TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

49’uncu Birleşim

16 Ocak 2024 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KAĞITLAR

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un, Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde şehit düşen askerleri büyük bir saygıyla, tazimle andıklarına ve bu toplantının esas amacının Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak terör çetelerine ve terörün arkasındaki destekçilere karşı verdikleri haklı mücadelelerindeki kararlılığı göstermek olduğuna ilişkin konuşması

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Hükûmetin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde gerçekleşen terör saldırılarına ilişkin gündem dışı açıklamaları ve Saadet Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ ile İstanbul Milletvekili Bülent Kaya, İYİ Parti Grubu adına İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu, MHP Grubu adına Erzurum Milletvekili Kamil Aydın, DEM PARTİ Grubu adına Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit, CHP Grubu adına İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın, AK PARTİ Grubu adına Kayseri Milletvekili Hulusi Akar ve grubu bulunmayan milletvekillerinden İstanbul Milletvekili Mehmet Önder Aksakal ile İstanbul Milletvekili Hasan Karal’ın aynı konudaki konuşmaları

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Kayseri Milletvekili Hulusi Akar’ın, Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde gerçekleşen terör saldırılarına ilişkin gündem dışı açıklamaları üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Önder Aksakal’ın, Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde gerçekleşen terör saldırılarına ilişkin gündem dışı açıklamaları üzerinde grubu bulunmayan milletvekili olarak yaptığı konuşması sırasında Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, teröre karşı bildiri konulu tezkeresi (3/827)

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 16 Ocak 2024 Salı günkü Birleşiminde İç Tüzük’ün 59’uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca yürütmenin gündem dışı konuşmasını müteakip yapılan işlemlerin tamamlanmasının ardından başkaca bir işin görüşülmemesine ilişkin önerisi

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu'nun, Kestel Organize Sanayi Bölgesi’nde yer alan bazı araziler için alınan kamulaştırma kararına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır'ın cevabı (7/6904)

2.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin'in, deprem bölgelerinde istihdamın artırılması ve işletmelerin desteklenmesi için yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır'ın cevabı (7/6905)

3.- İstanbul Milletvekili Ersin Beyaz'ın, endüstri bölgesi ilan edilerek şirketlere tahsis edilen arazilere ilişkin sorusu ve Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır'ın cevabı (7/6906)

4.-Çanakkale Milletvekili Rıdvan Uz'un, öğretmen atamalarına,

- Bursa Milletvekili Hasan Toktaş'ın, Ankara'da bir lisenin spor salonunun yıkılmasına,

- İstanbul Milletvekili Saliha Sera Kadıgil'in, Bakanlık tarafından düzenlenen bir çalıştaya,

- İstanbul Milletvekili Ersin Beyaz'ın, okulların depreme karşı güçlendirilmesine,

- Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş'ın, engelli çocukların eğitimlerine,

İlişkin soruları ve Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in cevabı (7/7024), (7/7025), (7/7030), (7/7134), (7/7135)

5.-Muğla Milletvekili Metin Ergun'un, Muğla'daki okulların olası bir depreme karşı güçlendirilmesi çalışmalarına,

- İstanbul Milletvekili Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu'nun, yurt dışı lisans eğitim bursu alan bursiyerlerin tazminat ödemelerine,

İlişkin soruları ve Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in cevabı (7/7027), (7/7028)

 

 

6.-Bitlis Milletvekili Semra Çağlar Gökalp'ın, engelli çocukların kaynaştırma ve bütünleştirme eğitimi için gereken öğretmen sayısının artırılmasına,

- Isparta Milletvekili Hikmet Yalım Halıcı'nın, 2020 yılından bu yana okullarda yaşanan şiddet olaylarına,

İlişkin soruları ve Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in cevabı (7/7031), (7/7246)

7.- Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu'nun, Bursa'nın Orhangazi ilçesinde bir fabrikanın ruhsatı iptal edildiği hâlde faaliyetlerine devam ettiği iddiasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır'ın cevabı (7/7036)

8.- Denizli Milletvekili Yasin Öztürk'ün, 1 Ocak-31 Ekim 2023 tarihleri arasında sanayi sektöründe açılan ve kapanan iş yerlerine ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ömer Bolat'ın cevabı (7/7048)

9.- Van Milletvekili Mahmut Dindar'ın, TBMM'de engelli istihdamına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Bekir Bozdağ'ın cevabı (7/7055)

10.- Kahramanmaraş Milletvekili İrfan Karatutlu'nun, Kahramanmaraş Tekstil İhtisas Organize Sanayi Bölgesi’ndeki yer tahsisine dair çeşitli verilere ilişkin sorusu ve Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır'ın cevabı (7/7139)

11.- Diyarbakır Milletvekili Serhat Eren'in, Diyarbakır'da bulunan 4. Oto Tamirciler ve Küçük Sanayi Sitesi’ne ulaşımda yaşanan sorunlara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır'ın cevabı (7/7140)

12.- Denizli Milletvekili Yasin Öztürk'ün, Cumhurbaşkanı'yla ilgili haberlerden haklarında erişim engeli kararı alınan internet sayfalarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/7155)

13.- Denizli Milletvekili Yasin Öztürk'ün, TOBB tarafından yayımlanan bir veriye ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/7156)

14.- İzmir Milletvekili Rıfat Turuntay Nalbantoğlu'nun, toplumsal kredi notu uygulamasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/7160)

15.- Ankara Milletvekili Deniz Demir'in, Türkiye ile Afganistan arasında görüşme yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın cevabı (7/7205)

16.- İstanbul Milletvekili Nimet Özdemir'in, TBMM'de görev yapan milletvekili danışmanlarının özlük haklarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Bekir Bozdağ'ın cevabı (7/7278)

17.- Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu'nun, kalıcı yaz saati uygulamasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/7281)

18.- Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu'nun, Cumhurbaşkanı kararıyla orman sınırları dışına çıkarılan bazı alanlara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/7282)

19.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarında çalışan vatandaşların kamu işçisi statüsüne geçirilmesi talebine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/7283)

20.- Diyarbakır Milletvekili Ceylan Akça Cupolo'nun, 2023 yılında kapatılan ve erişim engeli getirilen internet sitelerine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/7285)

21.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun, İzmir'de yaşayan engelli bir vatandaşın tren istasyonunda yaşadığı soruna ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar'ın cevabı (7/7331)

22.- Ankara Milletvekili Yüksel Arslan'ın, motosikletli kuryelerin çalışma koşullarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu'nun cevabı (7/7405)

23.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun, İstanbul'un Bakırköy ilçesindeki bazı sokakların çıkışlarının kapatıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu'nun cevabı (7/7407)

24.- Bursa Milletvekili Kayıhan Pala'nın, TBMM'de çalışan sağlığı ve iş güvenliği için alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Bekir Bozdağ'ın cevabı (7/7411)

25.- Mardin Milletvekili Beritan Güneş Altın'ın, Gazze'de yaşayan Filistinlilerin başka bölgelere yerleştirileceği iddialarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/7412)

26.- Şırnak Milletvekili Nevroz Uysal Aslan'ın, Gazze'de yaşayan Filistinlilerin başka bölgelere yerleştirileceği iddialarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/7413)

27.- Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara'nın, 13 Aralık 2023 tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararı ile orman sınırları dışına çıkarılan arazilere ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/7415)

28.- Diyarbakır Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 10’uncu. Bölge Müdürlüğü tarafından yayınlanan bir ihale ilanına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/7416)

29.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun, 375 sayılı KHK'de değişiklik yapılması talebine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/7417)

30.- Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu'nun, kalıcı yaz saati uygulamasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar'ın cevabı (7/7458)

31.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın, bir televizyon programında Artvin balıyla ilgili dile getirilen iddialara ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı'nın cevabı (7/7509)

32.- Diyarbakır Milletvekili Serhat Eren'in, PTT Diyarbakır Başmüdürlüğüyle ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu'nun cevabı (7/7519)

33.- Uşak Milletvekili Ali Karaoba'nın, Uşak Havaalanı’nda gerçekleşen uçuşlara ve istihdam edilen personele ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu'nun cevabı (7/7521)

34.- Adana Milletvekili Ayyüce Türkeş Taş'ın, Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarca 2023 yılından önce Adana iline yapılan, yapılmakta olan ve yapılması planlanan yatırımlara ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu'nun cevabı (7/7522)

35.- Konya Milletvekili Ali Yüksel'in, bir örgütün ülkemizdeki faaliyetleri ile İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı sonrası yapılan işlemlere ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/7526)

36.- Muğla Milletvekili Gizem Özcan'ın, 13 Aralık 2023 tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararıyla orman sınırları dışına çıkarılan arazilere ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/7527)

37.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, İstanbul'da olası bir depreme karşı alınan önlemlere ve kamu kurum ve kuruluşlarına ait yapıların depreme dayanıklılığına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/7528)

38.- Elâzığ Milletvekili Gürsel Erol'un, Elâzığ ilinde bir PTT şubesinin kapatılmasının yarattığı mağduriyete ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu'nun cevabı (7/7618)

39.- İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu'nun, TBMM Genel Kurulunda bütçe görüşmeleri devam ederken düzenlenen bir etkinliğe ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Bekir Bozdağ'ın cevabı (7/7623)

40.- Van Milletvekili Sinan Çiftyürek'in, uğradığı tehdit olayıyla ilgili yapılan işlemlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Bekir Bozdağ'ın cevabı (7/7624)

41.- Bingöl Milletvekili Ömer Faruk Hülakü'nün, Sayıştayın 2022 yılı Denetim Raporu'nda Bingöl İl Özel İdaresiyle ilgili yaptığı bazı tespitlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Bekir Bozdağ'ın cevabı (7/7625)

42.- Bingöl Milletvekili Ömer Faruk Hülakü'nün, Sayıştayın 2022 yılı Denetim Raporu'nda Bingöl İl Özel İdaresiyle ilgili yaptığı bazı tespitlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Bekir Bozdağ'ın cevabı (7/7626)

43.- Bingöl Milletvekili Ömer Faruk Hülakü'nün, Sayıştayın 2022 yılı Denetim Raporu'nda Bingöl İl Özel İdaresiyle ilgili yaptığı bazı tespitlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Bekir Bozdağ'ın cevabı (7/7627)

44.- Bingöl Milletvekili Ömer Faruk Hülakü'nün, Sayıştayın 2022 yılı Denetim Raporu'nda Bingöl İl Özel İdaresiyle ilgili yaptığı bazı tespitlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Bekir Bozdağ'ın cevabı (7/7628)

45.- Bingöl Milletvekili Ömer Faruk Hülakü'nün, Sayıştayın 2022 yılı Denetim Raporu'nda Bingöl İl Özel İdaresiyle ilgili yaptığı bazı tespitlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Bekir Bozdağ'ın cevabı (7/7629)

46.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal'ın, TBMM'de görev yapan işçi statüsündeki personelin maaşından sendika dayanışma aidatı kesilmesine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Bekir Bozdağ'ın cevabı (7/7709)

16 Ocak 2024 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.11

BAŞKAN: Numan KURTULMUŞ

 KÂTİP ÜYELER : Yasin ÖZTÜRK (Denizli), Havva Sibel SÖYLEMEZ (Mersin)

-------0-------

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 49’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayımız vardır, görüşmelere başlıyoruz.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un, Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde şehit düşen askerleri büyük bir saygıyla, tazimle andıklarına ve bu toplantının esas amacının Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak terör çetelerine ve terörün arkasındaki destekçilere karşı verdikleri haklı mücadelelerindeki kararlılığı göstermek olduğuna ilişkin konuşması

BAŞKAN – Öncelikle, sözlerimin başında Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde şehit düşen vatan evlatlarını büyük bir saygıyla, tazimle anıyoruz, Allah rahmet eylesin -Bu kahraman askerlerimizi milletin gönlüne gömdük- Milletimiz, büyük bir acıyla acısını içine gömerek şehitlerimizi ebediyete uğurladı. Allah rahmet eylesin, ailelerinin ve milletimizin başı sağ olsun, acımız büyüktür.

Bu vesileyle hem bu terör saldırılarını konuşmak hem de Hükûmetin, Millî Savunma Bakanımız Sayın Yaşar Güler Paşa’nın ve Dışişleri Bakanımız Sayın Hakan Fidan Bey’in Meclisi bilgilendirmesi için bu toplantıyı gerçekleştiriyoruz.

Öncelikle bu toplantının esas amacı, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak teröre karşı verdiğimiz, terör çetelerine karşı verdiğimiz ve terörün arkasındaki destekçilere karşı verdiğimiz haklı mücadelemizdeki kararlılığı göstermektir. Hepimizin bildiği gibi, özellikle son yıllarda terör örgütleri, dünyanın her yerinde olduğu gibi bizim bölgemizde de emperyalist devletlerin vekâlet savaşlarının bir aracı, bir maşası olarak kullanılmaktadır. Haddizatında “vekâlet savaşları” adını verdikleri bu süslü terim esasında acımasız bir neoemperyal saldırıdır. Bu saldırılara karşı millet olarak birliğimizi, bütünlüğümüzü; devlet olarak da bekamızı sağlayabilmek için teröre karşı amasız fakatsız, tavizsiz bir mücadeleyi sürdürmek bizim boynumuzun borcudur. Bu emperyalist devletlerin politikalarını boşa çıkaracak olan en önemli değerimiz ise millî iradenin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda net, açık bir kararlılık içerisinde durmasıdır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, sadece son terörist kalmayıncaya kadar değil, bunun çok ötesinde, terörün bu topraklardan ve bu bölgeden sökülüp atılıncaya kadar, arkasındaki destekler sonlandırılıncaya kadar, yok edilinceye kadar teröre karşı kararlı mücadelemiz ciddi bir şekilde devam edecektir. Terör örgütlerine kimlerin siyasi destek verdiğini, lojistik, askerî ve istihbari destekler verdiğini hepimiz gayet iyi biliyoruz. Bu desteklerin arkasındaki esas niyetin de üç temel noktada toplandığını gayet iyi biliyoruz. Bunlardan biri bölgeyi istikrarsızlaştırmak, bir diğeri ülkeleri bölüp parçalayarak yeni birtakım devletler ortaya çıkarmak ve daha da önemlisi, bu bölgede yaşayan halkları birbirlerine karşı düşmanlaştırmaktır. Onun için teröre karşı mücadelede her alanda güçlü bir şekilde bu mücadeleye destek olmak, bu mücadeleyi sürdürmek mecburiyetindeyiz. Başta komşu ülkelerimiz olmak üzere, bütün ülkeleri Türkiye’nin teröre karşı bu haklı mücadelesinde destek olmaya çağırıyoruz ve bu destekle birlikte de teröre karşı topyekûn bir mücadele edilmesinin zaruri olduğuna inanıyoruz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, teröristlerin bütün bu faaliyetlerinin arkasındaki esas amaçlarından bir diğeri ise birliğimizi, kardeşliğimizi bozmak ve bunun önüne engeller çıkarmaktır. Ülkemizde ve bölgemizde gücümüzü, birlik ve kardeşliğimizin yanı sıra özgürlükçü, demokratik siyasetimize de borçlu olduğumuzu biliyoruz. Bu nedenle terörün bir başka hedefi olan demokrasinin ortadan kaldırılmasına da asla müsaade etmeyeceğiz, hak ve özgürlüklerimizi, toplumsal huzurumuzu kimsenin bozmasına fırsat vermeyeceğiz. Acımızı yaşamakla beraber terörün asla hedefine ulaşamayacağını, hayatımızın akışını bozmasına izin vermeyeceğimizi katiyetle ifade etmek istiyorum. Türkiye, sorunlarını çözmeye muktedir bir devlettir. Hiç şüphesiz, bu belayı, bu terör belasını da bütün unsurlarıyla birlikte tasfiye edecek, yok edecek ve tarihin çöplüğüne atacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ancak şunu da bir kez daha terörün destekçilerine hatırlatmak isterim: Teröre verilen destek, karanlığa sıkılmış bir kurşun gibidir; o desteği verenler, bir gün o kurşunun kendilerini de bulacağını, kendilerine de zarar vereceğini hatırlamalıdırlar, unutmamalıdırlar. Bugün, terör örgütlerine verilen desteklerin, dönüp o desteği verenleri vuracağı gerçeğini bütün herkesin anlaması, akıllarından çıkarmaması gerektiğini hatırlatıyorum.

Ayrıca, bir önemli hususu da, terörü besleyen propaganda gücünü dikkate almaksızın terörle mücadelenin sonuca ulaşmayacağını da ifade etmek isterim. Teröre imkân vermemek, aynı zamanda terörün propaganda gücünü de elinden almakla mümkündür. Terörün, siyaseti ekseninden çıkarmasına engel olmalıyız. Teröristlere karşı verilen kararlı mücadelemizin ancak meşru siyaset zemininde sürdürülebileceğini ve tamamlanabileceğini bir kere daha Türkiye Büyük Millet Meclisinde ifade etmek isterim. Terörün önündeki en büyük engel, demokratik meşruiyetimizin kaynağı olan Türkiye Büyük Millet Meclisidir, bizatihi siyasetin kendisidir, burada yer alan milletvekilleridir ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin ruhudur. Demokrasi ve özgürlüklerimizi korumak, siyasetin kapsayıcılığıyla, siyasete sahip çıkmakla mümkündür. Dolayısıyla siyasetin imkânlarını, araçlarını, yöntemlerini çoğaltacağız, güçlendireceğiz ama siyasetin imkânlarının da asla suistimal edilmesine müsaade etmeyeceğiz.

Bugün Meclisimizi ve milletimizi bilgilendirmek için burayı teşrif eden Sayın Bakanlarımıza ve burada, Mecliste, müzakereler sonunda oluşacak ortak tutum ve davranışa katkıda bulunacak olan milletvekillerine Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak teşekkürlerimi ifade ediyorum, gruplara da şimdiden verecekleri destekler dolayısıyla şükranlarımı ifade ediyorum.

Müsaadenizle, ilk önce Millî Savunma Bakanımız Sayın Yaşar Güler Paşa’yı ve ardından Dışişleri Bakanımız Sayın Hakan Fidan Beyefendi’yi buraya davet ediyoruz. Sayın Bakanlarımızı davet edelim.

Yaşar Güler Paşam, buyurun.

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – “Paşam.” derken?

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Paşa değil, Bakan!

CEMAL ENGİNYURT (İstanbul) – Paşa değil, Bakan, Bakan!

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Burası Meclis, Meclis!

BAŞKAN – Peki.

Yaşar Güler Bakanımızı, Millî Savunma Bakanımızı alkışlarınızla kürsüye davet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Hükûmetin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde gerçekleşen terör saldırılarına ilişkin gündem dışı açıklamaları ve Saadet Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ ile İstanbul Milletvekili Bülent Kaya, İYİ Parti Grubu adına İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu, MHP Grubu adına Erzurum Milletvekili Kamil Aydın, DEM PARTİ Grubu adına Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit, CHP Grubu adına İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın, AK PARTİ Grubu adına Kayseri Milletvekili Hulusi Akar ve grubu bulunmayan milletvekillerinden İstanbul Milletvekili Mehmet Önder Aksakal ile İstanbul Milletvekili Hasan Karal’ın aynı konudaki konuşmaları

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI YAŞAR GÜLER – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri şahsım ve Millî Savunma Bakanlığı mensupları adına saygıyla selamlıyorum. Bugün sizlere Irak ve Suriye'nin kuzeyindeki operasyonlarımız başta olmak üzere terörle mücadele faaliyetlerimize ilişkin bilgi sunacağım.

Öncelikle, sözlerimin başında asil milletimizin güvenlik ve huzuru için sınırlarımızın ötesinde fedakârca görev yaparken şehadet makamına ulaşan kahraman evlatlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar, şehitlerimizin kederli ailelerine ve asil milletimize de başsağlığı diliyorum. Aziz şehitlerimizin ruhları şad, mekânları cennet olsun.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugüne kadar terörle mücadelede yurt içinde ve sınır ötesinde icra ettiğimiz başarılı operasyonlarla terör örgütüne çok ağır darbeler indirdik; örgütün hareket kabiliyetini bitme noktasına getirdik.

Terörle mücadelede elde ettiğimiz tüm başarılarda en büyük pay aziz şehitlerimize ve kahraman gazilerimize aittir. Şehit ve gazilerimiz, asil Türk milletinin özgürlüğünün simgesi, vatan sevdasının ölümsüz temsilcileridir. Vatan ve bayrak aşkıyla canlarını feda eden kahraman şehitlerimiz şüphesiz ki şanlı tarihimizin en müstesna köşesinde yerlerini alacaklardır. Şehitlerimizin aziz hatıralarına sahip çıkacak, onların fedakârlıklarını daima şükran ve minnetle yâd edeceğiz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, ülkemizin ve milletimizin güvenliğine yönelen tehditleri sınırlarımıza dayanmadan bertaraf edebilmek için cansiparane bir şekilde görev yapmaktadır. Bu mücadelemiz sırasında ne acıdır ki şehit haberi alındıktan sonra bilen-bilmeyen bazı kesimler tarafından çeşitli yorumlar yapılmakta, spekülasyonlar oluşturulmaktadır. Bir kısmı siyasi maksatlı olan bu söylemlerin kahraman Mehmetçik’in gayretini yok sayma ve yürüttüğümüz mücadeleye zarar verme amaçlı olduğu da görülmektedir. “Ordumuzun bölgede ne işi var?” diye soruluyor. Ayrıca, Suriye ve Irak’ta bedel ödediğimiz veya üs bölgelerinde gerekli tedbirlerin alınmadığı gibi stratejik öngörüden yoksun, teknik ve taktikten uzak, bilinçsiz ve art niyetli söylemlere de şahit oluyoruz. Şüphesiz ki bu söylemlerde bulunanlar yakın geçmişte yaşananları, Irak ve Suriye'den kaynaklı ödediğimiz bedelleri de unutmuşa benziyorlar. Eleştiriler elbette ki olabilir ancak böylesine hassas ve millî bir konuda birlik ve dayanışma içerisinde olmak yerine yaşadığımız acıların siyasi malzeme yapılması asla ve asla kabul edilemez. Bu yüzden, bir kez daha yaşadığımız süreci hatırlatarak terörle mücadelemizin hangi aşamada olduğunu da açıklamak istiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; malumunuz olduğu üzere, 2015’ten itibaren yurt içinde, başta Şırnak, Cizre, Silopi, Sur, Nusaybin ve Yüksekova olmak üzere birçok bölgede PKK, KCK, YPG, DEAŞ terör örgütlerinin saldırılarında artış yaşanmıştı. Yine, bu dönemde Irak ve Suriye'de yaşanan istikrarsızlıklar sonucunda bu ülkelerin idari otoriteden yoksun olması nedeniyle sınırlarda oluşan hassasiyet, terör örgütleri ve destekçileri tarafından istismar edildi. Nitekim, devlet iradesinin olmadığı Irak'ın kuzeyinde PKK terör örgütü kendisine güvenli bölgeler oluşturarak ülkemize yönelik terör eylemlerini artırdı. Suriye’de ise meydana gelen iç savaş sonrasında terör örgütlerinin bölgede fiilî yapı kurma çabalarının yanı sıra ülkemize yönelik saldırıları süreklilik kazandı. Suriye'de yuvalanan PKK-PYD ile DEAŞ terör örgütü tarafından henüz Suriye'nin kuzeyindeki harekâtlarımızı icra etmeden önce sınırlarımıza yönelik 1.546 adet füze ve havan saldırısı yapıldı. Suriye'den yapılan ve Suriye kaynaklı terör örgütleri sonucunda 600’den fazla vatandaşımız hayatını kaybetti ve binden fazla vatandaşımız yaralandı. Irak'ın kuzeyinden de ülkemize geçiş yapan teröristler karakollarımıza, üs bölgelerimize saldırılar yapmaktaydı.

Hatırlatmak gerekirse 2007, Dağlıca 12 şehit; 2008, Aktütün 15 şehit; 2009, Hantepe 6 şehit; 2010, Gediktepe 11 şehit; 2011, Çukurca 24 şehit; 2012, Beytüşşebap 12 şehit gibi çok sayıda kahramanımızı şehit verdik. Yine, teröristlerin döşediği mayın ve el yapımı patlayıcılarla çok sayıda askerimiz, Emniyet mensubumuz ve sivil vatandaşımız da şehit oldu.

Teröristlerin yanı başımızda bu şekilde yuvalanması ve düzenlediği saldırılar karşısında artık sınırlarımızın ötesinde daha etkin ve kalıcı tedbirler alma lüzumu ortaya çıktı. Bu kapsamda, 2016 yılından itibaren terörle mücadelede kapsamlı bir konsept değişikliğine giderek çok yönlü güvenlik anlayışını kararlı bir şekilde uygulamaya koyduk. Sınırlarımızın emniyetini ileriden sağlama ve terörü kaynağında yok etme stratejisini uygulamaya başladık. Suriye'de icra ettiğimiz Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı Harekâtlarıyla terör örgütlerini bertaraf ettik ve Suriye hududumuzun yüzde 63’ünü ileriden kontrol altına almaya başladık. Bu operasyonlarla sınırlarımızda kurulmak istenen terör koridorunu parçalarken aynı zamanda bölgede yaşayan veya göç etmiş olan Suriye vatandaşları için güvenli ve istikrarlı bir yaşam alanı oluşturduk.

Burada, şu hususun altını da özellikle çizmek isterim: Zaman zaman Suriye'deki süreci farklı şekilde değerlendirenler, yorumlayanlar oluyorlar; Suriye'de bedel ödediğimizi ifade ediyorlar. Evet, Türkiye Suriye konusunda bedel ödemiştir ancak Suriye’ye girip gerekli tedbirleri almadan önce ödemiştir; bu da -az önce ifade ettiğim- terör örgütünün hain saldırılarıyla oldu ancak başarıyla gerçekleştirdiğimiz operasyonlarla, bölgedeki durum artık hem bizim hem de bölge halkının menfaatlerine uygun bir şekilde devam ediyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye, uluslararası hukuktan doğan meşru müdafaa hakkı gereği, ilk kez 1990’lı yıllarda Irak’ın kuzeyindeki PKK varlığına yönelik sınır ötesi operasyonları başlatmış, geçmişte yürütülen sınırlı hedefli ve süreli askerî harekâtlar bugün yerini sürekli ve kapsamlı operasyonlara bırakmıştır. Terör tehdidinin kaynağında yok edilmesi stratejisi kapsamında Irak’ın kuzeyindeki PKK mevcudiyetini hedef alan başarılı operasyonlarımızın icrasına da başlanmıştır. Bu çerçevede, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz tarafından 2019 yılında başlatılan Pençe Harekâtları, terör örgütünün Irak kuzeyindeki hareket kabiliyetinin engellenmesi ve ülkemizi hedef alan eylem arayışlarının kısıtlanması noktasında önemli kazanımlara ulaşmamızı sağlamıştır. Terör örgütü unsurlarına karşı sızma, sıcak takip ve yerinde etkisiz hâle getirme gibi taktiklerin başarıyla yürütülmesini sağlayan üs bölgeleri stratejisi sayesinde, Sinat-Haftanin’den Hakurk’a kadar uzanan yaklaşık 300 kilometrelik Türkiye-Irak şeridinde ortalama 15 ila 30 kilometre derinlikte güvenli hat oluşturduk. Pençe serisinin sonuncusu olan ve 17 Nisan 2022'de başlatılan Pençe-Kilit Operasyonu’yla kilit kapatılmış ve Irak sınırımızın tamamının emniyeti ileriden tesis edilmiştir. İleri teknolojik donanımların da desteğiyle yürütülen bu operasyonlarda, aralarında PKK’nın üst düzey yöneticilerinin de olduğu çok sayıda kadro etkisiz hâle getirilmiştir. Ayrıca, terör örgütünün silah ve lojistik merkezleri imha edilmiş, ülke içine terörist, silah ve mühimmat aktarımları bitme noktasına getirilmiş, yurt içindeki eylemler asgari düzeye indirilmiştir. İşte, bu nedenle, Pençe Harekâtlarımız sonrası ağır tahribata uğrayan PKK, mevcut durumu aşmak maksadıyla harekât alanlarımızı öncelikli hedef hâline getirmiştir. Tüm bu saldırılarda, teröristlerin sızma eylemlerinde bulundukları bölgelerde kendilerine müzahir sivil yerleşim yerlerini de örtü olarak kullandıkları görülmektedir. Şu an eğer orada olmasaydık örgütün sınırlarımıza yönelik saldırıları daha önce olduğu gibi devam edecekti ve kendi şehirlerimizde daha büyük bedeller ödeyecektik. Bugün artık yurt içinden tek bir şehit haberi gelmiyor, üs bölgelerimize, kalekollarımıza tek bir saldırı yapılmıyor; bu da terörü kaynağında yok etme stratejimizin başarısını gösteriyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Irak sınırımızda verilen mücadeleler ve Irak’ın kuzeyindeki varlığımız sayesinde bugün artık en doğudaki sınır şehirlerimizden Hakkâri ve Şırnak başta olmak üzere, ülkemizin tamamında güvenlik ve huzur ortamı tesis edilmiştir. Nitekim, teröristler bu iki doğa harikası şehirlerimizden temizlendikçe, bölgede güvenlik ve huzur sağlandıkça yatırımlar büyük bir ivme kazanmış, yatırımcılar için bölge cazibe merkezi hâline de gelmiştir. Ben de bu illeri yakından takip eden bir Bakan olarak sık sık bölgeye gidiyor ve bu gelişimi yerinde bizzat müşahede ediyorum, sizlere de sağlanan güvenlik ve huzur ortamını, yapılan yatırımları görmeniz için bu şehirlerimizi ziyaret etmenizi tavsiye ediyorum. Bugün Türkiye'nin en büyük petrol rezervlerinden birine sahip Şırnak Gabar'da güvenli bir şekilde petrol çıkartılabiliyorsa, Hakkâri’nin yaylaları turistleri ağırlıyor, festivallere ev sahipliği yapıyorsa bunlar hep kahraman ordumuzun teröristleri sınırlarımızın ötesinde, terörü kaynağında yok etme stratejisi sayesindedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; unutmayalım ki başta Güneydoğu ve Doğu Anadolu olmak üzere ülkemizde tesis edilen güven ve huzur ortamına kolay gelinmedi, terörle mücadeledeki başarılar da tesadüfen elde edilmedi; kahraman Mehmetçik’le birlikte kahraman Jandarmamız, güvenlik korucularımız, polislerimiz, İstihbarat Teşkilatımız bir bütün hâlinde özveriyle mücadele etti ve büyük bedeller ödedi, şu anda da kahraman Mehmetçik zorlu arazi ve iklim koşullarında milletimizin huzur ve güvenliği için canını dişine takarak görev yapıyor. Kararlılıkla yürüttüğümüz terörle mücadelemizde maalesef şehit ve gazilerimiz de oldu, oluyor. Mehmetçik’in karşısında âciz kalan, çaresizliğe mahkûm olan teröristler artık son çırpınışlarını yapıyorlar. Zira, teröristlerin kalbi olan Zap’a ulaşmamız örgütün son dirençlerini ciddi şekilde Pençe-Kilit sahasında ortaya koymasına da sebep oldu.

Bu vesileyle ifade etmek isterim ki hain PKK’lı teröristler tarafından 22-23 Aralık ve 12 Ocak tarihlerinde üs bölgelerimize gerçekleştirilen alçak saldırılar olumsuz hava koşullarında ve görüş mesafesinin olmadığı bir ortamda kalleşçe gerçekleştirildi. Alçak teröristler eş zamanlı olarak Irak’ın kuzeyindeki birçok üs bölgemize de saldırı girişiminde bulunmuştur ancak bu saldırıların tamamına yakını engellendiği gibi, üs bölgelerimize yaklaşan teröristlerin birçoğu da etkisiz hâle getirilmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yine, burada bir hususun daha altını çizmek isterim ki sınırlarımızın ötesinde bulunan kahraman evlatlarımız üs bölgelerinde her türlü donanıma sahip bir şekilde görevlerini yürütüyorlar, teknolojinin sağladığı imkânları da en etkin şekilde kullanıyorlar. Mehmetçik’in ihtiyaç duyduğu her türlü silah, araç gereç ve mühimmat ile lojistik, iaşe ve ikmal malzeme akışı da kesintisiz ve tam olarak karşılanmaktadır. Aynı şekilde, her kol ve bölükte sıhhiyecilerimiz ve acil tıp teknisyenlerimizle, üs bölgesi düzeyinde tabiplerimizle ve sahra hastanelerimizle sağlık desteği de verilmektedir. Şu anda Pençe-Kilit Harekâtı alanında 53, diğer Pençe alanlarında da 27 olmak üzere toplam 80 doktorumuz bizzat üs bölgelerinde görev yapmaktadır. Yine, Pençe-Kilit Harekâtı’na Sağlık Bakanlığımız tarafından kurulan ve 15 Nisan 2022 tarihinden itibaren faaliyetlerine başlamış olan Hakkâri Çukurca Işıklı Seyyar Sahra Hastanesiyle de sağlık hizmetleri sağlanmaya devam edilmektedir. 36 yatak kapasiteli bu hastanemizde 14 tabibimiz görev yapmakta, acil servis, ameliyathane, yoğun bakım ünitesinin yanı sıra ihtiyaç duyulan çeşitli tıbbi cihazlar da bulunmaktadır. Yaralılarımızın olması durumunda tahliyeler, hava şartları ile harekât emniyetinin gerekleri dikkate alınarak, helikopterler dâhil en seri vasıtalarla üs bölgelerinden yapılmaktadır. Bu konudaki hassasiyetimiz en üst seviyededir, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Sadece 2023 yılında helikopterlerimizle yaralıların tahliyesi için 590’ı sıhhi tahliye, 12.086’sı ikmal faaliyeti olmak üzere toplamda 24.426 sorti uçuş yapılmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çok ciddi bir operasyonel tecrübeyi gerektiren bu seviyede bir hava harekâtı yoğunluğunun dünyada benzerini görmek de mümkün değildir. Ayrıca, bölgedeki üslerimizde güvenlik tedbirlerini de sürekli olarak artırıyoruz. Nitekim, operasyonlarla terörist unsurları temizledikten sonra üs bölgelerindeki konuşlanma ve emniyete ilişkin hazırlanan tesisler aşama aşama geliştirilmekte ve nihayetinde son teknolojiyi haiz koruyucu sistemlerinin kullanıldığı hâle dönüştürülmektedir. Müteakip süreçte ise yol yapımı ile yaşam konteynerleri, banyo, tuvalet, klima, jeneratör ve diğer yaşam malzemelerinin temini dâhil iyileştirme ve geliştirme çalışmaları yapıldı ve üs bölgelerimiz mütemadiyen güçlendirilmektedir. Örneğin, Pençe bölgelerinde toplam 620 kilometre yol ve 3 tane köprü yaptık. Yine, operasyon bölgelerinde 1.713 yaşam konteyneri, 2.869 jeneratör, 346 banyo ve tuvalet konteyneri, 138 revir konteyneri, 590 depolama konteyneri, 3.760 adet klima dâhil radyatör ve soba, ısıtıcı gönderilmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; evet, Irak’ın kuzeyinden son gelen haberler karşısında acımız büyük ancak evlatlarımızın intikamını almak için kudretimiz daha büyük, irademiz ve kararlılığımız ise tamdır. Bugüne kadar şehitlerimizin kanını yerde bırakmadık ve bırakmayacağız. Nitekim, bugüne kadar Pençe serisi ve Pençe-Kilit Harekâtı bölgesindeki üs bölgelerimize yönelik PKK’lı teröristlerin 3.151 defa taciz ve sızma gibi saldırı girişimleri oldu. Bu saldırılara mukabil Irak’ın kuzeyinde 1.689 terörist etkisiz hâle getirilirken bölgede teröristlerin döşediği 5.023 mayın, EYP temizlenmiş, 2.477 mağara ve sığınak kullanılmaz hâle getirilmiş, ayrıca 3.416 silah ile 1 milyon 390 bin mühimmat da ele geçirilmiştir. Irak’ın kuzeyindeki üs bölgelerimize düzenlenen son saldırılar sonrasında da Irak ve Suriye’de kapsamlı hava harekâtları başlatılmıştır. Millî İstihbarat Teşkilatımızla birlikte koordineli olarak yürütülen söz konusu harekâtlarda, Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde tespit edilen toplam 114 hedef imha edilmiştir.

Irak’ın kuzeyinde uğradığımız menfur saldırılar, kahraman askerlerimizin canları pahasına sürdürdükleri kesintisiz mücadelenin önemini ve gerekliliğini bir kez daha ortaya koymuştur. Üs bölgelerimize sızma girişiminde bulunan teröristler bulundukları yerlere gömülürken kahraman ordumuzun çelikten pençeleri Hava Kuvvetlerimiz tarafından teröristlerin inleri de paramparça edilmiştir. Teröristler korunaklı kale olarak nitelendirdikleri 2-3 katlı mağaralarında güvende olduklarını zannederken kahraman Mehmetçik tarafından inlerine gömülmektedir. Nitekim, son beş günde 78 terörist etkisiz hâle getirilerek şehitlerimizin kanı yerde bırakılmamıştır. Böylece, son bir yılda etkisiz hâle getirilen terörist sayısı 2.375’e ulaşmıştır. Tabii ki bunların hiçbiri bir şehidimizin tırnağına bile değmez, acımızı dindirmez, yüreğimizi soğutmaz. Dolayısıyla, asla geri adım atmadan son terörist etkisiz hâle getirilinceye kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI YAŞAR GÜLER (Devamla) – Kim destek verirse versin, hangi bahaneyle ve ne sebeple olursa olsun güney sınırlarımız boyunca bir terör koridoru kurulmasına kesinlikle izin vermeyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ülkemizin meşru çıkarlarını korumaya ve güvenliğini sağlamaya yönelik her türlü tedbiri tereddütsüz ve tavizsiz bir şekilde kararlılıkla uygulayacağız. Aynı şekilde, hain terör örgütünü maşa olarak kullanan ve çeşitli bahanelerle örgüte her türlü gizli ve açık desteği sağlayan ülkelerin kirli planlarını da boşa çıkarmakta kararlıyız.

Burada ayrıca ifade etmek isterim ki Türkiye'nin Irak’ın ve Suriye'nin kuzeyinde örgüte yönelik icra ettiği tüm harekâtlar söz konusu ülkelerin egemenliğine karşı bir faaliyet değil, terörle mücadele bağlamında uluslararası iş birliği olarak görülmelidir. Bu çerçevede, Iraklı muhataplarımıza uluslararası hukuk ve Irak Anayasası’ndan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirerek topraklarını terör örgütlerine kullandırmamalarını beklediğimizi her platformda belirtiyoruz. Irak’ın kuzeyinde ülke güvenliğini tehdit eden ve egemenliğini ihlal eden PKK’yla ortak mücadele için Iraklı yetkililerle uzun süredir yürütülen iş birliğini sürdürmeye de kararlıyız. Ancak beklentimiz karşılanmadığı sürece, Türkiye'nin sınırlarına, güvenliğine ve istikrarına yönelik Irak topraklarından doğan yıkıcı ve bölücü faaliyetlere karşı her türlü tedbiri alacağımızı bir kez daha vurgulamak isterim. Terörle mücadelemize, nerede bir terörist ve terör hedefi varsa yok etme anlayışıyla, artan bir etki ve yoğun bir baskıyla, tüm terör inlerinin yıkılıp tek bir terörist kalmayıncaya kadar büyük bir gayretle devam edeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin Sayın Bakanım.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI YAŞAR GÜLER (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sonuç olarak, Millî Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri olarak bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde ve Türkiye Yüzyılı hedeflerimiz doğrultusunda, bekamıza yönelen her türlü tehdit ve tehlikeyi bertaraf etmeye, ülkemizin ve asil milletimizin güvenlik ve huzuru için gece gündüz demeden çalışmaya, daha büyük ve daha güçlü bir Türkiye için gayret göstermeye devam edeceğiz.

Bu vesileyle, Mete Han’dan Sultan Alparslan’a, Fatih Sultan Mehmet’ten Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, bugüne kadarki tüm devlet büyüklerimizi ve komutanlarımızı saygıyla selamlıyorum. Aziz şehitlerimizi ve ebediyete irtihal eden kahraman gazilerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyor, gazilerimize, şehit ve gazilerimizin kıymetli ailelerine saygı ve şükranlarımı sunuyorum.

Sizleri bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum Millî Savunma Bakanımız Sayın Yaşar Güler, sağ olun.

Şimdi söz sırası Dışişleri Bakanımız Sayın Hakan Fidan’dadır.

Buyurun. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Irak’ın kuzeyinde Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde şehit olan Mehmetçiklerimize Allah'tan rahmet, yaralanan ve tedavileri devam eden askerlerimize acil şifalar diliyorum. Başta şehitlerimizin aileleri olmak üzere, tüm milletimizin başı sağ olsun.

Devletimizin terör belasını kati surette bitirme yönündeki azmi ve kararlılığı her şeyin üzerindedir. Meşru müdafaa hakkımız çerçevesinde PKK-YPG ve destekçileriyle sınır ötesindeki mücadelemiz son terör odağı etkisiz hâle getirilinceye kadar devam edecektir. Sizlere, bu doğrultuda, bölgedeki durum ve atılan adımlar hakkında bilgi sunmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, her zaman söylediğimiz gibi, bölgemizde barış ve güvenliğin güçlendirilmesi, millî güvenlik sistemimizin parçası olan dış politikamızın önceliklerinin başında yer almaktadır. Bu stratejinin bir parçası olarak, tüm terör örgütlerinin kökünün bölgemizden kalıcı bir biçimde kazınması elzemdir; bu, yalnızca milletimizin değil tüm bölge ülkelerinin barış ve huzur içinde, güvenli ve müreffeh bir şekilde yaşamalarının olmazsa olmaz şartıdır. Bu nedenle, tüm komşularımızın ve müttefiklerimizin bölgedeki terör örgütleriyle mücadelemize samimiyetle destek vermesi bir zaruret hâline gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, uluslararası mücadelede kullanılan en klasik araçlardan biri, bildiğiniz gibi, vekil unsurlar ve terör örgütleridir. Özellikle soğuk savaş döneminde nükleer caydırıcılıktan dolayı birbirleriyle savaşamayan kamplar vekil unsurlar aracılığıyla mücadeleye girişmiştir. Türkiye'de hâlen mevcudiyetini devam ettiren silahlı terör örgütlerinden PKK ve DHKP-C başta olmak üzere aşırı sol terör örgütleri esasen soğuk savaş döneminin birer ürünleridir. Soğuk savaş sonrasında bölgemizdeki ülkelerin teker teker terör, iç savaş ve işgale doğru süründüklerini gördük, aynı senaryoların Türkiye'de de uygulanmaya çalışıldığını müşahede ettik. Ancak hesaba katılmayan bir şey oldu; son yirmi bir yıldır halkımızın teveccühüyle hizmet eden Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğindeki hükûmetlerimiz terörle mücadelede ezber bozarak Türkiye’ye giydirilmeye çalışılan esaret gömleğini yırtıp atmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türkiye uzun yıllar bölücü terör örgütleriyle hükûmetlerimiz döneminde mücadele etmiştir. Bu mücadeleyi sürdürürken özgürlük-güvenlik dengesinde âdeta altın orantıyı yakalayan bir yola başvurmuştur. Milletimizin hak ettiği demokratik adımlar atılırken teröre zemin oluşturan toplumsal şartlar ortadan kaldırılmış, eş zamanlı olarak askerî ve istihbari alandaki yöntemler gözden geçirilerek yeni bir anlayış ve stratejiyle uzun soluklu bir mücadele başlatılmıştır. Geldiğimiz noktada, bölücü örgüt Türkiye'de silahlı varlığını kaybetmiş, ülke içindeki faaliyeti minimum düzeye indirilmiştir. Ülkemizin her bölgesi emniyet ve güven duygusu içerisinde yaşanır hâle gelmiştir. Örgüt artık Türkiye'den daha çok Suriye'nin ve Irak'ın millî güvenlik tehdidi hâline gelmiştir.

Peki, bütün bunlar nasıl oldu? Ülkemizin yıllardır karşı karşıya kaldığı terör tehdidi diğer pek çok ülkenin karşılaştığı tehdidin çok ötesindedir; zira ülkemizi hedef alan PKK, FETÖ, DEAŞ, DHKP-C farklı ideolojilere sahip olmakla birlikte birbirleriyle etkileşim hâlindedir. Bu örgütler yeri geldiğinde hedefleri doğrultusunda iş birliği de yapabilmektedirler. Terör örgütleri üçüncü ülkelerden temin ettikleri lojistik, eğitim ve silah destekleriyle varlıklarını devam ettirmektedirler. Türkiye'de zemin kaybeden PKK faaliyetlerini ağırlıklı olarak sınır ötesine taşımak zorunda kalmıştır. Biz de sınır ötesinde yürüttüğümüz terörle mücadele stratejimizde önemli ve yeni adımlar attık, bunların birçoğunu detayıyla az önce Millî Savunma Bakanımız arz ettiler. Bu strateji doğrultusunda tehdidi kaynağında bertaraf ediyoruz; Suriye ve Irak ayrımını ortadan kaldırdık, saldırı nereden gelirse gelsin örgütü her iki alanda da aynı anda hedef alıyoruz. Örgütü ayakta tutan ve gelir sağlayan kaynaklarını ve bütün altyapısını teker teker yok ediyoruz. Sadece önümüze çıkan teröristi yok etmekle kalmıyor, bunun ötesine giderek, nokta operasyonlarla, peşinde olduğumuz üst ve orta düzey yönetici kadrosunu elimine ediyoruz. Uluslararası alanda tanınma çabalarını örgütün terör bağlantısını ortaya koyan belgelerle boşa çıkarıyoruz. Irak ve Suriye sahasındaki operasyonlarımız her zaman, Birleşmiş Milletler Şartı'nın 51’inci maddesinden doğan meşru müdafaa hakkımız doğrultusunda, komşularımızın egemenlik haklarına ve toprak bütünlüğüne saygılı olarak, sivillerin zarar görmemesi için her türlü tedbir alınarak, kesin istihbarat ve keşif bilgilerine dayanan nokta atışlarla icra edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Dışişleri Bakanlığı olarak diğer kurumlarımızla iş birliği hâlinde, terörle mücadele diplomasimizi hassasiyetle ve kararlılıkla yürütmekteyiz. Terörle mücadele diplomasimizi PKK'nın Suriye, Irak ve İran'da silahlı varlığı bulunduğu ve Avrupa başta olmak üzere pek çok ülkede siyasi ayağı olduğu gerçeğini dikkate alarak şekillendirmekteyiz. Bu bağlamda, PKK'nın Suriye ve Irak'taki mevcudiyetini yok etme gayretlerimizi bölgesel ilişkilerimizin merkezine konumlandırmaktayız. Zira örgüt, Suriye ve Irak'ta güç boşluğu ve siyasi bölünmüşlükten istifadeyle zemin kazanmıştır. Irak sahasında Kandil, Metina gibi dağlık bölgelerin yanı sıra Sincar, Mahmur, Süleymaniye ve Kerkük'teki sivil yerleşim alanları da terör örgütünün varlık gösterdiği bölgeler hâline gelmiştir. PKK ayrıca, DEAŞ'ın Irak'ta mevcudiyetini kaybetmesiyle oluşan güç boşluğunu istismar etmiş, kendi nüfuzunu da bu alanlara kaydırmıştır. DEAŞ'la mücadele kisvesi altında Kerkük'e davet edilen PKK'nın bu şehirde bilahare mevcudiyetini geliştirmesi ve DEAŞ'tan kurtarılan Sincar'a yerleşmesi bu anlamda öne çıkan gelişmelerden olmuştur.

PKK'nın bir yandan DEAŞ'ın boşalttığı alanlara yerleşirken diğer yandan DEAŞ'la sahada kısmi iş birliğini sürdürdüğü de ayrıca görülmektedir. Anılan terör örgütleri arasında Kerkük mücaviri başta olmak üzere aidiyeti ihtilaflı bölgelerde herhangi bir çatışma yaşanmaması bu durumun en açık kanıtıdır.

Irak Merkezî Hükûmeti ile Erbil arasındaki uyuşmazlık, bölgede üstü kapalı devam eden Sünni ve Şii ayrışması Irak’ta PKK tarafından istismar edilen başlıca konulardan. Ayrıca, KYB’nin Süleymaniye ve mücavirinde PKK’ya alan açması örgütün bu bölgede giderek güçlenmesine neden olmuştur. Aidiyeti ihtilaflı bölgelerde peşmergenin sahadaki varlığının azalması da Iraklı bazı milis kuvvetler ile PKK arasında taktiksel ilişkiler kurulması sonucunu vermiştir. KYB’nin Suriye’deki PKK-YPG unsurlarına eğitim verdiği, Irak’ın kuzeyinde düşen SDG helikopterleri ve Arbat Havalimanı hadiseleriyle iyice açığa çıkmıştır; bu durum, KYB ile PKK arasındaki ilişkinin boyutlarını da ortaya koymaktadır. Süleymaniye’ye yönelik yaptırımlarımıza rağmen KYB, PKK’ya müzahir tutumunu değiştirmezse daha ileri tedbirler almakta tereddüt etmeyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bölücü örgüt Irak içinde siyasi nüfuzunu da artırma gayreti içerisindedir. PKK bağlantılı siyasi görünümlü bazı oluşumların Irak ve IKB Parlamentolarında farklı isimler altında seçimlere gitme teşebbüslerinde bulunduğunu görüyoruz. Irak’taki tüm etkili aktörlere kapsayıcı şekilde yaklaşarak temaslarımızı sürdürmekteyiz. Bu bağlamda, Ağustos 2023’teki Irak ziyaretimizde her kesimden yetkili ve siyasi aktörlerle görüşme fırsatımız oldu. PKK varlığının her şeyden önce Irak’ın toprak bütünlüğüne ve siyasi egemenliğine tehdit oluşturduğunu en açık dille ifade ettik; bu konuda da herhangi bir itiraz duymadık. Esasen, Sudani Hükûmeti terörle mücadelede daha yapıcı bir tavır sergilemektedir, PKK dâhil silahlı terör örgütlerinin Irak’ın egemenliği ve refahı için büyük bir tehdit olduğunu kabul etmektedir. Sahadaki kararlılığımız, terör örgütüne yönelik tüm altyapı ve üstyapının hedef alınacağına ilişkin yaklaşımımız Irak makamlarında da karşılık bulmaktadır. Bu kapsamda, Irak Dışişleri ve Savunma Bakanlarıyla, 19 Aralık 2023 tarihinde, Ankara'da, istihbarat ve güvenlik birimlerimizin de katılımıyla bir güvenlik toplantısı gerçekleştirdik. Irak toplantı sonucunda, ilk defa yazılı bir metinde PKK’yı tehdit olarak kabul etmiştir. Irak makamlarıyla güvenliğin tüm boyutlarını ele almakta olduğumuz temas ve istişare sürecimiz devam etmektedir. Irak yönetiminin PKK’ya yönelik evrilmekte olan anlayışını tahkim etmek üzere çalışmalarımız titizlikle sürdürülmektedir.

Değerli milletvekilleri, örgütün Suriye ve Irak arasındaki geçişkenliği her iki sahada da etkisiz kılınması zaruretini göstermektedir. PKK, Suriye ve Irak’ta kendi ideolojik ve otokratik anlayışını benimsemeyen Kürtleri ve diğer etnik grupları sindirmeye çalışmaktadır. Zorla silah altına alma gibi baskılar nedeniyle Kürt, Süryani, Arap aileler çocuklarını ülkemize ve Batı ülkelerine göndermeye çalışmaktadır.

Bakanlığımızın bütçesinin Genel Kurula sunulması vesilesiyle yaptığım konuşmada belirttiğim üzere, Suriye'nin kuzeyinde bir terör devleti kurulmasına asla izin vermeyeceğiz. Türkiye olarak, Birleşmiş Milletler kararları çerçevesinde, Suriye halkının meşru beklentilerini karşılayacak kapsamlı bir siyasi çözümü ve ülkenin birliği ile toprak bütünlüğünü desteklemekteyiz. Bölücü terör örgütünün sınırlarımıza ve Suriye Geçici Hükûmetinin kontrolündeki bölgelere yönelik taciz ve saldırı girişimlerinin sürdüğünü, DEAŞ’la mücadele bahanesiyle destekçileri üzerinden edindiği yetenekleri çeşitlendirmeye çalıştığını, uluslararası kamuoyunun dikkatinin Gazze’ye odaklandığı bir ortamdan kendi zehirli gündemini ilerletmek için faydalanmaya gayret ettiğini görmekteyiz. Suriye’de rejim karşıtlığı üzerinden kurulan uluslararası koalisyon zaman içerisinde, DAEŞ’le mücadele kisvesi altında, PKK’yla iş birliğine evrilmiştir. Soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği’nin Esad rejimine Bekaa Vadisi’nde kurdurduğu Marksist-Leninist bir örgüt olan PKK, günümüzde, tarihin bir ironisi olarak yine Suriye’de, Amerika ve Batı’yla iş birliği yaparak Suriye’yi bölmek için çalışmaktadır. Mevcut çatışma ortamı ve yabancı ülkelerin müdahalesi sonucunda örgüt Suriye’nin üçte 1’ini kontrol eder hâle gelmiştir.

Suriye sahasında birbiriyle rekabet içerisinde olan aktörler, kendi menfaatleri doğrultusunda, PKK varlığının devamından yana tutum sergilemektedir. Bizler bu iş birliğinin millî güvenliğimize yarattığı tehdidi ortaya koyarak bu çarpık ilişkiyi sona erdirmeye ve PKK’yla doğduğu yer olan Suriye sahasında sonuna kadar mücadele etmeye kararlıyız.

Amerika Birleşik Devletleri DAEŞ’le mücadele bahanesiyle örgüte teknoloji ve askerî teçhizat desteği vermektedir. Amerika’nın bu faaliyetlerine bazı Avrupa ülkeleri de ayrıca destek vermektedir. Diğer taraftan Rusya Fırat’ın batısında, özellikle Tel Rıfat ve Münbiç’te PKK varlığına göz yummaktadır.

İran sınırı boyunca silahlı örgüt kamplarının varlığı ve İran içerisinde PKK uzantılarının bulunması İran’la terörle mücadele diplomasimizi her düzeyde yürütmemizi zaruri kılmaktadır. Birbirleriyle rekabet hâlindeki farklı egemen güçlerle ilişki içerisinde olan PKK çeşitli taahhütler altına girmekte ve bu güçlerin taşeronluğuna soyunmaktadır. Örgütün kararları da bu güçlerin talepleri üzerinden şekillenmektedir. Öte yandan, örgüt, operasyonlarımız karşısında yürüttüğü dezenformasyon kampanyasıyla uluslararası kamuoyunu etkilemeye gayret etmektedir ancak umduğu desteği bulamamaktadır. PKK-PYD terör örgütünce işgal ve baskıyla sindirilen toprakların yerli unsurlarına dayatılmaya çalışılan toplumsal sözleşme gibi metinlerin hiçbir meşruiyeti yoktur. Teröristlerin kurduğu sözde demokratik yapıların, meşruiyet arayışlarının ve propagandalarının akim kılınması yolunda her türlü ön alıcı girişimlerimiz sürecektir. Güneyimizde farklı isimler altında tek bir zehirli gündemin peşindeki terör örgütünün hiçbir surette desteklenmemesi gerektiğini, bütün bölgeyi daha da istikrarsızlaştıracağını herkese hatırlatmaya, anlatmaya ve ikna etmeye devam edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin mücadele edegeldiği terör örgütlerinin tek ortak noktası, istisnasız hepsinin yurt dışında kendine ait bir alanının ve bağlantısının olmasıdır. PKK finansman bağlamında Avrupa sahasıyla etkileşim içindedir; bu, bilinen bir gerçek; Avrupa Birliği içinde ve dışında Türkiye’ye karşı odaklarla da bağlantılıdır. PKK’nın finans kaynaklarının kurutulması amacıyla da her türlü çabayı yürütmekteyiz. Nitekim, PKK’nın uzun yıllar boyunca güvenli liman olarak gördüğü ülkelerce, kısıtlı da olsa, örgüte karşı adli ve idari adımların atılması sağlanmıştır. Bu çerçevede, son yıllarda Fransa ve İngiltere gibi ülkelerde tutuklamalar gerçekleştirilmiştir. Öte yandan, Finlandiya ve İsveç’in Üçlü Muhtıra’dan bu yana attığı adımların örgüt çevrelerini rahatsız ettiğini görmekteyiz; girişimlerimize kararlılıkla devam edeceğiz.

Saygıdeğer milletvekilleri, sosyal projeler ve devletimizin herkesi kucaklayan yaklaşımlarının katkısıyla gençlerimiz artık örgütün sahte söylemlerine kanmamaktadır. Bu sayede, Türkiye içinden eleman devşirmekte zorlanan PKK, artan şekilde, Suriye ve İran üzerinden vasatını genişletmeye yönelmektedir. PKK'nın Suriye'de zorla silah altına aldığı çocukların durumu Birleşmiş Milletler raporlarına yansımıştır. Örgütün DEAŞ iltisaklarının, Suriye'de zorunlu tutulduğu kamplardan rüşvet karşılığında çıkışlara müsaade ettiğini Türkiye'de yakalanan şahısların ifadelerinden biliyoruz. Keza PKK'nın, ailelerini salıverme karşılığında elindeki DEAŞ’lıları Türkiye ve Suriye'de eylem yapmaya sevk ettiği de bilinen tespitlerimizdendir.

Saygıdeğer milletvekilleri, yüce Meclisimizin terörle mücadele konusundaki kararlı tutumu bundan sonraki çalışmalarımızda bize güç verecektir. Terör örgütünün son kullanım tarihi geçmiştir. Ülkemize kasteden bölücü terör örgütüne sınırlarımız boyunca ve ötesinde kendini güvende hissedebileceği hiçbir alan bırakmayacağız. Sınırlarımıza mücavir toprakların, hain emellerin planlanıp icra edildiği dokunulmaz sahalar olmasına izin vermeyeceğiz. Terörle mücadele konusunda tek ses, tek yürek olan milletimizden aldığımız kuvvetle, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde terörle mücadele diplomasimizi devletimizin tüm kurumlarıyla birlikte sürdüreceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyor, bir kez daha tüm milletimize baş sağlığı diliyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Değerli arkadaşlar, yürütme adına yapılan konuşmalar ve Meclisimizin bilgilendirilmesi tamamlanmıştır.

Şimdi siyasi parti gruplarının söz taleplerini karşılayacağım.

İlk olarak Saadet Partisi Grubu adına 2 milletvekili arkadaşımız konuşacak.

Muğla Milletvekili Sayın Selçuk Özdağ, buyurun.

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm şehitlerimize rahmet dileyerek sözlerime başlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz ve aziz milletimiz, maalesef, yine büyük ve derin acılara düçar edildi. Ateşin düştüğü ocaklardan büyük bir hüzün, derin bir çaresizlik yükselirken en çok da metanet ve asaletin ete kemiğe büründüğü anne-babalardan, eş ve çocuklardan “Vatan sağ olsun.” sözleri dudaklardan döküldü.

Geçen hafta sonu 12 ve en son bir ay içerisinde ise 25 vatan evladımızı hangi amaca hizmet ettiği belli olan teröre kurban verdik ve elbette bu evlatlarımızdan sorumlu olan zevatın, karar vericilerin varsa ihmalini konuşacağız. Ama nihai amacı ve niyeti belli olan terörün karanlık dehlizlerinde pusu kurmuş olanların Anadolu insanının çelik vicdanına çarpacaklarını hatırlatmak istiyorum. Sadece yüreklere acı vermekle sözde bir davaya hizmet ettiklerini zanneden güruhun bilmesi gereken tek bir yalın gerçek var ki o da şehit ettikleri o askerlerimizin, yavrularımızın da bir anne ve babanın evladı, birilerinin eşi ve babası olduğu gerçeğidir; tıpkı kendilerinin de bir anne-babanın evladı olduğu gibi. Kimden ve nereden gelirse gelsin, faili ve azmettirenleri kim olursa olsun, terörün her türlüsüne lanet olsun ve gereken de yapılsın ama gel gelelim, niye bu acı ve kavga bir türlü bitmek…

(Uğultular)

BAŞKAN – Sayın Özdağ, bir saniye…

Değerli arkadaşlar, Mecliste çok yoğun bir uğultu var. Lütfen hatibi dinleyelim, bu uğultuyu da keselim.

Buyurun.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Meselenin vahameti arkadaşlarımızı konuşmaya itiyor herhâlde, dinlemeye değil de konuşmaya sevk ediyor.

Değerli milletvekilleri, kırk yılı aşkın bir süredir hep aynı şeyleri yaparak farklı bir sonuç elde edilemediği için mi bitirilemiyor bu terör? Öncesinde niye yapılmadığı eleştirileri gargaraya getirilip her şehit haberinin sonrasında “Biz de şu kadar terörist öldürdük, misliyle karşılık verdik.” denildiği için mi bitirilemiyor? Terörle mücadele etmek yerine sadece terörist öldürüldüğü için mi bitirilemiyor? Terörü besleyen her icraatın altına imza atıp, sulayıp, gübreleyerek büyütülen bataklığı kurutmak yerine sinek avlamakla övünüldüğü için mi bitirilemiyor?

Değerli milletvekilleri, halkımız bu iktidarın kendisine dayattığı derin bir kanıksama hastalığına maruz bırakılmış durumdadır. İktidarın politikaları yüzünden ciddi siyasi ve ekonomik bir kriz yaşıyoruz. Uzunca bir süredir her konuda art niyetli ve bilinçli bir zamana yayma ve kanıksatma politikasını uyguluyorlar. Bu yöntemi başarılı kılmak için ise milletimiz günbegün fakirleştiriliyor, borçlandırılıyor, hayat pahalılığına boğuluyor ve -burasına dikkat edin- terör gibi, mafya ve çetelere açılan alan gibi olgularla güvenlik tehdidi altında yaşamak zorunda bırakılarak kırk satır mı kırk katır mı çaresizliğine itiliyor; toplum karnını doyurup, ay sonunu getirebilmekten başka bir şey düşünemez hâle getiriliyor ve öyle bir hâle gelindi ki her gün yapılan zamlar gibi yine günaşırı gelen şehit haberleri bile vakayıadiye olarak görülüyor. Birileri de diyebilir ki: “Yahu, sen ne anlatıyorsun? Daha bir sene olmadı, on binlerce insanımız yaşadıkları evlerinin, şehir ve köylerin altında can verdi. Onu bile kanıksadık, hatta unuttuk.” Ben de tam olarak bunu söylüyorum işte, her şeyi kanıksayan bir toplum yarattı bu iktidar.

Değerli milletvekilleri, 1 ya da 2 şehit haberi aldığımızda kılını kıpırdatmayan, oynatmayan devletlüler 5, 10 şehit verdiğimiz zaman bir anda cevvalleşiyorlar ve cevvalleşiyorlar. Selam bile vermeye tenezzül etmedikleri muhalefete “Bildirilerimize imza atın yoksa hain ilan ederiz.” deniyor ama bu durum ne hikmetse hep seçim zamanlarında oluyor. Seçimlerin olmadığı zamanlarda mesela ne kadar şehit verirsek verelim “Ne notası, müzik notası mı bu?” diye dalga geçmekten “Birkaç şehit verdik diye Türkiye Büyük Millet Meclisi mi toplanırmış?” diyene kadar pervasızlığın, lakayıtlığın ve sorumsuzluğun bini bir para maalesef ve maalesef şu sıralar şehit evlatlarımızın kanı üzerinden ikbal devşirmek isteyenlerin eteklerinin zil çaldığı günlerden geçiyoruz. Yapılan açıklama ve bühtanlara bakılırsa şehit haberleriyle birlikte devşirmeyi umdukları siyasi ikballerine kılıf hazırlamayı da ihmal etmiyorlar. En büyük kılıfları da kendilerinin dışında vatansever olmadığı ve geri kalan herkesin terör ve terörist sevicisi olduğu iftirasıdır.

Hangi toplum kesiminden ve görüşten olursa olsun millet olarak derin bir acı yaşıyoruz. Ülkenin Cumhurbaşkanı ise toplumu kucaklayıp birleştireceği böyle bir dönemde yine pişmiş aşa su katan bir siyaseti dayatmaktadır. Cumhurbaşkanı terör saldırısından sonra sadece 2 parti liderini aramıştır. Evet, doğrudur, onları araması doğru bir şeydir ama ana muhalefet partisi genel başkanını niçin aramamaktadır? Saadet-Gelecek Grubunun Genel Başkanlarını niçin aramamaktadır? Burada 15 parti var, 15 partinin genel başkanlarını niçin aramamaktadır? Niye Adalet ve Kalkınma Partisinin Cumhurbaşkanı oluyor da Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen yüzde 95’lik, yüzde 100’lük kesimin Cumhurbaşkanı olmayı tercih etmiyor? O nedenle diyoruz ki: Gelin, böyle konularda bile birleşmeyi, birlikteliği, beraber olmayı önce siz yapın, siz birlikte bu işlere öncülük yapın diye sesleniyoruz değerli hazırun.

Aldığımız her şehit haberinden sonra özellikle yetkililerin ve sorumsuz sorumluların yaptığı açıklamaların ruhsuzluğu, tekdüzeliği değişmeyen klişeleri sadece öfkeyi artırıyor. Klişe hâline gelmiş bildiriler, retorik söylemler ve sorumluluğu kendinden başka herkese yükleyen ikiyüzlü, gayretkeş beyanlar terörü beslemekten, ona yol verip cesaretlendirmekten öte bir işe yaramamaktadır.

Değerli milletvekilleri, kimileri “Ayakkabı numaralarına kadar biliyoruz, 300-500 terörist kaldı.” diyordu ve bakıyoruz, teröristler devam ediyorlar. Eğer siz bataklığı kurutmazsanız, eğer siz burada bölücülükle uğraşmazsanız her zaman teröristle uğraşacaksınız ve Türkiye’yle de uğraşmak isteyen iç ve dış yapılar mutlaka bu tür konuları da istismar edeceklerdir.

Terör günümüzde birçok ülkenin sorunudur, özellikle etnik terörün beslendiği sosyolojik bir taban da vardır. Örgütü taşere eden uluslararası güçler ve devletleri es geçmeyelim. Ayrıca, bu yapıların ideolojik bir yanı da var ki bununla mücadele etmek ciddi bir kararlılık ve hazırlık ister. Bu mesele sadece bir güvenlik meselesi de değildir, ekonomik bir meseledir, sosyal ve kültürel bir konudur, tarihî ve sosyolojik kodları ve gerçeklikleri vardır, hele ki etnik terörün dayandığı toplumsal bir tabanı da oluşmaktadır. Bütün bir toplumun topyekûn hissetmesi gereken bir acı ve dolayısıyla bizatihi milletin katılımının yani 85 milyonun beraberce bu mücadelenin içerisinde olması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, hissedemediğin acıların yaralarını iyileştiremezsiniz derken ben biraz önce bütün bu şuur eksikliğinin bizleri bir ahtapot gibi sarmasından bahsediyorum. Her defasında “Acımız büyük; şehitlerimize rahmet ve yakınlarına başsağlığı” diye “tweet”ler atarak bu yaralar asla iyileşmez. Şehitlerimiz ölmüyor, elhak, iman ettik ve dahi ilan ediyoruz. Şehitlerimiz ölmüyor; evet ama vatan evlatlarımızın kanı üzerinden siyaset yapan, ikbal devşiren ne kadar ikiyüzlü karanlık figür varsa maalesef bu milletin umutlarını öldürüyor. Pek umursayacağınızı sanmıyorum ama yine de sizi ciddiyete davet ediyorum. Her konuda olduğu gibi, terörle mücadele konusunda da bir şey yapmak yerine, yapıyormuş gibi görünmekten vazgeçin artık. Sınır ötesinde, dağ başında eksi 20 derecede yalap şalap çadırlarda beklettiğiniz vatan evlatlarının buralarda beklemesinin tek bir gerçekliğini söyler misiniz lütfen? Bu çocuklarımızı teröristlerin açık hedefi hâline getirip sahipsiz bırakılmasının tek bir sorumlusu çıkmayacak mı Allah aşkına? Ölen öldüğüyle mi kalacak? “Askerlik yan gelip yatma yeri değil. O da bu mesleği seçmeseydi.” mi diyeceksiniz yine? “Şehit ailelerine maaş bağlıyoruz ya, ne diye bağırıp çağırıyorsunuz?” mu diyeceksiniz hep? Buradan iktidar başta olmak üzere Millî Savunma Bakanından Genelkurmay Başkanına sesleniyorum: Eleştirinin olmadığı, yapılamadığı yerde hatalar, suistimaller gizlenir; kurumlar profesyonellikten uzaklaşır, keyfîlikler başlar. Milletimizin değerleri üzerinden kendinize kutsal kaleler oluşturmaktan vazgeçin artık. Hükûmet ve Türk Silahlı Kuvvetleri yetkilileri mızrağın çuvala sığmadığının farkına varsın ve şehitlerimizin hesabını versin istiyoruz; bu işi beceremiyorsanız istifa edin ve yapabilenlere yol verin diye sesleniyoruz.

Büyük fikir adamı, benim de çok takdir ettiğim rahmetli Dündar Taşer’in çok güzel bir sözü var: “Biz çadırımızı sırtlanların yolu üzerine kurmuşuz.” Yani devletimizi ve vatanımızı sırtlanların yolu üzerine kurduk. Benim bir sözüm var: Yol üstünde bağı olan ile yâri güzel olanın başı dertten kurtulmazmış. Dünyanın en stratejik topraklarında yaşıyoruz ve bu topraklarda herkesin gözü var. Yol üstünde bir bağ burası, her geçen emperyalist güç veyahut da onların taşeronları bu bağdan izinsiz bir salkım üzüm kopartmak istiyorlar ama unutmasınlar ki bu bağın bağbanı 85 milyon kişidir. Aynı zamanda burası çok güzel bir sevgili; herkes bu sevgiliye sahipkâr olmak istiyor ama bu sevgilinin sahipkârı 85 milyon, biziz, aziz Türk milletidir. Değerli milletvekilleri, biz ne yârdan ne serden geçeceğiz ve Türkiye Cumhuriyeti devletini özgür, zengin ve mutlu insanlar diyarı yapıncaya kadar hep beraber çalışmaya devam edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, bu topraklar çok kıymetli, zaten kıymetini de bu topraklar üzerinde yaşayanlara ve altında ölenlere borçlu. Ta ki Alparslan'dan itibaren, Selçuk Bey'le beraber, ardından Melikşah’la, daha sonra Fatih’le, ardından Enver Paşa, Esat Paşa ve Cevat Paşa’yla, daha sonra Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarıyla hep beraber bu toprakları vatan kılmak için mücadele verdik. Biz, imparatorluk bakiyesinin çocuklarıyız. İmparatorluklar yıkılırken çok etniklidirler ve imparatorluklar yıkılırken, ulus devletler inşa edilirken de bu topraklarda çeşitli etnik yapılarda beraberce yaşama iradesini göstermek zorundadırlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Eğer bizler bu Anadolu topraklarında Türkiye Cumhuriyeti devletine Türk’üyle Türkmen’iyle, Laz’ıyla Çerkez’iyle, Alevi’siyle Sünni’siyle hep beraber sahip çıkarsak bu topraklara ve bu topraklara sahip çıkarken de “Devlet, millet için midir? Millet, devlet için midir?” “Devlet, millet içindir.” şuuru içerisinde hareket edebilirsek ve aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti devletini demokrasiyle taçlandırabilirsek ve aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti devletinin hukukunu adaletle buluşturabilirsek, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti devletinin gücünü liyakat ve ehliyetle şahikalaştırabilirsek o zaman biz bu topraklarda rahat yaşayabiliriz. Elbette ki bu yüzyıl içerisinde, cumhuriyeti kurduğumuz andan itibaren çeşitli dönemlerde hatalar olmuştur ama bu hataları gündeme getirerek sürekli bir kan davası hâline getirmek yerine, hep beraber “Bu devlet bizimdir, ortak vatanımızdır, ay yıldızlı bayrak bizimdir ve İstiklal Marşı’nı hep beraber söylemek istiyoruz.” diyenlerle hep birlikte, bu ülkeyi daha zengin, daha özgür ve daha mutlu insanlar diyarı yapmak hepimizin görevi olmalıdır. Ve aynı zamanda da dağın sözünü Türkiye Büyük Millet Meclisine, dağın sözünü Anadolu topraklarında yani “Bölüneceğiz, böleceğiz, özerklik ilan edeceğiz, federalizmi ilan edeceğiz.” diyenlere de şunu söylüyorum: Asla başaramazsınız, başarmanız da mümkün değildir. Türkiye, hukuk devleti oldukça bu başarıların olmayacağını göreceğiz ve diyebilirsiniz ki: “Demokrasiyle yönetildiğimiz zaman, hukukun üstünlüğü olduğu zaman bunlar olmaz.” Olur, arkadaşlar yine olur ama minimize edilir. Bu Quebec’te böyledir, Kanada’da bir dil ayrımından dolayı hâlâ problem yaşanmaktadır. Katalonya’da bu böyledir, hâlâ aynı şekilde bir dil ayrımından dolayı bunlar yaşanmaktadır ama onlarda özerkliği bile farklı olarak tanımlayanlara karşı Türkiye'de de bunu doğru tanımlamak gerekir diye düşünüyorum ve aynı zamanda Türkiye bir bütündür ve millî devlet olarak terörle hep birlikte, beraberce mücadele etmemiz gerektiğine inanıyorum. Bu mücadeleyi hukuk çerçevesinde yapmamız gerektiğine inanıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Şehitlerimizi bir kez daha rahmetle anıyorum ve yaşasın Türkiye Cumhuriyeti devleti diyorum! (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özdağ.

Saadet Partisi Grubu adına ikinci söz, İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Kaya’dadır.

Buyurun.

Süreniz on dakika.

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, aziz milletimiz; hepinizi en kalbî duygularımla Saadet Partisi adına hürmetle selamlıyorum.

2024 bütçe müzakerelerinin kapanış konuşması sırasında, 22 ve 23 Aralık tarihlerindeki terörist saldırılarda şehit olan askerlerimize yine buradan Allah'tan rahmet dilemiş, tüm terör örgütlerini ve terörist eylemlerini lanetlediğimizi, terörün, çatışmanın ve şiddetin bu topraklara bir daha uğramamak üzere sona erdirilmesi için, ister muhalefette olalım ister iktidarda olalım üzerimize düşen vazifeyi yapmaktan, konumumuzun gereğini yerine getirmekten asla geri durmayacağımızı ifade etmiştik.

Yine, o gün buradan, Meclis kürsüsünden “Acımız büyük, hem de çok büyük.” demiş ama üzülerek “Maalesef bu, ilk değil, umarım son olur ama korkarım ki son olmaz, hatta birkaç gün sonra unutulacak, tıpkı daha öncekilerin unutulduğu gibi.” demiştim ve maalesef, 22-23 Aralıktaki şehit haberlerinden sonra birkaç gün bu konuları konuştuk, ardından ateş düştüğü yeri yaktı, o şehitlerimizin aileleri acılarıyla baş başa kaldı ve biz de kendi gündemlerimize geri döndük ta ki 12 Ocakta 9 askerimizin şehit olduğuna dair haberi alıncaya kadar. Ve o gün yine demiştik ki: “Unutmamak, unutturmamak ve yenilerinin bir daha yaşanmaması için samimiyetle konuşmak, müzakere etmek, dertlenmek ve selim bir akılla düşünmek zorundayız. Bu meseleyi ideolojilerimize, makamlarımıza, pozisyonlarımıza, siyasi stratejilerimize kurban etmeden düşünmeli, konuşmalı ve sorunu ortadan kaldırmanın yollarını hep beraber aramalıyız.” Maalesef o günden bugüne bu zeminin inşasına katkı sunan kayda değer bir şeyi birlikte yapamadığımızın üzüntüsü içerisindeyim. Onun için, dün söylediğimiz şeyler tazeliğini, dün söylediğimiz şeyler canlılığını, dün söylediğimiz şeyler bugün de gerçekliğini ve doğruluğunu korumaya devam ediyor. Bugün konuştuğumuz konuyu daha sağlıklı ve anlaşılabilir bir bakış açısıyla anlamanın yolu, bu meselenin artık ulusal sınırlarla sınırlı olarak tartışılan bir mesele olmaktan çıktığını görebilmekten başladığını düşünüyorum. Orta Doğu’nun ve özelde Türkiye’mizin ve coğrafyamızın içine çekilmek istenildiği çatışmalı ve sürdürülebilir bir kaos süreciyle yaratılmak istenen zeminin farkına vararak bu konuları daha aklıselim ve daha sağlıklı bir şekilde müzakere etmek gibi bir mecburiyetimiz vardır Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak. Öfkelerimizle, hırslarımızla, intikam duygularımızla bu kürsülerde bu konuları müzakere edemeyiz çünkü millet bizden bu sorunları daha bir aklıselimle, daha bir devlet aklıyla konuşmamızı, geçmiş tecrübelerden dersler çıkararak bu konuları kalıcı bir çözüme kavuşturmamızı istiyor. Çünkü artık Türkiye'yi Irak’tan, Suriye'den, İran’dan, Orta Doğu'dan, Türk dünyasından ayrı düşünerek ve oradaki gelişmelerden bağımsız bir şekilde düşünerek meselelerimizi tahlil etme şansını çoktan kaçırdık. Orta Doğululaştırılmak istenen bir Türkiye tehlikesini hep beraber görmek zorundayız. “Orta Doğululaşma”yı Batılıların hor gördüğü kavram manasında kullanmıyorum; “Orta Doğululaşma” istikrarsız bir ülke demektir; “Orta Doğululaştırma” vekâlet savaşlarıyla kaosa, teröre ve çatışmaya açık ülke demektir; “Orta Doğululaştırma” demokrasi ve insan hakları konusunda sorunlu olan, otoriterliğe kayan rejimlere doğru giden bir ülke demektir, millî birlik ve beraberliği parçalanmış bir ülke ve millî meselelerde ortak bir tavır ortaya koyma iradesinden gitgide uzaklaşan bir ülke demektir. Dolayısıyla Türkiye'nin bu Orta Doğululaştırma sürecine doğru sürüklenmesinin tehlikesinin farkına hep beraber varmak zorundayız.

Önce, komşumuz olan Irak’ta 1990’lı yıllardan itibaren uygulamaya konulmak istenen Orta Doğululaştırma sürecinin bugün Irak’ı getirdiği nokta ve hâl ortada. Elbette bizim Irak’a dair dış politikamızdaki yanlışlarımızın… Bu konuma gelmesindeki görüşlerimizi saklı tutuyor ve onları konuşmamız gerektiğini düşünüyorum. Daha sonra, 2010 yılından itibaren Suriye'nin Orta Doğululaştırma sürecine hep beraber dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Elbette Suriye'nin bugün getirilmek istenildiği noktaya bizim yanlış dış politikamızın etkilerini de saklı tutarak onları da konuşmamız gerektiğini düşünüyorum. Ama bugün gelinen noktada Suriye'deki, Irak’taki, İran'daki gelişmelerden bağımsız olarak biz Türkiye’nin mücadelesini tahlil edersek, zannımca eksik bir değerlendirmede bulunmuş oluruz. Ülkemizde yaklaşık kırk yıldır devam eden bir terör ortamı var. Artık Türkiye’nin terör ve teröristle mücadelesinin uluslararası bir boyut kazandığını görmemiz gerektiğini ifade ediyorum. Bu bağlamda, ülkemizin sınır güvenliğinin sorunlu olması, 5 milyonu aşan düzensiz ve kontrolsüz göçün önümüzdeki günlerde Türkiye’nin kaosa sürüklenen bir Orta Doğululaştırılmış ülkede ne tür rol ve misyonlar biçileceğine hepinizin dikkatini çekmek istiyorum. Dolayısıyla, bir taraftan mazlumlarla dayanışırken bir taraftan da bu düzensiz göç sebebiyle ülkemizin maruz kalacağı bu Orta Doğululaştırma sürecine de hep beraber dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Türkiye'deki Kürt vatandaşlarımız kadar Irak’taki, Suriye'deki, İran'daki Kürt kardeşlerimizin de sorunlarının bizi ilgilendirdiğinin farkında olarak bu meseleleri konuşmamız gerektiğini düşünüyorum.

Sayın Dışişleri Bakanım, daha önceki dönemlerde Meclisimizi terör eylemleriyle ilgili olarak Millî Savunma Bakanımızla birlikte İçişleri Bakanımız bilgilendirmişti. Bugün Sayın Millî Savunma Bakanımızla birlikte Dışişleri Bakanı olarak siz bilgilendiriyorsunuz; bunu Hükûmetinizin terör meselesine uluslararası bir bakışla yaklaştığının bir ifadesi olarak görüyor ve önemsediğimizi ve memnuniyetimizi ifade ediyoruz. Çünkü terörle ilgili meseleleri “Ben kendi düşünce ve ifade özgürlüğüm etrafında bunları söyledim, elimde hiçbir delil yoktu.” söylemiyle yürütemeyiz. Terörle mücadeleyi miting meydanlarında “Saadet Partisi terör örgütleriyle anlaşma imzaladı.” diyerek yönetemeyiz. Yine “40 terörist kaldı, onun da çoğunun ayakkabı numaralarını biliyoruz.” diyerek bu meseleyi dar bir çerçevede değerlendirmekle sonuç alınacağını elbette düşünemeyiz. Dolayısıyla sizin istihbarat bürokrasisindeki göreviniz sebebiyle terörle mücadelede uzun bir zamandan beri görev ifa ettiğinizi biliyoruz; backgroundunuz, müktesebatınız, meseleye olan vukufiyetiniz aslında terör ve teröristle mücadelenin nasıl olması gerektiğini bilecek değerli bir müktesebattır. Bu manada, mücadelenin toplumsallaştırılmasının ve terörist tanımının amacına uygun olarak sınırlandırılmasının terörle mücadelede ne kadar kıymetli olduğunu eminim sizler de gayet iyi bilmektesiniz. Dolayısıyla terör ve şiddet eylemlerinin günlük politik malzeme konusu yapılmasının sadece mücadeleye zarar verdiğini en iyi sizler bilirsiniz. O hâlde Sayın Dışişleri Bakanım, bu olayların arttığı dönemde toplumsal barışı tehdit eden dil ve söylemlerden öncelikle sizin iktidarınızın ve partinizin kaçınmasını, daha sonra bu sağduyulu dili her partiye tavsiye etmenizi bekliyoruz.

2006’dan 2016’ya kadar şehit cenazelerinin nasıl siyasi istismar konusu edildiğini ve partinize mensup bakan ve milletvekillerinin kim veya kimler tarafından protesto edildiğini herhâlde o günkü istihbarat göreviniz sebebiyle en iyi siz biliyorsunuz. Yine, her ne kadar o istihbarat görevlerinizden ayrılsanız da ki biraz da böyle mütebessim bir şekilde, zaman zaman yanınızdaki arkadaşlarınızın cep telefonuna ilişen gözlerinizle… “Mesleki bir şey” diyorlar ama ben bunu bir espri olarak kabul ediyorum. Ama bu meseleye vukufiyetiniz gerçekten istihbarat görevini aşan bir vukufiyettir. Dolayısıyla bugün de şehit cenazelerinin kimler tarafından istismar edilmekte olduğunu ve bunun mücadeleye katkı mı yoksa farklı niyetler mi taşıdığını en iyi sizler bilebilecek durumdasınız.

Dolayısıyla bugün geldiğimiz nokta itibarıyla elbette şehitlerimize Allah'tan rahmet dileyeceğiz, bütün terör örgütlerini lanetleyeceğiz, şehit olan askerlerimizin acısını hep beraber milletçe paylaşacağız ama asla unutmamamız gereken bir şey var: Terörle ve teröristle mücadele adalet ve hukuk devletinden ayrılmadan olur, terörle ve teröristle mücadele millî birlik ve beraberliği sağlamakla olur, terörle ve teröristle mücadele militarist bir dil kullanmakla değil kapsayıcı ve bütüncül bir dil kullanmakla olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KAYA (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

BÜLENT KAYA (Devamla) – Terörle ve teröristle mücadele, iktidarıyla muhalefetiyle 85 milyon olarak yaşadığımız bu cennet vatanda bir ve bir arada yaşayabilmemiz için bu konunun artık uluslararası bir boyuta gittiğini ve bu uluslararası gelişmelerden bigâne kalarak bu sorunları çözemeyeceğimizi… Dolayısıyla biz sizlerden bekleriz ki sahip olduğunuz kısmi bilgilerin bir kısmını hiç olmazsa muhalefet partileriyle paylaşın, bir diyalog süreci başlatın. İki yılda bir buraya gelip şümulü, kapsamı, süresi Sayın Cumhurbaşkanınca takdir edilmek üzere bir tezkereye “evet” veya “hayır” demekten ibaret sanmayın bu Meclisin fonksiyonunu. Zaman zaman gelin, buyurun bilgilendirin, zaman zaman partilerin genel merkezlerini ziyaret edin, bu konularda bilgilendirme yapın çünkü bu, iktidar meselesi değildir; bu, bir devlet meselesidir, bu, hepimizin meselesidir. Onun için sizlerden siyasi parti gruplarını, Meclisi sadece iki yılda bir lazım olan bir tezkere için “evet” veya “hayır” diyen bir durumdan çıkarmak… Nasıl bu Meclis sizi o tezkerenin şümulünü, kapsamını yetkilendirme hakkına sahipse bu Meclisin o yetkiyi amacı doğrultusunda kullanıp kullanmadığınızın hesabını sorma -bunu lütfen yanlış manada anlamayın- onu sorgulama hakkı olduğunu ve sizin de burada o sorumluluk çerçevesinde bilgi ve hesap verme sorumluluğunuzun olduğunun farkında olarak bu süreci hep beraber yürütelim diyorum.

Dolayısıyla, Saadet ve Gelecek olarak biz Meclisin birlik ve bütünlüğünü her zaman önemsiyoruz ama Meclisin birlik ve beraberliğinin asla siyasi malzeme konusu yapılmamasını da başta Hükûmetinizden ve bütün partilerden istirham ettiğimizi ifade ediyor, şehitlerimize tekrar Allah’tan rahmet diliyor, bütün terörist eylemleri kınadığımızı, bütün terör örgütlerini kınadığımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Saygılar sunuyorum. (Saadet Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaya.

Değerli arkadaşlar, birleşime on beş dakika ara veriyorum; Grup Başkan Vekillerini de yarım kalan işi tamamlamak üzere arkaya davet ediyorum.

Kapanma Saati: 16.25

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.50

BAŞKAN: Numan KURTULMUŞ

 KÂTİP ÜYELER : Yasin ÖZTÜRK (Denizli), Havva Sibel SÖYLEMEZ (Mersin)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 49’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

İç Tüzük’ün 59’uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca siyasi parti grupları adına yapılan konuşmalara devam ediyoruz.

Şimdi söz sırası, İYİ Parti Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Dursun Müsavat Dervişoğlu’ndadır.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; emperyalist devletlerin kölesi ve tetikçisi bölücü terör örgütlerinin büyük Türk milletine, onun devleti Türkiye Cumhuriyeti’ne ve yine, onun mübarek ve muzaffer ordusu Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelttiği hain ve alçak saldırıların akabinde partimiz tarafından talep edilmiş genel görüşme üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım.

Konuşmamın başında daha önce 12 şehit verdiğimiz Sergeli köyü kırsalındaki Metina Vadisi içinde yer alan 1.740 rakımlı tepede konuşlu askerî birliklerimize yapılan son saldırı neticesinde hayatlarını kaybeden ve şehit düşen 9 evladımıza Cenab-ı Allah'tan rahmet, kederli ailelerine ve büyük milletimize başsağlığı diliyorum. Tüm şehitlerimizin aziz hatıraları önünde de tazimle eğiliyorum.

Türkiye'nin içeride ve dışarıda karşı karşıya bulunduğu ciddi güvenlik tehditleriyle ilgili olarak Meclisimizi bilgilendiren Sayın Bakanlarımıza şahsım ve partim adına teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti sıradan bir coğrafya üzerinde kurulmamıştır. Böyle bir coğrafyada yaşamanın kendi içinde barındırdığı önemli riskler bulunması doğaldır. Anadolu, böyle büyük riskleri göğüsleyen büyük bir milletin vatanıdır. Yirmi beş bin yıllık medeniyetin izlerini taşıyan bu topraklarda bizden başka hiçbir millet bin yıl tutunamamıştır. Biz bu topraklarda iki cihan imparatorluğu ve bir büyük cumhuriyet kurmuşuz. Ayrıca, bu saldırılarla da ilk kez karşılaşmıyoruz. Türk milletine, Türk milletinin vatanına, istiklaline, istikbaline, hürriyetine ve Türk devletinin bekasına kastedenlerin akıbetini hiç şüphesiz tarih yazıyor. Herkesi buradan uyarıyor ve tarihten ders çıkarmasını tavsiye ve temenni ediyorum. Türk milleti bin yıldır buradadır, yeni bin yıllarda da burada olacaktır. Tarihten ibret almayı bilmeyenler unutmasınlar ki gerektiğinde tarih yazmak Türk milletinin Allah vergisi bir özelliğidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk milleti, bu coğrafyada emperyalizm eliyle oluşturulmak istenen ve Irak, Suriye, İran’la birlikte Türk topraklarını da hedef alan dört parçalı terör devleti projesine asla müsaade etmeyecektir. Terörün bir yıldırma ve baskı unsuru hâline getirilerek bölgenin siyasi, iktisadi ve sosyal istikrarsızlığa sürüklenmesine de izin verilmeyecektir. Kahraman Türk ordusu Türkiye'nin güney sınır hattında oluşturulmak istenen terör koridoruna mukavemet gösterdikçe ve bu bölgedeki terör unsurlarını yok ettikçe emperyalizm ve onun maşası olan PKK terör örgütünün tabii hedefi olacaktır. Bu noktada İYİ Partinin genel görüşme talebinin nihai hedefi, öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin tamamının vatanımıza yönelik terör tehdidine karşı güçlü bir siyasi irade beyanını tüm dünyaya deklare etmesidir. Bu deklarasyon Türkiye Cumhuriyeti devleti açısından birlik ve bütünlüğünün dünya kamuoyuna ilanı niteliğindedir.

Bununla birlikte, partimiz, kahraman Türk ordusunun Irak’ın kuzeyinde yürüttüğü meşru askerî operasyonlar dairesinde özellikle 1.740 rakımlı tepede askerî varlığımıza yönelik giderek yoğunlaşan tedhiş ve tehditlerin doğru tespit edilmesi ve Mehmetçik’imizin bölgedeki güvenliğinin sağlanması amacıyla genel görüşme çağrısında bulunmuştur. 1.740 rakımlı tepeye 2023 Haziran ayından bu yana 47 kez taciz ve saldırı girişiminde bulunulması ve yirmi gün arayla 21 şehit vermemiz muhtemel bir noksanlığın ya da zafiyetin tespitini mecbur kılmaktadır çünkü Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesi operasyon kararı Gazi Meclisimize ait olduğu gibi bu kararların tatbiki noktasında denetim yetkisiyle birlikte çözüm iradesi de Türkiye Büyük Millet Meclisinin uhdesinde bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu varoluşsal güvenlik tehditlerinin muhtevasını tam ve kâmil bir şekilde idrak edemez isek doğru çözüm önerisini ve iradesini de ortaya koymamız mümkün olamayacaktır. Bu güvenlik tehditlerinin ülkemizin ekonomisinden sosyolojisine vermiş olduğu ve vereceği tahribat yalnızca bugünü değil bundan sonraki dönemleri de etkileyecek ve nesiller boyu bu coğrafyada yaşama iradesi gösterecek olan Türk milletinin istikbalini tehdit edecektir. Ecdadımızdan teslim aldığımız mirası gelecek nesillere hakkıyla teslim etmek, onlara daha güvenli bir vatan bırakmak Türkiye Büyük Millet Meclisinin her üyesinin asli bir görevidir.

Bu kapsamda Irak-Suriye görüşmelerinde yine bu kürsüden İYİ Parti Grubu adına yaptığım konuşmada emperyalizmin dört parçalı terör devleti projesini ve bu çerçevede Türkiye’nin millî güvenliğinin karşı karşıya kaldığı tehditleri ifade etmiştim. Türkiye Cumhuriyeti devletini bölmeyi ve parçalamayı hedefleyen dört parçalı terör devleti projesi niteliği itibarıyla yalnızca Pençe-Kilit operasyon bölgesinden ibaret değildir. Burada söz konusu söz konusu olan millî güvenlik tehdidi Irak'ın kuzeydoğusunun en ücra köşelerinden başlayan ve Doğu Akdeniz’e kadar uzanan 1.289 kilometrelik güney hattımız boyunca oluşturulmak istenen bir terör devleti koridorudur. Bu terör koridorunun oluşturulması Türkiye'yi teröre karşı bariyer ülke hâline getirmeyi amaçlamakta, bölgedeki gücünü kırmak istemekte ve bölge ülkeleriyle sürdürdüğü ilişkilerle birlikte bölge barışını da tehdit etmektedir.

Bugün Irak’ın kuzeyinde uluslararası güçler eliyle tahkim edilmiş PKK varlığı emperyalizmin otuz üç yıl boyunca uyguladığı strateji ve destekle mümkün olmuştur. 1991 yılında başlayan Birinci Körfez Savaşı, Irak devletinin üniter yapısına ve bütünlüğüne vurulan ilk önemli darbeydi. Birinci Körfez Savaşı’yla birlikte Irak’ın kuzeyinde oluşan merkezî otorite boşluğundan kim faydalanmıştır? Bu sorunun cevabının da doğru tespit edilmesi lazımdır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 15 Nisan 1991'de 36'ncı paraleli kapsayan 688 numaralı Güvenli Bölge Kararı bu bölgede PKK'nın Irak’ın kuzeyindeki varlığını tahkim etmesine sebep olmuştur yani uluslararası politik nizam kendi vermiş olduğu kararla terörün oluşmasına zemin hazırlamış ve bunu da bölgenin istikrarını koruma adına attığı ve atacağı adımlarda bir gerekçe olarak kullanmıştır. Amerika Birleşik Devletleri’nin öncülüğünde ilk önce Irak’ın kuzeyinde fiilî bir durum oluşturan Batılı güçler, daha sonra 2003 yılında İkinci Körfez Savaşı’yla birlikte Irak’ı işgal etmiş, 2005 Irak Anayasası’yla birlikte ülkenin üniter bütünlüğünü paramparça ederek Irak’ın kuzeyinde bir terör devletinin altyapısını oluşturmuştur. İşte, bu, emperyalizmin dört parçalı terör devleti projesinin ilk adımıdır ve bu adımla birlikte, Irak nezdinde iki farklı eksende oluşturulan Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ve PKK terör örgütünün bölgedeki gücü bilinçli olarak tesis edilmiştir. Irak’ta oluşturulan bu altyapı, bugün, Irak’tan toprak kopararak bağımsızlık ilan edebilecek cürette bir üstyapıya dönüşmüştür. Böylesi bir hamlenin gerçekleşmesi değil gerçekleşme ihtimali bile Türkiye’nin güvenliği açısından çok büyük bir tehdit arz etmektedir.

Türkiye’yi hedef alan bu emperyalist projenin ikinci aşaması ise Suriye iç savaşı sonrasında hepimizin gözleri önünde aleni bir şekilde cereyan etmiştir. PKK Suriye’nin kuzeyinde işgal ettiği bölgelerde 2013 yılında sözde otonom alanlar ilan etmiş, 2016 yılının Mart ayında ise Suriye’nin kuzeyinin neredeyse tamamını Batılı güçlerin desteğiyle işgal etmiştir. Bugün, Batılı güçlerce gerçekleştirilen işgallerde demokrasi, insan hakları ve buna benzer gerekçeler bu işgallerin gerçekleşmesi esnasında yaşanan soykırımların ve insanlık dışı uygulamaların maskelenme araçları hâline gelmiştir. PKK, PYD ve YPG gibi bölücü örgütler de gerçekleştirdikleri terörü ve uyguladıkları tedhiş faaliyetlerini bu sayede meşrulaştırma imkânı bulmaktadırlar. Suriye'de açıkça ortaya çıkan bu tabloda görülmelidir ki sözde dört parçalı terör devleti planının sözde ikinci aşaması da böylece gerçekleştirilmiş oluyor. Irak ve Suriye'nin ardından bir sonraki hedef İran olacak ve onu da dört parçalı terör devleti projesinin son aşaması olan Türkiye izleyecektir. Bunun gerçekleşmemesi için gereken inisiyatif, hiç zaman kaybetmeden devletin yetkili organları eliyle büyük Türk milleti adına mutlaka alınmalıdır. Türk milletinin istiklalinin ve egemenliğinin ilanihaye var olabilmesi için tek bir seçenek vardır; o da Türkiye Cumhuriyeti devletinin güney sınırlarının emperyalizm destekli terör unsurlarından temizlenmesi ve arındırılmasıdır. İşte, biz bu sebeple Irak-Suriye tezkeresine “evet” oyu verdik. Irak-Suriye tezkeresine “hayır” oyu vermek demek, Türk Silahlı Kuvvetleri Irak’ın ve Suriye'nin kuzeyinden geri çekilsin ve tüm bu bölge PKK terör örgütünün kontrolüne geçsin demektir. Onun için, hiç kimse kalkıp da İYİ Partiyi gerek Irak-Suriye tezkeresine verdiği destekten ve gerekse teröre karşı ortaya koyduğu güçlü iradeden dolayı iktidarın sırasına ve tarafına geçmekle itham ve isnat etmeye kalkışmasın. İYİ Parti olarak biz elbette tarafız ama Türk milletinden ve Türkiye'nin millî menfaatlerinden yanayız. İYİ Parti, çözüm sürecinin failleriyle, Türkiye’yi bir sığınmacı hendeği hâline getirenlerle, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel ilkelerine hasımlık edenlerle asla ve kata aynı safta olmayacaktır ve yine İYİ Parti, gece gündüz sıraya geçerek “Apo’nun heykelini dikeceğiz.” diyenlere selam gönderenlerle, sırtını PKK’ya yaslayanlarla ve onlarla herkesin gözü önünde açık ve şeffaf bir şekilde ortak hareket edenlerle, PKK’yı bir terör örgütü olarak görmeyen sözde siyasi yapılara meşruiyet kazandırmaya çalışanlarla aynı safta durmayacaktır. Biz devleti yönetmeye namzet bir siyasi hareket olarak, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalarak yalnız ve ancak büyük Türk milletiyle aynı safta oluruz, büyük Türk milletinin yanında ve onun hizasında dururuz. Onun için, hiç kimse haddini ve hududunu aşmasın ve bize hiza ve yön izafe etmeye de kalkışmasın.

Saygıdeğer milletvekilleri, terörle mücadelede irade ve kararlılık kadar samimiyet de çok önemlidir; yalnızca dışarıda değil, içeride de terör propagandasının hiçbir türlüsüne müsaade edilmemelidir. İstiklal Savaşı’na riyaset eden ve Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran bu Gazi Meclisin çatısı altında alenen terör propagandasına müsaade edildiği müddetçe terörle mücadelede eksik ve yetersiz kalınacağı aşikârdır. Demokrasilerde her türlü hak ve talep dile getirilebilir, makul olanlar karşılanabilir ancak dünyanın hiçbir demokrasisinde, hiçbir medeni ülkesinde devlet tarafından terör örgütü olarak tanınmış bir katil sürüsü o memleketin parlamentosunda meşrulaştırılamaz ve övülemez. Terörü övmek, teröristbaşına güzellemeler yapmak demokrasi değildir, hürriyet değildir, ifade özgürlüğü hiç değildir. Millet iradesinin tecelli ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu kürsü de dâhil olmak üzere hiçbir kürsü terör övücülüğünün ve terörist seviciliğinin aracı olarak kullanılamaz. Her kim ki bu Gazi Mecliste teröristlerin hain eylemlerinin kirli emellerine kendisini alet ederse ve vatanımızın birliğine ve bölünmez bütünlüğüne kastederse bunun bedelini ödemelidir ve ödeyecektir. Bir taraftan sırtını eli kanlı terör örgütünün şiddet eylemlerine dayayan diğer taraftan dönüp sözde barış ve demokrasi havariliği yapan ikiyüzlülere ve etnik bölücülere buradan sesleniyorum: Türk milletinin düşmanıysanız düşman gibi muamele görmeniz kaçınılmaz olacaktır, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğümüze kastetmeye niyetliyseniz bunun bedelini en ağır bir biçimde ödeyeceğinize zerre kuşku yoktur ve her kim ki bir yandan PKK terör örgütünün şiddet faaliyetleri karşısında suspus oluyor diğer yandan gelip de burada barış ve demokrasi havariliği yapıyorsa biliniz ki onlar ikiyüzlü kirli bir siyasetin maşası durumundadırlar. Emperyalist devletlerin ve Amerika Birleşik Devletleri’nin gerek Irak’ın ve gerekse Suriye'nin kuzeyinde PKK-YPG terör örgütüne verdiği destek sadece Türkiye'nin değil, dünya kamuoyunun da malumudur. Türkiye'deki siyaset kurumunu kirleten etnik bölücü ikiyüzlüler bir yandan kendilerince sözde demokratlık adı altında “Emperyalizme karşıyız.” derken diğer yandan iş Türkiye'nin ve Türk milletinin aleyhine olmaya gelince o karşı oldukları emperyalizmin kucağına oturup Amerika Birleşik Devletleri dâhil her emperyalist güçle partner oluverirler. İşte, bugün Türkiye'de Batılı güçlerin maşası hâline gelmiş etnik bölücülerin ve onlara destek olanların vaziyeti de budur. Bunlar, emperyalist devletlerin kucağında millete barış, demokrasi ve özgürlük nutukları atan arsız siyaset tüccarları ve ihanet pazarlayıcılarıdırlar. Bizim onlara tavsiyemiz şudur: Emperyalizme bu kadar güvenmeyiniz çünkü onlar sadece omlet yapmak gerektiğinde yumurtayı kırarlar. PKK terör örgütünü ve onun siyasi temsilcilerini finansal ve askerî lojistik yönden besleyen kuvvetlerin gücünün tarih sayfalarındaki sonu ile kendi sonunuzu mukayese etmeyi de unutmayın.

Değerli milletvekilleri, Pençe-Kilit Harekâtı bölgesi başta olmak üzere kahraman Türk ordusuna yönelik olarak yoğunlaşan bu saldırılar hem bir iç muhakemeyi hem de doğru durum tespitiyle birlikte etkili çözüm iradesinin ortaya konulmasını zaruri kılmıştır. Geçmişte olduğu gibi, Türk milletinin hep birlikte bir millet olma şuurunun Gazi Meclisimiz eliyle tüm dünyaya duyurulması gerekmektedir. “İmza atmak, şehit vermemizi engellemiyor.” diyenler, Türk milletinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesini küçümseyenlerdir. Elbette irade beyanı her şey değildir ama her şeyin başlangıcı da bir irade beyanıdır. Açıkça söyleyin, her türlü siyasi beklentiyi ve taassuplarınızı aşarak terörle mücadeleden yana mısınız yoksa değil misiniz? Bunu, bu büyük millete açıklayın.

Meclisi küçümseyen yahut küçümsemek isteyenlere tavsiyemiz, Türk milletinin yeni devletini kurarken Meclisimiz uhdesinde yürütmüş olduğu Millî Mücadele’sini ve Türk tarihini bir kez daha okumalarıdır. Şayet okurlarsa göreceklerdir ki o şanlı mücadele bu Mecliste milletvekilleri eliyle ortaya çıkmış ve Türk’ün yenilmez iradesinin dünya kamuoyuna beyan edilmesiyle başlamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN – Devam ediniz Sayın Dervişoğlu.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim efendim.

Bu vesileyle, bir kere daha şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet, gazilerimize acil şifalar ve yüce Türk milletine başsağlığı diliyor; Şair Orhan Şaik Gökyay’ın şu dizelerini hatırlıyor ve hatırlatıyorum: “Bu vatan toprağın kara bağrında/Sıradağlar gibi duranlarındır.”

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Dervişoğlu.

Şimdi, söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’a aittir.

Buyurun. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde meydana gelen hain terör saldırılarına yönelik düşüncelerimi ifade etmek üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerimin başında harekât bölgesinde şehadet şerbeti içen kahramanlara Yüce Rabb’imden rahmet, başta aileleri ve yakınları olmak üzere yüce milletimize başsağlığı diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, Batı siyaset, bilim veya uluslararası ilişkiler literatürüne “the establishment” olarak geçen ve bizim de adına “müesses nizam” dediğimiz yerleşik, etkin dip siyasal yapının yalnızca ülkelere veya devletlere atfen kullanıldığını söyleyemeyiz; aksine, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, Birleşmiş Milletler ve bağlı alt kuruluşları, NATO gibi uluslararası kurum ve kuruluşlar için de geçerliliği söz konusu bir durumdur aynı zamanda. Örneğin, Birleşmiş Milletler bünyesinde 193 üyeli bir yapıda demokratik kaide ve kurallar gereği her ülkenin eşit oy hakkına rağmen varlığını hissettiren müesses nizam gereği birilerinin daha eşittir mantığıyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin veto hakkı olan daimî üyelerinin her türlü antidemokratik veya insan hakları ihlali içerikli kararlara neden olduklarına maalesef tanıklık etmekteyiz. Bunların da her bağlamda güç odaklı egemenliğin hâkim kılındığı dünyanın ilk 5’ini oluşturan ülkeler olduğu açıkça herkes tarafından bilinmektedir. Benzer müesses nizamın domine edici gücünü Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi bağlamında da görmek mümkündür. Somutlaştırmak gerekirse, bu birliklerde “parayı veren, düdüğü çalar” misali Almanya ve Fransa’nın koçbaşı karar vericiler oldukları açıkça kabul edilen bir gerçektir. Öte yandan, bir Kuzey Atlantik Savunma Paktı olan NATO içerisinde de hâkim güç odaklı, bir yandan Amerika Birleşik Devletleri ve öte yandan Avrupa kanadının muktedirleri olan Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya’nın yönlendirici ortaklığıyla kayıt dışı bir müesses varlıktan söz edilebilmektedir. Diğer taraftan, siyasi, ticari, askerî, kültürel ve benzeri birçok uluslararası ilişkiler bağlamında kayıt dışı etkin müesses nizamın ruhuna uygun davranmayan ülke, devlet, siyasi veya sivil kurum ve kuruluşlara yönelik her türlü dolaylı veya doğrudan yaptırımlar, müeyyideler, ambargolar ve itibarsızlaştırma girişimleri kaçınılmazdır maalesef. Bugüne kadarki uygulamalar dikkate alındığında en etkili olanlarının başında ilgili ülke, devlet, yönetim veya toplumsal yapılarda her türlü kaos, kriz, bunalım, iç karışıklık ve savaş, askerî veya sivil darbe girişimlerinin geldiğini açıkça görmekteyiz.

Sayın milletvekilleri, insanlık tarihiyle eş zamanlı geçerliliği olan ve 19’uncu yüzyılda sömürgeci muktedirlerce sistematikleştirilen “böl, yönet” temel prensibinden hareketle bugün Kafkaslardan Balkanlara, Doğu Akdeniz'den Orta Doğu ve Afrika’ya uzanan bir coğrafyada demokrasi ve insan hakları kamuflajlı bölünerek küçülmelerin aynı zamanda iktidarsızlık, istikrarsızlık, itibarsızlık, yolsuzluk, yoksulluk ve trajedilerden başka bir sonuç vermediğini açıkça görmekteyiz. Daha somut bir ifadeyle, bugün etnisite ve inanç odaklı özgürleştirme plan ve projelerinin ne dün olduğu gibi Lübnan’a ne de bugün Irak’a ve Suriye’ye hatta Libya başta olmak üzere diğer Afrika ülkelerine herhangi bir barış, huzur ve kalkınma bağlamında birtakım temel kazanımlar sağlamadığı gibi, bundan sonra da sağlaması mümkün değildir.

Yüz yılı aşan bir süredir gizli iş birlikleri veya müesses nizam ilkeleri gereği aziz milletimizi ve onun kurumsal çatısı Türkiye Cumhuriyeti devletini, benzer bir senaryo gereği, Bizans’tan kanla canla alınıp bin yıllık yurt edinilen kadim Anadolu toprağından atma girişimleri beyhude ve ham hayalden öteye geçmemiştir. Çünkü anlamakta güçlük çektikleri yegâne gerçek şudur: Cumhuriyetimizin banisi aziz Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi’nde özce ve özetle ifade ettiği gibi şartların ve imkânların en kısıtlı olduğu dönemlerde bile yüce Türk milletinin kurumsal tüm donanımı ile güçlü Türk devlet yapısı her türlü plan, senaryo ve tuzakları bozacak kararlılık ve kabiliyettedir.

Şanlı tarihimizde örneklerine sıkça rastlandığı gibi bugün de Türkiye Cumhuriyeti devleti bu uluslararası müesses nizamlara karşı sesini soluğunu, kuvvetini, kudretini açıktan dile getirmekle kalmamış, “Dünya sizden büyüktür ve tek galip Allah’tır.” ilahi hükmünü yüzlerine haykırarak hem istiklal ve egemenliğini muhafaza etmiş hem de tüm mazlum milletlerin duygu ve düşüncelerine tercüman olmuştur.

Bölgesinde ve küresel ölçekte meydana gelen kaos, kriz ve savaşlarda barıştan yana tavrını, yegâne savunucusu olarak inisiyatif alan Türkiye’nin Ankara merkezli bu kutlu yürüyüşünü akamete uğratmaya çalışanların her türlü kirli tuzak, plan ve senaryoları boşa çıkarılmıştır elhamdülillah.

Bugün, kararlı bir mücadele azmiyle, aziz milletimizin varlığına, birliğine ve dirliğine musallat olmuş her türlü terörün yurt içinde bitme noktasına getirilmesiyle Batı’nın müesses nizam muktedirleri, bu defa, yaklaşık 1.500 kilometrelik güney sınırımızda bir “teröristan” oluşturma düşüncesiyle yaratıp, vekâlet verdikleri canilerle hız kesmeye çalışmaktadırlar. Fakat bütün bunlar beyhude çabalardır çünkü artık cin şişeden çıkmış, maskeler düşmüş, kimin kiminle beraber olduğu aleniyet kazanmış ve bütün bu hain planlar ortalığa serpilmiştir yani güneş balçıkla artık sıvanamamaktadır. Dahası, son hain saldırılarda açıkça görüldüğü gibi, bıçak kemik seviyesini de aşmış; buna mukabil, vatanımızı ve milletimizi hedef alan her türlü kötülük misliyle karşılık bulmuş ve bulmaya devam edecektir.

Saygıdeğer milletvekilleri, dün, Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu, ticari ve ekonomik yaptırımlar, siyasi ve askerî ambargolar gibi klasik yöntemlere başvuranlar, bu defa Haçlı ruhuyla, kutsal kitabımıza ve mabetlerimize saldırılarla beslenen Türk ve İslam karşıtlığını hortlatma girişimleriyle ucuz ve ucube yöntemler denemektedirler fakat ne yaparlarsa yapsınlar, Türk’ün barışın güvercini olduğu kadar gerektiğinde savaşın da kartalı olduğu tarihî hükmünü yok edemeyeceklerdir. Çünkü denizde, karada, havada, her zaman, her şart ve her yerde, üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe ilimizi ve töremizi asla bozamayacaklardır.

Sayın milletvekilleri, ebet müddet varlığını sürdürecek bu ulvi tarihî misyonun bilincinde ve siyasi teminatı olarak Milliyetçi Hareket Partisi, dünden bugüne, her zaman, söz konusu vatan olunca her türlü siyasi mülahaza ve hesabı teferruat görüp “Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben.” demeyi içselleştirerek hasbi bir ilkesel siyasi tutum ve davranış modeli oluşturmuştur. Elli beş yıllık onurlu geçmişinde bu ilkesel tutum, her ihtiyaç duyulduğunda kendini ortaya koymaktan çekinmemiştir asla. İşte, bu ilkesel davranış ve ruhla, imkânların kıt olduğu bir süreçte, Kıbrıs Türklüğünün istiklali için gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı’nda, karar alıcı ve uygulayıcı siyasi iktidarla ilgili her türlü siyasi mülahaza bir tarafa bırakılarak onlara söz konusu vatan olduğunda verilen açık ve güçlü desteğin en yetkili ağızdan ifade edildiği, Meclis kayıtlarında hâlâ varlığını muhafaza etmektedir. Rahmetli kurucu liderimiz Sayın Alparslan Türkeş'in Adana Milletvekili olarak 19/8/1974 tarihinde, harekâtla ilgili, Meclis kürsüsünden tarihe not düşecek şu sözleri çok anlamlıdır: “Bu büyük ve şerefli harekâtın icrasında canlarını, kanlarını feda etmiş olan, bu uğurda şehit olmuş değerli memleket evlatlarını huzurunuzda minnetle, tazimle anıyorum. Cenab-ı Hak’tan kendilerine rahmet dileyerek ailelerine ve büyük Türk milletine başsağlığı diliyorum. Bu zafer harekâtında değerli hizmetler ifa ederek gazilik mertebesini kazanmış olan Silahlı Kuvvetlerimiz mensuplarına da minnet, şükran ve saygılarımızı sunmayı yine şerefli bir vazife addediyorum. Bu zafer, Türk milletini çelik bir birlik hâline getirmiştir. Cumhuriyet Hükûmetinin isabetli kararı bütün milletçe, Meclisiyle, partileriyle desteklenmiştir.” 1974-2024, aradan elli yıl geçmesine rağmen fıtratımızda da ilkelerimizde de zerre miskal değişme olmamış, bilge liderimizin yolbaşçılığında siyasi partimiz aynı istikamet üzerine hareket etmektedir çok şükür. Yani, aziz milletimizin, vatanımızın ve onların tüten ocağı Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığını ve birliğini hedef alan her türlü habis plan, proje ve tuzak karşısında Milliyetçi Hareket Partisi amasız fakatsız o günkü duruşun aynısını çok açık ve net bir şekilde bugün de sergilemektedir.

Benzer ilkesel tutum ve davranışın bu Gazi Meclisin çatısı altında aziz milletimize ve onun kurumsal yapısı Türkiye Cumhuriyeti devletine aidiyet onurunu taşıyan her siyasi parti grubu tarafından sergilenmesi dilek ve temennilerimizle cennetmekân şehitlerimizi bir kez daha rahmet ve minnetle yâd ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP, AK PARTİ ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Şimdi söz sırası, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’e aittir. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

DEM PARTİ GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, ekranları başında bizi izleyen değerli halklarımız; ben de hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Bu ülkeye barış ve demokrasi gelmesi için emek veren, mücadele eden, bütün baskılara rağmen boyun eğmeden direnen Türkiye halklarını da DEM PARTİ Grubu adına ayrıca selamlamak istiyorum.

Son dönemde yaşanan çatışmalarda yaşamını yitiren askerlere Allah’tan rahmet, acılı ailelerine başsağlığı ve yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Bu kayıpların, on yıllardır süren çatışmalardan kaynaklı ölümlerin de son bulması temennisini buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum, bu ülkeye artık barış gelsin diyorum.

Değerli Türkiye halkları, DEM PARTİ olarak siyasetteki varlık gerekçemiz gençlerin çatışmalarda yaşamını yitirmemesidir. Bizler her zaman ölüm yerine yaşamı savunduk ve savunmaya da devam edeceğiz. Bir tek yurttaşımızın dahi burnunun kanamaması için çaba gösterdik ve bundan sonra da bu çabayı göstermeye devam edeceğiz. Bir kez daha ifade ediyoruz: Gelin, bu ülkede barışı, demokrasiyi ve özgürlüğü tesis edelim.

Değerli arkadaşlar, bizler on yıllardır, yüz yıllardır bu topraklarda hakikati haykırmaya devam ediyoruz. Savaşın iyisi, barışın kötüsü olmaz diyoruz. Bugün, Kürt sorununun demokratik çözümünün ölümlerin durmasının tek şansı olduğunun bir kez daha altını çizmek istiyoruz. Tüm bu ölümlerin sebebi ne yazık ki Kürt sorununun çözümsüz bırakılmasıdır, Kürt sorununun inkâr edilmesidir, Kürt sorununda güvenlikçi politikalara dönülmüş olmasıdır, iktidar tarafından müzakere masasının devrilmesidir. 2015 yılında müzakere masası devrildiğinden beri Türkiye ne yazık ki gün yüzü görmedi; ekonomi çöktü, toplumsal huzursuzluk arttı, gerginlik had safhaya çıktı; yargıdaki çürümeyi anlatmaya gerek bile yok, herkesin bildiği bir şey.

Kimse bizi hafızasız sanmasın. Siz “Kürt sorunu yoktur.” deyince ne yazık ki Kürt sorunu yok olmuyor. İktidarınız, 2015 yılında kurulan ve Türkiye halklarının yüzden 90’ının desteklediği Dolmabahçe mutabakatını inkâr ettikten sonra ne yazık ki biz yeniden hem ülkede hem de bu kürsülerde ölümleri konuşmaya başladık. Siz “Çözüm sürecini buzdolabına koyduk.” dediniz ve o gün bugündür toprak bile ölümlere isyan ediyor, toprak bile ölümlerden bıktı, usandı.

Değerli Türkiye halkları, Kürt sorunu bu memleketin en büyük, en kadim sorunudur. İktidar “Kürt sorunu yoktur.” deyince Kürt sorunu ortadan kalkmıyor, aksine sorun daha da büyüyor, daha da derinleşiyor. Bu ülkenin refaha kavuşmasının yolu Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünden geçiyor. Kumpas davalarıyla, sınır ötesi operasyonlarla, kin ve nefreti körükleyerek Kürt sorunu çözülmüyor, çözülemez. İmralı’da mutlak tecride, cezaevlerinde süren açlık grevlerine karşı susarak, kafa çevirerek siyaset yapılmaz, iktidar olunmaz, muhalefet edilmez, edilmiyor da. Kürt sorunu ancak demokrasiyle, müzakereyle, hukukla çözülür. Öcalan “Bana bir hafta olanak ve imkân tanınsın, çatışmaları durdururum.” dedi. Peki, buna rağmen neden bu yol tercih edilmiyor? Bu tecrit neden ısrarla devam ettiriliyor?

Değerli arkadaşlar, değerli halklarımız; bu ölümlerden hepimiz sorumluyuz. Şayet biz Meclis olarak, demokratik siyaset olarak görevimizi yerine getirebilmiş olsaydık bu ölümler yaşanmazdı. Meclis bu kayıplardan sonra derhâl sorumluluk almalıdır. Daha ne bekleniyor? Meclis ölümlerin durması için sorumluluk alırsa biz parti olarak canla başla çalışacağımızın sözünü bir kez daha bütün Türkiye halklarına veriyoruz. Türkiye’nin barışı yapacak deneyimi vardır. Siz değil miydiniz nerede çatışma çıksa ara bulucu olmak isteyen? Niye kendi çocuklarınız için bunu yapmıyorsunuz? Siz, Filipinler-Moro barış görüşmelerinde aktif yer almadınız mı? İyi ki de yer aldınız. Türkiye’nin resmî ajansı şunu geçmedi mi: “Türkiye, Filipinler’de barış sürecinin mimarı.” Peki, soruyoruz: Niye Kürt barışının mimarı olamıyor? Neden Türkiye'de Kürt barışının, Kürt sorununun demokratik yollardan çözülmesinin mimarı olamıyor?

Bu ülke, barış imkânını, barış umudunu çok sevdi. 2009’da Oslo görüşmelerinde, 2013-2015 yılları arasında yürütülen çözüm sürecinde gerçekten barış ihtimali bütün ülkenin umudunu büyüttü. Çözüm sürecine Türk, Kürt, Sünni, Alevi, kadın, genç, işçi; herkes destek verdi. Neden? Çünkü kimse ölmüyordu, çünkü kin ve nefret yerine demokrasi sözleri duyuluyordu, çünkü herkes birbirini dinliyor, birbirini anlamaya çalışıyordu. Eş Genel Başkanımız Sayın Tulay Hatımoğulları bugün Meclis çatısı altındaki grup toplantımızda “barış zirvesi” çağrısı yaparak bu ülkede ölümlere son vermenin tek yoluna davet etti. Meclisin bu çağrıya kulak vermesi gerekiyor.

Bakın, Meclis daha önce Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için komisyon kurdu. Bu komisyon kapsamlı çalışmalar yaptı, raporlar yayınlandı ancak ne yazık ki bu raporlar Meclisin tozlu raflarında bekliyor, bekletiliyor. Peki, bunu tekrar yapamaz mıyız? Tabii ki yapabiliriz. Bu komisyon raporunda “Çözüm süreci, yeni bir akıl etme, sorun çözme yaklaşımı olduğu kadar halkın talep ve isteklerine hitap etme açısından demokratik bir niteliği de yansıtmaktadır.” cümlesinin altına sizler imza atmadınız mı? Bu raporda “Çözümsüzlükten siyasi, ekonomik ve sosyal olarak nemalananlar ise sürecin başarısızlığından en çok medet uman durumundadırlar.” dedikleriniz, bugün sizler olmuyor musunuz? “Çözüm sürecinde fiziki mayınlar kadar kafalar ve zihinlerdeki mayınların temizlenmesi, silahın susması ve silahsızlanma kadar kafalar ve zihinlerdeki silahın susması ve silahsızlanması büyük önem taşımaktadır.” dediğiniz noktaya ne kadar vardık?

Bakın, değerli arkadaşlar, bu rapor Meclisin raporu. Biz de bu çalışmalarda yer aldık. Gördüğünüz gibi, bunu yapan bu Meclisti ve inanıyoruz ki yeniden yapabilir, bunu hep beraber hayata geçirebiliriz. Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için gerek komisyon kurulması gerek yasal gerekse anayasal düzenleme yapılması için bizler varız. Bugüne kadar barış arayışları toplumlara hep kazandırmıştır, bizim toplumumuza da bizim ülkemize de kazandıracaktır. Irkçı, faşist ve savaş sevenler bu barış çağrısından, barış umudundan ve barışın gerçekleşmesinden elbette ki rahatsızlar ve oradan kaybedecekler. Barış dönemlerinde insanların karnı doydu çünkü kaynaklar silaha, mermiye, tanka, topa değil bu ülkenin insanlarına gitti, yatırımlara harcandı. Barış deneyiminde Türkiye ciddi bir barış birikimine sahip oldu. Ne zaman ki bu süreçler iktidar tarafından bitirildi; MİT darbesi oldu, 15 Temmuz oldu, 20 Temmuz oldu. Bir kez daha ifade edelim: Darbe mekaniğinin panzehri barıştır; barışın yolu da demokrasidir, özgürlüktür.

Değerli Türkiye halkları, dokuz yıl önce, 28 Şubat 2015’te varılan Dolmabahçe mutabakatı Türkiye’nin çözüm mutabakatıydı. İki Dolmabahçe resmi var; ilki, dokuz yıl önce -sizin de burada gördüğünüz gibi- Türkiye’nin, dümenini barışa kırdığı, Kürt sorununun demokratik, barışçıl yollarla çözülmesi için elini taşın altına koyduğu ve gerçekten bu ülkedeki her bir yurttaşın umudunu büyüten işte bu resim. Biz bu resmin arkasındayız; bu resmin bugün savunulması, bu resmin bugün yeniden inşa edilmesi gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Bu resim herkese kazandırdı, iktidar da dâhil bu ülkede yaşayan herkese kazandırdı ama ne yazık ki bu resimden geri adım atıldı ve bambaşka bir yere savruldu.

Şimdi bu resme bakalım değerli arkadaşlar. Bu da geçen günlerde yine Dolmabahçe’de toplanan güvenlik zirvesinin resmi. Ne zaman ki bu resimden döndünüz, buraya dümeni kırdınız, o gün bugündür acıyı konuşuyoruz, o gün bugündür ölümleri konuşuyoruz, o gün bugündür gözyaşını konuşuyoruz, bitmeyen bu kör savaşı konuşuyoruz. O nedenle, bu güvenlik zirveleri yerine bizler barış zirvelerinin, çözüm zirvelerinin acilen toplanması gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Güvenliği sağlamanın en kolay, en ucuz yolu barıştır değerli arkadaşlar. Sınırları korumanın, halkın güvenliğini sağlamanın en kolay yolu demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü sağlamaktır, demokratik çözüme şans vermektir ve bunun için de Parlamentonun inisiyatif geliştirmesi, elini taşın altına koyması ve Meclisin bir çözüm yeri olarak, bir diyalog ve müzakere yeri olarak işlevselleştirilmesidir. Çözüm aracı demokratik siyasettir. Demokratik siyaseti güçlendirmek çözümü, barışı, demokrasiyi ve hukuksal güvenliği güçlendirecek, ilerletecektir. Bir kez daha vurguluyoruz: Kürt sorunu gibi tarihsel bir sorunun çözüm yolu siyasettir, müzakeredir. Çatışmacı siyaset ne yazık ki sorunu çözmüyor, krizi büyütüyor, derinleştiriyor ve uluslararası bir mecraya taşıyor, bir arada yaşama iradesini zedeliyor. Bakın, son çatışmalardan sonra intikam ve hınçla Rojava’daki sivil yerleşim alanlarını, altyapıyı ve üstyapıyı hedef alan saldırılar gerçekleştirildi. İntikam aklıyla sorunlar çözülmez, halkları birbirinden daha fazla koparırsınız. Devlet intikam aracı değildir, çözüm aracıdır. Çözüm aklının intikam aklının yerini almasını, sağduyunun hâkim olmasını bekliyoruz.

Meclisteki ve Meclis dışındaki bütün partilere buradan bir kez daha çağrı yapıyoruz: Gelin, bu sorunun çözümü için birlikte inisiyatif alalım. Siyaset bunun için vardır, siyaset sorun çözme sanatıdır. Gelin, bir kez daha burada buluşalım, burada ortaklaşalım. Gelin, Kürt sorununun demokratik çözümünü hep birlikte sağlayalım. Gelin, Meclisimiz bir kez olsun bütün bu ezberleri bozsun; çatışmasızlığı esas alan, şiddeti devre dışı bırakan, rasyonel akla ve politikalara dayanan bir süreç için Parlamento rol üstlensin. Bu Parlamento çatışmasızlığı esas alan bir çalışmayı yürütebilir çünkü geçmişte yürüttü. Normalleşme ve demokratikleşme zemini oluşturulabilir. Bildiri yayınlamak sorunları çözmüyor, ortadan kaldırmıyor. Parlamento yas evi değildir, taziye dileme yeri değildir. Parlamento, insanları yaşatmak için söz kurma, elini taşın altına koyma ve eylem yeridir. Mecliste bir komisyon kuralım; Kürt sorununun kaynaklık ettiği, başta demokrasi sorunlarımız olmak üzere, hukuksal alanda, adalet alanında, toplumsal yaşamda, emek yaşamında yaşanan tüm eşitsizlikler ve sorunların çözüm yollarına dair Meclis komisyonu bir çalışma yapsın. Bütün sorunların, çatışmaların diyalog ve müzakereyle, siyaset yoluyla çözümü konusunda Parlamento ve siyaset kurumu olarak bir deneyim ortaya koyalım, yeni bir başlangıç yapalım. Meclisin barış iradesine güç verelim. Daha önce yaptı bu Meclis, yeniden yapacağını biliyoruz, buna imkân tanıyalım.

Bugün tezkerelere ve bildirilere sıkıştırılan ve gerçek rolü ortadan kaldırılan bu Parlamento, çözüm sürecinin yürütüldüğü 2014’te tarihe geçecek bir çerçeve yasa çıkardı. 15 Temmuz 2014’te Resmî Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren bu kanunun 2’nci maddesinde bakın ne yazıyor: “a) Toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine yönelik siyasi, hukuki, sosyoekonomik, psikolojik, kültür, insan hakları, güvenlik ve silahsızlandırma alanlarında ve bunlarla bağlantılı konularda atılabilecek adımları belirler.

b) Gerekli görülmesi hâlinde, yurt içindeki ve yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlarla temas, diyalog, görüşme ve benzeri çalışmalar yapılmasına karar verir ve bu çalışmaları gerçekleştirecek kişi, kurum veya kuruluşları görevlendirir.” Ki o dönem hem İmralı’yla hem de Kandil’le yürütülen görüşmeler bu yasaya dayanarak yürütülmüştü.

Bakın, o süreçte büyük bir cesaret ortaya koydu bu Parlamento. O dönem kurulan çözüm komisyonunun raporunda yer alan tespitler dikkate alınıp çözüm üretilseydi, gereği yapılsaydı, çalışma yürütülseydi bugün bu canlar toprağa düşmeyecekti ve yaşıyor olacaklardı. Gelin, müzakere ederek silahların susmasını sağlayalım, demokratik siyasetin önündeki tüm yasal ve idari engelleri kaldıralım; yeni, özgürlükçü, sivil bir anayasa için kolları hep beraber sıvayalım; Kürtlerin eşit yurttaşlık haklarını sağlayalım; evrensel hukuk temelinde eşit yurttaşlığı esas alan, hak temelli, yeni bir toplumsal sözleşmeyi siyaset olarak gündemimize alalım. Çözüm sürecinin ilerlemesini engelleyen nedenler nelerdi? Mecliste bir araştırma komisyonu kuralım, hemen çalışmalarına başlasın. Bu komisyon siyasetin ve Parlamentonun önüne bir yol haritası koysun. Cumhuriyetin 2’nci yüzyılı, tüm sorunlarımızın ortak akıl ve uzlaşıyla çözüme kavuşturulacağı bir çözüm yüzyılına dönüştürülsün, demokrasi yüzyılına dönüştürülsün ve nihayetinde demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasayı Parlamento olarak, 2’nci yüzyılın ilk Parlamentosu olarak Türkiye halklarına kazandıralım diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Koçyiğit.

Değerli arkadaşlar, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.41

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.06

BAŞKAN: Numan KURTULMUŞ

KÂTİP ÜYELER: Yasin ÖZTÜRK (Denizli), Havva Sibel SÖYLEMEZ (Mersin)

-------0-------

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 49’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

İç Tüzük’ün 59’uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca siyasi parti grupları adına yapılan konuşmalara devam ediyoruz.

Şimdi söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Gökhan Günaydın’da.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, herkesi saygıyla selamlıyorum.

Son yirmi iki günde ülkemiz üç önemli terör saldırısına uğradı, 21 vatan evladımızı yitirdik. 22 ve 23 Aralık 2023 tarihlerinde iki akşamüzeri üst üste, bir gün 6, ertesi gün 6 olmak üzere toplam 12 çocuğumuzu şehit verdiğimizde, Meclisin derhâl ve vakit kaybetmeksizin bir kapalı oturum yapması, Millî Savunma ve Dışişleri Bakanlarının Meclise gelip bilgi vermesi gerektiğine vurgu yapmıştık, yapmadınız; yerine -bilmem kaçıncı kez- hiçbir sonuç vermediği çoktan anlaşılmış olan bildirilerle iç siyasete mesaj vermeyi tercih ettiniz. Aradan yalnızca yirmi gün geçti, bu kez 9 kahraman askerimiz PKK tarafından şehit edildi. 12 Ocak günü şehitlerimiz toprağa düştü; ertesi gün memleketlerine gönderdik, toprağa verdik. Sonra pazar ve pazartesi günleri bekledik; salı günü, bugün bir toplantı yapıyoruz. Bakanlar geldiler, bilgi verdiler. Konuşmaların içeriğinden öte Gazi Meclise bilgi verilme ihtiyacının nihayet duyulmasını, Meclisin sahip olması gereken saygınlık ve etkinliğin çok gerisinde kalsa da olumlu bir adım olarak görelim.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin ulusal güvenliği, birliği ve bütünlüğü, ortak geleceğimiz açısından hayati önem taşıyan bir gündemimiz var. Bizler siyasetçiyiz. Yurttaşlarımız bizi, çocuklarını güven, refah ve barış içinde demokratik bir ülkede yetiştirebilme umuduyla seçiyorlar, bize de bu yolda görevler ve sorumluluklar yüklüyorlar. Mecliste bulunan hiçbir milletvekili arkadaşımızın -ister iktidarda ister muhalefette olsun- bu görev ve sorumluluklarını başkasına ya da başkalarına delege edebilme hakkı ve özgürlüğü yoktur. Meclisin en temel görevleri yasama, bütçe çıkarma ve yürütmeyi denetleme üzerine şekillenir. O hâlde terör gibi ülkemizin en önemli sorununu siyasetüstü ya da siyaset dışı görebilme gibi bir durum asla söz konusu olamaz. Gencecik çocuklarımız toprağa düşüyorsa vakitsiz, bu durum hepimizin uykularını kaçırmalıdır ve elbette nedeniyle, sonucuyla, diyalektik bir bakış açısıyla konuyu ele almalı, araştırmalı ve ülke yararına sonuçlar üretmeliyiz. Bunu yaparken de doğruyu yanlıştan ayırmalı, her şeyi yerli yerine oturtmalıyız. Bu konuşma böyle bir eksen içinde gerçekleşecek, amacım vulgar bir siyaset tarzı gütmek elbette değil. Ancak böylesine yakıcı bir sorunu suya sabuna dokunmadan ele almanın da mümkün olamayacağı açık.

Değerli milletvekilleri, evet, bugün, Millî Savunma ve Dışişleri Bakanlarını dinledik; gazete haberlerinden başka bir şey duyan varsa gelsin bize iletsin. Ancak şunu ifade etmeliyim ki kurmay subaylara öğretilen bir bilgi vardır: Terörle mücadelenin yüzde 80’i dış politika, yüzde 20’si askerî harekâtlarla sağlanır ve sağlanmalıdır. Peki, biz bugünlere bir anda mı geldik? Anımsatayım, şehit sayılarını veriyorsunuz, isimlerini sayıyorsunuz. Anımsatayım, 2002 yılında iktidara geldiğinizde, 2002 yılında bu memleket yalnızca 7 şehit vermişti. Dolayısıyla tabloyu nereden aldığınızı ve hangi başarılarla nereye götürdüğünüzü çok iyi anlamamız lazım.

Peki, nasıl yaptınız? Biraz bunun kronolijisine bakalım. İşe başladınız; yalnızca üç ay sonra, 1 Mart 2003 tarihinde bu Gazi Meclise bir tezkere getirdiniz. Amacınız, 100 bin Amerikan askerini bu memleketin limanlarına, havaalanlarına, yollarına konuşlandırmak, buradan Irak’a girmelerini sağlamak ve Irak’ta kimyasal silah aramalarına yardımcı olmaktı. Başbakanınız Abdullah Gül, Genel Başkanınız Recep Tayyip Erdoğan’dı. Her ikisi birlikte bu tezkerenin Meclisten geçmesi için sistemli bir baskıyı milletvekilleriniz üzerinde uyguladılar. 2 partili bir Meclis vardı ve Cumhuriyet Halk Partisinin gücü tek başına o tezkerenin reddine yetmiyordu. Elbette, biz, müktesebatımız ve onurumuz gereğince o tezkereye “ret” oyu verdik. Ancak bizle beraber vicdan sahibi bazı AKP’li milletvekilleri ve bakanları da “ret” oyu verdiler ve bu “ret” oyu çerçevesinde ülkemize tezkereden evvel gelmiş ve konuşlanmış Amerikan askerleri tası tarağı toplayıp gitmek zorunda kaldılar. Ben şimdi size soruyorum, bakalım hatırlayabilecek misiniz: “Ertuğrul Yalçınbayır” adı size bir şey ifade ediyor mu? “Mehmet Aydın” hatırlıyor musunuz bu adı? Ya da “Zeki Ergezen” sizin için hâlâ hafızalarınızda kalan bir isim mi? Muhtemelen hatırlayamazsınız, 3’ü de Hükûmetinizin ilk Bakanlarıydı ve o tezkereye “ret” oyu verdikleri için siyasi hayatlarını bitirdiniz.

Şimdi bize antiemperyalist nutuklar atıyorsunuz, öyle mi? Antiemperyalizm bir tutum değildir, konjonktürel bir durum değildir; bir ideolojidir, bir duruştur. Hamaset yapmakla insanlar antiemperyalist olmazlar. Amerika Irak’a kuzeyden giremeyince gitti, güneyden girdi; aranan kimyasal silahlar bulunamadı, 1 milyon masum Iraklı öldürüldü ve Irak destabilize edildi yani Irak bugünlere hazırlandı. Bakın, savaş bittiğinde antiemperyalizm nutukları atan lideriniz Erdoğan şunu söylüyordu, hani “Bu söylenmedi.” diyorlar ya, ben İngilizcesini söyleyeyim size: “…”[(*)] diye başlıyor yani diyor ki: “Irak’ta savaşan kahraman Amerikan erkek ve kadın askerlerinin bir an önce ülkelerine en az kayıpla dönmeleri temennisiyle dua ediyoruz.” Siz şimdi bize bu dualarla antiemperyalizm hamaseti yapıyorsunuz. Amerika, Irak’a kuzeyden giremedi, güneyden girdi ve tablo ortaya çıktı. Sevgili arkadaşlar, demek ki bugünü anlamak için AKP'nin dünkü dış politikasına da bakmak gerekiyor.

Gelelim Suriye'ye. Gene 2005 yılında bir sabah aniden AKP mayınları temizlemeye karar verdi, anlatımınız etkileyiciydi: Suriye sınırında elli yıl evvelden konulmuş mayınlar var, yağmurlar yağmış, bu mayınlar kaymış, haritalarının nerede olduğu bilinmiyor. Sonra, Ottowa Sözleşmesi’ni imzalamışsınız, Ottowa Sözleşmesi’ne 164 ülke imza koymuş. Sözleşmeyi 32 ülke imzalamamıştı. Hangileri, ben size sayayım mı? Amerika imzalamadı, Rusya imzalamadı, Çin imzalamadı, Suriye imzalamadı, bir de İsrail imzalamadı ama siz bize dediniz ki: “Bu mayınları Türk ordusu kendi olanaklarıyla temizleyemez.” Niye? “Çünkü çok şehit veririz.” Peki, kim yapabilir bunu? “Dünyada bu işte en iyi firmalar İsrailli firmalar.” Arkadaşlar, bu söylemlerle konuyu Meclise getirdiniz. O dönemde Suriye’yle aranızda hiçbir şey yoktu, Esad’la birlikte aile fotoğrafları çektiriyordunuz ve İsrailli firmalara bu işi, 50 milyon dolar bile tutmayan bu işi ihale ettiniz. Bakın, her türlü şeyi kanıtlayarak söylüyorum tersini belki söyleyen olur diye. 2005 yılında açtığınız ihaleye İsrail'in Maavarim, Quadro, Red Wings ve IEOD grupları en düşük teklifi verdi. Ne dediniz biliyor musunuz? 911 kilometre uzunluğundaki Suriye sınırı boyunca, derinliğin kimi zaman 20 kilometreye ulaştığı bu yolda, 216 dekarlık alanda mayınları bu firmalar temizleyecek, beş yıl boyunca temizleme işlemini yapacaklar, sonra kırk dört yıllığına o mayınları temizlenen alanı İsrailli firmalara kiraya vereceksiniz ve İsrail orada organik tarım yapacak. Peki buna kim engel oldu? Elbette Cumhuriyet Halk Partisi engel oldu, elbette Cumhuriyet Halk Partisi engel oldu. (CHP sıralarından alkışlar) Ve bunu hem yargıya taşıdık hem de -Türkiye'de- içeride, dışarıda çok güçlü bir muhalefet yaptık ve bu mayın temizleme işini maalesef yapamadınız. Siz plana sadık kaldınız, Cumhuriyet Halk Partisi memleketine, ülkesine sadık kaldı. Bu dış politika öngörüsüzlüğü sizi buralara getirdi. Bakın, Irak’tan ve Suriye'den size örnek verdim. Peki, asıl Suriye serüveniniz burada bitti mi? Arkadaşlar, dediğim gibi, bir sabah uyandı Amerika Başkanı, Suriye'yi antidemokratik usullerle yönetilmekle suçladı. AKP geri durur mu? Derhâl bu trene atladınız, dediniz ki: “Evet, Esad aslında Esed’dir ve antidemokratik bir adamdır.” O arada siz Suudi Arabistan Kralıyla görüşmeye devam ediyordunuz, Sudan’ın diktatör lideri Ömer el-Beşir en yakın arkadaşınızdı ama onların demokratik yöntemleri sizin umurunuzda değildi. Esad’a dediniz ki: “Sen antidemokratiksin.” Tavsiyelerde bulundunuz, kendinize bakmadan tavsiyelerde bulundunuz, sonra dediniz ki: “Biz tanklara binersek üç saatte Şam’a gideriz, Emevi Camisi’nde de öğle namazı kılar döneriz.” Bu söylemler altında, her zaman olduğu gibi Amerika'nın peşine takıldınız. Küçücük bir ülkede, komşunuzda, vekâlet savaşlarında yüz binlerce insanın -çoluk çocuk- ölmesine kılınızı bile kıpırdatmadınız. Dünyanın dört bir yanından, ganimet peşinde koşan cihatçılar, o ülkeye sizlerin lojistiğiyle, sizlerin ulaşımıyla geldi; sağlık hizmetlerine kadar destek verdiniz.

Değerli arkadaşlar, İdlib’de bir gece yarısı, Hava Kuvvetleri koruması olmadan oraya soktuğunuz ordumuzu birileri bombaladı, 33 askerimiz şehit oldu, 33 askerimiz ne olduğunu anlayamadan hayatlarını kaybettiler. Olağan şüpheli belliydi. Gittiniz, bir hafta geçmeden, çocukların toprağa verilmesinden bir hafta bile geçmeden o olağan şüphelinin kapısında dakikalarca bekleyebildiniz; işte, bu, sizin anlattığınız dış politikadır.

Bir örnek daha vereceğim, askerlerimizin ismini sayıyoruz. Niye unutuyoruz? Fethi Şahin, Sefter Taş; hatırlıyor musunuz bu çocukları? Bu 2 çocuğumuz Suriye’de yakıldı, yakıldı. Bu çocuklar yakılırken futbol maçı seyrediyordunuz, futbol maçı izlemeyi kesmediniz. Bir hafta süreyle “Dezenformasyondur, yalandır, böyle bir şey olmadı.” dediniz ve en sonunda o çocukların fotoğrafları, videoları yayınlandı. Sonra ne oldu, biliyor musunuz? O çocukların yakılma emrini veren IŞİD’in sözde emiri, Gaziantep’te kuşçu dükkânı açtı. İşte, sizin dış politikanız budur; işte, sizin iç politikanız budur.

Ben size, Amerika ve İsrail’le birlikte ortağı ve tarafı olduğunuz Irak ve Suriye politikanızı anlattım. Bu politika neye yaradı, biliyor musunuz? Şu anda Amerika Türkiye’nin komşusu, Rusya Türkiye’nin komşusu, İsrail Türkiye’nin komşusu. Siz bunları yaparken Mecliste biz bunları bugün olduğu gibi anlattık, ortaya çıkan sonuçları öngördük ve sizi ikaz ettik ancak bizi dinlemek yerine emperyalizmle birlikte iş tutmayı tercih ettiniz. Beyaz Saray’dan size beyzbol sopalı fotoğraflar gönderdiler, umursamadınız; hakaret dolu mektuplar yazdılar, gıkınız çıkmadı ve bugün Irak ve Suriye üzerinden bağıra bağıra gelen planların sonuçlarıyla memleket yüzleşmek zorunda kalıyor.

Gerçek analiz budur değerli arkadaşlarım. Dışişleri Bakanı anlattı bir şeyler, buna ilişkin bir tek cümle duydunuz mu? Irak bu hâle nasıl geldi, Suriye bu hâle nasıl geldi, bir tek cümle duydunuz mu?

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Duymadık biz.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Bir tek cümle duymadığınız için orta yerde gerçekten değerlendirilebilecek bir analiz de yoktur. Yirmi dakika gazete haberi anlatmak, Meclise gelip Dışişleri Bakanının bilgi vermesi anlamına gelmez, gelmemektedir.

Gelelim işin millî savunma boyutuna. Burada üç önemli konunun altını çizmek isterim: Bir, Osmanlı’dan öğrendiğimiz bir ders var; kışlaya siyaset sokmayacaksın. Osmanlı, Balkan Savaşı’nı kışlaya siyaset soktuğu için kaybetti. Balkan Savaşlarından hiç ders almadığımızı 2016 darbe girişiminde öğrendik. Bu memleketin Genelkurmay Başkanı; yanındaki, özel kalemindeki yaverleri tarafından derdest edildi, en yakınındakiler 1 numaralı darbeci oldu.

Peki, soruyorum: Onlar, oraya bir günde mi geldiler? Onlar, o terfileri alırken kimleri engellediniz? “Fetullah Gülen devlete sızdı.” diyorsunuz ya, Fetullah Gülen koalisyon ortağınızdı, o nedenle onlar oralara yükseldiler ve bir 15 Temmuz gecesi Genelkurmay Başkanınızı derdest ettiler.

Peki, 15 Temmuzdan ders alındı mı? Bugün başka cemaatler, başka tarikatlar Jandarmada, Emniyette, bakanlıklarda aynı şekilde örgütlenmeye devam ediyorlar. 10 Kasım törenlerinde “Toplu iğne bulamadım.” diye bir zavallı yalanın arkasına sığınarak bu memleketin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğrafını yakasına asmayı reddeden adamlar, teğmen olarak bu memlekette, bu orduda kalmaya devam ediyorlar, onları ikaz eden subaylar soruşturuluyor. Bu kafayla başka bir duvara çarpmanız yakındır ama çarpan yalnızca siz değilsiniz, maalesef memleket çarpıyor.

Gelelim altını çizmek istediğim ikinci konuya: Bu ülkede insanların eşit olarak yaptığı birkaç iş vardı, bir tanesi de askerlikti. Önce bedelliyi çıkardınız, parası olanlar tehlikeli bölgelere gitmediler, askerlikten önemli ölçüde kurtardılar. Bununla yetinmediniz, bir “sözleşmelilik” çıkardınız.

Arkadaşlar, 2023 fiyatlarıyla bir sözleşmeli erin aylık ücreti dış operasyonlarda, Kuzey Irak’ta görev yapıyorsa 17 bin lira, şimdi zam yaptınız 23.000 lira. Yani çocuklar dışarıda iş bulamadıkları için herhangi bir eğitim de almadan oralarda en kötü koşullarda, en riskli bölgelere konuluyorlar. Böylece görüyoruz ki ordu içinden aldığımız yanıt “Hayır.” olmakla beraber gerekli eğitimlerden geçirilmeyen bu çocuklar âdeta riskin önüne atılıyorlar.

Bu alt başlıkla bir de sınıfsal değerlendirme yapalım. Arkadaşlar, bedelliden sonra sözleşmeli er, uzman onbaşı, uzman çavuş uygulamasıyla askerliği toplumun en yoksul kesimlerine havale etmiş, tahvil etmiş oldunuz. Bir Yemen türküsünün gerçekliğini yüzyıl sonra bu memleketin sokaklarına, mahallelerine, yoksul evlerine kazıdınız. “Yemen yolu çukurdandır/Karavanam bakırdandır/Zenginimiz bedel verir/Askerimiz fakirdendir.” Almus’ta benim hemşehrimin evine asılan o bayrak geceleri beni uyutmuyor. O evden çıkan çocuklar şehit oluyorlar ve buralarda hamaset nutukları atılmaya devam ediliyor ve birileri de çoluğunu çocuğunu, kendisini sahte çürük raporlarının arkasına saklamaya devam ediyor. Milliyetçilik nutukları böyle buralarda atılmaz; gerçekten yurtsever bir tutumu alana indirebiliyor musun, buna bakılır; toplumun vicdanı kanamaya devam ediyor.

Ordumuzun organizasyonuna ilişkin ciddi sorunlar var, bunları da geçeceğim.

Şimdi, son yirmi gün içerisinde 3 önemli saldırı olmuş, bu saldırıların tamamı 10 kilometre yarıçapın içerisinde. Burada diyorlar ki: “Terörün kökünü kazıdık, teröristler göz açamıyorlar.” Arkadaşlar, sayenizde en büyük propagandayı yapıyorlar. Ben soruyorum: 22-23 Aralık saldırılarından sonra gerekli önlemleri aldıysanız 12 Ocak niye oldu? Bugün, bu 12 Ocaktan sonra gerekli önlemleri aldınız mı ve bize yeni çocuklarımızın toprağa düşmeyeceğini, şehit olmayacağını garanti edebiliyor musunuz?

Burada Sayın Savunma Bakanı diyor ki: “Her kolda sıhhiye var, her üs bölgesinde de bir tabip var.” Siz konuşurken Sayın Bakan, bize telefonlar geliyor, çocuk diyor ki: “Tıp fakültesinden mezun oldum; uzmanlığımı yapamadım, mecburi hizmet için bölgeye gönderildim. Beni aldılar, helikopterle Kuzey Irak’ta bir üsse indirdiler. Ben ne askerlikten anlarım ne de askerî yaralanmalardan anlarım.” Siz böyle mi tabipleri oralara koyuyorsunuz? Türkiye'nin askerî sağlık sistemini çökertmenin bir öz eleştirisini yapmanın ihtiyacı içinde değil misiniz? Zaman size daha nasıl kanıtlayacak burada yanlış yaptığınızı?

Arkadaşlar, Türkiye izlediği yanlış politikalar sonucunda büyük bir mülteci akınına uğradı. Suriye'den kaç milyon mülteci geldi, sayabilene aşk olsun. Diyelim ki komşumuzda bir sorun vardı, geldiler; peki, ben soruyorum, Sayın Millî Savunma Bakanına soruyorum, Sayın İçişleri Bakanına soruyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Günaydın, devam edin.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Afganistan ile Türkiye arasında tam 2 bin kilometre var; Türkiye'ye gelmeden evvel arada Pakistan var, Türkmenistan var, İran var, Azerbaycan var. Afganistan’dan Türkiye'ye şakır şakır mülteci geliyor. Onları kim bizim sınırlarımıza getiriyor, merak ettiniz mi? Hiç baktınız mı, istihbaratınız var mı? Onları bizim sınırlarımızdan ellerini kollarını sallaya sallaya Van’dan, Hakkâri’den girip Ankara'ya, İstanbul'a hangi firmalar tarafından taşınıyorlar? Bunların içerisinde kaç tane geçmişte kelle kesmiş, ciğer yemiş, bunun fotoğraflarını paylaşmış, uyuyan hücre var? Ve bir kere daha soruyorum: Türkiye'nin toplam asker, polis sayısı 1 milyon yok, 10 milyon mülteciyi bu memlekete yanlış politikalarınızla soktunuz. Bunun geçmişte, gelecekte, dış politikaların yansıması sonrasında bu memlekette bir iç güvenlik sorunu oluşturabileceğine ilişkin bir öngörünüz var mı, bir öz eleştiriniz var mı? “Mülteciler kardeşimizdir.” laflarıyla bu memleket dönmüyor, bu memleketin gerçekten ciddi sorunları var.

Şunu ifade edelim: Türkiye, içeride ve dışarıda artan sorunlarla mücadele etme kararlılığı içindedir. Elbette, buradan da geçmişte olduğu gibi, başarıyla çıkmak için her türlü katkının içerisinde olacağız ancak bunun ön koşulu, Türkiye Cumhuriyeti devletini Anayasa’sında yazılı nitelikleriyle korumak ve geliştirmektir. Terör meselesinin çözümü demokrasidedir. Demokrasisini tek adam rejimine indirgeyen, içeride kutuplaştırmayı marifet sayan, muhalefeti şeytanlaştırmak için her türlü fırsatı kullanmaya gayret eden… Bunlar bilmelidirler ki Türkiye'yi her türlü riske asıl açık hâle getirenler bunlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Kurum ve kurallarıyla çalışan çağdaş bir demokrasiyi tesis etmek, bunu titizlikle korumak ve geliştirmek, Türkiye'yi 86 milyonun yurdu yapmak, ortak geleceğimiz için barış içinde hep birlikte çalışmak, en başta Gazi Meclisin milletvekilleri olarak bizlerin sorumluluğudur; toplumu da buraya çekmek söylemimizle, eylemimizle elbette bizim öncülüğümüzde olmalıdır, olmak zorundadır. Dünyanın hiçbir yerinde muhalefet, iktidarı makul olmaya çağırmaz, biz bu memlekette iktidarı makul olmaya, rasyonel olmaya, kutuplaşma dilinden, şeytanlaştırma ilinden vazgeçmeye çağırıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Ama şunu biliniz ki Cumhuriyet Halk Partisi bu memleketin birliği, bütünlüğü için üzerine düşen her türlü görevi sonuna kadar yapmaya her koşulda devam edecektir.

Ben bu düşüncelerle hepinizi, Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günaydın.

Şimdi söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Hulusi Akar’a aittir.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HULUSİ AKAR (Kayseri) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; sizleri, asil milletimizi, vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, bayraklaşan vatan topraklarının bütünlüğü, asil milletimizin güvenliği için canlarını feda eden aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifa; şehitlerimizin ailelerine, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve asil milletimize başsağlığı diliyorum.

Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde meydana gelen hain terör saldırısı ve bölgedeki gelişmelere ilişkin olarak AK PARTİ Grubumuz adına görüşlerimizi paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum.

Bugün gerçekten çok üzgünüz, acımız gerçekten derin ve çok öfkeliyiz ancak terörle mücadelede de terörü bitirmede de bugün, dünden daha azimli ve kararlıyız.

Sizlerin de yakından müşahede ettiği üzere, genel durumla ilgili, genel gelişmelerle ilgili bazı konuları sizlerle paylaşacağım. Küresel ve bölgesel güvenlik ve istikrar ciddi risk altında, belirsizliklerin yanı sıra ciddi tehdit ve tehlikelerle karşı karşıyayız. Yeni güvenlik ortamında bölgemizde ve dünyada tek kutuplu ortamdan çok kutuplu ortama doğru bir evrilme olduğunu görüyoruz. Siber riskler başta olmak üzere, dezenformasyon dâhil çeşitli yeni konularla karşı karşıyayız. Silahlanma yarışı gerçekten önemli boyutlar kazandı ve özellikle büyük güçler arasındaki mücadele de bütün hızıyla devam ediyor.

Bütün bunlar olurken uluslararası hukuk ve değerler sistemi ciddi şekilde aşındı, aşınmakta ve hatta öyle ki kural tanımaz bir noktaya doğru ilerlemekteyiz. Dost-düşman profili ciddi şekilde değişti, özellikle bu kuantum teorisinin sosyal ve siyasal olaylara uygulanmasıyla artık eskiden olduğu gibi kırmızı, düşman; mavi, dost şeklinde bir şey kalmadı artık bütün renkler geçerli hâle geldi yürüttüğümüz, yaptığımız çalışmalarda. Ve gerginlikler eskiden olduğu gibi uzama durumuna değil, süratle çatışmaya dönüştürülebilmekte, dönüşebilmekte.

Bütün bunlar olurken, diğer taraftan da çok ciddi sınamalar, risk ve tehditlerle karşı karşıya kaldık. Bunların da başında Covid geliyor. Covid, sadece bizim değil, bütün dünyanın ciddi şekilde kaynak tüketimine sebep oldu; ciddi sorunlarla karşılaştık, ciddi ekonomik, siyasal, sosyal problemler getirdi bize. Bu arada, dünyada çok ender rastlanan bir şekilde, çok ama çok büyük bir depremle karşılaştık; binlerce vatandaşımızı kaybettik, çok ciddi sıkıntılar yaşadık, yaşıyoruz. Ve bu arada, bakanlıklar başta olmak üzere bütün devletimiz, Türkiye Cumhuriyeti devleti, milletimizle beraber bu yaraların sarılması için büyük gayret sarf etti, sarf etmeyi sürdürüyor. Bu arada hayatını kaybeden bu vatandaşlarımıza da bu vesileyle Allah'tan rahmet diliyorum.

Bu genel durum çerçevesinde çevremize baktığımızda somut olarak neler oldu? Ukrayna-Rusya savaşı devam ediyor; Azerbaycan’la olan ilişkilerimiz, onların haklı davasını desteklememiz devam ederken, Kafkasya’da çeşitli çatışmalar söz konusu; Balkanlarda ciddi gerilimler var; Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Akdeniz’deki çekişmeleri de yakından izliyoruz. Ve diğer taraftan da, son olarak meydana gelen bu Filistin-İsrail çatışması, yahut da İsrail zulmü, büyük bir hızla devam ediyor, kural tanımaz bir şekilde devam ediyor. Meşruiyeti Birleşmiş Milletler kararlarına dayanan, 1967 sınırlarında bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğe sahip, başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devleti artık gerçekleşmeli, kaçınılmaz hâle geldi. Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettikleri gibi, taraflara itidal ve çatışmaların sonlanması için derhâl ateşkes diyoruz. Uluslararası Adalet Divanındaki ve Uluslararası Ceza Mahkemesindeki davayı da yakından takip ediyoruz, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak da elimizden gelen her türlü desteği sağladık, sağlamayı sürdürüyoruz.

Özetlediğimiz bu süreçte Türkiye, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, uluslararası alanda özne hâline gelmiştir. Proaktif tedbirlerle, kişilikli, kimlikli, dengeli ve etkili politikalarla, Türkiye’nin etki alanı üç kıta, ilgi alanı da bütün dünya olmuştur. Bölgemizin ve dünyamızın çeşitli sınamalarla karşılaştığı bu dönemlerde, Türkiye olarak, dikkatli, sağduyulu, diplomasi ve diyaloğu önceleyen, barış ve istikrar odaklı politikalar izliyoruz ancak terörle mücadele başta olmak üzere ulusal güvenliğimizi tehdit eden durumlarda gerekli tedbirleri almamız ve gerektiğinde askerî müdahalede bulunmamız da bir zorunluluktur.

Bütün bu değerlendirmelerin yanı sıra, önemli bir husus da Karadeniz’deki istikrarın devamı; bunun için, Montrö Sözleşmesi’nin zayıflatılmamasına özellikle dikkat gösteriyoruz. Bu denge burada bir kez bozulursa olayların kontrolden çıkma olasılığı gerçekten oldukça yüksek. Karadeniz’i stratejik rekabet alanına çevirmekten kaçınmalıyız, bu konuda da son derece dikkatliyiz ve her türlü telkinde bulunuyoruz muhataplarımıza. Rusya ve Ukrayna’yla, Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerle görüşmelerimiz devam etmekte. Bu görüşmelerin doğal ve olumlu bir sonucu da geçtiğimiz hafta mayına karşı tedbirler çerçevesinde Türkiye, Bulgaristan ve Romanya arasında imzalanan mutabakat muhtırası. Balkanlarda ve Kafkaslarda da yapıcı ve aktif bir politikayla barışa katkı sağlamayı sürdürüyoruz. Aynı zamanda, özellikle ve önemle, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Azerbaycan ve Libya başta olmak üzere diğer dost ve kardeş ülkelerin haklı davalarını desteklemeyi sürdürüyoruz.

Büyük ve güçlü Türkiye yolunda, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, Cumhur İttifakı olarak devletimizin iki ana görevinden birincisi beka, devletimizin bekası, diğeri de milletimizin refahı; bu yöndeki çalışmalarımızı yoğun bir şekilde sürdürüyoruz. Bekamız için tabii ki terörle mücadele büyük önem arz ediyor. Terörle mücadele daima dinamik olmayı, değişik durumlara çabuk uyum sağlamayı, gerektiğinde çok geniş bir coğrafyada etkili olmayı gerektirmekte. Günümüzde yaygın olarak uygulanan hibrit savaş yöntemlerinden biri de bildiğiniz gibi terördür. Terör vekâlet savaşçı olarak Türkiye'ye karşı kullanılmakta; bunu görüyoruz, biliyoruz, buna göre davranıyoruz.

Türkiye, aynı anda, birden fazla terör örgütüyle karşı karşıya kalan, uzun zamandır eş zamanlı olarak bunlarla mücadele eden tek NATO ülkesi. Türk Silahlı Kuvvetleri bunu yaparken özgürlük ve güvenlik dengesine büyük önem vermekte, masum insanların ve çevrenin korunması için hem planlama hem icra safhasında hiçbir ordunun, hiçbir ülkenin göstermediği kadar dikkat ve hassasiyet göstermektedir. Bununla ilgili çok örnekler var, Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin yaptığı çalışmalarla ilgili. Buradaki askerlerimizin, buradaki personelimizin çevreye, ağaçlara, kuşlara, kedilere, köpeklere, insanlara karşı okullarda, hastanelerde gösterdiği hassasiyet, barınma konusunda, beslenme konusunda, sağlık konusunda sağladıkları destek ve kendi kumanyasını veren bir askerimiz, kendi parkasını veren askerimiz tabii, hepimizin hafızalarına yer etmiştir.

Çözüm sürecinin sona ermesiyle, sona erdirilmesiyle 24 Temmuz 2015'ten itibaren başlayan terörle mücadeleyle ilgili operasyonlarımız önce İkiyaka Dağları’nda dağların temizlenmesiyle devam etti. Bu temizlik çerçevesinde Türk askerinin karşısında, Mehmetçik’in karşısında tutunamayacağını anlayan teröristler il ve ilçelere gitmek suretiyle kazdıkları çukurlarla bir şeyler yapmaya çalıştılar ve kazdıkları çukurlara Mehmetçik tarafından gömüldüler. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Ve bilahare Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyine giden teröristleri tabii takip etmek durumundaydık çünkü aksi hâlde bunlar yeniden hazırlanıp memleketimizin başına bela olacaklardı, buna müsaade edemezdik. Ve dolayısıyla, PKK ve YPG’yle mücadelemiz taarruzi bir anlayışla, yüksek bir moral ve motivasyonla, her şeye rağmen terörü yerinde, kaynağında yok etme stratejisiyle devam etmektedir. Buralarda teşkil edilen ve her geçen gün geliştirilen bu üsler vasıtasıyla -oradaki teröristlerin faaliyetlerini kontrol etmek için gittiğimiz yerlerde üsler kuruyoruz; bu üsler de devamlı geliştirilmekte, eldeki imkânlar en etkin şekilde kullanılıp devletin bütün imkânları seferber edilmek suretiyle çalışmalar yapılmakta- PKK-YPG, DEAŞ’ın giriş ve çıkışlarıyla sınırlarımıza, ülkemize saldırıları kontrol altına alınmış, aynı zamanda PKK-YPG ve DEAŞ’ın milyarlarca dolarlık uyuşturucu ve petrol kaçakçılığına büyük darbe indirilmiş ve yine aynı şekilde yasa dışı göç hareketlerine de büyük darbe indirilmiştir.

Sonuç olarak “Girilemez.” denilen yere girilmiş -Mehmetçik girmiştir- “Ulaşılamaz.” denilen yere çok şükür, ulaşılmıştır. Nitekim, güvenlik sağlandıkça normalleşme çalışmaları da büyük ölçüde gerçekleşmekte. Bunun Gabar’la ilgili örneği, orada petrol çıkması, orada turizmin gelişmesi bir tarafa, bunun dışında çok büyük ölçekte Şırnak’ta meydanda tavla oynayabiliyoruz oradaki kardeşlerimizle. Hakkâri’de çok rahat bir şekilde yürümek, dolaşmak, yemek içmek, oradaki insanlarla sohbet etmek gayet mümkün. Yüksekova’da, Sayın Cumhurbaşkanımız bir iftar sonrasında oradaki insanların tamamına tatlı ısmarladı, pastanede oturuldu, konuşuldu ve bu iyileşmeyi, bu normalleşmeyi görmek lazım, anlamak lazım.

Terörle mücadelemiz, Birleşmiş Milletler Şartı’nın 51’inci maddesine göre meşru müdafaa kapsamında ve uluslararası hukuka uygun şekilde devam etmekte. “Terörist neredeyse hedefimiz orası.” anlayışıyla Mehmetçik’in nefesi özet olarak teröristlerin ensesinde. Sınır ötesinde yapılan operasyonlarla teröristlerin barınakları, sığınakları, korunakları, sözde karargâhları teröristlerin başına yıkıldı, yıkılmaya devam ediyor.

Şehitlerimizin kanı yerde bırakılmadı fakat bu arada, tabii ki personel güvenliği için de her türlü araç ve imkân kullanılmaktadır. Her bir Mehmetçik için başta çelik başlık ve çelik yelek olmak üzere, modern, en gelişmiş koruma tedbirlerine azami önem verilmekte, bu meyanda termal giysiler, cep ısıtıcıları, gece gündüz görüş ve iletişim teçhizatı ve beslenme imkânları olabildiğince en üst düzeye çıkarılmış bulunmaktadır.

Bu mücadelede komşularımızın egemenlik haklarına ve toprak bütünlüğüne saygılıyız, kimsenin toprağında gözümüz yok. Tek amacımız, tek işimiz, tek hedefimiz ülkemizin ve asil milletimizin güvenliği; buna gayret gösteriyoruz.

Önemli bir hususu da zaman zaman dile getirilen bir hususu da burada bir kez daha tekrarlamak istiyorum ben; bazıları maalesef, inatla, inatla bu yalanı, iftirayı, efendim, tekrarlamaktadırlar: Türk Silahlı Kuvvetlerinin envanterinde uluslararası hukuka aykırı hiçbir silah, araç gereç, mühimmat bulunmamaktadır, kesinlikle böyle bir şey söz konusu değil, kesinlikle. Bunun bilinmesi lazım ve herkesin, her Türk vatandaşının, normal her Türk vatandaşının olduğu gibi ordusuna sahip çıkması lazım, iftiralarla, şunlarla bunlarla konu etmemesi lazım.

Gelinen bu safhada, terör örgütünün içerisinde çöküş olduğu bizzat elebaşları tarafından açıkça itiraf edilmektedir. Biz de onun için diyoruz ki PKK’lı, YPG’li teröristler, destekleyenler, önündekiler, arkasındakiler, yanındakiler, terörist sevicileri; başaramayacaksınız, başaramayacaksınız, kaybedeceksiniz. Tek kurtuluş adalete teslim olmak, yoksa Mehmetçik gömmeye devam edecek. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

YPG diye bir şey icat ettiler. YPG’nin PKK’dan hiçbir farkı yok, bunu birazcık aklı olan, birazcık bilgisi olan herkes açık ve net bir şekilde görmekte ve biz de diyoruz ki adları ne olursa olsun, bunlara kim destek verirse versin, Mehmetçik kahramanlık ve fedakârlıkla terörle mücadelesine devam ediyor. Bugüne kadar, hem de 15 Temmuz hain darbe girişiminden hemen sonra Fırat Kalkanı Harekâtı’nı, Zeytin Dalı Harekâtı’nı, Barış Pınarı Harekâtı’nı ve Bahar Kalkanı Harekâtı’nı büyük bir başarıyla icra etmiş ve bütün bunların toplamı olarak da 39 bin teröristi etkisiz hâle getirmiştir.

Bilinmesi gereken önemli hususlardan biri de DEAŞ’la göğüs göğüse mücadele eden tek silahlı kuvvetler, tek ordu Türk Silahlı Kuvvetleri ve bu mücadelede 4.500 DEAŞ’lı etkisiz hâle getirilmiştir; 100 bin DEAŞ’lının ülkemize girmesi, bölgeye girmesi engellenmiştir; 9.500 DEAŞ’lı da ülkelerine gönderilmiştir. Bu konuda, gerçekten bu operasyonların hepsine bir kül olarak baktığımızda büyük kahramanlık hikâyeleriyle dolu, büyük başarılarla dolu, büyük fedakârlıklarla dolu. Operasyonlar, arkadaşlar, bunlar kolay olmuyor; tabii ki çok ciddi meşakkat, çok ciddi zorluklar var. Bütün bunlara rağmen Mehmetçik bunları -çok şükür- başarıyla tamamlamıştır.

Burada, tabii, kahramanlık hikâyeleriyle alakalı söyleyebileceğim çok başka şeyler de var. Bu Zeytin Dalı Harekâtı sırasında şehitlerimiz oldu, yaralılarımız oldu. Bu yaralılarımızı ziyarete gittiğimizde, Gaziantep Üniversitesinin Hastanesinde doktorlar bize şikâyette bulundular, “Komutanım, bunların tedavileri oldu fakat istirahate ihtiyaçları var, istirahate gitmek istemiyorlar. ‘Arkadaşlarımız orada operasyondayken biz istirahat etmeyiz, gideriz.’” diyorlar. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) İşte, Atatürk’ün “Yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir.” dediği asker bu, bu asker. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Özellikle belirtmek isterim ki “Türk Silahlı Kuvvetleri operasyon yapıyor, bu yaptığı operasyonlar da bizim DEAŞ’a yaptığımız operasyonlara zarar verir.” diyen bazı güçler var, emperyal güçler var, Amerika ve diğer ülkeler var. Biz de onlara diyoruz ki: “Ey Amerika, ey Batılı güçler; Suriye’nin kuzeyindeki varlığınız ve harekâtınız bizim PKK ve YPG’yle yani terörle mücadelemize zarar vermekte; bunun da görülmesi lazım, bunun da bilinmesi lazım.” Böylece, her türlü engellemeye rağmen, her türlü tuzağa rağmen, her türlü zorluğa rağmen -çok şükür- terör koridoru parçalandı, terör koridorundan sonra yapılması gerekenlerin hayali de yerle bir oldu; aksi hâlde şu anda çok daha kompleks, çok daha zor şartlarda, çok daha farklı olaylarla uğraşıyor olacaktık Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak.

Müttefiklerimizden bu konuda Türkiye'nin hassasiyetlerine saygı duymalarını, varılan mutabakatlara uymalarını, bölgede DEAŞ’a karşı terör örgütleriyle değil müttefiki olan Türkiye’yle iş birliği yapmalarını bekliyoruz ve hatırlatıyoruz. Bu bağlamda, Türkiye, Avrupa ile terör arasındaki son kaledir, bunun da kadrini kıymetini Avrupalıların, NATO ülkelerinin bilmesi lazım. Türkiye terörle mücadelesiyle sadece kendi ülkesini korumakta, kollamakta, güveni sağlamakta değil, aynı zamanda da dünya barışına da büyük katkı sağlamaktadır.

Diğer yandan, Suriye'deki normalleşme faaliyetleri de yoğun bir şekilde devam etmekte. Birleşmiş Milletlerle koordineli bir şekilde yaptığımız çalışmalarla, briket evler dâhil çeşitli şekilde yapılan evlerle, 600 bini Türkiye'den olmak üzere toplam 1 milyon 200 bin kişi güvenli, gönüllü ve onurlu bir şekilde evlerine ve topraklarına dönebilmişlerdir.

Diğer bir konu da Suriye konusundaki temaslar. Moskova üzerinden Suriye, Türkiye, Rusya; Suriye, Türkiye, Rusya ve İran olmak üzere üçlü ve dörtlü görüşmeler yapıldı, şu anda da temaslar çeşit düzeylerde devam etmekte; barış ve sorunları çözmek bakımından iş birliği içinde onlarla görüşüyoruz, konuşuyoruz.

Bu arada, Türkiye olarak bizim hem Suriye'de hem de Türkiye'de beraber olduğumuz Suriyeli kardeşlerimiz var. Onları zora sokacak herhangi bir eylem ve karar almamız asla söz konusu değil, bunun da çok iyi bilinmesi lazım taraflarca.

Terörle mücadelemiz “ölürsem şehit, kalırsam gazi” anlayışıyla, artan şiddet ve tempoda en son terörist etkisiz hâle getirilinceye kadar devam edecek. 85 milyon vatandaşımızı bu beladan kurtarmakta azimliyiz, kararlıyız ve çok şükür buna da muktediriz.

Sırası gelmişken bir hususu hatırlatmak istiyorum: Sadece savunma sanayisinde millîlik ve yerlilik değil, aynı zamanda 85 milyon olarak duygu ve düşüncelerimizde de millîlik ve yerliliğin şart olduğunu burada hatırlatmak istiyorum. Bunun devamı olarak, bu Türk-Kürt meselesinde de birkaç şeyi söylemek istiyorum: Bizim tek hedefimiz -bazıları bunu bulandırıyor, bazıları çarpıtıyor, bazıları bilinçli bir şekilde yalan söylüyor, iftira ediyor- Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin tek hedefi teröristler ve terör örgütleri. Biz Türkler, Kürtler, Zazalar, Araplar kardeş diyoruz, bundan kimsenin şüphesi olmasın, 85 milyon biriz ve beraberiz diyoruz. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Yıllarca bu coğrafyada aynı ekmeği, aynı suyu paylaştık; Çanakkale'de, Millî Mücadele’de, 15 Temmuz hain darbe girişimine karşı da birlikte mücadele verdik, şu anda da şehitliklerde beraber yatıyoruz. Bunun mutlaka bilinmesi lazım, görülmesi lazım, anlaşılması lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Devam edin Sayın Akar.

HULUSİ AKAR (Devamla) – Sağ olun efendim.

Ülkemizin ve milletimizin birliği, bütünlüğü için bu kürsüden ettiğimiz yemini; değerli arkadaşlarım, ülkemizin ve milletimizin birliği ve bütünlüğü için bu kürsüden ettiğimiz yemini, milletvekili olduğunuzu unutmayın.

SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – Pardon!

HULUSİ AKAR (Devamla) - Terör ağları elinde tutsak olan evlatları için yıllardır feryat eden Diyarbakır Analarının sesini, çığlığını duyun ve anlayın artık. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Kandil ne diyor? “Türk Silahlı Kuvvetlerinin burada ne işi var?” diyor. Muhalefet -diyen muhalefet, kimse, diyenler- ne diyor? “Mehmetçik’in orada ne işi var?” Alın size söylem birliği. Milletimizin helal oylarıyla Gazi Mecliste Mehmetçik’e muhalefet edenlere sesleniyorum: Pirincin içindeki beyaz taşlar gibisiniz; milletimizin sizi pirinçle yutmasına asla müsaade etmeyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – 21 askerimiz nasıl şehit oldu, onu açıklayın.

HULUSİ AKAR (Devamla) – Açıklayacağız.

Hudutlardaki güvenlikle alakalı çalışmalarımız yoğun bir şekilde devam ediyor. Cumhuriyet tarihimizin en yoğun, en etkili, en modern sistemleriyle tedbir alınmış bulunmakta ve gerçekten oraya ziyarette bulunan siyasiler, dost ve müttefiklerimizin asker kişileri ve basın mensupları orada övgüyle bahsediyorlar gördüklerinden dolayı; buna da kimsenin şüphesi olmasın. Hudutlarımızda bu alınan tedbirler yedi gün yirmi dört saat devam ediyor, eksi 39 derecede 8,5-9,5 metre kar kalınlığında devam ediyor…

MURAT EMİR (Ankara) – Ali Yerlikaya sınır güvenliğini beğenmiyor Sayın Bakan.

HULUSİ AKAR (Devamla) – Dinleyeceksin! Önce dinle, sonra konuş, oturduğun yerden konuşma öyle.

MURAT EMİR (Ankara) – Dinliyorum.

HULUSİ AKAR (Devamla) – Dinle, dinle, önce dinle!

MURAT EMİR (Ankara) – Ali Yerlikaya bile beğenmiyor…

HULUSİ AKAR (Devamla) – Önce dinle! Bitirelim, ondan sonra soracaksınız, konuşacaksınız; heyetiniz konuşuyor.

Ve 8,5 metre kara rağmen oradaki Mehmetçik görevini en iyi şekilde yapmak için büyük bir azim, büyük bir gayretle çalışıyor ve Mehmetçik’in bizden, sizden beklediği tek şey emeğine saygı gösterilmesi; emeğine saygı gösterin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HULUSİ AKAR (Devamla) – Sadece kara hudutlarımızda değil, aynı zamanda denizlerimizde ve semalarımızda da ülkemizin hak ve menfaatlerini korumak ve kollamak için gerçekten gece gündüz demeden büyük bir gayret sarf ediyoruz. Bir pilot gerektiğinde 5 pilotun işini yapmak suretiyle ve Deniz Kuvvetlerimiz bir yılda iki yüz bin saat seyir yapmak suretiyle gerçekten ulaşılması güç rekorlar, ulaşılması, yapılması güç görevler yapmaktadırlar; onları da buradan şükranla anıyorum ben.

Savunma sanayisi konusunda… Arkadaşlar, düne kadar hafif silah konusunda dahi problemler vardı. Problemlerimiz var mı, eksiğimiz var mı? Var ama şimdi, hiçbir hafif silah… Bunlar yapılıyor, ihraç ediliyor. İHA’lar, SİHA’lar, bununla birlikte KIZILELMA’lar, TİHA’lar, ATAK helikopterlerimiz, gemilerimiz bunların hepsi Türkiye’de tasarlanıyor, imal ediliyor yapılıyor ve ihraç ediliyor. Geriye ne kaldı? Motor kaldı. Bu motor meselesini halletmek suretiyle, inşallah, kısa bir zamanda Millî Muharip Uçak’ımızı ve millî muharebe tankımızı, ana tankımızı da yapmak bizlere kısmet olacak.

Sonuç olarak, Türkiye tarihiyle, değerleriyle, coğrafyasıyla; etkin, caydırıcı, saygın ordusuyla büyük ve güçlü bir ülke; bunu bilelim. Binlerce yıllık şanlı tarihimizden süzülüp gelen millî ve manevi değerlerimizden aldığımız ilhamla, asil milletimizin sevgisi, güveni ve duasıyla yasal mevzuat çerçevesinde başaramayacağımız hiçbir görev, aşamayacağımız hiçbir engel yok. Bu güven ve bilinç ve bu motivasyonla cumhuriyetimizin 100’üncü yılında “Türkiye Yüzyılı” ülküsüyle ilerlerken diyoruz ki: Bu coğrafyada var olabilmek için güçlü olmak, güçlü olmak için de birlik ve beraberlik içinde olmak şart. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Birlik ve beraberlik içinde olmamız şart.

Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettikleri gibi, Türkiye’nin şahlanışına engel olmayı amaçlayan menfur terör saldırıları kutlu yürüyüşümüzü asla durduramayacak; bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HULUSİ AKAR (Devamla) – Efendim, bitiriyorum.

Bu vesileyle, ülkemizin ve milletimizin huzur ve güvenliğini sağlamak için şu anda dahi karada, denizde, havada, zor arazi ve hava koşullarında her türlü kahramanlık ve fedakârlığı gösteren komutan arkadaşlarımı, asker, polis, jandarma, istihbarat ve güvenlik korucularımızı kutluyor, kendilerine kazasız, belasız, hayırlı, başarılı görevler diliyorum.

İki bin beş yüz yıllık büyük Türk hakanlığının akışı içinde Sultan Alparslan'dan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e ve bugüne kadar, bin yıldır bize vatan olan topraklarda, bugünlere ve bu seviyelere gelmemizde emeği geçenleri, katkı sağlayanları saygı ve minnetle anıyorum. Bütün şehitlerimize, ebediyete intikal eden kahraman gazilerimize Allah'tan rahmet diliyor, hayatta olan kahraman gazilerimize, şehit ve gazilerimizin kıymetli ailelerine saygı ve şükranlarımı sunuyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akar.

Ali Mahir Bey, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Kayseri Milletvekili Hulusi Akar’ın, Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde gerçekleşen terör saldırılarına ilişkin gündem dışı açıklamaları üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Şimdi, efendim, Sayın Akar’ın konuşmasını çok dikkatle dinledik.

Bir sefer “muhalefet” diyerek genelleme yapması ve bazı ithamlarda bulunması kabul edilemez bir durum. Ben kendisine çok kısa birkaç cevap vermek isterim. “Mustafa Kemal’in askeri böyle olmaz." dedi, bir tarif yaptı ya da “Böyle olur." dedi. Şunu söyleyeyim: Mustafa Kemal Atatürk'ün askeri ne olduğu belirsiz bir grup tarafından derdest edilmez. (CHP sıralarından alkışlar)

İki Mustafa Kemal Atatürk'ün askerinin 6 yaverinden 5’i terörist de çıkmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Genelkurmay Başkanlığı yapmış, Millî Savunma Bakanlığı yapmış bir kişinin burada muhalefeti genelleyerek ithamda bulunması, suçlamalarda bulunması kabul edilemez. Kendisi, lütfen, 15 Temmuza baksın ve cephedeki Mehmetçik’e baksın, farkı görür. “Mehmetçik’e saygı göstermek…” dedi; biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Mehmetçik’e gerekli saygıyı gösteriyoruz ama aynı saygıyı da bu gruptan, bu iktidardan bekliyoruz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Hükûmetin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

1.- Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde gerçekleşen terör saldırılarına ilişkin gündem dışı açıklamaları ve Saadet Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ ile İstanbul Milletvekili Bülent Kaya, İYİ Parti Grubu adına İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu, MHP Grubu adına Erzurum Milletvekili Kamil Aydın, DEM PARTİ Grubu adına Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit, CHP Grubu adına İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın, AK PARTİ Grubu adına Kayseri Milletvekili Hulusi Akar ve grubu bulunmayan milletvekillerinden İstanbul Milletvekili Mehmet Önder Aksakal ile İstanbul Milletvekili Hasan Karal’ın aynı konudaki konuşmaları (Devam)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, gruplar adına yapılan görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, İç Tüzük gereği Parlamentoda grubu bulunmayan partiler adına 2 sayın milletvekili arkadaşımıza söz vereceğim.

İlk söz, İstanbul Milletvekili Önder Aksakal’a aittir.

Önder Bey, buyurun.

Süreniz beş dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CEMAL ENGİNYURT (İstanbul) – Sayın Başkan, bizim hakkımızı da muhafaza edin.

MEHMET ÖNDER AKSAKAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terörle mücadele konusunda Demokratik Sol Parti olarak görüşlerimizi paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Aziz milletimizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Küresel emperyalizm, sistematik saldırılarını vekâlet savaşı yöntemiyle ve terör örgütleri eliyle sürdürmeye devam etmektedir. Bölgemizi ve ülkemizi doğrudan ilgilendiren pencereden baktığımızda ise bir terör devleti oluşturma çabalarına karşı yürüttüğümüz mücadelede bugün gelinen nokta şudur ki Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde yirmi bir günde 21 evladımızı daha vatan toprağına emanet ettik. Bu vesileyle tüm şehitlerimizi bir kez daha rahmetle ve minnetle anıyorum ancak bu süreç daha fazla böyle devam edemez. Türkiye'nin kırk yıldır karşı karşıya bırakıldığı küresel stratejiye karşı dirayetli ve kararlı bir duruşu tıpkı 1999'da DSP’nin başında bulunduğu 57'nci Hükûmetin uyguladığı gibi yeniden ortaya koyma zamanı gelmiştir. Terör örgütlerine yönelik mücadele ancak onları kurgulayan ve kullananlarla yapılacak diplomatik mücadeleyle olur. Yüreğimizi dağlayan şehitlerimizin acısı, karşılığında etkisiz hâle getirilen teröristlerin sayısının çoğunluğuyla hafifletilemeyecek kadar büyüktür.

Bölgemizde kurulmak istenen sözde bir terör devletine karşı milletçe büyük bir fedakârlıkla mücadele ediyoruz. On binlerce insanımızı, yüz milyarlarca dolar ekonomik kaynağımızı bu uğurda feda ettik ama her şey bir yere kadar. Sözde müttefik olarak tanıdığımız ABD başta olmak üzere bir kısım Avrupa ülkeleri bu senaryonun uygulayıcısıdır, yanı başımızda komşu olduğumuz bazı ülkeler de basiretsizlikleriyle bu filmin figüranlığını kabullenmiş vaziyettedir. Yaşadığımız bu coğrafya tarih boyunca egemen güçlerin hedef tahtasında olmuş ve onlar aynı heves ve hayalle yaşamaktadırlar. Amerika bugün, Orta Doğu’nun haritasını değiştirmek için başlattığı İsrail-Hamas çatışmasını tarihin en büyük soykırımlarından biri boyutuna taşımakla kalmamış, Yemen’e kadar uzayan bir daire içerisinde tüm bölgeye yaymak amacındadır. Bu kaotik süreci besleyen, toplumsal duygularımızı tahrik ve tahriş eden bazı medya kuruluşlarınca oluşturulan platformlar da sürece bilerek ya da bilmeyerek hizmet etmektedirler. Ellerine birer değnek alarak bölge haritası üzerinde ahkâm kesen birtakım tipler bu ortamı yaratan küresel emperyalizmin beklentilerini güçlendirecek şekilde kara harekâtı tamtamları çalmaktadırlar. Savaş sadece devletler arasında olabilir, karşımızdaki ise taşeron bir terör örgütüdür, gayrinizami çatışma yürütülmektedir. Asıl muhatap, esasen, ABD ve destekçisi İsrail ile Avrupa Birliğinin bazı ülkeleridir. Bu nedenle, mücadelede önce onların topraklarımız üzerinde sahip olduğu hak ve olanakları ortadan kaldırarak işe başlamalıyız.

Değerli milletvekilleri, bugün geldiğimiz noktada devletimizin varlığı ve bağımsızlığı, milletimizin bölünmez bütünlüğü ile egemenliği büyük bir tehdit altındadır. Bu tehdit, tüm siyasi partilerin topyekûn karşı duruşuyla ancak bertaraf edilebilir. Bu kutlu çatı altında bulunan her bir milletvekili, hangi siyasi partinin mensubu olursa olsun, göreve başladığı ilk gün bu değerleri koruyacağına dair yüce Türk milleti önünde namusu ve şerefini ortaya koyarak yemin etmiştir. Fakat öyle manzaralarla karşı karşıyayız ki bu emperyalist plana dair yancılık yapan ve Meclisimizde bunlara açıkça destek veren siyasi yapıların varlığını yadsıyamayız.

Olmayan değerleri üzerine yemin edenlerin, cumhuriyetimizin 100’üncü yılında cumhuriyetimizi ortadan kaldırmaya çalışanlarla kol kola girenlerin karşısında asil Türk milletinin birliğini, kadim Türk devletinin bütünlüğünü korumak ve yaşatmak konusunda kendisini ispatlamış Demokratik Sol Parti olarak diyoruz ki: Bundan böyle sivri sineklerle mücadele yerine, bataklığın kurutulması zorunludur. Bunun için, ABD’ye teröre desteğini sonlandırması, terörist elebaşlarını Türk devletine teslim etmesi konusunda derhâl bir nota verilmeli, ardından topraklarımız üzerindeki tüm ABD üsleri kapatılmalı ve buradaki askerleri sınır dışı edilmelidir. Anayasal düzeni sağlamak, toplumsal huzurun tahkim edilmesi adına buradan Türkiye Cumhuriyeti başsavcısına da açık çağrıda bulunuyorum: Siz cumhuriyetin savcısısınız, sorumluluğunuzu unutmayın. Anayasa Mahkemesinde devam eden HDP’nin kapatılma davasında sanık olarak yargılanan aynı kişiler bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde dem’lenmeye bırakılmıştır. Dolayısıyla HDP davası devam ederken hâlâ daha terör örgütlerine sempatiyle yaklaşan tüm kurumlar için yasal süreç başlatılmalı, yöneticileri adalete teslim edilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ÖNDER AKSAKAL (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET ÖNDER AKSAKAL (Devamla) – İsveç'in NATO üyeliğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin Meclis Genel Kuruluna getirilmesinin süresiz olarak askıya alındığı hususu Meclis Başkanı tarafından resmen açıklanmalıdır.

Bir kez daha hatırlatmak isterim ki Amerika'ya karşı duruşuyla Bülent Ecevit bize en iyi örnektir. İşte, bu sebeple “Biz milliyetçiliği boş sokak duvarlarına değil, Ege’nin deniz yataklarına, Orta Anadolu'nun haşhaş tarlalarına, Kıbrıs'ın Beşparmak Dağları’na yazdık.” sözünü boşa söylememiştir.

MURAT EMİR (Ankara) – Ecevit iyi ki bu hâlinizi bilmiyor!

MEHMET ÖNDER AKSAKAL (Devamla) – Derseniz ki “Bu yaptırımları uyguladıktan sonra terör örgütleri yerine karşımıza bir devlet çıkarsa ne olur?” işte o zaman 85 milyon Türk milleti elbette seve seve vatanını korur, yeni bir dünya kurulur, Türkiye orada yerini alır. Bıçak kemiğe dayanmıştır; şehitlerimize borcumuz da budur.

DSP olarak teröre karşı gündeme gelebilecek ortak bir bildiriyi tereddütsüz imzalayacağımızı belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aksakal.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan, hatip çok açık bir şekilde partimizin adını da zikrederek…

BAŞKAN – Yerinizden buyurun.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan, sataşmadan, kürsüden söz istiyorum.

BAŞKAN – Peki.

Buyurun.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, İstanbul Milletvekili Mehmet Önder Aksakal’ın, Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde gerçekleşen terör saldırılarına ilişkin gündem dışı açıklamaları üzerinde grubu bulunmayan milletvekili olarak yaptığı konuşması sırasında Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Teşekkür ederim.

Şimdi, bu Mecliste bazı partiler ve bu ülkede de bazı kesimler siyaset yapma adına partimize saldırmayı marifet sanıyorlar. Gündem olmak için, bir yerlere yaranmak için, kendilerini şirin göstermek için partimizin adını ve bizim önceki dönem partilerimizin adlarını ağızlarına alıyorlar. Biz buradan söyleyelim: Siz önce, o HDP’nin adını, DEM PARTİ’nin adını ağzınıza almadan önce gidip bin defa ağzınızı çalkalayın, ağzınızı. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Burada insanlar ölmüş, burada bir kan var, burada gözyaşı var, burada acı var, burada ölüm var; buna söz söyleyin efendiler, buna. Bu ölümü, bu kanı, bu gözyaşını nasıl dindireceğiz, bunu konuşun. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Gelip partimizi hedef gösterip, siyasetimizi hedef gösterip buradan AYM’deki davaya atıf yaparak kendi sorumluluğunu hiç kimse üzerinden atamaz. Biz bu ülkede ne Türklerin ne Kürtlerin ne Lazların ne Çerkezlerin ne de bu ülkede yaşayan hiçbir yurttaşın bırakın ölmesini, ayağı taşa değsin istemeyiz, ayağı taşa değsin istemeyiz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Biz şu anda barış için bedel ödüyoruz. Bizim arkadaşlarımız müebbet hapis cezalarıyla yargılanıyorlar ama yine ne diyorlar biliyor musunuz? “Barış olsun, bizi idam edin.” diyorlar. Bu ferasetin, bu fedakârlığın yüzde, milyonda 1’ine sahip olmayanlar kalkıp partimize laf söylemesinler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Sayın Başkanım, tamamlıyorum.

Şunu söyleyerek bitireyim: Siz önce aynaya bakın, sorumluluğunuzu görün, ondan sonra gelip bize laf söyleyin. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Hükûmetin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

1.- Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde gerçekleşen terör saldırılarına ilişkin gündem dışı açıklamaları ve Saadet Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ ile İstanbul Milletvekili Bülent Kaya, İYİ Parti Grubu adına İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu, MHP Grubu adına Erzurum Milletvekili Kamil Aydın, DEM PARTİ Grubu adına Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit, CHP Grubu adına İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın, AK PARTİ Grubu adına Kayseri Milletvekili Hulusi Akar ve grubu bulunmayan milletvekillerinden İstanbul Milletvekili Mehmet Önder Aksakal ile İstanbul Milletvekili Hasan Karal’ın aynı konudaki konuşmaları (Devam)

BAŞKAN – Grubu bulunmayan partiler adına ikinci söz sırası, İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Karal’da.

Sayın Karal, buyurun.

HASAN KARAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son dönemde yaşanan terör olaylarıyla ilgili DEVA Partisi adına söz almış bulunuyorum. Aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Son bir ay içinde art arda yaşanan hain terör saldırıları hepimizin yüreğini dağladı; sıvasız evlere, çadır kentlere, kerpiç betonlu hanelere düşen ateş hepimizi yaktı. Vatan savunmasında metrelerce yükseklikteki karlı dağlarda millî birliğimiz ve bölünmez bütünlüğümüz için canını veren kahraman şehitlerimize Yüce Allah’tan rahmet, kıymetli ailelerine ve aziz milletimize başsağlığı, sabır ve metanet diliyorum. Bu vesileyle, asrımızın en büyük terör ve soykırım eylemlerinden biri olarak gördüğüm Gazze soykırımını ve cellatlarını da lanetliyorum. İnancımızda mücadelesi Allah yolunda olup öldürülenlere “ölü” denilmez, bilakis onlar dipdiridir ancak biz anlamaktan aciziz. Terörün her türlüsünü, tüm terör örgütlerini, iş birlikçilerini ve her nerede bulunursa bulunsun tüm destekçilerini de lanetliyoruz.

Değerli milletvekilleri, terörle ve terör örgütleriyle mücadele insanlık tarihinin evveliyatıyla başlayan, günümüze kadar varlığını devam ettiren bir insanlık sorunudur. Dünyanın en pahalı vatan toprağına sahip olan bu güzel ülkemiz terör belası karşısında büyük bir mücadele vermektedir. Günümüzde gerek ülkemiz içerisinde ve gerekse ülkemiz dışında faaliyet gösteren birçok terör örgütü hem millî birliğimiz ve kardeşliğimiz hem de inanç değerlerimiz için bir tehdit unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Terör örgütlerinin saldırıları dolayısıyla ülkemiz yıllardır terörle mücadele etmektedir ve bu uğurda ne yazık ki binlerce güvenlik gücünü, vatandaşını, gencini, yaşlısını, kundaktaki bebeğini kaybetmiş, şehit vermiştir. Kırk yıldan beri sürdürdüğümüz mücadele bize gösterdi ki terörle mücadele sadece askerî araçlarla ve yöntemlerle olmamaktadır. Teröre karşı çok güçlü bir askerî gücümüzün olmasının yanı sıra terörü oluşturan, besleyen, destekleyen her türlü unsurla mücadele etmemiz aynı zamanda konunun sosyolojik analizlerini de iyi yapmamızla doğrudan ilintilidir. Biz güven içinde yaşamanın herkes ama herkes için bir temel insan hakkı olduğunu savunuyoruz. Güvenlik alanında demokratik hukuk devletine bağlı, insan haklarına saygılı, özgürlük ve güvenlik arasındaki birlikteliği ve hassasiyeti gözeten bir temel ilkeye sahibiz. DEVA Partisi olarak, hiçbir ayrım ve müsamaha gözetmeksizin, tüm terör örgütleriyle azim ve kararlılıkla mücadelede devletimizin her daim yanındayız. Cani örgütlerle mücadelenin kırmızı çizgimiz olduğunu gür bir sesle vurguluyoruz. Bu mücadele hukuk içerisinde, rasyonel yöntemlerle, toplumsal dinamikleri dikkate alarak, terörün kaynaklarını kurutmayı esas alan bir anlayışla, ilgili tüm kurumlar ve taraflarla iş birliği içinde yürütülmelidir. Bu da diplomasiden, sosyoekonomik yöntemlerin uygulanmasından ve terör ağacını besleyenleri kaynağında kurutmaktan geçmektir. Yurt içinde olduğu gibi yurt dışında da ülkemize tehdit oluşturan terör örgütleriyle mücadele edilmeli, terör örgütlerinin yurt dışındaki faaliyetlerine karşı uluslararası iş birliğine önem verilerek haklarımız mutlaka savunulmalıdır. Terörle mücadelede yurt dışındaki yapılanmalara yönelik olarak kamu diplomasisi faaliyetleri yürütülmelidir. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin itibarlı, caydırıcı ve etkin bir askerî güç olması hedefiyle kahraman Mehmetçik’imiz yeni teknolojilerle desteklenerek, istihbarat, keşif ve vuruş gücü bakımından daha da güçlendirilmelidir.

Bu duygu ve düşüncelerle, sınır bölgemizde art arda yaşanan hain saldırılarda herhangi bir güvenlik ve istihbarat zafiyeti bulunup bulunmadığı gibi toplumsal hafızaları meşgul eden istifhamlara gerçekçi, inandırıcı ve delillendirilmiş izahatlarla cevap verilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Bu vesileyle, kutsal vatan topraklarımızı mübarek, tertemiz kanlarıyla sulayan aziz şehitlerimizin manevi hatıratı önünde saygıyla eğiliyor, hepinizi saygıyla ve muhabbetle selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karal.

İç Tüzük’ün 59'uncu maddesinin ikinci fıkrasına göre konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, Genel Kurula Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi var, onu okutacağım.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, teröre karşı bildiri konulu tezkeresi (3/827)

16/01/2024

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Irak’ın kuzeyinde Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde 12 Ocak 2024 tarihinde bir üs bölgemize sızmaya çalışan teröristlerle çıkan çatışmada 9 kahraman askerimiz; Piyade Üsteğmen Gökhan Delen; Piyade Uzman Çavuşlar Serkan Sayin, Ahmet Köroğlu ve Hakan Gün; Piyade Sözleşmeli Erler Kemal Batur, Müslüm Özdemir ve Emrullah Gülmez; İstihkâm Sözleşmeli Erler Murat Atar ve Muhammed Tunahan Evcin vatan aşkıyla şehadet şerbetini içmişlerdir. Şehitlerimiz hepimizin evladı, bu memleketin gururudur.

Gazi Meclis olarak şehitlerimize Allah’tan rahmet, milletimize ve şehitlerimizin kederli ailelerine başsağlığı diliyoruz. Saldırıda yaralanan kahraman askerlerimize acil şifalar diliyoruz.

Bu menfur terör saldırısını gerçekleştirenler bunun karşılığını kuşkusuz ki ağır bedellerle ödemişlerdir ve ödemeye devam edeceklerdir. Terör hiçbir zaman hedefine ulaşamayacaktır. Türk milletinin teröre asla boyun eğmeyeceğini, Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliğine tehdit oluşturan başta PKK-YPG/PYD ve DEAŞ olmak üzere tüm terör örgütleriyle içeride ve dışarıda kararlılıkla mücadele edecek güç ve kudrete sahip olduğunu tüm dünyaya ilan ediyoruz. Kendi başkentlerinde Türkiye'yi hedef alan terör örgütlerinin propaganda araçlarına, elebaşlarının barınmasına, finans, eleman ve silah teminine sessiz kalan ve hatta destek olan devletlerin terörle mücadelede samimiyetlerini de sorguluyor, çifte standartlı yaklaşımlarını sona erdirmeleri gerektiğini bir kez daha önemle hatırlatıyoruz.

Başta komşu ülkeler olmak üzere diğer ülke parlamentoları ve uluslararası kuruluşlardan Türkiye’ye yönelik terör eylemlerine karşı net ve tavizsiz bir tutum sergilemelerini beklemekteyiz.

Bütün dünya bilmelidir ki son terörist etkisiz hâle getirilinceye, terör kaynağında kurutuluncaya ve terörün arkasındaki tüm destekler ortadan kaldırılıncaya kadar mücadelemiz tavizsiz bir şekilde sürecektir. Millî iradenin tecelligâhı olan Gazi Meclisimiz bu sürecin yakından takipçisi olmaya devam edecektir.

Bu bildirinin oylanarak kabul edilmesi ve alınan kararın Resmî Gazete'de yayımlanması hususunu Genel Kurulun tasviplerine arz ederim.

 Numan Kurtulmuş

 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN – Değerli milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi tezkeresi gruplar arasında da yapılan müzakereyle Meclisin gündemine taşınmıştır.

Şimdi, müsaadenizle oylarınıza sunuyorum: Bu tezkereyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Büyük bir çoğunlukla kabul edilmiştir.

Böyle bir iradeyi ortaya koyduğunuz için Türkiye Büyük Millet Meclisine şükranlarımı ifade ediyorum. (AK PARTİ, CHP, MHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının tezkeresinin oylanmasından sonra, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, bunun da okunup işleme alınmasını Genel Kurula sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 16 Ocak 2024 Salı günkü Birleşiminde İç Tüzük’ün 59’uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca yürütmenin gündem dışı konuşmasını müteakip yapılan işlemlerin tamamlanmasının ardından başkaca bir işin görüşülmemesine ilişkin önerisi

No:16     16/1/2024

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun 16/1/2024 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda aşağıdaki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

  Numan Kurtulmuş

 Türkiye Büyük Millet Meclisi

 Başkanı

 

 

 Leyla Şahin Usta Ali Mahir Başarır

 Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet Halk Partisi

 Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili

 

 Gülüstan Kılıç Koçyiğit Erkan Akçay

 Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Milliyetçi Hareket Partisi

 Grubu Başkan Vekili  Grubu Başkan Vekili

 

 Erhan Usta  Bülent Kaya

  İYİ Parti  Saadet Partisi

 Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili

 

Öneri:

Genel Kurulun 16 Ocak 2024 Salı günkü (bugün) birleşiminde, İç Tüzük’ün 59’uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, yürütmenin gündem dışı konuşmasını müteakip yapılan işlemlerin tamamlanmasının ardından başkaca bir işin görüşülmemesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… İttifakla kabul edilmiştir.

İDRİS ŞAHİN (Ankara) – Sayın Başkanım, sadece gruplar olarak değil, Parlamentoda temsil edilen tüm siyasi partiler adına biz de oyladık, rica ediyoruz, lütfen bunu kürsüden söyleyin ülkenin birliği, beraberliği adına.

BAŞKAN – Deminki oylamayla ilgili İdris Bey’in bir önerisi var, onu ben de buradan dile getirmek istiyorum. Parlamentoda sadece grubu bulunan partiler değil, grubu bulunmayan partilere mensup milletvekillerimizden de bu tezkereye “evet” oyu verenler vardır; onlara da çok teşekkür ediyorum, sağ olsunlar.

Sayın milletvekilleri, gündemimizdeki konular tamamlanmıştır.

Alınan karar gereğince Anayasa’nın 92’nci maddesi kapsamında sunulmuş olan (3/826) sayılı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi ve kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 17 Ocak 2024 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.19


[(*)] Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.