TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

88’inci Birleşim

29 Mayıs 2024 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Balıkesir Milletvekili Ekrem Gökay Yüksel’in, Balıkesir kuzusuna ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, deprem ili Hatay’ın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili İsmail Erdem’in, İstanbul’un fethinin 571’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Ümmügülşen Öztürk’ün, İstanbul'un fethinin 571'inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

2.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” isimli yeni müfredatı onaylamasına ilişkin açıklaması

3.- Ankara Milletvekili Semra Dinçer’in, Ankara’da belirlenen simit fiyatına ilişkin açıklaması

4.- Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı’nın, Balıkesir Merkez Havaalanı’nda uçuşların başlamasını beklediklerine ilişkin açıklaması

5.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Sait Yaz’ın, ABD ve batmış Batı’nın tüm kurum ve kuruluşlarıyla açıktan İsrail'i desteklediğine ilişkin açıklaması

6.- Samsun Milletvekili Murat Çan’ın, Kültür Bakanlığının 8-16 Haziran tarihleri arasında Samsun'da organize ettiği Kültür Yolu Festivali’ne ilişkin açıklaması

7.- Afyonkarahisar Milletvekili Hasan Arslan’ın, 24 Mayıs 1993’te Elâzığ-Bingöl kara yolunda 33 askerin şehit edilişlerinin yıl dönümüne ilişkin açıklaması

8.- İstanbul Milletvekili Celal Fırat’ın, deprem bölgesinde sorunların devam ettiğine ve verilen sözlerin tutulmadığına ilişkin açıklaması

9.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Aşıla’nın, İstanbul'un fethinin 571'inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

10.- Denizli Milletvekili Şeref Arpacı’nın, çiftçilere sulamada milat olarak ilan edilen sulama ücreti desteğinin bir yıl bile sürmediğine ilişkin açıklaması

11.- Mersin Milletvekili Perihan Koca’nın, Aydın-Denizli Otobanı şantiyesinde çalışan işçilerin on bir gündür direnişte olduğuna ilişkin açıklaması

12.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, vize krizine ilişkin açıklaması

13.- Ağrı Milletvekili Heval Bozdağ’ın, Ağrı'da hastaların sağlık hizmeti sunumundaki yetersizlikler nedeniyle mağdur olduğuna ilişkin açıklaması

14.- Mersin Milletvekili Burhanettin Kocamaz’ın, görev sürelerini tamamlayan sözleşmeli erlerin kamu kurum ve kuruluşlarında bulunan boş kadrolara atanmak istediklerine ilişkin açıklaması

15.- Trabzon Milletvekili Yavuz Aydın’ın, İsrail'in saldırılarına Hükûmet tarafından gereken tepkinin verilmediğine ilişkin açıklaması

16.- Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca Demir’in, 14 Kasım 2019'da Antep’teki operasyon sonucu suçlanan 96 kişiye verilen yüzlerce yıllık cezanın istinaf mahkemesince onandığına ilişkin açıklaması

17.- Zonguldak Milletvekili Eylem Ertuğ Ertuğrul’un, HPV aşısının ertelenmeden ulusal aşı takvimine alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

18.- Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan’ın, İstanbul'un fethinin 571'inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

19.- Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir’in, Türkiye'deki domuz çiftliklerinden elde edilen domuz etinin iç piyasada satıldığı iddiasına ilişkin açıklaması

20.- Uşak Milletvekili Ali Karaoba’nın, Gezi Parkı direnişinin 11'inci yılına ilişkin açıklaması

21.- Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara’nın, iktidarın buğday alım fiyatlarını geç açıklamasının çiftçileri mağdur ettiğine ve Hatay’daki depremzede çiftçinin yaşam savaşı verdiğine ilişkin açıklaması

22.- Tokat Milletvekili Cüneyt Aldemir’in, Tokat’ın spor alanındaki potansiyelini geliştirmek amacıyla gerçekleştirilen yatırımlara ve Erbaaspor’un 3. Lig şampiyonluğuna ilişkin açıklaması

23.- İstanbul Milletvekili İsa Mesih Şahin’in, İstanbul’un fethinin 571’inci yıl dönümüne ve İstanbul’un sorunlarına, konut sorununa ve İlk Evim, İlk İş Yerim ile İlk Evim Arsa Projelerine, buğday alım fiyatlarının bir an önce açıklanması gerektiğine, İsrail'in Refah kampına yaptığı saldırıya ve son dönemde Filistin’i tanıyan Norveç, İspanya ve İrlanda’ya teşekkür ettiklerine, 28 Mayıs 2023’te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimine ve Cumhurbaşkanı ile mevcut iktidardan beklentilerine ilişkin açıklaması

24.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in, İstanbul'un fethinin 571'inci yılına, kamuda tasarruf tedbirleri uygulamasının bir hayat felsefesi olması gerektiğine, Filenin Sultanları’nın on üç saatlik uçak yolculuğunu daracık bir koltukta yaptıklarına, gündemdeki sokak hayvanlarının uyutulması meselesine ve evcil hayvan ticaretine şiddetle karşı çıktıklarına, ekonomik krize çözüm olarak Maliye Bakanının “İhbar edin.” açıklamasına, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katıldığı İslami Finans Zirvesi’nde kapitalist sistemle ilgili ifadelerine, Burdur’da bir diyaliz ünitesinde yaşanan sorundan dolayı entübe edilen hastalardan 2’sinin hayatını kaybettiğine ilişkin açıklaması

25.- Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın, İstanbul'un fethinin 571'inci yılına ve “Türkiye’m” şiirinin yazarı Dilaver Cebeci’nin vefatının yıl dönümüne ilişkin açıklaması

26.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, kırk dört yıl önce Çorum katliamı yaşandığına, Kobani kumpas davasına ve geçen dönemki milletvekilleri hakkında hazırlanan iddianameye, 1 Mayıs günü kolluk güçlerinin aldıkları talimatla beraber Anayasa suçu işlediklerine, Hilvan’daki seçim çalışmalarına ve Şanlıurfa Valisinin ifadelerine ilişkin açıklaması

27.- İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’ın, kırk dört yıl evvel Çorum’da 57 yurttaşın katledildiğine, İstanbul'un fethinin 571'inci yıl dönümüne, özel bir foruma katılmak için Almanya’ya özel bir jet kullanarak gitmesinin kamuoyunda tepki yaratması üzerine Ulaştırma Bakanı Abdulkadir Uraloğlu’nun yaptığı açıklamalara ve Filenin Sultanları’nın on üç saatlik Amerika yolculuğuna ekonomi sınıfında gönderilmesine, Albaraka Türk’ün düzenlediği bir toplantıda Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamaya ve Türkiye'nin ekonomik rakamlarına, Emekli Mitingi’ne katılan emeklilerin ifadelerine ilişkin açıklaması

28.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul'un fethinin 571'inci yıl dönümüne ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail'in Gazze’de yürüttüğü soykırımla ilgili ifadelerine ilişkin açıklaması

29.- İstanbul Milletvekili İsa Mesih Şahin’in, Malatya Milletvekili Bülent Tüfenkci’nin Saadet Partisi grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve araştırma komisyonu kurulması taleplerine destek beklediklerine ilişkin açıklaması

30.- İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’ın, Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası Genel Başkanı Eren Edebali ile 10 öğretmenin Millî Eğitim Bakanlığı önünde gözaltına alındıklarıyla ilgili habere ilişkin açıklaması

31.- Kars Milletvekili İnan Akgün Alp’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

32.- İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

33.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Kars Milletvekili İnan Akgün Alp ile İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’ın yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

34.- İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

35.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

36.- İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

37.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Birol Aydın’ın 111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde Saadet Partisi Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

38.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, İstanbul Milletvekili Birol Aydın’ın 111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde Saadet Partisi Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

39.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in, Türkiye ile Ruanda arasında imzalanıp bugün Resmî Gazete'de yayımlanan anlaşmaya ilişkin açıklaması

40.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Mersin Milletvekili Perihan Koca’nın 111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesi üzerinde verilen önerge hakkında yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

41.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

42.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

43.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Bekir Bozdağ’ın, Divan olarak İstanbul'un fethinin 571'inci yıl dönümünü kutladıklarına ilişkin konuşması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, “İsrail'in Refah Katliamlarına Karşı Bildiri” konulu tezkeresi (3/881)

B) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu teşrif eden 29 Mayıs Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencilerine “Hoş geldiniz.” denilmesi

 

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Saadet Partisi Grubunun, Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ ve 19 milletvekili tarafından, canlı hayvan ve et ithalatının olumsuz etkileri ile et ve gıda fiyatlarının yükselmesinin sebeplerinin araştırılması amacıyla 29/5/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Mayıs 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- İYİ Parti Grubunun, Grup Başkan Vekili Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez tarafından, kaçak göçmen ve sığınmacıların suç oranlarındaki artışın araştırılması ve alınması gerekli önlemlerin tespit edilmesi amacıyla 28/5/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Mayıs 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- DEM PARTİ Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Muş Milletvekili Sezai Temelli tarafından, yargıdaki çürümenin nedenlerinin araştırılması amacıyla 29/5/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Mayıs 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4.- CHP Grubunun, Adana Milletvekili Ayhan Barut ve arkadaşları tarafından, tarım sektöründe yaşanan sorunların araştırılması amacıyla 28/5/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Mayıs 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Balıkesir Milletvekili Mustafa Canbey ve Ankara Milletvekili Zeynep Yıldız ile 93 Milletvekilinin Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi (2/2139) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 111)

 

IX.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 111) Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi'nin oylaması

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ'ın, THY yöneticilerinin aldıkları maaşa ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/11822)

2.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez'in, ülkemize bir yıl içinde gelebilecek yabancı hasta sayısının artırılmasına dair karara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/11824)

29 Mayıs 2024 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Bekir BOZDAĞ

KÂTİP ÜYELER: Sibel SUİÇMEZ (Trabzon), Mahmut Atilla KAYA (İzmir)

-------0-------

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Balıkesir kuzusu hakkında söz isteyen Balıkesir Milletvekili Ekrem Gökay Yüksel’e aittir.

Sayın Yüksel, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Balıkesir Milletvekili Ekrem Gökay Yüksel’in, Balıkesir kuzusuna ilişkin gündem dışı konuşması

EKREM GÖKAY YÜKSEL (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim bölgem Kuvayımilliye şehri Balıkesir’in küçükbaş hayvan yetiştiricilerinin talepleri hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin tarım ve hayvancılık sektöründe gerek sahip olduğu tarım alanları gerekse barındırdığı hayvan sayısıyla önemli bir yere sahip olan şehrimiz 14.583 kilometrekarelik yüz ölçümüyle Türkiye'nin 11'inci büyük ilidir. O nedenle, şehrimiz, Türkiye'yi doyuran il olma özelliğinin yanında hayvancılık sektöründe de oldukça önemli bir noktadadır. Şehrimizde yaklaşık olarak 1 milyon 200 bin küçükbaş anacı bulunmakta olup yıllık olarak yaklaşık 1 milyon 800 bin kuzu ve oğlak kesimi gerçekleştirilmektedir. Özellikle sadece şehrimizde yetiştirilen merinos ve kıvırcık melez koyunları üreme yeteneği, et kalitesi, hastalıklara dirençli, ince kuyruk yapısı ve doğal yetiştirme ortamıyla bilinmekte olup “Balıkesir kuzusu” adıyla ülke genelinde üretici ve tüketiciler tarafından büyük ilgi görmektedir. 2018 yılında Balıkesir Ticaret Borsasının iki yıllık çalışması sonucunda Türkiye'de ilk ve tek olarak Balıkesir kuzu etinde coğrafi işaret alınmış olup böylece şehrimizde yetiştirilen kuzu etinin kalitesi benzersiz özellikleri koruma altına alınmıştır.

Değerli milletvekilleri, şehrimizde, dışarıdan kesim için getirilen ve sayısı yarım milyonu bulan küçükbaş hayvanların kesimhanelerimizde kesilerek piyasaya Balıkesir kuzusuymuş gibi pazarlanması hem üreticiyi hem de tüketiciyi zora sokmaktadır. Bu kapsamda kesimhanelerde denetimlerin sıklaştırılması ve etiketleme sistemlerinin güçlendirilmesi gerekmektedir. Böylece Balıkesir'e dışarıdan getirilen hayvanların doğru bir şekilde tanımlanması ve tüketicilere doğru bilgi verilmesi sağlanacaktır. Destekleme modellerinde ise bölgesel farklılıklar göz önünde bulundurularak esneklik sağlanmalıdır. Balıkesir gibi, yıl boyunca sürekli üretim yapan, ikiz doğum oranı en yüksek olan ilimize yönelik özel destekleme programlarının geliştirilmesi ve üretim potansiyeli dikkate alınarak verilen destekleme miktarında düzenleme sağlanması gerektiği küçükbaş hayvan yetiştiricilerimizin bir talebidir. Ayrıca, üreticinin desteklemeden yararlanabilmesi, üretimin fazlalaştırılması için kuzuların bakım ve kesim zaman şartı kaldırılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, sözlerime son verirken, Erdek ilçemizde düzenlenecek olan Zıpkınla Balık Avı Avrupa Şampiyonası için buradan bir çağrıda bulunmak istiyorum: Marmara Denizi’nin iyileşme sürecinde olduğu bu dönemde 31 Mayıs ve 1 Haziran 2024 tarihleri arasındaki etkinliğin bir an önce durdurulması, ileri bir tarihe ertelenmesi, açık denizlerde gerçekleştirilmesi veya gıda olarak tüketilmeyen türler üzerinde yapılması hayati önem taşımaktadır. Müsilaj sorunuyla mücadele ederken, deniz ekosisteminin dengesini korumak adına, yumurtlama dönemindeki balıkların spor amaçlı avlanmasının önüne geçilmesi adına gerekli müdahalelerin bir an önce yapılması gerekmektedir.

Yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yüksel, teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz, deprem ili Hatay’ın sorunları hakkında söz isteyen Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’a aittir.

Sayın Güzelmansur, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, deprem ili Hatay’ın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 6 Şubat depremlerinde toplam can kaybının, toplam yıkımın yarısının yaşandığı Hatay'la ilgili, bu sıkıntılarla ilgili konuşmak üzere gündem dışı söz aldım. Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekili arkadaşlarım, depremin üzerinden koskoca dört yüz yetmiş sekiz gün geçti ama Hatay insanlarının sorunları çözüleceğine sorunlar daha da artıyor. Bakın, bu, sorunların yumağı. Ben buradan tüm milletvekili arkadaşlarıma, Değerli Grup Başkan Vekillerime bu yumağı gönderiyorum. Buyurun, Hatay’ın sorunları… (CHP sıralarından alkışlar) Hatay’ın sorunları…

YAHYA ÇELİK (İstanbul) – Demek ki on yıldır hiçbir şey yapamamışsınız.

MEHMET GÜZELMANSUR (Devamla) – Evet, on değil, yirmi iki yıldır hiçbir şey yapmadınız, yirmi iki yıldır Hatay’ı hep ihmal ettiniz. Ne dediniz? “Bir yılda…”

YAHYA ÇELİK (İstanbul) – On yıldır Belediye Başkanınız demek ki mahvetmiş Hatay’ı.

MEHMET GÜZELMANSUR (Devamla) – Dinle ilk önce, dinle!

“Bir yılda tüm deprem konutlarını yapacağız.” dediniz. Hatay'da Çevre ve Şehircilik Bakanının beyanı, diyor ki: “Hatay'a 254.195 konut yapacağız.” Ve 8 Mayıs itibarıyla dedi ki: “Biz bu konutların 10.888’ini yaptık.” Yani yüzde 4,2’sini. Ne yazık ki Hatay’a layık gördüğünüz oran budur. Başka illerde deprem konuşulmuyor ama Hatay'da hâlâ konuşuluyor. Hâlâ Hatay'da 205 konteyner kentte, 21 metrekarelik konteynerlerde 187.216 hemşehrim yaşıyor. Yazık değil mi günah değil mi bu arkadaşlara? Bu konteynerlerin de altyapısı yok ve ne yazık ki izolasyon yok, her yağmur yağdığında konteynerleri su basıyor. Hataylı insan dua ediyor: “Yağmur yağmasın ki benim eşyalarım ıslanmasın.”

Ekonomi felç durumunda. Değerli milletvekili arkadaşlarım, bugün İstanbul Etiler AVM'de bir çalışan ne kadar SGK ödüyorsa Antakya’da konteyner büfede çalışan insan da aynı SGK'yi ödüyor; ne yazık ki Hatay’a layık gördüğünüz bu. Cevap verin bakalım, cevap ver!

YAHYA ÇELİK (İstanbul) – Neyi?

MEHMET GÜZELMANSUR (Devamla) – İstanbul Etiler’deki ile yıkılmış Hatay’daki bir işçiden aynı SGK’yi alıyorsun. İstanbul’da esnaf nasıl bir vergi ödüyorsa yıkılmış kent Hatay’da da aynı vergiyi ödüyor.

YAHYA ÇELİK (İstanbul) – Son otuz günde 2 milyarı nereye harcadınız?

MEHMET GÜZELMANSUR (Devamla) – Bu mu senin vicdanın, bu mu senin insafın? Ne yazık ki Hatay’da…

YAHYA ÇELİK (İstanbul) – Son otuz günde 2 milyarı ne yaptınız; bir söylesene.

MEHMET GÜZELMANSUR (Devamla) – Neyi? Söyle…

YAHYA ÇELİK (İstanbul) – Son otuz günde 2 milyarı ne yaptınız, nereye harcadı Belediye Başkanı? İnşaat mı yapmış, asfalt mı yapmış?

MEHMET GÜZELMANSUR (Devamla) – Ben ne soruyorum, sen neye cevap veriyorsun. Ben sana diyorum ki: Hatay’ın yüzde 95’i yıkılmış, sen hâlâ vergi peşindesin, hâlâ SGK peşindesin.

Bugün Hatay’daki bir esnaf nasıl faiz oranı ödüyorsa İstanbul’daki aynı esnaf aynı faizi ödüyor; bu mu sizin vicdanınız! Hatay’daki bir esnaf ne kadar vergi ödüyorsa, ne kadar elektrik ödüyorsa İstanbul’daki insan aynı elektrik parasını ödüyor.

“Rezerv alanı” diye bir şey söylediniz. Dediniz ki: “Bir yıl içerisinde orta hasarlı ve az hasarlı binalar güçlendirilmezse biz o binaları yıkacağız.” Adam ekmeğinden vazgeçti, giyiminden vazgeçti, gitti, orta hasarlı binasını güçlendirdi; şimdi diyorsun ki: “Ben bunu rezerv alanı ilan ediyorum ve senin binanı yıkacağım, koyduğun tüm masrafları da vermeyeceğim.” “Faturalandır.” diyorsun, nerede faturalandırsın ki adam, yıkık bir bölgede nerede faturalandırsın? (CHP sıralarından alkışlar) Dediniz ki: “Hatay'da eşya yardımı vereceğiz. Siz üzülmeyin, bu iş yerlerinde ne hasarınız varsa biz onları ödeyeceğiz. Evlerindeki, işindeki hasarları da biz ödeyeceğiz.” Aradan 478 gün geçiyor, bir kuruş bile eşya yardımı vermediniz. Hatay'da bir kavşağımız var, adı “Honda Kavşağı” ama artık işkence kavşağı oldu. Bir kavşağı 478 günde, bir buçuk yılda düzenleyemez misin ya! Otuz dakikada bir kavşağı geçemiyorsunuz. Hatay'da ne yazık ki…

Özellikle söylüyorum, Hatay sahipsiz. Hatay, Ulu Önder Atatürk'ün, Gazi Mustafa Kemal’in bize emanet ettiği bir il. Bu emanete sahip çıkın, bu emanetin değerini bilin. Siz Hatay'daki şu sorunlar yumağına teker teker bakın bakalım, bir tanesi yanlışsa o zaman deyin ki: “Bu yanlıştır.” Bakın, bu yumak gittikçe büyüyor ve Hatay’ı ne yazık ki siz ötekileştiriyorsunuz, sahiplenmiyorsunuz Hatay'ı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Güzelmansur, lütfen tamamlayın.

MEHMET GÜZELMANSUR (Devamla) – Hatay’da çıkıp müjdeler veriyorsun, diyorsun ki: “Ben 750 bin lira hibe, 750 bin lira kredi vereceğim.” Peki, bununla ilgili bir mevzuat var mı? Tek bir kişi, bundan kullanan kimse var mı?

Diğer bir şey: Hatay'da, biliyorsunuz, mücbir sebep var; ağustosta bitiyor. Van depreminde mücbir sebebi altı yıl uzattınız, şimdi diyorsun ki: “Ben Hatay'da uzatmayacağım.” Bari 5 ilçede uzat; Antakya, Samandağ, Kırıkhan, Defne, Hassa’yı uzat çünkü bu ilçelerin yüzde 90’ı gitti, yüzde 90’ı kırıldı ama ne yazık ki biz söylüyoruz, biz duyuyoruz. “Enkaz altındaki araçların parasını ödeyeceğiz.” dediniz, yine, kimseye beş kuruş vermediniz. Bir havaalanı yolu bir buçuk yılda yapılmaz mı ya. Köylerden dolaştırıyorsunuz, köylerden. Havaalanına gitmek için yarım saat köylerden dolaştırıyorsunuz. Beş dakikalık havaalanına gitmek için dört saat harcadık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÜZELMANSUR (Devamla) – Biraz daha konuşsaydım.

MAHİR POLAT (İzmir) – Ver, bir dakika daha ver.

NERMİN YILDIRIM KAYA (Hatay) – Bir dakika daha verin.

BAŞKAN – Sayın Güzelmansur, bir dakika da uzattım.

Teşekkür ediyorum.

MEHMET GÜZELMANSUR (Devamla) – Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, İstanbul'un fethinin 571'inci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili İsmail Erdem’e aittir.

MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Bunu da size bırakıyorum.

YAHYA ÇELİK (İstanbul) – Ağabey, Hatay’ın halkını düşünüyorsunuz, Allah razı olsun da…

MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Buyurun...

YAHYA ÇELİK (İstanbul) – Hatay’ın halkının bu sorununu söyleseydiniz ya Büyükşehir Belediye Başkanına, yapsaydı.

MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Ben ne konuşuyorum, sen ne konuşuyorsun ya!

YAHYA ÇELİK (İstanbul) – Ya, Konya’dan altyapıyı yapmak için belediyeyi yolladık oraya.

BAŞKAN – Sayın Erdem, buyurun.

3.- İstanbul Milletvekili İsmail Erdem’in, İstanbul’un fethinin 571’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

İSMAİL ERDEM (İstanbul) – “Delikanlım, işaret aldığın gün atandan!

Yürüyeceksin! Millet yürüyecek arkandan!

Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan'dan!

Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;

Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!”

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed’in yüzyıllar öncesinden “İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, o ordu ne güzel ordudur.” hadisişerifiyle müjdesini verdiği, Eyyûb el-Ensarî’nin rüyası, Fatih Sultan Mehmet Han’ın emaneti, şehirlerin sultanı İstanbul'un fethinin 571'inci yıl dönümündeyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyanın gördüğü en muazzam savunma ve kuşatmalarından birine tanıklık eden İstanbul, tarih sahnesine çıktığı günden bugüne insanlığın tüm dikkatini üzerine çekmeyi başarmıştır. Üç büyük medeniyete başkentlik yapan kadim şehir İstanbul; tarih, siyaset, ticaret ve kültürün en önemli merkezlerinden biri olma özelliğini yüzyıllardır muhafaza etmektedir. İstanbul, farklı medeniyetleri bağrında barındırıp dönüştürmesiyle mekânın ve zamanın ruhunu da üzerinde toplamış müstesna bir şehirdir. Bu yönüyle İstanbul, tarihin bütün çizgilerinde kesişim noktası olmuştur. İstanbul, farklı inanç ve kültürlerin barış ve huzur içinde bir arada yaşadığı en büyük medeniyet merkezidir. Nice şairlere, ressamlara ilham kaynağı olmuş İstanbul, dünyanın başkenti bir şehirdir. 8.500 yıllık bir geçmişe sahip güzel İstanbul, tarihî, kültürel mirasıyla, maddi imkânların ulaştığı rakamsal büyüklüğüyle de hem ülkemizin hem dünyanın göz bebeği olmayı başarmıştır.

Değerli milletvekilleri, işte, hem tarih hem kültür hem coğrafya hem de ekonomik bakımdan büyük bir öneme sahip İstanbul'un fethi, insanlık tarihine bir daha hiç sönmeyecek bir ışık dökmüştür. Peygamber Efendimiz’in hadisişerifine mazhar olmak için yüzyıllar boyunca İstanbul'un surlarına dayanan ecdadımız, 1453 yılına kadar hedefine ulaşamamış, Fatih Sultan Mehmet Han için de fetih elbette kolay olmamıştır. İstanbul kuşatmasının 50'nci gününe ulaştığında sabırsızlanıp canı sıkılan Fatih, Hocası Akşemseddin Hazretlerine haber gönderip bu durumun sebebini sorar. Cevap şöyle gelir: “Zafer için üç şartıesasi mevcuttur Padişahım: hulusiniyet, fena hareketlerden haya, emirlere itaat. Kemalisükûnet ve intizamla verilen emirleri eksiksiz icra edeniz, ettiriniz. İmani bir heyecanın verdiği galeyanla muharebeye koşunuz. Malik olduğunuz liyakati gösteriniz. Zillet geride, şehadet ileridedir ve inşallah fetih yakındır.” Hocasının bu cevabıyla heyecanlanan Fatih Sultan Mehmet “Ya ben İstanbul’u alırım ya İstanbul beni alır.” diyerek 1453 yılının 29 Mayısında hedefine ulaşmıştır. İşte o gün insanlık tarihi yeniden yazılmıştır, işte o gün bir çağ kapanıp bir çağ açılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; fethin sembolü Ayasofya, 1935 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye dönüştürülmüştür. Fatih Sultan Mehmet’in 1 Haziran 1453 tarihli vakfiyesinden kısa bir bölüm okuyacağım. Fatih, vakfiyesinde şöyle diyor: “Kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirirse Allah'ın, Peygamber’in, meleklerin ebedî laneti onun ve onların üzerine olsun; azapları hafiflemesin; haşr gününde yüzlerine bakılmasın. Kim bunları işittikten sonra hâlâ bu değiştirme işine devam ederse günahı onları değiştirene ait olacaktır, Allah'ın azabı onlaradır; Allah işitendir, bilendir.”

Ayasofya bizim kılıç hakkımızdır. Ayasofya’yı sadece bir ibadethane olarak görmek o kutsal mekânın değerini hafifletmektir. Ayasofya, fethin sembolüdür, fethin maneviyatında önemli bir simgedir. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın iradesiyle 10 Temmuz 2020 tarihinde yeniden ibadete açılan insanlığın ortak mirası Ayasofya, gerçek kimliğine dönüştürülmüş ve devlet olarak yapılan yanlıştan dönülmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fatih Sultan Mehmet Han’ın İstanbul'u fethettiği gün Bizans İmparatoru ve halkına “İnançlarınızda özgürsünüz.” şeklindeki cümlesi insanlığın şiarı olmalıydı ancak ne yazık ki bu durum günümüzde Hiç de öyle olmadı. Ecdadımızda var olan temel haklara saygı maalesef başka milletlere de nasip olmadı. Örnek verecek olursak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erdem, lütfen tamamlayın.

İSMAİL ERDEM (Devamla) – Filistin'de, Gazze'de yetmiş beş yıldır zulüm var.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Fatih Sultan Mehmet Bey ormanları korurken, siz Belediye Başkanıyken o Sancaktepe’nin ormanlarını yok ettiniz, ormanlarını! Bir de onu, Fatih Sultan Mehmet’i ağzına alıyorsun!

İSMAİL ERDEM (Devamla) – Siyonist İsrail tüm dünyanın gözü önünde daha yeni doğmuş, sütten kesilmemiş bebekleri katlediyor, insanlık duymazdan geliyor.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Senin düşüncen ile Fatih Sultan Mehmet’in düşüncesi aynı mı?

İSMAİL ERDEM (Devamla) – İsrail saldırılarında bugüne kadar 35 binden fazla Filistinli kardeşimiz hunharca katledildi.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Ormanları yok eden Başkansın sen!

İSMAİL ERDEM (Devamla) – Katil İsrail ne bebek dinliyor ne kadın ne de yaşlı; Rabb’im Filistinli kardeşlerimizin yâr ve yardımcısı olsun.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – 5’li çeteye ormanı peşkeş çeken Başkan bu!

İSMAİL ERDEM (Devamla) – Yine, Rabb’im, yüce milletimize nice fetihler, nice zaferler, nice rızasına uygun başarılar nasip etsin diyorum. Fatih Sultan Mehmet ve askerlerine Allah'tan rahmet diliyorum.

Gazi Meclisimizi saygıyla sevgiyle muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.

Değerli milletvekilleri, şimdi, sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.

BAŞKAN – İlk söz, İstanbul Milletvekili Ümmügülşen Öztürk’e ait.

Sayın Öztürk, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Ümmügülşen Öztürk’ün, İstanbul'un fethinin 571'inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ÜMMÜGÜLŞEN ÖZTÜRK (İstanbul) - Dünya tarihinin akışını değiştiren, çağ kapatıp çağ açan, Peygamber’imiz Hazreti Muhammed’in övgüsüne mazhar olan Fatih Sultan Mehmet Han’ın şehri İstanbul’u fethedişinin 571'inci yılı. Bu büyük zafer yalnızca toprak kazanmakla kalmadı, aynı zamanda medeniyetler arasında bir köprü kurdu, hoşgörü ve adaletin simgesi oldu. İstanbul, fethinden bu yana kültürlerin, dinlerin ve dillerin barış içinde bir arada yaşadığı eşsiz bir şehir hâline geldi. Eğitimde, sağlıkta, ulaştırmada, her alanda İstanbul'u fetih ruhuna yakışır hizmetlere kavuşturduk. Bu vesileyle, Fatih Sultan Mehmet Han ve kahraman askerlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, onların bizlere bıraktığı bu kutlu mirası koruma ve yüceltme sözümüzü yineliyoruz. İstanbul'un fethinin 571'inci yıl dönümü kutlu olsun.

BAŞKAN – Adana Milletvekili Ayhan Barut…

2.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” isimli yeni müfredatı onaylamasına ilişkin açıklaması

AYHAN BARUT (Adana) - Sayın Başkan, AKP iktidarı eğitimde oyunlarına devam ediyor. Ülkemizin ve çocuklarımızın yarınlarıyla oynayanları affetmeyeceğiz. Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, önerildiği günden bu yana tartışmalara neden olan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” isimli yeni müfredatı onayladı. Bilimsellikten uzak, soyut kavramlara yönelen, dinî nitelikli ifadelerin ağırlıkta olduğu müfredat değişikliğine itirazlara kulak asmadılar. Biz bu yeni müfredatın geri çekilmesi için mücadelemizi sürdüreceğiz; bunu kabul edecek ve susacak değiliz. Bakan Yusuf Tekin’in kafasındaki gerici, yaşamı daraltan, eğitimin niteliğiyle bağdaşmayan projelere geçit vermeyeceğiz; arkasındaki saray, tarikatçılar ve gericilerin dayatmasına teslim olmayacağız; bilimsel, laik, demokratik, parasız ve kamucu eğitim için mücadelemizi sürdüreceğiz.

BAŞKAN – Ankara Milletvekili Semra Dinçer…

(AK PARTİ sıralarından bir grup milletvekilinin CHP sıralarına doğru yürümesi)

İSMAİL ERDEM (İstanbul) – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Lütfen geç yerine ya, geç yerine!

HASAN ARSLAN (Afyonkarahisar) – Adam sana bir şey anlatmaya çalışıyor.

SEMRA DİNÇER (Ankara) – Ticaret Bakanlığı Ankaralı simitçilerden ne istiyor…

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Sırama kadar gelemezsiniz!

HASAN ARSLAN (Afyonkarahisar) – Geldim, ne olacak?

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Sırama kadar gelemezsin! Burası Dingo’nun ahırı mı!

SEMRA DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkan, devam edeyim mi?

BAŞKAN – Bir dakika…

HASAN ARSLAN (Afyonkarahisar) – Geldim ya, geldim! Geldim işte, ne yapacaksın!

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Gelemezsin!

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri… Değerli milletvekilleri…

HASAN ARSLAN (Afyonkarahisar) – Ama saygısızlık yapıyorsun.

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 14.23

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.39

BAŞKAN: Başkan Vekili Bekir BOZDAĞ

KÂTİP ÜYELER: Sibel SUİÇMEZ (Trabzon), Mahmut Atilla KAYA (İzmir)

-------0-------

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Şimdi söz sırası Ankara Milletvekili Semra Dinçer’e ait.

Sayın Dinçer, buyurun.

3.- Ankara Milletvekili Semra Dinçer’in, Ankara’da belirlenen simit fiyatına ilişkin açıklaması

SEMRA DİNÇER (Ankara) – Ticaret Bakanlığı Ankaralı simitçilerden ne istiyor? Hâlen simitçilerle neden uğraşıyor? Coğrafi işaretli Ankara simidinin yapılışında kullanılan un, susam, pekmez maliyetleri Bursa'daki simitle aynıdır, hatta coğrafi işaretli Ankara simidinin maliyeti daha yüksektir. Buna rağmen Bursa'da maliyeti 12,5 lira olarak belirleniyorken Ankara'da 10 lira olarak belirlenmektedir. Bu durum, simit satan esnafı zor durumda bırakmaktadır. Aradaki bu fark, Bakanlığın simitçi odaları arasında yaptığı ayrımı ortaya koymaktadır. Odalar arasında siyasi ayrım yapmak kabul edilebilir bir durum değildir. Simitçilerle uğraşacağınıza ekonomik sorunlarla uğraşsaydınız emeklinin, asgari ücretlinin, memurun, atanamayan öğretmenlerin ve ülkenin tüm sorunlarını çözerdiniz, vatandaşın kuru simidini de elinden almazdınız. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı…

4.- Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı’nın, Balıkesir Merkez Havaalanı’nda uçuşların başlamasını beklediklerine ilişkin açıklaması

SERKAN SARI (Balıkesir) - Balıkesir Merkez Havaalanı’nda uçuşların başlamasını bekliyoruz. Balıkesir Merkez Havaalanı hava yolu şirketlerinin inisiyatifine bırakılmayacak kadar önemlidir. Dört yıldır tarifeli uçak inmedi, yıllık 1 milyon yolcu olacaktı, olmadı. Bugünkü parayla 525 milyon lira para harcandı. İsrafın mimarı AKP iktidarı tasarruftan söz ediyor, genelgeler ve talimatlar havada uçuşuyor ama gelgelelim, iktidar, Balıkesir merkeze bir uçak indiremiyor. Ne yapıyor? Yirmi dört saat açık olan ve hiç uçak inmeyen havaalanımız için ihale üstüne ihale açıyor. Daha önce ot biçme ihalesi, elektrik alım ihalesi açılan hayalet havaalanımız için şimdi de onarım ve yapım işleri için ihale açıldı. Milletin parasını çürüyen havaalanına gömüyorsunuz. “Hava yolunu halkın yolu yaptık.” diyen, kendi de özel uçakla Almanya'ya giden Ulaştırma Bakanına sesleniyorum: Millete “tasarruf” diyerek zulüm etmeyi bırakın. Balıkesir Merkez Havaalanı’nda tarifeli uçuşları bir an önce başlatın.

BAŞKAN – Diyarbakır Milletvekili Mehmet Sait Yaz…

5.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Sait Yaz’ın, ABD ve batmış Batı’nın tüm kurum ve kuruluşlarıyla açıktan İsrail'i desteklediğine ilişkin açıklaması

MEHMET SAİT YAZ (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

İsrail'in vahşetine karşı ne Birleşmiş Milletlerin ne Avrupa Birliğinin ne Arap Liginin ne İslam Birliği Teşkilatının ne de insan hakları kuruluşlarının var olmalarının hiçbir anlamı kalmamıştır. Netanyahu, bebek, çocuk, kadın, yaşlı, hasta gözetmeksizin insanları diri diri yakarak soykırım yapmaya devam ediyor. Buna karşı ABD ve batmış Batı, tüm kurum ve kuruluşlarıyla açıktan İsrail'i destekliyor; tek başına çaresiz bırakılmış Gazzelinin haykırışına, feryadına, aç ve susuz, evsiz ve barksız kalması çağrısına cevap bulamıyor. İsrail kana doymuyor, durmuyor ve durdurulamıyor. İsrail'i kanatmadan sadece kınamak yetmiyor.

Sonuç olarak İsrail'e karşı iman birliği yapmış bir ordu, bir komutan ve bir Salâhaddin bekleniyor.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Samsun Milletvekili Murat Çan…

6.- Samsun Milletvekili Murat Çan’ın, Kültür Bakanlığının 8-16 Haziran tarihleri arasında Samsun'da organize ettiği Kültür Yolu Festivali’ne ilişkin açıklaması

MURAT ÇAN (Samsun) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Kültür Bakanlığı 8-16 Haziran tarihleri arasında Samsun'da Kültür Yolu Festivali organize ediyor. Aslında biz bu festivalin Cumhuriyetin 100’üncü yılında yani geçen yıl Samsun'da yapılmasını istemiştik. Çünkü Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında bir kültür festivali yapılacaksa bunun adresi Samsun olmalıydı ama yapılmadı. Şimdi, o hatayı unutturmak için Samsun'da festival yapılacak fakat bunu yaparken bile yeni yanlışlara imza atılıyor. Festival tanıtım afişine bakıyorsunuz, Samsun'la, Cumhuriyetimizle özdeşleşen hiçbir unsur yok. Görselin ana teması 2001 yılında inşa edilmiş bir saat kulesi, 19 Mayıs 1919’u simgeleyen hiçbir unsur yok; Onur Anıtı yok, Bandırma Vapuru yok, Atatürk yok. Samsun halkı değerlerimize yaptığınız diğer ihanetler gibi bu ihaneti de asla affetmeyecek.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Afyonkarahisar Milletvekili Hasan Arslan…

7.- Afyonkarahisar Milletvekili Hasan Arslan’ın, 24 Mayıs 1993’te Elâzığ-Bingöl kara yolunda 33 askerin şehit edilişlerinin yıl dönümüne ilişkin açıklaması

HASAN ARSLAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz hafta cuma günü, bundan tam otuz bir yıl önce, 24 Mayıs 1993 yılında Elâzığ-Bingöl kara yolunda otobüslerinin önü kesilerek Bingöl'e 10-15 kilometre mesafede, silahsız, sivil kıyafetli 33 askerimizin terörist, eşkıya ve bazı ülkelerin kullanımlık aparatı olan PKK terör örgütü tarafından alçakça kurşuna dizilerek şehit edilişlerinin yıl dönümüydü. Birisi de Afyonkarahisarlı hemşehrim olan şehit 3 askerimiz aynı zamanda öğretmendi. O gün olay yerinde tam 1.570 boş kovan bulundu, şehitlerin her birine 50'ye yakın mermi isabet etti. Şehit askerlerimiz 1973 doğumluydu aynı benim gibi; tıp fakültesini kazanıp okumaya gitmeseydim, belki de o otobüste akranlarımla beraber ben de olacaktım ya da o gün bu saldırı olmasaydı, şehitlerimiz bugün aynı benim gibi 51 yaşında hayatlarına devam ediyor olacaktı. Ülkeyi yasa boğan o kara gündeki şehitlerimizi saygıyla ve rahmetle anıyorum.

BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Celal Fırat…

8.- İstanbul Milletvekili Celal Fırat’ın, deprem bölgesinde sorunların devam ettiğine ve verilen sözlerin tutulmadığına ilişkin açıklaması

CELAL FIRAT (İstanbul) – Sayın Başkan, 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen Maraş merkezli depremlerin üzerinden bir buçuk yıla yakın zaman geçmiş olmasına rağmen deprem bölgesinde sorunlar devam etmektedir. Hâlen insanlarımız çadırda, konteynerde; her şeyi gitmiş, işsiz; barınma, temel beslenme ihtiyaçları giderilmeden perperişan vaziyettedir. Durmadan açıklamalar yapılıyor, sözler veriliyor ama gereği yapılıyor mu? Yapılmıyor. Somut örnek vermek gerekirse “Köy evleri 2 katlı, 120 metrekare ile 130 metrekare olacak.” dediniz. Ancak ulaştığımız bazı projelerden görüyoruz ki evler tek katlı, 104 metrekaredir.

Adıyaman'ın Çelikhan ilçesine bağlı Pınarbaşı kasabasının Bulam, Balıkburnu, Kurudere’ye yapılması gereken 300'e yakın ev için neden hiçbir çalışma yapılmamıştır? Bu 300'e yakın aile, tarımını nasıl yapacak, hayvanlarını nereye koyacak, önümüzdeki kışı nasıl geçirecek? Verdiğiniz sözlerin arkasında durun, gereğini yapın diyoruz.

BAŞKAN – Kocaeli Milletvekili Mehmet Aşıla…

9.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Aşıla’nın, İstanbul'un fethinin 571'inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MEHMET AŞILA (Kocaeli) – Yıllarca bu kürsüden Meclisi idare eden Yasin Hatipoğlu büyüğümüzün dörtlüğüyle başlıyorum: “Şahlanmaya amade küheylan ama meydan ele geçmez/Meydanları bulsan bile Fatih gibi sultan ele geçmez/Fatih de küheylan da bulduk diyelim, nerede İstanbul/Varsay ki hazır her biri, Fatih'teki iman ele geçmez.” Fethin 571’inci yıl dönümünde Peygamber’imizin hadisine mazhar olan ve “Kostantinopol”ü “İslambol” yapmak için “Ya ben İstanbul’u alırım ya İstanbul beni alır.” diye atını denize süren Fatih Sultan Muhammed Han’ı rahmetle minnetle anıyorum.

Fatih’in emaneti ve vakfiyesi, fethin sembolü Ayasofya'nın bir kez daha müze olmasına müsaade edilmemesi temennisiyle de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Denizli Milletvekili Şeref Arpacı…

10.- Denizli Milletvekili Şeref Arpacı’nın, çiftçilere sulamada milat olarak ilan edilen sulama ücreti desteğinin bir yıl bile sürmediğine ilişkin açıklaması

ŞEREF ARPACI (Denizli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

26 Nisan 2023’te Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kararıyla çiftçilere sulama ücretlerinin yüzde 50’si oranında devlet tarafından destek verileceği duyurulmuştu. Bu karar Devlet Su İşlerinin internet sayfasında müjde olarak sulamada milat ilan edildi. Bugün geldiğimiz noktada sizin miladınız bir yıl bile sürmedi. Su fiyatını 1,95 TL'den 7,60 TL'ye tam 4 kat artırdınız, neden? Çünkü geçen yıl açıkladığınız destek seçim yatırımıydı, şimdi “Seçim yok, destek de yok.” diyorsunuz. Devriiktidarınızda tek yaptığınız “Dostlar alışverişte görsün.” politikası oldu. Çiftçiyi desteklemediğiniz için gıda enflasyonunda Avrupa ve OECD ülkeleri içinde 1’inci, dünyada 4’üncü ülkeyiz. Buradan duyuruyorum: Böyle giderse Denizlili çiftçi üretemeyecek; Tavaslı, Çivrilli, Sarayköylü ekinini sulayamayacak, büyütemeyecek, biçemeyecek.

BAŞKAN – Mersin Milletvekili Perihan Koca…

11.- Mersin Milletvekili Perihan Koca’nın, Aydın-Denizli Otobanı şantiyesinde çalışan işçilerin on bir gündür direnişte olduğuna ilişkin açıklaması

PERİHAN KOCA (Mersin) – Aydın-Denizli otoban yol şantiyesinde FERNAS İnşaata bağlı taşeron olarak iş yapan İnceoğulları İnşaat 51 işçinin birikmiş maaşlarını gasbediyor. İşçiler gasbedilen haklarını almak için on bir gündür direnişteler, ben de buradan onların haklı ve onurlu direnişlerini saygıyla sevgiyle selamlıyorum. İşçiler maaşları gasbedildiği yetmezmiş gibi haksız ve hukuksuz yere kod 46 gerekçesiyle bir de işten çıkarılmış durumdalar. Buradan FERNAS Şirketler Grubuna ve bu şirketin sahibi olan AKP Batman Milletvekili Ferhat Nasıroğlu'na sesleniyorum: İşçilerin emeği olan maaşları derhâl verin, işçilerin iş akdinin feshi olan kod 46’yı derhâl iptal edin ve işçilerin haklarını yağmalamaktan vazgeçin.

BAŞKAN – Adana Milletvekili Orhan Sümer…

12.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, vize krizine ilişkin açıklaması

ORHAN SÜMER (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İktidarın önce 250, daha sonra 400 bin dolar konut yatırımı yapan yabancılara âdeta vatandaşlığımızı satmaya başlamasıyla birlikte vize krizi patlak verdi, Türk pasaportu dünyada en değersiz pasaportlar ligine düştü. Özellikle ihracat yapan iş insanlarımız için vize krizi milyonlarca dolar kayıp anlamına geliyor. Türkiye'de yapılan Avrupa vizesi başvurularının son on yıllık çıktılarına bakıldığında 2007’den 2023 yılına gelinceye kadar Türkiye'nin ret oranları sürekli olarak artıyor. Son dört yılda ise vize başvurularının reddedilme oranı 4 katına çıkmış durumda. Suriyeli, İranlı, Iraklı, Afgan kim varsa elini kolunu sallayarak ülkemize giriş yapabiliyorken kendi vatandaşlarımızın Avrupa'ya gezmeye gitmesine bile ret veriliyor. Avrupa ülkeleri Türk vatandaşlarına “Geldikleri zaman geri dönemezler.” diye de vize vermemeye başladı. Saray iktidarı bir an önce vize sorununu çözmeli, bu soruna bir an önce el atmalıdır.

BAŞKAN – Ağrı Milletvekili Heval Bozdağ…

13.- Ağrı Milletvekili Heval Bozdağ’ın, Ağrı'da hastaların sağlık hizmeti sunumundaki yetersizlikler nedeniyle mağdur olduğuna ilişkin açıklaması

HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) – Sayın Başkan, seçim bölgem Ağrı'da hastalar sağlık hizmet sunumundaki yetersizlikler nedeniyle mağdur olmaya devam ediyor. Sağlık sisteminde köklü yeniliklere ihtiyaç var ama maalesef iktidar koruyucu sağlık yerine piyasacı sağlığa yatırıma devam ettiği gibi bunun dahi gereklerini yerine getirmiyor. Öncelikle, Ağrı’da ikinci basamak sağlık hizmeti sunulmuyor yani Ağrı devlet hastanesi yok çünkü mevcut hastane üçüncü basamak eğitim ve araştırma hastanesine dönüştürüldü; orada da yapısal sorunlar devam etmekte. Hasta odalarındaki refakatçi koltuklarından tutun, MR, USG ve tomografi gibi görüntüleme cihazlarından ameliyat malzemelerine varana kadar eksiklikler var ve yeterli hizmet sunulamıyor. Kadın doğum, pediatri ve genel cerrahi gibi ana branşlarda ve yine nöroloji, radyoloji ve göğüs hastalıkları gibi branşlarda ciddi sıkıntı yaşanıyor. Hastalar altı aya kadar uzayan randevu alma sorunu nedeniyle mağdur oluyorlar. Doğum oranının yüksek olduğu bir il ama sözü verilen kadın doğum ve çocuk hastalıkları hastanesi henüz ortada yok. Hastaları Erzurum’a mahkûm eden bu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mersin Milletvekili Burhanettin Kocamaz…

14.- Mersin Milletvekili Burhanettin Kocamaz’ın, görev sürelerini tamamlayan sözleşmeli erlerin kamu kurum ve kuruluşlarında bulunan boş kadrolara atanmak istediklerine ilişkin açıklaması

BURHANETTİN KOCAMAZ (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sözleşmeli erlerimiz Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde ülkemizin her köşesinde profesyonel bir şekilde görev yapmaktadır. Sözleşmeli erlerimiz yedi yıllık görev süreleri boyunca ülkemizin ve milletimizin birlik beraberlik ve bölünmez bütünlüğünü korumak amacıyla yurt içi ve yurt dışında birçok kritik görevde yer almaktadır. Böylesine önemli görevler üstlenmiş bulunan sözleşmeli erler çıkarılan yasayla “En az yedi yıl süreyle görev yaptıktan sonra kamuda görev alabilirler.” denilmesine rağmen yedi yılın sonunda bu kahramanlarımız neredeyse uzman çavuşlarımızla birlikte aynı kaderi paylaşmakta ve onca tecrübelerine rağmen görev sürelerinin bitiminde işsiz kalmakta, âdeta bir kenara itilmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde görev sürelerini tamamlayan sözleşmeli erler kamu kurum ve kuruluşlarında bulunan boş kadrolara atanmak istemektedir. Bu konuyu Hükûmet yetkililerine bir kez daha hatırlatıyor, aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Trabzon Milletvekili Yavuz Aydın…

15.- Trabzon Milletvekili Yavuz Aydın’ın, İsrail'in saldırılarına Hükûmet tarafından gereken tepkinin verilmediğine ilişkin açıklaması

YAVUZ AYDIN (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İsrail'in 7 Ekimden beri Gazze'de sürdürdüğü saldırılar insanlık dışı bir duruma gelmiştir. Refah’ta masum insanların yaşadığı çadır kamplarını bombalayacak kadar alçaklaşan İsrail'e gereken tepki Hükûmet tarafından maalesef verilmemiştir. İşgalci Netanyahu Filistin'i bir bilgisayar oyunundaymış gibi biçmeye devam ederken Güney Afrika Cumhuriyeti’nin takındığı tavır kadar erdemli olamadınız. Hükûmetin, yanı başımızda yaşanan vahşeti engellemesi ve bir an önce somut adım atması için harekete geçmesi gerektiğini belirtiyor, Genel Kurulu ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca Demir…

16.- Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca Demir’in, 14 Kasım 2019'da Antep’teki operasyon sonucu suçlanan 96 kişiye verilen yüzlerce yıllık cezanın istinaf mahkemesince onandığına ilişkin açıklaması

SEVDA KARACA DEMİR (Gaziantep) – 14 Kasım 2019'da Antep HDP il ve ilçe yöneticilerine; emek, demokrasi, barış ve özgürlük mücadelesinden yol arkadaşlarımıza yönelik bir operasyon gerçekleştirilmişti ve 96 kişi mesnetsizce suçlanmıştı. Ezilenlerin mücadelesiyle siyaseten baş edemeyenler kolluk baskısıyla, hukuk sopasıyla, yüzlerce yıllık cezalarla Antep demokrasi güçlerini bastırmaya çalışmıştı. Bugün, 96 arkadaşımıza verilen yüzlerce yıllık ceza, istinaf mahkemesince onandı. Hukuka uygun, adil bir yargılamanın adının bile geçmediği bu siyasi hınç davalarında, iktidar partisinin gayrimeşru amaçlarının bir aracı hâline gelmiş olan yargılama pratiğini izliyoruz. Hakta, hukukta yaşanan bu çürümüşlüğün kokusu saraydan yükseliyor, memleketi sarıyor. Adını koyalım, Anayasa’nın düzenlediği hak ve özgürlükleri tanımayan tek adam rejimi yıkılmadıkça bağımsız ve tarafsız bir yargıdan söz etmek mümkün olmayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Zonguldak Milletvekili Eylem Ertuğ Ertuğrul…

17.- Zonguldak Milletvekili Eylem Ertuğ Ertuğrul’un, HPV aşısının ertelenmeden ulusal aşı takvimine alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

EYLEM ERTUĞ ERTUĞRUL (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HPV, kadınlarda rahim ağzı kanseri başta olmak üzere pek çok kansere yol açıyor. Ülkemizde her gün en az 3, yılda ise yaklaşık 1.250 kadın aşıyla önlenebilen rahim ağzı kanseri nedeniyle hayatını kaybediyor. Üstelik HPV pozitif annelerde bebeğe bulaşmayla bebeğin ağız ve solunum yollarında kondiloma ve kansere neden olabiliyor. Yaşamsal HPV aşısı, Pakistan, Mozambik, Zimbabve’nin de dâhil olduğu 150 ülkede ulusal aşı takviminde ücretsiz olarak uygulanıyor. Sağlık Bakanlığımız iki yıl önce ücretsiz HPV aşısı sözü vermişti ancak aradan geçen zamana rağmen hâlâ net bir tarih yok. Yerel yönetimlerimiz kısıtlı imkânlarıyla HPV aşı kampanyaları düzenliyorlar ancak bu yeterli değil. HPV aşısı ertelenmeden ulusal aşı takvimine alınarak tüm yurtta ücretsiz olarak uygulanmalıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan…

18.- Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan’ın, İstanbul'un fethinin 571'inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MESTAN ÖZCAN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul'un fethi Anadolu'nun sonsuza dek Türk yurdu olarak kalacağının tarihe kazınmış mührüdür. Fethin 571'inci yılı mübarek olsun. Bu şehri fetheden komutan Fatih Sultan Mehmet Han’dan, kendisinin manevi rehberleri olan Akşemseddin’den Molla Gürânî’ye kadar tüm âlimlerden, bu şehri fetheden askerden, bu şehrin asırlardır bizim olarak kalması için mücadele eden, toprağa düşen şehitlerimizden, herkesten Rabb’im razı olsun.

Ecdadımız Fatih’in İstanbul'u fethederken sahip olduğu inanç, kararlılık, azim ve vizyon neyse bugün ülkemizi Türkiye Yüzyılı hedeflerine ulaştırma konusundaki duruşumuz da aynıdır. İşte bunun için erdem, irade ve cesaretle Türkiye'yi inşallah şahlandıracak olan, Fatih’in izini takip eden Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki, gönüller fethetmeyi şiar edinmiş ak kadrolardır. Müjdelenen Fatih’i ve ordusunu, fethinin 571'inci yıl dönümünde rahmetle hürmetle ve birileri gibi ellerim arkada değil kemaliedeple yâd ediyor, Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir…

19.- Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir’in, Türkiye'deki domuz çiftliklerinden elde edilen domuz etinin iç piyasada satıldığı iddiasına ilişkin açıklaması

ŞAHZADE DEMİR (Gaziantep) – Bismillahirrahmanirrahim.

Türkiye'de 19 bölgede olduğu iddia edilen domuz çiftliklerinden yılda en az 3 milyon kilogram domuz etinin iç piyasada satıldığı iddiası son derece vahimdir. Tarım ve Orman Bakanlığının resmî verilerine göre 2018 yılında Antalya’da 2, İzmir'de 1 olmak üzere ülke genelinde ruhsatlı 3 domuz işletmesi bulunmasına rağmen aradan geçen süredeki bu artışın nedeni ve çiftliklerden elde edilen etlerin iç piyasada kimlere, hangi amaçlarla satıldığı bilinmemektedir. Aralarında önemli zincir marketler ve restoranların da olduğu firmaların bu iç piyasaya sürülen etlerin alıcısı olduğu ve satışını yaptığı iddia edilmektedir. Domuz çiftliklerinin hızla artışı, domuz etlerinin iç piyasada çeşitli yollarla satıldığı iddialarını güçlendirmektedir. Söz konusu çiftliklerden elde edilen etin en çok salam, sucuk ve kıyma olarak tüketildiği iddia edilmektedir. Tarım ve Orman Bakanlığını, toplumun hassasiyeti doğrultusunda bu iddialar karşısında harekete geçmeye davet ediyorum.

BAŞKAN – Uşak Milletvekili Ali Karaoba...

20.- Uşak Milletvekili Ali Karaoba’nın, Gezi Parkı direnişinin 11'inci yılına ilişkin açıklaması

ALİ KARAOBA (Uşak) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ülke tarihimizin büyük katılımlı sivil eylemlerinden biri olan Gezi direnişimizin 11'inci yılındayız. Hakkını, ağacını, şehrini, ülkesini, yaşamını, özgürlüğünü ve adaletini savunmuş milyonların sesi olan Gezi Parkı direnişi, halkın taleplerini yok sayanlara, doğayı hiçe sayanlara, sanatı ve özgür düşünceyi hiçe sayanlara, çocuklarımızı, gençlerimizi hiçe sayanlara, adaleti hiçe sayanlara karşı halkımızın en haklı tepkisiydi ve hâlâ da öyle devam etmektedir. Siz bu ülkede ağaçları söktükçe biz fidanları dikeceğiz, siz vurup kırdıkça biz tamir edeceğiz, düzelteceğiz. Gezi direnişinin 11'inci yılında, hayatını kaybeden vatandaşlarımızı saygıyla anıyorum. Bu mücadelede tepki gösteren ve haksız yere dört duvar arasında olan Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater, Mine Özerden ve Osman Kavala'nın bir an önce özgürlüklerine kavuşmalarını diliyorum. Gezi onurumuzdur, biz Geziciyiz, siz gidicisiniz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara...

21.- Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara’nın, iktidarın buğday alım fiyatlarını geç açıklamasının çiftçileri mağdur ettiğine ve Hatay’daki depremzede çiftçinin yaşam savaşı verdiğine ilişkin açıklaması

NERMİN YILDIRIM KARA (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

İktidarın buğday alım fiyatlarını geç açıklaması her sene olduğu gibi bu yıl da çiftçilerimizin mağduriyet yaşamasına sebep olmaktadır. Hem alım fiyatının hem de prim desteğinin hasat zamanı başlamadan evvel açıklanması doğru olandır. Bunu dile getiriyoruz ancak iktidar ne bizi duyuyor ne de çiftçiyi duyuyor. Fiyatlar geç açıklanınca çiftçi mecburen ürününü daha ucuz bir şekilde tüccara satmak zorunda kalıyor. Tüm bunlara artan girdi maliyetleri de eklenince maalesef tarlasını ekemez hâle geliyor. Hatay'da, depremde zaten enkazda kalmış olan üretici, çiftçi yaşam savaşı veriyor, âdeta can çekişiyor.

Amik Ovası en verimli tarım topraklarına sahiptir. Hatay’ın çiftçisinin hakkını verin, buğday taban fiyatını açıklayın. Unutmayın, bu yıl vereceğiniz taban fiyat en az 15 lira olmalı ki önümüzdeki üretim arzının buna göre planlanması sağlansın. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Tokat Milletvekili Cüneyt Aldemir…

22.- Tokat Milletvekili Cüneyt Aldemir’in, Tokat’ın spor alanındaki potansiyelini geliştirmek amacıyla gerçekleştirilen yatırımlara ve Erbaaspor’un 3. Lig şampiyonluğuna ilişkin açıklaması

CÜNEYT ALDEMİR (Tokat) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Gençlerimizin enerjisi ve idealleri ülkemizin geleceği için hayati öneme sahiptir. Bu nedenle sosyal ve sportif alanlarda gençlerimizi desteklemeye devam ediyoruz. Tokat’ımızın spor alanındaki potansiyelini geliştirmek amacıyla 2002 yılından bu yana birçok yatırım gerçekleştirdik. 150'den fazla spor tesisi, 12 spor salonu, 8 yüzme havuzu ve 6 gençlik merkezi gibi projeleri gençlerimizin hizmetine sunduk. Ayrıca, yapımında sona gelinen 2.500 kişilik spor salonu projesi şehrimizin tanıtımına, sporcuların yetişmesine, büyük etkinlik ve turnuvalarının yapılmasına da katkı sağlayacaktır.

Tokat’ın gururu Erbaaspor’un 3. Lig şampiyonluğuyla birlikte sportif başarılarımıza bir yenisini daha ekledik. Bu vesileyle takımımızın sporcularını, teknik heyetini tebrik ediyor, 2. Lig yolculuğunda başarılar diliyorum.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

İlk söz talebi Saadet Partisi Grup Başkan Vekili ve İstanbul Milletvekili İsa Mesih Şahin’e aittir.

Sayın Şahin, buyurun.

23.- İstanbul Milletvekili İsa Mesih Şahin’in, İstanbul’un fethinin 571’inci yıl dönümüne ve İstanbul’un sorunlarına, konut sorununa ve İlk Evim, İlk İş Yerim ile İlk Evim Arsa Projelerine, buğday alım fiyatlarının bir an önce açıklanması gerektiğine, İsrail'in Refah kampına yaptığı saldırıya ve son dönemde Filistin’i tanıyan Norveç, İspanya ve İrlanda’ya teşekkür ettiklerine, 28 Mayıs 2023’te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimine ve Cumhurbaşkanı ile mevcut iktidardan beklentilerine ilişkin açıklaması

İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

“Dünya tek bir ülke olsaydı, hiç şüphesiz ki başkenti İstanbul olurdu.” diye tarihe not düşmüş Napolyon. İşte, biz de beş yüz yetmiş bir yıl önce tarihe böyle büyük bir not düştük. İstanbul’un fethinin 571’inci yıl dönümünü kutluyorum. Bütün dünyanın gözdesi olan böylesine müjdeli bir şehri fethetmek tarihte önemli bir adımdır. Bu büyük fethin komutanı Fatih Sultan Mehmet Han’ı, fetihte emeği geçen bütün askerleri, bütün şehitlerimizi rahmet ve şükranla anıyorum. Bu fetihle hiç şüphesiz ki yeni bir çağ başlamıştır ve bu çağ Türklerin altın çağı olmuştur. İstanbul’un, 1071’den sonra girdiğimiz bu toprakların da ilelebet bizim topraklarımız olduğu ispatlanmıştır; bu açıdan da önemli bir tarihtir. Tabii ki, bu fetihten sonra tarihin gözdesi olan, bütün dünyanın gözü üzerinde olan bu şehir bize tarihin bir emaneti olarak kalmıştır. Bize düşen görev tarihin emaneti olan bu şehre, bu mirasa sahip çıkmak; İstanbul’un tüm değerlerini, tüm medeniyetlerini, tüm kültürlerini, tüm farklılıklarını bir zenginlik olarak görüp hem sahip çıkmak hem de yaşatmaktır diyorum, tekrar İstanbul’un fethinin 571’inci yıl dönümü kutlu olsun diyorum.

Tabii, böylesine önemli bir şehir bize emanet edilmiş. Peki, biz bu şehre ne kadar sahip çıkabiliyoruz? İstanbul’un önemli sorunları var. İstanbul’da daha önce İlçe Başkanlığı, İl Başkanlığı yapmış birisi olarak, İstanbul’a şu anda milletvekilliği yapan birisi olarak, İstanbul’un önemli sorunları olduğuna şahitlik ediyorum. İstanbul’un çok sayıda, ulaşım gibi, eğitim gibi, çok farklı önemli sorunları var ama benim nazarımda en önemli sorunu can güvenliği sorunudur, bunu buradan defalarca dile getirdim, yine dile getiriyorum. İstanbul'un en önemli sorunu can güvenliği sorunudur yani yaklaşmakta olan deprem gerçeğidir değerli milletvekilleri. Büyük İstanbul depreminden bahsediyorum, esasında bu depremi “İstanbul depremi” değil “Türkiye depremi” olarak da nitelendirebiliriz. Neden Türkiye depremi? Çünkü İstanbul yıkılırsa Türkiye yıkılır. Peki, İstanbul bu depreme hazır mı? Maalesef hazır değil. Bugüne kadar İstanbul depremiyle ilgili gerçekçi adımlar atılmamıştır, bunun altını özellikle çiziyorum, burada da bu konuyu siyasetüstü olarak ele almaya çalışıyorum. Merkezî yönetim, yerel yönetim bu konuya birlikte eğilmek zorundadır, birlikte çalışmak zorundadır. İstanbul'la ilgili bu Meclisten çıkardığımız son yasa İstanbul'un dönüşümü için yeterli değildir, İstanbul’u dönüştürmek için daha bütüncül bir yasaya ihtiyaç vardır, daha bütüncül bir çalışmaya ihtiyaç vardır, gerçekçi bir İstanbul yasasına ihtiyaç vardır, bunu da özellikle paylaşmak istiyorum. İstanbul'u depreme hazır hâle getirmek zorunda olduğumuz gerçeğini bir kere daha buradan ifade etmek istiyorum.

Konut sorunu son dönemde ülkemizin önemli bir sorunu, bir krizi olarak önümüzde duruyor. 2022 yılında, Eylül ayında paylaşılan İlk Evim, İlk İş Yerim, İlk Evim Arsa Projesi ne durumda? Gerçekten iktidar partisindeki arkadaşlardan bununla ilgili bir cevap duymak isteriz. 1 milyon arsa yani 1 milyon kişinin konut ihtiyacı giderilecekti ama bununla ilgili şu ana kadar Kütahya’dan sanırım bir adım geldi, onun haricinde mesela İstanbul'da böyle bir adımı görmedim, 50 bin arsadan bahsedilmişti, bu konuyla ilgili bugüne kadar gerçekçi bir adım atılmadı. Konut krizini çözmek için daha gerçekçi adımları atmak zorundayız, açıklanan projeleri sonuçlandırmak zorundayız, burada özellikle paylaşmak istiyorum. Deprem bölgesindeki konut sorunu maalesef devam ediyor. Deprem bölgesinde bir senede belirtilen sayılara ulaşılamayacağı kaygımızı paylaşmıştık, keşke biz haksız çıksaydık, buradan teşekkür etseydik. Tabii ki yine yapılanlar için teşekkür ediyoruz ancak deprem bölgesine şu ana kadar yapılmış olan konutlar yeterli değildir. Bu konuya da eğilmek zorunda olduğumuzu bir kere daha ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; ben Osmaniye Düziçi Atalan beldesinden bir kardeşinizim. Beldeden akrabalarımı bu dönemde ne zaman arasam ilk sorulan sorulardan biri buğday alım fiyatları. Çiftçilikle geçinen bir memleketim var. Buğday alım fiyatları neden açıklanmadı? Maalesef, çiftçilerimiz maliyetlerin artışı nedeniyle çok önemli sorunlar yaşıyorlar. Ben her telefonda bu soruya muhatap oluyorum ve artık bir cevap vermek istiyorum ve onları tatmin edecek bir cevap vermek istiyorum. Buğdayın maliyeti 11-12 lirayı buluyor, dolayısıyla buğday alım fiyatları 15 lira olarak açıklanmalıdır ve bir an önce açıklanmalıdır, çiftçimiz rahatlatılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Şahin, lütfen tamamlayın.

İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) - Filistin konusu yine gündemimizde. İsrail'in Refah kampına yaptığı saldırı, güvenli bir bölgeye yapmış olduğu saldırı gerçekten vahim bir durum. İsrail'in uluslararası anlaşmaları, evrensel hukuku yok sayması, Uluslararası Adalet Divanının saldırıların durdurulması çağrısına rağmen bu saldırıları yapması, sivilleri, masumları katletmesi gerçekten kabul edilebilir bir şey değildir; bu bir insanlık suçudur, bu bir soykırım suçudur. Dolayısıyla bütün dünyayı ayağa kaldırmaktan başka, İsrail’i yalnızlaştırmaktan başka, İsrail'e daha güçlü yaptırımlar yapmaktan başka da bir çaremiz yoktur. Bu anlamda, son dönemde Filistin’i tanıyan Norveç İspanya ve İrlanda’ya teşekkür ediyoruz. Bu tanımaların artması için Türkiye'nin de daha fazla öncülük yapması gerektiğinin altını çizmek istiyorum değerli milletvekilleri.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) - Başkanım son olarak lütfen.

BAŞKAN - Lütfen tamamlayın Sayın Şahin.

İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) - Son olarak, 28 Mayısı geride bıraktık, 28 Mayıs 2023'te seçim yapılmıştı. Bu seçimlerde tabii ki Sayın Recep Tayyip Erdoğan bir dönem daha Cumhurbaşkanlığı görevine başladı. Bizim, Sayın Cumhurbaşkanımızdan ve mevcut iktidardan beklentimiz Türkiye'nin önemli sorunlarının, bu yaraların bir an önce sarılmasıdır; Türkiye'nin adalet sorununun gerçekçi bir zemine oturtulmasıdır, adalete güven ikliminin inşa edilmesidir; Türkiye'de liyakatli bir sistemin inşa edilmesidir.; bütün farklılıkların barış içinde, kardeşçe yaşadığı toplumsal barışın tesis edilmesidir; şeffaflığın esas alındığı bir kamu ahlâkının inşa edilmesidir; önemli reformların bir an önce atılmasıdır ve sistemin de sancılarının revize edilmesidir diyorum. Bunu da Meclis tutanaklarına not olarak geçmek istiyorum.

Sayın Başkanım, teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.

Şimdi, İYİ Parti Grup Başkan Vekili ve Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’e söz veriyorum.

Sayın Çömez, buyurun.

24.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in, İstanbul'un fethinin 571'inci yılına, kamuda tasarruf tedbirleri uygulamasının bir hayat felsefesi olması gerektiğine, Filenin Sultanları’nın on üç saatlik uçak yolculuğunu daracık bir koltukta yaptıklarına, gündemdeki sokak hayvanlarının uyutulması meselesine ve evcil hayvan ticaretine şiddetle karşı çıktıklarına, ekonomik krize çözüm olarak Maliye Bakanının “İhbar edin.” açıklamasına, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katıldığı İslami Finans Zirvesi’nde kapitalist sistemle ilgili ifadelerine, Burdur’da bir diyaliz ünitesinde yaşanan sorundan dolayı entübe edilen hastalardan 2’sinin hayatını kaybettiğine ilişkin açıklaması

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, 29 Mayıs İstanbul'un fethinin 571'inci yılı. 21 yaşındaki bir gencin yedi asırlık bir hayali gerçeğe dönüştürdüğü gün ve Orta Çağ’ın karanlığından medeniyet meşalesini yakarak Doğu ile Batı'yı buluşturduğu gün. Sadece surların değil çağların da aşıldığı bir gün ve o güzel şehir İstanbul'un Türk yurdu olduğu gün. Bu muhteşem fetih günü hepimiz için kutlu olsun.

Değerli arkadaşlar, kamuda tasarruf tedbirleri uygulaması hayata geçti, artık, hepimiz tasarruflu yaşayacağız. İtibar dışında her şeyden tasarruf edeceğiz, öyle kararlaştırıldı. Memurların servisleri artık olmayacak, kâğıt, kalem kullanımında artık çok daha dikkatli olunacak. Tabii, bunların hepsi son derece güzel ama bu bir hayat felsefesi olmalıydı. Tam tasarruf tedbirlerine alışıyorken bir de baktık ki Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Sayın Uraloğlu Almanya'da katılacağı bir toplantıya özel jetle gitmiş. “Gittin de neden gittin?” diye soruyoruz ama cevap yok. “Nasıl gittin?” diyoruz ona da cevap yok. Peki, parasını kim ödedi, cebinden mi ödedin, yoksa devletin kasasından mı çıktı, ne kadar ödendi? Bunu da bilmek istiyoruz ama hiçbirine cevap yok. Mesela, her gün Almanya'ya onlarca uçak varken Türk Hava Yollarının tarifeli uçağını değil de neden özel bir jeti tercih ettin? Onun da cevabı yok. Bunun samimi ve net bir izahının yapılması gerekiyor.

Öte yandan, Filenin Sultanları’nın on üç saatlik uçak yolculuğunu daracık bir koltukta yapmış olmaları da hakikaten anlaşılabilir gibi değil. Burada açıkça bir kurumu eleştirmek istemiyorum ama ortaya çıkan tablonun nahoş olduğunu ve olmaması gerektiğini de vurgulamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, son günlerde Türkiye'nin önemli gündemlerinden biri de sokak hayvanlarının dramı. Türkiye'de başıboş köpek sayısı 4 milyonu aşmış ve gelinen nokta hem bu hayvanlar için hem de toplum için gerçek bir sorun hâline gelmiş. Ancak birçok farklı konuda tanık olduğumuz gibi, burada da yine bir AK PARTİ klasiğini görüyoruz. Sorunu önce öngörmeyip sorun çıktıktan sonra, önce halının altına süpürüp, ondan sonra da örtülemeyecek hâle geldikten sonra “Ne yapalım, artık bu sorun çözülmüyor, yok edelim.” anlayışıyla hareket ediliyor ve maalesef, sokak hayvanlarıyla ilgili de yine gelinen nokta bu. Her ne kadar kendileri “uyutma” dese de biz bunun bir katliam olduğunu, düpedüz öldürmek olduğunu biliyoruz ve buna şiddetle karşı çıkıyoruz. Şimdi, AK PARTİ cenahı diyor ki: “Bu kadar hayvanın barınaklara alınıp kısırlaştırılması büyük bir maliyet ya da toplu katliam, bu da ciddi bir maliyet.” Tabii, iktidarınız boyunca her şeye rant ve para gözünden baktığınız için burada da hesaplarınıza bu yönde bakıyorsunuz. Bizim için sokaktaki çocuklarımızın, yaşlılarımızın can güvenliği hayati öneme sahip ama insan olmamızın gereği olarak da bu hayvanlara sahip çıkma sorumluluğumuzu da asla unutmuyoruz. Bu meselenin kalpsizlikle ve vicdansızlıkla çözülmesine müsaade etmeyeceğiz. Bunun için önce iyi niyet gerekir, sonra merkezî hükûmet ve yerel yönetimler arasında uyumlu bir çalışma gerekir ve ardından da sivil toplum örgütlerinin ciddi bir desteği gerekir. Temel formül, topla, kısırlaştır, aşıla ve korudur; bizim parti olarak baktığımız böyledir.

Evcil hayvan ticaretinin yapılmasına da şiddetle karşı çıkıyoruz. Mutlaka ve mutlaka bir hayvan hakları yasası çıkarılmalıdır. Bu konuda teklif Parlamentoya geldiğinde tutumumuzun bu olacağını net olarak ifade etmek istiyorum. Ha, bu arada “Paramız yok.” diyorsanız bir önerimiz var: Şirketlerden almaktan vazgeçtiğiniz vergi şu ana kadar 1 trilyon 476 milyar lirayı buldu, bunun küçük bir miktarını sokak hayvanlarına ayırırsanız meseleyi gayet rahat çözebilirsiniz.

Değerli arkadaşlar, içinde bulunduğumuz ve giderek derinleşen ekonomik krize, şu anda 1,5 trilyona yaklaşmış bütçe açığına Sayın Maliye Bakanı muhteşem bir çözüm buldu, “İhbar edin.” dedi yani istibdat dönemlerinden kalma “sayın muhbir vatandaş” uygulamasını hayata geçirmek istedi. Demek ki siz yirmi iki yıldır iktidarda bulunan bir anlayış olarak, devlet olarak bir sistematik yapı kurmamışsınız, kuramamışsınız ve görevinizi yapmamışsınız. Vergi kaybı büyümüş, bütçe açığı rekor kırmış ve meseleyi bir ihbar kültürüyle, muhbircilik anlayışıyla çözmeye çalışıyorsunuz. Siz bu projeye ne isim verdiniz bilmiyoruz ama biz buna “MUYAP” diyoruz yani “muhbirlik yap, para kazan projesi” diyoruz, “siz garibanı gammazlayın, biz kalantoru koruyalım projesi” diyoruz. İş adamlarının vergi borçlarını affet, üst düzey yöneticileri ballı maaşlarla besle, saray harcamalarınız rekor kırsın, kamu bankalarınızın bitmez tükenmez görev zararları ardı arkasına gelsin siz kalkın deyin ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çömez, lütfen tamamlayın.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Bütün bu sorunlara karşı kalkın deyin ki: “Mahalle bakkalını ihbar edin, biz de onun üzerine çökelim, karşılığında da size komisyon verelim.” Eğer siz birilerinin yakasına yapışacaksınız 240 milyar dolarlık ihale verdiğiniz o malum 5’li yapının yakasına yapışın ve bunlara tam 128 kere vergi indirimi yapmışsınız artık bunlardan vazgeçin. Gidin kamu bankalarını denetleyin, paralar nereye çarçur ediliyor onlara bakın. Sadece 2023 yılında Ziraat, Halk Bankası ve Vakıfbankın reklam harcamaları için tam 3 milyar 756 milyon para harcanmış; gidin, bu paraların nasıl harcandığının ve kime boca edildiğinin hesabını sorun.

Değerli arkadaşlar, Sayın Erdoğan katıldığı İslami Finans Zirvesi’nde kapitalist sistemi eleştirdi. Sistemin tekelleşmeyi, paradan para kazanmayı ödüllendirdiğini ifade etti ve söz konusu sistemin servet eşitsizliğine, gelir dağılımı sistemine ve dengesizliğine yol açtığını ifade etti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Bitireceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Çömez, lütfen tamamlayın.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Ve dedi ki: “Dünyadaki en zengin yüzde 1’lik kesim toplam küresel servetin neredeyse yarısına sahip.” Söyledikleri elhak, doğruydu ama merak ediyorum Sayın Erdoğan bunlardan bahsederken Türkiye'yi neden unuttu? Bakın, ülkemizdeki en zengin yüzde 10 ile en yoksul yüzde 10 arasındaki fark tam 15 kat. Ülkenin en zengin yüzde 1’lik kesimi ülkedeki servetin yüzde 40’ına sahip. Sayın Erdoğan’ın antikapitalist manifestolar yayınlamasını, dünyanın dert babalığına soyunmasını anlıyoruz, bu takdire şayan ama Türkiye'ye davet ediyoruz kendisini. Dünya genelinde eleştirdiği düzenin ve verdiği rakamların bir örneğinin de Türkiye'de olduğunu ve bunun da tek sorumlusunun bizatihi AK PARTİ iktidarı olduğunu da vurgulamak istiyorum.

Sayın Başkanım, son bir konuyu da tamamlayıp konuşmamı bitireceğim. Dün burada yaptığımız görüşmelerde hem Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Grup Başkan Vekili hem sayın milletvekilleri Burdur'da yaşanan sağlık skandalını, dramı gündeme getirdiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayın.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Tamamlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Ben de bir hekim olarak buna sağduyuyla yaklaştım ve dedim ki: Bir diyaliz ünitesinde o gün tedavi almış 33 hastanın tamamında bu kadar dramatik bir problemin yaşanması kabul edilemez. Bu, kişisel bir ihmal değil, bu bir diyaliz cihazında yaşanan teknik bir sorun değil, bu enfeksiyon değil; bunun arkasında çok ciddi bir ihmal ve aymazlık var. Muhtemeldir ki oradaki su arıtma sisteminde çok büyük bir yetersizlik ve ihmal var, bunun mutlaka ortaya çıkması lazım. Maalesef, bugün aldığımız haberlerde entübe edilen hastalardan 2’sinin hayatını kaybettiğini öğrendik, bu çok vahim bir durum.

Siyasi sorumluluğum ve mesleki ahlakım gereği ben direkt olarak Sağlık Bakanını suçlamayacağım, orada onun bir dahlinin olmadığını biliyorum ama kontrol ve denetleme vazifesi Bakanlıkta. Bu konunun takipçisi olacağız. Büyük bir ihmal var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çömez, lütfen...

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Bitiriyorum.

BAŞKAN – Teşekkür için açıyorum.

Buyurun.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Bu ihmalin ardında neyin olduğunun bulunması ve Meclise bu konuda bir izahat verilmesi gerektiğini söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çömez.

Şimdi Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili ve Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’a söz veriyorum.

Sayın Kılıç, buyurun.

25.- Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın, İstanbul'un fethinin 571'inci yılına ve “Türkiye’m” şiirinin yazarı Dilaver Cebeci’nin vefatının yıl dönümüne ilişkin açıklaması

FİLİZ KILIÇ (Nevşehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri ve ekranları başında bizleri takip eden yüce Türk milleti; 29 Mayıs 1453 tarihinde Fatih Sultan Mehmet Han ve şanlı ordusu tarafından fethedilerek Türk toprağı olan İstanbul'umuzun fethinin 571'inci yılını en içten dileklerimizle kutluyoruz. İftihar ederek söylemeliyim ki İstanbul, iki cihan serveri, Efendimiz’in müjdesi, fethimizin şehri, fatihlerimizin ocağıdır. İstanbul, ülkülerimizin nirengi noktası, hedeflerimizin olgunlaşma yeridir. Bu fetih Türk İslam medeniyetinin fecri olan fethi mübindir, bu fetih Konstantinopolis’i İstanbul ünvanıyla buluşturan, Bizans fesadını Türklüğün muktedir fermanıyla yıkan dev bir adımdır. Kadrine kurban, fethine mihmandar olunası şehri İstanbul beş yüz yetmiş bir yıl önce zincirlerinden kurtulmuştur. İstanbul'u dünyanın en büyük Türk yurdu hâline getirerek tarihe damgasını vurmuş olan kutlu hünkârımız Fatih Sultan Mehmet Han’a, fetihte yer alan kahraman neferlerimize, muhterem ecdadımıza ve aziz şehitlerimize Cenab-ı Allah'tan rahmetler diliyorum; ruhları şad, mekânları cennet olsun.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk ve Türkiye sevdalılarının şarkısını yürekten duyarak söylediği, “Türkiyem” şiirinin yazarı ve düşünür ve mümtaz insan Dilaver Cebeci’yi vefatının yıl dönümü sebebiyle rahmet ve minnetle anıyoruz; aziz ruhu şad, mekânı cennet olsun. Sözlerimi Dilaver Cebeci’nin şu dizeleriyle bitirmek istiyorum:

“Deli sular, salkım saçak söğütler,

Kışlada kumandan asker öğütler

Yaylalarda ata biner yiğitler

Bozkurt gibi bakışına ölürüm.”

“Mavi boncuk takışına ölürüm, heybelerin nakışına ölürüm, ırmağının akışına ölürüm Türkiye’m.”

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Kılıç, teşekkür ediyorum.

Şimdi, söz sırası Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grup Başkan Vekili ve Muş Milletvekili Sezai Temelli’ye aittir.

Sayın Temelli, buyurun.

26.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, kırk dört yıl önce Çorum katliamı yaşandığına, Kobani kumpas davasına ve geçen dönemki milletvekilleri hakkında hazırlanan iddianameye, 1 Mayıs günü kolluk güçlerinin aldıkları talimatla beraber Anayasa suçu işlediklerine, Hilvan’daki seçim çalışmalarına ve Şanlıurfa Valisinin ifadelerine ilişkin açıklaması

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tam kırk dört yıl önce Çorum katliamı yaşandı. Bu katliamda yitirdiğimiz 57 yurttaşımızı bir kez daha saygıyla anıyorum. Üzerinden kırk dört yıl geçti fakat acısı dinmedi çünkü ne hakikatle yüzleşebildik ne de bu suçu işleyenleri yargılayabildik, cezalandırabildik. Bu katliamlar devam etti; Çorum, Maraş, Vartinis, Roboski gibi birçok katliam yaşandı ve bu katliamı yapanlar her seferinde dokunulmazlık zırhının arkasına saklanabildiler. Dolayısıyla da Türkiye'de bugün çokça konuşulan darbe, darbe mekaniği dediğimiz meselenin aslında buralarda saklı olduğunu hep görmezden geldik. Evet, bunlar aydınlatılabilseydi belki 12 Eylül yaşanmayacaktı ama 12 Eylül darbesine giden yolun taşları böyle döşendi, tıpkı diğer darbelerin öncesinde döşenen taşlar gibi. Bir kez daha bu katliamı kınıyoruz, bu katliamın faillerinin mutlaka bir gün yargı önünde hesap vermesi en büyük beklentimiz.

Tabii “darbe” deyince, kumpas davaları da hep aklımızın bir köşesinde. Bunun belki de en önemli örneği Kobani kumpas davası. Bunun sonuçları daha kamuoyunda tartışılırken geçen dönem Milletvekillerimiz Hüda Kaya, Serpil Kemalbay, Fatma Kurtulan, Garo Paylan ve Pero Dundar hakkında iddianame hazırlandı. Kumpasın nasıl bir kumpas olduğunu anlatmak açısından bu iddianame önemli çünkü biliyorsunuz, 36 arkadaşımız yargılanmıştı bu davada ve bu 36 arkadaşımız, başta Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş olmak üzere sevgili arkadaşlarımızın hepsi Yasin Börü ve diğer cinayetlerden beraat ettiler; bu çok net ortaya çıktı. Uydurma cezalarla içeride tutsak edilmeye devam ediliyorlar. Evet, tutsak; bu lafa itiraz ediyorsunuz ama arkadaşlarımız tutsak çünkü sadece ve sadece barış ve demokrasi için mücadele ettiler, söz kurdular ama gelin görün ki Yassıada ruhlu bu Ankara 22. Ceza, bu 5 arkadaşımız için de aynı iddianameyi yani aynı kumpası devam ettiriyor.

Peki, arkadaşlarımızın bu iddianamede yer alan sözleri ne? Bakın, ibret olsun diye burada okuyacağım. Örneğin, Hüda Kaya demiş ki: “Kayyumları ve atamaları kabul etmiyoruz.” Etse miydi? Böyle bir onursuzluğu kabul mü edecekti? Halkın siyasi iradesini yok sayan bir kayyum anlayışını reddetmek bir suç olabilir mi? Peki, Serpil Kemalbay ne demiş? Eş Başkanlığımızı yaptığı dönemde kürsü konuşmalarından dolayı bu iddianamede konuşmaları yer alıyor. Teşbihte hata olmaz, balık baştan kokar; siz insanlar konuşuyor diye mikrofonu kapatırsanız savcı da Meclisteki konuşmaları iddianameye koyar. Peki, Fatma Kurtulan ne demiş? “…”[(*)] demiş yani “‘Hayır’ deyin.” demiş. Neye “‘Hayır’ deyin.” demiş? 2017 referandumuna. “‘Evet’ deyin.” mi deseydi? “Evet” dediniz de ne oldu? Her gün yeni bir sorunla, her gün yeni bir krizle uğraşıyoruz. Neden? İşte, 2017 referandumunda yaratılmış olan, o “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” denilen sistemin aslında sorunlarıyla boğuşuyoruz. Bu kumpas davası da aslında kaynağını buradan alıyor.

Ve Pero Dundar… Bir örnek de Pero arkadaşımızın sözü. “Kadınlar faşizmi yenecek.” demiş; bu, iddianameye giriyor. Düşünsenize, bu söz iddianameye bir suç unsuru olarak giriyor; durum bu kadar vahim. Zaten bu dava, aslında yıllardır Türkiye'deki adaletin nasıl çürüdüğünü ve beraberinde ülkeyi nasıl çürüttüğünü gösteren bir davaydı. Savcı ve mahkeme bu kumpasta ısrar ediyorlar. Siz burada “Darbelere karşıyız.” diye sabahtan akşama kadar söz kuruyorsunuz, darbe mekaniği tıkır tıkır orada çalışıyor. Dolayısıyla, bunu durdurmanın yolu, yegâne yolu bu kumpas davasını tüm gerekçeleriyle ortadan kaldırmak ve buna son vermektir. Daha mahkeme gerekçeli kararı yazmadı ya, düşünebiliyor musunuz, savcının yapmış olduğu garabeti düşünebiliyor musunuz? Ama bir tek bu mu, her yerde hukuksuzluk ve adaletsizlik kol geziyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir adaletsizlik örneği de 1 Mayıs. 1 Mayıs günü kolluk güçleri aldıkları talimatla beraber Anayasa suçu işlediler. Vali Anayasa’ya aykırı bir talimat verdi, kolluk güçleri de suça iştirak ettiler. 1 Mayısta ortada böyle bir suç var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Temelli, lütfen tamamlayın.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Bu suça karşı hakkını savunanlar gözaltına alındı, tam 76 kişi tutuklandı, bunun 37’si öğrenci. Bu öğrencilerin sınavları var, okullarına gidemiyorlar. Tutuklanma gerekçeleri 2911. 2911’den bugüne kadar tutuklama çıkmamış; 76 kişi tutuklanıyor, 37’si öğrenci. Dolayısıyla “Hepsini alacağız.” kampanyasıyla bu öğrencilerin ve tutukluların serbest bırakılması isteniyor; eğitim haklarından yoksun bırakılıyorlar, sınavlarına gidemiyorlar. Üniversite sınavları geliyor, buna hazırlanamıyorlar. Dolayısıyla, adaletsizliğin bu denli vahim hâli az rastlanır; bir an önce öğrencilerin ve tüm tutukluların serbest bırakılmasını istiyoruz.

Son olarak Sayın Başkan, aslında siz de katıldınız; Hilvan’da seçim çalışmaları. Tabii, siz çok resmî katıldınız oysa seçim çalışmaları, biliyorsunuz, belli seçim yasaklarıyla sürdürülür; o yüzden sizin bu tavrınız kınadığımız bir tavır, bunu belirtmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Temelli, lütfen tamamlayın.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Diğer taraftan, biliyorsunuz, sizin il başkanınız var orada, Hasan Şıldak; tanıyorsunuz değil mi? Tanımıyorsunuz çünkü il başkanınız değil, vali; Urfa Valisi. Urfa Valisi sizin il başkanınız gibi çalışıyor ve o kadar kendisini kaptırmış ki bir vali olarak bakın ne diyor insanlara: “Belediyeyi DEM Parti kazanırsa belediye bütçesinin yüzde 25'ini Kandil’e gönderecek.” Ayıptır ya, insan biraz sıkılır, utanır ya! Sekiz yıldır kayyumlarla bu belediyeleri yönettiniz, bu belediyeleri sekiz yıl öncesine dair o kadar incelediniz, bir kuruşun bir yere gittiğini gördünüz mü? Yok. Böyle bir tek dava var mı? Yok. Ya, bir vali nasıl çıkar böyle bir yalan söyler?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Tamamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Temelli, son kez uzatıyorum, lütfen tamamlayın.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Artı, sekiz yıl boyunca belediyeleri para olarak kuruttunuz ama bu yalanı gelip bu kürsüden defalarca söylediniz ve söylemeye devam ediyorsunuz; Vali söylemeye devam ediyor hiç sıkılmadan. İŞKUR da devreye girmiş; Şırnak'ta garnizon devreye girmişti, öyle belediyeyi almıştınız. Şimdi de Hilvan’da İŞKUR’u devreye sokmuşsunuz. 500 kişiye iş olanağı sağlıyorsunuz, onları herhâlde dört ay sonra işten çıkaracaklar ama her yerde bu tür kirli hesaplar, kirli oyunlar; Hilvan’ı böyle kazanacağınızı sanıyorsunuz. Biz buradan çok net söyleyelim: Değil 2 Haziranda, isterseniz her ay Hilvan’da seçim yapın, Hilvan’ı DEM PARTİ olarak biz kazanacağız.

Teşekkür ederim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Temelli.

Şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili ve İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’a ait.

Sayın Günaydın, buyurun.

27.- İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’ın, kırk dört yıl evvel Çorum’da 57 yurttaşın katledildiğine, İstanbul'un fethinin 571'inci yıl dönümüne, özel bir foruma katılmak için Almanya’ya özel bir jet kullanarak gitmesinin kamuoyunda tepki yaratması üzerine Ulaştırma Bakanı Abdulkadir Uraloğlu’nun yaptığı açıklamalara ve Filenin Sultanları’nın on üç saatlik Amerika yolculuğuna ekonomi sınıfında gönderilmesine, Albaraka Türk’ün düzenlediği bir toplantıda Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamaya ve Türkiye'nin ekonomik rakamlarına, Emekli Mitingi’ne katılan emeklilerin ifadelerine ilişkin açıklaması

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, evet, kırk dört yıl evvel Çorum’da 57 yurttaşımız katledildi, sonra bu katliamları Sivas, Maraş izledi. Biz hem katledilen yurttaşlarımızın anısı önünde saygıyla eğiliyor ve onları anıyor, aynı zamanda Türkiye'yi bu karanlık tarihinden kurtarmaya kararlı olduğumuzu da açıkça ifade ediyoruz.

Bugün yine tarihimiz açısından önemli bir yıl dönümü, İstanbul'un fethinin 571'inci yıl dönümü. Latince, Arapça, Farsça, Yunanca, İtalyanca bilen bir liderden bahsediyoruz, Fatih Sultan Mehmet’ten ve onun hocası Akşemseddin’den bahsediyoruz. Dolayısıyla bilgiyle donanmış, dünyayı bilen bir küresel liderden söz ediyoruz. Fatih’i ve İstanbul'un fethinde görev alan tüm yurttaşlarımızı, askerlerimizi saygıyla anıyoruz.

Tabii “İstanbul” deyince İstanbul’un dört yıl on ay yirmi üç gün işgal altında kaldığını unutmamalıyız. 6 Ekimde dört yıldan beş yıla kadar uzanan İstanbul’un işgaline son veren Mustafa Kemal Atatürk ve yoldaşlarını da yine saygıyla andığımı ifade etmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Efendim, geçen hafta Ulaştırma Bakanınız Almanya’ya gidiyor. Ne için gidiyor? Özel bir foruma katılmak için gidiyor. Abdulkadir Uraloğlu buraya özel bir jet kullanarak gidiyor. Tabii, bu, kamuoyunda derhâl haklı bir tepki yaratıyor. Beş gün boyunca susuyor Sayın Bakan ve arkasından diyor ki: “Ben buraya ne kiralamayla ne ödemeyle gittim ne de şirkete borçlu kaldım.” “Peki, nasıl gittiniz?” diye sorduklarında “Özel jet, ihale sözleşmesi kapsamında bize tahsis edildi.” diyor. Şimdi soralım: Rönesansa kaç milyar dolarlık ihale verdin? Bu ihalelerin içerisinde özel jetin sana tahsis edileceğine ilişkin bir madde var mı ve eğer bu madde varsa bu özel jetin masrafları o kamu ihalesinin bedelini artıran bir iş oluyor mu olmuyor mu? Yani böylesine büyük bir aymazlığın böylesine rahatça ifade edilmesi karşısında hayrete düştüğümüzü ifade etmek gerekiyor. Şimdi, tabii, bir taraftan bu var, bir taraftan da dünya 1’incisi 1.90-2.00 boylarındaki Filenin Sultanları’nı, voleybolcu arkadaşlarımızı çok önemli bir maça çıkarken on üç saatlik Amerika yolculuğuna bacaklarının sığmadığı ekonomi sınıfında gönderme gibi bir başka aymazlık da var. Kamuoyunda bunu “İlla ‘business class’ta gitmek zorundalar mıdır?” diye anlatan aymazların da altını çizelim. Bir, onlar dünya şampiyonu; iki, vücut bütünlükleri ve boyları itibarıyla oraya sığmıyorlar. Yani Bakanına gösterdiğin ihtimamın herhâlde birazını onlar hak ediyorlar ve bunun da gerçekten kınanması gereken bir iş olduğunu ifade ediyorum ve tarihe geçiriyorum.

Bir başka önemli konu, Albaraka Türkün düzenlediği bir toplantıda Recep Tayyip Erdoğan diyor ki: “Küresel düzeyde eşitsizlikler çok arttı. Dünyada yüzde 50’lik kesimin kullandığı kaynak yüzde 1 bile olmuyor, buna karşılık yüzde 1 en zenginler kaynakların yarısını kullanıyor.” Küresel düzene ilişkin bu saptamanın doğru olduğunu ifade edelim; doğru, kapitalist sistem dünyayı mahvediyor. Peki, Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Türkiye'nin rakamlarına bakıyor mu? Ben size bazı rakamlardan söyleyeyim: Örneğin, 2024'te 8 trilyon 437 milyar liralık toplam gelirinizin 1,3 trilyon lirasını faize verdiniz. Bugüne kadar iktidarınızda faize ödediğiniz toplam para 563 milyar dolardır ve bu faiz lobisini siz bir taraftan zenginleştirirken diğer taraftan dünyada asgari ücretlilerde en yoksullar bizim vatandaşlarımız hâline geliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Günaydın, lütfen tamamlayın.

Buyurun.

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Rakam vereyim size: Örneğin, 2022 yılında 18 milyon 30 bin olan yoksul sayısı 2024’te 20 milyona çıkmış yani bu memlekette 20 milyon insan işsiz, aynı zamanda yoksul; her 10 kadından 4’ü yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altında; her 2 kişiden 1’i borçlu. Borçluluk düzeyi arttıkça tüketici kredilerine başvuru ve kredi kartı kullanımı artıyor, tüketici kredilerinin tutarı bir yılda yüzde 22 artarken kredi kartı kullanımı yüzde 59 artıyor.

Şimdi uyguladığınız ekonomik istikrar paketi çerçevesinde tüketici kredisine ulaşmayı imkânsız hâle getirdiniz ve aynı zamanda kredi kartı taksitlerini de bir vatandaşın taksitlendiremediği boyutlara çıkardınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Günaydın, lütfen toparlayın.

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) - Şimdi, ben soruyorum size: Yoksulluk sınırının altında yaşayan bu 20 milyon yurttaşa ilişkin herhangi bir planınız var mı? İktidarınızda her yıl 1 milyon vatandaşın yoksullaşmasına ne diyorsunuz?

Bakın, kamyonculuk yaptıktan sonra emekli olduğunu söyleyen 70 yaşındaki Murtaza Aksoy emekli mitingimizde size şöyle sesleniyor: “Türkiye'de gezmediğim yer kalmadı, gittiğim yerlerde yoksul insanları görürdüm, üzülürdüm; şimdi kendim onların hâline düştüm. Hırsızlık yapacağım, bana ceza verirlerse ‘70 yaşından sonra adam hırsızlıktan yargılanıyor.’ desinler. Televizyonlara gönüllü çıkacağım, et yiyemediğim için hırsızlık yapıyorum diyeceğim.”

Antalya’dan Ankara’ya gelen 75 yaşındaki emekli Şerif Özdemir diyor ki: “14 bin liraya ev kiramı çıkardılar, 16.500 lira aylık alıyorum; 75 yaşındayım, bu 2.500 lirayla ben nasıl geçineceğim?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Günaydın, son kez uzatıyorum.

Buyurun.

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – “Antalya’da İŞKUR’a sorsunlar, 3 kere dilekçe verdim, 75 yaşından sonra iş arıyorum. Devlet yaşımdan utanıyor, bana iş vermiyor ama ben dilenmek zorunda kalıyorum.”

Bunlar Türkiye'nin manzarasıdır. Memleketin yöneticilerinin küresel düzene baktıkları kadar memlekete de bakmalarında büyük fayda vardır. Uyguladığınız politikalar yurttaşı, yaşayamaz, ev kirasını ödeyemez, mutfağındaki tencereyi kaynatamaz duruma getirmiştir ve evet, siz gitmeden bu sorunlar düzelmeyecektir.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Günaydın.

Şimdi söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili ve Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’na ait.

Sayın Akbaşoğlu, buyurun.

28.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul'un fethinin 571'inci yıl dönümüne ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İsrail'in Gazze’de yürüttüğü soykırımla ilgili ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, aziz milletimiz; bugün 29 Mayıs 2024 Çarşamba, İstanbul'un fethinin 571'inci yıl dönümü. Mutlu ve kutlu bir günü hep birlikte idrak ediyoruz; Allah'a hamdolsun.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen ve bütün insanlık için kendisinde en güzel örnekler bulunan Efendimiz’in (AS) ifadeleriyle “İstanbul elbette fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onun askeri ne güzel askerdir.” nebevi müjdesine nail olan, bir çağ açıp bir çağ kapayan, müjdelenmiş ordunun müjdelenmiş komutanı Fatih Sultan Mehmet Han’ı, İstanbul'un manevi fatihi Akşemseddin Hazretleri’ni ve dünyanın başkenti İstanbul'u bizlere emanet eden bütün ecdadımızı hayırla, rahmetle ve minnetle yâd ediyoruz. İstanbul şehit ve gazilerimizin emanetidir, İstanbul milletimizin göz bebeğidir, İstanbul ebediyen milletimizindir ve öylece kalacaktır. Ne güzel ifade etmiş İstanbul sevdasını şairimiz:

“Ana gibi yâr olmaz, İstanbul gibi diyar;

Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar.

Gecesi sümbül kokan, Türkçesi bülbül kokan

İstanbul, İstanbul…”

“Bu şehr-i İstanbul ki bi misl ü behâdır/ Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır.” diyerek İstanbul'un bir çakıl taşına bütün dünyayı feda eden bu aşk ve sevda, şairimizde nasıl tebellür ediyorsa bizim de ak kadrolar olarak hizmet ve eserlerimizle tebellür etmiştir. Bu sevda ve aşkla İstanbul’a ve tüm Türkiye’ye hizmet etmeye devam edeceğiz inşallah.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, tabii, böyle bir önemli günü yaşarken bir büyük dramı da insanlık olarak müşahede ediyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadeleriyle seslenmek istiyorum Türkiye Büyük Millet Meclisinden bütün dünyaya: “İsrail'in Gazze'de yürüttüğü soykırım milyonlarca sivilin sığındığı Refah bölgesine yapılan saldırılarla çok daha kanlı bir safhaya girdi. Önceki gün güya güvenli bölgedeki sivillerin yaşam mücadelesi verdikleri çadırlara düzenlenen saldırıda en az 45 masum Filistinli kardeşimiz şehit edildi. Görüntülere bakmaya can dayanmıyor, kalp dayanmıyor; bir baba sadece birkaç aylık kafası kopmuş bebeğini çaresizlik içinde -eğer kaldıysa, eğer hâlâ varsa- dünyanın, insanlığın vicdanına gösteriyor. Hani Kur’an-ı Kerim’de, Tekvîr suresinin 9’uncu ayetinde Yüce Rabb’imiz diri diri toprağa gömülen çocukları soruyor ya…”

(Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu tarafından Tekvîr suresinin 9’uncu ayetikerimesinin okunması)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – “Hangi günahından dolayı öldürdünüz? Ne sebeple öldürdünüz? Şu masum yavrucaktan ne istediniz? 15 bin masum çocuktan ne istediniz? İçinizde insanlıktan kırıntı kalmadı mı? Hiç mi vicdanınız yok? Hiç mi insafınız yok? Hiç mi değeriniz, sınırınız, haddiniz hududunuz yok? İnsanlığa bu kadar mı düşmansınız? Kalbinizde merhametin zerresi de mi yok? Yeryüzünde hiçbir din, vallahi, şu vahşeti meşrulaştıramaz. Masum bir bebeğin kafasını kopartmayı, çadırlarında masum sivillerin yakılarak öldürülmesini hiçbir inanç, ne kadar sapkın olursa olsun, hiçbir ideoloji meşru görmez, gösteremez. Dünya bir hastanın, bir manyağın, bir psikopatın ‘Netanyahu’ denilen, kanla beslenen vampirin barbarlığını izliyor, hem de canlı yayında izliyor. Ey Amerikan devleti, bu kan senin eline de bulaşmıştır. Bu soykırımdan sen de en az İsrail kadar sorumlusun. Ey Avrupa'nın devlet ve hükûmet başkanları, İsrail'in bu soykırımına, bu barbarlığına, bu vampirliğine siz de ortak oldunuz çünkü sustunuz; hastaneyi, okulu, camiyi vurdular, sustunuz; yardım konvoyunu vurdular, sustunuz; gazeteciyi, doktoru, yardım görevlisini vurdular, sustunuz.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akbaşoğlu, lütfen tamamlayın.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – “Hastane bahçelerinden toplu mezarlar çıktı, tepki göstermediniz. 'Hamas' diyerek İsrail’e açık açık destek verdiniz.

Kardeşlerim, Gazze'de sadece insanlık ölmüyor, Gazze'de sadece masum yavrular, bebekler ölmüyor, Gazze'de sadece soykırım, katliam yaşanmıyor; Gazze'de insanlık ölürken Avrupa'da demokrasi ölüyor, insan hakları ölüyor, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, kadın hakları, çocuk hakları ölüyor. Kimse kusura bakmasın, bundan sonra hiçbir Avrupalı çıkıp da kibirle parmak sallayarak üstenci bir dille bize demokrasiden, insan haklarından, ifade özgürlüğünden, basın özgürlüğünden bahsetmesin. İsrail Gazze'de insanlığı öldürdü, Avrupa ise kendi değerlerini öldürdü.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, lütfen toparlayın.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – “Kendisini var eden bütün değerleri ayaklarının altında çiğnedi Avrupa. Yıllardır bulunduğumuz her uluslararası platformda, hatta Birleşmiş Milletler kürsüsünde ‘Dünya 5’ten büyüktür.’ diye haykırıyoruz. Ey Birleşmiş Milletler, 21'inci yüzyılda canlı yayınla tüm insanlığın izlediği bir soykırımı durduramayacaksan sen ne işe yararsın? Eğer dünyanın geleceği 5 ülkenin keyfine kaldıysa ne gerek var o devasa binalara, o kadar harcamaya, o kadar insan çalıştırmaya? Bırakınız soykırımı durdurmayı Birleşmiş Milletler kendi personelini, kendi yardım çalışanlarını dahi koruyamadı. Gazze'de sadece insanlık değil Birleşmiş Milletler de ruhuyla birlikte ölmüştür.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, son kez uzatıyorum, lütfen tamamlayın.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, aziz milletimin fertleri; bugün 29 Mayıs, bugün anlamlı bir gün, bugün tarihî bir gün gerçekten. Fatih Sultan Mehmet’in emanetine sahip çıkarak fethin sembolü Ayasofya’yı tekrar asli hüviyetine kavuşturan Sayın Cumhurbaşkanımız, milletçe, hep birlikte yürekten inanıyoruz ki zalimler karşısında Hakk’a haykıran, mazlumların gür sesi ve temsilcisi ve lideri olarak Filistin'in de, Gazze’nin de, Kudüs’ün de, Mescid-i Aksa’nın da özgürleşmesine ve bütün insanların hiçbir ayırım yapmadan temel hak ve özgürlüklerini doyasıya yaşayabileceği bir adalet ve merhamet düzenini, nizamıâlemi, bir küresel düzeni aziz ve asil milletimizle birlikte insanlığa hediye edecektir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akbaşoğlu, teşekkür için açıyorum, lütfen tamamlayın.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Bu inanç, duygu ve düşüncelerle aziz milletimizi ve Genel Kurulu hürmetlerimle selamlıyorum.

Hayırlı yasama haftası diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Bekir Bozdağ’ın, Divan olarak İstanbul'un fethinin 571'inci yıl dönümünü kutladıklarına ilişkin konuşması

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, biz de Divan olarak İstanbul'un fethinin 571'inci yıl dönümünü kutluyoruz. Peygamber Efendimiz’in övgüsüne ve müjdesine mazhar olan Fatih Sultan Mehmet Han ve ordusunu saygı, minnet, rahmet ve duayla yâd ediyoruz.

Şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının İsrail'in Refah katliamlarına karşı bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

Tezkereyi okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, “İsrail'in Refah Katliamlarına Karşı Bildiri” konulu tezkeresi (3/881)

29/5/2024

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Uluslararası mahkemelerin tüm kararlarını hiçe saymaktan çekinmeyen, işgalciliği ve zalimliğiyle bilinen Netanyahu yönetimindeki İsrail, sivil yerleşim alanlarını hedef almayı sürdürmektedir.

Uluslararası Adalet Divanının operasyonların durdurulması kararına rağmen siyonistlerin vahşeti tüm dünyanın gözü önünde devam etmektedir.

İnsanlık cephesi karşısında yalnız kalmaya mahkûm İsrail'in Gazzelilere uyguladığı baskı ve zulüm politikaları tüm Filistin'i yaşanmaz hâle getirmektedir.

İşgalci İsrail yönetimi, Gazzeli kardeşlerimizin güvenli alan olarak gösterilen Refah'taki çadırlarını dahi yakıcı silahlarla bombalayarak yüzlerce masumun kanına girmiştir.

Uluslararası antlaşmaları ve hukuk kurallarını hiçe sayan Netanyahu ve çetesi, bu cinayetlerle dünyada eşi benzeri olmayan bir ırkçılığı pervasızca sergilemektedir.

Son Refah saldırısıyla insanlığa karşı suçların en rezil örneğini gerçekleştiren İsrail'in eylemleri apartheid rejimi uygulamalarının da ötesine geçerek bir soykırıma dönüşmektedir.

Bu katliamlara ve insanlık suçlarına sessiz kalmamak her bir ferdin ve insan haklarına değer veren her bir ülkenin boynunun borcudur.

Vicdanlı, adil halkların başını çektiği insanlık cephesi nasıl ki Holokost'u lanetlemekteyse, bugün de siyonist çetenin Holokost'un ardına sığınarak Gazzelilere yönelik gerçekleştirdiği bu katliamları ve İsrail yönetimini telin etmektedir.

Uluslararası hukuku hiçe sayarak sivilleri hedef alan katliamları bir kez daha lanetliyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti tüm kurumlarıyla tek ses olarak İsrail'in durdurulması ve ateşkesin sağlanması yönündeki tavrını uluslararası camiada açıkça ilan etmektedir. Milletimizin kalbi de masum Gazze halkıyla birliktedir.

Refah'tan gelen görüntüleri hiçbir zaman unutmayacak ve yaşanan katliamın faillerinin hak ettikleri cezaya çarptırılmaları için çaba sarf etmeye aralıksız devam edeceğiz. Netanyahu ve çetesi, insanlık vicdanında mahkûm edildiği gibi uluslararası mahkemeler önünde de yaptıklarının hesabını verecektir.

TBMM olarak İsrail'i durdurmak adına tüm dünya milletlerine ve meclislerine sesleniyoruz.

Uluslararası toplum ve devletler, Filistin'in tanınması gibi hakkaniyetli ve zorunlu adımları atmaya süratle devam etmeli ve İsrail yönetimi tamamen yalnızlaştırılmalıdır.

Esas gaye, Filistin halkının insan haysiyetine uygun bir hayata kavuşturulmasıdır. Bu sebeple, öncelikle katliamların derhâl durdurulması için harekete geçilmelidir.

TBMM olarak ilgili tüm kurumlarımızla birlikte, hukuki süreci özenle takip ederek, uluslararası camiada Filistin'e destek sağlamaya devam edeceğiz. Son Refah saldırılarının sorumluları da cezasız kalmayacaktır.

Bu vesileyle, BM Güvenlik Konseyini acilen toplanmaya ve İsrail'in saldırılarına son vermesi hususunda karar almaya davet ediyoruz. İnsanlık onuruna ve uluslararası hukuka saygı gösterilerek masum insanların can güvenliği ivedilikle sağlanmalıdır.

Bu bildirinin oylanarak kabul edilmesi ve alınan kararın Resmî Gazete'de yayımlanması hususunu Genel Kurulun tasviplerine arz ederim.

 Numan Kurtulmuş

 Türkiye Büyük Millet Meclisi

 Başkanı

(Alkışlar)

BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tezkere kabul edilmiştir. (Alkışlar)

Değerli milletvekilleri, şimdi, Saadet Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Öneriyi okutuyorum:

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Saadet Partisi Grubunun, Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ ve 19 milletvekili tarafından, canlı hayvan ve et ithalatının olumsuz etkileri ile et ve gıda fiyatlarının yükselmesinin sebeplerinin araştırılması amacıyla 29/5/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Mayıs 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

29/5/2024

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 29/5/2024 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 İsa Mesih Şahin

 İstanbul

 Grup Başkan Vekili

Öneri:

Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ ve 19 milletvekili tarafından canlı hayvan ve et ithalatının olumsuz etkileri ile et ve gıda fiyatlarının yükselmesinin sebeplerinin araştırılması amacıyla 29/5/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergemizin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 29/5/2024 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Saadet Partisi grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ’a söz veriyorum.

Sayın Özdağ, buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grup önerimiz üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İktidarın uzun yıllardır uyguladığı yanlış, daha doğrusu tarım ve hayvancılığı bilinçli bir şekilde bitirme politikaları yüzünden ülkemiz yurt dışına bağımlı hâle getirilmiştir; öyle ki yurt dışında tarım arazileri kiralamak suretiyle güya bu açığı kapatmanın yollarını falan arar olmuştur. Yurt içinde üreticinin emeğinin ve ürününün karşılığını alamaması ve bu konularda medyaya yansıyan şaibe iddiaları ise ülkenin ne hâle getirildiğinin en acı bir örneğidir. Ülkemiz güya bir tarım ve hayvancılık ülkesi ama gelin görün ki bu alanda yani hayvan ve gıda ürünleri ithalatında Türkiye dünyada başı çekiyor. Sığır ithalatında dünyada 2’nci, Avrupa’da 1’inciyiz; mercimek ithalatında 2’nci sırada, ayçiçeği ithalatında 3’üncü sırada, buğday ithalatında 3’üncü sırada, mısır ithalatında 9’uncu sırada, arpa ithalatında 10’uncu sırada, pirinç ithalatında ise 10’uncu sıradayız. Sanki bizim ovalarımız yok, sanki topraklarımız verimli değil, suyumuz yok; bizim Gediz Ovamız yok, Harran Ovamız yok, Çukurova’mız yok, Iğdır Ovamız yok, Konya Ovamız yok ve alüvyonlu topraklarımız yokmuş gibi -biz bütün üretilenleri, daha doğrusu- ihtiyacımız olan gıda ürünlerinin çoğunu ithal etmek zorunda kalıyoruz. Bu ayıp da bu iktidara yeter de artar bile.

Türkiye, tarımsal üretim yaparken kullandığı mazotu, gübreyi, tohumu, zirai ilaç gibi girdilerin neredeyse tamamını da ithal etmektedir. Kriz arttıkça bu girdilerin maliyetlerinin arttığı bilinmektedir. TÜİK’e göre 2021'de ekonomi yüzde 11 oranında büyürken tarımda yüzde 2,2'lik küçülme kaydedilmiş durumdadır. Bunun nedenleri arasında kuraklık, artan girdi maliyetleri, geliri düşen çiftçinin üretimden çekilmesi ve dışa bağımlılık olsa da temel sebebin mevcut iktidarın bilinçli bir şekilde Türk çiftçisini bitirme projesi olduğu çok açıktır. İktidar, et fiyatlarını düşürmek gerekçesiyle 2010 yılından itibaren canlı hayvan ve et ithalatı yapmaktadır. Peki, son on dört yıldır uygulanan bu politikayla et fiyatları düştü mü? Hayır. Türkiye İstatistik Kurumuna göre, Ocak 2024'te yıllık bazda fiyatı en çok artan ilk 3 ürünün yüzde 165,6’yla sakatatlar, yüzde 130’la kuzu eti ve yüzde 110’la dana eti olduğunu biliyoruz ve hepimiz görüyoruz.

Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle her alanda büyük atılımlar yapacaktık ve bürokrasinin azaltılacağı, iş ve uygulamaların daha hızlı ve verimli bir şekilde yürütüleceği, refah seviyemizin artacağı, hayat şartlarının ve satın alma gücünün artacağı söylenmişti. Neredeyse söylenen hiçbir söz ve vaat yerini bulmadığı gibi, önceki yıllarda hayata geçirilmiş görece olumlu bazı uygulamalar bile maalesef kadük bırakılmış, işlevsiz hâle getirilmiştir. Kurumların içi boşaltılmış, liyakatli kadrolar tasfiye edilmiş, ülkemizin stratejik konuları günübirlik politikalarla yazboz tahtasına dönüştürülmüş ve bir yandaş semirtme aracı hâline getirilen ihale mevzuatı 200 defa değiştirilmiş, sağlanan istisna-muafiyetler sayesinde ülkemiz neredeyse üçüncü dünya ülkesi hâline getirilmiştir. Yirmi yıl öncesine kadar tarım, hayvancılık ve gıda üretimi konusunda kendi kendine yeten nadir ülkelerin başında gelen Türkiye, son yıllarda bu özelliğini koruyamadığı gibi, dünyada gıda fiyatları açısından da en yüksek fiyat artışlarının yaşandığı ülkelerin başında gelmektedir. Vatandaşlarımız, uygun fiyata bir gıdaya ulaşmayı çaresiz bir şekilde kanıksamaya başladıkları yetmezmiş gibi, sağlıklı, temel gıda ürünlerine ulaşmak konusunda bile çaresiz kalmıştır. Bir tarım ülkesinde olmalarına rağmen herhangi bir temel gıdaya ulaşamayan vatandaşlarımızın sayısı neredeyse toplumun ciddi bir yekûnunu oluşturmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bugün dünyanın en az et tüketen ülkeleri arasında Türkiye 2’nci sıradadır ve aynı zamanda dünyada en çok canlı hayvan ve et ithal eden iki ülkesinden de biriyiz. İktidarın tarım ve hayvancılık konusunda uyguladığı politikalar esasen ne yerlidir ne de millîdir. Ülke sınırlarımızdan akın akın geçip gelen kaçak ve sığınmacıların yanı sıra ülkemizde özellikle doğu illerimizin sınır kapılarından miktarı belli olmayan kaçak hayvan ve et de girmektedir. Esasen, her konuda olduğu gibi bu konuda da iktidarın gri alanlar yarattığı ve buradan bazı yandaşların ciddi rantlar elde ettiği düşünülmektedir. Kilosunu 3 dolara -yaklaşık 100 liraya- almış olduğu bir ithal eti Türkiye’de 500 liraya satan bir rant çetesi var; bu rantın gerçek sahiplerinin ve ülkeye yaptıkları bu ihanetin hesabı sorulmak zorundadır. Düşünsenize, 3 dolara et ithal ediyorlar ve üstelik yüzde 0 vergi veriyorlar, ardından da gelin görün, dünyanın en pahalı etini vatandaşına satıyorlar.

Tarım ve Orman Bakanlığı ise 2024 yılı içinde 600 bin baş besilik sığır ithal edeceğini açıklamıştı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özdağ, lütfen tamamlayın.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Teşekkür ederim.

İktidar, güya et fiyatlarını düşürmek adına yaklaşık on yıldır canlı hayvan ve karkas et ithal edilmesi konusunda öyle plansız bir ithalat rejimi uygulamıştır ki iddialara göre -bakın, burası çok önemli- stokların dolup taştığı Et ve Süt Kurumunun depolarında biriken 20 bin ton karkas et ile kesilmesi için bekleyen 300 bin baş hayvanın ihraç edilmek istendiği ve pazar arandığı medyaya yansımış durumdadır. Ya, bu ne yaman çelişkidir Allah aşkına; bir yandan ithal edeceksiniz, depolarınıza koyacaksınız, sonra bunu da tekrar başka bir ülkeye ihraç edeceksiniz öyle mi? Ne diyeyim ben size ki! Yılbaşından bu yana et ithalatına 1 milyar dolar ödeyen ve bu sayede ülke içinde artan et fiyatlarını düşürmeye çalışan iktidarın “Ata et, ite ot!” minvalindeki absürt politikalarının bir işe yaramadığı ortadadır. Ekonomik krizlerle boğuşan ve 70 sent dövize bile muhtaç hâle getirilen ülkemizin elinde, avucunda kalan kaynaklarının saçma sapan tarım, hayvancılık politikalarıyla yurt dışına aktarılması yanlış politikalarla izah edilemeyecek bir durumdur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Milletimiz ve ülkemiz için bu önergemizin desteklenmesi kesinlikle siyasi bir karar olmayacaktır. Bu, millî olduğu kadar da vicdani bir sorumluluktur. Önergemize destek vereceğinizi ümit ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özdağ, teşekkür ediyorum.

Öneri üzerinde ilk söz, İYİ Parti Grubu adına İstanbul Milletvekili Nimet Özdemir’e aittir.

Sayın Özdemir, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA NİMET ÖZDEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, Saadet Partisinin et ithalatı, et fiyatları hakkındaki önergesi üzerine görüşlerimizi dile getirmek için söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Halkın gerçek gündemi geçim derdi, yetersiz beslenme, gıdaya ulaşmada yaşadığımız sorunlar. Hayvancılığımızın düşürüldüğü durum ortada; et fiyatları ve muhteşem çözüm olarak dayatılan et ithalatı... Et ve et ürünleri ne yazık ki uzun bir süredir mutfaklarımıza giremiyor; iktidarın başarısız tarım politikalarının ülkemizi getirdiği son nokta. Bugünlerde Mersin Limanı’ndan kente yayılan kesif koku hayvan ithalatının ulaştığı boyutu da gözler önüne seriyor. Hayvanların geliş tarzı, gemideki yaşadığı koşullar, hayvanların sağlık durumları ayrı bir tartışma konusu. Son olarak Ukrayna menşeli pazara sürülen hastalıklı etler ve daha niceleri…

Konumuza gelecek olursak, resmî rakamlara göre son bir ay içerisinde Brezilya ve Uruguay’dan gelen 2 gemiyle toplam 43 bin sığır ithal edildi, Et ve Süt Kurumu ile Kızılay tarafından piyasaya sürülecek. Amaç ne? Artan et fiyatlarını düşürmek. Tarım sektörümüz, hayvancılığımız, yem fiyatları, akaryakıt, elektrik, su başta olmak üzere, girdi fiyatları… Çözüm bulmak, üretimi arttırmak, üreticiyi desteklemek, işte onu yapamıyoruz, doğrusu yapmıyoruz. İktidar, Alis Harikalar Diyarında gezer gibi Venezüella, Sudan, Brezilya, Nijerya'da tarım yapma hayalleri kurarken hayvancılığı getirdiği nokta bu oldu. Tıpkı cumhuriyetimizin en büyük kazanımı olan eğitim sistemimizin maarif müfredatıyla hançerlenmesi gibi Türk tarımını da bitirme çabası... Sözde millî tarım politikası ve et ithalatı; ne yaman çelişki, öyle değil mi? Korumak kollamak, zengin etmek istediklerimiz var ne yazık ki. Yoksa yüz yıllık cumhuriyetin gözbebeği, temel geçim kaynağı tarımı ve hayvancılığı bu duruma düşürmezdik.

Son söz olarak, Hükûmetin hayvancılık politikasını protesto eden ve eylemlerini dokuz gündür sürdüren Kuzey Kıbrıslı üreticileri selamlıyorum; geleceklerini korumak, halkın sağlıklı beslenmesini sağlamak için gıda güvenliği adına yaptıkları mücadeleyi gönülden destekliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özdemir, lütfen tamamlayın.

NİMET ÖZDEMİR (Devamla) – İktidarı uyarıyorum: Üreticinin, üretimin yanında olmazsanız bize başka çare bırakmayacaksınız; hayvan besicisini, süt üreticisini, binlerce ziraat mühendisini, veteriner hekimi Bakanlık kapılarına dayanma noktasına getireceksiniz.

Önergeyi desteklediğimi belirtiyor, saygılarımı sunuyorum.

(İYİ Parti, CHP ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.

Öneri üzerinde ikinci söz, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Mehmet Zeki İrmez’e ait.

Sayın İrmez, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

DEM PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ İRMEZ (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm Türkiye halkları ve cezaevinde haksız hukuksuz bir şekilde şu an rehin tutulan tüm arkadaşlarımızı saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Evet, biliyorsunuz, 44 yıl önce Çorum'da bir katliam gerçekleştirildi. Bu katliamın sonucunda 54 Alevi yurttaşımız maalesef yaşamını yitirdi ve 300'e yakın yurttaş da yaralandı. Bu katliamı gerçekleştiren karanlık güçleri lanetliyorum. Ayrıca, katliamda yaşamını yitiren 57 yurttaşımızı da sevgiyle, saygıyla, minnetle anmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, dünyanın neredeyse en pahalı etini almamızın nedenlerinin araştırılması için söz almış bulunmaktayım.

Bizce nedeni basit. Buradaki herkese sormak istiyorum: Acaba nedeni ne olabilir sizce? Özellikle AKP Grubundakilere sormak istiyorum; çok basit bir soru. Bu sorunun cevabı, elbette ki AKP Hükûmetinin ta kendisidir. Önergede de yazdığı üzere, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi çığır açtı, atılımlar yaptı ama nerede? Ülkenin tarımsal üretim ve hayvancılık sektöründeki uygulamalarla et almak için kuyrukta bekleyen yurttaş sayısında, bir tarım ve hayvancılık ülkesini et ithal edecek duruma getirmede maalesef çığır açmış durumda. Daha geçen hafta Ukrayna’yla, içinde et ithalatıyla ilgili maddelerin de olduğu bir anlaşma yapıldı. Şimdi, Hükûmetin geçmiş pratiklerine baktığımızda, bu ve bunun gibi anlaşmalar üreticiye ciddi zararlar verecek; özellikle ithal edilen et ve et ürünleri Türkiye'deki yerli üreticilerin rekabet gücünü ciddi şekilde zayıflatacak, artan maliyetler ve düşük kâr nedeniyle gücünü ciddi şekilde zayıflatacak, artan maliyetler ve düşük kâr nedeniyle zor günler yaşayan hayvancılık sektörü bu ithalat baskısı altında daha da zora girecek, kısa vadede et fiyatlarında bir düşüş görülse de uzun vadede artacak, fiyatlar hem üreticileri hem de tüketicileri maalesef olumsuz bir şekilde etkileyecektir.

Evet, tüm bunlar, maalesef, biliyorsunuz, bizim bölgemizde de söz konusu olan durumlar. Şırnak'ta göçer hayvancılığı yapan yaklaşık 250 aile yani neredeyse 5 bin kişi bu işle geçiniyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İrmez, lütfen tamamlayın.

MEHMET ZEKİ İRMEZ (Devamla) – Peki, siz hayvancılık maliyetlerini bu kadar artırır, çiftçiyi para kazanamaz hâle getirir, et ithal ederseniz bu insanlar ne yapacak, nasıl geçinecek; elbette ki size soruyoruz. Tüm bunlar Şırnak'ta ilan edilen özel güvenlik bölgelerinden kesilen 500 bin ağaçtan, yayla yasaklarından, Ege’de koyları imara açmanızdan, İliç’te ve ülkenin dört bir yerinde fütursuzca açılan maden sahalarından azade değildir. Bugün geldiğimiz noktada ülke tümüyle bir cehenneme dönmüş durumda. Bizim size tavsiyemiz, ithalatı teşvik etmek yerine Türkiye'de hayvancılığı destekleyin; yem, gübre ve mazot gibi temel girdilere yönelik destek sağlayın; hayvan hastalıklarıyla mücadele için etkin veterinerlik hizmetleri sunun.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın İrmez, teşekkür ediyorum.

Diğer söz talebi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Amasya Milletvekili Reşat Karagöz’e ait.

Sayın Karagöz, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA REŞAT KARAGÖZ (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Saadet Partisi grup önerisi -hayvancılık sektöründe yaşanan sorunların araştırılması- üzerine partim adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

AKP iktidarlarının tarım politikası yüzünden memlekette hayvancılık bitmiş durumda. Kanıtı ise AKP'nin Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın bizzat kendisi açıkladı; Kurban Bayramı’nda Diyanete vekâletle kurban kestirme bedelinin yurt içinde 11.750 lira, yurt dışında 4.750 lira olduğunu söyledi yani aynı kurbanı yurt dışında kestirirsek 2,5 kat daha ucuz. Yıllardır tarım ve hayvancılıkta uyguladığınız yanlış politikalar yüzünden kendi ülkemizde sevaba bile girmek daha pahalı.

“Millî tarım politikası” adı altında 2011 yılında ilk kez Kurban Bayramı’nda kurbanlık koyun ithal edildi ve devam eden 2012 yılında ise ilk kez saman ithaliyle başlayan düzen özellikle 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle liyakatsiz kadrolar elinde ülkemizi batağa sürüklemiştir. Cumhuriyet tarihimizde en fazla et ithalatı yine AKP döneminde gerçekleşti. 2011 yılında 110 bin ton et ithaliyle en fazla ithalat yapılan yıl olarak rekor kırdınız. Bu ithalat maalesef ülkemizde yaşanan et krizine çözüm olmamış, 2018 yılında 55 bin ton ve 2023 yılında 36 bin tonla yeni rekorlar kırmıştır. Yirmi iki yılda 356 bin ton et ithalatına ödenen rakam ise 1.8 milyar dolardır. Son bir yılda küçükbaş hayvan sayımız 4 milyon adet azalmış durumdadır.

Değerli milletvekilleri, 1982 yılında nüfusumuz 46 milyon iken 66 milyon küçükbaş hayvana sahip olan ülkemizde nüfusumuz 85 milyonu aştığında küçükbaş hayvan sayımız 52 milyona düşmüş durumdadır. Süt üreticilerinin en önemli girdi maliyetlerinden biri yemdir ve dünyada süt piyasasında kârlılık kriteri süt-yem paritesidir. Bu sorunun çözümü için ilk atılması gereken adım, süt-yem paritesinin Avrupa Birliğinde olduğu gibi 1 litre süt karşılığında 1,5 kilogram yem alabilir duruma getirmektir. Türkiye, hayvancılık sektöründe kendi kendine yeterliliği artırmak ve ithalat bağımlılığını azaltmak için liyakatli kadrolarla projeler geliştirmelidir. Tarım ve hayvancılığın ana vatanı olan bu topraklar iş bilmez yöneticilerin ellerinde her gün daha fazla erozyona uğruyor. Sizin sayenizde çiftçiler yavaş yavaş üretimden vazgeçiyor. Ya üreticiye sahip çıkar tarımı ayağa kaldırırsınız ya da gıda güvenliği sorunuyla batağa batmış olursunuz. Çiftçilerimiz ve hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımız, bankalara olan 720 milyar borçları yüzünden perişan bir vaziyettedir. Kredi kullanmadan üretim yapan çiftçimiz neredeyse kalmamış ve her 4 çiftçiden 1’inin en az 2 bankaya kredi borcu vardır. Bankalar, çiftçilerimizin ürettiği mahsulün ortakçısı olmuş durumdadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karagöz, lütfen toparlayın.

REŞAT KARAGÖZ (Devamla) – Bundan on yıl öncesine kadar kendi kendine yetebilen sayılı ülkelerden biri olmakla övünürken şu an Türkiye, sığır ithalatında dünyada 2’nci, Avrupa'da ise 1’inci sıradadır. Ayçiçek ithalatında ise 3’üncü sıradayız. Buğdayın ana vatanı bu topraklar değil mi arkadaşlar? Ama şu an buğday ithalatında 3’üncü sıradayız. Mısırda 9’uncu, arpada 10’uncu, mercimekte ise en çok ithalat yapan 2’nci ülkeyiz. Türkiye'yi getirdiğiniz noktayı dönüp bakınca, tarımı ve hayvancılığı bitirmekte, üreticiyi üretime küstürmekte, halkı açlığa, yoksulluğa, sefalete sürüklemekte ve hastalıklı et ithal etmekte üstünüze yoktur. İşte, bu konularda 1’incilik koltuğunu, maalesef, kimseye bırakmıyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, son söz olarak, buğday taban fiyatının biraz önce açıklamanızı istiyoruz.

Bu öneriyi kabul ettiğimizi sizlere deklare ediyor, saygılar sunuyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Karagöz, teşekkür ediyorum.

Şimdi diğer söz talebini karşılayacağım.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Bülent Tüfenkci’ye söz veriyorum.

Sayın Tüfenkci, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT TÜFENKCİ (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün İstanbul'un fethinin yıl dönümü. Peygamber Efendimiz’in (SAV) müjdesine ve övgüsüne nail olan Fatih Sultan Mehmet Han ve şanlı ordusunu rahmetle yâd ediyorum. Bu vesileyle Ayasofya’yı ibadete açanları yâd ediyor, selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, özellikle dünyanın yaşadığı pandemiden sonra, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de fiyat istikrarsızlığı ve enflasyon artmıştır. Hükûmetimiz hayvancılığa ciddi anlamda destek vermektedir. Sadece büyükbaş hayvancılığa değil, küçükbaş hayvan yetiştiriciliğine, arıcılığa, ete ve süte destek vermektedir. Ülkemiz son yirmi iki yılda kırmızı et üretiminde yüzde 206 artışla 777 bin tondan 2 milyon 384 bin tona ulaşmış durumdadır. İddia ediliyor -ki biz bunu iktidara geldiğimiz her yıl duyuyoruz- işte, “Yirmi yıldır hayvancılık bitti, tarımda üretim bitti.” diye söyleniyor ama verilere baktığımızda gerçekten hem hayvancılıktaki üretimin hem bitkisel üretimin arttığını görüyoruz; verilere baktığımızda bu da göz önüne serilmektedir. Şunun da altını özellikle çizmek istiyorum değerli arkadaşlar: Türkiye'de et ithalatını sadece Et ve Süt Kurumu yapmaktadır; yapma sebebi de tüketiciyi korumak, üreticiyi kollamak üzerinedir. Özellikle son yılda ülkemizin ithal ettiği et ürünlerine baktığımızda 34 bin civarındadır. Bu da özellikle piyasayı regüle etme anlamında önem arz etmektedir. Et ve Süt Kurumu tarafından son yıl 17.766 kesimlik hayvan ithalatı yapılmıştır; bu da özellikle piyasaya, kasaplarımıza, endüstriyel ürün üreten üreticilere verilerek, fiyatların belli bir seviyede kalmasına ve düşürülmesine de vesile olmuştur.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Ama olmadı, o yanlış.

BÜLENT TÜFENKCİ (Devamla) – Elbette ki “Bakanlığımızın eksikliği yok.” demiyoruz, eksiklikleri vardır. Bu eksiklikleri, Bakanlığımız, sizlerle, sivil toplum kuruluşlarımızla, üreticilerimizle, bu işin ticaretini yapanlarla odalarımızla, ziraat odalarımızla istişare ederek gidermeye çalışmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tüfenkci, lütfen tamamlayın.

BÜLENT TÜFENKCİ (Devamla) - Bakanlığımız bu anlamda da yoğun bir şekilde çalışmaktadır. En son, Bakanlığımız artık hayvancılık desteklemelerini, tarımsal desteklerimiz içerisindeki payını da yüzde 4,4 artırmış durumdadır ve yeni dönem içerisinde temel verimlilik ve yönlendirici esaslı desteklere başlamıştır; inşallah, bununla da bu yıl 23,7 milyar destekleme planlanmaktadır.

Ben bu vesileyle Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tüfenkci, teşekkür ediyorum.

Sayın Şahin, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

29.- İstanbul Milletvekili İsa Mesih Şahin’in, Malatya Milletvekili Bülent Tüfenkci’nin Saadet Partisi grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve araştırma komisyonu kurulması taleplerine destek beklediklerine ilişkin açıklaması

İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Tabii, biz burada et fiyatlarının yükselmesiyle ilgili bir araştırma önergesi verdik. Kurban Bayramı yaklaşıyor, Sayın Akbaşoğlu, Değerli Grup Başkan Vekili, Sayın Bakanım; bakın, şu elimdeki belgeye göre emeklimiz kurban kesemeyecek. İtirazımız budur. Bakın, Osmaniye'den gelen kurbanlık kilogram fiyatları -komisyon kararı- canlı kilogram küçükbaşta 270 lira. Bunun anlamı şu: 10 bin lira emekli maaşıyla 37 kilogram kurban kesebiliyor. 37 kilogram da kurban olmaz. Dolayısıyla emekli kurban kesemeyecek. Büyükbaştaki fiyat daha da yüksek. Bizim itirazlarımız bu. Bu tablonun araştırılmasını ve önlemlerin alınması için bir araştırma komisyonu kurulmasını talep ediyoruz ve bu komisyona sizlerden destek bekliyoruz.

Teşekkür ediyorum.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- Saadet Partisi Grubunun, Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ ve 19 milletvekili tarafından, canlı hayvan ve et ithalatının olumsuz etkileri ile et ve gıda fiyatlarının yükselmesinin sebeplerinin araştırılması amacıyla 29/5/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Mayıs 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Şimdi Saadet Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19’uncu maddesine göre verilen önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

İYİ Parti Grubunun İç Tüzük'ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Şimdi öneriyi okutuyorum.

Buyurun.

2.- İYİ Parti Grubunun, Grup Başkan Vekili Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez tarafından, kaçak göçmen ve sığınmacıların suç oranlarındaki artışın araştırılması ve alınması gerekli önlemlerin tespit edilmesi amacıyla 28/5/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Mayıs 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 29/5/2024 Çarşamba günü toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 Turhan Çömez

 Balıkesir

 Grup Başkan Vekili

Öneri:

Balıkesir Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Turhan Çömez tarafından kaçak göçmen ve sığınmacıların suç oranlarındaki artışın araştırılması ve alınması gerekli önlemlerin tespit edilmesi amacıyla 28/5/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 29/5/2024 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – İYİ Parti grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’a söz veriyorum.

Sayın Türkkan, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sığınmacılar ve kaçak göçmenlerden kaynaklı artan suç oranları hakkında partimizin grup önerisi hakkında söz aldım.

Bu mesele nereden geldi? 2011 yılından beri devam ediyor, 2011 yılında dönemin Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu “Ne olacak, gelse gelse 100 bin kişi gelir yani bu ülkenin 100 bin kişiyi karşılama gücü yok mu?” dedi, 15 milyon sığınmacıdan bahseder hâle geldik; 100 binden başladık, 15 milyona geldik. Hâl böyle olunca, bu 15 milyon kişinin arasında öyle meseleler yaşandı ki özellikle Suriyeliler bazında; çeteleşme başladı, gettolaşma başladı, suç oranları artmaya başladı, tecavüzler çoğaldı, gasplar çoğaldı, hukuksuz yere yol çevirmeler, günahı olmayan şoförleri, yoldan geçen çocukları bıçakla katletmeler ve ülke, Latin Amerika ülkesine döndü. Zaten Türkiye'de mafyanın siyasetle iç içe olduğu bir dönemde, siyaset yoluyla polisi ve yargıyı yanına aldığı bir dönemde bir tek sığınmacılar eksikti, bir de onlar geldi; ülke, insanların sokaklarda dolaşamaz hâle geldiği bir Latin Amerika ülkesine dönüştü. Avrupa Organize Suç Endeksi’nde en yüksek olan ülke hâline gelmişiz; geldiğimiz noktaya bakın. Yani daha düne kadar, 1991’e kadar o komünist rejim altında ezilen, sonradan birdenbire Demir Perde ülkelerinin o rejimi yıkmasıyla ortaya çıkan o uluslararası çeteleri, o mafyayı bile geride bırakmışız. Şu anda Türkiye vize alamıyor. Bugün Sayın Turhan Çömez bahsetti bize, 100 bin kişi gidince oraya pasaportlarını yırtıp atmış. O 100 bin pasaportun arasında bu sığınmacıların pasaportları da var. O yüzden sığınmacılar yüzünden biz vize bile alamıyoruz.

Suriyeliler gettolaştı dedim; gidin Zeytinburnu’na, Zeytinburnu’nda bir perdeciler çarşısı var, size yemin ediyorum, Türkçe konuşamazsınız. Orada Türkçe konuşan bir esnafın dükkân açması mümkün değil, ertesi gün ya yıkarlar ya yakarlar; ikisinden biri. Kendi ülkemizde vatandaşımız ticaret yapamayacak hâle geldi. Hâl böyleyken biz hâlâ “ümmet” muhabbetiyle Türkiye’nin 15 milyon sığınmacıyı kabul etmesini düşünüyoruz; sebep? Avrupa Birliğinden gelen 6 milyar dolar fon yüzünden. Yahu, Allah aşkına, gözünüzü seveyim, siz bu ülkede “Sığınmacılara 100 milyar dolar harcadık.” diyen değil misiniz? O 6 milyar dolar için bu ülkeye, üstelik demografik yapısına zarar getiren bu yapılanmaya niye müsaade ettiniz, bu ülkeye kastınız mı var, düşman mısınız bu ülkeye? Yarın öbür gün çocuklarınıza… 1,12’ye düşen doğurganlık oranı ile 5,13 doğurganlık oranı olan bir Arap nüfusunun çöreklendiği bir ülkede siz bu ülkenin nasıl sahibi olacaksınız, nasıl sahibi olacağız? Bu ülkeyi istila ettirerek satmanın bir başka yoludur bu. Emperyalistlere bu ülkeyi peşkeş çekmenin bir başka yoludur bu. Tarih sizi böyle anacak, Sümerlerin istilası gibi anacak. Sümerler bu istilalar yüzünden yok oldular tarih sahnesinden, aynısı Türkiye'nin başına gelecek.

Bakın, ben size bir şey söyleyeyim: 2022 yılında Adalet Bakanlığı bir istatistik yayınlamış, rakamlara dikkat edin. 324 bin erkek, 87 bin kadın sığınmacı hakkında dava açılmış yani 411 bin kişi sığınmacı hakkında dava açılmış. 2023’e gelmiş, bu sayı olmuş 483 bin kişi. Ya, arkadaşlar, 483 bin sığınmacı değil “3 bin sığınmacı var.” diye Hollanda ayağa kalktı. Bizim sığınmacıların bırakın sayısını 483 bini hakkında çoğu kriminal suçlardan olmak üzere davalar açılmış. Bu ülkede asayişi sağlamak için 4 tane çeteye baskın yapıp “Ben bunları yakaladım.” deyip, 73 tane “organize suç örgütü” diye içeri tıktığınız adamların 72’si serbest kalmış, 1’i içeride; onu ülkeye gösterip bu istilacıların yaptıkları, bütün bu gettolaşarak işledikleri suçları saklamaya çalışıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Türkkan, lütfen tamamlayın.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Sayın Başkan, tamamladım.

Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Türkkan, sağ olun.

Öneri üzerinde ilk söz, Saadet Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sema Silkin Ün’e aittir.

Sayın Silkin Ün, buyurun.

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SEMA SİLKİN ÜN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir konuyu ülke gündemine getirirken maksadımız ülke bekamız ve toplumsal barışımız ise ilk referans noktamız insan hakları olmalıdır. Eğer meseleye salt tehdit algısıyla bakılırsa, bu, iktidarı insan haklarına mesafeli politikaları nedeniyle eleştirme tavrımızla tutarlı olmaz. Bazı istatistikler zikrediliyor oysa akademide ve sivil toplumda yapılan başka araştırmalar var, onlar başka şeyler söylüyor, diyor ki mesela: “Hayata tutunmaya çalışan, pek çok eşitsizlik ve hukuksuzlukla boğuşarak ailesinin geçim derdinde olan sığınmacı suç işlemekten korkar.” diyor ki mesela: “Sığınmacıların maruz kaldıkları olaylarla ilgili suç duyuruları bile onların suç hanesine yazılıyor ve hatta mağduru oldukları olaylar yüzünden ‘deport’ tehditleriyle karşı karşıya kalıyorlar.” Evet, düzensiz göçle mücadele edelim, kararlılıkla mücadele edelim ama bunu yaparak düzenli göçmenlerin düzensiz göçmene döndürüldüğü hukuksuzlukların yaşandığı bir ülkede olduğumuzu da unutmayalım. Evet, düzensiz göçle mücadele edelim ama cümlelerimizi sarf ederken o dilin yabancı düşmanlığına kaydığını da unutmayalım. Aksi hâlde insan haklarından uzak düşünceyle kendine yol bulan ırkçılık vebasına kapılmaktan kurtulamayız.

Verilere gelirsek; Türkiye'de geçici koruma statüsü altındaki Suriyeli sayısı 3 milyon 381 bin, diğer uyruklara sahip göçmenlerle birlikte rakam 4 milyon. Göç İdaresi Başkanlığı gönüllü olarak ülkesine dönen Suriyeli sayısını 554 bin olarak açıkladı. İnkâr edilse de Türkiye'de pek çok baronun verilerine yansıdığı üzere, bunların önemli bir kısmı hukuksuz “deport”lardan oluşuyor çünkü iktidar göçmen nüfusunu hızlı bir şekilde azaltmayı politik bir hedef olarak belirlemiş durumda ve bu uğurda geri gönderme merkezlerinin yargı denetiminden ari şekilde çalışmasına göz yumuyor. Toplumumuzda Suriyeli sığınmacıların suç oranlarının yüksek olduğuna dair bir algı yok mu? Evet, var. Bazı rakamlara bakalım o hâlde: Yüzde 72’sini kadın ve çocukların oluşturduğu bu nüfusun 2016'dan 2023'e kadar asayiş sorunları nedeniyle “deport” edilenlerinin sayısı 19.336, bu rakam kendi nüfusları içerisinde binde 57 demek. Resmî rakamlar da sığınmacıların suç oranlarının yüzde 1,30 olduğunu gösteriyor. Bu oran istatistiklerinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının çok altında bir yüzdeye işaret ediyor yani sığınmacılar arasında suç oranlarının yüksek olduğu algısı şehir efsanesidir ve toplumsal barışımızı hedefe almaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEMA SİLKİN ÜN (Devamla) – Son cümlem Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Silkin Ün, lütfen tamamlayın.

SEMA SİLKİN ÜN (Devamla) – Karşı argümanlarıma rağmen biz yine de İYİ Partinin bu önergesine “evet” oyu vereceğiz, vereceğiz ki araştırılsın ve komisyonumuz karşısına çıkan insan hakları ihlallerini bu vesileyle ortaya çıkarmış olsun. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Silkin Ün.

Öneri üzerinde diğer söz talebi Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Beritan Güneş Altın’a ait.

Sayın Güneş Altın, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

DEM PARTİ GRUBU ADINA BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) – Bugün cezaevleri sırf demokratik siyaset yaptıkları için tutuklu olan binlerce siyasetçiyle dolu; tam da bu sebeple bugünkü selamlamam Selahattin Başkana, Figen Başkana, Nazmi Gür’e, Alp Altınörs’e ve Zeynep Karaman’a ve bütün özgürlük tutsaklarına. Bugünkü selamlamam mücadelelerinde demokrasiden ve adaletten yana olan herkese; AKP ve MHP dâhil değil. Ve bu selamlamam hukuksuzluğa direnen, barışı savunan tüm kara parçalarına; Filistin, Afrika ve kürdistan hariç değil.

Ve elbette burada cesaretinizden söz etmenin de tam da sırası. Tarihin en amatör yargı kumpasına karşı yargılayanları yargılayan, savunmalarıyla siyaset okullarında yıllarca okutulacak değerli yoldaşlarımız sizlere minnettarız. Sizler insanlığın onurusunuz, tüm kara parçalarında, Afrika ve kürdistan dâhil.

Şimdi gelelim önergeye. Önerge yine baştan sona mülteci düşmanlığıyla, nefret söylemleriyle dolu. Bu önergeyle, savaştan, yoksulluktan, açlıktan dolayı ülkesini terk etmek zorunda kalan mültecilere suçlu mülhem bir öz atfediyorsunuz. Biz ise toplumu kutuplaştıracak, masum insanları “stigmatize” edecek bu yaklaşım üzerine konuşmaktan bile hicap ediyoruz. İktidar, muhalefet, mülteci düşmanlığında yine birleşmiş durumda olacak ki var olan bütün suçun, Türkiye'de var olan bütün problemlerin günah keçisi olarak seçtikleri mültecileri yine öne sürmüş durumdalar. İktidar sorumluluktan, muhalefet ise gerçeklikten kaçıyor ama toplum derin bir yoksulluğa, umutsuzluğa, kutuplaşmaya sürüklenmeye devam ediyor. Türkiye, Küresel Suç Endeksi’nde 193 ülke arasında 14'üncü sırada ama akla ziyan bir şekilde bunun sorumlusu sanki mültecilermiş gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Ama bu iyice bilinsin ki bunun sebebi mülteciler değildir; bunun sebebi, adaletin olmaması, tıpkı Kobani kumpas davasında olduğu gibi barışın tesis edilmemesi, Kürt’e karşı savaşın derinleştirilmesi, IŞİD gibi insanlığa düşman yapıların Türkiye'ye bir odak hâline getirilmesidir. Yakın zamanda bu kürsüde geri gönderme merkezleri üzerine bir konuşma yapmıştım ve bu konuşma sonrasında binlerce mülteci bize geri dönütte bulundu; binlerce mülteci bize ulaştı ve anlattığımızdan 10 kat daha kötü yaşam şartları içerisinde olduklarını bizlere yazdı. Hâl böyleyken ve bizler Avrupa'dan daha yeni, mülteciler için 1 milyar euro fon almışken, bugün çıkıp Türkiye'de yaşanan suç oranlarının sebebi “mülteciler” demek ne ahlaki ne de vicdanidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, lütfen tamamlayın.

BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Devamla) – Kaldı ki kadın cinayetlerinin, çocuk ölümlerinin, işsizliğin, yoksulluğun ve daha sayamayacağım birçok toplumsal sorunun sebebi mülteciler değildir. Mülteciler suçlu değildir. Bu ülkede suç oranları artıyorsa bunun temel sebebi, iktidar ve onun küçük ortakları ile onların politikalarıdır. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Güneş Altın, teşekkür ediyorum.

Diğer söz talebi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal'a aittir.

Sayın Tanal, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla hürmetle selamlıyorum.

Tabii, burada kaçak göçmen ve sığınmacıların suç oranındaki artışın araştırılmasıyla ilgili bir önerge var. 2022 tarihinde “Türkiye'de Düzensiz Göç ve Düzensiz Göçle Mücadele Van Örneği” raporu var. Hazırlanan bu rapor gerçekten burada yeteri kadar mücadelenin verilmediğini gösteriyor. Sığınmacı özeline geldiğimiz zaman Suriye'deki düzen sağlandıktan sonra, insan haklarına saygılı bir çerçevede gayet rahat, davul zurna çala çala Türkiye'de bulunan sığınmacıları oradaki insan haklarını gözeterek geri göndermek lazım. Artık Türkiye'de sığınmacı sorununun bir beka sorunu hâline gelmediğini söylemek mümkün değil. İYİ Partinin önergesine de katılıyorum.

Şimdi, sığınmacılarla ilgili, sınırlar 2011'de açıldığı zaman Türkiye'ye gelen terör örgütü var, IŞİD’i var, hangi örgütten dersen var. Bunlardan Şanlıurfa ilinde dernekler adı altında örgütlenen terör örgütleri var. Dikkat ederseniz Türkiye'deki gerek İstanbul'daki katliamın, Diyarbakır mitingi katliamının, Ankara Gar katliamının, Suruç’taki katliamın, Gaziantep’teki düğün katliamının arkasında yatan IŞİD terör örgütü var. Kim yaptı bunu? Sınırlar kevgir gibi açıldığı için kimin Türkiye'ye gelip gelmediği kayıt altına alınmadan bir dönem konteynerlerde bırakıldıktan sonra Türkiye'nin 81 iline dağıldılar. Bir kontrol yok. Örnek veriyorum sizlere: Konya ili Ereğli ilçesi Zengen Mahallesi’ne gidin, bitişiğinde karakol var, mevsimlik tarım işçilerinin bin tane çadırı var, yarısından fazlası Suriyeli, oradakilerin kimliği yok. Böyle bir devlet anlayışı olmaz. Kimlik olacak, herhangi bir olay, vukuat olursa yakalanabilsin diye. İnsan haklarına sonuna kadar evet, tedbire de güvenliğe de evet, benim söyleyeceğim konu bu.

Gelelim Şanlıurfa milletvekili olmam nedeniyle… 2 Haziranda seçimler var. 2 Hazirandaki seçimler, 2019 yılında oynanan aynı oyun vardı. O dönemde, 2019 yılındaki mahalli seçimlere bir hafta kala 500 kişi İŞKUR üzerinden işe alındı, iki hafta geçtikten sonra işten atıldı. Şu anda yine aynı şekilde Şanlıurfa ili, Hilvan ilçesinde seçimin sonucunu etkilemek için 500 kişinin İŞKUR üzerinden işe alındığı iddia ediliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen tamamlayın.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

İki hafta sonra yine, tekrar bunlar işten atılacak.

Üçüncüsü, 2019’da Hilvan’da, yine, belediye seçimlerinin sonuçlarını cezaevindeki seçmenler etkiliyordu. Hilvan’a cezaevi 17 kilometre uzaklıkta, Karaköprü’ye 35 kilometre uzaklıkta. Sırf Hilvan’daki seçimi “AKP kazansın.” diye 17 kilometre uzaklıkta olan cezaevini 35 kilometre ötedekine bağladılar. Bakın, aşağı yukarı yirmi iki yıldan beri AKP, daha öncesinde de aynı zihniyet baştaydı, Hilvan’da hâlen garaj yok, hâlen sağlıklı içme suyu yok, sağlıklı kullanılabilir kullanım suyu yok. Suriye’ye ücretsiz elektrik gönderiliyor, Hilvan’da elektrikler kesiliyor. (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, ben buradan Hilvanlılara sesleniyorum: Bu mağduriyetlere “Hayır.” diyorsanız, AKP’ye oy vermeyin.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tanal, teşekkür ediyorum.

Diğer söz talebi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kilis Milletvekili Ahmet Salih Dal’a aittir.

Sayın Dal, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET SALİH DAL (Kilis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Partinin vermiş olduğu grup önerisi üzerine grubum adına söz aldım. Sözlerime başlamadan önce İstanbul’un fethinin yıl dönümünde tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum, bu aziz şehrimizin üzerinden bir daha asla ezan sesleri dinmeyecek ve bayrağımız inmeyecektir.

Çok değerli milletvekilleri, göç, ekonomik, siyasi, sosyolojik ve güvenlik odaklı birçok farklı perspektifle ele alınan ve sayısız unsurun iç içe geçtiği karmaşık ve çok boyutlu bir olgudur. Etkin bir göç yönetimi bir taraftan güvenlik endişelerini asgari düzeye indiren önlem ve tedbirleri almayı içerirken diğer taraftan göçü ortaya çıkaran sebepleri kaynağında ele alıp çözmeyi içeren yönetilebilir ve sürdürülebilir düzenli ve güvenli göç kurallarını açık tutan, hızlı işleyen bütüncül politikalar gerektirmektedir. Türkiye, karşılaştığı göç baskısı sonucunda alandaki tecrübesi ve ihtiyaçlara hızlı çözümler geliştirebilmesi sonucunda göç yönetimi alanında önemli başarılar göstermiş ve göstermeye devam etmektedir. Tüm bunlardan da anlaşılacağı üzere, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizin de karşı karşıya kaldığı yoğun ve düzensiz göç baskısıyla mücadele edilebilmesi amacıyla alınan tüm bu tedbirler ve yapılan çalışmalar neticesinde düzensiz göçmenlerin yakalanması, izlenme ve takipleri ve sınır dışı edilmeleri noktasında önemli başarılara imza atılmış olup bu süreç kararlılıkla devam ettirilmektedir. Bu kararlı ve kesintisiz mücadele neticesinde ülkemiz büyük oranda transit göç rotası olmaktan çıkarılmıştır. Düzensiz göçle mücadelemiz ulusal ve uluslararası hukuk, insan hakları ve medeniyet değerlerimize uygun olarak sürdürülmektedir. Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı göç akını değerlendirildiğinde özellikle düzensiz göç alanında entegre ve çok paydaşlı bir mücadele stratejisi belirlenmesi gerekmektedir. Bu kapsamda düzensiz göçle etkin mücadele edilebilmesi için 2015 yılından beri belirli bir stratejik plan çerçevesinde hareket edilmektedir. İlk olarak 2015-2018 Türkiye Düzensiz Göçle Mücadele Strateji Belgesi ve Ulusal Eylem Planı onaylanmış, ardından 2021-2025 Türkiye Düzensiz Göçle Mücadele Strateji Belgesi ve Ulusal Eylem Planı yürürlüğe girmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Dal, lütfen tamamlayın.

AHMET SALİH DAL (Devamla) - Geçici koruma kapsamında ülkemizde bulunan yabancılar kayıt altına alınırken parmak izi, fotoğraf, adres gibi bilgilerinin yanında 99 farklı alanda demografik verisi toplanmakta ve alınan kayıtlar güvenlik ve istihbarat birimleriyle paylaşılarak güvenlik soruşturması gerçekleştirilmektedir. Kamu düzeni, kamu güvenliği ve kamu sağlığı açısından tehlikeli bulunan yabancılar Geçici Koruma Yönetmeliği’nin 8’inci maddesi gereğince geçici korumadan yararlandırılmamaktadır.

Bu doğrultuda verilmiş olan Meclis araştırması önerisine katılmadığımızı bildirip Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Dal, teşekkür ediyorum.

Şimdi, İYİ Parti Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilen önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu teşrif eden 29 Mayıs Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencilerine “Hoş geldiniz.” denilmesi

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, 29 Mayıs Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencileri izleyici locasında Genel Kurulumuzu teşrif etmişlerdir.

Hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- DEM PARTİ Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Muş Milletvekili Sezai Temelli tarafından, yargıdaki çürümenin nedenlerinin araştırılması amacıyla 29/5/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Mayıs 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

BAŞKAN - Şimdi, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Öneriyi okutuyorum:

29/5/2024

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 29/5/2024 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 Sezai Temelli

 Muş

 Grup Başkan Vekili

Öneri:

29 Mayıs 2024 tarihinde Kars Milletvekili Grup Başkan Vekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Muş Milletvekili Grup Başkan Vekili Sezai Temelli tarafından verilen 5741 grup numaralı, yargıdaki çürümenin nedenlerinin araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 29/5/2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere Batman Milletvekili Mehmet Rüştü Tiryaki’ye söz veriyorum.

Sayın Tiryaki, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

DEM PARTİ GRUBU ADINA MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Son yıllarda kamu kurumlarının neredeyse tamamında ciddi bir yozlaşma, çürüme, rüşvet dalgası var. Bunları her gün basından hep birlikte okuyoruz, izliyoruz, yakından takip ediyoruz. İçine almadığı hiçbir kamu kurumu yok neredeyse, siyasetten bürokrasiye, Türkiye İstatistik Kurumundan neredeyse Merkez Bankasına, SPK’ye; her kurum bu çarkın içerisinde.

AKP Türkiyesinde mafya babaları, uyuşturucu tacirleri Türkiye'de artık cirit atıyor durumdalar. Öyle illegal yollarla, yasa dışı yollarla falan Türkiye'ye gelmiyorlar; resmî yollarla, resmî pasaportlarla Türkiye'ye geliyorlar, lüks villalarda yerleşiyorlar, yaşıyorlar ve biz bunların Türkiye'de olduğunu ancak bir hesaplaşmaya girdiklerinde, birbirlerini katlettiklerinde öğreniyoruz. Avustralya mafyası, Sırp mafyası, Rus mafyası; bunların hepsi İstanbul'da, Antalya’da âdeta cirit atıyorlar.

Türkiye'de ekonominin en önemli sorunlarından biri, kara paranın aklanması. Normalde, gelişmiş bir ülkenin bununla mücadele etmek için ne yapması gerekir? Herkesin her kuruşunu nereden bulduğunu sorması gerekir. Peki, Türkiye'de iktidar ne yapıyor? “Nereden buldun?” diye sormuyor. “Nereden bulduysan buldun, yeter ki Türkiye'ye getir.” diyor. Türkiye ekonomisinin bu kadar kötü olmasının en önemli nedenlerinden biri bu. İşte, bu yüzden, Türkiye FATF’ın gri listesinde ve kolay kolay bu listeden çıkacakmış gibi gözükmüyor.

Türkiye'nin dış politikası da bu çürümeden nasibini almış durumda. Bakın, Türkiye Orta Doğu'da çete mensuplarına maaş veren bir ülke olarak anılıyor ve bunlarla yapılan röportajlar var. Bu çete mensupları, aldıkları ücretler, maaşlarının ne kadar olduğu belli ve bu çete mensuplarını Türkiye besliyor. İşte, Türkiye'nin Orta Doğu'daki dış politikası da yolsuzluk, kirlilik ve suça bulaşmış durumda ama en önemli çürüme, yozlaşma belki de yargıda yaşanıyor.

Yargıdaki çürüme, yozlaşma neden önemli? Çünkü bütün bunlarla mücadele etmesi beklenen kurum olduğu için yargının yozlaşması belki hepsinden çok daha tehlikeli. Ben şöyle bir şey söylemiyorum: Yargı sizden önce çok iyi durumdaydı da siz geldiniz kötü hâle getirdiniz; böyle bir şey yok. Türkiye'deki her yargı mensubu bu yolsuzluğun, bu rüşvet ağının içerisindedir de demiyorum; emin olun, görevlerini layığıyla, onuruyla yerine getiren çok sayıda yargı mensubu var ama azımsanmayacak oranda ve etkili yerde olan bu rüşvet çarkının, yolsuzluğun içerisinde yer alan yüzlerce, binlerce yargı mensubu olduğunu da her gün öğreniyoruz. Çürüme yargının neredeyse her yerine bulaşmış durumda. Bunu sadece biz söylemiyoruz, bunu sadece muhalefet partileri söylemiyor, bu bir dedikodudan ibaret değil; resmî olarak İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı, daha sonra Yargıtay üyesi yaptığınız bu Başsavcı HSK’ye verdiği dilekçeyle söylüyor. Ne diyor? “Uyuşturucu kaçakçıları, yasa dışı bahisçiler, milyonları gasbedenler rüşvetle tahliye ediliyor.” diyor, “İş takibi yapan, aracılık yapan, rüşvete tevessül eden yargı mensupları var.” diyor, “Para karşılığında sulh ceza hâkimleri tahliye kararları veriyor, erişime engelleme kararı veriyor.” diyor. Gökçer Tahincioğlu bunun rayicini öğrenmiş yani rüşvetin rayicini öğrenmiş, “Tahliyenin rayici 500 bin lira, erişimin engellenmesinin rayici de 100 bin lira.” diyor. Ayhan Bora Kaplan diye bir suç örgütü, çete üyesi, lideri -her neyse- var, ilişkide olmadığı yargı mensubu yok gibi; Yargıtay üyeleri, savcılar, hâkimler… İçişleri Bakanını hiç söylemiyorum çünkü konumuz yargı mensupları. Bakın, Ankara’da bir yüksek yargı mensubuna milyon dolar verip villa almış bu çete mensubu. Ankara’da yaşanıyor bu, burnumuzun dibinde. Kobane kumpas davasının, özel yetkili heyetin başkanı, Ata Dedeler çetesinin liderlerinden birisi olarak ortaya çıktı.

Şimdi size bir tane resim göstereceğim. Bu resim, Türkiye’nin normali açısından önemli bir resim; çoğunuz bu resmi görmüşsünüzdür. Bakın, bu resmi görüyor musunuz? Bu resimde 4 kişi var, arkalarında bir koleksiyon var. Bu, bir tespih koleksiyonu değil silah koleksiyonu. 4 kişi oturuyor, arkalarında silah koleksiyonu, uzun namlulu silahların da olduğu yaklaşık 20 silah. Bu, neden önemli? Şunun için önemli: Bu resimde bir kişi var; İzmir'de adli yargının başında olan kişi, ev sahibi. Bu resim adliyede çekiliyor ve dinlenme odasında çekiliyor, onun odasında çekiliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tiryaki, lütfen tamamlayın.

MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Devamla) – Tamamlıyorum.

Konukları kim? Hâkimler ve Savcılar Kurulu Teftiş Kurulu Başkanı ve onun yardımcıları. Soruluyor, deniliyor ki: “Ya, siz nasıl böyle bir resim çekiyorsunuz?” Tabii, kamuoyu haberdar olduktan sonra Hâkimler ve Savcılar Kurulu hemen hakkında soruşturma başlatıyor. Soruşturmayı kim yürütecek? Bu fotoğrafta görülen kişi; Teftiş Kurulu Başkanı ve yardımcıları bu soruşturmayı yürütecekler. Gazeteci soruyor: “Ya, böyle böyle bir resim var. Nasıl…” “Bu normal, ben silahları severim, burada sergiliyorum.” diyor. “Yargıtay Başkanı da geldi, Teftiş Kurulu Başkanı da geldi, biz beraber resim çektik.” diyor.

İşte, yargının normali budur, AKP'nin normali budur, Türkiye'nin normali budur. Bu yüzden yargı içerisindeki yozlaşmayı araştırmalıyız, bir komisyon kurmalıyız diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tiryaki, teşekkür ediyorum.

Öneri üzerinde ilk söz, Saadet Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’ya ait.

Sayın Kaya, buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Meclis araştırması komisyonu kurulması talep edilen olay aslında 7 Eylül 2023 tarihinde Almanya'ya gitmek üzere Esenboğa Havalimanı’na yetişmeye çalışan kişiye karşı Ankara Emniyet Müdürlüğü ekiplerince yapılan gözaltı üzerine ülke gündemine girmiş oldu.

İlgili kişi, suç örgütü lideri olmakla itham edilen kişi o kadar rahattı ki Ankara Esenboğa Havalimanı’nda VIP salonunu kullanarak yurt dışına çıkmaya çalışıyordu. Kaplan soruşturmasının en önemli ayağını ise kamu görevlileri oluşturuyordu. 15 Temmuz günü eski İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’yla verdiği silahlı fotoğraflarla gündeme gelen şahıs, daha sonra Sayın Soylu’nun İçişleri Bakanlığına getirilmesinin ardından -Kaplan- hakkındaki şikâyetlerin Ankara Emniyet ve Ankara Adliyesince kapatıldığına dair iddialarla gündeme geldi. “İddia” diye özellikle üstüne basa basa söylüyorum. Kaplan operasyonunun ardından ise Sayın Ali Yerlikaya’nın talimatıyla dönemin Ankara Emniyet müdür yardımcılarından 2’sinin de yer aldığı 9 polis açığa alındı. Kaplan, emniyetteki ifadesinde “Emniyet Müdür Yardımcısı olan, ismini zikretmeyeceğim bir şahıs tarafından 250 bin dolar rüşvet talep edildiğini.” söyledi.

Bu dosyada başka neler var? Türkiye'nin operasyon dönemlerinin olmazsa olmazı gizli tanıklar. Bir gizli tanık var ve bu gizli tanığın elini kolunu sallaya sallaya Ankara’da gezdiği ve yurt dışı çıkış yasağına rağmen yurt dışına çıktığı, yargıda iş takipçiliği yapan avukatlar, yine eski Ankara Cumhuriyet Başsavcısı olan kişinin bu çeteyle olan menfaat ilişkisine dair iddialar, daha sonra gizli tanığın ifşaatları ve bu gizli tanığın bir kısım siyasilerin isimlerini bu dosyaya eklemleyerek bir başka operasyona dair adım atma isteği. Yine, “Darbe… Operasyon... Cumhur İttifakı’nın arasına nifak konulmaya çalışılıyor.” gibi iddialarla bu konu gündeme getirildi. Bütün bir araya gelen bu vaka ve olaylar bize bir şeyi işaret ediyor. Bu salt bir yargısal süreç değil. “Burada elbette yürüyen bir yargı süreci var. İlgili şahsın yargıya intikal eden eylemleri yargı tarafından soruşturuluyordur, iddianameye dönüştü, ardından da yargılama devam ediyor. Yargının sonuçlarıyla elbette ilgili değiliz ama burada siyasetçisinden tutun da mafya liderini, VIP salonunun kullanılmasından tutun da gizli tanık ifadelerini, bu gizli tanığın yurt dışına çıkarılmasını, eski İçişleri Bakanı ile yeni İçişleri Bakanı arasında olduğu ileri sürülen ihtilafları ya da Emniyetteki karşı operasyonları göz önüne aldığımız zaman bu salt bir yargılama konusu değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya, lütfen tamamlayın.

BÜLENT KAYA (Devamla) – Bir dakikaya toparlıyorum.

Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, 15 Temmuzda bu ülke bir darbe girişimi yaşadı. Ne yaptık? 15 Temmuzda bu darbe girişiminden dolayı bir yargısal süreç yürüdü; gözaltına alınanlar, yargılananlar oldu ama aynı zamanda o yargısal süreçle birlikte o iklimi doğuran siyasi sebepleri araştırmak üzere 15 Temmuz FETÖ’nün darbe girişimine dair araştırma komisyonunu bu Meclis kurdu. Bir taraftan yargılamalar devam ediyordu, bir taraftan bunu doğuran iklimi Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa 98 gereğince denetleme vazifesini üstlendi. Burada da -dediğim gibi- yargılama devam ediyor ama siyasetçiler, Emniyet müdürleri, gizli tanıklar, medya, sosyal medya fenomenleri bu işin neresindedir? Adalet ve Kalkınma Partisine bir operasyon mu yapılıyor, yoksa ülkeye bir darbe mi yapılıyor? Bunu araştırmak Türkiye Büyük Millet Meclisinin işidir ve lütfen buradan geri durmayalım, bu kirli ilişkileri hep beraber açığa çıkaralım diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kaya, teşekkür ediyorum.

Öneri üzerinde İYİ Parti Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Hakan Şeref Olgun’a söz veriyorum.

Sayın Olgun, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HAKAN ŞEREF OLGUN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzülerek görüyoruz ki Türkiye'de yargının, siyasallaşmasıyla birlikte bağımsızlığı günden güne yok olmaktadır. Yargı, siyasal hedeflerin aracı hâline gelmiştir. Bu sorunun başında ise siyasal iktidarın yargıç ve savcı atamalarındaki rolü gelmektedir.

Diğer yandan, iktidarın HSK'nin yapısı üzerindeki etkisinden de bahsetmek gerekir. Hâlbuki evrensel olarak yargı bağımsızlığının en önemli koşullarından biri Hâkimler ve Savcılar Kurulunun bağımsızlığıdır. Eğer yargı, yasama ve yürütme organları açısından bu organların hukuka uygun davranmasını sağlama işlevini yerine getirecekse HSK bağımsız olmalıdır. Türkiye'de HSK üyelerinin belirlenme şekli ve Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinden 12’sinin de yine partili Cumhurbaşkanı tarafından atandığı bir sistemde o ülkede yargı bağımsızlığından söz etmek mümkün değildir. Böyle bir ortamda yargı asıl hedefi olan adalet ile hukuktan uzaklaşıp siyasallaştığında, esasen yargıda yozlaşma meydana gelmektedir. Bu durumun en güncel örneğini ise İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar’ın 6 Ekim 2023'te HSK’ye yazmış olduğu şikâyet mektubuyla görmekteyiz. Başsavcı İsmail Uçar rüşvet, iş takibi, aracılık ve usulsüzlük iddialarını içeren bir şikâyetle gereğinin yapılması için talepte bulunmuştu. Şikâyetin içeriğinde ise görevini yapan belirli kişilerin isimleri de zikredilerek başta rüşvet olmak üzere pek çok ağır suçun işlendiği yönünde iddialarda bulunulmuştu. Ancak, Sayın Başsavcının bu iddialarına kulak vermekle beraber, eksiklik bulunmaktadır çünkü kendisi de 3/7/2017 tarihinden 1/1/2024 tarihine kadar Anadolu Başsavcılığı yapmıştır. İstanbul gibi bir yerde yedi yıl -Anadolu'da- Başsavcılık, kusura bakmayın, kimseye yaptırmazlar. Yani yargıda önemli mevkilere gelen hiç kimse kendi liyakatiyle, hakkıyla o göreve gelmiyor. Şayet birileri sizden bir şeyler yapmanızı istemiş, yerine getirmişseniz o göreve gelebiliyorsunuz. İstanbul'da, İstanbul Adliyesinde bir başsavcı vekili iken diğer başsavcı vekillerinden sizin ne gibi bir özelliğiniz vardı da Anadolu’ya Başsavcı oldunuz? Bence bu da bir rüşvettir. Bu sebeple, ülkemizde yargının düzelmesi için öncelikle HSK Başkan Vekilinden tutup tüm yargının bir elden geçirilmesi gerekir. Bunun dışında yapılacak hiçbir çalışma yargının düzelmesine olanak sağlamayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Olgun, lütfen tamamlayın.

HAKAN ŞEREF OLGUN (Devamla) – O kadar araştırma önergesi verdik, hepsi reddolundu. Ben bir hukukçu milletvekili olarak söylüyorum: Bir komisyon kurulup bu konuyu araştırdığımızda, inanır mısınız, bu komisyondan çıkacak rapora hiç kimse, Sayın Cumhurbaşkanımız dahi itiraz edemeyecektir çünkü yargının hâli içler acısıdır. Bu sebeple, evrensel adalet ilkelerine geri dönülmelidir, aksi hâlde… Hâlbuki adalet mülkün temeli; adalet olmazsa devletler tarih sahnesinden silinmeye mahkûm olur, toplum çürür, toplumun çürümesini de bizler izlemeye devam ederiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Olgun, teşekkür ediyorum.

Öneri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Ahmet Tuncay Özkan’a söz veriyorum.

Sayın Özkan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu duyduklarınız herhangi bir şaşkınlık yaratıyor mu? İşte, yaş ortalamamız belli, toplumun her kesiminden insanlar olarak buradayız, herhangi bir şaşkınlığınız var mı? Yok. Film şöyle başlıyor: Bir mafya babasını yakalıyorlar, kafasına bastırıyorlar. Sonra, o mafya babasını yakalayanları yakalıyorlar, onların da kafasına bastırıyorlar. Sonra, onu yakalayan savcının kafasına bastırıyorlar. Sonra yargıç karar veriyor, sahneye MİT’çi çıkıyor. Herkesin görevli olduğu bir yerde adaletin sağlanabilmesi mümkün değildir; bunların hepsi devlet görevlisi. “Böyle devlet olur mu?” sorusuna yanıt: Olmaz. Nasıl olur? Hesap soracaksınız. Neyle soracaksınız hesabı, soracağınız bir enstrüman var mı elinizde? Var. Neresi? Türkiye Büyük Millet Meclisi. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” yazısı yani millet.

Böyle bir araştırma önergesini kabul eder misiniz? Etmezsiniz. İktidara geldiğinizde kabul ettiniz, Yüce Divana gönderdiniz, yargılattınız. O zamanki kabul ettiğiniz üstünlerin hukuku, hukukun üstünlüğü noktasından siz nereye savruldunuz? O günkü siz neredesiniz, bugünkü siz neredesiniz? Kırk yıldır aynı oyun: Cambaza bak, hırsızın peşinden git. E, sonuç? Arkadaşlar, memlekette yoksulluk 57 bin lira, açlık 17.500 lira, asgari ücret 17.002 lira. “Batsın bu düzen.” diye bağırdığımda, “Batsın bu oligarşi.” diye bağırdığımda sadece şu: “Oligarşi niye batsın? Bürokrasi batar mı?” Batmasın, sizinle birlikte… “Çürüyen her şey düşer.” demiştim, önce adaletiniz düştü, nasıl toplayacaksınız? Nasıl toplayacaksınız arkadaşlar? Yargıç alma, savcı… Avukat tutma, yargıç, savcı tut. Siz daha iyi biliyorsunuz, gelin anlatın, uzlaşırız sizinle; hikâyelerinizi biliyorum, siz beni biliyorsunuz. Gelin, konuşuruz, milletin kürsüsündeyiz. Adalet, gülü sevmek demek değildir, dikeni de seveceksiniz; dikeni sevmezseniz memlekette ne kardeşlik kalır ne hukuk kalır. Dikenini sevmediğiniz gül sizin gülünüz değildir. “Benim gülüm olsun, sadece bana koksun.” kokuşur, çürür. O zaman kutsal devletten değil hesap soran devletten yana yer alacaksınız. O zaman diyeceksiniz ki: “Arkadaşlar, tuzun koktuğu yerde çare Meclistir.” Hadi gelin araştıralım, hadi buyurun araştıralım, haydi buyurun.

KADEM METE (Muğla) – Neyi araştıracağız?

AHMET TUNCAY ÖZKAN (Devamla) – Hiçbir şey yok araştıracak, doğru söylüyorsun. Pırıl pırıl…

KADEM METE (Muğla) – Marmaris Belediyesinden taleplerini araştıralım mı?

AHMET TUNCAY ÖZKAN (Devamla) – Söylüyor bak, “mafya” diyor, “çete” diyor, “MİT” diyor, hepsini söylüyor. Hiç mi bir şey anlamadın?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen sözlerinizi tamamlayın.

KADEM METE (Muğla) – Marmaris Belediyesinden taleplerini de araştıracak mıyız?

AHMET TUNCAY ÖZKAN (Devamla) – Araştıralım, önce oradan başlayalım. Ben burada öneriyorum…

KADEM METE (Muğla) – Kendi belediyenizden neler istediğinizi…

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri…

AHMET TUNCAY ÖZKAN (Devamla) – Sözümü bitirmek üzere bir dakika rica ediyorum.

BAŞKAN – Lütfen tamamlayın.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (Devamla) – Ben burada öneriyorum, diyorum ki: Arkadaşlar, nereden buldun yasasını hep beraber destekleyelim, önce bana soracağız, var mısın?

KADEM METE (Muğla) – Senin belediye başkanına sormaya var mısın, kendi belediye başkanına?

AHMET TUNCAY ÖZKAN (Devamla) – Benim belediye başkanıma sormazsan namertsin! (CHP sıralarından alkışlar) Benim milletvekilime sormazsan, bana sormazsan namertsin! “Nereden buldun?” diye soracağız.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Herkes dâhil, herkes.

KADEM METE (Muğla) – Senin belediye başkanına soralım, CHP’li belediye başkanına soralım. “Tuncay Özkan ne istedi senden?” onu soralım mı? Hadi soralım bakalım. Ben biliyorum neler istediğini. Kendi belediye başkanından ne istediğini biliyorum ben.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (Devamla) – “Nereden buldun?” diye soracağız. Adalet gülü sevmektir… Ben gülü de seviyorum, dikeni de seviyorum. Senin adaletin gülden yana. Diyorum ki bak, gel ikimiz birlikte imzalayalım, gel. Gel ikimiz birlikte imzalayalım, gel.

KADEM METE (Muğla) – Kürsüde yok öyle… Kaç tane büfe istediğinizi, sen onu açıkla, onu açıkla.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (Devamla) – Nereden buldun… Var mısın “Nereden buldun.”a? Var mısın “Nereden buldun.”a? Benden başlayacağız. Benden başlayacağız.

KADEM METE (Muğla) – CHP’li belediyelerden neler istediğinizi söyle. Bodrum’dan, Marmaris’ten…

AHMET TUNCAY ÖZKAN (Devamla) – CHP'li belediyeler kadar taş düşsün başına. Kokuşmuş sistem düşüyor diyorum, “CHP'li belediye” diyor.

KADEM METE (Muğla) – Senin taleplerini söylüyorum ben.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (Devamla) – CHP'li belediyesi de batsın, rüşvet yiyorsa, yolsuzluk yapıyorsa seninki de batsın, herkesinki batsın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET TUNCAY ÖZKAN (Devamla) – Ben adalet istiyorum, temizlik istiyorum, var mısın? (CHP sıralarından alkışlar)

KADEM METE (Muğla) – Önce kendini temizle, kendini.

BAŞKAN – Sayın Özkan, teşekkür ediyorum.

KADEM METE (Muğla) – Kendini temizle, kendini.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Ben tertemizim. Her şeyi konuşurum. Buyur gel, konuşalım.

BAŞKAN – Şimdi Adalet ve Kalkınma…

KADEM METE (Muğla) – Kendini temizle…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Efendim, sataşma var.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Buyur gel…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Ya, sataşma yapmayın lütfen, hatip konuşmasını yapsın.

KADEM METE (Muğla) – Sen Ali Haydar’dan neler istediğini açıklasana.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili…

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Ben hiçbir şey istemem kimseden.

KADEM METE (Muğla) – Ali Haydar’dan neler istediğini açıklasana.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Ben hiçbir şey istemedim kimseden. Eğer ispatla milletvekilliğinden istifa ederim; eğer ispatla, milletvekilliğinden istifa ederim.

BAŞKAN – Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Yusuf Beyazıt’a söz veriyorum.

Sayın Beyazıt, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KADEM METE (Muğla) – Adamı belediye başkanı yapmadınız…

BAŞKAN – Sayın Beyazıt, buyurun.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Gel anlatayım, gel; buyur gel.

KADEM METE (Muğla) – Yok, yok; boş ver.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – E, gerçeği duymayacağım…

Sayın Grup Başkan Vekili, sizinle birlikte…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Anlatacaklar, anlatacaklar, şimdi bizim arkadaşımız anlatacak.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Sizinle birlikte…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bizim arkadaşımız anlatacak, evet.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Yok, yok, çıkar konuşur arkadaşınız…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Siz devam edin konuşmaya.

AK PARTİ GRUBU ADINA YUSUF BEYAZIT (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DEM Grubunun verdiği önerge üzerinde AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Söylediğim bir şey varsa çıkıp birlikte konuşacağız. Yalancıdır, müfteridir, alçaktır.

YUSUF BEYAZIT (Devamla) – Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Nereden buldun yasasını çıkartalım, önce bana sorun.

KADEM METE (Muğla) – Flash TV’de, Flash TV’de neler verdiğini açıklayacaksın, Flash TV... Ben engelledim, ben.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Önce bana sor. Yalancıdır, müfteridir, alçaktır.

KADEM METE (Muğla) – Ben engelledim. Flash TV’ye veriyorum diye verdiniz.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Hepsini konuşurum ben. Bak, ben buradayım, bak.

YUSUF BEYAZIT (Devamla) – Öncelikle, Filistin’de, Gazze’de tüm dünyanın gözleri önünde yaşanan insanlık dramını lanetliyorum.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Senin Fetullahçı savcın baktı, yargıcın baktı, devletin baktı; arpa bulamadı arpa, bak söylüyorum.

YUSUF BEYAZIT (Devamla) – Sayın Milletvekilim, kürsüye saygı duyun Sayın Milletvekilim, lütfen...

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Sağ olun efendim, teşekkür ederim, tamam.

YUSUF BEYAZIT (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul’un fethinin 571’inci yılını kutluyor, Peygamber Efendimizin övgüsüne mazhar olan eşsiz güzellikteki şehr-i İstanbul’u bize miras bırakan Fatih Sultan Mehmet Han’ı ve şanlı ordusunu rahmetle ve hürmetle yâd ediyorum.

Mayıs ayı içerisindeyiz, 31 Mayıs 2017 tarihinde Şırnak’ta yaşanan helikopter kazasında şehit olan yeğenim Tümgeneral Aydoğan Aydın ve 12 kahramanımız ile tüm şehitlerimizi rahmetle ve minnetle yâd ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir ve milletin verdiği yetki yine milletin iradesine uygun olarak kullanılmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti, kuvvetler ayrılığı ilkesi gereğince yasama, yürütme ve yargı yetkisini kullanırken doğrudan veya dolaylı olarak milletten yetki ve meşruiyet alınması ve bu yetkilerin de millet adına kullanılması önemlidir. Kimse hukuktan, mevzuattan almadığı bir yetkiyi kullanamaz. Görevi ne olursa olsun, ister bir konuyu araştırırken ister yargılarken olsun görevi dışına çıkarak hukuka aykırı işler yapan kim olursa olsun, bunun gereği yapılmalıdır ve yapılmaktadır.

Ülkemizde, hâkim ve savcıların görevlerini rahatça yerine getirmeleri bakımından, mahkemelerin bağımsızlığı ile hâkimlik ve savcılık teminatı Anayasa’nın 138 ve 139'uncu maddelerinde, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nda ve yine 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nda düzenlenmiştir. Yargıtay mensuplarına ilişkin de bu düzenleme vardır. Görüldüğü üzere, yargı sisteminin işleyişi içerisinde hâkim ve savcılara ilişkin şikâyetleri inceleyen, gereğini yapan bir mekanizma bulunmaktadır. Nitekim zaman zaman HSK tarafından açığa alınan ve sonrasında meslekten ihraç edilen hâkimler ve savcılar da bulunmaktadır.

Demokratik bir ülkede öncelikle yargının kendi işleyen sistemi içinde iddiaları araştırması ve usulsüzlük tespiti hâlinde gereğini yapması hem yargı bağımsızlığı hem de hâkimlik ve savcılık teminatının korunması bakımından en doğru olandır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Beyazıt, lütfen tamamlayın.

YUSUF BEYAZIT (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; millî iradenin tecelligâhı Meclisimizde bugün bize düşen görev milletin ortak değerlerini, ülkemizin ortak geleceğini, devletin bekasını, insanların doğuştan gelen hak ve özgürlüklerini gerçek anlamda güvence altına alan, birey odaklı, sivil ve kuşatıcı bir anayasa yaparak büyük bir mirası gelecek nesillere bırakmak olmalıdır.

Buradan siz değerli milletvekili arkadaşlarıma sesleniyorum: Demokratik meşruiyetle perçinlenmiş bir anayasayı milletimizin önüne en kapsayıcı bir şekilde getirelim; Türkiye Yüzyılı’nda ülkemizi ve milletimizi insan haysiyetini ve onurunu koruyan, demokratik temel hak ve özgürlükleri ön planda tutan yeni bir anayasaya kavuşturalım diyor, hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Beyazıt, teşekkür ediyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, Halkların Eşitlik ve Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Öneriyi okutuyorum:

4.- CHP Grubunun, Adana Milletvekili Ayhan Barut ve arkadaşları tarafından, tarım sektöründe yaşanan sorunların araştırılması amacıyla 28/5/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Mayıs 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

29/5/2024

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 29/5/2024 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 Gökhan Günaydın

 İstanbul

 Grup Başkan Vekili

 

Öneri:

Adana Milletvekili Ayhan Barut ve arkadaşları tarafından, tarım sektöründe yaşanan sorunların araştırılması amacıyla 28/5/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 29/5/2024 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere Adana Milletvekili Ayhan Barut’a söz veriyorum.

Sayın Barut, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AYHAN BARUT (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizleri izleyen değerli yurttaşlarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemiz bir zamanlar buğdayın gen merkezi ve güzel Anadolu’muz da tahıl ambarı olarak bilinirdi. Tarımda dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biriyken bugün geçmişimizi mumla arar olduk. Bu durum, ne acıdır ki buğday üretiminde de yine aynen devam ediyor. Ülkemizin buğday üretimi yıllara göre değişmekle birlikte 20 milyon ton civarındadır. 2002 yılında AKP işbaşına geldiğinde ülkemizde 93 milyon dekar alanda buğday ekimi yapılırdı, bugün gelinen noktada buğday ekim alanı 68,5 milyon dekara kadar gerilemiş yani yaklaşık 25 milyon dekar alan buğday ekim alanından uzaklaşmış. Döneminizde 2 Trakya büyüklüğündeki bir alan yani 25 milyon dekar civarındaki bir alan tarım dışına çıkarılmış. Buradan da görüleceği üzere, bu rakam 25 milyon dekar alan; bu alanın neredeyse üçte 2’si kadar alanda buğday ekimi yapılmıyor demektir. Üretici peki neden buğdaydan uzaklaştı? Üretici yeterince desteklenmiyor, sattığı üründen kazanmıyor, maliyetin altında satıyor çünkü ürün girdileri pahalı. Geçtiğimiz yıldan bu yıla kadar her girdide ilacından tohumuna, gübresinden mazotuna kadar yüzde 100'ün üzerinde bir girdiyle karşılaşılmış.

Peki, ithalat ne durumda? 2002 yılında AKP işbaşına geldiğinde yaklaşık 1 milyon ton civarında buğday ithalatı vardı ve bunun karşılığında da 150 milyon dolar civarında bir para ödeniyordu. Bugün gelinen noktada, 2023 yılında tüm zamanların rekoru kırılarak 11,7 milyon ton buğday ithalatı yapılmış, yaklaşık 3,3 milyar dolar da ödeme yapılmış. Yani aslında, şöyle bakacak olursak, iktidarınız ithalata başladığında -geçmiş dönemden bugüne- 2 milyon tondan başlamış, 11,7 milyon tona kadar gelmiş. Toplamda ise yirmi iki yıllık AKP iktidarı döneminde 90 milyon ton buğday ithalatı yapılmış -belki de bu 2024 yılında 100 milyon tonu geçecek- 25 milyar dolar para da yurt içi çiftçilerine değil yurt dışındaki üreticilere aktarılmış. Şimdi, biz bunu böyle söyleyince AKP iktidarının mensupları, milletvekilleri, bakanı çıkıyor, diyor ki: “Efendim, biz bu ihracatı mamuller için alıyoruz, ihraç ediyoruz, un yapıyoruz makarna yapıyoruz.” Rakamlar gerçekleri gösterir değerli arkadaşlar. Bakın, son beş yılda yaklaşık 40 milyon tona yakın buğday ithalatı gerçekleşmiş, bunun da 27-28 milyon tonu işlenmiş, dışarıya ihraç edilmiş; kalan 12 milyon ton nerede? Burada, iç piyasada tüketilmek için var. Kaldı ki neden ithalat yapıyoruz? İthal edecek hiçbir durumumuz yok; suyumuz var, toprağımız var, bilim var, bilgi var; o zaman niye kendi alanlarımızda üretmiyoruz? Biraz önce söyledim, buğday üretiminden çiftçi uzaklaşmış, o kadar alan boşa kalınca kendi çiftçimize de destek olmadığımız için şu anda üretemez duruma gelmişiz ve bu aradaki farkı da ithalatla karşılıyoruz.

Değerli milletvekilleri, buğdaydaki acı gerçekler, tarıma, yerli ve millî olan üreticiye destek verilmesinin aslında zorunlu olduğunu ortaya koyuyor. Bilinmelidir ki AKP iktidarı ve Tarım Bakanlığı bir zamanlar çiftçinin kara gün dostu olan Toprak Mahsulleri Ofisiyle övündüğümüz bu Ofisin şu ana kadar buğday fiyatını henüz açıklamadığı gibi, ortadaki bu sorunların tek sorumlusudur.

Değerli arkadaşlar, güney illerinde hasat bitti, Güneydoğu’da da başladı, devam ediyor. Bir zamanlar bir Tarım Bakanımız vardı -tarımdan anlamayan, kendini tarım üstadı olarak addeden bir Tarım Bakanı- bir vatandaş yanına yaklaşıp dedi ki: “Sayın Bakanım, kepek bulamıyoruz, kepek çok pahalı ve bulunmuyor.” Şu elimdeki gördüğünüz ürün “Öyleyse kepek ekin.” diyen Tarım Bakanının söylediği kepek. Bu kepeği buraya gelirken aldım.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – BİM’e Yönetim Kurulu Başkanı oldu, oraya gönder.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Barut, lütfen tamamlayın.

AYHAN BARUT (Devamla) - Bu kepek buğdayın kabuğundan elde ediliyor, Anadolu'nun birçok yerinde “kapçık” olarak da biliniyor. Bu kepeğin en ucuzu 10 lira, kademeli olarak 35 liraya kadar fiyatı var değerli arkadaşlar. Buğdaydan elde edilen kepek buğdaydan pahalı. Bakın, buğday şu anda tüccarda 9 lira, hâlihazırda buğdayın çiftçiye maliyeti 10 lira 80 kuruş, açıklanması gereken fiyat 15 lira ama açıklandı mı? Ofis kara gün dostu mu? Hayır, çiftçinin iyi gün dostu. Şu ana kadar Ofisin herhangi bir açıklaması yok ve alımla da ilgili, biliyorsunuz, geçen yıl 13 milyon ton ürün aldık diye övündüler, şu anda Ofisin depolarının yüzde 60'ı dolu. “Randevu” denilen rezalet bir sistem var. Buğday üreticileri şu an perişan. Acil 15 lira olarak açıklanmalı ve üreticilerin elindeki buğday alınmalıdır diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Cumhurbaşkanı talimat vermemiş, Cumhurbaşkanı.

BAŞKAN – Sayın Barut, teşekkür ediyorum.

Öneri üzerinde ilk söz, Saadet Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Şerafettin Kılıç’a ait.

Sayın Kılıç, buyurun.

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA ŞERAFETTİN KILIÇ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi üzerine grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri takip eden aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tarım ve hayvancılık alanında yaşanan sorunlar bugün neredeyse içinden çıkılamaz bir hâl almıştır. Üretimi durdurma noktasına getiren girdi fiyatları durdurulamıyor, kontrol edilemiyor; mazot, gübre, arazi kiraları ve işçi maliyetleri gibi temel giderlerdeki artışlar çiftçilerimizi köşeye sıkıştırıyor. Mazot yüzde 105, gübre yüzde 30, arazi kiraları yüzde 65, işçi maliyetleri ise yüzde 75 oranında fırladı. Son dört yıldır kesintisiz artan tarımsal girdi fiyatları çiftçimizi üretimi durdurmaya zorluyor. Burada tarım ve hayvancılık alanında yaşanan sorunları tekrar hatırlatıyor ve acil önlem alınması gerektiğini ifade ediyoruz ancak bu doğrultuda gerekli adımlar atılmıyor.

Şimdiki konumuz tahıllar. Buğday hasadı beklenenden erken başladı ama alım fiyatıyla ilgili bir ses yok. Tahıl üreticilerimiz sanki iktidarı hiçbir şekilde ilgilendirmeyen bir bölgede, sanki başka bir diyarda üretim yapıyormuşçasına bir yalnızlığa itilmiş durumdadır. Tahılda alım fiyatı açıklaması gereken iktidar, kulağının üstüne yatmaya devam ediyor. Adana başta olmak üzere birçok ilimizde hasat başlamış, çiftçiler ne kadar kazanacaklarını bilmiyor; bu belirsizlik üretimi azaltıyor, üreticilerimizi yıpratıyor. Bu aşamada yapılacak şey, girdi maliyetleri hesaplanarak bir an önce adil bir alım fiyatının belirlenmesidir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde tarım ve hayvancılık âdeta can çekişirken Tarım ve Orman Bakanlığının çağrılarımıza bu kadar kayıtsız kalması kabul edilebilir bir durum değildir. Nasıl olur da bu kadar duyarsız ve vurdumduymaz olabilirsiniz! Bakınız, çiftçi destekleri, artan girdi maliyetleri, Toprak Mahsulleri Ofisinin fırınlara un satışını durdurması, Sudan’daki tarım macerası, Toprak Mahsulleri Ofisi depolarında kaybolan 7.500 ton tahıl konularıyla ilgili, farklı tarihlerde ayrı ayrı soru önergeleri sunduk. Bu önergelerimizden biri dışında cevaplandırılan olmadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kılıç, lütfen tamamlayın.

ŞERAFETTİN KILIÇ (Devamla) – “Toprak Mahsulleri Ofisinin Çumra’daki deposundan 7.500 ton tahıl nasıl kaybolur?” diye sorduk, “Soruşturma sürüyor.” demekle yetinildi.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – 40 kamyon, 40 kamyon!

ŞERAFETTİN KILIÇ (Devamla) – Kaybolan 7.500 ton tahıl en az 300 kamyon demektir -her gün 10 kamyon kaybolsa- otuz gün boyunca, aralıksız, günde 10 kamyon kaybolmuş demektir. “Kaybolmuş.” diyoruz, belki de daha doğru bir ifadeyle “Sahip çıkamadığınız için çalınmış.” demeliyiz.

Evet, burada çiftçilerimizin sorunlarından bahsediyoruz ve bunların çözülmesi gerektiğini ifade ediyoruz ancak üzülerek görüyoruz ki en başta depolardaki ürünlere sahip çıkamıyorsunuz. Lütfen, kendinize gelin; tarım ve hayvancılık bizim birinci meselemiz olmalıdır. Gelin, artık “Saldım çayıra, Mevla’m kayıra.” anlayışından vazgeçin; unutmayın, başka Türkiye yok.

Tahıl üreticilerimiz adına verilen grup önerisini önemli buluyor ve destekliyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kılıç, teşekkür ediyorum.

Öneri üzerinde diğer söz sahibi İYİ Parti Grubu adına Antalya Milletvekili Aykut Kaya.

Sayın Kaya, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYKUT KAYA (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulumuzu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Tarım sektörü ülkemiz açısından stratejik bir alan çünkü tarımsal kapasitenin yeterli olması ulusal güvenliği doğrudan etkileyen bir faktördür. Bu sebeple, tarım sektörünü her yönüyle desteklemeliyiz. Bu konuda, ben, geçen hafta ve dün Genel Kurulda tarım sektörünün genel sorunlarını dile getirdim. Bugün kendi ilim Antalya’da yaşanan tarımsal sorunların bir kısmına değinmek istiyorum. Antalya’mızın meyve ve sebze üretim sahalarının başında gelen Elmalı ilçemizde yaşanan kuraklık sorunuyla ilgili bilgi vermek istiyorum. Elmalı Ovası bölgede yapılan Gömbe Çayboğazı Barajı’ndan sulanmaktadır ancak Gömbe Çayboğazı Barajı Elmalı Ovası’nın su ihtiyacını son yıllarda yaşanan kuraklıklardan dolayı karşılayamamaktadır. Örneğin, elmada verim alınabilmesi için sezonda en az 6 kez sulanması gerekmektedir ancak Gömbe Çayboğazı Barajı’ndaki 12 milyon metreküp civarındaki suyla 2 kez sulama imkânı bulunmaktadır; dolayısıyla ciddi bir kuraklık sorunlarıyla karşı karşıyayız. Bu durum, bir kısım elma bahçelerinin sökülmesine ve seraların verimliliğinin düşmesine yol açmıştır. Çiftçilerimiz susuzluk sorununu çözmek için kendi imkânlarıyla sondaj suyuyla sulama yapmaya çalışmaktadır. 40 civarında sondaj makinesi harıl harıl çalışmaktadır. Çiftçimiz ürününü kurtarma derdindedir, çiftçimiz can derdindedir. Sondaj hem çok masraflı hem yer altı sularını olumsuz etkilemekte hem de sorunu tam olarak çözememektedir. Su, sondaj yoluyla 150-200 metrede anca bulunmaktadır ve gittikçe de bu derinlik artmaktadır. Girdi maliyetlerinin yüksekliğine ilave olarak çiftçimiz sondaj maliyetiyle de karşı karşıya kalmış, elektrik giderleri artmış, ürettiği ürünün satışından elde ettiği gelir maliyetlerini karşılayamaz hâle gelmiştir. Çiftçimiz ayakta kalabilmek ve ürününü sulamak için traktörünü satmakta, arazilerini satmakta, bankalara yüksek faizle borçlanmakta ve işin içinden çıkamamaktadır. Elmalı ilçemizde yaşanan kuraklık sorununun çözümü için yeni sulama ve altyapı yatırımlarının yapılması gerekmektedir. Kaş ilçemizde denize boşa akan Eşen Çayı’nın yapılacak bir tünelle Gömbe Çayboğazı Barajı’na bağlanması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya, lütfen tamamlayın.

AYKUT KAYA (Devamla) – Kuş bakışı olarak yaklaşık 23 kilometrelik bir mesafe söz konusudur ancak yapılacak yatırım çok kısa sürede kendini amorti edecek, çiftçilerimizin üretim maliyetlerini düşürecek, verimliliği artıracak ve Elmalı Ovası çöl olmaktan kurtulacaktır.

Diğer taraftan, Gazipaşa ilçemizde tarımsal sulama alanında ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Tarımsal sulama için yapılan Gökçeler Barajı’ndan verim alınamamaktadır çünkü suyun dağıtımı için yapılan borular sık sık patlamakta, su kesintileri yaşanmakta, patlayan boruların tamiratı zaman almakta ve çiftçimiz su problemini çözmek için sondaj yoluna başvurmak zorunda kalmaktadır, böylece ciddi maliyetlerle karşı karşıya kalmaktadır. Sulama sisteminin yeniden ele alınması, sağlıklı bir yapıya kavuşturulması ve su kesintilerinin önlenmesi durumunda Gazipaşa ilçemizde yaşanan tarımsal sulama sorunu önemli oranda çözülecektir, bu sayede üretim verimliliği artacaktır. Benzer sorunlar Antalya’nın tüm ilçelerinde yaşanmaktadır. Ülkemizin genelinde tarımsal sulama altyapısının yetersiz olduğunu hepimizi biliyoruz. Sayın Cumhurbaşkanını ve Tarım Bakanını bu konuya daha yoğun ilgi göstermeye, ülkemizin geleceği için ve ulusal güvenliğimiz için tarımsal sulama yatırımlarını artırmaya davet ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kaya, teşekkür ediyorum.

Öneri üzerinde diğer söz talebi Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Celal Fırat’a ait.

Sayın Fırat, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

DEM PARTİ GRUBU ADINA CELAL FIRAT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekranları başında bizi izleyen haklarımızı sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum.

AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılında çiftçi sayısı yaklaşık 2,5 milyon iken son verilere göre bu sayının 500 bin kadar düştüğü tahmin edilmektedir. Türkiye'de, resmî verilere göre, kayıtlı çiftçi sayısı son beş yılda yaklaşık yüzde 29, son on yılda ise yüzde 55 civarında azalmıştır. Tarım alanları ise son on yılda yüzde 5, son on dokuz yılda ise yüzde 12 gerilemiştir. Elbette ki iklim değişikliği ve artan dünya nüfusuyla birlikte gerilemenin doğal olduğunu söyleyebilirsiniz ancak sebep sadece iklim değişikliğine, nüfus artışına bağlanmayacak kadar ciddidir. Aldatıcı TÜİK verilerine göre bile Türkiye’de yıllık enflasyonun yüzde 70’in üzerine çıkmasıyla birlikte, çiftçiler için kritik öneme sahip gübre, ilaç fiyatları artıyor ama en önemlisi, mazot fiyatının yükselmesi çiftçileri üretimden, tarımdan uzaklaştırıyor. Türkiye’de tarım sektörü, dolayısıyla çiftçiler, artan girdi maliyetleri nedeniyle zor bir dönemden geçiyor. Çiftçiler mazot, gübre, ilaç, tohum, yem gibi temel tarımsal girdilerin fiyatlarının sürekli yükselmesi karşısında üretimlerini sürdürebilmek için büyük oranda borçlanmak zorunda kalıyor. Bu durum çiftçilerin ekonomik sıkıntılarını derinleştiriyor, tarımsal üretimde ciddi sorunlara yol açıyor. Üretici başta gübre, yem olmak üzere girdi maliyetlerindeki artış karşısında tarım yapamaz duruma gelirken siyasi iktidar çözümü ithalatta bulmaya çalışıyor. Bu ise artan ürün fiyatları nedeniyle tüketiciyi mağdur etmektedir. AKP iktidarına kadar bir tarım ülkesi olarak bilinen Türkiye ne yazık ki tarımsal ürünlerde de ithalatçı konuma düşmüştür. Afrika’da tarım arazisi kiralayacağınıza kendi topraklarımızı verimli kullanmak için çözümler üretelim.

Değerli milletvekilleri, ürününe değer bulamayan üretici üretimden uzaklaşmak zorunda kalmasın. Biz diyoruz ki yapılması gerekenler şunlar: Çiftçinin desteklenmesi gerekiyor, çiftçinin üretim maliyetlerini düşürmek için mazot fiyatlarının düşürülmesi, gübre başta olmak üzere her türlü üretim girdisindeki vergi yükünün kaldırılması gerekiyor. Diyoruz ki: Elmastan, pırlantadan, yatlardan özel tüketim vergilerini sıfırlayacağınıza, çiftçilerin üzerindeki yükü kaldırın. Özellikle, mazot fiyatlarını düşürün ve girdi maliyetlerindeki artışa paralel olarak tarımsal destekleri artırın. Ayrıca, yandaş iş adamlarının vergilerini sıfırlayacağınıza, çiftçilerin bankalara olan borçlarını sıfırlayın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Fırat, lütfen tamamlayın.

CELAL FIRAT (Devamla) – Bütün bu politikalar yani çiftçilerin yaşadığı bütün zorluklar, sıkıntılar bizim, hepimizin, hane halklarının mutfağındaki yangın demektir. Bu yangını durdurmak ve hep birlikte çözüm üretmek için bu araştırma komisyonunun kurulmasını önemli görüyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Aşk ile… (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Fırat.

Diğer söz talebi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Abdullah Doğru’ya aittir.

Sayın Doğru, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH DOĞRU (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP Grubunun Meclis araştırması açılması teklifi üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; buğday hususunda ısrarla gündeme getirilmeye çalışılan bir kara propagandanın Meclise taşınmaya çalışıldığını görüyoruz maalesef. Tarım ve Orman Bakanlığımızın yapmış olduğu açıklamalara rağmen gerek sosyal medyada gerek basın ve yayın organlarında hâlâ kamuoyunu yanlış bilgilendirme çabasını üzülerek görüyoruz. AK PARTİ iktidara geldiği yılda Türkiye, buğday unu ihracatında 11'inci sıradaydı, şimdi 1’inci sırada. 2005 yılından bugüne kadar bu alanda dünya 1’inciliğini koruyoruz. Tarımda 46 milyar dolarlık bir ihracat hacmine ulaştık. Güney bölgemiz -özellikle Hatay, Adana- nisan sonu itibarıyla hasada başlamıştır. Buğday üretimi 2021 yılında 17 milyon 650 bin ton iken 2022 yılında 19 milyon 750 bin ton, 2023 yılında ise 22 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. 2023 sezonunda hububat üretimimiz artış kaydetmiş, ekmeklik buğday üretiminde son sekiz yılın, makarnalık buğday üretiminde ise son on sekiz yılın rekoru kırılmış, toplam buğday üretimimiz önceki sezona göre yüzde 11 artışla 22 milyon tona ulaşmıştır. 2023 yılında TMO hububat alım fiyatı 6 Haziran itibarıyla başlamıştır. İnşallah, en yakın zamanda, birkaç gün içerisinde hububat fiyatlarının da buğday fiyatlarının da Tarım Bakanımızın açıklayacağını umut ediyor ve bekliyorum. Üreticilerimiz tarafından arz edilen son ürün alınana kadar TMO alımlarına yurt genelinde devam etmiştir. TMO tarafından hasat ve piyasa durumu yakından takip edilmektedir. 2024 hububat alım dönemi için gereken bütün hazırlıklar yapılmaktadır ve özellikle bölgemizdeki üreticilerimiz şu anda TMO’ya ve lisanslı depolara buğdaylarını dökebiliyor, bu anlamda herhangi bir mağduriyet söz konusu değil. Buğdaylarının fiyatlandırılması konusu… Fiyat açıklandığı zaman ödeme yapılacağı için burada herhangi bir çiftçimizin mağdur olmasına da fırsat verilmemektedir. Tıpkı geçmiş yıllarda olduğu gibi bu yıl da üreticimizi mağdur etmeyeceğiz. Üretimin sürdürülebilirliğini sağlayacak her türlü adımı atacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Doğru, lütfen tamamlayın.

ABDULLAH DOĞRU (Devamla) - 2023 hasat sezonunda üreticilerimizin TMO’ya ilgi göstermesinden kaynaklı özellikle geçen sene, zaman zaman randevu sisteminden kaynaklanan birtakım zorluklar yaşadık ve bu randevu sistemini revize ederek inşallah bu sene bu konuda vatandaşlarımızı mağdur etmeyecek, daha hızlı bir şekilde vatandaşlarımızın elindeki buğdayı alacağız.

Değerli milletvekilleri, (TMO) Toprak Mahsulleri Ofisi, biliyorsunuz, herhangi bir ticari kurum değildir, regülasyon kurumudur, alt sınırı belirleyen bir fiyat politikası gütmektedir ve çiftçilerimizin özellikle tüccara boğulmaması noktasında alt sınır belirleyen bir fiyatla bu dönem de inşallah çiftçilerimizi mağdur etmeden, çiftçilerimizin ürünlerine gereken desteği vererek çiftçilerimizin üretiminin devam etmesini, arazilerimizin işlenebilmesini sağlamayı umut ediyor, Genel Kurulu ve aziz milletimi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Doğru, teşekkür ediyorum.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Kabul edilmiştir

Başkanım, çoğunluk bizde, bak, kimse yok orada.

BAŞKAN – Oylamayı elektronik cihazla yapacağım.

Oylama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, öneri kabul edilmemiştir.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:17.30

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.52

BAŞKAN: Başkan Vekili Bekir BOZDAĞ

KÂTİP ÜYELER: Sibel SUİÇMEZ (Trabzon), Mahmut Atilla KAYA (İzmir)

-------0-------

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Balıkesir Milletvekili Mustafa Canbey ve Ankara Milletvekili Zeynep Yıldız ile 93 Milletvekilinin Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Balıkesir Milletvekili Mustafa Canbey ve Ankara Milletvekili Zeynep Yıldız ile 93 Milletvekilinin Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi (2/2139) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 111)[(*)]

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Dünkü Birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümünün görüşmeleri tamamlanmıştı.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

İlk 3 önerge aynı mahiyettedir.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 İsa Mesih Şahin Serap Yazıcı Özbudun Mustafa Bilici

 İstanbul Antalya İzmir

 Şerafettin Kılıç Hasan Ekici  Mehmet Karaman

 Antalya Konya Samsun

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 Dursun Ataş Yavuz Aydın Ömer Karakaş

  Kayseri Trabzon Aydın

 Ayyüce Türkeş Taş   Hüsmen Kırkpınar  Yüksel Selçuk Türkoğlu

 Adana İzmir Bursa

 Selcan Hamşıoğlu

 Tekirdağ

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 Rahmi Aşkın Türeli  Mehmet Tahtasız Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu

  İzmir Çorum Manisa

 Aliye Timisi Ersever Cavit Arı Ömer Fethi Gürer

 Ankara Antalya Niğde

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECMETTİN ERKAN (Kırşehir) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz Antalya Milletvekili Serap Yazıcı Özbudun’a ait.

Sayın Yazıcı Özbudun, buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

1’inci maddeye ilişkin hususlara değinmeden önce kanunun geneline ilişkin birkaç noktaya işaret etmek istiyorum. Bunlardan ilk 2’si usuli sorunlara ait. Teklif, biliyorsunuz, 2’nci maddesinde tali komisyon olarak Dışişleri Komisyonuna sevk edildiği ibaresini taşıyor ancak böyle bir sevk olmamıştır. Dolayısıyla biz bunu aslında Komisyonda dile getirdiğimiz hâlde bu gerçek dışı beyan metinden çıkarılmamıştır; buna işaret etmek istedim.

Diğer husus ise Anayasa’mızın 2’nci ve 11’inci maddelerinin gereği olarak kanunlar Anayasa’ya aykırı olamaz ve bunu güvence altına alan bir hüküm de Meclis İçtüzüğü’nün 38’inci maddesinde yer alıyor. Bu hükme göre, bütün kanun teklifleri öncelikle Anayasa’ya uygunluk yönünden incelenir ve eğer bir Anayasa’ya aykırılık sorunu görülüyorsa bu gerekçesiyle birlikte ifade edilmek suretiyle görüşmeleri durdurulur. Ne var ki biz Plan ve Bütçe Komisyonunda bu teklif metninin içerdiği çeşitli Anayasa’ya aykırılık sorunlarına işaret ettiğimiz hâlde Komisyon Başkanı, üyeler ve teklif sahipleri bu hususu dikkate almamışlardır; bunu da Genel Kurulumuzun bilgilerine sunuyorum.

Şimdi gelelim genele ilişkin diğer noktaya. Bütün kanunların nihai amacı kamu yararına hizmet etmek olmalıdır. Kamu yararının objektif bir tanımı olmadığı için kanunların görüşmelerinde eğer bir kanunun kamu yararına dönük bir amaç taşımadığı ifade edilirse bu ciddiye alınır ve Anayasa’ya uygunluk denetiminde o kanunun kamu yararına uygun olmadığı gerekçesiyle iptali sağlanır. Şimdi, biz bunu da Komisyonda ifade ettik ve doğrusunu isterseniz ben kanunu dikkatle inceledim, bu kanunun hangi kamu yararına hizmet ettiğini ben tespit edemedim. Dolayısıyla buradan -sıraları epeyce boş ama- Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarına sesleniyorum: Kendilerine sıra geldiğinde bu kanunun hangi kamu yararını gerçekleştireceğini bize açıklarlarsa ben mutlu olacağım. Ama buradan hareketle düne ait bir açıklamada bulunacağım. Benim gibi, aramızda öğretim üyeliğinden gelen meslektaşlarım var. Onlar da aynı tecrübelere sahiplerdir. Biz öğrencilere sınav kâğıtlarını verirken mutlaka o sınavın şartnamesi olarak belli hususları yazarız ve ilk maddesi de şu olur: “Sorulara cevap teşkil etmeyen açıklamalar değerlendirmeye alınmaz.” Yani not verilmez.

Şimdi, dün burada bütün 5 siyasi parti grubu yüz dakika boyunca kanuna yönelik çok ciddi eleştiriler getirdi. Adalet ve Kalkınma Partisi temsilcisi sayın milletvekili arkadaşımız burada Winston Churchill'den söz etti, Victor Hugo’dan bahsetti, İsmail Cem'den söz etti, Cemil Meriç'ten söz etti, uzun uzun açıklamalar yaptı ama yirmi dakika boyunca eleştirilere cevap veren tek bir cümle sarf etmedi. Dolayısıyla, şimdi, bu kamu yararı meselesinde de böyle bir durumun tekrar edilmemesini ümit ediyorum.

Şimdi, gelelim kanuna ilişkin, 1’inci maddeye ilişkin diğer konulara. Kanunun 1’inci maddesine baktığımızda diyor ki: “Bu kanunun amacı Dışişleri teşkilatını güçlendirmek, Dışişleri personelinin temsil kapasitesini artırmaktır.” Yani bunun mefhumumuhalifinden çıkan sonuç şudur: Demek ki Dışişleri teşkilatımız zayıftır ve personelinin temsil kabiliyeti de düşüktür. Ama kanunun genel gerekçesine bakıyoruz, orada da şöyle bir açıklama var: Türkiye’nin Dışişleri teşkilatının dünyada 3’üncü sırada yer alan bir seviyede olduğu söyleniyor. Şimdi, eğer 1’inci madde doğruysa bu gerekçe yanlış, gerekçe doğruysa 1’inci madde yanlış. Dolayısıyla, böylesine çelişkili metinler hazırlayarak hem bizimle hem de bütün milletle alay ediliyor olmasını ben kınama ihtiyacı duyuyorum.

Şimdi, bütün bu hususlara ek olarak bir başka noktaya daha değineceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yazıcı Özbudun, lütfen tamamlayın.

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Devamla) – Tabii, tamamlayacağım.

Bu kanunla beraber Dışişleri Bakanlığının yanında bir vakıf kuruluyor ve bu vakıf Dışişleri Bakanlığının yanında ikinci bir bakanlık gibi çalışacak yani aslını ararsanız, bu yöntemle Cumhurbaşkanlığımız dâhil olmak üzere bütün bakanlıkların yanında bir ek vakıf kurulmak suretiyle paralel bir devlet kurulabilir. Bu kanun kabul edildiği takdirde bir paralel devlet yapılanmasının yolunu açacak. Bu ise Anayasa'mızın 6’ncı maddesinde yer alan “Hiç kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” hükmünü açıkça ihlal etmektedir.

Biz bu 1’inci maddenin tekliften çıkarılmasını öneriyoruz ama daha doğru olan şudur: Bu teklif tamamen geri çekilmelidir.

Genel Kurulumuzu ve izleyicilerimizi saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yazıcı Özbudun, teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz, Aydın Milletvekili Ömer Karakaş’a ait.

Sayın Karakaş, buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖMER KARAKAŞ (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı” adı altında yeni bir çiftlik daha kurduk, kuruyoruz yani yandaşlara iş, istihdam ve bürokratlara ballı maaşlar edindirme amaçlı bir vakıf.

Yine örnek olsun diye söylüyorum: Bir Maarif Vakfınız var. Şimdi, Türkiye'de kamuda tasarruf tedbirleri uygulanırken bugün Maarif Vakfına Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden 5 milyar 702 milyon kaynak aktarıldı. Bu ve benzeri vakıflar ülke ekonomisine, ülke bütçesine kaynak sağlayacak vergilerimizi dahi sömürür hâle geliyor. Şöyle ki: İş adamları, büyük şirketler bu vakıflara yaptıkları bağışları vergiden düşüyor, alan memnun, satan memnun, gayet güzel. Bir taraftan -yazık- gariban, dar gelirli memurlarımızın servisiyle uğraşacağız, tasarruf tedbirleri yapacağız ama diğer taraftan biz vakıflara çok büyük bütçeler aktararak yandaş, paralel, farklı yapılar oluşturacağız.

Bunların dışında, maalesef, iktidarın plansız ve yanlış tarım politikası nedeniyle ülkemizdeki tarım alanında faaliyet gösteren insanlarımızın borcu 700 milyar lirayı geçmiş durumda. Tarım Kanunu’nun 21'inci maddesi diyor ki: Millî gelirin en az yüzde 1’i oranında tarımsal alanda destek olunmalı, teşvik olunmalı. Bu sene için, 2024 yılı bütçesi için 91 milyar destek ayrıldı, oysa millî gelirin yüzde 1’i 411 milyara tekabül ediyor. Dolayısıyla burada kanuna dahi uyulmuyor. Para kazanamayan çiftçi, üretim yapmak için bankalardan ve tarım kredi kooperatiflerinden kredi çekerek tarımsal faaliyetlerine devam ediyor. Tarım arazilerinin büyük bir kısmı ipotekli, çiftçilerimizin tarım aletleri ise hacizli durumdadır. Çiftçimizin yüzde 92’sinin borcu nedeniyle tarlasında, bağında bahçesinde ipotek var. Türkiye tarım ülkesiyken bizler ithal bakliyat, meyve ve sebze tüketiyoruz. Geçenlerde yine haberlerde okudum; dünyanın en iyi sarımsağı Kastamonu’da olmasına rağmen Çin’den sarımsak ithal ediyoruz. Yapılan bir araştırmada insan dışkısı dâhil bu ithal edilen sarımsakta birçok zararlı madde bulunmaktadır.

Şimdi, bakınız, seçim bölgem olan Aydın, tarım potansiyeli bakımından Türkiye'nin önde gelen illerinden bir tanesi; verimli toprakları, uygun iklimi ve tarımsal üretim çeşitliliğiyle ülke ekonomisine büyük katkı sağlamaktadır. Ancak maalesef, dağlarından yağ, ovalarından bal akan Aydın, Türkiye'deki ipotekli tarım arazileri içerisinde Manisa’dan sonra 2’nci sırada bulunuyor. Aydın’da son yıllarda yaşanan kuraklık, su kaynaklarında azalmaya ve dolayısıyla tarımsal üretimde ciddi sorunlara yol açmıştır. Barajların ve sulama sistemlerinin yetersizliği, çiftçilerimizin suya ulaşımını zorlaştırmıştır. Söke Ovası susuzdur, çiftçimiz kan ağlıyor. Devlet Su İşleri ve Tarım Bakanlığı bu işe acilen çözüm bulmak zorundadır. Aydın'da üretilen tarım ürünlerinin pazarlanması ve tüketiciye ulaştırılması konusunda da çalışmalar yapılması lazım. Bu sorunun çözümü için lojistik altyapısının güçlendirilmesi ve aracılık hizmetlerinin ortadan kaldırılması gerekiyor. Bunun için de uzun yıllardır tamamlanması beklenen Çıldır Havaalanı'nın bir an önce tamamlanması ve en azından kargo uçaklarının faaliyete girerek oradaki tarımsal ürünlerin, oradaki çiftçilerimizin lojistik anlamda ürünlerinin dışarıya ulaşımı sağlanması lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karakaş, lütfen tamamlayın.

ÖMER KARAKAŞ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Açıklanan TÜİK verilerine göre bu yıl tahıl üretiminin 21 milyon tona ineceği tahmin ediliyor. Arkadaşlar, tabii ki üretim düşer. Devlet geçen yıl 6 Haziranda açıkladığı kilo başına buğday desteğini bir yıl sonra ödüyor. Çiftçimiz kazanamıyor ki yeniden ekebilsin. 2024 yılı buğday, arpa hasadı başladı ama buna rağmen Toprak Mahsulleri Ofisi alım fiyatını hâlen açıklamamış durumdalar. 1 Ağustos 2023 tarihinde dökme ve varilli zeytinyağı ihracatına getirilen tedbir kararı on aydır devam etmektedir. Kısıtlama hâlen devam ediyor.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Karakaş, teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki 3’üncü önergede söz talebi yok.

Önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

1’inci maddede bulunan ve “Bu kanunun amacı, Dışişleri Bakanlığı teşkilatının faaliyetlerinin güçlendirilmesi ile personelinin temsil kabiliyeti yüksek ve donanımlı yetiştirilmesinin desteklenmesi…” ifadesi bir yandan Dışişleri Bakanlığının mevcut yapısını tahkir etmekte, diğer yandan yürürlükteki tek adam sisteminin başındaki kişilerin bakanlık personelinin temsil kabiliyetinin yetersiz olduğunu düşündüklerine dair bir itirafı barındırmaktadır.

Sultan III. Selim döneminde temelleri atılan modern Hariciye Teşkilatı, iki yüz elli yıla yakın süredir Türkiye'yi layıkıyla temsil etmekte ve ülkemizin dış ilişkilerini kifayetle yürütmektedir. Cumhuriyeti kuran Türkiye'yi iki dünya savaşı ve soğuk savaş sırasında ayakta tutmaya çalışan kadroların, Türkiye'de her hükûmete aynı tarafsızlıkta ve ciddiyette hizmet vermiş oldukları bilinmektedir.

Zorlu sınavlardan geçerek istihdam edilen Dışişleri Bakanlık kadroları, bakanlıkta ilk aşamada verilen eğitimin haricinde, “usta-çırak” ilişkisi içerisinde hayat boyu süren bir eğitim sürecinden geçmektedir. Dışişleri Bakanlığının çalışanlarının temsil kabiliyeti ve donanımlarının, ticari etkinliği kültürel içeriğinden kat kat fazla olan bir vakıf eliyle güçlendirilmesinin söz konusu olamayacağını düşünüyoruz.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinde yer alan “kapsar” ibaresinin “içerir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Gülcan Kaçmaz Sayyiğit Mehmet Zeki İrmez George Aslan

 Van Şırnak Mardin

 Zülküf Uçar Heval Bozdağ

 Van Ağrı

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECMETTİN ERKAN (Kırşehir) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Van Milletvekili Zülküf Uçar’a söz veriyorum.

Sayın Uçar, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

ZÜLKÜF UÇAR (Van) – Sayın Genel Kurul, değerli halklarımız; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Görüşülen kanun teklifi Hükûmetin korsan kâr arayışını yeniden açığa çıkarıyor. Halk sefaletle boğuşuyorken ve buna sebep olan ekonomi politikaları olduğu gibi duruyorken iktidar vakıflarla yeni kazançların peşinde. Hakla, hakikatle bağlarınız kopmuş hâlde; halkla tek bağınız vergi toplamak, halkın gözünde Osmanlı mültezimlerinden farkınız kalmış değil ancak tek günahınız da bu değil elbette. Biliyorsunuz, Kobani kumpas davasında Kürt halkına büyük bir kumpas kuruldu. Bu kumpas zihniyetinin iç yüzünü uluslararası hukuk bağlamında da ifşa etmek gerekiyor. Anayasa madde 90, temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası anlaşmaların ulusal kanunların üstünde olduğunu belirlemiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 46 ise taraf ülkeler bakımından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğunu düzenlemiştir. Bu iki kural birlikte değerlendirildiğinde Türkiye’nin AİHM kararlarına uyma zorunluluğu kendiliğinden ortaya çıkıyor ancak Cumhurbaşkanı daha bugün uluslararası kuruluşların etkisizliğini ifade ederken AİHM, Demirtaş kararının uygulanmayacağını da bizzat kendisi söylemişti, nitekim karar uygulanmadı. Bakınız, Kobani kumpas davası uluslararası hukuk bağlamında defalarca mahkûm edildi. Venedik Komisyonu, anayasa konusunda uzman kişilerden oluşan bir Avrupa Konseyi organı ve Türkiye de kuruluşundan bu yana üyesidir. Komisyon, dokunulmazlıkların kaldırıldığı 12 Nisan 2016 tarihli Anayasa değişikliği için “Bu durum, Anayasa değişikliği prosedürünün kötüye kullanımı anlamına gelmektedir.” tespitini yapıyor, aslında diyor ki: “Hile yaptınız, kendi Anayasa’nıza ihanet ettiniz, yurttaşlarınıza yalan söylediniz, halkı için mücadele eden onurlu siyasetçilere kumpas kurdunuz.” AİHM Büyük Daire ise aynı değişiklik hakkında şunları söylüyor: “Söz konusu değişiklik Anayasa’nın 83'üncü maddesinin ilk fıkrasını değiştirmemiştir. Yani dokunulmazlığı kaldırılan bütün vekiller ilgili maddenin ilk fıkrasında tanımlanan yasama sorumsuzluğundan faydalanmaya devam edecektir.” Bunun meali şudur: “Milletvekillerini çalışmalarında söylediği sözlerden dolayı cezai yaptırımla karşı karşıya bırakamazsınız.” Bütün süreç boyunca yoldaşlarımız suç konusu yapılan beyanlarının Meclis çalışmaları kapsamında olup olmadığının araştırılmasını istedi ancak savcıdan Anayasa Mahkemesi hâkimlerine kadar hiç kimse aldığı talimatın dışına çıkıp bunu araştırma cesareti gösteremedi. Oysa AİHM açıkça söylüyor: “Yapılan konuşmalar siyasi beyanlardır ve Meclis çalışmaları esnasında söylenen sözlerle aynı doğrultudadır. Yargılama bu sözlere dayanmaktadır.” Buna rağmen açılan dava ifade özgürlüğünün ağır ihlalidir. AİHM şunu anlatıyor: Siz devlet olarak gerçekleri karartıyorsunuz, hakikatin ifade edilmesine engel oluyorsunuz. Onurlu siyasetçilerin halka doğruları anlatmasına set çekiyorsunuz. Milletvekilleri seçmenlerini temsil eder. İfade özgürlüklerini normalden çok daha fazla korumak zorundasınız. Milletvekilinin konuşmasına sınır koyamazsınız. Peki, siz ne yaptınız? Halkın taleplerini ifade ettiği için HDP'li vekilleri tutukladınız, cezalar yağdırdınız. Bu yönüyle bir de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1 Numaralı Protokol’ün 3’üncü maddesini ihlal ettiniz. AİHM aslında şunu söylüyor: “Önce seçilmesine olanak tanırım, sonra tutuklatırım.” keyfîliği aynı zamanda halka da kumpas kurmaktır. Serbest seçim hakkına bu denli ölçüsüzce saldıramazsınız. Yıllardır anlatıyoruz, bu kumpas davasının yegâne amacı Kürt halkının yakaladığı başarıyı cezalandırmaktır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de aynı olguları ifade ediyor ve sözleşmenin 5’inci maddesi ile 18'inci maddesinin nasıl ihlal edildiğini anlatıyor. Özetle diyor ki: “Hiçbir makul sebep yokken tamamen keyfî davrandınız ve HDP'li siyasetçileri kendi siyasi oyunlarınız uğruna tutsak aldınız.”

Neyle suçlandıkları uzun süre gizlendi, dosyaya erişime engel olundu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Uçar, lütfen tamamlayın.

ZÜLKÜF UÇAR (Devamla) – Buna karşı, savcılara siyasi talimatlarla iddianameler ve mütalaalar yazdırıldı, yeni iddianamelerle bu kumpas devam ettiriliyor. Dava yıllarca sürüncemede bırakıldı. Tutukluluk süreleri azami sınırı aşmasına rağmen arkadaşlarımız rehin tutulmaya devam edildi, avukatlara yeterli savunma hakkı tanınmadı, gizli tanıklarla sahte deliller üretildi, dava baştan sona siyasi talimatlarla idare edildi. Bütün bu süreçte Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Madde 6, adil yargılanma hakkı her yönüyle askıya alındı. Hani Cumhurbaşkanının okuduğu şiir nedeniyle yargılandığı süreçte AİHM’den talep ettiği hak var ya, işte o hak Yüksekdağ’a yasak, Demirtaş’a yasak, Nazmi Gür’e yasak, Alp Altınörs’e yasak. Yasak, zihniyetinizin parolası hâline geldi. Uluslararası hukuka, özgürlüklere ve demokrasiye dönmediğiniz müddetçe kaybetmeye mahkûm olacaksınız.

Teşekkür ederim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Uçar, teşekkür ediyorum.

Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

İlk 2 önerge aynı mahiyettedir, birlikte işleme alıyorum ve aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 İsa Mesih Şahin  Şerafettin Kılıç  Mustafa Bilici

 İstanbul  Antalya  İzmir

 Mehmet Karaman  Hasan Ekici  Mustafa Kaya

 Samsun  Konya  İstanbul

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 Dursun Ataş  Yavuz Aydın  Ayyüce Türkeş Taş

 Kayseri  Trabzon  Adana

 Hüsmen Kırkpınar  Yüksel Selçuk Türkoğlu  Selcan Hamşıoğlu

 İzmir  Bursa  Tekirdağ

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECMETTİN ERKAN (Kırşehir) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz, İstanbul Milletvekili Mustafa Kaya'ya ait.

Sayın Kaya, buyurun.

MUSTAFA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi’ni görüşüyoruz. Dün, burada, bendeniz grubumuz adına yaptığım değerlendirmede bu konuyla alakalı kanaatlerimi sizlerle ve kamuoyuyla paylaşmıştım.

Şimdi, bugün Gazze'de yaşananlarla ilgili son gelişmeleri dikkatlerinize sunmak istiyorum. Bazı hatırlatmalar yaparak sözlerime başlayacağım. 7 Ekim tarihi bir başlangıç değil, sonuçtur. 7 Ekimden önce, yetmiş beş yıldan beri işgal edilmiş Filistin topraklarında, hatta 2006'dan beri Gazze'de uygulanan ambargo, abluka insanları tamamen bunaltmış, açlığa mahkûm etmiş, her türlü aktivitelerinin zarar görmesine sebep olmuş ve sonuç itibarıyla 7 Ekim gibi bir süreç başlamıştır. Önce bunu bütün kamuoyunun net olarak bilmesi gerekir. Bir kere daha ifade ediyorum: 7 Ekim başlangıç değil, sonuçtur.

İkincisi: Değerli milletvekilleri, Hamas bir siyasi partidir. 2006 yılında Filistin'in tamamında yapılan parlamento seçimlerinde, Hamas, 132 sandalyeden 76 sandalyeyi kazanarak -Filistin topraklarında yapılan meşru seçimlerde- 1’inci olmuş bir siyasi partidir. Bugün Gazze'de uygulanan ambargoda, Gazze'de uygulanan soykırımda olduğu gibi o gün de İsrail, Filistin halkının bu iradesini tanımamış ve sonuç itibarıyla 2006 seçimlerinin meşruiyetini kendince tartışmaya açmış ve bugün Gazze'deki yaşananların altyapısını oluşturmuştur.

Bir diğer konu da şudur: Niçin biz buna “soykırım” diyoruz? Neden “soykırım” olarak bunun tarif edilmesi gerekir? Saygıdeğer milletvekilleri, soykırım için 3 tane ana gerekçe vardır: Irksal, dinsel ve siyasal açıdan bir toplumu ortadan kaldırma çabası, girişimi uluslararası hukuka göre bir soykırımdır. Şimdi, bunun boyutlarını Gazze'ye uygularsak net olarak şunu görüyoruz: Irksal olarak “Biz Yahudi toplumu olarak üstün bir toplumuz.” dedikleri için soykırımın 1’inci aşaması bu noktada tam olarak ortaya çıkmıştır. Dinsel açıdan “Bunlar bize vadedilmiş topraklardır.” dedikleri için, dinî bir gerekçeyle bu soykırımı yaptıkları için 2’nci gerekçe de oluşmuştur. Siyasal açıdan da “Dünyadaki egemen güçler bizimle beraber hareket ediyor, güç bizde, dolayısıyla bunun neticesinde de bizim dediğimiz olacak.” mantığıyla hareket ettikleri için soykırımı net olarak yaptıkları tescil edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, şu anda Amerika Birleşik Devletleri’nin Temsilciler Meclisi Başkanı ve kendisi aynı zamanda Cumhuriyetçi olan Mike Johnson geçen gün İsrail'in kuruluşunun 76'ncı yıl dönümü sebebiyle İsrail'in Amerikan Elçiliğinde bir konuşma yaptı. Biraz önce soykırımın gerekçelerini ifade ederken söylediğim bütün delilleri bizzat Amerika Temsilciler Meclisi Başkanı o toplantıda dile getirdi ve söylediklerini ifade ediyorum burada. Dedi ki: “İbrahim’e, İshak’a, Yakup’a verilen vaatlerin gerçekleşmesini kutluyoruz. Babil sürgününden, İslami hilafetlerden ve Nazi soykırımından kurtulan vaatler gerçekleşiyor.” ve son olarak bir şey söyledi “Siyonist rüya gerçeğe dönüştü.” dedi.

Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi artık sözün bittiği noktadayız. Uluslararası Ceza Mahkemesinin aldığı karar: “İnsani yardım geçişlerine izin vermemek.” “Açlığı savaş silahı olarak kullanmak.” gibi gerekçelerle Netanyahu ve Savunma Bakanı Galant hakkında tutuklama kararı çıkardı. Amerika Birleşik Devletleri’nin bu tavrına rağmen Almanya ve Fransa, Uluslararası Ceza Mahkemesi kararını uygulayacağını açıkladı, dolayısıyla işin hukuki kısmı tamamdır. Bundan sonra Türkiye’nin üzerine düşen bir an önce UCM’nin verdiği karar çerçevesinde gerekirse BM’yi harekete geçirmek, gerekirse ittifak içinde olduğu diğer birliklerle beraber askerî müdahale barış gücünü mutlaka Gazze’ye göndermektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya, lütfen tamamlayın.

MUSTAFA KAYA (Devamla) – Aynı 1997’de Erbakan Hocamızın El Halil’e BM kapsamında gönderdiği askerî birlik gibi bugün artık bu birlik hayata geçirilmelidir.

Bir de bir şey hatırlatarak sözlerimi tamamlıyorum. 8 Haziranda Dışişleri Bakanlığı “Olağanüstü D-8 Dışişleri Bakanları Toplantısı” ilanında bulundu. Burada bir şey ifade edeyim, Gazze merkezli bir toplantı olacak. Bu toplantıdan memnuniyet duyduğumuzu, başarıyla sonuçlanması gerektiğini, alınan kararların takipçisi olacağımızı buradan ifade ediyorum ve buradan Dışişleri Bakanımıza ifade etmek istiyorum; bu toplantı bir kınama toplantısı olarak sonuçlanmamalı, mutlaka bu toplantıdan fiilî olarak D-8 üyesi ülkelerin birlikte hareket edeceği bir karar çıkarılmalıdır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kaya, teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerindeki ikinci söz, Tekirdağ Milletvekili Selcan Hamşıoğlu’na ait.

Sayın Hamşıoğlu, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

SELCAN HAMŞIOĞLU (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubu adına teklifin 2’nci maddesi üzerine söz aldım ama inanın, ne söyleyeceğimi bilmiyorum.

Monşerler aşağı, monşerler yukarı; Türk devlet geleneğinin 3 temel ayağından biri olan hariciyenin emsalsiz itibar kaybına uğratıldığı yirmi yılın üzerine tüy dikilen bir finale tanıklık ediyormuş gibi hissediyorum ve bundan da tarif edemeyeceğim derecede rahatsızlık duyuyorum. Bu akşam, burada, Tevfik Rüştü Aras’ın kemikleri sızlıyor gibi hissediyorum ve bundan da son derece rahatsızlık duyuyorum, Zeki Kuneralp’in kemikleri sızlıyor gibi hissediyorum ve bundan mahcup oluyorum, İhsan Sabri Çağlayangil’in kemikleri sızlıyor gibi hissediyorum ve hiç huzurlu hissetmiyorum, merhum Deniz Bölükbaşı’nın kemikleri sızlıyor gibi hissediyorum ve bundan gerçekten çok ama çok utanıyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri teşkilatını güçlendirmek için yapması gereken stratejik hamle bir ticarethane kurmak olabilir mi? Gerçekten anlamakta zorlanıyorum. Dışişleri teşkilatı ona yeni binalar satın alarak değil, kendi kendimizi, Süleyman Şah Türbesi’nde olduğu gibi tarihî emanetlerimizi kendi ellerimizle havaya uçurmak durumunda bırakmadığımızda güçlenir. Türk Dışişleri teşkilatının faaliyetleri oto galericiliği yaparak değil Türkiye Cumhuriyeti’nin en temel, en haklı davalarından olan Kuzey Kıbrıs’ı bütün dünyaya tanıtmayı başararak güçlendirilir. Şimdiye çoktan elimiz ayağımız, gözümüz kulağımız hâline gelmiş olması gereken, dünyanın geleceği olan o devasa Türk dünyası coğrafyasını küresel iddia sahibi ülke ve yapıların cirit atmasına terk etmeyerek, kimsenin Doğu Türkistan Türklüğüne sana rağmen işkence yapmaya cesaret edemeyeceği caydırıcılığa sahip olarak, kimsenin Filistin'de, Afganistan’da, Kerkük’te sana rağmen zulme kalkışamayacağı iklimi oluşturarak, bu coğrafyada hesabı olanların eyleme geçmeden önce “Türkiye ne der?” diye düşünmesini, bundan kaygı duymasını sağlayarak güçlendirilir. Türk Dışişleri teşkilatının faaliyetlerini güçlendirmek, onu kâr amacı güden bir şirkete dönüştürerek olmaz, Daniş Tunalıgil’in, Bahadır Demir’in, Kemal Arıkan’ın, İsmail Erez’in ve daha onlarca diplomatımızın neden ve nasıl katledildiğini unutmayarak, Hocalı soykırımcılarıyla Bursa'da kakara kikiri maç keyfi yapmayarak olur mesela. Kimsenin “Ermeni soykırımı yoktur.” dedikleri için, tarihî bir gerçeği ifade ettikleri için Türk bilim insanları hakkında yakalama kararı çıkarmaya cüret edememesini sağlayarak olur. Türk Dışişleri teşkilatının faaliyetlerini güçlendirmek Atina’da katledilen Ömer Haluk Sipahioğlu’nun, Çetin Görgü’nün hangi misyonunun temsilcileri olduğunu hatırlayıp Ege’deki Türk adalarındaki fiilî işgale son verdirerek olur. Anlamak gerçekten mümkün değil. Başta dediğim gibi, Dışişleri Bakanlığının vize aracılığı yapan bir vakfı olmuş olsaydı eğer, iktidar BOP tuzağına düşmemiş mi olacaktı mesela, Arap Baharı çukuruna düşmeyecek miydik? Türk Dışişleri, Türk millî sembolü olan bozkurt, terör örgütü sembolleri listesine alınırken ortalığı ayağa mı kaldıracaktı eğer bir paralel vakfa sahip olmuş olsaydı? Başımıza geçirilen çuval, gösterilen beyzbol sopası, Mehmetçik kanı üzerinden “at tüccarı” aşağılaması, psikopat bir veliahdın, uçak dolusu katili ülkemize sokup İstanbul'un göbeğinde bir gazeteciyi buharlaştırması ve kendisine bunun ne hesabının sorulabilmiş ne bedelinin ödetilebilmiş olması Bakanlığın alım satım, kiralama işleri yapan bir vakıftan mahrum olmasının sonucu mudur? Direkten döndük, daha birkaç gün önce İran’da Reisi’nin düşen helikopterinin bulunması meselesini bile diplomatik krize dönüştürüyorduk neredeyse. Bu jargon, üslup, dil bilmezlik Dışişlerinin şirket kurma yetkisine sahip bir vakfı yok diye mi gerçekleşti? Ne alakası var?

Ben merak ediyorum, temsil kabiliyeti yüksek personelden ne anlamalıyız biz mesela? Cumhuriyet Bayramı’nda Zeus ve Helen kılığında resepsiyon verenleri mi? Türk Dışişleri teşkilatının faaliyetlerini güçlendirmek için bir ticarethaneye değil Mustafa Kemal Atatürk'ün “Dış siyaset, bir toplumun iç kuruluşuyla sıkı şekilde ilişkilidir çünkü iç kuruluşa dayanmayan dış siyasetler daima kötü duruma sürüklenirler.” sözünü anlamaya; anlamak yetmez, benimsemeye; benimsemek yetmez, gereğini yerine getirecek iradeyi gösterebilmeye, bir millî seciyeye ihtiyacı var yeniden.

Teşekkür ediyorum. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Hamşıoğlu, teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Evet, elektronik cihazla oylama yapacağım.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.

Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 111 sıra sayılı Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi’nin 2’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Tanımlar

MADDE 2- (1) Bu kanun metninde geçen

a) Bakan: Dışişleri Bakanını,

b) Bakanlık: Dışişleri Bakanlığını,

c) Personel: Dışişleri Bakanlığı merkez ve yurt dışı teşkilatı ile bağlı ve ilgili kuruluşlarında görev yapan personeli,

ç) Vakıf: Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfını,

ifade eder.

 

 Rahmi Aşkın Türeli Mehmet Tahtasız Ömer Fethi Gürer

 İzmir Çorum Niğde

 Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu Cavit Arı Aliye Timisi Ersever

 Manisa Antalya Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Çorum Milletvekili Mehmet Tahtasız’a söz veriyorum.

Sayın Tahtasız, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET TAHTASIZ (Çorum) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerine söz aldım.

AKP iktidarının demokrasi, insan hakları, yargı bağımsızlığı, denge, denetleme gibi temel alanlarda yarattığı sorunların tamamının vakfa, dolayısıyla da dış ilişkilerimize yansıyacağı gerekçesiyle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak tarihî sorumluluğumuz gereği bu kanuna karşı çıkıyoruz; ret vereceğiz.

Sayın milletvekilleri, bugün Çorum katliamının 44'üncü yıl dönümü. Türkiye tarihinde ne yazık ki 27 Mayıs 1960, 12 Eylül 1980 askerî darbelerinin yanı sıra Çorum, Maraş, Sivas, Başbağlar katliamları gibi kara sayfalar var. Hemen hepsinin arkasında aynı gerekçe var; dış güçler, devlet içerisindeki karanlık odaklar ve onların maşası acımasız katiller.

Çorum katliamında 57 canımız yaşamdan koparıldı. Maraş'ta 111, Sivas’ta 33, Başbağlar’da 33 canımız katledildi. Türkiye tarihindeki bu kara sayfalar aydınlatılmadıkça, failler hak ettikleri cezaları almadıkça, azmettiriciler yargılanmadıkça yani adalet yerine gelmedikçe yüreklerimiz soğumayacak.

Kırk dört yıl önce bugün birtakım karanlık güçler tarafından Çorum katliamı başlatıldı. Çorum katliamı Türkiye'yi 12 Eylül faşist diktatörlüğüne götüren kanlı yolda en son kilometre taşıdır. Birçok ilde olduğu gibi Çorum ilimizde de olaylar önce sağ-sol, daha sonra Alevi-Sünni diye çatışmaya çevrildi.

Değerli milletvekilleri, ilk yazılı barış anlaşması olan Kadeş Barış Anlaşması’nın imzalandığı Çorum, tarihten bugüne kardeşliğin sembolü bir kenttir. Alevi, Sünni, Çerkez, Kürt, göçmen demeden kardeşçe yaşadığımız memleketim Çorum’da yaşanan katliamın acısı hâlâ içimizde. İnsanlarımız o günü düşündüğü zaman bugün bile uykuları kaçıyor. Dış güçlerin kirli maşaları olan, bindirilmiş kıtalar tarafından başlatılan olaylarda aralarında akrabamın da olduğu 57 canımız vahşice katledildi, yüzlerce hemşehrimiz yaralandı, ev ve iş yerleri bombalandı, malları mülkleri yağmalandı, hayatta kalanların bir kısmı şehri terk etmek zorunda kaldı.

Çorum katliamının yaşandığı yıllarda 10 yaşında ilkokul 3’üncü sınıfa gidiyordum. Birçok Çorumlu hemşehrim gibi ben de mahallemden, çocukluk arkadaşlarımdan, sınıf arkadaşlarımdan ayrılmak zorunda kaldım, çok sevdiğim mahallemizdeki arkadaşlarımızdan koparıldık. Maalesef ben ne sağcı ne solcu ne Alevi ne Kürt bilmezdim. Anneme dedim ki: Anne, biz neden böyle bodrumda babamla, babaannemle, sizlerle karanlıkta kalmak zorunda kaldık? İnanın, komşularımız bize on gün sabrettiler. O dışarıdan gelen sağcıya da solcuya da aynı silahı veren o kirli eller bizleri kendi mahallemizden, kendi çocukluk arkadaşlarımızdan kopardı. Annem “Yavrum, biz mecburen burada kalmak zorundayız çünkü dışarıda bombalar patlıyor, silahlar konuşuyor.” dedi ve ben o 10 yaşındaki çocukluk hâlimle bu karanlık güçlerin yaptığı kirli oyunları, kirli katliamları yaşamış bir kardeşinizim. İnşallah, bir daha o günlere dönmeyiz. (CHP sıralarından alkışlar)

Bugün eğer Ankara başta olmak üzere birçok ilimizde Çorum nüfusundan daha çok Çorumlu yaşıyorsa bunun sebebi 1980 olayları, Çorum katliamıdır. Anadolu Kaplanı Çorum yıllar içerisinde yaralarını sardı, bir sanayi şehri oldu ama şundan emin olun: Bu olaylar olmasaydı Çorum bir Kayseri, bir Denizli gibi büyük bir sanayi şehri olacaktı; bu katliamın Çorum’u kırk yıl geriye götürdüğünü biliyoruz. Her şeye rağmen zoru başaran sanayicilerimize; sevgiden, barıştan, kardeşlikten ayrılmayan Çorum halkına minnettarım.

Çorum katliamına karışanların 12 Eylül hukukuna göre bile yargılanması yapılmadı. Yargıtay Çorum olaylarının toplu olarak görülmesini ifade ettiği hâlde dava toplu olarak görülmedi, her olay sıradan bir vaka gibi değerlendirildi ve ayrı ayrı yargılama yapıldı. Çorum katliamı bir insanlık suçudur, zamanaşımı işletilemez. Bu katliamlarla ve anlayışla yüzleşme gerçekleşmedikçe yüzyıllar geçse de acımız olan yaralar kapanmayacak, yakınlarını kaybeden insanlarımız yaslarını hâlâ yaşamaya devam edecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tahtasız, lütfen tamamlayın

MEHMET TAHTASIZ (Devamla) – O nedenle, bir kez daha, katliamlarla ilgili dosyaların açılarak tarihle gerçek bir yüzleşme yapılması ve adaletin sağlanması yönünde samimi girişimlerde bulunulması gerektiğini hatırlatıyoruz; derin ve karanlık eller tarafından organize edilmiş olan bu karanlık katliamı bir kez daha lanetliyoruz.

Bizim geçmişimizi belki başkaları yazdı, geleceğimizi biz yazacağız. Bu katliam ve kıyımlara karşı yüreğimiz elbette dolu, tepkimiz elbette yüksek ama bu tepkinin yolu intikam almak, başka mezheplere mensup kişileri hakir görmek, şiddet uygulamak değil, tam aksine, kadim topraklarımızda sevgi, kardeşlik, barış, hoşgörü tohumları ekmeye devam edeceğiz.

Hepinizi saygıyla sevgiyle, hürmetle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tahtasız, teşekkür ediyorum.

Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum.

Buyurun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinde yer alan “eder” ibaresinin “etmektedir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 George Aslan Mehmet Zeki İrmez Gülcan Kaçmaz Sayyiğit

 Mardin Şırnak Van

 Zülküf Uçar Heval Bozdağ Hüseyin Olan

 Van Ağrı Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Bitlis Milletvekili Hüseyin Olan’a söz veriyorum.

Sayın Olan, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN OLAN (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kırk dört yıl önce Çorum’da başlayan olayların yıl dönümündeyiz. Çorum’da onlarca Alevi yurttaş katledildi, yüzlercesi de yaralandı, evleri ve iş yerleri yağmalandı. Çorum katliamı da ülke tarihinin kara sayfalarından bir tanesidir. Derin ve karanlık odaklar tarafından organize edilmiş olan Çorum katliamını kınıyor, katledilen canlarımızı saygıyla anıyoruz.

Aynı zamanda Gezi Parkı’nda yeşerip büyüyen direnişin de yıl dönümündeyiz. Gezi büyük bir dayanışmaydı, aynı zamanda bir demokrasi talebiydi; ne var ki AKP dün de bunu anlamadı, bugün de anlamış değil. Gezi ruhunu ve Gezi tutsaklarını selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, malumunuz, Plan ve Bütçe Komisyonuna her türlü kanun teklifi gönderiliyor. Yasa yapma tekniği, verimli tartışmanın gerekliliği AKP'nin umurunda bile değil. Öyle ki esas komisyon ve tali komisyon ayrımı dahi yok hükmündedir. Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi’nin serencamı da böyle oldu maalesef. Bu tasarı hakkında Dışişleri Komisyonunda uzmanların da görüşü alınabilirdi. Biliyoruz ki siyasi iktidar tasarıları uzmanlardan saklıyor, halkın görmesini istemiyor. Doğal olarak görüşülen bu tasarı da aciliyeti olmayan, ihtiyaç duyulmayan bir tasarı, sadece AKP çevrelerinin buna gerek duyduğu anlaşılıyor çünkü içinde akçeli işlerin döneceği ve doktriner bir tarafı olacak bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız. Enflasyon ülkeyi kasıp kavururken, emekliler ve asgari ücretli yurttaşlar isyan ederken Hükûmetin tek derdi atanmış bir bakanın tek yetkili olacağı bir vakıf kurmaktır. Bu tasarı AKP ve MHP'nin toplumdan ne denli koptuğunun da göstergesidir.

Kanun teklifinde “Bakanlık bölgesel ve küresel tüm gelişmeleri yakından takip etmekte.” deniliyor. Bu yakın dış takibin bölge halklarına yansımaları ne oldu? “Sıfır sorun” doktriniyle yola çıkıp sıfır komşuyla döndüler çünkü AKP iktidarı dış politik ekseni etnik ve mezhebi yakınlık üzerinde kurageldi. Tam da bu amaçla, nerede olursa olsun Kürtlerle ilgili bir gelişme olur olmaz projektörleri hemen oraya çeviren bir dış politika inşa edildi. Hâl böyleyken, teklifin bir amacı da bölgemizde barışın ve güvenliğin tesisi, refah ortamının geliştirilmesi şeklinde açıklanıyor. Tabii ki AKP-MHP Hükûmetine sormak lazım: Buna Kürtler de dâhil mi? Bugün Kürt sorunu ve Filistin sorunu Orta Doğu’nun tamamını etkileyen 2 başat sorundur. Kürt sorununda diyalog ve müzakere seçeneği aklına gelmeyen bir hükûmetin Filistin'de dikkate alınması mümkün mü? Bugün Dışişleri diplomatları nereye gitseler karşılarına Kürt gerçekliği çıkıyor çünkü Japonya’da dahi bir Kürt’ün işleri rast gitse, yüzü gülse bundan rahatsız olan bir anlayış hâkim. Ama Kürtler artık politik bir bağışıklık kazanmış durumdadırlar. Kürtlerin hariç tutulduğu hiçbir siyasetin menzile varması mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, Kürt sorunu Orta Doğu'da barış siyasetinin âdeta turnusol kâğıdı gibidir. Çatışmalı bölgelerde müzakereyi bir çözüm olarak sunup kürdistanda güvenlikçi politikalarda ısrar varsa bunun adı ikiyüzlülüktür. Bakın, Afrin, Türkiye'nin de desteklediği radikal grupların işgali altındadır. Afrin, Kürtlerin bin yıllardır yaşadığı özgün bir kenttir, en az 300 bin Kürt zorla yerinden edildi, zeytinlikleri talan edildi, Kürtçe tabelalar kaldırıldı ve bu yetmezmiş gibi eğitim müfredatından kendi ana dilleri olan Kürtçe çıkarıldı. Bunun, Türkiyeli Kürtlerin kalbinde ve ruhunda yarattığı etkiyi önemsemeyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Oysaki Rojava Kürtleri hiç kimsenin düşmanı değildirler. Sadece onlarca yıllık inkâr döneminden sonra en doğal demokratik haklarını güvenceye almak için mücadele ediyorlar. Rojava’da 11 Haziranda yapılacak seçimleri de bu çerçevede ele almak var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Olan, lütfen tamamlayın.

HÜSEYİN OLAN (Devamla) – Dışişleri Bakanlığı da ülkenin tamamını temsil ediyorsa buna göre bir politik eksen belirlemelidir. Dolayısıyla Dışişleri Bakanlığının önceliği vakıf kurmak değil tutarlı ve barışçıl bir dış politika inşa etmek olmalıdır çünkü bölgesel barışın ve halklar arası diyaloğun ne kadar hayati olduğunu Filistin'de görüyoruz. Şu ana kadar Gazze'de 35 binden fazla insan öldürüldü, Refah mülteci kampına yapılan saldırıda onlarca kadın ve çocuk katledildi. Bütün bunlar dünyanın gözleri önünde yaşandı, yaşanıyor. Katliamları şiddetle kınıyor, barışın hemen tesis edilmesi için çağrıda bulunuyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Olan, teşekkür ediyorum.

Sayın Günaydın, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’ın, Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası Genel Başkanı Eren Edebali ile 10 öğretmenin Millî Eğitim Bakanlığı önünde gözaltına alındıklarıyla ilgili habere ilişkin açıklaması

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Şimdi, bizlere ulaşan bir haberi Genel Kurulun ve kamuoyunun bilgisiyle paylaşmak istiyorum: Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası Genel Başkanı Sayın Eren Edebali ve 10 öğretmenimiz Millî Eğitim Bakanlığı önünde gözaltına alındılar. Kendileri taban maaş ve güvenceli çalışma hakkı için mücadele eden öğretmenler ve onların sendikalarıdır. Hak arayan öğretmenleri Millî Eğitim Bakanlığı önünde yaka paça gözaltına almak Türkiye'nin kolluk kuvvetlerinin görevi değildir. Memleketin kolluk kuvvetleri anayasal protesto hakkını kullanan öğretmenleri korumakla görevlidirler.

YÜKSEL TAŞKIN (İzmir) – Gücünüz onlara yetiyor herhâlde.

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Bu konuyu, bu gelişmeyi kınıyoruz ve takipçisi olacağımızı da kamuoyuyla paylaşıyoruz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Balıkesir Milletvekili Mustafa Canbey ve Ankara Milletvekili Zeynep Yıldız ile 93 Milletvekilinin Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi (2/2139) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 111) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde aynı mahiyette 4 önerge vardır, önergeleri birlikte işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 İsa Mesih Şahin  Serap Yazıcı Özbudun Şerafettin Kılıç

 İstanbul  Antalya  Antalya               Hasan Ekici              Mustafa Bilici              Mehmet Karaman

 Konya  İzmir Samsun

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 George Aslan Gülcan Kaçmaz Sayyiğit Mehmet Zeki İrmez

 Mardin  Van  Şırnak

 Zülküf Uçar  Heval Bozdağ Celal Fırat

 Van Ağrı  İstanbul

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 Dursun Ataş Yavuz Aydın Ayyüce Türkeş Taş

 Kayseri  Trabzon  Adana

 Hüsmen Kırkpınar  Selcan Hamşıoğlu Yüksel Selçuk Türkoğlu

 İzmir  Tekirdağ Bursa

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 Rahmi Aşkın Türeli  Mehmet Tahtasız  Ömer Fethi Gürer

 İzmir  Çorum  Niğde Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu              Aliye Timisi Ersever              Cavit Arı

 Manisa  Ankara  Antalya Mustafa Erdem

 Antalya

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz, Antalya Milletvekili Serap Yazıcı Özbudun’a ait. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

Sayın Yazıcı Özbudun, buyurun.

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Teklifin 3’üncü maddesi üzerine söz aldım.

3’üncü maddeye geçmeden önce bir ön açıklama yapacağım. Bir ülkedeki hükûmet sisteminin türü ne olursa olsun o ülkenin hükûmetinin en önemli bakanlıklarından birinin Dışişleri Bakanlığı olduğundan herhâlde kimsenin kuşkusu yoktur. Üstelik, son yıllarda içinde bulunduğumuz yüzyılda uluslararası ilişkiler iç politika üzerinde daha büyük belirleyicilik kazandıkça Dışişleri Bakanlığının da önemi giderek artmaktadır.

Şimdi, gelelim teklifin 3’üncü maddesine. Bu madde neyi düzenliyor? Kurulması planlanan vakfın faaliyet alanını yani yetkilerini düzenliyor. Peki, maddeyi okuduğumuz zaman ne görüyoruz? Aslında vakıf görüntüsü altında bir ticari şirketin kurulduğunu görüyoruz. Dolayısıyla vakfa verilen bütün yetkiler, vakfa tanınan bütün faaliyet sahaları ticari aktivitelerden ibaret. Şimdi sağduyuyla düşünelim: Bir ülkenin Sayın Dışişleri Bakanı ülkesinin ulusal menfaatlerini titizlikle korumak için omuzlarına yüklenmiş olan sorumlulukları yerine getirmek üzere mi gayret ve dikkat sarf edecek, yoksa bu ticari nitelik taşıyan vakfın gereklerine, kendisine yüklediği ticari aktivitelerin gereğine mi odaklanacak yani basiretli bir tüccar gibi mi davranacak? Dolayısıyla, bir kez, bu hüküm, Dışişleri Bakanlığı misyonuyla bağdaşmayan bir görevi Dışişleri Bakanının omzuna yüklüyor. Tabii, bunu anlamamız için şu açıklamaya ihtiyacımız var: Vakfın karar organı Mütevelli Heyeti, Mütevelli Heyetin Başkanı Dışişleri Bakanı; dolayısıyla bütün ticari aktivitelere aslında Dışişleri Bakanı ve onun tayin ettiği Mütevelli Heyeti Üyeleri karar verecek. Şimdi bununla bağlantılı bir başka sorun ise şu: Hâlen görev yapmakta olan Sayın Dışişleri Bakanımızı tenzih ederek söylüyorum, maddeyi okuduğunuzda o kadar ciddi akçeli faaliyetler verilmiş ki bu Vakfa, dolayısıyla, insan ister istemez şu tereddüdü duyabiliyor: Acaba Mütevelli Heyeti ve Başkanı buradaki yetkileri kullanırken herhangi bir biçimde nefsine yenik düşerek bir suç işlediği takdirde ne olacak? Bu işlenen suç fiili görevle ilgili suç mu sayılacak, yoksa görev dışında işlenmiş bir suç mu sayılacak? Biliyorsunuz, Anayasa’mızın 106’ncı maddesi bakanların görevleriyle ilgili suçlarından dolayı yargılanabilmeleri için Meclis soruşturması prosedürünü düzenliyor ve yetkinin, yargılama yetkisinin Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesine ait olduğunu hükme bağlıyor. Peki, burada işlenen suç nasıl tanımlanacak ve yargılama yetkisi nerede olacak? Dahası, iştirak hâlinde işlenmesi hâlinde Mütevelli Heyeti üyeleriyle birlikte onları yargılama yetkisi hangi makama ait olacak? Tabii, bu olasılık aynı zamanda her zaman bizi yönetenlerin referans verdiği millî güvenlik sorunlarımızı da akla getiriyor; bu Vakıf aracılığıyla kullanılan yetkiler, o ticari yetkiler acaba Türkiye Cumhuriyeti devletinin millî güvenlik meselelerine nasıl gölge düşürecek, başka ne tür problemlere yol açacak? Şimdi, bununla bağlantılı bir başka konu ise şu: Vakfa aynı zamanda yükseköğretim kurumu kurma yetkisi veriliyor. Doğrusunu isterseniz ben yirmi beş yıl akademisyen olarak ders vermiş bir öğretim üyesi sıfatıyla bu hükmü okuyunca hicap duydum. Türkiye'nin ihtiyacı olan şey yükseköğretim kurumu açmak değil. Sayıları giderek artan, kalitesi ise fevkalade düşen mevcut yükseköğretim kurumlarının kapasitesini güçlendirmemiz, oradaki akademik personelin kalitesini yükseltmemiz, kütüphane ve laboratuvar olanaklarını genişletmemiz gerekirken acaba neden yeni bir üniversite kurmaya teşebbüs ediyoruz? Tabii, bu, ister istemez şüpheleri kamçılıyor. Acaba amaç şu mu: Dışişleri Bakanlığı kendi ideolojik ihtiyaçlarını dikkate alarak bir kurum kuracak, böylece Dışişleri Bakanlığı istihdam edeceği personeli sadece bu kaynaktan devşirecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yazıcı Özbudun, lütfen tamamlayın.

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Devamla) - Tamamlayacağım.

Eğer planlanan bu ise o takdirde bütün üniversitelerin uluslararası ilişkiler bölümünden mezun olan gençlerimiz ile bu kurumdan mezun olan gençler arasında haksız bir rekabet ortamı doğacaktır. Şimdi ben bu vesileyle şunu söylemek istiyorum: Yüz yıllık cumhuriyetimizin temelleri 2017 Anayasa değişikliğiyle yıkıldı, şu anda görüşmekte olduğumuz kanun teklifiyle de beş yüz yıllık Dışişleri Bakanlığımızın temelleri yıkılmak isteniyor. Planlarınızda daha yıkacağınız neler var, merak ediyoruz. Umarız, elinize böyle bir fırsat geçmez.

Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yazıcı Özbudun, teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz, İstanbul Milletvekili Celal Fırat’a ait.

Sayın Fırat, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

CELAL FIRAT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle muhabbetle selamlıyorum.

Ekonomik krizin derinleştiği, “tasarruf” adı altında yurttaşlara yüklendiği bu dönemde kime, neye hizmet ettiği belirsiz bir vakfa tanınan bağış, eğitim kurumu açma ve bundan kazanç sağlama gibi ciddi bir yolsuzluk, rant açığının açılmasına imkân sağlayabilecek bir yasayı gündeme getirmek tam bir aymazlıktır. Bu teklifin halkın yararına olmadığını AKP-MHP iktidarının, şirket-devlet anlayışının, şirket-Dışişleri Bakanlığı modelinin bir tezahürüne hizmet edeceği açıktır.

Değerli milletvekilleri, bizler, tarih boyunca her türlü zorbalığa uğrayan ama her daim adaleti inancın merkezine koyan, kendimize özgü, dışarıdan tanımlanmaya kapalı, kadim bir inancın talipleriyiz; bu topraklarda bir arada yaşayan topluluklar olarak farklı dinsel inanç ve gelenekler olarak varlığımızı sürdürüyoruz. Bütün bunlar tartışmasız, özgürce yaşamayı, saygıyı hak etmektedir. Dinsel inançlara yönelik dışarıdan yapılabilecek her türlü tanımlamaya yeni sorunlar yaratmıştır ancak iktidar, her türlü dinsel inanç ile onun bağlarını sürekli bir tarafla tanımlama, kendi ihtiyaçlarına göre yeniden inşa etme, yeniden üretme yolunu tercih etmiştir.

Alevi toplumunun tüm muhalefetine rağmen Kültür Bakanlığı bünyesinde kurulan Alevi-Bektaşi Daire Başkanlığı marifetiyle inancımız tanımlanmaya, içi boşaltılmaya, yozlaştırılmaya, kültürel bir ögeye indirilmeye çalışılmaktadır. Bu kurumun, Alevileri birbirine düşürmeye, iktidarın bir aparatı hâline getirmeye çalıştığına hepimiz tanık oluyoruz. İktidarın bir aparatı konumunda olan bu kurum, cemevlerimize, kurumlarımıza, dergâhlarımıza, ocaklarımıza yönelik faaliyetleri yürüterek, iktidarın imkânlarını kullanarak kendisine bağlamaya çalışmaktadır.

Değerli milletvekilleri, yeni bir yönetmelik hazırlanıyor, 30 Mayısa kadar öneriler bekleniyor cemevlerinden. Bu yönetmeliğe göre, bir yerleşim yerinde açılacak cemevinin tanımı bu kurumun iznine bağlı olacaktır. Bu kurum, cemevlerimizi nasıl yapacağımıza, nasıl yürütüleceğine karar verecektir. Yol erkânlarımızın nasıl olacağına; cenaze erkânlarımızın nasıl yapılacağına; cemevlerimizin hangi sosyal, kültürel faaliyetleri yürüteceğine; lokmalarımıza, cesetlerimize, cenazelerimize, ikrarlarımıza kadar her şeyimize müdahale edecektir. Ey iktidar sahipleri, bugüne kadar cemevi kurmaya, yol erkânımızı yürütmeye, ibadetimizin nasıl olacağına ilişkin sizden veya daha öncekilerden izin almadık, sizden feyzalmadık. Devlet ve iktidar eğer gerçekten Alevi inancına, geleneğine, toplumuna, kurumlarına, ocaklarına saygılı ise gelin, Alevi toplumunun çağrılarına kulak verin, cemevlerini ibadethane olarak kabul edin.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’da laiklik, din ve vicdan hürriyetiyle, 2014 yılının, AİHM’in… Cemevlerine ayrımcılık yapıldığı, cemevlerinin de diğer ibadethaneler gibi hukuki olarak tanınması gerektiği… Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9’uncu maddesiyle bağlantılı olarak din özgürlüğünü garanti altına alan 14’üncü maddesini ihlal ettiğine dair oy birliğiyle alınan kararları hatırlatmak isterim. Kaldı ki bir inanca ilişkin herhangi bir yasaya ya da mahkemeye gerek yoktur. Siz, yargı kararına rağmen cemevlerini ibadethane olarak kabul etmiyorsunuz, neden cemevlerinin elektrik ve diğer giderlerini karşılamaya çalışıyorsunuz? Kabul etmediğiniz bir mekânın faturalarını ödeme hakkını nereden görüyorsunuz? Bu nafile çalışmayı neden sürdürüyorsunuz? Bizce niyetiniz çok açık: Cemevlerimizi tanımıyor ama elektrik faturalarımızı ödemek istiyorsunuz; inancımızı tanımıyor ama dedelere maaş bağlamak istiyorsunuz, bir de üstüne üstlük “pir” “dede” kavramlarını kabul etmiyor, “Alevi uzmanı” diye bir sıfat uyduruyorsunuz. Bu kötü niyetinizi anlıyor ve reddediyoruz. Neyin uzmanı? O inancın içini boşaltma uzmanı. İktidarınız, evrensel hukuk, temel insan hakları, din ve vicdan özgürlüğü, AİHM yargı kararlarına uyup Aleviliği olduğu gibi tanıyacağına tersine tüm bunları yok saymakla inancımızı bu kurum eliyle yeniden tanımlamaya, bozmaya çalışmaktadır. Hatırlatmakta yarar var: Bir yönetmelikle kendinize bağlamaya çalıştığınız bu cemevlerinin tümü Alevilerin binbir emekle, lokmalarıyla alın teriyle yarattıkları mekânlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Fırat, lütfen tamamlayın.

CELAL FIRAT (Devamla) – Tarih boyunca yıkmaya, mühürlemeye çalıştığınız, Alevi isminin kullanımını yasakladığınız, “cümbüş evi” dediğiniz, “terör yuvası” dediğiniz ancak cemevleri biliniz ki ibadethanemizdir, cemevleri bizim onurumuzdur. Alevi toplumunun esas sorunu ve talebi, cemevlerinin faturalarının ödenmesi veya birkaç kişinin işe alınması değildir; temel mesele, inancımızın, ocaklarımızın, kurumlarımızın herhangi bir tanımlamaya ihtiyaç duyulmadan, olduğu gibi tanınmasıdır; bunun için gerekli anayasal düzenlemeler yapılmalıdır. Dinlerden, inançlardan elinizi çekin. Herkes için inanç özgürlüğü istiyor, özgürlükçü, laik, eşit, yurttaşlığa dayalı bir anayasa istiyoruz.

Ali baş, Boz Atlı Hızır cümlemizin yoldaşı olsun; aşk ile… (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Fırat.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde üçüncü söz, Trabzon Milletvekili Yavuz Aydın’a ait.

Sayın Aydın, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

YAVUZ AYDIN (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun teklifinde Dışişleri Bakanlığına bağlı Ankara merkezli bir vakıf kurulması amaçlanmaktadır. Kurulması öngörülen Vakıf birçok alana el atacağı için diplomatik kimlik taşıyanlara olağanüstü bir hareket imkânı sağlayacaktır. Bu durum, kötü niyetli kişilerin iştahını kabartmaya çok açıktır. Kaldı ki geçmişte FETÖ terör örgütüyle aynı tabaktan yemek yiyenler için iki kere düşünmek ve yanlış adım atmamak ülkemizin geleceği açısından önemli bir konudur çünkü Vakıf sayesinde Dışişleri teşkilatına paralel bir yapı oluşturma riski meydana gelmektedir.

Kanun teklifinin 3’üncü maddesinde yer alan “her türlü taşınır ve taşınmaz almak ve taşıt alıp kiralamak” ibaresi Vakfın ticari faaliyetlerde bulunabileceği ve ticari kararlar alabileceği anlamına gelmektedir. Bu da kamu kaynaklarının ticari amaçla kullanılması riskini beraberinde getirecektir.

Geçtiğimiz hafta kamuda tasarruf tedbirlerini yayınladınız, bu hafta ihtiyaç duyulmayan bir alanda yeni bir vakıf açmaya kalkışıyorsunuz; altı kaval, üstü şişhane. Dün ile bugün arasına dağlar kadar uçurum koyamazsınız. Dışişleri Bakanlığına yardımcı bir vakıf kurmak yerine umudu sınırlarımızın dışında olan gençlerimize yardım etmelisiniz. Bu ülkenin gençleri kendi ülkesinden, memleketinden kaçarak Avrupa’da gelecek planı kurma hayaline kimin yüzünden düşmüştür? Tabii ki yandaşlarına iş bulan ve kendine yakın olanları, en kötü, şube müdürü olarak atayan AK PARTİ zihniyeti sayesinde düşmüştür.

Millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un İstiklal Marşı’mızda belirttiği gibi “Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar/Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.” dizelerini lügatinden çıkarmış kişiler olarak gençlerimizi vize kuyruklarına mahkûm ettiniz. Pasaportumuzun değerini yerle yeksan ettiniz. Vatandaşlarımızı, değil vize başvurusu, vize randevusu bile alamaz hâle getirdiniz. Gençlerimizi işsiz, emeklilerimizi aşsız, çiftçilerimizi cansız bıraktınız. Milletimizin daha mühim sorunları yokmuş gibi suni gündem çalışmaları yaparak işinize geldiği gibi davrandınız. Bahçesindeki mahsulünü zararına satan çiftçiye yeni bir sivil anayasa çalışmanızı hangi yüzle anlatacaksınız? Milletin derdi geçimini sağlamak, esnafın derdi günü kurtarmak, memurun derdi hayat pahalılığından kurtulmakken sarayın derdi felekten bir gün daha çalmak olmamalıdır.

Sayın milletvekilleri, Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfının faaliyetlerini incelediğimizde “Yükseköğretim kurumları kurabilir.” ibaresi dikkat edilmesi gereken bir husustur. Vakfa yükseköğretim kurumları açma yetkisi verilmesiyle Bakanlığın kendi ideolojik görüşlerine uygun kadroları yetiştirme endişesi doğmaktadır. Partili Cumhurbaşkanının ülkemizi getirdiği son durum ortadayken AK PARTİ'nin Vakıf yoluyla Dışişleri teşkilatını partilileştirme yoluna gitmesine anlam veremiyorum. Bu durum, ülkemizin uluslararası arenada saygınlığının azalmasına yol açacak büyük bir etkendir.

Özet olarak, bahse konu edilen teklifle kurulacak Vakıf, Dışişleri Bakanlığına paralel bir yapının oluşmasına olanak sağlamaktadır. Dün FETÖ terör örgütüne devletin belirli kademelerini teslim ettiğiniz gibi bugün de Dışişleri Bakanlığının yetkilerini farklı bir kuruma devretmeyi planlıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydın, lütfen tamamlayın.

YAVUZ AYDIN (Devamla) – Tamamlıyorum Başkanım.

Şimdi size soruyorum: Siz ne zaman akıllanacaksınız? Sonuç olarak aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek bilinçli bir körlüktür diyor, Genel Kurulu ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aydın, teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde dördüncü söz, Antalya Milletvekili Mustafa Erdem’e ait.

Sayın Erdem, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ERDEM (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifinin 3’üncü maddesi üzerine söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Vakfın faaliyetlerini, bunun bir vakıf değil şirket olduğunu görmeniz açısından bir kez daha sizlerle kısaca paylaşmak istiyorum. Bakanlığın hizmet kalitesinin artırılması amacıyla her türlü taşınır ve taşınmaz almak, kiralamak, inşa etmek, gerektiğinde bunların kullanımını kısmen veya tamamen Bakanlığa bırakmak, her türlü taşıt aracı almak, kiralamak, gerektiğinde Bakanlığa tahsis etmek; Bakanlığa ait veya tahsisli olup güncel olarak ihtiyaç duyulmayan taşınmazların ilgili mevzuat hükümlerine uyulmak suretiyle Bakanlık yararına değerlendirilmesine yönelik çalışmalar yapmak; yükseköğretim kurumları kurmak; personelin niteliklerinin ve temsil kabiliyetinin geliştirilmesini desteklemek; Vakfa gelir temin edilmesi ve Vakfın amaçlarına tahsis edilmesi maksadıyla yurt içinde ve yurt dışında taşınır ve taşınmaz almak, satmak, kiralamak; ayni ve nakdî, fikrî ve sinai her türlü hak ve alacağı temin etmek; takas, trampa, ipotek tesisi ve benzeri tasarruflarda bulunmak; taşınmaz inşa etmek ve ettirmek; devlet iç borçlanma senetleri ve 4749 sayılı Kanun kapsamında Hazine Müsteşarlığı Varlık Kiralama Anonim Şirketi tarafından ihraç edilen kira sertifikaları, şirket tahvilleri, hisse senetleri ve sair menkul kıymetler almak, satmak; şirket ve ticari işletme kurmak, işletmek, işlettirmek. İşte, arkadaşlar, vakıf diye kurulan, aslında dünyada örneği görülmemiş bir şirket. Şirket kimin? Dışişleri Bakanlığının. Derler ya “Gözümüz aydın, bir oğlumuz oldu…”

Değerli arkadaşlar, burada sormak istiyorum: 2 Mayıs 1920'de kurulmuş, yüz dört yıllık bir geleneği olan Dışişleri Bakanlığımıza bugün bu Vakfa, pardon, holdinge bile dönüşmesinin yolu açık olan, Bakanlığın bütün yetkilerini kullanan bu şirkete neden ihtiyaç duydunuz? Yüz dört yıl sonra nasıl bir haklı gerekçe buldunuz ki bu kanun teklifini burada veriyorsunuz?

Değerli arkadaşlar, Bakanlık, hizmet kalitesini artırmak için ihtiyacı olan her türlü taşınmazı pekâlâ kendisi alabilir, kiralayabilir; bunun için ne Vakfa ne de bir şirkete ihtiyacı yoktur. Yine Bakanlık, kendisine ait ya da tahsisli olan taşınmazlarıyla ilgili pekâlâ tasarrufta bulunabilir; bunun için de bir vakfa ya da bir şirkete ihtiyacı yoktur. Bakanlığın görevleri arasında yükseköğretim kurumu kurmak gibi bir işlev yoktur. Kaldı ki Vakfın kurucu kanununda 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na atıfta bile bulunmuyorsunuz. Yine, bu faaliyetin Dışişleri teşkilatının eğitilmesiyle sınırlandırılmadığını da görüyoruz. Bu karakutunun içinde ne var belli değil.

Yine, personelin temsil kabiliyetinin geliştirilmesini desteklemek için vakfa ya da bir şirkete ihtiyaç yoktur çünkü Bakanlık personeli zorlu sınavlardan geçerek işe başlamaktadır. Siz mülakatı kaldırın, adam kayırmacılığını bırakın, zaten Bakanlığa emeğiyle, bilgisiyle yetkin kişiler gelecektir. Eğitim için ihtiyaçsa da Diplomasi Akademisi hazır ortada bulunmaktadır. E, ne kaldı geriye? Bakanlığın ihtiyacı olmayan, adı “vakıf” olan ticari şirkete gelir sağlamak. Zaten gerçek amaç da burada gizli; hakkınızı yemeyelim, bu konuda çok marifetlisiniz.

Değerli arkadaşlar, burada yapacağınız her faaliyet, Dışişleri Bakanlığının adının, itibarının ve otoritesinin yok olmasına yol açacaktır. Kurduğunuz “vakıf” adı altındaki ticari şirket, Bakanlığın bütün yetkilerini kullanarak vergiden muaf bir şekilde ticaret yapacak hatta Bakanlığa ait taşınmazları bile gerekli görürse Bakanlığa lütfedip tahsis edecek, şirket kuracak, şirketlere ortak olacak, emlakçılık yapacak, dahası bütün tasarruf tedbirlerinin dışına çıkacak, bir de “Burada kamu yararı var.” diyeceksiniz. Yapmayın Allah aşkına! Eğer bir talimat almamış ise bu kanun teklifine ilk karşı çıkacak olan Dışişleri Bakanı olmalıydı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erdem, lütfen tamamlayın.

MUSTAFA ERDEM (Devamla) – Burada iyi niyetten yola çıkacak bile olsak kurucuların mı iyi niyetine bakacağız, uygulayıcıların mı iyi niyetine bakacağız? Nereden bakarsak bakalım, sonu hüsran. “Cehennemin yolları iyi niyet taşlarıyla örülüdür.” derler ya, biz bu iyi niyet yolundan gittiğimizde Dışişleri Bakanlığını uçuruma sürüklüyoruz değerli arkadaşlar. Burada niyet belli, arkadan dolaşmanıza gerek yok. Varsa bir niyetiniz, çok açık, direkt Bakanlığın kasasına gidebilirsiniz. Koca bir Bakanlığın bu tür bir ticari faaliyetle anılması devlet geleneklerimize de uygun değildir. Bu kanun teklifiyle Dışişleri Bakanlığını tasarruf tedbirlerinin dışına çıkararak “kamu yararı” adı altında ticaret yapmak ve gelirlerinin nereye harcandığını denetim dışında tutmak yanlıştır, yazıktır, günahtır.

Bu, bir çok maddesi Anayasa’ya aykırı olan kanun teklifinden vazgeçin diyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Erdem, teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde aynı mahiyette 4 önerge vardır, önergeleri birlikte işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 İsa Mesih Şahin  Mustafa Bilici  Mehmet Karaman

  İstanbul  İzmir  Samsun

 Şerafettin Kılıç  Hasan Ekici  Ali Fazıl Kasap

 Antalya  Konya  Kütahya

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 George Aslan  Gülcan Kaçmaz Sayyiğit  Heval Bozdağ

  Mardin  Van  Ağrı

 Mehmet Zeki İrmez  Zülküf Uçar  Perihan Koca

  Şırnak  Van  Mersin

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahiplerini:

 Dursun Ataş Hüsmen Kırkpınar Yavuz Aydın

 Kayseri İzmir Trabzon Ayyüce Türkeş Taş              Yüksel Selçuk Türkoğlu              Selcan Hamşıoğlu

 Adana Bursa Tekirdağ

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 Rahmi Aşkın Türeli Cavit Arı Mehmet Tahtasız

 İzmir Antalya Çorum Ömer Fethi Gürer              Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu              Aliye Timisi Ersever

 Niğde Manisa Ankara Hasan Öztürkmen              İnan Akgün Alp              Sibel Suiçmez

 Gaziantep Kars Trabzon

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz, Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’a ait.

Sayın Kasap, buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Shakespeare’nin bir sözü var, “Hiç kimse duymak istemeyen biri kadar sağır olamaz.” demiş. Vicdansızlığın dinî ve ahlaki temeli yoktur; dua ve bedduayla zalimi durduramazsınız, eylem gerekiyor. Savaş, hukuk ve İsrail; yan yana asla telaffuz edilemeyecek kelimeler. Şu anda Gazze'de, Refah’ta boş binalar bombalanıyor ki Filistinliler bir daha bu binalara sığınamasınlar, bu binalarda barınamasınlar diye; varsa eğer insan hakları bu barınma hakkı da engelleniyor. Belki bir gün dönemesinler diye boş binalar da bombalanıyor. Dünya kör ve sağır bir dünya, binlerce çocuk katledilirken sessiz kalan bir dünya. Ben bir çocuk hekimiyim. Birleşmiş Milletler, ABD ve Batı, maalesef, kör ve sağır ve dilsiz. Kimyasal silahlar kullanılıyor Filistin’de, Gazze'de, Refah’ta; beyaz fosfor gazı kullanılıyor, yasaklanmış bir gaz. Boş binaları -tekrar söylüyorum- tekrar tekrar bombalıyorlar ki sığınılacak bir tek yer kalmasın diye, cani bir ruh hâliyle devam ediyor.

İsrail saldırıları, bir topluluğu, Filistinlileri yok etme, bir soykırım, bir Holokost, ne derseniz deyin, insanlık suçudur, bir katliamdır, bir soykırımdır. Savaş kurallarını -savaş kurallarının bile bir etiği var- tamamen onları da çiğneyen bir çatışma, bir harp hâli. Gazze'de masum çocuklar ölüyor. Neyle ölüyor? Bombalarla ölüyor, açlıkla ölüyor, hastalıklarla ölüyor. Gazze'de her saatte 4 çocuk ölüyor şu anda. 36 bin kayıtlı olan; Birleşmiş Milletlerin, Dünya Sağlık Örgütünün söylediği 36 binin üzerinde ölü var ama bilinmeyen sayılar da var. Gazze'de soykırım ve tecrit tamamen had safhada. Bakın, Refah’ın normal nüfusu -Refah şehrinin diyeyim- 70 bin civarında ama şu anda sadece Refah’ta hasta olarak tahliye edilmeyi bekleyen 10 bin kişi var ve tahliye edilemiyor. Refah’ta şu anda hastane yok.

Meşhur Hanzala var, Hanzala yüzünü dönemiyor. Ali Naci'nin karikatür karakteri Hanzala yüzünü dönemiyor. Sözün bittiği bir yerdeyiz. Sözde uygar ve medeni dünyanın sessiz kaldığı Filistin katliamı dünya devletlerinin de aynı zamanda yüz karası. “Katil İsrail” sloganı yazıyordu burada daha önce, hatırlıyorsunuz, benim ilk parti değişikliği yaptığım dönemde. Refah’ta -demin, tekrar söylüyorum, 70 bin kişi- şu anda gelenlerle beraber 100 binin üzerinde insan tecrit hâlinde ve ölümü bekliyorlar, bile bile ölüm. Bunlar bombalanmasa da ölecekler, 10 bin hasta var, yataklı bir tane kurum yok şu anda, yataklı bir sağlık tesisi yok. İnsanlar burada ölüme -tekrar söylüyorum- mahkûm ediliyorlar ve İsrail kana doymuyor. Temiz su ve hijyen tedbirleri de dâhil olmak üzere hiçbir şey yok, ilaç yok. Refah kapısında bekleyen Dünya Sağlık Örgütünden intikal ettirilmesi gereken hiçbir ilaç, hiçbir su, vesaire geçmiyor ve sağlıksız su içiyorlar bulabilirlerse.

Şimdi, değerli arkadaşlar, başta Hasan Bitmez olmak üzere, Muhammed İbrahim, Muhammed Salim, Ahmet Mehdi, Kasım Cabir ve bu yakın zamandaki İsrail'in Refah’taki bombalaması sonucu ölen bu çocuklarımıza da bir çocuk hekimi olarak Allah’tan rahmet diliyorum ve Hasan Bitmez kardeşimizin, vekilimizin anısına son cümleyi tekrarlamak istiyorum, diğer kısmını söylemeyeceğim, katil İsrail diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kasap.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz, Mersin Milletvekili Perihan Koca’ya ait.

Sayın Koca, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

PERİHAN KOCA (Mersin) – Teşekkür ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Öncelikle şunu ifade ederek başlamak istiyorum: Belli ki iktidarın ya haberi yok ya da umurunda değil ama halkımızın gerçekten çok acil, çok yakıcı ve yıkıcı sorun alanları var, gündemleri var. Sözüm ona burası halkın acil sorunlarına çözüm üretme mercisi, en azından böyle olması gerekiyor ama halkın acil gündemleri bir türlü bu Parlamentoya gelemiyor değerli hazırun, buraya dikkatinizi çekmek istiyorum özellikle. Çünkü halkımızın enflasyon gibi çok ciddi, çok yıkıcı bir gündemi var. Halkımızın işsizlik gibi bir gündemi var. Halkımızın pahalılık gibi bir gündemi var ve bizim halkımızın geçinememek gibi bir derdi var. Halkın gündemleri arasında yüksek kiralar var. Halkın gündemleri arasında ardı ardına sırtımıza bindirilen dolaylı vergiler gündemi var. Asgari ücretin bugün geldiğimiz aşamada sefalet ücretlerine dönüşmüş olması gerçekliği gibi bir gündemimiz var. Aynı zamanda bitmek bilmeyen borçlar gündemi halkın bugünkü ana gündemlerinden bir tanesi. Biriken faturalar, banka kredileri, kredi kartı borçları gibi gündemler halkımızın ana gündemleri ama gelin görün ki değerli hazırun, sanki ülkenin başka hiçbir derdi yokmuş gibi, hiçbir sorunu yokmuş gibi bir vakıf kurma yasa teklifi bugün bizim gündemimize getiriliyor, aslında bir gündem bize dayatılıyor. Dolayısıyla burada iktidar vekillerine özel olarak seslenmek istiyorum: Bu tutumunuz aslında bir kez daha sizin halkın ızdırabına karşı ne kadar duyarsız olduğunuzu gösteriyor, halktan ne kadar kopuk olduğunuzu gösteriyor, halka ne kadar yabancı olduğunuzu gösteriyor. O müthiş halkla mesafenizi bu gündemle beraber, bu kanun teklifiyle beraber biz bir kez daha görüyoruz; bunun özellikle altını çizmek isterim.

Kanun teklifine baktığımızdaysa değerli hazırun, şöyle bir başlık var, şöyle bir üst başlık var, demişsiniz ki: “Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi.” Aman efendim, hani ışıltılı bir başlık yazınca siz, kanun teklifini gerçek bir güçlendirme olarak görüyorsunuz, bu sizin yirmi iki yıllık taktiğiniz aslında ama burada uyarmak istiyorum. Bu kanun teklifinde bu “güçlendirme” adı verilen kanun maddelerini iyi irdelemek gerekiyor, iyi okumak, iyi analiz etmek gerekiyor gerçekten çünkü siyasal muhtevasına baktığımız zaman, içeriğine baktığımız zaman kâr amaçlı şirket gibi hareket eden, devlet organlarında tüccarlık döneminin kapılarını ardına kadar açacak olan bir kanun teklifiyle biz karşı karşıyayız. Burada birçok hatip de ifade etti, bu kanun teklifi, bu anlamıyla Dışişleri Bakanlığına paralel bir yapı kurmak amacını taşıyor; hepimiz bunu görüyoruz ve anlıyoruz ki yurt dışında vakıflar eliyle birtakım emperyal emeller kurma ve bunu hayata geçirme gibi bir niyeti var siyasi iktidarın. Çünkü maddelere baktığımız zaman şunu görüyoruz: Bu kanunla birlikte Dışişleri Bakanlığı bütçesinden vakfa ilk elden 10 milyon TL gibi bir bütçe aktarılacak. Bu bütçenin nereye, nasıl harcanacağıyla da ilgili bir ibare yok, burada muazzam bir muğlaklık var, muazzam bir belirsizlik var; her defasında kanun tekliflerinde yaptığınız gibi. Zaten yine içeriğine baktığımız zaman bu kurum, bu vakıf her türlü vergiden muaf olacak, her türlü harçtan muaf olacak. Böyle olduğu gibi bir tarafıyla da denetimden, denetlemeden de muaf olacak; bu vakıf yurt içinde, yurt dışında taşınır-taşınmaz alabilecek, satabilecek ve kiralayabilecek; alım, satım, ihale, her türlü ticari ilişki bu vakfın bünyesinde olacak yani Erdoğan’ın “Devleti şirket gibi yöneteceğiz.” dediği yerden çok ciddi bir adımı gerçekten somut olarak atmış olacaksınız bu kanun teklifini geçirince.

Düşünün değerli hazırun -halkımıza seslenmek istiyorum- devleti temsil eden bir kurum aynı anda -bu kanun teklifi geçince- hem emlak komisyoncusu olacak hem işte araç kiralama şirketi olacak hem müteahhit olacak hem turizm acentesi olacak hem vize aracı şirketi olacak, olacak da olacak… Gerçekten tam torba bir vakıf gerçekliği, muazzam bir rant ve muazzam bir şekilde faiz odaklı, yağma tüccarlığı planıyla karşı karşıya olduğumuzun altını çizmek isterim ve memlekette ne varsa parsel parsel sattığınız için, yurt içinde artık satacak hiçbir şey kalmadığı için sıra yurt dışındaki satılacak mal listesine gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Koca, lütfen tamamlayın.

PERİHAN KOCA (Devamla) – Yurt dışındaki taşınmazlar için her türlü tasarruf bu Vakfa aktarılacak bu kanunla birlikte. Gerçekten saray rejiminin ihtiyaç duyduğu gibi tam bir ticarethane mantığı. Yani siz bir yandan tasarruf tedbirleri yapacaksınız, “Kamudan tasarruf ediyoruz.” diyeceksiniz, en temel ihtiyaçları tırpanlayacaksınız ama öte taraftan bu Vakfı kurarak vurgunlar yapacaksınız. Yani tezada bakın ki bizim memleketimizde yurttaşımız kafasını sokacak bir ev kiralık olarak bulamazken siz yurt içinde ve yurt dışında emlak soygunculuğuna aslında soyunacaksınız.

Son olarak şunu ifade etmek istiyorum: 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında bir vakıf kurdunuz, Maarif Vakfı kurdunuz ve bu Vakfın bütçesi, 2023 bütçesi 3 milyar TL’ydi, 6 milyar TL'ye çıkarttınız. Aynı mahiyette bir sürü görevi yürüten organlar yaptınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

PERİHAN KOCA (Devamla) – Ama görünüşe göre bu kanun teklifiyle beraber, yabancı ülkelerdeki eğitim faaliyeti de kurulacak üniversitelerle beraber yani Vakfa vereceğiniz yetkiyle beraber daha da siyasallaşacak. Yani nereden bakarsanız bakın bir garabetle karşı karşıyayız. Biz bu garabetin karşısındayız, bu ticarethane mantığının karşısındayız.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Koca, teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde üçüncü söz, Adana Milletvekili Ayyüce Türkeş Taş'a ait.

Sayın Türkeş Taş, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi'nin 4’üncü maddesi üzerine İYİ Parti adına söz almış bulunmaktayım.

İlgili maddeyle Dışişleri Bakanlığına paralel bir yapı olarak kurulduğu izlenimi veren bu Vakfın organları düzenlenmektedir. Bu maddeye göre, Vakfın karar organı Mütevelli Heyetidir. Mütevelli Heyeti 1’i başkan olmak üzere toplam 11 kişiden oluşmaktadır. Başkan, Dışişleri Bakanıdır ve kalan 10 üye de Başkan tarafından atanacaktır. Mütevelli Heyeti Başkanı olarak Dışişleri Bakanı, Vakfın tüm çalışma ve işlemlerini her zaman denetleyebilecektir. Bu suretle hem Bakanlığın hem Vakfın Başkanı olarak Dışişleri Bakanı orantısız bir güce sahip olacaktır. Öyle ki Bakan denetliyor fakat Bakanın kendisi denetlenemiyor. Oysa özel sektörde dahi şirket başkanlarının icraatları denetime tabi olup başarısızlık durumunda koltuklarını kaybedebilirken, Vakfın da yöneticisi olan Dışişleri Bakanı istediği gibi hareket edebilecektir. Kanununa göre atanacak bu 10 kişinin 5’i Bakanlık bünyesinden olacakken geri kalan 5 kişi de dışarıdan yani kurum dışından atanabilecektir. Sayın Bakan Hakan Fidan’a buradan sormak isteriz: Bu heyete atayacağı kişiler belli midir? Özellikle Bakanlık dışından atayacağı kişileri belirleme kriteri ne olacaktır? AK PARTİ’de milletvekilliği yapmış; il, ilçe başkanlığı yapmış, kısaca AK PARTİ için çalışanlara pozitif ayrımcılık yapılacak mıdır? Endişemiz, bu durumun hâlihazırda olan ve AK PARTİ iktidarının güçlendirdiği profesyonelliğin ve yeteneklerin değil, siyasi bağların öne çıkması sürecini daha fazla artıracak olmasıdır.

Teşkilat kadrolarının yetiştirilmesi ve eğitilmesi sürecinde siyasi etkilerin artması ve makbul memurların yetiştirilmesi gibi otoriter eğilimlerin teşvik edilme riski de ortaya çıkacaktır. Böyle bir durumda da liyakatın değil, siyasi sadakatin ön plana çıkmasını önceleyen bir anlayış hâkim kılınmış olacaktır. Bu yapılanma, Bakanlığın operasyonel bütünlüğünü zedelemekle birlikte karmaşık bir karar alma sürecini de ortaya çıkaracaktır. Vakfın faaliyetlerinin büyük bir kısmı Dışişleri Bakanlığının kontrolü dışında gerçekleşeceği için Bakanlık üzerinden idari kontrolden ve bağımsızlıktan ödün verilmesi riski de büyük ve önemlidir. Bu organizasyon yapısı Vakfın kararlarında Dışişleri Bakanlığının neredeyse hiç sözünün geçmeyeceğine de işaret etmektedir. Dışişleri teşkilatının nasıl güçlendirileceğine, Vakfın ne yapacağına, güçlendirilmesi öngörülen Dışişleri Bakanlığı teşkilatı değil, bu 11 kişi karar verilecektir ve daha önceden belirttiğim bu kararlar da kişiler de denetimden muaf olacaktır. Ayrıca, Vakfın yönetimine dışarıdan kişilerin atanması, siyasi etki ve ideolojik amaçla bu vakfın faaliyetlerine yansımasına neden olmakla birlikte Vakıf aracılığıyla Bakanlığın bağımsızlığını, idari otoritesini ve idari kontrolünü de tehlikeye atabilir. AK PARTİ iktidarı, bu Vakıf yoluyla Dışişleri teşkilatlarını partileştirme yolunu tercih edebilir. Mevcut koşullarda AK PARTİ’ye aidiyeti yüksek kişilerin AK PARTİ Hükûmeti tarafından dışarıdan atamalarla büyükelçi yapılmasına ilişkin süreç âdeta kurumsallaşacak ve bu hususta kurulması planlanan vakıf devletimizin içinde operasyonel bir kuruluş olma vasfı kazanacaktır. Vakfın icra organı olan Yönetim Kurulunun en az 1 üyesi finans konusunda uzman olanlar arasından seçilecektir. Dışişleri Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı olmadığına göre vakfın yönetim kurulunda en az 1 üyenin mutlaka finans konularında uzman olması koşulunun sebebi açıklamaya muhtaçtır.

Demokratik yönetim sistemlerinin en önemli özelliklerinden biri de kurumsallıktır. Güçlü kurumsal yapılar, demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan düşünce ve ifade özgürlüğünün güvencesini oluşturur. Türkiye’de son yirmi yıldır kurumsallık giderek zayıflamakta, cumhuriyetin temelini oluşturan yapılar yavaş yavaş yıpratılmaktadır. Yargı, eğitim, Türk Silahlı Kuvvetleri, Anayasa derken şimdi sıranın da kurulacak vakıfla Dışişleri Bakanlığına geldiği gayet açıktır. Geçen sene 500’üncü yılını kutlayan Dışişleri Bakanlığımız, 1523’ten beri Reisülküttaplıkla başlayan sürecin, geleneğin ve kurumsallığın temsilcisidir. “Hariciye” diye anılan ve yetiştirdiği diplomatlarıyla dünyada büyük saygı uyandıran Türkiye Dışişleri Bakanlığı böyle bir köke sahip olmasına rağmen nedense yeni kurumsallaşmamanın hedefi hâline geliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Türkeş Taş, lütfen tamamlayın.

AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Devamla) – Önce diplomatları küçümsemeye yönelik “monşer” ifadesiyle başlayan bu süreç, şimdi Bakanlığın işlevselliğini ortadan kaldıran bir suni yapılanmaya sürüklenmekte ve tamamlanmak isteniyor. Bu sebeplerden ötürü İYİ Parti olarak, bu kanuna “hayır” diyeceğimizi tekrar ediyor ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Türkeş Taş, teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde dördüncü söz, Kars Milletvekili İnan Akgün Alp’e ait.

Sayın Alp, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

İNAN AKGÜN ALP (Kars) – Sayın milletvekilleri, müzakereler başlayınca AK PARTİ'li hatipler 1071’den başladılar, günümüze kadar tarihî bir perspektifte sunumlar yaptılar, ben de yakın tarihten bir örnekle başlamak istiyorum. 30 Haziran 2020, dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Ankara Emniyet Müdürlüğünün önünde kameraların karşısına çıkar ve 9 ülke ile Türkiye'de 11 kenti kapsayan cumhuriyet tarihinin en büyük operasyonunu yaptığını duyurur ve operasyonun amacını “Uyuşturucu ve uyuşturucuya bağlı suç gelirleriyle mücadele etmek.” şeklinde açıklar. Soruşturma sırasında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talimatı üzerine şüphelilerin banka hesaplarında ve 7 ayrı kasada bulunan 70 milyon lira civarındaki mevduata, 30 milyon lira değerinde altın ve dövize, 653 tane tapuya, 21 lüks otomobile savcılık aşamasında el konulur. Ayrıca, uyuşturucu şebekesinin FETÖ’ye finans sağladığı da iddia edilir; dava açılır, sanıkların bin dört yüz yetmiş yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edilir. Geçen hafta bu dosya karara çıktı, sonuç ne oldu dersiniz? Soylu’nun “Cumhuriyet tarihinin en büyük uyuşturucu operasyonu” dediği bataklık davasında 72 sanık da beraat etti. Vatandaşımız bataklığın nerede olduğunu kavrayamadı ama biz 28 Şubat günü bu kürsüden partimiz adına yaptığımız konuşmada Türkiye'de baron borsası kurulduğunu buradan duyurmuştuk.

Sayın milletvekilleri, son günlerde Ayhan Bora Kaplan soruşturması hem Meclisimizin gündeminde hem kamuoyunun gündeminde. Bu şahıs aslında suç dünyasının, yargı dünyasının çok iyi tanıdığı bir şahıs. 2017, 2018, 2019 yıllarında uyuşturucu kaçakçılığından tutun hırsızlığa, parada sahtecilik suçundan suç örgütü kurmaya kadar yöneltilen tüm suçlardan bunun dosyalarının kapatıldığı, suç delillerinin göz ardı edildiği, operasyonların yapılmadığı, polis fezlekeleri bile beklenmeden takipsizlik kararları verildiği iddia edilmektedir. Ayhan Bora Kaplan’ın Emniyetteki kayıt dışı mülakatında -ben yirmi üç senelik hukukçuyum, bu kayıt dışı mülakatın ne olduğunu anlayamadım; ifadeyi biliriz, sorguyu biliriz; kayıt dışı mülakatın ne olduğunu da bu dosya vesilesiyle öğrenmiş olduk- yargının üst düzey mensuplarına villa ve daire rüşvet verdiğini, lüks araçlar aldığını beyan ettiği iddia edilmektedir. Suç dünyası ile siyaset dünyasının iç içe geçtiğinin örneklerini AK PARTİ döneminde saymakla bitiremeyiz. 2019 yılında yapılan yerel seçimlerden hemen önce Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek döneminde dönemin yüksek yargı mensuplarına Ankara Büyükşehir Belediyesinin mülklerinin ihalesiz bir şekilde satıldığı iddiaları da aynı zamanda maalesef kamuoyunun gündemine gelmiştir.

Sayın milletvekilleri, suç dünyası ile hukuk dünyası ve siyaset dünyası AK PARTİ döneminde iç içe geçmiştir ama AK PARTİ döneminde hukuk yoluyla, yargı yoluyla siyasetçileri tasfiye etmek, siyasi rakipleri cezalandırmak da artık mutat bir uygulamadır.

Bunun son örneğini geçen hafta karara çıkan Kobani davasında gördük. Kobani davası, hukuk yoluyla siyasetin dizayn edildiği bir davadır, aynı zamanda siyasi intikam davasıdır. Bu siyasi intikamın nasıl alındığını size tarihleriyle ispat edeceğim: Tarih 20 Kasım 2018, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Selahattin Demirtaş’ın siyasi nedenlerle tutuklandığına, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile seçme ve seçilme hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Aynı gün Cumhurbaşkanı Erdoğan “AİHM terör sevicidir, karar bizi bağlamaz. Karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz.” dedi. Ertesi gün saraya üst düzey bir yargı mensubu gitti ve bu görüşmeden on altı gün sonra ne oldu dersiniz? 7 Aralık 2018 tarihinde karşı hamle yapılmaya başlandı, Demirtaş’ın bir başka davada verilen dört yıl sekiz aylık hapis cezası onaylandı ve hükümlü yapıldı. Sonra da cezaevinde kaldığı süreye göre tahliyesi beklenirken 6-8 Ekim Kobani olayları gerekçesiyle ikinci kez tutuklandı ve sonuç olarak kırk iki yıl cezaya çarptırıldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Alp, lütfen tamamlayın.

İNAN AKGÜN ALP (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

Sayın milletvekilleri, bu dört olayın ortak bir özelliği vardır: Bu dört olayda da tanıdık bir isim ön plana çıkmaktadır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının… Yargıda çürüme iddialarının gündemde olduğu bir dönemde Ankara'daki çürümelerin araştırılması talep edilince bir gündem öncesinde oylarınızla reddettiniz ama bu davaların hepsinin odağında dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı aynı kişidir. Bu kişiyi tanıyorsunuz. “Camiler kışlamız, müminler asker, minareler süngü.” diye haykırdığı zaman, demokrasi kahramanı olsun diye kısa bir süre Pınarhisar Cezaevine gittiği zaman Sayın Cumhurbaşkanı, o dönemde Pınarhisar Cezaevinin savcısıdır, daha sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcısı olmuştur, şimdi de Yargıtay üyesidir. Yargıdaki çürüme iddialarını Meclisimizin dikkatine arz ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Alp, teşekkür ediyorum.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım, kayıtlara geçmesi açısından, bu temelsiz iddiaları bütünüyle reddettiğimizi ifade etmek isterim. Bu konuda, siyasi intikamla ilgisi olmayan, mahkemeleri, hâkimleri, bütün yargı süjelerini töhmet altında bırakıcı bu iftiraları tamamen reddettiğimizi ifade ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Peki, teşekkür ediyorum.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri…

İNAN AKGÜN ALP (Kars) – Sayın Başkanım, gerçeğe aykırı iftira attığımı beyan etti; bana cevap hakkı doğmuştur, söz hakkımı kullanmak istiyorum.

BAŞKAN - Ya, sana iftira…

İNAN AKGÜN ALP (Kars) – Ne demek…

BAŞKAN – Ne dedi? Ne dedi?

İNAN AKGÜN ALP (Kars) – “Konuştuğu iftiradır.” dedi, öyle şey mi olur? “Gerçeğe aykırıdır.” dedi.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Alp.

MEHMET BAYKAN (Konya) – Salla salla git. Salla salla git.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

31.- Kars Milletvekili İnan Akgün Alp’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İNAN AKGÜN ALP (Kars) – Dur bu daha lelesi, daha lolosu arkada; sen acele etme söyleyeceğim onu da.

Sayın Başkanım, ben 4 tane mahkeme kararı söyledim; bunlar iftira ise o zaman hukuk dünyasının daha büyük bir sorunu vardır. Ben beraatla sonuçlanan bir iddiayı burada dile getirdim. Hangisi iftiradır? Süleyman Soylu mu yalan söylemiştir, mahkeme mi yalan söylemiştir, Akbaşoğlu mu şu an yalan söylüyor? Ben mahkeme kararını dile getirdim. Bu iddiayı da kendisine, “müfteri” sıfatını kendisine aynen iade ediyorum, yaptığı saygısızlık olmuştur. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Günaydın, buyurun.

32.- İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Şimdi, Sayın Başkanım, biz bir ülkede yaşıyoruz. Bu ülkede Sayın Cumhurbaşkanı arzu ettiği tutukluyu, hükümlüyü uluslararası baskılar üzerine tak diye serbest bırakabiliyor, sonra bize burada “Yargı bağımsızdır; hâkimler, savcılar üzerinde laf söylemek, onları töhmet altına bırakmak yanlıştır.” diye nutuklar atılıyor. Burası milletin kürsüsüdür, milletin kürsüsünde gerçekleri haykırmak bizim görevimizdir. (CHP sıralarından alkışlar) Biz, yargının bağımsız olmasını istiyoruz; hâkimlerin, savcıların yalnızca kanunlara ve vicdani kanaatlerine uygun hareket etmelerini istiyoruz ancak çürüme şakır şakır bu memleketin her yerinden dökülüyor. Bunlara “iftira” diyeceğinize iktidar olarak buralarda ortaya çıkan pisliklerin üzerine gitmeyi deneyin, tavsiye ederim.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Akbaşoğlu, buyurun.

33.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Kars Milletvekili İnan Akgün Alp ile İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’ın yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, tabii, çarpıtarak ve bağlamından kopararak, mefhumumuhalifinden meseleleri, manaları ortaya koymaya çalışarak gerçeği değiştiremezsiniz. Bizim mahkeme kararlarıyla ilgili bir değerlendirmemiz değil, tam tersine beraat kararı verilen mahkeme kararlarını “Siyasi saikle verilmiştir.” şeklindeki nitelendirmenizin iftira olduğunu ifade ettim; bir.

İNAN AKGÜN ALP (Kars) – Efendim, kayıtlardan bakılsın, ben öyle bir şey demedim.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bak, benim neye “iftira” dediğimi tutanaklardan aç, oku; o zaman anlamamışsın demektir.

İkincisi, şunu ifade edeyim: Bir kere, önce ne söylendiğini anlayın, bağlamında doğru değerlendirin ve ona göre konuşun.

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Söyleyin, niyetinizi söyleyin.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Kendi kafanıza göre, hep beraber, kelimeleri yan yana getirerek…

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Söyleyin, kastınızı söyleyin.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – …gerçeğinden, bağlamından kopararak her türlü yanlışlığı boca edecek bir yaklaşımı reddettiğimizi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, lütfen tamamlayın.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Tamamlıyorum.

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Kastınızın net olduğunu somut olarak söyleyin, ona cevap verelim ya.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bakın, bu böyle boca işlemiyle, her türlü olumsuzluğu, her türlü meseleyi art niyetle, kötü niyetle, tamamen bağlamından kopararak, kendi hayalinizde oluşturduğunuz bir gölge boksuyla, ne yaparsak yapalım, ne söylersek söyleyelim onu çarpıtarak, kötüleyerek başka bir sonuca bağlama girişimini reddettiğimi ifade ettim ve hangi bağlamda reddettiğimi, bağlamını da beyan ettim.

Şunu ifade ediyorum: Kim suç işlerse karşısında bizi bulur. Kim olursa olsun, sıfatı ne olursa olsun biz adaletin, yargının tarafsız ve bağımsızlığından yanayız ve bu noktada da kararlı duruşumuzu devam ettireceğimizi ifade ediyor, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Biz “tarafsız” kelimesinde anlaşamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Günaydın, buyurun.

34.- İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkanım.

Hiç kimse herhangi bir konuyu bağlamından koparmıyor. “Mefhumumuhalif” falan gibi sözcüklerle bir konunun üzerine örtemezsiniz. Geçmişte Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı görevini yapan, şu anda Yargıtay üyesi olan arkadaşın, kişinin bir suç örgütü lideriyle beraber yemek yerken fotoğrafları var. O suç örgütü liderinin, kendisine ev aldığına, araba aldığına yönelik beyanları var.

Şimdi soruyorum: “Her türlü hukuksuzluğun üzerine gideriz.” diyorsunuz. Bu memlekette HSK var. HSK'nin 1. Dairesi bu kişi hakkında bir soruşturma açmış mıdır? Bu iddialara yönelik herhangi bir suçlama, araştırma yapılmış mıdır? Yapılmışsa size inanırım, yok yapılmamışsa, hâlâ bu iddialar oradaysa, o adam da orada hâlâ Yargıtay üyeliği yapıyorsa burada “mefhumumuhalif” diyerek bir konunun üzerini kapatamayız.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, lütfen bu tartışmayı bitirelim.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bitiriyorum, bitiriyorum.

BAŞKAN – Kayıtlara herkesin dediği geçti, millet de izliyor; lütfen yeni tartışmaya yol açmadan kapatalım, bitirelim yani.

Buyurun.

35.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım, hukukun genel kuralıdır, müddei, iddiasını ispatla mükelleftir. Şikâyet edebilirler, her türlü şikâyet yolu açıktır, gidip savcılığa suç duyurusunda bulunabilirler. Kiminle ilgili ne belge varsa, buyurun, mahkemeler bütün milletimize açıktır. Her türlü delili, her türlü belgeyi, kimin iddiası varsa, kimle ilgiliyse a’dan z’ye, götürün süreci başlatın, sonucunu hep beraber takip edelim.

Teşekkür ederim.

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Günaydın, buyurun.

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Başkanım, bu böyle genelgeçer laflarla geçiştirilebilecek bir şey değil.

HALUK İPEK (Amasya) – Maddeyle ne alakası var?

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Genelgeçer değil bunlar, bunlar somut sözler.

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Söz rica ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Günaydın, buyurun.

36.- İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Sözü edilen kişiyle ilgili olarak yani Yargıtay üyesi olan kişiyle ilgili olarak HSK’ye şikâyet dilekçesinde bulunulmuştur. Bırakın onu, Ekrem İmamoğlu’nu yargılarken görevden alınan kişi demiştir ki: “Bana gel buna ceza ver, senin dosyan bölge adliye mahkemesinde onanacak.” Biz HSK’ye gittik, dilekçeyi bizzat ben verdim “Bu hâkim bu ifadeyi veriyor, HSK bir soruşturma açsın, buna kim baskı yapmış, bölge adliye mahkemesini kim ayarlamış?” dedim. Ya, onun bile üzerine gitmediniz, ne hikâyesi anlatıyorsunuz? Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisi hikâye anlatılacak, ninni dinletilecek bir yer olabilir mi? Gerçekleri konuşmazsak biz niye kravatlarımızı takıp burada oturuyoruz? Yani, ben bunları ifade etmek zorundayım; Türkiye'de yargı tel tel dökülmektedir, kimse bize nutuk atmaya kalkmasın. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum.

İNAN AKGÜN ALP (Kars) – Başkanım, ikinci kez söz aldığında benim şahsıma yönelik iddialarda bulundu.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Balıkesir Milletvekili Mustafa Canbey ve Ankara Milletvekili Zeynep Yıldız ile 93 Milletvekilinin Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi (2/2139) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 111) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4’üncü madde kabul edilmiştir.

Birleşime otuz dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.49

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Bekir BOZDAĞ

KÂTİP ÜYELER: Sibel SUİÇMEZ (Trabzon), Mahmut Atilla KAYA (İzmir)

-------0-------

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Şimdi, 5’inci maddedeyiz. 5’inci madde üzerinde 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

İlk 3 önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım.

Birlikte işleme alacağım önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 İsa Mesih Şahin Mustafa Bilici Hasan Ekici

 İstanbul İzmir Konya

 Şerafettin Kılıç Mehmet Karaman Selçuk Özdağ

 Antalya Samsun Muğla

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 George Aslan Gülcan Kaçmaz Sayyiğit Mehmet Zeki İrmez

 Mardin Van Şırnak

 Zülküf Uçar Heval Bozdağ Ferit Şenyaşar

 Van Ağrı Şanlıurfa

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 Dursun Ataş Ayyüce Türkeş Taş Yavuz Aydın

 Kayseri Adana Trabzon

 Yüksel Selçuk Türkoğlu Hüsmen Kırkpınar Selcan Hamşıoğlu

 Bursa İzmir Tekirdağ

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz İstanbul Milletvekili İsa Mesih Şahin’e aittir.

Sayın Şahin, buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi’yle ilgili grubumuz adına söz almış bulunuyorum.

Tabii, gönül isterdi ki özellikle de bu teklifi veren, kanun teklifini veren iktidar partisindeki arkadaşlarımıza bunu konuşalım, belki içinden bir cümleyi not alırlar, belki değiştirirler. Tabii ki Türkiye'nin her anlamda bir siyasi zihniyet dönüşümüne ihtiyacı olduğunu düşünüyorum; hem yapıcı muhalefet anlamında bir dönüşüme ihtiyacı olduğunu düşünüyorum ki biz bunu grubumuz olarak yapmaya gayret gösteriyoruz. İktidarın da dinleyen, not alan, gerektiğinde değiştiren bir siyaset aklına ihtiyacı olduğunu düşünüyorum; bunu önemsiyorum, onun için özellikle bununla konuşmama başlamak istedim.

Değerli milletvekilleri, gündemimizde bir vakıf kanunu var. Öncelikle bizim bin yıllık bir vakıf medeniyetimiz var ve bizim vakıf geleneğimizde devletin parasıyla vakıf kurulmaz, kişilerin parasıyla vakıf kurulur; özellikle bu kaydı düşerek konuşmama başlamak istiyorum. Yani buradaki bu durum esasında bizim vakıf medeniyetimize de aykırı düşen bir durum, bunu özellikle paylaşmak istiyorum. Dün burada iktidar partisindeki bir arkadaşımız “Dışişleri Bakanlığını küçümsüyor musunuz?” dedi. Hayır, Dışişleri Bakanlığını önemsediğimiz için bu itirazı yapıyoruz. Dışişleri Bakanlığını küçümseyen, aslında, bu vakıf anlayışını ortaya koyan bir akıldır. Değerli milletvekilleri, bunu şunun için söylüyorum: Vakfın kuruluş amacıyla ilgili bir ihtiyaç analizi ortaya konmamış yani ne Genel Kurulda ne de Komisyonda tatmin edici bir açıklama göremedik arkadaşlar. Ya, bu vakıf gerçekten… Evet, bir şeyler söyleniyor amaçlarıyla ilgili ama bu açıklamalar tatmin edici değil arkadaşlar, bunu özellikle paylaşmak istiyorum. Esaslı itirazlar var, konunun dış ilişkiler boyutu var ama konu Dışişleri Komisyonuna gitmiyor, böyle bir çelişki var ortada, bunu özellikle not olarak düşmek istiyorum.

Şimdi, buradaki hususlardan biri şu: Başka buna benzer vakıflar emsal gösterildi. Ne emsal gösterildi? Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfı, Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı, Maarif Vakfı gibi bu tür vakıflar emsal gösterildi. Arkadaşlar, hepsi burada. Sayın Bakanım, hepsi burada ama bakın, bunların hiçbirinde böyle bir ticari faaliyet yok, itiraz ettiğimiz husus bu. Şimdi, burada Bakanlık bünyesinde bulunan kurumlar var: Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Personel Genel Müdürlüğü, Diplomasi Akademisi Başkanlığı. Bu kurumlar zaten bu faaliyetleri yürütüyor. Bu kurumlar hangi faaliyetleri yürütemiyor da böyle bir vakfa ihtiyaç duyuluyor bunu da anlayabilmiş değiliz, bu da ayrı bir tezatlık.

Şimdi, Vakfın gelir gider denetimiyle ilgili önemli bir sorun, Sayıştay denetiminden, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetiminden muaf olan bir vakıfla, bir kurumla karşı karşıyayız. Şimdi, Denetleme Kurulunu Mütevelli Heyeti seçiyor. Bu Kurulun Mütevelli Heyetini denetleyemeyeceği tartışmasızdır çünkü zaten Mütevelli Heyeti seçiyor Denetleme Kurulunu. Denetleme Kurulu üyeleri Bakanlık personeli olacak. Bakanlık personeli kurumun başındaki Bakanı nasıl denetleyecek, asıl kritik soru bu. Şimdi, ticari konularda vakfın karar organı olan Mütevelli Heyeti Başkanı Dışişleri Bakanı olacak dolayısıyla Sayın Bakan bir taraftan uluslararası ilişkilerde devletimizi temsil edecek, bir taraftan Vakfın Mütevelli Heyeti Başkanı olarak ticari faaliyetlerde bulunacak. İşte biz bunun devletin saygınlığına bir zarar düşüreceği, gölge düşüreceği endişesini taşıyoruz. Yine, Vakfın yönetiminde Bakanlık haricinde kişiler bulunacak, bu da siyasi baskıları beraberinde getirecek; böyle bir endişemiz var. Bu durumda Vakfın mali ve idari işlemlerinin bağımsız ve tarafsız bir şekilde yürütülemeyeceği endişesi de ortaya çıkmaktadır değerli milletvekilleri. Sayın Bakanımızın şahsından bağımsız konuşuyoruz, Sayın Bakanımıza ben kişisel olarak güvenirim ancak burada ilkesel bir şey ortaya koyacağım. Ya, Mütevelli Heyeti Başkanı olan Dışişleri Bakanı, Vakfın ticari faaliyetleri kapsamında bir suç işlerse bu fiil görevle ilgili bir suç olarak mı değerlendirilecek? Mesela, burası belirsiz. Harcama yetkileri açık olarak tanımlanmamış, bu durum Vakfın, Bakanlığın örtülü ödeneği olacağı yönünde bir olumsuz algıyı da beraberinde getirmektedir. Şimdi, bu belirsiz Vakfın, Bakanlığın örtülü ödeneği olacağı yönündeki belirsizliği beraberinde getirmektedir. Bu algılarla hariciye teşkilatımızı yıpratmak doğru değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şahin, lütfen tamamlayın.

İSA MESİH ŞAHİN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Vakfın üniversite açma yetkisi eleştiriliyor. Bunun da sakıncaları var, diğer bakanlıklar için emsal teşkil edeceği endişesini taşıyoruz. Hariciye teşkilatımızda bugüne kadar önemli diplomatlar yetişmiştir, siz de bununla övündünüz. Peki, şimdi böyle bir kuruma neden ihtiyaç var? Bu bir tutarsızlık değil midir? Ayrıca, diğer üniversitelerden mezun olacak gençlerimiz için haksız bir rekabet olmayacak mıdır? Bakın, bütün bu kaygıları taşıyoruz, bu kaygılarla itiraz ediyoruz. En önemli itirazımız şu: Kişisel ve dönemsel güven odaklı düşünmek doğru değildir. Bakana güvenebilirsiniz, kendi döneminize güvenebilirsiniz ama biz olaya kurumsal ve ilkesel bazlı bakıyoruz, bu açıdan da bir kere daha düşünmenizi istirham ediyorum. Ben bu konuya en çok Sayın Cumhurbaşkanımızın karşı çıkacağını düşünüyorum dolayısıyla Anayasa Mahkemesine iptal davasını da onun açması gerektiğini de düşünüyorum, bunu da kayıt olarak düşüyorum.

Saydığımız gerekçelerle kanun teklifine “ret” oyu vereceğimizi ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz, Şanlıurfa Milletvekili Ferit Şenyaşar’a ait.

Sayın Şenyaşar, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

FERİT ŞENYAŞAR (Şanlıurfa) - Kanun teklifinin 5’inci maddesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu, onurlu halkımızı ve cezaevinde rehin tutulan bütün arkadaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

İktidar partisi vekilleri kürsüde konuşurken Osmanlı dönemindeki vakıf sisteminden bahsetti, ben de oradan devam edeyim. Osmanlı’da vakıf kültürü yaygındı; vakıfların amaçları gelir dağılımında adaleti sağlamaktı, “Komşusu açken tok yatan bizden değil.” anlayışı hâkimdi. Bu yasayla kuracağınız vakfa baktığımızda, vakıf faaliyetleri dışında her şey var; rant var, ticaret var, huzur hakkı altında maaş var ve biz bu huzur hakkına “kul hakkı” diyoruz. Osmanlı’da Hilal-i Ahmer Cemiyeti de vardı ve günümüzdeki adı Kızılay. Kızılay Başkanınız deprem anında çadır sattı. Bütün saygın kuruluşları rant alanına çevirdiniz.

Bir vekiliniz de kürsüde “Biz hiç kimseye zulüm yapmadık.” diyor. “Allah’tan korkun!” diyorum; 700 metre ileride yüz on altı gündür Adalet Bakanlığının önünde “Nerede adalet, nerede devlet!” diye feryat eden bir anne var; bütün dünya bu annenin sesini duydu ama siz duymadınız bu feryadı. Bu adaletsizlik giderilene kadar bu adaletsizliği beş yıl boyunca Meclis gündeminde gündeme getireceğim.

Genel Kurula getirdiğiniz kanun maddelerinin özeti, vakıf yoluyla yandaşlara rant sağlamaktır. Emekli ve asgari ücretle geçimini sağlayanlar ne durumda, bundan haberiniz yok. Sizlere halkın durumunu anlatmaya çalışayım.

Geçenlerde seçim bölgem olan Urfa’da çöpleri karıştıran yaşlı bir amca gördüm. İlerlemiş yaşına rağmen çalışmak zorunda bırakılmış, elleriyle çöpler arasında ekmek parası arıyordu, kâğıt ve plastik topluyordu. Her ilimizde yaşlılarımız yokluktan, yoksulluktan bu tür işleri yapmak zorunda bırakılmış.

Yine, işlek caddelerde yaşlı teyzelerimiz karşılıksız para almaktan çekindikleri için ellerindeki kalem ve peçeteleri Allah rızası için satın almamızı diliyorlar. Ülkede emeklileri ikinci bir işte çalıştırmaya mecbur bırakan ve yaşlılarımızı Allah rızası için dilendiren, siyasi iktidarın keyfiyetçi yönetimidir.

Size açık söylüyorum: Beceremiyorsunuz, beceremediğinizi bildiğiniz hâlde ülkeyi hukuki ve ekonomik anlamda karanlık günlere taşıyorsunuz. Sizlere tavsiyem, utanın ve halktan özür dileyin. Vicdan insanlığın mayasıdır; mayasında adalet olmayanın yöneticiliğinden de adalet beklenmez. Adalet vicdanda başlar, gerisi boş, gerisi teferruat.

Siz bu maddeyi onaylatmakla ne istemişsiniz, bir bakalım. Dışarıda sizin bu ekonomiyi yönetememenizden kaynaklı, bir kuru soğana muhtaç bırakılmış o kadar insanımız varken siz diyorsunuz ki “Birileri 2’nci, 3’üncü ya da çoklu maaş alsın.” “Bunun adı huzur hakkı.” diyorsunuz, neyin huzur hakkı, kime bu hak? Bu nasıl bir vicdansızlık, bu nasıl bir adaletsizlik? Adına “huzur hakkı” diyorsunuz, siz önce şu halkın huzuru için bir adım atmaya çalışın; bir gün olsun işçinin, işsizin, emeklinin, kamu emekçisinin huzuru için Meclise bir kanun getirin, biz de getirdiğiniz bu kanuna destek verelim ama halkı düşündüğünüz yok. Halka sırtını dönmüş bir iktidar olmasaydınız halk bugün bu kötü durumda olmazdı. Dışarıda milyonlarca işsiz var; gençler yıllarca eğitim görüyor, üniversite bitiriyor, sonra çoğunluğu işsiz kalıyor. İş arıyor gençler, iş bulamayınca, huzur görmeyince çareyi yurt dışına gitmekte görüyor. Aradıkları huzur sizin arkadaşlarınıza ayırdığınız huzur gibi değil, yanlış anlamayın; onların aradıkları huzurda emeksiz kazanç yok, haram yok. Yoksulluk alıp başını gitmiş, insanlar iş arıyor, insanlar kirasını ödeyemiyor. Bir çarşıya, pazara çıkmaya utanır oldu insanlar fiyatlardan dolayı, siz kalkıp diyorsunuz ki: “Birileri huzur hakkı alabilsin.” Yeter, yeter bu kadar usulsüzlük. Bir de utanmadan usulsüzlüğü Meclis Genel Kurulunda resmîleştirmeye çalışıyorsunuz. Yok efendim, bir maaş alıyor, 2’nci maaşı da alabilirmiş; yok öyle yağma! Dışarıdaki yurttaşlarımız evine ekmek götürmekte zorlanırken, kimisi kirasını ödeyemezken, kimisi çocuğuna bir çikolata alamayacak durumdayken her kim olursa olsun emek sarf etmeden 2’nci ya da 3’üncü maaş alanlara alacakları maaş zehir olsun, zıkkım olsun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şenyaşar, lütfen tamamlayın.

FERİT ŞENYAŞAR (Devamla) – Bir kez daha diyorum, “huzur” değil, zıkkım olsun. Bizim parti vicdanımız bu adaletsizliği kabul etmiyor ama siz illa “Meclis çoğunluğu bizde, istediğimiz gibi arkadaşlarımızı, dostlarımızı destekleyip onlara ek maaş üretiriz.” diyorsanız bunun adı da zulümdür. Zulmünüz karşısında susmayacağız, bu halk susmayacak. Mecliste çoğunluk sizde olabilir ama bu yanlış kararlarınız, rantınız bu ülkede yaşayan vicdanlara yenilecek, bu halkın adaletine yenilecek. Zulme susmak insanlık onuruna aykırıdır, biz susmayacağız, 85 milyon yurttaşın hakkını savunacağız. “Huzur hakkı” adı altında aldığınız her kuruş da haram olsun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şenyaşar.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde üçüncü söz, İzmir Milletvekili Hüsmen Kırkpınar’a ait.

Sayın Kırkpınar, buyurun.

HÜSMEN KIRKPINAR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5’inci madde üzerine İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teklifin 5’inci maddesiyle, Dışişleri teşkilatını güçlendirmek için kurulduğu iddia edilen Vakfın kamu görevlisi olmayan yönetim ve denetleme kurulu üyelerine huzur hakkının verilmesi düzenlenmektedir. Huzur hakkının mütevelli heyeti kararıyla ne kadar verileceğine bir limit getirilmiş fakat mütevelli heyeti için yapılacak olan ücretlendirme teklifte belirtilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, teklif metnini gerekçesiyle bütün olarak incelediğimizde kaygılandırıcı sonuçlarla karşılaştık. Teşkilatı güçlendirmenin hangi noktalarda nasıl yapılacağına dair açıkça bir izaha rastlayamadık. Dışişlerine dair uzmanlık gerektiren konuların Dışişleri Komisyonunda görüşülmeyip teklifin direkt olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna intikali vakfın kuruluşundaki asıl amacın ticaret ve para olduğunu ispatlamaktadır. Dışişleri teşkilatı gibi köklü ve itibarlı bir kurumun kurumsal hüviyetiyle bağdaşmayan taşınır ve taşınmaz alım, satım ve kiralamasına, devlet iç borçlanma senedi, bono ve kira sertifikası gibi borçlanma araçlarının kullanımına, iktisadi ve ticari işletme kurma ve ortak olmaya yönelik düzenlemelerle Vakfın siyasi ve akçeli işlere alet edileceği su götürmez bir gerçektir. Vakıflar, bütçe ve hazine birliğini bozmaktadır. Dışişlerine paralel, denetim dışı vakıf fikri ülke geleneklerimize aykırı, dünyada da emsali görülmemiş sakıncalı bir girişimdir. Vakıf, devlet kurumlarını arpalık yapan iktidarın dış politika ve diplomasiyle ilgisi bulunmayan ancak siyasi ve ticari amaçlarına hizmet etmek için ihdas edilmektedir. Hatırlarsanız, Cumhurbaşkanı ne demişti? “Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye de öyle yönetilmelidir. Yoksa, bileklerine bağlıyorlar prangayı, yürü yürüyebilirsen, bu ülke de bu şekilde sıçramaz.” sözleriyle niyetini çok önceden belli etmişti. Bu zihniyetle hiç sıçrayamadığımızı, aksine, sert bir şekilde nasıl çakıldığımızı hep birlikte tecrübe ediyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir şirket gibi yönetilemez; bu, devlet ciddiyetinden uzak bir anlayış ve bakış açısıdır. TBMM ve Sayıştay denetiminden kaçırılan, vergiden muaf ve tasarruf paketini delen birçok yetkiyle donatılan Vakıf, tam da Cumhurbaşkanının devleti kendi şirketi gibi yönetmesine uygun bir anlayışla kurulmaktadır; siyasete kendi baktıkları pencereden bakanları yetiştirmek ve ihya etmek, eş dost, akraba atamalarına yeni istihdam alanları yaratmak ve mevki, rant sağlamaya devam etmek için kurulacağı da aşikârdır. Emekli diplomatların ve bizlerin sıklıkla eleştirdiği istisnai büyükelçilik atamaları -siz gayet iyi biliyorsunuz- ve Bakanlığın merkez teşkilatına dışarıdan yapılan liyakati değil de sadakati baz alan görevlendirmeler anlaşılan o ki yeterli gelmemiş. Hâlihazırda Personel Genel Müdürlüğü ve Diplomasi Akademisi Başkanlığı varken Vakfın hangi saiklerle kurulmasına ihtiyaç duyulduğu da muammadır. Bulundukları yerden elinden gelen direnci gösteren ve mücadele eden, devlet umuru görmüş, devletin kıymetini bilen, vatansever, dürüst, namuslu memurları ve bürokratları tenzih ederek konuşuyorum. Küskünleri geri çevirmek, âdeta hata yapanları ödüllendirmek için verilen huzur hakları bir AK PARTİ klasiğidir. Bu ödüllendirme işi ülkemizde fayda sağlamıyor, aslında AK PARTİ’ye de hiçbir fayda sağlamayacaktır.

Değerli milletvekilleri, iç ve dış siyasi hatalar, yönetim zaafları, devlet kurumlarındaki yeteneksiz kadro değişiklikleriyle sorunlar birikerek enkaza dönüşmek üzeredir. Bu yükün altında sadece iktidar değil, milletimiz de kalacaktır. Bu anlayışla, bu kadrolarla ülkeyi nereye götürüyorsunuz? Bizim itirazımız bunadır.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kırkpınar, teşekkür ediyorum.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 111 sıra sayılı Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi’nin 5’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Huzur hakkı

MADDE 5- Kamu görevlileri dışındaki Yönetim Kurulu ve Denetleme Kurulu üyelerine, kamu iktisadi teşebbüsleri Yönetim Kurulu üyelerinin huzur hakkının bir katını geçmemek üzere, Mütevelli Heyeti kararıyla huzur hakkı verilebilir. Mütevelli Heyet üyelerine herhangi bir ücret ödemesinde bulunulmaz.

 Rahmi Aşkın Türeli Mehmet Tahtasız Ömer Fethi Gürer

 İzmir Çorum Niğde

 Cavit Arı Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu Aliye Timisi Ersever

 Antalya Manisa Ankara

 Murat Çan  Sibel Suiçmez

 Samsun   Trabzon

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Samsun Milletvekili Murat Çan’a söz veriyorum.

Sayın Çan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MURAT ÇAN (Samsun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

5’inci madde üzerine söz aldım, konusu huzur hakkı.

Az önce bizim önergemize Komisyon katılmadığını açıkladı. Tabii katılmayacaklar, onlar kendi huzurlarıyla uğraşıyorlar.

Ben Burdur'da cumartesi günü yaşanan sağlık skandalıyla ilgili sizinle konuşacağım, size bilgi vereceğim çünkü başka bilgi veren yok.

Değerli milletvekilleri, millet adına, millet tarafından seçilerek Anayasa çerçevesinde görev yürüten üyeleriz hep birlikte. Dolayısıyla, ülkemizin herhangi bir yerinde ulusumuzun can, mal güvenliği, sağlığı, doğa ve çevre olaylarıyla ilgili yaşanan bütün sorunlarda biz bu Parlamentonun üyeleri olarak görev almak zorundayız. Bu görevimizi 31 Mart sonrasında daha büyük bir sorumluluk hissederek yerine getiriyoruz parti olarak.

Konumuz, 25 Mayıs Cumartesi günü Burdur Devlet Hastanesinde yaşanan ve bir skandala dönüşen, 33 yurttaşımızın etkilendiği ve maalesef bugün itibarıyla 3 Burdurlu hemşehrimizin canına mal olan -en hafif hâliyle- sağlık sorunudur. Olay, diyaliz ünitesinde bir gün önce yapılan bakım işleminden sonra cumartesi günü sabah ve öğle seanslarında hemodiyaliz alması gereken hastalarımızın yaşadığını ve eşi benzeri tıbbi literatürlerde daha önce hiç görülmemiş şekilde, hastalara toksik bir maddenin intravenöz yani damar içine verilmesiyle gerçekleştirildiğini, ve bu maddenin -sonradan anlıyoruz ki- hemodiyaliz ünitesinin soğutma sistemlerinin bakımında kullanılan etilen glikol yani halk tarafından bilinen şekliyle antifriz solisyonuyla alakalı olduğunu müşahede ettik. Ama hâlâ resmî bir açıklama yok. Sonrasında başlayan ve ciddi boyutlara ulaşan klinik bir tablo.

Burada bir ara vermek istiyorum ve Büyük Millet Meclisine, iktidar partisi üyelerine şunu hatırlatmak istiyorum: Burada konuşması gereken kişi muhalefet partisinin -her ne kadar son seçimlerde 1’inci parti olsak da- milletvekili değildir. Sağlık Bakanı burada olup milletimize, Parlamentoya bilgi vermek durumundadır ama bu olmadı, bu olmadı. Madem Sağlık Bakanı gelemiyor ucube rejimin bir parçası olarak, burada konunun uzmanı bir iktidar milletvekili Parlamentoyu ve milletimizi bilgilendirebilirdi, bu da olmadı. Biz ne yaptık? Yapılan son seçimde Türkiye'nin 1’inci partisi olan partinin yani Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı 3 hekimden oluşan bir heyet oluşturdu. Kimler var bu heyetin içinde: Genel Başkan Yardımcımız var, hekim; akademisyen bir hocamız var, kendisi de hekim ve ben varım. Pazartesi günü, ayın 27’sinde hareket ettik ve sırasıyla Afyon, Burdur, Antalya’da incelemeler yaptık; hasta yakınlarıyla, görüşebildiğimiz kadarıyla -altını çiziyorum- görüştük; olayın sebeplerini araştırdık heyet olarak.

Biz bunları yaptık da skandalın sorumluları neler yaptı ya da sorumsuzlar neler yaptı? İşte, bu milletin kürsüsü bunların açıklanma yeriydi. Bugüne kadar 3 can kaybımız var, hâlâ bir açıklama olmamasına dikkatinizi bir kez daha çekiyorum. Hadi Sağlık Bakanı yapmadı, Sağlık Komisyonu ya da iktidar partisinden birileri de mi yapmadı? Evet, onlar da yapmadı.

Bakın, yaşanan bu olay sonrasında şimdi daha net görüyoruz ki tarih boyunca kendi meslektaşlarıyla pandomimli bir tavırla dalga geçen tek Bakan olarak tarihe geçen Fahrettin Koca ve sığ politikalarının geldiği nokta, hastayı değil, dosyayı tedavi eden; niteliği değil, niceliği önceleyen; hastayı müşteri, kurumu da işletme olarak gören bir sistem hâline geldi ve bu sistem çürüdü, foyanız ortaya çıktı.

Değerli milletvekilleri, size “değerli milletvekilleri” diyorum çünkü olayın bir başka boyutu daha var. Biz 2 milletvekili, 1 Genel Başkan Yardımcısı olarak Burdur’a gittik ve Sayın Validen 2 kez randevu almak istedik. “Geçmiş olsun.” diyecektik. Dönerken de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çan, lütfen tamamlayın.

MURAT ÇAN (Devamla) – Sayın Başkanım, bu çok önemli bir konu, sizden süre istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, lütfen tamamlayın.

Bir dakikalık süre veriyorum.

MURAT ÇAN (Devamla) – Biz geçmiş olsun ve sonraki gün de başsağlığı mesajları için uğrayacaktık kendisine; size dediğim gibi, bizi değerli görmedi ve bizi muhatap almadı. Kendisini istifaya davet ediyorum; onurlu davranışı göstermeyecekse görevden almanızı istiyorum.

Konu pas geçilmesin. 33 hastamızın birçoğu entübe, yoğun bakımda; hafif, orta ve klinik ağır tablolar söz konusu ve biz Antalya’dan, Burdur’dan ayrıldıktan sonra dün ve bugün gelen haberlerle içimiz çok daha fazla yandı ve 3 kaybımız var. Bu, şu anlama geliyor: Bu kayıplar maalesef artacak. Bugünün bu Meclisteki en önemli konusu bu olmalıydı, bunun üzerine oturum yapılmalıydı, bunların hiçbiri yapılmadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT ÇAN (Devamla) – Ben, özellikle sağlık emekçilerine ve hekim arkadaşlarımıza canla başla çalıştıkları için teşekkür ediyorum. Konunun sizler tarafından ciddiye alınmasını tekrardan istirham ediyorum. Biz peşini bırakmayacağız, siz de toplumu lütfen bilgilendirin.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çan.

Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım, sadece kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum. Dün yüce Meclise Sağlık Bakanlığından aldığım bilgi çerçevesinde konuya ilişkin açıklama yapmıştım, tutanaklardan görülebilir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum.

6’ncı madde üzerinde aynı mahiyette 3 önerge vardır, önergeleri birlikte işleme alıp oylarınıza sunacağım.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinin kanun teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 George Aslan Mehmet Zeki İrmez Gülcan Kaçmaz Sayyiğit

 Mardin Şırnak Van

 Zülküf Uçar Heval Bozdağ Osman Cengiz Çandar

 Van Ağrı Diyarbakır

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 Dursun Ataş Hüsmen Kırkpınar Ayyüce Türkeş Taş

 Kayseri İzmir Adana

 Yavuz Aydın Selcan Hamşıoğlu Yüksel Selçuk Türkoğlu

 Trabzon Tekirdağ Bursa

 Aykut Kaya

 Antalya

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 Rahmi Aşkın Türeli Mehmet Tahtasız Cavit Arı

 İzmir Çorum Antalya

 Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu Aliye Timisi Ersever Ömer Fethi Gürer

 Manisa Ankara Niğde

 Sibel Suiçmez

 Trabzon

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz, Diyarbakır Milletvekili Osman Cengiz Çandar’a ait.

Sayın Çandar, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hukuka aykırılık bu iktidarın düsturu hâline geldi; Anayasa’yı ihlal, hukuka sırt çevirme bu kanun teklifiyle bir kez daha ortaya çıkmış durumda. Bu teklif Meclis İçtüzüğü’nün 23’üncü maddesi ihlal edilerek Genel Kurula geldi, ayrıca İç Tüzük’ün 38’inci maddesi de göz ardı edilmiş durumda. Teklifin Anayasa’nın metin ve ruhuna aykırı olup olmadığı tetkik edilmemiştir, dolayısıyla bu hâliyle bu kanun teklifi iktidar grubunun parmak kaldırmasıyla geçse bile çok muhtemeldir ki, Anayasa Mahkemesinden geri dönecektir.

Teklifin 6’ncı maddesini okumak Dışişlerinin nasıl bir ticarethane hâline çevrilmek istendiğini ortaya koyuyor. 6’ncı maddenin (ğ) bendini okuyorum: “Vize aracılık hizmet gelirlerinden genel bütçeye aktarılacak pay düşüldükten sonra kalan kısımdan Vakfa aktarılacak tutarlar.” diye bir ibare var, burası bu kanun teklifinin püf noktası. Son günlerde sayısı 5’e çıkan, 5 Dışişleri Bakan Yardımcısı var; bunların 3’ü kariyer diplomatı değil. Kariyer diplomatı olmayan bu Dışişleri Bakan Yardımcılarından birinin vize şirketleriyle ilişkisi biliniyor. Nereden biliniyor? Bütün Dışişleri Bakanlığı mensupları bunu biliyor. Biz nereden biliyoruz? Dışişleri mensupları bize bunu bildirdiği için biliyoruz. Bize bunu aktaranlar bizzat Dışişleri Bakanlığı mensupları yani Dışişlerinde dönen dolaplardan, kimin kim olduğundan, hangi işleri çevirdiğinden haberimiz var. Bunları yakında isim isim, olay olay ortaya koyacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.

Bu arada şunu da söyleyeyim: Dışişlerinin meslek memurları olan bitenden büyük infial duyuyor, birçoğu Bakanlıktan ayrılmayı düşünüyor, özel sektöre geçmeyi düşünen çok sayıda Dışişleri meslek memuru var. Bilgi kaynaklarımız da Dışişleri Bakanlığının bu namuslu unsurları ve bütün bu bilgiler Dışişleri mensupları üzerinde kurulan akıl almaz kontrol mekanizmalarına rağmen bizlere akıyor. Nedir o mekanizmalar? Nasıl mı? Bunu, eminim -şimdi söyleyeceğim- birçoğunuz bilmiyorsunuzdur; Dışişleri Bakanı ve Bakanlıktaki birkaç kişi hariç tüm Dışişleri mensuplarının; genel müdürlerin, daire başkanlarının, büyükelçilerin, konsolosların, herkesin, tüm personelin bir WhatsApp uygulaması yüklemesi zorunluluğu var; bu WhatsApp uygulaması, bu uygulamayı bulan kişinin adıyla “Çetin” diye biliniyor. Tıpkı bir cemaatin bir dönem byLock kullanması gibi, Dışişleri mensuplarının “Çetin” adlı bir WhatsApp uygulamasını yüklemeleri zorunluluğu var. Bu uygulamaya göre, Bakan ve birkaç kişi hariç tüm Dışişleri mensuplarının bütün yazışmaları, bütün iletişimi, silinen mesajlar da dâhil olmak üzere kontrol altında; yurt dışında çalışanlar da buna dâhil. Mensuplarına potansiyel casus muamelesi yapan bir teşkilat hâline gelmiş bir Dışişlerinden bahsediyoruz. Diyeceksiniz ki “Bir güvenlik uygulaması.” Güvensizlik gerekçesiyle muazzam, görülmemiş bir güvenlik uygulaması var. E, hâl böyle olunca, “Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı” adı altında, koca ve köklü bir devlet kuruluşunu ticarethaneye çevirme gayretinizi de anlamak gayet mümkün. Devleti ortadan kaldırıyorsunuz zaten. Böyle bir Dışişleri pekâlâ ticarethaneye de dönüşebilir.

Bu arada, bugünler Gezi’nin 11'inci yıl dönümü. Bu vesileyle, Gezi’de hukuk ayaklar altına alınarak hayatından yıllar çalınan bütün arkadaşlarımızı; Osman Kavala’yı, Çiğdem Mater’i, Mine Özerden’i, Tayfun Kahraman’ı, bir gün bu sıralarda yerini alacak olan Can Atalay’ı ve elbette ki başta Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Nazmi Gür ve diğer bütün Kobani kumpas tutuklularını da saygıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden selamlıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çandar, lütfen tamamlayın.

OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Devamla) – Tamamlayacağım Sayın Başkan. Son cümlelerimi söylüyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Devamla) – Adaletsizliğin, hukuksuzluğun haddi hesabı yok, bunlara bir tane daha eklemeyin diyorum. Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanun Teklifi’ni bir an önce geri çekin.

Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çandar.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci…

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım, sadece tutanaklara geçmesi açısından, bütün bu iddiaları reddettiğimizi, müfterinin de iddiasını ispatla mükellef olduğunu, aksi takdirde töhmet altında bırakılan kişilere iftira atıldığı hususunu hatırlatmak isterim; ispatlamaları gerekir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Peki, kayıtlara geçti.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz, Antalya Milletvekili Aykut Kaya’ya ait.

Sayın Kaya, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

AYKUT KAYA (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulumuzu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. Bugün Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerine fikir beyan etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Bu madde, teklif edilen Vakfın gelir kaynaklarını düzenliyor. Önce şunu belirterek başlayayım: Varlığı bile gereksiz bir vakfın gelir kaynaklarını tartışmaya gerek var mı? Ancak Vakfın gelir kaynaklarına baktığınızda, bu gereksiz yapının kurulması durumunda birçok riski de beraberinde getirdiğini görüyorsunuz. Dışişleri Bakanlığı ülkemizin en köklü ve güçlü bakanlıklarından biridir. Bu teklif, bir zamanlar çok prestijli olan ve ancak oldukça sert kriterleri sağlayabilen adayların yerleşebildiği bir kurumu güçlendirme ihtiyacının dışa vurumu olarak da okunabilir. Neden güçlendirme ihtiyacı var Bakanlık teşkilatını? Çünkü son yıllarda Dışişleri Bakanlığını birileri ideolojik saiklerle yönetmeye başladı. Bakanlığın kurumsal hafızası zarar görmeye başladı. Bırakın diplomat olmayı, mahalle muhtarlığı bile yapamayacak insanlar büyükelçi olarak atanmaya başlandı. Bu teklif de Dışişleri Bakanlığının güçlendirilmesi iddiasıyla ortaya atılmış olsa da aslında Bakanlığın görev ve yetkilerinin özel bir vakfa devredilmesi riskini taşımakta. Zaten operasyonel açıdan zayıflayan Bakanlığın operasyonel bütünlüğünü daha da zedeleme ve karar alma süreçlerini karmaşık hâle getirme gibi riskleri ciddiye almamız lazım.

Ayrıca, Vakfın ticari faaliyetlerde bulunma yetkisi diplomatik adaba aykırı değil mi? Dışişleri Bakanlığının temel amacı Türkiye'yi uluslararası alanda temsil etmek ve millî çıkarları korumaktır. Eğer bu amaç değişmediyse ticari faaliyetlerin bu amaca hizmet etmeyeceği açıktır ve devletin kalan itibarına zarar verebilir. Vakfın gelir kaynaklarında çeşitli mali enstrümanlar var. Vakıf gayrimenkul geliştirme, üniversite kurma, organizasyon işi yapma gibi alanlarda da faaliyet gösterecek.

Birincisi, sunulan bu gelir kaynaklarının genişliği ve çeşitliliği Vakfın mali yapısını karmaşık kılıyor ve denetim sürecini zorlaştırıyor. Peki, bu Vakfın denetimini kim, nasıl yapacak?

İkincisi, bayağı geniş bir hizmet yelpazesinde faaliyet gösterecek Vakfı Bakanın yönetecek olması. Yahu, Bakanın işi şirket yönetmek mi? Bakanın önceliği ne olacak; iyi bir Dışişleri Bakanı olmak mı, yoksa iyi bir vakıf, daha doğrusu şirket yöneticisi olmak mı? Mesela, “Konferans, seminer düzenleyip para kazanacağız.” diyorlar. Bu etkinlikleri organize ederken Bakanlığın güç ve kaynaklarını kullanıp kazanılan parayı Vakfa aktarmak mantıklı bir şey mi? Olacağı bu zaten de ben şimdiden uyarmış olayım.

Bir de üniversite kurmak işi var. Ne için üniversite kuracak Bakanlık? Memlekette zaten yeterince üniversite yok mu? Yoksa sizin kuracağınız üniversite Bakanlığa kendi adamlarınızı yetiştirme görevi mi üstlenecek? Vize aracılık hizmet gelirlerinden Vakfa aktarılacak tutarlar da bir kaygı unsuru. Bu uygulama devletin temel hizmetlerinin özelleştirilmesi anlamına geliyor. Devletin asli görevlerinden biri olan vize hizmetlerini özel bir vakfa devrettikten sonra vize süreçlerindeki kalite standartlarının sağlanacağının garantisi var mıdır?

Üçüncüsü, bu uygulamanın diğer bakanlıklara da rol model olma riskidir. Dışişleri kendine vakıf kurunca diğer bakanlıklar bunun gerisinde mi kalır! “Aman, iktidarın her kurumu güçlensin.” telaşı sürerken vatandaşın, Türkiye'nin güçlenmesini kimse düşünmeyecek. Her bakanlığın ticarethane gibi çalışmasının önünü açacak bir tekliften bahsediyoruz.

Sayın milletvekilleri, aslında bu düşünce yeni değil. Sayın Cumhurbaşkanı 2015’teki bir konuşmasında “Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye de böyle yönetilmelidir.” demişti. Bu düşünceden sonra, ülkenin hazinesini ve maliye politikasını çocuk giyim alanında faaliyet gösteren bir şirket sahibine, aynı bakanlığın bakan yardımcısı pozisyonunu da çorap üreticiliği yapan birine emanet etmenin neticesini de hep beraber gördük. Vallahi, çocukların bile yapmayacağı politika hatalarını yaptılar. Yalnız şunu da unutmayalım: Devleti gerçekten bir anonim şirket gibi yönetebilseler bugünkü hâlinden daha iyi bir kurumsal yapımız ve ekonomimiz olabilirdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya, lütfen tamamlayın.

AYKUT KAYA (Devamla) – Ancak iktidarın şirketten anladığı, Türk usulü aile şirketi ya da parti şirketi. Yoksa okuma yazması olmayan kamu personeline öğretmenden daha fazla maaş verilir mi hiç? Yoksa bu kadar bekçi istihdamını neyle açıklamak mümkün?

Sonuç olarak, bu kanun teklifi Dışişleri Bakanlığının yetki ve görevlerinin özel bir vakfa devredilmesine yol açacak, kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılmasını engelleyecek ve devletin itibarını zedeleyecek birçok sakınca barındırmaktadır. Türkiye'nin gerçek ve acil sorunlarına çözüm üretmek yerine böylesi gereksiz ve riskli düzenlemelerle uğraşmak milletimizin zamanını ve kaynaklarını boşa harcamaktır.

Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kaya, teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde üçüncü söz, Antalya Milletvekili Cavit Arı'ya ait.

Sayın Arı, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CAVİT ARI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan kanun teklifinin ismi “Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi.” Aslında bizim esas güçlendirmemiz gereken konu Türkiye'nin yurt dışındaki itibarı olmalı. Bugün, Türkiye'de vatandaşlarımız gerçek anlamda vize sorunu yaşamakta. Bu kanun teklifiyle kurulmaya çalışılan vakfın mantığını Komisyonda çok tartıştık. Böyle bir vakfa ihtiyaç var mı? Bu konunun gereksiz bir düzenleme olduğunu daha önce Komisyonda da eleştirdik; burada da benden önceki konuşmacılar yine aynı şekilde bu Vakıfla ilgili değerlendirmelerde bulundular.

Bu Vakfa baktığımızda büyük bütçeli alternatif bir yapı oluşturulmaya çalışıldığını görmekteyiz. Biraz önce, bu konuşmayı yapacak olduğumu duyan Adana Milletvekili Ayhan Barut arkadaşımız dahi kendisine ulaşan eleştirilerle ilgili konuyu bana aktardı ve burada değinmemi, aktarmamı talep etti. Şimdi, bizim ülkemizde vatandaşlarımız, gençlerimiz özellikle yurt dışına çıkmak istediğinde, vize talebinde bulunduğunda ya kendilerine uzun süre randevu verilmemekte ya da verilen randevu sonrasında vize talebi reddedilmekte. Bakın, ülkede, işte, başta söylediğim bu yurt dışı itibarımız nedeniyle artık vize sorunu gerçek anlamda ayyuka çıkmış durumda ve bunun neticesinde neredeyse bir randevu karaborsasının oluştuğunu duymaktayız.

Şimdi, “vize sorunu” diyoruz. Evet, gerçekten, vize alabilenler, gençlerimiz, vatandaşımız 100 euro, 120 euro yatırıyor; vize alabilirse on gün, on beş gün… Çoğu zaman randevu alamıyor, alsa da talebi reddediliyor. Şimdi, bakın, özellikle ihracatçılarımız yurt dışına mal ihraç ediyor, malı yurt dışında dolaşıyor ama kendisi yurt dışına çıkamıyor. Yani böyle bir ülkede bulunduğumuzu sizlere bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Siz burada vakıf kurmayla değil ülkenin itibarını artırmakla meşgul olmalıydınız. İşte, bugün, vize taleplerinin neredeyse yüzde 50’lere kadarının bazı ülkeler tarafından reddedildiği, özellikle Avrupa ülkeleri tarafından vize taleplerinin yüzde 50’lere kadar yüksek bir oranda reddedildiği günleri yaşıyoruz ve bunun sonucunda ne oluyor biliyor musunuz? Vatandaşımız resmen soyuluyor. Bakın, ben size şöyle bir rakam söyleyeyim: On yıl içerisinde, vize talebi reddedilen ancak ücreti yatırılıp reddedilse de bu paranın üstüne yatılması nedeniyle on yılda 511 milyon euro para vatandaşımızın cebinden çıkmış ama vize alamamış. Geçen yıl 80 milyon euro vatandaşımız vermiş, vize alamamış. Böyle bir ülkedeyiz. Siz bu vakıfla uğraşacağınıza işte bunlarla uğraşın. Vatandaşımız, gençlerimiz sayenizde ne randevu alabiliyor ne vize alabiliyor ama siz gözü neye dikmişsiniz, ben size söyleyeyim: Şimdi, bu, vize aracılık hizmetleriyle uğraşan firmalara ödenen ücretlerle ilgili, bunun yüzde 20’si genel bütçeye aktarılmakta; geri kalan yüzde 80’i birileri tarafından kazanılıyor diye siz işte o yüzde 80’e göz dikmişsiniz. Yani bir anlamda Dışişleri Bakanlığını ticaretin içerisine alet etmek istiyorsunuz. Peki, burada para kazanılıyor diye siz buraya vakıf kurarken bu, bizim içinde bulunduğumuz koşullara uyuyor mu? Yani şöyle baktığımızda, hani nerede kaldı serbest piyasa ekonomisi? Yani Dışişlerinde vize aracılık hizmetlerinde para var, siz de oraya vakıf kurun! Diğer konularda da para var diye oraya da mı vakıf kuracaksınız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Arı, lütfen tamamlayın.

CAVİT ARI (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.

Değerli arkadaşlar, bu anlayış doğru değildir. Siz, bu düzenleme yerine gerçekte burada hazineye aktarılan payda eğer yüzde 20'yi düşük görüyorsanız bu oranı artırın yani kontrolü olmayan, bir taraftan Vakfın yönetimini atayan, bir taraftan da denetimini atayan bir sistem üzerinden büyük bütçeleri yönetecek bir düzenleme oluşturmaya çalışıyorsunuz; bu da hukuka uygun değil, Anayasa’ya uygun değil. Bu düzenlemeden vazgeçmeniz gerektiğini ifade ediyorum.

Hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arı.

Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 6’ncı madde kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm geçici 1’inci madde dâhil 7 ila 11'inci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde söz talepleri vardır, şimdi onu karşılayacağım.

Gruplar adına ilk söz, Saadet Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Birol Aydın’a aittir.

Sayın Aydın, buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA BİROL AYDIN (İstanbul) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün AK PARTİ Grubu vardı, Sayın Cumhurbaşkanını milletimiz dinledi. Ayrıca, bugün Meclis açılışında Sayın Akbaşoğlu da Filistin’de, Gazze'de, Refah’ta olup bitenlere ilişkin duygularını, düşüncelerini, yaklaşımlarını, hicranlarını dile getirdiler. Sayın Cumhurbaşkanı “Ey Birleşmiş Milletler, ey Amerikan devleti, ey Avrupa Birliği ülkelerinin yöneticileri!” dedi. Yine, her zaman olduğu gibi, haklı olarak “Dünya 5’ten büyüktür.” dedi ve döndü, yine İslam dünyasına seslendi; “Daha ne olacak ki harekete geçeceksiniz?” dedi, “İsrail’in daha ne yapması lazım ki karar alacaksınız?” dedi. Öznesi olmayan, muhatabı olmayan bir sesleniş.

Değerli arkadaşlar, artık söz bitmiştir ama bu söz bugün bitmemiştir, zaten bitmişti; bundan böyle sözün hiçbir karşılığı yoktur. Çok net konuşacağım: Bir insanın insanlığı Filistin'e bakışından belli olur, bir iktidarın adamlığı ve omurgası da Filistin için yaptığından belli olur. Bütün dünyada polis baskılarına rağmen pankart asan, açan, yürüyüş yapan, evine İsrail ürünlerini sokmamaya özen gösteren vatandaşlardan, bildirge hazırlayan ve sunan sivil toplum kuruluşlarından farklı olarak bizim yirmi iki yıllık iktidarımız Allah aşkına sekiz aydır ne yaptı? Yaklaşık sekiz ay oldu, tek bir gece İsrail yöneticilerini uykusuz bırakacak adım atmadınız. Sekiz ay oldu, rahat nefes alacak Filistinli için tek bir adım atmadınız. İsrail hastane bombaladı, sadece kınadınız. İsrail ambulans bombaladı, sadece kınadınız. İsrail camileri bombaladı, sadece kınadınız. İsrail bebekleri katletti, sadece kınadınız. İsrail çadırları bombaladı, insanları yakarak katletti; şimdi yine sadece kınıyorsunuz. Sizin kınamaktan öte bir adım atmanız için İsrail daha ne yapmalı arkadaşlar? İsrail’in dünya kamuoyunda meşruiyetini bu derece yitirdiği bir dönemde, Türkiye Parlamentosu ise yetmiş beş yıldır hiç olmadığı kadar pasif bir dönemini yaşıyor. Biz, bu kürsülerden “Ticareti durdurun; yapmayın, etmeyin.” diye haykırdık. Sizin önemli bir kısmınız hop oturdu hop kalktı, hakikatler karşısında giden gelen gemileri -rahmetli Erbakan Hocamızın ifadesiyle- âdeta macunladınız, görmezden geldiniz. Yedi ay sonra hakikat kendi içinizden güneş gibi, ay gibi yüzünüze çarpıldı, utanmadınız. Şimdi bile, ticaretin kesildiği 7’nci aydan sonra bile, çeşitli vesilelerle ticaretin devam ettiğine dair iddialar var, ne acıdır ki “Yok artık, bu kadar da olmuyordur.” diyemiyoruz. Dünya 5’ten büyüktür, elhak doğru ama bunu söylemek yetmez, icraata dökmek lazım. Ancak dünyanın 5’ten daha büyük olduğunun ispatı açısından Türkiye'nin İsrail'den büyük olduğunu ispat etmek sizin boynunuzun borcudur, bunu gösterin.

Bakınız, buradan çağrıda bulunuyorum: Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan tüm muhalefet partilerinin liderlerini bir araya getirsin. Gazze'ye veya sınır kapısına gideceğini kararlılıkla beyan etsin. Bunu hissettirsin, İsrail feleğini şaşırır, bundan emin olunuz. Silahlı Kuvvetlerimizin koruması ve gözetiminde tüm siyasi partilerimizden temsilcilerin, milletvekillerinin de içinde yer alacağı bir heyetle bir yardım konvoyunu harekete geçireceğimizi söyleyelim, hissettirelim; emin olunuz, Gazze'de insanlar nefes alırlar, rahatlarlar.

Çatısı altında bulunduğumuz bu Meclis, emperyalizme karşı çatışmayı göze almış bir Meclistir. Bu Meclis, Kıbrıs’a donanmalar gönderen bir Meclistir. Bu Meclis, Irak tezkeresini reddeden bir Meclistir. Bu Meclis, Gazi Meclistir. Bu Meclis, zalime haddini bildiren Meclistir. Mazluma kol kanat germiş bir Meclistir. Bu Meclis, bugün de tarihî sorumluluklarını yerine getirmek zorundadır ve bu sorumlulukları kuşanmak zorundadır. Türkiye Büyük Millet Meclisine, zulmü kınamak değil, zalimin zulmünü durdurmak yaraşır. Bugün de olup bitenleri, Filistin'in yanında olduğumuzu beyan eden ortak bir bildiriye hep beraber bütün partiler olarak imza attık ama İsrail, zulmüne, soykırımına, mezalimine devam ediyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bizim zulmü durduracak bir sorumlulukla adım atmamız gerekiyor. Türkiye'ye, mazlumlar için sadece gözyaşı dökmek değil, mazlumun gözyaşını dindirmek yaraşır. İktidara düşen bildiri yayınlamak değildir; zalime haddini bildirmektir. Makamlarımız, sorumluluklarımız, milletvekilliklerimiz ve cumhurbaşkanlıklarımız, gücümüz ve kudretimiz gidecek ve bitecek. Onun için, anın gereği olarak sorumluluklarımızı Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak yerine getirmemiz gerekiyor. Haydi, hep beraber biz bir adım atalım.

Bakınız, bütün mazlum coğrafyalar, bütün İslam dünyası gözünü ve kulağını Türkiye'ye dikmiştir. Daha yirmi gün önce, İslam dünyasının en büyük nüfusuna sahip olan Endonezya'dan yaklaşık 40 milletvekilini İçişleri Komisyonu olarak ağırladık. Orada milletvekilleri, Türkiye'ye kırgınlıklarını ve üzüntülerini ifade ettiler. "Biz, Türkiye'nin bu kadar edilgen, bu kadar sessiz kalmasını Endonezya yöneticileri olarak, halkı olarak anlamıyoruz, anlamlandıramıyoruz." dediler. Emin olunuz Gazze'nin sokaklarında, Mısır'da, Kahire'de, Suud’da, Tunus'ta, Cezayir'de bütün halklar gözlerini ve kulaklarını Türkiye'ye çevirdi. Biz “Haydi, lütfen somut adım atalım.” dediğimizde, AK PARTİ'li bir kısım yöneticiler televizyon ekranlarında sözcüleriyle şunu dediler: "Hani uçağa bineriz ya, önce kendimizi selamete alırız, oksijen maskesini takarız, sonra çocuğumuzu." “Haydi, biz hep beraber somut adım atalım, şu İsrail yöneticilerini korkutalım, geri durduralım bu mezalimden.” dediğimizde, ekonomik dengelerden dem vurdular. Yere batsın sizin ekonominiz, yere batsın sizin milletvekilliğiniz, yere batsın bizim adam gibi görünmeyiş hâlimiz, topyekûn olarak söylüyorum. Gerçekten bir şey yapılacaksa Türkiye olarak biz yapabiliriz. Sizin AK PARTİ Grubu olarak yüreğinizin bizim gibi yandığını bilerek söylüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydın, lütfen tamamlayın.

BİROL AYDIN (Devamla) – Geliniz, hep beraber adım atalım, somut adım atalım. Sayın Cumhurbaşkanı milletvekilleriyle -biraz önce ifade ettim- muhalefet liderleriyle bir araya gelsin “Gazze'ye, sınıra gideceğiz.” desin. Silahlı Kuvvetlerimizin gözetiminde, kontrolünde bir yardım konvoyunu Gazze'ye doğru sürmek, göndermek için bütün muhalefet olarak, milletvekilleri ve siyasi parti temsilcileri olarak karar alalım; göreceğiz, İsrail, zulmünü durduracaktır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Sayın Akbaşoğlu, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

37.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Birol Aydın’ın 111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde Saadet Partisi Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Şunu ifade etmek isterim -ismimiz de zikredildi- Türkiye görünür görünmez, bilinir bilinmez şekilde Filistinli kardeşlerinin yanındadır. Bunu Gazzeli, Filistinli kardeşlerimiz bilmektedir. Abbas, Haniye Türkiye’ye, Cumhurbaşkanımıza teşekkür etmektedir. Aynı şekilde Netanyahu da onun Dışişleri Bakanı da Türkiye'nin nasıl bir duruş sergilediğini, neler yaptığını bilmektedir, çok iyi bilmektedir. O nedenle, Netenyahu ve Dışişleri Bakanı Sayın Cumhurbaşkanımıza ve Türkiye'ye saldırmakta ve bu konuyla ilgili çeşitli açıklamalarla, çeşitli gündem değiştirme çalışmaları yapmaktadırlar. Kimin ne yaptığını hem Gazze’deki kardeşlerimiz hem de İsrail Hükûmeti gayet iyi bilmektedir, milletimiz de bilmektedir.

Teşekkür ediyorum.

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) – Başkanım, bir de “one minute” ekleyin de eksik kaldı, “one minute” dedi. “One minute” dedi, onu da ekleyelim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Temelli, buyurun.

38.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, İstanbul Milletvekili Birol Aydın’ın 111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde Saadet Partisi Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Sayın Başkan, biz hatibin son önerisini canıyürekten destekliyoruz. İnsani koridor için varız. Kobani için insani koridor açtık, Kobani düşmedi, bunun bedelini ödedik, yargılandık ama bu insani koridorlar açılmadan masumlar ölmeye devam eder. Kobani bunun örneğidir. Şimdi Filistin için de aynı koridor için hazırız. (DEM PARTİ ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Balıkesir Milletvekili Mustafa Canbey ve Ankara Milletvekili Zeynep Yıldız ile 93 Milletvekilinin Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi (2/2139) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 111) (Devam)

BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına Gaziantep Milletvekili Mehmet Mustafa Gürban’a söz veriyorum.

Sayın Gürban, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MUSTAFA GÜRBAN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanunun ikinci bölümü üzerine konuşma yapmak üzere parti grubum adına söz almış bulunuyorum.

Sayın hazırun, insanlık Gazze’de ölüyor, insanlığın üzerine her gün bombalar yağdırılıyor. Gazze’de hastaneler bombalanıyor, okullar bombalanıyor, mazlum ve masum insanlar uluslararası hukuka aykırı olarak vahşice katlediliyor. Çocuklar öldürülüyor, kadınlar öldürülüyor. Bu vahşet yetmezmiş gibi bombalardan kaçan sivillerin çadır kampları hedef alınıyor. Saatte yaklaşık 7-8 çocuk öldürülüyor.

Sayın milletvekilleri, çocuklar uyurken sessiz olunur, bombalanırken değil.

Değerli milletvekilleri, gerek hazırlanışı gerekse içeriği açısından klasikleşen bir AK PARTİ kanununu görüşüyoruz. Dışişlerini Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi’nde Dışişleri Komisyonu teklifi görüşmedi. Öyle bir noktaya geldi ki Parlamentonun, parti gruplarının ne düşündüğünün hiçbir önemi yok “Nasıl olsa çoğunluk bizde, kanun her türlü kabul edilecek.” mantığıyla hazırlanan, içerisinde çok ciddi tahribatlar oluşturabilecek maddelerin olduğu, her zamanki gibi tanımlamaların kısıtlayıcı değil, son derece geniş bırakıldığı bir kanun. İktidar partisi mensubu kanun teklifi veren milletvekillerimize sormak istiyorum: Kanun teklifini sizler mi yoksa Cumhurbaşkanlığında çalışan bürokratlar mı hazırlıyor? Bakanlık bürokratlarının kanun hazırlanırken görüşü alındı mı? Bürokratlar hazırlık aşamasında katkı sundu mu? Plan ve Bütçe Komisyonunda edindiğim izlenim kanun tekliflerine çok hâkim olmadığınız yönünde, bu tespitim sadece görüştüğümüz kanun için değil genel olarak böyle.

Kanun teklifinde Vakfın amaçları belirtilmiş, bu amaçlar için zaten Dışişleri Bakanlığına bütçe veriliyor, tekraren aynı amaç için vakıf kurulmasının ne manası var? Fakat Türkiye Maarif Vakfı gibi emsallerine baktığımızda iktidar için ne kadar anlamlı olduğu ortaya çıkıyor. Bu tarz vakıflara bütçeden çok ciddi kaynak aktarılmasına rağmen bu paraların nereye harcandığı konusu muammadır. Yunus Emre Vakfı, Türkiye Maarif Vakfı, görüşülmekte olan Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı gibi kuruluşlar iktidarın paravan şirketlerine dönüştürülmektedir. İktidar, 2004 yılında çıkarılan 5072 sayılı Kanun’la bir nevi kamu kurum ve kuruluşlarına bağlı dernek ve vakıfların etkinliğini ortadan kaldırmak istemişti, sonrasındaysa ne hikmetse iktidar ve vakıf arasındaki bağ birdenbire güçlendi. Hani olmaz da acaba vakıflara atanan eş, dost, akraba ve nereye gittiği belli olmayan paralar mı bu bağları güçlendirdi? Vakıflar iktidarın paravan şirketlerine dönüştürülüyor dememdeki sebep şu: Vakıfların iktidar tarafından bir istihdam yeri olarak görülmesi, nereye harcandığı belli olmayan paralar ve getirilen vergi muafiyetleri.

Komisyonda görüşülürken kanun teklifi sahibi vekillerimiz bütçeye yükü olmayacağını, hatta gelir elde edilip kamu bütçesine katkı sağlanacağını söylediler; ayrıyeten, kamuda tasarruf tedbirlerine de aykırılık teşkil etmeyeceğini açıkladılar. İktidar milletvekilleri, sizlere sormak -yoklar ama soralım- istiyorum: Sizin kamuda kâr eden hangi kamu kurum ve kuruluşlarınız var? Bugüne kadar hangi kamu kurum ve kuruluşları sürekli kâr etti? Kamu kurum ve kuruluşlarımız kâr ediyorsa bu kadar bütçe açığını neden veriyoruz? Bu sorularıma cevap verirseniz çok memnun olurum, hem de aydınlanmış olurum. Ülkemizin güzide kuruluşlarını Türkiye Varlık Fonu kapsamında sizler yönetiyorsunuz. ÇAYKUR, PTT, BOTAŞ gibi kurumlar zarar ediyor. Bu güzide kurumlarımız zarar ederken Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı kâr edecek öyle mi? Bu vakıflar kâr edecekse saydığım şirketler neden zarar ediyor? Saydığım şirketler zarar ediyorsa bu vakıflar neden kuruluyor? Sizin amacınız bütçeyi düzeltmek değil bütçeyi delmek. Bu delinen bütçeler vatandaşlarımıza vergiler, zamlar olarak geri dönüyor. Vatandaşlarımız sizin iş bilmezliğinizi, hoyratlığınızı, keyfiyetinizi çekmek zorunda mı? Sizleri emeklilerimize, memurlarımıza, işçilerimize şikâyet ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Vakfa atamalar bakan tarafından yapılacaktır. Görüştüğümüz kanun teklifinin adı çok manidar: “Teşkilat Güçlendirme.” Diğer bakanlıkların emsal vakıflarına baktığımızda nazarımda çıkan sonuç, Vakfın AK PARTİ teşkilatını güçlendireceği olacaktır. Ayrıyeten, yapılacak olan atamalar ekseriyetle Bakanlık personeli harici olacak, yapılacak olan atamalar hangi kriterlere göre yapılacaktır? Vakıf kâr etmezse Yönetim Kurulu ve Bakan sorumlu tutulacak mıdır, yoksa hiçbir şey olmamış gibi huzur hakkı almaya devam edecekler midir? Vakfa yapılan atamaların liyakate göre değil sadakate göre yapılması muhtemeldir. Bakanlık bünyesinde bulunan mevcut bürokratlar ile Vakıf bünyesinde bulunan bürokratlar eş güdümlü çalışamayabilir, bu durum ikilik yaratabilir. Böyle bir durum hasıl olduğunda doğabilecek çatışma nasıl önlenecek? Öyle bir şey yapıyorsunuz ki neresinden tutsak elimizde kalıyor. Kurumlarımız huzur iklimi yerine sürekli çatışmaya meyilli kaos ortamına sürükleniyor.

Sayın milletvekilleri, kamuda tasarruf tedbirlerini konuşuyoruz, sizce bu kanun teklifi tasarruf tedbirlerine uyuyor mu? Hükûmetin uyguladığı politikalar kendisiyle çelişmektedir; memura, işçiye “Kemer sıkın.” derken kendi kurduğunuz vakıflarla koca bir delik olan bütçeyi kara deliğe dönüştürüyorsunuz. Vatandaşlarımız önce sizlerden tasarruf istiyor. “Kamuda 5-6 yerden maaş alanlar olmayacak.” diyorsunuz, bu kanunda yine huzur hakkından söz ediyorsunuz. Vatandaşlarımızı huzursuz ettiğiniz yerde ne hakkından söz ediyorsunuz? Memlekette huzur kalmamışken siz hangi huzuru kendinize hak görüyorsunuz? Dirlik, huzur mu sağladınız da hak bilip para alıyorsunuz?

Üniversitede kullandığı KHK kredisiyle mücadele eden gençlerimizin sorunu çözülmeyecek, emeklilerimiz kaderine terk edilecek, memurumuz tasarruf edecek, kamu görevlileri dışındaki yönetim ve denetleme kurulu üyelerine huzur hakkı verilecek. Neyin huzuru, neyin hakkı efendiler? Atanacak olan kişilerin mi huzur hakkına ihtiyacı var, yoksa emeklimizin, işçimizin, memurumuzun mu hem huzura hem hakka ihtiyacı var? Sizlerin enflasyondan, ekonomik buhrandan huzursuz olup “Ne hakkı? Ben ne yaptım ki hakkım olsun.” demeniz gerekirken hâlâ huzur hakkı almanın peşindesiniz. Eğer “İllaki ücret alacağım.” diyorsanız, ismini değiştirip “huzursuzluk hakkı” yapın, o zaman aldığınız parayı hak etmiş olursunuz.

Sayın milletvekilleri, dikkatinizi çekmek istediğim bir başka konu daha var: Vakfa yapılacak olan bağış ve yardımların kurum kazancından indirilebilmesi ve muafiyetlerle ilgili geçen ifadeler suistimale açıktır. Vergi ödemeleriyle devlet hazinesine girecek olan paralar vakıf kasasına girebilir; bu durumda devlet zarara uğratılabilir. Bakanlığa bağlı vakıflar kanunla kurulduğu için Sayıştay denetimi bulunmuyor. Kurulan vakıflarla yeni rant alanları oluşturulabilir, vakıf yönetimine gelen iktidara yakın kişiler, şirketler vergi muafiyetinden avantaj sağlayabilir. Memurumuzun, asgari ücretlimizin gelirleri belirli oran üzerine çıktığında otomatikman kesilirken yandaş zengin kişiler, firmalar vakıf yoluyla vergi muafiyetlerinden yararlanmaktadır. Gelin, şeffaflık ilkesi gereğince vergi muafiyetlerini kaldıralım, herkes vergisini ödesin. Vakıfları bulunmayan bakanlıklarımız da vakıf kurmak isterlerse biz bu işin içinden nasıl çıkacağız? Biz haftalarca gecelere kadar neden bakanlık bütçeleri üzerinde tartışıyoruz? Bütçe yapıyorsunuz, zarar ediyorsunuz; vakıf kuruyorsunuz, yetmezmiş gibi yükseköğretim kurumları açma yetkisi veriyorsunuz; siz ne yaptığınızı bence bilmiyorsunuz. Vakıf, Bakanlık için AK PARTİ’ye uygun kadrolar yetiştirecek. Büyükelçi atamaları zaten hepimizin malumu. Dışarıdan büyükelçi atamaları kurumsallaşacaktır. Vakıf, devletimizin içinde operasyonel kuruluş hüviyeti kazanacaktır. Vakıf o kadar fonksiyonel ki vergi muafiyeti sağlıyor, ticaret yapıyor, büyükelçi yetiştiriyor; denetimi yok, hesap verebilirliği yok. Kısaca, AK PARTİ vizyonuna yakışır bir kanun teklifi.

Sözlerimi sonlandırırken, İYİ Parti olarak Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi’ne karşı oy kullanacağımızı dikkatinize sunuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gürban, lütfen tamamlayın.

MEHMET MUSTAFA GÜRBAN (Devamla) – Devlet malından bir hırka bile olsa aşıran, savaşta ölse bile şehit olmaz.

Yüce Türk milletini saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gürban, teşekkür ediyorum.

Diğer söz talebi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Mustafa Baki Ersoy’a ait.

Sayın Ersoy, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA BAKİ ERSOY (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 111 sıra sayılı Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi’nin ikinci bölümü üzerine konuşma yapmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen yüce Türk milletinin tüm fertlerini saygılarımla selamlıyorum.

Dünyada 261 diplomatik ve konsüler misyonuna, en geniş üçüncü diplomatik ağa sahip olan Dışişleri Bakanlığımız, ülkemiz sınırları haricindeki diplomatik duruşu ve kritik hamleleriyle medarıiftiharımız olmaya devam etmektedir.

Türkiye'nin özellikle de kendi bölgesinde uygulamış olduğu barış ve güvenlik zemini ile millî dış politika, sadece sınırlarımızın değil tüm Müslüman ve Türk coğrafyasının ve hatta komşu ülkelerin bütünlüğünün de garantörü konumundadır. Bu sebeplerle, görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin hazırlanması ve görüşülmesi ihtiyacı hasıl olmuştur.

Söz konusu teklifle Vakfın bazı vergilerden muaf olması öngörülmektedir. Böylece Vakıf, yapılacak bağış ve yardımlar sebebiyle veraset ve intikal vergisinden, sahip olduğu ve olacağı taşınmaz mallar bakımından her türlü tapu harçları ile emlak vergisinden ve taşınmazlara bağlı her türlü harçlardan muaf olacaktır. Ayrıca gelir ve kurumlar vergisi indiriminden yararlanacak ve Vakfa yapılacak bağış ve yardımlar Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunları hükümleri çerçevesinde bildirilecek gelirlerden veya kurum kazancı matrahından indirilebilecektir. Kanunda hüküm bulunmayan hâllerde ise Türk Medeni Kanunu ile Vakıflar Kanunu hükümleri uygulanacaktır.

Teklifle yapılacak bir diğer düzenlemeyle ise Vakıfta görevlendirilecek kişilerin herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan aldıkları emeklilik veya yaşlılık aylıklarının bu kanun yürürlüğe girdikten sonra kesilmemesine yönelik düzenleme yapılması amaçlanmaktadır. Diğer yandan, Vakfın kuruluşu, Vakıf resmî senedi ve Vakfın tesciline ilişkin işlemlerin bir yıl içinde Bakanlıkça sonuçlandırılacağı teklifle hüküm altına alınacaktır.

Son olarak, Vakfın kuruluş işlemlerinde kullanılmak ve kalanı kuruluş tamamlandıktan sonra Vakfa bırakılmak üzere Dışişleri Bakanlığı bütçesinden 10 milyon Türk lirasının bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içerisinde Vakfa aktarılması sağlanacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde seçim bölgem olan Kayseri’mizin Pınarbaşı ilçesinde 2 Haziranda tekrarı yapılacak olan yerel seçimlerle ilgili bazı hususlara değinmek istiyorum.

Milliyetçi Hareket Partimiz elli beş yılı aşan şanlı geçmişinden bu yana daima demokrasimizin bekçisi olmuş, milletin iradesini her şeyin önünde tutmuştur. 31 Mart gecesi Pınarbaşı ilçemizde yaşanan menfur olaylar nedeniyle İlçe Seçim Kuruluna gerekli itirazlar yapılmış, İl Seçim Kuruluna gerekli itirazlar yapılmış ve Yüksek Seçim Kuruluna gerekli itirazlar yapılmış ve oy birliğiyle seçimlerin yenilenmesine karar verilmiştir. Pınarbaşı, cennetmekân Başbuğ’umuz Alparslan Türkeş’in bize emaneti, liderimiz Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi’nin hassasiyetle yaklaştığı suyu sert, insanı mert olan güzide bir ilçemizdir. Hiçbir güç ya da hiçbir şahıs Pınarbaşı halkının iradesinin önünde değildir. Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı olarak Pınarbaşı’ndaki haklı mücadelemiz 2 Haziran gecesi sandıktaki son oy çıkana kadar devam edecektir. Liderimizin de geçtiğimiz salı günü düzenlenen grup toplantımızda altını çizdiği gibi Pınarbaşı inşallah yüzümüzü kara çıkarmayacak, Pınarbaşılı kardeşlerimiz başımızı öne eğmeyecektir. Demokratik erdem ve güven içinde yapılarak Belediye Başkanımız Sayın Menduh Uzunluoğlu’yla Pınarbaşı ilçemiz “Yola devam.” diyecektir. Pınarbaşı Belediyesi ile Kayseri Büyükşehir Belediyesinde görev alacak 2 Menduh’un Kayseri için el birliği, güç birliği, hedef birliği hâlinde çalışmalarının önünde hiçbir mâni hâl önümüzdeki pazar gününden sonra kalmayacaktır. Pınarbaşı büyüyecek, Türklük anıtı yaşayacak, Cumhur İttifakı var olacaktır.

Bizim Pınarbaşı sevdamız seçim propagandasından ibaret değildir; seçime kadar süslü cümleler, olmayacak hayallerle bezenmiş suni seçim çalışmasından ibaret hiç değildir. Bunun ispatı altı yıllık milletvekilliğimiz sürecidir. Geçtiğimiz altı yıla şöyle bir dönüp baktığımızda Genel Kurul ve komisyon konuşmalarımda toplamda 19 kez Pınarbaşı ilçemizi dile getirdiğimizi, Pınarbaşı’yla ilgili 4 kez Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına soru önergesi vermiş olduğumuzu; talep edip yakından takipçisi olarak Pınarbaşı’mıza tam donanımlı tribün ve soyunma odaları bulunan sentetik çim futbol sahası kompleksi, bunun yanı sıra Pınarbaşı Devlet Hastanemize palyatif bakım merkezi kazandırdığımızı; Şehit Arda Şen Göleti projemizi, yeni kaymakamlık binamızı, doğal gaz hattı projelerimizi ve bunun gibi birçok projeyi çabalarımız neticesinde ilçemize kazandırdığımızı görmekteyiz; hepsi belgelidir ve tutanaklarda geçmektedir.

Sözün özü, sevdamız Pınarbaşı için yaptıklarımız bellidir. Bugün yaptık, yarın yine yapacağız; bundan herkes emin olmalıdır. Altı yıldır basmadık toprak, sıkmadık el bırakmamışız. Pazarören, Halevik, Sıradan, Hassa, Tözgün, Saçlı, Kaynar, Şabanlı gibi Avşar beylerinin ne köylerini ne ovalarını ne de yaylalarını ziyaret etmekten bir gün dahi geri kalmadık.

Diğer yandan, Çerkez tarafında ise Malakköy, Methiye, Akören, Cinliören, Küçükpotuklu, Hayriye gibi Uzunyayla bölgesinin mert vatandaşlarını hiçbir zaman ihmal etmedik. Merkezde Hürriyet, Gümüşgün Yenicami ve burada adını zikredemediğim nice mahallelerimizi karış karış biliyoruz. Pınarbaşılı olmayıp en fazla Pınarbaşı’na giden ve hizmet götüren bir milletvekili olarak hamdolsun ki alnımız ak, başımız dik bir şekilde Pınarbaşı’mızın 122 mahallesine gitmişiz, görmüşüz, sarılmışız, kucaklaşmışız Allah'a şükürler olsun; hem de öyle birilerinin bugün navigasyonla Pınarbaşı’nı Türkiye haritasında bulmaya çalıştığı gibi değil, biz Pınarbaşı’nın 122 köyünü pare pare biliyoruz, hanelerine girmişiz, çaylarını içmişiz, yemeklerini yemişiz, Allah'a şükürler olsun, onlar da bizi çok iyi biliyorlar. Ama gelen misafirlere de hoş geldiniz diyoruz; bir turist gibi gezip gidiyorlar Allah'a şükürler olsun.

Değerli milletvekilleri, biz 2 Haziranda sadece Pınarbaşı kazansın istiyoruz; biz kazanalım demiyoruz, Menduh Uzunluoğlu Başkan kazansın demiyoruz; biz diyoruz ki Pınarbaşı kaybetmesin. Pınarbaşı’mız bir beş yıl daha Allah’ın izniyle Cumhur İttifakı’yla kalkınsın, gariban babası, elli yıllık ülkücü, Cumhur İttifakı’nın bir neferi ve adam gibi adam olan Menduh Uzunluoğlu’yla yine ileriye doğru yol alsın istiyoruz. Dökme suyla değirmenin dönmeyeceğinin altını çizerek Pınarbaşılı aziz hemşehrilerimizin lafa değil icraata bakacağından hiçbir şüphemiz olmadığını da belirtmek istiyorum. Bizim sevdamız Pınarbaşı’dır ve Allah'ın izniyle yurt dışındaki Pınarbaşılı hemşehrilerimizin, diğer şehirlerdeki Pınarbaşılı hemşehrilerimizin ve aziz Pınarbaşılı hemşehrilerimizin destek ve dualarıyla kazanacağımızı biliyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle İstanbul'un fethinin 571'inci yılını kutluyor, başta Fatih Sultan Mehmet Han olmak üzere tüm ecdadımızı rahmetle anıyor, söz konusu teklifi olumlu değerlendirdiğimizi belirtmek istiyor, Genel Kurulumuzu saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ersoy.

Diğer söz talebi Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Ceylan Akça Cupolo’ya ait.

Sayın Akça Cupolo, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

DEM PARTİ GRUBU ADINA CEYLAN AKÇA CUPOLO (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli Genel Kurul ve ekranları başında bu Genel Kurulu hâlâ izlemeye tahammül eden halklarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Başlarken, geçtiğimiz günlerde Diyarbakır'dan İstanbul'a giderken Tarsus’ta kaza geçiren otobüste yaşamını yitiren hemşehrilerimi saygıyla anıyorum, yaralılara şifa diliyorum, ailelerine de sabır diliyorum.

Yine, başlarken, biz bu Genel Kurulda konuştuğumuz sırada özel sektör öğretmenleri eylem yapıyorlardı, bazıları gözaltına alınmıştı. Genel Kurulda bu dile getirildi ama şeytanın aklına gelmeyecek bir biçimde bu özel sektör öğretmenleri yani özel sektörün çarkları içinde ezilen bu öğretmenleri atanamayan, atanamadığı için polis olanlara dövdüren zihniyeti de, bu şeytana şapkasını ters giydiren zihniyeti de lanetliyorum.

İkinci bölüm üzerine söz aldım ben. Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi normalde işte benim de üyesi olduğum Dışişleri Komisyonuna gelmeliydi, bizim orada bunu tartışmamız gerekirdi ama akçeli işler Plan ve Bütçeye gideceği için Plan ve Bütçede görüşüldü. Ben de sağ olsun, Plan ve Bütçedeki arkadaşlarımdan bu teklifi alarak haberdar oldum.

Gözümü kapatıp bu teklif ne manaya geliyor olabilir, neyi amaçlıyor olabilir dediğimde aklıma trafiğin yoğun olduğu bir yerde park yeri tutan değnekçiler dışında bir şey gelmedi. Açıkçası, Dışişleri Bakanlığının değnekçilik rolüne soyunduğunu görüyoruz. “Ben nereden komisyon alabilirim, ben nasıl buradan aslan payımı alabilirim?” diye yine derenin başına çökmüş bir kurt misali para avına düştüğünü görüyoruz.

Yine, Dışişleri Bakanlığı, sanıyorum ki EYT’liler gibi hayat pahalılığından, yüksek enflasyondan, artan kira fiyatlarından şikâyetçi olmalı ki ek gelir kapısı aramaya başlamış ve yine, vize ücretleri üzerinden kendine bir kaynak yaratma çabasına girmiş olmalı. Bununla kalmıyor, muhtemelen inşaat ürünlerindeki artışı da öngördüğü için diyor ki: “Taşınmazları da ben inşa edebilirim.” Teklifin içine böyle bir düzenleme de koyuyor. Bu arada EYT’lilerden, EYT’li olan kişilerin yüzde 47,9'unun da çalışmak zorunda olduğunu, emekli oldukları hâlde çalışmak zorunda olduklarını bu Genel Kurulun gündemine tekrar bırakmak istiyorum.

Bu teklifi yine düşünürken aklıma istemeden gri pasaport skandalı geldi. Dedim ki: O zaman bu teklifle, bu Vakıfla galiba gri pasaport skandalının 2’nci sezonunu çekmek istiyorlar. Yeni bir skandal, dış politikada yeni bir kapı açma hedefi varmış gibi görünüyor.

Yine, Vakfın amacını öngörmeye çalıştığımızda dedim ki: Tamam, belki de ABD Dışişleri Bakanlığından emekli olanların daha sonra gittiği Center for American Progress gibi, böyle CAP gibi bir yapı belki de hayal ediyorlar. Ama CAP’in bütçesini CAP kendisi üretiyor, bunun bütçesini Dışişleri Bakanlığı üretmeye devam ediyor. Yani emekli olmuş, herhangi bir işlevi kalmamış AK PARTİ'li milletvekiline, bürokrata yeni bir hobi alanı üretmek gibi görmekten alıkoyamıyorum kendimi.

Yine düşündüm, dedim ki: Acaba, Foreign Policy Research Institute gibi yani UPenn Üniversitesinin kendi bünyesinde kurduğu, ABD dış politikasına bir nevi ışık olma, yol olma amacıyla kurulmuş, 30'larda kurulmuş bu enstitü gibi bir şey mi? Ama baktığımda yapısına yine böyle bir şey göremedim. Bir üniversitenin ürettiği vakıf, orada FPRI’da bir üniversite bu vakfı üretiyor; bizim Vakfın tavuk mu yumurtadan çıkıyor, yumurta mı tavuktan çıkıyor, vakıftan mı üniversite çıkar, üniversiteden mi vakıf çıkar hesabına girdiğini yine görüyoruz. Mülkiye varken, Boğaziçi varken, bu ülkenin o kadar saygın, uluslararası ilişkiler birimi olan üniversitesi varken onları barış imzacısı olduğu için bir gecede yerinden eden, görevinden eden, üniversiteden atan anlayış üniversite kuracakmış; kimi inandıracaksınız oturup göreceğiz. Yani önümüzde, elimizde ne kalıyor? Türk tipi think-tank bir şey ama ne olduğunu biz de çözemedik, yine mutant bir think-thank düşünce kuruluşu gibi bir şey oluyor. SETA varken buna neden gerek var, onu anlamıyorum. Galiba SETA’lıları alıp burada Yönetim Kuruluna koymayı planlıyorsunuz. Hani vardı ya, işte, yabancı gazetecileri hedef alan raporları hazırlayan ve AB’nin Türkiye'nin işlerine müdahale ettiğini söyleyen ama AB’den fon alan SETA’ya yeni bir istihdam alanı yaratıyormuşuz gibi görünüyor.

Yine, bu teklifle birlikte, bu Vakıfla birlikte Türk tipi başkan, Türk tipi bakanıyla, Türk tipi vakfa başkan atayacak; sonra bu Türk tipi garip oluşum kendisine, kendi vatandaşına blokaj koyacağı bir yapı oluşturacak. Buna kesinlikle karşı çıktığımızı “hayır” diyeceğimizi söylemek istiyorum. Bu Vakfın oluşturacağı apartman üniversitelerine de karşı çıkacağımızı “hayır” oyu vereceğimizi tekrar belirtmek istiyorum. Vakfa bir finans uzmanı alacağını söylüyor. TÜBİTAK’a hayvanat bahçesi müdürü atayanların nasıl bir finans uzmanı bulacağını merak ediyoruz, bunu da göreceğiz. Bu üstün akıl nasıl bir finans uzmanı bulacak, onu da göreceğiz. Yandaşların liyakatsiz çocuklarına bir istihdam alanı yaratacak, bunun da farkındayız, o yüzden “hayır” diyeceğiz. Çünkü bu bize neyi anımsatıyor biliyor musunuz? Kayyum atanan belediyelerde belediye kadrolarını 100 bin, 200 bin gibi fiyatlarla satışa çıkaran kafayı hatırlıyoruz, buradan komisyon alan bazı AKP’li vekilleri hatırlıyoruz; buna da izin vermeyeceğiz, bunun da önünde duracağız.

Yine, bebek bezinden, mamadan vergi alan, sonra da “Vay anasını, bu doğum oranları, nüfus yaşlanmasına neden oluyor!” diye şaşıran anlayış, bu Vakfa vergi muafiyeti veriyor ya da vergi indirimi getiriyor. Mesela, bu Vakıf ne yapacak? Paralel bakanlık mı yapacak? Paralel stres bozukluğu yaşayan böylesi bir siyasi parti daha sonra bu sistem değiştiğinde şöyle diyecek mi: Hayır, ben bu paralel Vakfın hiçbir parçası olmadım, bu paralel Vakfın üniversitesinin heyetinde de yer almadım. Burada yer almayı düşünen AK PARTİ’li bürokratlara ve milletvekillerine şimdiden dostane bir uyarıda bulunuyorum: Daha önce böyle yapılarda var olan arkadaşlarınıza ne yaptığınızı, ne yapıldığını gördünüz, siz de bunlarda yer alacaksanız lütfen dikkat edin.

Vize serbestisinden vize komisyoncusuna dönüşen dış ilişkilerin gerçekten de gelişmeye ihtiyacı var ama bu gelişmenin önünde duran asıl engel atanan liyakatsiz Bakandır. Evliya Çelebi’ye dönmüş olan bu Bakana bir önerge vermiştim, bu önergeyi yanıtlamayacağını biliyorum hatta şöyle diyecek: “Süresi içinde cevaplandırılamadığından gelen kâğıtlarda yayınlandı.” Ben burada bu sorularımı sormak istiyorum: Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi neden Dışişleri Komisyonunda görüşülmedi? Eğer Diplomasi Akademisi zaten bu işi yapıyorsa, bu yürürlüğe giren Kamuda Tasarruf Genelgesi “masrafları kısacaksınız” diyorsa neden böyle bir Vakfı kurmaya ihtiyaç duyuyorsunuz? Bu Vakfa daha sonra nasıl vergi muafiyeti getirmeyi planlıyorsunuz? Dış Ekonomik İlişkiler Kurulunun dış ticaretteki etki gücü göz önünde bulundurulduğunda, Vakfın ihracat yapan birçok firmadan rüşvet alıp almayacağını nasıl belirleyeceksiniz, nasıl kontrol edeceksiniz? Yolsuzlukta neredeyse bir markaya dönüşmüş bir yönetim olarak bunun önüne nasıl geçeceksiniz?

Yine, teklife göre, kurulması amaçlanan Vakfın yapısı belli, işte Mütevelli Heyeti, Yönetim Kurulu, Denetim Kurulu olarak belirlenecek. Teklifte “Vakfın organları” kısmında maddeleri de değerlendirdiğimizde; faaliyetti, harcamaydı, gelir elde etme konusundaki karar ve denetleme mekanizması tamamen Bakanlığın eline bırakılmış; buradan hareketle Vakıf personelleri hangi objektif kriterlerle alınacaktır?

Yine, teklifte, Denetleme Kurulunun Dışişleri, Maliye Bakanlığı personelleri tarafından atanması vurgusu yapılmaktadır. Parlamentodan onayı istenen Vakfın denetimi, yine Parlamentoda ilgili Komisyonlar tarafından denetime açık olacak mıdır?

Yine, “aracılık hizmeti”yle neyi kastediyorsunuz, lütfen bize açıklar mısınız? Bu ülkede yaşatmadığınız, hatta yaşamından bezdirdiğiniz insanların başka yerde yaşama umudu aramasının önüne mi geçeceksiniz şimdi?

8’inci soru -aslında, önergede vermemiştim, yine burada sorayım- Cumhurbaşkanının darmaduman ettiği ilişkiler hasebiyle randevu almakta güçlük çektiğimiz ülkelere vize de sağlayacak mı? Mesela, Cumhurbaşkanına vize sağlayacak mı; en son, Washington’daki vizesi iptal edilmişti, şimdi ne yapacak, onu merak ediyorum?

Bir de bu Genel Kurulun ilk saatlerinde sığınmacılarla ilgili bir önerge görüşüldü. Buraya çıkıp Refah’taki mültecilerin durumu için ağlayanlar, Suriyeli mültecilerin cinayet işlediğini, suça karıştığını, kabul edilemez mülteciler olduğunu… Mülteciler arasında seçicilik yaptılar, bu ikiyüzlülüğü de yine burada halklarımızın gündemine bırakmak istiyorum. Bu Vakfın üretmeye çalıştığı diplomat tipi aha buradaki adamdır; bu Lyon Konsolosu var ya, yanındaki rahibe böyle bir parmak işareti yaparak, oradan kendine küçük siyasi bir rol devşirerek liyakatsiz, ne olduğu belirsiz diplomat yaratmaktadır.

Bu teklife “hayır” diyoruz, kabul etmiyoruz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Akça Cupolo, teşekkür ediyorum.

Diğer söz talebi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Karabük Milletvekili Cevdet Akay’a ait.

Sayın Akay, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA CEVDET AKAY (Karabük) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. 111 sıra sayılı Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

2004 yılından önce -kamu vakıflarıyla ilgili- 608 tane kamu vakfı vardı biliyorsunuz. Vatandaşlardan gelen birtakım şikâyetler üzerine, birtakım bağış ve kanuna dayalı olmayan tahsilatlar nedeniyle yine AK PARTİ iktidarı tarafından çıkarılan bir kanunla bunların birtakım yetkileri geri alındı, geri alındı ama bu ayrıcalıklardan yararlanmak için bir taraftan kanunla kurulan vakıflar hayata geçirildi; Yunus Emre Vakfı, Türkiye Maarif Vakfı, Türk Arkeoloji Vakfı, Antalya Diplomasi Forumu Vakfı gibi vakıflar kuruldu, bu vakıflar da ciddi gelirler elde etti. Özellikle bütçeden “Kâr Amacı Gütmeyen Kuruluşlara Yapılan Transferler” kalemi üzerinden beş yılda 19,1 milyar TL bağış aldılar, hazine yardımı aldılar. Tabii ki bu vakıflar Meclis denetimi dışında, Sayıştay denetimi dışında da keyfiyetle bu gelirleri, harcamaları yaptılar denetim dışı olarak. Şimdi, böyle bir vakıf daha bugün önümüze geldi; bu Vakıf da benzer bir şekilde, Anayasa’nın 160 ve 161’inci maddelerine aykırı olarak Sayıştay denetimi dışında yani Meclis denetimi dışında faaliyet gösterecek bir vakıf olacak.

Şimdi, notlarımdan bazı saptamalar yaparak ve bir kısım da sorular sorarak -Sayın Bakan Yardımcısı da Komisyon da burada- bu saptamaları ve sorularla beraber bazı çelişkileri de ortaya koymaya çalışacağım. Şimdi, burada kamu yöneticilerinin ve bunların eş dost ve akrabalarının Vakıf organlarına yani Yönetim Kuruluna ve Denetim Kuruluna atanma durumları var. Böyle bir durumda da lojman kanunu, Taşıt Kanunu gibi veyahut da tasarruf tedbirleri gibi uygulamaların dışında buradaki yöneticilerin çoklu maaş alması, gelir elde etmesi mümkün olacak, bunların da takibi mümkün olmayacak ama tabii, liyakatli atamalar olursa, eş dost, akraba ataması olmazsa, gerçekten düzgün yöneticiler atanırsa da tersi bir durum olabilir, bu da tabii ki Vakıf yöneticilerinin, Mütevelli Heyetinin elinde olacak bir konu olacak. Bir de bütçeden yapılan harcamaları kağıt üzerinde de olsa Sayıştay ciddi bir şekliyle denetliyor, buradaki denetim mekanizması da çok önemli. Denetim Kurulu oluşmuş, Denetim Kuruluna da yine Bakan üç kişi atıyor; ikisi Dışişleri Bakanlığı mensubu, biri de Hazine ve Maliye Bakanlığından atanacak. Buradan bir önerimiz olsun: Bu atanacak denetim elemanının ya Sayıştay kökenli olması veya Maliye Teftiş kökenli olması ve denetim raporlarının da Vakıflar Genel Müdürlüğüne Vakıflar Kanunu çerçevesinde verilen raporlar haricinde de -bu kurumlara da- bilgi açısından gitmesi ve buradan da yasal olmayan birtakım işlemler yapıldığında gerekli müeyyidelerin yapılması uygun olacaktır diye düşünüyorum.

Yine, Bakanlık ihtiyaç duyduğu hâlde, ihtiyaç duyduğu durumlarda taşınmazların bir kısmını… Daha doğrusu, Bakanlığın kullanmadığı, ihtiyaç duymadığı birtakım taşınmazları Vakıf kullanabilecek. Şimdi, bu çok hassas bir konu. Şimdi, buna kim karar verecek? İhtiyaç olup olmama durumu kim tarafından tespit edilecek? Çünkü Dışişleri Bakanlığı bünyesinde -Komisyonda da ifade edildi- çok ciddi arsalar, binalar var; yurt içinde, yurt dışında var; rakamları şimdi vermeyeceğim, ben biliyorum. Yine, İstanbul'da Boğaz’ın kenarında da çok kıymetli bir arazisi var. Mesela, bu arazi Vakfa tahsis edilebilir. Şimdi, tahsis etmeye kim karar verecek? Eğer tahsis edilirse de -yine, bu Vakıf, üniversite kurma yetkisini alıyor biliyorsunuz- acaba üniversite kurmak üzere mi tahsis edilecek veya başka bir konuyla ilgili mi tahsis edilecek? Bu tip durumların da açıklanması gerekiyor.

Aynı zamanda, vakıflar kurulurken -biliyorsunuz- mütevelli heyeti üst organ ama -bazı kamu personellerinin de gerekli şekliyle, geniş şekliyle kaldığı- genel kurul üst makam olduğu zaman, en üst birim yani organ genel kurul olduğunda daha kapsayıcı oluyor.

Şimdi “DİVAK” diye bir kurum var; Dışişleri mensuplarını korumak, kollamak, gelirlerini artırmak üzere kurulmuş bir vakıf. Acaba bu Vakıf daha aktif hâle getirilemez miydi, geliştirilemez miydi? Böyle bir vakfa ihtiyaç var mıydı? O zaman bütün Dışişleri Bakanlığı personelinin katılımıyla oluşmuş bir vakıf olurdu ve birtakım rahatsızlıklar da ortadan kalkardı diye düşünüyorum. Üniversite konusunu bu şekilde kısaca özetlemiş olduk.

Yine, en önemli gelirlerinden biri de vize gelirleri olacak yani vize gelirleri önemli bir kaynak. 2023 yılı içerisinde 5,5 milyar TL vize gelirlerinden, cirodan kaynaklanan bir gelir var. Bunun yüzde 20'si yani 1,1 milyar lirası merkezî bütçeye, oradan da Dışişleri Bakanlığına aktarılıyor; 4,4 milyar lirası da o yüzde 80’lik kısım da vize işlemleriyle uğraşan şirketlere aktarılıyor. Şimdi, bu şirketlerin sözleşmesi var. Bu sözleşmeler devam edecek mi, bittiği zaman yenilenecek mi? Anlıyoruz ki Vakıf bu işle ilgili de bir şirket kuracak, bu vize işlemleriyle ilgili de bir gelir elde edecek. Şöyle bir hesapladığımız zaman da yeniden değerleme oranı kadar artsa 7 milyarlık bir gelirden bahsediyoruz en kötü şartlarda, bu da Dışişleri Bakanlığının bütçesinin yani 31 milyarın biraz üzerinde, dörtte 1'ine yakın bir bütçe; bu da çok ciddi bir kaynak, bu kaynağın nasıl kullanılacağı, nerelere aktarılacağının takibi tarafımızdan yapılamayacak ki bir sürü daha gelir elde edilecek konular var; gayrimenkul alıp satabiliyor, demirbaş alıp satabiliyor, taşıt alıp satabiliyor, bunu yurt içinde, yurt dışında yapabiliyor. Yine, aynı zamanda, devlet iç borçlanma senetleri alabiliyor, kira sertifikası ihracıyla ilgili, bu tip gelirlerle ilgili nemalandırmalar yapabiliyor. Bu gelirleri de topladığınız zaman -bir de üniversite gelirleri var; üniversite paralı olacak, o da ayrı bir şey- ciddi bir bütçeden bahsediyoruz. Ben tahmin ediyorum ki Dışişleri Bakanlığı bütçesini de geçen bir bütçeden bahsediyoruz. Bu gelirlerin kullanılması çok çok önemli, onun için de finansçı atanıyor, finansçının da konusunda uzman olması gerekiyor çünkü bir yerde bir holding gibi yönetilecek bir vakıftan bahsediyoruz ve bunun da onun için çok sağlıklı ve düzgün bir şekilde yönetilmesi gerektiğini buradan özellikle ifade ediyoruz.

Yine, biliyorsunuz, 2024 yılı içerisinde 8 milyar dolarlık, kâr amacı gütmeyen kuruluşlara yapılan transferler kalemi var bütçede aktarılan. Şimdi, ben bunlardan da tasarruf yapılmasını söylüyorum. Şimdi, burada da Bakanlık buraya da aktarım yapabilecek ayrıca ve sadece bu Bakanlık değil, bu Vakfa istediğiniz bakanlıktan da ilişkilerinizi kullanarak hazine transferi yapabilirsiniz. Bunlar da dışarıda ekstra duran bir şeyler. Bu Vakıf ipotek verebiliyor değerli milletvekilleri. Yani bir vakıf niçin ipotek verebilir? Bir bankadan kredi kullanacak demek ki veyahut da ipotekli borç senedi çıkarıp dış piyasadan fonlanacak. Şimdi, baktığımız zaman bu çok önemli bir kaynak.

Yine, bu Vakıf aynı zamanda değerleme şirketi kurabiliyor, SPK onaylı, lisanslı gayrimenkul değerleme şirketi. Şimdi, hem Dışişleri Bakanlığının gayrimenkullerini değerleyecek hem diğer kamu kurumlarının da gayrimenkullerini değerleyecektir diye düşünüyorum. Örneğin, bankadan kullanılan kredilerde gayrimenkullerin ekspertiz değerini yaptığı zaman hem o bankadan kredi kullanıp hem o bankaya verilecek gayrimenkul teminatının değerlemesini de yapıp olduğundan daha yüksek tutarlarda kredi kullanımı da olabilir. Bu da ayrıca düşünülmesi gereken bir konu.

Aynı zamanda, Türkiye Varlık Fonu -biliyorsunuz- bono ihraç ediyor, kira sertifikası ihraç ediyor -çok ciddi bir kurum- 300 milyar dolarlık bir varlığı var. Yine, Vakıf, Türkiye Varlık Fonunun ihraç ettiği bu kıymetlerden satın alabilecek çünkü ciddi gelir olacak. Bu gelirden bir taraftan kendisine nema elde ederken bir taraftan da Türkiye Varlık Fonunu fonlamış olacak. Zaten Türkiye Varlık Fonunun 2 trilyon 300 milyar civarında -2023 yılı rakamları itibarıyla- bir borcu vardı; bir taraftan da düşük faizli bir kaynağa imkân açılmış olacak. Yine, vergisel avantajlar var yani vergiden muafiyet söz konusu; tüzel şirketler açısından yani sermaye şirketleri açısından da yapılan bağışlar vergiden indiriliyor. Plan ve Bütçe Komisyonunda -Sayın Bakan Yardımcısı burada- sormuştuk “Ticari kazançta yüzde 5’lik sınırlama var mı?” diye, tam net cevap alamadık ama yokmuş gibi görünüyor. Bu durumda zaten 2023 ve 2024 yılı çeyrek rakamları itibarıyla -sermaye şirketlerinin yani- devletin vazgeçtiği vergi 1 trilyon 108 milyar. Şimdi, bu Vakfa tekrar bağış yaparak bu vazgeçilen vergi miktarları da artacak ve yine devletin vergi kaybına sebep teşkil edecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akay, lütfen tamamlayın.

CEVDET AKAY (Devamla) – Tabii, konuşulacak çok konu var. Netice itibarıyla, bu Vakıf kurulacak, öyle görünüyor. Umarım, Dışişleri Bakanlığının gerçekten dış dünyadaki itibarını artırmak üzere bu gelirler kullanılır -çok ciddi gelir oluşacak, bu muhakkak- bu gelirler bütçe disiplini içerisinde, kaynakların etkin dağılımıyla usulsüzlüklere ve yolsuzluklara yer vermeden, israftan kaçınılarak kullanılır.

Bir soru da vakıf senedinde yer alacak hususlar. Vakıf senedini göremedik, görmemiz gerekirdi. Şimdi, Bakan hem Dışişleri Bakanlığının hem de Vakfın Başkanı. Bakan değiştiğinde, iktidar değiştiğinde, ikisi farklı olduğu zaman Bakanı değiştirip Mütevelli Heyetini değiştirmeme durumuyla karşılaşılabilir. O zaman durum ne olacak? Bu da Vakıf senedindeki yazılacak konularla ilgilidir.

Sonuç olarak, bu kanun teklifinin bu şekilde geçmesine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına karşı olduğumuzu belirtiyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akay, teşekkür ediyorum.

Diğer söz talebi Adalet ve Kalkınma Partisi…

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Sayın Başkanım, bir söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Peki, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

39.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in, Türkiye ile Ruanda arasında imzalanıp bugün Resmî Gazete'de yayımlanan anlaşmaya ilişkin açıklaması

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bir milletlerarası anlaşma metni imzalandı, bugün Resmî Gazete'de yayımlanmış, Sayın Cumhurbaşkanının imzasıyla yayımlanan bir karar bu. Aslında daha önceden iki ülke arasında imzalanmış bir anlaşma, Ruanda ile Türkiye arasında, Ruanda Dışişleri Bakanlığı-Türkiye Turizm Bakanlığı arasında imzalanmış bir anlaşma. Özeti şu: “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanması” diyor.

Şimdi, Ruanda’ya baktığımızda, Uganda, Tanzanya ve Kongo arasında son derece küçük bir Afrika ülkesi. Ben hakikaten merak ediyorum: Türkiye ile Ruanda arasında nasıl bir turizm anlaşması olabilir? İyi niyetli baktığımızda bir anlaşma olabilir, böyle bakabiliriz ama beni kaygılandıran bir durum var. 2015 yılında İsrail'le Ruanda arasında bir anlaşma imzalandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çömez, lütfen tamamlayın.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Bitireceğim, çok kısa…

İsrail'le yapılan bu anlaşmaya göre, İsrail’e illegal yollarla, İsrail'e yasa dışı yollarla giren bütün kaçaklar Ruanda’ya gönderiliyor. Yine, İngiltere, geçtiğimiz yıl bir yasa onayladı ve bunun pratiği de başladı, İngiltere'ye yasa dışı yollardan giren kaçaklar Ruanda’ya gönderiliyor.

Şimdi ben soruyorum: Ruanda gibi bir ülkenin -küçücük bir Afrika ülkesi, bu bahsettiğim üç ülkenin arasına sıkışmış bir Afrika ülkesi- Türkiye’yle arasında nasıl bir turizm antlaşması ve iş birliği olur? Bu kaçaklar şu anda büyük ölçüde -İsrail’in ve İngiltere'nin kaçakları- bu ülkede toplanıyorken bu anlaşma acaba bize başka bir kaygıyı da beraberinde getirir mi? Ben hem iktidar yetkililerine sormak istiyorum hem de belki bu konuda açıklama olursa onu da dinlemek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Balıkesir Milletvekili Mustafa Canbey ve Ankara Milletvekili Zeynep Yıldız ile 93 Milletvekilinin Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi (2/2139) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 111) (Devam)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili İsmail Güneş’e söz veriyorum.

Sayın Güneş, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfının kurulmasına ait kanun teklifinin ikinci bölümü üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve ekranları başında bizi izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

7 Ekimden bu yana Gazze’de bebek, kadın, yaşlı, sivil demeden 15 bini çocuk olmak üzere tam 36 binden fazla Filistinli kardeşimizi şehit eden terör devleti İsrail, en son Birleşmiş Milletler ve ABD tarafından güvenli bölge ilan edilen ve savaştan kaçan on binlerce sivilin yerleştiği Refah’taki mülteci kampını bombalayarak, alçak saldırılarına bir yenisini daha ekleyerek gözü dönmüş bir şekilde “soykırım” kavramına yeni bir boyut daha eklemiştir. Bu bebeklerin, bu insanların suçu nedir? Bunların yaşama hakkı yok mudur? Bunu yapanları ve destekleyenleri lanetle kınıyorum. Cenab-ı Allah’tan Filistinli kardeşlerimizin yardımcısı olmasını niyaz ediyorum.

Değerli milletvekilleri, beş yüz yıllık başarılı ve tecrübeli bir hariciye geçmişimiz var. AK PARTİ iktidarlarında, daha önce ihmal edilen Afrika ülkeleri başta olmak üzere, temsil ağımızı tüm dünyada genişlettik ve temsilcilik sayımızı 163’ten 261’e çıkardık. Türkiye, dünyada en geniş temsil ağına sahip 3’üncü ülke konumundadır. Toplam personel sayımızı 4.973’ten bugün itibarıyla 7.504’e çıkardık. Küresel diplomasinin önemli ülkelerinden biri hâline gelen Türkiye’de yabancı temsilcilik sayısı 166’dan 305’e çıktı. Dış politikada Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde proaktif politikaya geçilerek dünyada olan olaylarda belirleyici konuma geldik. Bunun en somut örneklerinden bir tanesi de Rusya-Ukrayna savaşında Türkiye’nin aldığı roldür.

Bu kanuni düzenlemeyle Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfının kurulmasına ilişkin usul ve esaslar düzenlenmektedir. Ülkemizde daha önce vakıf kurulmuş mudur diye baktığımız zaman tabii ki Türk Medeni Kanunu’na göre ve özel kanunlara göre kurulmuş vakıflar vardır. Bunlar nelerdir diye baktığımız zaman: Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, 1986; Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı, 1987; Yunus Emre Vakfı, 2007; Türkiye Yeşilay Vakfı, 2013; Türkiye Maarif Vakfı, 2016; Türkiye Şehit Yakınları ve Gaziler Yardımlaşma Vakfı, 2018; Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Vakfı, 2023 gibi vakıflar kurulmuştur. Bunlar bazılarıdır.

Değerli milletvekilleri, ABD askerî yayıncılık dergisi olan Defense News dergisi savunmayla ilgili en çok mal satan şirketleri sıralamaktadır; 100 şirket belirlemektedir ve 2023 yılındaki bu yaptığı sıralamada Top 100 listesinde Amerika’dan 52 şirket, İngiltere, Fransa ve Türkiye'den 4 şirket bulunmaktadır. Türkiye'den giren şirketler hangisi diye baktığınız zaman arkadaşlar ASELSAN 47’nci sırada, TUSAŞ 58’inci sırada, ROKETSAN 80’inci sırada, ASFAT 100’üncü sırada yer almaktadır.

Değerli milletvekilleri, bugün, övünç duyduğumuz, gurur duyduğumuz bu şirketlerden ASELSAN’ın yüzde 74’ü, HAVELSAN’ın yüzde 99’u, TUSAŞ’ın yüzde 54’ü, ROKETSAN’ın yüzde 55’i, İŞBİR’in yüzde 99’u, ASPİLSAN’ın yüzde 98’i Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfına aittir arkadaşlar. Bu pencereden baktığınız zaman, 1987 yılında kurulan Vakfa eğer “Biz, Türk Silahlı Kuvvetlerine paralel bir örgüt kuruyoruz, buna ne gerek vardı?” diye düşünseydiniz arkadaşlar, bugün bu şirketler olmazdı ve dolayısıyla da bu pencereden bakmak lazım. Ve, bu Vakfın amacı nedir arkadaşlar? Bu Vakfın amacı Dışişleri Bakanlığı teşkilatının faaliyetlerinin güçlendirilmesi ile personelinin temsil kabiliyeti yüksek ve donanımlı yetiştirilmesinin desteklenmesi. Peki, şimdi, Türkiye’de Dışişlerindeki bürokratlar iyi yetişmiyor mu? Hayır, iyi yetiştiriyoruz ama iyinin daha iyisi var, imkânların daha fazlası var arkadaşlar. Bizim gayemiz bunun üzerine koymak, daha donanımlı, daha birikimli bürokratlar yetiştirmek. Peki, bu Vakıf bu amaca nasıl ulaşacak arkadaşlar? Bu amaca ulaşması için tabii ki Bakanlığın hizmet kalitesini artırmak amacıyla her türlü taşınır taşınmaz almak, kiralamak, inşa etmek, gerektiğinde bunların kullanımını kısmen veya tamamen Bakanlığa bırakmak... Arkadaşlar, bunu yapacağız ki bu Vakıf hem gelir elde edecek hem gelirlerinin değerini koruyacak hem de Dışişleri Bakanlığının ihtiyaçlarını… Diyelim ki bir araç ihtiyacı olacak, bunu almadan nasıl bunu temin edebilecek arkadaşlar? Ve diğer taraftan yine Bakanlığın atıl konumda olan gayrimenkullerini geçici olarak değerlendirebilecek.

Yükseköğretim kurumları kurmak… Arkadaşlar, burada diyorsunuz ki: “Diplomasi Akademisi var.” Arkadaşlar, bu Diplomasi Akademisi sadece kurum içi eğitim veriyor ama diyelim ki yüksek lisans veya doktora eğitimi vermiyor ve diyebilirsiniz ki: “Ülkemizde pek çok üniversite var, bunu verebilirler.” Tamam, amenna ama burada biz daha çok bilgi birikimimizi buraya aktarmak istiyoruz. Bir de hangi alanlarda bizim, doktoralı ve yüksek lisanslı bürokratlara ihtiyacımız varsa onu elde etmek istiyoruz. Buradaki temel amacımız bunların üzerinden para kazanmak değil arkadaşlar.

Diğer taraftan, tabii ki bu Vakıf nereden gelir elde edecek arkadaşlar? Bir akarın olması lazım ve dolayısıyla da bağışlar ve yardımlar… İşte, Türk Silahlı Kuvvetleri Vakfı bağışlarla, personelinden kesilen bağışlarla bunu yaptı -dolayısıyla da ben asteğmen olarak askerlik yaptım, biz de oraya bağışladık ama- bu Vakfın esas önemli geliri sadece buradaki bağışlar değil arkadaşlar. Vize işlemlerini şimdi özel şirketler yapıyorlar ve buradan aşağı yukarı yıllık 5,5 milyar bir gelir elde ediliyor, bunun yüzde 20’sini zaten hazineye aktarıyorlar, orası tamam. Yani burada bu Vakfın benzer şekilde bir şirket kurmasının ne sakıncası var arkadaşlar? Özel şirket buradan gelir elde edince sıkıntı olmuyor da buradan Vakıf gelir elde edince niye sıkıntı olsun arkadaşlar? Buradan elde ettiği geliri nereye harcayacak Vakıf? Arkadaşlar, işte Dışişleri bürokratlarımızın gelişmesine, onların donanımlarının artırılmasına harcayacaktır.

Burada “Hazineden para aktaracaksınız.” diyorlar. Arkadaşlar, böyle bir şey yok, hazineden para aktarmıyoruz. Bir seferliğine mahsus, kurulması aşamasında 10 milyon TL buraya aktarıyoruz. Onun haricinde biz Vakfa para aktarmıyoruz arkadaşlar. Vakıf kendi gelirlerini kendi elde edecek ve dolayısıyla da vatandaşlarımızı doğru bilgilendirmemiz lazım. Nasıl bundan önceki kurulmuş Türk Silahlı Kuvvetleri Vakfı Türkiye'de örnek projelere imza attıysa burada da benzer şekilde, bundan on yıl sonra, yirmi yıl sonra benzer projelere imza atılacaktır diye ben düşünüyorum.

Diğer taraftan, Vakfın organlarından Mütevelli Heyetinin buradaki Başkanı Dışişleri Bakanımız. Burada, tabii ki arkadaşlar da hassasiyet gösterdi. “Buradaki genel müdür, büyükelçi ve üst seviyedeki bürokratlardan en az 5’i oradan olsun.” dedik. Tamam, olsun, olsun, bir sıkıntı yok. Diğer taraftan da buradaki 10 kişinin en az 5’i oradan, -bundan daha fazlası da- bürokrattan seçilebilir. Burada neye itiraz ediyorsunuz arkadaşlar? Yönetim Kurulu yine Mütevelli Heyeti tarafından seçiliyor ve üç yıllığına seçiliyor, en az 2’si yine Bakanlık mensubu oluyor. Dolayısıyla da bu işlerin içinden gelen kişiler. Burada şunu diyorsunuz: “Ya, kardeşim, buradaki Mütevelli Heyeti, buradaki Denetleme Kurulunu seçiyor ve bizi nasıl denetleyecek?” Yahu, şimdi, Bakanlıklardaki arkadaşlar, neticede Teftiş Kurulunu -Bakanlık- seçmiyor mu? Buradaki Bakanlığın iç denetimini bunları yapmıyor mu arkadaşlar? Bunlar yapıyorlar.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Sayıştay, Sayıştay denetimi.

İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Diğer taraftan, peki, dış denetimi kim yapıyor arkadaşlar? Vakıfların dış denetimini Vakıflar Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu yapıyor. Şimdi, Sayıştay yapınca bu kanuni oluyor, yasal oluyor ve hakkaniyetli oluyor; Vakıflar Genel Müdürlüğü yapınca hakkaniyetsiz oluyor. Öyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? Öyle bir şey olması mümkün değil.

Dolayısıyla da şimdi ben soruyorum işte: Diyelim ki… Çok da sataşmak istemiyorum ama şimdi… Neyse sataşmayayım.

Diğer taraftan, sayın vekilimiz konuşmasında dedi ki: “Ya, bu işte vakıflara yapılacak bağışları vergi matrahından düşeceksiniz. Yüzde 5 sınırlaması burada var mı?” dedi. Evet, burada var arkadaşlar, bu tüm yaptığınız bağışların ve tüm gelirlerinizin yüzde 5’i burada da geçilemiyor arkadaşlar. Yoksa sizin dediğiniz gibi, tabii, bu, suistimal olabilir mi? Olabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Güneş, lütfen tamamlayın.

İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Arkadaşlar, neticede şunu söylemek istiyorum: Tabii ki Dışişleri bizim yüz akımız. Gerçekten de son yıllarda, son yirmi yılda olağanüstü işler başardılar.

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Evet evet, eskiden bir şey değildi Dışişleri, yirmi yılda yaptılar(!)

İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti devletinin pasaportunu taşımanın gururunu yaşadık biz.

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Eskiden Dışişleri mi vardı ya(!)

İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Ve önemli projelere imza attık.

ALİYE TİMİSİ ERSEVER (Ankara) – Türk pasaportunun değeri bile kalmadı ya; vize alınmıyor, vize vermiyorlar.

İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Dünyada daha etkin bir ülke hâline geldik. İnşallah, bu Vakıf sayesinde bu attığımız adımlar daha da ilerleyecektir diye düşünüyorum ben.

ALİ KARAOBA (Uşak) – Kenya yeşil pasaporta vize koyuyor Vekilim ya!

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Söylediğini kanıtlayacak bir veri ver bize ya.

İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Vakfın kurulmasının ülkemize, milletimize hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.

ALİ KARAOBA (Uşak) – Vekilim, Kenya yeşil pasaporta vize koydu, vize! Kenya, Kenya!

ALİYE TİMİSİ ERSEVER (Ankara) – Kenya yeşil pasaporta vize koydu bugün, haberin var mı?

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Vizeyi kaldırdığınız tek ülke Afganistan ya.

İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Güneş, teşekkür ediyorum.

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Rüşvetçiden büyükelçi yapmayı başarmış bir iktidarsınız(!)

BAŞKAN – Şimdi şahıslar adına birinci söz İstanbul Milletvekili Serra Kadıgil’e ait.

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Yok, son yirmi yılda büyük rekorlar kırdınız(!)

BAŞKAN – Sayın Kadıgil, buyurun.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Ya, şimdi…

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Pasaport harcından haberin var mı, kaç para?

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Ya, sen İstanbul’da 71 kişiyle nasıl…

ALİ KARAOBA (Uşak) – Kenya’nın pasaportu ne olacak?

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – 71 kişiyle siz Roma’ya gidiyorsunuz, Roma’ya!

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Yüksek sesle söyle, duyulmuyor! Yüksek sesle söyle, anlamadım, ne olmuş İstanbul’da?

TURAN TAŞKIN ÖZER (İstanbul) – Duyulmuyor, duyulmuyor; duyamıyoruz.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Ya, Roma’yı mı fethediyorsunuz siz?

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Ne olmuş, ne olmuş?

TURAN TAŞKIN ÖZER (İstanbul) – Duyamıyoruz, duyamıyoruz.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – 71 kişiyle Roma’ya gidiyorsunuz ya, 71 kişi!

BAŞKAN – Sayın Vekilim, Sayın Vekilim…

ALİ KARAOBA (Uşak) – Kenya, Kenya, İsmail Bey!

SALİHA SERA KADIGİL YILMAZ (İstanbul) – Kırk yılın başı söz alıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Süreyi başlatmayalım.

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Ya, pasaportunun kıymeti kalmadı be!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Rüşvetçiden büyükelçi yaptın, ne anlatıyorsun sen ya! Ne anlatıyorsun, çık, kalk da konuş!

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri…

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Ya, 71 kişiyle bunlar Roma’ya gidiyorlar. Görsen, sanki Roma’yı fethedecekler.

BAŞKAN – İsmail Bey…

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Ha, Roma mı? Roma mı? Ulan, yaptığınız seyahatlerin, yirmi yıldır yaptığınız seyahatlerin hesabını ver ya!

BAŞKAN – Sayın vekillerim…

ALİYE TİMİSİ ERSEVER (Ankara) – Her gün uçak kaldırdınız. Daha yeni gitti bakanınız özel uçakla.

BAŞKAN – Bakın, hatip kürsüde, izin verin, izin verin konuşsun, lütfen.

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Hayret ya! Roma’ymış ya, Roma!

BAŞKAN – Zaten herkes meramını anlattı.

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Roma’da dondurma var! Dondurma var Roma’da!

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Roma yakacak sizi, hadi bakalım, Roma yakacak!

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmak yerine hatibi dinleyelim.

TURAN TAŞKIN ÖZER (İstanbul) – Sataşıyor efendim, nasıl dinleyelim?

BAŞKAN – Sayın Kadıgil, buyurun, sürenizi başlatıyorum.

SALİHA SERA KADIGİL YILMAZ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Genel Kurulu ve ekranları başında bizi izleyen yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Biz şu an burada bu konuşmaları yaparken İsrail'de dünya tarihinin gördüğü en acımasız, en vahşi savaş suçlarından biri işleniyor. Katil İsrail ve iş birlikçisi ABD kana doymuyor. Siyonist rejimin değirmenine gemi gemi su taşıyanların utancı hâlâ omuzlarımızdayken bir kez daha bu soykırımcılarla tüm ilişkilerin derhâl sonlandırılması çağrımızı Komisyonun huzurunda yineliyoruz. Aklımız, kalbimiz Gazze'de, Refah’ta, mazlum Filistin halkının yanındadır.

Evet, sayın milletvekilleri, Mecliste yine halkın gerçek dertlerini değil, paralel yapılanmalara doyamayan AKP'nin Dışişlerine paralel vakfını görüşüyoruz, o yüzden ben bu yasa teklifinden değil, geçen hafta gündeme bomba gibi attıkları hayvan soykırımı tasarısından bahsetmek üzere söz kullanacağım. Bu sözü kullanmamda dayanışma gösteren Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna da öncelikle teşekkür etmek istiyorum.

Şimdi, ülkenin hiçbir gerçek derdine çözüm üretmeyen saray rejimi yapamadıklarının üstünü milyonlarca köpeğin cansız bedeniyle örtme gayretine düşmüş durumda. Sahipsiz hayvan popülasyonuna buldukları dahiyane çözüm, tüm sokak köpeklerini öldürmek. Daha doğrusu şöyle bir şey peşindeler: “Öldürürüz ha!” tehdidiyle bu hayvanların ölüm kampı hâlindeki barınaklara tıkılmasını ve yavaş yavaş açlıktan birbirini yiyerek ölmesini bekleme derdindeler, buradan bir rant devşirme derdindeler, kısırlaştırma merkezleri yerine yeni beton tarlaları açmak derdindeler yani ölümü gösterip bizleri sıtmaya razı etme derdindeler.

Bakın, dört sene önce ben yine bu kürsüdeymişim. Nasıl başlamışım sözlerime biliyor musunuz? Sözlerime AKP ve MHP Grubuna teşekkür ederek başlamışım çünkü biz geçen dönem şu elimde gördüğünüz raporu çıkardık; farklı partilerden 11 milletvekili oy birliğiyle sevgili arkadaşlar. 27'nci Dönemde belki oy birliğiyle yaptığımız tek şey buydu. Hayvanların haklarıyla ilgili bir çalışma yürüttük biz burada ve dedik ki: Kontrolsüz hayvan popülasyonu bir sorundur. Yani herkes şunu kafasına çok iyi soksun: Bu ülkede, bu Mecliste hiç kimse “Hayvanlar kontrolsüzce çoğalsın.” falan demiyor. Biz oturduk, milletvekilleriyle bunu çalıştık; tek tek çözüm önerilerini. Oy birliği diyorum size. Ne dedik biliyor musunuz? Hayvanlar bu toprakların, kültürümüzün bir parçasıdır, yerleri barınaklar, o ölüm kampları değil, bizim yanımızdır dedik. Kontrolsüz çoğalmasınlar, kimseciklere bir zararları dokunmasın diye derhâl kısırlaştırma seferberliği başlatalım dedik. Hayvan kaçakçılığı, hayvan üretimi durdurulsun dedik. Bu işler için bütçe ayrılsın dedik ya. Ben demedim ha bunları sadece, ben demedim, AKP'li milletvekilleri dedi, MHP'li milletvekilleri dedi; oy birliğiyle geçti, oy birliğiyle. Sonuç: Hiçbir şey yapmadınız. Bir arpa boyu yol ilerlemedik, bu konuda hiçbir şey yapılmadı ve şimdi çıktınız, diyorsunuz ki: “Şöyle oluyor, böyle oluyor.” Tarım Bakanı çıkmış, hiç utanmıyor ya arkadaşlar; asli sorumlusu bu işin. Hiç utanmadan çıkmış ne diyor biliyor musunuz? Yok efendim, trafik kazaları oluyormuş. Yok efendim, işte kuduz artıyormuş. Yok efendim, işte ne oluyormuş, çocuklarımız başıboş köpekler yüzünden sıkıntı çekiyormuş. Herkesin şunu çok iyi kafasına sokması lazım: Bu sıkıntılar çıkıyorsa o masum, o ağızsız, dilsiz canlar yüzünden çıkmıyor; görevini yapmayan, kanunları uygulamayan bu siyasetçiler yüzünden çıkıyor, bunlar yüzünden çıkıyor. Hayvan popülasyonunu kontrol altına mı almak istiyorsunuz? Hadi bize de itibarınız yok, kendi vekillerinize itibarınız yok, bu Meclise itibarınız yok; kanun var, kanun. 2004 senesinde çıkardınız, siz çıkardınız arkadaşlar, AKP çıkardı bu kanunu. O kanunun bir 6’ncı maddesi var. Ne diyor? “Sahipsiz hayvanı alacaksın barınağa, aşılatacaksın, kısırlaştıracaksın, götürüp yerine bırakacaksın.” diyor. Yirmi sene geçti, niye uygulamıyorsunuz? Neden uygulamıyorsunuz bunu? Yirmi üç yıldır bu ülkeyi tek başına yöneten bir adam var, bugün çıkmış ne diyor? “Ya, tamam tamam, durun, barınaklara bir alalım, sahiplendirirsek inşallah öldürmeye gerek kalmaz.” Suç işliyor, suç. TCK 217’yi biliyor musunuz? Kanunlara uymamaya teşvik suçu işliyor, bu ülkenin Cumhurbaşkanı yapıyor bunu. Soruyorum buradan hepinize ya: Hiç bir barınağa gittiniz mi, hiç bir barınak ziyareti yaptınız mı? Yani şey mi sanıyorsunuz; o barınaklarda o köpeklerin açlıktan birbirini parçaladığını biz bilmiyor muyuz sanıyorsunuz? Orada böyle huzur ve refah içinde Şirinler köyü gibi yaşayacaklar ve biz de buna inanacağız mı sanıyorsunuz? Böyle bir şey yok sevgili arkadaşlar, böyle bir şey yok. Utanmadan bir katliama yol açamazsınız bu ülkede. Bakın, bunu her konuştuğumuzda, her ortamda ne diyorlar bize biliyor musunuz? “Kaynak yok.” diyorlar. Her şeye kaynak var, bu ülkenin kanunlarını uygulamaya, Meclisin iradesini uygulamaya kaynağımız yok. Bunu söyleyen o Tarım Bakanının sadece İstanbul İl Müdürlüğü sadece bu sene 61 milyon TL'ye ne yapmış? Araç kiralamış. Bu, 80 bin köpeğin kısırlaştırılması demek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kadıgil, lütfen tamamlayın.

SALİHA SERA KADIGİL YILMAZ (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Az önce söylediğim açıklamaları yapan Cumhurbaşkanının yazlık sarayına kaç para ödedik vergilerimizden, biliyor musunuz? 685 milyon TL. 1 milyon köpeğin kısırlaştırma parası bu. Var yani bu ülkede kaynak var ama kanunları uygulamak için o kaynak kullanılmıyor. Bizim bu alanda Batı'dan alacağımız bir şey yok. Derhâl hayvan fonu oluşturmalıyız. Önümüzdeki dört yılda kısırlaştırma seferberliği yapmalıyız. “Batı dünyasının yaptığı öldürme bizim kültürümüze uygun değil. Biz vicdanlı bir milletiz.” diyor. Ben demiyorum, bakın, Mustafa Yel diyor, sizin Komisyon Başkanınız diyor. Dört senedir hiçbir adım atmıyorsunuz, hiç kılınızı kıpırdatmıyorsunuz, şimdi de gelmiş, işinizi yapmadığınız için suçu masum köpeklerde arıyorsunuz ve biz de diyoruz ki: Yemiyoruz, yemiyoruz, yemeyeceğiz!

Bu zulme karşı ses çıkarmak isteyen herkesi 2 Haziran Cumartesi günü Yenikapı’ya davet ediyoruz.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. (CHP, DEM PARTİ ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kadıgil.

Şahısları adına ikinci söz talebi, Ankara Milletvekili İdris Şahin’e ait.

Sayın Şahin, buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

CEMAL ENGİNYURT (İstanbul) – Lehte konuşurken aleyhte konuşma yalnız.

İDRİS ŞAHİN (Ankara) – Bakın, uyarıyı baştan aldık.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Lehte söz aldık ama konuşacağımız kanun adına elbette aleyhte konuşacağız.

BÜLENT KAYA (İstanbul) – Memleketin lehinedir Sayın Vekilim, memleketin lehine, sorun yok.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Çünkü iktidar milletvekillerini bu kürsüde dinledim dün ve bugün. Sağ olsun, İsmail Bey iktidar milletvekillerinin gerçekten prestijini kurtardı. Az da olsa kanunla alakalı bir şeyler söyledi, ama doğru ama eğri; bir şekliyle, kendince, iktidarın getirmiş olduğu kanun teklifini savundu.

Değerli milletvekilleri, bizler Parlamentonun onurunu korumakla yükümlü olan insanlarız. Özellikle 2017 Anayasa değişikliğinden sonra her ne kadar sistem, Parlamentoyu yok saysa da işte, güçlü olduğuna inandığımız Dışişleri teşkilatımız var, değil mi bizim? Dışişleri Bakanlığının güçlü olduğunu bu Genel Kuruldaki tüm milletvekilleri kabul eder. Ancak bir vakıf kuruluyor ve vakfın adı “Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı.”

Sayın milletvekilleri, sizlere soruyorum: Dışişleri Bakanlığının güçlü olmadığını mı düşünüyorsunuz? Böyle önemli bir vakfa ihtiyacınız var, hem Plan ve Bütçe Komisyonunda hem de Genel Kurulda Bakanı on dakika, Allah için, gördünüz mü; sizlere soruyorum. Bu kanunun sahibi olacak olan, Vakfın tüm yöneticilerini atayacak olan Bakanın, hiç olmazsa Plan ve Bütçe Komisyonunda veya Genel Kurulda şöyle bir kafasını göstermesi gerekmez miydi Parlamentonun onuruna, saygınlığına eğer gerçek anlamda değer veren bir Bakanlık ise?

Bakınız, değerli milletvekilleri, öncelikle usuli bir hata yapıyoruz. Dışişleri Bakanlığını Güçlendirme Teşkilatı Vakfı kuruyoruz ama tali komisyon olarak Dışişleri Komisyonunda en ufak bir görüşme gerçekleşmiyor ve Sayın Bakan hem Mütevelli Heyeti üyelerini hem Denetim Kurulunu atıyor. Benzer bir uygulama da -hepinizin malumu- Varlık Fonunda. Sayın Erdoğan kendisini Varlık Fonunun Başkanı olarak atıyor ve onun yolundan gidecek olan Dışişleri Bakanı da bu Mütevelli Heyetinin Başkanı olarak kendisini atayacak ve Denetim Kurulunu da kendisi oluşturacak. Bakınız, Cevdet Akay Bey'e çok teşekkür ediyoruz. Gerçekten dün de bugün de muhalefet milletvekilleri çok kapsamlı bir şekilde bu kanunun sıkıntılarını ifade etti.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, özellikle ifade ediyorum: Siz bugün şahsa göre bir kanun çıkarıyorsunuz ve 2015’ten sonraki süreç içerisinde hep kendi bedeninize göre elbise dikiyorsunuz ama bu ısmarlama elbiselerin yarın iktidar değiştiğinde size dar geldiğini göreceksiniz. Bugün adalet kantarını bozuyorsunuz, gün gelecek bu bozduğunuz kantarda kendiniz tartılacaksınız.

Bu Vakıf sınırsız yetkiler ihtiva ediyor. İsmail Bey'in ifade ettiği gibi, diğer vakıflarla hiçbir alakası yok. Diğer vakıflarda kanun nasıl bir yönetim yapısının olacağını, nasıl bir mütevellinin olacağını belirlemiş durumda, kimlerin oralarda görev yapacakları net ve müşahhas bir şekilde. Oysa bu kanun tamamen belirsiz; ne yapacağı, kime ne yetki vereceği ve yine İsmail Bey konuşurken özellikle ifade etti “Bakanlığın atıl durumdaki mülklerini de değerlendirecek.” dedi. Arkadaşlar, şu alma satma, yapma, inşai faaliyetlerden artık bir beri durun. Gelin, Dışişleri Bakanlığı gerçek misyonuna göre hareket etsin, Dışişleri Bakanlığı beş yüz yıl nasıl bizi onurla temsil ettiyse bundan sonraki süreç içerisinde de almaya satmaya karışmadan, onurlu bir şekilde bizi temsil etsin; Türkiye Cumhuriyeti devletinin gururu olsun, dışarıda bizim haysiyetimizi ve pasaportumuzu en güzel bir şekilde değerlendirsin. Bırakın, Dışişleri Bakanının almayla satmayla ne iş olur arkadaşlar? Bir tarafta, siz, Dışişleri bürokratlarıyla övünüyorsunuz, ondan sonra “İlave bir okul kuracağız.” diyorsunuz. YÖK’ün denetiminde bugün onlarca üniversitemiz var, her biri birbirinden kıymetli hariciyeciler yetiştiriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şahin, lütfen tamamlayın.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Bugün siz madem bu kadar meraklısınız, “Her kurumun, her bakanlığın bir eğitim kurumu olsun.” diyorsunuz da GATA’yı niye kapattınız, Sağlık Bilimleri Üniversitesine niye dönüştürdünüz? O yüzden, sizlerden hassaten istirhamımız, bakınız, dün, buradaki hatipleriniz kanunla alakalı bir dakika bile konuşmadı ve onları dinledikten sonra hem Sayın Bakana hem de Sayın Erdoğan’a etiketleyerek attım, dedim ki Allah için kendi vekillerinizin Genel Kurulda bu kanun teklifini nasıl savunduğunu bir dinleyin, siz tatmin olursanız, emin olun, DEVA Partisi olarak bu kanun teklifine biz de “evet” oyu vereceğiz. Ama şundan eminiz ki hiçbir şekilde kanun teklifiyle alakalı görüşme yapmadan, görüş beyan etmeden bu kanun teklifine destek istiyorsunuz ki bu destek bizden yok çünkü herkes işini yapsın, ticareti de ticaret erbapları yapsın, Dışişleri Bakanlığımızın ticaret yapmaya ihtiyacı yok.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun, var olun. (CHP ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.

Değerli milletvekilleri, ikinci bölüm üzerinde soru-cevap yok.

Bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

İkinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

7’nci madde üzerinde aynı mahiyette 2 önerge vardır, önergeleri birlikte işleme alıp oylarınıza sunacağım.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 İsa Mesih Şahin Mustafa Bilici Hasan Ekici

 İstanbul İzmir Konya

 Şerafettin Kılıç Mehmet Karaman

 Antalya Samsun

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 George Aslan Gülcan Kaçmaz Sayyiğit Mehmet Zeki İrmez

 Mardin Van Şırnak

 Zülküf Uçar Heval Bozdağ İbrahim Akın

 Van Ağrı İzmir

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL KOCACIK (Sakarya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz, İzmir Milletvekili Mustafa Bilici’ye ait.

Sayın Bilici, buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

MUSTAFA BİLİCİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi’nin 7’nci maddesi üzerine Gelecek-Saadet Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, ilgili kanunun kanun yapma usulüne aykırılığını grup olarak kabul etmediğimizi belirtmek istiyorum. Tali komisyonlara indirilmeden, Anayasa’ya aykırılık incelemesi yapılmadan Genel Kurula indirilen bu kanun teklifi kanun yapma tekniği bakımından kabul edilebilir değildir. AK PARTİ iktidarının komisyonlarda tartışılmadan, yanlışları düzeltilmeden bir kanun teklifini Genel Kurula indirmesi siyasi dayatmadan başka bir şey değildir. İktidar, kanun tekliflerinin komisyonda görüşülmesini istisna, görüşülmemesini asıl hâle getirme gayesindedir. Bu yanlış yasama uygulamasından Meclisin salahiyeti açısından bir an önce vazgeçilmelidir.

Değerli arkadaşlar, bugün, Dışişlerine bağlı fakat gelir getirici faaliyetler yürütebilen, Bakanlığın yurt içi ve yurt dışındaki taşınır ve taşınmazlarını alabilen, satabilen, kiralayabilen ve kendi nam ve hesabına ticari faaliyet yürütme yetkisini haiz bir vakıf kurulmaktadır. İlgili kanun teklifi metni incelendiğinde vakfa atfedilen misyonun Dışişleri Bakanlığının misyonuyla aynı olduğu rahatlıkla görülecektir. Peki, hâl böyleyken Dışişleri Bakanlığıyla aynı amaca sahip bir oluşum niçin kurulmaktadır? Dışişleri Bakanlığı vakıf üzerinden ticari faaliyetlere girişecek, gelir elde etme peşine mi düşecektir? Bakanlığın buna ihtiyacı mı vardır? Hükûmet ve Dışişleri Bakanlığı yetkilileri Bakanlık gelirlerinin yetersizliğinden şikâyetçiyseler buyursunlar, gelsinler, Meclisten ek bütçe çıkaralım. Ek bütçe çıkaralım ki Dışişleri Bakanlığı gibi ülkemizin köklü kurumlarından olan bu değerli Bakanlığımız ticari faaliyetler peşine düşmesin.

Dışişleri Bakanlığının geçmişten gelen köklü gelenekleri hiçe sayılarak ticari faaliyetlere sokulması şüphesiz gelecekte yaşanması muhtemel şaibeler doğuracaktır. En basitinden sorulması gereken bazı sorular vardır. Öncelikle bu Vakıf yurt dışından bağış kabul edecek midir? Bağış kabul edecekse bunun miktarı ne olacaktır? Yurt dışından kabul edilen bağışlar Bakanlığın itibarını zedeleyecek midir, adını kirletecek midir? Şüphesiz ki iktidarın bu sorulara verecek şeffaf bir cevabı yoktur. Bu Vakfın kuruluşundaki temel istek, temel amaç nettir. Bakanlığın örtülü ödeneği statüsünde bir vakıf kurulmak istenmektedir. Vakfın Mütevelli Heyeti Başkanı olarak Dışişleri Bakanının gösterilmesi, Dışişleri Bakanına uluslararası arenada devleti temsil etme görevi dışında bir de şirket yönetme görevi vermekten başka bir şey değildir. Vakfa dışarıdan atanacak yöneticiler Bakanlığın taşınır ve taşınmazları üzerinde söz sahibi yapılacak, Dışişleri Bakanlığı temel misyonundan ve liyakat esasından uzaklaştırılacaktır.

Değerli arkadaşlar, tasarruf paketi açıklayarak ekonomiyi rayına sokmak isteyenler bugün bütçenin dışında, Sayıştay denetiminden vareste bir vakıf kurmaktadır. Bu bir tezat değil de nedir? İktidar, birçok konuda olduğu gibi tasarruf konusunda da samimi değildir. Görüşmekte olduğumuz kanun teklifinde kurulması öngörülen vakfın Sayıştay denetiminden bağışık tutulması bunun en net örneklerinden yalnızca bir tanesidir.

Sözlerimi tamamlamadan önce, İsrail terör devletinin geçtiğimiz günlerde Refah sınırında gerçekleştirdiği alçak saldırıyı kınıyor, hayatını kaybeden masum kardeşlerimize, kundaktaki yavrulara ve onların annelerine, babalarına Allah'tan rahmet diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bilici, teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz, İzmir Milletvekili İbrahim Akın’a ait.

Sayın Akın, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

İBRAHİM AKIN (İzmir) – Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iki gündür Dışişleri Bakanlığının yasasıyla ilgili tartışmalar yapıyoruz. Gördüğümüz, araştırdığımız ve iki gündür tartışmalardan bizim anladığımız durum şudur: Bu yasa teklifi aslına bakarsanız, adrese teslim, kişiye teslim, özel olarak yapılmış bir yasa teklifidir. Bu kişi öyle bir noktadadır ki çok değerli Dışişleri Bakanı her türlü marifetle yetkilendirilmeye, her türlü olanaklar ona sunulmaya, vakıf kurmaya, şirket kurmaya, ticaret yapmaya, üniversite kurmaya yetkilendirilmeye çalışılmaktadır.

Arkadaşlarımız çok değerli görüşleriyle paylaştılar; bir paralel yapıyla karşı karşıya olduğumuzu söylediler. Ben, aslında aynı zamanda bir özerk yapıyla karşı karşıya olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Elbette “paralel” diyoruz çünkü bu ülkede açlık, yoksulluk varken, emeklilere ilişkin her türlü tedbir alınırken, Türkiye'nin yaşadığı ekonomik krizler -konusunda- tamamen çalışanlara fatura edilmeye çalışılırken ve sözde, Maliye Bakanı, arkasında Erdoğan'ın olduğu bir ekonomik politikayı uygularken, nasıl oluyor da Dışişleri Bakanı bundan muaf tutulabiliyor, nasıl oluyor da bunun dışında kalabiliyor ve ülkede bu kadar ağır mevcut koşullar içerisinde hem bütçeden buna yer ayrılabiliyor hem de böyle bir çalışma nasıl yapılabiliyor?

Yine, arkadaşımız söyledi. Bu mevcut yasa teklifi bir maliye işi değildir, bir bütçe işi değildir; Dışişleri Bakanlığının nasıl yapılacağına dönük bir iştir. Biz buradan halkımız adına seslenmek istiyoruz: Eğer gücü varsa, çok başarılıysa Dışişleri Bakanının -İsrail vasıtasıyla yani- İsrail'in katlettiği Filistin halkının yanında olmasını, onların ölümlerine ve katledilmesine engel olmaya çalışmaya seferber olmasını istiyoruz.

Şu anda uluslararası alanda bu katliamı engelleyemeyen, Filistin halkının yanında durduğunu iddia eden bir Türkiye var. Türkiye daha geçen gün, aynı zamanda İsrail'le olan ilişkileri durdurduğunu söyleyebildi ama bugün duyuyoruz ki bu ticaret ilişkileri dolaylı ve doğrudan olarak devam ediyor.

Buradan bir kez daha sesleniyoruz: Bu ülkedeki yurttaşlarımız vize kapılarında beklerken, gümrüklerde kendi ellerindeki pasaportun ne kadar değersiz olduğunu görürken ve insanlarımıza ikinci sınıf muamele yapılırken Dışişleri Bakanını göreve çağırıyoruz; bu ülkenin uluslararası alandaki kredisini yükseltmeye davet ediyoruz, ticaret yapmaya, vakıf kurmaya değil, kurmaya değil, insanlarımıza uluslararası düzeyde, gerçek anlamda insan gibi muamele edilmesini bekliyoruz. Dışişleri Bakanının görevi bu iken maalesef bu görevleri yerine getirmek yerine başka türlü işler peşinde çünkü şu anda vize uygulamasından ortaya çıkan gelirlerin aynı zamanda vakıf vasıtasıyla bir ticari işleme dönüştürülmesini, buradan kâr elde edilmesini bekliyor. Anlaşılıyor ki Türkiye'deki yurttaşlarımıza daha çok vize uygulansın, biz de oradan para kazanalım, vakıf vasıtasıyla da aynı zamanda Bakanlığın gelirlerini elde edelim demek istiyorlar. Buradan bir kez daha sesleniyoruz: Bu uygulamalar Türkiye'deki yurttaşlarımızın onurlu duruşlarının, sağlıklı yaşamlarının, insan olmalarının önünde engeldir ve bu asla kabul edilemez.

Ayrıca, bu vesileyle şunu söylemek isterim: Bu ülkede gerçekten yurttaşlarımız… Biraz önce Şenyaşar ailesini, Emine Şenyaşar’ı ziyaret ettim, içler acısı bir durumla karşı karşıyayız. Buradan muhalefet vekillerine sesleniyorum: Bu adaletsizlik karşısında, eşini, çocuğunu kaybetmiş bir annenin vicdanı karşısında, seslenişi karşısında lütfen sessiz kalmayın. “Adalet, adalet, adalet” diye bağıran bir annenin bu kadar acı çekmesine daha fazla tahammül edilmesini biz kabul etmiyoruz. Bütün gücümüzle yanında olduğumuzu iddia ediyoruz ama siyasi bir karar alındığını, aradaki görüşmeler vasıtasıyla biliyoruz ve bu siyasi karardan artık vazgeçin, o acılı annenin sesine kulak verin.

İkinci bir şey daha söylemek istiyorum: Şu anda -biraz önce vekilimiz de söyledi- Türkiye'de bir hayvan hakları meselesi var. Hayvan haklarıyla ilgili duyarlı olan bütün yurttaşlar şu anda sokakta. 2 Haziranda Türkiye'nin her tarafında, özellikle Ankara’da, İstanbul’da, İzmir'de miting yapacak. Bununla ilgili yarın Meclise araştırma önergesi veriyoruz. Bu önergemizde de uzun uzun anlatıyoruz. Biz, milletvekillerimizin, 2019 yılında bütün partilerin uzlaştığı, anlaştığı 200 sayfalık araştırmanın sonucu ortaya çıkan, yapılması gereken işlere uyması gerektiğini düşünüyoruz. 2004 yılında, yine, bu Mecliste sizlerin vasıtasıyla çıkmış olan yasayı şimdiye kadar uygulamayan belediye başkanlarını göreve çağırmak istiyoruz. Şu anda bu mevcut yasa tartışması sırasında birçok belediyede sokak hayvanlarının, özellikle köpeklerin öldürüldüğüne dair her gün insanlarımızdan haber alıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akın, lütfen tamamlayın.

İBRAHİM AKIN (Devamla) – Bu katliamın, bu cinayetin sorumlusu olan insanları buradan uyarıyoruz. Toplumu galeyana getiren, şiddeti önemseyen ve şiddet taraftarı olan bu kesimlerin durdurulmasını istiyoruz. Bakın sosyal medyadaki sayfalarına; şu anda köpekleri öldürme girişiminde bulunan ve aynı zamanda bu yasağın getirilmesini isteyen herkesin şiddet taraftarı olduğunu, silahtan yana olduğunu, aynı zamanda düşmanca davrandığını hep beraber görüyoruz. Buradan son olarak… Bu yasanın geçmesi hâlinde umuyor ve inanıyorum ki bir zaman gelecek, bu mevcut durum sizlerin de çocuklarınızın da torunlarınızın da önüne çıkacak. Dolayısıyla duyarsız olan, söz dinlemeyen, tamamen duvar gibi duran bu mevcut durum karşında birazcık şu vekillerin söylediklerine dikkat edin. Bir duyarlılık gösteriyor, belki de mevcut yasaların ne kadar yanlış olduğunu birazcık duysanız, empati yapsanız bu Meclisteki tartışmalar daha sağlıklı müzakere edilebilir ve değerlendirilebilir. Ama böyle bir durum yok, o nedenle biz halkımıza sesleniyoruz, bu Meclisin kürsüsünden halkımıza sesleniyoruz: Bu yasalar bu ülkenin çıkarlarına değildir. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akın, teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 7’nci madde kabul edilmiştir.

8’inci madde üzerinde 4 önerge vardır. Önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alıp oylarınıza sunacağım. İlk 2 önerge aynı mahiyettedir, birlikte işleme alıyorum.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 İsa Mesih Şahin  Mustafa Bilici Mehmet Karaman

 İstanbul İzmir Samsun

 Hasan Ekici Şerafettin Kılıç Sadullah Kısacık

 Konya Antalya Adana

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 Mehmet Satuk Buğra Kavuncu  Hüsmen Kırkpınar Burak Akburak

 İstanbul  İzmir İstanbul

 Selcan Hamşıoğlu Yavuz Aydın Lütfü Türkkan

 Tekirdağ Trabzon Kocaeli

 Yasin Öztürk

 Denizli

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL KOCACIK (Sakarya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz, Adana Milletvekili Sadullah Kısacık’a ait.

Sayın Kısacık, buyurun.

SADULLAH KISACIK (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri, şahsım ve DEVA Partisi adına saygıyla selamlıyorum.

Biliyorsunuz, artık yapay zekâ çağında yaşıyoruz. ChatGPT’ye “Yolsuzluğun nedenleri nedir?” diye sorduğumuzda üç madde çıkıyor. Bir, şeffaflık eksikliği; iki, yetersiz denetim; üç, siyasi müdahaleler. Dün de bugün de kurulan tüm kamu vakıflarının ve kamu şirketlerinin çoğunun amacı bu üç maddeden dolayıdır. Kurulmak istenilen bu vakıfla iktidar gerek gelir kaynaklarında gerekse harcamalarda devlet kontrolünden kaçmak istiyor, Sayıştay denetiminden, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetiminden kaçmak istiyor. Örneğin, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu var, iktidar bundan da kaçmak istiyor. Bu kanunun 40'ıncı maddesi ne diyor? “Herhangi bir gerçek veya tüzel kişi tarafından, kamu hizmetinin karşılığı olarak veya kamu hizmetleriyle ilişkilendirilerek bağış ve yardım toplanamaz, benzeri adlar altında tahsilat yapılamaz.” diyor. Şimdi, devlet okuluna çocuğunuzu kayıt yaptırmaya bir götürün. Bakın bakalım orada bağış toplanıyor mu toplanmıyor mu? Her kayıt döneminde Millî Eğitim Bakanı çıkar, açıklama yapar, der ki: “Kimse bağış alamaz, zorunlu bağış yoktur.” Ama okul idarecileri derler ki: “Bağış dekontunu getirmeden kayıt yapmıyorum, git, beni nereye şikâyet edersen et.” Bakın, burada nedir durum? Okul aile birliği üzerinden bağış toplanır. Yine, başka bir örnek: Belediye şirketleri. Şu anda hemen her belediyenin faaliyetlerini yürüteceği bir belediye şirketi var arkabahçe olarak kullanılan. Bu şirketlerde belediyenin personeli, belediyenin kaynakları kullanılıyor ama gelirleri şirket tüzel kişiliği harcıyor. Ne güzel! Kaynak kamudan, gelirleri harcama şirket tüzel kişiliğinden.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu Meclisin itibarını korumak zorundayız. Bakın, bu tür uygulamalar Türkiye Cumhuriyeti devletinin yönetimine yakışmıyor. Bakın, biz “Bu tür uygulamalara son verelim, düzeltelim.” derken gelen kanunların her biri bunlardan daha beter bir şekilde kurumsallaşmayı bitirici şeyler oluyor. İşte, yine bugün aynı mantık, görüşmelerini gerçekleştirdiğimiz Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı için de geçerli.

Bakın, bu tür vakıflar, bu tür dernekler, bu tür paralel kurumlar aslında ranta açılan bir kapı oluyor. Biz bu kanunu bugün geçirirsek Dışişleri Bakanlığından başlayarak ranta açılan bir kapı oluşturacağız. Daha sonra bunun tekrarı gelir, başka bakanlıklar da aynı şeyi ister. Yani yan kapı rant kapıya dönüyor, onu söyleyeyim. Eğer biz bu Meclisin itibarını koruyorsak bu tür şeylere izin vermemeliyiz.

Değerli arkadaşlar, ülkelerin kalkınma ve gelişmelerinin temelinde standartlar koymak ve disiplini sağlamak vardır. AK PARTİ iktidarı yıllarca Sayın Ali Babacan döneminde sağlanan mali disiplinin ve birçok alanda yakalanan yüksek standardın mirasını yemiştir. Ali Babacan döneminden sonra işte bu grubun, bu iktidarın yakaladığı tek bir yüksek standart yoktur, ek olarak tek bir mali disiplin yoktur; tam tersine, Sayın Babacan görevden ayrıldıktan sonra kamuda var olan mali disiplin bozulmuş, bütçe disiplini bozulmuş, ekonomik göstergeler yerle bir olmuştur. Bakın, Sayın Babacan döneminde “yatırım yapılabilir” seviyedeki notumuz Babacan’dan sonra hızla azalmış, en son çöp seviyesine düşmüş. Bakın, seçim olalı bir yıl oldu, bir yıldır yeni ekonomi yönetimi rasyonel politikalara döndü, bir yıldır uğraşıyor hâlâ gri alandan çıkamadılar, hâlâ gri alandan çıkamadılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kısacık, lütfen tamamlayın.

SADULLAH KISACIK (Devamla) - Şu anda bir tane yurt dışı fonu Türkiye'ye yatırım yapamaz. Niye? Çünkü not arttırılmasına rağmen hâlâ gri alandayız; bakın bu kadar kötü durumdayız, tüm standartlar anlamında. Şu anda övündüğünüz ne varsa Sayın Babacan döneminde, ondan sonra taş üstüne taş koyamadınız. Bizim tekrar yüksek standartları yakalamamız devleti kurumsallaştırmamızla mümkündür fakat siz bu tür kanunlarla kamuoyuna gecekondu, paralel yapılar kuruyorsunuz. Bu gibi kanunlarla bizler her kurumda ayrı bir arkabahçe oluşmasına izin veriyoruz. Kamuya liyakat… KPSS sınavlarından dolayı alınamayan akrabanın, eş dostun, yandaşın bu şekilde vakıflar ve dernekler aracılığıyla kamuya alınmasını sağlamaya çalışıyorsunuz; bunu kabul edemeyiz. Bu tür vakıflar eliyle devleti ticarethaneye dönüştürmek yanlıştır, kamu itibarının zarara uğratılmasıdır, devlet kurumlarının misyonundan sapmasıdır. Bu nedenle, DEVA Partisi olarak bu kanun teklifine “ret” oyu vereceğimizi açıklıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Kısacık, teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz, Denizli Milletvekili Yasin Öztürk’e ait.

Sayın Öztürk, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

YASİN ÖZTÜRK (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 111 sıra sayılı Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi’nin 8’inci maddesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Dışişleri teşkilatı bir ülkenin uluslararası arenadaki yüzüdür. Küresel ilişkilerde en önemli olgu, sözlerinizin muteber olmasıdır. Günümüzde küresel ilişkilerin hızla değiştiği, yeni güç dengelerinin oluştuğu bir dünyada güçlü bir dışişleri teşkilatına sahip olmak her zamankinden çok daha fazla önem taşımaktadır. Ülkeler arası diplomatik ilişkilerin yürütülmesi, ekonomik ilişkilerin, iş birliklerinin kurulması, kriz durumlarında çözümler üretilmesi ve yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın haklarının korunması gibi kritik görevler Dışişleri teşkilatının omuzlarındadır. Güçlü bir dışişleri teşkilatı, bir ülkenin ulusal çıkarlarını korur, uluslararası saygınlığını artırır ve küresel sorunların çözülmesine katkı sağlar ancak 2002 yılından itibaren her kurumda olduğu gibi Dışişlerinde de olumsuz yönde bir değişim ve dönüşüm yaşanmaya başlamıştır. Bu değişim ve dönüşüm neticesinde bir devlet politikası olarak yürütülmesi gereken Türk dış politikası, ideolojik saiklerle belirlenir bir duruma gelmiştir. Dış politikada siyasi rantın, popülizmin ve seçim kazanmak uğruna hamle yapmanın sıradanlaşması, bu alanın millî mesele olma hüviyetini kaybetmesine yol açmıştır. Tüm bunlar yetmezmiş gibi de şimdi emsali olmayan bir yapı kurulmaya çalışılmaktadır.

Kurulması öngörülen Vakıf, birçok alana el atacağı için diplomatik hüviyet taşıyanlara olağanüstü bir hareket imkânı sağlayacaktır. Büyük yetkilerle donatacağınız bu Vakfın şahıslar nezdinde kötüye kullanılması durumu da göz ardı edilmemelidir. Ayrıca, bu durum, Bakanlığın operasyonel bütünlüğünü zedelemekle birlikte karmaşık bir karar alma süreci ortaya çıkaracaktır. Vakfın faaliyetlerinin büyük bir kısmı Dışişleri Bakanlığının kontrolü dışında gerçekleşeceği için Bakanlık üzerindeki idari kontrolden ve bağımsızlıktan ödün verilmesi riski paralel bir yapının ortaya çıkması tehlikesini var edecektir. Paralel yapılanmaların, devletimizin, milletimizin başına nasıl bela olabileceğini yakın tarihimizde gördük. FETÖ, 15 Temmuz darbe girişiminde, Türk ordusu içine yerleştirdiği paralel yapı eliyle millet iradesini hiçe sayarak Hükûmeti düşürüp iktidara sahip olmaya çalışmıştı ancak Türk milletinin devletine ve demokrasiye sahip çıkmasıyla amaçlarına ulaşamadılar. Tüm bu yaşananlardan ders almadınız mı? Görüyoruz ki hayır.

Değerli arkadaşlar, paralel bir yapıya ihtiyaç duymadan nasıl daha güçlü bir Dışişleri teşkilatı oluşturursunuz ben size anlatayım: Dışişleri personelinin donanımlı ve alanında uzman olması diplomatik başarının anahtarıdır. Bu bağlamda, diplomatların sürekli eğitimlerle güncel bilgi ve becerilerle donatılması gerekmektedir. Uluslararası ilişkiler, ekonomi, hukuk gibi alanlarda uzmanlaşma teşvik edilmeli ve yabancı dil bilgisi geliştirilmelidir. Diplomatik akademiler ve sertifika programları aracılığıyla personelin sürekli eğitimi sağlanmalıdır.

Günümüz dünyasında teknoloji, Dışişlerinin etkinliğini artırmada kritik bir rol almaktadır. Dijital diplomasi araçlarının etkin kullanımı, bilgi güvenliği ve hızlı iletişim imkânları sağlanmalıdır. Bu doğrultuda Dışişleri teşkilatının teknolojik altyapısını güçlendirecek siber güvenlik konusunda da gerekli önlemler alınmalıdır.

Dış politikada uzun vadeli stratejik hedeflerin belirlenmesi ve bu hedeflere ulaşmak için planlı bir şekilde hareket edilmesi gerekmektedir. Dışişleri teşkilatının stratejik düşünme kabiliyetini artırmak için düşünce kuruluşlarıyla iş birliği geliştirilmeli ve bilimsel araştırmalar desteklenmelidir. Uluslararası alanda etkili olabilmek için müttefiklerle ve diğer ülkelerle iş birlikleri geliştirilmelidir. Bölgesel ve küresel kuruluşlarla aktif rol alınmalı ve çok taraflı diplomasi güçlendirilmelidir. Küresel krizlerin ve çatışmaların hızla çözülmesi etkin kriz yönetimiyle mümkündür. Bu doğrultuda, Dışişleri teşkilatının kriz yönetimi kapasitesi artırılmalı ve olası kriz senaryolarına karşı hazırlıklı olunmalıdır. Kriz durumlarında hızlı ve etkili müdahale edebilmek için özel birimler oluşturulmalıdır. Dışişleri teşkilatının güçlendirilmesi sadece teknik bir mesele değil aynı zamanda millî bir gerekliliktir. Güçlü bir Dışişleri teşkilatı Türkiye'nin uluslararası alanda hak ettiği yeri almasını sağlar, uluslararası çıkarlarını korur ve küresel barışa katkı sunar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen tamamlayın.

YASİN ÖZTÜRK (Devamla) – Türkiye'nin Dışişleri teşkilatını güçlendirmek için eğitimden teknolojiye, stratejik düşünceye, kriz yönetimine kadar birçok alanda adımlar atılması gerekmektedir. Bu adımlar atıldığında Türkiye'nin diplomatik gücü ve etkisi daha da artacak, uluslararası arenada daha güçlü bir ses olarak varlığını sürdürecektir.

Sonuç olarak bu kanun teklifine karşı oy kullanacağımızı belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 111 sıra sayılı Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanun Teklifi'nin 8’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Hüküm bulunmayan hâller

MADDE 8 (1) Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu ile 20/2/2008 tarihli ve 5737 sayılı Vakıflar Kanunu hükümleri uygulanır.”

 Rahmi Aşkın Türeli  Gökhan Günaydın  Gülcan Kış

 İzmir  İstanbul  Mersin

 Mehmet Tahtasız  Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu  Oğuz Kaan Salıcı

 Çorum  İstanbul  İstanbul

 Sibel Suiçmez

 Trabzon

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL KOCACIK (Sakarya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere İstanbul Milletvekili Oğuz Kaan Salıcı’ya söz veriyorum.

Sayın Salıcı, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına, Filistin halkının işgale karşı haklı mücadelesini selamlıyorum.

Filistinlileri önce yerinden eden, güvenli bölge ilan ettiği Refah şehrinde de sivillerin kaldığı çadırları bombalayan “Terörle mücadele ediyorum.” diyerek dünyayı enayi yerine koyan Netanyahu yönetimi, soykırım, savaş ve insanlığa karşı suçların failidir; er ya da geç bu suçlardan yargılanacaklardır. İsrail'le ilişkileri ırkçıların yer aldığı Netanyahu’nun şahin Savaş Kabinesiyle düzeltenler, Avrupa'dan Filistin Devleti’ni tanımalarını açık açık isteyemeyenler, İsrail'le ticareti kısıtlamak için 15 bin çocuğun ölmesini ve seçim yenilgisini bekleyenler, Filistin'de iki devletli adil bir çözüme katkı sunma noktasında son derece yetersiz kalmışlardır.

İspanya, Norveç ve İrlanda’nın Filistin Devleti’ni tanıma kararı son derece sevindiricidir. Slovenya'dan, Malta’dan, Portekiz'den de Filistin'i tanıyacakları yönünde olumlu mesajlar gelmektedir. “Dünya 5’ten büyüktür.” deyip Filistin'i tanıması için 5 ülkeyi ikna edemeyen Sayın Erdoğan’a bağlı dış politikanın ise Filistin Devleti’nin tanınmasında maalesef hiçbir katkısı yoktur. Bunun sebebi, dış politikada sözümüzün gücünün zayıflatılmasıdır. Dünyanın gündemi Filistin’ken Türkiye'de Dışişlerinin şirketleşmeyi konuşması son derece trajikomiktir. Pek çok arkadaşım da ifade etti, “Dışişleri Teşkilatı Vakfı” adıyla gizlenen istek “Dışişleri anonim şirketi”dir. Bu yasa teklifinin ilk amacı birilerine kaynak aktarma çabasıdır. İkinci amaç ise alternatif Dışişleri bürokrasisi yaratma ve partizan diplomatlarla kadrolaşma çabasıdır.

Değerli arkadaşlar, Dışişlerini zaten SETA’cı bakan yardımcıları atayarak vakfa çevirdiniz. Türkiye Maarif Vakfını kurdunuz, Vakfa Bakanlıktan bütçe aktararak Sayıştay denetimindeki kaynağı dışarı çıkardınız. Daha dün gece Maarif Vakfına Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden 5,7 milyar lira aktardınız. Eğer Dışişleri Vakfını illa kuracaksanız hazineden para aktarmakla uğraşmayın, devletin parası bu defa hazinede kalsın. Zaten SETA’nın yöneticileri bakan yardımcısı, Avrupa Birliği de SETA’yı fonluyor; vakfı illa kuracaksanız kaynağı da SETA’dan aktarın.

Değerli arkadaşlar, devleti temsil eden Dışişlerine TÜGVA, TÜRGEV, Ensar muamelesi yapmayın. Türk Dışişleri, beş yüz yıla dayanan hariciye geleneğiyle sayısız başarılara imza atmış bir kurumdur. Türkiye'nin bir Dışişleri Vakfına ihtiyacı yoktur ama neye ihtiyacı vardır müsaadenizle onu da söyleyeyim: Yurt dışına sattığımız savunma sanayisi ürünlerimizin takibini yapacak bir mekanizmaya ihtiyacı vardır. Savunma sanayimizin ihracatı geçen yıl 5,5 milyar dolara yükseldi; bu gayet sevindirici bir gelişme. Eğer bir yapı kuracaksak savunma sanayisi ürünlerimizin ihracatını organize edecek, ihracat yapıldıktan sonra o ürünlerin takibini yapacak bir yapı kuralım.

Size bir örnek vereceğim: Hamas’ın İsrail'e yönelik 7 Ekim saldırılarından sonra -ki biz bu saldırıları tasvip etmiyoruz- Hamas’ın yayınladığı videolarda Türkiye'de kurulu Assuva Savunma Sanayi şirketi tarafından üretilen Proton Elic RB-128 model insansız hava araçları kullandığını gördük; buyurun fotoğrafı. Türkiye'de, İstanbul'da üretilmiş, biz üretmişiz; Hamas bunu saldırılarda kullanmış. Bu da propaganda videosundan alınmış olan bir fotoğraf. Şirketin sahibi Remzi Başbuğ da bunu kabul ediyor ve diyor ki: “‘Drone’un Hamas’ın eline nasıl ulaştığını ben bilemem. Ben 30'dan fazla ülkeye ihracat yapıyorum. Kore’deki müşterimiz gelir, bizden 40 tane alır, gider. Biz bunu Kore’de satacağını düşünerek veririz.” Doğru. Peki, Kore’deki müşteri bunu alıp Kore dışında satarsa ne olacak örnekte olduğu gibi? Bilemiyoruz, ne olacağını bilemiyoruz. Başka ne diyor firmanın sahibi? “Adam satın aldıktan sonra üzerine silah koyabilir.” diyor. Türkiye'den satılan yani firmanın Kore’ye sattığı, üzerinde silah olan, mühimmat olan bir hava aracı değil. Doğru mu? Doğru. Kore’ye sattım, Hamas’a gitti, üzerine roket taktı, İsrail’i vurdu. Bizim bu işte bir sorumluluğumuz var mı? Arkadaşlar, silah satışı sakız satışına benzemez, öyle sakız satar gibi silah satılmaz. Diyelim ki yabancı bir ülkeye sattın, sonra o da başkasına sattı, bu da bir düşman unsurunun eline geçti, o da bizim sınırımızı, yurt dışındaki üslerimizi ya da bizim elçiliğimizi vurdu; ne olacak, bunun hesabını kim verecek? Eğer böyle bir durumla -bunu bir uyarı olarak kabul edin- karşılaşırsak, muhtelif boşluklardan kaynaklı böyle bir durumla karşılaşırsak sizi orada oturtmazlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Salıcı, lütfen tamamlayın.

OĞUZ KAAN SALICI (Devam) – Teşekkür ederim.

Eğer böyle bir durumla karşılaşırsak o nedenle ya da bu nedenle, kontrolü yapılmadığı için Türkiye'den yapılan bir silah satışı modifiye edilerek başka bir gerekçeyle eğer dönüp bizim güçlerimizi, elçiliğimizi, sınırımızı, askerimizi vurursa bunun altında kalırsınız arkadaşlar. Bizim ürettiğimiz silahla bizim insanımızı vururlarsa bunun altında kalırsınız. Yarın öbür gün, kendi ürettiğimiz silahların bizi vurmamasının bir garantisi var mı? Yabancılara sattığımız askerî teçhizatın, dünyanın başka bir bölgesinde Türkiye'yi sıkıntıya sokacak şekilde kullanılmasına karşı bir önleminiz var mı? Satıldığı ülkelerin dışında başka bir yerde kullanılmasını engelleyecek etkin bir takip mekanizmamız var mı?

Yeni bir yapı kuracaksak savunma sanayisinin ihracat izin sürecini yeni koşullara göre düzenleyen, hukuki boşlukları kapatan, takibi etkinleştiren bir yapı kuralım. Dışişleri Vakfında araba kiralamayla, emlak komisyonculuğuyla uğraşacağımıza memleketin ciddi meseleleri var, onlarla uğraşalım.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Salıcı, teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinde yer alan “uygulanır” ibaresinin “uygulamaya konulur” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Mehmet Zeki İrmez George Aslan Gülcan Kaçmaz Sayyiğit

 Şırnak Mardin Van

 Heval Bozdağ  Zülküf Uçar

 Ağrı  Van

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL KOCACIK (Sakarya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Şırnak Milletvekili Mehmet Zeki İrmez’e söz veriyorum.

Sayın İrmez, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ZEKİ İRMEZ (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kobani kumpas davasında içeride rehin alınmış yoldaşlarımız Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş, Ali Ürküt, Alp Altınörs, Aynur Aşan, Bülent Parmaksız, Dilek Yağlı, Günay Kubilay, İsmail Şengül, Nazmi Gür, Pervin Oduncu, Zeynep Karaman ve Zeynep Ölbeyci’ye saygılarımı yolluyor, onurlu duruşlarını selamlıyorum. Verilen cezaların siyasi olduğunu, halklar nazarında hiçbir inandırıcılığının olmadığını sizler de bizler kadar çok iyi biliyorsunuz. Sadece bir hatırlatmada bulunmak istiyorum: Tarih, bizi yargılayanların, siyasi davaların savcısı olanların nasıl da yargılananlara dönüştüğünü, sanık sandalyesine oturtulduğunu çokça göstermiştir Türkiye'de. Burada kastımız, başınıza gelecekleri size bildirmek değil hukuksuzluğu bir hukuk yolu olarak uygulayanların nasıl da kendi silahlarıyla vurulduğunu hatırlatmaktır. O gün geldiğinde, onurluca savunma yapmak yerine yüzünüzde utanç ve hayıflanmanın izleri, bedeninizi saran riyakârlığın sizi düşürdüğü hâli göreceğiz. Tabii, Kobani kumpas davası dedik ya, bu dava “Kobani de -diğer adıyla Ayn el Arap- düştü, düşüyor.” sözlerinin ardından Rojava’daki halkla dayanışma, IŞİD barbarlığının son bulması için yapılan eylemlere yönelik açıldı biliyoruz.

Bir Kürt kentinin adını bile anmaktan imtina eden, “Ayn el Arap” diyen iktidarın dış politikasını güya bölgesel barış amacıyla yürüten Dışişleri Bakanlığının 2018'de Afrin’in işgalinden beri bir nevi istihbarat ve savaş bakanlığı rolüne büründüğünü biliyoruz. O günden bugüne “diplomasi” adı altında yürütülen tüm faaliyetler Rojava başta olmak üzere Orta Doğu’da tüm demokratik kazanımları yok etme üzerine kurulu. Bölge istikrarı üzerindeki en büyük tehdit olan bu politikaları yapan sanki bu Bakanlık değilmiş gibi gözümüzün için baka baka bir de “bölge barışı” deniliyor. Bu Bakanlık değil mi bir gün federe Kürdistan’da, bir gün Irak’ta diplomasi masalarında savaş tamtamları çalan?

Değerli milletvekilleri, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir vakfın kanun teklifini burada görüşmek için toplanmış bulunmaktayız. Nedir o kanun teklifi? Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı... Sayıştay denetiminden muaf olan, yok “bölge barışı ve güvenliğinin tesisi” yok “refah ortamının geliştirilmesi” yok “küresel hedefler” gibi afaki gerekçelerle kurulması istenen bir vakıf söz konusu. Devleti şirket gibi yönetmenin, neoliberal aklın çarpık son örneği aslında. AKP’nin AKP’lilere huzur hakkı dağıtmasının, bol maaşlı, bol makam araçlı, bol toplantılı organizasyonların yeni gerekçesi. Madem ki bu Vakıf, Dışişleri Bakanlığından güya yük alacak, Türkiye’nin dünyaya tanıtılmasında aktif rol alacak, akademiler kurup eğitim verecek, ticari işletme kurup para kazanacak; o zaman Bakanlık ne işe yarayacak, Bakanlık ne yapacak? Peki, soruyorum: Diğer bakanlıkların neyi eksik? Onlara da tek tek güçlendirme vakfı kuralım. Neden İçişleri için, Enerji için, Ticaret için ya da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı için ekstradan bir güçlendirme vakfı kurulmasın? Sonra neden Cumhurbaşkanı, Kabineden sonra bir de Cumhurbaşkanlığı vakıf başkanları Kabine toplantısı gerçekleştirmesin? Sonra, o vakıflara kuru yerler olmaz, AKP'li müteahhitlerin elinden çıkaramadığı plazalar kiralansın, yeni son model araçlar tahsis edilsin; yöneticilerine bir iki yetmez, daha çok maaş bağlansın; hadi son bir kıyak yapın da vakıf personellerine bir de servis ayarlansın.

Sayın milletvekilleri, bugün Türkiye’de milyonlar açlıkla, sefaletle yüz yüze olsun; emekli kuru ekmekle ayı nasıl tamamlayabileceğini düşünsün; gençlerde umutsuzluk, çocuklarda beslenme yetersizliğinden dolayı büyüyememe baş göstersin; biz burada AKP-MHP iktidarının dost sevindirme, eski küskünlere devlette yer açma çabalarına, kamu yararına değil kamu kazığına engel olmaya çalışıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İrmez, lütfen tamamlayın.

MEHMET ZEKİ İRMEZ (Devamla) – Emekçiye, işçiye zam olmasın; yoksulluğa, yoksunluğa, enflasyona çare aranmasın ama savaşa, kurşuna, bombaya, talana ve talancılara her şey mübah olsun; elbette bunu kabul etmemiz mümkün değildir; ayıptır, ayıptır!

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İrmez.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 8’inci madde kabul edilmiştir.

9’uncu madde üzerinde 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

İlk 3 önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 İsa Mesih Şahin Şerafettin Kılıç Mustafa Bilici

 İstanbul Antalya İzmir

 Hasan Ekici Mehmet Karaman Sema Silkin Ün

 Konya Samsun Denizli

 Selçuk Özdağ

 Muğla

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 George Aslan Mehmet Zeki İrmez Gülcan Kaçmaz Sayyiğit

 Mardin Şırnak Van

 Heval Bozdağ Zülküf Uçar Perihan Koca

 Ağrı Van Mersin

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 Mehmet Satuk Buğra Kavuncu Hüsmen Kırkpınar Burak Akburak

 İstanbul İzmir İstanbul

 Burhanettin Kocamaz Selcan Hamşıoğlu Yavuz Aydın

 Mersin Tekirdağ Trabzon

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL KOCACIK (Sakarya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz, Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ’a ait.

Sayın Özdağ, buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi selamlıyorum.

Ülkemizi önce içeriden kurulan paralel yapılara teslim ettiler lakin yetmemiş olacak ki “Aynısını dışarıda da yapalım.” demek için bir çalışma başlatmışlar, adına da “vakıf” deyip huzura getirmişler. Şimdi, biz burada bu kanun teklifini engellemek istediğimizi söylüyoruz ama engelleyemeyeceğimizi de biliyoruz. Bu kanun teklifinin bir virgülünü, bir noktasını, bir kelimesini, bir cümlesini, bir paragrafını değiştiremeyeceğiz ama biz milletimiz adına konuşacağız, milletimiz adına bir onur ve haysiyet kavgası verdiğimizi de buradan deklare edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bu kanunun amacı nedir? Bu kanunun amacını kanunda söylenen şekliyle söylemeyeceğim. Tamamı bir para ve zenginliktir, başka bir şey değildir ve denetim mekanizmasından da uzaklaşmak ve hesap vermek de istememektir, başka bir şey değildir. Daha önce buraya ekim ayında getirmiş olduğunuz Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı da bunlardan biriydi ve ardından siz burada diyorsunuz ki: “Bu Vakfın Dışişleri Bakanlığının faaliyetlerinin güçlendirilmesi, Bakanlık personelinin temsil ve donanımının nitelikli hâle getirilmesi…” AK PARTİ Milletvekili Sayın Güneş burada bir konuşma yaptı, dedi ki: “Efendim, ne yani, Dışişleri Bakanlığındaki personeli güçlendirmeyecek miyiz? Yani onlar birkaç dil öğrenmeyecekler mi? Liyakatli ve ehliyetli olmayacaklar mı?” Bu mefhumumuhalifinden -Sayın Akbaşoğlu'nun ifadesiyle- şu demektir: Şimdiye kadar bulundurduğumuz 7 bin kişi ve buradaki bu 7 bin kişi ki bunlardan 2.190 kişi kariyer memurudur yani çok değerli, çok seçkin insanlardır, iyi mektepler bitirmişlerdir, birkaç yabancı dil bilirler. Diyorlar ki: “Hayır, biz bunları liyakatli olarak almadık, ehliyetli olarak almadık ve biz bunları da yetiştirmek istiyoruz.”

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Öyle bir şey demedim.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Bir vakıf mı yetiştirecek bunları? Siyasal Bilgiler Fakültesi yetiştirmemiş, hukuk fakültesi yetiştirmemiş, Boğaziçi yetiştirmemiş. Zaten buradan bir kanun çıkarmıştık, eskiden Mülkiye mezunları alınıyordu buraya. Daha sonra, doğru bir kanundu bu, “Bütün Türkiye'deki bütün meslek grupları buraya girebilir.” denilmişti ama tekrar bir kanun çıktı, “İstisnai olarak dışarıdan büyükelçi olarak atananlar tekrar yeniden Türkiye’ye döndükten sonra, mesleklerine dönmezler, Dışişleri Bakanlığı personeli olarak kalırlar.” bu da yanlış bir kanundu.

Değerli milletvekilleri, şimdi, burada bu kariyer memurlarına, alınan bu memurlara, kişilere ciddi şekilde haksızlık yapıyorsunuz, “Bu vakıf insan yetiştirecek.” diyorsunuz öyle mi? Bu vakıf insan falan yetiştiremez, bu yapı ancak ve ancak paralel bir yapı olabilir. Şimdi, buranın da yönetim kuruluna baktığımız zaman, kim? Bakan oluyor. Biraz önce söyledi bir arkadaşımız, Bakan kendisini atayacak Yönetim Kurulu Başkanı olarak.

Denetim mekanizmasıyla ilgili olarak da şunu söylediniz Sayın Güneş, dediniz ki: “Ne yani, Vakıflar Genel Müdürlüğü denetleyecek, onların teftiş kurulu var. Onlar denetlediğinde niye problem oluyor da Sayıştay denetlediğinde problem olmuyor?” Orası Vakıflar Genel Müdürlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı; Sayıştay bağımsızdır, bağımsız; yargı bağımsızdır, yargının bir parçasıdır. Orası bağımlı bir bürokrattır ve kendi Bakanına bile söz geçiremez orada, değil ki Dışişleri Bakanına söz geçirsin. O nedenle, siz bu kanuna “Vakıflar Kanunu’na tabi olacak.” diyorsunuz değil mi? Vakıflar Kanunu’na da tabi yapmamışsınız siz. Deve mi desem, deve değil; kuş mu desem, kuş değil; “deve kuşu” diyorsunuz ama hiçbiri değil ve devletin vakıf kurma garabeti, denetleme mekanizmasını söylüyorsunuz ve diyorsunuz ki: “Hemen Dışişleri Bakanlığının bütçesinden 10 milyon lira buraya para aktarılacak.” İyi dinleyin beni lütfen. Vakıfları devlet kurmaz, vakıfları kişiler kurarlar ve de bütün harcamalarını da insanlığa vakfederler. Kenan Evren ve arkadaşları darbe yapmışlardı 12 Eylülde ve onlar Mehmetçik Vakfını kurdular. Darbelere karşıyız, Kenan Evren’in de zulmüne uğramış, gadrine uğramış birisiyim, yedi buçuk sene hapis yattım, idamla yargılandım ama onların yapmış olduğu bir şey vardı o Mehmetçik Vakfında. O parayı kim verdi biliyor musunuz? İsteseler her yerden para alırlardı; devletin kasası ellerindeydi, darbe yapmışlardı, hukuk yoktu, kendi ceplerinden verdiler, kendi ceplerinden. O nedenle, kendi ceplerinden verenlere karşı siz devletin parasını vakfa tahsis etmiş oluyorsunuz.

Sonra, kurulacak olan bu Dışişleri Bakanlığı Güçlendirme Vakfı, istisnalar ve muafiyetler ülkesi olan bizi bile aşarak dünyada ilk ve tek olma özelliğine de sahip. Nerede görülmüş yerleşik demokrasilerde, Allah aşkına, söyler misiniz hangi ülkenin Dışişleri Bakanlığının böyle bir vakfı var? Hiçbirinin böyle bir vakfı yok, olmayacak da, olmaması da gerekiyor. Şimdi, buradan diyorsunuz ki: “Vizeler konusu.” Yeni de bir nakit para meselesi getirmişsiniz, zaten vergi muafiyetleri koymuşsunuz buraya, kamu yararına vakıf hâline dönüştürmüşsünüz, dernek hâline dönüştürmüşsünüz -eskiden Bakanlar Kurulu yapıyordu, şimdi Cumhurbaşkanı bunları yapıyor- ve diyorsunuz ki burada: “Biz kamu yararına olan bu Vakıftan vize paraları toplayacağız.” Siz mi toplayacaksınız bu paraları? Şirketler alıyor zaten şimdi. Geçen sene 10 milyon kişi Türkiye'ye vize için müracaat etti, tam 10 milyon kişi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özdağ, lütfen tamamlayın.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – 10 milyon kişi müracaat etti ve şirketlere havale ettiniz. Bu şirketler bunlara vize veriyorlar, öyle mi? Almanya böyle mi yapıyor, İngiltere böyle mi yapıyor? Allah aşkına, bir bakın. Almanya “Evraklarını getir, karar mercisi benim.” diyor ama karar mercisi burada şirketler, başka şeyler de dönüyor. Bu Vakıfta da aynı şekilde, bu konuyu da şirketlere havale edeceksiniz ve diyeceksiniz ki: “Bu şirketler burada el altından paralar alacaklar.” Denetim mekanizması yok ki Türkiye'de, var mı Allah aşkına? Sayın Cumhurbaşkanı şöyle diyor: “Sayıştay, Sayıştay; bak, ince eleyip sık dokuma, ince eleyip sık dokuma.” Ya, kul hakkı, kul! “İnce ele” diyecek, “sık doku” diyecek ve “gereğini yapalım” diyecek, “yargıya verelim” diyecek. Dün bir milletvekili arkadaşınız da burada “NGO’lar, bu sivil toplum kuruluşları Avrupa'da da var.” dedi. Avrupa'da bunun ismi ne? “Non-Governmental organization” değil mi? Bu da “devletsiz sivil toplum” demektir. Burası tam devletin göbeğinde, göbeğinde. Daha arkadaşınız sivil toplumu öğrenememiş. Sivil toplum devletle el ele olur mu, devletle, hükûmetle iç içe olur mu? Olmaz ki. Ve siz kalkmışsınız burada diyorsunuz ki: “Biz üniversite de kuracağız.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Son olarak şu cümleyi söyleyeyim de: Üniversite kuracaklarmış. Ya, 200 üniversite var Allah aşkına! Birçok yerde adam yetişiyor. Bırakın bu işleri de başkaları kursunlar.

Ve burada iki yerden maaş alan konuyu da getirmiş, 9’uncu madde böyle bir şey. İki yerden maaş almayı yasaklamıştınız. Şimdi, emekli olanlar veyahut da engelli olanlar da maaşlarını alabilir diyerek de ikinci maaşı da getirmişsiniz. Yazıklar olsun diyorum, veyl olsun size diyorum ve bu kanuna da “hayır” oyu vereceğiz. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdağ.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz, Mersin Milletvekili Perihan Koca’ya ait.

Sayın Koca, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

PERİHAN KOCA (Mersin) – Evet, teşekkür ediyorum.

Genel Kurulu tekrardan saygıyla selamlıyorum.

Değerli hazırun, 4’üncü maddede kanun teklifine ilişkin görüşlerimi, fikirlerimi paylaştığım için izninizle bu maddede, jet hızıyla Meclisten geçirmek istediğiniz sokak hayvanlarını katletme yasası üzerine konuşmak istiyorum. Önce şuradan başlamak istiyorum değerli hazırun: Günlerdir sokak hayvanlarıyla ilgili bir kanun teklifi taslağı, planı, her neyse hayalet gibi ortalarda dolaşıyor. Faşizmin inşasında karanlığı körüklemek için zaman zaman ısıtılıp ısıtılıp köpürtülerek gündemimize getirilen bir kanun teklifi aslında bu. O yüzden çok da yeni bir gündem maddesiyle karşı karşıya değiliz ama geçtiğimiz haftadan beri bu kanun taslağıyla ilgili herkes bir sürü şey söylüyor ve bir sürü kirli bilgi ortalarda dolanıyor ve iktidar temsilcilerinin verdiği demeçlere baktığımız üzere, sözüm ona sivil toplumdan görüş alındığı ifade ediliyor. Ancak, bakın, şunu ifade etmek isterim: Ben ülkenin dört bir yanındaki hayvan hakları savunucularıyla, dernekleriyle, kurumlarıyla, doğa, yaşam ve ekoloji kurumlarıyla ilişki hâlindeyim ve dün biz DEM PARTİ Grubu olarak hayvan hakları dernekleriyle birlikte bir toplantı aldık, ne yapabileceğimizi birlikte konuştuk ve o toplantıda bir kez daha öğrendik ki aslında hiçbirinin yani uzun yıllardır bu konuyla ilgili mücadele vermiş olan kurumların hiçbir şekilde fikri alınmamış, görüşü alınmamış, taslaktan bihaberler. Aynı şekilde Türkiye halkları da bihaberler, yurttaşlarımız, toplum bihaber. Hatta ve hatta daha vahimini söylemek gerekirse bu Parlamentonun da taslaktan hiçbir şekilde haberi yok, muhalefet partilerinin bu taslaktan, bu plandan haberi yok, komisyonlar bihaber. Gerçekten, iktidar herhâlde sadece kendine sakladığı gizli bilgilerle süreci yürütüyor ki bugün değerli hazırun, hepiniz takip etmişsinizdir, iktidar grubu zaten oradaydı, Adalet Bakanı başta olmak üzere bakanlar bu kanun teklifiyle ilgili sorulara cevap verdiler ve dediler ki: “Kanun teklifi Meclise intikal etti.” “Meclis komisyonlarına bu kanun teklifi geldi.” dediler. Ama biz hemen -aslında bizlere haber vermeleri gerekirken, milletvekillerinin haberi olması gerekirken- komisyonların ve bakanlıkların peşinden koştuk, biliyor musunuz? Çevre Komisyonunu aradık, dedik ki: “Nerede bu taslak?” Dediler ki: “Biz bilmiyoruz, bize gelen herhangi bir taslak, bilgi, belge yok.” Aynı şekilde, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunu aradık, onlar da aynı şekilde “Bizim herhangi bir bilgimiz yok.” dediler. Gerçekten inanılır gibi bir şey değil. Parlamentonun nasıl noter makamlığına dönüştüğünü, hani sizin yaptığınız gibi o el kaldır, indir heyulasına dönüştüğünü biz bir kez daha görmüş olduk. Garip biçimde, bir teklif var ama ortada yok.

Medyaya sızan, sızdırılan bilgilerden öğreniyoruz ki, neymiş? Sokak hayvanları, sizin deyiminizle “başıboş köpekler” toplatılacaklarmış, barınaklara götürüleceklermiş, orada esaret altında tutulacaklarmış, otuz gün boyunca internet sitesinden katalog gibi, bir süs eşyası gibi sergileneceklermiş; beğenilenler sahiplenilecekmiş, beğenilmeyenler, sahiplenilmeyenler ise uyutulacakmış. Yani “uyutmak” nedir diye baktığımız zaman, Bahçeli’nin söylediği gibi bir şey olmadığını görüyoruz. Uyutmak, öyle Bahçeli’nin dediği gibi, belli saatlerde siestaya yattıkları, sonra kalktıkları bir şey değil çünkü. Uyutmaktan kasıt, öldürmek; uyutmaktan kasıt, katletmek. Siz bunu kelime oyunlarıyla süsleyerek nazik bir şekilde, kibar bir şekilde yapmak istiyorsunuz ama katliamın naziği, kibarı, süslü cümlesi olmaz. Bu, katliam olduğunu, bir cinayet olduğu gerçeğini değiştirmez, sizin ellerinizdeki kanı da silmez, buradan bunu özellikle ifade etmek istiyorum.

Bir de yani utanmadan bu kanuna, bu katliam kanununa, karşımıza geçmiş diyorsunuz ki: “Hayvan Haklarını Koruma Kanunu.” Yani gerçekten el insaf diyorum, el insaf diyorum, başka da bir şey diyemiyorum çünkü resmen kana susamış şekilde siz kurban istiyorsunuz. Niye bu kurbanı istiyorsunuz? Çünkü faşizmi inşa etmeye ihtiyacınız var, faşizmi inşa etmek için hayvan düşmanlığına ihtiyacınız var, şiddete ihtiyacınız var, kine ihtiyacınız var, kana ihtiyacınız var; bunun için de bu katliam yasasını geçirmek istiyorsunuz. Ama sormak istiyorum gerçekten, siz kimsiniz ya, siz kendinizi ne zannediyorsunuz? Ağzınızı açtığınız anda bize “din” diyorsunuz, “iman” diyorsunuz, lafa gelince din, iman masalları anlatıyorsunuz, “Allah” “kitap” “peygamber” sözleri sizin ağzınızdan düşmüyor, o kirli ağızlarınızdan, o kanlı ağızlarınızdan düşmüyor ama sizin vermediğiniz canı katletmeye kalkıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

LÜTFİ BAYRAKTAR (Sakarya) – Aynaya bak, aynaya.

PERİHAN KOCA (Devamla) – Sizde ne din kalmış ne iman kalmış ne insanlık kalmış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Koca, lütfen, tamamlayın.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Sayın Başkanım, hatip ağzını çalkalasın lütfen.

BAŞKAN – Sayın Koca…

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Hatip ağzını çalkalasın lütfen.

PERİHAN KOCA (Devamla) – Evet, kamuoyu da duysun, bir kez daha susturulan o cümleyi söyleyeyim. İktidar vekilleri size söylüyorum, siz de din kalmamış, iman kalmamış, insanlık kalmamış, sizin secde ettiğiniz tek yer şahsım rejimi.

LÜTFİ BAYRAKTAR (Sakarya) – Aynaya bakıyorsun, aynada kendini görüyorsun.

AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – Terbiyesizlik yapma be! Terbiyesizlik yapma!

PERİHAN KOCA (Devamla) – Konuşma! Konuşma! Haddini bil! Konuşma! Otur yerine; otur, otur!

AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – Sen haddini bil!

LÜTFİ BAYRAKTAR (Sakarya) – Aynada kendini görüyorsun, aynaya bakıyorsun, aynaya.

EYYÜP KADİR İNAN (İzmir) – Sen haddini bil!

PERİHAN KOCA (Devamla) – Siz saraya, holdinglere, patronlara itaat ediyorsunuz. Cana gelince, canlıya gelince katledelim, kurban verelim; yok öyle yağma yok, izin vermeyiz, izin vermeyeceğiz.

LÜTFİ BAYRAKTAR (Sakarya) – Aynaya bak, aynaya.

AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – Kandil’e itaat ediyorsunuz, Kandil’e.

EYYÜP KADİR İNAN (İzmir) – Sen hayvan haklarından bahsedecek en son kişisin, en son kişi.

PERİHAN KOCA (Devamla) – Siz de o ağızlarınızı, o kanlı ağızlarınızı kapatacaksınız, kapatacaksınız. Çözüm belli, çözümü hayvan halkları savunucuları yıllardır ifade ediyorlar.

MEHMET ZEKİ İRMEZ (Şırnak) – Bir dinleyin!

SERHAT EREN (Diyarbakır) – Bağırma oradan, bağırma!

AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – Saygılı olsun o zaman.

MEHMET ZEKİ İRMEZ (Şırnak) – Bir dinleyin, bir dinleyin ya!

AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – Saygılı olsun o zaman, saygılı olsun.

MEHMET ZEKİ İRMEZ (Şırnak) – Dinle! Dinle!

SERHAT EREN (Diyarbakır) – Bağırma oradan, çıkar konuşursun.

AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – Sana mı soracağım?

EYYÜP KADİR İNAN (İzmir) – Otur, sana mı soracağım?

MEHMET ZEKİ İRMEZ (Şırnak) – Bir dinle, bir dinle.

PERİHAN KOCA (Devamla) – Bak, hayvan düşmanlığı işte bu erkekliğinizden cesaret alıyor, bu erkekliğinizden cesaret alıyor.

SERHAT EREN (Diyarbakır) – Bağırma oradan, bağırma!

AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – Sana mı soracağım?

SERHAT EREN (Diyarbakır) – Bağırma oradan, çıkar konuşursun, bağırarak değil, tamam mı?

EYYÜP KADİR İNAN (İzmir) – Hatibini uyar! Hatibini uyar!

AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – Sana mı soracağım?

PERİHAN KOCA (Devamla) – Belediyelerin bütçesine çökeceksiniz, hayvanlar için ayrılan bütçeye çökeceksiniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SERHAT EREN (Diyarbakır) – Otur oraya!

MEHMET ZEKİ İRMEZ (Şırnak) – Otur yerine!

AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – Terbiyesizlik yapma!

PERİHAN KOCA (Devamla) – …kanunu uygulamayacaksınız, çekeceksiniz Koruma Kanunu’nu, yok öyle yağma! Biz buna izin vermeyeceğiz.

EYYÜP KADİR İNAN (İzmir) –Hadi, hadi bakalım! Hadi, hadi! Terbiyesiz! Terbiyesizlik yapma! Hakaret ediyorsun burada!

PERİHAN KOCA (Mersin) – Kes! Kes! Senin o cüretin başkalarına yeter! Kapatacaksın o çeneni!

EYYÜP KADİR İNAN (İzmir) – Ya, sen hayvan haklarından da insan haklarından da… Haklardan bahsedecek en son grupsunuz siz ya!

YAHYA ÇELİK (İstanbul) – Sen kadın düşmanısın, kadın! Kadın düşmanısın sen!

PERİHAN KOCA (Mersin) – Ne insan hakları be! Sen insan haklarından bahsedecek en son insansın!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

40.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Mersin Milletvekili Perihan Koca’nın 111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 9’uncu maddesi üzerinde verilen önerge hakkında yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Şimdi, terörle… Şöyle, şunu ifade etmek isterim: Yani biraz evvel hakikaten kürsüdeki konuşmacıya cevap vermek bile aslında…

PERİHAN KOCA (Mersin) – Verme o zaman.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – …onu muhatap olarak kabul etmek bile hakikaten bizim için bir züldür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

PERİHAN KOCA (Mersin) – Ben halkın sesiyim, halkın! Halkın sesiyim ben!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sonuç itibarıyla, kendi sıfatlarını saydı sayın konuşmacı, kendi sıfatlarını. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bizim grubumuz hakikatin aynasıdır. Kendi sıfatlarıyla kendilerini baş başa bırakıyoruz.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde…

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Temelli, buyurun.

41.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Sayın Başkan, konuşmacımız, vekilimiz aslında bir hakaret etmedi. Dolayısıyla… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

LÜTFİ BAYRAKTAR (Sakarya) – Nasıl etmedi ya? İnsaf! İnsaf!

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Hiçbir hakaret yok konuşmasında, tutanaklar orada, tutanaklar orada, hakaret yok. Sizin vicdansızlığınızla sizi yüzleştirdi, sizin vicdansızlığınızla sizi yüzleştirdi. Sayın Grup Başkanı “Yanıt vermeyeceğim.” diyor ama o yanıt vermeyeceğim dediği cümlelerin arkasına hakaretlerini gizleyebiliyor. Bu hakaretleri kabul etmiyoruz, iade ediyoruz.

SALİHA SERA KADIGİL YILMAZ (İstanbul) – “Onlar benim sessiz kullarımdır.” diyor, “Onlar ümmetimdir.” diyor. Bakanlığınıza söyleyeceksiniz, Bakanlığınıza, bizlere değil.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Evet, Sayın Akbaşoğlu, buyurun.

42.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkanım, her şey tutanaklarda belli ve milletimizin gözü önünde cereyan ediyor, kimin hakaret ettiği, kiminse o hakaretleri kendine iade ettiği net bir şekilde ortadadır. Biz, kendi sözlerini grubuna da kendisine de iade ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Temelli, buyurun.

43.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Sayın Başkan, bak, ben şimdi size neyi iade edeceğim, biliyor musunuz? Allah’ın verdiği canı alma iradenizi iade edeceğim. Allah’a şirk koşuyorsunuz, size iade ettiğimiz de budur. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFİ BAYRAKTAR (Sakarya) – Onu dağdakilere söyle, dağdakilere! Onu dağdakilere söyle!

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Sen Kuran’ı oku ilk önce.

LÜTFİ BAYRAKTAR (Sakarya) – Sen oku Kur'an’ı önce.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Ben okudum, ben çok okudum.

LÜTFİ BAYRAKTAR (Sakarya) – Belli okuduğun.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Hadi oradan! Kendi dinini inkâr ediyorsun be!

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Balıkesir Milletvekili Mustafa Canbey ve Ankara Milletvekili Zeynep Yıldız ile 93 Milletvekilinin Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi (2/2139) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 111) (Devam)

BAŞKAN – Peki, değerli milletvekilleri, aynı mahiyetteki önergeler üzerinde üçüncü söz, Mersin Milletvekili Burhanettin Kocamaz’a ait.

Sayın Kocamaz, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BURHANETTİN KOCAMAZ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 111 sıra sayılı Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi’nin 9’uncu maddesi üzerine İYİ Parti Grubumuz adına söz aldım. Yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin 9’uncu maddesinde Vakıfta görevli kişilerden herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların aylıklarının kesilmemesine yönelik düzenleme yapılmaktadır. Bu düzenlemeyle Vakıfta görev yapacak olan özellikle Yönetim Kurulu üyeleri hem emekli maaşlarını hem de Vakıftan maaş alacak ve hem de huzur hakkından yararlanabilecektir. Vakfa sadece emekli maaşı konusunda istisna getirilmiyor, Vakıf, yapılacak bağış ve yardımlar sebebiyle veraset ve intikal vergisinden, sahip olduğu ve olacağı taşınmaz mallar bakımından da her türlü tapu, harç ve emlak vergisinden muaf tutulacak. Ayrıca vakfa yapılacak bağış ve yardımlara da gelir ve kurumlar vergisi istisnası getirilmektedir.

AK PARTİ vatandaşların bekleyen ve yıllardır çığ gibi büyüyen sorunlarını çözmek yerine yine kendi sorunlarını çözmek ve birilerine yeni makamlar icat etmek, ekstra maaşlar ödemek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinin zamanını boşa harcamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi’nin genel gerekçesinde “Dışişleri Bakanlığı teşkilatının faaliyetlerinin güçlendirilmesi, personelin temsil kabiliyeti, yüksek ve donanımlı olarak yetiştirilmesi amaçlanmaktadır.” denilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Dışişleri Bakanlığımızın tarihçesine baktığımızda kökleri çok eskilere dayanmaktadır. Bugünkü Dışişleri Bakanının görevini geçmişte 19’uncu yüzyıla kadar Osmanlı İmparatorluğu’nda Reîsülküttâb yürütmüştür. Osmanlı Devleti’ndeki Hariciye Nazırlığı o günlerdeki dar ve çok küçük bir kadrodan bugün çok geniş ve büyük bir kadroyla çalışmaktadır. Bu nedenle Bakanlığın Vakıf dâhil olmak üzere hiçbir paralel ve yan kuruluşa ihtiyacı yoktur. Dışişleri Bakanlığı bünyesinde 1 bakan, 3 bakan yardımcısı, 13 genel müdürlük olmak üzere çok sayıda yurt içi ve yurt dışı temsilcisi görev yapmaktadır. Dışişleri Bakanlığının teşkilatlarını güçlendirmek için bir vakıf kurulmasına kesinlikle ihtiyaç yoktur. Kaldı ki Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan, Millî İstihbarat Teşkilatının başından gelmedir, teşkilat güçlendirmesini en iyi bilenlerden birisidir. Kurulması planlanan vakıf en başta Sayın Fidan’a büyük bir haksızlıktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişlerinde yaşanan sorun tamamen bir zihniyet ve izlenen yanlış dış politika sorunudur. Ta ki AK PARTİ iktidarına kadar Dışişleri Bakanlığının geçmişten günümüze kadar gelen köklü ve güçlü bir teşkilat yapısı bulunuyordu. Sizler bu güçlü yapıyı “monşerler topluluğu” olarak gördünüz ve yirmi iki yıl içinde acımadan yıktınız, yok ettiniz, kurumsal hafızasına büyük zarar verdiniz; bunların yerine, ehliyetsiz, liyakatsiz ve meslekten gelmeyen yeteneksiz kişileri sırf yandaş olduğu için atadınız. Sizin döneminizdeki bu yeteneksiz atamalar yüzünden Türkiye'nin dış politikası millî olmaktan çıktı ve neredeyse yerlerde sürünmeye başladı. Böylece, bir devlet politikası olarak yürütülmesi gereken dış politika, ideolojik saiklerle belirlenir hâle geldi. Şimdi de çıkmışsınız, Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı kurarak teşkilat yapısını güçlendireceğinizi söylüyorsunuz. Kurulacak olan Vakıf, Dışişleri Bakanlığına paralel bir yapı oluşmasına sebep olacak, Dışişleri kültürü ve teamüllerine uymayacak, diplomatlığın meslek adabı ve gelenekleriyle uyuşmayacaktır. Vakfın, dünyanın farklı ülkelerinde günlük ticari ilişkilere girmesi, kâr amaçlı faaliyetler içinde adının anılması devlet geleneğimiz açısından da uygun bir hareket değildir. Teklifin kabul edilmesi hâlinde Bakanlık ve Türk dış politikasının etkinliği ve bağımsızlığı büyük zarar görecektir.

Bu nedenle, Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi’ne karşı oy kullanacağımızı belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kocamaz, teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 111 sıra sayılı Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi’nin 9’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Değiştirilen hükümler

MADDE 9- 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Ek 20 nci maddesinin birinci fıkrasına “Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Vakfı,” ibaresinden sonra gelmek üzere “Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı,” ibaresi ilave edilmiştir.

 Gökhan Günaydın Rahmi Aşkın Türeli Gülcan Kış

 İstanbul İzmir Mersin

 Mehmet Tahtasız Aliye Timisi Ersever Sibel Suiçmez

 Çorum Ankara Trabzon

  

  Aysu Bankoğlu

  Bartın

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL KOCACIK (Sakarya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu’na söz veriyorum.

Sayın Bankoğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

AYSU BANKOĞLU (Bartın) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri “İktidar olduğumuzda devleti şirket gibi yöneteceğiz.” diyen AKP'nin yeni teklifiyle Dışişleri Bakanlığı bünyesinde bir garip vakıf kuruluyor. Garip çünkü dünyada Dışişleri Bakanlığı bünyesinde paralel bir yapı oluşturan başka bir ülke yok. Garip çünkü kendi Bakanlığının yetersizliğini itiraf eden başka hükûmet yok. Garip çünkü diplomatlığa yakışmayacak şekilde personeline “rent a car” alım, satım gibi ticari işler yaptıracak başka bir devlet de yok. Bu Vakfın yokluğu nerede, nasıl hissedildi gerçekten çok merak ediyorum Sayın vekiller. Hangi eğitim ve başarıya sahip kişiler Diplomasi Akademisini ve Dışişleri Bakanlığını hangi konuda yetersiz bulmuş da bu süper fikir aklınıza gelmiş acaba? Bu Vakıf ne amaçla kuruluyor? Vakfa niye ihtiyacınız var? Dışişleri Bakanlığının kurumsallaşma sorunu mu var? Yok. Bakanlığın nitelikli insan kaynağı sorunu mu var? Hayır, devletin belki de temsil kabiliyeti en yüksek, alanında en donanımlı personelleri Dışişleri Bakanlığında çünkü. Bu Vakıf tam olarak kimleri ya da hangi oluşumları güçlendirecek? Böyle bir oluşuma ihtiyaç var mı? Yok. Demek ki aslında ülke yararına bir ihtiyaç yok. Demek ki bu teklifi hazırlayanların başka bir planı, gizli bir ajandası var; bunu da teklifin aslında satır aralarında görüyoruz.

Sayın milletvekilleri, AKP hükûmetleri bugüne kadar cumhuriyetimizin neredeyse tüm kurumlarının içini boşalttı, Dışişleri Bakanlığı da ne yazık ki bundan nasibini aldı. Liyakatsiz, vasıfsız, bırakın ikinci yabancı dili İngilizce bile bilmeyen kişileri Bakanlıkta en üst mertebelere getirdiniz, büyükelçi olarak atadınız. Şimdi, gerekçenizde, bu kanun teklifinin gerekçesinde personeli geliştirelim safsatasıyla akıl almaz, fırsatçı, gizli planları olan bir paralel yapı kuruyorsunuz, paralel bir yapı kuruyorsunuz değerli milletvekilleri.

Kanunun teklifi metnine bakıyoruz, metin son derece özensiz, alelade ve hızlı hazırlanmış. Teklifte kurulacak vakfa sınırsız yetkiler verilmiş; neler var, neler. Ya, bir kere, Dışişleri Bakanlığının yetki alanına giren çok fazla konu var. Vakıf, ticari faaliyette bulunabiliyor ve vergiden muaf. İnşaat, oto kiralama, emlakçılık gibi gerçekten burada söylerken bile ne alaka dedirtecek alanlara el atmak gibi ancak AKP'nin aklına gelecek dâhiyane bir fikir gerçekten. Sonsuz finansal yetkiyle donatmışsınız; normalde kâr amacı gütmeyen Bakanlığın teamüllerine aykırı bir şey. “Sonsuz finansal yetki normalde Bakanlığın teamüllerine aykırı ama önemli değil; nasılsa devleti, devlet geleneğini, kurumları düşünen yok; yeter ki para olsun.” diyorsunuz.

Vakıf, vergi muafiyeti olan ticari emlak şirketi gibi çalışacak ya ama bu alım satımları kim denetleyecek? Kimse bilmiyor bunu, metinde yok. Öyle ki bu Vakfa kurum dışından istediğiniz herkesi atayabiliyorsunuz. Vakfın yönetim ve denetimine Dışişleri Bakanlığı dışından hatta kamu görevinde bile olmayan kişileri getirebiliyorsunuz. Geçmişte yapılan atamalara ve atanacaklara bakınca belli ki yine parti militanı gibi çalışacak, her şeyi kılıfına uyduracak kişiler düşünülüyor. Üstelik huzur hakkı da alıyor, emekliyse emekli aylığı da kesilmiyor; biz bunları 3-5 maaş alan AKP’lilerden hatırlıyoruz.

Vakfa yükseköğretim kurumu kurma yetkisi de veriyorsunuz. Herhâlde bir süre sonra -siz çok daha iyi bilirsiniz ama- Türkçe olimpiyatları düzenlemek için de bu yapıya destek verebilirsiniz. Hatta belki de sonra bu olimpiyatlar için hatıra para bile bastırabilirsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi “Bu eğitim kurumlarında yetiştirilen kişilere resmî görevler de verilebilecek.” diyorsunuz. Sadece paralel bir lobi değil aslında, paralel bir eğitim kurumu da oluşturuyorsunuz, YÖK’ü de devre dışı bırakıyorsunuz. Bu Vakıf ne yapacakmış bir de? Vize işlerine bakacakmış. Vatandaşımız zaten dünyanın en değersiz ama en pahalı pasaportunu kullanıyor. Vize zaten alamıyor. Vize için ücret çıkarıp vatandaşa fatura edeceksiniz, böylelikle vize hizmeti de devlet eliyle ticarileşecek. Olmaz böyle bir şey sayın milletvekilleri.

Peki, denetim, en önemlisi denetim, sizin de çok sevdiğiniz bir alan!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bankoğlu, lütfen tamamlayın.

AYSU BANKOĞLU (Devamla) – Finansal işlerin en ince ayrıntısına kadar tanımlandığı teklifte Vakfın işleyişine ve denetlenmesine dair hiçbir madde yok, hiçbir madde yok! Elbette şaşırmadık ama acaba bu Vakıf, “vakıf” adı altında birtakım yasa dışı ekonomik faaliyetler de mi yapacak, insan merak ediyor. Dışişlerinde aklına gelenin yapılmasının hazin sonuçlarını biz son yıllarda çok kötü bir şekilde gördük. Bu girişim çok kurnazcadır ve çok tehlikelidir.

Bir kez daha Cumhuriyet Halk Partisi adına sizi uyarıyoruz: Bu teklif, Dışişleri Bakanlığını, sarayın ideolojik aparatı ve parti teşkilatı hâline getirme çabasının bir ürünüdür ve ne yazık ki, bunun sunulması, yıllarca bu ülkenin onuru için saygın bir şekilde çalışan Dışişlerindeki bürokratlarımızın emeğine de saygısızlıktır.

Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bankoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 9’uncu madde kabul edilmiştir.

Geçici 1’inci madde üzerinde 1 önerge vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 111 sıra sayılı “Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi”nin geçici 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Vakfın kuruluş işlemleri

GEÇİCİ MADDE I – (1) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde Vakfın kuruluşu, Vakıf resmî senedi ve Vakfın Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre tesciline ilişkin işlemler Bakanlıkça sonuçlandırılır.

(2) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içerisinde Vakfın kuruluş işlemlerinde kullanılmak ve kalanı kuruluş tamamlandıktan sonra Vakfa bırakılmak üzere Bakanlık bütçesinden beş milyon Türk lirası Vakfa aktarılır.

 Gökhan Günaydın Rahmi Aşkın Türeli Gülcan Kış

 İstanbul İzmir Mersin

 Mehmet Tahtasız Aliye Timisi Ersever Utku Çakırözer

 Çorum Ankara Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL KOCACIK (Sakarya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’e söz veriyorum.

Sayın Çakırözer, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

“Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı” adı altında âdeta “bakanlık içinde bakanlık” denilecek bir holding yapılanmasıyla karşı karşıyayız.

Peki, teklifin gerekçesinde ne diyor? “Bakanlık teşkilatının güçlendirilmesi, personelin temsil kabiliyeti yüksek ve donanımlı yetiştirilmesinin desteklenmesi.” diyor ama içeriğe baktığınızda bununla ilgisi yok; taşınır taşınmaz mal almak, kiralamak, araç almak, kiralamak, Bakanlığa tahsis etmek, inşa etmek, ettirmek taşınmazları. Bunların hiçbirinin aslında teşkilatı güçlendirmeyle alakası yok. Bakanlığın kendisi isterse inşaat yapar, araç alabilir ama bunun için Bakanlığa ayrıca kamu kaynağı kullandırılmasına gerek yok.

Bitiyor mu? Bitmiyor. Vakfa gelir elde edici faaliyet izni de veriliyor. Yurt içinde, yurt dışında taşınır taşınmaz mal almak, satmak, kiralamak; iç borçlanma senetleri, varlık kiralama şirketi kira sertifikaları, tahviller, hisse senetleri vesaire. Bunların da yine Dışişlerinin faaliyetlerini güçlendirmekle, personelin donanımını geliştirmekle hiçbir alakası yok. Açıkça bir ticari işletme, hatta işletmeler zinciri, bir holding kuruluyor.

Vakıf sıfatı oluşturulmak istenen bu ticari yapıya birçok alanda vergi muafiyeti de sağlıyor. Dışişleri Bakanlığıyla yetki paylaşımı yaparak maddi finansal işler yapacak bir vakfın kâh emlakçı kâh spekülatör kâh yatırımcı olacağı bir durum dünyanın hiçbir yerinde yok ama bizde var.

Vakfa yükseköğretim kurumları kurma yetkisi de veriliyor. Aslında kendi akademisi var Bakanlığın ama “Bir de yeni üniversite kuralım, lisansüstü program kuralım.” ODTÜ'de, Boğaziçi'nde, diğer üniversitelerde istibdat rejimi kuran iktidar şimdi “Nitelikli eğitim için akademi kuracağız.” diyor inanacaksak eğer.

Tasarruf genelgesi yapılmış bir hafta önce; sonra, Meclise bu geliyor. Açık bir şekilde tasarruf genelgesi bu kanunla deliniyor.

En sakıncalı husus, Bakanlık imkânları ve kaynakları kullanılarak Vakfa yaratılan gelirlerden yapılan harcamalar için ciddi ve güvenilir bir denetim mekanizması kurulmuyor. Sayıştay devre dışı, Bakanlığın kendi denetimi devre dışı. Denetçi var mı? Var, evet, kim seçiyor? Bakanın başında olduğu mütevelli heyet seçiyor. Kimi denetleyecek bu denetçiler? Mütevelli Heyeti denetleyecek; inanırsanız… Hesap verebilirlik konusunda en ufak bir kaygısı yok. Hesap verebilir konumda olmayacak vakfa bağış yapılmasının önü açılıyor. Kim, hangi amaçla bağışta bulunacak? İktidarla işleri çözmek için iş insanlarının olağanüstü bağışlar yapmak için sıraya girmesi nasıl engellenecek belli değil. Tüm bu ticari faaliyetlerde alınan bağışlarda Vakfın kurduğu ya da ortak olduğu iştiraklerde bir suç işlenmesi durumunda Vakfın başındaki kişi olarak Dışişleri Bakanının ismi hep ön planda olacak.

Peki, değerli arkadaşlarım, o zaman bu işin arkasında ne var? Onu aslında, Komisyonda iktidar milletvekilleri açıkladılar. Bu teklifle Vakfa vize aracılık hizmet yetkisi veriliyor. Türkiye'ye gelen milyonlarca yabancı turistin ve göçmenin vize işlemlerinde hâlihazırda 58 ülkede 12 aracı şirketten hizmet alınıyor. Kim belirledi bu şirketleri? İktidar partisi belirledi. Nasıl belirledi? İhalesiz belirledi; bana yakın, sana yakın, ona yakın. Geçen yılın parasıyla 5,5 milyar lira, şimdi 10 milyar liraya yakın bir para var; bunu biz ne yapacağız meselesi. Aynı iktidar kendi belirlediği şirketler için şimdi onlar yemesin, bir vakıf kılıfı altında biz biraz da yiyelim diye böyle bir mekanizma kuruyor. Peki, Komisyonda bizler söyledik, diğer arkadaşlar söylediler; bunun daha kamucu olanı, daha hesap verebilir olanı, daha dürüst, daha namuslu olanı yok mu? Var. Bize -o vize verme bölümlerini- kendi devlet memurlarımız versin vizeyi çünkü zaten vize vermek kamusal bir hizmet aslında, para bütçenin parası. Siz bütçenin parası değilmiş gibi harcayacaksınız. Yani teklifin altında imzası olan AK PARTİ milletvekillerinin ya da onların önüne bu metni koyan iradenin öncelikli meselesi şu değerli arkadaşlarım: Bu vize havuzuna akan milyarlarca liralık rantı biraz da biz yiyelim. Dediğim gibi, Plan ve Bütçe Komisyonunda önerdik; daha namuslu, daha dürüst, daha hesap verebilir ve daha kamucu yöntemler bulunabilirdi; niyet halis olsa yine de bulunabilir.

AK PARTİ nasıl geldi iktidara? Gelirken vatandaşa “illallah” dedirten kamu vakıflarını, fonları kapatma sözüyle, bütçeyi birleştirme sözüyle geldi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çakırözer, lütfen tamamlayın.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Tabii ki.

Şimdi, yirmi iki yıl sonra, bakın, bu keyfî rant düzeni için beş yüz yıllık diplomasi geleneğimizin yuvası Dışişleri Bakanlığını dahi alet edecek noktaya gelmeleri AK PARTİ’nin dönüşümünü göstermesi açısından ibret vericidir.

Özetle, plansız programsız, soru işaretleriyle dolu, Bakanlığın görev ve yetkilerinden yararlanarak gelir üretip bunun nasıl harcanacağı konusunda hesap vermek niyetinde olmayan bir yapıyla karşı karşıyayız. Omuzunda büyük sorumluluk bulunan bir Dışişleri Bakanına bunca ticaret faaliyetin olduğu Vakfın Başkanlığını yüklemek ve bir tacir gibi davranmasını beklemek Bakan için, Bakanlık için, Türkiye için doğru değildir. Eğer amaç gerçekten Dışişlerini güçlendirmekse makbul, partizan memur arayışı yerine hariciyemizin devlet geleneğinden kopmayan meslek mensubu kadroların önünü açarsak o zaman Dışişleri teşkilatında arzu ettiğimiz gelişme ve güçlenmenin önünü gerçekten açmış oluruz.

Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çakırözer, teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici madde 1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici madde 1 kabul edilmiştir.

10’uncu madde üzerinde 3 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

İlk 2 önerge aynı mahiyette olduğu için birlikte işleme alıyorum ve aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 İsa Mesih Şahin Şerafettin Kılıç Mustafa Bilici

 İstanbul  Antalya İzmir

 Hasan Ekici Mehmet Karaman Cemal Enginyurt

 Konya Samsun İstanbul

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 Mehmet Satuk Buğra Kavuncu  Hüsmen Kırkpınar

 İstanbul  İzmir

 Selcan Hamşıoğlu Burak Akburak Yasin Öztürk

 Tekirdağ İstanbul Denizli

 Yavuz Aydın

 Trabzon

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL KOCACIK (Sakarya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz, İstanbul Milletvekili Cemal Enginyurt’a ait.

Sayın Enginyurt, buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

CEMAL ENGİNYURT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfıyla ilgili söz almış bulunmaktayım.

Tabii, bu saatte sert bir konuşma olmaz. Normalleşme, yumuşama başladı dolayısıyla bizim de yumuşak bir konuşma yapmamız iyi olacak çünkü epey bir yoruldunuz, hep beraber yorulduk.

Dışişleri -güçlendirme vakfı- güzel işler yapacağını söyleyerek böyle bir vakıf kurdu ama ben merak ediyorum, şu Bakan Yardımcısı arkadaş söyleyebilir mi acaba bu 12 şirkette kimler etkili, yetkiliydi? Kimler parayı götürdü? Kimlerin vekil olduğu gün cebinde beş kuruşu yokken vekilliği bıraktığında sadece Ankara'da 5 dairesi, İstanbul'da 2 dairesi var? Samimiyetle burada bekliyorsunuz, mücadele ediyorsunuz, gayret gösteriyorsunuz -ben geldiğimde çoğunuz hep aynı yüz olduğu için görüyorum, buradasınız- ama öyle işler dönüyor ki sizin vicdanınız da sızlıyor ama ne yapacaksınız. Emekli “10 bin lira maaşla geçinemiyorum.” diye size sorduğunda cevap verebiliyor musunuz? Engelli “4.200 lira maaş alıyorum.” dediğinde söz edebiliyor musunuz? Dul, yetim 6 bin lira… BAĞ-KUR esnafına 7200 prim gününden emekli olacak diye söz verildi, esnafa selam verdiğinizde, sorduğunda bir şey diyebiliyor musunuz? Size soruyorlar çünkü bu Bakana ve bunun gibilere sormuyorlar, bunlar zaten sokağa çıkmıyor, bunlar Allah’ın seçilmiş kulları, bunların görevi oturup sizin telefonunuza çıkarsa çıkacaklar, siz yalvaracaksınız yakaracaksınız “Ya, bizim hastane ne olacak? Bizim postane ne olacak? Bizim filan beldede bir tane PTT şubesi bile yok.” diyeceksiniz, siz gece gündüz uğraşacaksınız, saat ikide sizi arayacak adam “Sayın Vekilim, şu iş ne oldu?” diyecek, hesabı siz vereceksiniz ama bunlar 3 maaş, 5 maaş almaya devam edecekler. Size sorulduğunda vicdanınız sızlayacak mı? Sızlıyor çünkü vicdan sahibisiniz. Yani hakikaten vicdan sahibi olanın da sızlaması gerekir. Bir günden on yedi yıl kaybeden insanlar aranızda da var yani milletvekili oldunuz diye ilelebet vekil olmayacaksınız. Ben beş yıl kaybettim emeklilikte yaştan dolayı; 2007'ye kadar prim ödedim, 2011'de emekli oldum. Birçoğunuz genç kardeşimiz, en az otuz sene emekli olamayacaksınız. Bir günden on yedi yıl kaybeden insanın vicdani rahatsızlığı sizi rahatsız etmiyor mu? Staj ve çıraklık mağduru. Ben ticaret lisesi mezunuyum. Staj yapmış, sigorta prim kartı verilmiş, ödenmiş iki yıl boyunca. Gelmiş diyorlar ki: “Bunu saymayız.” Niye saymıyorsunuz kardeşim? Primini ödemiş, sigorta kartı almış, size soruyor: “Vekilim, benim hâlim ne olacak?” diyor. Rahatsız oluyorsunuz ama maalesef rahatsız olmayanlar malı götürüyor, tıpkı o 12 şirket gibi. O 12 şirketin hesabını bu Dışişleri Bakanlığı vermeli. Hakan Fidan, Dışişlerini Güçlendirme Vakfı kurmuş. Ya, Hakan Fidan zaten güçlü, karizmatik bir adam zaten; sesini duymadığımız her dönemde korkudan sesimizi çıkaramadığımız bir adam. Allah'tan Dışişleri Bakanı oldu da şimdi eleştirebiliyoruz yani söz söyleyebiliyoruz.

Ben, Hakan Fidan veya Dışişleri buradan malı götürür demiyorum ama vicdan sahibi Hakan Fidan bu 12 firma kim, bu 12 firmadan hangi milletvekilleri geldi buralardan vize aldırdı; Kenya’sından Kamerun’una, hangi milletvekili, hangi siyasetçi buralarda parayı buldu, bunu söylemeliler. Siz de sormalısınız. Yani şimdi, bana sormuyorlar zaten. Ben zaten konuşuyorum, eleştiriyorum, en ağır şekilde de eleştiriyorum ama siz hesap veremiyorsunuz. Ulaştırma Bakanı 6’lı çetenin -5’li çeteydi 6’lı oldu- özel uçağıyla gittiğinde size soruyorlar, siz hesap vermek zorunda kalıyorsunuz. Arada bir çıkın, bir ses çıkarın ya! Rizeli, Giresunlu, Trabzonlu, Ordulu milletvekilleri, babamız bizi çayla okuttu, fındıkla okuttu ya! 17 lira çay fiyatına babanız, anneniz razı mı ya? Şehirdeki insanınız razı mı? Ne olur bir kere itiraz etseniz, ne olur? Sadece benim gibi partinizden atarlar, atsınlar ağabey, kimse rızkınızı kesemez. Önemli olan, millete hak yolunda, hakikat yolunda namuslu ve şerefli bir şekilde hizmet etmektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Enginyurt, lütfen tamamlayın.

CEMAL ENGİNYURT (Devamla) - İnşallah, Allah hepimize böylesi hizmet etmeyi nasip etsin. Biz kullardan korkmayalım, Allah'tan korkalım, yeter!

Hepinize teşekkür ediyorum.(CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Enginyurt.

Diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Teklifle Dışişleri Bakanlığı teşkilatının faaliyetlerinin güçlendirilmesi, personelinin temsil kabiliyeti yüksek ve donanımlı yetiştirilmesinin desteklenmesi ve bu kanun kapsamında belirlenen faaliyetlerin icrası konuları açıklığa kavuşturulmamıştır. Vakfın kurulmasıyla birlikte kamu kaynaklarının etkin kullanımı ve Vakfın Bakanlığın amacına uygun olarak faaliyet göstermesi konusunda endişeler artacaktır. Ayrıca, Vakfın işleyişi ve harcamalarıyla ilgili denetim mekanizmalarının yetersiz olması, bu konuda güvenilir bir mekanizmanın olmaması kamuoyunda endişe yaratacaktır. Sonuç olarak, teklifin Dışişleri Bakanlığını, teşkilatını ve en özelde Türk dış politikasını erozyona uğratacak bir kapsama sahip olduğu endişesinin ortadan kaldırılması ve olası risklerin bertaraf edilmesi elzemdir. Bu kapsamda önergemizle teklif maddesinin tekliften çıkarılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesinde yer alan “yayımı tarihinde” ibaresinin “yayınlandığı tarihte” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 George Aslan Mehmet Zeki İrmez Gülcan Kaçmaz Sayyiğit

 Mardin  Şırnak Van

 Zülküf Uçar  Heval Bozdağ

 Van  Ağrı

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL KOCACIK (Sakarya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Mardin Milletvekili George Aslan’a söz veriyorum.

Sayın Aslan, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

GEORGE ASLAN (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kurulacak komisyonla ilgili hemen hemen bütün partiler konuştu. Ben burada başka bir konuya değinmek istiyorum.

Nefret söylemi ve nefret suçları dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye'de de kimi zaman yıkıcı etkilere neden olan toplumsal bir sorundur. Geçmiş dönemlerde özellikle bazı iktidar yetkilileri tarafından kullanılan nefret içerikli, ayrımcı ve ötekileştirici dil nedeniyle farklı kesimlerin saldırılara maruz kaldığını biliyoruz. İktidar, özellikle seçim dönemlerinde oy uğruna yabancı düşmanlığını körükleyerek toplum içerisinde nefret ikliminin oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Kimi muhalefet temsilcileri de bu zeminin oluşmasına zaman zaman katkı sunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, daha önce de Genel Kurulda nefret söylemi ve nefret suçlarıyla ilgili konuşmuştum. Bugün, yine, bu konuya değinmek durumundayım çünkü geçtiğimiz günlerde bu kürsüde bir milletvekili İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarıyla ilgili konuşurken “Yahudi Yahudiliğini, Hristiyan Hristiyanlığını tabiri caizse gâvur gâvurluğunu yapıyor ama Müslüman Müslümanlığını maalesef bugüne kadar yapmadı.” ve “Kimden yanasın? Gâvurdan yana mısın, Müslüman’dan yana mısın?” şeklinde laflar sarf etti. Bu ifadeler Hristiyan ve Yahudilere yönelik aşağılayıcı, ayrımcı ve nefret söylemi içermektedir. “Gâvur” sözcüğü Osmanlı döneminde 1856 yılında ilan edilen Islahat Fermanı’yla birlikte yasaklanmıştı ama maalesef, bugüne kadar bu yasağa uyan olmadı, rahmetli Turgut Özal döneminde de yine yasaklanmıştı ama bu yasağa yine kimse uymadı.

Değerli milletvekilleri, bu zihniyete sahip olanlar nedense Müslüman olmayan herkese hakaret etme, herkesi aşağılama ve ötekileştirme hakkını kendilerinde bulabiliyorlar. Üstelik bunu çok rahat bir şekilde, çekinmeden yapabiliyorlar çünkü hesap soracak bir yargının da siyasi bir iradenin de olmadığını çok iyi biliyorlar. Aksine bu sözlerinden dolayı alkış bile alabiliyorlar. Şeriatla yönetilen bir ülkedeymişiz gibi Müslümanları, diğer dinlere mensup insanlardan ve halklardan üstün gören hastalıklı bir zihniyettir bu. Bu hastalıklı zihniyete sahip olanlara sormak lazım, sahip olduğunuz hangi meziyetiniz sizi diğer insanlardan üstün kılıyormuş? Eğitim, bilim, teknoloji, hukuk, insan hakları, sanat, spor hangi alanda neyi başardınız? İnsanlığa herhangi bir katkınız var mı? Bunun için kendinizi sorgulamanız gerekirken tek yapabildiğiniz hakaret etmek. Diğer yandan, o “gâvur” dediğiniz ülkelerin insanları Filistin halkıyla dayanışmak için her gün eylemler, protesto gösterileri düzenliyorlar. Peki, Türkiye dâhil diğer Müslüman ülkeler Filistin için slogan atmaktan ve İsrail'e küfretmekten başka ne yapıyor? Burada bir ikiyüzlülük söz konusudur. Ayrıca “Müslüman Filistin” diye diye bu meseleyi hak ve adalet temelli bir halkın özgürlük meselesi olmaktan çıkartıp bunu bir Yahudi-Müslüman çatışması hâline getirenler bu davaya en büyük zararı vermiştir, bunda Türkiye'nin de ve sözünü ettiğim zihniyetin de katkısı büyük.

Değerli milletvekilleri, bir devletin katliam yapıyor olması o ülkede yaşayan halkın ve halkların da suçlu olduğu anlamına gelmez. İsrail'in saldırılarına karşı en çok İsrail halkı karşı çıkıyor, aylardır protesto eylemleri gerçekleştirmektedirler. Avrupa ülkelerinde ve Amerika'da da benzer şekilde protesto eylemleri devam ediyor. Hiçbir ırkın ve inancın diğerinden üstün olmadığına, tüm halkların ve inançların eşitliğine ve hepsinin saygıyı hak ettiğine inanıyoruz. Dolayısıyla, burada sarf edilen söz konusu ifadeleri reddettiğimizi ifade etmek istiyorum. Yeri gelmişken, Türkiye'de Müslüman olmayanlara karşı kullanılan “gayrimüslim” gibi ifadeleri de kabul etmediğimizi belirteyim, bu ifadeleri Türkiye dışında başka ülkelerde duyamazsınız. Örneğin, Arap ülkelerinde Hristiyanlara “gayrimüslim” demezler, “Al-Masihiyin” yani “Hristiyan” derler. Burada da kim kendini nasıl tanımlıyorsa kendisine o şekilde hitap edilmelidir; Müslüman’sa Müslüman, Hristiyan’sa Hristiyan, Yahudi’yse Yahudi, Alevi’yse Alevi, Ezidi’yse Ezidi, ateistse ateist.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aslan, lütfen tamamlayın.

GEORGE ASLAN (Devamla) – Yabancı düşmanlığını körükleyen, ayrıştırıcı, ötekileştirici, nefret dilinden uzak tüm halklara, din ve inançlara karşı herkesi saygılı bir dil kullanmaya davet ediyorum. Dışişlerimiz komisyonlar kuracağına, vakıflar kuracağına öncelikle “gâvur” ve “gayrimüslim” sözcüklerini literatürümüzden çıkarırsa çok daha hayırlı bir iş yapmış olur diyor ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Aslan, teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 10’uncu madde kabul edilmiştir.

11'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 11'inci madde kabul edilmiştir.

İkinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik sistemle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum.

Bu süre içerisinde sisteme giremeyen milletvekillerinin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen milletvekillerinin oy pusulalarını oylama için verilen süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, 111 sıra sayılı Kanun Teklifi açık oylama sonucu:

“Kullanılan Oy Sayısı : 317

 Kabul : 235

 Ret : 82[(*)]

 Kâtip Üye Kâtip Üye

 Sibel Suiçmez  Mahmut Atilla Kaya

 Trabzon  İzmir”

Bu sonuca göre, kanun teklifi kanunlaşmıştır; hayırlı uğurlu olsun.

Değerli milletvekilleri, gündemimizdeki konular tamamlanmıştır.

Alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 30 Mayıs 2024 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 00.19


[(*)] Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.

[(*)] 111 S. Sayılı Basmayazı 28/5/2024 tarihli 87’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir

[(*)] Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.