1 Ekim 2024 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.06
BAŞKAN: Numan KURTULMUŞ
KÂTİP ÜYELER: Mustafa BİLİCİ (İzmir), Havva Sibel SÖYLEMEZ (Mersin)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28'inci Yasama Döneminin Üçüncü Yasama Yılının 1'inci Birleşimini açıyorum.
Toplantımızın yeter sayısı vardır.
Şimdi gündeme geçiyoruz.
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, her şeyden önce bu yasama yılının hayırlı uğurlu olmasını, bereketli çalışmalara, milletin hayrına olacak çalışmalara vesile olmasını temenni ediyorum. Her birinize bu yasama süreci içerisinde yaptığınız faaliyetler çerçevesinde üstün başarılar diliyorum.
Bildiğiniz gibi Meclisimiz, sadece yasama ve denetim fonksiyonunu yerine getiren bir kurum olmanın ötesinde, demokrasimizin, millî birlik ve kardeşliğimizin de teminatı olan, en önemli güvencesi olan kurumlarımızın başında geliyor. Özellikle günümüzün bölgesel ve küresel kriz, çatışma ve kaos ortamının getirdiği şartlar göz önüne alındığında, özellikle içinde bulunduğumuz coğrafyada artık şirazesi kaçmış olan bir şekilde İsrail'in saldırgan tutumlarının devam ettiği bir ortamda Türkiye'nin her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliğe ihtiyacı olduğu aşikârdır. Bu çerçevede, Türkiye Büyük, Millet Meclisinde görev yapan bütün milletvekili arkadaşlarımızın, bütün siyasi parti gruplarının ve bütün farklı kimliklerin bu birlik, beraberlik ruhuna ciddi şekilde katkıda bulunacağına yürekten inanıyorum.
Günümüzde yaşadığımız şartlar, artık zembereğinden boşalmış bir dünya sisteminin, artık çivisi çıkmış bir dünya sisteminin nereye doğru evrileceği belli olmayan yeni çatışma ve gerilim ortamlarına gebe olduğunu da ortaya koymaktadır. Özellikle Gazze diye başlayan İsrail'in, saldırgan ve sınır tanımaz tutumları, nihayetinde, bölgedeki bütün ülkelerin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü tehdit edecek bir seviyeye ulaşmıştır. Arkasına aldıkları paranoyak, mesiyanik sözde bir dinî itikat sonucu Nil'den Fırat'a kadar bütün coğrafyayı kontrolü altına almak isteyen bu gözü dönmüş çetenin, hiç şüphesiz hedefinde bulunan ülkelerden biri de Türkiye'dir. Türkiye'nin bu çerçevede hem Filistin meselesinde barışı sağlayacak perspektifi koruması ama ondan da daha önemlisi, İsrail'in bu saldırgan tavırlarını önleyecek programları ortaya koyması şarttır. Gazze meselesinin başından itibaren, devlet ve millet olarak birlikte hareket ederek Sayın Cumhurbaşkanımızın öncülüğünde bu saldırganlığının durdurulması ve Gazze'de ve Batı Şeria' da Filistin halkının barış içerisinde yaşayabileceği bir ortamın tesis edilmesi için elimizden gelen her türlü gayreti sarf ettik. Hatırlayacaksınız, burada ağustos ayında Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı hep beraber karşıladık. Mahmud Abbas'ın tarihe not düşen konuşmasına şahitlik ettik ve Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Filistin davasına sahip çıktığımızı bir kere daha bütün dünyaya gösterdik. Bir kez daha ifade etmek isterim ki Filistin davası artık sadece Filistinlilerin davası olmanın çok ötesinde, bütün bölge halklarının, vicdan ve insaf sahibi bütün insanlığın ortak davası hâline gelmiştir. Bunun için Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu saldırganlığa, bu durdurulamaz İsrail vahşetine karşı her alanda mücadele etmeye kararlıyız ve sonuna kadar mücadele edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekili arkadaşlarım, içinde bulunduğumuz dönemin en önemli özelliklerinden biri de artık çok kutuplu bir dünya sisteminin kurulmakta oluşudur. Dünyanın her bölgesinde, hemen hemen her yerinde farklı güç merkezlerinin, farklı güç denklemlerinin ortaya çıktığını görüyoruz. Bu çerçevede, Türkiye bu yeni dünyanın şartları içerisinde önemi ve gücü her gün biraz daha artan bir ülke olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye'nin çok taraflı, etkin ve barış eksenli dış politikasının önemli araçlarından biri de Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, güçlü ve etkin bir Parlamento olarak Türkiye'nin yeni dünyanın şartları içerisinde önemli bir şekilde gelişmesine ve siyasetini güçlendirilmesine katkıda bulunacaktır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, geçtiğimiz yıl içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisi geneli itibarıyla büyük bir sorumluluk duygusuyla nezaketli ve gerçekten fikri tartışmaların yapıldığı bir ortam olmuştur. Zaten siyasette herhâlde hepimizin kabul edeceği, fikirlerimiz farklı olsa bile üslubumuzun nezaketli ve karşı tarafı anlamaya çalışan bir üslup olmasıdır. Bu çerçevede, sadece dikkat çekmek için söylemek isterim ki geçtiğimiz yıl içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul ve komisyon çalışmalarında bin beş yüz on iki saat çalışmış, bu bin beş yüz on iki saatte 73 kanun teklifi, 54 Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı kabul edilmiştir.
Değerli arkadaşlar, bütün bu çalışmaların içerisinde yeri gelmiş iktidar partisi söz haklarından vazgeçmiş, yeri gelmiş muhalefet partileri verdikleri grup önerilerini geri çekerek daha nezih ve daha demokratik bir ortamın sağlanmasına katkıda bulunmaya çalışmışlardır. Ama ne yazık ki, bu kadar yoğun, meşakkatli ve nezaketli bir çalışmaya rağmen, maalesef, birkaç oturumda ortaya çıkan kaba sözler, hakaret eden yıkıcı sözler ve kavga görüntüleri Türkiye Büyük Millet Meclisinin mehabetine yakışmamış, bu kadar fedakâr çalışmalara ne yazık ki gölge düşürmüştür. Ümit ediyorum ki, yeni yasama dönemiyle birlikte, bu yıl içerisinde bizim faaliyetlerimizi çok daha dikkatli, nezih bir üslupla ve gerçekten demokratik bir olgunlukla sürdürmemiz mümkün olsun.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, ayrıca önümüzdeki dönemde cumhuriyetimizin 2’nci asrının kuruluşunu yapan 28’inci Yasama Dönemi’nin Meclisine büyük sorumluluklar düşüyor. Milletimizin hayrına olacak yasa çalışmalarına hep beraber katkı vereceğimiz gibi Türkiye’de önemli bir merhaleyi aşacağımızı ümit ettiğimiz yeni anayasa çalışmalarıyla da demokrat, katılımcı, kuşatıcı, özgürlükçü ve güçler ayırımını esas alan yeni bir anayasayla Türkiye’ye nefes aldırmak da mümkün olacaktır.
Yine, aynı şekilde Meclisimizin üstüne düşen önemli ödevlerden biri de gerçekten etkin ve kaliteli bir yasama sürecinin ortaya çıkması ve yasama kalitesinin artırılması için Meclisin çalışmalarını daha ilerleteceğini düşündüğümüz çağdaş bir İç Tüzük’ün yapılabilmesi için de siyasi partiler olarak hep birlikte bir araya geleceğiz.
Değerli parlamenterler, değerli milletvekili arkadaşlarım; hiç şüphesiz günümüzün dış politikasında özellikle çok taraflı, etkin ve proaktif dış politika anlayışımız çerçevesinde parlamenter diplomasinin önemi giderek artmaktadır. Bu çerçevede, barış ve adalet ekseninde yeni bir dünyanın kurulabilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak geçtiğimiz yasama yılında fevkalade etkin bir parlamenter diplomasi faaliyeti yürüttük, bunları sizler de takip ettiniz. Gerek ihtisas komisyonlarımızın gerek uluslararası komisyonların gerek parlamentolararası dostluk gruplarımızın gerekse de Meclis Başkanlığı olarak bizlerin yapmış olduğumuz parlamenter diplomasi faaliyetleriyle hemen her platformda Türkiye'nin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin sesi olmaya devam ettik. Ümit ederim ki önümüzdeki bu çalışma döneminde de hem yasama faaliyetleri hem denetim faaliyetleri bakımından demokratik standartları yüksek, müzakereci ve istişareye açık bir üslupla Parlamento çalışmalarını sürdüreceğiz hem de yeni Anayasa ve İç Tüzük çalışmaları gibi fevkalade önemli ve tarihî görevleri yerine getirmek için gayret sarf edeceğiz, diğer taraftan da parlamenter diplomasinin bütün imkânlarından yararlanarak Türkiye'nin sesini, sözünü daha yüksek hâle getireceğiz.
Ben, bu duygularla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28'inci Dönem Üçüncü Yasama yılının hayırlı olmasını, verimli, bereketli çalışmalara vesile olmasını diliyor, hepinize üstün başarılar diliyorum. Hayırlı uğurlu olsun. (AK PARTİ, MHP ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, yeni yasama yılının açılış konuşmasını yapmak üzere Sayın Cumhurbaşkanımız şu anda Genel Kurul Salonu’nu teşrif etmektedirler. Kendilerine Meclisimiz adına hoş geldiniz diyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından ayakta alkışlar; CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından ayağa kalkmalar)
Şimdi İstiklal Marşı’mız okunacaktır.
(İstiklal Marşı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Cumhurbaşkanım.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN – Aziz milletim, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri en kalbî duygularımla, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28'inci Dönem Üçüncü Yasama Yılının milletvekillerimizle birlikte ülkemize, milletimize ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Sözlerimin hemen başında yüz dört yıllık tarihi boyunca Meclisimizde görev yapmış milletvekillerimizden ebediyete irtihal edenlere Mevla'dan rahmet diliyorum. Büyük Millet Meclisimizin ilk Başkanı, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü ve Kurtuluş Savaşı'mızın tüm gazi ve şehitlerini bugün bir kez daha saygıyla yâd ediyorum.
14 Mayıs 2023'te milletimizin takdiriyle teşekkül eden 28'inci Dönem Meclisimiz ilk iki yasama yılında gerçekten yoğun bir faaliyet içinde oldu. Meclisimizin tüm mensuplarına şahsım ve milletim adına şükranlarımı ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu yıl ve önümüzdeki yasama yıllarında da Meclisimiz gayretli, özverili bir çalışma dönemi geçirecek, inşallah milletimizin ihtiyacı olan kanunları çıkaracaktır. Yeni yasama yılının uyum, uzlaşma, karşılıklı anlayış ve hoşgörü içinde hepiniz için, özellikle aziz milletimiz için hayırlı, bereketli, verimli bir yıl olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum. Bu yüksek şuurla, milletimize hizmet edecek siyasi partilere, bütün milletvekili arkadaşlarımıza, Meclisimizin tüm çalışanlarına yeni yasama yılında başarı dileklerimi iletiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu an çatısı altında beraber olduğumuz Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920'de açılmış, Polatlı’dan top sesleri yankılanırken Millî Mücadele’yi sevk ve idare etmiş, İstiklal Harbi’mizi zafere taşımış, 29 Ekim 1923'te de cumhuriyetimizi kurmuştur. Gerek Meclisimizin açılması gerekse cumhuriyetimizin ilanı, milletimizin yakın tarihinde önemli dönüm noktaları olmakla birlikte, Türkiye devlet ve Parlamento tecrübesi bakımından asırlara sarî bir birikime sahiptir. Şunu gururla ifade etmeliyim ki yüzyıllar boyunca onlarca devlet kurmuş olan milletimiz 11'inci yüzyılda kurulan Büyük Selçuklu Devleti’nden bugüne kadar süren kesintisiz devlet tecrübesiyle dünya üzerindeki istisnai milletlerden biridir. İnşallah, devletimiz ebet müddet baki kalacaktır. Aynı şekilde, bölge ülkeleriyle kıyaslandığında Parlamento tecrübemiz de 1876 gibi oldukça erken bir dönemde başlamış, zaman zaman inkıtaya uğrasa da günümüze kadar gelmiştir. Tıpkı devletimiz gibi bir şûra makamı, bir meşveret ve istişare makamı olarak Meclisimiz, milletimizin hürriyetinin ve istiklalinin somut nişanesi olarak inşallah, ebet müddet var olacak, daima açık kalacak, milletimize daha nice seneler alnının akıyla hizmet edecektir. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
Kurtuluş Savaşı’mız sırasında düşman kuvvetlerinin çok yaklaşmasına rağmen Meclisimiz çalışmalarını cesaretle, fedakârlık ve sarsılmaz bir imanla ifa etmiştir. Meclisimiz “gazi” ünvanını bileğinin gücüyle elde etmiştir. Yine, 15 Temmuz gecesi işgal kuvvetlerinin hain uşakları tarafından ele geçirilmeye çalışılan ve bombalanan Meclisimiz, milletvekillerimizin kahramanca direnişi sayesinde hem milletimize cesaret vermiş hem kendisini savunmuş, böylece “gazi” ünvanını bir kez daha teyit etmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Burada şunu öncelikle vurgulamak isterim: Bu Meclis, yüz dört yıllık tarihi boyunca şartların en çetin olduğu dönemlerde bile bir çözüm yolu, bir çıkış yolu bulmayı başarmıştır. Bu Meclis, tüm zorluklara rağmen, hemen arkamızda yazan “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” şiarına hakkıyla sahip çıkmıştır. Yine bu Meclis, milletimizin ufkunu genişletecek, barışı ve demokrasiyi güçlendirecek, ekonomik büyüme ve refaha, en önemlisi de özgürlüklere daha fazla alan açacak cumhuriyet tarihimizin en kuşatıcı anayasasını yapma tecrübesine, bilgisine ve kudretine ziyadesiyle haizdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
12 Eylül askerî darbesi sonrasında, silahların gölgesinde millî iradeye dayatılan mevcut Anayasa Meclisimize ve milletimize biçilmiş dar bir gömlektir. 1982'den beri yapılan irili ufaklı 20'den fazla değişiklik milletin mevcut Anayasa’dan memnuniyetsizliğini açıkça göstermektedir. Bir nevi yamalı bohçaya dönen 82 Anayasası’nın miadı artık dolmuştur. Türkiye'nin 21'inci yüzyılda büyük hedef ve iddialarını gerçekleştirmesi ancak yeni, uzlaşmacı, özgürlükçü, katılımcı, sivil bir anayasayla mümkündür. Demokrasimizin yeni anayasa ihtiyacının günden güne kendini daha fazla belli ettiğini görüyoruz. Burada şu hususu da açık yüreklilikle ifade etmek arzusundayım: AK PARTİ ve Cumhur İttifakı olarak yeni anayasayla ilgili olarak elbette biz kendi hazırlıklarımızı hem de çok titiz bir şekilde yapıyoruz ama bu demek değildir ki diğer tüm fikirlere kapımızı kapatıyoruz. Yeni anayasanın hazırlık sürecinde her türlü fikre saygı duyarız, her düşünceyi ilgiyle dinleriz, her yapıcı teklifi hayırhahlıkla değerlendiririz. Yeni anayasanın kutuplaştırıcı değil uzlaştırıcı, ayrıştırıcı değil birleştirici, yasakçı değil özgürlükçü olması, farklılıklarda değil ortak noktalarda buluşturması temel ve sarsılmaz ilkemizdir.
Milleti ve devleti birbirinden ayrı düşünmek mümkün değildir. Millet varsa devlet vardır, devlet varsa millet varlığını idame ettir. Devlet, milletin üzerinde değildir; millet de devletsiz ayakta ve hayatta kalamaz. Ne devletimizin zayıflatılmasına ne milletimizin bu yolla ayrıştırılmasına eyvallah etmeyeceğimiz bilinmelidir.
Milletin refah ve huzurunun, bununla birlikte daha fazla hürriyetin devletimizi daha da güçlendireceği kanaatindeyiz. Yeni anayasa, devleti ve milleti ayrı yerlere koyan değil, devlet ile milleti buluşturan, kucaklaştıran, kaynaştıran nitelikleri haiz olmalıdır.
Şuna tüm kalbimle inanıyorum: Milletin muazzez iradesini temsil eden insanlar olarak insanımızın hiçbir ferdini dışlamadan, hiçbir ferdin özgürlüğünü kısıtlamadan, azami müştereklerde buluşturan bir anayasayı yazabilir, yapabilir, Allah'ın izniyle bu yüce Meclis eliyle hayata geçirebiliriz. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
Yeni yasama yılında milletimizin ve Meclisimizin yeni bir anayasa inşası için daha fazla gayret göstereceğine inancımız tamdır.
Biz, bugüne kadar her fırsatta dile getirdiğim gibi, yeni anayasa sürecinde yapıcı davranmaya devam edeceğiz. Bugün bir kez daha tüm partileri ve milletvekillerini, toplumumuzun tüm kesimlerini, Türk demokrasisini yeni ve sivil bir anayasayla taçlandırma mücadelemize omuz vermeye davet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tıpkı tabiat gibi toplumlar ve devletler de bir düzene, nizama, bir sisteme sahiptir. Esasen düzen, devletin ve milletin temel direğidir. Düzeni sağlayan kanundur, kanunun ruhu ise adalettir, adalet mülkün temelidir. Bir devleti var eden ve ayakta tutan adalettir. Milleti huzur, refah ve güvenlik içinde tutan adalettir. Devleti her türlü tehditten koruyacak olan adalettir. Ekonomiyi büyütecek, eşit dağılımı sağlayacak, çalışanı çalıştıranı, üreticiyi, tüccarı, sanayiciyi mutlu edecek olan yine adalettir. Suçlu ile masum birbirinden ayırt edilmezse, suçlu elini kolunu sallayıp gezerken masum cezalandırılırsa adalet sarsılır, adalet sarsılırsa devlet sarsılır, devlet sarsılırsa milletin bekası tehlikeye girer. Şunu özellikle ifade etmek isterim: Kolluk kuvvetlerimiz ve yargı camiamız adaletin tecellisi için çok büyük bir gayret ve özveriyle çalışmaktadır. Bu vesileyle, geçtiğimiz hafta menfur bir saldırı neticesi şehit edilen polis kızımız Şeyda Yılmaz başta olmak üzere, tüm şehitlerimize aziz milletim adına minnet duygularımı ifade etmek istiyorum. Sınırlarımız içinde ve dışında canları pahasına mücadele eden güvenlik güçlerimizin her birisini Rabb’im muhafaza buyursun diyorum.
Polisiyle, Jandarmasıyla, bütün Emniyet teşkilatımıza bu yüce çatı altında, bu önemli günde tüm milletimiz adına şükran duygularımızı ifade ediyor, en kalbî selamlarımızı gönderiyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Aynı şekilde, vatanımızı her türlü haricî tehdide karşı koruyan kahraman ordumuzun yiğit mensuplarına da teşekkürlerimizi ifade ediyorum. Emniyet güçlerimiz de Silahlı Kuvvetlerimiz de kanunların kendilerine çizdiği sınırlar dâhilinde, hukuk ve demokrasi çerçevesinde vazifelerini ifa etmeyi sürdüreceklerdir. Tekrar ediyorum: Düzen yani hukuk yani adalet devletimizin ve milletimizin temel dayanağıdır, temel direğidir. Askerimizin ve kolluk birimlerimizin güven içinde kalması için devletimiz her türlü fedakârlıkta bulunmaktadır, imkânlar ölçüsünde daha fazlasını da yapacaktır. Kanun ve düzen dışına çıkanlar ise, adaletin tesisi, devletimizin bekası adına hiç tereddüt edilmeksizin yargı karşısına çıkacaklardır.
Bu arada, yargı mensuplarımızın da görevini kanunlar ve hukuk çerçevesinde yerine getirdiğini özellikle hatırlatmak istedim. Mevcut kanunları uyguladıkları ya da kanunların sınırları içinde kaldıkları için hiç kimse yargı camiamızı yıpratmaya, gündeme gelmek uğruna mahkemelerimizi baskı altına almaya kalkışmamalıdır. Yargı mensuplarımız ile Türk milleti adına karar veren mahkemelerimizin tehdit edilmesine hiçbirimiz müsaade etmemeliyiz. Şayet polisin, jandarmanın, savcı ve hâkimlerimizin suçu önleme, suçu cezalandırma, karar ve infaz konusunda sıkıntıları varsa şüphesiz bu evvelemirde kanunların konuşulmasını gerektirir; kanun koyucu ise, milletimiz adına Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Meclisimiz yeni yasama yılında suçun önlenmesine, infaz ve ıslah konusuna daha fazla eğilmeli, milletimizin giderek yükselen taleplerine daha çok kulak vermelidir. Bakanlıklarımız ve kurumlarımızla birlikte Meclisimizin bu hususta daha hassas bir yaklaşım içinde olacağına yürekten inanıyorum. Yürütme ve yasama organları olarak inşallah el birliği içinde çalışarak adalet ve güvenlik hizmetlerimizin standardını daha da yükselteceğiz.
Değerli milletvekilleri, asrın felaketi olan 6 Şubat depremlerine ve bölgemizdeki sıcak çatışmalara rağmen ekonomide belirlediğimiz hedeflerimize kararlılıkla ilerliyoruz. 14-28 Mayıs seçimleri sonrasında uygulamaya başladığımız istikrar ve reform programımız meyvelerini veriyor. Ekonomi programımızla Meclisimizin de desteğiyle son bir yılda önemli mesafe katettik. Geçen yıl gündemimizin üst sıralarında yer alan birçok meseleyi geride bıraktık ve bırakıyoruz.
Burada fikir vermesi açısından bazı rakamları sizlerle kısaca paylaşmak istiyorum: Merkez Bankamızın geçen sene mayısta 98,5 milyar dolar olan brüt rezervleri bugün 156 milyar doları aşarak cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesine ulaştı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bugün şunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliyoruz: Hamdolsun, Türkiye'nin artık rezerv meselesi yoktur. Bir diğer kronik sorunumuz olan cari açığı sürdürülebilir bir düzeye çektik. Geçen yıl 57 milyar dolar olan cari açık, gayretlerimiz neticesinde, temmuzda 20 milyar doların altına indi. 2023'te ihracatımız 256 milyar dolarla rekor kırdı. İhracattaki güçlü performansımız 2024'te de devam ediyor. Yıllık ihracat ağustosta 262 milyar dolarla tarihimizin zirvesine çıktı. Turizmde 2023 yılını rekor ziyaretçi sayısı ve geliriyle kapattık. Bu sene 60 milyon turist sayısı, 60 milyar dolar turizm geliri hedefliyoruz. İnşallah bu hedefimizi de tutturacağız.
Son bir yılda 1 milyon 105 bin ilave istihdam imkânı oluşturduk. Millî gelirimiz -bunun altını çiziyorum- 1 trilyon dolar sınırını geçerek 1 trilyon 119 milyar dolara ulaştı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Böylece millî gelirde çok kritik bir psikolojik eşiği aşmayı başardık. 2024 yılında kredi notu 3 büyük kuruluş tarafından artırılan tek ülke Türkiye oldu. Ekonomimizin temel göstergelerindeki iyileşmeye bağlı olarak ülkemizin risk primi de düşüyor. Bankacılık ve reel sektörümüzün dış borç çevirme oranları yükseldi. Türkiye'yi daha çok siyasi sebeplerle alındığı gri listeden de çıkardık.
Yine bu süreçte 6 Şubat depremlerinin Türk ekonomisine getirdiği 104 milyar dolarlık ilave faturaya rağmen mali disiplinden taviz vermedik. “Kim ne vadediyorsa benden beş fazlası” siyasetinin seçim meydanlarını esir aldığı 31 Mart sürecinde popülizme asla tevessül etmedik. Kararlı duruşumuz sayesinde, hamdolsun, enflasyonda kalıcı düşüş trendine girmiş bulunuyoruz; son üç ayda yıllık enflasyon 23,5 puan geriledi, gıda enflasyonu da dört yıl sonra ilk kez aylık bazda negatife döndü. Önümüzdeki aylarda enflasyondaki düşüş devam edecek ve milletimiz bu düşüşü çarşıda, pazarda, alışveriş sepetinde, mutfağında daha fazla hissedecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Her zaman söylüyorum, bizim bir tane gündemimiz var o da vatandaşımızın refahını ve alım gücünü kalıcı biçimde arttırmaktır, ne yapıyorsak sadece bunun için yapıyoruz, hangi özveride bulunuyorsak bunun için bulunuyoruz. Yakın çevremiz istikrara kavuştukça inşallah biz de rahatlayacak, çok daha iyi yerlere geleceğiz.
Şu hususu büyük bir memnuniyetle vurgulamak isterim: Covid-19 salgınıyla başlayan, bölgemizdeki savaşlarla devam eden, asrın felaketinin de etkisiyle sarsılan makro dengeleri hızla iyileştiriyoruz. Türkiye'yi yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla yoluyla kaliteli büyütme stratejimizi uygulamaya devam edeceğiz. Her fırsatta ifade ettiğim gibi, ekonomi programımıza katkı sunacak her türlü öneriye açığız ancak uyguladığımız programa olan inancı zayıflatmaya dönük söylemleri tasvip etmiyoruz. Kabul edelim ki eleştiri ayrıdır, ekonomik tetikçilik ayrıdır; Türkiye'ye kaybettirerek siyaset yapılmaz, millete faydalı olunmaz. Türkiye'nin ve 85 milyon vatandaşımızın menfaati söz konusu olduğunda siyasi rekabeti bir tarafa bırakmamız gerekiyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Meclisimizden ve siz saygıdeğer milletvekillerimizden bu konuda azami hassasiyet bekliyor, desteğiniz için şimdiden her birinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Deprem bölgemizin süratle ayağa kaldırılmasının gündemimizin ilk sırasında olmayı sürdüreceğini burada tekraren ifade etmek istiyorum. Şartlar ne olursa olsun 6 Şubat gecesi yuvası yıkılan, düzeni bozulan, yakınlarını kaybeden depremzede kardeşlerimizin yanında olacak, yaralarını saracak, inşallah güvenli yuvalarını peyderpey teslim edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 28'inci Dönemin Üçüncü Yasama Yılına bölgemizdeki sıcak gelişmelerle giriyoruz. İsrail'in Filistin'de, Gazze'de yaklaşık bir yıldır yürüttüğü terör ve soykırım, bugünlerde maalesef Lübnan’a uzandı. Dün, işgal güçleri Lübnan topraklarına karadan girdiğini duyurdu. İsrail bir yandan Gazze'de soykırım yaparken, bir yandan Lübnan’a terör saldırıları yaparken aynı anda bölge ülkelerini de kendi ateşine çekmek için her yola başvuruyor, her türlü provokasyonu deniyor. Burada iki hususun altını çizmek mecburiyetindeyim: Ne yazık ki bütün bölgeyi ateşe atmayı amaçlayan, Gazze'de 17 bini çocuk olmak üzere 42 bin insanı katleden, şimdi de Lübnan’da katliama başlayan İsrail dünyadan gerekli ve yeterli tepkiyi almamaktadır. Bunu, geçen hafta İsrail saldırganlığının önüne geçmesi gereken Birleşmiş Milletlerin Genel Kurulunda da açık ve net şekilde ifade etti. İsrail Devleti “Netanyahu” isimli bir Hitler özentisinin idaresinde sadece son elli bir haftada insanlığa karşı tüm suçları pervasızca işlemiştir: Soykırım, katliam, ırkçılık, ayrımcılık, taciz, tecavüz, işkence, etnik temizlik, gazeteci öldürme, ifade özgürlüğünü yok etme, ibadethaneleri, hastaneleri, okulları, bombalama dâhil insanlığa karşı işlenebilecek ne kadar suç varsa tamamı defalarca işlenmiştir. Gözünü kin ve nefret bürümüş bir cinayet şebekesinin elinde Gazze 42 bin masum insanın katledildiği büyük bir imha kampına dönüşmüştür. Tüm insanlık adına utanç verici bu tabloya rağmen bazı ülkeler İsrail’e destek vermeye, finansal veya askerî destek sağlamaya devam ediyor; diğer bazı ülkeler de susmak suretiyle bu insanlık suçuna, bu vahşete maalesef ortak oluyor.
Bu önemli günde şunu bir kez daha açık açık söylemek isterim: Ne yaparsa yapsın İsrail, er ya da geç durdurulacak. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Kendini dev aynasında gören Hitler nasıl durdurulduysa Netanyahu da aynı şekilde durdurulacak. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Evlatlarının beyaz kefenlerine sarılan anaların, babaların ahı bu zalimleri rezil rüsva edecektir ancak sadece İsrail’in değil, bugün Batı’dakiler başta olmak üzere devletlerin alnına yapışan o kara leke asırlar boyunca unutulmayacaktır. Özellikle, İslam dünyasının, halkları Müslüman olan yöneticilerin İsrail’in Filistinlilerden ziyade Müslümanlara yönelik bu terörüne sessiz kalmaları bir ayıp olarak, bir utanç vesikası olarak asırlarca silinmeden kalacak.
Bakınız, bugün yüreğim yanarak, içim kan ağlayarak söylüyorum: İsrail’in Gazze halkına yönelik soykırımı başlayalı tam üç yüz altmış gün oldu. 42 bin kardeşimiz kameralar önünde, canlı yayınlarda alçakça şehit edildi. Annelere enkaz altında kalan ciğerparelerinin parçalarını toplattılar. İnsana ve insanlığa dair ne kadar değer varsa hepsini çiğnediler, hepsini ayaklar altına aldılar. Sadece camileri değil asırlık kiliseleri de bombalarla enkaz yığınına çevirdiler ancak bu süreçte ne uluslararası kuruluşlar ne insan hakları örgütleri ne de 2 milyar Müslümanı temsil eden devletler bir araya gelip bir ortak tepki göstermedi. Tam 360 gündür, bırakınız İsrail'i caydırmayı, bırakınız İsrail'i durdurmayı, müşterek bir tavır dahi sergilenmedi. Hamas'ın defalarca kabul ettiğini açıkladığı ateşkese İsrail'i icbar edecek zorlayıcı hiçbir adım atılmadı. Oysa herkes biliyor ki ses çıkartılmadıkça İsrail işgal, istila ve katliam politikasını pervasızca devam ettirecektir. Susmak, vahşeti görmezden, duymazdan gelmek hiç kimseyi, hiçbirimizi, bölgedeki hiçbir ülkeyi bu soykırım şebekesinin saldırganlığından kurtaramayacak. Bu tembelliğin, bu ataletin, bu tepkisizliğin, bu duygusuzluğun sona ermesi için Türkiye olarak hakkı cesaretle söylemeye, hakkı savunmaya, zalimler karşısında dimdik durmaya devam edeceğiz.(AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Siyonist lobinin şahsımızı ve Hükûmetimizi hedef alan itibar suikastlarına asla boyun eğmeyeceğiz.
Değerli milletvekilleri, ikinci husus şudur: Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin tamamen dinî bir fanatizmle Filistin ve Lübnan'dan sonra gözünü dikeceği yer -açık söylüyorum- bizim vatan topraklarımız olacaktır. Şu anda bütün hesap bunun üzerinedir. Türkiye içindeki bazı İsrail dostlarının, bazı siyonistseverlerin, gönüllü veya paralı siyonizm propagandası yapan aparatların anlamadığı, işte budur. Birileri ısrarla görmek istemese de Netanyahu Hükûmeti Anadolu'yu da içine alan bir ham hayal kurmakta, ütopya peşinde koşmakta; bu niyetlerini de çeşitli vesilelerle ifşa etmektedir. 7 Ekimden beri yaşanan her gelişme bu tehdidin boyutunu biraz daha artırmaktadır. İsrail'in, Filistin ve Lübnan'daki saldırılarını çok yakından takip ederken Irak'ın ve Suriye'nin kuzeyinde bölücü örgütü maşa olarak kullanmak suretiyle nasıl birer küçük uydu yapı kurmak istediğini de çok net görüyoruz. Bu coğrafya bilgisini sizlere ve aziz milletimize burada hatırlatmak isterim. Bakınız, Hatay'ın Yayladağı ilçesindeki Suriye sınırından Lübnan sınırı karayoluyla 170 kilometredir ve Türkiye Lübnan’a arabayla sadece iki buçuk saat uzaklıktadır. Antakya ile Gazze arası Ankara ile Aydın arası kadardır yani işgal, terör, saldırganlık hemen yanı başımızdadır.
“Türkiye İsrail'in yanında dursun.” “Türkiye bu işlere karışmasın.” “Türkiye tarafsız olsun.” diyenlere sesleniyorum, özellikle “Hamas bir terör örgütüdür.” diyenlere sesleniyorum, üç yüz altmış gündür yaşanan barbarlığı 7 Ekim vakasıyla meşrulaştırmaya çalışanlara sesleniyorum: Karşımızda hukukla mukayyet bir devlet değil, kandan beslenen, işgalle semiren bir katil sürüsü var. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Karşımızda tüm bölgeyi ateşe atmaya niyetli gözü dönmüş bir işgal şebekesi var. Karşımızda sadece Müslümanlara değil, Yahudiler arasında dahi ayırım yapan ırkçı bir Apartheid rejimi var. Böyle bir katliam şebekesi karşısında zerre-miskal vicdan taşıyan hiç kimse sessiz kalamaz. Yanı başınızda çocuklar katledilirken, yanı başınızda uçaklardan sivil halkın üzerine bombalar yağarken sessiz, tepkisiz, hatta tarafsız kalmak -açık söylüyorum- suça ortak olmaktır. Buradan tam üç yüz altmış gündür üç maymunu oynayanlara bir kez daha soruyorum: Çocuklarınızın gözüne yarın nasıl bakacaksınız? Aynada kendi gözlerinize nasıl bakacaksınız? Filistin, Lübnan güvende değilse kendinizin güvende olabileceğine gerçekten inanıyor musunuz?
İsrail saldırganlığı her fütursuz açıklamayla görüyoruz ki Türkiye'yi de içine almaktadır. Vatanımız için, milletimiz için, bağımsızlığımız için bu saldırganlığa, bu devlet terörüne elimizdeki her imkânla karşı durmayı sürdüreceğiz. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Tekrar ediyorum, bedeli her ne olursa olsun Türkiye, İsrail'in karşısında durmaya, dünyayı da bu onurlu duruşa çağırmaya devam edecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) İnsanlığın ortak değerlerine saldıranlar karşısında bir insanlık cephesinin kurulması için Türkiye elinden geleni yapacaktır, bunda da sonuna kadar kararlıdır.
Gazze'de soykırım yapılırken Batı Şeria'da barış ve huzur olduğuna mı inanıyorsunuz? İşte, Filistin Devlet Başkanı Sayın Mahmud Abbas geldi; burada, bu kürsüden hem sizlere hem dünyaya seslendi. İsrail sadece Gazze'ye değil, Batı Şeria'ya, İran'a, Yemen'e, Suriye'ye de saldırıyor; Mısır'la yapılan anlaşmaları alenen ihlal ediyor. Mısır'la, Irak'la giderek güçlenen ilişkilerimizin, Suriye'yle artan diyalog arayışımızın bu bağlam içinde okunmasını özellikle tavsiye ediyorum.
Türk dünyasıyla ve Türk Devletleri Teşkilatıyla bağlarımızı yine bu anlayışla sürekli tahkim ediyoruz. Savunma sanayisinde, güvenlikte, terörle mücadelede ve dış politikada stratejik hamlelerle ülkemizin caydırıcılığını güçlendiriyoruz. Fitne girişimleri karşısında, millet olarak, 85 milyon olarak iç cephemizi sağlam tutmaya gayret ediyoruz. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
Şunun artık idrak edilmesi ihtiyaçtan öte bir zarurettir, bugün İsrail saldırganlığı karşısında, içeride ve dışarıda, çatışma alanlarının değil, uzlaşma alanlarının öne çıkması gerekiyor. İsrail bölgeyi tehdit etmeyi sürdürdükçe Türkiye de bölge halklarının, özellikle milletimizin güvenliği için öncü olmaya, yapıcı, uzlaştırıcı, birleştirici olmaya ısrarla devam edecektir. Bu vesileyle, Filistin davasına sahip çıkma noktasında tam bir mutabakat içinde hareket eden Meclisimize ve siyasi partilerimize şükranlarımı sunuyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) İşgal güçlerinin en modern ölüm makinalarına rağmen doğdukları toprakları kahramanca savunan Filistin'in yiğit evlatlarını bugün bir kez daha saygıyla selamlıyorum. İsrail’i de buradan çok net bir şekilde uyarıyorum: Lübnan’a kara harekâtının sonuçları geçmişteki işgallerine benzemeyecektir; savunmasız, izole, bütün dünyadan yalıtılmış bir Gazze savunmasıyla Lübnan’ın savunması aynı olmayacaktır. Birleşmiş Milletler başta olmak üzere tüm devlet ve uluslararası kuruluşlar daha fazla vakit kaybetmeden, daha fazla kadın, çocuk ölmeden İsrail’i durdurmalıdır. İslam dünyası aynı şekilde vatan savunmasında mutlaka Lübnan halkı ve hükûmetinin yanında olmalıdır. Biz, Türkiye ve Türk milleti olarak bu zor günlerinde Lübnanlı kardeşlerimizi asla yalnız bırakmayacak, tüm imkânlarımızla kendilerini destekleyeceğiz. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şunu unutmayın ki bu Gazi Meclis sadece Türkiye'nin değil geniş bir coğrafyadaki mazlum halkların da umudu olan bir Meclistir; üzerinizdeki yük, üzerinizdeki sorumluluk ağırdır. Tarihten devraldığınız miras ve tecrübeyle bu yükü hakkıyla taşıyacağınıza olan inancımız bizim de milletimizin de tamdır. Çevremizde bir canavar kontrolsüzce büyürken, yanı başımızda katliamlar, kanlı soykırımlar yapılırken, yanı başımızda sınırlar yeniden çizilmeye çalışılırken, küresel sistem kökten sarsılırken; Meclisimiz vakar, sağduyu, uzlaşma içinde hem ülkemize hem de coğrafyamıza yol gösterici olacaktır. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
İktidar ve muhalefetiyle Meclisimizin milletimize güven, hasımlarımıza korku verecek bir atmosferde çalışması, özellikle böyle bir dönemde elzemdir. Meclisteki uyum, mutabakat, karşılıklı saygı çerçevesinde tartışma ve istişare buradan sokağa yansıyacak, ülkenin huzur ve emniyetine kapı aralayacaktır.
Meclisimizin yeni yasama yılının yeni bir iş birliği ruhuna öncelik etmesi, Türkiye Cumhurbaşkanı olarak en samimi temennimdir. Bölgemizin içinde bulunduğu gerilimli atmosferde siyasi rekabeti siyasi husumete dönüştürme teşebbüslerine izin vermeyeceğinize inanıyorum. AK PARTİ ve Cumhur İttifakı olarak sorumluluklarımızın idrakinde hareket etmeyi sürdüreceğimizin özellikle bilinmesini istiyorum.
Rabb'im yâr ve yardımcımız olsun. Rabb'im Türkiye Cumhuriyeti'ni ilelebet payidar eylesin diyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
Bu duygularla bir kez daha Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28'inci Dönem Üçüncü Yasama Yılının hayırlı olmasını diliyorum. Milletvekillerimize yeni yasama yılında Mevla'dan başarılar ve kolaylıklar temenni ediyorum. Yolunuz açık olsun diyor, heyetinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
Kalın sağlıcakla. (AK PARTİ ve MHP sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanımıza Türkiye Büyük Millet Meclisi adına şükranlarımı ifade ediyorum.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır.
Şimdi, bu öneriyi okutup oylarınıza sunacağım.
Öneriyi okutuyorum:
1/10/2024
Danışma Kurulu Önerisi
Danışma Kurulunun 1/10/2024 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda aşağıdaki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Numan Kurtulmuş
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Abdulhamit Gül Ali Mahir Başarır Gülüstan Kılıç Koçyiğit
AK PARTİ Grubu CHP Grubu DEM PARTİ Grubu
Başkan Vekili Başkan Vekili Başkan Vekili
Erkan Akçay Mehmet Satuk Buğra Kavuncu Bülent Kaya
MHP Grubu İYİ PARTİ Grubu Saadet Partisi Grubu
Başkan Vekili Başkan Vekili Başkan Vekili
Öneri:
Genel Kurulun 1 Ekim 2024 Salı günkü Birleşiminde Cumhurbaşkanının Anayasa’nın 104'üncü maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28'inci Yasama Dönemi Üçüncü Yasama Yılı açılış konuşmasını müteakip başka bir işin görüşülmemesi önerilmiştir.
BAŞKAN - Danışma Kurulu kararını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... İttifakla kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemimizde bulunan işleri sırasıyla görüşmek üzere 2 Ekim 2024 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 16.03