TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

109’uncu Birleşim

26 Temmuz 2024 Cuma

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Tokat Milletvekili Yücel Bulut’un, Tokat’a ve ilçelerine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Mardin Milletvekili George Aslan’ın, Mardin’in sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Malatya Milletvekili Bülent Tüfenkci’nin, Malatya’ya ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Muhammet Müfit Aydın’ın, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ABD Kongresinde ayakta alkışlanmasına ilişkin açıklaması

2.- Konya Milletvekili Mustafa Hakan Özer’in, belediyelerin SGK borçlarına ilişkin açıklaması

3.- Sivas Milletvekili Rukiye Toy’un, Sivas’ın kültür turizmi açısından zenginliğine ilişkin açıklaması

4.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Sait Yaz’ın, geçen hafta cuma hutbesinde okunan ayete ve CHP sözcüsünün tepkisine ilişkin açıklaması

5.- Şanlıurfa Milletvekili Cevahir Asuman Yazmacı’nın, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ABD Kongresinde ayakta alkışlanmasına ve açtığı dövizlerle tepkisini gösteren Temsilciler Meclisi üyesi Rashida Tlaib’e ilişkin açıklaması

6.- Elâzığ Milletvekili Erol Keleş’in, 2024 Yaz Olimpiyatları’na katılan millî sporculara ve millî boksör Gizem Özer’e ilişkin açıklaması

7.- Edirne Milletvekili Mehmet Akalın’ın, otobüs şoförlerinin şehir merkezlerine girişlerdeki gişelerin darlığı ve kargo taşımacılığı sorunlarına ilişkin açıklaması

8.- Kayseri Milletvekili Sayın Bayar Özsoy’un, Kayseri’de toplam 15 diyaliz merkezinin diyaliz hastalarına hizmet verdiğine ilişkin açıklaması

9.- Aydın Milletvekili Evrim Karakoz’un, Aydın’ın ve tüm Türkiye’nin elektrik kesintisi problemine ilişkin açıklaması

10.- Kayseri Milletvekili Murat Cahid Cıngı’nın, Yeşilhisar ilçesine bağlı Soğanlı Vadisi’ne ilişkin açıklaması

11.- Samsun Milletvekili Ersan Aksu’nun, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ABD Kongresinde ayakta alkışlanmasına ilişkin açıklaması

12.- Bolu Milletvekili İsmail Akgül’ün, Bolu’da internet ve GSM hatlarının yetersizliğine ilişkin açıklaması

13.- Kocaeli Milletvekili Sami Çakır’ın, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ABD Kongresinde ayakta alkışlanmasına ve açtığı dövizlerle tepkisini gösteren Temsilciler Meclisi üyesi Rashida Tlaib’e ilişkin açıklaması

14.- Mersin Milletvekili Ali Bozan’ın, linç girişimlerinin kendilerine geri adım attıramayacağına ilişkin açıklaması

15.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Aydın’da çiftçilerin tarımsal sulama için çözüm istediğine ilişkin açıklaması

16.- Kocaeli Milletvekili Mühip Kanko’nun, Kocaeli Büyükşehir Belediyesinin 2’nci çöp bertaraf tesisini Kandıra ilçesi Akçakese Mahallesi’nde yapma kararına ilişkin açıklaması

17.- Afyonkarahisar Milletvekili Hasan Arslan’ın, geçen hafta cuma hutbesinde okunan ayete ve CHP sözcüsünün tepkisine ilişkin açıklaması

18.- Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan’ın, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ABD Kongresinde ayakta alkışlanmasına ilişkin açıklaması

19.- Ağrı Milletvekili Heval Bozdağ’ın, Patnos L Tipi Cezaevinde yapısal sorunların ve hak ihlallerinin devam ettiğine ilişkin açıklaması

20.- Şanlıurfa Milletvekili Dilan Kunt Ayan’ın, idari gözlem kurullarının keyfî infaz yakma kararlarına ilişkin açıklaması

21.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Diyarbakır Milletvekili Mehmet Sait Yaz ile Afyonkarahisar Milletvekili Hasan Arslan’ın yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

22.- Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın belediyelerin SGK’ye olan borçlarını derhâl ödemeleri talimatına, belediyelere karşı çifte standarttan vazgeçilmesi gerektiğine, Güney Afrika’nın İsrail’e karşı Uluslararası Ceza Mahkemesinde açtığı davaya Türkiye’nin müdahil olup olmadığına dair net bir cevap verilmediğine, Gelecek-Saadet Grubu olarak verdikleri soru önergelerinin cevapsız kaldığına; bireysel silahlanmayla, cezaevlerindeki insanların tekrar topluma kazandırılmasıyla ve tıbbi cihaz tedarikçilerinin alacaklarıyla ilgili çalışmalar yapılması gerektiğine, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Amerika Birleşik Devletleri Kongresinde ayakta alkışlanmasına ilişkin açıklaması

23.- İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu’nun, TOBB çatısı altındaki oda ve borsa yöneticilerinin İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’yla dün yaptıkları istişare toplantısına ve Türkiye’nin sığınmacı meselesinin patronların iki dudağına sıkıştırılacak kadar önemsiz bir mesele olmadığına, otomotiv alanında Çinli BYD firmasına verilen teşvike ve bu firmanın yapacağı yatırımların Türkiye’ye etkisine, Hatay’daki inşaatlarda sağlam malzeme kullanılmadığı konusunda işçilerin beyanlarına ilişkin açıklaması

24.- Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın, soykırım sorumlusu olarak yargılanan İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ABD Kongresinde onur konuğu olarak ağırlanmasına ve coşkuyla ayakta alkışlanmasına, hem Türkiye’nin hem de dünyada pek çok ülkenin zalim İsrail’e karşı ayakta olduğuna; Paris 2024 Yaz Olimpiyat Oyunları’nda Türkiye’yi temsil edecek 102 sporcudan 54’ünün kadın olduğuna, cinsiyet eşitliği hedefine ulaşıldığına ve her bir sporcuya bozkurtça selamlarını gönderdiğine ilişkin açıklaması

25.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, İran’da Kürt gazeteci ve kadın hakları savunucusu Pexşan Azizi’ye idam cezası verilmesine; halay çektikleri için Mersin’de 9 gencin tutuklandığına, Ağrı’da 6 gencin gözaltına alındığına ve bu şiddetin Mecliste milletvekillerinin linç edilmesine kadar vardığına, “Ölürüm Türkiye’m” şarkısının kendilerine hatırlattıklarına, Van’da yaya geçidine yazılanlara, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ABD Kongresinde konuşmasına ve ayakta alkışlanmasına ilişkin açıklaması

26.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Cumhuriyet Halk Partisinin TÜİK hakkında suç duyurusunda bulunduğuna ve yargının iki günde verdiği takipsizlik kararına, belediyelerin Sosyal Güvenlik Kurumuna olan borçlarıyla ilgili Cumhurbaşkanının yaptığı açıklamaya; icra dosyalarındaki, karşılıksız çeklerdeki, bireysel kredi ve kredi kartı borçlarındaki artışa, Dikili İcra Dairesinin 29 Ekimde verdiği bazı taşınırların icra yoluyla satış ilanına, doğru kararlar alınmadığı için ülkenin bu duruma geldiğine ve gerçek sorunlarla ilgili muhalefet dışında hiç kimsenin konuşmadığına ilişkin açıklaması

27.- Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın, İsrail’in TRT Haber ekibine yönelik yaptığı alçak ve korkakça saldırıya; Paris 2024 Yaz Olimpiyat Oyunları’nın açılış törenine ve millî sporculara, Fransa’nın kendi sporcusunun başörtüsüyle katılmasına izin vermemesine, Diyanet İşleri Başkanının bir camide bir hutbe irat ederken bir ayetikerime okumasına, meselenin halay çekmek değil mağdur edebiyatı yaparak terörist elebaşını meşrulaştırmak olduğuna, HIT-30 Yüksek Teknoloji Yatırım Programı’na, Türkiye’ye yatırım için gelen firmalar olduğuna, ekonomiyle ilgili yapılan eleştirilere ve belediyelerin SGK’ye olan borçlarına ilişkin açıklaması

28.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

29.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

30.- Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın, Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

31.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

32.- Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın, Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

33.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

34.- Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın, Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

35.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, Ankara Milletvekili Orhan Yegin’in Saadet Partisi grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

36.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Mecliste DEM PARTİ Mersin Milletvekili Ali Bozan’a uygulanan şiddet için özür dilemesi gerekenlerin şiddeti meşrulaştırdığına ilişkin açıklaması

37.- İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu’nun, Kırşehir Milletvekili Necmettin Erkan’ın İYİ Parti grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

38.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, Adana Milletvekili Ahmet Zenbilci’nin DEM PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

39.- Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın, Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun 159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 19’uncu maddesi üzerinde verilen önerge hakkında yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

40.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, DEM PARTİ Merkez Yürütme Kurulu üyesi İlknur Birol’un hapse girdiğine ilişkin açıklaması

41.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, Adalet Bakanının terör gibi belli suçlardan hükümlü olanların ziyaret edilmesiyle ilgili verdiği izni objektif şartlara göre bütün milletvekilleri için eşit değerlendirmesi gerektiğine ve Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’in atmış olduğu “tweet”e ilişkin açıklaması

42.- Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Numan Kurtulmuş’un, Filistin Devlet Başkanı Abbas’ı Mecliste konuşma yapmak üzere resmî bir yazıyla davet ettiğine ilişkin açıklaması

43.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Bekir Bozdağ’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Saadet Partisi Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya tarafından, sosyal güvenlik kapsamında emekliler arasındaki farklı aylık bağlama, hesaplama ve aylıkların güncellemesinden kaynaklı sorunların tespitinin yapılarak gerekli önlemlerin alınması amacıyla 26/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Temmuz 2024 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- İYİ Parti Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu tarafından, TOBB verilerine göre kapanan şirket sayısındaki artışın nedenlerinin tespit edilerek gerekli tedbirlerin alınabilmesi amacıyla 9/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Temmuz 2024 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- DEM PARTİ Grubunun, Grup Başkan Vekili Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Sezai Temelli tarafından, kayyum borçlarının tüm yönleriyle araştırılması amacıyla 26/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Temmuz 2024 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4.- CHP Grubunun, Kocaeli Milletvekili Mühip Kanko ve arkadaşları tarafından, gıda güvenliği ve halk sağlığının korunması için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla 11/12/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Temmuz 2024 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Adana Milletvekili Ahmet Zenbilci’nin DEM PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Denizli Milletvekili Nilgün Ök ve Samsun Milletvekili Ersan Aksu ile 132 Milletvekilinin Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2290) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 159)

2.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan ve 133 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2258) ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 157)

3.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143)

 

IX.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Bekir Bozdağ’ın, Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun 159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesi üzerinde verilen önerge hakkında yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin konuşması

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, Suriyeli mültecilerin ülkelerine geri dönüşü için yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/13939)

2.- İstanbul Milletvekili Nimet Özdemir’in, TBMM yerleşkesinin engelli erişimine uygunluğuna ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/14059)

26 Temmuz 2024 Cuma

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Bekir BOZDAĞ

KÂTİP ÜYELER: Yasin ÖZTÜRK (Denizli), Kurtcan ÇELEBİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Tokat ve ilçeleri hakkında söz isteyen Tokat Milletvekili Yücel Bulut’a aittir.

Sayın Bulut, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Tokat Milletvekili Yücel Bulut’un, Tokat’a ve ilçelerine ilişkin gündem dışı konuşması

YÜCEL BULUT (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tokat ili ve ilçeleri hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum fakat -tabii ki bahsetmek istediğim başka hususlar olmakla birlikte- dün yaşanan iki müessif hadiseden dolayı öncelikle onlara değinmek mecburiyetim hasıl oldu. Dolayısıyla konuşmanın bir kısmını bu iki müessif hadise ve neticelerine ayırmak durumundayım. Bunlardan bir tanesi, 21'inci Dönem Tokat Milletvekilimiz ve Tokat’a da önemli hizmetleri olan rahmetli Lutfi Ceylan Bey’in kardeşi Tokat merkez Madas köyünde uğramış olduğu bir silahlı saldırı sonucunda hayatını kaybetti. Aynı saldırıda saldırganlar Mustafa Ceylan Bey’in kızını da hedef aldılar ve o da şu anda bir yaşam mücadelesi veriyor, durumu çok ağır. Tabii, bu saldırı, en nihayetinde, artık Anadolu'da önemli ölçüde gündem olan muhtarlık seçimlerinin bir uzantısı, bir yansıması ve o günlerden gelen bir tartışmanın tekrar alevlenmesi üzerine gerçekleşti. Rahmetli Lutfi Ceylan Bey hem Tokat’a hem Milliyetçi Hareket Partisinin siyasi geleneğine önemli hizmetler vermiş ve önemli izler bırakmış, bizim de yetişmemizde katkısı olan bir ağabeyimizdi; onun mekânı cennet olsun. Aynı zamanda, hizmet ettiği, çok yoğun hizmet gerçekleştirdiği köylerden bir tanesinde kardeşinin ve kızının böyle bir silahlı saldırıya uğraması hepimizin yüreğini dağladı. Bugün de kardeşi Mustafa Bey’in cenazesi kaldırılıyor.

Diğer müessif hadise Tokat’ın Zile ilçesinde gerçekleşti. Zile’de yine Milliyetçi Hareket Partisinin siyasi çizgisinde çok önemli bir yer edinmiş ve 1979 yılında hayatını kaybetmiş olan şehidimiz Mustafa Daşdangil’in ölümünden bir yıl sonra doğan ve onunla aynı ismi taşıyan kardeşi Mustafa Daşdangil yine bir siyasi partinin militanları tarafından, Zile’nin ortasında seyir hâlindeyken bir saldırıya uğramış, ağır yaralanmıştır. Maalesef saldırı bununla da sınırlı kalmadı ve hukuk çerçevesinde hakkını aramak üzere karakola giden arkadaşlarımızın içerisinde masumane bir şekilde karakol kapısında bekleyen İl Genel Meclisi üyemiz Semih Gerez de yine bu saldırganların akrabaları tarafından karakolun önünde bıçaklanmak suretiyle ağır bir şekilde yaralandı. Tabii ki biz 1 doğrunun yanına 5 tane yalan katmak suretiyle, söylediklerimizin de toplumda ne gibi bir karşılığı olacağını hesaba katmaksızın, nihai hedefi sadece toplumda bir kaos yaratmak olan bir siyasi geleneğe mensup olmadığımız için, bugün bu saldırganların hangi siyasi aidiyetle ve siyasi motivasyonla bu saldırıyı gerçekleştirdiklerini burada zikretmekten imtina ediyorum. Dokuz bin yıllık bir kardeşlik ve hoşgörü şehri olan Tokat’ın kardeşlik ve hoşgörü geleneğine gölge düşürmek ve bunu sabote etmek niyetiyle gerçekleştirilmiş bu provokasyonlardan tek bir tanesinin dahi, Türkiye'nin en kritik günlerinde mantar tabancasının dahi patlamadığı, Alevi-Sünni kardeşliğinin sarsılmadığı, bütün siyasi renklerin ve desenlerin müşterek bir iradeyle temsil edildiği bu kentin geleneğini bozamayacağı inancıyla arkadaşlarımızın tamamı ve Milliyetçi Hareket Partisi teşkilatları, hem Lutfi Ceylan Bey’in kardeşi Mustafa Ceylan Bey’in Rahmetirahman’a kavuşması sonrasında hem Zile’de İl Genel Meclisi üyemize ve bir şehidimizle aynı ismi taşıyan kardeşine yönelik bu saldırılar karşısında hukuktan hiç ayrılmadan, soğukkanlılıkla, adalet teşkilatımıza güvenerek bu mücadeleyi verdiklerini burada bir kere daha sizlere ilan etmek istiyorum.

Bugün de buradan bütün hemşehrilerimize sesleniyorum: Bu münferit saldırılar Anadolu'nun hiçbir noktasındaki kardeşlik hukukunu, hoşgörü geleneğini bozmaya imkân vermeyecek, buna hiçbirimiz imkân vermeyeceğiz. Sükûnet ve suhulet içerisinde adalet arayışımıza devam edeceğiz ve kardeşlik duygularımızı yaşatacağız.

Ben bu vesileyle, hem bir kere daha 21'inci Dönem Tokat Milletvekilimiz Lutfi Ceylan Bey’e hem de dün itibarıyla Rahmetirahman’a kavuşan Mustafa Ceylan Bey’e Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum. Aynı zamanda, bugün tedavisi devam eden, bir yaşam mücadelesi veren, durumu da çok ağır olan Mustafa Ceylan Bey’in kızına da Cenab-ı Allah'tan acil şifalar diliyorum. Aynı zamanda, Zile ilçemizin sembol ailelerinden biri olan Daşdangil ailesine ve İl Genel Meclisi üyemiz Semih Gerez Bey’e geçmiş olsun dileklerimi buradan sunuyorum. Milliyetçi Hareket Partisi olarak 9 Şubat 1969'dan beri hukuktan, haktan ve adaletten ayrılmadığımız gibi bu ağır provokasyonlar karşısında da hukuka bağlı çizgimizi sürdürmeye kararlılıkla devam edeceğiz diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bulut, teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz, Mardin’in sorunları hakkında söz isteyen Mardin Milletvekili George Aslan’a aittir.

Sayın Aslan, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Mardin Milletvekili George Aslan’ın, Mardin’in sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

GEORGE ASLAN (Mardin) – Sayın Başkan değerli milletvekilleri, Mardin’de yaşanan sorunlara ilişkin söz aldım. Genel Kurulu ve televizyonları başında bizi izleyen halklarımızı saygıyla selamlıyorum.

Mardin, farklı kültür ve inançları barındıran, kendine has mimari yapısıyla binlerce yıllık tarihe sahip pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış, Türkiye'nin en önemli özgün şehirlerinden biridir. Bu özellikleri nedeniyle her yıl milyonlarca yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği bir yer hâline gelmiştir. Mardin, 2000 yılından bu yana Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer almaktadır. Geçtiğimiz yıllarda 9 kilise ve manastır UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alındı. Dünyadaki benzer özelliklere sahip şehirlerle kıyaslanması gerekirken Mardin, Türkiye’de sosyoekonomik gelişmişlik endekslerinde son sıralarda yer almaktadır. Eğitim, sağlık, ulaşım, altyapı, tarımsal üretim gibi pek çok alanda sorunlar yaşanmaktadır. Önceki dönemlerde seçilen belediye eş başkanlarımızın hukuksuz bir şekilde görevden alınıp yerlerine kayyumlar atanması bu sorunların daha da derinleşmesine neden olmuştur. Kayyumların geride bıraktığı yolsuzluklar enkazına karşın belediyelerimiz kaynak bulmaya ve Mardin halklarına hizmet etmeye çalışırken belediyelerimizin önüne çeşitli engeller çıkarılmaktadır. Geçtiğimiz günlerde Artuklu Belediyesine haciz işlemi başlatıldı. 2011 yılından kalan borçlar gerekçe gösterilerek partimiz Belediyeyi aldıktan kısa bir süre sonra haciz kararı çıkarılıyor. Artuklu Belediye Eş Başkanlarımız Belediyeyi 170 milyon borçla devraldılar, buna rağmen dört ay gibi kısa bir süre içinde bazı projeleri hayata geçirmeye çalışıyorlarken maalesef önlerine böylesi uygulamalar çıkarılmaktadır.

Yine, 2016 yılındaki ilk kayyum döneminden itibaren, MARSU’nun DEDAŞ’a olan 650 milyona yakın borcunu sekiz yıldır kayyumlardan talep etmeyen DEDAŞ, DEM PARTİ Büyükşehir Belediyesini tekrar geri aldıktan sonra MARSU’ya elektrik borcu için kesme ihbarnamesi gönderip ardından elektriklerini keserek Mardin ilçelerinin susuz kalmasına sebep oldu.

Değerli milletvekilleri, DEDAŞ sorunu diğer çevre illerin olduğu gibi Mardin’in de en büyük sorunlarından biri hâline geldi. Hizmet verdiği illerde DEDAŞ’ın aşırı sıcakların yaşandığı yaz aylarında tarımsal arazilere verilen elektriği günlerce kesmesi, daha sonra elektriği yüksek voltajda vermesi yangınlara neden olmaktadır; geçtiğimiz ay DEDAŞ’ın ihmali nedeniyle çıkan yangınlarda 15 kişinin yaşamını yitirmesi hâlâ hafızalarımızda.

Yaz aylarında sıcaklığın 40-45 dereceyi bulduğu Mardin’de özellikle kırsal alanlarda sık sık meydana gelen ve saatlerce süren elektrik kesintileri insanları isyan noktasına getirmiştir. İnsanlar gündelik yaşamda temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamamaktadır. Evlerde kullanılan buzdolabı, klima gibi teknolojik ürünler elektrik kesintilerinden dolayı arızalanmakta, gıdalar bozulmaktadır, evlerde kalan hastalar olumsuz etkilenmektedir.  DEDAŞ ekipleri günlerdir, askerler eşliğinde, Derik ilçesine bağlı mahallelere giderek köylülere, çiftçilere ait trafoları söküyor; yıllardır devam eden ve insanların yaşam koşullarını zorlaştıran DEDAŞ’ın bu keyfî uygulamalarına son verilmelidir.

Diğer yandan, 20 Haziranda çıkan yangından sonra ileri derecede yanık vakalarının olduğu yaralıların tedavisi için Mardin’de yanık ünitesinin bulunmadığı ortaya çıktı. Bu da yanık vakalarının etkin ve hızlı bir şekilde tedavi edilmesini ciddi şekilde kısıtlamıştır.

Diğer bir sorun Kızıltepe Devlet Hastanesiyle ilgilidir. Özellikle yaz aylarında hastanede soğutma sorunu yaşanmaktadır. Yaz sıcağında hastaların hizmet alması ve personelin de uygun koşullarda hizmet verebilmesi için bu sorunun acilen giderilmesi gerekmektedir diyor ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aslan, teşekkür ediyorum.

Gündem dışı üçüncü söz, Malatya hakkında söz isteyen Malatya Milletvekili Bülent Tüfenkci’ye aittir.

Sayın Tüfenkci, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Malatya Milletvekili Bülent Tüfenkci’nin, Malatya’ya ilişkin gündem dışı konuşması

BÜLENT TÜFENKCİ (Malatya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 6 Şubat depreminde en ağır yara alan illerimizin başında Malatya gelmektedir. Malatya’mızdaki deprem, Malatya’mızın kayısısı ve Malatyaspor’umuz için söz almış bulunmaktayım.

“Malatya Malatya, bulunmaz eşin.” Gerçekten de depremden önce Malatya'mız bölgenin ve Türkiye'nin önemli yıldız şehirlerinden biriydi. 6 Şubat depremiyle birlikte Malatya’mızda 103.015 konut ve köy evi, 27.400 de ticari ünite olmak üzere toplamda 130.415 bağımsız bölüm hasar görmüştür. Malatya ilinde 7.962 konutun kurası çekilmiş, bunların büyük bir bölümü de sahiplerine teslim edilmiştir. 78.842 adet bağımsız bölümün de inşa faaliyeti devam etmektedir. Deprem bölgelerinde yapılan altyapı çalışmaları kapsamında 642 kilometre içme suyu hattı, 1 adet katı atık düzenli depo tesisi, 100 kilometre kanalizasyon ve yağmur suyu hattı, 19 adet de depo inşası için 6,1 milyar TL hibe verilmiştir.

Malatya'mız ve Malatya çiftçimiz için, Türkiye'miz için önemli tarım ürünlerimizden biri de kayısıdır. Malatya kuru kayısı üretiminin yüzde 78’ini tek başına yapmaktadır. Kayısı üretiminin sürdürülebilir olması ve depremde zarar gören çiftçilerimizin yaralarının sarılması için Toprak Mahsulleri Ofisinin destekleme alımlarını yapmasının önemli olduğunu buradan ifade etmemiz lazım. Ayrıca, lisanslı depolarımız ve çiftçimizin bu depoları kullanmaları ve teşvikleri önemlidir. Kayısının değerinde alınıp satılması, lisanslı depoların devreye girmesi ve teşviklerin verilmesi Malatyalı çiftçimizi bir nebze olsun rahatlatmakta ama yeterli değil, TMO’nun da devreye girmesi lazım. Deprem yaralarını sarmaya çalışan kayısı üreticilerinin yanında olduğumuzu buradan da bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Malatyalı hemşehrilerimizin ortak paydası olan Yeni Malatyaspor’umuz Türkiye Futbol Federasyonu tarafından büyük bir haksızlığa ve hukuksuzluğa uğratılmıştır. Bir önceki Federasyon yönetimi tarafından Yeni Malatyaspor’umuzun bu sezonda ligde oynamamasına karar verilmişti, sözlü de tebliğ edilmişti. Ancak yeni yönetim, depremde yıkılan; ağır hasarlı tesisi olan; kalacak yeri, antrenman sahası olmayan, stadyumunun daha yeni yeni tamiratı yapılan, transfer yasağı olan, tahtası kapalı ve lisanslı futbolcusu neredeyse kalmamış Yeni Malatyaspor’umuzun, birden bire, bu sezon 1. Lig’de oynamasına karar vermiştir. Gerçekten bu büyük bir haksızlık ve adaletsizliktir; şehre yapılan bir haksızlıktır, Malatyalılara yapılan bir haksızlıktır. Bu karar hiçbir vicdana da sığmaz. Koskoca Federasyonun şu veya bu nedeni bahane ederek Yeni Malatyaspor’umuzu kurban etmesinin kabullenilmesini kimse beklemesin. Ben özellikle Yeni Malatyaspor'un bir yıl daha ligde oynamaması yönünde imza veren kulüplerimize de ayrıyeten buradan teşekkür ediyorum. Federasyon gelecek sezon 1. Lig’de 21 takımla oynasa kıyamet mi kopar ya da 4 takım düşse dünya mı durur? Bütün kıyameti yaşamış, futbolla moral bulmaya çalışan bir şehri, Türkiye'ye dağılmış 2 milyon Malatyalıyı üzmek, karşısına almak daha mı önemli; bunu buradan sormak istiyorum. Futbol Federasyonunun futbol kulüplerine sahip çıkması gerekirken kulübü ataşe atmasının, kulübün yok olmasına seyirci kalmasının bir anlamı var mı? Soruyorum: Yıkılmış bir şehirde, tesisi olmayan bir şehirde hangi futbolcu oynar? Dolayısıyla, tahtası kapalı olan bir takım nasıl lige çıkar? Bu, şu demektir: “Otomatikman Federasyon düşürsün, biz de rahat edelim.” Dolayısıyla, Futbol Federasyonu almış olduğu bu kararı tekrar gözden geçirmeli, bu haksızlığı ve adaletsizliği ortadan kaldırmalıdır. Elbette ki Yeni Malatyaspor hukuki haklarını kullanacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayın.

BÜLENT TÜFENKCİ (Devamla) – Tahkime gitmek için davalarını da açacaktır ama bu haksızlığa ve hukuksuzluğa federasyon “Dur!” demeli.

Ben Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tüfenkci.

Değerli milletvekilleri, şimdi, sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.

İlk söz, Bursa Milletvekili Muhammet Müfit Aydın’a ait.

Sayın Aydın, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Muhammet Müfit Aydın’ın, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ABD Kongresinde ayakta alkışlanmasına ilişkin açıklaması

MUHAMMET MÜFİT AYDIN (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer parlamenterler; dün Amerika'da yaşanan bir hadiseyi, doğrusu, çok üzülerek bütün dünya izledi. “Gazze kasabı” olarak bilinen zatı, orada kendi liderleri de dâhil olmak üzere, bugüne kadar, herkesin ayakta alkışladığı hiçbir şekilde Amerikan Kongresinde veyahut da Meclisinde görülmedi. Bu Gazze kasabının özelliği sadece insan öldürmek, bunun dışında hiçbir özelliği yok.

Malcolm X’in seneler önce söylediği çok güzel bir ifadesi vardır doğrusu; “Kurbana saldırdılar, sonra kurbana saldıran suçlu kurbanı kendisine saldırmakla suçladı; işte, bu, Amerikan adaleti; işte, bu, Amerikan demokrasisi. Bu konuya aşina olanlar bilirler ki Amerikan demokrasisi ikiyüzlülüktür; eğer yanılıyorsam beni hapse atın.” demek suretiyle o günün şartlarında bu ifadeyi kullanmıştı.

BAŞKAN – Konya Milletvekili Mustafa Hakan Özer…

2.- Konya Milletvekili Mustafa Hakan Özer’in, belediyelerin SGK borçlarına ilişkin açıklaması

MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Son günlerde belediyelerin SGK borçlarıyla ilgili özellikle CHP’nin her zamanki gibi oluşturmaya çalıştığı mağdur edebiyatıyla ilgili birkaç rakam vermek istiyorum.

Türkiye genelinde belediyelerin SGK’ye olan toplam borcu 96 milyar lira. Bu borçların -özellikle dikkatinizi çekiyorum- yüzde 67,7’si tek başına CHP’li belediyelere ait. Genel borçlara baktığımızdaysa -uzun yıllardır İzmir’i CHP yönettiği için bu örneği veriyorum- İzmir’de CHP’li belediyelerin toplam borcu 100 milyar lira; bu rakam 31 Martta AK PARTİ ve Milliyetçi Hareket Partisinden CHP’ye geçen tüm belediyelerin borçları kadar.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – Konya’nın durumunu anlat, Konya’yı anlat!

MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) – Benim seçim bölgem Konya. Konya’da Büyükşehir Belediyesinin SGK’ye bir kuruş borcu yok. Biz de Konya olarak bu parayı finansmanda kullanıp hizmet üretebilirdik ama bu doğru olmazdı.

Ben özellikle CHP’li belediyeleri, ödemedikleri borcu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YUNUS EMRE (İstanbul) – Konya’yı anlat, Konya’yı!

BAŞKAN – Uşak Milletvekili İsmail Güneş? Yok.

Sivas Milletvekili Rukiye Toy…

3.- Sivas Milletvekili Rukiye Toy’un, Sivas’ın kültür turizmi açısından zenginliğine ilişkin açıklaması

RUKİYE TOY (Sivas) – Selçuklu, Osmanlı ve cumhuriyet tarihinin harmanlandığı, geçmişi milattan önce 7000’lere kadar uzanan Sivas’ımız kültür turizmi açısından zengin bir destinasyona sahiptir. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Divriği Ulu Camisi ve Darüşşifası, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yüz sekiz gün Millî Mücadele karargâhı olarak kullandığı Atatürk ve Kongre Müzesi, Anadolu’nun en yüksek taç kapısına sahip Çifte Minareli Medrese, Buruciye Medresesi, döneminin en büyük tıp merkezi olarak kabul edilen Şifaiye Medresesi tarih meraklılarını beklemektedir. Turkuaz mavisi berrak suyuyla doğal akvaryum Gürün Gökpınar Gölü, Şuğul Vadisi, Sızır Şelalesi, Eğriçimen Yaylası, Altınkale’siyle Sıcak Çermik, şifalı suyuyla Soğuk Çermik ve doktor balıklarıyla Balıklı Çermik sultan şehrimizin görülmesi gereken doğal güzelliklerindendir. Zengin yemek çeşitliliğiyle kışı ayrı, yazı ayrı güzel, ozanlar kenti Sivas’ımıza tüm vatandaşlarımızı bekliyoruz.

BAŞKAN – Diyarbakır Milletvekili Mehmet Sait Yaz…

4.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Sait Yaz’ın, geçen hafta cuma hutbesinde okunan ayete ve CHP sözcüsünün tepkisine ilişkin açıklaması

MEHMET SAİT YAZ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Geçen hafta cuma günü hutbesinde bir ayet okuyan Diyanet İşleri Başkanımıza insafsızca bir saldırı yapıldı. Diyanet İşleri Başkanımız kendiliğinden bir şey söylemedi, Allah’ın ayetlerini okudu, tesettürle alakalı.

Şimdi, onun okuduğu ayetin Türkçe mealini söylüyorum: “Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve el ve yüzlerinin dışında ziynetlerini başkasına göstermesinler, başörtülerini yakalarının üzerinden bağlasınlar. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, başka kadınlar, hizmetlerinde bulunan köleler ve cariyeler, cinsel arzusu bulunmayan erkek hizmetçiler, kadınların cinselliklerinin farkında olmayan çocuklar dışında kimseye süslerini göstermesinler.”

SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – Bozdunuz zaten kadınların cinselliğiyle ya!

MEHMET SAİT YAZ (Diyarbakır) – “Yürürken, gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar.” Dolayısıyla, bu, ilahi bir emirdir, isteyen uyar isteyen uymaz.

SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinde yaşıyoruz; ona uygun konuşsunlar. Siz bütün başörtüsüzleri “dinsiz” diye suçlayamazsınız!

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Neden bahsediyorsunuz? Bağlamı ne bunun?

BAŞKAN – Şanlıurfa Milletvekili Cevahir Asuman Yazmacı...

5.- Şanlıurfa Milletvekili Cevahir Asuman Yazmacı’nın, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ABD Kongresinde ayakta alkışlanmasına ve açtığı dövizlerle tepkisini gösteren Temsilciler Meclisi üyesi Rashida Tlaib’e ilişkin açıklaması

CEVAHİR ASUMAN YAZMACI (Şanlıurfa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Utanmazlığın, aymazlığın, yüzsüzlüğün tablosu yapılmak istenirse Netanyahu’dan daha iyisi bulunamazdı. Katil, katliamcı Netanyahu utanmadan, sıkılmadan ABD Kongresindeki konuşmasında Refah’ta hiç sivil öldürülmediğini savundu. Beşikte öldürdüğünüz bebekler mi, açlıkla baş başa bıraktığınız çocuklar mı, gözü yaşlı kadınlar mı, hasta yatağında bombaladığınız yaşlılar mı sivil değil? Bir şehri tamamen mezarlığa döndürdünüz, sonra da ağzınızdan köpükler saçarak neşe içinde ABD’li uşaklarınıza kendinizi alkışlatıyorsunuz.

Bu kişinin ABD Kongresinde ayakta alkışlanması insani değerler açısından utanç vericidir. ABD Kongresindeki gerçeğin farkındaki tek kişi olan Rashida Tlaib, Netanyahu’ya “soykırım suçlusu” ve “savaş suçlusu” dövizi açarak tepkisini gösterdi. Hanımefendiyi bu duruşuyla tebrik ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Elâzığ Milletvekili Erol Keleş…

6.- Elâzığ Milletvekili Erol Keleş’in, 2024 Yaz Olimpiyatları’na katılan millî sporculara ve millî boksör Gizem Özer’e ilişkin açıklaması

EROL KELEŞ (Elâzığ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Cumhuriyetimizin ilanından sonra, uluslararası olimpiyatlara ülkemiz ilk kez 1924 yılında Paris’te katılmıştır. Bu organizasyondan tam yüz yıl sonra, yine Paris’te 2024 Yaz Olimpiyatları’na 18 branştan 102 sporcumuzla katılıyoruz. Bu tarihî organizasyonda milletimizin duaları ve desteği sporcularımızla birlikte. Her bir sporcumuzun heyecanını ve inancını yürekten paylaşıyoruz. Özellikle Elâzığ’ımızın gururu, Elâzığ Belediyespor kulübümüzde mücadele eden millî boksör Gizem Özer’in bu yolculukta yer alması bizim için ayrı bir onur ve gurur kaynağıdır. Şehrimizi temsil eden kıymetli sporcumuz Gizem Özer’in ve tüm sporcularımızın Paris’te elde edecekleri başarılarla milletimize tekrar sevinç yaşatacaklarına yürekten inanıyorum. Hep birlikte büyük heyecanı yaşayacak ve sporcularımızın yanında olacağız, Türk milletinin kalbi ve duaları sizlerle.

Başarılar Türkiye’m.

BAŞKAN - Edirne Milletvekili Mehmet Akalın…

7.- Edirne Milletvekili Mehmet Akalın’ın, otobüs şoförlerinin şehir merkezlerine girişlerdeki gişelerin darlığı ve kargo taşımacılığı sorunlarına ilişkin açıklaması

MEHMET AKALIN (Edirne) - Şehirler arası yolculuklar sırasında şehir merkezlerine girişlerdeki gişelerin darlığı nedeniyle sık sık kazalar yaşanmaktadır. Bu durum, özellikle otobüslerin ve diğer geniş araçların zarar görmesine, özellikle aynalarının kırılmasına yol açmaktadır. Kazaların maddi hasarı genellikle şoförler tarafından karşılanmaktadır. Geçim sıkıntısı içinde olan şoförler için ekonomik bir yük oluşturmaktadır. Beton gişelerin kaldırılması, genişletilmesi ve kameralı sistemlere geçilmesi gibi çözümler bu tür kazaların azaltılmasına yol açacaktır.

Otobüs şoförlerinin karşılaştığı diğer bir sorun da kargo taşımacılığıdır. Otobüslerle yapılan yolculuklarda “emanet” veya “kargo” adı altında taşınan eşyaların denetimsiz bir şekilde şoförlerin sorumluluğunda olması, özellikle yasa dışı madde taşımacılığı gibi riskleri beraberinde getirebilmektedir. Bu konuda daha etkin denetimler ve düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Bu sorunlara yönelik çözüm önerileri geliştirmeli ve ilgili kurumlar tarafından altyapı ve denetim sistemleri güçlendirilmelidir.

BAŞKAN - Kayseri Milletvekili Sayın Bayar Özsoy…

8.- Kayseri Milletvekili Sayın Bayar Özsoy’un, Kayseri’de toplam 15 diyaliz merkezinin diyaliz hastalarına hizmet verdiğine ilişkin açıklaması

SAYIN BAYAR ÖZSOY (Kayseri) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Kayseri’mizde toplam 1.395 diyaliz hastası bulunmaktadır. Bu hastalara kamu sağlık tesisleri bünyesinde 8, Erciyes Üniversitesi Hastanesinde 1 ve özel sektörde 6 olmak üzere, toplam 15 diyaliz merkezinde hizmet verilmektedir. Daha evvel diyaliz hizmeti olmayan Yeşilhisar, Develi, Tomarza, Yahyalı, Bünyan ve Pınarbaşı ilçelerimizde AK PARTİ hükûmetlerimizle birlikte diyaliz hizmeti verilmeye başlanmıştır. Şu anda Akkışla ve çevresinde ikamet eden 12 diyaliz hastasından 5’i Bünyan Devlet Hastanesinde, 7’si kendi tercihleri doğrultusunda Kayseri merkezde bulunan özel diyaliz merkezinde hizmet almaktadırlar. Bu kişiler, arzu ederlerse, 50 kilometre uzaklıktaki Bünyan Devlet Hastanesinden hizmet alabilirler. Sağlık Bakanlığımızın yatırım programında olan ve Akkışla-Sarıoğlan bölgesine hitap edecek olan yeni hastane bünyesinde diyaliz ünitesinin de yer alması planlanmıştır. Diyaliz hastalarımız bizim için önemlidir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Aydın Milletvekili Evrim Karakoz…

9.- Aydın Milletvekili Evrim Karakoz’un, Aydın’ın ve tüm Türkiye’nin elektrik kesintisi problemine ilişkin açıklaması

EVRİM KARAKOZ (Aydın) - Sayın Başkan, ülkemiz genelinde ve özellikle memleketim Aydın’da mevsim normallerinin çok üzerinde sıcaklıklar yaşanıyor. Sıcaktan bunalan vatandaşlarımız klima ve soğutuculara en çok ihtiyaç duydukları dönemde elektrik kesintilerine maruz bırakılıyor. Elektronik eşyalar bozuluyor, esnafın, çiftçinin ürünleri bozuluyor ve daha pek çok mağduriyet yaşanıyor. Plansız, programsız iş yapıyorsunuz. Bakım yaptığınızı iddia ediyorsunuz, bunu neden serin mevsimde değil de yazın ortasında yapıyorsunuz? Elektriğe muazzam zamlar yaptınız, büyük paralar tahsil ediyorsunuz, üzerine vatandaşlarımızı mağdur ediyorsunuz.

Buradan iktidara sesleniyorum: Vatandaş faturasını ödeyemediğinde hemen yakasına yapışıyorsunuz da görevini yapmayan bu elektrik şirketlerine neden sözünüzü geçiremiyorsunuz? Aydın’ın ve tüm Türkiye'nin elektrik kesintisi problemini bir an önce çözün.

BAŞKAN – Kayseri Milletvekili Murat Cahid Cıngı…

10.- Kayseri Milletvekili Murat Cahid Cıngı’nın, Yeşilhisar ilçesine bağlı Soğanlı Vadisi’ne ilişkin açıklaması

MURAT CAHİD CINGI (Kayseri) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Kıymetli milletvekilleri, Kayseri’miz altı bin yıllık medeniyet tarihiyle, özellikle de son yıllarda Büyükşehir Belediyemizin yapmış olduğu Erciyes Kayak Merkezi yatırımlarıyla dünya çapında bir turizm destinasyonu hâline gitmek üzere hızla ilerlemekte. Bunun yanı sıra, yine Kayseri Valiliğimiz, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğümüz ve Büyükşehir Belediyemizin çalışmalarıyla şehrimizdeki o altı bin yıllık medeniyetin bütün eserleri gün yüzüne çıkarılıyor. Bunların en başında da yine Kapadokya'nın Kayseri sınırları dâhilinde bulunan Yeşilhisar ilçemize bağlı Soğanlı Vadimiz geliyor. Soğanlı Vadimiz son yıllardaki restorasyon çalışmalarıyla çok önemli bir mesafe katetti. Özellikle sıcak hava balonculuğu noktasında çok iyi bir yerdeyiz, her gün 20 balon havalanıyor. Bunun yanı sıra, yürüyüş yolları, 3’üncü yüzyıldan kalma kiliseleri ve Soğanlı bebekleriyle Soğanlı’mız tüm Türkiye'den vatandaşlarımızı ziyaret için bekliyor.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Samsun Milletvekili Ersan Aksu…

11.- Samsun Milletvekili Ersan Aksu’nun, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ABD Kongresinde ayakta alkışlanmasına ilişkin açıklaması

ERSAN AKSU (Samsun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

40 bini aşkın masumun katili Netanyahu Uluslararası Ceza Mahkemesinde mahkûm olması beklenirken ABD Kongresinde ayakta alkışlandı. İnsanlık merhamet medeniyetini ararken Amerikan Kongresinde zulüm ve soykırım alkışlanarak her bir alkışla insanlığın vicdanına bir atom bombası daha atıldı. Ekseriyeti kadın ve çocuk olmak üzere, 40 bin masumun katili Netanyahu’nun ayakta alkışlanması akla ziyan ve insanlık adına fevkalade talihsiz bir durumdur. Filistinli masum insanları düşman olarak niteleyenler, döktükleri kanı zafer olarak niteleyenler soykırımcı, onları ayakta alkışlayanlar da soykırımın azmettiricileridir. Her daim olduğu gibi biz haklının, mazlumun ve mağdurun yanında olacağız; Filistinli kardeşlerimizin hak ve hukuklarını her platformda dile getirmeye devam edeceğiz.

Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Bolu Milletvekili İsmail Akgül…

12.- Bolu Milletvekili İsmail Akgül’ün, Bolu’da internet ve GSM hatlarının yetersizliğine ilişkin açıklaması

İSMAİL AKGÜL (Bolu) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bolu merkez köyleri ve ilçelerinde yaşadığımız internet ve GSM hatlarının yetersizliği vatandaşlarımızı mağdur etmektedir. Bildiğimiz gibi teknolojinin gelişmesiyle birlikte internet ve cep telefonu kullanımı hayatımızın vazgeçilmez bir parçası hâline gelmiştir. Ancak Bolu’nun şehir merkezinde bile bazı bölgelerde ve ilçelerimizin neredeyse hepsinde bu hizmet sorunu vardır. İnternet bağlantılarımızda sürekli kopmalar, yavaşlama ve bağlantı sorunlarıyla karşılaşıyoruz. Bu durum vatandaşlarımızın hem iş hayatını olumsuz etkiliyor hem de günlük aktivitelerini aksatmasına neden oluyor. Kapsama alanlarının ne kadar geniş olduğunu büyük bütçelerle, büyük reklam filmleri çekerek anlatan GSM operatörleri Bolu’yu ve ilçelerini ne zaman kapsayacak merak ediyoruz. Yaşanan internet ve GSM operatörü sorunlarına çözüm bulunması gerektiğine inanıyoruz. Bu konuda yetkililerin duyarlılık göstermesini ve gerekli adımların atılmasını umut ediyoruz. Unutmayalım ki teknoloji çağında yaşıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Kocaeli Milletvekili Sami Çakır…

13.- Kocaeli Milletvekili Sami Çakır’ın, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ABD Kongresinde ayakta alkışlanmasına ve açtığı dövizlerle tepkisini gösteren Temsilciler Meclisi üyesi Rashida Tlaib’e ilişkin açıklaması

SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Sayın Başkan, terörist İsrail'in terörist Başbakanı Netanyahu soykırım suçuyla yargılanması devam ederken ABD Kongresinde konuştu ve Kongre üyelerince ayakta alkışlandı. ABD’nin bu suçun ortağı olduğuna dair hiç şüphemiz yok. Böyle bir suçun ortağı nasıl olunur diye hayret edebilirsiniz ama dikkatinizi çekmek istediğim husus, Temsilciler Meclisi üyesi Rashida Tlaib’ın ayağa kalkarak “soykırım suçlusu” pankartı açması insanlığın vicdanı olmak için yer ve zaman mefhumunun önem arz etmediğini göstermiş olduğu eylemidir. Tlaib “Asla gerçeği söylemekten vazgeçmeyeceğim. Bu duvarlar dışındaki sokaklarda protesto yapan, itiraz etme haklarını kullanan herkesle dayanışma içindeyim.” diyor. Tanımam, bilmem ama inşallah bu ses, bir nefes, bir badısaba gibi dayanışma ruhunu canlandırarak içimizdeki koru alevlendirir diyor, Genel Kurulu ve milletimizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Mersin Milletvekili Ali Bozan…

14.- Mersin Milletvekili Ali Bozan’ın, linç girişimlerinin kendilerine geri adım attıramayacağına ilişkin açıklaması

ALİ BOZAN (Mersin) - Değerli halkımız, biliyorsunuz, gerçekler acıdır. Bugüne kadar sokakta da kürsüde de birilerine acı da gelse gerçekleri söyledik, söylemeye de devam edeceğiz. Asgari ücretlinin, emeklinin, memurun, emekçinin, esnafın, Kürt halkının, ezilen halkların ve tüm inançların hakkını savunduk, savunmaya devam edeceğiz. Öyle, linç girişimiyle bize geri adım attırmaya çalışanlara tek bir sözümüz var: Tek bir adım geri atan namerttir! Sokakta da Mecliste de sözünü söylemekten sakınan namert olsun! (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül…

15.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Aydın’da çiftçilerin tarımsal sulama için çözüm istediğine ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Memleketim Aydın 40 derecede seyreden hava sıcaklığıyla en sıcak iller arasında yer alıyor. Geçtiğimiz yıl yüzde 21 olan baraj doluluk oranı bu yıl yüzde 10’a geriledi. Doluluk oranları Kemer Barajı’nda yüzde 8, Adıgüzel Barajı’nda yüzde 12, Çine Barajı’nda yüzde 7, İkizdere Barajı’nda yüzde 12’ye geriledi. Kavurucu sıcaklar nedeniyle Efeler’de trafo patladı. Elektrik şirketleri yatırım yapmıyor, elektrikler kesiliyor, hesap veren yok. Su sıkıntısı nedeniyle ürünleri yanma tehlikesiyle boğuşan çiftçiler ürünlerini erken hasat ediyor, rekolte düşüyor. Çiftçiler tarımsal sulama için çözüm istiyor. Cennet vatanımızın dört bir yanını rant projeleriyle; JES, RES ve HES’lerle darmadağın eden, ekosistemi bozan AKP iktidarı dert etmiyor olabilir ama gelecek nesillerimize sel, kasırga, orman yangını gibi felaketler değil, doğası, suyu, havası temiz bir ülkeyi bırakmak zorundayız.

BAŞKAN -  Kocaeli Milletvekili Mühip Kanko…

16.- Kocaeli Milletvekili Mühip Kanko’nun, Kocaeli Büyükşehir Belediyesinin 2’nci çöp bertaraf tesisini Kandıra ilçesi Akçakese Mahallesi’nde yapma kararına ilişkin açıklaması

MÜHİP KANKO (Kocaeli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi 2’nci çöp bertaraf tesisi yapımını Kandıra İlçesi Akçakese Mahallesi bölgesinde yapmakta karar kılmıştır. Bu bölge, turizm bölgesi ilan edilen bir bölge olduğu için Kandıra Gıda Organize Sanayi Bölgesi’ne yakın ve gıda maddesi üretimi atıklarıyla yan yana olduğu için, tarım alanlarına yakın olduğu için, su havzalarına yakın olması nedeniyle çöp bertaraf tesisi yapılması için uygun değildir. Önerim, Kocaeli Akademik Odalar Birliğinin önerileri de dikkate alınarak yeni bir yer bulunmasıdır.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Afyonkarahisar Milletvekili Hasan Arslan…

17.- Afyonkarahisar Milletvekili Hasan Arslan’ın, geçen hafta cuma hutbesinde okunan ayete ve CHP sözcüsünün tepkisine ilişkin açıklaması

HASAN ARSLAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP'nin maalesef her konudaki karşıt görüşlülüğünü anlıyorduk lakin Kur’an-ı Kerim’in ayetlerine muhalefet edeceğini beklemezdik. Tüm müminlere hitap eden ancak CHP parti sözcüsünün “Saçma.” dediği cuma hutbesindeki Allah'ın ayetine muhalefet etmek eğer kendi düşüncesi ise çok saygısız ama parti görüşü ise çok vahim bir durumdur. Toplumumuzda farklı düşüncelere ve inançlara sahip insanların bir arada yaşaması gerektiğini kabul edin, İslam dininin yakasını bırakın artık. Yüce Allah'ın indirdiği Kur’an-ı Kerim’in ayetlerine karşı rahatsızlığınızı görmek anlayışsızlığınızı meşrulaştırmaktan öte bir yere gitmemektedir. İstediğiniz kadar Allah'ın dinine, kitabına muhalefet edin, sadece kendinizi aldatır ve milletimizi üzersiniz. Hazreti Peygamber’in şu güzel sözünü hatırlatmak isterim: “Müminler birbirini sevmede, birbirine acıyıp merhamet etmede, birbirine hürmette bir binanın tuğlaları gibi olurlar.” Bizler AK PARTİ'nin mensupları olarak bu tuğlaların her birinin birlikte daha güçlü bir Türkiye inşa etmek için olduğunu biliyoruz. Birbirimize olan  sevgi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan…

18.- Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan’ın, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ABD Kongresinde ayakta alkışlanmasına ilişkin açıklaması

MESTAN ÖZCAN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; katil İsrail'in Başbakanı ABD Meclisinde hiç sivilin öldürülmediği yalanını bütün dünyanın gözünün içine bakarak söylemiştir. Eli kanlı katilin iftira ve yalanlarla dolu konuşması ayakta alkışlanarak tarihe kara bir leke ve utanç tablosu olarak geçmiştir. Hâlbuki Netanyahu’nun konuşma yaptığı ve ayakta alkışlandığı kara günde bile İsrail ordusu Gazze Şeridi'ndeki 60 noktaya hava saldırısı düzenledi. Soykırım, etnik temizlik, yardım engelleme, güvenli bölgede zorunlu göç suçlarını işleyen savaş suçlusu Netanyahu’nun konuştuğu oturum ABD Kongresi için bir utanç ve insani değerlerin tükenişi oturumu olmuştur, sözde medeniyetin çöküş ilanıdır; bu zihniyeti ayakta alkışlayan güruh bu zulmün ortağıdır. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki bizler güçlünün değil, haklının yanında olmaya, herkes için adaleti ve barışı savunmaya devam edeceğiz; zalimlerin zulmünü de çocuk katillerini de alkışlayanları asla unutmayacağız diyor, kardeş Filistin halkını Gazi Meclisimizden saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Ağrı Milletvekili Heval Bozdağ...

19.- Ağrı Milletvekili Heval Bozdağ’ın, Patnos L Tipi Cezaevinde yapısal sorunların ve hak ihlallerinin devam ettiğine ilişkin açıklaması

HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) – Sayın Başkan, sizin de Bakanlığınız döneminde sıkça dile getirildi; Patnos L Tipi Cezaevinde yapısal sorunlar ve hak ihlalleri devam ediyor. Kadın mahpuslar çıplak aramaya maruz bırakılmışlardır. Kadın koğuşuna erkek gardiyanlar tarafından sürekli baskınlar düzenleniyor. Mahpuslar üzerinde psikolojik baskı uygulanmaya çalışılıyor. Açık ve kapalı görüşlerde tutsak, ailelerinin yanında küçük düşürücü ve kaba tavırlarda bulunuluyor. Sürekli yetersiz, niteliksiz yemekler veriliyor. Bozuk yemekler yüzünden mahpuslar besin zehirlenmesi yaşadıklarını; mide bulantısı, kusma, ishal gibi şikâyetlerle revir taleplerinin reddedildiğini ifade ediyorlar. Bozuk yemekleri kabul etmedikleri için tutanaklar tutuluyor. Genel olarak hastane ve revir talepleri reddediliyor. Ciddi sağlık sorunları olanların bile hastane sevkleri yapılmıyor. Cezaevi idaresine yapılan başvurulara cevap verilmiyor. Artık son çare, seslerini duyurmak için kapıya vurma şeklinde eylem yapmak zorunda kaldıklarını, bundan dolayı da...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Uşak Milletvekili Ali Karaoba? Yok.

Burdur Milletvekili Mustafa Oğuz? Yok.

Şanlıurfa Milletvekili Dilan Kunt Ayan...

20.- Şanlıurfa Milletvekili Dilan Kunt Ayan’ın, idari gözlem kurullarının keyfî infaz yakma kararlarına ilişkin açıklaması

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) – İdare ve gözlem kurulları kararıyla tahliyesi keyfî ve hukuksuzca engellenen mahpusların sayısı gün geçtikçe artıyor. Elâzığ Ceza İnfaz Kurumunda otuz yıldır tutulan Serdar Şitilay’ın infazı tahliyesine iki gün kala 3’üncü kez gözlem kurulu tarafından, pişmanlık dayatmasını kabul etmediği için engellendi. Afyonkarahisar T Tipi Kapalı Cezaevinde bulunan otuz bir yıllık mahpus Abdulaziz Kolanç’ın tahliyesi de disiplin cezaları olduğu gerekçesiyle 2 kez üçer aylık periyotlarla engellenmiştir. Otuz yıl pişman olmayan bir kişi içeride infazını tamamlayıp çıkarken mi “Pişmanım.” diyecek? Gözlem kurulları bu pişmanlık dayatmasından artık vazgeçmelidir. Keyfî infaz yakmalara son verin, adaletsizlikleri büyütmeyin. Politik mahpuslar bu duruşunu sergilemeye devam edecek.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, Sayın Başarır, sizin bir söz talebiniz var, buyurun.

21.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Diyarbakır Milletvekili Mehmet Sait Yaz ile Afyonkarahisar Milletvekili Hasan Arslan’ın yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Sayın Başkanım, söz alan AKP Grubundan 3 milletvekili de parti sözcümüzün kurmuş olduğu bir cümleyle ilgili halkı, Meclisi yanıltan beyanatlarda bulunmuştur. Şunu herkes bilsin: Diyanet İşleri Başkanlığını kuran parti Cumhuriyet Halk Partisi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Şimdi Anayasa'yı bizzat okuyorum, Anayasa 136 Diyanet İşleri Başkanlığını tanımlar, görevlerini açıkça belirtir: “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşüncelerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Başarır, lütfen tamamlayın.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Ve geliyorum Anayasa’nın 1’inci maddesine: “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.” Madde 2: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”

Şimdi, bunu niye söylüyorum? Diyanet İşleri Başkanlığımızın görevi açıkça Anayasa’da tanımlanmış; hiç kimsenin bu ülkede insanların kılık kıyafetleriyle, başını örtmesi ya da açmasıyla ilgili bir görüş bildirmek artık haddi değildir. Evet, Kur’an’daki ayetler, sureler, Allah ile kulu arasındadır; ne Mecliste ne de başka bir yerde anayasal tanımlamada yer alan bir kamu görevlisi bu konuda topluma herhangi bir şekilde bir görüş veremez.

Şimdi, ben Diyanet İşleri Başkanımızdan bekliyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) 

BAŞKAN – Sayın Başarır, lütfen sözlerinizi tamamlayın.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Önemli çünkü 3 yerden bir sataşma oldu.

Ben bekliyorum, tabii ki görüşlerini, düşüncelerini söyleyecek. “İsraf haramdır.” Evet. Diyanet İşlerinin bütçesine baktığımız zaman, makam arabasına baktığımız zaman, beş yıldızlı, yedi yıldızlı otellerde yapılan toplantılara baktığımız zaman yani bunlarla ilgili görüş versin. Devlet kaynaklarının kötüye kullanılması, hazineye el uzatılması, haksız zenginleşme, insanlar, komşun açken saraylarda dakikada milyarlarca, milyonlarca para harcayacaksın; bunlarla ilgili görüş versin. Evet, ahlakla ilgili görüş versin, etikle ilgili versin, adaletle ilgili versin ama insanların kılık kıyafetlerini, açılıp başını örtmesi, yüzü görünmemesi… Hayır, hayır, hayır, hayır. Anayasa’da yer alan bir kurumun başındaki kişi Anayasa’ya göre görevini yapsın.

Diyaneti kuran parti biziz, saygınlığını da koruruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) 

BAŞKAN – Peki, Sayın Başarır, birazdan zaten yine söz vereceğim, lütfen tamamlayın.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Son cümlelerim.

Anayasa’da tarif edilen bir kurumun başındaki kişi, Diyanetin saygınlığı, din adamlarının saygınlığı… Zaten biz korumak için bunu kurduk, bununla ilgili bütçe verildi, Anayasa’da yer buldu. O yüzden, hiç kimse, bu kurum, Kur’an kitabımızı, ayetlerimizi siyasete malzeme yapmasın, Meclisin konuşacağı konu bu değil. Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlettir, laik olarak kalacaktır, herkes bunu bilsin. Hiç kimsenin kılık kıyafetiyle ilgili biz de AKP de bir başkası da görüş bildiremez. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

İlk söz talebi, Saadet Partisi Grup Başkanı ve Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ’a aittir.

Sayın Özdağ, buyurun.

22.- Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın belediyelerin SGK’ye olan borçlarını derhâl ödemeleri talimatına, belediyelere karşı çifte standarttan vazgeçilmesi gerektiğine, Güney Afrika’nın İsrail’e karşı Uluslararası Ceza Mahkemesinde açtığı davaya Türkiye’nin müdahil olup olmadığına dair net bir cevap verilmediğine, Gelecek-Saadet Grubu olarak verdikleri soru önergelerinin cevapsız kaldığına; bireysel silahlanmayla, cezaevlerindeki insanların tekrar topluma kazandırılmasıyla ve tıbbi cihaz tedarikçilerinin alacaklarıyla ilgili çalışmalar yapılması gerektiğine, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Amerika Birleşik Devletleri Kongresinde ayakta alkışlanmasına ilişkin açıklaması

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatlarıyla, belediyelerin borçlarının derhâl ödenmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bir talimat verildi. Elbette ki tüm belediyeler, Türkiye’de bulunan bütün belediyeler, gerek büyükşehir belediyeleri gerek il belediyeleri gerek ilçe belediyeleri gerek belde belediye başkanları, başkanlıkları mutlaka ki borçlarını ödemelidir. Biliyorsunuz, hukukta ve idarede çifte standart olmaz ama görüyorum ki bu süre içerisinde hem hukukta hem de idarede çifte standartlı muameleler yapılıyor.

Bu belediyeler bugüne kadar borçlarını niye ödemediler, neden ödemediler, niçin bunlarla ilgili bir işlem yapılmadı, şimdi niçin bu tür genelgelerle veyahut da talimatlarla bu borçlar alınmak isteniyor? Eğer şimdiye kadar bu belediyelerin borçlarını ödemesi noktasında bir çalışma yapmadıysanız görevi kötüye kullanmışsınız demektir, hem hukuki hem de idari manada çifte standart yapmışsınız demektir. Geriye dönük olarak zaten bir problem var, bu noktada görevinizi ihmal etmişsiniz. Bugünden itibaren, bir çifte standarda başvurmadan, herkese eşit muamele yapılarak bu borçların eşit bir şekilde tahsilinin yapılması gerekmektedir.

Aynı zamanda, belediye başkanlarının borçlanma gibi talepleri oluyor; bu, belediyelerde, belediye meclis üyeliklerinde görüşülüyor, daha sonra İçişleri Bakanlığına yazılıyor, ardından da bu borçlanmalarla ilgili izinler veriliyor. Burada da yine çifte standartların olduğunu biliyoruz. O nedenle “benim belediyem” “iktidarın belediyesi” “muhalefetin belediyesi” demeden bunlar Türkiye Cumhuriyeti devletinin belediyeleridir ve her bir vatandaşımız da Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşıdır, bunlarla ilgili olarak da cezalandırma yapılmamalıdır. Devletin bankalarından borçlanma istiyorlar, devletin bankaları borçlanmayı yerine getirmiyorlar; bu sefer uluslararası bankalardan, dışarıdan borçlanma talebinde bulunuyorlar, bunlarla ilgili olarak da zaman zaman Cumhurbaşkanı tarafından imzaların atılmadığı, aynı zamanda da İçişleri Bakanlığı tarafından bunların geciktirildiği noktasında da bilgilere sahibiz. Bunlar da doğru değildir. Burada belediye başkanları değil, o şehrin insanları, Adalet ve Kalkınma Partililer,  CHP'liler, Gelecek Partililer, İYİ Partililer, MHP’liler cezalandırılmıyor, herkes cezalandırılmış oluyor. Su talepleri var veya başka talepleri var; burada kalkınmayla ilgili, altyapıyla, üstyapıyla, kültürel dokularla ilgili… Bunlarla ilgili yapılan şeyler doğru değildir, o nedenle çifte standarttan vazgeçilmesi gerekmektedir.

Bir diğer taraftan, biliyorsunuz, Güney Afrika Cumhuriyeti Uluslararası Ceza Mahkemesinde bir dava açtı. Neyle ilgili? İsrail'in yapmış olduğu zulümlerle ve soykırımla ilgili. Peki, bu davayı bizim açmamız gerekmiyor muydu? Bizim açmamız gerekiyordu, açamadık, çeşitli nedenlerle açamadık, imkânsızlıklar nedeniyle, ekonomik sıkıntılar nedeniyle, dış politikadaki savrulmalar nedeniyle. Hatta burada ticaretle ilgili itirazlarımızı yaptığımız zaman, konuştuklarınızda, Hasan Bitmez Vekilimiz vefat ettiğinde dahi “Biz o ticareti yapmıyoruz, buradan gemiler gitmiyor, transit gemiler de gitmiyor.” dediniz, ardından şunu söylediniz, dediniz ki: “Bu gemiler Filistin’e gidiyor, Filistin'in limanı yok ve Filistin’den de İsrail'e gidiyor.” diyerek bunu belirtmiştiniz, daha sonra ise bir Ulaştırma ve Altyapı Bakanınız 1,9 milyon tonluk malzemenin oraya gittiğini söyledi. Nereye? İsrail'e gittiğini fakat malzemelerin içeriğini söyleyemeyeceğini ve “Bunu da Ticaret Bakanına sorun.” dediklerini biliyoruz. Ben sordum, Ticaret Bakanından bugüne kadar cevap gelmedi.

Şimdi, Uluslararası Ceza Mahkemesinde dava açmış Güney Afrika Cumhuriyeti; biz de açıklama yapmışız, Sayın Cumhurbaşkanımız açıklama yapmış -Sayın Recep Tayyip Erdoğan- Hükûmet açıklama yapmış “Biz buraya müdahil olacağız.” diyerek. Dün, burada Grup Başkan Vekilimiz sordu “Bugüne kadar müdahil olmadığınız noktasında bilgiler, haberler var, yaptınız mı, oldunuz mu?” diyerek; hâlâ, daha net bir cevap verilebilmiş değil. O nedenle bu cevabı çok hızlı bir şekilde vermeniz gerekmektedir, bununla ilgili de şeffaf bir şekilde Türkiye'yi yönetmeniz icap etmektedir.

Gelelim soru önergelerimize… Bakın, anayasa yapmak istiyorsunuz; Sayın Meclis Başkanı bütün partileri ziyaret etti, bazı partileri de grubu olmayan partileri de makamına davet ederek kabul etti ve onlarla ilgili olarak da nasıl bir anayasa yapılması gerektiğini “Usul esastan önce gelir.” diyerek onlara tebliğ etti, onlar da çalışacaklarını söylediler, düşüncelerini ve görüşlerini söylediler. Yeni anayasa yapacaksınız; peki, Anayasa’nın maddelerini çiğnerseniz müeyyidesi ne; bunu tebdil etmenin, ilga etmenin, tağyir etmenin müeyyidesi ne? Müeyyidesi belli; müebbet hapis, idam olmadığına göre müebbet hapis. Peki, ben size soruyorum şimdi: Biz grubumuz olarak, Gelecek-Saadet Grubu olarak şu ana kadar 325 soru önergesi vermişiz. Geçen gün burada bir Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili grup önerimiz üzerine, kamu-özel iş birliği üzerine vermiş olduğumuz grup önerisi üzerine bir açıklama yaptı, dedi ki: “Denetleniyoruz.” “Kim denetliyor sizi?” dedik ve açıkladı: “Bizim Sağlık Bakanlığımızın teftiş kurulları var, aynı zamanda Sayıştay var.” dedi. Bir yandan Sayıştaya “İnce eleyip sık dokuma.” diyorsunuz; bir diğer taraftan teftiş kurullarınızdaki insanlar sizi denetliyorlarmış…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özdağ, lütfen tamamlayın.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) – İçerideki denetim mekanizmaları -kusura bakmayın, beni bağışlayın- biraz korku ikliminin sonucunda doğru denetlemeler yapamıyorlar; özellikle 15 Temmuz sonrası insanlar bir yandan Hükûmet sopasıyla, bir diğer yandan Hükûmet havuçlarıyla, bir diğer yandan da “terör” karaları nedeniyle doğru denetleme yapamıyorlar, yapmaları da mümkün değil, bunlarla ilgili elimizde önemli bilgi ve belgelere sahibiz. Ama hiç olmazsa -soru önergeleriyle- bizim güvencemiz olan, Anayasa’nın bize vermiş olduğu amir hükmü gereğince soru önergesi veriyoruz ve siz soru önergelerimize -şu ana kadar 325 soru önergesinin 60’ını ben verdim- bunların 35’ine cevap vermediniz, benim vermiş olduğum soru önergelerine cevap vermediniz. Sonra diyorsunuz ki: “Anayasa yapacağız.” Ya bırakın, Anayasa yapmayı falan siz; önce, mevcut Anayasa’ya uyun. Devletler anayasasıyla yönetilir, devletler yasalarıyla yönetilir, devletler mevzuatlarıyla, yönetmelikleriyle ve teamülleriyle yönetilir. Siz teamüllere de uymuyorsunuz, bu teamülleri de yerine getirmiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özdağ, lütfen tamamlayın.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) – Tamamlayacağım Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Bir diğer konuya da atıfta bulunmak istiyorum. Bir diğer husus, bireysel silahlanma. Bakın, Türkiye'de çok ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıyayız. Cezaevlerinde 400 bine yakın insan var, 100 bine yakın kişi ise çeşitli infaz kanunları nedeniyle tahliye edildiler. Türkiye'de bu insanlara da sahip çıkma noktasında bizim kanuni düzenlemelerimiz için idarecilerimiz hâlâ gereğini yerine getirmiyorlar. Yüzde 3’lük kotalar var, yüzde 4’lük kotalar ve bu insanların cezaevinden çıktıktan sonra tekrar yeniden topluma kazandırılma gibi çalışmalarda da eksiklikler var. Bu bireysel silahlanmayla ilgili, gelin, hep beraber bir kanun çıkaralım, bunu aynı zamanda ruhsatlı silahlarla ilgili de yapmış olalım. Bu ruhsatlı silahlar da valilerin kendilerinin çeşitli kişilere çeşitli nedenlerle -şu nedenle, bu nedenle- vermiş oldukları ruhsatlar da şaibeli; iyileri tenzih ederim, hak ederek alanları tenzih ederim. Bu noktada bir çalışma yapılması gerekir çünkü Türkiye’de her geçen gün insanların en ufak “Nasılsın?” denilmesine bile, ya, “Nasılsın?” sorusuna “İyiyim.” diyeceği yere “Sana ne!” gibi cevaplar verdiği bir iklimde insanların birbirlerini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Özdağ, son kez uzatıyorum, lütfen tamamlayın.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) – Buralarla ilgili yeniden çalışmalar yapılması gerekmektedir. Cezaevlerindeki insanları da tekrar yeniden topluma kazandırmak için, bulundukları süre içerisinde buralarda mutlaka tarım cezaevlerinde, açık cezaevlerinde iş edindirme, meslek edindirmeyle ilgili çok ciddi çalışmalar yapılması gerekmektedir. Eksik çalışmalar yapılıyor, bununla ilgili çalışmalar yapılabilir.

Bir diğer husus, tıbbi cihaz tedarikçileri; bunlarla ilgili çeşitli problemler meydana geldi. Anlaşma yapmışlar, paralarını alacaklar, iki yıl alamamışlar, üç yıl alamamışlar. Biz bunlarla ilgili çeşitli eylemler yaptık, onları destekledik muhalefet partileri olarak. Daha sonra da Sağlık Bakanlığı dedi ki: “Yüzde 25 feragat edin, size paralarınızı ödeyeceğiz.” Aradan iki yıl geçmiş, enflasyon nereden nereye gelmiş ve bu insanlar iflas etmişler. Şimdi yine aynı şekilde ödemelerde problem çıkmış. Bir yandan “Tasarruf tedbirleri.” diyorsunuz ama hastanelerde bunlara çok ciddi şekilde ihtiyaç var; bu tıbbi cihaz tedarikçileri bir noktada hayat kurtarıyorlar, Allah'ın izniyle. Bu insanların alacaklarına karşı duyarlı olmanızı istirham ediyoruz, bununla ilgili çalışma yapılması gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özdağ, teşekkür için açıyorum, lütfen tamamlayın.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) – Tamamlayayım Sayın Başkan.

Çok teşekkür ederim.

Bir diğer husus da -dün arkadaşlarımız söylediler- Netanyahu’yu Amerika Birleşik Devletleri Kongresinde ayakta alkışladılar. Bununla ilgili olarak da Dışişleri Bakanlığımızın açıklamasını yeterli bulmuyoruz, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak daha ciddi açıklamalar yapılmalı. İsrail'in bugünkü siyonist yönetiminin arkasında Amerika'nın olduğu bilinmeli ve buna karşı da Amerika Birleşik Devletleri'yle ilişkiler tekrar, yeniden gözden geçirilmeli. Zaten çeşitli konularda sınıfta kaldık; gerek F-16’lar konusunda gerek F-35’ler konusunda. Bu konuda da sınıfta kalmama noktasında daha fazla diplomasiye ihtiyacımız var; bunu yapabilecek bir iklim var, bunu yapabilecek bir potansiyeli var Türkiye'nin ama bunu yapabilecek bir devlet aklına ihtiyacımız var. Bu akıl inşallah kendisini tecelli ettirir. Bir yandan, Filistin, İsrail'in yapmış olduğu bu zulümlerden kurtulmuş olur, bu soykırımdan kurtulmuş olur ve bir gün de Filistin Devleti’ni bütün dünyanın tanıdığına hep beraber şahitlik yaparız ama bugünler de unutulmaz ve herkesin de yapmış olduğu nakisaları, eksikleri tarihin yazdığını ve meleklerin yazdığını da unutmaması gerekir diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Şimdi, İYİ Parti Grup Başkan Vekili ve İstanbul Milletvekili Buğra Kavuncu’ya söz veriyorum.

Sayın Kavuncu, buyurun.

23.- İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu’nun, TOBB çatısı altındaki oda ve borsa yöneticilerinin İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’yla dün yaptıkları istişare toplantısına ve Türkiye’nin sığınmacı meselesinin patronların iki dudağına sıkıştırılacak kadar önemsiz bir mesele olmadığına, otomotiv alanında Çinli BYD firmasına verilen teşvike ve bu firmanın yapacağı yatırımların Türkiye’ye etkisine, Hatay’daki inşaatlarda sağlam malzeme kullanılmadığı konusunda işçilerin beyanlarına ilişkin açıklaması

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dün, TOBB çatısı altındaki 365 oda ve borsanın yöneticileri İçişleri Bakanı Sayın Ali Yerlikaya’yla bir araya geldi. Bu, sığınmacı konusunda ne duruma geldiğimizin, hadisenin nereye doğru gittiğinin anlaşılması açısından çok çarpıcı bir toplantı. Yapılan açıklamaları şimdi burada sizlerle birlikte değerlendireceğim. Şunu baştan söyleyeyim: Belli bir zümrenin menfaati için bu ülkenin geleceğini sıkıntıya sokmak, riske sokmak kimsenin yapabileceği bir iş değil. Toplantıda 365 oda ve borsanın yönetim kurulu başkanları, Sayın Yerlikaya’dan sığınmacı iş gücünün ekonomiye kazandırılması konusunda destek istiyorlar. Patronlar çalışma izni, sigorta ve diğer haklarla ilgili yabancı uyruklu çalışanları zimmetlerine alabileceklerini söylüyorlar, bir sıkıntı yaşanması hâlinde de kendilerinin hesap verebileceklerini söylüyorlar yani sığınmacılara kefil oluyorlar.

Bu istişare toplantısında bir başka oda başkanı da çıkıp şunu söylüyor, bakın, çok enteresan, diyor ki: “Sığınmacılar olmasa maalesef birçok sektör durma noktasına gelir.” Şimdi, bu, adam kandırmaktır. Bu nedir biliyor musunuz? 2013 yılından itibaren ülkemize gelen sığınmacılar Türkiye'de bir iş gücü ihtiyacı olduğu için gelmediler ya! Şu minareye kılıf uydurma huyunuzdan vazgeçin. Geldiler, ondan sonra bunlar çalıştırılmaya başlandı, bu işin sonu yok. Bakın, Türkiye'de tekstil bitti, Bangladeş’e, Vietnam'a kayıyor bütün tekstil çünkü ucuz işçilik orada. Ucuz işçilikle bu ülkeyi bir yere götüremezsiniz. Sığınmacı konusu ayrıdır, bunu tutup da bütün Türkiye'ye “Türkiye'nin iş gücü ihtiyacı var, onun için bu…” Böyle bir durum yok ya! Bu, yalan. Geldiler, ondan sonra ucuz mal ürete ürete sanki bunlar bir ihtiyaçmış gibi… Bunu bize kimse dayatamaz. Ha, iş gücü ihtiyacı varsa yurt dışından insan getirilir ama bunlar planlı getirilir, programlı getirilir. Bu kadar düzensiz göç olmaz, dünyanın hiçbir yerinde yok bu. Almanya da alır iş gücü, 50 bin alır, 100 bin alır; “Otobüs şoförüne ihtiyacım var.” der, “Ona ihtiyacım var, buna ihtiyacım var.” der. Türkiye'nin problemi iş gücü ihtiyacı değildir arkadaşlar; Türkiye'nin problemi, katma değeri yüksek ürün üretememektir. Bu katma değeri yüksek ürünü de kim üretecek, biliyor musunuz? TOBB’daki iş adamları değil, getirdiğiniz Suriyeli, bunlar da değil, bu katma değeri yüksek teknolojik ürünü üretecek olanlar ülkesini terk eden pırıl pırıl beyinler, o Türk gençleri. Siz bunları kaçırdığınız sürece ucuz iş gücü üretmeye mahkûm olursunuz, bunun da sonu yoktur.

Tekrar söylüyorum, işte, tekstil bitti. Tekstilciler kapatıyorlar fabrikalarını çünkü artık Vietnam'a kayıyor, çünkü artık Bangladeş’e kayıyor. Dolayısıyla, sanki bir iş gücü ihtiyacı vardı da Türkiye'nin, Hükûmet de bunu aldı, değerlendirdi, Suriyelileri buraya getirdi. Bunu anlatmayın, kimseyi kandıramazsınız. İşte, TOBB’da bir araya gelmişler; “Efendim, buna ihtiyaç var, biz kefiliz.” Ya, tabii ki olur ama yapılmış bir hadiseye, minareye kılıf uydurmaya kalkmak kabul edilebilir değil. Bizim daha inovatif, pahalı, kalitesi yüksek, dünyada rekabet edebilecek ürün üretebilecek bir anlayışa ihtiyacımız var, dolayısıyla bunları bu iş adamlarının da sorgulamalarını tavsiye ediyorum. Türkiye’nin sığınmacı meselesi patronların iki dudağına sıkıştırılacak kadar önemsiz bir mesele değildir; bu, ülkemizin beka meselesidir; bu, ülkemizin geleceğini ilgilendiren bir meseledir.

Son günlerde Türkiye’de böyle inanılmaz bir Çinli yatırımcı modası var. İşte, belli bir alanda, otomotiv alanında Çinli BYD firmasına bir teşvik verildi ve Türkiye’de yatırım yapacaklar. Güzel, tabii, yatırımın osu busu, milliyeti sorulmaz, inşallah ülkemize daha fazla yatırımcı gelir fakat bir Togg’umuz var ki biz bununla ilgili başarılı olunduğunda da hem sosyal medyada hem birçok yerde çıktık, takdir ettik, emeği geçen herkese teşekkür ettik, inşallah devamı da gelir dedik ama şimdi verilen bu imtiyazlarla yaptığınız o Togg’la ilgili yatırım da çok büyük bir tehlike altına girdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kavuncu, lütfen tamamlayın.

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Sadece otomotivde değil başka alanlarda da Çinli yatırımcılara alan açıldığını görüyoruz.

Tabii, Çin’in biz sadece ticarette değil medyada da ne kadar hâkim olduğunu görüyoruz; biz Doğu Türkistan meselesini gündeme getirdiğimizde nasıl belli kalemşorların Çin lehine yazılar yazdığını da biliyoruz.

Nükleer santral Ruslar’da, bakın, bütün bunlar beraberinde bir zihniyet değişimini de getirir. Biz hiçbir yatırımcıya karşı değiliz, elbette gelsin ama sanki yüzünü tamamen Çin’e, tamamen Rusya’ya dönmüş bir gidişat var ve bunun stratejik olarak ne kadar tehlikeli olduğunun da farkında olmamız lazım. Siz belli platformları, siz otomotivi, siz belli kritik alanları özellikle Çin gibi bir deve ki bugün Batı dünyası Çin’in ekonomik olarak kendisini hırpalamasına müsaade etmeyecek tedbirler alırken biz tartmadan, düşünmeden bunlara rahatlıkla yol veriyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kavuncu, lütfen tamamlayın.

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Dediğim gibi, bu bir zihniyet değişimine kadar gider. Bakın, buralarda, işte bu “Şangay” dediğimiz güvenlik teşkilatına üye ülkelerde muazzam bir asimilasyon politikası görüyorsunuz, basının özgür olduğunu görmüyorsunuz, muhaliflerin rahat rahat konuşabildiğini görmüyorsunuz. Türkiye'nin yüzünü döneceği bir zihniyet değildir burası. Elbette ekonomik olarak her kesimden yatırımcıyı alır fakat Çin farklıdır, Çin bir devdir, Çin’le yapılacak her konu, her anlaşma çok ciddi şekilde, uzun uzun konuşulmak zorundadır. Hele de Togg gibi yerli bir markayı üretip ondan sonra da siz karşısına getirip BYD’yi koyarsanız bunu nasıl anlatacaksınız ya, nasıl anlatacaksınız? Ki Çin, Doğu Türkistan’la ilgili en ufak bir laf edildiğinde Türkiye'deki birçok -az önce de söyledim- medya kuruluşunu besleyen, finanse eden bir yapıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kavuncu, teşekkür için açıyorum.

Buyurun.

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Onun için buradan uyarıyorum; elbette ki yatırım gelecek ama Türkiye'nin yüzünü döndüğü ve istikamet olarak kendine belirlediği yer bizim arzu ettiğimiz yer değildir diyorum.

Son olarak da Hatay'daki inşaatta sağlam malzeme kullanılmaması konusu var. Bakın, bunu işçiler söylüyor. Bunu kim söylüyor biliyor musunuz? Orada çalışmış, o inşaatta çalışmış ve depremde yıkılmış binada çalışan işçiler söylüyor. Sadece onların ifadesini, beyanını okuyup bitiriyorum konuşmamı. “Sağlam iş istediğimiz için çıkışlarımız verildi.” diyor işçiler. “Binalarda hepsi gözüküyordu. Daha önceki ekiplerce yapılan kolonlarda 20 metreye kolon ve kirişleri saran inşaat çeliği vardı, biz 40'a çıkardık. Biz işi sağlam yaptığımız, masraf çıkardığımız için bu insanlar çıkışımızı verdi. Bütün kolonlar boş, 2 tane temel kaydı. 2 kişi öldü, işçilerin de parasını vermek istemiyorlar.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kavuncu, lütfen tamamlayın.

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Bitiriyorum.

Yüzlerce işçi bu beyanı veriyor. Bu, asrın felaketi değil, asrın ihmalidir. Ben bunu hep söyledim. İşçilerin yapmış olduğu bu itiraflarla ilgili de zaten bu tasdik edilmiş oldu diyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kavuncu.

Diğer söz talebi Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili ve Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’a ait.

Sayın Kılıç, buyurun.

24.- Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın, soykırım sorumlusu olarak yargılanan İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ABD Kongresinde onur konuğu olarak ağırlanmasına ve coşkuyla ayakta alkışlanmasına, hem Türkiye’nin hem de dünyada pek çok ülkenin zalim İsrail’e karşı ayakta olduğuna; Paris 2024 Yaz Olimpiyat Oyunları’nda Türkiye’yi temsil edecek 102 sporcudan 54’ünün kadın olduğuna, cinsiyet eşitliği hedefine ulaşıldığına ve her bir sporcuya bozkurtça selamlarını gönderdiğine ilişkin açıklaması

FİLİZ KILIÇ (Nevşehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri ve ekranları başında bizleri takip eden yüce Türk milleti; Gazze'de ve Batı Şeria’da süren katliamlar artık cana tak etmiştir. Soykırım sorumlusu olarak yargılanan Netanyahu’nun dün ABD Kongresinde onur konuğu olarak ağırlanması ve coşkuyla ayakta alkışlanması insanlık adına bir utanç tablosu olarak tarihe maalesef geçmiştir. Gazze'de çoğunluğu çocuk, yaşlı ve hastalar olmak üzere 40 bin sivilin katili, on binlerce insanın en temel ihtiyaçlarından, gıdadan ve tedaviden yoksun kalmasının sorumlusu olan Netanyahu’nun ABD Kongresi’nde sivillere yönelik katliamlarını inkâr edip Büyük İsrail hedefini açıkça beyan ederek bütün Birleşmiş Milletler kararlarını ve bölge ülkelerinin güvenlik ve toprak bütünlüğünü hiçe sayan, ifade özgürlüğünü kullanarak insanlık haklarını savunan sivil toplum örgütlerini, üniversiteleri, öğrencileri, akademisyenleri ve hatta görevlerini yerine getiren Uluslararası Ceza Mahkemesi yetkililerini açıkça tehdit eden konuşması tarihe kara, hatta kapkara, silinemeyecek bir kara leke olarak geçmiştir. Ancak asıl vahim olan, yalanlar, tehditler, iftiralarla dolu bir konuşmanın ABD Kongresinde ayakta coşkuyla alkışlanmasıdır. Netanyahu’ya bu şekilde destek verenler İsrail'in bugüne kadar işlediği ve bundan sonra işleyeceği katliamların ve suçların sorumluluğuna da ortak olmuştur.

Hassas mühimmatlarla vurulan insani bölgede çok sayıda masum acımasızca katledilmiştir. Bu bölgedeki Birleşmiş Milletler Çadır Kampı’nda hayata tutunmaya çalışan bebekler, çocuklar, kadınlar ve nice suçsuz, günahsız insan resmen ateş altına alınarak yakılmıştır. İsrail, savaş uçaklarıyla ölüm saçmıştır. Bizim lügatimizde bu tip vahşeti tanımlayacak ne bir kelime ne de bir kavram vardır. Katil İsrail’i alkışlayan kim varsa eli kanlıdır. Gazzeli çocuklar açlıktan kırılıp bayramlık kıyafet yerine kefen giyerken, süt içmesi gereken bebekler kendi kanlarını içe içe gözlerini yumarken milyar dolarlar içinde kulaç atan, Allah'tan korkuyu sadece sözde hatırlayan bazı İslam ülkelerinin bohem yöneticileri gece yastığa başlarını koyduklarında gerçekten de huzur duyabiliyorlar mı? İsrail'in azgın şımarıklığı, işlediği korkunç cinayetleri, insani değerleri hiçe sayması haddi ve hududu çoktan aşmıştır. Netanyahu ve yönetimi için hesap günü yakındır. Bundan kaçış ve kurtuluş diye bir şey söz konusu değildir. 40 bin masumun dökülen kanı Netanyahu’yu inşallah boğacaktır. Dünyada en sağır edici ses acı çeken bir mazlumun suskunluğudur. Mazlumun suskunluğunu ise hiç kimse yanlışa yormasın. Hem Türkiye hem de dünyada pek çok ülke zalim İsrail'e karşı ayaktadır. Hazreti Ali’nin dediği gibi “Mazlumun öç aldığı gün zalimin zulmettiği günden daha korkunç olacaktır.” O gün için geri sayım başlamıştır. Netanyahu yani “caniyahu” başta olmak üzere İsrail yönetimini tüm öfkemle bir kez daha lanetliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 26 Temmuz-11 Ağustos 2024 tarihleri arasında düzenlenecek olan Paris 2024 Yaz Olimpiyat Oyunları’nda ülkemizi temsil edecek sporcularımıza başarı dileklerimi iletiyorum. Türkiye'miz Tokyo 2020'de yüzde 48,8 kadın sporcu katılımıyla büyük bir ilerleme kaydedilen cinsiyet eşitliği hedefine Paris 2024'te ulaşmış olacaktır. Kadınlarımızın her alandaki başarılarını destekliyor, gerek sporda gerek Parlamentoda gerek kültür ve sanatta kadınlarımızla cam tavanları kırmak için mücadele ediyoruz. Yüzyılın takımında 18 spor dalında 54 kadın, 48 erkek olmak üzere toplam 102 sporcumuz yer alacak. Böylece Londra 2012'den sonra 2’nci kez kafilemizdeki kadın sporcu sayımız erkek sporcularımızdan daha yüksek oldu.

Hem şahsım hem grubum adına Team Türkiye'ye olimpiyatlarda üstün başarılar diliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kılıç, lütfen tamamlayın.

FİLİZ KILIÇ (Nevşehir) – Asın bayrakları, her spor dalında altın madalyayla İstiklal Marşı’mızı Avrupa'nın göbeğinde gururla okuyun.

Her bir sporcumuza bozkurtça selamlarımı gönderiyor, ayağınıza taş değmesin çocuklar diyorum.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Kılıç, teşekkür ediyorum.

Diğer söz talebi Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grup Başkan Vekili ve Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’e ait.

Sayın Kılıç Koçyiğit, buyurun.

25.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, İran’da Kürt gazeteci ve kadın hakları savunucusu Pexşan Azizi’ye idam cezası verilmesine; halay çektikleri için Mersin’de 9 gencin tutuklandığına, Ağrı’da 6 gencin gözaltına alındığına ve bu şiddetin Mecliste milletvekillerinin linç edilmesine kadar vardığına, “Ölürüm Türkiye’m” şarkısının kendilerine hatırlattıklarına, Van’da yaya geçidine yazılanlara, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ABD Kongresinde konuşmasına ve ayakta alkışlanmasına ilişkin açıklaması

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, İran zulüm rejimi her geçen gün zulmüne zulüm katıyor. İran’da Kürt gazeteci ve kadın hakları savunucusu Pexşan Azizi’ye idam cezası verildi. 11 Aralık 2023'te tutuklanan Azizi hapishaneden yazdığı mektuplarda hem gözaltı sürecinde yaşadığı ağır işkenceleri anlatmış hem de aslında hukuki temsilîyetin, adil yargılanma hakkı gibi temel haklarının ihlal edildiğini tane tane anlatmıştı. Kürt kadınları açısından aslında yaşadığımız dört parça coğrafyanın bir zulüm coğrafyasına döndüğünü, her bir hükûmetin aslında temel hak ve özgürlüklerimizi yok etme noktasında yarıştığını ifade etmemiz gerekiyor. İran’da Kürt kadınları “…”[(*)] şiarıyla bütün ezilen kadınların sesi olmuşlar ve bütün dünyadaki ezilen kadınlara da ilham kaynağı olmuş durumdalar ama bu ilham kaynağı olma hâllerine İran’daki molla rejimi tahammül edemediği için her gün yeni idam cezalarıyla, her gün yeni tutuklamalarla, her gün hapishanedeki işkencelerle bu sloganı, bu mücadeleyi bastırmak ve Kürt kadınlarını da cezalandırmak istemektedir. İran bütün kadınlar açısından bir açık hava hapishanesine dönmüş durumda ama özel olarak Kürtlerin, kadınların ve muhaliflerin her gün idam gibi insanlık dışı bir cezayla cezalandırıldığını görüyoruz ama bu idam cezalarına gerek Türkiye’nin gerekse bütün dünya kamuoyunun da sessiz kaldığı bir hakikat. O nedenle, buradan bütün dünya kamuoyuna, Türkiye’deki bütün vicdan sahibi insanlara da seslenmek istiyorum: İran idam rejiminin hak ihlallerine, insanları idam edip yaşamdan koparmasına daha fazla seyirci kalmayınız ve bu konuda atılması gereken adımların derhâl atılması gerekiyor. Dışişleri Bakanlığının bu idam cezalarına ilişkin tek bir cümle kurmamasını kabul etmiyoruz. Her yerde söz kuran, her yerdeki duruma dair değerlendirme yapanların söz konusu Kürtlerin idamı olduğunda sessiz kalmasının da manidar olduğunun, özel bir ayırımcılık olduğunun da altını çizmek istiyorum. Pexşan Azizi’yle hiç tanışmadık ama bunu şuradan söyleyelim: Pexşan Azizi İran cezaevinde “…”[(*)] direnişini ortaya koyan benim kız kardeşimdir. Bu ülkedeki Kürt kadınları da feminist kadınlar da kadın özgürlük mücadelesi yürütenler olarak da Pexşan’ın yanındayız. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) İran idam cumhuriyetinin de karşısında mücadele etmeye devam edeceğiz.

Sayın Başkan, sayın vekiller; son günlerde görmüşsünüzdür, yeni bir şiddet dalgasıyla karşı karşıyayız. Özellikle seçimden sonra “Dersimizi aldık, şapkamızı önümüze koyduk.” diyenlerin ne ders aldıklarını ne de şapkayı önlerine koyduklarını görüyoruz. Bakın, 21 Temmuz 2024 günü Kürt gençleri Mersin’de halay çektikleri için hedef gösterildiler sosyal medya üzerinden ve İçişleri Bakanlığı yemedi içmedi, oradan güya kimlik tespiti yaptı. AİHM, AYM ve Yargıtay kararlarında atılan sloganların suç olmadığı tespit edilmesine rağmen işkenceyle gözaltına alındılar, Mersin’e götürülürken otobüste yol boyunca “Ölürüm Türkiye’m” şarkısıyla işkence edildiler. İHİK komisyonuna gelen İçişleri Bakanına bizim milletvekili arkadaşlarımız bu işkenceyi sorduklarında, İçişleri Bakanı “Ya, ben çok seviyorum, dinlerken yüreğim kıpır kıpır oluyor.” diye işkenceyi meşrulaştıran bir açıklama yaptı ama bununla da kalmadı; 9 Kürt genci -özellikle altını çiziyorum çünkü bütün bunları Kürt oldukları için yaşıyoruz- örgüt propagandasından tutuklandı. Ama bu linç kültürü bununla da sınırlı kalmadı; yine, birkaç hafta önce Ağrı’da bir düğünde halay çektikleri görüntüler sosyal medyaya yansıyan 6 genç de gözaltına alındı işkenceyle. Ben soruyorum: Hükûmet ne yapmaya çalışıyor? AKP ne yapmaya çalışıyor? Binlerce yıldır bu coğrafyada biz Kürtler halay çekiyoruz, Karadeniz'deki halklarımız horon tepiyor, Ege’dekiler zeybek oynuyor. Zeybeğe karışmayan, halaya, horona karışmayan anlayışın gelip halayımızı yasaklamasını, “…”[(*)] yasaklamasını kabul etmiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kılıç Koçyiğit, lütfen tamamlayın.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Bu linç kültürü orada da kalmıyor, günlerdir sosyal medyada gençler hedef gösteriliyor, o linç kültürü İçişleri Bakanlığı eliyle meşrulaştırılıyor, yargı kararları hiçe sayılıyor; ortada bir hukuk var, zulüm var, ceza var, eza var, baskı var, şiddet var, başka bir şey yok ama o şiddet dönüp dolaşıyor, geliyor Mecliste milletvekillerimizin linç edilmesine kadar varıyor. İşte, bu bir kültür Hükûmet eliyle yayılan, Hükûmet eliyle beslenen. Topluma gözdağı verilmeye çalışılıyor, çok açık ve net, mesaj şudur: “Mecliste senin vekilini döverim, vekilini konuşturtmam, linç ederim, söz hakkına kastederim. Sen halay çekemezsin, tatile gidemezsin, düğününde kendi ana dilinde halay çekemezsin.” diyen bir anlayış var; biz bu mesajı böyle anlıyoruz.

Buradan şunu da söyleyelim: Vallahi kusura bakmasın, hiç kimseye de öyle boyun uzatacak, teslim olacak, geri adım atacak bir halk da değiliz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıç Koçyiğit, lütfen tamamlayın

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Gençlerimize de milletvekillerimize de halkımıza da partililerimize de bu gayrimeşru, hukuksuz, insani olmayan, vicdani olmayan tutumlarla geri adım attıramazsınız.

Buradan tekrar Hükûmete sesleniyoruz: “…”[(*)] Yeter, mızrak çuvala sığmıyor, yaptığınız zulmün artık sonu yok. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Ya, hangi kitapta var, hangi hukukta var halay çektiği için gözaltına alınmak, işkence edilmek? Birilerinin hoşuna gidiyorsa, o “Ölürüm Türkiye’m” şarkısı onun yüreğini kıpır kıpır ediyorsa gitsin evinde dinlesin. Biz o marşı dinlediğimizde 12 Eylülü hatırlıyoruz; biz o marşı dinlediğimizde Esat Oktay Yıldıran’ı hatırlıyoruz; biz o marşı dinlediğimizde bize cezaevlerinde işkence edenleri, cezaevi girişlerinde çıplak arama dayatması yapanları hatırlıyoruz; biz de o şarkının karşılığı bu. Üstelik şunu da söyleyelim: Çalıntıdır, 1800’lü yıllarda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıç Koçyiğit, son kez uzatıyorum, lütfen tamamlayın.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Sabrınıza sığınıyorum Sayın Başkan. Öfkemiz büyük, kabul edilemez şeyler yaşanıyor bu ülkede.

Bir Kürt parçasıdır, Koma Qamışlo’nın parçasıdır, çalınmış, üzerine söz yazılmıştır. Kürt’ün müziğiyle Kürt’e işkence yapmaya çalışıyor bu Hükûmet. Böyle bir şey var mı ya? İçişleri Bakanının yüreğini kıpır kıpır ediyormuş, dinlesin efendim evinde, kıpır kıpır oynasın; bize işkence etmesin, yeter!

Diğer bir mesele, bu linç kültürü nereye uzanıyor? Bakın, bizim Van Büyükşehir Belediyemiz yaya geçitlerine önce “yaya” anlamına gelen şunu yazdı: “…”[(*)] Ne yazılmış biliyor musunuz Sayın Başkan? “Türkiye Türk’tür, Türk kalacak.” İşte, Meclisteki tutumun, İçişleri Bakanlığının tutumunun, Hükûmetin tutumunun sokaktaki yansıması. Bunu nereye yazıyorlar? Van’da yaya geçidine yazıyorlar. Önce “yaya” yazılmış Kürtçe, ona tahammül edemeyen anlayış gidiyor oraya “Türkiye Türk’tür, Türk kalacak.” diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kılıç Koçyiğit, teşekkür için açıyorum, buyurun.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Toparlayacağım Sayın Başkanım.

Kürtler, Araplar, Çerkezler, Romanlar, Pomaklar, Lazlar, Gürcüler, Hemşinliler; bunlar kimdir? Bunların hakkı nedir, bunların hukuku nedir? Bu anlayış, bunun sonu nereye varacak? Bu soruyu da herkesin kendine sorması gerekiyor.

Son olarak, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ABD Kongresinde yaptığı konuşma çok konuşuldu; bu konuşmanın asla kabul edilemez olduğunu, bir zulmü, bir soykırımı meşrulaştırmaya dönük bir konuşma olduğunu, ABD Kongresinde onu ayakta alkışlayan herkesin bu zulme, bu soykırıma ortak olduğunun altını çizmemiz gerekiyor. Dünyanın vicdanı kanamıştır, insanlık vicdanı kanamıştır. 40 bin insan öldü Filistin'de, 90 bin insan yaralandı, büyük bir mezalim var, büyük bir soykırım var, savaş suçları almış başını gidiyor. Buna karşı bütün uluslararası kurumların gerçekten caydırıcı tutumlar alması gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kılıç Koçyiğit, lütfen tamamlayın.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Filistin kan ağlıyor, çoluk çocuk, yaşlı insanlar koruma altındaki bölgelere atılan bombalarla katlediliyor, açlıktan ölüyor, tedaviye ulaşamadığı için ölüyor ama ABD Kongresinde bir katil ayakta alkışlanıyor, eğer ayakta tezahüratla karşılanıyorsa insanlığın bittiğinin göstergesidir. Biz Netanyahu’yu ayakta alkışlayanların değil, o Amerikan Kongresinin önünde “Filistin'e özgürlük, Filistin özgürleşirse biz özgürleşeceğiz.” diyen Amerikan halkıyla aynı saftayız, Filistin halkının yanındayız. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Filistin'in haklı, meşru mücadelesini herkesin sahiplenmesi gerektiğini de yinelemek istiyorum.

Sabrınız için de teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) 

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç Koçyiğit.

Şimdi, diğer söz talebi Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili ve Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’a ait.

Sayın Başarır, buyurun.

26.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Cumhuriyet Halk Partisinin TÜİK hakkında suç duyurusunda bulunduğuna ve yargının iki günde verdiği takipsizlik kararına, belediyelerin Sosyal Güvenlik Kurumuna olan borçlarıyla ilgili Cumhurbaşkanının yaptığı açıklamaya; icra dosyalarındaki, karşılıksız çeklerdeki, bireysel kredi ve kredi kartı borçlarındaki artışa, Dikili İcra Dairesinin 29 Ekimde verdiği bazı taşınırların icra yoluyla satış ilanına, doğru kararlar alınmadığı için ülkenin bu duruma geldiğine ve gerçek sorunlarla ilgili muhalefet dışında hiç kimsenin konuşmadığına ilişkin açıklaması

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TÜİK’le ilgili bir takipsizlik kararıyla başlamak istiyorum. TÜİK denen kurum, bilindiği üzere, Türkiye'de memurun, memur emeklisinin ve birçok önemli verilerin kaderini belirleyen istatistik çalışmaları yapıyor. Mesela, en son enflasyonu yüzde 71 olarak belirledi. Herkes biliyor ki bu ülkede enflasyon yüzde 71 falan değil ama sipariş üstüne ve saraydan, iktidardan ne gelirse rakam aynen onu veriyor. Araştırma falan yaptığını düşünmüyorum, bir parça araştırma yapsa bugün ülkedeki enflasyonun yüzde 100’ün çok üstünde olduğunu görecektir. Haklı olarak, partimiz, milyonlar adına TÜİK hakkında bir suç duyurusunda bulundu. Üzülerek söylüyorum, vermiş olduğu sahte verilerle milyonları bir yıl açlığa terk eden bu Kurum hakkında yargı iki günde takipsizlik kararı verdi. Bir savcı takipsizlik kararı verebilir, dava açabilir; bu, yargının kararıdır ama böyle bir önemli konuda çok önemli veriler vermişken, enflasyonu etkileyecek fiyat artışlarını tek tek ortaya koymuşken, çok ciddi bir dilekçe vermişken en azından bu savcıda, yargı organlarında bir parça vicdan olmalı. Bir bilirkişi getirebilir, bu işi daha önce yapan insanları getirip bir rapor alabilir, en azından araştırabilir ama iki günde karar vermiştir; gerçekten üzüntü verici.

Şimdi, Sosyal Güvenlik Kurumunun borçları… Bugün biraz daha konuşmak istiyorum çünkü Cumhurbaşkanının açıklamasını dinledikçe sürekli olarak başka bir konu aklımıza geliyor. Dün belediyeleri konuştuk… Ne dedi? “Emeklilere faydanız dokunsun istiyorsanız talimat verin belediyeleriniz Kuruma olan borcunu ödesin.” Peki, bugün itibarıyla Sosyal Güvenlik Kurumunun ne kadar alacağı var? 540 milyar. Peki, bunun ne kadarı belediyelerin? 96 milyar. Şimdi ben buradan Sayın Cumhurbaşkanına sormak isterim: Geri kalan bu para nerede? Mesela, bu konuya bu kadar meraklıysa, bu konuyu bu kadar önemsiyorsa şu 5 milyonun üzerindeki ya da 1 milyonun üzerindeki Sosyal Güvenlik Kurumuna borcu olan şirketleri bir açıklayın bakalım, ben merak ediyorum çünkü emekliyi yirmi yıldır birikmiş Sosyal Güvenlik Kurumunun borçlarıyla kurtaracağını söylüyor Sayın Cumhurbaşkanı, 540 milyar şu anda alacağı var Kurumun. Nerede bu para? Sayın Bakan bunu niye takip etmiyor? Ben 100 bin lira, 200 bin lira, 300 bin liraya bir şey söylemiyorum; esnaflar var, esnafların durumu çok kötü, çok küçük işletmeler var icrada, onlara hiçbir şey söylemiyorum ama çok büyük işletmeler var bunu ödemeyen, sürekli af bekleyen, afla bunu çözen. Eğer bu konuda bu kadar samimiyseniz gelin, bunu açıklayın bakalım Sayın Cumhurbaşkanı, biz de görelim.

Şimdi, üzülerek söylüyorum ki bu yılın ilk altı ayında UYAP üzerinden gelen yeni icra dosya sayısı 5 milyon, hâlâ açık olan icra dosyası 23 milyon ama bu yılın ilk altı ayında 5 milyon yani hemen hemen 15 milyon aile icralık olmuş. Yine, üzülerek söylüyorum ki ilk altı ayda karşılıksız çek sayısı 112 bin olmuş, bireysel kredi ve kredi kartı borçları 3,31 trilyon liraya çıkmış ve öyle bir durumdayız ki sorunun çözümünü ya da tartışmayı belediyelerle ya da başka kurumlarla götürüyoruz. Ülke batma noktasına gelmiş, hemen hemen her 3 kişiden 1’i icrada; 112 bin kişi -karşılıksız- çekini ödeyememiş, cezaevine girecek yani 400 bin olan cezaevindeki insan sayısı 500 bin olacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Başarır, lütfen tamamlayın.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Şimdi, hâl böyleyken tuhaf şeyler oluyor. Dikili İcra Dairesi 2024’ün 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı gününe denk getirmiş, bazı taşınırların icra yoluyla satış ilanını vermiş. Bugün, birkaç gazetede de manşet oldu, özellikle Saygı Öztürk bunu işledi. Ben inanmadım, “Gerçekten böyle bir şey olabilir mi?” dedim, araştırdım. Şimdi, icrada ne satılıyor? Termosifon, halı, tül perde, 1 adet süs biblosu, çift kişilik yatak, elbiseler ve gardırop, leğen ve elektrik süpürgesi; böyle gidiyor. Bunları, bu yüzyılda bir icra dairesi internet üzerinden satışa çıkarmış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Başarır, lütfen tamamlayın.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Türkiye'nin hâli bu. Türkiye'de toplam 30 milyona yakın icra dosyası var, 100 bini geçen karşılıksız çek… Artık icra dairesindeki ev eşyaları, o dairedeki çalıştığı yediemin depolarında yük olduğu için bu şekilde satışa çıkıyor ve beyefendi de “Belediyelerin sigorta borçlarıymış da buymuş da bununla…” Neden bu noktaya geldik? Niye bu kadar insan icrada? Niye Türkiye Cumhuriyeti’nin bütçesinin hemen hemen dörtte 1'i kadar kredi kartı ve kredi borçları birikmiş? Türkiye bir felakete gidiyor, biz burada farklı şeyleri konuşuyoruz. Ne kadar güzel, 2.500 lira da emekliye zam yapmışız, bununla da övünüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Başarır, son kez uzatıyorum, lütfen tamamlayın.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Ben AKP Grubuna, MHP Grubuna buradan sesleniyorum: Bu kış çok kötü geçer bu ülke için. Doğru kararlar almıyorsunuz; emeklinin, işçinin, çiftçinin, öğrencinin, esnafın, bu halkın hâlini görmüyorsunuz. Bu rakamları UYAP’tan alıyoruz. TÜİK verse TÜİK onunla da oynar, icra dosya sayısını 1 milyona falan düşürür. Allah'tan UYAP diye bir olgu var, oradan bunları çıkarabiliyoruz.

Bugün araçlar, traktörler, kamyonlar, küçük ölçekteki işletmelerin makineleri, hepsi icrada; emekli, pazarın sonunu bekliyor, pazardan dökülen ya da ezilen domatesi, sebzeyi, onu da taneyle alıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Başarır, teşekkür için açıyorum, lütfen tamamlayın.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Tamamlıyorum.

O yüzden, vicdan! Üç gündür çalışıyoruz, bugün cuma, bugün de çalışıyoruz, yarın da çalışacağız, pazar da çalışacağız, sabahlayacağız ama bu ülkenin gerçek sorunlarıyla ilgili kalemini oynatan, düşünen, konuşan muhalefetin dışında hiç kimse yok. Olmaz, olmaz arkadaşlar! Bu yüzyılda eğer tül perdeyi, elektrik süpürgesini, kıyafeti, gardırobu, leğeni icra dairesi satışa çıkartıyorsa Cumhurbaşkanının “Bizi kıskanıyor.” dediği ülkeler bize güler. Siz Adalet bakanlığı yaptınız. İnternet üzerinden alınmış, gazetelere manşet olmuş, tüm dünyanın gördüğü bir rezalet bu. O yüzden, bence aklınızı başınıza alın, Türkiye’nin gerçek sorunlarını dert edinin.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum Sayın Başarır.

Diğer söz talebi Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili ve Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’ya ait.

Sayın Şahin Usta, buyurun.

27.- Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın, İsrail’in TRT Haber ekibine yönelik yaptığı alçak ve korkakça saldırıya; Paris 2024 Yaz Olimpiyat Oyunları’nın açılış törenine ve millî sporculara, Fransa’nın kendi sporcusunun başörtüsüyle katılmasına izin vermemesine, Diyanet İşleri Başkanının bir camide bir hutbe irat ederken bir ayetikerime okumasına, meselenin halay çekmek değil mağdur edebiyatı yaparak terörist elebaşını meşrulaştırmak olduğuna, HIT-30 Yüksek Teknoloji Yatırım Programı’na, Türkiye’ye yatırım için gelen firmalar olduğuna, ekonomiyle ilgili yapılan eleştirilere ve belediyelerin SGK’ye olan borçlarına ilişkin açıklaması

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ben de Genel Kurulu ve tüm heyeti saygıyla selamlıyorum.

Evet, katil devlet İsrail her gün bu soykırımına ve saldırılarına devam ediyor. Bugün yine bir cuma namazı öncesi tüm Müslümanlara yapılan zulmü maalesef izledik. Aynı anda TRT Haber ekibimize yönelik yaptığı alçak ve korkakça saldırıyı da şiddetle kınıyor ve lanetliyorum. Bilinmelidir ki bu saldırılar gazetecilerin cesaretini kıramayacak, gazetecilerimiz İsrail zulmünü tüm dünyaya duyurmaya da devam edecektir. İsrail bu yaptıklarının hesabını er ya da geç mutlaka verecektir. Tüm dünya Filistin halkının haklı mücadelesinin de yanında olmaya devam edecektir.

Bugün Paris Olimpiyat Oyunları’nın açılış töreniyle bütün dünyada büyük bir heyecanı biz de yaşıyoruz. 33'üncü kez start alan bu olimpiyatlarda içlerinde bizim sporcularımızın da bulunduğu 204 ülkeden 10.500 sporcu madalya için mücadele edecek. Başta başarılarıyla her zaman göğsümüzü kabartan Filenin Sultanları ve açılışta bayrağımızı taşıyacak Mete Gazoz olmak üzere tüm sporcularımıza başarılar diliyorum.

Bu açılışta Fransa maalesef yine tarihî bir ayıba sebep oldu. Kendisini de temsil edecek olan koşucularından birinin törene başörtüsüyle katılmasına izin vermedi Fransa, tepkiler sonrasında ise sporcuların şapka takması formülüyle bu ayıbı örtmeye çalıştı. İfade etmek istiyorum ki Fransa sporun birleştirici gücüne, fair play ruhuna ve en temel insan haklarından biri olan inanç özgürlüğüne aykırı tavrıyla, İslam karşıtlığının hangi boyutlara geldiğini göstermesiyle ibretlik bir ayıba imza atmıştır. Fransa’nın bu ayrımcı ve ikiyüzlü tavrını kınadığımı ifade etmek istiyorum.

Sayın Diyanet İşleri Başkanımız bir camide bir hutbe irat ederken bir ayetikerime okumuştur. Farklı bir mekânda değil, farklı bir görevde değil, bir camide bir hutbe irat ederken bir ayetikerime okumuştur. Ayetikerime okumak da hutbenin esasını oluşturur. Ayetikerimeyi hatırlatmak hutbeyi irat edenin bir görevidir; insanlar bunu dinler, kendi payına düşeni kendi iradesiyle alır. Bu konuyla ilgili söylenecek tek cümlenin bu olduğunu düşünüyorum.

Bir taraftan da bir zulümden, bir şiddetten, bir işkenceden -halay çektikleri için insanlar- bahsediliyor. Mesele halay çekmek değil; mesele terör seviciliği ve terör elebaşını överek mağdur konumuna düşmek, mağdur edebiyatına sığınmakla da terörist elebaşını meşrulaştırma veya aklama çalışmasıdır; buna elbette ki sessiz kalınmaz, elbette ki müsaade edilmez diyorum.

Bugün, yine, Türkiye Yüzyılı için önemli bir hedefimiz var. Çıktığımız yollardan, ana mottolarımızdan biri olan yüksek teknoloji üretimi için başarılı ve büyük bir adım atmak adına ciddi bir program uygulanıyor. Bu programlarımızdan bir tanesi de şu anda biz burada konuşurken Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından açıklanıyor. Türkiye’yi yeni gelişen teknoloji alanlarında küresel bir merkez hâline getirme hedefi doğrultusunda “HIT-30” yani Yüksek Teknoloji Yatırım Programı da hayata geçirilecektir. Bu programın da ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diliyor, mühendisinden çalışanına kadar emeği geçen herkese teşekkürlerimizi ifade etmek istiyoruz.

Türkiye’ye yatırım için gelen firmalar var elbette ki. Özellikle elektrikli araç konusunda Türkiye’nin Togg’la göstermiş olduğu başarıyla beraber, bu yüksek teknolojilerle beraber hedefimiz, ülkemizi bir yatırım üssü hâline getirmek, bu fırsatları değerlendirmek, istihdam fırsatlarını Türkiye’ye çekmek. Elbette ki dünya piyasasındaki payımızı artırma, yerli ve millî aracımızın bu piyasadaki gücünü ve kuvvetini artırma, rekabetten kaçmadan, kendimize güvenerek yatırım fırsatlarını, bu alandaki üs hâline gelme çabamızı artırma hedefindeyiz.

Ekonomiyle ilgili yapılan eleştirilerde şunu söylüyoruz: Elbette ki zorluklar var, vatandaşlarımızın sıkıntılarının farkındayız. Bu konuda enflasyonla ilgili mücadelemizi kararlılıkla sürdürüyoruz. Bununla ilgili bir yasa çalışmasındayız, vergi teklifini yasalaştırma çabası içerisindeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şahin Usta, lütfen tamamlayın.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Ümit ediyorum ki bugün tamamlayabilirsek, emeklilerimizin beklemiş olduğu maaşlarındaki iyileştirmeyi ve güncelleştirmeyi biz de en kısa zamanda buradan yasalaştırarak, geçirerek ödemelerin yapılmasını arzu ediyoruz. Daha iyisini yapmak için, daha fazlasını vermek için enflasyonla olan mücadelemizde kararlılıkla yürümeye devam ediyoruz.

Belediyelerin SGK borçlarıyla ilgili ödeme planlarını dün de konuştuk. Bunlar, belediyelerin rutin işleri hâlinde; aslında -yürütmesi gereken- SGK borçlarının ödenmesiyle birlikte kendi işlerinin de yoluna gireceğini bildikleri bir yöntem. Yani, ödeme kolaylığıyla ilgili, Bakanlığımızın -tekrar- yapmış olduğu açıklamayı hatırlatmak istiyorum. Burada yapılandırma yapılabilir, burada mahsuplaştırma yapılabilir, taksitlendirilebilir, yeter ki samimiyetle bu borçların ödenmesi için belediyelerimiz bir çaba göstersinler. Hiçbir ayrım yapılmaksızın bütün belediyeler için bu kapı açılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şahin Usta, lütfen tamamlayın.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Vatandaşlarımız da bu meseleleri çok iyi takip ettiği için bu borçların takibinin yapılması, belediyelerin daha sonra daha sıkıntılı durumlara düşmemesi açısından önemli bir adımdır. Bu, yapıcı bir adımdır, bunu belediyelerin işlerini zorlaştıracak bir adım olarak kamuoyuna yansıtmak doğru değildir; tam tersine, yapıcı bir adımdır. Biz -belediyelerimiz, yerel yönetimlerimiz vatandaşlarımıza hizmet etmekle yükümlüdür- bu konuda el ele vererek vatandaşlarımıza hizmet edelim, belediyelerimizi güçlendirelim istiyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan…

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Sayın Başkan, çok kısa bir şey söyleyeceğim.

BAŞKAN – Sırasıyla söz vereceğim.

Sayın Kılıç Koçyiğit, buyurun.

28.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, Sayın Usta’ya soru soruyoruz, bize yeni bir polemik konusu veriyor. Biz hukuki konuşuyoruz Sayın Başkan. Bakın, bu ülkede Yargıtayın kararı var. “‘…’[(*)] yani ‘Apo’ ‘Yaşasın Başkan Apo!’ sloganı suç değil.” demiş. Bu, fikir ve düşünce özgürlüğü. Kararı var “Düşünce ve fikir özgürlüğü kapsamındadır.” demiş.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – “Başkan”dan kimi kastediyorsunuz?

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – AYM kararı var, AİHM kararı var.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – “Başkan”dan kimi kastediyorsunuz?

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Şimdi, size hangi kararı getirelim, halay çekerken bunun suç olmadığına dair? Şimdi, bir ayırımcılık var. Bakın, bununla yetinilmiyor, bu linç kültürü devam ediyor. Bu bir ayrımcılık. Doğubayazıt'ta da yöresel kıyafetler giyip düğünde Kürtçe şarkılar eşliğinde halay çeken gençler darbediliyor, gözaltına alınıyor. Şimdi, işkence gözümüzün içine baka baka yapılıyor. Otobüsteki, gözaltı otobüsündeki görüntüleri kim servis etti? “Ölürüm Türkiye’m!” şarkısını kim çaldı? Bunları nasıl meşrulaştırabiliriz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kılıç Koçyiğit, lütfen tamamlayın.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Bunlar 12 Eylülün işkence yöntemleri. Şimdi, siz, bu işkence yöntemlerini bütün kamuoyuna servis ediyorsunuz, gözümüzün içine soka soka yapıyorsunuz. Bakın, avukatlar gelmeden gençler “mülakat” diye hukuksuz bir şekilde sohbete çağırılıyorlar, orada ifade vermeye zorlanıyorlar; yetmiyor, oradakilerin, gözaltındakilerin beyanlarını avukatlar tutanağa geçirmek istiyor, polis bambaşka bir beyanı tutanağa geçirmek istiyor. Bunlar nerede oluyor? Burada oluyor, bu ülkede oluyor. Kim yapıyor bunu? Kolluk yapıyor. Kime bağlı? AKP Hükûmetine. Ben bunu söylüyorum, Leyla Şahin Usta bana diyor ki: “Terör, bilmem ne, bilmem ne.” Şimdi, burada nasıl konuşacağız? Temel hak ve özgürlükleri nasıl savunacağız Sayın Başkan? İnsanların en temel hakları askıya alınmış, en temel hukuki güvenlikleri yok, hukuki güvencemiz yok bu ülkede; şimdi, bunu böyle konuşmamız lazım.

AYŞE KEŞİR (Düzce) – Yaşam hakkı, yaşam hakkını konuş biraz da yaşam hakkını!

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Biz Yargıtayın kararını söylüyoruz, oradan dezenformasyon oluyor, olur mu?

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum.

Sayın Başarır, buyurun.

29.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Ben sadece bir konuda teşekkür edeceğim Sayın Grup Başkan Vekiline. Evet, birçok belediyenin Sosyal Güvenlik Kurumu borçları var ve birçok belediyenin de yirmi-yirmi beş yıllık süreçte gelen bu birikmiş borçlar. Yani Bursa’dan örnek verdim -2019'da- Ankara'yı, İstanbul’u, Kilis’i örnek verdim, Uşak, Kütahya’yı; bunların hepsi bizim belediyelerimiz. Bunların adil olarak yapılandırılabileceğini, taksitlendirilebileceğini söyledi. Kendisi Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup Başkan Vekili, sözüne güveniyorum. Umarım bu konuda tüm belediyelere adil davranılır. Haciz koymaktansa, halkı hizmetsiz bırakmaktansa makul bir şekilde taksitlendirilir. Biz Bursa'nın da Kilis’in de Kütahya’nın da borcunu gönül rahatlığıyla öderiz. Devlette devamlılık esastır. O yüzden, bu konudaki yaklaşımından dolayı teşekkürlerimi iletiyorum kendisine.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum.

Sayın Şahin Usta, buyurun.

30.- Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın, Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Elbette ki yapıcı bir adım atıldığını söylüyorum ancak Bursa Belediyesiyle ilgili iki gündür iddia ediliyor, yüklü bir borçtan bahsediliyor; 3 milyar, 4 milyar üzerinde bir borçtan bahsediliyor. Bu konuyla ilgili bir bilgi aldım, bunu paylaşmak istiyorum. Büyükşehir Belediyesinin SGK borcundan bahsediyorum. Bakın, bir belediye yatırım yapar, hizmet yapar, bunlarla ilgili borcu olur, bu ayrıdır, buna bir şey demiyorum, SGK borcu, Büyükşehir Belediyesinin, kendisinin SGK borcu sıfır; BURULAŞ ulaşım şirketinin SGK borcu 990 milyon, BİNTED -yine şirket- 140 milyon.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – 1 milyar…

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Bunun dışında sizin söylediğiniz rakamlarda Bursa Büyükşehir Belediyesinin SGK borcu yok, Su ve Kanalizasyon İdaresinin (BUSKİ) de SGK borcu sıfır. Bu sıfırları görmeyip, SGK borçlarının ne olduğunu görmeyip “Bursa Büyükşehrin 4 milyar, 5 milyar borcu var.” demek yanlış bir bilgidir, bunu düzeltmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şahin Usta, lütfen tamamlayın.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Hatay Belediyesi CHP'li bir belediyeydi, bu dönem bize geçti. Ben Hatay Belediyesinin diğer borçlarını karıştırmıyorum, sadece SGK borcundan bahsedeceğim. Sadece Hatay Belediyesinin SGK borcu 1 milyar 688 milyon. Bu, şirketlerinin falan değil, direkt Hatay Belediyesinin. Bursa Belediyesinin sıfırken Hatay Belediyesinin kendisinin SGK borcu 1 milyar 688 milyon TL. Şimdi, bizim Belediye Başkanımız da bu borcun yapılandırılıp ödenmesi için, mahsuplaşması için çalışmasını yapacak. Bunu halkın takdirine sunuyorum.

Teşekkür ederim.

Ha, pardon Başkanım, bir de İstanbul’dan bahsetti Sayın Başkan. 2019’da İstanbul Büyükşehir Belediyesinin SGK borcu biz devrederken 70 milyonmuş, beş yıldır CHP yönetiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Enflasyona orantılarsak 7 milyarı geçiyor.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – O rakam kurtarmaz ağabey, 70 milyon 3,5 milyar olmuyor.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Başkanım, son cümlemi tamamlayayım.

BAŞKAN – İki dakikadan fazla söz hakkı vermiyorum.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Tamam, hemen tamamlayacağım.

BAŞKAN – İki dakika uygulaması yapıyoruz ya şeylerden sonra, o yüzden…

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Şu cümlemi tamamlayayım izninizle, bütün kamuoyu merak ediyor; eminim, Ali Mahir Bey de merak ediyor.

HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Önemli, Sayın Başkanım.

AYŞE KEŞİR (Düzce) – Cümle yarım kalmasın.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Cümleyi bitireceğim, ekleme yapmayacağım, sadece rakamı söyleyeceğim.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Geçen gün bize söz vermemiştiniz.

BAŞKAN – Demin kestim Sayın Kılıç Koçyiğit’in sözünü.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Hakkaniyetli olmanızı bekliyoruz Başkan.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Peki, böyle konuşuyorum, en azından tutanaklara geçer.

BAŞKAN – Bir dahaki sefere ifade edersiniz.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – 2019’da SGK borcu İstanbul Büyükşehir Belediyesinin 70 milyon iken bugün, 2024 yılında SGK borcu 3 milyar 250 milyon TL.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Başarır, buyurun.

31.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Şimdi, üzülerek söylüyorum ki bilgiler doğru değil. Bir belediyenin kendi bünyesindeki şirketlerin ve büyükşehir belediyesinin kendi sigorta borcu ve vergi borcu bir bütün. Bursa Belediyesindeki sadece bir şirketin borcunu söyledi, 1 milyar. Hatay’ın da 1 milyar olabilir, ben başka bir şey söylüyorum. Bakın, ben başka bir şey söylüyorum: İstanbul'da, 2019'da, tüm iştirakleri, şirketleri, hepsini koyduğun zaman 70 milyondan çok daha fazla, bugünkü parayla 3 milyara yakın bir para yapıyor; hesapladık, dolar olarak da hesapladık. Orada iştirakleri sayma, burada iştirakleri say… Ben çok farklı bir şey söyledim: Bugüne kadar hiçbir belediyeye bu yaptırımı yapmıyorsun, 2024 seçimlerinden sonra pat haciz aklına geliyor; bu doğru değil diyorum, bu yanlış diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Başarır, lütfen tamamlayın.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Tamamlıyorum.

Bakın, bu doğru değil dedim. Hemen hemen birçok belediyenin; AKP’li, MHP’li, CHP'li belediyenin Sosyal Güvenlik Kurumu vergi borçları var. Yirmi yıllık süreçte Kütahya’da, Uşak’ta icra işlemi yapma ama 2024 sonrası yap... Doğru bir yaklaşım gösterdi ki Hatay depremden dolayı hiçbir şey ödeyemedi, onu da söyleyeyim kendilerine. Yani gelin, bunlar yapılandırılsın, ödensin, bu sorun çözülsün ama “Hesaplara haciz koyacağım, ödenekleri keseceğim.” demek doğru bir yaklaşım değil. 

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Belediyelerin ödeneğini kesmek halka zulmetmektir ya.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN -  Sayın Şahin Usta, buyurun.

32.- Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın, Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Teşekkür ediyorum.

Söylediğim rakamlar şirketler harici vesaire değil. Ben, kendilerinin söylediği gibi, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin, Büyükşehir Belediyesinin kendi 70 milyon… Şu an açıkladığım 2024 rakamı 3 milyar da Büyükşehir Belediyesinin kendi SGK prim borcu. Bunu dolara çevirmeye kalkarsak bugünkü borcunun da kaç kat çıkacağını hesaplarız tabii ki.

Şunu söylemek istiyorum: Bu, hiçbir zaman olmadı değil; SGK her zaman belediyelere bu ödemeler için yazılarını gönderdi, ihtarlarını gönderdi. Bizim belediye başkanlarımız zaten işte mahsuplaşmayla, yapılandırmayla borçlarının büyük bir kısmını ödedikleri için, CHP belediyelerinin son beş yılda ödemedikleri rakamlara rağmen, daha düşük miktarlarda SGK borçları var. Mahsuplaşma, ödeme, dönem dönem hep yapılmıştır; aynı şekilde şimdi de yapılacaktır. Bu yapıcı bir yoldur, lütfen bunu yapıcı bir yöntem olarak görüp borç ödemek için bir gayret içerisinde olsunlar.

Teşekkür ederim.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Son cümle…

BAŞKAN – Sayın Başarır, buyurun.

33.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) –  Şimdi, bakın, şu anda İstanbul Belediyesi Daire Başkanından gelen 2019’daki vergi, sigorta borçlarının toplamını okuyorum: 578 milyon. Peki, o zaman dolar kuru neydi? 5,60.  Yani bunu hesapladığımız zaman 3,5 milyar. Burada laf oyununa falan gerek yok.

Benim sorduğum soru şu: Neden 2019’a kadar Sayın Cumhurbaşkanı İstanbul Belediyesinin vergi ve sigorta borçları için İller Bankasından kesinti yapmadı; bir. İki, Ali Müfit Gürtuna -benim partimin belediye başkanı değil- diyor ki: “Ben 94’te 1,5 milyar dolar borçla aldım, sıfır borçla devrettim; bugünkü durum ortada.” Ona cevap versinler. Yani Cumhurbaşkanının, borç yapma, büyütme ve ülkeyi faiz batağına sokma gibi bir alışkanlığı var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Başarır, lütfen tamamlayın.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) -  Bu da zaten bence 94’ten bugüne kadar geliyor. Yani hiç bunları tartışmaya gerek yok. Burada ne demek istediğimi gayet iyi anladı. Parayı bugünkü kurla hesaplasın, aşağı yukarı borcun aynı olduğunu görecektir. Buradaki sorun: O gün haciz yok, bugün var. Hayır, bu doğru bir şey değil.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Başkanım, tekrar söz alabilir miyim?

BAŞKAN - Sayın Şahin Usta, buyurun.

Artık bu işe bir nokta koysak mı?

34.- Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın, Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Bitiriyorum, sadece şunu tekrar hatırlatmak istiyorum: 2019’a kadar da belediyelerimiz SGK’ya olan borçlarıyla ilgili ödemelerinin mahsuplaşmasını yapmıştır; bunları yaptığı için zaten belediyelerimizde bu, rutin işlem hâline gelmiştir diye konuşmamda da söylüyorum. Yapılandırmalar yapılmıştır; “Bu borçlar hiç ödenmemiştir.” gibi bir algının yanlış olduğunu söylüyorum, yapılmış. Şimdi aynı uygulama yeniden yapılıyor; ödenmediği için, bu yapılandırmaya, borcun taksitlendirilmesine veya mahsuplaşmaya gelmeyen belediyeler için bir çağrı daha yapılmıştır, olay bundan ibarettir.

Rakamlarla ilgili Ali Mahir Bey’le tekrar tartışmaya girmek istemiyorum ama Ankara ve İzmir’de maalesef çok daha kötü durumlar var, onları sonra paylaşırız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.47

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.07

BAŞKAN: Başkan Vekili Bekir BOZDAĞ

KÂTİP ÜYELER: Elvan IŞIK GEZMİŞ (Giresun), Kurtcan ÇELEBİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Saadet Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Öneriyi okutuyorum:

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Saadet Partisi Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya tarafından, sosyal güvenlik kapsamında emekliler arasındaki farklı aylık bağlama, hesaplama ve aylıkların güncellemesinden kaynaklı sorunların tespitinin yapılarak gerekli önlemlerin alınması amacıyla 26/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Temmuz 2024 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

26/7/2024

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 26/72024 Cuma günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 Bülent Kaya

 İstanbul

 Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Bülent Kaya tarafından, sosyal güvenlik kapsamında emekliler arasındaki farklı aylık bağlama, hesaplama ve aylıkların güncellemesinden kaynaklı sorunların tespitinin yapılarak gerekli önlemlerin alınması amacıyla 26/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergemizin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 26/7/2024 Cuma günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Saadet Partisi grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’ya söz veriyorum.

Sayın Kaya, buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA BÜLENT KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Saadet-Gelecek Grubu olarak emeklilerin geçim zorluklarının artık partilerüstü bir bakış açısıyla topyekûn bir şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ele alınmasının şart olduğunu öngörüyoruz çünkü emekli maaş hesaplaması çalışanların statüsüne ve SGK prim ödeme tarihlerine göre değişiklik göstermektedir. Çalışan statüleri 4/A  yani işçiler, 4/B bağımsız çalışanlar yani BAĞ-KUR’lular ve 4/C memurlar olarak sınıflandırılırken SGK prim ödeme tarihleri de 2000 öncesi, 2000 Ocak ile 2008 Ekim arası ve 2008 Ekim sonrası olarak 3 döneme ayrılmaktadır. Özellikle 4/A işçi ve 4/B bağımsız yani BAĞ-KUR statüsünde çalışanların emekli maaşları SGK prim ödeme tarihlerine göre değişiklik göstermektedir, bu da aylık bağlanma oranı ve alt sınır taban maaş oranının değişmesinden kaynaklanmaktadır. Özellikle 2008 Ekim sonrası ödenen primlerde bu etki daha belirgin bir hâle gelmiştir. Bu hesaplama farklılıkları neticesinde, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara geldiği 2002 yılında asgari ücret ile emekli maaşını kıyasladığımızda, 1 emekli maaşı 1 asgari ücretin 1,5 katı kadar iken bugün Adalet ve Kalkınma Partisinin özellikle 2008 yılı ekiminden itibaren yaptığı yasal düzenlemeler neticesinde en düşük emekli aylığı, asgari ücretin bırakın 1,5 katını yüzde 60’ına bile denk gelememektedir.

Sonuç olarak, yıllar içerisinde getirmiş olduğunuz yasal düzenlemelerle her geçen gün emekli maaşlarındaki erimenin doğal bir sonucu olarak Küresel Emeklilik Endeksi’nde Türkiye'yi 44 ülke içinde yüzde 36’yla Hindistan’ı geride bırakarak sondan bir önceki sırada yer alan bir hâle getirdiniz. Özellikle de Türkiye'deki emeklilik yaşam kalitesi, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçildiği 2017 yılından bu yana her geçen gün daha da düşmektedir. Çünkü Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, sadece kurumlarımızı dejenere etmekle kalmamış; yanlış alınan politik kararlarla, gece yarısı kararnameleriyle, bir gün sonra Cumhurbaşkanının kararnamesinde değişiklik yapılmasını öngören Cumhurbaşkanı kararnamesi gibi bir garabetle âdeta ekonomiyle oynanarak bir gece yarısı Merkez Bankası başkanlarının görevden alınması, bir gece yarısı politika değişiklikleri sonucu içinden çıkılmaz hâle gelen enflasyon karşısında emekli maaşları her geçen gün daha da düşmüştür. Dolayısıyla bu konuyu artık Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak ele almanın vakti geldi de geçmektedir.

Özellikle bu tip durumları ortadan kaldırmak için “emekliye ikramiye” diye bir uygulamaya geçti Adalet ve Kalkınma Partisi çünkü bu, muhalefetin bir vaadiydi. 30 Nisan 2018’de bir kanun maddesinde yaptıkları ek bir değişiklikle, her emekliye, iki bayramda birer kez olmak üzere 1.000 TL emekli ikramiyesi ödemesi düzenlemesi getirildi. Peki, niye 30 Nisan 2018? Çünkü 24 Haziran 2018’de Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimi vardı da onun için. Çünkü siz, emekliler aç kalmış, emekliler yoksulluk içerisinde, bundan korkmuyorsunuz; korktuğunuz tek bir şey var: Sandıktan kötü netice almak, sandığın kapağına kafanızı vurmak, koltuğunuzu ve konforunuzu kaybetmek. Bu sebeple, seçimden sadece iki ay önce, 2018 yılında getirmiş olduğunuz 1.000 TL emekli ikramiyesinin, ekonomik sıkıntılara, enflasyona, paranın değer kaybına rağmen artırılacağına dair hiçbir artış oranı bile koymadınız yasaya. Bu sebeple, 2018’den 2021’e kadar üç yıl boyunca enflasyon ve TL’deki değer düşüşüne rağmen, emekli ikramiyesini 1.000 lira olarak vermeye devam ettiniz; ta ki bir kamuoyu baskısı oluştu, sadaka verir gibi yüzde 10 artışla bunu 1.100 TL’ye çıkardınız. Yine, her zaman yaptığınız gibi, sandık korkusuyla 2023 yılında birden yüzde 80-90 zam yaparak bunu 2.000 TL’ye çıkardınız. Yetti mi? Elbette yetmiyordu ama sizin için yine bir seçim lazımdı, 2024 seçimlerine giderken de bu 2.000 TL’yi 3.000 TL’ye çıkardınız. Şimdi, o seçimin üzerinden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya, lütfen tamamlayın.

BÜLENT KAYA (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Seçim baskısıyla getirdiğiniz 1.000 TL emekli ikramiyesini; seçim baskısıyla 2.000 TL’ye, seçim baskısıyla 3.000 TL’ye çıkardığınız bu emekli ikramiyelerini… “Nasıl olsa dört yıl seçimsiz bir dönem var.” diyerek emeklileri ezmeye çalışıyorsunuz. Sadece ve sadece 2.500 TL’lik emekli maaşlarındaki artışın, daha doğrusu en düşük emekli maaşındaki artışın sadra şifa olmadığını elbette siz de çok iyi biliyorsunuz ama en çok korktuğunuz o sandığın dört sene sonra geleceğini düşünerek emekliden, vicdanlarınızdan korkmamayı tercih ediyorsunuz.

Size buradan seslenmek istiyorum, vicdanlarınıza seslenmek istiyorum: Evet, sandıktan her siyasetçinin korkması belki doğal karşılanabilir ama vicdan denen bir şey vardır, adalet denen bir şey vardır; insanın gelir adaleti diye bir endişesi olur, sefalet ve yoksulluğu kendi vatandaşına yakıştırmamak gibi ulvi bir erdemi olur; bunları niçin aklınıza getirmiyorsunuz diyor, önergemize desteklerinizi beklediğimi ifade ederek  Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.

Öneri üzerinde ilk söz sahibi, İYİ Parti Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Selcan Hamşıoğlu'nu davet ediyorum.

Sayın Hamşıoğlu, buyurun. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA SELCAN HAMŞIOĞLU (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hiç uzatmadan, peşinen söyleyeyim: Biz, İYİ Parti olarak Saadet Partisinin yaşlılık aylığı alanlar arasındaki farkların giderilmesi ve bütün emeklilerimizin insanca yaşayabilmesini sağlayacak düzenlemelerin yapılması için verdiği bu önergeyi şartsız, şerhsiz; bütün kalbimizle, aklımızla, mantığımızla, vicdanımızla destekliyoruz. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

Bütün kalbimizle destekliyoruz çünkü komşusu açken tok yatan bizden değildir çünkü biz, Genel Başkanımızla Afyon’da geçenlerde çarşıyı gezerken önümüze atılıp “Artık karpuza bile ortak giriyoruz.” diye feryat eden emekliye dediğimiz gibi, emeklinin kaynamayan tenceresinin ateşini yüreğimizde, gerçekten yüreğimizde hissediyoruz.

Hazreti Peygamber’in kendisine biat etmeye gelirken ardında iki yaşlı insan bıraktığını söyleyen adama “Dön, o ikisini ağlattığın gibi güldür.” buyurduğu rivayet edilir. Biz, Allah'a karşı, milyonlarca yaşlıyı, milyonlarca emekliyi ağlatmanın vebaline ortak olacak kadar da korkusuz değiliz; çok şükür, Allah korkumuzu da muhafaza ediyoruz.

Aklımızla destekliyoruz, aklımızla alay edilmesinden hiç hazzetmiyoruz. Çarşamba günü grup toplantımızda da ifade ettik: Emekliye verilen ve mali disiplini bozduğu söylenen zammın yıllık maliyeti 66 milyar lira; kur korumalı mevduatın maliyeti bunun 41 katı; yol, köprü, inşaat ihalelerine ödenen bunun tam 10 katı, son dört yılda kamu bankalarına hazineden aktarılan bunun tam 15 katı, 2023 yılı faiz giderleri bunun tam 20 katı. Şimdi, mali disiplini bozan gerçekten emekliye yapılan zam mı yoksa bu beşerî, sosyal, formel hiçbir disiplinde izahı mümkün olmayan ve zaten olmadığı için de bize bu krizi yaşatan politika ve uygulamalar mı?

Önergeyi mantığımızla destekliyoruz çünkü toplama-çıkarma yapabiliyoruz, matematik biliyoruz. Şimdi, herhangi birimiz buradan çıksın, Güvenlik Caddesi’nden yukarıya doğru yürüsün, bağlı bütün sokaklara girsin, 12.500 liraya ev bulabilen olursa ben akabinde geleceğim, bu kürsüde herkesten özür dileyeceğim yanılttığım için milletimizi.

Biz bu önergeyi vicdanımızla destekliyoruz çünkü dile kolay, o iki kelimenin, “geçinmek zor”un neye tekabül ettiğini biliyoruz. “Geçim” dediğimizin yaşamak için gerekeni sağlamak olduğunu yani “geçinememe”nin aslında “yaşayamamak” olduğunu ve devletin görevinin vatandaşlarını yaşatmak olduğunu biliyoruz. Sosyal devletin aynı zamanda refah devleti olduğunu, olmak zorunda olduğunu biliyoruz. Sosyal devletler için hiçbir vatandaşını asgari standardın altına düşürmemenin bir görev olduğunu ve eşitsizliğin, böyle bir enflasyon oranının, en temel ihtiyaçlarını bile satın alamıyor olmanın, yoksulluğun, açlığın asgari yaşam standardına dâhil olmadığını; asgari standartların yoksulluktan kurtulmayı sağlaması gerektiğini, sağladığını biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hamşıoğlu, lütfen tamamlayın.

SELCAN HAMŞIOĞLU (Devamla) – Hangi emekli yaşayabiliyor bu özgürlüğü? Günlerdir burada vergi konuşuyoruz, öncesinde tasarruf konuştuk. Memlekette aslında her türlü zenginliğin kaynağı var ama bolluk ve bereket yok. Emekliyi insanca yaşatamıyor olmak da bu yoklukla gerekçelendiriliyor ya hani belki Edebali’ye bir kere daha kulak vermenin tam vakti “Bil ki bereket büyüklerle beraberdir.” diyor çünkü kendisi.

Ben Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum, önergeyi desteklediğimizi bir kere daha ifade ediyorum. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Hamşıoğlu, teşekkür ediyorum.

Öneri üzerinde diğer söz talebi, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Ceylan Akça Cupolo’ya ait.

Sayın Akça Cupolo, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

DEM PARTİ GRUBU ADINA CEYLAN AKÇA CUPOLO (Diyarbakır) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Dün akşamki konuşmamı dinleyenler için aslında çok fazla tekrar edeceğim bir şey yok ama esniyordunuz, belki o sebeple tekrar edeceğim bazı noktalar olabilir. Taleplerimiz var, partimizin talepleri var. Her zaman diyorduk ki emekli maaşı yoksulluk oranının en az yarısı olmalı. 31 bin liralık bir beyanatta bulunmuştuk, bir sayı vermiştik, bunu söylemiştik. DEM PARTİ olarak, yaşlı aylığı için de asgari ücrete sabitlenmeli diyoruz. Aksi bir tavrın da bir şiddet olduğu; yaşlılara, yaş almış kişilere ve emeklilere bir şiddet olduğu savunusunu yapıyoruz.

Şimdi, yaş ortalaması bu kadar yüksek olan bir Parlamentonun yaş almış kişilere karşı daha empatik yaklaşmasını bekliyoruz. Ama zaten bakıyorum, şu anda iktidar cenahı içinde daha yaşça genç kişiler var, sanıyorum yaşlı olanlar hastanede, yaşlılığın getirdiği belli sağlık sorunlarını gidermekle meşguller. Hatta bu Parlamentonun milletvekilliği hizmetlerinin sağlığa bakan biriminden veri istesek bize aslında bu ülkedeki yaşlıların ana ihtiyacının ne olduğunu gösteren veri setini gerçekten önümüze koyabilirler. Bir yaşlı ne kadar hastaneye gider? Sağlık hizmetlerine ne kadar zaman ayırır? Ne kadar izne ihtiyacı vardır? Ne kadar paraya ihtiyacı vardır? Ne kadar düzenli ve dolgun bir gıdaya ihtiyacı vardır ve bunun için de nasıl bir gelire ihtiyacı vardır? Aslında haberiniz vardır. Tabii ki de dört dakikada -aslında dört dakikadan daha kısa bir süre içinde- bu kadar şeyi anlatamam ama romatizmanın, eklem ağrılarının, kalp ağrılarının, tansiyonun ne anlama geldiğini bence biliyorsunuzdur, çoğunuz yaşıyor bunu çünkü yaş ortalaması 55'in üzerinde olan bir Parlamentonun içindeyiz. Şimdi, bu tip ağrılarla, bu tip vücut ağrılarıyla uğraşan bir kişinin, belli bir yaştan sonra hâlâ günde sekiz saat çalışabileceğinin hatta -sekiz saat insani bir miktar olacaktır- sekiz saatin üstünde çalışabileceğinin, insanlık dışı koşullarda çalışabileceğinin, sosyal güvencelere sahip olmadığı koşullarda yaşamasının nasıl olacağını düşünüyorsunuz? Bunu açıklamakla mükellefsiniz, bunu yapmak zorundasınız.

Yaş almış kişileri aslında “Ekmek ve Adalet” buluşmalarımıza çağırmıştım dün, bugün tekrar bu çağrıyı yapmak istiyorum çünkü diyorum ki bunu tartışmanın, buna dair politika geliştirmenin yerinin iktidar cenahı olmadığını anladılar, bunu yerel seçimlerde gösterdiler ve şimdi, buna dair çözümlerin kayda geçmesi için onların olabileceği, konuşabileceği bir platform var, bu platform da partimizin başlatmış olduğu “Ekmek ve Adalet” buluşmalarıdır.

Bu vesileyle -şimdi hızlı hızlı konuşmak istiyorum, hızlıca her şeyi dile getirmek istiyorum ama- güvencesiz yaş almış kadınlardan bahsetmek istiyorum. Türkiye'de yalnız yaşayan, yaş almış kişiler arasında bunların yüzde 75'ini yaşlı kadınlar oluşturuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) 

CEYLAN AKÇA CUPOLO (Devamla) - Hemen tamamlayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Akça Cupolo, tamamlayın lütfen.

CEYLAN AKÇA CUPOLO (Devamla) - Yani kadınlar aslında daha güvencesiz; yaşlı kadınlar, yaş almış kadınlar daha güvencesiz koşullarda yaşıyorlar, sağlık hizmetlerinden eksik kalıyorlar, gelirden eksik kalıyorlar; üstünü örttüğünüz o erkek soyadından sıyrıldıkları anda hiçbir güvenceleri olmadan yaşama mecburiyetinde kalıyorlar. Bunu da bu Parlamentonun gündemine bırakıyorum ve yaş almış kişiler arasında intiharların yükseldiğini, insanların yaşamdan umutlarını kestiğini ve buna çözüm bulmanın bu Parlamentonun sorumluluğu olduğunu hatırlatıp bütün emeklileri, yaşlıları, yaş almışları saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar) 

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akça Cupolo.

Şimdi, diğer söz talebi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın’a ait.

Sayın Taşkın, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YÜKSEL TAŞKIN (İzmir) - Değerli milletvekilleri, Saadet Partisinin grup önerisi hakkında partim adına söz almış bulunmaktayım.

İktidarın çalışanlar ve emekliler aleyhine olan sınıfsal tercihleri ve enflasyonu canavarlaştıran beceriksiz politikaları nedeniyle son yerel seçimlerde emekli yurttaşlarımız partimize ciddi destek verdiler ve iktidara net bir kırmızı kart gösterdiler. İktidar, yama tedbirlerle zaman kazanmaya çalışıyor, emeklileri ferahlatacak sahici politikaları yok, sadece günü kurtarmaya çalışıyor. İktidarın en düşük emekli aylıklarına 2.500 TL zam yapmayı nihayet kabullenmesi aslında pratikte pek bir şey ifade etmiyor. En düşük emekli aylıklarına ek zam uygulaması, emekli aylıklarının dibe vurması nedeniyle Ocak 2019'da AKP iktidarı tarafından başlatılmak zorunda kalınmıştı, böyle bir uygulamaydı fakat Ocak 2019'da ortalama emekli aylıkları, en düşük emekli aylığının 2 kat üzerindeydi yani ortalama emekli aylığı, en düşük emekli aylığının 2 kat üzerindeydi. Ocak 2024'e geldiğimizde ikisi neredeyse eşitlendi ama bu eşitlenme maalesef yukarıda değil, dipte yani aşağıda eşitlenmiş durumda yani Türkçesiyle, emekli maaşları resmen dibe vurdu. (CHP sıralarından alkışlar) Sorunun derinliğini görmek istiyorsanız belediyelerimizin kent lokantalarının önünde biriken emeklilere bakmanız yeterli. Orada orta sınıftan daha yoksullaşan, statü kaygısıyla orada olmaktan hicap duyan ama orada olmak zorunda olan emeklilerimiz Türkiye'deki emekli gerçekliğini net bir şekilde ortaya koyuyor.

Yine, seçim çalışması sırasında bir parkta karşılaştığım emekli bir yaşlı şahıs şunu söylemişti: “Bu parkta oturuyorum çünkü kahvede 1 tane çay alıp saatlerce oturmaktan utanıyorum veya çay alamadan saatlerce oturmaktan utanıyorum. O yüzden böyle bir şey yaşamamak için parkta oturup duruyoruz.” demişti etrafındaki emeklileri göstererek.

Partimiz sorunun aşama aşama nasıl çözüleceği konusunda bazı somut önerilere sahip. İlk başta yangını söndürmek, böyle başlamamız lazım. O da şu: En düşük emekli aylığını asgari ücretle eşitlemek. Bu da yetmiyor, açlık sınırıyla da eşitlemek yani bu 3 tane parametre eşit olmalı ve sabit olmalı ve en düşük emekli aylığı bunun altına asla inmemeli. Bu, çok çok önemli bir düzenleme diye düşünüyoruz.

Bunun dışında, biliyorsunuz, emeklilere en büyük darbe 2008'de gelmişti; aylık bağlama oranları ve güncelleme katsayıları düşürülmüştü. Bunları yükseltmek de bir çözümdür. Bunun dışında en temel çözümlerden bir tanesi elbette çalışan sayısının artırmaktır. Çalışan sayısını artırdığımızda yani güvenceli istihdamı, prim verenlerin sayısını artırdığımızda emeklilerle ilgili bu yapısal sorunu çözebiliriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Taşkın, lütfen tamamlayın.

YÜKSEL TAŞKIN (Devamla) – Bunun en kestirme yolunu söylüyorum: Yüzde 30’larda olan kadın istihdamını artırmak. Demin konuşan arkadaşım en güvencesiz kesimin kadınlar olduğunu söyledi, en çok kayıt dışı olanlar da kadınlar, dolayısıyla bu kesimi kayıtlı bir şekle getirdiğinizde Türkiye’de emeklilik sisteminin ihtiyacı olan prim sayısını, prim verenlerin sayısını artırma yönünde önemli bir adım atmış oluruz, aksi takdirde vahim durum şu: 4 aktif çalışanın 1 emekliyi karşılaması idealdir, bugün tam 1,69 aktif çalışan 1 emekliyi karşılıyor, emeklilik sistemimiz çökmüş durumda. Daha çok çalışan ve daha çok prim ödeyenin daha fazla kazandığı bir sistemi mutlaka kurmamız gerekiyor.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taşkın.

Öneri üzerinde diğer söz talebi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Orhan Yegin’e ait.

Sayın Yegin, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN YEGİN (Ankara) – Çok teşekkür ederim Başkanım.

Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; aziz milletimizi ve onu temsil eden Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Kıymetli milletvekilleri, millete hizmet etmek, onun hayır duasını alacak işlere imza atmak, ülkesinin imkânlarını büyüterek ona daha müreffeh bir hayat sunmak her siyasetçinin yola başlarken temel edindiği hedeflerdir. Eğer siyasetçi bu hedeflerini koruyarak yolda yürümeyi başarırsa, bunu başarabilmişse milletin hayır duasını alarak onun yaşam standardını yükseltecek hizmetleri ve faaliyetleri hayata geçirir. İktidarlarımız döneminde hep bu gayret içerisinde, hep bu amaç içerisinde olduk. Tüm zorlukları millet adına aşmak, tehditleri ve fırsatları da millet adına onun menfaatlerini gözeterek emaneti layıkıyla taşımanın gayreti içerisinde olduk.

Bugün emekli aylıklarındaki farklılıklarla ilgili bir önerge verilmiş, bu farklılıkların kaynaklarının araştırılmasına dönük olarak. Birçok farklı emeklilik sistemi var. Her sistemin aylık bağlama oranı farklı, her sistemin prim ödeme gün sayısıyla ilgili, emeklilik yaşıyla ilgili kendine göre farklılıkları var. Dolayısıyla, kişi, çalışma hayatında emekli olmadan önce bu kanunlara ne kadar primi, ne kadar günü denk gelmişse ona göre değişen sistemler var. Biz, bu bir standarda girsin diye 2008 yılında 5510 sayılı Kanun’u getirmişiz. Ek gösterge sorununu da prim meselesini de BAĞ-KUR’u da Emekli Sandığını da 4/A sigortalılığı da hepsini bir düzene sokarak, hepsinin aynı standartta bir emeklilik sistemi içerisinde yer alacağı bir düzeni oluşturmaya çalışmışız ve zaman içerisinde farklı şeyler olmuş. EYT talepleri ortaya çıkmış, yeniden birtakım kanunlar yapılmış vesaire derken biz, 2002 yılında, iktidara geldiğimizde Türkiye'de 5,5-6 milyon emekli var iken, devlet bütçesinden 5,5-6 milyon emekliye aylık öderken bugün geldiğimiz noktada 15,5-16 milyon emekliye aylık ödeyen bir devlet noktasına gelmişiz. Tabii, emekli aylıklarının geçmiş dönemle kıyasları yapıldı. Benim, bugünkü en düşük emekli aylığı da olsa, diğer aylıklar da olsa bunlar vatandaşın ihtiyaçlarını karşılar demem veya grup olarak dememiz, ittifak olarak dememiz mümkün değil. Elbette yetersiz buluyoruz, elbette az buluyoruz, elbette bunu artırmak için bir yandan yatırımları artırmaya çalışıyoruz, bir yandan teşvikleri artırmaya çalışıyoruz. İşte, bugünlerde görüştüğümüz kanun teklifiyle devletin gelirlerini artırmaya çalışıyoruz ama ben de şu veriyi size vermek isterim: Gayrisafi yurt içi hasıla açısından baktığınızda 2002 yılında emekli aylıklarının bu yurt içi hasıla içerisindeki payı 4,61 iken bugün geldiğimiz noktada 6,42’lik bir pay alacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yegin, lütfen tamamlayın.

ORHAN YEGİN (Devamla) – Toparlıyorum.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – 2 çeyrek alamıyor, 2 çeyrek.

ORHAN YEGİN (Devamla) – Öbür taraftan -Sayın Gürer, siz bu rakamları bilirsiniz- bütçe harcamaları açısından baktığınızda da 2002'de bütçedeki yaşlılık aylıklarına ödenen tutarın oranı yüzde 13,9 iken bugün 23,8'e gelmişiz. Yeterli mi? Asla değil. Bunları yeterli olduğu için mi söylüyorum? Asla. Eğer öyle bir şey söylüyorsam ben vicdandan yoksun bir insanım demektir.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Biz de ona inanıyoruz.

ORHAN YEGİN (Devamla) – Ama artırmak için, daha da büyütmek için gayret ediyoruz. Sorunu nasıl çözeceğiz? Yüksek katma değerli ürünler üreteceğiz, memleketimizin büyümesi için dilimizde, mücadelemizde birlik olacağız. Birimiz ülkemizi büyütmeye, dışarıdan yatırımcı çekmeye çalışırken birimiz ülkeyi paçalarından aşağı çekip “Dışarıdaki yatırımcı gelmesin.” diye ülkede yangın var feryadı ortaya koymayacağız; hep beraber olacağız. Togg yapıldığı zaman bu millet gurur duyarken hep beraber onunla gurur duyacağız.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ama şimdi de Çinli firmayı getiriyorlar Orhan Bey, Togg’u da bitiriyorlar.

ORHAN YEGİN (Devamla) – Bilmem şusu şurada üretiliyor, busu burada üretiliyor demeyeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN YEGİN (Devamla) – İHA’larla, SİHA’larla hep beraber gurur duyacağız. Terörle mücadeleden hep beraber onur duyacağız ve daha güçlü olsun isteyeceğiz ve ülkemizi büyütüp bu büyümeden bu payı çoğaltacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yegin, teşekkür ediyoruz.

CEYLAN AKÇA CUPOLO (Diyarbakır) – Emeklilere nasıl bağlıyorsun acaba, emekliye nasıl bağladın; buna maşallah!

BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) – Emekliler terör örgütü hayırlı olsun(!)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Orhan Bey, ilk beş dakika güzeldi, sonrasını karıştırdın.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Kaya, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

35.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, Ankara Milletvekili Orhan Yegin’in Saadet Partisi grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkanım, bu önergemizde, özellikle Ekim 2008 tarihinde yapılan yasal değişikliğe vurgu yapmıştık. AK PARTİ'li sayın hatip de 2008 Ekiminde yaptıkları düzenlemelerle emeklilik sistemindeki farklılıkları ortadan kaldırarak herkesi eşitlediklerini ifade etti. Evet, doğrudur, 2008 Ekiminde herkes eşitlendi ama bütün emekliler yoksullukta eşitlendi. 2008 Ekiminde, artık refah içerisinde olan hiçbir emeklinin kalmayacağı bir sürecin başladığını ifade etmek istediğimiz için bu araştırma önergesini verdik.

Teşekkür ediyorum.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- Saadet Partisi Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya tarafından, sosyal güvenlik kapsamında emekliler arasındaki farklı aylık bağlama, hesaplama ve aylıkların güncellemesinden kaynaklı sorunların tespitinin yapılarak gerekli önlemlerin alınması amacıyla 26/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Temmuz 2024 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Peki, şimdi öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Saadet Partisinin önerisi kabul edilmemiştir.

Şimdi, İYİ Parti Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- İYİ Parti Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu tarafından, TOBB verilerine göre kapanan şirket sayısındaki artışın nedenlerinin tespit edilerek gerekli tedbirlerin alınabilmesi amacıyla 9/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Temmuz 2024 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

26/7/2024

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 26/7/2024 Cuma günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 Mehmet Satuk Buğra Kavuncu

 İstanbul

 Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu tarafından, TOBB verilerine göre kapanan şirket sayısındaki artışın nedenlerinin tespit edilerek gerekli tedbirlerin alınabilmesi amacıyla 9/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 26/7/2024 Cuma günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – İYİ Parti grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere İstanbul Milletvekili Buğra Kavuncu'ya söz veriyorum.

Sayın Kavuncu, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, benden önceki hatip güzel temennilerini söyledi, dedi ki: “Ülkemizi ayağa kaldıracağız, paçalarından tutup aşağı çekmeyeceğiz.” Kimsenin öyle bir niyeti yok ama siz iktidar olarak icraatınızı yapacaksınız, biz de muhalefet olarak yanlışlarınızı, gördüğümüz eksikliklerinizi, hatalarınızı söyleyeceğiz. Bu, bir kere paçadan aşağı çekmek değil. Hepimiz ülkemizin daha iyi noktaya gelmesini istiyoruz ama hataları da duymak kimseyi rahatsız etmeyecek. Bakın, söz almamın sebebi de gene yapılan yanlış politikaların ülkede nelere mal olduğunu açıklamak.

Mayıs ayında kurulan şirket sayısı önceki aya göre yüzde 57,3 oranında büyük bir artış göstermişken yıllık bazda bu oran sadece yüzde 0,3 artış göstermiş. Diğer taraftan kapanan şirket sayısı ise aylık yüzde 49,2; yıllık ise yüzde 37,5; bunlar TÜİK rakamları. Şimdi, ekonominin nereye gittiğini çok net olarak görüyoruz. Churchill’in bir cümlesi vardır, der ki: “Demokrasi, halkın yanlışları deneye deneye doğruları bulma yapısıdır.” Halkımız da bu yanlışları göre göre inşallah, Allah'ın izniyle, en kısa zamanda doğruları görecek ve Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu değişikliği yapacak.

Ekonomik dinamiklere dair önemli bir konuyu görüşmek üzere söz aldım. Türkiye'de şirketlere dair istatistikleri bildiğiniz gibi Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği düzenli olarak yayınlıyor. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği çatısı altındaki şirketlerin -tabii biz bilmiyorduk- çok daha önemli meseleleri varmış. Patronlar, çalışma izni, sigorta ve diğer haklarla ilgili -az önce de ifade ettim- yabancı uyruklu çalışanları zimmetlerine alabileceklerini, bir sıkıntı yaşanması hâlinde de kendilerinin hesap verebileceklerini söylüyorlar. Biri de diyor ki: “Sığınmacılar olmazsa maalesef birçok sektör durma noktasına gelir.” Keşke kendileri şimdi açıklayacağımız verileri de bu sığınmacı meselesi kadar önemseseler. “Sığınmacılar olmazsa duracak bir ekonomiyi nasıl bu hâle getirdiniz?” diye iktidara soru sorma cesaretini umarım ele geçirebilirler.

Az önce de ifade ettim, birçok hata yapılıyor. Bakın, Türkiye üstüne para vererek vatandaşlık veren tek ülke olarak tarihe geçmiştir. Vatandaş yapmak için dövizle para alıyor, ev sahibi yapıyor. Vatandaş olarak gelenler, yabancılar bir müddet sonra bu evleri satarak çok ciddi paralar kazanıyorlar. Üstüne para vererek vatandaş yapan tek ülkeyiz; tarihe geçti Türkiye bu açıdan. Az önce de ifade ettim; bu iş adamları, bu soruları tabii ki sormayacaktır çünkü üstüne gitmemek lazım, başlarına ne geleceğinden de ürküyorlar.

Az önce şirket kurma istatistiklerinden bahsettim. Bu veriler Türkiye ekonomisinde çok ciddi zorlukların yaşandığını ve işletmelerin nasıl bu duruma geldiğini çok net olarak gösteriyor. 2024 yılının ilk beş ayında kurulan şirket sayısındaki azalma da gene bunu doğruluyor; geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 15,1 oranında bir düşüş göstermiş. Bu düşüş yalnızca kurulan şirketlerin sayısında değil, aynı zamanda kurulan gerçek kişi ticari işletme sayısında da yüzde 34,5 oranında bir azalmayı ifade ediyor. Sadece şirketler değil kooperatifler de artık yok. Kooperatiflerde de yüzde 4,4 oranında bir azalma olmuş. Bütün bu veriler ekonomik aktivitedeki daralmayı ve girişimcilikteki zorlukları açıkça ortaya koyuyor. Şirketlerin kapanması sadece ekonomik büyümeyi değil işsizliği, sosyal istikrarı ve birçok konuyu da direkt etkileyen sorun. Kapanan şirketler işsizliğe, ekonomik belirsizliklere ve yerel ekonomilerin zayıflamasına yol açar. İş gücü piyasasında oluşan bu boşluklar sosyal refah üzerinde de çok ciddi olumsuzluklara neden olmaktadır. Maalesef, Türkiye “Faiz sebep, enflasyon sonuç.” anlayışıyla yönetildiği için artık öngörülemeyen ve ne yapacağı kestirilemeyen bir ülke hâline geldi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kavuncu, lütfen tamamlayın.

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (Devamla) – Tamamlıyorum.

Yatırımcının böyle bir ortama gelmesi, burada güvenle kalması ve yatırım yapması mümkün gözükmüyor.

Az önce Çinli firmalardan bahsettim. Mesela aynı alanda -firma ve sektör ismi vermeyeceğim- çok daha fazlasını yapabilecek firmalar Türkiye’yi tercih etmiyor ve gerekçe olarak neyi gösteriyorlar biliyor musunuz? Bu kadar kanunun değiştiği, Anayasa Mahkemesinin aldığı kararların tanınmadığı bir ülkede yatırım yapmanın son derece riskli olduğunu görüyorlar. Tabii ki herkes gelsin, her kesimden yatırımcı gelsin, biz bununla mutlu oluruz ama mesela Çinli yatırımcıların ağırlıklı olmasının sebebini ve gerekçesini iyi düşünmek lazım çünkü bu hassasiyetlerin tamamının orada olmadığını hepimiz çok net olarak biliyoruz.

Ben, süremi daha fazla uzatmak istemiyorum.

Ali Fuad Başgil diyor ki: “Siyaset, insan ihtiraslarının en çok kabardığı sahadır.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (Devamla) – Tamamlıyorum, son cümle.

İnşallah, bu ihtirastan ve bu kibirden Türkiye’yi en kısa zamanda demokratik yollarla kurtaracağız diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kavuncu.

Öneri üzerinde ilk söz sahibi olarak Saadet Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sema Silkin Ün’ü kürsüye davet ediyorum.

Sayın Silkin Ün, buyurun.

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SEMA SİLKİN ÜN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konkordato talep eden firmalarımızın sayısı her geçen gün hızlı bir şekilde artıyor. Türkiye 2023 yılındaki konkordato talebi sayısını 2024 yılının mayıs ayında yani yılın ilk beş ayında yakaladı.

Ticaretiyle, sanayisiyle meşhur şehirlerimizde asırlık firmalar kapanıyor, o şehirlerimizden bir tanesi de Denizli. Denizli’de aynı dönemde 60 şirketimiz kapandı, 64 şirket de tasfiye edildi. Önemli ticaret, sanayi üslerimizden biri olan Denizli maalesef Ankara tarafından yıllarca ihmal edilmenin yükünü de taşıyor aynı zamanda, geçmişten alacaklı bir şehrimiz. Girişimci ruhu en güçlü kası olan şehrimizin sanayicisi enerjisiyle, gayretiyle verimliliği artırmak için mücadele ediyor. Bunun için ne yaparsa yapsın mevcut politikalardan, yönetimden, kaynakların kıtlığından ve bunun oluşturduğu ortamdan kaynaklı, şirket sayılarında açılanlar azalırken kapananlar artıyor. Sorun ne? Sorun şu arkadaşlar: Sanayicilerin uygulanan düşük kur politikası ve yüksek enflasyon arasında sıkışmış olmaları. Sanayici üretmekte zorlanıyor, bu yüksek faizle, bu düşük kur seviyesiyle ihracat yapmakta zorlanıyor. Sanayici yüksek kur talep etmiyor aslında, rekabet edilebilir kur talep ediyor, öncelikli sorunu da enflasyonun düşürülmesi olarak görüyor. Mevcut kurla, mevcut maliyetlerle rekabet mücadelesi veremiyor. Denizli’de üretilen bir makinenin fiyatı, İtalya ve Almanya'dan daha pahalı. Bizim üreticimiz bu şekilde nasıl ayakta kalacak? Üretim gücümüz nasıl korunacak? Bu ülke refaha kavuşacaksa ancak üretimle kavuşacak ve  bu üretimi sağlayacak öncü güç sanayiciler. Ama sanayici konuttaki elektrik ve doğal gaz fiyatının 2 katına elektrik kullanıyor. Türkiye yıllarca ihracatta en iddialı olduğu tekstil sektöründe bile hızla kan kaybediyor. Baskılanmış kur ve yüksek tefeci faizi sebebiyle rekabet gücünü yitiren üreticilerimiz yeni siparişler alamaz hâldeler. Daha da kötüsü, yerli firmalarımız Mısır’a yatırım yapmaya, üretimlerini oraya kaydırmaya başladılar. Türkiye yüksek katma değerli üretimle ve kilogram fiyatı yüksek ihracat modeliyle yola devam etmelidir, evet ama yerli firmalarına üç beş yıllık geçiş ve uyum süreci veren bir programla bunu yapmalıydı. Siz ne diyorsunuz? “Ben faizi yüzde 50 yaparım. ‘Carry trade’ parasını da kendini güvende hissetsin diye kuru baskılarım. Batan batsın, ben tabeladaki değere bakarım.” demiş oluyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Silkin Ün, lütfen tamamlayın.

SEMA SİLKİN ÜN (Devamla) - Tekstil gibi emek yoğun bir birçok sektöre bu kadar acımasız ve empatiden uzak yaklaşamazsınız. Sadece tekstilde değil, mobilya, inşaat, makine, oto yedek parça gibi birçok üretim sahasında uygulanmakta olunan bu adaletsiz kur ve faiz politikası sebebiyle büyük krizler yaşanıyor. Türkiye tarihinde hiç böyle bir dönem olmamıştı. Sanayicilik nesilden nesile aktarılır ama mevcut şartlar sanayiciliği bir sonraki kuşağa aktarmayı artık mümkün kılmıyor. İçinden geçtiğimiz bu sıkıntılı sürecin geçici olması ancak kur, enflasyon ve yüksek faiz politikasından çıkıp istihdam, ihracat ve üretim odaklı politikalar geliştirmekle mümkün olacaktır. Bundan başka da çıkış yolu görünmemektedir.

BAŞKAN – Sayın Silkin Ün, teşekkür ediyorum.

Öneri üzerinde diğer söz talebi, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Mehmet Kamaç’a ait.

Sayın Kamaç, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

DEM PARTİ GRUBU ADINA MEHMET KAMAÇ (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. İYİ Parti grup önerisi üzerine söz almış bulunuyorum.

Yani burada elimizde birçok örnek var, birçok veri var, bilimsel veriler, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin verileri var, kapanan şirketler var. Bununla ilgili çok fazla rakamlara girmeye gerek yok. Dikkat ederseniz bir buçuk sene önce, Hükûmetin başındaki ülkenin Cumhurbaşkanı dedi ki: “Ya, siz bu kardeşinize yetkiyi verin; faizle, enflasyonla nasıl mücadele edilir görürüz.” Yani hiçbir bilimsel veriye dayanmadan, akla mantığa dayanmadan her ay yüzde 0,5 ya da 0,25 faiz indirimi geldi, politika faizinde bir indirim gerçekleştirdi yüzde 8,5’a kadar getirdiler. Tabii, bu politika faiziydi yani buradan kim faydalanıyordu? Bankalar gidiyor, Merkez Bankasından yüzde 8,5’la kredi alıyorlar, getiriyorlar vatandaşa yüzde 30’la veriyorlardı. Yani şirketler bu ülkede faiz yüzde 8,5’ken bile şirketler yüzde 30-35 bandında kredi kullanıyordu. Şimdi, seçimden sonra devran değişti, her gün faiz artmaya başladı. Bugün faiz bu ülkede yüzde 50, sermayedarların hiçbiri ülkede faiz yüzde 50 iken yatırım yapmaz. Sizin 1 milyon liranız varsa bankaya yatırıyorsunuz, önümüzdeki sene aynı gün gidiyorsunuz, 1,5 milyonunuzu alıp geliyorsunuz, her gün evinizde uyuyorsunuz, başınızı yastığa koyuyorsunuz. Şimdi, buradan baktığımızda sadece kapanan şirketler mi? Değil. Ya, kaç tane evin kapısına kilit vuruldu bu ülkede? Acaba, bu ülkede son bir yılda boşanma oranları ne kadar arttı? Yani, hani sürekli aileye vurgu yapıyoruz ya; evet, aile bir toplumun temelidir ve kutsal bir değerdir. Ya, kaç tane evin kapısına kilit vuruldu? Ya da bu ülkede kaç tane tarla kapandı, tarla? Bakın, Mardin’de bu sene geçen senelere oranla sürülen tarla yüzdesi yüzde 25 yani yüzde 75'i neredeyse sürülmedi çünkü neden? İnsanlar şunu söylüyor, diyor ki: “Ben buradan verim almak için bu tarlayı sürüyorum ama benim kazanma ihtimalim olan kâr oranını bile bu traktörün egzozundan havaya salıyorum.” Bakın, marinalara dayanan yatlar, bu ülkede mazotu, akaryakıtı ÖTV’siz KDV’siz alırken siz bunu neden çiftçiden esirgiyorsunuz? Diyebilirsiniz ki “Uluslararası yasalar var, kanunlar var, yatlara bunu vermek zorundayız.” ama o yasalar sizin çiftçiyi desteklememize engel değil ki.

Şimdi, emekliler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kamaç, lütfen tamamlayın.

MEHMET KAMAÇ (Devamla) – 2024 yılını emekliler yılı ilan ettiniz, getirdiniz emeklilere 2.500 lira para verdiniz. Ya, bu politikalarınızla 2025’i emekliler görecek mi, inanın ki biz endişeliyiz; emeklilerin de kapanma ihtimali var, sadece şirketler değil ki! Ayıptır günahtır, bu ülkenin kaynaklarını faiz politikanızla… Sayın Cumhurbaşkanı dedi ki: “Faiz nastır ‘…’[(*)] nastır.” Ya, çıkın bu topluma düzgün bir şey söyleyin: “Vallahi, biz dün ‘Nastır.’ dedik, kaldırmaya çalıştık ama inan ki ey Türkiye toplumu, biz bugün o nası ayaklarımızın altına aldık.” deyin, bari toplum sizin gerçekten samimi olduğunuza da inansın.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kamaç.

Öneri üzerinde diğer söz talebi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Talat Dinçer’e ait.

Sayın Dinçer, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TALAT DİNÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Partinin grup önerisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İş yerlerinin açılması kolay değil. Şimdi burada her ne kadar “kapanan iş yerleri” dese de bu kapanan iş yerleri değil, iflas eden iş yerleri; böyle açlığa, sefalete itilen iş yerleri. (CHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, biraz onun üzerinde konuşalım.

Değerli milletvekilleri, bir iş yeri açılırken bugünün şartlarında en küçük işletmeye herhâlde 1 milyonun üzerinde para lazım, daha az bir para yetmez çünkü bir iş yerini açmaya. Bütün sermayesini, elinde avucunda ne varsa buraya gömüyor insanlarımız, özellikle yerli ve millî işletmelerimiz ama zaman içerisinde, maliyet yükü o kadar fazla ki bir taraftan enflasyonunun ağırlığı bir taraftan finansmanın ağırlığı, yüksek faiz, döviz kuru; bunun altında iş yerleri ezilerek maalesef iş yerlerini kapatmak zorunda kalıyor, daha doğrusu iflas etmek zorunda kalıyor. İflas edince de iş bitmiyor. Hani deseniz ki “Bugün iş yerini kapattık, hiçbir şey yok, gidelim evimize.” böyle bir şey de yok. Dolayısıyla o, işte, kapanan, iflas eden iş yerlerinin büyük bir bölümü icra dairelerinde icralık; kimi evini kaybediyor, kimi arabasını kaybediyor, kimi bağını bahçesini kaybediyor. Dolayısıyla, bunları açlığa ve sefalete itiyoruz.

Şu elimde gördüğünüz kâğıt TESK’in; kapanan iş yerleriyle ilgili, son beş yılda kapanan sayısını burada rakamlamış.

AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – Açılanların sayısı var mı?

TALAT DİNÇER (Devamla) – Son beş yılın içerisinde, daha beş yıl dolmadan, emin olun, 450 bin iş yeri, kapısına kilit vurmuş; bunlar kayıtlılar, kayıtsızlar ve tüzel kişileri de üzerine koyacak olursak 500 binin üzerinde iş yeri maalesef iflas etmiştir; durum bu kadar vahimdir. Bu ne demek oluyor? Bu 500 bin esnaf demek, 2,5 milyon insanı açlığa, sefalete, yoksulluğa, işsizliğe itmemiz anlamını taşıyor. Durum bu kadar vahimken, bu esnafın, bu işletmelerin sorunlarına çözüm bulmak gerekirken maalesef ülkemizde uygulanan o kadar yanlış vergi politikalarını, sosyal güvenlik politikalarını, üstlerindeki dolaylı, dolaysız vergileri de hesap ettiğinizde, esnaf maalesef kımıldayacak yer bulamıyor.

Değerli milletvekilleri, esnafın iş yerinin kapanmasının üzerindeki sorun çok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dinçer, lütfen tamamlayın.

TALAT DİNÇER (Devamla) - Tamamlayacağım Sayın Başkanım.

Maliyet yükü bunun üzerinde önemli, vergi yükü önemli, finansmana erişememe bunun üzerinde önemli, finansmanı yönetememe, ara eleman bulamaması bunun üzerinde önemli, sığınmacıların gelip bizim yerli ve millî firmalarımız her türlü yükümlülüğü yerine getirmesine rağmen sığınmacılara hiçbir şey sormadan iş yeri açıp bunlarla haksız rekabet yaratılması etkili, küresel firmaların haksız rekabet yapmaları, marketler ve zincir marketlerin esnafı boğması önemli. Bu kadar iflas eden esnaf varken öyle bir kanun görüşüyoruz ki -işte, tüketiciyi koruma kanununda da görüştük- 2 maddeyle bir Çin firmasına 30-40 milyar destek verilirken, onlardan lisans bedeli alınmazken… O bedeller alınsaydı bugün kapanan 500 binin üzerindeki iş yerine teşvik yapılırdı, bunların hepsi ayakta kalır, istihdam da olurdu, insan çalıştırırdı, millî ekonomiye katkıları olurdu.  Bu kapanan iş yerleri sizlerin eseriniz. Eserinizle mutlu olun.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dinçer.

Sayın Kılıç Koçyiğit…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

36.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Mecliste DEM PARTİ Mersin Milletvekili Ali Bozan’a uygulanan şiddet için özür dilemesi gerekenlerin şiddeti meşrulaştırdığına ilişkin açıklaması

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, vahameti, korkunç olayları sadece bu Mecliste yaşamıyoruz, bir de bunu meşrulaştıran bir anlayış var. Demin burada anlatmaya çalıştım; iktidar en tepeden en yerele kadar şiddeti meşrulaştırıyor, şiddeti yayıyor, şiddeti övüyor ve şiddeti topluma karşı da uyguluyor. Bakın, bu Mecliste Mersin Milletvekili Ali Bozan Vekilimiz yüzlerce kişi tarafından linç edilmeye çalışıldı, gelip onu yumruklamaya çalıştılar, bir halkın vekilini ama bu şiddet için özür dilemesi gerekenler, bu şiddet için utanması gerekenler kalkmış, şiddeti meşrulaştırıyor. Kim? Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Yerel Yönetim Politikaları Kurulu Üyesi Oktay Saral. Ne diyor, bakın: “Sayın Adil  Karaismailoğlu hemşehrimi, terör yuvası DEM’in mensubu Ali Bozan’a hak ettiği muameleyle cevap vermesinden dolayı yürekten kutluyorum. Oflu duruşuna, ellerine sağlık.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kılıç Koçyiğit, lütfen tamamlayın.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sadece bu kişi mi? Hayır. Eski AKP Milletvekili, Sancaktepe Belediye Başkanı Şeyma Döğücü de aynı şekilde “Eline ayağına sağlık Sayın Adil Karaismailoğlu Bakanım.” diyor. Bir de dön dön, parti değiştirip değiştirip fırıldak olan, düşkün biri var -onun adını bile anmaya ihtiyaç duymuyorum- aynı şekilde tebrik ediyor. İşte, budur; bu Mecliste şiddet uygulayıp utanmadan, sıkılmadan, Cumhurbaşkanı Başdanışmanından en yereline kadar tebrik eden, şiddeti meşrulaştıran, şiddeti öven bir iktidar anlayışıyla karşı karşıyayız. “Bu iktidar anlayışı vekile bunu yapıyor, işte, halka ne yapar, cezaevinde ne yapar, gözaltında ne yapar, mahpusa ne yapar, yoksula ne yapar?” sorusunu bütün Türkiye halklarının sorması gerekiyor.

Bu tutumu kınıyoruz, kabul etmiyoruz. Her türlü hukuki hakkımızı kullanacağız ve bilin ki bu çoğunlukçu anlayışla, bu güce tapan anlayışınızla asla bize geri adım attıramayacaksınız; bunu da bir köşeye yazın. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- İYİ Parti Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu tarafından, TOBB verilerine göre kapanan şirket sayısındaki artışın nedenlerinin tespit edilerek gerekli tedbirlerin alınabilmesi amacıyla 9/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Temmuz 2024 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili Necmettin Erkan’a söz veriyorum.

Sayın Erkan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NECMETTİN ERKAN (Kırşehir) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; ülkemizde 2024 yılı Haziran ayı sonu itibarıyla ticaret siciline tescil edilmiş ve aktif olan 209.629 anonim şirket, 1 milyon 275 bin 265 limitet şirket, 11.137 kolektif şirket, 1.193 komandit şirket ve 48.638 kooperatif bulunmaktadır. Diğer bir ifadeyle, 1,5 milyonu aşkın ticaret şirketimiz hâlihazırda ülkemiz ekonomisin çarklarının dönmesi için faaliyet yürütüyor. Şirketlerimizin dışında ticaret siciline kayıtlı diğer gerçek kişi ticari işletme ve şubeler de hesaba katıldığında bu sayı 2,5 milyona ulaşmaktadır. Tabii ki hayatta gerçek kişiler nasıl doğuyor ve ölüyorsa tüzel kişilerin de belli sebeplerle kurulduğunu ve sona erdiğini görüyoruz. Ortaklığın devamına imkân kalmayan hâllerde tüzel kişilerin de sona ermesi bu sürecin doğal bir parçasıdır. Burada, kurulan şirket sayılarını göz ardı ederek yalnızca kapanan şirket sayıları üzerinden bir değerlendirme yapılması bizleri doğru sonuca götürmeyecektir.

Değerli milletvekilleri, her geçen yıl ciddi manada artan bir sayıda yeni şirketlerimiz piyasaya girmekteyken bazı şirketlerimiz ise faaliyetlerini sonlandırarak kapanışlarını gerçekleştirmektedir. Ama şunu açıklıkla ifade etmek istiyorum: Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde AK PARTİ hükûmetlerimizin aldığı tüm tedbirlerle ekonomide iyiye gidiş oldukça ekonomik gerekçelerle sona ermenin de azalacağını hep birlikte göreceğiz. Şirket kuruluş sayıları kapanışa kıyasen çok yüksek orandadır. Ülkemizde şirketleşerek ekonominin bir aktörü olma eğilimi bu alanda gerçekleştirdiğimiz reformlarla artmaktadır. Ticaret Bakanlığı MERSİS verilerine göre, 2024 yılının ilk altı ayında yaklaşık 55 bini aşkın yeni şirket ve kooperatifin ticari hayata başladığını ve ekonominin bir aktörü olduğunu görüyoruz. 2024 yılının ilk altı ayında 54.247 şirket ve kooperatif kurulmuş, 12.026 şirket kapanmıştır; ilk altı ayda kapanan her 1 şirkete karşılık 4’ün üzerinde şirket kurulmuştur. Zaten 2023’te benzer bir tablo karşımıza çıkmaktadır, 2023 yılının tamamında 132.161 şirket kurulmuş, 27.225 şirket kapanmıştır. Her ne kadar, önergede, mayıs ayında kapanan şirket sayısında bir önceki aya göre yüzde 49 oranında artış olduğu ifade ediliyorsa da aynı aylarda kurulan şirket sayısında bir önceki aya göre yaklaşık yüzde 57 oranında artış meydana gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erkan, lütfen tamamlayın.

NECMETTİN ERKAN (Devamla) – Haziran ayında kapanan şirket sayısı ise mayıs ayına göre yüzde 25 azalış göstermiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii ki AK PARTİ olarak tüm bu ekonomik verileri yakından takip ediyor, ülkemizde ticari hayatın güvenli bir ortamda tesisi için gerekli tüm tedbirleri alıyoruz. Türk şirketlerinin küresel pazarlarda rekabet gücünün artırılması, finansal ve operasyonel sürdürülebilirliklerinin sağlanması adına tüm adımları atıyoruz. Ülkemizin ekonomisinde pozitif gelişim doğrultusunda şirketlerimizin daha da güçleneceğini biliyoruz.

Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Erkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Kavuncu, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

37.- İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu’nun, Kırşehir Milletvekili Necmettin Erkan’ın İYİ Parti grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, az önce de ifade ettim, yani, bizim, kuru muhalefet, sadece laf olsun diye konuşma gibi bir anlayışımız yok. Konuşmamda, ben, kapanan şirket sayısı kadar açılan şirket sayısının oranındaki düşüşü de vurguladım yani sadece kapanan şirketlerin sayısının ne kadar arttığından bahsetmedim. Bir önceki yıla göre, 2024 yılının ilk dört ayında, beş ayında açılan şirket sayısının oranında, sayısında da çok düşük bir eksiklik var. Ya, bunu kabul edin. Bak, siz de söylediniz, diyorsunuz ki: “Evet, kötüye gitti ama işte tekrar düzelecek.” “Tekrar düzelecek, daha iyiye gidecek, düzelecek.” demek... Bir şeyi itiraf ederseniz, bir konuda “Biz hata yaptık, yanlış yaptık. Biz bu ülkenin ekonomisini perişan ettik.” derseniz “Düzelteceğiz.” sözünüzün de samimiyeti olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kavuncu, lütfen tamamlayın.

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - “Ama biz zaten her şeyi doğru yaptık, bundan sonra da böyle devam edeceğiz.” derseniz, onun samimiyeti geçmez, halka da geçmez; ne tasarruf tedbirlerini anlatabilirsiniz ne de diğer ekonomiyle ilgili almış olduğunuz kararları. Dolayısıyla sadece biz kapanan şirketten bahsetmedik, konuşmamızda da araştırma önergemizde de açılan şirket sayısının da hızında nasıl bir düşüş olduğunu vurguladık. Yani laf olsun diye muhalefet etme anlayışımız yok; bir problem var, onu gündeme getiriyoruz. Kayıtlara geçsin istedim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- İYİ Parti Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu tarafından, TOBB verilerine göre kapanan şirket sayısındaki artışın nedenlerinin tespit edilerek gerekli tedbirlerin alınabilmesi amacıyla 9/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Temmuz 2024 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, İYİ Parti Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Öneriyi okutuyorum:

3.- DEM PARTİ Grubunun, Grup Başkan Vekili Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Sezai Temelli tarafından, kayyum borçlarının tüm yönleriyle araştırılması amacıyla 26/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Temmuz 2024 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

26/7/2024

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 26/7/2024 Cuma günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 Gülüstan Kılıç Koçyiğit

 Kars

 Grup Başkan Vekili

Öneri:

26 Temmuz 2024 tarihinde Kars Milletvekili Grup Başkan Vekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Muş Milletvekili Grup Başkan Vekili Sezai Temelli tarafından (6555 grup numaralı) kayyım borçlarının tüm yönleriyle araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 26/7/2024 Cuma günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere Van Milletvekili Zülküf Uçar’a söz veriyorum.

Sayın Uçar, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

DEM PARTİ GRUBU ADINA ZÜLKÜF UÇAR (Van) - Sayın Genel Kurul, değerli halklarımız; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Partimiz, halkın seçmediği kayyımların yönettiği belediyelerde oluşan olağan dışı borçlanmalara ve talancı kayyımların yarattıkları tahribatlara ilişkin bir araştırma önergesi vermiştir; buna dair söz aldım ama elbette bu talancı anlayışa ve yarattıkları borca dair söz kurmadan önce şunu söylemek lazım: Kayyım pratiği, yüz yıllık sömürgeci aklın tezahüründen başka bir şey değildir. Yüz yıldır Kürt halkının varlığını, dilini, kültürünü yok sayıyorlar, hâlâ yok sayılmaya devam ediyor. Son üç dönemdir de yine Kürt halkının seçme ve seçilme hakkı gasbedilerek, Kürt halkının seçme ve seçilme hakkına yönelik ağır bir darbe yapılarak Kürt halkı yurttaşlığın dışına itilmeye çalışılıyor. En başta şunu söyleyelim: Kürt halkı yüz yıldır bu sömürgeci anlayışa karşı mücadele etti, direndi, direnmeye devam edecek.

Öbür tarafta, kayyımların pratiklerine birazdan değineceğim ama kayyımların pratiğine geçmeden önce Hükûmetin özellikle son günlerde, özellikle SGK borçları üzerinden yaratmaya çalıştığı duruma bir iki örnek vermeye çalışacağım. Birincisi, Mardin’de DEDAŞ, hani kürdistan coğrafyasında meydana gelen şu son yangınların ve yangınlarda katledilen yurttaşlarımızın faili olan DEDAŞ var ya, DEDAŞ; Mardin’de, Artuklu’da ve Kızıltepe’de hanelere suyu veren pompaların elektriğini keserek halkı cezalandırmaya çalışıyor.

Öbür tarafta, yine Batman’da merkezî Hükûmet, İller Bankası vasıtasıyla kayyım döneminden kalma 90 milyondan fazla vergi borcunu doğrudan kesti. Bir tarafta kayyımdan kalma 600 milyondan fazla borcu tahsil etmek için geçmişte kılını kıpırdatmayan Hükûmet, bu dönem hem DEDAŞ üzerinden hem de vergi borcu üzerinden belediyelerimizi işlevsiz kılmaya çalışıyor. Üstelik belediyelerimiz bunun yapılandırılmasını talep etmişse de buna dair en ufak bir yaklaşım söz konusu değil. Amaç halkı cezalandırmak, amaç Kürt halkının seçtiği belediyeleri işlevsiz kılmak, halkın üzerine bu borcu yıkmak. Peki, kayyımlar döneminde neden bu borçları ödemediniz? Bu borçları ödemeyerek aslında belediyelerin doğrudan hizmet yapmasını engellemeye çalıştınız, şimdi de yine bu borçlarla halkı bir şekilde yok saymaya devam ediyorsunuz.

Sayın Usta burada değil, az önce buradaydı, ben konuşmasını dinlerken şunu söylüyordu: “Bizim bizden başka bir partiye geçen belediyelerde herhangi bir borcumuz yok.” dedi ya da başka partilerden kendilerine geçen belediyelerde ciddi bir borcun varlığından söz etti. Peki, sayalım, mesela bazı belediyelerin borçlarını söyleyelim; kayyım pratiğinden kalma borçlardan söz edeceğim: Örneğin, Mardin’de 3 milyar 52 milyon borç bırakmış kayyım, Van’da 8 milyar 500 milyon borç bırakmış, Amed’de 3 milyar 345 milyon borç bırakmış, Batman’da 3 milyar borç bırakmış, Van'ın merkez ilçesi İpekyolu’nda 1 milyar borç bırakmış, -1 milyar 123 milyon- Suruç'ta 166 milyon borç bırakmış, Silvan'da 90 milyon borç bırakmış.

Bir de hani son günlerde Sosyal Güvenlik Kurumunun borçlarından yaratılmaya çalışılan ve muhalefetin hizaya çekilmeye çalışıldığı kamuoyu gündeminden bahsedelim. SGK borçları, kayyımların bıraktıkları SGK borçları: Mardin'de 10 milyon 23 bin, Siirt'te 47 milyon, Batman’da 17 milyon, Hakkâri'de 1 milyon 265 bin, Kızıltepe'de 6 milyon, Silvan'da 3 milyon, Suruç'ta 4 milyon ve benim memleketim Van'da 538 milyon. Ayıptır, günahtır ya! 538 milyon sigorta borcu bırakıyorsunuz ve şu dönemde çıkıyorsunuz, diyorsunuz ki: “Bunu seçilmiş belediye başkanları ödesin.” Üstelik, yapılandırma diye bir usul de uygulamıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Sayın Uçar, lütfen tamamlayın.

ZÜLKÜF UÇAR (Devamla) – Yine, bir örnek daha vereyim: Van VASKİ, 2014’ten bu yana kayyım, çevre vergisini ödememiş. Toplam ne kadar borç, biliyor musunuz? 72 milyon. Belediye başkanlarımız seçildikten sonra “Bu borcu ödeyin.” diye, hemen, derhâl bir yazı yazılıyor. Neden kayyımdan tahsil etmediniz? Siz neden ödemediniz? Çok net söyleyelim, kayyımlar, merkezî Hükûmet tarafından atanmış memurlardır, gaspçı memurlardır. Dolayısıyla bu memurların, bu kayyımcı gasbın yarattığı borçlardan da merkezî Hükûmet sorumludur, dolayısıyla bu borçları sizin ödemeniz lazım. Sayın Usta dedi ki: “Borcunuzu ödemeye gayret edin.” Biz de size söylüyoruz: Bu kayyımcı zihniyetin yarattığı borçları ödeme gayreti sizin üstünüzdedir.

Teşekkür ederim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uçar.

Öneri üzerinde ilk söz talebi Saadet Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan’a ait.

Sayın Çalışkan, buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) –

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu Meclisi geren maddelerden biri kayyum, KHK’ler. Hepimiz biliyoruz ki son yıllarda kayyum ve KHK yönetimi ülkede âdeta yeni bir rejim hâline geldi. Bu aslında sadece belli belediyelere değil, şirketlere kayyum atandı, hatta bakanlıklara kayyum atanıyor. Vitrinde bakan, arka planda Külliye’de başka kurullar aynı vazifeyi görüyor; bunun pek çok yerde örneğini görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, şunu bilelim ki kayyum rejimi, net olarak millî iradenin gasbıdır; bu, insanlara tanınmış olan seçme ve seçilme hürriyetinin elden alınmasıdır. Düşünün ki bir aday kanuni formalitelere uygun şekilde seçimlere giriyor, kazanıyor, mazbatayı alıyor, göreve oturuyor, bir ay sonra bir şekilde görevden alınıyor. Burada bir ay içerisinde acaba ne değişti? Herhangi bir suç işlenmişse zaten gereği yapılacak. Onun için, özetle yapılması gereken şey hukuka saygılı olmak. Elbette, iktidarın da muhalefetin de suç işleme özgürlüğü yok; suç işleyene hukuk gereğini yapar ama hukuku gasbederek birileri kendi iradelerini hukukun yerine koymaya çalışırsa işte, bugünkü yaşadığımız problemler yaşanır.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ’li dostlarımız iyi hatırlarlar; geçmişte en fazla bu camia kayyumlardan, irade gasbından rahatsız oldu; parti kapatmalara karşı en fazla hepimizin birlikte canı yandı. O dönemlerde bas bas bağırarak çıkıp dedik ki, sizler de dediniz ki: “Bir partinin kapatılmasına millet iradesi karar verir, millet karar verir; mahkeme konuşamaz ama bugün, bugüne kadar şikâyetçi olduğunuz ne kadar husus varsa tersini yaptığınız gibi bu durumda da aynısını görüyoruz. Evet, burada, bir belediyede Başkan, hukuka aykırı iş yapmış, mahkeme kararıyla da görevden alınmışsa belediye başkanını merkezden atamak değil, esas olan, yine meclisin kendi içerisinde seçmesidir. Tabii, siz kayyumlara alışkınsınız, bazen dengeyi kuruyorsunuz; hatta hızınızı alamadınız, Ankara Belediye Başkanını, İstanbul Belediye Başkanını, Bursa Belediye Başkanını, Balıkesir Belediye Başkanını da pekâlâ görevden aldınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çalışkan, lütfen tamamlayın.

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Bugün de sizden yeni jestler bekliyoruz! Bu, sadece muhalefete olmasın, kendi içinizden de yapacağınız jestleri görelim.

Değerli milletvekilleri, mesele hukuka saygılı olmak. Bugün insanları kendinize düşman etmek için çaba sarf etmeyin. Bir dönemin sonuna geliyoruz artık, çeyrek asırlık bir dönem bitiyor. Bilesiniz ki koyduğunuz kurallar sizden sonra da işleyecek, o ayarını bozduğunuz kantarda tartılacaksınız, buna göre hareket edin. Yarın korkarım ki bugün bu yaptıklarınızın tümünden pişman olacaksınız ve “Bizim hiçbir bağlantımız yoktu.” demek için sıraya gireceksiniz. Onun için hukuka saygılı olun. Kayyum kelimesi bu ülkenin dilinden tamamen çıkartılmalıdır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi, DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çalışkan.

Öneri üzerinde diğer söz talebi, İYİ Parti Grubu adına Antalya Milletvekili Uğur Poyraz’a ait.

Sayın Poyraz, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA UĞUR POYRAZ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.

Tabii, bu kayyum meselesine ilişkin olayı birkaç yönlü değerlendirmek gerekiyor. Biraz önceki hatibin ifade ettiği gibi, devletin güvenliği, milletin huzuru açısından bazı tedbirler gerekiyor; bu tedbirlerin tabii, bir yasal dayanağı da olmak zorundadır. Bu yasal dayanakların da denetim mekanizması bağımsız ve tarafsız yargıdan başka bir yer değildir. Dolayısıyla, siyasi bir iradenin bu denetim mekanizması yerine geçerek işlem tesis etmesinin sonuçlarını hepimiz zaman zaman olumsuzluklarıyla tecrübe ettik. Burada önemli olan şu: Burada eğer seçilmiş bir belediye başkanını görevden alıyorsanız oradaki belediye meclis üyelerinden seçim yaptırırsınız, onların içinden biri belediye başkanlığı görevine devam eder; onda bir usulsüzlük varsa onu alırsınız, tekrar seçim yaptırırsınız. Bu, ta ki terörle irtibat ve iltisak ve terörle mesafe koyma kararlılığını benimseyene ve bu kararlılığını uygulayana kadar ama hiçbir şekilde devletin ve milletin egemenlik haklarını göz ardı etmeden ama milletin iradesini de gasbetmeden bunu götürmek zorundayız.

Biraz önceki hatiplerin ifadelerinde de ve söz konusu araştırma önergesinde de yolsuzluktan bahsedildi. Burada tabii, yolsuzluğun tasnifiyle ilgili bir problem olduğunu düşünüyorum. Zira, yolsuzluğu yapan tarafın ve yolsuzluğun muhatabı gibi bir ayrım söz konusu değil. Türkiye'de uzun zamandır yolsuzluğa ilişkin genel kabul “Neden çaldın?” değil “Benim payım nerede?” üzerinden. Dolayısıyla yolsuzluğun Türkiye'de uzun zamandır meşrulaşması hatta olağanlaşması ve yolsuzluğun artık kamunun diğer alanlarına da sirayet etmesi bu fütursuzluktan kaynaklanıyor. Burada sadece bir etnisiteye, sadece bir mezhebe, sadece bir dine dönük bir yolsuzluktan bahsetmiyoruz; bir devlet insanı, kültür yoksunluğundan bahsediyoruz, devlet aklı ve devlet ahlakı yoksunluğundan bahsediyoruz.

Bugün DEM PARTİ’nin verdiği önerge konusunda da Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu iddiaların araştırılması, buna benzer tüm iddiaların araştırılması da elzemdir; araştırılsın, eğer bunlar birer iddiaysa, hatta ithamsa, hatta isnatsa bu ortaya konulsun, ilgili önerge veren partinin de önüne bu belge bir delil ve tarihî bir not olarak ortaya konulsun; değilse de bu sorumlular hakkında gerekli tüm işlemler tesis edilerek devletin bu şaibeden arındırılması gerekmektedir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Poyraz.

Öneri üzerinde diğer söz talebi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’e ait.

Sayın Bingöl, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kayyum meselesi Türkiye için gerçekten kabul edilebilir bir mesele değil; bir defa, antidemokratik bir anlayış. “Seçimle gelen, seçimle gitmeli.” şiarı bizim temel anlayışımızdır. Hiç kimsenin bakış açısıyla halkın iradesine ipotek konamaz. Seçilmişse bir sonraki seçime kadar görevini yapmakla yükümlüdür çünkü seçildiği bölgedeki vatandaşlara sözü vardır, onların oyuyla o makama gelmiştir. Kayyum atanıyor; peki, ne oluyor kayyum atanınca? Kayyum atananlar orada zevküsefa içerisinde süreçlerini tamamlıyorlar ve çekip gidiyorlar. Denetim yok, hiçbir şekilde ne yaptıkları sorgulanmıyor; görevlerine dönüyorlar. Geçen gün İçişleri Bakanı şunu diyor: “Biz kayyum atamaktan çok keyif almıyoruz.” Eyvallah ama atanan kayyumlar çok keyif alıyorlar; yaptıkları usulsüzlük belediye el değiştirdiğinde net bir şekilde ortaya çıkıyor.

Şimdi, kayyum belediyelerinin borçlarından bahsediliyor ama geçen gün Sayın Cumhurbaşkanı şöyle bir ifade kullandı: “Belediyelerin SGK borçlarını kaynağından tahsil edeceğiz.” Kaynak ne? İller Bankası ödenekleri. E, tahsil edin. Zaten zor koşullar içerisinde belediyecilik yapmaya çalışan belediye başkanları maaş ödemekte bile zorluk çekecekler. Sıkıntıyı kim yaşayacak? O çalışanlar yaşayacak.

Belediyelere bakıyoruz, korkunç yüklerle devredildi; örnek, Bursa Belediyesi. Az önce Bursa Belediyesinin SGK borcunun sıfır olduğu söylendi, oysa 2017’de AK PARTİ’li Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş bir söyleşisinde şunu diyor: “Büyükşehir Belediyesinin borçları yeni borçlanma olmazsa 2032 yılında anca biter.” Korkunç bir rakam ve bu belediye şimdi CHP'li belediye oldu ve bu borçlarla âdeta boğuşuyor. Hiç merak etmeyin, CHP’li bütün belediyeler bunların hepsinin üstesinden gelir, borçlarını da öderler, yatırım da yaparlar, emekçilerini de mağdur etmezler. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, kaynağından kesilecek; geçmişte yapılandırma yapıldı da AK PARTİ’li belediyelerden kaynağından mı kesildi? Yo! Ne yapıldı? Cami arsaları, trafo arsaları, kullanılmayan arsalarla mahsup edildi. Şimdi bunu niye yapmıyorsunuz, kaynağından kesmeye kalkışıyorsunuz? Bakın, şu anda Türkiye’de en büyük gayrimenkul zengini kuruluş SGK'dir. İşte o mahsup yapıldı ya, AK PARTİ’li belediyeler kendi borçlarını cami arsalarıyla, trafo arsalarıyla takasladılar ya, işte o nedenle şu anda büyük bir gayrimenkul zenginidir SGK kurumu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bingöl, lütfen tamamlayın.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Başka bir şey, şimdi, belediyelerin borçlarını yirmi dört saatte -hazırlık yapılmış demek ki- Bakan açıkladı. Sayın Bakan, aynı duyarlılıkla KİT’lerin de SGK borçlarını açıklar mısınız lütfen? Bugün soru önergesi verdim, umarım, kısa zaman içerisinde Bakan, KİT’lerin de SGK borçlarını açıklar ve kamuoyunu bilgilendirir; açıklamazsa biz de vallahi ne gerekirse yapacağız, o borçların ne olduğunu görmek istiyoruz. Acaba o KİT’lerin de SGK borçları kaynağından Sayın Cumhurbaşkanı talimatıyla kesilecek mi, bunu da göreceğiz. Belediyelere yapılmak istenen, sadece elini kolunu bağlayıp hizmeti aksatmaktır. Unutulmasın ki CHP'li ve diğer belediye başkanları sadece kendisine oy veren vatandaşlara hizmet etmiyor, orada yaşayan bütün vatandaşlara hizmet ediyor, ayrımsız. Bunun en somut örneği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Bir dakika daha verin Başkanım, nasılsa bugün cuma.

BAŞKAN – Sayın Bingöl, teşekkür ediyorum.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Peki.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Diğer söz talebi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Ahmet Zenbilci’ye ait.

Sayın Zenbilci, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ZENBİLCİ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DEM PARTİ’nin vermiş olduğu kayyum belediyelerdeki borç yüküyle ilgili araştırma önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım.

Öncelikle, önerge sahibinin söze başlarken söylemiş olduğu bir sözü buradaki bütün vicdanlara seslendirmek istiyorum: “Yüz yıldır bu ülke bize karşı zulmediyor.” diyor. Gazi Mustafa Kemal’in kurmuş olduğu bu devletin içerisinde ve Gazi Meclisin içerisinde o günden bugüne kadar hiçbir şekilde zulüm olmamıştır, bu böyle biline öncelikle.

GEORGE ASLAN (Mardin) – Hey maşallah(!)

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) – İki gün önce yaptınız, iki gün önce! İki gün önce linç ettiniz vekilimizi, linç ettiniz!

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – İkincisi de kayyum belediyelerle ilgili. Biz, hiçbir zaman kayyum belediyenin atanmasıyla ilgili mutluluk duymuyoruz. Bu kanun açık ve sarihtir; bu devletin içerisindeki kanunlarda, teröre bulaşmış, teröre yardım ve yataklık eden, terörü destekleyen, kendine verilen, hizmet anlamıyla verilen paraları, ödenekleri teröre taşıyanlar…

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) – Yargı makamı mısın, yargı makamı nerede?

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – Beraat edenlere niye kayyum atadınız?

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Yargı kararlarınızı gösterin!

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) –  …bugün terörle ilgili, hizmet etmeyip de terörü desteklemelerinden sonra kanuni ve yasal çerçeve içerisinde görevden alınmış olmalarını burada masumiyetle göstermeleri asla mümkün değildir.

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – Beraat edenlere niye kayyum atadınız? Ahmet Kaya beraat etti, beraat; beraat edene niye atadınız?

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Dolayısıyla, bu ülkenin kanunları içerisinde, verilen kararlar haktır.

Şimdi kayyum geldi, “kayyum belediye başkanı” dediğiniz kamu görevlisi geldi…

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – Beraat edene niye atadınız, beraat edene, madem yargıya bu kadar güveniyorsunuz?

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – …ve size yapmış olduğu hizmetleri, o bölgede yapmış olduğu hizmetleri niye anlatmıyorsunuz? Niye yapılan hizmetleri anlatmıyorsunuz?

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – Bu kadar tarafsız bir yargı…

ZÜLKÜF UÇAR (Van) – Yok ki anlatalım, siz anlatın. Olmayanı nasıl anlatacaksınız, anlatın da bilelim.

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Niye oradaki insanların, çalışanların haklarını verdiğini anlatmıyorsunuz? Size bölgede büyük hizmetler yaptığını, yol yaptığını, altyapı yaptığını, üstyapı yaptığını niye anlatmıyorsunuz?

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Anlat, anlat!

ZÜLKÜF UÇAR (Van) – Talandan başka ne yaptılar?

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Borç varmış. Bir bakalım, borçla karşılığını bir mukayese edelim bakalım.

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – Niye 5 Haziranda duruşması olan belediyeye 3 Haziranda kayyum atadınız?

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Hangi belediyenin borcu yoktur? Hangi belediye başkanı borçsuz devredebilir?

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Aldığın tuvaletleri anlat.

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – Yargı bağımsızlığı… Yargı kararı…

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Eğer bir borç varsa, o borcun karşılığı hizmet varsa o borç ödenir.

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Borcu kuruyemişçilere verdiniz.

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Ama borcun karşılığı dağa gönderiliyorsa, teröre gönderiliyorsa…

ZÜLKÜF UÇAR (Van) – Ya, ispat et, ispat!

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – Bir tane belge sun, bir tane!

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – …onun yandaşlarına gönderiliyorsa bunun hesabı elbette sorulur ve sorulacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ZÜLKÜF UÇAR (Van) – Bir tane rapor yok ortada, yalan söylüyorsunuz!

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – Bir belge sun, bir belge! Bir tane belge sun!

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Bağırsan da soracağız, bağırmasan da soracağız. Dolayısıyla, hiç…

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – Bak, yüzlerce kayyum atadınız, bir tane belge sun.

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Suçlu olan bağırır, suçlu olmayan bağırmaz.

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – Utanın, utanın! 100 tane belediyeye kayyum atadınız, bir belge sunun, bir tane!

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Dolayısıyla, Van Belediyesinde de Diyarbakır Belediyesinde de diğer belediyesinde de bu İller Bankası payının eksiksiz ve tam gönderildiği ve hizmet için gönderildiği açık ve aşikârdır.

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – Sayıştay raporlarınız ortada. Utanmıyor musunuz!

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Aldığın tuvaletleri anlat, kuruyemişleri anlat!

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri… Sayın Zenbilci…

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Bizim göndermiş olduğumuz paralarla hizmet edilmesi gerekir.

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – Diyarbakır Büyükşehir Belediyesine yaptırdığınız küveti anlat!

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Doymadınız be!

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyin. Hatibin ne dediği anlaşılmıyor.

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) – Doğru konuşmuyor ki Sayın Başkan.

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – Yalan söylüyor!

BAŞKAN – Görüşlerini söylüyor, lütfen dinleyin.

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Çünkü biz bu millete hizmet için size para gönderiyoruz. Bu paranın hakkını eğer yedirirseniz bilin ki ümüğünüze çökerek bunun hesabını da sorarız; bundan asla korkmayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – 100 belediyeye kayyum atadınız, 2 dönem atadınız; bir belge, bir belge ortaya sunun, bir belge.

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Bizi tehdit etmeyin. Bizi tehdit etmeyin.

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – Bir belge ortaya koyun, tehdit değil.

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Kuruyemişler nerede, kuruyemişler?

ZÜLKÜF UÇAR (Van) – Kim sizi tehdit ediyor ya?

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Biz kimseye zulmetmek için burada değiliz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Zenbilci, lütfen tamamlayın.

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – Bir belge ortaya koyun, bu bir tehdit değil.

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Ama kim bizi tehdit ederse biz de o tehdide karşı asla boyun eğmeyiz. (AK PARTİ sıralarından akışlar)

ZÜLKÜF UÇAR (Van) – Kim sizi tehdit ediyor?

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – Bu bir tehdit değil, bir belge ortaya koyun.

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Halkın iradesine mi boyun eğmiyorsun sen?

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Biz hukuk içerisinde her türlü hakkı, her türlü hesabı sorarız. Önce bu kürsünün hakkını vereceksiniz.

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Halkın iradesine boyun eğeceksiniz!

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Bu kürsüde millete hakaret etmeyeceksiniz.

PERİHAN KOCA (Mersin) – Hakaretin dik âlâsını siz yaparsınız!

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Milleti tahrik etmeyeceksiniz, milleti aşağılamayacaksınız, ondan sonra da şiddet uygulamayacaksınız.

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – Yanlış, yalan, iftira!

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Elbette şiddete karşıyız, şiddet tarafı değiliz ama bu millete bir şiddet uygulanmamalı.

PERİHAN KOCA (Mersin) – Hangi şiddete karşısınız?

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Bu da milletvekilidir.

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Kim, kim?

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Sen buna hakaret edersen, sen buna “Hırsız.” dersen, sen bunu gecenin yarısında aşağılarsan, elbette hoş olmayan manzaralar doğar.

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) – Hırsıza “Hırsız.” denir, “Hırsız!” Başka bir şey denmez.

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Biz de kayyum istemiyoruz, onun için hiçbir şekilde bağırmanızın çağırmanızın bir faydası yok.

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – Bana hırsız derseniz, ben çıkar, orada her şeyi anlatırım.

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Biz bu milletin bekası için, bu millete hizmet etmek için buradayız.

PERİHAN KOCA (Mersin) – Hırsıza “Hırsız.” yalancıya “Yalancı.” denir.

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Ya, kuruyemiş nerede?

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – Daha önce hayatım boyunca hırsızlık yapmadım, siz de aynı şekilde…

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Yirmi iki yıldır adam gibi hizmet ediyoruz, yine hizmet etmeye devam edeceğiz.

ZÜLKÜF UÇAR (Van) – İçinize işlemiş, içinize, ruhunuza işlemiş hukuksuzluk!

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Siz bağırsanız da edeceğiz, bağırmasanız da edeceğiz.

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) – Hikâye, hikâye, hikâye!

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – Bir tane belge gösterin, belge! Hikâye anlatmayın, bir belge gösterin, bir belge!

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Kürt’e de Türk’e de Arap’a da Laz’a da Çerkez’e de Türkiye’de herkese hizmet edeceğiz.

ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – 100 belediyeye iki dönem kayyum atadınız; bir belge gösterin, bir belge! Hikâye anlatmayın, maval anlatıyorsunuz.

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) – Hırsıza “Hırsız.” demeye devam edeceğiz!

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Kürsüden Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Gülüstan Kılıç Koçyiğit, buyurun.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Adana Milletvekili Ahmet Zenbilci’nin DEM PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Bravo, bravo! Tarihin en berbat konuşmasını yapmayı başardınız, bravo! (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

ŞENGÜL KARSLI (İstanbul) – Kendi adına konuş!

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Niye berbat? Niye berbat? Çünkü tarihte bir konuşmanın karşılığının olması için hakikatinin olması lazım, içinde en azından üç dakikaysa bir saniyelik bir gerçeğin olması lazım.

RESUL KURT (Adıyaman) – Sana göre öyle!

ŞENGÜL KARSLI (İstanbul) – Bağırma ya, bağırma! Haklı olan bağırmıyor!

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Şimdi, hukukiymiş, neymiş? Bizim belediye başkanlarımız, belediyelerimiz dağa para gönderiyormuş. Bir tane -bakın, sekiz yıl geçti kayyum uygulaması üzerinden- mahkeme kararı var mı? Yok. Bir tane dosyada bir tane iddianamede bir satır geçiyor mu? Yok. (AK PARTİ sıralarından “Çok, çok.” sesleri, gürültüler) Şimdi, hukuki gerekçe diyor ki: “Yasal dayanağı yapıyoruz.” (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bir durun! Ben size söyleyeyim yasal dayanağı, ben size söyleyeyim: Bizim Diyarbakır Ergani Belediye Eş Başkanımız Ahmet Kaya… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bakın, kayyum atandı, yargılandı, beraat etti, iade için gitti, başvuru yaptı, yine iade... Siz belediyenin kaynaklarına çökmek için, siz sömürgeci uygulamaları devam ettirmek için kayyum uyguluyorsunuz; bu kadar açık ve net. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

Diğeri… Şimdi, valla hukukta bir şey var, eşyayı adıyla çağırmak. Bizim orada hırsıza “Hırsız.” derler, talancıya “Talancı.” derler.

RESUL KURT (Adıyaman) – Teröriste “Terörist.” derler!

ŞENGÜL KARSLI (İstanbul) – Teröriste “Terörist.” derler!

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Yolsuza “Yolsuz.” derler. Teröriste de “Terörist.” derler. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Siz, burada vekilimizi dövdünüz, linç etmeye çalıştınız, yetmiyor; Cumhurbaşkanlığı bilmem ne kurulunun nesiymiş de bizim partiye “Terörün yuvası.” diyor. Terörün de teröristin de yuvası sizsiniz, siz! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) O kadar açık ve net söylüyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Siz bizim partiye söz söyleyecek en son grupsunuz ya! Bir dönün aynaya bakın, aynaya bakın! (DEM PARTİ sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarından “Sen aynaya bak, sen!” sesleri, gürültüler)

RESUL KURT (Adıyaman) – Hadi, hadi!

SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) – Bu sözlerde bir hakaret görmüyor mu Başkan?

BAŞKAN – Sayın Kaya, buyurun.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan…

ŞENGÜL KARSLI (İstanbul) – Nerede nasıl konuşacağını öğren, Grup Başkan Vekilisin. O dille, o üslupla kürsüde…

BAŞKAN – Sayın Kaya, buyurun.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkanım…

SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, orada hakaret yok muydu? Hakaret yok muydu Sayın Başkan?

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Ben gayet nerede ne konuşacağımı biliyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaya, buyurun siz.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Başkanım, sükûnet...

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Gayet iyi biliyorum. Sen ne konuşacağını öğren önce!

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri… Sayın Kılıç Koçyiğit…

BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) – Çıkın konuşun, çıkın konuşun.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri… Ya, sükûneti bozmayalım, herkes kanaatlerini paylaştı, konu bitti.

Şimdi Sayın Kaya’ya söz verdim, lütfen dinleyelim.

SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) – Konu bitmedi, hakareti hakaretmiş gibi yapmıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Kaya, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

38.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, Adana Milletvekili Ahmet Zenbilci’nin DEM PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az evvel hatibimiz de bu konuda grubumuzun kanaatlerini ortaya koydu. Tartışma üzerine bir iki konuyu önemsediğim için vurgulamak istiyorum.

Devlet, adalet ve hukukuyla ayakta kalır. Güvenlik özgürlüğe hizmet ettiği müddetçe makbuldür. Türkiye Cumhuriyeti'nin değişik dönemlerde askerî darbelerle demokratik yollarının önü kesilmiştir.1980 askerî darbesinden sonra, 21 Eylül 1980’den 13 Aralık 1983’e kadar Bülent Ulusu Başbakanlığında bir hükûmet kuruldu; üç yıl darbe yapan bir cenahın iktidarıyla bu ülke yönetildi.

Şimdi, Bülent Ulusu’nun ekonomide attığı adımlar, başka konulardaki başarılı işleri o yönetimin antidemokratik olmasını ortadan kaldırmaz. Bir yönetimin halka hizmet edebilmesinin ilk koşulu millî iradeyle işbaşına gelmiş olmasıdır, millî iradeyle işbaşına gelmemiş bir yönetimi salt başarılarıyla değerlendirmek demokrasiye aykırı bir şeydir.

Bir diğer önemli husus, bu ülkenin terörle mücadelede uzun yıllara dayanan bir tecrübesi var…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Toparlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaya, lütfen tamamlayın.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – …Adalet ve Kalkınma Partisinden önceki yıllarda da tecrübesi var, Adalet ve Kalkınma Partisinin farklı farklı dönemlerinde farklı farklı politikalarıyla ilgili de tecrübesi var. Dolayısıyla, 1999’dan 2017’ye kadar bu ülkede yaklaşık on sekiz yıl aynı siyasi gelenekten gelen partilerin belediyeleri işbaşındaydı, o dönemde terörle mücadele etmiyor muydunuz buralara kayyum atamazken? Dolayısıyla, terörle mücadele önemlidir, yasa dışı faaliyetleri olan kişilerle hukuk çerçevesinde mücadele önemlidir ama asla ve asla unutulmaması gereken bir şey var; millî irade her meşruiyetin, her başarının en önünde yer alması gereken bir şeydir. (Saadet Partisi ve DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Başkan, karar yeter sayısı aramanızı istiyoruz.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- DEM PARTİ Grubunun, Grup Başkan Vekili Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Sezai Temelli tarafından, kayyum borçlarının tüm yönleriyle araştırılması amacıyla 26/7/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Temmuz 2024 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Evet, öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler...

RESUL KURT (Adıyaman) – Var Başkanım, var. Fazlası var Başkanım.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Yok Başkan.

BAŞKAN – Peki, elektronik sistemle oylama yapacağım.

İki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:17.33

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.51

BAŞKAN: Başkan Vekili Bekir BOZDAĞ

KÂTİP ÜYELER: Yasin ÖZTÜRK (Denizli), Kurtcan ÇELEBİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Öneriyi okutuyorum:

4.- CHP Grubunun, Kocaeli Milletvekili Mühip Kanko ve arkadaşları tarafından, gıda güvenliği ve halk sağlığının korunması için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla 11/12/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Temmuz 2024 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

26/7/2024

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 26/7/2024 Cuma günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 Ali Mahir Başarır

 Mersin

 Grup Başkan Vekili

Öneri:

Kocaeli Milletvekili Mühip Kanko ve arkadaşları tarafından, gıda güvenliği ve halk sağlığının korunması için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla 11/12/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (369 sıra no.lu) Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 26/7/2024 Cuma günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere Kocaeli Milletvekili Mühip Kanko’ya söz veriyorum.

Sayın Kanko, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MÜHİP KANKO (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sevgili milletvekili arkadaşlarım, hepinizi öncelikle saygıyla selamlıyorum.

Bugün bir terör organizasyonundan bahsedeceğim, gıda teröründen hem toplumsal güvenliğimizi hem sağlığımızı çok derinden etkileyen bir terör. Niçin bunu söylüyorum? Çünkü gıda güvenliği alınmadığı zaman sağlığımızın kanserlerle karşı karşıya kalması, çocuklarımızın geleceklerinin kararması işten bile değil. Gıda terörü ulusal güvenliğimizi tehdit ediyor demiştim. Türkiye’de biliyorsunuz ki zaman zaman basına yansıyan birtakım başlıklar görüyoruz. İşte, Türkiye’den ihraç edilen ürünlerin, özellikle bakliyat, sebze ve meyve ürünlerinin bazı ülkelerden geriye gönderildiğini duyuyoruz; Avrupa, Rusya, yakın Türki devletlerden iadeler oluyor. Bu iadelerin nedeni: Evet, normal kullanılması gereken pestisitlerin 50-60 kat daha fazla kullanılmasından kaynaklanıyor. Ama burada bizi üzen başka bir şey var, diğer ülkelerden geri gönderilen ürünlerin maalesef iç piyasada kullanıldığına dair birtakım söylentiler alıyoruz. Eğer bu böyleyse, gerçekten, diğer ülkelerin vatandaşlarının mutfağına bile girmediği bir ürünü biz kendi vatandaşlarımıza vermiş oluyoruz. Niçin? Çünkü Türkiye’de çok ciddi bir ekonomik kriz var ve bu ürünler piyasaya ucuz olarak sunulduğunda herkes bu ürünleri almak zorunda kalıyor.

Arkadaşlar, bunun dışında, bir de biliyorsunuz ki katkı maddeleri var. Yani ürünler alınırken her ne kadar bize marketlerde cicili bicili görünseler de bunların içinde aşağı yukarı 2 bin adet katkı maddesi var. Bu 2 bin katkı maddesi sayesinde biz sucuktan sosise kadar ya da işte, gazlı içeceklerde, peynirlerde, şekerlemelerde hepsinde gerçekten çok ciddi oranlarda katkı maddesi alıyoruz. Bu katkı maddeleri ne yapıyor biliyor musunuz? Katkı maddeleri bizim kanser oranlarımızı artırıyor; gençlerde ve çocuklarda yüzde 60 oranında kanser artışına neden olurken erişkinlerde bu, yüzde 30'lara kadar düşüyor ama ne yazık ki işte biz kanser gerçeğiyle son dönemlerde çok fazla yüz yüze kaldığımız için bu gıda güvenliği bizim için çok önemli. Bakın, basit bir sakız, ciklet aldınız; bu ciklette tam 18 katkı maddesi oluyor. Bu katkı maddelerinin bir an önce güvenliğinin sağlanması gerekiyor.

Bunun dışında, son dönemlerde, özellikle Mayıs 2023’ten beri, atanmış olan Bakanımız piyasadaki taklit ve tağşiş yapan firmaları açıklamıyor. Eğer bunları açıklamazsanız piyasada at eti, eşek eti, domuz eti gibi birtakım ürünleri yemek zorunda kalıyoruz. Geçmiş dönem bakanları mutlaka bu açıklamaları yapıyorlardı ama maalesef bizim bakanlarımız bunu yapmıyor, yeni dönem bakan bunu yapmıyor.

Ne yapalım? Peki, burada esas çözüm nedir? Mutlaka kontrollerin daha önceden yapılması gerekiyor yani kontrolün bir aşamada sadece tarlada değil, sadece markette değil restoranlarda da yapılması lazım, gerekirse sokaklarda da örnekler alınarak bu kontrollerin mutlaka yapılması gerekiyor. Eğer bu kontrolleri yapmazsanız -dediğim gibi- çocuklarımızın DNA’sına işleyecek, özellikle bahçelerde kullanılan pestisitler, insektisitler çocuklarımızın DNA’sında birtakım değişikliklere neden olarak çocuklarımızın gelecekte birtakım sakatlıklarla karşı karşıya kalmalarını sağlayabilecektir. Ne yapalım? Evet, organik tarımı çok destekleyelim yani organik tarımdan kesinlikle vazgeçmememiz gerekiyor. Organik tarımı desteklemek için ise tarımı ön plana almanız gerekiyor yani tarımı ön plana aldığınız an… Evet, tabii ki toplumumuzun çok fazla tarımsal ürüne ihtiyacı var ama bu tarımsal üründeki ihtiyacı… Katkıları azaltarak, organik tarımı arttırarak bunun önüne geçme şansımız var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kanko, lütfen tamamlayın.

MÜHİP KANKO (Devamla) – Eğer çocuklarımızın gelecek dönemde hastalıklı bir nesil olmasını istemiyorsanız ve toplumumuzdaki sağlık problemlerinin daha aza indirgenmesini istiyorsanız bu önerimize destek olmanızı diliyor, hepinize teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kanko.

Öneri üzerinde ilk söz talebi Saadet Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Hasan Ekici’ye aittir.

Sayın Ekici buyurun.

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA HASAN EKİCİ (Konya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin araştırma önergesi üzerine Gelecek-Saadet Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, konuşmama geçtiğimiz günlerde basından öğrendiğimiz bir haberle başlamak istiyorum. Meğer Tarım ve Orman Bakanlığı yetkilileri eritme peynirlerin kaşar peyniri olarak satışını engellemek ve tüketici haklarını korumak maksadıyla yeni analiz yöntemlerini hayata geçireceklermiş, yeni önlemlerin başlama tarihi de 30 Eylül imiş. Demek ki küflenmiş eritme peynirlerin toplanıp kaşar üretiminde kullanılması bir şehir efsanesi değilmiş. Bu meseleyi on yıllar öncesinden biliyoruz bilmesine de insan “Hâlâ mı bunu engellemek için gerekli tedbirler alınmadı ‘yeni analiz yöntemleri’ denen şey neden daha önce hayata geçmedi?” diye sormadan edemiyor. Aslında, birazdan değineceğim üzere, bu ve benzeri soruların cevabı suistimaller ve alınmayan önlemlerin ötesinde enflasyonist ortamın yarattığı ve katmerleştirdiği ahlaksızlıklardır. Devlet eliyle patlatılan enflasyonist ortam, üretim ahlakını da denetim süreçlerini de olumsuz etkilemektedir. Keşke meselemiz sadece küflü peynirler, içine margarin konan ürünler ve patates püreleriyle sınırlı olsaydı, bir de bu işin aromalar yönü var. Ya kıyma aromasına, tavuk derisine, öğütülmüş tavuk kemiklerine, soya gibi maddelere ne demeli? Un beyazlatıcılara, maya besleyicilere, kimyon, keçi sütü aromalarına kadar daha neler neler. Hangimiz dışarıda yediğimiz yemeklerde, internetten verdiğimiz siparişlerde konaklama tesislerinde bunların olup olmadığından şüphe içerisinde değiliz ki? Elbette işlerini düzgün yapan üreticilere değil sözümüz ama bunlar sadece gazete haberleri değil, maalesef ülke gerçeğimiz. Fiyatlar uçunca, üretim maliyetleri artınca ucuz ürün almak isteyen halkımıza fırsatçıların sunduğu imkân buydu; aromalar. Birileri ithal peynirlerle beslenirken, gerçeğini alamayanlara, yiyemeyenlere enflasyonist ortamın ahlaksız fırsatçıları şapkadan tavşan çıkarıyorlardı. Peki, suçlu sadece bu ahlaksız simsarlar mı? Bundan yirmi yıl önce Ege Bölgesi’nde iyi faiz politikaları sayesinde tefeciliği önleyen Hükûmete övgü için “Bütün tefeciler zeytinci oldu.” diye bir tabir kullanılırdı. Yani doğru sistemi kurduğunuzda yasa dışı tefecileri bile üretime kaydırabiliyorsunuz ama sistemi çökerttiğinizde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ekici, lütfen tamamlayın.

HASAN EKİCİ (Devamla) – …ve gayriahlakiliğin gömleğini giydirdiğinizde dürüst üreticileri de vuran, haksız rekabet ortamları oluşturan bir habitatı bütün bir topluma dayatmış oluyorsunuz. Yani esas meselemiz sinekler değil arkadaşlar, bu bataklığın kendisi; zira bataklık büyüdüğünde artık denetimler de yapsanız, ciddi önlemler aldığınızı da iddia etseniz bunlar da devede kulak kalmakta. Elbette CHP önergesinde yer alan bilgiler ve öneriler çok değerli, bu konularda üretime dayalı farklı makro planlar işletmek gerekiyor lakin devlet eliyle hırsızlık anlamına gelen enflasyonist ortama kalıcı biçimde son vermedikçe, gelir dağılımı ve vergide adaleti sağlamadıkça yani bataklığı kurutmadıkça sineklerin çoğalmasını ve halkın “ucuz ürün” adı altında gıda terörüne maruz bırakılmasını engelleyemeyeceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ekici, teşekkür ediyorum.

Öneri üzerinde diğer söz talebi, İYİ Parti Grubu adına Edirne Milletvekili Mehmet Akalın’a aittir.

Sayın Akalın, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA MEHMET AKALIN (Edirne) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, pandemi ve sonrası dönemde yaşanan gıda kriziyle birlikte gıda güvenliği konusu her zamankinden daha önemli bir hâle gelmiştir. Dünya genelinde artan nüfus, iklim değişiklikleri, enerji kullanım ihtiyacı ve globalleşen ticaret gibi faktörler gıda kaynaklarının azalmasına neden olmaktadır. Ayrıca, ülkemizde, özellikle küçük çapta üretim yapan kayıt dışı gıda işletmelerinin fazlalığı ve gıda kontrol hizmetlerinin yetersizliği toplumun gıda güvenliği açısından büyük bir risk altına girmesine sebep olmaktadır. Türkiye, Küresel Gıda Güvenliği Endeksi’ne göre 113 ülke arasında 49'uncu sırada yer almakta. Gıda güvenliği konusunda oluşturulan bu endeks kayıt dışılık, haksız rekabet ve standartların düşüklüğü gibi temel ögeler göz önünde bulundurularak oluşturulmuştur.  Ayrıca, Ziraat Odaları Birliği verilerine göre Türkiye'de tarım arazileri son yirmi yıl içinde yüzde 10'un üzerinde azalmıştır, aynı dönemde nüfus yaklaşık 20 milyon kişi artmıştır. Bu durum gıda talebinin ve ithalatın artmasına sebep olmuştur. İklim değişikliği de gıda üretimini olumsuz etkilemektedir. Gıda enflasyonu ve kuraklık da Türkiye'nin öncelikli gıda güvenliği riskleri arasında yer almaktadır.

Değerli milletvekilleri, kayıt dışı işletmelerin kayıtlı hâle getirilmesi ve etkin denetimlerin sağlanması tüketicilerimize güvenli gıda temin etmek için hayati öneme sahiptir. Laboratuvarların uluslararası kabul görecek donanıma ve kalibrasyona sahip olması gerekmektedir. Bu laboratuvarlarda çalışan personelin de nitelikli ve gerekli eğitimleri almış olması büyük önem taşımaktadır. Gıda güvenliğiyle ilgili mevzuatlar uluslararası kodekslere uygun hâle getirilmelidir. Gıda sanayisinin güven teşkil etmesi bilgi iletişim teknolojileri ve AR-GE faaliyetlerinin doğru yönetilmesiyle mümkündür. Gıda ihracatı yapan kurumların ürettikleri ürünlerle hem kendi kurumsal imajlarını hem de ülkemizin imajını korumaları adına yaptırımı olan yasal dayanaklarla desteklenmesi ve uygun davranış sergileyen kurumların ödüllendirilmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak, gıda güvenliği konusunda etkin denetim ve kontrol mekanizmalarının oluşturulması, gıda üretim ve satışında mevzuata aykırı durumların kararlılıkla cezalandırılması ve genetiği değiştirilmiş gıdaların üretim, tüketim ve ihracatında gerekli analizlerin yapılması için yeterli sayı ve teknik donanıma sahip laboratuvarların hizmete sokulması elzemdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, Sayın Akalın, lütfen tamamlayın.

MEHMET AKALIN (Devamla) – Bu sebeple, gıda güvenliği konusunda gerekli adımları atmak için bu önergenin desteklenmesi gerektiğinin altını çiziyor, yüce Meclisi ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akalın, teşekkür ediyorum.

Diğer söz talebi, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk’a ait.

Sayın Çubuk, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

DEM PARTİ GRUBU ADINA BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) – Türkiye halklarına zehir yediriliyor. Bu zehri biz yiyoruz ama sarayda yemek yiyenler, güvenli, organik besin tüketmiş oluyor. Birlikte zehir yediğimiz işçilere, emekçilere, kadınlara, çocuklara, işsizlere selam olsun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

Sadece son birkaç ayda Türkiye'den ihraç edilmek istenen fakat insan sağlığı açısından zehir niteliğinde kimyasal maddeler içerdiği için Avrupa Birliği ülkeleri tarafından kabul edilmeyip geri gönderilen yüzlerce ürün bulunuyor. Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi tarafından iade edilen ürünlerden sadece bazılarını okuyacağım: Armut, portakal, mandalina, limon, kestane, maden suyu, nar, biber, incir, greyfurt, kuru üzüm, susam, kimyon, tahin, margarin, sakız, zeytinyağı, defne yaprağı, kayısı, üzüm; bunlar dağda bayırda yetişen şeyler, nasıl bu kadar bozulabildiler, büyük bir başarıdır; alkışlıyorum.

Bugüne kadar bu ürünlerle ilgili Tarım Bakanlığından hiçbir açıklama göremedik. Buradan soruyoruz: Bu iade edilen ürünler şu an neredeler ve bunları kimlere yedirdiniz? Bu ürünlerin iade edildikten sonra ülke içinde iç piyasaya sürüldüğünü biliyoruz fakat daha vahimi, bunlar iade edilmeden önce de iç piyasaya sürülüyormuş, böyle de bir iddia mevcut. Artık Bakanlığın halkı insan yerine koyup doğru düzgün, işini ahlaklı şekilde yaparak bir açıklama yapması gerekiyor. Türkiye'de kanser vakalarının neden bu kadar arttığı sorusunun arkasında yatan en önemli nedenin bu olduğunu düşünüyoruz.

İnanın, bu ülkede Tarım Bakanlığını şu an kapatsak halk zaten fark etmez, birçok bakanlık için aynı şey geçerli ve hayatımızda da hiçbir şey değişmez çünkü Bakanlığın hiçbir işlevi yok. Ülke içerisinde bu kadar insan sağlığına zararlı zehirli gıda üretilip yurt dışına ihraç edilirken iyi ki Avrupa Birliğinin gıda denetimi var da biz ne zehri yediğimizi öğrenebiliyoruz. Bir kısmı çoktan iç piyasaya dağıtılırken Tarım Bakanlığının ilgili gıda güvenliği ve denetim mekanizmaları hiçbir şey yapmadılar. Tarım Bakanlığı, ülke insanının sağlığı ve hayatı umurunda olmayan, liyakatten yoksun, sadece yandaşlarla doldurulmuş, işlevsiz ve denetim yapmayan bir kurum hâline gelmiştir. Bu zehirli ürünler iç piyasaya ucuza sürülüyor. “Ucuz” derken yanlış anlaşılmasın, hâlen pahalı, kerhen ucuz. Marketler kampanya yapıyor ve halk, yarattığınız derin yoksullukla bunları almak zorunda kalıyor. İşçiler, işsizler, emekliler, çocuklar marketlerde, pazarlarda iç piyasaya sürülen bu zehri tüketmek zorunda kalıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çubuk, lütfen tamamlayın.

BURCUGÜL ÇUBUK (Devamla) – Buradan DEM PARTİ olarak soruyoruz: Bu ürünleri üreten şirketler yıllardır nasıl faaliyetlerine devam ediyorlar ve kimler? Hangi gerekçe ve mantıkla, bu topraklarda yaşayan halklar dünyanın en kalitesiz ve sağlıksız gıda ürünlerini dünyanın en yüksek, en pahalı fiyatıyla yiyorlar? Bu halk o kadar umurunuzda değil ki, kendi sağlıklı yaşamlarınızda nasıl zehirlendikleri o kadar umurunuzda değil ki dönüp bakmıyorsunuz, kendi aranızda konuşuyorsunuz, sonra da herhangi bir meselede “Muhalefet içini doldurarak bir şey söylemiyor.” diyorsunuz. Biz söylüyoruz, siz Etrakıbiidraksınız!

Teşekkürler. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili Adem Korkmaz’a söz veriyorum.

Sayın Korkmaz, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ADEM KORKMAZ (Burdur) – Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; gıda güvenliği ve gıda katkı maddelerinin kullanımı konusundaki Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerine grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Muhterem heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Gıda üretiminin temel amacı insan sağlığını koruyarak düzenli ve sağlıklı beslenmeyi sağlamaktır ancak dünya nüfusundaki hızlı artış, üretim ve tüketim noktaları arasındaki coğrafi mesafeler ve artan üretim maliyetleri gıda üretimi ve dağıtımını daha karmaşık hâle getirmiş, bu noktadan itibaren üretilen gıdaların uzun ömürlü olması zorunluluk hâline gelmiştir. Bu noktada da katkı maddelerinin kullanımı dünyada yaygın olarak yapılmaktadır. Önemli olan, bu katkı maddelerinin kullanılıp kullanılmaması değil, bunların insan sağlığı bakımından kullanımının belirli çerçevelerde sağlanmış olmasıdır.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Çoğunluğu zararlı Hocam, çoğunluğu zararlı.

ADEM KORKMAZ (Devamla) – Elbette, çoğu da zararlı. Katkı maddelerinin gıdanın doğal yapısında ya da şekli üzerinde etki yapabildiğini dikkate alarak bu konuda önemli çalışmalar yapılmaktadır.

Bütün gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de gıda güvenliği en öncelikli konulardan biri olarak öne çıkmaktadır. Bakanlığımız, uluslararası standartlara uygun, bilimsel verilere dayalı ve tüketici odaklı bir gıda güvenliği sistemi oluşturmak için büyük çabalar sarf etmiş ve hâlen bu çalışmalarını sürdürmektedir; Avrupa Birliği, Gıda ve Tarım Örgütü, Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası kuruluşlarla iş birliği içerisinde çalışarak gıda zincirinin her aşamasında etkin denetim ve uygulamaları sürdürmektedir; 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu ve bu kanuna bağlı yayımlanan 200’ün üzerinde ikincil mevzuat düzenlemesi ile Türk Gıda Kodeksi -geçtiğimiz günlerde- Ekim 2023’te güncellenerek çalışmalarını sürdürmektedir.

Az önce sunum yapan değerli vekillerin, zehir yedirildiği, gümrüklerde yakalanan, tespit edilen, mevzuat dışında pestisit ya da benzer katkı maddeleri ya da ilaçlar kullanılan ürünlerin iç piyasaya dağıtıldığı gibi böyle akla ziyan sözleri sarf etmelerini üzüntüyle karşılıyorum. Bakın, Bakanlığımızca 81 ilde 7.500’den fazla denetim elemanıyla -yılda 1,3 milyon- 41 akredite laboratuvarda bu analizler ciddiyetle yapılıyor ve hiçbir müsamahaya meydan verilmeyecek çalışmalar titizlikle sürdürülmektedir. Yani burada özellikle altını çizmek isterim ki katkı maddeleri ve gıda güvenliği konusunda uluslararası standartlarda ve Avrupa Birliği mevzuatında, hatta bazı konularda Avrupa Birliği mevzuatının ötesinde ülkemize özgü düzenlemeler yapılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen tamamlayın.

ADEM KORKMAZ (Devamla) – Ekmekte hiçbir gıda katkı maddesi, yoğurtta hiçbir gıda katkı maddesi kullanılmamaktadır.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Olur mu, ekmek bir günde bayatlıyor, tahtaya dönüyor ya!

SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – Beyaz unun kendisinde var.

ADEM KORKMAZ (Devamla) – Birçok Avrupa Birliği ülkesinde serbest olmasına rağmen pastırma, sucuk, kavurma, döner, köfte, kaymak, pekmez, tarhana gibi geleneksel ürünlerde de ülkemize özgü katkı maddesi sınırlamaları mevcuttur.

Sözlerime son verirken, Hükûmetimiz, gıda güvenliğini sadece denetimle sınırlı tutmayıp üretimden tüketime kadar tüm süreçleri kapsayan bir yaklaşımla çalışmalarını titizlikle sürdürmeye devam etmektetir. Yani, şöyle bir kolaycılık ve algı operasyonu yaparak “Milletimize zehir yediriyorsunuz.” gibi hiçbir bilimsel tespite dayanmayan sözleri ve tavrı kınıyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – Cezaevinde millet zehirlendi ya!

BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) – Marketlerden, pazarlardan o ürünleri biz aldığımız için biliyoruz ne yediğimizi.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisini oylarınıza sunmadan önce yoklama talebi var.

Sayın Gürer, Sayın Tahtasız, Sayın Ocaklı, Sayın Suiçmez, Sayın Uzun, Sayın Akay, Sayın Konuralp, Sayın Arı, Sayın Güneşhan, Sayın Genç, Sayın Kanko, Sayın Coşar, Sayın Sümer, Sayın Özcan, Sayın Bingöl, Sayın Yıldırım Kara, Sayın Arslan, Sayın Ün, Sayın Dinçer, Sayın Taşkent, Sayın Bakırlıoğlu.

Evet, elektronik sistemle yoklama yapacağım.

İki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, 1 pusula var, pusulayı gönderen vekil burada ise yoklama tam, yoksa ara vereceğim.

Sayın İsmail Erdem, burada mı?

İSMAİL ERDEM (İstanbul) – Buradayım. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı vardır.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- CHP Grubunun, Kocaeli Milletvekili Mühip Kanko ve arkadaşları tarafından, gıda güvenliği ve halk sağlığının korunması için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla 11/12/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Temmuz 2024 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Denizli Milletvekili Nilgün Ök ve Samsun Milletvekili Ersan Aksu ile 132 Milletvekilinin Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Denizli Milletvekili Nilgün Ök ve Samsun Milletvekili Ersan Aksu ile 132 Milletvekilinin Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2290) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 159) [(*)]

BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.

Dünkü birleşimde İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümünde yer alan 18'inci maddesi kabul edilmişti.

Kaldığımız yerden devam ediyoruz.

19'uncu madde üzerinde 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 19'uncu maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 Bülent Kaya  İsa Mesih Şahin  Mustafa Kaya

 İstanbul İstanbul  İstanbul

 Mehmet Atmaca Mahmut Arıkan  Necmettin Çalışkan

 Bursa  Kayseri  Hatay

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SEYDİ GÜLSOY (Osmaniye) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan’a söz veriyorum.

Sayın Çalışkan, buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bir talebim var, Genel Kurula arz etmek istiyorum: İktidar mensupları çoğunluk sağlandığı zaman slogan atıyor. Hani Meclisin mehabeti gereği, bunun atıldığı esnada sesin kesilmesi… Yabancı dillere kapatıldığı gibi, yabancı dil kullanıldığı esnasında mikrofon nasıl kapatılıyorsa, bu sloganlarda da kapatılması bence Meclisin saygınlığının korunması açısından iyi olur diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Çalışkan, siz Genel Kurula etkili konuştuğunuzdan oluyor, siz Genel Kurula konuşun. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) 

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Başkanım, müsaade edin arkadaşlar konuşsun da maksat, sürem geçmesin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Başkanım, süre benden gidiyor, müdahale var. 

BAŞKAN – Efendim, sürede bir şey yok, siz konuşun efendim.

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Peki.

Değerli milletvekilleri, bu yasa fahiş cezalarla dolu, bu yasa sendikasız memurları cezalandıran bir yasa, bu yasa esnafa kıskaç uygulayan bir yasa. Bunlardan geçtik, bu yasa, mademki vergi kanunuyla ilgili, hepimizin bildiği “asrın felaketi” olarak isimlendirilen bir deprem yaşadık, 15 milyon insanımızın yaşadığı bölgede deprem yaşandı, bu deprem neticesinde bölgedeki mükelleflere yönelik uygulanan mücbir sebep uygulaması 31 Ağustos 2024 itibarıyla sona eriyor.

Şimdi, “asrın felaketi” diyor iktidar, evet, doğru, asrın felaketi ama sorumluluktan kaçmak için bunu söylüyor. Asrın felaketiyse, siz bu süre içerisinde görevinizi yerine getirdiniz mi, hayat normale döndü mü? Bu yok. Bakın, hâlen TOKİ konutları teslim edilmedi, kura yapıldı, insanların eline geçmedi.

Şimdi, değerli milletvekilleri, şunu söylemek isterim: Bize inanmayabilirsiniz, “Muhalefet her şeyi tersinden görüyor.” diyebilirsiniz ama burada, Hatay, Şanlıurfa, Malatya, Adıyaman milletvekilleri var, çıkıp söylesinler, gerçekten depremin etkileri bitti mi, deprem bölgesinde hayat normale döndü mü, yoksa hâlen ilk günkü gibi duruyor muyuz? Hâlen insanlar konteyner çarşılardaki iş yerini bulduğu an şükrediyor, konteyner çarşıdaki bir esnaf, dükkânını sırf hayat normale dönsün diye açıyor, bu dükkânı açıyor ki “Hayata tutunmuş olayım.” diye. Onun için de böyle bir durumda SGK primlerinin, BAĞ-KUR primlerinin affedilmesi gerekir, bunları kamu kendi üstlenmeli. Arkadaşlar, devlet niçin var? Devlet hangi günler için var? Vatandaşın tüm birikimini, hayatını, geçmişini, ailesini, çevresini kaybettiği bugünde yoksa ne zaman var olacak? Onun için, deprem bölgesindeki bu desteğimizi 31 Ağustos itibarıyla artıralım ve ben şunu söyleyeyim:  Vatandaşın beklediği çok bir şey de yok aslında, beklediği tek şey gölge etme, başka ihsan istemem. Deprem bölgesindeki üniversitenin akademisyenleri başka ile gidecek, kadro açılıyor; üniversite yönetimi muvafakat vermiyor “Eğer biz size muvafakat verirsek burası boşalır, gelmez.” diye; öyleyse burada görev yapacak memuru, akademisyeni teşvik edin, deprem bölgesinde görev yapacak insanlara deyin ki: “Sizin burada kalmanız için size ekstra şu katkıyı veriyoruz.”; yok.

Deprem bölgesindeki insanların araçları hurdaya çıktı, enkaz altında kaldı, deyin ki: “Bu araç karşılığında biz sizin ÖTV’siz araç almanızı sağlayacağız.” Bakın, Van depreminde beş yıl süreyle bu destek sürdü ama Hatay depreminde bir buçuk yılda bitiyor ve bugün gerçekten durum çok çok vahim.

Burada konuştuklarımızı belki şaka zannediyorsunuz, isterim ki herkes gelsin, orayı görsün, o insanımızın acısını yerinde anlasın. Bugün yapılması gereken şey tersine göçü teşvik etmek, o bölgeye insanların yatırım yapması için, ayrılan insanımızın bölgeye dönmesine...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çalışkan, lütfen tamamlayın.

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Kaç dakika uzatıyorsunuz Başkanım?

BAŞKAN – Kuralımız neyse o.

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Eyvallah Başkanım.

Dolayısıyla da bölgedeki insanların çalışmasını sağlayacak altyapı oluşturulmalı.

Bakın, bu deprem bölgesi burada neyle gündem, biliyor musunuz? Rezerv alanıyla. Sapasağlam evi alıyorsunuz, yıkıyorsunuz, sonra da adamı borçlandırarak ev veriyorsunuz. Ben eminim ki bu iktidar mensuplarının bile yüzde 90’ı rezerv alan uygulaması nedir, hâlen bilmiyor. Bir taraftan iyi, yıkılan evlerin yenisi yapılıp veriliyor ama bir taraftan da sağlam binayı yıkıyorsunuz, karşılığında adama ne verilecek belli değil; bire bir borçlanıyor. Hâlen çözülmedi ve onun için yapılması gereken, deprem bölgesine yönelik özel yasa çıkarmak. İnsanlar evlerini, eşyalarını kaybetti; bütün esnaftan liste aldınız, “Verin, biz size yardımcı...” Ne eşya yardımı ne ev yardımı ne de iş yeri olan esnafa yardım, bunların hiçbiri yapılmadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çalışkan...

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Başkanım, müdahaleyi de... Bir yarım dakika daha...

BAŞKAN – Sayın Çalışkan, teşekkür ediyorum.

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Selamlamak için Başkanım...

BAŞKAN – Lütfen... Bak, ben herkese aynı uyguluyorum; istirham ederim, lütfen.

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 19’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 19- 3065 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin (4) numaralı fıkrasının (c) bendinin parantez içi hükmünde bulunan ‘mükerrer indirime yol açmayacak şekilde’ ibaresinden sonra gelmek üzere ‘, Vergi Usul Kanununda düzenlenen zamanaşımı süreleri ile bağlı olmaksızın yapılacak vergi incelemesi sonucuna göre’ ifadesi eklenmiştir.”

 Rahmi Aşkın Türeli Ömer Fethi Gürer Kadim Durmaz

 İzmir Niğde Tokat

 Ediz Ün Sibel Suiçmez Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu

 Edirne Trabzon Manisa

  Mustafa Erdem

  Antalya

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SEYDİ GÜLSOY (Osmaniye) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Edirne Milletvekili Ediz Ün’e söz veriyorum.

Sayın Ün, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

EDİZ ÜN (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

AKP iktidarı bugüne kadar az kazanandan çok, çok kazanandan az vergi alabilmek için bir sürü yasa çıkardı. Şimdi de bugünlerde görüştüğümüz yasanın tam adı şudur: Az kazanandan daha da çok, çok kazanandan daha da az vergi alınmasına yönelik kanun teklifini görüşüyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Bir yıllık milletvekiliyim, izliyorum, burada muhalefet grubunun vatandaşın lehine getirdiği kanun teklifleri AKP'li milletvekilleri tarafından hiç dinlenmeden, anlanmadan komple reddediliyor ama konu vatandaşın sırtına binmekse, vatandaşın ümüğünü sıkmaksa ejderha kesiliyorlar, yumruk yumruğa kavga ediyorlar ve vatandaşa zulmetmek adına kanun tekliflerine “evet” diyorlar. Bunu şiddetle de kınıyorum.

Şimdi, biz buradan ne söylersek söyleyelim, AKP milletvekillerinin bir kulağından giriyor, bir kulağından çıkıyor, o yüzden ben vatandaşlarıma seslenmek istiyorum, tenceresini kaynatamayan emekliye, esnaflarımıza, çiftçilerimize, işçilerimize, üretim yapamayan çiftçilerimize buradan seslenmek istiyorum: Birkaç gün sonra Meclis tatile girecek ve hepimiz sahaya ineceğiz, AKP milletvekilleri dâhil olmak üzere. Lütfen, şu birkaç soruyu onları yakaladığınızda -hani yurt dışına gitmeden, ıstakoz yemeğe gitmeden mutlaka karşı karşıya geleceksiniz- ya da sizden oy istemeye geldiklerinde mutlaka sorun: Burada yumruk yumruğa girdiniz, burada ejderha kesildiniz, üç gündür, dört gündür bu vergi kanununu çıkarmaya çalışıyorsunuz, bu yasada çiftçi için, işçi için, emekli için, memur için, esnaf için bir tane kanun maddesi var mı?

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Var.

EDİZ ÜN (Devamla) – Bir tane lehine kanun maddesini ben göremedim; buyurun, çıkın, anlatın, ben bir tane göremedim. Açlık sınırı 20 bin liraya dayanmış, yoksulluk sınırı 65 bin TL olmuş, 12.500 TL’yle emekliyi geçinmek zorunda bırakıyorsunuz, 17.002 TL’yle asgari ücretliyi geçinmek zorunda bırakıyorsunuz; bunlar vicdani şeyler değil. Ben vatandaşlarıma buradan sesleniyorum: “Beceriksiz ekonomi politikalarınızın sorumlusu biz değiliz. Bu vergi yüklerini neden bizim sırtımıza bindiriyorsunuz?” diye, lütfen AKP milletvekillerine sorun ve en son şunu da sorun: “Bizleri sefalet içinde süründürmekten vicdanınız hiç mi rahatsız değil?” Bu soruları sormanızı istiyorum.

Şimdi, önemli bir konu daha var çiftçilerle alakalı. Bu yıl tarıma ve çiftçilere bakış açınızı gayet net gösterdiniz. Çay fiyatı; 21 lira maliyeti vardı, 17 lira artı 2 lira -2 lira destekleme, onu ne zaman ödeyeceğiniz hiç belli değil- maliyetinin altında fiyat verdiniz. Buğdayın maliyeti 11 lira; 9,25 lira fiyat açıkladınız ve borsalarda 7 liraya, 7,5 liraya buğdaylar satıldı. Çiftçiyi iflas etme noktasına getirdiniz.

Adana’da ayçiçeği biçimi yapılmaya başlandı. Ayçiçeği, tüm yurtta yakında hasat edilecek. Şu an bir çalışmanız var mı? Bugüne kadar olmadığı gibi şimdi de yok. Herhangi bir müdahale alım fiyatı açıklayacak mısınız? Açıklamayacaksınız. Bunu ÇUKOBİRLİK ile Trakya Birliğin sırtına dayadınız. Tabii, onlar ne yapsın? Onlara finansman da sağlamıyorsunuz, sıfır faizli kredi de sağlamıyorsunuz. Mecburen, piyasa koşullarına göre, şu an Adana’da ayçiçeğinin fiyatı 13 lira, 14 lira. Maliyeti bu kadar, ne yapacak bu ayçiçeği üreticisi? Buğdaydan zaten zarar etti, ayçiçeğinde de zarar ederse bir daha üretim yapabilecek mi? Kesinlikle yapamayacak. Ayçiçeği üreticisi sizden, bir kere, alacaklı. Çok gerilere gitmeyelim, 2010 yılında verdiğiniz desteği dolar bazına vurduğunuzda bugün vermeniz gereken destek tam 5,5 TL; buyurun, verin. 5,5 TL verseniz devlete maliyeti 10 milyar TL, hepsi bu kadar. Hatta ben şöyle bir şey söyleyeyim: Bugüne kadar vermediğiniz destekleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ün, lütfen tamamlayın.

EDİZ ÜN (Devamla) – 2005 yılında bir yasa çıkardınız, neydi? “Gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’ini tarımı desteklemek için vereceğim.” dediniz. Ben de 2006 yılından beri verdiğiniz sözleri, anayasal güvence altına aldığınız o sözleri tek tek, yıl yıl çıkardım; bugüne kadar çiftçiye tam 91 milyon dolar eksik ödediğiniz miktar ortaya çıktı. Şimdi, Cumhurbaşkanımız ne dedi? “Er kişi sözünü tutan kişidir.” Anayasa’da güvence altına aldığınız, çiftçiye vermek için söz verdiğiniz 91 milyon dolar parayı ödeyiniz. Er kişi sözünü tutan kişidir; lütfen, sözünüzü tutun, çiftçiye olan borçlarınızı ödeyin.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 19’uncu maddesinin çerçeve hükmünde yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 Mehmet Satuk Buğra Kavuncu Uğur Poyraz

 İstanbul Antalya

BAŞKAN –  Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SEYDİ GÜLSOY (Osmaniye) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Antalya Milletvekili Uğur Poyraz'a söz veriyorum.

Sayın Poyraz, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

UĞUR POYRAZ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Avusturyalı düşünür Joseph Schumpeter sözünü sizlerle paylaşmak istiyorum: “Vergi, bir devletin çıplak iskeletidir, ona bakınca devletin niteliği tüm sözlerden, söylemlerden, ideolojilerden arınmış biçimde görünür.” 1990’da kamu bütçesinin yarıdan azı dolaylı vergilerden geliyordu, bu yılın ilk üç ayı itibarıyla bu oran yüzde 76,5’e erişmiş durumda; bu rakam bir aczin itirafıdır. Bir devletin mutlaka yaptığı ve yapmakla da sorumlu olduğu iki iş vardır; bir, sınırlarını korur; iki, vergi toplar. Bu iktidar, Türkiye'yi yönetme işini öyle boşladı ki kapı da açık,  kasa da açık yani başka bir ifadeyle “Gelen gelsin, alan alsın.” Öte yandan, devleti yönetmekle sorumlu olan bu iktidar diyor ki: “Ben vergi toplayamıyorum.” ya da “Toplamıyorum, üşeniyorum, işime gelmiyor.” Hatta şöyle bir konfor alanı da oluşturmuş durumda: Vatandaşın nasılsa hayatını sürdürmek için yapmaya mecbur olduğu şeyler var; “Araba mı alacaksın, bana da 2 tane ısmarlarsın; benzin mi alacaksın, pompada vergimi alırım; evi mi arayacaksın, telefonundan alırım; market alışverişi mi yaptın, 1 torba da kendime alırım. Peki, alırım da ne yaparım? Kendi adamlarıma veririm; senin paranla onlara ucuza kredi veririm, köprü yaptırırım, geçmeyen arabanın parasını veririm. Benim partililere, onların evlatlarına, uşağına devlette iş veririm, altlarını araba, yanlarına koruma veririm. Yandaşım olan vakıflara, derneklere bedavaya mal veririm, yasa değiştirir, imar veririm. Benim gazetemi okuyan, kanalımı izleyen yok mu; dert değil, yüksek tarifeden reklam veririm.” Bu kadar bedavaya alışanın tabii, karnı doysa gözü doymuyor, hazıra da dağ dayanmıyor. Sonra ne olur? Gene vatandaşın kapısını çalıp elini gene onun cebine sokar; pazar torbası nasıl dolar, çocuklarını hangi okulda okutur, hastalansa doktora nasıl gider, kaç paraya bir ev bulur; varsın onları da vatandaş düşünsün, iktidarımız düşünecek değil ya, zaten işi, derdi başından aşkın.

Bu iktidarın yönettiği hazinedeki 4 liranın 3’ü kâr elde eden, servet sahibi kesimlerden değil, halkın yaşamsal ihtiyaçları için zorunlu tükettiği mal ve hizmetlerden toplanıyor. Bu yasayla,  ellerini daha da derinine sokmak için nezaketen izin istiyorlar; kanundaki tüm o formalitelerin, büyük büyük lafların kısa özeti bu.

Ülkemiz zor bir dönemden geçiyor, Hükûmet zor durumda, bütçe kaynak arıyor; ben de kendilerine naçizane destek olmak isterim, tüm bu pansuman çözümlerden, iğneyle kuyu kazma işlerinden de çok daha etkili olur. Geçmeyen arabanın, inmeyen uçağın, gelmeyen hastanın parasını garantiledikleriniz kimler; isimleri sizlerde malum, hepimizde malum; gidin, aradığınız parayı onlardan alın zira hepimizin parası, rızkı, yıllarca çalışıp ödediğimiz vergiler onların ceplerinde. Milyar dolarlık vergi borçlarını tek kalemde sildikleriniz kim; onları da biliyorsunuz; gidin paramızı isteyin. Arka kapıdan sattığınız dövizleri ucuza toplayıp pahalıya satanlar kimler; sizde tüm verisi var, alıyorsunuz bankalardan; gidin, kapılarına onlardan isteyin, borsa spekülasyonları, kamu kredileriyle, otomobil karaborsasıyla zengin olanlardan isteyin. Gidin, ne lazımsa milletin parasıyla zengin ettiklerinizden isteyin, garibanın cebinden elinizi çekin.

Milletin gelecekten umudu kalmadı; bugün sadece yarına çıkabilmeye çalışıyor, eserlerinizle övünün!

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Poyraz.

Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 19'uncu maddesinde yer alan “sonra gelmek üzere” ibaresinin “sonra gelecek biçimde” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Onur Düşünmez Ömer Faruk Gergerlioğlu George Aslan

 Hakkâri  Kocaeli  Mardin

 Dilan Kunt Ayan Ali Bozan  Kamuran Tanhan

 Şanlıurfa  Mersin  Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SEYDİ GÜLSOY (Osmaniye) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’na söz veriyorum.

Sayın Gergerlioğlu, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 15 Temmuz olalı yaklaşık iki hafta oldu. 15 Temmuz törenleri, anmaları, Mecliste de görüyorsunuz, her yerde konuşuluyor ama 15 Temmuzla ilgili gerçekler konuşulmuyor. Lütfen, beni dikkatli dinleyin. Sekiz yıl geçti ve bazı gerçekleri tartışmanın zamanı geldi. Şimdi, ben, ilkesel olarak darbelere karşı olan bir insanım. Her darbeye karşı oldum ve demokrasinin peşinde koştum. Hatta AK PARTİ iktidarı Sudan’da darbeci El Beşir iktidarını desteklerken de şiddetli bir şekilde El Beşir iktidarını eleştirdim. Bu noktada ilkeli bir yerde duruyorum.

Mesele şudur: Darbeci olmadığı hâlde darbeci ilan edilenlerle ilgili çok önemli bir sıkıntı var. Askerler, polisler, doktorlar, öğretmenler, mühendisler, hemşireler darbeci ilan edildi bu ülkede. Yanlış! Hatta bu ülkede darbenin bir numarası ilan edilen Akın Öztürk hakkındaki dosyalara baktığımız zaman çok önemli şaibeler olduğunu görüyoruz bu darbe hakkında. Şimdi, darbenin bir numarası ilan edilen bir kişi var ama araştırdığınızda -dosyaları ayrıntılı bir şekilde araştırdım- darbeyle falan alakasının olmadığı ortaya çıkıyor aslında. Bakın, kamera kayıtları var, HTS kayıtları var. Akın Öztürk, 3 Temmuz-15 Temmuz arasında İzmir Gümüldür’de kamp için izin almış, orada tüm kayıtlar var. Fakat iddiaya, gizli tanık iddialarına göre yurtta sulh konseyinin 7, 8, 9, 10 Temmuzdaki toplantılarına katılmış fakat o sırada İzmir'de. 15 Temmuz gününe geliyoruz, kendisi Kore’den eşiyle dönmüş -vertigo var eşinde, başı dönüyor- İzmir'den Akıncı Üssü’ne kızının, torununun olduğu yere gidiyor ve oraya tatil kıyafetiyle gidiyor, tişörtüyle, pantolonuyla gündüz saatlerinde. Akşam oluyor ve televizyonlardan darbe girişimi olduğunu görüyor ve her tarafı arıyor, ulaşamıyor. Saat 23.47’de kendisini İstanbul'da Mehmet Şanver’in düğününde olan Abidin Ünal arıyor ve “Akın Paşa, Akıncılarda bir darbe teşebbüsü varmış, sen yakınsındır oraya, git ve onlara müdahale et, bu işten vazgeçsinler.” diyor. Tüm belgeler var ve kendisi de hemen Akıncılara hareket ediyor. Ve ardından da bu olayın doğru olduğuna dair bir Genelkurmay bildirisini sunuyorum burada. 21 Temmuz tarihli bir bildiri arkadaşlar. Bu bildiride diyor ki: “Abidin Ünal, Akın Öztürk’ü darbeyi bastırmak üzere, ikna etmek üzere o darbecileri Akıncılara davet etti.” Şu bildiri, bakın, dikkatli bakın çünkü bu bildiri Genelkurmay sitesinden silindi arkadaşlar, silindi. Neden? Bir numara ilan edilen bir adamı temize çıkarmak istemedikleri için, onu suçlu ilan etmek istiyorlar ya. Ama o gün BBC bunun haberini yaptı. Bakın arşive, BBC’de bu haber var ama Genelkurmay sitesi sildi. Daha sonra ne oluyor? Akın Öztürk diyor ki: “Ben Akıncılara gittim, Hulusi Akar orada çay, kahve içiyordu ve bana dedi ki: ‘Akın, git şu darbecileri ikna et, darbeye kalkışmışlar.’ Ben de ‘Ya, serseri misiniz, manyak mısınız, bu devirde darbe mi olur?’ diyerek 143’üncü Filoya gittim, defalarca gittim, geldim, kamera kayıtları da var, bu işten vazgeçin dedim. En sonunda sabaha karşı saat altı sıralarında darbenin bastırıldığı ortaya çıktı ve Mehmet Dişli ile Hulusi Akar Başbakanlığa helikopterle gittiler ve ben de gidecektim fakat Hulusi Akar bana dedi ki: ‘Akın, bunlar bir delilik yapabilir, darbe bastırıldı ama sen burada kal, duruma vaziyet et.’ Ve ardından ben Akıncılarda kaldım hatta Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Güler’i gidip ben kurtardım ve Yaşar Güler’i kurtardığım anda o bana ‘Komutanım, biliyordum, sizin haberiniz olsa gelip bizi kurtarırsınız diye düşünüyordum.’ dedi.” Ardından Abidin Ünal, o da kendisine, bütün oradaki komutanlara “Bizi Akın ağabey kurtardı, sayesinde buradayız.” diyor ve ardından Akın Öztürk kendi arabasını ve korumasını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gergerlioğlu lütfen tamamlayın.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) – …Abidin Ünal’a vererek onu Hava Kuvvetleri Komutanlığına gönderiyor, ardından kendisi de Yaşar Güler’le beraber Hava Kuvvetleri Komutanlığına gidiyor ve Hava Kuvvetleri Komutanlığında uzun bir süre oturup konuşuyorlar, akşama Abidin Ünal’ı evine kendisi bırakıyor. Bakın yani 16 Temmuzun akşam saatleri olmuş, Abidin Ünal’ı evine bırakıyor. Gece kendisini davet ediyorlar “Gel, ifade ver.” diye, ayağıyla gidiyor. Bu kişi mi darbenin bir numarası arkadaşlar? Tüm HTS ve kamera kayıtları var. Siz şimdi nasıl böyle bir numara ilan edebilirsiniz? 15 Temmuz üzerinde çok büyük şaibeler var. İşte, size bütün delilleriyle anlatıyorum ve sekiz yıl sonra tekrar 15 Temmuzu masaya yatırmak lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) – Harbiyeli öğrenciler, komutanlar, doktorlar, askerler, öğretmenler “darbeci” diye bu ülkede işlerinden atıldı, zindanlara atıldı ama gerçek çok başka.

ŞAHİN TİN (Denizli) – FETÖ savunuculuğu mu yapıyorsun orada?

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Darbenin sekizinci yılında artık bu gerçekleri konuşmak gerekir. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gergerlioğlu, teşekkür ediyorum.

Sayın Kılıç…

GÜLÜSTAN Kılıç Koçyiğit (Kars) – Oylamadan önce karar yeter sayısı aramanızı istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Şahin Usta, bir talebiniz mi var?

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) -  Evet, bir söz talebim var.

BAŞKAN – Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

39.- Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın, Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun 159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 19’uncu maddesi üzerinde verilen önerge hakkında yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

FETÖ elebaşıyla beraber bu FETÖ darbe girişiminin birinci faillerinin mahkemede yargılandığını hepimiz çok iyi biliyoruz. HTS kayıtları da kamera kayıtları da hepsi de mahkemelerce izlendi. Bu milletin kürsüsünden çıkıp da bu elebaşı adamların ismini anmak, bunları aklamaya çalışmak bu milletin kürsüsüne yakışmıyor. Milletin vicdanına bırakıyorum. 252 şehidimiz var, 2 bine yakın gazimiz var, onların hakkını, hukukunu korumak bu demek değildir. Bu FETÖ terör örgütünü hepimiz lanetliyoruz, söylüyoruz ama çıkıp da bu kürsüden işin başında elebaşı olduğu, o gece nerede olduğu kamera kayıtlarıyla tespit edilmiş adamları, isimleri aklamak, çorba etmek, karıştırmak, buna kimsenin bu milletin kürsüsünden haddi olamaz.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Darbeci olmadığı hâlde darbeci ilan edilen yüz binlerce kişi var bu ülkede. Darbeci olmadığı hâlde darbeci ilan edilen kişiler bunlar.

AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – Dinle! Senin masallarını dinlemiyoruz burada.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Mahkeme kayıtlarıyla tespit edilmiş, yargılanmış, darbeci olarak ilan edilmiş isimleri burada aklama.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Bütün belgeler burada, bakın, bütün belgeler, dosyalar. Yargısız infaz yapıldı bu ülkede.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Denizli Milletvekili Nilgün Ök ve Samsun Milletvekili Ersan Aksu ile 132 Milletvekilinin Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2290) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 159) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Evet, önergeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Evet, karar yeter sayısı konusunda bir tereddüt var.

AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – FETÖ savunucususun sen, FETÖ!

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Genelkurmay bildirisi niye silindi o zaman, açıklayın bakalım. Bakın, bu Genelkurmayın “tweet”i niye silindi? 21 Temmuz tarihli Genelkurmay “tweet”i niye silindi?

BAŞKAN – Elektronik sistemle oylama yapacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

İki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Leyla Şahin Usta, oradan öyle konuşmayı biliyorsun, gel de bunu açıkla bakalım. BBC’nin haberi burada.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – FETÖ’cüleri savunup durma bu Mecliste ya! Git, nerede savunuyorsan savun.

AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – Ya, senin masallarını mı dinleyeceğiz burada be!

ŞAHİN TİN (Denizli) – Bağırma ya, otur oturduğun yere!

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Genelkurmayın bütün açıklaması burada.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Burada FETÖ’cüleri savunamazsın!

AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – BBC haber yapmış da bize delil diye getiriyor bunu.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Burada FETÖ’cüleri savunamazsın!

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Kimseyi haksız yere itham edemezsiniz bu ülkede. Bütün belgeler ortada, dosyalar ortada, yargısız infazlarınız ortada; herkese bu yargısız infazları yaptınız, bunu biliyoruz.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Mahkeme kararları var. Senin kim olduğunu herkes çok iyi biliyor. Git, çık, dışarıda konuş!

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Asıl darbeleri siz yapıyorsunuz bu Meclise!

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Bu milletin kürsüsünden FETÖ’cüleri savunuyorsun; git, dışarıda konuş!

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – “Gazi Meclis” deyip de ondan sonra kalkıp konuşuyorsunuz.

AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – BBC’nin haberini burada bize delil diye getirme.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Hulusi Akar’a git sor bakalım, o gelsin, kürsüde bir cevap versin bakalım.

AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – Ya, git, müsamereni başka yerde yap!

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Hulusi Akar da burada ama sana cevap vermeyecek.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Hulusi Akar tüm iddialarımın doğru olduğunu biliyor.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) –  Senin muhatabın değil Hulusi Akar. Sen git dışarıda FETÖ’cüleri koru.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Hulusi Akar gelsin buraya, kürsüde açıklama yapsın; yapamaz, yapamaz çünkü bütün söylediklerim gerçek. Bütün HTS ve kamera kayıtları gerçekleri açıklıyor.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Senin lafınla Hulusi Bey hesap vermeyecek.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Yıllardır bu gerçekleri gizlemeye çalışıyorsunuz. Gerçekler ortada!

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Sen git FETÖ’cülerinle otur! Hulusi Bey senin muhatabın değil.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – İşi gücü gerçekleri saklamak, bilmiyor muyuz? Herkes biliyor gerçekleri.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Ya, sus artık!

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Sen BBC’nin haberleriyle FETÖ’cüleri koru!

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.51

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Bekir BOZDAĞ

KÂTİP ÜYELER: Yasin ÖZTÜRK (Denizli), Kurtcan ÇELEBİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

19’uncu madde üzerinde Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu ve arkadaşları tarafından verilen önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Karar yeter sayısı yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Elektronik cihazla oylama yapacağım.

Oylama için iki dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.

Şimdi 19’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 19’uncu madde kabul edilmiştir.

20’nci madde üzerinde 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım. İlk okutacağım 2 önerge aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 20’nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 Bülent Kaya İsa Mesih Şahin Mustafa Kaya

 İstanbul İstanbul İstanbul

 Mehmet Atmaca Mahmut Arıkan Hasan Ekici

 Bursa Kayseri Konya

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 Mehmet Satuk Buğra Kavuncu  Mehmet Akalın

 İstanbul Edirne

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SEYDİ GÜLSOY (Osmaniye) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz Konya Milletvekili Hasan Ekici’ye ait.

Sayın Ekici, buyurun.

HASAN EKİCİ (Konya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Gelecek-Saadet Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, iktidarın “Faiz neden, enflasyon neticedir.” gibi Sayın Mehmet Şimşek’in deyimiyle rasyonel olmayan politikalarıyla yirmi beş yıl sonra enflasyon Türkiye'de yeniden 3 haneli rakamlara dayandı. İktidarın yeniden patlattığı enflasyonun zararlarını emekli, asgari ücretli, çiftçi, esnaf yoksullaşarak yaşamaya devam ediyor.

Enflasyonun olumsuz sonuçlarını sadece yoksul kesim yaşamıyor, vergi mükellefleri ve mükelleflere muhasebe ve tasdik hizmeti veren mali müşavirler de yaşıyor. Enflasyonun tekrar yükselmesi nedeniyle vergi kanunlarında yüksek enflasyon dönemleri için öngörülmüş olan enflasyon düzeltmesi hükümlerinin on dokuz yıl aradan sonra yeniden uygulanma zorunluluğu doğmuştur. Bu durum enflasyon düzeltme işlemleri sonucu oluşan realize olmamış kazançlar üzerinden vergi mükelleflerine ilave vergi yükümlülükleri doğururken mali müşavirler de çok zor, karmaşık, teknik ve zaman alan enflasyon düzeltme işlemlerini yapmak zorunda kalmışlardır. Bu zorluğu 2023 yılı bilançolarıyla yapılan enflasyon düzeltmesi sürecinde her işletme ve meslek mensubu bizzat yaşadı ve gördü. Deyim yerindeyse enflasyonu patlatan iktidar ama bedelini ödeyen vergi mükellefleri ve mali müşavirler oldu. İş dünyası ve meslek mensupları enflasyon düzeltmesi işlemlerinin yürürlükten kaldırılmasını, bu mümkün değilse bu işlemlerin yılda bir defa ve yıl sonlarında yapılmasını istiyorlar.

Değerli milletvekilleri, gerçekten çok zor ve meşakkatli olan enflasyon düzeltme işlemlerini geçici vergi dönemlerinde uygulatmanın bir anlamı bulunmuyor, adı üzerinde, zaten “geçici vergi dönemleri.” Biz de mali müşavirlerin ve vergi mükelleflerinin ortak talepleri ve gerekçeleri doğrultusunda enflasyon düzeltme işlemlerinin geçici vergi dönemlerinde uygulanmamasını ve şartların oluştuğu dönemde yıl sonlarında ve yılda bir defa uygulanması gerektiğini düşünüyoruz. Mevcut kanunda Hazine ve Maliye Bakanlığının enflasyon düzeltmesini geçici vergi dönemlerinde uygulatmama yetkisi bulunmaktadır. Nitekim, Bakanlık mali müşavirlerden ve iş dünyasından gelen yoğun talep üzerine 1’inci geçici vergi döneminde enflasyon düzeltme işlemlerini uygulatmadı. Şimdi, 2’nci geçici vergi beyan dönemi geldi ama enflasyon düzeltmesi uygulanacak mı, yoksa Bakanlık yetkisini kullanarak uygulatmayacak mı belli değil. Hem mükellefler hem de mali müşavirler bu belirsizlikten rahatsızlar. Böyle önemli bir konu hiçbir kurumun inisiyatifine bırakılmamalı, uygulanıp uygulanmayacağı önceden belli olmalıdır. Bu nedenle, her dönem yaşanacak belirsizliklere ve tartışmalara son vermek ve sorunu kesin olarak çözmek için Vergi Usul Kanunu’nda değişiklik yapılmasını öneriyoruz. Bu doğrultuda, iktidar partisine ve Komisyona çağrıda bulunuyoruz: Gelin, görüşmekte olduğumuz Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’yle Vergi Usul Kanunu’nun geçici vergi dönemleri itibarıyla enflasyon düzeltmesini zorunlu kılan mükerrer 298'inci maddesinin (A) fıkrasının (1) numaralı bendinin ikinci fıkrası ile (Ç) fıkrasının (3) numaralı bendinin üçüncü fıkrasını yürürlükten kaldırarak enflasyon düzeltmesinin yılda bir defa ve yıl sonlarında yapılması hususunda değişiklik yapalım.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin basına sızdırılan ilk hâlinde gayrimenkul sektörünün vergilendirilmesine yönelik en az 4-5 farklı düzenleme vardı. Bunlardan en önemlisi de gayrimenkullerin satışında emlak vergisi değeri yerine değerleme uzmanları tarafından belirlenecek gerçek piyasa satış değerleri üzerinden vergileme yapılmasıydı. Bu düzenlemeler tekliften çıkarılmış. Tapuda gerçek satış bedeline geçişle ilgili düzenlemenin şimdilik ertelenmesi son derece doğru ve olumlu çünkü tam hazırlık yapılmadan ve sektöre dair ilgili tüm paydaşlardan görüş alınmadan apar topar bu uygulamaya geçiş beklenenden daha çok sorunlara ve tartışmalara neden olabilirdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN EKİCİ (Devamla) – Tamamlıyorum.

BAŞKAN – Lütfen tamamlayın Sayın Ekici.

HASAN EKİCİ (Devamla) –  Ancak tapuda gerçek bedele geçiş düzenlemesi kısa ve orta vadede mutlaka hayata geçirilmeli. Özellikle ikinci el gayrimenkullerin tapu devirlerinin gerçek satış bedeli üzerinden yapılmaması, hazineyi ciddi tutarlarda vergi ve tapu harcı, belediyeleri ise ciddi tutarlarda emlak vergisi kaybıyla karşı karşıya bırakıyor. Yani bu alanda ciddi bir kayıt dışılık söz konusu. Özellikle iktidarın son üç yıl içerisindeki akıl dışı politikalarla neden olduğu enflasyonist ortamda gayrimenkullerin fiyatlarının anormal hızla artmasıyla oluşan istikrarsız piyasada birçok gayrimenkul zengini oluşmuş ancak bu zenginlikler yeterince vergilendirilmemiştir. Ayrıca, tapuda gerçek satış bedeline geçilmemesi sektördeki firmalar arasında ciddi düzeyde haksız rekabete neden oluyor.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ekici.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz Edirne Milletvekili Mehmet Akalın’a aittir.

Sayın Akalın, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET AKALIN (Edirne) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin 20'nci maddesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 30'uncu ve 58'inci maddelerinde yapılması önerilen değişikliklerle ilgili değerlendirmelerde bulunmak istiyorum. Bu düzenlemeyi ele alırken bazı önemli hususları göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Öncelikle bu teklifin temel amacını anlamamız gerekiyor. Burada amaç mükelleflerin KDV beyannamelerinde yer alan indirilecek KDV tutarlarının belirli bir süre sonunda gelir veya kurumlar vergisinin tespitinde gider olarak dikkate alınmasıdır. Ancak, bu düzenlemenin arkasında yatan gerekçeleri ve olası etkilerini titizlikle incelemek gerekmektedir. İlk olarak sistemin temel işleyişine dair endişelerimi dile getirmek istiyorum. Mükelleflerin alışları dolayısıyla ödedikleri KDV’nin, satışları üzerinden tahsil ettikleri KDV'den fazla olması durumunda aradaki farkın sonraki dönemlere devredilmesi KDV sisteminin ruhuna uygundur. Ancak, bu devreden KDV'nin beş takvim yılı süresince indirim yoluyla giderilmemesi hâlinde mükelleflerin gelir veya kurumlar vergisinin tespitinde gider olarak dikkate alınmasının teklif edilmesi sistemin özüne aykırıdır. KDV iadelerinin zamanında yapılmaması mükelleflerin mali yüklerini artıracak ve işletmelerin nakit akışını olumsuz etkileyecektir. Yüksek enflasyonun hüküm sürdüğü ülkemizde on iki aylık süre zarfında paramızın yarısından fazlasının enflasyon karşısında eridiğini düşünürsek bu sürecin hızlandırılması gerekliliği ortadadır.

İkinci olarak, teklifin getirdiği inceleme zorunluluğunun yaratacağı sıkıntılara değinmek istiyorum. Mükelleflerin talebi üzerine yapılacak incelemelerin en fazla bir yıl içinde tamamlanması öngörülmektedir ancak bu incelemelerin mükellefler üzerinde yaratacağı baskı ve zorluklar göz ardı edilmemelidir. Devlete karşı vergi yükümlülüğünü yerine getiren bir mükellefte dahi, yapılacak incelemeler sonucunda eksik, yanlış ya da hatalarla karşılaşılması mümkündür. Bu durum, mükelleflerin hak ettikleri bir uygulamadan yararlanabilmelerini zorlaştıracaktır. İnceleme ön şartı, dürüst mükellefler için ek bir yük yaratacak ve iş süreçlerini aksatacaktır.

Son olarak, devletin bu düzenlemeyle suistimalleri önlemeyi amaçladığı anlaşılmaktadır ancak bu hedefe ulaşmak için daha etkili ve adil çözümler bulunmalıdır. Haksız KDV iadelerini önlemek adına yapılan bu düzenleme dürüst mükellefleri cezalandırmak anlamı taşımaktadır. Devlet suistimalleri engellemek için daha iyi denetim mekanizmaları geliştirmeli ve teknolojiden de yararlanarak hızlı ve doğru bir kontrol sistemi oluşturmalıdır. Ayrıca, KDV iadelerinin hızlandırılması ve süreçlerin kısaltılması hem mükellefler hem de devlet açısından daha verimli olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu düzenlemenin mükellefler üzerindeki etkilerini göz önünde bulundurarak tabiri caizse mükellef dostu bir uygulama geliştirilmesi gerekliliği ortadadır. İYİ Parti olarak, KDV iadesi süreçlerinin hızlandırılması, inceleme zorunluluğunun hafifletilmesi ve denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Böylece hem devletimizin mali yapısı korunacak hem de mükelleflerimizin üzerindeki yük hafiflemiş olacaktır. Bu bağlamda teklifin yeniden değerlendirilmesini ve mükelleflerimizin haklarını koruyacak düzenlemelerin hayata geçirilmesini talep ediyoruz.

Yüce Meclisi ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akalın, teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 20’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 20- 3065 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent ilave edilmiştir.

‘f) Beş takvim yılı süresince indirim yoluyla giderilemeyen katma değer vergisi.’”

 Ömer Fethi Gürer Rahmi Aşkın Türeli Kadim Durmaz

 Niğde İzmir Tokat

 Mustafa Erdem Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu Sibel Suiçmez

 Antalya Manisa Trabzon

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SEYDİ GÜLSOY (Osmaniye) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Antalya Milletvekili Mustafa Erdem’e söz veriyorum.

Sayın Erdem, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ERDEM (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 20'nci maddesi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, teklifin 20'nci maddesiyle 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 30'uncu maddesinin birinci fıkrasına bent ilavesiyle beş takvim yılı süresince indirim yoluyla giderilemeyen katma değer vergisi, indirilemeyecek katma değer vergisi kapsamına alınmaktadır. Bağlantılı şekilde, 20, 21 ve 22'nci maddeleriyle, beş yıldan daha fazla devreden katma değer vergisi tutarlarının belirlenen koşullar ve vergi incelemesi yapılmak şartıyla gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider veya maliyet olarak dikkate alınmasına yönelik düzenleme öngörülmektedir.

Bilindiği üzere, KDV uygulamasında katma değerin vergilenmesi esas olup bu amacı sağlamak üzere mükelleflerin mal ve hizmet alımları sırasında ödedikleri katma değer vergisinin mal ve hizmet satışları nedeniyle hesapladıkları katma değer vergisinden indirilmesi ve bu indirimden artakalan, hesaplanan katma değer vergisinin Gelir İdaresine ödenmesi sistematiği, KDV'nin en temel özelliklerindendir. Ancak mükelleflerin satışını gerçekleştirdikleri mal ve hizmetlerin KDV oranının alım sırasında ödedikleri KDV oranından düşük kalması ya da özellikle yatırım dönemi gibi işletmeye henüz geçilmeyen dönemlerde katlanılan KDV tutarları, bu mükellefler açısından hesaplanan katma değer vergisinin yetersizliği nedeniyle önemli finansal yük oluşturmaktadır. KDV uygulamasında, dolaylı bir vergi olması sebebiyle, esasen, nihai tüketici üzerinde kalması beklenen KDV tutarı, belirtilen nedenlerle üzerinde KDV yükü kalmaması gereken, taşıyıcı yük rolü olan vergi mükellefi üzerinde kalır hâle gelmektedir. Bu mahzurun kaldırılması, uzun yıllardır indirilemeyen KDV’nin işletmelerimiz üzerinde oluşturduğu o finansman yükünün azaltılması ve işletmelerin nakit finansman ihtiyacının karşılanması amacıyla, devreden KDV tutarının mükellefe iadesine ilişkin düzenlemeler yapılması gerektiği öncelikle değerlendirilmelidir.

Beş yıldan fazla devreden KDV indiriminin engellenmesi, işletmeler üzerinde yaratılan finansman yükünün kalıcı hâle gelmesi anlamına gelmektedir. Ayrıca, evrensel bir hukuk ilkesi olan mülkiyet hakkı kapsamında da mükelleflerin mülkiyetlerinde olan ve fakat devletten iadesini veya vergiden indirim hakkını içeren devreden KDV’nin talep edilebilmesine ilişkin bir düzenlemenin yapılması gerekirken indirim hakkının engellenmesi, elinden alınması Anayasa’ya da aykırılık teşkil edecektir. Bu düzenlemenin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle korunan mülkiyet hakkına da aykırılık teşkil ettiği açıktır.

Mükellefler tarafından devreden KDV’nin iadesi beklenirken indirim hakkının da engellenmesi yanlıştır. Devir hakkı engellenen bu KDV’nin sadece vergi incelemesi yoluyla gider veya maliyet yazılabilmesine imkân tanınması, mükellef mülkiyetinde olan KDV hakkının da yüzde 70’inin yok edilmesi anlamına gelmektedir. Mademki inceleme yapıyorsunuz ve işlemler doğru, bunun yüzde 100’ünü indirim konusu yapmama gerekçenizin açıklanması mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, vergi hukukunda zaman aşımı devlet işlemlerine karşı mükellefi koruyan bir müessesedir. Getirilen sınırlama düzenlemesiyle mükellefin sahip olduğu indirim hakkı elinden alınmaktadır. Evet, mükellefler bu sorunun çözülmesini istiyor; istiyor ama sizin anladığınız gibi değil. Mükellef, bu sorunun gelir ve kurumlar vergisinden indirilerek çözülmesini istiyor.

Yine, bu düzenlemeye ihtiyaç duymadan sorunun çözümü mümkündür. Şöyle ki: Hâlihazırda zaten kanuni olarak rapor düzenleme yetkisi bulunan yeminli mali müşavirlerin ve 3568 sayılı Kanun’da 7104 sayılı Kanun’la yapılan değişiklik sonrasında rapor düzenleme yetkisi tanınan serbest muhasebeci mali müşavirlerin müteselsil sorumlulukları altında gerekli denetim, inceleme ve rapor düzenlemesi yoluyla da devreden KDV’nin iadesine imkân sağlanmışken, yeni taslakla hayata geçirilmesi planlanan beş yıldan fazla devreden KDV’nin vergi incelemesi sonucuna göre maliyet alınması önerisine katılmadığımızı da buradan belirtmek isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erdem, lütfen tamamlayın.

MUSTAFA ERDEM (Devamla) – Neden? Zaten devletin mükellefi her zaman inceleme yetkisi vardır. Mükellefi tehdit edercesine “KDV iadesini istiyorsan incelerim.” tehdidinin doğru bir uygulama olmadığını, bu uygulamanın aslında idarenin saygınlığı açısından da olumlu bir yaklaşım olmadığını düşünüyoruz.

Sonuç olarak, devreden KDV tutarının gider veya maliyet olarak dikkate alınması imkânı yerine hesaplanan gelir veya kurumlar vergisinden doğrudan tenzil imkânı verilmesi şekline dönüştürülmesinin yerinde olacağını düşünüyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Kılıç Koçyiğit, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

40.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, DEM PARTİ Merkez Yürütme Kurulu üyesi İlknur Birol’un hapse girdiğine ilişkin açıklaması

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün Merkez Yürütme Kurulu üyemiz İlknur Birol arkadaşımız cezaevine girdi, Gebze Cezaevine. Neden? Çünkü 2015 yılında sosyal medyada yaptığı bir paylaşım nedeniyle bir yıl altı ay ceza aldı. Bu, artık neredeyse gelenekselleşmiş bir şeye, sistematik bir ezaya dönmüş bir şey. Bu, ülkede anayasal hak olan düşünce ve fikir özgürlüğünün başına konulmuş Demokles’in kılıcıdır.

İlknur arkadaşımız, sendikal mücadelede uzun yıllar beraber mücadele ettiğimiz bir arkadaşımızdır; kadın özgürlük mücadelesinin en önde gelen aktivistlerinden birisidir, hak mücadelesinin en önünde gelenlerden birisidir; alanlarda, meydanlarda, her hükûmet döneminde sözünü söylemiş, eylemini kurmuş yürekli bir arkadaşımızdır.

Buradan, Meclisten, bu tutumu kınadığımızı, her gün haksız hukuksuz cezalarla bizleri yıldırmaya çalışan bu sisteme karşı amasız fakatsız mücadele edeceğimizi yinelemek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayın.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Ve cezaevinde olan bütün kadın arkadaşlarımızı, bütün siyasi mahpusları ve İlknur Birol arkadaşımızı da selamlıyoruz, buradan kucak dolusu sevgilerimizi gönderiyoruz.

Düşünce ve fikir özgürlüğünün özgürce yaşanacağı bir ülkeyi hep beraber inşa edeceğiz. Cezaevinde de olsa sokakta da olsa Mecliste de olsa sözümüzü söyleyeceğiz, mücadelemizi yürüteceğiz. Bu mücadele, inanıyorum ki bu ülkeyi demokratikleştirecek, özgürleştirecek ve o özgür ülkede hep beraber yaşayacağız.

Teşekkür ederim.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Denizli Milletvekili Nilgün Ök ve Samsun Milletvekili Ersan Aksu ile 132 Milletvekilinin Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2290) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 159) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 20'nci maddesinde yer alan “aşağıdaki” ibaresinin “aşağıda bulunan” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Onur Düşünmez Ali Bozan George Aslan

 Hakkâri Mersin Mardin

 Kamuran Tanhan  Dilan Kunt Ayan

 Mardin   Şanlıurfa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SEYDİ GÜLSOY (Osmaniye) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Şanlıurfa Milletvekili Dilan Kunt Ayan’a söz veriyorum.

Sayın Kunt Ayan, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Geçen gün, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda İçişleri Bakanlığı bizlere birer sunum yaptı; güzel güzel hazırlanmış sunumlar, raporlardı bunlar. Yine, iki hafta önce dokuzuncu yargı paketini konuştuk ve bu sunumlara da baktığımızda her şey güllük gülistanlık! Sanki biz ayrı ülkede yaşıyoruz, bu sunumları bize yapan ve buna inanmamızı bekleyen kişiler ayrı ülkede yaşıyor; ne cezaevlerinde işkence kalmış ne kötü muamele kalmış ne kadına yönelik şiddetle mücadeleyle ilgili bir sorun kalmış; her gün kadına yönelik şiddet engelleniyor, ülkede kadın ölümleri azalıyor; böylesi bir tabloyu önümüze getirdiler ve buna da inanmamızı bekliyorlar.

İnanın, bakın, inanın, bunların tamamının doğru olmasını canıgönülden isterdik ama gerçek olan ne biliyor musunuz? Gerçek olan, Batman’ın Gercüş ilçesine bağlı Dereiçi köyünde on gün önce darbedilerek gözaltına alınan analarımız, resimde gördüğünüz analarımız. 54 yaşındaki Emine Kaya, 58 yaşındaki Nezete Bölek ve 59 yaşındaki Sare Kaya köylerinden darbedilerek gözaltına alındılar ve gözaltına alındıktan sonra adli kontrolle serbest bırakıldılar; savcılık afaki bir itiraz yaptı, kuvvetle muhtemel bir talimat geldi, bu analar apar topar Batman M Tipi Kapalı Cezaevine götürüldüler.

Peki, cezaevinde neye maruz kaldılar? Hani, o az önce bahsetmiş olduğum İnsan Hakları Komisyonunda, dokuzuncu yargı paketinde öve öve anlattığınız şeyler var ya, bunların hiçbiri orada gerçekleşmedi. Bakın, nelere maruz kaldılar: Bu 3 anne, cezaevinde, inkâr ettiğiniz, her zaman “Hayır, yok.” dediğiniz çıplak aramaya maruz kaldılar. Meydanlarda dönüp dolaşıyorsunuz, diyorsunuz ki: “Cennet anaların ayağının altındadır.” Fakat dip not düşüyoruz: Kürt anaları hariç. Çok merak ediyoruz ya, siz işkenceden ne anlıyorsunuz? “İşkence yok.” dediğiniz bu ülkede yaşlı, hasta kadınlar cezaevinde kıyafetleri tamamen çıkarılıp çıplak aramaya maruz bırakılıyorlar. Analar bunu kabul etmedikleri için ne yapılıyor? Kulübede saatlerce bekletiliyorlar. Yüzde 71 oranında engelli olan Emine Kaya ve kronik hastalıkları olan diğer anneler üç gün boyunca sadece ve sadece kuru ekmek yediler, kuru ekmek. Bunun adı işkencedir, bunu yapana da “işkenceci” denir; biz bunu demeye de devam edeceğiz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Daha önce kullanılmış kirli süngerler ve battaniyeler var, “İhtiyacımız var.” diyor anneler, diyorlar ki: “Dilekçe yazın.” Yahu, bu anneler Türkçe bile bilmiyor, Türkçe; nasıl yazacaklar size o dilekçeyi? Sizin ne hakkınız var bu şekilde işkenceye maruz bırakmaya? Peki, ben size soruyorum: Bu hukuk mu? Bu vicdan mı? “Kürt, anasını görmesin.” devrinden “Kürt’ün anası cezaevinde perişan olsun.” devrine geçtiniz siz. Sonra da “Ayrımcılık yok, ırkçılık yok.” diyorsunuz burada, buna da inanmamızı bekliyorsunuz. Söz konusu Kürt olunca anaymış, kadınmış, hastaymış, masummuş, umurunuzda dahi değil.

Bu sözüm iktidar sıralarına: Bakın, kadınlardan korkuyorsunuz; 18 yaşında olan kadından da korkuyorsunuz, 70 yaşında olan kadından da korkuyorsunuz. Mücadele eden kadınlardan korkuyorsunuz. Hele bu kadın Kürt kadınıysa titriyorsunuz, cinnet geçiriyorsunuz. Neden? Neden? Çünkü Kürt kadınlar neredeyse yarım asırdır bu topraklarda eşit, özgür bir dünya için mücadele ediyor. Siyasette, kültürde, basında, yerel yönetimlerde dünyada eşi benzeri görülmemiş uygulamalar hayata geçiriliyor. Eş başkanlık sisteminden tutun da ataerkil kodlarla mücadele eden bir Kürt kadını gerçekliği var. Dünya bunu örnek alıyor ya; dünyada birçok ülke Kürt kadın hareketinin bu mücadelesini örnek alıyor ve geliyorlar, bölgeye geliyorlar, Kürt kadın hareketiyle görüşmek istiyorlar. “Siz, bu eşitlik zeminini nasıl sağlayabildiniz? Nasıl bu erk zihniyetiyle mücadele ediyorsunuz? Eş başkanlık sistemini nasıl uyguluyorsunuz?” diye gelip bizlerden ilham alıyorlar. Siz ne yapıyorsunuz peki? Tir tir titriyorsunuz bu kadınlardan. Peki, şunu ortaya koyalım sizlerle birlikte: Kürt kadınlarının verdikleri mücadele üzerine üniversitede dersler görülüyor. Açıp onlara bir bakın eğer merak ediyorsanız; nasıl oluştu, nasıl örgütleniyor diye açıp onlara bakın diyoruz size. Peki, sizin yaptığınız şey ne? Bugün “Tevgera Jinen Azad” yani Özgür Kadın Hareketi çatısı altında örgütlenen binlerce kadın, bütün bu baskılarınıza rağmen, bütün bu sindirmelerinize rağmen yılmadı, mücadele etmeye devam ediyor çünkü bizler için özgün örgütlenmeler çok önemlidir. Sizler de bundan feyzalmış olacaksınız ki ne zaman bizim kadın hareketinin, TJA’nın bir etkinliği olsa, bizim kadın özgün planlamamız olsa, 8 Mart olsa, 25 Kasım olsa hop İçişleri Bakanlığının özgün bir operasyonuyla karşılaşıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kunt Ayan, lütfen tamamlayın.

DİLAN KUNT AYAN (Devamla) - Bakıyoruz bu iddianamelere, içi bomboş, diyor ki: “8 Marta katılmışsın. 25 Kasıma katılmışsın. Toplumsal cinsiyet atölyeleri vermişsin.” Yahu, dünyada, dünyanın her yerinde bu çalışmalar yapılır. Siz bunlardan feyzalacağınıza gelip bunu kriminalize ediyorsunuz. Geçenlerde bir etkinlik var, bu etkinlik pankartının üzerinde TJA’nın amblemi var, kriminalize etmekten başka hiçbir şey yapmıyorsunuz, “Hayır, bu amblem var, biz bunun içerisine koymayacağız.” Bakın, biz burada açık açık söylüyoruz sizlere: TJA, bu coğrafyada kadın-erkek eşitliği sağlamak adına büyük emekleri olan, bedeller ödeyen, bedel ödese bile mücadeleden vazgeçmeyen bir kadın örgütlenmesidir. İçişleri Bakanlığı tarafından hukuk dışı gerekçelerle operasyonlar düzenlenmesini, yargı sisteminin hiçbir izahatı olmayan gerekçelerle ceza vermesini kabul etmiyoruz. Bu toprakların bir hakikati olarak var olmaya, mücadele etmeye, eşit ve özgür bir dünya yaratmaya devam edeceğiz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kunt Ayan.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı aramanızı istiyorum.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik cihazla oylama yapacağım.

Oylama için üç dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.

20’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 20’nci madde kabul edilmiştir.

Birleşime otuz dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.35

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.10

BAŞKAN: Başkan Vekili Bekir BOZDAĞ

KÂTİP ÜYELER: Yasin ÖZTÜRK (Denizli), Kurtcan ÇELEBİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

21’inci madde üzerinde 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

İlk 2 önerge aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım.

Şimdi ilk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 21’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 Bülent Kaya Sema Silkin Ün Şerafettin Kılıç

 İstanbul Denizli Antalya

 Necmettin Çalışkan Mesut Doğan Mustafa Kaya

 Hatay Ankara İstanbul

  Hasan Ekici

  Konya

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 Mehmet Satuk Buğra Kavuncu Dursun Ataş

 İstanbul Kayseri

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ERDEM (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz, Konya Milletvekili Hasan Ekici’ye ait.

Sayın Ekici, buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

HASAN EKİCİ (Konya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Gelecek-Saadet Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin 10, 11, 12 ve 13’üncü maddelerinde yer verilen düzenlemelerle Vergi Usul Kanunu’nun 352, 353 ve mükerrer 355'inci maddelerinde düzenlenen usulsüzlük, özel usulsüzlük ve vergi ziyaı cezalarında fahiş düzeyde artışlar yapılmakta; özellikle usulsüzlük cezalarında 23 kat, 25 kat hatta 37 kata varan artışlar görülmektedir. Örneğin, sermaye şirketlerine uygulanacak birinci derece usulsüzlük cezası 1.100 TL'den 20.000 TL'ye yükseltiliyor yani bu ceza tam 17 kat artırılıyor. Benzer şekilde, bir takvim yılında kesilecek azami özel usulsüzlük cezası 1 milyon 700 bin TL'den 10 milyon TL'ye yükseltiliyor. Ayrıca, başkasına ait POS cihazı kullanımı, mal ve hizmet bedellerinin başkalarına ait banka hesaplarından tahsil edilmesi gibi birçok yeni usulsüzlük fiilî ve bunlara ilişkin yeni cezalar getiriliyor. Bu cezalara ilişkin maddelerin gerekçelerinde, kayıt dışı ekonomiyle daha etkin mücadele etmek, mükelleflerin vergi uyumlarının artırılması ve cezaların caydırıcılığının artırılması amacıyla bu cezaların artırıldığı ifade edilmektedir. Tabii ki vergi cezaları mükelleflerin vergi kanunlarına uyumunun sağlanmasında önemli yaptırımlardan biridir.

Ancak iktidara soruyoruz: Madem mevcut vergi cezaları kayıt dışılıkla mücadele için yetersizdi, madem caydırıcı nitelikte değildi bu artışları şimdiye kadar neden yapmadınız? Öyle ya, yirmi iki yıldır iktidarsınız. Demek ki usulsüzlük yapan mükellefler şimdiye kadar bihakkın cezalandırılmadı.

Diğer yandan, tamam, cezaları artırdınız ama bu cezalar gerçekten mükelleflerin vergiye uyumunu artırıp kayıt dışılıkla mücadelede etkili olacak mı? Keşke etkili olsa ama korkarız ki etkili olmayacak. Neden mi? Çünkü tüm bu ceza düzenlemelerini âdeta çöpe atan iktidarın yirmi iki yıllık tarihinde sık sık tekrarladığı kötü bir sicili var. Nedir bu kötü sicil? Vergi afları. Yirmi iki yıllık AK PARTİ iktidarları dönemlerinde tam 12 tane vergi affı çıkarılmış, neredeyse iki yılda bir vergi affı çıkarılmış. Vergi aflarının özellikle son beş altı yılda yoğunlaştığı görülüyor.

Şimdi, iktidar yetkililerine soruyoruz: Her iki yılda bir çıkardığınız vergi aflarıyla, vergi kaçıranların kaçırdıkları vergileri ve bunlara kesilmesi gereken vergi cezalarını affederseniz bu kanunla artırdığınız vergi cezalarının caydırıcılığı kalır mı? Çıkardığınız vergi aflarıyla vergi kaçıranları ödüllendirirken yükümlülüklerini tam yerine getiren dürüst mükellefleri cezalandırmış olmuyor musunuz? Dürüst mükelleflerin vergiye uyumlarını da bozmuyor musunuz? Sık sık çıkardığınız vergi afları mükelleflerde alışkanlığa neden oldu ve tüm mükelleflerde “Yine vergi affı çıkar.” beklentisi maalesef kalıcı hâle geldi. Bu durum dürüst mükelleflerin de vergiye gönüllü uyumlarını olumsuz etkilemekte ve dürüst mükellefleri de vergi kaçırmaya maalesef teşvik etmektedir. Zira, vergi afları aynı sektörde faaliyet gösteren mükelleflerden dürüst olan aleyhine haksız rekabete neden olmaktadır hem de devletin neden olduğu bir haksız rekabete neden olmaktadır.

Diğer yandan, vergi afları mali müşavirlerin mesleklerinin icrasını da zorlaştırmaktadır. Zira, muhasebe hizmeti verdiği mükellefleri tüm vergi yükümlülüklerini tam yerine getirmeleri hususunda teşvik eden meslek mensupları, daha sonra çıkarılan bir vergi affıyla mükelleflerinin nezdinde “kötü muhasebeci” damgası yerken yükümlülükleri yerine eksik getiren bir muhasebeci “iyi muhasebeci” olmaktadır.

Buradan Sayın Şimşek’e bir çağrıda bulunmak istiyorum: Sayın Şimşek, bu kanun teklifiyle artırılan cezaların gerçekten caydırıcı olmasını istiyorsanız bundan sonra herhangi bir vergi affı olmayacağını da kamuoyuna açıklamanız gerekir; en azından siz Hazine ve Maliye Bakanı olduğunuz sürece vergi affı olmayacağını açıklayın. Korkarız ki böyle bir açıklama yapmanız da yeterli olmayacak; ayrıca, mükellefleri bu açıklamanıza inandırmanız gerekecek.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ekici.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz, Kayseri Milletvekili Dursun Ataş’a ait.

Sayın Ataş, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülen Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 21’inci maddesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu ve Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, yoksulluğu bitireceğini söyleyerek yirmi iki yıl önce işbaşı yapan AKP iktidarının bugün ülkemizi getirdiği nokta ne yazık ki ortadadır. Bugün bu ülkede yoksulluk, açlık, sefalet, işsizlik, zamlar, yüksek enflasyon, döviz şokları, vergi artışları ne yazık ki normalleşti; bir iktidarın başarısız olduğunu gösteren her şey AKP iktidarında sıradanlaştı. AKP iktidarı, tarih kitaplarının en büyük klişelerinden biri olan “Padişah sarayda, halktan kopuk bir şekilde yaşıyordu; halk ağır vergiler altında eziliyordu.” cümlesini dahi bugün klişe olmaktan çıkarmış, Türk milletinin yeni normali hâline getirmiştir. Ancak asıl üzücü olan, bugünlerin geleceği belliydi; gerçek ekonomistler, muhalefet partileri, bizler yıllardır, bugünlerin bir gün geleceğini, bu yüzden yanlış yoldan bir an önce dönülmesi gerektiğini anlattık. Anlattık ancak anlaşılamadık, söyledik ama dinlenmedik, uyardık fakat dikkate alınmadık. Daha da üzücü olan ise bugün bile bildiğini okuyan, milletin hâlini görmeyen, milletin sesini duymayan, milletin yaşadıklarını bilmeyen yani millete sırtını dönmüş, üç maymunu oynayan bir iktidarla karşı karşıya olmamız.

Şimdi, vergi paketleri, tasarruf tedbirleri havada uçuşuyor ancak iktidarın samimiyetini bu tekliflerde de göremiyoruz. Nitekim, bu vergi paketiyle 220 milyar lira bir vergi geliri elde edilmesi beklenmektedir; bugünün kuruyla yaklaşık 6,6 milyar dolar etmektedir ancak daha bir iki hafta önce AKP bir torba yasayla, Çinli bir şirketin 100 bin aracı vergisiz Türkiye'ye getirmesini Meclise getirmişti. Bundan dolayı vazgeçilen vergi geliri ne kadar biliyor musunuz bilmiyorum ama ben söyleyeyim: 4 milyar doların üzerinde bir vergi gelirinden vazgeçilmiştir. Çinli şirket kâr edecek, vergi ödemeyecek, üstüne de reklamını yapa yapa bitiremedikleri yerli aracımız Togg büyük zarar görecektir. Özetle, iktidar, Çinli şirketten vazgeçtiği vergiyi bu vergi paketiyle Türk milletinden toplamaktadır. Şimdi biz, iktidarın samimiyetine nasıl güveneceğiz?

Bununla da bitmiyor; 200 milyar dolar ihale alan 5’li müteahhit çetesinin 1’i bile vergi rekortmeni listesinde yıllardır bulunmamaktadır. Neden? Çünkü vatandaşa vergiye gelince aslan kesilen iktidar, bu şirketlere sürekli vergi affı yapmaktadır. Özetle, iktidar, yandaştan vazgeçtiği vergiyi bu vergi paketiyle vatandaştan toplamaktadır.

Yanlışlar saymakla bitmiyor ama kur korumalı mevduat yüzünden Merkez Bankasının zararı 833 milyar lira. Bu paketle toplanması planlanan para 220 milyar lira verginin tam 3,8 katıdır. Merkez Bankasının yüzde 55 hissesi hazineye aittir. Merkez Bankası işte bu şekilde zarar değil, kâr etmiş olsaydı hem bu kâr hazineye aktarılacaktı hem de Merkez Bankası kurumlar vergisi verecekti. Özetle, iktidar, zenginlerden kur korumalı mevduatla vazgeçtiği vergiyi yoksullukla mücadele eden vatandaştan toplamaktadır. İktidarın “Hazineden beş kuruş çıkmayacak.” diye anlattığı kamu-özel iş birliği modeliyle yapılan köprüye, otoyola, şehir hastanelerine, hava limanlarına yıllardır yüz milyonlarca lira ödeme yapmaktadır. Sadece bu yıl, bu projelere 162,4 milyar lira ödenecektir. Kara delik gittikçe derinleşmektedir. Özetle, iktidar, bu hazine garantili projelerle boşalttığı devletin kasasını milletin cebine el atarak doldurmaya çalışmaktadır. Şimdi tekrar soruyorum: Bu iktidarın samimiyetine nasıl inanalım biz?

Değerli milletvekilleri, bu zamana kadar uyarılarımız hiç dinlenmedi ama artık bu inattan vazgeçilmeli, bu ülkenin kaderini değiştirmek için birlikte çalışmalıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ataş, lütfen tamamlayın.

DURSUN ATAŞ (Devamla) – Tamamlıyorum Başkanım.

Gelin bu gidişata hep birlikte “Dur!” diyelim; adil, şeffaf, hesap verebilir bir yönetim için birlikte çalışalım çünkü Türkiye'nin kaynakları yabancılara, çetelere, rant peşinde koşan bir avuç insana değil, bu ülkenin gerçek sahibi olan milletimize aittir. Çünkü biz inanıyoruz ki bu ülke, bu millet her şeyin en iyisini hak ediyor.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ataş.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 21'inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 21- 3065 sayılı Kanunun 36 ncı maddesinin ikinci fıkrasına birinci cümlesinden önce gelmek üzere aşağıdaki cümle ilave edilmiş ve mevcut birinci cümlesinde yer alan ‘Maliye Bakanlığı’ ibaresi ‘Şu kadar ki, Hazine ve Maliye Bakanlığı’ şeklinde değiştirilmiştir.

Bu Kanun hükümleri uyarınca iade hakkı doğuran işlemlerden kaynaklanan iade taleplerinin vergi inceleme raporu sonucuna göre yerine getirilmesi esastır.”

 Rahmi Aşkın Türeli  Ömer Fethi Gürer Mustafa Erdem

 İzmir Niğde Antalya

 Kadim Durmaz  Uğur Bayraktutan Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu

 Tokat Artvin Manisa

  Sibel Suiçmez

  Trabzon

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ERDEM (Konya) – Katılamıyoruz Değerli Başkanım.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’a söz veriyorum.

Sayın Bayraktutan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vergi kanunlarına ilişkin düzenlemede 21'inci maddede söz aldım partim adına. Hepinizi saygıyla selamlıyorum grubum adına.

Değerli arkadaşlarım, burada birçok konuşma yaptık; kanun yapma tekniği açısından bu şekildeki torba düzenlemelerin ne kadar sakıncalı olduğunu, Parlamentonun bir kanun yapma fabrikası olmadığını, temel kanun şeklinde görüşülecek olan birtakım düzenlemelerin torba kanun şeklinde düzenlenmesinin sakıncalarına değindik ama arka arkaya yapmış olduğumuz bütün uyarılara rağmen AKP bu uyarılara kulağını kapatıyor ve bu şekilde bir düzenleme getiriyor. Bunda da yine 10 kanuna, 1 KHK'ye ve 54 maddeye ilişkin bir düzenleme yapılıyor. Bu konuda da 104 sayfadan oluşan -Rahmi Aşkın Türeli’ye de buradan teşekkür ediyorum, altında imzası olan Komisyon üyelerimize- çok ciddi bir muhalefet şerhi var, orada ayrıntılar var, çok ayrıntıya girmek istemiyorum.

KDV'ye ilişkin burada bir düzenleme var. Şimdi, buna ilişkin düzenleme yapılıyorken, Komisyon üyelerimiz ısrarla vergi kanunlarına ilişkin düzenleme yapılıyorken ilgili Bakanın mutlaka Komisyona gelmesi gerektiğini  söylediler ve buna ilişkin sözler söylendi ama Sayın Bakan Komisyona gelmedi, gazetelere yapmış olduğu açıklamada özellikle dar gelirlilere ilişkin herhangi bir aleyhte hüküm olmadığını, onları aleyhte etkileyecek herhangi bir durumun olmadığını -gazetelere ve basına verdiği demeçlerde- söyledi.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, burada özellikle geçiş garantili yollar ve hasta garantili hastanelere ilişkin olan düzenlemelerde getirilen vergi yükünün, onların sahiplerine herhangi deve tüyü kadar yani bir karınca kadar yük getirmediğini görüyoruz. O da neden?

Bakın -bu konuda olan- yani özellikle özel yap-işlet-devretlerde, bir de kamu-özel iş birliğinde, buna ilişkin sözleşmelerde -altında olan Türkiye'de yanılmıyorsam 44 kişi var- bir tarafta 44 kişi var, öbür tarafta başka bir şey daha var. Burada, bu kanunun içerisinde başka bir düzenleme yapıyorsunuz. Örneğin, yurt dışına çıkış harcına ilişkin daha önce 150 lira olarak gözüken miktarı 500 liraya çıkarıyorsunuz ve diyorsunuz ki: “Biz bunu yaptığımız zaman, aslında biz bu düzenlemeyle, o yap-işlet-devretlerle, kamu-özel iş birliğiyle ilgili olan kişilerden daha çok para alacağız.” Her ikisinin miktarlarına baktık, o 44 kişiyi ilgilendiren miktardaki şeyde normal 2 milyar 800 milyon liralık bir tahakkuk öngörüyorsunuz. Buradan geçen düzenlemeden sonra üzerine gelecek miktar 577 milyon lira -Rahmi Aşkın Türeli beni düzeltsin- ama bunun yanında aynı şekilde şu pasaportlara ilişkin düzenleme 8,7 milyon kişiyi kapsıyor değerli arkadaşlarım. Buradan gelen miktar ise -hemen buradaki şeylere de bakalım- 4,3 milyar liralık bir şeyi kapsıyor, neredeyse onun 8 katı, 9 katı. Şimdi, diyebilirsiniz ki: “Ya, zengin olmayanlar zaten yurt dışına çıkmıyor.” Öyle değil arkadaşlar. Mesela benim seçim bölgem açısından bizim orada Sarp Sınır Kapı’mız var, Sarp Sınır Kapısı’ndan Gürcistan’a gidebilmek için zengin olmanıza gerek yok, ortalama vatandaşlar da hafta sonu yurt dışına çıkıyorlar. Siz burada 150 lirayı 500 lira yaptığınız zaman sadece bunu zenginler, varsıllar üzerinden düşünmeyin, ortalama kişiler üzerine de o yükü getiriyorsunuz. Şunu anlatmaya çalışıyorum: Yani Sayın Bakan diyor ki: “Bunun normal, ortalama vatandaşa herhangi bir şeyi yoktur.” Aslında vatandaşın sırtına biniyor. Her ikisini beraber karşılaştırdığımız zaman buradan doğabilecek yani sizin öngörmüş olduğunuz vergi paketiyle ilişkili olarak bir tarafta 577 milyon lira var; 577 milyon lirayla getirilecek olan yük 44 kişiye, bir tarafta da 8,7 milyon kişi var. Bana sorarsanız 44 kişinin mi serveti çoktur; 8,7 milyon kişinin mi? Emin olun hesaplamadım ama o 44 kişinin serveti 8,7 milyon kişiden daha çoktur değerli arkadaşlarım. Yani bu getirilen düzenlemenin kime yaradığını, kime yaramadığını göstermesi açısından ilginç bir örnek vermek istedim.

Bunun dışında, dün, biliyorsunuz, kamuoyuna yansıyan bir olay daha var. Mesela SGK borçlarına ilişkin olarak belediyelere ilişkin düzenleme, Sayın Erdoğan’ın yapmış olduğu açıklama. Değerli arkadaşlarım, eğer bu var ise, buna ilişkin alacaklar muaccel idiyse takibe konu olmak için neyi beklediniz? Bütün sözcülerimiz de bunu ifade ettiler, bugüne kadar neyi beklediniz? Bakın, dün Ali Müfit Gürtuna’nın, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin eski Başkanının yaptığı bir açıklama var, diyor ki: “Ben İstanbul Büyükşehir Belediyesini bunlardan aldığım zaman 1,5 milyar dolar borçla aldım.” Değerli arkadaşlarım, bir daha söylüyorum: “1,5 milyar dolar borçla aldım. İstanbul Büyükşehir Belediyesini devrettiğimde sıfır TL borçla devrettim.” Demek ki bunlara ilişkin, işlemlere ilişkin bir problem var. Yani siz uzun zamandan beri takiplerle alakalı, icra takipleriyle ve ilamlara ilişkin olarak üzerinize düşen görevleri yapmadınız. 31 Marttan sonra “Kral çıplak.” dediniz, belediyeler değişince diyorsunuz ki: “Takip yapalım.” Bunu kabul etmek mümkün değil değerli arkadaşlarım. Bunu şiddetle reddediyoruz ve kabul etmiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADEM YILDIRIM (İstanbul) – Ama orada 4,5 milyar… 

BAŞKAN – Sayın Bayraktutan, lütfen tamamlayın.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) – Diğer belediyeler açısından da bu anlamda Hükûmetin üzerine düşen objektiflik görevini yerine getirmesi elzemdir.

Sözlerimi bitiriyorken de seçim bölgeme ilişkin bir şey söyleyeceğim. Bakın, Cerattepe’ye ilişkin burada birçok konuşma yaptım değerli arkadaşlarım. Rize İdare Mahkemesinin -bizim bas bas bağırdığımız- “Burada hukuku katlediyorlar, Artvin’deki madencilik faaliyetlerine izin veriyorlar.” dediğimiz kararına ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi geçtiğimiz günlerde hak ihlali kararı verdi. Ve dedi ki: “Burada alt mahkemenin 91 sayılı Genelge’ye dayanarak yapmış olduğu düzenleme, daha doğrusu buna ilişkin vermiş olduğu karar uygun değildir.” ve oradaki kararı kaldırdı. Biz merak ettik bu karar uygulanacak mı diye. Rize İdare Mahkemesi Anayasa Mahkemesinin kararına uydu arkadaşlar; çok güzel, hâlen bu ülkede hâkimler var. Şimdi, bekliyoruz ki Cengiz İnşaat Cerattepe’yi ne zaman boşaltacak? Bekliyoruz, ne zaman boşaltacak? (CHP sıralarından alkışlar) Bekliyoruz, boşaltacak; inşallah kararın gereği yerine getirilir diyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bayraktutan.

Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 21'inci maddesinde yer alan “şeklinde” ibaresinin “biçiminde” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Onur Düşünmez  Ali Bozan Dilan Kunt Ayan

 Hakkâri Mersin Şanlıurfa

 Kamuran Tanhan  George Aslan

 Mardin  Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ERDEM (Konya) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Mardin Milletvekili George Aslan’a söz veriyorum.

Sayın Aslan, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

GEORGE ASLAN (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifinin 21'inci maddesi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'de tarımsal üretim alanında çok boyutlu sorunlar yaşanmaktadır. Üreticiler girdi fiyatlarının artışı, düşük alım fiyatları, yanlış ithalat politikaları, yetersiz destekleme gibi birçok zorlukla karşı karşıyadır. Neticede bu sorunlar, çiftçilerin üretimden kopmasına, üretime yine de devam edenlerin ise her gün daha fazla borçlanmasına, giderek tarım alanlarının terk edilmesine, tarım ürünleri ithalatının artmasına ve gıda enflasyonuna sebep olmaktadır. Mazot, gübre, ilaç, tohum ve yem gibi temel tarımsal girdilerin fiyatlarının sürekli yükselmesi, buna karşılık devlet desteklerinin zamanında verilmemesi, verilenlerin de çoktan enflasyon altında yok olması çiftçileri üretim için kredi aramaya mecbur bırakmaktadır. Yirmi yıl önce Türkiye'deki çiftçi sayısı 2 milyon 800 bin iken bugün sayı 2 milyon 300 bine düştü yani yarım milyon çiftçi eksildi. Oysaki yirmi yılda ülke nüfusu 20 milyon arttı, normal şartlarda çiftçi sayısının da artması gerekirken tam tersi azalmaktadır. Bunun sebebi üreticilerin, çiftçilerin emeğinin karşılığını alamamasıdır.

Çiftçilerin bankalara olan borcu bir yılda yüzde 65'lere, son yirmi yılda ise 122 kat artarak 652 milyar liraya yükseldi. Türkiye'de tarımsal üreticilerin çoğu özel ve kamu bankalarına borçlu durumdadır. Borcunu ödemeyen üreticiler özel bankalardan yüksek faizli aldıkları kredilerle borçlarını ödemek zorunda kalmaktadır. Özel bankalardan kredi almak isteyen tarımsal üreticilerin arazileri ipotek altına alınmaktadır. Üreticilerin borçlarını ödeyemedikleri durumda tek geçim kaynağı olan toprakları özel bankalar tarafından haczedilmektedir. Hatta borçlu üreticilere bankalar borç vermediği zamanlarda üreticiler tefecilerden yüksek faizle aldığı parayla borcunu ödeme yoluna başvurmaktadır.

Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre, 2012 yılında 1 milyon 56 bin olan aktif sigortalı çiftçi sayısı bugün 460 bine gerilemiş durumda. Diğer yandan, Türkiye Ziraat Odaları Birliğine bağlı çiftçi sayısı 5,5 milyonken Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı 2 milyon 100 bin çiftçi var. Bu da çiftçilerin yarısının kayıtlı olmadığını ve destek alamadığını göstermektedir.

Çiftçiler açısından hâl böyleyken geçen ay Toprak Mahsulleri Ofisi ekmeklik buğdayın kilogram fiyatını 9,25 lira olarak, makarnalık buğdayın kilogram fiyatını 10 lira, arpanın kilogram fiyatını ise 7,25 lira olarak açıkladı. Bu fiyatlar maliyeti bile karşılayamıyor. Bütün zorluklara rağmen üretime devam eden çiftçilere destek verilmelidir. Üretim maliyetleri düşürülmeli, başta mazot ve gübre olmak üzere girdi maliyetlerinde destek sağlanmalıdır. Borç yükü altındaki çiftçiler için bir çözüm bulunmalıdır. Mesela bu borçların bir kısmı devlet tarafından karşılanabilir. Bu, çiftçileri büyük bir yükten kurtaracak ve onları üretime teşvik edecektir. Bu yapılmasa da en azından kredi borçları faizsiz ertelenmelidir.

Değerli milletvekilleri, DEDAŞ’ın elektrik dağıtımını sağladığı Urfa, Diyarbakır, Batman, Mardin, Siirt ve Şırnak'taki çiftçiler az önce bahsettiğim sorunlardan fazlasını yaşıyor. Ülke genelinde yaşanan bütün bu sıkıntıların yanı sıra çiftçiler bir de DEDAŞ’ın elektrik kesintilerine ve fahiş elektrik faturalarına maruz kalmaktadır. Kaçak elektrik bahanesiyle geçtiğimiz günlerde yine Mardin Derik’te çiftçilerin trafoları sökülerek elektriksiz bırakıldı. DEDAŞ’ın bu uygulamalarına karşı çiftçiler isyan ediyor. Çiftçilerin elektrik borçlarını ödeyebilmeleri için makul bir ücretlendirme yapılmalı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aslan, lütfen tamamlayın.

GEORGE ASLAN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

DEDAŞ’ın bu zulmüne son verilmelidir diyor ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslan.

Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

21'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 21'inci madde kabul edilmiştir.

22'nci madde üzerinde 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım. İlk okutacağım 2 önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alıyorum ve ilk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 22'nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 Bülent Kaya  Sema Silkin Ün  Necmettin Çalışkan

 İstanbul  Denizli  Hatay

 Mustafa Kaya  Şerafettin Kılıç  Mesut Doğan

 İstanbul  Antalya  Ankara

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 Mehmet Satuk Buğra Kavuncu  Hasan Toktaş

 İstanbul  Bursa 

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ORHAN ERDEM (Konya) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz, Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan’a ait.

Sayın Çalışkan, buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Madde KDV düzenlemesine ilişkin; hani geçici olarak getirilen, sonra kalan, hani ÖTV gibi bir şekilde bir yasa, bir vergi düzenlemesi. Burada KDV düzenlemesindeki madde şu: Bir şirket el değiştirirse… Bir adam, esnaf batmış, iş yerini devretmiş “Biz bu esnafa nasıl üzülürüz, bu iş insanını nasıl kurtarırız?” diye bir çaba aranmıyor -batmış- yangından mal kaçırırcasına, batan geminin mallarını kurtarırcasına “Batan adam batsın ama biz şu KDV’mizi eğer şirket el değiştirirse nasıl takip ederiz.” bunun peşine düşülmüş herhâlde; bunları kim, nasıl akıl ediyor anlamak mümkün değil. Belli ki alelacele bir yasa çıkarılıyor, 16 Temmuzda Komisyona getiriliyor, 18 Temmuzda görüşülüyor çünkü arkadaşların çok çok acelesi var. Çok çok acelesi var, yazın ortasında bunu görüşüyoruz. Yani, insan sormaz mı? Aylardır bu Meclis açık, aylardır her şey görüşülürken niye bunlar bugüne kaldı, anlamak mümkün değil.

Benim deprem bölgesi milletvekili olarak KDV’yle ilgili özel isteğim şu: Siz gölge etmeyin, başka ihsan istemez. KDV ödemelerini geciktirmeyin, hemen ödeyin, insanlar bundan mutlu olsun. Ayrıca, 30 kata varan cezalar var. Ne olur, deprem bölgesini hiç olmazsa bu cezalardan muaf tutun, düşene “Bir tekme de biz vuralım.” demeyin. Esasen yapılması gereken şey faizi durdurmak. Bakın, siz yirmi iki yıl içerisinde faizle beslenen büyük bir canavar oluşturdunuz. 600 milyar dolardan fazla parayı faize ödediniz. O kadar astronomik, o kadar büyük rakamlar ki milletimizin aklı havsalası almayacak kadar rakam. Arada faize salladığınız için de millet sizin faizden uzak durduğunuzu zannediyor, gelmiş geçmiş en faizci dönemle karşı karşıyayız. Ve o kadar faiz ödüyoruz ki tasarrufun toplamından bir yılda elde edilecek rakam 33 milyar, sizin sadece on günde faize ödediğiniz rakam bu.

Değerli milletvekilleri, ceza tahsil oranları -duyunca inanamadım- 1,3; yüzde 1’i tahsil ediliyor. Yanlışsa düzeltin, gerçi bir şeyle ilgilendiğiniz de yok, o da ayrı mesele ya çünkü bu kadar laf konuşuluyor, şu kadar insan çene patlatıyor; ben alanın uzmanı değilim, sahada olan birisiyim ama alanın uzmanları da dâhil konuştu, tek bir virgülüne dokunmadınız; ya anlamadığınızdan ya ilgilenmediğinizden ya da bir şeyleri düzeltelim diye bir derdiniz olmadığından. (Saadet Partisi, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Ceza çözüm değil, öyleyse ne yapmalı? Biz bu insanlar bu vergileri nasıl öder; ona gayret etmeliyiz. Ne yaptınız? Yurt dışı harç pulu 3 bin liraya çıkacakmış -ölümü gösterip sıtmaya razı ettiniz- 500 lira olmuş; hay Allah sizden razı olsun! Her birimize 2.500 lira sanki hibe, destek verdiniz gibi böyle pazarlıyorsunuz. Öyle bir ülke ki sınırlar kevgir gibi, gireni çıkanı belirsiz ama Deli Dumrul gibi her çıkandan da mutlaka söke söke vergiyi alırız. Niye vergiyi alırız? İşte, belli turizm otellerine katkı olsun diye.

Değerli milletvekilleri, iktidar hep alma ağacına binmiş, hiç verme ağacına binmemiş. Yahu, bir tane de arada “Esnafa da şöyle bir destek veririz.” “İnsanlara, iş insanlarına böyle bir katkımız olur.” bunlar yok. Ne var? Deprem bölgesinde yaptığınız en büyük destek kredi vermek. Ne var? “Eğer sen bu kadar hengâmeye rağmen, bu kadar büyük deprem malını mülkünü, servetini götürdü, her şeyin bitti ama yine de ayakta kaldıysan son bir şans tanıyalım, kredi al, krediyle bat.” Buna maalesef zemin hazırlıyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, bu yasaya -dikkatinizi çekti mi bilmiyorum- bürokratlar oturmuş kendi pencerelerinden her şeyi yazmışlar; hiç esnaf yok, hiç iş insanı yok, hiç hayatın olağan akışı yok, mükellef yok, sade vatandaş da yok. Vergiyi tahsil edeceğiz, ceza… Kaçanı kovalayacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çalışkan, lütfen tamamlayın

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, burada faiz konusunun istismar konusu değil inancımızın gereği olduğunu, değerlerimizin bir parçası olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Bu millete yaptığınız en büyük kötülüklerden biri herkesi ama herkesi yediden yetmişe faize batırmış olmanız, bankalara mahkûm etmiş olmanız. Eskiden “Bankadan uzak durayım.” diyen herkes, bugün bankayla iş yapmak, bir şekilde bankayla beraber olmak zorunda.

Bu arada, bugün, değerli arkadaşlarım, sonraya bırakayım ama şu sözleri gerçekten biraz ciddiyetle dinleyin. Burada sadece muhalefet için değil gerçekten bazı hususların sorgulanması gerekir, şu acılı insanlar, şu yok olan esnaf, bu kadar insan batıyor, şirketler el değiştiriyor; niye? Bunlara bir çözüm bulun arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çalışkan.

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Ben teşekkür ediyorum Başkanım.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz, Bursa Milletvekili Hasan Toktaş’a ait.

Sayın Toktaş, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

HASAN TOKTAŞ (Bursa) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; seçim bölgem Bursa İnegöl ilçesinden söz etmek istiyorum. İnegöl 1.000 kilometrekarenin üzerinde yüz ölçümüyle, 300 bin nüfusuyla, sanayi, tarım ve turizm merkezi konumunda bulunan, Türkiye'nin metropol merkez ilçeler dışında en büyük ilçelerinden bir tanesidir. İnegöl’ü bilirsiniz; İnegöl’ü köftesinden bilirsiniz, Türkiye'nin önemli kaplıca merkezlerinden olan Oylat’tan bilirsiniz, İnegöl’ü Türk futboluna yetiştirdiği önemli sporcularıyla İnegölspor’undan, yıldızlaşan Kafkas Spor’undan bilirsiniz, mobilyasından bilirsiniz İnegöl’ü. Malum, İnegöl Türkiye'nin mobilya başkentidir. Mesela, İnegöl Türkiye'de iç pazarda üretilen mobilyaların yüzde 49'unu üretmektedir. Yani 2 evin 1’inde Türkiye'de İnegöl mobilyası bulunmaktadır. İnegöl girişimcisiyle, müteşebbisiyle, ustasıyla, işçisiyle üreterek dünyaya yılda 823 milyon dolarlık mobilya ihraç etmektedir. İnegöl değil Türkiye'nin aslında dünyanın en önemli mobilya merkezlerinden, üretim merkezlerinden biri olma yolunda hızla ilerlemektedir.

İnegöl’ün toplam ihracatı yani mobilya sektörü dışında, organize sanayi bölgesiyle de toplam ihracatı yılda 1 milyar 482 milyon dolardır. Dikkat edin lütfen, 1,5 milyar dolara yakın ihracat yapan İnegöl 310 milyon dolarlık ithalat yapmaktadır. Yani toplam dış ticareti 1,8 milyar dolara yakın olan İnegöl yılda 1,2 milyar dolar dış ticaret fazlası vermektedir. Yani aslında biz “İnegöl modeli” diye Türkiye'de bir model geliştirebilmiş olursak sadece dış ticaret fazlası olarak Türkiye 334 milyar dolar fazla verecek ve zengin bir ülke konumunda olacaktır. Yine, İnegöl’ün kişi başı ihracatı 5 bin dolar civarındadır, Türkiye’yle mukayese ettiğimizde de bu yaklaşık 425 milyar dolar yani günümüz ihracat rakamlarının yaklaşık 2 katı ihracata tekabül etmektedir.

Bunları neden söylüyorum? Değerli milletvekilleri, İnegöl çalışmaktadır, İnegöl üretmektedir, Türkiye'nin en önemli üretim merkezlerinden biridir İnegöl -ama vergi kanununu görüşüyoruz ya- bu üretim sayısı sayesinde de Türkiye'de kişi başı vergi ödemesinde en önemli 10 merkezden 1 tanesidir İnegöl. Peki, vergi neden verilir ya da devlet neden vergi alır? Elbette devlet, hayatını idame ettirmek, vatandaşına hizmet etmek için bu vergileri toplar. Peki, İnegöl bu kadar fazla vergi ödüyor ise, Türkiye'de en fazla vergi veren kişi başı on merkezden biri ise layıkıyla da hizmet almak zorundadır. Sadece sağlık konusunda takdirlerinize sunuyorum ve yetkilileri de bu konuda ben göreve davet ediyorum. Türkiye'de 194.688 hekim bulunmaktadır, Bursa'da ise bu sayı 6.323’tür. İnegöl’de ne kadar bilir misiniz? 206’dır. Türkiye ortalaması 1.000 kişiye 2,2 hekim düşer iken, Bursa ortalaması 1,97 iken, İnegöl ortalaması, bu üretim merkezinin, bu ülkeye ciddi katkı sunan İnegöl’ün ortalaması maalesef 0.68’dir yani Türkiye ve Bursa ortalamasının üçte 1’i kadardır.

Değerli milletvekilleri, bu sadece sağlıkta böyle midir? Hayır. Mesela güvenlik alanında da bu böyledir. İnegöl muadili olan vilayetlerde İnegöl’e göre en az 3 katı güvenlik görevlisi, polis bulunmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Toktaş, lütfen tamamlayın.

HASAN TOKTAŞ (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

Öğretmen açığı aynı şekildedir, tapu memuru, tarım memuru aynı şekildedir. Bu maalesef İnegöl’ün bu yönüyle olan büyüklüğüne yakışmamakta ve vatandaşımızı da ciddi anlamda mağdur etmektedir. Bu konuyu İnegöllü olan AK PARTİ Milletvekili Sayın Ayhan Salman da teyit edecektir, Saadet Partisi Milletvekili Sayın Mehmet Atmaca da teyit edecektir.

Buradan baktığımızda ben bir çağrıda bulunmak istiyorum: İnegöl bu yönüyle, bu eksiklerinin tamamlanması açısından mutlaka il olmalıdır diyor, heyeti saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Toktaş.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul Etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 22'nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 22- 3065 sayılı Kanunun 58 inci maddesine aşağıdaki fıkralar ilave edilmiştir,

‘Şu kadar ki, bu Kanunun 30 uncu maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi uyarınca indirilemeyecek katma değer vergisi, sonraki döneme devreden katma değer vergisi hesabından çıkarılarak özel bir hesaba alınır. Özel hesaba alınan sonraki döneme devreden katma değer vergisinin, üç yıl içinde mükellefler tarafından yapılacak talep üzerine, Vergi Usul Kanununda düzenlenen zamanaşımı süreleri ile bağlı olmaksızın talep tarihinden itibaren bir yıl içerisinde yapılacak vergi incelemesi sonucunda incelemenin tamamlandığı yıla ilişkin gelir veya kurumlar vergisinin tespitinde gider olarak dikkate alınabilir. Bu suretle talepte bulunulmayan katma değer vergisi gider yazılamaz.

Hazine ve Maliye Bakanlığı, bu maddenin uygulanmasında vergi incelemesi dışında farklı usuller tespit etmeye, maddenin uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.’”

 Ömer Fethi Gürer  Rahmi Aşkın Türeli  Sibel Suiçmez

 Niğde  İzmir  Trabzon

 Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu  Kadim Durmaz  Mustafa Erdem

 Manisa  Tokat  Antalya

  Mehmet Tahtasız

  Çorum

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECMETTİN ERKAN (Kırşehir) – Katılamıyoruz Başkanım.

Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Çorum Milletvekili Mehmet Tahtasız’a söz veriyorum.

Sayın Tahtasız, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET TAHTASIZ (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifi halkın sorunlarına çözüm üretmekten çok uzak çünkü bu vergi paketinde işçi, emekçi, emekli, esnaf, halk yok, adalet ise hiç yok. Patron ile işçinin, emekçinin, emeklinin ekmeğe, suya, mazota, elektriğe aynı vergi ödemesine, temel verginin yüzde 70’inin buralardan toplanmasına itiraz ediyoruz, vergide adalet istiyoruz. Sadece vergileri artırmak, trafik cezalarına dahi sürekli zam yapmak çözüm değildir. Eğer çözüm, vergileri artırmak ve her şeye zam yapmaksa Deli Dumrul vergilerini yüzde 100 artırın, ne olacaksa olsun. Türkiye'de vergi denetim oranı yüzde 1,6 iken esnafımız için bir Deli Dumrul uygulaması olan kanundaki hasılat tespiti düzenlemesiyle, kralın köprüye koyduğu memur gibi “Esnafımızın kasasına memur oturtacak, tespit yapacak, ona göre vergi alacağız.” diyorsunuz. Bu çağ dışı uygulamaya karşıyız.

Yarattığınız pahalılık, işsizlik ve enflasyondan dolayı BAĞ-KUR ve SSK primini, çekini, senedini, kirasını, banka kredisini, işçi maaşlarını ödemekte zorlanan esnafımıza önce söz verdiğiniz BAĞ-KUR prim gün sayısını 9000’den 7200’e çekin. Esnafımızın kasasında “Ben ekonomistim.” diyerek ekonomiyi batıran Cumhurbaşkanının borç yükü var, enflasyon var, karşılıksız çek var; ödeyemediği kira, SSK, BAĞ-KUR borcu var; yüklü doğal gaz, elektrik, su, internet faturası var. Bu kanun teklifinde esnafın yararına hiçbir şey yok.

Esnafımız için, gelin, hal yasasını, AVM yasasını çıkaracak uygulamalar yapalım, ara sokaklara kadar yayılan üç harfli marketlerin tekelleşmesini önleyelim, stajyerliği ve çıraklığı emeklilik başlangıcı sayalım. Yönetemediğiniz ekonomi nedeniyle halkımızı da esnafımızı da silindir gibi ezdiniz, limon gibi sıktınız. Hazineye para lazımsa vergi borçlarını sildiğiniz 5’li çetenin, bedavadan medya patronu yaptığınız tüpçünün ve yandaş şirketlerin kasasına el atın, hazineyi boşaltanlardan hesap sorun.

Bu kanun teklifiyle halktan aldığınız vergilerle emeklilerimiz arasındaki maaş adaletsizliğini mi gidereceksiniz, emeklimizin açlık sınırı altındaki maaşlarını mı düzenleyeceksiniz, “Emekliyi ve asgari ücretliyi enflasyona ezdirmeyeceğiz.” diye verdiğiniz sözünüzü mü tutacaksınız? Emeklilikte bir günle on yedi yıl sonra emekli olmasına neden olduğunuz vatandaşlarımızın sorununu mu çözeceksiniz? Söz verdiğiniz BAĞ-KUR prim gün sayısını 9000’den 7200’e mi düşüreceksiniz? Tüm memurlarımıza söz verdiğiniz 3600 ek göstergeyi mi getireceksiniz? Söz verdiğiniz mülakatı mı kaldıracaksınız? Halkımızın yaşam standartlarını mı düzelteceksiniz yoksa bu kanunla kentsel rantları mı vergilendireceksiniz? Yandaş şirketlerin vergi borçlarını silmeye devam mı edeceksiniz?

Cumhurbaşkanı Erdoğan emekliye sadaka gibi 2.500 lira zam yaptı; bunun bütçeye maliyeti 33 milyar TL, 5.000 lira daha zam yapmış olsaydı 66 milyar TL maliyeti olacaktı ama asgari ücret düzeyinde maaş alacak olan emeklimizin bu hakkını vermediniz. Geçen sene yandaşların affedilen vergisi ise 660 milyar TL yani emekliye vermediğiniz paranın 10 katı. Bunu kime verdiniz? 5’li çeteye verdiniz. Son on yılda ne yaptınız? 2013-2023 yılları arasında 2 milyar 587 milyonu vergi ve 4 milyar 919 milyonu ceza borcu olmak üzere toplamda 7 milyar 506 milyonluk vergi borcunu sildiniz. Bu kanunla fakirden alıp zengine vermeye devam mı edeceksiniz? Siz her vergi artışında toplanan vergileri halktan yana mı kullanacaksınız yoksa yandaşlarınıza kullanmaya devam mı edeceksiniz?

Evet, halkımız sizden bu soruların cevabını bekliyor; yüreğiniz varsa çıkın, bu kürsüden hepsinin cevabını verin. Bunlara cevap veremiyorsanız, halkımızın sorunlarını çözemiyorsanız oturduğunuz iktidar koltuklarını boşa meşgul etmeyin. O koltuklarda zaten kalıcı değilsiniz, bir sonraki seçimde gideceksiniz.

Siz vergiyi ne kadar artırırsanız artırın, hırsızlığı ve israfı önlemezseniz, şatafat içinde yaşamayı bırakmazsanız, yandaşın musluklarını kesmezseniz, liyakati gözetmezseniz, vatandaşlar ve belediyeler arasında ayrımcılık yapmaktan vazgeçmezseniz, gariban halkın sırtından inmezseniz ne yaparsanız yapın boş; artık çok geç ve en kısa zamanda gideceksiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tahtasız, lütfen tamamlayın.

MEHMET TAHTASIZ (Devamla) – Son sözüm şudur: Sayenizde 22 milyon 410 bin icra dosyası var. Sözcü gazetesinin dünkü manşeti ülkeyi getirdiğiniz durumu açıklıyor. En sonunda icra yoluyla vatandaşın donunu da aldınız, milleti soyup soğana çevirdiniz, donunu aldınız. Başka alacağınız bir şey kaldı mı, canını mı alacaksınız? Daha ne verelim Mehmet Şimşek ağabeyimize? Geçim yoksa seçim var.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tahtasız.

Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 22’nci maddesinde yer alan “aşağıdaki” ibaresinin “aşağıda bulunan” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Ali Bozan George Aslan Dilan Kunt Ayan

 Mersin Mardin Şanlıurfa

 Kamuran Tanhan Özgül Saki Onur Düşünmez

 Mardin İstanbul Hakkâri

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECMETTİN ERKAN (Kırşehir) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere İstanbul Milletvekili Özgül Saki’ye söz veriyorum.

Sayın Saki, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) – Teşekkürler.

Madem Vergi Kanunu’nda değişiklik konuşuyoruz, ben şimdi size vergilendirmenin hemen hemen hiç göz önüne alınmayan bir boyutundan bahsetmek istiyorum: Toplumsal cinsiyete duyarlı vergilendirme. Kadınlar için adil bir vergilendirme gerekli ve bunun için pozitif ayrımcı uygulamalara ihtiyaç var. Uluslararası alanda yapılan çalışmalar dolaylı vergilerin yani KDV, ÖTV gibi vergilerin kadın ve erkekler üzerinde farklı etkileri olduğunu söylüyor. Bu bağlamda, kadın ve erkeklerin ödediği KDV, ÖTV farklılaşabilir. Bu farklılığın iki nedeni var: Birincisi, kadınların güvencesiz, düşük ücretlerde çalışması ve AKP'nin yeni politikalarıyla bunun, kadınların güvencesiz ve düşük ücretle çalışmasının iyice derinleşmesi. İkinci boyutu ise, özellikle kadınların kullandığı ped, tampon gibi hijyenik kadın ürünlerinden alınan yüksek KDV'ler. Bunların aslında ücretsiz olması gerekirken kadınlara, bir de buna artı ÖTV, KDV uygulanıyor. Zaten kadınların eşit işe eşit ücret talebi ise asla dikkate alınan bir şey değil.

Nitekim Vergi Adaleti İçin Küresel İttifak ile Vergi ve Cinsiyet Çalışma Grubu, 2022'de, Birleşmiş Milletler Kadının Statüsüne İlişkin Milletler Komisyonu Kongresi’nin 66’ncı Oturumunda kadınlar açısından vergi adaleti talebinin gerekçelerini çok net ortaya koymuştur. Vergi politikaları, mali politikaların “Tanı, azalt, yeniden dağıt, bakım ve ev işlerinin karşılığını ver.” çerçevesine uygun hâle getirilmesi taleplerden bir tanesi. Kadınlar üzerindeki adil olmayan vergi yükünün kaldırılması, sermaye ve serveti de kapsayacak şekilde kademeli, yeniden dağıtımcı ve cinsiyet eşitliğine dayalı vergilendirmenin benimsenmesi. Tabii, bunları söylüyoruz ama biz “Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme yapıyoruz.” diyerek On Birinci Kalkınma Planı'ndan, bütçeden “toplumsal cinsiyet” kavramının tamamen AKP iktidarı tarafından çıkartıldığının farkındayız, kadının adının ise her tür belgeden çıkartıldığının farkındayız ama artık kadınlar için pozitif ayrımcı adil vergilendirme meselesiyle ilgili de kadınlar mücadele edecek.

Şimdi ise bir başka konuya değinmek istiyorum. Temmuz 2005'te 170'e yakın Filistinli siyasi parti, sendika, kitle ve taban örgütlenmelerinden oluşan geniş bir koalisyon, dünyanın her tarafından vicdanı olan insanlara İsrail'e yönelik olarak geniş boykotlar ve tecrit inisiyatifleri uygulama çağrısıyla BDS Hareketi oluşturdu. 2009 yılında bu çağrının Türkiye'de yankı bulması sonucunda, BDS Hareketinin Türkiye'de de örgütlenmesi amacıyla 30'u aşkın kitle örgütü, siyasal inisiyatifler, sendikalar toplandılar ve kuruluş ilan ettiler; artık BDS, Türkiye'de de faaliyet gösteriyor. BDS Türkiye, 7 Ekimden bugüne dek dokuz ayı aşkın süredir tüm dünyanın gözü önünde aralıksız devam eden soykırımlara karşı İsrail'e askerî ambargo çağrısında bulunuyor, Türkiye'nin İsrail'e karşı askerî ambargo uygulaması gerektiğini söylüyor.

Metinlerinin tamamını okuyamayacağım, sürem yetmiyor ama bakın, bu metinde, bu çağrı metninde ne diyor: “Türkiye ile İsrail arasında imzalanan askerî anlaşmalar konusunda gizlilik nedeniyle güncel veriye erişilemiyor. 1996'da imzalandığı bilinen Savunma İşbirliği Anlaşması’na göre, taraf ülkelerin savunma sanayilerinin ortak hareket etmesi, savunma sanayilerinin karşılıklı teknoloji transferi gibi konularda iş birliği hâlâ sürüyor. 2007 yılında ise İsrail ve Türkiye, İsrail Ofek uydularının ve Arrow balistik füze sisteminin Türkiye’ye satılması konusunda masaya oturmuştur. Bunun dışında sayısız mutabakat sayılıyor, askerî anlaşmalar…” Sürem olmadığı için hepsini okuyamıyorum ama diyor ki BDS Türkiye: “Artık yeter! Askerî anlaşmalarla soykırımcı İsrail Devleti’nin suçlarına ortak olunmasın.” Ve iki talebi var: 1996 tarihli Savunma İşbirliği Anlaşması başta olmak üzere, İsrail ile Türkiye arasında imzalanan tüm askerî anlaşmaların derhâl feshedilmesi, İsrail'e açık bir askerî ambargo uygulanması ve tüm ilişkilerin kesilmesi konusunda mücadele çağrısı yapıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Saki, lütfen tamamlayın.

ÖZGÜL SAKİ (Devamla) - Tabii ki biz DEM PARTİ olarak bu mücadele çağrısına destek vereceğiz, zaten mücadelemiz ortak ama şunu biliyoruz ki: Ta 15 Kasım 2023'te bir gazeteci, Metin Cihan… Bizzat soykırım devam ederken, bizzat Filistin'in üzerine bombalar yağarken Türkiye'den İsrail'e gemiler kalkıyordu ve Metin Cihan sadece devletin kendi resmî belgelerinden bu gemilerle nasıl İsrail'e, sadece gıda değil, askerî malzemeye konu olacak şeylerin art arda taşındığını söyledi. Şimdiyse sözüm ona “Sonlandırdık.” deniyor -vaktim yok- hâlâ bu gemiler gitmeye devam ediyor.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Yalan söylemeyin!

ÖZGÜL SAKİ (Devamla) - Biz AKP'nin ikiyüzlü politikalarını biliyoruz, timsah gözyaşlarını biliyoruz.

AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – Hangi gemi gidiyor? Hangi gemi gidiyor?

ÖZGÜL SAKİ (Devamla) - Bu konuda mücadeleye devam edeceğimizi de tekrar teyit ediyoruz.

Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Hangi gemi gidiyor?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Saki.

Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

22'nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 22'nci madde kabul edilmiştir.

23'üncü madde üzerinde 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Şimdi, ilk önergeyi okutuyorum: 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 23'üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

 Bülent Kaya  Sema Silkin Ün Necmettin Çalışkan

 İstanbul  Denizli Hatay

 Şerafettin Kılıç Mustafa Kaya  Mesut Doğan

 Antalya  İstanbul  Ankara 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECMETTİN ERKAN (Kırşehir) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere İstanbul Milletvekili Mustafa Kaya’ya söz veriyorum.

Sayın Kaya, buyurun.  

MUSTAFA KAYA (İstanbul) - Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri, Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Teklif’in 23'üncü maddesinde grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, tarihimizdeki ilk moratoryum olan Ramazan Kararnamesi’nden bahsetmek istiyorum. Ramazan Kararnamesi, 1854 yılında Kırım Savaşı’nın ardından Osmanlı Devleti'nin ilk yaptığı borçlanmadır. 1875 yılına gelindiğinde toplam 15 borçlanma yapılmıştır. 1875 yılında ilk defa o dönemde “Biz borçlarımızı ödeyemiyoruz.” diyerek borç ertelemesi yüzde 5 faiz oranıyla ilan edilmiştir. Bu, şu anlama geliyor: Moratoryum yani 1875 yılında Ramazan Kararnamesi ilan edilmeden önce o dönem, Sultan Abdülaziz’i biliyorsunuz “Bugün intihar mı etti yoksa gerçekten öldürüldü mü? İki bileğini birden kesebilir mi?” tartışmalarının hâlâ devam ettiği bir ortamda Sultan Abdülaziz, Bakanlar Kurulunda kendi vezirleriyle beraber oturup değerlendirdiği toplantıda aldığı kararın ilanını geciktiriyor. Geciktirdiğinde, alınacak bu kararla birlikte ekonominin altüst olacağını bilen vezirler, ellerindeki devlet tahvillerini satıyorlar. Devlet tahvillerini yüksek fiyattan satınca ellerine çok büyük kazançlar geçiyor. Sonrasında bu karar yayımlandığında üçte 1, üçte 2 oranında o kâğıtlar değer kaybediyor ve netice itibarıyla Sultan Abdülaziz “Ben bu ülkenin Sultanıyım, böyle bir şeye tevessül edemem.” diyerek elindeki tahvilleri satmıyor. İşte, sonrası tartışmaları hep beraber biliyorsunuz.

Bunu niye söylüyorum? Bunu şunun için söylüyorum: Mesela, biz 1854’e nasıl gelmişiz? 1838 Baltalimanı Ticaret Anlaşması’yla gelmişiz. Neymiş oradaki en önemli madde? Elverişsiz koşullarla Batı ekonomilerinin rekabetine maruz kalmışız. Değerli arkadaşlar, şu anda, Moody’s, bizim kredi notumuzu yükseltiyor diyoruz. Moody’s bizim kredi notumuzu niye yükseltiyor, biliyor musunuz? “Carry trade” denilen, şu anda kendi ülkelerinin paralarıyla gidip bozdurup, kredi alıp, getirip Türkiye'den faize yatırarak para kazandıkları için şu anda biz bu durumda, bu ekonomik koşullarda iyi bir şeyler yapıyormuş gibi hissediyoruz.

Değerli arkadaşlar, o dönemde gerekli mali örgütlenmenin sağlanamaması dolayısıyla biz moratoryum ilan etmek zorunda kalmışız. Disiplinli bir bütçe uygulanamadığı için moratoryum ilan etmek zorunda kalmışız. İşte, geçen aralık ayında, sizler de biliyorsunuz 11 trilyon 89 milyar lira bütçe yaptık arkadaşlar. “11 trilyon 89 milyar liralık bütçenin 2 trilyon 600 milyarını yeni borç yapacağız.” diye buradan hep beraber el kaldırdınız, bütçe geçti ve o bütçe içerisinde 1 trilyon 254 milyar lira faiz ödeyeceğimizi de kabul ettiniz. Şimdi “100 milyar lira tasarruf edeceğiz.” diyorsunuz, “100 milyar tasarrufu üç yıl içinde yapacağız.” diyorsunuz ve bu 100 milyar tasarrufun üç yıl içinde yüzde 100 başarıyla yapılmasının mümkün olmadığını biliyorsunuz ve burada biz bütçe planlamasının ne kadar sıkıntılı olduğunu hep beraber görüyoruz. Ayrıca, değerli arkadaşlar, Türkiye'nin ödemesi gereken dış borç, bu yıl içerisinde kısa vadeli dış borç 235,3 milyar dolar ve biz bu borcu çevirebilmek için -Sayın Nebati de gitmişti, Sayın Şimşek de gitti- Londra’da gidip oradaki tefecilerden yüzde 6’yla, 7’yle, 8’le, 9’la, 10’la borçlanmalar yaptık. Bu borcu çevirebilmek için bunu yaptık. Böyle bir ekonominin kendi ayakları üzerinde durabilmesi mümkün mü?

Değerli arkadaşlar, sözü fazla uzatmaya gerek yok. Dün Serap Yazıcı Özbudun Hocamız burada bir şey ifade etti, orada dedi ki: “Bir kısım hükümler yayım tarihinde, bir kısım hükümler yayımı izleyen 10’uncu günde, bir kısım hükümler 1 Kasım 2024'te, 25’te, 30'da yürürlüğe girecek. Benim aklım böyle bir kanun yapma mantığını anlayamıyor.” Ben şimdi niye Ramazan Kararnamesi’ne atıf yaptım biliyor musunuz? Şimdi, biz şu anda, belki araştırmakla bulunur, bu tarihlerle beraber kimler buralardan istifade ediyor bilmiyoruz ama araştırırsak buluruz. Ama o dönemde Sultan Abdülaziz “Ben bu ülkenin Sultanıyım, elimdeki tahvilleri satarak bir başkası gibi davranamam, sonuç itibarıyla başıma ne gelecekse gelsin.” diyerek bu kararı aldı ama biz, Parlamento şu anda maalesef aldığımız kararlarla, ileriye dönük kararlarla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya, lütfen tamamlayın.

MUSTAFA KAYA (Devamla) – …maalesef burada birilerini kurtarmak, birilerine kâr sağlamak, birilerini içinde bulunduğu zor koşullardan kurtarmak adına adımlar atıyoruz.

Değerli arkadaşlar, işte böylesine bir ortamda vergi kanunu ve tekliflerimizi yapıyoruz ve umuyorum ki bu yaptığımız değerlendirmeler neticesinde, bir kere daha yapılan bu uyarıları dikkate alırsınız diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi, DEM PARTİ ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer 2 önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Şimdi aynı mahiyetteki önergelerden ilkini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 23’üncü maddesinin çerçeve hükmünde yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Mehmet Satuk Buğra Kavuncu Şenol Sunat

 İstanbul Manisa

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 Rahmi Aşkın Türeli Ömer Fethi Gürer Sibel Suiçmez

 İzmir Niğde Trabzon

 Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu Nermin Yıldırım Kara  Kadim Durmaz

 Manisa Hatay Tokat

  Mustafa Erdem

  Antalya

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECMETTİN ERKAN (Kırşehir) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerindeki ilk söz, Manisa Milletvekili Şenol Sunat’a ait.

Sayın Sunat, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

ŞENOL SUNAT (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 23’üncü maddesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, 6 Şubat 2023 tarihinde yaşadığımız büyük deprem felaketi bir kez daha göstermiştir ki afetlere karşı hazırlıklı olmak ve afet sonrası yardımlaşmayı en üst düzeyde tutmak hayati bir önem taşımaktadır. Bu maddede yabancı devlet kurum ve kuruluşlarının yapacağı yardımların KDV'den istisna tutulması elbette olumlu bir düzenlemedir ancak bu düzenlemenin bazı eksiklikleri olduğunu da belirtmek durumundayız. İlk olarak yerli ve yabancı yardımlar arasında bir ayrım yapılmasını doğru bulmuyoruz. Afet zamanlarında yapılan yardımların kaynağı ne olursa olsun aynı prosedürün uygulanması gerekmektedir. Bu ayrım eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi, yerli kuruluşlarımızın yapacağı yardımlar için caydırıcı bir etki yaratabilir.

İkinci olarak, bu düzenlemenin geçici bir madde olarak değil, kalıcı bir düzenleme şeklinde yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Ülkemiz, maalesef çeşitli doğal afetlere açık bir coğrafyada yer almaktadır. Dolayısıyla, afet yardımlarına ilişkin vergi istisnalarının sürekli ve kapsamlı bir şekilde düzenlenmesi gelecekte yaşanabilecek olası afetlere karşı da  hazırlıklı olmamızı sağlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, emeklilerimiz kan ağlıyor, giderek durumları kötüleşiyor. Emeklilik aylık bağlama sisteminde köklü bir değişiklik yapamadığımız için emekliler bu durumda. İktidara geldiğinizden beri emekli aylıkları devamlı kayba uğradı, hele ki son yıllarda. Bunu hiçbir iktidar başaramazdı, hepinizi tebrik ediyoruz! Türkiye, emeklisine verdiği maaşla Avrupa'da sondan 1’inci. Bizi kıskanan Almanya, emeklisine ortalama 1.400 euro veriyor, bizim emeklimiz ise 345 euro alıyor. E, TÜİK, enflasyonu doğruyu yansıtmıyor. TÜİK’in açıkladığı oranlar üzerinden maaşlar ve emekli maaşları hesaplanıyor. Emeklilerin maaşlarına yüzde 24,73 zam yapıldı. Bu zam kök maaşa yapıldığı için 1,7 milyon emeklinin maaşı aynı kaldı. Güler misiniz, ağlar mısınız? Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uygulama yok. Ya, yaklaşık 16 milyon emeklimiz birbirinden çok da farklı olmadığı için büyük sıkıntılar yaşıyor.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ iktidarının her dönem sınıfta kaldığı başlıca konulardan biri de uyguladığı vergi politikalarıdır. İktidarın vergi politikaları tıpkı ekonomi yönetimi gibi tam bir fiyaskodur. Vatandaşın sırtına yeni vergiler yüklerken sermaye sahiplerini ve yandaş şirketlerini koruyan bu anlayış adalet kavramını ayaklar altına almaktadır. Evet, enflasyon canavarını kontrol altına alamayan iktidar çözümü yine dar gelirli vatandaşlarımızın cebine göz dikmekte buluyor. Dolaylı vergilerin oranı artık dayanılmaz boyutlara ulaşmışken gelir vergisi dilimleri enflasyonun çok altında güncelleniyor. Bu, nasıl bir adalettir? Ekonomiyi uçuracağını iddia edenler maalesef ülkemizi uçuruma sürüklüyor. Döviz kurunun kontrolden çıktığı, işsizliğin tavan yaptığı, gençlerimizin gelecek umudunun kalmadığı bir ülkede hâlâ vergi gelirlerini artırmaktan bahsediyorsunuz. Peki, bu gelirler nereye gidiyor? Liyakatsiz atamalara, borç faizlerine, israfa, betona mı? Vergi affı üstüne vergi affı çıkararak yandaşların vergi borçlarını affederek dürüst bir mükellefin hakkını gasbediyorsunuz. Kayıt dışı ekonomiyle mücadele etmek yerine âdeta teşvik ediyorsunuz, sonra da vergi gelirlerinin yetersizliğinden yakınıyorsunuz; bu, nasıl bir çelişkidir sayın milletvekilleri?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sunat, lütfen tamamlayın.

ŞENOL SUNAT (Devamla) – Bitiriyorum.

Değerli iktidar milletvekilleri, kısa vadeli ve günü kurtaran düzenlemelerden vazgeçin, vergi adaletini sağlayın, kayıt dışılıkla mücadele edin, israf etmeyin. Devletin malı, tüyü bitmemiş yetimin hakkıdır, babanızın malı değil; aile şirketinizin değil, milletin malıdır. Sizden mucize bekleyen yok. Sokaktaki vatandaşlarımızın hâlini görün, onlarla konuşun; emekliyle, öğrenciyle, işsiz gençlerle, atanamayan öğretmenlerle konuşun. Vergiyle ilgili bu kanun teklifini, maalesef, ülkenin gerçeklerine uymadığı için reddettiğimizi bir kere daha ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Sunat, teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz, Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara’ya ait.

Sayın Yıldırım Kara, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

NERMİN YILDIRIM KARA (Hatay) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; saygı ve sevgiyle selamlıyorum herkesi.

Söz konusu teklifin 23’üncü maddesinde, mükelleflerin mal ve hizmet alımları dolayısıyla yüklendikleri katma değer vergisi indirim konusu yapılamazsa önümüzdeki aya, önümüzdeki dönemlere devreder. Devreden bu KDV’nin de ne zaman indirileceğine ilişkin olarak herhangi bir zorunluluk yoktur, mükellef bunu istediği dönemde indirim konusu yapabilir ancak Vergi Usul Kanunu’nda ve Türk Ticaret Kanunu’nda zaman aşımı süreleri vardır, belgelerin saklanması, defter, belge saklanması, tarh zaman aşımları vardır. Dolayısıyla devreden KDV tutarlarının incelenmesi ve kontrolü mümkün, bu sürelerİ aştıktan sonra mümkün olmayabilir.

Şimdi, yapılacak değişiklikle, indirilemeyecek KDV’nin yani devreden KDV’nin beş yıl süre zarfı içerisinde devrettiğiniz KDV’yi özel bir hesaba almak, bunu da bir incelemeye bağlamak doğru bir yöntem değil. Muhasebe tekniği açısından devreden KDV’yi incelemeye bağlarsanız hiçbir mükellef bunu istemez, korkar çünkü incelemeden korktuğu için herkes bilir ki bu madde bu açıdan ölü doğmuş bir madde sayılır. Kaldı ki bu hususta mükellefin devreden KDV’siyle ilgili olarak dönemin Maliye Bakanı Naci Ağbal, 2022’de “Bu devreden KDV’nin devredilmezliği kuralını ortadan kaldıracağız ve bu devreden KDV’yi biz mükelleflere iade edeceğiz, dolayısıyla bunu da bir torba yasa içinde değil, müstakil bir kanun içerisinde yapacağız.” demiştir. Dolayısıyla bunun mükelleflere iadesiyle alakalı düzenleme bu şekliyle olmalıdır.

Şimdi, deprem bölgesindeki bir milletvekili olarak, oraya gelmeden önce şu soruları sormamıza müsaade edin: İnceleme sonucu indirim konusu edilen vergiden, sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belgeye dayanılan, dayandığı düşünülen tutarlar yalnızca gider veya maliyet unsuru mu sayılacak yoksa ek bir tarhiyata sebep olacak mı? Gider, maliyet kabul edilmeyen bu katma değer vergisi tutarları idari yargıda dava konusu yapılacak mı? Bunlar da boşluk içeren süreçler olarak karşımızda duruyor.

Deprem bölgesiyle ilgili birkaç noktayı dün de ifade ettim ki bu Katma Değer Vergisi Kanunu’nu, Kurumlar Vergisi veya Gelir Vergisi Kanunu’nu ilgilendiren maalesef, deprem bölgesindeki mükellefleri, işçi ve emekçiyi ilgilendiren hiçbir düzenleme, hiçbir şey yok. Hepimiz gırtlağımıza kadar vergiyi ödüyoruz, asgari ücretli ise en ağırını ödüyor.

Şimdi, her zaman söyledik, sıfır ile 110 bin lira arasında birinci gelir vergisi dilimi maalesef, doğru bir uygulama değil çünkü yüzde 15 çok büyük bir oran. “Asgari ücret istisnası” deseniz de orada matrahtan bir indirimi ortaya çıkarmanız lazım. Biliyorsunuz ki Türkiye'de herkes asgari ücretle çalışıyor ve bu genel bir ücret kıvamına gelmiş durumda. Dolayısıyla asgari ücretten 10 lira dahi fazla brüt ücreti olan bir işçinin stopaj kesintisi oluyor yani asgari ücret istisnası sadece asgari ücretliyi korumanın dışında “diğer ücretli” dediğimiz kesimleri korumak zorundadır. Vergi diliminin daha yüksek düzeyde tutulması önemlidir.

Dün, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımız sanırım “Deprem bölgesinde herhangi bir süre uzatımı vesaire bir şey düşünmüyoruz.” demiş. Yanlış yapıyorsunuz, böyle bir şey olmaz. Deprem bölgesindeki mükelleflerin buna ihtiyacı var, mücbir sebep mutlaka uzatılmalıdır. (CHP sıralarından alkışlar) Dün de ifade ettiğim gibi, mücbir sebebin dışında 6183 sayılı Yasa gereği 48'inci maddede vergi borçlarıyla ilgili rasyosuz, teminatsız kırk sekiz ay ve altmış aya yakın bir taksitlendirmeyi mutlaka yapmak zorundayız. Aynı akut dönemde, deprem döneminde -bunları lütfen sorun sayın vekiller- Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına, Maliye Bakanlığına, bizler tutanak tuttuk; mükelleflerin makine teçhizatlarını, ticari mamullerini, ham maddelerini tutanaklarla devletin kurumuna teslim ettik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldırım Kara, lütfen tamamlayın.

NERMİN YILDIRIM KARA (Devamla) – Bakın, eşya yardımı gibi… Dün dönemin İçişleri Bakanı çıktı, dedi ki: “Eşya yardımı yapacağız.” Bugün Vali çıkıyor, diyor ki: “Yapmıyoruz.” 7269'u gerekçe gösteremez. 7269 mücbir sebebi veya eşya yardımını kapsamıyor; hepiniz biliyorsunuz. Dolayısıyla eşya yardımına benzemesin hem Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına hem de Maliye Bakanlığına verdiğimiz tutanakları mükellefler adına talep ediyoruz, istiyoruz; bunu da burada sizlere yeniden hatırlatmış olayım.

Aynı zamanda, meslektaşlarım, mali müşavirler olarak büyük bir yük içindeler. BA, BS formlarının büyük bir angarya olduğunu her zaman söyledik; bu formlar kaldırılmalıdır ve geçici vergi, bu düzenlemenin de kaldırılması bizim için sağlıklı durum olacaktır.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yıldırım Kara, teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 23'üncü maddesinde yer alan “aşağıdaki” ibaresinin “aşağıda bulunan” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Kamuran Tanhan  Mehmet Kamaç Dilan Kunt Ayan

 Mardin Diyarbakır  Şanlıurfa

 Onur Düşünmez George Aslan Ali Bozan

 Hakkâri Mardin  Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECMETTİN ERKAN (Kırşehir) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Diyarbakır Milletvekili Mehmet Kamaç’a söz veriyorum.

Sayın Kamaç, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET KAMAÇ (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugünkü önergemiz üzerine iktidar partisinin sayın hatibi çıktı, hakikaten hiçbir gerçeğe tekabül etmeyen bir sürü şey dile getirdi. Biz, ya, bu, milletin kürsüsüdür, burada dile getirdiğiniz her şeyi sonuçta topluma konuşuyoruz, toplumda bir karşılığı olsun, gerçeğe tekabül etsin diyoruz ama maalesef, iktidar partisinin böyle bir yaklaşımı yok, varsa yoksa algı yönetimi, varsa yoksa burada birilerine sataşma, farklı cümlelerle, farklı kelimelerle aslında hakaret etme var.

Ben birkaç şeyi dile getireceğim. Ya, bunlar belgedir ve bunu sizden daha ziyade topluma konuşuyoruz. Bir şey oldu tabii, bu belgeler yayımlandıktan sonra internet sitesine erişim engeli getirildi, sanki erişim engeli gelince her şey kapanmış oluyor. Ne diyorlar burada? Diyor ki: Amed’de aralarında AKP'li vekillerin çocuklarının da olduğu en az 25 kişi özel kalem müdürlüğü statüsünde işe alınıp farklı yerlere gönderildi, isim isim burada sayılıyor.

Kimdir? Rıfat Hayrullahoğlu. Ya, bu Bismil Belediyesi var ya, resmen özel kalem müdürü üretiyor ha! 3-5 özel kalem müdürü sırayla gelmiş, orada kadrosunu almış, başka bir yere gönderilmiş. Biri Rıfat Hayrullahoğlu, özel kalem müdürü olarak atanmış, bir zaman sonra gitmiş. Sonra, Berfu Didem Fırat özel kalem müdürü olarak atanmış; bu AK PARTİ eski Adıyaman milletvekilinin kızı. Üçüncüsü Harun Gülaçar; bir önceki dönem Van milletvekilinin danışmanı. Bunların tamamı Bismil Belediyesinde özel kalem müdürlüğünde kadroya alınmış, iki gün sonra, üç ay sonra, beş ay sonra gitmişler. Bunlarla yetiniyor muyuz? Hayır.

Yurdagül Ezgi Karaaslan Sur Belediyesinde 8 Ocak 2019'da işe alınmış, yirmi bir gün sonra Antalya’ya gitmiş. Peki, bu bitti mi? Hayır. Furkan Lemahmutoğlu. O da 22 Aralık 2022’de Silvan’da özel kalem müdürü olarak işe alınmış, dört ay sonra İçişleri Bakanlığı Genel Müdürlüğü Veri Hazırlama Kontrol İşletmeni Daire Başkanlığına atanmış. Ben bu konuyla ilgili Sayın İçişleri Bakanlığına bir soru önergesi verdim. Genelde bakanlıklar soru önergelerine cevap vermiyor ama umarız bu soru önergemize cevap verirler.

Şimdi, Muhammed Said Kaya Amed’de büyükşehir belediyesine 30 Aralıkta işe alınmış, 15 Mayısta Çorum Valiliğine gitmiş. Sıralıyoruz, sıralıyoruz... Yine, Fatih Salihoğlu Lice Kaymakamının kaynı. Of’tan gelmiş, Lice’de işe alınmış, büyükşehre atanmış, oradan memur olmuş, yine Lice’ye memur olarak gitmiş. Şimdi bilmiyoruz, nerededir, belki bir daha Lice’yi de görmeyecek. Emine Altuntaş, AK PARTİ Trabzon Kadın Kolları Başkan Yardımcısı, DİSKİ’ye atanmış, iki ay sonra Trabzon Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğüne atanmış. Bunların hepsi belge değerli arkadaşlar, bunların hepsi gerçeğe tekabül eden şeyler. Bazen iktidar grubundan çok değerli milletvekilleri var, “belge” diyorlar ya, ya belge istiyorsanız tam da burada belge gerçekten.

Bir resim göstereceğim size buradan. Şu resim, aslında bomboş bir resim değil mi? Hiçbir şey yok, sadece bir resim, burada Atatürk’ün resmi var ama bu resim nerenin resmi, biliyor musunuz? Şu anda içeride olan bir önceki dönem Diyarbakır Belediye Eş Başkanı Selçuk Mızraklı’nın odası, daha doğrusu deşifre ettiği oda tam da bu resmin arkasında. Bu, Büyükşehir Belediye Başkanının odasıdır Diyarbakır’da ama bu resmin üzerinde olduğu kapıyı açıyorsunuz, o şatafatlı odaya gidiyorsunuz. Ya, bu ülkenin değerlerinin, kutsallarının arkasına lütfen yolsuzlukları, usulsüzlükleri gizlemeyin artık; bu belge, bu da belge.

Peki, bütün bu usulsüzlüklerin üzerine bir de neyi eklediniz? Ben bir örnek daha vereceğim. Bir operasyon yaptınız Ergani’de, 3 belediye başkanını sırayla gözaltına aldınız ve tutukladınız. Biri Ahmet Kaya’dır, İnsan ve Özgürlük Partisinin -benim de altı yıl boyunca Genel Başkanlığını yaptığım partinin- Genel Başkanıdır. 2019’da Ergani Belediye Başkanıdır ama bir özelliği var bu vatandaşın, bu arkadaşımızın, kayyum hukuksuzluğunun gerçekten de sembol ismidir. Neden? Kayyum davasında yargılandı, beraat etti, istinafta da beraat etti ama görevine iade edilmedi. Peki, bunu neyle örteceklerdi? Ahmet Kaya’ya -profesörümüz burada- tekerrür eden iddialardan tutuklama kararı çıktı, şu anda Diyarbakır Cezaevinde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kamaç, lütfen tamamlayın.

MEHMET KAMAÇ (Devamla) – Peki, siz ne yaptınız onun sonrasında? Geçenlerde Diyarbakır'da bir operasyon gerçekleşti. İşte, dönemin Bağlar Belediye Başkanı Hüseyin Beyoğlu tutuklandı. Ya, ben bu kürsüden Hüseyin Beyoğlu’nun neler yaptığını aylar önce anlattım, konkasör makinesi örneğini verdim, 85 milyonluk ihalede sadece aydınlatma lambalarının değiştiğini söyledim ama siz o zaman karşı çıktınız “Yalan!” dediniz. Oysa ne yaptığını biliyordunuz, sadece paylaşırken anlaşamadınız; adamın kalemini kırdınız, o da şu anda cezaevinde.

Dolayısıyla burada bizim hakkımızda iddialar ortaya atanlar lütfen belgeleriyle konuşsunlar. Bakın, biz ne güzel belgeyle konuşuyoruz. “Yoktur.” diyorsanız, buyurun belgesi, olmadığının belgesini ortaya koyun. Burası milletin kürsüsü, herkes belgesiyle konuşmak zorundadır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kamaç, teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

23'üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 23'üncü madde kabul edilmiştir.

24'üncü madde üzerinde 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Şimdi, ilk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 24’üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 Bülent Kaya Sema Silkin Ün Şerafettin Kılıç

 İstanbul Denizli Antalya

 Mesut Doğan Elif Esen Necmettin Çalışkan

 Ankara İstanbul Hatay

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECMETTİN ERKAN (Kırşehir) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere İstanbul Milletvekili Elif Esen’e söz veriyorum.

Sayın Esen, buyurun. (Saadet Partisi, CHP ve DEM PARTİ sıralarından alkışlar)  

ELİF ESEN (İstanbul) – Evet, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tartıştığımız kanun teklifinde görüyoruz ki gelir dağılımını daha da bozacak, enflasyonu daha da artıracak, körükleyecek vergi uygulamalarınızda ısrar etmeye devam ediyorsunuz. Daha önceki gibi bu vergi paketiniz de dar ve sabit gelirli vatandaşı, çiftçiyi, işçiyi, esnafı, emekliyi daha da ezecek vergilerden oluşmaktadır. Bu teklifiniz âdeta orta direğe kurulan bir sefalet tuzağıdır. Derde derman olmaktan uzak, aynı zamanda Anayasa’ya da aykırıdır. Vatandaş ve şirketler kendi bütçesi dışında bir de devletin bütçesini karşılamaya çalışacaktır. Yanlış ekonomi politikalarınızla enflasyonu ve beraberinde zamları da körüklüyorsunuz. Önce enflasyonun üzerine benzini döktünüz, sonra da bu paketlerle su tabancasıyla söndürmeye çalışıyorsunuz; tam bir kısır döngü. Hem kamu tasarrufu paketinde hem de vergi paketinde dağın fare bile doğurmadığını hep birlikte gördük. Ülkedeki sıkıntıları, sorunları iyileştirecek bir tablo yerine, vatandaşın ne çektiğinden, hâlden anlamayan bir hükûmet, bir iktidar zihniyetiyle yol almaya da devam ediyorsunuz. Bir yandan da yandaşı kayıracak “hep bana” anlayışının yansıması düzenlemelerinizi de görmeye devam ediyoruz ama artık şaşırıyor muyuz? Ne yazık ki hayır, şaşırmıyoruz. Bu zihniyete bizi özellikle son yıllarda alışmak zorunda bıraktınız. Millî gelirin adaletli dağılımının önünde en büyük engel sizsiniz; dar ve sabit gelirli vatandaştan kolayca ve hissettirmeden aldığınız, tahsil ettiğiniz vergi anlayışınız. Bugün Türkiye'de en zengin yüzde 10 millî gelirin yüzde 34'ünü yani üçte 1’ini alırken en yoksul yüzde 10’luk kesim sadece yüzde 2 pay alabiliyor; aradaki fark yaklaşık 17 kat.

Bütçe gelirlerinin 2002'de yüzde 76’sı vergilerden oluşurken bugün, 2023'te bu oran yüzde 90'a yaklaştı; yüzde 86,4. Bunun içinde dolaylı vergilerin payı ise yüzde 77. Bu şu demek: Paraya ihtiyaç varsa hızlıca sal vergiyi, ödet vatandaşa. 2023 yılında kişi başına ödediğimiz vergi tutarı 2.222 dolar, toplanan her 100 liranın 52-53 lirası ise ÖTV ve KDV'den; vatandaşın ödediği dolaylı vergilerden toplanıyor. “Vatandaş hâlâ daha arabaya biniyorsa, hâlâ cep telefonu kullanıyorsa demek ki parası var; hadi vergi salalım.” diyorsunuz. Yani vatandaş varını yoğunu vermiş, daha ne istiyorsunuz Sayın Şimşek? Vatandaşı yediden yetmişe etkileyen, hatta kundaktaki bebeği bile etkileyen vergilerden bahsediyoruz bu yoksulluk krizinin içinde, âdeta bir hamala yük yükler gibi vatandaşın sırtına yüklediğiniz 2 vergi türü; dolaylı ve dolaysız vergiler…

Peki, vatandaşın anlayacağı dilde nedir bu dolaylı ve dolaysız vergiler? Ekmek, süt, yumurta, sebze, meyve, bebek bezi, temizlik malzemesi, benzin, mazot, ilaç yani temel yaşamsal ihtiyaçlar. Üstelik, vatandaş psikolojik baskı da hissetmiyor çünkü farkında olmuyor, alışveriş fişinin içinde vergileri ödüyor, geçiyor, aynen bir kurbağanın yavaş yavaş ısınan suda piştiğini anlamaması gibi.

Bu dolaylı vergilerin dışında bir de doğrudan alınan, ücret ve maaşlardan alınan, daha gelir cebe girmeden kesilen vergiler var. On iki aylık maaşların yaklaşık bir buçuk ayı vergiye gidiyor yani yaklaşık kırk beş-elli günü vergiye çalışıyor vatandaş.

Peki, ya vatandaşın alın teriyle doldurduğu hazineden para nerelere gidiyor, nerelere harcanıyor? Sadece kur korumalı mevduata 1,2 trilyon aktarıldı; tam bir ülkeyi batırma projesiydi. Peki, ya sonra bir hata itirafı, bir yüzleşme duyduk mu? Elbette hayır. Vatandaş hazineden yapılan harcamaları, har vurup harman savrulan zihniyeti gördüğünde de ayrıca kahroluyor. Bir yandan büyük şirketlerin vergilerini uzlaşma yoluyla sıfırlıyorsunuz, diğer yandan çuval çuval kazanana rant vergisi getirmiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Esen, lütfen tamamlayın.

ELİF ESEN (Devamla) – Ve göz göre göre servet dağılımındaki bozulmayı engelleyebilecek kanun getirmiyorsunuz. Nerede hak, nerede adalet?

Sözün özü; bu yoksulluk krizinde gerçek anlamda kamu tasarrufu yapılmazsa, şatafata, lükse, yandaşlara sermaye aktaran anlayışınız, ihale sisteminiz devam ederse, 2-3 yerden maaş alanların gelirleri daha da garanti altına alınırsa, yolcu geçmeyen köprülere, yolcu uçmayan havalimanlarına para ödemeye devam edersek, şeffaflık olmadan, ülkeyi “Biz biliriz.” kibriyle yönetmeye devam ederseniz vatandaş için sözün bittiği yer sizin bu anlayışınız olacaktır. Unutmayın, bir ülkenin vatandaşı temel ihtiyaçlarını rahatça karşılayabiliyorsa, onurlu yaşayabiliyorsa ancak o zaman bir ülkenin itibarından bahsedilebilir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (Saadet Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Esen.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 24'üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 24- 6/6/1985 tarihli ve 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununun geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin ilk cümlesinde bulunan ‘imal ettikleri ürünlerin’ ibaresi ‘imal ettikleri ürünlerin yurt dışına’ şeklinde değiştirilmiştir.”

 Rahmi Aşkın Türeli  Ömer Fethi Gürer  Sibel Suiçmez

 İzmir  Niğde  Trabzon

 Mustafa Erdem  Orhan Sümer  Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu

 Antalya  Adana  Manisa

  Kadim Durmaz

  Tokat

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECMETTİN ERKAN (Kırşehir) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Adana Milletvekili Orhan Sümer’e söz veriyorum.

Sayın Sümer, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN SÜMER (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, vergi kanunlarında değişiklik yapılmasını öngören kanun teklifinin 24'üncü maddesi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teklifin 24'üncü maddesi, depremler nedeniyle afet bölgesi olarak kabul edilen yerlerde yabancı devlet kurum ve kuruluşlarıyla anlaşılarak yapılacak ve bağışlanacak olan konut, iş yeri, okul, öğrenci yurdu, hastane, ibadethane, kültür ve sanat merkezi, kütüphane gibi taşınmazların inşasında katma değer vergisi istisnası sağlıyor. Depremden zarar görmüş illerimizde taş üzerine taş koyacak, insanlarımıza dokunacak, dertlerine çözüm olacak, acılarını biraz olsun hafifletecek tüm uygulamalara Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizler tam destek veririz. Ancak işin içinde AKP olunca, yirmi iki yıldır uyguladığı yöntemleri de bildiğimiz için sormadan da edemiyoruz. Depremden sonra milyarlarca lira bağış toplandı, televizyonlarda kampanyalar yapıldı, yurt dışından bağışlar gönderildi, vatandaşlarımız dişinden tırnağından artırdığı paralarını AFAD’ın kampanyalarına yatırdı. Defalarca sordu muhalefet: Deprem yardımlarına ne oldu değerli arkadaşlar? Yüzyılın afetinde iktidarın arkabahçesine dönüşen Kızılayın çadır, battaniye, kan sattığını maalesef televizyonlarda utanarak izledik. Biz buradan tekrar soruyoruz: Deprem yardımlarına ne oldu? Günlük harcaması 53 milyon yani eski parayla 53 trilyonu geçen sarayın masraflarında mı kullanıldı, yandaş vakıflarına mı ya da yandaş müteahhitlerin hesaplarına mı aktarıldı? Çünkü toplanan yardımların depremzedeler için kullanılmadığı kesin.

Değerli milletvekilleri, AKP iktidarının yirmi iki yıldır yaptığı ve özellikle büyük şirketlere, holdinglere ve bazı yandaş gruplara sağlanan vergi muafiyetleri orta ve dar gelirli vatandaşların vergi yükünü artırmaktadır. Bu adaletsizlik toplumsal güveni sarsmakta ve milleti kutuplaştırmaktadır. Zengin zümreye ve iktidara yakın oluşumlara tanınan vergi istisnaları artan yoksulluk, baskıcı yönetim ve yanlış politikalarla birleşerek Türkiye’yi ağır bir ekonomik krizin içerisine sokmuştur maalesef. İktidar kriz yokmuş gibi davranabilir ancak Türkiye’de açlık sınırı 19 bin lirayken asgari ücret 17 bin lira, yoksulluk sınırı 65 bin lirayken emekli maaşı 12.500 lira. Saray iktidarı yönetiminde maalesef vatandaşımız yoksulluk bile yaşayamıyor. Sorarız “Kriz yok.” diyorlar; doğru, saraylarda yaşayanlar lüks ve şatafat içinde devam ediyor nasıl olsa. Vatandaş evine ekmek götürebilmek için ikinci, üçüncü işte çalışırken iktidarın bürokratları ise 4-5 maaş almaya devam ediyor. Yetmiyor, şimdi de sözde SGK prim borcu olan belediyelerin gelirlerine Maliye Bakanlığının el koyacağı söyleniyor. 31 Martta Türkiye genelinde belediyelerin çoğu Cumhuriyet Halk Partisine geçince AKP iktidarı kendi yönetimlerindeyken ödeyemediği borcu şimdi tahsil etmek istiyor.

Bakın, memleketim Adana'dan bir örnek vermek istiyorum: Yüreğir İlçe Belediyesini tam otuz yıl sonra Cumhuriyet Halk Partisi kazandı, bunun yirmi yılını AKP'li belediyeler yönetti. Daha dört ay önce CHP'ye geçen Yüreğir Belediyesinin toplam borcu ise 884 milyon lira, iştiraklerin borcu hariç. Şimdi, tablo bu iken saraydan açıklama geliyor “Borcu olan belediyelerin gelirlerine el koyacağız.” deniliyor. Peki, madem öyle, yirmi yıl sizin yönetiminizde olan belediyelerden borcu onlarca yıl niye tahsil etmediniz? Şimdi mi aklınıza geldi tahsil etmek? Aynı durum maalesef büyükşehirlerde Adana gibi, Bursa gibi, Denizli gibi, Manisa gibi birçok ilde de geçerli, hatta il ve ilçelerin tamamında bu var. Yıllarca belediyeleri de yandaş rant kapısı olarak gören zihniyet ekonomiyi batırıp seçimleri kaybedince belediyelere çökmeye başladılar.

Değerli milletvekilleri, hangi zorbalık yapılırsa yapılsın, hangi dayatmalar kanun eliyle uygulanmak istenirse istensin insana, doğaya, hayvana yaşadığı toprakları artık zulmeden bu anlayışın ömrü tükenmiştir. Belki yarın, belki yarından daha yakın bir zamanda kurulacak olan Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında adil, şeffaf bir yönetim anlayışıyla, demokratik değerlerin korunması ve sürdürülebilir ekonomik politikayla bu alaca karanlığı aydınlatacağız inşallah.

Umut dolu yarınlar için birlikte çalışarak daha adil ve refah bir Türkiye inşa edeceğiz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sümer.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 375 sıra sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 24'üncü maddesinin çerçeve hükmünde yer alan “değiştirilmiştir” ibaresinin “yeniden düzenlenmiştir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Mehmet Satuk Buğra Kavuncu Rıdvan Uz

 İstanbul Çanakkale

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECMETTİN ERKAN (Kırşehir) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Çanakkale Milletvekili Rıdvan Uz’a söz veriyorum.

Sayın Uz, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

RIDVAN UZ (Çanakkale) - Gülen yüze bakmayın siz, ağlayan göz var ya ağlayan göz, acıyı, ızdırabı, ayrılığı ona sorun; Gazze'de, Filistin'de her dokuz dakikada bir öldürülen çocuğa sorun; Arakan’da Müslüman’a, Doğu Türkistan’da Türk’e sorun, Türkiye'de çocuğa, Türkiye'de anaya, Türkiye'de babaya sorun.

Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Gazi Meclisimizi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Paris Olimpiyatları sebebiyle ülkemizi temsil edecek sporculara da başarılar diliyorum.

Kıymetli milletvekilleri, iktidar partinizin yirmi iki yıllık vergideki adalet anlayışı çalışandan, emekliden, asgari ücretliden yani yoksuldan vergi almaktan ibaret ama iş holding ve şirketlere gelince vergisini silmek sanki vazifeniz oluyor; işler kötüye gidince de bakan değiştir yani durmak yok, yolmaya devam. Bu kabul edilebilir bir durum değildir.

Bakın, tarih 21 Eylül 2018, İsmail Devrim, bir baba; oğluna okulun istediği pantolonu alamadığı için kendini asıyor ve yine tarih 11 Şubat 2021, genç anne-baba evlatlarına süt alamadıkları için yavrularını, oğullarını, komşularına bırakıp intihar ediyor. Tüm bunlar sizin iktidarınız döneminde yaşanıyor. Hani, iktidara gelmek için “Nil kıyısında bir kurt bir kuzuyu kapsa hesabı benden sorulur.” diyen Hazreti Ömer menkıbesini anlattığınız dönemden bahsediyorum; hani “Yarın Hakk’ın huzuruna varınca, hakkını Süleyman’dan alır karınca.” diye başladığınız, bir yüzükten bugüne evrildiğiniz sizden bahsediyorum.

Kıymetli milletvekilleri, Türkiye’de Şefkat Derneği sadece İstanbul'da tespit edilebilen, 40 binin üzerinde sokakta yaşayan insan olduğunu söylüyor. Ülkenin diğer illeriyle beraber bu rakam 100 binin üstüne çıkıyor yani diyor ki: Yirmi iki yıldır evsiz sayısı hiç bu kadar büyük bir rakama ulaşmamıştı ve artık sokakta yaşayan sadece erkekler değil, çocuk ve kadınlar da var. Kendi insanını sokaktan toplayamayan iktidarın, önceliğini sokak hayvanlarına vermesini anlamakta zorluk çekiyoruz. Gündem değiştirme çabanızın da farkındayız ama gelin, bu büyük milleti vergilerle, harçlarla terbiye etmeye kalkmayalım, sadaka kültürüyle de rehin almaya çalışmayalım.

Kıymetli milletvekilleri, adil düzen istiyoruz. Bu memleketin gençleri üniversite hayatı bittiğinde iş, aş bulamazken, Avrupa'da akranları okurken dahi yarı zamanlı işlerde çalışıp bir otomobil alabiliyorlar; ülkemizde gençler ise bilgisayarda oyun bile alamıyorlar… Gençlerimiz parası olanın eğitimden yararlandığı bir ülke istemiyorlar; aşağılanmayı, hor görülmeyi, en önemlisi adaletsizliği istemiyorlar. Anne-babalar çocuklarına mahcup olmamak için yaşanabilir, makul maaş istiyorlar. Emekliler, kalan ömürlerinde el açmamak için gözünüzün içine bakıyorlar. Şimdi, milletimizin sırtına yüklediğiniz ağır vergileri kaldırın, ekonomik büyüme için toplumsal eşitsizliği kaldırın, vatandaşımızın yaşam kalitesini artırmak için yabancı ülkelere iltimas vermekten vazgeçin. Bunu niye söylüyorum? Bu hafta Meclisimize Çin devletine sağlanacak imtiyazlar gelecek ve göreceğiz.

O yüzden, ne Amerika ne Rusya ne Çin; her şey Türk için, Türk’e göre, Türk tarafından diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Uz, teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 24'üncü maddesinde yer alan “şeklinde” ibaresinin “biçiminde” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Onur Düşünmez  Ali Bozan  George Arslan

 Hakkâri  Mersin  Mardin

 Kamuran Tanhan   Dilan Kunt Ayan

  Mardin   Şanlıurfa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECMETTİN ERKAN (Kırşehir) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Şanlıurfa Milletvekili Dilan Kunt Ayan’a söz veriyorum.

Sayın Kunt Ayan, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Yangından mal kaçırırcasına vergi paketini konuşmaya devam ediyoruz. Keşke 40-45 derece sıcakta, güneşin altında, insanlık dışı koşullarda çalışan mevsimlik işçilerin sorunlarını ve çözüm önerilerini konuşsaydık, şu an konuştuğumuz konulardan daha yararlı, daha isabetli olurdu ama iktidarın ajandası küçük hesaplarla dolu.

Urfa, bildiğiniz gibi, ülkenin en verimli, en geniş tarım arazilerine sahip bir kent; kendi kendini doyurmaya yeter, artar bile fakat maalesef ki yiyecek ekmek, geçinecek para bulamayan Urfalılar her yıl batıya “Üç beş kuruş kazanırım.” umuduyla gidiyor. Sadece Urfalılar değil, işsizliğin en yoğun olduğu Mardin, Diyarbakır, Batman, Siirt'ten de her yıl binlerce insan Karadeniz’e, İç Anadolu’ya ve Çukurova’ya karnını doyurabilmek için gidiyor. İstediğiniz kadar reddedin, istediğiniz kadar inkâr edin. Bu ülkede neden hep karnını doyurmak için yaban ellere gitmek zorunda olan bölge halkı var? Çünkü bölgede yatırım yok, çünkü bölgede istihdam yok. “Yazın biraz para kazanırım.” umuduyla bütün ailesini, çocuğunu bir kamyonetin sırtına yükleyip kendisinden ne beklediğini bile bilmediği mevsimlik yerlere göçen Kürtler ve bölgede yaşayan Arap halkı var; bu, meselenin bir boyutu.

Diğer boyutuna gelince ise açlığa, sefalete sürüklediğiniz bölge halkı batıya gidip çalışınca ırkçılıkla karşı karşıya kalıyor. Kaç defa burada bunları dile getirdik, bunlarla ilgili önergeler verdik fakat bunlarla ilgili maalesef hiçbir önlem alınmadı. Birkaç yıl önce Mardin’den Sakarya'ya fındık toplamak için giden aileye saldıranlara ne oldu? Darbedilenler kim? Bawer, Rojin ve daha 14 yaşındaki Şilan ve onların aileleriydi. Peşine düştünüz mü? Düşmediniz. Aileye bir “Geçmiş olsun.” dediniz mi? Demediniz. İki yıl önce yine Afyon’da Diyarbakırlı, Mardinli aileler “Kürtçe konuşuyor.” diye toprak sahipleri tarafından lince uğradı, 7 kişi hastanelik oldu. “Ne oluyor orada?” dediniz mi? Demediniz. Mesela, haberlerde hiç şunu duyuyor musunuz? “Afyonlu işçiler Diyarbakır'da linç edildi.” Duymuyorsunuz. Ya da “Ordulu mevsimlik tarım işçileri Urfa'da darbedildi.” diye bir haber okudunuz mu? Okumadınız çünkü böyle şeyler olmuyor. Kendi verimli topraklarında aç bıraktığınız bölge halkının trajedisini izlemeye devam ediyorsunuz. Bizler gidip konuştuğumuzda bize aynen şunu diyorlar: “İnşallah bu sezon linç edilmeyiz.” Can korkusuyla gittikleri yerlerde karşı karşıya kaldıkları muamele ne peki? İktidar bunlarla ilgili herhangi bir güvence almadığı için ziraat odaları, dernekler kendilerince bir fiyat belirliyor. Mesela, Çukurova için 10 tane dernek bir araya geliyor, diyor ki: “Bu mevsimlik tarım işçilerinin günlük yevmiyesi 667 lira olsun.” Bunların tamamını aldığını varsaysanız bile aylık 20 bin liraya tekabül ediyor fakat sigorta yok, güvence yok; çadırda kendi yemeklerini kendileri alarak, kendi temizlik ihtiyaçlarını karşılayarak yaşamaya çalışıyorlar. Üstelik günde on beş-on altı saat çalışıyorlar ve sadece yatmak için çadıra gidiyorlar. Kaldı ki bu 667 lirayı da kimse vermiyor yani sadece ve sadece verdikleri, ellerine geçen para maalesef ki 500 lira bile olmuyor. 21'inci yüzyılda yaşam koşulları ayaklar altında. Buradaki mevsimlik işçiler yıkanmak için bidonlarla su taşımak zorunda kalıyor. Mahremiyet desen yok, dinlenme hakkı yok, sağlık hakkı sıfır. Mevsimlik tarım işçisi kadınların ve kız çocuklarının durumu ise içler acısı; hiçbir mahrem hak yok, kadınların giyinip soyunabilecekleri bir alanları bile doğru düzgün yok; yine, kadın sağlığına dikkat edebilecekleri en ufak bir insani yaşam koşulları bile yok. Üstelik bütün bu zulümler yetmezmiş gibi, yollarda ölüyorlar. Bakın, son on yılda en az 1.900 mevsimlik tarım emekçisi yaşamını kaybetti. Geçen gün de ifade ettik, daha iki gün önce Urfalı 2 kız çocuğu traktör devrilince altında kaldı. Yine, geçen hafta Diyarbakır'da mevsimlik işçileri taşıyan minibüs devrildi, 7 kişi ağır yaralandı. Nisan ayında Kızıltepe’den Manisa'ya giden minibüs Adana'da uçuruma yuvarlandı ve Mardinli Zeynettin Çakıl ve Zozan Sakin yaşamını yitirdi. Darbedilenler, yaşamını kaybedenler Zozanlar, Rojinler, Bawerler. Bu, bir kader değil. Mevsimlik tarım işçiliği bölge halkına reva gördüğünüz yaşam biçimidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kunt Ayan, tamamlayın lütfen.

DİLAN KUNT AYAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Topraklarımızı kendimiz ekmek, doğduğumuz yerde doymak istiyoruz. Bir an önce bölgedeki verimli tarım arazilerinin aktifleştirilmesi için teşvikler yapılmalı. Mevsimlik tarım işçiliği için ivedilikle yasal düzenlemeler yapılıp maaş ücretlerinin buradan belirlenmesi ve insani çalışma koşullarının düzenlenmesi gerekiyor.

Her sene gördüğümüz, yaşadığımız manzaraları yaşamamak adına Meclisi acilen göreve davet ediyoruz.

Teşekkürler. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kunt Ayan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

24’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 24’üncü madde kabul edilmiştir.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.57

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 22.19

BAŞKAN: Başkan Vekili Bekir BOZDAĞ

KÂTİP ÜYELER: Elvan IŞIK GEZMİŞ (Giresun), Kurtcan ÇELEBİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

25’inci madde üzerinde 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 25'inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 Bülent Kaya Sema Silkin Ün Necmettin Çalışkan

 İstanbul Denizli Hatay

 Şerafettin Kılıç Mesut Doğan Mustafa Kaya

 Antalya Ankara İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECMETTİN ERKAN (Kırşehir) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere İstanbul Milletvekili Mustafa Kaya’ya söz veriyorum.

Sayın Kaya, buyurun.

MUSTAFA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; 25'inci madde, ihracat kalemlerinin düzenlenmesinde, ihracatın canlanmasında çok önemli olan serbest bölgeleri kapsıyor. Bu madde şunu içeriyor, getirilen teklifle deniliyor ki: Bundan önce serbest bölgede faaliyet gösteren şirketlerin yaptıkları faaliyetlerin tamamı istisna dâhilindeydi ama şimdi ihracatlarının istisnası devam edecek ama yurt içine yaptıkları ticaretlerinde istisnalar kalkacak. İlk duyduğunuzda sanki olumlu bir şey gibi hissediyorsunuz ama işin arka planında farklı gerekçeler var, daha doğrusu bu gerekçelerin düşünülmesi gerekir. Yani sizler de biliyorsunuz “vergi güvenlik müessesesi” “izaha davet müessesesi” gibi kavramlar 3’üncü maddeye dercedilmiş fakat şimdi, bunların, serbest bölgede faaliyet gösteren bu şirketlerin ilgi alanıyla çok örtüşen bir tarafı yok çünkü serbest bölgede faaliyet gösteren şirketlerin ürünlerinin yüzde 75'i zaten ihracat kalemi, yüzde 25'i iç piyasaya satılıyor, satılanlardan da toplam 2,5 milyar liralık bir vergi geliri elde edilecek zannediliyor.

Şimdi, vergi gelirlerini artırmak adına her önüne gelen kavramdan, her önüne gelen kurumdan, her faaliyetten vergi alma mantığının tam anlamıyla serbest bölgelere getirilip oturtulması ülkenin ihracatına bir anlamda darbedir arkadaşlar. Niçin? Çünkü burada faaliyet gösteren şirketlerin tamamı -yerli olsun yabancı olsun- doğal olarak kendi ülke sınırlarımız içinde olmasına rağmen ülke dışındaymış gibi muamele görüyor. Ayrıca, bunlar faaliyetlerinde çeşitli istisnalara, çeşitli desteklere, çeşitli teşviklere muhataplar dolayısıyla ihracatın desteklenmesi noktasında önemli bir vazife üstleniyorlar. Burada ayrıca, 100 bin insan çalışıyor yani siz buradan 2,5 milyar lira vergi geliri elde edeceğim diye bir mantıkla hareket ederseniz, bu sefer oradaki faaliyetlerin sınırlandırılmasına, kısıtlanmasına ve 2,5 milyar alacağım derken 100 bin istihdamın farklı şekilde etkilenmesine sebep olabilirsiniz.

Ayrıca, bir şey söyleyeyim değerli arkadaşlar, Türkiye'de 19 tane serbest bölge var; bir tanesi 2021 yılında kurulmuş, ondan öncekilerin tamamı 2000 yılından önce yani 19 serbest bölgenin 18 tanesi zaten bu iktidar döneminden önce kurulmuş. Dolayısıyla ihracata dönük adımların atıldığı; bölge, lokasyon seçimi, limana yakınlık, limana uzaklık, bütün bu değerlendirmelerin yapıldığı bir anlayış zaten devletimizin aklında mevcut. Ama 2021 yılında bir tane serbest bölge kurulmuş, şimdi o serbest bölgenin, bölgelerin faaliyetlerini artırmak dururken böyle bir anlayışın ihracata zarar vereceğini düşünüyorum.

Ayrıca şunu söyleyeyim: Değerli arkadaşlar, şu anda -Jebel Ali- Birleşik Arap Emirlikleri, Hong Kong, Singapur, Cebelitarık, Brezilya gibi ülkelerde yani çoğu gelişmekte olan ülkelerde bir anlamda serbest bölgelere yapılan yatırımla beraber ihracatı teşvik var. Türkiye gibi geçiş noktası olan, ticaret yollarının merkezinde bulunan bir ülkede serbest bölgelerin önünü açmak, oraya yabancı, yerli yatırımcıların gelişini sağlamak, temin etmek, istihdamı artırmak Türkiye'nin ihracatına katkı yapar. Bu tür küçük hesaplarla “2,5 milyar vergi geliri elde edeceğim.” diye böyle küçük hesaplarla biz burayı, serbest bölgeleri sıkıştırmaya, köşeye sıkıştırmaya başlarsak maalesef burada ihracatımız zarar görür.

Şu da önemli: Odaklanılması gereken yüksek teknoloji ürünlerinin ihracatı; bununla ilgili haberler duyduğumuzda elbette seviniyoruz ama rakamlar bunu söylemiyor. Niçin? Birkaç tane örnek vereceğim: 2023 yılında ihracatta kilogram başına elde ettiğimiz gelir 1,57 dolar imiş, 2024'te 1,42 dolara düşmüş. Peki, aynı şekilde yani gelişmiş ülkelerin, diğer ülkelerin kilogram başına ihracat gelirleri ne kadar? Mesela Japonya’da 3,86 dolarmış, Almanya'da 3,68 dolarmış, İtalya’da 3,21; Güney Kore’de 2,70 gibi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaya, lütfen tamamlayın.

MUSTAFA KAYA (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Yani değerli arkadaşlar, şimdi bizim odaklanmamız gereken ihracatımızı daha büyütmek, ihracatımızı daha geliştirmek iken böylesine serbest bölgelerde ihracatı yani oradaki insanları tedirgin edecek, oradaki insanların yatırımlarını gözden geçirmesine sebep olacak tarzdaki yaklaşımlardan uzak durmalıyız. Malumunuz, şu anda ihracatımız 2023 yılı hesabıyla 255 milyar, 256 milyar civarında, ithalatımız ise 361 milyar dolar civarında yani daha katedeceğimiz çok mesafe var, ithalatımız şu anda hâlâ 100 milyar dolar ihracatımızın önünde.

Teşvik edeceğiz serbest bölgelerin önündeki bu engellerin kaldırılmasını ve netice itibarıyla ihracatçının bu noktada daha da motive olmasını sağlamalıyız diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kaya, teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 25’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 25- 6/6/2002 tarihli ve 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununun 7 nci maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinde bulunan ‘167 nci Maddesi [(5) numaralı fıkrasının (a) bendi ve (7) numaralı fıkrası kapsamında ithal edilen eşya ile (12) numaralı fıkrasının (a) bendi’ ifadesi ‘167 nci maddesinin birinci fıkrası [(3) numaralı bendi, (5) numaralı bendinin (a) alt bendi ve (7) numaralı bendi kapsamında ithal edilen eşya ile (12) numaralı bendinin (a) alt bendi’ şeklinde değiştirilmiştir.”

 Ömer Fethi Gürer Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu Mustafa Erdem

 Niğde Manisa Antalya

 Rahmi Aşkın Türeli Kadim Durmaz Sibel Suiçmez

 İzmir Tokat Trabzon

  Sururi Çorabatır

  Antalya

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECMETTİN ERKAN (Kırşehir) - Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Antalya Milletvekili Sururi Çorabatır’a söz veriyorum.

Sayın Çorabatır, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

SURURİ ÇORABATIR (Antalya) - Sayın Başkan değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 25'inci maddesi hakkında söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, kanun maddesi içeriğinde olan, ülkemizde uygulanan özel tüketim vergisiyle ilgili görüşlerimi sunmak isterim.

ÖTV, hükûmetler tarafından genellikle lüks tüketim malları, sağlığa ve çevreye zarar veren ürünler üzerinde uygulanan bir vergi türüdür. Türkiye'de ÖTV birçok temel tüketim maddesinde uygulanmakta ve halkımızın ekonomik yükünü artırmaktadır. Esas itibarıyla, ÖTV’de KDV’nin ve diğer vergilerin toplanarak hesaplanması da önemli bir uygulama sorunudur, vergiden vergi alınması gibi bir tuhaflığı ortaya çıkarmaktadır. ÖTV'nin yaygın ve yüksek oranlarda uygulanması ekonomik büyümeyi ve istihdamı olumsuz etkilemektedir. Adaletsiz vergi yükü tüketimi azaltmakta ve dolayısıyla üretim kapasitesini düşürmekte, kayıt dışı ekonomi ve kaçakçılığı da artırmaktadır.

Değerli milletvekilleri, yeri geldiği zaman hepimizin can simidi olarak gördüğü, hatta Sayın Cumhurbaşkanının, Sayın Maliye Bakanının, Sayın Merkez Bankası Başkanının çok yakından takip ettiği bir sektör var ki vergilendirme konusunda en çok yükün düştüğü turizm sektörü, ülke ekonomimizin dinamosu, en fazla istihdam kaynağı, hizmet ihracatı en fazla, ithalatı en az olan, döviz girdisiyle cari işlemler açığını kapatan turizm sektörüdür.

Peki, turizm sektörünün taşıdığı vergi yükünü hiç hesapladınız mı? En temel girdileri olan akaryakıt, doğal gaz, içeceklerden alınan ÖTV tutarı yapılan zamlarla maliyetleri her geçen gün daha da artırmaktadır. Turizmcilerin, bu artışı fiyatlara yansıtması her geçen gün imkânsızlaşmakta, uluslararası rekabetteki fiyat avantajı kozumuzu elimizden almakta ve turizmcileri zor durumda bırakmaktadır. Rakip ülkeler fiyat avantajı yakalama fırsatı bulmalarıyla Türk turizmcisinin rekabet şansını zorlamaya başladı. Yurt içindeki seyahat  hareketlerine baktığımızda da durumumuz iç açıcı değil. Son verilere göre yurt içi seyahate çıkanların ülke içindeki yaptıkları toplam geceleme seyahat sayısı önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 2,3 azalırken seyahate çıkanların sayısı da yüzde 3,9 azaldı, aynı dönem içindeki harcama miktarları ise yüzde 103 oranında artmıştır.

Değerli milletvekilleri, bu tablo bize neyi gösteriyor? İç turizm pazarı da daralıyor, seyahat sayıları ve seyahate çıkanların sayısı geçen yıla göre azalmış durumda, harcama tutarı misliyle artmış; başta ulaşım maliyetleri olmak üzere yaşanan fiyat artışları ve ortaya çıkan yüksek enflasyon harcama miktarını katlamış, daha fazla para harcanmış görünmesinin nedeni ise hayat pahalılığından olmuştur. Artık, kendi vatandaşımız ekonomik durumundan dolayı tatile gidemez durumdadır, bastırılmış kur ile maliyet enflasyonu arasında kalan turizmci kâr elde etmek bir yana geçen yıl imzaladığı sözleşmelere sadık kalmanın çabası içerisindedir. Gelir vergisi, kurumlar vergisi, ÖTV, KDV, konaklama vergisi turizm payı; bu denli geniş vergilendirmeye tabi tutulan başka bir sektör var mıdır? Turizm sektörünün önemli bir kolu olan acentelerimizin transfer ve kiralama için kullandıkları araçların akaryakıtlarında ÖTV indirimi yapılması da çok önemlidir. (CHP sıralarından alkışlar) Pırlantadan ÖTV almayan bir vergilendirme sisteminin yanında turizm sektöründe ÖTV düzenlemesinin yapılması beklenmektedir.

Vergilendirmede uğradığı negatif ayrımcılığın dışında turizm sektörünün bir başka meselesi de ihracatçı sayılması, daha doğrusu tam olarak ihracatçı sayılmamasına ilişkindir. Turizm Teşvik Kanunu’nun 13'üncü maddesinde “Belgeli işletmelerden Cumhurbaşkanınca her yıl belirlenen döviz miktarını sağlayanlar ihracatçı sayılırlar.” diye çok açık bir hüküm vardır. Turizm işletmeli belgeli tesislerin hizmet ihracatçısı sayılmalarına rağmen kurumlar vergisi oranında yüzde 5 ihracatçıların faydalandığı düzenlemeden yararlanmaları sağlanmalıdır. Sektör bir kanunla verilen bu hakkın kullanımını başka bir kanun maddesi nedeniyle kullanamamaktadır. Turizmcilerin talebi artık tereddütsüz ve istisnasız her hâliyle tam olarak ihracatçı sayılmalarıdır. Bu hakkın kullanımı için kurumlar vergisinde Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yapılacak değişiklik beklenmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çorabatır, lütfen tamamlayın.

SURURİ ÇORABATIR (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Son olarak kamu denetçilerine ilişkin önemli gördüğüm bir konuyu da sizle paylaşmak isterim. Devleti temsil eden denetçilerin bağımsız duruşu denetçilerin itibarı için önemlidir. Denetçilere şu anda konaklama için 967 TL harcırah ödenmektedir. Kamu misafirhanelerinde bile bir gecelik konaklamanın 1.000 TL'nin üzerinde olduğu bu enflasyonist ortamda denetçiler maaşlarından harcama yapmak zorunda kalıyorlar. Hazine ve Maliye Bakanlığımızın harcırah düzenlemesini hızlıca ele alacağını ümit ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çorabatır, teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkanım, bir söz talebim var, konuyla ilgili değil.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaya.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

41.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, Adalet Bakanının terör gibi belli suçlardan hükümlü olanların ziyaret edilmesiyle ilgili verdiği izni objektif şartlara göre bütün milletvekilleri için eşit değerlendirmesi gerektiğine ve Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’in atmış olduğu “tweet”e ilişkin açıklaması

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

17 Haziran 2005 tarihli Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmeliğimiz var. Bu yönetmelik gereği milletvekillerinin -40’ıncı maddede- hükümlü veya tutukluları cezaevinde ziyaret edebilmeleri genel olarak infaz kurumlarının izniyle değil de başvuruyla mümkün -bilgi vermek- ama terör gibi belli suçlardan hükümlü olanların ziyaret edilmesi Adalet Bakanının iznine bağlı tutulmuş. Elbette, Adalet Bakanı bu izni objektif şartlara göre bütün milletvekilleri için eşit değerlendirmek zorunda. Bir parti içi meseleye girecek değildim, zaten konu parti içi bir mesele olarak kalmış olsa benim de gündemime girecek değildi ancak birçok milletvekilinin Gezi davasından tutuklu Osman Kavala, Mine Özerden, Çiğdem Mater, Can Atalay ve Tayfun Kahraman’ı ziyaret edip aynı gün veya bir gün sonra izin almasına rağmen, sekiz gün önceki yazılı talebine rağmen Adalet Bakanı, Ankara Milletvekili Sayın Yıldırım Tuğrul Türkeş’e, bu milletvekilimize hâlâ izin vermedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya, lütfen tamamlayın.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Dediğim gibi, konu parti içi bir mesele olmaktan çıktı çünkü Sayın Adalet Bakanı bunu değerlendirdiklerini kamuoyuna açıkladı, az evvel de Sayın Yıldırım Tuğrul Türkeş bir “tweet”le bunun doğru olmadığını, bu davranışın Adalet Bakanı için doğru bir davranış olmadığını ifade etti.

Ben de burada şunu ifade etmeye çalışıyorum: Konu artık milletvekilinin hukukunu ilgilendiren bir duruma gelmiştir. Adalet Bakanının görevi parti içi disiplini sağlamak değildir, muhalefet milletvekillerine tanıdığı özgürlüğü iktidar milletvekillerine de tanımak zorundadır. Dolayısıyla Sayın Adalet Bakanına buradan çağrımız şudur: Muhalefet milletvekillerine tanıdığın özgürlüğü iktidar milletvekillerine de tanı; iki, kendini parti içi disiplini sağlayan bir makam olarak görme ve izin yetkisi objektif şartlara bağlıdır, asla ve asla bunu keyfî olarak kullanma hakkın yok. Bu, Meclisin iradesine, milletvekilinin iradesine bir saygısızlıktır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Denizli Milletvekili Nilgün Ök ve Samsun Milletvekili Ersan Aksu ile 132 Milletvekilinin Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2290) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 159) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 25'inci maddesinin çerçeve hükmünde yer alan “değiştirilmiştir” ibaresinin “yeniden düzenlenmiştir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Mehmet Satuk Buğra Kavuncu Metin Ergun

 İstanbul Muğla

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECMETTİN ERKAN (Kırşehir) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Muğla Milletvekili Metin Ergun’a söz veriyorum.

Sayın Ergun, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

METİN ERGUN (Muğla) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; teklifin 25'inci maddesi üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Muhterem milletvekilleri, görüşülmekte olan teklifle vergi mevzuatında çeşitli değişiklikler yapılması amaçlanmaktadır. Teklif, hâlihazırda ekonomik zorluklar yaşayan milletimizin yaralarına merhem olmaktan uzaktır. Düzenlemenin amacı, vergi yükünü azaltmak ve vergi adaletini sağlamak değildir, vergilendirmenin odağına sabit gelirli çalışanları koyan anlayış bu metinle bir kez daha ortaya çıkmış durumdadır. Malumunuz olduğu üzere, vergi sistemimiz ne yazık ki adil ve sürdürülebilir değildir; tam aksine, ülkemizdeki vergilendirme mekanizması maalesef, iktidarın servet transferi için acımasızca kullandığı bir enstrümana dönüşmüş durumdadır. Hâl böyle olunca, vergi sisteminin mevcut hâli devlet-vatandaş ilişkisini zedelemekte, kamu yönetimine duyulan güveni azaltmaktadır. Bilinir ki bir ekonomik sistemde vergiler düşük ve adaletli ise o sistem iyi işler; buna karşılık, vergiler yüksek, aynı zamanda adaletsiz ise o sistem çöküş faslına geçer. Bu kadim tespitler yaşanan tecrübelerin sonucu olarak yapılmıştır, ibret almak gerekir; ibret alınmazsa nasıl bir sonuçla karşılaşılacağı aşikârdır ve bunu yaşamaya başladık zira, ülkemizdeki vergi adaletsizliğinin derinleşmesi ve vergi yükünün artmasıyla ülkemizin siyasi ve hukuki olarak geriye gidişinin aynı döneme denk gelmesi tesadüf değildir.

Muhterem milletvekilleri, son yıllarda izlenen yanlış ekonomi politikaları neticesinde bütçe açığı katlanmış, açığı finanse etmek için vergiye duyulan ihtiyaç da paralel şekilde artmıştır, her geçen yıl iktidarın vatandaşımıza yüklediği vergi yükü de katlanmıştır. Hâl böyle olunca, ülkemizde giderek artan vergi yükü sadece vatandaşlarımızın refahını azaltmakla kalmayıp yatırımları ve büyümeyi de olumsuz etkilemeye başlamıştır. Hâlbuki iyi bir kamu yönetimi için vergilerin azaltılması, kamusal harcamaların etkinliğinin artırılması ve vergide adaletin sağlanması esastır. Bu hususta Anayasa’mızın 73’üncü maddesi “Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.” demektedir. Ne yazık ki mevcut iktidar Anayasa’nın öngördüğü vergilendirme mantığına aykırı şekilde vergi sistemini zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapmak üzere kurgulamıştır. Zira yandaş şirketler çok büyük vergi muafiyetlerinden faydalanırken düşük ve orta gelirli insanlarımız, ücretliler ise gelirleriyle orantısız vergi yüklerine maruz kalmaktadır.

Muhterem milletvekilleri, sürekli olarak vergi zamları yaparak hiçbir problemin kalıcı olarak çözülme imkânı yoktur. Bu sebeple, yapılması gereken şey vergi sistemini sadeleştirmek, dolaylı vergilerin payını azaltmak, bütçe disiplinini sağlamak, gelire ve kazanca göre adil bir vergi sistemi tasarlamak olmalıdır çünkü kamu harcamalarının verimliliğini arttıran, vergi ihtiyacını azaltan ve vergi adaletini sağlayan ülkelerde açlıktan, yoksulluktan, yolsuzluktan söz edilemez. Buna karşılık, devletin itibarını israf politikalarında görenlerin, adrese teslim vergi düzenlemeleriyle yandaşları kayırıp garibanları ezenlerin bugüne kadar böyle bir amaçları olmamıştır. Bu ve benzeri sebeplerden ötürü İYİ Parti olarak bu teklife olumlu bakmadığımızı ifade ediyor, konuşmama son verirken hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ergun, teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 25'inci maddesinde yer alan “şeklinde” ibaresinin “biçiminde” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Onur Düşünmez Ali Bozan George Aslan

 Hakkâri  Mersin Mardin

 Kamuran Tanhan Dilan Kunt Ayan Kezban Konukçu

 Mardin Şanlıurfa İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECMETTİN ERKAN (Kırşehir) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere İstanbul Milletvekili Kezban Konukçu’ya söz veriyorum.

Sayın Konukçu, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) 

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Değerli halklarımız, emekçilerin ve tüm ezilen halkların sesi olan partimiz, adalet ve ekmek buluşmaları yapıyor. Bu buluşmalardan size bahsetmek isterim. Ekmek ve adalet buluşmalarıyla bu ülkede sesi, sözü duyulmayan ve sahip çıkılmayan halkların, emekçilerin, çiftçilerin, esnafın sorunlarını dinliyoruz; onlarla Türkiye'nin dört bir tarafında buluşuyoruz ve bu sorunlara hep birlikte çözüm bulmaya çalışıyoruz. İşte, bu çözüm bulmaya çalıştığımız emekçilerden önemli bir kesim de ev işçileri. Yani aslında “ev işçisi” deyince bazıları anlamıyor çünkü kendilerine işverenlerin dahi adını anmadığı, “kadın” diye hitap ettiği, adı dahi olmayan ev işçileri, daha yakın zamana kadar işçi bile sayılmayan ev işçileri. Ev işçilerinin yaşadığı sorunlardan bahsetmek isterim ve ev işçilerinin sorunlarını gündem yapan “Ev işi iş; ev işçisi işçidir.” mücadelesi veren İmece Ev İşçileri Sendikasının kurucularından ve önceki dönem milletvekilimiz, Kobane kumpas davasıyla yargılanan ve sürgünde yaşamak zorunda olan Serpil Kemalbay yoldaşıma da buradan selam göndermek isterim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

İşte, biz öyle bir partiyiz ki emekçinin sözünü üreten, onun örgütlenmesi için, güvenceli bir yaşam sürmesi için bir arada mücadele eden partiyiz. Partimiz olur olmaz davalarla hedef gösteriliyor ama tüm bunlara rağmen biz mücadeleye ve özellikle bir arada mücadele etmeye devam ediyoruz.

Şimdi, ev işçileri… ILO’nun bir sözleşmesi var, C189. Bu sözleşme Türkiye tarafından imzalanmamıştır. Bu sözleşme “Ev işini hane veya hanelerde veya haneler için yapılan şeyler iştir.” diyor ve geniş bir tanım yapıyor. Bu geniş tanımın kendisi bir istihdam ilişkisi içinde ev işi yapan kişileri de ev işçisi olarak belirliyor ve bu ev işçisi olarak belirlemesinden kaynaklı iş kanunlarıyla onların haklarının korunması ve güvencelerinin sağlanması için gereğinin yapılması gerektiğini söylüyor.

Bakın, verilere göre, dünya genelinde sayıları 76 milyona ulaşıyor. Türkiye'de sayıları 1 milyonun üzerinde olan ev işçileri var ve bu ev işçilerinin çoğunu, yüzde 90’ını Türkiye'de kadınlar oluşturuyor. Ancak, Türkiye'deki cinsiyetçi yaklaşımlar yüzünden ev emeği görünmüyor. Hatta ve hatta birilerinin “ev kadını” dediği, bizim şiddetle reddettiğimiz, ev işçisi olan, hiçbir ücret karşılığı almayan… Bakın, ben de bir ev işçisiyim çünkü evimdeki işi yapıyorum, bedavaya yapıyorum. Bu bedavaya yapma hâli, kapitalizmin kendini yeniden üretirken büyük kârlar elde etmesine yol açıyor ve hiçbir güvencesi olmadan pek çok kadın -emeklilik hakkı dahi olmadan- yaşamak zorunda kalıyor. Ancak başkalarının evine, hanesine temizliğe giden, birilerinin “gündelikçi” ya da “kadın” dediği ev işçileri ise tamamen bu sosyal güvencelerden yoksun bir şekilde çalışmak zorunda kalıyor.

Şimdi, 6252 sayılı bir torba yasa geçti ve bu torba yasada “on gün altı” ve “on gün üstü” diye bir ayrım yapıldı yani ev işçileri için belli haklar veriliyormuş gibi gözüktü ancak on günden az çalışanlara sosyal güvence hakkı verilmedi. Bu sosyal güvence hakkının verilebilmesi için on günün üstünde çalışma şartı kondu. Biz bunun da kabul edilemez olduğunu düşünüyoruz. Bütün ev işçilerinin sosyal güvenceleri olmalı çünkü ev işçileri cinayete, iş kazaları vesilesiyle iş cinayetlerine maruz kalıyorlar. Bakın, aynı zamanda ev işçileri çalıştıkları evlerde öldürülüyorlar. Bunun son bir örneğini biz Beylikdüzü’nde gördük. Beylikdüzü’nde iş için gittiği evde Fethi Dağlı tarafından öldürüldü ev işçisi Erva Raziye Asar. Cenazesi çok sonra bulundu, parçalanmış hâlde bulundu. Bakın, inanılmaz şeyler yaşanıyor bu ülkede.

Bir diğeri, maalesef, kamuoyunun daha çok bildiği örnek, 2019 yılında göçmen bir ev işçisi olan Nadira Kadirova’nın başına gelenler. Nadire Kadirova, AKP İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın evinde ölü olarak bulundu ve şüpheli bir ölümdü bu ve bu ölümün üstü örtüldü, bütün şüpheler araştırılmadı, olay yeri incelemesi yapan sağlık ekipleri ve polislerin ifadeleri alınmadı, bu davadan takipsizlik çıktı ve aile AYM’ye başvurdu ve maalesef sonuç alamadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Konukçu, lütfen tamamlayın.

KEZBAN KONUKÇU (Devamla) – Biz parti olarak bütün çalışanlar ve çalışmayan yani işsiz işçiler için güvence isteyen bir partiyiz. Bu ülkede yaşayan bütün insanların, bakın, sadece vatandaşlar demiyorum, bütün insanların güvencesi olmak zorunda; iş güvencesi, sağlık güvencesi ve eğer bir iş sağlayamıyorsak gelir güvencesi olmak zorunda. Ev işçilerinin de sağlık güvencesi, meslek hastalığına karşı güvenceleri olmak zorunda. Bakın, ev işçileri camdan düşerek ölüyorlar, sigortası olmadığı için, orada çalıştığı kayıtlara geçmediği için bu kaza olarak dahi geçmiyor. “Evime gelmişti, komşuydu, camdan düştü.” diye geçiyor kayıtlara. Bunun kabul edilemez olduğunu düşünüyorum.

Son kez şunu söylemek isterim emekçilere: Güvencesiz değilsiniz, güvencesizlerin güvencesi, kimsesizlerin kimsesi DEM PARTİ var, her zaman yanınızdayız.

Hepinizi selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Konukçu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

25'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 25'inci madde kabul edilmiştir.

26'ncı madde üzerinde 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 26'ncı maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 Bülent Kaya Sema Silkin Ün Necmettin Çalışkan

 İstanbul Denizli Hatay

 Mustafa Kaya  Şerafettin Kılıç

 İstanbul  Antalya

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECMETTİN ERKAN (Kırşehir) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan’a söz veriyorum.

Sayın Çalışkan, buyurun. (Saadet Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

26'ncı maddeye, ÖTV vergisi, ithalat-ihracat uyumuna ilişkin maddeye katılıyorum, “evet” diyorum ama daha fazla konuşma açısından şunu belirtmek isterim ki burada iki günden beri yüzlerce defa konuşma yapıldı, yüzlerce konuşmanın içerisinde binlerce ifadede bulunuldu, iktidar mensupları hiçbirini dikkate almadı. Yine, bu oylamada da “evet” de desek, “hayır” da desek ne yapılacak? İstendiği gibi oylanacak.

Ben, burada madem kanunlarla ilgili konuşmanın bir anlamı yok, başka bir hususu gündeme arz etmek istiyorum. İktidar mensubu arkadaşlar bugün o birbirlerine devrettikleri yerlerinden birer dakika konuşmalarda Amerikan Kongresini eleştirdiler “Katil Netanyahu’yu alkışladınız.” diye. Ben, aslında, Amerikan Kongresi mensuplarına bir açıdan teşekkür etmek istiyorum. Neden? Biz bu AK PARTİ'li arkadaşlara yirmi iki yıldan beri Amerika’yla iş tutulmayacağını anlattık, anlattık, dinlemediler; işte bugün gerçek yüzünü böylece görmüş oldular. (Saadet Partisi ve CHP sıralarından alkışlar) Amerika’yla iş tuttuğunuzda ne olduğu ortada. Bugün bölgede, Afganistan’da da Irak’da da İran’da da Suriye’de de Lübnan’da da hepsinde de yaşadığımız sorunun temeli Amerika. Suriye bataklığına biz Amerika’yla birlikte iş tuttuğumuz için girdik. Bütün problemlerin temelinin Amerika olduğu ve bugün Gazze’de yaşanan soykırımın da başdestekçisinin Amerika olduğu net bir şekilde ortada. İşte bizi anlamayanların anlamasına vesile olduklarını da buradan hatırlatmak isterim.

Değerli milletvekilleri, gerçekten Amerika’ya şu sıralardan kızmanın hiçbir mantığı yok, Amerika cibilliyetinin gereğini yapıyor. Hiç gizli, saklı, ikiyüzlü davranmıyor, cibilliyetinin gereğini yapıyor ama bizim esas kızmamız gereken tarihin ve komşuluğunun kendisine yüklediği misyonu yerine getirmeyen, masanın üstünde hamaset yapıp masanın altında bu katliama direkt veya dolaylı destek verenlerdir, ikiyüzlü tavırdır esas kızılması gereken: Kimler olduğunu söylememize gerek yok. Yine, şunu ifade etmek isterim ki biz burada Amerika’yı kınayıncaya kadar kolayı var, geçmişte Netanyahu’dan hiçbir farkı olmayan katil Şimon Perez’i bu sıralarda alkışladınız. Belki sizler yoktunuz devridaim yaptığı için ama AK PARTİ sıraları alkışladı. Bugün de hatayı affettirmenin yolu gayet açık; Filistin’in Cumhurbaşkanını, Filistin Gazze Hükûmetinin Başbakanı İsmail Haniye’yi buraya davet edelim, hep beraber alkışlayalım. İşte o zaman Amerika’yı kınadığınızın, Amerika’ya tepki gösterdiğinizin bir anlamı olur.

Evet, Amerika’yı eleştiriyorsunuz ama dokuz aydan beri “Bir adım atın.” denildi, atmadınız. Bakın, siyonist, katil orduda savaşan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına kanunu uygulayın, yargılayın dedik, yapmadınız; kanunların emrettiği hükmü bile yerine getirmekten acizsiniz. Yine denildi ki size: “Çifte vatandaş olan, İsrail ordusunda savaşan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını vatandaşlıktan çıkarın.” Bir önerge geldi, gündeme alınmasına “evet” dediniz; biliyorsunuz ki gündeme almakla kamuoyunu bir şekilde ikna etmiş oluyorsunuz ama gündeme gelmedi.

“İsrail'le askerî, siyasi, ekonomik ilişkileri askıya alın.” dedik, almadınız. İki gündür duyuyorsunuz “Uluslararası Ceza Mahkemesine müdahil olacağız, destekliyoruz, arka plandan dua ediyoruz.” dediniz, hiç ortada bir şey yok. Sekiz aydan beri burada hamaset yapıp Gazze'deki soykırıma ileri geri konuşmaktan öte icracı bir adım yok maalesef arkadaşlar. Onun için de hani hep değerlerimiz açısından samimiyet esastır, samimiyet esastır diye hep değerlerimizden bahsediyoruz. Bakın, Kur’an-ı Kerim’de yalan yaklaşık 300 defa yasaklanmıştır. Beyaz yalan, pembe yalan diye bir yalan yoktur ve bu yalanı şahsın söylemesi ile kurumun söylemesinin bir farkı yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çalışkan, lütfen tamamlayın.

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Ben de yalan söylesem yalandır, TÜİK de yalan söylese yalandır. “Enflasyonu düşük gösterelim, yalan söyleyelim ve bu yalan sayesinde de kul hakkı gasbedelim, şu memurlara, emeklilere daha az zam verelim.” diye yalan söylerseniz, yalana alet olmuş olursunuz. Burada vergiyi artırmaktan bahsediyoruz. Esas olan zenginden alıp fakire vermektir ama faiz sisteminde de vergide de dolaylı vergiler yoluyla fakir fukarayı ezip, fakir fukaradan aldıklarınızı zenginlere peşkeş çekerseniz hiçbir işi doğru yapmış olmazsınız. Onun için, evet, Amerika'yı lanetliyoruz ama aynı zamanda bu sözün ciddiyetini, samimiyetini de buradan görmek istiyoruz.

Yaşasın Gazze direnişi, yaşasın Filistin halkları diyor, böylece Genel Kurulu selamlıyorum. (Saadet Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Yaşasın Hamas! “Yaşasın Hamas!” da de.

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Yaşasın Hamas!

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Evet.

BAŞKAN – Sayın Çalışkan, teşekkür ediyorum.

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Şahin Usta, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

42.- Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Numan Kurtulmuş’un, Filistin Devlet Başkanı Abbas’ı Mecliste konuşma yapmak üzere resmî bir yazıyla davet ettiğine ilişkin açıklaması

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sadece gün içinde telaşe ve gündemlerden dolayı unuttuk konuşmayı, bunu söylemeyi; Sayın Meclis Başkanımız Numan Kurtulmuş, 12 Temmuzda resmî yazıyla, Sayın Abbas’ı Türkiye Büyük Millet Meclisine gelip konuşma yapması için bir daveti resmî yazıyla göndermiş, bir cevap bekleniyor. Biz de kendisini burada dinlemekten büyük bir memnuniyet duyarız, burada alkışlamaktan büyük bir memnuniyet duyarız. (AK PARTİ ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) – Çok güzel, bravo!

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Teşekkür ederim.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Denizli Milletvekili Nilgün Ök ve Samsun Milletvekili Ersan Aksu ile 132 Milletvekilinin Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2290) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 159) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Başkanım, el kaldıranların sayısı daha fazlaydı. Tekrar…

BAŞKAN – Yok öyle bir şey. Biz baktık, karar yeter sayısı istenmedi.

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) – Başkanım, yoktur arkadaşlar.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Karar yeter sayısıyla ilgili değil ama o zaman hiç oylamayın, direkt reddedin yani. Şeklen de olsa…

BAŞKAN – Peki, bakalım.

Elektronik sistemle…

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Karar yeter sayısı talep etmedik zaten. “Oylama” diye bir şeyi kaldıralım o zaman. Yani karar yeter sayısı talep etmedik.

BAŞKAN – Peki, sonuçları açıkladığımız için yeniden bir oylama yapma imkânımız yok ancak gördüğümüz kadarıyla bir çoğunluk farkı belli. O nedenle önerge reddedilmiştir.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Tavsiyemiz, bundan sonra oylama yapmayın Başkan.

BAŞKAN – Sıradaki 2 önerge aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 26'ncı maddesinde bulunan “yer alan” ibaresinin “bulunan” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Onur Düşünmez  Ali Bozan George Aslan

 Hakkâri  Mersin Mardin

 Zülküf Uçar Ömer Faruk Gergerlioğlu Heval Bozdağ

 Van Kocaeli Ağrı

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 Rahmi Aşkın Türeli Ömer Fethi Gürer Kadim Durmaz

 İzmir Niğde Tokat

 Sibel Suiçmez Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu Mustafa Erdem

 Trabzon Manisa Antalya

  Yunus Emre

  İstanbul

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECMETTİN ERKAN (Kırşehir) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Evet, aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz, Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’na ait.

Sayın Gergerlioğlu, buyurun.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ iktidarının yargıyı elinde bulundurduğunu çok iyi biliyoruz. Evvelsi gün bir haber aldım. Yüksel Kocaman, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı idi eskiden, neler yaptı neler, şimdi Yargıtayda. Benim Mecliste yaptığım bir konuşmayla ilgili erişim engeli getirtmiş; maşallah, maşallah! Fakat buradan Yüksel Kocaman’a kötü bir müjdem var; erişim engeli getirdiğin konuşmayı Meclis kürsüsünden okuyacağım, hadi bakalım Kocaman, ona da bir engel getir bakalım. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) “Skandal bitmedi -okuyorum erişim engelliyi- ardından Ayhan Bora Kaplan ve adamlarının Muhammet Sağ isimli bir kişinin şirketine çöktüğü iddia ediliyor ve 32 tane çökülmüş şirket var ve bu kişiyi tehdit ediyorlar. Çocuğunun kamera görüntülerini gösteriyorlar, Ankara'da onu kaçırıyorlar ve çöktükleri şirket için birçok bankadan kredi alıyorlar. 1 milyar 300 milyon lira kredi alıyorlar o dönemin parası ve Muhammet Sağ’a çökenlerden birinin kardeşi kredi aldığı bankanın da müdürü, işe bakın! Adamın şirketine çökmüş, bir taraftan da banka müdürüyle işi hallediyor. Tam bir soygun var ortalıkta ama ne oluyor? Ankara Emniyeti, İçişleri Bakanlığı olayı seyrediyor. Adalet Bakanlığı ne yapıyor? Sayın Bekir Bozdağ ne yapıyor? Bütün bunlar karşısında olayı seyreden o dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman’ı alıyor, Yargıtay üyeliğine getiriyor. HSK Başkanı, dönemin Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ. Peki, bu Yüksel Kocaman için Ayhan Bora Kaplan ne diyor? O dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı, bu kadar pislik dönüyor ortada, kirlilik var; peki, başkentin Cumhuriyet Başsavcısı yok mu?”

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Sakin, sakin!

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) – “Var ama Ayhan Bora Kaplan diyor ki: ‘Ben Yüksel Kocaman’a villa aldım, araba aldım, evini döşettim, her şeyi yaptım.’ Adam bunu söylüyor ve sonra bakıyorsunuz, Yüksel Kocaman sarayda Erdoğan’ın yanına gidiyor, düğünden sonra poz veriyor, ardından da Yargıtay üyeliğine seçiliyor. Hiç kimse de bu konuda bir açıklama yapmıyor. Bu nasıl bir rezalet, bu nasıl bir skandal, anlamak mümkün değil! Şu hâle bakın, pislik böyle oluk oluk akıyor paçalarından ve kimse konuşmuyor. Burada, bu gerçekler nasıl ortaya çıkıyor? Ayhan Bora Kaplan’ın adamı Serdar Sertçelik daha sonra itirafçı oluyor, birçok şeyi anlatıyor mesela. Çorap söküğü gibi ardından geliyor bu işler, Serdar Sertçelik söylüyor, diyor ki: ‘Biz, Yüksel Kocaman’a mobilyaların yenilenmesini sağladık, mobilyacının ismini vereyim, araba aldık.’ Şu hâle bakın, birçok yolsuzluk iddiası üstünde olan Yüksel Kocaman, Kadoil cinayet soruşturması üstünde olan ve bir şekilde bununla ilgili düzgün bir soruşturma yapmayan Yüksel Kocaman şu anda Yargıtay üyesi, yüz binlerce insanın cezası hakkında karar veren bir insan durumunda.

Değerli arkadaşlar, bakın, bu şaibeler aydınlığa çıkmadan, bu iddialar doğru mudur, değil midir bunlar ortaya çıkmadan bu devlet hukuk devleti olabilir mi? Olacak bir şey mi, mümkün mü? Şu rezalete bakın, şunun karşısında susmak mümkün mü arkadaşlar?

Düzce’den Fatma Sevinç Hanımefendi, maddi durumu iyi olmayan bir kişi bize başvurmuş. Depremde evi hasar almış, küçük bir yer yapmışlar. Düşünün böyle insanlara kredi vermiyorlar da Ayhan Bora Kaplan ve adamlarına 1 milyar 300 milyon lira kredi verilmiş. Nasıl veriliyor? Bir adamın şirketine çökmüşler; o şirket gitmiş, bankadan kredi almış. Soygun üstüne soygun, yağma üstüne yağma arkadaşlar, öbür tarafta da garibanlar inim inim inlesin. Ülkenin hâli bu. Daha sonra, böyle mafya liderlerini koruyup kollayanlarını da Sayın Bekir Bozdağ alıp taltif ediyor. Maşallah, çıtları da çıkmıyor! Kim sana bunu emretti Sayın Bekir Bozdağ? Sana böyle mi yap denildi yoksa bu rezaleti gördüğün hâlde sen mi ‘Ben onu terfi ettiriyorum.’ dedin? Yüksel Kocaman çıkıp niye ifade vermiyor? Nasıl bir rezalettir bu? Güya suçlu ilan edenler hakkında son kararı verecek kişi çok büyük bir şaibe altında ve ülkede herkes susuyor. Böyle bir rezalet olabilir mi arkadaşlar? İsyan ediyorum, vicdanım kabul etmiyor! Villa almış mı, almamış mı kardeşim? Yüksel Kocaman konuşsun, arabası yenilenmemiş mi? Evi ise en son süper Fransız mobilyalarıyla döşenmemiş mi? Açıklama yapsın. Buyursun!”

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Oradan buradan…

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) – Evet, bütün bunları açıklayacağına benim bu konuşmama erişim engeli getiriyor! Yazıklar olsun size!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MESUT BOZATLI (Gaziantep) – Ne bağırıyorsun!

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) – Daha bu durumdayken şu AK PARTİ kokuşmuşluğun içinde tamamen! Yazıklar olsun! (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

MESUT BOZATLI (Gaziantep) – Ne bağırıyorsun!

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) – Sen kendin kokuşmuşsun ya, bize “Kokuşmuş!” diyemezsin.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) – Sayın Başkanım, siz de bir erişim engelinde bulunabilirdiniz, bulunmadınız, demokratik tavrınıza teşekkür ediyoruz.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Bravo!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

IX.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Bekir Bozdağ’ın, Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun 159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesi üzerinde verilen önerge hakkında yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Tabii, bilgiler ne kadar sıhhatli, o tartışılır. Benim Adalet Bakanı olduğum dönemde Sayın Kocaman Yargıtay üyeliğine seçilmiş mi seçilmemiş mi bir bakmak lazım. Ona da o kadar…

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Seçildi efendim. Sizin döneminizde Yargıtaya gitti Sayın Bozdağ; biliyoruz bunu.

BAŞKAN – Bakın, çok net, ben 2017 yılında Adalet Bakanlığından Başbakan Yardımcılığına atandım ve Sayın Kocaman’ın Yargıtay üyeliğine seçildiği dönem ben Adalet Bakanı olmadığımı biliyorum. Ya, kayıtlara bakarsanız bunlar da çıkar.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Bütün kayıtlarıyla getiririm Sayın Bozdağ! Bütün kayıtlarıyla getiririm!

BAŞKAN –  Bir başka şey: Bakın, iddiaların hem de mafyayla ilgili, mafya mensubu olduğu iddia edilen kişilerin iddialarını burada dile getirmek ve tertemiz insanları kirletmek kabul edilebilir bir şey değildir. Bunların bu kürsüye yakışmadığını bir kez daha ifade etmek isterim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Ayhan Bora Kaplan’ın ifadeleri orada Sayın Bozdağ! Yargıtay üyesi siz yaptınız Yüksel Kocaman’ı! Gerçekler ortada!

 BAŞKAN – Bunları bir kez daha ifade etmek isterim. Burada insanların şahsiyatıyla uğraşmak ve onları lekelemek…

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Niye erişim engeli getirdi, bilmiyor muyuz biz bunu?

BAŞKAN – Yani onun muhatabı ben değilim.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Yüksel Kocaman çıksın, konuşsun, niye erişim engeli getiriyor?

BAŞKAN – Ama bakın, burada, Sayın Gergerlioğlu, siz hiç ilgisi olmayan insanları da başkasıyla ilgili konuşmaya katıyorsunuz.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Hadi bakalım, ispat etsin, meydan okuyorum Yüksel Kocaman’a!

BAŞKAN – Lekelenmeme hakkı çok kıymetli bir haktır. İnsanların onurlarını, haysiyetlerini korumak burada olan herkesin görevidir. Aslı olan olaylar ile olmayanları bir teyit edip ona göre değerlendirme yapmakta fayda vardır.

Ben buradan bir kez daha söylüyorum: Bu kürsüyü hepimizin temiz bir dille kullanması, insanların onurlarına ve haysiyetlerine saldırmaması en büyük vazifemizdir ve bu, kul hakkına da girer. Allah'ın indinde de bunun hesabı var, kulların indinde de bunun hesabı var.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Erişim engeli getireceğine kalksın açıklama yapsın Sayın Bakan. Sayın Bakan, Yüksel Kocaman’ı açıklamaya davet ediyorum.

BAŞKAN – Ben kendi adıma söylüyorum Sayın Gergerlioğlu.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Fransız mobilyaları ortada Sayın Bozdağ, niye hâlâ konuşuyorsunuz?

BAŞKAN – Bana sorular sordun, ben de kendi adıma -Divanda bunları konuşmak istemiyorum ama- Divanı yöneten birisi olarak maalesef beni kattığınız için cevap vermek zorundayım; böyle şey olabilir mi? Bu konularda ben Genel Kurulun saygın üyelerinin bir kez daha dikkatlerini çekiyorum.

Ben Allah indinde de bana iftira edenlerin hiçbirine hakkımı helal etmedim, müfterilere hakkım helal değildir; onun dışında herkese hakkım helaldir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Fakir fukara da hakkını helal etmiyor.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Denizli Milletvekili Nilgün Ök ve Samsun Milletvekili Ersan Aksu ile 132 Milletvekilinin Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2290) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 159) (Devam)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz, İstanbul Milletvekili Yunus Emre’ye aittir.

Sayın Emre, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

YUNUS EMRE (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet tarihinin en derin, en kapsamlı ekonomik kriz koşullarında vergi kanunlarında yapılan düzenlemeleri değerlendiriyoruz, konuşuyoruz. Değerli arkadaşlarım, tabii, ekonomik kriz aslında lafın gelişi söylediğimiz bir şey, Türkiye'de olan şey -adını koyalım- bir siyasi krizdir. Türkiye'nin yaşadığı sorunların temelinde kötü yönetim, Türkiye'de iktidarı elinde bulunduranların kötü yönetimi bulunmaktadır çünkü 2018'deki Rahip Brunson krizinden bugüne Türkiye aslında ekonomik kriz ortamından çıkamamıştır, altı yıldır vatandaşımız inim inim inlemektedir. Değerli arkadaşlarım, bunlar olurken Türkiye'de ama bir yandan da krizi fırsata çevirenler, servetlerine servet katanlar vardır.

Sayın milletvekilleri, seçimlerin üzerinden bir yıl geçti. Bu bir yıllık sürede ekonomi yönetiminin kimi politika değişiklikleri oldu ama o politika değişikliklerinin ne enflasyonun düşürülmesine ne vatandaşlarımızın karşı karşıya bulunduğu ekonomik sorunların aşılmasına hiçbir katkısı olmadı.

Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanının kendi teorisini ortaya atıp “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur.” demesi yani kötü faiz politikası Türkiye'yi maalesef batırdı. Kötü faiz politikası –biliyorsunuz, bunu ekonomistler söylerler- bir ülkeyi batırabilir bu doğru ama sadece bu politikanın değişmesi, faiz politikasının değişmesi ekonomiyi düzlüğe çıkartmaz ve aslında, bu bir yıllık süre içerisinde sadece bu alanda önemli bir değişiklik oldu. Bunun yanında, çok önceden vergi politikasında da tasarruf alanında da yolsuzluklarla mücadelede de tarım, sanayi, istihdam, eğitim gibi alanlarda da çok önemli adımlar atılması gerekirdi; bunların hiçbiri yapılmadı.

Parlamentonun kapanmakta olduğu şu günlerde, tatile girmekte olduğu şu günlerde bir tasarruf paketini değerlendirdik, konuştuk ve bir vergi paketini konuşuyoruz ama biliyoruz ki bu iki paket de Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu tasarrufu, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu adil vergi politikasını gerçekleştirmekten uzaktır. Yine, biliyoruz ki, Türkiye'deki bu ekonomik yıkım manzarası içerisinde vatandaşımız inim inim inlerken birileri servetlerine servet katmıştır. Peki, bu nasıl oldu? Az önce anlattığım, ekonominin bilinçli olarak aslında iktidarınız ve Cumhurbaşkanı tarafından krize sokulduğu ortamda kimileri kolayca kredilere erişebildiler, o kredilerle araç filoları satın aldılar, o kredilerle yeni yeni konutlar satın aldılar, arkasından kısa bir zaman içerisinde bunları ellerinden çıkardılar. Bugün ise yeni bir servet transferi devam ediyor çünkü dünyada en yüksek faizi ödüyoruz. Her ne kadar bunu TL mevduatlarına ödüyoruz gibi görünse de yurt dışından yabancı para Türkiye'ye geliyor, TL'ye dönüyor ve çok kısa bir dönem içerisinde, çok yüksek bir faiz getirisini elde ettikten sonra tekrar yabancı para cinsine giriyor. Aslında biz yabancı paraya dünyadaki en yüksek faizi ödeyen ülke durumundayız. Yani ülkemizde, bundan önceki 2023 seçimlerine kadarki dönemde de birileri servetlerine servet kattı sizin politikalarınızla, bugün de seçimlerin üzerinden bir yıl geçti yine birileri servetlerine servet katıyor. Vatandaşlarımız ise çok ağır ekonomik sorunlarla karşı karşıya bulunuyor.

Bakın, değerli arkadaşlar, bu yıl asgari ücrete yıl ortasında zam yapmadınız ama geçen yıl ve ondan önceki yıl resmî enflasyon rakamları daha düşük olmasına rağmen her iki yılda da asgari ücrete iki yıl, yıl ortasında zam yapmıştınız. Sebebi nedir bu farklılığın? Bu yıl seçim yok arkadaşlar, bu yıl seçim yapılmayacağı için, seçim olmadığı için bu yıl ortasında asgari ücrete zam yapılmadı. Ekonominin bu ortamında, bu yıkım manzarası içerisinde emeklilerimize reva gördüğünüz ücret en düşük emekli maaşı 12.500 lira. Değerli arkadaşlarım, bununla yüzleşmek, vatandaşlarımızın karşı karşıya bulunduğu bu açlık, bu ızdırap  manzarasıyla yüzleşmek yerine bir de çıkıyorsunuz, diyorsunuz ki: “Efendim, muhalefet belediyeleri SGK borçlarını ödesinler.” Elinizi vicdanınıza koyun, hiç utanmıyor musunuz ya! Emekliyi bu hâle getiren belediyelerin ödemediği SGK borçları mı ki onların da büyük çoğunluğunu yakın zamana kadar zaten siz yönetiyordunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Emre, lütfen tamamlayın.

YUNUS EMRE (Devamla) – Tamamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanın bir yıllık karnesi zayıftır, Türkiye'nin hiçbir temel ekonomik sorunu çözülmemiştir. Bugün görüştüğümüz bu vergi paketi de bundan önce görüşülen tasarruf paketi de Türkiye'nin hiçbir sorununu çözmeyecektir. Bu şartlar içerisinde, bu ağırlaşan şartlar içerisinde vatandaşlarımızın en acil ihtiyaçlarına ulaşması, çocuğuna ilaç alabilmesi, hasta annesini-babasını hastaneye götürebilmesi, evinin kirasını ödeyebilmesinin zorlaştığı bu ortamda yine de israftan vazgeçmiyorsunuz. Daha geçen gün Cumhurbaşkanının Washington ziyaretini gördük, 5 tane uçakla gidiyor arkadaşlar, 5 uçakla gidiliyor ya! Vatandaşın evine ekmek götüremediği bu ortamda utanmadan, sıkılmadan hâlâ aynı masalları anlatarak “İtibardan tasarruf olmaz.” diyerek yine israfa devam ediyorsunuz, yolsuzluklara devam ediyorsunuz ve Türkiye sizin politikalarınız nedeniyle bu ağır manzaraları yaşamaya devam ediyor.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Emre.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 26'ncı maddesinin çerçeve hükmünde yer alan “çıkarılmıştır” ibaresinin “ilga edilmiştir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Mehmet Satuk Buğra Kavuncu  Yasin Öztürk

 İstanbul   Denizli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECMETTİN ERKAN (Kırşehir) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Denizli Milletvekili Yasin Öztürk’e söz veriyorum.

Sayın Öztürk, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 159 sıra sayılı -vergi paketi- Kanun Teklifi’nin 26'ncı maddesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Devletler varlıklarını sürdürebilmek ve vatandaşlarımıza hizmet verebilmek için çeşitli gelir kaynaklarına ihtiyaç duyarlar. Bu gelir kaynaklarının en temel ve yaygın olanı vergilerdir. Vergi politikaları ekonomik istikrarın korunmasında ve ekonomik büyümenin sürdürülebilirliğinde kritik bir rol oynar. Devletler vergi oranlarını ve türlerini belirleyerek ekonomik faaliyetleri teşvik edebilir veya sınırlayabilir. Devletlerin vatandaşlarından vergi toplaması kamu hizmetlerinin sürdürülebilirliği, sosyal adaletin sağlanması, ekonomik istikrarın korunması, kamu borçlarının ödenmesi, güvenlik ve savunma harcamalarının karşılanması gibi birçok temel gereksinimin karşılanması için zorunludur.

Adil bir vergi sistemi her şeyden önce vatandaşlar arasında eşitliği sağlamalıdır. Bahsettiğim durum Anayasa'mızın 73'üncü maddesiyle hükme bağlanmıştır; maddenin ilk kısmı vatandaşlarımıza, ikinci kısmı ise devlete sorumluluk yüklemektedir ancak AK PARTİ’sinin vergi toplamaktan anladığı tek şey, vergisini ödeyenin yükünü ağırlaştırmak, ödemeyenin ise yükünü hafiflettirmektir, hatta kendisine çok yakın bazı imtiyazlı şirketlerin vergi borcunu silmektir. Şüphesiz bu durum, devletimizin kasasına giren gelirin azalmasına yol açıyor. Gelir adaletsizliğini derinleştiren bu anlayış, zengin ile fakir arasındaki uçurumu daha da büyütmüştür. KDV ve ÖTV gibi tüketim üzerinden alınan vergiler düşük gelirli vatandaşlarımızın cebinden daha fazla para çıkmasına neden olmaktadır. Temel ihtiyaç maddelerine uygulanan yüksek vergiler vatandaşların günlük yaşamlarını zorlaştırmakta ve ekonomik sıkıntılarını derinleştirmektedir. Örneğin, gıda, giyim ve enerji gibi temel ihtiyaç kalemlerindeki yüksek vergi oranları özellikle dar gelirli ailelerin  bütçelerini derinden sarsmaktadır.

Vergi adaletsizliğinin bir diğer boyutu da vergi kaçakçılığı ve denetim eksikliğidir. Büyük şirketler ve yüksek gelirli bireyler çeşitli yasal boşluklardan ve vergi cennetlerinden faydalanarak vergi ödemekten kaçınmaktadırlar. Bu durum vergi yükünün adil dağılımını engellemekte ve devlete olan güveni sarsmaktadır. AK PARTİ’si Hükûmeti vergi kaçakçılığına karşı etkin denetim mekanizmaları geliştirmekte yetersiz kalmış ve bu sorunun çözümünde başarısız olmuştur.

Toplanan vergilerin milletin refahı için kullanılması adil bir vergi sisteminin olmazsa olmazıdır ancak AK PARTİ’si iktidarında vergilerin nerelere harcandığı konusunda çok ciddi şeffaflık sorunları yaşanmaktadır. Kamu kaynaklarının israf edilmesi, yolsuzluk ve usulsüzlük iddiaları, milletin vergilerinin etkin ve verimli bir şekilde kullanılmadığını göstermektedir. Eğitim, sağlık, altyapı gibi temel hizmetlerdeki aksaklıklar, vergilerin doğru yere harcanmadığının açık bir göstergesidir. Bu olumsuz tablo karşısında acil olarak mükelleflerin ödeme gücüne ulaşacak adil bir vergi sisteminin hayata geçirilmesi elzemdir.

İşte bu noktada bazı somut önerilerde bulunmak istiyorum:

1) Dolaylı vergileri azaltın, temel ihtiyaç maddelerine uygulanan KDV ve ÖTV oranlarını düşürün. Bu şekilde, dar gelirli vatandaşlarımızın alım gücü artacaktır.

2) Gelir vergisi adaletini sağlamak için gelir vergisi dilimlerini yeniden düzenleyin ve yüksek gelirli bireylerin daha yüksek oranlarda vergilendirilmesini sağlayın.

3) Vergi kaçakçılığıyla etkin mücadele edin. Vergi kaçakçılığına karşı etkin denetim mekanizmaları geliştirin ve yasal boşlukları kapatın. Büyük şirketler ve yüksek gelirli bireyler üzerindeki denetimleri artırın.

4) Kronikleşen vergi afları yerine vergisini düzenleyen, düzenli ödeyen mükellefi ödüllendirin; vergi bilinci, vergi ahlakını yerleştirelim ve vergi cezalarını uygulanabilir ve caydırıcı yapalım.

Ülkemizde vergi sistemi ciddi bir vergi reformuna muhtaçtır. Sonuç olarak, son yirmi iki yıllık AK PARTİ’si iktidarında vergi gelirlerinin Hükûmetin ekonomik hatalarını kapatmak için kullanılması, kamu kaynaklarının israfı, ekonomik istikrarsızlık, vergi adaletinin sağlanamaması ve şeffaflık eksikliği gibi sorunlar vergi sisteminin amacından sapmasına neden olmuştur. Vergi adaletinin sağlanması, dolaylı vergilerin azaltılması, vergi kaçakçılığıyla etkin mücadele ve şeffaflık ilkelerinin benimsenmesi, toplumsal refahın artmasına ve devlete olan güvenin yeniden tesis edilmesine katkı sağlayacaktır. Adil bir vergi sistemi, ekonomik istikrarın ve toplumsal refahın temel taşlarından biridir ancak AK PARTİ’si Hükûmetinin mevcut vergi politikaları ülkemizi ekonomik bir uçuruma sürüklemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen tamamlayın.

YASİN ÖZTÜRK (Devamla) – Bu nedenle, verginin tabana yayılmasını sağlayacak adil bir vergi sisteminin hayata geçirilmesi artık elzemdir. Vergilerin adil bir şekilde toplanması ve milletin refahı için harcanması hepimizin ortak sorumluluğudur. Milletimizin artık dayanma gücü kalmamıştır. Bir an önce Hükûmet olarak gerekli olan altyapıyı oluşturmak zorundasınız. Umarım bir an önce “Ben yaptım oldu, her şeyin en iyisini ben bilirim.” demekten vazgeçer, sizlere yapılan bu uyarıları dikkate alırsınız yoksa önlem almak ve gerekli olan adımları atmak için çok geç olacak diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

26’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 26’ncı madde kabul edilmiştir.

27’nci madde üzerinde 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım. İlk okutacağım 3 önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 27’nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 Bülent Kaya Sema Silkin Ün Necmettin Çalışkan

 İstanbul Denizli Hatay

 Şerafettin Kılıç Selçuk Özdağ Mustafa Kaya

 Antalya Muğla İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 Mehmet Satuk Buğra Kavuncu Yavuz Aydın

 İstanbul Trabzon

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 Rahmi Aşkın Türeli Ömer Fethi Gürer Elvan Işık Gezmiş

 İzmir Niğde Giresun

 Kadim Durmaz Sibel Suiçmez Mustafa Erdem

 Tokat Trabzon Antalya

 Ayça Taşkent  Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu

 Sakarya  Manisa

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECMETTİN ERKAN (Kırşehir) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz, Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ’a ait.

Sayın Özdağ, buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz kanun teklifinde bir madde var ki evlere şenlik bir madde; bu maddenin değiştirilmesi gerekiyor, kaldırılması gerekiyor bu maddenin. Nedir bu madde? Biliyorsunuz, devletlerin anayasaları vardır ve yürürlükte olan bu anayasa herkesi bağlar; aynı zamanda yasalarla yönetilir devletler, aynı zamanda yönetmeliklerle ve teamüllerle yönetilir devletler. Bakıyoruz, burada Anayasa Mahkemesi bir karar veriyor, Anayasa Mahkemesinin kararına uymuyorsunuz ve burada zaman zaman da hukuku dolanıyorsunuz.

Ben şunu söylemek istiyorum: Birkaç memur sendikası bir toplu sözleşme yapıyor ve bu toplu sözleşme içerisine de hemen bir madde koyuyorlar, “Yüzde 1 kotayı yani meslekle ilgili sayıyı bulamayanlar kesinlikle sendikal faaliyetlerde bulunamazlar, bulunsalar bile bu imkânlardan faydalanamazlar.” diyorlar. Böylece özgürlüğün alanını tamamen kısıtlamış oluyorsunuz, ortadan kaldırıyorsunuz ve burada sendikalar da bunu Danıştaya götürüyorlar. Danıştay görüşmelerini yaptıktan sonra kararını açıklıyor, “Bu, aynı zamanda örgütlenme özgürlüğüne mânidir ve aynı zamanda rekabete mânidir.” diyerek de bunu iptal ediyor. Peki, Danıştayın kararına uymayacak mıyız? Uyacağız. Uymuyorsunuz. Yasama, yürütme ve yargı erkleri birbirinden ayrıdır diyoruz. “Yok, ayrı değildir, biz yasama olarak devam edeceğiz.” diyorsunuz, defakto olarak devam ediyorsunuz. Ardından da buraya bir yasa teklifi getiriyorsunuz ve yüzde 2 kotaya çıkarıyorsunuz bunu. Buradan parlamenterler, Cumhuriyet Halk Partisi bunu Anayasa Mahkemesine götürüyor, Anayasa Mahkemesi bunu yine aynı şekilde “örgütlenme hakkına mâni olmak” ve “aynı zamanda rekabete mâni olmak” diyerek gerekçelerle beraber iptal ediyor. Ne yapılması lazım? Buyurun kardeşim, diğer sendikaların, büyük sendika dediğimiz, sayısal olarak çoğunlukta olanların geçmişte çok az üyeleri vardı, çok çok az üyeleri vardı; Adalet ve Kalkınma Partisi iktidar olduktan sonra bazı sendikaların üyeleri çok çok çok arttı. İyi çalışmış olabilirler, burada memurlarla çok iyi temaslarda bulunmuş olabilirler -sosyal temaslarda, kültürel temaslarda, özlük hakları konusunda- üyelerini artırmış olabilirler. Peki, bunlar da aynı haklardan faydalansa olmaz mı? “Olmaz.” diyorsunuz. Ne yapıyorsunuz bu sefer? Anayasa Mahkemesinin bu kararını dinlemiyorsunuz. “Ne yapalım? Kanunu bir kez daha dolanalım, hukuku dolanalım.” diyorsunuz ve aynı zamanda “Muvazaalı işler yapalım.” diyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? Getiriyorsunuz, bu sefer “Yüzde 1’e indirelim.” diyorsunuz ve yüzde 1’le beraber de buradan geçirmek istiyorsunuz. Gelin, bu maddeyi çıkarın.

“Özgürlüklerin alanını genişletelim.” diyerek kurdunuz bu partiyi, “Vesayetçi yapılara meydan okuyalım.” diye kurdunuz, çok da başarılı işlere imza attınız. Birileri göreceli olarak başarısız bulabilirler ama ben sizin çok önemli işler yaptığınıza inanan bir parlamenterim ve diyorum ki size: Gelin, bu maddeyi çıkarın. Şimdi bu maddeyi çıkarırsanız eğer doğru bir iş yapmış olursunuz. Ama size şunu söyleyeyim, bu madde kesinlikle Plan ve Bütçe Komisyonuna gelmemeliydi ve kesinlikle, kim yapıyorsa bu kanun teklifini, bu maddeyi buraya dercetmemeliydi, buraya koymamalıydı çünkü kendilerinin görmesi lazım. Danıştay “İptal ettim.” diyor, Anayasa Mahkemesi “İptal ettim.” diyor ve siz getiriyorsunuz, tekrar, yeniden bunu yapıyorsunuz. Geçenlerde yine yaptınız; Anayasa Mahkemesi iptal etmiş, siz aynı maddeyi kanunun içerisine koydunuz; birinci cümleyi sona, sondaki cümleyi bire, birdekini ikiye, ikidekini üçe koydunuz; dediniz ki: “Değişiklik yapıyoruz.” Bakın, size söylüyorum: Burada zaman kaybına uğruyoruz, aynı zamanda insanların örgütlenme hakkına mâni oluyoruz. Size birileri -geçmişte dediler zaten- “Bu partiyi kapatmak istiyoruz.” dedikleri zaman “Olur mu, parti kurma hakkımız var, istediğimizi söyleme hakkımız var ve de bu parti yaşamalı.” dediniz. Anayasa Mahkemesi 1 oyla bu partinin yaşamasını istedi. Şimdi, bu sendikalara bırakın, 7 tane iş kolu var, çalışsınlar bunlar; belki onlardan daha iyi şeyler yapacaklar; yarın belki bunların 100 bin, 200 bin, 1 milyon, 3 milyon üyeleri olmuş olacak; rekabet, kaliteyi getirir değerli arkadaşlarım. O nedenle ben diyorum ki burada yasa çıkarken lütfen kamuoyunun istemiş olduğu, kamuoyunun haklı hukuki taleplerini, anayasal taleplerini yerine getirin. Bunları yaparken de önce yasaya koymayın, eğer yasaya koymuşsa birileri, rahatlıkla “Bu yanlıştır.” diyerek milletvekilleri kalksınlar ve “Bu yanlıştır, doğru bir şey değildir.” diyerek hür bir şekilde söylesinler çünkü cumhuriyet; fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller istiyor; İslam da itikatta bile birlik istemiyor, fikirde birlik istemiyor, amentüde birlik istiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özdağ, lütfen tamamlayın.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Teşekkür ederim.

O zaman ne diyeceksiniz? “Hayır, bu doğru değildir. Bu, doğru olmadığı için de bu yasaya getirilip konulmaması lazımdı, koydunuz. Ben buna ret oyu veriyorum.” deme cesaretini göstermek mecburiyetindeyiz. Çünkü siz Türkiye'de fikir hürriyetinin, inanç hürriyetinin ve teşebbüs hürriyetinin geniş olmasını isteyerek yola çıkmıştınız; onu daha fazla genişletmek sizin göreviniz olmalı, özellikle iktidar partisinin görevi olmalı. İktidar partisine diyorum ki: Bu maddeyi çekin ve bütün sendikalar istedikleri şekilde örgütlensinler, onları denetleyecek mekanizmalar var; o hukuktur, o Türkiye'de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıdır; onlar denetlerler, doğru iş yaparlarsa alkışlarlar, yanlış iş yaparlarsa gereğini yaparlar; hem hukuk yapar hem Bakanlık yapar. Şimdi çıkıp “Biz normal olarak anayasal haklarımızı kullanıyoruz, hukuki haklarımızı kullanıyoruz, vatandaşlık haklarımızı kullanıyoruz.” diyorlar. Siz de diyorsunuz ki: “Yok canım, kullanmayın. Toplu sözleşmede önünüzü keseriz.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Sonra Danıştaydan döner ve “Anayasa Mahkemesinin önünü keseriz. Tekrar, yeniden muvazaalı işler yaparız.” dersiniz, doğru yapmazsınız.

Teşekkür eder, saygılar sunarım. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Özdağ, teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz, Trabzon Milletvekili Yavuz Aydın’a ait.

Sayın Aydın, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

YAVUZ AYDIN (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 27'nci maddesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teklifte görüşülen maddeyle, Kızılay emeklilerine diğer emeklilerden farklı olarak maaş ödemesi yapılmak istenmektedir. Türk Kızılay Derneği çalışanlarının herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emekli olması hâlinde aldığı aylıkların devam etmesi emeklilerimiz arasında farklılıklar meydana getirmemelidir. Bu durum, eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi sosyal güvenlik sistemindeki açığı da büyütecek niteliktedir. Toplumun her kesiminde yarattığınız bu ayrımcılık artık bir son bulmalıdır.

Kıymetli milletvekilleri, vatandaşlarımız geçinmekte bile zorlanırken gereksiz para ödemelerinden kurtulsun diye, 29 Ocak 2024 tarihinde TÜVTÜRK’le ilgili araç muayene ücretlerindeki pahalılığın önlenmesi için Meclis Başkanlığına araştırma önergesi sunmuştum. Ardından, çalışmalarımıza ara vermeden İYİ Parti Grubu olarak önergemizi Meclis gündemine taşınmıştık. Gerek sosyal medyada gerekse cadde ve sokaklarda vatandaşlarımızla bir bütün olmuş, ücretin gereğinden fazla olduğunu ve kredi kartıyla ödeme yapıldığında ekstra komisyon kesilmesinin yanlış olduğunu hep birlikte dile getirmiştik. 10 Temmuz 2024 tarihinde çalışmalarımız meyvesini vermeye başladı ve tüketici hakem heyeti, araç muayene istasyonunda kredi kartıyla gerçekleştirilen işlem için 128 lira 18 kuruş alınmasını ayıplı hizmet olarak değerlendirdi, bununla birlikte komisyon ücretinin vatandaşa iade edilmesine karar verdi. Milyonlarca insan aracını muayene ettirmektedir, o kadar insanın kredi kartıyla ödeme yapması demek bütün paranın ve komisyonun cebe indirilmesi demektir. 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’nun 17’nci maddesinde “Kredi kartıyla yapılan ödemelerden komisyon talep edilmez.” denilmektedir ancak TÜVTÜRK, kredi kartı ödemelerinden komisyon alarak vatandaşın cüzdanına ek bir yük koymaya devam etmektedir. Tüketici hakem heyetinin vermiş olduğu bu karara TÜVTÜRK karşı gelmektedir. Fiyat politikası haricinde, vatandaşa işkence olan ve vatandaşın saatlerce bekletilmesine sebep olunan bu uygulama anlamsız ve haksız bir uygulamadır. Türkiye'deki tüm araçların muayenelerini tek bir firmaya yani TÜVTÜRK'e yirmi yıllığına 512 milyon dolara vermek demek sektörde tekelleşmeye yol açmak demektir. Türkiye'de yaklaşık 40 milyon araç bulunmaktadır. On sekiz yıldır Türkiye'de araç muayenesi yapan TÜVTÜRK, bu zamana kadar yaklaşık 60 milyar dolar gibi bir para kazanmıştır.  Akıl almaz bir para, akıl almaz bir ranttan söz ediyorum.

Türkiye'de 17 bin lira asgari ücret alan bir kişi 2.200 lira araç muayenesi ücreti ödemektedir yani aldığı asgari ücretin yüzde 13’ünü araç muayenesine vermektedir. İngiltere'de ise 85 bin lira asgari ücret alan bir İngiliz 1.800 lira araç muayene ücreti ödeyerek aldığı asgari ücretin sadece yüzde 2'sini araç muayenesine ödemektedir. Aradaki uçurumu sizlerin takdirine bırakıyorum.

Bu korkunç rant ve soygun düzenine “Dur!” demenin zamanı geldi ve hatta geçmektedir. Ezcümle, İYİ Partimizin araç muayene ücretlerindeki pahalılığın önlenmesine dair verdiği grup önerisini reddeden Cumhur İttifakı milletvekilleri olarak bu düzene artık bir “Dur!” demeniz gerekmektedir.

2027 yılında yapılacak olan araç muayene ihalesinin takipçisi olacağımızı ve yeni bir rant düzenine müsaade etmeyeceğimizi belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sayın Aydın.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde 3’üncü söz, Sakarya Milletvekili Ayça Taşkent’e ait.

Sayın Taşkent, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

AYÇA TAŞKENT (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 27’nci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım.

Tali komisyonlarda görüşülmemiş, Anayasa’ya uygunluk açısından değerlendirme yapılmamış, hazırlanma ve yasallaşma sürecinde usul yönünden zaafları olan torba yasalarla kanun yapma alışkanlığının birçok probleme yol açtığı yadsınamaz bir gerçek. Komisyonda, görüşmeler sırasında, son dakikada verilen önerge yoluyla kanun teklifine eklenen madde, emeklilik veya yaşlılık aylığı almaktayken Kızılayda görev yapacakların aylıklarını almalarına devam edebilmelerine olanak sağlıyor.

Önce, sizlere, hepimizin bildiği ama bazılarımızın görmek istemediği, Kızılay hakkındaki gerçeklerden bahsetmek istiyorum. 1868 yılında kurulan ve tarihi, cumhuriyetten bile eski olan bir kurum Kızılay. Kendisini “web” sitesinde şöyle tanımlıyor: “Kâr amacı gütmeyen, yardım hizmetleri karşılıksız olan, kamu yararına çalışan gönüllü bir kuruluş.” Peki, kâr  amacı gütmeyen bir kurum neden 11 şirket kurar, 11 genel müdüre ve 1 CEO’ya sahip olan bir holdinge dönüşür? Örneğin “iyilik hareketi” diye tanımladığımız Kızılayın portföy yönetimiyle ne işi olur? “Yardım hizmeti karşılıksız.” deyip neden parayla çadır ve gıda satar? Vicdanı yok edilmiş, kamuoyunun güvenini yerle bir etmiş, holdingleşmiş, paraya âdeta tapan bir kurum hâline gelmiş Kızılay. Sizlerin katkısıyla her türlü krizi, acıyı, ranta çevirmeye çalışan Kızılay. Adı yolsuzluklara karışmış, yardım paralarını kaybeden, yöneticilerinin masraflarını, özel isteklerini kurum paralarıyla karşılayan Kızılay ve üstelik tüm bunlara rağmen Yönetim Kurulu üyelerinin kendi Başkanına “İyilik ve Merhamet Elçisi” ödülü veren Kızılay.

Kanun maddesine gelince; geçen ay, emeklilik ve yaşlılık aylığı almakta olan kişilerin bu aylıkları kesilmeden bazı vakıflarda, Yeşilay Cemiyeti ve Türkiye Kızılay Derneğinde çalışmalarına imkân tanınması, sosyal güvenlik hakkı bakımından kişiler arasında farklı muamele yapılamayacağı gerekçesiyle Anayasa’nın 10 ve 60’ıncı maddelerine aykırı bulunarak bu madde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti. Burada söz konusu olan düzenleme, bu defa, Kızılay Derneği ve bu Derneğe ait bağlı işletmelerde çalışan, aynı zamanda emeklilik veya yaşlılık aylığı almakta olanlar için yeniden farklı bir formatta yürürlüğe konulmak istenmekte yani Kızılaya dair bir istisna yapılıyor. Neden? Üstelik de bu istisna, Anayasa Mahkemesi kararı çiğnenerek yapılıyor. Söz konusu maddeyle ilgili, Komisyonda “Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bir maddeyle emekli aylıklarında sıkıntı olan personelin problemini çözmüş oluyoruz.” dediniz.

Siz bu ülkede adına “tasarruf” dediğiniz sefalet düzeniyle milyonlarca emekliye açlığı, yoksulluğu reva gördünüz. Emekli aylıklarındaki sıkıntıyı çözmek istiyorsanız lütfen yüzünüzü halka dönün. Halka reva gördüklerinizi, Anayasa'yı ihlal edip yeni anayasa düşleri kurmanızı herhâlde tarih yazacaktır. (CHP sıralarından alkışlar) Neden sürekli Anayasa’ya aykırı düzenlemeler yapmakta ısrar ediyorsunuz, anlamakta zorluk çekiyorum. Anayasa Mahkemesi kararları; yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar fakat siz bu karara saygı göstermemekte direniyorsunuz çünkü bu teklifte yer alan madde, Anayasa Mahkemesinin iptal kararını yok saymakta ve eşitlik ilkesini çiğniyor. Eşitlik ilkesini paramparça eden ve Kızılaya imtiyaz tanıyan bu maddeye oyumuz “hayır”.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taşkent.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Aynı mahiyetteki önergeler reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 27’nci maddesinde yer alan “aşağıdaki” ibaresinin “aşağıda bulunan” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Onur Düşünmez Ali Bozan George Aslan

 Hakkâri Mersin Mardin

 Heval Bozdağ  Zülküf Uçar

 Ağrı  Van

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECMETTİN ERKAN (Kırşehir) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Mardin Milletvekili George Aslan’a söz veriyorum.

Sayın Aslan, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

GEORGE ASLAN (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifinin 27’nci maddesi üzerine Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkenin son yüz yıllık tarihinde pek çok alanda önemli gelişmeler yaşanmıştır. Türkiye toplumunun bir parçası olan azınlık halklar da bu gelişmelerden direkt veya dolaylı olarak etkilenmiştir. Kimi zaman dinî kimlikleri nedeniyle hedef hâline getirildiler, saldırılara maruz kaldılar, mülk ve arazilerine el konuldu. Arazi gaspları meselesi, kuşkusuz günümüzde de devam eden temel sorunlardan biridir. Mardin’de tapu ve kadastro çalışmaları ve daha sonra Büyükşehir Yasası başta olmak üzere yapılan düzenlemelerin ve bürokratik uygulamaların çoğu Süryani toplumunun aleyhine gelişti, hem vakıflara hem de şahıslara ait pek çok mülk ellerinden alındı. Kadastro çalışmaları Süryanilerin çoğunluğunun yurt dışında bulunduğu bir zaman diliminde gerçekleşmiştir ve birçok arazi işlenmediği gerekçesiyle hazineye ve Orman İdaresine devredildi; insanların evlerini, arazilerini neden terk etmek zorunda kaldıkları dikkate alınmadı. Geçtiğimiz günlerde Iwardo, diğer adıyla Gülgöze Mahallesi’nde hazinenin el koyduğu 57 bin metrekarelik arazi, değerinin çok altında cüzi bir fiyata köyden olmayan birine satıldı. Nusaybin’e bağlı Üçköy Mahallesi’nde yine el konulmuş Süryanilere ait bir arazi açık artırma yöntemiyle fiyatının çok üzerinde yine esas, kendi sahibine satılmıştır yani kendi arazisini tekrar satın almak zorunda bırakıldı o şahıs, üstelik ederinden çok daha yüksek fiyata. Ezidi köyü olan Bacıne’de, diğer adıyla Güven köyünde de benzer şekilde bir kişi yine ev yaptırmak için kendi arazisini satın almaya kalktı, ben bu insana engel oldum ve “Dava aç, kendine ait araziyi hazine malı bile olsa satın almana ne gerek yoktur.” dedim.

Geçtiğimiz yıl Nusaybin’e bağlı Dağiçi Mahallesi’ne ait araziler TOKİ Emlak Dairesi tarafından satılmış, ardından, gelen tepkiler üzerine arazi satışı iptal edilmişti. Bu araziler köye ya da şahıslara aittir. Bunlara önce hazine el koyuyor, daha sonra da TOKİ'ye devrediliyor. TOKİ de açık artırma yöntemiyle satıyor, açık artırmaya kimse katılmayınca kendi memurları ya da adamları açık artırmaya katılıyor ki fiyatı artırsınlar; bunu daha bilinçli yapıyorlar çünkü o köylerden açık artırmaya katılanların araziyi mutlaka satın alacaklarını biliyorlar. Bölgede şöyle bir algı oluştu: “Ezidiler ve Süryaniler Avrupa'dan geliyorlar ve çok paraları vardır, bunların araziye ihtiyaçları var.” Bu haksızlıklara son vermek için, Süryanilerin arazi sorunlarının çözümü için Tapu Kadastro bu sorunu acilen yeniden ele almalıdır.

Değerli milletvekilleri, AKP hükûmetleri döneminde bu soruna dair bir yandan kimi olumlu adımlar atılmış olsa da diğer yandan bazı yerlerde mevcut sorunlara yenileri eklenmiştir. Örneğin, 2016 yılında Mardin’de Süryani vakıflarına ait kilise, manastır, mezarlık ve araziler Büyükşehir Kanunu gerekçe gösterilerek hazineye devredilmiştir. Ardından, Mecliste yapılan bir düzenlemeyle söz konusu gayrimenkullerin sadece bir kısmı iade edilmişti, geri kalan onlarca gayrimenkule el konulmuştu. İnsanlar yaşadıkları hak kayıpları nedeniyle mahkemelere başvuruyorlar, bu davaların bir kısmı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşınmaktadır. 2001’de dönemin Başbakanı Bülent Ecevit yurt dışındaki Süryanilerin dönmesi için çağrıda bulunmuştu, daha sonra iktidara gelen AKP’nin yetkilileri de benzer çağrılar yapmışlardı. Bu çağrılar üzerine binlerce insan yurt dışından dönüp köylerini yeniden inşa ettiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aslan, lütfen tamamlayın.

GEORGE ASLAN (Devamla) – Tamamlayacağım Sayın Başkan.

Ancak Süryanilere yönelik hak gaspları, tehdit ve saldırılar özellikle son yıllarda artmış durumdadır. Geçtiğimiz yıl Midyat’a bağlı Yemişli köyünde 92 yaşındaki Gevriye Akgüç evinin önünde katledildi. Bu cinayeti ben geçen dönemlerde yine Mecliste gündeme getirdim ama bu cinayetle ilgili, maalesef, bugüne kadar bir arpa boyu yol alınmadı ve bu da herhâlde faili meçhul cinayetler kervanına katılacak. Yine, dört buçuk yıl önce Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesinde Şimuni Diril öldürüldü, eşi Hurmüz Diril ise hâlen kayıp. Yaşanan bu cinayetler ve mülk gaspları yurt dışından geri dönmüş veya dönüş yapmak isteyen Süryanileri olumsuz etkilemektedir. Süryanilerin yaşadıkları arazi sorunu kapsamlı bir şekilde çözüme kavuşturulmalı ve yurt dışından köylerine dönmüş insanların can güvenliği sağlanmalıdır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aslan, teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

27’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 27’nci madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm 28 ila 54'üncü maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde söz isteyen gruplarının taleplerini karşılayacağım.

Saadet Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Şerafettin Kılıç’a söz veriyorum.

Sayın Kılıç, buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar) 

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA ŞERAFETTİN KILIÇ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmelerini yapmakta olduğumuz 159 sıra sayılı Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerine grubumuz adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, önceki gün, uluslararası kamuoyunda da savaş suçlusu olduğu tescillenen Netanyahu’nun ABD Kongresinde konuşturularak defalarca ayakta alkışlanması ABD’nin gerçek yüzünü bir kez daha ortaya koymuştur. Bunun Amerika Birleşik Devletleri açısından bir utanç tablosu olduğunu söylemek doğru değil, aksine bu hadise tam da Amerika Birleşik Devletleri’nin aslına ve ruhuna yakışan bir tablodur. Irak, Afganistan ve Suriye başta olmak üzere İslam coğrafyasının parçalanması süreçlerinde milyonlarca masum sivilin katli, milyonlarcasının ise mülteci konumuna düşmesinin mimarı ABD'ye yakışan da bebek katili Netanyahu’yu alkışlamaktı. Şu ana kadar katillerin, soykırımcıların, savaş suçlularının alkışlandığına birçok defa tanık olduk. Bu Gazi Mecliste Netanyahu’dan önceki bebek katili Shimon Peres’in de alkışlandığına tanık olduk. Değil Netanyahu’nun Peres’den farkı, İsrail’i yönetenlerin hiçbirinin birbirinden farkının olmadığı bir kez daha tescil edilmiş oldu. Amerika Birleşik Devletleri’nin en önemli vazifesi siyonizme hizmet etmektir. Burada şunu da ifade etmek gerekir ki siyonizme kimi Amerika Birleşik Devletleri gibi açıktan alkışlayarak hizmet ederken kimisi de kürsülerden hakaret ederek hizmet ediyor. İşte, tam da burada Erbakan Hocamızı rahmetle anıyorum, derdi ki: “‘Kim? Ben mi siyonizme hizmet edeceğim?’ şarkısını söyleterek kendine hizmet ettirir.”

Değerli milletvekilleri, soykırımı meşrulaştıran bu tavırlar tarih boyunca utançla anılmaya ve vicdanlarda yargılanmaya mahkûmdur. Ak ile kara, sap ile saman ortadadır ve artık, kimin zulmün tarafında kimin de mazlumun yanında olduğu aşikâr hâle gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, bugün cuma namazına gidip de hutbeyi dinleyenleriniz vardır. Hutbenin ana teması, yaşlılarımıza hizmet, hürmet göstermek, onlara saygıda kusur etmemek idi. Hutbede şöyle bir kısım var, diyor ki: “Büyüklerimiz, bizleri yetiştirmek için nice fedakârlıklarda bulundular, tecrübeleriyle bize her daim rehberlik ettiler. Sevgi ve saygıyı, iyilik ve adaleti, hürmet ve muhabbeti onlardan öğrendik. Hayat yolculuğumuzdaki sığınağımız ve dayanağımız onlar oldu. Millî ve manevi değerlerimizi onlar bize aktardı. Onlar yaşayan tarihimizdir, yerleri asla doldurulamayacak olan hafızamızdır. Büyüklerimize saygı ve ilgi göstermek, geçmişimize sahip çıkmak, geleceğimizden emin olmaktır.” Elhak, bu sözler doğrudur ancak evvela hutbede anlatılan bu hakikatlerin gereğini iktidar olarak sizler yapmıyorsunuz. İşte, milyonlarca emeklimize reva gördüğünüz hayat şartları ortadadır. Yoksa emeklilerimiz bu ülkenin hafızası ve şimdiye kadar fedakârlık göstermiş, emek vermiş insanları değiller midir? Bugün emeklilerimize 12.500 lira maaşı layık görüyorsunuz ama kümes gibi evlerin kirası bile 15.000 liradan başlıyor. Şimdi, yeni düzenlemeyle yükseltilmiş hâli 12.500 lira olacak emekli aylığı, 20.000 lirayı bulan açlık sınırının bile çok altında kalmaktadır. Siz, bu insanlarımıza sefaleti layık görüyorken gençlerimize saygıyı, vefayı, hürmet ve muhabbeti nasıl öğütleyebilirsiniz? Hakikatleri kâğıtlara yazıp bunları okutabilirsiniz ancak samimi olmadığınız sürece siz ancak ve ancak bunlardan nefret ettirirsiniz. Peygamber Efendimiz’in bu konudaki uyarısı açıktır: “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin.”  Önce siz uyacaksınız ki ifade edilen hakikatler gençlerimiz tarafından benimsensin ve yaşamlarına tesir edilebilsin.

Değerli milletvekilleri, insanlarımızın çoğu bugün baktığınızda en temel hakları olan beslenme ve barınma haklarından mahrumdurlar. Maaşlı çalışanlarımız geçinemiyor, emeklilerimiz kayıt dışı başka bir işte çalışmazsa yaşama tutunamıyor. Saadet Partisi Grubu olarak, 2024 yılı başında emekli maaşlarına yapılan zam oranlarının ve özellikle geçim zorluklarının Meclis Genel Kurulunda ele alınmasını önemsiyoruz. Emeklilerimizin çok büyük zorluklarla mücadele ettiği bu dönemde, her şeyden önce evine ucuz ekmek alabilmek için soğuk kuyruklarda bekleyişlerini, elektrik parası çok gelmesin diye soğukta battaniyeye sarılarak oturmalarını, pazar ihtiyacını karşılamak için pazarın dağılmasını beklemelerini konuşmamız gerekmektedir. Emeklilerimizin yaşam maliyetlerindeki artışa dair gerçekleri her ortamda vurgulamak artık bir zorunluluk hâline gelmiştir. İktidarınızın yanlış uygulamaları neticesinde, artık emekli maaşları o kadar düşük hâle gelmiştir ki 2019 yılında 5510 sayılı Kanun’a ek bir madde ilave ederek taban bir rakam belirlemek zorunda kalınmıştır. Yıllar içinde emekli maaşlarındaki erime neticesinde Türkiye, bu yıl, Küresel Emeklilik Endeksi’nde gelir açısından 44 ülke içinde yüzde 36’yla son sıralarda yer almaktadır. Emeklilerimizin iktidarınız tarafından sadaka niyetine verilen tek seferlik ödemelerle dilenci olarak görüldüğü gerçeğini konuşmamız icap etmektedir. Herkesçe bilindiği üzere, en düşük yaşlılık aylığı 2023 yılında önce 3.500 Türk lirası, sonrasında 7.500 Türk lirası olarak belirlendi, bu sene başında da 10.000 Türk lirası olarak değiştirildi, o da kanun değişikliği yapılarak. Neden? Çünkü kanunda taban aylığı artış oranı öngörülmemiş. Siz asgari ücrete yaptığınız artış oranını emekli aylığına yansıtmıyorsunuz, taban aylığına hiç yansıtmıyorsunuz. Diğer bir deyişle, Sosyal Güvenlik Kurumunun gelirlerinde yaşanan artış aynı oranda emekli aylıklarına yansıtılamıyor; ya ne yapılıyor? Fakirden çalınıp zengine veriliyor. Geçmişte yaptığınız ve hiçbir yaraya merhem olmayan düzenlemelerle benzer olarak bugün de teklif ettiğiniz 2.500 Türk liralık artışla hiçbir derde derman olamayacaksınız.

Değerli milletvekilleri, adaletin olmadığı bu sistemde emekliler arasında büyük gelir eşitsizliği mevcuttur. Bazı emekliler zar zor geçinirken diğerleri açlık sınırının çok altında aylıklarla hayatta kalmaya çalışmaktadır. Emekli maaşlarındaki adaletsiz dağılım toplumsal adaletsizliği de artırmaktadır. Genellikle emekliler, aylıklarının insan onuruna yaraşır bir seviyede olmaması nedeniyle çalışmaya devam etmek zorundadır. Emeklilik dönemi bir bireyin hayatındaki önemli bir evreyi temsil eder ve bu dönemi huzurlu ve onurlu bir biçimde geçirmelerini sağlamak bizim görevimizdir. Türkiye'deki emekli aylıklarının adaletsizliği ve yetersizliğiyle mücadele etmek için bir araya gelmeli ve emeklilerimizi daha iyi bir geleceğe taşıyacak adımları atmalıyız. Emeklilik sistemimizde yapılacak iyileştirmeler sadece mevcut durumu değil aynı zamanda gençlerimizin geleceğine yönelik sürdürülebilir ve adil bir emeklilik planını da içermelidir. Tek bir kişinin hayatı ve emekleri bile adil olmayan bir yaşam geçişi nedeniyle boşa harcanmamalıdır. Emekli maaşlarını insanoğlunun onuruna yakışır bir yaşam standardını sağlayacak seviyeye yükseltmek ana hedefimiz olmalıdır. Ancak yapacağımız düzenlemelerin, sadece bugünün emeklileri için değil aynı zamanda gelecekteki emekliler için de adaleti sağlaması gerekmektedir. Unutmamalıyız ki adalet ancak bugünümüze ve yarınımıza eşit şekilde uygulandığında gerçek anlamını bulur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kılıç, lütfen tamamlayın.

ŞERAFETTİN KILIÇ (Devamla) – Bu hususlar ışığında söz konusu eşitsizlikleri ve yetersizlikleri ele alan ve buna yönelik işlemleri değiştiren politika değişikliklerini savunmak, Saadet Partisi ve Gelecek Partisi Grubumuzun önceliğidir. Emeklilik ve buna ilişkin geçim sıkıntıları hayatımızın son döneminde hepimizin karşılaşacağı bir gerçektir. Yıllarca çalışarak dişinden, tırnağından artırarak yaptıkları birikimlerin ve alın terlerinin bir karşılığı olarak emeklilerimize onurlu ve rahat bir yaşam sürdürmelerini sağlamak başta devletin sorumluluğundadır. Üzülerek tekrar ifade ediyorum ki ülkemizde emekli aylıkları giderek daha adaletsiz ve yetersiz duruma getirilmiştir. Adaletsiz ve öngörüye sahip olmayan düzenlemelerle emeklilerimizin hak ettikleri yaşam standartlarına ulaşmaları sağlanamaz. Bizim hedefimiz, geçmişteki meslekleri, iştigal alanları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞERAFETTİN KILIÇ (Devamla) – …ne olursa olsun her vatandaşın onurlu ve güvenli bir emekliliğin tadını çıkarabileceği bir Türkiye, bir ülke inşa etmektir diyor, Genel Kurulu saygıyla, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.

Diğer söz talebi, İYİ Parti Grubu adına Edirne Milletvekili Mehmet Akalın’a ait.

Sayın Akalın, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) 

İYİ PARTİ GRUBU ADINA MEHMET AKALIN (Edirne) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin ikinci bölümü üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu teklif ne yazık ki usul ve içerik açısından ciddi sorunlar barındırmaktadır. İlk olarak usul açısından değerlendirmelerde bulunmak istiyorum. Kamuoyuna vergiyle ilgili bir paket kanun olarak duyurulan bu teklif, Komisyonda gece yarısı yapılan eklemelerle maalesef torba kanuna dönüştürülmüştür. Bu süreç, şeffaflıktan uzak, aceleyle ve yeterli müzakere yapılmadan ilerlemiştir. Öncelikle belirtmek isterim ki bu teklifte Plan ve Bütçe Komisyonu asli komisyon olarak belirlenirken diğer komisyonlar tali komisyon olarak görevlendirilmiş ancak tali komisyonlar teklifi incelemek üzere toplanmamış ve görüş bildirmemiştir. Bu durum, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 23'üncü maddesine aykırıdır ve tekliflerin etkin ve verimli bir müzakere ortamında görüşülmesini engellemektedir.

Komisyon görüşmeleri sırasında teklifin adında ve maddelerinde yapılan değişiklikler, teklif sahiplerinin bile teklifi yeterince müzakere etmeden hazırladıklarını göstermektedir. Yoğun çalışma temposu ve gece yarısı yapılan eklemeler, muhalefet partilerinin çalışmasını ve etkin bir tartışma ortamı oluşmasını engellemiştir. Komisyon toplantısı tek seferde yaklaşık on dört saat sürmüştür ve bu çalışma koşulları insani değildir. Bu durum milletvekillerinin motivasyonunu düşürmüş ve yasama süreçlerinin kalitesini olumsuz etkilemiştir. Ayrıca, teklifin Anayasa Komisyonuna havale edilmemesi de büyük bir eksikliktir. Teklifte Cumhurbaşkanına yetki verilmesi gibi Anayasa’ya aykırılık teşkil edebilecek maddeler bulunmaktadır ve Anayasa Komisyonundan görüş alınması gerekmektedir ancak acele kanunlaştırma alışkanlığı nedeniyle bu durum göz ardı edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 2017 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle yürütme organlarının yasa tasarısı yapma yetkisi sonlanmıştır. Anayasa’nın 88'inci maddesi kanun teklif etme yetkisini milletvekillerine vermektedir ancak mevcut durumda kanun teklifleri bakanlıklar veya Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanıp iktidar partisi milletvekilleri tarafından imzalanarak Meclise sunulmaktadır. Bu durum Anayasa’nın 88'inci maddesinin ihlali anlamına gelmektedir. İYİ Parti Grubu olarak bu kanun teklifinin usul açısından ciddi sorunlar barındırdığını ve demokratik bir yasama sürecine uygun olmadığını düşünüyoruz. Teklif istişareye açık, katılımcı, toplumun sorunlarına odaklanan, çareler üreten, kalıcı bir yapıda değildir. Kanun teklifinin hazırlanma süreci demokratik olmayan ve insani koşullarda gerçekleşmeyen bir Komisyon toplantısı sonrası Genel Kurula sevk edilmiştir. Komisyon sürecinde yapıcı eleştirilerimiz dinlenmemiş ve milletvekillerimizin verdiği tüm önergeler reddedilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet tarafından kamuoyuna “tasarruf paketi” olarak sunulan teklif, aslında yürütmenin keyfî tutumunu ve aceleci kanunlaştırma alışkanlığını gözler önüne sermektedir. Teklifin teslim zamanı ve hazırlanma süreci sorunludur. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde Anayasa’da kanun tekliflerinin milletvekilleri tarafından verileceği belirtilse de uygulamada pek de öyle yürümemektedir. Bu durum milletvekillerinin iradesini yok saymakta ve tekliflerin içeriğini bütünüyle bakanlıkların iradesine dayandırmaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 5’inci maddesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Temmuz günü tatile gireceği hükme bağlanmıştır ancak iktidar, Meclisin tatile girmeden alelacele kanunlaştırma çabasıyla bu hükmü sürekli olarak göz ardı etmektedir. Bu durum kanunların kalitesini düşürmekte ve yasama sürecinin etkinliğini olumsuz etkilemektedir.

Değerli milletvekilleri, teklif hazırlanırken meslek örgütlerinin ve siyasi parti gruplarının görüşleri alınmamış, hatta kamuoyunda tartışılmasına dahi fırsat verilmeden Komisyon görüşmelerine başlanmıştır. Bu durum demokratik bir yasama sürecine aykırıdır. Teklifte desteklediğimiz maddeler olmasına rağmen, daha iyileştirilmesi yönünde görüşlerimiz, önerilerimiz ve eleştirilerimiz dikkate alınmamıştır. Teklifin sunulması ve Komisyon toplantısının yapılması arasında yeterli süre bulunmaması -sivil toplum kuruluşlarının görüş bildirmemesi- kamuoyunun teklifi tartışması için yeterli zamanı yaratmamıştır. Bu oldubittiye getirilmiş teklifin kaliteli bir yasa olma şansı bu eksiklikler nedeniyle imkânsız hâle gelmiştir.

Şimdi, teklifin içeriğine gelince tasarruf paketi olarak sunulan bu teklifte tasarruf konusunda etkili maddeler olmadığı gibi olması gereken birçok vergilendirme de bulunmamaktadır. Mesela, bu teklifte kur korumalı mevduat sebebiyle bütçemizden ödenen 2,7 trilyon lira yoktur. “Cebimizden yol, köprü ve inşaat ödemeleri için 1 kuruş bile çıkmayacak.” denilen ancak bütçeden karşılanan 600 milyar lira yoktur. 2023 yılında ödenen 1,3 trilyon lira faiz gideri yoktur.

Değerli milletvekilleri, Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından yapılan çalışmalarda ciddi vergi kayıplarının olduğu açıkça görülmektedir. Ancak bu kayıpların teklife dâhil edilmemesi teklifin kalitesini düşürmekte ve adaletsizliği körüklemektedir. Hazine ve Maliye Bakanının Komisyon görüşmelerine katılmaması, izah tasarruf meselesine ne kadar önem verildiğinin ispatıdır. Vergi sistemimizdeki eksiklikler uzun zamandır dile getirilmekte ve bu konuda kapsamlı çalışmalar yapılmış olmasına rağmen teklifin içeriğinde bu çalışmalar yer almamıştır.

Sayın milletvekilleri, etkin, basit ve daha adil bir vergi sistemi oluşturma iddiasıyla sunulan bir kanun teklifinde kentsel rantın vergilendirilmesi, sermaye kazançları, faiz ve menkul sermaye iratları gibi gelirler üzerindeki vergilerin artırılması, servet vergileri ve kripto varlıkların vergilendirilmesi gibi hususların yer alması beklenirdi. Nedendir bilinmez, bu önemli konular teklifte yer almamaktadır. Ücretli çalışanların vergi ve sosyal güvenlik yükünün azaltılması ve vergide adaletin sağlanması gerektiğini defalarca dile getirdik. Bu konulara da teklifte yer verilmemiştir. Vergi dilimleri üzerinde yapılan alicengiz oyunları vergi sistemimizin adaletini daha da zedelemektedir. Vergi dilimlerinin yeniden değerleme oranlarının artırılmaması, ücretli çalışanları ve esnafı olumsuz etkilemekte ve haksız bir vergi yükü oluşturmaktadır. Vergi afları ise vergiye gönüllü uyumu azaltmakta ve düzenli vergi ödeyen vatandaşlarımızı cezalandırmaktadır. Ayrıca, Cumhurbaşkanına vergi koyma yetkisi verilmesi güçler ayrılığı ilkesine aykırıdır ve verginin kanuniliği ilkesini ihlal etmektedir. Bu yetkilerin Cumhurbaşkanından alınması ve yasama yetkisinin Meclisimize geri verilmesi gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki Türkiye Büyük Millet Meclisi Cumhurbaşkanı da dâhil herkesin üzerindedir.

Sonuç olarak, bu kanun teklifi hem usul hem de içerik açısından eksiktir ve yetersizdir. İYİ Parti olarak bu teklifi demokratik, şeffaf ve katılımcı bir yasama sürecine uygun bulmuyoruz. Teklif, milletvekillerinin iradesini yok saymakta ve Bakanlıkların iradesine dayanmaktadır. Bu teklifin istişareye açık, katılımcı ve toplumun sorunlarına odaklanan bir yapıda olması gerekmektedir ancak mevcut hâliyle bu teklif, milletimizin yararına olmayacak ve yasama faaliyetlerinin kalitesini düşürecektir.

Yüce Meclisi ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akalın, teşekkür ediyorum.

Sayın Gergerlioğlu, Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

43.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Bekir Bozdağ’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Az evvelki konuşmamda isminiz geçti fakat benim kastım siz değildiniz. O dönemki bir süreçle ilgili konuştum ve yaptığım sonraki araştırmada da siz olmadığınızla ilgili bir bilgiye de ulaştım. Bu noktada yani üzücü bir durum oluştu, özür dilerim yani kişi olarak sizi kastetmedim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gergerlioğlu.

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) – Helal ettiniz mi Başkanım?

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Denizli Milletvekili Nilgün Ök ve Samsun Milletvekili Ersan Aksu ile 132 Milletvekilinin Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2290) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 159) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Mustafa Baki Ersoy’a söz veriyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA BAKİ ERSOY (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 159 sıra sayılı Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerine konuşma yapmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen yüce Türk milletinin tüm fertlerini saygılarımla selamlıyorum.

Ağırlıklı olarak vergi uygulamalarındaki düzenlemelerden oluşan uluslararası model kurallarıyla uyumlu olarak verginin konusu, tanımı, muafiyet ve istisnaları, matrah ve oranı, vergilendirme dönemi, beyan, tarh ve ödenmesine dair düzenlemeleri kapsayan söz konusu teklifin konuşmama konu ikinci bölümünde, kısa vadeli sigorta kolları prim oranının yeniden belirlenmesi amaçlanmaktadır. Böylece, kısa vadeli sigorta kolları prim oranının yeniden belirlenmesine ve belirlenen yüzde 2,25 prim oranının yüzde 1,5'e kadar indirilebilmesine ya da yüzde 2,5'e kadar artırılabilmesine dair Cumhurbaşkanımıza yetki verilmektedir.

Yaşlılık, malullük, ölüm aylığı almakta olan emeklilere ve hak sahiplerine dosya bazında 10.000 Türk lirası olarak öngörülen aylık asgari ödeme tutarının 12.500 Türk lirasına yükseltilmesine ilişkin düzenlemeler yapılmaktadır.

EYT’den yararlandıktan sonra aynı iş yerinde çalışmaya devam eden emeklilerin istihdamını sağlayan işverenlere uygulanan vergi indirimi uygulamasının kaldırılması düzenlenmektedir. Bu uygulamayla, emekli olduktan sonra emekli aylıkları kesilmeksizin sosyal güvenlik destek primine tabi olarak çalıştırılanları bulunduran işverenler ile bu kapsamdan yararlanamayan işverenler arasındaki ikili uygulamanın sona erdirilmesi de amaçlanmaktadır.

Hazine ve Maliye Bakanlığı bütçesinin ilgili tertibine 2024 yılında ödenek eklenmesine dair Cumhurbaşkanına yetki verilmesi de sağlanmaktadır.

Yatırım fon ve ortaklıklarının vergi istisnasından yararlanabilmesi için kâr payı dağıtma şartının getirilmesi hedeflenmektedir. Yap-işlet-devret modeli ile kamu-özel iş birliği modeli projeleri kapsamında elde edilen kazançlardan yüzde 30 kurumlar vergisi alınması amaçlanmaktadır.

Yurt içi asgari kurumlar vergisinde düzenlemeler yapılmaktadır. Böylece kurumlar vergisi mükelleflerinin hesaplayacakları kurumlar vergisinin tespitine yönelik vergi güvenlik müessesesinin ihdas edilmesi öngörülmektedir. Kurumlar vergisi mükellefleri hesaplanan kurumlar vergisi matrahına ilişkin kurumlar vergisi oranını ve hesaplanan vergi üzerinden indirim mekanizmasını kullanabilmektedirler. Bu doğrultuda, mevcut hükümler çerçevesinde, kurumların bir hesap dönemi içerisinde elde ettikleri kazançlarına uygulanacak olan kurumlar vergisi oranı tatbik edilmesiyle kurumlar vergisi hesaplanmaya devam edilecektir. Ancak düzenlemeyle hesaplanan verginin, kurumların indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancının yüzde 10’undan az olamayacağına ilişkin hüküm yer almaktadır.

Son yıllarda ekonomilerde artan dijitalleşme ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak gerek ülkeler gerekse uluslararası kuruluşlar vergi sistemlerini revize etmek ve kazançların ekonomik faaliyetlerin gerçekleştiği ve değerin yaratıldığı yerlerde daha adil ve asgari düzeyde vergilendirilmesini sağlamak adına gerekli düzenlemeleri yapmaya yönelmişlerdir.

Hazırlanan kanun teklifiyle, farklı ülke uygulamaları ile Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü nezdinde yayımlanan model kurallar ve rehberler de dikkate alınmak suretiyle, dünya genelinde elde ettikleri yıllık konsolide hasılatı 750 milyon euro karşılığı Türk lirasını aşan çok uluslu işletmelere asgari düzeyde kurumlar vergisi uygulanmasını amaçlayan düzenlemeler yapılmaktadır. Söz konusu düzenlemelerle çok uluslu işletmeler için öngörülebilir sonuçlar sağlayan şeffaf ve kapsamlı bir vergilendirme sisteminin uygulamaya koyulması amaçlanmaktadır.

Ayrıca, ülke bazında hesaplanan bu kazançların ilgili hesap döneminde efektif olarak asgari kurumlar vergisi oranının altında vergilendirildiği durumlarda uygulanmak üzere, büyük çok uluslu işletmelerin elde ettikleri kazançları üzerinden hesaplanan toplam verginin asgari kurumlar vergisi oranına eşitlenmesini amaçlayan ilave bir vergileme sistemi oluşturulmaktadır.

Yurt dışına çıkış yapan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından çıkış başına alınan harç tutarı güncellenmektedir, öngörülen tutar ise 500 TL olarak belirlenmiştir. Harcın her yıl yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanması sağlanacaktır.

Kamu görevlileri sendikalarına ilişkin ödentisi kesilen kamu görevlilerine toplu sözleşme ikramiyesi ödenmesiyle ilgili düzenlemeler yapılmaktadır. Kamu görevlileri sendikasının kurulu olduğu hizmet kolunda sendika üyesi olabilecek toplam kamu görevlisi sayısının en az yüzde 1’ini sendika üyesi kaydeden kamu görevlileri sendikalarına üye olup aylık veya ücretinden üyelik ödentisi kesilen kamu görevlilerine toplu sözleşme ikramiyesine yönelik düzenleme yapılmaktadır. Bu çalışmada emeği geçen başta KAMU-SEN Genel Başkanımız Sayın Önder Kahveci olmak üzere herkese çok teşekkür ediyorum, tüm kamu görevlilerimize de hayırlı uğurlu olsun diyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz 24 Temmuz günü yağmur çamur, yaz kış, gece gündüz demeden çalışan, doğru ve ilkeli haberleri bizlere tarafsız bir şekilde ulaştırabilmek için fedakârca mesai harcayan çok kıymetli basın mensuplarımızın Gazeteciler ve Basın Bayramı’ydı ama gelin görün ki Kayseri basın camiası bu özel günlerinde kötü bir haberle uyandı. Basın İlan Kurumu Genel Müdürlüğünün almış olduğu kararla Kayseri’de bulunan Basın İlan Kurumu Bölge Müdürlüğü kapatılarak Adana bölgesine bağlandı. Zaten küresel ekonomik daralmanın girdi maliyetlerine yansıması ve dijitalleşmenin sonucu olarak zor zamanlar geçirmekte olan basın sektörünün değerli mensupları bu gelişmenin ardından makamımıza ulaşarak böylesi bir özel günde aldıkları haberden dolayı teessürlerini ilettiler. Basın İlan Kurumu Genel Müdürlüğünün bu karardaki gerekçesi “tasarruf tedbirleri gereğince” şeklinde açıklandı fakat şunu belirtmek isterim ki Kurumun Kayseri’deki çalışma binasının mülkiyeti kuruma aittir yani herhangi bir kira gideri dahi yoktur. Çalışanlar mağdur edilmeyecektir, Adana bölgeye tavsiye edilecektir diye düşünüyorum yani muhtemelen personel giderlerinde de herhangi bir farklılık olmayacaktır.

Kayserimiz basın camiasının bel kemiği olan bir bölgedir. Kayserimiz birçok değerli gazeteci yetiştirip ülkemize kazandıran bir şehirdir. Kayseri Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Sayın Metin Kösedağ Beyefendi nezdinde birçok başarılı işe imza atmaktadır. Daha önce tasfiyesi gerçekleştirilen bölge idare mahkemesi ve Vergi Denetim Kurulu Başkanlığının ardından şimdi de Basın İlan Kurumu Bölge Müdürlüğünün kapatılarak başka bir bölgeye bağlanma kararı, Orta Anadolu'nun en büyük ve en gelişmiş kenti olan Kayserimizin prestijini düşürecektir. Bunun yanı sıra Kırşehir, Nevşehir ve Sivas illerinin de Kayseri bölgesine bağlı olduğunu düşünecek olursak bu karar sadece Kayseri’yi değil, çevre illerimizi de olumsuz etkileyecektir. Kayserili basın mensuplarımız alınan bu kararı yerinde bulmamıştır. Medya camiasındaki prestijlerin korunması, ilanların bölgelere dağılımındaki şeffaflık ve adil yaklaşımın istikrarlı kalabilmesi adına alınan bu karardan ivedilikle vazgeçilmesini talep ediyorum. Bizim de görüşümüz ve ilgili kurumdan beklentimiz bu yöndedir.

Bu duygu ve düşüncelerle, mesleki sorumluluk bilinci ve özveri içinde gerçeği arayan, toplumu aydınlatan ve millî değerleri benimseyen tüm basın mensuplarımızın geçmiş bayramını kutluyorum.

Bunun yanı sıra, kıymetli ülküdaşımız, kardeşimiz Kürşat Açıkgöz’ün Genel Yayın Yönetmenliğini yaptığı Hunat TV’nin de 5’inci yılını tebrik ediyor, yayın hayatında nice başarı dolu yıllar diliyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak söz konusu teklifi olumlu değerlendiriyor, destekliyor, vatanımıza ve milletimize hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyoruz.

Genel Kurulumuzu saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ersoy.

Diğer söz talebi, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’a ait.

Sayın Oluç, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

DEM PARTİ GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) – Sayın Başkan, sayın vekiller; bu teklif üzerine Plan ve Bütçe Komisyonunda da epey konuştuk. Sanıyorum burada, Genel Kurulda da 4 kez bu konu üzerinde konuştum fakat bu konuşmamı tekliften farklı bir konuda yapmak istiyorum çünkü bugün Genel Kurulu izleyince şöyle bir izlenime kapıldım: Bazı konuları zaman zaman tekrar hatırlatmak ve konuşmak gerekiyor, boş bırakmaya gelmiyor anlaşılan diye. Diyeceksiniz: “Hangi konu?” Malum, kayyımlar konusu. Şimdi, ben bir kez daha bazı şeyleri hatırlatayım. Özellikle kayyımlar konusunu geçmişte belediye başkanlığı yapmış bir vekilin böyle heyecanla ve çok sever bir şekilde savunmuş olması gerçekten çok sıkıntılı bir konu, biraz utanç verici doğrusu.

Şimdi, kayyım atanması ne demek oluyor, ne anlama geliyor, bunu bir kere daha söylemek istiyorum. Bakın, sayın vekiller, kayyım atanması demek, halk iradesinin -sizin deyiminizle “millet iradesinin”- gasbedilmesi demektir; sandık ve seçim hukukunun yok sayılması demektir; seçme ve seçilme hakkının yok sayılması yani Anayasa’nın çiğnenmesi demektir; sandıkta kaybettiğini idari kararlarla elde etmeye çalışmak demektir; yerel demokrasinin yok edilmesi demektir çünkü sadece belediye başkanını değil aynı zamanda belediye meclisini de feshetmek demektir; bunları bir kere özellikle vurgulamak istiyorum.

İkincisi; yaşanan uygulamalara baktığımızda, Sayıştay ve müfettiş raporlarına baktığımızda “kayyım atanması” demek yolsuzluğun, hırsızlığın, talanın gerçekleştirilmesi demektir, aksine dair bir tek mahkeme kararı ve raporu olmamasına rağmen bizim belediyelerimize yönelik yalan yanlış iftiralarda bulunulması ve halkın kaynaklarının, belediyenin kaynaklarının başka amaçlarla kullanıldığına dair bir şehir efsanesinin yayılmaya devam etmesi demektir, aksine dair bir tek mahkeme kararı yoktur, halkın zenginliklerinin belediye arazi ve mallarının talan edilmesi demektir, yandaş şirketlere, iktidara yandaş şirketlere peşkeş çekilmesi demektir, bu çok açık, kayyım atanmış olan yerlere baktığımızda Kürt halkına ağır bir düşmanlık yapmak demektir, Kürt halkının iradesini gasbetmek demektir.

Şimdi, ben size, Adalet ve Kalkınma Partisi vekillerine sorsam “Darbe nedir?” diye, anlatacağınız cümle haklı olarak şudur yani: “Seçilmiş bir iradeyi başka bir güçle ve yolla silahla çiğnemek.” Değil mi? Askerî darbeler tarihidir Türkiye'nin tarihi aslında; hep konuşuyoruz bunu, darbeler karşısında pozisyonumuzu alıyoruz, darbeler karşısındaki mücadeleyi konuşuyoruz. Merkezî parlamentoya yapılan, darbe oluyor da yerel parlamentoya ve demokrasiye, belediye meclislerine yapılan ne oluyor peki? Onlar da darbe oluyor, siyasi darbe oluyor ve bunu yapanlar da bu iradeyi çiğneyenler, gasbedenler, yok sayanlar da siyasi darbeciler oluyor; bu durumda sizin iktidarınız bu işi yapmış oluyor. Darbeyle ne yapıyorsunuz sayın vekiller, size bir de bunu hatırlatmak istiyorum: Sandık inancını yok ediyorsunuz toplum içinde, demokratik siyasete olan inancı yok ediyorsunuz toplum içinde; aslında demokrasiye, demokratik siyasete ihanet ediyorsunuz, hançer saplıyorsunuz. Bu nedenlerle, bu mesele sadece DEM PARTİ’nin ve Kürt halkının meselesi değil, demokrasiye inanan herkesin meselesi olarak karşımıza çıkıyor.

Şimdi, bir konuya daha değinmek istiyorum bu bağlamda. Bölücülük nedir, biliyor musunuz? Hep konuşuyorsunuz ya ileri geri; bölücülük, bu ülkenin toprakları üstünde ikili hukuk yaratmak demektir, düşman hukuku yaratmak demektir ve işte siz bu kayyım atama meseleleriyle bunu yapıyorsunuz, bölücülük yapıyorsunuz, Kürt halkına diyorsunuz ki: “Seçime gir, seçime girmen serbest, oy kullanabilirsin, aday olabilirsin ama kazanınca yönetemezsin.” İkili hukuk bu, düşman hukuku uygulamak bu esas itibarıyla. Yani Kürt’e düşmanlık, Kürt halkına düşmanlık yapıyorsunuz.

Şimdi, bu açıdan baktığımızda bölücü bir iktidarsınız, ayrımcı ve bölücü bir rejim hâline getirdiniz kayyımlar rejimini. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi, bir şeyi söylemek istiyorum, hatırlatmak istiyorum: 2016-2024, sekiz yıllık bir dönemde bir kayyım rejimi oluşturdunuz, sekiz yıldır; tarihe kayyım rejimi döneminin mimarı ve uygulayıcısı olarak geçtiniz siz iktidar olarak. Tarihte böyle dönemler var, daha evvel de konuşmuştuk hep bu Meclis sıralarında ve kürsüsünde, bir kez daha konuşalım.

Bakın, Şark Islahat Planı’nın, umumi müfettişliklerin, OHAL zihniyetinin devamıdır sizin kayyım rejiminiz ve atadığınız her kayyımla beraber bir kez daha Şark Islahat Planı’nı, umumi müfettişlikleri ve OHAL döneminin ruhunu canlandırmış oluyorsunuz, o zihniyetin devamını bir kez daha canlandırmış oluyorsunuz.

Bunu söyledikten sonra, şunu da size söylemek istiyorum: Bakın, ya demokrasiden yanasınız ya kayyımdan yanasınız; ya seçimden yanasınız ya darbeden yanasınız; ya atanmış vesayetinden yanasınız ya millet iradesinden yanasınız; bu konuda karar vermeniz gerekiyor yani kayyımı savunmak demek -kim yaparsa yapsın bunu, ister Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarından gelsin bu savunu, ister iktidarın yürütmesinden gelsin bu savunu, isterse başka bir partiden gelsin- sahte demokrat olmak demektir, sözde demokrat olmak demektir. Lütfen bunu zihinlerinizde bir kez daha düşünün ve yapılanın nasıl vahim bir olay olduğunu kendinize anlatın.

Bakın, sayın vekiller, bir kez daha bu dönemde Hakkâri Belediye Eş Başkanımızın yerine kayyım atayarak bu işi devam ettirmeye dair bir mesaj verdiniz. Ben niye bu konuşmayı yapıyorum? Şimdi, yaz aylarına giriyoruz. 2019’un Ağustos ayında başladınız kayyım atama macerasına, 2019 Ağustosunun 19’unda başladınız; Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehirlerine kayyım atadınız. Yaz aylarında -sıcaklar geldi- yeniden bir kayyım atama hevesine asla kapılmayın, böyle şeyler düşünmeyin, bunları aklınızdan geçirmeyin. Demokrasiye hançer saplama hevesinden vazgeçin, özellikle bunu vurgulamak istiyorum. Bu konuda tartışmaları sürdürmek istiyorsak ve kayyım atanmış olan yerlerde aslında ne kadar büyük yanlışlar yapıldığını, ne kadar büyük yolsuzluklar, hırsızlıklar yapıldığını konuşmak istiyorsak bir araştırma komisyonu kuralım; biz eğer yanılıyorsak o araştırma komisyonu ortaya çıkarır ama siz yanılıyorsanız çıkıp halka öz eleştirinizi verip özür dilemeniz gerekir çünkü biz bu konuda çok doğru yaptığımızı, doğru adımlar attığımızı biliyoruz.

Son bir şey daha söyleyeyim, bugün de tartışıldı Genel Kurulda, bir kez daha dile getirmiş olayım, tartışmaya da devam edeceğiz. Kayyım döneminde bu belediyeleri talan ettiniz. Biraz evvel söyledim, belediyelerin arazilerini, mallarını yandaş şirketlerinize peşkeş çektiniz; borçlandırdınız, en küçüğünden en büyüğüne kadar bütün belediyelerin inanılmaz borçları var. Şimdi, borçlandırdınız, bir de üstelik SGK primlerini vesaireyi de ödemeyerek bu borcu yaptınız. Şimdi ne yapıyor sizin iktidarınız? “Kaynağında keserek belediyelerin borcunu alıyorum.” lafıyla kaynağında keserek belediyelerin çalışamaz hâle getirilmesini hedefliyorsunuz. Bakın, bunların hepsi hukuksuzluk, bunların hepsi adaletsizlik ve bu yaptıklarınızın demokrasiye en ufak bir katkısı yok, halkın iradesine en ufak bir katkısı yok, bunu bir kez daha vurgulayalım. Eğer gerçekten borçlar varsa -var- o zaman bu borçları biz ödeyeceğiz, daha evvel ödedik, ödeyeceğiz. Ama o zaman -bugün söyledi Sayın Usta- yapılandırma yapılsın. Evet, kayyımın borcu, kayyımın borcunu da bizim belediyelerimiz öder çünkü biz halkın belediyesiyiz, bunu yapacağız, halka hizmet vereceğiz ama aynı zamanda o kayyımların borcunu da ödeyerek tarihe de bir ibret vesikası olarak o ödediğimiz borçları yazmış olacağız, burada bir kez daha söyleyelim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Sayın Başkan, toparlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Oluç, lütfen tamamlayın.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Tamamlıyorum.

Ama inanıyorum ki -keşke yanılıyor olsam- sizin iktidarınız bu konuda, kaynağında keserek belediyeleri çalışamaz hâle getirme yolunu tercih edecektir. İnşallah yapmazsınız. O zaman, yapmazsanız, ben de bu konudaki bu söylediklerimi geri alırım Meclis kürsüsünde.

Son sözüm, demokrasiye sahip çıkın, demokrasiye hançer saplamayın.

Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Oluç.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu’na söz veriyorum.

Sayın Bakırlıoğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) – Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, teklifin 28'inci maddesiyle kısa vadeli sigorta kolları prim oranı yüzde 2’den yüzde 2,25'e çıkartılacak. Bu sayede, SGK prim gelirlerinde beş ay içerisinde yaklaşık 4,6 milyar liralık bir artış beklenmekte.

29'uncu madde kamuoyunda çok tartışılan maddelerden bir tanesi, bu maddeyle en düşük emekli maaşı 10.000 liradan 12.500 liraya çıkartılacak yani milyonlarca emeklimiz sefalet ücretiyle yaşamaya devam edecek, mahkûm bırakılacak; bütçeye olan maliyeti de 33,2 milyar TL. Madde 31 de bununla ilgili, bu maddeyle alakalı; bu maddeyle, en düşük emekli maaşında yapılacak düzenlemeyle ortaya çıkacak 33 milyar liralık tutar için Cumhurbaşkanına, Hazine ve Maliye Bakanlığı bütçesine ödenek ekleme yetkisi verilmektedir.

Şimdi, bilindiği gibi, Anayasa’mıza göre, kurumlar, bütçe kanunuyla verilen ödeneğin üzerinde harcama yapamazlar; gene Anayasa’mıza göre, bütçe ve kesin hesap kanun teklifinin görüşüleceği, kanun edileceği yer burası, Türkiye Büyük Millet Meclisidir, bu yetki de yürütmeye devredilemez. Bu nedenle madde 31 Anayasa’ya aykırıdır; yapılması gereken gelir göstermek kaydıyla ek bütçe yapılmasıdır.

Bildiğiniz gibi, EYT’li olarak bilinen yurttaşlarımızın bir kısmına emekli olma hakkı bu Meclis tarafından getirilmişti. Ayrıca, bu haktan yararlanan emekli olup da aynı iş yerinde çalışmaya devam eden EYT’lilerin sosyal güvenlik destek primi oranlarında 5 puanlık bir indirim yapılmıştı, madde 30’la bu indirim kaldırılmakta. Bu kapsamda çalışmaya devam eden, Cumhurbaşkanımızın tarifiyle “çift dikiş” denilen 2 milyon EYT’li var ve bunların önemli bir kısmı açlık sınırının altında emekli maaşı almakta yani aç kalmamak için çalışan 2 milyon insan var. Bu prim indiriminin kalkması belki SGK’ye 5,7 milyarlık bir ek ödenek getirecek ancak yüz binlerce emeklimizin işsiz kalmasına sebebiyet verebilir.

Değerli milletvekilleri, özellikle 35'inci madde, teklifin 35'inci maddesiyle kamu-özel iş birliği projeleri kapsamında faaliyet gösteren firmaların kurumlar vergisi yüzde 25'ten yüzde 30'a çıkarılıyor. 44 tane firma var bu kapsamda. Kamuoyunda daha çok bizim “5’li çete” diye bildiğimiz yandaş şirketler bunlar, büyük kamu ihaleleri alan, 21/b’yle alan, pazarlık usulüyle alan şirketler; 44 tane firma var. Bunların kazanca esas matrahı 12 milyar liraymış, tahakkuk eden vergi ise sadece 2,8 milyar lira. Yüzde 25'ten yüzde 30’a çıkınca kurumlar vergisi oranı bütçeye ilave olarak yalnızca 558 milyon liralık bir gelir gelecek. Bu 558 milyon lira rakamı bize çok az gelmişti “Neden böyle?” diye sormuştuk. Kira ve hizmet bedeli olarak 2005 yılından bugüne kadar yurttaşlarımızın geçmediği, kullanmadığı otoyollardan, tünellerden bu “5’li çete” diye tabir ettiğimiz yandaş şirketlere hazineden 80 milyar dolarlık para aktarılmış, tam 80 milyar lira. 2024 yılında aktarılacak tutar 162 milyar lira, 2025-2026 yıllarını da eklersek üç yılda tam 673 milyar liralık kaynak aktarılacak. Şimdi, 2024 için aktarılacak olan tutar 162 milyar lira ancak bunların hasılatı 162 milyar lira değil, sadece hazineden aktarılacak olan tutar. Esasında hasılatları, ciroları çok daha fazla ve bunların sözleşmeleri dolar üzerinden yapılmış, yıl sonunda bu rakam daha da artabilir. Şimdi, bu kadar büyük bir kaynak, bu kadar büyük bir ciro ancak vergi ödemeye geldiği zaman sadece 2,8 milyar liralık vergi ödemiş bu şirketler. Sorduk: Neden bu kadar az? Cevap aldık: Bu 44 şirketten sadece 7 tanesi vergi ödemiş, geri kalan 37 tanesi matrah bildirmemiş yani vergi ödememiş. Bugüne kadar 80 milyar dolar yani 2,6 trilyon lira kaynak aktarılan bu firmalar vergi ödemiyor. Burada emeklimiz, emekçimiz, çiftçimiz, esnafımız vergi ödüyor, ancak trilyonlarca lira kaynak alan bu firmalar vergi ödemiyorlar. Peki, o zaman sormak lazım, yani bunu 25’ten 30’a çıkarmanın ne manası var? 40’a çıkaralım, nasıl olsa bunlar vergi ödemiyor. Bu konuya daha sonra geleceğiz.

Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanı “En düşük emekli maaşı asgari ücret kadar olsun.” çağrımıza “Sırtınızda küfe yok.” diye cevap vermişti. Biz buradan iktidarın sırtındaki küfenin içindeki yükün emekliler ve EYT’liler olduğunu anlamaktayız. Peki, gerçekten de emekliler yük mü? EYT’nin çıkması küfedeki yükü artırdı mı? Rakamlara bakacağız.

Değerli milletvekilleri, 2020 yılında emekli sayısı toplamda 13 milyon 264 bindi ve tüm bu emeklilere ödenen maaş tutarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 6,9’du yani yüzde 7; 2023 yılında EYT çıktı, emekli sayısı yüzde 20 artışla 16 milyona kadar çıktı. Peki, emekli maaşlarının millî gelire oranı ne oldu? Beklenen, beklenti eğer emekli sayısı yüzde 20 arttıysa emeklilerin millî gelirden aldığı payın da en azından yüzde 20 olması lazım, öyle değil mi? Yani 7 ise 8,5’a, 9’a çıkması lazım ki bu rakamlar Avrupa Birliği ortalamasının da altında. Peki, ne olmuş? Bakıyoruz, emeklilerin millî gelirden aldığı pay 2020 yılında yüzde 6,9 iken EYT’nin çıktığı, emekli sayısının yüzde 20 arttığı, 16 milyona dayandığı 2023 yılında yüzde 5,3'e düşmüş; artmamış, düşmüş. Yani özetle şunu söylemek lazım, siz diyorsunuz ki: “Emekli sayısı isterse 20 milyon olsun, isterse 25 milyon olsun bizim emekliye millî gelirden vereceğimiz pay yüzde 6, bunu geçmez; isterse emekli zebil olsun, emekli aç kalsın, bizim vereceğimiz tutar budur.” Bunun anlamı bu.

Emeklinin küfedeki yükünün artıp artmadığını başka nereden anlayabiliriz? Hazineden SGK'ye yapılan transferlere bakmamız lazım ve bu transferlerin de gayrisafi yurt içi  hasılaya oranına bakmamız lazım. Öyle ya, emekli sayısı arttı, dolayısıyla bütçeden SGK'ye transferlerin de artması gerekiyor. Eğer böyleyse belki Cumhurbaşkanı şikâyet etmekte haklıdır diyoruz. Bakalım o zaman rakamlara: SGK'ye hazineden yapılan bütçe transferlerinin millî gelire oranı 2020 yılında yüzde 4,9'muş; 5 diyelim. Yıl 2023, emekli sayısı yüzde 20 artmış. Beklenen nedir? 4,9'dan mesela yüzde 6’ya çıkması, yüzde 7’ye çıkması anlamlı bir şeydir. Ancak, bakıyorsunuz 4,9'dan 3,23'e düşmüş yani yük artmamış. Bakın, emekli sayısı artıyor, EYT’li sayısı artıyor, emekli olmuş bunlar ancak yük artmamış. Peki, hani emekli yüktü, hani EYT’li yüktü; rakamlar bunu söylemiyor.

Değerli milletvekilleri, küfede ağırlık yapan emekli değil, EYT’li değil, emekçi insanlar değil; tam tersine, sayıları artmasına rağmen yükleri hafiflemiş. Bu milyonlarca insan açlık ücretleriyle, sefalet ücretleriyle yaşamak zorunda bırakılmış. Küfeye ağırlık yapan emekliler değil, EYT’liler değil; tam tersine, bu insanlar ödedikleri vergilerle, KDV ile ÖTV’yle bütçeyi besleyen insanlar. Küfede ağırlık yapan, ağırlığı her geçen gün artan biraz evvel bahsettiğim kamu-özel iş birliği projeleriyle kaynak aktarılan o 5’li çetelerdir. Rakamlar ortada, bugüne kadar aktarılan tutar tam 2,6 trilyon lira. Ağırlık yapan, yük olan emekli değil, asıl yük olan kur korumalı mevduattır. Kur korumalı mevduatla bir avuç varsıla sadece 2023 yılında tam 1 trilyon lira para aktarıldı. Emekliye verilen tutar ne kadar? 33 milyar lira. Ne kadar? Binde 3’ü. Kur korumalı mevduat ile kamu-özel iş birliği projeleriyle aktarılan trilyonlar yüktür ve bu küfedeki bu yükten kurtulmak gereklidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakırlıoğlu, lütfen tamamlayın.

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Devamla) - Kur korumalı mevduatla,      kamu-özel projeleriyle aktarılan trilyonlar hakikaten yüktür ve bu küfedeki bu yükten bir an önce kurtulmak gereklidir. Bunun için de ilk yapılması gereken şey bu iktidardan kurtulmaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakırlıoğlu.

Şimdi, şahısları adına ilk söz, Kocaeli Milletvekili Mühip Kanko’ya ait.

Sayın Kanko, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MÜHİP KANKO (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Vergi Kanunu üzerinde konuşuyoruz. Benjamin Franklin’in bir sözüyle başlamak istiyorum: “Dünyada ölüm ve vergiler dışında hiçbir şey kesin değildir.” demiş Benjamin Franklin yani nasıl ölüm kesin olan bir şeyse bir toplumda yaşayan herkesin vergi vermesi de kesindir. Devletlerin temel geçim kaynaklarından biri vergidir ve bu vergide adaletin sağlandığı ülkeler de refah içinde olan, demokrasisi gelişmiş ülkelerdir. Ancak ne yazık ki bir ülke düşünün, yirmi iki yıldır aynı iktidar tarafından yönetiliyor, geldiğimiz noktada son yedi yılı da tek adam zihniyetiyle yönetilen bir Hükûmet. Ama ne gördük? Yirmi iki yıl sonunda bir iktidar eğer herhangi bir ülkeyi yönetiyorsa beklenen şudur: Vergiler azaltılır, refah seviyesi artar ve vergide adalet sağlanmış olur. Ama biz ne görüyoruz: Çalıştığım üniversite hastanesindeki sağlık çalışanlarının servislerinin kaldırılmasına kadar giden bir tasarruf dönemine geldik yani kemer sıkma politikaları yirmi iki yıl sonra başlamış olduğuna göre bu, maalesef iktidarınızın başarısız olduğunun en önemli göstergelerinden biridir. Biz bugün oturuyoruz, yeni vergiler yaratabilir miyiz, nasıl vergiyi kontrol edebiliriz, vergi kaçağını nasıl azaltırız, bunu düşünüyoruz.

Sevgili arkadaşlar, bugün emekliye 12.500 liralık bir maaş vererek, en düşük emekli maaşını 12.500 lira yaparak 17.000 liralık asgari ücretle vatandaşın geçinmesini bekliyoruz yani göz göre göre bu vatandaşlar, AKP hükûmetlerinin ekonomik adaletsizliği önünde ezilmektedirler. (CHP sıralarından alkışlar) Yirmi iki yıldır har vurup harman savrulan bir ekonomi ve sonuçta geldiğimiz nokta bu.

Vergi politikalarının amacı refahı artırmak yani vergiyi alırsınız ama bu vergiyi aldığınız zaman çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi almanız lazım. Türkiye’de ne oluyor? Zenginler vergi avantajlarından yararlanıyorlar. Ne oluyor mesela? 2022 yılında sadece KDV’den oluşan vergi yüzde 35 yani “dolaylı vergi” dediğimiz vergi, herkesin ödediği vergi verginin neredeyse üçte 1’ini oluşturuyor ama bu arada ne yapıyoruz? Vergileri alırken vatandaşlarımızın kredi kartlarına taksit yapmıyoruz artık ama 5’li çetenin firmalarına taksit yaptığımız gibi, dolar borçlarını Türk lirasına çevirip uzun vadeye çeviriyoruz. Bunun dışında, evet, vade yapalım ama maalesef, milyarlarca dolar vergilerini de siliyoruz.

Yine bu yetmiyormuş gibi toplanan vergileri ne yapıyoruz? Bugün vatandaşlarımız 2 odalı bir evde kirada oturmakta zorlanıyorlar ama biz ne yapıyoruz? Saray sevdasına düştük, saray yapıyoruz. Bu da yetmiyormuş gibi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne, Moldova Cumhuriyeti’ne sarayda finansman desteği sağlıyoruz.

Yine, baktığınız zaman, vatandaşımız o kadar sıkıntı içinde ki karşılıksız çek miktarı 2 katına çıkmış, karşılıksız çek miktarı 2 katına çıkmış ama bu karşılıksız çek miktarının TL karşılığı ise tam 5 kat artmış. Yine, icra dosyası 40 milyona çıkmış. 2024 yılının ilk dört ayında karşılıksız çek miktarının artışı yüzde 293. Geldiğimiz noktada nasıl bir savrulma içinde olduğumuzu görmeniz gerekiyor.

Arkadaşlarım, eğer tasarruf yapacaksanız, önce binlerce korumadan, 13 tane uçaktan, 12 tane saraydan tasarruf yapmanız gerekiyor. Eğer bunu yapmazsanız hiçbir zaman başarılı olma şansınız yok. Biz ne yapmalıyız? İşte, vergide adaleti sağlayarak, zenginden çok, fakir fukaradan az vergi alarak öncelikle vergide adaleti sağlamamız gerekiyor. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kanko, lütfen tamamlayın.

MÜHİP KANKO (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Vergi adaletinin sağlanması için Türkiye'de Türkiye'nin 1’inci partisi olan Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarı bunu sağlamak için adaydır. Hepinizin partimize desteğinizi bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kanko.

Şahısları adına ikinci söz, Gaziantep Milletvekili Ertuğrul Kaya’ya ait.

Sayın Kaya, buyurun.

ERTUĞRUL KAYA (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Eleştirilerin odağında malum Sayın Mehmet Şimşek var. Sayın Mehmet Şimşek gerçekten iyi bir insan, bunu ironi yapmadan ifade etmek istiyorum. Lakin bir tarafta vatandaşlarımızın gönlünde mümtaz bir şahsiyet olarak yer edinen Sayın Ali Babacan, diğer tarafta ise enkaz hâline gelmiş bir ekonomik ortamda ekonominin başına getirilmiş Sayın Şimşek. Sayın Şimşek'in vatandaşlarımızın Sayın Ali Babacan’a olan yüksek ilgisini acaba azaltır mı düşüncesiyle göreve getirildiğini gayet iyi biliyoruz. Sayın Şimşek göreve geldiğinde AK PARTİ milletvekillerinin de gayet ümitlendiğini, umutlandığını çok iyi biliyoruz. İşin doğrusu, biz de DEVA Partisi olarak Sayın Mehmet Şimşek göreve geldiğinde aynı ümidi taşımıştık çünkü Mehmet Bey, Sayın Ali Babacan’la beraber aynı çalışma ekibinin içerisinde yer almıştı ama sonuç, hakikaten AK PARTİ milletvekilleri kadar bizler için de tam bir hayal kırıklığı oldu.

Geleneğimizde usta-çırak ilişkisi vardır malumunuz. Sayın Şimşek, otuz dört yıl boyunca bu ülkede 2 hanede devam eden enflasyonu iki yıl gibi kısa bir sürede tek haneye indiren Sayın Ali Babacan’ın yanında çalıştı ama görüyoruz ki Sayın Mehmet Şimşek, Sayın Babacan’dan, ustasından hiçbir şey öğrenmemiş; çok üzücü, gerçekten çok üzücü. Türkiye'nin altın yıllarında Sayın Ali Babacan ne yaptıysa Sayın Şimşek tam tersini yapıyor; Sayın Babacan kurumlar vergisini yüzde 25'ten 20'ye düşürdü, Sayın Şimşek 20'den 25'e çıkardı; Sayın Babacan KDV'yi birçok kalemde 18'den 8’e, bazı kalemlerde 1’e düşürdü, bakıyorsunuz Sayın Şimşek 1’den, 8’den alıp 20'ye dayadı.

Şimdi, yapmaya çalıştığınız vergi artışlarıyla, zamlarla, Türkiye'nin ekonomisinin düzelmeyeceğini çok iyi bilmelisiniz. Ekonominin ayağa kalkması için biz “önce hukuk” diyoruz, “Ne kadar hukuk, o kadar ekonomi.” diyoruz, “şeffaflık” diyoruz, “Güçlü kurumlar, güçlü kurallar.” diyoruz, “bağımsız yargı” diyoruz ve de Sayın Babacan’ın her fırsatta ifade ettiği gibi, “Türkiye'de Sultanhamam’ın, Tahtakale’nin, Çıkrıkçılar Yokuşu’nun tozunu yutmadan, rakamlarla oynayarak makyajlanmış bilançolarla ekonomiyi düzeltemezsiniz.” diyoruz. Mehmet Bey’in PowerPoint sunumlarıyla, bilanço makyajlarıyla bu işler düzelmez, düzelmeyecek de.

Değerli AK PARTİ Grubu, sizden bir istirhamımız var, bu istirhamımız, şahsımız adına değil, milletimiz adınadır: Aranızda esnaflıktan anlayan 3 kişilik heyet kurun lütfen; bu heyet, Mehmet Bey’i haftanın üç günü köy kahvesine, tarlada çalışan ırgatlara, inşaatlarda belinde, sırtında briket taşıyan emekçilerimize, mahalle pazarlarına götürsün. Mehmet Bey’i gençlerimizle hasbihal ettirin, Mehmet Bey’i fukara sofrasına misafir edin, sonra ona “Sayın Bakan, burası Londra değil, burası New York değil; burası İslâhiye, Samanpazarı, Bünyan, Seyitgazi. Türkiye'nin dört bir yanında insanlarımız perişan.” deyin, onu hakikatle yüzleştirin.

Buradan Sayın Şimşek’e de sesleniyoruz: Bakın, Sayın Bakan, ekonomiyi yakıp yıkan sizden önceki iki bakanın hatalarının üstünü kapatmayın, şeffaf olun. Merkez Bankasındaki dolarlara ne oldu? Hâlen arka kapıdan Hazine eliyle döviz satıyor musunuz? Varlık Fonu neden borç batağı hâline geldi? Çıkın, milletimize açıklayın; devletimiz hangi devletlerden, hangi faiz oranlarıyla, hangi şartlarda borçlanıyor? Bakın, devletler arası borçlanma, egemenliğimizi tehdit eden bir borçlanmadır; çıkın, açıklayın. Sayın Şimşek, şeffaf olun, bakın, ustanız çok şeffaf.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya, lütfen tamamlayayım.

ERTUĞRUL KAYA (Devamla) – Sayın Babacan döneminde tam on bir yıl boyunca Merkez Bankasının sattığı toplam döviz tutarı sadece 8,5 milyar dolardı. Sayın Şimşek, sizden evvel iki bakan döneminde 400 milyar doların üstünde döviz satışı yapıldı bu memlekette; çıkın, satır satır açıklayın. Bu, sizin boynunuzun borcudur, size yakışan da budur ama maalesef yapmıyorsunuz.

“Faizi artırırsak enflasyon düşer.” teziniz de masal oldu. Biz diyoruz ki milletimizin yakasından bu iktidar düşerse faiz de düşer, enflasyon da düşer. Her iş, ustanın elinde kolaydır. Biz sizin yangın yerine çevirdiğiniz ekonomiyi sadece altı ayda ayağa kaldırırız; hodri meydan diyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.

Değerli milletvekilleri, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime iki dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.52

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.53

BAŞKAN: Başkan Vekili Bekir BOZDAĞ

KÂTİP ÜYELER: Yasin ÖZTÜRK (Denizli), Kurtcan ÇELEBİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109'uncu Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

159 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, 157 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlayacağız.

2.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan ve 133 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2258) ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 157)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlayacağız.

3.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Gündemimizde başka bir konu bulunmadığından, Anayasa’nın 92'nci maddesi kapsamında sunulmuş olan (3/908) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi’ni ve alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 27 Temmuz 2024 Cumartesi günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 00.54


[(*)] Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

[(*)] Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

[(*)] Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

[(*)] Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

[(*)] Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

[(*)] Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

[(*)] Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

[(*)] 159 S. Sayılı Basmayazı 23/7/2024 tarihli 106’ncı Birleşim Tutanağı’na eklidir.