TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

85’inci Birleşim

22 Mayıs 2024 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Zuhal Karakoç Dora’nın, depremin 15’inci ayında Kahramanmaraş’ın ihtiyaçlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu’nun, Bartın’ın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Konya Milletvekili Mehmet Baykan’ın, Gençlik ve Spor Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Osmaniye Milletvekili Asu Kaya’nın, emeklileri 26 Mayıs pazar günü saat 14.00’te Tandoğan Meydanı’nda Büyük Emekli Mitingi’ne davet ettiğine ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Saliha Sera Kadıgil’in, Cumartesi Annelerinin 1.000’inci haftasına ilişkin açıklaması

3.- Şanlıurfa Milletvekili Cevahir Asuman Yazmacı’nın, Türk Hava Yollarının Taş Tepeler’in ana sponsoru olmasına, Profesör Doktor Necmi Karul’a ve ekibine ilişkin açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Ali Gökçek’in, Cumartesi Annelerinin 1.000’inci haftasına ilişkin açıklaması

5.- Sakarya Milletvekili Ertuğrul Kocacık’ın, 21 Mayıs Çerkez Günü’ne ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Tuğba Işık Ercan’ın, Norveç, İspanya ve İrlanda’nın Filistin’i devlet olarak tanıyacaklarını açıklamalarına ilişkin açıklaması

7.- Kilis Milletvekili Mustafa Demir’in, Kiliste TYP kapsamında işe başlayanların bugün itibarıyla istihdam programlarının sona ereceğine ilişkin açıklaması

8.- Karabük Milletvekili Durmuş Ali Keskinkılıç’ın, Türk Devletleri Teşkilatı Meclisi milletvekillerinin Meclisi bugün ziyaret ettiklerine ilişkin açıklaması

9.- Muş Milletvekili Sümeyye Boz’un, cezaevlerinde yapılan hak ihlallerine ve hasta tutsaklara ilişkin açıklaması

10.- Bartın Milletvekili Yusuf Ziya Aldatmaz’ın, Bartın Irmağı Islah Projesi’ne ilişkin açıklaması

11.- Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı’nın, çiftçilerin isyanını dile getirmek istediğine ilişkin açıklaması

12.- Konya Milletvekili Mustafa Hakan Özer’in, İran’da gerçekleşen helikopter kazasına, yerli ve millî Akıncı’ya ilişkin açıklaması

13.- Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan’ın, Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı Kerim Han’ın İsrail Başbakanı Netanyahu ile Savunma Bakanı Gallant hakkında yakalama kararı çıkarılması için başvuru yaptığına ilişkin açıklaması

14.- Şanlıurfa Milletvekili Ferit Şenyaşar’ın, Kobani kumpas davasında verilen cezalara ilişkin açıklaması

15.- Samsun Milletvekili Murat Çan’ın, hazine destekli esnaf kredileri için geriye dönük fahiş faiz artışına ilişkin açıklaması

16.- Konya Milletvekili Barış Bektaş’ın, PIKTES öğretmenlerinin sorunlarına ve atanmayan öğretmenlere ilişkin açıklaması

17.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Sait Yaz’ın, Diyarbakır’a ilişkin açıklaması

18.- Gaziantep Milletvekili Melih Meriç’in, vefat eden Orhan Erdoğan’ın ailesinin talebine ilişkin açıklaması

19.- Ankara Milletvekili Aliye Timisi Ersever’in, uzaktan sağlık hizmeti uygulamasına ilişkin açıklaması

20.- Kocaeli Milletvekili Sami Çakır’ın, “Onların Reisi’ni aldın, diğerlerinin reisini de bir an önce al.” İfadesine ilişkin açıklaması

21.- İstanbul Milletvekili Mehmet Önder Aksakal’ın, ekonomik sıkıntıların çözümü için Büyükşehir Kanunu’nun yeniden ele alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

22.- Çorum Milletvekili Mehmet Tahtasız’ın, engellilerin yaşam hakkı istediğine ilişkin açıklaması

23.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlu’nun, Malatya’da bazı ilçe mal müdürlüklerinin kapatılması kararına ilişkin açıklaması

24.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, Cumartesi Annelerinin 1.000’inci haftasına, Norveç, İspanya ve İrlanda’nın Filistin devletini tanımalarıyla ilgili açıklamalarına, Çevre ve Şehircilik Bakanı Özhaseki’nin sahil şeridindeki bölgelerle ilgili beyanına, Emniyet içerisinde mafyayla mücadele eden Emniyet görevlilerinin tasfiye edildiğine dair bir intiba olduğuna, organize suç örgütü liderinin bugünlerde yapılan yargılamasına, İçişleri Bakanının organize suç örgütleriyle mücadelede kimlerle birlikte olacağına ve yirmi iki yıllık bir iktidarın geldiği süreçte konuşulanlara ilişkin açıklaması

25.- İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu’nun, tasarruf tedbirleri kapsamında Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle bugün yayımlanan genelgeye ve yerel basına, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine, Ankara’da suç örgütü ile devletin bazı kurumlarının, siyasetin ve bürokrasinin iç içe geçtiğinin konuşulduğuna, Sinan Ateş cinayetine, gençlerin yurt dışına gitme sebeplerine, dokuzuncu yargı paketinde yer alan etki ajanlığına, plansız ve kasıtlı bir şekilde Türkiye’ye doldurulan sığınmacılarla ilgili haber yapan Türk milliyetçisi bazı gençlerin bugünkü mahkemesine, esnaf ve sanatkârların kullandığı kredi faizlerinin artırılmasının sorumlularına, mali müşavirlerin sıkıntı içerisinde olduğuna ve deprem bölgesinde yıkılan binalarla ilgili mahkeme sürecinin çok yavaş ilerlediğine ilişkin açıklaması

26.- Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın, Nene Hatun’un vefatının yıl dönümüne, İspanya, İrlanda ve Norveç’in Filistin devletini tanıma kararı açıklamalarına ve Gazze’nin önemine ilişkin açıklaması

27.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Diyarbakır’da yapacakları her eylemin ve her etkinliğin polis engeliyle karşılaştığına, hasta tutsak Ergün Akdoğan’a, Öcalan ve onunla beraber kalan mahpuslar için getirilen altı aylık görüş yasağına, Tokat T Tipi Cezaevindeki keyfî uygulamaya, 1 Mayıstan beri başlayan gözaltı ve tutuklama furyasına, 15 Mayısta gözaltına alınıp tutuklanan 9 kişiye, cezaevlerindeki çıplak arama işkencesine ve parti meclisi üyesi Senem Eriş’e ilişkin açıklaması

28.- Ankara Milletvekili Deniz Demir’in, Ayhan Bora Kaplan dosyasına ilişkin açıklaması

29.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, kiralara yüzde 25 zam sınırının kaldırılması kararına, tasarrufun tepeden başlayıp her yere yayılmasını beklediklerine, Tasarruf Tedbirleri Bilgi Sistemi’nin herkese açık olması gerektiğine, getirilen tasarruf paketiyle yerel basının öldürüldüğüne, Basın İlan Kurumunun RTÜK’ten sonra ikinci bir sansür kurumu olduğuna, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ne ve ÇEDES Projesi kapsamında yapılanlara, Sinan Ateş cinayetine ilişkin açıklaması

30.- İstanbul Milletvekili İskender Bayhan’ın, ücretlere temmuz zammı mücadelesinin büyütülmesi için bütün işçi ve emekçilere seslendiğine ilişkin açıklaması

31.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Genel Kurul çalışmaya başladığından beri çok farklı konulara değinildiğine, İspanya, Norveç ve İrlanda’nın Filistin devletinin varlığını tanıyacaklarını ifade etmelerine ve Filistin’in özgürlüğüne kavuşacağına inandığına ilişkin açıklaması

32.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

33.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

34.- Ankara Milletvekili Semra Dinçer’in, engelli çocukların eğitime erişiminde büyük sorunlar yaşandığına ilişkin açıklaması

35.- Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın, Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

36.- Mersin Milletvekili Burhanettin Kocamaz’ın, çiftçinin ve esnafın kullandığı kredi faizlerine yapılan yüksek zamma ilişkin açıklaması

37.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, hayvancılıkta yaşanan sorunların et fiyatlarını katladığına ilişkin açıklaması

38.- Edirne Milletvekili Mehmet Akalın’ın, Edirne’nin bazı köylerinin buğday tarlalarında görülen pas hastalığına ve buğday maliyetlerindeki artışa ilişkin açıklaması

39.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, çiftçinin ve esnafın kullandığı kredi faizlerine yapılan yüksek zamma ilişkin açıklaması

40.- İstanbul Milletvekili Burak Akburak’ın, Sabiha Gökçen Havalimanı’nın ikinci pistinin açılmasıyla Kavakpınar Mahallesi’nden açılan yolun yetersiz kaldığına ilişkin açıklaması

41.- Karabük Milletvekili Cevdet Akay’ın, Gerede Deri ve Karma OSB’lerin atık su arıtma tesisleri olmadığı için kirli endüstriyel atık sularını Gerede Çayı’na deşarj ettiğine ilişkin açıklaması

42.- Erzincan Milletvekili Mustafa Sarıgül’ün, sokak hayvanları için yapılabileceklere ilişkin açıklaması

43.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

44.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

45.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

46.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

47.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’da TYP kapsamında çalışan 2.500 kişinin dokuz aylık süresinin bugün sona erdiğine ilişkin açıklaması

48.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un, 6 Şubat depreminden hemen sonra kendi araçları veya kiraladıkları araçlarla deprem bölgesinden çıkmaya çalışan vatandaşlara yazılan trafik cezalarına ilişkin açıklaması

49.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Antalya Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un 110 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde DEM PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

50.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

51.- Antalya Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

52.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, geçmiş siyasi kavgaların bu Meclise ve bu millete bir fayda vermediğine ilişkin açıklaması

53.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Antalya Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

54.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Kars Milletvekili Adem Çalkın’ın 110 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerine AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

55.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, Kars Milletvekili Adem Çalkın’ın 110 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerine AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

56.- Kars Milletvekili Adem Çalkın’ın, Ankara Milletvekili Murat Emir ile İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

57.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Kars Milletvekili Adem Çalkın’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

58.- Kars Milletvekili Adem Çalkın’ın, söylemiş olduğu sözün maksadını aştığına ve geri aldığına ilişkin açıklaması

59.- Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in, iktidarın çiftçiye beden işçiliği desteği sağlaması gerektiğine ilişkin açıklaması

60.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın 110 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesi üzerinde verilen önerge hakkında yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

61.- Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

62.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

63.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu teşrif eden Azerbaycan Cumhuriyeti Millî Meclisi Savunma, Güvenlik ve Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu Başkanı Ziyafat Asgarov, Kazakistan Cumhuriyeti Parlamentosu Senato Uluslararası İlişkiler, Savunma ve Güvenlik Komitesi Başkan Yardımcısı Darhan Kidirali, Kırgız Cumhuriyeti Jogorku Keneş Uluslararası İlişkiler, Savunma, Güvenlik ve Göç Komitesi Başkan Yardımcısı Eldar Süleymanov, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Hukuk, Siyasi İşler ve Dışilişkiler Komitesi Başkanı Yasemin Öztürk, Özbekistan Cumhuriyeti Yasama Meclisi Savunma ve Güvenlik Komitesi Başkan Yardımcısı Kozimjon Tojiyev ve beraberindeki heyetlere “Hoş geldiniz.” denilmesi

 

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Saadet Partisi Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya tarafından, Türkiye’de düşen doğurganlık hızının sebeplerinin ve geleceğe yönelik olası etkilerinin araştırılması amacıyla 22/5/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Mayıs 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- İYİ Parti Grubunun, İstanbul Milletvekili Nimet Özdemir ve 19 milletvekili tarafından, sokak hayvanlarına ilişkin sorunların belirlenmesi, yerel yönetimlerin sorumluluk alanlarındaki çalışmaların tespiti ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla 21/2/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Mayıs 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- DEM PARTİ Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Muş Milletvekili Sezai Temelli tarafından, Kobani davasının siyasi boyutunun araştırılması amacıyla 22/5/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Mayıs 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4.- CHP Grubunun, Elâzığ Milletvekili Gürsel Erol ve arkadaşları tarafından, Elâzığ ili Maden ilçesinde bulunan bakır madeni işletmesinin faaliyetlerinin çevreye karşı olası etkilerinin tüm yönleriyle araştırılması ve gerekli tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 19/2/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Mayıs 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Çorum Milletvekili Oğuzhan Kaya’nın DEM PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkları Eşitlik ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Kırşehir Milletvekili Necmettin Erkan ve Denizli Milletvekili Şahin Tin ile 86 Milletvekilinin Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2138) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 110)

2.- İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İş Birliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/34) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 63)

 

 

X.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Celal Adan’ın, her milletvekilinin haysiyetinin, şerefinin, namusunun birbirine emanet olduğuna ve Kars Milletvekili Adem Çalkın’ın yaptığı açıklaması sırasında kullandığı ifadelerin bir daha asla kullanılmamasını rica ettiğine ilişkin konuşması

 

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Ağrı Milletvekili Sırrı Sakik'in, Dilekçe Komisyonu bünyesinde kurulan bir alt komisyona ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Bekir Bozdağ'ın cevabı (7/11652)

22 Mayıs 2024 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Yasin ÖZTÜRK (Denizli), Muhammed ADAK (Mardin)

-------0-------

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, depremin 15’inci ayında Kahramanmaraş’ın ihtiyaçları hakkında söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Zuhal Karakoç Dora'ya aittir.

Buyurun.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Zuhal Karakoç Dora’nın, depremin 15’inci ayında Kahramanmaraş’ın ihtiyaçlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ZUHAL KARAKOÇ DORA (Kahramanmaraş) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizleri izleyen Kahramanmaraşlı hemşehrilerimiz ve kıymetli vatandaşlarımız; hepimizi derinden sarsan 6 Şubat depremlerinin 15’inci ayında, başta depremin merkez üssü Kahramanmaraş'ımız olmak üzere, deprem bölgesinin ihtiyaçları hakkında gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyor, depremlerde hayatını kaybeden vatandaşlarımızı özlem ve rahmetle anıyorum.

Değerli milletvekilleri, 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli olarak yaşanan deprem sonrasında, Türk devleti ve milleti olarak canla başla harekete geçtik. Hep birlikte asrın felaketinin yaralarını sarmak için, Kahramanmaraş başta olmak üzere 13 ilde olağanüstü bir gayret göstererek tüm imkânlarımızı seferber ettik. Tüm bakanlıklarımız ve bağlı kurumlarımız bölgede hayatın bir an önce normale dönmesi için çalışmalarını yürütmeye devam etmekteler. Özverili çalışmalarıyla gayret gösteren herkese teşekkürü bir borç bilirim. Fakat elbette ki ihtiyaçlarımız da aldığımız yaralar kadar büyük.

Bu ihtiyaçlardan ilki, uygun olmayan alanlara ilişkin hazırlanan raporlardaki çelişkili ifadelerin giderilerek Kahramanmaraş'ımızın yeniden imar ve inşa sürecindeki hukuki ve bürokratik engellerin kaldırılması, süreçlerin vatandaşımız lehine kısaltılmasıdır. İmar süreci devam ederken inşaat çalışmalarında kullanılan temel yapı malzemeleri ve hazır beton fiyatlarının deprem bölgesi özelinde denetlenmesi ve istisnalar uygulanması da yine bölgemiz için önemli bir ihtiyaçtır. Bölgede devlet ihaleleri alarak iş yapan şirketlerin malzeme tedarikinin bölge esnafından yapılması hususunda düzenlemeler yapılması ve Esnaf kredi ve Kefalet Kooperatiflerine sağlanan uygun şartlarda kredi finansman desteğinin yeniden gündeme alınması da bu istisnai uygulama taleplerimizden biridir.

Malumunuz büyük yaralar aldık ve pek çok vatandaşımız uzun tedavi süreçlerinden geçmektedir. Yatırım programında yer alan hastanelerin ivedilikle tamamlanıp kullanıma açılması bu bağlamda hayatidir. Yeniden yapılanma sürecinin temel koşulu olan ulaşım rahatlığını sağlamak adına Mersin-Gaziantep arasında yapımı planlanan yüksek hızlı tren hattına bağlanmasını istediğimiz Nurdağı-Kahramanmaraş hattının proje takviminin erkene alınması ve faaliyete geçirilmesi ve Kahramanmaraş Havaalanı’nda aletli iniş sisteminin olmamasından kaynaklanan İstanbul-Kahramanmaraş seferlerinde yaşanan aksaklıkların son bulması için çalışmaların bir an önce tamamlanması, Ankara'ya günlük seferlerin konularak ulaşım mağduriyetlerinin giderilmesi oldukça önemlidir.

Depremzede çiftçimizin artan girdi maliyetleri nedeniyle üretime devam etmesinin zorlaşması ve tüm tarımsal ürünlerin stratejik ürün kapsamına alınması, Toprak Mahsulleri Ofisinin ürüne müdahale fiyatını belirlerken çiftçinin artan maliyetlerini göz önünde bulundurması, sulama birliklerinin 2023 yılında yapmış olduğu zamların gözden geçirilerek sulama suyu fiyatının deprem bölgesine göre revize edilmesi ise bölge çiftçisini toprağa küstürmemek adına uzun vadede stratejik öneme sahiptir.

Son olarak, deprem sonrasında üniversitelerdeki öğretim üyelerinin şehri terk etmemeleri için kurum geliştirme ödeneğinin yeniden düzenlenmesi de beklentilerimiz arasındadır. Van depremi sonrasında Van için yüzde 330’a çıkarılan bu ödeneğin, Kahramanmaraş depremi sonrasında yüzde 190’a çıkarılması planlanmasına rağmen bir yıldan uzun süredir bu kanunun çıkmasını beklemeye devam ettiğimizi de vurgulamak isterim.

Değerli milletvekilleri, felaketin büyüklüğünün bilincindeyiz. Bu nedenle, atılan her adımın, gösterilen bütün gayretlerin kıymetinin farkındayız ve son derece müteşekkiriz. Bu süreçte hemşehrilerimizin hoşgörüsü de oldukça yüksek gerçekleşmiştir ve bu hoşgörünün hakkaniyetli bir karşılığı olarak, kurumlarımızın bizden daha fazla zaman istemesi yerine çalışmaların hızlandırılmasını talep etmekteyiz.

Tüm Kahramanmaraşlılar ve depremzedeler adına Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kaya…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Osmaniye Milletvekili Asu Kaya’nın, emeklileri 26 Mayıs pazar günü saat 14.00’te Tandoğan Meydanı’nda Büyük Emekli Mitingi’ne davet ettiğine ilişkin açıklaması

ASU KAYA (Osmaniye) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak defalarca iktidara seslendik, her ortamda, her fırsatta emeklilerimizin haklı isyanını dile getirdik. Bugün artık kulağının üzerine yatan, vicdanını emekliye kapatan iktidara seslenme günü değildir. Ben bugün yarım kilo kıyma alabilmek için saatlerce Et ve Süt Kurumunun önünde sıra bekleyen emekli Ayşe teyzeme, ben bugün evine daha uyguna ekmek alabilmek için sabahın karanlığında Halk Ekmek kuyruğuna giren emekli Mehmet amcama ve bugün torununa bir dondurma alamadığı için kahrolan Mustafa amcama, bugün bayramda çocuklarına, torunlarına et pişiremeyecek olan Nimet teyzeme sesleniyorum: Sizin her daim sözcünüz, sesiniz olan; arkanızda, yanınızda değil gerekirse önünüze düşen “Hakkınızı alırız.” diyen Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’in önderliğinde hepinizi 26 Mayıs Pazar günü saat 14.00’te Tandoğan Meydanı’nda hakkınızı almaya, daha büyük ses olmaya, Büyük Emekli Mitingi’mize davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kadıgil…

2.- İstanbul Milletvekili Saliha Sera Kadıgil’in, Cumartesi Annelerinin 1.000’inci haftasına ilişkin açıklaması

SALİHA SERA KADIGİL (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bu hafta Cumartesi Annelerinin 1.000’inci haftası. Tam bin haftadır ısrarla Galatasaray Meydanı’nda toplanan ailelerin tek talebi kaybedilen evlatlarının, yakınlarının bir mezarı olması. Bu hafta itibarıyla dünyanın en uzun eylemi ne yazık ki bizim ülkemizde olacak çünkü bin haftadır adaletten eser yok. Bu arayışın çeyrek asırlık adresi Galatasaray Meydanı önce Soylu’nun şımarıklığıyla yasaklandı, ardından ailelere gözaltında resmen eziyet edildi, şimdi ise sadece sembolik bir katılıma izin veriliyor.

Buradan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’ya açıkça çağrı yapıyoruz: Orası bu ailelerin, bu evlatların mezar yeridir ve mezar ziyaretine devlet kotasını kabul etmiyoruz; Anayasa’yı uygulayın, Galatasaray Meydanı’nı Cumartesi Annelerine açın diyoruz.

Teşekkürler Sayın Başkan.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu’nun, Bartın’ın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, Bartın’ın sorunları hakkında söz isteyen Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu’na ait.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

AYSU BANKOĞLU (Bartın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

“Yaparsa AK PARTİ yapar.” bugün de nasıl yapıyorlar onun bir örneğini anlatacağım Bartın'da. Bir gün Bartın'da bir sabah bir uyandık ki Bartın duvarla ikiye bölünüyor. Neymiş? Bartın Irmağı’nın ıslah projesiymiş. Öyle bir proje ki izni yok, onayı yok, geçerli protokolü yok, hatta uygulama projesi bile yok; AKP'nin beceriksizliğinin, liyakatsizliğinin, hukuk tanımamazlığının açık ve net bir örneği. Ne peki bu ıslah projesi? Bartın Irmağı boyunca kent merkezine gördüğünüz gibi 2-3 metrelik beton duvar, üzerine de cam korkuluk yapılıyor; halkla ırmak arasına Çin Seddi örülüyor, Çin Seddi.

Şimdi, bir kere, bu proje Bartın Irmağı’nın ıslahı değil ırmağın hapsedilmesidir, hapsedilmesi. Irmağı duvarla çevrelemek yani beton meraklısı, bizim çok iyi tanıdığımız bir zihniyetin ürünü. Ne ırmağın doğal ve tarihî dokusu dikkate alınmış ne ekolojik değerler ne doğal peyzaj ne de kent estetiği düşünülmüş değerli milletvekilleri. Hükûmetiniz ısrarla bu projenin sel ve taşkınları önleyeceğini söylüyor ama ne mimar odaları ne uzmanlar ne hocalar aslında bunun sel ve taşkınları önleyemeyeceğini, hatta yeni baskınlara neden olabileceğini ifade ediyorlar ve daha da önemlisi, Bartın halkı bunu istemiyor, istemiyor.

Gelelim ihalenize. Her zaman yaptığınız gibi Kamu İhale Kanunu 21/b’den yani pazarlık usulüyle projenin ihalesine çıkılıyor. Ne ara ihale yapıldı, hangi firmalar katıldı, katılan firmalar ne teklif etti, bilmiyoruz. İhale bedeli neredeyse 500 milyon lira, yetkililerden aldığımız bilgiye göre 750 milyonlara dayanmış. Ne yapacaksınız? Bartın Irmağı’nı ıslah edeceksiniz ve daha bu projenin 1’inci etabı, duvara yani halkla Bartın'ı ikiye ayıran bir duvara neredeyse 1 milyar lira para harcıyorsunuz ama bunun daha 2’nci etabının izni yok, izni. Yani 2’nci etabının yapılıp yapılamayacağı meçhul bir projeye bu kadar milyarlar aktarıyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? Tasarruf tedbirleri. Bu şekilde mi tasarruf ediyorsunuz Sayın AK PARTİ milletvekilleri? (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, daha enteresanı ocaktaki ihale şartnamesinde şöyle yazıyor: “Çalışma 8 Şubat-18 Kasım 2023 arasında bitirilsin.” deniliyor ama projenin uygunluk kararı Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonundan 30 Kasım 2023'te çıkıyor. Yani önce işi ve ihaleyi yapıyorsunuz, izni ise on bir ay sonra yapıyorsunuz, böyle bir şey olabilir mi sayın milletvekilleri? Yaklaşık 1 milyara dayanmış, ihale edilen, kaç paraya tamamlanacağı belli olmayan bir projeyle Bartın merkezinin tam ortasına bir duvar yapıyorsunuz, duvar. Seli önlemesini geçtim, estetik açıdan, mühendislik açısından akla mantığa uymuyor, uymuyor. Bartın merkezini bir istinat duvarıyla, istinat duvarıyla ikiye bölüyorsunuz. Bakın, fotoğrafları burada, istinat duvarı ya! Böyle bir şey olabilir mi? Gerçekten, ben bunu sizin de istediğinize inanmıyorum, inanmak istemiyorum. Bunu kabul etmeyin Değerli Milletvekili, Sayın Vekilim, Bartın Vekilim, bunu kabul etmeyin, yapmayın, rica ediyorum ya! (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, projenin 1’inci etabına yani buradaki duvar ve bunun üstüne bir de cam korkuluk yapılacak, uygunluk kararı veriliyor Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonundan ama ilk karar, bakın, 20 Ekim 2023’teki ilk kararında Komisyon diyor ki: “Prensipte uygun ama uygulama projesi yok. Sen bana bir uygulama projesini gönder önce.” Bundan bir buçuk ay sonra, 30 Kasım 2023'te apar topar bir şekilde -bir telefon belki de bilmiyoruz- onay yazısı çıkıyor. Komisyon “Bölgede 1.500’e yakın ağacın ve bölgenin ekolojik yapısının bu durumdan etkileneceği düşünüldüğünden buraya bilimsel ve teknik bir rapor sunulmalı.” diyor. Rapor var mı, yok mu, ne oldu, bunu da bilmiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

AYSU BANKOĞLU (Devamla) – Daha ilginç ve daha da kötüsü, Devlet Su İşleri “Belediyeyle bir protokol yaptık.” diyor. Belediye Cumhur İttifakı’ndaydı ama bize geçti. Sonra belediyeye baktık protokol neymiş diye, protokolde Belediye Başkanının imzası yok. Bartın Belediyesinde bulunan protokolde önceki dönem Belediye Başkanının imzası yok. DSİ’de var mı? Bunu da bilmiyoruz. Tam bir kara mizah örneği gerçekten. Projeye ilişkin tüm yükümlülükler bir yandan da kime yıkılmış? Bartın Belediyesine. Diyor ki: “Projenin durdurulmasından kaynaklanan dolaylı veya direkt zararların tamamından Belediye Başkanlığı sorumlu olacak.” Yani proje hukuka uygun değilse, dava açılırsa kaybedilirse falan filan Belediye tüm zararları ödeyecek. Yani kim ödeyecek? Bartın halkı ödeyecek. Bunu asla kabul etmiyoruz.

Bir de daha rezil bir şey daha var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYSU BANKOĞLU (Devamla) – Son Başkanım…

BAŞKAN – Vermiyoruz efendim.

AYSU BANKOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum.

BAŞKAN – Hayır, bir dakikadan sonra vermiyoruz.

AYSU BANKOĞLU (Devamla) – Başkanım, yarım kaldı. En heyecanlı yeri. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun.

AYSU BANKOĞLU (Devamla) – Projenin anlaşmazlık durumunda protokolde hangi mahkemeler yetkili, biliyor musunuz? Çıldır mahkemeleri. Çıldır nerede? Nerede? Ardahan'da. Bartın'dan 1.247 kilometre uzaklıktaki bir mahkemeyi yetkili kılıyorsunuz. Yaparsa AK PARTİ yapar, tebrik ediyorum(!) (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, her şeyiyle skandal, rezil bir projeyle karşı karşıyayız. İzni yok, onayı yok, mantığı yok, uygulanabilirliği yok, estetiği yok, teknik bilimsel raporu yok. Ne var? Rant var, kâr var. Bize “ıslah” diyerek bu akıl dışı projeyi kabul ettiremezsiniz. Biz üç bin beş yüz yıllık Bartın Irmağı’nı yani Parthenios’u yirmi iki senenin bu kokuşmuş düzenine terk etmeyeceğiz, bunu da herkes çok iyi bilsin. (CHP sıralarından alkışlar) O yüzden, bu projenin bir an önce durdurulması için inisiyatifimiz kuruldu, onunla birlikte mücadeleye devam edeceğiz, Bartın’ın doğal güzelliklerine set çektirmeyeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)

Başkanım, çok teşekkürler.

BAŞKAN – Bütün gruplar destek verdi size.

Gündem dışı üçüncü söz, Gençlik ve Spor Haftası münasebetiyle söz isteyen Konya Milletvekili Mehmet Baykan’a aittir.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Konya Milletvekili Mehmet Baykan’ın, Gençlik ve Spor Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET BAYKAN (Konya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; “Günümüzün gençleri öyle umursamaz ki ileride ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. (DEM PARTİ sıralarından gürültüler) Acele etmeyin efendim, acele etmeyin! Acele etmeyin, acele etmeyin, acele etmeyin! Allah Allah, bir bekleyin ya! “Bizlere, büyüklere karşı saygılı olmayı, ağırbaşlı davranmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler kuralları boş veriyorlar, çok duyarsızlar ve beklemesini bilmiyorlar.” diye başlayınca çok tanıdık geldi bugüne ilişkin hissettiğime ama otuz asır önce Hesiodos isimli düşünür söylemiş bunu. Niye acele ettiniz kardeşim, bekleyin bir sonunu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) Otuz asırdır bu ülkeyi aynı yerde tutan sizsiniz demek ki bunu söylerken utanmanız gerekir.

MEHMET BAYKAN (Devamla) – Şimdi, şöyle bir durum söz konusu. Tabii, bu sözlerle konuşmaya başlayarak kuşaklar arası çatışmanın binlerce yıl önce de yaşandığını vurgulamak istedim ama ne yazık ki tepki gösterdiniz; canınız sağ olsun. Ama o gençler hangi asrın, hangi yüzyılın, bin yılın genci olursa olsun, sıra kendilerine geldiğinde en güzel, en mükemmel bir şekilde siyasette, sanatta, sporda çok büyük işler başardılar, başarmaya devam edecekler. Biz de AK PARTİ iktidarları olarak gençlere olan inancımızı hiçbir zaman kaybetmedik; gençlerimizin önünü açmak için her türlü yasal değişikliği, her türlü yeni uygulamayı hayata geçirdik ve onlara fırsat verecek politikalar yürüttük. Seçilme yaşının 18'e indirilmesi konusundaki Anayasa değişikliği AK PARTİ iktidarlarının milletimizden aldığı vizeyle olmuştur. İşte bunun göstergesi olarak da başta Gençlik Kolları eski Genel Başkanımız Sayın Eyyüp Kadir İnan olmak üzere Meclisin en genç milletvekilleri bizim grubumuzdadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Gençlerimizin bilimde, teknolojide, sporda ve sanatta olduğu kadar ülke yönetiminde söz sahibi olması da Hükûmetimizin vazgeçilmez politikalarındandır.

SIRRI SAKİK (Ağrı) – Bu gruba bir dönerseniz hep gençleri görürsünüz.

MEHMET BAYKAN (Devamla) – Değerli Genel Kurul, geçtiğimiz günlerde…

Sırrı Bey, lütfen…

SIRRI SAKİK (Ağrı) – Ben gençleri görürsünüz…

MEHMET BAYKAN (Devamla) – Ben siz konuşurken hep saygı gösteriyorum, diğer arkadaşlara müdahale ediyorum ama size etmiyorum.

SIRRI SAKİK (Ağrı) – Ben de saygı duyuyorum. Ya, dedim ki: “Grubumuz genç.” Bunda kötü bir şey yok.

MEHMET BAYKAN (Devamla) – Geçtiğimiz günlerde Kurtuluş Savaşı’mızın en önemli kilometre taşı ve o günün devlet aklının ürünü olan 19 Mayıs 1919 Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Samsun’a çıkışının 105'inci yıl dönümünü kutladık. Bugün hemen güneyimizde, Suriye'nin, Irak’ın kuzeyine konuşlanmış emperyalistlerin mandacılık hayalini kuranlar olduğu gibi, yüzyıl önce de bu ülkede Amerikan ve İngiliz mandasını savunanlar vardı.

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Daha dün Van’da ölen… Bir okulda bir genç intihar etti; gençler intihar ediyor, intihar!

MEHMET BAYKAN (Devamla) – Onlara rağmen, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının Samsun’da yaktığı meşalenin ışığı tüm yurda yayılmış “Milletin kaderini yine milletin kararlılığı ve iradesi kurtaracaktır.” anlayışından hareketle, tıpkı Çanakkale'de olduğu gibi, Sakarya'da, İnönü’de, Dumlupınar’da, Büyük Taarruz’da Türk, Kürt, Arap, Zaza, Laz, Çerkez kısacası “Anadolu” diyebileceğimiz milletimiz duruma el koymuş ve Gazi’nin liderliğinde Türkiye Cumhuriyeti devletine giden yolu ilmek ilmek dokumuştur. Anadolu’nun gençleri nasıl Kurtuluş Savaşı’nda gözlerini kırpmadan “Ya şehit ya gazi olurum.” anlayışıyla cepheye koşmuşlarsa devletimiz, milletimiz ne zaman dara düşmüşse aynısını yapmışlardır, bunu da kısa zaman önce 15 Temmuzda göstermişlerdir.

“İman varsa imkân vardır.” düsturundan hareketle dün kazma kürekle verilen mücadele bugün bu ülkenin gençlerinin ve genç beyinlerinin yaptığı İHA’lar, SİHA’larda sembolleşen savunma araçlarıyla verilmektedir. Kimilerinin bu kürsüden “Cihatçıları götürerek Karabağ’ı karıştırdınız. ‘Drone’lar mıronlarla Libya’da barışı baltaladınız.” diyerek sözüm ona dalga geçmeye kalktığı teknolojiyi ülkemize kazandıran genç beyinlerin kurduğu sistemin ürünleri İHA’larla -Allah rahmet eylesin- İran Cumhurbaşkanının helikopterinin düştüğü yer tespit edilince de mıronladınız mı bilmiyorum(!) Ancak başta küçümser gibi görünmeye çalışanların çok iyi bildiği terörle, teröristle ülke mücadelesinde akıl almaz hatta akıllar alan işler yapan ve dünyanın imrenerek baktığı bu teknolojiler gençlerimiz tarafından yapıldı. Teröre, şiddete, yıkıcı, bölücü hiçbir faaliyete prim vermeyen gençlerimiz, bilimin, araştırmanın, okumanın ışığında daha güçlü bir Türkiye için çalışacak ve üretecek. Ülkemizin en büyük sorunu olan terörün beli kırıldıkça, özellikle terörün yaşandığı bölgelerde yaşayan, terörün gerçek yüzünü gören gençlerimiz artık ülke yönetiminde, sporda, eğitimde, her türlü sosyal alanda kendini göstermiş, büyük başarılar kaydetmiştir. Kars Meslek Lisesinde öğrenim gören Onur “Her birimiz bir Selçuk Bayraktar olabiliriz.” diyerek ülkemizin gençliğinin potansiyelini ortaya koyuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET BAYKAN (Devamla) – İşte, biz TEKNOFEST gençliği yetiştiriyoruz. 2002 yılından bu tarafa, Türk sporunun yükselmesi için tesisler yaptık; gençlerimiz yapılan tesisleri, uygulamaya konulan projeleri inkâr etmediler, madalyalar aldılar, olimpiyatlarda başarılar sağladılar. Teknolojide olduğu gibi sporda da büyük başarılar elde eden gençlerimiz artık, spor ayakkabılarını, dağlarda emperyalist emellere hizmet etmek için değil bayrağımızı göndere çektirmek, İstiklal Marşı’mızı söyletmek için spor alanlarında giyiyorlar. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) İşte, büyük alkışı hak eden gençlerimizden bazıları: Ankara'dan Hakan Reçber, Ankara'dan Abdullah Öztürk. Sporcularımızı niye alkışlamıyorsunuz; altın madalyalı, olimpik, paralimpik sporcular? (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Adana’dan Eda Tuğsuz, İzmir'den Ferhat Arıcan, İstanbul'dan Mete Gazoz, Elâzığ’dan Gizem Özer, Diyarbakır'ın evladı Meryem Bekmez, Trabzon’un evladı Busenaz Sürmeneli, Van’ın evladı Esmer Taşkın, Siirt’ten Abdurrahim Özalp… (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun.

MEHMET BAYKAN (Devamla) – Başkanım, bir dakika benden önceki konuşmacıya verdiniz, lütfen…

BAŞKAN – Bir dakika konuştunuz zaten.

MEHMET BAYKAN (Devamla) – Yedi dakika konuştu benden önceki.

BAŞKAN – Yok, yok.

Teşekkür ederim.

MEHMET BAYKAN (Devamla) – Bu gençlerimizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu teşrif eden Azerbaycan Cumhuriyeti Millî Meclisi Savunma, Güvenlik ve Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu Başkanı Ziyafat Asgarov, Kazakistan Cumhuriyeti Parlamentosu Senato Uluslararası İlişkiler, Savunma ve Güvenlik Komitesi Başkan Yardımcısı Darhan Kidirali, Kırgız Cumhuriyeti Jogorku Keneş Uluslararası İlişkiler, Savunma, Güvenlik ve Göç Komitesi Başkan Yardımcısı Eldar Süleymanov, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Hukuk, Siyasi İşler ve Dışilişkiler Komitesi Başkanı Yasemin Öztürk, Özbekistan Cumhuriyeti Yasama Meclisi Savunma ve Güvenlik Komitesi Başkan Yardımcısı Kozimjon Tojiyev ve beraberindeki heyetlere “Hoş geldiniz.” denilmesi

BAŞKAN – Kayseri Milletvekili, Millî Savunma Komisyonu Başkanı Sayın Hulusi Akar’ın ev sahipliğinde düzenlenen Türk Devletleri Parlamenter Asamblesi TÜRKPA Millî Savunma Komisyonu Başkanları Birinci Toplantısı vesilesiyle ülkemize resmî ziyarette bulunan Azerbaycan Cumhuriyeti Millî Meclisi Savunma, Güvenlik ve Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu Başkanı Sayın Ziyafat Asgarov, Kazakistan Cumhuriyeti Parlamentosu Senato Uluslararası İlişkiler, Savunma ve Güvenlik Komitesi Başkan Yardımcısı Sayın Darhan Kidirali, Kırgız Cumhuriyeti Jogorku Keneş Uluslararası İlişkiler, Savunma, Güvenlik ve Göç Komitesi Başkan Yardımcısı Sayın Eldar Süleymanov, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Hukuk, Siyasi İşler ve Dışilişkiler Komitesi Başkanı Sayın Yasemin Öztürk, Özbekistan Cumhuriyeti Yasama Meclisi Savunma ve Güvenlik Komitesi Başkan Yardımcısı Sayın Kozimjon Tojiyev beraberindeki heyetlerle Genel Kurulumuzu teşrif etmişlerdir. Kendilerine Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu adına hoş geldiniz diyorum. (AK PARTİ, MHP ve İYİ Parti sıralarından ayakta alkışlar; CHP ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.

Buyurun Sayın Yazmacı.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Şanlıurfa Milletvekili Cevahir Asuman Yazmacı’nın, Türk Hava Yollarının Taş Tepeler’in ana sponsoru olmasına, Profesör Doktor Necmi Karul’a ve ekibine ilişkin açıklaması

CEVAHİR ASUMAN YAZMACI (Şanlıurfa) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Millî bayrak taşıyıcımız, ülkemizin en değerli markası ve dünyanın en çok ülkesine uçan hava yolu şirketi Türk Hava Yolları Taş Tepeler’in ana sponsoru oldu. Şanlıurfa'da yürütülen, içinde Göbeklitepe ve Karahantepe’nin de yer aldığı 12 arkeolojik alanı barındıran Taş Tepeler, Geleceğe Miras Projesi’nin başında yer almakta. İş birliğine imza atan Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Mehmet Nuri Ersoy’a ve Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Ahmet Bolat’a şahsım ve hemşehrilerim adına şükranlarımı sunuyorum. Tarihi, kültürü ve doğal güzellikleriyle turizm alanında büyük bir potansiyele sahip, uygarlığın beşiği şanlı şehrimize ve ülkemize çalışmaların hayırlı olmasını diliyorum.

İnsanlık tarihine ışık tutan kazılarda özveriyle çalışan kazı başkanı Sayın Profesör Doktor Necmi Karul ve ekibine de teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Gökçek…

4.- İstanbul Milletvekili Ali Gökçek’in, Cumartesi Annelerinin 1.000’inci haftasına ilişkin açıklaması

ALİ GÖKÇEK (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Cumartesi Anneleri, yirmi dokuz yıldır her cumartesi, gözaltında kaybolan yakınlarını, faili meçhullere kurban giden evlatlarını, eşlerini, babalarını, kardeşlerini arıyor ancak kayıplarının hasreti ve acısı yetmezmiş gibi Cumartesi Anneleri bir de iktidarın baskı ve yasaklarıyla karşı karşıya kalıyor. Oysa Anayasa Mahkemesi iktidarın bu keyfî tutumunun barışçıl toplanma özgürlüğü hakkının ihlali olduğunu açıkça belirtmiştir. Tüm engellemelere rağmen Cumartesi Anneleri kayıplarının akıbetini sormaktan ve sorumluların adalet önüne çıkarılmasını talep etmekten vazgeçmediler, vazgeçmeyecekler.

Bu cumartesi günü de 1.000’inci haftalarında Galatasaray Meydanı’nda olacaklar, bizler de onlarla birlikte olacağız. Tüm vatandaşlarımızı bu barışçıl eyleme destek vermek için 25 Mayıs 2024 Cumartesi günü Galatasaray Meydanı’na davet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kocacık…

5.- Sakarya Milletvekili Ertuğrul Kocacık’ın, 21 Mayıs Çerkez Günü’ne ilişkin açıklaması

ERTUĞRUL KOCACIK (Sakarya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

21 Mayıs Çerkez Günü’nü en içten dileklerimle kutluyorum. Bu özel gün sadece Çerkez kardeşlerimiz için değil, tüm milletimiz için büyük bir anlam taşımaktadır. Çerkez kültürünün zenginliği ve tarihî mirası hepimizin ortak değerlerini yansıtmaktadır. Çerkezler tarih boyunca özgürlük ve onur mücadelesi veren, kültürel zenginliklerini koruyan ve gelecek nesillere aktaran bir halk olmuştur. Bu güçlü duruşları tüm insanlığa ilham veren bir hikâye olarak hafızalarımızda yer almaktadır. Bizler Türk milleti olarak Çerkez halkının bu azmini ve kararlılığını her zaman takdirle karşılamışızdır. Bu anlamlı günde Çerkez kardeşlerimin Çerkez Günü’nü kutluyor, kültürel miraslarını yaşatma konusundaki azim ve kararlılıklarını takdirle karşılıyorum. Gelecek nesillerin de bu zengin kültürü aynı özveriyle koruyup yaşatacağına olan inancım tamdır.

Saygılar sunuyorum.

Teşekkürler Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Işık Ercan…

6.- İstanbul Milletvekili Tuğba Işık Ercan’ın, Norveç, İspanya ve İrlanda’nın Filistin’i devlet olarak tanıyacaklarını açıklamalarına ilişkin açıklaması

TUĞBA IŞIK ERCAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Filistin 7 Ekimden bu yana İsrail ve zalim Netanyahu yönetiminin acımasız zulmü altında, dünya tarihinde görülmemiş bir soykırıma uğramaktadır. İnsanlık dışı bu saldırılara karşı birçok devlet sessiz kalıp gereken adımları atmaktan çekinirken Norveç, İspanya ve İrlanda’nın Filistin'i devlet olarak tanıyacaklarını açıklamaları son derece önemli ve takdire değerdir. Bu cesur karar geç kalınmış olsa da adalet ve insan haklarının savunulması adına önemli bir adımdır. Tüm dünyada milyonlarca insan bu adaletsizliğe karşı sesini yükseltirken tüm devletlerin bu çağrıyı duyması ve gereken adımları atması hayati önem taşımaktadır.

Türkiye olarak Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, Filistin halkının yanında olmaya devam edeceğimizi taahhüt ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Demir…

7.- Kilis Milletvekili Mustafa Demir’in, Kiliste TYP kapsamında işe başlayanların bugün itibarıyla istihdam programlarının sona ereceğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA DEMİR (Kilis) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

6 Şubat depreminden etkilenen 11 il arasında bulunan Kilis’te istihdamı korumak amacıyla TYP kapsamında işe başlayan kardeşlerimizin bugün itibarıyla istihdam programı sona ermektedir. Kardeşlerimizin mübarek Kurban Bayramı öncesi mağdur edilmemesi adına iş sürelerinin uzatılmasını Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Vedat Işıkhan’ın değerlendirmesini talep ediyor, Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Keskinkılıç…

8.- Karabük Milletvekili Durmuş Ali Keskinkılıç’ın, Türk Devletleri Teşkilatı Meclisi milletvekillerinin Meclisi bugün ziyaret ettiklerine ilişkin açıklaması

DURMUŞ ALİ KESKİNKILIÇ (Karabük) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Türk Devletleri Teşkilatı Meclisi milletvekilleri Meclisimizi bugün ziyaret etmişlerdir. Yüzyıllık ayrılık artık son buluyor. Bu asır Türkiye asrı olacaktır ve Türklerin asrı olacaktır; “dilde, fikirde, işte birlik” ilkesiyle yeni bir yüzyıl başlayacaktır. Türklerin birlikteliği Asya’dan Orta Doğu’ya, Balkanlara kadar huzurun ve barışın güvencesidir.

Teşekkür ediyoruz, kendilerini gönülden saygıyla selamlıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Boz...

9.- Muş Milletvekili Sümeyye Boz’un, cezaevlerinde yapılan hak ihlallerine ve hasta tutsaklara ilişkin açıklaması

SÜMEYYE BOZ (Muş) – Elâzığ 2 Nolu Cezaevinde bulunan Mehdi Boz, tiroit bezi kanseri, hipertansiyon, KOAH, prostat, böbreklerde kist, protein kaçağı, gastroenterit ve kolit kanseri rahatsızlıklarıyla ilgili altı ayda bir kontrole gitmesi gerekirken bir yıldan fazladır kontrole gidemediğini belirtiyor. Balıkesir Burhaniye T Tipi Kapalı Cezaevinde bulunan Mahsum Arslan ise yaşanan hak ihlallerini şöyle dile getiriyor: Uzun süredir ailelerine yakın cezaevlerine nakil istediklerinde sürekli “kapasite dolu” denilerek reddedildiğini, savcılık ve mahkemelere verdikleri dilekçelere ya cevap verilmediğini ya da alakasız cevaplar verildiğini, cezaevlerinde iki yıldır görüntülü telefon için kullanılan ACEP sisteminin aktif olmasına rağmen bu hakkın kendilerine kullandırılmadığını, açık aile görüşleri bir buçuk saat olmasına rağmen kırk dakikayla sınırlı bir görüş yaptırıldığını belirtiyor.

Cezaevlerinde yapılan bu hak ihlallerine derhâl son verilmeli ve hasta tutsaklarla ilgili tedavi aşamaları hayata geçirilmelidir.

BAŞKAN – Sayın Aldatmaz...

10.- Bartın Milletvekili Yusuf Ziya Aldatmaz’ın, Bartın Irmağı Islah Projesi’ne ilişkin açıklaması

YUSUF ZİYA ALDATMAZ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mavinin ve yeşilin her tonunu barındıran sular kenti Bartın’ımız, bu güzelliklerini bereketli topraklarına ve yoğun yağışlara borçlu. Tabii, bu yağışlar zaman zaman da su taşkınlarına ve sellere sebep olabiliyor. Bartın’da bu tehlikeleri bertaraf etmek için önemli çalışmalar yürütülüyor. Bu çalışmalardan bir tanesi de Bartın Irmağı Islah Projesi’dir. Az evvel proje hakkında konuşan Bartın Milletvekilimize Bartın Belediyesinden proje hakkında detaylı bilgi almasını tavsiye ediyorum.

AYSU BANKOĞLU (Bartın) – Öyle bir proje yok ki Sayın Vekilim, protokol imzalı değil.

YUSUF ZİYA ALDATMAZ (Bartın) – Ayrıca, Bartın’da sel riskinin önlenmesi için AFAD tarafından 100 adet ekskavatörden 7 tanesi de Bartın'a hibe edildi. İş makinelerimiz bu hafta çalışmaya başladılar. Bu makineler Bartın'da sel riskini önleme çalışmalarına çok önemli destekler verecek.

Bu önemli desteklerden dolayı İçişleri Bakanımıza, Tarım ve Orman Bakanımıza teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

AYSU BANKOĞLU (Bartın) – Sayın Vekilim, proje yok ki belediyede, protokolde imza yok. İmzalı protokolü getirin lütfen.

BAŞKAN – Sayın Sarı…

11.- Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı’nın, çiftçilerin isyanını dile getirmek istediğine ilişkin açıklaması

SERKAN SARI (Balıkesir) – Türkiye'yi doyuran il Balıkesir Milletvekili olarak çiftçimizin isyanını dile getirmek istiyorum. Tarım Kanunu 21'inci madde diyor ki: “Millî gelirin en az yüzde 1’i oranında çiftçiye destek verilir.” Peki, soruyorum size: 1 trilyonun üzerindeki millî gelirimizin 10 milyar dolarını çiftçiye destek olarak verdiniz mi? Tabii ki hayır. 2023 yılında yaklaşık 2,5 milyar dolar destekleme yapmışsınız; çiftçimiz bu durumda iktidarınızdan 7,5 milyar dolar alacaklı. Ödenmeyen destekler için bir açıklamanız var mı? TMO buğdayda 1 lira, arpada 50 kuruş fark ödeyecekti, ne oldu? Tabii ki ödenmedi. Çiftçimize olan borcunuzu nasıl ödeyeceksiniz? Son bir yılda mazot, tohum, ilaç, gübre yüzde 100'den fazla arttı. Çiftçiyi topraktan, üretimden koparıyorsunuz. Çiftçi üretmezse vatandaş tüketemez, çiftçi üretmezse millet aç kalır.

Burada AKP iktidarına sesleniyorum: Çiftçiyi yok etme politikanıza son verin, çiftçimizin isyanına kulak verin, çiftçimizin hakkı olan destekleri verin.

BAŞKAN – Sayın Özer…

12.- Konya Milletvekili Mustafa Hakan Özer’in, İran’da gerçekleşen helikopter kazasına, yerli ve millî Akıncı’ya ilişkin açıklaması

MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İran’da gerçekleşen helikopter kazasında hayatını kaybedenlere rahmet diliyor, İran halkına geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Milyonlarca insan Akıncı’mızın zorlu bölge koşullarında enkaza yönelik aktardığı bilgileri canlı olarak izledi. İran makamları bu bilgilere göre enkaza ulaştı ama ne yazık ki bazı medya organları ve bazı basın mensupları bu durumu bile kabullenmekte zorlandı. Bu ülkede bir kesim kendi ülkesinin başarısını karalamaktan öteye gidemiyor. Akıncı’nın yazılımı yerli ve millî ama bunların yazılımı hangi ülkeye ait belli değil. Aslında tüm dünya Kanada’nın vermediği, ASELSAN’ın da tam bu koşullar için yaptığı kameranın çözünürlüğüne şahit oldu.

Bölgemizde güven içinde yaşayabilmek adına başta savunma sanayisi olmak üzere her alanda ülkemizi lider konuma taşımak için tavizsiz çalışmaya devam edeceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Özcan…

13.- Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan’ın, Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı Kerim Han’ın İsrail Başbakanı Netanyahu ile Savunma Bakanı Gallant hakkında yakalama kararı çıkarılması için başvuru yaptığına ilişkin açıklaması

MESTAN ÖZCAN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; katil İsrail 7 Ekimden bu yana 15.103’ü çocuk 9.849’u kadın olmak üzere 35.647 Filistinliyi öldürmüş, 79.852 Filistinliyi de yaralamıştır. Şunu samimiyetle buradan bütün dünyaya soruyorum: Bu insanların suçu nedir ve niçin öldürülüyorlar? Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı Kerim Han’ın İsrail Başbakanı Netanyahu ve Savunma Bakanı Gallant hakkında yakalama kararı çıkarılması için yaptığı başvuru uluslararası toplumun samimiyet testidir. Başsavcı, Netanyahu, Galant ve 3 Filistinli yetkili hakkında savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan cezai sorumluluk taşıdığına inanmak için, makul sebepler bulunduğu gerekçesiyle mahkemeden yakalama kararı çıkarılmasını talep etti. Kararı veren cesur Başsavcıyı tebrik ediyor, mahkemenin bağımsız adımını memnuniyetle karşılıyorum.

Gazze'de işlenen suçların failleri kim olursa olsun en üst düzeyde yargılanmalıdır diyor, buradan Gazzeli kardeşlerimizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Şenyaşar…

14.- Şanlıurfa Milletvekili Ferit Şenyaşar’ın, Kobani kumpas davasında verilen cezalara ilişkin açıklaması

FERİT ŞENYAŞAR (Şanlıurfa) – Kobani kumpas davası sonucunda partimizin Eş Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ başta olmak üzere birçok parti üyemiz, aktivist haksız yere yargılanmış ve ağır cezalara çarptırılmıştır. Bu dava toplumu susturmayı, sindirmeyi ve demokratik siyaset yapma alanlarını kapatmaya yöneliktir. HDP sadece bir siyasi parti değil, Türkiye halklarının buluştuğu ortak bir mücadele alanıdır. Kobani kumpas davasıyla “hukukun üstünlüğü”, “adalet” ve “demokrasi” kavramları ciddi şekilde yaralar aldı. Verilen bu siyasi kararlara sevinenler varsa bilinmelidir ki Türkiye bu kafanın bedelini insan canıyla, çocukların geleceğiyle, dünyada dışlanmayla, ekonomik çöküşle ödedi, ödemeye devam ediyor.

Her şeye rağmen bizler barışçıl ve demokratik mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Kobani sadece Kürtlerin, HDP'nin davası değil, ülkede demokrasi, barış, özgürlük, adalet isteyen herkesin davasıdır. Kobani “…”[(*)] (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çan…

15.- Samsun Milletvekili Murat Çan’ın, hazine destekli esnaf kredileri için geriye dönük fahiş faiz artışına ilişkin açıklaması

MURAT ÇAN (Samsun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu iktidar bir yıldır “7200 gün” yalanıyla esnafımızı oyaladı, aldattı. Bu yetmezmiş gibi, şimdi bir de hazine destekli esnaf kredileri için fahiş faiz darbesi yapıldı, hem de geriye dönük. Esnaf can derdinde, Hükûmet işi gücü bırakmış, tefeciliğe soyunmuş, faiz peşinde koşuyor. Paraları yandaşlara, 5’li çetelere kaptırdınız, vergi borçlarını sıfırladınız, hazineyi onlara boca ettiniz, kamu bankalarını şahsi şirketlerinin kasası gibi kullandırdınız ve şimdi bu açığı esnafımızın emeğine, alın terine, sermayesine çökerek kapatmaya çalışıyorsunuz. Lafa gelince “adalet, kalkınma.” işte icraat ortada! 5’li çetelerle, vurguncu yandaşlarla devleti soyanlar tefeci misali esnafın gırtlağına çöktüler. Bunu ben değil, esnafımız söylüyor.

Adaletiniz de kalkınma palavranız da yerin dibine batsın.

BAŞKAN – Sayın Bektaş…

16.- Konya Milletvekili Barış Bektaş’ın, PIKTES öğretmenlerinin sorunlarına ve atanmayan öğretmenlere ilişkin açıklaması

BARIŞ BEKTAŞ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; PIKTES öğretmenlerinin bitmek bilmeyen ve iktidar tarafından görmezden gelinen sorunlarına Meclisimizin dikkatini çekmek istiyorum: KPSS ve mülakatla öğretmen olarak görevlendirilen PIKTES öğretmenleri meslektaşlarıyla eşit haklara sahip olmayı bekliyor. Öğretmen kimlik kartı dahi verilmeyen, geçici süreli işçi öğretmen olarak değerlendirilen PIKTES öğretmenleri 2016'dan bu yana görev yapmakta ancak buna karşın kıdem, derece ilerlemeleri sağlanmamaktadır. PIKTES öğretmenlerinin düşük maaşla ve güvencesiz şekilde çalışması kabul edilebilir değildir. Kadrolu şekilde istihdamları sağlanmalı, eşit işe eşit ücret esasıyla özlük hakları teslim edilmelidir.

Son olarak, öğretmenlik mesleğinin hak ettiği değere kavuşmasını ve atanmayan öğretmenlerin de bir an önce mesleğine kavuşması gerektiğini dikkatinize sunuyorum.

Saygılar.

BAŞKAN – Sayın Yaz…

17.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Sait Yaz’ın, Diyarbakır’a ilişkin açıklaması

MEHMET SAİT YAZ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Diyarbakır'da yaşamış ve iz bırakmış medeniyetlerden bahsetmek istiyorum, sadece isimlerini aktarayım: Akadlar, Hurîler, Aramiler, Medler, Asurlular, Romalılar, Bizanslılar; İslam dönemi, Emeviler, Abbasiler, Şeyhoğulları, Hamdaniler, Büveyhoğulları, Mervaniler, Oğuzlar, Osmanlılar ve Cumhuriyet Dönemi.

Diyarbakır'ın tarihî ve turistik yerleri: Diyarbakır Surları, Eğil Peygamberler Mezarları, Ulu Camisi -üç dine mabetlik yapmış olan bir yer- Hazreti Süleyman Camisi, Meryem Ana Kilisesi, Zerzevan Kalesi, Kurşunlu Camisi, Malabadi Köprüsü, Hilar Mağaraları, Lice’de bulunan Ashab-ı Kehf Mağarası, Mesudiye Medresesi, Zinciriye Medresesi, Deliller Hanı.

Diyarbakır, bu kültür birikimi ve sıcak yürekli halkıyla ziyaretçilerini ve misafirlerini beklemektedir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Meriç…

18.- Gaziantep Milletvekili Melih Meriç’in, vefat eden Orhan Erdoğan’ın ailesinin talebine ilişkin açıklaması

MELİH MERİÇ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

6 Şubat depreminin ardından gazi şehrimizde bulunan vatandaşlarımız için her şey hâlâ çok zor; Orhan Erdoğan da bu zorluklarla boğuşan hemşehrilerimizden birisi. Depremden sonra ağır hasarlı olmamasına rağmen evine ağır hasarlı raporu verildi. Orhan kardeşimiz yetkililere sesini bir türlü duyuramadı; ne bakanlık kulak verdi ne belediye ne devlet büyükleri. Orhan Erdoğan, 27 Nisan 2023 günü tuz ruhu içerek intihara kalkıştı; uzun süre yaşam mücadelesi verdikten sonra birkaç gün önce maalesef vefat etti. Orhan Erdoğan’ın canının hesabını kim verecek? Çevre ve Şehircilik Bakanımıza seslenmek istiyorum: Vefat eden Orhan kardeşimizin ailesi bu evin tekrar incelenmesini talep ediyor, bu talebi yerine getirmek çok mu zor?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Timisi Ersever…

19.- Ankara Milletvekili Aliye Timisi Ersever’in, uzaktan sağlık hizmeti uygulamasına ilişkin açıklaması

ALİYE TİMİSİ ERSEVER (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülkemizde sağlık hizmeti almak âdeta bir işkenceye dönüştü. Sağlık Bakanlığı sağlıksız bir projeyle karşımızda. Pandemi döneminde zorunluluktan kaynaklanan uzaktan muayene sistemi yaygın hâle getiriliyor. Hastalara yüz yüze dahi sağlık hizmeti verilemezken şimdi de internet üzerinden sağlık hizmeti vermeye kalkıyorsunuz. Uzaktan sağlık hizmeti için 723 kurum yetki almış, bunun 378'i özel sağlık kuruluşu. Yine rant kokan, insanı yok sayan bir uygulama. Bu uygulamanın neresinden tutarsanız elinizde kalıyor. Tedavinin en önemli süreci olan doktorun hastasının hikâyesini dinlemesi ve fiziki muayene sürecini ortadan kaldırıyorsunuz. Vatandaşın kişisel verilerini tehlikeye atıyorsunuz. İnsan sağlığı her şeyin üzerindedir. Baştan sona tutarsızlık ve eksikliklerle dolu bir uygulama başlamadan sonlanmalıdır.

BAŞKAN – Sayın Çakır…

20.- Kocaeli Milletvekili Sami Çakır’ın, “Onların Reisi’ni aldın, diğerlerinin reisini de bir an önce al.” İfadesine ilişkin açıklaması

SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Sayın Başkan, inanç dünyamız insanın hangi güzel işleri yapacağını denemek için ölümün ve hayatın yaratıldığını söyler. Ölümün önce zikredilmesinin elbette farklı bir anlamı vardır; yapacağınız her işi hayattan önce ölümün var olduğunu bilerek yapın gerçeği.

Bir saat önce bir saat sonraya teyit edilemeyecek bir gerçek olan ölümü tarif etmek niyetinde değilim. “Onların Reisi’ni aldın, diğerlerinin reisini de bir an önce al.” ifadesindeki aşağılık, pespaye yaklaşım, meczup bir bakış açısının, kaçak ve sahte sosyal medya kabadayılığının iğrenç bir yüzüdür. Allah uzun ömür versin, Recep Tayyip Erdoğan da her fâni gibi bir ömür çizgisinin muhatabıdır, içerden ve dışarıdan karşıtlık ve düşmanlık, ne istediğini bilmez temenniler dün de vardı bugün de var olacak.

Allah'ın izniyle bu kervan yürümeye devam edecek diyor, Genel Kurulu ve milletimizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Aksakal…

21.- İstanbul Milletvekili Mehmet Önder Aksakal’ın, ekonomik sıkıntıların çözümü için Büyükşehir Kanunu’nun yeniden ele alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET ÖNDER AKSAKAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yerel seçimlerin üzerinden elli iki gün geçti, siyaset kurumunun iktidarıyla, muhalefetiyle topyekûn tek bir konu üzerinde yoğunlaşması gerektiğine inanıyorum, o da hayat pahalılığıdır.

Toplumsal refahın ülkede yaşayan tüm bireylerin hissedebileceği düzeye çıkarılmasının yegâne koşulunun üretimin artırılması, özellikle tarımda ve hayvancılıkta radikal birtakım kararların hayata geçirilmesiyle sağlanabileceği hususu izahtan varestedir.

Her fırsatta üzerinde durduğumuz ve ekonomik sıkıntıların çözümünde ana unsur olarak gördüğümüz Büyükşehir Kanunu’nun yeniden ele alınarak il merkezine 10 bin metreden uzak tüm ilçelerinin eski statüsüne kavuşturulması ve köylerin yeniden köylülere geri verilmesi çalışmalarına ivedilikle başlanmalıdır. Parlamento ve siyaset kurumu da gazetelerin ana gündemi hâline gelen üçüncü sayfa haberlerinden de bir an evvel sıyrılmalıdır. Unutmayalım ki her türlü millî ve manevi değer yargılarını yok edebilecek tek şey vardır, o da açlıktır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Tahtasız…

22.- Çorum Milletvekili Mehmet Tahtasız’ın, engellilerin yaşam hakkı istediğine ilişkin açıklaması

MEHMET TAHTASIZ (Çorum) – Sayın Başkan, bugün binlerce emeklimizin yaşadığı sorunlara gerçek, yaşanan bir örnek: Ankara'da yaşayan Çorumlu hemşehrim, üniversite mezunu, 30 yaşında, görme engelli Sefa aradı. “İktidar sayesinde cefa çekiyorum, bizim sesimizi iktidar duysun.” diyor. “Annem ev hanımı, babam emekli ve 10 bin lira emekli maaşı alıyor. Tüm emekliler gibi babam da maaşı yetmediği için 60 yaşında olmasına rağmen çalışıyor, hurda topluyor; geçinmeye çalışıyoruz.” diyor.

Görme engeli Sefa kardeşim sekiz yıldır engelli kadrosundan bir kuruma atanmayı bekliyor. 4.195 lira engelli maaşı alıyor, aldığı maaş muhtaçlık sınırını aşınca devlet onu da kesiyor.

“Annem-babam ölürse ben ne yapacağım? Evlenmek, yuva kurmak benim de hakkım. Devlet neden bize sahip çıkmıyor? Ben çalışmak istiyorum, kimseye muhtaç ve yük olmak istemiyorum. AKP ve MHP ‘Türkiye Yüzyılı’ ‘Türkiye Yüzyılı’ diye bağırıyor. Bu nasıl Türkiye Yüzyılı ki engellilerimize sahip çıkılmıyor.” diyor.

Engelliler yaşam hakkı istiyor; sizde biraz vicdan, biraz merhamet varsa engellilerimize sahip çıkarsınız, atamalarını yaparsınız, kimseye muhtaç etmezsiniz.

BAŞKAN – Sayın Fendoğlu…

23.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlu’nun, Malatya’da bazı ilçe mal müdürlüklerinin kapatılması kararına ilişkin açıklaması

MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Maliye Bakanlığımızın tasarruf tedbirleri kapsamında kapatılması düşünülen mal müdürlükleri içerisinde adı geçen Malatya Doğanyol, Kuluncak, Arguvan ve Kale ilçe mal müdürlüklerinin kapatılmasının ilçelerimizin gelişimini engelleyeceği düşüncesi ve ilave olarak yaşanılan 6 Şubat depremini dikkate aldığımızda bu kapatılması düşünülen ilçe mal müdürlüklerimizle ilgili kararın yeniden gözden geçirilmesi hususunu Maliye Bakanlığımızdan Malatya'mız adına talep ederim.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Şimdi, söz talep eden Grup Başkan Vekillerine söz vereceğim.

Buyurun Sayın Bülent Kaya.

24.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, Cumartesi Annelerinin 1.000’inci haftasına, Norveç, İspanya ve İrlanda’nın Filistin devletini tanımalarıyla ilgili açıklamalarına, Çevre ve Şehircilik Bakanı Özhaseki’nin sahil şeridindeki bölgelerle ilgili beyanına, Emniyet içerisinde mafyayla mücadele eden Emniyet görevlilerinin tasfiye edildiğine dair bir intiba olduğuna, organize suç örgütü liderinin bugünlerde yapılan yargılamasına, İçişleri Bakanının organize suç örgütleriyle mücadelede kimlerle birlikte olacağına ve yirmi iki yıllık bir iktidarın geldiği süreçte konuşulanlara ilişkin açıklaması

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Cumartesi Annelerinin başlatmış olduğu haklı eylemin 1.000’inci haftası 25 Mayıs 2024 tarihinde anılacak. Elbette devlet olarak biz, hiçbir vatandaşımızın kayıplarına sevinecek bir durumda değiliz ve acılarını yaşayan annelerimizin de bu acılarını yaşayabilecek demokratik ortamları oluşturmak demokratik bir hukuk devletinin ana vazifelerinden bir tanesidir. Dolayısıyla, başta İçişleri Bakanımız olmak üzere İstanbul Valimizin bu 1.000’inci hafta vesilesiyle 25 Mayısta Galatasaray Lisesi önünde Cumartesi Annelerinin anmalarını yapabilmesi, acılarını yaşayabilmesi için gerekli tedbirleri alarak kendilerine canlarının parçası olan kayıplarını teslim edememiş olmakla birlikte hiç olmazsa barışçıl bir şekilde acılarını yaşayabilecekleri uygun, demokratik zeminleri hazırlamayla ilgili bir çalışma içerisine girmelerini ve Cumartesi Annelerinin acılarını daha da artıracak güvenlik tedbirlerinden ziyade o güvenlik tedbirlerinin yerine bu annelerin acılarını tazeleyecekleri, yaşayabilecekleri, bir nebze de olsun sakinleşebilecekleri ortamı hazırlamanın devletin görevi olduğunu hatırlatarak buradan İçişleri Bakanımıza ve İstanbul Valimize hassaten çağrıda bulunuyorum.

Bir diğer husus: Norveç, İspanya ve İrlanda devletlerinin Filistin devletini tanımalarıyla ilgili açıklamalarını bizler de sevinçle karşıladığımızı bir kez daha ifade ediyorum. Gerçekten dünyanın hemen hemen her yerinde ırkı, mezhebi, dini ne olursa olsun milyonlarca insanın özellikle bu son süreçlerde Filistin hadisesiyle ilgili insancıl bir tavır ortaya koyması ve Filistin davasını anlayarak siyonizmin sadece Filistinliler için değil bütün insanlık için nasıl büyük bir tehlike olduğuna dair dünyadaki ciddi uyanış bizleri de ziyadesiyle memnun etmektedir. Özellikle iktidarın da dünyada yükselen bu Filistin desteğini görerek bu süreçlere öncülük etmesi ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin de Filistin davasının uluslararası platformlardaki haklı davasını onlardan geri kalmayacak şekilde, hatta onların da önüne geçecek şekilde, sadece sözde değil diplomatik başarılarla mutlaka ve mutlaka taçlandırması gerekir.

Üzerinde durmak istediğimiz bir diğer önemli husus ve hemen hemen birçok konuda garabet olarak önümüze çıkan bir husus var. Gören de zannedecek ki yeni işbaşına gelmiş bir iktidar var, oysa ısrarla üzerinde durmamız gereken bir husus var ki bu ülkede yirmi iki yıldır -her ne kadar son dönemlerde Cumhur İttifakı olarak belli partilerin desteğiyle seçiliyor olsa da- tek başına bir AK PARTİ iktidarıyla karşı karşıyayız. Çevre ve Şehircilik Bakanımız Sayın Özhaseki sanki ilk kez iktidara gelmiş bir hükûmetin bakanıymış gibi birkaç gün önce bir beyanatta bulundu, mafyavari tutumlarla sahil şeridindeki bölgelerin işgal edildiğinden yakındı ve “Artvin’den Hatay’a doğru bir hilal çizin, bütün kıyılarda mafyavari tutumlarla sahil şeritlerinde bazı bölgelerin işgal edildiğini görürsünüz; buna izin vermeyeceğiz, hukuk dışı yapıları, mevzuata aykırı tüm uygulamaları, bütün kaçak yapıları yıkacağız.” diyor. Günaydın Sayın Çevre ve Şehircilik Bakanı! Yirmi iki yıldır kimin gözetim ve denetimi altında bu kaçak yapılaşmalar oldu? Bu sahilleri mafyavari işgal etmeler hangi hükûmetin döneminde oldu, sizin Hükûmetiniz döneminde olmadı mı? Siz yirmi iki yıldır hangi mafyavari örgütlere bu kıyı şeritlerini haksız kazanç elde etmek için kullandırıyorsunuz? Bundan şikâyet ederken beyefendi bir de sahil şeridindeki otelleri savunarak “Hiç olmazsa bunlar gelen geçene mâni olmuyor.” diyor. Siz o beş yıldızlı otellerin işgal ettiği sahil şeridinde sade bir vatandaşın denize girip o denizin ve kıyının imkânlarından istifade edebileceğini düşünebiliyor musunuz? Anayasa’mız, kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğunu ve kullanmada kamu yararının öncelikli olduğunu söylerken maalesef yirmi iki yıldır başta İstanbul’un Yenikapı’dan ta Bakırköy, Ataköy taraflarına kadar birçok sahil şeridinin, Muğla’da, Bodrum’da, değişik turizm beldelerinde maalesef kıyı şeritlerinin iktidara yandaş olan birçok kişiye de usulsüz bir şekilde kullandırıldığını görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Beş dakikanız bitti.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaya.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Bir diğer önemli gündem maddemiz, yine sanki yeni bir iktidar, yeni bir İçişleri Bakanıyla karşılaşmışız gibi… Evet, biz de İçişleri Bakanımızın özellikle organize suç çeteleriyle mücadelesini önemsiyoruz ve geçen yayınlanmış bir bilanço var: On bir aylık süre içerisinde, 1 Haziran 2023’ten 6 Mayısa kadar toplam 1.281 operasyon yapılmış organize suç örgütleriyle ilgili. Burada bu mafya çetelerinin el konulan mal varlığı 92 milyar. Bakın, bu Hükûmetiniz âlâyıvalayla tasarruf tedbirleri açıklayarak 100 milyarlık tasarruf etmek isterken bu ülkenin 92 milyarlık mal varlığı haksız bir şekilde mafyanın eline geçiyor. Bu, ele geçen kısım, bunun devede kulak olduğunu dikkate aldığımızda sizin iktidarınız döneminde bu mafyavari çetelerle bırakın mücadele edilmesini, yer yer korunduğuna dair intibaların ortaya çıkması sebebiyle ülkemiz âdeta bir organize suç örgütü merkezi hâline geldi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KAYA (İstanbul) –Başkanım, bir dakikada toparlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Daha önce ulusal olan bu örgütlerin artık uluslararası insan kaçaklığı, uyuşturucu ve benzeri örgütlerin merkezi hâline geldiğini üzülerek görüyoruz. Bunlarla mücadele eden Emniyet görevlilerinin ise bir kısım operasyonlara tabi tutulduğunu görüyoruz. Şayet devlet içerisinde hukuk dışı bir yapılanma varsa elbette devlet bunlarla mücadele etmeli ama Emniyet içerisinde, sanki, mafyayla mücadele eden Emniyet görevlilerinin tasfiye edildiğine dair bir intiba var. Bu intiba mafyayla mücadelede çok ciddi manada sıkıntı oluşturacak bir durumdur. Bu durumun derhâl izale edilmesi gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Son bir dakikayla toparlayacağım Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Sayın Başkanım ya, kaç dakika oldu!

BÜLENT KAYA (İstanbul) – İlgili şahsın, organize suç örgütü liderinin bugünlerde yargılaması var. O kadar lakayıt davranıyor ki duruşmada, bir tanesine selam gönderiyor. Hâkim “Bunlar seni niçin kullanıyor?” diye sorunca “Efendim, bir tanesi...” diyor. Kim o bir tanesi, kime mesaj veriyor, kim kimlerin bir tanesi; bunların elbette ortaya çıkması lazım. Bu, duruşmada söylenmiş alelade, bir söz değil, ya o yargılamayı yapan ağır ceza reisini tahkir etmek için söylenen bir sözdür ki öyle olduğunu düşünmüyorum ya da oradan “Bakın, biz beraberdik; beni buradan bir an önce çıkarın, yoksa, bir tanesi, sen de bu sürecin altında kalırsın.” diye mesaj mı verilmek isteniyor? Bunu da elbette yargımız ortaya çıkaracaktır.

Buradan son kez ifade etmek istiyorum ki İçişleri Bakanımız -ortaya koymuş olduğu organize suç örgütleriyle mücadeleyi önemsemekle birlikte- şayet siyasi destek operasyonları yapanların yanında değil de tam tersine operasyon yiyenlerle birlikte olursa Türkiye bir çete devletine doğru gider, bu da hiçbirimizin arzu etmediği bir durumdur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Selamlayıp kapatıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Dolayısıyla, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, yirmi iki yıllık bir iktidarın geldiği süreçte biz hâlâ darbeleri, hâlâ mafyayı, hâlâ Emniyet içerisindeki yapılanmaları konuşuyorsak bu, Adalet ve Kalkınma Partisinin devlet içerisinde tutunabilmek için her gün bir kliğe, bir gruba doğru yanaştığının bir göstergesidir.

Artık hukuka dönün, liyakate dönün; mülakatla adam kayırmaya son verin; Emniyette “Şu, şunun adamı.” “Şu, şuna yakın.” diye yapılanmalardan ziyade gelin, hukuk devletine sahip çıkan bürokrasiyle, hukuk devletine sahip çıkan hâkimlerle bu işi, bu süreci hep beraber yürütelim ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin de bu süreçte mutlaka ve mutlaka etkin bir şekilde denetim rolü oynaması gerektiğini düşünüyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kavuncu…

25.- İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu’nun, tasarruf tedbirleri kapsamında Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle bugün yayımlanan genelgeye ve yerel basına, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine, Ankara’da suç örgütü ile devletin bazı kurumlarının, siyasetin ve bürokrasinin iç içe geçtiğinin konuşulduğuna, Sinan Ateş cinayetine, gençlerin yurt dışına gitme sebeplerine, dokuzuncu yargı paketinde yer alan etki ajanlığına, plansız ve kasıtlı bir şekilde Türkiye’ye doldurulan sığınmacılarla ilgili haber yapan Türk milliyetçisi bazı gençlerin bugünkü mahkemesine, esnaf ve sanatkârların kullandığı kredi faizlerinin artırılmasının sorumlularına, mali müşavirlerin sıkıntı içerisinde olduğuna ve deprem bölgesinde yıkılan binalarla ilgili mahkeme sürecinin çok yavaş ilerlediğine ilişkin açıklaması

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, gündemde çok konu var. Vatandaşımızın canı ekonomik problemlerden dolayı çok yanıyor ve bununla beraber tasarruf tedbirleri açıklanıyor. Bugün tasarruf tedbirleri kapsamında Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle bir genelge yayımlandı kamu kurum ve kuruluşlarına ve burada, kamu kurum ve kuruluşlarının bütün yerel basına vermiş olduğu reklamların, aboneliklerin, bunların tamamının durdurulması istendi ve başlıkta “Kamu kurum ve kuruluşlarınca hiçbir şekilde günlük gazete alımı yapılmayacak, görev alanıyla ilgili olmayan yayınlara abone olunmayacaktır.” ifadesi yer alıyor.

Yerel basın, yandaş basın değildir, yerel basın, iş adamlarının fonuyla oluşturulan basın da değildir; yerel basın sokağın, hayatın kılcal damarlarıdır. O yüzden, birçok israf kalemi varken yerel basına biçilen bu ölüm fermanına karşı bu maddenin tekrar gözden geçirilmesini elbette ki talep ediyoruz. Anlaşılan o ki itibardan tasarruf edemeyenler yerel basın üzerinden demokrasiden tasarruf etme yoluna gitmişler. Bu tasarruf tedbirleri sarayda bir tasarruf yapılmadığı sürece hiçbir şekilde toplum tarafından samimiyetle karşılanmayacaktır, ciddiye de alınmayacaktır.

Bu noktaya gelmemizin ana sorumlusu gene sarayın kendisidir, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemidir. “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur.” anlayışı bugün bütün bu tedbirlerin alınmasına ve halkımızın sırtına bu yükün yüklenmesine neden olmuştur. OECD içerisinde enflasyon oranı en yüksek ülkeyiz. Bırakın bunları bu hatalı politikayla… Bakın, şu anda ne oluyor biliyor musunuz? Parası olan, dövizi olan dış dünyadaki bütün zenginler Türkiye'ye geliyor, parasını Türk lirasına çeviriyor, o Türk lirasını götürüyor mevduata yatırıyor, belli bir süre sonra bu Türk lirasıyla tekrar dolar alıp parasının üstüne değer üstüne değer kazandırıyor. Biz de “Merkez Bankasındaki rezervler arttı. İşte, TL'nin değer kaybını frenledik.” diye bu abuk yapıyla, bu abuk sistemle gurur duyuyoruz.

İkinci bir konu; toplum nezdinde gerçekten endişe ve tereddüt yaratan iki ana mevzumuz var, ikisi de hukukla, yargıyla alakalı. Devletin çivisi adalettir. Biliyorsunuz, Ankara'da bir organize suç örgütüyle devletin bazı kurumları ve siyaset ile bürokrasinin iç içe geçme konusu konuşuluyor ve beraberinde Sinan Ateş cinayeti. Tabii, yargı süreci devam ediyor, müdahale etmek elbette söz konusu değil fakat öyle şeyler görüyoruz ki öyle şeyler yaşıyoruz ki suç örgütü liderini bizzat gözaltına alanlar, gözaltına alınıyor; ortaya Emniyetin darbe girişimi iddiaları atılıyor. Bu arada, bütün bu olan bitenlerden de kahraman Emniyet mensupları elbette ki etkileniyorlar ve zan altında kalıyorlar.

Suç örgütü lideri mahkemede, duymuşsunuzdur, hâkime “bir tanem” diye hitap ediyor; yargının geldiği nokta! Suç örgütü lideri hâkime “bir tanem” diye hitap ediyor; laçkalığın, ciddiyetsizliğin en büyük göstergesi. Böyle bir yargılama sürecinden siz nasıl sağlıklı bir sonuç beklersiniz, bekleyebilirsiniz?

Tabii, öte yandan, Sinan Ateş cinayeti var; yargı süreçleri âdeta birbirine o kadar benziyor ki 2 dava çok büyük benzerlikler gösteriyor çünkü her 2 davada da birilerinin korunduğunu ve kayrıldığını hissediyor, görüyoruz.

Gençlerimizin vize kuyruklarında beklediğinden bahsediliyor; böyle bir ülkede, bu kokuşmuşlukta gençler ülkelerinde nasıl kalsınlar, geleceğe nasıl güvenle baksınlar? Türkiye'den ayrılmış, yurt dışında yaşayan gençlerle periyodik olarak biz telefon görüşmeleri yapardık yani “Neden ülkenizi bıraktınız?” “Neden terk ettiniz?” “Ne olursa geri dönersiniz?” diye; inanın, yüzde 99’unun söylediği tek bir şey var “Eşitlik olursa, hak ettiğimizi aldığımıza inandığımız gün ülkemize geri döneriz.” Hiçbirisinin gitme sebebi, maddi sebepler değildi.

Tabii, yargıda bu kokuşmuşluk olurken biz neyle uğraşıyoruz? “Dokuzuncu yargı paketi gelecek.” deniyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Dokuzuncu yargı paketinin içinde de bir “etki ajanlığı” gibi, hepimizi endişelendiren, ne olduğu belirsiz bir gri alan var; bunun da netliğe kavuşması gerekiyor.

Gene gençleri ilgilendiren… Genç Türk milliyetçisi arkadaşlarımız vardı bizim. Bu arkadaşlar plansız bir şekilde, kasıtlı bir şekilde Türkiye'ye doldurulan sığınmacılarla ilgili haber yaptıkları için önce tutuklandılar, sonra tutuksuz yargılanmalarına karar verildi, bugün de mahkemeleri vardı, mahkemeleri eylül ayına ertelendi. Yani bu çocuklara denildi ki: “Siz bir müddet daha endişeyle, korkuyla yaşayın.” Çok acıdır, yazılan iddianamede şöyle bir ifade var: “Sosyal medya hesaplarında milliyetçi paylaşımlarda bulundukları görülmüştür.” Acaba mahkemeler bu cesareti “Her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldım.” diyen Cumhurbaşkanından mı alıyorlar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Bu ülkede milliyetçiliği suç olarak gören tavra, yaklaşıma hiçbir zaman müsaade etmeyeceğiz ve takipçisi olacağız bu genç arkadaşlarımızın mahkemelerinin.

Dün gündeme getirdiğimiz bir başka konu -ki araştırma önergesi de vermiştik- esnaf ve sanatkârların kullandığı kredi faizlerinin artırılması. “Bir bilgilendirme yapacağım.” dedi AK PARTİ'li bir milletvekilimiz. “İşte, faiz oranları arttıkça faizler de artar, azaldıkça azalır. Bu sözleşmenin altına imza atıldı.” Doğrudur ama son yirmi beş yıldır yapılmayan faiz artırımı bugün yapılıyorsa bunun da en büyük sorumlusu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi ve “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur.” diyen o tutarsız yaklaşımdır.

Mali müşavirlerimiz gerçekten sıkıntı içerisindeler. Mali müşavirlerimiz üçer aylık dönemlerle yapılan enflasyon muhasebe uygulamasından son derece rahatsızlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Gene, baktığınız zaman, bunun altında da yüksek enflasyon ve yapılan hatalı ekonomik uygulamaların olduğu net olarak görülüyor.

Deprem bölgesinde yıkılan binalarla ilgili mahkeme süreçleri çok yavaş ve çok ağır işliyor. Hatay’ın Antakya ilçesindeki Fuat Koku Sitesi’nin ve yine aynı ilçedeki Selim Köse Apartmanı’nın yıkılmasına dair mahkeme süreçleri; bununla ilgili mağdur ailelerin talebi var. Mahkeme süreci bir türlü işlemiyor ancak ne hikmettir ki sığınmacı meselesini gündeme taşıyan gazeteci arkadaşlarımızın mahkeme süreci de jet hızıyla ilerledi.

Bu tutarsızlıkların bir an önce kaybolması dileğiyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Filiz Kılıç.

Buyurun.

26.- Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın, Nene Hatun’un vefatının yıl dönümüne, İspanya, İrlanda ve Norveç’in Filistin devletini tanıma kararı açıklamalarına ve Gazze’nin önemine ilişkin açıklaması

FİLİZ KILIÇ (Nevşehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz üzere, 93 Harbi sırasında Nene Hatun üç aylık bebeğini geride bırakıp koşa koşa cepheye katılmıştı. “Çocuğun çok küçük, geri dön.” dediklerinde Nene Hatun’un cevabı tarihe geçmişti. “Bebeğim anasız büyür, vatansız büyüyemez.” diyerek o gün yürekleri titretti, Aziziye Tabyası’nda devleşti, hem Türk milletinin hem de gelecek nesillerin yüz aklarından oldu. Koca yürekli Türk anası Nene Hatun’u vefatının yıl dönümünde saygı ve rahmetle anıyorum. Eğer bugün son yurdumuzda hür ve müstakil bir biçimde nefes alıp verebiliyorsak bunda tarihe altın harflerle geçmiş ve elleri öpülesi kadınların büyük payı bulunmaktadır. Türkiye’nin geleceği, kadınlarımızın üstleneceği yapıcı role, yapacakları değerli çalışmalara, eşsiz fedakârlıklara yakından bağlıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son günlerde dünyada Filistin lehine olumlu gelişmeler yaşanmasına rağmen Filistin'de maalesef katliamlar durmaksızın devam etmektedir. İki devletli çözümün bir an önce gerçekleştirilmesi gerektiğini her fırsatta söylüyoruz. İspanya, İrlanda ve Norveç'in Filistin devletini tanıyacaklarını açıklamalarından büyük memnuniyet duyduğumuzu ve Filistin'in tanınmasının uluslararası hukukun, adaletin ve vicdanın gereği olduğunu bir kez daha altını çizerek Gazi Meclisimizde ifade etmek istiyoruz. Söz konusu ülkelerin Filistin devletini tanımalarını, işgal altındaki Filistin halkının gasbedilen haklarının geri alınması ve Filistin'in uluslararası camiada hak ettiği statüye kavuşabilmesi bakımından son derece önemli bir adım olarak değerlendiriyoruz. Cumhur İttifakı’mızın Filistin meselesindeki siyaseti hem tarihin doğru tarafında hem de insanlık değerlerinin yanında duran anlayışıyla gayretlerimizin Filistin meselesinde insani ve siyasi hassasiyetin küresel düzeyde artmasına en büyük desteği verdiğini de hassaten belirtmek istiyorum. Daha fazla sayıda ülkenin Filistin'i tanıması yönünde çaba harcamayı var gücümüzle sürdürmemiz gerekmektedir.

Sayın Genel Başkanımızın da ifade ettikleri gibi, Gazze meselesi hem tarihen hem vicdanen hem ahlaken hem de dinen Türkiye'nin de meselesidir. Gazze’yi savunmak Gaziantep'i savunmak demektir. Gazze düşerse son yurdumuzun etrafındaki kuşatma sertleşmekle kalmayacak, sık sık ifade ettiğim üzere millî güvenlik tehditleri katlanacaktır.

Bu vesileyle Filistin halkına bir kez daha başsağlığı dileklerimizi iletiyor, akan kanın durmasını, çocukların ölmemesini ve terör devleti İsrail'in uluslararası arenada yargılanmasına bir an önce başlanmasını arzuladığımızı bir kez daha ifade ediyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sayın Gülüstan Kılıç Koçyiğit.

Buyurun Sayın Koçyiğit.

27.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Diyarbakır’da yapacakları her eylemin ve her etkinliğin polis engeliyle karşılaştığına, hasta tutsak Ergün Akdoğan’a, Öcalan ve onunla beraber kalan mahpuslar için getirilen altı aylık görüş yasağına, Tokat T Tipi Cezaevindeki keyfî uygulamaya, 1 Mayıstan beri başlayan gözaltı ve tutuklama furyasına, 15 Mayısta gözaltına alınıp tutuklanan 9 kişiye, cezaevlerindeki çıplak arama işkencesine ve parti meclisi üyesi Senem Eriş’e ilişkin açıklaması

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, Diyarbakır’da bir genelleşmiş âdet var. Bizim her eylem ve etkinliğimiz maşallah polis şiddeti ve polis tacizi altında ya gerçekleşiyor ya da gerçekleştirilmiyor, polis engeliyle karşılaşıyor. Bugün de Kobani davasında çıkan kararı protesto etmek üzere Eş Genel Başkanımız Sayın Tulay Hatımoğulları ve birleşen partimizin eş başkanları oradaydı. Partililerimiz bir açıklama yapmak istediler ama yine aynı manzara, basın engellendi, polis etraflarını sardı, sürekli bir taciz, sürekli bir kuşatma. Zaten orada maşallah bir Emniyet müdürü var, eline alınca megafonu kendisini nerenin kralı sanıyor bilmiyoruz, her yere megafonla talimat yağdırıyor, herkesin sesini bastırıyor. Böyle ucube bir tabloyla karşı karşıyayız. Bilmiyorum yani buradan sesleniyorum ben AKP Grubuna: Ne yapacaksınız? Yani en demokratik hakkımızı kriminalize edip sürekli polis taciziyle engellemekle bu ülke nereye gidecek? Sesimizi soluğumuzu çıkaramayacaksak, itirazımızı, eleştirimizi de yapamayacaksak ne yapacağız? Söyleyin, onu yapalım yani. Gerçekten kabul edilemez, anlaşılamaz bir durum olduğunu ifade etmek istiyorum ve bu durumu kabul etmediğimizi de tekrar söylüyorum.

Şimdi, diğer bir mesele cezaevlerini çok konuştuk, burada da çok konuştuk ama bazı meseleler var ki gerçekten cümle kurmakta zorlanıyoruz. Yani insanların hani bir insani değeri vardır ya, hepimizin ortaklaştığı… Bilmiyorum, burada, bu Meclis sıralarında ölmek üzere olan bir insanın yüzüne bakan, onunla son anını geçiren oldu mu? Ben yıllarca terminal dönemdeki hastalara bakmış, belki sabahı çıkaramayacak hastaya “desk” başından odasına kadar gitmiş, gelmiş bir hemşireyim. İnsanları bir saat daha fazla yaşatmak için nasıl çabaladığımızı biliyorum. Ama şimdi Tekirdağ 1 Nolu Hapishanede hükümlü tutulan, beyin ölümü de gerçekleşen hasta tutsak Ergün Akdoğan var. Bakın, beyin ölümü gerçekleşmiş yani bu ne demek? Aslında destekleri çekilirse, destek ünitesi çekilirse “ex” olacak demek. Peki, hâlihazırda bu hastanın tahliyesi yapılıyor mu? Hayır, yapılmıyor bu hükümlünün. Ailesiyle vedalaşma hakkı tanınıyor mu, ailesinin görüşmesi için imkân tanınıyor mu? Bu da tanınmıyor. Peki, soruyorum: Bu nasıl bir intikamdır, bu nasıl bir akıldır, bu nasıl bir adaletsizliktir? Ya, Firavun bile bunu yapmazdı ya! Ya, ölüyor, ölüyor, ölüyor ve ailesi “Son bir defa elini tutalım, son bir defa o ruh o bedenden ayrılmadan yüzüne bakalım, vedalaşalım.” diyor ama bunu da engelliyorlar, sonra da geliyorlar “Bu ülkede adalet var, hak var, hukuk var.” diye bize hikâye anlatmaya devam ediyorlar; bu kabul edilemez, bunu söyleyelim.

Cezaevlerinden devam edelim. Bakın, burada çokça konuştuk, İmralı Cezaevi sisteminin nasıl Türkiye'nin hukuk sisteminin bir kara deliği olduğunu defaatle anlattık. Anlamayan, anlamak istemeyen, bunun üzerinden siyasetini yürüten, bunun üzerinden Türkiye'yi dizayn etmek isteyen bir akıl var. Yine bir görüş yasağı gelmiş İmralı’da Sayın Öcalan ve onunla beraber kalan mahpuslar için 3 Mayıs günü, altı aylık bir görüş yasağı. Ben soruyorum AKP Grubuna: Bu görüş yasaklarıyla neyi amaçlıyorsunuz ya? Yani 2014’ten beri sadece 5 kez ailesiyle görüşmüş, sadece 5 kez. 2014’ten bugüne saydığınızda ne yapıyor? On yıl. On yıldır cezaevinde olan bir mahpus sadece 5 kez ailesiyle görüşüyor ve bu ülkede herkes her şey normalmiş gibi davranıyor, en başta da iktidar partisi. Sorduğumuzda “Öyle oldu da böyle oldu da...” diye bize cevaplar veriyor. Bu, hukukun neresinde var; bu, İç Tüzük’ün, ceza infaz hukukunun neresinde var; bu, Anayasa’nın neresinde var; bu, yasanın neresinde var; bu, uluslararası sözleşmelerin neresinde var? Ya, söyleyin de biz de bakalım, anlayalım yani. Bu hukuksal dayanaklarınız nerede? Avukatlarıyla görüştürmüyorsunuz, verdiğiniz disiplin cezalarına itiraz edilmemesi için avukatlara tebliğ etmiyorsunuz. Tam bir hukuksuzluk, tam bir tecrit, tam bir işkence ve bu işkence İmralı’yla sınırlı kalmıyor, ülkenin dört bir yanına yayılıyor. Oysaki kolay yani Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümünü yapın, İmralı tecridini ortadan kaldırın; ülke huzura ersin. Bu kadar basit bir formülü var ama hayır, illaki işkenceden yana, illaki tecritten yana, illaki baskıdan yana bir sistemi, bir yöntemi tercih ediyorlar.

Şimdi, bir cezaevi tablosu daha; Tokat T Tipi Cezaevindeki görüşmeler -avukat görüşmelerinden bahsediyorum- yani tamamen mahremiyeti olan görüşmeler ses ve görüntülü olarak kaydediliyor, görüşme esnasında bir gardiyan bulunduruluyor, avukatın hükümlüye verdiği bütün evrakların bir örneği alınıyor, görüşmeler haftada bir gün ve bir saatle sınırlandırılmış. Bunu soruyorum: Bu, yönetmeliğe aykırı değil mi, İnfaz Kanunu’nun 59’uncu maddesine aykırı değil mi? Evet, aykırı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Anayasa’nın 20’nci maddesi ve İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8’inci maddesine yani özel hayatın gizliliğini güvence altına alan maddelerine aykırılık teşkil etmiyor mu? Aykırılık teşkil ediyor. Peki, bunu niye yapıyorsunuz, hangi yasaya dayanarak yapıyorsunuz? Hiçbir yasa yok ki keyfiyet! Orada müdürün birinin canı öyle istiyor, ondan sonra diyor ki “Bundan sonra avukat-müvekkil görüşmelerini kamera kaydına alacağım.” Böyle bir keyfimin ülkesi hâline gelmiş bir durumdan, bir hukuksuzluktan bahsediyoruz.

Bakın, Tokat’ta Mehmet Şirin Kaya, Hasan Demirtaş, Mert Sönmez, Adnan Çelebi, Mehmet Zeki Binbir, Suat Oğuz gibi hükümlüler avukatlarıyla yaptıkları görüşmelerin izlendiğini, kaydedildiğini ve belgelerine el konulduğunu söylüyorlar. Soruyoruz AKP Hükûmetine: Bunu hangi hukuka dayandırıyorsunuz? Hiç, onun da cevabı yok.

Diğer bir mesele, cadı avına dönen ve 1 Mayıstan beri başlayan gözaltı ve tutuklama furyası.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Teşekkür ederim.

Şimdi, özellikle mayıs ayının ilk on sekiz gününde 372 kişi gözaltına alınmış. Bunların 108'i tutuklanmış; tutuklananların 49'u 1 Mayıstaki Taksim Meydanı olaylarından yani Taksim Meydanı’na girmek istedikleri için, 37’si ise Van’daki gasba karşı sokağa çıkıp demokratik haklarını kullandıkları için.

Peki, soruyoruz: Bu cadı avını daha ne kadar devam ettireceksiniz? Her gün gözaltı operasyonlarıyla zamana yayılmış bir despotik rejim gün gün devam ediyor, zamana yayılmış bir baskı ve sindirme var. Şunu söylüyor AKP Hükûmeti: “1 Mayıs yasaktır, çıkamazsın; çıkarsan gözaltına alırım.” “Van’da ben senin hakkını gasbederim, ona itiraz edemezsin.” Evinde oturup bekleyeceksin, sokağa çıkarsan gözaltına alırım.” Ya, böyle bir hukuk devleti, böyle bir demokrasi olabilir mi? Bu demokrasi nerede var? Vallahi, üçüncü devletlerde var herhâlde, muz cumhuriyetinde falan var ama bize dayatıyorlar, anlatıyoruz da anlamıyorlar.

Diğer bir şey, İzmir’de 15 Mayıs günü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Tamamlıyorum Sayın Başkan, son…

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – …insanlar gözaltına alındılar; 16 kişi gözaltına alındı, bunlardan 9’u tutuklandı. Neden tutuklandılar? 2911’e muhalefet ve polise mukavemetten. Normalde ne beklersiniz, bu insanların yan yana konulmasını değil mi? Hayır, siyasi mahpusların yanına koymuyorlar. Oysaki gözaltına alınmalarının bir nedeni ne? Van’la dayanışma gösterdikleri için. Adli koğuşa koymaya çalışıyorlar, adli koğuşa konulmaya itiraz ettikleri için tekli hücreye konuluyorlar, yan yana konulmalarına da itiraz ediliyor. Gözaltında işkence var, kötü muamele var, tekmeleme var, darp, cebir raporunu karartma var, ne ararsanız var. Çıplak arama işkencesi var ve bu çıplak arama işkencesi sadece İzmir'de değil birçok cezaevinde var. Bakın, Bakırköy Cezaevi bunu sistematik hâle getirmiş durumda; cezaevine giren herkese sistematik olarak çıplak aramayı dayatıyorlar, adli koğuşu dayatıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Tamamlıyorum, selamlayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Teşekkür ederim.

Bu çıplak aramayı gerçek anlamda sistematik bir hâle getirmişler. En son, 18 Mayısta gözaltına alınan PM üyemiz Senem Eriş’in de aralarında olduğu 4 genç tutuklandı. Senem’e avukatların uyarılarına rağmen gözaltına alındığı sırada ters kelepçe uygulandı, Senem 2 kere çıplak aramaya maruz bırakıldı. Polise mukavemetten tutuklandı diye siyasi koğuşa konulmadı, adli koğuşa girmek istemeyince yaka paça alınıp, götürülüp adlilerin içine konuldu. Söyleyelim; parti meclisi üyemiz Senem Eriş’in can güvenliği yoktur, burnu kanasa buradaki siyasi iktidar, onun Adalet Bakanlığı bunun sorumlusudur. Arkadaşlarımıza işkence yapmaktan, haksız, hukuksuz nedenlerle gözaltına alıp tutuklamaktan derhâl vazgeçin; yeter artık. “…”[(*)] (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Dinçer burada mı? Yok.

Sayın Demir, buyurun.

28.- Ankara Milletvekili Deniz Demir’in, Ayhan Bora Kaplan dosyasına ilişkin açıklaması

DENİZ DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan, Emniyet Genel Müdürlüğü içinde sular durulmuyor. Kurum içindeki güç savaşları giderek büyüyor. Son zamanların en büyük skandalı ise Ayhan Bora Kaplan dosyası. Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ismi suç dosyasında en sık geçenlerden.

Dosyayla ilgili skandallar bitmiyor. Gizli tanık elektronik kelepçeyle nasıl kaçabildi? Ayhan Bora Kaplan’ın villa ve araba aldığı iddia edilen eski Başsavcı Yüksel Kocaman nasıl Yargıtay üyesi oldu? Ayhan Bora Kaplan’a operasyon düzenleyen polisler bir bir gözaltına alınıyor. Bu gözdağı kime? İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya Cumhurbaşkanı Erdoğan’a oyun kurulduğunu iddia etti. Bu oyunu kuran kim? Bakanlık artık bu sorulara cevap vermek zorunda.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Murat Emir.

Buyurun Sayın Emir.

29.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, kiralara yüzde 25 zam sınırının kaldırılması kararına, tasarrufun tepeden başlayıp her yere yayılmasını beklediklerine, Tasarruf Tedbirleri Bilgi Sistemi’nin herkese açık olması gerektiğine, getirilen tasarruf paketiyle yerel basının öldürüldüğüne, Basın İlan Kurumunun RTÜK’ten sonra ikinci bir sansür kurumu olduğuna, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ne ve ÇEDES Projesi kapsamında yapılanlara, Sinan Ateş cinayetine ilişkin açıklaması

MURAT EMİR (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Cumhurbaşkanı her şeyi en iyi bildiğini iddia ettiği gibi ekonomiyi de çok iyi bildiğini düşündü ve bütün ekonomistlerin ve dünyadaki literatürün aksine “Nas varken ben faiz veremem.” dedi ve zaten zor durumda olan ekonomiyi tam bir krizin içerisine sürükledi. Döviz fırlamasın diye önlemler alınmaya çalışıldı; birilerine servet transferi yapıldı; suni olarak faizler yüzde 8’lerde, 10’larda tutulurken, yoksulların üzerine ağır vergiler bindirilirken, bu fiyatlardan kredi çeken zenginler büyük paralar kazandılar ve gayrimenkule olağanüstü bir geçiş oldu. Bu arada ağır enflasyonu durdurmak için kiralara yüzde 25 zam sınırı konuldu ve sonrasında kiracılar ile ev sahipleri arasında adliyede biten, zaman zaman cinayetlere, kavgalara tanık olduğumuz bir çekişme süreci yaşandı. Zaten Bakan diyor ki: “Fiyatlara müdahale etmek, kiralara müdahale etmek doğru değildi.” Bugün de sanki bu tablonun sorumlusu değillermiş gibi, sanki hiçbir sorumlulukları yokmuş gibi, sanki emeklileri ayda 10 bin lira açlık sınırına mahkûm etmemişler gibi, sanki işçileri 17 bin lira, hem de yıl içerisinde hiçbir zam vermedikleri asgari ücrete mahkûm etmemişler gibi bir anda hiçbir önlem almadan yüzde 25 sınırını kaldırıyorlar. Sonuçta yine kiracılar ile ev sahipleri arasında olağanüstü çekişmeler olacak ve bunun mağduru yine evsiz, yoksul vatandaşlarımız olacak. Hükûmeti, Sayın Şimşek’i böylesine sorumsuz bir tutum almaktan vazgeçmeye davet ediyoruz ve yapılacaksa, bu yüzde 25 sınır kaldırılacaksa mutlaka evsizler bakımından, kiracılar bakımından önlem alınması gerektiğini söylüyoruz, uyarıyoruz yoksa emeklilerimiz de… Özellikle ev sahipliği oranının yüzde 50’ler seviyesinde olduğunu biliyoruz, 10 bin lira emekli maaşı alan bir emeklimiz karnını mı doyuracak, eczanelerde katılım payı ücreti mi ödeyecek yoksa kira mı ödeyecek? Bu sorunun cevabını vermesini bekliyoruz.

Tabii, ekonomi böylesine ağır bir krizin içerisine sürüklenince “Tasarruf tedbirleri alalım.” diye yola çıktılar, bir genelge yayınladılar ve aslında bu genelgede kendilerine çok fazla dokunmayacak önlemler aldıklarını görüyoruz. Aslında daha sonra işçiye “Sakın asgari ücrette artırım beklemeyin, size yılbaşında verdik -resmi enflasyon bile yüzde 75 ama- buna razı olacaksınız ve sesinizi çıkarmayacaksınız çünkü hep beraber tasarruf ediyoruz.” diyecekler, emekliye aynısını söyleyecekler. Acı reçeteyi memura içiriyorlar, işsizlere içiriyorlar. Atanmayı bekleyen öğretmenlere, memurlara, hemşirelere, sağlıkçılara da “Atanmayı beklemeyin, üç yıl boyunca kimseyi işe almayacağız çünkü tasarruf uyguluyoruz.” diyorlar. Oysa biz biliyoruz ki tasarruf tedbirleri almaya niyetleri yok, niyetleri olsaydı saraydan başlarlardı. Sarayın lüksünde, şatafatında en ufak bir eksilme olmayacak ama vatandaşa gelince kemeri sıkacak. Şimdi, bakın, bir örnek üzerinden gidelim: Çukurambar’da ortaya çıktı, 15 katlı bir binayı Çevre Bakanlığı kiralamış. Niye yaptınız deyince “Efendim, sözleşmesi geçen aydı.” diyorlar. Peki, siz insanların, memurların geçen yıl içerisinde sözleşmesi akdedilmiş servis hakkını nasıl alıyorsunuz? Memurların servisini almaya gelince sözleşmeyi görmezden geliyorsunuz ama sıra kamuyu pahalı binalara geçirmeye, birilerini zengin etmeye gelince sözleşmeye sadakatten bahsediyorsunuz, bu bir tutarsızlıktır. Biz tasarruftan yanayız, Meclisin de kendine çekidüzen vermesinden yanayız. Tabii ki Türkiye’de bir savurganlık var ama tasarrufun tepeden başlayıp aşağıya, her yere yayılmasını da bekleriz. Eğer tasarrufta samimiyse iktidar yapması gereken… Tasarruf Tedbirleri Bilgi Sistemi var, Bakanlık diyor ki: “Tasarruf edeceksiniz, bana da bildireceksiniz, ben bunu takip edeceğim.” Güzel. O zaman, bunu biz de takip edelim, bunu kamuoyunun denetimine açın, basının, medyanın, muhalefetin, partilerin denetimine açın, herkes görsün kim ne kadar tasarruf yapmış, bakalım, siz bunlar üzerinden ekonomik dengeleri ne kadar tutturacaksınız.

Tasarruftaki bir diğer garabet de yerel basının durumu. Yerel basın zaten can çekişiyor. Yerel basın çok önemlidir, yerel basın kentin arşividir ve yerel basın aynı zamanda ulusal basının, ulusal medyanın da can damarıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Emir.

MURAT EMİR (Ankara) – Dolayısıyla yerel basını yaşatmak gerekir. Oysa, şimdi bu tasarruf paketiyle, yerel basın da özellikle Basın İlan Kurumundan ve aboneliklerden alacağı ücret de kısılacağı için artık öldürülüyor; bu yapılmasın, yerel basın son derece değerlidir ve tasarruf yapılacaksa başka yerden yapılsın.

“Basın İlan Kurumu” demişken şunu da söylemek lazım: Basın İlan Kurumu, RTÜK’ten sonra ikinci bir sansür kurumudur; kimi seviyorsa, canı kimi istiyorsa, kim yandaşsa onun ilanını basar, onu güçlendirir ve kimi istemiyorsa, kim muhalifse ona ilan vermez, sanki babasının parasını dağıtıyor gibi onun parasını keser ve onun da boğazını kısar.

Sayın Başkan, bir önemli konuyu gündeme getireceğim. Biliyorsunuz, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli tartışılıyor. Biz bu modelin gerici, çağ dışı, ilkel ve pedagoji biliminden uzak olduğunu söylüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

MURAT EMİR (Ankara) – Toparlayacağım Başkanım.

Bunun önemli bir örneğini de en son bir okulumuzda yaşadık. Küçükköy Kız Anadolu İmam Hatip Lisesinde Filistin’e destek amacıyla 3-4 öğrencimizi yatırıyorlar, üstüne kefen örtüyorlar, bir başka öğrencimize de böyle dua ettiriyorlar. Bakın, bu bir ÇEDES Projesi. Bu, pedagojinin katliamıdır, bu bir cinayettir. Küçük çocuklarımızın küçük ruhlarıyla, beyinleriyle oynamayın, çocuklarımızdan elinizi çekin; kendi ideolojik saplantılarınızı kendinize saklayın ve çocuklarımıza böylesine çağ dışı bir uygulama yapmayın, yaptırmayın.

Aynı şekilde, Diyanet İşleri Başkanı manevi önderler, danışmanlarla “ÇEDES Projesi” adı altında çocuklarımıza dersler verildiğini söylüyor. Bunları şiddetle kınıyoruz. Çocuklarımızın ihtiyacı bilimsel, çağdaş, laik bir eğitimdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

MURAT EMİR (Ankara) – Ve böyle görüntülerden, böylesine çağ dışı bir anlayıştan ve çocuklarımızın psikolojisini bozacak bu yaklaşımlardan Millî Eğitim Bakanlığını birinci derecede sorumlu tutuyoruz ve bu uygulamadan vazgeçmeye çağırıyoruz, şiddetle kınıyoruz.

Aynı şekilde, bakınız, bu Sinan Ateş cinayeti konusu dün de tartışıldı. MHP'den 2 kişi de Sayın Genel Başkanımızın iddiaları üzerine konuyu sahiplendi, bize göre ağza alınmayacak laflarla da burada yüce Meclisin mehabetine uygun olmayacak kelimelerle de cevap vermeye çalıştı. Onlar bizim muhatabımız değil, biz bu cinayet üzerindeki sis perdesi aydınlansın istiyoruz. Biz bunu 84 milyon için istiyoruz, Türkiye'miz için istiyoruz, hukuk devleti adına istiyoruz, insanlarımızın can ve mal güvenliği adına istiyoruz, MHP camiasının da töhmet altında kalmaması adına istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT EMİR (Ankara) – Toparlıyorum Başkanım.

BAŞKAN – Süreyi epey aştık…

MURAT EMİR (Ankara) – Toparlıyorum Başkanım.

BAŞKAN – Son bir dakika…

Buyurun.

MURAT EMİR (Ankara) – Bakınız, bu cinayet ile MHP arasında, kimi unsurları arasında bir bağ var. Bu katilin kim tarafından azmettirildiği, bu kişinin bir MHP milletvekilinin evinde nasıl bulunduğu, bu kişinin Ankara'dan İstanbul'a MHP Gençlik Kollarına tahsis edilmiş bir çakarlı araçla nasıl götürüldüğü, bu iddianamede Sinan Ateşin eşinin ifadelerinin niye olmadığı, azmettiricilerin plaka numaralarının niye olmadığı, kimlerin korunduğu bizim önemli bir meselemizdir. Bu konu hepimizin üzerinde durması gereken bir meseledir. Bu sorulara cevap vermeyip konuyu başka yerlere taşımak da beyhude bir çabadır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bayhan…

Buyurun.

30.- İstanbul Milletvekili İskender Bayhan’ın, ücretlere temmuz zammı mücadelesinin büyütülmesi için bütün işçi ve emekçilere seslendiğine ilişkin açıklaması

İSKENDER BAYHAN (İstanbul) - Emekçilerin derdine derman olmayan bir yasa daha getirdiniz Meclise. Sabır ve fedakârlık çağrıları tutmadı, göz boyamaktan medet umuyorsunuz ama sömürü ve yoksulluk düzeninizi, emek düşmanlığını balçıkla sıvayamazsınız. İşiniz gücünüz halkın boğazını sıkıp cebinde ne var ne yok alıp büyük sermayeye aktarmak, yandaşlarınızı kayırmak. Milyonlarca işçi asgari ücrete temmuzda zam istiyor. Milyonlarca emekli açlık sınırının yarısı kadar olan ücretlerine isyan ediyor. Yüz binlerce kamu işçisi bir nebze de olsa insanca yaşamak için ek zam istiyor. Herkes bilsin ki temmuzda ücretlere en az gerçek enflasyon oranında zam yapmayan, vergide adaletin ilk adımı olarak servet vergisi uygulamayan bir sömürü düzenini ve onun saray iktidarını yerin dibine batırmak farzdır. Bütün işçi, emekçi kardeşlerimize sesleniyorum: Ücretlere temmuz zammı için mücadeleyi büyütelim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Özlem Zengin.

Buyurun Sayın Zengin.

31.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Genel Kurul çalışmaya başladığından beri çok farklı konulara değinildiğine, İspanya, Norveç ve İrlanda’nın Filistin devletinin varlığını tanıyacaklarını ifade etmelerine ve Filistin’in özgürlüğüne kavuşacağına inandığına ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyor.

Genel Kurul açıldığı andan itibaren bir buçuk saat oldu şu anda. Bazen dinlerken düşünüyorum da şu an yaptığımız şey sanki Genel Kurul her gün günlük bir gazete çıkarıyor gibi; o kadar farklı konular yan yana ki yani cevap vermek isteseniz şartlar müsait değil, cevap vermezseniz bir boşluk ortaya çıkıyor. O sebeple, ben sadece Filistin'le alakalı bir şey söyleyerek sözlerimi kısaca tamamlamak istiyorum. Zaten pek çok mevzuyu gün içinde tekrar konuşacağızdır diye düşünüyorum.

Bazen hayatta sıkıntılı anlarımızın da Allah’ın bizlere lütfu olduğuna inanıyorum yani Allah’ın aslında lütfunu kahrının içine sakladığına inanıyorum; zaman zaman buna şahit oluyoruz, yaşıyoruz. Filistin meselesinde de böyle oldu, yani 7 Ekimden sonra yaşanan bütün bu hadiselerden sonra umulmadık bir şekilde hem İspanya hem Norveç hem İrlanda 1967 sınırlarını da tanıyacaklarını, bu minvalde Filistin devletinin varlığını, bağımsızlığını tanıyacaklarını ifade ettiler; son derece önemli bir gelişme dünya için. Aynı açıklamayı daha önce aslında İspanya Başbakanı Pedro Sanches yapmıştı; 28 Mayısta Filistin devletini tanıyacaklarını açıklamışlardı. Başka ülkeler de var, dünya kamuoyunda, özellikle gençler arasında son elli yılda hiç olmadığı kadar yükselen sivil bir hareket söz konusu. Tabii, bu hareketi İsrail'de de görenler var, sizin de takip ettiğinizi düşünüyorum Meclisteki arkadaşlarımın. İsrail'de çok bilinen, tarihçi, yazar ve akademisyen Yuval Noah Harari’nin bir makalesi vardı Haaretz gazetesinde yer alan. Bu makalede bence en önemli söylediği şey, Gazze'yle birlikte özellikle İsrail'in uluslararası itibarının yerle bir olduğunu ve artık eski dostlarını yanlarında tutamadığını, İsrail'in bu yaptıklarıyla kendi sonunu hazırladığını ifade eden önemli bir makalesi vardı. Bu isyan sesinin sadece dünyada değil aynı zamanda İsrail'in kendi içinde de tartışıldığını görmek önemli. Ben inanıyorum, tüm bu yaşananlardan sonra Filistin'e bir huzur gelecek ve Filistin özgürlüğüne kavuşacak.

Teşekkür ediyorum.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaya.

32.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, biz burada, tabii, parti grupları olarak Meclisin bir teamülü gereği gündem dışı konularda partilerimizin görüşlerini açıklıyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili arkadaşımız kendisini bunlara cevap vermek mecburiyetinde hissetmesin; biz siyasi değerlendirmelerde bulunuyoruz, kimseye hakaret etmiyoruz. Dolayısıyla her söylediğimize cevap verme mecburiyetinde hissetmesinler, biz burada kamuoyuyla kendi gündemimizi paylaşıyoruz. Kendilerinin varsa bir gündemleri kendileri de paylaşabilir, bize cevap vermek mecburiyetinde hissetmesinler kendilerini.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Zengin.

33.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Sayın Başkanım, tam da bunu söylüyorum işte, neden kendisi bana cevap verme ihtiyacını duyuyor, tam da bunu söylüyorum yani.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Burada bu kadar dağınık konuları böyle ortaya atalım atalım, kendi mahallemize bunları sunalım. Peki, ya sonra, ya sonra yani? Bunun bir amaca ulaşması lazım, sadece burası mesaj verme yeri değil yani bir iş yapmamız lazım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben daha önce Grup Başkan Vekillerinin basın toplantısı yapmalarını önermiştim, o pek kabul görmedi.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.33

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.47

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Yasin ÖZTÜRK (Denizli), Muhammed ADAK (Mardin)

-------0-------

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Sayın Dinçer...

34.- Ankara Milletvekili Semra Dinçer’in, engelli çocukların eğitime erişiminde büyük sorunlar yaşandığına ilişkin açıklaması

SEMRA DİNÇER (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Engelli çocuklarımızın eğitime erişiminde büyük sorunlar yaşanmaktadır. Aralık 2023 verilerine göre ülkemizde 500 binden fazla özel eğitime ihtiyaç duyan birey bulunmaktadır. Bu çocuklarımızın eğitim alabilmesi ve bireysel gelişimlerini sağlayabilmesi büyük önem taşımaktadır. Engelli öğrencilerimize hâlihazırda haftalık iki saat bireysel eğitim ve bir saat grup eğitimi için destek ödemesi yapılmaktadır. Zaten dezavantajlı durumda olan öğrencilerimiz için verilen bu destek yeterli değildir. Özel eğitime ihtiyaç duyan bireylere destek ödemeleri bireysel eğitim için haftada on saate, grup dersleri için haftada iki saate çıkarılmalıdır. Engelli bireylerin sosyal yaşamda ve iş hayatında var olabilmeleri için aylık en az kırk saatlik bireysel eğitim ve on saatlik grup ders ücretleri devlet tarafından karşılanmalıdır.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Filiz, söz talebiniz var.

Buyurun.

35.- Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın, Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

FİLİZ KILIÇ (Nevşehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Evet, son birkaç gündür Sinan Ateş davasında partimizi töhmet altında bırakan bazı konuşmalar olmuştur. Son olarak da az önce CHP Grup Başkan Vekilimizin birkaç cümlesine tanık olduk. Ben insicamı bozmamak adına o anda söz istemedim ama ara verdiniz siz de. Birkaç cümle sarf etmek istiyorum bu iddialara karşılık.

Evet, Sinan Ateş davasında iddialarla MHP’yi, Milliyetçi Hareket Partisini töhmet altında bırakamazsınız. Partimizi töhmet altında bırakacak her türlü iddiayı reddediyoruz. Şu anda hukuki süreç devam etmektedir; eğer bu konuyla ilgili elinizde bilgi, belge varsa bunları yargıyla ve kamuoyuyla paylaşmanız gerekmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi elli beş yıllık çok güçlü bir partidir. Sayın Genel Başkanımızın Salı günkü grup toplantısında da belirttiği üzere, tekrar altını çizmek istiyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

FİLİZ KILIÇ (Nevşehir) – Eğer elinizde bilgi, belge varsa bunları bir an önce hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin hâkiminin, yargıcının önüne getirmenizi biz sizlere öneriyoruz.

MHP de her zaman kendisini savunacak güçte bir parti olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Bir kez daha ifade etmek istiyorum ki Gazi Meclisimizde bu iddialarla MHP'yi töhmet altında bırakamazsınız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Saadet Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Saadet Partisi Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya tarafından, Türkiye’de düşen doğurganlık hızının sebeplerinin ve geleceğe yönelik olası etkilerinin araştırılması amacıyla 22/5/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Mayıs 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

22/5/2024

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 22/5/2024 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 Bülent Kaya

 İstanbul

 Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Bülent Kaya tarafından, Türkiye'de düşen doğurganlık hızının sebeplerinin ve geleceğe yönelik olası etkilerinin araştırılması amacıyla 22/5/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergemizin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 22/5/2024 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Saadet Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Mahmut Arıkan’a söz veriyorum.

Buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MAHMUT ARIKAN (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Aile, toplumun temel taşı, bireylerin fiziksel ve ruhsal sağlıkları için gerekli ihtiyaçların karşılandığı bir yapıdır. Bir toplumun niteliği ve huzuru ailelerin refahıyla doğrudan ilgilidir, bu nedenle aile kurumu toplum için bir beka meselesidir. Aile kurumunun karşı karşıya kaldığı çeşitli tehditleri bu yönüyle etraflıca değerlendirmek mecburiyetindeyiz. TÜİK’in açıkladığı son istatistikler hepimiz için endişe verici. TÜİK raporu, doğurganlık oranının düştüğünü, nüfusumuzun yaşlandığını, evlilik kurumunun da ciddi şekilde zayıfladığını söylüyor. Raporda önem arz eden 2 tane istatistik var. Bunlardan bir tanesi, gençlerimizin evlilik yaşının hızla ileriye gitmesidir. İkincisi, son yirmi yılda evlenenlerin sayısı yüzde 20 azalırken boşananların sayısı yüzde 47 artmıştır.

Değerli milletvekilleri, boşanma sebepleri arasında elbette bireysel sorunlar var fakat öne çıkan faktörler daha çok gelecek kaygısı, ekonomik zorluklar, iş ve aile yaşamındaki dengesizlikler. Evlilik yaşının yükselmesi, boşanma oranlarının artması bir zamanlar iftiharla övündüğümüz genç nüfus potansiyelimizin giderek eridiğini göstermekte. Şu gerçekle yüzleşmemiz gerekir: Bugün, gençlerimizi yuva kurmaktan uzaklaştıran, kurulan yuvayı bozan sebeplerin başında ekonomi gelmektedir. Düğün masrafları, fahiş kiralar, barınma ve beslenme sorunları, düşük ücretler, istihdam yetersizliği de gençlerimizin kafasındaki en önemli sorunlardan bazılarıdır. Sadece ekonomi değil; yapısal sorunlar, sokakların tekinsizliği, çeteler, silahlı gruplar, adaletsizlik ve daha birçok kurum, birçok hadise aile kurumunu engelleyen gerekçelerdendir.

Netice itibarıyla, Türkiye'nin genel sorunu gencimizin sorunudur. Gencimizin sorunu ailelerimizin sorunudur. Ailelerimizin sorunu geleceğimizin sorunu demektir. Geçtiğimiz aylarda buraya Aile ve Gençlik Fonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi getirilmişti, orada da bu husus uzun uzun konuşuldu. İktidar her şeyin farkında; gençlerin evlenemediğini, ekonomik koşulların her şeyi zorladığını iktidar o kanun teklifi görüşülürken ifade etmişti. Yeni bir yuva kurulsa bile, bu yuvanın uzun ömürlü olmasına ya da büyümesine engel olan sorunları göz ardı ettiğimizde, emin olun, hiçbir kredi paketi, hiçbir teşvik, hiçbir kanun, TÜİK’in hepimizi üzen bu istatistiklerini değiştirmez, bu varoluşsal sorunlara bir çözüm üretmez. Gençlere en az 3 çocuk yapmalarını tavsiye edenlerin, aileleri çocuk sahibi olmaktan alıkoyan nedenleri ortadan kaldırmaya yönelik çözümler ortaya koyması beklenir ancak bu iradenin eksikliği her alanda gözümüze çarpmakta. Çocuğun üstün yararının korunması ve sağlıklı büyüyebilmesi için gerekli olan doğum izni, süt izni gibi haklara yönelik yöneticilerde farkındalık hızlı bir şekilde artırılmalıdır; aksi hâlde, yöneteceğimiz, karar vereceğimiz, uyumlaştıracağımız bir toplumsal hayattan bahsetmek mümkün olmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde doğum, evlenme, boşanma, beyin göçü gibi istatistiklere baktığımızda gördüğümüz şey, ne yazık ki yalnızca genç nüfusun azalması değil geleceğe olan umudun azalması, değerlerimizdeki aidiyetin zayıflamasıdır.

Şimdi biz Saadet Partisi olarak diyoruz ki: Gelin, bu konuyu gündeme getirelim. Bu konu beka meselesidir. “Beka” kavramını da en çok iktidardan duyduğumuza göre bu öneriye en fazla destek vermesi gereken iktidar partisidir.

Biraz sonra, yaklaşık on beş dakika sonra iktidar partisinden bir milletvekili arkadaşımız bu kürsüye gelecek ve bu hususla alakalı yapılan hizmetlerden bahsedecek. Ben, samimi bir şekilde, on beş dakika sonra bu kürsüye çıkacak arkadaşımdan şu soruya cevap vermesini istirham ediyorum: Madem her şey güllük gülistanlık, TÜİK’in bu verileri neden endişe verici?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

MAHMUT ARIKAN (Devamla) – Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere bu verilerden neden toplumun bütün kesimleri rahatsız olmakta?

Kıymetli milletvekilleri, aile yapımızı, kadınımızın gücünü, geleceğe ümidimizi kaybetmememiz gerekiyor. Eğer bu hususlar tehlike altındaysa -ki TÜİK öyle diyor- bunun konuşulacağı yer milletin Meclisidir. Bilinmelidir ki giderek artan çekirdek aile olamama sorunu toplumumuzu çitlenmeye müsait bir hâle getirmektedir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Selcan Hamşıoğlu.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA SELCAN HAMŞIOĞLU (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubu adına Saadet Partisi önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

2001 yılında 2,38 olan doğurganlık hızının 2023 yılında 1,5’e gerilemesi rekor olarak nitelendiriliyor. Tam bir uyum ve istikrar göstergesi aslında. Zira eğitim kalitesinde, refah seviyesinde, adalete güvende, güvenlikte, temel hak ve özgürlüklerdeki rekor gerileyişimizle doğru orantılı bir tablo var karşımızda. Yıllarca genç nüfus için onlara sahip olmakla övünmek dışında hiçbir yatırım yapmamış olmanın, onlara iyi eğitim alabilecekleri, aldıkları eğitim uyarınca mesleklerini yapabilecekleri, mesleklerinden kazandıklarıyla insan onuruna yakışır hayat sürebilecekleri bir ülke, onlara en temel hak ve hürriyetlerini kullandıkları için dövülmedikleri, sövülmedikleri, nefes alabildikleri bir ülke, aslında onlara yaşayabilecekleri bir ülke sunulamamış olmasının doğal sonucu da olan bir tablo bu. Dolayısıyla ortada hayret edilebilecek bir durum yok.

İnsanımız pekâlâ doyuramayacağı bir çocuğu doğurmak istemiyor olabilir artık. Evlatların başkentin göbeğinde, gün ortasında, polis eskortluğunda katledilebildiği ve koca bir ülkenin şehadetine rağmen azmettirenlerin emsalsiz bir yüzsüzlükle gölgelendiği bir ülkede koruyamayacağı çocuklar doğurmak istemiyor olabilir. Yirmi yıl saçının teline zarar getirmeyip devletin himayesinde, bir devlet yurdunda, asansörde sıkışıp can vermek üzere çocuk doğurmak istemiyor olabilir. Merdiven altı yapılanmalarda tacize, tecavüze uğrayacak, 5 yaşında çalışmak zorunda kalacak, aile mefhumundaki tahribata bağlı olarak annesiz yahut babasız büyümesi kaçınılmaz çocuklar harçlığını çıkarmaya çalışırken sokakta suç makinelerince 25 yerinden bıçaklanacak, ağacı savunurken, kuşu, çiçeği, böceği savunurken devlet gücünü kendine kalkan yapanlarca ölesiye dövülecek ve dahi öldürülecek çocuklar doğurmaya cesaret edemiyor olabilir. Bir kadın, evladını doyurmak için hırsızlık yapmak zorunda kalacağını biliyorsa mesela annelik isteğini, anne olma isteğini erteliyor veya bundan vazgeçiyor olabilir ama bu durum ne kadar anlaşılır olsa da sebepleri üzerinden bu gidiş sonuçları itibarıyla memnun olunabilecek bir hâl de değildir çünkü Türkiye Cumhuriyeti, demografik işgal altında bulunan bir ülkedir; Türkiye Cumhuriyeti, vatan toprağının bir bölümü sistematik şekilde boşaltılmaya sevk edilen, vatan toprağı içinde birilerine sözde vatanlar oluşturulma tehdidiyle karşı karşıya olan bir ülkedir; Türkiye Cumhuriyeti, asli unsuru olan Türk milletinin öz yurdunda azınlıklaştırılmaya dönük türlü küresel projenin hedef tahtası olan bir ülkedir ve dolayısıyla azalmamak mecburiyetindedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELCAN HAMŞIOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

SELCAN HAMŞIOĞLU (Devamla) – Bu yönüyle doğurganlığın böylesi bir hızla düşüyor olması bir varlık yokluk, bir millî güvenlik meselesidir ve evet, Sayın Cumhurbaşkanının dediği gibi varoluşsal bir tehdittir ama bu tehdidi tespit edip de bertarafına çalışmamak, bir gelecek ümidi yeşertmek yerine onun kökünü kurutacak işlere kalkışmak da garabettir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceksizleştirilmesi anlamını da taşıyan bir beka sorunu olduğu için Saadet Partisinin önerisini destekliyor, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Türkiye’nin Türksüzleşmesine varacak sonuçları olacak bu hayati sorunun çözümünü öncelemesi gerektiğini savunuyor ve diliyoruz.

Teşekkürler. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Kezban Konukçu.

Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

DEM PARTİ GRUBU ADINA KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Değerli milletvekilleri, şimdi, konu neymiş? Doğurganlığın azalmasının nedenleri araştırılacakmış. Çoğunluğunu erkeklerin oluşturduğu bir Genel Kurulda, Mecliste, kadınların kararı olması gereken bir konuda konuşuyoruz burada. Kadınlara soruldu mu? Kadın örgütlerine soruldu mu? Hayır, sorulmadı. Bize sorulmadan, kadınlara sorulmadan kadınların bedeni üzerinden politikalar yapılmasına biz, partimiz her zaman karşı çıktık; buna da karşı çıkıyoruz.

Şimdi, şunu söylemek istiyorum: Kadınlar ister doğurur ister doğurmaz, bunu kendileri bilir. Bunu ne zaman anlayacaksınız, çok merak ediyorum gerçekten. İşinize gelince “Kürtler çoğaldı, nüfusu arttı.” deyip doğum kontrolü dayatıyorsunuz, işinize gelince “Suriyeliler arttı, demografik yapı bozuluyor.” diye doğum kontrolünü dayatıyorsunuz ama işinize gelince de “Nüfus azaldı, 3 çocuk doğurun.” diye bas bas bağırıyorsunuz.

Peki, bir de olaya şu açıdan bakalım: “En az 3 çocuk doğurun.” diyorsunuz. Peki, doğurmasını istediğiniz kadınlara sosyal güvence veriyor musunuz? Hayır, vermiyorsunuz. Peki, doğurmasını istediğiniz kadınların çocuklarına kreş imkânı sağlıyor musunuz? Sağlamıyorsunuz. İş imkânı sağlıyor musunuz? Sağlamıyorsunuz. Bakın, bu nüfus planlaması meselesi sadece bizim ülkemizde değil dünyadaki pek çok ülkede uygulanıyor. Aslında onaylamıyoruz ancak bizimki hep, böyle, kötünün de kötüsü olduğu için örnek vermek istiyorum: O ülkelerde “Doğurun.” dedikleri kadınlara belli olanaklar sunuluyor, sosyal güvence sunuluyor, kreş imkânı sunuluyor, belli fonlar ayrılıyor; bir mantığı oluyor bunun. Bizde her şey çok mantıksız olduğu için hem “Doğurun.” deniyor hem de hiçbir imkân sağlanmıyor. Bu, kadınlarla ilgili olan kısmı.

Peki, çocuklarla ilgili olan kısmına bir bakalım: Peki, çocuklar korunabiliyor mu? “Doğurun, doğurun.” diyorsunuz ama daha geçen gün İstanbul Sultanbeyli’de 13 yaşındaki bir çocuğun mahalledeki erkekler tarafından sistematik olarak cinsel saldırıya maruz kaldığı ortaya çıktı. Bu sadece, maalesef, bir örnek; bunun gibi pek çok örnek var. Çocukların cinsel istismara uğraması engellenebiliyor mu? Engellenmiyor. Bununla ilgili bir tedbir alınıyor mu? Alınmıyor, yok. “Yeter ki doğurun.” Niye? “Ucuz iş gücü olsun.” “Yeter ki doğurun.” Niye? “Savaşacak insan olsun.” Sizin amacınız bu, mantığınız bunun üzerine kurulu.

Şimdi, bir kaygı var: Genç nüfus azalıyormuş, bununla ilgili çok büyük kaygıları varmış birilerinin. Peki, bu gençler yurt dışına çıkıyor, niye çıkıyor diye araştırılıyor mu? Hayır. Peki, bu gençler intihar ediyor gelecek kaygısı yüzünden, bunlar araştırılıyor mu? Hayır. Daha iki gün önce Van’da, Süleyman Şah Öğrenci Yurdu’nda bir genç intihar etti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEZBAN KONUKÇU (Devamla) – Tamamlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

KEZBAN KONUKÇU (Devamla) – Gençler neden intihar ediyor? Genç nüfus neden kendisini geleceksiz olarak görüyor? Bunların araştırılması ve bunlara dair burada önlemler alınması gerekirken biz, meseleyi burada, hep belli çıkar gruplarının yaklaşımına göre ele alıyoruz. Örneğin, genç nüfus azalınca iş gücü piyasasında sorun olacakmış. Bu “iş gücü piyasası” derken; aslında çok ucuza çalıştırılan, ölümü pahasına, açlığı pahasına çalıştırılan emekçilerden bahsediyoruz. Yani “Emekçilerin sayısı azalmasın aman ha!” “Savaşacak insanların sayısı azalmasın aman ha!” Kimin çıkarları doğrultusunda? Sermayedarların çıkarları doğrultusunda, iktidarın çıkarları doğrultusunda. Biz bunu kabul etmiyoruz. Yüzde 35'e kadar çıkan genç işsizliği önlensin önce, bu araştırılsın, bunlarla ilgili kafa yoralım.

Son sözümü şöyle söylemek istiyorum: Kadınların bedeninden elinizi çekin; bizim bedenimiz, bizim kararımız! (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Hacı Burhanettin Kocamaz…

Hacı, buyur.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

36.- Mersin Milletvekili Burhanettin Kocamaz’ın, çiftçinin ve esnafın kullandığı kredi faizlerine yapılan yüksek zamma ilişkin açıklaması

BURHANETTİN KOCAMAZ (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Buradan Hükûmete seslenmek istiyorum: Yüksek girdiler karşısında maliyetlerini bile karşılayamayan çiftçilerimiz borçlarından dolayı her yıl tarla satmak zorunda kalırken esnaflarımız da kepenk kapatmaktadır. Çiftçilerimizin Ziraat Bankasından kullanmış oldukları kredi faizleri yüzde 9,75'ten yüzde 23,50'ye yükseltilirken esnaflarımızın Halk Bankasından aldıkları kredilerin faizleri de yüzde 7,5’tan yüzde 17'ye yükseltilmiştir. Bu faiz artışı sonrası Ziraat Bankasından 103 bin TL kredi alan çiftçimizin borcu bir anda 187 bin TL'ye yükselmiştir. Faiz artışlarının daha önce kullanılmış sabit faizli kredilere de uygulanması, çiftçi ve esnaf kesiminde büyük bir mağduriyete yol açmıştır.

Buradan Hükûmete sesleniyorum: Çiftçi ve esnaflarımızın kredi faizlerine yapılan yüksek zamların geri alınmasını talep ediyor, yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürer, heybetinle duruyorsun.

Buyur Sayın Gürer.

37.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, hayvancılıkta yaşanan sorunların et fiyatlarını katladığına ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Hayvancılıkta yaşanan sorunlar et fiyatlarını katladı. Yemde sürekli zam, hayvancılığın sürdürülmesini zorlaştırdı. Küçük aile tipi işletmeler kapanmaya başladı. İthalde çözüm aranıyor. 2023 yılında 818.017 baş sığır ithalatına karşılık 1 milyar 163 milyon 367 bin 341 dolar yurt dışına ödeme yaptık. 2024 yılının ilk üç ayında 109.916 baş sığır ithaline karşılık 167 milyon 815 bin 244 dolar yurt dışına ödedik. Bu yurt dışına yapacağımız ödemeleri ve yurt dışından ithalatla hayvan getirmeyi bırakıp ülkemizdeki yerli besicileri, süt inekçiliği yapanları desteklememiz lazım. Süt inekçiliği yapanlar, özellikle yem fiyatlarındaki artış nedeniyle süt inekçiliğinden kopuyorlar, ağıllar boşalıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- Saadet Partisi Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya tarafından, Türkiye’de düşen doğurganlık hızının sebeplerinin ve geleceğe yönelik olası etkilerinin araştırılması amacıyla 22/5/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Mayıs 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Gizem Özcan.

Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GİZEM ÖZCAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

TÜİK 2023 yılı doğum istatistiklerinden hareketle ülkemizdeki doğurganlık hızının düşmesini konuşuyoruz. Elbette ülkemizin otuz yıl sonra da genç bir nüfusa sahip olmasını, bu dinamik nüfusun da ülkemizi kalkındırmasını bizler de istiyoruz ancak çocuklara hak temelli bir ülke inşa etmeden doğurganlık hızı düştü diye ah vah etmenizi de ciddiye almıyoruz. Ciddiye aldığımız şey, ülkenin tüm çocuklarına, başta geçim sorunlarından azade, nitelikli kamusal eğitim sağlayabilme mücadelesidir; ciddiye aldığımız şey, kadını da çocuğu da özgürleştiren bir siyaseti cumhuriyetimizin, demokrasimizin bel kemiği hâline getirme mücadelesidir.

Değerli milletvekilleri, düşen doğurganlık hızının temel nedeni ekonomi, hangi siyasi görüşten olursa olsun ailelerin çocuklarını okula aç göndermemek istemesi, hatta bundan da önce nasıl nitelikli eğitim alacaklarıyla ilgili duydukları kaygı. İktidarın pek umurunda değil ama ülkemizde ciddi bir çocuk yoksulluğu var. Verilerle konuşacak olursak Eurostat 2022 verilerine göre çocuklarda yoksulluk veya sosyal dışlanmışlık oranının en yüksek olduğu Avrupa Birliği üyesi kim? Yüzde 41,5’le Romanya. Ülkemizde bakalım, Türkiye'de TÜİK verilerine göre çocuklarda yoksulluk veya sosyal dışlanmışlık oranı kaç? Yüzde 42,7 yani çocuk yoksulluğunda Avrupa Birliği lideriyiz.

Bakın, bu elimde görmüş olduğunuz TEPAV’ın çocuk yoksulluğu raporu. Rapora göre 2016'dan beri yoksul çocuk sayısı sürekli artıyor, 7 milyon çocuk yoksulluk içinde yaşıyor. Rapor çok önemli bir yaraya parmak basıyor; Türkiye'de ebeveynlerin eğitim düzeyi düştükçe çocukların eğitim düzeyi de düşüyor. Örneğin, lise altı eğitim düzeyindeki annelerin çocuklarının yüzde 21,9'u yükseköğretim derecesinde eğitim oranına sahipken yükseköğretim gören annelerin çocuklarında ise bu oran yüzde 83,5'tir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

GİZEM ÖZCAN (Devamla) – Nedeni basit, yoksul hanede anne-babanın eğitimli olma ihtimali daha düşük, yoksulluk da çocuğun düşük eğitim imkânına sahip olmasıyla eş anlamlı.

Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan doğurganlık hızının düşmesini Türkiye açısından varoluşsal bir tehdit olarak tanımlamış. Sayın Cumhurbaşkanına hatırlatmak istiyorum: Sizin iktidarınız, öğrencilerimize 1 öğün ücretsiz yemeği fazla görüyor. Sizin iktidarınız ki 1 milyon çocuk işçi yokmuş gibi davranıyor, her yıl 65-70 çocuğumuzun iş cinayetlerinde ölmesine gözlerini kapatıyor. Bu gerçekler “çok çocuk geleceğimizin teminatı” hamasetini çökertiyor. Eğer iktidar bir nebze çocukları düşünüyorsa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GİZEM ÖZCAN (Devamla) – …çocuk yoksulluğuyla mücadele acil eylem planını hayata geçirmelidir, gerisi lafügüzaftır. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Ayşen Gürcan.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AYŞEN GÜRCAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Saadet Partisinin grup önerisi hususunda AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

2002 yılından bu yana, AK PARTİ hükûmetleri, aktif ve dinamik bir nüfus yapısının sürdürülebilir politikalarla korunmasını hedeflemiştir; aile kurumunu ve yapısını etkileyen demografik faktörler ile sosyal hizmet ve politikaların geliştirilmesine yönelik ülke örneklerini içeren sosyal araştırmalar, bunun yanında mevcut hukuki düzenlemelerin aile ve dinamik nüfus yapısını etkileyen gelişmeler çerçevesinde gözden geçirilerek ihtiyaçların tespit edilmesini ve yeni düzenlemelerin aile odaklı esaslar üzerine kurulmasını sağlamaya yönelik çok taraflı tematik çalışmalar düzenlemektedir.

Değerli milletvekilleri, bu konular, özellikle Devlet Bakanlığı döneminde Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, takibinde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı dönemlerinde ele aldığımız temel konulardır. İşte, her şeyiyle bu milleti düşünen Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın 2003 yılından bu yana savunduğu ailenin güçlendirilmesi ve korunması adına yaptığı çalışmalarda -özellikle partimize 2008 yılında açılan davada görülen “3 çocuk” meselesi, söylemi- o dönem için -ben Genel Müdürdüm- hazırladığımız rapor “Türkiye'de Doğurganlık Oranlarının Düşmesi, Potansiyel Etkiler ve Sosyal Politika Önerileri” başlığı altında kitap olarak 2015 yılında basıldı. Biz -bu çalışmayı, 2006 yılında- nüfus değişimleri üzerine zaten bir çalışma yapıyoruz, bütün ülkeler yapıyor, gelişmekte olan ülkeler yapıyor. Özellikle bağımlı nüfus içinde çocuk sayısındaki artış -0-15 yaş- ve 65 yaş üstü dediğimiz yaşlı nüfusun artması, toplumların refahını da etkileyen sosyal politikaları belirleyen bir unsurdur. Dolayısıyla, AK PARTİ hükûmetleri boyunca atılan birçok adım, yapılan birçok hizmet bu politika çerçevesinde belirlendi. Doğumdan çocuk bakımına kadar her konuda ailenin korunması ve güçlenmesiyle annelerimizin yanında olmaya devam ettik, ediyoruz.

Bunun yanında, Mayıs 2015'te başlayan doğum yardımıyla annelere doğum sayısına göre artan oranlı destek veriliyor. Yardımın başlangıcından 2024 Mart ayı sonuna kadar, 8 milyon 859 bin çocuk için 6 milyon 105 bin hak sahibine toplam 3,8 milyar yardım yapılmıştır.

Ayrıca “Ailemiz istikbalimizdir.” temasıyla 8’inci Aile Şûrası…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun toparlayın.

AYŞEN GÜRCAN (Devamla) – Geçen hafta 15 Mayıs'ta ilan edilen Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi Eylem Planı 1’inci bölümü “Küresel Riskler ve Demografik Dönüşüm Karşısında Ailenin Korunması” başlığı altında 7 stratejik eylem planını içeriyor. Sizin sorduğunuz soruların cevaplarının da bu noktada verilebileceğini ve yapılan çalışmalarda göreceğinizi söylemeliyim.

Değerli milletvekilleri, bizim yıllardır yaptığımız onlarca sosyal araştırma ve saha çalışmasının neticesinde her platformda dile getirdiğimiz güçlü ve dinamik nüfus yapısı, bunu sağlayacak doğurganlık oranı için gerekli politikalar Bakanlığımızın temel çalışma alanları içinde hâlen devam etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞEN GÜRCAN (Devamla) – Doğurganlığın düşme sebepleri için araştırma komisyonu önergesi veren ve bunu destekleyen Meclis üyelerimize diyorum ki neyi öğrenmek istiyorsanız çalışmalarımızda, raporlarımızda göreceksiniz.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son veriyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, grup önerisinin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır. Şimdi bu talebi yerine getireceğim.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

22 Mayıs 2024 tarihli birleşimde Saadet Partisi grup önerisinin oylamasından önce yoklama yapılarak toplantı yeter sayısı aranmasını arz ederiz.

BAŞKAN – Önce, yoklama talebinde bulunan sayın üyelerin isimlerini okuyup salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim.

Bülent Kaya? Burada.

Sema Silkin Ün? Burada.

Selçuk Özdağ? Burada.

Mehmet Karaman? Burada.

Şerafettin Kılıç? Burada.

Mesut Doğan? Burada.

Mehmet Atmaca? Burada.

Cemalettin Kani Torun? Burada.

Seda Kâya Ösen? Burada.

Haydar Altıntaş? Burada.

İrfan Karatutlu? Burada.

Serap Yazıcı Özbudun? Burada.

Mehmet Akalın? Burada.

Selcan Hamşıoğlu? Burada.

Burak Akburak? Burada.

Hüsmen Kırkpınar? Burada.

Rıdvan Uz? Burada.

Yavuz Aydın? Burada.

Burhanettin Kocamaz? Burada.

Nimet Özdemir? Burada.

20 arkadaşımız burada.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapılacaktır.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.21

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.40

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Yasin ÖZTÜRK (Denizli), Muhammed ADAK (Mardin)

-------0-------

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Saadet Partisi grup önerisinin oylamasından önce, istem üzerine yapılan toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Pusula veren milletvekillerimiz salondan ayrılmasınlar.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Vedat Bilgin? Burada.

Bayram Şenocak? Burada.

İsmail Erdem? Burada.

Serkan Bayram? Burada.

Nureddin Nebati? Burada.

Turan Bedirhanoğlu? Burada.

Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- Saadet Partisi Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya tarafından, Türkiye’de düşen doğurganlık hızının sebeplerinin ve geleceğe yönelik olası etkilerinin araştırılması amacıyla 22/5/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Mayıs 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

MEHMET AKALIN (Edirne) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Akalın, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

38.- Edirne Milletvekili Mehmet Akalın’ın, Edirne’nin bazı köylerinin buğday tarlalarında görülen pas hastalığına ve buğday maliyetlerindeki artışa ilişkin açıklaması

MEHMET AKALIN (Edirne) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Memleketim Edirne’nin Yenicegörece, Saatağacı, Akıncılar, Paşayenice, Yakupbey, Kurduköy, Gemiciköy ve diğer bazı köylerinde yapmış olduğum saha gözlemlerimde; yağışlarla birlikte artan sıcaklık ve nem buğday tarlalarımızda pas hastalığının artmasına sebep olmuştur. Bu da verimi en az yüzde 20 etkileyecek gibi görünmektedir. Çiftçilerimizle yapmış olduğumuz görüşmelerde, ilaçlama yapmalarına rağmen pas hastalığıyla karşı karşıya olduklarını belirterek kullanılan ilaçların denetiminde eksiklik olabileceğini ifade etmişlerdir. Bu durum tarımsal üretimimizin kırılganlığını bir kez daha ortaya koymuştur. Ayrıca, buğday maliyetlerindeki artış da endişe vericidir. Geçen yıla göre buğdayın maliyeti yüzde 62 artış göstermiş ve kilogram fiyat maliyeti 11 liraya yaklaşmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET AKALIN (Edirne) - Buğday üreticilerimizin emeğinin karşılığını alabilmeleri için acilen adil ve destekleyici bir fiyat belirlenmesi şarttır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- İYİ Parti Grubunun, İstanbul Milletvekili Nimet Özdemir ve 19 milletvekili tarafından, sokak hayvanlarına ilişkin sorunların belirlenmesi, yerel yönetimlerin sorumluluk alanlarındaki çalışmaların tespiti ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla 21/2/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Mayıs 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

BAŞKAN - İYİ Parti Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım.

22/5/2024

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 22/5/2024 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

Mehmet Satuk Buğra Kavuncu

İstanbul

Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Nimet Özdemir ve 19 milletvekili tarafından, sokak hayvanlarına ilişkin sorunların belirlenmesi, yerel yönetimlerin sorumluluk alanlarındaki çalışmaların tespiti ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla 21/2/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 22/5/2024 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Önerinin gerekçesini açıklamak üzere İYİ Parti Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Nimet Özdemir.

Buyurunuz Sayın Özdemir. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA NİMET ÖZDEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonunda söyleyeceğimi en başta söylemek istiyorum, biz bunu görmek istemiyoruz ama biz bunu da görmek istemiyoruz.

HALUK İPEK (Amasya) – Ne istiyorsun?

NİMET ÖZDEMİR (Devamla) – Anlatacağım dinlerseniz.

Ülkemizde insan hayatının güvenliği ve sokak hayvanlarının refahının konu edildiği sorunlar her geçen gün artmaktadır. Kamuya açık alanlardaki sahipsiz hayvanların tahmin edilebilir saldırıları hepimizi üzmektedir. Çocuklarımız çok kıymetlidir, bunu tartışmayı, aksini düşünmeyi hiçbirimiz kabul etmiyoruz. Zarar görmelerini bırakın, görebileceği düşüncesi bile asla tercih etmeyeceğimiz bir durum. Sorulması gereken, bu sorunu yaratan kimlerdir? Sefil bir hayat sürerek sokakta yaşayan canlılar mı, yasaların uygulanmasında üzerine düşeni gerektiği gibi yapmayan sorumlu idareler mi? Yaptığımız düzenlemeler canlılara yönelik şiddeti önlemede yeterli mi? Caydırıcı yöntemleri geliştirmede, uygulamada kimler yetersiz kalıyor? Adli makamlar mı, güvenlik birimleri mi? Bu soruları ne bitirebiliyoruz ne de net bir cevap verebiliyoruz. Köpek ve kedilerin gruplar hâlinde aramızda dolaşmalarının asıl sorumlusu, gerektiği gibi kısırlaştırma ve aşılama önlemleri almayan yönetimlerdir. Yasalar tarafından sorumlu tutulan ve neredeyse tüm kurum temsilcilerinden oluşan il hayvanları koruma kurullarından eksiklerin hesabını soramadığımız için ortak yaşamı paylaşan canlılar olarak eziyet çekiyoruz. Merak ettik, “Koruma kurulunca yasalara aykırı eylem ve işkence gerekçesiyle kaç işlem yapılmıştır? Cezai işlem ve soruşturmada dosya sayısı nedir?” diye sorduk. İçişleri Bakanlığından görev ve sorumluluk alanlarında yer almadığı yanıtını aldık; hâlbuki bu kurulun başkanı vali.

Değerli milletvekilleri, kanun ve yönetmelikler hayvanlara yönelik şiddeti önleme güvencesi veriyor izlenimi yaratsa da yaptırımların alt sınırının iki yılın altında olması, iyi hâl indirimleri, yatarı olmayan cezalardan yana takdir haklarının kullanılması her geçen gün artan şiddeti hatta vahşet boyutuna ulaşan vakaları önlemekte yeterli mi? Elbette hayır.

Arkadaşlar, aslında hepimizi ilgilendiren önemli bir konudan bahsediyorum ama hiç kimse dinlemiyor. Hepimiz medyada çocukları paylaşıyoruz, hayvanları paylaşıyoruz ama burada önemli bir konuyu tartışırken dinlenmediğimi görüyorum ve üzülüyorum.

Sorunun bütünsel olarak ele alınmaması, bölgesel olarak gösterilen bazı çabaların sembolik düzeyde kalması ne yazık ki sokaktaki hayvan sayısının hızla artmasına neden olmaktadır. Hayvanlara şiddet uygulayanların âdeta prova yapar gibi kişiliklerindeki bu eğilimlerini güçlerinin yettiklerini düşündükleri kadınlara, çocuklara, kısacası her türlü canlıya zarar verici noktalara kolaylıkla taşıyabileceği de asla unutulmamalıdır.

Yeri gelmişken, bu konuda vermiş olduğum kanun teklifi 16 Nisandan bu yana Çevre Komisyonunda beklemektedir. Geçen hafta Sayın Murat Kurum’dan randevu talebinde bulundum, henüz bir dönüş olmadığını da belirtmek isterim.

Değerli arkadaşlar, özellikle iktidar milletvekillerine seslenmek istiyorum. En’am suresi 38'inci ayet der ki: “Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve iki kanadıyla uçan her türlü kuş sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir.” Bu nizamı bozmamalıyız, unutmayalım ki cehennemde hayvanlar olmayacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

NİMET ÖZDEMİR (Devamla) – Sözlerime son verirken, çocuklarımızın yaşadığı sorunlardan sadece sokakta yaşayan hayvanlar mı sorumlu? Sorumluluklarını yerine getiremeyen yerel yönetimlerin, yetkili kurumların suçu yok mu? İktidar gerekli kısırlaştırma ve aşılamayı zamanında yapmış olsaydı bu sorunları konuşuyor olur muyduk? Çocuklarımızın, anne-babalarının yüzlerine bakarken yüreğimizin sızlamasına gerek kalacak mıydı? İtlaf gibi çağ dışı yöntemlerle çözüm aramak insanlığımıza da inancımıza da asla sığmaz.

Söz konusu sorunların bir araştırma komisyonu tarafından etraflıca ele alınarak şiddet olaylarının çözümü ve hayvanların refaha kavuşturulması amacıyla verdiğimiz önergeyi destekleyeceğinizi umuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aygun…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

39.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, çiftçinin ve esnafın kullandığı kredi faizlerine yapılan yüksek zamma ilişkin açıklaması

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Esnafa ve çiftçimize büyük darbe vuruldu, şut çekildi. Çektikleri kredi faizi yok sayılıp yüzde 100’e yakın faiz artışıyla geriye dönük güncelleme yapıldı; bu güncelleme değil, çiftçi ve esnafı yere serme operasyonudur. Halk Bankası tarafından esnaf ve çiftçiye kullandırılan hazine destekli krediler ile çiftçiye Ziraat Bankası üzerinden kullandırılan kredilerde yapılan güncellemeler insafsızlıktır. Ülkemizi katleden, çevreyi öldüren, en son 9 işçimizin ölümüne sebep olan yabancı maden şirketlerinin borçlarını silerken bu ülke için verdikleri vergilerle, döktükleri alın teriyle katma değer yaratan çiftçi ve esnaflarımızın borcunu 2 kat artırmak neden anlamış değilim. Bir yandan Erzincan İliç’teki altın madenini işleten Anagold’un 7,2 milyon dolarlık vergi borcunun silinmesi, öte yanda ise çiftçinin ve esnafın borcunun 2’yle çarpılıp yere serpilmesi; bunun adı millîlik değil, gayrimillîliktir, üretim düşmanlığıdır. Ben buradan Tekirdağ Esnaf ve Sanatkârlar Odası Başkanına sesleniyorum: Sami Kayın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akburak…

40.- İstanbul Milletvekili Burak Akburak’ın, Sabiha Gökçen Havalimanı’nın ikinci pistinin açılmasıyla Kavakpınar Mahallesi’nden açılan yolun yetersiz kaldığına ilişkin açıklaması

BURAK AKBURAK (İstanbul) – Teşekkürler Başkanım.

Sabiha Gökçen Havalimanı’nda on yılın sonunda ikinci pist açıldı. Kargo Terminali’ni TEM bağlantı yoluna bağlayacak olan iki şerit gidiş, iki şerit geliş, iki tüpten oluşan 1 kilometre uzunluğundaki projede yıllardır iki tünelden biri kapalı. Bu yüzden Pendik yönünden gelişlerde trafik yoğunluğu yaşanıyor; üstüne bir de arıza, kaza ve bunun gibi durumlarda ulaşım çekilmez hâle dönüşüyor. Tünelde yaşanan trafik kazaları sonucunda yüzlerce kişi yaralandı ve hayatını kaybeden vatandaşlarımız oldu. Geçtiğimiz pazar günü bu kazalara bir yenisi daha eklendi. İkinci pist inşaatı başladığında bu alana Kavakpınar Mahallesi’nden bir yol açılıp nizamiyeyle bağlantı kuruldu. Zamanla personel sayılarındaki artış ve bölgedeki yapılaşma sonucunda bu yol yetersiz kaldı. 1 kilometrelik yolun bir saatte alınması vatandaşlarımızı canından bezdirmiştir. Her gün yüzlerce kişi uçuşunu kaçırmaktadır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- İYİ Parti Grubunun, İstanbul Milletvekili Nimet Özdemir ve 19 milletvekili tarafından, sokak hayvanlarına ilişkin sorunların belirlenmesi, yerel yönetimlerin sorumluluk alanlarındaki çalışmaların tespiti ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla 21/2/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Mayıs 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Saadet Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sema Silkin Ün.

Buyurun Sayın Silkin Ün. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SEMA SİLKİN ÜN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Geçtiğimiz yasama dönemlerinde de benzer bir konuda ağırlıkla öznesi değişmek kaydıyla kanuni düzenlemeler yapıldı ancak müeyyidesi olmayan yasal düzenlemeler sorunun çözümünde bir şifa olmadı. Evet, son yıllarda büyük şehirlerimizde sokak hayvanları meselesi gittikçe tırmanan bir sorun hâlini aldı, özellikle başıboş köpeklerin insanlara saldırma vakaları çığ gibi büyüyen tepkilere yol açıyor. Diğer yandan, hayvanseverlerin sokak hayvanlarına yapılan kötü muamelelere dair gösterdikleri haklı tepkiler de yine öfke seline dönüşüyor. Geldiğimiz noktadaysa sokak hayvanlarının yok edilmesini isteyen radikal bir grup ile insanları yok edecek derece hayvanları savunmaya duran bir başka radikal grup arasındaki çatışmada gidip geliyoruz; herkes burada kendine uygun bir taraf bulmaya çalışıyor. Tepkilerdeki aşırılaşma da sorunları çözmedeki yeteneğimizi elimizden alıyor. Herkesin kafasına göre tepki verdiği bu teknik konu da kaos ve çözümsüzlüğe mahkûm oluyor.

Kedisi uyanmasın diye elbisesini kesen bir peygamberin ümmetiyiz, evet. Su içtiği kuyuya tekrar girip ayakkabısına su doldurarak dışarıda bekleyen köpeğine su içiren bir inanışın temsilcileriyiz. Bu yaklaşımlarımız, bu inancımız elbette bakidir fakat bazı hakikatleri de yok sayamayız.

Önergede bahsedilen sokak hayvanlarının, sokak köpeklerinin ortak bir yönü vardır değerli arkadaşlar; insana bağımlıdırlar ve insan olmadan yaşayamazlar; insanın çevresi için türetilmişlerdir, insan yoksa tabiatta yaşama şansları yoktur.

Barınaklardan veya başka yerlerden sahiplenilip eve getirilen köpeklerin bir süre sonra birer birer sokağa terk edilmeye başlanmasıyla “sokak hayvanları” dediğimiz süreç başlamıştır. Sürü bir canlı türü olan köpekler, insan olan önderini bulamazsa kendisine alfa önderler ararlar ve bu alfa önderlerin konusu güç ve saldırganlık olur. Dolayısıyla, bu meselede eğer biraz biyolojiden anlıyorsak bugünlerin daha iyi günlerimiz olduğunu fark ederiz, önlem alınmasının kaçınılmaz ve bir tedbir alınmasının zorunluluk olduğunu anlayabiliriz.

Peki, ne yapacağız? Eş zamanlı olarak gittikçe büyüyen sokak hayvanları sorunu için acil bir eylem planı gerekli; bunun ilk aşaması köpek sahiplenme konusunun çok ciddi şekilde ele alınmasıdır, diğeri ise hızlı ve medeni bir şekilde yapılacak olan kısırlaştırma çalışmalarıdır. Öncelikli işimiz, bu hayvanların doğal güdüsü olan üreme sürecini yavaşlatmak, hatta engellemek olmalıdır. Zira sokak koşullarındaki zorluklar bu hayvanların normalin üzerinde çiftleşmelerine sebep olmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEMA SİLKİN ÜN (Devamla) – Başkanım, tamamlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

SEMA SİLKİN ÜN (Devamla) – Sokak hayvanlarının sokaklardan uzaklaştırılması gerekir, bunun tartışılacak bir tarafı yoktur arkadaşlar; tartışma, nereye taşıyacağımız konusudur.

Evet, hayvan barınaklarının çoğunun durumu pek iç açıcı değildir, kapasiteleri sınırlıdır fakat bu nedenle sokaklardan hayvanları toplamayı geciktirirsek sayıları artacak ve barınaklar gittikçe yetersiz hâle gelecek, mücadelenin maliyetleri daha da imkânsız hâle gelecek.

Hayvanların itlafı, uyutulması en uzak durmamız gereken belki de en hazin çaredir. Elbette henüz konunun oraya geldiğini sanmıyoruz ama insanların hayatı, saldırgan köpekler ve köpeklerle bulaşan kuduz hastalıkların salgın hâle gelmesi gibi ciddi sorunlara dönüşürse, o durumda bir savaş hâli kaçınılmaz olacaktır. Sokaklar ciddi ve gittikçe ciddileşen bir sorunla karşı karşıyadır. Çözüm bizdedir değerli arkadaşlar, çözüm milletvekillerinde; çözüm sokak hayvanlarında değildir. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akay…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

41.- Karabük Milletvekili Cevdet Akay’ın, Gerede Deri ve Karma OSB’lerin atık su arıtma tesisleri olmadığı için kirli endüstriyel atık sularını Gerede Çayı’na deşarj ettiğine ilişkin açıklaması

CEVDET AKAY (Karabük) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Gerede Çayı, Bolu’nun Gerede ilçesinden, Karabük'ün Eskipazar ilçesinden ve 288 kilometre boyunca da 100’ü aşkın köyden geçmektedir. Gerede Deri ve Karma OSB’ler, üretim süreçlerinde yoğun kimyasal kullanmakta ve atık su arıtma tesisleri olmadığı için kirli endüstriyel atık sularını Gerede Çayı’na deşarj etmektedir. Kanserojen içerikli ağır metal, krom içerikli endüstriyel su bölgede kötü kokuya, çayda balık ve hayvan ölümlerine neden olmakta, köylülerin içme sularını tehdit etmektedir.

Buradan Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına çağrıda bulunuyorum: 288 kilometrelik hat boyunca 355 binden fazla insanımızın hayatı büyük tehlike altındadır. Yaşanan bu olumsuzlukların önüne geçmek için on yıldır yapmadığınız atık su arıtma tesisini tamamlayarak artık hayata geçirin.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- İYİ Parti Grubunun, İstanbul Milletvekili Nimet Özdemir ve 19 milletvekili tarafından, sokak hayvanlarına ilişkin sorunların belirlenmesi, yerel yönetimlerin sorumluluk alanlarındaki çalışmaların tespiti ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla 21/2/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Mayıs 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Sümeyye Boz.

Buyurun Sayın Boz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

DEM PARTİ GRUBU ADINA SÜMEYYE BOZ (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle ekranları başında bizleri izleyen değerli halklarımızı; cezaevlerinde haksızlığa, hukuksuzluğa, adil olmayan yargılamalara, ağırlaştırılmış müebbet şeklinde uygulanan fiilî idam cezalarına, hasta mahpusların yaşamış olduğu mağduriyetlere ve tecrit politikalarına karşı direnen, mücadele eden değerli arkadaşlarımızı saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

İYİ Parti Grubunun hazırlamış olduğu Hayvanların Korunması Kanunu’na dair uygulama ve yönetmeliklerle ilgili önerge üzerine söz aldım ancak çerçeveyi şimdiye kadarki konuşmalardan birazcık daha farklı bir yönde tutmayı planlıyorum. Yani aslında konuşmalar bize bir şeyi işaret etti, buradan şunu anlamış oluyoruz: Sokak hayvanlarının korunması, bakımının yapılması oldukça önemli bir konu ve yerel yönetimlere bu anlamda çok ciddi görevler ve sorumluluklar düşmekte. Buna rağmen hâlâ bazı yerel yönetimlerde ne yazık ki sanki itlaf etmenin, uyutmanın bir alternatifmiş gibi uygulandığına tanık oluyoruz, bu da gerçekten çok rahatsız edici bir mesele.

Hayvan Hakları Beyannamesi -bildiğiniz gibi- uluslararası anlamda çokça geçerliliği olan bir metin olup bütün canlıların yaşam haklarını destekleyen ve onların bir yaşam hakkına sahip olduğunu, her insan evladının bu canlıların yaşam haklarını koruması gerektiğini ve duyulması gereken saygının da bir insanın diğerine duyduğu saygıdan farklı değerlendirilmemesi gerektiğini telkin eder. Türkiye'de ise hayvanlara yönelik şiddet, yaşam hakkı ihlalleriyle ilgili ne yazık ki fazlasıyla vaka gündemimize oturmakta. Toplum vicdanı hayvanlara yönelik kıyım, şiddet, işkence, istismar ve hayvan tecavüzü gibi haberlerle ne yazık ki ciddi anlamda sarsılmakta. Hayvan karşıtı politikaların, yasal koruma altına alınmamış olan hakların yozlaşmış bir kültürde, toplumda ortaya çıkardığı en temel sorunlardan biri de hayvanlara yönelik tecavüzdür. Tecavüz, şiddet ve eril eylem biçimi olarak erkek egemen kimliğin kendi dışındaki her kesime uygulanmasını farz olarak nitelendirdiği barbarca bir kültürün ürünüdür. İnsan ırkı da kendini egemen olarak görüyor ve hayvanlara yönelik her türlü mezalimi de ne yazık ki reva görüyor. Bu konuda devam eden cezasızlık politikalarıyla hayvanlara yönelik yeni suç ve şiddetlerin önü açılıyor. Yaşanan vakalar her ne kadar birbirinden bağımsız ve farklı olarak değerlendirilse de ancak bunun ülkede şu anda genel anlamda uygulanan cezasızlık ve yok etme politikalarından bağımsız olmadığını söylemek gerekiyor; ayrıca, meseleye bir koruma, merhamet ekseninde değil de hak ve ihlal ekseninde yaklaşmak gerektiğini de hatırlatmakta.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

SÜMEYYE BOZ (Devamla) – Öyle ki aksi takdirde böyle bir yaklaşım “suç” yerine aslında burada karşımıza çıkardığı şeyi “kabahat” olarak nitelendirme sonucunu çıkarır ancak suç suçtur, kabahat olarak değerlendirilmemesi gerekiyor. Türkiye'de ne yazık ki şu an yaşadığımız mesele tamamen buna işaret etmekte. Son zamanlarda medyanın gündemine düşen Köpük isimli yavru köpek ve Eros isimli kedinin yaşadığı şiddet sonucunda, istismar sonucunda öldürülmesi meselesindeki sonuç tablo da bunu bize göstermekte.

Sonuç olarak stratejik herhangi bir plan yapılmadan hareket edilmemeli; diğer ülkelerde uygulanan hayvan haklarına dair, hayvanların bedensel bütünlüklerine dair politikalar incelenmeli, araştırılmalı ve buna göre uygulanmalı ama biz bu yok etme kültürünü tanıyoruz. Bu yok etme kültürünü Cudi’den gelecek, Geliye Goderne’den, Akbelen’den tanıyoruz. Halka, insanlığa, kültüre, dile, coğrafyaya, ekolojiye düşman olan bu akıldan tanıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SÜMEYYE BOZ (Devamla) – Bu inkârcı ve imhacı akılla mücadelemiz her alanda devam edecek. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Sayın Özgür Erdem İncesu.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÖZGÜR ERDEM İNCESU (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti grup önerisi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bu dünyayı birlikte paylaştığımız sokak hayvanlarıyla ilgili sorunun çözümü için mevcut durumu anlamalı ve meselenin tanımını doğru yapmamız gerektiğini düşünüyorum; aksi halde, sağlıklı bir çözüm bulamadığımız ortadadır. Dolayısıyla önce durum analizi yaparak etraflıca anlamamız gerekiyor. Malumunuz, sokak hayvanları meselesi zaman zaman haberlerde geçer, insanlar bunu izler ve on dakika sonra unutur, ta ki diğer bir haber çıkana kadar.

Birlikte yaşam şartlarının oluşturulamamasının ana nedeni, bu sorunla alakalı 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu 2004 yılında yasalaştığında, sokak hayvanlarının saldırı ve zarar verme riskleri ve aynı zamanda sokak hayvanlarına karşı kötü muameleye dair çözüm yöntemleri detaylı bir şekilde düşünülememiştir. Yasa, sadece, sahipsiz evcil hayvanların bakımı, tedavisi, kısırlaştırılması ve dolaştığı mahale geri bırakılması yani sahipsiz hayvanların bakımı ve kamusal alanda tamamen serbest bırakılması saikiyle hazırlanmıştır. Yasada sahipsiz evcil hayvan popülasyonunun kontrolü için öngörülen kısırlaştırma hedefinin değil, yakalanması, yaklaşılması bile mümkün olmamıştır. 10 milyona yakın sokak hayvanının olduğunu düşünürsek kısırlaştırma konusunun önemini çok daha iyi anlayabiliriz.

Yukarıda bahsettiğim sorunlar elbette yine bizim plansız ve hesapsız uygulamalarımız neticesinde gelişmiştir. Amacımız, burada bu canlılara karşı bir itlaf ve yok etme düşüncesi asla değildir; aksine, onların sahiplendirilmesi başta olmak üzere, yaşam haklarına saygı duyuyor ve bu dostlarımıza güvenli ve uygun yaşam alanlarının oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz. Bu alanlar barınaklar, barınaklar derken yaşam alanları inşa edilmeli ve ikamet ettirilen canlılar veteriner klinikleri eliyle kısırlaştırılarak popülasyonu azaltılmalıdır. Aynı zamanda teşhis ve tedavi ihtiyaçlarının da yerinde olması sağlanmalıdır. Kısırlaştırma ve diğer söz konusu tedavi maliyetleri yerel yönetimlerin kısıtlı mali kaynaklarıyla üstesinden gelebileceği bir durum değildir, mutlaka devlet desteği gerekmektedir. Bu konu, yerel yönetimler desteklenerek bir devlet politikası hâline getirilmeli ve güne, zamana göre değiştirilmemelidir.

Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi 27'nci Yasama Dönemi 132 sayılı Hayvanların Haklarının Korunması ile Hayvanlara Eziyet ve Kötü Muamelelerin Önlenmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu’nda da bu konu kapsamlı olarak ele alınmış ve çeşitli çözüm önerileri oluşturulmuştur. Bu Meclis Araştırması Komisyonu baz alınarak da çalışmalar yürütülebilir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Sarıgül, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

42.- Erzincan Milletvekili Mustafa Sarıgül’ün, sokak hayvanları için yapılabileceklere ilişkin açıklaması

MUSTAFA SARIGÜL (Erzincan) - Sayın Başkan, doğada yaşayan canlılar hepimiz için son derece önemli. Uzun yıllar belediye başkanlığı yaptım, belediye başkanlığı yaptığım dönemde “Kısırlaştır, Yerinde Yaşat” projelerini hayata geçirdim. Özellikle Türkiye'de ilk defa hayvan hastanesini kurdum ve sokak hayvanlarının da mutlu olması için bütün hayvansever dostlarla çalışmaları yerine getirdim. Bir tane can agresif davranıyor diye bütün sokak hayvanlarına aynı muameleyi yapamayız. O nedenle bütün Parlamentodan ricam; kısırlaştır, yerinde yaşat ve belediye başkanlarından da isteğim; lütfen, hayvan hastaneleri kuralım ve doğada yaşayan canlılara, can dostlara sahip çıkalım. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- İYİ Parti Grubunun, İstanbul Milletvekili Nimet Özdemir ve 19 milletvekili tarafından, sokak hayvanlarına ilişkin sorunların belirlenmesi, yerel yönetimlerin sorumluluk alanlarındaki çalışmaların tespiti ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla 21/2/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Mayıs 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Ahmet Zenbilci.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ZENBİLCİ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubunun vermiş olduğu araştırma önergesi üzerinde, grubumuzun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle şunu ifade edeyim ki bütün grupların söylemiş oldukları ortak çok doğru ve doğru yaklaşımlar var, birtakım farklı şeyler var ama benim de söyleyeceklerim onlara yakın ifadeler olacak. Bizim kadim kültürümüzde ve inancımızda her zaman sokak hayvanları değil, bütün hayvanlar için nasıl davranılması gerektiği, nasıl merhamet edilmesi gerektiği üzerinde birçok örnek vardır. Hayvanlara zulmedilmemesiyle ilgili hem hadisişeriflerde hem de yaşam felsefemizde açıkça bu ifade edilmiş. Bu anlamda AK PARTİ olarak bizler de bugüne kadar bu hayvan haklarıyla ilgili çok önemli çalışmaları birlikte, beraberce bu Parlamentoda gerçekleştirdik ve Hayvanları Koruma Kanunu’nu biz çıkardık, hayvanlara eziyetin cezasını biz artırdık. Belediye hayvan bakımı ve korunması konusundaki zorunlulukları bizler getirdik. Sokak hayvanlarının sahiplendirilmesinin teşvik edilmesi düzenlemesini bizler yaptık. Dilsiz canlılar bizlere Allah’ın emanetidir, onu korumak ve onun yaşam hakkını temin etmek bizim görevimiz diye biz yaptık.

Ancak hayvanseverlerin bütün bu yaptıklarımıza karşın farklı davranmalarında şu gerçeği de göz ardı edemeyiz: Korkan, can ve mal güvenliğinden endişe duyan çocuklarımız, kızlarımız, kadınlarımız ve yaşlılarımız, hülasa insanlarımız bizim bunları duymamazlıktan görmemezlikten gelmemiz mümkün değildir. Bunların endişelerini, bunların yaşadıkları travmaları dikkate almak zorundayız. Başıboş ve sahipsiz bu hayvanların elbette tedbirlerin alınması ve bu ağır travmaları hiçbir çocuğumuzun yaşamaması gerekiyor. Sokakta bütün vatandaşlarımızın can emniyetiyle okullarına, iş yerlerine, parklarına, sosyal hayatlarına devam edebilmelerini de sağlamak bizim görevimizdir.

Dolayısıyla, biz bugüne kadar bütün televizyonlarda görmüş olduğumuz o acı haberlerin travmalarını kendimiz için de aynı şekilde empati yaparak düşünüyoruz. Dolayısıyla bu iki travmayı birlikte çözebilmek yine bu Parlamentoya düşen bir görev olacak. Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla İçişleri Bakanlığımız, Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız, Tarım Bakanlığımız ve diğer ilgili Adalet Bakanlığımızla birlikte bir çalışma yürümekte. Benim bu Parlamentodan beklediğim bütün siyasi partilerin her iki tarafı da dengeli bir şekilde insanı da hayvanı da koruyarak daha yaşanabilir kentlerin, daha yaşanabilir şehirlerin içerisinde, daha huzurlu yaparak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

AHMET ZENBİLCİ (Devamla) - Bir tarafa zulmederek değil, tam tersine her iki tarafın da hukukunu koruyarak, birbirlerine üstünlük sağlamak diye bir iddiayla çıkılmadan, bir tarafı kendisine kahraman bir tarafı kendisine düşman etmek değil, tam tersine her iki tarafın da bu Parlamentoda adil ve düzgün bir şekilde cezalarla birlikte yapacağımız kanunla bu konunun daha güzel bir şekilde çözüleceğine inanıyorum. Biz her zaman hem hayvanları Allah'ın yarattığı bir emanet, bizim için yaratılmış bir emanet olarak ama insanı da eşrefimahluk olarak biliyoruz.

İnşallah, önümüzdeki süreçte gelecek olan kanun teklifinde de birlikte bu hassasiyetlere dikkat ederek kanunun çıkarılması için hepinizden destek bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

NİMET ÖZDEMİR (İstanbul) – Hayvan ve insanı aynı anda düşünüyorsanız niye kabul etmediğinizi çözemedim ya!

BAŞKAN – Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım.

Okutuyorum:

3.- DEM PARTİ Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Muş Milletvekili Sezai Temelli tarafından, Kobani davasının siyasi boyutunun araştırılması amacıyla 22/5/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Mayıs 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

22/5/2024

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 22/5/2024 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 Gülüstan Kılıç Koçyiğit

 Kars

 Grup Başkan Vekili

Öneri:

22 Mayıs 2024 tarihinde Kars Milletvekili, Grup Başkan Vekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Muş Milletvekili, Grup Başkan Vekili Sezai Temelli tarafından, Kobani davasının siyasi boyutunun araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan (5574 grup numaralı) Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 22/5/2024 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Ayşegül Doğan.

Buyurun Sayın Doğan. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

DEM PARTİ GRUBU ADINA AYŞEGÜL DOĞAN (Şırnak) – Teşekkürler. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Duydunuz önergemizin nedenini ama ben de bir kez hatırlatayım: Günlerdir kamuoyunda “Kobani davası” olarak bilinen davayı konuşuyoruz. Biz de yine reddedeceğinizi bildiğimiz ama ısrar etmekten vazgeçmeyeceğimiz bir öneriyle tekrar karşınızdayız. Bu defa ne istiyoruz? Diyoruz ki: Gelin, mahkemelerde değil, bu Parlamentoda konuşulması gereken şeyleri konuşalım. Aslında yargı konusu olmaması gereken, siyasi tartışma, eleştiri ya da istişare konusu olması gereken ve kamuoyuna “Kobani davası” olarak geçen bu davanın nedenlerini burada konuşalım. İsterseniz ben bazı anımsatmalar yapayım öncelikle size, o döneme ve iklime dair hatırlatmalar yapmak istiyorum, hiç kimse bunları inkâr edemez, dönelim bakalım; eğer Kobani davası siyasi bir dava değilse, eğer Kobani yargılamaları bir rövanş yargılaması değilse, eğer Kobani davası bir intikam siyasetinin çıktısı değilse, eğer gerçekten hukuki bir yargılamaysa, eğer gerçekten hukuki prosedürler işletildiyse, eğer gerçekten insanların adil yargılanma hakkı gözetildiyse o hâlde Sayın Genel Kurul, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bizatihi kendisi 2018 yılında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Demirtaş kararı hakkında nasıl şöyle bir açıklama yapabilir, hatırlayalım hep birlikte, dedi ki: “Kararı tanımıyoruz, karşı hamlemizi yaparız, işi bitiririz.”

Şimdi, bu önerge kapsamında bir komisyon kurulsun, kim ne hamlesi yaptı, neden yaptı, Rojava ve kuzeydoğu Suriye, çözüm süreci denkleminin neresinde duruyordu, nasıl bir başlangıç noktası oldu, nerede bir kırılma noktasına dönüştü ve biz, bugün buna niye bir “rövanş davası” diyoruz, niye mahkemelerde değil de burada konuşulması gerekli diye soruyoruz. Hep birlikte gelin, kuralım bu komisyonu, bakalım, siyasi yönü nedir, hukuki yönü nedir, nasıl bir yargılama konusu yapılabilir; gelmezsiniz, yapmazsınız çünkü bu bir varoluşsal mesele. Adını koyalım, bu yalnızca Kobani olayları değil, buna tek başına Kobani davası demek haksızlık olur. Niye? Kobani’nin neyi temsil ettiğine bakmamız gerekir. Kobani sınırda Kürt’le dostluk kurma ihtimaliydi, siz bunu istemediniz; Kobani içeride Kürt’le barışma ihtimaliydi, siz bunu da istemediniz; Kobani gelecekte Kürt’le birlikte eşit yurttaş, bir arada yaşam, onurlu bir hayat ihtimaliydi, bu kararlarla bu umudu da bu beklentiyi de boşa çıkarmayı hedeflediniz. O hâlde, bu bir varoluşsal korkuya işaret eder; ne yazık ki yalnızca sizin iktidarınızla sınırlı değil bu varoluşsal korku; bugün Kobani davası, dün KCK davası, ondan önce DEP davası ve daha da gidelim tarihe kadar yüzyıllık cumhuriyet boyunca adını koymak istemediğiniz, tanımlamak istemediğiniz, eşit yurttaş olarak birlikte yaşamaktan korkunun tezahürü olarak ortaya çıktı Kobani davası. Evet, gelin, bu yönünü araştıralım; gelin, böyle olmadığını ispat edin; gelin, konuşalım; daha dün burada söyleniyordu, tartışalım. Hani yargı kararları Parlamentoda konuşulmaz ya, o hâlde niye Cumhurbaşkanı bizatihi kendisi “Kararı tanımıyoruz, karşı hamlemizi yaparız, bu işi bitiririz.” diyor veyahut da henüz mahkeme heyeti kararını açıklarken -karar alfabetik sıralamayla açıklandı ve henüz “A” harfindeyken- İçişleri Bakan Yardımcısı nasıl olur da bir “tweet” atıp “Biz hesabı sorulacak demiştik, sorduk.” der? Eğer bu dava siyasi bir dava değilse İçişleri Bakan Yardımcısı bu “tweet”i nasıl açıklar? Lütfen, gelin, buyurun, hep birlikte konuşalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) – Sağ olun.

Sayın Genel Kurul, şimdi, ben buradan aslında yalnızca iktidar blokuna değil muhalefete de seslenmek istiyorum: Niye? Daha alenisi olamaz sevgili arkadaşlar. Son derece aleni, son derece aşikâr, son derece açık seçik bir haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik var. Lütfen sıranızı beklemeyin, öyle bir vakit kalmadı. Bu adaletsizlik, bu haksızlık, bu hukuksuzluk, bu eşitsizlik kar topu gibi büyüyor. O yüzden, Kobani davası kararlarından yalnızca DEM PARTİ’ye değil, tüm Türkiye'ye bir sorumluluk çıkar, sorumluluk düşer; herkes artık bu varoluşsal korkuya dair yol, yöntem önerilerini ortaya koymak zorunda. Kürtlerle birlikte eşit ve onurlu bir yaşama var mıyız, yok muyuz? Kobani davasının özünde yatan şey budur.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.(DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Saadet Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Cemalettin Kani Torun.

Buyurun Sayın Torun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA CEMALETTİN KANİ TORUN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Kobani davasının hukuki kısmına girmeyeceğim ancak son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim: Bu dava ve Kürt siyasetçilerin bu şekilde mahkûm edilmesi ülkemizde barışa, birlik ve beraberliğe, beraber yaşama arzusuna bir darbedir, bunu dikkate almanız gerekiyor.

Siyasetçilerin cezalandırılması konusunda bir anekdot anlatacağım. Somali’de Büyükelçi olduğum dönemde, orada devlete karşı silahlı mücadele veren El Şebab örgütünün lider kadrosundan, hatta manevi lideri olarak bilinen bir zat örgüt içi anlaşmazlık sonucu canını kurtarmak için devlete teslim olmuştu. Sonra bu şahsa, devlet, silahlı mücadeleden vazgeçmesi karşılığı serbest bırakılma garantisi verdi ancak silahlı mücadeleden vazgeçtiğini açıklamayı reddetti. Sebebi neydi? Şu: “Hadi silahlı mücadeleyi bıraktım ve demokratik yolla işbaşına geldim diyelim -o günlerde Mısır’da da darbe olmuştu- dönün, bakın, bakalım Mısır’da ne oldu? Silahlı mücadele mi yaptı Mısır’da iktidardakiler? Yok. Demokratik yolla mı geldiler? Demokratik yolla geldiler. Peki, ne oldu? Bir darbe oldu ve bütün Batı bu darbenin arkasında durdu yani demokratik yolu kullanmanın hiçbir faydası yok.” dedi. Kendince bunu temellendirdi, hatta bu sadece Mısır için geçerli değil, Cezayir için de geçerli, hatta Gazze'de Hamas için de geçerli; biliyorsunuz seçimi kazanmıştı. Değerli arkadaşlar, yani demokratik yolların tıkanması şiddet sarmalını artırıyor.

Buradan şuraya geleceğim: Biz Türkiye'deki Kürtlere uzun zaman ne dedik? Dedik ki: “Arkadaşlar, dağa çıkmayın, demokratik siyaset yolları açık, gelin ovada siyaset yapın.” Siyaset yapmanın önü de açıldı, işte DEM PARTİ burada, 91’den beri Parlamentoda öncülü diğer partilerle temsil edildi, her ne kadar sık sık kapatılsa da en azından siyasi mücadeleye devam ettiler. Şimdi, bu partilerde siyaset yapan milletvekillerine ve hatta genel başkanlarına ceza verdiğinizde ve bu cezalar siyasi olduğunda… Ki bu cezaların siyasi olduğunu herkes kabul ediyor, olaylardan altı yıl sonra dava açılıyor, davanın ölümlerle alakalı olduğu söylendiği hâlde cezanın ölümlerle hiçbir alakası yok. Siz bu durumda Kürtlere ne mesaj veriyorsunuz? “Siz siyaset yapmayın, dağa gidin.” mesajıdır bu. Demokratik ülkelerde siyasetçinin cezasını sandıkta halk verir arkadaşlar, mahkemeler değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

CEMALETTİN KANİ TORUN (Devamla) – Bir diğer husus, Kobani davası, özellikle Sayın Demirtaş’ın mahkûmiyeti, Osman Kavala ve Can Atalay’ın mahkûmiyetleri Türkiye'nin hukuk devleti imajına ciddi zarar veriyor. Özellikle, Avrupa Konseyinden atılma durumuna gelmiş, Avrupa kurumlarından dışlanmış bir Türkiye'nin uluslararası itibarı zarar görüyor. Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının uygulanması ve Sayın Cumhurbaşkanının da söylediği yumuşamanın tesis edilmesi ülkemizin menfaatinedir. Kobani davasının da üst mahkemelerde ülkemizin önünü açacak şekilde sonuçlanmasını diliyorum. Türkiye ciddi bir ekonomik kriz içinde ve Hükûmet yeni bir ekonomik program yürürlüğe koydu. Bu krizden çıkmanın ve bu ekonomik programın başarısı Türkiye’de hukuka dönülmesine bağlıdır; demokrasinin, temel hak ve hürriyetlerin önünün açılması, ihtiyaç duyulan uzun vadeli yatırımların ülkemize gelmesi için de bu şarttır. Bu davalar sadece iç barışa değil, ekonomiye de zarar veriyor.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Senin çocuğun ölseydi de aynı şeyleri söyler miydin?

CEMALETTİN KANİ TORUN (Devamla) – Son söz, hukuku siyasallaştırmayın, siyasette sopa olarak kullanmayın. Kutuplaştırmayı sona erdirin. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Baskı mı yapıyorlar?

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Hocam, senin çocuğun ölseydi aynı şeyi söyler miydin? 53 kişi öldü.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Yazık ya, yazık!

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Arkadaşlar, kürsüden söyleyin, hatibe niye şey yapıyorsunuz? Buyurun, bir söyleyeceğiniz varsa kürsüden söyleyin.

BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Hakan Şeref Olgun konuşacaktır.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HAKAN ŞEREF OLGUN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DEM PARTİ’nin grup önerisi üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Kamuoyunda “Kobani davası” olarak bilinen dava sonuçlandı, on yıl önce meydana gelen olayların üç yıl önce başlayan davası bitti. Şu aşamada gerekçeli kararı henüz okumadığım için bir hukukçu olarak verilen cezaların gerekçelerine vâkıf değilim. Dolayısıyla, verilen kararların hukuka uygun olup olmadığına yönelik bir açıklama yapmam doğru olmaz.

Kararları şu an için sorgulamamakla beraber Kobani davasının neden geç açıldığı konusu da göz ardı edilemeyecek bir husustur. Davaya konu ve neden olan olayların meydana gelme tarihi 2014, iddianamenin sunulması 2020, davanın açılması 2021. Hangi pazarlıklar yapıldı, çözüm sürecinde neler yaşandı da bu davanın açılması bu kadar geciktirildi; meseleye buradan bakılmalı ve yargıyı siyasetin aleti yapmaktan derhâl vazgeçilmelidir.

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki terörün karşısında durmak hepimizin ortak paydasıdır. Ülkemizin güvenliği ve halkımızın huzuru için terörle mücadele etmek bir zorunluluktur ancak bu mücadeleyi verirken hukukun üstünlüğünü ve adaletin sağlanmasını göz ardı edemeyiz. Terörün karşısında durmak hukuku yok saymak değildir, hukuk hepimizin güvencesidir ve terörle mücadelede en güçlü silahımızdır. Bu anlayışla hareket etmeli, adaleti her daim ön planda tutmalıyız.

Değerli milletvekilleri, dünkü gündem dışı konuşmama devam etmek istiyorum. Afyonkarahisar Sandıklı ilçemizde yaşanan şiddetli don olayı nedeniyle patates, haşhaş, pancar gibi temel ürünlerde hasar meydana gelmiştir. Çiftçilerimizin destek talepleri hâlâ karşılanmamıştır. Adalet ve Kalkınma Partisinin bir Afyonkarahisar milletvekili, öncelikle bu don olayının erken dönemde olması sebebiyle don etkisinin atlatılacağını söylemiş, daha sonra çiftçilerimizin çığlıkları üzerine ayakları kirlenmesin diye galoşlarını giyerek hasar tespiti için -sağ olsun- sahaya inmiştir ancak hâlâ beklenen destekle ilgili bir adım atmamışlardır. Afetin etkilediği bölgelerdeki çiftçilere ekonomik destek sağlanarak ürün kayıplarının telafi edilmesi ve üretimlerinin devam ettirilmesi sağlanmalıdır.

Bu çerçevede, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüm üyelerine sesleniyorum: Her birimizi çiftçilerimizin yaşadığı sıkıntıları dikkate alarak onların sesi olmaya ve iktidardan destek gelene kadar çiftçilerimizin sorunlarını gündemde tutmaya davet ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Barış Bektaş.

Buyurun Sayın Bektaş. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BARIŞ BEKTAŞ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insan aklı, tabii, yüzyıllardır kendini yönetenleri denetleme konusunda formüller üretmeye uğraşıyor. Magna Carta’yla birlikte parlamento fikri ortaya çıktı ve krala denildi ki: “Bizim vergilerimizi, bizim paralarımızı nasıl harcayacağına biz de müdahale edeceğiz.” Zamanla erkler de birbirinden ayrıldı, sadece yasama denetimi değil, yürütme üzerinde bir yargı denetimi de öngörüldü. Ama aradan bin yıl geçmesine rağmen, 21'inci yüzyılda AKP iktidarı yeni bir formül buldu ve demokratik ülkelerde iktidarı denetlemekle mükellef olan medyayı âdeta bir silah gibi eline geçirdi ve bu silahla herkesi terörle iltisaklı ilan etmeye, herkesi marjinal ilan etmeye, herkesi kriminalize etmeye niyetlendi ve bunu önemli ölçüde kamuoyunda medya eliyle başarıyor. Bu davada da bunu görüyoruz. Kobani olaylarından beş yıl sonra bu dava açılıyor ve beş yıl boyunca medya eliyle bu manipülasyonların, bu algının her olayda olduğu gibi üretildiğini görüyoruz. Bakın, öyle ki Nasrettin Hoca’nın hesabı -testi kırılmadan önce oğluna tokat atıyor ya- geçen gün Sayın Cumhurbaşkanı, ne tesadüf, bu kararla aynı günde hâkim, savcı namzetlerine dedi ki: “Bu dava istediğimiz şekilde sonuçlandı.” Yani diyor ki daha mesleğe başlamadan: “Hizaya gelin, istediğimiz şekilde kararlar verin.”

Bakın, bu Kobani davasında Yasin Börü adlı kardeşimiz vefat etmiş. Tabii, bu olayla ilgili bağlantı kurulmadan siyasetçileri sadece “tweet”lerinden dolayı, siyasi paylaşımlarından dolayı terörize eden, kriminalize eden bir yaklaşımla karşı karşıyayız. Bu, zannettiğimiz gibi sadece DEM PARTİ’lileri ilgilendiren bir konu filan değil; bu, Hükûmet gibi düşünmeyen muhalefetin bütün bileşenlerini, madenle ilgili sömürüye “Dur!” diyen, emekle ilgili sömürüye “Dur!” diyen herkesi susturmaya yönelik bir yöntem. Elindeki medya gücüyle önce marjinal hâle getirip sonra güdümlü yargıyla hedefe oturtup herkesi de birbiriyle ilgili kayıtsız kalmaya zorlayan bu sisteme itiraz ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

BARIŞ BEKTAŞ (Devamla) - Tabii, şimdi, aslında, burada toplumun tamamına bir mesaj veriliyor, deniliyor ki: “Benim belirlediğim alan içerisinde kontrollü ve sakin bir muhalefet yapın, yoksa hepinize medya eliyle ve yargı sopasıyla bu sopayı vururum.” Yargının zaten ikircikli yaklaşımlarını biliyorsunuz. 2008 yılında iktidarın Bakanlar Kurulu Kimse Yok Mu Derneğini kamuya yararlı dernek ilan etti, 2009’da da izinsiz bağış toplama yetkisi verdi ama bu isimlerden yargılanan kimseyi görmedik ama kurban kesen ve bu vakfa bağışlayan insanların memuriyetten atıldığını, terör örgütü üyeliğinden cezalar aldığını gördük. Bu ikircikli tutumdan vazgeçilmesini, nihai ve gerçek evrensel standartlarda demokrasiye ulaşılmasını temenni ediyorum.

Saygılarımla. (CHP ve DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Çorum Milletvekili Sayın Oğuzhan Kaya.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA OĞUZHAN KAYA (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DEM PARTİ grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu ve bizleri ekranları başında izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

6-8 Ekim olayları öncesinde Fırat News haber sitesi üzerinden halkı topyekûn ayaklanmaya yönelik haber ve kışkırtmaların istenilen düzeye ulaşmaması üzerine 6/10/2014 tarihinde HDP MYK toplantısı sonucunda alınan kararlar sonrası HDP'nin sosyal medya hesabından halkın sokağa çıkması çağrısı yapılmıştır.

Bu çağrılar neticesinde, Doğu ve Güneydoğu’daki iller başta olmak üzere 32 ilde araçlarla meydanlarda, caddelerde, sokaklarda barikatlar kurularak, ateş yakmak suretiyle yollar kapatılarak, uzun namlulu silahlar, EYP, el yapımı bomba, molotofkokteyli, havai fişek, taş, sopa kullanmak suretiyle yoğun ve sistemli serhildan başkaldırısı amaçlı şiddetli terör eylemleri gerçekleşmiştir.

Bu eylemler sonucunda, aralarında Yasin Börü’nün de olduğu 37 kişinin yaşamını yitirdiği, 31 kişinin öldürmeye teşebbüs edildiği, 223’ü kamu görevlisi olmak üzere 453 kişinin yaralandığı, 1.563 kamu malının zarar gördüğü sabittir. Ve yine, bu olaylarda 24 yağma, 432 hırsızlık olayının gerçekleştiği, 347 iş yerinin dokunulmazlığının ihlal edildiği de tespit edilmiştir.

6-8 Ekim olayları sırasında işlenen suçlar, gerek işleniş şekilleri gerek kullanılan araçlar gerekse gerçekleştirilen neticeler bakımından vahim nitelikte ve Türk Ceza Kanunu’nun 302’nci maddesinde düzenlenen devletin birliğini, güvenliğini, bütünlüğünü bozma suçunu oluşturduğu aşikârdır.

Mahkeme, yargılanan sanıkların bir kısmı hakkında cezalandırılmalarını gerektirir şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı deliller dosyada mevcut olduğu için çeşitli derecelerde, kanunun öngördüğü şekilde cezalar vermiştir ve yine, aynı mahkeme, birtakım sanıklar hakkında da cezalandırılmaları yönünde yeterli deliller olmadığı için beraat kararları vermiştir. Türk yargısı tarafından tarafsız, bağımsız olarak bu yargılama yapılmıştır.

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Hâkimi Atadedeler çetesi üyesi olanlar tarafından mı adil yargılanma yapılmıştır?

OĞUZHAN KAYA (Devamla) – İlk derece mahkemesinde verilen karar nihai bir karar değildir ve bu karara istinaf yolunda ya da diğer kanun yollarında da itiraz edilebilir ve gerekli itirazlar hem sanıklar ve müdafileri tarafından hem de diğer...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Hayatını kaybeden kişiler hakkında kaç tane ceza verildi? Yapılan yargılamalarda kimler suçlandı?

BAŞKAN – Buyurun.

OĞUZHAN KAYA (Devamla) – 6-8 Ekim olayları bir protesto değildir, terör kalkışmasıdır. 6-8 Ekim olaylarını kışkırtanlar, yönlendirenler, azmettirenler, milletimize böyle bir acıyı yaşatanlar bellidir.

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – 6-8 Ekim olayları IŞİD’e karşı yapılmıştır, bir kalkışmaysa -dün de söyledim- çöktürme planları yapanlara soracaksın!

OĞUZHAN KAYA (Devamla) – Hukuk elbette bunlardan hesap sormak zorundadır. “Siyasi dava” denilerek terör kalkışmasının aklanmasına çalışılması her şeyden önce hukuka, demokrasiye hakarettir. 6-8 Ekim olaylarını kimse mazur ve meşru gösteremez, mahkeme kararıyla ilgili haddini aşan yorumlar kabul edilemez. Sokakları kan gölüne çevirerek bu ülkede siyaset yapılamayacağını herkes böyle bilecektir.

DEM PARTİ grup önerisinin aleyhinde olduğumuz bildirir, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Öldürülenlerin paramiliter güçlerle ilgili tek bir araştırma yapılmasına izin vermeyen sizlersiniz!

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Çorum Milletvekili Oğuzhan Kaya’nın DEM PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkları Eşitlik ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında Türkçe konuşuyoruz, yavaş da konuşuyoruz, hatta birilerine anlatır gibi de konuşuyoruz ama ısrarla anlamak istemiyorsunuz. Niye? Çünkü gerçekler acı. Şimdi, siz kalkıp Filistin'deki meseleye, Hamas’ın yaptıklarına ne diyorsunuz? “Hamas, mücahitler ordusu.” diyorsunuz, değil mi? Diyor musunuz? Diyorsunuz. Şimdi, Hamas’ın savunması meşru, Filistin'in savunulması meşru. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bir susun!

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – En başta mülteci sorunu var.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Özlem Hanım, önce dinleyin.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Hayır. Arkadaşlarıma ve de bana hakaret ediyorlar, sürekli hakaret ediyorsunuz.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Peki, bu ülkede, sınırımızın yanı başında 400 bin insanın yaşadığı bir kentin IŞİD barbarları tarafından kuşatılması ve IŞİD barbarları tarafından yok edilmesi tehdidine karşı halkın sokağa çıkması, halkın demokratik, barışçıl gösteri hakkını kullanması, HDP'nin “tweet” atması niye gayrimeşru oluyor söyler misiniz?

Bakın, ben size onlarca örnek sıralarım. Muş Varto’da ilk ölüm olayını kim yaptı, kim öldürdü, kim öldürdü? Kolluk; 7 Ekimde kolluk güçlerinin ateşli silahıyla Varto’da ilk ölüm oldu. Peki, nerede faili? Varto’nun Kaymakamını soruşturdunuz mu? O zamanki Muş Emniyet Müdürünü soruşturdunuz mu? Valiye soruşturma açtınız mı? Yok. E? Ama asker öldürmüş, kolluk gücü öldürmüş, hiç hiç gıkınız çıkmıyor. Varsa yoksa işiniz gelip burada bizim yaptıklarımızı karalamak. Ya, bir halk soykırım tehdidi altında, IŞİD barbarlarına karşı biz insanlara demişiz ki: “Demokratik, barışçıl gösteri hakkınızı kullanın.” Bunda ne var, ne var bunda? Bunu da mı söyleyemeyeceğiz? Bizim kardeşlerimizi orada IŞİD’liler katledecek, öldürecek, alıp köle pazarlarında satacak, biz de burada oturacağız öyle mi?

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – E, geçseydin öbür tarafa, geçseydin öbür tarafa!

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Ya, sizde vicdan olsa siz sokağa çıkardınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Öbür tarafa geçseydin, öbür tarafa. Burada ne işin var? Gitseydin öbür tarafa!

ŞENGÜL KARSLI (İstanbul) – Sende vicdan yok! Halkın duygularını kullanma! PKK' ile Kürt halkını karıştırma!

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Öbür tarafa Türkiye'nin sınırını açmasıyla geçen geçti.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Geçseydin öbür tarafa, burayı ne karıştırıyorsun? Geç öbür tarafa, savaş.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Sizin o sınırlarda IŞİD’le yaptığınız pazarlığı dünya âlem gördü, dünya basını manşetlerde verdi.

BAŞKAN – Ya, laf atmayın arkadaş, bırak…

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – O sorunu çözen AK PARTİ’dir, AK PARTİ. O sorunu çözen de AK PARTİ’dir.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Öyle mi?

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Tabii, AK PARTİ'dir.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Nasıl çözdü? Sınırı kapatarak mı çözdü?

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Yok, çözen AK PARTİ’dir.

BAŞKAN – Sayın Grup Başkan Vekili, teşekkürler.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Hem “Suriye’de ne işimiz var?” diyeceksiniz hem de ondan sonra “Niye müdahale etmiyor?” diyeceksiniz.

OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Hadi, yerine geç, yerine!

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan, birilerine söyleyin, bu Mecliste ya terbiyeli olsunlar ya da biz o terbiyeyi onlara gösteririz!

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Nasıl göstereceksin? Göster bakayım.

ŞENGÜL KARSLI (İstanbul) – Sen bize terbiyeyi öğretemezsin! O işler öyle olmaz!

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – IŞİD terör örgütüyle kol kola gezen sizsiniz, siz! O sınırlardaki pazarlıklar dünya âleme manşet oldu.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Pişmiş kelle gibi gülme! Pişmiş kelle!

BAŞKAN – Sayın Zengin, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

43.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Sayın Başkan, hatibimiz konuşuyor, oylamaya geçeceğiz, ya, biz de kendi tezlerimizi söylüyoruz. Sayın Grup Başkan Vekili kürsüye geliyor, daha -dakika demeyeceğim- saniye bir, diyor ki: “Birilerine söyler gibi…” Sonra konuşması bittiğinde de o “birileri” lafının ne kadar iğrenç olduğunu anlamadığı için, maalesef anlayamadığı için aynı ifadeyi tekrar ediyor.

ZEYNEP ODUNCU (Batman) – Sizin grup anlamıyor, anlamıyor. Anlatır gibi anlatıyoruz ama anlamıyorsunuz.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Bakın, Sayın Başkanım, buradaki sorun şu: Mesela Kobani’yle alakalı hassasiyetleri değil, bu hassasiyetle alakalı yaptıkları işle alakalı konuşuyoruz. Neden Kobani için 35 tane ili yaktınız? Sorunun cevabını arıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEYNEP ODUNCU (Batman) – Kim yaktı? (DEM PARTİ sıralarından “Siz yaktınız.” sesleri)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – 35 ili yaktınız, yıktınız. Daha sonrasını hatırlıyorsunuz işte, hendekler… Bunlar tekil olaylar değil, bir bütün içerisinde bundan şekilleniyor. O yüzden, burada konuşurken -ben “Sayın Başkan” diyeceğim her şeye rağmen- sizi üsluba davet ediyorum, buranın ağırlığına yakışan bir üsluba davet ediyorum ve siz buradan benim arkadaşlarıma ve bana bağıramazsınız, onu da ifade edeyim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Şimdi, dün epey tartıştık aynı konuyu…

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkanım…

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Yok sataşma. Hem bağıracaksın hem cevap vermeyeceğiz, böyle bir şey yok.

BAŞKAN – Sataşma olmadan buyurun.

44.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan, öncelikle şöyle bir şey: Grup Başkan Vekilinin “Arkadaşımız görüşlerini açıkladı.” dediği, çıkıp 6-7-8 Ekim olaylarındaki her şeyden, ölümlerden partimizi sorumlu tutuyor.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Doğru, doğru söylemiş.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Ya, mahkemenin bile “Hayır, bu ölümlerden bu insanlar sorumlu değil.” dediği bir yerde hâlâ kalkıp Meclis kürsüsünden iftira atıyorlar, yalan söylüyorlar, sonra da bunu kalkıp “E, biz görüşlerimizi söylüyorduk.” diye söylüyor. Arkadaşım, açık ve net söyleyelim, Türkçe konuşuyoruz da onun için söylüyoruz: Biz sokağa çağrı yaptık, demokratik, barışçıl gösteri hakkı için çağırdık çünkü halkımız soykırım tehdidi altındaydı. Siz de bunu anlayın. Sizin bugün Filistin için gösterdiğiniz, bizim bugün Filistin için gösterdiğimiz hassasiyet ne kadar haklı, ne kadar doğru, ne kadar meşruysa Kobani için gösterdiğimiz hassasiyet, sokağa çıkmamız da o kadar doğrudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Hiç kimse bizi oradaki ölümlerle ilişkilendiremez. 43-44’ü bizim partilimiz, partilimiz! Polis kurşunuyla öldürülmüş, Hizbulkontra öldürmüş ama maşallah hiç söylemiyorsunuz. Ya, IŞİD’le ticaret yapıyordunuz, gıkınız çıkmıyordu. IŞİD Kobani’yi alsa şimdi ticaret…

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Ya, PKK kimlerle ticaret yapıyor ya, PKK kimlerle yapıyor ya?

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – …anlaşmaları imzalayacaktınız, hiç zorunuza gitmiyor ama IŞİD’ten Kürtler, devrimciler, dünyanın öbür yanından gelen insanlar kurtardı, bu size dert oldu, götürdünüz mahkeme salonlarında Kobani yargılaması yaptınız. Niye? Siyaseti dizayn etmek için. Niye? HDP'yi tasfiye etmek için. Niye? Kürtlerin meşru taleplerini bastırmak için. Bu kadar açık ve net, anlaşılmayacak ne var? Siyasi bir dava.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Ya, şu meşru talebi bir anlayabilir miyiz ya? Vallahi merak ediyorum ya şu meşru talepleri.

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Ölümlerle ilgili yerel mahkemelerin verdiği kararlara baktınız mı Sayın Zengin?

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Sayın Başkanım, bir saniye lütfen.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Zengin.

45.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Şimdi, Sayın Başkanım, hakikaten şu meşru talepleri bir arka arkaya sıralasalar da hakiki meşru taleplerini Türkiye kamuoyu, biz de bir öğrensek.

ZEYNEP ODUNCU (Batman) – Defalarca anlatıldı bu, defalarca!

SÜMEYYE BOZ (Muş) – Anlamıyorsunuz.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Şimdi, bakın, bu yargılamalarla ilgili olarak şunu görmeniz lazım. Mahkeme tek tek öldürülen insanların bire bir katilini bulamadığını ifade etti ama şunu söyledi: “Yaratılan o kaotik ortamın…” (DEM PARTİ sıralarından gürültüler)

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Nasıl bulamıyorsunuz, her yerde MOBESE’ler var, istediğiniz zaman her şeyi bulabiliyorsunuz, öldürülenleri nasıl bulamıyorsunuz?

BAŞKAN – Siz devam edin ya, devam edin.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Sayın Başkan, nasıl devam edebilirim?

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Onlarca dosya var, onlarca yargılama var.

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Biz bunu kabul etmiyoruz, biz araştırma önergesi veriyoruz, o zaman araştıracaksınız.

BAŞKAN – Devam edin, onları dinlemiyor kamuoyu.

Buyurun.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Sayın Başkanım, ben kendimi işitemeyerek konuşuyorum, kendimi işitemediğim bir ortamda nasıl konuşabilirim? Kendimi işitemiyorum.

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Siz de az önce aynısını yaptınız.

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Kendimi işitemiyorum, rica ediyorum Sayın Başkanım. (DEM PARTİ sıralarından gürültüler)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – E, biz kürsüdeyken laf atıyordunuz Özlem Hanım!

KAMURAN TANHAN (Mardin) – Sen yapınca iyi, biz yapınca kötü! Mağdur, mağdur, mağdur; başka edebiyatınız yok, mağdur oldunuz. Mağdur edebiyatı yapmayın.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Ya, Sayın Başkanım, kendi arkadaşları hiç durmadan, hatta kendileri konuşurken de laf atıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

OĞUZHAN KAYA (Çorum) – Dinle ya, bir dinle!

KAMURAN TANHAN (Mardin) – Sen dinle ya, senin Grup Başkan Vekilin konuşuyor.

ZEYNEP ODUNCU (Batman) – Kendisi dinledi mi? Kendisi Grup Başkan Vekili, bizi dinledi mi?

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Ben gayet iyi dinledim.

Şimdi, bakın, mahkeme şunu söyledi, mahkeme çok daha ağır bir ceza verdi, dedi ki: “Bu yaratılan kaotik ortam, 35 ilde, yüzlerce ilçede yaratılan kaotik ortam devletin birliğini, bütünlüğünü bozmaya yönelik bir eylemdir.” Siz o insanları, o şehrin insanlarını Diyarbakır başta olmak üzere orada yaşayamaz hâle getirdiniz, sizin amacımız buydu zaten.

Bakın, yanlış şeyi tartışıyoruz. Burada yaptığımız konuşmalarda Kobani’yle ilgili hassasiyetinizi… İnsani meseleler hepimizin ortak meselesi ama siz “Kobani” diyerek bizim bölgemizi yaktınız ya, o bölgeleri yaktınız, yıktınız.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Kim yaktı?

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Evet, sizler! Sizin çağrılarınızla oldu bunlar.

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Efkan Ala’nın kontrol edemediği güçler kimlerdi? Hangi paramiliter güçler o sokakları birbirine kattı?

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Siz kendi yaptığınız konuşmalarda AK PARTİ’yi, Cumhurbaşkanımızı suçlu göstereceksiniz, biz buna cevap verdiğimiz zaman da “Vav!” diyeceksiniz; yok öyle bir şey! Herkes bir yerde dursa iyi olacak artık. Yeter, hakikaten yeter yani!

Teşekkür ediyorum.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

46.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Evet, Sayın Başkan, katılıyoruz, herkes bir yerde durursa iyi olur.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Evet, iyi olur.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Öncelikle, mahkeme failleri bulamadı değil, bulmak istemedi çünkü failler koltuklarının altında.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Bunu nereden biliyor Sayın Başkan? Bir belgesi var mı?

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Failleri yetiştirip büyütenler, faillere yol verenler, faillerin önünü açanlar, Hizbulkontra’yı besleyenler, sınırlarımızı elek gibi yapanlar, IŞİD’in gelip geçişine göz yumanlar, 4 kilometre ileride Bağdadi’yi besleyenler, Ankara’nın merkezinde Ezidi kızların IŞİD’liler tarafından tutulmasına göz yumanlar tabii ki gidip failleri bulmazlar, bulamazlar!

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Bu nedir ya? Bu nasıl bir şey ya? Bu nasıl bir yalandır ya?

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Ama şunu söyleyelim…

OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – El Kureyşi’yi Millî İstihbarat Teşkilatının öldürdüğünü de anlat!

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Bir susun…

OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Anlat bakalım, El Kureyşi’yi Millî İstihbarat Teşkilatının nasıl operasyon yapıp öldürdüğünü de anlat!

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Bir susun…

OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – At yalanı, ondan sonra da millet inansın! Ne diyelim artık! Var mı böyle bir şey ya!

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Ama şunu söyleyelim Sayın Başkan: Biz bütün bu suçlamalardan beraat ettik, bütün bu suçlamalar çöktü.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – O nasıl bir yalan? Hepinizi aynı yer besliyor, IŞİD’i besleyen ile PKK’yı besleyen aynı yer!

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Miting meydanlarında istismar ettiler “Yasin Börü, Yasin Börü” dediler.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – IŞİD’i besleyen ile PKK’yı besleyen aynı yer!

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – 8 yaşında öldürülen çocuk var, haberiniz var mı? Yok!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Peki…

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – 11 çocuk yaşamını yitirdi Kobane olaylarında, haberiniz var mı? Ondan da yok!

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Hepiniz aynısınız.

Başkanım, böyle olmaz! Kafamıza göre Genel Kurulda binlerce gereksiz laf söyleniyor, böyle olmaz! Böyle olmaz!

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Kim öldürdü bunları? Nerede failleri, nerede gizliyorsunuz, niye açığa çıkarmıyorsunuz?

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Burada konuşmalar yapılır, akabinde oylamalar yapılır. Bu Genel Kurulda hiç kimse buraya oy vermek zorunda değil!

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Bu kadar açık. Gizlediğiniz şeyler açığa çıkacak! Gerçekler zorunuza gidiyor, bu kadar açık ve net! Gerçekler zorunuza gidiyor!

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Başkan, neredeyiz biz ya? Mecliste miyiz, anlamadık ki!

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Oylamaya geçer misiniz lütfen.

BAŞKAN – Söz mü istiyorsunuz?

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Hayır, oylamaya geçmenizi istiyorum.

BAŞKAN – Şu oylamayı yapalım, sonra…

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Bu kadar âlem olmaz!

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Ne?

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Kendi yaptıkları her şeyi bu ülkenin insanlarına atfedemezler, kabul etmiyoruz!

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Siz yaptınız! Biz yapmadık, siz yaptınız!

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Siz yaptınız!

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Yüzsüzlükte sizin kadar olunmaz ki!

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Siz yaptınız! IŞİD’i besleyenler de sizsiniz! IŞİD’e yol verenler de sizsiniz!

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Oylamaya geçelim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- DEM PARTİ Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Muş Milletvekili Sezai Temelli tarafından, Kobani davasının siyasi boyutunun araştırılması amacıyla 22/5/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Mayıs 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

SÜMEYYE BOZ (Muş) – Duymak bile sizin tahammülünüzü zorluyor.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Siz “tahammül” kelimesinin bile anlamını bilmiyorsunuz.

SÜMEYYE BOZ (Muş) – Niye reddediyorsunuz?

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Hani gerçeğin peşindeydiniz, hani gerçeğin peşindeydiniz?

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – “Tahammül” kelimesinin bile anlamını bilmiyorsunuz.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım, oylarınıza sunacağım.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Niye onaylamadınız? Hadi, komisyon kurup araştıralım.

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Araştırınca ne çıkacak ortaya? Sizi korkutan şey ne? İş birliğiniz mi açığa çıkacak?

SÜMEYYE BOZ (Muş) – Araştırmaktan korkuyorlar, altından kendileri çıkacak çünkü. Öldürülenlerin arkasından siz çıkasınız.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Mahkeme orada, elinizdeki her evrakı götürüp verebilirsiniz, her evrakı.

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Bizim için her can kıymetlidir, her can. Asıl insanları o şekilde gözden çıkaran sizin siyasetiniz. Ölümler üzerinden siyaset yapan sizsiniz.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Hiçbirisini gözden çıkarmıyoruz, ona sizin gücünüz yetmeyecek zaten!

BAŞKAN – Öneriyi okutuyorum:

4.- CHP Grubunun, Elâzığ Milletvekili Gürsel Erol ve arkadaşları tarafından, Elâzığ ili Maden ilçesinde bulunan bakır madeni işletmesinin faaliyetlerinin çevreye karşı olası etkilerinin tüm yönleriyle araştırılması ve gerekli tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 19/2/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Mayıs 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 22/5/2024 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 Murat Emir

 Ankara

 Grup Başkan Vekili

Öneri:

Elâzığ Milletvekili Gürsel Erol ve arkadaşları tarafından, Elâzığ ili Maden ilçesinde bulunan bakır madeni işletmesinin faaliyetlerinin çevreye karşı olası etkilerinin tüm yönleriyle araştırılması ve gerekli tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 19/2/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (491 sıra no.lu) Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 22/5/2024 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

SÜMEYYE BOZ (Muş) – Sayın Zengin, bugün de iyi bir alkış alacaksınız, merak etmeyin, takdir edecekler sizi “Aferin.” diyecekler!

BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Elâzığ Milletvekili Sayın Gürsel Erol. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GÜRSEL EROL (Elâzığ) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bizden önceki gündemle ilgili de bir değerlendirme yapmak isterim: Bu ülke hepimizin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Allah razı olsun.

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Aksini söyleyen yok, neyi alkışlıyorsunuz?

GÜRSEL EROL (Devamla) – Şu gerçeği kabul edelim: PKK da bir terör örgütüdür, FETÖ de bir terör örgütüdür.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Sana mı soracağım kimi alkışlayacağımı?

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Tam da onu söylüyorum. Sakin, sakin; sinirlerinize hâkim olun Özlem Hanım.

GÜRSEL EROL (Devamla) – Sayın Grup Başkan Vekilleri, müsaade eder misiniz?

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – A, yeter artık, yeter artık!

Başkanım, artık hakikaten ya sabır yani. Lütfen, rica ediyorum Başkanım.

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Sen laf atarken iyiydi ya!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Ne zorunuza gidiyor? Doğruları duymak zorunuza gidiyor sizin. Bakın, doğruları konuşmak zorunuza gidiyor sizin!

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Algı yaratmayın, algı yaratmayın.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Lütfen artık! O arkadaşların derdi nedir? Ciyak, ciyak, ciyak…

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Sinirlerine hâkim olsana, sinirlerine. Daha çok laf duyacaksın bizden, biraz sinirlerine hâkim ol.

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Aynı doğruları biz söyleyince oradan bakıyorsunuz.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Doğruları konuşmak zorunuza gidiyor! (AK PARTİ ve DEM PARTİ sıraları arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Daha bitmedi bu konu, bitmedi. Biraz sakin ol, sakinleştirici falan al! (AK PARTİ ve DEM PARTİ sıraları arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

SÜMEYYE BOZ (Muş) – Gerçekleri duyunca sinirleniyorsunuz.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Paşa gönlüm kimi istiyorsa onu alkışlarım! Hayret bir şey ya! Milletvekilini alkışlıyorum, paşa gönlüm istiyor, alkışlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi, bir açık gerçeği ifade etmek istiyorum: Bağıran milletvekillerine benim hâkim olmam mümkün değil çünkü bağıran milletvekili kendi kendine hâkim değil.

Buyurun.

GÜRSEL EROL (Devamla) – Süremi yeniden başlatabilir misiniz?

BAŞKAN – Başlatacağım.

GÜRSEL EROL (Devamla) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Bak, demin söylediğim şey önemli; ben bağıran bir milletvekilini susturamam. Neden? Çünkü milletvekili kendine hâkim değil ki bağırıyor. Grup Başkan Vekili çıkıp düşüncelerini ifade ediyor ve…

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Ona da izin vermiyorlar Sayın Başkanım.

BAŞKAN – …Divan olarak elimden gelen bütün samimiyetimle sonuna kadar dinleme gayreti içindeyiz. Siz de çıkıp konuşuyorsunuz, diğer arkadaşlar da konuşuyor. Gayet de güzel, herkes kendi meselesini anlatıyor. Bağırmayın lütfen ya. Ben bir milletvekiline “Bağırmayın.” demeyi emin olun içime sindiremiyorum ya.

Buyurun Sayın Milletvekili.

GÜRSEL EROL (Devamla) – Evet, sayın milletvekillerim, tekrar hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Biz bu ülkenin 85 milyon yurttaşıyız. Anayasa’ya göre hepimizin yurttaşlık hakkı anayasal güvence altındadır. İnsanlar dönem dönem değişik suçlamalarla karşı karşıya kalabilirler, suç işleyebilirler ama herkesin adil yargılanma hakkı vardır ve o Anayasa gereği de herkes adilce yargılanmalıdır.

Ben 2015 yılından bugüne kadar milletvekiliyim, 3’üncü dönem. 26’ncı Dönem Tunceli Milletvekiliydim, 27’nci ve 28’inci dönem Elâzığ Milletvekiliyim. Bu Parlamentoda gördüğüm bir gerçek var, sürekli konular aynı, yalnızca konuşmacılar ayrı yani sürekli konuları burada konuşuyoruz ama o konuları konuşan konuşmacılar sürekli değişiyor. Doğal olarak iktidar partisinin yanlış bir algısı var. O algınız nedir? Bu Parlamentoda bulunan bütün bir milletvekillerinin siyaset tarzları, siyaset dilleri, siyasi tabanları, siyaset yapma anlayışları doğal olarak birbirinden farklı, olaylara bakış açımız da farklı. Doğal olarak herkes kendi seçmeninin beklentisi doğrultusunda bu Parlamento kürsüsünü özgürce kullanabilmeli ve seçmen kitlesinin beklentilerine göre taleplerini bu kürsüde gündeme getirmeli. Doğrudur, yanlıştır, ayrı bir şey ama hepimiz birbirimizin düşüncelerine saygı duyacağız. Hepimizin ortak bir kimliği var. Hepimizin ortak kimliği nedir? Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşı olmak, devletin varlığını, vatanın bölünmez bütünlüğünü, milletin birliğini ve beraberliğini korumaktır. Bu değerler bu Parlamentonun değerleridir ve biz yemin ederken bu değerler üzerine, bu söylemler üzerine yemin ettik. (CHP sıralarından alkışlar) Doğal olarak, burada herkes herkesin düşüncesine saygı göstermek zorunda. Beni bölgemde herkes bilir; ben bölgemde -Tunceli Milletvekilliğimde de Elâzığ Milletvekilliğimde de- terör karşıtı birisiyim; FETÖ’ye de karşıyım, PKK’ya da karşıyım, IŞİD’e de karşıyım, bu ülkenin üniter devlet yapısına zarar veren, tehdit eden, bu ülkenin askerini, polisini şehit eden her anlayışa karşıyım. Bu devlet bizim. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kimse kimseden daha fazla devletçilik, kimse kimseden daha fazla vatanseverlik, milliyetçilik yapmasın, hepimizin ortak değerleri ülkemize, devletimize sahip çıkmak. Önce bunu bir tespit edip bunu bir değerlendirmek isterim.

Bugün aslında güzel bir tablo var; kendi siyasi düşüncelerine, anlayışlarına göre Kobani’nin yargılanma süreci ve sonucuyla ilgili tepki koyan ve fotoğrafları önlerinde paylaşan bir parti var; diğer taraftan da ulusal başarılara imza atan ve kendi alanlarında başarı hikâyesi oluşturan birçok insanın remi var; ne güzel. Ne güzel, demokrasinin güzelliği bu. Yani bırakın, bir taraf bir düşünceyi savunuyorsa herkes birbirine saygı duyduğu sürece biz bu ülkenin gelişmesine, bu ülkede özgürlüklerin genelleşmesine, evrensel değerler üzerinde yurttaşlarımızın yurttaşlık haklarının aranmasına katkı sunarız. Kimse kimseden daha fazla devletçi değil.

Şimdi, geleyim -zamanım kalmadı- Elâzığ’a. Elâzığ’da Maden ilçemiz var. Aslında Elâzığ yer altı zenginlikleri açısından Türkiye'nin en zengin yer altı kaynaklarına sahip olan bir il. Yani madencilikte -mermer, krom, altın, bakır- inanılmaz bir yer altı zenginliğimiz var ama yer altı zenginliklerimizden şehrimiz yeterince yararlanmadığı gibi, doğru yatırımlar yapılmadığı gibi, özelleştirmeyle ve ihalelerle doğru sonuçlar yaratılmadığından kaynaklı şehrimizin de ülkemizin de ekonomik bir kazancı yok.

Maden Bakır İşletmesi geçtiğimiz dönemlerde özelleştirildi. Maden’i ayakta tutan bir bakır işletmesi; Osmanlı döneminden günümüze kadar işletme olan -işte, Ejder Bey iyi bilir, kendisi de kısmen Madenlidir- 6 bin personelin çalıştığı bir fabrika. O 6 bin personelin çalıştığı fabrika, o şehrin yalnızca ekonomik hayatını değil, sosyal hayatını, oradaki yaşam tarzını geliştiren bir fabrika ama özelleştirildikten sonra çalışan sayısı 100’e düşmüş; 1900’lü yılların başında tenis kortlarının, açık hava sinemalarının, tiyatroların yapıldığı bir ilçe şu anda kendi kaderine terk edilmiş bir ilçe. Sayın Başkanım, ne köy ne ilçe; iki arada bir derede kalmış. Orada Bakır İşletmesinin yanlış uygulamalarından kaynaklı, çıkan madenin pasasını riskli bölge ilan edilen alana dökmesinden kaynaklı inanılmaz bir heyelan riskimiz var. Bunu defalarca bu Meclis kürsüsünde gündeme getirdim, Bakanlığa soru önergesi verdim, Çevre Komisyonunda gündeme getirdim. Çevre Komisyonu üyesi arkadaşlarımız aramızda, geçtiğimiz günlerde Çevre Komisyonunda da toplantı yaptık. Komisyon Başkanımız diyor ki: “Evet, bu hafriyatın buradan kaldırılması lazım.” Bakanlık diyor ki: “Evet, bu hafriyatın buradan kaldırılması lazım, risk yaratıyor.” Ama gelin görün ki her şey söylemde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

GÜRSEL EROL (Devamla) – Ben sizi Allah’a havale ediyorum. Niye? Çünkü şundan dolayı: Bu, ağır bir sorumluluktur. Orada, İliç gibi bir felaketle karşı karşıyayız. İnsanlar ölmeden, doğal felaket yaşanmadan, orada yaşamsal sorunlar yaşanmadan bir araştırma komisyonu kurularak yerinde inceleme yapılsın; bu incelemeyle ilgili de Meclisimiz bilgilendirilsin. Orada olabilecek kazalarla ilgili, felaketle ilgili tedbirlerin alınmasına yönelik talebimi Parlamentoya iletiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Saadet Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Doğan Demir.

Buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA DOĞAN DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle bundan tam on yıl önce Okmeydanı Cemevi’mizin avlusunda bir polis memuru tarafından kafasına ateş edilerek katledilen Uğur Kurt canımızı buradan bir kez daha sevgi ve özlemle anıyorum. Bugün, katledilişinin yıl dönümü.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde yargı sisteminin ne kadar vahim olduğunu anlamak istiyorsanız Okmeydanı Cemevi avlusunda polis kurşunuyla vurularak öldürülen Uğur Kurt canımızın davasına bakabilirsiniz. Uğur Kurt cemevinde başından vurularak katledildi; savcı yirmi altı saat sonra olay yerine geldi, yüz altı gün sonra olay yerinde keşif yapıldı. Zanlı polise bir yıl sekiz ay hapis cezası verildi, bu ceza da tam 12.100 TL para cezasına çevirdi. Anayasa Mahkemesi yeniden yargılanmasına karar verdi, 1 Mart 2024 tarihinde kararını açıklayan mahkeme sanık polise indirimlerle birlikte iki yıl altı ay hapis cezası verdi.

Uğur Kurt’un öldürülmesi ve yaşanan adaletsizlikler Türkiye'de hukukun üstünlüğü ilkesinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermiştir. Uğur Kurt davası Türkiye'de yargı sisteminin bağımsız ve tarafsız olmadığını da gözler önüne sermiştir. Uğur Kurt’u unutmadık, unutturmayacağız; Uğur Kurt canımız için adalet istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, Elâzığ Maden ilçesi Camiikebir Mahallesi’ndeki bakır madeni işletmesi başta olmak üzere ülkemizdeki maden işletmelerinin birçoğunda yeterli denetim ve kontrollerin olmamasından dolayı madenden geriye kalan pasa ve molozların bulunduğu atık depolama alanlarında çevre felaketleri riski oldukça fazladır. İşletilmekte olan maden sahalarında madenden artakalan malzemenin depolandığı pasa sahalarının dönüştürülmesi veya farklı bir amaç için kullanılması yönünde planlamalar yapılmalı ve denetimler artırılmalıdır. Bu pasa ve molozların bulunduğu sahaların denetlenmemesi ve önlemler alınmaması başta heyelan olmak üzere büyük çevre felaketlerine davetiye çıkarmaktadır.

Öte yandan, metal madenciliğinin yapıldığı maden sahalarındaki siyanür kullanılan yerlerde atık depolama tesislerinde bulunan göletlerin sızdırmazlıkları da çok iyi bir şekilde denetlenmelidir. Çünkü atık depolama tesislerinden oluşturulan göletlerden yer altı sularına karışan veya akarsu yataklarına karışan kimyasal maddeler kanser başta olmak üzere birçok hastalığa doğrudan sebep olabilmektedir. Maden sahalarının denetlenmesi maden şirketlerinin inisiyatifine bırakılmamalı, devlet eliyle sık sık ve özenli bir şekilde periyodik olarak yapılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DOĞAN DEMİR (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

DOĞAN DEMİR (Devamla) – Başta maden şirketlerinde çalışan işçilerimiz olmak üzere işletmenin yanında, yakınında bulunan tüm vatandaşlarımız için tehdit oluşturan bu tür hafriyat yığınları bir an evvel kontrol altına alınmalı ve caydırıcılığı yüksek cezai yaptırımlar uygulanmalıdır diyor, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına Çanakkale Milletvekili Sayın Rıdvan Uz.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA RIDVAN UZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubu adına Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce Meclisimizi ve yüce Türk Milletini saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisine geçmeden önce, yine bir maden kazası olan Erzincan İliç’te hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kez daha Yüce Mevla’dan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum, aynı zamanda, doksan dokuz gündür ulaşamadığımız 5 madencimizin de bir an önce bulunup ailelerimizin acı bekleyişinin son bulmasını da temenni ediyorum.

İliç Komisyonu olarak yaptığımız ziyaret kapsamında ailelerimizle de buluştuk; maalesef ateş düştüğü yeri yakıyor. İlk ziyaretimizde hayatını kaybeden maden işçimiz Ramazan Çimen’in ailesiyle buluştuk. Ağabeyi Dündar Bey, kardeşi Yakup Bey, evlatları Fatih, Yusuf ve Hasan Hüseyin’e taziyede bulunup onları da dinledik ve onlara Meclisimiz adına en ufak bir ayrıntıyı atlamadan, tüm ihmalleri araştırıp sorumluların adalete teslimine dair bir söz verdik. Bunun yanı sıra, hâlâ bulunamayan 5 işçimizden 1’i olan Şaban Yılmaz’ın ailesini, kıymetli eşini, evlatları Esra ve Büşra’yı da ziyaret ettik. Annenin “Seksen gündür her sabah erken kalkıp evin kapısını açıyorum ve eşimi bekliyorum.” cümlesi bizleri sarsmış ve aslında tüm vazifelerimizi doğru bir şekilde yerine getirme sorumluluğunu bir kez daha bize hatırlatmıştır. Bu vesileyle tekrar rahmet diliyorum.

Gelelim Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği soru önergesine. Önergeyi çok kıymetli bulduğumu beyan etmek isterim. 19 Haziran 2019'da 6306 sayılı Kanun ve 1150 Cumhurbaşkanı Kararı’yla… Madenin olduğu alanda doğal olmayan şekilde oluşturulan yığın tıpkı Erzincan İliç’teki gibi bir durum almış ve yığında derin çatlaklar oluşmuş. Üniversite raporları ve Elâzığ Valiliği İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü 2017 yılında “Heyelan riski var.” demiş, AFAD devreye girmiş ve bu riskten dolayı 278 konut, 232 iş yerinin tahliyesine başlanmış, yıl 2019 yani tam iki yıl sonra. Yani maden kazasından önceki tüm veriler maalesef İliç’teki gibi bir sürü ihmal zincirini de taşımaktadır; bunu da belirtiyor ve yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Bingöl Milletvekili Sayın Ömer Faruk Hülakü. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

DEM PARTİ GRUBU ADINA ÖMER FARUK HÜLAKÜ (Bingöl) - Değerli milletvekilleri ve ekranları başında bizleri izleyen kıymetli halklarımız; Elâzığ'a bağlı Maden ilçesi sırf sermayenin gözüne girmek için iktidar tarafından bir mezarlığa dönüştürülmek isteniyor tıpkı İliç gibi, Soma gibi ve birçok madende olduğu gibi. Uzun bir süredir Maden ilçesinde devam eden maden çıkarma çalışmaları nedeniyle ilçe büyük bir felakete doğru sürüklenmek isteniyor. Maden ilçesi, 2007 yılından beri yandaş sermaye tarafından yürütülen vahşi madencilik faaliyetleri nedeniyle âdeta bir mezarlığa çevrilmek istenmektedir. İktidarın onayıyla sermayenin doğaya ve insanlığa verdiği zararın boyutu artık kabul edilemez bir seviyeye ulaşmıştır. İlçenin doğası, kültürel mirası ve toplumsal yapısı geri dönüşü olmayan bir yıkımla karşı karşıyadır.

Bölgedeki rezervlerin plansız ve amaçsızca kullanımı halk arasında büyük bir korkuya ve kaygıya neden olmaktadır. Yakın dönemde yaşanan depremler sonrasında bile gerekli önlemler alınmamış, bu ihmaller ilçeyi daha büyük tehlikelere sürüklemiştir. Maden, ciddi bir heyelan riski altında ve bu tehlike her geçen gün büyümektedir. Yani İliç'te yaşanan facianın bir benzerinin Maden'de yaşanması an meselesidir. Soma faciasını hepimiz hatırlıyoruz; gerekli önlemler alınmadığında neler olabileceğini biliyoruz. Madenliler çaresiz bir şekilde bir umut besleyerek bu talanın son bulmasını bekliyor, iktidar ve yandaş sermaye yalnızca kâr hırsıyla durmadan doğaya ve yaşam alanlarına saldırmaya devam ediyor. Maden halkı, yaşamlarını sürdürebilmek için topraklarından vazgeçmeyi reddederken iktidar ve sermaye onlara çaresizliği ve ölümü dayatıyor. Açıkça belirtmek gerekiyor ki Maden ilçesi, yürütülen madencilik faaliyetleri nedeniyle bir enkaza dönüştürülmek isteniyor. İlçe bir heyelan riskiyle karşı karşıya ve çaresiz bir şekilde sermayenin vicdansızlığına hapsedilmişken Meclisin sessiz kalması olası facialara, hatta katliamlara ortak olmaktan başka bir anlam içermiyor.

Soma’da, İliç’te yaşananlardan ders çıkarmayanların Maden ilçesinde benzer bir faciaya neden olmamaları adına buradan uyarıyor ve bu önerge doğrultusunda bir an bile vakit kaybetmeden, derhâl harekete geçilmesini istiyoruz. Bu vahşi madencilik faaliyetine son verilmedikçe ne doğamız ne de insanlarımız güvende olacaktır. Bu zulmün son bulması için doğanın ve insanın yaşam hakkını sonuna kadar savunacağız.

Teşekkürler. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Elâzığ Milletvekili Sayın Ejder Açıkkapı.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Meclis araştırması açılması konusunda vermiş olduğu bu önergeyle ilgili AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle, Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, burada Gürsel Bey’in hassasiyetine de teşekkür ediyoruz. İlimizle ilgili her türlü hassasiyette milletvekillerimizle beraber Elâzığ’la ilgili her türlü adımı atarız, atmaya devam ederiz. Tabii, burada Sayın Gürsel Erol Bey’in ifade ettiği bir konuya da itirazım var. Maden kaderine terk edilemez, edilmeyecektir, edilmedi; bunu ifade etmek istiyorum çünkü kısmen Madenli olduğumu ifade etti, doğrudur, Paluluyum ancak Maden’de doğup büyüdüm; Maden’in geçmiş yıllarını da bilirim, şaşaalı dönemlerini de çok iyi bilirim. Bunun içindir ki Maden’de yaşayan kardeşlerimizin bu sıkıntılardan kurtulması için 26’ncı Dönemde Maden’le ilgili maden varlığının araştırılması yönündeki talebimiz Sayın Cumhurbaşkanımıza iletildiğinde, Sayın Bakanımıza ve Plan ve Bütçe Komisyonunda dile getirildiğinde konuyla ilgili olumlu yaklaşımlar sergilenmiş ve Maden ilçemizde yapılan sondaj aramalarında bakır madeninin Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük rezervi bulunarak ilimize, ülkemize ve Maden’imize hediye edildiğini de ifade etmek isterim. Bu konuda Maden’in tekrar eski günlerine kavuşması için çabalarımız tabii ki devam edecek.

Maden, bakırın ana vatanı. Bu konuda, özellikle heyelan konusunda 1970 yılından başlayarak günümüze kadar çeşitli araştırmalar yapılmış, raporlamalar yapılmıştır ve özellikle bakır işletmesi tarafından dökülen pasa malzemesinden kaynaklı baskı ve yanal kuvvetlerin bölgedeki heyelan olayına ve yapılardaki deformasyonlara sebebiyet verip vermediği araştırılmıştır. Üniversitelerimiz tarafından bu araştırmalar yapılmıştır, hâlen daha gerek Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın gerek Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın konuyla ilgili çalışmaları devam etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

EJDER AÇIKKAPI (Devamla) – Biz tabii ki bilimin ışığında bilim ne diyorsa buna göre hareket etmek durumundayız. Maden’deki heyelandan dolayı Camiikebir Mahallesi’nde gerekli tedbirler tamamıyla alınmıştır. İlgili konut ve iş yerleriyle ilgili devletimiz, ilgili kurum ve kuruluşlarımız vatandaşlarımıza gerekli yardımları, kira yardımlarını yapmıştır. Bundan sonraki süreçte inşallah Maden’imizde ilgili mahalle için, o bölge için milletvekillerimizle, Elâzığ milletvekilleri olarak da, AK PARTİ Grubu olarak da Maden’imiz için ne gerekiyorsa o adımları atmaktan geri kalmayız diyorum.

Ben bütün Genel Kurulu ve aziz milletimi saygıyla selamlıyor ve Maden’e, Elâzığ'a buradan selamlarımı iletiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor, gündemin Kanun Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Kırşehir Milletvekili Necmettin Erkan ve Denizli Milletvekili Şahin Tin ile 86 Milletvekilinin Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine devam edeceğiz.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Kırşehir Milletvekili Necmettin Erkan ve Denizli Milletvekili Şahin Tin ile 86 Milletvekilinin Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2138) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 110) [(*)]

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Dünkü Birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci göre maddesine temel kanun olarak görüşülen 110 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümünde yer alan 10’uncu maddesi kabul edilmişti.

11'inci madde üzerinde 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım. İlk okutacağım 2 önerge aynı mahiyettedir, bu önergeleri birlikte işleme alacağım.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 11'inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 İsa Mesih Şahin Necmettin Çalışkan Mehmet Atmaca

 İstanbul Hatay Bursa

 Sema Silkin Ün Doğan Demir Bülent Kaya

 Denizli  İstanbul İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 

 Şenol Sunat Dursun Ataş Hüsmen Kırkpınar

 Manisa Kayseri İzmir

 Yasin Öztürk Ayyüce Türkeş Taş Yüksel Selçuk Türkoğlu

 Denizli Adana Bursa

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ŞAHİN TİN (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı Bursa Milletvekili Mehmet Atmaca.

Buyurun Sayın Atmaca. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

MEHMET ATMACA (Bursa) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Ticaret Kanunu’nun 11'inci maddesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım.

Bu maddede, pazar yerlerine tahsis edilen yerlerin kiralanmasının yasaklanması söz konusu. Bu konu incelendiğinde bu yasaklamanın doğru bir karar olduğunu düşünüyoruz çünkü tahsis edilen yerlerin bir kısım insanlar tarafından istismar edilerek çok pahalıya kiralandığı ve bu vesileyle pazarcıların maliyetlerinin arttığı ve bunun da kısmen ürün fiyatlarına yansıdığı iddia ediliyor. Bu kısmen doğru ancak bu kanunun temeline bakıldığında temel amacı, gıda fiyatlarının aşırı olması ki bunu azaltma adına alınan bir önlem gibi duruyor. Bu maddenin ürün fiyatları üzerindeki etkisiyle ilgili herhangi bir rapor yok ama pazarcılarla yapılan istişarelerde görüldü ki aslında bunun pazarcılar üzerinde, fiyatlar üzerinde çok ciddi bir etkisi yok çünkü aynı pazarda tahsis edilen yerlerde çalışanlar olduğu gibi kiralık yerlerde de çalışanlar var. Dolayısıyla rekabet şartları uygun olduğu için sadece bundan ötürü fiyat artışının olması söz konusu değil. Ancak tabii, bu aşırı fiyatların neden kaynaklandığını herkes biliyor. Bunun temelinde ürünlerin üretim fiyatları var; bunlar temel gider maddeleri olan akaryakıt, tohum, gübre ve işçilik gibi maliyetlerdir. Bunları disipline etmeden ürün fiyatlarında bu tür pansuman tedbirlerle indirim oluşturulması mümkün değil.

Tabii bunun haricinde hal yasasında çok ciddi sorunlar ve ciddi şikâyetler var, bunların başında “rüsum bedeli” diye ifade edilen bedel geliyor. Zaten pazar yerleri şehir merkezlerinden uzak yerlerde kurulduğu için hal yapılarının nakliyeler ve maliyetler önünde çok ciddi etkisi var. Bu yüzden eğer biz gıda fiyatlarını indirmek istiyorsak bu tür pansuman tedbirler yerine üreticinin temel giderlerini azaltıcı tedbirler almak zorundayız. Tabii ki pazar ürünlerindeki artışı sadece bağımsız görmek mümkün değil, diğer bütün ürünlerde olduğu gibi, hatta devletin harç ve diğer verdiği hizmet bedellerindeki artışlardan daha farklı bir artış olmadığını görürüz.

Tabii, pazar yerlerinde başka sıkıntılarımız da var. Örneğin, üreticiye tahsis edilen yerlerin üreticiler tarafından değil de yine istismar edilerek başka kişilere satıldığı ve üretici ürünleri yerine yine halden alınan ürünlerin satıldığını görmekteyiz. Bu da normal halden ürün alıp satış yapan esnaf için haksız bir rekabet oluşturmaktadır.

Yine, pazar yerlerimizde bu hal maliyetlerinden ve diğer resmî evrak maliyetlerinden kaynaklı fiyatlar çok olduğu için gayriresmî ve meşru olmayan yollarla pazar yerlerinde ürün satışları söz konusu. Bu da mevcut esnafı çok ciddi sıkıntıya sokmakta ama maalesef belediyelerimiz bunların denetimlerini kâfi derecede yapamamaktadır.

Yine, üreticilere tahsis edilen alanlarla ilgili bir düzenlemenin de olması şarttır. “Pazar yerlerinde yüzde 20 kadar üreticilere tahsis edilmesi” diye bir madde var ancak, örneğin, Güneydoğu illerinden bir üretici gelip Bursa'da bir pazar yerinde “üretici” adıyla tahsis alabiliyor. Bu doğru değil çünkü o kadar uzak mesafeden kendi ürününü getirip pazarlayabilmesi mümkün değil. Bunlar değişik istismarlara sebep oluyor. Bundan ötürüdür ki üretici fiyatlarını ve aracı masraflarını azaltmadan bu ürünlerde fiyat düşüşü beklemenin çok gerçekçi olmadığını düşünüyoruz.

Çok teşekkür ederiz.

Saygılar sunarım. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci konuşmacı İzmir Milletvekili Hüsmen Kırkpınar.

Buyurun Sayın Kırkpınar. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

HÜSMEN KIRKPINAR (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 11'inci maddesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

11'inci madde, kapalı pazar yerlerinde kiralama usulünün kaldırılmasını içermektedir. Tezgâhların sınırlı ayni hak yöntemiyle pazarcılıkla ilgisi olmayan kişilere verilmesinin önüne geçilmek istenmektedir. Pazar esnafının maliyet kalemlerinden biri olan kapalı pazar yerlerinde sadece tahsis usulünün uygulanmasıyla fahiş fiyat artışlarına tedbir alınacağı zannedilmektedir. Halkın alım gücü düşürülmüş; esnafından çiftçisine, emeklisinden işçisine herkes perişan hâldeyken bu durumdan daha ucuza gıda temin edilen pazar yerlerindeki esnaf da nasibini almıştır. Yapılan düzenleme belli bir kesimi memnun etse de alınan tedbirler oldukça yetersizdir. On binlerce pazar yerinden ancak 14 tanesindeki tezgâhlar uygun maliyetle tahsis edilebilecektir. Zirai ilaçtan tohuma, gübreden mazota, elektrikten sulamaya gelen zamlar, nakliye, hal ve depo ücretlerindeki artış, ürünlerin pazar tezgâhlarında pahalı satılmasının asıl sebepleridir. Tüm pazar satış yerlerinin uygun maliyetle verilmesi, girdi maliyetlerinin düşürülmesi ve beklenen hal yasasının çıkarılmasına öncelik verilmelidir.

Değerli milletvekilleri, çokça tartışılan tasarruf tedbirlerine bakarsanız, önceki tasarruf genelgelerinden pek bir fark göremezsiniz. Bu tedbirlerle israfın önüne geçemezsiniz. Bütçe açığı 2 trilyon 700 milyar TL iken öngörülen tasarruf 100 milyar TL’dir, bütçe giderlerinin yüzde 0,1'i bile değildir. İsraf ve yolsuzluğun asıl kaynağı, fahiş tutarlarla dolar üzerinden garanti verilen yap-işlet-devret sözleşmeleridir, Merkez Bankası ve hazineye yükü 1,2 trilyon olan KKM’dir, büyük ve kârlı şirketlerin vergi indirimleridir, çoklu maaş alan kamu çalışanlarıdır.

Peki, tasarruf saraya uğrayacak mı? Şatafatlı geziler sınırlanacak mı? Uçak ve araç saltanatından tasarruf edilecek mi? Sayın Şimşek bu konuda ne demişti, hatırlayalım: “Çerez parası” Halkımızı çerez parasına muhtaç ettiniz. “Uzun araç konvoylarını bıraktık, otobüse bindik.” diyen Çevre Bakanı, tasarrufu 15 katlı gökdelenle ne deldiniz. Köprü ve otoyol ücretlerine yine zam getirdiniz. Zamla yatıp zamla kalkıyoruz.

Uyarıyoruz, dünyanın neresinde zam ve zulümle ayakta kalan bir iktidar var ki siz kalasınız. Gecikme faizi yüzde 42’den yıllık yüzde 54’e yükseltildi; durmak yok, faiz artışına devam! “Nas var.” dediniz, Türkiye’yi yüzde 50’yle faiz liginde dünya şampiyonu yaptınız. 1 milyon 376 bin genç kamuda istihdam umuduyla KPSS’ye girdi. Üç yıl boyunca emekli sayısı kadar istihdam oluşturmak, gençleri işsiz bırakmaktır. İsrafın önüne geçilebilseydi atanmayan öğretmen ve sağlık çalışanı kalmazdı, kamu mühendislerinin stajyer çıraklık sorunları kalmazdı, taşerondan kadroya geçişlerde problem yaşanmazdı, memurların kazanılmış hakları geriye götürülmezdi, kademeli emeklilik bekleyenlerin ve EYT’lilerin dertleri biterdi, emekliler sürünmezdi.

Daha önce de dile getirdik; servet vergisini getirin, sarayın masraflarını kısın, kullanılmayan havalimanlarını kapatın, İhale Kanunu’nu değiştirin, imar yolsuzluklarını önleyin. Kemer sıkmayan Hükûmet, vatandaşın ümüğünü sıkıyor. Ciddi mali disiplin önlemleri alınmadan, vergi tabanını genişletmeden, tasarrufu her alana yaymadan yol alamazsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin.

HÜSMEN KIRKPINAR (Devamla) – Konuşmama son verirken insanlık tarihinin kara lekeleri Çerkez ve Kırım Tatar sürgünlerinin yıl dönümünde hayatını kaybedenleri rahmetle anıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 11'inci maddesinde geçen “fıkrasında yer alan” ifadesinin “fıkrasındaki” biçiminde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Talat Dinçer Sibel Suiçmez Türker Ateş

 Mersin Trabzon Bolu

 Nail Çiler  Ömer Fethi Gürer Şeref Arpacı

 Kocaeli Niğde Denizli

 Mehmet Tahtasız Kadim Durmaz

 Çorum Tokat

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ŞAHİN TİN (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez.

Buyurun Sayın Suiçmez. (CHP sıralarından alkışlar)

SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Klasik bir “Yaparsa AKP yapar.” dönemini yaşıyoruz. (AK PARTİ sıralarından “AK PARTİ yapar.” sesleri) Çay kampanyası açıldıktan, çay üreticisi çaylığına girdikten tam bir hafta on gün sonra Bakanlık çay fiyatını açıkladı. Bu arada, ilk kez Giresun’da bir özel sektör 13 TL'den çayı almış oldu, mağdur olan çay üreticisi oldu.

RIDVAN UZ (Çanakkale) – Doğru söylüyor.

SİBEL SUİÇMEZ (Devamla) – Yıllardır yaş çay alım fiyatı, bakanlar, başbakanlar, Cumhurbaşkanı seviyesinde açıklanırken ilk kez bu sene utangaç bir biçimde gece yarısı Tarım Bakanlığının sosyal medyasından yayınlandı. Bu bile çay üreticisini son derece rencide etti. Bu arada Bakanlık çay fiyatını açıklamak için yazı tura atarken Rize'de bir özel fabrika çayı 19 liradan alacağını ilan etti. Tesadüfe bakar mısınız; bir hafta on gün sonra devlet de tam onların dediği miktarı açıkladı. Hiç kimse bizden tesadüf olduğunu düşünmemizi beklemesin, bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Sorum şu: Çay fiyatını Türkiye'de özel sektör mü belirliyor, devlet mi belirliyor; bunun cevabını verin. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, tüm bileşenler; üreticisi, odası, siyasi partiler olarak en az 25 TL olması gerektiğini özellikle açıkladık fakat siz 17 artı 2 lira destekleme vererek 19 lira açıkladınız. Zaten 2 lirasını da gelecek sene ödeyeceksiniz. Biliyorsunuz, parayı pul yapmakta üzerinize yok; o para da 2 lira da pul olacak gelecek sene. Dolayısıyla verdiğiniz para 17 lira, bu da brüttür, aslında üreticinin eline geçecek para tam 16 lira 60 kuruştur yani maliyetin altında bir şekilde üreticiye para vermektesiniz. Şimdi şunu soralım: Bunlar yetmedi, bunlarla mağduriyetiniz yetmedi, bir de kota koydunuz. Dün ÇAYKUR dönüm başına 50 kilogram alacağını belirtti.

Arkadaşlar, sevgili vekiller; siz Karadeniz’i bilmiyor musunuz? Çay gıdım gıdım toplanır mı? Çay kısım kısım toplanır mı? Yevmiye 1.700 lira olmuş. Eskiden bir “yarıcılık” kavramı vardı, şimdi de “üçte 1” kavramı oldu yani mülkiyet sahibi 1 alıyor, yarıcı artık 2 alıyor; bu kavramı da ortadan kaldırdınız.

Siz halka gitmediğiniz, duymadığınız için ben size biraz sonra sosyal medyadan, tam da çaylıktan seslenen Ayşe teyzenin konuşmasını size burada yapmak durumunda kaldım, onu yapacağım. (CHP sıralarından alkışlar)

“Arkadaşlar, merhaba, özellikle Karadenizliler. Çayumuzun fiyati açıklandı, yaş çay fiyati; aynı benziyi ha bu benum termostaki çayuma; köpükli, demi kaçmiş, aci, soğuk; ayni böyle bi şey. Şimdi, buni içsen olmaz, içmesen olmaz; ayni yaş çay gibi. Şimdi, oni toplasan olmaz, toplamasan olmaz; mecbur topliyacağuk oni. Ekmek parası diyorum ama oni da geçtuk artık, önceden 4 ekmek aliyidi, şimdi 2 ekmek bile alamayi. Onlar için hava hoş, nasi olsa muşam pantolu giyip çayluğa gitmiyiler. Benim gibi beşte termosa çayi koyup akşam üçte içmiyiler. Çıkarlar bir yerlere, kırmizi kravat takayiler, takım elbiseyi çekiyiler, karılari kaftanli, bir iki poz veriyiler, şak şak.” (CHP sıralarından alkışlar) “Ondan sonra biniyiler arabalarına. Araba parası da yok benim gibi. İki gündür çay toplayirum, araba parası vermiyeyim diye bir seferden tasarruf edeyirum.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Başkanım, beş dakika verin.

MURAT EMİR (Ankara) – Başkanım, uzatalım.

BAŞKAN - Buyurun.

SİBEL SUİÇMEZ (Devamla) – “İniyiler evlerine yatayiler, akşam kafalarını yastığa koyiyiler, acaba vicdanen rahat koyiyiler mi? Acaba helal olacak mı diye düşüniyiler mi? Bir çay torbası 55 lira olmuş. Ey gidi ey, ne edeceğük?”

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Dök, dök!

SİBEL SUİÇMEZ (Devamla) – Şimdi, Ayşe Abla “Ne edeceğük? Vicdanen yastığa başınızı rahat koyuyor musunuz?” diye sormuş. Ben ve partim rahat koyuyoruz, sizi bilmiyorum, sizleri bilmiyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Ne edeceğine de karar vermiş çay üreticisi; Artvin, Rize, Giresun, Trabzon birleştiler, yarın on birde Fındıklı’da oda başkanlığında miting yapacaklar. Biz oradayız, cesaretiniz varsa siz de oraya gelin. (CHP sıralarından alkışlar) Siz de oraya gelin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SİBEL SUİÇMEZ (Devamla) – Son, bitiriyorum Sayın Başkanım.

MURAT EMİR (Ankara) – Başkanım, aç ya, Ayşe abla konuştu, Vekil konuşmadı ki.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Selamlasın Başkanım.

SİBEL SUİÇMEZ (Devamla) – Sesim duyulur.

Tam kalbinizden, Rize’den size çay üreticisi anlamadığınız sarı kart yerine bu sefer kırmızı kartı şak diye gösterecek. (CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çantayı ne yapacaksın? Çantayı nereye götürüyorsun?

SİBEL SUİÇMEZ (Devamla) – Kendime alacağım Başkanım, size kurusunu hediye edeceğim çayın.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Başkanım, çayı bırak kürsüye, yeşil çayı dök kürsüye.

BAŞKAN – Yok, yok, dökmesin, dökmesin. O, kürsüye saygılı bir milletvekilimiz.

SİBEL SUİÇMEZ (Devamla) – Bugünün özelliği diye bir parça koyayım şöyle.

Teşekkür ediyorum Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sağ olun.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinde geçen “yer alan” ibaresinin “geçen” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Ali Bozan  Nejla Demir  Mehmet Kamaç

 Mersin Ağrı  Diyarbakır

 Nevroz Uysal Aslan Onur Düşünmez Zülküf Uçar

 Şırnak Hakkâri Van

 Ömer Faruk Gergerlioğlu Burcugül Çubuk

 Kocaeli İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ŞAHİN TİN (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu.

Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Halkımızı saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Kobani davası ağır cezalarla bitti; bunu kabul etmiyoruz. Söze ceza verilmiştir, barış isteğine ceza verilmiştir, sulhe ve çözüm isteğine ceza verilmiştir; çok açık ortadadır. Burada yıllarca dinledik; arkadaşlarımız cinayetle itham edildi, yüzlerce kez suç işlemekle itham edildi. Sonuç: Fos. 5.300 suçtan, 2.700 insanın darbedilmesinden ve benzeri, hepsinden beraat ettiler. Kalktı, işte mahkeme bula bula “devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma suçuna yardım” bunu buldu. Ya, bir taraftan “Bu kişiler kimseyi öldürmemiştir.” diyorsun, öbür taraftan da yüzlerce yıl ceza veriyorsun. Nasıl oluyor bu iş? Yani bu insanlar sözle mi devletin birliğini, bütünlüğünü bozdu arkadaşlar, nasıl oluyor bu iş? Açıklama yok. Bu kararı vicdanlar kabul etmez arkadaşlar çünkü söze ceza verilmiştir, barış isteyene ceza verilmiştir.

Bakın, Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, bu insanlar ve arkadaşları, yıllarca “Barış, barış, barış…” demiş insanlardır. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Bir sineği bile incitmemiş ve tüm sıkıntılı süreçlerde barışı istemiş insanlardır, buna karşın ağır bir şekilde cezalandırıldılar; bunu vicdanlar kabul etmez. Bir tarafta söze yüzlerce yıl ceza, öte tarafta bu ülkede bir soruşturma ve akabinde bir dava yürüyor, bir cinayet var, o cinayetle ilgili tüm deliller sümen altı edilmeye çalışılıyor. Olacak iş mi arkadaşlar? Bir tarafta söze yüzlerce yıl ceza, bir tarafta da Sinan Ateş cinayeti örtbas edilmeye çalışılıyor. Olacak iş mi? Yasin Börü cinayeti için -ki başından beri lanetlemişimdir- kıyameti koparanlar, burada bir sürü ithamla arkadaşlarımızı katil ilan edenler, Sinan Ateş cinayetindeki örtbaslar karşısında çıtını çıkarmıyor, AK PARTİ ve MHP'liler çıtını çıkarmıyor şu Mecliste; neden çıkarmıyor?

Bakın, öyle bir iddianame çıktı ki ortaya, ya, cinayetin neden işlendiğiyle ilgili bir anlayış yok, bir ifade yok. İddianamede, neden bu cinayet işlenmiştir, böyle bir konu işlenmemiş, sanki durup dururken birileri birilerini öldürmüş. Olacak iş mi bu? Burada siyasi bir cinayet olduğu apaçık belli. Cumhur İttifakı zamanında işe alınan 2 Özel Harekâtçı, tetikçiyi İstanbul'dan Ankara'ya getiriyor. Arabanın kime ait olduğu belli. Sinan Ateş evinde perdeyi aralıyor “Ankara Ocak silahlı 4 kişi göndermiş.” diyor. İddianamede var mı? Yok. Tolgahan Demirbaş cinayet amirinden telefon istiyor. O da “Ya, bu telefon eski Genel Başkana çıkıyor reis.” diyor. Tolgahan Demirbaş da diyor ki: “Aynen reis, onun ipini çekmişler.” Tolgahan Demirbaş, Sinan Ateş’in arkadaşı Haluk Türk’e “Sinan Ateş’in yanında durma ağabey, Ocak onun kalemini kırdı.” diyor. Bu ifadeler iddianamede yok. Niye itiraz etmiyorsunuz ey AK PARTİ'liler? Hani yerden göğe kadar “Kobani, Kobani…” deyip duruyordunuz, apaçık bir cinayet var ve bir buçuk yıla yakın bir geciktirmeden sonra bu cinayetin iddianamesinde cinayet örtbas ediliyor. Olacak şey mi?

Ayşe Ateş, acılı bir anne, 2 çocuk annesi, her gün televizyon kanallarına çıkıyor “Cinayet örtbas ediliyor.” diyor. Niye sesiniz çıkmıyor? Kobani olaylarından dolayı arkadaşlarımızı katil ilan edenler bu sefer suspus, hiç sesini çıkarmıyor. Yine, iddianameye girmeyen bir başka ifade: “Eski MHP Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’la ilgili ben ifade verdim.” diyor Ayşe Ateş. 17 sayfalık ifade veriyor. Bu davanın en önemli isminin ifadeleri iddianameye girmiyor, gizleniyor. Olacak iş mi bu?

Tetikçiyi Ankara'dan İstanbul'a kaçıran aracın Ahmet Yiğit Yıldırım’a -Ülkü Ocakları Genel Başkanına- ait olduğu ortaya çıkıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) – Apaçık ortada, görüntüler ortada, bu da iddianameye giremiyor. Hani, Kobani davasında bir sürü ithamlarda bulundunuz. AK PARTİ ve MHP’liler, adalet konusunda samimi değilsiniz, Cumhur İttifakı bu konuda samimi değil. Adil olmayan bir yargılamayla arkadaşlarımız yüzlerce yıl cezaya çarptırılırken bu toplumun vicdanı bunu kabul etmiyor. Sinan Ateş cinayetinin üstü örtülmeye çalışılıyor, en başta eşi ve 85 milyon bu cinayete itiraz ediyor. Hani adalet, hani yargı? Hadi bir şey söyleyebilir misiniz? Hadi konuşun bakalım! Yıllarca burada Kobani davası için demediğinizi bırakmadınız, Sinan Ateş cinayeti için hadi bir şey söyleyin; torbacıya öldürtülen birisi var. Bitmedi, Ayşe Ateş “Bununla da kalmayacaklar, beni öldürecekler.” diyor, kimse ona bir koruma bile tahsis etmiyor. Göz göre göre gelen bir cinayet vardı, Kırmızı Pazartesi romanındaki gibi göz göre göre geldi ve kimse bunu sorgulamıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) – O hâlde, biz, adalet nerede, yargı neden adil yargılama yapmıyor diye sorma hakkına sahibiz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza…

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Başkan…

BAŞKAN – Efendim?

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Karar yeter sayısı arayalım lütfen.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Varmış aslında.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Göz göre göre olmayan şeye “Vardır.” diyorsunuz ya!

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Bak, burada da var.

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:18.42

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.56

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Yasin ÖZTÜRK (Denizli), Muhammed ADAK (Mardin)

-------0-------

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

11’inci madde üzerinde Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu ve arkadaşları tarafından verilen önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Divanda ihtilaf olduğundan oylamayı elektronik cihazla yapacağım.

Oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

110 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

11'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler... 11'inci madde kabul edilmiştir.

12'nci madde üzerinde 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk 2 önerge aynı mahiyettedir, bu önergeleri birlikte işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 12'nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 İsa Mesih Şahin Necmettin Çalışkan Mehmet Atmaca

 İstanbul Hatay Bursa

 Doğan Demir Sema Silkin Ün Haydar Altıntaş

 İstanbul Denizli İzmir

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 

 Dursun Ataş Şenol Sunat Yasin Öztürk

 Kayseri Manisa Denizli

 Yüksel Selçuk Türkoğlu Ayyüce Türkeş Taş Aykut Kaya

 Bursa Adana Antalya

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ŞAHİN TİN (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı İzmir Milletvekili Haydar Altıntaş.

Buyurun Sayın Altıntaş.

HAYDAR ALTINTAŞ (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Devletimizin idaresinin taksim edildiği bakanlıklar içerisinde Ticaret Bakanlığı da çok önemli ve ciddi görevler yüklenmiş olan bir bakanlığımızdır. Ancak bugün içinde bulunduğumuz ekonomik kriz ve ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik şartlara bakıldığında Ticaret Bakanlığı kendisinden beklenilen görev ve sorumluluğu yerine getirememektedir. Bu vesileyle, 10 değişik kanunda değişiklik yapılmak üzere bir torbanın içerisine konulup getirilmiş olan bu kanun teklifi maddelerinden Odalar ve Borsalar Birliği Kanunu’yla alakalı olarak görüşlerimi beyan etmek istiyorum.

Türkiye'de, 1 milyon 200 bin üyesi, 365 odasıyla birlikte kendisini bu ülkenin en büyük hür teşebbüsünün temsilcisi ve sivil toplum örgütü olarak kabul eden Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, bugünkü yapısı itibarıyla bir sivil toplum örgütü değildir. Odalar Birliği ile üyelerinin arasındaki gönül bağı kopmuştur. Odalar Birliğine üyeler zorunlu olarak kaydedilirler, aidatlarını 6183 sayılı Amme Alacakları Kanunu’na göre cebrî olarak ödemek zorundadırlar; giriş cebrîdir, çıkmak istediğinizde asla çıkamazsınız.

(Uğultular)

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Başkanım, hatibi duymakta biraz zorlanıyoruz, hatibi duyamıyoruz.

HAYDAR ALTINTAŞ (Devamla) – Dolayısıyla, böyle bir yapının sivil toplum örgütü olması ve Türk özel teşebbüsünü temsil etmesi konusundaki zafiyetleri ayan beyan ortada gözükmektedir.

Yıllara sâri olarak biriktirmiş oldukları muazzam sermaye, devasa KİT’lerle birlikte yaptıkları faaliyetlerde en büyük özellikleri kongreleri ve seçimleri esnasında üyelerine hesap vermemeleridir. Kırk dört sene bu kurumun temsilcisi olarak ve rey vermiş birisi olarak ben hiçbir zaman için hiçbir odanın faaliyet raporunda hesap ve kitabını ve denetimini görmedim. Dolayısıyla, bugün, bu kurum, iktidara eklemlenmek suretiyle üyelerinin hak ve menfaatlerini koruyacağına iktidarın emir ve talimatlarını yerine getirerek hayatını sürdürmeyi yeğlemiştir. Dolayısıyla, ellerindeki muazzam kaynaklarla iktidarın talimatlarını yerine getirerek “Sel bastı, para ver.” “Yangın oldu, para ver.” “Yatırım oldu, para ver.” diyerek iktidarın talimatlarına sınırsız ve sonsuz bir şekilde boyun eğmektedirler.

Şimdi, bu kürsüden Odalar ve Borsalar Birliğinin temsilcilerine şu soruları sormak istiyorum: Çok büyük iyi niyetlerle başlanılmış olan Filistin ile İsrail arasındaki Erez ve Cenin sınır kapılarında yapmayı düşündüğümüz ticaret bölgeleriyle alakalı olarak harcamış olduğunuz paralar elbette ki birtakım siyasi şartların olumsuzluklarından dolayı yok olmuş ve bu önemli projeler hayata geçirilememiştir. Bunlarla alakalı harcanılan paranın ne kadar olduğunu ancak gazetelerden öğrenebilmekteyiz.

Ayrıca, Yassıada, Türk milletinin bağrında kanayan bir yaradır. Altmış dört yıl evvel burada millî hâkimiyet yargılandı, devlet asıldı, dipçik ve postal darbeleri altında millet hakarete uğradı. Altmış sene sonra Hükûmet ile Odalar Birliği el ele vererek Yassıada’yı özgürlükler adası yapma iddiasıyla yarı İngilizce yarı Arapça bir isim koyarak “Katre Island” isminde bir otel inşa ettiler. Bu otel dört yıl işletildikten sonra kâr etmediği gerekçesiyle anahtarları götürülüp kamuya teslim edildi. Kamuya teslim ettiğiniz bu otelin yapımında kaç yüz milyon dolar para harcadığınızı açık yüreklilikle gelin, bu millete söyleyin ve üyelerinize de hesap verin.

Ayrıca, bunların dışında bu beylere şu soruları da sormak istiyorum: Neredeyse Hükûmetin iş ortağı hâline gelerek 2023 yılında 949 milyar TL ithalattan KDV alırken yurt içindeki ticaretten 505 milyar lira KDV alınması sonucu Türkiye bir ithalat cenneti hâline getirilerek dünyanın her tarafında ne şekilde mal ve hizmet varsa kalitesi veya uygunluğu ve ülke içerisindeki KOBİ'lerin bunlarla rekabet edip edemeyecekleri düşünülmeksizin sınırsız ve sonsuz bir şekilde ithalat kapıları arkasına kadar açılırken Hükûmete “Bu yanlıştır.” diye bir söz söylediniz mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HAYDAR ALTINTAŞ (Devamla) – Şimdi bir rakam daha söylemek istiyorum: 2004 yılında Hükûmetimizin gelir bütçesi içerisinde toplamak istediği vergilerin 1 trilyon 671 milyar lirası ithalattaki KDV’den alınacaktır. Bu, şunu gösteriyor ki 7,4 trilyon lira vergi geliri toplayacak olan bir hükûmet 1 trilyon 671 milyar lirasını ithalattan topluyorsa bu ülkenin ticaret damarları kurumuş, ihracat kaynakları sınırlanmıştır ve burada Odalar Birliğinden, kendinden beklenilen fonksiyonu göstererek ihracatçılarımızın vize problemlerini, ihracatçılarımızın araçlarının dışarıya çıkamaması konusundaki konularını çözme konusunda ne gayret ettiklerini görememiş olmaktan dolayı Odalar ve Borsalar Birliği Kanunu’nda yapılan değişikliklerde bu konularda değişiklik getirilmesi düşünülürken çok sıradan değişiklikler yapılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAYDAR ALTINTAŞ (Devamla) – Son söz olarak şunu söylemek istiyorum ki Odalar ve Borsalar Birliğinin görevlileri “Hükûmete selam, koltuklarımızda oturmaya devam.” politikasını seçmişlerdir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci konuşmacı Antalya Milletvekili Aykut Kaya.

Buyurun Sayın Kaya. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

AYKUT KAYA (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aziz milletimizi ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Ticaret Kanunu’nda yapılacak değişikliklerin ekonomimizdeki bazı aksaklıklara çözüm üretmesini ve genel olarak toplumsal fayda sağlamasını temenni ediyorum. Ancak ülkemizdeki ticari faaliyetler konusunda kendi ilim Antalya’da yaptığım saha çalışmalarından edindiğim ve verilere de yansıyan bazı bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.

İlk olarak esnaf kefalet kredilerindeki yüksek faiz güncellemesinin sebep olduğu endişelere değinmek istiyorum. TESK verilerine göre ülkemizde yaklaşık 2,2 milyon esnafımız bulunmakta ve bunların büyük bir çoğunluğu da esnaf kefalet kredisi kullanmakta. Hâl böyleyken esnafın kullanmış olduğu kefalet kredisi faiz oranlarının geriye dönük olarak yüksek şekilde arttırılması akla iki ihtimal getirmekte; ya bu kararı alanlar esnafımızın içinde bulunduğu durumdan bihaberler ya da esnafımızın kepenk indirmesi bu arkadaşların pek de umurlarında olmasa gerek. İki ihtimal de çok kötü sayın milletvekilleri. Esnafımız, bu kredileri büyük ihtimalle çektiği anda harcadı, onlara bir geri ödeme planı sunuldu ve kendilerini buna göre planladılar. Şimdi onlara “Sen krediyi çektiğindeki ödeme planını unut ve senin için hazırladığımız yeni ve oldukça yüksek geri ödeme miktarlarını içeren plana razı ol.” diyorlar.

Sayın milletvekilleri, enflasyonun bu kadar yüksek olmasının, faizlerin bu kadar artmasının sorumlusu esnaflarımız mı? Enflasyonun ve piyasa faizlerinin bu düzeye çıkmasında esnaflarımızın ne kadar etkisi olmuş olabilir ki? Acaba kaç esnafımızın geliri enflasyon kadar artmıştır ya da satın alma gücü açısından gelir düzeyleri kendini koruyabilmiştir? Peki, geliri reel olarak eriyen esnafımıza kullandıkları kredilerin faizlerini geçmişe dönük yüksek düzeyde arttırmanın makul bir açıklamasını yapabilecek var mıdır?

Aslında finansmana erişim, esnafımızın yıllardır süregelen sıkıntılarından bir tanesi; bunun dışında, temel girdi maliyetlerindeki yüksek artışlar, büyük market zincirleri ve on-line alışveriş platformlarıyla yaptıkları rekabetlerdeki sıkıntılar, ağır vergi yükleri, sosyal güvenlik primleri gibi birçok sorunla esnafımız mücadele etmek zorunda. Bu nedenle, esnaf kefalet kredilerindeki faiz güncellemesinin gözden geçirilmesini ve artış yapılacaksa da esnafın karşılayabileceği düzeyde bir artışa gidilmesini öneriyorum.

Esnaf kefaletle ilgili ikinci bir mesele de plasman yetersizliğidir. Yeni ekonomi modelinin temel amaçlarından biri kısa vadede ekonomiyi soğutup enflasyonu makul düzeylere çekmek. Ancak bu tür soğuma dönemlerinde özellikle esnafların ve yurt içi pazarına iş yapan şirketlerin finansal kırılganlığı da yüksek oluyor. Esnaflarımızın finansa, krediye erişim olanağını arttırmak üzere Halk Bankasına acilen plasman aktarılması önem arz etmektedir.

BAĞ-KUR’lu olan esnaflarımızın 9000 olan emeklilik prim gün sayısının 7200 güne indirilmesi de önemlidir. Düşünsenize, esnafımızın yanında çalışan kişi 7200 günde emekli olurken istihdam yaratan, vergisini ödeyen, risk alan esnafımız 9000 günde emekli olmaktadır. Bu adaletsizliği lütfen bir an önce ortadan kaldırın.

Kıymetli milletvekilleri, elbette yüksek enflasyondan, artan faizlerden, ekonomide başlayan soğumadan etkilenen tek kesim esnaflarımız değil. Konkordato ilan eden büyük şirketlere dair haber sıklığı artmaya başladı. Bunların temelinde talep sorunu kadar finansmana erişim sorunu da var. Şirketler kesiminin TL cinsinden krediye erişim sorununu çözmek için yabancı para cinsinden kredileri kullanmaya başladığı haberlerini de bu eksende değerlendirmeliyiz. Ne olmuştu? Makro ihtiyati bir tedbir olarak kredileri sıkmaya başlayan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, ticari krediler için yüzde 2,5 olan aylık büyüme sınırını yüzde 2’ye indirmişti. Mart başında yüzde 54 olan ticari kredi faizleri bir anda yüzde 66 bandına çıktı. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının enflasyon tahminlerini ve piyasanın enflasyon beklentilerini düşündüğünüzde bu oldukça yüksek bir reel faiz anlamına geliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

AYKUT KAYA (Devamla) – TL cinsinden ödemeleri olan ama bu oranlardan kredi kullanmak istemeyen şirketler de hem faizi daha düşük olduğundan hem de kur artışına yönelik beklentileri azaldığından dolar, euro cinsinden kredi kullanmaya başladı. Şimdi “Bunun ne zararı var?” diyebilirsiniz. Aslında bu işlem neticesinde şirketlerin bilançolarının kur kırılganlığı artıyor yani olur da Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kuru kontrol edemezse ya da herhangi bir dış şok nedeniyle kur patlarsa bizim bu yolu seçen şirketlerimiz de patlayacak. Bu nedenle, kredi sıkılaşma tedbirlerinin gözden geçirilmesi ve belki de kontrollü şekilde kaldırılması gerekiyor.

İşin hasılı, enflasyonla mücadelenin ülkemizin birincil önceliği olduğu konusunda hemfikiriz ancak bunu yaparken reel sektör dinamiklerini, aldığımız kararların istihdam düzeyindeki olası etkilerini de dikkate almalıyız. Zaten enflasyonla yıllardır ezilen vatandaşı bir de işsizlikle sınamamak lazım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Sayın Ağbaba, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

47.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’da TYP kapsamında çalışan 2.500 kişinin dokuz aylık süresinin bugün sona erdiğine ilişkin açıklaması

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Malatya’da TYP kapsamında çalışan 2.500 kişinin dokuz aylık süresi bugün sona eriyor. Valilik tarafından konteyner kentlerde, Çevre Şehircilik İl Müdürlüğünde, AFAD’da, kamu kurumlarında çalıştırılan 2.500 TYP personeli işsiz kalıyor. Kaymakamlıklar tarafından görevlendirilen TYP personellinin ise haziran sonunda işlerine son verilecek. Malatya'nın da aralarında bulunduğu deprem bölgesinde konteynerlerde güvenlik ve temizlik personeli, AFAD’da büro personeli ve kamu kurumlarında çeşitli işlerde çalışan personel deprem bölgesi gibi iş bulmalarının çok zor olduğu yerlerde işsiz kalacak. Hem binlerce kişinin asgari ücretle geçimleri sona erecek hem de işin yürütümü çok ciddi şekilde aksayacak. Konteynerlerin temizliği, güvenliği kimler tarafından sağlanacak? Her gün binlerce kişinin ziyaret ettiği AFAD'da, Çevre Şehircilik Müdürlüğünde kim iş yapacak? Geçtiğimiz hafta da dile getirdik ancak bir adım atılmadı, bir kez daha söylüyoruz: Özellikle deprem bölgesinde çalışan TYP personellerinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kırşehir Milletvekili Necmettin Erkan ve Denizli Milletvekili Şahin Tin ile 86 Milletvekilinin Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2138) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 110) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin çerçeve 12'nci maddesinde geçen “sonuna” ibaresinin “bitimine” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Talat Dinçer Türker Ateş Mehmet Tahtasız

 Mersin Bolu Çorum

 Kadim Durmaz Nail Çiler Şeref Arpacı

 Tokat Kocaeli Denizli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ŞAHİN TİN (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Çorum Milletvekili Mehmet Tahtasız.

Buyurun Sayın Tahtasız. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET TAHTASIZ (Çorum) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri, bizleri izleyen aziz milletim; bildiğiniz gibi, çok derin anlam taşıyan atasözlerimiz var. Görüşülmekte olan kanunları özetleyecek olursak “Yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış.” derim “Balık baştan kokar.” derim “Balını yediniz, peteğini gariban halka bırakıyorsunuz.” derim.

Güzel ülkemiz, cennet vatanımız bugün bu durumdaysa, Dünya Sefalet Endeksi’nde ilk 10 ülke arasındaysa, faizler yüzde 50, gerçek enflasyon yüzde 124 ise bunun sorumlusu AKP iktidarıdır yani sizsiniz. Tek adamın 13 uçağını, yazlık-kışlık saraylarını, sarayın bir dakikada 37 bin liralık masrafını, koruma ordularını, makam araçlarını, üçer beşer maaş alanları görmezden gelip memurun, işçinin servisine göz diken siz değil misiniz? Ülkeyi bu hâle getirdiniz, şimdi de “fahiş fiyatla mücadele” diyerek yine tribünlere oynuyorsunuz. Araçtan mazota, elektronik eşyadan gıdaya, giyime kadar her şeye katmerli vergiler koyan siz değil misiniz? Esnafı perişan eden siz değil misiniz? Kamu bankaları iktidarın referansıyla yandaş şirketlere uygun şartlarda kredi kullandırırken küçük esnafın kredi faizini geriye dönük yüzde 120 artıran siz değil misiniz? Sizin iktidarınızda çiftçinin traktörünü, tarlasını haczeden Ziraat Bankası iş tüpçüye gelince kredi musluklarını açmaktadır. Yandaş holdinge, yandaş müteahhide yüzde 8,5’la kredi verildi. O parayı alan para babaları gitti, medya şirketi satın aldı, yat aldı, kat aldı, malına mal kattı. Onlara değişken faiz uygulamayan sizsiniz, siz! Emekliyi 10 bin liraya muhtaç bıraktınız, nefes almasını sağlayacak zammı ısrarla yapmadınız. “Asgari ücret artmayacak, enflasyonla mücadeleyi olumsuz etkiler.” dediniz; sonra köprülere, yollara yüzde 181 zammı siz yaptınız, siz! Bu nasıl enflasyonla mücadele? Samimiyseniz gelin, esnaf yasasını, hal yasasını çıkaralım. Esnafın kullandığı kredinin faizlerini artıran sizsiniz, samimiyseniz geri eski hâline beraber getirelim. Samimiyseniz esnafın sırtından inin, elinizi cebinden çekin. 7200 prim gün sayısını, verdiğiniz sözü tutun. Hazineye para lazımsa verdiğiniz ballı kredileri tahsil edin; hazineye para lazımsa devletin kasasına anahtar uyduran 5’li çeteye, kur korumalı faiz lobisine, garantili yollar, köprüler ve havaalanlarından para kazanan patronlara gidin, onlardan alın. Bakkalı, manavı, marketi, esnafı dükkân kapatmaya zorlayacağınıza sarayı kapatın, sorun kökten çözülsün. (CHP sıralarından alkışlar) Yapın bunları, biz de destekleyelim.

Sayın Devlet Bahçeli bir gün ne dedi? 17-25 Aralığı “yolsuzluk ve rüşvet haftası” ilan etmişti. Akılcı, kalıcı çözümler üretin; biz de bu haftayı “faizle, israfla, fahiş fiyatlarla, karaborsayla, haramla mücadele haftası” ilan edelim. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bakın, iktidarınızda, 2018’den bu tarafa 551.998 esnaf kepenk kapattı, 2024 yılının ilk dört ayında 30.711 esnafımız iş yerini kapatmak zorunda kaldı. Esnaf ne yapsın? Ya kepenk kapatacak ya da sizin maliyetleri artırışınızdan dolayı ürünlerine zam yapmak zorunda kalacak. O zaman, bu fiyat artışlarının suçlusu esnaf mı siz misiniz? Sizsiniz, siz! Bu et fiyatları arttıysa bunun suçlusu yem dâhil tüm girdilere gelen zamlar mı girdi maliyetlerine dayanamayıp damızlık hayvanlarını satan üretici mi yoksa kesime giden inekler mi? Hayır, siz suçlusunuz, siz!

Değerli milletvekilleri, iktidar olarak iğneyi önce kendinize batırın. Cumhurbaşkanı taktığı o iki şapkayı çıkarsın, önüne koysun “Ben nerede hata yaptım?” diye iyi düşünsün.

Yarattığınız bu enkazın altında esnafımızın, sanayicimizin, çiftçimizin, öğretmenlerimizin, memurumuzun, polisimizin, engellimizin, halkımızın kalmasına müsaade etmeyeceğiz. Sizin amacınız üzüm yemek olsaydı yirmi iki yılda köklü çözümler üretirdiniz, hazinenin kasasındaki 120 milyar doları birilerine peşkeş çekmezdiniz, ihtiyat akçesine göz dikmezdiniz. Siz, fahiş fiyat artışlarını önlemek isteseydiniz AKP'nin tarihindeki en kötü ekonomi bakanları olan Berat Albayrak ve Nureddin Nebati’yi göreve getirmezdiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

MEHMET TAHTASIZ (Devamla) – Bir ceza kesecekseniz bu 2 bakana keseceksiniz ve bir ceza daha kesecekseniz “Ben ekonomistim. Faiz sebep, enflasyon sonuç.” diyerek ekonomiyi batıranlara ceza keseceksiniz. Faizlerin ve ülkenin bugün geldiği noktayı görse rahmetli Necmettin Erbakan “Sizi gidi faizciler.” derdi. Erbakan Hocanın dediği gibi rantı, rantiyeciyi değil üretimi, üreticiyi destekleyin. Mafyadan 10 bin dolar alan siyasileri temizlemezseniz, bakanlığa malzeme satan bakanların olduğu yapıyı değiştirmezseniz, yandaşlarınıza ballı ihaleler vermekten vazgeçmezseniz, 1 liralık işi 10 liraya yapanları desteklemekten vazgeçmezseniz bu kanun ceza keserek hazinenin kasasını doldurmaktan başka bir işe yaramaz. Böyle yapmaya devam ederseniz 31 Martta size sarı kart gösteren vatandaşımız son seçimlerde size tasdikname verecek. Halk kurtulacak, halk rahatlayacak.

Saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

BAŞKAN – Sayın Öztunç, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

48.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un, 6 Şubat depreminden hemen sonra kendi araçları veya kiraladıkları araçlarla deprem bölgesinden çıkmaya çalışan vatandaşlara yazılan trafik cezalarına ilişkin açıklaması

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, 6 Şubat depremlerinden hemen sonra depremden sağ kurtulan yurttaşlarımız kendilerini deprem bölgesinin dışına atmak istediler; kimi kendi aracıyla, kimi kiraladıkları araçlarla deprem bölgesinin dışına çıkmaya çalıştılar. Bu sırada depremde yıkılmayan kameralar, mobese kameraları ve gittikleri şehirlere yakın yerlerdeki kameralarla birtakım trafik cezalarıyla karşı karşıya kaldılar. Bir yıl, bir buçuk yıldır bu cezalar gelmiyordu; şimdi, özellikle Kahramanmaraş’taki yurttaşlarımıza, hemşehrilerimize ağır trafik cezaları faizleriyle birlikte geliyor. Sayın İçişleri Bakanlığına çağrımdır; gelin, bu cezaların iptali için çorba, pardon, torba yasayla bir kanun getirin, torba yasanın içerisine bir madde koyun ve depremzedelere daha fazla yük olmasın, bu cezaların iptal edilmesini hep birlikte sağlayalım diyorum.

Saygılar sunuyorum.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kırşehir Milletvekili Necmettin Erkan ve Denizli Milletvekili Şahin Tin ile 86 Milletvekilinin Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2138) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 110) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesinde geçen “aşağıdaki” ibaresinin “aşağıda yer alan” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Ali Bozan Mehmet Kamaç Nejla Demir

 Mersin  Diyarbakır Ağrı

 Nevroz Uysal Aslan Onur Düşünmez Zülküf Uçar

 Şırnak Hakkâri Van

 Vezir Coşkun Parlak

 Hakkâri

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ŞAHİN TİN (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Hakkâri Milletvekili Vezir Coşkun Parlak.

Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

VEZİR COŞKUN PARLAK (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ticaret Kanunu’nda yapılacak değişiklikler üzerine konuşuyoruz fakat şunu söylememiz lazım: Türkiye’de hukuktan siyasete, tarımdan ticarete hangi konuyu konuşursak konuşalım ucu aslında Kürt sorununa dayanıyor. Türkiye’nin ticari ve ekonomik sorunları Kürt meselesinden bağımsız ele alınırsa anlaşılamaz, Kürt meselesi de elbette Kobani kumpas davasından bağımsız düşünülemez.

İnsanlığın gördüğü en vahşi örgütlerden biri olan IŞİD soykırım yapmak üzere Kobani kentini kuşattığında dünyanın her yerinden destek ve dayanışma sesleri yükseldi çünkü mesele sadece Kobani değildi, insanlığın bin yıllar içerisinde yarattığı evrensel değerlerin savunulmasıydı. HDP, Merkez Yürütme Kurulunda bu evrensel değerlerin savunulması için bir çağrı yaptı. Bu çağrıdan yedi yıl sonra bir siyasi intikam hamlesi olarak Kobani kumpas iddianamesi hazırlandı. Tamamen uydurma suçlamalar ve delillerle ilerleyen davada birçok arkadaşımız ağır cezalara çarptırıldı. Kobani kumpas davası süreci ve sonucunda çıkan kararlar tarihe bir kara leke olarak geçti bile. Kobani’deki IŞİD vahşetini önlemek için yapılan çağrıyı mahkûm etmek, o vahşeti dolaylı yoldan desteklemek hatta teşvik etmek anlamına gelir.

Bu utanç davasında yirmi yıl hapis cezası alan Dilek Yağlı arkadaşımız tarihe not düştüğü savunmasında şu sözlerine yer veriyor: “Binlerce insan Türkiye’de ve dünyanın her yerinde IŞİD’in ablukası altında olan Kobani’ye karşı seslerini duyurmaya çalıştılar. Uluslararası kuruluşlara, devletlere, insan hakları örgütlerine yani bugün Filistin için insanlar nasıl ses olmaya çalışıyorsa o gün de Kobani halkı için, Kobani öncesinde Şengal’de bulunan Ezidi halkı için, Türkmenler için ses olmaya çalıştı ve ilgilileri bu örgüte karşı tutum almaya çağırdı. Bugün Kobani değil başka bir noktada başka bir halk aynı şekilde tehdit altında olsa tıpkı bugün Filistin halkının yaşadığı zulüm gibi aynı çağrıları yapmak insan olmanın bir gereğidir.” Dilek Yağlı, yine, savunmasında hukuksuzluğu şu sözlerle açığa çıkarıyor: “Bu yargılama eliyle hayatımızın askıya alınması başka bir şey; lekelenmeme hakkımız, adil yargılanma hakkımız, siyaset yapma ve örgütlenme özgürlüğü hakkımız, düşünce, ifade özgürlüğü hakkımız, kanunilik ilkesinden tutun da bambaşka ilkelere kadar her ilkenin karşısında bir pratikle karşılaştığımızı göreceksiniz.” Dilek Yağlı arkadaşımız 16 Mayıs tarihinde görülen karar duruşmasında son sözlerini de şu şekilde ifade etti: “‘Ezidilerin uğradığı katliamdan sonra Kobani halkının da aynı şeyleri yaşamasını istemiyoruz.’ diyenler olarak sadece bir MYK üyesi olarak söylemiyorum, bir yurttaş olarak, bir dünya vatandaşı olarak bu yargılamanın parçası kılınmayı hukuk adına, yargı adına çok büyük bir utanç kaynağı olarak gördüğümü tekrar belirtmek istiyorum.”

Dilek Yağlı arkadaşımızın da söylediği gibi, Kobani kumpas davası bir utanç davasıdır; Kobani direnişi, 21'inci yüzyılda IŞİD barbarlığına karşı Türkiye ve Orta Doğu halklarının yazmış olduğu bir destandır; insanlık mirası ve değeri can pahasına korunmuştur. Kobani’yi IŞİD’e karşı Türkiye halklarıyla birlikte savunduk, birlikte kazandık; bu hukuksuzluğa karşı da yine birlikte mücadele edip birlikte kazanacağız.

Genel Kurulu ve halklarımızı da tekrardan saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

12'nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 12’nci madde kabul edilmiştir.

Birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm 13 ila 24'üncü maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç.

Buyurun Sayın Oluç. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

DEM PARTİ GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) – Sayın Başkan, sayın vekiller; ekranları başında bizleri izleyen halklarımızı ve sizleri saygıyla selamlıyorum ve cezaevlerinde bizleri izleyen arkadaşlarımıza, Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ şahsında yürekten selamlarımızı gönderiyorum. Her ne kadar cezaevlerine selam göndermemize kızanlar olsa da burada biz yine de bunu yapıyoruz.

Dün Kobani meseleleri tartışılırken Sayın Zengin “Aslında 6-8 Ekimde ne oldu, bunu tartışmamız lazım.” dedi ve sonra “Vahim hadiseler oldu.” diye devam etti. Gerçekten doğru, 6-8 Ekimde vahim hadiseler oldu ve bizler de defalarca bu hadiselerin neden olduğunun ve kimlerin yaptığının açığa çıkması için araştırma komisyonu kurulmasını talep ettik, defalarca. 11 defa bu Genel Kurula önerge indirdik ve her seferinde bu önergeler reddedildi; 11 defa indirdik, üstelik de dava süreci başlamadan bu önergeleri indirdik. Yani Kobani, 6-8 Ekim yaşanır yaşanmaz buna dair talebimizi dile getirdik ama hep reddedildi. Bu retlerin sonucunda ne oldu sayın vekiller? Gerçek failler bugüne kadar gizlenmiş oldu, gerçek failler. Aslında siz buna hizmet ettiniz. Ölümlerin çoğunun failleri bir şekilde devletle bağlantılı olduğu için onlar korundu, bizler hedef gösterildik; mesele bu, birinci olarak bunu söylemek istiyorum.

Vahim olaylar oldu ve bizler o olayların durması için uğraştık. Bakın, bir kez daha bu kürsüden bir tarihsel gerçeği açıklıyorum, defalarca da burada konuştuk bunu: Günün İçişleri Bakanı Efkan Ala ile bizim o dönem Meclis İdare Amirimiz olan Sırrı Süreyya Önder, vekillerimiz İdris Baluken ve Pervin Buldan, Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’ın önerisiyle İçişleri Bakanlığında o gece sabaha kadar bu gelişmeleri, vahim olayları durdurmak için çalıştılar, birlikte sabahladılar. Bakın, Efkan Ala, şimdi sizin milletvekiliniz, aynı zamanda Genel Başkan Vekiliniz; aksi bir şey varsa gelsin, açıklasın. Sırrı Süreyya Önder, Meclis Başkan Vekilimiz; aksi bir şey varsa gelsin, açıklasın. Ben, burada bu gerçeği bir kez daha vurguluyorum. “Kontrol edilemeyen güçler” lafı işte o zaman ortaya çıktı, o koşullarda dile getirildi. 6-8 Ekim 2014 Kobani olaylarından sonra, dört buçuk ay sonra, bu iki isim dâhil olmak üzere, ikili heyet yani bir tarafta devletin, iktidarın ve Hükûmetin heyeti, bir tarafta bizim partimizin heyeti, 28 Şubat 2015'te Dolmabahçe’de oturdular, ortak fotoğraf verdiler ve açıklama yaptılar.

Şimdi, Sayın Zengin, elinizde bir liste var, dün açıkladınız, bugün de söylediniz “Şu kadar ilde, bu kadar ilçede; şu kadar yağma, bu kadar hasar…” falan, evet. Bakın, siz hukukçusunuz, kararı da okuduğunuzu varsayıyorum, görmüşsünüzdür. Arkadaşlarımız bu davada bu iddiaların tamamından beraat etti, tamamından beraat etti; herhangi bir ölümden sorumlu tutulmadılar, talan ve yağmadan sorumlu tutulmadılar, bu kararla azmettirici olmadıkları ortaya çıktı, şiddet eylemi çağrısından veya şiddete teşvikten ceza verilmedi. Algı operasyonu yapıyorsunuz hâlâ, algı operasyonu yapıyorsunuz. “Müşteki” diye getirdikleriniz “Biz, bu insanlardan şikâyetçi değiliz.” dedi. “Gizli tanık” diye bulduklarınızın tamamının söyledikleri yalan çıktı, açık tanıklar da fos çıktı.

“Siz” diyorum çünkü partiniz bu davaya müdahil oldu, karşımızda yer aldınız sayın vekiller. Bu yargılama sürecinde bu kürsüden defalarca dile getirdik, ben konuştum; evrensel, demokratik hukuk ilkelerine aykırı bir yargılama süreci var dedik, adil yargılama yok dedik. Nitekim, sonunda ortaya hukuksuz bir karar, evrensel hukukla izah edilemeyecek bir sonuç çıktı ama bu hukukun da bir adı var: “Düşman hukuku.” Neden mi? Hukukun üstünlüğü değil üstünlerin hukukunun geçerli olduğu bir yargılama yapıldı. Çete lideri çıkan bir hâkimin kabul ettiği bir iddianameyle yargılandık ya, çete lideri çıktı o hâkim, ağır ceza hâkimi! Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı Aralık 2020'de verildi, tanımadınız; aynı zamanda yok saydı bunu, Anayasa’nın 90'ıncı maddesini çiğnedi bu mahkeme; bütün bunlarla karşı karşıya kaldık.

Yani davayı özetleyecek olursak Kobani kumpas davası, iddianamede tüm sanıkların 31 ilde işlenen 37 cinayet ve 5 bin adet şiddet olayından azmettirici -TCK 38- olarak sorumlu tutulmasıyla başladı, avukatlar ve siyasetçiler azmettirme iddiasını hukuken çökertti, duruşma savcısı TCK 38'i bir kenara bırakmak durumunda kaldı. Bu kez müşterek fail -TCK 37- oldukları yani şiddet eğilimlerini birlikte gerçekleştirdikleri iddiası öne sürüldü, siyasetçiler ve avukatları esas hakkındaki savunmalarda bu iddiayı da hukuken çökertti; neticede, mahkeme de sanıkları tüm cinayet ve şiddet eylemi iddialarından beraat ettirdi.

Yani, Özlem Hanım, 6-8 Ekim 2014'te yaşanan 5 binden fazla suç iddiasından beraat ettirdi mahkeme arkadaşlarımızı. Oysa, bu dava, Demirtaş’ın ve HDP MYK’sinin 37 kişinin katili, Yasin Börü’nün katili ilan edilmesiyle başlamıştı; bunu anlattınız bütün topluma. Demek ki Demirtaş, Yüksekdağ ve HDP MYK’si Yasin Börü’nün ve diğerlerinin ölümde hiçbir hukuki sorumluluk taşımıyormuş, kimsenin de katili değillermiş, hiçbir şiddet olayına da karışmamışlar. Yani kısacası, ne bir şiddet eyleminden ne şiddeti teşvikten ne de destekten ceza verildi. Ama sonra ne oldu? Suça yardım etme olan TCK’nin 39'uncu maddesini uygulayarak MYK üyelerine ve eş başkanlarına cebir fiili olmaksızın TCK 302'den ceza yağdırıldı. Siz hukukçusunuz, biliyorsunuz, 302'de cebir fiili olmadan ceza verilmez ama 302'de cebir fiili olmadan ceza verildi ve gerçekten, Türkiye'de hukuk tarihine örneği bulunmayan bir karar geçti; ilk kez cebir fiili olmaksızın bir “tweet” atmaktan dolayı TCK 302'den ceza verildi. Aslında olay ne? İfade özgürlüğünden ceza verildi. O “tweet” çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da “İfade özgürlüğüdür.” diye karara nakşedildi.

Açıkça siyasi bir amaçla hareket edildi; bunu anlatmaya çalışıyorum. Bu nedenle siyasi intikam davasıdır bu dava. Kürt’e düşman olan bir hukukla karşı karşıyayız. Kürt halkının demokratik siyaset alanındaki temsilcilerini, sözcülerini tasfiye eden bir davaydı bu. Bu bağlamda, sadece siyasi bir davadan söz etmiyoruz, siyasi bir intikam davasından söz ediyoruz. Kararlar, iktidar ortakları tarafından, Cumhur İttifakı tarafından miting meydanlarında ve grup toplantılarında zaten defalarca ilan edildi. Hedef siyasi tasfiyedir; demokratik siyasette ısrar edenlere ceza verildi, Kürt halkına ceza verildi, barışçı olana ceza verildi, “Sorunlarımızı silahsız ve şiddetsiz, diyalog ve müzakereyle çözelim.” diyenlere ceza verildi çünkü Kürt sorunu barışçı ve demokratik bir yolla çözülmek istenmiyor, esas mesele bu. İktidar, şiddeti siyasete tercih ettiğini gösterdi; işte, bu zihniyet değişmelidir. Müzakere etme geleneği olmayan bir siyaset anlayışıyla karşı karşıya bulunuyoruz; bu zihniyet değişmelidir.

Sayın Zengin, dediniz ki dün: “Türkiye Büyük Millet Meclisi sizin için tarihî bir yer.” Külliyen yanlış bir ifade, reddediyoruz. Bu kürsüde yaptığımız bütün konuşmalarda -benim yaptığım konuşmalar ve arkadaşlarımın konuşmaları- açıklamalarımızda, yayınladığımız parti belgelerimizde çok açık ve net bir biçimde bu ifadenin tam tersini savunduk.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Sizin konuşmalarınız için söylemedim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için yer Ankara’dır dedik, Meclistir dedik ve demeye devam ediyoruz. Bu çözümün gerçekleşmesi için yasal ve anayasal her türlü düzenlemeyi tartışmak istediğimizi defalarca vurguladık. Muhalefet ve iktidarla birlikte bu konuyu konuşmaya ve tartışmaya hazır olduğumuzu defalarca anlattık, elimizi uzattık ama cevabını böyle alıyoruz. Sizler yargıyı kullanarak bizleri tasfiye etmeye çalışıyorsunuz. Kapatma davasıyla bu süreci sürdürüyorsunuz. Bizlere “bölücü” derken esas bölücülüğün bu tasfiyeci anlayışta yattığını görmüyor musunuz? Kürt’e düşman hukuku uygulamanın ayırımcılığını görmüyor musunuz? Bizler konuşarak, müzakere ederek çözemeyeceğimiz sorunumuz yoktur derken sizler tasfiye için çabalıyorsunuz.

Şimdi, bakın, bir noktaya değinmek istiyorum son olarak. Sayın vekiller, bugün bir normalleşmeden söz ediliyor, önemli elbette çünkü toplumsal kutuplaşmanın ve siyasal kutuplaşmanın bu kadar yoğun olması, yargı dâhil bütün alanlarda anormalliğin yaşanmasına yol açıyor ama belli ki bu “normalleşme” denilen süreç, DEM PARTİ’yi ve Kürtleri kapsamıyor; Türkiye'de demokrasi, adalet ve barış isteyenleri, toplumsal uzlaşmayı önemseyenleri kapsamıyor. Bu koşullarda demokratik ve özgürlükçü bir Anayasa yapma samimiyetinden ve güvencesinden bahsedebilir miyiz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Toparlıyorum efendim.

Bu koşullarda demokratik ve özgürlükçü bir anayasa yapma samimiyetinden ve güvencesinden bahsedebilir miyiz? Bu ülkenin ve toplumun demokratik bir anayasaya ihtiyacı var, hem de 1982 yılından beri buna ihtiyacı var. Defalarca söyledik, hâlen de söylüyoruz ama bunun politik iklimini yaratıyor musunuz? Kobani tasfiye kararlarıyla mı bu politik iklimi yaratacaksınız, parti kapatma davalarıyla mı “Dokunulmazlıkları kaldıralım.” çağrılarıyla mı bu politik iklimi yaratacaksınız? Bu inandırıcı bir şey mi?

Bir kez daha vurgulayalım ve bir kez daha bizlerin toplumsal uzlaşmadan, müzakere etmekten ve demokratik siyaset alanını genişletmekten, korumaktan ve geliştirmekten yana olduğumuzu vurgulayalım. Elimizi muhalefete de iktidara da uzatıyoruz.

Ama şunu da söylemek istiyoruz ki bu son hukuksuz cezalardan dolayı ensemizi karartmıyoruz, mücadele azmimizi düşürmüyoruz ve böyle olduğunu düşünenler varsa yanılıyorlar. Bu kötü haberi de onlara vermiş olayım.

Teşekkür ederim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Zengin, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

49.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Antalya Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un 110 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde DEM PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Saruhan'ı dikkatle dinledim. Zaten konuşmanın tamamına yakını bana bir hitap, cevap gibi oldu. Öyle olduğu için de ben fikirlerimi bir kez daha tekrar etmeyeceğim, partimiz adına pek çok kez bunları ifade ettik zaten ama şunu söylemem lazım: Kürsüdeki anlatma tarzı, üslubu -işte böyle bir üslup istiyoruz; böyle sakin sakin, bağırmadan, çığlık çığlık olmadan- kendi fikirlerinin her ne kadar pek çok noktasına itiraz etsem de Sayın Saruhan'ın üslubu benim, arkadaşlarımın tercihidir.

Şimdi, burada, Sayın Başkanım, şöyle temel bir tenakuzla karşılaşıyoruz. Ben dünkü konuşmamda dedim ki: Burayı, Türkiye Büyük Millet Meclisini problem çözücü asli bir yer olarak görmüyorsunuz. Bunu tekrar ediyorum, evet, görmüyorlar. Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi asli bir yer olarak, çözüm yeri olarak görülmüş olsa burada yapılan konuşmalar, çalışmalar başka bir formatta olur, başka bir zihin dünyasıyla olur ve tercihi de şu olur…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - …hâlâ hapishanelere selam vermek öncelikli olmaz.

ZEYNEP ODUNCU (Batman) – Size mi soracağız?

SÜMEYYE BOZ (Muş) – Önceliklerimizi siz mi belirliyorsunuz Sayın Zengin?

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Bunu da ben tekrar söylemek durumunda kalmam. Şimdi, burada, sadece bu dava evvel meselesi değil, bakın, daha evvel siz geçen yıl yaptığınız konuşmalarda da daha yaptıklarınızda da düşman hukuku meselesini defaatle söylediniz, biz bunlara cevaplar da verdik. Yani şunu görüyorum: Sizin bir ajandanız var, sizin kavramlarınız var ve yapmak istediğiniz bir şey var fakat bunu söylemiyorsunuz. Bir söyleseniz ne istiyorsunuz; hakikaten bir söyleseniz tam ne istiyorsunuz?

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Eşit yurttaşlık temelindeki tüm haklarımızın tanınmasını istiyoruz.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Ve o, ne istiyorsanız biz de bunu bir tartışsak, bunu bir tartışsak. İçerisinde mesela “Türk” geçen bir cümle kursanız, içinde “Türk” geçen, “Türk milleti” geçen bir cümle kursanız mesela şu Genel Kurulda; herkesi kuşatan, herkesi kuşatmaktan bahsediyorsunuz…

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Herkesi kuşatan Türklük değil, Türkiyeliliktir.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Kendi niyetlerinizi çok iyi görüyorsunuz ve bizi kötü niyetli görüyorsunuz; bu, çok tuhaf bir şey.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Son cümlem.

Normal şartlarda insanlar paralellik kurarlar yani biz… Şimdi, anayasa yapmayı samimi bulmuyorsunuz. Niye? Niye anlayamıyorum yani?

KAMURAN TANHAN (Mardin) – Çünkü bu Anayasa’ya uymuyorsunuz, çünkü darbe anayasasına uyuyorsunuz.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Biz gerçekten bu ülkede sivil bir anayasa yapmak istiyoruz. Eğer sizin meseleniz gerçekten sivil bir anayasa yapmaksa Türkiye'nin meselelerini, bakın, Türkiye'nin; Türk, Kürt fark etmez, bu ülkede yaşayan insanların problemlerini çözmekse onun yeri burası ve ben, bu şeyi de… Şu anda gerekçeli kararı okumadık, altına da ifade etmek istiyorum.

BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) – Dokunulmazlıkları neden kaldırdınız?

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Bakın, dokunulmazlıkları kaldıran başka insanlar var; bak, burada oturuyor hemen yanınızda, Cumhuriyet Halk Partisi oy kullandı. Hiç sesinizi çıkarmıyorsunuz onlara.

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Yo, gereken cevabı gereken yerlerde…

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Şimdi, işinize geldiğinizde ortaksınız, işinize gelmeyince laf söylüyorsunuz.

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Bunu en iyi siz bilirsiniz.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Mesela 28 Şubat’la ilgili eleştiriyorsunuz…

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – En iyi siz bilirsiniz.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Evet, ben gayet iyi anlıyorum, sizin ortaklıklarınız yerine göre. Bazen yan yanasınız, bazen karşı karşıyasınız ama sonuçta hep berabersiniz.

Şimdi, şuradan şununla bağlayacağım Değerli Başkanım: Sonuç olarak, bizim burada söylediğimiz her şey…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SÜMEYYE BOZ (Muş) – Çözüm sürecinde kiminle adım atıldı, iktidarla değil miydi?

SALİHE AYDENİZ (Mardin) – Sizinle de yol yürüdük.

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Biz çözüm için herkesle otururuz, herkesle; yeter ki çözüm için adım atılsın.

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Sayın Başkanım, şununla kapatacağım: Bakın, şu anda sadece ve sadece yerel mahkeme kararını verdi. Bunun temyiz safahatı olacaktır, henüz gerekçeli kararı okumadık.

BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) – Bu sopayı sallamaktan vazgeçin artık!

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Anayasa 138’i hatırlatıyorum ama bir faydası yok. Bu yargı kararını normal şartlarda bu Mecliste hiç konuşmamamız lazım…

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – E, konuşma sen…

KAMURAN TANHAN (Mardin) – Genel Başkanınıza söyleyin, İçişleri Bakan Yardımcınıza söyleyin.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – …fakat şu anda Sayın Saruhan da kanunla alakalı söz aldığı hâlde yine bu konuyu konuştu, yine bunu konuştuk.

BAŞKAN – Evet.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – O yüzden yani bu konuya dair hakikatleri Türkiye’nin de öğrenmeye ihtiyacı var ve ne talep ediyorsanız da lütfen sarih bir şekilde, madde madde…

SÜMEYYE BOZ (Muş) – Çözüm sürecinde sık sık paylaşıldı; dönün, bakın…

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – “Biz şunları istiyoruz…” Tak tak, bunları bir duyalım, ona göre ne yapacağına Türkiye karar versin.

Teşekkür ederim.

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) – Dolmabahçe’de 10 maddelik mutabakat var, ne istediğimiz gayet açık.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Kime söz verelim, Sayın Oluç mu?

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Ben genele dair söyleyeceğim, Sayın Oluç’a sataşmadan kişisel olarak sonra söz istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

50.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Şimdi, Sayın Başkan…

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Yalnız niye ikisine birden Başkanım? Ben Saruhan Bey’e sataşıyorum eğer sataşıyorsam.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Hayır, Grubumuza da sataştınız.

BAŞKAN – Şöyle diyelim mi: Ben şahsı…

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Şahsı adına sonra Sayın Başkanım.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Biz dışarı çıkalım isterseniz Başkanım.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Şimdi Grubumuza sataştınız, şu açıdan sataştınız: Üslubumuza ayar vermeye çalışıyorsunuz, ne istediğimizi, ne konuşacağımızı, nasıl konuşacağımızı belirlemeye çalışıyorsunuz. Yetmedi, dokunulmazlıkların kaldırılması meselesinde kime söz söyleyip söylemeyeceğimize karışmak istiyorsunuz yani aslında her şeyimizi belirlemek istiyorsunuz.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Yalnız, benim üslubumu taklit ediyorsunuz, benim muhakememi taklit ediyorsunuz.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Ama bu, bugüne ait bir şey değil, çok uzun bir süredir zaten yaptığınız en önemli şey, kendi siyasetinizi yürütmekle beraber aynı zamanda muhalefeti de dizayn ediyorsunuz. Muhalefeti nasıl dizayn ediyorsunuz? Sürekli Kürt sorunu üzerinden muhalefeti ayrıştırmaya, muhalefeti bölmeye, muhalefeti birbirinden uzaklaştırmaya, muhalefetin arasına kama sokmaya çalışıyorsunuz; birinci amacınız bu.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Bir kere bir “Türk” der misiniz ya. Sesinizden bir duymak istiyorum ya, bir “Türk” der misiniz ya.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Şimdi, çok açık ve net; biz birinci iktidara sözümüzü söyleriz. Kim iktidar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Siz iktidarsınız değil mi? Dokunulmazlıklarımızı buraya getiren sizsiniz. Sizin Genel Başkanınız “Dokunulmazlıklar kaldırılsın.” çağrısını yaptı. Buraya getirdiniz, tutuklamayı yapan da sizsiniz, hükmü veren sizin yargınız; tabii ki biz de doğal olarak sözümüzü size söyleyeceğiz yani. Kusura bakmayın, bu kadarına da en azından katlanın ya da bu kadarına da tahammül edin.

Diğer bir mesele, bizim ne istediğimiz çok açık ve net Sayın Başkan. Biz bu ülkede Kürt sorununun demokratik, barışçıl yollarla çözülmesini istiyoruz.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Nasıl, nasıl?

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Kürtlerin eşit, özgür yaşamasını istiyoruz, bu ülkede barışın tesis edilmesini istiyoruz, tecridin ortadan kaldırılmasını istiyoruz ve daha onlarca şey sayabilirim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Lütfen bitireyim Sayın Başkan; söz verdiniz oraya, en azından biz de bitirelim.

BAŞKAN – Ben sözünüzü kesmedim ya.

Buyurun.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Ha, tamam.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Hemen gardınızı alınız, hemen.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Bunlar çok açık ve net. Bunlar ilk defa söylediğimiz şeyler de değil, bunları onlarca defa söyledik. Dolmabahçe mutabakatı neydi? Devlet ile partimizin oturduğu müzakere sürecindeki o 10 madde neydi? Herkes biliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Tamamlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sanki böyle çok gizli bir ajandamız var, gizli bir iş yapmaya çalışıyoruz da siz de sezinleyip oradan bir şey çıkarmaya çalışıyormuşsunuz gibi başka bir algı yaratmayın. Ne yapmaya çalıştığımız çok açık ve net, Türkiye halkları da ne yapmaya çalıştığımızı çok iyi biliyor.

Diğer bir mesele de ya, bu kadar rahatsızsınız yürüyen bir davayla ilgili konuşmaktan. Sayın hatibimiz de söyledi, diğer hatiplerimiz de söyledi; sizin İçişleri Bakanınız "tweet" attı, daha madem istinafı var, madem temyizi var; “Hayırlı olsun.” dedi.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Atmadı, karıştırıyorsunuz; isimleri karıştırıyorsunuz. Haberleri dinleyin, dikkatli takip edin; isimleri karıştırıyorsunuz.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sizin saraydaki Başdanışmanınız, hukuk fetvası veren Uçum ne dedi? “Yerli ve millî yargı gereğini yapmıştır.” dedi.

Şimdi, size gelince bunlar hiç sorun olmuyor ama biz burada haksız hukuksuz siyasi bir davayı eleştirdiğimizde, buna söz söylediğimizde bu gelip gelip Anayasa 38’e mi dayanıyor? Ya, bu kadar hakkaniyetsizlik olmaz. Biz bu hakkaniyetsiz tutumu kabul etmiyoruz. Kimseye de bizim sözümüze sınır koyma, ne konuşup ne konuşmayacağımızı, nasıl konuşacağımızı belirleme hakkı da vermiyoruz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Aynı şeyi kendinize de hatırlatın lütfen.

Aynı şeyi kendinize de hatırlatın lütfen.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Sayın Oluç, buyurun.

51.- Antalya Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın vekiller; şimdi, birincisi, doğru, bir ajandamız var Özlem Hanım ama gizli değil, açık. Açık olan ajandamız şu, diyoruz ki: “Bu ülkede yaşayan bütün farklı ana diller, kimlikler, kültürler, inançlar eşit ve özgür bir şekilde, demokratik ve özgürlükçü bir anayasa, bir toplumsal sözleşmeyle birlikte çoğulculuğu içeren bir şekilde bir arada yaşasın.” birincisi bu, eşit…

İkincisi, üniter devlet çerçevesinde Kürt sorununda demokratik ve barışçıl bir çözümün nasıl olabileceğini söylüyoruz, anlatıyoruz; yerel demokrasiyi savunuyoruz, yerel yönetimlerin güçlendirilmesini ve demokratikleştirilmesini, bazı merkezî yetkilerin yerellere devredilmesini savunuyoruz falan; uzun uzun anlatabilirim. Bunların tamamının aslında nerelerde yer aldığını da size söyleyeyim: Bu Mecliste bir komisyon kurulmuştu, o komisyonun hazırladığı şu kalınlıkta bir rapor var, açıp bakarsanız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) – Toparlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) – …o raporda aslında Kürt sorununun demokratik çözümünün nasıl olacağına dair Mecliste… Bir Meclis belgesidir yani herkes açıp arşivden indirebilir, ulaşabilir; orada yazıyor bütün bunların hepsi. Onun için diyorum “Gizli bir ajandamız yok, açık ajandamız var.” diye.

Sonuncusu, anayasa yapmak. Evet, yani -şimdi de söyledim- biz demokratik ve özgürlükçü bir anayasa yapılmasını çok önemsiyoruz, sivil bir anayasa yapılmasını ama bu anayasanın yapılmasının politik iklimini yaratmak gerekiyor. Bu politik iklim Kobani’de ceza vermek, kapatma davasında kapatma kararı almak, dokunulmazlıkları kaldırmak; bu bir politik iklim mi? Bu, demokratik ve özgürlükçü bir anayasa yapmanın, özgürce tartışmanın politik iklimi mi; onu söylüyoruz yani hangi iklimde yapacağız bunu? Bunu anlatmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla aslında söylediklerimiz çok açık ortada.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) – Son cümle efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) – Yani ben de Sayın Cumhurbaşkanının konuştuğu kadar konuşma hakkına sahibim bir milletvekili olarak çünkü -daha önce biliyoruz yani çok konuştuk bunu, sizler de hatırlarsınız- Anayasa’nın 138'inci maddesini çok çiğnediniz, çok ihlal ettiniz Cumhur İttifakı olarak; sadece siz değil. Dolayısıyla biz her seferinde bu konuda uyardık ama belli ki… Bir tek biz mi uyacağız Anayasa’nın 138'inci maddesine? Herkes uyarsa biz de uyarız. Dolayısıyla biz de özgürce konuşmaya başlamış olduk.

Son söyleyeceğim şey ya cezaevlerinde arkadaşlarımız var. Bakın, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ; ben onların yardımcılığını yapmış bir kişiyim, yıllarca beraber çalıştım. Yani onlara selam göndermeyeceğim de onların şahsında diğer arkadaşlarıma selam göndermeyeceğim de kime göndereceğim Allah aşkına? Bu da çok insani bir şey ve bunu da yapmaya devam ederiz, bunu da çok görmeyin yani bize.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan…

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Sayın Başkanım, ben de bir cümle söylemek istiyorum, tek bir cümle.

BAŞKAN – Sayın Kaya, buyurun.

52.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, geçmiş siyasi kavgaların bu Meclise ve bu millete bir fayda vermediğine ilişkin açıklaması

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Başkanım, bu konu her gündeme geldiğinde maalesef her 2 siyasi parti de sadece siyasi değerlendirmelerde bulunuyor, elbette en temel haklarıdır ancak diğer muhalefet partileri olarak en azından Saadet Partisi adına benim…

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul)- Sataşma yoktu Sayın Bülent Kaya’ya.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Siyasi değerlendirme yapıyorum Özlem Hanım, sataşmadan söz almadım. Siz de siyasi değerlendirmeler yaptınız zaten. Saruhan Bey herhangi bir sataşmada bulunmadı.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Bayağı bayağı bulunmuştu.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Dediniz, tebrik ettiniz, teşekkür ettiniz üslubuna.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Size bir sataşma yoktu yani bizden. Bu takdiri de Başkan yapıyor zaten. Bu kadar konuşmaya…

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Şunu söylemeye çalışıyorum Sayın Başkan… Hâlâ birbirlerinden ne talep ettiklerini merak ediyorlarsa ben de şunu merak ediyorum: 2009'da Oslo’da başlayıp 2015'te İmralı’ya kadar altı yıl sadece çay-kahve mi içtiler? Bu millet, Kürt meselesiyle ilgili siyasi pazarlıkların kapalı kapılar ardında konuşulmasından rahatsız zaten. Biz sizin bilmediğiniz bir şeyi bu Meclisi meşgul etmeyle ilgili… En azından diğer muhalefet partileri olarak, bu konunun bir kör dövüşten artık çıkması gerektiğini düşünüyorum. Dolayısıyla, bu konuda millete faydalı olabilecek, geleceğe dair bir söz duymak istiyoruz. Geçmiş siyasi kavgaların ne bu Meclise ne de bu millete bir fayda vermediğini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Bu şekildeki bir kör dövüşün ne Meclise ne milletimize bir faydası yok. Bunu da kayda geçirmek adına, partimizin adına siyasi değerlendirme olarak söyledim.

Teşekkür ediyorum Başkanım.

BAŞKAN – Meclisi takip eden vatandaşlarımız herkesin ne söylediğini üç aşağı beş yukarı, emin olun, burada bazı milletvekillerinden daha iyi kavradılar çünkü hep aynı şeyleri söyleye söyleye milletimiz bu konuda duyarlı bir hâle geldi.

Bir konuşmacı arkadaşımızın mazereti var, ona söz verip ara vereceğim.

Buyurun Sayın Zengin.

53.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Antalya Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Tek bir cümle ifade etmek istiyorum. Sayın Saruhan, ben Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan bütün çalışmaları, kendi vekilliğimizin de ötesinde yani bizden evvel yapılan bütün bu çalışmaları bir bütünlük içerisinde değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Daha evvel yapılan çalışmaların her biri, bir sonraki yapacağımız çalışmalar için rehber teşkil etmeli. Elbette daha evvel yaptığımız konuşmalar da bugün için bir anlam ifade ediyor. Evet, biz bunları, Sayın Başkanım, dün konuştuk ama sizin konuşmanıza binaen. Yani ben 138 var aman hiç konuşmayalım... Hatırlatıyorum, kendimize de hatırlatıyorum. Ben sizi gayet iyi, dikkatli dinledim. Buradan şunu söyleyeceğim: Bu politik iklim meselesinde herkese görev düşüyor; herkese. Bölgedeki terörün sonlanmasıyla ilgili en büyük görev size düşüyor, en büyük görev ve burada bunun nasıl olabileceğini, hangi metotla, hangi çağrılarla olabileceğini de biz söylüyoruz. Eğer bu olursa Türkiye'de, her şeyi hep beraber yapabiliriz diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kırşehir Milletvekili Necmettin Erkan ve Denizli Milletvekili Şahin Tin ile 86 Milletvekilinin Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2138) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 110) (Devam)

BAŞKAN – Evet, İYİ Parti Grubu adına Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan.

Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaklaşık iki gündür Mecliste cereyan eden bu Kobani duruşmasından sonraki meseleye biz müdahil olamıyoruz çünkü o hadiseden sonra Oslo’da ve İmralı’da yapılan görüşmeler henüz bize açıklanmadı, açıklarlarsa biz de belki bir kanaat bildiririz; bunu hem AK PARTİ Grubundan hem de DEM PARTİ Grubundan bekleriz. Eğer öyle bir açıklama yaparlarsa biz de kendileriyle kanaatlerimizi paylaşacağız, hem de o görüşmeler gizli kalmamış olur.

Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin ikinci bölümünde yer alan maddelerin tümü üzerinde partim adına söz aldım. Genel Kurula gelen bu Ticaret Kanunu’yla ilgili teklifi ikinci haftada da devam ediyoruz. Özellikle denetim mekanizmasının olmadığı bu dönemde, bu yeni sisteme geçişle beraber, her alanda olduğu gibi ticaret hayatında da birtakım aksaklıklar yaşanıyor; arkadaşlar, bunu sıklıkla dile getiriyorlar. Bunların düzeltilmesi tabii ki Ticaret Kanunu açısından çok önem arz ediyor ama Türkiye için başka önemli meseleler de var yani gündemi sadece bir tek konuya bağlamak yanlış. Bilmem farkında mısınız ama Sayın Cumhurbaşkanı da değinmişti buna.

Nüfus artışı açısından Türkiye için ciddi bir alarm zilleri çalıyor, Türkiye hızla yaşlanıyor, Meclise bakınca anlıyoruz zaten, biz bile gençler arasında kaldık Sayın Başkanım, Meclis bile yaşlanıyor. Bu durum, Türkiye'yi bekleyen gelecek açısından da hiç iç açıcı değil. Son Kabine toplantısında o yüzden Sayın Cumhurbaşkanı bu konuyu ele aldı ve doğru bir iş yaptı. Biliyoruz ki Türkiye'nin Millî Güvenlik Siyaset Belgesi var -bilmiyorum, bilen arkadaşlar vardır- Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’nde o yaşlanan nüfus ulusal güvenlik tehdidi olarak kabul ediliyor. Bir toplumda eğer hız, doğurma hızı, doğurganlık hızı 2,1’in altına düşerse o nüfus kendini üretemiyor, artık o toplumda nüfus yavaşlıyor, hızla yaşlanıyor, ekonomik verimliliğini kaybediyor ve o toplumda dev gibi bir nüfus sorunu oluşuyor.

Bunun yanı sıra Türkiye'de orta yaş grubu giderek artıyor. Yani bir yandan yaşlanıyoruz ama geriden gelen çocuk nüfusu hiç yeterli değil. Bu değişim yakın zamana kadar ekonomik, sosyal ve ülke güvenliği açısından Türkiye için çok önemli, sarsıcı etkiler yaratacak. Bu söylediklerim gerçekten hiç uzak değil. Şu anda çok konuyla alakası olmuyor gibi gözükse de 2030 itibarıyla dünyaya yön verenler bu yeni dünya düzenini inşa ediyorlar, bundan daha önce de bahsettim.

Bir şey dikkatinizi çekti mi? Birkaç ülkeyle beraber İspanya da Filistin'i tanıdı, çok mutlu olduk bundan, daha doğrusu tanıyacağını açıkladı. Açıklamayı yapan kim? Bakın, açıklamayı yapan Bakanı söyleyeceğim size: İspanya Sosyal Haklar, Tüketim ve 2030 Ajandası Bakanı. Yani dünyanın bir 2030 ajandası var. Bu 2030 ajandasında neler var? Daha önce de anlattım, bu ajandaya bakarsanız nasıl şekil almaya başlandığını göreceksiniz.

Şimdi, içinde bulunduğumuz bu yeni çağda yeterli insan kaynağınız yoksa ülkenizin muasır medeniyet seviyesine ulaşması mümkün değil. Bu, bilim, teknoloji açısından da böyle. Eğitimli ve nitelikli çocuklarımız olmadan gelecekte nasıl böyle bir şey yapacaksınız, nasıl söz sahibi olacaksınız? Kalkınmak için ihtiyacımız olan o genç nüfusu sağlamadan üretimde de sanayide de bilimde de hiçbir türlü verimlilik sağlayamazsınız. Körfez ülkeleri gibi yine işçi, mühendis, doktor, zanaatkâr ithal edersiniz, başka da bir şansınız yok.

Savunma sanayisinde ithalatta büyük ölçüde dışa bağımlılığımız azaldı. Bu konuda çalışan, emek veren bütün genç mühendislerimize teşekkür ediyoruz. Son, İran’daki helikopter kazasında da bunun ne kadar önemli olduğunu bir kere daha gördük. Bu gurura imza atan genç Türk mühendislerine burada, huzurunuzda teşekkür ediyorum onları kutluyorum. Ama korkuyorum ki bu nüfus artışıyla ülkenin göğsünü kabartan yeni gençler yetiştiremeyeceğiz. Türkiye bölgesinde tam bir ateş çemberinin ortasında yer alıyor. Genç ve dinamik askerî kadrolarımız yakın zamanda nüfus artışına bağlı olarak çok azalacaklar. Böyle bir coğrafyada askerî açıdan zafiyete düşmek, Türkiye açısından katlanılmaz bir sonuç doğurur. Türkiye’nin şimdi neden felaketin eşiğinde olduğunu anladınız mı?

Bir de diğer bir konu var: Türkiye’nin demografik boyutu. Bu boyutu ele aldığınızda çok daha kötü bir sonuçla karşı karşıyayız. Mevcut sığınmacılarımızla birlikte birçok vilayette Türk nüfusu azınlık durumuna düştü; örneğin Kilis. Bu durum, Suriyelilerin 5,3 olan doğum hızını hesaba kattığınızda Türkiye’nin geneline yayılır çünkü nüfus artışımız neredeyse gerçekten durma noktasına geldi; bizler azalıyoruz, onlar hızla çoğalıyorlar. Bir ülke aslında böyle yavaş yavaş ele geçiriliyor, istila ediliyor. “Stratejik göç mühendisliği” denen şeyin atom bombasından bile daha güçlü olduğunu bundan daha iyi bir örnekle söylenemez. Peki, tüm bunlardan nasıl kurtulabiliriz? Çoğalarak. Sayın Cumhurbaşkanı söylüyor “3 çocuk yapın.” E, öyle de o 3 çocuk yapmakla bu iş düzelmiyor, bu olay öyle değil, bu meselenin bir de derinliği var.

Türkiye'nin yıllık nüfus artışı 2022 yılında yani bundan iki sene evvel binde 7,1; 2023 yılında kaç biliyor musunuz? Binde 1,1; 7 misli aşağıya düşmüş. Bu oran 2001'den sonra en düşük oran, en son 2001 yılında binde 1,5’ti. 2001’i hatırlıyor musunuz? Derin bir ekonomik kriz vardı, o zaman binde 1,5’ti, mevcut krizin belirtileri gibi o zaman da öyle bir kriz vardı. Bu rakamlara bakınca hem depremde kaybettiğimiz insanların sayıları hem pandemide kaybettiğimiz insanların sayılarının doğru olmadığını söylüyoruz. Sayın Murat Kurum İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayıyken katıldığı -kaybettiği- o televizyon programında da “130 bin kaybımız var.” demişti ya, o rakam belki de doğruydu, ağzından kaçmış olabilir.

Bugüne gelelim, bu ekonomik şartlarda insanlar evlenemiyor, çocuk sahibi olamıyor. Eskiden, 25 yaşında bir kıza “Evde kalmış.” denilirdi, şimdi 35 yaşında kızlar evlenemiyor; 36 yaşında oğlum benim, evlenemiyor. Gençler zaten evlenmek istemiyor, ekonomik durum bu işi biraz daha zor hâle getirdi.

Evlere bakıyor musunuz, satılık evlere? 1+1, 1+0. Ya, arkadaş nasıl aile olacaksınız? Bu evlerde nasıl oturacaksınız? Çocuk yapmak mümkün mü? Bu çocuğu nerede oturtacaksınız? Zira, evliliklerinin olmadığı, yalnız yaşamın olduğu bir toplum, çocuklar hiç hesaba katılmıyor. Bu iş verdiğiniz müteahhit arkadaşlarla da bunları bir konuşun. TOKİ’li müteahhitler var ya, aramızda da var, onlara da bu konuyu konuşun; “1+1, 1+0 yaparsanız bu çocuklar nerede oturacak kardeşim?” diye bir sorun onlara.

Geldiğimiz son yirmi iki yılda milletin geleceğine dair bir umudu kalmadı. Umudu kalmayan toplumların başına ne geldiyse de şu anda Türk milletinin başına o geliyor. “En az 3 çocuk.” demesi kolay, Sayın Cumhurbaşkanı söylüyor her nikâhta da mutlak yoksulluğun yaşandığı bir ülkede 3 çocuğa bakmak öyle kolay mı? Mutlak yoksulluk ne demek, ben bilmeyenler için söyleyeyim: Özetle, açlık sınırının altı demek mutlak yoksulluk. Açlık sınırının altı ne biliyor musunuz? Asgari ücretin altı yani Türkiye'de 15 milyon insan açlık sınırının altında yaşıyor. Açlık sınırı altında yaşayan bir toplumda insanlar nasıl evlenecekler, nasıl çocuk sahibi olacaklar? 600 bin lira hesaplamışlar bir düğün maliyetini, köyde belki öyle ama şehirde hiç de öyle değil vallahi, gençlerin işi çok zor. O yüzden dünyaya çocuk getirmeleri, yetiştirmeleri mucize. O yüzden, bir daha tekrar ediyorum: “3 çocuk yapın.” diyor Sayın Cumhurbaşkanı, eyvallah ama bir de o çocuğa insan onuruna nasıl yakışır bir hayat bırakacaksınız, Sayın Cumhurbaşkanı onu da anlatmalı. “3 çocuk yapın ama ben bu çocukların geleceği için bu ülkenin gayrisafi millî hasılasını 25 bin dolara çıkarttım.” desin; buyur, yapsınlar. Milleti aç bırakacaksınız, sonra da “Hadi, çocuk yap.” Açlar ordusuna yeni neferler katacaksınız.

Bir başka sorun da… Dünya Bankası 35 milyar dolar verdi. O şartlı kredinin en büyük dilimi de ne biliyor musunuz? Yaşlıların bakımıyla alakalı yeni sağlık hizmetleri. Pandemide çok iyi bir imtihan verdi Türkiye ama yaşlıların bakım hizmetiyle ilgili çok geride. Türkiye nüfusu hızla yaşlanıyor dediğim gibi, yaşlılara sağlık hizmeti altyapısı çok yetersiz, o yüzden de Dünya Bankası kredi verdi.

Bir başka gerçek şu: Yaşlı nüfusun toplam nüfusa oranının yüzde 10'u geçmesiyle Türkiye, Birleşmiş Milletler kriterlerine göre “çok yaşlı nüfuslu ülke” statüsüne girdi. Ben hatırlıyorum, İsviçre'de bavul taşıyan “bellboy” dediğimiz adam 72 yaşında. “Niye emekli olmuyorsun?” diye sorduğumda “Alttan gelen genç yok, mecburen ben çalışıyorum.” diyor; Türkiye o noktaya geldi. Uluslararası standartlara göre dünyada 4 işçi çalışırken 1 emeklinin maaşını ödüyor; Türkiye'de bu rakam, 1,5 kişi çalışıyor, 1 emeklinin maaşını ödüyor. Bu durumda emeklilik müessesesi de iflas ediyor alttan çalışan genç gelmediğinden.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – O yüzden, gelecekte emeklilik müessesesinde çöküş görülmesi bir muhakkak, maaşlar ödenemez hâle gelir. Dünyanın hiçbir tarafında 40 yaşında emekliye maaş ödeyen bir devlet yok. Popülist siyaset bunu maalesef Türkiye'de gerçekleştirdi. Şimdi emeklilere zam yapamıyoruz, belki de maaşını ödeyemeyeceğiz; orta vadede çalışacak insan da bulamayacağız.

Bu konunun ilginizi çok çekmediğini biliyorum “Bir an önce bitirsin de gitsin.” diyorsunuz ama bu konunun çok önemli olduğunu bir kez daha vurguluyor, hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Benim çekiyor. Hepimiz yaşlanıyoruz ilgimi çekiyor o yüzden yani.

BAŞKAN – Birleşime otuz dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.03

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.37

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Yasin ÖZTÜRK (Denizli), Muhammed ADAK (Mardin)

-------0-------

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

110 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Fevzi Zırhlıoğlu.

Buyurun Sayın Zırhlıoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA FEVZİ ZIRHLIOĞLU (Bursa) – Muhterem Başkanım, değerli milletvekilleri; Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi görüşmelerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Geçtiğimiz yıllarda küresel salgınla başlayan durgunluk dönemi ile bölgemizde yaşanan Rusya-Ukrayna savaşıyla ticaret sekteye uğramış ve ekonomik krizler baş göstermiştir. Ülkemiz özelinde de asrın felaketi olan 6 Şubat depreminin ekonomik etkileri malumunuzdur ve maalesef hâlâ devam etmektedir. Tüm bunların peş peşe gerçekleşmesi, ticaretin ve yatırımların azalmasına, hatta zaman zaman durma noktasına gelmesine neden olmuştur. Bu yetmezmiş gibi, özellikle ülkemiz, ekonomik tetikçiler tarafından kuşatılmaya çalışılmaktadır. Bu süreçte Türkiye, söz konusu piyasa bozucularına, tüketicilere zarar veren kişilere ve faaliyetlerine karşı gereken önlemleri almaya devam etmektedir. Alınan önlemler; rekabetçi, adil ve istikrarlı piyasa yapısını korumayı amaçlamaktadır.

Ülkemizin jeopolitik konumu, dinamik nüfusuyla uluslararası arenada aktif ticaret ve yatırım merkezi olması mümkündür. Bu amaçla, güçlü ekonomi hedefleri doğrultusunda kararlılıkla ilerlemek elzemdir.

Gündemimizde bulunan kanun teklifiyle, pazar esnafımızdan başlayarak kurumsal şirketlere varıncaya kadar geniş bir çerçevede kapsamlı bir düzenlemeye gidilmiştir. Bu teklifle, piyasada yaşanan mevcut tıkanmaların giderilmesi, tüketicilerin fırsatçılardan korunması, ticari işletme bileşenlerinin önünün açılması hedeflenmektedir. 5957 sayılı Kanun’un ilgili maddesiyle, kapalı pazar satış yerleri sınırlı ayni hak yöntemiyle pazarcılık mesleğinden olmayan kimselere verilmektedir. Tezgâhların alt devir yapılarak tekrar kiralanması sonucu kira bedelleri yükselmiş ve maliyetler artmıştır, bu nedenle nihai olarak satılan ürünlerin de fiyatları katlanmaktadır. Ayrıca, çiftçimiz artan girdi maliyetlerinden şikâyetçidir, diğer yandan ürünlerin tezgâha çıkıncaya kadar suni zamlarla fiyatları katlanarak tüketicinin karşısına gelmektedir. Kanun teklifiyle tahsis usulüne geçilerek pazarda yaşanan sorunun ortadan kaldırılması amaçlanmıştır.

Kanun teklifindeki değişikliklerden bir tanesi de 6102 sayılı Kanun’un 392'nci maddesiyle ilgilidir. Anonim şirketlerde yönetim kurullarının yetki, görev hükümlerindeki ihtilafların giderilmesi amaçlanmıştır. Kanunun lafzı ile hükmünün yorumunda belirsizlik yaşanmaktadır. Bu durum hem ticari hayatı sekteye uğratmakta hem de hukuki süreçte tıkanmalara neden olmaktadır. Değişiklikle, yönetim kurulunun toplantıya çağrılması daha demokratik hâle gelerek müzakere ortamının oluşmasına katkı sağlayacaktır.

332'nci maddede yapılan değişikle sermaye şirketlerinin en az sermaye tutarı yükseltilerek güvenceleri artırılmış olacaktır. (1)’inci fıkrayla sermayeleri yeni en az sermaye tutarının altında kalan anonim ve limitet şirketlerin 31 Aralık 2026 tarihine kadar yeni sermaye düzenine intibak sağlamaları gerekmektedir.

Uygulamada, 6102 sayılı Kanun’un Geçici 7’nci maddesi ticaret sicil müdürlüklerinden silinen şirket ve kooperatiflerin ihya davalarıyla ilgilidir. İhya davasına iştiraki zorunlu olan sicil müdürlükleri kanunla verilmiş yetkilerini kullandıkları için, ihya kararı verilmesi hâlinde müdürlük aleyhine yargılama gideri ve vekâlet ücreti doğmaktadır. Bu durum hem mahkemelerin ve icra dairelerinin iş yükünü artırmakta hem de kamu kurumları arasında tereddütlere sebebiyet vermektedir. Kanun maddesine eklenecek son cümleyle karışıklık ortadan kaldırılacaktır.

Reklam Kurulunun erişim engellemesi yetkisine ilişkin düzenleme Anayasa Mahkemesince 13 Eylül 2023 tarihinde iptal edilmiştir. İptal gerekçesindeki hususlar doğrultusunda yeniden yetkilendirme yapılmış, idari para cezası alt ve üst sınırları artırılmıştır.

Değerli milletvekilleri, 2023 yılı içerisinde yapılan denetim ve teftişler sayesinde, piyasa bozucuların tüketicilere zarar veren faaliyetlerine yönelik idari para cezalarının toplamı 710 milyon Türk lirasıdır. Bu noktada, Ticaret Bakanlığımızın yönetici ve personeline teşekkür ediyoruz ancak bu para cezalarına rağmen fırsatçılar aşırı kâr hırsından vazgeçmedikleri için vatandaşlarımızın mağduriyetleri de devam etmektedir. Haksız kazanç peşine düşen fırsatçıların elbette yakasından tutmalıyız, bedelini de ödetmeliyiz. Vatandaşımızın lokmasına göz diken, kesesine dokunan, mutfağına dinamit koyan kim varsa mücadele kararlılıkla sürdürülmelidir.

Kanun teklifinde vatandaşımızı doğrudan etkileyen ve ekonomik olarak koruyacak müspet değişikliklerden bir tanesi de 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’daki yaptırım hükümleridir. Mevcut cezaya rağmen rant elde eden saldırgan fırsatçıların fahiş fiyatlarına fahiş cezalar uygulanmasıyla vatandaşımız korunacaktır. Teklifle ceza tutarı düzenlenirken can yakan bir alt tutar sınır olarak belirlenmiş, mal ve hizmetlerin satış bedeliyle orantılı idari para cezalarına yer verilmiştir. Kanuna aykırı işlem sayısı esas alınarak cezaların caydırıcılığı sağlanacaktır. Aynı şekilde, 6585 sayılı Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun değişikliğiyle idari para cezası hadleri de yükseltilmiştir. Maalesef, zincir marketler aracı şirketleriyle aynı ürüne zam üstüne zam yaparak tüketiciyi mağdur etmektedir. Bakanlığa, ek 1’inci maddenin ikinci fıkrasına bir takvim yılı içerisinde en az 3 defa aykırı hareket ederek idari para cezası uygulanan üretici, tedarikçi ve perakende işletmelerin iş yerlerini altı güne kadar kapatma yetkisi verilmiştir. Sorunu burada çözmeli, üretim ile perakende satış arasındaki farklılıkları en aza çekmek için elimizden geleni yapmalıyız. Üretenin, yatırım yapanın, ülkemize katma değer sağlayan kişi ve kurumların, vatandaşımızın her daim yanındayız. “Mazluma Yunus, zalime Yavuz” anlayışıyla hareket etmeliyiz. Fırsatçılara, stokçulara, karaborsacı ekonomik tetikçilere fırsat vermemeliyiz.

Değerli milletvekilleri, pazar günü Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’ydı. Atatürk'ün 19 Mayıs 1919'da Samsun’a ayak basmasıyla başlayan Millî Mücadele ateşi, Türk ve Türkiye Yüzyılı’nda aynı ruh ve inanmışlıkla, istiklal ve istikbalimizden taviz vermeden yanmaya devam edecektir.

Ayrıca, 27 Mayıs Ülkücü Şehitleri Anma Günü’dür. Saygıyla andığımız ülkücü şehitlerimiz, yaşadıkları çağa fedakârlıklarıyla nüfuz etmiş, cesaretleriyle yön vermiş, ülküleriyle anlam katmışlardır, Türklüğü bayrak gibi dalgalandırmışlardır. Ülkücü şehitlerimiz bizim şerefli geçmişimizin abideleridir, mücadeleleri rehberimiz, davaları yolumuzdur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

FEVZİ ZIRHLIOĞLU (Devamla) – Millet, devlet ve bayrak uğruna hayatlarını kaybetmiş kutlu dava yolcusu ülküdaşlarımızı, tüm aziz şehitlerimizi, merhum Başbuğ’umuz Alparslan Türkeş Bey’i bir kez daha minnet ve şükranla anıyor, Cenab-ı Allah'tan hepsine rahmet diliyorum.

Teklifin hayırlara vesile olmasını diliyor, Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Saadet Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Şerafettin Kılıç.

Buyurun Sayın Kılıç. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA ŞERAFETTİN KILIÇ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerine grubumuz adına söz aldım. Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri takip eden aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde yaşanan enflasyonist süreç toplumun her kesimini etkilediği gibi, her sektöre ve alana da olumsuz yansımaları sirayet etmektedir. Bütün kamu kurumları enflasyonist etkinin yansımalarına yönelik tedbirler almanın gayreti içerisinde bulunmaktadır. Enflasyonun etkilerini azaltmak amacıyla hazırlanan torba yasanın içeriğinin büyük bir kısmının cezai hükümlerin güncellenmesini kapsadığını görüyoruz. Bununla birlikte, özellikle belirtmek gerekir ki iktidar partisi enflasyonist sürecin ülkemizde kalıcı hâle gelmesinin asıl müsebbibidir. Bugüne kadar denenmiş fakat fayda vermemiş yöntemlerin tekrar tekrar uygulanmaya çalışıldığı, buna karşılık enflasyonu yükselten asıl sebeplere ilişkin gerekli adımların atılmadığını görüyoruz.

İthalatla et fiyatlarındaki artışı önlemeye çalışıyorsunuz ama faydası yok. Sadece 2023 yılında 1 milyar 163 milyon dolar tutarında sığır ithalatı yapmışız ancak et fiyatları artmaya devam etmiş; bu da yetmemiş, hayvan varlığımız hızla azalmıştır. Ulusal Süt Konseyi, artısını eksisini hesap etmeden maliyetin altında bir süt fiyatı belirliyor, burada güya fahiş fiyatı önlemek için bir iş yapılıyor ancak diğer yandan baktığınızda hem süt üretimi azalıyor hem de inekler kesime gidiyor. Yani özetle, kaş yapayım derken göz çıkarılıyor, fatura yine üreticimize kesiliyor.

Bakınız, tarım ülkesi olmamıza rağmen birçok temel üründe dışarıya bağımlı olmamız, son bir yıl içerisinde canlı hayvan ve et ithalatının zirve yapmış olması ve dünyada gıda enflasyonunun yüksek olduğu ilk 5 ülke arasında olmamız, tarım ve hayvancılıkta yapılan yanlışların ortaya çıkardığı bir sonuçtur. Burada, evvela yapılan yanlışlardan geri dönüldüğüne dair bir tavır görmek isteriz ancak sanki yeterince uygulanmamış gibi ithalat yönteminde ısrar ediliyor. Çiftçi desteklerini artırmaya yönelik, en azından bu destekleri kanunun belirlediği oranda vermeye yönelik bir adım göremiyoruz. Üzülerek ifade ediyorum ki yapılan yanlış işler her geçen gün üretimi azaltıyor, pahalılığı artırıyor ve ülkemize ciddi zararlar veriyor.

Önemli bir hatırlatma ve uyarı yapmayı önemli bir vazife olarak görüyorum. Karadeniz Bölgemizde çay hasadı başladı, üreticimizin maliyetini karşılamayacak; 17+2 liralık alım fiyatı mutlaka revize edilmelidir, yaş çayın kilogram fiyatı en az 25 lira olacak şekilde yeniden belirlenmelidir. Aradaki komisyoncuları ve fırsatçıları çıkardığınızda hem üreticilerimiz kazanacak hem de vatandaşlarımız çayı uygun fiyatla tüketme imkânı bulabilecektir. Ayrıca, ÇAYKUR tesislerimizde kapasiteyi artırarak, üreticilerimizi özel sektörün insafına terk edecek olan kota uygulaması ivedilikle kaldırılmalıdır.

Değerli arkadaşlar, burada torba yasa yönteminin doğru olmadığını daha önce de ifade etmiştik. Yasa yapma süreçleri ilgili paydaşların katılımıyla şeffaf ve anlaşılabilir olmalıdır ancak siz 9 farklı kanunla ilgili değişiklik teklifi içeren bir metni aynı torbaya koyup Meclise getirdiğinizde süreci karmaşık hâle getirmiş oluyorsunuz. Kanun yapmayı gizli saklı iş çevirme seviyesine indiren bu siyaset anlayışı hem toplumun hem de Meclisin enerjisini ve zamanını israf etmektedir. Öyle ki alınması gereken rasyonel tedbirler yerine bu yöntemle hayata geçirildiği takdirde daha büyük sorunlara neden olacak ve enflasyonu daha da körükleyecek uygulamaların altına imza atılıyor. Yasa yapma yöntemi yanlış olunca, iktidarın getirdiği ve sorun çözmesi beklenen kanunlar uzun ömürlü olmuyor, kalıcı hâle gelemiyor. Daha birkaç ay önce getirilen düzenlemeler bugün “Bir yanlışlık olmuş.” denilip yeniden önümüze getiriliyorsa, burada bir esneklik değil eksiklik söz konusudur. Sorunların temel nedeni de kendi eksikliğini görmeyip yalnızca kendisini ehil gören iktidarın iş yapma tarzıdır. Böyle bir yaklaşım sebebiyledir ki bugün siyaset bir çözüm noktası değil tam aksine kördüğüm olmuş, işler çözülemez bir hâle gelmiştir. Kanunları hazırlarken kendi kafasına göre hazırlayıp sorun çıktığında da yine kendi kafasına göre çözümler ürettiği için, aynı konuda farklı zamanlarda düzenlemeler yapma ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Oysa, iktidar yetkisini muhalefeti görmezden gelmek için değil sorunları görmek ve çözmek için kullanmış olsa bugün kanunlarımız kırk yamalı bohçaya dönmez, ülkemiz kontrolden çıkmış sorunlarla boğuşmazdı.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde Maliye Bakanının açıkladığı Kamuda Tasarruf Paketi, bugün görüşmelerini yapmakta olduğumuz kanun teklifiyle doğrudan ilgilidir. Öyle ki ortak hedef tasarruf ve pahalılığı önlemek ancak burada değinilmesi gereken bazı hususlar var! Hükûmetin tüm uyarılara, tüm iyi niyetli eleştirilere rağmen uyguladığı ekonomi politikasının faturası şimdi cefakâr milletimize kesiliyor. Bu ülkenin bütün bir sistemi bir kişiye uygun tasarlandığı, ülkemizin bütün yapısı bir kişinin üzerine uygun şekilde dizayn edildiği için, o gün o bir kişinin aldığı kararlar ne yazık ki bugün milyonlarca gencin boğazına yumru olup oturmuş durumda.

Tasarruf elbette önemli ve gereklidir fakat ne yazık ki açıklanan pakette tasarrufla milletin ekmeğinden başlanmış gibi görünüyor. Açıkladığınız tasarruf paketinde ataması yapılmayan öğretmenlerin, yıllarca okuyup sınavlara çalışan gençlerin umutlarını tüketen kararlar vardır. Paketin içinde aldığı maaşla zar zor geçinen memurun servisle gittiği için evine yarım saat daha erken varma sevincini yok eden kararlar vardır. Bu paketin içinde itibar olarak görülen lüks harcamalardan tasarruf değil, milletten daha büyük fedakârlık beklentisi vardır. “Tasarruf” demek “israf etmemek” demektir ve israf gençlerin gelecek hayali değil, itibar olarak görülen lüks harcamalardır. İsraf, memurun kullandığı servis değil, özel uçaklardır. Anlaşılan o ki kamuoyundaki tepkilere karşılık bir tedbir paketi açıklanmış fakat açıklanan paket israfın kaynağını kurutmaya yönelik değil, yine kamunun sırtındaki yükü artırmaya yönelik kararları içeriyor.

Biz, Saadet Partisi olarak, geçmişten bugüne ikazlarımızı ve çözüm önerilerimizi her zaman paylaştık, paylaşmaya devam ediyoruz. Altı yıl önce, biz “Ülke ekonomisini çökerten sebepler olarak betona gömülen ülke kaynakları ve yanlış yatırımlar.” derken bugün iktidar “Zorunlu hâller dışında yatırım programına yeni proje alınmayacak.” diyor. Altı yıl önce, Sayın Genel Başkanımızın “Son fabrika satıldığında, son üretici toprağını terk ettiğinde, AK PARTİ’li beyaz adam beton ve asfaltın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.” sözünün yeni yeni anlaşılmaya başlandığını görüyoruz fakat iş işten geçmiş vaziyettedir. Biz, “Kamuda çoklu ve yüksek maaş adil olmadığı gibi, ekonomiye yüktür.” dedik ve grup önerisi verdik, o gün önergemizi reddeden sizler, bugün “Kamudaki çoklu maaşlarla ilgili düzenleme yapacağız.” diyorsunuz.

Burada yaptığımız uyarı ve ikazlarımızı, en başta inancımızın ve insanlığımızın gereği olarak yapıyoruz; geliniz, yapılan uyarılara kulak tıkamaktan vazgeçin ve milletimizin menfaatlerine olacak çalışmaları gecikmeden, zamanında yapın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

ŞERAFETTİN KILIÇ (Devamla) - Geliniz, artık yapılan yanlışların faturasını vatandaşlarımıza kesmekten vazgeçin ve gerçek ihtiyaçlara cevap verecek adımları bir an önce atın diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bolu Milletvekili Türker Ateş.

Buyurun Sayın Ateş. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TÜRKER ATEŞ (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teklifin ikinci bölümünde, anonim şirketler ve limitet şirketlerde düzenlemeler öngörülüyor. Bu düzenlemeler uzun zamandır beklenenler; Genel Kurulda ancak bugün görüşebiliyoruz. İhya davalarında mahkeme masraflarının ticaret sicil müdürlüklerine ödetilmesi engelleniyor, bu da geç kalan bir düzenleme. Reklam Kuruluna internet sitesine erişimi engelleme yetkisi verilmişti, Anayasa Mahkemesi bu yetkiyi iptal etti. Şimdi, yeniden bir düzenleme yapılıyor. Prensip olarak, mahkeme kararı olmadan internet sitelerine erişimin engellenmemesi gerektiğini düşünüyoruz.

Teklifin diğer maddesi, fahiş fiyat uygulayan işletmelere kesilen para cezalarını artırıyor ve bir yıl içerisinde 3 kez stokçuluk cezası yiyen işletmelere altı güne kadar kapatma içeriyor. Stokçulukla mücadele edilmesini destekliyoruz ancak stokçuluğun somut ve nesnel bir tanımını ortaya koymak gerekiyor. Bu hâliyle yapılan bir düzenlemenin suistimale açık olduğunu düşünüyoruz. Söylemekten dilimizde tüy bitti, fahiş fiyat ve stokçulukla polisiye tedbirlerle mücadele edilemez, enflasyonla sopayla mücadele edilemez. 2020 yılından beri yüce Meclisimizde, 4 defa, fahiş fiyat ve stokçulukla mücadele edilmesi için kanun değişikliğine gidiliyor, bu yöntemlerle bugüne kadar başarılı olmuş değiliz. Bugün de iktidarın kamuoyundaki algıyı yönetmek için getirdiği bir teklifle havanda su dövüyoruz. Fahiş fiyat ve stokçulukla mücadele etmenin en yetkin yolu fiyat istikrarını sağlamaktır. Yüksek enflasyon ortamında ne fahiş fiyatların ne de stokçuluğun önüne geçeriz. 2019 yılında iktidar, yerel seçimler öncesi, stokçulukla mücadele adında patates, soğan depolarını bastı, tanzim satış mağazaları kurarak halka ucuz gıda satmaya başladı. İki uygulama da ne iktidarın yerel seçimleri kazanmasını ne de vatandaşın ucuz gıdaya erişmesini sağlamış oldu. Beyhude çabalarla vakit kaybediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifine göre, bir yıl içerisinde 3 kez stokçuluk cezası kesilen işletmeler altı güne kadar kapatılabilecek. Komisyonda itiraz etmemize rağmen bu düzenlemeden teklif sahipleri tarafından geri adım atılmadı. İş yeri kapatma tedbiri sadece iş yeri sahibini cezalandırmayacak, itirazımız buna. Covid döneminde benzer sorunlar yaşandı, kapatma sürecinde çalışanlar da mağdur oldu; kapatılan günlerin maaşlarını alamayacaklar, kapatılan günlerin sigorta primi yatırılmayacak. Daha önce kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izin ödemelerinde bunları gördük. Çalışanlar şimdi bu dönemin mağduriyetini yaşıyorlar. Bu düzenleme yeni mağduriyetlere yol açacaktır. Ayrıca, bazı işletmelerde soğuk zincirin bozulmaması gerekir, üretim fırınlarının 24 saat ara vermeden çalışması gerekir, canlıyla uğraşan işletmelerin üretime ara vermemesi gerekir. Bunun gibi binlerce örnek verebiliriz. Kapatma sürecinde tedarikçiler de mağdur olacaktır. Buradan öngörümüzdeki birçok mağduriyetin ortaya çıkacağını görebiliyoruz. Bu mağduriyetler de ne yazık ki dikkate alınamıyor. Kapatma cezasına stokçuluğun somut ve nesnel bir tarifi yapılana kadar, mağduriyetler dikkate alınana kadar karşıyız, kanun teklifinden çıkarılmasını öneriyoruz. Bu önerimizin Genel Kurulda dikkate alınmasını umut ediyoruz. Bizim işimiz sorunlara yeni sorunlar eklemek değil, sorunları en akılcı yolla çözmektir. Polisiye tedbirlerle bu sorunların çözülemeyeceğini daha önceki düzenlemelerde de gördük.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kamuda Tasarruf Paketi açıklandı ancak resmen dağ fare doğurdu. Vatandaşımızın sırtından yükü hafifletecek hiçbir önlem yok. Tasarruf paketindeki kamuya araç alımlarının, lüks harcamaların kısıtlaması olumlu adımlar, bizim bunlara itirazımız yok ancak bu önlemler halkın beklentilerinden çok uzak. Bütçeye asıl yük olacak harcamalar faiz harcamaları ve döviz garantili ödemelerdir. 2023 yılında merkezî yönetim bütçesinden faize tam tamına 646 milyar lira harcandı, otoyol ve köprülerin garanti ödemelerine 56 milyar lira, şehir hastanelerine 46 milyar lira, havaalanlarına 5,5 milyar lira ödeme yapıldı. Bu ödemeler 2024 yılında daha çok yükselecek. Maalesef bu ödemeler azaltmaya yönelik herhangi bir girişimde bulunulmadı. Bunun yerine, kamu çalışanı personelin servisleri kaldırılıyor, lojmanların kiralarına zam yapılıyor, kamuya çalışan alımları emekli olan personel sayısıyla sınırlandırılıyor. Tüm kamu çalışanlarının personel servisi kiralarının devlete maliyeti sadece 2,6 milyar lira yani 2,6 milyar rakamını gördüğünüz zaman -hani Sayın Bakan söylemişti- Bakanın tabiriyle bu çerez parası. Bütçe açığı bu çerez paralarıyla kapatılamaz; devasa faiz ve garanti ödemeleri düşünüldüğünde çok düşük bir kalem. Dediğimiz gibi, Bakanın tabiriyle, çerez parası bu. Anlaşılan, Mehmet Şimşek’in gücü faiz lobilerine ve yandaş müteahhitlere yetmiyor, Sayın Bakanın gücü yalnızca yüksek enflasyon altında ezilen kamu çalışanlarına yetiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe açığımız çok yüksek. Yüksek cezaların bütçe açığını kapatmak için işletmeler üzerinde bir sopaya dönüşmesinden kaygılıyız. Bu kaygıyı destekleyen bazı somut örnekler vermek istiyorum. 2023 yılında tamamı da bütçe hedefinde öngörülenin 7 katından fazla para cezaları kesildi, yine bu iktidarın eli boş kaldı. 2023 yılının başında iktidar bütçeye 63 milyar 963 milyon lira para cezası hedefi koymuştu, bu yıl sonunda 530 milyar 463 milyon lira para cezası kesti. Bu rakamın sadece ve sadece yüzde 11’ini tahsil ettik yani 60 milyar 533 milyonu tahsil edildi. 2023 yılında 73 milyar lira adli, 60 milyar lira idari, 365 milyar lira da vergi cezası kesildi. Adli para cezalarında yüzde 2,7’si, idari para cezalarından yüzde 15’i, vergi cezalarında da sadece yüzde 8,5’u ödendi. Ya kesilen cezaları vatandaşın ödeyecek gücü yok ya da vatandaşa kesilen cezalar “Ne de olsa af çıkacak.” diye ödenmiyor, iki durum da bugünkü düzenlemenin başarılı olacağını göstermiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; fiyat istikrarını sağlamanın diğer etkin yolu da yatırım ortamını mutlaka iyileştirmek gerekiyor. Yatırım ortamı her gün daha çok bozuluyor. Politika faizinin yüzde 50’ler mertebesinde olduğu yerde bırakın yatırımı, şirketlerin ayakta kalması bile mucize. Ticari kredilere, yatırım kredilerine ve ihracat kredilerine erişim neredeyse imkânsız. Enflasyonu düşürmek için âdeta ticareti baltalıyorsunuz. Esnafa verdiğiniz kredilerde faiz değişimini de gördük. Esnafın mağduriyetini görün, esnafı artık rahat bırakın. Tüm üretimi durduracak noktaya geliyorsunuz. Keramet ticareti öldürerek enflasyonu düşürmekte değil, üretimi artırarak enflasyonu düşürmekte. Yatırım ortamının bozulması yabancı sermayelerin, yatırımcıların ülkeye gelmesini de engelliyor. Hafta başında cari denge verileri açıklandı. İlk 3 ayda doğrudan yabancı sermaye yatırımında çok ciddi bir gerileme var. Geçen yılın ilk 3 ayında ülkemize 2,6 milyar dolar doğrudan yabancı yatırım girişi yapıldı, bu yılın ilk 3 ayında 1,5 milyar dolar geriledi, yüzde 42 daralma var. Bu dehşet verici bir düşüş. Hâlâ nasıl ekonominin rayda olduğunu iddia ediyorsunuz, şaşırmamak elde değil.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamı bitirmeden önce Bolu’muzla alakalı önemli bir meseleyi Genel Kurula sunmak istiyorum. Bolu’muzun göz bebeği, marka değerimiz Gölcük Tabiat Parkı Bolu Belediyemize 2040 yılına kadar tahsis edilmişti. Parktan elde edilen gelirler Boluspor’umuza aktarılıyordu. Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü kimseye bilgi vermeden, bir gecede, belediyeye yapılan tahsisi iptal etti. Yapılan fesih işlemleri Bolu için yapılan büyük bir kötülüktür, büyük bir ayıptır. Bu karardan acilen dönülmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

TÜRKER ATEŞ (Devamla) – Gölcük Tabiat Parkı yeniden Bolu Belediyemize tahsis edilmelidir, Gölcük Tabiat Parkı asla yeni yapılanmaya açılmamalıdır, gelirlerinin Boluspor'a aktarılmasına devam edilmelidir. Bolulu hemşehrilerimizin talebi bu yöndedir. Gölcük Tabiat Parkı da Boluspor’umuz da Bolu Belediyemiz de sahipsiz değildir.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Adem Çalkın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ADEM ÇALKIN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye dünyada ticari faaliyetlerin yeniden şekillendiği bir dönemde oldukça büyük bir aktördür. Ülkemizde ticareti destekleyen ve sorunlarını çözen kanun çalışmalarımız büyük bir kararlılıkla, aralıksız sürüyor. Bu kanun teklifimizle rekabetçi, adil, istikrarlı piyasa yapısının korunması, vatandaşlarımızın ticaretle ilgili bazı konularda yaşayabileceği mağduriyetlerin, olumsuzlukların önlenmesiyle ilgili ve Ticaret Bakanlığımızın muhtelif konulara ilişkin ihtiyaç duyduğu alanlarda bazı kanuni düzenlemeleri hayata geçirmiş olacağız. Fahiş fiyat artışları ve stokçuluk, ekonomimize büyük zararlar vermektedir. Ritmi bozulan piyasa vatandaşlarımızı huzursuz etmektedir. Bu teklifimizde fahiş fiyat artışı ve stokçuluk eylemleri için ek tedbirler alıyoruz. Genel Kurulda yapılacak olan yeni düzenlemelerin ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ, kurulduğu günden bugüne, sadece ülkemizde değil tüm dünyada ses getiren projeleri ve ortaya koymuş olduğu çalışmalarla kendinden söz ettiren siyasi bir harekettir; gücünü haktan alır, sırtını aziz milletimize dayar, millet iradesini sonuna kadar tüm gücüyle temsil eder. Vizyonu, devlet adamlığı, eserleri, birleştiriciliği, milletin adamı olması yönüyle “Türkiye” denildiğinde ilk akla gelen lider Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır, millet hareketinin ismi ise AK PARTİ’dir. Hakkı bu batıldan ayıran bizim hareketimiz bin dört yüz yıl önce başladı, nice zalime diz çöktürdü, nice fitnecinin ateşini söndürdü, vatan deyince ileri atılmaktan bir adım dahi geri durmadı.

Değerli milletvekilleri, bu kürsüler bizlere aziz milletimizin emanetidir. Buraları kendi keyfimize göre, dilimize her geleni söyleyerek kullanamayız, ağzımızdan çıkanlara dikkat etmeliyiz. Sosyal medyada, bazı yayın organlarında ve Meclisimizde partimize, Cumhurbaşkanımıza, grubumuza karşı bir psikolojik harp yürütülüyor. Gözlemlediğim kadarıyla bu olaylar organize bir şekilde, muhalefet partileri tarafından sistemli bir şekilde yapılıyor. Bugün şunu bilin ki ideolojileri ve parti politikaları tamamıyla birbirine zıt olmalarına rağmen söz konusu Recep Tayyip Erdoğan ve AK PARTİ düşmanlığı olduğunda ortak bir düşmanlık politikası ortaya koyulmaktadır. Bu benzemezler için Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığı güçlü bir ideolojiye dönüşmüştür. Bu da net bir şekilde ayan beyan herkes tarafından görülmektedir. Üstüne üstlük bunlar kendi aralarında bir görev dağılımı da yapmışlardır. Partilerden biri Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve AK PARTİ’nin ülkemizi iktisadi, sosyal, hukuki olarak geri bıraktığından dem vurarak sanki “Türkiye’de kaos var.” çığırtkanlığı yapmaktadır. Sayın milletvekillerim, ülkemizde kaos yoktur, Türkiye Yüzyılı’nın temelleri büyük bir kararlılıkla atılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, hatırlatayım o günleri: 28 Şubatın millî iradenin üzerinden silindir gibi geçtiği, 2001 krizinin etkilerinin tüm toplumda hissedildiği; işçinin, esnafın, iş dünyasının geleceğini göremediği bir iklimde milletimiz bize yetki verdi. Nice engelleri, aziz milletimizin desteğiyle bir bir aştık; karanlık cinayetlerden cumhuriyet mitinglerine, medya provokasyonlarından kapatma davasına, dünyada yaşanan ekonomik krize, 367 garabetinden 17-25 Aralık girişimine, Gezi olaylarından 15 Temmuz kanlı darbe teşebbüsüne, her çeşidinden terör saldırılarına, ekonomik tuzaklara kadar, bir siyasi hareketin belki de asırlar boyunca karşılaşamayacağı sayıda hainliği, Vandallığı, hukuksuzluğu biz sadece yirmi iki yılda yaşadık ve gördük. PKK’sından DEAŞ’ına kadar tüm terör örgütleri, en azgın şekilde ülkemizin üzerine saldılar. Kuzey Irak’ta, Suriye'de, Libya’da, Doğu Akdeniz’de yürüttüğümüz hareketlerle bu saldırılara karşı cevabımızı anladıkları dilden verdik, yeni Türkiye'nin gücünü onlara gösterdik. Vermiş olduğumuz büyük mücadeleler sonrası ülkemizi düzlüğe çıkardık; ülkemizin 235 milyar dolar olan gayrisafi millî hasılasını 1 trilyon 118 milyar dolara biz yükselttik, 65 milyon olan nüfusa hizmet vermekte zorlanan bir yapıdan bugün 85 milyon vatandaşımıza hizmet veren bir Türkiye'ye ulaştık.

Değerli milletvekilleri, altını çize çize söylüyorum: Pandemiyi biz çıkarmadık. Pandeminin ülkemiz ekonomisine ağır bir maliyeti var; küresel ekonomide açmış olduğu büyük zararlar ülkemizde de hissedildi. Bir de 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli asrın felaketini yaşadık. Sanki bu ülkede yaşamıyorsunuz. Sizin ülkemizde böylesine zor dönemlerde destek olmanız gerekirken, sürekli takoz oluyorsunuz, köstek oluyorsunuz. Önümüzdeki dönemde emeklilerimizin düşük olan maaşlarını düzeltecek ve enflasyonu makul bir hâle getirecek olan yine AK PARTİ hükûmetleridir.

Değerli milletvekilleri, seçim sonrası belediyelerin duvarları şenlendi. Belediyelere gelir gelmez borçlarını belediyenin duvarlarına astınız, yine bir algı operasyonu içine girdiniz. Merak ediyorum, İzmir, Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyelerinin borçları niçin asılmıyor, niçin ilan edilmiyor? Zannımca bu borçlar o kadar çok ki bunları asacak büyüklükte bina bulamıyorsunuz. Size bir örnek vereyim: Kars’ımızın Selim ilçesinde belediyeyi CHP'li bir kardeşimiz kazandı. Selim ölçüsünde bir ilçede 22 milyon TL’yle kasayı devrettik kardeşimize, hemen bir pankart astı “15 milyon borcumuz var.” diye. Bizim oralarda bir söz var: “Cızdım, oynamıyorum.”

Değerli milletvekilleri, diğer bir partinin, ömrünü bu aziz vatana feda eden, 85 milyonu tek, bir olarak gören, bu ülkenin bütün vatandaşlarının eşit, ayrıcalıksız ve yaratılanı Yaradan’dan ötürü seven bir anlayışla kucaklayan Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı ve AK PARTİ’yi, maalesef, Kürtlerin düşmanı olarak göstermeye çalışması büyük bir vebaldir, mesnetsiz bir iftira ve yalandır. Bu arada, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın çalışma arkadaşlarının önemli bir kısmı Kürtlerden oluşmaktadır, grubumuzda da Kürt milletvekili sayısı oldukça fazladır.

Değerli milletvekilleri, normalleşme konusunda da birkaç noktaya değinmek istiyorum. Siyaset alanında normal olan şey, şiddetin hiçbir zaman tasvip edilmemesi, desteklenmemesi, amasız fakatsız bir şekilde şiddete karşı çıkılmasıdır çünkü şiddet siyasetin normal doğasına aykırıdır. Şiddet, siyasi bir yol değildir, aksine, siyaseti yok eder. Siyasi amaçlarla şiddete başvurmak ise düpedüz terörün desteklenmesidir. Bu anlamda, siyaset yapma gayesiyle yola çıkan birisinden beklenen normal şey şiddetle arasına mesafe koymasıdır. Bu anlamda, bir normalleşmeye ihtiyaç vardır. Bu nefret dilini bırakalım, hepimiz bu aziz milletin bir neferi olarak birlikte yaşadığımız Türkiye'mize hep beraber hizmet edelim.

Değerli milletvekilleri, millî görüşü kendi siyasetine alet edenlere sesleniyorum: Tüm dünyada Filistin davasını kendi öz davası gibi gören bir lideri görmezlikten geliyorsunuz ya, pes doğrusu! Sizler, Sayın Özgür Özel’in ve Ekrem İmamoğlu’nun Hamas’la ilgili açıklamalarına ses çıkarmıyor, terör örgütü çıkışına hiçbir kelime etmiyorsunuz. Yine, burada yeri gelmişken bazı acı gerçekleri de hatırlatmak istiyorum. Ne çabuk unuttunuz 28 Şubatı, Nur Serterleri, Kemal Alemdaroğlularını, Sabih Kanadoğlularını ve millî görüş lideri rahmetli Erbakan Hocamıza yaşattıklarını, ne çabuk unuttunuz!

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Onun için mi afettiniz!

ADEM ÇALKIN (Devamla) – Anlaşılan bir akıl tutulması yaşıyorsunuz. Kudüs gecesi yaptınız diye 28 Şubatta, Sincan’da, ülkemizde tanklar yürütüldü, bunu görmezlikten geliyorsunuz. Sizin siyasi hayatınızı bitirenleri hiçe sayıyor, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a düşmanlık ediyorsunuz. Bugün bu kürsüden “Filistin” “Kudüs” “Gazze” diye haykırabiliyorsanız bu özgürlüğü Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı devrimlere borçlusunuz.

Değerli milletvekilleri, biz AK PARTİ olarak siyasetimizi gerilim ve kutuplaşma üzerine değil, hizmetler, hedefler, projeler ve yatırımlar üzerine inşa ettik. Gazi Meclisimizde bir çatışma, bir kavga, bir kaos, boş tartışmalar, kelime oyunları istemiyoruz. Aziz milletimiz Türkiye Büyük Millet Meclisimizden sorunlarıyla ilgili çözüm bekliyor, aş bekliyor, iş bekliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

ADEM ÇALKIN (Devamla) – Genel Başkanımız Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi, 14 Mayıs genel seçimleriyle bizlere verilen emanetin farkındayız, bizler bu emanetin hakkını vereceğiz. Bize süre biçenlere, ömür biçenlere cevabımız: Dimdik ayaktayız, ülkemizin hizmetindeyiz. “AK PARTİ ‘Bitti.’ demeden hiçbir şey bitmez.” diyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan…

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Emir, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

54.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Kars Milletvekili Adem Çalkın’ın 110 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerine AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Şimdi konuşan hatip anlaşılan son derece yaralı, yaralı olduğu için millî görüşçü eski arkadaşlarına sesleniyor ve “Siz bizden gidince biz de belediyeleri kaybettik.” diyor.

YAHYA ÇELİK (İstanbul) – Anlama kabiliyeti de bayağı iyiymiş ha!

MURAT EMİR (Ankara) – Bir de Filistin'e gönderme yapıyor, Filistin'i savunuyorlarmış güya! Buradan anımsatmak isterim: Kendi ağababaları 6’ncı Filonun önünde eğilirken, 6’ncı Filo İstanbul’a çıksın diye eylem yaparken Deniz Gezmişler Filistin'de özgür Filistin için mücadele ediyorlardı, antiemperyalizm mücadelesi veriyorlardı; kimse unutmasın bunu. (CHP sıralarından alkışlar)

İkinci bir nokta, bakınız, Cumhuriyet Halk Partili…

ADEM YILDIRIM (İstanbul) – Genel Başkanınız Hamas’a “terörist” diyor! Genel Başkanınız Hamas’a “terörist” dedi!MURAT EMİR (Ankara) – Çok canı sıkılmış, çok yaralı, bütün tuşlara basıyor. Şimdi gecenin bu vaktinde her bir söze, saçma sapan her bir söze cevap veririm ama sabaha kadar burada kalırız; siz nasıl takdir ederseniz.

BAŞKAN – Tamam, çok teşekkür ederiz.

MURAT EMİR (Ankara) – Ama önemli bir nokta var; bakınız, somut bir şey söyledi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MURAT EMİR (Ankara) – Bizim belediye başkanlarımızın belediyelerin önüne daha önce devraldıkları belediye borçlarını yazdığını söyledi; bundan rahatsız olmuş. Oysa biz size çağdaş, halkçı belediyeciliğin bazı kavramlarını anımsatmak isteriz: Bir, şeffaflık; açık olacaksınız.

YAHYA ÇELİK (İstanbul) – İki, şarap! Söyle, şarap!

MURAT EMİR (Ankara) – Halkın parasının her bir kuruşunun hesabını vereceksiniz.

ADEM YILDIRIM (İstanbul) – Halkçı belediyecilik Roma’da, Roma’da!

MURAT EMİR (Ankara) – İki, halkla birlikte yöneteceksiniz, seçmenlerinizle, o beldede kim yaşıyorsa, birlikte yöneteceksiniz; buna Batılılar “yönetişim” diyorlar.

ADEM YILDIRIM (İstanbul) – Roma yolcuları kalmasın; son çağrı bu!

MURAT EMİR (Ankara) – Üç, her bir kuruşun hesabını vereceksiniz.

YAHYA ÇELİK (İstanbul) – Evet, Roma’nın hesabını versene!

MURAT EMİR (Ankara) – Milletten aldığınız paranın her bir kuruşunu millet için harcayacaksınız ve bunun hesabını vereceksiniz ve bunun için de nasıl aldığınızın ve nasıl devrettiğinizin hesabını vereceksiniz. Bundan kim rahatsız olur?

KADEM METE (Muğla) – Paraları sayma makinesiyle sayacaksınız, elinize tükürmeyeceksiniz! Euroları ayrı, dolarları ayrı koyacaksınız, lastikle bağlayacaksınız!

İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Ya, emekliye 10 bin lira veriyorsunuz, 10 bin lira!

MURAT EMİR (Ankara) – Milyonlarca lira borç alıp har vurup harman savurup halkçı belediyecilik yapmayıp kendi beldesine hizmet etmeyip kaynakları tüketenler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Bu mu sizin ekonomik başarınız!

YAHYA ÇELİK (İstanbul) – Ya, ekonomi güzel ki baksana Belediye Başkanı Roma’ya götürüyor gazetecileri!

MURAT EMİR (Ankara) – …belediyeyi batık hâle getirenler bundan rahatsız olur, işte bunlar da onlardır; tanıyın bunları. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kaya, buyurun…

İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – 10 bin lira veriyorsun emekliye, bu mu senin ekonomik başarın! Bu mu başarın!

KADEM METE (Muğla) – Özel uçakla gittiğiniz ortaya çıktı.

YAHYA ÇELİK (İstanbul) – Ekonomi güzel olmasa Roma’ya nasıl gideceksiniz? Özel uçakla Roma’ya gidiyorsunuz!

İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Sen iktidara gelinceye kadar -1,4’ten- en düşük… Asgari ücret kadar ücret alıyorlardı, bugünkü parayla 25 bin lira.

BAŞKAN – Bir dakika… Bir dakika…

YAHYA ÇELİK (İstanbul) – Ya, özel uçakla Roma’ya gidiyorsun, utan, utan ya!

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, bir dakika ya…

İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Olimpiyatlar İstanbul’a gelsin diye az mücadele verilmedi, önümüzdeki hafta izlersin Avrupa oyunlarını.

YAHYA ÇELİK (İstanbul) – Utan, özel uçakla Roma’ya gidiyorsun, “ekonomi kötü” diyorsun. Şarap var.

MURAT EMİR (Ankara) – Sizin aklınız şarapta kalmış ya! O kadar canınız çekiyorsa kastırmayın!

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, şimdi şurada dört adım gel, şurada sessiz konuş ya! Sen de oraya geç! Sessiz konuşun, bir üç dört adım atın; ne bağırıyorsunuz ya!

YAHYA ÇELİK (İstanbul) – Anlamıyorlar Başkanım.

BAŞKAN – Yan yana oturun, güzel güzel konuşun ya! (MHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

Sayın Kaya, buyurun.

55.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, Kars Milletvekili Adem Çalkın’ın 110 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerine AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz Saadet Partisi Grubu olarak bu Mecliste ve bu kürsüde kendi fikirlerini söyleyen kişilerle fikri bir diyalog içerisinde olmayı tercih ederiz ama sadece polemikten beslenen, bir yerlere mesaj vermek için bu kürsüyü kendi polemikleriyle meşgul etmek isteyenlere aslında çok fazla cevap vermek istemiyorum ama sayıları az da olsa maalesef bu tarz birkaç milletvekili var, onun için sadece onlara söylüyorum yoksa orada bu polemikten değil, fikirden beslenen değerli arkadaşların olduğunu biliyorum, polemikten beslenenler üzerlerine alınsın.

Millî görüş siyasetini biz kendi çıkarlarımıza alet etmiyoruz, ateşten gömleği 5 siyasi partisi kapatılan bir hareket olarak bugün devam ettiriyoruz. Millî görüş siyasetini kimler kendi rantlarına alet ediyorlar, kendilerini Batı’daki lobilere ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Millî görüşü dört beş saat anlatamayız yani.

Buyur.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Zaten millî görüş dört beş saatte anlatılabilecek bir görüş değil, sizler de biliyorsunuz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – E, anlatılmaz, onun için yani gündeme geçelim.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Ben sadece birkaç kelimeyle ancak bunu anlayabilecek olanlara cevap veriyorum efendim. Sizler zaten müktesebatınızla buna vâkıfsınız.

ADEM YILDIRIM (İstanbul) – Adem Bey “millî görüş” derken sizi kastetmedi ya, niye üzerinize alınıyorsunuz?

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Millî görüşü kimler sömürür? Kendilerini Batı’daki lobilere ve içerideki yalı sermayesi ve rant çevrelerine şirin gözükmek için “Biz millî görüş gömleğini çıkardık.” deyip günü geldiğinde o gömleği tekrar giymek isteyenler ancak millî görüş gömleğini, siyasetini şey yapar.

LÜTFİ BAYRAKTAR (Sakarya) – O gömlek size hiç nasip olmadı, hiç!

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Bir müsaade edin, bir müsaade edin. Çıkın oradan…

LÜTFİ BAYRAKTAR (Sakarya) – Hiç olmadı!

BÜLENT KAYA (İstanbul) – O gömleği… Kimin söylediği belli.

ADEM YILDIRIM (İstanbul) – Zaten sizi kastetmedi ya, millî görüşü kastetti! Seni kastetmedi yani.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Millî görüş siyasetinin bedelini ödeyenler hâlâ burada siyaset yapmaya devam ediyor Saadet Partisinde ama nefesi tükenen, yorulan, ilk durakta kendini iktidarın trenine atanlar ise millî görüşle ilgili asla bir söz söyleme hakkına sahip değil.

Sayın Özgür Özel’in Hamas’la ilgili sözüne gelince onun cevabını elbette Cumhuriyet Halk Partisi verir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

NİLGÜN ÖK (Denizli) – Ha, niye ona bir şey söylemiyorsun?

KADEM METE (Muğla) – Aman, korkarsın Bülent!

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Ben Saadet Partisi adına diyorum ki “Hamas kendi haklarını savunan bir direniş örgütüdür.” diyorum.

KADEM METE (Muğla) – Aman, incitmekten korkarsın!

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Bir müsaade et!

“Bir direniş örgütüdür.” diyorum.

ADEM YILDIRIM (İstanbul) – Ha, sen de geldin, Cumhurbaşkanımızın dediğine geldin, hadi bakalım!

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Peki, Sayın Erdoğan, Yunanistan Başbakanını basın toplantısında kabul etti. O da dedi ki: “Hamas bir terör örgütüdür.” Tayyip Bey ne dedi? “Değerli dostum, ben senin bu sözlerine katılamıyorum.” Bu mudur? Kovamadı mı Yunanistan Başbakanını?

LÜTFİ BAYRAKTAR (Sakarya) – Sen de desene, sen de CHP Grubuna desene “Sayın Özel, bu sözlerine katılamıyorum.” desene!

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sen bu ülkenin topraklarında Yunanistan Başbakanına "Hamas terör örgütüdür." dedirtiyorsun. Sadece "Değerli dostum, ben senin görüşlerine katılamıyorum." diyorsun; birincisi bu. İki…

NİLGÜN ÖK (Denizli) – Bir öyle bir böyle, işinize geldiği gibi davranıyorsunuz.

ADEM YILDIRIM (İstanbul) – Ne konuştuğunu öğren ya, ne konuştuğunu! Sen Hamas’a “terörist” diyenlerin partisinden milletvekili seçiliyorsun ya!

NİLGÜN ÖK (Denizli) – Yanardöner, bir öyle bir böyle!

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Bir müsaade et. Bağırmanıza gerek yok. Çıkın Yunanistan Başbakanına bağırın, kovun onu; bu ülke topraklarında "Hamas terör örgütüdür." dedirtmeyin.

ADEM YILDIRIM (İstanbul) – Sen Hamas’a “terörist” diyenlerin partisinden milletvekili seçiliyorsun, o utanç sana yeter ya! O utanç sana yeter! Sen neyi konuşuyorsun!

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Bir müsaade et, müsaade et. Eğer, eğer bir laf söyleyecekseniz, bir laf söyleyecekseniz...

FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) – Dedirtmeyelim. Burada diyorlar, dedirtmeyelim hep beraber dedirtmeyelim. “Hamas terör örgütüdür.” diyorlar beraber dedirtmeyelim, haydi! Haydi beraber dedirtmeyelim!

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Neyse, polemikten beslenen arkadaşların sayısı bayağı artmış herhâlde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkanım, son bir dakika…

BAŞKAN – Buyurun.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Bir diğer husus, Sayın Başkanım, evet, biz Hamas'a “terör örgütü” diyenlere karşı kendi görüşümüzü ortaya koyuyoruz.

NİLGÜN ÖK (Denizli) – Ne dedin Özgür Özel’e?

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Peki, Adalet ve Kalkınma Partililer kendi parti sözcüleri Ömer Çelik "İsrail devleti ve İsrail halkı Türkiye'nin dostudur." derken bugün çıkıp "Ömer Çelik doğru söylemiyor, biz Ömer Çelik gibi düşünmüyoruz." diyebiliyorlar mı? Desinler, desinler. Özgür Özel'e söz söylemek kolay da, Ömer Çelik’e gelince hepiniz suspus mu oluyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Dolayısıyla bizim ne dediğimiz bellidir, başkalarına olan sözler üzerinden bizi eleştirmeyin. Biz dün size karşı neler söylemiş olanları iki numara, üç numara olarak partide bulundurduğunuzu biliyoruz. Ortaklarınıza bakın, geçmişte sizinle ilgili neler söyledi.

LÜTFİ BAYRAKTAR (Sakarya) – Sen de CHP’ye diyordun ama oradan vekil seçildin, CHP’ye atıp duruyordun!

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Onun için gelin polemiklerle değil, müktesebatlarınızla burada konuşun. Bu milletin polemiklere karnı tok.

LÜTFİ BAYRAKTAR (Sakarya) – Sen CHP’den milletvekili seçildin ya, ona sövüp sayıyordun.

NİLGÜN ÖK (Denizli) – 2023 Genel Seçimlerindeki ortaklarına bak!

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Onun için, birilerine yaranmak için çıkardığınız gömleği günü geldiğinde bir madalya olarak takma gibi bir lüksü asla size yaşatmayacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADEM YILDIRIM (İstanbul) – Hoca olsaydı seni kovardı oradan ya, hepinizi kovardı.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Hepinizi kovardı, kovardı. Sen ne diyorsun Adem? Sen ne diyorsun? 2010’a kadar benim burada söylediklerimi sen söylüyordun, şimdi utanmadan orada oturuyorsun.

ADEM YILDIRIM (İstanbul) – “Neredeydin?” der ya! “Şimdiye kadar neredeydin?” der ya!

BAŞKAN – Buyurun.

56.- Kars Milletvekili Adem Çalkın’ın, Ankara Milletvekili Murat Emir ile İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ADEM ÇALKIN (Kars) – Evet, Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri…

BÜLENT KAYA (İstanbul) – 2010’a kadar neler söylediniz? 2010’a kadar arkadaşlarınla ilgili neler söyledin Adem Yıldırım?

ADEM ÇALKIN (Kars) – Bülent Bey, lütfen dinler misiniz.

BAŞKAN – Adem baba, sataşmadan söyle olayın şeyini.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – 2010’a kadar neler söyledin sen AK PARTİ’yle ilgili. Çık söyle! Çık, bugün de aynı şeyleri söyle!

ADEM YILDIRIM (İstanbul) – Her şeyi söyledim ben, senle ilgili de söyledim.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – 2010’a kadar bu yan yana oturduğun arkadaşlarla ilgili neler söylediğini çık bu kürsüden söyle! Ben dün de söyledim, bugün de söylüyorum çünkü polemikten değil, fikirden besleniyoruz.

ADEM YILDIRIM (İstanbul) – Geçmişin yok, geçmişin. Geçmişi karanlık olanlarla işim yok benim.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Başkanım, ya oraya söz verin, ya buraya söz verin.

ADEM ÇALKIN (Kars) – Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanımızın, Sayın Emir’in tabii, Cumhuriyet Halk Partisinin kendine has bir üslubu var; böyle seküler, üstten bakan, üstten bir…

BAŞKAN – Ben bir şey söyleyebilir miyim.

Geçen seçimlerde bağıran milletvekillerinin hiçbiri buraya gelmedi. Bak, size samimi söylüyorum. Şimdi, Genel Başkan dinliyor sizi, bağırıp çağırıyor, vatandaş “Bunlar niye bağırıyor?” diyor. Dolayısıyla, emin olun, sıyrılanlar o ara görünmediler demek ki.

ADEM ÇALKIN (Kars) – Eyvallah Başkanım.

BAŞKAN – Bağıran hiçbir milletvekili ikinci seçimde listeye giremedi.

Buyurun.

ADEM ÇALKIN (Kars) – Şimdi, böyle bir tavırla, ben orada… Bir yıllık milletvekiliyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ADEM ÇALKIN (Kars) – Şimdi, sadece şunu söylemek istiyorum: Bu gruplar çıkıyor, AK PARTİ sıralarına dönüyor, birçoğu da kafayı çekip bizim arkadaşlarımıza hakaret ediyor, ağzına gelenleri söylüyor. (CHP sıralarından gürültüler)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkanım, sözünü düzeltsin. “Milletvekilleri kafayı çekip buraya geliyor.” demek, hakaret.

BAŞKAN – Bu “kafa çekmek…”

ADEM ÇALKIN (Kars) – Biz burada üslubunda, adabında bir cevap veriyoruz, kalkıp bize “saçma sapan” diye cevap veriyorsunuz.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Birazcık konuşmana dikkat et, söylenecek laf mı? Kim kafayı çekip de geliyor?

İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Ahlakını bozma, ahlakını! Kim kafayı çekiyor?

ADEM ÇALKIN (Kars) – Bu olacak bir şey mi?

İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Kafayı çeken kim ya? Nasıl konuşuyorsun sen ya!

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ayıp ya! Kafayı çekip de kimsenin buraya geldiği yok.

ADEM ÇALKIN (Kars) – Hiç ayıp bir şey yok, kusura bakmayın.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Buradaki bütün milletvekillerine hakaret ediyorsun.

ADEM ÇALKIN (Kars) – Bir de biz yaralıyız, evet, şöyle yaralıyız: Biz milletimize hizmet etmek için dertliyiz, yaralıyız, çalışıyoruz…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ayıp ya! Burası kahvehane değil, burası Meclis, Meclis! Konuştuğuna dikkat et!

BAŞKAN – Sayın Gürer, tamam.

ADEM ÇALKIN (Kars) – …sizin tökezlemelerinizden, sizin engellemelerinizden ve birlikte bakın, öyle bir hareket ediyorsunuz ki…

İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Sana ne? Ne içtiğim de seni ilgilendirmez.

ADEM ÇALKIN (Kars) – ….hiçbiriniz birbirinizin alanına söz etmiyorsunuz, bunu bütün millet görüyor.

İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Pudra şekerini sizler biliyorsunuz, pudra şekerini!

ADEM ÇALKIN (Kars) – Biz dilsiz değiliz, bilgisiz de değiliz, sadece susuyoruz edebimizden.

BAŞKAN – İkinci bölüm üzerinde gruplar adına…

İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Pudra şekerini çok iyi bilirsiniz siz, içen de sizlersiniz!

MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, bir saniye…

BAŞKAN – Geçti, zapta geçti.

MURAT EMİR (Ankara) – Hayır, zapta geçirmekle olmaz Sayın Başkan.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Başkanım, sözünü geri alsın.

BAŞKAN – Buyurun.

57.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Kars Milletvekili Adem Çalkın’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MURAT EMİR (Ankara) – Bu Mecliste, bu çatı altında her bir milletvekili Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil ettiğini bilerek çalışır. Burada birilerini bilerek itham ediyorsa çıksın söylesin, yoksa özür dilesin, uyarı cezası verin. Bunun üzerine Meclis çalışmaya devam edemez, çok ciddi bir itham var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Arkasında durun... Ya özür diler ya uyarılır ya da kapatırız bu Meclisi.

BAŞKAN – Bu “kafa çekme” lafı doğru bir laf değil; onu geri alın ya. Adem, “kafa çekme”yi geri al. Burada…

ADEM ÇALKIN (Kars) – Tamam, aldım.

MURAT EMİR (Ankara) – Öyle olmaz Başkanım. Bir dakika…

BAŞKAN – Tamam, alıyor alıyor. Bir dakika…

MURAT EMİR (Ankara) – Özür dilemesi lazım. Bakın, Sayın Başkan, Sayın Başkan…

BAŞKAN – Adem Bey…

(Gürültüler)

BAŞKAN – Bir dakika beyler, bir dakika…

“Kafa çekme” lafı…

58.- Kars Milletvekili Adem Çalkın’ın, söylemiş olduğu sözün maksadını aştığına ve geri aldığına ilişkin açıklaması

ADEM ÇALKIN (Kars) – Şimdi, Sayın Başkanım, Meclisimizin salahiyeti için… Söylediğim söz maksadını aşmıştır, geri alıyorum ancak…

BAŞKAN – İkinci bölüm üzerinde gruplar adına…

MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkanım, özür dilemesi lazım. Bakın, yapmayın böyle.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Tamam, artık. Bağırma! Özür mözür yok.

BAŞKAN – Geri alıyor lafını, ne yapalım ya şimdi? “Geri alıyorum.” diyor.

MURAT EMİR (Ankara) – Özür dilesin.

BAŞKAN – Ya, “Geri alıyorum.” diyor, kabulleniyor işte yani bunun yanlış olduğunu.

MURAT EMİR (Ankara) – Başkanım, her söz geri alınabilir. Bu, geri almak mı Sayın Başkanım? Sizin içinize sindi mi bu?

NİLGÜN ÖK (Denizli) – Abartma ya!

MURAT EMİR (Ankara) – Sizin içinize sindi mi bu? (AK PARTİ sıralarından “Sindi.” sesi”

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Yahu, arkadaşım, siz de biliyorsunuz kimin yaptığını; lütfen.

BAŞKAN – Efendim, şimdi…

İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Kim yapıyor ya?

MURAT EMİR (Ankara) – Kim yapıyormuş, gelin konuşun, akşama kadar konuşalım. Bakın, geçemeyeceğiniz çizgileri geçmeyin.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kırşehir Milletvekili Necmettin Erkan ve Denizli Milletvekili Şahin Tin ile 86 Milletvekilinin Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2138) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 110) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, ikinci bölüm üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahısları adına ilk söz Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun'a aittir.

Buyurun Sayın Aygun.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Gel ya, gel.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Başkanım, arkadaşınız…

MURAT EMİR (Ankara) – Hayır, bunu asla kabul etmiyorum, olamaz böyle. Yapmayın Başkanım, yok öyle bir şey ya!

BAŞKAN – Lafını geri alıyor, ne yapacağız başka?

MURAT EMİR (Ankara) – Etmedi, hayır, hayır, öyle bir şey olmaz.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Özür falan yok; o zaman isim söyleyin, olmaz, hayır.

MURAT EMİR (Ankara) – Başkanım, çok ciddiyim, özür dilemesi lazım.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – O zaman isim söyleyin, olmaz.

MURAT EMİR (Ankara) – Özür dilesin.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Özür falan yok. O zaman isim söylenecek. (CHP sıralarından “Özür dilesin ya, Allah Allah!” sesleri)

MURAT EMİR (Ankara) – Alkol testi mi yapıyorsunuz siz burada ya?

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Yapalım, yapalım o zaman; istediğinizi yapın.

MURAT EMİR (Ankara) – Biz size ne testi yapacağız o zaman, farkında mısınız?

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – İstediğinizi yapın!

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.33

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Yasin ÖZTÜRK (Denizli), Muhammed ADAK (Mardin)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

110 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

X.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Celal Adan’ın, her milletvekilinin haysiyetinin, şerefinin, namusunun birbirine emanet olduğuna ve Kars Milletvekili Adem Çalkın’ın yaptığı açıklaması sırasında kullandığı ifadelerin bir daha asla kullanılmamasını rica ettiğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki her bir milletvekilimiz milletimizi temsil etmektedir. Her milletvekilimizin haysiyeti, şerefi, namusu birbirine emanettir. Demin kullanılan ifadelerin bir daha asla kullanılmamasını rica ediyorum. Milletvekilimizi küçük düşüren veya yanlış anlaşılmalara sebep olan konulara izin vermemeliyiz. Kendi kendimize izin vermemeliyiz, bir başkasının izin vermesinden öte. Meclisin Türk milletini temsil noktasındaki iradesini güçlendirerek devam etmeliyiz.

Hepinize saygılarımı sunuyorum.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kırşehir Milletvekili Necmettin Erkan ve Denizli Milletvekili Şahin Tin ile 86 Milletvekilinin Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2138) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 110) (Devam)

BAŞKAN – Şahısları adına ilk söz Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’a aittir.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli vekiller; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teklif 9 kanunda değişiklik getirmesine karşın maalesef temel sorunları çözmüyor. Stokçulara ceza getiriyoruz ama bir takvim yılında 3 kez stokçuluk yapan üretici veya perakendeciye altı gün kapatma cezası veriyoruz, âdeta demir yumruk vuruyoruz. Buna itiraz edince “Düzenlemenin arkasındayız, hapis cezası getirmediğimize şükredin.” ifadesi bizleri derinden üzmüştür. Sizler üreticinin arkasında olun, karşısında değil. Bu nasıl bir mantıktır? Sizin bu anlayışınız yüzünden ne üretici kaldı ne ticaret yapan kişi. Hapisle, kapatmayla kimseyi ayakta tutamazsınız. Zaten iş yerleri teker teker kapanıyorlar. Üreticimiz de buğday, ayçiçeği, pamuk, arpa ekerken tonlarca ithalat yaptığınız için üretmekten vazgeçti. Üreticinin ürettiğini elinde bırakıyorsunuz, büyük oyuncuları denetlemiyor ve piyasadaki esnaf, üretici, tedarikçiyle uğraşıyorsunuz.

Bakınız, ilim Tekirdağ'da dün itibarıyla birçok geminin kontrolsüz olarak Türkiye'ye girdiğini görüyoruz. Ben dün ifade etmiştim, GDO’lu 7 tane gemi, 3 tane de GDO şüpheli kanola gemisi, toplam 10 tane gemi Tekirdağ'a girmiş. Eğer siz kendi üreticinizi desteklemiş olsaydınız dışarıdan o gemiler gelmezdi, vatandaşımıza sağlıklı ürünleri yedirirdik. Ben buradan tekrar sesleniyorum: Ülkemizin gerçek efendisi olan üreticilerine sahip çıkalım, esnafına sahip çıkalım. Ukrayna'dan, Rusya'dan gelen gemiler şu anda sorunlu ve biz geleceğimizi, sağlığımızı şu anda yok ediyoruz, tehlikeye atıyoruz.

Yine, bakınız, siz geçtiğimiz hafta “tasarruf tedbiri” diye bir şey yayınladınız. Ya, ne kadar çabuk unuttu, bir baktık Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bina kiralıyor. Hani kiralama durdurulmuştu? Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyoruz. Kısacası, yaptıklarınızla söyledikleriniz bir türlü uyuşmuyor.

Bakınız, esnafımız… Esnafımıza kredi verdiniz Kefalet Kooperatifinden ama oyun oynanırken dediniz ki biz kuralları değiştiriyoruz; yüzde 100'e varan faizler artırıldı. Aynı şekilde Ziraat Bankasından çiftçimize hazine destekli krediler veriyorsunuz; çıktı Cumhurbaşkanı İstanbul'da şov yaptı ama asıl gerçek, yine değişken faizle beraber çiftçinin hazine kredilerine yüzde 100'ü aşan faizler var. Şimdi, ondan sonra “Neden üretim yapmıyorsunuz?” diyorsunuz ve kalkıyorsunuz, diyorsunuz ki:” Biz, stokçuluğun önüne geçeceğiz.” Ya, hatırlarsınız pandemi döneminde, ne kadar iş bilmez olduğunuz ortaya çıktı. Soğan depolarını, Polatlı’daki soğanların depolandığı soğuk hava depolarını bastınız, elinize ne geçti? İşte acemi olunca, işi bilmez olunca herkesi stokçu olarak nitelendirmiştiniz ama gerçek işte o zaman çıktı.

Şimdi, TMO lisanslı depolarda ürünlerini depoluyor, eğer lisanslı depoda sıkıntı varsa -o döneme kadar- sorun çözülene kadar o ödemeyi kesecek. Ya, ben, Toprak Mahsulleri Ofisinin yabancı ithalatçıyı, o lisanslı depoları değil, kendi çiftçisini düşünmesini isterdim. TMO’nun geçmişte bir sürü deposu vardı, kendi tesisleri vardı, o tesisleri peşkeş çektiniz, yıktınız, yok ettiniz ve geçen yıl birçok ürünü -eski sistemde- toprağa gömdünüz ve çiftçimizin malını para ettirmediniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Az önce Trabzon Vekilimiz çıktı, kürsüden çayı anlattı, çayı. Üretici perişan, 17 lira fiyat verdiniz, 2 lira destek ama geçen hafta söylemiştim, iyi bir şey olunca müjdeyi kim veriyor? Cumhurbaşkanımız veriyor. Kötü olunca nereden veriyoruz? Sosyal medyadan veya genel müdürlerle. Hani hatırlarsınız, Reyhanlı’da şehitlerimiz vardı, şehitlerimizi kim duyurmuştu? Vali duyurmuştu. İşte aynı şekilde buğday, arpa üreticisi şu anda taban fiyat bekliyor. TMO’nun bir an evvel alım sezonuna girmesi gerekiyor. Çiftçinin taban fiyatını açıklayın.

Ben buradan Sayın Cumhurbaşkanına sesleniyorum: Müjdeli haber bekliyoruz. 15 lira çiftçinin beklediği fiyat var. Gel, sen müjdeyi ver ve bunun faydasını sen sağla. Nedir faydası? Oy. (CHP sıralarından alkışlar) Oy almak istiyorsanız çiftçiye 15 lirayı verin ama nerede o günler? Siz çiftçiyi değil, siz Rusya, Ukrayna çiftçisini desteklersiniz, ondan sonra Tekirdağ Limanı’ndan da birileri girer, şifreyi alır, GDO’lu mu, ne olduğu belli olmayan ürünler Türkiye'ye girer. Yazıktır, günahtır. Sınırlarımızı kalbur ettiniz, şimdi de gümrük kapılarımızı kalbura çevirdiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Evet, arkadaşlar, gerçekler acıdır ama maalesef birilerinin söylemesi gerekiyor. Çıkacağız kürsüden bunu haykıracağız. İnşallah bunlardan ders alırsınız diye ümit ediyorum. Bakınız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Devamla) – Sayın Başkanım, bir de bizim en büyük sorunumuz var, işte, bakınız, AVM’ler. Almanya'daki bir AVM’de hafta sonları sadece fırınlar, çiçekçiler ve günlük tüketim mallarını karşılayanlar açık. Bakıyoruz, Norveç'te 100 metrekare olan yerler, dükkânlar açık, bizde ise her yer AVM oldu.

Geçen hafta Meclise bir kanun teklifi verdim. Teklifimde diyorum ki: Hızlı tüketim malı satış yapan zincir mağazaların pazar günü saat 15.00'ten sonra açılması ondan sonra gene gelin, cep telefonu, mobilya, elektronik eşya, beyaz eşya, ev tekstili, kırtasiye, oto aksesuar, bahçe malzemeleri, giyim, hırdavat gibi, züccaciye gibi ürünleri satmalarına orada engel koyalım ki kırtasiyecimiz para kazansın. Kırtasiyecimiz on bir ay hizmet veriyor ama eylül ayında parayı kim kazanıyor? AVM’ler. AVM, kırtasiye ürününü getiriyor, bir ay dükkânına, marketine koyuyor, o bir ayda parayı kazanıyor. Ceremeyi çeken kim? Kırtasiyeci esnafımız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Devamla) – Gelin, bu kanuna sahip çıkın, hep beraber AVM’lere bir çekidüzen verelim diyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahısları adına ikinci konuşmacı Balıkesir Milletvekili Burak Dalgın.

Buyurun Sayın Dalgın.

BURAK DALGIN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri şahsım ve DEVA Partisi adına saygıyla selamlıyorum.

Bugün 22 Mayıs, çok partili hayatımızın ilk Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın seçilmesinin ve ilk Başbakanı Adnan Menderes’in göreve başlamasının yıl dönümü. Her ikisini de rahmetle anıyorum. Türkiye’nin yegâne yolunun evrensel kalitede hukuk ve demokrasi olduğunu tekrar hatırlatıyorum.

Değerli arkadaşlar, müzakere ettiğimiz kanunun en ilgi çekici maddesi -biliyorsunuz- fahiş fiyat. Bu fahiş fiyat meselesi bana Hükûmetimizin üç tane huyunu hatırlatıyor. Birinci huyu şu: Asla aynaya bakmıyor Hükûmetimiz. Herkes birbirine “Bu fahiş fiyatla mal satan, hizmet satan kim?” diye soruyor, ben size söyleyeyim, Hükûmetin ta kendisi. Geçen sene bugünlerde benzin ve mazot -hatırlayacaksınız- 18 ila 20 liraydı. Petrolün varil fiyatı pek değişmedi o günden bugüne kadar ama şimdi biz mazotu ve benzini 40 liraya, 42 liraya alıyoruz; aradaki fark tamamen Hükûmetin artırdığı vergiler ve yükselttiği kur. Geçen sene bugün KPSS’nin oturum ücreti 150 liraydı, bugün 350 lira.

Değerli arkadaşlar, KPSS ücretlerini de dış güçler mi artırdı? Geçen hafta yapılan köprü ve otoyol zammını gördünüz. İstanbul’dan İzmir’e gitmek bin lira, buna benzin filan dâhil değil, sadece köprü ve otoyol ücreti. İstanbul Boğazı’ndaki köprülere gelen zam yüzde 60. Öbür taraftan da “Enflasyon yüzde 38 olacak.” deniyor. Şimdi “Hükûmet kendi hedefine kendisi inanmıyor mu?” diye bir soru doğal olarak aklımıza geliyor.

Hükûmetimizin ikinci huyu şu: Asla hatalarının sorumluluğunu kabul etmiyor. “Millet bizi görevlendirdi.” diyor, “Tam yetki bizde.” diyor ama sorumluluk üstlenmiyor. İyi şeyler olunca Hükûmetten, kötü şeyler olunca muhakkak ki bir günah keçisi bulunuyor. Bu, bazen kader, bazen dış güçler, bazen de esnaflar, artık ne denk gelirse. Hâlbuki fahiş fiyatların yegâne sorumlusu fahiş hatalar yapan ekonomi yönetimidir. Çılgınca para basarsanız, üç senede para arzını 4 katına çıkarırsanız, enflasyon doğal olarak uçar, fiyatlar doğal olarak yükselir, iki kere iki dört.

Hükûmetimizin üçüncü huyu da şu: Ekonomiyi talimatlarla idare edeceğini düşünüyor. Değerli arkadaşlar, bu bir hayaldir, bunu Sovyet Parti komiserleri yapamadı, bunu eli sopalı Venezuela'daki enflasyonla mücadele timleri yapamadı; bunu siz de yapamazsınız, yapamadınız, yapamayacaksınız. Açık söyleyeyim, ekonominin doğal kanunlarına karşı kürek çekmenin sonu hüsrandır. Kontrol kumanda ekonomisinin doğal sonucu 3K’dır, 3K; kıtlık, karaborsa ve kalitesizlik. Ülkemizde bereket, fiyatları baskılayarak değil maliyetleri düşürerek, talimatları yağdırarak değil hür teşebbüsü şevklendirerek ve soğan depolarını basarak değil bolluğun önünü açarak gerçekleşir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; buradan Hükûmete çağrıda bulunuyorum: Esnaf ile vatandaşı birbirine düşman etmeyin. Acı reçetenin, kemer sıkmanın bütün yükünü orta direğin sırtına yüklemeyin. Denetim ve ceza süreçlerini bakanlık üzerinden değil tarafsız ve bağımsız işleyen Rekabet Kurumu üzerinden gerçekleştirin. Ha, eğer tekeller ve oligopoller varsa onlarla da mücadele edin, biz de sonuna kadar destekleyelim. Nehri tersine doğru akıtmaya çalışmayın, Türkiye'yi 24 Ocak 1980 öncesine götürmeye çalışmayın. Fiyatları kalıcı olarak düşürmenin en garantili yolu rekabeti tesis etmek, girişimcinin önünü açmak ve maliyetlerin düşmesini sağlamaktır. En önemlisi, çuvaldızı orta direğe, KOBİ’ye, esnafa batırmadan önce iğneyi kendinize batırın. Artık israfa bir son verin, tasarruf tedbirlerini uygulayın. Tabii, burada geçen hafta bahsedilen temenniler silsilesini kastetmiyorum, takvimi ve sayısal hedefleri olan, en tepeden başlayan ve hakikaten can yakan bir tasarruf programından bahsediyorum.

Değerli arkadaşlar, bu kültür değişimi olmazsa bu iş olmaz, kitabın ortasından konuşalım; kamu harcamalarına kuvvetli bir makas gelmeden Türkiye düze çıkamaz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Ekmen, buyurun.

MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) – Sayın Başkanım, soru-cevap ekranı açılmayacak mı acaba?

BAŞKAN – Sorun sorunuzu.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

59.- Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in, iktidarın çiftçiye beden işçiliği desteği sağlaması gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) – Sayın Başkanım, teşekkür ederiz.

Görüştüğümüz teklifin kimi maddeleri tarım ürünlerinin pazar fiyatlarında bir istikrar getirme amacını gütmektedir ancak Genel Başkanımız Sayın Ali Babacan’ın müteaddit defalar ifade ettiği ve DEVA Partisinin de bir Tarım Eylem Planı’yla kamuoyuna açıkladığı üzere, çiftçinin girdi fiyatlarında düzenleme getirmeyen hiçbir yaklaşım nihai tüketiciye ulaşan ürünlerde fiyat istikrarı getiremez. Bu yıl Mersin’de portakal ve limon bahçede kaldı çünkü ücretsiz olarak satıcıya verilen portakal ve limonun toplanma bedeli pazar fiyatının çok daha üstündeydi. Dolayısıyla, iktidar bir düzenleme yapmak istiyorsa özellikle beden işçiliği gerektiren portakal, limon ve benzeri narenciye ürünlerinde çiftçiye beden işçiliği desteği sağlamak zorundadır.

Teşekkür ederim.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kırşehir Milletvekili Necmettin Erkan ve Denizli Milletvekili Şahin Tin ile 86 Milletvekilinin Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2138) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 110) (Devam)

BAŞKAN - İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

13'üncü madde üzerinde 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sıralarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 13'üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 Bülent Kaya Sema Silkin Ün Hasan Ekici

 İstanbul Denizli Konya

 Mesut Doğan Mehmet Atmaca Seda Kâya Ösen

 Ankara Bursa İzmir

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEVAHİR UZKURT (Niğde) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz İzmir Milletvekili Sayın Seda Kâya Ösen’e aittir.

Buyurun Sayın Ösen. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

SEDA KÂYA ÖSEN (İzmir) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; sizleri şahsım ve DEVA Partisi adına saygıyla selamlıyorum. Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine söz almış bulunuyorum.

Ekonomide yaşanan problemleri çözebilmek için tasarruf etmekle meşhur Hükûmetimiz geçtiğimiz hafta yine kendisine yakışanı yapmış, almış olduğu akıl dışı ekonomik kararların faturasını ay sonunu getirmekte zorlanan vatandaşa kesmiştir. Bildiğiniz üzere, Halkbank ve Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatiflerinin aldığı karar doğrultusunda, esnaf kefalet kredisi faiz oranlarında yüzde 120'ye yakın artış yaşanmıştır. Mevcut ekonomik şartlar altında müşteri ve sermaye kaybı yaşayan esnaflarımız şimdi de çektiği kredinin yaratacağı sorunlara karşı yüzüstü bırakılmıştır. Hâlihazırda ciddi bir borç yükü altında olan işletmelere dönem dönem can suyu olan kredi imkânını bu denli zor hâle sokmak, sattığı malı yerine koymakta zorlanan esnafların nakit akışında sıkıntıya girmesine ve belki iflas etmesine neden olacaktır. Yaşadığımız ekonomik krizin altında ocak ayından bu yana 30 bini aşkın esnafın kepenk indirdiğini düşünürsek atılan adımın ne denli kritik olduğunu daha kolay idrak edebiliriz.

Şimdi, konuya dilerseniz şuradan bakalım: Hükûmet aylardır enflasyonla mücadele etmek için çeşitli adımlar atıyor ancak atılan adımlar tezat olmaktan öteye gidemiyor. Neden mi? Siz yaşanan krizin faturasını esnafa keserseniz dolaylı olarak vatandaşın cebine ceza kesmiş olursunuz. Kredi ödemelerinin artmasıyla esnaflar artan maliyetlerini sattıkları mala yani vatandaşın alım gücüne yansıtmayacak mı? Girdi maliyetleri yükselen esnaf çözümü kendi ürünlerine zam yapmakta bulmayacak mı? “Bu kadar ucuz kredi mi kaldı?” diyen yetkililere buradan bunu soruyorum.

Kıymetli arkadaşlar, kredi faizlerinin yükselmesindeki tek sorumlu Merkez Bankası para politikası, faiz politikası değildir; suçlu da esnaf değildir, vatandaş değildir.

Sayın milletvekilleri, en azından kendimize karşı cesur olalım. Bizi bugünlere “faiz sebep, enflasyon sonuç” denilen akıl ve çağ dışı uygulamalar getirmedi mi? Bugünlere “Ekonomi, gözlerdeki ışıktır.” diyenler, ekonomi yönetimini nepotizm bataklığına düşürenler getirmedi mi? Kirasını, stopajını, BAĞ-KUR’unu ve üstüne üstlük ekonomideki durgunluğu sırtlanmak zorunda kalan esnaflara gelin gözlerdeki ışığın ekonomide önemli olduğunu anlatın şimdi ya da samimi ve ilkeli olalım, esnafa da nas var deyin, attığınız adımdan geri dönün. Tüm bunlar yaşanırken esnaf kredi faizlerinin artırılmasından hemen önce bir haber duyduk, Sayın Cumhurbaşkanı ulufe verir gibi müjde olarak oda ve borsa başkanlarına yeşil pasaport verileceğini söyledi. Tesadüfe bakar mısınız hem esnafın kredi faizini artırıyorsunuz, bugün getirdiğiniz teklifle de stokçuluk adı altında esnafın ensesinde boza pişiriyorsunuz. Seçimlerden önce verdiğiniz destekleri ne çabuk unuttunuz? Ne sebep oldu da fahiş fiyatlarla ve stokçulukla mücadele etmek için yasa çıkarmak zorunda hissettiniz kendinizi? Yerle bir ettiğiniz toplumun fiyat algısını yasalarla, yasaklarla, kurallarla yeniden inşa edemezsiniz, patates ve soğan depolarını basarak hiç mi hiç edemezsiniz, hâlâ da gördüğümüz gibi ders alınmış değil. Ekonomiyi düzeltmek için gerekli yapısal reformları atmadan, çuvaldızı kendinize batırmadan memleketi sıcak paraya mahkûm hâle getiriyorsunuz. Panzehiri “carry trade”de sıcak para girişinde arıyorsunuz. Suni bir rahatlama döneminde Merkez Bankasının rezervlerinin yükseldiğini gösteriyorsunuz. Merkez Bankasının rezervleri arttıysa, ekonomik emareler düzeliyorsa bu olumlu etkileri neden emekli, neden her hafta pazarda, mutfağında yangın olan ev hanımları, neden asgari ücretli, beyaz yakalı, esnaf ve sanayici hissetmiyor? Tek derdi makroekonomik dengeler olan bir ekonomi yönetiminin bizi getirdiği tablo işte bu çıkmaz yoldur. Şimdiden söylüyorum plansız ekonominin, sıcak paraya da bağımlı bir kur politikasının önümüzdeki dönemde mağduru da emek yoğun sektörlerdeki turizmciler, tekstilciler ve yatırımcılar olacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin çerçeve 13'üncü maddesiyle 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 366'ncı maddesinin (1)’inci fıkrasının birinci cümlesini değiştiren “Yönetim kurulu, üyeleri arasından” ibaresinin “Yönetim kurulu, üyelerinin arasından” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Türker Ateş  Talat Dinçer  Mehmet Tahtasız

 Bolu  Mersin Çorum

 Kadim Durmaz  Melih Meriç  Nail Çiler

 Tokat  Gaziantep  Kocaeli

 Şeref Arpacı  Ömer Fethi Gürer

 Denizli  Niğde

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEVAHİR UZUNKURT (Niğde) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde Gaziantep Milletvekili Melih Meriç konuşacak.

Buyurun Sayın Meriç. (CHP sıralarından alkışlar)

MELİH MERİÇ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 13'üncü maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmelerini yaptığımız kanun maddesi, anonim şirketlerdeki yönetim kurulu üyelerinin ve başkanlarının görev süresiyle alakalıdır. Bildiğiniz gibi, AKP iktidarının yönetim kurulu üyeliklerine olan ilgisi ve alakası tüm Türkiye tarafından bilinmektedir. Özel ya da kamu fark etmiyor, nerede bir yönetim kurulu üyeliği varsa iktidarın gözleri hemen oraya dönmektedir. Bu durum kamu bankalarını, kamu iştiraklerini, halkın finansıyla bir şekilde ortaya çıkan şirketlerin hepsini kapsamaktadır. Bir sistem düşünün ki yönetim kurulu üyeliklerini başarısızlığın telafisi olarak gören bir sistem. Seçim mi kaybettiniz? Üzülmeyin, alın size ballı bir yönetim kurulu üyeliği. İktidar zihniyetine yakın mısınız? Kamu iştirakinde makam odanız, sekreteriniz, dolgun maaşınız hemen hazır. Birilerinin okul arkadaşı mısınız? Huzur hakkınız hemen hesabınıza yatıyor, çok beklemiyorsunuz ama şunu sakın unutmayın: Evlatlarına ekmek alamadığı için, akşam evinde çorbasını pişiremediği için diğer odaya geçip intihar eden anne ve babaların hakkı size asla huzur vermeyecektir. Simit alacak, çay alacak para bulamayan emeklinin ahı size asla huzur vermeyecektir. Aldığı asgari ücretin tamamına yakınını kira olarak veren işçinin ahı size asla huzur vermeyecektir. (CHP sıralarından alkışlar) Huzur hakkı almıyorsunuz, bunu net ve açık söyleyeyim, ah alıyorsunuz ve ah almaya da devam ediyorsunuz. Hani, Nazım Hikmet diyor ya:

“İnsanlar, benim insanlarım,

Yalanla besliyorlar sizi,

Hâlbuki açsınız,

Etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız.

Ve beyaz bir sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya,

Göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan.”

Bizim insanlarımızın karnı doyamıyor, bizim insanlarımızın beli enflasyondan dolayı doğrulamıyor. Bizim insanımız bırakın eti, ekmekle beslenmeye bile muhtaç çünkü bir somun ekmek 10 lira. İsmi lazım değil, bir bürokratın yönetim kurulu üyeliklerinden dolu hesabına yatan 1 milyon liranın üstünde. Takdiri size ve yüce Türk milletine bırakıyorum.

YÜCEL ARZEN HACIOĞULLARI (İstanbul) – Kim o?

MELİH MERİÇ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vatandaşın sıkıntısı varken kulaklarını tıkayanlar elbet bir gün karşılığını görecektir. Nitekim, 31 Martta da gördünüz. Vatandaş kendisi aç iken üç beş yerden maaş alanlara sandıkta “Dur!” demiştir “Mülakatı kaldıracağız.” deyip kaldırmayanlara, evlatlarımızın emeğini gasbedenlere sarı kartı göstermiştir. (CHP sıralarından alkışlar) Çiftçiyi bereketsizliğe mahkûm edenler, emekliyi açlığa sürükleyenler, işçiye düşmanlık edip kendi şirketlerinin kasasını dolduranlar; bunların hepsi 31 Mart akşamı tarihî bir yenilgi yaşadılar. Yıllardır bu kürsüden, halkın arasından bağırdık ve uyarımızı yaptık; insanları hor görmeyin, haklarını yemeyin, bu düzen hep böyle gitmez, halkın tokadı ağır olur dedik. İşte, 31 Mart akşamı da halkın bir tokadını daha yediniz. (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, ne yapacağınızı bilmez bir şekilde rapor üstüne rapor düzenliyorsunuz; sorun da tam olarak bu. Ekonomik bakımdan çökmüş vatandaşın hâlini rapor düzenleyerek düzeltemeyeceksiniz, düzeltemeyeceğinizin de halkımız farkında. Önce Sayın Cumhurbaşkanının dediği gibi, bir kibir kulesinden çıkıp sokağa ininiz, halkın arasına karışıp dertlerini dinleyiniz, feryadına kulak veriniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

MELİH MERİÇ (Devamla) – Halkın derdini dinlemek, önceden belirlenmiş iki üç esnafın dükkânına gitmek değildir. AK PARTİ'li arkadaşlara sormak istiyorum: En son ne zaman bir emeklinin yanına oturup gerçekten samimi bir ortamda onun hâlini sordunuz? En son ne zaman mülakattan elendiği için depresyona giren bir gencin derdini dinlediniz, gözyaşlarına ortak oldunuz? Vatandaşımız geleceğinin umudunu Cumhuriyet Halk Partisinde görmüştür; halkımızı mahcup etmeyeceğiz, umutlarını tekrar yeşerteceğiz ve size söz veriyoruz: Emekli için, işçi için, gençlerimiz için ve tüm yurttaşlarımız için iktidara geleceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 13'üncü maddesinin çerçeve hükmünde yer alan “değiştirilmiştir” ibaresinin “yeniden düzenlenmiştir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Yavuz Aydın Burak Akburak Hakan Şeref OIgun

 Trabzon İstanbul Afyonkarahisar

 Mehmet Akalın Nimet Özdemir Mehmet Satuk Buğra Kavuncu

 Edirne İstanbul İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEVAHİR UZKURT (Niğde) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Trabzon Milletvekili Yavuz Aydın konuşacaktır.

Buyurun Sayın Yavuz Aydın. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

YAVUZ AYDIN (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, çay üreticilerinin sorunlarını dile getirmek adına farkındalık yaratan, yöresel kıyafetlerle Meclis kürsüsüne çıkan Trabzon Milletvekili Sayın Sibel Suiçmez Hanımefendi’ye teşekkür ediyorum. Söz konusu çay, fındık, Karadeniz Bölgesi ve Trabzon olduğunda, bu sorunları çözmek adına aynı dilden konuşabilmeyi iktidar milletvekillerinden de temenni ediyor, tekrar hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, siyasi iktidarın hemen hemen her kesimde yol açtığı ekonomik facialar hepimizin malumudur. Esnaflarımızdan çiftçilerimize, emeklimizden asgari ücretle hayatını idame ettirmeye çalışan vatandaşlarımıza kadar birçok kişi ekonomik zorluklarla mücadele etmektedir.

Yaz mevsiminin gelmesiyle, bahçesindeki ürünlerden kâr elde etmek isteyen çiftçilerimiz yine hüsrana uğramıştır. Önceleri Cumhurbaşkanı ya da dönemin tarım bakanları tarafından meydanlarda açıklanan yaş çay alım fiyatını gece yarısına yakın bir vakitte sosyal medya üzerinden açıkladınız. Geçtiğimiz yıl fındık alım fiyatlarını açıklarken de yine aynı yönteme başvurdunuz. Bu durumun sebebi çok açıktır: 17 lira gibi komik bir rakam açıkladığınız için meydanlardan gelecek olan tepkilerden çekindiniz. 1 kilogram yaş çaya biçtiğiniz fiyata bakar mısınız? Hangi siyasi görüşten olursa olsunlar, üreticilerimizin tamamı bu durumdan şikâyetçidir. Kaldı ki bazı özel fabrikalar, Hükûmetin çay fiyatını açıklamasının ardından 13 liradan çay alımı yapmaya başlamışlardır. Fakat 2’nci ve 3’üncü sürgünde çay alım fiyatı maalesef daha da düşecektir; bu da üreticiyi zor günler beklediğinin habercisidir. Bir bardak çayın fiyatı, çay ocakları, kafeler ve kahvehanelerde 10 lira ile 75 lira arasında değişirken üreticinin bahçesindeki yaş çayın 1 kilogramına 17 lira gibi gülünç bir rakamı kabul etmiyoruz. Hükûmet “Sarı çizmeli Mehmet Ağa bir gün öder hesabı.” mantığıyla ilerledikçe maalesef kimsenin yüzü gülmeyecektir.

Değerli milletvekilleri, ilerleyen haftalarda taslak hâlinin Meclise gelmesi beklenen ve dokuzuncu yargı paketinin içerisinde yer alacak olan Türk Ceza Kanunu’nun 339’uncu maddesine değinmek istiyorum. 339’uncu maddeye ek madde konulmak suretiyle “Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlar için üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir.” maddesiyle ne amaçlamaktasınız? Sınır dışı etmeyerek ve düzensiz göçü engellemeyerek artırdığınız mülteci sorununu hapis cezalarıyla mı çözeceksiniz? “Artık Türkiye’deki yabancılar hakkında konuşulmayacak, araştırma yapılmayacak.” denilerek kime gözdağı vermektesiniz? Bu maddeyi hazırlayanlar, hazırlamasına zemin oluşturanlar ve imza atanlar ağır sorumluluk altındadır. Yabancılar hakkında neden araştırma yapılmayacaktır?

İYİ Parti olarak, çeşitli bahaneler üretip ülkemiz üzerinde kötü emellerini gerçekleştirmeye çalışanlara asla fırsat vermeyeceğiz. Ülkemize yasal olmayan yollardan girerek kamu düzenini ve güvenliğini sarsacak kim varsa karşısında dimdik durmaya devam edeceğiz. Caddede, sokakta, Türkiye Büyük Millet Meclisinde hatta yurdumuzun her köşesinde ülkemizin millî birlik ve bütünlüğüne aykırı olan tüm ifade ve faaliyetleri sert bir dille reddediyoruz. Genel Başkanımızın da söylediği gibi ülkemizin 81 ilinde gasp, yaralama, vahşet ve cinayet haberleri artarak gelmeye devam etmektedir. Sanılmasın ki sadece organize suç vardır, sanılmasın ki sadece mafya-devlet ilişkisi vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

YAVUZ AYDIN (Devamla) – Sağ olun Sayın Başkanım.

Dilinize pelesenk ettiğiniz Türkiye Yüzyılı’nda market kuyrukları Sovyetler Birliği, sokaklar Orta Doğu, yollar Latin Amerika'ya dönmüş durumdadır; işte AK PARTİ Türkiyesini görmektesiniz. Sınır güvenliğiyle ilgisi olmayan iktidarın sokak güvenliğiyle de ilgisi yoktur. Artık büyükşehirlerin bazı yerlerinde suç gettoları oluşmuş durumdadır. Can, mal, ırz ve namus güvenliği kalmamış hâldedir. Tüm bunların yegâne sorumlusunun sığınmacıları ülkemize sokan, onlara ayrıcalıklar tanıyan ve yanlış göç politikaları uygulayan AK PARTİ Hükûmeti olduğunu ifade ediyor, Genel Kurulu ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 13'üncü maddesinde geçen “yer alan” ibaresinin “geçen” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Nejla Demir Meral Danış Beştaş Zülküf Uçar

 Ağrı Erzurum Van

 Onur Düşünmez Ali Bozan Mehmet Kamaç

 Hakkâri Mersin Diyarbakır

 Nevroz Uysal Aslan

 Şırnak

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET EYUP ÖZKEÇECİ (Gaziantep) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge üzerinde Erzurum Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş.

Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli Genel Kurul; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, iki gündür Kobani kumpas davasını konuşuyoruz, doğrusu iki gün değil, 2016’dan beri konuşuyoruz; evet, bunu, bu davayı, bu Meclis, bu Genel Kurul 3 dönemdir aslında yakından biliyor, en azından dinleyenler için bunu söyleyebilirim.

Bu konuşmayı yapmak için bir çalışma yaptım, merak ettim gerçekten -bu, 12’nci önergemiz oldu galiba- bu önergelere dair ve diğer Kobani tartışmalarına dair iktidar grubu acaba ne demiş diye; ciddi ciddi çalıştım, bütün notları çıkardım. Şöyle: 2017 26 Temmuzundan işte bugünkü hatibe kadar, vekile kadar bütün konuşmaları okudum satır satır, bir kısmını okuyayım: Alpaslan Kavaklıoğlu, Ekrem Çelebi, Yılmaz Tunç, İbrahim Yurdunuseven, Emine Yavuz, İbrahim Yurdunuseven, İsmail Bilen, İbrahim Yurdunuseven, Mustafa Arslan, Cem Şahin; son günleri katmadım, tarihleri zaman kaybetmemek için almıyorum. Ve ne çıktı biliyor musunuz? Bir ezber demeyeceğim, motamot aynı konuşmalar; yine zaman kaybetmemek için söylemeyeceğim, size bu metinleri verebilirim; gruplara, özellikle iktidar grubuna verebilirim.

Ya böyle bir şey olabilir mi? Bir parti, HDP, tamamen tasfiye edilmeye çalışılacak, kaç seçimdir bu Kobani kumpası üzerinden bir propaganda yapılacak, her gün yargıya talimat verilecek Cumhurbaşkanı düzeyinden Genel Başkanlığa kadar ve bu Kobani protestolarıyla ilgili beş cümleden fazla cümle kurulmayacak; işte algı böyle yaratılıyor, işte Goebbels’in bu yüzden hâlâ adı biliniyor ama hakikaten Goebbels bugün herhâlde mezarında ters dönüyordur çünkü AKP Grubu çok daha başarılı. Ne demişler? Hep aynı cümleler… Böyle başlıyor: “6-7 Ekim 2014 tarihlerinde Halkların Demokratik Partisinin Kobani olayları dolayısıyla halkı sokağa çağırması neticesinde…” diye başlıyor ve devam ediyor. Demek ki yazım ekibi yazmış, bu konuda her önerge getirdiğimizde aynı metin gelip burada okunmuş. Bunu Türkiye’ye şikâyet ediyorum ya. Bir partinin eş genel başkanları dâhil, MYK üyeleri dâhil onlarca üyesine dört yüz yılı aşkın ceza vereceksiniz, sekiz yıldır içeride tutacaksınız, seçim kampanyalarında sadece kutuplaştırmak için Kobani protestolarını kullanacaksınız ve ölümlerden bir tek ismi söyleyeceksiniz: Yasin Börü ismini. Ben size başka isim söyleyeyim. Siz Kobani protestoları sırasında bu Mecliste bizim söylemimiz dışında çocukların öldürüldüğünü hiç duydunuz mu? Ben size söyleyeyim, sadece 8 yaşındaki Yusuf Çelik babasının elini tuttuğu sırada katledilmiş. Yine, Sinan Toprak, Süleyman Balcı, Baver Şeyhanlıoğulları, Yunus Aktaş, Mert Değirmenci, Serhat Savaş; bunlar çocuktular ve katledildiler. Buralarda çokça bu isimleri söyledik. Şimdi, 7 Hazirandan bu yana bir tasfiye konseptiyle bu dava devam ettirildi ve en son kendilerince bir ceza verdiler. Hukukçular da hayretle arıyorlar bizi, 302’ye yardım fiili de icat edilmiş oldu. Ben yirmi yıl ceza avukatlığı yaptım; “302’ye yardım” diye bir şey yoktur ya, ne Yargıtay içtihadında ne AİHM’de ne uluslararası sözleşmelerde. “302” dediğin fiildir, eylemdir. Nerede eylem, kim eylem yapmış? Mahkeme -yine bütün kısa kararı okudum- saymış 5.300 küsur olayı, “Hepsinden beraatine…” demiş. İlliyet yok ki. Ya, üç satırlık bir “tweet”ten kırk iki yıl, otuz yıl, yirmi yıl ceza veren bir tarih yoktur herhâlde. Evet, bu 2’nci Dreyfus davasıdır ve burada topyekûn bir halk hedefleniyor, topyekûn halkların dostları hedefleniyor, topyekûn bir siyaset tasfiye edilmek isteniyor. Ve size şunu söyleyeyim: Hakikaten bu dava baştan sona -hukuken de biliyorum bunu, siyaseten de biliyorum, baştan beri içindeydim- adım adım organize edildi, planlandı; mahkeme heyetinden iddianamesine, iddianamesinden duruşma salonuna, duruşma salonundan arkadaşlarımızın Edirne’ye, Sincan’a, Kandıra’ya gidişine kadar organize bir planlama var ortada; bir dava yok, ortada siyasi bir kumpas davası var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Evet, “Kobani davası nedir?” diye sorarsanız sözün cezalandırılmasıdır. Kobani, düşüncenin cezalandırılmasıdır. Kobani, demokratik siyasetin cezalandırılmasıdır. Cezayı tırnak içinde söylüyorum; Kobani, Kürt halkının ve onun dostlarının, onun yanında duranların cezalandırılmasıdır. Kobani’nin düşmemesine aynı zamanda bir cevaptır bu ve bu, IŞİD’in yenilgisinin cezalandırılmasıdır. Neden IŞİD yenildi ki Kobani’de? “Halklar kazanmamalıydı, IŞİD kazanmalıydı.”nın cezalandırılmasıdır ve bunu hakikaten 2’nci Dreyfus davası olarak çok konuşacağız ama burada bize şunu söylemeyin -biz konuşmak istediğimiz için buraya getiriyoruz- sakın bize “138” demeyin; 138'i “Karşı hamlemizi yapar.” diyenlere, her gün kapatma davası çağrısı yapanlara lütfen hatırlatın çünkü biz yargıyı etkilemeye…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bana bir dakika daha verir misiniz?

BAŞKAN – Verdim, 2’nciyi veremiyoruz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – O zaman bitireyim Başkanım.

Kapatma davası çağrısı yapanlara, her gün “Demirtaş’a idam!” sloganları attıranlara, Kobani protestolarını bütün siyasetlerinin merkezine koyarak geleceği inşa edenlere lütfen bu 138’i hatırlatın çünkü biz, yargıya müdahale eden değil yargının silah olarak üzerinde tutulduğu ve cezalandırılmak istendiği bir partinin mensuplarıyız. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Öneriyi oylayayım, söz vereyim size.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Efendim?

BAŞKAN – Oylamadan sonra söz versem olur mu?

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Tabii, buyurun.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Neden söz istediğini merak ediyorum.

SELMAN ÖZBOYACI (Konya) – Dinlerseniz söyleyecek.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Ben açıklama yapacağım.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 13’üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın Akbaşoğlu, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

60.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın 110 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesi üzerinde verilen önerge hakkında yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, niçin söz istediğim… Çok açık ve net bir şekilde grubumuzu suçlayıcı ve gerçek dışı birtakım iftiralarla karşılaşıldı.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Ne iftira?

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Ne iftirası, lütfen açıklar mısınız.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Dolayısıyla bu iftiralara… Topyekûn halkı karşınıza alıyorsunuz.” dendi “Yargıya talimat veriyorsunuz.” dendi. E, bunlar iftira değil de nedir? Bunların hepsi iftira.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Nerede söylendi?

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Biraz evvel söylendi. Söylemedi mi efendim? Söylemediniz mi?

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Gerçekleri söyledi, iftira değil.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Söyledim, gerçekleri söyledim.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Şöyle…

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Belgeleriyle konuştu, iftira değil.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Şöyle, bakın…

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Başkan, iftira yok, belgesini gösterdi.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Siz biraz evvel Sayın Meral Danış Beştaş “Söyledim.” dedi. diye kabul ettiniz yoksa “Söylemedi.” demiştiniz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Yok, yok, ben belgelerini ortaya koyacağım ya!

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Hayır, belgeniz yok, siz “iftira” diyorsunuz, “iftira” diyorsunuz.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bak, kendi içinizdeki çelişkileri giderin ilk önce ve kendi yaptıklarınızı lütfen bize yansıtmaya çalışmayın.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Siz “iftira” diyorsunuz, biz belgeyle konuşuyoruz, ne yansıtacağız size!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Şunu ifade ediyorum: Apaçık iftira zira…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMURAN TANHAN (Mardin) – İçişleri Bakan Yardımcınız söyledi.

BAŞKAN – Evet, buyurun, buyurun, toparlayalın.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Zira apaçık iftira olduğu şuradan belli: IŞİD’e de PKK’ya da PYD’ye de haddini bildiren bir Türkiye Cumhuriyeti devleti var, bu kadar açık. Ama siz diyorsunuz ki: “IŞİD nedeniyle bu dava görülmüştür, IŞİD’in intikamı alınmıştır.”

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Dünya diyor, dünya! Biraz gazete oku.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Apaçık iftira değil mi?

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Sen dünyayı oku, dünyayı! Haberin yok senin dünyadan.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’ne göre DAEŞ de IŞİD de PKK da PYD de hepsi Türkiye Cumhuriyeti devleti…

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Şimdi alacaksın cevabı.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – …tarafından terör örgütü olarak ilan edilmiş ve başları ezilmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bütün bu hakikate rağmen, kendinize göre bu hakikatleri çarpıtarak…

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Göreceksin hakikati şimdi.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – …istediğiniz kelimeleri yan yana getirerek farklı hüküm cümleleri kurmakla gerçeği değiştiremezsiniz; benim de itirazım buna. Hakikati bu şekilde ortaya koymak da bizim vazifemiz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Sayın Temelli, buyurun.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – İftiraya vekilimiz yanıt verecek.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Sayın Başkan, beni iftiracı olmakla suçladı; cevap verebilir miyim?

BAŞKAN – Sabaha kadar buradayız yani.

Tamam, buyurun.

61.- Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Sayın Başkan, Akbaşoğlu'nun cevaplarını gayet iyi biliyorum, uzun süre birlikte çalıştık. Ben iftira atmadım; söylediğim her şeyin belgesi, delili, tarihi, ismi, soy ismi, T.C. kimlik numarası, hangi ilde olduğuna dair çok ciddi bir bilgi verdim aslında. Ve bu listeyi ben saatlerce çalışıp çıkardım, bütün konuşmaları okudum. Sizin grubunuz daha Kobani protestolarına dair açılan davada kaç sanık var, kaç müşteki var, kaç ölüm var, bunu bilmiyor ya çünkü onlar fokuslanmışlar böyle “Kime ceza verdireceğiz?” “HDP’lilere.” Ne olacak sonra? “Kapatma davasını açtıracağız.” Nitekim amaç oydu zaten 7 Hazirandan sonra. Kapatma davasından sonra ne olacak? “Tasfiye edeceğiz.” Ne olacak? “Bizim önümüz açılacak, biz iktidar olmaya devam edeceğiz.” Aslında bu işin özeti bu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Sayın Başkan, bizim arkadaşlarımızda bir çakı bulunmamışken, hiçbirinin bir karıncayı ezecek kadar, öldürecek kadar bir şeyi yokken bizim arkadaşlarımıza talimatla 302’ye yardımdan -hukuk tarihine geçecek bir şey- ceza verildi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Burada bu kadar avukat var, gelsinler ceza avukatları, 302’ye yardım yapılır mı yapılmaz mı anlatsınlar. Katil değilsin, bir sokağa çıkmamışsın, üç satır bir şey yazmışsın. IŞİD barbarlığına karşı insanlığın değerlerini savunan bir yazıdan söz ediyoruz. Ya, IŞİD’e karşı dünya birleşti; “HDP niye IŞİD’i protesto ediyor?” “Neden Kobani halkının yanında?” diye partimiz cezalandırılıyor. Bunun başka bir izahı yok.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Sayın Akbaşoğlu eğer tartışmak istiyorsa gelsin, kitabın ortasından konuşalım. Gelsin, gerçekten tartışalım; böyle hikâye anlatmasın bize.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Ya, bu tartışmayı arkada bir yerde yapma imkânı varsa çok seviniriz yani. (Gülüşmeler)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, söz vereceğim ben.

Bu görüş, aşağı yukarı iki gündür aynı şeyler söyleniyor, dolayısıyla kısa ve öz bir şekilde cevap verirseniz sevinirim, gündeme devam edelim.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Hevesli o şimdi.

BAŞKAN – Buyurun Akbaşoğlu.

62.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Çok teşekkür ediyorum, çok sağ olun.

Şunu ifade etmek isterim: Yani kendi önlerine konulan metinlerini okuyanlar, kendi ezberlerini ortaya koyanlar ezberle arkadaşlarımızı itham edince bu ithamı kendilerine tevcih ettik; yaptığımız şey bu kadar basit aslında.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Çıkarın, kabul edeceğim Sayın Akbaşoğlu, iki konuşma çıkarın.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Ayna tutarak kendi sıfatlarını bizim arkadaşlarımıza iliştirmesinler dedik; birincisi bu.

BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) – Tutanaklara bakın, tutanaklara.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – İkincisi de bakın “Tavşana kaç, tazıya tut.” diyen PKK’nın da PYD’nin de DAEŞ’in de emperyalistlerin ve siyonistlerin emri altında olduğunu biz biliyoruz, milletimiz biliyor, Kürtler biliyor ve 85 milyon insanımız bir ve beraber olarak milletiyle, devletiyle birlik ve beraberlik içerisinde bütün terörün ve teröristlerin başını ayırt etmeksizin eziyor ve ezmeye devam ediyor; meselenin özü bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Temelli, buyurun.

63.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Sayın Başkan, şimdi biz bu hamaseti çok dinledik.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Hamaset değil, hakikat, hakikat. Hamaset ile hakikati karıştırmayalım.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Sürekli olarak aynı şekilde bu tekrar hamasetle aslında IŞİD’e karşı duyarlılıklarını dile getiriyorlar. Ne kadar büyük bir duyarlılık ki bu, bir türlü bu IŞİD’den vazgeçemiyorlar.

OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – El Kureyşi’yi kim öldürdü? El Kureyşi’yi kim öldürdü?

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Bunları beslemeye devam ediyorlar, farklı farklı üniforma giydiriyorlar, “Özgür Suriye Ordusu” diyorlar, yok o diyorlar, bu diyorlar; bu çetelerle olan ilişkilerine bir türlü son veremiyorlar.

OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Sezai Bey, El Kureyşi’yi kim öldürdü? MİT’in operasyonunu anlatsana.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Teşhir oldular, suçüstü yakalandılar, onları aslında Sincan’da yargıladık. Biz o mahkemede sadece IŞİD’i yargılamadık, sizi de yargıladık.

OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Sezai Bey, El Kureyşi’yi kim öldürdü söyler misiniz?

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Kumpasçıydınız, suçüstü yakalandınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – MİT’in operasyonlarını anlatır mısınız Sezai Bey? Niye onları anlatmıyorsunuz?

BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) – Antep’teki IŞİD köle pazarlarına dair ne yaptınız? Hiçbir şey.

OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – El Kureyşi’yi kim öldürdü Sezai Bey? Niye anlatmıyorsunuz?

BAŞKAN – Akbaşoğlu, hepsinin başının ezildiğini söyledin ya.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Efendim?

BAŞKAN – Hepsinin başının ezildiğini söyledin.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Efendim, evet, söyledik, söylemeye devam edeceğiz.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kırşehir Milletvekili Necmettin Erkan ve Denizli Milletvekili Şahin Tin ile 86 Milletvekilinin Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2138) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 110) (Devam)

BAŞKAN – 14’üncü madde üzerinde 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 Sema Silkin Ün  Hasan Ekici  Mehmet Atmaca

 Denizli  Konya  Bursa

 Mesut Doğan  İrfan Karatutlu  Bülent Kaya

 Ankara  Kahramanmaraş  İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET EYUP ÖZKEÇECİ (Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Kahramanmaraş Milletvekili İrfan Karatutlu…

Buyurun İrfan Bey.

İRFAN KARATUTLU (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve DEVA Partisi adına saygıyla selamlıyorum.

Bugün sizlere, üzerinden on beş ay geçen, 50 bin küsur insanın öldüğü, Kahramanmaraş'ta 12.700 kişinin öldüğü, binlerce binanın yıkıldığı deprem gerçeğinden bahsedeceğim. Bugün, ilk günden beri bölgede yaşanan koordinasyon eksikliğinden, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yerel kurumlarla, yerel dinamiklerle, STK’lerle iş birliğinden uzak politika üretmesinden, uygulama yapmasından ve uzun vadede, kısa vadede oluşacak sorunlardan bahsedeceğim. Rezerv alan bunlardan biri. Halkımızın yaptığı tespitlerde, Bakanlığın yanlı ve haksız olduğu şikâyetlerini sık sık rezerv alan ilanlarında duyuyoruz. Uygunsuz alan ilanı, orta hasarlı binaların durumu, belirsizlik devam ediyor. 12.700 kişi öldü Kahramanmaraş'ta. Hepimizin bildiği üzere, afet ve salgın durumlarında bölge halkı işsizlikle karşı karşıya kalmasın diye bir çözüm olarak Toplum Yararına Program uygulaması İŞKUR tarafından yapılmaktaydı. “Asrın depremi” dendi, “bin yılın depremi” dendi; bu bölgedeki depremde Kahramanmaraş’ta 12.700 kişi öldü, 10 bin kişi TYP’yle işe alındı. Bugün depremin üzerinden on üç ay geçti; depremin sosyal, ekonomik, politik ve psikolojik etkisi bitti; TYP’lilerden 2 bin kişi çıkarıldı, 8 bin kişi de bir ay içinde işinden alınacak.

Bu bölgeye arada bir gelin, görün, bakın, neler yapılıyor. Zannediyor musunuz o açılışlardaki 10 bin bina Maraş’ta yapıldı, 10 bin Antep'te yapıldı. Maraş'ta şubat ayında açılan 10 bin binanın hiçbirine daha kimse oturamadı; Akyar bölgesine de Önsen bölgesine de kimse oturamadı. Milleti kandırmakla meşgulsünüz. Buradan yetkililere sesleniyorum: Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman ve Malatya'da depremin etkisi en az beş yıl sürecek, en az beş yıl sürecek. Yapacağınız uygulamaları bu süreleri dikkate alarak yapmanız bölge halkının menfaatine diye düşünüyorum.

Ha, iyi şeyler oluyor mu? Oluyor tabii; yirmi yıldır iktidarın belediyesi vardı Göksun ilçesinde, Yeniden Refah Partisi aldı ama dün duydum ki doğal gaz yatırımı devam ediyor. Çok güzel, belediye muhalefete geçmesine rağmen yatırımların devam etmesi gerçekten güzel davranış. İktidarın, Maraş Dulkadiroğlu’nda, Türkoğlu’nda, Elbistan’da, Pazarcık’ta, Çağlayancerit’te ve Ekinözü’nde de -kaybettiği belediyeleri saydım- inşallah aynı şekilde, tarafsız bir şekilde yaklaşacağını ümit ediyoruz.

Bunun dışında, doktor olmam sebebiyle Sağlık Bakanlığıyla ilgili birkaç kelime edeyim. Maraş'ta, yine, ilaç yazmadı diye bir aile hekimi bıçaklı saldırıya uğradı. Ne adli ne güvenlik herhangi bir soruşturma açılmadı; bunu belirtmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, 17 Martta hekimleri ilgilendiren önemli bir TUS sınavı yapıldı; 17 Nisanda açıklandı. Hekimler heyecanla tercih yapmayı beklerken altı gün önce Sağlık Bakanlığı “Ben şartları değiştiriyorum, katsayıyı 0,2’den 0,5’e çıkarıyorum.” dedi. Maç başlamış, şartları değiştirdi ve yönetmelik yayımladı; buyurun, elimizde. Bu yönetmeliğin geri çekilmesi lazım, bu hukuksuz bir yönetmelik. Sağlık Bakanlığı, hekimler üzerine baskıyla politika belirleme huyundan bir türlü vazgeçmiyor. Ben bunu depremde yaşadım. Depremden bir ay sonra Sağlık Bakan Yardımcısı Maraş’taydı. Randevu istedim; tabii, randevu almak zor muhalefet için, araya bir AK PARTİ'li doktor arkadaşımı soktum ve nihayet aldım randevuyu. Bölgede, Kahramanmaraş'ta 2 tane özel hastane, 2 devlet hastanesi yıkıldı; sağlık sorunları had safhada. Depremden bir ay sonra “Sayın Bakan, burada 50 tane muayenehane var, ayakta; bunlar SGK sistemine bağlı, Sağlık Bakanlığına bağlı. Lütfen, buraları açın, insanlara poliklinik yapılsın.” dedim. Öyle bir özel hastane tekeli var ki Bakanlıkta, afet anında bile bunu yapmadılar. O anda günde 2.500-3.000 kişi tedavi olabilirdi; öyle bir özel hastane tekeli hâlâ devam ediyor. Sağlık Bakanlığı bunlara “sağlık kurumu” diyor ama özel hastanelerde, özel muayenehanelerde reçeteyi resmîleştirmiyor, rapor çıkaramıyorsunuz; böyle bir durum devam ediyor.

Üç yıl boyunca fizik tedavi muayenehanesi işlettim, düşünebiliyor musunuz, muayenehanede fizik tedavi aletiyle hasta tedavi etmem yasak benim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

İRFAN KARATUTLU (Devamla) – Eğer siz bir özel hastanede fizik tedavi doktoruysanız aletlerle fizik tedavi yapabiliyorsunuz, muayenehanede bunu size yaptırmıyor. Tek amaçları özel hastanenin hasta sayılarını korumak. Ona sorarsanız tabii bu işi planlama için yapıyor ama yaklaşık yirmi yıldır ne Maraş’ta ne Türkiye’nin hiçbir yerinde muayenehanede fizik tedavi aletiyle tedavi yapma iznini Sağlık Bakanlığı özel hastaneleri koruma adına vermiyor. Ama etrafımızda özel, merdiven altı, ruhsatsız -sağlık personeli tarafından ya da değil- işletilen binlerce şifa merkezi görüyoruz. Bu hafta sonu Kahramanmaraş’ta, yolda bunu elime tutuşturdular; burada nasıl ruhsatsız yerlere izin verildiğini göreceksiniz. O kadar da cesur ki ismini ve telefonunu da veriyor. Sen, hekimlerin serbest çalışmalarına karşı direnç göster ama bunun yanında özverili hekimlere karşı yasaları her zaman baskı aracı olarak kullan, onları ötele, örsele, ondan sonra de ki: “Ben sağlık sisteminde…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İRFAN KARATUTLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

Önergenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır. Şimdi bu talebi yerine getireceğim.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanına

22 Mayıs 2024 tarihli birleşimde görüşülmekte olan kanun teklifinin 14’üncü maddesi üzerine Saadet Partisi Grubunun verdiği değişiklik önergesinin oylanması sırasında yoklama yapılarak toplantı yeter sayısının aranmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN – Yoklama talebinde bulunan sayın üyelerin isimlerini okutup salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğiz.

İstanbul Milletvekili Bülent Kaya? Burada.

İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu? Burada.

Bursa Milletvekili Hasan Toktaş? Burada.

Çanakkale Milletvekili Rıdvan Uz? Burada.

Afyonkarahisar Milletvekili Hakan Şeref Olgun? Burada.

Trabzon Milletvekili Yavuz Aydın? Burada.

İzmir Milletvekili Hüsmen Kırkpınar? Burada.

Mehmet Akalın? Burada.

Gaziantep Milletvekili Mehmet Mustafa Gürban? Burada.

İstanbul Milletvekili Burak Akburak? Burada.

Sadullah Kısacık? Burada.

İrfan Karatutlu? Burada.

İdris Şahin? Burada.

Burak Dalgın? Burada.

Seda Kâya Ösen? Burada.

Evrim Rızvanoğlu? Burada.

Elif Esen? Burada.

Selma Aliye Kavaf? Burada.

Ertuğrul Kaya? Burada.

Mehmet Atmaca? Burada.

Selçuk Özdağ? Burada.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:22.43

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.58

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Yasin ÖZTÜRK (Denizli), Muhammed ADAK (Mardin)

-------0-------

 BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – 110 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 14’üncü maddesi üzerinde Kahramanmaraş Milletvekili İrfan Karatutlu ve arkadaşlarının vermiş olduğu önergenin oylamasından önce, istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Kırşehir Milletvekili Necmettin Erkan ve Denizli Milletvekili Şahin Tin ile 86 Milletvekilinin Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2138) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 110) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

110 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmeleri devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin çerçeve 14'üncü maddesinde geçen “müdürlerin ve” ibaresinin “müdürler ile” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Nail Çiler Türker Ateş Mehmet Tahtasız

 Kocaeli Bolu Çorum

 Ömer Fethi Gürer Şeref Arpacı Kadim Durmaz

 Niğde Denizli Tokat

 Talat Dinçer Özgür Karabat

 Mersin İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET EYUP ÖZKEÇECİ (Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Özgür Karabat.

Buyurun Sayın Karabat. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, günümüz Türkiyesinin şüphesiz en önemli sorunlarından biri nitelikli beslenemeyen çocuklar ve biz hepimiz bu ülkede yaşayanlar olarak bundan sorumluyuz. Değerli arkadaşlar, bir tarafta şatafatlı kamu binalarıyla itibar yarattığını düşünen bir anlayış var, diğer tarafta ise çocuğunun beslenme çantasına kuru ekmek koyan anneler var. Bir yanda çifte maaşlı bürokratlar var, diğer yanda evladına, torununa harçlık veremeyen ebeveynler, babaanneler, anneanneler, dedeler var. Hepimizin bildiği gibi, okullarda öğrenciler açlıktan bazen bayılıyor. Gelişim sorunları yaşayan çocukların sayısı hızla artıyor. Öğretmenlerimiz çaresiz, aileler çaresiz ama en önemlisi Hükûmetiniz çaresiz. Çocuklar açlıktan derslere odaklanamıyor. Dünyanın kasıp kavurduğu İkinci Dünya Savaşı’nda bile böyle bir duruma düşmedi Türkiye.

Ülkemizin tek değişmeyen gerçeği var sürekli, istatistiki gerçek şu: Açlık sınırı sürekli asgari ücreti aşıyor, yoksulluk sınırı sürekli memur maaşını aşıyor, gıda enflasyonu sürekli TÜFE endeksini aşıyor. Resmî verilere göre Türkiye'de 11 milyon 650 bin yoksul var, yoksulluk oranı nüfusun yüzde 15’ine yaklaşıyor. Biz “Çocuklar okula aç gelip gidiyor.” dediğimizde siz bize köprülerden bahsediyorsunuz. Biz “Nitelikli, kaliteli beslenme sorunu var.” dediğimizde siz havalimanlarından bahsediyorsunuz. Biz size kamu-özel iş birliği projelerinden, kur korumalı mevduatlardan bahsettiğimizde siz bize şehir hastanelerinden bahsediyorsunuz, tasarruf genelgelerini önümüze koyuyorsunuz ve o tasarruf genelgelerinde neyi öngörüyorsunuz, biliyor musunuz? Memur, personel için, personel çocukları için kreş yapılmasını üç yıllığına yasaklıyorsunuz ve böyle tasarruf yapmayı öngörüyorsunuz.

Yine, o genelgede artık kamu binalarının metrekaresinin oradaki insanlarla orantılı olmasını istiyorsunuz. Biz bunu yıllardır size söylediğimizde itibardan bahsediyorsunuz. Şimdi bizim dediğimiz noktaya gelmiş olmanız son derece sevindirici değerli arkadaşlar. Bir zamanlar itibarı koridorlarınızın metresiyle, endazesiyle ölçüyordunuz ama gördük ki artık itibar akılla, planlamayla oluyormuş; bunu kabul etmişsiniz değerli milletvekilleri. (CHP sıralarından alkışlar) Şunu söylemek isterim: Elbette itibar şaşalı binalarla, büyük konvoylarla olmuyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, ben size gıda fiyatı endekslerinden bahsetmek isterim. 2023’te dünyada gıda fiyatları yüzde 10 artarken Türkiye'de yüzde 72 artmış. OECD ülkeleri arasında 2023’te gıda enflasyonunun en yüksek olduğu ülke ne yazık ki ülkemiz Türkiye ve bütün bunlara çözüm önerisi geliştirecek bakanlık neresi? Tarım Bakanlığı. Peki, Tarım Bakanlığı Yardımcılarına hiç baktınız mı değerli milletvekilleri? Bakın, Tarım Bakanlığı Yardımcıları arasında hukukçu var, iktisatçı var, kamu yöneticisi var ama ziraatçı yok, tarım uzmanı yok burada. İşte, bu yapılanmayla gıda sorununu çözemezsiniz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de çiftçi sayısı hızla düşüyor. Neye rağmen düşüyor, neye kıyasla düşüyor? Artan nüfusa göre düşüyor ve sizin iktidarınızda Türkiye nüfusu yaklaşık 20 milyon artarken çiftçi sayısı hızla düşüyor. Bu istatistikle gıda enflasyonu sorununu, gıda üretimi sorununu çözemeyiz. O yüzdendir ki ayçiçeği ithal, o yüzdendir ki mercimek ithal, mısır, soya ithal; inek ithal, koyun ithal, saman ithal. Üretmeyen bir anlayışla gıda problemini çözemeyiz. Üretmek için de değerli milletvekilleri, helikopterlerle Türkiye'nin değerli arazilerini, koylarını gezmek “Şura senin, bura benim.” demekten geçmiyor. Helikopterlerle Türkiye'nin ekilemeyen tarım arazilerini görmek, helikopterlerle Türkiye'de hayvan üretilemeyen yaylaları görmek ve buralara ilişkin yasal düzenlemeler yapmaktan geçiyor bu sorunu çözmek. İşte, bunun için, bunu göze almadığınız için de bu sorunu çözemiyoruz.

Değerli milletvekilleri, 2005'ten bu yana kadar iktidarınızda fiyatlar 22 kat artıyor ama gıda fiyatları tam 32 kat artıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR KARABAT (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun.

ÖZGÜR KARABAT (Devamla) – Başka bir istatistik şu: Türkiye'nin en fakir, geliri en düşük yüzde 20’sinin enflasyonu yüzde 108, gıda enflasyonu; böyle bir ülkede yaşıyoruz ve siz değerli arkadaşlar, bu tabloyu görmeden hâlâ lüks bir ülkede yaşadığımızı düşünüyorsunuz.

Şunu hatırlıyor musunuz, Sayın Erdoğan demişti ki: “Gerekirse hayvanları Uruguay’dan alırız.” İşte bu anlayış, Türkiye'yi batıran anlayıştır. Türkiye'nin sermaye yoğunluğu en düşük olarak gelişebileceği alan tarım ve hayvancılıkken ne yazık ki burayı terk ettiniz ve çocuklarımızı da açlığa sevk ettiniz. O yüzden, Türkiye'nin yakın bir gelecekte bütün sektörlerde üretimi önceleyen, üretimi planlayan bir iktidar anlayışına ihtiyacı var. Tez zamanda halkımızın da tercihiyle bu iktidarı kuracağımıza söz veriyorum.

Hepinize iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 14'üncü maddesinin çerçeve hükmünde yer alan “değiştirilmiştir” İbaresinin “yeniden düzenlenmiştir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Burak Akburak Hakan Şeref Olgun Yavuz Aydın

 İstanbul Afyonkarahisar Trabzon

 Mehmet Akalın Mehmet Satuk Buğra Kavuncu

 Edirne İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET EYUP ÖZKEÇECİ (Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Burak Akburak.

Buyurun Sayın Akburak. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BURAK AKBURAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 14'üncü maddesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İktidarın uygulamakta ısrar ettiği yanlış ekonomi politikaları vatandaşın alım gücünü zayıflatmaya devam etmektedir. Stokçuluğun devam ettiğini, fahiş fiyat artışlarının önüne geçilemediğini hep birlikte yaşıyoruz. Bunlar yaşanırken, emekli evine gıda almakta zorlanırken, asgari ücretli ev kirasını nasıl ödeyeceğim derdine düşmüşken, dünyada birçok ülke vatandaşının bir yılda bile yaşamadığı fiyat artışlarını biz ülke olarak bir aya sığdırabiliyorken bir süredir gündemde olan Kamuda Tasarruf Genelgesi, 13 Mayıs 2024 tarihinde Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından açıklandı. Pakete göre yeni lojman kiralanmasının durdurulması, kamuda personel servisi hizmetinin kaldırılması, sosyal tesislerin satılması gibi maddeler yer alırken yine memurlar eziliyor, çok maaşlılar keyif sürmeye devam ediyor. Tasarruf tedbirleri kapsamında Hükûmet, dar gelirliden, emekliden, memurdan, atama bekleyen öğretmenden tasarruf bekliyor. Sayın Hazine ve Maliye Bakanı, Merkez Bankası ve hazineye faturası en az 1,2 trilyon lira olan kur korumalı mevduat sisteminin faturasının nasıl azaltılacağına dair bir plan sunmak yerine “tasarruf tedbirleri” adı altında, zaten kıt kanaat geçinen vatandaşın cebine göz dikmiş durumda. İşçi, memur ve diğer emekçi kardeşlerimiz her geçen gün yoksulluğa mahkûm ediliyor. Gelir adaletsizliğinin her geçen gün daha da arttığı bir süreçte ekonomik krizin bedelini yine vatandaş ödüyor. Mal ve hizmet alım ödeneklerinde yüzde 10, yatırım ödeneklerinde ise yüzde 15 kesinti devletin vatandaşa yapacak hizmetlerine sınırlama anlamına gelmiyor mu?

Değerli milletvekilleri, bu sözde tasarrufları yapma noktasına gelmeden önce iktidarın ekonomi politikalarını yürütenlerin akılları neredeydi diye sormak istiyorum. Tasarruf tedbirleri, günlük 20 milyon liranın üzerinde olduğu söylenen saray harcamalarını, sarayın uçak filosunu, saray konvoylarını ve koruma ordusunu, vergi muafiyeti getirilen yandaş şirketleri, oluk oluk verilen teşvikleri kapsamadığı sürece hiçbir işe yaramayacaktır.

Değerli milletvekilleri, bir diğer kanayan yaramız, Cumhurbaşkanı tarafından seçim vaadi olarak sunulan ve bugün geldiğimiz noktada hâlâ çözüme kavuşmayan öğretmen atamalarıdır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, genel seçim öncesi “Mülakatları kaldıracağız.” açıklamasında bulunmuş ve öğretmen olmak için bekleyen birçok genci umutlandırmıştır. 14 Mayıs 2024 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan mülakat yönetmeliğinde yapılan değişiklikle öğretmen atamalarında yüzde 50 KPSS, yüzde 50 mülakat uygulaması getirilmiştir. Getirilen bu uygulamayla, Hükûmetin seçim öncesi vaatlerinden birini daha yerine getiremediğini maalesef hep beraber görüyoruz. YÖK istatistiklerine göre, bu yıl itibarıyla mevcut 572 bin atama bekleyen öğretmenle birlikte, öğretmen yetiştiren fakülteler önümüzdeki dört yıl eğer hiçbir öğrenci alınmazsa 719 bin 168 öğrenci daha atama bekleyecek; toplamda 1 milyon 291 bin 168 gencimizin gerçekleriyle karşı karşıya kalacağız.

Son tasarruf tedbirlerinde olduğu gibi, sadece emekli olan memurların yerine kamuya alım yapılacak olursa ve bu hızla öğretmen ataması yapılırsa mevcut atama bekleyen ve öğrenim görenlerin ataması tam altmış beş yıl içerisinde tamamlanacak gibi görünüyor. “Cumhuriyet tarihinin en fazla üniversitesini açmış bir iktidarız.” diye övünenler, bugün büyük bir kitlesel sorunla karşı karşıyadır.

Değerli milletvekilleri, Ticaret Kanunu’nun 375'inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde, müdürlerin ve aynı işleve sahip kişiler ile imza yetkisini haiz bulunanların tamamının atamaları ve görevden alınmaları, yönetim kurulunun devredilemez görev ve yetkileri arasında sayılmıştır. Dolayısıyla, yönetim kurulu kararıyla yerine getirilmesi gereken bu işlemler yetki devrine konu edilememektedir. En başta şirketlerimizin yatırım yapabilmeleri için güvenli ekonomik ortam sağlanmalıdır. AR-GE ve teknolojiye ayak uydurma konularında şirketlerimize öncülük edilmeli ve danışmanlık verilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BURAK AKBURAK (Devamla) – Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

BURAK AKBURAK (Devamla) – Daha da önemlisi, adil rekabet ortamı tesis edilmeli, imtiyazlı çetelere ve oluşumlara müsamaha gösterilmemelidir. Türk şirketlerinin dünyadaki başat aktörlerden olması hayal değildir. İYİ Parti olarak iş dünyasının ihtiyaçlarının farkındayız. Türk ekonomisinin büyümesi ancak şeffaf bir yönetim, liyakatli kadrolar ve rekabetçi bir düzenle mümkündür. Milletimiz müsterih olsun, İYİ Parti yandaş çetelerin rant musluklarını kapatacak ve bu harami düzene son verecektir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 14'üncü maddesinde geçen “şekilde” ibaresinin “biçimde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Ali Bozan  Zülküf Uçar  Kamuran Tanhan

 Mersin  Van  Mardin

 Nejla Demir Onur Düşünmez  Nevroz Uysal Aslan

 Ağrı Hakkâri Şırnak

 Mehmet Kamaç

 Diyarbakır 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET EYUP ÖZKEÇECİ (Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Mardin Milletvekili Kamuran Tanhan.

Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMURAN TANHAN (Mardin) – Esasında ben de bu kanun teklifinin 14'üncü maddesi üzerinde konuşmak isterdim fakat ülkede olağan bir durum olmadığı için, olağanüstü bir durum olduğu için ve yakın zamanda Kobani kumpas davasında esir tutulan kıymetli arkadaşlarımız, siyasetçi arkadaşlarımız olduğu için ben İsmail Şengül adına bir konuşma yapacağım.

Kobani kumpas davası, dünya yargı ve hukuk tarihinde kirli, yalan ve kurgu yargılamalar listesinde birinci sırada yerini almıştır. AKP iktidarı, bu utanç abidesi nişanı omzuna takmıştır. Bu utanç abidesi tezgâhını kuranlar halkların vicdanında mahkûm olacaktır. Kobani davası, Kürt siyasetine yönelik kolluk, siyaset ve yargı eliyle dizayn edilmiş bir kumpastır. Bu kumpas davasında arkadaşlarımız ağır cezalar aldı. Tüm toplumsal kesimlerin vicdanını yaralayan bu siyasi kararla rehin alınan ve zindanlarda direnen yoldaşlarımız onurumuzdur. İsmail Şengül 2014 Kobani döneminde MYK üyemizdi, 16 Mayıs tarihinde duruşmada kendisine yirmi yıl altı ay hapis cezası verildi. Savunmasında bakın, ne diyor: “Ben, bugün tam da demokratik siyasi hayatın bu vazgeçilmez unsurlarının barışçıl faaliyetleri nedeniyle yargılanmaktayım. Tam da Hükûmetin ve yöneticilerinin hatalı ve eksik gördüğü uygulamalarına ilişkin eleştiri yapmak, görüş ve düşünce açıklamak yani bir siyasi partinin doğal görevi olarak yapmış olduğu bir çağrı nedeniyle burada tutulmaktayım.” Şimdi, öncelikle, HDP MYK imzalı bahsi geçen çağrının “tweet”ine bir bakalım, bir “tweet”ten müebbet olabilir mi? Bu “tweet”in içeriğinde bana göre esasen Kobani’de durumun son derece kritik olduğu, soykırım tehdidinin anbean arttığı, IŞİD saldırılarının sadece Kobani kentine değil, Türkiye başta olmak üzere tüm bölge ülkelerine yönelik büyük bir tehdit olduğu, yaşanan sürecin uluslararası nitelikli bir insani krize dönüştüğü belirlenmiştir. “Tweet”te bu durumla bağlantılı olarak, o dönem hükûmette olan AKP, bölge insanının tek kurtuluş umudu olan Mürşitpınar Sınır Kapısı’nı açmamış, bu talebi reddetmiştir. O an itibarıyla bu kapı açılmadı ve insani yardım koridoru oluşturulmadığı için HDP’nin, Hükûmetin bu politikalarını protesto etmek amacıyla ülke genelinde demokratik basın açıklamaları yapılması için bir çağrı yaptığı anlaşılmaktadır. Objektif gözlemcilerin de rahatlıkla tespit edebileceği bu “tweet”in içeriğinde herhangi bir şiddet söylemi yoktur, bir “tweet” insanı şiddet eğiliminde bulunmaya çağırmamıştır. Karar duruşmasında son söz olarak şunu söylüyor: Verilen karar ne olursa olsun demokrasi, özgürlük ve barış için verdiğimiz mücadeleden bir adım geri atmayacağız. Siyasi hesaplarla zaptını dolduranlar şunu iyi bilsin ki önümüze konan kâğıtların hiçbir anlamı yoktur, olmayacaktır. Bizler, IŞİD canileri Kobani’de katliam yaparken, insanları kaçırıp işkence ederken, kadınlara tecavüz edip köle pazarlarında satarken sessiz kalamazdık, kalmadık da. Bu insanlık trajedisi karşısında bu ülkenin onurlu siyasetçileri olarak tüm halkımıza ve kamuoyuna duyarlılık ve mücadele çağrısı yaparak insan olmanın gereğini yaptık. Bu nedenle, vicdanımız rahat, başımız diktir. Biz, Kobani’de IŞİD faşizmine karşı verdiğimiz mücadeleyi bugün de dayanışarak ve birleşerek daha da büyütüyoruz. Tüm halkımıza sevgi ve saygılarımı sunuyor, bu süreçte bizlere verdikleri destekten ötürü teşekkür ediyorum.

Esasında, Türkiye'nin Rojava siyaseti Kürt’e karşı bir savaş siyasetidir. Kobani kumpas davası, Kürt siyasi hareketini tasfiye etmeyi hedefleyen, barış ve çözüm umudunu baltalayan ve yasal siyasal söylemi suç hâline getiren bir zulmün, bir zulüm kampanyasının son durağıdır, son adımıdır. AKP iktidarıyla geldiğimiz son noktada Türkiye'de yargı bizatihi siyasi hesaplaşmanın aparatı hâline gelmiştir, demokratik siyaset alanını daraltmaya hatta ortadan kaldırmaya ve toplumsal barışın inşasını engellemeye yönelik beyhude bir sindirme çabasıdır. Çözüm, daha fazla otoriterleşme değil, demokrasiye ve hukuka dönüştür; çözüm, üçüncü yol siyasetidir, demokratik cumhuriyettir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

KAMURAN TANHAN (Devamla) – Şunu da ifade etmek istiyorum sayın vekiller: Kelle isteyen bir güruhun nelere sebebiyet verebileceğini benden önce Meral Danış Beştaş Vekilimiz ifade etti Dreyfus davasıyla. Sami Selçuk’un buna ilişkin bir kitabı var, hepinize okumanızı öneririm.

Şunu da unutmayın: Adalet topaldır, ağır yürür fakat gideceği yere er geç varır. Sonunda adil yargılamalarla arkadaşlarımız aklanacaktır, mahkûm olan AKP zihniyeti ve AKP iktidarı olacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım, kayıtlara geçsin.

BAŞKAN – Buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bu mesnetsiz iddialara karşı arkadaşlarımız müdellel bir şekilde cevapları verip kayda geçirmiştir. Tekrarlıyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

15’inci madde üzerinde 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 15'inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 Selçuk Özdağ Hasan Ekici Mehmet Atmaca

 Muğla Konya Bursa

 Sema Silkin Ün Mesut Doğan Bülent Kaya

 Denizli Ankara İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET EYUP ÖZKEÇECİ (Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ.

Buyurun Sayın Özdağ. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Yüzyılı’nda açlık sınırı 19.980 TL, yoksulluk sınırı 58.205 lira oldu, malumunuz olduğu üzere asgari ücret 17 bin lira, en düşük emekli aylığı 10 bin lira. Ya, Ruslar bile yüksek enflasyondan dolayı Türkiye'yi terk etmeye başladılar. Savaşta olan Rusya’da yıllık TÜFE 7,70. Peki, Türkiye'de TÜİK rakamları ne diyor? Yüzde 68. ENAG’a göre ise yüzde 125. Bütün bu çöküşten sonra siz devlet olarak ne yapacaksınız “tasarruf” adı altında? Söyleyeyim: Sadece bu yıl bu ülke insanından dakikada 14 milyon 290 bin lira, saatte 857 milyon 400 bin lira, günde 20 milyar 577 milyon lira, ayda 617 milyar 310 milyon lira ve toplamda 7 trilyon 407 milyar lira vergi toplayacaksınız. Bu kadar vergi ödeyeceğiz ama yine de yetiremeyeceğiz, niye biliyor musunuz? Çünkü 2024 merkezî yönetim bütçesinin açık hedefi 2,7 trilyon lira, faiz dışı açığı ise 1,4 trilyon lira. Bu ne demek biliyor musunuz? Daha çok vergi ödeyeceğiz. Mali disiplin tamamen masaldan ibaret demek. Çok daha zor günler bekliyor vatandaşı. Esnafa yüklediğiniz bu ilave faizler bu filmin fragmanı. Bu arada harcamalardan, tasarruftan vareste tutulan Cumhurbaşkanlığı sarayının harcamaları nisan ayında geçen yıla göre 8 kat artmış; bu da günde 53 milyon 466 bin lira demek oluyor ki; nasıl, memnun muyuz?

Değerli milletvekilleri, Hükûmete sesleniyorum: Çerez parasına muhtaç kaldınız. Peki, daha önce ne diyordu, sözde çok tasarruflu iktidarın kurtarıcı bakanı Sayın Şimşek? “‘Araç saltanatı’ diyorlar. O araçların hepsini toplasanız bütçede çerez parası bile değil, muhalefette vizyon olsa araç siyaseti yapmazlardı.” Şimdi, Sayın Şimşek vizyonsuz mu oldu ki bu tedbir kararlarını açıklıyor? Vizyonsuz olduğu kesin ama “Hata yaptık, siz haklıymışsınız.” demeyerek bir noktada mahcubiyetini de gizliyor. Sayın Şimşek ve ona yetki veren liderinin “çerez parası” diyerek küçümsediği bu tedbirleri o gün alsalardı bugün bu hâllere düşmezdik. Yıllardır yırtıkları o kadar büyüttüler ki şimdi ne tedbir alırsanız alın bu yama kapanmayacak.

Kamu bütçesinin başlıca gider kalemlerini de hatırlatayım ki güya tasarruf edilecek miktarın devede kulak bile olmadığını anlayalım. Maaş artı Sosyal Güvenlik Kurumu primleri yüzde 69, mal, hizmet alımı yüzde 11, cari transferler yüzde 16, sermaye giderleri yüzde 3,5 ve 1 trilyonluk mal ve hizmet alımlarından yapılacak 100 milyarlık tasarruf toplamı nedir, biliyor musunuz? Yüzde 1 yani çerez parası; asıl faturanın çalışan ve emekliye çıkacağı o kadar belli ki.

Bakınız, tekrar etmek istiyorum: Adalette tasarruf edenler kamuda tasarruf falan edemezler, ediyormuş gibi yapar sadece. Hukuksuz ve adaletsiz yönetimlerin maliyeti de hayli yüksek olur ve onu da her defasında halk öder, tıpkı şimdi olduğu gibi.

Sayın Mehmet Şimşek para bulmak için kapı kapı dolaştı; yalvar yakar olmasına ve daha fazla, ülkemizin itibarını yerlere düşürmesine hacet yok. Zira “Parayı da yatırımcıyı da Maliye Bakanı değil Adalet Bakanı getirir, Adalet Bakanı.” demiştim, “Hukukun adalet dağıtmadığı ülkeye bırakın para ve yatırımcı gelmesini, var olan yatırımcı da çıkar gider.” diye söylemiştim; nitekim öyle de oldu ve oluyor. Hukuk devletini tesis etmezseniz tasarrufu da tesis edemezsiniz. Hukuk ve adalet yoksa para da olmaz, olan da otoriter ve semirtilmiş yandaşların hususi kasalarında birikir; Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok ki.

Sarayda yaşayanların ülkesinde alt kadrolar da “Hiç değilse ben de köşkte, rezidansta, villada yaşayayım.” ister; üzüm üzüme baka baka kararırmış ki böyle olduğunu hepimiz biliyoruz. Meşhur kıssada olduğu gibi, muktedir bir emir verir, adamları 10 emir ekler. Padişah askerlerine “Gidin köylülerden bir kuzu getirin.” demiş, askerler “Padişahın emri.” diyerek adamın tüm sürüsünü almış, pay etmişler. Kimi kime şikâyet edeceksiniz Türkiye'de? Mesela bu tasarruf tedbirlerinde yeni bina alımı ve yapımı üç sene durdurulacak, sosyal tesis yapımı, alımı ve kiralanması süresiz olarak askıya alınacak; yeni altyapı yatırımlarına başlanmayacağı söyleniyor. O zaman soruyorum sizlere: Değerli iktidar mensupları, 10 milyarlarca dolarlık bir bütçe ve kaynak aktarılması hesaplanan ve öngörülen Kanal İstanbul yatırımını da durduracak mısınız? Bir daha soruyorum: Kanal İstanbul yatırımını da durduracak mısınız? 10 milyarlarca dolar… Ve cevap bekleyen bu soruya Mehmet Şimşek cevap versin veya Sayın Cumhurbaşkanı cevap versin. Sayısız saraylar, köşkler, uçaklar “bunlardan ne olacak?” diyebilirsiniz, “Başka ülkelerde de vardır.” diyebilirsiniz ama böyle bir tasarruf tedbirlerinin olduğu bir yerde binlerce kişi çalışıyor demek aynı zamanda masraf demek, israf demek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Çok teşekkür ederim.

“Yiyiniz, içiniz ama israf etmeyiniz çünkü israf haramdır.” diyen bir ayetikerimeye inanıyorsunuz ama bunu şeklen yapıyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, bu tasarruf tedbirinden kimler nasibini alacak biliyor musunuz? Söyleyeyim: Kaybedilen belediyeleri tasarruf gerekçesiyle darlayıp başlarında boza pişirmek, iş yapmalarını engellemek. İki: Yapılacak tasarrufla elde edilecek kaynağı yandaşların sahip olduğu hazine garantili kamu-özel iş birliği ödemelerine aktarmak yani yoksuldan alıp zengine vermek. Rant ve yoksulluk ekonomisiyle gelir adaletsizliğini de körükleyerek yoksullaştırılan halkın iyice yükselmeye başlayan homurtularının önünü kesmek, seslerini kısmak ve gazlarını almak. IMF’siz IMF programıyla Dünya Bankasından alınacak kredi, paralar için verilen sözlerin tutulduğunu göstermek yani sinyalcilik yapmak “Yeni yatırım yok.” diyerek birçok firmayı saf dışı bırakıp has yandaş olanlara tüm bu kuru tasarruf safsatası devam ederken alttan alta iş ve ihaleleri finanse etmek. Çok mu kötü niyetliyim, göreceğiz. Umarım ben haksız çıkarım.

Saygılarımla.

Teşekkür ediyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin çerçeve 15'inci maddesiyle 6102 sayılı Kanun’un 392'nci maddesinin (7)’nci fıkrasına eklenen birinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“İstemin uygun görülmesi halinde çağrı, yönetim kurulu başkanı tarafından yapılır.”

 Talat Dinçer  Nail Çiler  Ömer Fethi Gürer

 Mersin  Kocaeli Niğde

 Kadim Durmaz  Aliye Coşar  Türker Ateş

 Tokat  Antalya  Bolu

 Şeref Arpacı  Mehmet Tahtasız

 Denizli  Çorum

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET EYUP ÖZKEÇECİ (Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Antalya Milletvekili Aliye Coşar konuşacaklar.

Buyurun Sayın Coşar. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİYE COŞAR (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Yine toplumun ihtiyacını karşılamayan, bir soruna çözüm olamayan kanun teklifini konuşuyoruz. Görüşmekte olduğumuz kanun teklifini AKP iktidarı kamuoyuna fahiş fiyat artışı ve stokçuluk cezalarının artırılması olarak sundu. Cezaların artırılmasıyla stokçuluk ve enflasyonun önüne geçileceğini mi düşünüyorsunuz? Cezalarla enflasyonla mücadele edemezsiniz. İlk olarak 2020 yılında pandemi döneminde yapılan düzenlemeyle fahiş fiyatlara cezalar uygulanmaya başlanmıştı. Dört yıldır olan bu uygulamaya ve cezalara rağmen enflasyon yükselmeye devam etti. Tek adam yönetiminin getirdiği sonuç, derin ekonomik kriz ve yüksek enflasyondur. Kanunları ve Anayasa'yı uygulamayanlardan ekonomik reformlar beklemek ancak hayal olur. Üreten ve adil şekilde paylaşan bir ülke olmak için önce Anayasa ve kanunlar uygulanmalıdır.

OECD ülkeleri arasında en yüksek enflasyona sahip ülkeyiz, açık ara lider konumdayız. En iyi 10 ekonomi hayalinden, kamuda tasarruf tedbirleri açıklayan ülke durumuna geldik. Esnaf kredi kooperatifleri aracılığıyla kullanılan geçmiş dönem krediler dahi yüzde 7,5’tan yüzde 17'ye artırılmıştır. Esnaf borcu borçla kapatırken, sizden hibe ve sıfır faizli kredi beklerken bir de kredi faizlerini yükselttiniz. Amaç küçük esnafı bitirmek ise çok yakın zamanda bunu da başaracaksınız.

Kamu tasarruf tedbirlerinde makam araçlarına dokunulmazken, personel servislerine kısıtlama getirenler temsil ve ağırlama giderlerinde rekor kırıyor; ocakta 19 milyon, şubatta 92 milyon, martta 714 milyon lira harcamışlar;: Bu paraların seçim döneminde harcanması da manidardır. Aynı tedbirler kapsamında basın kuruluşlarına abonelik, ilan ve reklam verilmemesi de yer alıyor. Bu kararla yerel basına ekonomik darbe vurulur; yerel basına sahip çıkmak gerekirken yerel basını yok etme niyetindesiniz. Dövizin artışını durdurmak için kur korumalı mevduatla iki yılda Merkez Bankasının kasasından 47,8 milyar dolar çıktı. Memura, emekliye, asgari ücretliye çok görülen paralar faizcilere gitti. Ödeme garantili kamu-özel iş birliğiyle yapılan yap-işlet-devret projelerinden vazgeçmeden tasarruftan söz edemeyiz. Geçiş garantili köprü ve otoyollar, hasta garantili şehir hastaneleri, yolcu garantili havalimanları için kimi ve kimleri zengin ettiyseniz tasarruf tedbirlerini de onlara uygulayın. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Antalya en çok vergi veren illerin başında gelmektedir. En az kamu yatırımı alan illerden biridir. Yıllardır ertelenen Antalya-Alanya arasındaki çevre yolu projesinin ihalesi yapılmasına rağmen süreç yavaş ilerlemektedir. Antalya’nın doğusundaki kara yolunda yoğunluk her geçen gün artıyor, turizm sezonunun olduğu bu dönemde de trafik işkenceye dönüşüyor. Zaruri olan çevre yolunun yapımına bir an önce başlanmalıdır.

Ayrıca, Antalya’nın Kaş ilçesindeki adliyede başsavcı geçen hafta adliye tuvaletini avukat meslektaşlarımıza kullandırtmamış ve zorla çıkartmıştır. Bu yetmezmiş gibi başsavcı son olarak da avukatların yıllardır kullandığı tuvaletlerin kilidini değiştirmiştir. Bunun adı, başsavcının, savunma hakkını icra eden avukatlara karşı üstünlük kurma çabasıdır; bu anlayış terk edilmelidir, avukatlar adliyenin misafirleri değildir, ev sahipleridir. Bu konuda Adalet Bakanını göreve çağırıyoruz.

Antalya’da yaşanan üzücü teleferik kazası sonrası süren soruşturmada Kepez Belediye Başkanımız Mesut Kocagöz hukuksuz bir şekilde tutuklandı. ANET Yönetim Kurulu Başkanlığından 28 Kasım 2023 tarihinde istifa eden Belediye Başkanımız sorumlu tutulmak isteniyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

ALİYE COŞAR (Devamla) – Her fırsatta millet iradesinden bahsedenler halkın iradesini yok saymaktadır. Mesut Kocagöz Başkanımız yalnız değildir.

Adalet, demokrasi, insan hakları, vergide adalet ve adil yargılanmanın olmadığı bir ülkede ekonomik refahtan bahsetmek mümkün değildir. Tek adamın her şeye karar verdiği, Anayasa'yı yok saydığı bir ülkenin ekonomik reformları da göstermelik olur.

Saygıyla selamlıyor. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 15'inci maddesinde geçen “şekilde” ibaresinin “biçimde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Nejla Demir Nevroz Uysal Aslan Zülküf Uçar

 Ağrı Şırnak Van

 Onur Düşünmez Ali Bozan Mehmet Kamaç

 Hakkâri Mersin Diyarbakır

 Gülcan Kaçmaz Sayyiğit Salihe Aydeniz

 Van Mardin

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET EYUP ÖZKEÇECİ (Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge üzerinde Van Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit.

Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) – Değerli milletvekilleri, sözlerime bir soruyla başlamak istiyorum. AKP iktidarı gerçekten darbelere karşı mı, bunu merak ediyoruz. İlk etapta “Darbe anayasası değişmeli.” veya “Darbelere karşıyız.” diyen bir AKP'nin normalde karşı olması beklenir; ne var ki sözde karşı olabilir ama eylemde değil çünkü yeni bir tarz darbe süreci imal edilmiş durumda. Nasıl, buyurun birlikte bakalım: Dokunulmazlık kaldırılır ama sadece Kürt ve Kürtlerin dostları olan siyasetçiler tutuklanır. Anayasa tanınmaz, sadece Kürtlerin kazandığı belediyelere kayyum atanır. Yaşlılık ve hastalık gerekçesiyle tahliyeler olur ama çok yaşlı ve hasta Makbule Özer gibi Kürt anneleri zindanlarda tutulur. Dolayısıyla yumuşama yok, siyasi darbeler var. İşte tam da bu yüzden Kobani kumpas davası da AKP'nin hanesine yazılan ne ilk utançtır ne de son utanç olacaktır.

Kobani ki tüm dünya halklarının etrafında kenetlendiği bir merkez çünkü Kobani, insanlığın yer aldığı bir saf durumunda ama AKP iktidarında Kobani, mahkeme tutanaklarında geçen bir utanç davası. Elbette bunun asıl ve tek sebebinin Kürt düşmanlığı olduğunun hepimiz farkındayız. Kürtlerin hissiyatı da dünya halklarının hissiyatı da bu yöndedir. Bakın, Kobani sadece bir kent değil, bir de Kobanililer var ki Türkiyeli Kürtlerin özbeöz kardeşleridir bunlar. Bir sınır çizmişler aramıza, onların olduğu tarafa “binhat” demişiz, bizim tarafa ise “serhat” ismini vermişiz. Dil ve coğrafya sürekliliğimiz var onlarla, iki tarafta kalan ailelerin birçoğu birbiriyle akraba. Sizler dünyanın bir diğer ucunda yaşayan soydaşlarınız için ayaklanıp soydaşça politikalar geliştirirken bizler yanı başımızdaki özbeöz kardeşlerimizi görmezlikten gelemedik, gelmezdik de.

Sayın milletvekilleri, Kobani kumpas davasında tutuklu bulunan Nazmi Gür’ü anlatayım size. Sevgili Nazmi Gür Van Vekiliydi, değerli bir Kürt siyasetçi, kumpas davasından dolayı maalesef tutuklu. AKP’liler ezberlerini kendilerine saklasınlar, yalanlarını aynalarda kendilerine söylesinler. Vicdanlı olanlar da Nazmi yoldaşımızın şu sözlerine kulak versinler: “Bu davanın en başında söylediğimizi son söz olarak isterseniz size tekrar söyleyelim: Bu, dört başı mamur bir kumpas davasıdır. İlk gün de bunu söyledik, bugün de bunun böyle olduğunu bilmenizi isteriz. Bu dört başı mamur üretilmiş siyasi bir dava, hiç de çekinmiyorlar yani ‘Bu, bizim kumpas davamızdır.’ demekten hiç de çekinmiyorlar. İşte, savcılar dosyada 5 sayfalık belgeyi unuttu. O belge aslında kumpasın belgesidir, bir andıç belgesidir; Emniyet Müdürlüğüne ithafen yazılmış 5 sayfalık bir belge. O bir üçgendir; üçgenin biri HDP yani bizlerin tutuklanmasıdır; ikincisi, HDP’nin kapatılma davasıdır; üçüncüsü de bizlerin bu yargı kumpaslarıyla bertaraf edilmesidir. Olay budur, bundan ibarettir.” Evet, milyonlar da olayın bundan ibaret olduğunun farkında ama yargı maalesef AKP vesayetinin kıskacında.

Bakın, Kürtler ateşin çemberinden geçerek devrimci bir siyasetle her şart altında inandıklarını söylediler ve inandıkları gibi yaşadılar, bunu yaparken de hiçbir halkın değerlerini yok saymadılar; ne eksik ne fazla, sadece en doğal haklarını istediler ve bu haklılığın verdiği güçle zindanları, sürgünleri hatta ölümleri göze aldılar ama asla geri adım atmadılar. Kobani kumpas davasında yoldaşlarımızın duruşu da bunun delilidir.

Biliyoruz ki Nazmi Gür’ün şu cümleleri size dert olacaktır: “Bu ülke; muhaliflere karşı, özgürlüğü ve barışı savunanlara karşı, halka karşı suç işleyenlerle elbette yüzleşecek. Şairin söylediği gibi son sözü direnenler söyleyecek, son sözü direnenler söyleyecek. Emin olun, biz daha son sözümüzü söylemedik; emin olun, son sözümüzü söylemedik!”

Sayın milletvekilleri, değerli Türkiye halkları; Selahattin Demirtaşlar, Figen Yüksekdağlar ve daha on binlerce siyasi tutsağın onurlu mücadelesi teslim alınamaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Devamla) – Buradan onları saygıyla selamlarken tekrar Nazmi Gür yoldaşımızın mesajını sizlerle paylaşmak istiyorum: “Bizim mücadelemiz; demokrasi, barış ve özgürlük mücadelesidir. Barış için daha ağır bedel ödenmesi gerekirse bunu da ödemeye hazırız. Adil, tarafsız bir yargılamadan bahsetmek mümkün değildir. Umarız bu hukuk garabeti en kısa sürede son bulur ve Türkiye'de hukukun üstünlüğü sağlanır. Yargılama boyunca, özellikle karar duruşmasında bizimle dayanışma gösteren herkese teşekkürü borç biliriz.”

Kobani kumpas davasından yargılanan her bir yoldaşımız onurumuzdur, Kobani onurumuzdur, Kobani düşmedi ama siz ha düştünüz, ha düşeceksiniz. “…”[(*)] (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesinin çerçeve hükmünde yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Mehmet Satuk Buğra Kavuncu Selcan Hamşıoğlu Mehmet Akalın

 İstanbul Tekirdağ Edirne

 Yavuz Aydın Ömer Karakaş Nimet Özdemir

 Trabzon Aydın İstanbul

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET EYUP ÖZKEÇECİ (Gaziantep) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Aydın Milletvekili Sayın Ömer Karakaş.

Buyurun Sayın Karakaş. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

ÖMER KARAKAŞ (Aydın) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Hükûmeti sayesinde, sabah uyandığımızda, yeni bir güne Sayın Cumhurbaşkanının aldığı kararları Twitter üzerinden öğrenerek başlıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı zaten her şeye kendisi karar veriyor; bakanların bürokrat hâline geldiği yönetim sisteminden farklı bir şey beklemek de mümkün değildir. Aslında, daha acısı; ülkeyi, devletin bakanları ve bürokratları değil, saray bürokrasisi yönetiyor. Sizin Meclise getirdiğiniz kanun tekliflerini bile ilgili bakanlık bürokratları değil, saray bürokrasisi getiriyor, sizlerse el kaldırarak oylama yapıyorsunuz.

Yine, bir sabah uyandık, baktık ki otoyol ve köprü geçişlerine zam yapılmış. Yönetmelikte “Her yılbaşında yıllık ÜFE değerinde fiyat artışı yapılır.” maddesi olmasına rağmen, yılbaşında yapılan zammın üzerinden henüz beş ay geçtiği hâlde yine, tekrar zam yapıldı. Peki, bu beş aylık süreçte emekliye, asgari ücretliye, memura herhangi bir zam yapıldı mı? Hayır. O zaman otoyol ve köprülere neden zam yaptınız? Zam yaptınız çünkü müteahhitlerle yaptığınız anlaşmaların bütçeye yükü çok artmıştı. 5’li çeteyle yapmış olduğunuz anlaşmaları revize etmek neden aklınıza gelmedi? Hiç mi vicdanınız sızlamadı? Zengini daha zengin eden, yoksulu ise açlığa mahkûm eden bu zihniyeti daha ne kadar devam ettirmeyi düşünüyorsunuz? Çünkü sizler halkını düşünmeyen devlet yöneticilerisiniz.

Bakın, arkadaşlar, size bir örnek vermek istiyorum: Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nde geçiş ücreti Aralık 2023’te 19 liraydı; ocakta zam yaptınız, 35 lira oldu; beş ay sonra, şimdi, yeni zam yaptınız, 49 lira oldu. Geçen yıldan bu yana otoyol ve köprülere yaptığınız zam yüzde 157 ancak memura yaptığınız zam yüzde 49’ken emekliye yaptığınız zam ise yüzde 42. Sizin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına reva gördüğünüz bu mudur? Kıt kanaat geçinmeye çalışan bu halkın parasını yandaşınız olan küçücük bir zümreye soydurmak size zevk mi veriyor? Vatandaşımız evine ekmek götüremezken sizler zengini daha zengin yapmaktan keyif mi alıyorsunuz?

Dışarıdan gelen kredileri halkın refahı için değil, kendinizi veya yandaşlarınızı zengin etmek için kullanıyorsunuz. Oysaki Sayın Cumhurbaşkanı “İşte, bütün servetim bu yüzük.” demişti, şimdi ise kendisinin yazlık, kışlık, uçan sarayları, külliyesi ve bu masrafları vatandaşın cebinden çıkarmak için yaptırdığı zamlar ve vergiler var. Yoksulun sesi, garibanın felsefesiyle konuşmalar yapan Sayın Cumhurbaşkanı şu anda vatandaşın ekmeğinden kesiyor, bakanları ise bir zeytini tek seferde değil, birkaç ısırıkta yememizi öneriyor.

Eskiden bu ülkede yüzde 10-15 oranında zengin kesim vardı, yüzde 70 oranında orta kesim vardı, yine yüzde 10-15 oranında ise yoksul kesim vardı; şimdi, orta sınıf içerisinden yandaşlarınızı zengin ederek zengin kesim yüzde 25'lere vurdu ancak orta gelirli sınıf, yoksulluk sınırının altına düştü; yoksul kesim ise açlık sınırının altına geriledi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

ÖMER KARAKAŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Biz toplumda konuşurken “İnsanlar zor durumda, geçinemiyorlar, para yok.” dediğimizde maalesef AK PARTİ'li arkadaşlarımız “Siz öyle diyorsunuz ama lüks kafe ve restoranlar dolu, AVM’ler dolup taşıyor, nasıl insanlarda para yok?” diyorlar. Oysaki onların anlayamadıkları şey şu: Lüks kafe ve restoranları dolduran kesim, işte sizin bu son dönemde orta sınıftan zengin seviyeye çıkardığınız yüzde 25’lik kitle. Maalesef bu yüzde 25’lik kitle, Türk milletinin tamamını temsil etmiyor ama sizin gösterdiğiniz sadece budur. O yüzden, değerli arkadaşlar, orta sınıfın çöküşü, bir ülkenin ekonomisinin çöküşünün en net göstergesidir.

Tüm Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

15'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime bir dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.49

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.50

BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN

KÂTİP ÜYELER: Yasin ÖZTÜRK (Denizli), Muhammed ADAK (Mardin)

-------0-------

 BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 85’inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

110 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, 63 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlayacağız.

2.- İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş’un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İş Birliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/34) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 63)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonun bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 23 Mayıs 2024 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 23.51


[(*)] Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

[(*)] Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

[(*)] 110 S. Sayılı Basmayazı 14/5/2024 tarihli 81’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

[(*)] Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.