğretmeni cemaat ve vakıfların referans listeleriyle atadığı gibi Millî Eğitim Akademisi de siyasi bir arkabahçe, bir siyasi öğretmen topluluğu yaratma niyetine kurban edilmemelidir. Cemaat kayırmacılığına, partizanlığa ve siyasi ayrımcılığa milletimizin öğretmen evlatları heba edilmemelidir ve bu öneri geri çekilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu teklif, bu hâliyle 1 milyon 250 bin fedakâr öğretmenimizin ve KPSS sınavına giren 570 bin öğretmenin beklenti ve taleplerini hiçe sayan, mutsuz bir öğretmenler ordusu yaratacak kanun teklifidir. Bu teklif, öğretmenlerimizin özlük haklarını daha da sabote eden, kamu ve özel sektör ücret ayrımını devam ettiren, öğretmenlerimizi ücretli, güvencesiz ve asgari ücretin dahi altında düşük gelirle çalıştırmaya göz yuman bir kanun teklifidir. Bu teklif, bir eziyet kanun teklifidir. “Eziyet” diyoruz çünkü Gazi Meclisimizin şurada, daha dış kapısında eğitim sendikalarının yöneticileri ve özel sektör öğretmenlerimiz anayasal hak arayışları sırasında itilip kakılmış, yerlere düşürülmüş ve gözaltına alınmıştır.
Bu teklifin en büyük çelişkilerinden biri de şudur sayın milletvekilleri: Öğretmenlere yönelik şiddetin cezalandırılmasını öngören bu kanun teklifinde, anayasal toplantı ve gösteri hakkını kullanan öğretmenlerin kendilerine güvenlik görevlileri tarafından şiddet uygulanmıştır, Bakanlık da bunları seyretmiştir. Cumhuriyet tarihimizin hiçbir döneminde öğretmenler AK PARTİ dönemindeki kadar horlanmamış, diplomaları ayaklar altına alınmamış ve böylesine gayrimedeni bir uygulamaya maruz bırakılmamışlardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun teklifini bu hâliyle kabul etmemiz mümkün değildir. Zira özel sektör öğretmenlerinin taban maaş kriterlerini getirmeyen bir Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu kabul etmemiz söz konusu olamaz. Kamu ve vakıf üniversitelerindeki denk ücret uygulamasına benzer bir uygulamanın özel sektör öğretmenlerimizden esirgenmesini kabul edemeyiz. Özel okullarda tüm öğretmenleri, velileri ve öğrencileri -düşük öğretmen maaşları bir yandan, yüksek eğitim ücretleri diğer yandan- bu kadar mutsuz eden bir uygulamayı kabul etmemiz mümkün değildir. Öğretmenlerin emeğini ve ailelerin birikimlerini aynı anda sömüren ve onları mutsuz eden bu ticarileşmiş eğitim düzenini reddediyoruz.
Sayın milletvekilleri, depremi yaşamış, ailesini ve arkadaşlarını kaybetmiş, sosyal ve psikolojik travmaya maruz kalmış çocuklarımızın ve ailelerin yeniden hayata bağlanması için en önemli sosyal psikolojik destek mesleklerinden biri öğretmenlik mesleğidir. Derin yoksulluğun pençesine düşmüş çocuklarımıza daha iyi bir gelecek olduğunu anne ve babalarından başka anlatabilecek tek meslek yine öğretmenlik mesleğidir. Yine, aynı şekilde, öğrenciler metropollerin çeperlerinde, bazen yanı başımızda madde bağımlılığı tuzağından kurtarılacaksa öğretmenler sayesinde kurtarılacaktır. Bu temel tespitleri göz ardı eden bir meslek kanunu derhâl geri çekilmelidir. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
FETHİ AÇIKEL (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sevgili öğretmenlerimiz; cumhuriyetimizin öğretmenlerinin en yaşamsal özlük hak taleplerini içermeyen bu kanun teklifi geri çekilmelidir ve tüm paydaşlarla birlikte, başta sendikalar olmak üzere, cumhuriyetimizin öğretmenlerine layık bir meslek kanunu hep birlikte yeniden yazılmalıdır. Yeniden yazılacak bu kanun teklifi Atatürk cumhuriyetinin yurttaşlık felsefesini, mesleki liyakat ilkelerini gözetmeli, Anadolu aydınlanmasından, kadın-erkek eşitliği felsefesinden ve partizanlığa hiçbir şekilde izin vermeyen bir anlayıştan destek almalıdır. Bilimsel, laik ve kamucu eğitim anlayışını içselleştirerek öğretmenlerin vicdanında karşılık bulacak bir şekilde yeniden yazılmalıdır.
Gazi Meclisimizi ve cumhuriyetimizin fedakâr öğretmenlerini saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Açıkel.
Şahsı adına 2’nci konuşmacı Sivas Milletvekili Sayın Rukiye Toy. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır Sayın Toy, buyurun.
RUKİYE TOY (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün görüşmelerini gerçekleştireceğimiz Öğretmenlik Mesleği Kanunu hakkında konuşmak üzere şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Aziz milletimizi, Genel Kurulumuzu ve kıymetli öğretmenlerimizi saygıyla selamlıyorum.
1987 yılında PKK'nın şehit ettiği ilk öğretmen henüz 22 yaşındaki Şenol Akar; 1993 yılında, 25 Ekim günü 2 yaşındaki kızlarının yanında şehit edilen öğretmen Yasemin ve Bayram çifti; ertesi gün, 26 Ekimde 5 yaşındaki kızlarının gözü önünde şehit edilen öğretmen çift Numan ve Ayşe Konakçı; aynı gün öğretmen babasıyla birlikte şehit edilen, henüz yirmi beş günlük genç öğretmen Neşe ve ismini sayamadığım onlarcasıyla birlikte 2017 yılında yitirdiğimiz Aybüke ve Necmettin kardeşlerimizin nezdinde görevi başında şehit edilen tüm öğretmenlerimizi rahmetle, minnetle anıyorum ve bir kez daha terör örgütü PKK’yı, destekçilerini ve milletimize yaşattığı bunca acıya rağmen “PKK terör örgütüdür.” diyemeyen âcz içindeki zavallıları lanetliyorum. Son günlerde menfur saldırılarla hayatını kaybeden öğretmen ve yöneticilerimize Allah'tan rahmet ve yakınlarına, eğitim camiamıza bir kez daha başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öğretmenler bir toplumun güneşidir, rehberleridir. Hepimizin hayatında güneş misali yolumuzu aydınlatan yol arkadaşları öğretmenlerimiz olmuştur. Öğretmenlik bir peygamberlik mesleğidir. Peygamber Efendimiz, öğretmenlikle ilgili “Allah beni zorlaştırıcı ve başkalarının hatalarını arzu eden değil, bir muallim ve kolaylaştırıcı olarak gönderdi.” diyerek öğretmenliğin toplumdaki rolüne işaret etmiştir. Öte yandan, Cumhuriyetimizin banisi Mustafa Kemal Atatürk “Muallimler, yeni nesli, cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğiticileri, sizler yetiştireceksiniz. Yeni nesil sizlerin eseri olacaktır; eserin kıymeti sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle mütenasip bulunacaktır.” sözüyle öğretmenler için ne kadar iyi yetişmiş ve gerekli hasletlerle mücehhez ise ve mesleğinde ne kadar özverili ve üretken ise yetiştireceği neslin de o kadar nitelikli olacağını vurgulamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilginin baş döndürücü hızı, zenginliği ve çeşitliliği ile buna bağlı olarak gerçekleşen bilimsel ve teknolojik gelişmeler, insanları daha önce hiç olmadığı kadar iletişim ve etkileşim içerisinde yaşamaya sevk ederken, sosyolojik sonuçları itibarıyla bireylerin ve toplumların çağın sürekli değişen ve yenilenen şartlarına uyum sağlamasını zorunlu kılmaktadır. Bu zorunlulukla birlikte, küresel ve bölgesel ölçekte ülkeler arasındaki yarışta geri kalmamak, öne çıkabilmek için bilgi toplumunu meydana getirecek genç kuşaklarımıza millî ve evrensel düzeyde değer ve düşüncelerle üstün becerilerin kazanılmasını, kazandırılmasını ancak eğitimle sağlayabiliriz. Kurumsal düzeyde ise bu beklenti ancak iyi bir eğitim sistemiyle mümkün olacaktır.
Yetiştirdiği her insanı yeniden kullanabilen toplum akılcı, uygar, ileri bir toplumdur ancak yetişkin insanların en iyilerini öğretmenlik mesleğine seçebilen toplum en güçlü toplumdur. Önemine binaen tekrar etmek istiyorum: Yetişkin insanların en iyilerini öğretmenlik mesleğine seçebilen toplum en güçlü toplumdur. Biz bu eğitim felsefesini özetleyen sözü, toplumların öğretmene neden değer vermesi gerektiğini açıkça ortaya koyan bir felsefe olarak görüyoruz. Ülkemizde eğitime devasa bütçeler ayrılmaktadır. Bu bütçelerle toplumun ihtiyaç duyduğu becerileri kazandıracak müfredat geliştirilmekte, geliştirilen müfredatla uyumlu olarak materyal, araç gereç ve teknolojik donanım sağlanarak eğitim sisteminden yararlanan tüm kesimlerin hizmetine sunulmaktadır. Başta müfredat olmak üzere eğitim sistemimize yapılan her bir yatırımın anlam kazanması, bu yeniliklerin öğretmenler marifetiyle sınıflara taşınması ve öğrencilerimize aktarılmasıyla mümkündür. Bu sebeple, eğitim sistemimize yapılacak yatırımların karşılığının alınabilmesi ancak iyi yetişmiş öğretmen kadrolarıyla mümkün olacaktır. Bu denli önemli olan öğretmenliğin bir ihtisas mesleği olarak kendisine has özellikleri göz önünde bulundurulduğunda görev hak ve sorumlulukları ile çalışma esaslarına ilişkin düzenlemeler, hizmet öncesi eğitim, mesleki gelişim, kariyer gibi birçok boyutlu süreçlerin bir sistem bütünlüğü içerisinde ele alınması ve buna bağlı olarak da müstakil bir kanun gerekliliği uzun yıllardır büyük bir ihtiyaç olarak beklemektedir.
2022 yılında 7354 sayılı Öğretmenlik Meslek Kanunu yayımlanarak yürürlüğe girmişti. Öğretmenlerimiz açısından yıllar sonra gelen çok büyük bir kazanımdı ve bu sayede uzun yıllar ihtiyaç duyulan düzenlemeler hayata geçirilmiş oldu. Emeği geçenlere teşekkür ediyorum fakat geçen sürede mevcut kanunun bazı hükümlerinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi, kıymetli öğretmenlerimizin her geçen gün artan beklentileri, yeni ve güncel ihtiyaçlar sebebiyle kapsamlı bir düzenleme ihtiyacı hasıl olmuş ve bugün görüşeceğimiz kanun teklifi hazırlanmıştır. Tabii, burada belirtmeden geçemeyeceğim, bu kanun teklifinin Genel Kurula gelmesinde emeği geçen herkese, özellikle de günlük on dört saatlere varan çalışmalarla, mesailerle gerçekleşen Komisyon toplantılarında aktif katılımları, gayretleri ve önerileri sebebiyle Bakanlık bürokratlarına, sendika temsilcilerine, tüm siyasi parti milletvekillerimize şükranlarımı sunuyorum.
Teklifle, öğretmenlerimizin öğrencileri yetiştirirken ve eğitim öğretim faaliyetlerini gerçekleştirirken bağlı kalacağı standartlar, aile ve meslektaşlarıyla iş birliğinin niteliği, mesleki gelişiminde görevlendirilme durumları açısından öğretmenlerimizin hak, ödev ve sorumlulukları tanımlanmaktadır.
Tanımlanan diğer bir husus, yöneticilerin ödev ve sorumluluklarıdır. Kanun teklifimiz bu yönüyle uluslararası literatürde önerilen ve gelişmiş birçok ülkede hayata geçirilen eğitim ve okul yöneticiliğinin meslekleşmesi çalışmalarıyla uyum göstermektedir.
Kanun teklifiyle öğretmen olma şartları yeniden tanımlanarak 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda belirlenen genel şartlara ek olarak, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti, bazı hususlar ile hayâsızca hareketler, müstehcenlik, fuhuş suçları, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlardan ceza türü ve süresine bakılmaksızın mahkûm olmama şartı getirilmektedir.
Bunun dışında, Bakanlığa bağlı eğitim kurumlarına atanacak öğretmenler için mesleğe hazırlık eğitimine katılma ve başarılı olma şartı konulmuştur. Hazırlık eğitimi için de Millî Eğitim Akademisi kurulacaktır. Bu noktada hemen belirtmeliyim ki Akademi asla yükseköğretim kurumlarının alternatifi veya muadili değildir, aksine, Akademi üniversitelerle yoğun iş birliği içerisinde ve öğretmen yetiştirme sürecinin tamamlayıcısı niteliğinde olacaktır. Hukuk mezunları için Adalet Akademisi, ilahiyat mezunları için Diyanet Akademisinde olduğu gibi öğretmenlerimiz için de Millî Eğitim Akademisi ilgili fakültelerin yetersizliği sebebiyle değil, göreve başlayacak adayları mesleğe ve kuruma daha iyi hazırlamak amacıyla ihdas edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Akademinin kurulmasındaki temel hedef öğretmenliğin görev öncesinde mesleğe olabildiğince hazır olmalarını sağlamak ve adaylara öğretmenlik deneyimi kazandırmaktır. Bu durumun tesis edilmesinde öğretmenlik uygulaması çok önemli bir süreci teşkil etmektedir. Son dört Millî Eğitim Şûrası’nda da öğretmenlerin meslek öncesi eğitimleri yeterince uygulama içermemesi yönüyle eleştirilmişti. İspanya ve İtalya’da beş yüz elli saat, Hollanda’da üç yüz yetmiş, Fransa’da bu süre iki yüz on altı saat iken ülkemizde öğretmenlik uygulamalarının süresi sadece doksan altı saattir. Bu süre yeterince uygulama yapılmaması anlamına gelir ki bu da öğretmen yetiştirme modelimizin teorik ders ağırlıklı bir yapısının olduğunu göstermektedir.
Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, yirmi bir yıl boyunca yürüttüğümüz politikalar ve hayata geçirdiğimiz projeler neticesinde, eğitimin tüm kademelerinde okullaşma oranları artırılmış, derslik ve öğretmen başına düşen öğrenci sayısı önemli ölçüde azaltılmıştır. Eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak için şartlı eğitim yardımından pansiyon kapasitesinin ve bursların artırılmasına, taşıma yoluyla eğitime erişim hizmetinden ücretsiz ders kitapları ve yardımcı kaynaklara kadar çok kapsamlı sosyal yardım politikaları kararlı bir şekilde uygulanmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
RUKİYE TOY (Devamla) – Giderek gelişen ve uluslararası örneklerle yarışır düzeye gelen fiziki ve teknolojik altyapısıyla eğitim sistemimiz, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” vizyonunda tekâmül ederek ülkemizin ve insanlığın ihtiyaç duyduğu doğru, faydalı ve güzel olanı yapmayı ideal edinmiş, ahlaklı ve erdemli öğrenciler yetiştirecektir. Tabii ki bu, hiç kuşkusuz dün olduğu gibi bugün de yarın da öğretmenlerimizin nitelikli ve özverili çalışmalarıyla olacaktır.
Sözlerime son verirken, Öğretmenlik Mesleği Kanunu’nun tüm eğitim camiamız, ülkemiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın milletvekilleri, şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağım.
Sisteme ilk giren 10 arkadaşa muhtemelen… On dakika sorulara, on dakika da cevaplara ayıracağım.
İlk soru, Muş Milletvekili Sayın Sümeyye Boz Çakı...
Buyurun.
SÜMEYYE BOZ ÇAKI (Muş) – Atanamayan 1 milyon öğretmeni ne zaman atamayı düşünüyorsunuz? Sözleşmeli olan öğretmenleri ne zaman kadroya geçireceksiniz? Bir kariyer mesleği olan, uzmanlık gerektiren öğretmenlik mesleğinde “uzman öğretmen” ve “başöğretmen” gibi bir sınıflamayla iş barışını bozmayacak mısınız? Öğretmenlerin mali ve özlük haklarını artırmak yerine, hiyerarşi ve iş barışını bozacak bu düzenlemenin eğitimde yaratacağı nitelik kaybının farkında mısınız? Demokratik ana dilinde eğitim için nasıl bir adım atacaksınız? AİHM’in zorunlu din derslerinin insan hakları kapsamında din ve inanç özgürlüğüne aykırı olduğu kararına rağmen neden bu uygulamaya devam ediyorsunuz? Binlerce öğretmen KHK’lerle görevlerinden edildi, öğretmenlik hakları ellerinden alındı ancak bu uygulamayla birlikte bir de fiilî KHK uygulanıyor çünkü mülakat, akademi, iki yıl hazırlık derken meslekten uzaklaştırılıyorlar; bu konuya çözümünüz gerçekten bu teklif mi? 5 Ekim 1966’da Paris’te yapılan hükûmetler arası özel konferansta oy birliğiyle kabul edilen ve Türkiye tarafından da imzalanan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ömer Fethi Gürer…
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Özel okul öğretmenleri, PIKTES öğretmenleri, usta öğreticiler ile Toplum Yararına Program kapsamında çalıştırılanlar ve Millî Eğitim Bakanlığı tarafından on ay çalıştırılıp iki ay işsiz bırakılanlar bu teklifte yok. Öğretmenlerin özlük haklarını iyileştirici düzenlemeler yok. Öğretmenlerin görevde yükselmeleriyle ilgili, başöğretmen statüsünde olanların aldığı ücrete denk idarecilerin geneline yapılacak bir düzenleme yok. Bu anlamda öğretmenler gün boyu Ankara'da eylem yaparak bu yasa teklifinin geri çekilmesini istediler. Komisyona katılan tüm sendikalar bu teklife karşı çıktılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Dilan Kunt Ayan…
DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) – 2024’ün ilk altı ayında en az 204 kadın, erkekler tarafından katledildi, 117 kadın şüpheli olarak yaşamını yitirdi. Kadın örgütleri, aktivistler, siyasetçiler olarak yıllardır diyoruz, erkek şiddetinin bitmesi için cinsiyetçilikle mücadele etmek zorundayız. Fakat bunun yerine katillere tahrik ve iyi hâl indirimleri yapılmaya devam ediliyor, kadınların kazanılmış hakları iktidar tarafından hedef hâline getiriliyor. Dokuzuncu yargı paketinde yer alan soyadı dayatması erkek şiddetinin bir parçasıdır. Hükûmet, erkek şiddetini durduracağına kadınların kazanımlarına saldırmaya devam ediyor. Bu dayatmayı kabul etmeyeceğimizi, sonuna kadar kazanılmış haklarımızı savunacağımızı bir kez daha dile getiriyoruz. Soyadımızdan elinizi çekin, kadına yönelik şiddeti körüklemekten artık vazgeçin.
BAŞKAN – Sayın Beritan Güneş Altın…
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) – Pedagojik formasyonu olmayan kişiler ile çocukları bir araya getirerek çocukların ruh sağlığı üzerinde yaratacağımız tahribatların farkında mısınız, eğer farkındaysanız bununla ilgili ne gibi önlemler alıyorsunuz? Çok merak ediyoruz, lütfen cevap verin.
ÖMK'yle ana dilinde eğitim konusunda uygulamalarda ne tür önlemler öngörüyorsunuz? Bu yasayla eğitimde dil ve kültür çeşitliliğini nasıl destekleyeceksiniz? Eğitimde dillerin kaybolması tehlikesini nasıl önlemeyi planlıyorsunuz? Yeni yasa farklı kültürel ve din grupları alanında öğretmenlik yapanların mesleki gelişimiyle ilgili neleri kapsıyor? Aynı zamanda, Akademiye aldığınız öğretmenlerin statüsü ne olacak, çok merak ediyoruz, bunları cevaplarsanız çok seviniriz.
BAŞKAN - Sayın Ömer Öcalan...
ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, Millî Eğitim Komisyonu burada, yüz yıldır ülkemizde ana dilimiz üzerinde sistematik bir asimilasyon var. Cumhurbaşkanı zaman zaman Almanya'ya gidince orada yaşayan Türk vatandaşları için ana dilinde eğitim talep ediyor. Tabii ki ana dilinde eğitim, ana dilinde konuşmak her insanın, her milletin annesinin sütü kadar helaldir ama ülkemizde bulunan 30 milyon Kürt için ana dille ilgili bir şey düşünüyor musunuz? Ana dille ilgili eğitime yaklaşımınız nedir? Kürtler üzerindeki asimilasyonu nasıl değerlendiriyorsunuz? Afrin işgal edilince Afrin'deki eğitim dilini değiştirerek yüzde 90'ı Kürt olan bir şehrin dilini ne için değiştirdiniz? Bunların cevaplarını istiyoruz.
BAŞKAN - Sayın Mahmut Tanal...
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Efendim, teşekkür ederim Değerli Başkanım.
Sorum size. Bu saatte hangi iş yerleri ve mekânlar açık ve çalışıyor? Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu saatte açık ve çalışan mekânlarla ilgili bir bağlantısı var mıdır, yok mudur Sayın Başkanım? Eğer bizi bilgilendirirseniz de sevinirim.
Teşekkür ediyorum.
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) – Resmen sataşma…
BAŞKAN – “Aliağa Vahid” diye bir şair var, biliyor musun Sayın Tanal? Onun bir şiiriyle cevaplayayım, Komisyonun süresinden çalmayayım: “Gelmişem Meclise men könlünüzü şad eyleyim.” diyor. “Ne ki beyhude yere naleyi feryat eyleyim./Kimse yok sakit otursun, kulak assın sözüme/Kalmışam matu mehatte kime irad eyleyim?/Tutalım asrımızın Hazreti İsa’sı menem/Bu saha-sohta ne mucize icat eyleyim?” diyor; böyle bir cevap vermiş olayım. (CHP ve DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) – Siz olmasaydınız ne yapacaktık Başkan ya!
BAŞKAN – Sayın Özgül Saki…
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) – Teşekkürler.
Sayın Yusuf Tekin burada değil ama ben heyete de aynı şeyi soruyorum: Yusuf Tekin dedi ki bu Öğretmen Mesleği Kanunu’na itirazlar sırasında: “Bakanlık olarak kendi elemanımızı seçebilecek miyiz? Seçmemiz gerekir, tabii ki seçeceğiz.” Siz öğretmenleri kendi elemanınız gibi mi görüyorsunuz? Eğitim fakültelerinden mezun olan öğretmenleri kendi elemanınız yapamadığınız için mi şimdi yeni bir meslek kanunuyla, Akademiyle kendinize eleman yetiştirmek istiyorsunuz? Ve de bu meslek kanununda dört buçuk sayfa disiplin kuralları, bir sayfa bile öğretmenlerin özlük haklarına ilişkin bir ifade yok. Siz öğretmenleri potansiyel suçlu mu görüyorsunuz? Bugün kendi hakları için sokakta olan öğretmenlere polis şiddetini sizin talimatınızla böyle potansiyel suçlu gördüğünüz için mi verdiniz? Bunlara yanıt istiyoruz, hemen. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Sibel Suiçmez…
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – Görüşmekte olduğumuz Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’ni kimin için, niye görüşüyoruz? İçinde öğretmen olmayan, eğitim olmayan, iş güvencesi olmayan, öğretmenlik meslek sorunlarının hiçbirini çözmeyecek bu kanunu kim istiyor? Öğretmenler istemiyor, sendikaların hiçbiri istemiyor, siyasi partiler istemiyor. Antidemokratik bir yöntemle hazırlanan, açıkça Anayasa’ya aykırı bu kanunu kim istiyor? Demokratik, laik, sosyal devletimizle hesaplaşmak üzere özel görevli atanmış ya da atandırılmış bir Millî Eğitim Bakanınca hazırlanan bu kanun teklifini ancak mevcut Anayasa’yı yok sayanlar isteyebilir. Meclisin hemen yanı başında toplanan, yürüyen, kendi meslek kanunu için demokratik haklarını kullanan öğretmenler kolluğun acımasız şiddetiyle mücadele ederken bizim Mecliste bu kanunu görüşmemiz yasama görevimizin kötüye kullanılmasıdır. Sahi Sayın Komisyon, bu kanunu kim istiyor?
HALUK İPEK (Amasya) – Ya, imzayı atanlar istiyor kanunu, kim attıysa o istiyor.
BAŞKAN – Sayın Ömer Faruk Gergerlioğlu…
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Cezaevlerinde bir skandal daha. 5 Temmuzda Elâzığ Açık Cezaevine gelen “Musa Orhan” isimli bir kişi, tel örgüleri kesip B-5 koğuşuna girip “Murat Bulut” isimli mahpusu tabancayla bacaklarından vurdu ve 4 arkadaşıyla kaçtı. Bundan bir yıl önce 6 Ağustos 2023 günü Elâzığ 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevinde gece vakti 2 mahpus, kesici aletle koğuşlara girip 4 mahpusu şişle yaralamış ve saatlerce esir alıp ölmelerini beklemişti. Adalet Bakanına soruyorum…
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Kayseri) – “Millî Eğitim” olacak.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Bir yıl önceki vahim olay hakkındaki soru önergemize cevap vermemeniz sizi kurtaramadı. İhmalleriniz, yolgeçen hanına dönen Elâzığ Cezaevinde bir saldırıya daha neden oldu. Bakanlık açıklama yayınladı, güvenlikten sorumlu olmadıklarını söylüyorlar; anlamak mümkün değil. Önceki saldırıyı örtbas etmenin sonucu bu işte Sayın Adalet Bakanı Yılmaz Tunç. Artık adalete ve hukuka dönün.
BAŞKAN – Sayın İrfan Karatutlu? Yok.
Sayın Kadim Durmaz...
KADİM DURMAZ (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
AK PARTİ iktidarının eğitimde yirmi iki yıldır ülkeye reva gördüğü, içimizi acıtan bir sahneyi daha burada hep beraber izliyoruz. Ben 1971-1972 Eğitim ve Öğretim Yılı'nda öğretmenliğe başlamış bir arkadaşınız olarak bu yasada imzası olan arkadaşların bir bölümünün eşlerinin öğretmen olduğunu biliyorum; önce ailelerine, eşlerine sorsunlar. Sonra, arkadaşlarımızın bir bölümünün çocukları eğitim fakültelerinde okuyor; lütfen onlara da bir sorun. Elinizi vicdanınıza koyun! Yapılması gereken, 4+4+4'le birlikte bu ülkeye yaşattığınız başarısız bir sonucu el birliğiyle düzeltmekken öğretmenleri itibarsızlaştırıp en son da disipline etme, mesleğinden etme gibi çağ dışı yollarla bir yasanın hazırlığındasınız. Yapılacak tek şey ortak akılla...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Son olarak, Sayın Gülcan Kaçmaz Sayyiğit...
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Özel okul ve kurslarda öğretmenlik yapanların başta taban ücret düzenlemesi olmak üzere, temel ekonomik ve sosyal hakları ile ücret ve çalışma koşullarıyla ilgili bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi'nde belirtilen Millî Eğitim Akademisinin işleyişi sürecinin finansmanı ve kaynakları konusunda net bir planlama yapacak mısınız? Üçüncü sorum: Millî Eğitim Akademisinde eğitime alınacak öğretmen adaylarına ödenecek ücret, bugünkü tutarla 14.190 lira olarak belirlenmiştir. Öğretmenlerin niteliğini artırma iddiasıyla gündeme getirilen bu teklifle, devam edecek olanlara asgari ücretin altında maaş ödeyerek nasıl bir nitelik artırma sağlayacaksınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkürler.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Başkanım, ben soruma cevap alamadım.
BAŞKAN - Komisyon, buyurun, cevaplayın lütfen.
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NAZIM MAVİŞ (Sinop) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; öncelikle sorularıyla katkı veren bütün milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Başkanım, ben soruma cevap alamadım.
BAŞKAN – Arkadaşlar, salonda uğultu var. Komisyon sorularınıza cevap veriyor, lütfen dinleyelim.
Buyurun.
MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NAZIM MAVİŞ (Sinop) - Burada birkaç arkadaşımızın, daha doğrusu bütün milletvekili arkadaşlarımızın sorularına süre içerisinde mümkün olduğu kadar cevap vermeye çalışacağım.
Şimdi, uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik uygulamasını getirmek suretiyle öğretmenler arasında bir hiyerarşi oluşturulduğuna dönük bir eleştiri geldi. Baştan bu yana 2022'deki düzenlemede de bunu vurguladık, şimdi de aynı şeyi söylüyoruz. Burada oluşturulan bir dikey hiyerarşi değil, sadece yatay bir kariyer hiyerarşisidir, dolayısıyla öğretmenlerimiz arasında bir dikey hiyerarşi oluşturulmamaktadır, mesleki gelişimleriyle ilgili bir düzenleme yapılmaktadır.
Pedagojik formasyonu olmadan çalıştırılan öğretmenlerle ilgili bir arkadaşımızın bir değerlendirmesi oldu. Şunu yine ifade etmek istiyorum: Aslında Öğretmenlik Mesleği Kanunu’muzla getirilmeye çalışılan Millî Eğitim Akademisi tam da biraz önce Genel Kurul görüşmelerinde de söylediğimiz gibi öğretmenlerimizin mesleğe daha hazır hâle gelmelerini, böylelikle eğitim süreçlerine, eğitim öğretim süreçlerine daha fazla katkı sağlamalarını amaçlamaktadır, dolayısıyla biraz önce bu soruyu tevcih eden arkadaşımızın kaygılarını gidermek amacıyla Öğretmenlik Mesleği Kanunu ve Millî Eğitim Akademisi getirilmektedir.
Yine, öğretmen akademisiyle ilgili gelen bazı sorular var, onlarla ilgili de cevaplar vermeye çalışacağım.
Millî Eğitim Akademisi, Bakanlığa bağlı idari bir birim olarak yapılandırılmaktadır. Akademi, yükseköğretim kurumu niteliği taşımamaktadır. Umuma hizmet veren bir eğitim kurumu değildir. Akademi, sadece atama kararı verilen, kontenjan sınırlılığında öğretmen adaylarını meslek öncesi mesleğe, kuruma hazırlayan bir yapı olarak düşünülmüştür. Akademide yükseköğretim kapsamında herhangi bir eğitim yapılmamakta ve bu eğitim sonucunda herhangi bir diploma veya buna benzer bir belge verilmemektedir; dolayısıyla, Anayasa’da yükseköğretim kurumlarına verilen yetkilerin gasbı ya da devri gibi bir durum söz konusu değildir.
Ayrıca, dünyada benzer uygulamalar birçok ülkede vardır. Mesleğe hazırlık sürecinin önemli bir parçası öğretmen akademileri ve öğretmen akademilerindeki uygulamaların önemli bir parçası da öğretmenlik uygulamalarıdır.
Bakın, biraz önce de konuşulduğu gibi, dünyada birçok ülkede Türkiye’deki uygulama saatinin çok üzerinde bir uygulama saati ortaya konulmaktadır. Biz, akademi eğitiminde en az bir dönem uygulamayla uygulama saatini dört yüz yirmi saate çıkarmayı hedefliyoruz; böylelikle, öğretmenlerimizin, teorik eğitimin yanı sıra, uygulama eğitimlerinin daha da güçlendirilmesini hedefliyoruz.
Aynı şekilde, Millî Eğitim Akademisine benzer öğretmen akademisi uygulamaları, dünyanın başka ülkelerinde de vardır ve bu uygulama örnekleri de bu çalışma yürütülürken dikkatle incelenmiştir. Bazı ülkelerde öğretmen yetiştirme enstitüleri, bazı ülkelerde öğretmen akademileri, bazı ülkelerde de bu isim ve adla olmasa bile benzer içerik ve benzer özle uygulamalar vardır; dolayısıyla, bu çalışma yapılırken bu uygulamalar dikkatle incelenmiş ve bu uygulamalardan da yararlanılmıştır.
Ayrıca, biraz önce de ifade ettiğim gibi, sadece mesleğe hazırlık çalışması içeren bir idari yapıdan bahsediyoruz. İçerisinde öğretmen arkadaşlarımızın geldikleri fakültelere göre öğrenim sürelerinin on ay ile on dört ay arasında değişeceği, teorik ve uygulamalı eğitimlerin yer alacağı ve teorik ve uygulamalı eğitimlerin sonucu olarak objektif seçme kriterlerinin, ölçme kriterlerinin uygulanacağı, böylelikle de öğretmen adaylarımızın meslek öncesi mesleğe en iyi şekilde yetiştirilecekleri bir süreci amaçlıyoruz.
Öğretmen Akademisinin maliyetiyle ilgili soru soran arkadaşlarımız oldu. Millî Eğitim Akademisi, mevcut Hizmet İçi Enstitülerinin dönüşümü sağlanarak yeni bir maliyet oluşturmaksızın mevcut binalar kullanılmak suretiyle değerlendirilecektir. Ayrıca, biliyorsunuz Öğretmen Yetiştirme Genel Müdürlüğümüz var, 1 Ocak 2025’te Millî Eğitim Akademisinin devreye girmesiyle birlikte Öğretmen Yetiştirme Genel Müdürlüğümüz lağvedilecek ve hem Genel Müdürlük personeli hem de enstitü personeli Akademiye aktarılacaktır. Bu açıdan yeni bir maliyetin oluşmaması dikkate alınarak değerlendirme yapılmış ve bu çerçevede bir hazırlık çalışması yapılmıştır.
Bazı milletvekili arkadaşlarımızın sorduğu, daha doğrusu söz alan milletvekili arkadaşlarımızın ifadeleri kanunun içeriğiyle çok ilgili olmadığı için onlara cevap verme imkânı ne yazık ki burada bulamıyorum, onun için soru soran arkadaşlarımızın sordukları sorulara tespit edebildiğim ve kanunun içeriğiyle ilgili olduğunu düşündüğüm çerçeve içerisinde cevap vermeye çalıştım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, üç dakika var, üç dakika var efendim.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, henüz üç dakika var, 2 vekile daha…
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Üç dakika var, bu hakkımızı kullanmak istiyoruz Başkanım, bir soru sorduk.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Onu söylüyor.
BAŞKAN – Ben biliyorum.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Üç dakika var Başkanım. Bana bir dakikalık bir soru…
BAŞKAN – Biz ne diyoruz Sayın Tanal?
Buyurun, Komisyon devam edecekmiş cevap vermeye.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Efendim, bu hakkın kötüye kullanılmasıdır. Biz burada istedikten sonra olmaz Değerli Başkanım.
BAŞKAN – Hak haktır, kötüsü iyisi olmaz.
HALUK İPEK (Amasya) – Hayır, sen sıranı beklemeden söz aldın.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Bu, hakkın kötüye kullanılmasıdır Değerli Başkanım.
HALUK İPEK (Amasya) – Ya, Tanal, sen çabuk hareket ettin, biraz daha bekleyecektin.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Yani hiç kimse hakkını kötüye kullanarak ondan istifade edemez.
BAŞKAN – Sayın Tanal, sorduğunuz soruya cevap alacaksınız; bunun neresi kötü? İnşallah verirler cevap.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Ya, benim sorum sizeydi, siz cevap vereceksiniz Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LATİF SELVİ (Konya) – Değerli Başkanım, Mahmut Bey açık yeri soruyor; Meclisimiz açık, en azından, hepimizi görüyoruz, Meclisimiz açık.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Öyle mi? Başka mekânlar açık değil mi?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LATİF SELVİ (Konya) – Başka mekânları bilmiyoruz, burayı biliyoruz ama.
Değerli arkadaşlar, burada bazı sorulara da kısa kısa cevap vermek istiyorum. İş güvencesiyle ilgili soru soran arkadaşımız olmuştu. İş güvencesi 657’ye bağlı olarak tüm kamu çalışanları için geçerli bir durumdur, iş güvencesinin teminatıdır.
Yine, zorunlu din dersi, arkadaşlar, dünyada yaygın uygulama din dersi ve din eğitimi seçmeli, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi de yaygın olarak zorunlu olarak verilir. Türkiye’de din dersiyken seçmeliydi, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi olduktan sonra da zorunlu olarak bu verilmektedir, içeriğiyle ilgili eğer görüşürsek ayrıntılı bilgi veririz.
Bir diğer konu, idareci arkadaşlara başöğretmenlik verilmesi. Zaten okul müdür ve müdür yardımcısı arkadaşlar başöğretmen olabiliyorlar. Burada genel idari hizmetler sınıfındaki şube müdürü, ilçe müdürü, il müdür yardımcısı arkadaşlarımızla ilgili bir problem var. Bunun çözümüyle ilgili de çalışmalar var.
Cinsiyetçi anlayış, soyadı dayanışması, kadına şiddet; bu konunun ana hususları olarak değerlendirmiyoruz ama şunu söyleyeyim: Eğer buralardaki haksızlıkta bir ortaklaşma olursa bizim de bu husustaki yaklaşımlarımız olumlu olur.
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) – Bu da kanunla ilgili değildi, niye cevapladınız? Niye ana dili cevaplamıyorsunuz?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LATİF SELVİ (Konya) – Asimilasyonla ilgili: Arkadaşlar, asimilasyon… Türkiye'de herkes eşit yurttaştır, kimseye asimilasyon yapılmasına hiçbirimiz izin vermez; bunları da doğru bulmayız.
Eğitimle ilgili önerileri olan arkadaşlar var. Burada da şunu söyleyelim: Türkiye’de herkesin eşit şartlarda eğitim görme hakkı vardır ve bu haklarını da kullanmaktadırlar.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini…
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunup yoklama alacağız.
Önce, arkadaşlar, biraz sessiz olursak isimleri alacağız.
Sayın Emir, Sayın Özçağdaş, Sayın Tanal, Sayın Suiçmez, Sayın Çiler, Sayın Kış, Sayın Arı, Sayın Gürer, Sayın Akbulut, Sayın Halıcı, Sayın Yontar, Sayın Karaoba, Sayın Kanko, Sayın Durmaz, Sayın Çan, Sayın Akdoğan, Sayın Elçi, Sayın Konuralp, Sayın Sümer, Sayın Adıgüzel.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
Süre başlamıştır.
(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Başkanım, yoklama yapılınca bu arada 60’a göre bir söz verebilir misiniz efendim?
(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.
XII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi, maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum…
(AK PARTİ sıralarından “Kabul!” sesleri)
BAŞKAN – Ne o? Hele o elleri bir indirin. Bakın “Kabul etmeyenler…” desem kabul etmemiş olacaksınız. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler)
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Bence pozitif olmanız lazım Başkanım.
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – İç Tüzük 60’a göre pek kısa bir söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun, Mahmut Tanal’ın mikrofonunu açalım, yoksa durmayacak, birinci bölüme geçemeyeceğiz.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Rica ederim.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
44.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal’ın, “Asgari ücrete zam istiyorsanız, emekli maaşının en az asgari ücret seviyesine çıkmasını istiyorsanız bugün saat 21.00’de ışıkları açın, kapatın.” eylemine Şanlıurfa’daki vatandaşların elektrikler kesik olduğu için katılamadığına ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Değerli milletvekilleri, hepinize selamlarımı ve saygılarımı iletiyorum.
“Asgari ücrete zam istiyorsanız, emekli maaşının en az asgari ücret seviyesine çıkmasını istiyorsanız bugün saat 21.00’de ışıkları açın, kapatın.” eylemimize Şanlıurfa’da elektrikler kesik olduğu için Şanlıurfa’daki vatandaşlarımız katılamamışlar, bu haklarını kullanamamışlardır. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Meclis Başkan Vekilim, benim sizden istirhamım… Şanlıurfalı milletvekili arkadaşlarımız da burada, Şanlıurfa’nın bu elektrik sorunu nasıl halledilecek? Şanlıurfa’da elektriklerin kesilmesiyle Meclis ne zaman ilgilenecek? Yani, Şanlıurfalıların bu konuda bir üvey evlat muamelesi görmesini istemiyoruz Başkanım.
Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunarım.
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder’in, Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin konuşması
BAŞKAN – Sayın Tanal, şimdi, sizde bir sıkıntı var. (Gülüşmeler) Çöpü, Urfa Müftüsüne soruyorsun; Belediye orada duruyor, Urfa Müftüsüne gidiyorsun; elektriği bana soruyorsun, sence de bu işte… Sanki sen çözüm aramıyorsun da başka bir muhatap arıyorsun gibi. İnşallah, bir gün Enerji Bakanı olursam Urfa’ya özel bir önem vereceğim.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:01.01
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 01.22
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Sibel SUİÇMEZ (Trabzon), Muhammed ADAK (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100’üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
XII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143) (Devam)
BAŞKAN – 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 22'nci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde ilk söz, Saadet Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili ve Grup Başkanı Sayın Selçuk Özdağ’a aittir.
Buyurun Sayın Özdağ. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi üzerine Gelecek-Saadet Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Mevcut iktidar ve onun mütemmim cüzü olanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisini mahallelerinin noteri gibi görme alışkanlıklarından bir türlü vazgeçmiyorlar. İktidar çoğunluğunun, daha doğrusu iktidar elitlerinin cin gibi olduğunu itiraf etmeliyim. Huzura getirdikleri yasa ve düzenlemeleri öyle bir allayıp pulluyorlar ki itiraz ettiğimizde hemen milletimize “Bakın, bu muhalefet var ya bu muhalefet halkımızın ve ülkemizin iyiliği ve menfaati için getirdiğimiz her şeye karşı çıkıyor. Bu muhalefet ne yerli ne millî, hatta egemen güçlerin vekilleri.” falan diye iftiraya başlıyorlar. Hangi gerekçelerle bunu yapıyorlar peki? Mesela, bazı doğru hükümleri içine koydukları ama ülkemizin, milletimizin geleceğini dinamitleyen, hukuksuzluklara yol verecek bir sürü düzenlemeyi de araya sıkıştırdıkları, şeytana pabucu ters giydiren bir üslupla bunu yapıyorlar. Torba yasa denilen saçmalık bunun en net örneği, temel yasalarda da benzer işgüzarlıklarını hep birlikte yaşıyor ve görüyoruz. Benim defalarca içine zehir zerk edilmiş elma şekeri dediğim de tam olarak budur. Sosyal medya düzenlemesi de böyleydi, getirmeyi düşündüğünüz etki ajanlığı konusu da böyle, çıkarılan infaz düzenlemeleri de böyleydi, EYT ve 3600 düzenlemeleri de böyleydi, memura seyyanen verilen zam ile emeklilere verilmeyen haklar konusu da böyleydi; hasılı, bir sorunu çözüyormuş gibi görünüp bir başka devasa sorunu milletin kucağına bırakan bir PR şirketiyle karşı karşıyayız.
İktidar, sayı üstünlüğüne güvenerek istemediği hiçbir talep ve öneriyi kabul etmiyor, otomatiğe bağlanmış gibi anında reddediyor, siyasi ve ideolojik ajandasını adım adım uygulamaya koyuyor ve bizleri de buna alet etmeye çalışıyor. Biraz önce Sayın Maviş dedi ki: "Biz hiç mi doğru bir şey yapmıyoruz?" Yapmıyorsunuz. Neden yapmıyorsunuz? Yaptığınız kanunları AYM geri gönderiyor Türkiye Büyük Millet Meclisine. Hatta zaman zaman kanunla yapacaklarınızı Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yapıyorsunuz ve o da daha sonra AYM'den döndükten sonra AYM üyelerine, kendi atadığınız AYM üyelerine dönüp "Bunlar FETÖ'cü, bunlar terörle iltisaklı." diyerek de zaman zaman kendi atadığınız Anayasa Mahkemesi üyelerini dahi ilzam ediyorsunuz.
Geçen ay Dışişleri Bakanlığı Teşkilatını Güçlendirme Vakfını kurarken de söylemiştim. Bu devletin temellerine dinamit koyan düzenlemelerinizden bıktık ve usandık. Her kuruma bir de paralel yan yol döşüyorsunuz. Sayıştay denetimlerinden ve kurallarından vareste bu gri alanlarda hem ideolojik ajandanızı sağlamlaştırıyor hem de siyasi ve maddi imkânlar devşiriyorsunuz. Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı gibi, Aile ve Gençlik Fonu gibi isimler altında yeni arpalıklar kurarken ortada aile kurumu bile bırakmayan sizlere soruyorum: İşsizlik Fonu’na ne oldu? Varlık Fonu ne yapıyor? Deprem fonunu nerelere harcadınız? Maarif Vakfı hangi paralel yapının yerine ikame edildi ve milyarlarca liramız nerelere harcanıyor? Bu iktidarın yaptığı hiçbir iş ve düzenlemeden bu ülkeye hayır gelmemiş ve bundan sonra da gelmeyecektir. Huzura getirdiğiniz Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi de yine elma şekeri görünümlü bir zehirdir. Öyle bir zehir ki yerken tat veriyor ama yavaş yavaş öldüren cinsinden. İktidarınız boyunca bilinçli bir şekilde lime lime edip içini boşalttığınız eğitim sistemimizin tabutuna çivi çakma işi de şaibeli bir atamayla rektör, ardından da bakan yapılmış bir kişiye ihale edildi; bu elbette bilinçli bir tercih. Zira hem bu iş için biçilmiş kaftan hem de “ama” diyemeyecek bir diyetin muhatabı kendisi. Neredeyse her sene eğitim sistemini değiştiren, iki de bir eğitim müfredatının içini oyan bu zihniyetten sadra şifa bir şey gelmeyeceğine inanan varsa onlara da yaşadığımız eğitim ve öğretim rezaletinin ne boyutlarda olduğunu hatırlatırım.
Değerli milletvekilleri, huzura getirilen yasa teklifinden bahsetmeden önce bir şeyi öğrenmek istiyoruz: Yalap şalap aceleyle getirdiğiniz her düzenleme gibi bu yasal düzenleme hakkında da nasıl bir süreç izlediniz? İnsanca yaşamaktan mahrum ettiğiniz öğretmenlerimiz, konuyla ilgili sivil toplum kuruluşları, sendikalar, üniversiteler, ilgili birimler, yazarlar, konu hakkında sözü olan kimler varsa bunlarla hangi sıklıkla görüşmeler yaptınız, görüştüyseniz ne gibi değerlendirmeler, tavsiyeler ve raporlar dile getirildi; bunların hangilerini dikkate aldınız? Söz konusu yasa teklifi kamuoyunun gündemine geldiğinden beri bu konu hakkında bilgi edinemedik. Madem Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna geldi, milletimiz adına buradan soruyor ve öğrenmek istiyoruz. Zamanında Maarif Vekili olan kişinin “Okullar ve öğretmenler olmasa bu Bakanlığı ne güzel idare ederdim.” dediği gibi, sizin millî eğitim sistemine yönelik her yeni düzenlemeniz de bu sözü gerçekleştirme adına attığınız bir adım olarak karşımıza çıkmaktadır. Esasen sayenizde millî eğitim sistemimiz iki büyük sorunla karşı karşıyadır: Birincisi, millî olmaması; ikincisi de bir sisteminin bulunmaması. Bu yüzden olsa gerek üniversitelerimiz dünya sıralamasında ciddi bir başarısızlıkla karşı karşıyadır. Taşra üniversiteleri liselerimizden hâllice. İlk ve ortaöğretimdeki çocuklarımız yarı aç yarı tok okula geliyor, parasızlıktan öğün atlıyor. Yurtların durumunu defalarca dile getirdik, evlere şenlik. Gelir dağılımından kaynaklı olarak eğitim farklılıkları, fırsat ve imkân eşitsizlikleriyle ülkemiz eğitimde resmen bir kaos yaşamaktadır. Öğretmenlerin durumu da bu kaostan payını almaktadır. Atanamayan öğretmen adaylarımıza çektirilen Çin işkencesi büyük bir dram iken görevde olan öğretmenlerimizin yoksulluk içinde çalıştırılması ve horlanmaları, mobbinge uğramaları bir başka dramdır. İktidar elitleri bu ülkenin çocuklarını “eğitim” adı altında bu kaosla meşgul ederken kendi çocuklarının seçkin öğretmenlerin istihdam edildiği özel okullarda ve yurt dışında eğitim almalarını sağlamaktadır. Çünkü bu ülkenin kaynaklarını hortumlayanlar çocuklarının bu düzeni devam ettirmesini istemeyen bir zümredir. Bu milletin çocuklarına reva gördüklerinden vicdan azabı duymayan ama kendilerine aktarılan ülke kaynaklarından dolayı da utanmayan bir zümre maalesef.
Eğitimde yerlerde sürünen bir ülkenin siyasi ve ekonomik olarak da yerlerde sürünmesi kaçınılmazdır. Tersi ise refah düzeyi yüksek, katma değer üreten, insan kaynağı kaliteli ve liyakatli bir ülkedir ki bugün eğitimdeki başarılarından bahsettiğimiz Finlandiya, Japonya, Almanya, Güney Kore ve Kanada gibi birçok ülkenin siyasi ve ekonomik anlamda da yaşam kalitesi yüksek ve insanına değer veren ülkeler olması bir tesadüf değildir. Bu ülkenin…
Şunu söylemek isterim: Birileri tarafından planlanmış ve hazırlanmış bir yasa teklifiyle karşı karşıyayız. Bu yasa teklifiyle amaçlanan o kadar açık ve net ki cafcaflı kelimeler ve mevzuat hazretlerinin tumturaklı ifadeleriyle gizlenmeye çalışılan bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Bu düzenleme teknik olarak aslında 2 ana başlık üzerine bina edilmiş: Birincisi, AYM tarafından iptal edilen mevcut Öğretmenlik Meslek Kanunu'nu bu minvalde düzenlemek, diğeri de kurulması birileri tarafından planlanan "Millî Eğitim Akademisi" denilen paralel Millî Eğitim Bakanlığıdır. Zaten yasa teklifinin içeriği incelendiğinde, bu yasanın adının Öğretmenlik Meslek Kanunu değil, "Öğretmenlik Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu" olması daha uygun olurdu. Hep ceza ve yaptırımlardan bahseden ancak öğretmenlere bir hak iyileştirmesi yapmayan düzenlemeden bahsediyorum. Bir başka ifadeyle buna “Öğretmene Köstek Kanunu” da diyebiliriz.
Şimdi, burada, bir; iktidar, bugüne kadar 1 milyonun üzerinde devasa eğitim camiasını kendi istediği şekilde yola sokamamıştı. Bu kadar geniş bir kadroyu, hele ki öğretmen açığı da varken gözden çıkaramamıştı, sanırım artık aceleleri olmalı ki bu konuları umursamadan geniş çaplı bir tasfiyeye başlayacaklar. Bunun için de adına "Millî Eğitim Akademisi" denilen paralel millî eğitim bakanlığı ihdas ediyorlar. İki, getirecekleri kıstas ve yaptırımlarla mevcut kadroları bu şekilde tasfiye ederken atama bekleyen 100 binlerce öğretmen adayımızın da yasa teklifi içindeki saçma sapan kısıtlamalarla şevkini ve umutlarını yok ederek güya yığılmaları elimine etmiş olacaklar.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifiyle kurulacak ve özellikle paralel millî eğitim bakanlığına yol verecek söz konusu akademi, mevcut öğretmenlerin mağduriyetini daha da artıracağı gibi, öğretmen adaylarını da mesleği tercih etmekten soğutacak birçok düzenlemeyi içinde barındırmaktadır. Hep ceza ve yaptırım üzerine tasarlanan bu düzenlemeye boşuna "öğretmenlik ceza muhakemeleri usulü kanunu" demiyorum. Bir, söz konusu akademiyle öğretmen adaylarına dört yıl süreyle üniversitelerde öğretilmeyen ne öğretilecektir? Bir yandan "Her yere üniversite açtık." diye övünüyorsunuz, diğer taraftan, buradan mezun olanların aldığı eğitime, diplomalarına çöp muamelesi yapıyorsunuz; bu işte bir yanlışlık yok mu? Aslında Millî Eğitim Bakanlığı kurum olarak öğretmen ataması ve istihdam edilmesiyle kaimdir. “Akademi” adı altında kurulan paralel millî eğitim bakanlığının ana konusu bu olacaksa bir süre sonra “Millî Eğitim Bakanlığına ne gerek var?” diyeceksiniz. Devlet okullarında öğretmenlik yapanlar altı yıl eğitim alacak ama özel okullarda öğretmenlik yapanlar ise dört yıllık eğitimle aynı işi yapıyor olacak. Bunun gerekçesi nedir? Burada bilinçli bir gri alan bırakılmasının sebebi aslında bu yasayı hazırlayan gerçek odağın çıkarlarını korumak mıdır? Elbette inkâr edeceksiniz ama biz öyle olduğunu biliyoruz. Akademi için sürenin neden iki yıl olduğu da çok nettir: Adayları yıldırmak, eğitimden ve öğretimden soğutmak. Yüz binlerce öğretmen adayı önce üniversite bitiriyor, sonra KPSS’yi kazanıyor, ardından iki yıllık akademi eğitimine alınıyor; burada çeşitli sınav ve değerlendirmelerden geçiyor. Eğer tüm bu süreci başarıyla bitirirse güvencesiz bir şekilde üç yıl aday öğretmen olarak bekletiliyor. Yahu, siz gerçekten öğretmen mi istihdam edeceksiniz, yoksa derdiniz başka bir şey mi? Eğer akademi kurmak iyi niyetli bir adım ise ve amaç öğretmen adaylarının liyakat ve yeterliliklerini sağlamaksa bunu iyileştirmek için devasa bütçeler ayırarak yeni ve sıfırdan paralel bir millî eğitim bakanlığını kurmak mı olmalıdır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Bir dakika süre veriyor musunuz efendim?
BAŞKAN – Buyurun.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Bu konu YÖK ve üniversitelerin ilgili uzman birimleriyle yapılacak bir iş birliğiyle yapılamaz mıydı? Eğitim seviyesi, başarısı herkesçe kabul edilmiş ülkelerde öğretmenlik mesleği ağırlıklı olarak lisansüstü eğitimini tamamlamış eğitimcilerden oluşmaktadır. Bu konuda benzer bir yol takip etmek varken niçin Millî Eğitim Bakanlığına bağlı ayrı bir kurumla bu yapılmaya çalışılmaktadır? Ülkenin sizin de kurmakla övündüğünüz eğitim fakültelerine güveniniz mi yok veya -tırnak içinde- “Sızmaları ancak bu şekilde önleyebilir miyiz?” diyorsunuz. Şimdi, tasarruf tedbirleri yalanıyla bu fakir milletin sofrasına göz dikiyorsunuz ki paralel millî eğitim bakanlığıyla yine bu fakir milletin boğazını sıkarak gasbettiğiniz paralarla kendinize rahat at koşturacağınız çiftlikler mi kuruyorsunuz? Sizin Allah korkunuz ve milletten bir utanç duygunuz yok mu? Peki, bu Akademide eğitim verecek olanlar ile tüm bu değerlendirme raporlarına imza atacak olanlar kimler ve nasıl seçilecekler? Onu da söyleyeyim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – "Eğitim seviyesi düştükçe oylarımız daha da artıyor." diyen siyasi anlayışın, "Ben cahil halkın ferasetine daha çok güvenirim." diyen yancı ve yandaş akademisyenler ile gerçekte bu yasa teklifini hazırlayıp huzura getiren malum odağın seçeceği kişiler olacaktır.
Maddeler hakkında, burada hemen hemen her madde hakkında konuşacağız ve göreceksiniz ki bu kanun teklifi özel, siyasi mühendislikle hazırlanmış bir proje kanun teklifidir. Bu kanun teklifine de itiraz etmeye devam edeceğiz.
Teşekkür eder, saygılar sunarım. (Saadet Partisi, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özdağ.
İYİ Parti Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Hüsmen Kırkpınar konuşacaklar.
Süreniz on dakikadır Sayın Kırkpınar.
Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HÜSMEN KIRKPINAR (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi'nin birinci bölümü üzerine İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu teklif gerçek sorunların, ihtiyaçların ve beklentilerin neler olduğuna aldırış edilmeden sendikalar, üniversite çevreleri ve STK'ler tarafından yeterli ölçüde müzakere edilmeden Komisyona getirildi. Komisyonda da noktasına virgülüne dokunulmadan çıkarılıp Genel Kurulda görüşmeye açıldı. Teklifi sipariş veren saray, ateşi yakan Komisyon, pişiren Türkiye Büyük Millet Meclisi olsun istiyorlar. Öğretmenlerimiz geçim derdiyle, haksızlıklarla ve gelecek endişesiyle boğuşurken, eğitimin bütün taraflarının daha acil talepleri bulunurken bu kanun teklifi biriken sorunları çözemeyecektir. Teklifin görüşülmesi gereken tali komisyonlardan bile âdeta kaçırılmasını tepkiyle karşılıyoruz. Ayarlarıyla oynadığınız kantarın bir gün gelip sizi de tartacağını bir kez daha hatırlatıyoruz. Sarayın talimatları teklife doldurularak Komisyona, oradan da Genel Kurula geliyor ki Anayasa’nın 88’inci maddesindeki teklif metni milletvekillerince hazırlanır hükmüne açıkça aykırıdır. Geliyor gelmesine de kanunlaşmadan önce kanunlaşmış gibi de teklifler paylaşılıyor. Gelen tekliflerin içeriği genellikle iktidar partisi milletvekilleri tarafından bile tam bilinmiyor, işte bu davranışlar devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz.
Değerli milletvekilleri, teklifin birinci bölümünde nelerin yer aldığından çok nelerin yer almadığına değinmek istiyorum. Başat unsurun öğretmen olmasını beklediğimiz teklifte mesleğin tanımı yok, 1 milyonu aşan öğretmenin menfaatini gözetecek, çalışma koşullarını, mali, sosyal ve özlük haklarını iyileştirecek herhangi bir madde yok. Ücretli öğretmenlerimizin engelli, depremzede, PIKTES ve PDR öğretmenlerimizin ve müfettişlerimizin teklifte ismi dahi zikredilmemiştir. Özel öğretim kurumlarında görev yapan öğretmenler ve yöneticilerin mali ve özlük haklarından bahsedilmemektedir. Özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenlerin düşük ücretle güvencesiz koşullarda çalıştırılmasının önüne geçilmesi için partimiz adına Komisyona sunduğumuz önergeyle özel eğitim kurumlarında görevli öğretmenlerimiz için dengi resmî kurumlardaki öğretmenler kadar ücret verilmesini sağlamak istesek de önergemiz kabul görmemiştir. 68 bin ücretli öğretmene verilen maaş ve sigorta masrafları göz önünde bulundurulduğunda onları atamak devlete ekonomik olarak büyük bir yük getirmeyecektir. Millî Eğitim Bakanlığının açıklamış olduğu atama rakamına ek tüm branşlara adil dağılımla atama yapılmalıdır. Bu teklifle öğretmen ve yöneticilere bol bol görev ve sorumluluklar yüklenmekte, adaylıktan başlayan sayfalar dolusu disiplin cezalarıyla öğretmenlerimize "Ayağını denk al ha!" diyerek sopa gösterilmektedir.
10'uncu madde, hazırlık eğitimindeki sınavlarda hangi objektif kriterlerle öğrencilerin başarılı sayılacağını tamamen keyfiyete bırakan ve hukuk devletiyle bağdaşmayacak kadar idareye geniş yetkiler tanıyan bir maddedir. Adı “mülakat” değil ama yazılı sınavların yanında sözlü değerlendirmenin de yapılacak olması mülakat sisteminin paravanıdır. Bu mülakata neden karşıyız söyleyeyim: Bu zamana kadar amacına uygun yapılmadığı için, her türlü nepotizme ve keyfîliğe mülakatlarda göz yumulduğu için, merkezî sınav puanıyla göreve atanmayı hak eden yüz binlerce adayın iş hakkı mülakatlarla elinden alındığı için. Bunları gördükten sonra bu teklife şüpheyle bakmayalım mı? İnsanlarımızın geleceğiyle oynayan kararlara yanlış demeyelim mi? Türkiye'nin yokuş aşağı gidişini hızlandıran, liyakatin göz ardı edildiği ve fırsat eşitliğinin işlemediği kararlarınıza destek mi çıkalım?
Hazırlıkta eğitim alacak öğretmen adayları için disiplin cezaları sıralanıyor ve akademide bir disiplin kurulu kurulması öngörülüyor; bunda bir beis yok fakat disiplin kurulunun hangi kriterlere göre çalışacağı, kriterlerin nasıl belirleneceği izaha muhtaç ve disiplin hükümleri muğlak ifadeler içeriyor. Yasal düzenlemeleri hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir şüpheye mahal vermeyecek şekilde açık, anlaşılır ve uygulanabilir bir şekilde düzenlemek Meclisimizin görevidir.
Değerli milletvekilleri, öğretmenler odasında 6 farklı öğretmen varken, öğretmen maaşları eriyerek yoksulluk sınırının yarısına inmişken, öğretmenler emekli olduğunda açlık sınırında maaşlara mahkûm edilmişken kanun teklifiyle öğretmenlik mesleğinin saygınlığına ve günümüz şartlarına uygun mali ve ekonomik koşullar düzenlenmemiştir. Üstüne Bakanlık elinin altında gördüğü öğretmenlere sınavlarda zorunlu gözetmenlik gibi ilave görevler de yüklemektedir. En düşük öğretmen maaşı yoksulluk sınırından başlamalıdır. Ek ders ücretleri en az yüzde 100 artırılmalıdır. Tüm öğretmenlerin maaş karşılığı gireceği ders saati on beş saat olmalıdır. Görevde yükselme ve göreve başlamalarda sadece yazılı sınav esas alınmalıdır. Öğretmenlere 24 Kasımda bir maaş ikramiye, dört yıla bir olacak şekilde yıpranma payı verilmelidir. Yıpranma payı sayesinde yirmi yıl görev yapan bir öğretmen beş yıl daha erken emekli olma imkânına kavuşmalıdır. Öğretim yılına hazırlık ödeneği en az bir maaş tutarı kadar olmalı, öğretmenler ve Millî Eğitim Bakanlığı çatısı altında görev yapan tüm eğitim çalışanları bu haktan faydalanmalıdır.
14'üncü maddede ise aday öğretmenlerimize 14.152 lira harçlık layık görülüyor. Bu teklifte yüce emek sahibi öğretmenlerimizi umursamazlık ve hatta yok saymak vardır. Teklifin esas amacı olan akademiler her ilde kurulmayacak. Öğretmen adaylarının barınma ihtiyacı ve iaşeleri için bu harçlık nasıl yetsin, el insaf. Benzer uygulama Türkiye Adalet Akademisi uygulamasında da var. Eğitim gören hâkim ve cumhuriyet savcısı adaylarına daha insani tutarlarda ödeme yapılıyor. Akademideki öğretmenin maaşının 9'uncu derece 1'inci basamak öğretmen maaşıyla aynı olmasını talep ediyoruz. Ayrıca Akademide geçen sürenin hizmetten sayılamayacağı Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır. Öğretmenler arasındaki sözleşmeli-kadrolu ayrımını ortadan kaldırarak söz verildiği üzere tüm öğretmenleri mülakatsız kadrolu atayın. Anayasa'mızın 41'inci maddesine göre devlet, ailenin huzur ve refahını korumak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Öğretmeni, eşi ile işi arasında tercihte bulunmaya zorlayan uygulamaya da son verilmelidir. Aile bütünlüğünü sağlamak için zaman ve şart koşmadan aile birliği mazereti tayinini bu teklife ekleyin. Kalkınmada öncelikli yörelerde ve afet bölgelerinde görev yapacak öğretmenlerimize teşvik amaçlı taban aylıkları 2 katına çıkarılarak ek hizmet puanı verilmelidir. Böylelikle bölgeye gitmek zorunluluk yerine taleple karşılanacaktır.
Millî Eğitim Bakanı ve YÖK koordineli hâlde öğretmen istihdamı için ihtiyaca göre analiz yapmalı, eğitim fakültelerinin sayısını ve kontenjanlarını buna göre belirlemelidir. Öğretmenlikte beş yılını dolduranlara “uzman”, uzman öğretmenlikte beş yılını dolduranlara “başöğretmenlik” ünvanı verilmelidir. Her türlü tazminat emekliliğe yansıtılmalıdır. Yükseklisans ve doktora öğrenimi süresi bunlardan düşülmelidir. Ücretli öğretmenlik, özel eğitim kurumlarında geçen PIKTES öğretmenliğinde görev yapılan süreler uzman ve başöğretmenlik için kıdem hesabından sayılmalıdır. Kariyer basamaklarında ilerlemek için kademe durdurulması cezası olmamış olma şartı kaldırılmalıdır. MEBBİS kayıtlarında atama alanı “öğretmen” yazan ve uzun yıllar öğretmenlik, okul müdür yardımcılığı, okul müdürlüğü yaptıktan sonra terfi ederek genel idare hizmetleri sınıfında görev alan yöneticilerin kıdemlerine bağlı olarak uzman ve başöğretmen tazminat tutarlarını aylık ücretlerine yansıtın. Hiyerarşide bu kişiler başöğretmenlerin amirleridir.
21'inci maddede de yönetici görevlendirmelerinde Bakanlıkça belirlenecek başarı ölçütlerinin dikkate alınması muğlaklık içermektedir. Bu hâliyle adil ve şeffaf bir sistemle yönetici ataması yapılmayacaktır. Yüksek puanlı öğrencilerin alındığı proje okullarına liyakat esasına dayanmadan yapılan öğretmen ve yönetici atamaları okulların başarısına zarar vermektedir. Objektif kriterlere tabi tutulmadan, keyfîlik ve kayırmacılık usulüyle yapılan atamaların önüne geçilmesi beklenirken bu madde metniyle proje okullarında süregelen ve adil olmayan atama usulü meşrulaştırılmıştır. Liyakati esas alan, yazılı sınav esasına dayalı yönetici atama usullerine yer verilmelidir. Okul müdürlüğü ikincil görev olmamalı, asli görev hâline getirilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, bitirelim lütfen.
HÜSMEN KIRKPINAR (Devamla) – Öğretmenlik Meslek Kanunu’nda mademki bir değişiklik yapıyorsunuz bir öğretmenin adaylığından emekliliğine kadar geçen sürece ilişkin tüm aşamaları da bu teklife dâhil etmelisiniz.
Sonuç olarak, içinde çelişkilerin ve şüphelerin olduğu, Anayasa’nın ihlal edildiği, eğitim paydaşlarının dışlandığı teklifte yer alan çok az sayıda maddenin tarafımızca olumlu karşılandığını ve teklifin sahiplerine iade edilmesi isteğimizi ifade eder, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kırkpınar.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın İlyas Topsakal.
Sayın Topsakal, buyurun. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA İLYAS TOPSAKAL (Samsun) – Sayın Başkan, aziz Meclisimizin değerli milletvekilleri; Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin birinci bölümü üzerine MHP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Bu ara Samsun ve Ordu’da biliyorsunuz, sel felaketi yaşandı; burada yaşayan kardeşlerimize geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.
Aynı zamanda, biliyorsunuz, felaket bölgelerinde, özellikle deprem bölgemizde fiziki olarak eğitim kurumlarında büyük bir eksiğimiz var; bunların da bir an önce tamamlanmasını… Bu konuda üstün gayret gösteren müteşebbis, zengin iş adamlarımızı, çocukları emanet gören, ihtiyaç sahiplerini devamlı koruyan hamiyetperver dostlarımızı ve devletimizi tebrik etmek gerekir çünkü bu kurumlarımızın yenilenmesi ve işlevsel hâle getirilmesi için bölgede büyük bir gayret var. Bu konuda gayretlerimizin daha da artması lazım. Yavrularımızın bu eğitim kurumlarına bir an önce kavuşması gerekmektedir; bu çağrıyı da buradan yapıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, bugün biz, öğretmenlere ait meslek kanununu ve Millî Eğitim Akademisini tartışıyoruz. Kanunu burada hep beraber irdeliyoruz. Biz Millî Eğitim Komisyonu olarak iki gün boyunca yirmi yedi saat hiç durmadan hem iktidar hem de muhalefet vekilleri olarak bu konuyu tartıştık, maddeleri ayrı ayrı konuştuk, neyin eksik olduğunu, neyin fazla olduğunu, amacının, hedefinin ne olduğunu, kurumların ne olduğunu orada gördük, tartıştık. Sadece Komisyon üyeleri değil, aynı zamanda ilgili olan milletvekili arkadaşlarımızın oradaki konuşmalarını da dinledik. STK temsilcilerimizi, millî eğitimle ilgili sendikalarımızı da dinledik. Aslında bütün milletvekilleri neyin nasıl geliştiğini, nelerin fazla, nelerin eksik olduğunu Komisyonda gördü. Bu yüzden, nelerin eksik olduğunu bilerek neyin tamamlanması gerektiğini de kendi aramızda konuştuk; bunları zaten siz de maddeler geldiğinde göreceksiniz.
“Peki, bu kanun teklifinin içinde neler vardı, niye gerekliydi?” diye sorarsanız, Meclisimizde birçok öğretmen kökenli ve akademisyen kökenli arkadaşlarımız var. Bu arkadaşlar meslek kanununun ne kadar önemli olduğunu bilirler. Hepimiz öğretmenlik yaparken kendimizi koruyacak, geleceğe taşıyacak ve tanımlayacak bir meslek kanunu olması gerektiğinden şikâyet ediyorduk. İşte, ilk defa bir örneği geldi, bu bir fırsattır. Herkes eteğindeki taşları dökecek, karşılığını alacak, eksik olduğunu düşünürse gelecekte de iktidarında bu eksiklikleri tamamlayacaktır; bundan şüphemiz yok bizim.
İkincisi: En büyük tartışma Millî Eğitim Akademisiyle beraber yeni bir teşkilat üzerine geldi. Hepimiz biliyoruz ki artık kurumlar kendi akademilerini kuruyorlar, dünyada da böyle bir gelişim var sadece bizim ülkemizde değil. Bütün ülkelerde kurumlar, kendi insanını dünyanın gelişim seyrine -en büyük şey yapay zekâ, herkes biliyor- göre yapılandırıyor, buna göre geliştiriyor. Bizim eğitim sistemimizdeki en büyük eksiklik -bütün arkadaşlar, öğretmen kökenliler burada söyledi, bizler de biliyoruz zaten- uygulama eksikliğiydi. Dünyada istatistikler var, ülkemizde de istatistikler var, artık dünyadan bağımsız da yaşayamıyorsunuz. Burada konuşmanın, bağırmanın, birbirimizi üzmenin, çağırmanın hiçbir anlamı yok. Sadece istatistiklere bakmanız bizim eğitim sistemimizde uygulamanın ne kadar eksik olduğunu göstermesi bakımından önemli. İşte, istatistikler var; 100, 200, 300, 400, 500 olan ülkeler. Ortalamanın dünyada 300 ile 400 arasında olması gerekir. Akademi bu boşluğu dolduruyor, akademide üniversitedeki eğitim gibi bir eğitim falan yok, orada uygulama boşluğunu dolduracak bir alan var, bu alanı doldurmak zorunda. Ha, bu nasıl yapılacak, nasıl idare edilecek, ne getirecek? Bunu da insanlar siyasal iradesiyle belirler. Bir taraf der ki: “Ben böyle düşünüyorum.” Öbür taraf da der ki: “Ben de böyle düşünüyorum.” Demokrasi budur, ortalaması bulunur ve ortalaması da bulunmuştur. Eksiklikler var mı? Elbette olacak eksiklikler, hiç kimse mükemmel değil. Mükemmelin ortasını bulmak… Ben şöyle ifade ettim konuşmamda: 85 milyon insan yaşıyor bu ülkede. 85 milyonun ortalaması nedir? İşte, bu kadardır, onu bulmak siyasetin işidir. İşte, bu yüzden Meclis de önemli milletvekili de önemli, Komisyon da önemliydi. Şimdi, Meclisimizde bu kanunlaşacak, buradaki tartışmalar da önemli, düştüğünüz şerhler de önemli, maddeler üzerinde konuşmanız da önemli.
Ben biraz da -tabii, teknik konuşmak lazım gelirse- kanunun içeriğine bakmak istedim. Bu kanun teklifiyle aslında öğretmenlik mesleği öncesi yetiştirme süreçlerinden başlanarak öğretmenlerin hak, ödev ve sorumlulukları, kariyer basamaklarında ilerlemeleri, mesleki gelişmeleri, yer değiştirmeleri, disiplin hükümleri, yönetici olarak görevlendirilmeleri ve yönetici ödev ve sorumlulukları ile Millî Eğitim Akademisinin kurulması ve mesleğe ilişkin diğer hususlara bir bütüncül bakış açısıyla düzenleme yapılmış; ben böyle özetleyebilirim.
Aynı zamanda, Yüce Meclisimize bugün gelen kanun teklifi, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı resmî eğitim kurumlarında görev yapan öğretmen ve yöneticileri kapsamaktadır. Burada bir sürü soru geldi “Neden devletimize bağlı okullar bunun içinde, özel okullar bunun içinde değil?” diye, uzun süre bunu tartıştık. Komisyona gelen arkadaşlar da biliyor, herkes kendi üzerine düşeni yaptı, biz de cevaplarını verdik. Burada bir daha bu konuyu açmaya gerek yok, yine tartışacağız zaten maddeler geldiğinde. Her şeyi yapamıyorsunuz kanun geldiği zaman yani bu böyle, siz de iktidar olduğunuz zaman her şeyi yapamayacaksınız. Sizin önünüze bütçeler gelecek, sizin önünüze kurumların görüşleri gelecek, bir sürü şey gelecek; yapabildiğinizi yapacaksınız veya ortalamasını bulacaksınız, her şeyin ortalamasını bulmaya çalışacaksınız, kendinizi sevdirmeye çalışacaksınız.
Bu vesileyle kanun, öğretmenlerin nitelikleri ve nasıl seçileceklerine dair düzenlemeyi içermiş, aynı zamanda hak, ödev ve sorumlulukları da belirlemiştir. Bunun yanında, eğitim kurumu yöneticilerinin ödev ve sorumlulukları, öğretmenlerin nasıl davranması gerektiğine dair hükümleri de içine almaktadır. Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı tarafından yapılan sınav puanı üstünlüğüne göre öğretmen adaylarının öğretmenlik mesleği yeterlikleri çerçevesinde teorik ve uygulamalı derslerden oluşan hazırlık eğitimine alınmaları da kanun teklifimizin içinde yer almaktadır.
Yüce Meclisimizin değerli milletvekilleri, hazırlık eğitimi sonunda başarılı olanların sözleşmeli öğretmen olarak istihdam edilmelerine yönelik düzenlemeler, kadrolu öğretmenliğe atananlara adaylık hükümlerinin uygulanmayacağına dair hükümler ve öğretmenlerin yer değişikliklerinde kullandıkları hizmet puanının belirlenmesinde görev yaptığı eğitim kurumunun özelliklerinin de dikkate alınmasına yönelik düzenlemeler de bu kanun teklifinin içinde vardır.
Öğretmenlik mesleğine özgü disiplin suçları tanımlanmış, öğretmen adaylarının mesleğe hazırlanması, göreve yeni atanan öğretmenlerin mesleğe uyumu; öğretmen, yönetici ve diğer personelin mesleki gelişimi, kariyer basamaklarında ilerlemeleri ve görevde yükselmeleri için eğitim programları hazırlanması ile Bakanlığa bağlı Millî Eğitim Akademisinin kuruluşuna yönelik düzenlemeler de önemli değişiklikler olarak bu kanun teklifiyle bizim önümüze gelmiştir.
Öğretmenlere ve diğer eğitim çalışanlarına karşı görevleri sebebiyle işlenen kasten yaralama, tehdit, hakaret, görevi yaptırmamak için direnme suçlarında ceza kanunlarında öngörülen cezalar yarı oranında artırılmış, bu fiilleri işleyenlerin hapis cezalarının ertelenmesi engellenmiştir. Kasten yaralama suçu tutuklama sebebi sayılarak bu fiili işleyenlerin tutuksuz yargılanması yolu kapatılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İLYAS TOPSAKAL (Devamla) – Başkanım, yarım dakika müsaade eder misiniz?
BAŞKAN – Buyurun.
İLYAS TOPSAKAL (Devamla) - Bence bu kanun teklifinin öğretmenlere verdiği haklar ilk defa ülkemizde… Bakın, öğretmenlere yapılan suçların hiçbiri bu zamana kadar takip edilmedi. Biliyorsunuz ben özellikle buna bir şey daha eklenmesini istedim, hâlâ yine aynı görüşteyim, kesinlikle bu, kamu suçu olmalıdır çünkü bazı öğretmenler bulunduğu çevrede kendisine yapılan haksızlıklara karşı korkudan o direnci gösteremiyor -bana sorarsanız tabii bu- buna bir de kamunun koruması alınmalıydı diye en son sözlerimi bağlayayım.
Hepinize dikkatle dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.
Sağ olun. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Topsakal.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Sayın Beritan Güneş Altın.
Süreniz on dakikadır.
Buyurun Sayın Altın. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, saygıdeğer halkımız ve eğitim hakkı için direnmekten bir an olsun vazgeçmeyen değerli eğitim emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün bütün eğitim emekçilerinin gözü kulağı burada, saat gecenin bir yarısı fakat her biri ekranları başında bizleri izliyorlar. Neden? Çünkü mesleklerinin itibarsızlaştırılmasına, emeklerinin sömürülmesine karşı ayaktalar, eylemdeler, şu anda parktalar ve gözleri kulakları burada. Şimdi, Öğretmenlik Meslek Kanunu Mecliste olduğu için gözleri kulakları burada ama buna “Öğretmenlik Meslek Kanunu” demek ne yazık ki mümkün değil bu, tam olarak bir öğretmenlik mesleği kıyım kanunu; bu çok açık. İktidar, eğitim sistemindeki kronikleşmiş sorunları galiba bir kenara bırakmış, başka şeylerin peşinde, hummalı bir şekilde ince ince bir çalışma peşinde ve bu çalışma ne yazık ki eğitim sistemini iyiye değil, daha kötüye götürmenin yol ve yöntemlerini arıyor. Şimdi, ince ince çalışılan ve ince ince işlenen bu teklif, iktidarın aslında hiçbir sendikaya, sivil topluma, öğretmene, veliye, öğrenciye, kamuoyuna sormadığı, tek başına hazırladığı bir teklif. Neden tek başına hazırlıyor? Çünkü soramaz, veliye soramaz, halka soramaz; ne toplumun ne öğretmenin ne velinin ne öğrencinin rızası yok bu teklife. Rızası olmadığı için de alelacele bir şekilde, gece yarılarına kadar Komisyonu çalıştırarak, yangından mal kaçırır gibi bu teklifi önümüze koyuyorlar ve büyük bir cesaret gösteriyorlar çünkü bütün toplumu ve bir bütün olarak, topyekûn öğretmenleri, bir meslek grubunu da karşısına almış oluyor iktidar.
Şimdi, bu teklif bize ne getiriyor ve bu teklif neyi götürüyor, detaylı inceleyelim: Teklifin ilk kısmında Millî Eğitim Akademisinin kuruluşundan ve teşkilatın kapsamından bahsediliyor. “Millî Eğitim Akademisi diye bir şey kuralım.” diyorsunuz. “Ne işe yarayacak bu Akademi?” diyoruz. Diyorsunuz ki: Nitelikli öğretmen yetiştirilmesini sağlayacakmışmış. Şimdi, o zaman, mademki bu sağlanamıyor neden eğitim fakülteleri var? Neden nitelikli öğretmen yetiştirilmiyor o fakültelerde? İktidarın sorumluluk alanındaki bir alanın faturasını neden eğitim fakültesi mezunları ödemek zorunda kalıyor? Neden nitelik sorgulamak sadece ve sadece emekçiye ve öğretmene yapılıyor? Neden bu niteliksiz kanunu Meclise getirenler sorgulanmıyor da öğretmenler sorgulanıyor? Bir yandan “nitelik” diyorsunuz, diğer yandan “Eğitim fakültesi mezunu olmayanları da Akademiye alacağız.” diyorsunuz. Soruyoruz: Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? Fakülteleri baypas ediyorsunuz çünkü bu kanunla amaçladığınız, öğretmenlerin, halkların, eğitimin niteliğinin artırılması falan değil; amaçladığınız, geçtiğimiz aylarda onaylanan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ni uygulayacak yerli ve millî yandaş kadrolar yetiştirmek, muhalif herkesi de sistem dışına itmek.
Öğretmenlerin ve yöneticilerin görev ve yetkilerini, millî ve manevi görevleri ile sorumluluklarını hatırlatan bu teklifle aynı zamanda yerli ve millî kadroları yetiştirerek zaten ayrımcı ve militarist olan eğitim sistemini de hiçbir boşluğa yer kalmayacak şekilde dizayn etmeye çalışıyorsunuz. Temelleri Anayasa’da farklı halkların, inançların ve kimliklerin varlığının reddedilmesi yolunda öğretmenlere de görevler biçiyorsunuz, farklılıkların varlığına, tanınmasına dair ise tek bir cümleye yer vermiyorsunuz.
Akademide dâhiliyet ve akademiden mezuniyet şartlarını düzenliyorsunuz, “hazırlık eğitimi” dedikleri akademik eğitime dâhil olabilmek için gerekli kriterleri detaylı bir şekilde düzenliyorsunuz, akademiye giriş şartlarını taşımadığı sonradan anlaşılan kişilerin ise akademiyle ilişkisinin kesileceğini söylüyorsunuz. Ziyadesiyle muğlak ifadelerle dolu bu metinle güvenlik soruşturması ve arşiv taramasıyla akademiye yalnızca muktedirin makul ve makbul bulduklarının getirilmesini amaçlıyorsunuz, “Akademi bitince de bir teorik uygulamayla değerlendirme yapacağız.” diyorsunuz. E, madem bu kadar çok şeyi değerlendiriyorsunuz, neden o zaman bu kadar zahmete sokuyorsunuz bu insanları? 28 Şubat zihniyetiyle devam edin; sadece size makul ve makbul olanları üniversiteye alın, sadece onlar üniversite okusunlar ve sonra onların atamasını yapın. Bu, çok açık değil mi? Ben istediğimi atarım diyorsunuz, herkes okuyabilir ama ben sadece istediğime, makul ve makbul bulduğuma iş veririm diyorsunuz; bu, çok büyük bir haksızlık. Ne insanları uğraştırın ne de dört yıl içerisinde insanların emeğini, maddi ve manevi olarak verdiği şeyleri yok sayın yoksa bu sürekli elemeye dayalı olan sistemin başka bir açıklaması yok. Yani bu kadar eleme sistemi astronotluk eğitiminde bile yok fakat yeryüzünde olduğunuzu da size hatırlatmak istiyoruz çünkü zaman zaman başka alemlere doğru uçtuğunuzu düşünüyoruz, burada yaşamıyor gibisiniz.
Disiplin cezaları ve bunların sonuçlarını da düzenliyorsunuz, hazırlık eğitimindeki öğretmenlerin mali ve sosyal haklarından da bahsediyorsunuz. Fakat iki yıl kadar sürebilecek bu hazırlık eğitimine dâhil olacak öğretmenlere yoksulluk sınırının çok altında şartlar sıralıyorsunuz. Bu disiplin cezalarını da Demokles’in kılıcı gibi öğretmenlerin kafasının üstünde sallayarak ekmeğiyle tehdit ediyorsunuz, emekçilerin muktedire biat etmesini hedefliyorsunuz. Eğitim emekçilerinin sınırlı olan haklarını birer birer ellerinden alarak güvencesiz çalışma şartlarını da yerleşik kılmak istiyorsunuz.
Bakın, bu yasa teklifinde öğretmenlerin yaşamlarını olumlu yönde etkileyecek tek bir madde yok ama sayfalarca dolusu disiplinden, sorumluluktan ve yalnızca onlara yüklenen şeylerden bahsediyorsunuz ama hak yok. “Yaptım oldu” yaklaşımıyla, zor aracılığıyla hüküm sürmeyi kendinize âdeta düstur edindiniz ama üzerinde oynadığınız emekçinin hakları ve hayatları, eğitimin niteliği ve doğalında toplumun geleceği. Biz bu oyuna müsaade etmeyeceğiz, bu oyuna öğretmenler de müsaade etmiyor, günlerdir Meclis Parkı’nda direniyorlar, nitelikli eğitim için, emekleri için, mesleki itibarları için direniyorlar, direndikleri için darp ediliyorlar, gazlı müdahaleye maruz kalıyorlar. Yazıklar olsun bir kez daha! Yazıklar olsun! Çünkü bu EĞİTİM SEN Genel Başkanının gömleği, az önce ziyaret etti arkadaşlarımız. Ne yazık ki bu parçalanmış ve biber gazından dolayı renk değiştirmiş gömlek de bu Meclisin öğretmenlere yaklaşımını, Öğretmenlik Meslek Kanunu’yla yapılmak isteneni, hakkını savunan öğretmene yaklaşımı da çok açık bir şekilde gösteriyor. Bir utanç unsuru olarak da bunu buraya bırakıyorum. Bir kez daha yazıklar olsun! 11 kişinin de gözaltında olduğunu biliyoruz, EĞİTİM SEN’in de talebi bu, derhâl bu öğretmenlerin serbest bırakılmasının da buradan bir kez daha atını çiziyoruz.
Şimdi, yirmi iki yıllık eğitim karnesi notunuzu aslında siz kendi kendinize verdiniz “Eğitimde başarısız olduk.” dediniz. Aslında, sizin kendi kendinize verdiğiniz bu başarısızlıkla birlikte, öğretmenler de yakın zamanda, inşallah, size tasdiknamenizi verecek çünkü bu karneye “Başarısızlık.” demek polyannacılıktan öteye gitmez. Sizler eğitimi, eğitim emekçilerinin haklarını, öğrencilerin geleceklerini resmen katlettiniz. Yirmi iki yıllık eğitim geçmişinizde mucidi olduğunuz ÇEDES’te de sınıfta kaldınız. “Yeni bir nesil inşa edeceğiz.” dediniz, kollarınızı sıvadınız, pedagojik formasyonu olan, uzmanlığı olan rehber öğretmenleri bir tarafa attınız, pedagojik uzmanlığı olmayan insanları çocuklarla bir araya getirdiniz. Tabii, o çocuklara ne olacağı, psikolojik etkilerinin ne olacağı hiçbirinizin de umurunda değil; sizin derdiniz yeni bir nesil yaratmak. Alevi çocuklar başta olmak üzere, farklı inançlara mensup çocukları da yeni bir tür asimilasyonun içerisine bıraktınız. Yalnızca nüveleri dahi kalmış olsa seküler, özgürlükçü, bilimsel eğitimin de altını iyice oydunuz. Okullarda kız öğrencileri kıyafetlerinden dolayı mezuniyet törenlerine bile almıyorsunuz ve siz 28 Şubat uygulamalarının bizatihi yürütücüsü durumundasınız.
MESEM’e gelecek olursak, MESEM'de de karneniz aynı; kanlı bir karneniz var MESEM'de, kanlı! AKP'nin neoliberal politikalarının neticesinde ortaya konulan, sermayenin arzularını ve kâr hırsını esas alan uygulamalarından biri de MESEM'dir ve MESEM'lerde devlet eliyle, devletin uygulamalı derslerinde, devletin sağladığı ortamlarda çocuklar katlediliyor, çocuklar ölüyor ve sizler hâlâ daha bu sistemi sürdürmeye devam ediyorsunuz. Yazıklar olsun, çocukların kanı da hakkı da size kalmasın diyoruz.
Bir de tabii ki ana dilinde eğitim var. Yüz yıldır zaten ana dilinde eğitimde sınıfta kaldınız. Yüz yıldır insanlar kendi ana dillerinde eğitim alamıyorlar ve sizler hâlâ daha buna dair, bunu konuşmaya dair en ufak bir emare bile göstermiyorsunuz. Soru soruyoruz, verdiğiniz cevaplar ne işe yarıyor, anlamıyoruz; zaten toplum nezdinde de bir değeri yok ve bizim buna söyleyeceğimiz tek şey "..."[(*)] Bir başka da hiçbir şey söylemiyoruz.
Velhasıl, Türkiye'de, yıllardır, egemenler, eğitim aracılığıyla öğretmenleri ideolojik yayıcılar olarak bir forma sokmak istiyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Devamla) – Hemen bitiriyorum.
Öğrencileri de ideolojik taşıtlar olarak bir forma sokmak istiyorlar.
Bu kanun teklifiyle varmak istediğiniz şey çok açık: Kapitalizmle, açlıkla, tekçilikle, asimilasyonla hiçbir sorunu olmayan, kendi ideolojinizin taşıyıcısı olan bir nesil inşa etmek istiyorsunuz fakat bizler sizin bütün bu çabalarınıza karşın, emekçilerle, öğretmenlerle, öğrencilerle beraber, ana dilinde, özgürlükçü, laik bir eğitimi kuracağız, ne olursa olsun bunu yapacağız, bunu yapmak zorundayız; bunu öğrencilere borçluyuz, bunu öğretmenlere borçluyuz, bunu topluma borçluyuz ve eğitim sistemine de sizin bu iğrenç politikalarınıza da bu halkı daha fazla kurban etmeyeceğiz. Halklar sizi çok iyi tanıyor, en güçlü silahımız bu; maske düştü, gerçek yüzünüz göründü. O yüzden, yakındır kurtuluşumuz diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Maviş, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
45.- Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Sözcüsü Sinop Milletvekili Nazım Maviş’in, Mardin Milletvekili Beritan Güneş Altın’ın 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde DEM PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NAZIM MAVİŞ (Sinop) – Sayın milletvekilimizin eleştiri içeren konuşmalarını dikkatle dinledik ancak hakaret içeren -tırnak içerisinde söylüyorum- “iğrenç politikalar” ifadelerini iade ediyoruz, kabul etmiyoruz Sayın Başkanım.
XII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143) (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Hikmet Yalım Halıcı...
Süreniz on dakikadır.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HİKMET YALIM HALICI (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bizleri izleyen kıymetli öğretmenlerimiz ve vatandaşlarımız; öncelikle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Geçtiğimiz yıl Anayasa Mahkemesi Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun bazı maddelerini bildiğiniz gibi, iptal etmişti çünkü hem o hem de şimdi görüşülmekte olan teklif öğretmenin fikir ve taleplerinin yok sayıldığı, öğretmenlik mesleğine kariyer basamağı getirerek çalışma barışını bozan bir içeriğe sahip. Önceden de şu anda da öğretmenlik mesleğinin ne olduğunu bilmeden kanun yapılıyor. Anayasa Mahkemesi kararı sonrası düzeltme yapılıp uygun teklifle gelineceğine hâlen daha Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun doğasına saldırılmakta, öğretmenin kendini geliştirme hakkı baltalanmakta, eğitim hakkını kullanan kişilerin nitelikli eğitimden yararlanma hakkı sakatlanmaktadır. Millî Eğitim Akademisinin teklifteki hâliyle kurulması öğretmen yetiştirmenin üniversitelerden alınarak Millî Eğitim Bakanlığına devredilmesine neden olacaktır. Öğretmen yetiştirmek üniversitelerin görevidir, Millî Eğitim Bakanlığı öğretmenlerin atandıktan sonra gelişimlerine yönelik eğitimler yapmalıdır. Teklif bu hâliyle aslında Millî Eğitim Bakanlığının lisans eğitimini tamamlayıp öğretmen olan bireylerin diplomasını yeterli görmediğini ortaya koymuştur. (CHP sıralarından alkışlar) Peki, siz her yere üniversite açmakla övünüyordunuz, neden bu kadar eğitim fakültesi ve üniversite açtınız? Neden eğitimin niteliğini yükseltmediniz? Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel bugün grup toplantısında aynen şöyle söyledi: “1 Milyon öğretmen yok sayılıyor.” 1 Milyon öğretmenin diplomasına maalesef kapkaç yapılıyor.
Yine bu teklifle, Millî Eğitim Akademisinde hazırlık eğitimine alınan öğretmenlere her ay 18650 gösterge rakamının memur maaş katsayısıyla çarpımı tutarında aylık ödeme yapılması düşünülüyor. Yürürlükteki memur maaş katsayısına göre bu 16.900 TL’dir. Bu artık herhâlde herkesin ortak kabulü, bir kişi bu parayla geçinebilir mi? Elbette bir insanın bu parayla geçinmesi mümkün değildir. Daha önce de belirttiğimiz üzere, öğretmen adayının hazırlık eğitimi, mevcut yaşamını terk etmesi durumunda onun için tam bir külfet hâlini alacaktır. Bakınız, geçtiğimiz hafta TÜRK-İŞ, açlık ve yoksulluk sınırını açıkladı; haziranda açlık sınırı 18.978 TL, yoksulluk sınırı 61.820 TL oldu.
Buradan soruyorum: Açlık sınırı altında yaşayan, ek iş yapmak zorunda kalan bir öğretmenimiz nasıl sağlıklı eğitim verebilir? Kirasını dahi ödeyemeyen bu yetişmiş kadroların çocuklarımızı en iyi şekilde geleceğe hazırlamalarını beklemek en başta onlara haksızlık, sonra da çocuklarımıza haksızlıktır. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bir ülkenin en güçlü olması gereken meslek grubu nasıl olur da ülkenin en yalnız bırakılmış ve yoksulluğa itilmiş meslek grubu olabilir? Asgari ücretin dahi altında maaş alan öğretmenlerin, yoksulluk girdabında fedakârca çalışan eğitimcilerimizin haklarını savunuyoruz; onlar, hepimizin çocuklarını yetiştirmek için uğraşıyor.
Bir düzenleme yapalım elbette ancak bu, iktidar kadrolaşmalarını amaçlayan, öğretmenleri bölen bu tip teklifler olmasın; öğretmenlerimizin maddi ve manevi hayatlarını, standartlarını yukarı taşıyan teklifler olsun diyoruz.
Kısacası, öğretmenlerin tamamı yoksulluk sınırı altında; siz öğretmenleri “sözleşmeli”, “ücretli”, “kadrolu” diye ayırımcılığa tabi tuttuğunuz için önemli bir bölümü de açlık sınırının altında. Yusuf Tekin’in, şu andaki Bakanın müsteşarlığında 2014 yılında 5580 sayılı Kanun’da değişiklik yapıldı. Bu tarihe kadar özel okul öğretmenlerine hiç değilse bir taban maaş veriliyordu fakat bir gece operasyonuyla iktidar partisi, sizler bu maddeyi kaldırdınız ve bu taban maaş uygulamasından vazgeçtiniz. Şimdi, özel okul öğretmenlerini açlık sınırı altında yaşamaya mahkûm ettiniz. Peki, komisyon sürecinde de bu konu sık sık gündeme geldi -Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası temsilcisi çok güzel bir konuşma yaptı, duygu dolu bir konuşma yaptı, partili partisiz herkesi etkiledi- neden bu teklifin içine bu taban maaş uygulamasını tekrar koymuyor Sayın Bakan? (CHP sıralarından alkışlar) Kendi kaldırdığı, kendi yaptığı hatayı neden telafi etmiyor, buradan bunu da sormak istiyorum çünkü şu anda 10 öğretmenden 9’u geçinemiyor; 7’si ise ek iş yapmak zorunda kalıyor. Peki, Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin nerede? Ortada yok. Bakın, Sayın Nazım Maviş “Bakana biraz saygınız olsun.” dedi biraz önceki konuşmasında; çok güzel. Bakan ne Komisyona ne de Genel Kurula geliyor, eğitimde dağ gibi sorunlar ortada ama kendisi ortalıkta yok. Sayın Bakanın Genel Kurula, seçilmiş milletvekillerine, öğretmenlere saygısı var mı ki bizden saygı bekliyor? (CHP sıralarından alkışlar) Öğretmenlerin bunca sorunu görüşülüyor ama Bakan ortada yok.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin 2018 yılında gerçekleştirilen PISA sınavlarında 466 olan ortalama okuma becerileri puanı 2022'de 456'ya düştü. PISA sonuçlarına göre, okuma alanında Türkiye'de 15 yaş grubu öğrencilerin yalnızca yüzde 1,9'u yüksek başarı seviyesini görebildi. 2018’de yüksek başarı gösterenlerin oranı 3,3’tü, OECD ortalaması ise 7,2. Eski Bakan, şimdiki Komisyon Başkanı Sayın Mahmut Özer “Her 100 öğrencisi olan okula rehber öğretmen atanacak.” dedi ama şimdiki Bakan Yusuf Tekin bundan vazgeçti. Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimden önce “Mülakat kaldırılacak.” dedi ama Yusuf Tekin “Hayır, mülakat yapılacak.” dedi. Böyle anlayış olur mu?
Kıymetli milletvekilleri, ben Sayın Mahmut Özer'e buradan teşekkür ediyorum, kendisi sözlerinin arkasında olduğunu samimiyetle Komisyonda dile getirmiştir. Bu iktidarın yanlış ve bilimden uzak eğitim anlayışı nedeniyle öğrencilerimiz artık okuduğunu bile anlayamıyor. Çocuklarımızın yüzde 40’ının yapılan araştırmalarda okuduğunu anlamadığı ortaya çıktı çünkü çağdaş, eşit, parasız bir eğitim yerine gerici, sadece parası olana özel ve yapboz bir sözde eğitim modeli var. Bazı çocuklarımız okulda açlıktan bayılmaya başladılar. Bakın, bunun sorumlusu mevcut iktidardır, Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’dir.
Değerli milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanının Atatürk'le sorunu nedir? Müfredatta Atatürk yok, kanun teklifinde Atatürk yok. Bugün 6’ncı maddeden çıkarılan Atatürk ilke ve devrimlerinin tekrar maddeye eklendiğini öğrendik. Peki, Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk neden maddeden çıkarılmıştı, neden bu maddenin içinde yoktu; bunu da buradan tekrar sormak istiyorum.
2018'de, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle rektörlük için en az üç yıl profesörlük yapmış olmak şartı kaldırılmıştı. Peki, kararnamenin ardından ilk rektör kim oldu biliyor musunuz? Şu andaki Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Ankara Hacı Bayram Üniversitesine henüz bir ay önce profesör olan Yusuf Tekin atandı. Öğretmenler yıllarını verecek, sınav üzerine sınava girecek, dirsek çürütecek, yaşamak için ek iş yapacak, özel okullarda asgari ücretin bile altında çalışacak, dağda, karda, çamurda, okulda yıllarını harcayacak ama Yusuf Tekin tek bir kararnameyle şak diye rektör olarak atanacak. Bu adalet midir? (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HİKMET YALIM HALICI (Devamla) – Bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun, bitirin lütfen.
HİKMET YALIM HALICI (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu yağmurun, sıcağın altında günlerdir öğretmenlerimiz hemen 200, 300 metre yakınımızda seslerini duyurmaya çalışıyorlar; EĞİTİM İŞ Sendikası, EĞİTİM SEN Sendikası, Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası. Yusuf Tekin Meclisi dinlemiyor, öğretmenleri dinlemiyor, akademisyenleri dinlemiyor, peki, kimi dinliyor? Sarayı dinliyor, tarikatları dinliyor, cemaatleri dinliyor. Yusuf Tekin'in bakanlığı bittiğinde arkasında liyakatsizlik, açlıktan bayılan öğrenci çocuklar, PISA raporlarında sonuncu olan bir Türkiye ve mülakatta hakkı yenen yüz binlerce öğretmen bırakmış olacak. Yusuf Tekin, millî eğitime en çok zarar veren Millî Eğitim Bakanıdır. Müdahale edilen öğretmenler Sayın Bakana haklarını helal etmiyorlar. Eğitim düzenini parçalayıp onları yokluğa mahkûm ettiğin için, öğretmenler arasında hiyerarşi oluşturduğun için ve mülakat ucubesiyle okulları mahvettiğin için öğretmenler sana “Yazıklar olsun!” diyor Sayın Bakan, “Yazıklar olsun!” (CHP sıralarından alkışlar) Bu nedenle de mücadelemizi sonuna kadar devam ettireceğiz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Halıcı.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Latif Selvi konuşacak.
Süreniz on dakikadır Sayın Selvi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA LATİF SELVİ (Konya) – Sayın Başkan değerli arkadaşlar; Öğretmenlik Mesleği Kanunu’nun teklifini gerçekleştirdik, Komisyon çalışmalarında gerekli müzakereleri yaptık, değerlendirmeleri yaptık, Meclis Genel Kuruluna sunduk, sizlerin takdirinizle müzakerelerini gerçekleştiriyoruz.
Değerli arkadaşlar, eğitim, dinamik bir alandır, sürekli yenileşme ister. Yenileşme çalışmalarını gerçekleştirmede gecikenler de eğitimde başarı çıtasını aşağı doğru çekerler. Onun için de bu dinamik alanda eğitime dair yapılması gereken şeyleri birlikte müzakere edeceğiz, sonucu itibarıyla yüce Meclisin takdirleriyle çıkardığımız kanunlar ve onlara bağlı yönetmelik ve diğer düzenlemelerle birlikte de uygulaması gerçekleşmiş olacak.
Değerli arkadaşlar, Türkiye her zaman eğitimle ilgili atılması gereken adımları atmış. 1973 yılında çıkarılan Milli Eğitim Temel Kanunu yıllar boyu eğitime dair önemli katkılar sunmuş. Zaman zaman kanunlarda, yönetmeliklerde yapılan düzenlemelerle de birtakım çalışmalar gerçekleşmiş ve o doğrultuda eğitim öğretim hizmetimizi sürdürüyoruz.
Değerli arkadaşlar, eğitimde, okullaşmada, derslik sayısında, öğretmen sayısında bugün artık OECD ortalamalarına geldik. Ancak unutmayalım ki eğitimde hiçbir zaman durağanlık söz konusu değil. Değerli arkadaşlar, Bangkok’ta katılmış olduğum bir eğitim kongresinde UNESCO Direktörü de vardı, orada dezavantajlı kesimlerin, mültecilerin, sığınmacıların vesaire eğitimi üzerine konuşmalarımız olmuştu. O konuşma çerçevesinde UNESCO Direktörü “Bütün dünyada 2030 yılına kadar öğretmenlik meslek kanunları çıkarılmalı ve artık öğretmenlik bir kariyer mesleği, bir ihtisas mesleği olmalı.” diye değerlendirmesini ortaya koydu, biz de tavsiye yazılarımızı yazdık demiştim. Baktığımız zaman, Türkiye 2004 yılında 1739 sayılı Kanun’un 43’üncü maddesine ek birtakım düzenlemeler yaparak ve tanımında da öğretmenliği “öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen” olarak tanımlamış ve ihtisas mesleği olarak da ifade etmiş. Ancak bu tabii ki 1739’a eklenmiş olan bir ifadeydi. Değerli arkadaşlar, bu doğrultuda 2006 yılında orada dercedilen maddelerden bir tanesi de bir sınavın yapılması, sınavla ilgili başvuracaklarda aranan şartlar ve sınavla birlikte birtakım hizmet içi eğitim çalışmalarını da yapmak suretiyle bir puanlama yapıp branş bazında belli kotalarla yapılan bir uygulamaydı. Yani uzmanlıkta toplam çalışanların yüzde 10'u, başöğretmenlikte ise yüzde 20'si uzman, başöğretmen olabilecekti. Değerli arkadaşlar, bu doğrultuda uygulama tesis edildi. O dönemde Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa Mahkemesine gitti, burada ayrıntıları var ama üç temel hususta Anayasa Mahkemesi iptal kullandı ve düzenleme istedi. Bunlardan bir tanesinde, yönetmelikle düzenlenen hususların kanundaki çerçevesinin oluşmadığıyla ilgili bir değerlendirme yaptı. Biri buydu, birinde kotayı kaldırdı, birinde de hizmet içi eğitimle ilgili faaliyetleri eşitlik ilkesine aykırı buldu, iptal etti. Bunun haricindeki sınavı, sınavın sonuçlarını da onayladı. Tabii ki yeni bir düzenleme de yapılmayınca Sendika Başkanı olduğum dönemlerde toplu sözleşme masasına da birçok defa bu konuyu götürdüm ben. Netice itibarıyla, Ziya Selçuk Bey'in Bakanlığı döneminde bir çalışma oldu, etraflı bir çalışma ama o kanunun çıkması mümkün olmadı. Daha sonra Mahmut Özer Bey'in Bakan olduğu dönemde bu konu ele alındı ve yoğun bir çalışma oldu, çerçeve bir kanun çıktı. Ben yaptırdığım incelemelerde, dünyada yeni kanun çalışması yapanların bir çerçeve düzenleme yaptığını ve daha sonra da bunun içinin daha detay bilgilerle ve düzenlemelerle doldurulduğunu görmüştüm. Buradan şunu söyleyeyim: O kanunun çıkması son derece önemliydi.
Değerli arkadaşlar, kamu çalışanları hizmet kolları itibarıyla çalışmalarını sürdürürler. “Farkı nedir?” derseniz, farkı, bu genel hizmet kolları itibarıyla çalışan arkadaşlarımızın o hizmet alanlarında bazı meslekler ihtisas mesleği. Mesela, sağlığın tamamı değil ama hekimler ihtisas mesleğidir. Mesela, teknik elemanların, teknik alandaki teknik hizmetler kolunda çalışanların hepsi ihtisas mesleği sahibi değil ama mühendisler ihtisas mesleği. Burada da eğitim öğretim hizmeti alanında öğretmenliğin bir ihtisas mesleği olması için bir çalışma oldu. Bu kanun çıktı, kanunda çok önemli düzenlemeler oldu: Ek göstergeler… 3600 ek gösterge orada düzenlendi. 1’er derece aldı arkadaşlarımız, uzman ve başöğretmenliğe erişim için bir sınav ve bu çerçevede bir düzenleme oldu fakat bu da Anayasa Mahkemesine Cumhuriyet Halk Partisi tarafından götürüldü. 12 madde de gitti, bunların içerisinde sınav yoktu yalnız, bu 12 maddeden aday öğretmenlerle uzman ve başöğretmen yani kariyer basamaklarıyla ilgili hususlarda belli çerçevede iptaller oldu, o iptal doğrultusunda yeni çalışma yapılması lazımdı, şimdi de yeni çalışma yapıldı.
Değerli arkadaşlar, hepinizin bildiği gibi, gelişi itibarıyla “Haberimiz yoktu.” denilse de herkesin kanunla ilgili gerekli çalışmaları yaptığını Komisyondan biliyoruz. Pek çok alandan da görüşler, fikirler alındığını da ifade etmiş olalım ancak, değerli arkadaşlar, bunlardan daha önemli olanı şu: Bu kanundaki düzenleme de -bu ayıp bir şey de değil, yanlış bir şey de değil- arkadaşlar, her düzenleme yargı denetimine açık olmalı. Mademki yargının bağımsızlığından söz ediyoruz, onun için de herkesin yargıya gitme… Yargıda bir düzenleme olmuşsa, o doğrultuda gerekli çalışmaların yapılıp mahkeme kararlarının, Anayasa Mahkemesi kararının veya Danıştay kararının gereğinin yerine getirilmesi gerekir. Bu doğrultuda da yeni kanun, arkadaşlar, ilave düzenlemelerle beraber ki öğretmenlerin atama, yer değiştirme, özlük hakları, ödev ve sorumlulukları, bunun dışında yine Akademinin kurulması ve eğitimi, bu doğrultuda Akademinin yapısıyla alakalı her birini değerlendirdiğimiz zaman önemli düzenlemeler içermektedir. Elbette hepimiz aynı görüşte olmayabiliriz ancak şunu söyleyelim arkadaşlar: Türkiye ilk defa öğretmen almıyor. Bugüne kadar, öğretmen alımlarıyla ilgili olarak değerlendirdiğimizde, hakkaniyetli bir düzenleme yapıldığını herkes görür. Burada da bir yanlışlık olursa o yanlışlıkla hep birlikte mücadele ederiz. Bir çocuğumuzun hakkının yenmesine hiçbirimiz razı olamayız; hak ettiği varsa hakkını alacağız, bunları da aynen söylüyoruz
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Kaldır o zaman mülakatı! Kaldırın mülakatı!
LATİF SELVİ (Devamla) – Ancak, arkadaşlar, burada bir noktanın altını çizmiş olalım: Üniversiteler akademik eğitimi verirler ama üniversitelerde yetişmiş olan arkadaşlarımızı şu anda Akademiyle ilişkilendirmemizin sebebi mesleki gelişimle alakalı bir husus. Bu konuda da bir eğitim verilecek ve eğitimini tamamladıktan sonra arkadaşlarımız görevlerine başlamış olacak.
Eğitim yöneticilerine ilk defa eğitim geliyor, bunlar son derece önemli. Yine, cezalarla ilgili düzenlemelerden zaman zaman şikâyetçi olan arkadaşlar oldu. Arkadaşlar, bunlardan hiçbiri yeni değil, bunlar adli yönden TCK’yle, idari yönden 657’yle ilintili olan hususlar yani aktarma düzenlemelerdir. Onun için de hiçbiri yeni bir çalışma değil, tanımları var hepsinin ve o tanımlar çerçevesinde işlem tesis edilecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, bitirin lütfen.
LATİF SELVİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, kanun gerçekten önemli düzenlemeler içeriyor. Bu hususta, ben özellikle Komisyona katılan muhalefet partisi milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Her birisini dikkatlice dinledik, oradan birtakım çıkarımlarımız da oldu, bazen bizim çok sorun olmayacağını düşündüğümüz veya bir sorun ürettiğini hiç değerlendirmediğimiz hususlarda arkadaşlarımızın dikkat çekmesi etkileyici oldu. Bu konuda düzenlemelerde birlikte çalışmanın bereketi diyelim buna ama bu meslek kanunuyla birlikte arkadaşlar, öğretmenler genel kamu sistemi içerisinde özel kanunu olan bir kariyer mesleğin mensupları oldular. Bu, 2022 yılında gerçekleşmişti, şimdi bunun çerçevesi daha da genişletildi, bu doğrultuda eğitim öğretim camiası için son derece önemli bir çalışma.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LATİF SELVİ (Devamla) – Hayırlı uğurlu olsun. Hepinizin desteğini bekliyoruz ve çalışmalarımızda başarılar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Selvi.
Gruplar adına konuşmalar bitmiştir.
Şahıslar adına ilk konuşma Tekirdağ Milletvekili Sayın Nurten Yontar’a aittir.
Süreniz beş dakikadır Sayın Yontar.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
NURTEN YONTAR (Tekirdağ) – Saat iki buçuk, “Maddelere geçeceğiz.” diyen iktidar vekillerinin sıraları doluydu, şu anda 20 kişi; çok çok ilgililer.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 143 sıra sayılı Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifiüzerine söz aldım, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yirmi iki yıllık AKP iktidarınızda 9 Millî Eğitim Bakanı değişti, geldi, gitti, her gelen, gidenin bütün yapmış olduğu işlemleri yok saydı. 16 kez eğitim sistemi değişti, şimdi 17’ncisini getiriyorsunuz ve yine değiştirmeye çalışıyorsunuz, eminim ki bu 18’e de gidecek ve olan gençlerimize oluyor, onların geleceğini çaldınız, umutlarını kararttınız, öğretmenlerimizin ve öğrencilerimizin hayatlarıyla oynuyorsunuz. Şimdi, içinde “öğretmen” tanımı olmayan Öğretmenlik Mesleği Kanunu’nuzu önümüze getirerek bu yetmezmiş gibi bir de içine Eğitim Akademisini sıkıştırdınız. Eğitim fakültelerinden mezun olanlar, fen edebiyat, ilahiyat, güzel sanatlar, teknik eğitim fakültelerinden mezun olanlar formasyon aldıktan sonra KPSS puanlarıyla atanabilir aday öğretmenlerdir. Şimdi, siz bu yeni kanunla bu aday öğretmenleri yok sayıyor, onlara öğretmen adayı olduklarını söyleyerek Eğitim Akademisine yönlendiriyorsunuz yani mülakatı yazılı hâle getiriyorsunuz. Dört yıllık bir eğitimden sonra öğretmen olan çocukları bir de siz iki yıllık bir Akademiye tabi tutup orada da 3 defa imtihana girip bu imtihanlarda başarılı olmasını istiyorsunuz ki bu gençlerimizi öğretmen sayın ve bunların bir yıllık sözleşme, üç yıldan bir yıla indirdiğiniz… Sözleşmeli öğretmen olarak sayılsınlar ve ondan sonra 657 sayılı Kanun’a geçsinler. Bu da yetmezmiş gibi eğitim fakültelerinin verdiği eğitimi yok saydınız. 1 milyona yakın aday öğretmenimizin diplomalarını bir kalemde siliyorsunuz. Yok saydığınız yeni öğretmenlerimizin bir de ailelerini düşünün. Ne kadar zorluklar içinde çocuklarını okutmaktalar. 15 Temmuz 2016 öncesi ağlayarak Türkiye’ye gelmesini istediğiniz, dershaneler sahibi, “hocamız” dediğiniz 15 Temmuz terör saldırılarından sonra da terör örgütü ilan ettiğiniz Fetullah Gülen’in eğitim sistemini bire bir taklit ediyorsunuz. Millî Eğitim Bakanlığının görevi doğrudan mesleğe yetiştirme değil yetiştirilen ve görev yapan tüm öğretmenlerin belli zaman aralığında eğitimini pekiştirecek, bilgilerini tazeleyecek, inovasyon katacak bir eğitim almalarını sağlamaktır. Bunun için Millî Eğitim Akademisi olabilir. Öğretmeni ücretli, sözleşmeli, uzman, başöğretmen, özel okul, devlet okulu öğretmeni olarak ayıramazsınız. Öğretmen öğretmendir, onları itibarsızlaştırmayın. Bizim de tek bir başöğretmenimiz var, o da Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Tasarruf tedbirleri yayınladınız fakat ilk bunu ihlal eden yine bu kanun teklifiniz oldu. Biz emekliden, asgari ücretliden, esnaftan, tüm halkımızdan tasarruf beklerken, 3,5 milyon emekli 10 bin liranın altında maaş alırken, 30 ilde kuracağınız Millî Eğitim Akademilerinin maliyeti bütçeyi ne kadar şişirecektir? Eğitim fakültelerini kapatarak bu binaları akademi olarak mı açacaksınız ya da yeni binalar satın alınacak veya kiralanacak mı? Akademide kimler eğitim verecek? Muammadır. Beğenmediğiniz eğitim fakültelerimizin değerli öğretim görevlileri mi kullanılacaktır ya da size biat edecek, tek tip öğretmen yetiştirecek protokoller kapsamında alacağınız öğretmenler mi ders verecektir?
“ÇEDES” adı altında, “STK” diye tariflediğiniz, dinî kuruluşlarla olan protokolleri reddediyoruz. Maneviyatı öğrenmek ve öğretmek ailelerle başlar. Maneviyatı öğrenmek ve öğretmek, Akademide bir kadrolaşma hareketi oluşturacak, dolayısıyla Cumhur İttifakı’na yakın olmayan öğretmenler ayıklanmaya tabi tutulacaktır. Öğretmenlik mesleği icra edilirken “başarılı” “başarısız öğretmen” olarak ayırt edilecek ve akademiye alınacak, bu da eğitimciler üzerinde mobbing oluşturacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun tamamlayın lütfen.
NURTEN YONTAR (Devamla) – Bu teklif, cumhuriyetçi, halkçı, aydın öğretmenleri tasfiye etmek ve kontrol etmek için hazırlanmıştır; yasama yetkisi vekillerin sorumluluk alanıyken vekiller tarafından hazırlanmamış ve Yusuf Tekin’in de itiraf ettiği gibi, Bakanlık koridorlarında hazırlanmıştır. Bu da Anayasa’ya ve Meclisin ruhuna aykırıdır.
Değerli milletvekilleri, Akademiden ziyade, eğitim fakültelerini, eğitim sistemini güçlendirmelisiniz. Bunun için de öğretmen okullarının acilen açılması gerekmektedir. Akademiden ziyade, okula aç giden milyonlarca öğrenciyi düşünmeli ve çocuklarımıza en azından bir öğün yemek verebilmesiniz. Akademiden ziyade, yıkılan okulların yerine yenilerini yapmalı ve artan nüfusa bağlı olarak daha fazlasını inşa etmelisiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NURTEN YONTAR (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.
İkili eğitimden, taşımalı eğitimden vazgeçilmeli, okul öncesi eğitim teşvik edilmelidir. Köy okullarını da acilen açmalısınız. Akademiden ziyade okulların temizliği, okul öğretmenlerimizin, okul personelimizin ve her şeyden önce çocuklarımızın güvenini sağlayabilmelisiniz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum, devam etmeyeceğim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yontar.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Sayın Vekilim, CHP sıraları da boş, siz de oraya bir şey diyecek misiniz? 11 kişiydi, siz çıkarken 11 kişiydi.
NURTEN YONTAR (Tekirdağ) – Sizi de gördük biraz önce, salonu doldurdunuz(!)
BAŞKAN – Şahıslar adına son konuşmacı Hatay Milletvekili Sayın Kemal Karahan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
KEMAL KARAHAN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin birinci bölümü üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bir toplumun ilerlemesinin en önemli dinamiği olan eğitimin temelinde tarih boyunca öğretmenler bulunmuştur. Nitelikli bir eğitim, öğretmen eğitiminden başlar. Öğretmen eğitimi öğretmenlik mesleği boyunca ve öğretmenliğin her basamağında desteklenmelidir. Öğretmenlik mesleği sürekli gelişme ve yenilenmeye ihtiyaç duymaktadır. Tüm ülkeler nitelikli öğretmen yetiştirme hususunda çeşitli politikalar ortaya koymuştur çünkü eğitim ve öğretimde nitelikli bir öğretmenin yerine geçebilecek hiçbir şey yoktur. Bu nedenle, öğretmenlerin hangi yöntemle seçilip nasıl bir programla yetiştirileceği, hangi esaslarla istihdam edileceği ve hizmet içinde eğitimin sürekliliğinin hangi yollarla sağlanacağının açıkça belirlenmesi önemlidir.
Sayın milletvekilleri, ülkemizde bugünkü anlamda öğretmen yetiştirme süreci Tanzimat Dönemi’nde başlamıştır. Tanzimat’la birlikte ilköğretimin zorunlu olması, bu amaca uygun olarak öğretmen okullarının açılmasını gündeme getirmiştir. Bu dönemden cumhuriyete kadar öğretmen yetiştirmek üzere 1848’de orta öğretmen okulu, 1868’de ilk öğretmen okulu, 1891’de yüksek öğretmen okulu, 1913'te ana öğretmen okulu açılmıştır. Sayın milletvekilleri, Tanzimat Dönemi’nde çeşitli isimlerle hizmet veren bu kuruluşlar Cumhuriyet Dönemi’nde “muallim mektebi” “öğretmen okulu” adıyla hizmet vermeye devam etmişlerdir. İlkokullara öğretmen yetiştirmek üzere 1940 yılında köy enstitüleri açılmış, 1946 yılında ise lise eğitimi üzerine iki veya üç yıllık eğitim sürelerine sahip eğitim enstitüleri kurulmuştur. 1982 yılına kadar hizmet veren eğitim enstitüleri yerini eğitim fakültelerine bırakmıştır.
Sayın milletvekilleri, bugün itibarıyla Millî Eğitim Bakanlığının 95 farklı öğretmenlik alanı bulunmaktadır. Her alan için istenilen eğitim şartları Talim ve Terbiye Kurulumuzca belirlenmiştir. Bu kadar geniş bir alanda öğretmen yetiştirmek elbette zor bir süreçtir. Öğretmenlik Mesleği Kanunu’nun temel amacı, öğretmenlerin atamalarının ve kariyer basamaklarında ilerlemelerinin ne şekilde olacağı ile haklarının, görevlerinin ve sorumluluklarının belirlenmesidir.
Sayın milletvekilleri, uzun yıllardan bu yana ihtiyaç duyulan Öğretmenlik Mesleği Kanunu ilk defa 2022 yılında kanunlaştı ancak söz konusu kanunun bazı maddeleri Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Bu nedenle, kanun revize edilerek yüce Meclisimize yeniden sunuldu. Kanun teklifiyle kurulması öngörülen öğretmen akademisinde, öğretmen adayları mesleğe hazırlanacak, öğretmen, yönetici ve diğer personelin mesleki gelişimi, kariyer basamaklarında ilerlemeleri ve görevde yükselmeleri için eğitim programları hazırlanacak, uygulanacak ve değerlendirilecektir. Akademide verilecek teorik ve uygulamalı eğitimle öğretmen yetiştirme sürecinin niteliği yükselecektir.
Sayın milletvekilleri, öğretmen adayları Akademiye KPSS puan üstünlüğüne göre kabul edilecek, eğitim süresi her biri on, on dört hafta arasında olan 4 dönemi kapsayacak, eğitim fakültelerinden mezun olanlar için bu süre 3 dönem olarak uygulanacaktır. Hazırlık eğitimini başarıyla tamamlayan her öğretmen adayının atanması gerçekleştirilecektir. Düzenlemede öğretmenlerin şiddetten korunmasına yönelik hükümler de yer alıyor. Bu hükümlerle öğretmenlere karşı işlenen suçlarda verilecek cezalar yarı oranında artırılacak ve hapis cezasının ertelenmesi hükümleri uygulanmayacaktır. Kanun teklifinin yasalaşması hâlinde, mevcut öğretmenler yirmi yıllık hizmetlerini tamamladıklarında başöğretmen olabilecekler, böylelikle başöğretmen tazminatından da yararlanacaklardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu itibarla görüşülmekte olan Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin başta öğretmenlerimiz olmak üzere, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, kıymetli meslektaşlarımı ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 02.44
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 02.52
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Sibel SUİÇMEZ (Trabzon), Muhammed ADAK (Mardin)
----- 0 -----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100'üncü Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
143 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yok.
Ertelenmiştir.
Gündemimizde başka bir iş bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 10 Temmuz 2024 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Herkesin emeğine sağlık.
Kapanma Saati: 02.53
[(*)] Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen (8/35, 36, 37, 38, 39, 40) esas numaralı Genel Görüşme Önergeleri tutanağa eklidir.
[(*)] 143 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
[(*)] Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.