TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
91’inci Birleşim
5 Haziran 2024 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı Vekili Gülizar Biçer Karaca’nın, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nün anlam ve önemine ilişkin konuşması
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Tokat Milletvekili Mustafa Arslan’ın, Tokat’a yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan’ın, DEDAŞ’ın elektrik kesintilerine ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Uşak Milletvekili Ali Karaoba’nın, Uşak ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili Havva Sibel Söylemez’in, Sıfır Atık Projesi’ne ilişkin açıklaması
2.- Mersin Milletvekili Gülcan Kış’ın, Mersin’de kurulacak olan balık çiftliklerine ilişkin açıklaması
3.- İstanbul Milletvekili Seda Gören Bölük’ün, Silivri’de kadınların kullanımına açılmış bir plajın karma kullanıma geçirilmesi kararına ilişkin açıklaması
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Önder Aksakal’ın, Kayseri’de eğitim uçusu sırasında gerçekleşen kazada şehit olan Hava Pilot Albay Uğur Yıldız ile Hava Pilot Albay Gökhan Özen’e ve bu kazayla ilgili akıllarına takılan konuya ilişkin açıklaması
5.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, kurbanlık fiyatlarının en az yüzde 100 zamlandığına ilişkin açıklaması
6.- Konya Milletvekili Mustafa Hakan Özer’in, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
7.- Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan’ın, Sıfır Atık Projesi’ne ve 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
8.- Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen’in, Salihli’de çiftçilerden alınan sulama ücretine gelen zamma ilişkin açıklaması
9.- Bursa Milletvekili Emel Gözükara Durmaz’ın, Sıfır Atık Projesi’ne, Türkiye Çevre Haftası’na ve 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
10.- Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı’nın, Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in mezuniyet genelgesine ilişkin açıklaması
11.- Amasya Milletvekili Reşat Karagöz’ün, aile sağlık merkezlerinde çalışan grup elemanlarının sorunlarına ilişkin açıklaması
12.- Aydın Milletvekili Evrim Karakoz’un, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne, Latmos’ta maden ruhsatlarının ve madencilik faaliyetlerindeki artışa ilişkin açıklaması
13.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, Kütahya Şehir Hastanesinde işçilerin ücretlerini alamadıklarına ilişkin açıklaması
14.- Uşak Milletvekili Ali Karaoba’nın, 2022’de tuğgeneral olan bir tugay komutanıyla ilgili kamuoyunun beklediği cevaplara ilişkin açıklaması
15.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Aydın’da çevre ve doğa kıyımının sürdüğüne ilişkin açıklaması
16.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un, görev nedeniyle deprem bölgesinde bulunup depremde yaşamını yitiren polislerin ve askerlerin şehit sayılmamasına ilişkin açıklaması
17.- Bingöl Milletvekili Ömer Faruk Hülakü’nün, kayyum rejiminin demokrasiden, adaletten ve hukuktan çalmak olduğuna ilişkin açıklaması
18.- Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in, Uşak Milletvekili Ali Karaoba’nın yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
19.- Zonguldak Milletvekili Eylem Ertuğ Ertuğrul’un, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
20.- İstanbul Milletvekili Mustafa Kaya’nın, Şişli Kuştepe ve Mahmut Şevket Paşa Mahallelerinin imar ve tapu problemlerine ilişkin açıklaması
21.- Tekirdağ Milletvekili Nurten Yontar’ın, 1 Haziranda Tekirdağ’ın Marmaraereğlisi ilçesinde yakıt yükleme sırasında tankerden denize sızan mazotun yol açtığı kirliliğe ilişkin açıklaması
22.- Muğla Milletvekili Süreyya Öneş Derici’nin, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
23.- Kocaeli Milletvekili Sami Çakır’ın, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
24.- İzmir Milletvekili Seda Kâya Ösen’in, uyuşturucu sorununun İzmir Torbalı’da bir aileye felaket getirdiğine ilişkin açıklaması
25.- Kırıkkale Milletvekili Mustafa Kaplan’ın, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
26.- Konya Milletvekili Mehmet Baykan’ın, Konya Çevre Yolu Projesi’ne ilişkin açıklaması
27.- Burdur Milletvekili İzzet Akbulut’un, hem Burdur’a hem Bucak ilçesine içme suyu barajı istediklerine ilişkin açıklaması
28.- Kocaeli Milletvekili Mühip Kanko’nun, Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesinde servislerin kaldırılacak olmasına ilişkin açıklaması
29.- İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın’ın, Boğaziçi Üniversitesinde kayyum Rektörün toplu mezuniyet törenini yasaklamasına ilişkin açıklaması
30.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, asgari ücrette mutlak surette artışa gidilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
31.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, Anayasa Mahkemesinin 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de 108 konuda verdiği iptal kararına ve gerekçesine, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine, Cumhurbaşkanının yürütme ve yasama yetkisinin yanında yargı yetkisini de neredeyse kendi tekeline aldığına ve Türkiye Büyük Millet Meclisini yasama yetkisine sahip çıkmaya davet ettiklerine ilişkin açıklaması
32.- İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu’nun, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne, ÇED raporlarıyla doğal alanların en fazla katledildiği dönemin bu iktidar dönemi olduğuna, dosyası bu kadar kabarık bir kişinin aday olmasına DEM Grubunun ve Yüksek Seçim Kurulunun bağlı olduğu iktidarın nasıl müsaade ettiklerine, burada artık iyi niyetli bir yaklaşım beklemektense “Acaba bu tiyatro mudur?” sorusunun çok net akla geldiğine, bu hadiseye bağlı olarak dün Meclis kürsüsünün işgal edilmesine ve bir daha böyle bir teşebbüs olduğu takdirde İYİ Parti Grubu olarak buna müsaade etmeyeceklerine ilişkin açıklaması
33.-Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Zonguldak’ta maden ocağında meydana gelen kazada hayatını kaybeden Tevfik Soy’a, İsrail’in 7 Ekimden beri Filistin’de katliam yapmaya devam ettiğine, Filistin’i tanıyan ülke sayısı 147’ye ulaştığına, Türkiye Büyük Millet Meclisinde dün tanıtımı yapılan “Kuşatma; Habercilerin Kaleminden Gazze Ablukası” adlı kitaba, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne, Türkiye Çölleşme Hassasiyet Haritası’na ve çölleşmeyle mücadeleye ilişkin açıklaması
34.-Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Hakkâri Belediyesinin önünü gösteren bir fotoğrafla konuşmasına başlamak istediğine ve bu fotoğrafın ifade ettiklerine, Hakkâri Belediye Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış’ın bugünkü duruşmasına, Şırnak Milletvekili Mehmet Zeki İrmez’i polisin tartaklamasına, iktidarın ilk sandık önlerine konulduğunda Hilvan’daki akıbeti yaşayacağına, dün Parlamentoda demokratik protesto haklarını kullandıklarına, AKP Grubunun muhalefete karşı tutumlarına ve Aydın Milletvekili Seda Sarıbaş’ın dün sarf ettiği cinsiyetçi sözlerin videoya yansıdığına, bir önceki Halfeti kayyumu Şeref Albayrak’ın attığı “tweet”e ve yeni reformlar yapacağını söyleyenlerin nasıl reform yapacaklarına ilişkin açıklaması
35.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne, Cumhurbaşkanının dün Kabine toplantısından sonra çizdiği pembe tabloya ve Mehmet Şimşek’in bugünkü açıklamalarına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak emeklinin ve işçinin sorunları çözülmeden Meclisin tatile girmesini istemediklerine, Anayasa Mahkemesinin Millî Saraylarla ilgili Cumhurbaşkanlığı kararnamesini iptal etmesine ve Meclisin önemine, kamu bankalarının Demirörenden sonra Ayhan Bora Kaplan’ın paravan şirketine de kredi vermesine, Boğaziçi Üniversitesindeki mezuniyet töreni yasağına ve “tasarruf” diyerek mezuniyet törenlerini çok gören iktidarın özel uçaklarla evine, Kıbrıs’a ve Almanya’ya gitmesine ilişkin açıklaması
36.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne, Çevre Haftası’na ve Sıfır Atık Projesi’ne, 6 Şubat depremi sonrasında 74 bin ailenin yuvalarına kavuştuğuna, hedeflerinin yıl sonuna kadar 200 bin konutu hak sahipleriyle buluşturmak ve temel yaklaşımlarının afetlere karşı dirençli şehirler inşa etme olduğuna, Cumhurbaşkanının Kabine toplantısı sonrası açıklama yapmasıyla ilgili kullanılan “Meclise bu anlamda bir saygısızlık.” ifadesine, Anayasa Mahkemesi iptallerinin usule ilişkin olarak yapılan değerlendirmeler olduğuna ve AK PARTİ’nin demokrasi anlayışına ilişkin açıklaması
37.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
38.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
39.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
40.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
41.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
42.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
43.- Antalya Milletvekili Serap Yazıcı Özbudun’un, 2 Haziran Ahmed Arif ile 3 Haziran Nazım Hikmet’in ölüm yıl dönümlerine ilişkin açıklaması
44.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, Kuzey Makedonya Üsküp’te yapılacak olan Türk tiyatrosuna ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in bölgeye ilgisinin Üsküplüleri mutlu ettiğine ilişkin açıklaması
45.- İstanbul Milletvekili Elif Esen’in, Sıddık Akış’ın yerine kayyum atanmasına ilişkin açıklaması
46.- Ankara Milletvekili Aliye Timisi Ersever’in, bilimsel ve laik eğitimin önemine ilişkin açıklaması
47.- Gaziantep Milletvekili Hasan Öztürkmen’in, üreticinin hem günlerce Toprak Mahsulleri Ofisinin önünde sıra beklediğine hem de malını kaç liradan alacağını bilmediğine ilişkin açıklaması
48.- Mersin Milletvekili Hasan Ufuk Çakır’ın, Mersin’deki üreticilerin sorunlarına ilişkin açıklaması
49.- Karabük Milletvekili Cevdet Akay’ın, çiftçilerin buğday taban fiyatının açıklanmasını beklediğine ilişkin açıklaması
50.- Aydın Milletvekili Seda Sarıbaş’ın, Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
51.- Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Aydın Milletvekili Seda Sarıbaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
52.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Çorum Milletvekili Oğuzhan Kaya’nın DEM PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
53.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, İstanbul Milletvekili Türkan Elçi’nin DEM PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
54.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, İzmir Milletvekili Yaşar Kırkpınar’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
55.- Ankara Milletvekili Osman Gökçek’in, Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
56.- Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez’in, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
57.- Çorum Milletvekili Mehmet Tahtasız’ın, emeklilerin bayram ikramiyesiyle birlikte maaşlarının da yatmasını beklediğine ilişkin açıklaması
58.- Konya Milletvekili Konur Alp Koçak’ın, Gümülcine’de faaliyette bulunan Batı Trakya Fenerbahçeliler Kültür ve Spor Derneğinin ucube bir mahkeme kararıyla kapatılmasına ilişkin açıklaması
59.- Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara’nın, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
60.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Ankara Milletvekili Osman Gökçek’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
61.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Ankara Milletvekili Osman Gökçek’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
62.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Meclise yakışmayacak ifadelerin kullanılmasının doğru olmadığına ilişkin açıklaması
63.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez’e yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri nedeniyle İç Tüzük’ün 161’inci maddesinin uygulanmasını AK PARTİ Grubu olarak talep ettiklerine ilişkin açıklaması
64.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine, Genel Başkanlar hakkında temiz dil kullanılması gerektiğine ve Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez’in tutanaklara geçen o sözlerini geri aldıklarına ilişkin açıklaması
65.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine, Genel Başkanlar hakkında temiz dil kullanılması gerektiğine ve Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez’in tutanaklara geçen o sözlerini geri aldıklarına ilişkin tekraren açıklaması
66.- Yalova Milletvekili Tahsin Becan’ın, Güney Çevre Yolu Projesi’ne ilişkin açıklaması
67.- Rize Milletvekili Tahsin Ocaklı’nın, Halk Bankasının kullanılan kredilerin limitlerinin artırılması gerekçesiyle hesap sahiplerinden yüklü miktarda para aldığına ilişkin açıklaması
68.- Giresun Milletvekili Elvan Işık Gezmiş’in, KYK yurtlarında yaşanan öğrenci intiharlarına ilişkin açıklaması
69.- Kars Milletvekili İnan Akgün Alp’ın, Sağlık Bakanının tüm sağlık raporlarıyla ilgili cuma günü yayımladığı genelgeye ve Turizm Bakanından Kars’ın 2024 Türkiye Kültür Yolu Festivali’ne dâhil edilmesini beklediklerine ilişkin açıklaması
70.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, Hakkâri Belediyesine kayyum atanmasına ilişkin açıklaması
71.- Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in, İsrail’in Gazze-Refah hattında büyük bir soykırım yürüttüğüne ve Kayseri Milletvekili Hulusi Akar’ın cevaplamasını dilediği sorulara ilişkin açıklaması
72.- Kahramanmaraş Milletvekili İrfan Karatutlu’nun, deprem bölgesindeki sorunlara, 125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 18’inci maddesine ve deprem bölgesine Silahlı Kuvvetlerin geç gelmesi konusunda bir araştırma yapılıp yapılmadığına ilişkin açıklaması
73.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, Hatay’da zamanında ve yeterli ilaçlama yapılmaması nedeniyle hastalıkların kol gezdiğine ilişkin açıklaması
74.- Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan’ın, Hakkâri halkıyla birlikte tüm bölgede her zaman ayaküstünde olacaklarına ilişkin açıklaması
75.- Millî Savunma Komisyonu Başkanı Hulusi Akar’ın, Konya Milletvekili Barış Bektaş’ın 125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
76.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Millî Savunma Komisyonu Başkanı Hulusi Akar’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
77.- Millî Savunma Komisyonu Başkanı Hulusi Akar’ın, Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
78.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Millî Savunma Komisyonu Başkanı Hulusi Akar’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
79.- Millî Savunma Komisyonu Başkanı Hulusi Akar’ın, Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
80.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin 125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
81.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin 125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
82.- Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun, Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
83.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin 125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
84.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, Muş Milletvekili Sezai Temelli ile İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
85.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, Muş Milletvekili Sezai Temelli ile İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
86.- Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un, Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
87.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, yaptığı açıklaması sırasında kullandığı “nokta nokta” ifadesine ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Denizli Acıpayam ilçesi Akalan, Çakır, Kelekçi, Benlik, Hacıkurtlar, Akşar, Olukbaşı, Kuzören ve Eskiköy Mahalle Muhtarlarına “Hoş geldiniz.” denilmesi
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Uşak Milletvekili Ali Karaoba’nın, Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in, Uşak Milletvekili Ali Karaoba’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Ankara Milletvekili Osman Gökçek’in yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.- Ankara Milletvekili Osman Gökçek’in, Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.- İstanbul Milletvekili Türkan Elçi’nin, Ankara Milletvekili Osman Gökçek’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Saadet Partisi Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya tarafından, kurumsal aboneliklerin iptali ve resmî ilanlarla ilgili kısıtlamalara gidilmesi sonucunda yerel basının yaşadığı ekonomik sıkıntıların uzun vadede ortaya çıkaracağı sorunların araştırılması amacıyla 5/6/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Haziran 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- İYİ Parti Grubunun, Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu ve 19 milletvekili tarafından, artan kira ücretleri sebebiyle meydana gelen mağduriyetlerin giderilmesi ve konut kiralarında uygulanan yüzde 25 zam sınırının devam edebilmesi için yapıcı çözümler üretilmesi amacıyla 28/5/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Haziran 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- DEM PARTİ Grubunun, Grup Başkan Vekili Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Sezai Temelli tarafından, 5 Haziran 2015’te HDP’nin Diyarbakır mitinginde IŞİD tarafından düzenlenen saldırının bütün boyutlarıyla araştırılması amacıyla 5/6/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Haziran 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
4.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Yunus Emre ve arkadaşları tarafından, ülkemizdeki yüksek enflasyonun neden olduğu toplumsal tahribatın araştırılması amacıyla 5/6/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Haziran 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
5.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan 125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına alınmasına ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerine, 125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, 125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların süresinin en fazla 2 konuşmacı tarafından kullanılmasına ilişkin önerisi
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- İçişleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
2.- Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
3.- Dilekçe Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
4.- İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
5.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi ve Kırıkkale Milletvekili Mustafa Kaplan ile 83 Milletvekilinin Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2168) ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 125)
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili Celal Fırat'ın, Düzgün Baba Cemevi’ne ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/11938)
2.- Tunceli Milletvekili Ayten Kordu'nun, Düzgün Baba Cemevi’ne ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/11939)
3.- Adana Milletvekili Ayhan Barut'un, memur emeklilerinin maaşlarının iyileştirilmesi talebine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/11940)
5 Haziran 2024 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Gülizar BİÇER KARACA
KÂTİP ÜYELER: Mustafa BİLİCİ (İzmir), Rümeysa KADAK (İstanbul)
-------0-------
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı Vekili Gülizar Biçer Karaca’nın, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nün anlam ve önemine ilişkin konuşması
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, bugün 5 Haziran Dünya Çevre Günü. Görüşmelere başlamadan önce bugünün anlam ve önemine dair kısaca görüşlerimi ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. “İnsanlık tarihinin büyük kısmı boyunca toplumumuz küçük, doğa ise büyüktü. Onlarca yıllık kısa bir süre içerisinde temel olan bu oran tam tersine döndü.” diyor çevreci Bill McKibben. O yüzden de doğayı itip kalktığımız bir dünyadan hızla doğanın bizi çok daha büyük bir güçle bir kenara savurduğu bir dünyaya geçiyoruz. Doğayla tersine döndürdüğümüz bu varoluş hâli de su kaynaklarımızın, toprağın ve havanın tehlikeli bir şekilde kirlenmesiyle; harap olan, yok olmaya doğru giden bir dünyaya açılıyor. Bu büyük yok oluşun bir faili var: O da üretim ve tüketim sisteminin kendisi olan kapitalizmdir. Oysa dünyayı amansızca kirleten şeyleri üretmek için kullanılan birikim, farklı koşullar altında insan ve çevre arasında daha uyumlu bir denge yaratmak için kullanılabilir ama bu, kapitalizm için kârlı değil. Bizim çıkarımız, her şeyin toplumsallaşması iken kapitalistlerin çıkarı yarattıkları kayıpları toplumsallaştırmak.
Bugün yaşatılan ekokırım gezegene, doğaya, gelecek nesillere ve kırılgan toplumlara yapılan büyük bir adaletsizliktir. Bu adaletsizliği aşmanın yollarını bilim insanları söylüyor: “Bu yüzyılın ortalarında iklim krizinin olumsuz etkilerinin hissedilemeyeceği bir yeryüzü bölgesi kalmayacak.”
Sonuç olarak başka bir dünyayı ancak bu dünyada kurma şansımız olduğunu fark etmeliyiz. İçinde bulunduğumuz sistemin sürekli olarak felaket yaratan bir üretim tarzını aşıp bir yıkım tarzına dönüştüğünü görmeliyiz. Dolayısıyla bugün iklim krizinin dünyada bu sistemi yönetmek, bu sistemle yönetilmek felaketleriyle koyun koyuna olmak gibi. İşte, iklim krizini aşmak, felaketlerin önüne geçmek için bundan kurtularak çalışmaya başlayabiliriz diyorum.
5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde ülkemizin içinde bulunduğu doğal afetlerin, iklim krizi kaynaklı yapılan, iklim krizini tetikleyen her türlü çalışmaların bu Meclis çatısı altında bulunan saygıdeğer milletvekilleriyle birlikte önüne geçeceğimiz bir süreci birlikte yaşamak ve yaşatmak dileğiyle tüm milletvekillerimize ve bizi izleyen tüm yurttaşlarımıza sevgi ve selamlarımızı iletiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekilinin gündem dışı söz taleplerini karşılayacağım.
İlk gündem dışı söz, Tokat’a yapılan yatırımlar hakkında söz isteyen Tokat Milletvekili Mustafa Arslan’a aittir.
Buyurun Sayın Arslan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Tokat Milletvekili Mustafa Arslan’ın, Tokat’a yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması
MUSTAFA ARSLAN (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim bölgem Tokat’la ilgili söz almış bulunmaktayım. Aziz milletimizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tokat, 7 tane büyük ovası, 3 tane nehriyle hemen hemen bütün sebze ve meyvelerin yetiştiği bereketli topraklarıyla insanı ve iklimi mutedil Anadolu'nun kadim bir şehridir. Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde “Burası havası hoş, şehrin dört tarafında bahçe ve bostanlar, içinden sular akar, her bağında birer köşk, havuz, fıskiyeler ve çeşitli meyveler bulunur. Halk, zevk ehlidir; gariplere dostturlar, kin tutmaz, hile bilmez, yumuşak huylu insanlardır. Cami, saray, köşk ve imaretleri o kadar sağlam ve güzel olur ki buralara girenler hayran olur. Hacı Bektaş Veli'nin hayırlı, bereketli dualarıyla bu eski ve tarihî şehir, âlimler konağı, fazıllar yurdu, şairler yatağıdır.” şeklinde ifade etmiştir.
Tokat, Türklerin Anadolu'daki dokuz yüz yıllık mimarlık serüveninin tamamının 900 adımda gezilebileceği açık hava müzesi mahiyetinde bir şehirdir. Son yirmi yılda yapılan kamu yatırımlarıyla güncel maliyeti yaklaşık olarak 100 milyar lira olan yatırımlar ilimize kazandırılmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımızın tensipleriyle uluslararası Tokat Havalimanımız, 25 Mart 2022 tarihinde hizmete açılmıştır. Ulaşım noktasında da duble yollarla ilgili yatırımlar son aşamaya gelmiştir. Hemşehrilerimizin en büyük arzusu, Çamlıbel Tüneli’yle ilgili ihale sürecinin bir an önce başlamasıdır. Tokat-Niksar-Ünye yolu ekim 2022’de ihale edilmiş, şu anda inşaatı devam etmektedir. Çamlıbel Tüneli’yle beraber bu iki yol, Tokat'ın makûs talihini yenecek. İnşallah, Tokat'ımız, geçmişte olduğu gibi, İpek Yolu üzerinde olduğu gibi, Baharat Yolu üzerinde olduğu gibi, eski şaşaalı günlerine kavuşacaktır.
Eğitimde de Tokat’ta bir devrim yapılmıştır. Son beş yıl içerisinde 180 tane yeni okul yaptık, 50 tane okulumuzda güçlendirme yaptık, 35 tane yeni anaokulunu ilimize kazandırdık. Yirmi iki yıllık dönemde toplam 272 tane yeni okulu şehrimize kazandırdık. Cumhuriyet tarihinde yapılan dersliklerin yaklaşık yüzde 80'i son beş yıl içerisinde yenilendi.
Sağlıkta ilçelerimizin 12’sine de yeni hastane yaptık, bir şehir merkezinde de üniversite hastanesini yeniden yaptık, 13 tane yeni hastaneyi ilimize kazandırdık. Şehir hastanemizle ilgili proje çalışmaları da devam ediyor, şehir hastanemizle beraber inşallah Tokat’ın sağlıkla ilgili altyapısında hiçbir eksiklik kalmayacak.
Hükûmet konaklarımızı yeniledik. Pazar, Sulusaray, Yeşilyurt, Zile, Niksar Hükûmet konakları yenilendi, yeni yapıldı. Yine, Erbaa, Reşadiye, Turhal, Başçiftlik ve Almus Hükûmet konaklarımızın da inşaatı devam ediyor. Tokat merkez ilçede bulunan Valilik binamızı da depreme dayanıklı hâle getirmek için boşalttık, şu anda proje çalışmaları devam ediyor, inşallah, en kısa sürede ihalesini yapacağız.
Tokat’ta ecdat yadigârı vakıf eserlerimizin tamamına yakını da restore edildi. Hamdolsun, Tokat’ımız bir açık hava müzesi hâline geldi.
Cumhuriyetimizin 2’nci asrında daha müreffeh, daha güçlü, her alanda iddia ve itibar sahibi bir Türkiye hayaliyle çalışmaya devam edeceğiz. Sayın Cumhurbaşkanımız son yaptığımız istişare toplantımızda da dile getirdi. AK PARTİ, kuruluşundan itibaren reformcu ruhunu asla kaybetmemiş, milletin talepleri doğrultusunda yol almış bir siyasi oluşumdur. Dün, Cumhurbaşkanımız, Kabinemizin 1’inci yılında bir yıl içerisinde yapılan hizmetleri özetin özeti mahiyetinde kamuoyuyla paylaştı.
Yine, Tokat’taki yatırımlara devam ediyorum. Gençlik ve spor alanında son beş yılda yaptığımız yatırımlar, gerçekten spor altyapımızın güçlenmesi anlamında Tokat’ımıza büyük bir yenilik getirdi. 11 tane yeni yüzme havuzu yaptık, kapalı spor salonları yaptık, gençlik merkezleri yaptık, güreş eğitim merkezleri yaptık, sporcu eğitim merkezleri yaptık. İnşallah, 3 bin kişilik yeni kapalı spor salonumuzun inşaatı da bu yıl içerisinde bitecek, bunu da hizmete açacağız.
Yine, adliye binalarımızın tamamına yakınını yeniledik, Tokat Adliyesine ek bina yaptık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
MUSTAFA ARSLAN (Devamla) – Turhal, Niksar, Erbaa Adliyelerimizi yeniledik. Önümüzdeki günlerde de inşallah Artova Adliyemizin yapım ihalesini yapacağız.
Tarım altyapısını güçlendirme anlamında da Tokat'ta son yıllar içerisinde çok ciddi yatırımlar oldu: Barajlar, göletler, sulama projeleri. Şu anda yaklaşık 500 bin dekar arazide kapalı sulamayla ilgili çalışmalar devam ediyor. Yaklaşık 1 milyon dekar arazide de arazi toplulaştırmalarıyla ilgili çalışmalar devam ediyor. Mart ayında 2 büyük projeyi ihale ettik. Turhal Gülüt Barajı’nın sulamasının ve Zile Çekerek sulamasının da ihalesini yaptık. Yine, Tokat merkez, Kazova 260 bin dönüm proje ihalesini yaptık. Erbaa’nın 56 bin dönüm proje ihalesini yaptık. Biz milletimize hizmet etmeye devam edeceğiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde bu hizmet kervanı yoluna devam edecek.
Ben Genel Kurulu ve aziz hemşehrilerimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, DEDAŞ'ın elektrik kesintileri hakkında söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan'a aittir.
Buyurun Sayın Öcalan. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan’ın, DEDAŞ’ın elektrik kesintilerine ilişkin gündem dışı konuşması
ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) – Ekranları başında bizi izleyen halkımızı saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Evet, DEDAŞ 2013 yılından şimdiye kadar âdeta 6 şehre, deyim yerindeyse, kayyum olarak atanmıştır; bu 6 şehrimizi -başta Urfa, Diyarbakır, Mardin, Batman, Siirt, Şırnak olmak üzere- âdeta inim inim inletiyor. Suyun üzerinde bir kayyum, enerjinin üzerinde bir kayyum; bu bölge âdeta ayrımcılığa uğruyor 2013 yılından şimdiye kadar.
Urfa’da şu an hava durumu 40 derecenin üzerindedir, aynı zamanda Urfa bir tarım şehridir, birçok üründe birinci üretime sahiptir ama Urfa’nın bazı köylerine gidin, Siverek'in bazı köylerine gidin on beş saat, on altı saat, on yedi saat elektriksiz köyler vardır. Çiftçilikle uğraşan, tarımla uğraşan insanlarımızın elektriği kesiliyor, pamuk mevsimidir, domates mevsimidir, biber mevsimidir; maalesef sulama da devre dışı bırakılmıştır, enerji de devre dışı bırakılmıştır.
Bizim şehrimizin 14 vekili var, hiçbir sorun için yan yana gelmezler. 14 tane belediyesi var, biri büyükşehir, hiçbir sorunun çözümü için yan yana gelmezler. 1 mülki idare amiri var, Valisi, 13 de yanında kaymakamı var, toplam 14; bir gün yan yana gelip konuşmazlar. Niye? Artık iş siyasetten, çözümden çıkmış, aşırı bir rekabet durumu vardır. DEDAŞ, bölgemiz için âdeta bir millî güvenlik sorunudur. Bir örgüt gibi hareket ediyor, illegal bir örgüt, yasa dışı bir örgüt şeklinde hareket ediyor. Ne bir bakım var ne bir yatırım var ama elektriği kesiyor, çiftçiye “Üreteceksin, ürettiğinin üçte 2'sini getirip bana teslim edeceksin.” diyor. Biz, her defasında bununla ilgili bir komisyonun kurulması, tüm paydaşların bir araya gelmesi... Bu sorunu çözmemiz gerekiyor. Tabii ki, elektrik faturasını ödemeyene de “Haklısın.” demiyoruz, ortak paydalarda buluşulabilir yani. Halk da çiftçi de emekçi de ödeyebileceği faturayı ödesin, DEDAŞ da kendi görev ve sorumluluğunu yerine getirsin, enerji sağlasın, su meselesine çözüm bulsun; bu sorunları hep birlikte çözelim.
Maalesef her şey kayyum zihniyetiyle yürütüldüğü için şehrimizde, memleketimizde her alanda sorunlar vardır. Buna çözüm getirmesi gereken Hükûmet, çözüme öncü olması gereken Hükûmet her şeye gözlerini kapatmış.
Dedik ya “kayyum zihniyeti” arkadaşlar. Şu an bir ilin iradesi gasbedilmiştir. Çıkıp birileri söylüyor; gazeteciler, siyasetçiler “kayyum, örgüt, örgüt üyeliği, PKK, Kürdistan İşçi Partisi” 50 bin tane şey söyleniyor. Bakınız, Kepez Belediyesinde Belediye Başkanı tutuklandı. Belediyede Mesut Kocagöz, Belediye Başkanıydı, yerine Refik Emre Altekin Belediye Başkanı Vekili olarak meclisi tarafından seçildi. Peki, Hakkâri’de niye bu uygulanmıyor? Çünkü Hakkâri, Türklük sözleşmesine tabi değil. Hakkâri’dekilerin kimliği, inancı, dili farklı olduğu için orada âdeta bir sömürge anlayışı vardır. Ne yapsın, Sayın Bakan, Sayın Abdulhamit Gül, Hakkârili genç ne yapsın? Hakkârili kadın ne yapsın? Hakkârili yurttaş ne yapsın? Siz, anayasal bir hak olan “Seçme ve seçilme hakkınız yok.” diyorsunuz “Siyaset yapma hakkınız yok.” diyorsunuz “Belediyeyi seçemezsiniz, belediye meclisini seçemezsiniz. 3 dönem üst üste sizin iradenizi gasbederiz.” diyorsunuz. Öneriniz nedir? Çıkıp konuşmalısınız, Sayın Grup Başkan Vekili anlatmalısınız, her şeyi anlatın, şeffaf bir şekilde anlatın. Beş yıldır Vekiliz, nerede ağzımızı açmışsak… 60 tane fezleke gelmiş bana; nerede, ne söylemişiz? Ne örgüt üyeliğimiz var ne terörümüz var ne teröristliğimiz; bir şeyimiz kalmamış ki yarın çocuklarımıza da bunu yapacaksınız, evlatlarımıza da bunu yapacaksınız. Mesele terör, teröristlik meselesi değil Sayın Bakan. Bu ülkenin bir Kürt meselesi vardır. Şu an sizin temsil ettiğiniz siyasal hat, yirmi yıldır iktidar. Mağduriyet üzerinden geldiniz, cumhuriyetin seksen yıldır Kürtlere dönük uyguladığı politikaların çok üstünde şiddet uyguluyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
ÖMER ÖCALAN (Devamla) – Her yönüyle şiddet uyguluyorsunuz Sayın Bakan. Hukukunuza saygı duyun, Anayasa’nıza saygı duyun. Bu çok beğenmediğimiz darbe anayasasına, Kenan Evren anayasasına rahmet okutuyorsunuz. Niye? Kürtleri artık dışlıyorsunuz. Kürtler söz söylememeli, söz kurmamalıdır… İşte, bu noktada Türkiye kamuoyuna ben sesleniyorum, Türk halkına sesleniyorum, diğer tüm inançlara sesleniyorum: Bu reva mıdır ya? Bu halka reva mıdır? Onlarca belediyeye kayyum atadınız 2016'dan şimdiye kadar. Ne yapsınlar Kürtler? Ne yapsın Hakkâri? Ne yapsın Amed? Ne yapsın Mardin? Bir şey söyleyin, onu yapalım ama bu işi çözebilirdiniz, çözmediniz. Tarihi ıskaladınız, cumhuriyeti yüzyıl ötesinden daha kötü bir noktaya getirdiniz.
Mücadeleye devam edeceğiz; bunu bilin. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
YAVUZ AYDIN (Trabzon) – PKK’yla bağınızı keseceksiniz.
BAŞKAN – Gündem dışı 3’üncü söz, Uşak ilimizin sorunları hakkında söz isteyen Uşak Milletvekili Ali Karaoba’ya aittir.
Buyurun Sayın Karaoba. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Uşak Milletvekili Ali Karaoba’nın, Uşak ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ALİ KARAOBA (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yüce Meclisi ve ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Uşak Milletvekili olduğumdan bu yana Uşak’ın sorunlarını dile getiriyorum ama ne yazık ki AKP Hükûmeti, Uşak ve Uşaklıların sorunlarına kör, çarelerine ise sağır durumda. Buradan bakanlara sorumlulara tekrar seslenmek istiyorum: Sayın Sağlık Bakanı, Uşak Türkiye'de devlet hastanesi olmayan tek şehir. Rant ve inat uğruna, yürüyerek gidilebilen 2 tane hastaneyi yıktınız, şehrin dışına 1 tane devlet hastanesi kurdunuz, sadece tabelasını değiştirip eğitim ve araştırma hastanesi yaptınız, bunu da “Hizmet sunuyoruz.” diye övündünüz. Peki, sorunlar çözüldü mü? Randevu almak bela, alınan randevunun iptal edilmesi ayrı bir bela. Bir yıldır dilimizde tüy bitti, söylüyoruz, değişen bir şey yok. Hâlâ sıra almak mümkün değil, muayene olmak mümkün değil. Ameliyata MR’a, dopplere inanılmaz, aylarca gün verilmekte. Bakın, muayene süreleri, Sağlık Bakanı, neredeyse iki dakikanın altına inmiş durumda.
Peki, Uşak’a karşı bu vurdumduymazlığınızın, duyarsızlığınızın nedeni nedir, bilmiyorum, Buradan Uşak halkı adına size sesleniyorum: Uşak’a yeni bir devlet hastanesi yaptırın lütfen. (CHP sıralarından alkışlar)
Gelelim ulaştırma, altyapıya. Şehrin tam ortasında yirmi yıldır çivi çakılmayan harabe bir otogarımız var. Her yağmurda göle dönen şehirler arası alt geçitlerimiz, merkezde onlarca dükkânı su basan bir şehir merkezimiz var. Açılış tarihi on yıl ertelenen yüksek hızlı tren projeniz var. Plansız yapılan, kazalara sebebiyet veren bir OSB kavşağınız var. Yıllardır tamamlamadığınız Uşak-Sivaslı, Uşak-Ulubey-Eşme yollarınız ortada duruyor. Her seçim döneminde açılış yaptınız, inanın, kestiğiniz kurdeleleri birleştirseniz yoldan daha uzun hâle gelecek; tamamlanmamış bir çevre yolunuz var.
Yani kısaca Uşak sizin sayenizde varlık içinde yokluk yaşıyor. Uşak Havalimanı’mızı kapattınız, kapattığınız hâlde 120 personelle çalışmaya devam ettiniz. Uçuş garantisi verdiğiniz, yüzde 96 zararla çalışan Zafer Havalimanı’nın uğruna Uşaklıları harcadınız ama bu işten mutsuz değilsiniz çünkü bu zarar yandaşınızın cebine gidiyor.
Uşak Havalimanı’nı uçuşa kapattığınızda “Atıl kalmasın, bari stokaj havalimanı yapalım.” diye bu kürsüde bir yıl önce konuştuğumda, AKP Uşak milletvekilleri bu işi pek ciddiye almadılar ama şimdi görüyorum ki çıkıp tüm Uşaklı hemşehrilerimize "Uşak Havalimanı’nı stokaj havalimanı yapıyoruz." diye müjdeler veriyorlar. Tamam, bir yıl geriden geliyorlar, anlamışlar ama buradan hep söylüyorum: Biz sizin zararınıza bir şey söylemiyoruz, bunun için bir yıl beklemenize gerek yok; bizi dinlerseniz kazanan Uşak halkı olacaktır.
Bakın, on iki yıldır AKP'nin yönettiği belediyeyi devraldığımızda aldığımız borç 1 milyar 276 milyon, ilçeler de farklı değil. Peki, biz bu seçimi kazanmasaydık bu miktarlardan haberimiz olacak mıydı? Kesinlikle hayır. Ne yaptı Belediye? Yandaşa para akıtmaya devam etti. TÜGVA’ya, Önder Vakfına ve yandaşlarına para akıttı, yazıklar olsun diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Şehrin merkezinde bir türlü bitiremediğiniz millet bahçesi için milleti kandırıp yıktığınız Uşak Lisesi, Orhan Dengiz Anadolu Lisesi, Endüstri Meslek Lisesinin tarihini yok ettiniz; mezunlarının ahı sizin boynunuzdadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de tekstil geri dönüşümünün yüzde 73'ü Uşak’tan çıkmaktadır, battaniye üretiminin yüzde 95'i Uşak’tan gelmektedir, ciddi bir KDV sağlanmaktadır ama sanayicilerimize kulak verilmemektedir. Uşak’ın sanayicisine lütfen kulak verin. Uşak sanayicisi düşük teknolojiyle üretim yapmaktadır, orta ve yüksek teknolojiye geçmek zorundayız. OSB’lerimiz raylı sisteminin olmaması nedeniyle avantajlarını kullanamamaktadır. Bu nedenle sanayicilerimize destek istiyoruz. Bakın, REHAB yani toplama, ayrıştırma, yönlendirme tesis kurulumu için projelerimize destek ve teşvik zorunludur. Uşak sanayisi ve Uşak sanayicileri bunu çoktan hak etmektedir.
Bir diğer konu eğitim konusu. Bakın, Uşak Üniversitesi akademisyenleri ve öğrencilerinden her gün telefon almaktayım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Karaoba.
ALİ KARAOBA (Devamla) – Uşak Üniversitesine son sekiz yılda kaç tane kamu zararı davası açıldı, üniversite kaçını kazandı, kamu zararı ne kadardır? Yükselme kriterlerini yerine getirdiği hâlde siyasi baskı yaptığınız ve Uşak’tan ayrılan akademisyen sayısı kaçtır? Üniversitede son sekiz yılda kaç tane TÜBİTAK, Avrupa Birliği, uluslararası proje kazandırdınız ya da hazırlanan projeleri Sayın Rektör masasında neden tutmaktadır, imzalamamaktadır?
Değerli arkadaşlar, şehir hepimizin, birlikte çalışacağız, şehrimizi birlikte kalkındıracağız. O nedenle buradan söylüyorum: Üniversite kimsenin babasının malı değildir.
Son olarak halkımıza diyorum ki: Uşak hakkını alacak, Uşak hakkını alacak, Uşak hakkını alacak!
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Başkanım, sataşma var, doğru olmayan bilgiler var, dolayısıyla da vatandaşımızı…
BAŞKAN – Sataşma konusu nedir?
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Şöyle: “Uşak’taki devlet hastanelerini durduk yere yıktınız." dedi, bu doğru değildir; hepsi depreme dayanıksızdı, bu konuda açıklama yapmam lazım.
BAŞKAN – Kayda geçmiştir, bu bir sataşma değildir.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Sayın Başkan, burada ne sataşması var?
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Başkanım, şöyle bir şey…
BAŞKAN – Bu bir sataşma değildir, itirazlarınız da kayda geçmiştir.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Başkanım, biz devlet hastanelerini depreme dayanıksız olduğu için yıktık. Kürsüden konuşmam lazım, yanlış bilgi veriyor efendim.
BAŞKAN – Kayda geçmiştir cümleleriniz.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Otur yerine! Bir çivi çakmamışsınız Uşak’a be! Yazık!
ALİ KARAOBA (Uşak) – Sataşma yok Sayın Başkanım, isim kullanmadım.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, şimdi sisteme giren…
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Bir dakika Başkanım, açıklamama devam etmek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Milletvekili…
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Uşak’ta ilçelerde ve il de dâhil cumhuriyet tarihi boyunca yapılan tüm hastaneler depreme dayanıksız çıktı ve hepsini biz yeniledik, hepsini yeniledik! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Milletvekili, muhalefet eleştirir, iktidar gereğini yapar. Lütfen, bu bir sataşma değildir, yanlış bilgiler varsa daha sonra düzeltilir. Burada bir sataşma yok, o nedenle söz vermeyeceğim.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Başkanım, diğer taraftan…
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren ilk 30 milletvekiline yerlerinden birer dakika söz vereceğim.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Başkanım, şöyle bir şey…
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Başkanım, yerinden 60’a göre bir bilgilendirme yapmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN – Sayın Grup Başkan Vekili, burada bir sataşma yok.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Ya, yalan bilgi veriyor Başkanım, daha ne olacak yani Allah aşkına!
BAŞKAN - Muhalefet milletvekili kendi elindekileri, kendince tespit ettiği sorunları ifade ettiklerini belirtti.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Yalan bilgi veriyor!
BAŞKAN - Eğer bunlar gerçek değilse gereken açıklamalar yapılır, bu bir sataşma değildir, Meclisimizin de konusu değildir.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Ben burada yapayım açıklama, Başkanım, yapayım.
ALİ KARAOBA (Uşak) – Hepsi gerçektir Sayın Başkan, her platformda ispatlamaya hazırız!
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Başkanım, böyle haksızlık olmaz. Olur mu böyle şey! O konuşacak, ben konuşmayacağım!
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Başkanım, 60’a göre yerinden bilgilendirsin.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – 60’a göre farklı bir şey ama.
Sayın Başkan, 60’a göre istemesi farklı bir şey ama burada bir sataşma yok.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Sataşma var!
BAŞKAN – Arkadaşlar, bir saniye…
Sayın Milletvekili, bu bir sataşma değildir, 60’a göre yerinizden söz talebiniz olacaksa bu söz talebinizi karşılayacağım.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Doğru bilgilendirme adına yerinden bir söz talebi istiyor.
BAŞKAN - Şu anda, sisteme giren arkadaşlarımıza söz vereceğim, daha sonra sizin talebinizi karşılayacağım.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Daha sonra.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Başkanım, ama şurada sataşma var.
BAŞKAN – Sayın Milletvekili, daha sonra 60’a göre söz talebinizi karşılayacağım.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Hayır, hayır Başkanım, başka bir mesele var. Stokaj havaalanını bizim bilmediğimizi söyledi, bu da yanlış.
BAŞKAN – Bunların hepsini size vereceğim 60’a göre söz talebinde ifade edebilirsiniz.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Her şey yanlış!
ALİ KARAOBA (Uşak) – Hepsi doğru Sayın Vekilim, hepsi doğru. Uşaklı gerekli cevabı size veriyor zaten. Belediyede gördünüz gerekli cevabı, gömdü sizi sandığa, gömdü!
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Başkanım, tüm söyledikleri sataşma ve yanlış ya! Böyle bir şey olmadı ki ya!
BAŞKAN – Sayın Milletvekili, 60’a göre söz talebinizi karşılayacağımı ifade ettim, lütfen oturun. Sizler de lütfen Genel Kuruldaki sükûneti koruyun, milletvekili arkadaşlarımızın söz taleplerini karşılıyorum.
Mersin Milletvekili Sayın Havva Sibel Söylemez…
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili Havva Sibel Söylemez’in, Sıfır Atık Projesi’ne ilişkin açıklaması
HAVVA SİBEL SÖYLEMEZ (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sağlıklı bir hayat, sağlıklı bir nesil doğanın dengelerini korumakla mümkündür. AK PARTİ Hükûmeti olarak yirmi iki yıldır uyguladığımız çevre dostu politikalar ve yeşil kalkınma hedeflerimizle ülkemizin hem çehresini hem çevresini değiştirdik. Daha yeşil bir doğa için ağaçlandırmaya verdiğimiz önem kadar, atığı azaltan çevre dostu projeler önceliğimiz oldu. Bunun en güzel örneği, Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi’nin himayesinde 2017'de hayata geçen Sıfır Atık Projesi’dir. Projeyle, 2017'de yüzde 13 olan geri dönüşüm oranımız 2023'te yüzde 35'e çıktı. Hedefimiz, bu oranı 2035’te yüzde 60 seviyesine çıkarmaktır.
Dünyaya örnek olan bu proje, yedi yılda uluslararası alanda 5 ödüle layık görüldü. Son olarak da Akdeniz Parlamenter Asamblesi tarafından Yeşil Dönüşüm kategorisinde En İyi Proje Ödülü’nü aldı. Unutmayalım, dünya ortak evimiz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Mersin Milletvekili Gülcan Kış…
Buyurun Sayın Kış.
2.- Mersin Milletvekili Gülcan Kış’ın, Mersin’de kurulacak olan balık çiftliklerine ilişkin açıklaması
GÜLCAN KIŞ (Mersin) – Ege kıyılarında turizmi olumsuz etkilediği için sökülen balık çiftlikleri Mersin’de Aydıncık ve Anamur ilçelerimiz arasındaki sahil şeridine taşınmak istenmektedir. Türkiye'nin eşsiz koylarının yer aldığı Mersin’imiz turizm yatırımları beklerken kurulacak olan balık çiftlikleriyle büyük tehlike altındadır. Denizlerimizi kirletecek, kentimizin turizmini yok edecek bu balık çiftlikleri nedeniyle Mersin halkı 2015 yılından bu yana mücadele etmektedir. Günlük 20 ton atık üreteceği söylenen projenin ÇED raporu incelendiğinde, atıkların bertarafının ne şekilde yapılacağından bile bahsedilmemiştir. Tüm bu sebeplerle, sahillerimizi, denizimizi, insan sağlığını olumsuz etkileyecek bu projeden derhâl vazgeçilmelidir.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak halkımızın sesi olmaya devam edecek, Mersin’imize telafisi mümkün olmayan zararlar verecek bu projeye de asla izin vermeyeceğiz.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Seda Gören Bölük…
Buyurun Sayın Bölük.
3.- İstanbul Milletvekili Seda Gören Bölük’ün, Silivri’de kadınların kullanımına açılmış bir plajın karma kullanıma geçirilmesi kararına ilişkin açıklaması
SEDA GÖREN BÖLÜK (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Dün Silivri’de yaklaşık bir sene önce çok büyük bir taleple kadınların kullanımına özel açılmış bir plajın karma kullanıma geçmesine ilişkin bir karar alındı. Bu kararın “kadınları özgürleştirme” adı altında yaşam tarzına müdahale olduğunu düşünen ve bölge halkının sesini sahalarda dinleyen milletvekili olarak ifade etmek isterim ki kadınların kullanımına açılan plaj sayısı İstanbul Avrupa yakasında sadece 1 tanedir. Bunu tercih eden kadınlar esir değildir, bunu tercih etmişlerdir. Bu plajı “Kadınları özgürleştiriyorum.” açıklamasıyla kadınların kullanımına kapatmak CHP zihniyetine özgü bir toplum mühendisliğidir, yaşam tarzına şiddetli bir müdahaledir. Bu ülkenin kadınları kendini ispatlamaya çalışan bir belediye başkanının vizyonsuz kararından bağımsız olarak özgürleşmek için günden güne çok başarılı mücadeleler vermiştir ve başarılı da olmuşlardır. Kadınları özgürleştirmek gayesi olan bir yerel yöneticinin yapması gereken kadın girişimcilerin önünü açmak ve ilçedeki kreş sayısını mahalle sayısıyla eşitlemek olmalıdır. O sebeple, bu vahim karardan acil olarak dönülmesi gerektiği çağrımızı buradan bir kez daha yineliyorum.
BAŞKAN - İstanbul Milletvekili Mehmet Önder Aksakal…
Buyurun Sayın Aksakal.
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Önder Aksakal’ın, Kayseri’de eğitim uçusu sırasında gerçekleşen kazada şehit olan Hava Pilot Albay Uğur Yıldız ile Hava Pilot Albay Gökhan Özen’e ve bu kazayla ilgili akıllarına takılan konuya ilişkin açıklaması
MEHMET ÖNDER AKSAKAL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dün Kayseri 12’nci Hava Ulaştırma Ana Üs Komutanlığından eğitim için kalkan Hava Kuvvetleri Komutanlığımıza ait SF-260D tipi uçağın henüz bilinmeyen bir nedenle kaza kırıma uğradığı, kazada Hava Pilot Albay Uğur Yıldız ve Hava Pilot Albay Gökhan Özen’in şehit oldukları açıklandı. Acımız büyük, şehitlerimize bir kez daha Allah'tan rahmet, acılı ailelerine ve aziz milletimize başsağlığı, sabır ve metanet diliyorum. Kazaya ilişkin soruşturma başlatıldığı açıklanmakla birlikte, bu arada aklımıza takılan bir konuyu sizlerle de paylaşmak ve ilgililerin dikkatine sunmak isterim: Küçük bir eğitim uçağında neden 2 pilot albay bir aradaydı? 2’si de pilot ve üstelik albay rütbesinde olmaları hasebiyle üstün tecrübeye de sahip olduklarını düşünecek olursak, bu 2 albayın o küçük eğitim uçağında ne gibi bir eğitim görevleri olabilirdi? Bu hususların da açıklığa kavuşturulmasının önemli olduğunu belirterek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Adana Milletvekili Ayhan Barut…
Buyurun Sayın Barut.
5.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, kurbanlık fiyatlarının en az yüzde 100 zamlandığına ilişkin açıklaması
AYHAN BARUT (Adana) - Sayın Başkan, Kurban Bayramı geldi. Halkımız kara kara bu sene nasıl kurban keseceğini düşünüyor çünkü geçen seneye göre kurbanlık fiyatları en az yüzde 100 zamlandı. Et fiyatları da uçtu gitti, tencerelere et girmez oldu. Üreticinin burada hiç suçu yok çünkü elektrikten suya, yemden samana, veterinerlik masraflarından çoban parasına her şey fahiş zamlandı. Tüketicinin de burada hiç kabahati yok, fahiş zamlara, artan yoksulluğa rağmen insanlarımız hayata tutunmaya çalışıyor. Elinizi vicdanınıza koyun, yüreğinizin sesini dinleyin; bugün 10 bin lira maaş alan, 17 bin lira asgari ücret alan bir vatandaşımız nasıl kurban kesecek? Bırakın kurban kesmeyi, 1 kilo eti nasıl alacak? Bu karanlık düzenin sorumlusu AKP iktidarıdır, hesap vereceksiniz.
BAŞKAN – Konya Milletvekili Mustafa Hakan Özer…
Buyurun Sayın Özer.
6.- Konya Milletvekili Mustafa Hakan Özer’in, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
5 Haziran Dünya Çevre Günü bize çevre konusundaki farkındalığımızın artması gerektiğini hatırlatması açısından önem taşımaktadır. Sürdürülebilir bir yaşam için yarının doğasına bugünden sahip çıkmamız gerekmektedir. Tabiatın maruz kalabileceği her türlü önlemi almak zorundayız. Çevrenin bize geçmiş kuşaklardan kalan bir miras değil, gelecek nesillere bırakacağımız bir emanet olduğu gerçeğini unutmamalıyız.
Dünya ülkelerinin üçte 1’inin suya erişimi yok veya çok kısıtlı. Gıda bakımından toprağın verimliliğinin artırılması ve toprağın üzerindeki bitkilerin en üst düzeyde verim alacak şekilde yetiştirilmesi gerekmektedir. İsrafın önlenmesi, kaynakların daha verimli kullanılması günümüz dünyasında daha çok önem arz etmektedir. Her bir adım küçük görünse de hep birlikte gerçekleştirdiğimizde büyük değişimlerin öncüsü olabileceğini asla unutmamalıyız.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan…
Buyurun Sayın Özcan.
7.- Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan’ın, Sıfır Atık Projesi’ne ve 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
MESTAN ÖZCAN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi Devrimi ve hızlı tüketim alışkanlıklarıyla çevresel anlamda yaşanılmaz hâle gelen dünyamızı atacağımız doğru adımlarla kurtarabilme şansımız hâlen var. Doğadaki varlığımız, bağlı olduğumuz ekosistemleri tehlikeye atmak, doğal kaynakların hiç bitmeyeceği bilinçsizliği içinde olmak ve tüketimin küresel bir kültür hâline gelmesi tabiatı artık kaldıramayacağı noktaya getirmiştir. Şu anda bu sorunları durdurabilecek son nesil olma bilinciyle doğayla dengeli, ölçülü ve ahenk içindeki bir ilişkiyi yeniden tesis etmeliyiz.
Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi’nin liderliğinde, Türkiye’nin öncülüğünde yürütülen Sıfır Atık Projesi, dünyanın geleceğini teminat altına alma adına büyük bir uyanışın çağrısı olmuştur. Sıfır Atık hareketinin ulaştığı üstün başarı, çevre sorunlarında bireysel çabanın önemini tüm dünyaya gösterdiği için Kıymetli Hanımefendi’yi kutluyor, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde tüm insanlığa bir kez daha yaşadığımız dünyanın bize gelecek nesillerin emaneti olduğunu hatırlatıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Nilhan Ayan? Yok.
Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen…
Buyurun Sayın Başevirgen.
8.- Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen’in, Salihli’de çiftçilerden alınan sulama ücretine gelen zamma ilişkin açıklaması
BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yüksek mazot, gübre, ilaç fiyatları altında ezilen çiftçilerimize her geçen gün yeni bir darbe daha vuruluyor. Üretimin desteklenmesi gerekirken iktidar çiftçilerin tarladan uzaklaşması için elinden geleni yapıyor. Salihli ilçemizde çiftçilerimizden alınan sulama ücretine akla mantığa sığmayacak bir zam geldi. Geçtiğimiz yıl 100 lirası devlet desteği olan 200 liralık sulama ücreti, bu yıl devlet desteksiz 351 liraya yükseltildi. Üreticiler zammı telefonlarına gelen bir mesajla öğrendi. Sulama ücretleri bayram öncesinde peşin olarak isteniyor. Çiftçi ürününü hasat etmeden bu parayı nasıl ödeyecek? Çiftçilerimiz için hayat kaynağı olan suya gelen bu zam asla kabul edilemez. Sulama ücretinin en az yüzde 50’sine yine devlet desteği verilmeli ve ödemeler mutlaka ama mutlaka hasat sonuna bırakılmalıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Bursa Milletvekili Emel Gözükara Durmaz…
Buyurun Sayın Durmaz.
9.- Bursa Milletvekili Emel Gözükara Durmaz’ın, Sıfır Atık Projesi’ne, Türkiye Çevre Haftası’na ve 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
EMEL GÖZÜKARA DURMAZ (Bursa) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Bugün 5 Haziran Dünya Çevre Günü. Hiçbir ülkeyi, hiçbir insanı teğet geçmeyecek iklim değişikliğini tersine çevirebilecek son kuşak olmanın bilinciyle AK PARTİ hükûmetleri olarak yirmi iki yılda doğayı korumaya, çevre kirliliğini önlemeye yönelik birçok düzenlemeyi hayata geçirdik. 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefi’mizi dünyaya ilan ederek doğanın korunması konusundaki samimiyetimizi ortaya koyduk. Yeşil Kalkınma hedeflerine uygun yapısal dönüşümlerimizi hızlandırdık. Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi’nin öncülüğünde uluslararası alanda ödüllerle taçlanan Sıfır Atık Projesi’ni ülkemizde yaygınlaştırdık.
Çevreyi korumak sadece hükûmetlerin veya kurumların değil, bireylerin de sorumluluğudur. Hepimizi çevremize daha duyarlı olmaya ve çevre dostu uygulamaları hayatımıza entegre etmeye davet ediyor, Türkiye Çevre Haftası’nı ve 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nü kutluyor, saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN – Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı…
Buyurun Sayın Sarı.
10.- Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı’nın, Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in mezuniyet genelgesine ilişkin açıklaması
SERKAN SARI (Balıkesir) – Sayın Başkanım, evlatlarımızın sevinçlerini ellerinden almaya çalışan Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’e mezuniyet genelgesini derhâl geri çekmesi için çağrıda bulunuyorum: Tasarrufu sarayda değil de evlatlarımızın mezuniyet törenlerinde aramanızın asıl amacı nedir? Bu genelge yasakçı zihniyetinizden başka bir şey değildir. Evlatlarımızın, gençlerimizin özel günlerinde coşkularını, heyecanlarını ve kutlamalarını engelleyecek yasakçı bir yaklaşım eğitimin ruhuna aykırıdır.
Yasaklarınız milletimize hayatı dar etti. Yarattığınız yoksulluk milletimizi perişan etti. Türkiye itibardan değil, mimarı olduğunuz israftan kaybediyor. Siz “itibar” dedikçe, millet Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün uyardığı gibi fakruzaruret içinde harap ve bitap düştü, şimdi sıra çocuklarımıza mı geldi? Milletin ekmeğine, aşına, işine göz koyan sözde tasarruf anlayışınız şimdi de çocuklarımızın mezuniyet törenlerine engel getiriyor.
Çocuklarımızın sevincini yok etmeyin; yasakçı, sözde tasarruftan, genelgenizden derhâl vazgeçin.
BAŞKAN – Amasya Milletvekili Reşat Karagöz…
Buyurun Sayın Karagöz.
11.- Amasya Milletvekili Reşat Karagöz’ün, aile sağlık merkezlerinde çalışan grup elemanlarının sorunlarına ilişkin açıklaması
REŞAT KARAGÖZ (Amasya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Aile sağlık merkezlerinde çalışan grup elemanları yıllardır aldıkları kadro sözlerinin yerine getirilmesini beklerken artan ekonomik krizle birlikte zorlaşan yaşam koşullarıyla mücadele etmeye devam ediyor. Daha önce yine Meclis sıralarından dile getirmiş olduğumuz görev ve sorumluluk bakımından kamuya bağlı ancak özlük hakları ve maaş konularında kamudan bağımsız herhangi bir ticari alandaki İş Kanunu’na göre çalışan ASM grup elemanlarının kadroya alınma, eşit işe eşit maaş, özlük haklarında iyileştirme, maaşlarda iyileştirme ve ek ücret alma talepleri uzun zamandır karşılanmayı bekliyor. Hemşire, ebe, ATT, temizlik personeli ve tıbbi sekreterlerden oluşan bu sağlık ordusu için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı gerekli çalışmaları yürütmeli ve yıllardır çözüm bekleyen bu konuda da tasarruf tedbirleri bahanesinin arkasına saklanılmamalıdır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Aydın Milletvekili Evrim Karakoz…
Buyurun Sayın Karakoz.
12.- Aydın Milletvekili Evrim Karakoz’un, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne, Latmos’ta maden ruhsatlarının ve madencilik faaliyetlerindeki artışa ilişkin açıklaması
EVRİM KARAKOZ (Aydın) – Bugün 5 Haziran Dünya Çevre Günü. “Gökyüzünün altında en güzel yeryüzü.” diye tarif edilen Aydın’ımızın eşsiz doğası madenlerle ve jeotermal santrallerle âdeta yok edilmeye çalışılıyor. Özellikle Latmos Beşparmak olarak bilinen bitki örtüsüyle, barındırdığı yabani yaşamla, eşsiz doğası ve sekiz bin beş yüz yıllık tarihi geçmişiyle bir tarım ve turizm cenneti olan bölgemiz maden faaliyetleriyle hançerlenmektedir.
Türkiye'nin en kaliteli çam fıstığının, yağının, künarının yetiştiği, en kaliteli balının üretildiği Latmos’ta maden ruhsatlarının ve madencilik faaliyetlerinin her geçen gün mantar gibi çoğaldığı gözlemlenmektedir. AKP iktidarına çağrımızdır: İncir ağacımıza, zeytin ağacımıza, çam ağacımıza, ceviz ağacımıza, kestane ağacımıza dokunmayın, Beşparmak’tan da Aydın’dan da elinizi çekin. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap…
Buyurun Sayın Kasap.
13.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, Kütahya Şehir Hastanesinde işçilerin ücretlerini alamadıklarına ilişkin açıklaması
ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Teşekkürler Sayın Başkanım.
Kütahya Şehir Hastanesini derme çatma bir yapıyla açtınız ancak aksaklıklar bir türlü giderilemiyor ama en önemlisi şu: 1 Mayıstan önce, İşçi Bayramı’ndan önce çalışan 400-500 işçi maaşlarını 3 maaşlarını alamamıştı; hâlâ bu maaşın sadece 1 tanesi verildi, 1 maaş ve 2 maaş içeride. İki aydır, iki buçuk aydır buradaki çalışan 500'e yakın işçi maaşlarını alamıyor, eve ekmek götüremiyor, kredi borçları var ve bunlara -zoraki- bıraktırmaya çalışıyorlar, yıldırma politikası var. Sağlık Bakanlığının denetimindeki şehir hastanesinde işçilerin, çalışanların bir saat çalışmaması sistemin çökmesine sebep olacaktır. Lütfen, Sağlık Bakanlığını da uyarıyorum burada, bu şehir hastanesindeki tüm emekçilerin maaşları derhâl verilsin, mağduriyetler giderilsin. Yüklenici firmaya gerekli cezaların da verilmesini talep ediyoruz.
Teşekkürler Sayın Başkan.
BAŞKAN – Uşak Milletvekili Ali Karaoba…
14.- Uşak Milletvekili Ali Karaoba’nın, 2022’de tuğgeneral olan bir tugay komutanıyla ilgili kamuoyunun beklediği cevaplara ilişkin açıklaması
ALİ KARAOBA (Uşak) – Teşekkürler Sayın Başkan.
AKP iktidarının bu ülkeye en büyük zararlarından biri de köklü ve saygın kurumlarımızın içini boşaltmak, itibarını ayaklar altına almak olmuştur. Türk Silahlı Kuvvetlerimizde yaşanan bir skandal da bunun son örneklerindendir. Buradan sormak istiyorum: “Hudut namustur.” anlayışıyla kahramanca ve vefakârca savaşan Mehmetçik’imizin olduğu bölgede 2022'de tuğgeneral olan bir tugay komutanının aracıyla insan kaçakçılığı yapılmış mıdır? Yapıldıysa şimdiye kadar kaç kişi sınırdan geçirilmiştir? Sınırdan geçirilen kaçakçıların uyrukları, statüleri nedir? Bu kaçakçılığın karşılığında ne alınmıştır? Bu komutanın görevi kötüye kullanma suçundan yargılanması gerekmez mi? Böyle bir ihtimal ortadayken söz konusu generalin emekliye sevk edildiği doğru mudur? Kamuoyu bu soruların cevabını bekliyor. Kirli siyasetinizi ve ilişkilerinizi ordumuzun üzerinden çekin.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül…
Buyurun, Sayın Bülbül.
15.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Aydın’da çevre ve doğa kıyımının sürdüğüne ilişkin açıklaması
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – “Yenilenebilir enerji” adı altında inciri, zeytini, kestanesi, çileği, pamuğuyla birinci sınıf tarım arazilerinin yüzde 80'ine JES, RES ruhsatı verilen; havası, suyu, toprağı kirlenen; dağlarından yağ, ovalarından bal akan güzel Aydın’ımızda çevre ve doğa kıyımı sürüyor. Aydın’ın çevreye zarar veren maden ocağı ve JES, RES enerji santrali kâbusu bitmiyor. Nazilli, Kuyucak, Germencik, Buharkent, Efeler, Sultanhisar, Didim, Kuşadası, Karacasu, Köşk, Çine, Söke ve İncirliova’nın insanı, suyu, toprağı ve havası, ekosistemi denetlenmeyen maden ocakları, JES’ler ve RES’ler tarafından yok ediliyor.
Ranta dayalı ekonomi tarım topraklarını, koruma alanlarını, doğa güzellikleri, su havzalarını, yerleşim yerlerini, halk sağlığını tehlikeye atıyor. Rant uğruna insan sağlığını hiçe sayanlara, tarım alanlarını yok edenlere, memleketi yağmalayanlara müsaade etmeyeceğiz.
BAŞKAN – Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç…
Buyurun Sayın Öztunç.
16.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un, görev nedeniyle deprem bölgesinde bulunup depremde yaşamını yitiren polislerin ve askerlerin şehit sayılmamasına ilişkin açıklaması
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkanım, seçim bölgem Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depreminde çok sayıda askerimiz ve polisimiz de yaşamını yitirdi. Bu askerler ve polisler maalesef AK PARTİ Hükûmeti tarafından şehit kabul edilmiyorlar. Bu askerler ve polisler deprem bölgesine tatil için mi gitmişlerdi? Zevkine mi orada bulunuyorlardı? Turistik gezi için mi oradalardı? Hayır, görevleri gereği Kahramanmaraş'ta, Adıyaman'da, Malatya'da, Hatay’daydılar ve depremde yaşamlarını yitirdiler. Bunların şehit kabul edilmesi gerekmektedir. Asker, polis ve şehitler üzerinden siyaset yapan AK PARTİ'nin gerçek yüzü budur; AK PARTİ'nin asker ve polislere bakış açısının gerçek yüzü budur. Görev için Kahramanmaraş'ta, Adıyaman'da, deprem bölgesinde bulunan polisler ve askerler depremde yaşamını yitirdi, AK PARTİ onları şehit kabul etmiyor. Yazıklar olsun böyle Hükûmete! Yazıklar olsun böyle anlayışa! (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Bingöl Milletvekili Ömer Faruk Hülakü...
Buyurun Sayın Hülakü.
17.- Bingöl Milletvekili Ömer Faruk Hülakü’nün, kayyum rejiminin demokrasiden, adaletten ve hukuktan çalmak olduğuna ilişkin açıklaması
ÖMER FARUK HÜLAKÜ (Bingöl) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Dünden bu yana Türkiye halklarının aklındaki ve dilindeki tek soru şudur: Belediye eş başkanının yasal bir sorunu varsa 31 Mart seçimlerinde kesin aday listesinde nasıl yer aldı? Bunun cevabı bellidir; ya iktidar ve ortağı YSK’yi tuzak olarak kullanıyor ya da yerel seçimler Kürt halkı için bizatihi bir tuzaktan ibarettir. İşte o tuzak bugün yargıya atanmış kayyumlar eliyle somutlaştırılmıştır. Yargı takvimi iktidarın kayyum takvimine, gasp takvimine göre işletilmiştir. On yıldır yalancı, gizli tanıklarla sürdürülen sözde soruşturma, iktidar için amacına ve yerine uygun kullanılmıştır. Yargıdaki kayyum Hakkâri’deki kayyuma yer açmıştır. Kürt halkının siyaset yapma zeminini ortadan kaldırma amacı taşıyan kayyum rejimi diğer adıyla hırsızlıktır, demokrasiden çalmaktır, hukuktan çalmaktır, adaletten çalmaktır. Hırsızlıkta master yapmış olanların…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Uşak Milletvekili İsmail Güneş…
Buyurun Sayın Güneş.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Sayın Başkanım, biraz önceki konuşmada Cumhuriyet Halk Partisi Uşak Milletvekili Ali Karaoba Uşak’taki tüm devlet hastanelerini yıktığımızı söyledi ama tabii, neden yıkıldığını maalesef kendisi bilmiyor çünkü AK PARTİ iktidara gelinceye kadar yapılan Uşak’taki tüm devlet hastanelerinin hepsi depreme dayanıksızdı ve dolayısıyla da hepsi yeniden yapıldı. Uşak merkezde de Uşak SSK ve Devlet Hastanesinin toplam 30 bin metrekare kapalı alanı vardı.
ALİ KARAOBA (Uşak) – Yatak sayısı kaçtı? Yatak sayısı kaçtı, yatak sayısı?
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Bunların yerine Uşak merkezde 134 bin metrekare kapalı alanlı hastane yapıldı, tüm ilçelerde yeni hastaneler yapıldı.
ALİ KARAOBA (Uşak) – Ya, yatak sayısını söylesene Vekilim. 650 yatak var şimdi, 1.300’den düşürdünüz.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Esas geçmişle utanacak olanlar, bugün, AK PARTİ’nin yaptığı hastaneler karşısında söyleyecek bir söz bulamıyorlar.
Diğer taraftan, tabii ki yine, aynı şekilde, Ali Karaoba Uşak’ta belediyeyi kazandıklarının herhâlde farkında değil. Belediyede… Uşak’ta şehri su basmasından, otogarından…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Başkanım, bana bir dakika daha verir misiniz?
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Daha ne kadar oldu ki?
BAŞKAN – Zonguldak Milletvekili Eylem Ertuğ Ertuğrul…
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Başkanım, ama…
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Sayın Başkanım, bir dakika…
ALİ KARAOBA (Uşak) – Sayın Başkanım, ismimi kullanarak “Bilmiyor.” diye itham etti.
19.- Zonguldak Milletvekili Eylem Ertuğ Ertuğrul’un, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
EYLEM ERTUĞ ERTUĞRUL (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Dünya Çevre Günü. Günümüzde her bir dakikada 11 futbol sahası büyüklüğünde orman alanı tahrip ediliyor ve 1990'dan bu yana dünyada tahrip edilen orman alanı Türkiye'nin yaklaşık 4 katı bir büyüklüğe ulaştı. 1970'ten günümüze biyolojik çeşitlilik yüzde 68 oranında azaldı. Topraklarımızın yüzde 65'i çölleşme ve erozyona karşı hassas durumda, tükettiğimiz gıdaların yüzde 95'i de doğrudan ya da dolaylı olarak topraktan geliyor ancak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından çölleşme ve erozyonla mücadele konusunda düzenlenen eğitim ve etkinliklerin sayısı sıfır. Çölleşmeye rağmen hâlen orman alanlarını, meraları ve verimli tarım arazilerini başka amaçlar için kullanıma açıyorlar. 24 ilimizin yüzde 63'ü maden ruhsatı almış durumda.
Toprağımızı korumazsak geleceğimizi kaybederiz. Toprak bize çocuklarımızdan emanettir.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Başarır.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Sayın Başkanım, şimdi konuşmacımız gündem dışı konuşurken sayın milletvekilinin, İsmail Güneş’in adını ağzına almadı, tamamen eleştiri yaptı.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – “Uşak milletvekilleri” dedi.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Ama kendisi bir dakika konuşurken bir “Herhâlde hâlâ belediyeyi kazandıklarının farkında değil.” dedi; iki “O belediyeyi sel götürüyor, bunu biliyor mu?” dedi. O yüzden bu bir sataşma ve cevap vermesini talep ediyoruz.
BAŞKAN - Sayın Başarır, 10 arkadaşımız kaldı, onların da söz taleplerini karşıladıktan sonra söz hakkını tanıyacağım.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Tamam, peki.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Ya, Başkanım, eğen ona süre verip bana vermezseniz ayıp olur yani.
ALİ KARAOBA (Uşak) – Ne demek ona verip… Tehdit mi ediyorsun Vekilim ya? Yalan söylüyorsun, göreceğiz şimdi bak.
BAŞKAN – Sayın Güneş, size de aynı ifadede bulundum. Lütfen, 10 arkadaşımız söz hakkını kullansın, ondan sonra devam edelim.
BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Mustafa Kaya…
Buyurun Sayın Kaya.
20.- İstanbul Milletvekili Mustafa Kaya’nın, Şişli Kuştepe ve Mahmut Şevket Paşa Mahallelerinin imar ve tapu problemlerine ilişkin açıklaması
MUSTAFA KAYA (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Şişli Kuştepe ve Mahmut Şevket Paşa Mahallelerinde imar ve tapu problemlerinden dolayı vatandaşlarımız mağdur durumdadır. İstanbul'un merkezi Şişli’nin bir mahallesi olan 20 bin nüfuslu Kuştepe’de 119 bin metrekare alan imara kapalıdır. İnsanlar yetmiş yıllık binalarda, derme çatma gecekondularda oturmaktadır. Mahalleli, hem Bakanlığın hem de belediyelerin soruna çözüm bulması için adım atılmasını beklemektedir.
Mahmut Şevket Paşa Mahallesi ise tapu sorunu yaşamaktadır. Hazine ve Maliye Bakanlığı kendisine ait yerlerin satışı için süreç başlatmıştır. Talep edilen miktarların mahallede yaşayan dar gelirli insanlar tarafından karşılanması mümkün değildir. Şu an Mahmut Şevket Paşa’nın yüzde 70’lik kısmı bu sorunla karşı karşıyadır. Vatandaşlarımızın ellerinde tapuları olmadığı ve imar iskân planları yapılmadığı için süreç tamamen tıkanmıştır. Depremin sürekli gündemde olduğu bir dönemde hem Kuştepe hem de Mahmut Şevket Paşa Mahallerinde olduğu yerde yıkılacak binalar vardır.
BAŞKAN – Tekirdağ Milletvekili Nurten Yontar…
Buyurun Sayın Yontar.
21.- Tekirdağ Milletvekili Nurten Yontar’ın, 1 Haziranda Tekirdağ’ın Marmaraereğlisi ilçesinde yakıt yükleme sırasında tankerden denize sızan mazotun yol açtığı kirliliğe ilişkin açıklaması
NURTEN YONTAR (Tekirdağ) – Sayın Başkan, Tekirdağ'ın Marmaraereğlisi ilçesinde 1 Haziran günü yakıt yükleme sırasında bir tankerden denize 12 bin litre mazot sızmıştır. Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Tekirdağ Liman Başkanlığı ekipleri tarafından çevre felaketine neden olan firmaya para cezası kesilmiştir fakat ne kadar ceza kesilirse kesilsin bu cezalar denizlerimizi temizlemeye yetmez. Kirlilik, müsilaj ve yosunlar nedeniyle Marmara Denizi zaten hasta bir denize dönüşmüş durumda. Bu son çevre felaketi Marmara Denizi’nde ciddi bir kirliliğe yol açacak ve bölgedeki ekosisteme ve insan sağlığına ciddi zararlar verecektir. Turizm sezonunun açıldığı bugünlerde insanlar bu kirlilikte nasıl denize girecektir? Çevre bize atalarımızdan kalan mirası olduğu gibi, çocuklarımıza bırakacağımız yarınlarımızdır.
BAŞKAN – Muğla Milletvekili Süreyya Öneş Derici…
Buyurun Sayın Derici.
22.- Muğla Milletvekili Süreyya Öneş Derici’nin, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
SÜREYYA ÖNEŞ DERİCİ (Muğla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Bugün 5 Haziran Dünya Çevre Günü, kutlu olsun. Ülkemizde son yıllarda tahrip edilen orman alanları çok büyük boyutlarda, yok olan biyoçeşitlilik cabası. Yani iktidar yılın her günü, mesela yüzde 60’ına maden ruhsatı verdiği Muğla’da Çevre Günü’müzü kutluyor; her gün Akbelen’de, Deştin’de, Kızılağaç’ta zeytinini yok ettiği, suyunu yok ettiği köylünün Çevre Günü’nü kutluyor. Dalga geçer gibi günümüzü kutlamayın, samimiyetsizliğinizi bu ülkedeki herkes görüyor.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, elbette toprağımız, suyumuz, doğamız ve hayvanlarımız için sonuna kadar mücadele edeceğiz.
BAŞKAN – Kocaeli Milletvekili Sami Çakır…
Buyurun Sayın Çakır.
23.- Kocaeli Milletvekili Sami Çakır’ın, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Sayın Başkan, Dünya Çevre Günü’nde konuşacağımız konuların başında, dünyayı tahrip düşüncesinin hangi aşamada olduğunu tartışmaya açmak olmalıdır. Sömürgeci kafanın tahrip, talan, yıkıcı yaklaşım tarzına bağlı olarak sömürülenin sadece insan olmadığını, doğanın, doğalın da canlı, cansız aynı şekilde sömürüldüğünü söylemek sadece bir doğruyu ifade etmek olacaktır.
Rahman suresinde “Göğü Allah yükseltti ve mizana o koydu; sakın dengeyi bozmayınız.” ifadesinde tam karşılığını bulan çevre anlayışı çerçevesi esas kabulümüzdür; bu bir iman ve şuurdur. Çevreyi, çevreyle tarif edileni korumak, doğanın dengesini gözetmek hem boynumuzun borcu hem de gelecek nesillere olan borcumuzdur. Yaşanılabilir bir dünya arzusu hayalde kalmamalıdır.
Peygamber’imizin “Kıyametin kopacağını bilseniz dahi elinizdeki fidanı dikiniz.” sözleri çağlar sonrasına bir işarettir diyor, Genel Kurulu ve milletimizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – İzmir Milletvekili Seda Kâya Ösen…
Buyurun Sayın Ösen.
24.- İzmir Milletvekili Seda Kâya Ösen’in, uyuşturucu sorununun İzmir Torbalı’da bir aileye felaket getirdiğine ilişkin açıklaması
SEDA KÂYA ÖSEN (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Toplumumuzu tehdit eden ve devamlı olarak kulak arkasına itilen, itildikçe daha çok insanı ve aileyi mahveden uyuşturucu sorunu geçtiğimiz günlerde İzmir Torbalı’da bir aileye felaketi getirdi. 25 yaşındaki bir genç uyuşturucu parası alamadığı için önce annesini, sonra babasını, en sonunda da kendisini vurdu; anne ve baba maalesef hayatını kaybetti, anne ve babasını vuran genç ise ağır yaralı. Aileden geriye 13 yaşında bir kız çocuğu kaldı. Vicdanların sızısını duymuyor musunuz? Bu ailenin ahı da vebali de “Cumhuriyet tarihinin en büyük uyuşturucu operasyonlarını yapıyoruz.” diyerek ülkeyi bu hâle getirenlerin üzerinedir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Kırıkkale Milletvekili Mustafa Kaplan...
Buyurun Sayın Kaplan.
25.- Kırıkkale Milletvekili Mustafa Kaplan’ın, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
MUSTAFA KAPLAN (Kırıkkale) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Haziran Dünya Çevre Günü münasebetiyle söz almış bulunmaktayım. Bu özel gün çevre bilincini artırmak, doğayı koruma gerekliliğini vurgulamak ve sürdürülebilir yaşam biçimlerini teşvik etmek için önemli bir fırsattır. Ülkemizde de çevre koruma konusunda önemli adımlar atılmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artırılması, geri dönüşüm projelerinin yaygınlaştırılması ve ormanlık alanların korunması gibi uygulamalar bu alandaki çalışmalarımızın birer örneğidir ancak daha yapılacak çok işimiz var. Çevreye duyarlı politikalar geliştirmek ve bunları kararlılıkla uygulamak hepimizin önceliği olmalıdır.
Dünya Çevre Günü vesilesiyle, herkesi doğamızı korumak, çevreyi kirletmemek ve sürdürülebilir bir gelecek için sorumluluk almaya davet ediyorum. Gelecek nesillere daha yaşanılabilir bir dünya bırakmak adına bu konuda hep birlikte çalışmamız gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Konya Milletvekili Mehmet Baykan…
Buyurun Sayın Baykan.
26.- Konya Milletvekili Mehmet Baykan’ın, Konya Çevre Yolu Projesi’ne ilişkin açıklaması
MEHMET BAYKAN (Konya) – Konya Çevre Yolu son durumu hakkında bilgi vermek istiyorum. Proje toplamda 122 kilometre uzunluğunda olup yalnızca şehrimiz için değil ülke ekonomisi için de büyük katkılar sağlayacaktır. Yolcu taşımacılığından nakliye ağına kadar her alan için büyük bir katma değer sağlayacak olan projenin birinci kısmı geçtiğimiz yıl itibarıyla tamamlandı. İkinci kısım 46 kilometre olup Konya-Ereğli-Aksaray-Ankara-Afyon yolları arasında bağlantıyı sağlayacaktır. Yalnızca bölünmüş yoldan ibaret olmayan projenin ikinci kısmında viyadükler, demir yolu geçişleri, köprülü kavşaklar bulunmaktadır.
Yurdumuzun merkezi konumunda olan Konya başta lojistik dağıtım olmak üzere, turizmde ve transit yolcu geçişinde önemli bir kavşak noktasıdır. 2024 yılında 750 milyon TL ödenekle 4,5 kilometre bölünmüş yol yapılacak ve önceki yıllarda tamamlanan 11 kilometrenin üst yapının eksiklikleri giderilecek olup projenin 2025 yılı sonunda tamamlanması hedeflenmektedir.
Konya Çevre Yolu Projesi komplike bir yatırımdır ve ülke ekonomisine büyük katkı sağlayacağı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Burdur Milletvekili İzzet Akbulut…
Buyurun Sayın Akbulut.
27.- Burdur Milletvekili İzzet Akbulut’un, hem Burdur’a hem Bucak ilçesine içme suyu barajı istediklerine ilişkin açıklaması
İZZET AKBULUT (Burdur) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; ne yazık ki hem Burdur’umuzda hem Bucak ilçemizde daha hâlâ içme suyumuz sondajlarla çıkarılmaya devam ediyor. Tabii, 2014 yılında aşağı yukarı 50-60 metreden çıkarılabiliyorken şu anda 300 metrelerden su çıkarmaya çalışıyorlar. Bilim insanlarının raporu gösteriyor ki 350 metreden sonra artık suyun içme niteliği kayboluyor. Bu anlamda muhakkak içme suyu barajı ihtiyacımız var, hem Burdur’umuza hem Bucak ilçemize içme suyu barajı istiyoruz. 2024 yılının bütçesinden 124 milyar bütçe ayırdığımız DSİ her seferinde “Bütçe yok.” gerekçesiyle bu taleplerimizi reddediyor. Bu anlamda, ne zaman Burdur’a bir hizmet yapılacak olsa bütçe yetersizliği artık bizim önümüze gelsin istemiyoruz.
Onlar yapmadıkça bizler burada hatırlatmaya devam edeceğiz diyorum, saygılar sunuyorum.
Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Kocaeli Milletvekili Mühip Kanko…
Buyurun Sayın Kanko.
28.- Kocaeli Milletvekili Mühip Kanko’nun, Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesinde servislerin kaldırılacak olmasına ilişkin açıklaması
MÜHİP KANKO (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tasarruf tedbirleri kapsamında, seçim bölgem olan Kocaeli’nin Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Umuttepe Kampüsünde servislerin kaldırılacak olması sağlık çalışanlarının ciddi sıkıntılar yaşamasına neden olmuştur. Sağlık çalışanlarının hastaneye ulaşımında büyük zorluklar çekmesi hizmet kalitesini olumsuz etkileyecek ve çalışanların moral ve motivasyonunu düşürecektir. Üniversite Hastanesine ulaşım imkânlarının kısıtlı olması bu durumu daha da karmaşık hâle getirmektedir. Servis hizmetlerinin kaldırılması sadece bireysel mağduriyetlere yol açmakla kalmayıp genel sağlık hizmetlerinin etkinliğini de azaltacaktır. Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesinde servis hizmetlerinin kaldırılmaması, sağlık çalışanlarının yaşadığı mağduriyeti gidermek için zaruri bir adım olarak görülmelidir. Bu hem sağlık çalışanlarının haklarının korunması hem de halk sağlığının en iyi şekilde sağlanması açısından önemlidir. Sağlık sektöründe tasarruf tedbirleri alınırken çalışanların temel ihtiyaçlarının göz ardı edilmemesi gerekmektedir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın...
Buyurun Sayın Taşkın.
29.- İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın’ın, Boğaziçi Üniversitesinde kayyum Rektörün toplu mezuniyet törenini yasaklamasına ilişkin açıklaması
YÜKSEL TAŞKIN (İzmir) - Boğaziçi Üniversitesine paraşütle indirilen kayyum Rektör, öğrencilerin en değerli hatıralarından biri olan ve belki de en çok hak ettikleri toplu mezuniyet törenini yasaklıyor, neden? Üniversitenin fakülteleri 2021’den bu yana öğrencileri için ayrı ayrı mezuniyet törenleri düzenliyorlar, üniversite idaresi ise bu törenlere katılmıyor, toplu mezuniyet töreni ise hiç gerçekleştirilmiyor. Bu tören mezunları, öğretim üyelerini, öğrencileri ve ailelerini bir araya getiren kurumsal hafızanın bir parçasıdır. Üniversitenin yerleşik bir geleneği olan toplu mezuniyet töreninden vazgeçilmesinin nedeni nedir? Üniversitenin bileşenleri ne gibi bir güvenlik tehdidi oluşturmaktadır? Yönetimin hiçbir mezuniyet törenine katılmayarak öğrencilerini ve öğretim üyelerini yalnız bırakmasının nedeni nedir? 2021 ve 2022 yıllarında düzenlenen alternatif mezuniyet töreni sonrasında mezunların kartlarının iptalinin ve üniversiteye giriş yasağının gerekçesi nedir? Öğrenciler, aileler ve öğretim üyelerinin mezuniyet gibi mutlu bir günü…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer…
Buyurun Sayın Gürer.
30.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, asgari ücrette mutlak surette artışa gidilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Enflasyon dar gelirli, sabit gelirli emekleri yoksullaştırmıştır; asgari ücret de ortalama ücrete dönüşmüş ve açlık sınırı altında kalmıştır. Yaklaşık 7,5 milyon asgari ücretle çalışanın ücretlerinde haziran ayında enflasyon dikkate alınarak artışa gidilmesi şarttır. İnsan onuruna yaraşır asgari ücret temel bir insanlık hakkıdır. Asgari ücret yalnız iktidar ve işveren blokunun kararına kalmamalı, emek temsilcilerinin talepleri dikkate alınmalıdır. Avrupa’nın en düşük asgari ücretli ülkeleri arasındayız; yokluk, yoksulluk bu nedenle derinleşmektedir. En düşük emekli aylığı asgari ücret seviyesine çıkarılmalı, asgari ücret haziran ayında yeniden değerlendirilerek mutlak surette artışa gidilmeli, enflasyon karşısında emekçilerin ezilmesi sonlandırılmalıdır. İktidarın yanlışının bedeli yoksullara vergi ve zam olarak yansımakta, gelirleri daralmaktadır.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Denizli Acıpayam ilçesi Akalan, Çakır, Kelekçi, Benlik, Hacıkurtlar, Akşar, Olukbaşı, Kuzören ve Eskiköy Mahalle Muhtarlarına “Hoş geldiniz.” denilmesi
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Meclis Genel Kurulumuzun izleyici locasında halkımızın yereldeki sorunlarının çözümü ve hizmet anlamında özveriyle mücadele eden demokrasimizin mihenk taşı muhtarlarımız bulunmaktadır. Denizli Acıpayam ilçesi Akalan, Çakır, Kelekçi, Benlik, Hacıkurtlar, Akşar, Olukbaşı, Kuzören ve Eskiköy Mahalle Muhtarlarımıza buradan hoş geldiniz diyorum, Genel Kurulumuz adına saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Karaoba.
Sayın Karaoba, yerinizden bir dakika söz vereceğim.
ALİ KARAOBA (Uşak) – Sataşma olduğu için kürsüde cevap vermek istiyorum, ismimi kullandı.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Ama sataşma var Sayın Başkanım, açıkça isim verdi.
ALİ KARAOBA (Uşak) – İki dakika kürsüden cevap vermek istiyorum.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Uygun görürseniz…
BAŞKAN – Yerinizden olursa bir dakika…
ALİ KARAOBA (Uşak) – Görsellerim de var Sayın Başkanım. Direkt ismimi kullandı…
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Karaoba, lütfen, yerinizden bir dakika söz vereceğim, sayın milletvekiline de aynı şekilde.
ALİ KARAOBA (Uşak) – Sayın Başkanım, direkt isim kullandı ve “Bilmiyor.” dedi, direkt ithamda bulundu, kürsüde konuşmamdan sonra yaptı. Görseller de var, onun için kürsüde konuşmayı talep ediyorum, rica ediyorum.
BAŞKAN – Peki, tamam.
Buyurun Sayın Karaoba. (CHP sıralarından alkışlar)
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Başkanım, ben de hakkımı kullanacağım.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Sana söz yok, sen suçlusun.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Uşak Milletvekili Ali Karaoba’nın, Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ALİ KARAOBA (Uşak) – Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tabii, konuşma yapınca Sayın İsmail Güneş “Ali Bey bu işi bilmiyor.” dedi. Dedi ki: “Çok büyük metrekareli hastane yaptık.” Ben kendisine diyorum ki: Sayın Vekilim, 2 tane hastane vardı, 1.300 yatak vardı. Şimdi, yoğun bakımlarla 780 yatağınız var. Bu bir.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Ya, onu da yanlış biliyorsun ya!
ALİ KARAOBA (Devamla) – Bekle bir dakika Vekilim… Sen doktorsun, yıllarca başhekimlik yaptın, birlikte çalıştık.
BAŞKAN – Sayın Karaoba, lütfen Genel Kurula hitap edin.
ALİ KARAOBA (Devamla) – İkincisi, yatak sayısı düştü, randevu alınmıyor diyoruz; sen diyorsun ki: “Metrekaresi çok geniş.”
BAŞKAN – Sayın Karaoba, lütfen Genel Kurula hitap edin.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Yatakların…
ALİ KARAOBA (Devamla) – Bitireyim, siz de cevap verin. Evet, buyurun, birlikte İsmet Paşa Caddesi’ne çıkalım ya da kürsüde, burada, Grup Başkan Vekilinizin denetiminde MHRS’yi arayalım.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Uşak’ı bilmiyorsun.
ALİ KARAOBA (Devamla) – Göze ne zaman randevu veriyorlar görelim.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Ne zaman Uşak için randevu aldın?
ALİ KARAOBA (Devamla) – Uşak için randevu aldığınızda Afyon’a randevu veriyorlar mı görelim.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Ne zaman Ali Bey, ne zaman?
ALİ KARAOBA (Devamla) – Bakın…
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Sen konuya gel, konuya.
ALİ KARAOBA (Devamla) – Konuya geliyorum. Asıl konu üç dönem milletvekilliği yapıp kendi yolunu bile yaptırmayan, hastane yatak sayısını düşüren vekile Uşak sosyal medyada sürekli laf yapıyor.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Ya, kendi taraftarlarınıza yazdırıp yazdırıp oradan konuşma.
ALİ KARAOBA (Devamla) – Ağzıma alabilsem bunları söyleyeceğim, siz bunlara bakın.
Belediye işine gelince… Ya belediyeyi alalı iki ay oldu. Biz sizin hırsızlığınızı anlatıyoruz, 1 milyar 276 milyon borç var diyoruz; daha ne diyelim size. Bütün alt geçitleri su basıyor diyoruz. İnsanların evlerini, iş yerlerini su basıyor.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Çöz kardeşim, çöz!
ALİ KARAOBA (Devamla) – Acele etme, bekle, düzelteceğiz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Karaoba, lütfen Genel Kurula hitap edin.
ALİ KARAOBA (Devamla) – 31 Martta bu halk size gereken cevabı verdi. Bizim…
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Hadi çöz bakalım.
ALİ KARAOBA (Devamla) – Çözeceğiz, bekle Sayın Vekilim. Hekimsiniz, önce gözden, sonra -kulak burun boğazcısınız, duymuyorsunuz- kulak burun boğazdan bir randevu alın. (CHP sıralarından alkışlar)
İkincisi, ben bir yıl önce stokaj dedim, dalga geçtiniz, bugün “stokaj” diye müjde veriyorsunuz.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Onu da bilmiyorsun.
ALİ KARAOBA (Devamla) – “KÖYDES’e 76 milyon yardım geldi.” diye sosyal medyada paylaşım yapıyorsunuz. Dolar bazında yüzde 50 düştü, bundan utanın. Üç dönemdir vekilsiniz, Uşak’a hiçbir şey yapmadınız. (CHP sıralarından alkışlar)
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Güneş…
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Sayın Başkanım, bir şey söyleyeceğim. Tamam konuşsun, yalnız, şimdi, konuşmacı orada, ona laf yetiştirdiği kadar bu kürsüden Uşak’ın sorunları için konuşsaydı, o sorunlar çözülürdü. Sabahtan beri taciz ediyor, böyle şey olur mu? (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ KARAOBA (Uşak) – İşte bu kadar, bravo!
BAŞKAN – Sayın Güneş, lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim.
Buyurun.
2.- Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in, Uşak Milletvekili Ali Karaoba’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşma sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Değerli milletvekilleri, tabii ki muhalefet milletvekili tenkit eder, eleştirir; o başımız üstüne ama doğru bilgi vermek lazım. Şimdi bize diyor ki: “Devlet hastanelerini yıktınız.” Doğru ama oradaki devlet hastanelerinin hepsi depreme dayanıksız kardeşim, biz yıkmak zorundayız, yıkmışız. 30 bin metrekarelik Devlet Hastanesini yıkmışız, yerine 134 bin metrekarelik devlet hastanesi…
ALİ KARAOBA (Uşak) – Yatak sayısı kaç olmuş Vekilim, onu da söyle?
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) - Yatak sayısı 700’dü, şimdi de 700. Uşak’ın Devlet Hastanesi kapasitesi hiçbir zaman 1.300 olmadı.
ALİ KARAOBA (Uşak) – Sigorta Hastanesiyle birlikte Uşak’ta 1.300 yatak vardı Vekilim.
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) - Sigorta Hastanesi 250 yataklı, Devlet Hastanesi de 400 yataklı. Kardeşim, ben Başhekimlik yaptım, seninle beraber çalıştım. Doğruyu söylemek lazım.
İkincisi, stokaj havaalanı. Kardeşim, bir şeyin resmî işleri vardır, prosedürü vardır. Biz bunu takip etmiş miyiz? Etmişiz ve şimdi hayata geçiriyor muyuz? Geçiriyoruz. Bugün söylenen şeyi bugün yapmak mümkün mü?
Diğer taraftan, ikinci basamak Uşak Devlet Hastanesi. Biz bununla ilgili çalışmaları yapmışız ve Bakanlıktan bunu geçirmişiz, Strateji ve Bütçede ve şimdi tasarruf tedbirlerine takılmış. Bunun takipçisi biziz arkadaşlar. Uşak'ın sağlık alanında -tüm Türkiye’yle kıyasladığınız zaman- yatırım oranı oldukça yüksektir. Sağlıkta problemlerimiz vardır ama bu yatırımla alakalı değildir.
Üçüncüsü, Uşak Belediyesinin borcunu söylüyorsunuz ve Uşak Belediyesinin alacağını hiçbir zaman yazmıyorsunuz ve fert başına 4.000 lira diyorsunuz. Bakın, sizin yönettiğiniz Sivaslı Belediyesinin fert başına borcu Uşak’ın tam 1,5 katıdır, 6.500 liradır, Uşak’ın 4.000 liradır.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Sivas mı?
İSMAİL GÜNEŞ (Devam) - Sivaslı ilçesinin.
Oradaki alacakları yazmadığınız zaman… Benim sizden ricam şudur: Doğru konuşun, doğru bilgi verin ve vatandaşı yanıltmayın arkadaşlar.
Saygıyla selamlıyorum herkesi.
ALİ KARAOBA (Uşak) – Randevu alabiliyor mu hastalar, alabiliyor mu? Ona cevap ver.
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) – Bak, arkadaşım “Bence de sıkıntılarımız var.” dedim ama diğer taraftan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KARAOBA (Uşak) – Alabiliyor mu? Doktorsun… Göze altı aydan önce randevu alamıyor, üç yıl sonraya ameliyat günü alıyor; bunu söylüyoruz ya!
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Başkanım, heyet gönderelim Uşak’a da çözelim şu meseleyi.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi grup başkan vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.
İlk söz talebi, Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili ve İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’ya aittir.
Buyurun Sayın Kaya.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
31.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, Anayasa Mahkemesinin 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de 108 konuda verdiği iptal kararına ve gerekçesine, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine, Cumhurbaşkanının yürütme ve yasama yetkisinin yanında yargı yetkisini de neredeyse kendi tekeline aldığına ve Türkiye Büyük Millet Meclisini yasama yetkisine sahip çıkmaya davet ettiklerine ilişkin açıklaması
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkememiz dün 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de yani -Anayasa'da Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle yapılan değişiklik sonrası- Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’de 108 konuda iptal kararı verdi. Aslında, bu, Türkiye'nin Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle gelinen yeni döneminin yürütülemez olduğunun bir göstergesidir.
Sayın Başkan, 1982 Anayasa'mız yürürlüğe girdikten sonra 1983'te serbest seçimler yapılmaya başlandı. 2014 yılına kadar birçok kez bu Anayasa'da değişiklik yapıldı ama kör topal yürüyen bir sistem vardı. Rahmetli Özal’ın “Anayasa bir kez delinmekle bir şey olmaz.” sözünden sonra 2014 yılında bir Cumhurbaşkanlığı seçimi yaptık. Bu Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra da Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi diye sonradan yasalaşan şeyle aslında fiilen bir Anayasa değişikliği yapıldı. Anayasa değişiklikleri Meclisten geçmesi gerekirken Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesine bakmaksızın Cumhurbaşkanı seçilen Sayın Erdoğan’ın yol yürüme tarzı ve sistemi uygulama tarzı itibarıyla aslında Türkiye fiilen Anayasa'yı askıya aldı ya da değiştirdi, bir Anayasa’ya uymama hâliyle 2014'ten 2017'ye kadar yol yürüdü. Neydi bu? Cumhurbaşkanı olarak tarafsız ve partisiz olması gereken Sayın Cumhurbaşkanı aynı zamanda Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanının yetkilerini, aynı zamanda da Başbakanın yetkilerini kullanarak bir parti ve devlette kuvvetler birliğine yol açtı. 2017'de bu durumun Türkiye'yi çok daha fazla ileri götüremeyeceği görülünce de bu fiilî durumu hukuki hâle getirmek için bir Anayasa değişikliği teklif edildi. 2017'de toplam 18 maddeyle yani 176 metre boyundaki bir yapıyı örtmek için sadece 16 metrelik bir kumaşla Türkiye yeni bir sisteme geçti. Aşağı çekince başı, yukarı çekince ayakları dışarıda kalan bir kişinin durumuyla bu ülke maalesef 2018'den bu yana yönetilmeye çalışılıyor. Fiilen 2017'de referandumla kabul edilen bu düzenleme, 2018 seçimlerinden sonra yürürlüğe girdi. 2018'den sonra, birçoğu Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetki alanına giren konuda, Cumhurbaşkanı kararı ya da kararnameleriyle, ciltler dolusu, sayfalar dolusu kararnameyle, âdeta Meclis devre dışı bırakılarak maalesef bu ülke yönetilmeye çalışıldı.
Son olarak, devletin esas yapılandırılması olan 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de, tam 108 noktada, bu kararnamenin aslında Meclisin yetkilerini gasbettiğine, Anayasa’ya aykırı olduğuna dair Anayasa Mahkemesi bir iptal kararı verdi. Daha önce de başka kararnamelerde ve başka kanunlarda da Anayasa Mahkemesi Anayasa’ya aykırılık kararı vermişti. Bu, geriye doğru yürümediği için Türkiye 2018'den 2024'e kadar tam altı yıl, rektör atamaları, Merkez Bankası Başkanı değişiklikleri olmak üzere, birçok konuda Anayasa’ya aykırı bir şekilde yönetilen bir ülke hâline geldi. Bu da yetmezmiş gibi, Anayasa Mahkemesi, bunun yürürlüğe girmesi için on iki ay daha süre verdi ve âdeta bu ülkenin on iki ay boyunca Anayasa’ya aykırı olarak yönetilmesine imkân sağlamış oldu. Elbette Anayasa Mahkemesi bu değişiklikler zaman alacağı için bir yıllık süre tanımış olabilir ama buradan Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan bütün partilere ve bütün milletvekillerine seslenmek istiyorum: Gelin, Türkiye'yi on iki ay boyunca Anayasa’ya aykırı bir şekilde yönetilme garabetinden kurtaralım ve Cumhurbaşkanına tanınan Anayasa’ya aykırı olan bu yetkileri Türkiye Büyük Millet Meclisinde düzenleyelim. Ama maalesef, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği birçok kanun dahi Türkiye Büyük Millet Meclisinde noktasına virgülüne dokunulmadan yeniden çıkarılmak suretiyle yasalaştığına göre bu konunun da ağırdan alınacağı konusunda hiç şüphemiz yok. Birçok kanun teklifi geliyor, iktidar grubu “Ya, bu değişikliklerin bir an önce çıkması lazım.” diyor. “Sebep?” diye soruyoruz. “Anayasa Mahkemesi iptal etti, bir süre verdi, o süre dolmak üzere.” diyorlar. Hatta, zaman zaman kanunu geriye yürüterek, yürürlük maddesine Resmî Gazete'de yayımlandığı tarih değil, daha da geçmiş tarihe atıfta bulunarak Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu bu aykırılıkları geriye doğru işletmek durumunda kalıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaya.
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Şunu görmemiz lazım: Türkiye Büyük Millet Meclisi her geçen gün daha işlevsiz hâle getirilmek istenmişse ve o hâle gelmişse bunun tek bir sebebi var: Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde yasama yetkisini âdeta kararnameyle kullanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama yetkisine ortak olan Cumhurbaşkanının kanunla düzenlenmesi gereken birçok konuyu Cumhurbaşkanı kararnamesiyle düzenlemesi. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesinin bu kadar yoğun iptali aslında Sayın Cumhurbaşkanının yürütme yetkisiyle beraber fiilen yasama yetkisini de eline aldığının ve kuvvetler birliğine gittiğinin bir göstergesi. Yargıdaki atamalar, yargının işleyişi, yargının bağımsızlığıyla ilgili sorunlar, Cumhurbaşkanının bu yürütme ve yasama yetkisinin yanında yargı yetkisini de neredeyse kendi tekeline aldığı bir Türkiye tablosuyla bizi karşı karşıya bırakıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Kaya.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Dolayısıyla, ülkemiz hem içeride hem dışarıda gerçekten çok sancılı süreçlerden geçiyor. “Devlet kültürü”, “kurumsal kültür” diye bir şey neredeyse ortadan kalktı; müsteşarlıklar ile devlet kurumları ortadan kalktı. Bakanların etkisiz hâle getirilmesiyle, bugün sokakta gezdiğiniz zaman vatandaşlara “3 bakan ismi sayın.” deseniz, belki birçok kişi bakanların ismini sayamaz hâle geldi. Bir hükûmet sözcüsü bile yok; Cumhurbaşkanı -Bakanlar Kurulu toplantısı demeyelim de- Bakanlarla yaptığı toplantı sonrası kendisi âdeta hükûmet sözcüsü gibi açıklamalar yapmak durumunda kalıyor. Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin ne kadim devlet geleneğine ne de yüzlerce yılı aşan devlet kültürümüze uymayan bir durumdur. Bu, Meclisin ayıbıdır. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu ayıptan kurtulmak için mutlaka ve mutlaka Türkiye Büyük Millet Meclisini yasama yetkisine sahip çıkmaya davet etmek durumundayım.
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Dolayısıyla, bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin artık devletin devlet olmaktan çıktığı, kurumların kurum olmaktan çıktığı ve kurumsal hafızanın yerle bir edildiği, atamalarda liyakat ve ehliyetin olmadığı, tamamen eş dost, ahbaplardan kurulu bir kabile kuruluna dönen devleti tekrar asli hüviyetine döndürme gibi bir sorumluluğu var. Biz Saadet ve Gelecek Grubu olarak yasama yetkisine, yasamanın yetkisine ve milletin yasa yapma yetkisinin tek temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkilerine sahip çıkma konusunda bir kararlılık içerisindeyiz. Burada grubu bulunan veya bulunmayan tüm partileri ve bütün milletvekillerimizi de bu konuda hassasiyet sahibi olmaya davet ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – İkinci söz talebi, İYİ Parti Grubu adına Grup Başkan Vekili ve İstanbul Milletvekili Buğra Kavuncu’ya aittir.
Buyurun Sayın Kavuncu.
32.- İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu’nun, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne, ÇED raporlarıyla doğal alanların en fazla katledildiği dönemin bu iktidar dönemi olduğuna, dosyası bu kadar kabarık bir kişinin aday olmasına DEM Grubunun ve Yüksek Seçim Kurulunun bağlı olduğu iktidarın nasıl müsaade ettiklerine, burada artık iyi niyetli bir yaklaşım beklemektense “Acaba bu tiyatro mudur?” sorusunun çok net akla geldiğine, bu hadisiye bağlı olarak dün Meclis kürsüsünün işgal edilmesine ve bir daha böyle bir teşebbüs olduğu takdirde İYİ Parti Grubu olarak buna müsaade etmeyeceklerine ilişkin açıklaması
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün 5 Haziran Dünya Çevre Günü. Vatanseverliğimizin, milliyetçiliğimizin bir gereğidir çevreye sahip çıkmak. Nasıl ki dilimize, kültürümüze sahip çıkacaksak çevreye, toprağımıza sahip çıkmak durumundayız fakat maalesef, bu iktidar döneminde çevreyle ilgili -sadece benim şu anda aklıma gelen- yaşadığımız birçok trajik olay var. İliç’ten tutun, İstanbul'da Kanal İstanbul’la gündeme gelen başka bir çevre riski vardı. İstanbul’da Yenişehir bölgesinde inşaata açık hâle getirilen bir alan var. İdari mahkemenin kararına rağmen burada inşaat faaliyetleri başladı ki biliyorsunuz, o bölge âdeta İstanbul'un ciğeri. Yine, bizzat Sayın Cumhurbaşkanının söylediği sözlere konu olan, İstanbul'un silüetini bozan o çirkin binalar, “İstanbul'a ihanet ettik.” sözleri. Gene, Bartın’da yaşanan başka bir hadise var. Bartın Nehri’nin sürekli taşıyor olmasından dolayı buraya -daha önce bir milletvekilimiz de gündeme getirdi- konulan cam bariyerler var; bunlar yöre halkını da çok rahatsız ediyor. Velhasılıkelam, ÇED raporlarıyla doğal alanların katledildiği ve bu sayının en fazla olduğu dönem bu iktidar dönemidir. 5 Haziran Dünya Çevre Günü dolayısıyla da bunu bir kez daha hatırlatmış oluyorum.
Dün, tabii, bu Mecliste görmekten son derece rahatsız olduğumuz görüntüler oluştu ve birazdan ona da değineceğim. Hepimizin aslında rahatlıkla kendini ifade ettiği bu kürsü bir şekilde kapatıldı, işgal edildi; sonradan ortaya çıkan görüntüler de hepimizi rahatsız etti.
Terör örgütlerine karşı ciddiyetle ve samimiyetle verilen mücadelenin elbette her zaman yanındayız. Ancak bu mücadelenin iki yönü var: Kahraman ordumuzun ve Emniyet mensuplarımızın verdiği mücadele -Allah ayaklarına taş değirmesin, her zaman o mücadelenin yanındayız- ama bir başka yönü de siyasi mücadele kısmı. Şimdi, burada, ikinci kısma baktığımızda, çok ciddi bir öngörüsüzlük ve ciddiyetsizlik görüyoruz. Neden bunu söylüyorum? Mademki -bugün yanılmıyorsam karar da açıklanmış, işte, on dokuz yıl altı ay hapis cezası almış- böyle bir ceza verilecek “E, bu ceza verildikten sonra bütün bu adımlar atılamaz mıydı?” “Dava sonuçlanana kadar kayyum ataması beklenemez miydi?” gibi bu öngörüsüzlüğü ve ciddiyetsizliği ortaya koyan soruları peş peşe sıralayabiliriz. Tabii, burada bu soruların iki muhatabı var, biri DEM Grubu yani böyle bir dosyası olan bir kişinin aday gösterilmesi, ikincisi de Yüksek Seçim Kurulu, Yüksek Seçim Kurulunun da bağlı olduğu iktidar. Bu kadar dosyası kabarık bir kişinin aday olmasına nasıl müsaade ediliyor? Bu bir sorumsuzluk ve öngörüsüzlük değil midir? Tabii, bu soruyu bizim sorma hakkımız var özellikle iki partiye çünkü Türkiye’ye de gene benzer mevzular üzerinden zamanında saçma sapan bir açılım süreci yaşatmışlardı.
Şimdi diyoruz ki bütün bu yaşanan olaylara baktığımızda acaba şu mu söyleniyor: “Ya, öyle bir aday çıkaralım ki biz bu adayı aday yapalım, kazansın, sonra da bu aday bir şekilde görevden alınsın, ortalık karışsın; işte, sokaklar karışsın, provokasyona zemin hazırlayacak bir ortam oluşsun.” Bu kaçıncı gördüğümüz, kaçıncı seyrettiğimiz senaryo? Yani burada artık iyi niyetli bir yaklaşım beklemektense “Acaba bu, tiyatro mudur?” sorusu çok net akla geliyor. Burada tabii, bu adayın nasıl belirlendiği… Burada bizim şaşırdığımız bir taraf yok ama şaşırdığımız bir nokta, iktidarın bu zokayı ısrarla nasıl yuttuğu çünkü bir değil, iki değil, üç değil; sürekli bu zoka yutuluyor. Burada sormak istiyorum: Yahu, hiç mi sizin öngörünüz yok? Hiç mi sizin bu konuyla ilgili önden tahmin edebileceğiniz bir yaklaşımınız olmayacak?
Tabii, gene bu hadiseye bağlı bir başka rezalet yaşadık dün. Şimdi, burası hepimizin kendisini rahatlıkla ifade ettiği bir kürsü, burası Gazi Meclis. Biz milletin belki birbiriyle konuşamadığı birçok konuyu burada rahatlıkla konuşabilme imkânı bulmak zorundayız. Burada hiçbir milletvekilinin veya grubun bir başka kişinin konuşma hakkını engelleme imkânı veya hakkı olamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Tamamlayacağım Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kavuncu.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Dün böyle bir teşebbüste bulunuldu, ki bu Meclis en zor şartlarda, savaş zamanında, en kötü döneminde bile açık kalmış, Kurtuluş Savaşı’nda bile zorlu şartlarda konuşulmuştur. Kürsü işgal etmek nedir ya? Dün bu konuşuldu, uzun uzun konuşuldu ama bilinsin ki bir daha böyle bir teşebbüs olduğu takdirde İYİ Parti Grubu olarak da biz -ki bizim arkadaşımızın konuşma hakkıydı- bu konuşma haklarının engellenmesine de müsaade etmeyeceğiz diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sıradaki söz talebi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili ve Manisa Milletvekili Erkan Akçay’a aittir.
Buyurun Sayın Akçay.
33.-Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Zonguldak’ta maden ocağında meydana gelen kazada hayatını kaybeden Tevfik Soy’a, İsrail’in 7 Ekimden beri Filistin’de katliam yapmaya devam ettiğine, Filistin’i tanıyan ülke sayısı 147’ye ulaştığına, Türkiye Büyük Millet Meclisinde dün tanıtımı yapılan “Kuşatma; Habercilerin Kaleminden Gazze Ablukası” adlı kitaba, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne, Türkiye Çölleşme Hassasiyet Haritası’na ve çölleşmeyle mücadeleye ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dün Zonguldak’ın Kilimli ilçesinde Türkiye Taşkömürü Kurumu Gelik Müessesesine ait maden ocağında saat 12.15 sıralarında meydana gelen kazada hayatını kaybeden vatandaşımız Tevfik Soy’a Allah'tan rahmet, yakınlarına ve madenci camiasına başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz ve maden kazalarının artık hiç yaşanmamasını diliyoruz.
Sayın Başkan, İsrail 7 Ekimden beri çocuk, kadın, yaşlı, sivil demeden Gazze'de, Filistin'de katliam yapmaya devam etmektedir. İsrail'in saldırılarında 15.328’i çocuk, 10.171’i kadın, 150’si gazeteci olmak üzere 36.439 kişi hayatını kaybetmiş, 82.627 kişi de yaralanmıştır.
Türkiye'nin Filistin meselesinde gösterdiği samimiyet ve duyarlılığı maalesef diğer ülkelerde göremiyoruz. Dünyaya demokrasi, insan hakları ve özgürlükler konusunda nutuk atan ABD ve AB ülkeleri Filistin'de yaşanan katliamlara sessiz kalmakta ve hatta destek vermektedir. Dünyada barış ve adaleti sağlamak adına kurulan Birleşmiş Milletler İsrail'in katliamları karşısında acziyet içindedir. Avrupa Birliği ve kuruluşlar üç maymunu oynamaktadır. 10 Mayıs 2024 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda görüşülen Filistin tasarısına 143 ülke “kabul” oyu kullanmıştır. Bugün itibarıyla Filistin’i tanıyan ülke sayısı 147’ye ulaşmıştır. Bu sayı hızla yükselmeli, kendi ülkesini, bölgemizi ve tüm dünyayı büyük bir felakete sürükleyen katil Netanyahu’ya artık “Dur!” denilmelidir. İsrail ile Filistinliler arasında bir an evvel ateşkes sağlanmalı, kalıcı barış için taraflar harekete geçmelidir. 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan, egemen, bağımsız ve toprak bütünlüğünü haiz bir Filistin devleti mutlaka kurulmalıdır ve tanınmalıdır.
7 Ekim 2023’ten bu yana İsrail saldırılarında hayatını kaybeden basın çalışanları ve Filistinli çocuklar başta olmak üzere varlık mücadelesi veren Filistin halkına ithaf edilen “Kuşatma; Habercilerin Kaleminden Gazze Ablukası” adlı kitap Gazze zulmüne ve katliamlarına ışık tutmaktadır ve bunun dün, Türkiye Büyük Millet Meclisinde de tanıtımı yapıldı. Yaşayanların bizzat anlatımlarından oluşan ve tarihe tanıklık eden bu eser, Adalet Divanındaki İsrail’in soykırım davasında delil niteliğinde olmasının yanında tarihe de tanıklık etmektedir. İnsanlık tarihi ve onuru adına önemli bir belge niteliğinde olan Kuşatma’nın ortaya konulmasında emeği geçen tüm basın mensuplarını tebrik ediyorum.
Sivil ve masum insanlara yönelik saldırıları tekrar nefretle kınıyor; hayatlarını kaybeden masum insanlara, Filistinli kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara şifalar diliyoruz. Kalbimiz Kudüs, Gazze ve Filistin için atmaktadır.
Sayın Başkan, Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı’nda alınan bir kararla 5 Haziran “Dünya Çevre Günü” olarak kabul edilmiştir. Birleşmiş Milletler Çevre Programı, Çevre Günü’nde her yıl farklı konular gündeme getirilerek bu konularla ilgili etkinlikler düzenlenmektedir. Bu yılki etkinliklerin teması arazi restorasyonu, çölleşme ve kuraklığa dayanıklılıktır. Bu Çevre Programı raporuna göre dünya topraklarının beşte 1’inden fazlası fiziksel, kimyasal ve biyolojik niteliğini kaybederek bozulmuştur. Toprak bozulması, çölleşme ve kuraklık nedeniyle dünya genelindeki ekosistemler, doğal denge ve biyolojik çeşitlilik tehlike altındadır, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 40’ı da arazi bozulmasından etkilenmiştir. Kuraklığın ve arazi bozulmasının kontrol altına alınmaması hâlinde küresel gıda verimliliği yüzde 12 nispetinde azalacaktır. Arazi bozulması, çölleşme ve kuraklık nedeniyle tahrip olmuş topraklar restorasyonla düzelebilir. İklim değişikliği, çölleşme ve arazi bozulması gibi çevre problemleri ülkelerin refahları, kalkınmaları açısından büyük bir tehdittir. Çölleşmenin yıllık maliyetinin ülkelerin gayrisafi millî hasılasının yüzde 4 ile 8’i arasında olduğu tahmin edilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bu oranın 2050 yılında yüzde 40’lara ulaşacağı öngörülüyor. Ülkemizin toprakları, iklim özellikleri ve topografya yapısı nedeniyle erozyona karşı hassas olmasının yanında, yanlış uygulamalar gibi nedenlerle çölleşme tehdidi altındadır. Türkiye Çölleşme Hassasiyet Haritası’na göre ülkemizin yüzde 50’sinin orta, yüzde 22,5’unun yüksek düzey derecede olmak üzere toplam yüzde 73’ü çölleşme tehlikesi altındadır. Erozyon, ülkemizde çölleşme nedenlerinin başında gelmektedir. Tarım arazilerinin yüzde 39’unda, mera arazilerinin yüzde 54’ünde erozyon görülüyor. Çölleşmeyle mücadele, bugünün yaşanan sorunlarını azaltmak, geleceği kazanmaktır; gıda güvenliğini sağlamak, iklim değişikliğine karşı dirençli olmaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Kuraklıktan daha az etkilenmek için çölleşmeyle mücadele edilmelidir. Bunun için arazi kullanım planlarının hazırlanması, kanunlarda yer alan orman, mera ve verimli toprakları başka amaçla kullanımını kolaylaştıran hükümlerin yürürlükten kaldırılması, erozyonla mücadele edilmesi, sürdürülebilir tarım uygulamasının yaygınlaştırılması ve tahrip edilmiş arazilerin eski hâline getirilmesi için restorasyon çalışmaları yapılması gerektiğini ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sıradaki söz talebi, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili ve Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’e aittir.
Buyurun Sayın Koçyiğit.
34.-Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Hakkâri Belediyesinin önünü gösteren bir fotoğrafla konuşmasına başlamak istediğine ve bu fotoğrafın ifade ettiklerine, Hakkâri Belediye Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış’ın bugünkü duruşmasına, Şırnak Milletvekili Mehmet Zeki İrmez’i polisin tartaklamasına, iktidarın ilk sandık önlerine konulduğunda Hilvan’daki akıbeti yaşayacağına, dün Parlamentoda demokratik protesto haklarını kullandıklarına, AKP Grubunun muhalefete karşı tutumlarına ve Aydın Milletvekili Seda Sarıbaş’ın dün sarf ettiği cinsiyetçi sözlerin videoya yansıdığına, bir önceki Halfeti kayyumu Şeref Albayrak’ın attığı “tweet”e ve yeni reformlar yapacağını söyleyenlerin nasıl reform yapacaklarına ilişkin açıklaması
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bir fotoğrafla başlamak istiyorum. Bu, bizim gasbedilen Hakkari Belediyesinin önü. Bu fotoğraf kimin fotoğrafı? Bence AK PARTİ iktidarının ve onun ortağının fotoğrafı. Bu fotoğrafta ne var? Halkın oylarıyla kazandığı bir belediye, o belediyeye zorla çökmüş bir iktidar, çökmesini sağlama almak için önüne koyduğu kolluk gücü. Yarın öbür gün buraya duvar da örecekler, barikat koyacaklar halk bu belediyeye girip çıkmasın diye, daha sonra buraya x-ray cihazı koyacaklar. Niye? Çünkü burası yağmalanacak bir yer olarak görülüyor. Halkın, halkın olan ve 3 defa, kayyuma rağmen her seferinde gidip “Hayır, ben seçilmiş belediye eş başkanlarımı istiyorum.” dediği bir yerde böyle bir fotoğrafı açığa çıkardı AKP-MHP ittifakının kendisi.
Şimdi, bu fotoğrafın üzerinde saatlerce konuşabiliriz ama -bunu söyleyelim- bu fotoğrafı neyin fotoğraf aynı zamanda? Faşizmin fotoğrafı. Evet, faşizm tam da böyle bir şeydir. Halka yaslanmayan, halkın rızasını almayan iktidarlar zora başvururlar; askerî zora başvururlar, polis zoruna başvururlar, ellerine geçirdikleri yargı zoruna başvururlar, kolluk zoruna başvururlar. Ve bugün biz, bu ülkede açık ve net bir şekilde bunu yaşıyoruz; halkın iradesine meydan okuyan, halkın iradesini hiçe sayan ve onu yok etmek için elinden geleni ardına koymayan bir iktidar pratiğiyle karşı karşıyayız Sayın Başkan.
Çok açık ve net; zor, çıplak bir zor var karşımızda. Bu çıplak zorun her alana yansımasını görüyoruz. Bugün bu zordan bir kare daha söyleyebilirim size: Bugün pazartesiden beri gözaltında tutulan bizim Belediye Eş Başkanımız Mehmet Sıddık Akış’ın duruşması vardı. Ne oldu biliyor musunuz Sayın Başkan? Önce avukatlar adliyeye alınmadı, oraya giden milletvekili arkadaşlarımız adliyeye alınmadı, sonra kavga dövüş avukatlar içeri girdi. Düşünün, yargılamanın temel unsuru savunma içeriye alınmadı ve milletvekillerimiz kamuoyuna açık olan ve Anayasa’da net olan açık yargılamaya katılamadılar. Polis barikatlarıyla kapatıldı adliye binasının önü ama bu da yetmedi, bu da yetmedi iktidara; üç gündür, dört gündür yürüttükleri, çukur medyası eliyle ve İçişleri Bakanlığı elleriyle yürüttükleri algıyı, dezenformasyonu, yalanı, kumpası temellendirmek için on yıldır devam eden bir davadan on dokuz yıl altı ay bizim Belediye Eş Başkanımıza ceza verdiler. Niye? Tam da az önce İYİ Parti Grup Başkan Vekilinin söylediği zemini sağlamak için. E, zaten ceza verecektiniz, veriyordunuz, bekleseydiniz. Cezadan sonra kayyum atadıkları algısını oluşturmak için, bütün bu kumpası temellendirmek için böyle bir ceza verdiler ve şimdi dönüp diyecekler ki: “Bakın, ceza diyordunuz, alın size ceza.” Bu kadar büyük bir kumpasla, bu kadar büyük bir harekâtla, operasyonla karşı karşıyayız. Tekrar ama şunu söyleyelim: Bunu kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz. Buna karşı protesto hakkını kullanan bizlere ve halkımıza neler oluyor? Faşizm dedik ya, faşizm her yerde var. Bugün bizim Şırnak Milletvekilimiz Zeki İrmez polisin tartaklamasına, darbına maruz kaldı, dün vekillerimiz saldırıya uğradı ama bakın, iktidar partisi ne diyor? “Biz 10 alanda reform yapacağız. Her reformdan da 1 puan alsak 10 puan alırız.” Siz o 10 puanı nerede aldınız biliyor musunuz? Hileyle hurdayla yenilettiğiniz Hilvan seçimlerinde o 10 puanı aldınız. O 10 puan neydi biliyor musunuz? İlk seçimde ilk sandık önünüze konulduğunda, işte, Hilvan’daki akıbeti yaşayacaksınız. Hilvan’daki seçim sonuçları sizin önünüzdeki ilk seçim sonuçlarıdır. Siz 31 Marttan ders almadınız ama bekleyin, büyük dersi halkımız size ilk fırsatta verecek ve sizin bu yaptıklarınızın hesabını tabii ki soracak; bunu asla unutmayın.
Diğeri, dün biz bu Parlamentoda demokratik protesto hakkımızı kullandık. Demokrasi nedir? Ben soruyorum: AKP demokrasiden ne anlıyor? Kendileri için demokrasiyi anlıyor çünkü burada AKP Grup Başkanı Özlem Zengin ve AKP milletvekilleri…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kılıç.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – …kürsüyü işgal ettiler. Burada, hangi gruptan oraya bir fiziki saldırı oldu? Onlara gelince hak, muhalefete gelince nahak; öyle mi? Burada demokrasinin olmazsa olmazı olan ve bu ülkede ki hâlâ 12 Eylül Anayasası da olsa Anayasa’da yazan demokratik protesto hakkını kullanmak nasıl bir başkasının söz hakkını kısıtlamak oluyor, ben bu soruyu soruyorum. Bu ülkede yurttaşın yurttaşlıktan çıkarılma sürecine bu Meclis hep beraber seyirci kalıyor. Bu ülkenin bir bölgesinde insanlar seçme ve seçilme hakkını kullanamıyor. Bu ülkede, sistematik bir şekilde kayyum uygulamasıyla belediyelerimiz gasbediliyor, maşallah, buna kimsenin sesi çıkmıyor -çıkmayanlar için bunu söylüyorum- ama biz burada bunu protesto edince, efendim, söz hakkının kısıtlanmasıymış. Bakın, bütün gelişmiş demokrasilere bakın, orada bile parlamentolarda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Koçyiğit.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – …kürsü işgali vardır, oralarda da milletvekilleri demokratik protesto haklarını kullanırlar. Sayın Başkan, biz, burada, bu Parlamentonun mehabetine uygun olmayan hiçbir tutum sergilemedik ama şunu söyleyelim: Siz kapattıktan sonra örgütlenip gelen, bizi linç etmeye çalışan, bizi darbeden bir AKP Grubu var. Ne anlıyorlar, muhalefete karşı tutumları ne biliyor musunuz? “Muhalefet, yok edilmesi gerekenlerdir.” diye anlıyorlar “Demokrasi bizim için vardır.” diyorlar; demokrasi kültürleri bu ama daha ötesini söyleyeyim: Bakın, bu resim, bizim şu dövizimiz var ya, dün yazdığımız döviz, bu dövizi yırtan vekil profili… Bir dövize tahammül edemeyecek kadar acziyet içinde olan bir gruba biz ne diyelim, biz ne diyelim? Bu, kendinize yakışan resim, herkes kendine yakışanı yapar, kendisine yakışanı yapıyor.
SÜLEYMAN ŞAHAN (Yozgat) – Ellerine sağlık, iyi yapmış.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Bakın “İyi yapmış.” diyor, “İyi yapmış.” diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Koçyiğit.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan, sataşma da olduğu için sabrınızı rica ediyorum.
Bu kendine yakışan ama sadece bu mu Sayın Başkan? Bakın, hani burada, Meclisten, kürsü hakkından, Meclisin mehabetinden bahsediliyor. AKP Aydın Milletvekili Seda Sarıbaş, videosu var, isteyen açsın, baksın; bu Mecliste bir kadına asla yakışmayacak cinsiyetçi sözler ediyor, videoda açık ve net. Benim terbiyem o sözü tekrarlamaya, burada söylemeye yetmiyor, böyle bir söz söylüyor ama sadece o değil, diğer AKP milletvekillerinin cinsiyetçi küfürleri de videolara yansımış durumda. Biz ne diyelim? Dediğim gibi, herkes kendisine yakışanı… Demokrasi, bir tahammüldür ama demokrasi nerede? İşte, zorla gasbeden bir rejimle karşı karşıyayız.
Son fotoğraf, bakın, Sayın Başkan, bu kim? Bu, Şeref Albayrak, bizim Halfeti’nin bir önceki kayyumu, kayyum olarak atanmış ama utanması yok, sıkılması yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Koçyiğit, son kez uzatıyorum, lütfen tamamlayın.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Şimdi, “tweet” atmış ve diyor ki: “Az sabır.” Kendi profil resminde ne yazıyor? Halfeti Belediye Başkanı. “Az sabır.” Neye sabır, neye sabır? Kayyum atayacağız, “Az sabır.” diye “tweet” atmış. Ya, hani insanda biraz terbiye, insanda biraz hukuk, insanda biraz sınır olur ama bütün sınırlar aşılmış. Şu anda ellerini ovuştura ovuştura bunun gibi, bu adam gibi salyalarını akıta akıta çok açık ve net söylüyoruz kayyum atanmasını bekleyenler var. Kayyum için gelip Ankara'da diplomasi yürütenler var Sayın Başkan. Niye? Çünkü oranın kaynaklarına çökmek istiyorlar. Çünkü o belediyeleri talan etmek istiyorlar. Çünkü bu ülkedeki Kürtleri eşit yurttaş görmüyorlar, Kürtlerin kendi kendini yönetebilmesi fikri bile onlar açısından tehlikeli bir fikir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yalan, yalan; doğru değil bunlar.
BAŞKAN – Lütfen selamlayın.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – O zaman buradan soralım, şimdi, bu kadar ağdalı laflar edip, süslü süslü demokrasi lafları edip, kalkıp yeni reformlar yapacağını söyleyenlere soruyoruz: Reformları böyle mi yapacaksınız? Kayyum atayarak mı reform yapacaksınız? Milletvekillerini darbederek mi reform yapacaksınız? Burada, en demokratik protesto hakkını kullanan grubu linç ederek, onlara cinsiyetçi küfürler yönelterek mi reform yapacaksınız? Sokakta milletvekiline gaz sıkıp, halkı, bir genci 20 polise dövdürerek mi reform yapacaksınız? Milletvekilinin adliyeye girişini engelleyerek mi reform yapacaksınız? Nasıl yapacaksınız reform? Yoksa, Kobani kumpas davası gibi, Mehmet Sıddık Akış’ın davası gibi talimatlı yargınızla ceza yağdırarak ve Kürtleri sistem dışına atarak, demokratik siyaseti tasfiye ederek mi reform yapacaksınız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Bu soruları herkes kendine sorsun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sıradaki söz talebi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili ve Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’a aittir.
Buyurun Sayın Başarır.
35.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne, Cumhurbaşkanının dün Kabine toplantısından sonra çizdiği pembe tabloya ve Mehmet Şimşek’in bugünkü açıklamalarına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak emeklinin ve işçinin sorunları çözülmeden Meclisin tatile girmesini istemediklerine, Anayasa Mahkemesinin Millî Saraylarla ilgili Cumhurbaşkanlığı kararnamesini iptal etmesine ve Meclisin önemine, kamu bankalarının Demirörenden sonra Ayhan Bora Kaplan’ın paravan şirketine de kredi vermesine, Boğaziçi Üniversitesindeki mezuniyet töreni yasağına ve “tasarruf” diyerek mezuniyet törenlerini çok gören iktidarın özel uçaklarla evine, Kıbrıs’a ve Almanya’ya gitmesine ilişkin açıklaması
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 5 Haziran Dünya Çevre Günü. Dünya Çevre Günü’nü ülkemizde çok daha iyi şartlarda kutlamak isterdik ama maalesef ki su kaynaklarımızın, kıyılarımızın, ormanlarımızın, doğal kaynaklarımızın talan edildiği bir dönemde kutlamak zorundayız. Dört ay önce İliç’te tamamen iktidarın acziyetinden kaynaklanan bir felaket sonucunda hâlâ 4 işçimiz göçük altında ama bugün 5 Haziran ve biz Çevre Günü’nü kutluyoruz. Taş ocakları, vahşice talan edilmek üzere açılmış madenler, balık çiftlikleri, doldurulan kıyılar ve bugün 5 Haziran Dünya Çevre Günü! Ben bunu Meclisin ve ülkemin takdirlerine sunuyorum ama böyle giderse çocuklarımıza, torunlarımıza, geleceğimize hiç de iyi bir çevre teslim etmeyeceğiz.
Dün, Cumhurbaşkanı, Kabine toplantısından sonra çok pembe bir tablo çizdi. Emeklinin, işçinin, memurun durumunun her şeyin iyi olduğunu bir anlamda anlattı, emekliye belki de tarihin en iyi şartlarını sunduğunu anlattı. Mehmet Şimşek’in bugün açıklamalarına baktık; ekonomik programın çok iyi gittiğini, cari açığın azaldığını, verdiği verilerin çok iyi olduğunu söyledi ve Mehmet Şimşek sosyal medyada bunu paylaştı. Ben sosyal medyadaki birkaç yoruma baktım. Mesela bir genç şunu söylemiş: “Ekonomiyi o kadar güzel anlatıyorsunuz ama en yüksek para birimimiz 200 lira, ben onunla bir tavuk döner alamıyorum Sayın Bakan.” Yine bir vatandaş demiş ki: “Çok güzel anlatıyorsunuz ekonomiyi ama en yüksek para birimimiz 200 lira, ben bununla sekiz saatlik ev kiramı veremiyorum Sayın Bakan.” Gerçekten de ülkenin geldiği nokta bu. Aylardır bu ülkede emekli ve işçi açlık sınırının altında yaşıyor, Meclis seyirci kalıyor, iktidar, saray, bakanlar seyirci kalıyor ama sadece verilerle bu ülkede ekonomiyi yönettiğimizi düşünüyoruz; olacak şey değil.
Dün söyledim, bugün basın toplantısında söyledim: Biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Meclis tatile girmeden emeklinin ve işçinin sorunlarını çözelim diyoruz. Biz, Meclisin bu sorunlar çözülmeden kapanmasını istemiyoruz. Çok çok çok basit bir şekilde emekli maaşını, en düşük emekli maaşını asgari ücret seviyesine bu Meclis getirir, asgari ücrete uygun, hak edilen zam yapılır, rahatlıkla tatile gidebiliriz. O zaman, isteyen arkadaşları ıstakoz mu yer, Bodrum’a mı gider… Bakanlar istediği yere gidip tatil yapabilir ama bir kez daha söylüyorum: Eğer bu Meclis, temmuz ayında emekliyi, işçiyi, ezilenleri rahatlatmadan tatile girerse bu şekilde gidenlere hakkımızı, 85 milyon, hakkını helal etmeyecek.
Şimdi, dün, Anayasa Mahkemesinin iptallerine baktıktan sonra, gece, Anayasa Mahkemesinin Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini de iptal ettiğini gördük ama bir tanesi çok önemliydi. Bakın, bu Mecliste büyük tartışmalar çıkmıştı. Cumhurbaşkanı bu kürsüde yemin etmeden -saatler kala- bir kararname çıkardı, Millî Sarayları kendisine bağladı. Oysa, bu Meclisin, savaşta kararlar alan bu Meclisin ilk yaptığı iş, padişahın yetkisinde olan, kullanımında olan bu sarayları Meclisin emrine, yönetimini Meclisin takdirine bırakmıştı. Ne yaptı Cumhurbaşkanı? Bir imzayla “Bu saraylar; Beylerbeyi Sarayı, İstanbul'daki sarayların hepsi, 9 tane kasır, hepsi benim.” dedi ama Anayasa Mahkemesi ne dedi? “Bu yetki Meclisindir. Padişahtan, tek adamdan alındı, halkın oylarıyla seçilen milletvekillerine verildi. Yüz yıl önce bu verildi.” dedi ve iptal etti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Başarır.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Şimdi soruyorum AKP Grubuna: O gün kavga verirken, o gün “Meclisin yetkisi gasbediliyor.” denilirken bize saldıranlar, bize hakaret edenler bugün aynaya nasıl bakacak? Yani Cumhurbaşkanı yetkisi olmadan, Beylerbeyi Sarayı’nı ya da diğer sarayları, diğer kasırları kullandı, ofis olarak kullandı; Meclisin yetkisindeydi; birçok toplantı yapıldı. Buna söyleyecekleri bir cümle var mı Sayın Grup Başkan Vekilinin, merak ediyorum, kendisi aynı zamanda da Adalet Bakanlığı yaptı. O yüzden bu Meclis önemli.
Bakın, dün yaşanan olaylarla ilgili, grup önerilerimiz görüşülürken grubumuzun düşüncelerini söyleyeceğim: Bu Meclis önemli, milletvekilleri önemli, kürsüde konuşmak önemli. Meclisin yetkilerini bir şekilde tek adama verirsek işte altı yıl sonra gelir Anayasa Mahkemesi bunu iptal eder ve iktidar grubunun hukuk bağlamında aynaya bakacak yüzü kalmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Şimdi, Halkbank… Bu kamu bankalarını, beş yıldır, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Ziraat Bankasını da Halkbankı da Vakıfbankı da anlatıyoruz. Defalarca söyledik, hâlâ belki emeklinin sorununun yüzde 10’unu çözecek bir kredi batık vaziyette Demirörenin uhdesinde duruyor, hiçbir işlem yapılmıyor ve bir milletvekili de bunu gündeme getirmiyor, özellikle AKP Grubundan. “Ya, bir dakika, bizim paramız bu, yaklaşık 2 milyar dolar, ne oluyoruz kardeşim, bu adam altı yıldır ödemiyor.” derken şimdi bir şey ortaya çıktı, Halkbanktaki bir kredi. Demirören bitti, yandaşlar bitti; şimdi, kamu bankaları mafyaya mı kredi veriyor? MASAK raporuna göre, Ayhan Bora Kaplan’ın yakın adamına, işçisine şirket kurduruluyor…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Başarır.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – …yaklaşık 480 milyon 515 bin TL kredi veriliyor. Yahu, bir öğretmen, bir çiftçi Ziraat Bankasından, Vakıfbanktan, Halkbanktan kredi aldığı zaman elli tane zorluk çıkarılıyor; tüketici kredisi çekemiyorlar, bir ton faiz veriyor.
Şimdi, ben anlamıyorum; gerçekten bu kamu bankaları ne durumda? Bu kamu bankaları eğer Demirörenden sonra mafyaya da bu krediyi veriyorsa, MASAK bunu tespit ediyorsa ve bu Meclis -defalarca araştırma önergesi verdik- bunun üzerine gitmiyorsa nasıl olacak? Meclisin itibarını sadece bir kürsü işgaline mi düşüreceğiz? Bir milletvekili arkadaşımız çıkıp bunları söylemiyor. Bakın, defalarca söylüyorum, 2 milyar dolara yakın para Demirörende. Şimdi, Ayhan Bora Kaplan’ın paravan şirketi Halkbanktan kredi çekmiş, biz bunları araştırmıyoruz. Olmaz arkadaşlar, olmaz!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Son, toparlıyorum Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Başarır, tamamlayın lütfen.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Şimdi, Boğaziçi Üniversitesindeki öğrencilere mezuniyet yasağı var. Tasarruf kapsamında birçok üniversitede, ilköğretimde, ortaöğrenimde, lisede mezuniyet törenleri yasaklanıyor. Ama bugün 3’üncü bakan, Tarım Bakanı özel uçakla, Tarım Bakanlığının yangın söndürmek üzere almış olduğu uçakla -bunu da sitesinden gururla paylaşmış Tarım Bakanımız 2016’da “Yangın söndürme filomuz büyüyor.” demiş, uçağın resmini paylaşmış- Kıbrıs’a gitmiş, Malatya'ya gitmiş, Urfa’ya gitmiş. Tarihlere baktım, orada yangın falan yok.
Sonra, meşhur bir çizgi film vardı, bugün basın toplantısında söyledim, Jetgiller, jetle geziyordu bunlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Son kez açıyorum Sayın Başarır.
Buyurun.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Bitiriyorum.
Jetgiller’den sonra bu bakangiller, görüyorum ki lisede mezuniyeti çok gören, “tasarruf” diyen iktidar, uçaklarla evine gidiyor, Kıbrıs’a gidiyor Almanya’ya gidiyor; bu nasıl tasarruf? Haftaya bir bakan daha açıklayacağız, her hafta bir bakanı açıklayacağız. Jetgiller, bakangiller ailesi büyüyecek. Tasarrufu nerede yaptığımızı bu ülke görecek ama “Mezuniyet törenlerinde tasarruf yapıyorum.” diyeceksin, sonra Tarım Bakanın yangın söndürme uçağıyla, Çevre Bakanın kadastro uçağıyla, diğeri ihale verdiği şirketin uçağıyla cirit atacak; yazık!
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Son söz talebi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili ve Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’e aittir.
Buyurun Sayın Gül.
36.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne, Çevre Haftası’na ve Sıfır Atık Projesi’ne, 6 Şubat depremi sonrasında 74 bin ailenin yuvalarına kavuştuğuna, hedeflerinin yıl sonuna kadar 200 bin konutu hak sahipleriyle buluşturmak ve temel yaklaşımlarının afetlere karşı dirençli şehirler inşa etme olduğuna, Cumhurbaşkanının Kabine toplantısı sonrası açıklama yapmasıyla ilgili kullanılan “Meclise bu anlamda bir saygısızlık.” ifadesine, Anayasa Mahkemesi iptallerinin usule ilişkin olarak yapılan değerlendirmeler olduğuna ve AK PARTİ’nin demokrasi anlayışına ilişkin açıklaması
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 5 Haziran Dünya Çevre Günü ve Çevre Haftası. Ben, Çevre Haftası’nı canıgönülden kutluyorum. Sürdürülebilir bir çevre anlayışı bize medeniyetimizin ve inancımızın emanet ettiği en önemli mirastır ve “emanet adaleti” olarak da tanımlayabileceğimiz, kavramsallaştırabileceğimiz bir kavramla anlatmak gerekirse tüm bu çevre, yaşadığımız, soluk alıp verdiğimiz doğa bize çocuklarımızdan, bizden sonraki nesillerden emanet edilen bir varlıktır. Bu varlığı ne kadar korursak onların emanet hukukuna daha hızlı, daha iyi riayet etmiş oluruz. O yüzden, bize emanet edilen çevreye yönelik her türlü sorumluluğumuzu bir kez daha hatırlatmamıza vesile olacağını ümit ediyorum.
Çevre dostu olmak insanlık dostu olmakla eş değerdir. AK PARTİ olarak da çevre bilinci hususunda çok önemli adımlar attık ve bu konuda, özellikle Sıfır Atık Projesi konusunda, çevreye duyarlılık konusunda Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi’nin yürütmüş olduğu çalışmalar takdire şayandır. Bir çevre bilincinin ortaya konulması adına küresel bir boyutta da Birleşmiş Milletler nezdinde de takdir gören bu çevre hareketinin çevreye duyarlı faaliyetlerinden dolayı Sayın Hanımefendi’ye şükranlarımızı arz ediyoruz. Sürdürülebilir yeni yaşam çevrelerinin inşası, çevrenin korunması, iklim değişikliğiyle mücadele ve atık yönetimiyle çevremizi korumaya devam edeceğiz. Bu konuda eksiklerimizi de hep beraber Meclis çalışmalarında da yine telafi ederek yolumuza devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyada ve ülkemizde gündem ne olursa olsun bizim en önemli gündem başlıklarımızdan biri depremdir. 6 Şubatta hepimizin canını yakan deprem sebebiyle mağdur olan vatandaşlarımızın yanında o günden itibaren olduk ve olmaya devam ediyoruz. Dört yüz seksen beş gün geçti ama hüznümüz 6 Şubat kadar ağır ve depremden etkilenen 11 şehrimizdeki tüm vatandaşlarımızın, 11 milyon vatandaşımızın yanında olmaya, depremden etkilenen vatandaşlarımızın yaralarını sarmaya devam edeceğiz. Bu konuda tek bir mağdur kalmayana kadar, güvenli ve sağlam konutlarına erişinceye kadar, yerleşinceye kadar yanlarında olacağız. 412.682’si konut, 38.615’i ticarethane olmak üzere 451.297 bağımsız bölümün büyük bir kısmının ihale süreci tamamlanarak inşa faaliyetlerine başlanmıştır. Çalışmalarımız yoğun bir şekilde devam etmektedir. 74 bin aile sıcak yuvalarına yeniden kavuşmuştur. Hedefimiz yıl sonuna kadar 200 bin konutu hak sahipleriyle buluşturmaktır.
Seçim bölgem olan Gaziantep'te de 14.750 konut hak sahiplerine teslim edildi, 10 bin konutun yapımı devam ediyor; toplamda 31.250 konut yapımı devam edecek. Tüm bu meselelerde vatandaşlarımızın yanında olmaya devam edeceğiz. Temel yaklaşımımız, afetlere karşı dirençli şehirleri inşa etme konusunda gayretlerimizi sürdürmek. Başta İstanbul olmak üzere bu konuda yerel yönetime de çok önemli görevler düşmektedir. İşte, Küçükçekmece’de, Esenyurt’ta yaşadığımız hadiseler, bize bu konuda beklenen büyük İstanbul depremi gelmeden yapı stokunun da güçlendirilmesinin çok önemli, partilerüstü, ortak, el birliğiyle, Hükûmet-yerel yönetim iş birliğiyle çözülmesinin ne kadar elzem olduğunu bir kez daha hatırlatıyor çünkü deprem meselesi hepimizin ortak meselesi. Bu konuda imar hukukunu anayasal düzeye çıkarmak da başta olmak üzere hangi konuda düzenleme gerekiyorsa Meclisimizin de bu konuda uzlaşarak gerekli adımı atacağını, bu konuda Cumhur İttifakı olarak bizlerin de öncülük yapacağını bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Son olarak, özellikle partimize yönelik ifadelerle alakalı, Sayın Cumhurbaşkanımızın Kabine sonrası açıklama yapmasıyla ilgili “Meclise bu anlamda bir saygısızlık.” gibi bir ifade kullanıldı. Öncelikle, milletin oylarıyla seçilmiş Cumhurbaşkanımızın nerede, nasıl konuşacağını kendisi takdir edecektir. Esas itibarıyla, milletin evinde, milletin oylarıyla seçilmiş olan Cumhurbaşkanımız millete saygıdan dolayı, konuşulan, Kabinedeki alınan kararları milletimizle paylaşmaktadır. Bu konu da çok takdire şayan bir uygulamadır. Milletimize doğrudan, milletin seçtiği Cumhurbaşkanımız, yapılanları, yapılacakları anlatmaktadır.
BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) – Hakkâri’deki millet değil, yurttaş da değil!
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Bu hususla ilgili elbette milletimize saygı çerçevesinde yapılan bir uygulamadır…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gül.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – …ve başarıyla, milletimizin de teveccühleriyle bu konu takdire şayan olarak değerlendirilmektedir.
BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) – Milletin teveccühü kendi eş başkanıyla yönetilmek ama sizce millet değil onlar zaten, insan de değil.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Anayasa Mahkemesinin iptalleriyle ilgili bu konu usule ilişkin olarak yapılan değerlendirmelerdir. Türkiye bir hukuk devletidir.
BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) – “Şahsım” devletidir, “şahsım!”
HÜSEYİN ALTINSOY (Aksaray) – Dinle! Dinle!
BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) – Dinlenecek kelam edin o zaman.
SEDA GÖREN BÖLÜK (İstanbul) – Dinleyeceksin! Saygılı olacaksın!
BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) – Saygı hukuk ve demokraside olur. Linç edenler, kadınlara saldıranlar saygı anlatmasın.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Anayasa Mahkemesi kararları da bağlayıcıdır. İlk defa kanun iptal olmamaktadır. Ne gerekiyorsa bu konuyla ilgili gerekli düzenlemeler elbette yapılacaktır.
ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) – Hakkâri Belediye Başkanı kimin oyuyla seçildi Sayın Başkan?
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Değerli Başkanım, değerli arkadaşlar; AK PARTİ'nin demokrasiden anladığı, AK PARTİ, seçilmişlerin idare ettiği, millî iradeye saygı duyan, millî iradeden başka hiçbir iradeye selam durmayan bir anlayışa sahiptir.
ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) – Hakkâri halkının iradesi yok mu?
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – “Millî irade” diyecek son kişisiniz. “Millî irade”yi ağzınıza almayın.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Bizim anlayışımız, aynı zamanda millî iradeyi de, milletin iradesini de örgütün dayatmasına peşkeş çekmeye izin vermeyen bir anlayıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Gül.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Biz, siyasetin tüm vesayetlerine karşıyız.
ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, kayyum vesayet değil mi, kayyum?
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Siyasete yönelik tüm vesayetlerin karşısındayız
ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) –“Ben yaptım oldu!”
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Türkiye bir hukuk devletidir ve hukukun bu anlamda, Anayasa’nın belirlemiş olduğu çerçevede tüm çalışmalar yapılır. Dünyanın hiçbir yerinde, uluslararası hukukun hiçbir yerinde terörü, şiddeti öven, hatta sessiz kalan bir anlayışı bile demokrasi kabul etmez. Türkiye'de AK PARTİ’nin yeri demokrasi neredeyse, millî irade neredeyse, millet neredeyse oradadır, orada olmaya devam edecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Milletin iradesini terör mü görüyorsunuz? “Millet iradesi” demeye hakkınız yok!
BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) – Halkın iradesi hapiste sürekli! Sürekli hapiste bir halk iradesi var!
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan...
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Başarır.
37.-Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Çok kısa bir açıklama yapmak istiyorum. Şimdi, çok güzel bir şey söyledi, 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin Anayasa Mahkemesinde iptaliyle ilgili Sayın Grup Başkan Vekili Abdülhamit Gül -aynı zamanda Adalet Bakanlığı yaptı- dedi ki: “Türkiye bir hukuk devleti, Anayasa Mahkemesi usule ilişkin bir karar vermiştir, hepimiz saygı duymalıyız.” Ben tek bir şey hatırlatacağım, bugün Can Atalay için de Anayasa Mahkemesi bir karar vermişti, keşke bunu söyleyebilseydiniz, Can Atalay burada olsaydı. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Koçyiğit.
38.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, insan AKP Grup Başkan Vekilini dinleyince hangi ülkedeyiz sorusunu sormadan edemiyor, hangi ülkede iktidarlar sorusunu da sormadan edemiyor. Niye bunu söylüyorum biliyor musunuz? Çünkü şu anda adliyenin önü kollukla kapatılmış, şu anda milletvekilleri darbediliyor, dün biz burada linç edildik, Hakkâri halkı Belediye Eş Başkanını üç dönemdir seçiyor, onları oradan uzaklaştırıp kayyum atıyorlar ama demokrasiyi pusula edinmiş bir AKP varmış. Bu hangi demokrasi Sayın Başkan? O demokrasiyi bize bir anlatsınlar. Nerede yazıyor bu demokrasi? Dün söyledim, bu demokrasi Kürt’ün demokrasisi değil, Kürt’e uygulanan, demokrasi de değil. Kürt demokrasi istiyor, bunun için sandığa gidiyor, belediye eş başkanlarını belediye meclis üyelerini seçiyor. Hangi hukukta yazıyor seçilmişi haksız, hukuksuz alıp cezaevine göndermek, nerede yazıyor, hangi hukukta yazıyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Koçyiğit.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Bir tane uyduruk OHAL KHK’si çıkardılar, ellerine aldılar, ortada yargı kararı…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ya, yeter konuştunuz artık bunları ya! Tekrar tekrar, Allah Allah! Polemik yaratma yeri mi burası?
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Bakın, oraya söylüyorum, ses nereden geliyor?
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Saatlerdir konuşuyorsunuz bir şey demiyoruz ya! “Ses nereden geliyor.” diyorsunuz.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Herkes bunu bilsin, bu ülkede Kürt’ün başına gelen her türlü hukuksuzluğun kaynağı işte kendini belli ediyor.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ağzımızı mı kapatacağız? Nefes de aldırmayacaksınız!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Kürt’ün seçme seçilme hakkını yok ederek yol almak isteyenler var ve biz buna müsaade etmeyeceğiz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yalan söylüyorsun, propaganda yapıyorsunuz burada ya!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Hakkârililer iradesine sahip çıkıyor ve çıkmaya da devam edeceğiz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Provokasyon peşindesiniz!
BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) – Hakikati söylüyor.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Demokrasi mi? Ya herkes için demokrasi ya hiç demokrasi. Öyle demokraside ayrımcılık olmaz, Kürt’ü istisna tutan demokrasi, demokrasi değildir. Kimse bize masal anlatmasın. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaya.
39.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkanım, siyasi eleştirilerimize AK PARTİ Grup Başkan Vekili Sayın Abdülhamit Gül’ün verdiği cevapta ben “Sayın Cumhurbaşkanı Kabine toplantısı sonrası açıklama yaparak milletvekillerine saygısızlık yapıyor.” demedim. Oradaki değerlendirmem şuydu: Artık Türkiye'de bir Bakanlar Kurulu yok, tek kişilik bir yönetim var dolayısıyla bakanların herhangi bir fonksiyonu yok hatta o kadar ki Hükûmet adına açıklamaları dahi bir Hükûmet sözcüsü değil, bir bakan yapıyor dedim. Yoksa bu, Sayın Cumhurbaşkanının takdiridir ama siyasi eleştiri de bizim hakkımızdır, “Milletvekillerine saygısızlık yapıyor.” demedim.
Bir diğeri, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarından bahsetti ve “İlk kez Anayasa Mahkemesi kanun iptal etmiyor.” dedi. Sayın Abdulhamit Gül’e hatırlatmak gerekiyor ki Anayasa Mahkemesi kanun değil, birçok alanda düzenleme yapan kararnameyi iptal etti ve 108 konuda iptal etti. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin Cumhurbaşkanı tarafından kararnameyle gasbedilen yetkisinin tespitini yaptı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Kaya.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Buradaki durum, usule dair bir tespit değil, bir yetki gasbına dair bir tespittir ve daha önceki kanun iptallerinden çok farklı bir durumdur. Sayın Cumhurbaşkanının kendisine verilen kararname yetkisiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin münhasıran yetkisinde olan yasama yetkisine 108 adet konuda müdahale ettiğine ve gasbettiğine dair Anayasa Mahkemesi bir karar vermiştir. Onun için, bu, alelade, usule dair bir şey değil, Türkiye’de kuvvetler birliğinin yani yasama yetkisinin de artık yürütme tarafından kullanıldığına dair bir tespit kararıdır.
Saygılar sunarım.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gül.
40.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Başkanım, öncelikle Türkiye’de 85 milyon vatandaşımız yaşıyor ve Türkiye’deki 85 milyon vatandaşımız nerede doğarsa, nerede yaşarsa yaşasın bu ülkenin birinci sınıf vatandaşıdır.
ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) – Kürtler hariç, Kürtler hariç!
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Ve hiç kimsenin Kürtler adına konuşma yetkisi de yoktur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Vardır, nasıl yoktur? Belediye Başkanı bizim. Nasıl yoktur? Biz kazanmışız; tabii ki konuşacağız.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Kimsenin bu anlamda etnik, faşist bir anlayış içerisine girmesine gerek yok.
ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) – Kürt düşmanlığı yapıyorsunuz.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Kim konuşacak? Bizim partimizin Belediye Başkanı.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Türk’üyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla oy kullanan herkesin iradesi kutsaldır.
BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) – “Siyaset” diyen herkese düşmansınız. Kürt size biat etmedi diye her şeyini elinden almaya çalışıyorsunuz.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Eğer Kürtlerin meselesinde…
SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Onu da mı sen konuşacaksın?
SALİHE AYDENİZ (Mardin) – Hakkâri’nin iradesi nerede, kutsalsa nerede?
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Kürt kardeşimin, Diyarbakırlı kardeşimin evinin önüne çukur kazan PKK sorunu vardır. PKK sorununa nasıl bakıyorsunuz, nasıl değerlendiriyorsunuz; gelin, bunu konuşun. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) – Bunun belediye başkanlığıyla, eş başkanlıkla alakası ne?
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Gül.
BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) – Ezberlerden kurtulun, ezberlerden! Ezberci eğitimi eleştirirdiniz eskiden, şimdi ezberden başka bir şeyiniz yok!
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Bugün Şırnak'ta, Van’da, Diyarbakır'da benim Kürt kardeşim şunu merak ediyor: Sırtını sen Kandil’e mi dayadın, Diyarbakır'da Ulu Camisi’nin cemaatine, camiden çıkan Ali amcaya mı dayadın; bunun kararını ver. Sırtınızı millete mi dayadınız, Kandil’e mi dayadınız? Bu konuda bir öz eleştiri yapın. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
SALİHE AYDENİZ (Mardin) – Sırtını FETÖ’ye dayayan sizsiniz, siz!
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sırtınızı dayadıklarınızın iddianamesi okundu bugün!
SALİHE AYDENİZ (Mardin) – Sırtınızı dayadıklarınızın kimler olduğu ortada!
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Öncelikle kendi vesayetinden, kendi kayyumundan, Kandil vesayetinden ve kayyumundan kurtulamayanlar burada millî iradeden bahsedemez.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Koçyiğit.
Lütfen, yeni bir sataşmaya mahal vermeden…
41.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Tabii ki Sayın Başkan.
Öncelikle söyleyelim; sırtımızı nereye dayadık? Vallahi, sırtımızı halka dayıyoruz, sırtımızı Hakkârililere dayıyoruz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Üç dönemdir 2 defa kayyum atadınız ama yine de gidip polis zoruna, garnizon kurulmasına rağmen o sandıktan DEM PARTİ'li belediye eş başkanlarını ve belediye meclis üyelerini seçen o kutsal halkımıza yaslıyoruz. Getirip, Diyarbakır'da kayyum atayıp, sonra kayyumunu aday yapan partiye karşı gelip partimizin belediye eş başkanlarını seçen o Diyarbakırlılara sırtımızı yaslıyoruz. İradesini gasbetmeye çalıştığınız Abdullah Zeydan için Van’da sokağa çıkıp iradesini savunan, hakkını savunan, hukukunu savunan Van halkına yaslıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Yetmiyor, hukuksuzluk yaptığınızda, haklarını gasbettiğinizde 90 yaşında, bastonuyla sokağa çıkan, sizin o kolluğunuzun karşısına dikilen, “Benim belediyemi gasbedemezsin.” diyen o kutsal anneye yaslıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
85 yaşına geldiği hâlde, zulmettiğiniz, cezaevine koyduğunuz, tabutunu çıkardığınız yoldaşlarımızın dik duruşuna yaslıyoruz sırtımızı. Küçücük çocuk olduğu hâlde öldürdüğünüz Ceylan Önkol’un, Uğur Kaymaz’ın, Berkin Elvan’ın mücadelelerine, onların ailelerinin yürüttükleri, gösterdikleri onurlu duruşa yaslıyoruz. Biz sırtımızı, varoluşumuza, Kürt halkına, Türk halkına, Çerkezlere, Araplara, Alevilere, bu ülkenin değişimini isteyen aydınlık insanlara yaslıyoruz. Sırtını FETÖ’ye yaslayanlar bize söz söylemesinler, FETÖ kumpasıyla yol alanlar bize cümle kurmasınlar, hadi oradan! (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gül.
MEHMET BAYKAN (Konya) – “Sırtımızı PYD’ye yaslıyoruz.” diyen Eş Genel Başkanınızı yalanladınız Hanımefendi, hâliyle yalanladınız.
SALİHE AYDENİZ (Mardin) – PYD’nin başkanını siz uğurladınız, siz! Salih Müslim’i buraya kim getirdi?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Grup Başkan Vekilimize söz verdim, lütfen.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Salih Müslim’le burada sen oturuyordun. Senin kendi tarihinden haberin yok.
BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) – Gel gel, dün yaptınız, bugün de saldırın, gelin, güzel saldırıyorsunuz. Saldıran sizsiniz, linç eden, saldıran…
SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Bakın, söyleyecek şimdi, Salih Müslüm’le nasıl görüştüklerini anlatacak! Anlatın Sayın Gül!
BAŞKAN – Sayın Gül, buyurun.
42.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu beyanları kime dayandırdıklarını, siyaseti nasıl yaptıklarını, teröre karşı tutumlarını ve şiddete karşı tutumlarını bütün milletimiz çok iyi biliyor. AK PARTİ'nin, Sayın Cumhurbaşkanımızın “Baldıran zehri de içerim. Ben tüm bu meseleleri…” Çözüm noktasında ret politikalarını…
ÖMER ÖCALAN (Gaziantep) – Çözemezsin Başkan, çözemezsin.
BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) – Baldıranı Kürt’e içirdi, baldıranı. Zehri Kürt’e içirdi, zehri işçiye içirdi, zehri kadına içirdi, şimdi de hayvanlara zehir içirecek.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - …inkâr politikalarını, asimilasyon politikalarını ortadan kaldıran, bu ülkede vatandaşları “makbul ve makbul olmayan vatandaş” diye ayıran politikalara AK PARTİ son vermiştir.
BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) – Kes kes! Öğrenecek bir kelamınız yok, bir doğru lafınız yok, anlatacak bir gerçeğiniz yok.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – AK PARTİ Türkiye’de demokrasiyi, AK PARTİ Türkiye’de siyaset alanını daha da genişletmeye yönelik reformlarını yapmayı sürdürecektir.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Ortağınızla birlikte yaptıklarınız belli, hiç konuşmayın.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Bugün burada milletin temsilcileri kimi seçmişse, hangi yönde seçmişse bizim yaklaşımımız “Millî irade her şeyin üzerindedir.” yönünde olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Hakkâri, Hakkâri?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Peki, kayyum niye, kayyum niye? Ya kayyum atamışsınız!
SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Ya, kayyum atamışsınız, ne millî iradesi ya! İnsaf, insaf, bari bugün söyleme o lafı!
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Gül.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Şiddetin karşısında, demokrasinin yanında olmaya devam edeceğiz.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Koçyiğit, hangi konuda söz talep edeceksiniz?
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Hangi konuyu söylemeyeyim Sayın Başkan, hangi konuyu söylemeyeyim.
Şimdi, çok açık ve net, Adalet Bakanlığı yapmış, bir hukukçu -altını çiziyorum- bir hukukçu…
Sayın Başkan, tamamlayacağım.
BAŞKAN – Sataşma konusunu ifade ederseniz söz vereceğim.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan, söyledi işte, bir sürü şey söyledi, hangi birini sayayım yani ben.
AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – Yok sataşma, yok.
MEHMET BAYKAN (Konya) – İnsanları “Adalet Bakanlığı yapanlar ve yapmayanlar” diye ikiye mi ayıracaksın? Senin yanındaki de polis ısırmış! Yirmi gün tetanos aşısı oldu.
BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) – Polis vekile neden saldırıyor?
BAŞKAN – Arkadaşlar, Sayın Grup Başkan Vekilini duyamıyorum, lütfen…
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Başkanım, ben AK PARTİ’yi anlattım, sataşma yok; söz talebi yersiz.
BAŞKAN – Sayın Koçyiğit, sataşma mevzusunu söylerseniz size söz hakkı tanıyacağım, lütfen…
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan, Sayın Gül bir hukukçu olarak, geçmiş dönemde bu ülkenin Adalet Bakanlığını yapmış birisi olarak az önce bu ülkede seçme ve seçilme hakkının kutsallığını, AKP’nin seçilmişe duyduğu saygıyı anlattı ya ben kendisine soruyorum…
AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – Edebiyat yapıyor Başkanım!
ALİ TAYLAN ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Sataşma nerede, sataşma? Sataşma nerede burada ya?
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Ben ona soruyorum: Hakkârililerin seçtiğine neden saygı duymuyorlar? Hakkâri halkının seçtiği seçilmişe neden saygı duymuyorlar?
İkincisi…
ALİ TAYLAN ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Sataşma nerede var burada ya?
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Sayın Başkanım, sataşma yok efendim.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sataşma “Terör örgütüne sırtını yaslamak.” Ben şimdi sana laf yetiştirmeyeyim.
Diğer bir mesele Sayın Başkan, vallahi biz sırtımızı kime yasladığımızı biliyoruz…
SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Biz sizi dinliyoruz, sen de dinle!
AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – Biz sizi çok dinliyoruz. Yapmayın, yapmayın! Kaç defa yaptılar?
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – … ama FETÖ’cülerin, JİTEM’cilerin, Ağarcıların burada bize bir söz söyleme hakkı yoktur.
ALİ TAYLAN ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Ne demek “Söz söyleme hakkı yoktur.” Bunun için söz mü verecek?
BAŞKAN – Tamamdır Sayın Koçyiğit, mevzu anlaşılmıştır.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Eğer seçme ve seçilme hakkı kutsalsa Türkiye'nin ya her yerinde kutsaldır ya da değildir. Bir yerinde kutsal, birilerine kutsal, birilerine kutsal değil olmaz; böyle bir şey yok.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Koçyiğit, mevzu anlaşılmıştır.
Sayın milletvekilleri, sisteme giren 7 milletvekili arkadaşımıza yerlerinden birer dakika söz vereceğim.
İlk söz, Serap Yazıcı Özbudun’a aittir.
SEDA SARIBAŞ (Aydın) – Sayın Başkanım, sataşma yüzünden söz istiyorum. Sayın Başkanım, sataşma yüzünden söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın milletvekili, size yönelik sataşmaya ilişkin…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Siz afişleri yırtın ya!
SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Sen ne cevap vereceksin?
SALİHE AYDENİZ (Mardin) – Siz afişleri yırtın, afişleri!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sen ettiğin küfrü önce anlat, ettiğin küfrü, o cinsiyetçi küfrü anlat.
SEDA SARIBAŞ (Aydın) – Küfürleri savunacaksak…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
Sayın Milletvekili, size yönelik sataşmaya ilişkin tutanakları talep ettim. Tutanaklar geldiğinde -sataşma mevzusunu ben kaçırmış olabilirim- bakacağım ve sataşma varsa söz hakkı tanıyacağım.
SEDA GÖREN BÖLÜK (İstanbul) – İsmini söyledi.
BAŞKAN – Sayın Serap Yazıcı Özbudun…
Buyurun Sayın Özbudun.
43.- Antalya Milletvekili Serap Yazıcı Özbudun’un, 2 Haziran Ahmed Arif ile 3 Haziran Nazım Hikmet’in ölüm yıl dönümlerine ilişkin açıklaması
SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
2 Haziran Ahmed Arif’in, 3 Haziran da…
(Uğultular)
İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan, hatibi duyamıyoruz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir başka milletvekilimiz söz hakkını kullanıyor. Lütfen, söz hakkına saygılı olalım.
Sayın Özbudun, buyurun, tekrar başlatıyorum sürenizi.
SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
2 Haziran Ahmed Arif’in, 3 Haziran Nazım Hikmet’in ölüm yıl dönümüydü. Ahmed Arif “Adiloş Bebem” şiiriyle, Nazım Hikmet “Hoş Geldin Bebek” şiiriyle Anadolu topraklarında dünyaya gelen bebekleri bekleyen sorunlara dikkat çekti. Her iki şairimizi de saygıyla anıyorum. Aradan yıllar geçti bu şiirlerin yazımının üzerinden ama bu topraklarda dünyaya gelen bebeklerin ve çocukların sorunları çözülmedi, aksine, derinleşerek devam etti. Ben, bu nedenle, 3 çocuk dünyaya getirmenin marifet olmadığını, asıl olanın dünyaya gelen bebeklere ve çocuklara geleceğe güvenle bakabilecekleri onurlu bir yaşam sunmak olduğunu ifade etmek istiyorum.
Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – İlhami Özcan Aygun…
Buyurun Sayın Aygun.
44.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, Kuzey Makedonya Üsküp’te yapılacak olan Türk tiyatrosuna ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in bölgeye ilgisinin Üsküplüleri mutlu ettiğine ilişkin açıklaması
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – AK PARTİ her zaman olduğu gibi verdiği sözü yine unuttu. Kuzey Makedonya Üsküp’te Türk tiyatrosu yapılacaktı; bu binanın kaba inşaatını Kuzey Makedonya Hükûmeti yapacak, iç dekorasyonunu ise Türkiye Cumhuriyeti yapacaktı. Bina inşaatına 2013 yılında başlandı, Kuzey Makedonya kaba inşaatı yaptı ancak Hükûmet üstlendiği sözü yerine getirmedi. İktidarı verdiği sözü tutmaya davet ediyorum; söz verdiyseniz gereği yapılmalı ve Balkanlı kardeşlerimiz yarı yolda bırakılmamalıdır. Türklerin ilk yurt dışı tiyatrosunu bölge halkı büyük bir özenle bekliyor. Türk derneklerinin üst çatı kuruluşu MATUSİTEB Başkanı Tahsin İbrahim’le görüştük; aynı zamanda, Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’in bölgeye ilgisi Üsküplüleri de mutlu ediyor. Bizim Balkanlara daha çok sahip çıkarak bu ata yadigârı topraklara yatırım yapılmasına zemin hazırlamamız, her türlü desteği vermemiz ve Balkan coğrafyasındaki kardeşlerimizin her daim yanında olmamız gerekmektedir.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Elif Esen…
Buyurun Sayın Esen.
45.- İstanbul Milletvekili Elif Esen’in, Sıddık Akış’ın yerine kayyum atanmasına ilişkin açıklaması
ELİF ESEN (İstanbul) – Sayın Cumhurbaşkanımız bir şiirle haksız yere hapse mahkûm edilip belediye başkanlığı düştüğünde, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, yerine Sayın Ali Müfit Gürtuna’yı seçmişti. Dönemin 28 Şubatçı zalimleri bile kayyum atamamışken size ne oldu da milletin iradesini yok sayıyorsunuz arkadaşlar? Teröre bulaşmış hiç kimseye devletimiz geçit vermesin; tamam, hemfikirim sizlerle ancak Sıddık Akış’ın aday olmasına izin verildi, daha birkaç ay evvel seçildi, âdeta kaşla göz arasında yıllardır askıda duran dava sonuçlandırılıp hapse mahkûm edildi. Trajikomik bir hukuk sistemi inşa ettiniz. Hadi hepsini mahvettiniz de “kayyum” nedir? Yeni başkan neden Belediye Meclisi tarafından seçilmiyor da siz atanmışlara milletin iradesini teslim ediyorsunuz?
Yapmayın arkadaşlar, devletin dini adalettir. Yüce Allah'ın ayetlerde en çok…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Aliye Timisi Ersever…
Buyurun Sayın Ersever.
46.- Ankara Milletvekili Aliye Timisi Ersever’in, bilimsel ve laik eğitimin önemine ilişkin açıklaması
ALİYE TİMİSİ ERSEVER (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İlerlemenin, gelişmenin, çağı yakalamanın tek yolu bilimsel ve laik eğitimdir. Bu ilkelerden vazgeçerseniz ülkeyi karanlığa sürüklersiniz. Hain terör örgütü FETÖ’nün ülkeyi ele geçirmek için eğitimi bir araç olarak nasıl kullandığını kimse unutmasın. Bir ülkede eğitim sistemi çökerse hastalar doktorların elinde can verir, binalar mühendislerin elinde yıkılır, adalet hâkimlerin, hukukçuların elinde yok olur.
Önce eğitim kurumlarının kapısını, çevresini cemaat ve tarikatlara açtınız, ardından akıllara durgunluk veren çağ dışı müfredatı topluma dayattınız. Okulları iktidarın arkabahçesi olarak görmeyin, toplum olarak bunun acısını hep birlikte çekeriz.
Bu satırları tarihe not düşmek, Hükûmeti ve Millî Eğitim Bakanını uyarmak için sizlerle paylaşmak istedim.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Hasan Öztürkmen...
Buyurun Sayın Öztürkmen.
47.- Gaziantep Milletvekili Hasan Öztürkmen’in, üreticinin hem günlerce Toprak Mahsulleri Ofisinin önünde sıra beklediğine hem de malını kaç liradan alacağını bilmediğine ilişkin açıklaması
HASAN ÖZTÜRKMEN (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ülkenin her tarafından yükselen feryatlar sonucunda Toprak Mahsulleri Ofisi nihayet sözde buğday alımına başladı ancak sanki bilerek, isteyerek iş yavaşlatma eylemi yapıyorlarmış gibi Toprak Mahsulleri buğday alım noktalarının önünde yüzlerce kamyon, günlerce sıra beklemektedir. Bu, açıkça üreticiye “Siz özel sektöre gidin, tüccara gidin.” demektir.
Gaziantep Ticaret Borsasında buğdayın kilogramı 9 lira, arpanın kilogramı 7,5 liradan tüccara satılıyor. Oysa üretici hem günlerce Toprak Mahsulleri Ofisinin önünde sıra bekliyor hem de kaç liradan malını teslim ettiğini, bedelini kaç liradan alacağını da bilemiyor. Bu zulme bir an önce son verilmesi konusunda Hükûmeti davet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Hasan Ufuk Çakır…
Buyurun Sayın Çakır.
48.- Mersin Milletvekili Hasan Ufuk Çakır’ın, Mersin’deki üreticilerin sorunlarına ilişkin açıklaması
HASAN UFUK ÇAKIR (Mersin) – Sayın Başkanım, Erdemli üreticilerinin selamı var. Üreticilerimiz Sayın Ticaret Bakanımızdan -domatesimizin fiyatı 6-7 lira, maliyeti 15 lira- bir an önce ihracatın önünün açılması için teşvik isterler. Nektarin de gene öyle. Yani salatalık, domatesten başka konuşacak çok şeyimiz var. Özellikle Mut üreticileri kayısıda su fiyatlarının çok yüksek olması, maliyet giderlerinin düşürülmesi, her ürünün ekilip satılmaması ve kayısı üretiminin maliyetinin fiyatının üzerinde alım yapılması, soğuk hava deposu ve meyve suyu fabrikası yapılması, işçi sorununun çözülmesi… Köylü eğitim ve sağlık hizmeti olmadığından şehre göç etmek zorunda kalıyor; eğitim ve sağlık hizmeti sağlanmalı, kadınlarımıza iş yolu açılmalı ve Mersin’deki göletlerimize bir an önce para aktarılıp üreticilerimizin, çiftçilerimizin sorunlarının çözülmesini ister.
BAŞKAN – Sayın Cevdet Akay…
Buyurun Sayın Akay.
49.- Karabük Milletvekili Cevdet Akay’ın, çiftçilerin buğday taban fiyatının açıklanmasını beklediğine ilişkin açıklaması
CEVDET AKAY (Karabük) – Teşekkürler Başkanım.
İktidarın yanlış tarım politikaları çiftçi sayımızı yüzde 55, ekilen tarım arazisini 3,7 milyon hektar azalttı. Ülkemizin dört bir tarafından çiftçilerimizin feryadı yayılıyor. Ege’de zeytin üreticilerimiz, Doğu Anadolu'da tütün üreticilerimiz, Akdeniz’de pamuk üreticilerimiz, Karadeniz’de çay üreticilerimiz, Anadolu'nun dört bir tarafında da buğday üreticilerimiz haykırıyor. Çiftçilerimiz kan ağlarken iktidar ise attığı adımlarla hatalı politikalarını sürdürmekte ısrarlı olduğunu gösteriyor. Çiftçilerimiz, 2002 yılında 1 kilo buğdayla 1 litre mazot alırken şu anda 6 kilo buğdayla 1 litre mazot dahi alamaz hâle geldi. Hasada başlayan yüz binlerce çiftçi dört gözle buğday taban fiyatının açıklanmasını bekliyor. Buradan Tarım ve Orman Bakanlığına sesleniyoruz: Çiftçilerimizin sesine kulak verin, buğday taban fiyatını çiftçilerimizin istediği doğrultuda 15 lira olarak açıklayın. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
SEDA SARIBAŞ (Aydın) – Sayın Başkanım, söz talebim vardı.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Bir de İlhami Bey’in var Başkanım.
BAŞKAN – Sayın milletvekili, size izah etmiştim. Tutanakları talep ettim, tutanaklar geldiğinde size bir sataşma varsa söz vereceğim; az önce de ifade etmiştim.
SEDA GÖREN BÖLÜK (İstanbul) – İsmi söylendi.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – İsmi söylendi Başkanım.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gerçekten, Genel Kurulu sürdürmeye ve yönetmeye çalışıyoruz. Arkadaşlarımız ilettiler ancak ben sataşma mevzusunu duymadım, o nedenle tutanakları talep ettim. Tutanaklar geldiğinde bakacağım, sataşma varsa söz vereceğim; tamam?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – İlhami Bey’e de sonra mı söz vereceksiniz?
BAŞKAN – Saadet Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi bulunmaktadır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Saadet Partisi Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya tarafından, kurumsal aboneliklerin iptali ve resmî ilanlarla ilgili kısıtlamalara gidilmesi sonucunda yerel basının yaşadığı ekonomik sıkıntıların uzun vadede ortaya çıkaracağı sorunların araştırılması amacıyla 5/6/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Haziran 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
5/6/2024
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 5/6/2024 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Bülent Kaya
İstanbul
Grup Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Bülent Kaya tarafından, kurumsal aboneliklerin iptali ve resmî ilanlarla ilgili kısıtlamalara gidilmesi sonucunda yerel basının yaşadığı ekonomik sıkıntıların uzun vadede ortaya çıkaracağı sorunların araştırılması amacıyla 5/6/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergemizin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 5/6/2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere söz talebi Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan’a aittir.
Buyurun Sayın Çalışkan. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) – Sayın Başkan değerli milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Yerel basının sorunlarının araştırılmasına yönelik grubumuz adına bir talebimiz var, bunu yüce heyete arz edeceğim.
Değerli milletvekilleri, ülkenin içinde bulunduğu hâl bire bir basının durumuyla anlaşılır. Ulusal basın iktidarın âdeta eğlencesi hâline gelmişken yerel basın ise baskı unsuru olarak iktisadi silahla eziliyor. Maalesef ki geçtiğimiz günlerde açıklanan Kamuda Tasarruf Paketi iktidar sahipleri hariç her kesime ulaşıyor ve Tasarruf Paketi de en çok ezilen kesime, memurun servisine, yerel basının alacağı üç kuruş paraya göz koyuyor.
Bugün tasarruf genelgesi kapsamında ilanların 500 bin lira olanları 2,5 milyon liraya yükseltildi, 2,5 milyon liranın altındaki reklamlar verilmeyecek. Bundan anlaşılıyor ki ülkede yüzde 500 enflasyon var, bu resmen itiraf edilmiş durumda.
Ayrıca, tasarruf kapsamında yerel basına abonelik sonlandırılıyor; bunu yazan kimsede ancak akıl tutulması olması gerekir. Yerel gazetedeki bir haberi yerel bir kurum görmezse, elektrik şebekesi işletmesi, şehircilik müdürlüğü kendisiyle ilgili hususta bilgi sahibi olmazsa bunun hiçbir anlamı yok. Buna bir bedel konulabilir. Bu, aynı zamanda bir sansürdür, yerel basını tamamen susturmanın önemli bir durumudur.
Burada belirtmemiz gereken bir başka husus şu: Yerel basın küçük işletmelerdir, öyle beslenmiş, semizlemiş havuz medyası gibi imkânlara sahip değildir, bunlar kamu yararına çalışan kurumlardır. Tabii, basınla ilgili son dönemde pek çok kurum kuruldu. Bir taraftan tepede MGK gibi RTÜK var, sonra İletişim Başkanlığı kuruldu. Eğer tasarruf isteniyorsa İletişim Başkanlığı kapatılmalıdır. İletişim Başkanlığı bugün belki bakanlıkların yarısından daha güçlü hâldedir. Türkiye'nin her tarafına temsilcilik açmış büyük bir baskı unsuru. Yerel basından, radyolardan, televizyonlardan yayınları alarak kontrol ediyor, dijital yayınları ise yayınlanma safhasında engelliyor. Bu kurumun yerel basına, ülkedeki genel basına sansür ve baskı aracı oluşturmaktan başka hiçbir etkisinin olmadığı gayet açık.
Bugün söylememiz gereken bir başka husus şu: Bakın, TÜRKSAT diye bir kurum var, kamu kurumu, bir taraftan kiralara sınırlama getiriliyor, mülk sahiplerine evlerini, iş yerlerini dolarla kiraya vermesi yasaklanıyor ama TÜRKSAT, uyduları dolar üzerinden kiraya veriyor. Yılbaşında bir fiyat belirlersiniz, gerektiğinde güncellersiniz ama TÜRKSAT Türk parasının gücüne güvenmiyor. Yerel basının maruz kaldığı başka problem lisanslama birlikleri ki evlere şenlik, herhangi bir müzik yayınıyla ilgili söz yazarı, seslendiren, yapımcı, müzikçi her biri ayrı, başlı başına fecaat.
Değerli milletvekilleri, kâğıt fabrikaları satıldı, kâğıtlar pahalı hâle geldi, yerel basın mağdur. Yerel basın çalışanları “fikir işçisi” sayıldığı için sigorta primleri yüksek, gazetelerin tek gelir kaynağı abone ve reklamken bunlar da kapatılmış; şimdi, yerel basın mensuplarına “Gelin, siz şantajcı olun, başka yollara davranın.” denmek isteniyor âdeta; bunun asla kabul edilmesi mümkün değil.
Bir taraftan da kamu, kendisini ilgilendiren, reklamını yapmak istediği hususlarda da “kamu spotu” adı altında dayatma yaparak, kul hakkına girerek yerel basına “Bunu zorla yayımlamak zorundasın. Falan bakanımız, falan devlet büyüğümüz ilimize geliyor ama bu kamu spotu.” denerek de zoraki bir şekilde yayın yaptırılıyor. Bizim burada, bu gergin ortamda çok daha ağır şeyler söyleme imkânımız yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Çalışkan.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Ama şunu net olarak ifade edeyim ki bugün ülkemizde yerel basının önemi kavranmalıdır. Herhangi bir olay olduğunda olay mahalline ilk giden Emniyet mensuplarıyla beraber, sağlık mensuplarıyla beraber habercilerdir. Depremi, kazayı, terörü, bütün olayları yerel basından öğreniriz. Yerel basının hiçbir geliri bugün itibarıyla yoktur. Özellikle de deprem bölgesinde demirbaş eşya, hiçbiri kalmamıştır, bunu alma imkânı yoktur ve gelirleri tamamen sıfıra ermiştir. Böyle bir noktada, bir taraftan da dezenformasyon yasasıyla her geçen gün abluka daha da daraltılmaktadır. Çok seslilikten korkulmamalıdır arkadaşlar. Bu ülkede özgürlük, hukuk hepimize her zaman lazımdır. Millet iradesine saygı göstermenin yolu da yerel basına destek vermekten geçer.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Bunun dışındaki tartışmaların ülke için zaman kaybından öte bir şey olmadığı açıktır. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerinde, İYİ Parti Grubu adına söz talebi Antalya Milletvekili Uğur Poyraz’a aittir.
Buyurun Sayın Poyraz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA UĞUR POYRAZ (Antalya) – Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Önergeyle ilgili konuşmaya başlamadan önce… Biraz önce Genel Kurulda Hakkâri’deki bu kayyumla ilgili karşılıklı konuşmalar sırasında bir cümle dikkatimi çekti -temeldeki bütün sorunun bu olduğunu düşünüyorum- “Kürt’ün hukuku” dendi. Biz, 86 milyon bir bütünüz; “Kürt’ün ve Türk’ün hukuku” “Alevi’nin ve Sünni’nin hukuku” diye bir kavram yok. 86 milyon olarak, Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarının hukuku olarak değerlendirmemiz gerekiyor. Eğer bu noktada uzlaşamazsak zaten bu Meclis çatısı altında da sokaklarda da hiçbir konuda uzlaşamayız.
Bu önümüzdeki önergeyle, görünen ve görünmeyen, arkadaki amacın sonuçlarının araştırılması ve giderilmesi, bununla ilgili gerekli tedbirlerin alınması öngörülmekte; haklı da bir tespit.
Hatırlayın, basın uzun yıllar önce taraf olmaya zorlandı, bu konuda belli bir mesafe de katedilmedi değil. Anayasa’mız “haber alma hürriyeti” olarak bunu tanımlıyor oysaki evet, bugün Türkiye'de haber alma hürriyetinden daha kıymetli olan bir şey haber verme hürriyeti. Zira, yandaş olarak tanımlananlar binaların sahipleri iken içindeki gazeteciler meslek ahlakları uğruna tıpkı bizlerin burada verdiği mücadeleyi veriyorlar. Haber verme özgürlüğünün, aslında bu memlekette her özgürlük alanında olduğu gibi, öncülü ekonomik özgürlük. Bu memlekette paran varsa özgürsün hatta özgürlüğünü de paranla garanti edebiliyorsun. Bakın mahpuslara, kaç tane zengin var? Zenginler suç işlemiyor değil, elbette suç işliyorlar ancak zengin suç işlediği zaman derdini anlatabiliyor, derdini anlatabileceği bir hatırlı ortam bulabiliyor, o hatırlı ortamda o hatırlı kişi ve makamları ikna edebiliyor. Dolayısıyla -hatırlayın, yakından bir örnek var- çocuğunu yurt dışına kaçırabiliyor. Çorlu’dake tren kazasındakileri hatırlayın, arabaları olsaydı niye trenle gideceklerdi? Ama davaları arapsaçına döndü. Bu memleketin yazısız kuralları bunlar. İşte, bizi bilgilendirmek için mücadele eden, şehirlerine ilişkin hususlarda kamu yöneticilerine dikkat çekmeye çalışan basın kuruluşları da bu ekonomik özgürlükleri kadar var. Her renk bitti, fıstıki yeşil kaldı hesabı zaten enflasyon altında ezilen basına bir alternatif sunmadan tasarrufa, kısıtlamaya gitmek devlet aklı değil; taammüden, planlayarak, tasarlayarak basını yok etmektir; medyayı, ihalelerine el uzatanlara sopa olarak kullanan sermaye gruplarının kucağına bırakmak, onların elinde yükseltmektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Poyraz.
UĞUR POYRAZ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Basın İlan Kurumu zaten Demokles’in kılıcı gibi tepede bekliyor. Aidiyeti devlete değil de kamu görevlisi olmasına aracılık eden kişi, grup ve siyasete olanların, bulundukları makamda taşrada birer il ve ilçe başkanı gibi davrandıkları -hadi buyur- yerel basına bu anlamda özgürlük tanınacağı bir ortamı gelin, düşünün. Bunu düşünmek mümkün değildi, bunu sadece tarihe bir not düşmek adına konuşuyorum. Muhalefet olmanın gereği olarak da değil, bu ülkenin vatandaşı olmanın bilinciyle ifade ettim.
Teşekkür ediyorum, Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına, öneri üzerindeki söz talebi Mardin Milletvekili Salihe Aydeniz’e aittir.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Öneri tamamlandıktan sonra, sataşmadan…
SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Hayır, şimdi kısa bir not...
BAŞKAN – Arzu ederseniz öneriyi oylayalım, sonra söz vereyim çünkü kürsüye davet ettim hatibinizi.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Ama Başkan, bakmıyorsunuz siz; bunu biraz önce yaktım, siz bakmıyorsunuz. Biz bu süreçte böyle bir gelişmeye maruz kalıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Grup Başkan Vekili, hatibinizi kürsüye davet ettim, görmedim talebinizi.
SALİHE AYDENİZ (Mardin) – Önce Grup Başkan Vekilimize…
BAŞKAN – Hayır, siz buyurun Sayın Aydeniz.
DEM PARTİ GRUBU ADINA SALİHE AYDENİZ (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de televizyonları başında bizi izleyen halklarımızı saygıyla selamlıyorum.
Evet, Saadet Partisinin yerel basının yaşadığı sorunlar üzerine verdiği önerge üzerine konuşacağım ama öncesinde bugün 5 Haziran ve karanlık bir dönemin başlangıcı olan Amed katliamının da yıl dönümü. Öncelikle, Amed katliamında hayatını kaybedenleri -hatırlar herkes, IŞİD’in kanlı bombalarının patladığı tarihin başlangıcı- o katliamda yaşamını yitiren vatandaşlarımızı saygıyla anıyorum. Unutmayacağız, unutturmayacağız ve karanlık dönemin aydınlığa ulaşması için mücadelemizi devam ettireceğiz.
Evet, yerel basının önemini buradan anlatmak gerekiyor. Yerel basın, yerelde yaşanan sorunları ilk elden kamuoyuyla paylaşan, bunun için kamuoyu oluşturan bir alan. Dolayısıyla yerel basının güçlendirilmesi, bununla beraber özgür basının aslında hakikati halklara, topluma, basına, kamuoyuna ulaştırması önemli. Hepimizin sorumluluğu var, o yüzden hepimizin bu konuda üstümüze düşeni yapmamız gerekiyor.
Tabii, basının ekonomik sorunlarının yanında hakikatin halka, halklara ulaşması konusunda da had safhada sorunları var. Türkiye'de basının özgür alanda karşılaştığı endişe verici tablo var. Bakın, mayıs ayı itibarıyla 45 gazeteci bugün cezaevinde ve bu, Türkiye’nin basına olan yaklaşımı açısından utanç verici bir tablo.
Yine, aslında, özgürlükleri baskıyla, özgürlükleri yasalarla bastırmaya çalışan iktidar, sosyal devlet olma, hukuk devleti olma iddiasını çoktan kaybetti. Topluma hiçbir şey veremeyen, topluma hiçbir vaadi olamayan iktidarın baskıyla, bastırmayla toplumu dizayn etmeye çalıştığı bir ortam var.
Yine, özellikle, haber almaya çalışan basın emekçilerinin materyallerine el konuluyor; yine, görüntü almaya çalıştıkları sırada materyalleri kırılıyor, hasar görüyor; aslında bu da ayrıca değerlendirilmesi gereken bir konu. Bunu yapmanın yanında, aslında birkaç gündür burada da ifade ediyoruz, Hakkâri’de de bugün yaşanıyor, kamuoyuna görüntü alınmaya çalışılırken -yine kolluğun kalkanla- engelleniyor; ayrıca, bu da basının hakikati ulaştırmaması için yapılan bir yaklaşım.
Yine, bugün, basın emekçileri, en çok işledikleri konu üzerine cezalandırılıyorlar, öyle bir suçla suçlandırılıyorlar. Bakın, Dedeoğlu ailesinin katliamını yayınladığı için, takip ettiği için bu ülkede yargılanan gazeteciler var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Aydeniz.
SALİHE AYDENİZ (Devamla) – Yine, Van’daki helikopterden atma meselesini gündemleştirdiği için yargılanan gazeteciler var. Yine, 2017'de Amed “Nevroz”unda katledilen Kemal Kurkut’u yayınladığı için, bunu teşhir ettiği için yargılanan gazeteciler var. Yine, kadın gazeteciler her türlü şiddete ve tacize maruz kalıyorlar ama kadın gazeteciler her türlü tacize, her türlü şiddete rağmen Gurbetelli Ersöz’ün izinden gitmeye, yine Nagihan’ın kalemini yere düşürmemeye devam ediyorlar.
Sonuç olarak, evet, yerel basının güçlendirilmesi, yerel basın ve beraberinde özgür basının güçlendirilmesi için üzerimize düşeni yapmamız gerekiyor; bundan dolayı bu önergeyi onaylayacağımızı belirtmek istiyorum.
Teşekkürler. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Temelli.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Poyraz konuşmasının başında bir konuya değindi. Bu konudaki bir yanlış anlaşılmayı ya da yanılsamayı düzeltmek için söz aldım kayıtlara geçsin diye.
Biz, bir negatif ayrımcılık nedeniyle ortaya çıkmış bir hukuk tanımazlığa dikkat çekmek adına Kürt’ün hukukundan, Alevi’nin hukukundan bahsettik. Dolayısıyla “ikili hukuk” diye bir talebimiz ya da savunumuz yok. Eşit yurttaşlık temelinde anayasal bir hukuk devleti savunusunu dile getiriyoruz ve bunu da savunmaya devam edeceğiz.
BAŞKAN - Öneri üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talebi İstanbul Milletvekili Kadri Enis Berberoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Berberoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KADRİ ENİS BERBEROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim, fazla söz hakkı kullanmıyorum ben bu kürsüden ama tesadüf eseri herhâlde, bir buçuk ay içinde ikinci kez yerel medya üzerine konuşma fırsatını buluyorum. Bu biraz bana mevlithan hissiyatı yarattı çünkü biz konuşuyoruz, AKP nasılsa dinlemiyor. E, yani sonuç olarak mezarı kazıyoruz, taşı da yazıyoruz; medyanın tamamına biz şu anda kıyıyoruz.
Farkında değilsiniz siz “yerel medya” deyip geçiyorsunuz; “yerel medya” dediğiniz, bugün Avrupa’da, Amerika'da ana akım medyadır. Mesela Amerika'da bütün eyaletlerde çıkan tek bir gazete vardır, bütün eyaletlerde seyredilen 1 ya da 2 tane televizyon kanalı vardır. Oralarda, bizim “yerel medya” dediğimiz ve biraz da böyle bir hiyerarşik yapıda ana akım medyanın altına yerleştirdiğimiz medya gerçek medyadır. Bunu ne zaman anlayacaksınız biliyor musunuz sayın vekillerim? Bunlar kaybolduğu zaman, televizyonda bir dakikaları -şu bir dakikaları kullanıyoruz ya hep beraber- yayınlatacak bir yer bulamadığımız zaman göreceğiz bu işin -eskilerin söylediği gibi- Vehbi’nin kerrakesini. Yani yaptığınız iş o kadar tehlikeli ki ana akım medyayı bir iki kayyuma bağladınız, onlar da bu işi bilmediği için batırdı. Battıkları zaman neyin üzerine devrildiler? Yerel medyanın üzerine devrildiler. Neden? Çünkü oradaki hiyerarşik yapı şöyledir: Ana akım medyanın televizyonu, gazetesi haber ajansında, yerel muhabirinde genellikle bu yerel gazetecileri kullanır. Yerel gazeteler zaten üç beş paket sigara fiyatına -o da bayramlarda, yılbaşında- reklam alırlar, yapabilirlerse abone yazarlar. Şimdi tasarruf tedbirleri son derece isabetli bir şekilde bunları da engellediği için kaldı geriye ana akımdan gelen para. E, onlar da zaten gazetecilik yapmak için ya da habercilik yapmak için almadılar ki o büyük holdingleri; sizlerden -5’li çete misali- iş almak için. Şu anda taşıdıkları medya patronluğu sıfatına sığınıyorlar. O yüzden de zaman içinde -çok açık söylüyorum- önce ana akım medya, arkasından yerel medya gider.
Bakın, burada otururken biraz önce Sayın Vekilimiz Cevdet Akay’ı Yerel Televizyonlar Birliğinden eski bir meslektaşım aradı. Vallahi ben bilmiyordum, 8 bin ile 20 bin dolar arası uydu maliyeti, bunu Türk lirasına çevirdiğiniz zaman yerel televizyonun bunun altından kalkması mümkün değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Berberoğlu.
KADRİ ENİS BERBEROĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.
O yüzden size gayet pratik bir öneride bulunmayı düşünüyorum -her işi zaten aynı kafayla hallediyorsunuz- yerel medya için de bir kayyumluk yaratın. Bunun için en uygun alan aslında sıfatı da taşıyan İletişim Başkanlığıdır, oraya devredin, zaman içinde ölüme terk ederiz hep beraber; siz sağ, biz selamet oluruz.
Kolay gelsin. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talebi Karaman Milletvekili Osman Sağlam’a aittir.
Buyurun Sayın Sağlam. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN SAĞLAM (Karaman) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla ve hürmetle selamlıyorum. Saadet Partisinin yerel basına ilişkin Meclis araştırması açılmasıyla ilgili vermiş olduğu grup önerisi aleyhinde AK PARTİ'miz adına söz almış bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de yerel medyanın önemini çok çok iyi biliyoruz. Bir ülkede demokrasinin en önemli göstergelerinden biri hiç şüphesiz medyanın, özellikle de yerel medyanın durumudur. Yerel medyanın güçlenmesi, toplumun farklı kesimlerinin sesini duyurabilmesi ve demokrasinin sağlam temeller üzerine inşa edilmesi açısından önemlidir. Bu bağlamda, AK PARTİ hükûmetleri yerel basının altyapı ve elektronik gelişimini destekleyerek daha geniş kitlelere ulaşabilmesi için çaba sarf etmiştir. Bu destekler, yerel medyanın finansal sürdürülebilirliğini sağlamak ve kaliteli habercilik yapılabilmesi için kritik rol oynamaktadır.
Ülkemizde yerel gazetelerin dijital kullanım rakamları son yıllarda önemli ölçüde artmıştır. Gazetelerin dijital platformlardaki varlığı da buna paralel olarak yükselmiştir. Aynı şekilde, yerel gazeteler de dijitalleşme süreçlerini hızlandırmak, yerel haberleri çevrim içi olarak sunmak hususunda adımlar atmışlardır. Ayrıca, AK PARTİ hükûmetleri dönemlerinde dijital dönüşüm ve modernizasyon projeleri kapsamında yerel basının dijitalleşmesi teşvik edilmiş, bu doğrultuda yerel gazetelere yönelik eğitim ve teknoloji desteği sağlanmıştır. Bu destekler, yerel basının dijital çağın gerçeklerine uyum sağlamasına yardımcı olmuştur. Ülkemizde, toplam 2.079 süreli yayında, geçen yıl yaklaşık 1 milyar 677 milyon tutarında resmî ilan, 415 milyon tutarında reklam olmak üzere toplam 2 milyar 93 milyon TL resmî ilan ve reklam dağıtımı gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, internet haber haber siteleri 2022 yılında kabul edilen 7418 sayılı Kanun’la ilk kez basından sayılmış, resmî ilan ve reklam yayınlama hakkı ve basın kartı gibi haklara kavuşmuşlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Sağlam.
OSMAN SAĞLAM (Devamla) - Tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan düzenlemeyle kamu kaynaklarının daha verimli kullanılması hedeflenirken kurumların iletişim stratejileri ve halkla ilişkiler faaliyetleri de dikkate alınmıştır. Bu arada, kitle iletişim araçlarının zenginleştiği, bununla birlikte eleman ve finansman ihtiyacının arttığı bu dönemlerde yerel basının muhtelif sorunları gündemimizde olup çözümüne yönelik çalışmalar devam etmektedir. Dün olduğu gibi bugün de yarın da yerel basınımızı desteklemeye devam edeceğiz.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Kalmadı, yarısı kapandı, kalmadı; kapıları kapanıyor.
OSMAN SAĞLAM (Devamla) – Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın Sarıbaş, tutanakları inceledim, sataşmadan dolayı size yerinizden söz veriyorum.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
50.- Aydın Milletvekili Seda Sarıbaş’ın, Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
SEDA SARIBAŞ (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dünkü Genel Kurul çalışmalarımızda hazımsızlıklarını Meclise taşımak isteyen DEM PARTİ mensuplarının kürsüyü işgaline hep beraber şahit olduk. Şunu ifade etmek isterim ki dövizi ilk olarak bizim kıymetli milletvekillerimizin kafasına fırlatan DEM PARTİ’li milletvekilleridir. Dövizleri silah olarak kullanmışlardır. Bakın, o dövizler, milletin Meclisinde değerli milletvekillerimizin kafasına atılarak bir silah olarak kullanılmıştır.
Çirkin sözler ifade ettiğimi söylemiş bir milletvekili. Benim terbiyem öyle şeylere müsaade etmez, kendileri böyle şeyler düşünebilirler ama bizim terbiyemiz böyle şeylere müsaade etmez ki böyle bir şey yalandır. Bunu söyleyen ispat edemezse buyursun, istifa etsin. Yapabilir mi? Yapamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEDA SARIBAŞ (Aydın) – Bir ikincisi, bizler Mecliste milletin iradesini temsil ediyoruz.
BAŞKAN – Devam edin, kayıtlara geçsin.
SEDA SARIBAŞ (Aydın) – Bizler Mecliste milletin iradesini temsil ediyoruz. Sizin ölçüsüz davranışlarınız…
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Zaten sataşmadan iki dakika, yerinden kullandı. Kayıtlara geçsin Başkanım, açarsanız toparlasın.
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Sarıbaş.
SEDA SARIBAŞ (Aydın) – Bizler milletin Meclisinde milletimizin iradesini temsil ediyoruz. Sizin ölçüsüz davranışlarınıza, terör örgütü yandaşlığınıza hiçbir zaman müsaade etmedik ve müsaade etmeyeceğiz.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Temelli.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan, hatibin sataşmalarına yönelik, bir kadın vekil olduğu için bir kadın vekilimiz yanıt verecek; müsaadenizle Meral Başkan yanıt verecek. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Kürsüden vereceğiz.
RESUL KURT (Adıyaman) – Yerinden Sayın Başkan, yerinden.
BAŞKAN – Meral Hanım, yerinizden söz vereceğim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Hayır, ama…
RESUL KURT (Adıyaman) – Yerinden Sayın Başkan.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Başkan, bir sataşma yok.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Nasıl yok? Başkan, nasıl yok?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Sayın Başkan, “ölçüsüz” diyerek terör örgütüne…
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Yani Seda Hanım’a yönelik, küfür ettiğine dair bir iddia vardı, açıkladı. Açıklama varsa yerinden söz verin.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - “Terör örgütü” dedi, daha nasıl sataşacak? Dünkü gibi mi sataşacak?
BAŞKAN - Buyurun Sayın Beştaş.
51.- Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Aydın Milletvekili Seda Sarıbaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Sayın Başkan, bir hazımsızlık yok. Bizler, buranın mensubu değil milletvekilleriyiz tıpkı sizin gibi. Bir kere milletvekili olduğumuzu söylemeye bile tahammül edemiyor, bunu ifade edeyim.
NİLGÜN ÖK (Denizli) – Sizin kadın bir vekiliniz bizim erkek vekilimizin kafasına böyle vurdu.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Dövizi nasıl yırttığını biz değil, bütün Türkiye gördü ve maalesef, ettiği küfürleri de yine -küfrü ben ağzıma almayacağım bir kadın olarak- asla kabul edemiyorum ve yakışmıyor.
NİLGÜN ÖK (Denizli) – Evet, sizin kadın vekilleriniz var ya, bizim erkek vekilimizin kafasına, aldı dövizi şöyle vurdu ve parçaladı.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Dün, ben buradan, aradan bütün tartışmayı izledim, bütün tartışmayı, bütün o hengameyi.
NİLGÜN ÖK (Denizli) – Sizin kadın vekilleriniz yaptı, hatta burada arbede yaşandı. Burada bakın arbedeyi sizin vekiliniz…
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
DERYA AYAYDIN (İstanbul) – Kürsüyü işgal ettiniz!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Nasıl provokasyon yapıldığını da gördüm ve kadın vekilimize erkek vekiller saldırdı, bunu kendi gözlerimle gördüm, diğeri bu. Ve kesinlikle ortada bir yalan varsa o da kendilerinin ifade ettiğidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Selamlayın lütfen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Biz, tabii ki darbeye karşı demokratik protestomuzu ortaya koyarız, kürsüyü de işgal etmek bir provokasyon değil, ona saldırı örgütlemek bir provokasyondur.
Ve biz sırtımızı tabii ki halka dayıyoruz ama onlar, bugün Hakkâri'de -açsınlar görüntülerini, asker Hakkâri sokaklarında- sırtlarını askere, polise, kolluk gücüne dayayarak…
DERYA BAKBAK (Gaziantep) – O konu başka konu, bu konu başka konu!
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Biz sırtımızı devlete dayıyoruz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – …zora dayayarak halka zulmediyorlar, Hakkâri halkına zorun gücüyle zulmediyorlar, iradelerini gasbetmeye çalışıyorlar.
DERYA BAKBAK (Gaziantep) – Kürsüyü işgal eden sizsiniz, Meclisi çalıştırmayan sizsiniz!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Kendisinden özür dilemesini bekliyoruz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) O küfrü eğer özür dilemezse küfretmeyeceğim ama utanmasını öneririm!
SEDA SARIBAŞ (Aydın) – İspat edin, ispat edin!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Bir utansın ya! Şu manzara karşısında bir utansın gerçekten! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SEDA SARIBAŞ (Aydın) – İspat et!
BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.41
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Gülizar BİÇER KARACA
KÂTİP ÜYELER: Mustafa BİLİCİ (İzmir), Rümeysa KADAK (İstanbul)
-------0-------
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- İYİ Parti Grubunun, Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu ve 19 milletvekili tarafından, artan kira ücretleri sebebiyle meydana gelen mağduriyetlerin giderilmesi ve konut kiralarında uygulanan yüzde 25 zam sınırının devam edebilmesi için yapıcı çözümler üretilmesi amacıyla 28/5/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Haziran 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
BAŞKAN – İYİ Parti Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi uyarınca verilmiş bir önerisi bulunmaktadır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
5/6/2024
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 5/6/2024 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Mehmet Satuk Buğra Kavuncu
İstanbul
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu ve 19 milletvekili tarafından, artan kira ücretleri sebebiyle meydana gelen mağduriyetlerin giderilmesi ve konut kiralarında uygulanan yüzde 25 zam sınırının devam edebilmesi için yapıcı çözümler üretilmesi amacıyla 28/5/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 5/6/2024 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere İYİ Parti Grubu adına söz talebi Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu’ya aittir.
Buyurun Sayın Zorlu.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA KÜRŞAD ZORLU (Ankara) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, vatandaşımızın hızla artan kira sorununa çözüm bulabilmek amacıyla vermiş olduğum araştırma önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Biraz önce okuduğunuz başlıkta esasında bir eksiklik var, orada yüzde 25 kira sınırlamasının devam ettirilmesi yönünde bir teklif olduğu bilgisi verildi o başlıktan. Aslında öyle değil, neden öyle olmadığını da şimdi izah etmek istiyorum.
Tabii, öyle bir ülkeyiz ki meydana gelen sorunları ürettiğimiz çözümlerle gidermek adına attığımız adımları bu sefer yeni bir enerjiyle başka bir sorun alanına taşıyoruz çünkü Türkiye öyle yapısal problemlerle karşı karşıya ki bir sorunu çözmek adına attığınız adım, bir başka kesimin mağduriyetine sebep oluyor. İşte, esasında burada yaşadığımız sorun, kiracılar ile ev sahiplerini daha da karşı karşıya getirecek bir iklimle baş başa olduğumuz gerçeğiyle bizi yüzleştiriyor; bu sebeple bu önergeyi verdim. İstiyorum ki bu artan kira problemini, kuracağımız araştırma komisyonunda Adalet Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı ve diğer ilgili bakanlıklar dışında sivil toplum kuruluşları, kiracıların ve ev sahiplerinin temsilcileriyle bir araya gelelim ve enflasyonun bu kadar yüksek olduğu bir ortamda çözüme Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak katkıda bulunalım istiyorum ama önce sorunun nasıl bir vahamete geldiğini ifade etmek gereklidir bu noktada.
Bakın, bugün bir vatandaşımız 100 metrekare bir evi kiralamak istediğinde 15.860 TL ödemek durumunda yani ülke ortalaması yüzde 50,8 olmasına rağmen bakın, Erzurum'da yüzde 176,9; Şanlıurfa'da yüzde 152 noktasına gelmiş yani aslında yüzde 25’lik sınırlama, bu uygulama hayata geçirilememiş; gerçekte, pratikte vatandaşın yüz yüze kaldığı bu sorun devam etmiş.
Şimdi, bakın, size bir harita göstereceğim: Ülkemizdeki kira, ortalama kira fiyatlarının bölgelerde, illerde nasıl bir dağılım gösterdiğini bu harita ifade ediyor. Kırmızıyla gördüğünüz yerler yani ülke nüfusumuzun yüzde 51,2’sine denk geliyor. Buralarda yaşayan bir vatandaşımız ortalama 15 bin TL'nin üzerinde bir kira ödemek mecburiyetinde. Maviyle gösterilen yerler yine ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 30’unu barındırıyor, burada da 10 ile 15 bin TL arasında bir kira ödemek zorunda vatandaşlarımız. Bu şunu gösteriyor: Ülkemizde 3 milyon hane sadece 1 asgari ücretle geçiniyor ve bunların 2 asgari ücret olduğunu farz etsek bile 34 bin lira gibi bir rakama tekabül ediyor. Keza, emeklilerimizin de en düşük emekli aylığının 10 bin TL olduğunu düşünürsek aslında, bu gelinen tablo, ülkemizin yaklaşık yüzde 80’lik nüfus kitlesinin, yaşadığı bölgelerde neredeyse kirasını ödeyemeyecek bir noktaya geldiğini göstermesi bakımından gerçekten çarpıcı.
Bu uygulanan yüzde 25’lik sınır pek çok yerde biliyorsunuz -kamuoyuna da yansıdı, yansımayan pek çok olay var- ev sahipleri ile kiracıları karşı karşıya getirdi ve getirmeye devam ediyor. Şimdi, bu uygulamanın kaldırılacağını yani uzatılmayacağını Sayın Şimşek açıkladı. Evet, pratikte hayatın içerisinde bu uygulama özellikle ev sahibi-kiracı dengesinde hakkaniyeti bozabilmekte ve uzlaşmadan da uzak bir iklimi tetikleyebilmektedir. Ancak şunu soruyorum: Önümüzdeki ay enflasyon yüzde 2 bile çıkmış olsa, vatandaşımızın temmuz ayında yenileyeceği bir kira sözleşmesindeki artış yaklaşık olarak yüzde 65'ten az olmayacaktır. Dolayısıyla bu gelinen tablo karşısında kentsel dönüşümü bir rantsal dönüşüm anlayışından çıkarmak üzere, bunu aslında sosyal konut projelerine dönüştürecek veya bu uygulamaları başarılı şekilde dünyada uygulamış ülkelerden yola çıkarak belki kira tavan ücretlerini bir sınıflandırmayla -evleri, bölgeleri sınıflandırarak- vatandaşımızın bu kısa sürede yani yakın gelecekteki ağır enflasyon baskısından daha az etkilenmesini sağlayacak tedbirleri geliştirebiliriz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Zorlu.
KÜRŞAD ZORLU (Devamla) – Bitiriyorum.
Dolayısıyla değerli milletvekilleri, gelin, bir örneğini burada hep birlikte sergileyelim, bu da ret olmasın. Kiracılarımızın ve ev sahiplerimizin bu zor dönemeçte, ülkemizin büyük sıkıntılardan geçtiği bu dönemeçte Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ortak mutabakatıyla bir komisyon kuralım, tüm paydaşları bir araya getirelim ve bu sorunun çözümünü hep birlikte bulalım diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerine Saadet Partisi Grubu adına söz talebi Antalya Milletvekili Serap Yazıcı Özbudun’a aittir.
Buyurun Sayın Özbudun.
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, İYİ Partinin vermiş olduğu öneri, Türkiye'nin kanayan yaralarından birine işaret ediyor. Dolayısıyla biz bu öneriyi destekliyoruz ama tabii, bu yanlış anlaşılmamalı çünkü bu önerinin desteklenmesi demek, bu süregelen mağduriyetin devamına onay vermek anlamını taşımıyor.
Şimdi, Türkiye uzun zamandan beri çok ciddi problemlerini çözmek yerine onları yasaklarla göz ardı etmeyi tercih ediyor. Bunlardan biri de enflasyonun önlenemez yükselişi. Bu, pek çok probleme de zemin hazırlıyor. Bu problemlerden biri de kira rakamlarındaki hızlı artış. Peki, Hükûmetimiz enflasyonu ekonomi biliminin verileri ışığında çözmek ve böylece dar gelirli yurttaşlarımızın mağduriyetine son vermek yerine ne yapıyor? Yasaklara müracaat ediyor. Böylece, iki yıldan beri kira artış oranı yüzde 25 sınırına mahkûm edildi. Peki, bu nelere sebep oldu? Ben bu konuyla yakinen ilgileniyorum ve birçok vatandaştan da çeşitli e-postalar alıyorum.
Birincisi, ev sahipleri bunun kendi mülkiyet hakları üzerinde yarattığı sorunu aşabilmek için birkaç yönteme başvuruyor. Bunlardan biri şu: Evlerini kiraya vermek yerine boş tutmayı tercih ediyorlar. Biliyorum, şimdi Hükûmet boş duran evlere bir başka yasak getirmeye hazırlanıyor.
İkincisi: Ev sahipleri kira kontratını yaparken bir gayrimenkulün gerçek değeri 5 birimse onu 10 birim olarak göstermek suretiyle ilan veriyor, böylece müteakip senede karşılaşması muhtemel ekonomik zararı ilk planda gidermeye çalışıyor. Bu nelere yol açıyor? Bir; kiraların daha hızlı bir artış göstermesine, iki; barınma krizinin daha da derinleşmesine. Dahası, bu yasaklar neticesinde ev sahipleri ile kiracılar arasında çok ciddi tartışmalar ortaya çıkıyor. Bu tartışmalar kimi zaman ağır yaralanmalarla hatta ölümlerle sonuçlanıyor. Dolayısıyla Hükûmetin bu soruna seyirci kalması mümkün değil, bunu çözecek akılcı yöntemleri bulmak gerekiyor. Peki, nedir bunun yöntemi? Bizim Anayasa’mız sosyal devlet ilkesine yer vermiştir. Bu ilke gereğince devlet, iktisadi ve sosyal politikalarını gelir ve servet dağılımını dengeleyecek biçimde düzenlemek mecburiyetindedir. Ama ne görüyoruz? Sayın Mehmet Şimşek gayet saygıdeğer bir isim, alanını çok iyi biliyor ama yayımlamış olduğu tasarruf genelgesine bakıyoruz, bu genelgede aslında çok büyük israfa yol açan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özbudun.
SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Devamla) – Tamamlıyorum.
…birtakım harcama kalemlerinden tasarruflar yok, özel uçaklarla seyahatlere falan engel getirilmiyor; gene dar gelirli çalışan yurttaşlarımız için birtakım sınırlar getiriliyor. Dolayısıyla ben bu önergeyi destekliyorum ama yapılacak araştırma neticesinde mülkiyet hakkının, sözleşme hürriyetinin ve barınma hakkının korunacağı bir formülün bulunması gerektiğini savunuyorum.
Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerinde Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz talebi İstanbul Milletvekili Özgül Saki’ye aittir.
Buyurun Sayın Saki. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Bu kürsüde daha önce de en temel meselelerden biri olan barınma sorunlarına değinmiştik. Bakın, barınamıyor; bu ülkede üniversite öğrencileri barınamıyor, bu ülkede asgari ücretliler barınamıyor, bu ülkede tek başına yaşayan kadınlar barınamıyor, bu ülkede LGBTİ+’lar barınamıyor. Bu ülkede mega projelerle bütün her tarafı talan edip asgari ücretlileri sürüyorsunuz kentlerden, kentlerden sürüyorsunuz, onları açlığa mahkûm ediyorsunuz ve hiç kimsenin artık itibar bile etmediği TÜİK verilerine göre enflasyon yüzde 75, Enflasyon Araştırma Grubuna göre yüzde 120; asgari ücret 17 bin, emekli maaşı 10 bin; İstanbul'da ortalama, vasat -bakın, ortalama bile değil- bir evin kirası 17.594 TL ve İstanbul'da yoksulluk sınırında yaşamanın bedeli 61.523 TL. Ve bu manzara böyleyken yüzde 25’lik sınır getirildiğinde, bu sınırı getirip bunu takip etmedikleri için tahliye davaları yüzde 200 arttı ve bu davaların yüzde 99'unu ev sahipleri açtılar ve mahkemeler kilitlendi. Davalar sonuçlanmadıkça gerilimler arttı, geçen yıl 11 kişi öldü kiracı-ev sahibi tartışmaları sırasında; sayısız yaralanma var. Hâl, manzara böyle ve bu ölümlü olan olayların ve tahliyelerin yüzde 65'i İstanbul'da yaşandı. İstanbul'da barınma sorunu tüm diğer illerden en az 2 kat daha fazla. Durum böyleyken Mehmet Şimşek Beyefendi buyuruyor ki efendim, artık gerek yokmuş böyle bir şeye. Tabii öyle der çünkü Mehmet Şimşek şimdi saydıklarımızın değil, sermaye sınıfının temsilcisi, sermaye sınıfını kurtarmak için ekonominin başına getirildi ve aldığı kararlarla, tasarruf belgesinde de görüyoruz ki çalışanların servisine göz dikiyor ama sermaye sınıfına artan oranlı bir vergilendirme getirmeye gerek duymuyor. Dolayısıyla bu yüzde 25'in kaldırılması bu durumu daha derinleştirecektir. Zaten bu da çözüm değildi, bizim çözümümüz bu değildi. Bizim çözümümüz, insanca yaşayabileceği, herkesin eşit koşullarda yaşayabileceği bir toplumsal yaşamı inşa etmek mümkün.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Saki.
ÖZGÜL SAKİ (Devamla) – Tamamlıyorum.
Yeter ki sermaye sınıfının çocuk emeği üzerinden, kadın emeği üzerinden işçi, emekçi sömürüsünü ortadan kaldırsın ama AKP-MHP Hükûmeti sömürü üzerine kendini var ediyor; işçi emeği üzerine, çocuk emeği üzerine sömürü inşa ediyor, Kürt halkı üzerinde ise sömürgeci politikalarını adım adım derinleştiriyor. “İki hukuk yok.” diyorlar, nasıl iki hukuk yok, nasıl? Hakkâri sonucu gözümüzün önünde; bu iki hukuk değil midir? Ama hiç kuşkunuz olmasın, sömürgeci politikalarınıza, sömürü politikalarınıza karşı da tüm emekçiler, ezilenler, tüm ezilen halklar birlikte mücadele edecek; size 31 Marttaki gösterdiği o direnişi daha da artıracak. Siz de zaten âcizliğinizden -bütün faşizmlerde olduğu gibi- Meclis çatısı altında da şiddete başvurmaktan başka bir yol bulamıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜL SAKİ (Devamla) – Çünkü sözünüz yok, hiçbirine açıklama getiremezsiniz, anladığınız tek şey şiddet. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talebi Muğla Milletvekili Gizem Özcan’a aittir.
Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GİZEM ÖZCAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ev sahibi olmayan yurttaşlarımızın kanayan yarası kira artışları. Bu öyle bir yaradır ki insanlarımız kiralarını denkleştirebilmek için kimi zaman mutfak masrafından kısmak zorunda kalıyor, kimi zaman “tefeci faizi” denecek oranlarda borçlanıyor. Geleceğe güvenle bakan ülkede ev sahibi olmak doğal bir beklenti, temel bir hak olan barınma hakkının somut bir karşılığıdır. Ekonomik krizin adım adım buhrana dönüştüğü ülkemizde ise geçtik ev sahibi olmayı, kirayı eksiksiz, zamanında ödeyebilmek bile bir lükse dönüştü. İktidarın ülkeyi sürüklediği enflasyonist ortamda yüzde 100’leri aşan kira artışları, özellikle büyük kentlerde konut sorununu içinden çıkılmaz bir hâle getirmiştir. Şundan eminiz: Tek adam rejiminin ekonomide yarattığı tahribatı ortadan kaldırmadan geçici pansuman tedbirlerle kiracılarımızın sorunlarını bütünüyle ne yazık ki çözemeyiz. Barınma hakkını güvenceye alan sosyal bir devleti bütün taşıyıcı kolonlarıyla inşa etmeden, yurttaşlarımızın geleceğe güvenle bakmasını sağlayamayız.
Sayın milletvekilleri, bakın, iktidar 2022'de bir kanunla kira artışlarını sınırladı sonra bunu uzattı ve 1 Temmuz 2024'e kadar kira artışlarını yüzde 25’le sınırladı. Peki, ne oldu, bu merhem, bu yaraya çare oldu mu? Ben söyleyeyim: Olmadı çünkü ekonomiye öyle kanunla, genelgeyle müdahale edemezsiniz. Sonuçta, bu konuda açılan davalarla hukuk sistemimiz neredeyse kilitlenir hâle gelmiştir çünkü sorunun kaynağı ne kiralayan ne de kiracıdır, ikisi arasında değildir. Evet, fırsatçılar vardır, bunlarla mücadele etmek devletin görevidir. Bu konudaki adımları destekleriz ancak sorunun temel kaynağı AK PARTİ Hükûmetinin konut politikalarıdır. Özellikle ev sahibi olamayan yurttaşları önceleyerek sosyal devletin gereklerini yerine getirmemesidir. Kentsel rantlara dayalı yanlış politikaların inşaat sektöründe yarattığı açmazlar bugünlere gelmemize sebebiyet vermiştir. Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz eylülden itibaren kira davalarında ara buluculuk dönemi başladı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Özcan.
GİZEM ÖZCAN (Devamla) – 1 Eylül 2023’ten 21 Şubat 2024’e kadar 129.259 sorun ara bulucuyla çözülmüş yani kira sorunlarıyla ilgili bu kadar çok dosya uyuşmazlık konusu olmuş.
Bitirirken tekrar etmek istiyorum: Barınma hakkını da temele alan bir sosyal devleti tüm kolonlarıyla inşa etmeden yurttaşlarımız yarına güvenle bakamayacak, huzura kavuşamayacak. Bu, sadece siyasal değil aynı zamanda sıkça tartışmalarını yürüttüğünüz Anayasa’mızın da hepimize verdiği ödevdir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talebi Aksaray Milletvekili Hüseyin Altınsoy’a aittir.
Buyurun Sayın Altınsoy. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ALTINSOY (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gazi Meclisimizi ve ekranları başlarında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, küresel ekonomi son yıllarda tarih boyunca eşine az rastlanır bir dönemden geçmektedir. Covid-19 salgını, Ukrayna savaşı ve yaşadığımız ağır deprem felaketinin yanı sıra Orta Doğu’da beliren gelişmeler küresel ekonomiyi olumsuz etkilemiş ve yavaşlamasına neden olmuştur. Türkiye ekonomisi yaşanan zorlu küresel finansal koşullar ve jeopolitik gerginliklere rağmen büyüme eğilimini sürdürmektedir. Ülkemizde güçlü seyreden yurt içi talep, emtia fiyatlarındaki artış ve enflasyon beklentilerinin seyri enflasyonda yukarı yönlü baskı oluşturmaktadır. Merkez Bankası makrofinansal istikrarı sağlamak amacıyla politika faizi artışı, seçici kredi ve miktarsal sıkılaştırma tedbirleriyle parasal duruşu sıkılaştırmıştır. Para ve maliye politikalarının eş güdümlü yürütülmesi ve fiyat artışlarını beraberinde getiren tüm unsurlarla mücadele edilmesiyle 2024 yılının ortasından itibaren dezenflasyon süreci başlayacak ve fiyat istikrarı yeniden tesis edilecektir.
Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi ev sahipleri tarafından yapılan fahiş kira artışlarının önüne geçilmesi için 2022 yılında önlem amaçlı olarak düzenlemeye gidilmiş ve 1 Temmuz 2023 tarihine kadar da kira zammı sınırlaması devam etmiştir. Süre daha sonra 2024 yılı Temmuz ayına kadar da uzatılmıştır. Bu, ilanihaye sürdürülmesi planlanmış bir çalışma asla değildir, içinde bulunduğumuz ekonomik şartlara göre alınmış bir tedbir kararıydı. Enflasyondan korunma saikiyle artan talep ve depremin yol açtığı arz talep dengesizlikleri konut fiyatlarında yüksek oranlı artışlara sebep olmuş, söz konusu gelişmelerin etkileri konut kiralarına belirgin bir şekilde yansımıştır. Parasal sıkılaşma sonrasında ise konut fiyatlarındaki artış hızı önemli ölçüde yavaşlamıştır.
Orta vadeli programın özü de dezenflasyondur. Enflasyon görünümünde belirgin bir iyileşme sağlanana kadar para politikasındaki sıkı duruşun sürdürüleceğini ve ekonomi politikalarındaki eş güdümün korunacağını, bu görünüm altında enflasyonun 2024 yılı ortalarından itibaren düşme eğilimi göstereceğini, 2025 ve 2026 yılları sonunda ise enflasyonun sırasıyla yüzde 14 ve yüzde 9 olarak gerçekleşeceğini tahmin ediyoruz. 2023 yılında ihracat miktar olarak artarken ithalat azalmış, dış ticaret dengesi iyileşmiş, söz konusu dengeleme yine 2024 yılının ilk çeyreğinde devam etmiş, cari açığın millî gelire oranı yüzde 2,7 seviyesine gerilemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Altınsoy.
HÜSEYİN ALTINSOY (Devamla) - 2024 yılı ikinci yarısında parasal sıkılaşmanın gecikmeli etkisiyle de iç talepte zayıflama olacağını ve bu sayede cari dengedeki iyileşmenin devam edeceğini öngörüyoruz.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Yani kiralar düşecek mi? Oraya gelecek misiniz?
HÜSEYİN ALTINSOY (Devamla) - Konut fiyatları değişiminin kira enflasyonunu da aynı yönde etkilediğini görmekteyiz. Dolayısıyla, enflasyondaki düşme eğilimi ve konut fiyatlarındaki yavaşlamanın ilerleyen dönemlerde kira artış oranlarını sınırlayabileceğini öngörüyoruz.
Bu düşüncelerle Meclis araştırması önergesine katılmadığımızı bildirir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
BAŞKAN - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi bulunmaktadır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- DEM PARTİ Grubunun, Grup Başkan Vekili Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Sezai Temelli tarafından, 5 Haziran 2015’te HDP’nin Diyarbakır mitinginde IŞİD tarafından düzenlenen saldırının bütün boyutlarıyla araştırılması amacıyla 5/6/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Haziran 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
05/06/2024
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 5/6/2024 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Gülüstan Kılıç Koçyiğit
Kars
Grup Başkan Vekili
Öneri:
5 Haziran 2024 tarihinde Kars Milletvekili Grup Başkan Vekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Muş Milletvekili Grup Başkan Vekili Sezai Temelli tarafından (5826 grup numara)lı, 5 Haziran 2015'te HDP'nin Diyarbakır mitingine IŞİD tarafından düzenlenen saldırının bütün boyutlarıyla araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 5/6/2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere söz talebi Diyarbakır Milletvekili Serhat Eren’e aittir.
Buyurun Sayın Eren. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA SERHAT EREN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 7 Haziran genel seçimlerinin hemen iki gün öncesinde Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda HDP'nin final mitingine dönük IŞİD çeteleri tarafından bir saldırı düzenlenmiş, saldırıda 5 yurttaşımız yaşamını yitirmiş, 400'e yakın yurttaşımız da yaralanmıştır. Yaşamını yitiren yurttaşlarımızı saygıyla anıyorum. Diyarbakır katliamına giden süreç ve sonrasında yaşananlar Kürt’ün canının bu topraklarda ne kadar değersiz olduğunu açıkça göstermektedir. O gün o alanda bulunan ve katliamın tanığı olarak istihbarat bilgilerine, suç duyurularına, tüm uyarılara rağmen alınmayan önlemlerle, ihmallerle katliamın nasıl göz göre göre yapıldığını, işlendiğini size aktarmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, miting alanına bombaları yerleştiren Orhan Gönder’in babası 2024 yılında Adıyaman TEM Şube Müdürlüğüne başvuruda bulunuyor, diyor ki: “Benim oğlum Orhan Gönder’in tutumlarından dolayı oğlumdan şüpheleniyorum. Evden çıktı, IŞİD’e katıldı; yardım istiyorum, oğlumun yakalanmasını, bulunmasını istiyorum.” Bununla da yetinmiyor, o dönemde AKP'nin il kongresine gidip dönemin Başbakanı Davutoğlu’na ulaşarak yardım istiyor “Oğlumun bulunmasını istiyorum.” diyor. Tabii, daha sonra Orhan Gönder 2015 yılının Ocak ayında Suriye'ye gidiyor, IŞİD’e katılmak için Suriye'ye gidiyor ve Suriye'de bulunduğu esnada 3 defa ailesiyle telefonla görüşüyor. Ailesi telefonla görüştüğü o numaraları tekrar Adıyaman Emniyet Müdürlüğüne veriyor ve diyor ki: “Oğlumu bulmak istiyorum. Oğlumu bulun.” Ama Orhan Gönder’in ailesinin verdiği bütün bilgilere rağmen, bütün çabalarına rağmen istihbarat birimleri ve güvenlik görevlileri sadece ve sadece izlemekle yetiniyor. Tabii, bu tutum sadece yerel kolluk güçlerinin yaklaşımı değil, devletin siyasi iktidar düzeyinde IŞİD meselesine bakışını da ortaya koymaktadır. Katliamdan hemen sonra açılan soruşturmaya bir gün sonra gizlilik kararı getiriliyor. Soruşturma sürerken Orhan Gönder’in 26 Mayıs 2015 tarihinde Suriye'den Türkiye'ye geldiği tespit ediliyor. Katliamdan iki gün önce de yani 3 Haziranda Diyarbakır'da bir otelde olduğu tespit ediliyor. Bakın, otele giden kolluk görevlileri, bütün istihbarat bilgilerine rağmen, bir yıl boyunca ailenin vermiş olduğu bütün bilgilere rağmen, AKP polisinin, istihbaratının bütün bilgilerine rağmen IŞİD’e katılıp Türkiye'ye gelen Orhan Gönder hakkında otelde sadece ve sadece asker kaçağı olduğu gerekçesiyle bir tutanak tutuyor, başkaca hiçbir işlem yapılmıyor. Tabii, hazırlanan iddianamede gerçekleri açığa çıkaracak tahkikatlar yapılmıyor. Bakın, miting alanına bakan kamera kayıtlarının tamamını gösteren 63 DVD toplanıyor ama dosyaya bırakılmıyor ve bu deliller daha sonra kaybediliyor. Yine, Orhan Gönder’in Suriye sınırından Türkiye’ye nasıl geldiği, oradan Diyarbakır’a nasıl geldiği konusunda hiçbir araştırma yapılmıyor. Bir yılı aşan gizlilik kararının ardından soruşturma dosyası açıldığında artık bu tip delillere erişme imkânı büyük oranda ortadan kalkmış durumda. Katliamın sanıkları olan Orhan Gönder, İsmail Korkmaz ve Mustafa Kılınç hakkında mahkûmiyet kararı veriliyor.
Bakın, Antep’te katliamın diğer sanıklarıyla birlikte aynı araçta bulunan Sami El Bakravi önce gözaltına alınıyor, serbest bırakılıyor, daha sonra sınır dışı ediliyor ve akabinde, Brüksel Havaalanı’nda büyük bir katliam gerçekleştiriyor. Orhan Gönder sabah saatlerinde Diyarbakır mitinginin yapıldığı yere gidiyor, 2.360 polisin görevlendirildiği bir yerde, 2.360 polisin arasından elini kolunu sallaya sallaya gidiyor, miting esnasında miting alanına bombaları bırakıyor ve soğukkanlı bir şekilde bombaları patlatıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Eren.
SERHAT EREN (Devamla) – O gün yaşananlar âdeta ihmali aşan bir kasta işaret etmektedir. Bu saldırının arkasında, HDP’yi hedef gösteren, hakaret ve tehdit eden, seçim bürolarına ve binalarına yönelik saldırılara sessiz kalan AKP yer almaktadır. Katliam öncesinde önleyici sorumluluk yerine getirilmedi, katillerin arkasındaki karanlık odaklar açığa çıkarılmadı, deliller toplanmadı, adil bir yargılama yapılmadı; hakikatin kasten açığa çıkarılmadığı ve kamuoyundan saklandığı aşikârdır.
Diyarbakır katliamı aydınlatılmadığı ve üzerine cesaretle gidilmediği için Suruç ve Gar katliamları yaşandı. Bu katliamların, acıların bir daha yaşanmaması için, toplumsal barış ve toplumsal adalet için Meclis bünyesinde etkili, tarafsız, bağımsız bir komisyonun kurulmasını talep ediyoruz.
Teşekkür ederim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz talebi İstanbul Milletvekili Mustafa Kaya’ya aittir.
Buyurun Sayın Kaya. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MUSTAFA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; DEM PARTİ’nin Meclis araştırması önergesiyle ilgili grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, adalet bir toplumun nefes alma alanıdır. Eğer bir adaletsizlik olduğuna dair hissiyat toplumun bir kesiminde vuku bulmaya başlamışsa o ülkede toplumsal barışı, huzuru muhafaza etmeniz, ülkenizi geleceğe taşımanız mümkün olmaz.
Bir sistemi analiz ederken o sistemde kuvvetler ayrılığına özel vurgu yapılır. Kuvvetler ayrılığı yasamanın, yürütmenin, yargının birbirini denetlediği ama birbirine tahakküm etmediği bir özgürlük alanını herkese eşit bir şekilde ortaya koyar.
Siyaset ve hukuk arasında ilişki vardır ama siyasetin hukuka tahakküm ettiği bir algı, bir gerçeklikle karşı karşıya kalırsak o ülkede insanların adalete olan güvenini kökünden sarsmış oluruz.
Daha önce burada bir konuşmamda kürsüde ifade etmiştim, rahmetli Durmuş Hocaoğlu’nun bir ülkedeki mekanizmaları tarif ederken dört ana başlığı özellikle vurguladığını söylemiştim; adaletin, hürriyetin, emniyetin ve mülkiyetin arasındaki ilişkinin ülkeyi geleceğe taşıyan en önemli unsurlar olduğunu vurgulamıştı. Ben de bunu bir kere daha buradan ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, hukuk şayet siyasete boğdurulursa adalet oradan firar eder. Bu Meclis araştırması talebine konu olan saldırı da Türkiye'nin huzuruna doğrudan kasteden bir saldırıdır ve bu saldırının detayları bütün açıklığıyla hiçbir şekilde, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak ölçüde aydınlatılmalı ve bu tür terörist saldırıların mutlaka engellenmesi sağlanmalıdır. Terör kimden gelirse ve kime karşı yapılırsa yapılsın aklıselim sahibi herkes topyekûn terörün karşısında olmalıdır. Toplumsal barışı tehdit eden her bir olay ülkemizin geleceğini ipotek altına alma girişimidir.
Saygıdeğer milletvekilleri, siyasetin bir görevi var. Siyasetin görevi, halkı öncelikle yaşatmak, sonra, daha özgür, daha müreffeh bir yaşam sürmesi için çalışmaktır. En ağır konuların bile konuşulabildiği, en sert müzakerelerin bile yapılabildiği ortam ülkeyi geleceğe sağlıklı bir şekilde taşıma potansiyelini hep beraber bizlere yaşatır diyor Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz talebi Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Türkoğlu. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; DEM PARTİ tarafından verilen araştırma önergesi üzerine söz aldım. Dün burada yarım kalan konuyu tamamlayarak başlayacağım. Bu ülkeye her seçim sonrası aynı garabetlikleri yaşatmanızdan samimiyetle gına geldi. Hadi bunu görmüyorsunuz, yahu “Dön baba, dönelim.” tarzı uyguladığınız ve demokrasi dışı tavrınızla teröre ve terör örgütüne en büyük desteği verdiğinizi de mi görmüyorsunuz? Her atadığınız kayyumdan sonraki seçimlerde halkın bir başka adayı daha fazla oyla tercihine sebep olduğunuzun farkında da değil misiniz? Hakkâri Belediye Başkanı aday olmuş, devlet aday olmasında bir sakınca görmemiş ve yüzde 49 oy alarak makama oturmuş; bunu da onaylayıp mazbatasını vermişsiniz, devlet olarak göreve de başlatmışsınız, sonra “Sarhoştum, aydım; ben bu işten caydım.” diyerek adı geçen kişi hakkında herhangi bir mahkûmiyet kararı olmadan memnu haklarından yoksun bırakıyorsun. Gerekçen ne? Yargılaması devam eden davaları vardı ve mahkûm olacağını anladığı için kaçacaktı. Sen devletsin, koltuğunda oturan adamı kaçırtmayacaksın ama işlemini de demokratik hukuk devletindeki kural, kaide ve teamüllere uygun olarak yapacaksın. Böyle, çam devirerek yaptıkça ulusal ve uluslararası kamuoyunda hem kendini peşinen mahkûm edeceksin, üstelik hem de “Terörle iltisaklı.” dediğin kişi, kurum ve kuruluşlara masumiyet zırhı hediye edeceksin. Ne için? Bir sonraki seçimde daha fazla oy oranıyla karşınıza gelmesi için. Atadığın vali kim? Bir önceki kayyum. O ne yapmış? Belediyeyi 315 milyon lira borçla devretmiş. Vallahi bravo! “Az bile yapmışsın, gel daha fazla borca batır kardeşim.” demişsiniz, öyle mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Türkoğlu.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) – Efendim, tamamlıyorum.
Geçiyorum madalyonun diğer yüzüne; iktidarın bu konudaki basiretsizliğinden beslenen, bunu fırsat bilerek devlete şirk koşma gafletine düşen, nedense bundan da pek çok memnun görünenlere de bir çift sözümüz var: Bakın, o meşhur Türk sinemalarında bir replik var, gişe rekorları da kırdı, Şener Şen’in “Arabesk” filmindeydi, giriyordu son anda “Siz evlenemezsiniz çünkü siz kardeşsiniz.” Tıpkı buna benzer veya meşhur “Organize İşler”deki gibi sizin de iktidar partisiyle çevirdiğiniz bir film var; işte, onun adı da “muvazaalı işler” Türkçesi, hem İsa’ya hem Musa’ya yarayan danışıklı işler.
Türkiye'yi, insanımızı hem yerelde hem ulusal alanda sıkıntıya sokan bu işlerden lütfen vazgeçin.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Öneri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talebi İstanbul Milletvekili Türkan Elçi’ye aittir.
Buyurun Sayın Elçi. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TÜRKAN ELÇİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tahir Elçi davasının 12 Haziran günü muhtemelen son duruşması yapılacak. “Ölüm kırık bir kol saati olarak evimize geldi.” dediğimiz günün üzerinden dokuz yıl geçti. Bu dokuz yılın sonunda hakkı teslim edilmiş bir vatandaş olarak yargının tarafsızlığına güvendiğimi, inandığımı dile getiren bir konuşma yapmayı çok isterdim.
Hepimizin bildiği üzere, bir minarenin ayakları altında bir zulüm yaşandı. İlk duruşmamdaki konuşmamdan bir alıntıyla başlamak isterim: “Adaletin gerçekleşme olanağı bu salondadır, onu gerçekleştirme yükümlülüğü de bu makama düşmektedir. Aynı zamanda, bu makamın yükümlülüğünü yerine getirirken objektif olduğu kanısını uyandırmak zorunluluğu vardır.” Oysa, değerli arkadaşlar, vicdan ve empati gibi önemli iki değerden yoksun bu makam, bizi sudan bahanelerle dışarıya atmakla tehdit etti. Yargılama süreciyle ilgili ipuçlarını vermek dışında başka bir şey değildi bu yaptıkları. “Taleplerinizin sınırını bilin.” minvalinde bir ipucuydu aslında.
Gandhi’nin bir sözünü hatırlatmakta fayda var: “Her türlü mahkemeden daha yüksek tek bir mahkeme var, o da vicdandır. O diğer bütün adalet sistemlerinin üzerindedir. Devam eden duruşmalarda, arkadaşlar, taleplerimizin büyük bir çoğunluğu reddedildi. Yargılama sürecinin sıhhatle yürütülmesinin olanağı yoktu çünkü kasım ayında yaşanmış bir cinayetin bin bir bahaneyle keşif tutanağı tutulmamış; olayın üzerinden kar geçmiş, kış geçmiş, bahar ayında ancak tutanak tutulabilmiştir. Polis memuru olayı baştan sona kayıt altına alırken vurulma anında her ne hikmetse kayıttan çıktığı yönünde ifade verdi. Kayıt yaptığı kamerada 12 saniyelik bir boşluğun olduğunu da burada belirtmekte fayda var. Civardaki dükkânlarda kayıt yapan kameralar, her ne hikmetse her tarafı tıkır tıkır kaydederken olayın yaşandığı, vurulma anının olduğu yerin kayıt altına alınmadığı, dükkânın o yöne bakan kamerasının bozuk olduğu yönünde tespitler yapıldı. Bunu da sizin takdirlerinize bırakıyorum. İngiltere'den gelen rapor da olmamış olsaydı bu dava hakkında konuşamayacaktık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Elçi.
TÜRKAN ELÇİ (Devamla) – Tahir Elçi cinayeti bu ülkedeki faili meçhul cinayetlerin vesikasıdır kısacası.
Grubumuzun Tahir Elçi cinayetini araştırma önerisi AKP ve MHP oylarıyla reddedilmişti, bunu da hatırlatmakta fayda var. Suçluları koruma mekanizmasının bu çatının altında da ne yazık ki devam ettiğine tanık olduk. Bunca adaletsizliğe rağmen zalimden yana saf tutmayan, ilk günden bu yana acımızı paylaşan, Kürt-Türk ayrımı olmadan yanımızda yer alan toplumumuza güvendiğimiz için umutluyuz. Hak ettiğimiz adalet tecelli etmediyse de davamızın toplumun vicdanına teslim edildiğini de burada bildirmek isterim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Selamlayın Sayın Elçi.
TÜRKAN ELÇİ (Devamla) – Dokuz yıl önce “Ölüm kırık bir kol saati olarak evimize geldi.” demiş olsam da “korkunun ayak izlerinin sindiği fularlarımızı, baharın rayihasına verdik/dereler çıktı yollarımıza, dere kenarlarında ağrıyan yanlarımızı kanla yıkadık,/yıkılan köprülerin altından sallarımızla karşı kıyılara ulaştık/gözlerimizden akan yas izlerini ve mezarlıklardan topladığımız karanfilleri suya bıraktık” Her şeye rağmen, arkadaşlar, bu dizelerimi söylemeye devam edeceğim. Savaş karşıtı, hak mücadelesi veren bir mazlumun mirasını devralan birisi olarak her türlü şiddetin karşısında olacağımı bir kez daha hatırlatır “Yaşasın Kürt ve Türk halklarının kardeşliği, kahrolsun şiddet!” demeye devam edeceğim.
Sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talebi Çorum Milletvekili Oğuzhan Kaya’ya aittir.
Buyurun Sayın Kaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA OĞUZHAN KAYA (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DEM PARTİ grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
5 Haziran 2015 tarihinde HDP tarafından Diyarbakır ili Yenişehir ilçesi İstasyon Meydanı’nda düzenlenen seçim mitingi esnasında saat 17.50 civarında meydana gelen patlama sonucunda, mitinge katılan Ali Türkmen, Civan Arslan, Nejani Kurul ve Şehmuz Kaçan isimli şahıslar vefat etmiş, 210 vatandaş da yaralanmıştır. Olaya ilişkin Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı hemen soruşturma başlatmış, bu soruşturma neticesinde de sanıklar İsmail Korkmaz, Mustafa Kılınç, Orhan Gönder, Burhan Gök ve İlhami Balı hakkında anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs, nitelikli adam öldürme, nitelikli adam öldürmeye teşebbüs, yine, tehlikeli maddeleri izinsiz bulundurma, taşıma, el değiştirme suçlarını içeren bir iddianame düzenlenmiştir. Bu iddianame, Diyarbakır 5. Asliye Ceza Mahkemesinde görülürken mahkeme güvenlik nedeniyle Ankara Batı Adliyesi 2. Ağır Ceza Mahkemesine nakledilmiştir.
Mahkeme, 13/12/2019 tarihli karar duruşmasında sanıklar İsmail Korkmaz, Mustafa Kılınç, Orhan Gönder hakkında anayasal düzeni ihlal suçundan ağırlaştırılmış müebbet, yine, Ali Türkmen, Civan Arslan, Nejani Kurul ve Şehmuz Kaçan’a nitelikli kasten adam öldürme suçundan ayrı ayrı 4 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları vermiştir; yine, öldürmeye teşebbüs suçundan 104 kez, neticede on yedişer yıl ayrı ayrı hapis cezası vermiş. Yine, Cumhuriyet Başsavcılığı diğer sanıkları da kasten öldürmeye teşebbüs suçundan yüz on ikişer kez, neticede de on dörder yıl hapis cezasıyla cezalandırmıştır. Yine, tehlikeli maddelerin izinsiz taşınması suçundan da sanıklara on üçer yıl dörder ay hapis cezası verilmiş ve karar istinaf edilmiş, istinafta reddolmuş, şimdi temyiz aşamasındadır ve Yargıtay 3. Ceza Dairesinde dava gününün görülmesi beklenmektedir.
Yine, soruşturmayla ilgili polisler hakkında görevi ihmal suçundan mahkemeler açılmış, polisler yerel mahkemede cezalandırılmış, istinaf ve temyiz mahkemesinde beraat kararıyla süreç sonlandırılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Kaya.
OĞUZHAN KAYA (Devamla) – Hem bu saldırıya hem terörün her türlüsüne kim tarafından yapılırsa yapılsın şiddetle karşıyız, kınıyoruz. Biraz önce burada DEM PARTİ’nin konuşmacısı “Bu saldırının arkasında AK PARTİ vardır.” dedi, bunu kesinlikle kabul etmiyoruz. Bu saldırının olduğu tarih genel seçimlerin tam öncesidir. Saldırının kime faydasının, kime zararının olacağı siyaseten değerlendirildiğinde AK PARTİ'ye verdiği zararın ve bu saldırıyı “AK PARTİ'liler yaptı.” diye gösterilmesinin ne kadar manidar olduğu ortadadır, bu sözü de aynen iade ediyoruz. Biz terörü kim yaparsa yapsın, bunu PKK da DEAŞ da KCK da diğerleri de kim yaparsa yapsın hepsinin karşısındayız.
Terör bağımsız yargıçlar tarafından her zaman cezalandırılmıştır, bundan sonra da bağımsız yargı tarafından cezalandırılmaya devam edecek. Hükûmetimizin terörle mücadelesi de kesintisiz devam edecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneriyi….
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Kısa bir açıklama yapacağım Sayın Başkanım.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Gül, Koçyiğit’ten sonra mı söz vereyim?
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Oylamadan sonra olsun.
BAŞKAN – Tamam.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
Buyurun Sayın Koçyiğit.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
52.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Çorum Milletvekili Oğuzhan Kaya’nın DEM PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Abdulhamit Bey önce alsa, sonrasında da söyleyebiliriz, hani yeni bir sataşma çıkarsa anlamında.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Hanımlar önce.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Peki, teşekkür ederim.
Şimdi, şöyle Sayın Başkan: Yani bir terör saldırısının, bir mitinge yapılan bombalamanın -ki 5 insanımız hayatını kaybetti, orada yüzlerce yaralı var- bunun siyasi olarak seçim öncesi olup kime yaradığı, kime yaramadığı üzerinden bir tartışma yürütmeyi gerçekten akla ziyan bir tartışma olarak görüyoruz. Burada bizim hatibimizin çok açıkça ifade ettiği şey: Siyasi sorumluluktur. Şimdi, siyasi sorumluluk doğal olarak kimdedir? İktidarda kim varsa ondadır. Bunun önlemini almayan, istihbaratını geliştirmeyen; bizzat ailenin gidip Emniyete söylediği ihbarlara itibar etmeyen, otelde kaldığında gidip orada otelde asker kaçaklığından işlem yapıp aranma kaydı, ihbarlar olmasına rağmen ona gerekli işlemi yapmayan kişiye karşı kimi sorumlu tutacağız biz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Koçyiğit.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Ya, burada hiçbir şekilde bu ülkede olan özellikle de ölümlü bunca büyük katliam var ki orada çok büyük bir infial, çok büyük bir katliam hedefleniyordu. 5 kişinin ölmüş olması, o anlamıyla onlar açısından zaten az bir sonuçtu, yüzlerce kişiyi öldürmeyi hedefledikleri bir katliamdı o. Yine orada insanlar duyarlı olmasalardı, gerçekten o insani koridoru açmasalardı, yaralıları hızlı bir şekilde hastaneye ulaştırmasalardı çok daha fazla sayıda insan izdihamdan yaşamını yitirecekti.
Şimdi, bütün bunların; Suruç’un, Gar katliamının ya da Diyarbakır’daki 5 Haziran katliamının sorumlusu olarak kimi tutacağız? Her ülkede herhâlde iktidarlar bunun sorumlusu olur değil mi? Bu anlamıyla siyasi sorumluluk tabii ki iktidardadır, tabii ki onu yeterince soruşturmayan, kovuşturmayan, istihbaratını yapmayan, önlemeyen bizzat iktidarın kendisindedir. Bunu söylüyoruz, buna dair de en azından bir özür, bir açıklama, bir tutum bekliyoruz; hepsi bu.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gül.
53.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, İstanbul Milletvekili Türkan Elçi’nin DEM PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Ben, Sayın Türkan Elçi Hanımefendi’nin konuşması sebebiyle söz alma talebinde bulundum. Öncelikle, Türkan Hanım, bilahare meslektaşımız da oldu, kendisine hem yasama üyeliğinde hem hukuk meslek hayatında başarılar diliyorum.
Sayın Tahir Elçi, Baro Başkanlığı yapan, demokrasiye, hukuka inanmış çok değerli bir hukuk insanıydı; ölümü, vefatı ve büyük bir acıyla yaşadığımız o hadise hepimizi çok derinden üzdü, hâlâ da çok müteessir olduğumuzu ifade etmek isterim. Türkan Hanım ve Elçi ailesinin acılarını biz de bir paydaş olarak, dayanışarak paylaşıyoruz. Umarım ki yargı sürecinde de faillerin gerçek manasıyla tespit edileceğine ve bu anlamda adaletin tecelli edeceğine de inanıyoruz. Acılarının ve bu konudaki hukuk mücadelelerinin yanında olduğumuzu ve...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Gül.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Tekrar, Tahir Elçi Bey’e Allah’tan rahmet diliyorum; ailelerine, Türkan Hanım başta olmak üzere başsağlığı diliyorum.
Yine, bugün bu öneriye konu olan, 5 Haziran 2015’te demokrasiye, birliğimize, beraberliğimize yapılan bir saldırıydı, Diyarbakır’da yapılan bir saldırıydı. Bu saldırıyı da DEAŞ terör örgütünü ve tüm terör örgütlerini, tüm terör faaliyetlerini, şiddeti, demokrasiye, birliğimize, Türk’e, Kürt’e, Diyarbakır’a, İzmir’e, nerede olursa olsun yapılan tüm saldırıları bir kez daha kınadığımızı ifade etmek isterim.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Yunus Emre ve arkadaşları tarafından, ülkemizdeki yüksek enflasyonun neden olduğu toplumsal tahribatın araştırılması amacıyla 5/6/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Haziran 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi bulunmaktadır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
5/6/2024
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 5/6/2024 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Ali Mahir Başarır
Mersin
Grup Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili Yunus Emre ve arkadaşları tarafından, ülkemizdeki yüksek enflasyonun neden olduğu toplumsal tahribatın araştırılması amacıyla 5/6/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (626 sıra no.lu) Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 5/6/2024 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi adına söz talebi İstanbul Milletvekili Yunus Emre’ye aittir.
Buyurun Sayın Emre. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YUNUS EMRE (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz üzere enflasyon, uzun süredir Türkiye’nin en ciddi ekonomik sorunu hâline gelmiş bulunuyor. Ülkemizde karşı karşıya bulunduğumuz enflasyon problemi, diğer ülkelerle kıyaslandığında aslında ne büyük bir yükle karşı karşıya bulunduğumuzu anlamış oluyoruz. Bakın, daha dün Plan ve Bütçe Komisyonunda Merkez Bankası Başkanının yaptığı bir sunuş vardı. Gelişmiş ülkelerdeki enflasyon beklentisinin yüzde 2 olduğunu, gelişmekte olan ülkeler için ise ortalama enflasyon beklentisinin yüzde 3,5 olduğunu söyledi. Böyle bir ortamda, dünyada böyle bir ortam bulunurken şu an için -haziran ayında bulunuyoruz- mayıs ayı itibarıyla on iki aylık enflasyon Türkiye'de yüzde 75 düzeyinde ve birkaç yıldır, özellikle son dört yıldır çok ağır bir enflasyon yüküyle karşı karşıya bulunuyor vatandaşlarımız.
Değerli arkadaşlarım, bugün iktidarda bulunanların bu enflasyonu düşürmek amacını taşıdığını söyledikleri program son bir yıldır uygulanıyor ve bir yıllık sürede Türkiye'de enflasyon gerilemedi, aksine daha da arttı ama daha önemlisi, enflasyon sadece bir ekonomik sorun olarak gündemimizde bulunmuyor, toplumsal yapımızda çok ciddi tahribatlara neden oluyor.
Değerli arkadaşlarım, bir defa en başta bu enflasyon ortamında vatandaşlarımızın birikimleri, tasarrufları maalesef pula dönmüş vaziyette. Bakın, kendinizi bir vatandaşımızın yerine koyun. Yıllarca bireysel emeklilik sisteminde bir tasarruf ettiniz, orada bir para biriktirdiniz ve gelecekte ailenizin, çocuklarınızın geleceği için o tasarrufu kullanmak istiyorsunuz. Bu enflasyon ortamında o tasarruflar değerli arkadaşlarım, pula döndü.
Diğer taraftan, hatırlatmak istiyorum, bu enflasyon ortamında büyük bir eşitsizlikle vatandaşlarımız karşı karşıya çünkü bu enflasyonun yükü ücretli kesimin, çalışanların, emeklilerin sırtına bindirilmiş durumda ama buna karşılık iktidara yakın büyük iş çevrelerinin servetlerine servet kattıkları ve Türkiye'deki servet eşitsizliğinin daha da derinleştiği bir dönemi yaşıyoruz. Bakın, Merkez Bankasının kur korumalı mevduat nedeniyle 800 milyardan daha fazla zarar verdiğini hepimiz gördük. Bu şartlar içerisinde Türkiye'de eşitsizliklerin daha da derinleştiğini belirtmek istiyorum.
Büyük bir huzursuzluk var. Bakın, sokaklara çıkın, vatandaşlarımız mutsuz, insanımızın yüzü asık bu enflasyon nedeniyle. Türkiye'de otoriter bir yönetim bulunduğu için, bir baskı ortamı olduğu için tabii ki bu huzursuzluk, sokaklarda kendini gösterecek alan maalesef bulamıyor ama şunu belirtmek istiyorum ki değerli arkadaşlarım, Türkiye'de insanlar bugün yumrukları sıkılı vaziyette, büyük bir huzursuzluk dalgasıyla karşı karşıyayız. Müthiş bir yoksulluk var ülkemizde, bunu lütfen görünüz. Az önce anlattığım, tasarruflar eridiği için, gelirlerin maalesef, bir anlamı Türkiye'de kalmadığı için bugün müthiş bir yoksullukla karşı karşıyayız. Bunun çok acı sonuçları var; insanlar, anneleri için, babaları için ilaç alamıyorlar, çocuklarını okula gönderdiklerinde çocukların doğru düzgün beslenip beslenemeyeceği konusunda ciddi şüphelerle karşı karşıyalar.
Değerli arkadaşlarım, yaşlıların, çocukların, bütün vatandaşlarımızın çok ağır bir yoksulluk sorunuyla karşı karşıya bulunduğu bir dönemin içerisindeyiz. Bunun yanında, bu enflasyon ortamında aile ilişkilerinin son derece bozulduğu bir dönemi yaşıyoruz. İnsanların kendi ailelerinin en temel gereksinimlerini karşılayamadıkları, bir konut krizinin, bir gıda krizinin yaşandığı bir ortamda aile içi şiddetten tutun da çok önemli hem bireysel hem aile sorunlarıyla karşı karşıyayız. Yine, bu ortamda uyuşturucu kullanımının maalesef bir salgın gibi Türkiye'yi esir aldığı bir dönemi yaşıyoruz. Az önce konut meselesini söyledim, değerli arkadaşlarım, bakın, insanın en temel ihtiyaçlarından birinden bahsediyoruz ve gıda harcamaları, konut harcamaları, barınma harcamaları, ücretliler için, dar gelirli insanımız için giderlerinin çok büyük bir kısmını oluşturuyor ve buradaki enflasyonun da çok üzerindeki artış vatandaşlarımızı çok büyük bir yoksullukla karşı karşıya bırakıyor. Güven kalmadı arkadaşlar, insanların ne kurumlara güveni kaldı ne de maalesef vatandaşlarımızın birbirine güveni kaldı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Emre.
YUNUS EMRE (Devamla) – Bu şartlar içerisinde, enflasyonun hem şu anda uygulanmakta olan programla düşmesini bekleyemeyiz hem de bu programı uygulayanların, az önce ifade ettiğim, Türkiye'deki toplumsal yapımızda büyük tahribata neden olan olaylarla ilgili hiçbir tedbirinin olmadığını biliyoruz çünkü Türkiye'de yoksulluk da daha derinleşiyor, barınma sorunu da daha derinleşiyor.
Değerli arkadaşlarım, bu şartlar içerisinde tek tek vatandaşlarımızın, bütün ailelerin ve bütün toplumumuzun büyük zarar gördüğü bu enflasyon meselesinin toplumsal sonuçlarının Meclisimiz tarafından araştırılması gerekmektedir. Ben sormak istiyorum -birazdan burada bir oylama gerçekleştireceğiz ve muhtemelen yine daha önceki oylamalarda olduğu gibi parti taraftarlığı hissiyatıyla bu önerimizi reddedeceksiniz- merak ediyorum, arkadaşlar, daha önemli ne işiniz var, daha önemli ne işiniz var? (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YUNUS EMRE (Devamla) – Selamlamak istiyorum.
BAŞKAN – Selamlayın lütfen.
YUNUS EMRE (Devamla) - Türkiye'de vatandaşlarımızın evine ekmek götüremediği, hasta annesine, babasına ilaç alamadığı, çocuğunun karnını doyuramadığı bir ortamda biz bunun için ne yapabiliriz Meclis olarak, hangi politikalar uygulamak gerekir; bunu konuşmak, tartışmak, ete kemiğe büründürmekten daha önemli ne işiniz var, merak ediyorum. Lütfen, bunu bize açıklayın.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Öneri üzerine Saadet Partisi Grubu adına söz talebi İstanbul Milletvekili Doğan Demir’e aittir.
Buyurun Sayın Demir.
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA DOĞAN DEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde yüksek enflasyon ve hayat pahalılığının vatandaşlarımızda yarattığı çaresizliği sabaha kadar konuşsak yine bitmez. Ülkemizde emeklilerimiz başta olmak üzere asgari ücretle çalışanlar, çiftçilerimiz, esnaflarımız, kısacası toplumun her kesimi ekonomik olarak dar bir boğazdan geçiyor. Sabit gelirli çalışanlar, emekliler ve düşük gelir grubundaki bireyler enflasyon karşısında her geçen gün daha da fazla zarar görmektedir. Vatandaşlarımız gelirlerinin büyük bir kısmını, hatta neredeyse tamamını temel ihtiyaçlarına harcıyor. İnsanlarımız fiyat artışları karşısında yaşam standartlarını koruyamaz hâle geldi. Toplumda ekonomik eşitsizliklerin artmasına ve sosyal sınıflar arasındaki uçurumun derinleşmesine yol açtınız; zengin çok daha zengin oldu, orta ve düşük gelirli vatandaşlarımız da iyice fakirleşti, vatandaşın alım gücü kalmadı. Esnaf kepenk kapatma noktasına geldi, özellikle son iki yıldır esnaf bir ürünü bir hafta arayla aynı fiyata alamıyor, sattığı ürünü yerine koyamıyor.
Değerli arkadaşlar, bu ülkede bu pahalılık, bu ekonomik dengesizlik oldukça, gelir adaletsizliği devam ettikçe, emeklilerimizi asgari ücretin ve açlık sınırının altında maaşlara mahkûm ettiğiniz sürece bu ülkede barış olmaz, refah olmaz, suç oranlarında azalma olmaz, toplumsal iyileşme olmaz. İnsanlarımız artık illallah etmiş durumda. Sayıyla meyve, sebze alan yüz binlerce vatandaşımız var, pazara gidip eli boş dönen vatandaşlarımız var.
Değerli arkadaşlar, hepimizin bildiği üzere, önümüzde bir Kurban Bayramı var. Bayram öncesi emekliye açıkladığınız bayram ikramiyesi 3 bin lira. Şaka gibisiniz, milletin aklıyla dalga geçiyorsunuz. Millet aç, insanlar çoluğuna çocuğuna bayramlık alamıyor, yüz binlerce ailenin evine kırmızı et girmiyor, bugünün koşullarında 3 bin lira market alışverişine bile yetmiyor. Hani en Müslüman sizdiniz, niye vatandaşa bir kurban bedeli kadar ikramiyeyi çok gördünüz? Bir kurban bedeli ikramiye verseydiniz emeklinin yüzü gülerdi, hayvan pazarları canlanırdı, üreticinin de tüketicinin de yarasına biraz olsun merhem olurdunuz. Bayram sonu hayvan üreticileri pazarda mallarını satamadan geri evine götürecek. Yazık değil mi onca verilen emeğe? Bu Kurban, bir kurban bedeli kadar ikramiye vermiş olsaydınız bugün pazarlarda alışveriş olacaktı; hayvan pazarında kuş uçmuyor. Ne olurdu sanki bir yandaş şirketin vergi borcunu sileceğinize o parayı emekli ikramiyesi olarak verseydiniz?
Buradan tüm emeklilerimize sesleniyorum: İktidara 5 yandaş şirket milyonlarca emekliden daha değerli. Tüm ülke 5 ailenin kasaları dolsun diye çalışıyor. Oysa, devlet yanında halk varsa güçlüdür. Sizi bu 5’li çete kurtarmaz arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DOĞAN DEMİR (Devamla) – Sayın Başkanım, bitireyim.
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Demir.
DOĞAN DEMİR (Devamla) – Ekonomide durum bu kadar vahimken bir de hukuku bir sopa gibi kullanıyorsunuz. Adaletin, hukukun olmadığı, devlete güvenin her geçen gün azaldığı bu ülkede ekonomik koşullar düzelmez.
Buradan, Hakkâri Belediyesinde usulsüz ve hukuksuzca yapılan kayyum atamasını ve halkın iradesine ipotek koyanları da şiddetle kınıyorum. Seçimle alamadığınız yerleri kayyumla almak iktidarınıza özgü bir gelenek oldu. Ancak şunu unutmayınız ki “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerine İYİ Parti Grubu adına söz talebi İstanbul Milletvekili Nimet Özdemir’e aittir.
Buyurun Sayın Özdemir. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA NİMET ÖZDEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan değerli milletvekilleri; “En kötüsü geçti. Haziran, mayıstan daha güzel olacak. Gözlerinizi kapatın, altı ay sonra mucizeye uyanacaksınız.” artık bütün inandırıcılığını kaybeden boş vaatlere birkaç örnek. Emeklisi, çalışanı, memuru, işçisi, ev hanımı, hekimi, öğretmeni, şanslıysa bir işi olup karın tokluğuna çalışanlar, iş arama kuyrukları, Et ve Süt Kurumu önünde sabahlayan emekliler. Kısacası, hiçbir sorun enflasyondan daha ağır değil. Zenginleri daha zengin, sermayeyi daha imtiyazlı hâle getiren kahrolası bir düzen. Bu gruplar fiyatlardan daha az etkilenirken düşük gelirli aileler temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta güçlük çekiyor.
(Uğultular)
NİMET ÖZDEMİR (Devamla) – Sayın CHP’liler, sizin öneriniz hakkında konuşuyorum, dinlerseniz sevineceğim, gerek yoksa da konuşmayabilirim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, kürsüdeki hatibi dinleyelim lütfen.
NİMET ÖZDEMİR (Devamla) – Böylece, toplumsal kutuplaşma ve ekonomik eşitsizlik daha da derinleşerek huzuru bozacak boyutlara ulaşıyor. Yağma ve ayaklanmaya varacak halk hareketlerine dönüştüğü örnekler henüz ülkemizde yaşanmasa da dünyada mevcut. AKP iktidarının yirmi iki yıldır uyguladığı politikalar sayesinde artan mali yükler aile içi ilişkileri zedeliyor, boşanmaları artırıyor. Geçim derdi nedeniyle psikolojik sorun yaşayan vatandaşlar şiddete yöneliyor; eşini, çocuklarını öldürüp intihar ediyorlar. Bütün bu anlattıklarım sanmayın ki ülkemizde gerçekleşmiyor. Kocaeli’de İsmail Devrim oğluna okul pantolonu alamadığı için evinin banyosunda intihar etti, kendini astı. Asmadı mı? Astı. Adana'da 26 yaşındaki Emine Akçay evlatları üşümesin diye saç kurutma makinesini açıp yan odada kendini tavana asmadı mı? Astı. Bu ülkede 80 yaşındaki Kore Gazisi Muharrem Topçu açlıktan ve soğuktan donarak ölmedi mi? Öldü. Bunlar sadece basına yansıyanlar, ya hiç yansımayanlar? Daha niceleri var kim bilir.
Peki, bunlar bu memlekette olurken sarayda neler oluyor? Şatafatlı kongreler, gösteriler, ejder meyveli sofralarda havyarlar tüketiledursun…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Özdemir.
NİMET ÖZDEMİR (Devamla) – …vatandaşa gelince porsiyon küçültme ve sağlıklı beslenme tarifleri. Hâl böyleyken Anayasa tartışmasını alevlendiren, sokaklarda sefil hayat süren kedi, köpekleri alenen öldürmeye teşvik eden, halkı karşı karşıya bırakacak söylemler gündemi meşgul etmekten başka bir çaba değil.
İktidarı uyarıyorum: “Yok, hayvanları toplatacağız; yok, uyutacağız; yok, maarif müfredatı; yok, tasarruf tedbirleri; yok, öğrenci balosu…” Suni gündem peşinde koşmak yerine memleketin gerçek gündemi olan geçim sıkıntısına, işsizliğe, yokluğa çare arasın, çözüm bulsun, bulamıyorsa “Yapamıyorum.” desin ve gitsin.
Türkiye'nin kaybedecek zamanı kalmadığını hatırlatarak önergeyi desteklediğimizi belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerine Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz talebi Tunceli Milletvekili Ayten Kordu’ya aittir.
Buyurun Sayın Kordu. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA AYTEN KORDU (Tunceli) – Sayın Başkan, ekranları başında bizi izleyen halklarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
5 Haziran mitinginde IŞİD tarafından yapılan bombalı eylemde yaşamını yitiren tüm canlarımızı buradan saygıyla anıyorum ve IŞİD’in kadın düşmanı olan, halklar düşmanı olan bu kirli zihniyetine karşı da her yerde mücadeleye devam ettiğimizi tekrar belirtmek istiyorum.
Tabii, çok önemli bir konu yoksulluk ve enflasyon konusu. Şimdi, bir insanın yaşadığı coğrafyada eğer demokrasi yoksa, eşitlik yoksa, özgürlük yoksa istikrarlı bir ekonomiden de bahsetmek çok mümkün değil, onu söyleyerek başlamak istiyorum. Dolayısıyla, yoksullukla mücadeleyi yürütürken belki dönüp savaş bütçelerine bakmak gerekiyor. Bu ülkenin nasıl aslında yoksullaştırıldığını, yoksulluğa mahkûm edildiğini, bütçelerde ayrılan savaş bütçelerine bakmak gerektiğini bir kez daha hatırlatarak bazı verilerle devam etmek istiyorum. Elbette ki ülkenin demokrasi, eşitlik ve özgürlük sorunuyla birlikte en ciddi sorunlarından bir tanesinin işsizlik ve yoksulluk olduğunu aslında buradaki hazırunun hepsi de çok iyi biliyor. Bu önemli sorunlardan bazı verileri açıklayarak aslında devam etmek istiyorum. Mayıs ayında enflasyon yüzde 75,5'le yetkililerin beklediği muhtemel zirveye ulaştı. İktidar “Enflasyonda yıl sonuna kadar ilk hedef yüzde 36.” diye söylerken şimdi aslında “Yüzde 38'e nasıl düşürürüm?” diye mücadele ediyor kendince, yüzde 38'e düşürmekten bahsediyor. Şimdi, bunun çok mümkün olmadığını, olsa bile bedelinin yoksullara ödetilerek yapılacağı aslında herkesin malumu. Bu rakamlar resmî rakamlar çünkü sokakta, pazarda yaşanılan duruma bakıldığında, enflasyon konusunda gerçekler bambaşka şeyler söylüyor bize. Ekonomi bir ülkedeki herhangi bir siyasal süreçten bağımsız olmadığı için, gelinen noktada ekonomik kriz ile siyasi krizi belki de birlikte ele almak gerekir. Yani bir taraftan kayyum politikasını sürdürüp diğer taraftan ekonomik krizi çözeceğini iddia etmek hayal ürününden başka bir şey değildir.
Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) yüzde 22,72 olarak açıkladığı beş aylık enflasyon, Enflasyon Araştırma Grubu yani ENAG tarafından yüzde 33,08 olarak hesaplandı. Ocak-Mayıs ayı dönemini kapsayan beş ayda sadece asgari ücretliden 3.148 lira, en düşük memur maaşından 6.292 lira, yine en düşük memur maaşının emeklisinden de 2.392 lira cebinden şimdiye kadar eksilmiş durumda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Kordu.
AYTEN KORDU (Devamla) – …yani yılbaşında 17 bin 2 lira yapılan asgari ücretlinin alım gücü 13.854 liraya düşmüş durumda.
Şimdi, bu rakamlara göre bile insanların kredi kartlarının harcamalarına bakıldığında, en fazla harcama yapılan kalemin gıda olduğunu tekrar buradan söylemek istiyorum. En temel ihtiyaçlar borçlanarak halledilmeye çalışılıyor. “Asgari ücretliyi, emekliyi enflasyona ezdirmedik.” diyenlere bu mu ezdirmeme anlayışı? En düşük kira bile 15 bin TL.
Onun için diyoruz ki: Enflasyonun yükünü sadece yoksullar ve emekçilerden çıkarmaktan vazgeçin, kâr rekorları yapan sermayeyi vergilendirin. Temmuz ayında asgari ücretliler ve emekliler başta olmak üzere emekçilere insan onuruna yaraşır bir zam yapın diyorum ve biz, başta kadınlar olarak bu yoksullukla ilgili halklarımızla mücadeleye devam edeceğimizi belirtmek istiyorum.
Teşekkür ederim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talebi İzmir Milletvekili Yaşar Kırkpınar’a aittir.
Buyurun Sayın Kırkpınar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubum adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, enflasyon bütün ekonomilerin en önemli problemi. Gerek gelişmiş ekonomiler gerekse gelişmekte olan ekonomilere baktığımızda, özellikle euro bölgesi ve ABD'ye baktığımızda bu sorunu çok ciddi bir şekilde görüyoruz. Dünyada pandemiyle başlayan, Ukrayna-Rusya savaşıyla devam eden bir süreç var. Ülkemize baktığımızda, bu etkilerin dışında 11 vilayetimizi kapsayan depremin etkisi, yine EYT’yle ilgili yapmış olduğumuz düzenlemeler, çalışma hayatıyla ilgili yapmış olduğumuz ücret ve düzenlemeler, dolayısıyla terör ve doğal afetler... Tüm bu gelişmelere baktığımızda ekonomimiz üzerinde ciddi bir yük oluştuğunu görüyoruz. Bu etkenler fiyat istikrarının bozulmasına ve enflasyonun yukarı doğru ivmelenmesine yol açıyor. Dolayısıyla, arz talep dengesinin de bu anlamda ciddi bir şekilde etkilendiğini görüyoruz.
Gerek ülke kaynaklı gerekse küresel kaynaklı bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak için ekonomi yönetimimiz ciddi tedbirler alarak bu durumu ortadan kaldırmaya yönelik düzenlemeler yaptı. Atılan bu adımlar beş yıllık kalkınma planımıza ve orta vadeli programımıza da uyumlu bir şekilde seyrediyor. Burada, birinci hedefimiz, tabii ki enflasyonu kalıcı bir şekilde düşürmek, fiyat istikrarını sağlamak; bunun için de sıkı para politikası ve maliye politikası uygulanıyor. Bu durumu yapısal reformlarla destekliyoruz, alınan tedbirler uygulanıyor. Bu politikalarla enflasyonu kalıcı bir şekilde düşük düzeyde tutabilecek kadar süreci devam ettireceğiz.
Diğer taraftan, makro ve mikro verilere baktığımızda programın çok iyi çalıştığını söyleyebiliriz. Son çeyrekte ekonomimiz 5,7 büyüdü. Bu durum kesintisiz bir şekilde on beş aydan beri devam ediyor. Cari işlemlerde çok ciddi iyileşmeler söz konusu.
Yine, CDS verilerimizin ciddi olarak düzeldiğini görüyoruz. Risk primimiz 760’lardan 260'lara düştü, inşallah daha da düşmüş olacak.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Vatandaşa yansıyan bir şey yok.
YAŞAR KIRKPINAR (Devamla) – İhracatımız çok ciddi olarak artıyor ve cari açığa pozitif olarak etki sunuyor, ithalatımız bu süreçte düşüyor. Yine, Merkez Bankası rezervlerimiz pozitif yönde artışını sürdürüyor.
İşsizlik verilerine baktığımızda, yüzde 8,6 düzeylerinde olduğunu görüyoruz. Şu an 13 bin dolar düzeylerinde olan kişi başı millî gelirimiz inşallah 13.800 dolarları aştığında ülkemiz de gelişmiş ekonomiler kategorisine ulaşmış olacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Biraz daha konuşsun, beş dakika daha...
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
YAŞAR KIRKPINAR (Devamla) – Ülkemize son iki ayda çok ciddi bir yabancı sermaye girişini de gözlemliyoruz.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – On dakika daha konuşsun.
YAŞAR KIRKPINAR (Devamla) – Kredi notumuz giderek iyileşiyor. Bu aydan sonra enflasyon artık düşüş trendine giriyor.
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – Güzel, güzel (!) Helal olsun(!)
YAŞAR KIRKPINAR (Devamla) – İnşallah, ilerleyen aylarda yıl sonuna doğru baz etkisiyle birlikte yüzde 38’li rakamları yine birlikte göreceğiz.
MEHMET TAHTASIZ (Çorum) – Emekli 3 bin lirayla 3 kilo eti zor alıyor ya!
YAŞAR KIRKPINAR (Devamla) – Gelecek yıl enflasyonun yüzde 14 düzeyinde olacağını yine birlikte yaşayarak göreceğiz, 2026 yılında da tek haneli rakamları görmüş olacağız. Yine, bir sonraki adım enflasyonun yüzde 5’lere indirilmesi olmuş olacak. Böylece enflasyon kalıcı bir şekilde düşük düzeyde tutulmuş olacak, bu vesileyle ülke insanımızın alım gücü de artacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAŞAR KIRKPINAR (Devamla) – Toplumumuzun tüm kesimleri sağlanan bu refahtan faydalanmış olacak diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SEMRA DİNÇER (Ankara) – Sayın Başkanım, bir on dakika daha verin, çok güzel anlatıyor hatip, lütfen. Bir on dakika daha verin.
MEHMET TAHTASIZ (Çorum) – Yeni seçilen hükûmeti kutluyoruz(!)
Sayın Başkanım, bir on dakika daha verin, ülke rahatlasın yani insanlar rahatlayacak konuştukça hatip…
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Sayın Başkanım, çok kısa…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Başarır.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
54.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, İzmir Milletvekili Yaşar Kırkpınar’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Gerçekten hatip altı dakika konuştu, bayağı bir rahatladık; bir on dakika daha konuşsun, en azından o on dakikalık çizdiği pembe tabloda çok mutlu oluyoruz. Bir on dakika daha… Yani böyle bir rüzgâr versin, iyiyiz, mutluyuz; bir on dakika daha konuşsun.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Teşekkür ediyorum.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – A Haber…
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
5.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan 125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına alınmasına ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerine, 125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi bulunmaktadır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
5/6/2024
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 5/6/2024 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Abdulhamit Gül
Gaziantep
AK PARTİ
Grubu
Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak dağıtılan 125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına alınması ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
5 Haziran 2024 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde 125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümünde yer alan maddelerin oylamalarının tamamlanmasına kadar,
6 Haziran 2024 Perşembe günkü birleşiminde 125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
6 Haziran 2024 Perşembe günkü birleşiminde 125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde, haftalık çalışma günlerinin dışında, 7 Haziran 2024 Cuma günü saat 14.00'te toplanması ve bu birleşiminde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan işlerin görüşülmesi ve aynı birleşiminde 125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
11 Haziran 2024 Salı günkü birleşiminde 101 sıra sayılı Kanun Teklifi’ne kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
12 Haziran 2024 Çarşamba günkü birleşiminde 102 sıra sayılı Kanun Teklifi’ne kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
13 Haziran 2024 Perşembe günkü birleşiminde 43 sıra sayılı Kanun Teklifi’ne kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
Haftalık çalışma günlerinin dışında, 14 Haziran 2024 Cuma günü saat 14.00'te toplanması ve bu birleşiminde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan işlerin görüşülmesi ve aynı birleşiminde 46 sıra sayılı Kanun Teklifi’ne kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesi,
125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması,
Önerilmiştir.
125 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2168)
| ||
Bölümler | Bölüm Maddeleri | Bölümdeki Madde Sayısı |
Bölüm | 1 ila 30’uncu maddeler | 30 |
Bölüm | 31 ila 59’uncu maddeler | 29 |
Toplam Madde Sayısı | 59 | |
BAŞKAN – Öneri üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz talebi İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’ya aittir.
Buyurun Sayın Kaya. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA BÜLENT KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine bir “Aman, bir an önce gelen kanun teklifini yasalaştıralım.” şeklindeki AK PARTİ önerisi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu tarz öneriler geldiği zaman Sayın Grup Başkan Vekillerine “Meclis bu şekilde bir uzlaşıyla çalışamaz, bu doğru bir tarz değil.” dediğimizde “Haklısınız, bu hafta bunu geçirelim de önümüzdeki süreçlerde bakarız.” dediler. Maalesef, bir yıl geçti, o önümüzdeki süreçler bir türlü gelmedi.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Sen yokken uzlaşı vardı.
BÜLENT KAYA (Devamla) – Öyle mi? Tamam. Sorarsınız, arkadaşlarımız uzlaşı varsa burada şey yaparlar. Neyse, ben sizi değil Genel Kurulu muhatap alıyorum. Hata yaptım, özür dilerim.
Kuvvetler ayrılığı demokrasilerin olmazsa olmaz kurallarından bir tanesidir. Bu kuvvetlerden en önemlisi olan yasama kuvveti Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yerine getirilmektedir. İktidarlar her rejimde olur, muhalefetse demokrasilerde. Dolayısıyla iktidarlar muhalefete tahammül etmek zorundadırlar; Mecliste tahammül etmek zorundadırlar, yerel yönetimlerde tahammül etmek zorundadırlar, kamuda tahammül etmek zorundadırlar, kamusal alanda tahammül etmek zorundadırlar. Toplumlar niçin kuvvetler ayrılığına ihtiyaç hissederler? Çünkü insanlığın ortak tecrübesi güç tutkusu insanın tabiatında olan bir tutkudur. Yine, gücün ve yetkinin iktidarlarda toplandığı yerlerde hukukun zayıfladığı da bir gerçektir ve yine, insanlığın bir diğer ortak tecrübesi de güce karşı insanın tabiatı gereği itaatkar olduğu, haksızlıklara karşı sesini yükseltmekte tereddüt yaşadığı gerçeğidir. Onun içindir ki hürriyetin de adaletin de çağımızdaki ön şartı, olmazsa olmazı iktidarların kuvvetler ayrılığı ilkesiyle sınırlandırılması ve denetlenmesidir. Siyaset biliminin evrensel tespitidir, iktidarlar sürekli güçlerini artırmaya çalışırlar, gücü artırdıkça iştahları daha da kabarır ve gücü daha da artırmaya çalışırlar; güçleri arttıkça da milleti ezmeye başlarlar. Onun için, hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı gibi kavramlar bunu önlemek için geliştirilen yüksek hukuk felsefesi değerleridir. Kuvvetler ayrılığının doğruluğu görüldükçe anayasalarda ve kanunlarda kuvvetler ayrılığına yer verilmiştir. Hürriyetin de adaletin de çağımızdaki ön şartı iktidarların kuvvetler ayrılığı ilkesiyle sınırlandırılması ve denetlenmesidir.
Millet üç yetkiyi yasama, yürütme ve yargıya vermektedir. Yasamaya yetkiyi verirken “Benim uyacağım kuralları ve beni yönetenlerin uyacağı kuralları benim adıma Türkiye Büyük Millet Meclisi, sen belirle.” demektedir. İktidara da “Beni yönetme yetkisini sana veriyorum ama beni Türkiye Büyük Millet Meclisinin koyduğu kurallara göre yönet.” demektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Kaya.
BÜLENT KAYA (Devamla) – Yargıya da “Bunları denetle, bu kurallara uyuyorlar mı, uymuyorlar mı?” demektedir. Ama sizin getirdiğiniz sistemde kurala uyması gerekenler aynı zamanda kuralı koyanlar oluyor. Rektörlerin atamasının şartlarını bir Cumhurbaşkanı kararnamesiyle belirliyorsunuz, ilgili rektörü atıyorsunuz, sonra şartları tekrar değiştiriyorsunuz; bu, yasama yetkisinin iktidar tarafından kullanılmasıdır.
Yine, kanun teklifleri maalesef Türkiye Büyük Millet Meclisinde değil, dışarıda hazırlanmaktadır. Biz buna itiraz ettikçe de elbette rahatı bozulup itiraz edenler olabilir. Uzlaşı sizin canınızın istediğine “Evet.” demek değildir; uzlaşı herkesin ortak bir noktada buluşabilmesi, konuşabilmesi, tartışabilmesidir. Uzlaşı en ağır eleştirilere dahi sözle mukabele etme, fiilî kuvvetle mukabele etmeme sanatıdır.
Onun için, bizim birilerinin rahatsızlığı olsa da Türkiye Büyük Millet Meclisinin hukukuna sahip çıkacağımızı, bu tarz öneri dayatmalarına da itiraz edeceğimizi buradan tekrar ifade ederek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Öneri üzerine Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz talebi Muş Milletvekili Sezai Temelli’ye aittir.
Buyurun Sayın Temelli. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bu kürsü halkın kürsüsü, milletin kürsüsü, bu kürsü bir temsiliyet esasıyla var oluyor; dolayısıyla bizler, halkın, milletin temsilcileri olarak buradayız ve kürsüyü kullanıyoruz. Dolayısıyla bu iş seçme ve seçilme hakkından başlıyor, seçme ve seçilme hakkıyla bu temsiliyet yetkisi veriliyor. Siz seçme ve seçilme hakkını yok sayarsanız, seçilenin, seçenin hakkını yok sayar, o iradeyi yok sayarsanız; bu kürsü anlamını yitirir. Bu anlam yitimine karşı bu kürsünün işgal edilmesi ve o eylemin hayata geçmesi meşru bir eylemdir, demokratik bir eylemdir.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Değildir.
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) – O demokratik eylemi içine sindiremeyenler Hakkâri’de asker postallarının, polis postallarının siyaseti ezmesine sessiz kalanlardır ki o sessiz kalanlar, burada linç girişimiyle aslında, demokratik siyasette ne kadar karşı olduklarını kendi elleriyle teşhir etmişlerdir. O saldırı demokratik siyasete saldırıdır. Nasıl geldiniz? 3Y’yle geldiniz “Yoksullukla mücadele edeceğiz.” “Yolsuzlukla mücadele edeceğiz.” “Yasaklarla mücadele edeceğiz.” diye geldiniz. Ne hâle geldiniz? Ben size söyleyeyim ne hâle geldiğinizi: 3K’yle ayakta durmaya çalışıyorsunuz. Yolsuzluğu, yoksulluğu, yasakları sürdürebilmek için o 3K’den biri komplodur. O komplonun arkasına sığınarak tecrit anlayışıyla, istisnai hukuk anlayışıyla hukuk devletini yok ettiniz; işte, linç kültürüyle ayakta duruyorsunuz. 2’nci K, kumpaslardır. Kobani kumpas davası bunun işte teşhiridir. O kumpasla demokratik siyaseti tasfiye etmeye çalışıyorsunuz. Kumpaslarla hukuk devletini yok ettiğiniz gibi, aslında siyasetten kaçıyorsunuz. Siyasetten kaçtığınız yerin adı darbedir. O yüzden darbelere sessizsiniz, darbecilerin yöntemleriyle burada o linçe kalkıyorsunuz. 3’üncü K, kayyumlardır. Kayyuma sessiz kalmak darbelere sessiz kalmaktır çünkü kayyum bir darbe yöntemidir. Darbenin iyisi-kötüsü olmaz; size yönelen darbe kötü, diğer, halka yönelen darbe iyi olamaz. Ya darbelerin tümüne karşı çıkacaksınız ya da o darbe mekaniği içinde çürüyeceksiniz.
Dolayısıyla 3Y’yle geldiniz, ne hâle geldiniz? O zaman manşet şu: 3Y’yle geldiniz, 3K’yle gideceksiniz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talebi Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’a aittir.
Buyurun Sayın Başarır. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün bu Mecliste hiç istemediğimiz olaylar oldu. Öncelikle, dönem dönem bu Mecliste… Mesela, Saadet Partisine sıra vermediğimiz zaman oturma eylemi yaptılar. Özlem Zengin, AKP Grup Başkan Vekili bir gün bize kızdı, hem Meclis kürsüsünü işgal etti hem de “Haydi arkadaşlar, haydi!” dedi, herkesi dışarı davet etti.
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – Kışkışladı.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – DEM Grubu da Hakkâri’de yaşanan olayla ilgili bir tepkisini ortaya koydu.
Şimdi, her demokratik tepkide güç kullanırsak, yumruklar konuşursa, kadın milletvekillerine vurulursa bu olur mu arkadaşlar?
Şimdi, Hakkâri olayına da bakıp birkaç şey söylemek isterim: Maalesef ki bizim ülkemizde soruşturmalar, kovuşturmalar bir şekilde ortaya atılıyor, sonra dipfrize, buzdolabına koyuluyor, yeri ve zamanı geldiği zaman bunlar çözdürülüp “Buyurun.” deniliyor.
2014’teki bir soruşturma on yıl sürmüş, önce adamı görevden alıp kayyum atamışsınız, bugün de hüküm gelmiş. Ne yapıyorsunuz? Yahu arabayı atın önüne bağlıyorsunuz, bir terslik var bunda; önce yargılarsınız, yargılama biter, ceza alır, kesinleşir, makul deliller vardır, bunu anlayabilirim ama neden 2014’teki soruşturma, kovuşturma, önce kayyum atanıyor, bugün ortaya bu karar çıkıyor? Olmaz arkadaşlar.
Daha daha daha daha kötüsünü söylemek isterim: Bakın, dün burada kavga çıktı. Burada kavga ederiz, birileri gelir, bize yanlış olduğunu söyler, barışırız; tartışırız, birileri gelir, arayı bulur. Bu Mecliste kavgalar oldu, olmuştur, olacaktır ama bu kavga olduktan sonra bir milletvekiliniz -bakın, ismini de veriyorum, Osman Gökçek- “tweet” atıp, önce yumruklu bir resmini paylaştırıp sonra “Tüm şehit ve gazi yakınları bana teşekkür ediyor.” gibi seviyesiz bir paylaşım yaparsa işte bu olmaz, işte bu olmaz; buna izin vermeyin. Birisi bu arkadaşa “Burası Beyaz TV değil.” desin, birisi bu arkadaşa “Burası babanın Twitter sayfası değil.” desin, birisi bu arkadaşa “Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi.” desin. (CHP ve DEM Parti sıralarından alkışlar) Tabii ki kavgalar olacak, tabii ki tartışmalar olacak aramızda ama bunu, akşam, bir zafermiş gibi paylaşımlara konu yapamayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Başarır.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Sonra kadın milletvekillerine vurmak ne demek, ne demek?
MEHMET DEMİR (Kütahya) – Canlı yayın yapanlara niye bir şey demiyorsun?
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Yaparlar.
MEHMET DEMİR (Kütahya) – Video çekip paylaşanlara ne diyeceksin?
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, orada 100 tane kanal var, canlı yayın yapıyor, hatta şu anda bana laf ettiğini gazeteler, televizyon… Ya, Meclis TV çekiyor arkadaşlar. Bunda ne var?
MEHMET DEMİR (Kütahya) – Meclis TV çeker. Sen canlı yayın yapana niye bir şey demiyorsun?
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Ama bakın, Meclis kapandıktan sonra, burada bulunan arkadaşlarımıza saldırmak olmaz, bunun sonu yok.
MEHMET DEMİR (Kütahya) – Oraya varana kadar başka şeyleri de konuşup söylesenize.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Osman Bey buraya gelecek, arkanıza geçecek, arkadaşları “Yumruk vurdun.” diyecek, bunu paylaştıracak. Ya, Osman, sen şu gruptaki herhangi bir milletvekilini sokakta görsen 80 metre kaçıyorsun; klavye kabadayısı, sosyal medya kabadayısı. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET DEMİR (Kütahya) – Ne alakası var?
EJDER AÇIKKAP (Elâzığ) – Hedef gösteriyorsun, tahrik ediyorsun.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Olmaz, olmaz; ben bu partinin Grup Başkan Vekiliyim…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – …benim bir arkadaşım da sana yumruk atmaya kalksa, akşam bunu paylaşsa yanlış olduğunu söylerim, söylerim.
Osman’ı savunma, Osman’ı savunursan kirlenirsin….
MEHMET DEMİR (Kütahya) – Osman’ı savunmuyorum. Adaletse “Herkese adalet!” diyeceksin!
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Osman’ı savunursan aynı seviyeye düşersin.
MEHMET DEMİR (Kütahya) – Kürsüyü işgal edenlere laf etmek yerine, işgal edenleri kaldıranlara laf ediyorsun!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri…
Selamlayın lütfen Sayın Başarır.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Osman’ı savunursan bak, vurgun yersin, onun seviyesi dibin de altında. Osman’ı savunmayın, onun savunulacak tarafı yok. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Lütfen uyarın arkadaşınızı, bir daha asla ve asla, İYİ Parti olur, MHP olur, DEM olur, AK PARTİ olur; böyle şeyler kullanamaz.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
ŞENGÜL KARSLI (İstanbul) – Sayın Milletvekili, doğru bir dil kullanmıyorsunuz, doğru bir üslup kullanmıyorsunuz!
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, 125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların süresinin en fazla 2 konuşmacı tarafından kullanılmasına ilişkin önerisi
No:26 5/6/2024
Danışma Kurulu Önerisi
Danışma Kurulunun 5/6/2024 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantıda, 125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların süresinin en fazla 2 konuşmacı tarafından kullanılması önerisinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Numan Kurtulmuş
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Abdulhamit Gül Ali Mahir Başarır Gülüstan Kılıç Koçyiğit
AK PARTİ Grubu CHP Grubu DEM PARTİ Grubu
Başkan Vekili Başkan Vekili Başkan Vekili
Erhan Akçay Mehmet Satuk Buğra Kavuncu Bülent Kaya
MHP Grubu İYİ Parti Grubu Saadet Partisi Grubu
Başkan Vekili Başkan Vekili Başkan Vekili
BAŞKAN– Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Gündemin “Seçim” kısmına geçiyorum.
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- İçişleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN – Komisyonlarda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen üyelikler için seçim yapacağız.
İçişleri Komisyonunda boş bulunan 1 üyelik için İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak aday gösterilmiştir.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN – Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda boş bulunan 1 üyelik için Antalya Milletvekili Aykut Kaya aday gösterilmiştir.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3.- Dilekçe Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN – Dilekçe Komisyonunda boş bulunan 1 üyelik için Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu aday gösterilmiştir.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4.- İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN – İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan 2 üyelik için Ankara Milletvekili Tekin Bingöl ve Kocaeli Milletvekili Harun Özgür Yıldızlı aday gösterilmiştir.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN – Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda boş bulunan 1 üyelik için Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu aday gösterilmiştir.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, birleşime yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:18.39
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.16
BAŞKAN: Başkan Vekili Gülizar BİÇER KARACA
KÂTİP ÜYELER: Mustafa BİLİCİ (İzmir), Rümeysa KADAK (İstanbul)
-------0-------
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sıraya alınan, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi ve Kırıkkale Milletvekili Mustafa Kaplan ile 83 Milletvekilinin Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Savunma Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi ve Kırıkkale Milletvekili Mustafa Kaplan ile 83 Milletvekilinin Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2168) ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 125) [(*) ]
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 125 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Sayın Başkanım, cevap hakkımı kullanmak istiyorum Ali Mahir Bey’in yapmış olduğu konuşmaya karşılık olarak.
BAŞKAN – Sayın Milletvekili, arzu ederseniz şu açılışı yapayım kanunla ilgili…
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Peki efendim.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle teklif, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır. Teklifin tümü üzerindeki görüşmelerde siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmalar alınan karar gereğince en fazla 2 konuşmacı tarafından yapılabilecektir.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmelere geçmeden önce, Sayın Gökçek, buyurun, talebinizi alalım.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Kürsüye çıkabilir miyim efendim? Ali Mahir Başarır Bey ismim hakkında konuşma yapmıştır. Kendisi kürsüde yapmıştır, cevap hakkımı kürsüde kullanmayı talep ediyorum Sayın Başkanım.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Sayın Başkanım, bir izahat vereyim, takdir sizin. 69’a göre istiyor herhâlde değil mi?
BAŞKAN – Sataşmadan talep ediyor, evet.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Sataşmadan dolayı, diyor ki: “Açıklama ve cevaplar için Başkan, aynı oturum içinde olmak üzere…” Takdir sizin ama…
MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) – Daha önce farklı uygulamalar gördük Sayın Başkan.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Sayın Başkanım, konuşması biter bitmez anında kapattığınız için yetişemedim, ondan dolayı…
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Yani böyle bir mazeret usulde yok.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Ali Mahir Bey korkuyorsa tabii, buna bir şey diyemeyeceğim efendim.
Teşekkür ediyorum.
Çekingenliği varsa onu…
BAŞKAN – Sayın Gökçek, Sayın Başarır’ın bu konudaki itirazı evet, İç Tüzük uyarınca doğrudur. İlerleyen saatlerde talep ederseniz…
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Efendim, demokratik olarak rica ediyorum.
BAŞKAN - Bitirebilir miyim?
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Bakın, burada şahsıma edilen bir hakaret var.
BAŞKAN - Sayın Gökçek, bitirebilir miyim?
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Başkanım, siz Cumhuriyet Halk Partili olabilirsiniz ama rica ediyorum benim konuşma hakkımı elimden almayınız.
BAŞKAN - Sayın Gökçek… Sayın Gökçek…
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Bakın, size saygı duyuyorum.
BAŞKAN – Sayın Gökçek, burada Cumhuriyet Halk Partili olarak değil, burada Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili olarak bulunuyorum.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Efendim, Sayın Başkanım… Sayın Başkanım…
BAŞKAN - Cümlemi bitirmeme izin verirseniz…
69'a göre size söz hakkı vermem mümkün değil ancak kanun teklifi görüşmeleri başladığında 60’ncı maddeye göre kısa bir söz talebinizi karşılayacağım.
Oturun lütfen, görüşmelere başlayalım, söz vereceğim size.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Yani hemen itiraz etmenize gerek yok, gayet tarafsız olmaya azami gayret gösteriyorum, emin olun.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Saygılarımı sunuyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Teklifin tümü üzerindeki görüşmelere geçiyoruz.
Teklifin tümü üzerinde ilk söz talebi, Saadet Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Mustafa Nedim Yamalı’ya aittir.
Buyurun Sayın Yamalı. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MUSTAFA NEDİM YAMALI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle Türk Silahlı Kuvvetlerimizin gerek yurt içi gerekse yurt dışındaki başarılı çalışmalarından dolayı başta Millî Savunma Bakanlığımızı, Genelkurmay Başkanlığımızı, kuvvet komutanlıklarımızı ve ordumuzun her kademesinde görev yapan subay, astsubay, er, erbaş, sivil memur ve askerî işçilerimizi tebrik ediyor ve bundan sonraki vazifelerinde de üstün başarılar diliyorum.
Görüşmekte olduğumuz kanun teklifi genel itibarıyla Millî Savunma Komisyonunun görev alanında gibi gözükse de Kamulaştırma, Tebligat ve Sosyal Sigortalar Kanunlarında da değişiklik yapıldığından, Plan ve Bütçe ve Adalet Komisyonunun da esas veya tali komisyon olarak sürece dâhil edilmesi gerekmekteydi. Bu hâliyle bu kanun teklifi sıkça eleştirdiğimiz bir torba kanun teklifi hâline gelmiş oldu.
Bu kanun teklifi Millî Savunma Bakanlığımızın ve Türk Silahlı Kuvvetlerimizin tüm ihtiyaçlarını karşılayacak bir teklif olarak gözükmüyor maalesef. En kısa zamanda günümüzün ve geleceğimizin bütün ihtiyaçlarına cevap verecek olan kapsamlı bir kanun teklifi Meclisteki tüm partilerimizin katılımıyla hazırlanmalı ve bu konudaki eksiklikler tam olarak giderilmelidir. Yapılan yeni düzenlemeler de uzun vadede Türk Silahlı Kuvvetlerinin iç âleminde verimlilik ve adalet sorunlarına sebep olmamalıdır.
Uzman erbaş ve sözleşmeli erbaş ve erler için getirilen disiplin ve görevden alma kriterlerinin burada genişletildiği gözüküyor. Bu kriterlerin genişletilmesi ve uygulamada muğlaklık olması personel üzerinde bir baskı veya stres meydana getirmemeli ve moral bozucu etkilerin yer almaması sağlanmalıdır.
Bu kanun teklifinde gözükmüyor, bu kanun teklifinde yok ancak astsubayların tazminat ve emeklilik hakları konusunda önemli sıkıntılar yaşandığı biliniyor. Subaylar ile astsubayların emekli maaşları ve tazminat haklarında ciddi farklılıklar gözüküyor. Özellikle, bir subay emekli olduğu zaman maaşının yüzde 70’i kadarını alırken bir astsubay emekli olduğu zaman maaşının ancak yüzde 50’sini alabiliyor. Subaylar ile astsubaylar arasındaki emeklilik durumu daha dengeli hâle getirilmeli ve astsubayların görevleri sırasında aldıkları maaş ve tazminatların emekliliklerine de yansıtılması sağlanmalıdır.
Ülkemizdeki PKK terörü, PYD/YPG ve DEAŞ terör örgütleri, hain FETÖ kalkışması, Irak’taki karışıklıklar, Suriye’deki yabancı askerî varlıklar, Karadeniz’deki Rusya ve Ukrayna savaşı, Ege Denizi’ndeki güvenlik sorunları, Akdeniz ve Kıbrıs’taki hükümranlık haklarımızla ilgili haklı tezlerimiz ve sığınmacılar meselesi çevremizi kuşatan, çözüm ve doğru adımlar bekleyen, ciddi ve yüksek tehditler içeren güvenlik meselelerimizdir. Bu meselelerin çözümünde bu topraklardaki bin yıllık tecrübe göz ardı edilmemeli ve gereken hukuki, siyasi ve diplomatik adımlar bu anlayışla çözülmelidir.
Bunların yanında, ülkemiz ve bölgemiz için önemli bir güvenlik sorunu olabilecek olan Filistin ve Bosna Hersek konusunda da bazı yeni adımların atılması gerektiğini düşünüyoruz.
Filistin için Türk hava sahası İsrail’e giden bütün uçuşlara kapatılmalıdır, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu derhâl liderler düzeyinde toplantıya çağırılmalıdır, bu toplantıda Gazze’ye gidecek bir görev gücü kararı alınmalı ve ilgili Birleşmiş Milletler kuruluşlarının bu çerçevede görevlendirilmesi için çalışmalar yapılmalıdır. Güney Afrika, Brezilya, İspanya, Norveç, İrlanda, Malezya gibi farklı kıtaları ve farklı kültürleri temsil eden ülkelerden oluşan Filistin dostları grubu kurulmalıdır. Bu grup, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimî üyeleri nezdinde ortak girişimde bulunmalı ve eğer gerekli tedbirler alınmazsa bir gönüllüler koalisyonu kurulacağı bildirilmelidir. Bölgedeki tek NATO üyesi ülke olarak İsrail'in devam eden soykırımının bölge barışını tehdit ederek Türkiye için güvenlik riski oluşturacağı gerekçesiyle Norveç ve İspanya’yla birlikte NATO'ya Filistin gündemli toplantı çağrısı yapılmalıdır. Avrupa Birliği adayı bir ülke olarak, İspanya ve İrlanda’yla birlikte liderler düzeyinde Filistin için toplantı yapılması için girişimde bulunulmalıdır. Filistin’le Gazze üzerinde Doğu Akdeniz’de kıyısı olan bir ülke olarak Doğu Akdeniz iş birliği anlaşması imzalanmalı ve Gazze’nin boşaltılarak Filistin'in Akdeniz’den kopartılma planlarına karşı bir hukuki süreç ve önlemler alınmalıdır. Filistinli tarafların ulusal uzlaşı süreci ile kendi aralarında birlik sağlamaları için girişimde bulunulmalıdır. İslam İşbirliği Teşkilatı da liderler düzeyinde toplantıya çağrılmalı, Filistin için bir eylem planı ortaya konulmalıdır. Nihayetinde, Filistin'in güvenliğinin Türkiye'nin güvenliğiyle çok yakından ilgili olduğu unutulmamalı ve bu adımlar gecikmeksizin atılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, bir önemli konu da Bosna Hersek'in durumudur. Bosna Hersek 2005’te NATO'ya NATO üyesi olma isteğini dile getirmiş, 2009’da Üyelik Eylem Planı’na başvuruda bulunmuş ancak 2019’da resmî adaylık statüsü almış, maalesef bugüne kadar NATO'ya üye yapılmamıştır. 2022’de müracaat yapan Finlandiya 2023’te, yine 2022’de NATO'ya müracaat yapan İsveç 2024’te NATO'ya üye olmuştur. Biz Türkiye olarak İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğini kabul ederken bir şart olarak Bosna Hersek’in de NATO üyeliğini ortaya koymalıydık fakat bunu maalesef yapamadık veya yapılamadı. Bosna Hersek'in çevresindeki bütün ülkeler ya NATO'ya alınmış veya Avrupa Birliğine alınmıştır. Burada Sırpların ayrılıkçı karakterde olduğu unutulmamalı ve Bosna Hersek’in üyeliği konusunda gayret gösterilmelidir. Eğer Bosna Hersek’in NATO’ya üye olup sınır bütünlüğü garanti altına alınmaz ise önümüzdeki yıllarda büyük çatışmalar yaşanabilir, bu çatışmalar Balkanlara yayılabilir; bu, Türkiye için yeni bir güvenlik sorunu ortaya çıkartır. Böyle bir çatışma ortamı ortaya çıkmadan önce Türkiye’nin öncülüğünde gerekli diplomatik adımlar atılıp bu olay çözülmelidir.
Değerli milletvekilleri, askerî hastaneler ve Gülhane Askerî Tıp Akademisinin kapatılmasıyla nitelikli sağlık personeli yetiştirilmesi görevi Sağlık Bilimleri Üniversitesine verilmiştir. Gülhane Askerî Tıp Akademisinin (GATA) temeli 1898’de atılmıştı, Osmanlı ordusunun farklı cephelerinde ihtiyacına yönelik askerî tabip yetiştirme görevi Gülhane Askerî Tıp Akademisine verilmişti. GATA, yüz yirmi beş yıllık bir askerî kültürdür. Askerî sağlık sistemi 15 Temmuz hain FETÖ girişiminden sonra kaldırıldı, GATA kapatıldı, Sağlık Komutanlığı lağvedildi; bunun işleri de görevleri de bir merkeze devredildi.
Türk Silahlı Kuvvetleri NATO içerisinde hastanesi olmayan, askerî hastanesi olmayan tek ordudur. Askerî sağlık hizmetlerinin belli bir düzen ve disiplin içinde bütüncül bir şekilde yürütülmesi ve verimli olabilmesi için sağlık personelinin askerî eğitimi tatbikatlarla askerî okullarda verilmesi gerekir. Askerî hastanelerin yeniden kurulması ve yeniden teşkilatlandırılması gerektiği kanaatindeyiz.
Değerli milletvekilleri, kahraman ordumuzun bin yıldır bu topraklarda elde ettiği bütün başarılarda en büyük pay rahmetle, şükranla andığımız şehitlerimize ve kahraman gazilerimize aittir. Ne yaparsak yapalım onlara minnet borcumuzu asla ödeyemeyiz.
Bu vesileyle, bugüne kadar bu topraklar için canını veren, ter döken tüm Silahlı Kuvvetler personelimizi şükran ve minnetle anıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Saadet Partisi adına ikinci söz talebi, İstanbul Milletvekili Mustafa Kaya’ya aittir.
Buyurun Sayın Kaya. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MUSTAFA KAYA (İstanbul) - Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’yle ilgili Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Türk Silahlı Kuvvetleri yalnızca sahip olduğu teknolojik üstünlüklerle değil, aynı zamanda mensuplarının moral motivasyonu, hukuki güvenceleri, özlük haklarıyla da doğrudan ilintili bir yapılanmadır yani sadece teknolojik üstünlük değil diğer konuların da elzem olduğu hayati bir meseledir.
Şimdi, kanun teklifi hazırlanırken aslında bu konuda söz söyleme yetkisi olan veya söz söyleme hakkı olan kimi kurumlarla konuşulmadığı bu kanun teklifiyle beraber anlaşılmaktadır.
15 Temmuz hain darbe kalkışmasının ortaya çıkardığı sonuçlar Türk Silahlı Kuvvetlerinin yapılanmasında bugün tekrar gözden geçirilmesi gereken bazı değişikliklere sebep olmuştur. Mesela, hepinizin yakinen bildiği gibi, Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıkları arasındaki görev farkının şu anda tam olarak neye tekabül ettiği bilinmemektedir. Şöyle bir örnek vermek istiyorum: 15 Temmuz darbe kalkışmasından sonra göreve gelen 2 Millî Savunma Bakanı sivil insanlardı, sonrasındaki 2 Millî Savunma Bakanı ise asker kökenli, Genelkurmay Başkanlığı yapmış isimlerdi. Belki ilk 2 isimde biz Millî Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri arasındaki uyuşmazlığı, daha doğrusu, karar alma süreçlerindeki problemleri olağanüstü hâl sebebiyle tam olarak anlamamış olabiliriz, şimdi de şu anda da 2 eski Genelkurmay Başkanımızın Millî Savunma Bakanlığı yapmış olmasından dolayı sorunu yine idrak edememiş olabiliriz ama bizim bundan sonraki süreçte kuvvet komutanlıklarının ve Genelkurmay Başkanlığının Millî Savunma Bakanlığına ayrı ayrı bağlı olmasından dolayı bunu tekrar gündeme getirmemiz, emir komuta zincirinde bir aksaklık olma ihtimalini düşünerek yeni bir yapılanma içerisine girmemiz gerekebilir.
669 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle, bu kararnamenin 33 ve 34'üncü maddelerinde Genelkurmay Başkanının görevleri tarif edilirken “Barışta kuvvet komutanlıkları bu hiyerarşinin dışındadır.” diye bir ibare var ama savaşta aynı zamanda Silahlı Kuvvetlerin savaşa hazırlanmasında personel, istihbarat, harekât, teşkilat, eğitim, öğretim ve lojistik hizmetlere dair bütün alanlarda Genelkurmay Başkanının sorumlu olduğunu ortaya koyuyor.
Şimdi, hem bu açıdan “Savaş olduğunda sorumlu ama aynı zamanda barışta bu kuvvet komutanlarının üstünde değil.” şeklindeki bir çelişki tam olarak anlaşılabilir durum da değil. O yüzden, bir kere daha, Genelkurmay Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı arasındaki ilişkinin olması gerektiği gibi devam etmesi hepimizin arzusu, olması gereken şey budur. Ancak kuvvet komutanlıkları ile Genelkurmay Başkanlığı arasındaki bu emir komuta zincirinin yeniden tarif edilmeye ihtiyacı olduğunu buradan ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, bu teklif, kanun teklifi 3 farklı komisyonuna havale edilmişti. Mesela, Plan ve Bütçe Komisyonunun, Adalet Komisyonunun da aynı şekilde bu kanun teklifinin içeriğiyle ilgili kanaatlerinin ne olduğunu aslında bilmemiz gerekirdi çünkü Adalet Komisyonunu ilgilendiren boyutları var, Plan ve Bütçe Komisyonunu ilgilendiren boyutları var ama alelacele şekilde Millî Savunma Komisyonuna getirilmesi ve Millî Savunma Komisyonu neticesinde böyle bir kanun teklifi olarak Genel Kurula indirilmesinin sağlıklı bir süreç olmadığını ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, biraz önce Ankara Milletvekilimiz Nedim Bey de ifade etti yani biz bütün sorunlarımızı torba kanun mantığıyla çözmek adına adımlar atmaya çalışıyoruz, sürekli her bir şeyi, birbiriyle bağlantısız olan konuları hem de Millî Savunma Bakanlığı gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri gibi göz bebeğimiz bir kurumumuzun ihtiyacı olan değişiklikleri, kanun tekliflerini bir başka kanun teklifleriyle, bir başka meselelerle beraber torbanın içerisine koyuyoruz; bunun sorunlu olduğunu bir kere daha ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, askerî personelin özlük hakları onların moral ve motivasyonunu doğrudan etkiler. Disiplinsizlik fiilleri ve görevden alma süreçlerindeki belirsizliklerin giderilmesi gerekir, personelin moralini yükseltecek ve verimliliğini artıracak yaklaşımlar içerisinde olmak gerekir. Moral ve motivasyonu yüksek bir ordu her zaman daha başarılı olacaktır. Moral ve motivasyon açısından temininde güçlük çekilen ve özel ihtisas gerektiren görevlerde çalışan personel zamana tabi olmadan bir görev anlayışıyla çalışmaktadır.
Şimdi, burada şunu ifade etmek istiyorum: Son aldığımız kararlarla beraber Türk Silahlı Kuvvetlerinin profesyonel orduya doğru geçişinin aşamalarını yaşıyoruz. İyi de şu anda biz bu aşamayı yaşarken aynı zamanda şunu da biliyoruz, diyoruz ki Türk Silahlı Kuvvetleri profesyonel bir altyapıya kavuşturulmalıdır ama işin amatör kısmı hiçbir zaman ihmal edilmemelidir. Amatörlükten kastım, o manevi ruhun, o Türk Silahlı Kuvvetlerine, o ülkeye olan bağlılığın, devlete olan bağlılığın da o profesyonel mantık içerisinde mutlaka dikkate alınması gerekir. Bundan dolayı, bu husustan dolayı diğer kamu çalışanlarından askerî personelin kısmi olarak ayrı tutulmasında fayda var; lojman, diğer sosyal tesisler sanki bu personele lütuf gibi takdim ediliyor, oysa onların görevlerini sağlıklı bir şekilde yapabilmeleri için önemlidir.
Uzman erbaşlarımız var, bunların iş güvencesi maalesef yok; görevde başarısız olma veya kendilerinden istifade edilememe durumlarında hemen, doğrudan işten el çektirme gibi bir tehditle karşı karşıyalar. Bu süreçlerin mutlaka mantıklı bir çerçevede belirlenmesi gerekir. Elbette başarısızsa, elbette bir faydası yoksa, elbette görevden el çektirilmesi gerekiyorsa çektirilecek ama öncesinde bütün o psikolojik aşamaların, bütün sosyolojik aşamaların tam anlamıyla yapılması, düzenlenmesi doğru olan yaklaşımdır.
Hukukun üstünlüğü demokratik bir toplumun temel taşlarındandır, bu temel taş ordumuz için de geçerlidir. Disiplin cezalarının verileceği makam olarak askerî mahkemelerin; aile mahkemeleri, çocuk mahkemeleri gibi uzmanlık gerektiren bir statüde olması zorunlu ve hayatidir. Psikolojik sorunlar yaşayan personel için, işten çıkarma gibi sert önlemler yerine psikolojik destek mekanizmalarının oluşturulması temin edilmelidir.
Saygıdeğer milletvekilleri, 2011 yılında Hıfzıssıhha Enstitüsü kapatıldı. Sonrasında biz, daha yeni, 2020'lerde salgın gibi bir sonuçla karşı karşıya kaldık; salgınla yüzleştiğimizde, aslında Hıfzıssıhha Enstitüsünün ne kadar önemli bir kurum olduğunu anladık. Bir şeyi kapatıyoruz, yerine ne koyduğumuz belli değil. Şimdi de aynısını Sayıştayla ilgili yaşadık. Sayıştayın şu anda etkili olduğunu söyleyebilir miyiz? Hayır. Sayıştay sadece bize rapor gönderen, gönderdiği bilgilerin aslında hiçbir şekilde mahkemelerde falan bir karşılığı olmayan bir konuma indirildi.
Askerî hastaneler de aynı mesabede değerlendirilmesi gereken kurumlarımızdır. Askerlik mesleğinin hem askerliğin hem savaşın içeriğinden kaynaklanan yaralanmalar ve sair durumlardan dolayı askerî hastanelerin uzmanlık alanları var. Niçin askerî hastaneler kapatıldı, o zaman kapatıldıysa bugün niçin tekrar açılmıyor? Yani biz, bugün torba kanun mantığıyla hareket ediyoruz ve bütün hastalıkların şehir hastaneleri gibi büyük böyle yapılanmalar içerisinde çözülebileceğine inanıyoruz; yanlıştır bu. Askerî hastaneler mutlaka tekrar hayata geçirilmeli, askerî hastanelerin varlığı korunmalıdır.
Değerli milletvekilleri, hâlâ çözüme kavuşturulmayan askerimizin tazminat ve askerî alanda ihtisaslaşmış hastane ihtiyacı ivedilikle çözülmelidir diyorum.
Ayrıca, eğitim ve kurs süreçlerinde personelin başarısızlıklarından sonra eğer bizim bu personelle tekrar yola devam etmeme gibi bir durumumuz varsa, şayet onların da diğer atanamayan uzmanlar gibi, devlet memuru olmak gibi bir hakları varsa onları da değerlendirmeye almamız gerektiğine inanıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, hepimiz şunu gayet net olarak biliyoruz: Silahlı Kuvvetleri güçlü olmayan ülkelerin kendilerini geleceğe taşımaları mümkün değil ama geleceğe taşırken de aynı zamanda Silahlı Kuvvetlerinin hem hukuki alanda hem manevi alanda hem maddi alanda doğru bir şekilde donatılması olması gereken yaklaşımdır. Ben bir kere daha Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıkları arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi gerektiği kanaatiyle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Kaya.
MUSTAFA KAYA (Devamla) – …ayrıca askerî hastanelerin tekrar dikkate alınmasını ifade ediyor ve bütün aşamalarda görev yapan askerlerin moral ve motivasyonunun korunması kollanması adına teknik çalışmaların yapılması gerektiğini ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sıradaki söz talebi, İYİ Parti Grubu adına Kayseri Milletvekili Dursun Ataş’a aittir.
Buyurun Sayın Ataş. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülen 125 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin geneli üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Kahraman Türk ordusunu ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri -sözlerime başlamadan evvel- memleketim Kayseri’de 12’nci Hava Ulaştırma Ana Üs Komutanlığı’nda eğitim uçağının kaza kırıma uğraması sonucu Hava Pilot Albaylarımız Gökhan Özen ve Uğur Yıldız şehit olmuştur. Şehitlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine sabır ve başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekilleri, biz İYİ Parti olarak Meclise ilk girdiğimiz 2018 yılından beri millî güvenliğimizle ilişkin kurumların bütçe görüşmelerinde ve yine millî güvenliğimize, ordumuza ilişkin tüm kanunlarda konuya hep partilerüstü baktık, çok daha hassas davrandık, yanlışları ise söylemekten geri durmadık, yapıcı eleştirilerimizi söyleyip çözüm önerilerimizi anlattık. Bugün de tavrımızın aynen devam edeceğini en başta belirtmek isterim.
Değerli milletvekilleri, görüşülen teklif 60 madde olarak Millî Savunma Komisyonunda görüşülmüş, 1 madde ortak önerge teklifiyle çıkarılmış, 59 madde olarak Komisyonda kabul edilerek Genel Kurula getirilmiştir. Teklif, 21 farklı kanunda değişiklik öngörmektedir. Bu nedenle, teklif, 3 farklı komisyona havale edilmiş ancak sadece esas komisyon olan Millî Savunma Komisyonunda görüşülmüş, Adalet Komisyonu ve Plan ve Bütçe Komisyonu görüş dahi belirtmemiştir. İç Tüzük’e aykırı olmasına rağmen AKP iktidarında artık normalleşen bu özensiz ve kalitesiz yasa yapma süreci Türk milletini mağdur etmektedir. Zira kalitesiz yapılan bir kanun, kısa bir süre sonra başka bir değişikliğe ihtiyaç duymaktadır. Kanunların bu durumundan dolayı yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi için Meclisimizin daha fazla çalışması gerekmektedir. Nitekim bu teklifte de 59 maddenin 16 tanesi daha önce yapılmış kanunun Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi sonucu yapılan düzenlemelerden ibarettir. Sırf bu kanun teklifi dahi AKP iktidarının komisyonların doğru çalışmasını nasıl engellediğini, kanun yapım sürecinde ne kadar hata yaptığını, muhalefetin Anayasa’ya aykırılık iddialarını hiç dinlemediğini açıkça göstermektedir.
Değerli milletvekilleri, teklifin önemli bir kısmının 2018 yılında geçilen Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine uyum düzenlemelerinden oluştuğu da görülmektedir. Yani hükûmet sistemine geçilmesinden sonra Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, Genelkurmay Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığından alınıp Millî Savunma Bakanlığına bağlanmıştır. Ayrıca, kuvvet komutanlıkları da ayrı ayrı Millî Savunma Bakanlığına bağlanmıştır. Bu son derece hatalı düzenlemelerin üzerinden altı yıl geçmesine rağmen hâlen Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilgili gelen istisnasız her kanun teklifinde uyum düzenlemeleri yapılmaktadır. Bu teklifte de 11 madde uyum düzenlemeleriyle alakalıdır yani tüm teklifin neredeyse beşte 1’i sadece uyum düzenlemelerinden oluşmaktadır. Nitekim gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenirse diğerleri de yanlış gider. Yıllardır söylediğimiz gibi gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklenmiştir. O yüzden, ilk olarak o yanlışın düzeltilmesi gerekmektedir. Aksi hâlde, binlerce uyum düzenlemesi de yapılsa göz bebeğimiz Türk Silahlı Kuvvetlerine hiçbir fayda getirmeyecektir. Unutulmamalıdır ki iki yanlıştan bir doğru çıkmaz.
Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin temel dinamikleri, hiyerarşik düzeni ve teamülleriyle bu şekilde oynanması Silahlı Kuvvetlerimizin gücünü ve itibarını azalttığı gibi idare hukuku açısından da hatalı olmuştur. Genelkurmay Başkanlığının Millî Savunma Bakanlığına bağlanmasıyla Millî Savunma Bakanının Genelkurmay Başkanına emir ve talimat verebileceğine şüphe bulunmamaktadır. Ancak 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne göre de Cumhurbaşkanı gerekli gördüğünde Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanlarından doğrudan bilgi alabilir ve bunlara doğrudan emir verebilir. Aynı makam üzerinde iki ayrı makamın emir ve talimat verme yetkisine sahip olması idare hukuku açısından da sakıncalı ve ciddi eleştiriye açık bir durumken bunun özellikle millî güvenliğimizi doğrudan ilgilendiren Türk Silahlı Kuvvetlerinde olması kabul edilebilir değildir. Ayrıca, Deniz, Kara, Hava Kuvvetleri Komutanlıklarının doğrudan Millî Savunma Bakanlığına bağlanmış olduğu hesaba katıldığında ise Genelkurmay Başkanının Türk Silahlı Kuvvetleri hiyerarşisinden nasıl çıkarıldığı ve etkisiz hâle getirildiği görülmektedir. Bu komutanlıklar doğrudan Millî Savunma Bakanlığına bağlı olacak ise Genelkurmay Başkanlığına nasıl bir ihtiyaç kalmıştır? Yani bir Genelkurmay Başkanı var ama altında kendi karargâhından başka hiçbir birlik yok; akıl alır gibi değil ama gerçek! Üstelik savaş hâlinde kuvvet komutanlıklarını sevk ve idare edecek olan Genelkurmay Başkanı, barış hâlinde kuvvet komutanlıklarına komuta edemeyecek, bu komutanlıkların harbe hazırlanması için gerekli emirleri verme, planlama ve denetleme yetkisi olmayacaktır.
Kuvvet komutanlıkları açısından ise daha vahim bir durum karşımıza çıkmaktadır. Mevcut düzenlemeler kapsamında değerlendirildiğinde kuvvet komutanlarına aynı anda 3 ayrı makam emir ve talimat verebilecektir. Düşünün, bir kuvvet komutanı aynı konuda Genelkurmay Başkanından farklı bir emir, Millî Savunma Bakanından farklı bir emir, Cumhurbaşkanından farklı bir emir alırsa bunlardan hangisini yapacaktır? Türk Silahlı Kuvvetlerinin yapısıyla oynayan, teamülleri hiçe sayan bu tür düzenlemeler yapılması ordu içinde istikrarı ve güveni sarsmakta, askerî birimler arasındaki uyumu ve disiplini tehlikeye atmakta, ayrıca ulusal savunma kapasitemizi ciddi oranda azaltmaktadır.
Bu kanun teklifinde olduğu gibi, Silahlı Kuvvetlerimizi ilgilendiren her kanun teklifinde “uyum düzenlemesi” denilerek Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıkları daha da işlevsiz hâle getirilmektedir. Nitekim, teklifin 8’inci maddesiyle üstün başarılı yüzbaşı ve binbaşıları terfi ettirme yetkisinin ilgili kuvvet komutanlarından alınarak doğrudan bakanlıklara verilmesi amaçlanmaktadır.
Yine, teklifin 10’uncu maddesiyle üstün başarılı kıdemli üstçavuş ve başçavuşları terfi ettirme yetkisi ilgili kuvvet komutanlarından alınarak doğrudan bakanlıklara verilmesi amaçlanmaktadır.
Aynı şekilde, teklifin 45’inci maddesi ise sözleşmeli erbaş ve erlerin uzman erbaş statüsüne geçirilebilmelerine ilişkin kuvvet komutanlıklarına verilmiş olan yetkinin doğrudan bakanlıklara devredilmesini düzenlemektedir. Kuvvet komutanlıklarının yetkilerinin bir bir ellerinden alınarak bakanlığa verildiği açıkça görülmektedir. Subay, astsubay ataması bile yapamayan, sözleşmeli erbaş ve erleri uzman erbaş statüsüne dahi geçiremeyen kuvvet komutanlıkları ve Genelkurmay Başkanlığının nasıl harp hazırlığı ve harekât planı yapacağı tam bir bilmecedir.
Değerli milletvekilleri, bu noktada diğer bir sorun ise Türk Silahlı Kuvvetlerinin içine hiç olmadığı kadar siyasetin sirayet etmesidir. Yetkilerin askerlerin elinden alınarak siyasilere verilmesinin iktidarın genel liyakatsizlik uygulaması da düşünüldüğünde nasıl yıkıcı sonuçlar doğurduğu ortadadır. Bu teklifle de bu yıkıcı sonuçların daha da artacağı şüphesizdir. Nitekim yetkilerin Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıkları elinden alınarak Millî Savunma Bakanlığı bünyesindeki sivillere verilmesi, personel alımı, sınav, mülakat, tayin, terfi gibi hususlarda Silahlı Kuvvetler personelinin siyasilerden referans aramasına, siyasi partilerle içli dışlı olmasına, onlardan bir koruma ve kollama beklemesine neden olmaktadır. Ayrıca, bu durum Türk Silahlı Kuvvetleri içerisine sızmaya çalışan tarikat ve cemaatlerin de işine gelmekte, işlerini kolaylaştırmaktadır. 15 Temmuzu yaşamış bir ordunun en çok dikkat etmesi gereken konuların başında bu gelirken iktidarın buna çanak tutan uygulamalar yapması kabul edilemezdir.
Belirtmek isterim ki Türk ordusunun siyasallaşması ülkemizin başına gelecek en büyük felaketlerden biridir. Türk ordusu, kışlaya giren siyasetin acı sonuçlarını büyük toprak kayıplarıyla Balkan Harbi’nde yaşamış bir ordudur. Türk ordusu kışlaya sızan cemaat ve tarikatların neden olduğu acı sonuçları 15 Temmuz hain darbe girişiminde yaşamıştır. “Tarih ders alanlar için asla tekerrür etmez.” bilinciyle hareket edilmesi ve bu yanlıştan acilen dönülmesi gerekmektedir. Bu yüzden, kuvvet komutanlıklarının Genelkurmay Başkanlığına yeniden bağlanmasını, elinden alınan yetkilerinin iadesini, kışlaya siyasetin sokulmamasını, orduya sızan tarikat, cemaat yapılanmalarının en sert şekilde dağıtılmasını, kayırmacılık ve liyakatsizliğin kökünün kazınmasını önemli ve hayati görüyoruz. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gövdesinden koparılan, ülkemizin en ücra köşesine kadar uzanan teşkilatlarıyla bugün kır bekçiliğinin reva görüldüğü Jandarmanın, Jandarma Genel Komutanlığının ve üç yanı denizlerle çevrili ülkemizin sahillerinin güvenliğinden sorumlu Sahil Güvenlik Komutanlığının yeniden asli gövdeye bağlanması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, teklifin üzerine daha çok konuşmayı isterdim ancak getirilen teklif içinde barındırdığı düzenlemelerle çok da konuşmaya değer değildir. Asıl konuşulması gereken husus teklifte olmayanlardır. Bu kapsamda teklifte görmeyi umut ettiğimiz ancak yer almayan ve Türk Silahlı Kuvvetleri için hayati önemde olduğunu düşündüğümüz askerî okullar, askerî hastaneler ve askerî yargı konularına değinmek istiyorum. Öncelikle, defalarca kez belirttiğimiz gibi, çok açık ve net şekilde bir kez daha ifade etmeliyim ki askerî okulların kapatılmasıyla iki yüz yıllık bir gelenek yok edilmiştir. Askerî liselerin kapatılması nedeniyle harp okullarının öğrenci kaynağının tümü sivil kaynaklardan sağlanmaya başlanmış, sınav komisyonları Bakanlık personeli tarafından oluşturulmuş “referans” adı altında torpille uygun ortam sağlanmıştır. Bunun sonucunda eskiden üniversite sınavında yüzde 1’lik dilimden öğrenci alan harp okullarının bugün öğrenci niteliğinin 200 binlere kadar gerilediğini biliyor muydunuz? 15 Temmuzu yaşamış bir orduda askerî okullara öğrenci alımındaki güvenlik soruşturmalarında tarikatlarla irtibat ve iltisakının kontrol edilmediğini biliyor muydunuz? Eskiden askerî okulların hayalini kuran nitelikli gençlerin bugün bu okulları tercih etmediğini, tercih eden askerî öğrencilerin ise bırakmak için yollar aradığını, bu teklifte de okulu bırakmak isteyen öğrencilerin önünü kesmek için cezai müeyyidelerin artırıldığını biliyor muydunuz? Ne yazık ki hepimiz biliyoruz ama neden düzeltmiyoruz? Neden her teklifle daha da kötüye giden bu sistem inşa ediliyor, bilmiyoruz.
Askerî hastanelerin kapatılmasının da acı sonuçlarını sürekli yaşıyoruz. GATA ve askerî hastanelerin yeniden açılacağı söylenmişti, umutluyduk ancak hevesimiz kursağımızda kaldı. Askerî birliklerdeki sağlık hizmet birimlerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesinin gerekçesi hâlen tam olarak açıklanamamış, Türk Silahlı Kuvvetlerinin sağlık hizmetleri örgütlenmesinde yeri doldurulamayacak bir boşluk yaratılmıştır. Ordular, devlet örgütlenmesinin çelikleşmiş ifadesidir. Ordu yapılanması ne kadar güçlüyse devlet de o kadar güçlüdür. Bu nedenle, ordunun kendi kendine yeterli olması, her alanda imkân kabiliyetinin bulunması esastır. Sağlık da bunların başında gelir ancak bugün güçlü bir ordusu olup da askerî sağlık sistemi olmayan tek ülke olduğumuzu biliyor muydunuz? Askerî hastane ve okulların kapatılmasını Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra düşman devletlerinin Sevr Antlaşması’nda dayattığını biliyor muydunuz? Türk Silahlı Kuvvetlerinin bugün cepheye gönderecek doktoru zor bulduğunu, sınır dışı birliklere pratisyen doktorların iki üç aylığına zor gönderilebildiğini biliyor muydunuz? Üç yıl önce askerî doktor sayısı 2.043 iken, emeklilik veya istifalardan sonra şu an ne kadar olduğunu bilmiyoruz. Doğal olarak da Türkiye'ye modern tıbbı getiren, köklü bir geçmişe sahip bu kurumun tarihî hafızası ve kurumsal kapasitesinin yok olmayla karşı karşıya kaldığını biliyor muydunuz?
Türk ordusu için yararlı olacağını düşündüğümüz bir diğer konu ise askerî yargıyla alakalıdır. 2017 yılında yapılan referandum sonucunda askerî mahkemeler kaldırılmış olup Askerî Ceza Kanunu’na göre yapılacak yargılamaların sivil mahkemeler nezdinde yürütülmesine karar verilmiştir. Demokratikleşme ve Avrupa Birliği uyum adımları kapsamında bu mahkemelerin kaldırılması normal görülebilecek olsa da ordumuz açısından doğan zararlı sonuçları göze çarpmaktadır. Nitekim, askerî iş mahiyetinde olan bir uyuşmazlığın çözümü, ihtisaslaşma ve askerî mantaliteyi anlamayı şart koşmaktadır. Bu yüzden de bir Avrupa Birliği ülkesi olan Hollanda'da dahi askerî mahkemeler kaldırıldıktan sonra adli yargı içinde askerî işlere ilişkin ihtisaslaşmış dairelerce bu uyuşmazlıklar çözüme bağlanmaktadır. Nitekim, askerî işler sivil işlerden farklı bir bakış açısı gerektirir; diğer yargılamalardan ayrı düşünülmesi zorunludur. Dolayısıyla, bu konuda ihtisaslaşmış mahkemelerin, istinaf ve temyiz yargılamalarında ise özel dairelerin oluşturulması şarttır. Askeri Ceza Kanunu’nun ise günümüz şartlarına uygun olarak baştan ele alınarak tekrar düzenlenmesi de ciddi bir gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır.
Değerli milletvekilleri, kısaca bu kanun teklifi hacimce ağır görülse de içerdiği düzenlemelerle hafif kalmış ve beklentileri karşılamamıştır. Teklifin olumlu düzenlemeleri de olsa önemli bir kısmı da iktidarın daha önce Anayasa’ya aykırı hazırladığı, iptal olan kanunlara yönelik düzenlemeleri içermektedir. Uyum adı altında Türk ordusunu tahrip edici düzenlemeler bulunmaktadır. Teklifin 25 ve 26'ncı maddelerinde Kamulaştırma Kanunu gibi askerî kanunla hiçbir alakası olmayan düzenlemeler yer almaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılmak isteyen personelin ve öğrencilerin ödül değil, ceza tehditleriyle tutulmaya çalışıldığı; teşvik değil, tehdidin ön plana çıktığı düzenlemelerden oluşmaktadır. Millî Savunma Bakanlığının müfettiş kadrolarına sadece mülakatla binbaşı, yarbay ve albaylardan atama yapılmasına ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. En verimli çağında olan binbaşı ve yarbaylar müfettiş olmamalı, kıtalarda ve aktif görevlerde yer almalı, daha önce birlikte çalışan, çok daha tecrübeli albaylardan sınav artı mülakatla atama yapılması düzenlenmeli, böylece hem müfettişlik kadrosuna daha liyakatli seçimler yapılmalı hem de kadrosuzluk nedeniyle tecrübeli albaylarımızın ordumuzdan ayrılmasının önüne geçilmelidir.
Değerli milletvekilleri, son olarak altmış üç yıldır faaliyet gösteren Türkiye'nin en yerli ve en millî kuruluşlarından olan OYAK’a değinmek istiyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının maaşlarından kesilen paralarla bir emeklilik güvencesi olan, vatanı için can veren, kanını döken, şehit olan, gazi kalan askerlerimizin ve ailelerinin birikimlerinin, geleceklerinin emanetçisi olan bu kurum, son yıllarda AKP iktidarının KİT’lerde olduğu gibi buraya da el atarak arka bahçesine çevirmeye çalışması sonucu yöneticilerinin sefa sürdüğü, üyelerinin ise cefa çektiği bir kuruma dönüşmektedir. İştirak yöneticilerinin seçim ve atamalarında liyakat hiçe sayılıp siyaset esas alınmaktadır. Yine, 2022 yılında “Hayır işlerine yönelik faaliyetler” adı altında 31 milyon lira harcanırken, bu miktar 2023 yılında birden 748 milyon liraya çıkmıştır. Bunun sonucu olarak da eskiden en yüksek kâr payını veren bu kuruluş, son yıllarda kâr payı oranı gerçek enflasyonun dahi altında kalmıştır. Tüm bu durumlardan dolayı bugün hem muvazzaf askerlerin hem de emekli askerlerin OYAK’tan büyük şikâyeti bulunmaktadır. Buradan sesleniyorum: Elinizi bu kurumdan çekiniz.
Değerli arkadaşlar, özetle, Türk Silahlı Kuvvetlerini ve toplumun büyük kesimini etkileyen bu teklifin adaletsizlikleri derinleştirecek, ordu disiplinine zarar verecek düzenlemeleri barındırdığını tekrar ifade ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DURSUN ATAŞ (Devamla) – Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
DURSUN ATAŞ (Devamla) – Ayrıca, beklentisi olup bu teklifte yer verilmeyen diğer bir konu da askerî personelin özlük haklarıdır. Bu konuyu da ilerleyen bölümlerde konuşacağımı belirterek tüm olumsuzluklara rağmen görüştüğümüz teklifin şanlı Türk ordusuna hayırlar getirmesini diliyor, yüce Türk milletini ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İç Tüzük 60’a göre söz talebinde bulunan 5 milletvekiline söz vereceğim.
Sayın Gökçek, buyurun.
Yeni bir sataşmaya mahal vermeden, yerinizden…
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Yerimden mi konuşacağım?
BAŞKAN – İç Tüzük madde 60 yerinden oluyor, bildiğiniz gibi.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
55.- Ankara Milletvekili Osman Gökçek’in, Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Sayın Başkanım, özellikle şunu söylemek istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisi eski milletvekili Sayın Fikri Sağlar’ın tabiriyle bir mafya avukatı olan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin aziz ordusuna “Satılmış ordu.” diyen ve bununla birlikte mahkeme salonlarını eşkıya gibi basan bir adamın bana kalkıp bu anlamda terbiye öğretmesi mümkün değildir.
Ayrıyeten, koridorlarda kendi milletvekili tarafından tokatlandığı zaman ben buradan bir AK PARTİ milletvekili olarak kendisini tokatlayan milletvekiline tepki göstermiş bir kişiyim yani şiddete karşıyım. Tabii ki DEM PARTİ’ye karşı olan bu özverili savunma şeklini, özellikle seçimlerden önce Kemal Kılıçdaroğlu’na PKK terör örgütünün vermiş olduğu desteğin bir diyeti olarak yaptığını düşünmekteyim. Ve şunu özellikle söyleyeyim: Ama o, Kılıçdaroğlu’nu da satıp daha sonra zıp zıp zıplayarak kendi arkadaşları tarafından dalgaya alınmış olan bir milletvekilidir.
BAŞKAN - Trabzon Milletvekili Sayın Sibel Suiçmez…
56.- Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez’in, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - Sayın Başkan, Dünya Çevre Günü’nde Nazım Hikmet’in dizeleriyle seslenmek istiyorum:
“Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun,
meyve çağında ağacın,
serip gelişen hayatın düşmanı.
bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler.
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet.
Bursa da havlucu Recebe,
Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman,
fakir köylü Hatçe kadına,
ırgat Süleymana düşman,
sana düşman, bana düşman,
düşünen insana düşman,
vatan ki bu insanların evidir,
sevgilim, onlar vatana düşman...”
İktidara inat, yaşasın hayat; iktidara inat, yaşasın çevre hakkı, çocuk hakları, kadın hakları, hayvan hakları; yaşasın demokratik, laik, sosyal hukuk devleti.
BAŞKAN - Çorum Milletvekili Mehmet Tahtasız…
Buyurun Sayın Tahtasız.
57.- Çorum Milletvekili Mehmet Tahtasız’ın, emeklilerin bayram ikramiyesiyle birlikte maaşlarının da yatmasını beklediğine ilişkin açıklaması
MEHMET TAHTASIZ (Çorum) - Sayın Başkan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan emeklilerin bayram ikramiyelerinin 10-14 Haziran tarihleri arasında ödeneceğini müjdeledi, “Emeklilerin bayram ikramiyesine yüzde 50 zam yaptık, 3 bin liraya çıkardık.” diye tekrar övündü. 2018 yılında bin liralık bayram ikramiyesiyle kurban hissesine girip kendi başına kurban alabiliyordu emekli, bugün emekli maaşının tamamıyla bile kurban hissesine giremiyor. 2018’de bin lirayla 3 çeyrek altın alan emekli, bugün 1 çeyrek altın alamıyor. Seçimden önce “Bu yıl emekli yılı olacak.” dediniz madem, sözünüzde durun. Cumhuriyet Halk Partisinin önerisini ve emekliyi dinleyin, en düşük emekli maaşını ve bayram ikramiyesini asgari ücret olarak belirleyin, asgari ücreti de açlık sınırının üzerine çıkartın. Emeklilerimiz bayram ikramiyesiyle birlikte maaşlarının da yatmasını bekliyor. Maaşı yatmayan emekli bu 3 bin lirayla evine alışveriş mi yapacak, torunlarına harçlık mı verecek? Emeklilere yaptığınız zulüm arşa ulaştı, hiç olmazsa bayramda yüzlerini güldürün, insanlarımıza, emeklilerimize maaşlarını bayram öncesi verin.
BAŞKAN - Konya Milletvekili Konur Alp Koçak…
Buyurun Sayın Koçak.
58.- Konya Milletvekili Konur Alp Koçak’ın, Gümülcine’de faaliyette bulunan Batı Trakya Fenerbahçeliler Kültür ve Spor Derneğinin ucube bir mahkeme kararıyla kapatılmasına ilişkin açıklaması
KONUR ALP KOÇAK (Konya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Batı Trakya’da yaşayan soydaşlarımız giderek yaygınlaşan hak ihlallerine maruz kalmaktadır. Son olarak Gümülcine’de faaliyette bulunan Batı Trakya Fenerbahçeliler Kültür ve Spor Derneği ucube bir mahkeme kararıyla kapatılmış, Yunanistan’ın sistematik hâle getirdiği hak ihlallerine bir yenisi daha eklenmiştir. Yunanistan’ın temel insan haklarını ihlal ettiği AİHM tarafından birçok kez tespit edilmiştir. Ne var ki AİHM kararlarını uygulamaktan ısrarla kaçınan Atina, Bekir Usta kararının uygulanmasını on altı yıldır bekletmektedir. Buna rağmen Atina’ya karşı ihlal prosedürü hâlâ başlatılmamıştır.
Türkiye'deki bir terör hükümlüsünün hakları söz konusu olduğunda esip gürleyen Avrupa Konseyinin, Yunanistan’da yaşayan ve hiçbir suça karışmamış olan 150 bin civarındaki Türk azınlığın tamamına yönelik hak ihlalleri söz konusu olduğunda sessiz kalması, ülkemize uygulanan çifte standardı bir kez daha ifşa etmiştir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara.
Buyurun Sayın Kara.
59.- Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara’nın, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin açıklaması
NERMİN YILDIRIM KARA (Hatay) - 5 Haziran Dünya Çevre Günü, kutlama günü değil bir mücadele günüdür. Dünyadaki sermaye sahipleri, yeryüzündeki tüm kaynakları bu kâr hırsıyla acımasızca tüketmektedir. AK PARTİ iktidarı da politik tercihleriyle ülkemizin doğal kaynaklarını, ormanlarını ve su kaynaklarımızı âdeta talan etmektedir. Fosil yakıt kullanımı, termik santrallerin yarattığı hava kirliliği ve buna bağlı olarak sağlık etki maliyetleri insan sağlığını olumsuz etkilemektedir. Taş ve maden ocakları, özellikle seçim bölgem Hatay'da, âdeta, yurttaşlarımızı yapmış olduğu patlatmalarla, canından bezdirmiş, deprem yaşayan bölgemizi toz bulutlarına boğmuştur. Sanayi tesislerinin havaya saldığı emisyonlar denetlenmemekte, taş ocakları dağları delik deşik edip arkalarına bakmadan çekip gitmektedirler.
Geleceğe bırakacağımız dünya doğaya. çevreye, yaşama ve insan haklarına… Bu toplumsal yaşam mücadelesini kesinlikle birlikte sürdürmeliyiz.
BAŞKAN – Kanun teklifinin geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına…
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Az önceki konuşmadaki sataşmayı anlatmama gerek yok herhâlde. İzin verirseniz…
BAŞKAN – Lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeden...
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Başkanım, bize bir dakika, ona üç dakika!
BAŞKAN – Sayın Gökçek, İç Tüzük 69’u okursanız size 60’a göre söz hakkı vermemin sebebini de öğrenmiş olursunuz; lütfen bunu bir daha tekrar etmeyelim.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Ankara Milletvekili Osman Gökçek’in yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Ah, ah, keşke bir okuyabilse!
Şimdi, bu Mecliste 600 kişi var, bir dakikada 6 yalanı en hızlı söyleyen Osman; ondan dolayı tebrik ediyorum -bir- ama 1’ine cevap vereceğim. Benim onur, gurur duyduğum Genel Başkanım Kemal Kılıçdaroğlu’yla ilgili bir laf söyledi. Benim Genel Başkanım, benim görevimi yaptığı yıllarda baban bunları söylediğinde onu paspas yapmıştı; bunu unutma. (CHP sıralarından alkışlar)
İki, biz küçükken mahallede çok yaramaz çocuklar olurdu, erik çalardı, arkadaşının topunu çalardı, arkadaşına iftira atardı; annesi döverdi, döverdi, laf söylerdi, hakaret ederdi. Mahallenin büyükanneleri, babaanneleri anneye kızardı: “Yapma kızım, arsız edersin!” Arsız ne? Artık lafın hükmetmediği, yüzün keçe gibi olduğu durumlar.
Aslında biz muhalefet grubu olarak Osman konusunda haksızız, söyleye, söyleye, söyleye Osman’ı arsız ettik; Osman arsız oldu, Osman’a laf kâr etmiyor! (CHP sıralarından alkışlar) Osman’a söylediğim bu lafları şu mermere söylesem çatlar, en kriminal tipe söylesem ağlar ama Osman’a kâr etmiyor! (CHP sıralarından alkışlar) Osmancığım…
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Efendim canım!
ALİ MAHİR BAŞARIR (Devamla) – Artık elimizden geldiği kadar sana dokunmayacağız çünkü sen arsız oldun. Arsızlığın çaresi yok, yüzsüzlüğün çaresi yok. Ya, şu lafları kime söylesem, taşa söylesem çatlar kardeşim, hiç mi utanmıyorsun sen? Bir dakikada 6 tane yalan söylüyorsun burada. Ben Fikri Sağlar’ın avukatıyım kardeşim, ben Fikri Sağlar’ın avukatıyım yani sen bunları uydururken gerçekten akıl tutulması yaşıyorum. Bence artık fazla uğraşmayalım, bu arsızı kendi kaderine bırakalım, belki grubu, Abdulhamit Bey ıslah eder. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Sayın Başkanım, herhâlde -sataşma- buna da “Yok.” demezsiniz inşallah efendim.
BAŞKAN – Buyurun.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum efendim.
BAŞKAN - Sayın Gökçek, lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim, hatip arkadaşlarımız bekliyor.
4.- Ankara Milletvekili Osman Gökçek’in, Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Şimdi ben arsızım, siz arlısınız ama PKK terör örgütünün tüm unsurları sizi desteklerken buna hiç ses çıkartmadınız. (CHP sıralarından gürültüler)
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – Ya, geç bunu be! Yeter artık ya, yeter! Siz FETÖ’yü desteklerken Allah sizi affetti de ne oldu? Geç o ayakları ya!
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Aranızda “PKK terör örgütü değildir.” diyen Türkan Elçi’yi aday yaptınız.
OKAN KONURALP (Ankara) – Türkan Elçi’yle ilgili laflarını geri al.
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – PKK’cı sizsiniz!
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Terbiyesiz!
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – Siz bu ülkenin askerine… “Sayın Apo” senin Genel Başkanın söyledi.
OKAN KONURALP (Ankara) – O lafını geri al!
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Evet, sizler PKK terör örgütünün tüm unsurlarının desteğini almanıza rağmen ses çıkarmadınız; evet, evet, aynen böyle oldu.
OKAN KONURALP (Ankara) – Türkan Elçi’yle ilgili lafını geri al.
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Ayrıyeten, şunu söylemişti…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
(CHP milletvekillerinin kürsüye doğru yürümeleri, gürültüler)
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Gel, gel, gel…
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – Ne “Gel.”i? Geliriz be!
OKAN KONURALP (Ankara) – Türkan Elçi’yle ilgili lafını geri al. Terbiyesiz!
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Stajyer kabadayı, gel bakayım, gel; gel, gel, gel!
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – Geliriz, geliriz!
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Gel, sana bir anlatayım!
OKAN KONURALP (Ankara) – Türkan Hanım’la ilgili lafını geri al.
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Gel, bakayım gel; stajyer kabadayı, gel! Gel bakayım, gel! Anca… Oradan koştun, burada niye yavaşlıyorsun, gelsene?
OKAN KONURALP (Ankara) – Türkan Hanım’la ilgili lafını geri al.
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Hele bir gel bakalım!
OKAN KONURALP (Ankara) – Türkan Hanım’la ilgili lafını geri al, geri al lafını.
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – Ben stajyer mtajyer değilim, konuşmalarına dikkat et!
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Yook, yok! Hadi gel, hadi gel, hadi!
OKAN KONURALP (Ankara) – Türkan Hanım’la ilgili lafını geri al.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok ya!
KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, müdahale edin, böyle bir usul yok!
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Ne oldu? Ne oldu?
OKAN KONURALP (Ankara) – Türkan Hanım’la ilgili lafını geri al, geri al o lafını.
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – PKK sizin kendinizsiniz!
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Ne oldu, ne oldu?
Efendim, dakika…
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – PKK sensin! PKK sensin! PKK senin Genel Başkanın…
OKAN KONURALP (Ankara) – Türkan Hanım’la ilgili lafını geri alacaksın.
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Hadi gel, hadi gel, gel!
BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.11
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.39
BAŞKAN: Başkan Vekili Gülizar BİÇER KARACA
KÂTİP ÜYELER: Mustafa BİLİCİ (İzmir), Rümeysa KADAK (İstanbul)
-------0-------
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi ve Kırıkkale Milletvekili Mustafa Kaplan ile 83 Milletvekilinin Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2168) ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 125) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon yerinde.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Gökçek, kalan otuz saniye sürenizi vereceğim ve uzatmayacağım.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Otuz saniye değil efendim; otuz saniye toplamda konuştum efendim, bir dakika hakkım var ama.
BAŞKAN – Yeni bir sataşmaya mahal vermeyin.
Buyurun.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Ankara Milletvekili Osman Gökçek’in, Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması (Devam)
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Değerli vekiller, şunu özellikle söylemek istiyorum: Her türlü konuda size verdiğim cevaplara cevap vereceğinize biriniz geliyor “soytarı” diyor, biriniz geliyor “arsız” diyor ama bir tane konuda benim söylediğimin cevabını hiçbiriniz veremiyorsunuz; ya ailemden saldırıyorsunuz ya hakaret ediyorsunuz.
Allah aşkına, şunu lütfen bir söyleyiniz: Ben sabahtan beri Ali Mahir Bey’in bana dediği bu kadar hakareti niye yedim? Burada DEM PARTİ’lilerle dün yapılan tartışmadan ötürü. Dün burada DEM PARTİ’lilerle yapılan tartışmanın sebebi neydi? Çok açık olarak söylemek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Başkanım, lütfen müsaade eder misiniz, toparlayıcı bir konuşma yapıyorum.
Bakın, şunu söylemek istiyorum: Dün DEM PARTİ’lilerle aramızda yaşanan meselenin sebebi neydi? Burada, Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Saadet Partisi ve İYİ Partililerin de hatiplerinin burada haklarının gasbedilmesiyle ilgili bir tartışma yaşadık.
SALİHE AYDENİZ (Mardin) – Onun için yumruk mu atman gerekiyor?
BAŞKAN – Sayın Gökçek, teşekkür ediyorum.
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Ben burada, şunu özellikle söylemek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Gökçek, teşekkür ediyorum.
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Sayın Başkanım, lütfen, rica ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Gökçek, teşekkür ediyorum.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Selamlama için söz verin.
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Sayın Başkanım, selamlama için, lütfen, bir dakika verirseniz, rica ediyorum, rica ediyorum. Tartışma açmamak için rica ediyorum Başkanım. Ali Mahir Bey’e on dakika verdiniz Sayın Başkanım. Rica ediyorum…
BAŞKAN – On dakika mı?
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Önce üç dakika bir konuştu efendim, iki dakika, bir dakika; sonra bir daha iki dakika, bir dakika konuştu; bir dakika yerinden… Nasıl olacak Başkanım? Biz bir dakika, onlar on dakika mı konuşacak? Rica ediyorum efendim.
VEYSAL TİPİOĞLU (Kocaeli) – Adalet, adalet herkese lazım.
BAŞKAN – Sayın Gökçek, selamlama için on beş saniye. Mikrofonunuzu açıyorum, selamlayıp kapatıyorsunuz.
Buyurun.
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Şunu söylüyorum: DEM PARTİ’liler isterlerse basın toplantısı, isterlerse bir dakika, isterlerse kürsüden konuşup istedikleri konuda eleştirebilirler. Biz bu noktada değiliz; isterse dışarıda da eylemler yaparlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Dışarda yaptıkları eylemlerde genel itibarıyla biz görüyoruz, polisi ısırıyor hanımefendi. Biz bunları gelip, burada, bunu yapan bir kadro burada gelip… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gökçek.
SALİHE AYDENİZ (Mardin) – Başkanım, söz istiyorum.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Başarır…
SALİHE AYDENİZ (Mardin) – Söz verdirdikçe hakaret edecek!
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
60.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Ankara Milletvekili Osman Gökçek’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Sayın Başkanım, biz de grup olarak bu milletvekiliyle bu şekilde muhatap olmaktan çok da hoşlanmıyoruz, mutlu değiliz ama bakın az önce de konuşmamda söyledim, bir milletvekilimiz var, Diyarbakır Baro Başkanı olan eşi alçak bir pusuda katledilmiş; hepimizin hassas olduğu ve içimizin yandığı bir konu ve mahkeme karar verecek; hepimiz de birçok arkadaşımızla orada olacağız. Bu tartışmaya niye kendilerini katıyor, niye Türkan Hanım’ı katıyor? O yüzden, konunun muhatabı, asıl sataşılan milletvekilimiz burada, ben kendisinin cevap vermesini talep ediyorum çünkü başka da hiçbir şekilde kendisiyle bu konuda muhatap olmayacağım ama Türkan Hanım’ın burada konuşmak hakkı; çıksın, cevabı kendisine versin. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Elçi, kürsüden, sataşmadan iki dakika söz vereceğim.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Efendim, geçen oturumda olan arkadaşa -bana söz vermeyip- şimdi nasıl iki dakika söz veriyorsunuz? Sayın Başkanım, geçen oturumda bana bir dakika verdiniz, şimdi hanımefendi iki dakika konuşuyor, öyle mi? Adaletiniz bu mu Sayın Başkan! Hani oturumlarda bir dakika söz veriliyordu?
BAŞKAN – Sayın Gökçek, konuşmanıza devam etmeseydiniz vermezdim, aynı 69'u Türkan Hanım için de uygulardım. Geldiniz, konuşmanıza devam ettiniz ve sözlerinizde ısrarcı oldunuz…
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Şu anda Türkan Hanım’ın ismini geçirdim mi efendim?
BAŞKAN – …o nedenle Türkan Hanım’a 69'u uygulamamız mümkün değildir.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Böyle bir adalet olabilir mi ya!
BAŞKAN – Buyurun Sayın Elçi.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.- İstanbul Milletvekili Türkan Elçi’nin, Ankara Milletvekili Osman Gökçek’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
TÜRKAN ELÇİ (İstanbul) – Arkadaşlar, öncelikle böylesi bir düzeysiz polemikte benim adımın geçmesinden dolayı esef duyduğumu bildirmek isterim. Burada kullanılan dilin, olumsuz dilin toplum üzerindeki menfi etkisinin nasıl olduğunu bilen bir vatandaşım; bunu söylerken vekil olarak söylemiyorum, vatandaş olarak dile getirmek istiyorum. Burada kullanılan dil toplumu bölüştüren, ayrıştıran, düşmanlaştıran bir dildir. Bu polemiklerden uzak durmamız gerektiğini bilen birisi olarak bu kadar travmatik durumuma rağmen hiçbir zaman ben burada bir arkadaşımın kalbini kırabilecek veya kötü manaya gelebilecek bir söz bile sarf etmiş birisi değilimdir; bir yıllık bir zamandan bahsediyorum. Bırakın bir yılı, öncesine gidelim, dokuz yıllık bir travmadan, dokuz yıllık bir cinayetten bahsediyorum. Birileri basından veya nereden bulabilecekse ortaya çıkarsın, bizi inandırsın; benim dokuz yıldır topluma olumsuz bir etki yaratacak hiçbir konuşmam, bir açıklamam olmamıştır.
Gelelim, zatın sürekli benim adımı zikretmesiyle ilgili meseleye. Ben öncelikle kişinin topluma zarar verdiğini; toplum dışında, kendi grubuna da zarar verdiğini düşünüyorum. Öncelikle kendi grubundaki arkadaşlarının onu şakşaklayıp öne sürmesinden öte bence uyarmaları gerekir çünkü inanın ki bu dilin hiçbirimiz açısından bir avantajı yok. Bu dilden hepimiz zarar göreceğiz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
YAHYA ÇELİK (İstanbul) – “Soytarı” dediklerinde de katılıyor musunuz?
TÜRKAN ELÇİ (Devamla) – Katılıp katılmama mevzularına getirip sıkıştırmayın. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) – Olur mu öyle şey, olur mu? Adaletiniz burada bitmiştir.
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – Devam edin, devam edin; o ayrı bir konu, devam edin.
YAHYA ÇELİK (İstanbul) – Oradan “soytarı” diyorlar, sen diyorsun ki: “Hakaret etmiyoruz.”
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – Muhatap olmayın, süre işliyor.
TÜRKAN ELÇİ (Devamla) – Ben bunu şöyle…
MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) – Adalet burada bitti bakın, bu kadar mı sizin adalet anlayışınız?
BAŞKAN – Sayın Elçi, lütfen Genel Kurula hitap edin.
TÜRKAN ELÇİ (Devamla) – Yok, ben şunu da hemen açıklama gereği duyuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) – Bunu eleştirmediğiniz zaman söylediğiniz lafların hiçbir anlamı yok.
TÜRKAN ELÇİ (Devamla) – Hayır, ben bunu şöyle açıklayayım…
BAŞKAN – Sayın Elçi, Genel Kurula hitap edin lütfen, son cümlelerinizi alacağım.
MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) – Orada bitti adaletiniz, orada bitti adaletiniz; üç saniye sürdü adaletiniz, hoşgörünüz.
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – Ya, iki dakika dinleyemiyorsunuz ya! İki dakika ya! İki dakika ya!
TÜRKAN ELÇİ (Devamla) – Sadece şu andaki açıklamayla alakalı değil…
BAŞKAN – Sayın Elçi, tutanaklara geçmesi için cümlenize devam edin lütfen ve selamlayarak bitirin.
TÜRKAN ELÇİ (Devamla) – Arkadaşlar, şunu açıklama gereği duyuyorum: Sadece bu akşam bu oturumda kullanılan dille, polemikle alakalı değil; Sayın Gökçek’in geçmiş dönemde medyada da benimle ilgili, eşimle ilgili paylaşımları oldu. Buna rağmen burada bu kürsüye çıktığında ben hiçbir zaman kendisiyle muhatap olmamışım, muhatap olmayı da gerek görmüyorum çünkü muhatap olunacak bir yanı yok. Bu, topluma zararlı bir kişi; bu, kendi grubuna zararlı bir kişi. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Elçi, son cümlenizi alalım, teşekkür ederim.
TÜRKAN ELÇİ (Devamla) – Bu dakikadan sonra, kesinlikle, adım polemiklerde geçse bile ben polemiklerin tezahürünü bildiğimden dolayı söz hakkı bile talep etmeyeceğim. Öncelikle benimle ilgili özür dilemesi gerektiği yönünde de bir özür beklemiyorum; kendi grubumdan özür dilesin, toplumdan özür dilesin kendi yaptıklarından dolayı. (CHP ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Ben söylediklerimin arkasındayım, sonuna kadar arkasındayım.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Koçyiğit, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
61.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Ankara Milletvekili Osman Gökçek’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aynı duygu ve düşünceleri paylaşmak istiyorum. Gerçekten biz grup olarak asla muhatap almayacağız. Bu seviyesiz dili, bu Meclise yakışmayan, bir seçilmişe yakışmayan bu dili mahkûm ediyoruz, kabul etmiyoruz.
MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) – Siz mi karar veriyorsunuz neyin Meclise yakışıp yakışmadığına?
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Bu dille muhatap olmayacağız, bu dile cevap vermeyeceğiz. Bu siyasetsiz, seviyesiz akılla muhatap olmak istemiyoruz. Onun için bize sataşıp durmasın, vekillerimize sataşıp durmasın. Gündem olmak istiyorsa gitsin, nerede, nasıl gündem oluyorsa olsun.
ALİ TAYLAN ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Ali Mahir Bey konuştu ilk.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Bizden uzak dursun, Beyaz TV orada!
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gül.
62.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Meclise yakışmayacak ifadelerin kullanılmasının doğru olmadığına ilişkin açıklaması
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; özellikle Genel Kurulda bulunmayan bir arkadaşımızla ya da herhangi bir parti grubunun üyesi arkadaşlarımızla ilgili, aileleriyle ilgili, bir kişinin… Önce suçta şahsilik esastır. Bir kişinin ailesiyle ilgili -bunu olumsuz anlamda söylemiyorum ama- annesi, babası, çocukları üzerinden veya burada bulunmayan kişiler üzerinden Meclise yakışmayacak ifadelerin kullanılması gerçekten bu anlamda doğru değil. Bu hususla ilgili, arkadaşımız da burada bulunmadığı için sonraki oturumda gerekli beyanları almıştır, söz talebinde bulunmuştur, ifadeler etmiştir. Hepimizin, bu anlamda, özellikle milletvekili arkadaşlarımız hakkında kişiselleştirmeden, aileleri… Herkesin eksiği, hatası, sevabı kendilerine aittir. Bu anlamda daha özenli bir dile ihtiyaç vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gül.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Arkadaşımız da gerekli açıklamalarda bulundu, yine varsa Tüzük gereğince talepte bulunabilir ama ben bu gerekli açıklamayı yaptım.
Çok teşekkür ediyorum.
X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi ve Kırıkkale Milletvekili Mustafa Kaplan ile 83 Milletvekilinin Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2168) ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 125) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, kanun teklifi üzerinde görüşmelere devam ediyoruz.
Kanun teklifinin geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz talebi, Kahramanmaraş Milletvekili Zuhal Karakoç Dora’ya aittir.
Buyurun Sayın Dora. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ZUHAL KARAKOÇ DORA (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, başta eski dünyanın her bir karışında ayak basılmamış yer bırakmayan, yeni dünyanın tüm mazlumlarının ve adalet arayanlarının âdeta bir umut timsali olarak gördüğü şerefli, ahlaklı ve vatanperver Türk ordusunun ebedî başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e ve silah arkadaşlarına; Metehan’dan günümüze kara, hava, deniz, milis ve siber unsurlarıyla birlikte siperden sipere, mevziden mevziye gözünü kırpmadan koşan, tek bir saniye olsun düşünmeden şehadet şerbetini içen, cephede bir uzvunu görülmemiş bir fedakârlıkla vatan uğruna bırakan, milletin bekası ve hududun güvenliği için gözünü budaktan esirgemeyen kahraman Türk askerine; “Türk ordusu güçlü olursa Türk devleti güçlü olur, vatan borcu namus borcudur.” diyerek gözlerinden sakınarak büyüttükleri yavrularını vatan hizmetine tereddütsüz gönderen Türk analarına ve millî ordunun en büyük destekçilerinden biri olarak modern dünyanın gerekliliklerini savunma teknolojilerine öncül tatbiklerle gerçekleştiren Türk millî savunma sanayisinin her bir ferdine saygı ve minnettarlıklarımı belirtirim.
Saygıdeğer milletvekilleri, güvenlik ihtiyacı ve onu doğuran etmenler insanlık tarihi boyunca farklı parametrelerin öncülüğünde şekillenir. Hem birey hem de millet olarak kadim Türk tarihi içerisinde millî harsın ayrılmaz bir bütünü olan millî savunma, Türk töresinin ve Türk devletinin bağımsızlığının yegâne teminatı olarak devlet idaresinin ve toplum bağlarının tam merkezinde yer almıştır.
21'inci yüzyıl içerisinde devletler arasındaki dengeler de göz önünde bulundurulduğunda vatan savunması ve onun merkeze alındığı, kendisiyle ilişkili çoklu siyaset üretim çemberleri aktif bir biçimde hem milletimizin bekasının bir gerekliliği hem de dönemin şartlarına uygunluğunun sağlanması açısından siyaset kurumunun yakından ilgilendiği bir saha olmuştur. Bu minvalde, şüphesiz ki devletin, milletin ve ferdin refahına hizmet edecek tüm millî savunma unsurlarının güçlendirilmesi ve modernize edilmesine verilecek cömert ve koşulsuz destekler de bizlerin asli görevlerindendir.
Millî savunmamızın en temel unsuru olan Türk ordusu ise bu yüce Meclis çatısı altında en yüksek mertebeden alakadar olunması gereken, milletimizin binlerce yıllık göz bebeği olan yegâne kurumumuzdur. Türk devlet geleneğinin devamı ve Türk’ün, tarihin her safhasında istiklal ve istikbal mücadelesinin en büyük kahramanı olan Türk ordusu, unutulmamalıdır ki Türk inkılabının iki yüz yıllık serüveni içerisinde itici güçtür ve öncü bir role sahiptir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu unsurlarından biri olan ordumuz, Türkiye Büyük Millet Meclisiyle birlikte Türk devletinin ilelebet payidar olmasının teminatıdır. Türk ordusunun önemiyle birlikte, mensuplarının da milletimiz için cansiparane bir şekilde yapmış oldukları fedakârlıklar saymakla bitmeyecektir. Mevcut dünya siyaseti içerisinde değerlendirildiğinde, bu fedakârlıkların ne anlama geldiğini açıklamamız ise Türk Silahlı Kuvvetleri ve millî güvenlik politikalarımıza vermiş olduğu eşsiz desteğin idraki açısından büyük önem arz etmektedir.
Uluslararası düzenin devletlerüstü kurumlarının bozulmaya yüz tutması gibi birçok sebepten ötürü meşruiyetlerini yitirmesi ve yeni güç dengelerinin ortaya çıkmasıyla birlikte, günümüzde, ulus devletler kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesine artık daha fazla önem vermekteler. Sömürgecilik sonrası dönemde devletlerin küresel güçlere bağımlılığının azalması, ulusların bağımsızlıklarını ve egemenliklerini koruma konusundaki kararlılıklarını artırmıştır. Bu süreçte millî çıkarların başka güçler tarafından sömürülmesine daha az fırsat veren bir küresel yönetişim dönemi başlamak üzeredir. Ulus devletler kendi güvenliklerini sağlamak ve bağımsız politikalarını sürdürmek için uluslararası sistemde daha güçlü ve etkin bir şekilde yer almaktadırlar; bu durum, küresel düzende yeni bir dönemin habercisidir.
Günümüzde ulus devletlerin artan güç kapasiteleri küresel arenada yeni dinamikler yaratmaktadır. Bu dinamikler küresel güç dengelerinin değişmesine ve Batılı tek kutup hegemonyasının zayıflamasına neden olmaktadır. Bu süreçte birçok ulus devlet kendi ekonomik, siyasi ve askerî kapasitesini artırarak bağımsızlıklarını güçlendirmektedir. Özellikle Asya ve Afrika kıtalarında bağımsızlıklarını 20'nci yüzyılın ortalarından sonra kazanmış ülkeler kendi iç dinamiklerine odaklanarak daha güçlü ve bağımsız politikalar izlemeye başlamışlardır. Bu durum, küresel sistemdeki tek kutupluluğun yerini artık çok kutupluluğa bırakmasına neden olmuştur.
Değerli milletvekilleri, tam da bu noktada bir parantez açmakta fayda görmekteyim. Sömürü düzeninin değişmesi, yeni güç unsurlarının ortaya çıkması, ulus devletlerin kendi millî kimlikleri doğrultusunda yeni ve bağımsız bir gelecek inşası peşine düşmeleri elbette pek de kolay olmamıştır. Bu süreçte, gelişmekte olan ülkeler ve sömürgecilik sonrası bağımsızlıklarını kazanan milletler Batı'nın çıkarlarına hizmet eden politikalar nedeniyle büyük zorluklar yaşamışlardır. Özellikle askerî müdahaleler, ekonomik yaptırımlar ve siyasi manipülasyonlar bu ülkelerin iç işlerine müdahale edilmesine ve ulusal egemenliklerinin zedelenmesine neden olmuştur. Bu durum, küresel düzende adaletsizlik ve dengesizliklerin artmasına yol açmıştır. Bu sorunların merkezinde ise sınır güvenliğiyle ilişkili askerî ve insani krizler yer almaktadır. Batılı ülkelerin kendi güvenliklerini sağlamak adına uyguladıkları politikalar, çoğu zaman diğer milletlerin güvenlik ve istikrarını tehlikeye atmaktadır. Özellikle Orta Doğu'da ve Afrika’da gerçekleştirilen askerî müdahaleler milyonlarca insanın yerinden edilmesine, büyük insani dramların yaşanmasına ve bölgesel istikrarsızlıkların derinleşmesine neden olmaktadır. Bu durum, sadece bölge ülkelerini değil aynı zamanda dünyanın genelinin de güvenlik ve istikrarını olumsuz yönde etkilemektedir. Sınır güvenliği sorunları, göçmen krizleri ve mülteci akınları uluslararası toplumun karşı karşıya olduğu artık en büyük zorluklar hâline gelmiştir. Batılı devletlerin kendi sınır güvenliklerini sağlamak adına aldıkları önlemler bu ironiyi artık biraz daha da belirgin hâle getirmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nin güney sınırlarında inşa edilen duvarlar, Avrupa Birliğinin güney kıyılarında uluslararası hukuka aykırı bir biçimde gerçekleştirilen geri itme uygulamaları ve Birleşik Krallık ile İsrail’in istenmeyen nüfusu Afrika’ya gönderme gibi politikaları Batı’nın çifte standartlarını ve küresel krizdeki sorumluluğunu gözler önüne sermektedir. Bu politikalar, Batılı ülkelerin kendi çıkarlarını koruma adına uluslararası hukuk ve insan hakları normlarını nasıl ihlal ettiklerini açıkça göstermektedir. Dünyada barış ve istikrar vaadiyle hareket eden bu ülkeler, aslında kendi sınırlarında güvenliği sağlama telaşıyla insan haklarını ve uluslararası hukuku hiçe saymaktadırlar. Bu durum Batı’nın kendi yarattığı krizlerden kaçma ve bu krizlerin sonuçlarıyla yüzleşmeme çabalarının da acı bir göstergesidir.
Bir önceki yüzyıldan bakiye kalan güvenlik sorunlarının dağ gibi büyüdüğü, bölgesel ve küresel anlamda istikrar ve barışın pamuk ipliğine bağlandığı bir dönemde pek tabii Türk Silahlı Kuvvetlerinin desteklenmesi, ihtiyaç olan hususlarda gerekli reformların yapılması, ordu ve millet arasındaki bağların güçlendirilmesi hayati gerekliliklerdir.
Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetleri, tarih boyunca milletimizin bağımsızlığını ve güvenliğini sağlayan en önemli kurumlardan biri olmuştur. Bugün de Türk ordusu dünyanın farklı coğrafyalarında aktif olarak görev yapmakta, Türkiye’nin ve bölgenin güvenliğine büyük katkılar sağlamaktadır. Özellikle son yıllarda Suriye, Irak ve Libya gibi bölgelerde yürütülen operasyonlar, ülkemizin güvenliği açısından hayati öneme sahipken Karabağ, Somali, Basra Körfezi, Doğu Akdeniz, Balkanlar ve Karadeniz gibi stratejik coğrafyalardaki destek bazlı operasyonel varlığımız ise bölgesel ve küresel barışı korumaya yönelik atmış olduğumuz hayati adımlardır. Örneğin, Suriye’de yürütülen Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekâtları; terör örgütlerinin sınırlarımızda oluşturmak istediği terör koridorunu engellemekte, bölgede güvenlik ve istikrarı sağlamaktadır. Bu harekâtlar sadece Türkiye’nin değil, aynı zamanda bölgedeki diğer ülkelerin de güvenliği açısından önemli bir rol oynamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri, bu operasyonlarla, bölgedeki terör unsurlarını etkisiz hâle getirerek, sınırlarımızın ötesinde güvenli bir bölge inşa ederek, Suriyeli sığınmacıların vatanlarına güvenli bir şekilde geri dönüşü için büyük bir umut kaynağı oluşturmuştur. Irak’ta ise Pençe-Kartal ve Pençe-Kaplan Operasyonlarıyla terör örgütü PKK’ya karşı yürütülen mücadele, bölgedeki terör faaliyetlerini büyük ölçüde azaltmış, Türkiye’nin güney sınırlarında güvenliğin sağlanmasına önemli katkılarda bulunmuştur. Türk Silahlı Kuvvetlerinin Irak’taki operasyonları bölgedeki istikrarı ve güvenliği artırmış, teröristlerin hareket kabiliyetlerini büyük ölçüde sınırlamıştır. Libya’da ise Türk Silahlı Kuvvetleri, meşru Libya Hükûmetinin daveti üzerine, bölgede istikrarı sağlamak ve barışı korumak amacıyla görev yapmaktadır. Libya’daki varlığımız, bölgedeki güç dengesini Türkiye lehine çevirmiş, Doğu Akdeniz'deki çıkarlarımızın korunmasına önemli katkılar sağlamıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri, Libya’da barış ve istikrarın sağlanması için önemli adımlar atmış, bölgedeki terörist unsurların ve yasa dışı silahlı grupların etkisini azaltmıştır.
Burada, sınırlı bir konuşma süresi içerisinde ifade ettiğim bu operasyonlar sadece Türkiye'nin güvenliği açısından değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel barış açısından da büyük önem taşımaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin yürüttüğü bu operasyonlar Türkiye'nin bölgedeki etkinliğini artırmış, ülkemizin uluslararası alandaki konumunu güçlendirmiştir. Bu operasyonlar, aynı zamanda, Türk dış politikasının aktif ve proaktif bir şekilde yürütüldüğünü, Türkiye'nin bölgesel ve küresel barışa katkı sağlama konusundaki kararlılığını da göstermektedir. Bu doğrultuda, Türk Silahlı Kuvvetlerini desteklemek, barışı desteklemek, Türk ordusunu ve mensuplarını önceliklendirmek istikrarı tesis etmek demektir.
Değerli milletvekilleri, bugün görüşmekte olduğumuz Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi çerçevesinde askerî personelimizin liyakat, görev bilinci ve özlük hakları ihtiyaçları kapsamında önemli gereklilikler içeren değişikliklerin yasalaşmasını oylamaktayız. Bilhassa, pek çok madde hâlihazırda yönetmelikte yer bulan hükümlerin yasaya taşınmasıyla birlikte hukuki sorunları ortadan kaldırmakta, aynı zamanda da askerî personelimizin yaşamış olduğu pek çok sorunu temelden çözmektedir. Millî Savunma Bakanlığı personeli için sözleşme, fesih nedenleri ve yaptırımların düzenlenmesi, Anayasa Mahkemesi kararları doğrultusunda düzenlemeler yapılması, askerî kaynaktan müfettiş alımı ve adaylarda aranacak niteliklerin belirlenmesi, harita ve coğrafi verilerle ilgili mal ve hizmet bedellerinin ödenmesiyle ilgili yeni maddeler eklenmesi, askerî kimlik ve faaliyetlerle ilgili bilgilerin yayınlanmasının yasaklanması, önleme aramalarının yirmi dört saat içinde hâkim onayına sunulması, hukuk hizmetleri kadrolarına atamaların genişletilmesi ve mecburi hizmet yükümlülüğünü tamamlamadan ayrılanların ödemesi gereken tazminat tutarlarının artırılması başta olmak üzere pek çok önemli husus bu kanun teklifi kapsamında yer almaktadır.
Öte yandan açıkça ifade etmem gerekir ki bu kanun teklifi çerçevesinde yasalaşacak olan maddelerin haricinde emekli ve görevdeki astsubaylarımıza ve binbaşılarımıza ilave tazminat verilerek maaşlarının iyileştirilmesi, şehit yakınlarının ve gazilerimizin haklarının ve maaşlarının iyileştirilmesi, uzman çavuşlarımızın, sözleşmeli erlerimizin özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin çalışmalar ve Millî Savunma Bakanlığına bağlı olan sivil ve istisnai kadrolara atanmış personelin sosyal haklarının iyileştirilmesi konularında yapılacak olan düzenlemelere ilişkin gayretimiz ve irademiz devam etmektedir ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu iyileştirmelerin ve düzenlemelerin ivedi şekilde yapılması hususundaki sürecin takipçisi olmaya da kararlılıkla devam edeceğiz.
Aynı şekilde, askerî hastanelere yönelik ihtiyacın son derece farkındayız ve askerî hastanelerin daha fazla zaman kaybedilmeden yeniden açılması hususunun da yakın takipçisi olduğumuzu belirtmek isterim. Bilmekteyiz ki bu vatana hizmetin hele ki canla, kanla edilen hizmetin bir kıymet karşılığı, bir kıymet takdiri yoktur, olamaz. Bu sebeple hem bu mevcut kanun kapsamında yapılan düzenlemeler hem de üzerinde çalışmakta olduğumuz iyileşmeler asla yeterli değildir. Nasıl ki günün ve anın şartlarına göre ordumuzu ve mensuplarını hazır bulundurmak zorundaysak, onların haklarını ve ihtiyaçlarını da günümüz şartlarına uygun hâle getirmek zorundayız.
Değerli milletvekilleri, şeref ve kahramanlıkla dolu bir maziye sahip olan Türk ordusunun, atalarımızdan aldığı ruhla, yedi iklim üç kıtaya huzuru ve barışı getirecek görevler üstlenmeyi ilelebet sürdüreceğinden şüphemiz yoktur. Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk milletinin bekası için verdiği mücadelede mazlumlara ve masumlara en küçük bir zarar vermeyerek, mağdurları koruyup kollayarak asil duruşunu ve üstün meziyetlerini her daim belli etmiştir. Geçmişinde sömürge, katliam ya da vahşet ayıbı olmayan bir ülkenin askerlerine zaten başka türlüsü de yakışmazdı.
Türk ordusu binlerce yıllık tarihî mirası ve medeniyet anlayışıyla sadece Türk milletinin değil, tüm insanlığın huzur ve güvenliğine katkıda bulunmayı kendine görev edinmiştir. Bu bağlamda, Türk Silahlı Kuvvetlerinin uluslararası barışa ve istikrara olan katkıları saymakla bitmez. Kore’den Kıbrıs’a, Bosna’dan Afganistan’a kadar birçok coğrafyada barışın tesisinde ve korunmasında aktif rol oynamıştır. Bu görevlerde Türk Silahlı Kuvvetleri sadece askerî gücüyle değil, aynı zamanda insani yardım faaliyetleriyle de mazlumların yanında yer almış, onların yaralarını sarmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri, yüksek disiplin anlayışı, modern teknolojiyi etkin kullanma kabiliyeti ve vatan sevgisiyle her daim milletimizin iftihar kaynağı olmuştur. Kahraman Mehmetçiklerimiz sınırlarımızın güvenliğini sağlarken aynı zamanda bölgesel ve küresel barışın da teminatı olmuştur. Bu bağlamda, terörle mücadelede gösterdiği kararlılık ve başarı sadece Türkiye için değil, dünya barışı için de büyük bir kazanımdır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin yaşadığı ve yaşattığı ilhamdan destek alarak bir kere daha Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları başta olmak üzere ebediyete intikal etmiş tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor ve hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Onların bizlere emanet ettiği bu cennet vatanı korumak ve yüceltmek bizler için en büyük onur ve sorumluluktur.
Saygıdeğer milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetleri geçmişten günümüze taşıdığı şanlı mirasla ve sahip olduğu üstün niteliklerle sadece Türk milletinin değil bütün insanlığın da güvenliği ve huzuru için çalışmaya devam edecektir. Türk ordusunun bu asil duruşu ve kararlılığı, Türk milleti var oldukça milletimizin güvencesi ve gurur kaynağı olacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi adına Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve vatan savunmasının menfaatine olan bu kanun teklifine desteğimizi belirtir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (MHP, AK PARTİ ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına ilk söz talebi Diyarbakır Milletvekili Mehmet Kamaç’a aittir.
Buyurun Sayın Kamaç. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
DEM PARTİ GRUBU ADINA MEHMET KAMAÇ (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.
TSK Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine grubum adına söz almış bulunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu hazırlanan torba kanunun bütün metni burada fakat genel gerekçesine baktığımızda bir cümleyle bunu özetleyebiliriz, o cümle de şu: “Teklif ile Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararlar kapsamında iptal edilen maddelerin tadil edilmesi ve muhtemel iptal kararlarının önüne geçilebilmesine yönelik düzenleme yapılması amaçlanmaktadır.” Aslında burada tam da şu deniliyor: Altı yıldır fiiliyatta olan yönetim sistemine torba torba kanun yetiştirmeye çalışıyoruz. Şunu anlıyoruz: Altyapısı düzenlenmeden bir sisteme geçildi ve bu sisteme biz de kanun yetiştirmeye çalışıyoruz.
Bu metni okurken, biraz geriye doğru hafızamızı sararken geriye doğru gittim: Dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu “Siz önden gidin, hukuk arkanızdan gelsin.” demişti. Keşke burada oturuyor olsaydı, Sayın Abdulhamit Gül o dönem Adalet Bakanıydı ve İçişleri Bakanıyla o dönem ciddi bir polemiğe girmişti, polemiğin sonucunda Sayın Abdulhamit Gül koltuğundan olmuştu. Sanırım, bugün geldiğimiz nokta itibarıyla, Sayın Soylu’nun çok haklı olduğu gerçeği ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Şimdi, Sayın Abdulhamit Gül’ün o gün söylediği noktadayız biz. Biz diyoruz ki: Hayır “Siz yürüyün, kanunlar arkasından gelsin.” bir demokratik hukuk devletine yakışan bir tavır değil; hukuk gider, önden hukuk gider, diğerleri arkasından yürür, doğru olan işleyiş budur.
Şimdi, buradan nereye getireceğim? Sekiz yıldır, özellikle bizim belediyeleri kazandığımız bölgede belediyeler kayyum marifetiyle yönetiliyor. Daha dün Hakkâri’de önden gittiler, hukuk arkasından gitti. Belediye Başkanımız görevden alındı, yerine kayyum atandı, bundan üç gün sonra, bugün mahkeme yapıldı ve Belediye Başkanımıza on dokuz yıl altı ay ceza verildi. Şimdi, burada biz nasıl demokratik bir hukuk devletinden bahsedeceğiz? Gerçekten de demokratik hukuk devletinde bu cezanın hukuki olduğunu söyleyebilecek tek bir kişi var mı bu Parlamentoda? Tek bir hukukçu “Ya, bugün verilen on dokuz yıl altı aylık ceza, hukukun gereği bir cezadır.” diyebilir mi? Diyemez. Dolayısıyla Sayın Abdulhamit Gül’ün söylediği noktada duruyoruz; biz, hukuk önden gitsin, gerisi, kurumlar arkasından gelsin diyoruz.
Şimdi, dün burada biz buna tepki gösterdik, bu kürsüyü işgal ettik. Ya, bu yasama organı burada yasa yaparken kurumlar bu yasaları ayaklar altına alamamalı dedik. Sadece biz değil, bütün Parlamento grupları bu kanunlara sahip çıkmalı dedik ama çok talihsiz şeyler gelişti. Ne oldu? Parlamentonun kapanacağını bilen arkadaşların, AK PARTİ’li arkadaşların bir kesimi aslında gittiler “Parlamento kapandı, gidiyoruz.” dediler. Ne oldu? Telefonlarla arandılar, “Parlamento kapanacak fakat siz gitmeyin.” dediler. Bu kürsüde, bu Parlamentoda eğer halkın seçilmişlerine “Ya, gitmeyin, 150-160 kişiyle biz bir avuç insanının üzerine gidelim.” deniliyorsa bugün Hakkâri sokaklarında neler yaşandığını sanırım hepiniz tahmin ediyor olacaksınız. Sadece Hakkâri'de mi? Hayır; Van'da, Diyarbakır'da, İstanbul'da, İzmir’de, Mersin'de, her tarafta yaşanan olaylar belli. Bir siyasi parti Parlamentoda demokratik haklarını kullanır ama buna karşı özellikle iktidar partisinin Parlamento kapandıktan sonra demokratik hakkını kullanan bir siyasi partiye yönelik…
KADEM METE (Muğla) – Kürsüyü işgal etmek demokratik bir hak değildir.
MEHMET KAMAÇ (Devamla) – Demokratik bir haktır, siz de işgal ediyorsunuz. Bunlara yönelik bir maganda yaklaşımıyla üzerine gitmek…
KADEM METE (Muğla) – Bak, konuşuyorsun demokratik olarak.
MEHMET KAMAÇ (Devamla) – Bakın, biz 1990’lı yıllarda başörtüsü mücadelesi verilirken bir şey söylüyorduk: “Biz, yüreklere sığmayan bir avucuz.” diyorduk. Bunu kime diyorduk? Biz o gün bunu 28 Şubatçılara diyorduk; biz o gün “28 Şubatçılar” derken isimlere karşı çıkmıyorduk, biz o baskıcı anlayışa karşı çıkıyorduk ama bugün görülüyor ki o baskıcı anlayış sadece gömlek değiştirmiş, sadece isim değiştirmiş, gelmiş Parlamentonun bir köşesinde oturmuş. Peki, ne oluyor? Biz tepki göstermeyecek miydik?
KADEM METE (Muğla) – Tepki gösterin.
MEHMET KAMAÇ (Devamla) – Kayyumlar belediyeleri soyarken…
Size bir örnek vereyim mi? Van Edremit Belediyesi bu ay yarım personel maaşı ödedi. Neden? Çünkü önceki Belediye Başkanı, sözüm ona 2’nci olan Belediye Başkanı Belediyeyi soyup soğana çevirmiş, Belediyeyi borçlandırmış. Edremit Belediyesinin aylık geliri İller Bankasında 20 milyon lira; Halkbankası da 14 milyon lirasını kesmiş, elde kalmış 6 milyon lira. Peki, bugüne kadar o kredileri çeken Başkandan, sözüm ona, o talanı yapan Başkandan İller Bankası ve Halkbankası kredisini neden almıyor da bir ay önce göreve gelen Belediyeden alıyor?
Başka bir örnek de vereyim, bunun binlerce örneğini çoğaltabiliriz: VASKİ’nin çevre vergisi 2016’dan beri ödenmemiş. Ne zamandan beri? Kayyumla yönetildiği dönemden beri ödenmemiş toplam borç 72 milyon lira, bir ay önce belediye el değiştirmiş ve Çevre Bakanlığı şunu gönderiyor: “Sizin bize 72 milyon lira borcunuz var, bu ay hepsini ödeyeceksiniz.” Peki, VASKİ’nin toplam borcu ne kadar? 2 milyar lira, eski parayla 2 katrilyon lira hâlen borç var. Siz, bir halkın seçme ve seçilme hakkını elinden aldığınızda bir hukuk devletinden bahsedemezsiniz. Siz, bir halkın seçilmişlerini önce görevden alıp sonra hukuku arkasından götürdüğünüzde hukuk devletini işletmiş olamazsınız. Gücün en tehlikelisi aslında hukuksuz olanıdır. Gücün en tehlikelisi kontrolsüz olanıdır. Siz, dün burada, bu halkın seçilmişlerini Parlamentoda dövmeye çalıştınız, dövdünüz, eve gidenleri geri getirdiniz. Bunu, şimdi burada…
KADEM METE (Muğla) – Düzgün şey söyle lütfen.
AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – Ne alakası var!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Sizi gördük.
KADEM METE (Muğla) – “Dövmeye çalışmak” ne demek?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) – Gördük.
SALİHE AYDENİZ (Mardin) – Görüntüler ortada.
MEHMET KAMAÇ (Devamla) – Şimdi, bakın, bir şey söylüyorum…
YSK bir şey söylüyordu. Biz Bitlis'te 3 aday değiştirdik. 1’inci adayı gösterdik, YSK dedi ki: “Bu olmaz, yasağı var.” 2’ncisini gösterdik, “Bu olmaz.” dediler, 3’üncü adayı gösterdik. Peki, YSK aynı şeyi Hakkâri Belediye Başkanı için de söyleyemez miydi? Hukuk önden gitseydi söyleyecekti.
Şimdi, buradan ben size gerçekten soruyorum: Hakikaten, Hakkâri’de aradığınız ne var, yapmak isteyip de yapamayacağınız ne var? Hangi hedeflerle Hakkâri Belediyesine kayyum atıyorsunuz? Önceki dönem İçişleri Bakanı her on günde bir Hakkâri’de ne yapıyordu? Başka hesaplar mı var orada? Hakkâri acaba bir güzergâh mıdır, başka şeylerin güzergâhı mıdır? Ya, bu soruların cevaplarını bu toplum sizden bekliyor. Ondan dolayı biz şunu söylüyoruz, diyoruz ki… Sizin Genel Başkanınız şunu söyledi, dedi ki: “Sandık, demokrasinin namusudur.”
AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – Öyle.
MEHMET KAMAÇ (Devamla) – “Milletin iradesi her şeyin üstündedir.”
AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – Öyle.
KADEM METE (Muğla) – Tamam.
MEHMET KAMAÇ (Devamla) – Peki, Hakkâri’de kurulan sandık, normal, İstanbul’da, Denizli’de, Sivas’ta kurulan sandık değil mi?
KADEM METE (Muğla) – Diğer illerde niye bir sorun yok?
MEHMET KAMAÇ (Devamla) – Bir fark var mı orada? Biz diyoruz ki…
KADEM METE (Muğla) – Diğer illerde niye sorun olmuyor Sayın Hatip?
MEHMET KAMAÇ (Devamla) – Tamam, biz de onu soruyoruz.
AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – Demek ki sizde bir sorun var.
MEHMET KAMAÇ (Devamla) – Sandık, demokrasinin namusu ise eğer biz sadece şunu söylüyoruz, diyoruz ki: Ey iktidar, elinizi demokrasinin namusundan ve milletin iradesinden çekin! Hukuku, fiiliyatınıza uydurduğunuz bu adımlarınızdan geri çekin. Bu ülke bundan zarar görüyor, herkes bundan zarar görüyor. Binlerce siyasetçi bugün içeride ise eğer önce içeri atılmış, arkasından hukuk gitmiştir diyoruz. Onun için belediyelerdeki talanları araştıralım dedik, “Yok.” dediniz. Belediyelerdeki yolsuzlukları araştıralım dedik, “Yok.” dediniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Kamaç.
MEHMET KAMAÇ (Devamla) – Bütün bölge belediyeleri şu anda borç batağında ama ne hikmetse orada belediye başkanlığı yapanlar, belediye başkan yardımcılığı yapanlar, imar müdürlüğü yapanlar şu anda Antalya’nın limanlarında yatları, Kuşadası’nın hangi köşesinde villaları var.
AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – Varsa böyle bir şey şikâyette bulunun.
MEHMET KAMAÇ (Devamla) – Meclis şikâyette bulunsun dedik, reddettiniz. Biz dedik ki araştıralım, reddettiniz.
AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – Şahsi şikâyet edin Sayın Vekilim.
MEHMET KAMAÇ (Devamla) – Şimdi, bundan dolayı, biz diyoruz ki Hukuk devletinde önce hukuk gider, arkasından diğer kurumlar gereğini yapar. Yoksa bu yasaları yapmanın aslında hiçbir anlamı yok, bunun için de boşuna zaman da harcamayalım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına ikinci söz talebi Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’a aittir.
Buyurun Sayın Beştaş. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
DEM PARTİ GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) –Teşekkürler Sayın Başkan.
Genel Kurulu ve bizi izleyen herkesi saygıyla selamlıyorum.
Ya, duyduk ki iktidar grubu bizi şikâyet etmiş, dün dayak yediklerini söylemişler, biz 150 kişiyle 15 kişiye saldırmışız. Ayıptır ya, ağlamayın gerçekten, ağlamayın! Biz saldırdık ama yani ne diyelim? 150 kişiydik, 200 kişi, siz de 15 kişiymişsiniz, şikâyet etmişsiniz.
KADEM METE (Muğla) – Ağlayan kimdi?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Şimdi, Erdoğan konuşuyor, Cumhurbaşkanı, onu söylemeden geçmek istemedim.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Kötü dayak yemişsiniz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ya, sahi, değerli arkadaşlar, faşizm nedir?
AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – Biraz önceki hatiple çelişiyorsunuz Sayın Vekil.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Faşizm nedir? Ben bir sözlük anlamını çıkardım: Faşizm, tüm yetkilerin tek partinin ve tek kişinin elinde toplandığı düzen. Başka bir deyimle, otoriter devlet üzerine kurulu, radikal, aşırı milliyetçi bir ideoloji; demokratik düzen yerine aşırı çarpıtılmış bir ulusçuluğa dayanan bir baskı düzeni kurmayı amaçlar.
YAHYA ÇELİK (İstanbul) – Eşittir DEM PARTİ.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Şimdi, Türkiye'de faşizm var mı yok mu, onu konuşalım. Ne oldu? Bugün Hakkâri Belediyesi Eş Başkanımız Sıddık Akış’a ceza verildi, on dokuz yıl altı ay. Bu cezayı Hakkâri Adliyesindeki mahkeme mi verdi? Hayır, o mahkeme vermedi. Kararı daha önce verdiniz, ilan ettiniz; önce, İçişleri Bakanı on beş yıldır süren davada mahkemenin veremediği kararı verdi, bilumum Ceza Kanunu maddesinden zaten Belediye Başkanımızı suçlu ilan etti. Sonra sizin yandaş çukur medyanız ne dedi? “Hesap verecek.” diye manşetler attı. Ne dedi? “Evinde sakladı.” Her türlü suçu yazmışlar. Ne demiş? “Sicili kabarık.” Tonlarca ilan ettiniz, daha kayyum atanmasından önce başladınız buna ve atanmasıyla beraber paralel. Peki, siz bize günlerdir diyorsunuz ya “Sırtınızı bir yerlere yaslıyorsunuz.” diye, kim sırtını nereye yaslıyor? Bu, Hakkâri Valiliği, bütün Türkiye görsün; kolluğa, güce, silaha, zora dayanıyor. Şu anda Hakkâri’de halka, vekillerimize işkence yapılıyor. Asker postallarıyla Hakkâri merkezde, neden? Çünkü darbeyle belediyeye el koydunuz, halk iradesine el koydunuz, halka savaş açtınız, halka düşmanlık yapıyorsunuz. Bunun başka bir izahı yok, bu fotoğrafa iyi bakın, lütfen.
Diğerine gelelim, dosyayı anlatmak istiyorum gerçekten. Bu dosya, -okudum hepsini- 2009'da soruşturma başlamış, beş yıl soruşturma sürmüş, savcı bir türlü karar verememiş ne yapacağına, 2014’te davayı açmış nihayet, talimat var ya, sonra 2014’ten başlayarak 2024'e kadar bu mahkeme karar verememiş. Gizli tanık kodu ne biliyor musunuz? Oyunbozan. Bütün KCK davalarında bu, ifade vermiş ve sonra dilekçe vermiş, “Bana imzalattılar, beni tehdit ettiler, ben bu ifadeleri vermedim.” demiş. Gizli tanık bile kendini ifşa etmiş. Diğer tanıkların hepsi geri çekilmiş ve ifadelerini kabul etmediklerini, doğru olmadığını söylemiş. Ve bu da yetmemiş, dosya soruşturma aşamasında hâkim basına çıkıyor ama sadece hâkim değil; TEM şube müdürü, savcı ve sulh ceza hâkimi işte Fetullah Gülen örgütüne üye olma iddiasıyla görevden alınmış, haklarında soruşturma ve kovuşturma açılmış. Zamanım olsa o dosyaları da anlatırdım. Peki, bu müdür, savcı, hâkim terör örgütüne üyelikten görevden alınmış, bunun hazırladığı dosya niye geçerli, neden? Neden bugün on dokuz yıl altı ay ceza verildi? Çünkü Belediye Başkanı Kürt, çünkü DEM PARTİ’li. Başka biri olsaydı, işte Ergenekonda gördük, birçok dosyada o hâkim ve savcıların dosyalarından beraat kararı verildi.
Sakın, Gülen cemaatine bir söz etmeyin ha; onunla ortaksınız, suçta ortaksınız, onların hazırladıkları dosyalarla kayyum atıyorsunuz, onların halefisiniz. İşinize gelince “Terörö, terörö, terör örgütüdür.” işinize gelmeyince o hâkimin açtığı, savcının açtığı davaya devam ediyorsunuz. Elimde belgeler belli ve ne olmuş biliyor musunuz? Belediye Başkanı, Sıddık Akış Başkanımız, Eş Başkanımız seçilir seçilmez hemen, alelacele dava hızlandırılmış, 23 mayıstaki duruşmaya mütalaa… O kadar aceleleri var ki duruşmayı beklememişler, mütalaa avukatlara tebliğ edilmiş, demişler ki: “Duruşmada savunma yapacaksınız, ceza vereceğiz.” Yani mealen o anlama geliyor, bir avukat olarak bunu biliyorum. Avukatlar gitmiş, zar zor 5 Hazirana gün almışlar, demişler ki: “Biz hazır değiliz savunmaya. Bir dakika, bu dava on yıldır sürüyor, iki aydır belediye başkanı seçildi.” 5 Hazirana, on üç gün sonraya gün verilmiş. Peki, sonra ne olmuş? İçişleri Bakanlığının, sarayın acelesi var ya, 5 Haziranı da bekleyememiş çünkü kayyum ataması lazım. Alelacele bir soruşturma açtılar, Belediye Eş Başkanımız Sıddık Akış’ı gözaltına aldılar. Üstelik niye aldıklarını da açıklama zahmetinde bulunmadılar; avukat yasağı, gizlilik kararı verdiler. Peki, sonra? Aceleleri var, bugünü bekleyemediler. Önce kayyum atadılar, bir güzel suçları, cezaları açıkladılar -demin gösterdiğim verilerden- bugün de Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesi ne yapsın, el mahkûm, on dokuz yıl altı ay cezayı verdi. Böylece mahkeme karar vermiş oldu, öyle mi? Türkiye'yi bununla aldatacaksınız, öyle mi? Mahkeme karar vermedi; İçişleri Bakanı, Cumhurbaşkanlığı ve AKP iktidarı kararı verdi ve mahkemeye bunu dayattı, bu kararı verdirdi, zaten ilan edilmiş bir karardan söz ediyoruz. Bunları herkesin öğrenmesi lazım.
Şimdi, diğer taraftan, şunu da söyleyeyim, çok sevdiğim bir şey vardır yerel yönetimlere ilişkin, konuşmalarımda kullanırım: Ya, bir kent ara sokaklarıyla, dükkânlarıyla, ağaçlarıyla, bankalarıyla, turistik yer ve mekânlarıyla, tarihî dokusuyla yaşadığımız evimizdir, evimizdir aslında ve yerel yönetim ne yapar? Bu evin tüm hizmetlerini yerine getirir, eksikliklerini giderir. Bunu kim seçer? Halk seçer. Aslında kayyum bu anlamda haneye tecavüzdür, bizim evimize tecavüzdür bu; bizim kültürümüze baskı uyguluyorsunuz, dilimize ve halkın yuvasına, evine göz dikmek anlamına gelir.
Bir de seçim de böyle adil falan değildi ha. Hakkâri’de… Bu vali var ya, bir haftadır Ankara'da dolaşıyor, bizim arkadaşlarımız çok iyi biliyor ne yaptığını; lobi yapıyor. Hani o kadar güzel yağmalamıştı ki Hakkâri Belediyesini, öyle büyük paralar toplamıştı ki bırakmak istemiyor, musluğu bırakmak istemiyor, “Kayyum atansın.” diye bastırdıkça bastırdı ve buna rağmen kazanamadı, geldi, lobi yaptı, şimdi tekrar belediye başkanı olacak öyle mi? Hakkâri halkına düşmanlık yapıyorsunuz. Siz Hakkâri halkına sakın “kardeşimiz” demeyin. Siz halka düşmanlık yapan bir iktidarsınız.
Bir de şöyle bir tartışma var, buna cevap vermek istiyorum: “Niye davası olanı aday yaptınız?” Hayret bir şey ya. Davası olmayan mı var AKP'ye söz söyleyip? Sizden birini mi aday yapalım? İsterseniz gönderin. Hadi gelin partimize, bir gün gelin, üye olun, 2’nci gün hakkınızda soruşturma açılır, 2’nci gün. Hepimizin hakkında dava yoktu, vekil seçildikten sonra bir ton fezlekemiz oldu. E, savcılar talimatla iş yapıyor zaten. Biz aday gösterdik -ben çok iyi biliyorum isimleri yani zaman yok- adaylığı açıklandığı gün savcılar çağırdı ya, soruşturma açtılar. Dava oluşturmak o kadar kolay ki bir telefona bakar, DEM PARTİ’den bir adaylığa bakar, bir etkinliğe katılmaya bakar. Biz kimi aday yapalım? Her ağzını açana dava açıyorsunuz, soruşturma açıyorsunuz. Tabii ki aday yapacağız kendi partililerimizi, tabii ki peşine düşeceğiz. Onlar suçlu değil, siz suçlusunuz. Suçlu olan sizlersiniz ve tabii ki Kürt düşmanısınız, halk düşmanısınız, sadece suçlu değilsiniz. Kayyum düzeni hakikaten en büyük halk düşmanlığından bir tanesidir ve tabii ki belediye sizin için bir rant alanı, büyük bir rant alanı, çöküyorsunuz belediyelere ve oradaki borçları bugün arkadaşlarımız anlattılar. Kayyuma ilişkin o kadar çok şey söyledik ki burada araştırma önergelerimizde ve siz 3’üncü dönem yine buna tevessül ettiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Biz, sizin hiçbir beyanınızın doğru olmadığını gayet iyi biliyoruz ama size şunu söyleyelim: Tabii ki direneceğiz, tabii ki halk iradesini koruyacağız, tabii ki halkın yanında olacağız. Bugün siz Hakkâri’de asker postallarıyla ayaktasınız, biz ise halka dayanıyoruz, halka; halkın iradesine dayanıyoruz, bunu unutmayın. Siz faşist bir yönetimsiniz, faşizm uyguluyorsunuz bu ülkede. Tek adam rejimi uyguluyorsunuz ve kayyum -son sözlerim- evet, darbedir. En büyük darbelerden bir tanesidir ve yağmadır, yağmalıyorsunuz halkın hakkını; talandır, talan ediyorsunuz. Ve tabii ki utanç sizin, onur bizimdir; tabii ki korku sizin, direniş ise bizimdir.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Gül, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
63.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez’e yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri nedeniyle İç Tüzük’ün 161’inci maddesinin uygulanmasını AK PARTİ Grubu olarak talep ettiklerine ilişkin açıklaması
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Başkanım, az önceki oturumda tutanağa yansıyan bir husus var, o konuyla ilgili bir talebimiz var AK PARTİ Grubu olarak. CHP Milletvekili Sayın Sibel Suiçmez az önceki oturumda bazı milletvekillerinin geçen diyaloglarına baktığımızda, Sibel Suiçmez “PKK sensin! PKK senin Genel Başkanın!” diye bir ifade kullanıyor. Asla kabul edemeyeceğimiz bu ifade, Meclis İçtüzüğü’müzün 161'inci maddesine göre Meclisten geçici çıkarma cezasını ilzam etmektedir. Bu cezai müeyyidenin, adı geçen milletvekili hakkında uygulanmasını AK PARTİ Grubu olarak talep ediyoruz Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Başarır.
64.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine, Genel Başkanlar hakkında temiz dil kullanılması gerektiğine ve Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez’in tutanaklara geçen o sözlerini geri aldıklarına ilişkin açıklaması
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Şimdi tutanağı ben de inceledim, milletvekilimiz Trabzon’da bir yakınının rahatsızlığından dolayı Meclisten ayrıldı ve uçakta, uçağa doğru gitti. Ben tutanaktaki cümlelerini de sorduğumda yani “isim vermiyorsun, Sayın Cumhurbaşkanını mı, AK PARTİ Grubu olarak mı söylüyorsun?” dedim. Cumhurbaşkanını kastetmediğini söyledi. Ben Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili olarak, az önce Grup Başkan Vekili arkadaşlarımızla da konuştum. Eski-yeni Genel Başkanlarla ilgili eleştiri yapılabilir ama cümlelerimizi seçmek zorundayız. Hepimiz için bu geçerli. Böyle bir kastın olmadığını biliyorum. Bunu da bana açıkladı. Sayın Cumhurbaşkanına böyle bir cümle kullanmadığını söyledi, bunu belirtmek isterim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Başarır.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Yani az önceki tartışmayı yaratan konuşmacı, bir önceki Genel Başkanımız için de buna yakın cümleleri söyledi. Ben bunun doğru olmadığını, doğru bulmadığımı defalarca söyledim çünkü Genel Başkanlar birbirlerine cevap verir, birbirlerini grup toplantılarında eleştirir. O sebeple -milletvekilimiz de burada değil- onun burada düşüncesinin de -böyle bir ceza müeyyidesi İç Tüzük’e göre uygulanacaksa- alınması gerekiyor. Kendi beyanları bu. Ben AKP Grubuna da kastının bu olmadığını söylüyorum, bizim de olamayacağını belirtmek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Grup Başkan Vekillerini arkaya davet ediyorum.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:21.33
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.54
BAŞKAN: Başkan Vekili Gülizar BİÇER KARACA
KÂTİP ÜYELER: Mustafa BİLİCİ (İzmir), Rümeysa KADAK (İstanbul)
-------0-------
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi ve Kırıkkale Milletvekili Mustafa Kaplan ile 83 Milletvekilinin Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2168) ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 125) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon yerinde.
Sayın Başarır, buyurun.
65.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine, Genel Başkanlar hakkında temiz dil kullanılması gerektiğine ve Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez’in tutanaklara geçen o sözlerini geri aldıklarına ilişkin tekraren açıklaması
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Evet, şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına tüm konuşmalarımızda gerek birbirimizle gerek gruplar arasında gerek Genel Başkanlara karşı temiz bir dil kullanılması gerektiğini hep söylüyoruz. Eleştiri farklı bir şey, hakaret farklı bir şey. Ben milletvekili arkadaşımızla bir kez daha konuştum, Cumhurbaşkanına yönelik bir cümle olmadığını, Genel Başkanımıza, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na hatibin sözlerinden sonra bir tepki verdiğini, bu cümlenin yanlış anlaşıldığını söyledi. Bir kez daha söylüyorum: Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Genel Başkanımız bizim için değerlidir; AKP Genel Başkanı Sayın Cumhurbaşkanı, AKP Grubu için değerlidir. O yüzden, elimizden geldiğince bizler, Genel Başkanlar hakkında temiz dil kullanıp grupları rencide etmemeliyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Ama AKP Grubu, o cümleleri tutanakta böyle anladıysa da ben o tutanaktaki tüm cümleleri doğru şekilde ifade ediyorum, geri alıyoruz, asla ve asla hakareti doğru bulmadığımızı bir kez daha söylüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi ve Kırıkkale Milletvekili Mustafa Kaplan ile 83 Milletvekilinin Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2168) ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 125) (Devam)
BAŞKAN – Kanun teklifi üzerine görüşmelere devam ediyoruz.
Teklifin geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talebi Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’a aittir.
Buyurun Sayın Ceylan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 125 sıra sayılı TSK Personel Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nde grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında dün ebediyete intikal eden 2 şehidimizi ve tüm şehitlerimizi rahmetle ve minnetle anıyorum, milletimizin başı sağ olsun.
Geneli üzerine söz aldığım bu kanun teklifi, yine alelacele hazırlanmış, askeriye için önemli pek çok konunun yer almadığı bir teklif olarak karşımızda. Çok önemli bir eksiklik olarak gördüğümüz askerî sağlık sistemine yine yer verilmemiş mesela.
Değerli milletvekilleri, dünyada güçlü bir ordusu olup askerî sağlık sistemi olmayan başka bir ülke bulunmamaktadır. GATA ve askerî hastaneler; nükleer, kimyasal, biyolojik tehditlere karşı savunma, hava, uzay, su altı ve harp cerrahisi alanında görevlidirler. Şimdi biz bunları kaldırmakla tüm bu alanlarda ülke olarak bir zafiyetin önünü açmış bulunmaktayız. Özellikle harp cerrahisi bambaşka bir tıp dalıdır. Bu askerî doktorlar, muharebe alanında sağlık hizmeti vermek, yaralı gelen askerleri bir an önce cepheye veya birliklerine göndermek; barış durumunda ise birliklerin her an savaşa hazır tutulması için eğitiliyorlar. Bu çok önemli uzmanlık, şimdi maalesef her gün kaybolup gitmektedir. Verilen bu yanlış kararın neticesinde olası şehit sayımızdaki artış sonucunun vebalini nasıl alabilirsiniz? Bu hastaneler, aynı zamanda afet durumlarında ve savaş hâllerinde sahra hastaneleri açmakla da yükümlüydüler. Son yaşadığımız depremde dünyanın pek çok yerinden gelen orduların sahra hastanelerini hızla kurduklarını, bizim bu konuda yetersiz kaldığımızı da maalesef gördük. Askerî hastaneler, vakit geçirmeden yeniden açılmalıdır.
Yine, bir önemli konu, askerî yargı sistemindeki bozulma da bu kanun teklifinde yer almamakta. Dünyada ciddi bir askerî gücü olan tüm devletlerin özel yargı teşkilatı ve ihtisaslaşmış askerî yargısı bulunmaktadır. Askerlik, doğası gereği ayrı şartları olan sert bir disiplin mekanizmasıyla işleyen bir meslektir. Yaşanacak sorunlara sivil mahkemelerin ve hâkimlerin bakması, adaletsizliklere ve disiplin sürecinin sekteye uğramasına yol açacaktır. İhtisaslaşmış askerî mahkemeler ve yargı sistemi çok geçmeden yeniden oluşturulmalıdır.
Bir önemli konu başlığımız da askerî eğitim sistemi. 15 Temmuz sonrası askerî liseler kapatılarak askerî okullara sadece sivil liselerden öğrenci alımına başlanmıştır. Askerî lise geleneği, başlangıcı 1845 yılına kadar dayanan yüz yetmiş yıllık bir Türk ordusu kültürüdür. Şimdi, bu sistem bir çırpıda çöpe atılmıştır. Okulların Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıklarıyla bağları kopartılmış, buna bağlı olan çok kıymetli eğitim, uygulama, geri besleme sistemi kesintiye uğramıştır. Bu yetmiyormuş gibi, eğitmenler arasında Harp Okulu mezunlarının sayısının oldukça azalmaya başlaması da bizleri ileride personel zafiyetine uğratacak bir unsurdur. Askerî liseler tekrar açılmalıdır.
Bu kanun teklifinde bütün bu konular yer almazken personel özlük haklarıyla ilgili bazı düzenlemeler görmekteyiz ama bu düzenlemelerde de eksiklikler bulunmakta. Örneğin, yılan hikâyesine dönen astsubaylarımızın mağduriyetleri yok bu kanun teklifinde. Söz verilmesine rağmen bu konu bir türlü çözülememektedir. Astsubaylarımıza makam, görev tazminatları verilmelidir, özlük hakları iyileştirilmelidir. Yine, defalarca dile getirdiğimiz emekli binbaşılar yok bu teklifte. Emekli binbaşılarımız, çok düşük emekli maaşlarıyla yaşam savaşı vermektedirler; görev, makam tazminatları bir an önce verilmelidir. Görevdekilere yapılan iyileştirmeler emeklilere yansımamaktadır. Bunun sonucunda, emekli/çalışan maaş oranı emsali olmayacak şekilde yüzde 39'a kadar düşmüştür. Bu iki konuda da defalarca verdiğimiz kanun tekliflerine ilave olarak bu görüşmeler sırasında ek madde ihdasıyla astsubaylarımızın ve emekli binbaşılarımızın durumlarını düzeltmek için kanun teklifimiz olacaktır; tüm partilerimizin desteğini bekliyoruz.
Son dönemde bu konular ne zaman gündeme gelse karşımıza tasarruf tedbirleri çıkmakta. Alınan tasarruf tedbirleri gerçek israfı önlemekten uzak, devede kulak niteliğinde, göz boyamaya yönelik tedbirlerdir. Vatanı için canını ortaya koyan, ordumuzda görev yapan veya yapmış olan personelimizin haklarından edilecek tasarruf, belki de en son akla gelecek tasarruf olmalıdır.
Aynı şey lojman lojmanlar konusunda da geçerlidir. Tasarruf denilerek, lojman kiraları rayiç bedel üzerinden hesaplanırsa TSK personeli maaşlarının yarısından fazlasını kiraya vermek zorunda kalabilecektir. Yeni lojman yapımına devam edilmeli, TSK personeli mağdur edilmemelidir.
Sayın milletvekilleri, kanun teklifine baktığımızda, teklifin 15 maddesinin yani dörtte 1'inin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen kanunların tekrardan düzenlenmesi şeklinde olduğunu görmekteyiz. Bu, tüm Meclis için üzüntü duyulması gereken bir durumdur. Kanunda olması gerekenler yönetmeliğe konulmuş, yönetmelikte olması gerekenler kanuna konulmuş; hak ihlalleri yapılmış, birçoğu partimizin Anayasa Mahkemesine götürmesiyle iptal edilmişlerdir. Muhalefetin görüşlerine değer vermeyen, duygusal reflekslerle yapılan, iş bilmeyen, liyakatsiz bir yasama çalışması tüm Meclisi itibarsızlaştırıp komik duruma düşürmektedir.
Kanun teklifinin itirazımız olan maddelerine bakacak olursak 8 ve 10’uncu maddelerde subay ve astsubayların terfi amirleri düzenlenmekte. Daha önce kuvvet komutanlarında olan yetki bir sivil olan Millî Savunma ve İçişleri Bakanlarına bırakılmaktadır. Her ne kadar kuvvet komutanının teklifinin gerektiği söylense de subay ve astsubaylarımızın terfisinin bir sivil siyasi iradenin onayına bırakılması doğru değildir. Terfi için objektif kriterlerin gözetileceğinin garantisini kim verebilir? Siyasetin etkili olmayacağını, belli bir parti aidiyetinin, siyasi düşüncenin veya cemaat-tarikat yapılanmasının yapılacak terfilerde etkili olmayacağını nasıl söyleyebilirsiniz? Siyasetçi veya tarikat kapısında terfi bekleyen subay astsubay görmek istemiyorsanız bu yanlıştan dönülmelidir.
Madde 11'de subay ve astsubaylarımızın görevden ayrılma tazminatları yüksek oranda artırılmaktadır. Subay ve astsubaylarımızı kaybetmek istemiyorsak cezayla korkutmak yerine onları TSK içerisinde tutmanın yollarını bulmalıyız. Ne ceza verirseniz verin, ekonomik olarak zor durumda olan, geçinemeyen personel orduda durmaz, liyakatli terfi ve atama sistemi olmazsa orduda kalmaz. Adaletli bir disiplin anlayışı yoksa, kayırmacılık had safhadaysa, tarikatlar, cemaatler cirit atıyorsa yetişmiş insanlarımızı orduda tutamayız. Önce bu nedenleri araştırmalı, bunları düzeltmeli, mutlu, sağlıklı, adil bir çalışma ortamı sağlayarak personelimizi tutmaya çalışmalıyız.
Disiplin konusu açılmışken sıcak bir konuyu da buradan yetkililere sormak istiyorum: Şanlıurfa'da bulunan 20'nci Zırhlı Tugay Komutanlığında görev alan tuğgeneral ile emir astsubayı ve koruması uzman çavuşun makam aracıyla insan kaçakçılığı yaptığı tespit ediliyor. Emir astsubayı ile koruması uzman çavuşun adli soruşturmayla TSK’yle ilişikleri kesilirken tuğgeneral emekliye sevk ediliyor, başka bir tuğgeneral ise soruşturmanın selameti için tayin ediliyor. Sınır güvenliğimiz konusunda bizleri endişeye sevk eden bu olayda generallerin birinin emekli, diğerinin tayin edilmesi ödül müdür, ceza mıdır; anlaşılamamıştır. Olayın ortaya çıkmasını sağlayan emniyet güçlerinin yakaladığı kaçak Suriyelilerin bazılarının PYD’yle bağlantılı olduğunun tespit edildiği yönündeki iddialar doğru mudur? Bu olayın bir daha yaşanmaması için ne önlem alınmıştır?
Diğer maddelerden, madde 14'e baktığımızda, MSB müfettiş kadrolarına yapılacak atamalarla ilgili bir düzenlemeyi görmekteyiz. Düzenlemeyle mülakat sistemi devam ettiriliyor, AKP'nin bu mülakat sevgisi bir türlü bitmiyor. Mülakat demek kayırmacılık demek, torpil demek; bunu herkes biliyor. Seçimlerde kaldırılma sözü verilmesine rağmen mülakat hâlâ devam ediyor. Kaldırın mülakatı. Sınava girecekler albay, yarbay, binbaşı; hepsi en az on beş yıldır ordudalar. Neyin mülakatı? On beş yıldır tanıyamadın mı bu adamı, ne soracaksın da eleyeceksin? İlla mülakat yapacaksan şeffaf yap, kamera koy, görüşmeleri, soruları açıkla; yok. 5 kişilik sınav kurulu oluşturuluyor, istenirse bunların hepsi sivillerden oluşabiliyor. Düşünün, askeri denetleyecek kişilere karar verecek kurulda bir asker yok. “Askerî vesayeti kaldıracağız.” falan derken ordunun genetiğini bozdunuz, haberiniz olsun.
Yine maddelerden devam edelim. Madde 17 ve 18’de askerî öğrencilerin yatay geçişlerinin yasaklanması ve ayrılanlara yüklü tazminat cezası düzenlenmekte; eğitim hakkının engellenmesi ve tazminattaki disiplin tutarsızlığıyla Anayasa Mahkemesinden dönmesi muhtemel maddeler. Askerî liseler muhafaza edilseydi belki de bu çocukların askerlik mesleğinin kendilerine göre olmadığını anlamaları daha erken, buralara gelmeden gerçekleşebilirdi, zaman ve kaynak kaybı engellenebilirdi.
Madde 23’e geldiğimizde, şehit ve gazi dernekleriyle ilgili şehitlerimizin anne ve babalarının da derneklere üye olmalarını sağlayan bir düzenlemeyle karşı karşıyayız. Son derece yerinde bir düzenleme ancak yeterli değil, gazilerimize de aynı hak tanınmalıdır. Gazimiz vefat ettiğinde dernekle ve orduyla bağı kopmamalı, ailesi üzerinden bağı devam ettirilebilmelidir. Ayrıca, bir şekilde fiziksel engellerden dolayı vesayet altında yaşamını sürdüren gazimizin de vasisinin derneğe üye olmasına imkân tanınmalıdır.
Madde 25 ve 26’da ise Kamulaştırma Kanunu’nda iki değişiklik yapılmakta. Askerî özlük haklarıyla hiçbir ilgisi bulunmayan bu maddeler kanun teklifinden çıkarılmalıdır. Bu düzenlemeler Plan Bütçe ve Adalet Komisyonlarında görüşülerek oradan yasalaşmalıdırlar. Alelacele geçirilmeye çalışılması başlı başına bir güven sorunu yaşatmaktadır.
Madde 27'de, yasadaki “MSB’nin atıl durumdaki imkânları” ifadesinden “atıl” ibaresi çıkarılarak kapasitesinin tamamının döner sermaye tarafından kullanılabilmesine olanak sağlanmaktadır. Hız ve pratiklik için yapıldığı ifade edilse de tam kapasitenin istenirse bir şirkete üretim yapmak için kullanılabileceği ihtimali endişe vericidir. Ordunun üretim imkânlarının tıpkı tank palet fabrikasında olduğu gibi yandaş bir şirkete peşkeş çekilmeyeceğinin garantisi yoktur, “atıl” ifadesi aynen korunmalıdır.
Madde 35, 36, 47 ve 48’de ise uzman erbaş ve sözleşmeli erlerin görevde başarısız olma hâlleri ve kendilerinden istifade edilememe hâlleriyle ilgili düzenlemeler yapılmakta. Görevde başarısız olma hâlleri için belirtilen kriterlerden “isteksizlik” ifadesi başlı başına sorunludur. Kime göre istekli, neye göre istekli? Son derece yoruma açık bir durum. Aynı şekilde, kendilerinden istifade edilememe hâlleriyle ilgili kriterler de son derece muğlak. Subjektif ölçülerle amirin iki dudağının arasına personeli hapseden yaklaşım disiplini ve başarıyı sağlayamayacaktır; ölçülebilir kriterler getirilmelidir.
Ayrıca, sözleşmeli erlere ve uzman erbaşlara verilen kamuya atama sözü kanun ve yönetmelik çıkmasına rağmen tutulmamaktadır. Yedi yılını dolduran bu askerlerimiz çok zor durumdalar ve devletten yardım bekliyorlar. Bu mağduriyet giderilmeli, verilen söz tutulmalıdır. Bu sözleşmeli erlerin ve uzman er ve erbaşların ordu içerisindeki durumu gittikçe garabet hâlini almaktadır. Önümüzdeki elli yılı planlayacak köklü bir personel rejimi reformu iktidarıyla muhalefetiyle hep birlikte planlanmalıdır.
Madde 39 ve 40'ta, disiplin nedeniyle Harp Okulundan ve Astsubay Meslek Yüksek Okulundan ayrılanların tazminatları artırılmaktadır, artış oranları 2 kat ve 4 kat olarak belirlenmektedir; bu oranlar çok yüksektir. Cezaları artırmak yerine bu çocukların ayrılma nedenleri araştırılarak düzeltme sağlanmalıdır. Devlet eskisi gibi yaptığı masraf ve faizini almalı, bu adaletsiz uygulamadan vazgeçmelidir. Disiplin kuralları adaletli ve herkese eşit olmalıdır. Ödül ve ceza kardeştir. Orduda yetişmiş nitelikli insanlarımızı tutmak istiyorsak disiplin cezalarını artırmak yerine iç barışı ve adaleti sağlamalıyız. Disiplini ve ödülü orduyu daha iyi hâle getirmek, personeli motive etmek için kullanmalıyız. Eldeki yetkiler bir anlayışa yol vermek için kayırmacı şekilde kullanılırsa büyük sorun doğar. Ayrıca, cezalar verilirken bu ülkenin temel değerleri mutlaka gözetilmelidir.
YAŞ kararları günümüzde kadrosuzluk nedeniyle emekliye sevk uygulamasıyla Atatürkçü subayları tasfiye işlemine döndüğü izlenimini vermektedir. YAŞ kararları yargı denetimine açılmalıdır. Atatürk devrim ve ilkeleri bu ordunun temel taşıdır. En son Tuzla Piyade Okulunda yakasına Atatürk resmini takmayan öğrencileri uyaran öğrencilerin okuldan atılmaları bizlerin tepkisine neden olmuştur. Yine, kamuoyunda sarıklı amiral olarak bilinen, üniformasının üzerine taktığı sarıkla görüntülenen amirale verilen emekliye ayırma kararı ödül mü, yoksa ceza mıdır, tartışmalıdır. Uyarıyoruz, kışlaya siyaset sokmayınız, şanlı ordumuzu tarikatların oyuncağı etmeyiniz, bu ülkenin kurucu değerleriyle oynamayınız. (CHP sıralarından alkışlar)
Madde 57'de ise Meclis iradesine bir saygısızlık gün yüzüne çıkmakta. Aşağı yukarı bir yıldır zaten kurulmuş ve çalışmakta olan Yabancı Diller Yüksekokulunun kuruluşu yapılmakta. AKP iktidarının Meclisi hiçe sayan, millet iradesine saygısız tutumu alışmak istemediğimiz, aslında kendi milletvekillerini de küçük düşüren bir durum ve bunu hiç umursamamakta. Ama unutmamalılar ki halkımız kendisini hiçe sayanlara tıpkı 31 Martta yaptığı gibi cevabı sandıkta verecektir.
Son olarak, OYAK konusunda buradan tüm vekillerimizi ve bürokratlarımızı uyarıyoruz. OYAK bu ordunun malıdır ve OYAK’ta bu vatan için gözünü kırpmadan canını vermeyi göze almış her bir ordu personelimizin alın teri bulunmaktadır. OYAK, son yirmi yılın on beş yılında resmî enflasyonun yaklaşık 2 katı oranında nema açıklarken son dört yılda neden bu oranın altında kalmaktadır? OYAK iştirak şirketleri 2023 yılı için yüksek kâr oranları açıklarken neden toplam kâr yüzde 77 gibi enflasyonun çok az üzerinde açıklanmıştır? Vakıflara, derneklere yapılan yüksek bağışlar nedeniyle mi bu kâr düşük çıkmaktadır? Siyasetin yönlendirmesiyle yandaşı kayıran yanlış yatırımlar mı yapılmaktadır? Belli şirketleri kurtarmak için petrol şirketi veya fındık ezmesi fabrikası alındığı doğru mudur? Bu sorular, bizim göz bebeğimiz ordumuzun mensuplarının haklarının korunması için cevap beklemektedir. Bu konunun takipçisi olacağımızı bilmenizi isteriz.
Yanlış ülke yönetiminizin bedelini yaşadığımız ekonomik krizle halkımıza ödetiyorsunuz; yanlış yönetiminizin bir bedelini de ordumuzun mensuplarına yaşatmayınız diyor, görüşülecek teklifin ordumuza ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sıradaki söz talebi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Hulusi Akar’a aittir.
Buyurun Sayın Akar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HULUSİ AKAR (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri, asil milletimizi, vatandaşlarımızı ve şanlı ordumuzu saygıyla selamlıyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Sözlerimin başında, bayraklaşan vatan topraklarının bütünlüğü, asil milletimizin güvenliği için canlarını feda eden tüm şehitlerimizi ve dün Kayseri’de meydana gelen elim kazadaki şehitlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyorum.
Sayın milletvekilleri, dünyada ve bölgemizde önemli gelişmeler olmakta ve bunlarla alakalı kısa bilgi arz etmek istiyorum. Dünya, hepinizin gördüğü ve bildiği gibi gerçekten diken üstünde. Şu anda çok kutuplu hâle gelen dünyada güvenlik ve istikrar konusunda ciddi şekilde riskler var, tehditler var, tehlikeler var; bunlar da şu veya bu şekilde ülkemizi de etkilemektedir.
Özellikle büyük güçler arasındaki silahlanma yarışı dünyamızı etkilemekte. Bu arada hepinizin bildiği, gördüğü ve yakından takip ettiği gibi, bütün çalışmalara rağmen elde edilen silahların, mühimmatın dahi yeterli olmadığı da bir gerçek olarak karşımıza çıkmakta ve dolayısıyla ciddi bir güç rekabeti de karşımızda bulunmakta.
Günümüzde, bir tarafta hibrit -savaş mı, barış mı olduğu belli olmayan- durumlar, diğer tarafta da “proxy” dediğimiz “vekâlet savaşları” dediğimiz, birilerinin bazı grupları, özellikle bu terör gruplarını kullanmak suretiyle kendi amaç ve emellerine ulaşmak istediklerini görüyoruz. Gerginliklerin her an sıcak çatışmaya dönüşmesi de yine bu yapılan çalışmalar arasında görülmektedir. Malumunuz olduğu üzere, bir kuantum teorisi var fizikte. Bu kuantum teorisinin siyasete, askerliğe uygulanmasıyla birlikte artık siyah-beyaz, kırmızı-mavi; kırmızı düşman, mavi dost şekli ortadan kalktı. Dolayısıyla, bir devlet ile bir ülke aynı anda üç durumda olabiliyor; dost olabilir, tarafsız olabilir, düşman olabilir. Dolayısıyla, çok değişik ve gelişen bir dünya karşısındayız.
Bu arada, uluslararası hukukun her şekliyle aşındığını, ciddi şekilde erozyona uğradığını, değerler sisteminin ortadan kalkmak üzere olduğunu ve buna bağlı olarak da bazı ülkelerin, bazı kurumların kural tanımaz şekilde davranmaya başladığını da maalesef ibretle izlemekteyiz. Harbin eski yöntemleri ortadan kalktı, kalkmakta, değişmekte, yeni yöntemler ortaya çıkmakta. Biraz daha çarpıcı olması bakımından, en son gördüğümüz örnekte Kuzey Kore’nin Güney Kore’ye içinde çöp olan balonlarla saldırması da artık yeni yöntemlerin neler olduğunu ortaya koymuş bulunmakta.
Çok şükür, bütün bu gelişmelere, olumsuzluklara rağmen ülkemiz barışı, istikrarı koruyan sayılı ülkelerden biri hâlinde durumunu devam ettirmektedir. Biz Türkiye olarak uluslararası hukuktan yanayız, iyi komşuluk ilişkilerinden yanayız, tüm komşularımızın sınır ve haklarına karşı saygılıyız ve biz milletimizin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça savaşın bir cinayet olduğuna inananlardanız. Bunun yanı sıra da atalarımızın söylediğini söylüyoruz, diyoruz ki: “Hazır ol cenge eğer ister isen sulhusalah.” Bunun manası da hiçbir zaman biz savaş istemiyoruz, amacımız savaş değil. Amacımız savaş olmamakla birlikte -bizim yapmaya çalıştığımız şey- biz ülkemizin hakkını, menfaatini koruma konusunda caydırıcılık esastır diyoruz modern anlamda, modern ifadesiyle; bunun için de personel ve donanımıyla etkin, caydırıcı ve saygın ordumuza her zamankinden fazla ihtiyacımız olduğunu görüyoruz, biliyoruz.
İşte, bu kanun teklifi ve diğer çalışmalarla Türk Silahlı Kuvvetlerini güçlendirme çalışmalarımız devam etmekte. Yeni yüzyılda hedefimiz 85 milyon tek yürek, tek yumruk olarak büyük ve güçlü Türkiye'nin oluşması, gerçekleşmesi için çalışmaktır. Bir tarafta devletimizin bekası, diğer tarafta da 85 milyon vatandaşımızın, milletimizin refahı ve güvenliği; amacımız budur. Bunun için gece gündüz demeden çalışmalarımızın devam ettiği yüksek malumları.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Millî Savunma Komisyonu olarak tüm gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Burada, Genel Kurulun huzurunda övünçle ve güvenle belirtmek isterim ki karşılıklı saygı, anlayış, daha da önemlisi güven içinde Komisyon çalışmalarımızı, Komisyon üyesi iktidar, muhalefet mensubu tüm arkadaşlarımızın katkılarıyla, çok şükür sorunsuz ve verimli bir şekilde tamamladık. Komisyon üyesi arkadaşlarım ve bu çalışmalarımızı destekleyen tüm arkadaşlarımı kutluyor ve kendilerine katkılarından dolayı teşekkür ediyorum. Muhalefet mensubu arkadaşlarımızın da ifade ettikleri gibi, savunma ve güvenlik konularında Türk Silahlı Kuvvetlerinin özlük hakları dâhil, OYAK konuları dâhil güçlendirilmesinde ortak düşünce ve anlayışa sahip olduğumuzu da çalışmalar sırasında memnuniyetle müşahede ettik.
Burada, tabii, uluslararası gelişmelere biraz daha yakından bakmamız gerekirse önemli gelişmelere gebe olduğumuzu görmekteyiz. En son Çin Savunma Bakanının Singapur’da yaptığı bir açıklama var. Bu açıklamada Çin Savunma Bakanı “Biz Tayvan'la birleşmeyi arzu ediyoruz, birleşeceğiz barışçıl yol ve yöntemlerle, eğer bu mümkün olmazsa güç de kullanabileceğimizi herkesin bilmesi lazım.” şeklinde bir açıklama yaptı ki bu da önümüzdeki dönemde ciddi gelişmelerin olabileceğinin bir işareti olarak algılanabilir.
Diğer taraftan, Balkanlarda, Kafkasya’da, Orta Doğu'da ciddi gelişmeler, ciddi gerginlikler söz konusu, bunlar herhangi bir şekilde ilerleyen zamanda çatışmalara dönebilir.
Yakınımızda devam etmekte olan Rusya ve Ukrayna savaşında da yeni ve dramatik bazı gelişmelerden bahsedilmektedir, bunları da yakından takip etmekteyiz. Ne zaman, nerede duracağı belli olmayan, kestirilemeyen bir savaş devam etmekte Rusya ile Ukrayna arasında. Tüm çabalarımıza rağmen maalesef ateşkes sağlanamamıştır. Maalesef savaş ortamı ve kaotik ortam Rusya ve Ukrayna bölgesinde tırmanmaya devam etmekte.
Burada, Amerika Birleşik Devletlerinin liderliğinde Avrupa'nın aldığı bazı tedbirlerin yani verilen silah ve mühimmatın sadece Ukrayna'da savunma için değil, aynı zamanda Rusya’daki hedeflere karşı da kullanabileceğini söylemiş olmaları ve buna karşı da Rusya’nın sert açıklamalar yapması önümüzdeki günlerde bazı istenmeyen gelişmelerin olabileceğinin de işareti olmaktadır.
Burada şunu söyleyebiliriz: Dünyanın önüne 2 seçenek sunuluyor, ya dondurulmuş bir çatışma ya da sonsuza kadar sürecek bir savaş. Bunun böyle olmayacağını, olmaması gerektiğini söylüyoruz. Akıl ve sağduyuyla 3’üncü bir seçenek olmalı, mutlaka oluşturulmalı ve bunun da insanlığın tarihe karşı sorumluluğu olduğunu söylüyoruz.
Bu Ukrayna-Rusya savaşı içinde bizim için en önemli olan konu Karadeniz’de olan istikrarın devam etmesi. Bu manada Karadeniz’in herhangi bir şekilde stratejik rekabet alanına dönüşmemesi için başlangıçtan itibaren Montrö’yü büyük bir hassasiyetle, büyük bir dikkatle uyguladık, uygulamaya da devam ediyoruz. Böylece, sadece kendimiz için değil, gerçekten bütün sahil ülkelerinin de selameti bakımından çok ciddi bir iş yaptığımızı burada belirtmek isterim.
Aynı zamanda, Rusya ve Ukrayna'yla konuşmak suretiyle 34 milyon tondan fazla tahılın da ihtiyaç sahiplerine sevki mümkün oldu. Önümüzdeki günlerde, 15-16 Haziranda Ukrayna ve İsviçre birlikte Küresel Barış Zirvesi düzenlemeyi teklif ediyorlar, bunun da barışa giden yolda önemli bir fırsat olduğunu, bunu değerlendirmek gerektiğini de burada ifade etmek istiyorum.
Filistin'le ilgili konulara geldiğimizde de değerli arkadaşlar, Filistin’de bir savaş değil… Savaş 2 ordu arasında olur fakat bir tarafta sapan taşından başka bir şeyi olmayan Filistin’den, diğer tarafta nükleer silah dâhil İsrail’den bahsediyorum. Dolayısıyla bu bir savaş değil; büyük bir zulüm, büyük bir katliam devam etmekte.
Burada önce hukuki değerler kayboldu, daha sonra insani değerler kayboldu ve artık şu anda hiçbir değer olmaksızın bir vahşet hüküm sürmekte. Netanyahu yönetimi pervasızlıkla, inatla, tüm dünyaya kafa tutarcasına, ABD başta olmak üzere Batılı yönetimlerden aldığı güç ve destekle etnik temizliğe, soykırıma varan eylemlerini maalesef tüm uyarılara rağmen sürdürmekte ısrar etmektedir.
Diğer bir husus da şu: Buradaki bütün faaliyetlerin yapay zekâyla yapıldığına dair bilgiler var. Yapay zekânın herhangi bir şekilde kullanılması sırasında en az yüzde 10, yüzde 20 şeklinde hata yaptığını bizzat oradaki askerler, siyasiler ifade etmektedirler. Dolayısıyla sehven, yanlışlıkla onlarca kişinin de öldürülebileceğini burada itiraf etmiş oluyorlar. Yönetimlerin aksine, Netanyahu yönetiminin ve diğer yönetimlerin aksine, birazcık aklı olan, birazcık vicdanı olan, insanlığını unutmayan, Yahudiler, İsrail vatandaşları dâhil herkes, bütün dünya ayakta.
Çocukların, masum insanların kanları yerde kalmayacak, bunu bilelim. Güçlünün hukuku değil, bir gün gelecek hukukun gücü mutlaka bunlara gösterilecektir inşallah. Zalimler gün gelecek her şeylerini kaybedecekler; kuvözlerde ölen bebeklerin, kadınların, yaşlıların, tüm masum insanların kanlarında, geride kalanların gözyaşlarında boğulacaklar; hukuk önünde hesap verecekler.
Son olarak İrlanda, İspanya, Norveç ve Slovenya’nın da tanımasıyla dünyadaki 193 ülkeden 148 ülke Filistin’i tanımış bulunmakta. Filistin sadece insanlığı savunmuyor; sadece Gazze’yi değil aynı zamanda Anadolu’yu da savunduğunu Netanyahu’nun burada yaptığı açıklamadan açıkça görmekteyiz. Bizim için, tüm dünya için bu bir insanlık sınavı. Bugün gerekli tavrı koymayanlar ileride tarih önünde mutlaka mahcup olacaklardır.
Sonuç olarak, 1967 sınırlarında, Doğu Kudüs’ü başşehri olan, egemenliği, bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü olan iki devletli çözümden başka çözüm yok. İstikrar için, barış için, huzur için mutlaka bu çözümün, iki devletli çözümün gerçekleşmesi lazım.
Çevremizdeki bu gelişmeler devam ederken Türk Silahlı Kuvvetleri olarak PKK-YPG, FETÖ, DEAŞ başta olmak üzere tüm terör örgütleriyle mücadelemiz sürüyor. Seçim vesaire gibi provokatif, yapay girişimler dâhil olayları yakından takip ediyoruz; tedbir aldık, almaya devam ediyoruz. Bölgede seçim yapılacağından bahsediliyor, bunlara karşı da tedbirimizi aldık, almayı sürdüreceğiz.
En kıdemsizinden en kıdemlisine kadar Türk Silahlı Kuvvetleri personeli gece gündüz demeden, her türlü arazi, hava şartlarında, başta terörle mücadele olmak üzere karada, denizde, havada büyük bir kahramanlık ve fedakârlıkla, verilen görevleri ifa etmektedir. Terörü, tehlikeyi kaynağında yani sınırlarımızın ötesinde bertaraf etme stratejisiyle Irak’ın kuzeyinde, Suriye'nin kuzeyinde operasyonlarımız da aralıksız devam etmektedir. Burada altını çizeceğim husus, tek hedefimiz teröristler, tek hedefimiz teröristler. (AK PARTİ, MHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar) Suriye'nin ve Irak’ın toprak bütünlüğüne son derece saygılıyız ancak Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki terör bataklığını kurutmakta da kararlıyız. Bu bataklık kurutulmadan bu iş bitmez. (AK PARTİ, MHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar) Bundan da Türk’ü, Kürt’ü, Arap’ı, 85 milyon kazanacaktır bunun sonunda. Bununla birlikte, icra ettiğimiz tüm uluslararası operasyonlarda Birleşmiş Milletler Şartı’nın 51'inci maddesinde belirtilen meşru müdafaa kapsamında ve tamamen uluslararası hukuka uygun şekilde faaliyetlerimiz devam etmekte. Masum insanlara, hastanelere, dinî yapılara, okullara, sivil altyapı, kültürel ve tarihî yapılara, çevreye zarar gelmemesi için hiçbir ordunun göstermediği kadar ister planlama ister icraat safhasında azami dikkat ve hassasiyet gösterilmiştir, gösterilmektedir.
Diğer taraftan Ege’de, Akdeniz’de, Kıbrıs’ta sorunların daima barışçıl çözümünden yanayız ancak Kıbrıslı kardeşlerimizin ve kendimizin hak ve menfaatlerini korumakta da azimli, kararlı, Allah’a çok şükür buna da muktediriz. Hiçbir oldubittiye izin vermedik bugüne kadar, bundan sonra da vermeyeceğiz. Ayrıca Azerbaycan, Libya, Somali ve diğer dost ve kardeş ülkelerin haklı davasına her türlü desteği verdik, vermeyi sürdüreceğiz.
FETÖ’yle olan meseleye geldiğimizde, FETÖ’den temizlendikçe Silahlı Kuvvetlerimizin güçlendiğini ve bunun da en açık göstergesinin yurt içi ve sınır ötesinde gerçekleştirdiğimiz harekâtlar, sayısı ve çapı artan tatbikatlar olduğunu söyleyebiliriz.
Savunma sanayisiyle ilgili: Tüm bu mücadeleler bu coğrafyada var olabilmek için, başarılı olmak, güçlü olmak için; bunun için de savunma sanayisi gerçekten çok önemli. Sayın Cumhurbaşkanımızın desteği, teşviki, tahsis ettiği imkân ve kabiliyetlerle millî ve yerli sanayimiz -çok şükür- yüzde 80’lere ulaşmıştır. Artık cin şişeden çıktı, durmak yok, devam edeceğiz. Parasını dahi verdiğimiz hâlde alamadığımız birçok silah, araç gereç ve mühimmatı şu anda yapar ve ihraç eder hâle geldik. Hafif silahlar, obüsler, İHA’lar, SİHA’lar, TİHA’lar, KIZILELMA’lar, silahlı helikopterler, gemiler, gemi topu, yeni TCG ANADOLU ve çok şükür uzunca süre tartıştığımız ALTAY tankının da seri üretimi başlamıştır. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Millî muharip uçağımız KAAN’la ilgili çalışmalar da yoğun bir şekilde devam etmekte; inşallah o da en kısa zamanda Silahlı Kuvvetlerimizin hizmetine sunulacaktır. Yerli ve millî savunma sanayisi bizim değil, sizin değil bütün Türkiye’nin, 85 milyonun gururudur.
Sonuç olarak geldiğimiz noktada artık söz dinleyen değil, sözü dinlenen bir Türkiye var, bunun da herkes tarafından bilinmesi lazım.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye siyasi ve diplomatik olarak oyunu kuralına göre oynamakta, bütüncül bir yaklaşımla, başta 261 misyon olmak üzere tüm dış politika araçlarını kullanmakta. Millî Savunma Komisyonu olarak da parlamenter diplomasi çerçevesinde gerekli faaliyetlerde bulunduk; bu yıl Kıbrıs, Azerbaycan, Gürcistan ziyaretleri gerçekleştirildi, ayrıca 12 diplomatik kabul yapıldı. Son olarak, Türk Devletleri Teşkilatı üyesi ülkelerin parlamenterlerinin oluşturduğu TÜRKPA’nın Savunma Komisyonu Başkanlarıyla Türkiye’de üç gün süreyle “Savunma ve Güvenlik Mimarisi” konulu son derece verimli bir organizasyon gerçekleştirildi.
Diğer taraftan, Türk Silahlı Kuvvetleri ve güvenlik güçlerimiz de savunma ve güvenliğimiz için gerekli her türlü tedbiri almakta. Bu doğrultuda daha güçlü olmak zorundayız, bu da kendimizi yenilemekten, çağın gereklerine göre uyarlamaktan geçmekte; daima etkin, daima güçlü, tüm sınamalara hazır olmalıyız. İşte, bugün önümüze gelen yasa teklifinin ana gayesi de budur.
Bildiğimiz üzere, 2019 yılında, yeni Askeralma Kanunu’yla, 1927 tarihli, 1111 sayılı Askerlik Kanunu ile 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu’nu yürürlükten kaldırıldı. Bu yenilenme süreci devam etmekte. Çağımızın gerçeklerine uygun olarak artık birçok ordu profesyonel askerlik sistemine geçmekte; biz de 1986 yılında uygulamaya giren Uzman Erbaş Kanunu ve 2011 tarihli Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’yla da bu yönde gerekli adımları attık, atmaya da devam ediyoruz.
Bugün ordumuzun yüzde 50’si profesyonel askerliğe geçmiş bulunmakta, profesyonel sisteme geçmiş bulunmakta. Terörle mücadelede ve sınır ötesi harekâtlarda kullanılmak üzere Uzman Erbaş Kanunu kapsamında profesyonel asker alımı yapılmakta, buna devam edilmektedir. Bu yıl da 25 bin alım yapılacak, personel alınacak, 30 Haziranda son müracaat tarihi söz konusu. Yıllar itibarıyla artan bu personel ihtiyaçları için bu kanunda da birçok değişiklik gerçekleştirilmiştir ancak bu kanunun yapısı da artık günümüze uyum sağlayamamaktadır. Yine, bugün üzerinde değişiklik yapılması öngörülen Askeri Ceza Kanunu 1930 yılında, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu 1967 yılında, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu 1961 yılında hazırlanmıştır. Bugün sizlerin oylarıyla, bu kanunlarda değişiklik yapılmasını öngören bazı düzenlemeleri inşallah gerçekleştireceğiz.
Şunu da yeri gelmişken ifade etmek isterim ki: Başta emekli astsubay, kıdemli başçavuşlar ile kıdemli binbaşılar olmak üzere, özlük haklarının iyileştirilmesi maalesef bu aşamada mümkün olamamıştır. Ancak emekli muvazzaf personelimizin her türlü övgü, ödül ve desteğe layık olduğu bilinciyle, mesleki tazminatlar hususunun yakın takipçisi olduğumuz bilinmelidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sözleşmeli er, uzman erbaş, astsubay, subay, general, amiral ile sivil işçi ve sivil memurlar ve bunların emeklilerinin imkânlarının iyileştirilmesi için her fırsatta gayret gösterdiğimize de lütfen dikkat buyurun.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bütün bu çalışmaların ana gayesi milletimizin egemenliği, bağımsızlığı, güvenliği ve devletimizin bekasıdır. Çanakkale'de, Millî Mücadele’de ve en son 15 Temmuz hain darbe girişimine karşı da asil milletimiz tarafından Çanakkale ruhuyla çok başarılı bir mücadele verilmiştir. Birlik ve beraberliğimiz esastır; Türk, Kürt, Zaza, Arap hepimiz, 85 milyon kardeşiz ve bu kardeşliğimizi de kıyamete kadar sürdürmekte kararlıyız. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye köklü tarihi, değerleri, coğrafyası, dinamik nüfusuyla; etkin, caydırıcı, saygın ordusuyla; yerli ve millî savunma sanayisiyle büyük ve güçlü bir ülke, bunu bilelim. İbni Haldun’un söylediği gibi, coğrafya kaderdir, Türkiye de bu coğrafyanın kaderidir. Dolayısıyla bu memleket bizim, bu tarih bizim, bu bayrak bizim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türkiye Yüzyılı’nda bu anlayışla tek yumruk, tek yürek olarak, daha güçlü, daha müreffeh bir Türkiye hedefiyle, azim ve kararlılıkla 85 milyon çalışmaya devam edeceğiz. Bu vesileyle, ülkemizin ve milletimizin huzur ve güvenliğini sağlamak için her türlü kahramanlık ve fedakârlığı gösteren komutan arkadaşlarıma, askerimize, polisimize, jandarmamıza, istihbaratımıza ve güvenlik korucularımıza şükranlarımı sunuyor, kendilerini kutluyorum.
Sözlerime son vermeden, Sultan Alparslan’dan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e ve bugüne kadar, bin yıldır bize vatan olan bu topraklarda bugünlere, bu seviyelere gelmemizde emeği geçen herkesi, katkı sağlayan herkesi saygıyla, minnetle anıyorum. Bir kez daha tüm şehitlerimize, Gazze şehitlerine, ebediyete intikal eden kahraman gazilerimize Allah'tan rahmet diliyor, hayatta olan kahraman gazilerimize, şehit ve gazilerimizin kıymetli ailelerine saygı ve şükranlarımı sunuyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Millî Savunma Komisyonu olarak hazırlanan bu kanun teklifinin ülkemize, milletimize, şanlı ordumuza hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, emeği geçen herkese teşekkür ediyor, kendilerini kutluyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şahısları adına ilk söz talebi Ordu Milletvekili Seyit Torun’a aittir.
Buyurun Sayın Torun. (CHP sıralarından alkışlar)
SEYİT TORUN (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Görüştüğümüz kanun teklifi üzerine değerlendirmelerimi paylaşmadan önce yüce Meclisimize dayatılan kanun yapma usulüne ilişkin eleştirilerim ve hatırlatmalarım olacak. Bütün sorunlu taraflarına karşın inatla dayattığınız bir torba yasa usulüyle bir kere daha karşı karşıyayız. Teklifin gerekçesinde belirtildiği üzere, kanun teklifinde yer alan 60 maddenin 16 tanesi Anayasa’ya uyumluluğu sağlama amacıyla getiriliyor. Peki, şimdi sizlere sormak isterim: Bu 16 maddenin Anayasa’ya uyumlu hâle getirilmesine neden ihtiyaç duyuluyor? Çünkü “Ben yaptım oldu.” mantığıyla Külliye’den gönderilen metinleri muhalefetle ve de sivil toplumla tartışmadan, gerekli hukuki çerçeveyi ve uzlaşmayı sağlamadan hızla komisyondan geçiriyor, sonra da burada oylayıp “Hayırlı olsun.” diyoruz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarır gibi kanun çıkarırsanız sürekli bu özensiz torbaları düzeltmekle burada vakit kaybederiz, övündüğünüz hızlı yasa çıkarma yönteminiz bu ülkenin önünü tıkar. Meclis çatısı altında özenle, geniş bağlamda yürüteceğimiz tartışmalarla bir gün yerine on beş günde çıkaracağımız bir kanun, belki vatandaşlarımızın on beş yirmi yıllık mağduriyetlerinin önüne geçecek, belki de çok sayıda kronik sorunu çözecektir ama tabii, sorunları çözmek için önce niyet olması gerekir.
Gelelim yangından mal kaçırır gibi getirdiğiniz torba yasaya. Anayasa'yı yamalı bohçaya çevirdiniz. Kendi yaptığınız Anayasa’ya uymadınız, şimdi “Yenisini yapalım.” diyorsunuz. Yerel yönetimler yasasını yamalı bohçaya çevirdiniz, belediyeleri kaynaksız bıraktınız, muhalefet belediyelerine türlü iftiralar atarak yanlışınızı örtmeye çalışıyorsunuz. Türk Silahlı Kuvvetlerine ilişkin yasal düzenlemeler de paramparça. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Adalet Bakanlığını ilgilendiren düzenlemeleri de bu torba içerisinde görüşüyoruz. Yine, Anayasa’ya aykırı kanun maddeleri dayatıyor, mülkiyet hakkını hiçe sayıyorsunuz. Yarın bu hatalardan dolayı ortaya çıkacak sorunları da belki yine Allah'a havale edeceksiniz. Üzülerek söylemeliyim ki Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki sorunları çözmek amacıyla getirilen bu 60 maddelik kanun torbası sorunu çözmekten çok, yeni sorunlara yol açacak düzenlemeler içeriyor.
Yıllardır tutturduğunuz bir yerli ve millî söyleminiz var. Halkımızın en kutsal millî değerlerinin başında Türk Silahlı Kuvvetleri yani şanlı Türk ordusu bulunmaktadır. İnsanımız verdiği değere istinaden ordumuzu “Peygamber ocağı” olarak adlandırır, evladını askere davulla zurnayla gönderir. Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarımız görevlerine bu millî bilinçle devam eder; yeri gelir, aylarca evlerinden, ailelerinden uzak kalırlar, zor şartlarda görev yaparlar, gözlerini kırpmadan ölümün üzerine koşarlar. Daha dün Kayseri’de 2 şehit verdik. Bu vesileyle 2 şehidimize de Allah’tan rahmet diliyorum. Bütün şehitlerimize Allah rahmet eylesin, gazilerimize de sağlıklı, sıhhatli günler diliyorum. Gidin, ailelerine başsağlığı dileyin, tek bir cümle duyarsınız: Vatan sağ olsun!
Bu kanun teklifiyle o kahramanlara ve ailelerine haklarını teslim etmemiz gerekirken muvazzaf ve emekli askerlerimizin, gazilerimizin ve şehitlerimizin haklarını gasbedeceksiniz. Binbaşılarımız, astsubaylarımız bizim millî değerimiz değil midir? Yoksa tasarruf edemediğiniz şatafatınızın kurbanı mıdır? Neden emekli maaşı bağlama oranlarını adaletli bir şekilde düzenlemiyoruz? Bu mu sizin millî anlayışınız? Astsubaylarımızın tazminat sorunlarını neden çözmüyoruz? Emekliliklerinde rahat bir nefes almaları, saraylarınızda ejder meyvesi yemenizden daha mı önemsiz? Teröristlerle göğüs göğse çarpışan uzman çavuşlarımızı kadroya geçirmememizin sebebi özel uçaklarınıza saçılan paralar mıdır? Vatan savunmasının sözleşmesi olur mu? Yaptığınız düzenlemeyle uzman erbaşlarımızın sözleşme feshini bir amirin iki dudağı arasına, bir imzaya bırakmayı nasıl uygun görüyorsunuz? 200 bin uzman erbaşı geleceksizliğe mahkûm ederek mi teşekkür ediyorsunuz? Hayatını Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde geçirmiş, albaylığa kadar yükselmiş komutanları kadrosuzluk gerekçesiyle tasfiye ettiniz, haklarını ellerinden aldınız; görüştüğümüz torba kanuna bir madde ekleyerek mağduriyetini giderebilirdiniz, yapmadınız; bu da sizin millîlik anlayışınız. Askerlikle uzaktan yakından ilgisi olmayan siyasilerin subay, general ve amirallerin terfi ve atamalarında etkin olmalarının Türk ordusundaki liyakati nasıl ters yüz ettiğini göremiyorsunuz. Orduda yükselmek isteyen, asker nüfuzlu siyasetçilere yaranmak için çalışır oldu. Akıl almaz bir şekilde, subaylarımızın rütbe bekleme sürelerini Cumhurbaşkanının keyfine bırakmak için kanun çıkardınız. Peki, ne oldu? Anayasa Mahkemesi keyfiyet kanununuzu iptal etti. Yıllar boyunca kumpas davalarıyla önünü açtığınız FETÖ’cü teröristlerin kalkıştığı darbeden sonra FETÖ elebaşlarını elinizden kaçırdınız ama darbe bahanesiyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin içini tamamen boşalttınız. Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıklarını doğrudan Millî Savunma Bakanlığına bağlayarak ordumuzu siyasetin içine çektiniz. Şimdi de Bakanlık bünyesine müfettiş olarak alınacak binbaşı, yarbay ve albaylar için mülakat zorunluluğu getirerek ordudaki siyasallaşmayı derinleştiriyorsunuz. Genelkurmay Başkanını yetkisizleştirdiniz, devletin ve milletin ordusunu Hükûmetin ordusu hâline getirdiniz. Askerî birliklerde ve okullarda askerimiz ayrıştı, her gün şuncular ile buncular arasında çıkan kavgaları hiç duymuyor, görmüyor musunuz? Yine, 15 Temmuzun hemen ardından askerî hastaneleri kapattınız. Geçmişte ülkemizin en saygın kurumları arasında olan askerî hastaneler, ordumuzun sağlık alanındaki bütün ihtiyaç ve gereksinimleri karşılayacak kapasitedeydi. Şimdi sağlık raporları için burada yasal düzenleme konuşuyoruz, yazıktır bu milletin canına ve parasına. Dünyanın, bütün savaş kabiliyeti yüksek ordularında bulunan bir yapıyı ellerinizle kapattınız. Askerlerimize, ailelerine sağlanan üst düzey sağlık imkânlarını yok ettiniz. Askerî liseleri kapattınız. Kahraman Türk askeri çocuk yaşlarında postalı ayağına geçirir, yüzlerce yıllık bir geleneğin çatısı altında yetişirdi. Öyle laf olsun diye de değil. O gelenek bize Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızda, Kore’de, Kıbrıs’ta, Kardak’ta zafer kazandıran gelenektir, o gelenek teröristbaşını saklandığı Suriye'den çıkartan gelenektir. Yaşı genç olan arkadaşlarımız bilmeyebilir, 1998 yılında Kara Kuvvetleri Komutanı olan Atilla Ateş Paşa’nın “Suriye'ye karşı sabrımız kalmadı, Türkiye beklediği karşılığı alamazsa her türlü tedbiri almaya hak kazanacaktır.” sözlerinden sonra terör örgütü lideri Suriye'yi terk etmek zorunda kalmıştı. Ateş Paşa, 13-14 yaşlarında Işıklar Askerî Lisesine girerek postalları ayağına geçirmiş ve hayatını askerliğe adamış bir komutanımızdı.
Türk Silahlı Kuvvetlerine personel teminini götürdünüz Millî Savunma Bakanlığına bağladınız, ne oldu, sonuç ne oldu? Yüzde 1 dilimden öğrenci alan harp okullarının öğrenci niteliği 200 binlere geriledi, askerlik eğitimi için gelen çocuklar siyaset ve tarikat bataklığına sürüklendi. Millî Mücadele yıllarında bile onca yokluğa, yoksulluğa karşın Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, Harp Okulunu Ankara’ya taşıdıklarında hiçbir bahanenin arkasına sığınmadan Harp Okuluyla yakından ilgilenmişlerdir. Türlü imkânsızlıkları içinde 2 katlı Abidin Paşa Köşkü’ne taşınan Harp Okulunu ayakta tutan binası değil, ordumuzu millî değerlerinin en başında gören anlayıştır.
Mustafa Kemal Atatürk, Harp Okulu açılışında tek bir cümleyle ordumuzun manevi değerini şöyle özetlemiştir: “Ordumuz, hayat ve haysiyet mücadelesinde milletin ve milletin gayelerinin yegâne dayanağıdır.”
28 Aralık 1920’de okulu teftiş eden Millî Savunma Bakanı Fevzi Çakmak, onca işini bir yana bırakarak, Harp Okulunda gördüğü eksikliklerin tamamının tamamlanmasını istemiş ve dört emirle bunu gerçekleştirmiştir. Millî bilinci olur olmadık yerlerden ve olur olmadık kişilerden öğrenmeye devam ederseniz Türk Silahlı Kuvvetlerinin hiçbir sorununu çözemezsiniz. Öğrencinin elbisesini kendine dert eden Millî Savunma Bakanından şehide “kelle” diyen Cumhurbaşkanına geçiş yaparsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Torun.
SEYİT TORUN (Devamla) – Eğer Türk ordusunun onurlu askerlerinin ve ailelerinin sorunlarını çözmek istiyorsanız; söylemde değil, uygulamada millî olmak niyetiniz varsa, gelin, bu torba kanundan vazgeçin. Kanun yapım sürelerine bütün tarafların katılımlarını sağlayarak, geniş bir uzlaşıyla, şanlı ordumuza yakışır bir Türk Silahlı Kuvvetleri personel rejimi kanunu yapalım ve bu kanunu ortaklaştıralım.
Bu vesileyle, başta Ulu Önder’imiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bütün şehit ve gazilerimizi saygıyla rahmetle anıyorum. Vatan onlara minnettardır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şahısları adına ikinci söz talebi Bursa Milletvekili Refik Özen’e aittir.
Buyurun Sayın Özen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
REFİK ÖZEN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 125 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin hemen başında, dün Kayseri'de eğitim uçağının düşmesi sonucu şehit düşen 2 kahraman pilotumuz başta olmak üzere, üzerinde özgürce yaşadığımız vatan topraklarını canları pahasına bizlere miras bırakan tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, kahraman gazilerimize minnet ve şükranlarımı sunuyorum.
Sınırlarımız içinde ve dışında devletimizin bekasını, milletimizin huzur ve esenliğini temin için canları pahasına fedakârca görev yapan tüm güvenlik kuvvetlerimize başarılar diliyorum.
Yine, üzerinde görüştüğümüz kanun teklifinin hazırlanması sürecinde katkıda bulunan Millî Savunma Komisyonumuzun Saygıdeğer Başkan ve üyelerine, milletvekillerimize, Millî Savunma Bakanlığımızın değerli temsilcilerine ve yasama uzmanlarımıza huzurlarınızda ayrıca teşekkür etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri egemenlik, bağımsızlık ve güvenliğimiz için yurt içi ve sınır ötesinde terörle mücadeleye, mavi vatanımızda ve semalarımızda hak, alaka ve menfaatlerimizi korumaya azim ve kararlılıkla devam etmektedir. Aynı zamanda, 7 iklim 3 kıtaya barış, huzur ve adaleti götüren atalarımızdan aldığı ilhamla bölge ve dünya barışına katkı sağlamaktadır. Bu minvalde Türk Silahlı Kuvvetlerimiz Irak’ta, Suriye’de, Azerbaycan’da, Libya’da, Katar’da, Arnavutluk’ta, Somali’de, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde, Sudan’da, Lübnan’da, Afganistan’da, Mali’de, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde, Bosna Hersek'te ve Kosova’da üstlendiği bu misyonu kararlılıkla ve başarılı bir şekilde yerine getirmektedir. Asil milletimizin bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetlerimiz binlerce yıllık şanlı tarihimizden süzülüp gelen millî, manevi ve mesleki değerlerimizle aklın ve bilimin ışığında Anayasa ve yasalar doğrultusunda ülkemizin savunma ve güvenliği için var gücüyle çalışmaya, daha büyük ve güçlü bir Türkiye için görevini azim ve kararlılıkla en iyi şekilde ifa etmeye devam etmektedir.
Daha birkaç yıl öncesine kadar tarafsızlığını bir değer olarak pazarlayan devletler bugün kendilerini bir savunma paktına atmanın derdine düşmüştür. Türkiye, ordu millet geleneğine sahip bir ülke olarak jeopolitiğin ve siyasi coğrafyanın öne çıktığı bu yeni döneme en hazırlıklı giren ülkelerden biri olmanın haklı gururunu yaşamaktadır. Asırlardır yaşadığı topraklarda varlık yokluk mücadelesi veren milletimiz için güvenlik meselesi ortaya yeni çıkmış bir durum değildir. Bilinmelidir ki her Türk asker doğar, bundan da gurur duyar ve bu durum da böyle bilinmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öteden gelen şanlı tarihiyle kahraman ordumuz Peygamber ocağıdır. Güçlü bir orduya sahip olmadan güçlü bir Türkiye olmayacağını yaşadığımız acı tecrübelerden çok iyi biliyoruz.
Bölgemizde ve dünyada artan risk ve tehditler nedeniyle güvenlik ortamının hızlı ve sürekli olarak değiştiği hassas bir süreçten geçmekteyiz. Siyasi, askerî, sosyokültürel, ekonomik ve toplumsal alanlarda meydana gelen çok yönlü ve karmaşık gelişmeler özellikle savunma ve güvenlik anlayışını her zamankinden daha önemli kılmaktadır. Bu nedenledir ki Türk Silahlı Kuvvetlerimizin caydırıcılığının artması, ülkemiz için, tercihten öte, bir zorunluluk teşkil etmektedir. Bu anlayışla, son yirmi bir yılda ordumuzun gücüne güç katacak tarihî nitelikte pek çok adımlar atıldı. Savunma sanayisi alanında âdeta destanlar yazdık, yazmaya da devam ediyoruz; yüzde 80’lerden alıp yüzde 20'lere düşürdüğümüz dışa bağımlılığımızla, cirosu 12 milyar doları aşan savunma sanayisi sektörümüzle, ATAK’tan KAAN’a, Akıncı’dan AKSUNGUR’a, FIRTINA’dan SİPER’e, TCG ANADOLU'dan MİLGEM ve KIZILELMA’ya ve daha birçok, ismini sayamadığım yerli ve millî her alanda artan kabiliyetimizle, hasılı savunma sanayisinde Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, yirmi bir yıla sığdırdığımız asırlık başarımızla, ülkemizi askerî imkân ve yatırımlar bakımından, hamdolsun, üst lige çıkarmanın haklı gururunu hep birlikte yaşıyoruz.
Sayın Başkan değerli milletvekilleri; üzerinde görüştüğümüz kanun teklifiyle, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin bölgedeki etkin, saygın ve caydırıcı rolünün artarak devam ettirilmesi, ülkemizin etki ve ilgi alanının genişlemesi, dost ve müttefik ülkelerin desteklenmesi ile sınır ötesinde terörle mücadelenin kararlılıkla sürdürülmeye devam edilmesi, artan riskle tehditlerin ortadan kaldırılması kapsamında Millî Savunma Bakanlığımızca ihtiyaç duyulan hususlarda bazı düzenlemelerin yapılması ihtiyacı hasıl olmuştur. Yine, ayrıca Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilmesiyle birlikte idari yapıda meydana gelen değişikliklere yönelik bugüne kadar yapılan uyum düzenlemelerine ek olarak ihtiyaç duyulan ilave düzenlemeleri amaçlayan teklif, 21 kanunda değişiklik içermekte ve yürürlük ve yürütme maddeleri dâhil olmak üzere toplam 59 maddeden oluşmaktadır.
Teklifin öne çıkan bazı maddeleriyle Millî Savunma Bakanlığı kadro ve kuruluşunda görev yapan personele ilişkin bazı özlük haklarına ve statülerine dair düzenlemeler yapılması yanında uzman erbaş, er ve sözleşmeli erbaş, erlerin sözleşme fesih nedenlerinin ve bu hâllerde uygulanacak yaptırımlar ile askerî kaynaktan müfettiş alımına ilişkin usul ve esaslar ile adaylarda aranacak niteliklerin kanunla düzenlenmesine, Harita Genel Müdürlüğü mal ve hizmet sunum bedellerinin ilgili tertibe özel ödenek kaydedilmesi sağlanarak kurum ihtiyaçlarının karşılanmaya devam edilebilmesi ve Millî Savunma Bakanlığınca elde edilen diğer özel gelirlerin Cumhurbaşkanının kararıyla kullanılabilmesine yönelik düzenleme yapılmaktadır.
Diğer taraftan, uyarma, kınama, hizmete kısmi süreli disiplin cezalarının ilişik kesme işlemine esas teşkil etmesi durumunda anılan cezaların mahkemelerce denetlenmesine imkân sağlanması, muvazzaf subay ve astsubaylar ile askerî öğrencilerin Türk Silahlı Kuvvetleri ya da askerî okullardan ayrılmaları veya ilişiklerinin kesilmesi hâlinde kendilerine yapılan öğrenim, eğitim ve yetiştirme masraflarına yönelik ödeyecekleri tazminat tutarının artırılması öngörülmektedir.
Yine, ayrıca, teklifle Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararlar kapsamında iptal edilen maddelerin tadil edilmesine ve muhtemel iptal kararlarının önüne geçilebilmesine yönelik düzenleme yapılması amaçlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde görüştüğümüz kanun teklifinin, başta Türk Silahlı Kuvvetlerimiz olmak üzere, ülkemiz ve milletimize hayırlara vesile olmasını diliyor, Gazi Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) – Başkanım, soru-cevap bölümünü açmadınız.
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, soru-cevap işlemi yapılmayacaktır, soru-cevap işlemi için sisteme girmiş bulunan 8 milletvekili arkadaşımıza yerlerinden İç Tüzük 60'a göre birer dakika söz hakkı tanıyacağım.
İlk söz, Yalova Milletvekili Tahsin Becan…
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
66.- Yalova Milletvekili Tahsin Becan’ın, Güney Çevre Yolu Projesi’ne ilişkin açıklaması
TAHSİN BECAN (Yalova) – Sayın Başkan, şatafatı durdurmayan tasarruf paketi milletimizin aşına, işine, cebine ve kamusal hizmetlere zarar vermiştir. Yirmi iki yıl sonra tasarrufa gitmek kıymetli ancak üç yılda tasarruf olmaz. Fiziki ilerlemesi yüzde 75'in altında olan tüm kamu yatırımlarını durdurdunuz. Öyle anlaşılıyor ki, Yalova’mızın yıllardır beklediği ve acil ihtiyacı olan Güney Çevre Yolu Projesi başka bir bahara kaldı. İhalesi yerel seçimler öncesinde, şubat ayında laf olsun diye yapılan bu ihale için 2024 Yatırım Programı’nda zaten komik bir rakam olan 10 bin lira ayrılmıştı. Yalova’mızın can damarı olan bu yol için ayrılan aylık 833 liradan tasarruf ederek…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Rize Milletvekili Tahsin Ocaklı…
67.- Rize Milletvekili Tahsin Ocaklı’nın, Halk Bankasının kullanılan kredilerin limitlerinin artırılması gerekçesiyle hesap sahiplerinden yüklü miktarda para aldığına ilişkin açıklaması
TAHSİN OCAKLI (Rize) - Sayın Başkan, bugün iş insanlarının bir bölümünden aldığım bilgiye göre Türkiye Cumhuriyeti’nin Halk Bankası kullanılan kredilerin limitlerinin artırılması gerekçesiyle hesap sahiplerinden yüklü miktarda para almaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin Halk Bankasına güvenmeyeceğiz… Sözleşme dışında nasıl olur da Türkiye Cumhuriyeti’nin Halk Bankası hesap sahiplerinden para alır? Bunun araştırılmasını ve düzeltilmesini istiyoruz. Türkiye Halk Bankasına güvenemeyeceksek kime güveneceğiz? Özellikle bununla ilgili Meclisimizin araştırma yapmasını istiyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN – Giresun Milletvekili Elvan Işık Gezmiş…
68.- Giresun Milletvekili Elvan Işık Gezmiş’in, KYK yurtlarında yaşanan öğrenci intiharlarına ilişkin açıklaması
ELVAN IŞIK GEZMİŞ (Giresun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
KYK yurtlarında yaşanan öğrenci intiharları âdeta toplumun kanayan yarası olmuştur. Derin ekonomik kriz ortamında eğitim hayatına devam edebilmek için çaba gösteren, baskıcı uygulamalarla tüm demokratik alanları gasbedilen, mezuniyet sonrasında işsizlik korkusu yaşayan üniversite öğrencileri umutsuzluğa ve çaresizliğe itilmektedir. Maalesef, yeni akademik dönemde birçok intihar vakasına acı bir şekilde tanıklık ettik. Son yirmi gün içinde Bayburt Üniversitesinde, Kırıkkale Üniversitesinde ve Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde okuyan pırıl pırıl 3 gencimizin intihar ederek yaşamına son vermesi vahametin boyutunu gözler önüne sermektedir. Yarınlarımızın aydınlık yüzü gençlerimizi geleceksizliğe ve intihara sürükleyen sorunların çözümüne dönük somut adımlar atılmalıdır. Unutulmamalıdır ki gençler bu ülkenin en kıymetli varlıklarıdır.
BAŞKAN – Kars Milletvekili İnan Akgün Alp…
69.- Kars Milletvekili İnan Akgün Alp’ın, Sağlık Bakanının tüm sağlık raporlarıyla ilgili cuma günü yayımladığı genelgeye ve Turizm Bakanından Kars’ın 2024 Türkiye Kültür Yolu Festivali’ne dâhil edilmesini beklediklerine ilişkin açıklaması
İNAN AKGÜN ALP (Kars) – Sayın milletvekilleri, geçen hafta salı günü bana ulaşan Karslı bir vatandaşımızın hastaneden zamanında randevu alamadığı için süreli sağlık raporunu yenileyemediğini, bu nedenle de engelli maaşının da kesildiğini dile getirmiştim. Cuma günü de Sağlık Bakanımız bir genelge yayınlayarak ülkedeki bütün sağlık raporlarının süresini bir yıl süreyle uzatmıştır. Sayın Bakana teşekkür ediyorum. Aynı duyarlılığı Kars adına Turizm Bakanından da bekliyorum ve Turizm Bakanına çağrımız şudur: Sayın Bakan, tarihî dokusu, gastronomisi, somut olmayan kültürel miras ögeleri ve ören yerleriyle değerli bir turizm destinasyonuna sahip olan Kars ilimizi 2024 Türkiye Kültür Yolu Festivali’ne dâhil ediniz.
Saygılarımla.
BAŞKAN – Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu...
Buyurun Sayın Gergerlioğlu.
70.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, Hakkâri Belediyesine kayyum atanmasına ilişkin açıklaması
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) – Hakkâri Belediyesine kayyum atandı yani gasbedilerek hırsızlık yapıldı. Bu darbeyle ne çalındı? Kürt halkının tertemiz iradesi çalındı. Kürtlerin belediyelerini gasbettikten sonra söyleyin sırada ne var? Kürtleri vatandaşlıktan da mı atacaksınız, yurt dışına mı süreceksiniz, mallarına da mı çökeceksiniz? Söyleyin ey gasbedenler, ne yapacaksınız? Hukuku ayaklar altına alıp sahtekârlıklarla, milletin hakkını gasbedemezsin cumhur zulüm ittifakı, bundan sonra “millî irade” ve “Gazi Meclis” laflarını ağzınıza almayın artık.
BAŞKAN – Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen…
Buyurun Sayın Ekmen.
71.- Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in, İsrail’in Gazze-Refah hattında büyük bir soykırım yürüttüğüne ve Kayseri Milletvekili Hulusi Akar’ın cevaplamasını dilediği sorulara ilişkin açıklaması
MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) – Sayın Başkanım, hepimizin bildiği gibi İsrail hiçbir hukuki, ahlaki, siyasi ve insani kural tanımadan Gazze-Refah hattında büyük bir soykırım yürütmektedir. Basında yer alan birçok habere göre bu soykırıma farklı devletlerin vatandaşı olan İsrail askerleri de katılmaktadır. Sayın Hulusi Akar’ın Genelkurmayda birçok kademede yaptığı görev ve Millî Savunma Bakanlığı tecrübesiyle bu soruyu cevaplamasını dilerim. Bizim vatandaşımız olduğu hâlde başka ülke çifte vatandaşlığıyla başka ülkede aktif askerlik yapan vatandaşlarımızın tespitine dair bir çalışma yapılmış mıdır? İsrail ordusunda çifte vatandaş olarak savaşan Türk vatandaşlarının sayısına dair elimizde bir veri var mıdır? Türk vatandaşlarından İsrail ordusunda asker olarak yazılmış olup Gazze-Refah soykırım harekâtına katılan kişiler tespit edilmiş midir? Tespit edilmiş ise bunlara yönelik adli ve idari olarak nasıl bir süreç yürütülmektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Kahramanmaraş Milletvekili İrfan Karatutlu…
Buyurun Sayın Karatutlu.
72.- Kahramanmaraş Milletvekili İrfan Karatutlu’nun, deprem bölgesindeki sorunlara, 125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 18’inci maddesine ve deprem bölgesine Silahlı Kuvvetlerin geç gelmesi konusunda bir araştırma yapılıp yapılmadığına ilişkin açıklaması
İRFAN KARATUTLU (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, deprem illerine Toplum Yararına Program’la işe alınanlar depremin etkisi geçmiş midir ki işten çıkarılmışlardır? Yine, Kahramanmaraş merkezde rezerv alan ilan edilen bölgede 300-400 iş yerine on beş yirmi gün içerisinde iş yerini terk etmeleri tebligatında bulunmuşlardır. Onun dışında, bu kanun teklifinin 18'inci maddesindeki askerî öğrencilerin yatay geçiş yapamayacakları şeklindeki tutum, öğrencilerin okullarında bu son dönemde aksama oluşturacaktır. Son olarak da deprem bölgesine Silahlı Kuvvetlerin geç gelmesi konusunda herhangi bir araştırma yapılmış mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur…
Buyurun Sayın Güzelmansur.
73.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, Hatay’da zamanında ve yeterli ilaçlama yapılmaması nedeniyle hastalıkların kol gezdiğine ilişkin açıklaması
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hatay'da havalar aşırı ısındı, 40 dereceyi aştı sıcaklıklar. Havalar ısınınca zamanında ve yeterli ilaçlama yapılmayınca, tedbirler yetersiz kalınca haşereler, böcekler, fareler, yılanlar kol gezmeye başladı; tabii, böyle olunca hastalıklar da kol gezmeye başladı. Vatandaşlar konteynerlerin önünde ateş yakmakta çareyi buluyor. Yaşam alanının etrafında yılan gören çocuklar korkuyor. Gece fare tıkırtılarını duyan çocuklar tedirgin oluyor, uyuyamıyorlar. Çocuklar sürekli sinek ısırıklarına maruz kalıyor; kolları, bacakları, vücutları ısırık yaralarıyla doldu. Lütfen ama lütfen, kışın selle perişan ettiğiniz Hatay insanını yazın da haşere, sürüngen ve kemirgenlerle perişan etmeyin. İlaçlama…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan...
Buyurun Sayın Öcalan.
74.- Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan’ın, Hakkâri halkıyla birlikte tüm bölgede her zaman ayaküstünde olacaklarına ilişkin açıklaması
ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) – Evet, ben buradan, Türkiye'deki tüm vicdanlı insanlara sesleniyorum: 2016'dan şimdiye kadar Kürt halkının seçme ve seçilme hakkı elinden alınmıştır, irade gasbı yaşanmıştır. Hakkâri’de bugün milletvekillerimiz tartaklanmıştır, Genel Eş Başkanlarımıza gaz sıkılmıştır.
AKP'ye oy veren insanlara sesleniyorum, inançlı, vicdanlı insanlara sesleniyoruz buradan: Kürt halkı ne yapmalıdır? Kürt halkına ne öneriyorsunuz? Seçme ve seçilme hakkını elinden aldınız. Tüm Kürtlere de sesleniyorum: Anayasal protesto haklarınızı kullanın. Bu ceberut iktidara karşı da her yerde demokratik hak olan protesto hakkımızı hep birlikte kullanacağız, bu irade gasbını kabul etmeyeceğiz. Hakkâri halkıyla birlikte tüm bölgede her zaman ayaküstünde olacağız.
X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi ve Kırıkkale Milletvekili Mustafa Kaplan ile 83 Milletvekilinin Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2168) ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 125) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birinci bölüm görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 30'uncu maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde ilk söz talebi, Saadet Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan’a aittir.
Buyurun Sayın Çalışkan. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bir askerî disiplin yasası görüşüyoruz, TSK Personel Kanunu. Yasanın bütününe bakıldığında, elbette, bütün yasalarda olduğu gibi bunda da güzel maddeler var ancak burada belirtmemiz gereken husus şu: Kanunun temeli disiplin üzerine kurulmuştur. Elbette, bugünkü bütün konuşmacıların belirttiği gibi disiplin önemlidir ancak disiplinde öyle bir denge sağlanmalıdır ki “Disiplin sağlayacağız.” diye birileri birilerinin insafına bırakılmamalıdır.
Geçtiğimiz süreç içerisinde KHK’lerle yüz binlerce kişinin işten sorgusuz, sualsiz, yargısız ihraç edildiğini biliyoruz. Bugün de âdeta buna yeniden zemin hazırlanmakta, iş güvencesi büyük ölçüde ortadan kaldırılmaktadır. Bugüne kadar ücretli öğretmenlerin, TYP’lilerin, fahri Kur’an kursu hocalarının, araştırma görevlilerinin, akademisyenlerin, milletvekili danışmanlarının maruz kaldığı o kapı önüne her an atılabilme tehlikesinin bugün askerî personel için de biraz daha fazla olacağı anlaşılıyor. Hele maddelerin içerisinde mesela, intihara teşebbüs eden birisinin ihracı akıllara ziyan. Normal şartlarda, acaba bir askerî personel neden intiharı düşünür? Bu soruya cevap aranması gerekirdi. “Acaba biz intihara teşebbüs eden insana nasıl çözüm bulabiliriz?” diye düşünülmesi gerekirken “Yere düşen bir kimseye bir tekme de biz vuralım, askeriyeyle ilişkisini keselim.” denilmiş.
Elbette disiplin önemli, suç isnadı olduğu zaman gereken yapılmalı ama bilinmeli ki muğlak ifadelerle yapılan bir suçlamayla da hiçbir sonuç elde edilemez. Değerli milletvekilleri, burada keyfîliğe, indi yorumlara açık, âdeta çalışanın amirine, çalışanın patronuna köle konumuna gelmesini sağlayacak düzenlemeler içerisine gidilmiştir. Şu bilinmelidir ki milletimiz asker ocağını peygamber ocağı olarak görür; bu, milletimizin gönlündeki değer korunmaya çalışılmalıdır. Özetle söylemek gerekir ki bu milleti devletine düşman etmeye kimsenin hakkı yok ama bugünkü bu yasalar, yasa teklifi içerisindeki gelen maddeler buna zemin hazırlıyor. Yine, bilinen bir sözdür ki hiç kimse bir insanın ekmeğiyle oynamamalıdır ama yasa teklifinin içerisinde bu noktada ciddi olarak başıboşluk bırakılmıştır.
Değerli milletvekilleri, biliyoruz, 13 yaşındaki çocuklar daha ilkokul çağında askerî okullara teslim edildi, müebbet hüküm giydiler. Bunun sonucunda da işi kökten kurutmak üzere askerî okullar kapatıldı, askerî hastaneler kapatıldı. Anlaşılıyor ki bugün de tökezleyen herhangi bir insanın “Sen disiplin suçu işledin.” diyerek direkt işine son verilsin deniliyor. Maalesef ki yasa teklifinde özlük hakları var olduğu söylense de yok. Bir insan erbaş olarak askerde üç ile yedi yıl arası görev yapıyor, görevi tamamlandıktan sonra kapı önüne konuluyor. Hele de askerî personelin başka kurumlara geçmesini önleyen maddelerin bulunmasının da hiçbir kabul edilebilir tarafı yok.
Değerli milletvekilleri, elbette sivilleşme iyidir ama sivilleşmeyle siyasallaşma da karıştırılmamalıdır. Bilelim ki bu yasalar bu Meclisten çıkarıldığı takdirde ilelebet uygulanacak yasalardır. Bu açıdan da hiçbir mülk kimseye baki olmadığına göre bir iktidar değişikliğinde de pekâlâ başkalarının da bunu rahat bir şekilde kullanacağı ve bunun sonucunda da nasıl problemle karşı karşıya kalacağımız gayet açıktır.
Yasa teklifi içerisinde kamulaştırmayla ilgili, Anayasa Mahkemesinin iptaline rağmen âdeta Türk Silahlı Kuvvetlerinin savunma alanının siyasallaştırılması, bir şekilde tartışmaya açık hâle getirilmesi sanki planlanarak aynı yasa teklifi yeniden kelime oyunuyla, kelime değişikliğiyle tekrar getirilmiş.
Değerli milletvekilleri, yine, kanun teklifi içerisinde yer alan tazminat sorunu da ciddi anlamda problemlidir. Elbette bir kurumda çalışan insanın bazı yükümlülükleri, sorumlulukları olabilir ama fahiş sayılabilecek oranlarda bir tazminatın yüklenmesi de hiçbir şekilde kabul edilemez. Burada sadece disipline yönelik, sadece üstten bakışla, altta çalışan personelin ailevi durumunu, bireysel hayatını, sosyolojisini, psikolojisini düşünmeden sadece “Biz emrettik, siz yapacaksınız.” mantığıyla bir yasa çıkarılması hiçbir şekilde kabul edilemez. Burada sıkça torba yasa çıkarılmasına alıştık. Anlaşılıyor ki bir suç torbası oluşturulmuş, suç torbasına giden herkes direkt tekme yiyecek, direkt görevi sonlandırılacak. Tabii, her an için görevini kaybetme riskiyle karşı karşıya olan bir insanın da sevgisi, vatan sevgisi kalmaz, aidiyet hissi kalmaz. O psikolojiyle saldırganlaşır ve görevi bittiği takdirde de nasıl durumlarla karşı karşıya kaldığını hepimiz görüyoruz. Onun için, askerin, bütün kamu çalışanlarının disiplini önemlidir, disiplin kadar moral ve motivasyonu önemlidir. Moral ve motivasyonu önemlidir, bununla beraber hukuki güvencesi olması gereklidir. Siz herhangi bir kararı yargıya açmadığınız takdirde “Ben yargının üzerindeyim.” demiş olursunuz. Asla hiçbir karar sorgulanamaz değildir, bütün kararlar yargı denetimine tabi olmalıdır.
Bununla beraber, sosyal güvenlik de sosyal güvence de son derece önemlidir. Bu yasa birtakım disiplin problemlerini çözmeyi amaçlamış ama disiplinle beraber beklentileri karşılayacak şekilde bir çözüm olmadığı görülmüştür.
İktidar mensubu konuşmacılardan göklerde uçan kelimeleri bugün de yine çokça dinledik ama bilelim ki bu ülkenin nice kurumu peşkeş çekildi, satıldı; “millî” kelimesi bazı kurumların sadece başında kaldı. Bu iktidar mensubu arkadaşlarımızdan tek bir kişi çıkıp da “Ya, Allah aşkına, ne yapıyorsunuz?” diyemedi, bu cesareti göstermedi, gösteremedi. Bugün önlerine getirilen torbada, dosyada, yasada ne varsa onu sonuna kadar savunmayı, hiçbir konuda tartışmayı asla kabul etmeyerek sonuna kadar kayıtsız şartsız savunmayı bir görev addetmiş durumdalar maalesef ki. Onun için askeriyemizin başarısı elbette bu ülkede herkesi sevindirir ama biliyoruz ki daha hâlen karanlık durumların hiçbiri net olarak ortaya çıkmadı, Donanmamızın ne hâlde olduğunu hepimiz biliyoruz ve KHK’lerle ihraç olan çalışanların olduğu bir ülkede hâlen yargılama devam ederken, hâlen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin üst üste tazminatları devam ederken, hâlen yüz binlerce ailenin ahı arşı titretmişken bunların üzerine yenisini ekleyecek disiplin odaklı bir yasanın çıkarılması da asla makul kabul edilemez. Belki, burada, kurum açısından aciliyet arz eden belli hususlar olabilir, onlar kısa birkaç maddeyle getirilip düzeltilebilirdi. Belli ki burada bu kadar çok maddenin peş peşe sıralanması da hele de ülkemizin tartışmasının en yoğun olduğu konunun millî irade gasbı olduğuna dair herkesin hemfikir olduğu böyle bir dönemde bu yasanın tartışılması da gündeme getirilmesi de ayrı bir tartışma konusu olmalı.
Değerli milletvekilleri, yasada alt düzey askerî personelin özlük haklarının iyileştirilmesine dair hiçbir güvence yok. Erbaşların durumlarının iyileştirilmesine dair…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Çalışkan.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Askeriyede hayatının en verimli çağını yaşamış -üç ile yedi yıl arasında- yani 23 ile 30 yaş arasındaki bir insanın hayattaki en verimli, en dinç çağını kamu hizmetine verip sonrasında kapı dışarı bırakılması, işte bugün bu insanların maruz kaldığı psikolojik sorunların da temel nedenidir. Onun için, kamu kurumunda görev yapan bir insanın net disiplin suçu işlemediği sürece görevinde devamlılık esas olmalıdır.
Arz etmeye çalıştığım gibi, pek çok kamuda yaşanan hususun bundan sonra Türk Silahlı Kuvvetlerinde de net olarak önünün açıldığı bu yasayla görülüyor. Bu vesileyle, bu yasadaki problemli maddelerin çıkarılmasını teklif ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına söz talebi Adana Milletvekili Ayyüce Türkeş Taş’a aittir.
Buyurun Sayın Taş. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerine İYİ Parti adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce, Kayseri’de şehit olan kahraman pilotlarımız başta olmak üzere tüm şehitlerimizi rahmetle yâd ediyorum.
Öncelikle belirtmek isterim ki Türk Hava Kuvvetleri, Türk Deniz Kuvvetleri ve Türk Kara Kuvvetlerinden oluşan Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığının en önemli sigortası ve vazgeçilmezidir; 2023 yılı itibarıyla sayı bakımından dünyanın 11'inci, NATO'nun ise en güçlü 5’inci ordusudur; biz Türk vatandaşlarının da başının tacıdır. Bu güzel vatan topraklarında rahat yaşamamızın yegâne teminatı olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin her mensubu çok kıymetlidir. Başta Mehmetçik’imiz olmak üzere hepsine en derin saygı ve minnetlerimizi sunuyor, “Ordumuz var olsun!” diyoruz.
Güvenlik, bir devletin, bir milletin olmazsa olmaz unsurlarının başında gelmektedir. Her devlet var olma mücadelesini sürdürebilmek için kendi güvenliğini sağlamanın önemini ve gücünü çok iyi bilmektedir. Hele hele bizim gibi jeopolitik konumu açısından stratejik öneme sahip bir ülke için bu daha da çok önemlidir. Efsane komutan ve devlet adamı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bize armağan ettiği Türkiye Cumhuriyeti devletinin bekası ve devamı için bu yıl 100’üncü yılını idrak ettiğimiz cumhuriyetin bizden sonra gelecek evlatlarımız tarafından nice yüzyıllar kutlanması, kısacası payidar olması için bu devletin güvenliğini en iyi, en güçlü şekilde sağlamanın tek yolunun güçlü ordu olduğunu çok iyi bilmekteyiz.
İYİ Parti olarak Millî Savunma Bakanlığımızın en son terörist etkisiz hâle getirilinceye kadar Irak ve Suriye'nin kuzeyinde yürütmekte olduğu terörist ve terörle mücadele başta olmak üzere, dünya ordularına örnek teşkil edecek düzeyde icra ettiği her türlü faaliyeti destekliyor ve başarılı operasyon yürüten personeli canıgönülden kutluyoruz. Kahraman ordumuza her zaman destek olacağımızı ifade etmekle birlikte, ordunun hücreleri diyebileceğimiz Türk Silahlı Kuvvetlerinin her bir mensubunun maddi ve manevi huzurunun yerinde olmasının yüce ordumuzun iki bin yıllık geleneğinin ve yapısının devamının Türkiye Cumhuriyeti’nin sigortası olduğunun bilinciyle görüşmekte olduğumuz kanun teklifini bu şekilde kabul etmemizin mümkün olmadığını tekrar etmek istiyorum. Söz konusu kanun teklifiyle ilgili eksiklikleri ve düzeltilmesi gereken konuları titizlikle çalışıp yorumlarımızı Komisyona sunduk, burada da tekrar etmek isterim: İki bin yılını devirmiş Türk Silahlı Kuvvetleri bugün aktif olarak savaşan ve kendisiyle harp etmenin ne demek olduğunu tarih boyunca defaatle göstermiş, caydırıcılığı yüksek; dosta güven, düşmana gözdağı veren bir ordudur. Hepimizin güvenli ve huzurlu yaşamının teminatı olan bu kurumun organizasyon şeması ve teamüllerinin doğruluğu da başarısının arkasındaki motor güçtür ve iç siyasete malzeme yapılamayacak kadar değerlidir. Bir ordunun başarısının birçok unsuru vardır. Bunların en önemlilerinden biri de onun emir komuta yapısıdır. Bilindiği gibi 15 Temmuzun ardından yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Genelkurmay Başkanlığı Cumhurbaşkanından alınıp Millî Savunma Bakanına bağlanmış, Genelkurmay Başkanlığı makamına atanmak için kuvvet komutanlığı yapma şartı kaldırılmıştır. Ayrıca, Genelkurmay Başkanlığı ile kuvvet komutanlıkları da ayrı ayrı Millî Savunma Bakanlığına bağlanmıştır. Burada hiyerarşik bir sıkıntı oluştuğu görülmektedir çünkü Genelkurmay Başkanlığı açısından aynı makam üzerinde iki ayrı makamın emir ve talimat verme yetkisine sahip olması, karışık bir durum olmasının yanında askeri teamüllere de aykırı bir durumdur. Genelkurmay Başkanlığının nasıl harp hazırlığı yapacağı belli değildir. Anayasa’ya göre Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlarının komutanı olan ve savaşta Başkomutanlık görevini Cumhurbaşkanı namına kullanan Genelkurmay Başkanının kuvvet komutanlıklarını barış şartlarından itibaren her an savaşa hazırlayabilmesi için kuvvet komutanlıklarının doğrudan Genelkurmay Başkanlığına bağlanması, teamülleri gereğince de Genelkurmay Başkanı makamına atanmak için kuvvet komutanlığı yapma şartının yeniden yürürlüğe konulmasını önemli görüyoruz. Bugün içinde bulunduğumuz düşük yoğunluklu harp ortamında bu zafiyet açıkça görülmeyebilir ancak, Allah korusun, genel bir harp durumunda bu açıkça ortaya çıkabilme riski yüksek bir durumdur.
Teklifin 8’inci maddesiyle, üstün başarılı yüzbaşı ve binbaşıları terfi ettirme yetkisinin ilgili kuvvet komutanlığından alınarak bakanlıklara verilmesi amaçlanmaktadır.
Yine, teklifin 10’uncu maddesiyle, üstün başarılı kıdemli üstçavuş ve başçavuşları terfi ettirme yetkisinin kuvvet komutanlığından alınarak bakanlıklara verilmesi amaçlanmaktadır.
Bu tekliflerle kuvvet komutanlıklarının yetkilerinin bir bir elinden alındığı da açıkça görülmektedir. Subay, astsubay ataması bile yapamayan kuvvet komutanlıkları ve Genelkurmay Başkanlığının nasıl harp hazırlığı yapacağı tam bir bilmecedir. Bu noktada dikkat çekmek istediğimiz en önemli konu ise Türk Silahlı Kuvvetlerinin içine hiç olmadığı kadar siyasetin sirayet etmesidir. Türk Silahlı Kuvvetlerini ilgilendiren her kanun teklifinde görmeye alıştığımız şekilde yetkilerin askerlerin elinden alınarak siyasilere verilmesinden, iktidarın genel liyakatsizlik uygulaması düşünüldüğünde, askerî teşkilatın ne kadar olumsuz etkilenebileceği hatta uygulamada görüldüğü şekilde zaten etkilendiğini de söylemek mümkündür. Bu yetkilerin Genelkurmay Başkanlığının ve kuvvet komutanlıklarının elinden alınarak Millî Savunma Bakanlığı bünyesindeki sivillere verilmesi personel alımı, sınav, mülakat, tayin, terfi gibi hususlarda Silahlı Kuvvetler personelinin siyasilerden referans aramasına, siyasi partilerle içli dışlı olmasına, oradan bir koruma ve kollama beklemesine neden olmaktadır. Ayrıca, bu durum Türk Silahlı Kuvvetleri içerisine sızmaya çalışan tarikat ve cemaatlerin de işine gelmekte, işlerini kolaylaştırmaktadır. 15 Temmuzu yaşamış bir ordunun en çok dikkat etmesi gereken konuların başında bu gelirken buna çanak tutan uygulamalar yapılması kabul edilebilir değildir.
Türk ordusunun siyasallaştırılmasının ülkemizin başına gelecek en büyük felaketlere kapı aralayacağı açıktır. Bu, dün Balkan Harbi’nde de görülmüştür, 15 Temmuz hain darbe girişiminde de yaşanmıştır. Tarihin ders alanlar için asla tekerrür etmeyeceği bilinciyle hareket edilmesi ve bu yanlıştan acilen dönülmesi bir elzemdir. Açıklanan nedenlerden ötürü kuvvet komutanlıklarının elinden alınan yetkilerin iadesini, kışlaya siyasetin sokulmamasını, kayırmacılık ve liyakatsizliğin kökünün kazınmasını önemli ve hayati görüyoruz. Ayrıca, asıl gövdeden koparılan Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlıklarının yeniden asıl gövdeye bağlanması gerektiğini düşünüyoruz.
Önemli ve kamuoyunda büyük beklentiye sebep olan bir konu da askerî personelle alakalıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri subay, astsubay, uzman çavuş, uzman jandarma ve sivil memurlarının mali ve sosyal haklarında ve çalışma şartlarında iyileştirme yapılması yönünde talep ve beklentileri bulunmaktadır. Biz kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının ve emeklilerinin, şehit ve gazilerimizin vatan, millet uğruna verdikleri mücadelenin ve emeğin maddi karşılığının olmayacağını, bununla birlikte hayatlarını kolaylaştıracak adımların atılmasının uygun çalışma şartlarına, yeterli mali ve sosyal haklara kavuşmalarının gerekli olduğuna inanıyoruz. Astsubaylara yıllardır söz verilmesine rağmen tutulmayan sözler artık yerine getirilmelidir. Emekliliklerine yansıyacak ve emekli astsubayları da kapsayacak şekilde makam, görev tazminatı verilmelidir. Askerlerimizin tazminat talebi yıllardır iktidar tarafından karşılanmamaktadır. Bizzat Cumhurbaşkanı tarafından 2018 seçimlerinden önce söz verilmiş olmasına rağmen bu hak hâlâ teslim edilmemiştir. 27'nci Dönemde iktidar tarafından verilmiş olunan kanun teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alınmamış ve hükümsüz kalmış bulunmaktadır. Bu durum, TSK personeli içinde huzursuzluklara neden olmakta ve silah arkadaşlığı ruhuna zarar vermektedir.
İktidarın tasarruf tedbirlerini uygularken ilk Mehmetçik’e zararı dokunacak yerden başlaması yerinde değildir. Tasarruf tedbirlerinin kamu harcamalarının diğer kalemlerinde uygulanması gerekmektedir. Ancak kanıyla, canıyla ve bütün varlığıyla vatanı koruyan askerlerimizin hakkı teslim edilmelidir. Bu nedenle, Komisyon görüşmelerinde verdiğimiz önergemizle muvazzaf kıdemli binbaşılar ile 24'üncü hizmet yılını tamamlamış muvazzaf subay ve astsubayların aylıklarında iyileştirme yapılarak tecrübeli personelin meslekte kalmalarının sağlanması, ayrıca adi malul veya vazife malulü aylığı bağlanmış emekli subay ve emekli astsubayların teklif maddesindeki rütbelerde, hizmet yıllarında görev yaparken emekli olanların emekli aylıklarında iyileştirme yapılması amaçlanmıştır. Ancak Komisyon görüşmeleri esnasında teklife ek bir madde eklenmesi ve özellikle astsubaylara defalarca söz verilen makam ve görev tazminatının verilmesi hakkındaki bu önergemiz ne yazık ki reddedilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Taş.
AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Devamla) - Tüm bu sebeplerden ötürü, tüm askerî personeli kapsayacak, sorunları çözecek geniş kapsamlı bir kanuna ihtiyaç olduğunu bir kez daha vurguluyorum.
Yüce Allah ordumuzu hep var etsin, gücünü hep artırsın diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz talebi Konya Milletvekili Konur Alp Koçak’a aittir.
Buyurun Sayın Koçak. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KONUR ALP KOÇAK (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü hakkındaki görüşlerimizi paylaşmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi ve temsilcisi olmakla iftihar ettiğimiz aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, küresel sistemde belirsizliğin ve adaletsizliğin arttığı bir dönemde Türkiye'nin çeşitli güvenlik tehditleriyle karşı karşıya olduğu ve bu tehditlerle mücadelesinde müttefiklerinden hak ettiği ölçüde destek alamadığı üzücü bir gerçektir. Türkiye'nin güneyinde iç savaş neticesinde ortaya çıkan otorite boşluğu sebebiyle PKK ve DAEŞ gibi terör örgütleri kendisi için güvenli bölge arayışındadır. ABD başta olmak üzere bölgeye göz diken emperyalist güçlere piyonluk yapan bu terör örgütleri sadece Irak ve Suriye'nin değil, Türkiye'nin de toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini hedef almaktadır. Terör devleti İsrail ise 7 Ekimden bu yana mazlum Filistin halkına karşı bilhassa da Gazze Şeridi’nde soykırıma varan insanlık suçları işlemekte, tüm bölgenin barış ve istikrarını tehlikeye sokmaktadır. Orta Doğu’nun yanı sıra Kafkaslar ve Balkanların kırılgan bir yapı arz ettiği ve bu bölgelerde de her an yeni krizlerin patlak verebileceği bilinmektedir. Kuzeyimizde ise Rusya’nın Ukrayna'ya karşı başlatmış olduğu savaş hâlen devam etmektedir.
Türkiye'nin dünya gündeminde ilk sıralarda yer alan bu çatışma bölgelerinin tam ortasında kaldığı, dolayısıyla da savunma ve güvenlik politikaları açısından teyakkuzda olunması gerektiği açıktır. Böylesi bir dönemde Millî Savunma Bakanlığımız ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin her geçen gün güçlenmekte olması elbette memnuniyet vericidir. Gururla söylemek gerekir ki kahraman Türk ordusu ülkemizi çevreleyen tüm tehdit unsurlarını bertaraf edebilecek imkân ve yeteneklere sahiptir. Kahraman ordumuz, hava, kara ve denizde Türkiye'nin ve Türk milletinin hakkını, hukukunu, menfaatlerini korumaya hazır ve kararlı olduğunu defaatle ispat etmiş, Türk milletinin kaygıdan ve korkudan uzak bir hayat sürdürebilmesinin en büyük teminatlarından biri olmuştur.
Hiç şüphe yok ki kahraman Türk ordusu görevini layıkıyla yerine getirmektedir. Somut bir örnek vermek gerekirse, 2024 yılının ilk beş ayında etkisiz hâle getirilen terörist sayısı 1.100’e ulaşmış, böylelikle Temmuz 2015'ten bugüne dek etkisiz hâle getirilen teröristlerin sayısı 40 bini aşmıştır. Terörü kaynağında bitirme politikası kararlılıkla sürdürülmektedir. “Girilmez.” denilen mağaralara girilmiş, “Ulaşılamaz.” denilen tepeler aşılmıştır; artık teröristler için hiçbir yer güvenli değildir. Bir insanlık suçu olan terör karşısında Türkiye'nin kalıcı ve kesin sonuçlar alacağından en ufak bir şüphemiz yoktur. Partimizin Hükûmetin bu doğrultuda atacağı her adımı sonuna kadar destekleyeceğinden de hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Türkiye'nin terör örgütleri karşısında sergilediği başarı, tüm dünyaya terörle mücadelenin nasıl yürütülmesi gerektiği hususunda ilham verecek bir nitelik kazanmıştır. İnsani diplomasiyle barış ve istikrarı önceleyen güvenlik politikalarını birleştirmesi neticesinde, Türkiye, birçok sınamayla karşı karşıya olan uluslararası güvenlik sisteminin vazgeçilmez, katkısı aranan ve tecrübesine başvurulan saygın bir üyesi hâline gelebilmiştir.
Elbette ki bu başarılar tesadüfen elde edilmiş değildir. TSK, yerli ve millî savunma sanayimizden her geçen gün daha fazla katkı almaktadır. Ayrıca, kahraman ordumuz, sayısı ve kapsamı her geçen yıl artan tatbikatlarla itibarını, etkinliğini ve caydırıcılığını pekiştirmektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin en büyük müşterek tatbikatlarından olan, 45 ülkeden yaklaşık 11 bin personelin katılımıyla gerçekleştirilen Efes 2024 Tatbikatı, ordumuzun ve millî savunma sanayimizin imkân ve yeteneklerinin gurur verici seviyelere ulaştığını bir kez daha dosta ve düşmana göstermiştir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin ulaştığı başarıların sürdürülebilmesi şüphesiz ki Millî Savunma Bakanlığı teşkilatının ve mensuplarının ihtiyaçlarının giderilmesini elzem kılmaktadır. Bu çerçevede, Bakanlığın ihtiyaç duyduğu hususlarda yapılması gereken yasal düzenlemelere katkı sağlamayı ve Bakanlığımızın ve Bakanlık personelinin beklentilerini karşılamayı millî bir sorumluluk olarak değerlendiriyoruz.
Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun teklifi, Bakanlık mensuplarının personel rejimi, özlük hakları, disiplin uygulamaları gibi konuları düzenlemekte; Anayasa Mahkemesi kararlarıyla iptal edilmiş bazı hükümlerin tadil edilmesini ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilmesiyle hasıl olan uyum ihtiyacının giderilmesini öngörmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu düzenlemelere “kabul” oyu kullanacağımızı belirtirken, mevcut kanun düzenlemesinde yer almayan ancak seçim beyannamemizde yer vermek suretiyle takipçisi olacağımızı aziz Türk milletine ilan ettiğimiz, kanun teklifleriyle Meclis gündemine taşıdığımız, Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi’nin de çeşitli vesilelerle dile getirmiş olduğu bazı hususları bir kez daha gündeminize taşımak istiyorum: Öncelikle, TSK personelinin zor şartlar altında ve canları pahasına ifa ettikleri görevin maddi karşılığını ölçmek bize göre mümkün değildir. Bununla birlikte, rütbesi, ünvanı ve görevi ne olursa olsun “Ölürsem şehit, kalırsam gazi” şiarıyla hareket eden tüm TSK mensuplarının ve emeklilerinin, şehit yakınları ve gazilerin daha müreffeh bir hayat sürdürmeyi hak ettiklerine samimiyetle inanıyoruz. Bu çerçevede, TSK mensuplarının ve emeklilerinin, ayrıca şehit aileleri ile gazilerimizin mali ve sosyal haklarına ilişkin ilave düzenlemelerin hayata geçirilebileceği kanaatindeyiz.
Binbaşı ve astsubaylarımızın tazminat sorununu çözmek üzere bir kanun teklifi hazırlanacağını öğrenmiş olmaktan memnuniyet duyduğumuzu belirtmek, tazminat taleplerinin karşılanması için yapılacak düzenlemeye de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak destek vereceğimizi şimdiden kayda geçirmek istiyorum.
Aziz şehit ve gazilerimize duyduğumuz minnet ve saygının bir gereği olarak TBMM'de şehit ve gazilerimizin gündemlerini takip edecek bir ihtisas komisyonunun kurulması, şehit yetimlerinin birine değil tamamına kamuda istihdam hakkı verilmesi, gazilerimizin kendisi dışında bir yakınına daha istihdam hakkı tanınması, şehit yakınlarına sağlanan ÖTV’siz araç alma hakkının gazilerimizi de kapsayacak şekilde genişletilmesi, şehit ve gazi çocuklarının her kademedeki eğitim masraflarının devletimiz tarafından üstlenilmesi ve bu gençlerimizin orta ve yükseköğretim hayatları boyunca kamuya ait yurtlardan ücretsiz faydalanması gerektiğini savunuyoruz. Sözleşmeli erbaş ve erler ile uzman erbaşların kadroya geçirilmesi başta olmak üzere özlük haklarının iyileştirilmesini gerekli görüyoruz.
Son olarak, terörle mücadele sırasında yaralanmış olmalarına rağmen maluliyet oranı yüzde 40'ın altında olduğu gerekçesiyle malul sayılmayan kahraman gazilerimizin bu mağduriyetlerinin giderilmesini beklediğimizi ve bu hususta özellikle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımıza önemli sorumluluklar düştüğünü hatırlatmak istiyorum.
Bu düşüncelerle, kanun teklifinin ülkemiz, milletimiz, ordumuz için hayırlı olmasını temenni ediyor, vatan ve millet müdafaasında şehit düşen kahramanlarımıza Yüce Allah'tan rahmet, gazilerimize esenlikler diliyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz talebi Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan’a aittir.
Buyurun Sayın Doğan. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA AYŞEGÜL DOĞAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, sayın milletvekilleri, 31 Mart seçimleri sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle diyor: “Milletimizin farklı tasarrufta bulunduğu yerlerde de çok daha güçlü bir şekilde gönülleri fethetmenin yollarını arayacağız.” Şimdi, o günden bugüne günler geçti, gönülleri Kürtler açısından, DEM PARTİ’liler açısından fethetmenin yollarını nasıl aradı diye baktığımızda, yine kayyum, yine yasak, yine aynı dil, yine aynı söylem. Belli ki yumuşama ya da normalleşme olacaksa -biz bir emare göremiyoruz ya- yine Kürtleri kapsam dışı bırakıyor, bu çok net; Hakkâri’de bunun fotoğrafını gördük. O kadar net ki bugün şu dakikalarda bizler burada otururken bizim partimizin Eş Genel Başkanları gazlanıyor, etrafları kuşatılmış vaziyette. Görüntülere bakarsanız, hatta belki sömürgecilik nedir, sömürge nedir, kolonyalizm nedir, nasıl işletilir, bu hukuk nasıl ortaya çıkar, bunlara dair ders veren akademisyenler büyük ihtimalle bugün Hakkâri’den gelen görüntülere baktıklarında öğrencilerine bir şeyler anlatmaları gerekmeyecek, o kadar net bir biçimde sömürgeciliğin, bu hukukun ne olduğunu, nasıl olduğunu anlatıyor. Ben, bu sırada otururken, bizim grubumuzun sıralarında otururken dakikalar önce baktım -mesleki deformasyon- ve aynı zamanda Eş Genel Başkanlarımız, orada adalet nöbeti tutan milletvekili arkadaşlarımız ve orada iradelerine sahip çıkan insanlar neyle karşı karşıya kalıyorlar diye görmek için; gidenler görmüştür zaten. Şehre asker inmiş, postallara yaslanmışsınız ve bunu savunuyorsunuz. Halkın iradesinin her şeyden daha kutsal olduğunu bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan söylüyor ama Kürt halkının iradesi değil kutsal, yok sayılıyor.
Şimdi, bakınız, ne oluyor? Zaten ben iktidar sıralarına konuşmuyorum, daha çok bizi izleyenlere, muhalefet partilerine konuşuyorum. Niye iktidar grubuna konuşmuyorum biliyor musunuz? Siz, size yakışanı yapıyorsunuz, zalimin işi zulmetmektir ve bunu biz çok iyi biliriz; zulmünüz artsın, tez zeval bulasınız. Bu artık bu kadar net bir fotoğraf.
Yaptığınız şey şu: Türkiye'de Kürt olmak ne? Seçemez, seçilemez; konuşamaz kendi ana dilinde. Mesela ben şu anda burada yalnızca İç Tüzük gereği değil, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş kodları dolayısıyla konuşamıyorum aslında, hiç İç Tüzük’e falan sığınmayalım. Ana dilinde konuşamaz, şarkı söyleyemez, zılgıt çekemez, halay yasak, şiir yasak, tiyatro yasak, oyun yasak, edebiyat yasak, her şey yasak. Sonra da “Kürtler bizimle eşit yurttaş.” Değiliz efendim, biz sizinle eşit yurttaş değiliz. Sizin en büyük korkunuz, bizim eşit yurttaşlık hakkını sizinle eşit bir biçimde konuşabiliyor olmamız.
YUSUF AHLATCI (Çorum) – Meclisin kürsüsünden konuşuyorsun, daha nereden konuşacaksın?
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) – Bu kürsüyü bize siz bahşetmediniz. Biz sizden bir lütufta bulunmanızı beklemiyoruz, sizden bir şey talep etmiyoruz. Kazandığımız her şeyi direne direne, bedelini ödeye ödeye, tabiri caizse söke söke aldık. Siz bize ne bahşettiniz? Oradan öyle laf atmayın bana.
Kürt’seniz bu ülkede hapsedilirsiniz, sürgün edilirsiniz; ne olursunuz, biliyor musunuz? Sıddık Akış gibi olursunuz. Sıddık Akış on dokuz yıl altı ay cezayı niye aldı, biliyor musunuz? Hakkâri Belediye Eş Başkanı seçilmesiydi Sıddık Akış, siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz ki bu cezayla bugün bu duruşmada tutuklu bir şekilde cezaevine gönderilmeyecekti. Sıddık Akış’ın suçu Kürt olmak, Hakkâri Belediye Eş Başkanı olmak ve seçilmek; bu kadar, başka bir suçu yok, ha, bir de mahkemede dik durmak tabii, bu da önemli bir şey, “Başım dik, ben bir suç işlemedim.” diyor seçilmiş diğer tüm siyasilerimiz gibi.
Şimdi, buradan ne çıkaralım? Bakınız, lütfen, Türkiye'de bu kayyum uygulamasına karşı ses çıkaranlara, itiraz edenlere bakalım, ben asıl onlara sesleniyorum: Şayet Kürtlere yapılanlar Türkiye'de tek tek her birimizin hayatından çalınıyor gerçeğini görmezsek, şayet bunları daha az fark etmemiz için gerçekler gizlenmeye, yalan gerçek gibi anlatılmaya çalışılmaya devam edilirse, emin olun, bu kayyum Hakkâri’ye falan atanmadı, kayyum Türkiye'ye atanıyor; bunu niye görmüyorsunuz? Yarın İstanbul'a atanmayacağı ne malum demiyorum, bence Hakkâri’ye atanan kayyum aynı zamanda İstanbul'un iradesine atanmıştır, hiçbir farkı yok. Orada oy verenler değersiz, burada oy verenler değerli mi? Hangi siyasi partinin genel başkanı bizim eş başkanlarımızın bugün uğradığı muameleye uğruyor? Hangi siyasi partinin genel başkanına böyle bir şey yapılabiliyor? Yarattığınız iklim, bu atmosfer, bakın, bugün Mecliste neler yarattı ama önce biraz önceki hatırlatmamla başlayayım: Bir bakınız lütfen, Türkiye'de kaç tane baro bu antidemokratik uygulamaya karşı ses çıkarttı ve bu barolar hangileri? Lütfen bakınız, hangi barolar Türkiye'deki kayyum uygulamasına -üçüncü dönemdir bu- ses çıkardı ve bu barolar hangileri? Eğer bunlar ağırlıklı olarak bölge baroları ise yani Kürtlerin ağırlıklı yaşadıkları yerlerde yani kürdistan coğrafyasındaki barolar ise burada bir sorun var demektir, burada gerçekten bir sorun var demektir. Bu soruna dair düşünmek ve konuşmak zorundayız. Eğer Hakkâri’deki yöntem Kepez’de uygulanmıyorsa ya da tam tersi, Kepez’deki Hakkâri’de uygulanmıyorsa burada bir sorun var demektir. Biz bu sorunu başka türlü adlandırarak, başka türlü anlatmaya çalışarak çö-ze-me-yiz. Bakın, ne olmuş Hakkâri’de? Orayı garnizon gibi kullanmaya çalışıyorsunuz, benim seçim bölgem Şırnak'da öyle. Ben Cizreliyim, o bölgenin insanıyım, yıllardır böyleydi, hâlâ böyle; iktidarlar değişiyor ama oraları, sınır hattını bırakmama hevesi değişmiyor, sınır ötesi operasyon hevesi değişmiyor, sınırda Kürt’ün varlığının belirmesine dair duyulan korku değişmiyor. Bakınız ve hatırlayınız, Irak Kürdistan Hükûmetinin ilk oluşum yıllarına gidin, 2000'li yılların başına gidin lütfen, bugün Rojava için, kuzeydoğu Suriye için duyulan korku o gün Irak Kürdistan Hükûmeti için de duyuluyordu, aynı şeyler ifade ediliyordu. Bu sınır hattı niye bırakılmak istenmiyor, orada hangi mafyöz ilişkiler yürütülüyor? Soruyoruz bunları, bunlara bir yanıt verin, böyle olmadığını söyleyin. Şimdi, 8 bin insanı taşıyorsunuz Hakkâri’ye, taşımalı seçmen. 8 bin taşımalı seçmene rağmen yüzde 49'a yakın oy oranıyla Hakkâri’yi, Viyan Tekçe ve Sıddık Akış kazanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan az önce diyor ki: “Biz belediyeleri kimsenin arkabahçesi yapamayız, buna müsaade edemeyiz; halk rahatsız, hukuk işlettik.” Bu nasıl bir hukuk? Halk kayyumdan memnun olsaydı 78 tane DEM’li belediye çıkar mıydı? Halk kayyumdan memnun olsaydı taşımalı seçmene rağmen Hakkâri’yi DEM PARTİ kazanır mıydı? Halk kayyumdan memnun olsaydı adalet nöbetleri tutar mıydı? Demek ki ne? Demek ki halk kayyumu istemiyor. Demek ki halk bu yasakları istemiyor. Biz de evet, diyoruz ki: “Belediyeler bizimdir.” Ne demek biliyor musunuz? “Belediyeler halkındır.” demek. Bizim oradaki “biz” tanımlamamız halkın iradesinin tanımlaması. “Belediyeler bizimdir.” derken halk iradesine saygıya davet ediyoruz. Evet, belediyeler bizim. “Belediyeler bizimdir.” diyen…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) – Son bir dakika, hızlıca söyleyeceğim.
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Doğan.
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) – Çok teşekkür ederim, sağ olun.
Bu fotoğrafı gördünüz mü bilmiyorum, bu da bu dönemin fotoğraflarından biri olacak. Dün bu kadın Hakkâri’de “…”[(*)] “Ben kayyum istemiyorum.” diye eylemlere katılmıştı. Bunu da hatırlayacaksınız, 31 Martta Şırnak'ta “Konuş, sen nerelisin?” fotoğrafı, taşımalı seçmene tepki. Şimdi bu 2 fotoğrafı istettim bugün, burada, Genel Kurulda göstermek için. Halkla İlişkiler Binası’nın girişinde, polis -Meclis personeline, bunu odama getirmeye çalışan Meclis personeline- bunlara el koymuş, suç unsuru olduğunu iddia etmiş. Eğer kolluğu böyle yaslanarak güçlendirirseniz işte böyle yasama faaliyetini engellemeye çalışır. Şimdi, bu yalnızca benim sorunum mu, DEM PARTİ’nin problemi mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) – Bugün polis bu 2 fotoğrafa Halkla İlişkiler Binası’nın girişinde el koydu sayın milletvekilleri. Ne diyorsunuz buna?
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Almışsın işte.
OĞUZ ÜÇÜNCÜ (İstanbul) – Bizimle konuşmuyorsun ki.
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) – Var mı bir sözünüz? Bu sorum size. Yok. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
MURAT EMİR (Ankara) – Onlar duymuyor.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talebi Konya Milletvekili Barış Bektaş’a aittir.
Buyurun Sayın Bektaş. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BARIŞ BEKTAŞ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken geçtiğimiz gün Kayseri 12’nci Hava Ulaştırma Ana Üs Komutanlığına bağlı eğitim uçağının düşmesi sonucu şehit olan 2 pilotumuz başta olmak üzere, vatanımızın bağımsızlığı ve bölünmez bütünlüğü için canlarını ortaya koyan şehitlerimizi, ebediyete intikal etmiş gazilerimizi saygı ve rahmetle anıyor, hayatta olan gazilerimize ise uzun ömürler diliyorum.
Bu kanun teklifinde emekli astsubayların sorunlarını çözme noktasında bir adım yok. Astsubaylar emekli olduğunda, görevlerindeyken aldıkları maaşın yarısını ancak alabiliyorlar. Bu vatan için türlü zorluklara yıllarca göğüs germiş, gece gündüz demeden elinde silahıyla bu topraklar için çatışmış, çalışmış astsubaylar emekli maaşlarıyla geçinemez hâle gelmiş durumda. Bu, insanlara reva mıdır, bunları yoksulluğa terk etmek hangi vicdana sığar? Özlük hakları bakımından dünyada örneği olmayan sert bir kast sistemi olduğunu üzülerek görüyoruz. Bu noktada, çocuk yaştan itibaren subaylar gibi Silahlı Kuvvetler içinde yetişen ve ömrünü geçiren astsubayların hak ettikleri değerleri bulmaları esastır. Yine, bu vatan için gözünü kırpmadan çalışan, çatışan uzman çavuşların çözülmeyen sorunları var; o da başta kadro. Taşeron statüsünde çalışan işçilere dahi kadro ihdas edildi ancak uzman çavuşlar hâlen kadrolu hâle getirilmedi. Kadroya geçemediği gibi, şimdi mevcut kanun teklifiyle görüyoruz ki uzman çavuşların sözleşmeleri keyfî olarak feshedilebilecek. Uzman çavuşların sorunlarını çözmek yerine, onları işsiz bırakacak bir düzenlemenin bu vatana ve vatanı koruyan Türk Silahlı Kuvvetlerine ne faydası olacak, bunu takdirlerinize bırakıyorum. Yaşamlarının en kıymetli ve en verimli zamanlarında terörle mücadele başta olmak üzere, en kritik ve en riskli görevlerde bulunan uzman erbaşların âdeta -teşbihte hata olmasın- kullanılıp atılması devlet geleneğine ve askerlik geleneğine yakışmayan bir durumdur. Kamu kaynaklarını 5’li çeteye peşkeş çeken, vakfeden iktidar askerine bu muameleyi yapar ama yerlilik ve millîlikten bahsetmeyi de elden bırakmaz.
Şimdi, askerî hastanelerin de kapatıldığını görüyoruz. Çocuk yaştan itibaren üniforma tutkusuyla yaşayan rütbeli sağlık personeli bu işlemle büyük bir hayal kırıklığına uğradı ve “suimisal misal olmaz” ilkesi dikkate alınmadan genel manada bu kapatma gerçekleştirilerek bir gelenek ve bütün dünya standartlarında bulunması gereken askerî hastaneler yok edildi. Bakın, mikrocerrahi, parçalı kırıklar, şarapnel yaraları gibi uzmanlık gerektiren hususların sivil doktorlar tarafından, ayaklarına hasta getirilmesine rağmen becerilemediği bir vakıa. Askerî doktorların niteliği öncelikle asker olmaları, üstünden kurşun ve şarapnel geçtiği noktada elleri titremeden mikrocerrahi başta olmak üzere bütün ameliyatları yapabilmeleri onların en önemli özellikleri. Zaten, Sayın Komisyon Başkanımızın kendisi de biliyor, Sur olayları başta olmak üzere güneydoğuda yaşanan birçok çatışmada, GATA sivil hâle getirildikten sonra, sivil doktorların o bölgeye gitmemek için kahir ekseriyeti rapor aldılar, görev yerinden kaçtılar. Yine üniformaları elinden alınan asker menşeli doktorlar olay yerine intikal etti. Bu geleneği acilen yerine getirmek, yeniden kazandırmak bir kamu görevi, bu bir devlet geleneği ve evrensel standartlara uyma vazifesi.
Görev sırasında gazi olan askerlerimizin de birçok sorunu var. Bu vatan için uzuvlarını kaybeden gazilerimiz bürokratik engellerle karşı karşıya bırakıldı, onlarla boğuşuyorlar. Protez kullanan bu gazilerimiz bütün illerde, en azından büyükşehirlerde protezleri takılabiliyorken şimdi bunu tek merkeze getirdiler, Tekirdağ’dan, Kars’tan, uzak illerden Ankara’ya gelip bu siparişleri veriyorlar, bu siparişlerin geriye dönüşü bir yılı buluyor; bu süre içerisinde hastane raporları, randevular, heyet raporları, bunlara değinmiyorum bile. Ama ben iktidar partisindeki milletvekili arkadaşlarımıza sormak istiyorum: Bir uzvunu kaybetmiş bu insanlara yapılan bu işlem reva mı, bunu içiniz kabul ediyor mu; buradan mı tasarruf sağlanıyor, buradan mı yolsuzluklar engelleniyor?
Şimdi, tabii, ben Konya Milletvekili olarak Seydişehir, Doğanhisar, Ilgın başta olmak üzere birçok ilçemize yoğun şehit gelen bir bölgedeyim. Gazi ve şehit statüsünün dar yorumlanmasıyla ilgili de çok dramatik olaylar var. Şanlı bir şekilde, bütün o ilçesinde, ilinde törenlerle defnedilmesi gereken birçok şehit, illa kurşun yemediği için, birçok riskli görevden kaynaklanan vazifesi dolayısıyla vefatından dolayı şehit statüsü verilmediğinden sessiz sedasız defnediliyor; yıllar süren davalar sonunda şehitlik hakkı alınıyor ama iş işten geçmiş oluyor. Aynı olay gazilerimiz için de geçerli, onların yüzde kaç oranında uzuv zafiyetine uğradığı tartışma konusu yapılıyor, mahkeme kapılarında -yıllar süren- adliye kapılarında gazilerimiz süründürülüyor. Yani âdeta bunların huzur haklarının, özlük haklarının verilmesi konusunda 5’li çeteye sağlanan dolar garantisinin yanında cimrilik bu vatan için şehit olan veya bir uzvunu kaybeden insanlar üzerinden yapılıyor.
Bu kanun teklifinde olmayan yine çok önemli bir konu var, bunu da dikkatlerinize sunmak istiyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerinde her geçen gün artış gösteren intihar olayları söz konusu. Millî Savunma Bakanlığı her ne kadar bu konuyla ilgili soru önergelerine cevap vermiyor olsa da intihar eden TSK personelimizin sayısı -bağımsız araştırmalar gösteriyor ki- şehitlerimizin sayısını geçmekte. Bu konuyla ilgili de Millî Savunma Bakanlığı üç maymunu oynuyor. Tarikatlar başta olmak üzere, sadece cumhuriyete bağlılığıyla TSK’de görev yapmakta olan personele bir mobbing olduğu bir vakıa.
Şehitler arası ayrıma da burada girilmemiş durumda. Şehit maaşları biliyorsunuz, hak eden aile fertleri arasında parçalanıyor. Bununla ilgili bir istisna yapıldı, KHK’yle aslında doğru bir şey yapıldı ama bir kısım şehide yani 15 Temmuz şehitlerine. Onlara denildi ki “Her bir hak eden için bir şehit maaşı öngörüldü.” ama şehitler arasında ayrım yapmak Anayasa önünde eşitlik ilkesine aykırı olması bir yana, toplumun vicdanını da yaralayan ciddi bir husus.
Yine, askerî mahkemeler konusuna değinmek istiyorum. Yani bu alanda çalışmış bir hukukçu olarak “özgü suç” kavramıyla sadece bu suçu işleyebilecek personelin yargılandığı bir alanı sivil mahkemelere, ihtisas da olmayan sıradan mahkemelere terk etmiş durumdayız. Bakın, burada sadece adalet değil, adalet kadar İç Hizmet Kanunu’nu uygulamaya yönelik yani disiplini ve hiyerarşik yapıyı korumaya yönelik bir fonksiyonu vardır askerî mahkemelerin. Bunların da kazandırılması şart, elzem ama emre itaatsizlikte ısrar, izin tecavüzü, firar, üste fiilî taarruz gibi birçok askerî nitelikteki özgü suçu sivil hâkimlerin anlamasını bekliyoruz. Bu, adaletin önündeki en büyük engellerden biri. Bu noktada, dediğimiz gibi, aynı askerî hastaneler gibi gelenekselleşmiş kurumların acilen tekrar mevzuatımıza kazandırılması lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Beştaş.
BARIŞ BEKTAŞ (Devamla) – Yine, biz Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak bu konularda adım atılması için Komisyon toplantısında tekliflerde bulunduk ancak çalışmalar esnasında gördük ki Sayın Komisyon Başkanı Hulusi Akar’ın orada bir mikrofon açıklığı söz konusu olmuştu yani emri yerine getirme psikolojisi içerisinde hareket ettiklerini görüyoruz çünkü “O şekilde bilgi geldi, reddedeceğiz.” şeklinde bir dinleme. Bu, başta Sayın Komisyon Başkanımızın geçmiş müktesebatına yakışmayan bir durum, kendisi Genel Genelkurmay Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı yapmış birisi. Burada halkımızın, askerlerimizin sorunları esas, yukarıdan gelen, saraydan gelen talimat ve ihtiyaçtan ziyade askerî personelimizin ihtiyaçları gözetilmeliydi.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talebi İzmir Milletvekili…
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HULUSİ AKAR (Kayseri) – Sayın Başkan, sataşma var. Sataşma var, yanlış bir bilgi var, cevap vermem lazım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akar.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
75.- Millî Savunma Komisyonu Başkanı Hulusi Akar’ın, Konya Milletvekili Barış Bektaş’ın 125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HULUSİ AKAR (Kayseri) – Ben bu arkadaşımıza bu konuyu açtığı için teşekkür ediyorum.
Biz buradaki çalışmaların uhulet ve suhuletle devamı bakımından bu konulara girmemiştik. Şu anda elimde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının başlattığı incelemeye ilişkin bilirkişi raporu var ve orada, söz konusu olan o videoda ses kaydındaki kelimenin “bilgi” olmadığı “biri” olduğu söyleniyor. Ve ayrıca, buradaki konuşan arkadaşlarımız da bu konuda gerektiğinde yeminli şahit. Mevzu şu: Arkadaşlarım “2 önerge geldi.” diyorlar bize, konuşma bölük pörçük olduğu için anlaşılmıyor. Bir önerge okunuyor “Diğeri nerede?” diyorum, “2 önerge.” diyorlar, “Biri geldi.” diyor, “biri”, “biri” ve maalesef, televizyonlarda, videolarda, şurada burada böyle yanlış bir kelimeden dolayı, yanlış anlaşılan bir kelimeden dolayı “biri”ni “bilgi” olarak okuyarak, anlayarak maalesef o kelimenin üzerinde tepindiler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HULUSİ AKAR (Kayseri) – Büyük bir yanlış, büyük bir hata, efendim, büyük bir uyumsuzluk. Orada başarılı bir şekilde, gayet uygun bir şekilde devam eden bir çalışmaya bu şekilde gölge düşmesini gerçekten çok yadırgadım.
HASAN ARSLAN (Afyonkarahisar) – Sesi açın, duymuyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HULUSİ AKAR (Kayseri) – Dolayısıyla, bu kadar açık, bu kadar aleni bir bilgi, bir yanlış üzerine bina edilen bütün görüşler, bütün değerlendirmeler… Fakat biz yine de buradaki Komisyon çalışması gölgelenmesin diye açıklamadık fakat arkadaşıma teşekkür ediyorum bunu söylediği için, açıklama fırsatı verdiği için.
Teşekkür ediyorum.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Sayın Başkanım, bir bilgi almak istiyorum madem Sayın Bakan bilgi verdi, bir tartışma açmak anlamında değil.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Başarır.
76.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Millî Savunma Komisyonu Başkanı Hulusi Akar’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Sayın Başkanım, bir konuda bilgi almak istiyoruz. “Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturması” dediniz.
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HULUSİ AKAR (Kayseri) – Evet.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Siz şikâyetçi mi oldunuz?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HULUSİ AKAR (Kayseri) – Şikâyetçi oldum, evet.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Resen bir soruşturma mı açıldı?
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HULUSİ AKAR (Kayseri) – Hayır, hayır, değil, değil. Biz oradaki ses kaydını, efendim, bunun ne olduğunun hakkında oradaki gerçeklere aykırı beyanlar, hakikate aykırı muhakeme yapıldığından hareketle bunun incelenmesini istedik. Videoyu verdik, o videoyla ilgili yapılan çalışmada “Bilgi geldi.” değil, “Biri geldi.”
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Diyarbakır) – Cumhuriyet Başsavcısı nasıl böyle işlem yapar, ben avukatım, hiç görmedim böyle bir şey.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Şöyle…
Bir saniye… Sezgin ağabey, bir saniye… Bir saniye ağabey...
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen karşılıklı konuşmayalım.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Şöyle: Sayın Bakanım, bakın, buradaki bir suç duyurunuz var herhâlde.
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HULUSİ AKAR (Kayseri) – Evet, evet.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Değil mi? Orada Komisyonda milletvekili arkadaşlarımız var, Meclis çalışanlarımız var. Burada kim hakkında suç duyurusunda bulundunuz? Ben bunu merak ediyorum.
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HULUSİ AKAR (Kayseri) – Hayır, şimdi, buradaki yapılan “biri” ve “bilgi”…
(AK PARTİ sıralarından “Başkanım, ses gelmiyor, duymuyoruz.” sesleri)
BAŞKAN – Arkadaşlar, bir saniye, bir saniye…
Sayın Başarır, sorularınız bitti mi?
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Şimdi, cevap alırsam çünkü bu önemli bir konu.
BAŞKAN – Tamam.
Buyurun Sayın Akar.
77.- Millî Savunma Komisyonu Başkanı Hulusi Akar’ın, Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HULUSİ AKAR (Kayseri) – Efendim, şimdi, buradaki “Bilgi geldi.” “Biri geldi.” meselesinden dolayı o videoyu, o ses kaydını aldık, savcılığa suç duyurusunda bulunduk, avukatımız gitti, suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine savcılık verdiği talimatla oradaki bilirkişi vasıtasıyla onu dinlediler, incelediler. Oradaki zaten esasen videoların hepsini incelerseniz -YouTube’da videolar var, efendime söyleyeyim, A, B, C televizyonlarının yahut da kurumlarının çektiği- onlardan birinde zaten çok açık ve net bir şekilde “Biri geldi.” “Biri geldi.” şeklinde söylenmekte. Zaten sizler benden çok daha iyi biliyorsunuz, oradaki Komisyon çalışması sırasında talimat almaya, talimat vermeye… Asla böyle bir şey söz konusu olmaz, olamaz çünkü orada gelen her türlü önerge oylanıyor, oylandıktan sonra da reddediliyor veya kabul ediliyor. Dolayısıyla, bu önerge de biz istemezsek oradaki çoğunluk bizde olduğu için reddedilecek. Bununla alakalı, köşkten, efendim, saraydan, efendim, işte, Külliye’den yahut da bilmem başka bir yerden söz konusu böyle bir talimatın… Zaten akla aykırı bir şey, böyle bir şey söz konusu değil. Lütfen bunu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Son bir şey ekleyeceğim.
BAŞKAN – Sayın Başarır, bu konuyu isterseniz Sayın Akar’la birlikte ayrıca konuşun, olur mu?
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Önemli çünkü Sayın Başkanım, Meclisi ilgilendiren bir konu; izin verirseniz bir dakika, bir şeyi ekleyip kapatacağım.
BAŞKAN – Buyurun.
78.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Millî Savunma Komisyonu Başkanı Hulusi Akar’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Şimdi, komisyonda ve Genel Kurulda konuşmaların çözümlerini ve tutanaklarını bakın, tam karşımda oturan arkadaşlar zaten yapıyor. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı burada neyi araştırıyor; bir, onu anlamadım. İki: Orada bir konuşma var, o konuşmanın bütünüyle ilgili zaten Komisyon Sözcümüz ve arkadaşlarımız yeterince cevap verdi ama ben burada… Tabii ki burada defalarca bu eleştiriler yapılıyor; saraydan talimat geliyor, ret cevabı belli, kabul cevabı belli, araştırma yapılmıyor diyoruz zaten ama Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı -Komisyonda olan bir konuşma, burada Meclis görevlileri bunun çözümünü yapmış- neyi inceliyor? Ben bunu doğru bulmadığımı söylüyorum.
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HULUSİ AKAR (Kayseri) – Ben izah edeyim.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Zaten bu bir sıkıntı, sıkıntı çünkü oradaki görevli “Zaten reddedeceğiz.” diyor, bunu söylüyor Sayın Bakanım “Reddedeceğiz.” diyor.
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HULUSİ AKAR (Kayseri) – Hayır, bir dakika Mahir Bey, bir dakika…
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Şikâyetin konusu ne, onu soruyor Sayın Bakanım.
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HULUSİ AKAR (Kayseri) –Sayın Başkanım, mikrofonu açar mısınız?
BAŞKAN – Sayın Akar, Sayın…
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HULUSİ AKAR (Kayseri) – Bir cümle söyleyeceğim.
BAŞKAN – Arkadaşlar…
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Diyarbakır) – Sayın Başkan, bakın, Meclisin tutanaklarıyla ilgili bir mesele var burada, çok önemli gerçekten.
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HULUSİ AKAR (Kayseri) – Tutanaklarda böyle bir şey yok.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Diyarbakır) – Savcılık nasıl müdahale eder burada tutanak memurları varken, nasıl müdahale eder ya savcılık?
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Hayır, basın içerideyken, basın içerideyken oluyor; basın içeride, basın içeride.
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HULUSİ AKAR (Kayseri) – Mahir Bey, size söylüyorum, tutanaklarda yok.
BAŞKAN - Sayın Akar, mikrofonunuzu son defa açıyorum ve bu konuyu lütfen kapatalım.
79.- Millî Savunma Komisyonu Başkanı Hulusi Akar’ın, Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI HULUSİ AKAR (Kayseri) – Mahir Bey, bir düzeltme, bir düzeltme… Tutanaklarda böyle bir şey yok, hiçbir şey yok. Sadece bir internet sitesinde yayınlanan bir ses kaydı var. O ses kaydını alıp biz veriyoruz, bunu inceletiyoruz. Tutanaklarda ne “bilgi” var ne “biri” var, öyle bir şey söz konusu değil. Elli sekiz saniyelik bir ses kaydı var, o ses kaydındaki “biri” kelimesi, yanlışlıkla, bilerek ya da bilmeyerek “bilgi” olarak okunuyor. Bir başka yerde konuşulan “reddedeceğiz” lafıyla birleştiriliyor ve “Saraydan talimat geldi…” Böyle bir şey yok. Tutanaklarda böyle bir şey yok. Sadece elli sekiz saniyelik, efendim, bir adreste çıkan kayıt var, ses kaydı var; inceleme onun sonucu.
Teşekkür ederim.
X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi ve Kırıkkale Milletvekili Mustafa Kaplan ile 83 Milletvekilinin Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2168) ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 125) (Devam)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talebi, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’ye aittir.
Buyurun Sayın Çelebi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, biraz önceki meseleyle ilgili bir bilgi vermem gerekiyor. O konuşmalar basın içerideyken alınan kayıtlarla ilgilidir, Meclisin tutanaklarıyla ilgili değildir, basın içerdeyken çekilen videolar ve gazetecilerin koyduğu ses kayıt cihazlarıyla ilgili bir durumdur; bunu bilmek gerekir.
Ana vatan Türkiye, yavru vatan Kıbrıs, mavi vatan denizlerimiz, gök vatan semalarımızda kutsal nöbetlerine devam eden kahraman Türk ordusunu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin özlük haklarındaki iyileştirmelerden kısaca bahsetmek istiyorum, geneli zaten anlatıldı. Bu, 17 maddeyle teklifin yüzde 30’unu oluşturmaktadır. Şehit anne ve babalarımızın Türkiye Harp Malulü Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleri Derneğine üye olabilmelerini sağlıyoruz. Pilotlarımızdan Türk Silahlı Kuvvetlerden ayrılanlara yıllık görev süresi sonunu beklemeden bilfiil icra ettikleri uçuş karşılığı toptan ödeme ve ilave tazminat verilebilmesini sağlıyoruz. Muvazzaf subay olarak göreve devam etmek isteyenlerin de uçuş tazminatını iyileştiriyoruz.
Astsubay adaylarına verilecek harçlıkta, astsubay astçavuş maaşı olarak ödenmesiyle artış sağlıyoruz.
Uzman çavuşlarımızın kullanamadıkları yıllık izinlerini, subay ve astsubaylarımızda olduğu gibi, altmış günü geçmemek üzere müteakip sene içerisinde kullanabilmelerini sağlıyor, astsubaylığa geçiş işlemlerine katılamayan uzman çavuşlarımıza da ilave sınav hakkı verilmesini sağlıyoruz.
Sözleşmeli erbaş ve erlerimizin uzman erbaşlığa geçirilme esaslarını düzenliyor, mesaiye gidiş gelişlerinde servis araçlarından faydalanabilmelerini sağlıyoruz. Amfibi Deniz Piyade Tugay Komutanlığında görevli sözleşmeli erbaş ve erlerimizin aylık ücretlerini yüzde 5 artırıyoruz. Erbaş ve erlerimizin ilaç, optik fark ücreti, terhislerinden sonra tedavilerine devam edenlerin yol ücretlerini ve gündeliklerinin ödenmesini sağlıyoruz.
Döner sermaye işlerinde ek görevle görevlendirilen personele ödenen ücreti artırıyoruz. Seferberlikte yedek personele ödeme yapılmasını sağlıyoruz.
Uyarma, kınama, hizmete kısmi süreli devam disiplin cezalarının ilişik kesme işlemine esas teşkil etmesi durumunda mahkemelerce denetlenebilmesine imkân sağlıyoruz.
Yabancı Diller Yüksekokulunda görevli öğretim elemanlarının özlük haklarını düzenliyoruz.
Kadrosuzluk nedeniyle emekliye sevk edilenlere, yaş şartı aranmadan, yirmi beş hizmet yılını tamamlaması hâlinde emekli aylığı bağlanmasını düzenliyoruz.
Mevcut yasa haricinde gündemimize de çok hâkimiz Komisyon olarak. Şehit ana-babalarının maaşları ile astsubaylarımızın ilave tazminat konusunu öncelikli olarak ele alıyoruz; bu konu Grup Başkanımız Sayın Abdullah Güler tarafından TEMAD Başkanına ve diğer dernek başkanımıza bizzat ifade edilmiştir, Sayın Bakanımız da burada biraz önce ifade etti.
Uzman çavuşlarımızın özlük haklarına dair, 27’nci Dönemde 3600 ek gösterge, zatî tabanca, yaş haddinin 55’e çıkarılması, 6000 sayılı Kanun mağdurlarının çözülmesi gibi büyük atılımlar yapıldı; bu dönem de aynı iradeyle çalışıyoruz.
Terörle mücadele sırasında yaralanıp malul sayılmayan gazilerimizin durumunu çok yakından takip ediyor, dernekle sürekli görüşüyor, bakanlıklarımızla teknik çalışmalar yapıyoruz. Sözleşmeli erlerimizin kamuda istihdam konusunu yakından takip ediyor, çözümler geliştiriyoruz.
Er gazilerimizin emsal sorunuyla ilgili Cumhurbaşkanımızın bizzat talimatı var, hem Bakanlığımızla hem platformla çalışıyoruz.
2000-2001-2002 devresi astsubay ve polislerimizin emeklilikle ilgili konularını takip ediyoruz.
Uzman jandarmalarımızın okullarının hizmetten sayılmasıyla ilgili konuları takip ediyoruz, koordineli çalışıyoruz.
Terör, malul gazilerimiz, muharip gazilerimiz, sivil memurlarımız, korucularımız, polislerimiz ve tüm güvenlik güçlerimize dair bunun gibi onlarca başlık hakkında durmaksızın çalışıyoruz.
Ve savunma sanayimiz… Dünyada kendi uçak ve helikopterini üreten 6 ülke var, biri Türkiye. İnsansız savaş uçağı üreten 3 ülke var, biri Türkiye. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) TİHA üreten 4 ülke var, biri Türkiye. Sürü İHA üreten 4 ülke var, biri Türkiye. Jet motor teknolojisine sahip 7 ülke var, biri Türkiye. Beşinci nesil savaş uçağı üreten 5 ülke var, biri Türkiye. Hava-hava füzesi üreten 7 ülke var, biri Türkiye. Lazer silah sistemleri üreten 3 ülke var, biri Türkiye. Tank aktif koruma sistemi olan 3 ülke var, biri Türkiye. Her türlü engellemelere, dış müdahalelere rağmen, “Dokunacağız.” diyenlere inat savunma sanayimizi uçuruyoruz.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – 10 milyon mülteci var, bir tek Türkiye! Bu sınırları koruyamayan bir ülke var, Türkiye!
MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) – Kendileri motor yaparken bizi Kürt-Türk diye böldüler.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Selçuk Bey, niye rahatsız oluyorsun? Niye rahatsız oluyorsun bunlardan? Gurur duy, gurur duy!
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Ben niye rahatsız olayım! Sana ne!
İSMAİL OK (Balıkesir) – Sen hangi taraftasın?
MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) – Kendileri uçak gemisi yaparken sağ-sol diyerek bu iki kelimeyle ağabey ile kardeşin arasına girdiler.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Ya, rezilliklerini söylüyor, ben de hatırlatıyorum. Allah Allah! Yalan mı?
MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) – Kendileri uzaya roket fırlatırken biz suni başörtüsü sorunuyla uğraşalım istediler. Kendileri dünyanın en ileri üniversitelerini kurarken Alevi-Sünni ayrılık tohumlarını bu topraklara ektiler.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Yazıklar olsun sana!
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Sana yazıklar olsun!
İSMAİL OK (Balıkesir) – Yazıklar olsun sana!
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Sana yazıklar olsun! Bırak ya, ben senin evvelini bilirim.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Tüh sana!
MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) – Kendileri AB’yi, ABD’yi kurup, birleşip güçlenirken bize “Bölünün, demokratikleşin.” dediler, “Gabar’da petrol çıkacağına kan aksın.” diyerek terörü beslediler, evlatlarımızı katlettiler. Bir kesime toplumun dinî ve manevi değerlerini modernlik kılıfıyla gösterdiler, diğer kesime emperyalizme diz çöktüren, aynı zamanda bir İslam kahramanı olan Atatürk’ü kötülediler. Bizi bunlarla oyalarken bu topraklarda adı Mehmet, aklı Michael olan, Meclisi bombalayan, ülkelerine düşman ajan zombiler türettiler ama Atatürk’ün izinde, Cumhurbaşkanımız Erdoğan liderliğinde Türkiye Yüzyılı’nı engelleyemediler.
Savunma sanayimiz güçlendikçe hain terör örgütü PKK’nın belini kırdık, Karabağ’da otuz yıllık işgalin intikamını aldık, Libya’yı darbecilerin elinden kurtardık, Ukrayna’da SİHA’larımız adına marşlar yazdırdık, İran’da kaza yapan helikopterin takibini yaptık, dünyaya nam saldık. 2023 yılında 185 ülkeye 230 savunma sanayisi ürünümüzün satışını yaptık.
Birileri tilkilik yapıyor, bu yasayla uzman çavuşlarımızı ordudan atmak istiyormuşuz. Uzman çavuşlarımız birileri için oy deposu olabilir ama onlar benim silah arkadaşlarım. Ne atması? Kimse boşuna sevinmesin; Kara Kuvvetlerimiz şu an 25 bin kişilik alım yapıyor, 25 bin uzman çavuşum daha geliyor, 25 bin uzman çavuş, kahraman aslan parçası daha geliyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Onlar Kocatepe’yi selamlayıp Kandil’i başlarına yıkmaya geliyorlar. Biz komandoları gönderecekmişiz… Biz komandolarımıza ne kadar yakınız anlatayım:
Korku nedir bilmeyiz
Biz dağların enleri.
Yuva yaptık göklere,
Baş döndüren yerlere.
Engel tanımaz aşarız
Yüce engin dağları.
El verir uzanırız
Mor, siyah bulutlara.
Ben Türk komandosuyum,
Düşmanı çelik pençemle ezerim.
Her yerde ben varım
Karada, havada, denizde,
Çatakta, batakta;
Her zaman ve her yerde,
Hazır, daima hazır.
Kim? Komando.
Olamazsın.
Yah!
Olursun.
Allah!
Allah, Türk komandosunu korusun! (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
“Kayyum” lafını dillerine dolayanlara sormak lazım… Devlete ağız dolusu hakaret ediyorlar buraya çıkıp, bilesiniz ki biz burada devlete hakaret ettirmeyiz. Onlar soru sordu, ben de soruyorum: Devletin kayyumuna karşısınız da PKK'nın kayyumuna neden razısınız? Soru bu.
Muhalefet partilerine de sormak istiyorum: Neden PKK destekçisi aday konulmasını bir cümle bile eleştirmiyorsunuz? Tek cümle bekliyoruz sizden, tek cümle. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
Belediyelerde vahim birçok olay gerçekleşiyor; “PKK sizi tükürüğüyle boğar.” diyen Van’da, bayrak kaldıranlar Diyarbakır'da, belediyenin adını değiştirenler Tunceli’de, İstiklal Marşı okumayanlar Mardin’de…
SERHAT EREN (Diyarbakır) – Dönekler orada.
MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) – …Atatürk ve Cumhurbaşkanımıza küfredenler Diyarbakır Sur’da. Bunlara neden ses çıkarılmıyor?
SALİHE AYDENİZ (Mardin) – Yine algı oluşturmanın derdindesin.
MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) – Ben, aziz milletimizin, askerimizin, polisimizin, gazilerimizin, şehit ailelerimizin seslerini kendi sesimde toplayarak şunu haykırmak istiyorum: Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Burası “Teröristleri çukurlara gömün.” emrini veren Meclistir. Burası PKK propagandası yapılacak yer değildir. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) – Döneklerin yeri değildir.
MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) – Burası vatan kuran Meclistir, vatan içinde vatan aranacak yer değildir. Burası Gazi Meclistir; 40 bin kişinin faili, bebek katiline “sayın” denilecek yer değildir. Burası milletin evidir, millete “soykırımcı” denilecek yer değildir.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Bülent Arınç kaldırmıştı.
SALİHE AYDENİZ (Mardin) – Sayın Öcalan! Sayın Öcalan! Sayın Öcalan! Sayın Öcalan!
MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) – Burası İstiklal Savaşı vermiş Meclistir, İstiklal Marşı okumayanların olacağı yer değildir. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
SERHAT EREN (Diyarbakır) – Burası ırkçılığın yeri değildir.
MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) – Burası cumhuriyet kuran Meclistir. Burası cumhuriyet kuran Meclistir; “Cumhuriyet yüzyıllık yıkımdır. Ne hayrını gördük?” diyen hayırsızların koltuk işgali yapacağı yer değildir.
SEVDA ERDAN KILIÇ (İzmir) – Senin 2018’de Hulusi Akar’a söylediklerin de Meclis tutanaklarında; neler söylediğin!
MEHMET ALİ ÇELEBİ (Devamla) – Burası şerefli Meclistir, bu Meclisin şerefli koltuklarından PKK’lı şerefsizlere ve destekçilerine selam çakılacak yer değildir. (AK PARTİ ve MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
İşte, ben bu Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Başarır.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Şimdi, muhalefete bir soru sordu, muhalefet partilerine sordu, “PKK'nın adaylarına neden aday yapılırken göz yumuyorsunuz?” dedi. Aslında tüm muhalefet partilerine sataştı, buna cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Yerinizden lütfen.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Ya, açıkça iki noktada sataştı; orası ile burası pek fark etmiyor Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Başarır, yerinizden devam edin lütfen.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
80.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin 125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Peki.
Şimdi, askerlik yapıp burada milletvekilliği yapan bir arkadaş şu cümleyi kullandı “Birileri uzman çavuşları oy deposu olarak görebilir.” dedi. Cumhuriyet Halk Partisi, hiçbir askeri oy deposu olarak görmüyor ama belki birileri onu oy deposu olarak görüp partisine kazandırmış olabilir; bunu söyleyeyim, bir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Başarır.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – On beş saniye verin, mikrofon bile isyan ediyor.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – İkincisi, bu efendi şunu söyledi “Bu Meclisi bombalayan alçaklar” dedi, “onu yaratanlar” dedi. Ergenekon davasında yargılanırken onu kim yargılıyordu? FETÖ yargılıyordu. Şu anda bulunduğu partinin Genel Başkanı makam arabasını Zekeriya Öz’e vermişti ve “Ben bu davanın savcısıyım.” demişti. Bence orada oturuyorsa yüzü kızarmalı. (CHP sıralarından alkışlar)
Üçüncüsü, Cumhuriyet Halk Partisi -hiçbir şekilde- FETÖ, PKK ya da diğer terör örgütlerinin aday olmasına ne izin verir ne göz yumar ama çözüm süreci dâhil, FETÖ dâhil bugüne kadar bulunduğu partinin neler yaptığına baksın. O koltukta otururken telefonunu açsın, bir de aynaya baksın, belki yüzü kızarır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Temelli.
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başkan, sataşmadan…
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Otur yerine, otur, otur! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Heyecan yapma, heyecan yapma!
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Sana ne! İlhami Bey, hariçten gazel okuma, dinle; hariçten gazele gerek yok.
BAŞKAN – Sayın Temelli, buyurun.
81.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin 125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Sayın Başkan, hatibin konuşmasını dinlediğimizde uygun yerin burası olmadığı anlaşılıyor; gelecek sene 23 Nisanda Çankaya İlkokulu’nda bu konuşmayı yapabilir. [AK PARTİ sıralarından gülüşmeler(!)]
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Çok komik(!)
SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Sabahki bir hatip yine böyle zırvalamıştı, anlıyoruz ki arkadaş da o hatibin ayrı yumurta ikizi, zırvalara devam ediyorlar.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Zırvayı siz yapıyorsunuz şu anda.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Dile getirdiği ithamların hiçbirinin gerçek olmadığını zaten çok iyi biliyor; bildiği için, bugün o kayyum suçunu örtbas etmek için aslında ithamlarla, suçlamalarla aslı, astarı olmayan şeylerle saldırıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Temelli.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – Ya, bunu ilk defa yapmıyorsunuz ki her seçim dönemi suçu sabit olanları aday olarak koyuyorsunuz böyle, Türkiye’yi karıştırıyorsunuz.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Bu anlaşılabilir bir şey de değil. Ben kendisini zaten muhatap almıyorum, muhatap alınacak bir düzeyi de yok ama Sayın Gül’ü muhatap alıyorum. İçeride “temiz dil, temiz siyaset” diye sürekli bunları konuşup, gelip burada bu kirliliğe sessiz kalmak aslında başlı başına AKP Grubunun büyük bir sorunudur. Kendilerini bu konuda daha duyarlı, daha hassas olmaya ve Meclisin kürsüsüne yakışan konuşmalarla siyaset yapmaya davet ediyorum.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan…
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Sayın Başkan, söz istiyoruz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kavuncu.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) – Az önce Bursa Vekilimiz konuşmacıya bir söz söyledi, karşı taraftan “Yazıklar olsun!” diye bir hitap geldi, onunla ilgili Selçuk Vekilimiz bir açıklama yapacak.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Böyle bir şey var mı ya! Konuşmacıyla ne ilgisi var bunun?
BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkoğlu.
82.- Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun, Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Konuşmacıyla ne ilgisi var bunun? Ben konuşmacı değilim.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Tamam, ben hatırlatayım efendim.
Allah’a şükür, üniformalı askerlik de yapmış, üniformamızın olmadığı zamanda da “Her Türk asker doğar.” diyerek hayatımı bu vatan sevdası için geçirmiş birisiyim. Söylediğimiz şey çok net: Apo’nun Allah belasını versin! Apo’cunun Allah belasını versin! Apo’ya “sayın” demeyi yasak olmaktan çıkaranların da Allah belasını versin! Hadi, siz de buyurun, siz de buna bir “âmin!” deyin. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Gidin, Bülent Arınç’a sorun “Kim kaldırmış bunu?” diye.
Benim söylediğim şey şu, bu sınırlar güvensiz dedim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Gittim, öğlen vakti, 9 Ağustosta, saat 14.00’te, Van’ın Yukarıtulgalı köyünden yürüyerek, elimi kolumu sallayarak İran’a geçtim. Oradan sürüler hâlinde Afgan mülteci geldiğini Allah da biliyor, kul da biliyor, rütbeliler de biliyor, rütbesizler de biliyor. Koruyamadınız; sınır namustur, siz bunu koruyamadınız!
Teşekkür ediyorum.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Sana yazıklar olsun!
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaya.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Sayın Başkan, sataşmadan iki dakika söz istiyorum.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Ne sataşması?
83.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin 125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sorulara cevap vermesi gerekenlerin soru sorması çok manidar.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Bülent Bey cevap versin.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Emredersin Selçuk Bey, emredersin!
BÜLENT KAYA (İstanbul) – “PKK’lı birinin aday gösterilmesine niye itiraz etmiyorsunuz?” diye soranlara ben herhangi bir cevap vermiyorum. Sadece, Adalet Bakanlığı da yapmış olan Grup Başkan Vekilimize siz beraatizimmet hususunun ne olduğunu biliyor musunuz diye sormak istiyorum. Elbette Sayın Abdulhamit Gül biliyor da burada milletvekilliği yapan insanlar Anayasa’mızda, evrensel hukukta, İslami hukukta “Hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı olmayan herkes masumdur.” ilkesini nereye koyacaklar?
İkincisi, şayet bu kişi PKK’lıysa ve on dokuz yıl altı ay cezayı gerektirecek bir suç işlemişse on yıldır bu faaliyetlerini elini kolunu sallaya sallaya yaparken siz armut mu topluyordunuz diye soru sorma hakkı bize aittir diye düşünüyor, saygılar sunuyorum.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gül.
84.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, Muş Milletvekili Sezai Temelli ile İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşımız, hatibimiz, Türk Silahlı Kuvvetlerine hizmet etmiş bir arkadaşımız, bu şerefli üniformayı giymiş arkadaşımız, Değerli Bakanımız Hulusi Akar’la beraber Türk Silahlı Kuvvetlerinin tüm onurlu askerleri gibi milletimiz için gayret göstermiştir.
Burada ifade edilen hususlarda Ergenekon kumpas meselesi de ifade edildi. Biz zaten AK PARTİ olarak Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Türkiye’deki vesayetin, kim olursa olsun, FETÖ başta olmak üzere kurulan kumpasın muhatabı ve mağduru olan bir partiyiz. Siyasete kurulmak istenen kumpaslar, 7 Şubat krizleri ve sonrasında yargı üzerinden Cumhurbaşkanımıza yönelik saldırılar, Ergenekon, Balyoz kumpas davaları da başta olmak üzere mağdurlardan biriyiz. Biz Türkiye'nin demokratikleşmesi adına, Türkiye'nin vesayetten, kumpaslardan kurtulması adına mücadelemizi yaptık, yine yapmaya devam ediyoruz. O yüzden siyasetin alanını açmak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gül, tamamlayın lütfen.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Bu konuda yargı ve güvenlik bürokrasisi üzerine sızmış bu FETÖ örgütleriyle mücadele etmiş bu arkadaşımız da orada mağdur olmuştur. Onun gibi nicelerini, ben bu kumpas mağdurlarını da buradan saygıyla selamlıyorum.
Türk Silahlı Kuvvetlerine hizmet etmiş bir arkadaşımızın duygularını dinledik ve bu anlamda hakarete yönelik tüm iddiaları da aynen iade ediyoruz.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Sayın Başkan, biraz önce sataşma vardı bize.
DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Sizin isminizi kullanmadı, size sataşmadı.
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başkan, “Aynaya baksın.” diye bana da sataşma var.
BAŞKAN – Değerli milletvekili arkadaşlarımız, Grup Başkan Vekiliniz gereken yanıtı verdi. O nedenle daha fazla bu konuyu uzatmayalım.
AYHAN SALMAN (Bursa) – Gerçekten hayranız yani(!) Öyle bir şey yok, öyle bir uygulama yok ya!
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Başkanım, en azından tutanağa geçirmek üzere Mehmet Ali Bey’in bir talebi var.
BAŞKAN – Sayın Gül, az önce İYİ Partinin Grup Başkan Vekili “Sataşma.” dedi, sözü arkadaşımıza bıraktı, diğer milletvekiline. Siz Grup Başkan Vekili olarak bu konuda gereken cevabı verdiniz, gereken yanıt da amaç da hasıl oldu. O yüzden…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Bana sataşma var Sayın Başkan, benim şahsımla ilgili, şahsımla.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Başkanım, yalnız Mehmet Ali Bey kürsüde konuşmacıydı, arkadaşımız orada laf atan ya da konuşan kişiydi. Burada kürsüde ifade edildiği için en azından kayda geçirmek talebini dikkate alırsanız seviniriz.
BAŞKAN – Buyurun kayda geçirmek üzere yerinizden. Hayır, kayda geçireceğim, mikrofonu açmıyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın Çelebi, kayda geçirmek üzere lütfen sözlerinize başlayın.
SÜLEYMAN ŞAHAN (Yozgat) – Çelebi, sen asker adamsın, sesin gür çıkar.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) – On beş saniye bari verseydiniz Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Çelebi, on beş saniye… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Buyurun.
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Hayır, öyle bir şeyi kabul edemeyiz. Doğrudan sataşma var Sayın Başkan; hayır, doğrudan sataşma var, iki dakika talep ediyoruz, iki dakika. İki dakika talep ediyoruz Sayın Başkan!
(AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.21
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 00.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Gülizar BİÇER KARACA
KÂTİP ÜYELER: Mustafa BİLİCİ (İzmir), Adil BİÇER (Kütahya)
-------0-------
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi ve Kırıkkale Milletvekili Mustafa Kaplan ile 83 Milletvekilinin Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2168) ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 125) (Devam)
BAŞKAN – 125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başkan, sataşmadan söz hakkımı rica edeceğim.
BAŞKAN – Yerinizden bir dakika vereceğim Sayın Çelebi, o da sayın milletvekillerinin zamanını daha fazla burada heba etmemek için.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
85.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, Muş Milletvekili Sezai Temelli ile İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Teşekkürler.
Öncelikle Sayın Başkan, biraz önce bence Meclis tarihine geçtiniz, on beş saniyelik söz hakkı vererek. Bunu ben yorgunluğunuza vermek istiyorum.
Bir dakikada da burada bir şey ifade edebileceğimi değerlendirmiyorum. Grubum bana zaten ileriki dönemde mutlaka madde üzerinde konuşma hakkı verecektir.
Ben şunu söylemek istiyorum tek cümleyle: Nerede ne kadar FETÖ’cü, PKK’lı terörist varsa nokta nokta. Gerisini halk doldursun.
Teşekkürler.
SEVDA ERDAN KILIÇ (İzmir) – Hiç yakıştı mı şimdi? Meclise yakıştı mı yani bu tutanağa? Yakıştı mı o yani?
İSMAİL OK (Balıkesir) – Sayın Başkan, ben de sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN – Ne dedi size sataşma olarak, sataşmanın mevzusunu söyler misiniz?
İSMAİL OK (Balıkesir) – Sayın hatip kürsüdeyken karşılıklı atışmamız oldu, ben hatip değilim, ondan dolayı oraya bir dakika söz hakkı verdiniz. Dolayısıyla…
SEVDA ERDAN KILIÇ (İzmir) – Bence Sayın Başkan, temiz bir dile davet edin. Ne demek “nokta nokta”? Temiz bir dile davet edin bence.
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Gerisini halk dolduracak.
SEVDA ERDAN KILIÇ (İzmir) – “Nokta nokta” ne demek? Hayır, “nokta nokta” ne demek Mecliste?
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Nokta nokta “Lanet olsun!” diyebilirsin mesela.
SEVDA ERDAN KILIÇ (İzmir) – “Nokta nokta” ne demek biri açıklayabilir mi bize?
NACİ ŞANLITÜRK (Ordu) – “Allah belasını versin!” demek.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Dolayısıyla ben de kendimi ifade etmek…
BAŞKAN – Sayın milletvekili…
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – “Lanet olsun!” diyebilirsin teröriste.
BAŞKAN – Arkadaşlar, bir saniye…
SEVDA ERDAN KILIÇ (İzmir) – Bence temiz bir dile davet edin.
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – FETÖ’cü, PKK’lı teröristlere diyorum.
BAŞKAN – Arkadaşlar, bir saniye, lütfen…
İSMAİL OK (Balıkesir) – Kayda geçmesi için rica ediyorum.
BAŞKAN – Ben bu konuya açıklık getirmek istiyorum. Aslında, ben Sayın Türkoğlu’na sataşmadan söz değil… Sayın Çelebi’nin ifadeleri üzerine muhalefet partilerinin Grup Başkan Vekilleri düğmeye basarak her biri söz talep etti; Sayın Başarır’a verdim, Sayın Kavuncu’nun da benzer bir taleple düğmeye bastığını düşünerek söz verdim, o da söz hakkını Türkoğlu’na devretti, Türkoğlu başka bir konuya geçti. Ben Sayın Türkoğlu'na sataşmadan söz vermedim, sadece Sayın Çelebi’nin ifadelerine karşı söz talep ettiğini düşünerek verdim. Ardından, Sayın Kaya’ya verdim aynı gerekçelerle ama bambaşka bir şey söyledi.
O nedenle, yerinizden bir dakika söz vereceğim, bir dakika içerisinde ne söylemek istiyorsanız buyurun söyleyin.
Sayın Çelebi, sizin de “nokta nokta” konusuna açıklık getirmenizi ben önemle talep ediyorum sizden.
SEVDA ERDAN KILIÇ (İzmir) – Evet, kadınlar izliyor, çocuklar izliyor bu Meclisi; “nokta nokta” ne demek?
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Açıklık getirelim.
BAŞKAN – Sayın Çelebi, önce Sayın Milletvekiline söz vereceğim, daha sonra siz açıklık getireceksiniz.
Buyurun.
86.- Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un, Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
İSMAİL OK (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum.
Sayın hatip kürsüde konuşurken -Mehmet Çelebi- Türkiye’nin savunma sanayisindeki gelişmelerini, İHA, SİHA başta olmak üzere anlatırken Sayın Selçuk Türkoğlu oradan müdahalede bulundu. Dolayısıyla bu herkesin, özellikle bu Gazi Mecliste bütün vekillerin gurur duyması gereken bir konuyken o sataşması dolayısıyla ben de yazıklar olsun dedim.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Mecliste her gün yüzlerce “yazıklar olsun” kelimesi geçiyor yani.
İSMAİL OK (Balıkesir) – Oysa İHA’lardan, SİHA’lardan rahatsız olanlar hain PKK terör örgütü ve onların siyasi uzantılarıdır. Bu şaşkınlık üzerine ben de kendisine yazıklar olsun dedim. Dolayısıyla bu konunun sabote edildiğini düşünüyorum ve ben kamuoyunun takdirlerine sunuyorum bu konudaki Sayın Selçuk Türkoğlu'nun tutumunu da.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Çelebi.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) – Bunun neyini açıklayacak ben de merak ediyorum.
SEVDA ERDAN KILIÇ (İzmir) – Evet, bu açıklanacak bir şey değil, temiz bir dile davet edin bence yani.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Çelebi.
87.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin, yaptığı açıklaması sırasında kullandığı “nokta nokta” ifadesine ilişkin açıklaması
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Yani FETÖ'cü, PKK’lı teröristlerle ilgili olan bir ifadeyle ilgili açıklama talep edildi bu yüce Mecliste, bu da ilginç geldi bana.
SEVDA ERDAN KILIÇ (İzmir) – Hayır, “nokta nokta”yı soruyoruz, çarpıtmayın.
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Şöyle tamamlayalım: FETÖ’cü, PKK’lı ne kadar…
BAŞKAN – Sayın Çelebi, lütfen konuyu çarpıtmayalım. Mecliste temiz bir dil kullanmak esastır.
SEVDA ERDAN KILIÇ (İzmir) – Evet. “Nokta nokta”yı açıklayın!
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – “Nokta nokta” diyemez miyim, “nokta nokta” yasak mı?
BAŞKAN – Siz “nokta nokta” diyerek neyi ifade ettiğinizi açıklamanızı istiyoruz sadece.
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – “Nokta nokta”yı halk doldursun demem bence gayet normal.
SEVDA ERDAN KILIÇ (İzmir) – “Nokta nokta” temiz bir dil mi?
YAHYA ÇELİK (İstanbul) – “Soytarı” temiz bir dil mi?
SEVDA ERDAN KILIÇ (İzmir) – O ne biçim bir laf ya, sen kime “soytarı” diyorsun? Hayır, biz kimseye söylemiyoruz öyle bir laf. Sen o “soytarı”yı nereden çıkardın, kim sana dedi öyle bir şey, nereden çıkardın?
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) – Nerede ne kadar FETÖ'cü, PKK’lı terörist varsa lanet olsun, soyları kurusun; gerisini de halk doldursun!
Saygılarımla.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi ve Kırıkkale Milletvekili Mustafa Kaplan ile 83 Milletvekilinin Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2168) ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 125) (Devam)
BAŞKAN – Şahısları adına ilk söz talebi İstanbul Milletvekili Evrim Rızvanoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Rızvanoğlu. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
EVRİM RIZVANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu şahsım ve DEVA Partisi adına saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bütün gece burada çok önemli konuşmalar devam ediyor, tüm gün kanun teklifi üzerinde konuşmalar yapıldı, her şey kapsamlı bir şekilde analiz edildi ancak bugün Çevre Günü’ydü ve Genel Kurulda yeteri kadar maalesef biz bu konuyu konuşamadık. Ben de bugün 5 Haziran Dünya Çevre Günü hakkında konuşmak istiyorum.
Bu yıl Çevre Günü’nün sloganı: “Bizim toprağımız, bizim geleceğimiz.” Toprak demek tarım demek, su demek, gıda demek; toprak demek aslında tüm bir ekosistem demek. Yediğimiz gıdaların yüzde 95’i doğrudan veya dolaylı olarak topraktan geliyor.
(Uğultular)
EVRİM RIZVANOĞLU (Devamla) – Sayın milletvekilleri, izninizle ben konuşmama devam edebilir miyim. Teşekkür ederim.
Yani toprağımız vazgeçilmez ama maalesef ülke topraklarımızın yüzde 65’i çölleşmeye ve erozyona karşı hassas durumda. Bunu Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı söylüyor. Hâl böyleyken çölleşme ve erozyonla mücadelede ilgili Bakanlığın önümüzdeki beş yılını belirleyeceği stratejik plana baktık. Bakanlık tarafından çölleşme ve erozyonla mücadele konusunda düzenlenen eğitim ve etkinliklerin sayısı sıfır; evet, koca bir sıfır; bunun sebebi ise bütçe yetersizliğiymiş, inanılır gibi değil! Bu kurumun Bakanı kamuya ait özel uçakla memleketine, evine ayda 2 kere gidiyor, ona para var ama böylesi önemli bir konuya para yok!
Değerli milletvekilleri, bugün Çevre Günü’nde topraktan bahsediyoruz ama Türkiye'nin hemen her yerinde toprak delik deşik edilmiş durumda. Şimdi, size bir harita göstereceğim, bu harita TEMA’ya ait. Burada ülkemizin birçok bölümü “4’üncü grup maden” dediğimiz altın, bakır, kömür gibi madenlere parsellenmiş durumda. TEMA Vakfına göre 24 il incelenmiş burada ve bazı değerlere ulaşılmış. 24 ilin yüzde 63’ünde yani illerin yüz ölçümlerinin yarısından fazlasında maden ruhsatları alınmış durumda, düşünebiliyor musunuz yarısından fazlasında! Bu haritayı görünce korkmuyor musunuz değerli arkadaşlar? Bu harita Türkiye'yi geleceksiz, susuz ve gıdasız bırakacak bir harita. Elbette ki yatırıma karşı değiliz, madene hiç karşı değiliz ama bu haritada gördüklerimize biz de karşıyız; biz vahşi yapılan madenciliğe karşıyız, biz Fırat'ın 300 metre yakınında yapılan siyanürle altın arama çalışmasına karşıyız. İktidar, sadece kısa vadeli kârlara odaklanmış durumda; ne tarım umurlarında ne orman ne mera ne de su; gördüğü ve gözettiği tek şey sadece bir avuç yandaşın çıkarları.
Değerli milletvekilleri, bir diğer konu ise işgal edilen kıyılarımız. Türkiye'nin her tarafına bir bakın, vatandaşımız ayağını para vermeden suya değdiremiyor. İktidar, herkesin eşit ve adil olarak faydalanması gereken kıyıları lüks otellere, özel işletmelere vermiş durumda hem de Anayasa'yı hiçe sayarak. Şimdilerde ilgili bakan çıkmış “Kıyıları halka açacağız. Kaçak yapıları temizleyeceğiz.” diyor. Sayın Bakan, siz yine konuya maalesef yanlış yerden yaklaşıyorsunuz. Sayın Bakan, sorun sizin düşündüğünüz gibi sadece üç beş şezlong satan kaçak yerlerde değil; sorun sizin artık sosyal adalet sistemini bozmuş olmanız; sorun sizin herkesin serbestçe kullanması gereken kıyıları sadece bir avuç zümrenin faydalanacağı alanlar hâline getirmeniz.
Değerli milletvekilleri, şimdi, bir seçim bölgem İstanbul'a bakalım. Burası Karaköy’ün boğaza bakan kıyısı. Bu fotoğraf, üç beş kişi daha rahatça havuza girebilsin diye ayrıcalıklı bir zümreye çekilen bir duvarın fotoğrafı. Bu fotoğraf, Berlin Duvarı fotoğrafı. Ne demek Berlin Duvarı? Tabii ki bu, bir duvar değil ama siyasi bir duvar değil, toplumsal tabakaları ikiye bölen bir duvar. Aslında bu fotoğraf iktidarın kimi seçtiğini de açıkça gösteriyor.
Gelin, bir de İstanbul Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı’na gidelim. Limanın kapasitesi 4 kat büyüyecek, vatandaşımız yürürken denizi göreceğine ancak yatlara bakarak sahilden yürüyecek; o da herhangi bir yapılaşma olmazsa.
Son olarak da Burgazada’ya gidelim, Madam Martha Koyu’na. İstanbullular bu koydan rahatça denize girebiliyorlardı ancak burası iktidarın rant hırsının kurbanı olmak üzere. Güya kıyıları halka açacağını söyleyen iktidar buraya daha yeni ihale çıkardı. Bu ihaleyle “turistik tesis” adı altında başlayacak ve sahil, paralı hâle gelecek. Siz gerçekten kıyıları halka açmaktan bahsederken tam olarak neden bahsediyorsunuz? Sadece üç beş şezlong satan yeri bırakın, İstanbul'a bakın lütfen. Siz resmen halkı ev hapsine mahkûm ediyorsunuz. Kıyıları halka kapatarak vatandaşlarımızın denizden ve doğadan mahrum kalmasına neden oluyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Rızvanoğlu.
EVRİM RIZVANOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim.
Zaten yaptığınız zamlarla vatandaşı depresyona soktunuz. Şimdi de vatandaşlarımızın dinlenme ve eğlenme hakkını ellerinden alıyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, ülkeyi yönetenler bugün bir yol ayrımındalar. Ya bilinçlerini kaybetmiş bir şekilde kâr hırsıyla çevrenin yok olmasını izleyecekler ya da doğru kararlar verecekler ve gelecek nesillere daha yaşanabilir bir Türkiye bırakacaklar.
Ben, buradan, tekrar, hepimizin 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nü kutluyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şahısları adına ikinci söz talebi Uşak Milletvekili Fahrettin Tuğrul’a aittir.
Buyurun Sayın Tuğrul. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu ve necip milletimizi saygılarımla selamlıyorum.
Millî Savunma Komisyonunun Başkan ve üyelerine teşekkürlerimi sunarak sözlerime başlamak istiyorum. İktidarıyla muhalefetiyle gayet nezaketli ve saygın bir biçimde müzakerenin yürütüldüğünü görmek şahsımı ziyadesiyle mutlu etti. Müzakerelerin bu şekilde cereyan etmesinin iki temel sebebi olduğunu düşünüyorum. Birincisi, Komisyon Başkanımız Hulusi Akar Bakanımızın rahatlatıcı, babacan ve adil üslubunun müzakerelerin verimli geçmesinin temel sebeplerinden biri olduğu kanaatindeyim ve kendisine hassaten teşekkür ediyorum. Diğer ve en önemli bir sebep ise millî savunmaya dair konuşulan konuların, sırtını terör örgütüne dayamış sözde siyasi aktörler dışında iktidarıyla muhalefetiyle tüm siyasi partilerin ve tabii ki milletimizin ortak derdi olmasıdır. “Tarih, yaşayanların yaşamışlarla istişaresidir.” demişti sözü sadık bir tarihçimiz. Milletimizin bundan yüzyıl önce işgal edilmek istenen vatan topraklarını nasıl bir direniş ruhuyla savunduğunu, namahrem elleri, kirli postalları, “medeniyet” adı verilen canavarları bağrından nasıl söküp attığını gururla hatırlıyoruz. Elhak canlarla, kanlarla yapılan bu millî bir savunmaydı; merkezine vatanı, bayrağı ve Allah'ın rızasını alan millî bir savunma. İşte bugün önümüzde tarihten alınacak derslerle yürünmesi gereken girift ve zorlu bir yol bulunmaktadır. Bu yolu, tıpkı İstiklal Harbi’nin yaşandığı günlerdeki gibi millî birlik ve beraberlik anlayışı içinde omuz omuza katedebileceğimizden en ufak bir tereddüdüm bulunmamaktadır.
Dünyanın emperyal güçleri kendilerince yeni bir dünya haritası oluşturma, yeni bir sömürü düzeni kurma hevesinin peşine düşmüşlerdir. Önce Irak’ta, sonra Suriye'de, şimdi Filistin topraklarında yaşananları bu perspektiften farklı okumak saflık olur, geçmişi de geleceği de görmemek anlamını taşır. Onun için uyanık olmak, yapılmak istenilenlerin farkında olmak bizim için hayati önem taşımaktadır. Önümüzde yürünecek olan zorlu yolu yürümenin tek yolunun çalışma, mücadele ve fedakârlık etmekten geçtiğini unutmamamız gerekmektedir. İmtihanlarla ve zorluklarla karşılaştığımızda aklımızda her zaman iki şeyin olması gerekmektedir: Arkamızda Allah'ın inayeti ve milletimizin muvafakati vardır.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde yürütülen Türkiye Yüzyılı vizyonu çerçevesinde, yaşadığımız yüzyılın Türkiye Yüzyılı olması hedefini gerçekleştirmek milletimiz için vazgeçilmez bir hedeftir. Milletimizin bu vazgeçilmez hedefine ulaşması için sanatta, kültürde, sanayide, birçok alanda ilerleme kaydetmesi zorunludur. Ordumuzun da huzurlu ve güçlü olması olmazsa olmazlarımızdandır AK PARTİ iktidarımızın yirmi iki yıldır savunma sanayisinde attığı adımlar milletimizin medarıiftiharı olmuş, düşmanımızın korkusu olmuştur. Bu kapsamda Genel Kurulumuzda görüşmelerine başlanan kanun teklifi, ayrıntıları kanunun geneli üzerinde partimiz hatiplerince açıklandığı üzere, Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin özlük haklarında yaşanan sıkıntıları ortadan kaldıracak düzenlemeleri içermektedir.
Diğer yandan, kanun teklifi içinde yer alan ve Kamulaştırma Kanunu’nda bir kısım değişiklikler içeren 26'ncı ve 27'nci maddeler ise kritik önemi haiz düzenlemelerdir. Kamulaştırılmaksızın kamu hizmetine ayrılan taşınmazların bedel tespitini düzenleyen kanunun 26’ncı maddesiyle Kamulaştırma Kanunu'nun geçici 6’ncı maddesinde değişikliğe gidilmektedir. Yapılacak düzenlemeyle kamu yararına yönelik ihtiyacın kalkması hâlinde, taşınmazın tamamen veya ifraz edilmek suretiyle kısmen mülkiyet hakkı sahibine iadesi hakkı getirilmektedir. Bu anlamda, vatandaşlarımızın haklarını genişletici bir düzenlemeyi kanunlaştırmış olacağız.
27'nci maddesinde ise Anayasa Mahkemesinin iptal kararı çerçevesinde oluşan ve yargı mercileri arasında içtihat farklılığına sebebiyet veren hukuki durum düzenlenmektedir. Cumhuriyetimizin ilk yılları şartları çerçevesinde, kamunun ihtiyaçları gözetilerek 6830 sayılı İstimlak Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihe kadar kamulaştırma işlemine dayanmaksızın fiilen kamu hizmetine tahsis edilmiş taşınmazların kamulaştırılmış sayılmasına, taşınmazı kamulaştırılan hak sahiplerine dava ikame etme hakkı veren ve bu hak için hak düşürücü süreyi düzenleyen 221 sayılı Yasa’yı Anayasa Mahkemesi iptal etmiş, bu iptal nedeniyle hukuki tartışmalar oluşmuştur. Düzenlemeyle Anayasa Mahkemesinin iptal kararının geriye yürüyemeyeceğine dair temel ilkenin uygulanması sağlanmakta ve bu konuda bir kanun boşluğunun doğmasına meydan verilmemesi amaçlanmaktadır.
Görüşülmekte olan Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’yle getirilen düzenlemelerin, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz başta olmak üzere necip milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Tuğrul.
FAHRETTİN TUĞRUL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Genel Kurulu, milletimizi ve siyonist düzene boyun eğmeyen, onurlu direnişleriyle İslam ümmetine ve insanlığa umut olan Gazze’nin yiğit evlatlarını saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime bir dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.48
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.49
BAŞKAN: Başkan Vekili Gülizar BİÇER KARACA
KÂTİP ÜYELER: Mustafa BİLİCİ (İzmir), Adil BİÇER (Kütahya)
-------0-------
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
125 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yok.
Ertelenmiştir.
Gündemimizde başka bir iş bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere 6 Haziran 2024 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 00.50
[(*) ](*) 125 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
[(*)] Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.