TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
101’inci Birleşim
10 Temmuz 2024 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- YOKLAMALAR
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Konya Milletvekili Mehmet Baykan’ın, 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası’na ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Ordu Milletvekili Naci Şanlıtürk’ün, Ordu’da yaşanan sel felaketine ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Ordu Milletvekili Seyit Torun’un, fındık taban fiyatlarına ve Ordu’nun sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Tokat Milletvekili Cüneyt Aldemir’in, etkili olan şiddetli yağışlar nedeniyle Tokat’ta ekili arazilerin büyük zarar gördüğüne ilişkin açıklaması
2.- İstanbul Milletvekili Şengün Karslı’nın, Dünya Hukuk Günü’ne ilişkin açıklaması
3.- Antalya Milletvekili Sururi Çorabatır’ın, işlevsiz kalan havalimanları ve bazı havalimanlarının akıbeti hakkında bilgi sahibi olmak için Ulaştırma Bakanına sorduğu sorulara ilişkin açıklaması
4.- Konya Milletvekili Mustafa Hakan Özer’in, 31 Mart yerel seçimleri sonrası muhalefet belediyelerinde nedensiz ve sebepsiz işten çıkarmalara şahit olunduğuna ilişkin açıklaması
5.- Kayseri Milletvekili Dursun Ataş’ın, TÜİK’in sır gibi sakladığı enflasyon sepeti madde fiyatlarına ilişkin açıklaması
6.- Amasya Milletvekili Reşat Karagöz’ün, Amasya’nın Göynücek ilçesine bağlı Çaykışla, Tencirli, Kafarlı ve İkizyaka köylerinde şiddetli sağanak yağışın etkili olduğuna ilişkin açıklaması
7.- Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı’nın, AKP iktidarının sözde tasarruf tedbirleriyle CHP’li belediyeleri durdurmaya çalıştığına ilişkin açıklaması
8.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, Ali İsmail Korkmaz’ın ve Gezi’de yitirilen tüm canların hayallerini ve umutlarını gerçekleştirmek için sonuna kadar mücadele edeceklerine ilişkin açıklaması
9.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Adana PTT Başmüdürlüğünde bir taşeron şirkete bağlı çalışan işçilerin isyan ettiğine ilişkin açıklaması
10.- Kayseri Milletvekili Sayın Bayar Özsoy’un, geçen hafta Kayseri’de meydana gelen üzücü olaylara ilişkin açıklaması
11.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, TÜİK’in sır gibi sakladığı enflasyon sepeti madde fiyatlarına ilişkin açıklaması
12.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Sait Yaz’ın, insanın nasıl olması gerektiğine ilişkin açıklaması
13.- Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen’in, Çaldağ nikel madenindeki faaliyetlerin yeniden başlamasına ilişkin açıklaması
14.- İstanbul Milletvekili Yahya Çelik’in, Srebrenitsa katliamının 29’uncu yılına ilişkin açıklaması
15.- Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan’ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın NATO Liderler Zirvesi’nde Filistin halkına yönelik katliamları gündeme getireceğine ilişkin açıklaması
16.- Hakkâri Milletvekili Onur Düşünmez’in, iradeye saygı yürüyüşünü 8 Temmuzda Hakkâri’de coşkuyla sonlandırdıklarına ilişkin açıklaması
17.- Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in, Ordu’nun Perşembe Yaylası’na 4’üncü grup maden ruhsatı verilmesine, Akkuş Argın Yaylası’nın da turizm alanından çıkarılmasına ilişkin açıklaması
18.- İstanbul Milletvekili Kezban Konukçu’nun, İzmir’de AKP’li Menemen Belediyesinde işten atılan işçilerin eylemlerini sürdürdüklerine, Gebze Dilovası’nda Arteche işçilerinin kansere yakalandıklarına ve Manisa Akhisar Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan ABP TDS Mühendislik AŞ’de işten atılan işçilere ilişkin açıklaması
19.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, işe başlangıçlarda gerekli tüm testlerin devlet hastanelerinde ücretsiz bir şekilde yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
20.- Mersin Milletvekili Perihan Koca’nın, kadının soyadına yönelik Anayasa’ya aykırı yasa teklifinin derhâl geri çekilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
21.- Şanlıurfa Milletvekili Dilan Kunt Ayan’ın, idari gözlem kurullarının keyfî kararlarına ilişkin açıklaması
22.- Antalya Milletvekili Aykut Kaya’nın, Antalya’nın Finike ilçesinde Millî Emlaka ait arsaların ihaleye çıkarılmadan TOKİ’ye devredilmesine ilişkin açıklaması
23.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Aşıla’nın, Mehmet Şimşek’in vergi alacağı hedef kitleyi iyi belirlemesi gerektiğine ilişkin açıklaması
24.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, Saadet ve Gelecek Grubu olarak Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’ne dair milletin hassasiyetlerini paylaşıp sonuna kadar verecekleri önergelerle buna dair itirazlarını kayda düşürmüş olacaklarına, İnsan ve Özgürlük Partisi Eş Genel Başkanı Ahmet Kaya’nın durumuna ve devletin demokratik haklarını kullanarak siyaset yapan kişilerin mutlaka ama mutlaka önünü açması gerektiğine ilişkin açıklaması
25.- İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu’nun, Ali İsmail Korkmaz’ın ölüm yıl dönümüne, Dünya Hukuk Günü’ne, Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’ne, eğitimin yapboza çevrildiğine, Millî Eğitim Akademisi binasına ve kanun teklifinde sadece öğretmene şiddet ilgili konulan maddeyi takdir ettiklerine ilişkin açıklaması
26.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Türkiye Uzay Ajansı tarafından Millî Uzay Programı kapsamında yürütülen projelerden ilk Türk astronotun uzaya gönderilmesine, İMECE’ye, TÜRKSAT 6A’ya, Ay yüzeyine millî teknolojilerle gezen bir araç gönderilmesine ve fırlatma tesisi altyapısının oluşturulmasına; Dünya Hukuk Günü’ne, emperyalistlerin ve ülkedeki iş birlikçilerinin Türkiye’ye saldırmak için kullandıkları aparatlardan “Freedom House” adlı sözde sivil toplum kuruluşuna ve yayımladığı Dünya Özgürlük Raporu’na ilişkin açıklaması
27.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Ali İsmail Korkmaz’ın katledilmesinin 11’inci yıl dönümüne, Resmî Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Diyarbakır Valiliğine atanan Vali-Mülkiye Başmüfettişi Murat Zorluoğlu’na, hapishanelerde yemekten zehirlenme vakalarının son zamanlarda sıkça görüldüğüne, Kocaeli 1 Nolu Cezaevinde kalan Leyla Kazak’a ve güvenlik gerekçesiyle mahpusların cenazeye katılma haklarının ihlal edilmesinin asla kabul edilemeyeceğine ilişkin açıklaması
28.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, ülkede giderek derinleşen ağır bir ekonomik kriz yaşandığına ve bu krizin bedelini milyonların yoksullaşarak ödemek zorunda kaldığına; büyük umutlarla gelen Mehmet Şimşek’in uygulamalarına ve Türkiye’de kredi kartına taksit uygulanmasıyla ilgili görüşüne, TÜİK Başkanının açıklamalarına, TÜİK’in açıkladığı işsizlik rakamına, kök maaşı 8 bin lira olan emeklilere zam yapılacaksa bir an önce yapılması gerektiğine, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen tasarruf tedbirleri paketine, Ali İsmail Korkmaz’a ve bir daha böyle cinayetler olmasın diye bunların aydınlatılması için ne gerekiyorsa yapacaklarına ilişkin açıklaması
29.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, dört yıl önce bugün Ayasofya’nın açıldığına ve Mescid-i Aksa’nın da özgürleşeceğine inandıklarına, İsrail’in 7 Ekimde başlatmış olduğu soykırımın bütün şiddetiyle devam ettiğine ve Han Yunus kentinde Filistinlilerin sığınmış olduğu okula yaptığı saldırıya, tüm dünyada bu soykırımın karşısında duran herkesi selamladığına, Cumhurbaşkanının küresel sistemin duymadığı bu zulümleri her platformda haykırmaya devam ettiğine, İsrail’in hukuk tanımayan tutumunun dünyayı üçüncü dünya savaşının eşiğine getirdiğine ve başkenti Kudüs olan bağımsız Filistin devleti kuruluncaya kadar Filistin mücadelesinin yanında olacaklarına ilişkin açıklaması
30.- Tekirdağ Milletvekili Nurten Yontar’ın, halkın özgür haber alma hakkı doğrultusunda SGK düzenlemesinin iptalini ve posta ücretlerinin basına özel belirlenmesini beklediklerine ilişkin açıklaması
31.- Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan’ın, çıkarılan 950 kişilik kadroya BESYO mezunu antrenörlerin alımlarının bir an önce gerçekleşmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması
32.- Çorum Milletvekili Mehmet Tahtasız’ın, Çorum ve diğer tüm illerde doludan zarar gören çiftçiler için yapılması gerekenlere ilişkin açıklaması
33.- Gaziantep Milletvekili Melih Meriç’in, devlet üniversitelerinde çalışan idari personelin tayin hakkının olmamasına ilişkin açıklaması
34.- Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan’ın, DEDAŞ’ın Şanlıurfa ve bölge için büyük bir sorun olduğuna ilişkin açıklaması
35.- Kocaeli Milletvekili Mühip Kanko’nun, engelli vatandaşlar için sağlanan ÖTV muafiyetli araçlardan vergi almanın hesaplarının yapıldığına ilişkin açıklaması
36.- Yalova Milletvekili Tahsin Becan’ın, Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve Bakanın Meclise gelmeye dahi tenezzül etmediğine ilişkin açıklaması
37.- Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara’nın, Dörtyol ilçesindeki Yolbulan Metal Fabrikası işçilerinin grevine ilişkin açıklaması
38.- Iğdır Milletvekili Yılmaz Hun’un, krizden çıkmaya çalışılan iktidarın acı reçeteyi sadece emekçi halka uyguladığına ve gümrük kapılarının halkın faydalanabileceği şekilde düzenlenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
39.- Uşak Milletvekili Ali Karaoba’nın, Adalet Bakanlığı başta olmak üzere tüm devlet görevlerindeki mülakatın bir an önce kaldırılması gerektiğine ilişkin açıklaması
40.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu’nun DEM PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
41.- Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu’nun, Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
42.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan’ın DEM PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
43.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu ile Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
44.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
45.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
46.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, Türkiye’nin Suriye politikasının yol açtığı sorunların çözümüne ilişkin açıklaması
47.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Türkiye’nin Suriye politikasının yol açtığı sorunların çözümüne ilişkin açıklaması
48.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve temel yaklaşımlarının Suriye’de güçlü, üniter bir yapının kurulması olduğuna ilişkin açıklaması
49.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Emin Önen’in DEM PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
50.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması ile Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
51.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
52.- İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu’nun, Ege Üniversitesi Öğrenci Köyü aidatlarındaki artışa ilişkin açıklaması
53.- Bolu Milletvekili Türker Ateş’in, Düzce Belediye Başkanı Faruk Özlü’nün talihsiz açıklamalarına ilişkin açıklaması
54.- Konya Milletvekili Mehmet Baykan’ın, gündem dışı yaptığı konuşması sırasında Şanlıurfa Milletvekili Dilan Kunt Ayan’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
55.- Muğla Milletvekili Gizem Özcan’ın, yerel yönetimlerin konaklama vergisinden hiç pay alamadığına ilişkin açıklaması
56.- İstanbul Milletvekili Suat Özçağdaş’ın, Burdur Milletvekili Adem Korkmaz’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
57.- İzmir Milletvekili Ümit Özlale’nin, Burdur Milletvekili Adem Korkmaz’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
58.- Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez’in, ülkede iktidar hariç herkesin mülakatın kaldırılması konusunda hemfikir olduğuna ilişkin açıklaması
59.- Samsun Milletvekili Murat Çan’ın, TÜİK’in işsizlik verilerine ilişkin açıklaması
60.- Antalya Milletvekili Şerafettin Kılıç’ın, dün Bosna’da yaşananların çok daha fazlasının bugün Gazze’de yaşandığına ilişkin açıklaması
61.- Gaziantep Milletvekili Hasan Öztürkmen’in, Millî Eğitim Bakanlığının tarikatlara, cemaatlere bağlı vakıflarla yaptığı protokoller çerçevesinde açılan yaz okullarına ilişkin açıklaması
62.- Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, boğularak hayatını kaybeden 23 yaşındaki çoban Yakup Eren’e ve yağışlar sebebiyle yaşanan kayıplara ve zararlara ilişkin açıklaması
63.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, saatin tam 21.00 olduğuna, “Geçinemiyoruz!” diyen herkesi ayağa kalkmaya ve ışıklarını yakıp söndürmeye davet ettiğine ilişkin açıklaması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Başkanlıkça, Mardin Milletvekili Beritan Güneş Altın’ın, 10/7/2024 tarihinde Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin önerge yazısı (4/65)
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Saadet Partisi Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya tarafından, kömür madenciliğinin çevre sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılması amacıyla 10/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Temmuz 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- İYİ Parti Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu tarafından, Türk hukuk sisteminde iddianamelerin hazırlanmasının gecikmesi veya geciktirilmesi, duruşmalarda görülen manidar tablolar, kamu vicdanının haklı beklentisi olan gerçek adaletin tecellisiyle ilgili endişelerin ve adil yargılanmayla yargılanma adına bütün bu soruların ve gerçeklerin araştırılması amacıyla 10/07/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Temmuz 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- DEM PARTİ Grubunun, Grup Başkan Vekili Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Sezai Temelli tarafından, Türkiye’nin yanlış Suriye politikasının yol açtığı sorunların ve çözüm yollarının araştırılması amacıyla 10/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Temmuz 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
4.- CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın ve arkadaşları tarafından, Boğaziçi Üniversitesinde yaşanan akademik ve yönetimsel tahribatın araştırılması amacıyla 10/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Temmuz 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan’ın, Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Emin Önen’in DEM PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VIII.- SEÇİMLER
A) Komisyonda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143)
X.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder’in, Bakanın kanun teklifi görüşmelerinde Genel Kurulda neden bulunamayacağına ilişkin konuşması
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder’in, bir vekilin ya da bir grubun rızası ya da talebi olmadan telefonla görüntüsünün alınmasının doğru bir yaklaşım olmadığına ve buna bütün vekillerin azami özeni göstermesini rica ettiğine ilişkin konuşması
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ankara Milletvekili Deniz Demir'in, 9 Temmuz 2018'den 2023 yılına kadar Cumhurbaşkanına hakaret suçundan açılan davalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un cevabı (7/13089)
2.- Adana Milletvekili Ayhan Barut'un, 2-6 Haziran 2024 tarihlerinde Çukurova bölgesinde aşırı sıcak havadan kaynaklanan afet nedeniyle yaşanan tarımsal ürün kaybına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı'nın cevabı (7/13189)
3.- Şanlıurfa Milletvekili Ferit Şenyaşar'ın, veteriner sağlık teknisyeni atamalarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı'nın cevabı (7/13194)
4.- Diyarbakır Milletvekili Ceylan Akça Cupolo'nun, 2023 yılında gerçekleştirilen kozmetik cerrahi müdahaleler çerçevesinde başlatılan soruşturmalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un cevabı (7/13240)
10 Temmuz 2024 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa BİLİCİ (İzmir), Muhammed ADAK (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası münasebetiyle söz isteyen Konya Milletvekili Sayın Mehmet Baykan’a aittir.
Buyurun Sayın Baykan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Uğultular)
BAŞKAN – Arkadaşlar, ilk hatibin konuşması hep araya gidiyor; lütfen uğultu yapmayalım, dinleyelim.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Konya Milletvekili Mehmet Baykan’ın, 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası’na ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET BAYKAN (Konya) - Sayın Başkanım, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; Euro 2024 Futbol Şampiyonası’nda Millî Takım’ımızın elde ettiği başarıyla ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bizlere yaşattıkları heyecan ve gurur için başta futbolcularımızı, Türkiye Futbol Federasyonu teknik kadrosunu ve emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. Bizim Çocuklar, sizlerle gurur duyuyoruz! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Cumartesi günü Hollanda karşısında muhteşem bir mücadeleye rağmen istediğimiz ve beklediğimiz skora ulaşamayarak turnuvaya veda etmek zorunda kaldık.
Tabii, “Futbol, sadece futbol değildir.” sözünü katıldığımız her turnuvada iliklerimize kadar hissettik. Bu turnuvada da tahminlerin ötesinde başarı sergileyen millîlerimiz Avusturya maçında aldığı zafer sonrası tüm dünyanın dikkatini çekmiş ve gözler Türk Millî Takımı’na çevrilmişti ancak ne var ki sudan sebeplerle, Merih Demiral’in yaptığı bozkurt işareti üzerinden, başta Almanya İçişleri Bakanı ve siyasi çevrelerin konunun amacı dışına çıkarılarak millîlerimizi psikolojik olarak baskı altına almaya çalışmaları ve bu bağlamda UEFA marifetiyle futbolcumuzun cezalandırılması bunun bir örneğidir. Kaldı ki müsabaka sonrası Merih Demiral’ın yaptığı bozkurt hareketi, binlerce yıldır var olan ve bugün dahi tüm Türk devletleri tarafından kullanılan bir işaret olarak, Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulduğundan bugüne hayatın farklı alanlarında kendini göstermiştir. Siyasetin bir spor müsabakasına bu denli müdahil olduğu bir uluslararası turnuva zannediyorum ki hiç olmamıştır. Kendi kanunlarında, içtihatlarında dahi herhangi bir suç unsuru bulunmamasına rağmen Almanya'nın bu çıkışı, işte “Futbol, sadece futbol değildir.” sözünün tam da karşılığıdır.
UEFA, daha önce, Sırplar tarafından Boşnak Müslüman aileler öldürüldükten sonra serçe ve yüzük parmaklarının kesilmesinin simgesi olarak kullandıkları vahşet dolu sözde selam çeşidi olan çetnik selamı sebebiyle Sırp futbolculara ya hiç ceza vermemiş ya da para cezasıyla geçiştirmiştir. Yine, taraftarlara edep dışı hareketlerde bulunan İngiliz futbolcuya bir yıl ertelemeli ceza verilmiştir. Bir başka olay, 2019 yılında Fransa karşısında oynadığımız futbol müsabakasında, millî futbolcumuz Kaan Ayhan’ın gol sevincini asker selamı olarak göstermiş olması ve ne tesadüftür ki Fransız siyasilerin baskıları sonucu UEFA tarafından futbolcumuza ve takım arkadaşlarına ceza verilmiş olması da örneklerden bir tanesidir. Oysaki daha önce Dünya Kupası finalinde, Fransız futbolcu kupa töreninde Macron’a karşı asker selamı vermiş ancak ne soruşturma açılmış ne ceza almıştır. İşte, birçok örnek, çifte standart uygulamasının ve bunun arsızca yapılmasının anlatımına yeterlidir.
Tabii, tüm bu yaşananlar bizi şaşırtmadı. Asıl dikkatlerinizi çekmek istediğim yer, içimizde olanların, bu toprağın insanlarının, bu ülkede yaşayan bazı kesimlerin tavırları olmuştur. İşi siyasete getirmek istemem ancak öyle şeyler duyduk, öyle şeyler gördük ve yaşadık ki şu turnuva süresince UEFA’nın yaptığının yanında hiç kaldı. Bu Parlamentoda görev yapan biri çıktı, rakibimizi destekledi; bir kesim, televizyon programlarında ülkemizin attığı golle sessizliğe gömüldü. Yine, bir başkası utana sıkıla âdeta teğet geçerek uğradığımız haksızlıktan bahsetti. Biliyoruz ki bu söylemler, bu davranışlar büyük bir baskının eseri. Biliyoruz ki bu topraklara gönül bağı olan, vicdan bağı olan, tarih bağı olan herkes Türk Millî Takımı’nın başarılarıyla sevindi, gurur duydu, maçları heyecanla seyretti fakat bu davranışların büyük bir baskının eseri, enselerinde hissettikleri nefesin, hesap verecekleri yerlerin ağır baskısı sonucu yapılan davranışlar olduğunu çok iyi biliyoruz. Gölgesinde yaşadıkları bayrağa, üzerine bastıkları toprağa, ekmeğini yedikleri bu sıralara karşı içinde oldukları tutum, kuklacılarına şirin görünme, yaranma, sözde itibar devşirmenin beyhude çabasından öteye geçmese de bunu yapmak zorunda olduklarını, aksi hâlde hesap vermek zorunda kalacaklarını biliyorlar. Bu ülkenin dindarları, bu ülkenin milliyetçileri, solcuları, sosyalistleri karanlık dönemlerde ezilmeye çalışıldı. Tabutluklarla sınandılar, işkencelerle tanıştılar, camileri depo, ahır yapılıp partileri kapatıldı, kılık kıyafetleriyle uğraşıldı, cezaevlerinde onurlarıyla oynandı, bu ülkenin gençleri “Bir sağdan, bir soldan.” diyerek idam edildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – Mehmet Bey, federasyon kaç kişiyi, kaç lira maliyetle götürdü?
BAŞKAN – Buyurun, bitirelim lütfen.
MEHMET BAYKAN (Devamla) – Bu ülkenin Türkleri, Kürtleri sürgünler yaşadı. “Dil devrimi” adıyla gök konuksal kadın sınamalarına tabi tutuldu ya da Türkçe bilmeyen anneler cezaevlerinde çocuklarıyla Kürtçe konuşmaktan alıkonulmaya çalışıldı. Bu ülkenin insanları mezhep, ırk, din ayrışmasına tabi tutulmaya çalışıldı ama hiç kimse devletine küsmedi, eline silah alıp dağa çıkmadı ve hiç kimse, yine hiç kimse Beşiktaş'tan, Galatasaray'dan, Fenerbahçe'den, Trabzonspor’dan hele hele Türk Millî Takımı’ndan hiç vazgeçmedi, rakibinin tarafında olmayı hiç düşünmedi, hainler ve onlara yancılık yapanlar hariç.
DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) – Hain sizsiniz.
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – Mehmet Bey, kaç liraya mal oldu…
MEHMET BAYKAN (Devamla) – Federasyona sorun Sayın Milletvekilim onu.
İşte, bahsettiğim kesimlere akıl ve yön verenler, toplumu her zaman farklılıklarından ötürü ayrıştıranlar bugün de ülkemizin gururu, Bizim Çocuklar üzerinden ülkeyi kutuplaştırma derdindeler.
DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) – Kutuplaştıran da sizsiniz, bölen de sizsiniz, ayrımcılık yapan da sizsiniz.
MEHMET BAYKAN (Devamla) – Rahat olun, Millî Takım’ımız başarılarını devam ettirecektir diyorum, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baykan.
Gündem dışı ikinci söz, Ordu’da yaşanan sel felaketi hakkında söz isteyen Ordu Milletvekili Sayın Naci Şanlıtürk’e aittir.
Buyurun Sayın Şanlıtürk. (MHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
2.- Ordu Milletvekili Naci Şanlıtürk’ün, Ordu’da yaşanan sel felaketine ilişkin gündem dışı konuşması
NACİ ŞANLITÜRK (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen necip Türk milletini saygılarımla selamlıyorum.
Öncelikle, bize çeyrek final heyecanı yaşatan Türk Millî Futbol Takımı’nı tebrik ediyorum, Merih kardeşime de buradan selamlarımı iletiyorum.
Değerli milletvekilleri, 7 Temmuz Pazar günü ilimizde yoğun yağan yağışlar sele dönüşmüştür; özellikle Çaybaşı, İkizce ilçelerimizde su baskını, heyelan ve hasara neden olmuştur. Çaybaşı ilçemizin Çay Mahallesi’nde 83 yaşındaki bir teyzemiz sel sularına kapılarak 3 kilometre sürüklenmiş ve hayatını kaybetmiştir. Öncelikle, hayatını kaybeden Hatice Kocakoç teyzemize Allah'tan rahmet diliyorum, selden etkilenen tüm hemşehrilerimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Türkiye’mizin çeşitli illerinde de Samsun’da da Muş’ta da sel felaketi olmuştur. Bu selden etkilenen tüm vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Yine, Muş ilimizde selde hayatını kaybeden 20 yaşındaki Nazar Karataş kızımıza da Allah'tan rahmet diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda küresel ısınmayla birlikte yaz aylarında Karadeniz Bölgesi’nde ve ilimizde ani sağanak yağışlar sele dönüşmektedir. Son on yıl içerisinde ilimizde 305 afet yaşanmıştır, 7 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. 2016 yılı 6 Temmuzda yaşanan selde Perşembe ilçesinde kaybolan 2 vatandaşımıza hâlâ ulaşılamamıştır. Son yağışlarda iki saat içerisinde metrekareye yaklaşık 186 kilogram yağmur düşmüştür. Bu yağışlar birçok ilçemizde heyelan, toprak kayması, su baskını, dere ve ırmak taşmasına sebep olmuştur. Yerelde Büyükşehir Belediyemiz, ilçe belediyelerimiz ve Valiliğimizin aldığı önlemler sayesinde selin vereceği muhtemel zararlar en aza indirgenmiştir. Bu yağışlar yol, su, kanalizasyon başta olmak üzere bölgedeki altyapılara zarar vermiştir. Bu zararların telafi edilebilmesi için özellikle İkizce, Çaybaşı, Akkuş, Gürgentepe, Çamaş, Kabadüz, Fatsa ve Büyükşehir Belediyemize kaynak aktarılarak bu selin verdiği hasarın en kısa sürede giderileceğine olan inancımız tamdır; devletimiz büyüktür, bu yaraları en kısa sürede saracaktır.
Bölgedeki olası afetlerin önüne geçilebilmesi için Devlet Su İşlerinin sorumluluk sahasında olan derelere tresubat tutucu sel kapanlarının yapılması, ihalesi yapılan Altınordu Bülbül Deresi üzerindeki köprünün, Altınordu Civil Deresi’nde yıkılan tahkimat duvarlarının, Ünye Tabakhane Deresi’nde yıkılan tahkimat duvarlarının Altınordu Melet Irmağı’ndaki OSKİ’nin su isale hattının geçtiği, geçen yılki selde zarar gören dere boyunca tahkimat duvarlarının yapılabilmesi için bu işlere gerekli ödeneklerin aktarılarak bir an önce bitirilmesi gerekmektedir; aksi takdirde bu aylarda oluşabilecek ikinci bir selin şehir merkezlerinde daha büyük yıkıma neden olacağı endişesi yaşanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilimizin ulaşım altyapısının sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için ilimizde 24 tane kara yolu projesinin bitirilmesi gerekmektedir. Özellikle çevre yolunun 2’nci etabının ve Şehir Hastanesinin bağlantı yollarının, Ordu-Kabadüz-Çambaşı yolu, Ordu-Gölköy yolu başta olmak üzere devam eden kara yolu projelerine gerekli ödenekler aktarılarak bir an önce bitirilmelidir.
Yine, Aybastı Perşembe Yaylamızdaki dünyaca ünlü mendereslerin bulunduğu alanın hemen yanı başına maden ruhsatı verilmiştir. İlimizdeki mera komisyonu da bu maden ruhsatına maalesef olumlu görüş bildirmiştir. Tarihî ve turizm alanı olarak dünya mirası sayılabilecek bu alanda verilen ruhsat kararının tekrar gözden geçirilerek iptal edileceğine inanıyoruz. 800 bin nüfusun yaşadığı, yaz aylarında ise nüfusu 2,5 milyonun üzerine çıkan Karadeniz’in incisi güzel ilimizin yüz ölçümünün yüzde 74’ünün maden alanı olarak ruhsatlandırılmasına bir anlam verememekteyiz.
Değerli milletvekilleri, 1991 yılında turizm merkezi ilan edilen Ordu ilimizin Akkuş ilçesinde, ilçe merkezine 3 kilometre mesafedeki 1.650 rakımlı Argan Yaylası, son yıllarda yapılan yatırımlarla bölgenin önemli bir turizm merkezi hâline gelmiştir. Kış etkinliklerinin yanı sıra birçok turizm amaçlı aktivitelerin yapıldığı Argan Yaylası'na son yıllarda Ordu Büyükşehir Belediyemiz ve Akkuş Belediyemiz, doğal dokuyu bozmadan gölet, çay evleri ve seyir terasları gibi turizm yatırımları kazandırmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
NACİ ŞANLITÜRK (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.
Ünye-Akkuş-Niksar kara yolu güzergâhındaki Argan Yaylası, Türkiye'de ilçe merkezine, kara yoluna ve denize en yakın yaylalardan biridir. Ordu ilimizin yanı sıra Samsun, Giresun, Tokat, Sivas ve Amasya gibi komşu illerden de misafirleri ağırlamaktadır. Görsel ve yazılı basınla sosyal medyada güzellikleri öne çıkarılan, tanıtımlarının yapıldığı Argan Yaylası'nın yeniden turizm merkezi ilan edilmesini talep ediyoruz.
Yine, ilimizdeki şehir hastanesinin bir an önce bitirilmesi gerekmektedir. Şehir hastanesi ikmal ihalesi de bir an önce yapılarak ilimizde yaşanan sağlık sorunlarının önüne geçilecektir. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum Başkanım. (MHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şanlıtürk.
Gündem dışı üçüncü söz, fındık taban fiyatları ve Ordu'nun sorunları hakkında söz isteyen Ordu Milletvekili Sayın Seyit Torun’a aittir.
Buyurun Sayın Torun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
3.- Ordu Milletvekili Seyit Torun’un, fındık taban fiyatlarına ve Ordu’nun sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
SEYİT TORUN (Ordu) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri, ekranları başındaki sevgili vatandaşlarımız; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu kürsüden birçok defa fındıkla ilgili konuştuk, bölge milletvekillerimiz konuştu, biz defalarca konuştuk, benden önceki Ordu milletvekilleri bununla ilgili kanun teklifleri verdi; birçok kez gündeme geldi ama fındıkçının derdi bir türlü bitmedi, bu yıl da hasata yaklaştığımız şu süreçte diğer tarım ürünlerinin başına gelen bizim de başımıza gelsin istemiyoruz. Çay üreticisi maalesef perişan, buğday üreticisi perişan ama aynı perişanlığı biz de yaşamak istemiyoruz çünkü Karadeniz insanı gerçekten o yoğun coğrafi koşullarda bir ürün üretiyor ve fındık makineli tarım değil, fındık tamamen emek gücüyle üretilen bir ürün; bu yıl da -bir kokarca belasıyla iki yıldır uğraşıyoruz- özellikle bu son yağmurlardan dolayı bir hayli etkilendi ama şu anda iktidardan tek bir ses yok.
Dün tabii ki Cumhur İttifakı bir araya gelmiş, milletvekilleri, Tarım Bakanlığının yetkilileri, isterdik ki buraya muhalefet milletvekilleri de davet edilsin ve tüm Karadeniz bölgesini ilgilendiren, fındık üreticisinin gerçekten hak ettiği o bedeli hep beraber konuşalım ama buradaki ayrımcılık da gene ortada.
Değerli arkadaşlar, bakın, şu anda bütün girdiler yüzde 1.000’in üzerinde artmış olmasına rağmen işçilikten tutun, gübresinden, ilacından maalesef her yıl yaşadığımız gibi gene rekolte oyunlarıyla bir fiyat dillendiriliyor. Bunu asla kabul etmiyoruz. Biz bu ayın başında “150 lira olabilir.” diyorduk fındıkla ilgili taban fiyat ama yapılan son zamlarla birlikte asla ve asla 180 liranın altında olmamalı; 180 liranın altındaki bir fiyatı kabul etmiyoruz ve bu anlamda üreticinin hakkını alabilmek için her alanda mücadelemizi de devam ettireceğiz değerli arkadaşlar.
Ya, şunu öğrenmek istiyoruz: Ordu’nun yüz ölçümünün yaklaşık yüzde 72’si maden alanı ilan edildi. Herhâlde üreticiye deniliyor ki: “Siz fındık üretmeyin, bu alanları terk edin, biz nasıl olsa buraları maden alanı ilan ettik, burada madencilik faaliyeti sürdürülsün.” Herhâlde bu isteniyor. Öyle ya, fındık üreticisi ürününe küstürülmek isteniyorsa, alın terinin karşılığı verilmek istenmiyorsa ve bütün bu alanların yüzde 72’si maden alanı ilan edildiyse “Siz gidin buradan.” demek isteniyor herhâlde. Hâlbuki, bu insanlar, bu üretici yıllarca bu iktidara destek verdi, yıllarca destek verdi ama bu desteğinin karşılığı, maalesef, mağduriyet ve göç olarak kaldı. Evet, fındıkla ilgili şu anda maliyetler 110 lira-125 lira arasında değişiyor; o yüzden, 180 liranın altını asla kabul etmiyoruz.
Değerli milletvekilleri, Ordu’nun derdini benden önceki milletvekilim de bir nebze dile getirdi. Artık, küresel iklim krizleri her an yanı başımızda, sellerle boğuşuyoruz. Geçtiğimiz hafta da Fatsa, Gürgentepe, Çamaş, İkizce, Çaybaşı ilçelerimizde ciddi anlamda bir afet yaşandı, mutlaka bu ilçelerimize de gerekli desteklerin verilmesi lazım. Görülüyor ki bundan sonra da devam edecek, gerekli tedbirlerin de bu anlamda alınması lazım. Bakın, dereler artık suları taşımıyor, özellikle yapılaşmaya kapatılmalı. Eğer dere yataklarını kapatan binalar varsa bunlar mutlaka engellenmeli. Bundan sonra da bu yaşayacağımız felaketler görülüyor ki artacak. Çaybaşı’nda Hatice teyzemizi kaybettik 83 yaşında; gerçekten, cenazesinin bulunması tabii bizi sevindirdi ama bundan sonra da can kayıplarını engellemek için gerekli tedbirleri mutlaka almak zorundayız.
Değerli milletvekilleri, yollarımızı anlatmaya gerek yok. “Yol yaptık.” diye övünüyor iktidar ama maalesef yılan hikâyesine döndü yani hâlâ bir türlü bitirilemeyen yollar var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.
SEYİT TORUN (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.
Yani merkezden geçen, Altınordu’dan geçen çevre yolu yıllardır bitirilemedi. Ünye-Akkuş-Niksar yolu zaten yılan hikâyesi, makineler getiriliyor, götürülüyor. Gürgentepe-Gölköy yolu aynı, Kabadüz yolu aynı. Çambaşı’nın turizm tesisleri var ve hem yaz hem kış turizmi var, hâlâ maalesef çok düşük ödeneklerle devam ediyor. Az önce sayın milletvekilim de ifade etti, yaylalarımız bizim önemli bir turizm potansiyelimiz, yaylalarımızda turizmi artırmak yerine turizme kapatıyorsunuz. Bu anlayışı da anlamak mümkün değil. Ya, o Argan Yaylası gerçekten kara yolunun kenarında, çok kısa sürede ulaşılabilen önemli bir turizm potansiyeli. Ne oldu da turizm bölgesinden çıkardınız, bunu da anlamak mümkün değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEYİT TORUN (Devamla) - Zaten Perşembe Yaylamız artık bütün turizm broşürlerinde yerini alan bir yaylamız ama oraya da göz diktiniz, oraya da maden ruhsatı verdiniz. Bunun da takipçisiyiz, asla o doğayı bozmanıza izin vermeyeceğiz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Torun.
Şimdi, sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakikayla söz vereceğim.
Sayın Cüneyt Aldemir, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Tokat Milletvekili Cüneyt Aldemir’in, etkili olan şiddetli yağışlar nedeniyle Tokat’ta ekili arazilerin büyük zarar gördüğüne ilişkin açıklaması
CÜNEYT ALDEMİR (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Son günlerde etkili olan şiddetli yağışlar nedeniyle ülkemizin önemli tarım merkezlerinden biri olan Tokat’ta ekili araziler büyük zarar gördü. Zile, Yeşilyurt, Sulusaray ve Artova ilçelerinde toplam 45 köyümüz etkilendi ve yaklaşık 85 bin dönüm alan zarara uğradı. Yapılan ön değerlendirmelere göre tarla ürünlerinde yüzde 30 ile yüzde 100 arasında değişen oranlarda zarar tespit edilmiştir. Hasar tespit çalışmaları devam etmektedir. Ayrıca, Zile ilçemizde 49 küçükbaş hayvan sele kapılarak telef oldu. Tarım, ülkemizin bel kemiğidir ve çiftçilerimizin emeği bizim için değerlidir. TARSİM kapsamında hasar gören arazilerin canlandırılması ve zararların telafi edilmesi için çalışacak, toprağı ve umutları yeniden yeşerteceğiz.
Bu vesileyle, zarar gören tüm çiftçilerimize ve hemşehrilerimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
BAŞKAN - Sayın Şengün Karslı…
2.- İstanbul Milletvekili Şengün Karslı’nın, Dünya Hukuk Günü’ne ilişkin açıklaması
ŞENGÜL KARSLI (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Türkiye'de son yirmi bir yılda hukuk sisteminin iyileştirilmesi ve adaletin sağlanmasında Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde çaba sarf eden tüm dava arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Bundan sonra da Türkiye Yüzyılı’nın adalet yüzyılı olarak tarihe geçmesi için üzerimize düşen tüm sorumlulukların bilincinde olarak, toplumumuzun güven ve huzurunu temin etmek için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. Hukuk, tüm adaletsizliklere, tüm zorbalıklara dur diyebilenlerin sayesinde gelişmiştir ve gelişmeye de devam edecektir.
Bu vesileyle, tüm yargı camiamızın Dünya Hukuk Günü’nü en kalbî duygularımla tebrik ediyor, tüm meslektaşlarıma çalışmalarında başarılar diliyor, bugünün insanlık vicdanında mahkûm olan İsrail'in hukuk ve adalet önünde de mahkûm edilmesine, Uluslararası Ceza Mahkemesinde devam eden süreçte…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sururi Çorabatır…
3.- Antalya Milletvekili Sururi Çorabatır’ın, işlevsiz kalan havalimanları ve bazı havalimanlarının akıbeti hakkında bilgi sahibi olmak için Ulaştırma Bakanına sorduğu sorulara ilişkin açıklaması
SURURİ ÇORABATIR (Antalya) – Turizm sektörü yarattığı katma değerle hem istihdama hem cari açığın kapanmasına sağladığı destekle ülke ekonomisinin dinamosudur. Bu sektörün gelişimi ve sürdürülebilirliği ise kuşkusuz ulaştırma altyapısıyla doğrudan ilgilidir.
Turizm sezonunun en yoğun günlerinin yaşandığı bu dönemde hava limanlarımızdaki aşırı yoğunluk ve aksaklıklar devam etmektedir. Bir tarafta, işlevsiz kalan havalimanlarımızı tartışırken bazı havalimanlarımızın akıbeti hakkında bilgi sahibi değiliz. Sayın Ulaştırma Bakanına sormak istiyorum: Sabiha Gökçen Havalimanı’nın yeni yapılan pisti aydınlatma sisteminin olmamasından dolayı gece uçuşlarında kullanılmamaktadır, bu sistem ne zaman devreye alınacak? Antalya Havalimanı’nda ilave edilen yeni terminal binası nedeniyle pistlerden doğu pistinin önemli bir bölümünün hava kontrol kulesinden görülmesi imkânsız hâle mi geldi? Askerî pist ne zaman sivil uçuşlara açılacak? Çorlu, Kocaeli, Balıkesir ve Kütahya Havalimanlarının akıbeti ne olacaktır? Bu havalimanlarımızı daha etkin kullanabilmemiz için planlamanız var mı? (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Mustafa Hakan Özer…
4.- Konya Milletvekili Mustafa Hakan Özer’in, 31 Mart yerel seçimleri sonrası muhalefet belediyelerinde nedensiz ve sebepsiz işten çıkarmalara şahit olunduğuna ilişkin açıklaması
MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
31 Mart yerel seçimlerinden sonra tarihin en büyük kıyımı yaşanmakta. Özellikle muhalefet belediyelerinde nedensiz ve sebepsiz işten çıkarmalara şahit oluyoruz. Burada belediyeleri tek tek saymaya kalksak süremiz yetmeyecek. Örneğin Üsküdar, Yalova, Diyarbakır ve Van’da işçiler hangi gerekçelerle işten çıkarıldı?
Lafa gelince emek savunuculuğu yapan, sürekli adaletten, özgürlükten, barıştan bahseden muhalefet partileri sizlere soruyorum: Anne-babaları işsiz, masum çocukları ise çaresiz bırakmak reva mıdır? İşçilere mobbing uygulamak sizce ne kadar adil?
Nedensiz ve sebepsiz işçi kıyımlarına bir an önce son verilmeli, aksi takdirde bu zihniyet milletimizin vicdanında mahkûm olacaktır diyerek sözlerimi sonlandırıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Dursun Ataş…
5.- Kayseri Milletvekili Dursun Ataş’ın, TÜİK’in sır gibi sakladığı enflasyon sepeti madde fiyatlarına ilişkin açıklaması
DURSUN ATAŞ (Kayseri) - Teşekkürler Sayın Başkan.
TÜİK’in “Kamuoyu yanlış yorumluyor.” diyerek açıklamayı bıraktığı, devlet sırrı gibi sakladığı enflasyon sepeti madde fiyatları nihayet ortaya çıktı. Buna göre, haziranda aylık enflasyonu yüzde 1,64 olarak açıklayan TÜİK, uzman doktor muayene ücretini 34 lira, öğrenci yurt ücretini 457 lira, ev kirasını ise 5.845 lira olarak hesaplanmış; akıl alır gibi değil. Bu hesaplamaları yapanlar hangi ülkede yaşıyor? Emekli maaşlarına, memur maaşlarına ve çalışan ücretlerine bu fiyatlar üzerinden hesaplanan enflasyon oranında zam yapıldığını bile bile nasıl böyle bir vicdansızlık yapılıyor? Yazıklar olsun!
Ama artık yeter; emeklinin, memurun, asgari ücretlinin, dar gelirlinin cebinden elinizi çekin, gerçek enflasyon oranları üzerinden maaş zamlarını yapın diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Reşat Karagöz…
6.- Amasya Milletvekili Reşat Karagöz’ün, Amasya’nın Göynücek ilçesine bağlı Çaykışla, Tencirli, Kafarlı ve İkizyaka köylerinde şiddetli sağanak yağışın etkili olduğuna ilişkin açıklaması
REŞAT KARAGÖZ (Amasya) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Göynücek ilçemize bağlı Çaykışla, Tencirli, Kafarlı ve İkizyaka köylerimizde şiddetli sağanak yağış etkili olmuştur. Özellikle Kafarlı köyümüzde dere ıslahı olmaması sebebiyle sel sularına maruz kalarak arabası, eşyalarıyla birlikte evi kullanılamaz durumda olan vatandaşlarımız var. Çaykışla köyümüzün heyelan bölgesinde ise sel felaketi sırasında yüksek tepelerden kayalar düşmesi hayati tehlikelere neden olurken köy yolları ve ekim alanlarında hasarlar oluşmuş durumda. Yaşanan felakette can kaybı olmaması tek tesellimiz olurken yağmur suyu ve sel sularını yönlendirecek kanallar ve suyun akışını düzenleyecek bitki örtüsü çalışmaları yapılmadığı sürece en küçük yağış felakete dönüşecektir. Bu önlemler yıllardır elinizde olan yerel yönetimlerin ve hükûmetlerin ortak çabalarıyla hayata geçirildiğinde sel felaketlerinin önüne geçmek ve etkilerini minimize etmek mümkünken, maalesef, yirmi iki yıllık iktidarınızda liyakatsiz kadrolarla çalışmanızın bedelini yine halkımız ödemektedir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Serkan Sarı…
7.- Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı’nın, AKP iktidarının sözde tasarruf tedbirleriyle CHP’li belediyeleri durdurmaya çalıştığına ilişkin açıklaması
SERKAN SARI (Balıkesir) – Teşekkürler Sayın Başkan.
AKP iktidarı sözde tasarruf tedbirleriyle CHP’li belediyeleri durdurmaya çalışıyor. “Tasarruf tedbirlerinde CHP’li-AKP’li belediye ayrımı yapmayacağız.” diyen Maliye Bakanı Şimşek’in AKP’li birçok belediyenin milyonluk ihaleler yaptığından haberi yok. Çiçekten kuru yemişe her şeyi alan AKP’li belediyeler genelgeden muaf mıdır? Sayın Bakan, soruyorum size.
Tasarrufta da kayırmacılık yapıyorsunuz. Gerçekten tasarruf yapacaksanız saraydan başlayın. Sarayda beş ayda 5 milyar lira harcanırken Balıkesir Büyükşehir Belediyemiz sadece iki ayda 60 milyon lira tasarruf yaptı. Sizler saltanatınız için milletin alın terini harcarken belediyelerimiz hem tasarruf yapıyor hem de hizmet veriyor. Saray ve eşrafı lüks, sefa içindeyken vatandaşımıza hizmet eden, sosyal yardımlarla vatandaşlarımızı destekleyen hizmetin kalbi belediyelerimizi durdurmaya çalışmayın çünkü CHP’li belediye demek hem tasarruf hem hizmet demek. Halkımızla kol kola girmiş belediyelerimizi rahat bırakın, sizin yapamadıklarınızı yapsınlar, halkımızı refaha kavuştursunlar.
BAŞKAN – Sayın Mehmet Güzelmansur…
8.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, Ali İsmail Korkmaz’ın ve Gezi’de yitirilen tüm canların hayallerini ve umutlarını gerçekleştirmek için sonuna kadar mücadele edeceklerine ilişkin açıklaması
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ali İsmail Korkmaz, imkânı olmayan çocuklara gönüllü eğitim desteği veren, engelli kardeşleri tekerlekli sandalyeye kavuşsun diye çuvallarca kapak toplayan, köy okullarına kitap götüren, huzurevinde yaşlılara kitap okuyan, sorumluluk sahibi örnek bir gençti. Ali İsmail Korkmaz on bir yıl önce bugün, kalpleri ve zihinleri kararmış organize bir kötülük tarafından 19 yaşında bizden koparıldı. Ünlü şair Adnan Yücel’in ünlü dizelerinde dediği gibi: “Bugünlerden geriye/Bir yarına gidenler kalır/Bir de yarınlar için direnenler...” Ali İsmail de hiçbir zaman unutulmayacak, yarınlarda da hep var olacak.
Ali İsmail Korkmaz’ın ve Gezi’de yitirdiğimiz tüm canların hayallerini ve umutlarını gerçekleştirmek için sonuna kadar mücadele edeceğimize söz veriyor, hepsini rahmetle anıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Ayhan Barut…
9.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Adana PTT Başmüdürlüğünde bir taşeron şirkete bağlı çalışan işçilerin isyan ettiğine ilişkin açıklaması
AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, kamuda taşeron işçilerimize âdeta kölelik dayatılıyor; insani çalışma koşulları ortadan kaldırılırken, emeğiyle geçinen insanlarımıza âdeta işkence gibi muamele yapılıyor.
Adana PTT Başmüdürlüğünde iktidarın tepe noktasındaki bir isme yakın olduğu konuşulan bir taşeron şirket var. Bu şirketin bünyesinde çalışan işçiler isyan ediyor; yaklaşık 320 işçimiz işi bıraktı, kölelik düzenine ve dayatmalara tepki gösteriyorlar. Ücretlerinin düşürülmesine, klimasız ortamlarda yemek molası olmadan çalışmaya karşı çıkıyorlar, cumartesi öğleden sonra iznin kaldırılmak istenmesine isyan ediyorlar.
İş yükü artarken ücretleri de düşürülen, günlük üç dakikada bir teslimat dayatmasıyla çalışan işçilerin sesini duyun. İşçilerimiz bu soruna çare bulunmasını, kölelik dayatılmasından vazgeçilmesini ve ağır çalışma koşullarının iyileştirilmesini istiyor.
BAŞKAN – Sayın Sayın Bayar Özsoy…
10.- Kayseri Milletvekili Sayın Bayar Özsoy’un, geçen hafta Kayseri’de meydana gelen üzücü olaylara ilişkin açıklaması
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Geçen hafta seçim bölgem Kayseri’de meydana gelen üzücü olaylarla ilgili kısa bilgiler paylaşmak istiyorum: Kayseri’de gerçekleşen eylemlere yaklaşık 8 bin kişi katılmış, gözaltına alınan 855 şahıstan 468’inin 50 farklı suçtan sabıka kaydının olduğu tespit edilmiştir. Bunlardan bazıları: 276 kasten yaralama, 243 tehdit ve hakaret, 180 mala zarar verme, 46 yağma, 42 uyuşturucu madde bulundurma ve kullanma, 13 konut dokunulmazlığı, 10 cinsel saldırı, 9 cinsel taciz, 22 çocuğun cinsel istismarla kaçırılması, alıkonulması.
Huzur şehri olan Kayseri’mizde huzurumuzu bozmak isteyen provokatörlere fırsat vermeyen ve canla başla mücadele eden tüm Emniyet mensuplarımıza, Valimize ve Emniyet Müdürümüze teşekkür ediyorum. Bu süreçte sağduyulu davranan -1,5 milyon- tüm hemşehrilerime şükranlarımı sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Süleyman Bülbül…
11.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, TÜİK’in sır gibi sakladığı enflasyon sepeti madde fiyatlarına ilişkin açıklaması
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Sarayın arka bahçesi TÜİK’in 100 kalem mal ve hizmette sır gibi sakladığı madde fiyatları ortaya çıktı. TÜİK’e göre bir aylık kira 5.844 lira, muayene ücreti 33 lira, dışarıdan yiyeceğiniz bir kase çorba 63 lira, gerçek fiyatlar ise bunun 3 katı. TÜİK enflasyon hesaplamasında gerçekleri çarpıtıp devlet ciddiyetinden uzaklaşırken Bakan Şimşek ise “Türkiye'de asgari ücret düşük değildir.” diyerek vatandaşla âdeta alay ediyor. Verileri saklasanız da manipüle etseniz de asgari ücretli, emekli ve çalışanın geçim sıkıntısı bir gerçek. Dünya enflasyon sıralamasında Mayıs 2024'te 3’üncü sıraya yükseldik. Tutarsız, şeffaflıktan uzak, güvensiz ekonomi yönetimi yüzünden halkımız açlığa, yoksulluğa mahkûm oldu. Yalancılığa, düzenbazlığa son verin, gerçek verileri paylaşın; vatandaşın feryadını duyun, ücretlere reel oranda zam yapın. Hatırlatıyoruz: Geçim yoksa seçim var.
BAŞKAN – Sayın Mehmet Sait Yaz…
12.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Sait Yaz’ın, insanın nasıl olması gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET SAİT YAZ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
(Hatip tarafından İsrâ Suresinin 70’inci ayetikerimesinin bir kısmının okunması)
MEHMET SAİT YAZ (Diyarbakır) – Rabb’imiz buyurur ki: “Ben insanoğlunu çok değerli bir varlık olarak yarattım. Yaradılış gayesi de sadece bana itaat etmek ve ibadet etmektir.” Kulluk görevini yerine getiren insan kâinatın efendisidir, mükerremdir. Eşrefimahlukat seviyesine çıkan insan, insanın hak ve hukukuna, adalete riayet eden insandır ve insan, insanlığa değer katandır. Kalbini, aklını, gözünü, kulağını, basiretini, varlığını, maddi ve manevi varlığını, değerlerini O’nun yolunda kullanan insanlar yüceler yücesine, onun tersini yapıp O’nun emir ve fermanlarını hiçe sayan insanlar da esfelisafiline gideceklerdir.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Bekir Başevirgen…
13.- Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen’in, Çaldağ nikel madenindeki faaliyetlerin yeniden başlamasına ilişkin açıklaması
BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yaklaşık yirmi senedir Gediz Ovası’nın başındaki en büyük dertlerden biri olan Çaldağ nikel madeni fiilî olarak kapatılmıştı ancak Çaldağ nikel madeninde bir faaliyetin olduğu ve Gördes nikel madenine ham madde taşındığı bilgisine ulaştık. Ham maddeler kamyonlara yüklenerek yeni açılan bir yoldan Gördes’e götürülüyor. Eğer Gördes’te bir sülfürik asit fabrikası kurulur, burası da orayı ham madde olarak desteklerse Gediz Ovası için çok büyük bir risk olacak; burada yaşayanlar, tarım alanları ve ekolojik yaşam sülfürik asit yağmuru altında kalacak, kanser çok büyük oranda artacak ve Gediz Ovası’ndan beslenen İzmir'in, Manisa’nın ve çevre illerin çok büyük bir derdi olacak. Çaldağ nikel madenindeki faaliyetlerin durdurulması büyük önem taşıyor. İktidarı uyarıyoruz, özellikle, Turgutlu ve Gediz Ovası için çok büyük bir tehlike yaratan bu maden…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yahya Çelik…
14.- İstanbul Milletvekili Yahya Çelik’in, Srebrenitsa katliamının 29’uncu yılına ilişkin açıklaması
YAHYA ÇELİK (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Avrupa'nın orta yerinde insanlık tarihine kara bir leke gibi geçen Srebrenitsa katliamının 29'uncu yılında Bosnalı şehit kardeşlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Merhum Aliya İzzetbegoviç “Soykırımı asla unutmayın, unutulan soykırım tekrarlanır.” derdi ve yazdığı mektupta bizlere şöyle seslendi: “Biz senin kardeşin olduğumuz için öldürüldük, boğazlandık ve tecavüze uğradık. Senin hafızana sahip olduğumuz için toplu mezarlara gömüldük, yok edildik. Türk’ün evladı, bizim korumaya çalıştığımız sancak Çanakkale'de, Filistin'de, Kırım’da, Yemen’de, Açe’de, Türkistan’da korunmak istenen sancaktı; o ne bir dinin ne bir ırkın ne bir dilin ne bir mezhebin sancağıydı. İnsanlığın, tek başına insan olmanın temsiliydi.”
Ne şehitlerimizi unutacak ne Srebrenitsa soykırımını unutturacağız. Bosnalı kardeşlerimize karşı işlenen cinayet ve katliamların takipçisi olacak, hak ve adalet arayışlarında asla yalnız bırakmayacağız.
BAŞKAN – Sayın Mestan Özcan…
15.- Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan’ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın NATO Liderler Zirvesi’nde Filistin halkına yönelik katliamları gündeme getireceğine ilişkin açıklaması
MESTAN ÖZCAN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; katil İsrail'in iki yüz yetmiş yedi gündür sürdürdüğü saldırılar hız kesmeden devam ediyor. Gündemimiz ne kadar yoğun olursa olsun, hiçbir gündem bir masum sivilin, bir mazlum çocuğun ölümünden önemli değildir. İsrail'in 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze Şeridi'nde düzenlediği saldırılarda ölenlerin sayısının 38.153’e, yaralananların sayısının da 87.828’e yükseldiğini görüyoruz. Hâlâ enkaz altında ve yol kenarlarında cesetler var ve ancak İsrail'in engellemeleri nedeniyle sağlık ekipleri ile sivil savunma görevlileri bu cenazelere ulaşamıyor. Hayatta kalanların çileleri ise başka; çocuklar uyumadığı zamanların tamamını gıda ve su arayarak geçiriyor, İsrailli haydutlar halkı zorla aç ve susuz bırakarak büyük bir insani felakete yol açıyor.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan NATO Liderler Zirvesi’nde Filistin halkına yönelik katliamları gündeme getireceğini ifade ettiler. Bizler de katliamlar durana kadar susmayacağız diyor, Gazi Meclisten Filistin halkını selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Onur Düşünmez…
16.- Hakkâri Milletvekili Onur Düşünmez’in, iradeye saygı yürüyüşünü 8 Temmuzda Hakkâri’de coşkuyla sonlandırdıklarına ilişkin açıklaması
ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bilindiği üzere, 3 Haziranda Hakkâri’ye kayyım darbesi dayatılmıştı. 3 Hazirandan bugüne direnen bütün yoldaşlarıma buradan selamlarımı göndermek istiyorum.
Bizler DEM PARTİ olarak 30 Hazirandan 8 Temmuza kadar bir iradeye saygı yürüyüşü başlatmıştık. Bu yürüyüşü 8 Temmuzda coşkuyla Hakkâri’de sonlandırdık ama unutulmasın ki bizim sonlandırdığımız sadece bu planlamaydı. Biz direnişimize kayyumlar kürdistandan defolana kadar devam edeceğiz ve kayyum mücadelesini asla terk etmeyeceğiz. Hakkâri başta olmak üzere, kürdistanın tamamında bu zihniyet yenilecektir. Son sözü direnenler söyler; bunu asla unutmayın. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Mustafa Adıgüzel…
17.- Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in, Ordu’nun Perşembe Yaylası’na 4’üncü grup maden ruhsatı verilmesine, Akkuş Argın Yaylası’nın da turizm alanından çıkarılmasına ilişkin açıklaması
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Burası Ordu’nun dünya çapında ünlü Perşembe Yaylası. Yılda 1,5 milyon ziyaretçi alıyor. Buraya 4’üncü grup maden ruhsatı verildi. Siz aklınızı mı yitirdiniz? Buraya ihanet vatana ihanettir ama Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Hilmi Güler de Ordu halkını yanıltıyor. “Burada siyanür yok.” diyor. Benim Bakanlığa verdiğim önergeye verilen cevapta çok açıkça 4’üncü grup maden, altın, gümüş hepsi yazıyor. Yine “Burası Korgan ilçe sınırlarında.” diyerek Perşembe Yaylası’ndan uzak tutmaya kalkıyor. Hâlbuki evrakı burada, Perşembe Yaylası’yla ilişkili tam 3 tane maden sahası var.
Yine, Akkuş Argan Yaylası da daha önce turizm merkezi yapılıp buraya yatırım yapılmıştı, gölet yapılmıştı. Şimdi bir de bakıyoruz Cumhurbaşkanı kararnamesiyle turizm alanından çıkarılmış. Neden? Çünkü buraya da villalar yapacak, Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı burayı da satacak. Şimdi uyarıyorum: Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı ve Hükûmet, lütfen kendinize gelin.
BAŞKAN – Akkuş’un gürgenleri kaldı mı Sayın Adıgüzel?
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Kalmadı zaten…
BAŞKAN – Sahip çıkın, türküler boşa çıkmasın.
Sayın Kezban Konukçu…
18.- İstanbul Milletvekili Kezban Konukçu’nun, İzmir’de AKP’li Menemen Belediyesinde işten atılan işçilerin eylemlerini sürdürdüklerine, Gebze Dilovası’nda Arteche işçilerinin kansere yakalandıklarına ve Manisa Akhisar Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan ABP TDS Mühendislik AŞ’de işten atılan işçilere ilişkin açıklaması
KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – İzmir'de AKP'li Menemen Belediyesinde 28 Mayısta işten çıkarılan işçiler işe geri dönme talebiyle belediye binası önünde eylemlerini sürdürüyorlar. BELEDİYE-İŞ sendikasında örgütlü olan işçiler bir süredir yandaş sendika HİZMET-İŞ’e geçmeleri için belediyeden baskı görüyorlardı. 28 Mayıs günü 375 işçi tazminatsız olarak işten atıldı. İşten atılan işçiler 3 Temmuz günü Belediye Meclisi toplantısına katılmaya çalışırken polis müdahalesiyle karşılaştılar. Bu direniş sürerken Menemen Belediyesi işçi çıkarmaya devam ediyor, 5 Temmuz günü bir grup işçinin daha işten çıkarıldığı öğrenildi.
Gebze Dilovası’nda Arteche işçileri önlemler alınmadığı için kansere yakalanıyor. Arteche Fabrikasında çalışırken kod 46’yla işten çıkarılan bir işçi, 2 arkadaşının kansere yakalandığını söyledi. Manisa Akhisar Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan ABP TDS Mühendislik AŞ iş yerinde BİRLEŞİK METAL-İŞ’te örgütlenen 18 işçi işten atıldı. İşten atılan ve direnişe geçen işçiler sendikal haklarını korumaya devam ediyorlar.
BAŞKAN – Sayın Orhan Sümer…
19.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, işe başlangıçlarda gerekli tüm testlerin devlet hastanelerinde ücretsiz bir şekilde yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
ORHAN SÜMER (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Adana'da toplu taşıma ve servis şoför esnaflarımızın haklı taleplerini buradan gündeme getirmek istiyorum: Servis aracı şoförlerinin psikoteknik test raporuna sahip olması, Türk Ceza Kanunu’nda belirlenen bazı suçlara bulaşmamış ve uyuşturucuyla ilişkisinin olmaması gerekir, doğaldır ama esnaflarımız bu raporu elde etmek için AMATEM’e yönlendiriliyor. Özel polikliniklerde bile 400-500 liraya yapılan test AMATEM’de 3 bin liraya yapılıyor. AMATEM’de uyuşturucu testi için gerekli örneklerin hepsi devlet hastanelerinde de mevcuttur. Servis ve dolmuşçu esnafımız bu ekonomik kriz içerisinde alacakları test raporları için daha uygun fiyatlı olması nedeniyle devlet hastanelerinden raporun alınabilmesi ve bu raporun geçerli kabul edilmesini istiyor. “Sağlıkta devrim yaptık.” diyen AKP iktidarı bilmelidir ki en basit test ücretleri dahi esnafın ödeyemeyeceği duruma gelmiştir. İşe başlangıçlarda gerekli tüm testler devlet hastanelerinde ücretsiz bir şekilde yapılmalıdır.
BAŞKAN – Sayın Perihan Koca…
20.- Mersin Milletvekili Perihan Koca’nın, kadının soyadına yönelik Anayasa’ya aykırı yasa teklifinin derhâl geri çekilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
PERİHAN KOCA (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.
AKP'nin kadın düşmanı politikaları sonucunda ülkemiz âdeta bir kadın mezarlığına dönüşmüş durumda. Hâl böyle iken, Türkiye'de her gün kadınlar erkekler tarafından katledilirken, üstelik en çok hane içinde en yakınlarımız tarafından öldürülürken siyasi iktidar sözüm ona aile bütünlüğünün zarar görmemesi gerekçesiyle, kutsal aile masallarıyla kadınların soyadı hakkını, kadınların kazanılmış haklarını gasbetme derdinde. Kadınların yıllardır dişiyle tırnağıyla mücadele ederek kazanmış olduğu soyadında eşitlik hakkı dokuzuncu yargı paketiyle geri alınmak isteniyor biliyorsunuz.
Buradan kadın düşmanı bu erkek aklı, bu erkek egemen iktidarı uyarmak istiyorum: Kadınların hangi soyadını kullanacağına karar vermek sizin haddiniz değildir. Kadının soyadına yönelik Anayasa’ya aykırı yasa teklifini derhâl geri çekin. Kadınların kazanılmış haklarından, hayatlarımızdan, yaşamlarımızdan ellerinizi çekin.
BAŞKAN – Sayın Dilan Kunt Ayan…
21.- Şanlıurfa Milletvekili Dilan Kunt Ayan’ın, idari gözlem kurullarının keyfî kararlarına ilişkin açıklaması
DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) – Nisan 2020’de AKP’nin çıkardığı ayrımcı infaz yasasının sonuçları giderek ağırlaşıyor. İdare ve gözlem kurullarının keyfî kararlarıyla yüzlerce insan yıllarca cezaevinde tutulmaya devam ediyor. Bunlardan birisi ise Afyon Cezaevinde bulunan Dijwar Nesri İsmail; otuz üç yıldır cezaevinde tutuluyor, tam üç senedir keyfî, soyut ve mesnetsiz gerekçelerle tahliyesi engelleniyor. Yine, Sincan Kadın Cezaevinde infaz yakmalar devam ediyor. Otuz yıldır cezaevinde olan Sermin Demirdağ’ın tahliyesi savcının bile bulunmadığı hayalî idari kurul kararıyla 3 kez ertelendi. Nuriye Adet ve Gülşen Adet isimli kadın tutsaklar otuz yıldır cezaevindeler ve keyfî gerekçelerle tahliyeleri engelleniyor.
Bu hukuksuz ve ayrımcı uygulamalar son bulana kadar özgürlükleri ellerinden alınan tutsakların sesi olmaya devam edeceğiz.
BAŞKAN – Sayın Aykut Kaya…
22.- Antalya Milletvekili Aykut Kaya’nın, Antalya’nın Finike ilçesinde Millî Emlaka ait arsaların ihaleye çıkarılmadan TOKİ’ye devredilmesine ilişkin açıklaması
AYKUT KAYA (Antalya) – Finike ilçemizde geçen yılın haziran ayında satışa çıkarılan Millî Emlaka ait arsalar ihaleye çıkarılmadan iki gün önce ihale iptal ediliyor; bundan bir sene sonra yani geçen ay bir anda TOKİ'ye devrediliyor. Bu arazilerin muhammen bedeli 78 milyon lira idi. Bu arsalar Millî Emlak tarafından satılsaydı satış bedelinden belediye yüzde 40, Millî Emlak yüzde 60 pay alacaktı. Belediyemize pay vermemek için bu arsaların satışı iptal edilip TOKİ'ye devredildi. Ben buradan soruyorum: Finike Belediyesi CHP'li değil de AKP'li olsaydı aynı işlemi yapacak mıydınız?
BAŞKAN – Sayın Mehmet Aşıla…
23.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Aşıla’nın, Mehmet Şimşek’in vergi alacağı hedef kitleyi iyi belirlemesi gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET AŞILA (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Mehmet Şimşek “İlla vergi alacağım.” diyorsanız hedef kitlenizi iyi belirleyin. Hedef kitleniz fakir fukara, garip gureba olmamalıdır. Milyonlarca memur, işçi, emekli, dul, yetim ve bunun gibi kesimlerden alacağınız vergi, onları esarete sürükler, ekonomiyi durdurur, sistemi çökertir. Onun yerine, tüm gelirleri toplamı yıllık 25 milyon TL üzerinde olanlardan -ki onların sayısı 1 milyonu bulmaz- en az yüzde 50 net vergi alın. Bu kesimden alacağınız vergi sizin beş yıllık ihtiyacınızı fazlasıyla karşılar. Hadi buyurun bakalım, meydan sizin.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Şimdi, Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.
İlk söz talebi Saadet Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Bülent Kaya’ya ait.
Buyurun Sayın Kaya.
24.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, Saadet ve Gelecek Grubu olarak Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’ne dair milletin hassasiyetlerini paylaşıp sonuna kadar verecekleri önergelerle buna dair itirazlarını kayda düşürmüş olacaklarına, İnsan ve Özgürlük Partisi Eş Genel Başkanı Ahmet Kaya’nın durumuna ve devletin demokratik haklarını kullanarak siyaset yapan kişilerin mutlaka ama mutlaka önünü açması gerektiğine ilişkin açıklaması
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Saadet ve Gelecek Gruplarımız adına gündem dışı söz almış bulunuyorum.
Değerli Başkanım, dün gece saat üçe kadar süren bir mesaiyi hep beraber yaptık. Burada sırf sayısal çoğunluk gerektiği için bayağı kalabalık bir milletvekili varken, bu kadar önemli bir kanunun görüşüldüğü bugün de özellikle iktidar sıralarında sadece 5-6 milletvekilinin olması herhâlde bu kanunun önemine değil sadece bu kanunun seremonisini tamamlamak üzere usuli olarak burada bulunduklarının bir göstergesi. İktidardır, sayısal çoğunlukları vardır, haklarıdır, bu kanun teklifini elbette muhalefeti dinlemeden de çıkarmak isteyebilirler, çıkarmak için de sayısal gereğin yerini elbette yerine getireceklerdir. Onlar bu seremoniyi tamamlarken Saadet ve Gelecek Grubu olarak bizler de bu Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’ne dair milletimizin hassasiyetlerini paylaşıp buna dair itirazlarımızı tarihe not düşme adına, sonuna kadar vereceğimiz önergelerle itirazlarımızı kayda düşürmüş olacağız. İnşallah, iktidar partisi, yapıcı eleştirilerimizden ders alır, gerekli düzenlemeleri yapar; yapmazsa da biz bunları tarihe not düşeriz. Nasıl ki daha önce getirdikleri birçok kanun Anayasa Mahkemesinden döndüyse ya da kendileri tarafından daha sonra, birçok Millî Eğitim Bakanını değiştirdikten sonra politikalarını da değiştirmek durumunda kaldılarsa bunu da değiştirmek zorunda kalacaklarından en ufak bir tereddüdüm yok.
Bir diğer önemli konu, İnsan ve Özgürlük Partisi Eş Genel Başkanı Sayın Ahmet Kaya’nın durumuyla ilgili. Değerli Başkanım, Ahmet Kaya, bir siyasi partinin Eş Genel Başkanı. Daha önce, 2018’de bu siyasi partinin kuruluşuyla ilgili İçişleri Bakanlığına dilekçe verilmek istendi. Siyasi partilerin kuruluşu herhangi bir izne tabi olmamasına rağmen aylarca, yıllarca bir türlü dilekçelerini dahi İçişleri Bakanlığına veremediler. Daha sonra Sayın Ahmet Kaya benim de doğduğum Ergani ilçesinin Belediye Başkanı oldu; ardından, bir yıl sonra hakkında bir soruşturma başlatıldı ve görevden alınarak yerine kayyum atandı. O dosyadan beraat etmesine rağmen görevine iade edilmedi. Karar kesinleşti, Diyarbakır Valiliği usule aykırı bir şekilde konuyu istinafa taşıdı. İstinaftan beraat kararı onaylanmasına rağmen yine görevine iade edilmedi. İade edilmediği gibi 23/3/2020 tarihinde yeni bir soruşturma başlatılarak görevinden tekrar uzaklaştırılmasına bir gerekçe oluşturuldu. Burada yapılmak istenen, hemen o beraat kararından bir gün sonra takipsizlik kararı, yeni bir soruşturma başlatılması âdeta onu cezalandırmaya dönük bir eylemdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, devam edin Sayın Kaya.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Nihayetinde görevine iade edilmedi beraat kararına rağmen ama Belediye Başkanlığı görevi sona erdikten sonra, 11 Haziran 2024 tarihinde, 2020'de başlatılan soruşturma gerekçe gösterilerek 2009 yılındaki Belediye Başkanı, 2014 yılında seçilen Belediye Başkanı ve 2019 yılında kendisi Belediye Başkanı, olmak üzere tam 3 Belediye Başkanı birlikte bir soruşturmaya dâhil edilerek tutuklandı. Şayet bunların elbette tutuklanmayı gerektirecek hususları varsa “2019 nere, 2024 nere; 2014 nere, 2024 nere; 2019 nere, 2024 nere!” diye seslenmekten geri duramıyorum.
Dolayısıyla, burada, sivil siyasetin önünü açmak demokratik bir devletin yapması gereken bir şey olmalı. Bir siyasi partinin Eş Genel Başkanının yeri cezaevleri değil, milletin arasında milletin haklarını savunmak olmalı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Bu konuda siyasetin önünü kesen her türlü uygulamanın karşısında olmamız lazım. Devletin, elbette, silahla, şiddetle, yasa dışı eylemler içerisinde olanlarla mücadele etme gibi bir görevi olduğu gibi demokratik haklarını kullanarak siyaset yapan kişilerin mutlaka ama mutlaka önünü açmalı. İnsan ve Özgürlük Partisi Eş Genel Başkanı Ahmet Kaya’nın şahsında siyasi tutuklu olarak bulunan ve gerçekten herhangi bir suça bulaşmamış olmasına rağmen kategorize olarak bir torbaya konulup haklarında dava açılan ya da tutuklanan kişilere dair hassasiyetimi buradan paylaşmak üzere bu hususlara değinmiş oldum. Umarım ve dilerim ki Sayın Ahmet Kaya’nın bir an önce özgürlüğüne kavuşup kendi partisi içerisinde bu memlekete, bu millete faydalı siyasi faaliyetler yapmak üzere bir çalışma içerisinde bulunmasını temin edecek bir süreci hep beraber gerçekleştirelim diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaya.
İYİ Parti adına Grup Başkan Vekili Sayın Buğra Kavuncu.
Buyurun.
25.- İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu’nun, Ali İsmail Korkmaz’ın ölüm yıl dönümüne, Dünya Hukuk Günü’ne, Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’ne, eğitimin yapboza çevrildiğine, Millî Eğitim Akademisi binasına ve kanun teklifinde sadece öğretmene şiddet ilgili konulan maddeyi takdir ettiklerine ilişkin açıklaması
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, on bir yıl önce kaybettiğimiz Ali İsmail Korkmaz’ın ölüm yıl dönümü, kendisini burada rahmetle anıyorum. 19 yaşında, gencecik bir yaşta hunharca katledildi, bir linç güruhu tarafından katledildi, Eskişehir'de sokak ortasında katledildi; bu vesileyle kendisini bir kez daha rahmetle anıyoruz. Tabii, gençlerin böyle bir ortamda neden ülkeyi terk ettiğini, neden siyasetle ilgilenmediğini, neden geleceğe umutla, ümitle bakmadığını konuşuyoruz; bu yaşanılan elim hadiseler de buna bir nebze cevap teşkil ediyor.
Bugün aynı zamanda Dünya Hukuk Günü. “Devletin dini adalettir.” “Adalet mülkün temelidir.” Bununla ilgili söylenmiş çok güzel vecizeler var ama maalesef ülkemizin yargı sisteminin, hukukunun geldiği noktaya bakacak olursak içler acısı. İşte, Ali İsmail Korkmaz’ın yargılanma sürecine bakın, kumpas davalarına bakın, Balyoz sürecine bakın, Gezi Parkı davalarına bakın; tüm bunlar ve bunun gibi diğer davalar -şimdi Sinan Ateş’in davası takip ediliyor- ülkenin yargı durumunun ne aşamaya geldiğinin net bir göstergesi.
Dün, bugün ve yarın Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’ni konuşacağız. Tabii, kanun teklifi konuşulmaya başladığından beri eğitim camiasından, öğretmenlerden çok yoğun bir baskı geliyor, âdeta feryat ediyorlar. Her konuda olduğu gibi, dış ilişkilerinde olduğu gibi, ekonomide olduğu gibi, adalette olduğu gibi, maalesef eğitim de yapboza döndü. Bazı şeylerin tamiri vardır yani ekonomide iki yıl, üç yıl revizyon yaparsınız, sistem değiştirirsiniz, şartlara göre belki pozisyon alırsınız ama eğitimde yapacağınız her türlü oynama, eğitimi yapboza çevirmeniz bir ülkenin geleceğiyle, gelecek nesilleriyle oynamak hâline gelir.
Bakın, nasıl yapboza çevrildiğini bir örnekle ifade edeyim. Dün bana gelen bir bilgi -ben hiç hatırlamıyorum, bilmediğim bir konuydu ama- bir eğitimci büyüğümüz beni bu konuda bilgilendirdi. 1989 yılında bu eğitim akademileriyle ilgili zaten dönemin Millî Eğitim Bakanı Avni Akyol’du galiba, onun döneminde bir kanun çıkıyor, bir karar alınıyor ve beraberinde de Ankara'da bir Millî Eğitim Akademisi binası yapılması kararlaştırılıyor. On-on beş yılın sonunda bu bina yapılıyor ve Hüseyin Çelik döneminde de açılışı yapılmış bu binanın, AK PARTİ iktidarı döneminde. Bir yıl sonra Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu döneminde bu bina İçişleri Bakanlığına verilmiş, şu anda Koruma Şubenin binası olarak kullanılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Daha sonra bu eğitim akademisiyle ilgili kanun yine AK PARTİ tarafından kaldırılıyor, şimdi tekrar getiriliyor. Yani şu son on beş-yirmi yılda yaşananlara bakar mısınız? Nasıl yapboza çevrildiğinin çok net bir örneği. Bina, Hasanoğlan’dadır. Niye yapılmıştır? Niye İçişleri Bakanlığına verilmiştir? Eğitim akademisi maksadıyla yapılıp neden vazgeçilmiştir? Tabii, bunların hepsi muamma. Bir bakan, bir önceki bakanın yaptıklarını bozuyor.
Kanunlar yetersiz; atanamayan öğretmenlerle ilgili hiçbir şey yok, problemlere dair kalıcı bir çözüm yok. Eğitim fakülteleri -dün de değinildi bu konuya- eğitim akademisi açıyorsunuz, dört yıllık eğitim fakültesi mezun öğrencileri eğitim akademisine yolluyorsunuz ve bu eğitim akademisinde gene eğitim fakültesinden gelen hocalarla aynı eğitimi veriyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun, bitirelim.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Eğitim fakültelerinin fonksiyonunu sıfırlamaktır veya paralel bir yapı oluşturma çabasıdır. Dün de gündeme getirdik özel okullardaki öğretmen maaşlarını bırakın asgari ücreti, asgari ücretin altında maaş alan öğretmenler var. Dün, en az 8-9 öğretmenden bu konuda telefon aldık, bununla ilgili hiçbir düzenleme yok. Dün “Hiç mi takdir edilecek bir yönümüz yok?” dendi; hadi, 42 maddeden bir tane takdir edilecek yönünüz olduğunu söyleyeyim: Öğretmene şiddet konusunda bir madde koymuşsunuz; evet, onu takdir ediyoruz. Maalesef bu iktidar döneminde doktora, öğretmene, birçok meslek grubuna şiddet uygulandı; bununla alakalı konulmuş olan maddeyi takdir ediyoruz, boşta kalmasın talebiniz diyorum.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum, sağ olun.
NAZIM MAVİŞ (Sinop) – Teşekkür ederiz Başkanım.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kavuncu.
Milliyetçi Hareket Partisi adına Grup Başkan Vekili Sayın Erkan Akçay konuşacaklar.
Buyurun.
26.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Türkiye Uzay Ajansı tarafından Millî Uzay Programı kapsamında yürütülen projelerden ilk Türk astronotun uzaya gönderilmesine, İMECE’ye, TÜRKSAT 6A’ya, Ay yüzeyine millî teknolojilerle gezen bir araç gönderilmesine ve fırlatma tesisi altyapısının oluşturulmasına; Dünya Hukuk Günü’ne, emperyalistlerin ve ülkedeki iş birlikçilerinin Türkiye’ye saldırmak için kullandıkları aparatlardan “Freedom House” adlı sözde sivil toplum kuruluşuna ve yayımladığı Dünya Özgürlük Raporu’na ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dünkü konuşmamda, yerli ve millî haberleşme uydusu TÜRKSAT 6A’nın dün saat 02.00’de yörüngeye doğru yola çıktığını ifade etmiş ve sözlerimin geri kalan kısmını da bugüne ayırmıştım.
Sayın Başkan, Türkiye Uzay Ajansı tarafından Milli Uzay Programı kapsamında yürütülen projelerden biri de ilk Türk astronotunun uzaya gönderilmesidir. Bu kapsamda ilk Türk Astronot Alper Gezeravcı 19 Ocak 2024'te, 2’nci Astronotumuz Tuva Cihangir Atasever 8 Haziran 2024 tarihinde uzay uçuşunu gerçekleştirdiler. Böylece Milli Uzay Programı hedeflerinden biri daha gerçekleşmiştir.
Türkiye Uzay Ajansı tarafından Milli Uzay Programı kapsamındaki projelerden biri de yerli ve millî uydu projeleridir. Bu kapsamda ilk yerli ve millî uydumuz İMECE 15 Nisan 2023'te uzaya fırlatılmıştır. Türkiye'nin ilk yerli ve millî haberleşme uydusu TÜRKSAT 6A yörüngesine devam etmektedir. Uzaydaki bağımsızlığımızın simgesi olan TÜRKSAT 6A yüzde 80'in üzerindeki yerlilik nispetiyle Türk mühendisleri tarafından üretilmiştir. TÜRKSAT 6A’nın faaliyete geçmesiyle Türkiye, kendi haberleşme uydularıyla dünya nüfusunun yüzde 65’inden fazlasına ulaşabilir hâle gelecektir. Türkiye'nin uydularının ulaştığı nüfus da 3,5 milyardan 5 milyarın üzerine çıkacaktır.
Türkiye Uzay Ajansı tarafından Milli Uzay Programı kapsamında yürüttüğü projelerden biri de Ay yüzeyine millî teknolojilerle gezen bir araç göndererek Ay’a ulaşan sayılı ülkeler arasına girmektir.
Bir diğeri de uzaya erişim ve uzay limanı kapsamında ülkemizin uzay aracı ve uydu fırlatma ihtiyaçlarını bağımsız olarak gerçekleştirebilmek, ticari olarak sürdürülebilir bir sistem oluşturularak ihtiyaç fazlası kapasiteyle uluslararası hizmet vermek amacıyla fırlatma tesis altyapısını oluşturmaktır. İnşallah, bütün bu hedeflere ulaşacağımıza, mavi ve kara vatana sahip çıkıp uzay vatana sahip çıkacağımıza yürekten inanıyorum.
Sayın Başkan, bugün Dünya Hukuk Günü. İnsanlık tarihi boyunca toplumların nizamını sağlayan, sosyal ilişkileri düzenleyen sözlü ve yazılı kurallar daima var olmuştur. Yönetenler ve yönetilenler arasındaki ilişkilerden insanlar arasındaki ilişkilere kadar birçok siyasi, sosyal ve ekonomik mesele bu kurallar manzumesiyle tesis edilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, devam edin lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Türklerde en eski devirlerden itibaren, yazılı olmamakla birlikte, köklü bir hukuk ve adalet anlayışı ve bir nizam kurma kültürü ve anlayışı varlığını tartışmasız bir şekilde bugüne kadar sürdürmüştür. Adaleti şiar edinen Türk milleti, tarihin her safhasında nizamıâlem için iline, töresine, örf ve âdetlerine sahip çıkmıştır; binlerce yıllık tarihî süreçte milletimiz adil, insanı ve kâinatı gözeten bir hukuk sistemini kendi vicdanından ortaya çıkarmıştır. Elbette “hukuk” denilen kuşatıcı mefhum kanunlardan ibaret değildir; hukuk, aynı zamanda vicdandır, haklı ile haksızı, doğru ile yanlışı tefrik eden bir terazidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hukuk, bir kurallar manzumesini içermekle birlikte aynı zamanda bir kültürdür. Yusuf Has Hacib'in 11’inci yüzyılda kaleme aldığı devlet olma bilgisi anlamına gelen “Kutadgu Bilig” ise bunun en güçlü delilidir. Yusuf Has Hacib “Kutadgu Bilig” adlı eserinde devlet yönetiminde adaletin önemini ve hukukun temel olduğunu yüzlerce yıl önce açıkça ortaya koymuştur. “Kutadgu Bilig” bu niteliğiyle günümüz devletlerindeki hukuk ve adalet anlayışına ışık tutmaya devam etmektedir. Nizâmülmülk'ün bundan yaklaşık bin sene önce ortaya koyduğu yönetim felsefesinin temelini oluşturan “liyakat” “adalet” “etik” “ahlak” ve “dürüstlük” gibi kavramlar da günümüz kamu yönetimi anlayışında önemini korumaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, toparlayalım lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hukuk, adalet, insan hakları ve demokrasi savunuculuğu yaptığı iddiasında olan bazı emperyalistler ve bunların güdümündeki uluslararası kurum ve kuruluşlar İsrail’in Gazze’deki katliamları karşısında âdeta üç maymunu oynamaktadır. Filistin’deki katliamlara destek verenler ve bunların taşeronları masabaşında hazırladıkları raporlarla Türkiye’ye hukuk, adalet, demokrasi, özgürlük ve insan hakları dersi vermeye çalışmaktadır. Emperyalistlerin ve içimizdeki iş birlikçilerinin Türkiye’ye saldırmak için kullandıkları aparatlardan biri de “Freedom House” adlı sözde sivil toplum kuruluşudur. Merkezi Washington’da olan, bazı ülkelerde şubeler açan bu sözde sivil toplum örgütü Amerika derin devleti tarafından finanse edilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tamamlamak üzereyim Sayın Başkan.
Bu sözde sivil toplum örgütü demokrasi, siyasi özgürlük ve insan hakları gibi herkesin üzerinde mutabık kaldığı, karşı çıkmayacağı evrensel değerleri kullanarak ABD derin devletine hizmet etmektedir. 2006 yılında kuruluşun toplam giderlerinin yüzde 66’sı ABD Hükûmetinin verdiği hibelerden karşılanırken bu rakam 2016 yılında yüzde 86’ya ulaşmıştır.
ABD derin devletinin aparatı olan bu sözde sivil toplum örgütü ABD’nin çıkarları doğrultusunda her yıl “Dünya Özgürlük Raporu” adı altında her ülkeyle ilgili rapor yayınlamaktadır. Kim ABD’nin menfaatlerinin karşısında yer alırsa bu raporda son sıralarda yer almaktadır. ABD ve onun yerli iş birlikçileri, masabaşında hazırlanan bu sahte raporlar üzerinden kendilerine karşı çıkan ülkelere karşı operasyon düzenlemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Maalesef içimizdeki bazı iş birlikçiler de “Türkiye Demokratik Değerler Raporu’nda sınıfta kaldı. Hukukun üstünlüğünde, demokraside, basın ve internet özgürlüğünde dünyada bilmem kaçıncı sırada yer aldı.” diyerek, bu sözde raporu referans göstererek ülkemize eleştiri yönetmektedir. Görüldüğü üzere, uluslararası ilişkilerde hukukun üstünlüğü değil, üstünlerin hukuku geçerli olmaktadır.
Bu vesileyle, daha insani ve demokratik bir hukuk düzeninin tesis edilmesi temennisiyle Dünya Hukuk Günü’nü kutluyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Gülüstan Kılıç Koçyiğit konuşacaklar.
Buyurun.
27.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Ali İsmail Korkmaz’ın katledilmesinin 11’inci yıl dönümüne, Resmî Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Diyarbakır Valiliğine atanan Vali-Mülkiye Başmüfettişi Murat Zorluoğlu’na, hapishanelerde yemekten zehirlenme vakalarının son zamanlarda sıkça görüldüğüne, Kocaeli 1 Nolu Cezaevinde kalan Leyla Kazak’a ve güvenlik gerekçesiyle mahpusların cenazeye katılma haklarının ihlal edilmesinin asla kabul edilemeyeceğine ilişkin açıklaması
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün Ali İsmail Korkmaz’ın katledilmesinin 11'inci yıl dönümü. Buradan kendisini, Ali İsmail Korkmaz’ı sevgiyle, rahmetle ve minnetle anıyorum ve onun şahsında Gezi’de yitirdiğimiz bütün canlarımızı da anmak istiyorum. Annesi Emel Korkmaz diyor ki: “On bir yıldır çok acı çekiyorum. Ali İsmail’i katledenler hak ettikleri cezayı almadılar, bu çok canımı yakıyor.” Sadece Emel annenin, Emel Korkmaz’ın canını yakmıyor; bu ülkede adalete, vicdana, hakka, hukuka inanan her bir yurttaşın da bu adaletsizlik tabii ki canını yakıyor. Bütün bu adaletsizliğin kendisinin münferit olmadığını çok iyi biliyoruz. Binlerce anne, kardeş, evlat, sevgili bugün kaybedilenler için adalet bekliyor ve adalet mücadelesi veriyor.
Buradan siyasal iktidara seslenmek istiyoruz: “Bu adaletsizliklere son verin, yitirdiklerimizin arkasında kalan ailelerinin daha fazla acı çekmesine sebep olmayın. Adalet herkese lazım, adalet için mücadele edenlerin sesine kulak verin.” diyoruz ve ne Ali İsmail Korkmaz’ı ne Gezi’de yitirdiklerimizi ne de diğer canlarımızı unutmayacağımızı ve adalet mücadelesine devam edeceğimizi de buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, sayın vekiller; dün gece, biliyorsunuz, Resmî Gazete'de Cumhurbaşkanlığı tarafından bir kararname yayımlandı ve bu kararnameyle Vali-Mülkiye Başmüfettişi Murat Zorluoğlu Diyarbakır Valiliğine atandı. “Murat Zorluoğlu kimdir?” diye bakmamız lazım. Kendisi Van’ın kayyumu, Van’da kayyum olarak görev yaptı, daha doğrusu kayyum olarak atandı; ardından da AKP'den Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı olarak seçildi ve orada Belediye Başkanlığı yaptı ama şimdi şöyle bir sorun olduğunu düşünüyoruz: Açık ve net bir şekilde partili kimliği belli olan, bir partiden Belediye Başkanlığı yapmış birinin Diyarbakır'a Vali olarak atanmasını nasıl açıklıyor siyasal iktidar, gerçekten bunu bilmek istiyoruz. Partili Cumhurbaşkanlığından sonra artık partili vali dönemlerine geçildiği açık ve net. Biz şunu söylüyorduk çokça ve sıkça: Valiler, kaymakamlar sizin il başkanınız, ilçe başkanınız gibi çalışıyor. “Gibisi” fazla artık, direkt aslında 2’nci bir il başkanını resmî kararnameyle, devletin kaynaklarıyla atıyorlar, bu çok açık ve net.
Peki, bu Murat Zorluoğlu ne yapmış ona bir bakalım. Adı, Van’da kayyım olarak çalıştığında yüzlerce emekçinin işten çıkarılmasıyla, belediyeye ait en değerli arazilerin ve taşınmazların satılmasıyla, usulsüzlükler ve yolsuzluklarla gündeme gelmiş bir zat. Daha da vahim olanı, Sayıştay raporlarında Zorluoğlu döneminde yapılan ihalelerdeki usulsüzlükler tespit edilmiş, belediyenin mal ve hizmet alımlarındaki bölünmeleri ve doğrudan temin üst limitlerinin aşılması açıkça ortaya konulmuş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Belediyeyi borç batağına sürüklemiş, kamu kaynaklarını verimsiz olarak kullanmış ve -ekonomik olmayan bir şekilde- belediyeyi zarara uğratmış, firmalara yapılan ödemelerde haksız kazanç sağlamış, rüşvet ihaleleri ve yine iddialara göre ihalelerin Elâzığ ve Kayserili firmalara peşkeş çekilmesi de cabası. Şimdi, ne oldu? Bunu Diyarbakır'a Vali olarak gönderdi AKP'nin kendisi, partili Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan. Partili Cumhurbaşkanlığından sonra partili valiler dönemi, partili kaymakamlar dönemi de aslında Türkiye halklarının gözünün içine bakılarak meşrulaştırılmaya çalışılıyor.
Şimdi, tarihin vurguncu kayyımı ve AKP'li eski Belediye Başkanı olan biri nasıl ve neden Diyarbakır'a Vali olarak atanıyor? Niyetiniz nedir? Yine hangi hukuksuzluğa zemin oluşturmaya çalışıyorsunuz? Bu kişiyi atayarak Diyarbakır'da nasıl bir amaç ediniyorsunuz? Bunu demokratik kamuoyuna hızla açıklamanız gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Suçları bu kadar sabit olan, Sayıştay raporlarına yansımış usulsüzlükleri olan birini yargılamanız gerekirdi, cezalandırmanız gerekirdi ama sizler ödüllendiriyorsunuz. Biz bu hikâyeyi çok iyi biliyoruz ama inanın ki buna teslim olmayacağız. Bütün kamuoyunun gözlerinin de bu zatın, Diyarbakır Valisi olarak atanan bu zatın üzerinde olması gerekiyor. Olacak her türlü hukuksuzluğun, yarın belediyelerimiz başta olmak üzere, Diyarbakır'da yapılacak her türlü gasbın zeminini oluşturmaya çalışıyor AKP. Buradan uyarıyoruz: Sakın ama sakın buna yeltenmeyin, bu oyunu çok iyi biliyoruz, bunu aklınızdan bile geçirmeyin.
Şimdi, Sayın Başkan, sayın vekiller; diğer bir mesele, Türkiye hapishanelerindeki hak ihlallerinin sistematik bir hâle gelmesi. Son zamanlarda çokça ve sıkça yemek zehirlenmeleri vakaları karşımıza çıkıyor.
BAŞKAN – Buyurun, toparlayalım lütfen.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
En son 23 Haziran 2024 tarihinde Diyarbakır Cezaevinde mahpusların zehirlendiği haberini almıştık. Kurumların mahpuslarla yaptığı görüşmede, yemeklerde sorun olduğu, bu süre içerisinde ishal vakalarında artış olduğu, su kesintilerinin sıklıkla olduğu, suyun geldiği vakitlerde kirli aktığı belirtilmiş. Henüz geçtiğimiz günlerde ise Marmara Kapalı Hapishanesinde 250 kişi bu yemeklerden zehirlendi. Şimdi, buradan soruyorum: Ya, Adalet Bakanlığı nereden yemek alıyor? Nasıl yemek veriyor? Bu insanlar kapalı bir mekânda yaşıyorlar ve yemekten zehirleniyorlar; demek ki bu yemek hijyen testlerinden geçmiyor, demek ki bu yemek servis edilirken yeterli bir şekilde korunmuyor ve hiçbir önlem alınmıyor. Burada gelişebilecek herhangi bir can kaybının sorumlusunun bizzat Adalet Bakanlığı ve Hükûmet olduğunu ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Tamamlayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun lütfen.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Mahpuslara verilen kurtlu yemekler, öğünlerin yetersiz olması ve hastalıklarına uygun bir şekilde diyet verilmemesi, özellikle çölyak hastaları ve özel diyet gerektiren hastaların bütün bu taleplerinin görmezden gelinmesi çokça tarafımıza bildiriliyor. Bakanlığın bu konuda adım atması ve mahpusların sağlık ve yaşam hakkını gözetmesi temel talebimizdir, bunu ifade ediyorum.
Tabii, elimde çokça dosya var ama sonuncusunu paylaşarak bitirmek istiyorum. Leyla Kazak, kendisi Kocaeli 1 Nolu Cezaevinde kalıyor, geçen günlerde babasını kaybetti, cenaze için başvuru yaptı, cenazeye katılmasına izin verilmedi, ardından taziye için başvuru yapıldı, taziyeye katılması da engellendi. Bu bir temel insan hakkı ihlalidir, Türkiye'nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de bütün uluslararası sözleşmeler de bu hakkı mahpuslara ve her insana sağlamıştır. Yas hakkı, cenazeye katılma hakkı temel bir insan hakkıdır, güvenlik gerekçesiyle mahpusların bu hakkının ihlal edilmesi asla ama asla kabul edilemez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Selamlayacağım Sayın Başkanım, kusura bakmayın.
BAŞKAN – Buyurun lütfen.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Leyla Kazak hasta, normalde tahliye edilmesi gerekiyor, hem tahliyesi engelleniyor hem babasının cenazesine katılması engelleniyor hem taziyeye gitmesi engelleniyor. Buradan Adalet Bakanlığına sormak istiyoruz: Ne yapmaya çalışıyorsunuz? İnsanları cezaevine koymuşsunuz, idari gözlem kurulu kararlarıyla tahliye etmiyorsunuz; yetmiyor, cezaevindeyken en sevdikleri insanları kaybediyorlar, cenazelerini engelliyorsunuz, taziyelerini engelliyorsunuz. Ne istiyorsunuz bu mahpuslardan? Ne istiyorsunuz dört duvar arasında olanlardan? “Bu feryadı, bu işkenceyi neden görmüyorsunuz ve bu işkenceye daha ne kadar devam edeceksiniz?” sorusunu buradan sormak istiyorum.
Sabrınız için teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Koçyiğit.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Murat Emir konuşacaklar.
Buyurun Sayın Emir.
28.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, ülkede giderek derinleşen ağır bir ekonomik kriz yaşandığına ve bu krizin bedelini milyonların yoksullaşarak ödemek zorunda kaldığına; büyük umutlarla gelen Mehmet Şimşek’in uygulamalarına ve Türkiye’de kredi kartına taksit uygulanmasıyla ilgili görüşüne, TÜİK Başkanının açıklamalarına, TÜİK’in açıkladığı işsizlik rakamına, kök maaşı 8 bin lira olan emeklilere zam yapılacaksa bir an önce yapılması gerektiğine, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen tasarruf tedbirleri paketine, Ali İsmail Korkmaz’a ve bir daha böyle cinayetler olmasın diye bunların aydınlatılması için ne gerekiyorsa yapacaklarına ilişkin açıklaması
MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde maalesef, giderek derinleşen ağır bir ekonomik kriz yaşıyoruz ve bu krizin bedelini milyonlar yoksullaşarak ödemek zorunda kalıyorlar ama ekonominin başındaki Mehmet Şimşek’in Türkiye'nin gerçeklerinden ve vatandaşımızın yaşadıklarından bihaber olduğunu üzülerek öğreniyoruz.
Kendisi büyük umutlarla geldi, geldiğinde Nebati’ye “Sen irrasyonel yani akıl dışı politikaları uyguluyordun, artık akılcı politikalar uygulayacağız.” dedi. Geldiğinde faiz yüzde 8,5’tu, şimdi yüzde 50'lerde; geldiğinde dolar 20 liraydı, şimdi 33 liralarda, geldiğinde enflasyon yüzde 30’lardaydı, şimdi yüzde 75'lerde. TÜİK’e inanırsanız enflasyon ve mazotun fiyatı sadece 2 kat arttı. Son derece başarısız bir Bakan ama başarısızlığını saklamanın telaşıyla artık öz eleştiri yapacağı yerde, yanlışlıklarını söyleyeceği yerde suçlayıcı bir üsluba döndü ve vatandaşlarımızı âdeta alaycı bir şekilde suçluyor. Ona göre asgari ücret artırılırsa enflasyon olur, ona göre 17.002 lira yeterli bir asgari ücrettir, ona göre vatandaşımız ayağını yorganına göre uzatırsa Türkiye'de ekonomik sorunlar çözülür. Oysa Sayın Şimşek’in Türkiye'den ne kadar kopuk olduğu ortada; vatandaşımızın ayağını uzatacağı bir yorganı yok artık, vatandaşımızın kemerinde sıkacağı bir daha delik kalmadı. İnsanlarımız açlıkla, yoksullukla cebelleşirken bunlar unutamadıkları İngiltere anılarını paylaşıyorlar. Beyefendi İngiltere'de çok yüksek maaşlar alırken büyük bir fedakârlık yapmış da Türkiye'ye gelmiş havasında ama “Yaptığı fedakârlığın milyonlara, emekliye, asgari ücretliye, yoksula, beslenemeyen çocuğa ne faydası var?” diye sorduğunuzda, hiçbir faydası yok ama anlıyoruz ki kendisi halktan da kopmuş, gerçeklikten da kopmuş. Böylesine bir kopukluk asla kabul edilemez. “Ben yıllarca -on yıl- İngiltere'de yaşadım, kredi kartına taksit nedir Allah aşkına?” diye soruyor. Haklı, yüzde 2 enflasyon olan bir ülkede ve özellikle de asgari ücretli bir işçinin iki üç günlük çalışmasıyla 1 buzdolabı aldığı bir ülkede kredi kartına niye taksit olsun? Ama Türkiye'de üç ay asgari ücret alıyorsunuz, 1 buzdolabı alıyorsunuz. Türkiye'de senin TÜİK’ine inanırsak yüzde 70 enflasyon var, sen de dönüp Türkiye'de, hiç Türkiye'de yaşamamış gibi -yani elli yıl yaşadıysan on yılını Londra’da geçirdin, kırk yılını Türkiye'de geçirdin- unutmuşsun, bilmiyorsun, öğrenmek de istemiyorsun, sırça köşkte yaşıyorsun ve anlamlandıramıyorsun kredi kartına taksiti. Böylesine bir alaycılığı asla kabul etmiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MURAT EMİR (Ankara) – Toparlıyorum Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Emir.
MURAT EMİR (Ankara) – Onun bir de TÜİK Başkanı var. TÜİK Başkanı bu devletin bir bürokratı mı? Emin değilim. Ekonomi Bakanının bir bürokratı mı? Belli değil. O da daha garip şeyler söylüyor, efendim, neymiş? Enflasyon oranı 45 olsa, 70 olsa fark etmiyormuş. Niye? Çünkü vatandaşlar aynısını hissediyorlarmış. Ya, siz nereden ölçüyorsunuz vatandaşın neler hissettiğini? Siz vatandaşın ne hissettiğini nereden bileceksiniz? Açlığı, yoksulluğu, evine ekmek götürememeyi, 1 kilo kıyma alamamayı, kirayı ödeyememeyi, elektriği açamamayı siz nereden bileceksiniz ve bunu neye göre ölçüyorsunuz? Efendim, Avrupa'da insanlar enflasyonu 5 kat hissediyormuş, Türkiye’dekiler 2 kat hissediyormuş. Ee, Avrupa'daki enflasyon yüzde 2, 5 kat hissederse yüzde 10 eder; hisseder tabii adam. Ee, Türkiye'de sana inanırsak enflasyon yüzde 70, 2 kat hissediyorsa yüzde 140 hissediyor vatandaş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Emir.
MURAT EMİR (Ankara) – Dolayısıyla, böylesine bir üslubu dahi kabul etmiyoruz. Böylesine, kılı kırk yararak rakam açıklaması gereken bir bürokrat gelmiş, Türkiye'de Türk halkıyla alay ediyor âdeta ve “Enflasyonun sebebi aslında işverendir, işverenlerin kazancıdır.” diyor. Yani “Asgari ücrete zam verilirse enflasyon olur.” diyen Şimşek’i de yalanlıyor. Dolayısıyla, ekonomi bürokrasisinin kafası karışık, kaçacak yer arıyorlar.
TÜİK bahsi açılmışken, şimdi TÜİK, işsizlik rakamını açıkladı; bugün itibarıyla Türkiye'de yüzde 8,4 işsizlik varmış, hatta biraz azalmış, mutlu olmalıymışız, Türkiye'de 3 milyon 42 kişi işsizmiş. Ama bu sahte bir rakam çünkü Türkiye'de 3 milyon 750 bin kişi iş bulma umudu olmadığı için son bir ay içerisinde iş aramadı. Aynı zamanda, 3 milyon 200 bin kişi de kısa süreli çalıştığı için aslında gerçekten bir iş bulsa hemen başlayacak, o da iş aramaktan vazgeçmiş, bunları dışına atıyorlar; yüzde 8,4.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Emir.
MURAT EMİR (Ankara) - Gerçek işsizlik ne? 10 milyonun üzerinde yani yüzde 25. Türkiye, pandemi döneminden beri böylesine ağır bir işsizliği yaşamadı.
Şu kök maaşa, emeklinin kök maaşına, 8 bin lira utanç kök maaşına zam yapacaksanız yapın. Siz bunları çok önemsemiyor olabilirsiniz, bu rakamları ama 2 bin lira, 3 bin lira, 4 bin lira, 10 bin lirayla geçinen bir emekli için son derece yaşamsaldır. Burada bu konuda daha fazla sallanmaya hakkınız yok.
Sayın Başkan, tasarruf tedbirleri paketi getirdiler, şu anda Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüyor. “Tasarruf” deyince akıllarına saraydan vazgeçmek, şatafattan vazgeçmek, lüks araçtan vazgeçmek gelmiyor; ilk akıllarına gelen Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin boğazını sıkmak, Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin sokak aydınlatmasına verdikleri katkı yüzde 10 oranındaydı, onu yüzde 30’a çıkaracaklar, Cumhurbaşkanına da 2 kat artırma yetkisi veriyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.
MURAT EMİR (Ankara) - Yani içinden yine buram buram siyaset, buram buram 31 Mart seçimlerindeki yedikleri tokadı anlamamış olmanın etkilerini açıkça görüyoruz ve bu yoksulluk, bu işsizlik, özellikle emeklinin ve asgari ücretlinin unutulmasına karşı, biz her akşam saat dokuzda “ışığı aç kapat” eylemiyle saraydakilere, milyonların sesini duymayanlara duyuruyoruz ki zam yapın, bu insanların sorununu bir an evvel çözün, sizin göreviniz halkın yararına hizmet etmektir.
Sayın Başkan, sözlerimi Ali İsmail Korkmaz’ı anarak tamamlamak istiyorum. On bir yıl önce Gezi eylemleri sırasında, üniversite öğrencisi olan Ali İsmail Korkmaz, kameraların gözü önünde hem polis tarafından hem de oradaki esnaf tarafından darbedildi; hastaneye götürüldü, “Sağlıklıdır.” diye gönderildi. Vücudunda çoklu kırıklar olduğu ve darbedilerek öldürüldüğü otopsi raporlarına kaydedildi ve on bir yıldır adalet mücadelesi sürüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Emir.
MURAT EMİR (Ankara) - On bir yıldır katiller cezalandırılmadı, esnafın yardım etmekten cezaları düşürüldü, dört yıla indirildi; ilgili polis memurlarının görüntüleri uzun yıllar kaybedildi ve delil yetersizliğinden davaları düşürüldü. Böyle bir açık cinayette bile adalet yerini bulmuyorsa analar ağlamaya devam edecek demektir. Ali İsmail Korkmaz’ı anıyoruz ama bu ve buna benzer cinayetleri asla unutmayacağımızı ve bir daha böyle cinayetler olmasın diye de bunların aydınlatılması için ne gerekiyorsa yapacağımızı buradan haykırmak isterim.
Sabrınız için teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Emir.
Adalet ve Kalkınma Partisi adına Grup Başkan Vekili Sayın Abdulhamit Gül konuşacaklar.
Buyurun Sayın Gül.
29.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, dört yıl önce bugün Ayasofya’nın açıldığına ve Mescid-i Aksa’nın da özgürleşeceğine inandıklarına, İsrail’in 7 Ekimde başlatmış olduğu soykırımın bütün şiddetiyle devam ettiğine ve Han Yunus kentinde Filistinlilerin sığınmış olduğu okula yaptığı saldırıya, tüm dünyada bu soykırımın karşısında duran herkesi selamladığına, Cumhurbaşkanının küresel sistemin duymadığı bu zulümleri her platformda haykırmaya devam ettiğine, İsrail’in hukuk tanımayan tutumunun dünyayı üçüncü dünya savaşının eşiğine getirdiğine ve başkenti Kudüs olan bağımsız Filistin devleti kuruluncaya kadar Filistin mücadelesinin yanında olacaklarına ilişkin açıklaması
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dört yıl önce bugün Ayasofya’nın açıldığı bir gün. Seksen altı yıllık hasreti dindirerek Sayın Cumhurbaşkanımızın iradesi ve kararıyla Ayasofya asli hüviyetine, cami olma hüviyetine kavuştu. “Zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın.” nidaları, arzuları, hayalleri gerçekleşti ve kıyamete kadar bu coğrafyada inşallah “Biz, kısık sesleriz… Minareleri, sen, ezansız bırakma Allah’ım!” duasıyla ezanlarımız minarelerden yükselmeye devam edecek. Ve inanıyoruz ki zincirleri kırılacak daha yerler var. Mescid-i Aksa’nın da özgürleşmesi için dua ediyoruz, inanıyoruz ki Mescid-i Aksa da özgürleşecek, zincirleri kırılacak. Bu konuda da hepimiz buna şahit olmayı niyaz ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İsrail'in 7 Ekimde başlatmış olduğu soykırım bütün şiddetiyle ve bütün yoğunluğuyla devam ediyor. On binlerce masum Filistinli 21'inci yüzyılda bütün insanlığın gözü önünde katliama, soykırıma ve yine baskıya maruz kalıyor. Tarihin en ağır ablukası Gazze'de vicdansızca ve insafsızca uygulanıyor; ibadethaneler, mülteci kampları, okullar, hastaneler bombalanıyor. En son, dün, İsrail ordusu Gazze Şeridi’nin Han Yunus kentinde Filistinlilerin sığınmış olduğu okula bir insanlık dışı saldırıda bulundu ve hayatını kaybeden çocuklarımız, insanlarımız var. Esas itibarıyla burada İslam dünyasının da kendisini bir muhasebeye çekmesi lazım; 2,5 milyarlık İslam âleminin de bu anlamda bu soykırıma karşı daha güçlü bir şekilde sesini çıkarmaması tarihin hafızalarına acı bir şekilde geçecektir.
Bunun dışında -vicdanı olan- İslam ülkelerinde olsun, Batı dünyasında olsun, üniversitelerde, sokaklarda, meydanlarda çok güçlü bir Filistin dayanışması var. Filistin'i dünyadan sileceklerdi ama dünya, Filistin oldu, zulmün karşısında yer aldı. Ben, bu vesileyle, tüm dünyada bu soykırımın karşısında duran, dini, dili, düşüncesi ne olursa olsun Filistin'le beraber yüreği atan herkesi selamlıyorum.
Sayın Cumhurbaşkanımız küresel sistemin duymadığı bu zulümleri haykırmaya devam ediyor her platformda, bugün de NATO zirvesi için bulunmuş olduğu Amerika Birleşik Devletleri’nde, daha önce Birleşmiş Milletlerde ve her türlü uluslararası platformda, tüm…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gül.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Ülkemizin tüm kurumları -muhataplarına- bu platformlarda Filistin'in bu meselesini gündeme taşımaya devam ediyor. Ve inanıyoruz ki Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, “Dünya 5’ten büyüktür.” anlayışıyla bu haksızlıkların da son bulması gerçekleşecektir.
Asırlardır Müslüman'ıyla, Hristiyan'ıyla, Yahudi'siyle özgür bir şekilde Filistin topraklarında insanlar yaşadı ama ne zaman Osmanlı'nın bu adalet anlayışına son verildi, orada katliamlar başladı. Bugün itibarıyla Netanyahu Hükûmetinin uyguladığı politikalar insanlığa karşı olduğu kadar kendi dindaşları Yahudilere karşı, kendi vatandaşlarına karşı da en büyük zarara neden olmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gül.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Netanyahu Hükûmetinin uygulamış olduğu bu politikalar, İsrail'in uyguladığı bu politikalar bölge barışına zarar vermekte ve dünyayı bir üçüncü dünya savaşına doğru götürmektedir. Özellikle Filistin meselesinde bizim tutumumuz bir Yahudi düşmanlığı değil; biz, siyonist, işgal anlayışına, soykırım anlayışına karşıyız. Dolayısıyla, hangi dinden olursa olsun, Müslüman'ı, Yahudi'si, Hristiyan'ıyla beraber vicdanı olan herkes bu katliama, soykırıma karşı çıkıyor, karşı çıkmaya da devam etmekte.
Netanyahu son olarak Lübnan'ı da hedef alarak yine bölgede ateşle oynamaya devam ediyor. İsrail'in hukuk tanımayan bu tutumları dünyayı bir üçüncü dünya savaşının eşiğine getiriyor. "Filistin'den bana ne?" diyen anlayışın esas itibarıyla bu gerçekle karşılaşması da yine çok önemli bir olgudur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, toparlayın lütfen.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – İsrail Hükûmetini durduramayan, durdurmayan Batılı ülkelerin yetkilileri, uluslararası kurumlar da tüm bu vahşetten sorumlu olmaktan kurtulamayacaklardır.
Son olarak, başkenti Kudüs olan bağımsız, özgür Filistin devleti kuruluncaya kadar bu Filistin mücadelesinin yanında olacağız. Aksi takdirde bölgemiz ve dünya bu savaşın eşiğinden kurtulamayacaktır. İnanıyorum ki en kısa zamanda barışın egemen olduğu ve bağımsız Filistin devletinin kurulduğunu hep beraber görürüz. Ülkemiz, Sayın Cumhurbaşkanımız bunun gerçekleşmesi için canla başla, gayretle diplomatik girişimlerini sürdürüyor.
Tekrar bağımsız Filistin devletini görmek ümidiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gül.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Başkanlıkça, Mardin Milletvekili Beritan Güneş Altın’ın, 10/7/2024 tarihinde Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin önerge yazısı (4/65)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Mardin Milletvekili Beritan Güneş Altın’ın Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazısı 10 Temmuz 2024 tarihinde Başkanlığımıza ulaşmıştır.
Bilgilerinize sunulur.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.29
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.51
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa BİLİCİ (İzmir), Muhammed ADAK (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Saadet Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Saadet Partisi Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya tarafından, kömür madenciliğinin çevre sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılması amacıyla 10/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Temmuz 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
10/7/2024
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 10/7/2024 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Bülent Kaya
İstanbul
Grup Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Bülent Kaya tarafından, kömür madenciliğinin çevre sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılması amacıyla 10/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergemizin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 10/7/2024 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Saadet Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Atmaca konuşacaklar.
Buyurun.(Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MEHMET ATMACA (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Saadet Partimizin önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Türkiye'nin çevre politikaları ve doğal kaynak yönetimi konusundaki yetersizlikleri maalesef maden ocaklarının çevre üzerindeki olumsuz etkilerini katlayarak artırmaktadır. Bilimsel araştırmalar yapılmaksızın veya mevcut bilimsel veriler göz ardı edilerek ülkenin çeşitli bölgelerinde maden ocakları açılmakta ve işletilmektedir. Bu sorumsuzluk hem çevreye hem de insan sağlığına telafisi imkânsız zararlar vermektedir. Bu Meclis çatısı altında defalarca uyarmamıza rağmen bu tür politikalar hızla ve pervasızca devam etmektedir. Türkiye'nin geniş coğrafyası âdeta bir maden ocağı cennetine dönüştürülerek doğamızın ve halkımızın sağlığı ciddi tehditler altında bırakılmaktadır. Doğanın tahribatı yetmezmiş gibi bu tahribatın bedelini halkımızın sağlığıyla ödemekteyiz. Mesela hemen yanı başımızda Ankara'nın Gölbaşı ilçesindeki kömür madeni ocağı açma girişimleri olduğunu biliyoruz. İlçenin Kırıklı Mahallesi’nde başlatılması planlanan kömür madeni projesi bölgenin ekosistemini ve yerel topluluğun yaşamını âdeta felakete sürüklemektedir. Valiliğin bu proje için ÇED raporunun gerekmediğine karar vermesi projenin çevre ve sağlık üzerindeki potansiyel olumsuz etkilerini tamamen göz ardı etmektedir. Vakıfların projeye karşı açtığı davada belirttiği gibi bu girişim üç bin yıldır tarım ve hayvancılıkla uğraşan bölgedeki faaliyetleri sona erdirecek, köy yaşamını geri dönüşü olmayan biçimde ortadan kaldıracaktır. Yer altı ve yer üstü su kaynaklarının kaybolacağı, ağır metallerle kirlenme riskinin yüksek olduğu vurgulanmaktadır. Köy alanının 13 bin dekar olduğu, projenin ise bu alanın 11 bin dekarını kapladığı göz önüne alındığında köyün neredeyse tamamının yok edileceği açıkça ortadadır. Zaten tarım ve hayvancılığı bitirdiniz, üreticiler kan ağlıyor ama umurunuzda bile değil. Efendim, köyleri boşalttınız ve insanları yurtlarından etmeye devam ediyorsunuz. İşte, Eymir ve Mogan gibi özel koruma alanlarına ciddi zarar verecek bu kömür madeni projesi çevresel, ekolojik dengeleri bozarak biyolojik çeşitliliği tehdit etmektedir. Maden ocaklarından çıkan ağır metaller, toz ve gürültü sadece doğal yaşamı değil insan sağlığını da tehdit altına almaktadır. Yer altı ve yer üstü su kaynaklarının kirlenmesi bölgedeki ekosistemi geri dönülemez şekilde tehdit edecektir. Bilimsel veriler göz ardı edilerek yapılan bu projeler, uzun vadede çevresel felaketlere yol açmaktadır. ÇED raporlarının titizlikle hazırlanması şarttır; aksi takdirde, doğamız ve halkımız büyük zararlar görecektir. İklimsel değişikliklerin hızla ilerlediği çağımızda kömür madenciliğinde ısrar etmek hem çevreye hem de işçi güvenliğine zarar vermektedir. Dünyada kömürden çıkış programları devreye sokulurken bizde kömür sevdası sürmektedir. Bu ısrar sürekli maden kazalarına ve işçi ölümlerine yol açmaktadır. Uluslararası standartlara uyum sağlanmalı, çevreyi ve insan sağlığını koruyan politikalar benimsenmelidir. Doğayı ve halkımızı korumak hepimizin sorumluluğudur.
Çok teşekkür eder, saygılar sunarım. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Atmaca.
İYİ Parti Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Selcan Hamşıoğlu konuşacaklar.
Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır Sayın Hamşıoğlu.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA SELCAN HAMŞIOĞLU (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Gezi protestoları sırasında zalimliklerini devletin verdiği sıfatların, yetkilerin arkasına saklanarak örtbasa çalışan bir grup tarafından dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ı anıyorum. Hukuk devletlerinde failine göre makbul suç da olmaz, maktulüne, mağduruna göre müstahak suç da olmaz, olamaz.
Önergeye gelince, enerji çağın temel ihtiyaçlarından biri, elbette bir şekilde üretmek gerekli ama sene 2024, 21’inci yüzyıla hoş geldiniz. Bir taraftan -daha dün konuşuldu burada- ticaretinizin yüzde 60’ı Yeşil Mutabakatı imzalayan AB’yle olacak, öte yandansa karbon ayak izinizi büyütmeye çalışacaksınız. Bir yandan Paris İklim Sözleşmesi’ne imza atacaksınız ama diğer yandan… Ne demişti Sayın Cumhurbaşkanı iklim zirvesinde? “2053 yılı itibarıyla net sıfır emisyon hedefliyoruz. Yenilenebilir enerji payını yüzde 69’a çıkaracağız.” Böyle mi olacak? Kömürü teşvik politikasıyla mı sıfır emisyon ülkesi olacağız 2053’te? Kömüre yatırım yaparak mı çıkaracağız yenilenebilir enerji payını yüzde 69'a? Enerji istatistiklerini de TÜİK açıklayacaksa aslında olur tabii, neden olmasın.
Şimdi, bir işin bir amacı, hedefi olur öncelikle. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, 7 istasyon dışında -Türkiye'de hava kalitesini ölçen 304 istasyon var- havası temiz olan yerin bulunmadığı bir ülkede bilimle de inatlaşarak, mevzuatla da inatlaşarak, ÇED raporuna bile gerek görmeden 13 bin dekarlık bir köyün, üç bin yıllık bir köyün 11 bin dekarını maden sahasına dönüştürmenin akla, mantığa uyar bir yanı yok. Rant, tabii, akla ilk gelen ama çoğu bilimsel çalışma da diyor ki: “Kömüre yatıracağın paranın kat kat fazlasını sürdürülebilir enerjiden de elde edebilirsin.” Yani illa birilerini ihya edeceksen bari sürdürülebilir enerji üzerinden yap, halkın sağlığıyla oynama. Büyükşehir Yasası kökünü kazımaya yetmedi, okulsuzlaştırma politikası yetmedi, belediyeler eliyle -partisi fark etmeksizin- köy arazilerinin peşkeşi yetmedi, böyle mi bitirmeye ant içildi şimdi de köyler; bunu da sormak istiyoruz bu vesileyle. Bu, Gölbaşı meselesinde Eymir, Mogan gibi özel koruma alanlarını da etkileyecek. Gerekçede de yazıyor, ocaktan salınacak ağır metallerin insan sağlığı üzerine etkisini 2 hatta 3 kere düşünmeye davet ediyorum ben herkesi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamşıoğlu.
SELCAN HAMŞIOĞLU (Devamla) – Bunun bedelini çok ağır ödeyen bir ilin, yanlış OSB’leşme politikası sonucu önce toprağı, sonra yer altı ve yer üstü suları, sonra da havası ağır metallerle zehirlenen, artık hemen her ailede bir kanser hastası bulunan Tekirdağ’ın Milletvekili olarak ben uyarmak istiyorum: Bu, kendinizi dışında tutabileceğiniz bir tehlike değil, Ankaralılarla aynı havayı soluduğunuz sürece Gölbaşı halkıyla birlikte, bizimle birlikte sizler de zehirleneceksiniz; kendi hayatınızla da oynamayın. Türkiye Cumhuriyeti devletinin her bir vatandaşı için sağlıklı çevrede yaşamak haktır, anayasal güvence altındadır. Lütfen, bilimsel inceleme yapılmadan işletme izni verilmesine göz yummayın ve bu hakkın gasbını himaye etmeyin.
Bu duygu ve düşüncelerle bir kere daha “Yüzünü güneşe dön Türkiye!” diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Hamşıoğlu.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Onur Düşünmez.
Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır Sayın Düşünmez.
DEM PARTİ GRUBU ADINA ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sizleri ve ekranları başında bizleri izleyen değerli yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. Saadet Grubunun önerisi üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Hepimizin bildiği üzere, bütün politikalar çöktüğü gibi çevre politikası da maalesef çökmüş durumda. Unuttuğumuz bir gerçekliği tekraren hatırlatmak istiyorum: Doğa, er ya da geç bizden bunun hesabını soracaktır, soruyor da ama biz bunu gözlemleyemiyoruz maalesef. Biz, doğayı tahrip etmekten öteye bir gidişatı, bir enerji politikasını hayata geçiremiyoruz maalesef. Buna ilişkin bizim hemen hâlihazırdaki politikalardan vazgeçip elzem bir şekilde yüzümüzü yenilenebilir enerji kaynaklarına ve bu yönde dünya çapındaki gelişmelere dönmemiz gerekiyor.
Maalesef ki ülkemizde çöpler hâlâ doğaya salınıyor, ben buna Hakkâri’den örnek verebilirim. İki dönemdir kayyum gaspıyla belediyelerimiz gasbedilmiş. Bu kayyumlar sekiz yıllık bir süreçte çöp toplamak bir yana, hâlâ çöpleri doğaya salma eğilimini gösteriyorlar. Bundan ziyade -yine, ülkenin tamamında gündem olmuştu- biz, dışarıdan çöp ithal eden bir ülkeyiz. Biz, dışarıdan çöpleri alıp, getirip içimize yerleştiriyoruz ve buradaki doğaya salınan gazlarla kendi doğamızı, kendi havamızı kirletiyoruz; bunun da dünyada örnekleri çok azdır. Maalesef, bu politikalar yine burada devam ediyor.
Kömür madenciliğine gelindiğinde, yanı başımızda binlerce santralde binlerce facia meydana geldi. Soma’da, Ermenek’te, Şırnak’ta, en son siyanürle altın arama faciası olan İliç’te doğa bizden intikamını aldı ama ne yazık ki biz bu politikalardan vazgeçmiyoruz. İliç’te “ÇED Gerekli Değildir” raporu veren Sayın Murat Kurum o gün Çevre, Şehircilik Bakanıydı, bugün yine Çevre, Şehircilik Bakanı olarak atandı. Bu politikalardan geri dönüşün olmadığını, iktidarın bu yönlü bir eğiliminin olmadığını gözlemliyoruz. Maalesef, su kaynaklarımızı, içilebilir su kaynaklarımızı kendimiz kirletiyoruz ve artık yetersiz düzeye ulaştığını herkes bangır bangır bağırırken iktidar buna ilişkin bir politika üretemiyor.
Yine, eklemek istediğim şey bu kömürle ilgili. Kömür yakılan şehirler var, bunların başında Hakkâri geliyor. Doğal gaz henüz Hakkâri’ye ulaştırılmadı ve kışın biz ısınma ihtiyaçlarımızı maalesef ki kömürden sağlıyoruz. Orada, o yoğun kış şartlarında o sise bulaşan bu kömür gazının salımıyla hava kirliliği, maalesef, kış aylarında nefessiz bırakacak düzeye ulaşıyor. Biz, bunlara ilişkin derhâl somut bir adım atılmasını talep ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ONUR DÜŞÜNMEZ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
ONUR DÜŞÜNMEZ (Devamla) – Saadet Partisinin bu yönde vermiş olduğu önergeyi de destekliyoruz.
Bütün Meclisten de talebimiz; gelin, bu ve benzeri doğa katliamlarına karşılık bu maden faaliyetlerinin daha düzgün bir şekilde yürümesi için bu önergeyi olumlu karşılayalım ve hep beraber Meclis araştırması açalım.
Son söz olarak da bugün -bütün arkadaşlarımız değindi, ben de kürsüden değinmek istiyorum- Sevgili Ali İsmail Korkmaz’ın ölüm yıl dönümü, katledilişinin üzerinden on bir yıl geçti. Biz, katledilen gençlerimizin hesabını sormaya devam edeceğiz. O gençler anılarımızda yaşıyor ve güzel günlerde, güneşli günlerde o gençlerin hayallerini gerçekleştirmek için mücadeleye devam edeceğimizin sözünü buradan yineliyorum.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Düşünmez.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Kayıhan Pala.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır Sayın Pala.
CHP GRUBU ADINA KAYIHAN PALA (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kömür, yüzyıllar boyunca insanlığa hizmet etti ama gelinen noktada artık kömürle ilişkili enerji politikalarına bir “Dur!” demek ihtiyacı var. Neden? Çünkü kömürün gerek çıkarılması gerek taşınması gerek yakılması süreçlerinde hem sağlıkla hem de iklimle ilgili sorunlar var. Biliyorsunuz, mesleki sağlık ve güvenlik açısından Türkiye, kömür madenlerinde hayatlarını kaybeden, hastalanan işçilerin öyküleriyle dolu. Ayrıca, santral çevresinde yaşayanların hastalanması ve erken ölümleriyle ilgili de ciddi sorunlar var. Biz de yaptığımız araştırmalarda, örneğin Bursa'daki Orhaneli Termik Santrali çevresinde yaşayanların sağlığının olumsuz etkilendiğini kanıtlarıyla ortaya koymuştuk. Ayrıca, kömür, genel olarak bir hava kirliliği sorununa yol açıyor. Özellikle “PM2.5” dediğimiz, partiküler maddenin 2,5 mikrondan küçük bölümünün özel bir kaynağı ve yapılan araştırmalar Türkiye'de de dünyada da çok ciddi sağlık sorunlarına yol açtığını gösteriyor. Örneğin, biz, iki yıl önce yayınladığımız araştırmada Türkiye'de bir yıl içerisinde PM2.5 kirliliğine bağlı erken ölüm sayısının 44 binden fazla olduğunu yine kanıtlarıyla ortaya koymuştuk. Ayrıca, kömür, küresel iklim krizine yol açması nedeniyle de insanlığı tehdit eden çok önemli bir kavramdır. Dolayısıyla, bir kere, dünyanın üzerinde uzlaştığı gibi yeni kömürlü termik santrallerden kaçınmak gerekir. Biliyorsunuz, bütün dünya da buna “kömürden çıkış” adı veriliyor. Paris İklim Anlaşması ışığında 2030 yılına kadar ülkelerin, kömürden çıkmasını sağlayacak eylem planlarına ihtiyaç duyduğu söyleniyor ama maalesef, bugüne kadar Türkiye'de böyle bir eylem planı hayata geçirilebilmiş değil. Bir yandan hastalanmalara bir yandan erken ölümlere yol açan böyle bir tehdit hâlen karşımızdayken, yerine de yenilenebilir enerji kaynakları gibi kaynakları koymak söz konusuyken bu konuda bir eylem planının olmaması oldukça kötü çünkü risk gruplarına baktığımızda en başta çocuklar, sonra yaşlılar, sonra kronik hastalığı olanlar ve elbette ki yoksullar bu süreçten çok daha fazla etkileniyorlar. Özellikle çocukluk çağı astımlarındaki görülen artışın kömürle, kömürlü termik santrallerle yakın ilişkisinin olduğuna ilişkin çok sayıda araştırma var. Özellikle kronik tıkayıcı akciğer hastalıklarının hem PM2.5’la hem kömürle hem kömürlü termik santrallerle yakın ilişkisinin olduğuna ilişkin çok sayıda araştırma var. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde artık Türkiye'nin kömürden çıkışı ve yeni enerji politikalarını konuşması gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Pala.
KAYIHAN PALA (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir yandan biz kömürden çıkışı konuşurken bakın, elimde IMF’nin raporu var, bu rapora göre Türkiye’nin 2022 yılında kömüre sağladığı örtülü teşvik tutarı 41,5 milyar dolar civarında. Yalnızca kömürü değil bütün fosil yakıtları düşünecek olursanız IMF’nin resmî raporuna göre bir yılda 117 milyar dolarlık bir teşvik söz konusu ki bu, bizim gayrisafi yurt içi hasılamızın yüzde 16’sına denk düşüyor. Bir yandan kaynak bulamayan bir ülke, bir yandan sağlık sıkıntıları, iklim krizi gibi sıkıntıları karşımızda duran bir kaynağa çok yüksek miktarda bir sübvansiyon uyguluyor, bir teşvik uyguluyor. Bütün bunlar bir araya geldiğinde Türkiye’nin artık ivedi olarak bir kömürden çıkış politikasını ve ivedi olarak insana zarar vermeyen, çevreye zarar vermeyen bir enerji politikasını tartışması gerekir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Pala.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekili Sayın Saffet Bozkurt konuşacaklar.
Buyurun Sayın Bozkurt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA SAFFET BOZKURT (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Saadet Partisi Grubu tarafından, kömür madenciliğinin çevre ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılmasına yönelik Meclis araştırması açılmasına ilişkin olarak verilen önerge için AK PARTİ Grubumuz adına söz aldım. Türkiye’nin “emeğin ve kömürün başkenti” olarak anılan şehri Zonguldak’ı temsil eden bir milletvekili olarak hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlarım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; enerjinin olmazsa olmazı, dünyanın kullanmaktan vazgeçemediği ve gelecekte de vazgeçemeyeceği kara elmas, kömür madenciliği insanlık tarihi boyunca enerji kaynağı olarak kullanılmış ve günümüzde de dünya genelinde önemli bir yer tutmaktadır.
Zonguldak’ın madencilik serüveni, ilk maden şehidimiz Uzun Mehmet’in 8 Kasım 1829 tarihinde, Ereğli’ye bağlı Kestaneci köyünde taş kömürü bulmasıyla başlamıştır. Uzun Mehmet, vatanı için kömürü aramaktan vazgeçmeyen, millî servetimizin ortaya çıkmasında öncülük eden ve bu uğurda hayatını kaybeden ilk maden şehidimizdir. Uzun Mehmet’in taş kömürünü bulmasıyla hem ilimizin hem de ülkemizin kaderi değişmiştir. Zonguldak’ın Türkiye'nin en önemli sanayi kentlerinden biri olması ve emeğin başkenti olarak anılması taş kömürü sayesindedir.
Zonguldak, kömür rezervleriyle Türkiye'nin enerji arzında stratejik bir rol oynamaktadır. Günümüzde, kömür madenciliği işlemlerinde kullanılan modern teknolojiler sayesinde hava kirliliği ve emisyonlar önemli ölçüde azaltılmıştır. Yüksek verimli filtreleme sistemleri ve emisyon kontrolü teknolojileri, kömür yakıldığında ortaya çıkan zararlı gaz ve partiküllerin atmosfere salınımını büyük ölçüde engellemektedir. Bu sayede, hava kalitesini koruma ve iyileştirme çabaları desteklenmektedir.
Maden işçilerimizin sağlığı ve güvenliği için uluslararası standartlara uygun önlemler alınmakta ve düzenli olarak denetlenmektedir. İş sağlığı ve güvenliği konusunda sürekli olarak iyileştirmeler yapılmakta ve çalışma koşulları geliştirilmektedir. Bu sayede, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesine yönelik adımlar atılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çıkarılanın sadece bir kömür parçasından ibaret olmadığının, ülkemizin uluslararası gücünün sembolü olduğunun bilincindeyiz. Enerjide tam bağımsız bir Türkiye demek, aynı zamanda güçlü bir Türkiye demek. Bu sebeple, madencilerimizin alın terini ve emeğini akıl teriyle harmanlayacağımız AR-GE kabiliyetleri, teknoloji ve inovasyon hamleleri için var gücümüzle çalışıyoruz. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde Türkiye Yüzyılı’nı hep birlikte enerjinin yüzyılı hâline getireceğiz.
Sözlerime son verirken yerin yüzlerce metre altında canı pahasına emek harcayarak bu ülkenin kalkınmasına önemli katkıları olan madencilerimize selam ve saygılarımı iletiyor, bu uğurda hayatını kaybeden maden şehitlerimizi saygı ve minnetle yâd ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bozkurt.
Şimdi Saadet Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Divanda uyum sağlanamamıştır.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Efendim, ihtilaf varsa karar yeter sayısını elektronik oylamada aramanızı istirham ediyoruz.
BAŞKAN – Elektronik oylama yapacağım, karar yeter sayısı arayacağım.
Süreniz üç dakikadır.
Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.18
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.28
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa BİLİCİ (İzmir), Muhammed ADAK (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Saadet Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır ve öneri kabul edilmemiştir.
İYİ Parti Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
2.- İYİ Parti Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu tarafından, Türk hukuk sisteminde iddianamelerin hazırlanmasının gecikmesi veya geciktirilmesi, duruşmalarda görülen manidar tablolar, kamu vicdanının haklı beklentisi olan gerçek adaletin tecellisiyle ilgili endişelerin ve adil yargılanmayla yargılanma adına bütün bu soruların ve gerçeklerin araştırılması amacıyla 10/07/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Temmuz 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
10/7/2024
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 10/7/2024 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Mehmet Satuk Buğra Kavuncu
İstanbul
Grup Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu tarafından, Türk hukuk sisteminde iddianamelerin hazırlanmasının gecikmesi veya geciktirilmesi, duruşmalarda görülen manidar tablolar, kamu vicdanının haklı beklentisi olan gerçek adaletin tecellisiyle ilgili endişelerin ve adil yargılama ile yargılanma adına bütün bu sorunlar ve gerçeklerin araştırılması amacıyla 10/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 10/7/2024 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Önerinin gerekçesini açıklamak üzere İYİ Parti Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Yüksel Selçuk Türkoğlu konuşacaklar.
Buyurun Sayın Türkoğlu. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) -Sayın Başkan, muhterem milletvekillerimiz; Vali Velid, Hazreti Hüseyin’e Yezid’e biat etmesini teklif ettiğinde Hazreti Hüseyin “Dünyanın gidişatına bak Velid, yeminden dönmek ağaç misali büyüyüp dal budak sarar oldu.” dedi. “Mekke’den ayrılma.” diye yalvarmalar karşısında ise “Eğer ben gitmezsem bu ümmette bir daha hiç kimse haksızlığa karşı çıkmayacaktır.” dedi. Son gün İmam Hüseyin yaralanmıştı ve atından inip yara almış kafasına sarığını yeniden bağlıyordu. Tam o sırada Hazreti Zeynep çadırdan çıktı ve hızla Yezid ordusuna doğru koştu, heyecandan yüzündeki peçesi de düşmüştü. Yezid’in ordu komutanı olan Ömer bin Sa’d’a yüksek sesle şöyle sesleniyordu: “Ey amcaoğlu, Ebu Abdullah Hüseyin kılıçlar arasında parçalanacak ve sen seyredeceksin ha! Bu mu senin ahdin, bu mu senin insafın?” Ömer bin Sa’d bu çığlığa rağmen “Vur!” emrini verdi çünkü Yezid ona eğer Hüseyin’i öldürürse Rey şehrinin valiliğini vadetmişti. “Hüseyni duruş” diyenlerin Yezid’i arattığı şu günlerde Türk milliyetçilerinin Kerbelâsı olan Sinan Ateş cinayeti özelinde adil yargılama konusu hepimizin ve Türk milletinin önceliğidir.
İYİ Parti, bu ülkede “Kral çıplak.” diyebilen, acı gerçekleri sonunda bedel ödemek de olsa dile getirmeyi bir memleket ve millet meselesi olarak görmektedir. O nedenle, her fırsatta diyoruz ki: Biz, tüm Sinanlar için ve adalet için buradayız. Genel Başkanımızın vurguladığı gibi, anaların gözyaşlarını görmeyip muktedirlerin tebessümlerine bakan; milletin çığlığına sağır, efendilerinin fısıltılarını dahi duyanlara karşı milletin sesi, anaların gözyaşları, çocukların çığlığı olarak buradayız ve bozkurtça haykırıyoruz: Adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun!
Kıymetli hazırun, hepimizin bildiği gibi, Türk hukuk sisteminde tartışmalara neden olan konuların başında mahkemelerdeki dava süreçlerinin işleyişindeki adil yargılama ve yargılanma hakkının sekteye uğraması, dolayısıyla adaletin bihakkın tecellisinin sakatlanması yatmaktadır. İddianamelerin hazırlanmasının gecikmesi veya geciktirilmesi, duruşmalarda görülen manidar tablolar kamu vicdanının haklı beklentisi olan adaletin tecellisiyle ilgili haklı endişeler yaratmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetildiği şehrin, başkent Ankara’nın orta yerinde güpegündüz işlenen Sinan Ateş suikastı davası da işte böyle bir davadır. Fatih Sultan Mehmet'in “Adalet ölürse devlet ölür.” düsturundan ilham alan bir millete, bu davadaki mahkeme sürecinin tam bir buçuk yıl geçtikten sonra nihayet başlamasını anlatamazsınız. Kamu vicdanının haklı beklentisi olan gerçek adaletin tecellisiyle ilgili endişeler artıyor. Bu sebeple diyoruz ki: Devletin adil olma özelliğini görmek isteyen, ülkemizde herkese karşı eşit hak ve hukuk anlayışının hâkim olmasını talep eden milletimizin umut ışığı olarak gördüğü Sinan Ateş davası asla akamete uğratılmamalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) – Tamamlayayım efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkoğlu.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) – Kimse kimseyi kandırmasın, ülkemizde yargı sisteminin yürütme erkinin vesayeti altında olduğuna ilişkin genel bir kanı vardır. Bu nedenle vatandaşlarımız arasında da mahkemelerde adaletin, kamu vicdanını rahatlatacak gerçek adaletin tecellisine ilişkin inanç ve güven erozyona uğramıştır. Yargı sistemimiz, iktidar vesayeti altında olmadığını bu dava üzerinden ispat etmek durumundadır. Dava dosyasının uzatılması, mahkeme sürecinde yaşanan anormallikler artık Türkiye'de adalete güveni sıfırlanmıştır. İşte, bu nedenle, yüce Meclisimizin çatısı altında kurulacak bir araştırma komisyonuyla gerçek adaletin savunucusu kamu vicdanı adına açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Önergemize desteklerinizi bekliyoruz.
Teşekkür ederim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkoğlu.
Sayın Yontar, bir söz talebiniz mi var?
NURTEN YONTAR (Tekirdağ) – Evet Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
30.- Tekirdağ Milletvekili Nurten Yontar’ın, halkın özgür haber alma hakkı doğrultusunda SGK düzenlemesinin iptalini ve posta ücretlerinin basına özel belirlenmesini beklediklerine ilişkin açıklaması
NURTEN YONTAR (Tekirdağ) – Sayın Başkan, Kamuda Tasarruf Paketi’nde yer alan “Basın ve yayın organlarına ilan ve reklam verilmeyecek, kamu kurum ve kuruluşlarınca hiçbir şekilde günlük gazete alımı yapılmayacak, görev alanıyla ilgili olmayan yayınlara abone olunmayacak.” düzenlemesi, kamudan ilan alan yerel basının can suyunu kesmiştir. Yaşanan ekonomik sorunlar gazete maliyetini oluşturan girdilerin döviz cinsinden fiyatlarını artırmıştır, PTT gönderim ücretlerinin artışı da cabası. Bu yetmezmiş gibi SGK da basın kuruluşlarının ilan kaybına neden olacak bir düzenleme yaptı; piyasa değeri 500 bin TL ve üzeri olan satışlarını bir veya daha fazla süreli yayında ilan yoluyla duyuran SGK, alt sınırı 2 milyon 500 bin liraya çıkararak gazetelerin ilan alamamasına yol açtı. Halkın özgür haber alma hakkı doğrultusunda SGK düzenlemesinin iptalini, posta ücretlerinin basına özel belirlenmesini bekliyoruz.
Teşekkürler.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Çalışkan, sizin de talebinizi alayım; diğerlerine sonra söz vereyim.
Buyurun.
31.- Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan’ın, çıkarılan 950 kişilik kadroya BESYO mezunu antrenörlerin alımlarının bir an önce gerçekleşmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) – Teşekkür ederim Başkanım.
Gençlik ve Spor Bakanı aralık ayında Mecliste yaptığı konuşmada Bakanlığa 15 bin kadro tahsis edildiğini belirtmişti, 14.051 kişi değişik branşlardan alındı -psikolog, koruma, temizlik, büro personeli- ne var ki Öğretmenlik Mesleği Yasa Teklifi’ni görüştüğümüz bugünlerde BESYO mezunu antrenör 950 kişiye kadro çıkardığı hâlde alınmadı. Bu kadro alımının bir an önce gerçekleşmesini, BESYO mezunlarına da normal muamele yapılmasını talep ediyor, Genel Kurulu selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
İYİ Parti Grup önerisi bittikten sonra salonda adını yazdıran arkadaşlardan bir kısmına söz vereceğim.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- İYİ Parti Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu tarafından, Türk hukuk sisteminde iddianamelerin hazırlanmasının gecikmesi veya geciktirilmesi, duruşmalarda görülen manidar tablolar, kamu vicdanının haklı beklentisi olan gerçek adaletin tecellisiyle ilgili endişelerin ve adil yargılanmayla yargılanma adına bütün bu soruların ve gerçeklerin araştırılması amacıyla 10/07/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Temmuz 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Şimdi Saadet Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın İsa Mesih Şahin.
Buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır Sayın Şahin.
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. İYİ Parti grup önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum. İYİ Partinin iddianamelerin gecikmesi ya da geciktirilmesi, adil yargılama beklentisi, duruşmalarda görülen manidar tablolar yani Türkiye'deki adalet sisteminin sorunlarının araştırılması için bir grup önerisi var, bununla ilgili söz aldım.
Tabii, iddianamelerin gecikmesi konusu yargı organımızın önemli sorunlarından biri. İddianameler neden gecikiyor? Değerli milletvekilleri, temel sorun savcılarımızın liyakat sorunu ve dosyaların yoğunluğu sorunu. Dosyalar yoğun olunca, savcılarda da liyakat sorun olunca değerli milletvekilleri, savcılarımızın bir bölümü -tabii ki işini doğru yapan savcılarımızı tenzih ediyoruz- uygulamada soruşturmayı kolluk kuvvetinin üzerine bırakıyorlar, kolluk kuvvetinin inisiyatifine bırakıyorlar. Kolluk kuvveti şüpheyi doğru yorumlamıyor, delilleri doğru toplamıyor ve bu şekilde eksik bir kanaat oluşturularak dosyalar hazırlanıyor; bu da uygulamada büyük bir soruna sebep oluyor değerli milletvekilleri. Sulh ceza hâkimliğinde esaslı bir inceleme yapılmıyor.
Şimdi, ben, bunu buradaki hukukçu arkadaşlarımıza, milletvekillerimize sormak isterim: Binlerce sayfalık bir dosyada, yarım saatte, kırk dakikada nasıl bir tutuklama kararı verilebilir, nasıl bir adli kontrol kararı verilebilir veya serbest bırakma kararı verilir? Ya, binlerce sayfa bir dosya; yarım saat, kırk dakikada nasıl hazırlanılabilir? Bu, uygulamanın önemli bir sorunu değerli milletvekilleri. Burada iddianamelerin gecikmesi sorunu için liyakat konusu önemli, bunu sürekli dile getiriyoruz burada. Yargıdaki liyakat sorununu çözmek zorundayız, bunu hep söylüyoruz.
Bunun yanında değerli milletvekilleri, bir de sıkı bir denetime ihtiyaç var. Neyi kastediyorum? Yani bir savcının yazdığı iddianamelerden kaç tanesi beraatle sonuçlanıyor? 10 tane iddianame yazıyor; 6 tanesi, 7 tanesi, 8 tanesi beraatle sonuçlanıyorsa burada bir sorun vardır. Bununla ilgili de sıkı bir denetime ihtiyaç vardır değerli milletvekilleri.
Bir de iddianamelere bir süre sınırı konulması gerekiyor. Yani bu anlamda da bir keyfîliğin önüne geçmek için, buradaki ihmalin önüne geçmek için, uygulamadaki bu sorunun önüne geçmek için de bir süre sınırı konulmasında da fayda vardır.
Yine “geciktirilme” ibaresi de geçiyor öneride. Geciktirilme nasıl olur? Geciktirilme siyasi etkiler varsa olur. Bazen iddianameler siyasi isteklere göre şekillenebiliyor, bazen de iddianameler seçim dönemlerine göre ayarlanabiliyor; seçimden önce iddianame yazılabiliyor veya seçim sonrasına bıraktırılabiliyor. Bu da yargı üzerindeki siyasetin etkisidir değerli milletvekilleri.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSA MESİH ŞAHİN (Devamla) – Başkanım, tamamlıyorum.
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
İSA MESİH ŞAHİN (Devamla) – Tabii ki bütün bunlar Türkiye'de bir adil yargılanma sorununu da ortaya çıkarıyor. Türkiye'de adil yargılanma sorunu ortadayken, Türkiye'deki hukukun üzerindeki bu siyaset baskısı ortadayken, Türkiye'deki bu hukuk güvenliği sorunu ortadayken biz birçok sorunu yaşamaya devam edeceğiz değerli milletvekilleri. Bu anlamda, Türkiye yargı üzerindeki bu şaibeleri çözmek zorundadır, Türkiye yargı üzerindeki bu liyakat sorununu çözmek zorundadır, uygulamadaki bu sorunları çözmek zorundadır. Bunu özellikle ifade etmek istiyorum.
Son olarak da İYİ Parti, Sinan Ateş davasındaki konuya değindi, davadaki hâkimin tutumunu geçen gün burada eleştirmiştik. Biz bu konunun da sağlıklı bir şekilde sonuçlanması için takipçisi olacağımızı ifade ediyorum.
Kerbelâ’ya atıfta bulundu Değerli Selçuk Türkoğlu, söz meclisten dışarı, kimseye sataşmak için demiyorum: Yezidler ne çalarsa çalsın biz her dem Hüseyin’in tarafında, Ali’nin tarafında, doğrunun, adaletin tarafında saf tutacağız diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şahin.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Van Milletvekili Sayın Zülküf Uçar konuşacaklar.
Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır Sayın Uçar.
DEM PARTİ GRUBU ADINA ZÜLKÜF UÇAR (Van) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Genel Kurul, değerli halklarımız; öncelikle sizleri saygıyla selamlıyorum.
İYİ Partinin bugün yargı sisteminde süregelen sorunlara ve yargı erkinin yürütme erkinin vesayeti altına gelmiş olmasına dair vermiş olduğu önergeye dair söz aldım ancak en başta söyleyelim: Sorunun adını hiç çevresinde dolanmadan, net bir şekilde ortaya koymadan biz bu sorunları etraflıca tartışmaz, konuşamayız. En başta söyleyelim: Bu ülkede yargının, yargı bağımsızlığının tehlike altında olması gibi bir durum söz konusu değildir; bu, safsatadan başka bir şey değil çünkü bu ülkede yargı bağımsızlığı tamamen ortadan kaldırılmış durumdadır. En başta bunu bilip buna göre hareket etmemiz gerekiyor. Elbette bu ülkede hiçbir zaman yargı bağımsız olmadı çünkü ülkenin kuruluş felsefesi gereği böyle olması gerekiyordu ama bu dönemde olduğu kadar da hiçbir zaman bağımlı hâle gelmemişti. Bugün mahkemelerde yürütülen yargı faaliyetinin bir yargısal faaliyet olmadığını kabul etmemiz ve aslında, egemenlerin fermanlarının mahkemelerde uygulandığını kabul etmemiz gerekiyor. Elbette bunun temelleri 2011 yılında Yargıtayın ve Danıştayın üye sayısında ve yapısında yapılan değişiklikle başladı, o gün bugündür bu ülkede yargı tamamen bağımsızlığını yitirdi, tamamen siyasetin vesayeti altına geldi.
Bugün bu ülkede birçok davayı takip ediyor ve yaşanan sorunları görüyoruz. Bugün bu ülkede Anayasa Mahkemesinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarının uygulanmadığına bütün ülke olarak, bütün dünya olarak şahitlik ediyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Selahattin Demirtaş ve Kavala’yla ilgili vermiş olduğu kararlarının uygulanmadığını biliyoruz. Ne demişti Erdoğan: “AİHM kararları bizi bağlamaz, gereğini yapar, işi bitiririz.” Can Atalay’la ilgili Anayasa Mahkemesinin kararını yerine getirmeyen bir Yargıtay dairesi vardı; resmen bu ülkede Anayasa’ya kafa tuttu, darbe yaptı. Kobani kumpas davasını herkes izledi, bugün Selahattin Başkanımız ve yoldaşlarına verilen cezaları herkes gördü. Deniz Poyraz davasını herkes takip etti. Ali İsmail Korkmaz darbedilerek öldürüldü, dövülerek katledildi; failine sadece yedi ay ceza verildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ZÜLKÜF UÇAR (Devamla) – Cezasızlık zinciri bu ülkede had safhada, en son buna Tahir Elçi davasında hep beraber şahit olduk. Bunun temel sebebi ne? Bu ülkede “millî yargı” diye bir safsata uydurulmaya çalışılıyor, “millî yargıçlar” gibi bir safsata uydurulmaya çalışılıyor ve o millî yargıçların evrensel hukuka uyması bekleniyor.
Biz, gerçekten, sorunu temelinde tartışmazsak, bu ülkedeki sorunun çözümü için onurlu bir mücadele yürütmezsek emin olun, mücadele sonuçsuz kalacak. Hâkim ve savcıların bağımsız olmadığı, HSK'nin özü itibarıyla bağımsız olmadığı bir süreçteyiz, doğru karar veren hâkimlerin ertesi gün soruşturmalara maruz kaldığı bir süreçteyiz.
Elbette DEM PARTİ olarak her zaman söyledik, yine söylüyoruz: Onurlu barışı ve sosyal adaleti sağlamanın yolu demokrasidir, adalettir, hukuktur; bugün ülkenin girdiği adaletsizlik kuyusundan çıkmasının yolu da budur.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uçar.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Barış Bektaş konuşacaklar.
Buyurun Sayın Bektaş. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BARIŞ BEKTAŞ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Partinin önergesini olumlu ve durum tespiti yapmak bakımından gerekli buluyoruz. Şöyle ki: Yasama-yürütme-yargı arasındaki balansın bozulduğu, güçler ayrılığı ilkesinin ihlal edildiği bir vaka. Ancak spesifik alanlarda da durum tespiti yapıp birtakım dezenformasyonların, birtakım yozlaşmaların önüne geçmekte bu komisyonun elzem olduğunu, hayati olduğunu düşünüyoruz. Tabii, AKP iktidarı bırakın yargıya müdahaleyi artık -Soylu’nun ifadesiyle- âdeta “Mahkeme kararları bizim arkamızdan gelsin.” anlayışıyla kendisini onaylattıran, kendisinin karar süreçlerinde sürekli olmak istediği, karar süreçlerinde olmaya çalışıp aleyhine karar çıktığı noktada da hukuku, mahkeme kararlarını tanımadığı bir düzen yaratmış durumda. Can Atalay örneğinde bunu gördük. Bağımsız mahkemelerin Türkiye Cumhuriyeti adına, Türk milleti adına karar veren mahkemelerin verdiği kararları tanımayan bir iktidar anlayışını gördük. Ama sadece siyasi davalarda değil, artık bunun genele indirgendiğini üzülerek görüyoruz. Dünya literatüründe, hukuk literatüründe örneği olmayan kurumlar getirdi AKP iktidarı. Türkiye'deki doğa katliamını, maden yağmasını gerçekleştirirken mahkemeleri baypas etmek için “acele kamulaştırma” denilen bir uygulamayı getirdi. Yürütmenin durdurulması kararlarını dahi dinlemeyen bir iktidarla yüz yüzeyiz. Ama bu Komisyon, özellikle hukukçu değil tetikçi gibi davranan ve âdeta mahkeme mahkeme gezdiren, hâkim demeye dilimizin varmadığı kişileri teşhir etmesi bakımından -hangi davalara girmişler, hangi davaları takip etmişler, ne yönde karar çıkarmışlar- bunların takibi ve yargı üzerindeki yürütmenin tahakkümüne müdahale bakımından, ensesinden iktidarı çekmesi bakımından Meclisin yapmak zorunda olduğu bir denetim faaliyetidir diye düşünüyorum. Bu noktada yargı artık her konuda bakanlıkların bile tekeli hâlinde, baskısı hâlinde. Hatırlayınız, uzman öğretmenlerle ilgili bir yargı kararı çıktı, bir kısım müvekkilimizin dosyası onaylandı, sonra Maliye Bakanının ziyaretinde -ki bu komisyon faaliyete geçerse iç yüzünü daha iyi öğreniriz- denildi ki: “Bu, ciddi bir yük getiriyor.” Bir kısım öğretmenin hakları… Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu Maliye Bakanlığının talimatıyla toplandı ve karar aksi yönde değiştirildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.
BARIŞ BEKTAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, böyle bir ülke düşünebiliyor musunuz? Bırakın hâkimin yurttaş ile devlet arasında eşit mesafede olmasını, hukuken doğru dediği, tescillediği, onayladığı, kesinleştirdiği binlerce karara rağmen Maliye Bakanlığının talebi üzerine, yük getirecek diye kendi öğretmeninin haklarını yiyen bir yargı sistemi… Siyasi davaları konuşmaya dahi gerek duymuyorum. Oradaki hak gasplarının nasıl olacağını siz… Kendi ajanını, kendi memurunun haklarını gasbetmek için yargıya baskı yapan, şablon kararlar çıkaran bir yürütme ve onun türevi olan idareden bahsediyoruz. Sonumuz hayrola. Ama bu komisyonun kurulması elzem, en azından kötü karakterleri ortaya çıkarması bakımından önemli diye düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bektaş.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın Abdurrahim Fırat konuşacaklar.
Buyurun Sayın Fırat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA ABDURRAHİM FIRAT (Erzurum) - Değerli Başkan, kıymetli milletvekilleri; millî iradenin ete kemiğe bürünmüş hâli olan yüce Meclisimizi saygı ve hürmetle selamlıyorum.
Kadim bir hukuk kuralımız der ki: “Bir işte maksat neyse hüküm ona göredir.” AK PARTİ iktidarının, yargısal misyon ve vizyonu konusunda adil yargıya varabilmek için nasıl bir yapı devraldığımızı ve bunu nereye taşıdığımızı hatırlamak lazım. AK PARTİ, kurulduğu günden bugüne değişimin ve dönüşümün hep öncüsü olmuştur. Yirmi iki yıllık AK PARTİ iktidarları döneminde hukuk başta olmak üzere birçok alanda reformlar yapılmıştır. 2017 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle Anayasa’nın 9’uncu maddesine “Yargı yetkisi tarafsız mahkemelerce yerine getirilir.” ifadesi eklenmiştir. Bunun yanında, Anayasa’dan askerî yargı sistemi çıkarılmış, yargı sivilleştirilmiştir. İnsan Hakları Eylem Planı’yla birlikte tutuklu ve hükümlülerin cezaevi koşulları insan onuruna yakışır şekilde yeniden düzenlenmiştir. Ara buluculuk ve uzlaştırma kurumlarıyla yargı organlarının yükü hafifletilmiş, birçok uyuşmazlık mahkemelere taşınmadan hızlıca çözülmüştür. Yargı mensuplarının sayısı ve çalışma koşulları AB standartlarına yaklaşmıştır.
Öncelikle, hukuk sistemimizin işleyişine dair dile getirilen endişelere saygı duyduğumu belirtmek isterim ancak bu taleplerin neden gereksiz olduğunu delilleriyle açıklamak isterim. Birincisi, Türk hukuk sistemi bağımsız ve tarafsız bir şekilde işlemektedir. Mahkemelerimizde adil yargılama ve yargılanma hakkı Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmıştır.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Tanığı dinletemedi üstat, tanığı dinletemedi mahkemede.
ABDURRAHİM FIRAT (Devamla) - Her türlü gecikme ve aksaklık, mevcut yasal denetim mekanizmalarıyla çözülmektedir. Adalet Bakanlığı ve HSK’nin düzenli denetim raporları, sistemdeki aksaklıkların minimal düzeyde olduğunu göstermektedir.
İkinci olarak iddianame tanzimlerinin gecikmesi ya da mahkeme safahatındaki olumsuzluklara ilişkin iddiaların bağımsız yargı organları tarafından detaylı bir şekilde incelendiğini vurgulamak isterim. Bu tür iddialar hukukun üstünlüğü prensibine uygun olarak ele alınmakta ve gerekli düzenlemeler yapılmaktadır, kamu vicdanının rahatlatılması için her türlü adım atılmaktadır.
Üçüncü olarak büyük davaların adaletin turnusol kâğıdı olarak görülmesi gerektiği hususuna katılmakla birlikte bu davaların titizlikle ve hukuk çerçevesinde yürütüldüğünü hatırlatmak isterim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.
ABDURRAHİM FIRAT (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
SELCAN HAMŞIOĞLU (Tekirdağ) – Beş celsede davayı bitirmek… Tek duruşmada dava…
ABDURRAHİM FIRAT (Devamla) – Bu davalarda yapılan her türlü işlem şeffaflık ilkesi gereği kamuoyuyla paylaşılmakta ve yargının bağımsızlığına gölge düşürülmemesine dikkat edilmektedir.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – İddianame on sekiz ay sürdü Sayın Vekilim.
SELCAN HAMŞIOĞLU (Tekirdağ) – İddianame on sekiz ay, dava tek duruşma.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Dava tek duruşma.
ABDURRAHİM FIRAT (Devamla) – Sonuç olarak hukuk sistemimizin güçlü ve bağımsız yapısı adaletin bihakkın tecellisi için yeterli güvenceyi sağlamaktadır.
SELCAN HAMŞIOĞLU (Tekirdağ) – Allah’tan korkun!
ABDURRAHİM FIRAT (Devamla) – Bu nedenle Meclis araştırması talebinin gereksiz olduğunu ve mevcut denetim mekanizmalarının yeterli olduğunu belirtir, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SELCAN HAMŞIOĞLU (Tekirdağ) – Bir gün izleseydiniz keşke, bir gün. Bir gün izleseydiniz.
ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – Hakkâri’ye nasıl kayyum atandı biliyor musunuz? Hiçbir soruşturma yokken soruşturma açıldı, görevden alındı, Sayın Fırat. Hakkâri kayyumunu biliyor musunuz?
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Fırat.
Şimdi İYİ Parti Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın Kanko burada mı?
MÜHİP KANKO (Kocaeli) – Buradayım.
BAŞKAN – Sayın Tahtasız’ın mikrofonunu açalım, biraz söz verelim insanlara.
Buyurun Sayın Tahtasız.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
32.- Çorum Milletvekili Mehmet Tahtasız’ın, Çorum ve diğer tüm illerde doludan zarar gören çiftçiler için yapılması gerekenlere ilişkin açıklaması
MEHMET TAHTASIZ (Çorum) – Sayın Başkan, çiftçimizi önce kuraklık, sonra AKP iktidarının açıkladığı düşük fiyatlar sırtından vurdu. İktidardan sonra da dolunun vurduğu çiftçimizin hâli perişan. Çorum’da yaşanan şiddetli yağış, dolu, fırtına nedeniyle il merkezinde, Mecitözü, Uğurludağ, Osmancık, Kargı, Ortaköy, Sungurlu, Lâçin ilçelerimizde toplam 73 köyümüzde henüz hasat edilmemiş hububat, soğan, pancar, ayçiçeği, mısır, nohut gibi ürünlerde, sebze ve meyvelerde ve seralarda yüzde 100'e yakın zarar oluştu. Mecitözü ilçemizde doludan zarar gören köyleri bizzat gezdim ve köylülerimizin feryatlarını dinledim. Çiftçimiz bir yıllık emeğinin karşılığını almayı beklerken dolu nedeniyle tüm emeğini yitirdi. Çorum ilimiz ve zarar gören tüm illerimiz de afet bölgesi ilan edilsin. ÇKS kaydı, TARSİM sigortası olsun olmasın, doludan zarar gören çiftçilerimizin zararları karşılanmalıdır. Çiftçilerimizin Tarım Kredi Kooperatiflerine ve Ziraat Bankasına olan borçları faizleri silinerek yeniden yapılandırılmalı. Tarım ve Orman Bakanına sesleniyorum: Çiftçiye biraz olsun değer veriyorsanız…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Melih Meriç…
33.- Gaziantep Milletvekili Melih Meriç’in, devlet üniversitelerinde çalışan idari personelin tayin hakkının olmamasına ilişkin açıklaması
MELİH MERİÇ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ülkemizde 130’a yakın devlet üniversitesi bulunmaktadır. Bunların içerisinde 100 bine yakın idari personel bulunmaktadır. Bu personelimizin ciddi sorunları vardır; bunların da başında tayin haklarının olmaması, sadece nakil haklarının olması gelmektedir. Nakil hakkı, üniversite rektörlerinin iznine bağlıdır. Siyasi gücünü bulanların istedikleri yere gitmelerine, siyasi gücü olmayanların ise mağdur olmalarına neden olmaktadır. Mazerete dayalı yer değiştirme bu sorunları çözmemektedir. Üniversiteler arası geçişlerde ilk aşamada eş durumu tayinlerinde rektör izni aranmadan nakil işlemi yapılmalı, YÖK tarafından idari personeli kapsayan tayin yönetmeliği acil olarak çıkarılmalıdır. Bu mağduriyetlerin giderilmesine yönelik toplu sözleşmede karar altına alınan becayiş sistemi yerine merkezî tayin sistemi acilen getirilmelidir.
BAŞKAN – Sayın Ömer Öcalan…
34.- Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan’ın, DEDAŞ’ın Şanlıurfa ve bölge için büyük bir sorun olduğuna ilişkin açıklaması
ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, DEDAŞ şehrimiz ve bölgemiz için büyük bir sorundur. Bu konu sürekli burada gündeme gelmektedir ama bu konu bir magazin gündemi değildir, 6 şehir bu yaz sıcağında maalesef enerjisizdir. Bakınız, Atatürk Barajı, Ilısu Barajı, Birecik Barajı, Batman Barajı, Karakaya Barajı, Göksu Barajı ve birçok küçük çaplı baraj orada bulunmaktadır ama bu yaz bu 6 şehir, bu bölgelerimiz şu an enerjisizdir, tarım arazileri de susuzdur. Bakınız, bu ayrımcılığın sebebini açık bir şekilde söyleyeyim: Kürdistan coğrafyası olduğu için AKP iktidarı maalesef orayı DEDAŞ'ın vicdanına teslim etmiş ve DEDAŞ şu an DEAŞ politikalarını bölgemize uygulamaktadır. Başka bir bölgede enerji kesiliyor mu? Karadeniz, Akdeniz, İç Anadolu, Marmara, Ege, hiçbir yerde enerji kesilmiyor, en büyük enerji kaçakçılığı da Marmara’da var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kanko…
35.- Kocaeli Milletvekili Mühip Kanko’nun, engelli vatandaşlar için sağlanan ÖTV muafiyetli araçlardan vergi almanın hesaplarının yapıldığına ilişkin açıklaması
MÜHİP KANKO (Kocaeli) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Dünyanın her tarafında engelli bireylere pozitif ayrımcılık yapılarak sosyal hayata kazandırılmaya çalışılırken maalesef ülkemizde zenginlere ve yandaş müteahhitlere pozitif ayrımcılık yapılmaktadır. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve AKP Hükûmeti sarayın talimatlarıyla dar gelirli vatandaştan, emekliden, engelli bireylerden daha fazla vergi almanın, vatandaşı soymanın derdine düşmüş. Yandaş müteahhitlerin ve zenginlerin vergi cezalarını silerek ülkenin kaynaklarından yararlanmaları sağlanırken “Engelli vatandaşlarımız için sağlanan ÖTV muafiyetli araçlardan nasıl vergi alırız?”ın hesapları yapılmakta. Yapılacak düzenlemeyle engelli vatandaşlara yönelik istisna süresinin beş yıldan on yıla çıkarılması ve mirasçılardan ÖTV tahsili gibi maddeler yer almaktadır. Engellilere yönelik hakların kısıtlanması Anayasa’mıza aykırıdır. Engelli bireylerin haklarına yönelik bu haksız girişime karşı çıkıyor, AKP Hükûmetinin fakirden alıp zengine dağıtma politikaları olan bu vergi uygulamalarını kabul etmiyoruz.
BAŞKAN – Sayın Tahsin Becan…
36.- Yalova Milletvekili Tahsin Becan’ın, Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve Bakanın Meclise gelmeye dahi tenezzül etmediğine ilişkin açıklaması
TAHSİN BECAN (Yalova) – Sayın Başkan, iktidarın bir önceki dönem çıkardığı 7354 sayılı Öğretmenlik Meslek Kanunu yalnız yirmi sekiz ay yürürlükte kalarak en kısa süre yürürlükte kalan meslek kanunu olarak rekorunu kırdı. Bir meslek kanununa yakışmayacak kapsamda eksik ve eğitim emekçilerimizin gerçek sorunlarına çözüm getirmeyen yeni teklif de nitelikli eğitim amacına aykırı, devletin eğitim alanındaki görev ve yükümlülükleriyle çelişkili ve kanunla düzenlenmesi gereken birçok alanı Millî Eğitim Bakanlığınca hazırlanacak kriterleri belli olmayan yönetmeliklere bırakması açısından da yine Anayasa’ya aykırıdır.
Millî Eğitim Bakanlığının temel unsuru olan öğretmenlerimizle ilgili meslek kanununun görüşmelerine Meclise dahi gelmeye tenezzül etmeyen Sayın Bakan, belli ki yeni teklifi sermaye grupları ve tarikat yapılarıyla hazırladığına işaret etmektedir. Bilimsel, laik, kamusal eğitimi savunan tüm öğretmenlerimizin öğrenciler ile…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Nermin Yıldırım Kara….
Buyurun.
37.- Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara’nın, Dörtyol ilçesindeki Yolbulan Metal Fabrikası işçilerinin grevine ilişkin açıklaması
NERMİN YILDIRIM KARA (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
İktidarın ucuz iş gücüyle büyütme stratejisinde daha fazla gidecek yolu maalesef kalmamıştır. Emeğin değerinin düşürülmesiyle yaygın refaha kavuşmak olanaksızdır. Öğretmenler, sağlık çalışanlarımız ve Dörtyol ilçemize bağlı Yolbulan Metal Fabrikası işçileri, sefalet stratejisine karşı başlattıkları grevde 2’nci haftayı geride bıraktılar. Yolbulanda ücretler yoksulluk sınırının üzerinde, insanca yaşamaya yetecek biçimde, işçilerimizin talepleri doğrultusunda belirleninceye kadar grevi desteklemeye devam edeceğiz. ÖZÇELİK-İŞ Sendikasının öncülüğündeki bu greve ilk günden beri destek veriyoruz. “Aynı gemideyiz.” diyen iktidar er ya da geç emekçilerin de bu geminin bir parçası olduğunu kabul etmek zorundadır.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz Hun…
38.- Iğdır Milletvekili Yılmaz Hun’un, krizden çıkmaya çalışılan iktidarın acı reçeteyi sadece emekçi halka uyguladığına ve gümrük kapılarının halkın faydalanabileceği şekilde düzenlenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
YILMAZ HUN (Iğdır) – Teşekkürler Sayın Başkan.
İktidarın yanlış ekonomi politikaları yüzünden enflasyon, işsizlik, ekonomik kriz halkın sosyoekonomik yaşamını ciddi şekilde etkilemektedir. Maliye Bakanının hemen hemen her gün dar gelirli halkın sırtına yüklediği vergilerle bu krizden çıkmaya çalışan iktidar, acı reçeteyi sadece emekçi halkın sırtına uygulamaktadır.
Özellikle bölge illeri başta olmak üzere sınır ve gümrük kapıları daha işlevsel hâle getirilerek buradaki insanlarımızın ekonomik refah düzeyine katkıda bulunulabilir. Iğdır ili, üç ülkeyle sınırı olmasına rağmen sadece Nahçıvan’la sınırlı bir ticari ilişkiye sahip. Ermenistan, İran ve Nahçıvan ülkeleriyle birlikte oluşturulacak serbest ticaret bölgeleri sayesinde hem şehir hem de bölge halkının ekonomik olarak rahatlayacağı ortadadır. Gümrük kapıları sadece sermayeye değil, halkın da kullanabileceği, faydalanabileceği şekilde düzenlenmelidir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Son olarak, Sayın Ali Karaoba…
39.- Uşak Milletvekili Ali Karaoba’nın, Adalet Bakanlığı başta olmak üzere tüm devlet görevlerindeki mülakatın bir an önce kaldırılması gerektiğine ilişkin açıklaması
ALİ KARAOBA (Uşak) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Ne yazık ki Adalet Bakanlığı son yıllarda yalnızca keyfî yasa uygulayıcılarıyla değil, torpilci bakan yardımcılarıyla ve tarifeci hâkimleriyle gündeme geliyor. Çok büyük bir liyakatsizlik örneği daha: 2023 Adalet Bakanlığı sınavlarında 14 bin kişi arasında 93,2 puanla 2’nci sırada olan aday mülakatta eleniyor. Ülkemizin yetiştirdiği nitelikli insanlara hak ettikleri ve kazandıkları bu başarıları teslim etmezsek geleceğe asla umutla bakamayız. “Aklı öldürürseniz ahlak da ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür. Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür. Adalet öldüğü gün de devlet ölür.” Adalet Bakanlığı başta olmak üzere bir an önce tüm devlet görevlerindeki mülakatı kaldırın. Yüzü kızarmayan bürokratların bir an önce görevden alınmasını ve başarılı gençlerimizin hak ettikleri kadrolarını almasını talep ediyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Geri kalan arkadaşlara aralarda söz vereceğim.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- DEM PARTİ Grubunun, Grup Başkan Vekili Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Sezai Temelli tarafından, Türkiye’nin yanlış Suriye politikasının yol açtığı sorunların ve çözüm yollarının araştırılması amacıyla 10/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Temmuz 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
BAŞKAN – Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 10/7/2024 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Gülüstan Kılıç Koçyiğit
Kars
Grup Başkan Vekili
Öneri:
10 Temmuz 2024 tarihinde Kars Milletvekili Grup Başkan Vekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Muş Milletvekili Grup Başkan Vekili Sezai Temelli tarafından (6267 grup numaralı) Türkiye'nin yanlış Suriye politikasının yol açtığı sorunların ve çözüm yollarının araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 10/7/2024 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Ayşegül Doğan konuşacaklar.
Buyurun Sayın Doğan. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
DEM PARTİ GRUBU ADINA AYŞEGÜL DOĞAN (Şırnak) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Tabii, ekranları başında bizleri takip eden, izleyen, burada konuşulanlara dair dikkatlerini yönelten herkesi selamlıyorum bir yandan.
Şimdi, duydunuz önergemizin amacını, aslında grubumuz çok nazik ifade etmiş “Türkiye'nin Suriye'deki yanlış politikaları” yani mümkün mertebe özen gösterilmiş belli ki dile. Bende bunun gerekçesini anlatmaya çalışacağım.
Şimdi, son günlerde yine tartışıyoruz, Cumhurbaşkanı Erdoğan “Esad’a her an bir davetimiz olabilir.” dedikten sonra, hatırlayacaksınız, seçimlerden önce yine bir ortak fotoğraf verilmeye çalışıldı. Belli ki o ortak fotoğrafa dair mutabakat sağlanamadı. Süremiz beş dakika, beş dakikada 2011'den bu yana başlayan, milyonlarca insanın canına mal olan, üstelik komşu ülkeleri de etkileyen, doğrudan bizleri de etkileyen yani Türkiye'yi de… Nasıl etkilediğini olaylarla hepimiz hatırlayabiliriz; 10 Ekim Ankara Garı patlamasına bakalım, Reyhanlı’ya gidelim, 5 Haziran Diyarbakır mitingine gidelim, Taksim’e gidelim, Beyoğlu’na gidelim. Ne yazık ki çok çok acı olaylarla hatırlatabileceğimiz birtakım politikalardan bahsediyoruz. O yüzden DEM PARTİ olarak şimdi soruyoruz: Suriye'de Türkiye bu defa ne arıyor? Herkesin malum olduğu üzere merak ettiği bir soru bu. Türkiye, Suriye'de ne arıyor? Türkiye, Suriye'de adil bir çözüm mü arıyor? Türkiye, Suriye'de demokratik bir Suriye'nin oluşması için katkı mı yapacak? Türkiye, Suriye'den çekilecek mi? Çekilmiyorsa neden orada? Esad da merak ediyor, biliyorsunuz. Bunlar gizli, saklı kulislerde konuşuluyor gibi duruyor ama öyle değil. Bakın, yazan gazeteciler var, takip eden yazarlar var, dünya kamuoyu takip ediyor, dünya siyasetçileri takip ediyor. Çeşitli ara buluculuklar gerçekleştirildi bugüne kadar. Kolaylaştırıcılık misyonu yüklemeye çalıştığınız yerler oldu ama olmadı, başaramadınız. Bu yayılmacılık, nihayetinde tüm halklara ağır maliyetler olarak geri döndü. Bugün Türkiye'ye de geri dönüyor; ekonomik açıdan dönüyor, sosyal açıdan dönüyor, siyasal açıdan dönüyor. Gelin, bunu birlikte araştıralım. Nedir Türkiye'nin Suriye politikalarının maliyeti, Türkiye'ye ve komşu ülkelere nasıl yansıyor? Eğer Türkiye bugün Suriye'de kalıcı bir çözümün formülasyonunu arıyorsa nedir o kalıcı çözüm? Birkaç başlıkta açmak istiyorum. Yani savaşın derinleştiği bir döneme yeni adımlar atmıyorsa bir; mülteciler üzerinden konuşmak gerekiyor öncelikli olarak. Hiç kimse durduk yere, keyfekeder ana yurdunu, yaşadığı toprakları terk edip başka bir ülkeye gidip mülteci olmak istemez, takdir edersiniz sanırım hepiniz bunu. Siz ister misiniz? İstemezsiniz. Bunu en iyi bilenlerden biz, DEM PARTİ’nin temsil ettiği siyasi gelenek bunu ne yazık ki çok acı tecrübelerle deneyimledi. Zorla yerinden edilmek ne demek? Niye insanlar zorla topraklarını terk ederler? Şimdi, zorla yerinden olmuş bu mültecilere ilişkin -ki kimi Türkiye'de koruma statüsünde geçici olarak; kimi vatandaş, kimi değil- öncelikli olarak eğer Suriye'de yeni bir politik dönem başlayacaksa Türkiye-Suriye ilişkileri açısından mültecilere nasıl davranılacak, ne olacak? Gönüllü gidişlerin şartları dahi konuşulmalı. Bırakın gönüllü gidişlerin şartlarını, bir yandan da zorla göndermelere karşı olduğumuzu DEM PARTİ olarak burada söyleyelim.
İkinci önemli nokta, "Türkiye Suriye'de ne arıyor?" sorusunun kalbinde yatan nokta; Türkiye, Suriye'de yaşayan Kürtlerle ve dolayısıyla Türkiye'de yaşayan Kürtlerle bu yeni çözüm arayışında ya da yeni politik hamlede nasıl bir strateji izleyecek, nasıl bir derinlik olacak? İkinci önemli nokta bu. Yani vurmaya çalışarak, askerî operasyonlarla... İlla bir üs kurmak istiyorsa siyasal iktidar, bu üssü kurmak çok kolay. İlla askerî bir üs kurmanıza gerek yok, barış üssü kurabiliriz, demokrasi üssü kurabiliriz, komşuluk üssü kurabiliriz, dostluk üssü kurabiliriz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) – Hemen toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) – Şimdi dolayısıyla, biz tekrar DEM PARTİ olarak diyoruz ki: “Suriye’yle kurulacak ilişkiler açık ve şeffaf olmalı.” Temastan yana bir parti olarak söylüyoruz, müzakere ve mücadele geleneğini temsil eden bir parti olarak söylüyoruz. Eğer aksi bir seçenek tercih edilirse biz dün olduğu gibi bugün de yarın da elbette adil ve demokratik bir gelecek için komşu ülkeler de dâhil olmak üzere mücadele etmeye devam edeceğiz. Ama şeffaf bir biçimde ne olduğunu araştırmak, geriye dönüp bakmak bugünün inşası ve yarının inşası için önemli. O yüzden hepinizi, iktidarından muhalefetine, önergemizi desteklemeye davet ediyorum. Bu yalnızca bizi ilgilendirmiyor, tüm Türkiye'yi ilgilendiriyor. “Suriye” deyip geçmeyin; orası bakın, geçen yıllarda Türkiye'nin geleceğini belirledi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) – Yarınını belirlerken “Ne oldu?” ya bakmak bir daha asla yaşanmaması için önemli.
Teşekkür ederim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Doğan.
Saadet Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Kaya konuşacaklar.
Buyurun Sayın Kaya. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1914-1918 tarihleri arasında süren Birinci Dünya Savaşı’nın bir sonucu olarak Osmanlı İmparatorluğu tarihe karışmış ve Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Bir imparatorluktan sınırları küçüle küçüle bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin mevcut sınırlarına dönüşen, bir ülkeye dönüşmüş bir ülkemiz var. Elbette sınırsal daralma bir tehlike olmakla birlikte -esas büyük tehlike- zihinsel bir daralma riski ve ihtimali çok daha büyük bir tehlikedir. Bu topraklar, Selçukluların, Osmanlıların imparatorlukla yönettiği topraklardır. Dolayısıyla imparatorlukları yöneten kişilerin yönetim kültürleri de o topraklarda yaşayan halkların kültürleri de normal ulus devletlerden çok daha farklı olur. Örneğin, Putin orduya hitaben bir sözünde şöyle diyor: “‘Rusya, Ruslarındır.’ sözünü duyduğum zaman endişelerim katbekat artmaya başlıyor çünkü Rusya, çok uluslu, çok dinli bir coğrafyadır, bir ülkedir.” Yine, yanı başımızda İran’da bir Cumhurbaşkanlığı seçimi oldu, orada bir Cumhurbaşkanı seçildi, Azerbaycan Türklerinden bir kişi ve “Türklüğümle gurur duyuyorum.” diyor ama aynı zamanda Kürt coğrafyasına gittiği zaman “‘...’[(*)] kürdistan.” diyor, Kürtçe konuşuyor ve bir Fars devletinin devlet başkanı olarak “Türklüğümden gurur duyuyorum.” demesi İranlılarda herhangi bir tedirginlik oluşturmuyor. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak da sınırlarımızın dışında da soydaşlarımız, akrabalarımız var; Balkanlar, Suriye, Irak bu akraba ve soydaşlarımızın yaşadığı önemli coğrafyalardır. Türkiye, komşu sınırlarında yaşayan bütün halklarla barış içerisinde yaşamak mecburiyetinde olduğu kadar, akraba ve soydaşlarının komşu coğrafyalardaki sorunlarıyla da ilgilenmek zorundadır. Dolayısıyla, Türkiye, Irak’taki Kürtlerin, Irak’taki Türkmenlerin, Suriye'deki Türkmenlerin, Suriye'deki Kürtlerin sorunlarına bigâne kalamaz. Dolayısıyla hem Suriye'deki hem de Irak’taki Türkmen ve Kürtlerin sorunları Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının da bir meselesi olmak zorundadır. Ortak bir vatan, ortak bir aidiyet ve bu vatanı savunurken hep beraber kendi vatanımızı savunduğumuz anlayışını bu memlekette yerleştirmek zorundayız. Daha önce Irak’taki Kürtlerle ilgili de değişik dönemlerde devletin yanlış yaklaşımları oldu, onları başka yerlere iten davranışlar içerisine gelindi. Bugün gelinen noktada, Irak’ta, eğer oradaki Kürtler belli bazı haklar elde etmişse, belli bazı statüler elde etmişse, emin olun, bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türkiye'de yaşayan insanların faydasınadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (Devamla) – Toparlıyorum.
BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.
BÜLENT KAYA (Devamla) – Bugün, biz, Bağdat'tan daha çok Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’yle diyalog kuruyoruz ve daha dostane ilişkiler kuruyoruz. Irak’taki Kürtler, Bağdat'tan daha çok Ankara, İstanbul’a, Diyarbakır'a bakıyor; Suriye'deki Kürt de Şam’dan daha çok Antep’e, Urfa'ya, Mardin’e, Diyarbakır'a, Ankara’ya, İstanbul’a bakıyor. Dolayısıyla, biz Suriye meselesine yaklaşırken Suriye'deki Türklerin, Türkmenlerin de Kürtlerin de barış içerisinde yaşayabileceği, onların haklarını da dikkate alan, onların statülerini de kendine dert edinen bir dış politika ortaya koymadığımız müddetçe bölgede kalıcı bir barış tesis edemeyeceğimiz gibi, Türkiye'nin bir imparatorluk bakiyesi olma vasfına da haksızlık etmiş oluruz. Burada yapılması gereken şey şudur: Suriye'deki Kürt ve Türk barış içerisindeyse Türkiye huzurlu olur, Irak’taki Türkmen ve Kürtler barış içerisindeyse Türkiye huzurlu olur. Dolayısıyla bizim, bu coğrafyaya tıpkı Balkanlara bakmamız gerektiği gibi, bütüncül bir yaklaşımla halkların barış ve kardeşlik içerisinde yaklaşacağı bir dış politikayı ortaya koyma mecburiyetinde olduğumuzu ifade ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (Devamla) – Bu sorunu silah ve şiddetle değil, yumuşak güç olan birlik, beraberlik ve kardeşlik hukuku çerçevesinde çözmemiz gerektiğini düşünüyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaya.
İYİ Parti Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Kürşad Zorlu konuşacaklar.
Buyurun Sayın Zorlu. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA KÜRŞAD ZORLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DEM PARTİ önergesi hakkında söz almış bulunuyorum.
Tabii, ülkemizin çıkarlarını, güvenlik problemlerini çok yakından ilgilendiren bir mesele ancak söze baştan önerge hakkında tavrımızı göstermekle başlamak istiyorum. Zira önergeyi okuduğumda bir defa bizim açımızdan -ben ve arkadaşlarım açısından- “Türkiye halkları” ifadesinin olduğu bir metnin bir sonuç üretemeyeceğini, bu yaklaşımın Türkiye’nin birlik ve bütünlüğü açısından tartışmaya açılmaya müsait bir iklimi yaratamayacağı endişesiyle bir defa bu önergeye destek vermeyeceğimizi ifade etmek istiyorum ancak bunun yanı sıra üç önemli başlıkta içerik açısından sorunlar bulunmaktadır.
Elbette Suriye'nin kuzeyindeki mevcut tablo ve 2011 iç savaşından bu yana Suriye'de meydana gelen hadiseler ve siyasi iktidarın birtakım hataları bizler tarafından da hassasiyetle takip edilmektedir. Ancak bugün sığınmacı meselesi ile Suriye'nin kuzeyindeki mevcut gelişmelerin bir bütün etrafında irdelenmesi gerekmektedir. Hatırlayalım, 2015-2016 yıllarında Türkiye Cumhuriyeti Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekâtlarını yaparken elbette bu iç savaşın yansımalarıyla birlikte burada oluşturulan terör koridoru tehlikesini bertaraf etmek adına orada Türk Silahlı Kuvvetleri konuşlandırılmıştır ve burada bu konuşlanma devam ederken önergenin içerisinde hiçbir şekilde bu koridorun, bu terör tehdidinin nasıl ortadan kaldırılacağına yönelik hiçbir ibarenin bulunmadığını da görmekteyiz. Bu bakımdan, bu bütünselliğin oluşturulamadığı bir araştırma komisyonunun doğrusu sonuç vermesini de pek mümkün görmüyorum.
Bu vesileyle, ben az önce, Grup Başkan Vekillerimin de bilgisi dâhilinde, bütün bu başlıkların içerisinde yer alacağı bir araştırma önergesini grubumuza teslim ettim ve yakın gelecekte inşallah bir ortam oluşursa bunu tartışacağız.
Ancak bakın, başka bir gelişme yaşanıyor Suriye'nin kuzeyinde. Aralık ayında anayasa benzeri bir taslak çalışması kamuoyuyla paylaşıldı ve 24 Nisanda -takip edebildiniz mi bilmiyorum- orada bölge idare kanunu çıkarıldı; 6 büyükşehir, 141 ilçeden oluşturulan bir kanun çıkarıldı. Ordusuna sahip olmuş -YPG adı altında, tırnak içerisinde, bir ordu- PKK'nın YPG’yle bir bütün içerisinde sürdürdüğü bu faaliyetlere baktığımız zaman, dolayısıyla sığınmacı problemi ne kadar büyük bir tehdit hâline gelmişse Suriye'nin kuzeyindeki bu defakto terör koridorunu ortadan kaldırmak da Türkiye Cumhuriyeti devleti için bir zorunluluktur.
Sayın Başkan, sözüm kesilmesin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
KÜRŞAD ZORLU (Devamla) – Bu merkezde olmak üzere geçtiğimiz hafta bir kanun teklifini milletimizle paylaştım ve teslim ettim.
Geçici koruma adı üstünde geçicidir ve koşullar ortadan kalktığı zaman geri dönüşler esas olmalıdır ancak bizim yasalarımızda maalesef geçici korumaya bir sınır, bir süre tahdidi getirilmemiştir. Oysaki bize bu ağır sorumluluğu yükleyen Avrupa Birliği kendi mevzuatında, 41’inci maddesinde, 1+2 yıl olmak üzere, toplam 3 yıllık geçici koruma süresiyle bu kanun hükmünü sınırlandırmıştır. Ben de buradan hareketle Uluslararası Koruma Kanunu’nun 91’inci maddesinde değişiklik yapılmak üzere kanun teklifimi verdim. Bir yıl ve ardından altışar aylık süreler hâlinde, sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından bu sürenin uzatılabileceği hükmünü de içeren kanun teklifimiz, artık, gelinen ortamda, milletimiz için bir ihtiyaç, bir zorunluluk, bir çare hâline gelmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisini de en kısa zamanda buna destek vermeye davet ediyor, saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Zorlu.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Koçyiğit.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
40.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu’nun DEM PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Hatip, önergemiz üzerinde konuşurken en başta “Türkiye halkları” kavramını eleştirerek başladı, söyleyelim: “Türkiye halkları” kavramı, bu ülkenin birlik, bütünlüğüne düşmanlık ya da parçalamak değil, bizzat bu ülkenin birlik ve bütünlüğünü sağlamanın yegâne yoludur çünkü bu ülkede sadece bir halk yaşamıyor, dünya kadar halk var, o halkların bu ülkede yaşadığı gerçeğini kabul ederek işe başlamak lazım.
Yine, bizim önergemiz üzerinden kuzeydoğu Suriye açısından ifade edilen terör koridoru, terör devleti, terörle ilişkilendirilmesiyle aslında bir halkın geleceğine, Kürtlerin statüsüne kastediliyor. Tam da aslında bunu anlatmak istiyoruz; yıllardır, 2011’den beri bu yanlış politika, Türkiye’yi büyük bir çıkmaza götürdü; bugün dünya kadar -vekilimiz, hatibimiz söyledi- siyasi, sosyal, ekonomik bir çıkmaza koydu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Oysaki Türkiye’nin bir seçeneği vardı. Salih Müslim buraya geldiğinde barış için gelmişti, barış için buradaydı. Bugün Türkiye’nin güvenliğinin en büyük güvencesi Kürtlerle barışmaktan geçiyor. Kuzeydoğu Suriye ve bütün Suriye halklarıyla birlikte masanın etrafında oturup Suriye barışına katkı sunmaktan geçiyor. Kürt’ün her talebini, Kürt’ün her isteğini, Kürt’ün her kazanımını terörize ederek, onu illegalize ederek, onu bir gayrimeşruluk zeminine iterek bu sorunun çözülmeyeceği açık ve net. Bu, sadece kuzeydoğu Suriye ve Suriye halklarının değil, bizzat bu ülkede yaşayan biz 85 milyon insanın da geleceğine kastediyor. Bunun doğru olmadığını ifade etmek istiyorum.
O anlamıyla Kürtler bir terör koridoru kurmuyor, Kürtler kendi topraklarında eşit, özgür yurttaşlar olarak yaşamak istiyor. Bu, Suriye için de böyle, Irak için de böyle, Türkiye için de böyle; bunun altını çizmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Konuşmacı arkadaşımıza söz talep ediyoruz.
BAŞKAN – Ne için?
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Konuyla alakalı.
BAŞKAN - Bir sataşma yok ama siz bir bilgilendirme, açıklama yapacaksanız sizi dinleyelim.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Tabii, ben yapayım o zaman.
KÜRŞAD ZORLU (Ankara) – Sayın Başkan, biraz önceki kullandığımız ifadeye yönelik bir ifade ve iddia ortaya atıldığı için bir yanlış anlamaya milletimiz nezdinde izin vermemek düşüncesiyle söz almak istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Zorlu, bunda cimrilik edecek değilim ama bir sataşma yok. Sizin yaptığınız bir ithama onlar kasıtlarının ne olduğunu açıkladılar, bundan ibaretti.
KÜRŞAD ZORLU (Ankara) – İşte, açıkladıkları kasıtlar bizim başka kasıtlarda bulunmamıza sebep oluyor.
BAŞKAN - Hadi, yerinizden size bir söz vereyim.
Buyurun, yerinizden bir açıklama yapın çünkü sataşma yok.
41.- Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu’nun, Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
KÜRŞAD ZORLU (Ankara) – Evet, teşekkür ediyorum.
Doğrusu, İYİ Parti olarak Türkiye'nin makul sesini, birleştirici gücünü temsil eden bir siyasi parti olmamız sebebiyle bu tür yaklaşım biçimlerinin milletimiz nezdinde bir yanlış anlamaya sebep olmaması adına söylüyorum. Bakınız “Türkiyelilik” kavramının son dönemde yeniden gündeme getirilmek istendiği bir dönemde “Türkiye halkları” ifadesinin hiçbir şekilde binlerce yıllık Türk tarihini, kadim Türk medeniyetini asla ifade edemeyeceğini ve bugünkü gelinen ortamda demografik tehlikenin bu kadar arttığı bir dönemde Türk milletinin birleştirici unsurlarına yönelik ciddi bir saldırı olarak da görmekte olduğumu ifade etmek istiyorum. Bizim adımız “Türk milletidir.” Türkiye Cumhuriyeti devletinde yaşayan bu milletin bütün unsurları bir bütün içerisinde yaşamaya devam edecektir. “Suriye'nin kuzeyi” denilen adına onlar, başkaları ne derse desinler, burada bir terör koridoru tehlikesi vardır ve Türkiye Cumhuriyeti bu tehlikeyi ortadan kaldırmak mecburiyetindedir.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Gül’ün bir söz talebi var, ondan sonra talebinizi karşılayacağım.
Buyurun.
42.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan’ın DEM PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Sayın Başkanım, hatibin “Türkiye; Suriye'de ne arıyor, ne işi var?” sorusu var. Bu soru yerine doğru soru: “Binlerce kilometre öteden gelip ülkemizin yanı başında bir terör koridoru kurmak isteyenlerin Suriye'de ne işi var?” Soru buralara ve muhataplarına sorulması lazım ve Türkiye'nin başından beri izlemiş olduğu politika, Sayın Cumhurbaşkanımızın her platformda ortaya koyduğu yaklaşım hem Cenevre hem Astana sürecini her ikisini de -muhalifleri ve rejimi- bir araya getirerek Suriye'nin kendi meselesini çözmesine yönelik bir ara buluculuk, bir çözüm arayışı içerisinde çabaları olmuştur. Bizim Suriye meselesinde Suriye'nin iç işlerine karışma, Suriye'nin üniter yapısına müdahale etme gibi hiçbir bu anlamda tutumumuz olmamıştır. Suriye'nin kendi birliğini, beraberliğini koruması bizim için önemlidir. Yan komşuda çıkan bir yangın sizin eve de sıçrayabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, devam edin lütfen.
ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) – Cumhurbaşkanı Amerika’da, Joe Biden’a sorsun bence.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Bu nedenle yangın komşuda çıkınca da sizi her hâlükârda etkiliyor ve o yangının sönmesi için bir çaba ortaya koymanız gerekiyor. Türkiye'nin ortaya koyduğu çaba bu anlamdadır. Suriye'nin kendi iç barışını tesis etmesi, mültecilerin gönüllü ve güvenli bir şekilde vatanlarına dönmesi bizim bu anlamdaki temel yaklaşımımızdır. Özellikle, burada, bu süreçlerde tüm diplomatik çabaları kurumlarımız ortaya koymakta ve Suriye'nin bu anlamdaki meselesinin vuzuha kavuşması, neticeye kavuşması için başından beri savunduğumuz politikayı sürdürüyoruz. Burada terör koridoruyla ilgili bir eleştirimiz var. Bu hususta kimse Kürtlere yönelik asla bir ithamda bulunmamıştır. Burada teröristlere bir itham vardır ve terörizme karşı bir itham vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gül.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Vekâlet savaşları üzerinden terörü bir aparat olarak kullananlara; Türkiye'nin ulusal güvenliğini, Türkiye’de milletimizin huzurunu bozmak isteyenlere karşı bir duruş vardır, bir tutum ortaya konulmaktadır. Dolayısıyla, Sayın Cumhurbaşkanımız, Suriye'de, orada yaşayan Kürtlerin pasaport meseleleri başta olmak üzere, bütün sorunlarını dönemin Devlet Başkanına, rejime iletmiş; biz bu meselelerle ilgili Suriye’de, Irak’ta, İran’da, nerede olursa olsun, Kürtlerin yaşadığı her meselede; hangi ırk olursa olsun, Türkmenlerin, Arapların, Keldanilerin, Hristiyanların tüm meselelerinde yanlarında olduk, her türlü mücadelelerinde yanlarında olacağız ama terörün de karşısında olacağız; Türkiye'nin güneyinde bir terör koridoru kurulmasına izin vermedik, izin vermeyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Gül.
Buyurun Sayın Koçyiğit.
43.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu ile Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Şimdi, Sayın Başkan, birincisi “Türkiye halkları” kavramı, Türkiye'ye bir saldırı değil Türkiye'nin hakikatine uygun bir kavramdır; onun altını çizeyim ve bu bahsi kapatayım.
Diğer bir mesele şu: Şimdi, tabii, sormak istiyoruz, hatibimiz de sordu, Türkiye'nin Suriye'de ne işi var? Bu, çok çetrefilli bir mesele, uzun uzun konuşabiliriz. Suriye’de, komşuda yangın çıktı ama kim o ateşi harladı? Kim Suriye’deki yangının ateşine odun attı? Kim ÖSO’yu eğitti, donattı, gönderdi? Kim sınırları kevgire çevirdi? Kim Şam’da Emevi Camisi’nde namaz kılmak istedi? Kim “Kardeşim Esad" dedi, sonra “Hayır, öyle değilmiş, pardon ‘Katil Esed.’” dedi; bugün de “A, pardon, aslında biz kardeştik, görüşebiliriz ailece." diyor?
Şimdi, bir dış politikadan bahsediyoruz, ülkeyi yakan bir siyasetten bahsediyoruz, komşuyu yakan bir siyasetten bahsediyoruz, bu siyaset sonucunda yerinden yurdundan edilmiş, buraya gelmiş milyonlarca masum, yoksul mülteciden bahsediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayalım lütfen.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Bir de bunun sonucunun Kürtlere yansıması var. Şimdi, her şeye “terör koridoru” denilerek sorun çözülür mü? Biz burada “Kürt sorunu var.” diyoruz, “Kürt sorunu yok.” E, Kürt’üm işte, var sorunum. “Yok.” deyince oluyor mu? Suriye’de de Kürt sorunu var, yıllarca hiçbir hukuksal haklarını alamadılar, kimlikleri yoktu, rejim onları insan yerine koymadı. Şimdi, kendi topraklarında orada yaşayan halklarla eşit, özgür, demokratik bir yönetim kurmuşlar ama bu da Türkiye’yi rahatsız ediyor. Niye rahatsız ediyor efendim? Nereden gelmişler kaç kilometre ileriden? Benim bildiğim, Salih Müslim de oralı, oradaki yöneticiler de oralı, orada doğmuş, orada büyümüş insanlar. Topraklarını savundular, IŞİD’den kurtardılar, hatta kendi topraklarını IŞİD’den kurtarmadılar, dünyayı IŞİD belasından kurtardılar 12 bin insanını, 12 bin gencini toprağa vererek. Şimdi, bütün bunlara “terör” diyerek, bunlar “terör koridoru” diyerek işin içinden çıkabilir miyiz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Lütfen, buyurun.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Bakın, yol gösteriyoruz, 2011’den beri bir yanlış yaptınız, 2011’den beri hata yaptınız; gelin bu hatayı kabul edin. Doğru adım altmıştınız baştan; PYD’yi buraya davet ettiniz, doğruydu; Salih Müslim’i çağırdınız, doğruydu; Kürtlerle diyalog kurmak istediniz, doğruydu. Biz de diyoruz ki: Gelin, o kaldığınız, başlattığınız doğruyu bugün devam ettirin. Orada “Kürt, anasını görmesin.” diye yapılan siyaset sadece orayı yakmıyor, burayı da yakıyor. Ülkedeki Kürt sorununu çözmek, bölgedeki Kürt sorununu çözmektir. Bir Kürt realitesini kabul etmek gerekiyor ve asla ama asla kuzeydoğu Suriye yönetimi de Kürtleri de bu ülkeye tehdit değildir; aksine, bu ülkenin barışının garantisidirler, Suriye barışının garantisidirler; bu garantiye omuz vermek lazım, bunu görmek lazım. Kürt’ün her hakkına “terörizm” diyerek işin içinden çıkılamaz; bunu bir zül sayıyoruz, asla ama asla kabul etmiyoruz.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Koçyiğit.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Başkanım, kısa bir söz talebim var.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gül.
Sayın Tanrıkulu oradan gözüme bakıp duruyor, toparlayalım lütfen.
44.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Başkanım, burada hiç kimse Kürtlerin, Kürt kardeşlerimizin varlığına yönelik herhangi bir şey söylemiyor. Çok açık ve net bir şekilde, bizim varlığımızı, birliğimizi, huzurumuzu tehdit eden teröristlere karşı bir mücadele veriyoruz; bizim siyasal tutumumuz da bu anlamdadır. Biz terörist diyoruz, buradan başka bir şekilde yansıyor. Burada ağzımızdan hiçbir şekilde… Biz gerek Suriye’de gerek Irak’ta hangi etnik aidiyeti olursa olsun, hepsinin varlığı, kültürel haklarıyla ilgili yaşamasına her türlü desteği veririz ama bir terör örgütünün aparatlarının ülkemizi, bölgeyi tehdit etmesine asla izin vermeyiz. Bizim söylediğimiz budur, bunu tekrar ifade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Koçyiğit, sonra söz vereceğim.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- DEM PARTİ Grubunun, Grup Başkan Vekili Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Sezai Temelli tarafından, Türkiye’nin yanlış Suriye politikasının yol açtığı sorunların ve çözüm yollarının araştırılması amacıyla 10/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Temmuz 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Mustafa Sezgin Tanrıkulu.
Buyurun Sayın Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, siyaset aynı zamanda bir hafızaya sahip olma meselesidir, bir tarih bilincine sahip olma meselesidir, aynı zamanda da eğer bir yanlış yapılmışsa öz eleştiriyi verebilme meselesidir. Ben 2011 yılından beri bu Parlamentonun üyesiyim; Suriye meselesi, onunla bağlantılı Kürt meselesi konusunda burada çok oturumlar yapıldı, çok konuşmalar yapıldı ama şimdi görüyorum ki bu hafızadan maalesef yoksun olan arkadaşlarımız var, dostlarımız var. Bu, doğru değil.
“Niye doğru değil?” diyeceksiniz. Şimdi, nereden buraya geldik? Adalet ve Kalkınma Partisinin yanlış politikalarından buraya geldik. Biz yıllarca “Suriye’ye bu şekilde müdahale etmeyin.” dedik ve on üç yılda maliyet ortada, hem Türkiye’nin maliyeti ortada hem de Suriye’nin maliyeti ortada.
Bakın, bir hafıza tazelemesi açısından söyleyeceğim: 2012'nin Ağustos ayında bu Parlamentoyu olağanüstü toplantıya çağırdık, Ağustos ayında, Suriye meselesiyle ilgili toplantıya çağırdık; toplanamadı ama burada genel görüşme yapıldı. Sonra Suriye’yle ilgili uluslararası bir konferansın toplanmasını istedik ve “Türkiye bu işe müdahil olmasın”. dedik.
Kayıtlara geçmesi açısından, bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin Suriye çözüm önerisi; gerekçe, sorun, çözüm hedefi ve çözüm yöntemi. Buradan sadece kayıtlara geçmiş olması açısından söylüyorum, yoksa konuşulacak gerçekten çok mesele var çünkü Adalet ve Kalkınma Partisinin gerçekten bu konuda sabıkası var yani birçok insanlık suçuna ortak olduğu sabıkası var hem de. Bakın, biz ne söylemişiz? “Gerekçe: Türkiye; Suriye'nin çökmesine, şiddetin sürmesine, halkının daha fazla acı çekmesine ve bunalımın ülke dışına taşmasına izin vermemelidir. Bu nedenle, Türkiye'nin yeni bir başlangıç yaparak ağırlığını Suriye'de barış, uzlaşma, istikrar ve güvenden yana koyması gerekmektedir.” Sorun, sorunun tarifi bakımdan, okuyorum tekrar: “Suriye meselesi; halkın demokrasi, özgürlük ve onurlu yaşam beklentilerinin dış güçler tarafından yönlendirilmeye ve ülkenin geleceğinin Suriyelilerce değil, dışarıdan dayatılan hedefler doğrultusunda belirlenmesine çalışılmasından kaynaklanmaktadır.” Çözümün hedefi ne olmalıdır? Sayıyorum: “Çözüm; bir, Suriye’de şiddetin sona ermesi. İki, ülkedeki bütün din, mezhep ve etnik grupların varlık ve haklarının anayasal ve uluslararası hukuk zemininde güvence altına alınması.” Değerli arkadaşlar, oradaki halkların iradesine uygun demokratik bir Suriye rejimi inşa edilmesini 2012'de söylemişiz, 2013'te söylemişiz ama Adalet ve Kalkınma Partisi ne yaptı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Dünyanın bütün cihadist örgütlerini, bütün küresel teröristleri Suriye’de topladı. Dünyanın 80 ülkesinden küresel teröristleri, cihatçıları -Esad’ın düşmesi açısından- Suriye'de topladı ve Türkiye de lojistik destek sağladı. Dolayısıyla, bugün Suriye’nin bu noktaya gelmesinde ve bu sorunun bizim iç meselemiz hâline gelmesinde Adalet ve Kalkınma Partisinin yanlış politikaları vardır. Adalet ve Kalkınma Partisi burada bu politikaların öz eleştirisini vermelidir. Bir de kabul edelim, Kürtler de eski Kürtler değil, Suriye de eski Suriye değil, bunu kabul edelim. Eğer Suriye'de barış inşa edilecekse Kürtleri dikkate almayan, oradaki halkların iradesini dikkate almayan bir barış inşa edilemez. Bunun da herkesin bilmesi lazım ancak bu şekilde ilerlenebilir. O nedenle, ben Adalet ve Kalkınma Partisinin burada, Suriye konusunda öz eleştiri vermesi, kendi yanlışını görmesi ve buradan yürümesi gerektiği görüşündeyim.
Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tanrıkulu.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Koçyiğit.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
45.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan, konuyu uzatmak açısından değil ama sonuçta konuşmalarımız tutanaklara geçiyor ve Türkiye halkları izliyor bizi ve tarihe de not düşüyoruz.
Şimdi, sormak istiyorum ben Sayın Abdulhamit Gül’e: Afrin’de, Gire Spi’de ve Serekani’de yerinden yurdundan ettiğiniz, binlerce yıldır orada yaşayan Kürtlerin yerine kimi yerleştirdiniz? El Kaide’yi, El Nusra’yı, Ahrar-uş Şam’ı, ÖSO’cu çapulcuları yerleştirdiniz. Günün sonunda ne oldu? Döndünüz, dediniz ki: “Ya, biz Esad’la ilişkileri geliştirmek istiyoruz, ailece görüşebiliriz.” Döndüler, ne oldu? Türk Bayrağı’nı yaktılar, askerî araçlara saldırdılar ve dediler ki: “Ülkemizden gidin, siz işgalcisiniz.”
Şimdi, Kürtler statü kazanmasın, Kürtlerin bir geleceği olmasın diye Kürtlerin bütün taleplerini kriminalize edip bir sürü dinci, tarikatçı, cemaatçi, IŞİD’çi yapıyı eğitip, donattınız, beslediniz günün sonunda geldiler ayağınıza dolandılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Şimdi, ben soruyorum: Ya, Salih Müslim niye terörist oluyor arkadaşım? Benim bildiğim Kobanili, Rojavalı bir Kürt. Ne yaptı? Kendi oğlunu savaşta yitirdi. Kime karşı savaşta? IŞİD’e karşı savaşta kaybetti. Diyor ki: “Ben bu topraklarda doğdum, büyüdüm, bu topraklarda eşit, özgür yaşamak istiyorum Suriye devletinin çatısı altında.” Şimdi, bu talep niye terörizm oluyor? Bu, herkese hak, Özbeklere hak, Kırgızlara hak, Bulgarlara hak, Yunanlara hak, herkese, dünyadaki her halka hak da bu niye Kürt’e hak değil, niye Kürt’ün böyle bir hakkı olmuyor, yaşadığı, doğduğu topraklarda eşit, özgür, kendini yönetme talebi niye gayrimeşru oluyor, niye terörizm oluyor, niye Türkiye’yi tehdit eden bir talep oluyor; biz bu sorulara cevap istiyoruz. Kürtler diyor ki: “Biz tehdit değiliz Türkiye’ye, Türkiye’yle ilişkileri geliştirmek istiyoruz. Biz kardeşiz, gelin beraber barışı sağlayalım.” Bu kadar açık ve net.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Buyurun Sayın Kaya.
46.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, Türkiye’nin Suriye politikasının yol açtığı sorunların çözümüne ilişkin açıklaması
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Bu meseleyi karşıtlık veya suçlama üzerinden yürütmekten çok, ortaya bir çözüm çabası koymak gerektiğini düşünüyorum. Dolayısıyla, Suriye sınırı, ülkemizin en uzun sınırı, burada bir sınır güvenliği sorunumuz olduğu bir vakıa ve aşikâr. Yine, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı silahlı bir mücadeleye girişen bir örgütün varlığı da aşikâr. Öte yandan da Türkiye’de, geçmişe oranla önemli bir mesafe alınmış olsa da bir Kürt meselesinin varlığı da aşikâr. Yine, Irak’ta ve Suriye’de yaşayan Kürtlerin bulundukları ülkelere yönelik talepleri ve statüleriyle ilgili bir mücadelelerinin varlığı da aşikâr ama kanaatimizce burada Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı silahlı mücadele içerisinde bulunan hangi örgüt olursa olsun kayıtsız ve koşulsuz olarak silahları artık terk ederek bu konunun demokratik bir zeminde ve siyasi bir üslupla ele alınması gerektiğini düşünüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Dolayısıyla, Türkiye'mizin hassasiyetlerini de mutlaka ve mutlaka dikkate alacak ama aynı zamanda, Irak’ta, Suriye’de yaşayan Kürt’ün de hassasiyetlerini dikkate alacak geniş bir perspektifle bu sorunu kalıcı bir şekilde çözüme kavuşturmanın önemini vurgulamak için söz almış oldum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Rica ederim.
Sayın Emir, buyurun.
Son olarak Sayın Gül’e söz vereceğim.
47.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Türkiye’nin Suriye politikasının yol açtığı sorunların çözümüne ilişkin açıklaması
MURAT EMİR (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, Suriye meselesi daha başladığı ilk andan itibaren, 2011'den beri Türkiye'yi ve bölgeyi son derece zor bir noktaya getireceği belli olan ciddi bir sorundu ve biz, 2011’den beri Cumhuriyet Halk Partisi olarak uyarıyoruz; komşudaki yangının üstüne ateşle gitmeyin diyoruz, kışkırtıcılık yapmayın diyoruz, komşunuzun iç işlerine karışmayın diyoruz ve oradaki -olmuşsa- insan hakları ihlallerine de bütün dünya kadar tepki verelim diyoruz. Bugün geldiğimiz noktada da Suriye'nin toprak bütünlüğüne saygılıyız ve Suriye'de gerçekten, demokratik ve birlikte yaşama olanağı kurulursa bundan da memnun oluruz ama siyasi iktidar, biz bu eleştirileri her yaptığımızda bize “Katillerle biz ne konuşacağız? Bizim Suriye’yle konuşacak hiçbir şeyimiz yok. Siz Esed ağzıyla konuşuyorsunuz. Biz bu bölgenin ağabeyiyiz…”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
MURAT EMİR (Ankara) – “…Türkiye Cumhuriyeti olarak Orta Doğu’daki ağabeyliği biz yaparız. Emevi Camisi’nde namaz kılacağız.” diyerek ideolojik bir körlükle, ideolojik saplantılarından ve İhvancı köklerinden aldıkları o hayallerle Türkiye'yi maalesef, Peşaverleştirdiler. Bu kelimeler bu Mecliste tam on yıl boyunca konuşuldu, duymadılar; bugün bir U dönüşü yapıyorlar. Bu U dönüşü Türkiye için hayırlıdır. Türkiye'nin yapması gereken Esad’la Türkiye'nin sorunlarını konuşmaktır, bölge sorunlarını konuşmaktır. Ama bir özür borçları var; Türkiye'yi, Suriye sınırını Peşaverleştirdiler, 10 milyona yakın sığınmacı Türkiye'de ve biz maalesef, 85 milyon olarak bu sığınmacıların ekonomik, sosyal, siyasal ve terörle ilgili sorunlarını taşımak zorunda kalıyoruz. Bir özür borçları var ve hesap verme ödevleri var. Bu konuda hesap vermelerini bekliyoruz ve bu hesabı soracağız.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Emir.
Buyurun Sayın Gül.
48.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve temel yaklaşımlarının Suriye’de güçlü, üniter bir yapının kurulması olduğuna ilişkin açıklaması
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Sayın Başkanım, partimize, Hükûmetimize yönelik gerek DEAŞ gerekse diğer illegal unsurlarla beraber hareket ettiği gibi ithamları asla kabul etmiyoruz. Türkiye, DEAŞ olsun, diğer tüm terör örgütleriyle, PKK-PYD/YPG’yle mücadelesini ortaya koymuş bir ülkedir. Bizim burada yaklaşımımız Suriye'nin üniter yapısının korunması, iç barışının sağlanmasıdır. Kürtlerin her alanda varlığının korunması bizim için en öncelikli meseledir. Bu anlamda, bir terör örgütünün ülkemizi tehdit etmesine karşı her türlü tavrımızı da almaktan asla çekinmeyiz.
Türkiye İran, Irak, Suriye gibi komşularıyla ilişkilerini, iyi ilişkilerini her zaman en üst düzeyde tutma çabası içerisindedir. Başından beri aslında hem Cumhurbaşkanımızın hem Hükûmetimizin ortaya koyduğu tavırda bir değişiklik yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, bitirelim lütfen.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Bitiriyorum Başkanım.
Diplomasi çok taraflı unsurdur, elinizde olmayan ya da farklı sebeplerle de neticeye varamama ya da zaman gerektiren bazı neticeleri olabiliyor. Bizim buradaki temel yaklaşımımız Suriye’de güçlü, üniter bir yapının kurulması, bu konuda diplomasinin sağlanması; diplomaside yaklaşımımız Türkiye'nin çıkarlarıdır, ülkemizin, vatandaşımızın çıkarları neyi gerektiriyorsa bunu yapmaktır.
Diğer taraftan, bayrağımıza el uzatanların kimler olduğunu, onların hangi maşalar olduğunu, o maşaları kimlerin kullandığını da çok iyi biliyoruz. Gerek Türkiye'de gerek Türkiye'nin dışında, dünyada, nerede olursa olsun bayrağımıza el uzatanların elini de kırmayı biliriz; buna da asla izin vermedik, vermeyiz. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- DEM PARTİ Grubunun, Grup Başkan Vekili Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Sezai Temelli tarafından, Türkiye’nin yanlış Suriye politikasının yol açtığı sorunların ve çözüm yollarının araştırılması amacıyla 10/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Temmuz 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın Abdulkadir Emin Önen konuşacaklar.
Buyurun Sayın Önen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULKADİR EMİN ÖNEN (Şanlıurfa) -Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DEM PARTİ’nin Suriye'deki ekonomik kriz ve ağır hak ihlallerinde Türkiye'nin sorumluluk payının araştırılması başlığıyla verdiği, tamamı Kandil politikalarıyla paralel bakış açısıyla kaleme alınmış, Kandil’in iddialarını ve temennilerini dillendiren, kendilerinin de nüfus cüzdanlarını taşıdıkları ve bütün nimetlerinden yararlandıkları güzel ülkemiz, Türkiye'miz hakkında verdikleri soru önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Aslında, tek başına bu giriş cümlesi bile komisyonun nasıl kurulması gerektiğine verilmiş bir cevaptır ancak ben yine de birkaç cümleyle, Suriye politikamızın hafızalara kazınması açısından birkaç örneği sizlerle paylaşmak istiyorum. Türkiye, Suriye krizinin başından itibaren dünyaya önerdiği güvenli bölgeyi, siyasi krizin büyük bir insani yıkıma yol açtığı yılların ardından mecburen kendi elleriyle tesis etmiştir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye Millî Ordusuyla beraber güvenliğini tesis ettiği ve gündelik hayatın olağan akışa kavuştuğu bölgeler Suriye'deki krizden çıkış için de önemli bir model olmuştur. Türkiye, Fırat'ın doğusuna düzenlediği Barış Pınarı Harekâtı’yla eş zamanlı olarak siyasi ve diplomatik büyük bir mücadele de vermiştir; sahada askerî olarak kazandığı başarıyı masada siyasi ve diplomatik olarak tamamlamıştır. PKK/YPG/SDG, oyun planını esasen kendi tek taraflı bölücü gündemini ilerletme üzerine kurmuştur. Bölgesindeki Arap çoğunluğu ve kendisiyle aynı düşüncede olmayan Kürtleri her daim baskı altında tutmuş, ülkenin doğal kaynaklarını da yine kendi habis amaçları doğrultusunda kullanmıştır. Türkiye, terör örgütleri üzerinden sınırında oynanan kirli oyunları bozmuş ve sadece PKK-PYD’yi değil, terör örgütüne tonlarca silah yardımı yapan ve onları semirten ABD'yi de sınırlarından uzaklaştırmayı başarmıştır. Bu başarıda, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın uyguladığı kararlı ve zorlayıcı diplomasinin etkisi büyüktür ve başat roldedir. Bölücü örgüt Suriye sahasındaki istikrarsızlıktan güç almakta, diğer terör örgütleriyle de iş birliğinden çekinmeyerek bu ortamda hareket kabiliyetini geliştirmeye çalışmaktadır. Suriye'de gerçek bir ulusal uzlaşıyı ortaya çıkarabilecek her türlü perspektif kendisi için büyük bir tehdittir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ABDULKADİR EMİN ÖNEN (Devamla) – Ezcümle, PKK, asker, sivil vatandaşlarımızı ve masum insanlarımızı katlederken göstermedikleri hassasiyeti teröristler için gösteren DEM PARTİ, Barış Pınarı Harekâtı’na “işgal”, terörle mücadeleye “savaş”, PKK'ya “Kürtler”, Türk Silahlı Kuvvetleri önünde vatanları için mücadele veren Suriye Millî Ordusuna “DAEŞ” diyerek iftira eden bir partidir. Dolayısıyla, Suriye'deki insan haklarını, savaşın Türkiye’ye ekonomik yansımalarını dert ettiğine kimse bizi inandıramaz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – DAEŞ ayrı bir örgüt. Hangi örgütlere taşeronluk yaptığınızı unutmuşsunuz. Kimlere yardım ettiğinizi söyleyin!
SALİHE AYDENİZ (Mardin) – Sınırdaki fotoğraflar kimindi?
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Önen.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kılıç.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Hatibimiz Ayşegül Doğan’a kürsüde sataşmadan söz istiyorum, direkt grubumuzu hedef aldığı için de ayrıca söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hep devamlı konuşsunlar efendim!
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan’ın, Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Emin Önen’in DEM PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AYŞEGÜL DOĞAN (Şırnak) – Sağ olun Sayın Başkan.
Şimdi, iktidar partisi milletvekili olmak böyle bir terminolojiyle konuşma hakkı tanımaz size, öncelikle bunu söyleyeyim. “Kandil önergesi” yok, efendim “Vurmaya devam ederiz.” yok “Vatandaşlarımızın çıkarına olanı yaparız.” Yurttaşların çıkarı nerede yatıyor Sayın Gül? Yurttaşların çıkarı, hangi ülkede olursa olsun demokratik, eşit, adil, özgür bir yaşamda yatar, yurttaşların çıkarı sizin dün yaptığınız gibi iktidar partisi olarak PYD’yle yeniden iletişim kurmakta ve temasa geçmekte yatar; bunu gayet iyi biliyorsunuz, bu bilmediğiniz bir şey değil. Şimdi Esad’la niye görüşme ihtiyacı hissediyorsanız, aynı ihtiyacı oradaki nüfusun en az yüzde 10’unu oluşturan Kürtlerle de görüşmek durumunda kalacağınızı da biliyorsunuz ayrıca, değil mi? 2011’den bu yana kaç yıl geçti? Bu meselede bugün yanlış politikalar, eleştiri-öz eleştiri; hayır efendim, yalnızca yanlış politika değil; bu, bilerek, isteyerek -gayet net bir şekilde hatibiniz de söyledi- Kürtler kazanmasın, nerede olursa olsun herhangi bir statüleri oluşursa buna karşı bir blok oluşturmak için…
ABDULKADIR EMİN ÖNEN (Şanlıurfa) – Böyle bir ifade kullanmadım.
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) – …bilerek, isteyerek geliştirilmiş politikalardır, aksini söyleyebilmeniz mümkün değil, mümkün değil, mümkün değil.
ABDULKADİR EMİN ÖNEN (Şanlıurfa) – Böyle bir şey kullanmadım, saptırmayın lütfen.
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) – “Kürt” dediğimiz an karşısına bir terör yaftası, vazgeçin bundan artık, gerçekten vazgeçin, hiçbir toplumsal karşılığı yok, hiçbir toplumsal karşılığı yok. Üstelik, bu kadar çok terörist varsa bu ülkede, bir oturun düşünün ya! Nasıl olabilir bu? Nasıl olabilir?
MEHMET BAYKAN (Konya) – Kalmadı artık, kalmadı, kalmadı.
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) – Milyonlarca insana siz nasıl “terörist” diyebilirsiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYHAN SALMAN (Bursa) – Ne alakası var?
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) – Diyemezsin!
AYHAN SALMAN (Bursa) – Demiyoruz zaten.
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) – Sizi bu dili kullanmaktan gerçekten menederiz. Bu nasıl bir dil? Vazgeçin artık bu dilden.
ŞENGÜL KARSLI (İstanbul) – Nasıl menedersin? Nasıl menedersin?
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) – Bu dille yol katedemiyorsunuz.
ŞENGÜL KARSLI (İstanbul) – Nasıl menedersiniz, onu da söyleyin.
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) – Kabul etmiyoruz bu dili, vazgeçin bundan.
ABDULKADİR EMİN ÖNEN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, “Teröristler kazanmasın.” diye bir ifadem olmadı benim; bu tamamen yanlış, saptırma ve yalandır. “Kürtler kazanmasın.” diye bir ifade kullanmadım ben.
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) – Bakın…
ABDULKADİR EMİN ÖNEN (Şanlıurfa) – Lütfen saptırmayın, böyle bir şey yok. Böyle bir şey varsa tutanaklara bir bakın.
BAŞKAN – Sayın Doğan, teşekkür ederiz.
ABDULKADİR EMİN ÖNEN (Şanlıurfa) – “Kürtler kazanmasın.” diye bir şey var mı? Yapmayın ya!
AYŞEGÜL DOĞAN (Şırnak) – Gayet böyle, tamamıyla böyle.
ABDULKADİR EMİN ÖNEN (Şanlıurfa) – Tamamen o sizin kendi düşünceniz.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Koçyiğit, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
49.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Şanlıurfa Milletvekili Abdulkadir Emin Önen’in DEM PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Şimdi, bir AKP klasiği var Sayın Başkan, biz “Kürt” deyince oradan biri kalkıyor: “Terör.” Biz “Kürt” diyoruz, “hak” diyoruz, “hukuk” diyoruz, biri oradan bağırıyor: “PKK.” Biz diyoruz “köylü, işçi, çiftçi, yoksulluk” oradan biri bağırıyor. Bilmem ne. Alıştık buna, alıştık ama normal görmüyoruz, normal görmüyoruz.
ADEM ÇALKIN (Kars) – Böyle bir algı oluşturmaya gerek yok.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Çünkü bir insanın bir söze, bir hakikate dair bir derdi olur, bir çözümü olur, bir aklı olur; hakikate dair bir fikri olmayanın karalaması olur, yaftalaması olur, suçlaması olur; bu kadar açık, iftirası olur; gördüğünüz tablo budur.
Biz şimdi açık soruyoruz: Siz Afrin’de… Afrin’de terörist mi vardı? Afrin’de 600 bin Kürt’ü yerinden yurdundan ettiniz; yetmedi, onların zeytin ağaçlarını bile gidip kökünden aldınız, çıkardınız, getirdiniz Antep’e; yetmedi, onların zeytinlerini getirdiniz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun, buyurun lütfen.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – …burada “Türkiye zeytini” diye üzerine etiket yapıştırdınız, götürdünüz, sattınız; yetmedi, sizin o desteklediğiniz çeteler Afrin’deki, Halep’teki, Şam’daki, Humus’taki, Hama’daki fabrikaları bile söktüler, getirdiler, Maraş’ın, Antep’in pazarlarında sattılar; hiç gıkınız çıkmadı. Şimdi, siz, sizin bayrağınızı yakan, bizim bayrağımızı yakan, bu ülkenin bayrağını yakan…
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Dinle!
…teröristlerden, ÖSO’culardan hiç rahatsız olmuyorsunuz ama size barış dalı uzatan, “Ya, barış olsun, biz bir şey istemiyoruz. Sadece bu ülkeye, Türkiye’ye düşman değiliz ama eşit, özgür haklarımızı istiyoruz.” diyen Kürtleri de yaftalıyorsunuz, onlar da terörist oluyor; biz bunu kabul etmiyoruz. Bize de diyorsunuz, Afrin’deki Kürt’e de diyorsunuz, Kobani’deki Kürt’e de diyorsunuz, Kirmanşah’taki Kürt’e de diyorsunuz, Süleymaniye’deki Kürt’e de diyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Biz artık sizin bu politikanızdan bıktık, usandık; bununla bir yere gidemezsiniz.
Bakın, siz en fazla Kürtlerden destek alan partiydiniz. Niye destek verdi Kürtler size? Niye verdi? (AK PARTİ sıralarından “Yine alıyoruz.” sesleri) Bir düşünün ya, niye verdi? Çünkü gerçekten bu ülkede Kürtler barış istiyordu, çünkü gerçekten Kürtler Kürt sorununun demokratik, barışçıl yollardan çözülmesini istiyordu; siz bunu elinizin tersiyle ittiniz. Biz de diyoruz ki şimdi Suriye politikasında çark ettiniz; iyi, doğru bir şeye dönenmişsiniz ama gelin, bunu Kürtlerin kaybetmesi üzerine kurmayın; Kürtler de kazansın, Türkler de kazansın, Türkiye de kazansın, Suriye de kazansın, Suriye ve Türkiye halkları kazansın diyoruz. Bunu anlamayacak ne var ya! Bunu bile terörize ediyorsunuz, bunu bile çarpıtıyorsunuz, pes artık! Pes! Pes! Söz size işlemiyor, lafı duymuyorsunuz, ne olduğunu duymak istemiyorsunuz ki anlat anlat aynı hikâye. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Buyurun Sayın Gül son olarak, bu konuyu kapatalım
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
YAHYA ÇELİK (İstanbul) – Başkanım, Şuraya bir tane de Aybüke Öğretmenin resmini koyun, önünüze Aybüke Öğretmenin resmini koyun bir de.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Tamam. Sen de bugün Ali İsmail Korkmaz’ın resmini koy, tamam mı?
YAHYA ÇELİK (İstanbul) – Öğretmen resmi, öğretmen ismin.
(AK PARTİ ve DEM PARTİ sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sen de Ceylan Önkol'un resmini koy, Uğur Kaymaz’ı koy, Roboski’de katledilenlerin resmini koy, olur mu? Koy o resimleri, konuşalım.
ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – Uğur Kaymaz’ı koy, Roboski’yi koy, biz de koyarız. Roboski’nin fotoğrafını as oraya.
BAŞKAN – Arkadaşlar, oradan “Car car car…” diye bir değerlendirme var, bu tarz hitaplar doğru değil, bütün hatipleri saygıyla dinlemek ve konuşmalarına bu tür sıfatlar takmamak lazım.
Buyurun Sayın Gül.
50.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması ile Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Sayın Başkanım, Türkler, Kürtler ve bu ülkede yaşayan bütün bu ülkenin asli unsurları bin yıldır bu coğrafyada beraber, kardeşçe yaşıyorlar. Kürtlerin her meselede, ret, inkâr, asimilasyon meseleleri başta olmak üzere temsilcisi varsa kusura bakmayın, bu temsilci AK PARTİ'nin kendisidir, kimse kendini Kürtlerin temsilcisi yerine koymasın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Burada az önce arkadaşımız -ki çok değerli, büyükelçilik de yaptı, iyi bir siyasetçi arkadaşımız- çok özenle de bir cümle kullandı, tam da bunu ispat eden, teyit eden bir argüman ortaya konuldu. Hiçbir şekilde ağzımızdan çıkmayan bir ifadeyi farklı bir şekilde yöneltiyor. Terörist girişimlere, teröristlere karşı bir dil kullandığımızda “Siz, Kürtlere şunu söylüyorsunuz.” diyor. Tam tersi, biz “terörist” diyoruz, siz “Kürt” diyorsunuz. Kürtler terörist değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Kürtlere talebinizi terörize ediyorsunuz Sayın Gül.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Kürtlere her türlü varlığıyla yaşam hakkını, nerede olursa olsun, Hükûmetimiz, AK PARTİ siyaseti daima yanında olmuştur, olmaya devam edecektir. Biz teröristlerin karşısındayız. Asla ve asla arkadaşımızın ağzından çıkmayan bir ifade. Siz Kürtlere şunu diyorsunuz… Biz Kürtlere demiyoruz; Kürtler başımızın tacıdır. Kürtler bizim bin yıldır beraber olduğumuz ve kıyamete kadar beraber yaşayacağımız, bu ülkenin asli, birinci sınıf vatandaşlarıdır. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Ama Kürtleri de Türkleri de… Bu ülkede evinin önüne çukur kazılarak; öğretmeniyle, polisiyle, askeriyle, siviliyle, bugün, Urfa’da, Diyarbakır’da şehit edilen insanımız var. Analar Kürtçe ağıt yakıyor, PKK tarafından öldürülen…
Bizim ortak bir meselemiz var Türkler ve Kürtler olarak, PKK terör örgütüdür…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – …terör örgütünün bütün uzantılarıyla da mücadelemizi sürdüreceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gül.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Başkanım, müsaadenizle son cümle söyleyeceğim.
BAŞKAN – Buyurun.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Başkanım, ayrıca “Siz iktidar partisisiniz; şöyle konuşamazsınız, böyle konuşamazsınız. Siz nasıl böyle konuşuyorsunuz…” Hiç kimse kusura bakmasın; bize kimse ev ödevi veremez, nasıl istersek öyle konuşuruz; milletin verdiği yetkiyle konuşuyoruz, bunu kısıtlamaya kimsenin hakkı da yoktur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
51.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Kimseye ev ödevi vermiyoruz Sayın Başkan, bir üsluptan, bir tarzdan, bir hitaptan bahsediyoruz. Bizim önergemizin başına, kalkıp burada “Kandil’in talimatıyla yazılmış, oranın talimatıyla yazılmış.” diye söylerseniz tabii ki biz sizi bu dilden menederiz; kimse bize böyle bir dil kullanamaz, burada ülkenin hakikatini söylüyoruz.
Son olarak da şunu söyleyeyim: Hani, Kürtlere diyorsunuz ya “Baş tacısınız.” o baş tacı ettiklerinizin binlercesi cezaevinde, binlercesinin tabutu çıkıyor, binlercesi sürgünde…
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) – Cezaevindekiler terörist!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Makbule anne 85 yaşında ve cezaevinde.
ADEM ÇALKIN (Kars) – Ya, sadece cezaevlerinde Kürtler mi yatıyor? Allah aşkına ya! Suç unsuru olan herkes yatıyor ya! Suç unsuru olan herkes yatıyor, sadece Türk’ü, Kürt’ü mü var bu işin!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Biz, gerçekten baş tacı da olmak istemiyoruz, biz Kürtler bu ülkede eşit, özgür yurttaşlar olmak istiyoruz. Madem iktidarsınız, buyurun, Kürt sorununu çözün, gereği neyse hep beraber yapalım, Meclisi de bu konuda göreve davet ediyorum.
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Kayseri) – Teröristlerin başını ezeceğiz!
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- DEM PARTİ Grubunun, Grup Başkan Vekili Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Sezai Temelli tarafından, Türkiye’nin yanlış Suriye politikasının yol açtığı sorunların ve çözüm yollarının araştırılması amacıyla 10/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Temmuz 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Karar yeter sayısı istiyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – İYİ Parti neden kabul etmiyor?
BAŞKAN – Karar yeter sayısı için elektronik cihazla oylama yapacağım.
İki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Arkadaşlar, “ret.” Başkanım, duyun.
(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.01
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.11
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa BİLİCİ (İzmir), Muhammed ADAK (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Oylama için iki dakika süre veriyorum ve elektronik cihazla oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
4.- CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın ve arkadaşları tarafından, Boğaziçi Üniversitesinde yaşanan akademik ve yönetimsel tahribatın araştırılması amacıyla 10/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Temmuz 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
10/7/2024
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 10/7/2024 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Murat Emir
Ankara
Grup Başkan Vekili
Öneri:
İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın ve arkadaşları tarafından, Boğaziçi Üniversitesinde yaşanan akademik ve yönetimsel tahribatın araştırılması amacıyla 10/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (686 sıra no.lu) Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 10/7/2024 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Yüksel Taşkın konuşacaklar.
Sayın Taşkın, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
CHP GRUBU ADINA YÜKSEL TAŞKIN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Boğaziçi Üniversitesinde kayyum rektör ve ekibi tarafından yaşatılan tahribat için verdiğimiz araştırma önergesi üzerine partim adına söz almış bulunuyorum.
Geçen cuma günü Cumhuriyet Halk Partili 9 milletvekili olarak Boğaziçi Üniversitesindeki öğretim üyeleri ve öğrencilerle buluşmaya gittik, tam kapıda özel güvenliğin etten duvar ördüğünü gördük. Bir süre müzakere ettikten sonra bu duvar açıldı. Daha sonra çok trajikomik bir olay yaşandı, Güney Kampüs Meydanı’na 80 metre kala Çevik Kuvvetin etten duvar ördüğünü tekrar gördük. Tam da burada en öne kadın polisleri koymuşlar. Anlaşılan, kadın polislerle bir şekilde itişme olursa oradaki görüntülerden murat duyan birisi bunu tasarlamış. Yine taviz vermedik. Bir milletvekilinin, bir milletvekili grubunun bir kamu üniversitesine girmesine engel olan zihniyete orada taviz veremezdik çünkü orada söz konusu olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığıydı. (CHP sıralarından alkışlar) Tekrar ediyorum, 9 Cumhuriyet Halk Partili milletvekilinin bir kamu üniversitesine girmesini engelleyen bir zihniyetle karşılaştık. Tam da bu, o üniversitenin kayyum rektörünün o üniversiteyi nasıl yönettiğinin çok açık bir göstergesiydi. Evet, kayyum rektör, Boğaziçi Üniversitesi bileşenlerinden tek bir oy almayan kayyum rektör üniversiteyi tam da bu şekilde yönetiyor, daha doğrusu yönetemiyor. Tabii ki suç duyurusunda bulunduk. Bu işin peşini asla bırakmayacağız.
Şimdi, evet, Rektör çok gergin. Faillerinden birisi olduğu üniversiteye çökme ve çökertilme…
(Uğultular)
BAŞKAN – Sayın Taşkın, bir dakika, sürenizi…
YÜKSEL TAŞKIN (Devamla) – Evet, biraz uğultuyu keser misiniz arkadaşlar?
BAŞKAN – Arkadaşlar, salondan çok uğultu geliyor, kürsüde hatip var.
FETHİ AÇIKEL (İstanbul) – Arkadaşlar, odalarınıza gidebilirsiniz, uğultu yapmayın.
YÜKSEL TAŞKIN (Devamla) – Evet, Rektör çok gergin, üniversitenin çökme ve çökertilme operasyonu tartışılsın istemiyor, itiraz istemiyor, şeffaflık istemiyor, milletin vekillerinden ürküyor. Kardeşim, biz oraya gitsek, insanlarla konuşsak niye bundan endişe ediyorsun? Bir suçluluk duygusu içinde mi hareket ediyorsun? Bir kamu üniversitesinin böyle bir rektörü bu çağda Türkiye'ye yakışmıyor.
Şimdi, bakın, çok tipik bir tek adam yönetimi var Boğaziçi Üniversitesinde, net bir tek adam! Eski Millî Eğitim Bakanlarından birisi şunu söylüyor, belki hatırlarsınız: “Yahu, bu öğrenciler olmasa Maarifi ne güzel idare ederdim.” Naci İnci de tam bu zihniyette; üniversite öğrencileri olmasın, itiraz olmasın, hocalar her şeyi kabul etsin, o da orada istediğini yapsın istiyor; böyle yağma yok arkadaşlar! Boğaziçi Üniversitesi direniyor; Türkiye Cumhuriyeti eğitim tarihinin en uzun itiraz direnişi Boğaziçi Üniversitesinde her şeye rağmen devam ediyor. Tam bin iki yüz seksen dört gündür Boğaziçi Üniversitesi hocaları itiraz ediyor; bu Meclise geldiler, her zemini kullanıyorlar, her meşru zemini kullanıyorlar; artı, eğitim akışını asla bozmadan itiraz ediyorlar, öğrencilerine saygıları gereği eğitim akışını bozmadan direniyorlar. Sizin grubunuzla da görüştüler, Numan Kurtulmuş Bey’le de görüştüler; netice ne, bilemiyorum.
Şimdi, bakın, onlar akademi için direniyor, bütün akademi için direniyor; bu hocaların neredeyse tamamı isteselerdi yurt dışında kariyer yapabilirlerdi, şimdi de yurt dışına gidebilirler ama gitmiyorlar, ısrarla ve inatla, ülkemizin en değerli, en güzide kurumlarından bir tanesine sahip çıkıyorlar, dönüp biriniz de demiyor “Arkadaş, burada ne yaşanıyor?” diye. Onları saygıyla selamlıyorum. Zaten son Anayasa Mahkemesi kararı onların tezinin haklılığını göstermiştir. Neden? Anayasa Mahkemesi sadece usulden bozmamıştır bu uygulamayı, demiştir ki: “Üniversite bileşenleri özerklikleri gereği rektör seçimlerinde söz sahibi olmalıdır.” Boğaziçi Üniversitesi tam da bunun için direniyordu, bu karar onların haklılığını tekrar göstermiştir.
Şimdi, bakın, biz yurttaşlar olarak muhtar seçebiliyoruz, ne güzel değil mi, muhtar seçebiliyoruz; üniversite hocaları ve bileşenleri rektör seçemiyor, dekan seçemiyor; bu utanç size yeter. Bu çağda gidip kendi yöneticilerini seçemiyorlar, böyle bir şey olamaz arkadaşlar. Bunları toparlamak bu Meclisin boynunun borcudur diye düşünüyorum.
Şimdi, size soruyorum, bir de şöyle bir söylem var: “Efendim, Boğaziçi hocaları yerli değil, millî değil.” Bakın, size basit bir soru soruyorum: Yurt dışına gitme şansı olan insanlar yurt dışından buraya geliyorlar. Bir kamu üniversitesinde çok mütevazı maaşlarla çalışıyorlar. Bu insanlar mı vatansever yoksa Türkiye’nin en değerli kurumlarından bir tanesine çökmek ve çökertmek için ellerinden gelen her şeyi yapan umursamaz insanlar mı vatansever? (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
YÜKSEL TAŞKIN (Devamla) – Bu insanların bir değerleri yok, değer sistemleri yok. Şu mevcut Rektör aynı zamanda Turkcell Yönetim Kurulu üyesi, yakın zamanda Açık Radyo’yu kapatan kuruluşun başındaki Halkbank Yönetim Kurulu üyesi. İşte, değerleri bu. Yok millîymiş, yerliymiş. Kardeşim, oradaki insanlar üniversiteye sahip çıkıyor, esas vatanseverlik bu. Sizin de bu konuya duyarlı olmanız gerçekten gerekiyor diye düşünüyorum ben.
Şimdi, bakın, bir ülkenin kurumları, gelenek oluşturma konusunda çok önemli. Bir geleneği yıkmak kolaydır, yapmak zordur. Boğaziçi Üniversitesinin çok ciddi bir geleneği vardır. Bakın, şöyle söyleyeyim: Toplumda yapılan bütün araştırmalar halkımızın en az yüzde 75-80’inin bu üniversitede yaşananlara olumlu bakmadığını gösteriyor. Şimdi bakın, bir şey daha söyleyeyim: Kayyum rektör üniversiteyi nasıl yönetiyor? Şöyle yönetiyor: Boğaziçi Üniversitesinde şöyle bir gelenek vardı -gelenek dedim ya- dekanlarını kendileri seçiyorlardı. Kayyum rektör bütün dekanları kendi atadı, hepsi erkek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YÜKSEL TAŞKIN (Devamla) – “Tek adam rejimi var.” demiştim ya, düzeltiyorum, tek erkek rejimi var. Seçim olduğu zaman kadın dekan seçilebiliyor, atama olduğu zaman hepsi erkek. Peki, neden hepsi erkek? Neden hepsi atama? Çünkü yönetimi ele geçirecek ya, senatoyu ele geçirecek ya, hülleyle istediği kadrolaşmayı bu şekilde yapacak. Yahu arkadaş değer mi? Bu kadar zor koşullarda oluşan bir kurumu çökerttiğinde, ölü ele geçirdiğinde senin eline ne geçecek, bundan muradın ne, senin arkanda kim var? Gerçekten inanılmaz bir operasyon yürütülüyor.
Başka bir şey daha var.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Taşkın.
Sürenizi bir dakika zaten uzattık, yaklaşık bir dakika da öyle devam ettiniz. Lütfen, selamlayın, bitirelim.
YÜKSEL TAŞKIN (Devamla) – Demek ki derdim çokmuş.
Son bir cümleyle bitireyim.
BAŞKAN – Buyurun.
YÜKSEL TAŞKIN (Devamla) – Vallahi, bıraksanız saatlerce konuşurum. Ben bu üniversitenin mezunuyum. Vekil olmasaydım bu kuruma giremeyecektim.
Bu üniversitenin çökertilmesi, bir kamu kuruluşunun çetevari operasyonla çökertilmesi araştırmaya değer bir konudur. Meclisin bu konuyu araştırması boynunun borcudur diyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Türker Ateş ve Sayın Kavuncu’ya söz vereceğim.
Sayın Kavuncu, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
52.- İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu’nun, Ege Üniversitesi Öğrenci Köyü aidatlarındaki artışa ilişkin açıklaması
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Başkanım, teşekkür ediyorum.
Konumuz Boğaziçi Üniversitesi ama gene bir başka üniversiteden öğrencilerin kamuoyuna sesini duyurabilmek için söz aldım. Bildiğiniz gibi, Türkiye'de üniversiteden en fazla ayrılan öğrenci sayısı Ege Üniversitesinde ki bunun en temel nedeni barınma problemi. Ege Üniversitesi Öğrenci Köyünde kalan öğrenciler bu sene 1.480 TL olan aidatlarının 6 bin TL'ye çıktığını öğrenmişler. Yüzde 70,51 enflasyonun olduğu bir ülkede yüzde 400 yurt ücretine zam yapmak kabul edilemez. Yönetimin bir an önce bu karardan geri dönmesini rica ediyoruz.
Kamuoyuyla paylaşıyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kavuncu.
Buyurun Sayın Ateş.
53.- Bolu Milletvekili Türker Ateş’in, Düzce Belediye Başkanı Faruk Özlü’nün talihsiz açıklamalarına ilişkin açıklaması
TÜRKER ATEŞ (Bolu) – Teşekkürler Başkanım.
Geçmişte Bakanlık gibi önemli görevlerde bulunmuş Düzce Belediye Başkanı Faruk Özlü’yü ölçülü bir siyasetçi olarak bilirdik. Ne yazık ki son dönemlerde birbirinden talihsiz açıklamalarla gündeme gelmeye başladı. Düzce Belediye Başkanının “Coğrafi yapısına göre burası Bolu Dağı değil, Düzce Dağı’dır.” açıklaması son derece talihsiz olmuştur. Popüler olmak, basında görülür olmak için yapılan bu tür açıklamaların ne Düzce’de yaşayan vatandaşlarımıza ne de Bolulu hemşehrilerimize bir faydası vardır. Sayın Başkanı ciddiyete davet ediyoruz. Bu tür suni gündemler yaratmak yerine Sayın Başkanı Düzcelilerin sorunlarıyla ilgilenmesine tekrar davet ediyoruz. Bolu Dağı’nın adının değiştirilmesi söz konusu bile olamaz. Ayrıca, gündemi suni konularla meşgul etmiş olması nedeniyle Sayın Özlü’ye özür dileme çağrısında bulunuyoruz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ateş.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.- CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın ve arkadaşları tarafından, Boğaziçi Üniversitesinde yaşanan akademik ve yönetimsel tahribatın araştırılması amacıyla 10/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Temmuz 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – İYİ Parti Grubu Adına İzmir Milletvekili Sayın Ümit Özlale konuşacaklar.
Sayın Özlale, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ÜMİT ÖZLALE (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Boğaziçi Üniversitesindeki tahribatla ilgili verdiği araştırma önergesi üzerinde partim adına konuşuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yurt dışına gittiğiniz zaman Türkiye’deki eğitim kurumlarını saydığınızda, Boğaziçi Üniversitesinin adı geçtiğinde herkesin gözü parlar. Şu ana kadar binlerce çok başarılı mezun yetiştirmiş, bilime çok büyük katkı vermiş, akademisyenler, iş dünyasında çok önemli insanlar, bürokratlar yetiştirmiş bir üniversiteden bahsediyoruz. Hepimizin çocuğu var, torunu var. Bizim çocuğumuz, torunumuz Boğaziçine gitse, Boğaziçi Üniversitesine gitse onunla gurur duyarız. İşte bu üniversite bugün maalesef can çekişiyor. Hem de dört beş senedir hakikaten adına neredeyse zulüm diyebileceğimiz uygulamalarla beraber, Boğaziçi Üniversitesinin o çok saygın akademisyenleri, binbir zahmetle Boğaziçi Üniversitesine gelmiş öğrenciler bugün gerçekten alınan kararlardan dolayı sanki Boğaziçi Üniversitesine girmiş oldukları için cezalandırılıyorlar. İlk olarak meslektaşlarımdan bahsetmek istiyorum. O kadar saygın meslektaşlarımız var ki -biraz önce Sayın Taşkın’ın da söylediği gibi- dünyanın herhangi bir üniversitesinde çok rahatlıkla akademik çalışmalarına devam edecekken Türk öğrencilerine destek vermek, onları eğitmek için oraya giden, orada olan öğretim üyeleri mobbinge maruz kalıyorlar ve bu mobbing sonucunda bazıları kampüse giremedi, benim meslektaşlarımdan bazıları kampüse giremedi. Öğrenciler çok temel haklarından mahrum bırakılıyorlar.
Bakın, size şöyle bir şey söyleyeyim: Bir öğrenciyle yani daha doğrusu, çocuğunuzla en fazla gurur duyacağınız anlardan bir tanesi onun mezuniyet törenine gittiğiniz anda hissettiklerinizdir, öyle değil mi? Çocuğunuz oradan mezun olduğu zaman mezuniyet diplomasını aldığında, o sevinci onunla beraber yaşamak istersiniz. İşte, mesela, bu çocuklar bu sevinçten mahrum bırakıldılar. Yine, aynı şekilde, Boğaziçi Üniversitesine ülkemizin dört bir yanından gelen başarılı öğrencilerin -ki sanılanın aksine, Boğaziçi Üniversitesine gidenler zengin çocukları değildir, Boğaziçi Üniversitesine giden çocuklar Türkiye'nin dört bir tarafından gelen, daha sonra orada aldığı eğitimle beraber kültürel açıdan, maddi açıdan zenginleşen çocuklardır-şenlik yapması engellendi. Boğaziçi Üniversitesi birçok haklarından mahrum bırakıldı, arsası elinden alındı, öğretim üyeleri mobbinge maruz kaldı, oraya giden Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri tartaklandı. Türkiye'nin en güzide kurumlarının başında gelen Boğaziçi Üniversitesinde bunlar yaşanırken Rektör ne yaptı biliyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜMİT ÖZLALE (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.
ÜMİT ÖZLALE (Devamla) – Bunları, direkt olarak bütün bu öğretim üyelerine yapılan mobbingi öğrencilerin en doğal hakkı olan kutlamaları yasaklamak için her geçen gün tedbirleri daha da fazla artırdı ve bugün maalesef, Boğaziçi Üniversitesine girdiği için ya da Boğaziçi Üniversitesinde bilim ürettiği için meslektaşlarımız, öğrencilerimiz âdeta cezalandırılıyorlar.
Gerçekten akademi tarihine kara bir leke olarak geçecek bir şey daha yaşandı. Türkiye'deki bir üniversitenin rektörü, hem de koskoca Boğaziçi Üniversitesinin Rektörü şu anda bir şirketin yönetim kurulunda üyelik yapıyor. Yani öyle bir rektörden bahsediyoruz ki Boğaziçi Üniversitesini doğru düzgün yönetmek insanın yedi gününü yirmi dört saatini alırken bu öğretim üyesi Rektörümüz aynı zamanda gitti Turkcell’de yönetim kurulu üyeliğini kabul etti. Sadece bu bile üniversite Rektörünün Boğaziçi Üniversitesine verdiği değeri göstermeye yeter.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜMİT ÖZLALE (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
ÜMİT ÖZLALE (Devamla) – Ben buradan Sayın İnci’ye bir kez daha seslenmek istiyorum: Boğaziçi Üniversitesi sizi utançla hatırlayacak.
Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Özlale.
Sayın Baykan, bir söz talebiniz olmuştu.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
54.- Konya Milletvekili Mehmet Baykan’ın, gündem dışı yaptığı konuşması sırasında Şanlıurfa Milletvekili Dilan Kunt Ayan’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET BAYKAN (Konya) – Başkanım, öğle saatlerinde açılışta gündem dışı yaptığım konuşmada “Ama hiç kimse Beşiktaş'tan, Galatasaray’dan, Fenerbahçe’den, Trabzonspor'dan, hele hele Türk Millî Takımı’ndan vazgeçmedi, rakibinin tarafında olmayı hiç düşünmedi; hainler ve onların yancıları hariç.” demiştim. Tutanakları incelediğimizde, Şanlıurfa Milletvekili Dilan Kunt Ayan Hanımefendi’nin “Hain sizsiniz.” diye bize bir cevap vermesi söz konusu. Biz ne söylemişiz? Berlin Stadı, al bayrakların altında Türk’üyle Kürt’üyle Laz’ıyla Çerkez’iyle maç seyredenleri söylemişiz. Kafalarda karışıklık var “bayrağımız” deniliyor, “bayrağınız” deniliyor, biraz önce Grup Başkan Vekili… Bu ülke hepimizin, bu Millî Takım hepimizin, bu ülkenin 7 bölgesi 81 şehri hepimizin. Bu ülkenin nimetlerinden de, külfetlerinden de hep birlikte faydalanmak durumundayız; kaldı ki bir cümle öncesinde Türkçe bilmediği için Kürtçe konuşturulmayan annelerden söz ettim cezaevlerinde.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baykan.
Serap Yazıcı Hocamız bir gecikme şeyi yaşıyor, o yüzden…
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Yolda, evet.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Bizim hatibimiz konuşabilir.
BAŞKAN – Bu arada söz taleplerini…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Ben de söz alabilirim.
BAŞKAN - Sayın Gizem Özcan’a söz veriyorum.
55.- Muğla Milletvekili Gizem Özcan’ın, yerel yönetimlerin konaklama vergisinden hiç pay alamadığına ilişkin açıklaması
GİZEM ÖZCAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Konaklama vergisi düzenlemesi 2023 başında yürürlüğe girdi. Buna göre otel, misafirhane, kamping gibi tesislerde konaklayanlardan buralardan aldıkları yeme içme dâhil hizmetler üzerinden yüzde 2 oranında vergi alınacaktı. Hazinenin hedefi yılda 2,3 milyar TL idi. 2023 yılında toplam 6,8 milyar TL toplandı. Gelirleri son derece yetersiz olan yerel yönetimler bölgelerine gelen turistlere en çok hizmet sağlayan kurum olsa dahi bu vergiden hiç pay alamıyorlar. Konaklama vergisi çoğu ülkede olduğu gibi yerel yönetimlere verilmelidir; yetmez, yerel yönetimler gelen turiste en çok genel bütçeden pay almalıdır. Ekonomide demokrasi yerelden başlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.- CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın ve arkadaşları tarafından, Boğaziçi Üniversitesinde yaşanan akademik ve yönetimsel tahribatın araştırılması amacıyla 10/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Temmuz 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Saadet Partisi Grubu adına Sayın Necmettin Çalışkan.
Buyurun Sayın Çalışkan. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bin iki yüz gündür ülkemizde bir tartışma, Boğaziçi Üniversitesi tartışması; hepimiz ekranlardan seyrediyoruz. Burada konuya girmeden AK PARTİ'li arkadaşlara şunu hatırlatmak isterim: Bu ülkede 28 Şubatın en yoğun yaşadığımız yasakçı günlerinde ülkede başörtülü öğrencilerin girebildiği tek bir üniversite vardı, Boğaziçi Üniversitesi vardı. O özgürlükçü üniversite öyle bir üniversiteydi ki hemen her partide Boğaziçi mezunları var, aranızda da çok sayıda arkadaş var. Boğaziçi mezunu olmanın ayrıcalığını yaşamaya çalışıyor, ayrı bir statü kazanıyorlar, “Biz Boğaziçiliyiz.” diyorlar. Sizin bu kadar nimetini istismar ettiğiniz, rantını kullanmaya çalıştığınız bir kuruma karşı da vefa borcunuz var. Bugün Boğaziçi meselesi görüşülüyor.
Değerli milletvekilleri, ülkelerin gücü üniversitelerinin özgürlüğü nispetiyle anlaşılır. Eğer üniversiteniz bağımsız, özgür değilse orada doğru bir kalkınmadan söz etmek mümkün olmaz. Bugün fikrî olarak karşı olabilirsiniz, farklı cephelerden olunabilir ama bugün bir hakkı teslim etmek gerekiyorsa… Elbette farklı ideolojilerden, farklı görüşlerden insanlar bütün partilerde var, bütün partilerde olduğu gibi, Boğaziçi Üniversitesi mezunu olarak da her partiden insanlar var; onun için, bunu bir ideolojik kamplaşmaya getirmek burada en fazla iktidar sahiplerine zarar verecek. Bakın, şu anda 600 üniversite öğretim üyesi, elamanı istifa etmiş, emekli olmuş. Bir üniversite çöküyor, çöküyor gözümüzün önünde ve bu Boğaziçi Üniversitesi ki Türkiye'nin dünya markası olarak, yüz akı olarak kullandığı tek markasıydı, o da şimdi elden gidiyor.
Bütün bunlardan öte, kelimelerle izahı mümkün değil, bir yüz karası; beyefendiler milletvekillerinin girişini yasaklamış. Bu onursuzluk Meclise yapılan en büyük saygısızlıktır, onursuzluktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Bu ülkede milletvekillerinin anayasal bir güvence olarak tanınmış hakkı olarak izin almak zorunda olduğu hiçbir yer yoktur; yalnızca cezaevlerine bilgi verir, bugün başımıza bir de üniversite çıkıyor.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Orduevleri de var.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Bu gerçekten ülkemiz açısından son derece onur kırıcı bir durum. Bu açıdan da bu yasağın derhâl kaldırılması gerektiği gibi başka bir hadise de… Yahu, hangi despot ülkede yaşıyoruz, hangi diktatörlükte böyle bir yasa var? Beyefendiler yasak listesi koymuş “Şu 200 kişi bu üniversiteye giremez.” O 200 kişi de kim? Otuz yılını, kırk yılını bu ülkeye, hele de o üniversiteye hizmet için vermiş. Kırk yıl sonunda “Sen buradan giremezsin.” Bu kadar vefasızlığın izahı mümkün değil; bu, tamamen haddi aşmaktır. Bunu ideolojik tartışmalardan öte düşünmek gerekir. Üniversitenin önünde eylem yapanlar kimdir, bunlar ne istiyor; buna bakmamız gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Bitti mi Başkanım?
BAŞKAN – Buyurun, Genel Kurulu selamlayın.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Boğaziçili arkadaşlardan öte, vicdan sahibi, 28 Şubatın başörtüsü mücadelesini hatırlayan herkesi Boğaziçi konusunu düşünmeye bir kez daha davet ediyorum. Bu açıdan da Boğaziçi konusu ülkenin özgürlüğüyle ilgili bir konudur. Boğaziçi konusu başörtüsü özgürlüğüdür. Boğaziçi, üniversitenin akademik özgürlüğüdür. Boğaziçi ülkenin kalkınmasının bir parametresidir, ülkenin vizyonudur, temsilidir. Bu açıdan, bu konuyu Meclisin kendi itibarını da koruması açısından gündeme alması gerektiğini belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Sevilay Çelenk konuşacaklar.
Buyurun Sayın Çelenk. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
DEM PARTİ GRUBU ADINA SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sevgili yurttaşlar; bugün 1.284’üncü gününe giren Boğaziçi direnişine yol açan ve açıkça darbe niteliğinde olan faşizan saldırıyı çok çok iyi değerlendiren bir önerge verildi. Ben en başta, bu önergeyi gerçekten dikkatle okumanızı istiyorum. Çok somut verilerle, hiçbir kuşkuya yer bırakmaksızın Boğaziçi Üniversitesinde yaratılan ağır akademik tahribatı, idari tahribatı ve kamu zararını çok net bilgiler ışığında veriyor. Lütfen, önergeyi okuyalım çünkü o ayrıntılara ayrıca giremiyoruz kısa süreler içinde. Kapatılan bölümler, açılan davalar, soruşturmalar, zorla emekliliğe sevk etmeler, aklınıza gelecek sayısız zulüm, sayısız hukuksuzluk, haksızlık. Başka bir ülkede olsa gerçekten üzerine titrenecek, bir ülkenin göz bebeği niteliğindeki çok kıymetli bir üniversiteye reva görülenler bunlar. Peki, neden, neden? Gerçekten, tek tek sormak istiyorum: Sayın Gül -gitmiş- neden? Sayın Yenişehirlioğlu neden? İsimlerini bildiğim AKP'li meslektaşlarım, Sayın Işık, neden, neden yani var mı bir cevabınız? “Boğaziçini neden mahvediyoruz?” diye kendinize sordunuz mu? Sayın Elmas, akademisyensiniz, neden? Buna bir cevabınız var mı? Niçin bunun sorumluluğunu hissetmiyorsunuz bu soruyu sormanın? Fakat nedenini dünya biliyor, eleştirel düşünceye, bilime, akla, çağcıl kapasiteye, entelektüel kapasiteye, kadın ve LGBTİ alanında üniversitede yaratılan birikime ve kazanımlara düşmanlıktır. Öyle basitçe bir araziye çökme arzusu da değil, o arzu her yerde var ama burada buna bunlar da eşlik ediyor. Ayıptır, faşizan nitelikte bir saldırıdır bu, bu bir ideolojik saldırıdır, bu bir hegemonya savaşıdır ve bu bir kepazeliktir! Bu kepazeliğe bir son verilmesi gerekiyor.
Bakın, vekiller üniversiteye giremiyor, ondan daha onursuzu, oraya yıllarını veren hocalar, oraya büyük bir özveriyle yıllarını veren hocaları sokmadınız siz oralara; bunun ayıbı da gerçekten size yetsin. Sorduğunuz zaman AKP'nin bir açıklaması var; açıklaması: “Kamu yararı ve iyilik.” Buna daha bu olayın ilk günlerinde, bu kayyım rektörüne o “kayyım” adını veren öğrencileri de buradan selamlıyorum, hiç tereddüt etmediler ve bu ülkedeki kayyım siyasetine ekleyiverdiler Boğaziçinde olanları, “kayyım” dediler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Hocam, devam edin.
SEVİLAY ÇELENK (Devamla) - Bu öğrenciler “Sizin iyiliğiniz ve kamu yararı.” denildiği zaman şunu dediler: “İyiliğimizi istiyorlar, vermeyeceğiz.” İyiliklerini istemediğinizi o kadar net biliyorlardı ki. İstediğiniz iyilik falan değil, iktidar istiyorsunuz ancak iktidar, böyle bir ülkenin en nitelikli eğitim kurumunu öldürerek olunmaz. Zaten 2021'de Boğaziçine gelinceye kadar bunu 15 Temmuza, o menfur darbe girişimine sığınarak, Allah'ın lütfu olarak görerek sayısız üniversiteye yapmıştınız ve sonunda sıra buraya gelmişti; onda da hiç tereddüt etmediniz. Bu kepazelikten geri dönülmesi gerekiyor. Bu, bizi, bu ülkeyi gerçekten utanç içinde bırakan bir şeydir. Boğaziçi direnişi işte bu haklılığın üzerine oturuyor. O kadar haklı ki selamlıyorum, bütün kalbimle selamlıyorum. (DEM PARTİ, CHP VE İYİ Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET BAYKAN (Konya) – Eyvallah, aleykümselam.
SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) – Ne kadar komiksiniz!
MEHMET BAYKAN (Konya) – Selamınızı aldım.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çelenk.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili Sayın Adem Korkmaz konuşacaklar.
Buyurun Sayın Korkmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA ADEM KORKMAZ (Burdur) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Boğaziçi Üniversitemizle ilgili grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.
Üniversiteler, bilginin üretildiği, geliştirildiği ve öğretildiği evrensel mekânlardır. Boğaziçi Üniversitemiz de tarihî olarak Osmanlı Dönemi’ne dayanan, 1863 yılında Robert Koleji olarak kurulmuş, 1971 yılında da Türkiye Cumhuriyeti’ne devredilerek üniversite hâline gelmiştir. Kurulduğu andan itibaren, ülkemizin en seçkin akademik birimlerinden biri olan üniversitemiz, başarılarını ve gelişimini her geçen gün artırarak devam ettirmektedir.
CHP'nin önergesinde iddia edilen birçok konunun, aslında bir algı, siyaset operasyonu olduğunu hepimiz biliyoruz. Konu, ideolojik ve ön yargılı yaklaşımlarla mecrasından çıkarılmaya çalışılıyor. Esasında burada sadece Boğaziçi Üniversitesi değil, bunun nezdinde tüm üniversiteler, Türk üniversiteleri zan altında bırakılmaya çalışılıyor. Malum, biliyorsunuz, yani üniversitelerde rektörün nasıl atanacağı konusunda bütün dünyada farklı yöntemler var, farklı metodolojiler var; seçim bunlardan bir tanesi, atama bunlardan bir tanesi. Hibrit modeller de var, Türkiye bunları uzun zamandan beri tartıştı, tartışıyor ama bir noktaya gelebilmiş değil, her modeli de denedi. Yani şöyle söyleyeyim: Daha önce seçim yapılan dönemlerde diyor ya, “Seçim yapılacak.” diye Türkiye'de 6 aday içerisinde 1 oy alan adayların atandığı günleri çok gördük biz. Yani bu mu, illa seçim yapmak… Eğer demokratik bir olgunluğa ulaşmadıysak, üniversiteye, akademiye nasıl bakmamız gerektiği konusunda yeterli bir seviyeye ulaşmadıysak hangi modeli getirirsek getirelim arzu ettiğimiz sonuçları alacağımızı düşünmüyorum.
ÜMİT ÖZLALE (İzmir) – Nasıl test ediyorsunuz?
SEMRA DİNÇER (Ankara) – Sana göre… Neye göre öyle?
YÜKSEL SELÇUK TÜRKDĞLU (Bursa) – Neye göre ulaşıyor, kriteriniz ne?
ADEM KORKMAZ (Devamla) - Bu vesileyle…
SEMRA DİNÇER (Ankara) – Neye göre öyle?
ADEM KORKMAZ (Devamla) – …Boğaziçi Üniversitesini gündeme getirdiyseniz ben de size birkaç hususu hatırlatmak istiyorum.
ÜMİT ÖZLALE (İzmir) – Bu mu demokratik olgunluk?
SEMRA DİNÇER (Ankara) – Neye göre öyle?
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) – Yani öğretim üyeleri o olgunlukta değil, vatandaş olgunlukta mı?
ADEM KORKMAZ (Devamla) – Bu önerge vesilesiyle de Boğaziçi Üniversitesinin esasında başarılarını da…
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) – Ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu ya!
ADEM KORKMAZ (Devamla) – …son dönemde anlatma fırsatını verdiniz…
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Böyle bir hakaret olur mu ya!
SEMRA DİNÇER (Ankara) – Ya, savunulacak yanınız yok, yok, yok, yok, boşuna savunmayın!
ADEM KORKMAZ (Devamla) – …onun için de sizlere teşekkür ediyorum.
Bakın, son üç yılda Türkiye’de ilk 100’e girmiş öğrenciden 70’i, ilk 1.000’e giren öğrenciden 700’ü hâlihazırda Boğaziçi Üniversitesini tercih etmeye ve kazanmaya devam ediyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Size rağmen, size rağmen.
SEMRA DİNÇER (Ankara) – Her yıl gerilettiniz, her yıl kayyumlu yıllarda.
ADEM KORKMAZ (Devamla) – Kurulmasına ısrarla karşı çıkılan hukuk fakültesi ilk yılda…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Sizin bütün engellemelerinize…
ADEM KORKMAZ (Devamla) – …Türkiye’nin en yüksek puanla alan 2’nci fakültesi hâline gelmiştir. Bunun dışında Türkiye’de QS’ın uluslararası standartlarında, sıralamalarında geçtiğimiz yıl Avrupa’nın en hızlı büyüyen üniversitesi hâline gelmiştir Boğaziçi Üniversitesi.
SEMRA DİNÇER (Ankara) – Kayyumla, kayyumla mı?
ADEM KORKMAZ (Devamla) – Ancak biz meseleyi… Şimdi vekillerime sesleniyorum…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET BAYKAN (Konya) – Vallahi gelmiş, gelmiş, gelmiş.
SEMRA DİNÇER (Ankara) – Vay vay vay vay… Bize bilim öyle demiyor, akademik olarak hep geriye gidiyor.
MEHMET BAYKAN (Konya) – Gelmiş efendim, koskoca rektör yalan mı söyleyecek?
BAŞKAN – Hatibin süresini dondurun.
Arkadaşlar, lütfen hatibin kendisini ifade edebilmesine olanak tanıyalım.
Buyurun.
ADEM KORKMAZ (Devamla) – Şimdi, şöyle: Zaman zaman karşılaşılıyor; bir grup vekilimiz -iktidar, muhalefet fark etmez- bir kurumu ziyarete gitmek istiyor. Bakın, kamu hizmeti yürütülen kurumlardan bahsediyoruz, Ağrı İl Tarım Müdürlüğü olabilir bu, Türkiye’nin herhangi bir yeri olabilir, değil mi? Bir nezaketten bahsetmemiz lazım, ya bir randevu istemek ya bir ön bilgi vermek lazım -ben kapıya dayanayım- ya da ilgili bir amirden talep ederek girme konusunda… Bakın, öncelikle, kamu hizmeti veren bu kurumlarda, kamu hizmeti hukuk sistemi içerisinde yürüyorsa bu hukukun üretildiği mekân olan yerlerde öncelikle kendimize olan saygımız gereği de bu nezaketi sergilememiz gerekmiyor mu? Hadi varalım, kapıya dayanalım, kapıya kendimizi bağlayalım. Bu mudur yani hukuk devletinden anladığımız, demokratik devletten anladığımız konular? Evet, gerçekten ben bir milletvekilinin, bir grubun bir kamu kurumuna giderek bilgi almasını sonuna kadar savunuyorum. Bu konunun da…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADEM KORKMAZ (Devamla) – Son sözüm.
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
ADEM KORKMAZ (Devamla) - Bu konuyu da milletvekillerinin bilgi alma ve süreçleri, kamu hizmetlerini yerinde denetleme, görme görevi bakımından da önemli buluyorum ama hadi “Ben geldim, kapıya dayandım, açın kapıyı.” Hayırdır, başka bir ülkede miyiz, başka bir dünyada mı yaşıyoruz? Onun için bu eleştirileri kabul etme şansımız yok.
Boğaziçi Üniversitemizin başarılarını izlemeye ,Türk üniversitelerinin başarılarını izlemeye hep beraber devam edeceğiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) – Efendim söz talep ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) – Oradan hitap edebilir miyim?
BAŞKAN – Niçin?
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) – Orada “kendini bağladı” diye ifade edilen, sataşılan kişilerden biriyim de o yüzden.
ADEM YILDIRIM (İstanbul) – Sataşma yok.
BAŞKAN – İsim zikretmedi ama yerinizden bir açıklama yapabilirsiniz.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
56.- İstanbul Milletvekili Suat Özçağdaş’ın, Burdur Milletvekili Adem Korkmaz’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bir siyasi partinin mensubu olabilirsiniz, siyasal tavır da alabilirsiniz, hatta iktidarınızda bir üniversiteden hoşlanmayıp oraya çökmek de isteyebilirsiniz fakat bu derece gerçeklikle bağınızı koparmayın.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Yüz yıldır -bir kere- çökmedik üniversite bırakmamışsınız.
ADEM YILDIRIM (İstanbul) – CHP’nin tarihine bak bakalım, nerelere çökmüş!
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Yüz yıldır çökmedik üniversite bırakmadınız.
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) – Biz 10 milletvekili olarak üniversitedeki mezuniyet törenine gittik, mezuniyet törenine girmek istedik. Bir milletvekili dokunulmazlığımız var. (AK PARTİ sıralarından laf atmalar)
ADEM YILDIRIM (İstanbul) – Çökmeyi siz iyi bilirsiniz.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Neler yaşadık biz o üniversitelerde, çöktüğünüz üniversitelerde.
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) – Türkçenin bana verdiği imkânlarla size anlatmaya çalışıyorum Hanımefendi.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) – Türkçe kelimeniz bu kadar mı?
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) – Bir milletvekili dokunulmazlığımız var. Eğer Boğaziçi Üniversitesi Rektörü olarak atamış olduğunuz zatın yaptığını herkes yapmaya kalkarsa ben bir milletvekili olarak, Türkiye'de her gittiğim hastaneye gitmeden önce başhekimden izin almam gerekir, her tapu müdüründen izin almam gerekir, her spor müdüründen izin almam gerekir.
MEHMET BAYKAN (Konya) – “Randevu” dedi, “izin” demedi.
ADEM YILDIRIM (İstanbul) – “İzin alma” demedi, öyle bir şey yok.
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) – Biz, milletvekiliyiz, hapishanelerin dışındaki yerlere gideriz. Biz de gittik, randevu almama gerek yok.
Hatta ben size şunu hatırlatayım...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) – Efendim, çok özür diliyorum...
BAŞKAN – Buyurun.
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) – Hatta hatırlatayım size, kıymetli iktidarınızda “Sokaktaki vatandaşlarımız da -İstanbul Üniversitesinde- buralarda gezsinler, efendim, üniversiteler, elitlerin yerleri olmasın.” diye bir yıl önceki tartışmanızı hatırlayın, sokaktaki vatandaşların bile dersleri bozmadığı sürece üniversiteye girmesini söylüyordunuz.
ADEM YILDIRIM (İstanbul) – Siz orayı öğrencilere kapatmıştınız da o yüzden herkese açtık. Öğrenciler giremiyordu sizin döneminizde, sen neden bahsediyorsun?
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) – Bir yıl sonra milletvekillerinin kerameti kendinden menkul bir adamdan izin almasını istiyorsunuz. Üniversiteler, kamu kurumları...
ADEM YILDIRIM (İstanbul) – Öğrencilere kapatmıştın sen, okuyan öğrencileri kapıdan almıyordun!
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) – Ya, niye bağırıyorsun? Utanmıyorsun, niye bağırıyorsun? Sen niye bağırıyorsun?
SEMRA DİNÇER (Ankara) – Ya, dinlesenize, dinlesenize!
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) – Üniversite, bir kamu kurumudur.
ADEM YILDIRIM (İstanbul) – Sen öğrenciyi almıyorsun üniversiteye ya! Öğrencilerin alınmadığı bir üniversiteden bahsediyorsun! Sen neden bahsediyorsun?
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) – Ya, utanma yok mu sizde?
ADEM YILDIRIM (İstanbul) – Önce sen utan, utan! Öğrenciyi okuluna almadılar, kapıdaki güvenlik görevlileri de dışarı attı!
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) – Güvenlik görevlisi bizi içeri almadı, İstanbul Üniversitesinin kapısından içeriye bile almadı!
SEMRA DİNÇER (Ankara) – Sayın hatibin konuşmasına müdahale ediyorlar, lütfen Başkan...
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) – Efendim, böyle olur mu? Böyle olur mu?
BAŞKAN – Buyurun, siz, Genel Kurula hitap edin.
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) – Efendim, Genel Kurula hitap edeyim de böyle bir şey olabilir mi?
Bakın, bir kamu kurumu; bu, hastane olur, postane olur, tapu müdürlüğü olur, milletvekili oranın başından izin alarak mı gider oraya? Arkadaşlar, milletvekili ya! Milletvekili dokunulmazlığı var.
ADEM YILDIRIM (İstanbul) – “İzin” demedi zaten, sen yanlış anlamışsın, “izin” diye bir şey yok, çarpıtıyorsun!
MEHMET BAYKAN (Konya) – Randevu.
SEMRA DİNÇER (Ankara) – Bir de sizden izin alsa mıydık, onu unuttuk!
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) – Ya, neyi savunuyorsun?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) – Özür dilerim efendim, bir dakikası onlarla gitti zaten.
BAŞKAN – Bir dakika da fazla verdim Hocam.
Sayın Özlale, buyurun.
57.- İzmir Milletvekili Ümit Özlale’nin, Burdur Milletvekili Adem Korkmaz’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ÜMİT ÖZLALE (İzmir) – Sayın hatip konuşmasında “Üniversite demek ki demokratik olgunluğa erişmemiş ki rektör atarız.” dedi. Bir zahmet demokratik olgunluğa erişme kriterlerini bize anlatabilirse çok sevinirim.
Bir de dünyadan başarılı üniversite örnekleri verdi, şunu da söyleyebilirse sevinirim: Hangi ileri, gelişmiş bir ülkede bir rektör aynı zamanda bir yönetim kurulu üyesi, bir şirketin yönetim kurulu üyesi olarak aynı zamanda görev yapıyor? Bu iki soruya sayın hatip cevap verirse -ki geçmişte Rektörlük de yaptı- bu konuda daha fazla bilgileniriz. Yani “demokratik olgunluğa erişmek”ten neyi kastediyor? Herhangi bir rektör gördü mü aynı zamanda Türkiye'nin önde gelen şirketlerinden bir tanesinde yönetim kurulu üyesi olarak görev yapsın?
BAŞKAN – Teşekkürler.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Bu böyle geçiştirilecek bir konu değil Başkanım, açıklığa kavuşması lazım.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.- CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın ve arkadaşları tarafından, Boğaziçi Üniversitesinde yaşanan akademik ve yönetimsel tahribatın araştırılması amacıyla 10/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Temmuz 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini…
II.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MURAT EMİR (Ankara) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Yani geçiştirilecek bir soru değil, aydınlığa kavuşması lazım.
BAŞKAN – Bir saniye…
İsimleri alıyoruz: Sayın Emir, Sayın Özçağdaş, Sayın Dinçer, Sayın Karaoba, Sayın Meriç, Sayın Öztürkmen, Sayın Yıldızlı, Sayın Kanko, Sayın Tanal, Sayın Bektaş, Sayın Sümer, Sayın Durmaz, Sayın Genç, Sayın Taşkın, Sayın Kış, Sayın Pala, Sayın Gökçen Göl, Sayın Altaca Kayışoğlu, Sayın Tüzün, Sayın Gündoğdu.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.53
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa BİLİCİ (İzmir), Muhammed ADAK (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
II.- YOKLAMA
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin oylamasından önce, istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)
BAŞKAN – Pusula gönderen sayın vekiller Genel Kurul Salonu’ndan ayrılmasın.
(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.- CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın ve arkadaşları tarafından, Boğaziçi Üniversitesinde yaşanan akademik ve yönetimsel tahribatın araştırılması amacıyla 10/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Temmuz 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.
VIII.- SEÇİMLER
A) Komisyonda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN - Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan ve Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Mersin Milletvekili Perihan Koca aday gösterilmiştir.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime kırk dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.03
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 19.56
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa BİLİCİ (İzmir), Muhammed ADAK (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143) [(*)]
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Dünkü birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı. Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
1’inci madde üzerinde 3’ü aynı mahiyette olmak üzere 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Salihe Aydeniz Beritan Güneş Altın Perihan Koca
Mardin Mardin Mersin
Zülküf Uçak Ceylan Akça Cupolo Özgül Saki
Van Diyarbakır İstanbul
Ayşegül Doğan
Şırnak
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Bülent Kaya Necmettin Çalışkan Mesut Doğan
İstanbul Hatay Ankara
Mehmet Karaman Mustafa Kaya
Samsun İstanbul
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Suat Özçağdaş Sibel Suiçmez Hikmet Yalım Halıcı
İstanbul Trabzon Isparta
Nurten Yontar Kadim Durmaz İsmet Güneşhan
Tekirdağ Tokat Çanakkale
Elvan Işık Gezmiş Mustafa Adıgüzel Fethi Açıkel
Giresun Ordu İstanbul Mahmut Tanal Umut Akdoğan Gökçe Gökçen Göl
Şanlıurfa Ankara İzmir
BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET EMİN ÖZ (Erzurum) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı Şırnak Milletvekili Sayın Ayşegül Doğan.
Buyurun Sayın Doğan. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
AYŞEGÜL DOĞAN (Şırnak) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Genel Kurulu yeniden saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, söz aldığım kanun teklifinin 1’inci maddesine ilişkin konuşacağım. Maddeyi burada paylaşacağım. Tabii, bizler biliyoruz maddeyi ama ilgililer de takip edenler de biliyordur fakat belki bize oy verenlerin bir kısmı hangi maddeye dair, hangi kanun teklifinin detaylarına dair konuştuğumuzu bilmiyor olabilirler, dolayısıyla ben maddeyi okuyarak biraz ilerlemeye çalışacağım.
Fakat bu arada şunu da söylemek istiyorum: Bugün Ali İsmail Korkmaz’ın aramızdan ayrılışının yıl dönümü yani bizden koparılışının diyelim. Ali İsmail Korkmaz yaşasaydı İngilizce öğretmeni olacaktı. Hep 19 yaşında kalacak. Ben konuşmamı kendisine ithafen sürdürmek istiyorum ve tabii, onun izinden giden öğretmenlere de ithaf ediyorum.
Şimdi, ne konuşuyoruz biz, bu kanunun amacı neymiş? Bu kanunun amacı “Öğretmenlerin seçilmelerini...” Çok net bir şekilde bir ikrar var burada “seçilmeleri...” Şimdi, bütün eğitimciler uyarıyor “Bu kanun teklifi iptal edilmeli, bu yasalaşmamalı; bu, bu Meclisten geçmemeli.” diyorlar ve birtakım konulara özellikle dikkat çekiyorlar, bunun en başında da ayrımcılık geliyor.
Şimdi, seçmek... Neye göre seçmek, kime göre seçmek, kim seçecek? Bir akademiden söz ediliyor. Bu Akademi hangi kriterlere göre bu insanları seçecek? Bu Akademinin kriterleri nasıl belirlenecek? Biz, mevcut siyasal iktidarda bu Akademinin kriterlerinin adil olacağına, ayrımcılık yapmayacağına nasıl güvenebiliriz, nasıl inanabiliriz? Bizim burada, bu Meclis çatısı altında inanmadığımız bir şeye, asla konsensüs sağlanamayan, muhalefetin itirazlarını duymayan bir blok karşısında bu iktidara oy vermiş ya da vermemiş insanlar, öğretmen adayı ya da öğretmenler nasıl güven içerisinde hissedebilirler ki kendilerini?
Devam ediyorum “...yetiştirilmelerini...” Terminolojinin kendisi bile maksadı ortaya koyuyor: “Seçeceğiz, yetiştireceğiz kendi istediğimiz şekilde.” Yetmeyecek “...atanmalarını...” “Onu da kendi istediğimiz kriterlere göre belirleyeceğiz.” Ha, bu arada atanma meselesi, insanların çalışabilmeleri -özellikle de öğretmenlerin- iktidar partisinin ve iktidar blokunun bu kadar umurundaysa eğer -geçen yıllara ve politikalara baktığımızda öyle olmadığını görüyoruz- atanamayan öğretmenler ve özel sektörde çalışan öğretmenlerin durumlarına dair niye herhangi bir şey düşünülmüyor? Bunu da soruyorum buradan. “…haklarını, ödev ve sorumluluklarını…” diye devam ediyor. Ödev ve sorumluluk var ama haklarla ilgili herhangi bir şey bulamadığımız gibi bu kanun teklifinin içinde, mevcut haklara dair dahi gelen düzenleme kısıtlayıcı bir rol oynuyor. Yine devam ediyorum: “…kariyer basamaklarında ilerlemelerini ve öğretmenlik mesleğine ilişkin diğer hususlar ile Millî Eğitim Akademisinin kurulması, görevleri, teşkilat yapısı ve personeline ilişkin konuları düzenlemektir.” diyor. Yani bir süzgeç getiriyor bu kanun teklifi sayın milletvekilleri. Öğretmen olacaklara, olmak isteyeceklere iktidar partisinin koyacağı bir süzgeç geliyor, her şeye bu süzgeçle karar verilecek. Bu bizim açımızdan şaşırtıcı mı? Hayır, değil çünkü bu süzgeç zaten hayatın her alanında bir şekilde devrede ve işliyor, bazı kesimlere dönük işliyor. Şimdi, bu kesimlerden olup bu ülkede hakkı en çok ihlal edilenler açısından baktığınızda buna, yalnızca bu açıdan bile baktığınızda, bu kanun teklifine ilişkin “Ayrımcı değildir.” demek mümkün değil. Bu süzgeç büyük ihtimalle yalnızca bunun için kullanılacak. Yani ne yapmaya çalışıyorsunuz biliyor musunuz? Bu süreci doğrudan kendi kontrolünüze almaya çalışıyorsunuz. Olur da sizin kontrolünüz dışında bir şey gelişirse ona daha en başından müdahale etmek için böyle bir teklif hazırlanılıyor ve bunda bu kadar ısrarcı olunuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) – Üstelik bu teklif hazırlanırken bu konudaki uzman hiç kimseye sorulmuyor, hiçbir sendikaya sorulmuyor, buna muhalefet edenlere sorulmuyor ya da sürece bu konuya katkı sunabilecek hiç kimse dâhil edilmiyor. Bu da şaşırtıcı değil, bu da bu iktidarın bir geleneği olarak sürüyor. Hiçbir konuda zaten asıl ilgilileri, bu konudan dolayı mağdur olabilecek ya da mağduriyetini gidermek istediğinizi söylediğiniz -sözüm ona öyle diyorsunuz ya- kişileri dâhil etmiyorsunuz ama milyonlarca insanı ilgilendiren bir eğitim kanunu teklifinden bahsediyoruz. Bu kadar çok tartışmalı, daha önce AYM’den geri dönmüş, büyük ihtimalle nihayete eremeyecek bu teklifi nasıl savunmak mümkün olur diye ben de bize oy verenler adına soruyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) – Hakikaten nasıl savunuyorsunuz bunu, hiç mi sorumluluk hissetmiyorsunuz bu kadar itiraza rağmen bunu savunmaya devam ederken?
Teşekkür ederim.
Genel Kurulu selamlıyorum.
Sağ olun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Doğan.
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Kaya.
Buyurun Sayın Kaya.
Süreniz beş dakikadır.
MUSTAFA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 1’inci maddesiyle ilgili olarak grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Biraz önceki hatip tarafından da ifade edildiği gibi, sayın milletvekilimiz tarafından da ifade edildiği gibi 1’nci madde, kanun teklifinin amacını aslında ortaya koymaya çalışıyor. Asıl beklenen burada “Nasıl daha iyi bir öğretmen yetiştirebiliriz?” sorusunun cevabını aramak. Peki, biz bu maddede, bu getirilen kanun teklifinde “Nasıl daha iyi bir öğretmen yetiştirebiliriz?”in cevaplarını bulabiliyor muyuz? Maalesef hayır. Neden? Çünkü Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi gündeme geldiğinde söylenen en önemli şeylerin başında, karar alma süreçlerinin hızlı olacağı, bakanlıkların çok daha rahat karar alabileceği ve neticesinde de sorunlara çok daha hızlı çözüm bulunabileceğine dair değerlendirmeler vardı. Ama öyle bir noktaya geldik ki Dışişleri Bakanlığı kendi hareket alanının daraldığını iddia ederek Vakıf kurup kendi çalışmalarını yürütmeye gayret ediyor, diğer taraftan Diyanet “Diyanet Akademisi” gibi akademiler kurmak durumunda kalıyor, bir de aynı şekilde şimdi Millî Eğitim Bakanlığı “Millî Eğitim Akademisi” kurarak bir anlamda yani kendi Bakanlık durumuna, pozisyonuna paralel bir değerlendirmeyle sonuç almaya çalışıyor. Bunun, aslında, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle beraber ülkenin karşı karşıya kaldığı riskleri ne kadar artırdığını net olarak görebiliyoruz. Metinler yaklaşık aynı yani kurulan akademilerde metinler aynı ve bu metinlerin içerisinde sadece bakanlığa ait teknik değerlendirmelerin yerleri değiştiriliyor. Sonuç itibarıyla, bakanlığın yükünü artıran, Dışişlerinin yükünü artıran, Millî Eğitimin yükünü artıran ve sonucunda neye evirileceği belli olmayan bir düzleme doğru götürüyor.
Sizler de hatırlayacaksınız, büyüklerimiz, 70’li yıllarda, 60’lı yıllarda lise eğitimi alanlar derlerdi ki: “Biz üniversite eğitimi almış gibi kendimizi sayıyoruz.” Hatta kimi köy okullarında o lise mezunu büyüklerimiz öğretmenlik yaparlardı. Ama şimdi, lisans eğitimi alan, eğitim fakültesinden mezun arkadaşlarımıza, gençlerimize, maalesef, “Siz o dönemki lise eğitimi kadar bile eğitime sahip değilsiniz, siz yetersizsiniz.” denilerek hem onlara haksızlık yapan hem onları eğitenlere haksızlık yapan hem lisans eğitimini tamamen anlamsız hâle getiren ve sonuç itibarıyla “Sizi bir kere daha eğitime tabi tutacağız.” denilerek farklı bir amaç ortaya koyuluyor; eğitim fakültelerinin tamamen içini boşaltan, anlamsızlaştıran bir noktaya götürülüyor.
Saygıdeğer milletvekilleri, şunu ifade etmek istiyorum: Bugün millî eğitimdeki en önemli problem…
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Millî Eğitim Bakanı.
MUSTAFA KAYA (Devamla) – …sistemsizlik ve plansızlıktır. Niçin bunu söylüyorum? Yirmi iki yılda 9 Bakan değiştiyse, 9’uncu Bakan şu anda işbaşındaysa ve her gelen Bakan sınav sistemiyle, eğitim sistemiyle, müfredatla ayrı şekillerde uğraşıyor ve sonrasında gelen Bakan geçmişi reddimiras yaparak yeni bir yöntem bulmaya çalışıyorsa işte bunun adına “plansızlık” “sistemsizlik” “öngörüsüzlük” denir. Ayrıca, bir kafa karışıklığı yaşandığını da net olarak görüyoruz. Bu kafa karışıklığının giderilmesinin çok mümkün olmadığını da maalesef uygulamalarımızla görüyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, dün burada, Genel Kurulda yapılan toplantıda 28 Şubat ve meslek liseleri arasındaki bağlantı dile getirildi. Soruyorum: 28 Şubat, meslek liselerinin kökünü kazımak üzere özel bir gündemle hareket etti; yirmi iki yılda meslek liselerini güçlendiren, Türkiye'nin teknik eleman ihtiyacını çözen, ara eleman problemini ortadan kaldıran hangi adımlar atıldı? Yani 28 Şubatta meslek liselerinin yaşadığı sıkıntı neyse aynı sıkıntı şimdi devam ediyor. Şimdi “8 milyon üniversite öğrencimiz var.” diyerek kendimizi farklı bir noktaya taşıyoruz. Geçen gün -yani teşbihte hata olmaz- Ticaret Bakanı diyor ki: “Biz sığınmacıları, göçmenleri gönderirsek çoban bile bulamayız.” İki tane ayrı tezat ve maalesef, bu tezatlar arasında biz eğitim sisteminin yolunu bulmaya çalışıyoruz.
Ayrıca, bu sistemin adı, şu anda uygulanan sistemin adı “deneme-yanılma siyaseti”dir. Biz bir şeyler deniyoruz, o deneme neticesinde sonuç alabilirsek alıyoruz, alamazsak bir dahakine onu düzeltmeye çalışıyoruz; bunlar doğru yaklaşımlar değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
MUSTAFA KAYA (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Proje okullarını Bakanın inisiyatifine vermek, diğer okulların yöneticilerini tamamen sınav sistemiyle belirlemek doğru bir yaklaşım değil.
Ve şunu söyleyerek sözlerimi tamamlayayım: Değerli arkadaşlar, -özellikle iktidar kanadındaki arkadaşlarımıza sesleniyorum- iktidarlar geçici. Siz şu anda aldığınız kararlarla sizden sonra kim iktidara gelirse onlar için yolları temizleyen, meşru gerekçeler oluşturan anlayışla hareket ediyorsunuz. Siz adaleti, ahlakı esas alan, ehliyeti, liyakati esas alan yaklaşımla işler yapmak zorundasınız. Bir süre sonra, bugün getirdiğiniz ve bugün çok ulvi gerekçelerle açıkladığınız bu kanun teklifini siz iktidardan gittikten sonra “Nasıl ortadan kaldırırız?”ın çabası içerisine düşeceksiniz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaya.
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde üçüncü konuşmacı İzmir Milletvekili Gökçe Gökçen Göl.
Buyurun Sayın Göl. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
GÖKÇE GÖKÇEN GÖL (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, daha 19 yaşında, sadece Gezi direnişine katıldığı için darbedilerek öldürülen, öğretmen olmak isteyen Ali İsmail Korkmaz’ı saygıyla, sevgiyle anıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Bugün Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’ni görüşüyoruz. Bu sırada bizimle olması gerekenler Meclise yürümek isterken nöbet tutuyorlar ve barışçıl eylemlerine Anayasa’nın açık hükmüne rağmen polis müdahalesiyle karşılık veriliyor.
Sayın milletvekilleri, önümüzdeki kanun teklifi herhangi bir kanun teklifi değildir. Bugün Türkiye'de eğer sokağa çıkıyorsanız, eğer ailelerle, çocuklarla, gençlerle konuşuyorsanız en büyük şikâyeti hangi konuda duyacağınız bellidir. Çocuklar, gençler, atanmayan öğretmenler, atanıp geçinemeyen öğretmenler ve çocuklarını bu devletin okullarına emanet etmek isteyenler öyle küçümseyeceğiniz bir grup değiller. Bu teklifte özel okul öğretmenlerinin sorunlarına çözüm yok; sözleşmeli, ücretli öğretmenlerin sorunlarına çözüm yok; güvenceden yoksun, kaçak işçi olarak çalıştırılan öğretmenlere çözüm yok. Sizin bu teklifinize göre aynı derse giren öğretmenin biri sözleşmeli öğretmen, biri ücretli öğretmen, biri kadrolu öğretmen, biri başöğretmen, biri derse giremeyen aday öğretmen, biri de artık bu düzende tetikte bekleyen sakıncalı öğretmen.
Bakınız, sayın milletvekilleri, eğitim, Anayasa’ya ve Anayasa Mahkemesi kararına göre kanunla düzenlenmesi gereken bir alandır; yönetmelikle düzenlenmeyecek, yürütmeye bırakılmayacak bir alandır hatta birçok kişiye göre partilerüstü, siyasetüstü bir konudur. Aslında bu kısmına karşı çıkmak lazım; eğitim, tam da sizin burada gösterdiğimiz gibi siyasi bir konudur değerli milletvekilleri. Siz ÇEDES Projesi’yle, Kubilay’ı şehit edenlerin mezarlarına küçücük çocukları götürüp cumhuriyet düşmanlığı aşılıyorsanız bu tam da siyasetin konusudur. Siz, Anayasa Mahkemesi kararlarını hiçe sayarak öğretmenlerin geleceğini Bakanın iki dudağı arasında yapacağı atamalara bağlıyorsanız bu tam da siyasetin konusudur. Siz, Meclisi bertaraf edip de “Tarikat ve cemaatler sivil toplum örgütüdür.” diyen o Millî Eğitim Bakanının hazırladığı, üstelik hazırladığını bizzat kendisinin ağzıyla itiraf ettiği bu teklife onay imzası atıyorsanız bu tam da siyasetin konusudur. Bu ülkede milyonlarca veli “Çocuğum ne olacak?” diye düşünüyorsa, çocuğunu özel okula göndermek için dişinden tırnağından artırdığını buna harcamak zorunda kalıyorsa, geçinemiyorsa bu tam da siyasetin konusudur. Bu ülkede 1 milyon öğretmen, hayalleriyle, hedefleriyle, onların başarısını bekleyen aileleriyle her dakika bir bakanın açıklamalarını bekler hatta her gün antidepresan kullanır hâle geldiyse bu tam da siyasetin konusudur milletvekilleri. Bu ülkede özel okullarda görev yapan öğretmenler işlerini yaparken devlet gözetiminde olmalarına rağmen maaşa gelince patronların eline bakar hâle geldiyse bu, siyasetin konusudur. Öğretmenlerimizi yüksek lisansa, doktoraya teşvik etmek yerine tam da Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği gibi onların kaderini bir avuç siyasi bürokratın eline teslim ediyorsak bu tam da siyasetin konusudur. Eğer siz “Türkiye Yüzyılı” diye, bir partinin seçim sloganını, yetmiyor gibi milyonlarca insanın hak arayışı olan Gezi’yi bu müfredata alet ediyorsanız bu tam da siyasetin konusudur. Sizin siyasi ayağını araştırmaktan geri durduğunuz eski ortaklarınız tarafından bombalanan bu Meclisin yetkisini hiçe sayıyorsanız bu tam da siyasetin konusudur. Eğer bu ülkede fakirin çocuğu ile zenginin çocuğu aynı imkânlara sahip değilse bu tam da siyasetin konusudur.
Sayın milletvekilleri, bu kanun teklifini hazırlayan o Bakan, buraya gelmez, sizinle, bizimle burada tartışmaya tenezzül etmez; metin gelir, bir yerden talimat gelir, siz Grup Başkan Vekilleri, milletvekilleri Meclisi hızlıca çalıştırırsınız, sonunda Anayasa Mahkemesinin yine iptal edeceği bir kanun yapmış olursunuz. Neden? Çünkü talimat aldınız sayın milletvekilleri. Hepiniz, hepimiz o talimatı nereden aldığınızı biliyoruz. Sonra o kanun gider, Anayasa Mahkemesinde aynı şekilde iptal edilir; olan eğitim alan çocuklara olur, olan öğretmenlere olur, olan yine eğitim sistemine olur. Siz bugün o birine karşı görevinizi yapmış olursunuz, yarın o derdi çeken çekmeye devam eder. Biz tam da bu düzene karşıyız sayın milletvekilleri, tekrar ediyoruz: Herkesin eşit fırsatlara sahip olacağı bir eğitim sistemi mümkün, laik bir eğitim sistemi mümkün, uyuşturucudan uzak güvenli okullar mümkün, bilimsel bir eğitim sistemi mümkün, kamucu bir eğitim sistemi mümkün.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum…
II.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MURAT EMİR (Ankara) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yoklama talebi var.
Yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini tespit edeceğim: Sayın Emir, Sayın Özçağdaş, Sayın Öztürkmen, Sayın Çan, Sayın Yanıkömeroğlu, Sayın Kaya, Sayın Kayışoğlu, Sayın Gökçen, Sayın Özcan, Sayın Suiçmez, Sayın Timisi, Sayın Halıcı, Sayın Meriç, Sayın Kılınç, Sayın Taşkent, Sayın Güneşhan, Sayın Ateş, Sayın Pala, Sayın Taşkın, Sayın Uzun.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)
İSMAİL ERDEM (İstanbul) – Çalışmak istemeyenler tatile gidebilir, istemeyenler tatile gidebilir. Kusura bakma, bu oyuncak değil.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Ayrılmayın, ayrılmayın, burada kalın. Sen burada kal, otur! Burada kalacaksın, gitmeyeceksin, 5 kişiyle dinlemeyeceksin muhalefeti.
İSMAİL ERDEM (İstanbul) – Buraya çalışmak için geldiniz, çalışmak için. Çalışmak istemiyorsanız buyurun, tatil bölgeleri sizi bekliyor. Millete hesap vereceksiniz.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Burada kalacaksın sen, oturacaksın, baştan sonuna kadar oturacaksın sen, kaçamayacaksın.
İSMAİL ERDEM (İstanbul) – Geliyorsanız çalışacaksanız, çalışmak istemiyorsan gelme.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Zahmet verdik size biz ya, kusura bakmayın! Vallahi zahmet verdik size ya, ne güzel dışarıda oturuyordunuz keyifli keyifli.
(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler; Amasya Milletvekili Hasan Çilez ile Çanakkale Milletvekili İsmet Güneşhan’ın birbirlerinin üzerine yürümeleri)
(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.21
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.31
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa BİLİCİ (İzmir), Muhammed ADAK (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
II.- YOKLAMA
BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde aynı mahiyetteki önergelerin oylamasından önce, istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143) (Devam)
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.
143 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
1’inci madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“MADDE 1- (1) Bu kanunun amacı; eğitim, öğretim hizmetlerini yürütmekle görevli öğretmenlerin seçilmelerini, yetiştirilme ve adaylık sürecini, atanmalarını ve koşullarını, haklarını, ödev ve sorumluluklarını, ödül ve disiplin işlemlerini, mesleki gelişimlerini, kariyer basamaklarında ilerlemelerini, yer değiştirmelerini ve nakil işlemlerini, mesleki ve etik standartlarını, yönetici atama ve seçim kriterlerini, mesleki gelişim ve özlük haklarını, denetçi atama ve seçim kriterlerine ilişkin hususlar ile Millî Eğitim Akademisinin kuruluşunu, görevlerini, teşkilat yapısını ve işleyişini, görevlendirilenleri, Akademi hizmetlerinden yararlananları ve personeline ilişkin konuları düzenlemektir.”
Yüksel Selçuk Türkoğlu Hüsmen Kırkpınar Şenol Sunat
Bursa İzmir Manisa
Yasin Öztürk Mehmet Satuk Buğra Kavuncu
Denizli İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET EMİN ÖZ (Erzurum) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Bursa Milletvekili Sayın Yüksel Selçuk Türkoğlu.
Buyurun Sayın Türkoğlu. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’yle alakalı olarak, 1’inci maddesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım.
Öğretmen yalvarmaz, öğretmen boyun eğmez, öğretmen el açmaz; öğretmen ders verir. Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür hiçbir öğretmen -samimiyetle söylüyorum- bu Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’ni istemiyor, benimsemiyor; bilerek söylüyorum. Bakınız, kamu kurumlarında, devlet okullarında fiilen görev yapan 1 milyonun üzerindeki öğretmenimiz, onların temsilcisi sendikalar hatta yandaş sendika, onun yancısı sendika dâhil olmak üzere bu kanun tasarısını beğenmiyor, istemiyor, hiçbir derdine derman olmayacağını ifade ediyor. Pek çok öğretmen ve sendika da şu an, fiilen hemen Türkiye Büyük Millet Meclisinin Çankaya Kapısı’nda eylemdeler; yarın yeni eylem yapacak sendikalar olacak.
Attığınız taşın ürküttüğünüz kurbağaya değmesi lazım. Keşke Sayın Millî Eğitim Bakanı da burada olmuş olsaydı. Bakın, samimiyetle söylüyorum, bu kanunu kim istiyor, kimin faydasına bu kanun? Şimdi, millî eğitimin her derdini bitirip de topyekûn bütün sorunlarını çözüp bir tek bu mu kaldı diye sormamız gerekiyor. Neden mi? Bu kanunun bir tane amacı var, belli o da Öğretmen Akademisiyle alakalı dayatma. Aslında, öğretmenleri daha fazla zapturapt altına almak için hazırlanmış bir kanundur bu.
Kanunun mimarı bugün burada yok ama Sayın Yusuf Tekin’in biz cemaziyelevvelini biliriz, hatırlatmakta da fayda var. Zaten böyle bir kanun tasarısını herhâlde ancak Yusuf Tekin hazırlayabilirdi. Bakınız, 2013 yılında Müsteşarken, ilk Müsteşar atandığında millî eğitimimizde başladı yıkım süreci. Andımız’ı kaldırdılar o yıl. 2014'te 6528 sayılı bir Kanun’la, memlekette neredeyse 50 bine yakın -Millî Eğitimde- idareciyi işlerinden, makamlarından, müdürlük ve müdür yardımcılıklarından aldılar. Mülakat icat etmişti o zaman ve sonradan da itiraf etmişti biliyorsunuz Sayın Bakan “Mülakatları artık mülakat gibi yapacağız.” diyerek geçmişte yemiş oldukları kul haklarını ifade etmişti. 2014-2015 yılında, özel okulların ilk defa desteklenmesi Sayın Müsteşar zamanında yapıldı. 2016'da Maarif Vakfıyla başlayan bir paralel yapılanma, 2017'de TEOG’un kaldırılmasıyla birlikte başlayan sistem değişikliği… 2018'de Müsteşarlığı sona erdikten sonra, yalnızca kendisine mahsus, kişiye özel bir düzenlemeyle rektör atanmıştır. Aynı zamanda, bugün -samimiyetle söylüyorum- Millî Eğitimin paralel yapısı olan Cihannümanın da kurucusu olan Sayın Yusuf Tekin’in bu kanun teklifidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) – Adalet ve Kalkınma Partisinin yirmi iki yıllık eğitim politikalarının özeti ve hülasası öğrenci yetiştirmek üzerine değil seçmen yetiştirmek üzerine kurgulanmış bir politikadır.
Kanun teklifi maddeleri ilerledikçe notlarımın hepsini buradan sırasıyla paylaşacağım. Bilinmesi gereken öncelikle şudur: Atama bekleyen yaklaşık olarak 1 milyon öğretmen ve kölelik standartlarında açlık, yoksulluk, asgari ücret altında çalışan ücretli öğretmenler ve yoksulluk sınırının yarısına çalışan mevcut öğretmenlerimizin hepsi şu an bu Meclise bakıyor ve bu kanun teklifini istemiyor.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Değerli arkadaşlar, 5 arkadaşımız kaldı söz veremediğimiz, o 5 arkadaşa da birer dakika yerlerinden söz vereceğim ve bugün bu fasıl bitecek.
Sayın Sibel Suiçmez…
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
58.- Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez’in, ülkede iktidar hariç herkesin mülakatın kaldırılması konusunda hemfikir olduğuna ilişkin açıklaması
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – Nazım Hikmet “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” diye sormuştu. Abidin Dino mutluluğun resmini yapmış mı bilmiyorum ama iktidarınız emek hırsızlığının resmini yapmıştır. Ülkemizde siz hariç herkes mülakatın kaldırılmasında hemfikirdir. Peki, siz ne yapıyorsunuz? Kurduğunuz liyakatsiz düzen devam etsin diye torpilin kaynağı mülakatlara devam ediyorsunuz.
Hataylı bir depremzede olan Gökhan Kuşcuoğlu 2023 yılında girdiği idari yargı sınavında 93 puanla Türkiye 2’ncisi olduğu hâlde geçtiğimiz aylarda yapılan mülakatla elenmiştir. Yine, idari yargı sınavında Türkiye 3’üncüsü olan Özgür Taşcı mülakatta elenmiştir. Pes doğrusu, mülakatlarla emek hırsızlığı, gelecek hırsızlığı, umut hırsızlığı yaparak bu ülkede hırsızlığın resmini yaptınız.
BAŞKAN – Sayın Murat Çan…
59.- Samsun Milletvekili Murat Çan’ın, TÜİK’in işsizlik verilerine ilişkin açıklaması
MURAT ÇAN (Samsun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
TÜİK mucizeler yaratmaya devam ediyor, bugünkü mucizesi işsizlik verileri. İşsiz sayısı son bir ayda 27 bin kişi azalarak 3 milyon 11 bin kişi olmuş güya. Geniş tanımlı işsizlik yüzde 27'den yüzde 25'e düşmüş. Faiz zirvede, yatırımlar durmuş, başta tekstil olmak üzere lokomotif sektörlerde binlerce kişi işsiz kalmış, nasıl olduysa işsizlik düşmüş. Bu mucizelerin mimarı olan Kurumun Başkanı dün çıkmış şöyle diyor: “100 liralık bir ürünün bir yıl sonra 175 lira ya da 145 lira olması arasında can yakıcılığı açısından bir fark yok, psikolojik olabilir.” Madem öyle, elinizi korkak alıştırmayın, işsiz sayısının 3 milyon olması ile 1 milyon olması arasında da bir fark yok, öyle açıklayın, gitsin.
BAŞKAN – Sayın Şerafettin Kılıç…
60.- Antalya Milletvekili Şerafettin Kılıç’ın, dün Bosna’da yaşananların çok daha fazlasının bugün Gazze’de yaşandığına ilişkin açıklaması
ŞERAFETTİN KILIÇ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bundan tam yirmi dokuz yıl önce Avrupa'nın göbeğinde bir soykırım yaşandı. Srebrenitsa soykırımında 8.372 Müslüman vahşice katledildi. Bu katliam, ikiyüzlü Batı'nın, kapısından beklenen Avrupa Birliğinin gerçek yüzünü ortaya koymuştu; tıpkı bugün Gazze'deki soykırım karşısında sergiledikleri tavrın açığa çıkardığı gibi.
Dün Bosna’da yaşananların çok daha fazlası bugün Gazze'de yaşanıyor ancak Avrupa yine aynı Avrupa’dır. Biz bu soykırımları unutmayacak ve asla unutturmayacağız.
Srebrenitsa ve Gazze şehitlerini rahmetle anıyor ve Bilge Aliya’nın şu sözünü hatırlatıyorum: “Bunu hiç unutma evlat, Batı hiçbir zaman medeni olmamıştır ve bugünkü refahı, devamedegelen sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur.”
BAŞKAN - Sayın Hasan Öztürkmen…
61.- Gaziantep Milletvekili Hasan Öztürkmen’in, Millî Eğitim Bakanlığının tarikatlara, cemaatlere bağlı vakıflarla yaptığı protokoller çerçevesinde açılan yaz okullarına ilişkin açıklaması
HASAN ÖZTÜRKMEN (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Yaz tatiline girişle birlikte cemaatlere bağlı vakıf ve dernekler Millî Eğitim Bakanlığı okullarına âdeta üşüştü. Hemen hemen tüm illerden cemaatlerin Millî Eğitim Bakanlığı okullarında “yaz okulu” adı altında kurslar başlattığına dair haberler geliyor. Geçen hafta Gaziantep'te 315 devlet okulunun yaz dönemi için Bilal Erdoğan’ın yöneticisi olduğu TÜGVA’ya tahsis edildiği ortaya çıkmıştı. Kur’an ve ibadet dersleri verilecek olan bu kursların tüm giderinin de Millî Eğitim Bakanlığı tarafından karşılanacağı öğrenilmişti. Şimdi de Nur cemaatinin Yazıcılar kolunun vakfı olarak bilinen Hayrat Vakfının birçok ilde yaz okulu açtığı bilgileri geliyor. Vakfın sosyal medya paylaşımlarında yaz okullarının Millî Eğitim Bakanlığıyla imzalanan protokol çerçevesinde açılacağı söyleniyor. TÜGVA ve Hayrat Vakfının yanı sıra Vahdet İnsani Yardım Derneği, Babusselam Vakfı ve Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı da yaz okulu için öğrenci topluyor. Millî Eğitim Bakanlığının tarikatlara, cemaatlere bağlı vakıflarla yaptığı protokoller çerçevesinde açılan bu yaz okulları endişe verici sayılara doğru gidiyor.
BAŞKAN - Sayın Meral Danış Beştaş, son konuşmacı.
62.- Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, boğularak hayatını kaybeden 23 yaşındaki çoban Yakup Eren’e ve yağışlar sebebiyle yaşanan kayıplara ve zararlara ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Yakup Eren 23 yaşında bir çoban, Karayazı Sukonak köyünde hayvanlarını otlatırken sağanak yağış sonrası, maalesef, dereyi geçmeye çalışırken debisi yükselen derede suya kapıldı ve boğuldu. Cansız bedeni 30 kilometre uzaklıktaki Ağrı Tutak Gülçiçek köyündeki dere kenarında bugün bulundu. Öncelikle ailesine başsağlığı ve sabır diliyorum, acılarını paylaşıyorum.
Aynı şekilde, Karayazı Yukarısöylemez ve Alemdağ köyü ile Gültepe Gola mezrasında da selden dolayı 188 küçükbaş hayvan telef oldu.
Yaşanan bu yağışlar sebebiyle yaşanan kayıplardan ve zararlardan dolayı çok üzgünüz, geçmiş olsun dileklerimizi buradan paylaşmak istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Arkadaşlar, bu birer dakikalar bitti, diğer arkadaşların tekrar girmelerine gerek yok, bugünlük bu kadar; yine 40'ı bulduk.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143) (Devam)
BAŞKAN – 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1’inci madde kabul edilmiştir.
2’nci madde üzerinde 3’ü aynı mahiyette olmak üzere 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Salihe Aydeniz Perihan Koca Özgül Saki
Mardin Mersin İstanbul
Zülküf Uçar Ceylan Akça Cupolo Beritan Güneş Altın
Van Diyarbakır Mardin
Hakkı Saruhan Oluç
Antalya
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Bülent Kaya Necmettin Çalışkan Mesut Doğan
İstanbul Hatay Ankara
Mehmet Karaman Mustafa Kaya
Samsun İstanbul
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Suat Özçağdaş Sibel Suiçmez Hikmet Yalım Halıcı
İstanbul Trabzon Isparta
Nurten Yontar Kadim Durmaz İsmet Güneşhan
Tekirdağ Tokat Çanakkale
Elvan Işık Gezmiş Mustafa Adıgüzel Fethi Açıkel
Giresun Ordu İstanbul Mahmut Tanal Umut Akdoğan
Şanlıurfa Ankara
BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET EMİN ÖZ (Erzurum) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı Antalya Milletvekili Sayın Hakkı Saruhan Oluç.
Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) – Sayın Başkan, sayın vekiller; evet, konu Millî Eğitim Bakanlığı ve YÖK'ü ilgilendiren bir konu olduğu için ve yıllardan beri çözülemeyen de bir sorun olduğu için birkaç kelime etmek istedim. Kanun hükmünde kararnameyle görevlerinden uzaklaştırılan, hukuksuz yere ve hükümsüz şekilde görevlerinden uzaklaştıranlar üzerinde birkaç kelime etmek istiyorum doğrusu. Tabii ki o açıdan baktığımızda sekiz yıllık bir mücadeleyi sürdüren barış akademisyenlerine konuyu getireceğim.
Barış akademisyenleri 11 Ocak 2016 tarihinde kamuoyuyla paylaşılan “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bir barış bildirisini imzaladılar, toplam 2.212 akademisyen ve öyle bir süreç yaşadılar ki aslında Türkiye’de hem genel olarak baktığımızda hukuk ve demokrasi açısından hem akademik hayat açısından hem de hak ve özgürlükler açısından neler yaşanıyorsa hepsi bu barış akademisyenlerinin başına geldi. Hukuk, ifade özgürlüğü ve akademik özgürlükler macerası âdeta onların yaşadıkları ve son sekiz yılda, bu bildiriye imza attıktan sonraki sekiz yıl içinde yargı sisteminin hâlini, ifade özgürlüğüne yaklaşımı ve akademi alanında üniversitelerdeki tutumu aslında özetleyen bir örnek oldu. Yani büyük ihtimalle daha sonradan örnek bir vaka olarak üniversitelerde okutulur. Şimdi, bu bildiriye imza atan akademisyenlerin 409'u, OHAL KHK’siyle kamu hizmetinden çıkarıldı, ihraç edildi ve o görevinden çıkarılanlar, 2017 yılında iki yıl için kurulan ancak 2023 yılına kadar tam altı yıl boyunca görevini sürdürmüş olan OHAL Komisyonuna başvurdular haklarını alabilmek için. Komisyon görev süresinin sonlanmasına yakın bir zamanda bu başvuruların tümünü reddetti, birinci iş bu. İkincisi ne? Yerel mahkeme süreci başladı. Yerel mahkeme sürecinde hukuk alanında öyle bir şey yaşandı ki -Sayın Bakan da geçmiş dönemin Adalet Bakanı da biliyordur büyük ihtimalle- idare mahkemelerinin bir kısmı, bu başvurucuların -yerel mahkemelerde- işe iadesine karar verdi, bir kısmı kendilerine göre gerekçeler uydurdular ve işe iade taleplerini reddettiler; mahkemeler aynı, hani bizim mahkemeler bunların hepsi. Bazıları ise uzun zaman mahkemelerin karar vermesini beklediler, hâlâ bekleyenler var içlerinde. Şimdi, bunu da geçtik, üçüncü aşamaya geldik. Karar verilenlerin bir kısmı istinaf mahkemesine gittiler. Peki, istinaf mahkemelerinde ne oldu? İstinaf mahkemelerinde daha büyük bir hukuk garabeti yaratıldı ve bazıları hakkında istinaf mahkemeleri aleyhte karar verdi, başka istinaf mahkemeleri lehte karar verdiler, bir kısmı ise hâlâ karar çıkmasını bekliyor. Yani bakın, hem yerel mahkemeler hem istinaf mahkemeleri aslında bu ülkenin hukuk sisteminin mahkemeleri ama aynı konu hakkında farklı kararlar verebiliyorlar. Bunu yaşadılar ama bitmedi bu mesele, bu mesele bitmedi, Danıştaya gittiler, Danıştaya gittiler ve başvurunun üzerinden bir yıl geçti, hâlâ Danıştaydan bir karar çıkmadı; Danıştay da allahlık. Ondan sonra bütün bunlar yaşanırken çok ilginç bir şey oldu, Anayasa Mahkemesi karar verdi. 2019'da Anayasa Mahkemesi kararında “Özgürlük ihlali var, ifade özgürlüğünün ihlali var.” dedi ve şöyle tarif etti: “İfade özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız ya da ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil, incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğu yineleniyor.” denildi Anayasa Mahkemesinin kararında. Şimdi, Anayasa Mahkemesi bu kararı verdi de peki, yerel mahkemeler, istinaf mahkemeleri Anayasa Mahkemesinin bu kararını uyguladılar mı? Uygulamadılar tabii ki, doğal(!) Şaşırdık mı? Şaşırmadık.
Şimdi, bütün bunları niye anlatıyorum? Bakın, barış akademisyenlerinin başına gelen, bir; hukuk açısından baktığımızda büyük bir garabet. İkincisi, Millî Eğitim Bakanlığı ve YÖK açısından baktığımızda büyük bir garabet. Hâlâ görevlerine iade edilmemiş olanlar var, hatta bazıları görevlerine iade edildi, çeşitli gerekçelerle onları görevlerinden uzaklaştıran rektörler de oldu.
Şimdi, neden bütün bunları konuşuyoruz? Bakın, “akademisyen” dediğimiz, “eğitimci” dediğimiz, “öğretmen” dediğimiz insanların düşünce ve ifade özgürlüğü eğer bir ülkede korunamıyorsa, hukuk açısından baktığımızda hakları savunulamıyorsa o zaman onların eğitim alanında yapabilecekleri de oldukça sınırlı işler olmak durumunda kalıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Teşekkür ederim.
Şimdi, biliyorum, bu iktidar açısından yani “barış” diyene kem gözle bakan bir iktidar var, “barış” diyene kem gözle bakılıyor. Yani uzakta olursa barış, Ukrayna'da barış olursa çok güzel, Filistin'de olursa çok güzel ama bizimle ilgili bir konu olursa kem gözle bakılıyor ve “barış” diyenlere mutlaka ceza vermek için bu iktidarın mahkemeleri de çeşitli kurumları da uğraşıyor, didiniyor ama barış akademisyenleri gerçekten onurlu bir şekilde tarihe geçtiler. Barış istediler, gençler ölmesin istediler, kan akmasın istediler, bu nedenle hedef oldular. Yani, tabii, uzaktan konuşunca, uzaktan bakınca savaşmak herkese kolay gelir ama barışı inşa etmek en zor olan işlerden bir tanesidir. Biz barışı inşa etmek için mücadelemizi sürdüreceğiz.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Oluç.
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci konuşmacı Hatay Milletvekili Sayın Necmettin Çalışkan.
Buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır Sayın Çalışkan.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin “Maarif Davamız” kitabıyla bildiği, düşünce, fikir, aksiyon insanı merhum Nurettin Topçu’yu 49'uncu vefat yılında rahmetle anıyorum. Maarif davamıza büyük katkısı olan merhum Nurettin Topçu’nun ölüm yıl dönümünde, onun idealleriyle örtüşmeyen Öğretmenlik Mesleği Kanunu çıkarılması da acı bir tesadüf, bir talihsizlik olsa gerek.
Değerli milletvekilleri, 2’nci madde kanunun kapsamını belirliyor. “Kapsamında ne var?” derseniz öğretmenlerin hakları yok; kapsamda öğretmenlere yapılacak baskı var, kapsamda patronların elini güçlendirecek durumlar var.
Eğitim siyasetüstü bir konu, ülkemizde aktif olarak 30 milyon kişinin öğretmen ve öğrenci olduğunu düşünürsek vahametin boyutu, olayın ciddiyeti hayli ortaya çıkar.
Yasa teklifinde emeği geçenlere burada teşekkür ediyoruz ama şunu belirtelim ki -gece üçte Meclis tatil oldu, bugünkü görüntüye göre de muhtemelen aynı şekilde devam edeceğiz- gece uyuklayarak sabaha karşı devam eden bu yasa teklifine milletvekillerinin katkı sunması herhâlde beklenemez, zaten beklenmediği de açık; iktidar mensubu arkadaşlar birazdan oylama olduğu esnada tekrar gelecekler, tek görevleri oylamaya katılmak. Tabii, böyle olunca da bu millete karşı sorumluluk yerine gelmiş olmuyor.
Değerli milletvekilleri, iktidar mensupları 200 üniversite açmakla övünüyorlar ama bir taraftan da “Bu üniversiteler yetersiz, biz yeniden Akademi açacağız.” diyorlar ve ortaya çıkıyor ki bu üniversiteler işsiz genç yetiştirme fabrikasına dönüştü, yeni kurulması düşünülen Akademi de yeni bir yıldırma politikası, “Eğer biz seni fakülte mezunu oluncaya kadar atamamış, eleyememişsek kendimize bir hak daha tanıyoruz, iki yıl içerisinde de ne yapıp edip seni pekâlâ eleyebiliriz.” demektir ve insanların umuduyla oynamaktır.
Gariptir ki iktidar mensubu arkadaşlar üniversiteli öğrencilerin uzay alanlarına ilgi duyduğundan, TÜBİTAK projelerinden falan bahsediyorlar; herhâlde kendileri de tam olarak uzaylı, ülkenin ne hâlde olduğunun farkında bile değiller. Bahsettikleri öğrenci yüzde 1 değil, binde 1’e bile girmez; belli, elit, seçilmiş birkaç öğrencinin durumunu genele yaymak mümkün değil.
Bakın, hep “Yirmi iki yılda şu kadar derslik açtık, bu kadar bunu yaptık.” şeklinde ifadelerde bulunuyorlar. Ben özetleyeyim yirmi iki yıl içerisinde ne olduğunu: Yirmi iki yıl önce öğretmenlik bu ülkede itibarlı bir meslekti, bugün yerlerde sürünen bir meslek. Yirmi iki yıl önce öğretmenlik aranan bir meslekti, bugün öğretmenlik iş arayan bir meslek. Yirmi iki yıl önce Millî Eğitimde çalışan öğretmenler istifa edip özel okullara geçiyor, 3 kat maaş alıyordu, bugün özel okullarda çalışan öğretmenler asgari ücretle iş bulursa şükrediyor; bunun bile yüz binleri bulmadığını, bulamadığını hepimiz biliyoruz. İşte, bu açıdan da eğer bu yasa teklifinde özel okul öğretmenlerine taban ücreti belirlenmezse burasının kadük kaldığı ortadadır. Sadece özel okullar mı? Hayır. Millî Eğitimde görevli şube müdürü, Millî Eğitim müdürü sekiz yıl, on yıl süreyle vekâleten bulunuyor. 10 bin lira-13 bin lirayla insan istismarı yapıldığı gibi, kadrolu olarak görev yapan yöneticiler de bu insan sömürüsüne maruz kalıyor değerli milletvekilleri. Burada karşımıza şu soru çıkıyor: Ülkede kaç çeşit öğretmen var?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) - Kadrolu öğretmen, sözleşmeli öğretmen, ücretli öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmen, aday öğretmen var, bir de akademili öğretmen çıktı başımıza, özel öğretmen çıktı başımıza. İşte şu yanı başımızda, tam kırk beş gündür Millî Egemenlik Parkı’nda öğretmen adayları, özel okul öğretmenleri hak arıyor, umurunda bile değil kimsenin. “Ya, bu adamlar bu kadar toplanmış, acaba ne diyorlar?” diye iktidar gidip bunları dinlemek yerine Emniyeti, güvenlik güçlerini adamların üzerine sürüyor “Susun!” diye. İşte, geldiğimiz nokta bu. Tabii, bugün aynı şekilde Öğretmenlik Kanunu’nu görüşüyoruz. “BESYO mezunu antrenör -950 kişi- alınacak.” diye söz verildi. Akşam sabah bekliyorlar ama umurunuzda değil çünkü buradakilerin belli hususlarda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkürler.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
63.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, saatin tam 21.00 olduğuna, “Geçinemiyoruz!” diyen herkesi ayağa kalkmaya ve ışıklarını yakıp söndürmeye davet ettiğine ilişkin açıklaması
(CHP milletvekillerinin ayağa kalkarak cep telefonlarının ışıklarını açıp kapatmaları)
MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, saat tam 21.00 oldu. “Geçinemiyoruz!” diyen herkesi ayağa kalkmaya ve ışıklarını yakıp söndürmeye davet ediyoruz. Asgari ücrete ve emekli maaşına zam istiyoruz. Duymayanlar duysun diye bu eylemi yapıyoruz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Başkanım, kanun çalışmalarına devam edelim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gül.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Böyle bir şey yok.
BAŞKAN - Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.01
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.16
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa BİLİCİ (İzmir), Rümeysa KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon yerinde.
2’nci madde üzerinde aynı mahiyetteki önergeler üzerinde üçüncü konuşmacı Ankara Milletvekili Sayın Umut Akdoğan.
Buyurun Sayın Akdoğan. (CHP sıralarından alkışlar)
UMUT AKDOĞAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Geçtiğimiz hafta, Millî Eğitim Komisyonunda bu konuları uzun uzun konuştuk, sabahlara kadar tartıştık. Burada en can sıkıcı olan mesele şu: Kendinizi o kadar büyük görüyorsunuz ki kimsenin sözüne zerrece itibar etmiyorsunuz. Muhalefet partisinin söyledikleri bir yana, bakın, Komisyondaki tutanakları getirdim, birçok sendikanın temsilcisi gelip sorunları anlattı ve çözüm önerilerini tek tek belirtti. Değerli milletvekilleri, elimdeki bu kâğıtlar o Komisyondaki tutanaklardır. Bakın, EĞİTİM GÜCÜ SEN, ANADOLU EĞİTİM SEN, HÜRRİYETÇİ EĞİTİM SEN, Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası, EĞİTİM SEN, EĞİTİM-İŞ, EĞİTİM BİR-SEN; söylemişler de söylemişler; şu kadar şey söylediler, hepsi tutanaklarda duruyor. Bunu biraz sonra Grup Başkan Vekilinize de takdim edeceğim. Bu kadar sendika hiç doğru bir şey söylememiş olabilir mi ya? İçinde bir tane, bir maddeyi herhangi bir şekilde değiştireceğiniz bir unsur yok mu? Bu kadar sendika hiçbir şey bilmiyor da siz mi çok şey biliyorsunuz? Sizin gibilere rahmetli Uğur Mumcu “Kifayetsiz muhteris” diyordu. Bakın, hem kifayetiniz yok hem de muhterislik yapıyorsunuz. Şunca derneği, bu kadar eğitimciyi dikkate almadınız ya diyecek hiçbir söz bulamıyorum.
Türk Eğitim Derneği bir rapor hazırlamış, tek tek inceledik, tek tek baktık. “Öğretmenlik mesleğinin algısını yükseltecek tek bir şey yok.” diyor sizin bu hazırladığınız yasayla ilgili. 18 sayfa tutuyor sizin yasanız, 18 sayfanın 5 sayfasında nasıl disiplin hükümleri uygulayacağınızı söylüyor. 13 tane yönetmeliğe atıf yapıyorsunuz yani bu Parlamentoya diyorsunuz ki: “Siz ne yaparsanız yapın, biz yönetmelikle bildiğimizi yaparız.” Bunu kim yapıyor? Sarayın bürokratları yapıyor. Sözde kim yapıyor? Yusuf Tekin yapıyor, iktidarınızın 9’uncu Millî Eğitim Bakanı.
Kim bu Yusuf Tekin? Şahsına özel yasa çıkararak hülleyle rektör olup gülleyle ülkemizin eğitim sistemine dalmak isteyen Yusuf Tekin. Kim bu Yusuf Tekin? Kız çocuklarının okullaşma oranıyla ilgili bulduğu çözüm karma eğitime engel olmak olan Yusuf Tekin. Kim bu Yusuf Tekin? “Şeriatı övecek kadar bilgim yok.” diye dizlerini döven Yusuf Tekin. Kim bu Yusuf Tekin? Liseleri medreseye, ortaokulları da rüştiyeye çevirmek isteyen Yusuf Tekin. 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ortada. Yusuf Tekin’in bu kanuna aykırı faaliyetleri de ortada. Genel Kurulda söylüyorum: Millî Eğitim Bakanının bu kanuna aykırı davranarak görevi kötüye kullanmaktan yargılanması gerektiğini düşünüyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Kim bu Yusuf Tekin? Bir komisyon toplantısına gelmeye tenezzül etmeyen, bu Genel Kurula gelmeyen ama mevzu şu beyler olunca koşa koşa gidip el etek öpen Yusuf Tekin.
NAZIM ELMAS (Giresun) – Onlar da vatandaş.
UMUT AKDOĞAN (Devamla) – Burası da Türkiye Büyük Millet Meclisi, buraya da gelecek o zaman.
Değerli arkadaşlar, laik yaşam, laik eğitim, çağdaş yurttaşlık istiyoruz. “ÇEDES” diye bir şey getirdiniz, “değerler eğitimi” dediniz, bu ülkenin en büyük değeri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. (CHP sıralarından alkışlar) Bu ülkenin en büyük değeri cumhuriyettir, köy enstitülerinin felsefesidir, öğretmen okullarının anlayışıdır. Eğer siz bir değerler eğitimi verecekseniz, Menemen’de şehit edilen Öğretmen Kubilay’ı çocuklarımıza anlatacaksınız.
Atatürk’le derdi olan herkesin bizimle derdi vardır değerli milletvekilleri. Mevcut getirdiğiniz yasada Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ilke ve devrimlerinden bahsedilmemektedir. Bahsetmeyen bu zihniyet, sınıfın ortasına tabut, camilerin ortasına lobut getirmiştir. Ne yapacakmış? Tabutu getirecek din öğretecek, lobutu götürecek camiyi sevdirecek. Neyi, nerede, nasıl yapmasını bilmeyen bir sistemi yürütmeye çalışıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
UMUT AKDOĞAN (Devamla) – Hemen tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hemen tamamlayın.
UMUT AKDOĞAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Anayasa’nın 42'nci maddesi ortadadır; Millî Eğitim Temel Kanunu’nun 2’nci maddesi ortadadır; Anayasa’nın 2’nci maddesi, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda gençlerin, yeni neslin yetiştirilmesi gerektiğini söyler. Millî Eğitim Temel Kanunu da Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasa’da ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı yurttaşlar yetiştirmekten söz eder. Şimdi, diyorsunuz ki: Öğretmenlik Mesleği Kanunu’nda bu olsa ne olur, olmasa ne olur? Eğer biz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün isminin, ilkelerinin, devrimlerinin burada çıkartılmasına müsaade edersek yarın Millî Eğitim Temel Kanunu’na sarkarsınız, orada müsaade edersek Anayasa’ya sarkarsınız. Atatürk, mazlum halklara, Orta Doğu’ya ilham olmuş bir liderdir, her metinde isminin bulunması gerekir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Akdoğan.
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum…
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Efendim, önergemizle ilgili karar yeter sayısı istiyoruz.
NAZIM ELMAS (Giresun) – Aferin!
BAŞKAN - Önergeyi oylatıp karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Divanda ihtilaf var, elektronik cihazla oylama yapacağım.
Oylama için iki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.27
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 21.39
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa BİLİCİ (İzmir), Kurtcan ÇELEBİ (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
2’nci madde üzerinde aynı mahiyetteki önergelerin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
143 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
2’nci madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 2’nci maddesinin (1)’inci fıkrasının (a) bendinde yer alan “yöneticilerine” ibaresinin “bu öğretmenlerden seçilen eğitim yöneticilerine ve müfettişlerine” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yüksel Selçuk Türkoğlu Hüsmen Kırkpınar Şenol Sunat
Bursa İzmir Manisa
Yasin Öztürk Mehmet Satuk Buğra Kavuncu Ömer Karakaş
Denizli İstanbul Aydın
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET EMİN ÖZ (Erzurum) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Aydın Milletvekili Sayın Ömer Karakaş. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
ÖMER KARAKAŞ (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Şimdi burada Millî Eğitim Bakanlığının bir kanununu görüşüyoruz fakat dün gece 03.00’e kadar çalıştık, bugün kaça kadar çalışacağımız meçhul. Bakan yok ve Komisyona gelmiyor, Genel Kurula gelmiyor; bizler burada maraba milletvekilleri olarak beyefendinin kanununu çıkarmaya çalışıyoruz.
Şimdi, tabii, hâl böyle olunca iktidar partisi milletvekilleri “Bakan tenezzül edip gelmiyor, biz de bu koltuklarda oturmayalım, dışarıda muhabbet edelim.” diyorlar. Sonra ne oluyor? Sonra muhalefet sürekli yoklama istiyor; koştur koştur çıkıyorlar, koştur koştur geliyorlar. Bu böyle olur mu peki? Tam bir komedi oyunu.
Şimdi, AK PARTİ iktidarı her seçim döneminde belli başlı vaatlerde bulunuyor; 100 bin öğretmen ataması, 3600 ek gösterge, asgari ücrete zam, emekli maaşlarına zam, enflasyonun düşürülmesi vesaire vesaire… Maalesef, AK PARTİ iktidarının en iyi yaptığı şey umut tacirliği.
Ülkemizde yılda en az 40 bin gencimiz eğitim fakültelerinden mezun oluyor ve ne yazık ki 1 milyondan fazla atama bekleyen öğretmenimiz var. Bu yıl 68 bin öğretmen açığı varken 20 bin öğretmen ataması yaptınız ve AK PARTİ Hükûmeti bizleri şaşırtmayarak binlerce öğretmenin hayallerini yine çalmış durumda.
Bu kanun meslek kanunu değil, bu kanun öğretmenlere mobbing kanunudur. Bu teklifte, Millî Eğitim Bakanı ve yardımcılarınca özel öğretim kurumlarındaki öğretmenlere verilecek asgari ücret seviyesi hakkında düzenleme yapılacağı dile getirilmiş ancak böyle bir düzenleme bulunmamaktadır. Ayrıca, eğitimciler için şiddet yasasından bahsedilmemiştir. Örneğin, Çorum’da bir sığınmacı aile okul müdürünü darbediyor, başka bir öğrenci okul müdür yardımcısını vurarak öldürüyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri, ücretli öğretmenlerin asgari ücretin yarısı kadar maaş almasından ve onlar için yapılması gereken iyileştirmeden de bahsedilmemiş, öğretmenler için taban maaş uygulamasından hiç bahsedilmemiş. Özel okullarda öğretmenlerin asgari ücret veya daha düşük bir ücretle çalışmasını engellemek için hiçbir düzenleme bulunmamaktadır. Bu teklifte, can güvenliği dahi kalmamış öğretmenlerimizin haklarında ufacık bir iyileştirme bulunmamaktadır. AK PARTİ Hükûmetinde maalesef ki öğretmenlerimiz arasında başöğretmen ve uzman öğretmen ayrımı yapılmaya başlanmıştır.
Değerli arkadaşlar, öğretmenlerimizin hepsi kadrolu olmalıdır. Sözleşmeli ve ücretli öğretmen uygulamaları kaldırılarak çalışma barışı sağlanmalıdır. Öğretmen atamalarında aile bütünlüğü göz önünde bulundurulmalıdır. Kalkınmada öncelikli bölgelerde görev yapan öğretmenlerimiz ek ödeme gibi imkânlarla desteklenmelidir.
Bir ülkenin Millî Eğitim Bakanı nasıl olur da cemaat ve tarikatlarla protokol yapar, buna itiraz edildiğinde de “Yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz.” der? Bu da yetmezmiş gibi öğretmen ataması yapmak yerine, “ÇEDES Projesi” adı altında okullarımıza imam, vaiz atamaları yapılıyor.
Ülkemizdeki en önemli problemlerin başında eğitimde yaşanan sorunlar gelmektedir. Sizler eğitim kalitesini yükseltmek yerine her geçen gün yozlaştırmaya devam ediyor, “proje okulu” adı altında okulların içini boşaltıyorsunuz.
Bakınız, bu kanunla beraber, eğitim fakültelerinden mezun olan öğretmenlerimizi KPSS puanıyla Millî Eğitim Akademisine kabul ederek beş yüz elli saat eğitim aldıracaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖMER KARAKAŞ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun.
ÖMER KARAKAŞ (Devamla) – Akademide başarılı olanlar sözleşmeli olarak atanacak ve üç yıldan sonra kadroya geçecek. Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? Burada hangi eğitimler verilecek? Eğer üniversitelerdeki eğitimler yetersiz ise bu alanları geliştirmemiz gerekmez mi? Sizler bu ülkede yaşayan her meslek grubu gibi öğretmenlerimizi de açlık ve yoksulluk sınırı altına mahkûm ediyorsunuz. Bizler gelecek nesilleri yetiştirecek öğretmenlerimize destek olmazsak, yaşam kalitelerini yükseltmezsek, niteliklerini desteklemezsek çocuklarımızı nasıl bir gelecek bekleyecek; bunları sizlerin vicdanlarına bırakıyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karakaş.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2’nci madde kabul edilmiştir.
3’üncü madde üzerinde 2’si aynı mahiyette olmak üzere 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Salihe Aydeniz Perihan Koca Özgül Saki
Mardin Mersin İstanbul
Zülküf Uçar Saliha Sera Kadıgil Ceylan Akça Cupolo
Van İstanbul Diyarbakır
Beritan Güneş Altın
Mardin
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Suat Özçağdaş Hikmet Yalım Halıcı Nurten Yontar
İstanbul Isparta Tekirdağ
İsmet Güneşhan Sibel Suiçmez Mustafa Adıgüzel
Çanakkale Trabzon Ordu
Elvan Işık Gezmiş Fethi Açıkel Mahmut Tanal
Giresun İstanbul Şanlıurfa
Umut Akdoğan Kadim Durmaz Bülent Tezcan
Ankara Tokat Aydın
BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET EMİN ÖZ (Erzurum) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Sera Kadıgil.
Sayın Kadigil, buyurun lütfen. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
SALİHA SERA KADIGİL (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerine söz almış bulunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Vesileyle bu sözü kullanmamızda dayanışma gösteren DEM PARTİ Grubuna teşekkür ediyorum.
Evet, önümüzde Bakanın hazırladığı, hazırlamaktan gurur duyduğu ve duyurduğu ama sonra da getirip vekillere imza attırdığı sözde bir yasa teklifi var. Ne yapıyorsunuz siz bu yasa teklifiyle? Öğretmenleri “şu öğretmen” “bu öğretmen” “o öğretmen” diye ayırıp çalışma barışını dinamitliyor, eşit işe eşit ücret ilkesini ayaklar altına alıyorsunuz. Seçim meydanlarında “Kaldıracağız! Kaldıracağız!” diye en yüksek perdeden atıp tuttuğunuz mülakatın ağababasını getirip yasa teklifi diye önümüze koyuyorsunuz. Ne yapıyorsunuz, biliyor musunuz? “Tek bir mülakat yetmez; iki yıl boyunca biz bir öğretmen adayını Akademide tutalım ki Allah muhafaza aradan yanlışlıkla bir solcu kaçar, bir demokrat öğretmen kaçar, birini atarız da gider, orada Mustafa Kemal Atatürk ilkelerini falan anlatır; ne gerek var böyle şeylere.” diyorsunuz çünkü sizin derdiniz laik ve bilimsel eğitimle çünkü sizin asli derdiniz kamusal eğitimle.
Bakın, AKP iktidara geldiğinde bu ülkedeki her 100 okuldan 2’si bile değil sadece 1,8’i özel okul; sizin iktidarda olduğunuz yirmi yılda her 100 okuldan tam 10’u özel okul arkadaşlar ya! Bakın, şimdi size buradan ben bir sorsam “Buradaki milletvekillerinin kaçı ilkokulu devlet okulunda okumuştur?” desem, eminim yüzde 95’iniz el kaldıracak. Aynı soruyu şimdi şöyle sorsam “Kaçınızın çocukları ya da torunları şu anda özel okulda okumuyordur?” desem 5 kişi bile el kaldıramaz burada. Sizin yaptığınız şey tam olarak bu, siz sermayeye teslim ettiniz eğitim sistemini yirmi yılda. Bakın, okula aç giden çocuklara bir öğün yemeği, devletin okullarına bir tuvalet kâğıdını bile çok gören saray rejimi özel okullara teşvik vermeye doymadı, doyamıyor. Ya el insaf, soruyorum burada: Her şeyin özelini yaptınız, eğitimin özeli mi olur ya, okulun özeli mi olur arkadaşlar? Yoksul çocuğun zengin çocuğundan 100-0 geride başladığı bir sistemi nasıl içinize sindiriyorsunuz? Siz gece nasıl rahat uyuyorsunuz, ben hakikaten anlamakta güçlük çekiyorum bunu.
Yani söz aldığım maddeye döneceğim şimdi, Komisyon burada, Sayın Bakan tenezzül edip gelmemiş, nasıl olsa hazırladı, verdi, nasıl olsa el kaldırıp el indirip geçireceksiniz. Madem tanımlar üzerine konuşuyoruz, Komisyon not alırsa sevinirim, biz önerge veremiyoruz çünkü grubumuz yok, önerge mahiyetinde. Ben anlatayım size bu tanımlara eklerimizi: “Öğretmen adayı” ne biliyor musunuz sizin için şu an? Asgari ücretin altında maaşla farklı bir şehirde yaşamaya zorlayıp iki sene boyunca her adımını takip etmek, sonra da kaderini AKP'li bir bakanın iki dudağı arasına terk etmek suretiyle hayatını karartmayı hedeflediğiniz gencecik insanlar; öğretmen adayının tanımı bu.
Öğrenci tanımı yapalım, bu ülkenin gerçeklerini konuşalım: Çalışmaktan fırsat bulduğu zamanlarda aç açına okula gidenler, öğrenciler. “ÇEDES” adı altında yeni “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adı altında kafası siyasal İslamcı saçmalıklarla allak bullak olsun istenenler. “MESEM” adı altında… Ya, bu MESEM var ya, takip ediyor musunuz o MESEM’i? Son bir yılda 9 çocuk öldürüldü, biliyor musunuz? Bir patronun insafında günde on iki saat, haftada yeri geliyor altı gün asgari ücretin üçte 1’ine çalıştırılıyor çocuklar ya! “Öğrenci” kim, biliyor musunuz bu ülkede? Kendinden büyük makinelerle cebelleşirken daha 14’ünde feci şekilde can veren Arda Tombul artık bu ülkede öğrencinin adı. Üstüne devrilen sunta blokların altında kalan 15 yaşındaki -daha 15 ya- Erol Can Yavuz, artık öğrencinin tanımı bu.
Bir tanım daha var burada, eksik bırakmışsınız; velilerden hiç bahsetmemişsiniz. Üç tür veli var artık bu ülkede, biliyor musunuz? Bir, parası çok olanlar var. Onlar böyle yılda 1 milyonu bastırıyor, eğitimin en kralını çocuğuna aldırıyor. Doğuştan şanslı doğanlar var ya, onlarla ilgili bir dert yok, sizin de onlarla ilgili bir derdiniz yok çünkü iddia ettiğiniz gibi ne Müslümanlar ne Türkler, sizin temsil ettiğiniz tek kesim bu. Bu ülkenin yüzde 1’i olmasına rağmen ülkemizin varlıklarının yüzde 50’sini elinde tutanlara çalışıyorsunuz. Bunun farkındasınız ve bilerek yapıyorsunuz. Bunlar yüzde 1’i.
Bir de parası az olanlar var. Kıt kanaat geçinmesine rağmen yemeyen içmeyen, tatilinden, kahvesinden ayırıp kredi çeken, borç alan, yaşamayı bırakıp çocuğu laik ve bilimsel bir eğitim alsın diye özel okullara bütün alın terini akıtanlar var bu ülkede.
Bir de üçüncü grup var arkadaşlar, bu halkın çoğunluğu var. Değil özel okulun, çocuğunun beslenmesine koyacak bir meyvenin bile hayalini kuramaz hâle getirdikleriniz var. Okulların kapısında kuyruk olanlar yani şurada bir kaliteli öğretmen kalmış, öğrencim oraya gitsin diye astronomik bağışları karşılamaya çalışanlar; tuvalet kâğıdı ücretini, deterjan parasını ben nasıl ödeyeceğim diye gece uyuyamayanlar, çocuğuna bir sırt çantası alamayanlar var, veliler var; yazın bu kanunun içine o terimi, o velileri koyun bu kanunun içine.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SALİHA SERA KADIGİL (Devamla) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.
SALİHA SERA KADIGİL (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Bir de öğretmenler var, asıl bu konunun muhatabı olan öğretmenler; dünyadaki en önemli meslek olmasına rağmen tarafınızdan ne kendileri ne sendikaları asla kale alınmayan öğretmenler. Ayda üç kuruşa köle gibi hiçbir iş güvencesi olmadan çalıştırılan, yıllarca okusa da atanamayan kişiler öğretmenler; açık açık yazın bunları tanıma. Bu yasanın saraydan yola çıkıp geldiği günlerde, çok değil arkadaşlar, atanamadığı için on gün önce av tüfeğiyle kendini vuran Furkan Güneş; bu ülkede öğretmenin tanımı bu artık ya da kendi topraklarımızda Ruslar nükleer santral işletsin diye yapılan inşaatta katledilen, çocuklara İngilizce öğretemediği için inşaatta çalışıp katledilen İlyas Bul; bu ülkede öğretmenin tanımı artık bu. “Ücretli öğretmen” adı altında yılda on ay, ayda 10 bin liraya çocuk eğitmeye çalışan kimseler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SALİHA SERA KADIGİL (Devamla) – Affınıza sığınıyorum Sayın Başkanım, son kez...
BAŞKAN – Haşa...
Buyurun, tamamlayın.
SALİHA SERA KADIGİL (Devamla) – Teşekkür ederim.
Öğrenci başına 500 bin, 1 milyon haraç kesen özel okullarda ayda 20-30 bin liraya köle gibi çalıştırılan, 2014’te kaldırdığınız yasa yüzünden kamudaki komik maaşlara bile erişemeyen, buna rağmen canla başla mücadele edip tam kırk altı gündür sokaklarda nöbet tutan özel okul öğretmenleri. Her şeye rağmen çocuklarına laik ve bilimsel eğitim vermek için gece gündüz mücadele eden, üç kuruş maaşıyla sınıfındaki aç çocukları doyurmaya çalışanlardır bu ülkenin gerçek öğretmenleri.
Son olarak da bir bakan tanımı yapayım ben size ki konu yerini bulsun. Millî eğitimi bitirmeye ant içmiş, cumhuriyete ve tüm değerlerine alenen savaş açmış, tarikatlarla iş tutmaktan gurur duyan, eğitim sistemini sermayeye peşkeş çeken, sözde kendi mahallesine yaranmak için İslamcılık; özde özel okul patronlarına hizmetkârlık eden kişidir sizin Bakanınız.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. (CHP ve DEM sıralarından alkışlar)
KADEM METE (Muğla) – Sakin ol.
SALİHA SERA KADIGİL (İstanbul) – Sakin olacak bir durum yok, yok! 9 çocuk öldü, MESEM’i konuşuyor muyuz biz burada? Ne sakin olayım ben ya!
ALİ TEMÜR (Giresun) – Olma!
SALİHA SERA KADIGİL (İstanbul) – Olmuyorum, olamıyorum zaten, delirtiyorsunuz insanı!
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kadıgil.
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci konuşmacı Aydın Milletvekili Sayın Bülent Tezcan. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Tezcan, bu vesileyle geçmiş olsun, şifalar diliyoruz.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan nezaketiniz için.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuştuğumuz kanun teklifinin mimarı, yapıcısı hepinizin marufu olduğu üzere Yusuf Tekin. Çok doğal, normalde bu sistemde kanun tasarısı kalktı, bakanlıklarda kanun yapılmayacaktı, milletvekilleri kanun teklifi vereceklerdi ama Bakanın kendisi bir konuşmasında dedi ki: “Teklifi hazırladık, sarayın onayına sunduk, ondan sonra da imzalayacak milletvekillerinin önüne koyacağız, o milletvekilleri imzalayacak, sonra da bunu görüşeceğiz.” Bir kere, sadece bu söz bile o kanun teklifinin altında imzası olanlar için başlı başına utanacak bir meseledir, bir utanç vesilesidir.
Şimdi, bu kanun teklifi güya Öğretmenlik Mesleği Kanunu. Öğretmenlik mesleğini düzenleyen bir kanun değil, bir meslek alanını düzenlemesi beklenirken öyle değil, bir. İkincisi, bu kanun, öğretmenlik mesleği ve eğitimle ilgili sorunları çözen bir kanun da değil. Bakın, kanunun içindeki en temel problemlerden biri öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmen, sözleşmeli öğretmen; bu ayrım ve ayıp bu kanunda tescil edilmiş, ısrarla devam ediyor. Yan tarafta, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yanındaki parkta sendikalar, öğretmenler direnişteler, seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Biraz önce oradaydık; EĞİTİM SEN orada, EĞİTİM-İŞ orada, Özel Okul Öğretmenleri Sendikası orada. Söyledikleri şey şu, dikkat edin, oradaki öğretmenler söylüyor: “Bu ayırım nedeniyle okulda öğretmenler odasında 12 bin lira ile 46 bin lira arasında maaş alan öğretmenlerin skalası oluştu.” diyor. Şimdi “Ben bundan utanıyorum, kırk yıllık öğretmenim.” diyen öğretmenin bu sözü üzerine bu kanun teklifinin altında imzası olanların yüzü hiç mi kızarmıyor bundan, hiç mi? (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, arkadaşlar hesapladılar, bu kanun teklifinde öğretmen adayının maaşı -öğretmen adayı yapacaklar ya- 14.190 lira. Yahu, asgari ücretin yetmediği konuşuluyor, 17.002 lira asgari ücretin yetmediği konuşuluyor; bir öğretmeni iki sene 14.190 liraya çalıştıracaksınız. Hangi vicdan kabul ediyor bunu? Yahu, nasıl kabul ediyorsunuz böyle bir şeyi?
Değerli arkadaşlar, bu kanun, problem çözen bir kanun değil. Millî Eğitim Akademisi kurulacak ve öğretmenler buradan yetişecek güya. Şimdi, Anayasa’nın 130'uncu maddesi açık; bir kere, 130'uncu maddeye göre bu eğitimi verebilecek kurumlar yükseköğretim kurumlarıdır. Açıkça Anayasa’ya aykırı bir düzenleme, bu bir. İkincisi, mesleğe giriş öncesi yetiştirme Bakanlığın işi değildir, mesleğe giriş öncesindeki yetiştirme, eğitim, yükseköğretimin Anayasa gereği yapması gereken bir iştir ama aslında, bunun amacı başka bir şey. Amacı, bir taraftan Millî Eğitim Akademisi altında adrese teslim öğretmen yaratma hesabı ve projesiyken öbür taraftan, bugün mezun olmuş 1 milyon öğretmeni çırak çıkarma meselesi, 1 milyon öğretmenin diplomasını yok sayma meselesi, bunları yeniden Bakanlığın emir komutası altında yeniden bir hızardan geçireceğim, yeniden planyadan geçireceğim anlayışı.
E, tabii, şimdi, burada, adrese teslim öğretmen yaratma anlayışı bu Bakanda niye var? Sürpriz değil çünkü kendisi de adrese teslim rektör oldu. Adrese teslim rektör olan bir bakan adrese teslim öğretmen projesinin altına imza atıyor. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bakın, bugün eğitim sistemi içerisinde bir taraftan ÇEDES, bir taraftan tarikatlar, cemaatler, TÜRGEV, Ensar Vakfı vesaire kuruluşlar eliyle eğitimi gericileştiren, yozlaştıran, bilimsel temelden ayıran bir yaklaşımla karşı karşıyayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun lütfen.
Yani şöyle bir şeyi akıllar alır mı, alıyor mu? Ya, mezar başında ağlama provası yapıldı okullarda. Okullarda mezar marketi başında çocuklara ağlama projeleri uygulandı, provaları uygulandı; tabut getirildi okullara.
NAZIM ELMAS (Giresun) – Hangi okullarda, hangi okullarda?
BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Bakarsınız.
Tabut getirildi okullara, ölü yıkama provaları yapıldı, şeytan taşlama provaları yapıldı. Şimdi ben merak ediyorum, o çocuklar yanlışlıkla o taşı bu işi yapanların üzerine atacak olsaydı şeytan kim olacaktı? Merak ediyorum, kimdi o şeytan? Bu nasıl bir anlayıştır ya! (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Son cümlem.
BAŞKAN – Buyurun.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Bakın, çocuklarımızın, Millî Eğitimin üzerinden elinizi çekin. Türkiye'nin geleceğini kurtarmak istiyorsak önce eğitimi bu belalı anlayıştan kurtarmak zorundayız.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tezcan.
Aynı mahiyetteki önergeleri…
II.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MURAT EMİR (Ankara) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunmadan yoklama istendi.
Sayın Emir, Sayın Tezcan, Sayın Öztunç, Sayın Işık Gezmiş, Sayın Karaoba, Sayın Güneşhan, Sayın Gökçen Göl, Sayın Erdan Kılıç, Sayın Kadıgil, Sayın Timisi Ersever, Sayın Halıcı, Sayın Kaya, Sayın Suiçmez, Sayın Kılınç, Sayın Durmaz, Sayın Kanko, Sayın Gündoğdu, Sayın Kış, Sayın Taşkent, Sayın Yanıkömeroğlu, Sayın Yıldırım Kara.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.05
ONUNCU OTURUM
Açılma Saati: 22.16
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa BİLİCİ (İzmir), Rümeysa KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.
II.- YOKLAMA
BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde aynı mahiyetteki önergelerin oylamasından önce, istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143) (Devam)
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.
143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
3’üncü madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/2239) esas numaralı Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 3’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasının (m) bendinde belirtilen “Öğretmen adayı” ibaresinin “Aday öğretmen” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bülent Kaya Necmettin Çalışkan Mesut Doğan
İstanbul Hatay Ankara
Mehmet Kahraman Mustafa Kaya Hasan Ekici
Samsun İstanbul Konya
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET EMİN ÖZ (Erzurum) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Konya Milletvekili Sayın Hasan Ekici.
Buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
HASAN EKİCİ (Konya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi üzerine Gelecek-Saadet Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin geneline baktığımızda eğitim camiasının ve özellikle öğretmenlerimizin sorunlarını çözmeye yönelik düzenlemelerin eksik ve bazı maddelerinin sorunlu olduğunu görmekteyiz.
Kanun teklifinin kapsamından başlayacak olursak kanun teklifi esas olarak Bakanlığa bağlı okullarda görev yapan öğretmen ve yöneticileri kapsamaktadır. Belli maddelerdeki düzenlemeler ise özel öğretim kurumlarında görev yapan öğretmenleri de kapsamaktadır. Özellikle eğitim çalışanlarının şiddetten korunması ve kariyer basamaklarında ilerleme konusunda özel öğretim kurumlarındaki öğretmenlerin de kapsama alınmış olmasını olumlu buluyoruz ancak özel öğretim kurumlarındaki öğretmenlerin sadece ilgili kariyer ünvanlarını alacak olmaları, buna karşın ünvanın getireceği özlük haklarını elde etmelerini sağlayacak bir düzenlemenin yapılmamasından hareketle, kanun teklifinin kapsayıcılığı bu açıdan zayıf kalmıştır. Ayrıca, bu kanun teklifi, özlük haklarının güvence altına alınmasını isteyen özel okul öğretmenlerinin beklentilerini de karşılamamıştır. 2014 yılında değişen 5580 sayılı Kanun’a göre özel öğretim kurumlarındaki öğretmenler asgari ücretle çalıştırılabilmektedir hatta maalesef özel sektörde asgari ücretin de altında çalıştırılan öğretmenlerimiz bulunmaktadır. Bu durum, öğretmenlik mesleğinin toplumsal imajına zarar vermektedir. Ayrıca, özel öğretim kurumlarındaki öğretmenler İş Kanunu’na tabi olmalarından kaynaklanan sigortasız çalıştırılma, aşırı mesai ve çalışma saatleri, kurum içi görevlerinin belirsiz ve esnek olması gibi sorunlarla da mücadele ediyorlar ancak bu kanun teklifinde bu sorunlara ilişkin herhangi bir düzenleme yer almamıştır. Benzer eksiklikler, öğretmenlerin hak, ödev ve sorumluluklarını düzenleyen 5’inci maddesinde de bulunmaktadır. 5’inci maddeyi oluşturan 4 fıkra ve 9 bentten sadece birinde öğretmenlerin hakları düzenlenmiş, geri kalanın tamamında ise ödev ve sorumluluklar düzenlenmiştir. Özellikle maddedeki “Öğrencilerin bedensel, zihinsel, duygusal gelişimi için çaba gösterir…” sorumluluğunu yerine getiren öğretmenin aynı hususlarda desteğe de ihtiyaç duyabileceği gerçeği göz ardı edilmiştir. Öğretmene sadece öğrencilere bilgi aktarımı yapacak bir çalışan gözüyle bakılmamalıydı, hakları da daha detaylı ele alınarak söz konusu maddede yer verilmeliydi. Ayrıca, maddeyle merkezî ve mahallî sınavlarda öğretmenlerin görev almalarının zorunlu hâle getirilmesi öğretmenlere yapılan bir dayatmadır. Benzer şekilde öğretmenlerin tören ve toplantılara katılım zorunluluğu ifade edilirken eğitime yönelik tören ve toplantı şeklinde daraltılması daha yerinde olacaktır.
Kanun teklifindeki bir diğer eksiklik de okul yöneticiliğinin ikinci bir görev olarak tanımlanmamasıdır. Okul yöneticiliğinin bir uzmanlık mesleği olarak tanımlanması gerektiği birçok platformda tartışılan bir konu olmasına rağmen teklifte yer almaması önemli bir eksikliktir. Bu konuda kamuoyu beklentisinin de karşılanmadığını görmekteyiz.
Öğretmenlerin seçimini ve niteliklerini düzenleyen 7’nci maddede önemli eksiklikler bulunmaktadır. Öğretmenlerin seçilme ya da atama usulü yıllardır kamuoyunda tartışılagelen konuların başında yer almaktadır. Özellikle mülakat konusu birçok öğretmen adayının hayallerini yıkan, umutlarını söndüren bir uygulama olmuştur. Her gelen Bakanın atama süreciyle ilgili kendi inisiyatifini kullanarak usul değiştirmesi, öğretmenlerin hazırlık süreçlerini ve motivasyonlarını olumsuz yönde etkilemiştir. Son olarak yüzde 50 KPSS puanı, yüzde 50 mülakat puanının esas alınacağı ifade edilmiş ve 2024 itibarıyla bu yöntemin kullanılacağı açıklanmışken bu teklifle birlikte uygulamaya girecek olan Millî Eğitim Akademisiyle bambaşka bir atama sürecinin gerçekleştirileceği görülmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN EKİCİ (Devamla) – Tamamlıyorum.
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.
HASAN EKİCİ (Devamla) – Akademinin teorik ve uygulama derslerini değerlendirme kriterlerinde göze çarpan ciddi bir sorun bulunmamaktadır. Ancak atama puanının hesaplanmasında KPSS puanının hiç dikkate alınmaması, üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.
Yine, Akademide eğitim alan aday öğretmenlere ödenecek ücretin belirlenmesinde 18650 gösterge rakamı esas alınmış ve buna göre aday öğretmenlere yaklaşık 14 bin TL ücret ödenecektir. Bu ücretle ülkemizin ekonomik şartlarında herhangi bir vatandaşımızın tek başına olsa dahi geçinemeyeceği ortadadır. Daha önceki taslak metinlerde gösterge rakamı 30000 olarak ifade edilmişti, buna göre 22 bin TL gibi bir ücret ödenmesi beklenirken bu ücret yaklaşık üçte 1 oranında azaltılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN EKİCİ (Devamla) – Buradaki bir diğer eksik husus ise adayların sosyal güvenceleridir. Akademideki eğitim süresince adaylara yapılacak sigortanın niteliğine bakıldığında Akademide geçen süreler adayların emekliliklerine etki etmeyecektir.
Sözlerime son verirken Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ekici.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 3’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasının (d) bendinde yer alan “kesildiği” ibaresinin “bittiği” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yüksel Selçuk Türkoğlu Hüsmen Kırkpınar Şenol Sunat
Bursa İzmir Manisa
Yasin Öztürk Mehmet Satuk Buğra Kavuncu Kürşad Zorlu
Denizli İstanbul Ankara
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET EMİN ÖZ (Erzurum) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Kürşad Zorlu. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
KÜRŞAD ZORLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle bir eğitimci, bir akademisyen olarak bu kadar önemli bir konuda bir araya gelerek böyle bir yasalaşma sürecine ortak olduğumuz için gerçekten son derece üzüntülüyüm. Zira 20 milyona yakın öğrencimizin, 1,2 milyon öğretmen, 1 milyona yakın atama bekleyen öğretmen ve bunların ailelerini de bir araya getirdiğimizde bunların gelecekleri hakkında vereceğimiz bir karar -kanun teklifinden bahsediyorum- içeriği itibarıyla bütün eğitim camiasını neredeyse ayağa kaldırmış durumdadır. Onlar bu kadar ayağa kalkmışken bizim hep birlikte bir uzlaşıyla, buradaki akıl dışı, gerçeklerden uzak, insan ve toplum ihtiyaçlarını yansıtmayan bu teklifi geri çekip tekrar konuşmamız gerekirken maalesef bu tür oyunlarla milletimizin karşısında asla kabul edemeyeceğimiz bir tabloyla bizi baş başa bırakıyorsunuz. Bu, Meclisimiz adına asla kabul edilemeyecek bir durumdur.
Bakın, değerli milletvekilleri, bu Millî Eğitim Akademisi nereden çıktı? Durup dururken çıkmadı. Ben bir vatandaş olarak Danıştayda bir yönetmelik değişikliğine itirazda bulundum, mülakat uygulamasını sözde mülakat gibi yapma kararının ardından daha da büyük bir çıkmaza getiren bu karara itiraz ettim çünkü bu Millî Eğitim Akademisinin özü, bu teklif Türkiye’de toplumun, gençlerimizin büyük bir tepki gösterdiği mülakat uygulamasını yeni bir kılıf altında bir kurumsallaştırma projesidir dolayısıyla bu teklif bu hâliyle kabul edilemez. Önümüzdeki yıllarda çok büyük adaletsizlikleri, yozlaşma tehdidini, milletimizin ve vatandaşlarımızın birbirlerine bakarken siyasallaşmış, güvenden uzak bir duyguyla bakabilecekleri bir iklimi tetikleyecektir. Ancak bu vesileyle, biraz sizi geriye götürmek istiyorum. Kâtip Çelebi, “Mizan” adlı eserinde şöyle demektedir: “Osmanlı’nın kuruluşundan Kanuni Sultan Süleyman dönemine kadar akli bilimler, şeriat bilimleri ve en önemlisi felsefe bir bütün hâlinde sistemleştirilmiş ve eğitim sisteminin tam göbeğine yerleştirilmiştir.” Ancak o tarihten itibaren, maalesef, özellikle Fatih Sultan Mehmet’in de kurduğu “sekiz medrese” dediğimiz sistemin hepsi kaldırılmış, ta ki cumhuriyetin ilk yıllarına kadar Büyük Atatürk'ün akli bilimleri, çağdaş bir Türkiye hedefini yeniden Türkiye Cumhuriyeti’ne getirme hedefine kadar bu topraklarda akli bilimler ve felsefe maalesef uzaklaştırılmış. 1940’tan sonra bugüne kadar da esasında böyle bir sorunla yüzleşiyoruz ve mevcut siyasi iktidar son dönemde -9 Millî Eğitim Bakanı geldi zannediyorum- hemen hepsi “Bu sistemi değiştireceğiz.” diye uğraştılar ama hiç kimse bu ülkede demokrasi, özgürlükçülük, çoğulculuk, akli ilimlerin bir arada yer alacağı bir eğitim felsefesini konuşmuyor. Maalesef, bu teklifin içerisinde de hiçbir felsefe yoktur, derinlik yoktur. Sadece günü kurtarmaya yönelik, önümüzdeki günlerde doğacak yeni problemleri ortadan kaldırmaya yönelik bir hesaplaşma vardır, bir tükenmişlik yasasıdır bu.
Değerli milletvekilleri, öyle ki yaklaşık 39 maddenin 20 maddesi doğrudan ve dolaylı bir biçimde bu Akademiye ayrılmıştır, diğerlerinin hepsi teferruattır. Akademi çıktıktan sonra ne olacak ben size söyleyeyim: Bugün Türkiye'de işsizlik söz konusu olduğunda yaklaşık 3-3,5 milyon gencimiz ne eğitimde ne iş arama durumunda olmayan gençlerimiz olarak sınıflandırılır ve geniş tanımlı işsizliğe dâhil edilir. İşte bu yolla esasında şu denenecektir önümüzdeki günlerde: 1 milyona yakın atama bekleyen öğretmen ve her yıl yenileri, on binlercesi ekleniyor bu yanlış sistem sayesinde. Maalesef, bu Akademi içerisinde uzun yıllara sâri şekilde yeni genç işsizlerimiz, bu geniş tanımlı işsizlik içerisinde eklemlenecek ve rakamlar üzerinde yeni oyunlar sergilenecektir.
Değerli arkadaşlar, bakın, burada çok ciddi dengesizlikler var. Maddelere de tek tek geçtiğimizde ücretli öğretmen, sözleşmeli öğretmen, engelli öğretmen, birçok öğretmenlik türleriyle, öğretmenlik mesleği aşındırılmış ve öğretmenler odası büyük bir huzursuzluğa sevk edilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.
KÜRŞAD ZORLU (Devamla) – Ve bu, maalesef, evlatlarımızın yetiştiği bu dönemde onları daha karanlık bir geleceğe götüren çok önemli bir bulgudur ve Büyük Atatürk'ün 1931'de söylediği şu ifade bugün aslında ne kadar da bize uyuyor: “İlk ve ortaöğretim mutlaka insanlığın ve medeniyetin gerektirdiği ilmi ve tekniği versin fakat o kadar pratik bir tarzda versin ki çocuk okuldan çıktığı zaman aç kalmaya mahkûm olmadığına emin olsun.”
Bugün 45 bin lira alıyor bir öğretmenimiz, emekli olduğunda 22 bin TL ve bugün çocuklarımızın dörtte 1'i okula aç gidiyor. Bakın, cumhuriyet Türkiyesinin kuruluşunda bize nasıl bir vizyon çizilmiş ve biz hâlâ nelerle uğraşıyoruz?
Dolayısıyla, gelin, birçok kesimi mağdur edecek bu kanun teklifini geri çekelim, tekrar görüşelim ve bütün öğretmenlerimizi, öğrencilerimizi mutlu edecek bir noktaya getirelim.
Saygıyla selamlıyorum hepinizi. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Zorlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Divanda oy birliği oluşmadı, elektronik cihazla karar vereceğiz.
Oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Arkadaşlar, 3’üncü madde kabul edilmiştir.
4’üncü madde üzerinde 2’si aynı mahiyette olmak üzere 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Salihe Aydeniz Perihan Koca Özgül Saki
Mardin Mersin İstanbul
Zülküf Uçar Ceylan Akça Cupolo Beritan Güneş Altın
Van Diyarbakır Mardin
Ömer Öcalan
Şanlıurfa
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Bülent Kaya Necmettin Çalışkan Mesut Doğan
İstanbul Hatay Ankara
Mehmet Karaman Mustafa Kaya Mehmet Emin Ekmen
Samsun İstanbul Mersin
BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET EMİN ÖZ (Erzurum) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Dur, ben bitireyim, sen sonra söyle. Bu ne hız?
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı Şanlıurfa Milletvekili Sayın Ömer Öcalan. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) – Genel Kurulu ve halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Ali İsmail Korkmaz’ın katledilişinin yıl dönümünde, başta Ali İsmail Korkmaz, Ceylan Önkol ve Uğur Kaymaz gibi çocukları saygıyla ve sevgiyle anıyorum.
Bu kanunun amacı bellidir; yeniden bir toplum dizaynı, yeniden bir toplumu inşa etmedir. AKP Hükûmetinin yirmi iki yıldır yapamadığı şeylerden biri, defalarca millî eğitim üzerinde, eğitim üzerinde yaptığı değişikliklere rağmen yeni bir toplum inşa edemedi, yeni bir toplum oluşturamadı. Şu an bu kanun metnine bakıyoruz; Millî Eğitim Akademisi kurulacak, burada bir süzgeç oluşturulacak ve bu süzgeç üzerinden öğretmenlerin ataması yapılacak, değerlendirmeler yapılacak. Peki, sorarlar bu ülkeyi yönetenlere “Senin eğitim fakültelerin ne iş yapar? Üniversiteyi bitirip, KPSS’yi kazanıp, ataması yapılan bir öğretmene nasıl bir bariyer daha koyarsınız?” diye. Mesele burada açık ve net: “Kindar ve dindar nesil yetiştireceğiz.” diyenlerin, “Yerli ve millî bir nesil yetiştireceğiz.” diyenlerin temel amacı yeni bir toplumu inşa etmektir.
Ne yapmaya çalışırsanız çalışınız iletişim teknolojileri gelişmiştir; artık dünya küçülmüştür, bir köy olmuştur. Siz istediğiniz kadar düzenleme yapsanız da bu toplumu değiştiremezsiniz çünkü artık toplumun radarları açıktır.
Bakınız, bu değişimi ne üzerinden yapmaya çalışıyorsunuz: Bu değişimi dincilik ve milliyetçilik üzerinden yapmaya çalışıyorsunuz. Aslında dine ve İslam’a en büyük zararı da verenler sizlersiniz. Dine ve İslam’a en büyük zararı vererek artık toplum nezdinde dinin farklı kodlarını inşa etmeye çalışıyorsunuz. Milliyetçilikle ne yapmaya çalışıyorsunuz? Milliyetçilikle tekçi bir anlayış oluşturmaya çalışıyorsunuz.
Buraya kimi hatipler geliyor, eğitimde çoğulculuktan bahsediyorlar. Kusura bakmayın, siyasette çoğulcu değilseniz, Kürt’ü kabul etmiyorsanız, Alevinin haklarını kabul etmiyorsanız eğitimde nasıl çoğulcu olacaksınız, eğitimde nasıl bilimsel olacaksınız, eğitimde nasıl laik olacaksınız, eğitimde nasıl özgürlüğü savunacaksınız?
Farklı ses çıkaranları alıp cezaevine atıyorsunuz, farklı bir ses çıkaranı bastırmaya çalışıyorsunuz. Ondan dolayı, eğitimdeki çoğulculuk, özgürlük ancak toplumdaki ve siyasetteki çoğulculukla olur.
Değerli arkadaşlar, bakınız, elbette biz çoğulculuğu savunuyoruz. Öğretmenlere bakınca da öğretmenler içerisinde farklı siyasi düşüncelere sahip olan insanlar da olmalıdır, bu ülkede barışı savunan akademisyenler de olmalıdır. Katılmayabilirsiniz, düşüncelerini farklı görebilirsiniz ama siz öyle bir Hükûmetsiniz ki bu ülkede barışı, demokrasiyi savundukları için “Kan dursun, insanlar ölmesin.” diyen yüzlerce, binlerce akademisyeni ihraç ettiniz. Ondan dolayı bir hegemonya kurmaya çalışıyorsunuz, eğitim üzerinde, toplum üzerinde bir hegemonya kurmaya çalışıyorsunuz ve bunu dincilik ve milliyetçilik üzerinden yapmaya çalışıyorsunuz. Bundan bir an önce vazgeçmeniz gerekiyor, bundan vazgeçmezseniz zaten önümüzdeki seçimlerde ya da önümüzdeki süreçte sizin artık bu rejimi, bu süreci götürmeniz mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar, şu saatte Meclisin kapısından çıkın, birkaç adım ileri gidin, orada öğretmenler oturmuşlar ve Meclisin kapısında “Biz bu kanunları, bu yasayı kabul etmiyoruz.” diyorlar ama siz “Bizim burada çoğunluğumuz var, bizim burada sayısal çoğunluğumuz var, bu kanunları isteseniz de istemeseniz de geçireceğiz.” diyorsunuz. Bu alanın paydaşlarıyla görüşmek durumundasınız. Birçok sendika vardır, birçok sendika siyasi düşünce olarak da kendini farklı konumlandırıyor. Eğer siz bu alanın paydaşlarıyla bir araya gelip istişare yaparak herkesin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın Öcalan.
ÖMER ÖCALAN (Devamla) – …fikrini alıp bu kanunları, bu meslek Kanunu’nu buradan geçirirseniz o zaman demokratik olur, o zaman özgürlükçü olur, o zaman çoğulcu olur.
Maalesef, ben ana dilinde eğitimin yıllardır engellendiğinden, yüz yıldır baskı altında olan bir dilden de bahsetmek istiyorum. Milyonlarca nüfusu olan bir halkın dili bu Mecliste “bilinmeyen dil” olarak addediliyor. Milyonlarca insanın konuştuğu dil Anayasal güvence altında değildir. Siz hangi eğitimden bahsediyorsunuz, hangi özgürlüklerden bahsediyorsunuz? Bakınız, gidin, materyallarınıza bakın, hepsi tekçidir. Düne kadar okullarınızdaki merdivenlerde “Türkçe konuş, çok konuş.” yazıları yazıyordu ve bu anlayış hâlâ devam ediyor.
Mücadele edeceğiz, öğretmenlerin yanındayız; bu yasayı, bu kanunu biz de kabul etmiyoruz.
Saygılar. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öcalan.
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci konuşmacı Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Emin Ekmen.
Buyurun.
Süreniz beş dakikadır Sayın Ekmen.
MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’ni görüşmek üzere bir aradayız.
Tabii ki AK PARTİ Grubu ve Cumhur İttifakı'nın MHP'li milletvekilleri Meclis çoğunluklarına dayanarak bu yasayı da buradan geçirecekler. Her ne kadar yasamanın dinleme kısmında, değerlendirme kısmında yoksalar da oylama kısmında, içeriye gir-çık suretiyle de bu oylar burada verilecek.
Türk tipi başkanlık sistemiyle birlikte yasamanın bütün özellikleri yok edildi, yok edilen en önemli özelliklerinden biri denetimdi. Bugün yürütme üzerinde yasama hiçbir denetim faaliyetini kullanamıyor ancak formel olarak olmasa da ben burada AK PARTİ'li arkadaşları bu yasa nedeniyle AK PARTİ'nin yirmi iki yıllık millî eğitim serencamı üzerinde bir muhasebeye davet ediyorum. Hoş, muhasebe de yasaklanacak değil ya!
Bir hikâyeye göre Kızılderili grup, atlarını sürerken öncüleri durur “Çok hızlı gittik, ruhlarımız geride kaldı.” der. Bu kadar hızlı bir şekilde iş yapmanın her şeye zararı var arkadaşlar, çok hızlı gidiyor gerçekten yasama ve birçok alanda Türk tipi başkanlık sistemi ama siz hem hızlı gittiniz hem de iktidarı sürdürebilmeyi bizatihi bir amaca dönüştürdünüz ve ruhlarınız geride kaldı; bugün size ruhlarınızı hatırlatmaya çalışacağım. Ruhunuz da önemli ölçüde 2002'de kaldı; artık bugün AK PARTİ'nin kurucu iradesinden ve kurucu ruhundan bahsedemiyoruz ve sizi kendi ölçütlerinizle…
(Uğultular)
İDRİS ŞAHİN (Ankara) – Konuşmacıya biraz saygı göstersinler.
BAŞKAN – Arkadaşlar, kürsüde hatip var.
İDRİS ŞAHİN (Ankara) – Arkadaşları dışarıya davet edebilirsiniz.
BAŞKAN – Kıymetli arkadaşlar, kulise geçebiliriz.
İDRİS ŞAHİN (Ankara) – Sizi bile dinlemiyorlar Sayın Başkan.
BAŞKAN – Arkadaşlar, biraz sessiz lütfen, kürsüde hatip var.
Buyurun Sayın Ekmen, kaldığınız yerden devam edin.
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Sayın Bakanım, sizi de yerinize davet edelim ki oradaki grup dağılmış olsun. (AK PARTİ sıralarından “O sana düşmez.” sesi) En çok da bana düşer Beyefendi, niye bana düşmezmiş? Öyle laf olsun diye konuşuyorsunuz, ayıp ya! Burada hatibim, dinlemeyecekseniz dışarı çıkacaksınız; zaten dışarıdaydınız, niye girdiniz içeriye? Allah Allah! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Şimdi, arkadaşlar, lütfen, gerçekten yani cinsiyetçi bir dil kullanmak istemiyorum ama orada bir grup kadın arkadaş, konuşacaksanız çıkın dışarıya, burayı kaynatmaya hakkınız yok.
Sayın Başkanım, süre açısından da bunu dikkate almanızı rica ediyorum.
Şimdi, arkadaşlar, yirmi iki yılın sonunda biz AK PARTİ’yi eğitimde başarılı kabul edebilir miyiz? Elbette oradan başarılı olduğunuzu iddia edeceksiniz. Ben birkaç soru sormak istiyorum. Mesela, çocuğunuzu Millî Eğitime bilakayduşart ve bir dış destek vermeden teslim edebilir misiniz? Ben 3 çocuğumu da Millî Eğitimde okutmuş bir veli olarak bu soruyu soruyorum. Mesela, değerler eğitiminde başarılı mısınız? Mesela yetkinlik eğitiminde AK PARTİ’yi başarılı kabul edebiliyor muyuz yirmi iki yılın sonunda? Kültür ve diyanet politikalarında başarılı kabul edebiliyor muyuz? Yetkinlik eğitimi açısından Türk millî eğitim sisteminden mezun olan bir öğrenciye bir yabancı dil öğretebiliyor muyuz? Balıkesir Milletvekilimiz Haydar Bey’in hatırlatmasıyla, Türk millî eğitim sisteminden mezun olan bir öğrenciye çarpım tablosunu hatasız olarak bilme seviyesinde matematik öğretebiliyor muyuz? Sanayimize ara eleman yetiştirebiliyor muyuz? Peki, sporcu yetiştirebiliyor muyuz? Almanya'da, o bizi kıskanan Almanya'da adamlar her yıl 4 milyon Türk’ten üç beş dünya starı çıkartıyor, biz 85 milyon vatan evladından on yılda bir dünya starı çıkartamıyoruz; bunun üzerine hiç kafa yoruyor musunuz niçin Almanya bu pırıl pırıl gençlerden bu starları çıkartıyor da biz çıkartamıyoruz diye? Arkadaşlar, PISA başta olmak üzere uluslararası endekslerdeki durumumuz nedir, bir bakıyor musunuz?
Tabii, AK PARTİ'nin özellikle son beş yılda veya on yılda diline pelesenk ettiği bir de “yerlilik ve millîlik” kavramı var. Gelin, bu “yerli ve millî” kavramı üzerinden, kendi kriterleriniz üzerinden bu yirmi iki yılı değerlendirelim. Deist, agnostik, inançsız ve ateist gençlerin nüfusa oranla yüzde 10'u bulduğu bir ülkede siz kendi yaklaşımınızla eğitim, kültür ve diyanet politikalarınızı başarılı buluyor musunuz? “Bu gençler niçin deist oluyor, niçin ateist oluyor, niçin agnostik ya da inançsız oluyor?” diye soruyor musunuz? Acaba gördükleri hâlin üzerlerinde hiç etkisi olmuyor mu? Malum, İmam Ebu Hanife’ye bir çocuğu götürürler bal yemesin diye “Kırk gün sonra getirin çünkü ben o gün bal yemiştim -kırk gün boyunca bal yemeyeceğim- sözümün tesir etmesi için ona bal yememeyi tavsiye etmedim.” der. AK PARTİ en güzel hatiplerle, en güzel liderlerle, en yüksek retorikle bu gençler üzerinde niçin etkili olmadığını düşünüyor mu acaba ve bunda Millî Eğitim ve Kültür Bakanlarının sayısıyla ilgili bir bağ kuruyor mu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, devam edin.
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Mesela, arkadaşlar, defalarca kez ifade edildi, Millî Eğitim Bakan sayısı 9; dört ay, on üç ay, on beş ay bakanlık yapan bakanlarınız var. Aynı şekilde, Kültür Bakanı sayısı da 10; on beş ay bakanlık yapan Kültür Bakanımız var. Kültür politikalarının üzerine hepimizi uzun uzun aydınlatabilecek olan Mahir Ünal gibi bir isim bile dokuz ay Bakanlık yapabilmiş.
Şimdi, soru şu: Büyük bütçeli bakanlıklarda, Ulaştırma, Enerji, Sağlık Bakanlıklarında kesintisiz ve uzun süreli bakanlar varken Millî Eğitim Bakanlığında niye bir bakanın toplam bakanlık süresi 2,2 yıl? Kültür Bakanlığında niye bir bakanın toplam bakanlık süresi 2,4 yıl? Birçok araştırmaya göre Diyanet İşleri Başkanlığına duyulan güven niçin yüzde 30’larda?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
Bir dakika da bu kesintiler için veriyorum.
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Bu kadar yerlilik, millîlik, dinî ve millî unsurlar üzerine siyaset üreten bir iktidarın döneminde, bu kadar çok yerli ve millî retorik üreten bir iktidarın döneminde gençlerin bu kadar değerlerden uzaklaşması… Zaten yetkinlik eğitimini verememişiz, hiç olmazsa değerler eğitimi vermesi beklenir, o da verilememiş. Bugün tarihte olmadığı kadar kuvvetli bir Kültür Bakanlığı var; TİKA, Vakıflar ve Yurtdışı Türkler Kültür Bakanlığına bağlı ama arkadaşlar, sizin bir Kültür Bakanınız yok, sizin bir Turizm Bakanınız var. Onun gündeminde zaten inanç, kültür ve tarih turizmi diye bir şey yok ve bir Turizm Bakanı olarak plajlardaki şezlong ve otellerdeki yatak sayısının satışı dışında gündemi olmayan bir Turizm Bakanınız var.
Şimdi, gelin bir muhasebe yapın, gerçekten AK PARTİ iktidarında yirmi iki yılın sonunda millî eğitim, kültür ve diyanet politikalarında sadra şifa bir başarıdan söz edilebilir mi?
Mesleki eğitim, yüksek eğitim ve benzeri konularda da inşallah sonraki önergelerde konuşmaya çalışacağım.
Teşekkür ederim. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ekmen.
Aynı mahiyetteki önergeyi oylarınıza…
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Karar yeter sayısı aramanızı rica ediyorum Başkanım.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı talebi var.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
İhtilaf var, elektronik cihazla oylama yapacağım.
İki dakika süre veriyorum.
Süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:22.53
ON BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa BİLİCİ (İzmir), Rümeysa KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin On Birinci Oturumunu açıyorum.
4’üncü madde üzerinde aynı mahiyetteki önergelerin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı vardır, önergeler kabul edilmemiştir.
143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
4’üncü madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 143 sıra sayılı Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 4’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, (ç) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
“(b) Atama, görevlendirme ve meslek içinde ilerlemelerinde liyakat esaslarına uyulması,”
Suat Özçağdaş Sibel Suiçmez Hikmet Yalım Halıcı
İstanbul Trabzon Isparta
Nurten Yontar Kadim Durmaz İsmet Güneşhan
Tekirdağ Tokat Çanakkale
Elvan Işık Gezmiş Mustafa Adıgüzel Fethi Açıkel
Giresun Ordu İstanbul Mahmut Tanal Umut Akdoğan Ali Karaoba
Şanlıurfa Ankara Uşak
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET EMİN ÖZ (Erzurum) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Uşak Milletvekili Sayın Ali Karaoba. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Karaoba başlamadan Genel Kurula bir bilgilendirme yapmak istiyorum.
X.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder’in, Bakanın kanun teklifi görüşmelerinde Genel Kurulda neden bulunamayacağına ilişkin konuşması
BAŞKAN – Birçok konuşmacı, sayın vekil Sayın Bakanın niye burada olmadığını vurguluyorlar. Sayın Bakan şu anda kapıdan içeri girse benim dışarı çıkarmam lazım. İç Tüzük gereği Sayın Bakan burada olamaz. Bütçe, olağanüstü hâl yasası ve benzeri durumlarda -istisnaları da var- Genel Kurul kararıyla ya da Meclis Başkanının davetiyle gibi... Bu konuda bir bilgilendirme yapmak istedim.
Teşekkür ederim.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Karar alırız Sayın Başkan, sorun yok.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143) (Devam)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Karaoba.
ALİ KARAOBA (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi, ekranları başında bizleri izleyen, bu kanun teklifini dikkatle izleyen öğretmenlerimizi ve vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Bu hafta burada Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’ni değil, kötü niyetle hazırlandığını düşündüğümüz bir personel kanununu konuşuyoruz. Neden personel kanunu diyorum? Çünkü bu teklif öğrencilere kaliteli bir eğitim sunmak için hazırlanmamış, öğretmenlerimizin sorunlarını çözmüyor, eğitim fakültesindeki akademisyenlerimizi yok sayıyor. Tüm derdiniz şu: Hâkim ve savcılık sınavlarında yaptığınız gibi kendinizden olmayanları elemek, Adalet Bakan Yardımcısının yaptığı gibi siz de torpilli öğretmen almak istiyorsunuz. Tek derdi eğitimci olmak için çalışan başarılı genç öğrencilerimizin ve öğretmenlerimizin önünü kesiyorsunuz. Peki ne uğruna? Millî Eğitim Bakanlığını AKP'nin seçim ofisi, istihdam merkezi yapmak uğruna. Sizin derdiniz eğitim sistemi falan değil, kadrolaşma sistemidir.
Değerli milletvekilleri, inanın bunları söylemekten bizler utanır olduk, sendikalar utanır oldu, vatandaşlarımız utanır oldu ama sizlerin yüzü hiç kızarmıyor ve utanmıyorsunuz. Bu kanunda gördük ki Türkiye Büyük Millet Meclisini, Gazi Meclisi işlevsiz hâle getirmek için her yolu deniyorlar. Bu kanun Mecliste hazırlanması gerekirken sarayın koridorlarında, Millî Eğitim Bakanlığının odalarında hazırlanmıştır. Bu kanun “maarif” kelimesini ağzından düşürmeyen “millî eğitim” kavramını ise kullanmaktan kaçınan, torpilli rektör olan Bakan ve bürokratları tarafından hazırlanmıştır. Bu kanun öğretmenleri kendi içinde bölmek, genç öğretmen adaylarımızın istihdamını engellemek için hazırlanmıştır. Yine yandaş bir kanundur, yine sizin bir klasiğinizdir. Aklı ve bilimi öne koyan müfredatı değiştirmek, özgür düşünceyi engellemek gençlerimizi karanlığa itmek demektir. Atatürk ve cumhuriyetle sorunları olanların hazırladığı bir kanundur. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, AKP'nin son yirmi iki yılda gücü yetip de değiştirmediği kanun, düzenlemediği yönetmelik, dokunmadığı kurum kalmadı. Siz bu kanun teklifinde gençlere her seçim öncesi verdiğiniz sözleri nasıl tutacaksınız, önce bunu anlatın; eğitimde şiddeti nasıl durduracaksınız, bunu konuşalım; yetişmiş insan gücünün yurt dışına kaçmasına nasıl engel olacaksınız, bundan bahsedin; öğretmenliğin onurunu nasıl kurtarırız, öğretmenlerimize nasıl insanca bir yaşam şansı sağlarız, bunları konuşalım. Peki, ne yapıyorsunuz? Millî Eğitim Bakanlığını tarikatlarla nasıl doldururuz, torpili ve adam kayırmayı nasıl resmîleştiririz burada ona anlatıyorsunuz. Yazıklar olsun size!
Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifine “evet” oyu için el kaldıracak arkadaşlara buradan soruyorum: Açlık sınırının altında maaş alan öğretmenlerimizin, “Mülakat kalkacak.” diye söz verip tutmadığınız yeni mezun öğretmenlerimizin, ücretli öğretmen sistemine mahkûm ettiğiniz gençlerimizin, siyasi sebeplerle görevine son vereceğiniz eğitimcilerimizin, aile birliğini bile sağlayamadığınız yeni evli öğretmenlerimizin, 40 maddelik kanun teklifinde adını geçirmediğiniz engelli öğretmenlerimizin sorunlarını nasıl çözeceksiniz ve bunların yüzüne nasıl bakacaksınız? Sizi eğiten öğretmenlerimizin yüzüne nasıl bakacaksınız? En önemlisi de Türkiye'yi uçuruma sürüklediğiniz için yarın kendi çocuklarınız ve torunlarınıza bu kanun teklifine nasıl “evet” dedik diyeceksiniz ve anlatacaksınız? Buradan tüm Türkiye'ye sesleniyorum: Bu sefer artık “Kandırıldık.” deseler de inanmayın. Kirli ellerinizi öğretmenlerimizin, eğitim sistemimizin üzerinden çekin.
Şimdi soruyorum: Bakın arkadaşlar, 2002'den bu yana eğitim fakültelerini her yere açan kim? Siz. Hocaları atayan kim? Sınavları hazırlayan kim? Siz. Mülakatı yapan yine siz. E, çıkıp “Öğretmenler iyi yetişmiyor, yetiştirilmiyor.” diyen yine siz. Peki, bu kanunla ne yapacaksınız? Dersleri ve sınavı yapacakları yine siz belirleyeceksiniz. Bu mülakatla gençleri eleme işini yine siz yapacaksınız. Peki, burada başarı bekleyen kim? Yine siz. Biz başarı beklemiyoruz. Vatandaşın, milletin aklıyla dalga geçmeyi bırakın. Amacınızı açıkça söyleyin. Sizin derdiniz kendi ideolojinize uygun olmayan Kemalistleri, muhalifleri, sizden olmayanları öğretmen yapmamak üzerine kurulu bir kanun teklifi getirdiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KARAOBA (Devamla) – Bir dakika, daha…
BAŞKAN – Buyurun, bir dakika daha söz veriyorum.
ALİ KARAOBA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ne yazıktır ki maç seyrederken burada “evet” oyu kullanmak için koştura koştura içeri gelenler ile on adım ileride bekleyen, “Bu kanun çıkmasın.” diye mücadele eden öğretmenlerin savaşında maç seyredenlerin kazandığı bu düzeni ilk genel seçimi kazandığımızda mutlaka değiştireceğiz; bu ülkeyi laik, demokratik, özgür bir eğitim sistemine mutlaka kavuşturacağız. (CHP sıralarından alkışlar)
Son olarak da Ali İsmail Korkmaz’ı rahmetle, minnetle anıyorum.
Tüm devrim şehitlerini saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karaoba.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 4’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasının (a) bendinde yer alan “belirlenmesi” ibaresinin “tespit edilmesi” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yüksel Selçuk Türkoğlu Hüsmen Kırkpınar Şenol Sunat
Bursa İzmir Manisa
Yasin Öztürk Mehmet Satuk Buğra Kavuncu
Denizli İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET EMİN ÖZ (Erzurum) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Yasin Öztürk. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 4’üncü maddesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ne yazık ki eğitim sistemimiz her geçen gün kötüye gidiyor. Eğitim sistemimizde bu kötüye gidiş siyasi müdahalelerle daha da derinleşiyor. Öğretmenlerimizin sorunları neredeyse bir dağ misali büyümüş durumda. Birçok öğretmen geçim sıkıntısı yaşıyor. Ücretler öğretmenlerin ihtiyacını karşılamaktan çok uzak ve bu da öğretmenlerin motivasyonunu olumsuz etkiliyor. Ayrıca öğretmenler üzerindeki bürokratik baskılar ve sürekli değişen eğitim politikaları işlerini yapmalarını zorlaştırıyor.
Öncelikle öğretmenlerimiz aslında yıllardır bir meslek kanunu istiyordu. Eğitim sistemimizin bel kemiği olan öğretmenlerimizin mesleklerini doğrudan etkileyebilecek bir yasanın hazırlık aşamasında dışlanmaları, demokrasinin ve katılımcılığın temel ilkelerine aykırıdır. Bu yasa teklifinin hazırlanma sürecinde öğretmenlerimizin ve eğitim sendikalarının görüşlerinin alınmaması büyük bir eksikliktir. Öğretmenlerimizin bu süreçte tecrübelerini, önerilerini ve eleştirilerini göz ardı etmişsiniz. Hâliyle beklentilerinde hayal kırıklığına uğramışlar, dağ fare doğurmuştur.
Bir diğer önemli sorun da müfredatın ideolojik olarak şekillendirilmesidir. Günümüz müfredatı öğrencilere eleştirisel düşünce becerilerini kazandırmaktan uzak, ezberci bir anlayış üzerine kuruludur. Öğrenciler bilgiye dayalı düşünce yerine sınavlarla yüksek not alma odaklı bir eğitim alıyorlar. Bu durum, öğrencilerin analitik düşünme yeteneklerini köreltiyor ve onları pasif bir bireyler hâline getiriyor. Eğitim sistemlerimizin öğrencileri geleceğe hazırlamak yerine, onları mevcut sisteme adapte etmeye çalışan bir yapıda olması büyük bir sorun teşkil ediyor. AK PARTİ’si Hükûmeti müfredatı kendi politik görüşlerine göre düzenlemekte ve Atatürk'ün izlerini müfredattan silmeye çalışmaktadır. Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olarak tarihî ve kültürel önemi büyüktür. Ancak günümüz müfredatında Atatürk'ün rolü ve değeri giderek azaltılmakta ve genç nesillere Atatürk'ün değerleri yeterince anlatılmamaktadır. Eğitim sistemini kendi ideolojik yapınıza uydurmak için yaptığınız siyasi müdahaleler kötüye gidişi hızlandırmaktadır. Eğitim politikaları, liyakat esasına göre değil siyasi çıkarlar doğrultusunda şekillendirilmektedir. Eğitimdeki bu politizasyon, sistemin işleyişini bozmakta ve öğrencilerin geleceğini olumsuz etkilemektedir. Eğitimde liyakat ve bilimsel düşünce esas alınmalı, siyasi çıkarlar bir kenara bırakılmalıdır.
Eğitim sistemimizdeki bir diğer önemli sorun da okullar arasındaki eşitsizliklerdir. Özellikle kırsal bölgedeki okullar kent merkezlerindeki okullara göre çok daha kötü şartlarda eğitim vermektedir. Fiziki koşullar, öğretmen yetersizliği ve kaynak eksikliği kırsal bölgedeki okullardaki eğitimin kalitesini düşürmektedir. Bu durum, eğitimde fırsat eşitliğini zedelemekte ve sosyoekonomik uçurumları derinleştirmektedir. Çözüm önerilerimize gelince, eğitimin niteliğini, kalitesini ve gücünü doğrudan etkileyen en önemli faktörlerden biri şüphesiz ki öğretmenlerdir çünkü öğretmenler, eğitim sistemi içinde stratejileri uygulayan, uygulama sonuçlarını gözlemleyen ve aksayan yönlerin tespitini yapma imkânına sahip olan temel unsurlardır. Diğer bir ifadeyle öğretmenler, bir ülkede belirlenen eğitim politikalarını uygulayan ve anlamlı kılan temel taşlardır. Öncelikle, öğretmenlerimizin ekonomik ve sosyal koşulları iyileştirilmelidir. Öğretmenlerimize hak ettikleri saygı ve değeri vermek onların mesleki motivasyonunu artıracaktır. Bunun yanı sıra, müfredatın çağdaş, eleştirel düşünceyi teşvik eden ve bilimsel temellere dayanan bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir. Atatürk'ün mirası ve değerleri genç nesillere doğru bir şekilde aktarılmalı ve ulusal kimlik bilinci güçlendirilmelidir. Eğitimde fırsat eşitliği sağlanmalı, kırsal ve kentsel bölgedeki okullar arasındaki farklar giderilmelidir. Ayrıca, eğitim politikaları liyakat esasına göre belirlenmeli ve siyasi müdahalelerden uzak olmalıdır. Eğitim sistemi, toplumun tüm kesimlerine eşit ve kaliteli bir eğitim imkânı sunmalıdır. Mevcut eğitim sistemimizin durumuna “iyi” demeyi ben de isterdim ancak bu mümkün değil; eğitim sistemimizin mevcut durumuna bakıyorum da bozmadığınız hiçbir şey kalmamış, neresinden tutarsak tutalım elimizde kalıyor; gerçekten çok yazık!
Sonuç olarak, öğretmenlerimizin sorunları, müfredatın yetersizliği ve siyasi müdahaleler eğitim kalitesini daha da düşürüyor, öğrencilerimizin ve ülkenin geleceğini tehlikeye atıyor. Bu sorunların çözümü için hep birlikte çalışmalı ve eğitim sistemimizi daha iyi bir geleceğe taşımak için gerekli adımları atmalıyız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) – Unutulmamalıdır ki Türkiye'deki bütün sorunların temelinde eğitimdeki sorun vardır. Eğitimdeki sorun çözüldüğü takdirde, ısrarlı ve sabırlı bir eğitim politikasıyla diğer tüm sorunlar çözülecektir. Bugünün çocukları yarının doktoru olacak sağlıkta; yarının hâkimi, savcısı olacak adalette; iktisatçısı, ekonomisti olacak ekonomide; siyasetçisi olacak, siyasetteki sorunları çözecektir. Başbuğ Atatürk'ün dediği gibi “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet henüz bir millet adını alma yeteneğini kazanamamıştır.” diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Kimse bir şey demiyor Başkanım.
BAŞKAN – Elektronik cihazla oylamaya geçiyoruz, Divanda ihtilaf vardır.
Ben de bir an önce gideyim istemez miyim, siz dışarı çıkıyorsunuz, ben çıkamıyorum.
İki dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir.
4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
İki dakikada bu kadar boşalabilir mi arkadaş? 170 kişi, bu vekillerin canı can değil mi ya!
Kabul etmeyenler…
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Ret, ret, ret…
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Ret Başkanım…
(DEM PARTİ, İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından “Ret, ret, ret” sesleri)
BAŞKAN – Divanda ihtilaf var, elektronik cihazla oylama yapacağız.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Başkanım, Divanda ihtilaf varsa karar yeter sayısı aramanızı istirham ediyorum.
BAŞKAN – Maddeyi tekrar oylarınıza sunuyorum.
Süreniz iki dakikadır.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Başkanım, bir milletvekilinin bu şeyi çekmesi doğru bir şey değil. Burası bir şey değil, yukarıdan çekiyorlar. Doğru bir şey değil. Buradakiler milletvekili. Bunu doğru bulmuyorum. İtirazınızı yapın ama niye çekiyorsunuz? Bu doğru bir usul değil. Doğru bir usul değil.
PERİHAN KOCA (Mersin) – Niye çekiyorum? Meclisin önünde direnen öğretmenlerden utanırsınız diye.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Doğru değil, doğru değil! Çekin! Böyle bir usul yok yani.
PERİHAN KOCA (Mersin) – İnsan biraz şu Meclisin önünde direnen öğretmenlerden utanır! Utanır!
TUBA KÖKSAL (Kahramanmaraş) – Sus!
BAŞKAN – Sayın Grup Başkan Vekili, lütfen bu konudaki uyarıları dikkate alın.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Çekebilir arkadaşlar, ya sorun yok, problem değil.
(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN – 4’üncü madde kabul edilmiştir.
5’inci madde üzerinde 5 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Salihe Aydeniz Perihan Koca Özgül Saki
Mardin Mersin İstanbul
Zülküf Uçar Ceylan Akça Cupolo Beritan Güneş Altın
Van Diyarbakır Mardin
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET EMİN ÖZ (Erzurum) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Özgül Saki.
Sayın Saki, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) – Merhaba.
Bir meslek kanunu teklifi görüşüyoruz ama bunun meslek kanunu olmadığını aslında biliyoruz. Bu, bir mesleğin itibarsızlaştırılmasına, bir mesleğin değersizleştirilmesine somut noktayı koyan bir kanun teklifi. Uzun yıllardır birlikte mücadele ettiğim, sendikal faaliyette yoldaşlık yaptığım, şimdi parkta bu meslek kanununa itirazlarını günlerdir haykıran EĞİTİM SEN’li arkadaşlarım, EĞİTİM-İŞ’li arkadaşlarım için de ben buradayım aynı zamanda çünkü AKP iktidarının adım adım eğitim politikalarını ne hâle getirdiğini bilen, yıllardır devlet okullarında bizzat öğretmenlik yapan bir kişi olarak da aynı zamanda burada konuşuyorum.
Tam 9 kez Bakan değiştirdiniz. 9 kez Bakan değiştirdiniz çünkü aslında “yerli, millî” diye ifade ettiğiniz, kendinize kulluk edecek yeni bir nesil, kendinize kulluk edecek bir öğretmenlik mesleği istediğiniz için bunu yapıyorsunuz. 17 kez müfredat sistemini değiştirdiniz. En son getirdiğiniz, "Türkiye Yüzyılı" dediğiniz, kendi siyaset belgeniz olan belgeyi müfredat diye bize yutturmaya çalışıyorsunuz. Biz bunların farkındayız, siz de farkındasınız, bütün pişkinliğinizle aslında bütün toplantılarda bunu da gösteriyorsunuz. Bakın, parkta nöbet tutan öğretmenler hem kendi çalışma koşullarının iyileştirilmesine ilişkin sözlerini ifade ederken hem de ÇEDES’le ne yapmaya çalıştığınızın farkındalar. ÇEDES Projesi’yle Yusuf Tekin “Tabii ki tarikat ve cemaatlerle ortak iş yapacağız.” diyerek, “Onlara STK diyorum ben.” diyerek dinî referanslarla eğitimi yeniden inşa etmenin projesidir ÇEDES. O öğretmenler buna itiraz ettikleri için, etkinlik adı altında öğrencileri camiye götürmek istemedikleri için, etkinlik adı altında öğrencileri daha anaokulu seviyesinde dinsel hurafelerle doldurmanıza engel olmak için direniyorlar. Aynı zamanda çocuk emeğini sömürmek için şirketlere çocuk emeğini MESEM’lerle peşkeş çekiyorsunuz.
Biraz önce örnekler verildi -sürem az- MESEM’de çocuklar aç, haftanın dört günü çalıştırılıyorlar ve patronlara hiçbir sorumluluk verilmiyor. Bu çocuklar ücretsiz çalıştırılıyordu, yine o önlerine polis barikatı koyduğunuz öğretmenlerin mücadelesiyle hiç olmazsa asgari ücretin üçte 1’i ücret verilmeye başlandı ama bunun da şöyle bir kötü etkisi var: Çocuk işçiliğini siz meşrulaştırıyorsunuz.
Yusuf Tekin tesadüfen Bakan olmadı. Yusuf Tekin öğretmenlerin önüne barikatları kurdururken, şirketlere özel okul patronlarıyla açılıştan açılışa katılırken ve özel okul patronlarına, sahiplerine teşvik üstüne teşvik verirken özel okulda çalışan öğretmenlerin haklarının tek tek gasbedilmesinin de sorumlusu.
Taban maaşın ortadan kaldırılması… Taban maaş uygulamasının ortadan kaldırılmasının da sorumlusu Yusuf Tekin. Tesadüfen oraya gelmedi Yusuf Tekin. Şimdi, bize öğretmenlik mesleği kanunu diye yutturmaya çalıştığınız bu kanunu teklif eden kişi özel sektörü ticari faaliyetlere başlayan diye tanıtan birisi yani eğitim alanını ticari faaliyet diye gören birisi, dolayısıyla Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi de tam buna göre hazırlanmış. Öğretmenlerin emeklerini sonuna kadar sömürme kanunu bu kanun teklifi. Yani gerçekten, utanmıyorsunuz “Öğretmenlerin itibarını yükseltmek için getirdik bu kanunu.” demeye. Bu kanun teklifinde disiplin maddeleri 4,5 sayfa tutuyor. Öğretmenlerin haklarıyla ilgili doğru düzgün bir cümle yokken disiplinle onları nasıl kendinize kulluk ettireceksiniz, uzun uzun onu düşünüp yapmışsınız ve gelmişsiniz, burada bize “Öğretmenliğin itibarını artıracağız.” diyorsunuz. Kendiniz de gülüyorsunuz bunu söylerken çünkü kendiniz de inanmıyorsunuz, biz bunun farkındayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
ÖZGÜL SAKİ (Devamla) – Şimdi, gelelim, Akademiye. Eğitim fakültelerinden öğretmenler mezun olur, onu istihdam etmekle yükümlüdür Bakanlık ama şimdi bu “Öğretmen adayı mezun olur.” diyorsunuz; sonra öğretmenlerin emeğini 14 bin lira vererek en az iki yıl tekrar sömürmek istiyorsunuz “öğretmen adayı” diyerek; sonra öğretmen yapılması için de 2 müfettişin dudağı arasına bırakıyorsunuz bunu; bunu kabul etmemiz mümkün değil.
Bir de ucube bir şey belirlemişsiniz, Akademinin efendim, İzleme ve Yönlendirme Kurulu var. Akademinin Başkanı Bakana bağlı, Bakan Cumhurbaşkanına bağlı; tek elden neyi izliyorsunuz, neyi yönlendiriyorsunuz? Hapishanelerdeki idari gözlem heyeti gibi öğretmenleri de böyle yapmak istiyorsunuz, ikisine de izin vermeyeceğiz, kimseye geçit vermeyeceğiz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Saki.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Karar yeter sayısı aramanızı talep ediyoruz Başkan.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunup karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık olduğundan elektronik cihazla oylama yapacağım.
Oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
X.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder’in, bir vekilin ya da bir grubun rızası ya da talebi olmadan telefonla görüntüsünün alınmasının doğru bir yaklaşım olmadığına ve buna bütün vekillerin azami özeni göstermesini rica ettiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN – Şimdi, sayın milletvekilleri, bu telefonla görüntü alma meselesine bir açıklık getirmek istiyorum. Meşru olan, monitörle içeriye verilen şu görüntülerdir. Her vekil kürsüdeki hatibi ya da Başkanlık Divanı konuşurken onu çekebilir, onun dışında bir sayın vekili ya da bir grubu onların rızası ya da talebi olmadan çekmek doğru bir yaklaşım değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Buna bütün vekillerin azami özen göstermesini rica ediyorum.
Teşekkür ederim.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.41
ON İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Elvan IŞIK GEZMİŞ (Giresun), Rümeysa KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin On İkinci Oturumunu açıyorum.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143) (Devam)
BAŞKAN – 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
5’inci madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 143 sıra sayılı Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 5’inci maddesinin (1)’inci fıkrasının (a) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini (1)’inci fıkrasına aşağıdaki bentlerinin eklenmesini; (2)’nci fıkrasında bulunan “sınavlarda” ibaresinden sonra gelmek üzere “isteğe bağlı” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“Öğrencilerini; Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirir.
Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek;”
“h) İnsan ve yurttaş haklarından eksiksiz yararlanırlar.
ı) Yaşamlarını refah içinde sürdürebilecek ücret talep etme hakkına sahiptirler.
i) Meslekleriyle ilgili dernek, vakıf, sendika kurabilirler, okul binalarında örgütleriyle ilgili faaliyetleri duyurabilirler.
j) Sınıfta görevlerini yaparken özerktirler ve kendisinden izin alınmadan öğrencileri dışında kimse sınıfına giremez.
k) Mesleklerinde ilerleme hakkına sahiptirler.
l) Mesleki gelişimlerini destekleyen eğitimlere katılırlar.
m) Yöneticilerin, kendilerini ilgilendiren her kararına katılma hakkına sahiptirler.
n) Devlet okullarında veya özel okullarda çalışsın sağlık haklarından eksiksiz yararlanır.
o) Doğrudan görevleriyle ilgili olmamak kaydıyla düşüncelerini yazılı ve görsel araçlarla ifade edebilir.
ö) Eğitim-öğretim ortamına yakışmayan durumlarda okul yönetimlerine yazılı ve sözlü itiraz edebilirler.
p) Kendilerine yönelik soruşturmalarda avukat çağırma, dosyayı önceden inceleme, disiplin kuruluna danışma gibi savunma haklarını eksiksiz kullanırlar.
r) İnanç ve felsefi düşüncelerinde özgürdürler.
s) Bu haklar ancak kanunla sınırlanabilir.”
Suat Özçağdaş Hikmet Yalım Halıcı Nurten Yontar
İstanbul Isparta Tekirdağ
Sibel Suiçmez Kadim Durmaz Fethi Açıkel
Trabzon Tokat İstanbul
Mustafa Adıgüzel İsmet Güneşhan Elvan Işık Gezmiş
Ordu Çanakkale Giresun
Mahmut Tanal Veli Ağbaba
Şanlıurfa Malatya
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET EMİN ÖZ (Erzurum) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Malatya Milletvekili Sayın Veli Ağbaba.
Buyurun Sayın Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, günlerdir meslekleri için mücadele veren, sesini duyurmaya çalışan her birisi cumhuriyet neferi öğretmenlerimizin yanında olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu 5’inci madde öğretmenlerin görev tanımını değiştiriyor. 1739 sayılı Kanun’da var olan Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Atatürk milliyetçiğine bağlı öğrenci yetiştirme hedefini kaldırıyorsunuz. Aslında, en başından beri, iktidara geldiğinizde bunu biraz gizlemiştiniz, “Gömlek değiştirdik.” demiştiniz ama gerçek yüzünüz de ortaya çıkıyor bu maddeyle. İçinde “Atatürk” geçen her şeyden nem kapıyorsunuz; ürküyorsunuz, korkuyorsunuz Atatürk’ten; bu kadar korkmamanızı dilerim.
Atatürk'ün Millî Eğitim Bakanlarına bir bakın, bir de sizin atamış oldunuz Bakanlara bakın. Cumhuriyetin yetiştirdiği millî değerlere sahip olan, tek hedefi muasır medeniyetler seviyesine ulaştırmak olan Bakanlara bir bakın değerli arkadaşlar. Bir tarafta Hüseyin Vasıf Çınar, Şükrü Saracoğlu, Reşit Galip, Mustafa Necati gibi Bakanlar var; diğer tarafta, cumhuriyetle sorunu olan, tarikatlara kucak açan, karma eğitimi tartışmaya açan, “Tarikat, tarikat.” diyen Bakanlarınız var. Bir tarafta dünya klasiklerini dilimize kazandıran, çevirilerini yaptıran Hasan Âli Yücel gibi Bakanımız varken, bir tarafta tarikatlara yakın, vakıflarla protokol imzalayan, kamu taşınmazlarını babaların malları gibi vakıflara veren Bakanlarınız var. Bir tarafta dönemin çok ilerisinde eğitim anlayışına sahip olan, köy enstitülerini kuran İsmail Hakkı Tonguç gibi efsaneleri varken bir tarafta istismarcı Millî Eğitim müdürünü ödüllendirerek Şanlıurfa'ya İl Millî Eğitim Müdürü atayan Bakanlarınız var. Bir tarafta Atatürk'ün, cumhuriyetin yetiştirdiği Aziz Sancar gibi Nobel Ödülü alan hocalar; Orhan Kemal, Yaşar Kemal gibi halkçı, aydın yazarlar var; bir tarafta da maalesef, Millî Eğitim Bakanlığında tarikat ve cemaat uzantılı hocalar var. Bir tarafta Atatürk'ün kurduğu kurumlarda eğitim almış, cebir konusunda uzmanlığını Arf Teoremi’yle kanıtlayan Cahit Arf gibi hocalar var; bir tarafta ise papaz eriğini imam eriğine çevirme projeleri yapan hocalarınız var. Bir tarafta 1948'de harika çocuk yasasıyla Suna Kan, İdil Biret gibi yetenekli çocuklar için kanun çıkaranlar var; bir tarafta ise 2018'de rektör olması için özel kanun çıkarılan bir Millî Eğitim Bakanınız, Yusuf Tekin’iniz var.
Değerli arkadaşlar, insanlar, dünya yapay zekâyla uğraşırken siz “Papaz eriği imam eriğine nasıl döner?” diye onunla uğraşıyorsunuz, insanlar uzayla uğraşırken sahte hocalarınızın kerametleriyle uğraşıyorsunuz, insanlar teknolojiyle uğraşırken siz tarikatlarla protokol imzalıyorsunuz. Osmanlı neden yıkıldı, bilir misiniz değerli arkadaşlar? Bilimden uzaklaştığı için. Matbaa iki yüz yıl geriden getirildi, biz bu geç gelişmişliğin yüz yıl açığını Atatürk'ün devrimleri sayesinde kapattık fakat diğer yüz yıllık gecikme hâlen daha kapanmış değil. Atatürk'ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” diye bir anlayışı var ama siz bu anlayışı ortadan kaldırmak istiyorsunuz, siz hurafelere dayandırmaya çalışıyorsunuz, siz sahte, dine zarar veren hoca eliyle eğitimi teslim almaya çalışıyorsunuz. Bizim tek kurtuluşumuz, tek rehberimiz bilimdir, akıldır. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bu nedenle, Atatürk ilke ve inkılapları yok; laik, demokratik devlet ilkelerine göre yetiştirme yok. Peki, ne var? “Hayâsızlık” “müstehcenlik” gibi subjektif kavramlarla öğretmenleri terbiye etmeye çalışan bir anlayış var. “Ahlaki değerler” deniliyor. Ahlaki değerler nedir değerli arkadaşlar? Eğer buradaki kıstas sizin yaşantınıza göre ise, hele hele bu sahte, sahtekâr hocalarınızın yaşantısına göre ise veleddalin amin demek lazım ve bu nesli maalesef bitirirsiniz.
Değerli arkadaşlar, bu ülkede kızlı erkekli folklor oynadı diye cezalandırılan, halayların yasaklandığı dönemde müdürler var ve maalesef bu müdürler terfi ettirildi. Türk Anadolu kültüründe, folklorunda kızlı erkekli oyun yok mu, halay yok mu, horon yok mu?
Uyuşturucu artık okulları teslim almış durumda ama maalesef uyuşturucuyu önlemek yerine ahlak bekçiliğine indirgenen bir anlayışla karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlar, siz Atatürk’ün adını müfredattan kaldırsanız ne olur, kaldırmasanız ne olur! Siz millî bayramları kutlamayı yasakladınız, andı yasakladınız; şu anda en coşkulu bayramlar olarak kutlanmaya devam ediyor yani silemezsiniz.
Bir de sizin hocalarınıza bakalım değerli arkadaşlar; bir de maalesef sizin döneminizde yetişmiş, bizim YouTube’da videolarını izlerken utandığımız hocalara bakalım neler söylüyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Devamla) – Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
VELİ AĞBABA (Devamla) – Bakın, ne diyor sizin hocalarınız ve öğrencileri teslim ettiğiniz hocalar ne diyor? “Cennetten huri denize tükürse o tuzlu deniz bal tadında tatlı olur. Huri başındaki yazmayı sallasa herkes keyfinden bayılır.” “Suriye’de bebekler ölüyor. Bırakın, ölsünler, ne güzel işte, cennete gidiyorlar…”
EYYÜP KADİR İNAN (İzmir) – Bunların hepsi senin kendi iddian.
VELİ AĞBABA (Devamla) – “…büyüyünce belki gâvur olacaklar, ateist olacaklar.” “Barbie bebekler insanı tahrik eder ve bu oyuncaklar doğru değildir.” “Satranç mekruhtur, haramdır, Allah’ın istemediği bir şeydir.” “İmam Şafii, İmam-ı Azam’a edebinden, hürmeten dört yıl boyunca annesinin karnında kalmış.” diyor.
Değerli arkadaşlar, bunlar sizin besleyip büyüttüğünüz hocalar.
EYYÜP KADİR İNAN (İzmir) – Onlar senin iddian, senin!
VELİ AĞBABA (Devamla) – Bakın, her gün devletten maaş verdiğiniz, koruma verdiğiniz adamlar; bunlar sizin yetiştirmeleriniz, sizin önünü açtığınız maalesef din düşmanı adamlar bunlar. Yoksa bunlara koruma veren siz, bunlara maaş veren siz ve çocuklarımızın…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EYYÜP KADİR İNAN (İzmir) – Bunlar tamamen sizin iddianız.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Gerçekler acıdır maalesef, gerçekler. Gerçekler bunlar arkadaşlar, gerçekler. Maalesef Türkiye bu hâle geldi.
VELİ AĞBABA (Devamla) – Sayın Başkanım, bitireyim.
BAŞKAN – Sayın Ağbaba, selamlama için açıyorum mikrofonunuzu.
Buyurun.
VELİ AĞBABA (Devamla) – Maalesef bu adamları yetiştiren sizsiniz ve körpe çocuklarımızı bu sapıklara teslim eden de sizsiniz.
Değerli arkadaşlar, bakın, burada, bu yasayla beraber birkaç şey yapılmak isteniyor. “Mülakat kaldırılacak.” dediniz, söz verdiniz ama bir siyasi sahtekârlıkla, üçkâğıtçılıkla akademiyi getiriyorsunuz, maalesef mülakatı katmerliyorsunuz. Ve bu Akademiyle beraber yine bir sahtekârlık var: 1 milyonun üzerindeki atanamayan öğretmeni yok ederek yeni Akademiyle bir yol izliyorsunuz, bir üçkâğıt yapıyorsunuz ve maalesef öğretmenlik okulu mezunlarının da öğretmen olma hakkını elinden alıyorsunuz. Bu bir üçkâğıtçılık, bu bir sahtekârlıktır. Seçimde ne söz verdiyseniz tersini yapmaya devam ediyorsunuz. Ama bu mücadele, öğretmelerin mücadelesi sürecek ve inşallah, Atatürk'ün yolunda, Atatürk'ün izinde yeni kanunları çıkaracağız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/2239) esas numaralı Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 5’inci maddesinin (2)’nci fıkrasında bulunan “merkezî veya mahallî yapılan sınavlarda görev almak” ibaresinin teklif metninden çıkarılmasını, aynı fıkrada yer alan “tören ve toplantılara” ifadesinin “eğitime yönelik tören ve toplantılar” olarak değiştirilmesini ve aynı maddenin (4)’üncü fıkrasından sonra gelmek üzere “Aile yardımı, uzman öğretmenlik, başöğretmenlik gibi ek ödemeleri emekliliğe esas prim hesaplamalarında kullanılır.” fıkrasının eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Bülent Kaya Necmettin Çalışkan Mesut Doğan
İstanbul Hatay Ankara
Mehmet Karaman Mustafa Kaya Şerafettin Kılıç
Samsun İstanbul Antalya
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET EMİN ÖZ (Erzurum) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Antalya Milletvekili Sayın Şerafettin Kılıç.
Buyurun Sayın Kılıç. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ŞERAFETTİN KILIÇ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Görüşülmekte olan Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 5’inci maddesi üzerinde grubumuz adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, daha önce defalarca hakkında yasa değişikliği yapılan, ancak sorunların çözülemediği, sorunları çözmek bir tarafa yeni sorunların ortaya çıktığı öğretmenlik mesleği hakkında bugün yeni bir teklifin görüşmelerini yapıyoruz. Sorunların neden çözülemediği sorusu cevaplandırılmalı ki yapılan düzenlemeler kalıcı çözümler sağlayabilsin ancak bu kaygıyla hareket edilmediğini görüyoruz.
Bugün, öğretmenlerimiz, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı emanet ettiğimiz eğitimciler olarak değil de âdeta birer yük olarak görülüyor. Önceki Millî Eğitim Bakanı “Eğitimdeki en büyük yük öğretmen maaşlarıdır.” derken yeni Bakan ise “Dünyanın hiçbir tarafında bu kadar büyük bir öğretmen kitlesi kamu tarafından fonlandırılmıyor.” diyerek bunu âdeta itiraf etmiştir. Eğitime ve öğretmene bu bakışın değişmemiş olduğunun en bariz kanıtı, üzerinde konuştuğumuz bu kanun teklifidir. Okullarımızda öğretmen açığı varken görevlerine atanmayı bekleyen, sayıları 1 milyona yakın öğretmen adayının oluşturduğu baskının nasıl yumuşatılacağına kafa yorulmuş olmalı ki “Akademi” denilen bir uygulamadan bahsediliyor. Böylece, atama bekleyen öğretmen adayları biraz daha oyalanacak, en verimli yıllarını KPSS’ye hazırlanarak heba etmesi yetmezmiş gibi bir de “Akademi” adı altında yıllarını verecek. Yeni Akademi kurulmasıyla hazineye ek yük bindirileceği gibi öğretmen adaylarının eğitim fakülteleri ve önceki süreçlerde aldığı eğitimler hiçe sayılmakta, âdeta diplomaları ellerinden alınmaktadır. Bu kanun teklifi, Anayasa’yla güvence altına alınmış olan temel haklara aykırılık içermektedir. Yanlış hesap Bağdat'tan döner misali bu yasa teklifinin Anayasa Mahkemesinden döneceği anlaşılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, her ne kadar teklifin 5’inci maddesi “Öğretmenlerin hak, ödev ve sorumlulukları” başlıklı bir madde olsa da maddeyi oluşturan 4 fıkra, 9 bentten sadece biri hak, geri kalanlarının tamamı ise ödev ve sorumlulukları ifade etmektedir. Özellikle, (1)’inci fıkranın (b) bendinde ifade edilen, öğrencilerin bedensel, zihinsel, duygusal ve benzeri gelişimi için çaba gösterir. Sorumluluklarını yerine getiren öğretmenin aynı hususlarda desteğe de ihtiyaç duyabileceği gerçeği göz ardı edilmemelidir. Öğretmene sadece öğrencilere bilgi aktarımı yapacak bir çalışan gözüyle bakılmamalı, hakları daha detaylı ele alınarak net olarak ifade edilmelidir.
Ayrıca, kanun teklifinin 5’inci maddesiyle merkezî ve mahallî sınavlarda görev almanın zorunlu kılınması, öğretmenler adına kabul edilemez. Tören ve toplantılara katılma zorunluluğu ifade edilirken eğitime yönelik tören ve toplantı şeklinde belirtilmesi gerekmektedir.
Bir meslek kanununun o mesleğin tüm yönlerini içermesi gerektiğinden hareketle özellikle tüm meslek çalışanlarının haklarını da içermelidir. Baktığınızda özel okullarda çalışan çoğu öğretmen düşük ücret karşılığında ve özlük haklarından yoksun bir şekilde çalışmak zorunda bırakılmaktadır. Bununla birlikte devlet okullarında ders veren ücretli öğretmenler, asgari ücretin bile altında bir ücret karşılığında ve herhangi bir özlük hakları olmadan çalıştırılıyorlar. Özel veya devlet fark etmeksizin Millî Eğitim müfredatına bağlı kalarak eğitim veren bütün öğretmenlerin haklarının gözetildiği kapsayıcı bir kanuna ihtiyaç duyulduğu ortadadır.
Yapılacak kanunda öğretmenlerin kişisel gelişimleri ve mesleki becerilerini artırmaları amacıyla lisansüstü eğitime teşvik edilebilmeleri için ders saatlerinin düzenlenmesi, öğrencinin üstün yararının göz ardı edilmeyecek şekilde teşvik edici özlük haklarının tanımlanması gibi düzenlemelere yer verilmelidir. Öğretmenlerin özlük haklarının iyileştirilmesi adına ek ders ücretleri, görev ve yol harcırahları ve benzeri düzenlemelere yer verilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
ŞERAFETTİN KILIÇ (Devamla) – Aile yardımı, çocuk yardımı, uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik tazminatlarının emekliliğe yansıtılabilmesi adına düzenleme yapılmalı ve emekli öğretmenlere insanca yaşayabilecekleri bir imkân sunulmalıdır.
Elverişsiz bölgelerde görev yapan öğretmenlere zorunlu hizmet tazminatı ödenmesine dair hükümler bulunmalı, bu sayede öğretmenlerin bölgelerdeki mağduriyetleri azaltılmalı ve bu görevler cazip hâle getirilmelidir.
Özel eğitim öğretmenleri başta olmak üzere, öğretmenlerin mesleki riskleri, yıpranma payları düşünülerek çeşitli haklar tanımlanmasına yönelik düzenleme yapılmalıdır. Öğretmenlik mesleğini örseleyen ücretli öğretmenlik ve benzeri uygulamalar kaldırılmalı veya yeniden düzenlenmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ŞERAFETTİN KILIÇ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.
ŞERAFETTİN KILIÇ (Devamla) – Bu kapsamda düzenlenecek yeni bir meslek kanununa gereken bütün desteği vereceğimizi, mesleği yıpratan ve yeni sorunlara sebep olacak bütün tekliflere ise sonuna kadar karşı olacağımızı buradan ifade ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 5’inci maddesinin (2)’nci fıkrasında yer alan “merkezî ve mahallî yapılan sınavlarda görev almak” ibaresinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Yüksel Selçuk Türkoğlu Hüsmen Kırkpınar Mehmet Mustafa Gürban
Bursa İzmir Gaziantep
Şenol Sunat Yasin Öztürk Mehmet Satuk Buğra Kavuncu
Manisa Denizli İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET EMİN ÖZ (Erzurum) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Mustafa Gürban.
Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MEHMET MUSTAFA GÜRBAN (Gaziantep) – Sayın hazırun, görüşülmekte olan kanun teklifinin 5’inci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Teklifin bu maddesinde öğretmenlere eğitim dışında verilecek angarya işler düzenlenmektedir. Maddenin 2’nci fıkrasında öğretmenler sınavlarda görev almak gibi işlere mecbur edilmek istenmiştir. Maddede ifade edilen merkezî veya mahallî yapılan sınavlarda isteğe bağlı görev almanın öğretmenlerin doğal görev tanımı kapsamına alınmaya çalışılması adil bir yaklaşım değildir. Sınavlarda ihtiyacın karşılanması, ücretlere yapılacak artışla görev hâlinin cazip hâle getirilmesiyle sağlanmalıdır. Ayrıca, bu zorunluluk hâli Anayasa’nın 18'inci maddesinde düzenlenen zorla çalıştırma yasağına aykırıdır. Teklifte yer alan bu madde, Anayasa’nın “Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır.” hükmüne alenen aykırılık teşkil etmektedir. Madde metninin 4’üncü fıkrasında muğlaklık içeren, kanunun kapsamını genişletmeye yönelik verilen yetkiler öğretmene ilave iş yükü oluşturabilir.
Sayın milletvekilleri, mülakat konusunda eğitimin bütün paydaşlarını karşısına almış, Sayın Cumhurbaşkanımızın “Mülakat kaldırılacak.” sözünü yere düşürmüş, öğretmen adaylarımızı ve ailelerini huzursuz eden, yaptığı her açıklama ve davranışıyla güven vermeyen, dediğim dedik bir Bakanla karşı karşıyayız. Bakanın mülakat inadını çok iyi anlıyoruz. Kendisi müsteşarlık döneminde bir gece kararnamesiyle hemen hemen bütün milliyetçi, cumhuriyetçi okul yöneticilerini görevden almıştı; yerlerine malum sendika aracılığıyla görevlendirme yaptı, eğitimi siyasallaştırdı. Sayın Bakana göre mülakatlar mülakat gibi yapılacaktı. Mülakat konusunda haklı endişelerimiz var çünkü söylemlerle icraatlar uyuşmuyor. Sayın Bakan “Komisyon üyeleri içerisinde uzman ve başöğretmenler de bulunacak. Aday öğretmenler seçilen konuya dair bir ders saati anlatım yapacaklar.” demişti. Sayın Bakan her zaman olduğu gibi bizi şaşırtmadı, tabii ki dediği gibi yapılmıyor. Bakanın hâl ve hareketlerinden, tavırlarından edindiğim izlenim geçiştirmelik açıklamalar yaparak “Sonra unutulur.” diyerek “Ben yine bildiğimi yaparım.” şeklindedir.
Peki, mülakatlar nasıl yapılıyor? Komisyon üyelerinin birçoğu şube müdürü. Öğretmen adayları seçtikleri soruları cevaplıyor, sözlü sınavda komisyon üyeleri alanıyla ilgili olsun olmasın puanlama yapıyor. Gelelim, filmin esas döndüğü yere: Bakan Bey ve ekip arkadaşları, uzman oldukları alanda -kuvvetli iddialara göre- komisyon üyelerine artı 5 puan verebilmeleri için imtiyaz tanımış. Sayın Bakan, bu iddia doğru mu? Katıldığınız televizyon programında “Bugüne kadar bana bir tane bile isim gelmedi.” dediniz; size gelmesine gerek yok zaten çünkü Cihannüma Vakfı ne güne duruyor.
Bakın, buradan tekrar sesleniyoruz: Mülakatla adalet sağlanmaz, bugüne kadar şaibe karışmayan, hak yenmediğini düşündüğünüz hangi mülakat oldu? Mülakat kurumlarımızın üzerine karabasan gibi çökmüştür. Artı 5 puan verilme durumu çok büyük sıkıntılara yol açacaktır. Derhâl bu yanlıştan dönülmesi gerekmektedir. KPSS puanı neyse mülakat puanı da aynısı olmalıdır.
Sayın milletvekilleri, bir defa sistem en başından yanlıştır. “Mülakatı mülakat gibi yapacağız.” diyen kişi zaten torpilli. Rektörlüğe kişiye özel kanunla atanmış torpilli Yusuf Tekin, kendisine kıyak atama yapılan Yusuf Tekin. Umarım atamalarda öğretmenlerin hakkını, hukukunu gözetir. Öğretmen atama mülakatlarını çok yakından takip edeceğiz.
İYİ Parti olarak hiçbir haksızlığa, hukuksuzluğa izin vermeyeceğiz. Öğretmenlerimizin her daim yanındayız. Mustafa Kemal Atatürk'ün “En mühim ve feyizli vazifelerimiz millî eğitim işleridir. Millî eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lazımdır. Bir milletin hakiki kurtuluşu ancak bu suretle olur.” sözünü Sayın Bakana hatırlatmak isterim.
Sözlerime son vermeden önce satranç tarihinin en iyisi olarak anılan Norveçli rakibini kırk bir saniyede mat eden 13 yaşındaki Yağız Kağan Erdoğmuş'u canıgönülden tebrik ediyorum. Sayın Yusuf Tekin’in Yağız Kağan’la tanışıp feyzalmasını tavsiye ve temenni ediyorum.
Yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinin (1)’inci fıkrasının (a) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“a) Öğrencilerini; Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk Milletinin millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış hâline getirmiş erdemli insanlar olarak yetiştirir.”
Erkan Akçay Abdulhamit Gül Murat Alparslan
Manisa Gaziantep Ankara
Osman Sağlam Seda Sarıbaş Şengül Karslı
Karaman Aydın İstanbul
Abdürrahim Dusak
Şanlıurfa
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET EMİN ÖZ (Erzurum) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle, Türk Millî Eğitimin genel amacı doğrultusunda madde metninin ayrıntılı olarak düzenlenmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.
Sayın Grup Başkan Vekillerini arkaya davet ediyorum.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.31
ON ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 01.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa Bilici (İzmir), Rümeysa KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin On Üçüncü Oturumunu açıyorum.
143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
6’ncı madde üzerinde 1 önerge vardır, önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 143 sıra sayılı Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 6’ncı maddesinin başlığının “Okul yöneticilerinin ödev ve sorumlulukları” şeklinde değiştirilmesini, (1)’inci fıkrasının (a) bendinde geçen “doğrultusunda” ibaresinden sonra gelmek üzere “, Atatürk ilke ve inkılaplarına, Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı ve” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Suat Özçağdaş Hikmet Yalım Halıcı Nurten Yontar
İstanbul Isparta Tekirdağ
Sibel Suiçmez Kadim Durmaz Fethi Açıkel
Trabzon Tokat İstanbul
İsmet Güneşhan Mahmut Tanal Umut Akdoğan
Çanakkale Şanlıurfa Ankara
Mustafa Adıgüzel Ali Öztunç
Ordu Kahramanmaraş
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET EMİN ÖZ (Erzurum) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Ali Öztunç.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır Sayın Öztunç.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı döneminde maalesef eğitim yazboz tahtasına döndü, yirmi iki yılda toplam 9 Bakan değişti; tabiri caizse çorap değişir gibi Millî Eğitim Bakanı değişiyor. Bakın, size bir kronoloji vereyim: Erkan Mumcu ilk göreve geldi, göreve geldiği anda 1.300 üst düzey yöneticinin görevini değiştirdi, görevden aldı. Sonra Hüseyin Çelik geldi; Hüseyin Çelik 2005 yılında eğik el yazısı uygulamasını başlattı; eğik el yazı uygulaması. On iki yıl sonra İsmet Yılmaz geldi, on iki yıl sonra İsmet Yılmaz dedi ki: “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. Eğik el yazısı olmaz, dik el yazısı olacak.” İkisi de sizin Bakanınız; iki Bakan, biri “eğik” diyor, biri “dik” diyor. Hani, Şabanoğlu Şaban filmi vardı ya rahmetli Kemal Sunal’ın; “Hızır idi, Yunus idi; Hızır idi, Yunus idi.” derdi ya; “Eğikti, dikti; eğikti, dikti.” İkisi de sizin Bakanınız. Sonra Nimet Çubukçu Bakan oldu, FATİH Projesi’ni başlattı, milyarlarca liraya tabletler alındı; arkasından Ziya Selçuk Bakan olunca “Tablet dağıtımı doğru değildi, yanlıştı.” dedi. Ömer Dinçer Bakan oldu, teşkilat yapısını yerle bir etti; Nabi Avcı Bakan oldu, dedi ki: “Yanlış yapmışlar, teşkilat yapısını düzelteceğiz.” Sizin döneminizde, OKS, çoklu SBS, SBS, TEOG, LGS şeklinde defalarca sınav sistemi değiştirildi; sonuç hep hüsran, alfabede neredeyse harf kalmadı. OKS kaldırılıp SBS’ye geçerken Bakan Hüseyin Çelik’ti. Hüseyin Çelik “Yeni model, yeni müfredatı pekiştirici özellikte.” diyor; sonra gelen Bakan Nimet Çubukçu SBS’yi kaldırırken “Aşırı stres ve kaygıdan uzaklaşmış bir sistem getiriyoruz.” diyor. İkisi de sizin Bakanınız. Sonra gelen Nabi Avcı da TEOG getiriyor ve “Artık uygulanacak yerleştirme mantığı sayesinde okullara alternatif olarak çıkan kurumlara ihtiyaç kalmayacak, dershanelere ihtiyaç kalmayacak.” diyor. Hemen arkasından İsmet Yılmaz geliyor, bir taksi durağında bir açıklama yapıyor, diyor ki: “TEOG’un kaldırılması Türkiye'nin önünü açtı.” yani bir önceki AK PARTİ'li Bakan Türkiye'nin önünü kapatmış. “Evlatlarımızı yarış atı konumundan çıkarttık.” diyor yani bir önceki AK PARTİ'li Bakan evlatlarımızı yarış atı konumuna getirmiş. “Etüt merkezleri ne kadar arttı, TEOG yüzünden oldu!” diyor. E, sizin Bakanınız yaptı, biz mi yaptık? O da AK PARTİ'liydi, sen de AK PARTİ'lisin.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, her bakan farklı bir şey söylüyor, hangisi doğru? Ben söyleyeyim: Hiçbiri doğru değil, söylediklerinin hiçbiri doğru değil çünkü amaçları eğitim değildi, amaçları başka bir şey. Tüm uygulamaları çelişkili; her gelen, “reform” adı altında başka uygulamalar getiriyor. Sonuçta PISA sınavlarında çocuklarımız 2002 yılının gerisine düşüyor.
Şimdi, bakın, Mahmut Özer okul öncesi öğrencilere ücretsiz yemek uygulaması başlattı; bu Bakan geldi -Yusuf Tekin- koltuğa oturur oturmaz bu uygulamayı kaldırdı. “Mülakat olmayacak.” dedi hem Cumhurbaşkanı hem eski bakan Mahmut Özer; bu Bakan “Mülakatı mülakat gibi yapacağız.” dedi, geçmiş mülakatların tamamını da sakat etti; zaten mülakat sakat da hepsini sakat etti.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Meclis Başkan Vekilimiz demin bir açıklamada bulundu, dedi ki: “Buraya Bakan gelemez ‘Bazı arkadaşlar niye Bakan yok?’ diyorlar, buraya Bakan gelemez.” Doğru söyledi, Bakan buraya gelemez; ya Meclis Başkanının daveti olacak ya sizin onayınız olacak ama burada biri olmalı. Kim biliyor musunuz? Millî Eğitim Komisyonu Başkanı olmalı burada, olmalı. Niye yok burada? Çünkü iki yıl önce şu an değiştirmek istediğiniz bu kanunu o getirmişti. İki yıl önce Bakandı, kanunu getirdi, “Güzel.” dedi, anlattı; şatafatlı şatafatlı sözlerle burada anlattılar. İki yıl sonra aynı Bakan, şimdi olmuş Komisyon Başkanı; onun getirdiğini burada değiştiriyorlar. Burada sizce bir çelişki yok mu? Hüseyin Çelik OKS’yi kaldırdı, SBS’yi getirdi; Nimet Çubukçu SBS’yi kaldırdı; Nabi Avcı TEOG’a geçti; İsmet Yılmaz TEOG’u kaldırıldı. Bir bakanınız kaldırıyor, bir bakanınız indiriyor; tuhaf bir uygulamanız var Millî Eğitimle ilgili.
Son söz deprem bölgesine ilişkin, deprem bölgesine ilişkin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın Öztunç.
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) – Depremde benim de şehrim Kahramanmaraş’ta insanlar yaşamını yitirdi. Öğrencilerin ya anası ya babası rahmetli oldu; o olmadıysa bile okulları yıkıldı, öğretmenleri öldü, bir şekilde başka şehirlere gitmek zorunda kaldılar. Çocuğun okulu yıkıldı, Kahramanmaraş Elbistan’tan gitti Kocaeli’ye, Kocaeli'de psikolojisi bozulmuş, canı sıkkın, ailesini kaybetmiş; LGS sınavına girerken o çocuğu Edirne'deki çocukla aynı statüde tuttunuz ve ek kontenjan vermediniz; bu, yanlış bir uygulama. Depremzede öğrencilere LGS sınavına ilişkin ek kontenjan verilmesi gerekiyor. Bu, adaletsiz bir tavır oldu. (CHP sıralarından alkışlar) O yüzden, sizden bu konuda duyarlı olmanızı talep ediyorum.
Sayın Başkanım, size de anlayışınız için çok teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
İyi geceler efendim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztunç.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.
Birleşime iki dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 01.10
ON DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 01.11
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa BİLİCİ (İzmir), Muhammed ADAK (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin On Dördüncü Oturumunu açıyorum.
143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yok.
Ertelenmiştir.
Gündemimizde başka bir iş bulunmadığından, alınan karar gereğince (8/35), (8/36), (8/37), (8/38), (8/39) ve (8/40) esas numaralı önergeler üzerinde açılması kabul edilen genel görüşmeyi yapmak ve kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 11 Temmuz 2024 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 01.12
[(*)] Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.
[(*)] 143 S. Sayılı Basmayazı 9/7/2024 tarihli 100’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.