TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
10’uncu Birleşim
22 Ekim 2024 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Zuhal Karakoç Dora’nın, tarihten günümüze Türk ordusuna ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Gaziantep Milletvekili Hasan Öztürkmen’in, Gaziantep’in sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, endemik bir tür olan Van inci kefal balığına ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Samsun Milletvekili Murat Çan’ın, yenidoğan bebeklerin hayatlarına kastedildiğine ilişkin açıklaması
2.- Trabzon Milletvekili Yavuz Aydın’ın, Sayer Madencilik AŞ’nin Trabzon Araklı’daki altın madeni için yaptığı sondaj çalışmalarına ilişkin açıklaması
3.- Mardin Milletvekili George Aslan’ın, Nusaybin’in Bagok Dağı’ndaki tarihî Mor Yakup Manastırı’na ilişkin açıklaması
4.- Erzincan Milletvekili Mustafa Sarıgül’ün, Refahiye-Erzincan ile Refahiye-Kuruçay arasındaki tünel projelerine ve Sivas-Erzincan arasındaki hızlı tren projesine ilişkin açıklaması
5.- Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez’in, Trabzon’un Düzköy ilçesi Çayırbağı Mahallesi’ndeki tarım arazilerini İspanyol katil salyangozlarının istila ettiğine ilişkin açıklaması
6.- Konya Milletvekili Mehmet Baykan’ın, FETÖ elebaşının ölümüne ilişkin açıklaması
7.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, Hatay’da AFAD’a ait olmayan konteyner kentlerin elektriklerinin kesildiğine ilişkin açıklaması
8.- Amasya Milletvekili Reşat Karagöz’ün, yenidoğan bebeklerin hayatlarına kastedildiğine ilişkin açıklaması
9.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Aşıla’nın, yenidoğan bebeklerin hayatlarına kastedildiğine ilişkin açıklaması
10.- Uşak Milletvekili Ali Karaoba’nın, sağlık emekçilerinin, staj ve çıraklık mağdurlarının, taşeron işçilerinin ve öğretmen adayı gençlerin taleplerine ilişkin açıklaması
11.- Konya Milletvekili Mustafa Hakan Özer’in, FETÖ elebaşının ölümüne ilişkin açıklaması
12.- Sivas Milletvekili Rukiye Toy’un, Şemsi Sivasi’nin vefatının seneidevriyesine ilişkin açıklaması
13.- Bursa Milletvekili Refik Özen’in, Aliya İzzetbegoviç’in vefatının 21’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
14.- Zonguldak Milletvekili Eylem Ertuğ Ertuğrul’un, İsias Otel davasının bugün 4’üncü duruşmasının görüldüğüne ilişkin açıklaması
15.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Sait Yaz’ın, yenidoğan bebeklerin hayatlarına kastedildiğine ilişkin açıklaması
16.- Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir’in, yenidoğan bebeklerin hayatlarına kastedildiğine ilişkin açıklaması
17.- Şanlıurfa Milletvekili Cevahir Asuman Yazmacı’nın, UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı’nda müzik şehirleri arasına giren Şanlıurfa’daki “Müzik Şehri” lansmanına ilişkin açıklaması
18.- İstanbul Milletvekili Tuğba Işık Ercan’ın, İtalya’nın İsrail’e yönelik silah ihracatını durdurma kararını memnuniyetle karşıladıklarına ilişkin açıklaması
19.- Çorum Milletvekili Mehmet Tahtasız’ın, Çorum’un köylerinde patates ve soğan üretimi yapan çiftçilerin ürünlerini değerinde satamadığına ilişkin açıklaması
20.- Hatay Milletvekili Nermin Yıldırm Kara’nın, Hatay’ın birçok ilçesinde deprem sonrasında elektrik altyapısının âdeta çöktüğüne ve Ötençay’daki taş ocağının mahalleyi tozu dumana boğduğuna ilişkin açıklaması
21.- Mersin Milletvekili Gülcan Kış’ın, yenidoğan bebeklerin hayatlarına kastedildiğine ilişkin açıklaması
22.- Tunceli Milletvekili Ayten Kordu’nun, Tahar Çayı’nın üzerinde yapılan kaçak HES inşaatına derhâl son verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
23.- Kahramanmaraş Milletvekili İrfan Karatutlu’nun, yenidoğan bebeklerin hayatlarına kastedildiğine ilişkin açıklaması
24.- Zonguldak Milletvekili Ahmet Çolakoğlu’nun, 19 Ekim Muhtarlar Günü’ne ilişkin açıklaması
25.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, engelli öğretmen adaylarının atama sürecine ilişkin açıklaması
26.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, 2007 yılından itibaren görünür aşamaya gelip “çözüm süreci” adı altında işletilen sürece, Devlet Bahçeli’nin bugünkü grup toplantısında yaptığı açıklamalara, Özgür Özel’in dün Selahattin Demirtaş’ı ziyarete gittiğine, siyasette bir müzakere zemini oluşmuş olmasını Türkiye açısından bir kazanım olarak gördüklerine ve TUS kontenjanlarındaki düşüşe ilişkin açıklaması
27.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in, hain terör örgütünün ne elebaşının ne de uzantılarının milletin kürsüsünde konuşamayacağına ve buna dair açıklamayı Genel Başkan Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun yarın milletin huzurunda yapacağına, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen günlerde Almanya Şansölyesinin Türkiye’ye yaptığı ziyaretin ardından düzenlenen basın toplantısında bir Alman gazetecinin sorusuna verdiği cevaba ve Türkiye’nin önünde son derece ciddi bir sığınmacı krizi, sınırlarını korumayla ilgili çok önemli bir sorumluluk dönemi olduğuna, “cemaat” adı altında örgütlenmiş örgütün elebaşının kendisini ait hissettiği topraklarda öldüğüne, Ergenekon davasında yargılandığına ve o dönem Recep Tayyip Erdoğan’a bir mektup yazarak bu çeteyle ilgili olarak kendisini uyardığına, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş ve Başkan Vekili Bekir Bozdağ’ın geçmişte yaptıkları açıklamalara ilişkin açıklaması
28.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, FETÖ elebaşının uşaklık ettiği yerde, ABD’de öldüğüne, yenidoğan çetesiyle ilgili sürece, Sağlık Bakanını konuyla ilgili sergilemiş olduğu sağlam duruşundan dolayı tebrik ettiğine ve tüm tehditlere rağmen cesaretle olayın üzerine giden Cumhuriyet Savcısı Yavuz Engin’i gönülden kutladığına ilişkin açıklaması
29.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, Cigerxwin’in ölümünün 40’ıncı yılına, İstanbul Barosunun 53’üncü Genel Kuruluna ve Baro Başkanlığını kazanan İbrahim Özden Kaboğlu’na, hukukun çalışmadığı yerde boşluğu çetelerin doldurduğuna ve bu çetelerin geldiği son noktada bebeklerin katledildiğine, cezaevlerinde yaşananlara, Muş’ta 3 çocuğun bir çevirmeyle sorgulandığına, Mehmet Uçum’un sürekli Meclise ne yapması gerektiğinin direktifini verdiğine, ekmek ve adalet mücadelesi verdiklerine, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “Bu fırıncılar vergi ödemiyor.” açıklamasına ilişkin açıklaması
30.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, 20 Ekimde Fetullah Gülen’in öldüğüne ve 15 Temmuzun hâlâ karanlıklarla dolu olduğuna, İsrail’le ticarete hâlâ devam edildiğine, İsrail’e Almanya Şansölyesinin karşısında “Merak etme, Lübnan’dan gelenleri de alacağız.” mesajı verildiğine ve mülteci sorununa, Çalışma Bakanının açıklamalarına, Rize Milletvekili Tahsin Ocaklı’nın annesinin vefatına ilişkin açıklaması
31.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Rize Milletvekili Tahsin Ocaklı’nın annesinin vefatına, bütçe görüşmelerinin Plan ve Bütçe Komisyonunda başladığına ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin her daim kendi gündemine hâkim olduğuna, FETÖ meselesini doğru anlamanın Türkiye’nin geleceği açısından çok büyük önem arz ettiğine; Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez, Manisa Milletvekili Erkan Akçay, Muş Milletvekili Sezai Temelli ile Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine, özellikle özel sağlık kuruluşlarıyla alakalı olarak bugün kurulacak araştırma komisyonuna ilişkin açıklaması
32.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
33.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
34.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
35.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Celal Adan ile Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
36.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in, İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
37.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
38.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez ile Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
39.- Adana Milletvekili Bilal Bilici’nin, Çukurova’nın beyaz altını olarak bilinen pamuğun kara bahtı olduğuna ilişkin açıklaması
40.- Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in, Devlet Bahçeli ile Cumhurbaşkanının bugün yaptıkları açıklamalara ilişkin açıklaması
41.- Kayseri Milletvekili Sayın Bayar Özsoy’un, FETÖ elebaşının ölümüne ilişkin açıklaması
42.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Ankara Milletvekili Murat Emir’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
43.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, birleşimi yöneten Başkan Vekili Celal Adan’ın Çanakkale Milletvekili İsmet Güneşhan’a kürsüden söz vermesine ve Ankara Milletvekili Murat Emir’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadeleri ile Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
44.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
45.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Saadet Partisi ve CHP grup önerilerine ilişkin açıklaması
46.- Kocaeli Milletvekili Cemil Yaman’ın, bugün Gebze’deki Mevlana Mahallesi’nde meydana gelen doğal gaz patlamasına ilişkin açıklaması
47.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, sığınmacı ve uyuşturucu sorununun, cinayetlerin, yaralamaların Adana’da rutin hâline geldiğine ilişkin açıklaması
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Celal Adan’ın, Rize Milletvekili Tahsin Ocaklı’nın annesinin vefatı nedeniyle başsağlığı dilediğine ilişkin konuşması
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Celal Adan’ın, 15 Temmuz akşamı çok güçlü bir iradenin teşekkül ettiğine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan bütün siyasi partilerin, bu, devleti çökertme operasyonuna karşı bir irade ortaya koyduğuna ilişkin konuşması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Başkanlıkça, Muş Milletvekili Sümeyye Boz’un, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazısının 18/10/2024 tarihinde Başkanlığa ulaştığına ilişkin önerge yazısı (4/76)
2.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, (2/1773) esas numaralı Basın İlan Kurumu Teşkiline Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/77)
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Numan Kurtulmuş ve beraberindeki heyetin Brezilya’da düzenlenecek olan G20 (P20) 10’uncu Parlamento Başkanları Zirvesi’ne katılımı hususuna ilişkin tezkeresi (3/931)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Saadet Partisi Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya tarafından, yaşanan yenidoğan skandalı ve yaşanabilecek benzeri olayların önüne geçebilmek, denetim mekanizmalarını güçlendirmek ve sağlık kuruluşlarının uygulamalarını daha sıkı bir şekilde mercek altına almak amacıyla 22/10/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Ekim 2024 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Murat Emir, İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın ve Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır tarafından, iktidarın uyguladığı Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin sağlığı bir insan hakkı ve kamu hizmeti olmaktan çıkarıp ticari bir meta hâline getirmesinin vicdansızlıklara yol açması nedeniyle iktidarın sağlık politikasının görüşülmesi amacıyla 22/10/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Ekim 2024 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 22 Ekim 2024 Salı günkü (bugün) birleşiminde (10/1899), (10/1900), (10/1901), (10/1902), (10/1903) ve (10/1904) esas numaralı Meclis Araştırması Önergelerinin görüşmelerinin birleştirilerek yapılmasına, bu görüşmede siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların süresinin en fazla 2 konuşmacı tarafından kullanılmasına ve bu birleşimde diğer denetim konularının görüşülmemesine ilişkin önerisi
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili Osman Gökçek’in, Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Ankara Milletvekili Osman Gökçek’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.- Çanakkale Milletvekili İsmet Güneşhan’ın, Ankara Milletvekili Osman Gökçek’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
X.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- Sivas Milletvekili Abdullah Güler ve 51 Milletvekilinin, özel sağlık kuruluşlarının yenidoğan, çocuk, engelli ve yaşlılarla ilgili işlem ve uygulamalarının incelenerek nitelikli sağlık hizmetlerine erişim için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1899)
2.- CHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Murat Emir, İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın ve Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, yenidoğan ünitelerindeki bebek acil hastalarına sağlanan sağlık hizmetleri üzerinden haksız kazanç elde eden bir suç örgütünün faaliyetlerinin ve bağlantılarının araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1900)
3.- DEM PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Muş Milletvekili Sezai Temelli'nin, İstanbul'daki bazı özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edilen bebek acil hastalarına sağlanan sağlık hizmetleri üzerinden haksız kazanç elde ettiği belirlenen suç örgütü ve benzeri yapıların tüm yönleriyle araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1901)
4.- Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya ve Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, bazı özel hastanelerin yoğun bakım ünitelerinde yaşanan bebek ölümlerinin araştırılması ve sağlık sistemindeki denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1902)
5.- Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu ve 19 Milletvekilinin, bazı özel hastanelerde yenidoğan ünitesindeki bebeklerin sağlık durumları üzerinden haksız kazanç elde eden bir suç örgütünün faaliyetlerinin ve olayda ihmali bulunan kişilerin tespit edilerek gerekli önlemlerin alınabilmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1903)
6.- MHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın, özel sağlık kuruluşlarında yenidoğan bebeklerin ölümüne neden olan olayların incelenerek nitelikli sağlık hizmetine erişim için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1904)
XI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Denizli Milletvekili Şahin Tin ve Aydın Milletvekili Ömer Özmen ile 72 Milletvekilinin Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2293) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 161)
2.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan ve 133 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2258) ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 157)
B) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.- 2023 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden Oluşan Karma Komisyon Raporu (5/2) (S. Sayısı: 142)
XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Diyarbakır Milletvekili Halide Türkoğlu’nun, Artvin ilinde bir proje yapımı sırasında çıkan arbedeye ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un cevabı (7/16537)
2.- Mardin Milletvekili Kamuran Tanhan’ın, Mardin’de sulama kanallarında yaşanan boğulma vakalarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın cevabı (7/16644)
3.- Şanlıurfa Milletvekili Ferit Şenyaşar’ın, Şanlıurfa’da sulama kanallarında yaşanan boğulma vakalarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın cevabı (7/16645)
4.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde yaşanan altyapı sorunlarına ve su baskınlarının önlenmesine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın cevabı (7/16649)
5.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 21-22 Eylül 2024 tarihlerinde Şanlıurfa’da gerçekleşen yağışlardan etkilenen çiftçinin zararlarının giderilmesine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın cevabı (7/16650)
6.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa’daki sokak hayvanlarının bakımı ve aşılanmasına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın cevabı (7/16651)
7.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, çiftçilerin kayıt ve sigorta sistemlerine katılımına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın cevabı (7/16656)
8.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde ilinde kaliteli koç temininde yaşanan sorunlara ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın cevabı (7/16657)
9.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, kalıcı yaz saati uygulamasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu’nun cevabı (7/16671)
10.- Van Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit’in, dağ keçilerinin avlanmasına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın cevabı (7/16777)
11.- Aydın Milletvekili Ömer Karakaş’ın, Aydın ilinin Sultanhisar ilçesinde bulunan bazı mahallelerde yaşanan sulama sorununa ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın cevabı (7/16779)
12.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Ulusal Su Kurulunun Şanlıurfa’nın Suruç ilçesine yönelik çalışmalarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın cevabı (7/16782)
13.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın, kamu görevlilerine verilen koruyucu giyim yardımına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın cevabı (7/16783)
14.- Bursa Milletvekili Hasan Öztürk’ün, Ankara’da düzenlenen sahte bal operasyonuna ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın cevabı (7/16784)
15.- Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in, Rekabet Kurumu tarafından bir şirket hakkında yürütülen soruşturmaya ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ömer Bolat’ın cevabı (7/16787)
16.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, ülkemizdeki icra dairelerine ve icra dosyalarıyla ilgili çeşitli verilere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un cevabı (7/16803)
17.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Bakanlık tarafından Artvin ilinde hayvansal hastalıklara karşı alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın cevabı (7/16926)
18.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, veteriner hekim ve mühendis atamalarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın cevabı (7/16929)
19.- Hakkâri Milletvekili Öznur Bartin’in, Hakkâri’de kurulan bir suç örgütüyle ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/16946)
20.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, 2023 ve 2024 yıllarında kamu bankalarının verdiği reklamlara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/16948)
21.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, 2023 ve 2024 yıllarında TRT tarafından hazırlanan iç ve dış yapımlara,
Ulusal ve yerel gazetelere,
İlişkin soruları ve Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un cevabı (7/17075), (7/17076)"
22 Ekim 2024 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP ÜYELER: Yasin ÖZTÜRK (Denizli), Adil BİÇER (Kütahya)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10'uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, tarihten günümüze Türk ordusu hakkında söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Zuhal Karakoç Dora’ya aittir.
Buyurun Sayın Karakoç. (MHP sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Zuhal Karakoç Dora’nın, tarihten günümüze Türk ordusuna ilişkin gündem dışı konuşması
ZUHAL KARAKOÇ DORA (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; millî güvenliğimizi, millî birlik ve beraberliğimizi korumak ve güçlendirmek için gerek yurt içinde gerekse yurt dışında cesaretle mücadele eden Türk ordusunun maziden atiye süregelen önemine değinmek üzere gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle aziz Türk milletini ve Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Sizlerin huzurunda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ebedi Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları başta olmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti’ni farklı coğrafyalarda temsil eden Türk askerine, dünyanın dört bir yanında şehit düşmüş Türk askerinin aziz hatıralarına ve kahramanlık timsali gazilerimize saygılarımı sunuyor; 6 Şubat’ta merkez üssü Kahramanmaraş olan depremlerde hayatını kaybeden vatandaşlarımızı özlem ve rahmetle anıyorum.
Her Türk asker doğar ve son nefesine kadar bunun onuruyla yaşar. Türk milletine “ordu millet” niteliğini kazandıran da bu bilinçtir. Türk ordusu Türk milletinin sinesinden doğmuştur. Doğu Çin Denizi’nden Cebelitarık’a uzanan topraklar üç bin yıldır süregelen bir ülkünün rehberliğinde Türk askerinin kılıcının ışığında aydınlanmakta, Türk ordusunun ayak sesleriyle yankılanmaktadır. Millî güvenliğimizin, huzurumuzun ve refahımızın millî sınırlar içinde ve dünyanın farklı coğrafyalarında teminatı olan Türk ordusu milattan önce 209'dan bu yana cihanın her karış toprağında destanlar yazmaktadır. Türk ordusuna nizam veren Mete Han’ın iradesi bugün dünya milletlerinin askerî güçlerine örnek teşkil etmekte, Türk milleti üç bin yıldır dünyaya askerî nizam dersi vermektedir. Tarih sayfalarına adını yazdıran ne kadar şanlı zafer varsa mayası, hamuru fetih kültürüyle yoğrulan Türk askerindedir. Göktürklerden Altın Orda’ya, Selçuklulardan Osmanlı’ya dünyanın sayılı ordularından biri olan ordumuz, milletimiz ve memleketimiz ne zaman bir felaketle karşı karşıya kaldıysa vatanseverliğin, fedakârlığın ve özverinin çelikleşmiş iradesini teşkil etmiştir. Bu irade, Anadolu’yu Türk milletine yurt kılan, Anadolu kapılarını bir daha kapanmamak üzere ardına kadar açan Sultan Alparslan’da; üç kıtaya diz çöktürüp ayak bastığı her toprağa Türk’ün mührünü vuran, hilali yıldızla buluşturan, denizleri Türk gölüne çeviren Fatih’te, Selim’de, Kanuni’de; Türk milletinin gönlündeki bağımsızlık ateşini yakan, tarihin akışını değiştirip zaferi göğüsleyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’te simgeleşmiştir. Bu iradenin tarihin tozlu raflarıyla sınırlandırılması mümkün değildir. Bilinmelidir ki bugün de Türk milletinin her ferdi Türk ordusuna komutanlık eden ecdadımızın neferleridir.
Tarihten bugüne Türk ordusu Peygamber ocağıdır. Serden geçip yar bildiği vatanından geçmeyen, şehadet şerbetini içene dek nefesini milletine adayan güçlü Türk ordusu, güçlü Türkiye Cumhuriyeti’nin ayrılmaz parçasıdır. Teröre, terör örgütlerine ve bu terör örgütlerini maşa olarak kullanan devletleşmiş sömürgeci politika aktörlerine baş eğmeyen Türkiye Cumhuriyeti, dirayetinin kaynağını Türk ordusundan almaktadır. Gerek terörle mücadele konusunda etkin ve etkili bir biçimde yürütülen politikalarıyla gerek savunma sanayisine yapılan yatırımlarla bu kaynak günden güne çağıldamaktadır. Bu kaynak, vatanımıza ve milletimize yönelen her türlü kirli eli kırmakta, kirli emeli bozmakta, geçmişten bugüne Türk milletinin bağımsızlığının karşısındaki her türlü senaryoyu yırtıp atmaktadır. Ordu milletiz. Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’nin ifadesiyle, ölümüz şehit, dirimiz yiğittir. Bilinsin ki bu topraklardan Türk’ün sesi de yiğidin nefesi de sonsuza dek eksik olmayacaktır. Bir ölürsek bin doğarız. Devleti devlet yapan topraktır, milletidir, egemenliğidir. Üzerinde durduğumuz bu toprak uğrunda öldüğümüzdür bizim, uğrunda öldüğümüz yani var olduğumuz sürece de vatanımız olmaya devam edecek ve milleti ordu olan devletimiz ilelebet payidar kalacaktır.
Bu vesileyle, millî sınırlarımız içinde ve dünyanın farklı coğrafyalarında mücadele eden kahraman Türk ordusuna üstün muvaffakiyetler diliyor, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Çan…
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Samsun Milletvekili Murat Çan’ın, yenidoğan bebeklerin hayatlarına kastedildiğine ilişkin açıklaması
MURAT ÇAN (Samsun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sağlık sistemindeki çöküş adım adım geldi, çürüme ortaya çıktı. Zincirin son halkası bebeklerin canice katledilmesi, soruşturmayı yürüten savcılık makamının ölümle tehdit edilmesi oldu. Sayın Sağlık Bakanı “Biz görevimizi layıkıyla yaptık ama şebeke çok profesyonel.” diyor, bununla da kalmıyor “İstanbul'daki özel hastaneler son bir yılda 4 bin kez denetlendi.” diyor. 4 bin kez denetim yapılıp da bu suç şebekesi, bu canilik ortaya çıkarılamamışsa o zaman o denetimlerin hepsi çöptür. O denetimler ancak kâğıt üstünde kalmıştır, dosya sarfiyatından öte hiçbir anlamı yoktur. İşte bu nedenle, sağlık başta olmak üzere kamusal hizmetlerin paraya ve ranta tahvil edildiği bu düzeni yıkmak, bu çarkı kırmak zorundayız diyor, Sağlık Bakanını sorumlu davranarak istifaya davet ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Aydın…
2.- Trabzon Milletvekili Yavuz Aydın’ın, Sayer Madencilik AŞ’nin Trabzon Araklı’daki altın madeni için yaptığı sondaj çalışmalarına ilişkin açıklaması
YAVUZ AYDIN (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; millî konularda hassas olan Trabzon şehri son günlerde Araklı’daki altın madeni sondaj çalışmaları yüzünden geceleri uyku bile uyuyamamaktadır. Son olarak, gece geç saatlerde Sayer Madencilik AŞ tarafından Araklı ilçemizin Bahçecik ve Erikli Mahallelerinde yangından mal kaçırır gibi iş makineleriyle bir baskın yapılmıştır. Bir subay ailesinin evladı olarak belirtmek isterim ki bu baskın sonucu devlet ile milleti karşı karşıya getirmeye çalışanlar şüphesiz büyük bir hayal kırıklığına uğrayacaklardır.
Çevreyi, doğayı ve sağlığını korumak için hak arama mücadelesine devam eden Araklılı hemşehrilerimi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Aslan…
3.- Mardin Milletvekili George Aslan’ın, Nusaybin’in Bagok Dağı’ndaki tarihî Mor Yakup Manastırı’na ilişkin açıklaması
GEORGE ASLAN (Mardin) – Nusaybin’in Bagok Dağı’nda tarihî Mor Yakup Manastırı bulunmaktadır. Manastır 1990'lı yıllarda bölgede yaşanan köy boşaltmalarıyla birlikte terk edilmiş, ardından 2013 yılında restorasyonu yapıldıktan sonra tekrar ibadete açılmıştı. Günümüzde bölgede hem Süryaniler hem turistler tarafından en çok ziyaret edilen yerlerden biri hâline geldi ancak güvenlik bahanesiyle yakınlarına kurulmuş kamerayla manastır askerler tarafından izlenmektedir. Bu durum, manastır sakinlerini ve oraya giden ziyaretçileri rahatsız etmektedir. Manastırın bulunduğu bölgenin her tarafında karakollar mevcutken özellikle manastırı kameralarla gece gündüz izlemenin gerekçesi nedir? Manastır sakinlerini rahatsız eden bu uygulamaya derhâl son verilmelidir.
BAŞKAN – Sayın Sarıgül…
4.- Erzincan Milletvekili Mustafa Sarıgül’ün, Refahiye-Erzincan ile Refahiye-Kuruçay arasındaki tünel projelerine ve Sivas-Erzincan arasındaki hızlı tren projesine ilişkin açıklaması
MUSTAFA SARIGÜL (Erzincan) – Sayın Başkanım Celal Adan Bey, değerli milletvekili arkadaşlarım; özellikle can Erzincan’da Refahiye- Erzincan arasındaki Sakaltutan yolunda kış ayları olduğu zaman binlerce kaza olmaktadır. O nedenle, burada yapılması düşünülen tünelin bir an önce hayata geçmesi şarttır. Refahiye-Kuruçay arasındaki tünel yirmi iki yıldır beklemekte, bu tünelin de ivedi olarak açılması için Bayındırlık Bakanımızın mutlaka bu konuda bir çaba göstermesi lazım.
Sivas-Erzincan arasındaki hızlı tren sürekli konuşuluyor ancak bütçeye sembolik bir rakam, 1 TL ayrılmış; bu da Erzincan için gerçekten son derece üzüntü vericidir. Can Erzincanlılar hızlı trenin bir an önce Sivas’tan Erzincan’a gelmesini beklemektedir.
Yüce Meclisi Erzincan adına saygıyla selamlarım.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- Gaziantep Milletvekili Hasan Öztürkmen’in, Gaziantep’in sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, Gaziantep sorunları hakkında söz isteyen Gaziantep Milletvekili Hasan Öztürkmen… (CHP sıralarından alkışlar)
HASAN ÖZTÜRKMEN (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Milletvekili seçildiğim günden bugüne bu kürsüden Gaziantep’le ilgili ne kadar sorun varsa dile getirmiş olsam da bugüne kadar bu sorunların çözümü hakkında en ufak bir yol alınamamıştır. Bakınız, Gaziantep'in birçok sorunundan sadece birkaç tanesini gündeme getirmek istiyorum. Daha önce de bu kürsüde dile getirdim: Gaziantep'in 3 ilçesinin 120 köyü ve 385 bin dönüm araziyi ilgilendiren Barak sulaması hakkında bugüne kadar hiçbir ilerleme kaydedilmemiştir. Baraklılar doğdukları toprakta doymak istiyorlar; şehirde asgari ücretli köle olmaktansa kendi topraklarında ağa olmak istiyorlar ama -bugüne kadar burada kaç defa dile getirdimse- iktidar 2019 yılında kalkınma programından kaldırmış olduğu, çıkarmış olduğu Barak Ovası’nın sulama projesini hâlâ, bugüne kadar yeniden kalkınma planına, programına almış değildir. Yandaşlara her şey peşkeş çekilirken 120 köyün 385 bin dönümlük arazisinin sulanmasının bedeli sadece 2 milyar TL olmasına rağmen bugüne kadar bu konuda bir ilerleme sağlanamamıştır.
Bir başka konu: Geçtiğimiz günlerde seçim bölgem Gaziantep'te birçok okulu dolaştım. Bizzat ismi bende saklı, telefonu bende olan okul müdürü “Okulumuzdaki öğrencilerin en az yarısı çıplak ayakla, terlikle okula geliyor. Kış geliyor, öğrencilerin giyinme sorunu var.” diye bana şikâyette bulundu, talepte bulundu “Vekilim ne yaparsanız yapın bu sorunu çözün.” diye. Oysa ne Millî Eğitim Müdürü duyuyor bunu ne Gaziantep'in diğer yetkilileri ne de Gaziantepli vekiller duyuyor bunu. Okulların birçoğu mahalle arasında, istinat duvarı yıkılmış, bir buçuk senede istinat duvarı bile yapılmamış. Hem temizlikçi sorunu var hem güvenlik sorunu var. Bakın, ismiyle söylüyorum: Gaziantep Özel İdare İlkokulunda okuyan 1.100 öğrencinin 800'ü Suriyeli, ilkokulda 1.100 öğrencinin 800’ü Suriyeli; okul müdürünün söylediği rakam bu rakam. O okulda güvenlik yok ama tercüman var, o okulda temizlik yok ama tercüman var. Bu da millî eğitimin içinde bulunduğu, Türkiye genelinde içinde bulunduğu yoğun ekonomik ve yoğun sosyal sorunlardan sadece bir tanesi değerli arkadaşlar.
Bir başka sorun: Gaziantep -bugünlerde ülke gündeminde olduğu gibi- bebek ölümlerinde de Türkiye'de ilk sıralarda yer alıyor. Her ne kadar il sağlık müdürü yalanlasa da gerçek rakam şudur diye açıklayamıyor. Yerel basında yer alan bilgilere göre Gaziantep'te bir ayda 73 bebek ölmüş. Neden? Nedenlerden sadece bir tanesi, çocuk hastanesindeki hematoloji bölümü kapatılmış. Sayın Cumhurbaşkanı geldiğinde gösteriş olsun diye şehir hastanesine taşınmış, hem doktor hem de oradaki bütün alet edevat şehir hastanesine götürülmüş. Şimdi, çocuk hastanesinde hematoloji bölümü yok, çocuk ölümlerinin nedenlerinden biri de bu ama bugüne kadar bunu hiçbir iktidar yetkilisi görmüyor, duymuyor; sadece rakamları inkâr etmekle yetiniyorlar.
Bir başka konu: Gaziantep intiharlar şehri hâline gelmiştir. Bunu geçtiğimiz günlerde yine açıkladım ben değerli dostlar. Gaziantep'te neredeyse her gün 2 tane intihar vakası var, yerel basında bu gündeme getiriliyor. Oysa ilgililere söylediğimizde “Efendim, Türkiye ortalamasının altında.” diye açıklıyorlar. Yani ne kadar güzel bir şey, ne kadar mutlu, buna sevinmeliymişiz, Türkiye ortalamasının altındaymış. Peki, ya hiç intihar olmasa daha iyi değil mi? Bu intiharların nedenini neden iktidar araştırmıyor? Neden iktidar yetkilileri bunları görmezden geliyor, kulaklarını tıkamış durumdalar?
Tabii, sürem azaldı, çok hızlı hızlı söylemek istiyorum.
Gaziantep'in dünyada en büyük oksijen kaynaklarından, depolarından biri olduğu bilinen Sof Dağı. Şimdi, şu aşamada orada taş ocağı yapılmak isteniyor. ÇED raporu olmamasına rağmen “ÇED raporu gerekli değil.” diye rapor veriliyor. Oysa Sof Dağı, oradaki onlarca köyün hem tarım yaptığı hem de sağlıklı yaşadığı hatta Gaziantep'in çok önemli insanlarının da sırf sağlık nedeniyle orada yerleşime ihtiyaç duyduğu bir yer ama Sof Dağı’na da inatla, ısrarla taş ocağı yapmaya kalkıyorlar.
Burada Gaziantep'in sorunlarını saymakla bitiremeyeceğim ancak bir başka sorun; bu gördüğünüz, Gaziantep'in metropol ilçesi Oğuzeli ilçesi ile Suriye'ye sınır kapısı olan Karkamış ilçesi arasındaki yol; köy yolu gibi. Yıllardan bu yana bu konuda bir ilerleme sağlanamamıştır. Her ay, en azından 3 ya da 4 tane ölümlü ya da yaralanmalı trafik kazası olmasına rağmen iktidar bu konuda bir adım atmamış; hâlâ Oğuzeli’ni Karkamış’a bağlayan… Karkamış Antik Kenti geçtiğimiz günlerde Sayın Cumhurbaşkanının pek kıymetli oğlunun da katıldığı bir toplantıda açıldı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN ÖZTÜRKMEN (Devamla) – Sayın Başkanım, özür dilerim, hemen ben…
BAŞKAN – Buyurun.
HASAN ÖZTÜRKMEN (Devamla) – Teşekkür ederim.
Ama Karkamış Antik Kenti’ne giden yol bu şekilde değerli dostlar.
Bir başka konu: Bunu ben söylemiyorum, iktidara yakın yerel basındaki manşet "Sahipsiz Gaziantep" burada ben defalarca bunu dile getirdim, Gaziantep sahipsiz. Güya, geçtiğimiz günlerde Gaziantep'in tüm AKP'li yetkilileri gelmişler, Sayın Cumhurbaşkanıyla görüşmüşler. Merak ediyorum, acaba Gaziantep'in hangi sorununu Sayın Cumhurbaşkanına aktardılar; hangi sorunun çözümü konusunda söz aldılar? Yoksa sadece kendi işlerinin devamı, takibi, büyümesi için mi birtakım taleplerde bulundular ya da Gaziantep'in bu sorunlarının bir kısmını çözümü için mi taahhütte bulundular.
Sayın Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Suiçmez...
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez’in, Trabzon’un Düzköy ilçesi Çayırbağı Mahallesi’ndeki tarım arazilerini İspanyol katil salyangozlarının istila ettiğine ilişkin açıklaması
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – Kahverengi kokarcası, vampir kelebeği derken şimdi de İspanyol katil salyangozu istilasıyla karşı karşıyayız. Trabzon'un Düzköy ilçesi Çayırbağı Mahallesi'nde son zamanlarda tarım arazilerini istila eden İspanyol katil salyangozları bir yıllık emeği yok etti. Patates, fasulye, lahana, mısır ve daha birçok tarım ürünü bu istilacı tür yüzünden mahvoldu. Tarım ilacıyla geçici çözümler öneren ziraat birimleri etkili bir müdahale sunmadığından ilaçlar sadece bir günlük fayda sağlıyor, ardından salyangozlar yeniden çoğalıyor. Tarım Bakanlığına sesleniyorum: İspanyol katil salyangozuna karşı acil ve etkili önlemler alın, gıda güvenliğimiz ve çiftçilerimizin geleceği tehlikede.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
3.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, endemik bir tür olan Van inci kefal balığına ilişkin gündem dışı konuşması
BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, endemik bir tür olan Van inci kefal balığı hakkında söz isteyen Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’na aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Değerli Başkan, kıymetli milletvekillerimiz; ülkemizin önemli değerlerinden biri olan Van Gölü'nde yetişen, endemik bir tür olan inci kefali balığı hakkında konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Buna geçmeden evvel, yarın 23 Ekim; bize, Vanlılara, Türkiye'ye 23 Ekim Van depremini hatırlatıyor. 23 Ekim Van depreminin 13'üncü yıl dönümü münasebetiyle özellikle Van depremi ve sonrasında Maraş'ta yaşanan depremde şehit olan vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, geride kalanlara acil şifalar diliyoruz.
Bu vesileyle de saygıdeğer Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a Van iline, deprem bölgesine yaptığı yatırımlar ve özellikle çok hızlı bir şekilde değişim ve dönüşümü gerçekleştirdiği için Vanlılar adına şükranlarımı arz ediyorum.
Van Gölü dünyanın en büyük sodalı gölüdür. Denizden 1.700 metre yükseklikte ve 3.712 kilometrekare alana sahip, uzunluğu 140 kilometre, eni 70 kilometre, en derin yeri 400 metre olan bir lav set gölüdür. Dünyada böyle bir coğrafyada olabilecek ender göllerden biridir hatta tek sodalı göldür. Bu gölün içerisinde, malumunuz, çok canlı yaşamaz derler sodalı gölde ama Van’da Türkiye'nin hatta dünyanın ender varlıklarından bir balık yetişir; bunun adı inci kefalidir. İnci kefali balığının özellikle tatlı sulardan beslenip tuzlu sularda yaşama tutunmasıyla ilgili bir göç hikâyesi vardır, bu göç hikâyesinin içerisinde bir başarı yolculuğu vardır. Özellikle, inci kefali balığı sekiz yıl yaşar, 3 yaşından sonra da yumurtalarını sodalı gölden mafsallara taşıyıp, mafsallarda tatlı suyla kaynaşıp ve 20 kilometrelik bir yolculuktan sonra yumurtalarını bırakıp, akabinde tekrar Van Gölü’nden mafsallara gelip, o mafsallarda tekrar gölün sodalı suyuyla buluşmaya ve onunla birlikte üreme göçünü gerçekleştirmeye çalışır. Özellikle, akıntının tersine yüzerek olabildiği kadar kaynağa yaklaşmaya çalışan inci kefali, ilkbahar aylarında akarsuyla mücadele ederek akıntının tersine yüzmesiyle âdeta uçan bir balık adını almıştır. İnci kefalinin göç hikâyesinde… Özellikle, asırlardır bu göç hikâyesi olmasına rağmen, bugün, bunu katma değere dönüştürmek gibi bir görevimiz vardır. Aşağı yukarı Van Gölü sekiz yüz bin yıldır oluşumunu gerçekleştirmiştir ve inci kefali de tam sekiz yüz bin yıldır Van’da, bu gölde yaşamaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu inci kefaliyle bu bölgede aşağı yukarı 30 bin kişi istihdam edilmekte, görevlerini ifa etmektedirler. Bununla birlikte, 1990’lı yılların sonunda, bilim insanlarının rehberliğinde, özellikle çeşitli kurum ve kişilerle inci kefalinin katma değerini yüksek tutmak adına bunun konservesini gerçekleştirdik. Tüm milletvekillerime ben özellikle bu konserveyi ulaştırmaya çalıştım. Bu konserve Van balığı, yağ oranı düşük, protein oranı, sağlığa faydalı asitleri yüksek olan bir balıktır. Sağlıklı beslenme bilincinin arttığı günümüzde, proteini yüksek, yağ oranı düşük inci kefali konservesi kısa süre içerisinde Türkiye'nin birçok marketlerinde yerini almıştır. Özellikle inci kefalinin ulusal pazara açılmasıyla birlikte hem ülkemize ekonomik bir katkı sağlayacak hem de Van’ımızın kültürel mirasını uluslararası alana tanıtma gibi bir özelliği olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) – İnci kefalinin korunması ve sürdürülebilir avlanma yöntemlerinin daha yaygınlaştırılması, inci kefalinin ulusal pazara açılmasıyla birlikte, kültürel mirasımızı tanıtmanın yanında, inci kefalinin Van ilimiz ve ülkemiz için çeşitli bir şekilde tanıtımına büyük katkı sunacaktır.
Bu vesileyle, Van Gölü’nde her yıl yaşanan bu mucize göçü izlemek, diğer görselleri görmek için siz değerli milletvekillerimizi Van Gölü’ne, Van’ımıza davet ediyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.
Sayın Baykan…
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Konya Milletvekili Mehmet Baykan’ın, FETÖ elebaşının ölümüne ilişkin açıklaması
MEHMET BAYKAN (Konya) – Evlatlarını dindar insanlara emanet ettiklerini zanneden masum Anadolu insanını; iyi eğitim alıp yetişerek ülkesinin, gönül coğrafyamızın masum, mazlum insanlarına hizmet edeceğine inanan nesilleri; helal kazançlarıyla hayır hasenatlarına aracılık yapıldığını zanneden esnaf, sanayici, iş adamlarını aldatıp istihbarat örgütlerinin elinde savrulup durdular. En az onlar kadar, milleti yasaklarla çevreleyip çaresiz bırakarak, bilerek bilmeyerek “cemaat” adı altında terör örgütüne doğru itekleyenler de vebal sahibidir. Hep beraber, ülkemizin en büyük sermayesi olan insanımızın, genç nesillerimizin, kaynaklarımızın boş yere harcanmasına sebep oldular. FETÖ elebaşı öldü diye duracaklarını mı zannediyorsunuz? Bu coğrafyada iki gözü kapalı uyumak bize haram iken boş durmayacaklar, aparatlarıyla yine gelmeye çalışacaklar. Biz de boş durmuyoruz, durmayacağız da. Biz kim miyiz? Biz, dünya görüşü ne olursa olsun, ülkesine, milletine, milletin değerlerine sımsıkı bağlı olan herkesle her zaman omuz omuza olmaya hazır olanlarız. Biz Türkiye'yiz, Türkiye biziz.
BAŞKAN - Sayın Güzelmansur…
7.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, Hatay’da AFAD’a ait olmayan konteyner kentlerin elektriklerinin kesildiğine ilişkin açıklaması
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
6 Şubat depremleri sonrası yerli ve yabancı yardımseverler evsiz kalan Hataylı depremzedeler için konteyner kentler kurdu. 15 Hazirana kadar bu konteyner kentlerin elektrikleri AFAD tarafından karşılanırken bir anda AFAD kendisine ait olmayan konteyner kentlerin elektrik faturasını ödeyemeyeceğini söyledi. Şimdi de bu konteyner kentlerin elektrikleri kesildi, insanımız karanlıkta kaldı. AFAD'a ait olmayan konteyner kentlerde kalanlar depremzede değil mi? Eğitim emekçisi öğretmenlerimizin kaldığı konteyner kentlerin elektrikleri kesildi, sağlıkçılarımızın kaldığı konteyner kentlerin elektriği kesildi; hepsine saat bağlatma zorunluluğu getirildi. İnsanlarımızı bu kadar zorda bırakmaya hakkınız var mı? Her şeyini kaybetmiş Hataylı vatandaşlarımızın evlerine geçene kadar bu elektrik faturalarını ödeseniz ne olur?
BAŞKAN - Sayın Karagöz…
8.- Amasya Milletvekili Reşat Karagöz’ün, yenidoğan bebeklerin hayatlarına kastedildiğine ilişkin açıklaması
REŞAT KARAGÖZ (Amasya) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Artık, kör olup görmeseydik, sağır olup duymasaydık dediğimiz dönemleri yaşıyoruz. İnsanın kanını donduran, şeytanın aklına gelmeyecek yöntemlerle devleti dolandıran, melek evlatlarımızın masum hayatına kasteden çeteler devlet kadrolarına sızmış vaziyette. Bu çeteler savcılarımızı korkmadan tehdit ediyor, günde 8 bin lira için yenidoğan bebeklerin hayatlarını hiçe sayarak kirli planlar yapıyor. Hastaneler denetlenmiyor, il sağlık müdürleri, dönemin ve mevcut Sağlık Bakanları görevlerini yerine getirmiyor. Dünyanın neresinde olursa olsun böyle bir olay yaşandığında en üst düzey sorumlu kimse istifa ederdi ama bizim müdürlerimiz, bakanlarımız pişkin pişkin koltuklarında oturmaya, vatandaşın sinirleriyle oynamaya devam ediyor. Yalnızca kamuoyu açıklaması yaparak, hastaneleri kapatarak, sorumluluğu başkasına atarak bu olaydan sıyrılamazsınız. Derhâl istifa edin, vatandaşa hizmet etmek için var olan o makamları işgal etmeyin.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Aşıla…
9.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Aşıla’nın, yenidoğan bebeklerin hayatlarına kastedildiğine ilişkin açıklaması
MEHMET AŞILA (Kocaeli) – Teşekkürler Sayın Başkanım.
Türkiye'de uzun yıllardır giderek azgınlaşan bir sağlık terörü var. Bu 12 yeni doğmuş bebeğin katliamı, buz dağının görünen sadece küçük bir kısmı. Emin olun, bu örgütün katlettiği bebek sayısı İsrail'in katlettiği bebek sayısından az değildir. Bebekleri sırf para için kan donduran yöntemlerle katletmeyi göze alabilen bu zihnin, çok daha yüksek kazançlar elde etmek için Avrupa ve Amerika'da litresi milyonlarca dolara satılan adrenokrom alıcılarıyla bağlantıya geçmiş olabilme ihtimali de gayet mümkündür. Sadece bebeklerin ölümüyle ilgili değil binlerce insanın öldüğü pandemi döneminin uygulamaları ve bugüne yansıyan olağanüstü artış gösteren yetişkin ölüm istatistikleri hakkında da derhâl soruşturma başlatılmalıdır ve kim olursa olsun, mutlaka hesap vermelidir diyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Karaoba…
10.- Uşak Milletvekili Ali Karaoba’nın, sağlık emekçilerinin, staj ve çıraklık mağdurlarının, taşeron işçilerinin ve öğretmen adayı gençlerin taleplerine ilişkin açıklaması
ALİ KARAOBA (Uşak) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Kamudaki memurumuz, işçimiz, emeklilerimiz yıllardır verilen sözlerin karşılığını bekliyor. Aile sağlığı merkezi grup elemanları pandemide “sağlıkçı” sayılırken sonrasında hak ettikleri kadroları alamadılar ve yok sayıldılar; sağlık emekçilerimizin yanındayız.
Staj ve çıraklık mağduru emekçilerimizin fiilî çalışmaları başlamış olmasına ve sigorta kayıtları e-devlet sisteminde görülmesine rağmen hizmete başlangıç tarihi olarak sayılmamaktadır; hak kaybının bir an önce çözülmesi gerekmektedir.
Taşeron işçilerimizin özlük hakları, çalışma şartları, kadro düzenlemeleri bir an önce yapılmalıdır.
Binlerce öğretmen adayı gencimize verilen “Mülakat kaldırılacak.” sözü tutulmalı, geç kalınan atamalar hemen yapılmalıdır. Aylardır hakları olan atamaları bekleyen öğretmen adaylarımızın sesini duyun. Hakkını arayan, mücadeleye devam eden herkesin yanında olacağız.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Özer…
11.- Konya Milletvekili Mustafa Hakan Özer’in, FETÖ elebaşının ölümüne ilişkin açıklaması
MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Milletimize büyük acılar yaşatan FETÖ yıllarca yalanlarıyla, entrikalarıyla, ihanet planlarıyla, emperyalist ve siyonist güçlerin desteğiyle ülkemizi ele geçirmeye, birlik ve beraberliğimizi bozmaya çalışmıştır. Şehitlerimizin kanı, gazilerimizin fedakârlığı, milletimizin iradesi ve devletimizin gücüyle bu hain örgütün son kalıntılarını da tarihin çöplüğüne göndereceğiz. Bu teröristbaşı dünyada yargılanmamış olsa bile ahirette ilahi adaletten kaçamayacaktır. Dinî ve millî değerlerimizi kullanarak devletimizi ve devletimizin kurumlarını ele geçirmeye çalışan hiçbir yapıya bu millet bir daha asla müsaade etmeyecektir.
Bu vesileyle, hain darbe girişimine başkaldıran şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize şükranlarımızı sunuyorum.
Milletimizin birliği ve dirliği daim olsun.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Toy…
12.- Sivas Milletvekili Rukiye Toy’un, Şemsi Sivasi’nin vefatının seneidevriyesine ilişkin açıklaması
RUKİYE TOY (Sivas) - Hepimizin hayatında güneş misali yolumuzu aydınlatan, yol açan rehberleri olmuştur, tıpkı Türk-İslam tarihimizde yer alan 3 Şems gibi: Mevlâna’nın dostu ve piri Şems-i Tebrizî, Fatih’in hocası Akşemseddin ve III. Mehmed’in yoldaşı Şems-i Sivasi; her üçü de müderristir, muallimdir, mücahittir. Onları, eserleri ve yetiştirdikleri insanlarla bugünümüze ışık tutan güneşlerimiz olarak yâd ederiz. Arapça, Farsça ve dinî ilimlere vukufiyetiyle Şems-i Sivasi, namıdiğer Kara Şems Anadolu’da yetişen evliyanın büyüklerindendir. Çeşitli ilimlere dair yazdığı manzum ve nesir eserlerinden birçoğu yeniden derlenerek Valiliğimiz ve önceki dönem AK PARTİ Belediyemiz tarafından neşredilerek milletimizin istifadesine sunulmuştur. Coğrafi güzellikleri, zengin gastronomisi ve kadim tarihiyle tam bir kültür başkenti olan sultan şehrimizin önemli bir değeri olan Şems-i Sivasi’yi vefatının seneidevriyesinde rahmetle anıyorum.
BAŞKAN – Sayın Özen…
13.- Bursa Milletvekili Refik Özen’in, Aliya İzzetbegoviç’in vefatının 21’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
REFİK ÖZEN (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Geride bıraktığımız 19 Ekim tarihi Bosna Hersek kurucu lideri merhum Aliya İzzetbegoviç’in vefatının 21’inci yıl dönümüydü. “Ne yaparsanız yapın soykırımı unutmayın çünkü unutulan soykırım tekrarlanır.” diyen merhum lider Aliya İzzetbegoviç ne inancından ne medeniyetten ne de Boşnak kimliğinden hiçbir zaman vazgeçmemiştir. O, bazı aydınların aksine, Batı karşısında el pençe durmayı, Batılı efendilere şirin görünmeyi milletine ihanet olarak saymıştır. Bugün, onun hayatından, siyasetinden, duruş ve asaletinden öğreneceğimiz çok şey bulunmaktadır çünkü onun ömrü hepimiz için birer ibret vesikası olması gerekmektedir.
Dün Bosna’da, bugün Gazze’de uygulanan soykırımı hiçbir zaman unutmayacağız ve de unutturmayacağız diyor; bu vesileyle, bilge lider merhum Aliya İzzetbegoviç’i vefatının seneidevriyesinde bir kez daha rahmet ve minnetle yâd ediyor; dost, kardeş Bosna halkını, aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Ertuğrul…
14.- Zonguldak Milletvekili Eylem Ertuğ Ertuğrul’un, İsias Otel davasının bugün 4’üncü duruşmasının görüldüğüne ilişkin açıklaması
EYLEM ERTUĞ ERTUĞRUL (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İsias Otel’de, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden voleybol turnuvası için gelen, aralarında 35 sporcu, öğretmen, antrenör ve Türkiye Turist Rehberleri Odaları Birliğinin 32 üyesinin de bulunduğu 72 kişi yaşamını yitirdi. Bugüne kadar alınan bilirkişi raporlarında da binanın deniz kumundan yapıldığı, kolon kesildiği ve kaçak kat çıkıldığı tespit edildi. Bugün 4’üncü duruşması görülüyor; aileler yargılama sürecinin başından beri adalet için Adıyaman’dalar, evlatları için sanıkların olası kastla yargılanmasını istiyorlar. İsias Otel’de vefat eden turist rehberlerinin ailelerinin sesini iletmek istiyorum. Aileler “Bizim çocuklarımız Bakanlığa bağlı profesyonel rehberlerdi, bu ülkeye hizmet ediyorlardı. Neden sahip çıkılmadı? Neden bir başsağlığı bile dinlenmedi?” diye soruyorlar. Depreme, doğal afete “Kader!” deyip ihmalin ve tedbirsizliğin üzerini kapatamazsınız. Bunu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yaz…
15.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Sait Yaz’ın, yenidoğan bebeklerin hayatlarına kastedildiğine ilişkin açıklaması
MEHMET SAİT YAZ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
(Diyarbakır Milletvekili Mehmet Sait Yaz tarafından Tekvîr suresinin 8’inci ve 9’uncu ayetikerimesinin okunması)
O çocuklara sorulacak: “Hangi suçtan dolayı öldürüldünüz?” Evet, Allah'ın kitabına göre, bir insanın canına kıymak bütün insanların canına kıymakla eş değerdir. Erkeği öldürmek, kadını öldürmek elbette katildir ama bunun en vahşi olanı masum çocukları öldürmektir. Bu cerîmeyi hele canımızı emanet ettiğimiz bazı doktor müsveddelerinin para karşılığında yapması vahşetin dik âlâsıdır. İnsanlığını kaybetmiş bu katillerin ibretiâlem olarak toplumun vicdanını teskin için en ağır bir şekilde cezalandırmaları gerekir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Demir…
16.- Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir’in, yenidoğan bebeklerin hayatlarına kastedildiğine ilişkin açıklaması
ŞAHZADE DEMİR (Gaziantep) – Bismillahirrahmanirrahim.
Sağlık sektöründe ortaya çıkan yenidoğan çetesi skandalı toplumun vicdanını derinden yaralamıştır. Aralarında doktor, hemşire ve 112 Acil Çağrı Merkezi çalışanlarının bulunduğu bu çete masum bebeklerin hayatları pahasına haksız kazanç elde etmeye çalışmıştır. Sağlığımızla oynayan benzer çetelerle bir daha karşılaşmamak adına yeni önlemlerin alınması şarttır. Suçluların cezalandırılmasının yanında, suçların oluşumunu engelleyici tedbirlerin de acilen hayata geçirilmesi bir zorunluluktur.
Demek her şey diploma değildir; ahlak olmayınca kravatlı canilerin, önlüklü canilerin de ortaya çıktığını görebiliyoruz. Toplumun sağlığıyla oynayan bu çete üyelerine en ağır şekilde ceza verilmeli, insanca yaşam ve güvenli tedavi hakkının gasbedilmesine asla müsaade edilmemelidir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Yazmacı…
17.- Şanlıurfa Milletvekili Cevahir Asuman Yazmacı’nın, UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı’nda müzik şehirleri arasına giren Şanlıurfa’daki “Müzik Şehri” lansmanına ilişkin açıklaması
CEVAHİR ASUMAN YAZMACI (Şanlıurfa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dünya Şehirler Günü’nde, UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı’nda müzik şehirleri arasına giren Şanlıurfa’mızda müzik şehri lansmanı heyecanı yaşanıyor. Edebiyat, şiir ve müzikte dünyaya nam salmış Şanlıurfa'mız, insanoğlunun serüveniyle paralel bir gelişim süreci izlendiğinde müziğin de ilk duyulduğu yerdir.
Müziğe adanmış hayatların, sesi yanık insanların olduğu şanlı şehrimiz müzikte de hak ettiği değeri görüyor. Tarih, kültür, gastronomi, edebiyat gibi birçok alanda Şanlıurfa'mız hak ettiği değeri bir bir kazanmaya devam edecek.
Lansman programına ev sahipliği yapacak Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesine, süreçte büyük destekleri olan geçmiş dönem AK PARTİ Büyükşehir Belediye Başkanımıza ve mevcut Büyükşehir Belediye Başkanı nezdinde emek veren tüm taraflara şükranlarımı sunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Işık Ercan…
18.- İstanbul Milletvekili Tuğba Işık Ercan’ın, İtalya’nın İsrail’e yönelik silah ihracatını durdurma kararını memnuniyetle karşıladıklarına ilişkin açıklaması
TUĞBA IŞIK ERCAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizce malum olduğu üzere katil Netanyahu Gazze'den sonra Lübnan’da da soykırıma canice devam etmektedir.
Ticaret Bakanlığımızın da açıklamış olduğu gibi, 9 Nisan 2024 tarihinden itibaren Türkiye'den İsrail'e ihracat tamamen durdurulmuştur. Bunun akabinde, geçen hafta İtalya'nın İsrail'e yönelik silah ihracatını durdurma kararını memnuniyetle karşılıyoruz. Bu kararın, masum insanların hayatını koruması ve bölgede barışın tesis edilmesi için uluslararası toplumun sorumluluğunu hatırlamasına vesile olacağını ümit ediyoruz. Bizler, tüm dünyada barışın ve adaletin ancak silahların sustuğu, diyalog ve anlayışın hâkim olduğu bir ortamda sağlanabileceğini tarih boyunca savunduk. Bugün de her türlü gayret ve duamız Filistin ve Lübnan’daki kardeşlerimiz için devam etmektedir ve her platformda mazlum kardeşlerimizi savunmamız devam edecektir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Tahtasız…
19.- Çorum Milletvekili Mehmet Tahtasız’ın, Çorum’un köylerinde patates ve soğan üretimi yapan çiftçilerin ürünlerini değerinde satamadığına ilişkin açıklaması
MEHMET TAHTASIZ (Çorum) – Sayın Başkan, iktidardakiler gibi oturduğumuz koltuklardan “Türkiye Yüzyılı” diye ahkâm kesmek yerine çarşıya pazara gidiyor, tarlaları geziyor; çiftçimizin, halkımızın derdini dinliyoruz. Çorum’da Ovasaray, Kayı, Türkayşe, Sarılık, Üyük, Boğabağı, Kılıçören, Ahiilyas, Büğdüz, Abdalata, Kadıkırı köylerimizde patates ve soğan üretimi yapan çiftçilerimizle bir araya geldim. İhracata kapalı olduğu için soğan da patates de para etmiyor, çiftçi değerinde satamıyor. Soğanın filesinin dahi tanesi 5,5 lira, tarladaki soğanın kilosu ise 4 lira, buna rağmen alıcı yok. Soğan, patates tarlada kaldı, çürüyor. Durum patateste de aynı. Maliyeti 6-7 lira olmasına rağmen çiftçiler ürünlerini 3-4 liraya satamıyor. Çiftçinin tarlada 3-5 liraya satamadığı soğan ve patates markette 10 ila 18 lira arasında. İktidar çiftçinin ekmesini mi istiyor, tarım bitsin mi istiyor bilmiyoruz ama köylümüz yüksek sesle “Patates, soğan; güle güle Erdoğan!” diyor.
BAŞKAN – Sayın Yıldırım Kara…
20.- Hatay Milletvekili Nermin Yıldırm Kara’nın, Hatay’ın birçok ilçesinde deprem sonrasında elektrik altyapısının âdeta çöktüğüne ve Ötençay’daki taş ocağının mahalleyi tozu dumana boğduğuna ilişkin açıklaması
NERMİN YILDIRIM KARA (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Hatay'ın birçok ilçesinde deprem sonrasında elektrik altyapısı âdeta çöktü. İskenderun, Belen, Kırıkhan, Defne, Antakya, Arsuz’da elektrik kesintileri yurttaşlarımızı canından bezdiriyor. Bakım onarım yok, çağrı merkezlerini arıyoruz ne gelen var ne giden, yatırım yapan da yok. Özellikle Belen ilçemiz Ötençay Mahallesi’nde elektrik direkleri devrilmiş, tadilatı ve onarımı gerek, abone kabloları bağlanmayı bekliyor.
Yine, Ötençay’da bir taş ocağı var ki mahalleyi toz dumana boğmuş; mahallenin içinde kamyonları âdeta cirit atıyor, sulamayı dahi yapmıyor. Bundan şikâyet eden yurttaşlarımıza şirket diyor ki: “Ben Cumhurbaşkanlığından izinliyim.” Şimdi, ben buradan Hatay Valisine soruyorum, Hatay Valiliği şu sorularımıza cevap vermeyi asla düşünmüyor: Yayladağı Bozlu’da, İskenderun’da, modern evlerde bu şirketlere bu gücü kim veriyor?
BAŞKAN – Sayın Kış…
21.- Mersin Milletvekili Gülcan Kış’ın, yenidoğan bebeklerin hayatlarına kastedildiğine ilişkin açıklaması
GÜLCAN KIŞ (Mersin) – Her gün yeni bir skandalla karşılaşıyoruz, sağlık sistemimiz âdeta ranta teslim edilmiş durumda, yenidoğan çetesi skandalı bunun en acı örneğidir. Bebekler üzerinden SGK'den 8 bin TL almak için kurulan bu kirli düzen, AKP iktidarının sağlık sistemini nasıl çökerttiğini gözler önüne seriyor. Bu skandal listesinde bulunan eski Sağlık Bakanının sahibi olduğu hastaneye “Bebek Dostu Hastane” unvanı verilmesi tam bir akıl tutulmasıdır. Dönemin İl Sağlık Müdürü, bugünkü Sağlık Bakanı bu skandalın başsorumlusudur ve derhâl istifa etmelidir. Sağlık sistemimiz çökmüş, Hükûmet sorumluluktan kaçıyor, halkın sağlığı ise her geçen gün daha büyük tehlikeye atılmaktadır. Biz, bu çürümüş düzeni asla kabul etmiyoruz; sağlık rant alanı değildir, halkın en temel hakkıdır.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kordu…
22.- Tunceli Milletvekili Ayten Kordu’nun, Tahar Çayı’nın üzerinde yapılan kaçak HES inşaatına derhâl son verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
AYTEN KORDU (Tunceli) – Tahar Çayı’nın üzerinde yapılan kaçak HES inşaatına derhâl son verilmelidir. Dersim Çemişgezek ilçemizde, Tahar Çayı üzerinde yapılan kaçak HES ve regülatör inşaatı ÇED raporu sonuçlanmamasına rağmen kaçak olarak faaliyetine devam etmektedir. Tahar Çayı, tarihî mekânlarıyla, endemik bitkilerle birçok yaban hayatına ev sahipliği yapmaktadır. Bu, suçtur, yasal olarak da insani ve vicdani olarak da kabul edilemez. Hukukçular, çevre örgütleri ve yurttaşların itirazlarına rağmen bu suça göz yumulmaktadır. Çevre ve İklim Bakanlığı derhâl HES inşaatını durdurmalı, ÇED raporu iptal edilmedir. Unutmamalıdır ki Munzur havzasında dağ taş, su kenarları, ormanlar, doğa bizim ziyaretlerimizdir, ziyaretgâhımızdır; inancımıza saygılı olmayı öğrenin ve yaşam alanlarımıza dokunmayın.
Teşekkürler.
BAŞKAN – Sayın Karatutlu…
23.- Kahramanmaraş Milletvekili İrfan Karatutlu’nun, yenidoğan bebeklerin hayatlarına kastedildiğine ilişkin açıklaması
İRFAN KARATUTLU (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, ülkemiz yenidoğan çetesinin yaşattıkları suçlarla çalkalanıyor; iktidar üç beş doktor, hemşire ve personeli öne atarak olayı geçiştirmeye çalışıyor. Erişkin ve yenidoğan yoğun bakım yatakları son on yılda hızlıca artırılmıştır, bu artış oranı kamu hastanelerinden ziyade özel hastanelerde olmuştur. Yoğun bakımlarda suistimaller de son on yıldır vardır, bu suistimaller Türkiye'nin her yerinde ve her şehrinde vardır. Tüm bunları sağır sultan bile duymuşken özellikle son 3 Sağlık Bakanı bu işler yeni olmuş, haberleri yokmuş gibi davranmaktadır, bu bilinçlidir. Yeni Sağlık Bakanı daha üç ay öncesine kadar sekiz yıl boyunca İstanbul sağlığını yöneten Müdürdür, bu hastanelerin ruhsatlandırılmasında imzası vardır, bu süre içinde hastaneleri denetlemekle sorumludur yani Sayın Bakan olayın tarafıdır; adil soruşturma yapamaz, soruşturmanın selameti açısından gereği yapılmalıdır. Yetki varsa sorumluluk da vardır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Çolakoğlu…
24.- Zonguldak Milletvekili Ahmet Çolakoğlu’nun, 19 Ekim Muhtarlar Günü’ne ilişkin açıklaması
AHMET ÇOLAKOĞLU (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 19 Ekim Muhtarlar Günü dolayısıyla tüm muhtarlarımızı saygıyla anıyorum. Köylerimizin ve mahallelerimizin sorunlarına çözüm bulmak ve halkımız ile devlet arasında köprü görevi görmek gibi önemli bir misyonu başarıyla yerine getiren muhtarlarımızın her zaman yanlarında olduğumuzu belirtmek isterim.
AK PARTİ iktidarımızda muhtarların özlük haklarında çeşitli iyileştirmeler yapılarak muhtarların görevlerini daha etkin bir şekilde yerine getirmeleri sağlanmıştır. Muhtarlarımızın maaşları asgari ücret seviyesine çıkarılmıştır. Muhtarların sosyal güvenlik haklarında önemli iyileştirmeler yapılmıştır. 2013 yılında yapılan düzenlemeyle SGK primlerinin devlet tarafından ödenmesi sağlanmıştır. Muhtarların yerel yönetimlerdeki rolü güçlendirilmiş, mahalle ve köy yönetimi konusunda daha fazla söz sahibi olmalarına yönelik yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu iyileştirmelerin devam edeceğini belirtip bütün muhtarlarımızın Muhtarlar Günü’nü kutluyorum.
BAŞKAN – Sayın İlhan…
25.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, engelli öğretmen adaylarının atama sürecine ilişkin açıklaması
METİN İLHAN (Kırşehir) – Teşekkür ederim Başkanım.
Engelli öğretmen adayları aylardır atama takviminin yayınlanmasını beklemekteler. Birçoğu hâlihazırda büyük ekonomik sıkıntılar yaşamaktadır. Ayrıca, hayata tutunabilmek için gerekli olan ilaç, malzeme ve diğer araçlara ulaşmada da büyük zorluklar yaşamaktadırlar. Dolayısıyla tasarruf tedbirlerini ve bakanlıklar arası devam eden gereksiz süreçleri Hükûmet artık bahane göstermesin. Unutulmamalıdır ki engelli öğretmenlerin varlığı, farklılıklara saygı gösteren bir eğitim anlayışını da destekler. Mesleklerini icra etmek ve… Hayatın içinde eşit şartlarda yer almak isteyen engelli öğretmen adaylarımızın zor günler yaşadığını da lütfen bilelim. Bu sebeple, verilen sözler tutulsun ve 3 Aralık Dünya Engelliler Günü gelmeden engelli öğretmenlerimizin atama süreci başlatılsın diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, söz talep eden Grup Başkan Vekillerine söz vereceğim.
Sayın Kaya, buyurun.
26.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, 2007 yılından itibaren görünür aşamaya gelip “çözüm süreci” adı altında işletilen sürece, Devlet Bahçeli’nin bugünkü grup toplantısında yaptığı açıklamalara, Özgür Özel’in dün Selahattin Demirtaş’ı ziyarete gittiğine, siyasette bir müzakere zemini oluşmuş olmasını Türkiye açısından bir kazanım olarak gördüklerine ve TUS kontenjanlarındaki düşüşe ilişkin açıklaması
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, uzun yıllardır ülkemizde yaşanan çatışmalı ortamı sona erdirmeye dönük, zaman zaman devleti yöneten kişilerde, zaman zaman siyasilerde “Acaba silahlı mücadelenin dışında alternatif çözüm yolları kullanılarak da bu mesele hallolup bu ülkenin gündeminden kökten çıkarılabilir mi?” diye gündemi sürekli olan bir ülke. Bu zaman zaman görünür olmayan şekilde yürütülen bir süreçti, ilk kez 2007'li yıllardan itibaren bu süreç kamuoyuna da yansıyacak bir şekilde görünür bir aşamaya gelip “çözüm süreci” adı altında bir süreç işletilmiş oldu. Elbette her süreç yaşandığı döneme hastır ve o dönemin koşulları içerisinde değerlendirilmelidir ancak devlet aklı, ortak akıl şunu gerektirir: İlgili süreçlerin yaşandığı dönemdeki artılar, eksiler değerlendirilir, aynı isimle veyahut o sürecin devamı şeklinde bir sürecin yaşanmasına gerek kalmaksızın o tecrübelerin ışığında yeniden meselelerimizi ele alıp bu meselelerin çözümüne dair bir süreci hep beraber yürütme sorumluluğumuz var. Dolayısıyla hem devleti yöneten kişilerin hem siyasi partilerin Türkiye'nin hangi meselesi olursa olsun bir masa etrafında, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, Genel Kurulda birbirimize hakaret etmeden, birbirimize bağırmadan, birbirimize parmak sallamadan oturup müzakere edebileceğimiz siyasal zeminleri inşa etme sorumluluğumuz olduğunu düşünüyorum. Bu manada, bugün, daha önceki birkaç açıklamasının devamında Sayın Bahçeli’nin gündeme getirdiği bu konuları “Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşalım.” önerisini anlamlı ve kıymetli bulduğumu ben de şahsım adına ifade ediyorum. Dolayısıyla bizler burada sadece siyasi partiler olarak Sayın Bahçeli’nin ne dediğini yorumlamak, eleştirmek ya da desteklemek yerine, her siyasi partinin, Türkiye'nin bu kangren hâline gelmiş sorununun ortadan kaldırılmasına dönük önerilerinin, tekliflerinin, endişelerinin ne olduğunun konuşulmasına ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Elbette, her partinin dile getirdiği her çözüm önerisi bizlerin iştirak edeceği öneriler olmayabilir ama o önerilere katıldığımız zaman niçin katıldığımızı, katılmadığımız zaman da katılmama gerekçelerimizi muhataplarımıza müzakere yoluyla ilettiğimiz zaman, belki de o süreci yönetenlerin belli yanlışlara düşmesine de engel olma imkânımız olur. Dolayısıyla burada, bir konuyu sadece karşıtlık üzerinden, birbirimizi eleştirerek ortaya koymak yerine ben, bu ülkenin kangreni hâline gelmiş bu sorunun çözümü için herkesin kendi teklifleriyle kamuoyunun önüne çıkmasının faydalı olduğunu düşünüyorum. Bu yönüyle de bugüne kadar ilk kez -yani belki de daha önceki konuşmalarında vardır, ben kaçırmış olabilirim- bu meselenin… Elbette, terörle mücadele edilirken, demokratik haklar çerçevesinde, ekonomik ve sosyal çerçevede de değerlendirilmesi gerektiğine dair yaklaşımın bizim yıllardır dile getirdiğimiz bir mesele olduğunu da üzerine basa basa ifade etmek istiyorum. Çünkü ülkemizin sorunları ile çatışmacı süreçleri birbirinden ayırmamız gerekiyor. Elbette bunu doğuran sebepleri, bunu doğuran şartları da konuşup bunu ortadan kaldırmanın koşullarını da hep beraber müzakere etmemiz lazım. Burada sadece şuna ihtiyacımız var: Birbirimizi şeytanlaştırmadan, birbirimizi ötekileştirmeden bu süreçleri yönetmek lazım.
Sayın Özgür Özel, zannedersem dün, Sayın Selahattin Demirtaş’ı ziyarete gitti. Sayın Bahçeli’nin çıkışından bir iki ay önce bu ziyareti yapmış olsaydı herhâlde ne vatan hainliği ne terörle iş birliği kalır, her konuyu burada itham ederek Özgür Özel’in o ziyaretini konuşurduk ama bakıyorum ki o konuşmayı yapma potansiyeli olanlar bile bugün bu dille konuşmamayı tercih ediyorlar. Yanlışın neresinden dönülürse kârdır; dediğim gibi, meselelerimizi müzakere yoluyla halletmemiz lazım.
Seçimlere giderken bu Millet İttifakı seçimi kazanırsa… Ki bağımsız mahkemelerin işidir tutuklu birinin tahliye edilip edilmemesi. “Bunlar, şu kişiyi serbest bırakır, bu kişiyi serbest bırakır.” diyerek, miting meydanlarında muhalefeti şeytanlaştırarak bu ülkenin meselelerini konuşamayız. Dolayısıyla ben siyasette bir müzakere zemini, birbirimizi dinleme, birbirimize hem önerilerimizi hem de kaygılarımızı aktarma zemini oluşmuş olmasını Türkiye açısından bir kazanım olarak gördüğümüzü ve bu süreçte hem önerilerimizi hem de kaygılarımızı muhataplarımızla oturup konuşmanın önemli ve anlamlı olduğunu ifade ederek bu hususa dair görüşlerimizi bu şekilde ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Beş dakikanız bitti.
Buyurun.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Toparlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maalesef iktidar partisi eğitim sistemini yazboza döndürdüğü gibi sağlık sisteminde de aynı adımları atıyor.
Bugün bizleri ziyarete gelen, TUS sınavına hazırlanan öğrencilerimizin bir şikâyeti, bir kaygısı var. Son altı yedi sınavda ortalama 10-12 bin civarında uzman kadrosu açılmışken şu an maalesef 2 bini aile hekimi olmak üzere sadece 7 bin tane kontenjan açıldı, 26 bin kişi barajı geçti ve bu 26 bin kişi devlette öngörülebilirliğin bir gereği olarak en az ortalama 12 bin kadro açılmasını beklerken 7 bin kadroyu görünce belki de hayatlarının baharında idealist bir doktor olarak yetişme hayallerini hep beraber suya düşürmek durumunda kaldılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Son bir dakikayla toparlayacağım Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Dolayısıyla bu kontenjan düşüşü de genelde devlet hastanelerinde ya da devlet üniversitelerinde yapıldı. Oysa özel üniversitelerde anlamlı kontenjan düşüşleri yok. Sebep: Devlet üniversitesindeki çalışma koşulları daha iyi, ödenen maaşlar daha iyi ama özel üniversitelerde uzman doktorlar, daha doğrusu TUS sınavını kazanan asistan doktorlarımız çok daha zor çalışma şartlarında çalıştırmak durumunda kalıyor. Burada, sanki devlet üniversitelerinden özel üniversitelere doğru doktorları sevk etme durumu var.
Bir diğer önemli husus da şu: Örneğin, geçen sene Etlik Şehir Hastanesinde kadın doğumda TUS sınavını 35 kişi kazandı. Şimdi 4 kişilik bir kontenjan ayırıyorsunuz. Peki, bu 35 kişi alttan gelen 4 kişiyle beraber nasıl bu işleri idare edecek? Çünkü her sene 35 kişi sisteme yeniden dâhil ediliyordu. Muhtemelen bu iş yoğunluğunu kaldıramadığı için insanlar istifa etmek durumunda kalacaklar. Bu konuyu da dikkatinize sunmak istedim.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Çömez.
27.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in, hain terör örgütünün ne elebaşının ne de uzantılarının milletin kürsüsünde konuşamayacağına ve buna dair açıklamayı Genel Başkan Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun yarın milletin huzurunda yapacağına, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen günlerde Almanya Şansölyesinin Türkiye’ye yaptığı ziyaretin ardından düzenlenen basın toplantısında bir Alman gazetecinin sorusuna verdiği cevaba ve Türkiye’nin önünde son derece ciddi bir sığınmacı krizi, sınırlarını korumayla ilgili çok önemli bir sorumluluk dönemi olduğuna, “cemaat” adı altında örgütlenmiş örgütün elebaşının kendisini ait hissettiği topraklarda öldüğüne, Ergenekon davasında yargılandığına ve o dönem Recep Tayyip Erdoğan’a bir mektup yazarak bu çeteyle ilgili olarak kendisini uyardığına, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş ve Başkan Vekili Bekir Bozdağ’ın geçmişte yaptıkları açıklamalara ilişkin açıklaması
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; millet iradesinin tecelli ettiği bu kutsal mekân, Kurtuluş Savaşı’nı yöneten, darbe girişimlerine direnen bu Gazi Meclis bize hem aziz Türk milletinin hem de Atatürk'ün emanetidir. Atatürk'ün kurduğu Meclis kürsüsünden yalnızca bu milletin evlatları ve Mustafa Kemal’in evlatları ve mirasçıları konuşabilir ve bütün bu konuşmalar aziz Türk milleti ve onun istikbali içindir. Bu ülkenin istikbaline kasteden, yavrularını katleden alçak bir yapının, yuları emperyalistlerin elinde olan hain bir terör örgütünün ne elebaşı ne de uzantıları bu kutsal çatıda milletin kürsüsünde konuşamaz, konuşturulamaz! Buna dair çok önemli bir açıklamayı Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu yarın milletimizin huzurunda yapacaktır. Aziz Türk milletimizin dikkatlerine ve tensiplerine buradan arz etmek isterim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan geçtiğimiz günlerde Alman Şansölyesinin Türkiye’ye yaptığı bir ziyaretin ardından düzenlenen basın toplantısında bir Alman gazetecinin “Suç işleyen Suriye vatandaşlarının Türkiye’ye iadesi konusunda ne düşünüyorsunuz, bu konuda Avrupa Birliğine nasıl yardımcı olacaksınız?” sorusu üzerine aynen şu cevabı verdi: “Şu an itibarıyla Suriye’den ülkemize gelen mülteciler konusunda kapımız onlara hep açık olmuştur, şu anda da açıktır. Lübnan’dan ülkemize gelmek isteyenler olursa biz onlara da kapımızı açık tutacağız.”
Değerli arkadaşlar, Cenevre Sözleşmesi’nin 51’inci maddesi son derece açık. Türkiye buna bir şerh koymuştur ve bu şerhe göre, sınır komşularımızdan gelen sığınmacıların taleplerine karşılık “geçici sığınmacı statüsü” verilir ancak “mülteci statüsü” verilmek durumunda değildir. Tabiatıyla Sayın Erdoğan’ın sığınmacılardan bahsederken “mülteci” ifadesini kullanıyor olması bizi son derece şaşırtmıştır. Bilmeden bu ifadeyi kullanıyorsa bir sorun ancak bilerek ve Almanya’ya sempatik görünmek niyetiyle bu tercih ediliyorsa o da bir başka sorundur; bunun altını özellikle çizmek istiyorum.
Türkiye, Ottawa Sözleşmesi’ni imzaladı ve 2004 yılında bu sözleşme hayata geçti. Önce sınır -güney- mayınları kaldırıldı, ardından da doğu mayınları kaldırıldı ve ne yazık ki Türkiye’nin doğu sınırındaki mayınların kaldırılmasıyla ilgili para Avrupa Birliğinden geldi, tam 21 milyon dolar. Ve ardından biliyorsunuz, önce Suriye’den en az 10 milyon sığınmacı ülkemize geldi, ardından da yine 2021’in neticesinde, orada yapılan görüşmeler neticesinde doğu sınırımızdan en az 600 bin Afgan sığınmacı olarak geldi. Tabii, önümüzde çok ciddi bir tehdit var. İsrail'in devam eden, son derece agresif ve insanlık suçu olan, soykırım olan bu saldırıları neticesinde Gazze’deki 1,5-2 milyon insanın yeri değişti veya değiştirilmek isteniyor. Bunlar önce Mısır’daki Sina Çölü’ne, ardından Ürdün’e ve mümkünse Türkiye’ye gönderilmek isteniyor. Buna karşı Türkiye’nin tutumunun çok net olması şarttır, bunun altını açıkça çizerek buradan ifade etmek istiyorum.
Öte yandan, İsrail’in son derece agresif tutumu, özellikle Lübnan üzerindeki saldırgan tutumu devam ediyor ve Lübnan’da milyonu aşkın Filistinli mülteci, yine 1,5 milyonun üzerinde de Suriyeli mülteci var. Bu 1,5 milyonun üzerindeki Suriyeli mülteci şu anda sınırı geçti ve Suriye’ye, kendi ülkelerine döndü ve birçoğunun da kuzeye doğru yöneldikleri, Türkiye’nin güney sınırından ülkemize gelecekleri yönünde ciddi haberler var. Öte yandan, İsrail’in bu saldırgan tutumu eğer devam edip İran’a yönelik bir saldırıya dönüşürse oradaki 4 milyon Afgan’ın da Türkiye’nin doğu sınırının yolunu tutma ihtimali var.
Tabiatıyla tüm bunları alt alta koyduğumuzda Türkiye’nin önünde son derece ciddi bir sığınmacı krizi var, sınırlarını korumayla ilgili çok önemli bir sorumluluk dönemi var. Bu dönemde Sayın Erdoğan'ın “Sınırlarımız açık; gelin, buyurun, kim isterse gelsin, biz burada tarihî bir sorumluluğu yerine getiriyoruz.” tarzındaki açıklamaları Türkiye için doğru değildir, yanlış bir açıklama olmuştur. Özellikle Avrupa’da takdirle karşılansa da ben Türkiye’nin uzun vadeli ulusal çıkarları için son derece tehlikeli bir söylem olduğunu Meclis kürsüsü altında açıkça ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “cemaat” adı altında örgütlenmiş, bir taraftan masum insanları pençesine düşürürken öte yandan emperyalistlerin uşağı olarak onların amaçları doğrultusunda ülkemizde faaliyet yürütmüş örgütün elebaşı ait olduğu ve kendisini ait hissettiği topraklarda öldü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kırk yıldan fazla bir süredir faaliyetlerini yürüten ve attığı her adımda emperyalistlerin uşaklığını üstlenen bu yapı devletimizin neredeyse bütün kurumlarında sinsi bir şekilde faaliyet yürüttü, yerleşti, büyüdü ve güçlendi. Türk Silahlı Kuvvetleri, özellikle Hava Kuvvetleri, Emniyet, özellikle istihbarat, Millî İstihbarat Teşkilatı, yargı, mülkiye bu yapının stratejik hedefiydi. Kırk yıldır, neredeyse gelen her iktidar tarafından desteklenen, beslenen ve ekonomik olarak daha güçlendirilen bu yapı nihayet devleti ele geçirmeye karar verdi ve 15 Temmuz hain darbe girişimi yine emperyalist ağababalarının talimatıyla bu ülkede gerçekleştirilmek istendi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Bitireceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Başkanım.
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum.
Tabii, bu sürede bir hazırlık yapıldı; ellerine geçirdikleri devlet gücü, medya gücü, para gücü ve arkalarına aldıkları siyasi iktidar onların önünü açtıkça açtı. Bu dönemde ona itiraz eden yurtseverler, bu ülkenin evlatları büyük kumpaslara maruz kaldılar. Bizler bu emperyalist uşaklarına geçit vermeyin dedikçe onları yanına aldılar, arkasına aldılar ve iktidar, bunlarla beraber ne yazık ki bu uyarıyı, bu ikazı yapanların üzerine operasyon yapılırken bu operasyonların mimarlarına da büyük ölçüde destek oldu. Bu korkunç çetenin kumpaslarıyla birçok insanın hayatı karardı, cezaevlerinde çürüdü ve bazıları da can verdi. Söz konusu kumpas davalarında, Ergenekon davasında ömür boyu ağır hapis ve on beş yıl ağır hapisle yargılanmış, on iki yıl sürgünde yaşamış, sokaklarda kalmış, zindanlarda kalmış birisi olarak o korkunç dönemde Sayın Erdoğan'a bir mektup yazdım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Ve kendisini bu çeteyle ilgili uyararak "Bir gün sadece bu ülkenin başına bela değil aynı zamanda devletin de başına bela olacaklar, sizin de başınıza bela olacaklar." diyerek kendisini uyardım. Tabii, o dönemde Sayın Erdoğan kumpas davalarının savcısıydı ve o alçakça kurgulanmış davaların savcılarına zırhlı araçlar vererek onların önünü açıyordu. Tarih bizi haklı çıkardı. Bakın, bu Mecliste Başkanlık yapmış Sayın Kurtulmuş ne demiş? "Hoca efendinin yerinde olsam Türkiye'ye gelirim. Eğer elimde imkân olsa gelmesini sağlayacak altyapıyı hazırlarım." Bunu söyleyen Sayın Kurtulmuş. Yine, Başkan Vekili Sayın Bozdağ ne söylemiş? "Fetullah Gülen bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymettir." İktidar cephesinden gelen buna benzer yüzlerce açıklama var. Ancak özellikle biri Meclis Başkanı, diğeri de Başkan Vekili olan iki önemli şahsiyetin bugün hain terör örgütünün kastettiği, bombaladığı bu yüce çatının altında görev yaparken...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çömez.
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Son bir cümle Sayın Başkanım, bitiriyorum.
...geçmişte bu ifadeleri kullanmış olmaları münasebetiyle milletimizden özür dilemeleri en azından siyasi ahlak açısından kıymetlidir, önemlidir.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Akçay, buyurun.
28.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, FETÖ elebaşının uşaklık ettiği yerde, ABD’de öldüğüne, yenidoğan çetesiyle ilgili sürece, Sağlık Bakanını konuyla ilgili sergilemiş olduğu sağlam duruşundan dolayı tebrik ettiğine ve tüm tehditlere rağmen cesaretle olayın üzerine giden Cumhuriyet Savcısı Yavuz Engin’i gönülden kutladığına ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tüm ömrü Türkiye'ye ve insanlığa ihanetle geçen, ülkemize büyük zararlar veren FETÖ elebaşı, uşaklık ettiği yerde, ABD'de, Allah'a hesap vermek üzere öldü. Başta 251 vatandaşımızın şehit düştüğü 15 Temmuz darbe girişimi olmak üzere binlerce kişinin hayatını kaybetmesine, kurduğu çok sayıda kumpaslarla binlerce masumun cezaevinde yıllarını kaybetmesine neden olan ve sınav sorularını çalarak milyonlarca gencin umutlarını çalan FETÖ terörist elebaşı ve militanları bütün yaptıklarının bedellerini elbette cehennemde de ödeyeceklerdir. Milletimizin laneti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin adaleti daima peşlerinde olacaktır.
Sayın Başkan, yenidoğan bebekleri SGK’den günlük 8 bin lira alabilmek için yoğun bakımda tutarak cinayet işleyenlere insan denemez, bunlar kana susamış katillerdir. Bu katiller arasında geçen konuşmalar korku filmlerini aratmıyor. Para için bebekleri güle oynaya ölüme mahkûm eden haysiyetsizlere verilecek ceza yürekleri soğutmaya yetmeyecek. Yenidoğan çetesiyle ilgili süreç 23 Mart 2023'te CİMER’e yapılan bir şikâyetle başlamıştır. 28 Mart 2023'te, şikâyet, Teftiş Kurulu Başkanlığına ve İstanbul İl Sağlık Müdürlüğüne gelmiştir. Dönemin İstanbul İl Sağlık Müdürü olan şu anki Sağlık Bakanımız Sayın Kemal Memişoğlu müfettişlere -sonuna kadar üzerine gidilmesini isteyerek- iddiaların araştırılmasına yönelik talimat vermiştir. Dolayısıyla yenidoğan çetesiyle ilgili süreci Sağlık Bakanımız Sayın Kemal Memişoğlu başlatıyor. 2 Mayıs 2023'te, İstanbul'da iddialarda adı geçen özel hastanelerle ilgili denetimlere başlanıyor. Denetimlerde yeterli delil bulunamayınca İstanbul İl Sağlık Müdürü dosyayı kapatmıyor, aksine, olayın üzerine giderek 5 Mayısta İstanbul Emniyet Müdürlüğüne ihbarda bulunup destek istiyor. 20 Haziran 2023'te ilk dinleme izni alınıyor. 4 Eylül 2023'te 300 şüphelinin dinlenmesine başlanıyor. Süreç bu şekilde işliyor ve 27 Nisan 2024 tarihinde şüphelilerin tutuklanmasına başlanıyor. 16 Ekim 2024'te savcılık iddianamesini hazırlıyor. 18 Ekimde 10 hastanenin ruhsatı iptal ediliyor. Görüldüğü üzere, yenidoğan çetesine yönelik operasyonu başlatma talimatını veren, bunun için özel bir ekip kuran ve sonuna kadar üzerine gidilmesini sağlayan, dönemin İstanbul İl Sağlık Müdürü, şu anki Sağlık Bakanı Sayın Memişoğlu’dur. Yapılan denetimlerde delil bulunamamasına rağmen dosyayı kapatmayıp İstanbul Emniyetinden yardım isteyen de Sayın Bakandır, olayla ilgili adı geçen hastanelerin ruhsatını iptal eden de yine Sağlık Bakanlığıdır. Dönemin İstanbul İl Sağlık Müdürü ve Sağlık Bakanı vaziyete zamanında müdahil olmuştur; görevi suistimal, savsaklama, kötüye kullanma diye bir şey de söz konusu değildir; teftiş mekanizması gecikmeksizin çalışmıştır, adli süreç zamanında işletilmiş, polis ve jandarma eş güdüm hâlinde suçluların peşine düşmüştür.
Bu vesileyle, Sağlık Bakanımızı, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü görevinden itibaren konuyla ilgili sergilemiş olduğu dürüst, ilkeli, tavizsiz ve sağlam duruşundan dolayı tebrik ediyorum.
Ayrıca, tüm tehditlere rağmen sabır, sebat ve cesaretle olayın üzerine giden Cumhuriyet Savcımız Sayın Yavuz Engin’i de gönülden kutluyor, bebek katillerinin en ağır şekilde cezalandırılmasını bekliyoruz.
Teşekkür ederim Sayın Başkan
BAŞKAN – Sayın Temelli, buyurun.
29.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, Cigerxwin’in ölümünün 40’ıncı yılına, İstanbul Barosunun 53’üncü Genel Kuruluna ve Baro Başkanlığını kazanan İbrahim Özden Kaboğlu’na, hukukun çalışmadığı yerde boşluğu çetelerin doldurduğuna ve bu çetelerin geldiği son noktada bebeklerin katledildiğine, cezaevlerinde yaşananlara, Muş’ta 3 çocuğun bir çevirmeyle sorgulandığına, Mehmet Uçum’un sürekli Meclise ne yapması gerektiğinin direktifini verdiğine, ekmek ve adalet mücadelesi verdiklerine, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “Bu fırıncılar vergi ödemiyor.” açıklamasına ilişkin açıklaması
SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Halkım gibi yaralıyım ben de/Yüreğim yaralı/Kanıyor ciğerim/O yüzden adım ciğeri yaralı” Kürt dilinin, edebiyatının, kültürünün emekçisi Cigerxwin’in dizeleriyle sizleri selamlamak istedim; kendisi kırk yıl önce aramızdan ayrıldı, kendisini saygıyla, rahmetle anıyorum. Evet, ciğeri yaralı ayrıldı, hâlâ bugün Kürt dili üzerindeki baskılar, o dili yok saymalar, tiyatroları yasaklamalar, kitapları toplatmalar maalesef devam ediyor. Bu ülkede hâlâ bu yasakların sürmesi, kırk yıldır sürmesi aslında hepimizin karşı çıkması gereken bir şeydir. Dilleri özgür bırakırsak ülkemiz özgürleşir; bunun farkındalığıyla dil üzerindeki bu baskıların, Kürtçe üzerindeki bu baskıların sonlanmasını bir kez daha buradan dile getirmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, İstanbul Barosunun 53'üncü Genel Kurulu yapıldı. Değişim İçin Avukatlar grubundan Sayın İbrahim Kaboğlu baro başkanlığı seçimini kazandı. Ben buradan hocamızı kutluyorum, başarılar diliyorum; hem hocalık hayatında hem Meclis hayatında Anayasa ve hukuk konusunda ortaya koymuş olduğu görüşler çok kıymetliydi; hele hele bugün sivil Anayasa’nın konuşulduğu bir yerde, hocamızın görüşlerinin ne denli önemli olduğunu ve barodaki çalışmalarında ne denli katkı sağlayacağını da biliyoruz ve bekliyoruz.
Evet, hukuk önemli, adalet önemli; bu ülkede ne eksik dediğinizde, en başta, ilk sırada adaletsizlik geliyor, adaletsizlik her yeri kaplamış durumda çünkü bir hukuk devletinin olmadığı yerde, hukukun çalışmadığı yerde bu boşluğu çeteler dolduruyor, mafya dolduruyor. Bu çetelerin geldiği en son nokta nedir diye baktığınızda artık, bebek bedenlerini mallaştıran, metalaştıran, onları alıp satan bir yere kadar sürüklenmiş bir hukuksuzluğun, adaletsizliğin içinde yaşıyoruz; kabul etmek mümkün değil. Bu vicdansızlıktır, ahlaksızlıktır, alçaklıktır ama bu alçaklar bu meseleyi eğer bu şekilde fütursuzca sürdürebiliyorlarsa bunun arkasında yatan büyük bir adaletsizlik olduğunu, hukuksuzluk olduğunu, hukuk devletinin bu denli tahrip edilmiş olduğunu da görmemiz gerekiyor. Denetim yoksa, hukuk yoksa, adalet mekanizması çalışmıyorsa işte, çeteler ortalığı kaplar, bebeklerimizi de alıp satarlar, bebeklerimizi de katlederler. Evet, bu bebekler sadece 3-5 kişinin ortaya koyduğu bir organizasyonla yok edilmedi. Bu bebeklerin ölüm nedeni… Kaldı ki bu gördüğümüz buz dağının görünen yüzüdür, altında kim bilir neler var? Dolayısıyla biz bu adaletsizliğe, bu hukuksuzluğa dikkat çekerek aslında bu sonuçlar üzerinde konuşurken bunun nedenleri üzerinde de konuşmamız gerektiğine vurgu yapmak istiyoruz.
Adaletsizlik her yerde, buradan defalarca dile getirdik. Belki de hukuksuzluğun, adaletsizliğin en çok yaşandığı bu ülkede bu tür sahnelerle her gün karşılaşmamız neredeyse normalleşmiş. Örneğin, cezaevlerini hep dile getiriyoruz, cezaevlerinde de çete var; hem de kolluk güçleri eliyle, cezaevi yönetimi eliyle oluşmuş. Mektuplar yasaklanır, insanların görüşü yasaklanır, infazlar yakılır, doktora ulaşmaları engellenir, doktora giderken ters kelepçe takılır; bunlar yetmezmiş gibi, cezaevlerinde hasta tutsaklara yönelik o acımasız uygulamalar devam eder. Neden? Çünkü adalet yok. Adalet olmayınca da “Ben yaptım oldu. Keyfime göre uygulamayı ben yaparım, olur.” anlayışı hâkim olmaya devam ediyor.
Adaletsizlik sahneleri o kadar çok ki say say bitmiyor ama ben Muş’tan bir örnek vermek istiyorum: Muş’ta 3 çocuğu polisler bir çevirmeyle sorguluyorlar ama bunlar polis mi, çete mi, inanın, bilmiyoruz çünkü kendilerini polis olarak tanıtıyorlar fakat ne İçişleri Bakanlığından ne de Validen henüz bir açıklama yok.
Muş Valisi Avni Çakır, hiç gördünüz mü? Vallahi biz hiç görmedik. Vali ne telefona çıkıyor ne randevu veriyor. Ne zaman “Vali nerede?” diye sorsak Vali yok. Ya, Vali, sen orada olmayacaksan başka bir valiyi atayın. Yok, oradaysan çık, bu çetevari işlere engel ol. Sen orada mülki amirsin, bunlarla ilgili birinci elden sorumlusun. Sen daha ilin vekilleriyle bile görüşmüyorsun.
Dolayısıyla bu polisler çocukları tehdit ediyorlar, gençleri dövüyorlar; yetmiyor, diyorlar ki: “Biz bunu hep yapıyoruz. Bugüne kadar 300 kişiye bunu yaptık.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Bu 300 kişinin akıbetini merak ediyoruz. İçişleri Bakanlığı bu konuda gerekli soruşturmayı bir an önce başlatmalıdır ve eğer Vali orada olmayacaksa artık o Valiyi de gerçekten görevinden alma zamanı gelmiştir.
Şimdi “hukuk, adalet” dediğimizde herkes tabii ki dönüp Meclise bakar çünkü yasa yapıcı olan biziz. Dolayısıyla ortada bu denli adaletsizlikler varsa yasa yapıcılar tabii ki bunun gereğini yapmakla sorumludur, hükümlüdür ama bakıyoruz, Meclise sürekli vesayet dayatan bir akıl var. Özellikle bunun sözcüsü de Mehmet Uçum. Uçum sürekli konuşuyor, sürekli Meclise ne yapması gerektiği direktifini veriyor hatta ölçüyü kaçırıyor, Cumhurbaşkanına da bunu söylüyor, Cumhur İttifakı'nın ortağına da söylüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Bir vesayet aklının nasıl gelip Meclise yön vermeye çalıştığını -terbiyem izin vermiyor- daha ötesinde bir davranışla hareket ettiğini görüyoruz. Ya, senin haddine midir! Sen seçilmiş misin ki! Bu Meclisteki her vekil halkın, toplumun vekilidir, seçilerek gelmiştir. Sen bir kere haddini bil! Hatta biz burada -hatırlayın- Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminden sonra Bakanlara karşı da bunu hep dile getirdik, dedik ki: “Sayın Bakanlar, evet, atandınız ama sorumlu olduğunuz yer Meclistir, seçilmiş milletvekilleridir.” Biz Bakanlara bunu anlatmaya çalışırken şimdi bir danışman çıkmış, Anayasa konusunda konuşuyor, Kürt meselesi konusunda konuşuyor, her şeyde konuşuyor. Bir de üslubuna baktığınızda aslında hepimize talimat veriyor; bizi geçiyor, iktidar partisine de talimat veriyor; bizi geçiyor, ortağına talimat veriyor; onu geçiyor, Cumhurbaşkanına talimat veriyor; pes!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Bu kadarı görülmüş, duyulmuş bir şey değildir. Artık bu anlayışa son vermek gerekiyor. Meclis, iradesini hâkim kılmak zorundadır; hukuk devletinden yana, barıştan yana, demokrasiden yana inisiyatif almalıdır ve buradaki, Meclisteki tüm vekillerin bir arada her şeyden önce kendi hukukuna sahip çıkma zamanı gelmiştir. Nefret söylemiyle bir yere varamayız, biz hep birlikte çözüm üretmekle mükellefiz; barıştan yana, demokrasiden yana, hukuktan yana üzerimize düşen sorumluluk neyse onu yapmakla sorumluyuz yoksa eskiyi tekrar ede ede, aynı deneyden farklı sonuçların çıkmayacağını artık hepimiz öğrendik. Şimdi yeni şeyler söyleme zamanı gelmiştir ve en büyük sorumluluk da kuşkusuz Meclisindir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adalet eksik olduğu kadar bu ülkede tabii ki ekmek de eksik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Onuncu dakikadayız…
Buyurun.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
Ekmek ve adalet mücadelesi veriyoruz. Bu konuda meydanlarda, sokaklarda tüm toplumla beraber ekmek ve adalet için, bunun için sokaklardayız; halkımızla, toplumla bir araya geliyoruz ve şimdi yine bütçe geldi Meclise ve bu bütçeye baktığımızda yine bütçede ekmek de yok adalet de yok.
Bu bütçeyi hazırlayan Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Şimşek bu sefer de fırıncılara gözünü dikmiş; halkın ekmeğini gasbettiği yetmiyor, şimdi fırıncılar üzerinden kalkıyor diyor ki: “Bu fırıncılar vergi ödemiyor.” Oradaki KDV’ye bakıyor. Ya, ekmeğin ne kadar pahalı bir hâle geldiği, soframızda ekmeğin ne kadar azaldığı bir yerde senin öncelikli derdin fırıncılar olabilir mi? Sen bankaların kârlarına, 500 büyük sanayi kuruluşunun kârlarına bakmayıp da o fırıncıya mı bakıyorsun? Kaldı ki katma değer vergisi bir sistemdir, fırıncının zaten katma değer vergisini kaçırma gibi bir gücü olamaz; girdisi bellidir, çıktısı bellidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Ama burada mesele, yoksullukla mücadelede, adalet, ekmek konusunda nerede durduğunuzla alakalıdır. Bu bütçede de yine ne ekmek var ne adalet var. O yüzden de bütçe süreci boyunca tüm halkımızı ekmek ve adalet mücadelesine davet ediyoruz.
BAŞKAN - Sayın Emir, buyurun.
30.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, 20 Ekimde Fetullah Gülen’in öldüğüne ve 15 Temmuzun hâlâ karanlıklarla dolu olduğuna, İsrail’le ticarete hâlâ devam edildiğine, İsrail’e Almanya Şansölyesinin karşısında “Merak etme, Lübnan’dan gelenleri de alacağız.” mesajı verildiğine ve mülteci sorununa, Çalışma Bakanının açıklamalarına, Rize Milletvekili Tahsin Ocaklı’nın annesinin vefatına ilişkin açıklaması
MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20 Ekimde Fetullah Gülen öldü. 20 Ekim, kaderin garip bir cilvesi olarak, on altı yıl önce Ergenekon kumpas davasının ilk mahkemesinin görüldüğü gün. Biz kendisini iyi bilmezdik, hakkımızı helal etmiyoruz ama sorular çalındığı için hayallerindeki mesleğe giremeyen gençler, kumpas davalarıyla hapislere atılarak gelecekleri karartılan, yaşamları karartılan ordumuzun şanlı askerleri, teslim edilen yargımızın mağdur edilmiş vatandaşları ve yargı temsilcilerimiz ve toplumun tüm kesimleri haklarını helal etmediler.
Sayın Başkan, bir zamanlar FETÖ’ye “hoca” diyenler, onu Türkiye'ye davet edenler, aynı yolda aynı menzile yürüyenler, “Bir an evvel dön de birlikte ıslanalım.” diyenler, “Ne istedi de vermedik?” diyenler, Fetullah Gülen’le iş birliği yapıp orduyu Fetullahçı askerlere teslim edenler ve sonuçta da devletin tüm kurumlarını çökertmek pahasına Fetullah’a teslim edenler bugün Fetullah Gülen’in arkasından lanet okuyorlar ama bilsinler ki “Allah affetsin, kandırıldık.” sözlerine kimse inanmıyor. Allah affetti mi sizi bilmiyoruz ama sizin yaptığınız bunca haksızlığı, bunca zulmü, Fetullah Gülen’le bunca ortaklığınızı, Fetullahçılara orduyu, yargıyı, devletin tüm kademelerini sonuna kadar açışınızı bu millet affetmedi ve bunun hesabını er veya geç vereceksiniz.
Değerli arkadaşlar, AKP iktidarı Fetullah Gülen'i asla Amerika'dan getirmek istemedi ve o dosyaların içerisine doğru, gerçekçi delilleri koymadı çünkü Fetullah Gülen gelseydi bu darbenin siyasi ayağını sormak zorunda kalacaklardı. 15 Temmuz siyasi darbesinde herkes suçlu bulundu ama bir tek siyasi ayağı ortaya çıkmadı ve bugün hâlâ 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında kurulan komisyonun raporunu dahi bastırmaktan âciz bir Meclis Başkanlığı söz konusudur. Dolayısıyla, hâlâ 15 Temmuz karanlıklarla doludur, onun içerisindeki ortaklığınız bizce malumdur ama gizleme peşindesiniz. Bu konular açıklığa kavuşana kadar da “Darbe olsaydı Başbakan kim olacaktı, Millî Savunma Bakanı kim olacaktı, Genelkurmay Başkanı kim olacaktı?” sorularının cevabını bulana kadar da iki elimiz yakanızda olacak. Bu hesabı vermekten bugün Fetullah Gülen’e lanet okuyarak kurtulamayacaksınız.
Değerli arkadaşlar, İsrail'le ticaret cayır cayır devam ediyor. 10 Ekimde İsrail saldırısı başladı, timsah gözyaşları dökmeye başladınız. “İsrail'le ticareti durdurduk.” dediniz, “İsrail'le ticaret yapıyorsunuz.” diyenlere “İftiracı, hain.” dediniz ama sonunda, mayıs ayına geldiğimizde kabul ettiniz. Nisan ayında, önce bir genelgeyle 54 maddeyi sınırladınız, ondan sonra mayısta tekrar sınırladığınızı söylediniz ama hâlâ ticarete devam ediyorsunuz. Sayın Cumhurbaşkanı 24 Nisanda “O iş bitti.” dedi; sanki o güne kadar “Ticaret yapmıyoruz.” diyen siz değilmişsiniz gibi, sizin Bakanınız “Kesinlikle ticaret yapmıyoruz.” dememiş gibi “O iş bitti.” dedi. Ama buradan söylüyoruz, o iş hiç bitmedi, ticarete devam ediyorsunuz; sadece adresler değişti; sadece güzergâhlar değişti, bazı malları Yunanistan üzerinden, bazı malları Filistin üzerinden gönderiyorsunuz. Filistin'e gönderdiğiniz çelik tel örgü miktarı son bir yılda 3.544 kat arttı, Filistinlilerin 3.544 kat çelik tel alıp da onu kullandığına inanmak için herhâlde ancak AKP'li olmak gerekli. Makyaj malzemesi gönderiyorsunuz. Endüstriyel ham madde göndermeniz 14 kat arttı, Filistinlilerin 14 kat daha fazla endüstriyel ham madde kullandığına inanmamız için hiçbir sebep yok. Siz, bir yandan İsrail'le mücadele ediyormuşsunuz; Lübnan için, Filistin için, Gazze için gözyaşı döküyormuşsunuz gibi görünüyorsunuz ama arka taraftan iş birliğine devam ediyorsunuz.
Nitekim, İsrail'e bir selam daha çakıldı. İsrail'e Alman Başbakanının, Alman Şansölyesinin karşısında “Merak etme, Lübnan’dan gelenleri de alacağız.” mesajı verildi. Yani bu, sen İsrail olarak Lübnan’a saldır, Gazze'ye saldır; Filistinliler, Lübnanlılar yerlerinden olsunlar ama Avrupa korkmasın, biz o mültecileri de Türkiye'de tutacağız demektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan, buyurun.
MURAT EMİR (Ankara) – Türkiye’yi 10 milyon mültecinin sığındığı yer yaptınız; Avrupa'nın, dünyanın sığınmacı deposu hâline getirdiniz; bunlar yetmediği gibi “Yeni gelecek Suriyelilere, yeni gelecek Lübnanlılara da kapımız açık.” diyecek kadar açık bir ihanet içerisindesiniz. Bugüne kadar Suriyelilerin böylesine alınmış olması, böylesine kontrolsüz girebilmiş olması ve Türkiye'de vatandaşımızın ekmeğine, işine sahip çıkması; ekmeğine, işine ortak olması yetmemiş gibi gelecekleri de alacaksınız, kapıları açık tutuyorsunuz; bunu Avrupa'nın desteğini almak için, birkaç milyon euro için yapıyorsunuz hem de.
Değerli arkadaşlar, Esad bir af ilan ediyor. Hazır fırsat işte; Scholz’la görüşeceğinize Esad’la görüşün, Esad’la anlaşın, hiç olmazsa bir kısım mülteciyi gönderelim, Türkiye'nin mülteci sorunu birazcık hafiflesin diyoruz ama nafile çünkü onların derdi Avrupa'ya yaranmak. Avrupa’yla mücadele ediyormuş gibi yaparlar ama Avrupa’nın emirlerini anında uygularlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, buyurun.
MURAT EMİR (Ankara) – Değerli arkadaşlar, Çalışma Bakanı konuştu, gerçekleri değerlendirme yetisini kaybetmiş birisi, inanmak mümkün değil. Emeklilerden sistemde kalıp çalışmalarını rica ediyormuş çünkü sosyal güvenlik primlerine ihtiyaçları varmış, çılgınlık… Türkiye gerçeklerini bilmiyor. Her 4 üniversiteliden 1’isi işsiz, Türkiye'de gerçekte 11 milyon işsiz var, iş bulamıyor insanlar. Emekli maaşı 12.500 lira, zaten açlık sınırı 20 bin lira; çalışmazsa, geçici süreli bir iş bile bulamazsa zaten yaşama şansı yok, zaten bulduğu her işi yapmak zorunda emekli ve emeklilerden çalışmasını rica ediyormuş beyefendi. Bakın, sadece 4 milyon emekli 12.500 lirayla çalışmak zorunda. Çalışma Bakanı “60-70 bin liralık emekli maaşı var.” diyor ama baktığınız zaman emeklilerin neredeyse yarısı 12.500 liraya mahkûm edilmiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, buyurun, tamamlayın.
MURAT EMİR (Ankara) – Siz Türkiye'nin Çalışma Bakanıysanız, Türkiye'nin sokaklarında dolaşıyorsanız, Türkiye'nin gerçeklerini bir nebze olsun biliyorsanız böylesine sorumsuz konuşmalar yapmamanız gerekir.
Değerli arkadaşlar -ben de Genel Kurulu selamlarken- Rize Milletvekilimiz Sayın Tahsin Ocaklı’nın annesinin vefat haberini biraz önce aldık, annesine Allah'tan rahmet, kendisine sabırlar diliyoruz.
Genel Kurula saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Celal Adan’ın, Rize Milletvekili Tahsin Ocaklı’nın annesinin vefatı nedeniyle başsağlığı dilediğine ilişkin konuşması
BAŞKAN - Biz de sayın milletvekilimize başsağlığı diliyoruz, Allah rahmet etsin.
Buyurun Sayın Zengin.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
31.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Rize Milletvekili Tahsin Ocaklı’nın annesinin vefatına, bütçe görüşmelerinin Plan ve Bütçe Komisyonunda başladığına ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin her daim kendi gündemine hâkim olduğuna, FETÖ meselesini doğru anlamanın Türkiye’nin geleceği açısından çok büyük önem arz ettiğine; Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez, Manisa Milletvekili Erkan Akçay, Muş Milletvekili Sezai Temelli ile Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine, özellikle özel sağlık kuruluşlarıyla alakalı olarak bugün kurulacak araştırma komisyonuna ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisine ve sayın milletvekiline öncelikle başsağlığı diliyorum; Allah rahmet eylesin.
Bugün, tabii, Meclisimiz için önemli bir gün. Bütçe görüşmelerimiz Plan ve Bütçe Komisyonunda başladı. Tüm milletvekillerimiz ve tüm gruplar bilmelidir ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinde bir tahakküm olamaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi her daim kendi gündemine hâkimdir, hiç kimse Türkiye Büyük Millet Meclisine neyi nasıl yapması gerektiğini söyleyemez. O yüzden, bizim kendi kurumsal irademizin her şeyin daha üstünde olduğunu düşünüyorum ve siyasi parti ayrımı olmaksızın da ortak irademizin bu yönde olması gerektiği kanaatindeyim.
Değerli arkadaşlarım, tabii, bugüne kadar FETÖ’yle ilgili çokça şey söyledik ama malum, dün olan hadise üzerine birkaç şeyi tekrar etme ihtiyacı duyuyoruz. FETÖ meselesini aslında doğru olarak anlamak yani Türkiye'nin bu konuda uzlaşması, Türkiye'nin geleceği açısından çok büyük önem arz ediyor çünkü FETÖ aslında bir yeni nesil terör örgütü, dünyanın görmeye çok alışkın olmadığı cinsten; uluslararası güçlerin çok özenle oluşturduğu, yaklaşık elli yıla sari bir terör örgütünden bahsediyoruz ve yabancı istihbarat örgütlerinin ince ince işlediği, içerisinde çok katmanlı işlerin yapıldığı ve başta çocukları, gençleri hedef alarak, devamında da yargıdan eğitime kadar pek çok alana, sadece kendi coğrafyamızda, ülkemizde değil, farklı yerlerde de derinlikli çalışmalar yapan son derece tehlikeli bir terör örgütü. Böyle baktığımız zaman, Hükûmetimizin, AK PARTİ’nin ve Sayın Cumhurbaşkanımızın özellikle son on yılda başta dershaneleri kapatarak başlayan süreçte verdiği mücadele adım adım öyle bir noktaya geldi ki bu terör örgütü buradan çıkmak için darbe yapma girişiminde bulundu. Nihayetinde, aslında darbe girişimine kadar, AK PARTİ’nin ve Cumhurbaşkanımızın son on yılda verdiği mücadeleye baktığımız zaman, biraz evvel konuşan arkadaşlarımızın da içinde bulunduğu siyasi hareketlerin bunun tam tersine, onların yanında o süreçte durduklarını görüyoruz. Ne zaman ki darbe girişimi oldu, işte bu darbe girişiminden sonra, özellikle o akşam itibarıyla olayın vahameti anlaşıldı ve bütün siyasi partiler aynı yerde, aynı noktada buluşma ihtiyacını duydular. O yüzden, bugün bu olayları değerlendirirken, vaktizamanında onların gazetelerinin, onların örgütlerinin yanında durularak, onların haklılığının iddia edildiği zamanları da unutmamak lazım. Sonuç olarak, AK PARTİ’nin mücadelesiyle, Cumhurbaşkanımızın mücadelesiyle bu terör örgütüyle mücadele bu aşamaya gelmiştir.
Tabii, şehitlerimiz var. Zaman içerisinde onlardan çok mağdur olan insanlar olduğu gibi, en önemlisi 251 vatan insanımız, gençler -ben onlara hem diyorum ki fidanlar hem çınarlar- şehit oldular o gece, arkadaşlarımız şehit oldu; arkadaşlarımızın ağabeyi, Bakanımızın ağabeyi şehit oldu o gece. Böyle baktığımız zaman bizim için son derece yaralayıcı hatıralar da içerisinde barındırıyor.
Hukuken pek çok şey yapıldı, uluslararası hukukun yetersizliğini orada bir kez daha gördük. Ben de şahidim, defaatle Amerika’ya yapılan seyahatlerde dosyalar, klasörler son derece ince hazırlıklarla aslında hazırlanarak bunlar Amerika’ya verildi ve iadesi talep edildi, burada bu canıgönülden bir talepti. Önemli olan aslında Türkiye’ye gelmesi, burada yargılanması ve hak ettiği cezayı almasıydı fakat biz ahiretin varlığına inanıyoruz; bu kadar genç insana verdiği zarar, insanlara hem mali olarak -hem hayatlarına- hem de onları katlederek, öldürerek verdiği zararla ilgili olarak muhakkak suretle Allahutaala hesabını soracaktır. Ama bu arada da bizlerin bu örgütle olan mücadelesi devam edecektir.
O kadar sinsi bir örgüt ki hatırlayınız, darbenin olduğu günün hemen ertesinde yaklaşık 1.500 hâkim, savcı ihraç edilirken zaman içerisinde bu sayı 5 bine ulaştı; anlamak, çözmek, hepsi adım adım, zaman isteyen işlerdi. O yüzden, böylesine ince bir uğraşla yok edilen, yok edilmeye çalışılan, hâlâ da büyük bir hassasiyetle takip edilen bir süreci böyle görmek lazım. Ben, bu başhainin ölmesiyle beraber şehit ailelerinin kalplerinin bir nebze ferahladığını ümit ediyorum ama takibimizin de her daim devam edeceğinin altını çizmek istiyorum.
Şimdi, tabii, çok önemli bir mesele daha var; aslında o da yine hem daha önceki Bakanımızın hem şu anki Bakanımızın, kendisi daha evvel de İstanbul İl Sağlık Müdürüydü… Aşağı yukarı bir yılı aşan kronolojiyi de Sayın Erkan Akçay güzel özetlediler, tekrar etmeyeceğim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Zengin.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Biraz sonra yapacağımız konuşmalarda ben arkadaşlarımızın da üstünden geçeceğini düşünüyorum. Fakat şunu ifade etmek istiyorum: Yani aşağı yukarı bir yılı aşkın bir zamana sâri olan bir süreç var önümüzde, yargısal bir süreç var, bir şikâyetle başlayan yargısal süreç. Süreç asıl başladığında bir mali yolsuzluk olarak başlamış, bir usulsüzlük olarak başlamış fakat daha sonra, özellikle dinleme izinlerinin alınmasıyla, “tape”lerin deşifre edilmesiyle beraber bu konuşmalardan anlaşıldığı üzere konu başka bir yere evrilmiş yani bebeklerimizin nasıl öldürüldüğü, öldürülmesiyle alakalı çok daha vahim bir suça evrilmiş. Ve nihayetinde de aslında çok yeni bir tarihte yani Savcılık 16 Ekim tarihinde iddianamesini hazırlayarak sunmuş ve hemen akabinde de iki gün içerisinde bu hastanelerin ruhsatları iptal edilmiş. Şimdi, tabii, burada çok dengeli bir şey yapmamız gerekiyor. Bir taraftan, Mecliste de pek çok arkadaşım var bütün siyasi partilerde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Zengin.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Hem Grup Başkan Vekili olarak hem de kendi grubumuzda bugün sabah bütün hekim arkadaşlarımızla, milletvekili arkadaşlarımızla bir araya geldik. Son derece zor bir görev ifa ediyor tüm sağlık çalışanları. Türkiye'de 1,5 milyon sağlık çalışanı var ve tehlike altındalar. Biz burada 2 defa da kanun düzenlemesi yaptık. Buradaki yaptığımız görüşmelerde işini özveriyle, özenle yapan bütün sağlık çalışanlarını bir koruma altına alarak bu konuşmaları yapmamız gerekiyor. Bunların içerisinde, maalesef hayatın içerisinde parayı önceleyen, mesleğine ihanet eden insanlar çıkabiliyor. Bizim yapacağımız şey -bugün de önerimiz o olacaktır- bugün istiyoruz ki bir araştırma komisyonu kuralım Meclisimizde. Bu komisyon vasıtasıyla, özellikle özel sağlık kuruluşlarında bebeklerle alakalı daha özenli çalışmalar gerektiren, yoğun bakım üniteleri dâhil olmak üzere yaşlıların bakıldığı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Son Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Kendi bilincini haiz olmayan, daha ziyade korumaya ihtiyaç duyan gençler, çocuklar, hastalarla ilgili, bebeklerle ilgili olarak bir araştırma komisyonu kuralım. Bu komisyon neticesinde, bu olaylar, bu açıklar nasıl bulunuyor, bize düşen nedir… Meclis olarak biz yargılama yapmıyoruz. Bizim işimiz, yaptığımız bu incelemeler neticesinde hangi hukuki düzenlemeleri yaparsak, hangi mevzuatı geliştirirsek bu açıklar, bu suistimaller önlenebilir? Bunun üzerine gitmemiz lazım. Bu konuda da başta Sağlık Bakanımız olmak üzere Çalışma Bakanımız ve Adalet Bakanımız ve tüm milletvekillerimiz -eminim sizler de öyle- büyük bir hassasiyet içerisinde bu konuyu hep beraber çalışacağız, bu konuyu tamamıyla aydınlatacağız ve bu suiistimallerin önüne geçilmesi için elimizden geleni yapacağız.
Ben, bu konuda da özen gösteren, büyük bir hassasiyet gösteren başta genç savcımız dâhil olmak üzere sağlık müfettişlerimiz… Onları da dinleme imkânım oldu. Son derece yoğun bir çalışmayla bu aslında kamuoyunun önüne çıktı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Son cümle...
BAŞKAN – Buyurun.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Bunu yaparken sağlık çalışanlarımızı incitmeden ama hastalarımızın da her daim en iyi tedaviyi alabileceği, anne babaların emin bir hâl içerisinde evlatlarını sağlık kuruluşlarına götürebileceği bir ortamı tesis etmek bizim görevimizdir diye düşünüyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Emir, buyurun.
32.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Zengin, Fetullah’ın ölümüyle şehit yakınlarının bir miktar rahatlayacağını umduğunu söylüyor; bilemiyorum ama bildiğimiz bir şey var: Bu siyasi iktidar, 15 Temmuzdan sonra vatandaşların kendi rızalarıyla verdikleri şehit yakınları ve gaziler için toplanan paraların üstüne konmuştur, hâlâ o paraları bile vermekten âciz bir iktidardır. Dolayısıyla “şehit yakını” ve “gazi” hiç demesinler.
İkincisi: Bakınız, klasörler gitti, doğru ama klasörlerin içi boş gitti; klasörlerin içerisine olması gereken deliller konmadı çünkü MİT raporlarına göre -ben çatı davasından konuşuyorum- Kemal Batmaz ve Adil Öksüz teknik takip altında. Darbeden üç gün önce Ankara’da bir villada toplanıyorlar, orada görüşmeler yapıyorlar, son kararları alıyorlar, arada Kemal Batmaz ve Adil Öksüz çıkıyorlar, Pensilvanya’yla telefonlaşıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
MURAT EMİR (Ankara) – Dolayısıyla da bu konuşmalar yani bu darbe girişimi ile Fetullah Gülen arasında direkt bağlantı olduğunu gösteren somut deliller oraya gönderilmediği için Fetullah Gülen’i gönderemedi Amerika. Amerika yine göndermezdi ama sonuçta siyasi iktidar darbeyi bildiğini, darbeyi gördüğünü, Adil Öksüz’ün o konuşmalarının siyasi iktidarın elinde olduğunu söyleyemediği için biz hâlâ Fetullah Gülen’i getiremiyoruz. Tekrar sormuş olalım: Adil Öksüz nerede? Her an yakalıyordunuz... Hadi yakalandı, yakalanacaktı, nerede? Dolayısıyla bu darbeyle olması gerektiği gibi mücadele edilmemiştir.
“5 bin savcı, hâkim attık darbe olduğu gün.” dediniz. Nasıl aldığınızı da söyleyeyim mi?
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Öyle bir şey söylemedim.
MURAT EMİR (Ankara) – 2011'de Fetullah Gülen “Ölüleri bile kaldırın, oy verin.” dedi, ortaklık yaptınız, Anayasa'yı değiştirdiniz ve onun üzerinden 5 bin FETÖ’cü hâkim ve savcıyı atadınız. Siz atadığınız için elinizle yazdığınız isimleri gelip attınız.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Yanlış anlamışsınız.
MURAT EMİR (Ankara) – Ortak olduğunuz sürece başınızın tacıydı Fetullah Gülen.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Yanlış anlamışsınız.
MURAT EMİR (Ankara) – Bugün timsah gözyaşları dökmeye hakkınız yok.
SEDA GÖREN BÖLÜK (İstanbul) – O gözyaşlarını siz Zaman gazetesinin önünde döktünüz içinde döktünüz.
MURAT EMİR (Ankara) – Bu millete, bu milletin demokrasisine, hukuk devletine en büyük darbeyi siz birlikte vurdunuz, suç ortağısınız. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Zengin, buyurun.
33.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, dakika bir, gol bir yani. Şimdi, bir defa, arkadaşlarım yeteri kadar dinleyemiyorlar galiba.
Şimdi, buradaki mesele şudur: Bakın, bir daha söylüyorum, bir defa, bu terör örgütünü kuran insanlar, kuran yapılar bunu size iade eder mi? O dosyaları tek tek açıp okudunuz mu? Tamamen hukuka uygun, tamamen usulüne uygun.
MURAT EMİR (Ankara) – Ben baktım onlara, merak etmeyin.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Bakmış... Mümkün mü? Baktıysanız o zaman yeteri kadar vâkıf olamamışsınız diye düşünüyorum.
MURAT EMİR (Ankara) – Gayet güzel baktım.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Asıl mesele zaten vermemek üzerine dizayn edilmiştir. Buradan alıp götüren, senelerce orada koruyan, etrafını çevreleyen, sadece orada değil, başka ülkelerde de... Avrupa ülkelerinden, kaç tane ülkeden Türkiye'nin talepleri var. Biz, Sayın Cumhurbaşkanımız bunları her gittiğimiz ülkede zaten konuşuyoruz. Hâl böyle olunca asıl şunları hatırlamak lazım: Bir defa, vermemek için çok büyük bir özen vardı. Biz sonuna kadar bu terör örgütü mensuplarının Türkiye'ye gelmesi için uğraştık ve uğraşmaya da devam edeceğiz. Daha NATO’yla ilgili konular konuşulurken en önemli şartların başında bu örgüt mensuplarının iadesi konusu vardı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Ama şunu hatırlatmak isterim: Bakın, bugün gelirken arkadaşlarım da bana tekrar hatırlatma ihtiyacı duydular. Sayın Özgür Özel’in Manisa’da yaptığı konuşmalar var, hâlâ duruyor, YouTube’u açıp dinleyebilirsiniz. Sayın Tanal’ın Zaman gazetesine nasıl gittiği, kendini siper ettiği görüntüler var elimizde. Yani Manisa’da, orada “İnanç gruplarına zarar veriyorsunuz.” diye yaptığı konuşmalar var, “FETÖ” adını reddedişleri var. Ben şunu söyledim, bakın, 5 bindi derken şunu söylüyorum: Daha o gecenin ertesinde 1.500 hâkim-savcı atılırken zaman içerisinde bu insanlara şöyle görevler veriliyor; sen Alevi olacaksın, sen Sünni olacaksın, sen solcu olacaksın, sen İslamcı olacaksın. İnsanlara yaşamadıkları, olmadıkları roller dağıtan son derece karmaşık, sofistike bir terör örgütünden bahsediyoruz. Hâlâ bu örgütü anlamak yerine karşılıklı kavga etmeyi tercih ediyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Ben bunları daha evvel de söyleyebilirdim ama bu terör örgütünün nasıl çalıştığını, bu toplumu nasıl böldüğünü, nasıl çatışmalar, yarattığını, nasıl cinayetler işlediğini Türkiye'nin geleceği için unutmayalım. Bakın, insanları öldürdüler, bir ton eylem yaptılar. O yüzden katman katman çözmeye bu ülkenin devam etmesi gerekiyor. Böyle anladığımız takdirde FETÖ’den hem tamamen kurtuluruz hem de bu ülkenin zarar görmesine engel oluruz.
Teşekkür ediyorum.
MURAT EMİR (Ankara) – İsterseniz ben devam edeyim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Emir.
34.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Özlem Zengin’in çaresizliğini anlıyorum tabii. Küçücük bir şeyden hareketle tartışmayı oraya yığmaya çalışıyor ama öyle kolay değil o işler.
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Kayseri) – Ya, bırak ya! Ayıp ya!
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Sayın Başkan, öyle yağma yok, öyle yağma yok, öyle yağma yok.
MURAT EMİR (Ankara) – Bakın, Cumhurbaşkanı “Al papazı, ver papazı.” demişti; bizdeki papaz gitti, oradaki papazın cenazesi orada.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Doğru konuşalım. Öyle yağma yok.
MURAT EMİR (Ankara) – Hani niye alamadık biz o papazı? Çünkü Türkiye Cumhuriyeti onu gerçekten istemedi.
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Kayseri) – Yalan söylüyorsun!
MURAT EMİR (Ankara) – Çünkü o gelseydi, sizinle ortaklığı tek tek ortaya dökülecekti. O göstermelik davalar da gerçekten yapılmadı, görülmedi. Amerika FETÖ’yü kullandı, sizinle beraber kullandı. Amerika FETÖ’yü vermezdi yine ama siz o dosyaların içini boş gönderdiniz.
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Kayseri) – Yalan söylüyorsun!
MURAT EMİR (Ankara) – Bu gerçeği unutmayın. Fetullahçı çeteyle birlikte el ele verip Mustafa Kemalci generalleri tasfiye ettiğinizi sizin genel başkan yardımcılarınız itiraf etti zaten. Hepimizin bildiği bir gerçeklik var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
MURAT EMİR (Ankara) – Devletin tüm kurumlarını bir tarikatı, bir çeteyi darbe yapacak seviyeye getirecek kadar siz teslim ettiniz, sizin iktidarınız teslim etti. Bizim için 2008’de de haindi, 2004 Millî Güvenlik Belgesi’nde de haindi. Bizim hiçbir uyarımızı duymadınız. Burada Fetullah Gülen’e en ufak bir söz söylettirmiyordunuz ama Fetullah Gülen belli bir noktaya gelip sizin koltuğunuza da göz dikince kavga orada başladı. Sizin öyle hukuk devleti, demokrasi, adalet dertleriniz yok.
Bakın, diyor ki: “Fetullahçılar her kılığa girdiler.” Girmediler, hayır. Fetullahçılar bu devleti teslim almak için sağcı kılığına girdiler, Sünni kılığına girdiler, siyasal İslamcı kılığına girdiler.
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Kayseri) – Yalan söylüyorsun!
MURAT EMİR (Ankara) – Çünkü solcuları asla bu devlette en ufak bir yere almadınız. Bütün iddianamelere baktığınızda, o HSK’nin hâkim ve savcıları nasıl seçtiğinin altına baktığınızda… Biz size tutanak tutanak getiririz, neye göre seçtiğinizi biz biliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet, toparlayalım.
MURAT EMİR (Ankara) – Söyleyeyim, toparlıyorum Başkanım.
Yani bunu uzatırsanız uzatırız. Hamsici’nin ifadeleri var, FETÖ’cü, diyor ki: “Zamanın Başbakanı Tayyip Erdoğan’dan geldi, ‘Yargıtay üyesi 150'ye razı mısınız?’ diyor.” Onlar da diyorlar ki: “Yok, 150’ye razı değiliz.” (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Pazarlıklar yapıldı bu ülkede, Yargıtay üyeleri üzerinden pazarlıklar yapan zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Şimdi, bütün bunlar olacak, siz döneceksiniz, tek tek bizimle uğraşacaksınız. Başka kapıya gidin. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – İzin verirseniz bir şey söyleyeyim.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Bir cümle söylemem lazım.
BAŞKAN – Tabii, tabii, söz vereceğim.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Celal Adan’ın, 15 Temmuz akşamı çok güçlü bir iradenin teşekkül ettiğine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan bütün siyasi partilerin, bu, devleti çökertme operasyonuna karşı bir irade ortaya koyduğuna ilişkin konuşması
BAŞKAN - Ben diyorum ki çok güçlü bir irade teşekkül etti 15 Temmuz akşamı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan bütün siyasi partiler bu alçak ve devleti çökertme operasyonuna karşı bir irade ortaya koydu. Zannediyorum ki Cumhuriyet Halk Partisinin, Milliyetçi Hareket Partisinin, İYİ Partinin, DEM’in, bütün siyasi partilerin bu konudaki görüşleri de üç aşağı beş yukarı kamuoyu tarafından biliniyor. Geçmişte, beş sene evvel şu konuştu, on sene evvel şu konuştu diye tartışmayı bitirmemiz imkânsız. Bu terör örgütünün bir daha milletimize musallat olmaması için büyük bir tecrübe kazanılmıştır. İnşallah, bu tecrübe ders olur ve cumhuriyetimizi bir daha böyle kirli ellerin güçlendiği bir ortama müsait hâle getirmeyiz.
Buyurun Sayın Zengin.
35.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Celal Adan ile Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, söylediğinize katılıyorum ama bu tartışmanın nasıl başladığını unutmamak lazım.
Şimdi, bence hiç sataşma yokken sataşma oluşuyor. Yani Sayın Emir konuşmasında sataşıyor, bir de üstelik diyor ki: “Ya, işte, çaresizlik...” Allah Allah! Neyin çaresizliği, anlamadım. Mikrofon benim, kafa benim, bilgi benim, hayat benim, her şeyin cevabı…
MURAT EMİR (Ankara) – 2014’e kadarki konumunuzu anlatamıyorsunuz.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Niye çaresizlik olsun?
MURAT ÇAN (Samsun) – Dün öyle söylüyordun, bugün böyle söylüyorsun.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Üstelik bir de el kol hareketi yapıyoruz. Bir de öyle bir şey var. Rica ediyorum, bakın, burada işimizi yapıyoruz, efendi efendi fikirlerimizi açıklıyoruz; birbirimizi incitecek şahsa sözler söylemeyelim, ben size söylemiyorum Sayın Emir. Lütfen, bunu çok yakışıksız buluyorum, size de yakıştıramıyorum.
MURAT EMİR (Ankara) – Ben size bir şey söylemedim Sayın Zengin.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Bana “çaresiz” diyemezsiniz; bakın, diyorsunuz, diyemezsiniz.
MURAT EMİR (Ankara) – Canım, fikrî tartışmada çaresiz kaldınız diyorum. Bu, şahsa hakaret mi? Yapmayın böyle ya.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Yok, hiç öyle demediniz, lafı çevirmeyelim. Neyse, onu koyuyorum kenara.
Sayın Başkanım, buradaki problem şudur: Bakın, elli yıllık bir terör örgütünden bahsediyoruz. Sayın rahmetli Bülent Ecevit’in vasiyetine falan gelmeyeceğim tartışmalar büyümesin diye, gelmeyeceğim oraya.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ŞENOL SUNAT (Manisa) – Siyasi ayağını bulun.
BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Ama şunu söylemek istiyorum: Bakın, AK PARTİ'nin 2012'den sonra hassaten başladığı FETÖ mücadelesinde değerli arkadaşlarım tam karşı tarafta durmuşlardır. Yaptıkları konuşmalara, fotoğraflara, video kayıtlarına baksınlar, ondan sonra bize laf söylesinler. Ha, burada Amerika asla ve kata bunu vermek istememiştir çünkü bu terör örgütünü kuran, yöneten zaten bizatihi kendisidir. Bizim verdiğimiz bütün dosyaların içerisi doludur, hepsi sahicidir çünkü bizim hiçbir şeyden de korkumuz yok. Biz asli olarak bu örgütle zaten mücadele ettiğimiz için işler bu noktaya geldi, mücadeleden dolayı darbe yapma ihtiyacı duydular, darbe girişimi ama Allah'tan memleketini seven insanlar, o gece bu işi fark eden herkes birleşti ve bugün hâlâ Türkiye Büyük Millet Meclisinde hep beraber özgürce fikirlerimizi söylüyoruz elhamdülillah.
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Çömez, buyurun.
36.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in, İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Çok teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ucu dışarıda, yuları emperyalistlerin elinde olan bu hain örgütün ülkeye neler yaptığına hep beraber üzülerek ve acı çekerek tanık olduk. Bugün hemen hemen hepimiz aynı noktadayız yani diyoruz ki bu bir terör örgütüdür.
Tabii, burada bugün bu eleştirileri yöneltirken sadece yapılanların değil yapılmayanların ve ihmallerin de konuşulması lazım. Şimdi, Sayın Zengin şunu söyleyebilir: “Bunlar öylesine korkunç bir terör örgütü ki devletin içerisine nüfuz ettiler.” Burası doğru fakat tartışmamız gereken şu Sayın Zengin: Emniyet içerisinde, Emniyet İstihbaratta, MİT’in içerisinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde ve özellikle TSK'nin en önemli kademelerinden Hava Kuvvetlerinde, yine yargıda, mülkiyede bunlar bu kadar güçlenirken, bu kadar nüfuz ederken, bu kadar devleti ele geçirirken, medyada bu kadar güç sahibi olurken ve ekonomik olarak semirirken, beslenirken; altın madenleri, işler güçler bunlara verilirken…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Şunu açıkça sormak istiyorum -ne olur dediğimi yanlış anlamayın- samimiyetimle soruyorum ve birçok konuda da şu an söylediklerinize katılarak söylüyorum: Burada kendinize bir hesap sormanız veya “Biz şurada hata yaptık.” demeniz gerekmiyor muydu? Ben sade bir milletvekili olarak Sayın Erdoğan’ı uyardım, rapor yazdım, mektup yazdım “Sayın Erdoğan, bu korkunç bir çetedir.” dedim. O zamanlar “Ne istediler de vermedik?” deniyordu arkadaşlarınız tarafından ve Pensilvanya’ya giderek, oralarda boy boy resim çektirerek, bunları gururla sosyal medya hesaplarından paylaşıyordu siyasi yol arkadaşlarınız ve ben Sayın Erdoğan’a uzun uzun anlattım, kendisine sorabilirsiniz; “Bakın, bu bir emperyalist örgüttür; bunlarla beraber olmayın, bunlarla beraber vatanseverlere zulmetmeyin. Yarın bu örgüt sadece bu ülkenin başına değil, bu devletin başına değil sizin de başınıza bela olacak.” dedim, Allah şahit bunu kendisine verdim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Bitireceğim Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun.
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Şimdi, bütün bunların neden olduğunu sorgulamamız gerekmiyor mu? Bu insanlar üniversite sınavlarının sorularını çalıp kendi insanlarını, kendi adamlarını üniversiteye yerleştirirken sizin hiç mi kabahatiniz yoktu? Veya Türk Silahlı Kuvvetlerine, askerî okullara bunlar kendi elemanlarını yerleştirirken hiç mi günahınız yoktu? Gelelim GATA’ya. GATA’nın o kadar stratejik yerlerine, askerî hekimlerin bulunduğu sağlık heyetlerine öyle adamları nüfuz ettiler ki sınav sorularını almadan geçen samimi vatan evlatları, Anadolu çocukları o sınavları geçip geldiler, orada sağlık heyetinde elendiler. Şimdi, bunlar olurken şunu demeniz gerekmiyor mu; “Yani biz nerede hata yaptık? Niye bunu eksik yaptık? Bir kendimizi ‘check’ edelim.” demeniz gerekmiyor mu?
Başka bir şey daha, az önce Murat Bey söyledi yani “Ver papazı, al papazı.” dedi Sayın Erdoğan. Evet, katıldık, doğruydu; alsın papazını, bu lanet olasını da buraya getirsin. Niye getiremedik? Tamam, dosyanın tam olduğunu söylüyorsunuz. O zaman gücünüz mü yetmedi? O zaman sözünüz mü dinlenmedi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Bitireceğim Sayın Başkanım, müsaade edin.
BAŞKAN – Buyurun.
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – O zaman kudretiniz mi yetmedi? NATO ortağı bir ülke olarak Amerika’ya “Ver bu lanet olası adamı.” niye diyemediniz?
Bir başka şey daha: NATO Zirvesi yapıldı Madrid’de. O zirvede Sayın Erdoğan’ın açık seçik beyanı var: “Biz İsveç’in ve Finlandiya’nın üyeliğine onay verdiğimiz takdirde -konuştuk, anlaştık, bunlardan da mutabakat aldık- bize İsveç’teki, Finlandiya’daki, diğer Avrupa ülkelerindeki, oradaki FETÖ üyesi teröristleri geri gönderecekler, biz de onay vereceğiz.” Hepimiz buraya geldik, burada toplantılar yapıldı, İsveç, Finlandiya kabul edildi. Soruyorum size: Allah aşkına, bu ülkelerden bir tanesine, hadi Amerika’ya gücünüz yetmedi, hadi papazı verdiniz, papazı alamadınız, bu ülkelere de mi gücünüz yetmedi? Elinizde bu kadar imkân varken neden bunu bastırıp da “Önce gönderin buradakileri, ondan sonra onay verelim.” demediniz? Dolayısıyla bütün bunların bir öz eleştiri olarak yapılması lazım.
Samimiyetimle söylüyorum: Bakın, bu örgüt, bu baş belası örgüt bugün bizim başımıza bela olmadı ama biz yıllarca…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Bitiriyorum, son bir cümle Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – …son derece iyi niyetle, son derece samimi bir şekilde “Yapmayın, bunlar emperyalist uşaklarıdır.” dediğimizde üstümüze gelindi, bize zulmedildi; zindanlarda yattık, sokaklarda yattık, acı çektik, sürgünlerde yattık, bazılarımız öldü, bazılarımız senelerce cezaevlerinde çürüdü. Şimdi, onlara sizin bir özür borcunuz var. Öte yandan -az önce de ifade ettim- Meclis Başkanının, Meclis Başkan Vekilinin bombalanmış bu çatı altında bu lafları söylemiş insanlar olarak bu ülkeye, bu millete, millet iradesinin tecelli ettiği bu yüce çatının altındaki saygın üyelere bir özür borcu var.
Dolayısıyla bunlara da cevap verirseniz memnun olurum Sayın Zengin.
BAŞKAN - Sayın Temelli…
37.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Fetullah Gülen öldü ve her şey bitti değil çünkü bu yapının bu ülkede yaratmış olduğu tahribat, özellikle siyaset üzerinde yaratmış olduğu tahribat bütün çıplaklığıyla ortada ve buna hepimiz tanıklık ettik. Dolayısıyla bugün için her şeyden önce hakikatle yüzleşme zamanıdır ve bunun gereği yapılmalıdır. Biz bu hakikati yok sayarak, sadece ve sadece geçmişin polemiklerine sıkışarak yol alamayız, bu hakikatle yüzleşmek sorumluluğundayız. Şimdi, baktığımız zaman, bu tahribatın toplumun birçok yerine ne denli, nasıl sirayet ettiğini hepimiz de biliyoruz, zaten bunun sancılarını yaşıyoruz. Ya bu meseleyi gerçekten sonlandıracağız ve ileriye dönük bunun etkilerinin devam etmesine engel olacağız ya da bu tartışmanın içinde Fetullah Gülen zihniyetini yaşatmaya devam edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun toparlayın.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Neden bunu söylüyorum? Bakın “Fetullah Gülen’le mücadele etmek, ona karşı olmak, bu çeteyi çökertmek, bu yapıyı bitirmek” dediğinizde aslında yaratmış olduğu, sirayet ettiği her türlü tahribatı bitirmelisiniz.
Bir örnek vereceğim, Kobani kumpas davası. Bu davadan dolayı arkadaşlarımız cezaevinde. Peki, bu iddianameyi kim hazırladı? Fetullah’ın savcıları hazırladı. Fetullah’tan sonraki savcılar geldiler, kopyala-yapıştırla, aynı iddianameyle arkadaşlarımız cezaevinde kalmaya devam ediyor.
Şimdi, siz bu konuda bir adım atmayacaksınız “Biz Fetullah Gülen’e karşıydık.” diyeceksiniz. Karşıysanız onun yaratmış olduğu ve sonuçlarına hâlâ katlanmak zorunda olduğumuz şeyleri de ortadan kaldırmak zorundasınız ve birçok davada olduğu gibi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - …bunun belki de en önemli davası Kobani kumpas davasıdır. Bu konuda da gereğinin yapılması acil bir zarurettir.
BAŞKAN – Sayın Zengin, bitirelim, bu son…
38.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez ile Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Tabii, son, zaten cevabının bir kısmını benim verebileceğim sorular, bir kısmına da soruların kendi muhatapları vakti geldiğinde bence cevabını verecektir. Burada Başkanımız ve Başkan Vekilimiz, kendileri de muhakkak bu konuşmaları dinliyorlardır.
Şimdi, ben şunu hakikaten böyle düşünüyorum: Yani bu “Elebaşı öldü ve bu iş bitti.” diyemeyeceğimiz bir nokta, bu tartışma bile bunun böyle olduğunu gösteriyor. Bir defa, 2012'den itibaren anlatmaya çalıştığım şey işte bundan kaynaklanıyordu yani o tarihten itibaren kesinlikle bu terör örgütüyle ilgili olarak çok yoğun bir mücadele yapılmıştır, çok yoğun bir mücadele. Tüm bu yapılanların hepsi aslında… Hani siz kelimelerle özür arıyorsunuz ama nihayetinde bunların yaptığı şeyleri gördükten sonra onlarla ilgili olarak Türkiye çok keskin bir mücadele içine girdi Sayın Cumhurbaşkanımızla beraber. Eğer bunlar olmasaydı zaten bu aşamaya asla ve kata gelemezdik. O yüzden, bu tarihten sonra, şu andan itibaren yapacağımız şey, Türkiye'de her anlamda toplumsal hayatın içinde açtıkları hasarı da içine koyarak söylüyorum…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Tüm bunların izalesiyle ilgili, bütün milletvekilleri ve tüm siyasi partilerin ortak bir çalışma yapması gerektiğine ben de inanıyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Bilici…
Buyurun.
39.- Adana Milletvekili Bilal Bilici’nin, Çukurova’nın beyaz altını olarak bilinen pamuğun kara bahtı olduğuna ilişkin açıklaması
BİLAL BİLİCİ (Adana) - Sayın Başkan, teşekkürler.
Geçenlerde bölgem olan Adana Ceyhan’da pamuk çiftçilerini ziyaret ettim, maalesef şunu tespit ettim: Çukurova’nın beyaz altını olarak bilinen pamuk maalesef kara bahtlı olmuş durumda. Geçmişte 3,5 milyon dönüm ekilen pamuk bugünlerde 150 bin dönüm ekiliyor, bununla beraber maliyetler artmakta; 2023 yılında maliyet 6.300 lira iken bu yıl, 2024 yılında 9.300 liraya çıkmıştır. Destekleme primi ise yıllardan beri 1 lira 60 kuruşta kalmıştır, pamuk fiyatı ise 26 TL civarına çakılmıştır. Buradan vekil olarak, vicdan sahibi bir vatandaş olarak ve çiftçi evladı olarak Tarım Bakanına bir çağrı yapmak istiyorum ve pamuk gibi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ekmen…
40.- Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in, Devlet Bahçeli ile Cumhurbaşkanının bugün yaptıkları açıklamalara ilişkin açıklaması
MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın Bahçeli 1 Ekimde başlatmış olduğu girişimini bugün yapmış olduğu tarihî konuşmayla yepyeni bir evreye taşımıştır, hemen ardından Sayın Cumhurbaşkanı da bu meselenin kısır çekişmelere kurban edilmemesi gerektiğini vurgulamıştır. Türkiye'de terörü sona erdirecek, silahları kalıcı bir şekilde sonlandıracak herhangi bir girişimin siyaset kurumu veyahut da toplum tarafından reddedilmesi söz konusu olamaz. Ancak, toplumun, iktidarın hükmetme anlayışı ve alışkanlıklarından, geçmişteki başarısız girişimlerinden mütevellit temkinli bir bekleyişi söz konusudur. Sayın Bahçeli’nin ısrarla ve defaatle vurguladığı gibi, bu işin çözüm mercisi Meclis ise Meclisimizin behemehâl gelişmeler, beklentiler ve öngörüler hususunda bilgilendirilerek iktidarı ve muhalefetiyle milletvekillerimizin âdeta şifre çözer gibi olan biteni anlama ve anlamlandırma azabından kurtarılması icap eder.
BAŞKAN - Sayın Özsoy…
41.- Kayseri Milletvekili Sayın Bayar Özsoy’un, FETÖ elebaşının ölümüne ilişkin açıklaması
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
FETÖ terör örgütü elebaşı sümüklü kardinal F. Gülen uzun yıllar boyunca devletimizin ve toplumumuzun kılcal damarlarına girmiş, ülkemizin huzur ve güvenliğini tehdit eden birçok hain planın başmimarı olmuştur. Türk milletinin birlik ve beraberliğine kasteden 15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaki isim olarak tarihimizde kara bir leke bırakmıştır. Onlarca vatandaşımızın canına mal olan bu darbe girişimi demokrasimize, bağımsızlığımıza ve geleceğimize yönelik alçakça bir saldırıydı ancak aziz milletimiz kahramanca bir direniş göstererek bu hain saldırıyı bertaraf etmiş ve tarih yazmıştır. Terör örgütü elebaşının ölümü bizleri ziyadesiyle mutlu etmiştir, ateşi bol olsun inşallah. Terör örgütü elebaşının ölümünün, işlediği suçların ve hainliklerinin üzerini kapatmayacağını bir kez daha vurgulamak istiyorum. Milletimize ve devletimize karşı işlenen hiçbir suç cezasız kalmamıştır, kalmayacaktır.
BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Başkanlıkça, Muş Milletvekili Sümeyye Boz’un, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazısının 18/10/2024 tarihinde Başkanlığa ulaştığına ilişkin önerge yazısı (4/76)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Muş Milletvekili Sümeyye Boz’un Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu üyeliğinden istifasına dair yazısı 18 Ekim 2024 tarihinde Başkanlığımıza ulaşmıştır.
Bilgilerinize sunulur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Numan Kurtulmuş ve beraberindeki heyetin Brezilya’da düzenlenecek olan G20 (P20) 10’uncu Parlamento Başkanları Zirvesi’ne katılımı hususuna ilişkin tezkeresi (3/931)
18/10/2024
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Numan Kurtulmuş ve beraberindeki heyetin Brezilya’da düzenlenecek olan G20 (P20) 10’uncu Parlamento Başkanları Zirvesi’ne katılımı hususu 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 9’uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Numan Kurtulmuş
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Saadet Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Saadet Partisi Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya tarafından, yaşanan yenidoğan skandalı ve yaşanabilecek benzeri olayların önüne geçebilmek, denetim mekanizmalarını güçlendirmek ve sağlık kuruluşlarının uygulamalarını daha sıkı bir şekilde mercek altına almak amacıyla 22/10/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Ekim 2024 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
22/10/2024
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 22/10/2024 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Bülent Kaya
İstanbul
Grup Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Bülent Kaya tarafından, yaşanan yenidoğan skandalı ve yaşanabilecek benzeri olayların önüne geçebilmek, denetim mekanizmalarını güçlendirmek ve sağlık kuruluşlarının uygulamalarını daha sıkı bir şekilde mercek altına almak amacıyla 22/10/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önerimizin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 22/10/2024 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, Saadet Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Kaya.
Buyurun Sayın Kaya. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında olay yeni değil ama kamuoyu baskısı artınca yeni bir olaymış gibi gündeme gelen yenidoğan yoğun bakım ünitesinde meydana gelen vahşice uygulamalar gerçekten bütün toplum olarak tüylerimizi ürperten bir hâle doğru geldi. Her gün bu ülkede o kadar şey yaşıyoruz ki “Herhâlde dip bu olsa gerek, bunun daha dibi var mı?” diye konuşurken bir sonraki gün bambaşka bir olay “Henüz dibi bulmadık.” gibi bir sonuçla bizi karşı karşıya bırakıyor.
Ben sözlerime, sağlık sisteminde canını dişine takarak gerçekten fedakârca mücadele eden, mesai kavramı olmadan çalışan, bu işi sadece bir geçim kaynağı olarak değil aynı zamanda bir hizmet aşkıyla yürüten mevcut sağlık çalışanlarımıza; doktorundan hasta bakıcısına, hemşiresinden temizlik görevlisine kadar bütün sağlık görevlilerimize bu ulvi hizmetleri için teşekkürlerimi sunarak başlamak istiyorum.
Yine, soruşturmayı yürütürken mafyaya, güç odaklarına boyun eğmeden; Türkiye Cumhuriyeti adına cumhuriyet savcılığı görevini yürütürken kamunun, milletin çıkarlarını önceleyerek bu soruşturmayı yürüten cesur yargı mensuplarına da buradan bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.
Elbette, her kurumda olduğu gibi sağlıkta da çürük elmalar vardır, yargıda da. Devlet ve iktidar olarak, Meclis olarak bizim görevimiz de çürük elmaları ayıklama başarısı gösterebilmemizden geçiyor. Yenidoğan yoğun bakım ünitesindeki hadiselere iki pencereden yaklaşmamız gerekiyor. Bir; olayın adli boyutu yani bizzat suç işleyen, bu olayların içerisinde olan, bir kısmı kamu görevlisi, diğeri de normal şahıslardan oluşan bir çeteden bahsediliyor. Bununla ilgili elbette Cumhuriyet Başsavcılığımız soruşturma yürüttü, iddianame hazırladı, yargısal süreç devam ediyor. Bir de olayın idari boyutu vardır. İdari boyut aynı zamanda siyasi sorumluluk üstlenmeyi gerektirir çünkü kamunun, kamu adına güç kullananların, bir, önleyici olma görevi vardır, bir de bütün önleyici tedbirlere rağmen mevzuata aykırı bir durum meydana gelirse de cezalandırma boyutu vardır. Örneğin, bir fabrikanın, bir işletmenin kapısında bekleyen gece bekçisinin uyumadan o işletmeye hırsız girmemesini temin etme sorumluluğu vardır ama uyumamasına rağmen her nasıl başardılarsa o işletmeye, o fabrikaya hırsız girdiği zaman da gereğini yapıp müdahale etmek ve ilgili kolluk kuvvetlerine haber verme sorumluluğu var. Şimdi, işletmenin, fabrikanın başında bulunan bekçi uyuyor, içeriye hırsızlar giriyor, karşı komşu telefonla arıyor bekçiyi “Ya sen uyuyorsun, içeriye hırsızlar girdi.” diyor, o da 155'e ihbar ediyor. Ondan sonra, bekçiyi alkışlayacak mıyız yoksa “Kardeşim, bu hırsızlar içeriye girerken sen uyuyor muydun, uyumuyor muydun?” diye bekçiyi sorgulayacak mıyız? Burada, elbette Sağlık Bakanının, o dönemki İl Sağlık Müdürünün bu çetenin içerisinde olduğuna dair hiçbir iddiada bulunmuyoruz en azından elimizdeki deliller itibarıyla ama denetim görevi olan, bu çetelerin elini kolunu sallaya sallaya âdeta yaygın bir uygulama olarak yeni doğan çocuklarla ilgili bu yoğun bakım ünitelerinin alt şirketlere taşere edilmesi sırasında Sayın İl Sağlık Müdürü, bugünkü Sağlık Bakanı, sen uyuyor muydun, uyumuyor muydun? Elbette bunun hesabını bu millete vermek zorundasın. Senin ortaya çıkarmadığını vatandaş ortaya çıkarıp CİMER’e şikâyet ettikten sonra bunu ilgili adli kolluk kuvvetlerine göndermek seni sorumluluktan kurtarmaz. Düşünün, bu ülkede Sağlık Bakanlığı yapmış bir özel hastane sahibi kişi yoğun bakım ünitesini alt şirkete taşere ediyor. Niye? Alt şirketin kâr edebilmesi için, daha doğrusu daha fazla kâr edebilmesi için nerelerden kısılması gerektiğini çok iyi biliyor da ondan dolayı. Ya sigortasız personel çalıştıracaksınız ya gece sağlık nöbetinde doktor bulundurmayacaksınız ya da nitelikli hemşire ve ebeler yerine nitelikli olmayan, diploması olmayan kişiler bulunduracaksınız. Dolayısıyla bizim genel görüşme talebindeki maksadımız şudur: Ülkede adli yönden cezalar alınıyor ama maalesef, bütün bu rezaletlere rağmen, siyasi sorumluluk üstlenen hiç kimse ortaya çıkmıyor. Bu ülke, bu siyasi sorumlulukları ortaya çıkarmadığınız müddetçe, dibinin dibi görünmeden, siyasi sorumluları hesap vermeden her gün yeni skandallarla yüz yüze kalmaya devam edecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
BÜLENT KAYA (Devamla) – Kimse babamızın oğlu değil, velev ki babamızın oğlu olsa dahi hiç kimseyi koruma gibi bir sorumluluğumuz yok. Bizlerin, milletvekilleri olarak, iktidar olarak koruyacağımız tek bir kişi vardır, 85 milyon milletimiz ve vatandaşlarımızdır. Onun için kimsenin PR’ını yapmayın, kimseyi baştan kahraman ilan etmeyin. Gelin, herkes önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde, daha sonra da kamuoyu önünde yaptığı ihmallerin, yanlış işlerin hesabını versin. Öyle yok, sağlık sistemindeki genel bir uygulamayla özel hastanelere aktarılan kamu parası olarak 35 milyar TL'den bahsediliyor. SGK'den 8 bin TL günlük ödeme veriyorsanız siz bu yoğun bakım ünitelerine oraya giden hastanın gerçekten gidip gitmediğini veya o şartları oluşturup oluşturmadığını denetim sorumluluğunuz vardır. Bakan bu denetimden kaçamaz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Şenol Sunat.
Buyurun Sayın Sunat. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ŞENOL SUNAT (Manisa) – Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; neler oluyor ülkemizde?
Değerli milletvekilleri, bir türlü önlenemeyen ve giderek artan kadın ve çocuk cinayetleri, tacizleri ve istismarları; mültecilerin yaptıkları ve giderek sayılarının artması; Cumhurbaşkanı zatımuhteremin daha iki gün evvel “Lübnan’dan ve Suriye’den gelecek olan göçmenlere kapımız açık.” demesi; 10 yaşlarına inen uyuşturucu kullanımı; işsizlik, pahalılık, yoksulluktan beslenemeyen çocuklarımız; hırsızlık, gasp, darp, kapkaç vakaları; dolandırıcılık, rüşvet, kara para aklama; tehdit, adaletsizlik, haksızlık ve hukuksuzluklar…
Türkiye şimdi doktor ve hemşire kılıklı bebek katillerini konuşuyor, hayatlarına kıyılan 12 masum bebeği konuşuyor; bilinen bu kadar. Özel hastane çeteleri oluşmuş, lanet olsun hepsine! Hiçbir konuda çözüm üretemeyen, iflas etmiş iktidar; yeter artık, istifa edin! Siz artık yönetemiyorsunuz. Toplum vicdanında derin yaralar açıldı sayenizde. İktidarınız döneminde her konuda olduğu gibi fırsatçılığı ve acımasız çıkarcılığı kültür hâline getirdiniz, siz sebep oldunuz. Balık baştan kokuyor sayın milletvekilleri, özel hastane sahibi kişileri sağlık bakanı yapan sizlersiniz.
Şimdi, Müezzinoğlu “Haberim yok.” diyor. Sağlık sistemine kim güvenir artık? Kökten temizlik gerekiyor sayın milletvekilleri. Bu durum sadece sağlık skandalı mı zannediyorsunuz? Ülkemizde hem siyasi hem de ekonomik düzenin çürüdüğü ve yozlaştığını görmüyor musunuz? Sağlık sistemini ticarete dönüştürerek vatandaşlarımızın en temel haklarından biri olan sağlık hizmetlerine erişimi engellediniz. Fırsatçılar, çeteler türüyor ve sağlık hizmetlerini bir sömürü aracı olarak kullanıyor. Ne acıdır ki masum bebekler üzerinden kurulmuş adi cinayet şebekeleri, Sosyal Güvenlik Kurumu üzerinden para devşirmek için ölüme yollanan masum yavrular, acı içinde kıvranan analar ve babalar… Sadece 19 hastane olduğunu zannetmiyoruz, daha birçok ilimizden şikâyetler yağmaya başladı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ŞENOL SUNAT (Devamla) – Bunun yanı sıra, sağlık hizmetlerinde denetim ve kontrol mekanizmaları tamamen çökmüş, liyakatsizlik ve yolsuzluklar sistemi esir almıştır. Hatırlayın, 112 skandalı, anjiyo çetesi, stent çetesi, tomografi çetesi sağlık sisteminin nasıl ranta ve çetelere teslim edildiğini göstermektedir. Bu yüzden Meclis araştırması mutlaka açılmalıdır diyorum.
Bir sözüm de AK PARTİ'nin Sayın Grup Başkan Vekiline. Ne kadar masumlar yirmi iki senedir bu ülkeyi yönetenler(!) FETÖ öldü, Allah'ın huzurunda hesap verecek. Çok söyledik o zaman? Neydi o zaman? Adalet Bakanlığını yapmış Sayın Bekir Bozdağ “Muhterem hoca efendi” diye buradan bağırırdı 2008-2009 yıllarında “Laf söyleyemezsiniz.” diyordu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ŞENOL SUNAT (Devamla) – Lütfen… Çok az, birkaç cümle…
BAŞKAN – Veremiyoruz.
ŞENOL SUNAT (Devamla) – Bugün baktım ne yazmış acaba diye, ne demiş biliyor musunuz Bekir Bozdağ? “Kabri cehennem çukurlarından bir çukur, mekânı cehennem olsun.” demiş. O zaman hiç mi anlamamış Sayın Bozdağ? Evet, büyük bir çete olabilir bu Sayın Grup Başkan Vekili ama bu kadar mı saftınız? Bu kadar saf olanlar bu ülkeyi yönetmesin.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Sayın Zeynep Oduncu Kutevi.
Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA ZEYNEP ODUNCU KUTEVİ (Batman) – Teşekkürler Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başlarında bizleri izleyen değerli halklarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Günlerdir cani bir örgütün para kazanmak uğruna bebekleri nasıl katlettiklerini konuşuyoruz, konuşmaya da devam etmemiz gerekiyor. En az 12 masum bebek sadece bir avuç insanın para hırsı uğruna katledildi. Bu acı örnek “Sağlık sisteminde çığır açtık.” diye övünen iktidarın yarattığı çürümenin göstergesi oldu. Bu çürümenin sonunda 12 bebek katledildi. Bir şebeke kuruluyor, para için bebeklerin canına kıyılıyor. Peki, bu çürümenin sorumlusu sadece para hırsıyla bebeklerin canına kıyanlar mıdır? Elbette değil. Yıllarca “Sağlıkta Dönüşüm Projesi” diyerek sağlık sistemini ters yüz eden iktidar aslında tam da bugün konuştuğumuz çürüme projesinin kendisini hayata geçirdi. Kamu sağlığını tasfiye eden, halkın sağlığını sadece birer araç olarak gören ve hatta piyasanın kapılarını ardına kadar açan iktidar, yaptıklarıyla bugüne kadar övündü durdu ancak bugün övüntünün nasıl bir çürümeye yol açtığı ortaya çıktı.
Daha önce bu kürsüde grubumuzdan da muhalefet partilerinden de vekil arkadaşlar bu konularla ilgili önergeler vermiş, araştırma önergeleri verilmiş, sağlıkta çürümenin neler olduğunu anlatmışlar. Ama tabii, iktidar eliyle, verilen önergeler, araştırma önergeleri maalesef reddedilmiş ve bunlarla ilgili herhangi bir çalışma yapılmamış.
Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla sağlığı bir metaya dönüştürerek hastaneleri yalnızca kâr odaklı işletmelere çevirdiniz; hastaları birer müşteri olarak görüp, niteliği göz ardı ederek sıradanlaştırıp bir hizmet anlayışını hayata geçirdiniz. Halk sağlığına, hekimlik değerlerine ve sağlık çalışanlarına zarar veren, ülke kaynaklarını boşa harcayan ve bu son olayda gördüğünüz gibi, insanlık değerlerinin ayaklar altına alınmasına yol açan politikaların önünü açtınız. Lafı uzatmanın hiçbir manası yok; bu çürüme, övündüğünüz sağlıkta dönüşüm politikalarının bir sonucudur. Maalesef bununla ilgili daha önce hiçbir adım atılmamış ama iktidarın bu saatten sonra bu politikalar karşısında daha anlamlı işler yapacağını umuyoruz. Daha önce çok duyduk çünkü, yapılan hatalar karşısında bakanlar şunu söylüyorlar: “Delil bekledik.” İktidar bakanlarının çoğu “Delil bekledik.” diyorlar. Ya, delil beklemenize gerek mi var? Bu ülkede çocuklar katlediliyor, bu ülkede bombalar patladığı zaman bile bakanların söylediği cümle bu oluyor: "Delil bekledik."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ZEYNEP ODUNCU KUTEVİ (Devamla) – Bu ülkede insan sağlığını ayaklar altına almamanız gerektiğini defaatle söyledik ama siz hâlâ delil peşindesiniz. Delilleri artık Meclis kürsüsünden vekillerimizin söylemesi ya da önerge vermesi, bunlarla ilgili çalışmaların olduğunu söylemesi; bunların dışında ekstra yapılması gereken bir şey var mıdır bilmiyorum. Burada halkın kürsüsünden, Meclis kürsüsünden ifade edilen önergeleri sadece iktidar kendi egosunu tatmin etmek için reddetmeyip işleme almış olsaydı bugün 12 bebeğin canına kıyılmamış olacaktı. Buradan bir daha sesleniyoruz: Lütfen, sadece iktidar olduğunuz için verilen önergelerin içeriğine bakmadan reddetmeyin. Çünkü bu reddettiğiniz önergeler yüzünden bugün ülkede maalesef katliamların ardı arkası kesilmiyor.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Murat Çan.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MURAT ÇAN (Samsun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şüphesiz ki kamuoyunda "yenidoğan çetesi" olarak bilinen, adlandırılan soruşturma, savcının tehdit edilmesi olayı, akabinde yaşanan gelişmeler bu konuyu Meclise taşımıştır. Acı olan budur. Bu acı gerçekten sonra şu saptamayı mutlaka yapmalıyız: Görünen sorun çete. Bu çete üç beş kişilik elebaşından oluşuyor. Bu üç beş kişilik elebaşına yaklaşık 50 kişi dâhil oluyor, bir araya geliyorlar, kamu kaynaklarını talan etmeyi amaçlıyorlar; işin sonu cinayet. Peki, denetleyemeyen ya da göstermelik teftişlerle hastaya değil dosyaya bakan sözde bürokratlar çetenin neresinde? Dosyada bunu gören var mı? Ya da bu çeteye hizmet, yardım, yataklık eden sözde sağlık politikaları ve onun vücut bulmuş isimleri bu dosyada nerede?
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – CHP meclis üyeleri nerede?
MEHMET TAHTASIZ (Çorum) – Utanmayı da bilmiyorsun ya, utanmayı. Biraz az konuş, az.
MURAT ÇAN (Devamla) - Hem Sağlık Bakanlığı hem Çalışma Bakanlığı yapmış isim nerede?
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Nerede? Atilla Bey… Sizin meclis üyeniz. Hadi, hadi!
MEHMET TAHTASIZ (Çorum) – Utanmayı da bilmiyorsun utanmayı, birazcık utan! Aynaya bak, yüzün kızaracak. Ya, bir de utanın ya, yaptıklarınızdan utanın!
MURAT ÇAN (Devamla) - Bize bir ay sonra şurada, şu koltuklarda Bakanlığın bütçesini sunacak, devrin Sağlık Müdürü, zamanın CEO’su, bugünün Bakanı nerede bu dosyada?
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Esenyurt Sağlık İşleri Müdürü kimin, hangi… Hadi, hadi!
MURAT ÇAN (Devamla) – Başkanım, bu beyefendiyi susturun.
BAŞKAN – Devam edin siz, devam edin.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – İnsan utanır ya, 12 bebek ölmüş, konuşuyorsun daha ya!
MEHMET TAHTASIZ (Çorum) - Bu memleketi bu hâle siz getirdiniz, daha utanmıyorsun ya!
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – CHP belediye meclis üyesiydi.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Ne ahlaksız adamsın sen ya,
MEHMET TAHTASIZ (Çorum) – Utanmıyorsun ya!
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Sizin adamınız, siz koymuşsunuz.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) - Ne terbiyesiz adamsın ya!
MEHMET TAHTASIZ (Çorum) – Ne terbiyesiz, utanmazsın ya!
BAŞKAN – Devam edin Sayın Milletvekili, onları kamuoyu görmüyor.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Çete lideri adam. Biraz da bundan bahsedin ya.
MURAT ÇAN (Devamla) – Bakandan bahsediyoruz.
MEHMET TAHTASIZ (Çorum) – Babandan da utan, kendinden de utan ya! Sizin Bakanlarınız sizin. Senin Sağlık Bakanından bahsediyor.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – CHP belediye meclis üyesinden bahsediyorum, çete lideri. CHP belediye meclis üyesi, çete lideri.
MURAT ÇAN (Devamla) – Densizlik yapma! Sus, yerine otur! Bakandan bahsediyoruz. Hem Çalışma Bakanlığı yapmış hem Sağlık Bakanlığı yapmış.
MEHMET TAHTASIZ (Çorum) -Senin Sağlık Bakanından bahsediyor. Senin Sağlık Bakanın, sağlık.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – CHP belediye meclis üyesi, çete lideri.
MURAT ÇAN (Devamla) – Çetenin başısınız. Sen ailece başısın!
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Evet, komisyon başkanınız, İstanbul Belediyesinden.
MURAT ÇAN (Devamla) – Başkanım, bu süreyi.. Zaten konu çok önemli.
BAŞKAN – Uzatacağım sürenizi.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Ayıptır ya, 12 bebek orada ölmüş, burada edebiyat yapıyor.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – İmamoğlu aday olsaydı sağlık bakanı mı yapacaktınız o adamı, siz onu söyleyin.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) - Konuşma be, sus, terbiyesiz herif!
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Hadi, hadi!
BAŞKAN – Bir dakika…
MURAT ÇAN (Devamla) Şimdi, çürüme burada arkadaşlar, bakın, anlatmaya çalıştığım çürüme burada. Sağlıktaki çürüme nasıl başlamış onu konuşalım isterseniz.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Bebeği öldürenler CHP belediye meclis üyeleri. Sizsiniz, siz!
MEHMET TAHTASIZ (Çorum) – Bunların yüzünden başladı sağlıkta çürüme.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Ayıp ya! O da çeksin cezasını, senin Bakanın da çeksin cezasını.
BAŞKAN – Bir dakika Sayın Milletvekili.
Sayın Gökçek’i Genel Merkezden istiyorlar Sayın...
Buyurun.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) –Gülüyorsun utanmadan be! Gülüyorsun, gülüyorsun!
MEHMET TAHTASIZ (Çorum) – Yüzlerce çocuk hayatını kaybetmiş sizin yüzünüzden.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) - Gülünecek bir durum mu var, gülünecek bir durum mu var?
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Sen CHP belediye meclis üyelerinden bahset! Sen CHP belediye meclis üyesinden bahset! Bahsetsene!
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) - İnsan utanır biraz be! Şu suratına bak, utanacak yüz yok sende.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Esenyurt’ta Sağlık İşleri Müdürü kimi yaptınız? Çete üyesi.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – O da cezasını çeksin, senin Bakanın da çeksin!
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Senin Sağlık İşleri Müdürün çete üyesi, hadi anlat! Ne oldu?
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Bak, o da çeksin, Bakanın da çeksin.
BAŞKAN – Sayın Milletvekili, bir dakika, bir dakika…
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Yeter ya Sayın Bakana yüklendiğiniz. Siz kendinize bakın!
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – İnsan ayrımı yapmayın, yapmayın insan ayrımı!
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – CHP meclis üyesi…
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Utanır insan! Terbiyesiz adam!
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – İşine gelince öyle, işine gelince böyle değil mi?
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Gülüyorsun be, gülüyorsun! Hoşuna gidiyor değil mi senin? O da çeksin cezasını, öbürü de; ayrım yapma, ayrım!
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Ya, bütün çete üyelerinde CHP’liler var,
MEHMET TAHTASIZ (Çorum) – Aynaya bak, aynaya!
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Bu adamları düzgün seçin, Meclis üyelerinizi düzgün adamlardan seçin.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Terbiyesiz adam! Sen Bakanını seç, hastane sahibi senin Bakanın! Terbiyesiz!
BAŞKAN – İsmet Bey, bir dakika…
Şöyle iki adım atsanız da rahat konuşsanız…
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Başkanım, kusura bakmayın. Gülüyor bir de ya!
BAŞKAN – Hem kendiniz yoruluyorsunuz hem Meclisi yoruyorsunuz. Sayın Gökçek, iki adımda yani dört adımda bir araya gelirsiniz.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Efendim, onlar anlamazlar yani.
BAŞKAN – Sayın Çan, buyurun.
MURAT ÇAN (Devamla) – Şimdi, çürümeyi vatandaşlarımız görüyor ama çürümeyi biraz daha genişletelim. Sağlık hizmeti çalışanı performans olarak dönerken başladı çürüme, sağlık hizmeti piyasalaştırılırken başladı çürüme, sağlık hizmeti sermayeye kaynak transferi aracına dönüştürüldükçe başladı çürüme; kurum işletmeye, hasta müşteriye dönüştüğünde başladı çürüme; şimdi ortaya çıkan şey kokuşmadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, devam edin.
MURAT ÇAN (Devamla) – Bu kokuşmayı birazcık da bilimsel konuşmak lazım. Bugün Genel Başkanımız dile getirdi, 51 ilimizde bebek ölüm hızında dünya ortalamasının, Avrupa ortalamasının 2 katına çıkmışız.
Çürüme orada işte, bunu düzeltmeye çalış o sandalyede.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Sen de CHP belediye meclis üyelerini düzelt.
MURAT ÇAN (Devamla) – Bir tek o var ağzında.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Hadi, hadi!
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Laf atma ya, laf atma! Yeter be, laf atma!
Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekili, lütfen uyarır mısınız. Yeter be kardeşim ya!
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Katilleri belediye meclis üyesi yapmayın, bu işlerden çekinin!
İBRAHİM ARSLAN (Eskişehir) – Yeter arkadaş ya, yeter ya! Mecbur musun kardeşim, bir sus ya! Herkesin yüreği kanıyor…
BAŞKAN – Devam edin, devam edin.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – İmamoğlu kızacak diye bu işlerde laf edemiyorsunuz. Etsenize hadi!
İBRAHİM ARSLAN (Eskişehir) – Ne terbiyesiz adamsın sen ya!
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Onu kim belediye meclis üyesi yaptı? Hadi, hadi… (CHP sıralarından gürültüler)
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Onun da Allah belasını versin, Bakanın da!
BAŞKAN – Devam edin Sayın Milletvekili, siz konuşun, devam edin.
MURAT ÇAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Bakan, bakmakla yetinmiş; dün İstanbul'da bu konuyu araştırdık, gördüğümüz, edindiğimiz kanaat odur, bakmakla yetinmiş sadece. 4 bin teftiş yaptığını söylüyor, 1 tane bile çürüme yakalayamamış. CİMER ihbarı ortaya çıkana kadar, savcı uyandırana kadar elinde hiçbir veri yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, devam edin.
MURAT ÇAN (Devamla) – Evet, özel sağlık sektörü sağlıkta dönüşümün destek unsuruydu, bugün merkezine alınmış vaziyette ve sistemin merkezinden politika üretir hâle gelmiş. Kamuda ve tıp fakültelerinde kadro boşlukları, randevularda gecikmeler, definitif tedavilerde aksamalar bu dönüşümün sonucudur, sebebidir. Bu program çürümenin başlangıcıdır, bugün yaşanan kangrendir. Gelinen noktada yenidoğan masumların, kendisini ifade edemeyen kuzuların canına olası ya da doğrudan kast söz konusudur. Olay münferit değildir, sistemsel bir sorundur Sayın Bakan. Bundan birkaç ay önce Burdur’da yaşanan sağlık skandalını burada dile getirdik, bu eller kalkmadı ve sistemsel sorun araştırılmadı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Son bir dakika süre veriyorum.
MURAT ÇAN (Devamla) – Peki efendim.
CİMER’e gelen ihbarı adli soruşturmaya havale edip, idari soruşturmayı devam ettirmeyip can kayıplarına neden oldunuz, aileleri ağlattınız. Bugün size düşen görev uyanmaktır, ayılmaktır, ucu nereye giderse gitsin bunu araştırma komisyonu marifetiyle ortaya çıkarmaktır.
SEDA GÖREN BÖLEN (İstanbul) – Aynen öyle!
MURAT ÇAN (Devamla) – Bir müdahale etmeyin! O zaman gelin, siz de konuşun.
BAŞKAN – Siz cevap vermeyin Sayın Vekil, vermeyin cevap.
MURAT ÇAN (Devamla) - Genel Kurulu saygıyla selamlarken, görevini yaparken ettiği yemine sadık kalan meslektaşlarıma, her türlü ekonomik krize rağmen cansiparane çalışan sağlık emekçilerime, özel ve kamu sağlık kurumlarına tekrar teşekkür ediyorum.
Sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Elâzığ Milletvekili Sayın Erol Keleş.
Buyurun Sayın Keleş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA EROL KELEŞ (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin güçlü sağlık sistemine ve insan hayatına olan saygısına gölge düşürmeye çalışan bir çetenin maalesef bebeklerimizi ticari amaç olarak kullanarak bazı çıkarlar sağlamaya çalıştığını üzüntüyle öğrendik. Bu çete, yenidoğan bebeklerin yoğun bakım ihtiyaçlarını fırsata çevirerek bebeklerin sağlığıyla ilgilenmek yerine hastanelerin kârlarını artırmayı amaçlamıştır. Yaşanan bu olay vicdanları yaralayan, insanlığa sığmayan bir durumdur. İlgili kurumların çalışmalarıyla bu acımasız çetenin faaliyetlerinin ortaya çıkarılması için büyük bir mücadele verilmiştir. Süreç CİMER üzerinden gelen bir ihbarla başlamış, ardından devletimizin ilgili kurumlarının koordinasyonuyla soruşturmaya dönüştürülmüştür. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğümüzün incelemeleri, polisimizin teknik ve fiziki takipleri, tıbbi uzmanların destekleriyle bu süreç titizlikle yürütülmüş ve çok sayıda şüpheli tespit edilerek gözaltına alınmıştır. Bu çetenin yapılanmasında görüldüğü gibi kanunsuz yollarla menfaat sağlamaya çalışan kişiler milletimizin sağlığını ve güvenliğini hedef almıştır.
Değerli milletvekilleri, her meslek grubunda olduğu gibi sağlık alanında da kötü niyetli kişilerin varlığı bir gerçektir ancak bu durum sağlık çalışanlarımızın büyük bir çoğunluğunu temsil etmez ve etmemelidir. Sağlık çalışanlarımız milletimizin en zor anlarında canla başla görev yapan, insan hayatını kurtarmak için kendi canlarını hiçe sayan fedakâr insanlardır. Bunların en iyi örneklerini deprem ve pandemi döneminde gördük. Deprem anında herkes canını kurtarmak için dışarıya çıkmaya çalışırken sağlık çalışanlarımızın “Bebekler zarar görmesin.” diye kuvözlere koştuğunu televizyon ekranlarından hepimiz izledik. Ameliyat masasında -kendimin de başhekimlik döneminde tanık olduğum- deprem olduğu anda millet dışarıya kaçarken ameliyatlarını bırakmayan sağlık çalışanlarımızı unutmamak gerekir; onlar büyük bir fedakârlıkla görevlerini yapmaya devam ettiler.
Sağlık sistemimizin denetim ve tescil süreçleri büyük bir titizlikle yürütülmektedir. Özellikle yoğun bakım ünitelerinin tescili ve denetimi Sağlık Bakanlığımızın belirlediği kurallar çerçevesinde yapılmaktadır. Tüm yoğun bakım ünitelerinin denetimi il sağlık müdürlüklerimizin koordinasyonuyla yıl içinde düzenli olarak yapılmakta, tespit edilen herhangi bir uygunsuzlukta ise idari yaptırımlar uygulanmaktadır. Ayrıca, 2022 yılında yürürlüğe giren Den-İz yani Denetim ve İzleme Sistemi sayesinde Sağlık Bakanlığımız bu denetim süreçlerini eş zamanlı olarak izlemekte ve denetim sonuçlarını anlık olarak takip etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
EROL KELEŞ (Devamla) – Düzenli olarak yapılan olağan denetimlerin yanı sıra gelen şikâyetler doğrultusunda olağan dışı denetimler de yapılmaktadır.
Bizler, milletimizin hakkını savunmak, onların güvenini boşa çıkarmamak için her türlü çabayı göstermeye devam edeceğiz. Bilinsin ki AK PARTİ iktidarı milletimizin sağlığı için her türlü tedbiri alacak, bu gibi çetelere de asla izin vermeyecektir. Bu vahim olayın her yönüyle aydınlatılması ve sorumluların hesap vermesi için AK PARTİ Grubumuz tarafından bir araştırma komisyonu kurulması için önerge verilmiştir. Kurulacak olan bu komisyon bahsi geçen tüm detayları en ince ayrıntısına kadar araştıracak ve konuyu kapsamlı bir şekilde ele alacaktır.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum…
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı aramanızı talep ediyoruz.
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kâtip üyeler arasında ihtilaf var, elektronik cihazla oylamayı yaptıracağım.
İki dakika süre veriyorum ve oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.27
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.46
BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP ÜYELER: Yasin ÖZTÜRK (Denizli), Adil BİÇER (Kütahya)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10'uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Saadet Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım, oylarınıza sunacağım.
2.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Murat Emir, İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın ve Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır tarafından, iktidarın uyguladığı Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin sağlığı bir insan hakkı ve kamu hizmeti olmaktan çıkarıp ticari bir meta hâline getirmesinin vicdansızlıklara yol açması nedeniyle iktidarın sağlık politikasının görüşülmesi amacıyla 22/10/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Ekim 2024 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
22/10/2024
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 22/10/2024 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Murat Emir
Ankara
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Murat Emir, İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın ve Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır tarafından, iktidarın uyguladığı Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin sağlığı bir insan hakkı ve kamu hizmeti olmaktan çıkarıp ticari bir meta hâline getirmesinin vicdansızlıklara yol açması nedeniyle iktidarın sağlık politikasının görüşülmesi amacıyla 22/10/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (19 sıra no.lu) genel görüşme önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 22/10/2024 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Gamze Taşcıer. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GAMZE TAŞCIER (Ankara) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP’nin adalet, kalkınma, ekonomi, demokrasi vaatleriyle başlayan iktidarı; yolsuzluk, yoksulluk, hukuksuzluk ve derinleşen toplumsal eşitsizlik çöküşüyle tamamlanıyor. Yirmi iki yıllık iktidarlarınız boyunca kamu kurumlarını yozlaştırdınız, yargıyı siyasete alet ettiniz, adaleti zedelediniz, toplumsal çürümeyi bu toplumun iliklerine kadar işlettiniz, sonunda da ülkeyi çetelere teslim ettiniz. İktidarlarınız döneminde bu ülkede uyuşturucu çetelerini gördük, ihale çetelerini gördük, otopark çetelerini gördük ama ilk defa yenidoğan çetesi gibi bir kötülüğü gördük. Yıllardır sizleri uyardık, “Sağlık sistemini piyasaya terk etmeyin.” dedik, “Sosyal güvenlik sistemi özünde dayanışmayı içerir, sermayeye kaynak aktaran bir araç hâline getirmeyin.” dedik; dinlemediniz, piyasacı anlayışı körükledikçe körüklediniz ve köpürttüğünüz bu soygun düzeni cinayet şebekeleriyle başka bir boyuta ulaştı. Peki, bu çete ve soygun düzeni yeni mi? 2012 Sayıştay Raporu’nda açıkça, özel hastanelerde vurgun yapıldığı, yoğun bakım yatak kapasitesinden fazla işlemle fatura edildiği ve SGK'nin talan edildiği yazıyor. Peki, siz ne yaptınız? Bugün ortaya çıkan skandalla hastanesi kapatılan Mehmet Müezzinoğlu’nu Sağlık Bakanı yaptınız yani kurda kuzuyu emanet ettiniz. “Hesap soracağız.” dediniz, “Kararlılıkla üstüne gideceğiz.” dediniz; oysa buna kimse inanmaz. Bu hırsızlar sadece devletin hazinesini soymuyor, kendi keselerini doldurmuyor; cinayet işliyor, sizler de bu cinayetin ortağısınız. Birazdan elleriniz kalkacak ve bu önergeyi reddedeceksiniz ancak hakikat değişmeyecek, katledilen onlarca bebeğin ahı bu suçu işleyenler ile bu suça göz yumanların iki yakasında olacak. Elbette ki suçu işleyenler en ağır cezayı almalı. Peki, Sağlıkta Dönüşüm’ü hayata geçirenlerin, sağlığı piyasalaştıranların, kamu denetiminden kaçıranların, liyakatsiz yöneticileri atayanların yani yirmi iki yıl boyunca bu ülkeyi yöneten sizin hiç mi suçunuz yok? Hangi gelişmiş ülkede bakanın hastaneler zinciri olur, turizm bakanının otel zinciri, millî eğitim bakanının okulu olur? “Devleti şirket gibi yöneteceğiz.” dediniz, işte getirdiğiniz nokta. Yoğun bakımlarda çocuklar ölürken, dönemin İl Sağlık Müdürü olan bugünkü Bakan “Özel sağlık kurumlarında reform yapacağız.” dedi. Atı alan Üsküdar’ı geçmiş, köşeyi dönen dönmüş, çocuklar ölmüş, Bakan reform yapacakmış. Siz bu saatten sonra yapsanız kötülüğün reformunu yaparsınız çünkü Sayın Bakanın İl Sağlık Müdürlüğü yaptığı dönemde bu skandal patlıyor ve 20 Haziranda teknik ve fiziki takip kararından on beş gün sonra bir yavrumuz vefat ediyor. Nerede? Gözetim altında tutulan ve üç aydır doktorsuz olarak faaliyetine devam eden bir hastanede. Peki, bu hastaneye kim çalışma izni veriyor? Dönemin İl Sağlık Müdürü. Aynı İl Sağlık Müdürünün emrindeki bir doktor açıkça bir buçuk yıl önce çete elemanlarının anlaşma sağladıkları özel hastanelerde devletin nasıl yolunduğunu, yoğun bakıma nasıl yeni hasta getirildiğini açık bir şekilde ifade etmiş hatta İl Sağlık Müdürlüğünün yaptığı denetimlere ait tutanaklara erişmiş bu çete ama Bakan diyor ki: “Çeteyi gizli operasyonla çökerttik.” Sayın Bakan, bunun neresi gizli? Belli ki süreçten sadece sizin haberiniz yok. Bu kadar ciddiyetsiz, bu kadar kifayetsiz bir devlet yönetilir mi? Ortada çöken bir şey varsa sayenizde ahlaktır ve başıbozuk düzendir. Allah kahretsin böyle bir düzeni. Tek bir devlet yetkilisi çıkıp da “Ya, bizim de sorumluluğumuz var, hatalıyız, özür dileriz.” demediği gibi istifa etme onurunu da maalesef göstermiyor.
Değerli milletvekilleri, bu ülkede kadınlar, çocuklar evde, sokakta, okulda, hastanede maalesef kendini güvenli hissetmiyor. Sorun yalnızca bir grup suçlunun kötü niyetli eylemlerinden kaynaklı değil; hukukun üstünlüğünü hiçe sayarak yolsuzluğu, rantı, adam kayırmacılığı teşvik eden bir düzen kurdunuz. Devletin güvenlik ve adalet mekanizmalarını zayıflatıp yargıyı siyasetin aracı hâline getirerek suçluların güçlenmesine zemin ayırdınız. Neticede yüzde 12 komisyon almak uğruna bebekleri ölüme göndermekte sakınca görmeyen bir düzene imza attınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GAMZE TAŞCIER (Devamla) – Bitiriyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
GAMZE TAŞCIER (Devamla) – Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak -her türlü siyasi müdahalelerden uzak- kimin kimlerle bağlantısı varsa ortaya çıkması için bu sürecin takipçisi olacağız ve kim varsa teşhir edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, bizim “Kim varsa teşhir edeceğiz.” dediğimiz bir başka nokta var. Dün biliyorsunuz, bir terörist öldü. Ben Sayın Osman Gökçek’i de anlıyorum, bir yakını öldüğü için acısından bugün burada feveran ediyor; acısını biz anlayabiliyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Tabii ki -babasıyla birlikte parsel parsel satarken- boğazından onun lokması geçtiği için üzüntüsünü anlıyoruz. Bu terörist eğer on iki yıl önce ölmüş olsaydı Türkiye'nin her yanından selalar okutur, taziye mesajları yayınlar, tabutunu taşımak için sıraya girerdiniz ve en büyük cenaze töreni için uçaklarınızla Amerika'ya giderdiniz. İmam “Nasıl bilirdiniz?” diye sorduğunda “İyi biliriz.” derdiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GAMZE TAŞCIER (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan, son bir cümle.
BAŞKAN – Yeterince süre verdim.
GAMZE TAŞCIER (Devamla) – Oysa biz, ömrünü çağdaş, demokratik, laik cumhuriyete adamış Türkan Saylan’ı iyi bilirdik; intihara sürüklediğiniz Ali Tatar’ı iyi bilirdik, bir deri bir kemik mezara koyduğunuz Kuddusi Okkır’ı iyi bilirdik ve bu hainlerin ipliğini pazara çıkaran Necip Hablemitoğlu’nu iyi bilirdik. Biz o gün de bugün de FETÖ’yü hiç iyi bilmezdik.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili Osman Gökçek’in, Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ahmet Atilla Yılmaz, Cumhuriyet Halk Partisi belediye meclis üyesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sağlık ve Salgın Hastalıklar Komisyonu Başkanı; bu çetenin içinde 1’inci sırada. Esenyurt Belediyesi Cumhuriyet Halk Partisi Sağlık İşleri Müdürünü kim atadı? Bu da bu çetenin içerisinde. SGK döneminde daha tuvaletleri yıkayamayan Cumhuriyet Halk Partisi, kalkmış, bugün gelmiş, AK PARTİ’ye sağlık sistemi hakkında bilgi vermeye çalışıyor.
GAMZE TAŞCIER (Ankara) – Bebek ölümü olmuyordu bizim zamanımızda.
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Bir dakika…
GAMZE TAŞCIER (Ankara) – Bebek ölümü oluyor muydu?
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Sizin SGK döneminizde vatandaşların kuyrukta öldüğünü çok iyi biliriz.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Yalan söyleme be! Yalancı!
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – İyi dinle, iyi.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Yalancı!
SERKAN SARI (Balıkesir) – Şu anda randevu alamıyorlar, randevu.
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Sizin SGK döneminizde çocukların kaçırıldığını çok iyi biliriz. Sizin eski Genel Başkanınızın yönettiği sağlık sistemini de çok iyi biliriz.
SERKAN SARI (Balıkesir) – Neyi yönettiniz?
EYLEM ERTUĞ ERTUĞRUL (Zonguldak) – Hastanelerin sahipleri kim? Hastanelerin sahipleri kim?
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Bugün PKK terör örgütünden dolayı hüküm giymiş -evet, isim veriyorum- Fırat Sarı, bu adam hakkında bir şey diyebiliyor musunuz?
EYLEM ERTUĞ ERTUĞRUL (Zonguldak) – Bu hastanelerin sahipleri kim?
SERKAN SARI (Balıkesir) – Randevu alamıyorlar.
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Diyemiyorsunuz. Niye diyemiyorsunuz? Çünkü birileriyle aranız bozulur diye korkuyorsunuz.
EYLEM ERTUĞ ERTUĞRUL (Zonguldak) – Hastanelerin sahipleri kim?
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Evet, özellikle şunu söyleyeceğim, şunu çok iyi bilmeniz gerekiyor: Sağlık sistemiyle alakalı en son konuşacak parti sizsiniz. (CHP sıralarından gürültüler)
EYLEM ERTUĞ ERTUĞRUL (Zonguldak) – O hastane sahipleri kim?
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Millet cenazelerini alamıyordu, millet cenazelerini teslim alamıyordu, evet.
EYLEM ERTUĞ ERTUĞRUL (Zonguldak) – Bu hastaneler kimin?
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Ve maalesef, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin kendi meclis üyesinin şu anda bu çete lideri olduğu ortaya çıktı.
EYLEM ERTUĞ ERTUĞRUL (Zonguldak) – Hastaneler kimin?
SERKAN SARI (Balıkesir) – Senin Bakanın, Bakan…
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Bu kan maalesef Cumhuriyet Halk Partililerin eline bulaşmıştır, bunu böyle bileceksiniz.
EYLEM ERTUĞ ERTUĞRUL (Zonguldak) – Bu hastaneler kimin?
SERKAN SARI (Balıkesir) – Bakanlığı meclis üyesi mi yönetiyor?
OSMAN GÖKÇEK (Devamla) – Tüm Meclisi saygıyla selamlıyor, Allah’a emanet ediyorum.
Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
EYLEM ERTUĞ ERTUĞRUL (Zonguldak) – Bu hastaneler kimin?
SERKAN SARI (Balıkesir) – Bakan mı yönetiyor, meclis üyesi mi yönetiyor Bakanlığı? Bırakın meclis üyeleri yönetsin o zaman.
AHMET FETHAN BAYKOÇ (Ankara) – Sakin ol, sakin ol.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Parsel parsel sattı senin baban.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Emir.
2.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Ankara Milletvekili Osman Gökçek’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MURAT EMİR (Ankara) – Değerli arkadaşlar, gerçekten çok şiddetli polemikler yapabiliriz hatta pişmiş kelle gibi de sırıtabilirsiniz ama bebek ölümünden bahsediyoruz, yenidoğan ölümünden bahsediyoruz.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Sizin meclis üyelerinizin yaptırdığı bebek ölümünden bahsedin, İBB’li Meclis üyeleri yaptı.
MURAT EMİR (Devamla) – Bu yenidoğan ölümlerinin nasıl olduğunu bu Mecliste tartışmak istiyoruz. Bu bebek ölümleri niye oldu, nasıl oldu; niye önlenemedi, niye bir yıl boyunca seyredildi? Sistemimizdeki hangi açıklar bu bebek ölümlerini hazırladı? Bunları konuşmak istiyoruz. 47 sanıklı bir iddianame var elimizde, bu iddianame oluşturulana kadar dört ay boyunca teknik takip yapılmış ama bu teknik takipler sırasında bile 7 bebeğimiz can vermiş. Bunları ciddiyetle konuşmalıyız.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Ortaya kim çıkarmış?
MURAT EMİR (Devamla) – Bu iş öyle çoluk çocuk işi değil.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Ortaya kim çıkarmış?
MURAT EMİR (Devamla) – Ben cevap vermeyi bilirim ama bunlara gerek yok.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Ortaya kim çıkarmış, ortaya?
MURAT EMİR (Devamla) – Burada ciddi bir şekilde tartışmak zorundayız.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – AK PARTİ çıkardı ya ortaya, ağrınıza gidiyor değil mi?
MURAT EMİR (Devamla) – Geçmişi konuşalım, otuz yıl önceyi konuşalım, 1 kişiyi konuşalım ama sağlık sistemini konuşmayalım, AKP’nin sağlık sistemini piyasalaştırmasını konuşmayalım.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – SGK’de yıkayamadığınız tuvaletleri mi konuşalım?
MURAT EMİR (Devamla) – Bebek ölümlerindeki siyasi sorumluları, bürokratik sorumluları konuşmayalım ama dönelim CHP’ye saldıralım.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Hadi, hadi!
MURAT EMİR (Devamla) – Niye? “Çünkü biz polemiği çok seviyoruz.”
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Ne polemiği ya?
MURAT EMİR (Devamla) – Niye? Babası akşam bir “tweet” atsın, bir “tweet” alsın diye.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Ortaya çıkaran Bakan, ortaya çıkaran AK PARTİ; kabul edeceksiniz.
MURAT EMİR (Devamla) – Böyle işlere gelmeyiz arkadaşlar.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Böyle adamları meclis üyesi yapmayın, çocukları öldürüyorlar; dikkat edin.
MURAT EMİR (Devamla) – Bu konu ciddi, bu konu sizin anlayamayacağınız kadar ciddi.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Evet, bu işlere bakın, kimleri belediye meclis üyesi yaptığınıza bakın.
MURAT EMİR (Devamla) – Bebek konusunu konuşalım; bütün saçmalamalarınıza cevap veririz ama bebeklerin ölümü konuşulurken birazcık ciddiyet bekliyoruz.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Kimi belediye meclis üyesi yaptınız, iyi bakın.
MURAT EMİR (Devamla) – Sayın Özlem Zengin, sizden de sorumluluk bekliyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Benden ne için sorumluluk bekliyorsunuz?
MURAT EMİR (Ankara) – Anlamış olmanız lazım.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Senin grubun bağırırken iyiydi. Allah Allah!
GAMZE TAŞÇIER (Ankara) – Evet, başın sağ olsun, başınız sağ olsun grupça.
SEDA GÖREN BÖLÜK (İstanbul) – Gamze Hanım, Genel Başkanınız ziyaret etti, ona diyor muyuz biz “Başınız sağ olsun.” diye? O yüzden bu kadar hırçınsınız. (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Saadet Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Mustafa Bilici…
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Söz verdim artık.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Ama Sayın Başkan…
BAŞKAN – Çağırdım, milletvekilini çağırdım. Nasıl yapalım?
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Sayın Başkan, cevap…
BAŞKAN – Sayın Milletvekili, bir dakika…
Buyurun Özlem Hanım, siz buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
42.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Ankara Milletvekili Murat Emir’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın milletvekilini çağırıyorum, sözde ısrar ediyorsunuz, kusura bakmayın ya!
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Ama Sayın Başkan…
BAŞKAN – Ama çağırdım, görmedim.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Anladım ama Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Milletvekilimize karşı çok güç durumda kaldık.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Büyük saygısızlık.
BAŞKAN – Buyurun.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Hayır, ben kimseye büyük saygısızlık yapmıyorum, sayın vekilimiz de lütfen kusura bakmasınlar çünkü bir anlamı kalmıyor sayın vekilim, araya mesafe giriyor.
BAŞKAN – Buyurun.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Siz görmemiş olabilirsiniz Sayın Başkanım yani iki dakika içeriye namaz kılmaya gidiyorsunuz bir geliyorsunuz çıngar çıkmış. Fakat bu arada, bu arada…
(CHP sıralarından “Dini siyasete alet ediyorsunuz.” sesi)
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Ya, bir saniye… Ne aleti ya! Bu sizin namazla derdiniz nedir ya? Allah, Allah! Ben gerçeği söylüyorum yani.
Sayın Başkanım, problem şu: Ben Gamze Hanımı dinledim.
MEHMET BAYKAN (Konya) – Niye rahatsız oluyorsunuz “Namaz kılmaya gittim.” dedi diye ya?
BAŞKAN – Bir dakika sayın milletvekilleri… Ya, Grup Başkan Vekiliniz konuşuyor arkadaşlar, lütfen...
Buyurunuz.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Baban boşuna mı bir buçuk sene önceden istifa ettirildi, görevden el çektirildi?
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Babamın derdi niye seni geriyor, onu anlamadım ben?
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – FETÖ’cü olduğu için, FETÖ’cü olduğu için, parsel parsel sattığı için Ankara’yı.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – İspatlayın.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – İspatlı hepsi ispatlı. Evden bile zor çıktınız. Oturduğunuz ev bile belediyenindi.
BAŞKAN – Şimdi, hem Cumhuriyet Halk Partisinde bir milletvekilimizi Genel Merkezden çağırıyorlar, Gökçek’i de Genel Merkezden çağırıyorlar; nasıl yapacağız bunu?
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Başkanım, lütfen artık hakikaten…
BAŞKAN – Buyurun.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Bakın, kendimi duyamıyorum. Ya, arkadaşlar FETÖ uzmanı olmuşlar, maşallah yani daha evvel hatırlasalardı bu işi daha iyi olacaktı yani.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Aynen öyle olduk, aynen! Aynen öyle biliyorduk, söylüyorduk.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Sayın Başkanım…
MEHMET BAYKAN (Konya) – İlk FETÖ’cü Kasım Gülek kimin milletvekili? FETÖ’nün ilk menajeri Kasım Gülek.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Aynısını söylüyorduk Sayın Başkan, biliyorduk. Zorunuza gidiyor değil mi, zorunuza gidiyor?
BAŞKAN – Sayın İsmet Güneşhan… Sayın milletvekili, bir dakika ya… Sayın milletvekili…
İsmet Bey, buyurun söz vereyim.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Benim sözüm ne olacak Başkanım?
BAŞKAN – Hayır, nedir ya? Oradan bağıra bağıra… Nedir çağırıyorsun? Bir dakika, bir dinleyelim.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Bana saygısızlık olmuyor mu Sayın Başkanım? Anlamadım yani benim sözüm ne olacak!
BAŞKAN – Efendim, bağırmaması için çağırıyorum.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Bağıranlar ne zamandan beri haklı oluyor, anlamadım!
BAŞKAN – Değil, haklı değil.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Ben efendi efendi söz istiyorum, mikrofonum açık; beyefendi bağırıyor… Böyle bir şey olabilir mi Sayın Başkanım? Olmaz, olmaz.
BAŞKAN– Bir dakika söz vereceğim.
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Çanakkale Milletvekili İsmet Güneşhan’ın, Ankara Milletvekili Osman Gökçek’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, şu anda Türkiye’nin en önemli konusunu konuşuyoruz. Bu işin arkasında kim varsa, ister İstanbul Büyükşehir Belediyesindeki kişi, ister Bakan, ister İstanbul il Sağlık Müdürü -şimdiki Bakan- kim varsa hepsinin Allah belasını versin. Bakın, hepsinin Allah belasını versin. (CHP sıralarından alkışlar) Burada bebek cinayetlerini konuşuyoruz, siyaset yapmıyoruz. Burada insanlar kendi aralarında gülüyorlar, gülüyorsunuz burada.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Nerede gülüyorum ya? Senin gözün görmüyor mu arkadaşım, nerede gülüyorum?
İSMET GÜNEŞHAN (Devamla) – Burada güldünüz, tamam mı? Bugün FETÖ konusunu burada açıyorsunuz, bunun sorumlusu sizsiniz, herkes biliyor.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Açan arkadaşlarınız…
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Haydi…
İSMET GÜNEŞHAN (Devamla) – Şimdi, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığından bir buçuk yıl önceden neden istifa etti, neden görevden el çektirildi? Utanmıyor musunuz!
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) – Bırak bu işleri! Gel, İstanbul Büyükşehir Belediyesindeki Meclis üyene gel, Fatih Belediye Meclis üyelerine gel!
İSMET GÜNEŞHAN (Devamla) – Sen hiç konuşma!
Bakın, o kadar arkadaş burada konuştu, ağzımızı açıp tek kelime konuşmadık. Söylediği bir tane şey var: “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının…”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – İsmet Bey, tamam.
Usule çok aykırı bir şey yaptım, sebebi şu: Her konuşmacıya sataşılarak Meclis sabote ediliyor.
Buyurun, yerinize geçin.
İSMET GÜNEŞHAN (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, zaten komisyon kurulacak; burada her şey konuşulacak, her şey araştırılacak.
BAŞKAN – Tamam, söylediğinizi söylediniz ya!
İSMET GÜNEŞHAN (Devamla) – Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Buyurun, yerinize geçin.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Özlem Hanım, kusura bakmayın yani mecbur kaldığım için…
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Sayın Başkanım, bakın…
BAŞKAN – Her bağırtı çağırtıdan dolayı…
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Sayın Başkanım, aslında şu…
BAŞKAN – Ya, ne söyleyecekseniz çıkın gelin, söyleyin; oradan bağıra bağıra bu tarafa, bu taraftan oraya… Ayıp yani. Uyarırken de üzülüyorum ben. Ne dediniz? “Hırsızın, arsızın, bölücünün, çocuk katilinin Allah belasını versin.” Herkes alkışlıyor zaten bunu, bağırmanın anlamı yok.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Başkanım, konuşabilir miyim?
BAŞKAN – Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
43.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, birleşimi yöneten Başkan Vekili Celal Adan’ın Çanakkale Milletvekili İsmet Güneşhan’a kürsüden söz vermesine ve Ankara Milletvekili Murat Emir’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadeleri ile Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Şimdi, bakın, Sayın Başkanım, buradaki problem bence şununla alakalı: Bir defa, usulde bir esasımızın olması lazım; eğer bir kişi kurallara uymuyorsa öne geçemez yani kaynak yapana yol vermiş oluyoruz.
BAŞKAN – Öne geçme değil, bir uyarı yaptım ben.
Buyurun.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Başkanım, laf atarak kürsüye gelinemez, böyle bir usul yok; önce bu usulü reddediyorum, bir.
İkincisi, hiçbir Grup Başkan Vekili bir diğerini sorumluluğa davet edemez. Ben sorumluluğuna sahip bir insanım ama madem arkadaş yaptı, o zaman bir mütekabiliyet oluşuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Madem yaptı kendisi, bir mütekabiliyete binaen ben de kendisini sorumluluğa davet ediyorum. Bakın, CHP'nin konuşan Milletvekili Gamze Hanım konuşmasında bin ton cevap verilecek şey söylüyor. Konuşulan konu ne? Güya sağlıkla alakalı konuşulacak; yok uçak olacakmış da oraya gidilecekmiş de edilecekmiş de… Bu ne biçim bir konuşma şekildir?
GAMZE TAŞCIER (Ankara) – Size mi soracağım nasıl konuşacağımı?
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Bütün gün yaptığımız konuşmalar nereye gitti, ben anlayamıyorum.
GAMZE TAŞCIER (Ankara) – Sayın Başkan, nasıl konuşacağımı onlara mı soracağım?
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Kaldı ki Gamze Hanım eğer dinlemişse, darbe oluncaya kadar siz bütün bu FETÖ’cülere çanak tuttunuz ya! Neden? Çünkü AK PARTİ onlara muhalif olduğu için, sizin bütün siyasetiniz AK PARTİ karşıtlığı üzerine geliştiği için öyle davranıyorsunuz.
MURAT EMİR (Ankara) – Hayret bir şey ya!
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Ha, burada meseleniz eğer bebeklerse lütfen herkes işine konsantre olsun, tek bir konuda olsun şu Mecliste birleşelim ve şu işimizi sakin sakin yapalım, kimse kimseye de laf atmasın -Osman arkadaşıma da söylüyorum- kimse kimseye laf atmadan şu işi tamamlayalım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Emir…
GAMZE TAŞCIER (Ankara) – Sayın Başkanım, cevap verebilir miyim?
BAŞKAN – Grup Başkan Vekili söz istedi.
Buyurun.
44.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, öncelikle Özlem Hanım’ı sorumluluğa niye davet ettiğimi açıklayayım: Kendisine herhangi bir isnatta bulunmadım; tam tersine, kendisinin bu konuda duyarlı olacağını düşündüğüm için böyle söyledim yoksa kendisine bir “Sorumsuz davranıyorsunuz.” iması asla yapmadım. Rahat olun.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Olmaz zaten, hoş değil.
MURAT EMİR (Ankara) – Yok. Ama bakın, “sorumlu”dan kastım şu; çok yerinde bir kelime söyledim, o da şudur: Hepimiz bebek ölümü gibi bir konuyu konuşuyorken...
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Hayır, reddediyoruz. Gamze Hanım niye öyle konuştu o zaman?
MURAT EMİR (Ankara) – Bakın, bir saniye, geleceğim oraya canım; benim sözümü mü kesiyorsunuz Özlem Hanım?
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Siz kestiğiniz için.
MURAT EMİR (Ankara) – Bakın, bebek ölümü konuşuyorken, bebek ölümlerinin sebebini araştırıyorken, böylesine acı verici, hepimizin utanacağı, vicdanlarımızın ayağa kalktığı bir konuyu tartışıyorken polemik çıkarmaya çalışmak, hatibe laf atmak, hatibin lafından bir söz alıp bir şekilde kürsüye çıkmak, kürsüye çıkıp CHP'ye saldırmak, onun üzerinden "tweet" attırıp babasına “retweet” yaptırmak; bu küçüklüklere AKP Grubunu yakıştıramadığımı, sizin de buna itiraz edeceğinizi umduğum için söyledim.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Aynı sözleri arkadaşlarınıza söyler misiniz.
MURAT EMİR (Ankara) – Aynı şeyi, bakın…
ADEM YILDIRIM (İstanbul) – Sataşmayı sizden başka kimse yapmaz bunu Başkan ya!
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Olmaz.
MURAT EMİR (Ankara) – Gamze Taşcıer kürsüyü kullanan bir hatiptir, konuşmasını da kendi bilir, en güzel konuşmayı yapmıştır, siz de çıkarsınız, tersini söylersiniz.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Konuşma bir felaket.
GAMZE TAŞCIER (Ankara) – Bir dahakine size sorarım Özlem Hanım.
BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.
MURAT EMİR (Ankara) – Birazdan size söz sırası gelecek, siz söylersiniz.
GAMZE TAŞCIER (Ankara) – Ne konuşacağıma, nasıl konuşacağıma…
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Ben de ne cevap vereceğimi kendim bilirim.
MURAT EMİR (Ankara) – Biz, hiçbir milletvekilinin, bakın… Sayın Başkan, açar mısınız, önemli bir şey.
BAŞKAN – Buyurun.
MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, bakın, temel prensiplerde anlaşalım. Tüzük’ümüzün gereğini bilelim. Hiç kimse hiçbir hatibin ne konuşacağına karar veremez, beğenip beğenmemesi kendisinin sorunudur.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – O zaman siz de sorumluluğa davet etmeyin, biz de cevabını veririz, öyle bir şey olamaz.
MURAT EMİR (Ankara) – Ama hepimizin hatibi dinlemek, hatibe haksız saldırılar yapmamak, o kürsüye başka yollarla ele geçirip başka ilişkisiz konularla konuşturmamak, hem de bunu hiç olmazsa yenidoğan bebeklerin ölümü konuşuluyorken yapmamak gibi bir sorumluluğumuz var, bunu söylüyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Başkanım, aynı şeyi kendi vekillerine söylemesi gerek. Yani bebeklerle ilgili konuşacağına nalına mıhına konuşuyor.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Murat Emir, İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın ve Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır tarafından, iktidarın uyguladığı Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin sağlığı bir insan hakkı ve kamu hizmeti olmaktan çıkarıp ticari bir meta hâline getirmesinin vicdansızlıklara yol açması nedeniyle iktidarın sağlık politikasının görüşülmesi amacıyla 22/10/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Ekim 2024 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Saadet Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Mustafa Bilici.
Bu kargaşadan dolayı kusura bakmayın.
Buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MUSTAFA BİLİCİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin önerisi üzerine Gelecek-Saadet Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, maddi çıkar sağlamak uğruna el kadar bebekleri ölüme göndermek, ihtiyaçları olmadığı hâlde minik yavruları yoğun bakımlara hapsetmek ancak insanlıktan nasibini almamış canilerin yapacağı bir iştir; inanın yaşanılanlar karşısında bizler insanlığımızdan utandık. Yenidoğan çetesi ve işledikleri suçlar yüreklerimizi yaraladı, birçok anne-babanın içine kuşku düşürdü, vatandaşın sağlık sistemine olan güvenini yerle bir etti, sağlık sisteminin özelleştirilmesine yönelik tartışmaları alevlendirdi.
Buradan, Meclis kürsüsünden sormak istiyorum: Sağlık Bakanlığı CİMER’e yapılan 27 Mart 2023 tarihli ihbara kadar bu skandalı nasıl fark etmedi, fark etti de müdahale mi etmedi? Bakanlık ve sağlık müdürlükleri özel hastaneleri denetleme hususunda bu kadar mı aciz? Bebekleri koruyamayan bir sağlık sistemi kime ne fayda getirir? Denetim mekanizmalarını aşmak bu kadar mı kolay? Bebeklerimizin hayatı nasıl bu kadar ucuz, nasıl bu kadar değersiz kılındı; gerçekten akıl alır gibi değil.
Yazıklar olsun para için bebekleri kullanacak kadar alçalanlara! Yazıklar olsun aylar geçmesine rağmen tespit edemeyenlere ve yazıklar olsun bu durumu bilip de sessiz kalanlara!
Sayın milletvekilleri, bebek katilleri örgütü ne yazık ki göründüğünden çok daha büyük bir örgüttür. Sağlık Bakanlığı bu hastanelerin bir süredir denetimde olduğunu söylemesine rağmen görüyoruz ki buralarda bebek ölümleri devam ediyor. İktidar bebeklerimizi koruyamadığı gibi ne yazık ki etkili denetim de yapamıyor. Çetenin çeşitli siyasi yapılarla bağlantılı olduğu ve bu bağlantıların sağlık sistemimizde ne gibi etkileri olduğu da araştırılması gereken diğer önemli husustur.
Değerli arkadaşlar, doktorlarımızı ve sağlık çalışanlarımızı zan altında bırakmadan bu skandalın üzerine gitmek zorundayız. Bunu hayata yeni adım atan masum yavrularımıza ve acılı ailelere borçluyuz. Bu çeteyi çökerten cesur savcımız gibi, bu olayın peşine düşen yürekli gazeteciler gibi bizler de Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu olayın içinde kim varsa bulup çıkartmalı ve hesap sormalıyız. Bu sebeple, Cumhuriyet Halk Partisi önergesini desteklediğimizi belirtiyor, bir araştırma komisyonu kurulması gerekliliğinin altını çiziyor ve bu çeteyle iltisaklı kişi ve kurumların tespitinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin de aktif rol alması gerektiğini savunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Milletvekili.
İYİ Parti Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Burak Akburak.
Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA BURAK AKBURAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerine İYİ Parti adına söz almış bulunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hepimizin yüreğini yaralayan ve bizim bildiğimiz, 12 masum bebeğin ölümüne sebep olmuş, yenidoğan bebeklerin bulunduğu yoğun bakım ünitelerini ticarethane hâline getiren, insanlıktan nasibini almamış yenidoğan çetesi CİMER’e 27 Mart 2023 tarihinde gönderilen isimsiz bir ihbar üzerine tespit edilmiştir. İstanbul’daki özel hastanelerin yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin ticarethaneye dönüştürüldüğü, rüşvet ve evrakta sahtecilik yöntemleriyle insanlıktan uzak bir şekilde SGK’den haksız kazanç sağladığı ortaya çıkmıştır.
Değerli milletvekilleri, bu organize suçun büyüklüğü ve acımasızlığı toplumda infial yaratmıştır. Devlete emanet edilmiş çocuklarımız bu ülkenin geleceğidir, yarınlarıdır. Devletin en hassas davranması gereken konuda bu denli kontrolsüzlüğün olması büyük bir soru işaretidir.
Değerli milletvekilleri, adalete olan inancın zayıfladığı bugünlerde alenen tehdit edilmesine rağmen geri adım atmayan ve bu çeteyi çökerten Cumhuriyet Savcısı Sayın Yavuz Engin’in kararlı duruşu örnek olmalıdır. Sayın Savcımız hukukun üstünlüğüne olan inancını cesaretle ortaya koymuş, görevini yaparak adaletin sağlanması için büyük mücadele vermiştir. Kendisine devletimiz ve milletimiz adına teşekkür ediyorum, şükranlarımı sunuyorum. Adaletin, toplumun her kesiminde yeniden hak ettiği güveni kazanabilmesi için tüm hâkim ve savcılarımızdan da aynı duruş ve kararlılıkla, cesaretle hareket etmelerini bekliyor ve destekliyoruz.
Değerli milletvekilleri, cevaplanması gereken sorularımız var. Bu çetenin siyasi ayağı var mı? Bu çetenin, bu olayların bu kadar derinleşmesine ve uzun süre saklı kalmasına kimler göz yummuştur? İddialar arasında devlet içinde çeşitli kişi ve kurumların bu organize suça göz yumarak üst düzeydeki isimlerin sürece müdahale ettiği dile getiriliyor. Bu kirli ağın arkasında kimler var? Bu kirli ve aşağılık çete Türkiye Cumhuriyeti’nin savcısını tehdit edebilecek cesareti kimden alıyor? İşte, bu sorularımıza cevap bulabilmek ve evlatlarımızı koruyabilmek için bu acı olayların tüm yönleriyle ortaya çıkarılması, siyasi bağlantılarının da araştırılacağı bir Meclis genel görüşmesi açılması zaruridir. Bu çetenin sadece bir kesimi değil tüm failleri bulunup yargı önünde hesap vermelidir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Kezban Konukçu.
Buyurun Sayın Konukçu. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Değerli milletvekilleri, konuyu böyle kişiler üzerinden, partilerin, A kişisi, B kişisi üzerinden tartışmanın hiç doğru olmadığını düşünüyoruz. Ülkemizde her yeri çeteler kapladı, yoksul mahallelerde Daltonlarmış, Casper’mış, Boyun çetesiymiş; her tarafta kol geziyorlar ve insanların yaşam hakkı üzerinde ciddi bir tehdit oluşturuyorlar. Bir de 5’li çete belası var başımızda; köylülerin toprağına, tarlasına el koyuyor maden yapacağım diye. Şimdi de yenidoğan çetesi çıktı. Peki, bunlar tesadüf müdür? Neden üst üste biz böyle çete haberleri alıyoruz? Keyfîliğin geldiği noktadır arkadaşlar bu yaşadığımız. Keyfîlik nerede başladı? Çok önce başladı ama ben şunu… En azından son zamanlarda, Anayasa’nın dahi takılmadığı, tanınmadığı bir ortamda keyfîliğin geldiği noktanın bu olması bizleri şaşırtmadı demek isterdim ama emin olun ki -özelleştirmelere karşı yıllardır mücadele veren biri olarak- bebeklerin göz göre göre ölüme terk edilmesi boyutuna biz bile çok şaşırdık, işin bu boyutu bizleri bile dehşete düşürdü. Bencilliğin, para hırsının, güçlü olanın, fırsatını bulanın istediğini yaptığı bir düzen kurdunuz; özelleştirmelerin geldiği boyutu aynı zamanda biz burada görüyoruz. Özelleştirmelerin geldiği boyutta eğitimde olanları konuşmuştuk, sağlıkta olanları görüyoruz. Yıllardır sağlık çalışanları, örgütleri “Sağlıkta Dönüşüm Programı ‘ölüm’ demektir.” dediler; insanların, vatandaşların müşteriye, hastanelerin ticarethaneye dönüştürüldüğü bir ortamda hiçbir şekilde yaşama hakkımızın olamayacağını bize uzun uzun anlattılar. Maalesef, şu an karşımızdaki sağlık sisteminin tamamen çürümüş olduğunu görüyoruz. Bizim çözüm önerimiz çok nettir: Halkın eşit, ulaşılabilir, ücretsiz ve nitelikli sağlık hizmeti almaya sonuna kadar hakkı vardır.
Biz, aynı zamanda sağlık çalışanları ile vatandaşların karşı karşıya getirilmesine de dikkat çekmek istiyoruz. Sağlık çalışanları çok ağır koşullarda, güvencesiz koşullarda çalışmaya mahkûm edilmişken böyle bir durumda tekrar vatandaş ile sağlık çalışanlarının karşı karşıya getirilmesi son derece yanlıştır. İktidar, bu sürecin sorumluluğunu sadece bir çeteye, birkaç isme daraltarak sorumluluğundan kurtulamaz; göz göre göre Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla, göz göre göre keyfî uygulamalarla ve “Ben yaptım, oldu.”cu anlayışla memleketi, ülkeyi bu hâle getirdiniz çünkü kendi yaptığınız keyfîliklerin, yağmanın önünü örtmek için tabandaki yağmanın da yolsuzlukların da önünü açmanız gerekiyordu; tek mantığınız bunun üzerine kurulu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
KEZBAN KONUKÇU (Devamla) – Kamusal, eşit, ulaşılabilir, nitelikli ve parasız sağlık hakkı için mücadele edeceğiz dedik. Bakın, ben size bir örnek vermek istiyorum: Belki çoğunuz bilmezsiniz ama biz çok iyi biliriz, tarihte zalim Dehak vardır. Zalim Dehak çocukların beynini yiyerek hayatta kalmaya çalışır çünkü hasta olduğu söylenir, ancak çocukların beynini yediğinde hayatta kalabileceği söylenir; o da hayatta kalabilmek için çocukları tek tek öldürtür ve beyinlerini yer. Onun karşısında da bir Demirci Kawa vardır. Demirci Kawa da bu zalimlik karşısında direnir ve halkın özgürlüğünü sağlar. Demirci Kawalar bitmedi, ancak siz, bu zalim Dehak’tan daha da zalimsiniz arkadaşlar. Çünkü bu Dehak hayatta kalabilmek için çocukları öldürüyordu, bu çete ve onu destekleyenler ise sadece kâr için, lüks içinde yaşayabilmek için böyle bir çete kurmuşlar.
Gerçekten yazıklar olsun diyorum ben de! (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bayburt Milletvekili Sayın Orhan Ateş.
Buyurun Sayın Ateş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN ATEŞ (Bayburt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Maalesef, insanlık dışı uygulamalarla, yenidoğan bebeklerimizin sağlığı ve hayatı üzerinden alçak bir çete tarafından rant devşirmeye çalışıldığına tanıklık ediyoruz. Söz konusu olayda süreç 27 Mart 2023'te CİMER’e gelen ihbar üzerine başlamış olup Bakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı ve İstanbul İl Sağlık Müdürlüğüyle birlikte konu ivedilikle ve titizlikle araştırılmıştır. 2 Mayıs 2023'te tekrardan denetim yapılmış, 5 Mayıs 2023 yılında İstanbul Mali Şube koordinasyonuyla çete ve bağlantılarının açığa çıkarılması için gerekli teknik takip başlatılmıştır.
Nihayetinde 28 Eylül 2023 tarihinde kurulan komisyonun raporu neticesiyle çete açığa çıkarılmıştır. Bakanlık, Emniyet ve savcılığın titiz çalışması sonucunda 21 Mayıs 2024 tarihinde çeteye operasyon yapılmıştır. 16 Eylül 2024 tarihinde, bebek ölümlerine ilişkin illiyet bağının çete faaliyetleriyle ilintili olup olmadığına dair inceleme yapılmak üzere komisyon kurulmuştur. 28 Eylül 2024 tarihindeki komisyon raporlarında, çete faaliyetleri ve bebek ölümleri arasında illiyet bağı olduğu tespit edilmiştir. En baştan beri bu suç şebekesinin anatomisini açığa çıkarmak konusunda gerek Bakanlığımız gerek emniyet güçlerimiz ve gerekse adli kurumlarımızın titiz bir çalışma yürüttüğü ve makul bir sürede sonuca gittikleri açıkça görülmektedir. Konunun sağlık sistemi ve işleyişiyle ilgili bir mesele olmadığı, tamamen kamuya ve özele sızmış, geçmişte terör örgütü üyeliği tescillenmiş bir kişinin başını çektiği ve insanlığı hiçe sayarak kurmuş oldukları suç şebekesinden ibaret olduğu açıktır. Nitekim konunun önemine binaen, en detaylı şekilde incelenmesi adına Meclis araştırması komisyonu kurulması teklifi AK PARTİ Grubumuz tarafından yüce Meclisimize sunulmuştur. Suçlular en ağır şekilde cezalandırılacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığımız 2022 yılından beri denetim ve izleme sistemi sayesinde tüm sağlık tesislerini ve yoğun bakımları eş zamanlı olarak izlemekte ve denetim sonuçlarını anlık olarak takip edebilmektedir. Bu sistem sayesinde, tüm sağlık tesislerimizde ve yoğun bakımlarımızda her yıl düzenli olarak yapılan olağan denetimlerin yanı sıra, gelen şikâyetler doğrultusunda olağanüstü denetimler de yapılmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ORHAN ATEŞ (Devamla) – Dünyanın çaresiz kaldığı ve sağlık sisteminin çöktüğü pandemi döneminde kahraman sağlık çalışanlarımızla birlikte bu süreci en sağlıklı yöneten ülke Türkiye olmuştur. Yatak sayısı, yoğun bakım sayısı, nitelikli hekim sayısı, sağlık personeli sayısı ve sağlığa erişim parametreleri göz önüne alındığında dünyanın ve Avrupa'nın en büyük sağlık ordusuna sahip ülke yine Türkiye’dir. Bu gibi münferit olaylar üzerinden Hükûmetimizi ve sağlık sistemimizi hedef almak, başta sağlık çalışanlarına ve sağlık emekçilerine olmak üzere Hükûmetimize ve devletimize yapılmış en büyük haksızlıktır.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Başkanım, bir cümle söz alabilir miyim acaba? İzah için söz alabilir miyim?
BAŞKAN – Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
45.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Saadet Partisi ve CHP grup önerilerine ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Başkanım, Genel Kurulda tekrar söyleme ihtiyacı duyuyorum: Bu araştırma komisyonu kurulması önergesini bütün siyasi partiler hep beraber ortak imzayla vermiş olacağız. Tekrar bilinmesinde fayda var diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 22 Ekim 2024 Salı günkü (bugün) birleşiminde (10/1899), (10/1900), (10/1901), (10/1902), (10/1903) ve (10/1904) esas numaralı Meclis Araştırması Önergelerinin görüşmelerinin birleştirilerek yapılmasına, bu görüşmede siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların süresinin en fazla 2 konuşmacı tarafından kullanılmasına ve bu birleşimde diğer denetim konularının görüşülmemesine ilişkin önerisi
BAŞKAN - Danışma Kurulunun önerisi vardır, okutup işleme alacağım.
No:40 22/10/2024
Danışma Kurulu Önerisi
Danışma Kurulunun 22/10/2024 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Numan Kurtulmuş
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Leyla Şahin Usta Murat Emir Sezai Temelli
Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet Halk Partisi Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili
Erkan Akçay Turhan Çömez Bülent Kaya
Milliyetçi Hareket Partisi İYİ Parti Saadet Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili
Öneriler:
Genel Kurulun 22 Ekim 2024 Salı günkü (bugün) birleşiminde (10/1899), (10/1900), (10/1901), (10/1902), (10/1903) ve (10/1904) esas numaralı Meclis Araştırması Önergelerinin görüşmelerinin birleştirilerek yapılması, bu görüşmede siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların süresinin en fazla 2 konuşmacı tarafından kullanılması ve bu birleşimde diğer denetim konularının görüşülmemesi önerilmiştir.
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Önergeler (Devam)
2.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, (2/1773) esas numaralı Basın İlan Kurumu Teşkiline Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/77)
18/10/2024
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(2/1773) esas numaralı Kanun Teklifi’min İç Tüzük’ün 37’nci maddesi gereğince doğrudan gündeme alınmasını saygılarımla arz ederim.
Utku Çakırözer
Eskişehir
BAŞKAN – Önerge üzerinde, teklif sahibi olarak Eskişehir Milletvekili Sayın Utku Çakırözer.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Demokrasinin olmazsa olmazı halkın haber alma hakkının güvencesi olan basın özgürlüğüdür. İşte, Gazeteci Emrullah Erdinç, Seyhan Avşar ve daha niceleri olmasaydı, biz bugün kötülüğün sınırının olmadığından, para için yenidoğan bebeklerin canına kasteden bir çetenin varlığından haberdar olamayacaktık. Ancak Türkiye'de bu cesur gazeteciler ve basın kuruluşları yaşam mücadelesi veriyor. Kime karşı? Özgür basını susturmak isteyen başka bir çeteye karşı. Bu ülkede katliamların, ihmallerin, tacizlerin, yolsuzlukların bilinmesini ve hesabının sorulmasını engellemek için el ele vermiş bir başka çete daha var. Kim onlar? Başında iktidarın iletişim komiseri var. İktidar talimatıyla haberi suç sayan savcıları var. İktidarın sopası hâline dönmüş, bu yıl başta NOW TV, Halk TV, Tele1 olmak üzere 7 kanala 35 milyon lira ceza kesen, gülmeyi dahi yasaklayan RTÜK var.
Çetenin bir de mali kolu var. Vergi Uzmanı Ozan Bingöl açıkladı. Sadece 2 kamu bankasının son yirmi yıllık reklam bütçesi 43 milyar lira. Peki, nerede yayınlanmış bu reklamlar, hiç görüyor musunuz en çok izlenen kanallarda? Mesela, NOW TV’de, Sözcü’de, Halk TV’de, Tele1’de, KRT’te ya da TV5’te; tek bir saniye dahi yok. Milyarlarca liralık kamu kurum reklamlarından Sözcü’ye, Cumhuriyet’e, BirGün’e, Milli Gazete’ye, Karar’a, Korkusuz’a, Yeni Asya’ya, Yeniçağ’a, Evrensel’e tek santim ilan yok. Aksine, izlenmeyen kanallar, tabela gazeteler üzerinden bu yoksul halkın milyarlarca lirasını hortumlamaya tam gaz devam.
İşte, bu çetenin bir de Basın İlan Kurumu ayağı var. “Besleme basın olmasın, kamu ilanlarının adil dağıtımıyla basın yaşayabilsin.” diye kurulmuştu ama şimdi o da bir cezalandırma ve kasa boşaltma kurumuna dönüştü. İktidarın beğenmediği gazetelerin ilan hakkını hukuksuzca gasbediyor. Mesela, Evrensel 2019'dan bu yana hakkı olan ilanı alamıyor. Anayasa Mahkemesi “Dur!” deyince bu kez de Anadolu basınına sardılar. Gazetelere, sitelere künyesinden, baskısından, çalışanından mazeret yaratıp uydurma gerekçelerle ceza yağdırıyorlar. “İtiraz edeni yaşatmayız.” diye korkutuyorlar. Gazeteleri kapanmaya, birleşmeye zorluyorlar. Çok sesliliği yok ediyor, gazetecileri işsiz bırakıyorlar. Kayseri, Kütahya, Balıkesir, Hatay, Ankara ve daha nice şehirde gazeteler bir bir kapanıyor. Üç ayda 33 gazete kapandı. 1.800 olan yerel gazete sayısı 700'lere düştü. Hâl böyleyken Basın İlan Kurumu neyle uğraşıyor? Asli görevini bırakmış, emlak şirketine dönüşmüş; o binayı sat, öbürünü kirala; Anadolu basınının hakkı olan bütçesini üst yönetimin maaşlarının üstüne ballı tazminat olarak koymuş. Genel Müdür 65 yaşından sonra koltukta kalsın diye yönetmelik değiştiriyor. Anadolu basını yok oluyormuş, kimin umurunda! Devlet kurumlarıyla, yerel yönetimlerle konuşup ilan çeşitliliğini, hacmini artıracağına gazeteleri tehdit ediyor, kapanmaya zorluyor.
Biz burada, internet basını da kamu ilanlarından faydalansın diye kanun çıkardık ama bu Basın İlan Kurumu önlerine olmadık engeller koydu. Defalarca haykırdık “Koşulları yumuşatın.” diye, dinlemediler. 400 tane sitenin verisini kontrol için tam 3,5 milyon dolara dışarıdan donanım ve yazılım satın aldılar. Yüzlerce haber sitesine destek verebilecekleri bütçeyle Anadolu basınının hakkını yandaşlarına akıttılar.
Sayın milletvekilleri, bakın, emekçi kenti Zonguldak’ta gazeteciler iki gündür nöbette. Ne diyorlar? Çalışma koşulları ve özlük haklarının düzeltilmesi için Basın İlan Kurumundan Anadolu basınına destek istiyorlar. İşte, bu nedenle, Basın İlan Kurumunun tüm akçeli işleri mutlaka Sayıştay denetimine alınsın diye bu kanun teklifini verdik. Onlar ise sırtını İletişim Başkanlığına dayamış, bütçesini ona denetletiyor, atlatıyor; eski ev sahibi ile kiracılar zaten, bozacının şahidi şıracı. Sayıştay denetimi olmalı ki Basın İlan Kurumu kasayı boşaltmasın, zarar etmesin, kâr etsin ki zaten sınırlı kaynaklar Anadolu basınımıza, işsiz gazetecilere aktarılabilsin.
Sayın milletvekilleri, özgür basını, halkın haber alma hakkını yok etme çabasındaki bu çete maalesef yüce Meclisimizi de buna alet ediyor. “Dezenformasyonla mücadele” diye kanun getirdiler; önce haberi, gazeteciyi sansürlediler. “Kişilik haklarını koruyacağız.” dediler; kendileriyle ilgili yolsuzluk, usulsüzlük, istismar haberlerinin yer aldığı tam 1 milyon siteye erişimi engellediler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – Anayasa Mahkemesi kararına rağmen hâlâ da hukuksuzca sansürlüyorlar. Şimdi, bugün bu çete yine gelmiş buraya. Yargı paketine koydukları maddeyle bir türlü sindiremedikleri, susturamadıkları habercileri, yazarları, basın kuruluşlarını, sivil toplum örgütlerini, akademisyenleri bu kez de “casusluk” “etki ajanlığı” çuvalına sokarak boğmanın, sansürlemenin planlarını yapıyorlar.
Buradan duyulsun, bilinsin ki gazetecilik suç değildir. İfade ve basın özgürlüğü ve haber alma hakkını sonuna kadar savunacağız, bunun için sonuna kadar mücadele edeceğiz.
Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN – Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda boşalan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Diyarbakır Milletvekili Sevilay Çelenk aday gösterilmiştir.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmına geçiyoruz.
Bazı Özel Sağlık Kuruluşlarında Yaşanan Bebek Ölümlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılması, Özel Sağlık Kuruluşlarının Yenidoğan, Çocuk, Engelli ve Yaşlılarla İlgili Bakım Servislerindeki Uygulamalarının ve Mevzuatın İncelenerek Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan (10/1899), (10/1900), (10/1901), (10/1902), (10/1903) ve (10/1904) esas numaralı Meclis Araştırması Önergelerinin alınan karar gereğince birlikte yapılacak görüşmelerine başlıyoruz.
X.- MECLİS ARAŞTIRMASI[(*)]
A) Ön Görüşmeler
1.- Sivas Milletvekili Abdullah Güler ve 51 Milletvekilinin, özel sağlık kuruluşlarının yenidoğan, çocuk, engelli ve yaşlılarla ilgili işlem ve uygulamalarının incelenerek nitelikli sağlık hizmetlerine erişim için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1899)
2.- CHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Murat Emir, İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın ve Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, yenidoğan ünitelerindeki bebek acil hastalarına sağlanan sağlık hizmetleri üzerinden haksız kazanç elde eden bir suç örgütünün faaliyetlerinin ve bağlantılarının araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1900)
3.- DEM PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Muş Milletvekili Sezai Temelli'nin, İstanbul'daki bazı özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edilen bebek acil hastalarına sağlanan sağlık hizmetleri üzerinden haksız kazanç elde ettiği belirlenen suç örgütü ve benzeri yapıların tüm yönleriyle araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1901)
4.- Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya ve Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, bazı özel hastanelerin yoğun bakım ünitelerinde yaşanan bebek ölümlerinin araştırılması ve sağlık sistemindeki denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1902)
5.- Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu ve 19 Milletvekilinin, bazı özel hastanelerde yenidoğan ünitesindeki bebeklerin sağlık durumları üzerinden haksız kazanç elde eden bir suç örgütünün faaliyetlerinin ve olayda ihmali bulunan kişilerin tespit edilerek gerekli önlemlerin alınabilmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1903)
6.- MHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın, özel sağlık kuruluşlarında yenidoğan bebeklerin ölümüne neden olan olayların incelenerek nitelikli sağlık hizmetine erişim için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1904)
BAŞKAN – İç Tüzük’e göre, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla siyasi parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahiplerine veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.
Konuşma süreleri gruplar için yirmişer dakika olacak, alınan karar gereğince bu süre en fazla 2 konuşmacı tarafından kullanılabilecektir; önerge sahiplerinin konuşma süreleri ise onar dakikadır.
Saadet Partisi Grubu adına ilk söz, Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ’a aittir.
Buyurun Sayın Özdağ. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni doğan ünitelerinde meydana gelen ölüm olaylarını tüm yönleriyle araştırmak amacıyla kurulacak olan Meclis araştırması komisyonu hakkında Gelecek-Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gün geçmiyor ki cumhuriyet tarihinin en büyük skandalı şeklinde haber ve paylaşımlarla yatıp kalkmayalım. Yine, gün geçmiyor ki İçişleri Bakanı Sayın Ali Yerlikaya’nın “tweet”leriyle haberdar olduğumuz büyük çete operasyonlarıyla uyanmayalım. Bu gibi sözlerin, hamasi açıklamaların artık ne bir anlamı ne de etkisi kaldı maalesef. Bu iktidar zihniyeti ülkeyi öyle bir cenderenin içine soktu ki toplum daha bugünün skandalını konuşurken bir diğeri boca ediliyor. İnsanlar acılarını bile yaşayamıyor. Toplum kendisini iğneli bir fıçının içindeymiş gibi hissediyor. Cumhuriyet tarihinin en büyük sağlık skandalı, cumhuriyet tarihimizin en büyük uyuşturucu operasyonu, cumhuriyet tarihimizin en büyük yolsuzluk skandalı; çete skandalı, mafya skandalı, ihale skandalı, göçmen kaçakçılığı skandalı, domuz eti skandalı, kadın cinayetleri skandalı, tersane kazaları skandalı, İliç, Kozlu, Zonguldak, Soma maden kazaları skandalları, siyanür skandalı, çocuk kaçırılma ve kayıpları skandalı, bürokrat ve siyasetçilerin altın, uyuşturucu, göçmen, elektronik sigara kaçakçılığı yapan milletvekili ve general skandalı gibi haberler o kadar yaygınlaştı ki vakayıadiyeden sayılır hâle geldi. Aslında cumhuriyet tarihinin tek ve en büyük gerçek skandalı bu iktidarın bizzat kendisidir, diğer bütün skandallar bu zihniyetten neşet ediyor “Baş nereye giderse kuyruk oraya gidermiş.” denilen Anadolu’da güzel bir söz var.
Bakınız, sayın milletvekilleri, ülke insanı kime sığınacağını, kime güveneceğini bilemez hâlde. İnsanlar mafyadan mı, çetelerden mi, maliyeciden mi, sağlık çalışanından mı, zabıtadan mı, özel güvenlikten mi, polisten mi korunacağını şaşırdı kaldı. Bu ülke kötülüğe teslim edilmiş bir ülkedir, bu ülke kötülüğe teslim edilmiş bir ülkedir. Tekrar ediyorum, bu ülke bilinçli ve planlı bir şekilde kötülüğe teslim ediliyor maalesef. İnsanlar sokak ortasında öldürülüyor, kadınların başları kesiliyor, uyuşturucu kullanımı 9 yaşına kadar inmiş, bebeklere tecavüz edilip öldürülüyor ama tek bir yetkili bile ar niyetine haysiyet gösterip istifa etmiyor. Gerçi onlar kim ki? Verilen görevleri yapan sorumsuz yetkililer. İnsanlar “Vicdansızlar 8 bin lira için bebeklere kıydı.” diye konuşuyor. Hayır efendim, birileri 8 bin lira için bebeklere falan kıymadı, birileri bu iktidarın yol verip göz yumduğu talan, yalan, yolsuzluk ve cezasızlık düzeninden payını almak için organizasyona dâhil oldu. Bu yanaşma düzeninde “suç” ve “ceza” gibi kavramların kendilerinden azade olduğunu gördükleri için de yolsuzluklarına insan ve bebek katletmeyi de ilave ettiler; o kadar. Yani balık baştan kokmuş, ortalık bataklık olmuş lakin olan bitenden kendileri sorumlu değilmiş gibi timsah gözyaşları döküp birkaç piyonu aslanların önüne atıyorlar. Kaldı ki bu olay buz dağının görünen küçük bir kısmıdır. Bu olay da diğer tüm olaylar gibi kazara ortaya çıkan bir sızıntıdan ibarettir. Bu, devede kulak bile değildir, devede tüy bile değildir; devasa bir kanalizasyon şebekesinden sızan küçük bir sızıntıdır. Bakınız, bu ülkede her sektör devletin tüm kurum ve kuruluşlarında etkili ve yetkili birileriyle beraber olup bir çete ve suç şebekesi kurmuştur. Bunun böyle olmadığını iddia edeniniz varsa bir yiğitlik yapıp konuşsun, ben de bunun bu ülkenin bir gerçeği olduğunu bilinen ve bilinmeyen yönleriyle anlatayım sizlere; zaten anlatıyoruz ya. Yaşadığımız bu olay, birkaç haysiyetsiz doktor, birkaç hemşire, üç beş 112 görevlisinin işi mi zannediliyor? Buradan soruyorum: Neymiş efendim, “Bir grup açgözlü haysiyetsiz bir araya gelip çete kurmuş ve bu işlere başlamış.” öyle mi? Halkımıza böyle anlatılıyor, buna inanmamızı istiyorlar. Bunlar sadece kamuoyunun önüne attıkları birkaç figürden ibaret günah keçileri, bunları halkın önüne atıp biriken öfkeyi dindirecekler; kiminin PKK’lı geçmişine, kiminin bilmen ne partisi üyeliğine vurgu yapıp alakasız mevzularla konuyu saptıracaklar bugüne kadar olduğu gibi; tıpkı günlerce kamuoyunu manipüle etmek, gündem değiştirmek için Narin yavrumuzun cenazesi üzerinde tepindikleri gibi. Sonra ne oldu? Bir anda olayı kamuoyunun önünden çekip aldılar, şimdi konuşan var mı? O zaman konuşturmaları da bir operasyondu, şimdi konuşturmamaları da ve elbette millet tüm bunları konuşurken de başka yenidoğan çeteleri işlerine devam edecek bu ülkede. Peki, sağlık konusunda sadece yenidoğan şebekesi mi var? Ben söyleyeyim, mesela, kanser şebekesinden haberiniz var mı? Tıbbi cihaz malzeme çetesini duydunuz mu? “Kalp krizi şebekesi” diye bir şey kulağınıza çalındı mı? Laboratuvar şebekesi de var bu ülkede. Sadece yenidoğan değil yetişkin yoğun bakım şebekesi de var, diyaliz şebekesi uzun yıllardır böbrek hastalarının kanını emiyor elbette. Siz, son yıllarda organ nakli şebekesinin haberlere niye konu olmadığını biliyor musunuz? Eskiden sık sık gündeme gelen bu konu artık yerelden yurt dışına taşmış ve büyük bir organizasyonun güdümüne girmiştir, bunlar dev şirketler gibi çalışmakta ve gündeme gelmemek için çok yönlü faaliyetler yürütmektedir. Rüşvetle, zaaflarla devşirdiği yetkililer ve maalesef bazı medya mensuplarıyla gemilerini yürütmektedirler. İlaç şebekesi var bu ülkede sayın milletvekilleri, ilaç şebekesi var.
Değerli milletvekilleri, doktor pazarlama şebekesi var. Bu çeteler bildiğiniz doktor pazarlıyorlar, yetkisi ve uzmanlığı olmayan hatta doktor bile olmayan insanlara başka doktorların kaşesini ve imzasını kullandırıp hasta bakan, ameliyatlara giren doktorlar var bu ülkede. Burası bir bataklıktır maalesef, oltaya takılıp kazara yakalanan bu figürler tıpkı uyuşturucu çetelerinin sokaklarda dağıtıcılığını yapan torbacılar gibidir, bunların bir hükmü yoktur, gerçek patronlar başka kişilerle ve organizasyonla işlerine devam etmektedir; bunlara dokunabiliyor musunuz? Mevzuyu hamaset ve öfke dindiren ayrıntılara boğmanızdaki amacın ne olduğunu bilmiyor muyuz sanıyorsunuz, “Büyük resmi görmeyin.” deniliyor. O büyük resmin sahibi de herkesin malumu olanlar.
Değerli milletvekilleri, şimdi, mevcut Sağlık Bakanı bu olayın üstüne kararlılıkla gittiğini ve bu vicdansızlara göz açtırmayacaklarını söyleyip hikâye anlatıyor. Bu kişi de Sağlık Bakanı gibi Andersen’den Masallar anlatmayı çok seviyor. Fahrettin Koca’ya sayısız soru önergesi vermiştim, kendisi bizi kale alıp cevap bile vermiyordu, kendisinin layüsel olduğunu düşünüyordu. Peki, buradan her iki Bakana da soruyorum: “Vicdansız” diyerek sulandırmaya çalıştığınız bu skandal ve benzeri olaylar yaşanırken pandemi gibi, Turkovac aşıları gibi uzaylılar mı görevdeydi? Biriniz Sağlık Bakanı, diğeriniz olayın yaşandığı İstanbul Sağlık İl Müdürü değil miydi? Şimdi “Şöyle yaptım, olayın böyle üstüne gittim, savcılığa suç duyurusunda bulundum.” vesaire diyorsunuz da mesela ölen bebeklerin doğum tarihlerini okuyorum sizlere: 15 Ağustos 2023, 8 Mart 2023, 26 Kasım 2023, 26 Kasım 2023, 13 Kasım 2023, 30 Ağustos 2023, 21 Haziran 2023, 14 Haziran 2023. Peki, bu bebekler ne zaman öldürülmüşler veya ölmüşler? Değerli milletvekilleri, bu bebekler soruşturma devam ederken ölmüş, farkında mısınız? Yani bu şebeke bu melanetleri işlerken takibe alınmış, izlenmiş, konuşmaları kaydedilmiş ama bu bebekler ölürken yetkililer sadece izlemişler. Öldürenler vicdansız birer katil de bunlara müdahale etmeyenler vicdanlı mı? Peki, olayların yaşandığı bu hastanelerde bu melanetler işlenirken faaliyetlerine devam etmiş mi? Evet, etmişler ve üstelik Sosyal Güvenlik Kurumundan ödemeleri de yapılmış mı? Evet, yapılmış. Bu mu üstüne kararlılıkla gitmek, bu mu vicdansızlara göz açtırmamak? Bir yavrumuzun bile canı o kadar kıymetli ki bunu annelere, babalara sorun; siz o zaman müdahale etseydiniz bu bebekler yaşayacaktı.
Yenidoğan çocukları öldüren çete üyelerinin iş birliği yaptığı siyasilerin, bürokratların uluslararası kriminal örgütlerle, mesela ABD’deki Epstein gibi çocuk ticareti, organ kaçakçılığı yapan bu büyük organizasyonlarla iş tutmuş olabileceğini de unutmayalım. Türkiye’den ABD’ye kaçırılan çocuklar konusu yakın zamanda gündem olmuştu ama bu ciddi mevzu komplo teorileriyle gargaraya getirildi. 6 Şubat 2023’teki deprem sonrasında gündeme gelen bu olay yetkililer tarafından yalanlanmıştı ancak depremde kaybolan ve hâlâ ailelerinin ulaşamadığı yüzlerce çocuğumuzun akıbeti hakkında tek bir makul açıklama yapıldı mı? Hayır, yapılmadı.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin maalesef taciz, tecavüz, sömürü odağında olan çocuklarımıza yönelik cinsel sömürü karnesi içler acısı boyutlardadır. Türkiye, çocuğun cinsel istismarında hem kaynak hem de transit ülke olmuştur, tıpkı uyuşturucu konusunda transit ülkeyken pazar ülkesine getirildiği gibi. 2014 Küresel Kölelik Endeksi’ne göre, Avrupa’da modern köleliğin yani cinsel sömürü ve erken yaşta evliliğin en fazla olduğu ülke neresi biliyor musunuz? Söyleyeyim, Türkiye. Aslında her sektörde yaşanılan bu çöküşün sağlık alanında niçin yaşandığının cevabı da çok nettir.
Değerli milletvekilleri, başta da söylediğim gibi, bu olay büyük bir kanalizasyondan sızan küçük bir sızıntıdır. Kamuoyunun bugün tartışmasına vesile olan ise olayın üzerine kararlılıkla giden bir savcı sayesindedir. Şimdi, tüm bu sürecin serencamı nasıl gelişecek, merak ediyoruz. Gerçi bu iktidarın cemaziyelevvelini biliyoruz; bu olayı da diğer tüm rezalet skandallar gibi zamana yayacaklar, kanıksatacaklar, gazlar alınıp milletin öfkesi dindirilecek ve olay bir müddet sonra da unutturulacak, zira pek yakında bir başka skandalla kamuoyunun gündemi zaten değiştirilecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Teşekkür ederim.
Ben burada bir konuya daha dikkat çekmek istiyorum. Mevzu dosyayı takip eden savcımız başta olmak üzere, konunun takipçisi yargı mensuplarıyla ilgili nasıl bir karar alınacak acaba? Umarım birileri kapalı kapılar ardında, ayarlanmış yargı mensuplarıyla bu işlerin kendilerine ulaşmaması için operasyon planlamıyorlardır.
Değerli milletvekilleri, son söz olarak da şunu söylemek istiyorum: Burada, geçenlerde çocuk cinayetleri ve çocuk istismarlarıyla ilgili olarak önergeler verdik, reddettiniz bu önergeleri. Sonra da baktınız ki pabuç pahalı “Siz gelin, beraber, birlikte bir önerge verelim.” dediniz, önerge verdiniz ve kabul ettik. Sonra, ardından kadın cinayetleri ve kadın istismarlarıyla ilgili olaylar meydana geldi; yine aynı şekilde grup önerileri verdik, siz yine reddettiniz. Sonra bizleri aradınız ve “Beraberce bir grup önerisi verelim, Meclis araştırma komisyonu kuralım.” dediniz.
Şimdi, aslında bugün ben arkadaşlarıma itiraz etmiştim, demiştim ki: Gelin, biz grup önerisini verelim, İYİ Parti versin, CHP versin, HDP versin; hepsini reddetsinler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – Sonra da AK PARTİ’nin grup önerisi gelsin, aynı önerge olsun, biz de onlara “kabul” diyelim; biz yapıcı muhalefet olduğumuzu, onların da yıkıcı bir iktidar olduğunu, Parlamentoyu çalıştırmamak adına çalıştıklarını kamuoyuna takdim edelim dedim ama arkadaşlarımız böyle uygun gördüler. İnşallah bu araştırma komisyonu sonucunda bu rapor Türkiye Büyük Millet Meclisine iner ve ona uygun kanunlar yaparız, ardından da Türkiye’de bu problemlerin bir daha neşet etmemesi için hep beraber çalışırız diyor, saygılar sunuyorum. Çalışacaklara şimdiden başarılar diliyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Saadet Partisi Grubu adına ikinci söz, Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’a ait.
Buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
İşini özveriyle yapan, profesyonelce yaklaşan, hastaları için kanını, terini karıştıran tüm sağlık çalışanlarını, meslektaşlarımı saygıyla selamlıyorum. Mesleğe saygının azaltıldığı, mesleğe güvenin azaltıldığı bugünlerde onların çok ciddi morale ihtiyacı var ve gerçekten sıkıntılı bir durum yarattı İstanbul'daki durum. Bu arada, Sayın Savcımız Yavuz Engin’e de buradan selamlarımı gönderiyorum.
Hekimlere, malumunuz olduğu üzere, şirket kurduruluyor İstanbul'da. 19 tane hastanedeki yoğun bakım üniteleri birilerine kiralanıyor, birilerine ihale usulüyle veriliyor. Tüm Türkiye'de bu Sağlıkta Dönüşüm Programı ve özellikle özel hastanelerden sonra hekim arkadaşlarımıza şirket kurduruluyor vergiden kaçınma ve bazı sebeplerden dolayı. İllegal yollarla burada sağlam hasta da yatıyor, hastalar da yönlendiriliyor, birtakım simsarlar kullanılıyor ve sağlık ranta dönüştürülüyor. 19 tane hastanede yoğun bakım ünitesini bu şirket, hani o sizin “Terörist.” dediğiniz, eskiden “şu, bu.” dediğiniz… Ve bu hastanelerin içinden bir tanesi de eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun hastanesi.
Şimdi, Sağlık İl Müdürlüğü burada, beş yıl boyunca ve daha önceki dönemlerde… Bakın, iki hekim var, bunlardan biri Recep Akdağ ve diğeri Fahrettin Koca; çocuk sağlığı hastalıkları uzmanı. Sonra, Mehmet Müezzinoğlu, Sağlık Bakanı, kendisinin hastanesi var ve hastanesi bu illegal çetenin ihalesini aldığı bir hastane. Mehmet Müezzinoğlu kendisi de hekim, böyle bir olayın farkına varmaması, yıllarca devam eden bir olayın farkına varmaması mümkün değil. İki Sağlık Bakanı, çocuk sağlığı hastalıkları uzmanı, benim de branşım, yıllarca, otuz yıl boyunca binlerce çocuk elimizden geçti. 2024 Türkiyesinde böyle bir olayın konuşulması gerçekten içler acısıdır ve yanlıştır. 4 bakan geçti, 4 bakan döneminde bu işler yapıldı, toplumda güveni sarstınız ve bu, şu andaki Sağlık Bakanı, beş yıl boyunca İstanbul'da Sağlık İl Müdürlüğü yapıyor ve İstanbul'da, sorumluluğu bölgesinde bu olaylar cereyan ederken, binlerce şikâyet olurken Sağlık Bakanı olan Sayın Kemal Memişoğlu’nun bu olayın farkına varmaması mümkün değil. O pirincin içindeki beyaz taşların farkına varmaması, tarladaki ayrık otlarının farkına varmaması mümkün değil, varmıyorsa da zaten görevi ihmaldir. Bu şahısların, hastanesi olan şahısların -büyük bir ihtimalle ki nüfuzlarından biri eski Bakan- hastanesinde ne düzeyde denetim yapıldı, merak ediyorum, ki mümkün değil. Burada bir güvensizlik ortamı oluştu ve ahlaksızlığı kurumsallaştırdınız, ahlaksızlık kurumsallaştı burada. Bu hastanelerin hiçbirinde -bakın, Bakanlığın ruhsat verdiği- yirmi dört saat görevli çocuk hekimi “staff” dediğimiz kadrolu hekim yok. Üçüncü basamak yoğun bakım birimlerinde yenidoğan uzmanı olması gerekiyor, kadrolu olarak çalışan yok. Raporlarınızda, denetimlerde var ve bunlarla ilgili işlem yapılmamış. Şimdi, Recep Akdağ Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı oluştururken “Planlamaya tabi.” demişti, planlamaya bağlı olarak özel hastane açılacaktı. Peki, Bakanlık bünyesinde 4.700 -çok sayısal değerleri boğmayacağım- özelde ise şu anda 7.200 adet yenidoğan yoğun bakım yatağı var. Peki, ihtiyaç ne kadar? Dünya Sağlık Örgütü kriterlerine göre 1.000 doğumda 5 tane yenidoğan yoğun bakım ünitesi yatağına ihtiyaç oluyor. Peki, bizdeki sayı kaç? Maalesef bunun neredeyse 3 katı. Hani nerede planlanma? Planlama yok. Gelene gidene, isteyen herkese kapasitesi ve kriterleri yetmemesine rağmen şu anda Sağlık Bakanı olan Kemal Bey ve daha önceki Bakan Fahrettin Koca zamanında bu ruhsatlar verilmiş; yersiz ruhsatlar verilmiş, planlama dışı. Neden? Bakanın da hastanesi var, vermeyecek mi? Verecek tabii ki nüfuz siyaseti var Türkiye'de.
Peki, bu olaya giren SGK… Daha önceki dönemde Vedat Bilgin, Derya Yanık -şu anda vekil olarak burada- ve ondan önceki Zehra Zümrüt zamanında dedik ki: “SGK'de siz prim veren mensuplarınızı yolduruyorsunuz, soyguna sebep oluyorsunuz. SGK soyuluyor, yersiz ödeme yapıyorsunuz; cezalarınız caydırıcı değil, usulsüzlük yapanlara ceza vermiyorsunuz.” Bakın, değerli arkadaşlar, SGK'nin Sayıştay verilerine düşmüş olan bir şeyi var: Bir yılda verilmiş olan tüm idari cezaların toplamı yani usulsüzlük yapan, SGK'ye usulsüz fatura kesen kurumlara verilen idari para cezası 6 milyon TL; inanın 6 milyon TL'yi bu özel sağlık kuruluşları bir saatte tahsil ediyor ama “Cezalarınız caydırıcı değil, cezbettirici.” dedik Vedat Bilgin’e “Düzelteceğiz.” dendi. Değişen bir şey oldu mu arkadaşlar? 6 milyon TL. Bakın, Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisine 100 metre, 200 metre kuş uçuşu mesafede hastaneler var, sizin de gittiğiniz hastaneler. Katılım payı olarak en fazla alabileceği para sadece 250 lira ayaktan tedavide. Bugün telefon açtım o hastanelere, 2.600 lira alıyor, alması gerekenin 10 katını alıyor. Peki, cezası var mı? Yaptırımı ne? Yılda çok cüzi cezalar. Bir yılda tüm hastanelere verilen idari cezanız sadece ve sadece 6 milyon TL. Olayı konuştuğumuz Çalışma Bakanları… SGK'nin soyulmasına sebep olan… 34 milyar lira, SGK'nin şu anda özel hastanelere ödediği -2023 yılında- para, emin olun bunun 10 katı da o mağdur hastalardan, randevu alamayan hastalardan alınıyor. O yetersiz bakanlardan bir kısmı şu anda milletvekili. İstanbul'da beş yıl boyunca bu sömürüye, bu çürümüşlüğe izin veren.. Bakın, bu, buz dağının sadece ve sadece görünen yüzüdür; hasta olmayan çocukların yatırıldığı, gereksiz yere yatırıldığı… Ve olay sadece ölen 12 hasta değildir. Bunun benzeri, aynı şekilde ihale usulüyle İstanbul'da, büyük metropollerde ve Anadolu'daki birçok şehirde hekimlere şirket kurduruluyor, simsarlık usulüyle çalışıyor ve bu şekilde hem SGK soyuluyor hem de yersiz yatışlardan ve yersiz ödemelerden dolayı vatandaşın cebinden, hastaların cebinden çıkan para var ve iddia ediyorum bu, verilen 34.034 milyar TL'nin çok çok üzerindedir, belki en az 10 katı. Türkiye'de onkoloji hastalarından, yenidoğan bakım ünitelerinden, yoğun bakım ünitelerinden, kardiyovasküler cerrahiden hiçbir özel hastanenin ek ücret almaması gerekiyor, ek ücret almayan hastane çok azdır. Görevini layıkıyla yapan hastaneleri töhmet altında bırakmak istemiyorum ama büyük bir çoğunluğunda bu hastalardan ücret alınıyor. Bu taşeronun taşeronu, özel hastanenin de taşeronluk sistemiyle dönmesi, yatakların şişirme bir şekilde doldurulması, şebekelerin kurulması; bunların hepsi şu anda Sağlık Bakanı olan Kemal Memişoğlu’nun döneminde gerçekleşti. Beş yıl boyunca bir sağlık müdürü ayakta uyuyabilir mi? Bunların farkına varmaması mümkün müdür? Farkına varmıyorsa da yetersizdir. Bakan olması da kimin emridir? Seçimle mi geldi? Kimin emri ise onun da sorumluluğu vardır.
Peki, bu olayların çözümü ne olmalı değerli milletvekilleri? Sizce ne olmalı? Bakın, sağlıkta hekim ile hasta arasına para ilişkisini koyan, performans sisteminin –performansınız batsın diyorum- kalkması gerekiyor. Aile hekimi bugün için çalıştığı birimin, binanın çatısıyla, binanın suyuyla, binanın elektriğiyle, tüm her şeyiyle ilgileniyor ve bunlar cari ödeme altında yapılıyor. Akşama kadar tek dertleri var: Bu giderleri karşılayabilir miyiz, buranın tamiratını yapabilir miyiz, tadilatını yapabilir miyiz ve yersiz yapılan görevlendirmelerle uğraşıyorlar. Bir türlü birinci basamağı aktif hâle, koruyucu hekimliği aktif hâle getiremediniz.
En en önemlisi de şu: Özel hastanelerdeki soygunu ve özel hastanelerdeki hekim ile hasta ilişkisini, taşeronlar ile hasta ilişkisini sıfırlamak için diyorum ki bataklığı kurutmak gerekiyor. Siz burada sadece 22 kişinin ceza almasıyla, 19 hastaneyle bağlantısı olan bir şirketi yok etmekle bu sistemin düzeleceğini zannediyorsanız düzelmeyecek. Ortalıkta çok ciddi bir bataklık var, çok ciddi bir soygun, sömürü düzeni var, çok ciddi bir birilerine peşkeş çekme olayı var. Bu olaya son vermenin tek yolu vardır: SGK'nin geri ödeme kapsamından tüm özel hastanelerin çıkarılması gerekiyor. Bu soyguna “Dur!” diyelim.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Yaman…
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
46.- Kocaeli Milletvekili Cemil Yaman’ın, bugün Gebze’deki Mevlana Mahallesi’nde meydana gelen doğal gaz patlamasına ilişkin açıklaması
CEMİL YAMAN (Kocaeli) – Sayın Başkanım, değerli Genel Kurul ve saygıdeğer milletvekillerimiz; bugün Gebze'de Mevlana Mahallesi’nde 5 katlı binanın 3’üncü katında bir doğal gaz patlaması oldu. 8 vatandaşımız yaralanmıştı, ne yazık ki 1 vatandaşımız hayatını kaybetti; Allah’tan rahmet diliyorum, yaralı vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum; 3 vatandaşımızın Farabi Devlet Hastanesinde tedavileri devam etmekte. Konuyla alakalı adli işlemler başlatılmış olup tarafımızca takip edilecektir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
X.- MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- Sivas Milletvekili Abdullah Güler ve 51 Milletvekilinin, özel sağlık kuruluşlarının yenidoğan, çocuk, engelli ve yaşlılarla ilgili işlem ve uygulamalarının incelenerek nitelikli sağlık hizmetlerine erişim için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1899) (Devam)
2.- CHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Murat Emir, İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın ve Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, yenidoğan ünitelerindeki bebek acil hastalarına sağlanan sağlık hizmetleri üzerinden haksız kazanç elde eden bir suç örgütünün faaliyetlerinin ve bağlantılarının araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1900) (Devam)
3.- DEM PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Muş Milletvekili Sezai Temelli'nin, İstanbul'daki bazı özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edilen bebek acil hastalarına sağlanan sağlık hizmetleri üzerinden haksız kazanç elde ettiği belirlenen suç örgütü ve benzeri yapıların tüm yönleriyle araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1901) (Devam)
4.- Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya ve Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap’ın, bazı özel hastanelerin yoğun bakım ünitelerinde yaşanan bebek ölümlerinin araştırılması ve sağlık sistemindeki denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1902) (Devam)
5.- Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu ve 19 Milletvekilinin, bazı özel hastanelerde yenidoğan ünitesindeki bebeklerin sağlık durumları üzerinden haksız kazanç elde eden bir suç örgütünün faaliyetlerinin ve olayda ihmali bulunan kişilerin tespit edilerek gerekli önlemlerin alınabilmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1903) (Devam)
6.- MHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın, özel sağlık kuruluşlarında yenidoğan bebeklerin ölümüne neden olan olayların incelenerek nitelikli sağlık hizmetine erişim için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1904) (Devam)
BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez.
Buyurun Sayın Çömez. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maalesef Türkiye hiçbir şeyin korunamadığı bir ülke hâline geldi; çocuklar korunamıyor, kadınlar korunamıyor, sınırlar korunamıyor ve maalesef kişisel veriler korunamıyor.
Türkiye’nin çocuk karnesine şöyle bir baktığımızda son derece vahim gerçeklerle karşı karşıya kalıyoruz. 760 bin çocuk işçimiz var bu ülkede ve maalesef geçen yıl sadece altı ayda 33 yavrumuz iş kazasında hayatını kaybetti, iş yerlerinde evlerine ekmek götürmek için uğraşan çocuklarımız hayatını kaybetti.
Millî Eğitim Bakanı söylüyor; 500 yavrumuz, 500 çocuğumuz okulla ilişkisini kesmiş ancak resmî rakamlar hiç kaydedilmeyenlere baktığımızda çok daha vahim bir tablonun olduğunu ifade ediyor. OECD diyor ki: “Türkiye’deki her 4 çocuktan 1’i akşam yatağa aç giriyor, sabah yataktan aç uyanıyor ve çocuklar bir malnütrisyon yani beslenme problemiyle karşı karşıyalar.”
Öte yandan, bu yılın ilk altı ayında 33 yavrumuz intihar etmiş; daha küçücük yaştaki, hayata yeni başlamış, hayata dair umutları ve hayalleri olması gereken yavrulardan 33’ü maalesef intihar etmiş. 2023 yılında 540 bin çocuğumuz kolluk kuvvetleriyle ve yargı makamlarıyla tanışmışlar. 263 bin çocuğumuz suça sürüklendiği için hakkında dava açılmış ve maalesef 26 bin yavrumuza geçen sene cinsel istismar uygulanmış; maalesef 71 çocuk demek bu ve son derece ciddi bir rakam.
Tabii, devlete emanet edilen çocuklara geldiğimizde durumun hiç de parlak olmadığını görüyoruz. Bakın, Zonguldak Kozlu Çocuk Evinde bir yavrumuza orada çalışan biri tarafından tecavüz ediliyor ve ben sorumlu Bakana bir soru önergesi veriyorum, “Sayın Bakan, nedir bu durum, bununla ilgili bir cevap ver lütfen.” diyorum; Sayın Bakan bir duvar, dünya umurunda değil, kendi kurumlarında yavrulara tecavüz ediliyor ve ilgili Bakan buna cevap verme tenezzülünde dahi bulunmuyor. Yine, Mersin’deki çocuk yuvalarında çocuklar yurttan kaçıyorlar, terör örgütüne katılıyorlar ve polis tarafından yakalanıp küçücük, 14-15 yaşında cezaevlerine konuyorlar Adana'da ve soruyoruz; “Niye bu çocuklar, devlete emanet edilmiş bu yavrular cezaevlerine konuyor ve terör örgütüne üye oldukları için cezaevine konuyorlar senin emanetindeyken, senin emniyetindeyken niye böyle oluyor?” diyoruz. Buna cevap vermek yerine, Bakan gidiyor, cezaevine müfettiş gönderip “Buradan bilgiler Turhan Çömez’e nasıl gitti, çabuk bulun, çıkartın.” diyor. Bakın, geçtiğimiz günlerde Niğde’de 9 yaşında bir yavrumuz çocuk yuvasında hayatını kaybetti. Niye öldüğünü bilmiyoruz. Sonradan Valilik bir araştırma yapıyor, geriye dönük bütün videoları araştırıyor ve korkunç bir tablo ortaya çıkıyor. 17 kişi sistematik bir şekilde Niğde’deki çocuk yuvasındaki yavruları darbetmişler, şiddete maruz bırakmışlar ve gizleniyor her şey. Soru önergesi veriyorum Sayın Bakana “Nedir bu durum? Kimler bu çocukları dövmüşler, darbetmişler? Video şu anda Valinin elinde, bir cevap ver.” diyorum, Bakanın umurunda değil, muhatap bile kabul etmiyor. Niye muhatap kabul etmiyor? Çünkü Bakanın muhatabı Parlamento değil, Bakanın muhatabı Meclis Başkanlığı değil, millet iradesi değil; Bakan bir tek yere bakıyor, o da saray. Öte yandan, yine aynı Bakana bir soru önergesi veriyorum “Bahçelievler Çocuk Yuvasında sapasağlam -doktor raporlarıyla sapasağlam- olduğu bilinen bir yavru kanamalı bir şekilde hastaneye gönderiliyor ve çocuk akciğerlerinden, böbreklerinden kanayarak hastaneye götürüldüğünde bir süre sonra hayatını kaybediyor. Nedir bu durum?” diyoruz. Yine cevap vermiyor. Aile feryat ediyor, bana geldi aile, dedim ki: “Yok mu dosya elinizde? Yoksa size de mi aynı sansürü uyguluyorlar?” “Ne otopsi raporu verildi, ne davayla ilgili bilgi verildi Sayın Vekilim, kan ağlıyoruz, yavrumuz öldü; devlete emanet ettik, yavrumuz öldü ama ne olduğunu bilmiyoruz.” diyor. Anne baba çaresiz, onların vekilleri Meclisten soru önergesi veriyor ama Bakan aynen bir duvar ve maalesef cevap vermiyor.
Şimdi gelelim çocuklarımızın bir başka karnesine. Bakın, 5 yaş altı çocuk ölümleri… Rakamları çıkardım, 2022 yılında 5 yaş altı çocuk ölümleri bu ülkede yüzde 11,2’ymiş. Çok ilginç, 2023 yılında 14,5’e gelmiş yani 1.000 çocuktan -özür diliyorum yüzde değil- 2022’de 11’i hayatını kaybederken 2023’te neredeyse 15’i hayatını kaybediyor. Peki, bu neyi ifade ediyor biliyor musunuz; 2022’den 2023’e 0-5 yaş arası çocukların ölümündeki bu yüzde 30 artış neyi ifade ediyor biliyor musunuz? Bu ülkede açlık ve sefalet kol geziyor ve bu çocuklar maalesef iyi beslenemedikleri için hayatlarını kaybediyorlar. Dünyadaki diğer örneklere baktığınızda bu ölüm oranlarının ciddi bir şekilde düştüğüne tanık oluyorsunuz ama Türkiye'de hiçbir örneği olmadığı şekliyle çocuk ölümlerinde çok ciddi bir artış var.
Biraz sonra yenidoğanlara geleceğim ama onlarla ilgili biraz daha size bilgi verebilmek için önemli bir veriyi sizlerle paylaşacağım. Az önce, 0-5 yaş arası çocukların ölümünde sorumlu olabilecek şeyin açlık olduğundan bahsettim. Peki yenidoğanlar niye ölüyor bu ülkede? Bakın, 2022 yılında her 1.000 yenidoğandan 9,2'si hayatını kaybediyormuş, 2023'e geldiğinde bu 10 olmuş yani yüzde 10’luk bir artış var. Bu çocuklarda beslenme bozukluğu yok, bu çocuklar anne sütüyle besleniyorlar. Acaba yenidoğan çocuklardaki bu ölüm artışı ne? Aynı dönemdeki ölüm artışlarına baktığınız zaman Yunanistan’da ve Bulgaristan'da ciddi bir düşüş görüyorsunuz, Türkiye'de artış görüyorsunuz. Şimdi, buradan Sayın Bakana soruyorum, ilgili Bakana soruyorum: Bu istatistiklerden haberin var mı? Yenidoğan çocukların ölüm oranlarındaki bu kadar artıştan dolayı herhangi bir şey yaptın mı, bilgin var mı bundan? Acaba bu çocuklar yenidoğan ünitelerinde mi ölüyorlar, yoksa yenidoğan çeteleri mi katlediyor bunları? Bunlarla ilgili bir çalışma, bir araştırma yaptın mı? Ama Bakan Bey’in maalesef bununla ilgili de hiçbir şey söylediğine tanık olmadık.
Şimdi buradan başka bir konuya geleceğim. Bakın, onlarca soru önergesi verdim Sağlık Bakanına, onlarca ve maalesef bunların hiçbirine cevap verilmedi. Sayın Başkanım, şahsınızda Meclis Başkanlığını ikaz etmek istiyorum: Millet adına burada siyaset yapıyoruz, millet adına vazife yapıyoruz. Parlamentonun sorumluluğu, yasama ve denetlemedir. Soru soruyoruz Bakan Bey’e, umurunda değil Bakanın, umurunda değil ve cevap vermiyor. Meclis Başkanlığını bu konuda görevini ciddiye almaya ve mutlaka soruları yanıtsız bırakan Bakanlara hesap sormaya davet ediyorum.
Şimdi, bunlardan bir tanesi, bakın, bir önceki Sağlık Bakanına sormuşum, demişim ki: “Sayın Bakan, senin hastanelerine -Medipole- TEKEL’in İstanbul'daki, Unkapanı’ndaki binaları verildi mi, milyarlarca liralık bina?” Cevap yok. “Beykoz Kavacık’ta 220 bin metrekarelik TEKEL’in arazileri verildi mi sana?” Cevap yok. “Ankara Tren Garı’ndaki kampüs içerisindeki TCDD misafirhaneleri, o devasa alanlar senin hastanene verildi mi?” Yine cevap yok. “İstanbul'da Üsküdar’da 4.500 metrekarelik bir araziyi vatandaş ‘Alın bunu, okul yapın.’ diye Millî Eğitim Bakanlığına ve Maliyeye vermiş, bu araziye el koydun mu Sayın Bakan?” diyorum; soru önergesi veriyorum burada, bakın, soru önergesi; bu, Parlamentoya verilmiş soru önergesi; yine cevap yok. Başka bir soru daha soruyorum, “Acaba Ankara'daki Atatürk Orman Çiftliği’nden 555 bin metrekare arazi sana verildi mi Bakan Bey?” diyorum, yine cevap yok. “Acaba senin hastanelerine -geçmiş yıllardan bahsediyorum ki bugünkü parayla çok daha fazla- 5 milyar liralık teşvik verildi mi Bakan Bey?” diyorum, cevap yok; “On milyonlarca dolarlık teşvik verildi mi?” diyorum, cevap yok. Kim bu? Kim bu özel hastanelerin sahibi, bu zincirlerin sahibi? Bu ülkede Sağlık Bakanlığı yapmış bir zat ve bunların hiçbirine cevap vermiyor. Başka bir sorum daha; “Covid döneminde 70 milyon aşı ithal etmişsin Sayın Bakan.” diyorum, “70 milyon aşı ithal etmişsin, İngiltere'de aynı yöntemle üretilen aşı 3 dolar, sen 12 dolara ithal etmişsin, arada 9 dolar fark var -çarpın 70 milyonla- 630 milyon dolar fark var. Niye yaptın bunu?” diyorum, soruyorum Sayın Bakana “Neden böyle oldu?” Cevap yok. “Peki, sen niye bunu Bakanlık olarak ithal etmedin de aracı bir kurumla ithal ettin? Bu kadar, yüz milyonlarca dolarlık bu korkunç servet kimlerin cebine boca edildi?” diyorum, yine cevap yok.
Başka bir şeyden daha bahsedeceğim; Çam ve Sakura Hastanesi. Diyorum ki: “Sayın Bakan, bir kopaq çetesi türemiş orada; radyoopak maddeleri satın alıyorlar dışarıdan, milyonlarca liralık radyoopak madde Çam ve Sakura Hastanesinde kayıp ve bunlar hastalara kullanılmış gibi gösteriliyor. “Bak, sen çözemiyorsan ben bu işi çözerim, çeteyi biliyorum, arkasındaki alçak yapıyı biliyorum, sisteme girelim, bir gün içerisinde bu çeteyi çökertirim. Niye bu soygun yapılıyor Sayın Bakan?” Adres veriyorum, yer veriyorum, detay veriyorum, ilacın adını veriyorum; Bakan yine bir duvar, cevap vermiyor ve veremiyor.
Başka bir soru daha, diyorum ki: “Sayın Bakan, Kahramanmaraş Sütçü imam Üniversitesi Tıp Fakültesi… Burada hastalar kalp problemi oldukları takdirde buraya müracaat ediyorlar. Orada bir çete türemiş, bu çetenin adı ‘stent çetesi’ Sayın Bakan.” Giden hastalara “Devlet bize DMO’dan, Devlet Malzeme Ofisinden stentleri verdi ama çok kötü, masada kalırsınız; git, falanca adrese para yatır, gel, ondan sonra stentini takalım.” diyorlar ve şu anda, adres de veriyorum “Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinde tam 3 bin tane stent kayıp, çeteler çalmışlar bunu ve bunların parasını vatandaşlardan çatır çatır 50 bin, 100 bin lira alıyorlar Sayın Bakan, gel bu çetelerle uğraşalım.” diyorum.
Bakın, Meclis tutanaklarında var, hepsinin bütün detayları var. Soruyorum Bakana, cevap yok. Ve bunlar da faturaları; oralarda vatandaşların, zavallı vatandaşların maalesef bu çetelere vermek zorunda kaldıkları paralar.
Şimdi, başka bir şeye geleceğim, diyorum ki: Bakın, siz, kanser ameliyatlarında kullanılan bazı cihazları artık Batı dünyasından veya modern ülkelerden almıyormuşsunuz. Elimde çok ciddi belgeler var. Ben bir yakınımı da kaybettim. Kalın bağırsak kanseri uzmanı bir genel cerrah olarak diyorum ki: “Sayın Bakan, Çin’den getiriyormuşsun bu malzemeleri. Binlerce insan bu kötü malzeme yüzünden bağırsakları, anastomoz yapılan bağırsakları attığı için ölmüş bu ülkede.” Adres veriyorum, soru soruyorum Bakana: “Ey Bakan! Buna cevap ver. Bu ülkenin insanları kaliteli sağlık malzemelerine layık değil mi? Niye kalkıyorsun da bunları bu hâlde, maalesef, insanlara bu kadar berbat şeyleri kullanıyorsun?” Yine cevap yok.
Yine, mesela, İzmit’te bir hastanede geçtiğimiz yıl 60 kişi yanmış; bildiğiniz hastanede yatan kişiler, 60 kişi, vücutları yanmış. Diyorum ki: “Sayın Bakan, o hastanenin elektrik altyapısı bozuktur, koterleri bozuktur. Ne olursun, bunlarla ilgilenen, bu yanıklarla ilgili araştırma yap Sayın Bakan.” Umurunda değil, vatandaşları yanmış hastanede, çatır çatır yanmışlar, umurunda değil. Niye olduğunu da söylüyorum kendisine, umurunda değil.
Şimdi, tabii, söyleyecek çok şeyim var, bu önergeleri çok arttırabilirim. Bir sürü özel hastaneyle ilgili dünya kadar şey söyledim, onların hiçbirine cevap gelmedi.
Şimdi başka bir şey anlatacağım zamanımı dikkatli kullanmak için: Bakın, ben 20 Mayıs 2024 tarihinde Bakana bir önerge vermişim, Fahrettin Koca’ya. Buyurun, bu önerge de burada. Hastanenin adını veriyorum, bakın, burada “Reyap Hastanesi” diyorum; sayıyı veriyorum, “300 kişilik bir çete var Sayın Bakan ve bu çeteler -bakın, hepsi yazıyor burada- SGK'den para hortumluyorlar, çalıyorlar SGK'yi.” diyorum. Altına da gelip diyorum ki: “Sayın Bakan, çocuklar bu hastanelerde öldürülüyor, çocuklar bu hastanelerde katlediliyor Sayın Bakan. Allah aşkına, bu hastaneleri kapat! Buradaki sorumlu doktorlara gereğini yap, bunların diplomalarını iptal et, denetle bu hastaneleri.” İşte buyurun, koskoca Türkiye Büyük Millet Meclisine soru önergesi veriyor 2 diploması olan, hekim olan bir milletvekili, umurunda değil Bakanın, umurunda değil. Şimdi diyor ki: “Operasyonları biz çok gizli yürüttük.” Kendisi de James Bond olmuş, “Çok gizli operasyonlar yürüttük.” diyor. Nasıl gizli operasyon yürüttüğünü ben size biraz sonra, şimdi anlatacağım.
Bakın, şu anda biz sadece buz dağının görünen kısmıyla meşgul oluyoruz. 12 tane bebeğimizle ilgili ölüm raporları ortaya çıktı. Peki, bu ölüm raporları nereden ortaya çıktı? Bu ölüm raporları Sağlık Bakanlığının yaptığı çalışmalardan ve teftişlerden ortaya çıktı. Melek Süleymanoğlu; alınmış hastaneye, aç bırakılmış yavrumuz, aç bırakılarak yoğun bakımda ölüme terk edilmiş. Niye hemen öldürmediler biliyor musunuz? “Olabildiğince uzun kalsın yoğun bakımda, olabildiğince acı çeksin ve olabildiğince biz de bu devleti sömürelim, biz de bu ülkeyi soyup soğana çevirelim.” Onun için bu hâlde bırakmışlar. İsimlerini okuyorum tek tek: Kerem Muhammet Tokluoğlu, “ötanazi” diyor, müdahale edilmeyip ölüme terk edilmiş. Sağlık Bakanlığı yazıyor bu raporları, ben değil. Başka bir şey; Miray Sena, “Ani akciğer kanaması ve yetersiz ventilasyon.” Demek ki bu zavallı yavruyu makineye bağlamışlar. “Ani akciğer kanaması” demek, o makineyi boğazına koyduktan sonra öyle bir sıkmışlar ki çocuğu akciğerlerinden kanatmışlar. Bu raporu ben yazmadım, bu raporu Sağlık Bakanlığı yazdı. Bütün bu raporlar yazılırken… Aylar önce yazmışsınız; soruyorum sana Sağlık Bakanı, o James Bond Bakana soruyorum, gizli gizli operasyon yaptığını iddia eden o Bakana soruyorum: O çocuklar yoğun bakımda açlıktan ölüme terk edilirken, o çocuklar kanatılırken, o çocuklar bu vahşete maruz bırakılırken nasıl gidip de o hastaneyi denetlemedin, nasıl gidip de o hastanede bir araştırma yapmadın ve üstüne gidemedin? Yine devam edeceğim… Bakın, Mustafa Sezer, “Yetersiz beslenme ve yetersiz takip.” Bırakmışlar hastayı, umurlarında bile değil. Hekim arkadaşlarım ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklar. Bir başka bebek, “Hatalı tanı ve müdahale eksikliği.” Teşhisini yanlış koymuş ve müdahale etmemiş, bebek orada hayatını kaybetmiş. Bir başkası, “Tedavi gecikmesi.” Bir başkası, “Tedavi hataları ve sevk yanlışları.” Bir başkası, “Yoğun bakım yetersizliği ve müdahale eksikliği.” Aldım hastaneden bilgileri; yoğun bakıma giden çocuklara biberonla süt dahi vermemişler, süt dahi vermemişler! Niye biliyor musunuz? “Aç kalsın bu çocuk, olabildiğince uzun yaşasın ve her gün başına bu çocuklardan para alalım, devletten para alalım, bu milleti sömürelim, bu ülkeyi sömürelim.” diye yapmış bu alçak çete! Devam edeceğim daha… Havvanur, “Yetersiz beslenme ve malnütrisyon.” Bakın, malnütrisyon, aç bırakılan bir çocuğun bir deri bir kemik kalmasıdır. Allah aşkına, biz hangi devirde yaşıyoruz, hangi dünyada yaşıyoruz? Yoğun bakıma emanet edilmiş bir yavru bir deri bir kemik kalmış, haftalarca yatmış ve ondan sonra o çocuk hayatını kaybetmiş; “Yanlış resüsitasyon ve tedavi gecikmesi.” Belli ki çocuğun kalbi durmuş ve onu dahi çalıştırmamışlar, onunla ilgili bile gerekeni yapmamışlar. Bir başkası, “Eksik cerrahi” bir başkası “Beslenme yetersizliği.” Yazıklar olsun size diyorum! Bu raporu yazan Sağlık Bakanlığının ta kendisi. Ben size altı ay önce ihbar etmişim, bu hastaneleri kapatın demişim; burada cinayet işleniyor, bu yavrular katlediliyor, burada devlet soyuluyor demişim, umurunda olmamış. Niye yapmıyorsun diye soru soruyorum, Meclis marifetiyle soru soruyorum. Sayın Başkanımın şahsında Meclis Başkanına hitap ederek söylüyorum: Niye sormadın bu Bakana? İnsanlar ölüyor diyorum, bu Meclisin kürsüsünden haykırıyorum. Bu Meclise resmî bir yazı yazmışım ben, soru önergesi vermişim, bebekler katlediliyor diyorum. Bir meclis bu yazıyı bakanlığa gönderir ve bir bakanlık buna cevap vermezse o bakan bir saat daha görevinde kalabilir mi? O bakan bir saat değil, bir dakika daha görevinde kalamaz.
Bakın, geriye dönük olarak bu Meclis Komisyonu kurulsun; içerisinde sağduyu sahibi, vicdan sahibi, biliyorum ki… Değerli arkadaşlar, sizleri itham etmiyorum, ben sizlerin de şu anda benim anlattıklarımı içinizin kanayarak, acıyarak izlediğinizi biliyorum ve sizi eleştirmek için söylemiyorum; ortada çok vahim bir durum var, çok acınası bir durum var, büyük bir yetersizlik var. Devlet kurumları çalışmıyor ve devlet kurumları savruluyor; bunları ayağa kaldırmak, bu yavruları korumak, bu çocukları korumak hepimizin sorumluluğu. Bakın, yoğun bakıma alınacak olan çocukların standart skorları bellidir; dönelim, hepsinin dosyalarına bakalım, birçoğunun, binlercesinin, on binlercesinin skorlarının olmadığına, rastgele yoğun bakıma alındığına tanık olacağız.
Başka şeylerden daha bahsedeceğim ben size. Bakın, şimdi, bu çetenin başında bir adam var yani o doktorları koruyan, kollayan bir adam var. Altında çakarlı bir araç. Milletvekilleriyiz, devletimiz bizlere de hızlı hareket edelim diye veriyor. Bu çakarlı aracı altına alan adam bu cesareti nereden buluyor da savcının odasına giderek süreçle ilgili savcının yakasına yapışıyor? Buradan İçişleri Bakanına sesleniyorum: Sayın Bakan, televizyon ekranlarından seslendim, kayıtsız kaldın, sana Millet Meclisinden sesleniyorum; şu anda makamında koltuğuna otur, o “computer”ı aç, bu alçak çetebaşına o çakarlı araçları kim verdi bul, çıkart ve gereğini yap. Devlet bu kadar sahipsiz olamaz, bu kadar duyarsız olamaz ve bu kadar çaresiz olamaz.
Bir başka konu, kapatılan 19 hastanenin 1 tanesi de eski Sağlık Bakanı Sayın Müezzinoğlu’nun hastanesi. Kendisi bu ülkede Bakanlık yaptı, Sağlık Bakanlığı yaptı. Çok vahim bir şey söyleyeceğim size, çok dramatik bir şey söyleyeceğim; sadece Müezzinoğlu’nun değil bu Reyap Hastanesi ve buna benzer pek çok hastanede de olan çok vahim, toplum tarafından bilinmeyen bir realiteyi paylaşacağım. Ne yapmış bu çete, başları biliyor musunuz? Bunlar gitmişler, arka mahallelerde, mahalle aralarında kurulmuş tıp fakülteleriyle anlaşmışlar. Ne anlaşmışlar? “Sen tıp fakülteni aç, ben de sana tıp fakültesi hastanesi olayım.” Bunlar tıp fakültesi hastanesi biliyor musunuz? Aynı zamanda, bebek dostu hastane olarak Bakanlık tarafından ödüllendirilmiş. Aynı zamanda, bunlar tıp fakültesi hastanesi. Peki, ne işe yarıyor tıp fakültesi hastanesi? 2 işe yarıyor: SGK, tıp fakültesi hastanesi olduğu zaman bunlara yüzde 30 daha fazla para ödüyor ve bunlar KDV'den muaf oluyor. Görüyor musunuz sistem nasıl çalışıyor, görüyor musunuz bu millet nasıl soyuluyor ve bu ülkenin evlatları, pırıl pırıl Türk çocukları katledilirken kimi çeteler nasıl semiriyor ve bundan sorumlu olanlar, bununla ilgili mesuliyeti olanlar nasıl duyarsız ve nasıl kaygısız vaziyette görevlerini yapıyorlar?
Ben buradan açıkça ifade ediyorum: Türkiye çok vahim bir skandalla karşı karşıyadır. Sadece bebek ölümleri değil, sadece kadın ölümleri değil, sadece stent çeteleri değil, sadece endoskopi çeteleri değil veya diyaliz çeteleri değil veya diğer ünitelerde görüntüleme merkezi çeteleri değil; Türkiye, devlet iyi yönetilemediği için, devletin sahibi olmadığı için çetelere teslim edilmiştir. Gelin, bu alçak çetelerle hep beraber mücadele edelim ve bu ülkeyi hep beraber temizleyelim. Aksi hâlde, bakın, iddiayla söylüyorum, altını çizerek söylüyorum, bu Parlamentonun bir üyesi olarak, sizlerle beraber olmaktan onur duyan birisi olarak söylüyorum; tarihe karşı çok büyük sorumluluğumuz var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Milletvekili.
TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) – Ve bu söylediklerimin doğru olduğunu bilen, bunların her birinin tek tek doğru olduğunu bilen içinizde, AK PARTİ sıralarında olan arkadaşlarım var; onlara da sesleniyorum, Türkiye için yüreği hakikaten samimi bir şekilde çarpan insanların olduğunu da biliyorum: Gelin, bu lanetlerin üzerine hep beraber gidelim. Ama sadece o çetelerin üzerine gitmek olmaz, o çetelere zemin hazırlayan, onların arkasını sıvazlayan, onlara destek olan ve onların bu rezaletine göz yuman kim varsa hepsinin üzerine hep beraber gidelim ve bu ülkeyi hep birlikte temizleyelim diyorum.
Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti, CHP ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ilk söz, Bursa Milletvekili Fevzi Zırhlıoğlu’na ait.
Buyurunuz Sayın Zırhlıoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA FEVZİ ZIRHLIOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özel sağlık kuruluşlarının yenidoğan, çocuk, engelli ve yaşlılarla ilgili işlem ve uygulamalarının incelenmesi hakkında Meclis araştırması açılması için Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Geçtiğimiz hafta açığa çıkan soysuzlar çetesinin ahlaksızlıkları maalesef milletimizin vicdanını derinden yaralamıştır. Konuşmama geçmeden önce, böyle bir olayın yaşanmış olmasından hicap duyduğumu belirtmek isterim.
Değerli milletvekilleri, insanlık ailesinin tüm üyeleri doğuştan gelen eşit ve devredilemez haklara sahiptir ve bu ailenin göz bebeği çocuklarımızdır. Çocuklar toplumun en kırılgan grubunu oluşturduğu için onların en güzel şartlarda dünyaya gelmelerinin sağlanması, büyüdükleri çevrenin iyileştirilmesi, fiziksel, ruhsal ve zihinsel donanımlarının en üst düzeyde oluşturulması ülkenin geleceği açısından hayati önem arz etmektedir. Bu anlayışla, Uluslararası İnsan Hakları Beyannamesi’nde çocukların özel ilgi ve yardıma hakları olduğu ilan edilmiştir. Aynı zamanda, Cenevre Çocuk Hakları Bildirgesi’nde, Birleşmiş Milletler sözleşmelerinde, gerek uluslararası belgelerde gerek Anayasa'mızın “Ailenin Korunması ve Çocuk Hakları” kenar başlığıyla çocuklarımızın esenliği için gereken önem belirtilmiş olup ilgili haklar tanınmıştır. Diğer taraftan, sağlık hakkı, mümkün olan en yüksek sağlık standartlarına sahip olmak; ırkı, dini, politik inancı, ekonomik ve sosyal durumu gözetilmeksizin her insanın temel haklarından biridir. Bu hakların hayata geçirilmesi, korunması için de Anayasa ve mevcut yasalarla ilgili kurum ve kuruluşlar görevlendirilmiştir. Sağlık hakkının sağlanması amacıyla devletimiz tarafından birçok şehir merkezinde şehir hastanelerinin faaliyete geçirilmesi suretiyle sağlık hizmetlerine erişimin kapasitesinin artırılması amaçlanmaktadır. Ayrıca, özel sağlık kuruluşlarıyla sosyal güvenlik sistemi üzerinden yapılan anlaşmalar çerçevesinde vatandaşlarımızın bu kuruluşlardan da istifade edebilmesine imkân sağlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, insanlık ailesi tarihsel süreç içerisinde medeniyeti geliştirmek için gerekli adımları atmıştır, atmaya da devam etmektedir. Bizim inanç sistemimizde insan eşrefimahluktur, yaratılmışların en şereflisidir. Ancak sizin de bildiğiniz gibi, birde esfelisafilin vardır. Toplumda -üzülerek söylüyorum- karanlık zihinler, çürümüş vicdanlar bulunmaktadır. Narin’i, Sıla’yı, İkbal ve Ayşenur evlatlarımızı esfelisafilin olanlar katletmiştir. Maalesef bu zihinler daha da alçalmış yeni doğan körpe yavrularımıza musallat olmuşlardır. Bu zihinlerden geçtiğimiz hafta ortaya çıkansa “yenidoğan çetesi” olarak adlandırılan bir katil sürüsüdür. Yenidoğan bebekler üzerinden Sosyal Güvenlik Kurumundan günlük 8 bin lira alabilmek için yoğun bakımda tutup ölümlerine neden olan, insanın aklına getiremeyeceği, hiçbir temiz vicdanın kaldıramayacağı yöntemleri kullanarak cinayet işleyen yaratıklar insanlığın yüz karalarıdır.
27 Mart 2023 tarihinde CİMER’e yapılan bir şikâyetle başlayan adli soruşturma sürecinin geçtiğimiz hafta ortaya çıkıp ülke gündemine oturması, birbiriyle bağlantılı diğer vahim olayların sırayla gün yüzüne çıkması geçiştirilecek bir konu da değildir. CİMER’e yapılan şikâyetin ardından sağlık müdürlüğünce denetim mekanizması etkinleştirilmiş, Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığından teknik, fiziki takip ve telefon dinlemesi için hâkimden izin alınarak il emniyet müdürlüğünce derinleştirilen soruşturma sonucu 47 kişi gözaltına alınmış, 22 kişi tutuklanmıştır. Devam eden süreçte, bahsi geçen kurumlarda olağan dışı denetlemeler de yapılmıştır; 10 özel hastanenin faaliyeti durdurulmuş, çalışma ruhsatları iptal edilmiştir. Bu süreçte gerek Sağlık Bakanlığı müfettişlerine, emniyet güçlerimize ve özellikle, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcımız Yavuz Engin Bey’e ilkeli ve samimi duruşundan dolayı teşekkür ediyorum.
Diğer taraftan, bir önemli hususa değinmek isterim. Üstün bir gayret göstererek pandemi dönemi çalışmalarıyla örnek olan sağlık çalışanlarımıza da teşekkür ediyorum. Bu iğrenç olaydan ötürü kendilerini baskı altında hissetmesinler. Gayemiz sistem içerisindeki çürük elmaları ayıklamaktır. Bu aşamada bize düşen görev toplumumuzu derinden yaralayan olaylar karşısında hızlı reaksiyon göstererek sistemin eksik ve açıklarını kapatmaktır. Kanayan yarayı durdurmak için önleyici tedbirleri almaktır. Özellikle özel sağlık kuruluşlarında başta yenidoğan, çocuk, engelli ve yaşlılar gibi teşhis ve tedavi esnasında kendilerini tam olarak ifade edemeyen hastalara yönelik gerçekleştirilen suistimaller görülmüştür. Bu kuruluşların gerek hukuki gerekse de idari açıdan değerlendirilmesi zorunluluğu hasıl olmuştur.
Değerli milletvekilleri, konu hakkında Meclis araştırmasının açılarak bu olayın hem hukuki hem vicdani her boyutuyla araştırılıp incelenmesi ve sistemde bulunan boşlukların doldurulması gerekmektedir. Bu doğrultuda, hepimizin sürece katkı sağlamasını temenni ediyorum. Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci söz, Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoy’a aittir.
Buyurun Sayın Ersoy. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yenidoğan bebek çetesi hakkında Meclis araştırması önergeleri üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Son günlerde kadınlara ve çocuklara uygulanan şiddet olaylarının vicdani sorumluluğunu henüz atlatamamışken ne yazık ki yenidoğan ünitelerindeki bebek katliamı toplumsal bir yara olarak gündemimize girdi. Özellikle pandemi döneminde ve deprem bölgesinde doktorların ve sağlık çalışanlarının kendi hayatlarını tehlikeye atarak hastalarını sahiplenmesini büyük bir minnetle izledik. Bu kutsal görevi büyük bir özveriyle yerine getirdiklerine tanık olduk. Böyle bir gururu yaşarken bazı özel hastanelerin yenidoğan ünitelerinde yapılan bebek katliamı tarihin en acımasız insanlık dramından biri olarak yerini aldı. Sadece para için yenidoğan bebekleri yoğun bakımda tutup ölümlerine neden olan bu katil çetesi toplumumuza ve sağlık camiasının onuruna büyük zarar vermişlerdir. Bu canileri tüm benliğimle lanetliyorum.
Sayın milletvekilleri, her yıl dünyada 15 milyon bebek zamanından önce yani prematüre doğuyor. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre ülkemizde 2023 yılı doğum sayısı 958.408’dir. Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü son verilerine göre Türkiye'deki prematüre doğum oranı yıllık yüzde 12,9'dur. Bu da ortalama her 10 bebekten 1’inin hayata erken başladığı anlamına geliyor. En riskli grup olan, doğum ağırlığı 32 hafta altında doğan bebek sayısı ise geçen yıl için 14.400 olarak bildirilmiştir. Prematüre bebekler, anne karnında geçirmeleri gereken zamanı tamamlayamadan, henüz olgunlaşmamış bedenleriyle doğan bebeklerdir, bu nedenle hayata bir adım geriden başlarlar; bakımları zordur ve pahalıdır çünkü yüksek teknoloji gerektirir, özel yoğun bakım üniteleri, özel cihazlar gerektirir ama daha da önemlisi özel eğitim almış doktor ve hemşireler gerektirir. Prematüre doğum tek bir nedene bağlı değildir. Anneye, bebeğe ya da ortama ait nedenler prematüre doğuma sebep olabilir. En sık karşılaşılan nedenlerden biri de enfeksiyondur. Özellikle, anne gebeyken son aylarda geçirilmiş ve tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları, su kesesinin zamanından önce açılması ve amniyon sıvısı dediğimiz bebeğin içinde bulunduğu suyun enfekte olması nedenler arasındadır ama bunun dışında başka nedenler de olabiliyor. Örneğin, annenin astım, diyabet, tiroid gibi bir kronik hastalığının olması; kalp hastalığı, tansiyon, böbrek hastalığı, stres, beslenme bozuklukları gibi durumlar da erken doğuma neden olabiliyor. Bununla birlikte bazen de altta yatan hiçbir neden bulunamıyor. Onun için her gebe annenin prematüre doğum yapma ihtimali vardır ve bu durumu her zaman öngörmek mümkün olmayabilir.
Yenidoğan ölüm nedenleri arasında erken doğum ve ilişkili sorunlar birinci sırada yer alıyor. Miadından önce doğan ve akciğerleri henüz gelişimini tam olarak tamamlamamış bu bebeklerde en sık görülen sorunlardan biri solunum güçlüğü sendromudur. Bebek ne kadar erken doğmuşsa solunum güçlüğü sendromu riski de o kadar fazladır. Erkendoğan prematüre bebeklerde oluşan komplikasyonların tedavisinin ve takibinin konunun uzmanı neonatologlar tarafından yapılması gerekir. Bebeğin solunum, enfeksiyon, beslenme güçlüğü gibi diğer sorunları düzelince, bebek kuvöz dışında yaşayabilecek kiloya ulaşınca taburcu oluyor ancak iş orada bitmiyor. Bu bebeklerde ileriki yıllarda kronik akciğer hastalığı, astım daha sık görülebiliyor ya da ilk birkaç yılda daha fazla akciğer enfeksiyonu, orta kulak enfeksiyonu geçirebiliyorlar, hastaneye yatma oranları da daha yüksek oluyor. Bu nedenle en az 5-6 yaşlarına kadar büyümelerinin takibi yanında gerek zekâ gelişimi gerek akciğer ve diğer sistemlerle ilgili problemleri açısından çok yakından takip edilmeleri gerekiyor. Zamanından önce doğan bu bebekler, uzun dönem ve birçok disiplinle birlikte takip edilmelidir. Yenidoğan uzmanının koordinasyonu eşliğinde gelişimsel pediatri, çocuk nörolojisi, gerektiği durumlarda kardiyoloji, endokrin, fizik tedavi, ortopedi, konuşma terapisi, beyin cerrahisi gibi bölümlerin izlenimi gerekir. Ayrıca, aşılarının da zamanında yapılması çok önemlidir. Yenidoğan bebeklerin yaşam şansını artırmak ve bebeklerin daha sağlıklı yaşamalarını sağlamak gerekiyor. Bunun için de özellikle bu alanda çalışan, başta yenidoğan uzmanı ve asistan hekimleri olmak üzere, hemşireler, çocuk hekimleri hatta bebekleri ambulanslarla nakleden diğer sağlık personelinin de mesleki gelişimlerini hızlandırabilmek için eğitim faaliyetlerinin düzenlenmesi büyük önem arz etmektedir. Modern, son teknolojik cihazlarla dolu olan hastanelerimizde konusunda uzman olan doktorların ve sağlık çalışanlarının önemine tekrar dikkat çekmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, dünyada eşi benzeri olmayan bu çete, hekimlik değerlerini çöpe atmış, insanlıkla bağdaşmayacak nitelikte bir suç işlemiştir. Bu insanlık düşmanı merhametsizler gün ışığı bile görmemelidir. Sadece para için bebek öldürebilecek kadar gözü dönmüş bu aşağılık caniler en ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Buradan, kaybettiğimiz yavrularımıza Allah'tan rahmet diliyorum, ailelerine sabır diliyorum.
Yaşadığımız insanlık dışı, acımasız bu olayın bir daha tekrar etmemesi için, yapılması gerekenlerin araştırılması için kurulacak komisyonu desteklediğimizi belirtiyor, Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Birleşime otuz dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.37
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.14
BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP ÜYELER: Yasin ÖZTÜRK (Denizli), Adil BİÇER (Kütahya)
----- 0 -----
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Meclis araştırması önergelerinin birlikte yapılan görüşmelerine devam ediyoruz.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına ilk söz, Ağrı Milletvekili Heval Bozdağ’a aittir.
Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) – Sayın Genel Kurul, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında bugüne nasıl geldik? Beklediğimiz bir durumla karşı karşıyayız. Hepimizin de bildiği gibi 2003 yılında AKP iktidarı ve Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla sağlık sistemi piyasaya açıldı; performans sistemi getirildi ve o günden bugüne hızla büyüyen bir şekilde ve denetimsiz olarak sağlık özel sektörün insafına terk edildi. İktidarın neoliberal sağlık politikaları birinci basamak sağlık hizmetlerini geriletti; koruyucu, önleyici halk sağlığı uygulamalarının yerini tedavi edici sağlık aldı ve tabii ki bütçe tercihleri de bu yöne kaydı. Özel sektör desteklendi, halkın kolayca ulaşabildiği şehir merkezlerindeki hastaneler kapatıldı ve yerini hasta garantili, sağlık bütçesini yutan, kamu-özel ortaklığıyla yapılan şehir hastaneleri aldı. Başlangıçta toplumda "İstediğim hastaneye gidebiliyorum, istediğim doktora ulaşabiliyorum." algısı yaratan bu sistemin nitelikli ve ulaşılabilir olmadığını hep söyledik. Geldiğimiz noktada ise maalesef kısır bir döngüyle yılda 1 milyar hasta başvurusu olan, halkın sağlık sorunlarına çözüm bulamayan, çürümüş bir sistem ve sağlıksız bir toplum ortaya çıktı. Kamuda muayene süreleri beş dakikaya kadar çekildi. Randevu kuyrukları büyümeye devam ettikçe etti ve nitelik düştükçe düştü.
Yenidoğan ölümlerine neden olan bu çete olayı, iktidarın çete-mafya-siyaset üçgeninde çürümüş sisteminin sağlığa yansımış hâli aslında ve maalesef tüm kurumlarıyla ülkenin geldiği hâl budur. Yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde sağlık hizmeti sunmaya yetkili olmayan kişilerce ve uygun olmayan standartlarda hizmet sunulmaya çalışıldığını görüyoruz. Endikasyon dışı hasta yatışları ve yenidoğanların uzun süreler yoğun bakımda tutulmasıyla kazancın maksimize edilmesinin asıl amaç olduğu görülmekte. Yaşanan ölümlerin temelinde bu kâr hırsı yatmaktadır. Burada denetimlerin ve yoğun bakımların standartlarının takibinin düzenli olarak hakkıyla yerine getirilmediği de görülmekte ve bile isteye bu çarpık çarka göz yumulmaktadır. O yüzden, bu Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın uygulayıcısı tüm sağlık bakanları ve bürokratları soruşturulmalı ve o dönem İl Sağlık Müdürü olan şimdiki Sağlık Bakanı bu olaylardan birinci derece sorumlu olarak istifa etmelidir. Sadece toplumun sağlık hakkını hiçe sayan bu çete üyeleri değil sorumluluğu olan herkes hesap vermeli, yargılanmalı en ağır şekilde de cezalandırılmalıdır.
Yoğun bakımlar özel hastaneler için son zamanlarda kazançların en iyi olduğu yerler. 2008'de yenidoğan yoğun bakım yataklarında özel sektör oranı yüzde 38 iken 2023'te bu oran yüzde 52'ye yükselmiştir. Gerekli uzman ve yenidoğan hemşiresi desteği de buralara yeterince sağlanmamıştır. 2018 sonrası hastane patronlarının Sağlık Bakanı olarak atanması, özel hastanelerin kâr oranlarını artırıcı politikaları da öncelemiştir.
Koronere ilişkin yoğun bakımlar bugün mercek altına alınsa bu kâr güdümlü hizmet anlayışının oralarda da birçok usulsüzlük ve sağlık hakkı ihlalleriyle kamuyu da zarara uğratacak şekilde var olduğu görülecektir. Ki çok geçmedi, stent, göz ve anjiyo çetelerinin de olduğu, SGK'yi milyonlarca lira zarara uğrattıkları haberleri de basına düşmeye başladı.
Özel hastanelerin SGK'den kaptıkları payı ifade etmesi açısından 2024 yılının ilk altı ayında özel hastanelere hasta başvurusu sayısı üçüncü basamağın üçte 1’i kadarken yapılan ödeme ise üçüncü basamağın yarısı kadar. Türkiye, OECD ülkeleri arasında millî gelirine oranla en az sağlık harcaması yapan ülke ve bu miktar OECD ortalamasının yarısı bile değil. Hane halkları tarafından tedavi, ilaç ve benzeri amaçlı cepten yapılan sağlık harcaması ise 2022 yılında bir önceki yıla oranla yüzde 98,8 oranında artmıştır. Toplum, cebinden daha fazla sağlığa bütçe ayırmak zorunda. Tüm bu yoksulluğun içinde 2 katı bütçeye sahip olması gereken sağlık bütçesinin bu hâliyle bir de sermaye tarafından sömürülmesi ve bunun usulsüzlüklerle sağlanıyor olması kabul edilemez. Bugün SGK’yle anlaşması olan tüm özel hastanelerde hemen inceleme başlatılmalıdır. SGK de mercek altına alınmalıdır.
Kamu hastaneleri de bugün bu sistemin bir parçasıdırlar. Burada da performans dayatması var. Baktığınız hasta sayısı, yaptığınız ameliyat işlem sayıları döner sermayeden alacağınız payı belirlemekte. Hekim-hasta arasına dolaylı da olsa bir para ilişkisi girmektedir. Hastaneler yine taşerona devredilmiş durumda. “Laboratuvar ve görüntüleme hizmetleri” adı altında niteliksiz bir hizmet alımı söz konusu.
Bizler de yine sağlık-emek örgütleri de sağlık alanının kâr alanı olamayacağını; eşit, ücretsiz ve ana dilinde sağlığın bir kamusal hak olduğunu defalarca dile getirdik. Koruyucu sağlık hizmetlerinin öncelenmesi gerektiğini hep savunduk. Sermaye-sağlık ilişkisinin rant alanını deşifre etmeye çalıştık. Sözümüz ulaşmadığı gibi sistemin sorunları da sağlık emekçilerine yük ve sağlıkta artan şiddet vakaları olarak yansıdı ve iktidar siyaseti burada hep hekimleri, sağlık emekçilerini hedef gösterdi. “Giderlerse gitsinler.”e varan söylemlerin yanında, hekimlik mesleğinin değerleri sürekli saldırıya uğradı. “İstediğim doktora ulaşabiliyorum.”dan artık “İstediğim doktoru dövebiliyorum.”a gelindi. Bugün bu piyasacı çürümüş sistemin sonuçlarını her alanda görebiliyoruz. Tarlada ürünler çürüyor, okullar temizlenmiyor, pislik içinde; işsizlik, sokaklarda çete, mafya hesaplaşmaları, kadın cinayetleri had safhada. Otoriter, özgürlükleri kısıtlayan bir sömürü düzeni hâkim. Ülke ekonomisi kara para, faiz ve adaletsiz vergi düzenlemeleriyle döndürülmeye çalışılıyor ve maalesef, toplum da bu çürümeden nasibini alıyor. Kolay para ve zenginlik hiçbir ahlaki sınır tanımıyor. Bu olayda da görüyoruz, ruhsatı elinden alınan bu özel hastanelerden biri Özel Avcılar Hastanesi, eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’na ait. Yine, Özel Şafak Hastanesinin SGK'yi dolandırdığı nedeniyle sözleşmesi sonlandırılmış ve sonra her nasılsa sözleşmesi yenilenmiş ve hâlâ bu olayla ilgili dava süreci de devam ediyor. Bu hastane son olayda da karşımıza ruhsatı iptal edilen hastaneler arasında çıkıyor. Bunun gibi birçok olayda gördüğümüz, asıl dikkat etmemiz gereken siyaset-mafya-çete ve iç içe geçmiş rant ve çıkar ilişkilerinin bir şekilde örtbas edilmeye çalışılması ve konuların başka zeminlere kaydırılarak asıl sorumluların gizlenmesi, tartıştırılmaması. Bu yüzden, bu konuya Meclis bizzat dâhil olmalı ve tüm detaylarıyla araştırmak üzere sorumluluk almalıdır.
Sayın vekiller, toplumsal öfkenin birkaç hastane ve sorumlu birkaç sağlıkçıya yıkılarak sönümlenmesine izin vermemeliyiz. Bu, basit bir çete veya hastane meselesine indirgenemez; bu bir sistem sorunu ve bu sistemin yıllardır uygulayıcısı AKP iktidarı. Sağlık alanı başta olmak üzere, uygulayıcısı olduğu neoliberal politikalar talana, ranta ve emek sömürüsüne dayalı. Sermayenin, yandaşların, cemaatlerin ve savaş lobisinin kamu kaynaklarından beslenerek semirdiği, toplumun geri kalanının ise sömürüldüğü ve sağlıksızlığa itildiği bu sistem her gün öldüren, hastaneleri ticarethaneye dönüştüren, hastayı müşteri olarak gören bu piyasacı düzen terk edilmelidir. Bu düzeni değiştirecek olanlar yine bizleriz; bilimden, toplumsallıktan, demokrasiden, insan haklarından, eşitliklerden ve özgürlüklerden yana olan bizler. Bugün, toplumsal sağlık mücadelesi yürütenler, her zamanki gibi kararlı ve örgütlü bir yerde durmaya devam ediyorlar. Bu piyasacı, ahlak ve vicdan yoksunu düzen eğer hâlâ toplumu ve canlılığı yok edemediyse bu kararlılığın ve örgütlülüğün direnci sayesindedir. Hekimlik de insan hakları ve demokratik toplum savunucuları gibi binlerce yıldır şarlatanlara, etik dışı uygulamalara ve karanlık anlayışlara direndi ve direnmeye de devam ediyor. İktidarınızın da sağlık politikalarınızın yarattığı sistemin çıkar ve suç ilişkilerinden beslenen bunun gibi çete elemanlarının da ne hekimlik mesleğinin onurunu ne de insanlık değerlerini çiğnemesine, sömürü düzeninize kurban edilmesine izin vermeyeceğiz.
Saygılarımla. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına ikinci söz, Diyarbakır Milletvekili Sevilay Çelenk’e ait.
Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sevgili yurttaşlar; yenidoğan bebek çetesi olayı aslında birçok boyutuyla konuşuldu, bugünkü bütün önergelerde neredeyse konuşulmamış bir boyutu kalmadı. Özellikle hekim vekillerimiz çok da büyük bir sorumlulukla, konuyu çok ayrıntılı tablolarla ele alarak incelediler fakat bir çürüme tablosu içinde, sadece bir alana odaklanarak buna bakma imkânı da yok. Bunun da dışına çıkan konuşmalar oldu, ben de biraz bu noktadan devam etmek isterim.
Burada aslında “yenidoğan bebek çetesi” dediğimiz anda bile bir normalleştirme dilinin içine giriyoruz. Böyle, çete, mafya, bir biçimde; işte, bir gün bankacılık çetesi, bir gün başka bir alandaki bir çete, bugün de böyle bir çete. Aslında karşı karşıya olduğumuz yepyeni bir şey var, onu ıskalıyoruz. Bugün aslında durumun çok vahim, çok yeni bir boyutuyla karşılaşıyoruz ve bunun doğru anlaşılması gerekiyor ki doğru biçimde yönetelim; kontrolsüz, dizginlenemez, otoriter bir yönetimle, “Yaptım, oldu.” mantığıyla bir siyaset üretiliyor ve bu üretilen siyaset bir norm oluşturuyor. Esas olarak bunun sonuçlarıyla karşı karşıyayız.
Yurttaş sürekli skandallar çerçevesinde gündemine gelen siyasi hamleleri görüyor ve bu hamleler içinde bütün toplumsal muhalefet, siyasi muhalefet bir yandan sersemlemiş bir biçimde yol bulmaya çalışıyor, bir yandan da bu konuya ferasetle yaklaşmaya çabalıyor ama bu mümkün olmuyor çünkü siyasetin bu tarzı içinde gerçekten bu çok mümkün değil.
Biz parti olarak mümkün mertebe hep bu boyutuna odaklanmak, genel resmi görmek, genel resmi birlikte düşünmek üzere bir enerji ortaya koyuyoruz ama bu ya anlaşılmıyor ya da aslında anlaşılması işine gelmiyor. Yani bugün sağlıkta karşılaştığımız bu skandal “Söylemiştik, söyledik, zaten aylar önce de gündeme getirdik.” dediğimiz bir şeyi çok aşan bir boyuta sahip. Bugün artık biz kontrolsüz bir iktidarın kendi evlatlarını yemesi durumuyla karşı karşıyayız. Kendi evlatlarını yiyen bir sistem, bir düzenle karşı karşıyayız. Ve burada yeni olan şey nedir? İlk kez mi iktidar, düzen, müesses nizam evlatlarını yiyor? Hayır, bugüne kadar buna hep bir kılıf uyduruldu. Bu yeme yutma işi, bu yağmalama işi; işte, kimi kişilere “terörist” diyerek, kurumlara “bölücü” diyerek, “sakıncalı” diyerek yapıldı ama görüyoruz ki evlatlarını yeme, içe patlama… Artık sürdürülemeyen bu sistem; muhalefeti tümden suskunlaştırmış, demokratik bütün kanalları tıkamış ve adam kayırmacılık üstüne bina edilmiş bu sistem artık içe patlamış, artık sınıflandırmadan masum, küçücük bebekleri yiyecek hâle gelmiş; dikkatten kaçırılmaması gereken nokta budur. Bugüne kadar hep gördük bunu yoksa başka türlü hep bu tabloyu bu şekilde görmüştük, bu realitenin kabul edilmesi gerekiyor. Bu realite sadece sağlık alanında mı karşımıza çıkıyor? Sağlık alanında bir sorun gibi baktığımızda, sahiden de birçok arkadaşımızın dile getirdiği gibi, sanki sağlıkçıların kendi sorumluluğunda olan bir şeye yeterli bir duyarlılık göstermedikleri için bugün bu noktaya geldi; hayır, böyle değil. İşte, 112 Acil Çağrı Sistemi’nden başlayıp Bakana kadar uzanan bir hattaki çeteleşme sadece sağlığın sorunu değil. Biz, ailelerin organize suç ürettiğini görüyoruz uzunca bir zamandır. Aile içindeki şiddetin organize bir suç olduğunu, işte Palu ailesinden Güran ailesine bu hattı görüyoruz.
Eğitime bakıyoruz, eğitimde bu durum mesela kaç yıllardır gündemimizde? Organize suç üretilen, işte sınav sorularının çalınmasından başlayarak kaç tane skandal sayabiliriz eğitim alanında. Bir taraftan, bütün diğer konuşmacılar değindi, toplum evlatlarını terk etmiş durumda. Uyuşturucular artık kurye sistemiyle çalışıyor. Toplum demeyelim buna, siyasi iktidar diyelim. Uyuşturucu kuryeleri bir telefonla internet üzerinden evlere çağrılıyor. Bir ülkede buna göz yumulmadan bunun gerçekleşmesi mümkün müdür?
Daha çok yakın, başka bir skandal -bugün sağlıkta patlıyor, yarın muhtemelen bu biraz daha kurcalanacak- Minsk Büyükelçiliğinin bir çalışanı Büyükelçilik aracıyla Türkiye'ye uyuşturucu sokuyor. Bunların her biri ayrı ayrı bir çürüme tablosu. Bu çürüme tablosuyla niye baş başayız?
Öte tarafta, bakıyorsunuz, İsrailli organ kaçakçısı, Interpol tarafından kırmızı bültenle aranıyor Boris Wolfman, Türkiye'de serbestçe geziyor; bir organ kaçakçısı serbestçe gezmekle kalmıyor, sağlık turizmi alanında ticaret yapıyor, günlerdir bu skandal var karşımızda. Şimdi, böyle bir şey gerçekten mümkün mü? Eğer haydutlar mütemadiyen buraya akın ediyorsa demek ki bu düzen haydutlaşmıştır, bu haydutlatmış düzen buna izin verdiği için onlar buraya geliyor. Sadece bir organ kaçakçısı değil, kendi evlerinde kız çocuklarını esir tutan IŞİD emirlerini vesaireyi de gördük. Bu gördüğümüz yapı gerçekten haydutlaşmış bir düzenin yapısıdır ve bu dikkate alınmadan ne sağlıkta ne başka bir alanda gerçekten de bir çözüm üretmek mümkün değil, her şey birbiriyle ilişkili.
Sonuçta, bakıyorsunuz, Türkiye'de kırk yıldır 40 binden fazla insanın hayatına mal olmuş bir çatışma hâli var. Savaşa “savaş” diyemiyorsunuz, barışa “barış” diyemiyorsunuz. Bunun bir çürümeyle sonuçlanmamasının, bunun hamaset dışında bir dille ele alınmamasının bir sonucu olmayacak mıydı? Biz, işte, bu çürümeyi böyle dünden bugüne olağan bir şey olarak da görmüyoruz aslında. On yıllardır gerçekten siyasetin tümüyle hamaset üzerine, tümüyle neoliberal ekonomi politikaları çerçevesinde dizginsiz bir hırs üzerine bina edilmesi ve bunun sonuçlarıyla karşılaşmak olarak tarif edebiliriz bu durumu.
Bu durumun çok önemli bir boyutu da cezasızlık meselesi. Cezasızlık meselesi de basit bir mesele değil. Bu da bir siyaset aslında. Bazı kişilerin ceza sisteminin dışına çıkarılması; bunun üzerine düşünmek zorundayız, bu ne anlama geliyor? Ben bazen burada bu şekilde konuşurken sanki böyle toplumun anlamadığı bir dille konuşuyormuşum gibi zaman zaman böyle bir şey de olabiliyor, benim konuşmamla ilgili bazı eleştiriler de alabiliyorum ama ben toplumun anlama kapasitesine çok güveniyorum. Gerçekten çok yüksek bir anlama kapasitesi var ama bu toplumu başka bir dile, hamasete ve bu hamaset çerçevesinde kendi çıkarlarına angaje tutmaya çalışan bir akıl var yoksa toplum her şeyi anlıyor. Şimdi, bu anlama kapasitesine güvenerek bu cezasızlık meselesiyle ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Biz burada sık sık iktidar vekillerinin şu cümlesini duyduk, bunun üzerine düşünmek zorundayız: “Anayasa’ya kutsal metin muamelesi yapıyorsunuz.” Şimdi bu nedir? Artık otorite, insanların -bunu filozoflara yaslanarak söylüyorum tabii- çıplak hayatları üzerinde yasayı bile bir kontrol merci olarak görmek istemiyor, yasayı da biçmek istiyor. Anayasa’yı kimse kutsal metin olarak görmüyor; tam tersi, herkes kutsallıkları istismar ederek, kendi siyasetini üretmesin diye yasalar, anayasalar var. Dolayısıyla da eğer bunu bile otoriteye bir meydan okuma olarak görüyorsa çıplak hayatlarımıza kastediliyor demektir. Bu cezasız bırakmak da cezasız bırakılanlar lehine bir şey de değil aslında. O otoriteyi mutlaklaştırmak, bu anlamda cezasız bırakılan ile o suçun mağduru olan yani fail ile mağdur, kurban ile katil aynı sayfanın iki yüzünü oluşturarak bu iktidarı mutlaklaştırıyor; bizim karşı karşıya olduğumuz siyaset budur, bunu gerçekten de hiçbir biçimde unutmamak gerekir.
Bu maruz bıraktığınız hukuksuzluk toplumu çürütüyor, bizi demokratik reflekslerimizi kullanmaktan alıkoyuyor, bütün toplumu bir tedirginlik hissiyatında tutuyor. Hukuk yoksa, suçlular cezasını bulmayacaksa, genç kadınlar ve çocuklar katledilirken, kafaları kesilirken başlarına gelen bu şeyin üç beş yıldan fazla bir cezaya denk düşmeyeceğini düşünüyorsak elbette ki bütün bu sistemin bir noktada kendini sürdüremez hâle gelmesi; dün bankacılıkta, bir sonraki gün eğitimde, bugün sağlıkta karşımıza bu skandallarla gelmesi kaçınılmazdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, toparlayın.
SEVİLAY ÇELENK (Devamla) – Öncelikle bununla mücadele edilmesi gerekir, toplumun gerçek sorunlarına gerçek bir dille hitap edilmesi gerekir; ahlaki bir pozisyon, etik bir pozisyon seçilmesi gerekir; siyasette bu türden bir pragmatizmin norm olmaması gerektiğini söyleyen bir aklın devreye girmesi gerekir.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk söz, Ankara Milletvekili Sayın Murat Emir’e ait.
Buyurun Sayın Emir. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten, günlerdir hepimizin vicdanını yaralayan, yüreklerimizi kanatan, derinden sarsıldığımız, 85 milyon olarak kabullenemediğimiz çok büyük bir acıyı yaşıyoruz. Bir gerçekle yüzleştik; bebeklerimizin yoğun bakımlarda ölüme terk edildiğini, gerekmediği hâlde yeni doğan yoğun bakımlarında tutulduğunu, bunun özellikle SGK'den para alabilmek için yapıldığını ama bu arada bebeklerimizin de katledildiğini öğrendik. Sarsıldık ama bugün Meclis olarak bu konuyu konuşuyoruz, buradan bir araştırma komisyonu çıkaracağız. Elbette bu Meclis bu konuyu konuşmak zorundadır birçok yönüyle -birazdan gündeme getirmeye çalışacağım diğer arkadaşlarım gibi- ama bunun diğer komisyonlar gibi toplumsal tepkiyi örtmek, insanları biraz sakinleştirmek “Biz de çalışıyoruz bu konunun üzerinde.” demek için yapılmaması lazım. Daha önce bu komisyonlarda ben de görev yaptım. Yapılan iş, bürokratların gelip olağan, Google’daki sistematik iş planlarını göstermeleri, kendi yönetmeliklerini okumaları ve istatistiklere boğmaları şeklinde yürüyor. Böyle olmasın, bu sefer samimi olalım, gerçekten üstüne gidelim değerli arkadaşlar.
Bakınız, burada öncelikle sağlık sistemimizin çok hızlı bir şekilde bir röntgenini çekmek istiyorum. Sağlık sisteminde neredeyiz? Öyle polemiklere gerek yok, 90'lı yıllardaki sorunları biliyoruz -ben 92 mezunu bir doktorum- 2000’li yılların başını biliyoruz. Elbette ki bugün otuz yıl öncesinden birçok alanda daha iyiyiz, elbette daha iyiyiz, bunun altında yatan bir sürü sebep var ama 90’lı yıllara göre çok daha kötü olduğumuz noktalar da var, çok daha üzüleceğimiz noktalar da var. Dolayısıyla bunları bir samimiyetle, hiç olmazsa yenidoğan ölümlerini konuştuğumuz şu günde bir açıklıkla konuşmamız gerekiyor.
Bakınız, bebek ölümü diyoruz, bütün dünyada bebek ölüm hızı sağlığın en önemli göstergesidir. OECD ortalaması yüzde 5’lerdedir, bizdeki ortalamalar 10’lar civarında; 2022 rakamı 9,2; 2023’te 10’a gelmiş, binde 10 bebek ölümü var. Bebek ölüm hızı artıyor arkadaşlar. Bu alarmdır, bunu ciddiye alın ve şöyle düşünün: Benim ülkemin bebekleri niye OECD ülkelerine göre 2 kat daha fazla ölüyorlar, neyi eksik yapıyoruz, neyi yapmıyoruz da bebeklerimizi kurtaramıyoruz, bebeklerimizi ölüme terk ediyoruz, bu sorunun cevabının verilmesi lazım.
Aynı şekilde, kişi başı sağlık harcaması yani kamunun sağlık için, vatandaşın sağlığı için harcadığı para, bakıyorsunuz bizdeki ortalama yani sağlık harcamasının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 4’lerde, çok düşük, çok düşük; OECD ülkelerinde yine 9’larda geziyor yani 2 kat. Yani arkadaşlar, biz vatandaşımızın sağlığına OECD ülkelerine göre yarısı kadar para ayırıyoruz yani kaynak ayırmıyoruz değerli arkadaşlar, bu da çok önemli bir sorun.
Aynı şekilde, Türkiye'de yıllık 850 milyon poliklinik oluyor, 850 milyon. Her bir vatandaşımız ortalama 10 defa hekimin kapısını çalıyor. Bu, olağanüstü bir rakam. O övündüğünüz Sağlıkta Dönüşüm Programı başlatılmadan bunun oranı yüzde 2’ydi. Şunu söyleyebilirsiniz, “Hastalar hekime daha kolay ulaşıyorlar, daha sık gidebiliyorlar.” dersiniz ve bununla övünürsünüz ama cepheden gelen, mesleğin içinden gelen bir milletvekili olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki bunun bir tane sebebi var, hastalar iyileşemiyorlar, çare bulamıyorlar; geliyorlar, ellerine ilaç tutuşturuluyor, gidiyorlar; üç dakikada, beş dakikada muayene oluyorlar, tetkik sırasına giriyorlar, bekliyorlar, ameliyat sırasında giriyorlar, bekliyorlar ve çare bulamıyorlar, çare bulamadıkları için de her defasında doktorun kapısına gidiyorlar. Sağlıkta Dönüşüm Programı’nız dolayısıyla orada hak edişler oluyor, SGK'den ödemeler oluyor, tetkiklerden ayrıca paralar alınıyor, onun dışında sistemde bir sürü kaçak olmaya devam ediyor ama sonuçta hastalar iyileşemiyorlar.
Değerli arkadaşlar -bu söylediklerimi destekleyen- çok daha korkuncu, Türkiye’de acil polikliniğine başvuru sayısı yıllık 150 milyon. Yani nüfusundan fazla acil servislere giden bir ülkeyiz, bu korkunç bir durum. Niye? Bir tane sebebi var; çünkü vatandaşımız sağlık hizmeti alamıyor, poliklinikte sıra alamıyor, çaresini bulamıyor ve “Hiç olmazsa akşam gideyim de bir doktorla yüz yüze geleyim.” diye acil servise gidiyor. Şimdi, bu sorunları görmek zorundayız. Peki, bunlar niye oluyor? İşte, sağlığın özelleştirilmesi, yeteri kadar denetlenmemesi vesaire.
Sürem hızla geçiyor, somut olaya gelelim. Bir çete. Çete reisi, Fırat Sarı denen kişi 350 yatağı kiralamış. 350 yatak! Nasıl olmuş? Hastane var, ruhsatı var. Üstelik sertifika vermişsiniz “Çok iyi.” diye, yenidoğan dostu hastane sertifikası vermişsiniz, ödüllendirmişsiniz; vatandaş da güveniyor, bu hastaneye bebeğini götürdüğünü zannediyor ama gerçekte o kişinin kiraladığı yenidoğan ünitesine çocuğunu yatırıyor. Bu nasıl olabiliyor? Çünkü denetimsiz, çünkü denetlememişsiniz, çünkü kaderine terk etmişsiniz. O gördüğünüz koca koca hastaneler var ya, her bir katı birine kiralanmış durumda ve sağlığı bir meta hâline getiren, hastaları müşteri hâline getiren, hastaneleri AVM şekline getiren bir anlayış. Dolayısıyla ne hastanın ne çalışanlarının ne hasta yakınlarının memnun olduğu, kimsenin memnun olmadığı ve olağanüstü kaynaklar aktardığımız bir sistem. Şehir hastaneleriyle övünüyorsunuz ama şehir hastanelerini yapmamakla da övündünüz. Giden Bakanınız “Ben şehir hastanelerini rafa kaldırdım, ülkeyi 50 milyar euro kâra geçirdim.” dedi biliyor musunuz? Neyle övünüyorsunuz siz? Bakın, yıllık ödemeniz 2,8 milyar yani dört beş yıllık kira bedeliyle bu hastaneleri yapabilirdiniz. Birilerini zengin ettiniz, yandaşları zengin ettiniz, bu işlerden de vazgeçtiniz ama çok geç kaldınız.
Değerli arkadaşlar, burada Bakanın açık ihmali var -hızlı geçiyorum- niye? Çünkü kendisinin ifadelerini de okuduk, bugün televizyonlarda ifade ediyor. Emniyete bildirmiş, Mali Suçları Araştırma birimine bildirmiş. Niye kardeşim, niye savcılığa bildirmiyorsun? Niye organize suçlar savcısına bildirmiyorsun? Niye KOM’a bildirmiyorsun? Süreç uzamış da uzamış, uzamış da uzamış ve nihayet, bakın, nihayet 9 Eylülde dinleme başlamış, teknik takip. Hadi, o zaman, 9 Eylülde teknik takip başlamış, 9 Eylüle kadar 3 bebeğimiz ölmüş. Peki, ondan sonraki ilk ölümde yani o dinlediğiniz anda niye müdahale etmediniz? Nasıl müdahale etmezsiniz? Siz denetleme yaptınız mı? Bilmiyoruz. Bakana bakıyoruz, bakın, Bakan diyor ki bugünkü açıklamasında: “25 Eylülde anlık olağanüstü denetim yaptım.” Günaydın!
Bebekler mayıs ayından itibaren ölüyorlar, mayıs ayından itibaren, 8’inci bebek öldükten sonra Sayın Bakan 25 Eylülde anlık, olağanüstü denetim yapmış, ilk anda yapması gereken ve teknik takip, bakın, 18/1/2024’e kadar devam etmiş, teknik takip dört ay devam etmiş, dört ay dinlemişler. Kim dinlemiş? Savcılık. Kim o savcılığa sormamış “Ne yapıyorsun?” diye, zamanın İl Sağlık Müdürü ama dinlemişler ama bebekler ölmeye devam etmiş, bebekler ölmüş.
Şimdi, İl Sağlık Müdürünün, şu andaki Bakanın yapacağı iki şey vardı: Bir, savcılığa durumu ihbar etmek. Yapmış mı? Yapmamış ama hadi, savcılığa gitmiş olay.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) – Yapmış, yapmış.
MURAT EMİR (Devamla) - Peki, idari denetim nerede? Nerede, niye durdurmamış, dinleniyor bunlar, bu ölümler oluyor, bu şüpheler var, niye denetlememiş, gereğini yapmamış?
Bakın, daha hastaneler -2’si hariç, 2’si geçen ay kapatıldı- dört gün önce kapatıldı. SGK'ye niye bildirmemiş? Bu cinayetler niye oluyor arkadaşlar? Para almak için oluyor. Peki, bu paraları kesseler, SGK kesse bu cinayetler olacak mı? Tabii ki olmayacak.
SGK'ye bildirmemiş, Sosyal Güvenlik Bakanı söylüyor, kendisi söyledi, “Bu olay bize intikal ettiği anda hemen kestik.” dedi.
Bakın, bunların hiçbiri yapılmamış, açık bir siyasi sorumluluk var, açıkça bir görevi ihmal var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MURAT EMİR (Devamla) - Sayın Başkanım, toparlayacağım
BAŞKAN – Buyurun.
MURAT EMİR (Devamla) – Teşekkür ederim.
Bir hukukçu olarak söylüyorum, burada olası kast var çünkü bebekler ölüyor, siz bu bebeklerin ölüm ihbarını alıyorsunuz, gerekli tedbirleri almıyorsunuz. “Ben nasılsa Emniyete bildirdim -hatta, o kadar da sarkastik- ben Emniyetten bir arkadaşa söyledim.” diyor ve sonrasında o denetimleri olması gerektiği zamanda yapmıyorsunuz ve o denetimlerin sonucunu da uygulamıyorsunuz. Dolayısıyla -yaptığınız, bütün kanıtlarda, bütün “tape”lerde- Sayın Bakan kendi itiraflarıyla, burada, birinci dereceden sorumludur; olası kasttan yargılanmalıdır, en azından istifa etmelidir, en azından bu soruşturmanın selameti için istifa etmelidir.
Biz bu araştırma önergesini bu 47 sanık için vermiyoruz. Bu sistem niye çalışmadı, niye denetlenmedi, niye göz ardı edildi, niye SGK anlaşması iptal edilmedi, niye bu hırsızlara bu paralar ödenmeye devam edildi, dinlendi de bu ölümler göz göre göre niye durdurulmadı; bunları konuşmak istiyoruz. Bunların sorumlularını bulalım, bir daha böyle ölümler olmasın diye istiyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci söz, Bursa Milletvekili Kayıhan Pala’ya ait. (CHP sıralarından alkışlar)
Hocam, buyurun.
CHP GRUBU ADINA KAYIHAN PALA (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ne yazık ki yine bir sağlık skandalıyla karşı karşıyayız. Biliyorsunuz, hem bu kürsüden zaman zaman dile getirdik hem soru önergeleriyle dile getirmeye çalıştık; sağlık alanında, son zamanlarda, çok fazla sayıda skandalla karşı karşıyayız. Birkaç tanesini söyleyeyim. Biliyorsunuz, pandemi sürecinde kişisel verilerin Sağlık Bakanlığından sızdığına ilişkin açıklamayı Sayın Ulaştırma Bakanı yaptı. E-nabız uygulamasının Katar’a satıldığına ilişkin iddialar şu anda mahkemede. Maalesef, görüntüleme sistemi ihalelerini alan şirketlerin -kamu hastanelerindeki görüntüleme sistemi ihalelerinden söz ediyorum, şu anda bir tanesi Bursa’da tartışılıyor- yanlış raporları yüzünden, o ihaleyi alan şirketlerin verdiği yanlış tomografi ve MR raporları yüzünden bazı hastaların tanısının geç konulması, bazı hastaların ise yanlış tanılar nedeniyle doğru tedaviye erişememesi gibi sorunlar var.
Şimdi, bir yenidoğan suç çetesiyle karşı karşıyayız. Açık söylemek gerekirse -ben iddianameyi okudum, biliyorsunuz bin sayfadan fazla- aslında katillerle karşı karşıyayız. Burada artık “meslektaş”, burada artık “siyasi parti mensubiyeti” diye bir kavramı hepimizin bir kenara bırakması lazım. Göz göre göre, bile bile bebeklerin ölümüne yol açan bir çeteyle karşı karşıyayız. İddianameye bakarsanız suçun işlendiği yıllar 2022, 2023 ve 2024 olarak görünüyor. Bu yıllar önemli -az önce Değerli Milletvekilimiz Murat Emir bu konuda bazı iddialar ve açıklamaları dile getirdi, ben de üstüne basa basa söyleyeceğim- çünkü Sayın Bakan daha önce bir şikâyet olmadığından, şikâyet CİMER üzerinden geldikten sonra bu sürece müdahale edildiğinden söz ediyor. Burada bakın, iki tane sorun var. Bir: Bu kadar fazla sayıda ölüme yol açan ve ölüm dışında hangi hastalara, kaç hastaya, hangi zararı verdiğini şu anda bilemediğimiz sayıda çok hastanın ilgisini çeken bir durum için şikâyet olmaksızın doğru işleyen bir sağlık sisteminin süreci başından öngörebilmesi gerekirdi.
İkincisi: İstanbul'da yaptığımız incelemeler, tanıkların ifadeleri, iddianamede yer alan ifadelere bakarsanız, aslında bu sürecin ocak ayından itibaren bilindiği de ortada. Dolayısıyla ocak ayında biliniyor, martta CİMER'e bir başvuru oluyor, sonra bir inceleme sonrasında mayıs ayında İl Sağlık Müdürlüğü konuyu cumhuriyet savcılığına iletiyor. Yine burada bir problem var. Cumhuriyet savcılığına iletecek kadar suç unsuru yakaladığınız bir olayı, bir çeteleşmeyi, bir örgütsel suçu neden yalnızca cumhuriyet savcılığına yazı göndererek bırakıyorsunuz da kendi üstünüze düşeni yapmıyorsunuz? Bu, o zamanki İl Sağlık Müdürü şimdiki Sayın Bakanın yanıtlaması gereken önemli sorulardan bir tanesidir. Şimdi, dosyaya baktığımızda ilk olarak Sosyal Güvenlik Kurumunun dolandırılması meselesi var, ona ayrıca değineceğim, ama burada az önce de ifade edildiği gibi bir olası kastla bebeklerin ölümüne yol açan bir çeteden söz ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, birkaç saniye o hayatını kaybetmiş yenidoğanların annesinin, babasının yerine kendimizi koyalım. Nasıl bir acı çektiklerini hissedebiliyor muyuz? Eğer bakın, bu tekil bir örnek olsa tartışmayı farklı yürütebiliriz ama çok sayıda yenidoğanın, bebeğin ölümüne yol açan bir olguyla karşı karşıyaysak bu olguyu derinlemesine incelememiz gerekir. Ayrıca yine İstanbul’da yaptığımız gözlemler, bize ulaşan bilgiler bu sorunun yalnızca 10 hayatını yitirmiş yenidoğanla sınırlı olmadığını, başka hastaların zarar görme potansiyeli olduğunu, ayrıca bu hastaneler ve başka SGK’yle sözleşmesi olan hastanelerde yenidoğan üniteleri ve yenidoğan yoğun bakımları dışında erişkin yoğun bakımları açısından da problemler yaşanmış olabileceğini, farklı sözleşmelerde hemodiyaliz üniteleri açısından da bazı sorunlar yaşanmış olabileceğini ortaya koyuyor, dolayısıyla hasta güvenliğiyle ilgili çok ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Az önce söyledim, şikâyet olmadan da sistem bunu saptayabilmeliydi. Niye böyle bir iddiada bulunuyorum? Birkaç örnek vereyim size. Bakın, biliyorsunuz, Sağlık Bakanlığının 2009 yılından itibaren yürürlüğe koyduğu Bebek Ölümlerini İzleme Programı var. Bu programa göre, bir bebek nerede hayatını kaybederse kaybetsin kapsamlı olarak inceleme altına alınır.
Değerli milletvekilleri, 10 bebeğin öldüğü ve bu bebeklerin bir yerde kümeleştiği söz konusu olduğu hâlde bu Bebek Ölümlerini İzleme Programı niye bunu saptamamıştır, niye saptayamamıştır? Bunu incelememiz gerekir.
Ayrıca -daha önce de söylendi ama çok önemli buluyorum- yasa dışı olarak bu özel hastanelerdeki yoğun bakım üniteleri birtakım kişi ve kurumlara işletme hakkıyla verilmiş. Bakın, yasa dışı diyorum. Madem Sağlık Müdürlüğü ocak ayından itibaren sürecin farkında, yasa dışı olarak bu yoğun bakım ünitelerinin o özel hastaneler tarafından değil başka şirketler tarafından işletildiğinin de farkında, sürece niye müdahale etmiyor? Yasa dışı bir durum var ve bu sürece müdahale etmek için 16 Ekimde iddianame savcılık tarafından ortaya çıkarıldıktan sonra bazı hastanelerin ruhsatları iptal ediliyor.
Yeri gelmişken -medyada da çıktı, bugün konuşmalarda da var- daha önce sözleşmesi iptal edilen 2 hastaneden söz ediliyor. Gittik, araştırdık; onların sözleşmelerinin iptali bu iddianameyle ilgili değil, bunu da ayrıca vurgulamak isterim.
Başka bir sorun -yine, iddianameden yola çıkarak söylüyorum- 112 Acil Çağrı Merkezi bu hastanelere çok daha fazla hasta gönderiyor. Kimsenin dikkatini çekmiyor mu bu? Bunların hepsi dijital ortamlarda var. Aslında burada dikkatini çekmemek değil belki de bu kapatılan hastanelerden birinin eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'na ait olması nedeniyle sistem bunu görmezden geliyor. Bunun mutlaka altını çizmemiz gerekir.
Ayrıca, bakın, bebek ölüm hızı İstanbul’da 2020 yılında binde 6,7 iken artmış, artmış, artmış, 2023’te binde 7,1’e ulaşmış. Dünyada ve Avrupa ülkelerinde bebek ölüm hızı azalırken, Avrupa Birliğinin ortalaması binde 3 iken, İstanbul gibi bir ilde bebek ölüm hızı artarken niye arttığını incelemek gerekmez mi? Üstelik de bunun depremde ölen bebeklerle ilgisinin olmadığını herhâlde burada söylemem gerekiyor.
Bakın, bu bebekler dışında başka bebeklerin zarar gördüğüne ilişkin iddialar bizi çok daha derin incelemeye götürmeli. Ne yapmalı? Bundan sonraki sürede ona değinmek isterim. İlk olarak, bu yenidoğan çetesi çok ağır bir şekilde cezalandırılmalı ama yetmez, bu çeteleşme mercek altına alınmalı. Bize gelen bilgiler, içimizdeki hekim meslektaşlarımın da birçoğunun tanıklıkları, aslında benzer çetelerin yalnızca İstanbul’la sınırlı olmayan şekilde başka illerde de varlığına işaret ediyor. Bunları ayrıntılı olarak incelememiz gerekir.
Çete dışında idari sorumluları mutlaka mercek altına almalıyız. Bakın, şu andaki mevcut Bakan hemen istifa etmeli, kendisinin sorumlu olduğu dönemdeki bir olay nedeniyle. Eğer bu olayda herhangi bir sorumluluğu soruşturma sonrasında ortaya çıkmazsa ondan sonra tekrar Bakan olabilir ama kendisinin İl Sağlık Müdürü olduğu sırada -az önce söylediğim gibi- örneğin, özel hastanelerdeki yatakların, yoğun bakım yataklarının özel başka bir şirkete yasa dışı olarak devredildiğine göz yuman bir sistemin sorumlusu olarak mutlaka istifa etmeli.
Yetmez, SGK yetkilileriyle mutlaka bu konuyu ayrıntılı konuşmak, neden bu sürece zamanında tanıklık etmediklerini, zamanında müdahale etmediklerini sorgulamamız gerekir.
Özetle, Sayın Recep Akdağ da içinde olmak üzere aslında bütün Bakanların bu süreçle ilgili bir sorumlulukları olduğunu söylemem gerekir. Recep Akdağ’la ilgili sorumluluğu şuradan söylüyorum: 2003 yılında Sayın Akdağ, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı bizlere sunarken, bir akademisyen olarak bizleri çağırdıklarında sağlıkta bu kadar özel sektöre alan açılmasının bugünkü sonuçlara yol açabileceğini söylemiştik; yazdık, makalelerimizde, kitaplarımızda var. Sayın Akdağ o zaman bize demişti ki: “Merak etmeyin Hocam, bu sistem sayesinde özel hastaneler çok daha sıkı denetlenecek.” Soruyorum size: Özel hastanelerin çok daha sıkı denetlendiği sistem bu mu?
Değerli milletvekilleri, sağlık alanında özel sektöre alan açan bütün uygulamaları mutlaka ele almak zorundayız, burada da Sağlıkta Dönüşüm Programı’na özel bir yer vermek zorundayız. Bakın, Adalet ve Kalkınma Partisinin sağlık politikaları özel hastane sayısını ikiye, özel hastanelerdeki yatak sayısını üçe katladı, şu anda ülkemizdeki yoğun bakım yataklarının yarısından fazlası -İstanbul'da bu oran daha yüksek olmak üzere- özel sağlık kuruluşlarında, özel hastanelerde. Meslektaşlarım söylediler; SGK'den parayı daha fazla almanın en önemli yollarından bir tanesi bu yoğun bakım üniteleri. Bakın, daha önce burada söylemiştim, şu soruya Türkiye yanıt aramalı: Bütün Avrupa ülkeleri söz konusu olduğunda, hatta Almanya bile, nüfusa göre daha fazla yoğun bakım yatak sahibi olan ülkemizde neden hemen hemen hiçbir ilde yoğun bakım yatağı bulamıyoruz? Burada bir problem var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Hocam.
KAYIHAN PALA (Devamla) – Yalnızca palyatif hastalar değil, ayrıca bu yoğun bakım yataklarının ya ticari gerekçelerle ya başka gerekçelerle -yoğun bakım yatış-çıkış kriterlerine uyulmaması gibi- kötüye kullanımı var, bunu mutlaka masaya yatırmalıyız.
Bu 19 hastanede 500 doktor, 5 binden fazla sağlık çalışanı işsiz kaldı. Değerli arkadaşlar, iki -onursuz diyeyim- doktor yüzünden bütün doktorları ve bütün sağlık çalışanlarını hedefe koyacak yaklaşımlardan uzak durmalıyız. Bakın, bu olayın en kötü yanlarından biri, sağlık hizmetlerine duyulan güveni daha da azaltmış olmasıdır. Bu 19 hastanenin ruhsat bedelinin de 2,5 milyar TL civarında olduğunu vurgulamak isterim. Dolayısıyla bizim yapmamız gereken bu hastanelere bir an önce devlet yönetimini koyup oradaki insanların hem işsiz kalmasının önüne geçmek hem de oradan hizmet alan özellikle kronik hastaların hizmet almaya devam etmesini sağlamak olmalı. Bu sistem değişmeden bu sorunu çözemeyiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ilk söz, İstanbul Milletvekili Ümmügülşen Öztürk’e ait.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ÜMMÜGÜLŞEN ÖZTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özel sağlık kuruluşlarının yenidoğan, çocuk, engelli ve yaşlılarla ilgili işlem ve uygulamalarının incelenmesi hakkında Meclis araştırması açılması için AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bir anne ve bir çocuk doktoru olarak masum bebeklerimizin hayatını ticari bir malzemeye dönüştüren bu vahşi yapıya karşı duyduğum öfkeyi kelimelere sığdırmakta zorlanıyorum. Biz çocuk doktorları bebeklerimizin sağlığını korumak, onların en kırılgan anlarında yanlarında olmak için her gün büyük bir özveriyle çalışıyoruz. Bebeklerimiz yalnızca birer hasta değil ailelerimizin bizlere emanet ettiği en değerli varlıklardır. Onlara şifa vermek sadece bir meslek değil aynı zamanda derin bir sevgi ve büyük bir sorumluluktur. Yavrularımızı yaşatmak, onların hayatlarına dokunmak bizim için kutsal bir görevdir ancak bu kutsal görevin tam tersine hareket eden, masum bebeklerimizi kirli çıkarlarına alet eden, onları ticari bir mal gibi gören bu çete hepimizi derinden yaralamıştır. Bu acımasız suç örgütü yalnızca sağlık sistemimizi değil, insanlığın vicdanına karşı da büyük bir suç işlemiştir. Hiçbir doktorun, hiçbir sağlık çalışanının hatta hiçbir insanın kabul edemeyeceği bu vicdansızlık hepimizi derinden sarsmıştır. Bu çete, yalnızca devletimizi dolandırmakla kalmamış, toplumun bizlere olan güvenini zedelemek için büyük bir çaba sarf etmiştir.
Değerli milletvekilleri, bebeklerini sağlıklı bir şekilde dünyaya getiren ailelerin bir süre sonra bebeklerinin ölüm haberini almalarının yol açtığı acıyı tarif etmek gerçekten imkânsızdır. Onların yaşadığı tarifsiz acıyı bizleri de derinden hissediyoruz. Bu masum yavrularını kaybeden ailelerimize en derin taziyelerimizi sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, 27 Mart 2023 tarihinde CİMER’e yapılan bir ihbarla bu korkunç olay gün yüzüne çıkmıştır. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğümüz bu ihbarı ciddiyetle ele almış ve 5 Mayıs 2023 tarihinde İstanbul İl Emniyet Müdürlüğüne durumu gizli bir şekilde bildirmiştir; bu atılan ilk adımdır. Devletimizin tüm kurumları bu suç örgütüne karşı kararlı bir mücadele başlatmış ve cani çeteyi çökertmek için elinden geleni yapmıştır.
Değerli milletvekilleri, 21 Mayıs 2023 itibarıyla Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma sağlık sistemimizi ve bebeklerimizi hedef alan bu çeteye karşı büyük bir adalet mücadelesi olmuştur. Bu çeteyle ilişkisi olabileceği düşünülen hastaneler ve kişiler titizlikle takibe alınmış, 112 Acil servisteki bazı çalışanların da bu süreçte bağlantılı olabileceği şüphesi üzerine soruşturma genişletilmiştir. Tüm detaylar en ince ayrıntısına kadar incelenmiştir. 28 Eylül 2023 tarihinde o günün İstanbul İl Sağlık Müdürü, şimdiki Sağlık Bakanımız Sayın Kemal Memişoğlu, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü bünyesinde Yenidoğan Yoğun Bakım Değerlendirme Komisyonu kurmuştur. Bu Komisyon sayesinde tüm ilgili birimlerin titiz çalışmaları sonucunda suç örgütünün derin bağlantıları ortaya çıkmıştır. Bu süreçte, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğümüz, olayın hassasiyetini dikkate alarak daha fazla veri toplaması için savcılık birimleriyle tam bir iş birliği içinde çalışmıştır. Yapılan dinlemeler, kişilerin telefon konuşmaları ve mesajları detaylı bir şekilde incelenmiş ve suç şebekesi hakkında kritik deliller elde edilmiş, böylece soruşturmanın kapsamı daha da genişletilmiştir. 21 Mayıs 2023'te başlayan Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü titiz soruşturma neticesinde 26 Nisan 2024 tarihinde İstanbul ve Tekirdağ'da eş zamanlı operasyonlar düzenlenmiş ve toplamda 47 kişi gözaltına alınmıştır. Yenidoğan ünitelerine alınan bebeklerin ölümlerine göz yuman bu suç örgütünün 22 üyesi ise tutuklanmıştır.
Değerli milletvekilleri, bu çete masum bebeklerimizi katletmekle kalmamış, devletimizi dolandırarak milletimizin alın terine ve parasına el uzatmıştır. Böylesi bir vahşet karşısında sessiz kalmak, vicdanı olan hiçbir insanın yapacağı bir şey değildir. Bu çeteye karşı devletimiz en kararlı şekilde mücadele etmiş, bu karanlık yapının kökünü kazımıştır. Bu vesileyle, Sağlık Bakanımız Sayın Kemal Memişoğlu’nun olayın üzerine kararlılıkla gitmesi, çetenin çökertilmesinde gösterdiği irade takdire şayandır. Soruşturmayı yürüten savcımız ise bu süreçte suikast tehditlerine maruz kalmış ancak bu tehditler karşısında geri adım atmamış, adaletin tecellisi için cesur duruşunu koruyarak görevini yerine getirmiştir. Türk adaleti, bu suçluların hak ettikleri cezayı almaları için kararlılıkla çalışmış, hiçbir engel tanımamıştır. Soruşturma sonucunda elde edilen deliller ışığında ilgili hastanelerin ruhsatları iptal edilmiş ve bu karanlık yapıların faaliyetlerine son verilmiştir.
Değerli milletvekilleri, bu çürük elmalar mesleğimizin onuruna ve sağlık sistemimizin sağlam yapısına asla gölge düşüremeyecektir. Bizler sağlık sistemimizi korumak için bu çürük elmaları tek tek ayıklayacak, bu çetelerin kökünü kazıyacağız. Türk adaleti bu vicdanlara hak ettikleri en ağır cezayı verecek ve bu karanlık yapılar bir daha asla günyüzü göremeyecektir. Sağlık sistemimizin güvenilirliği ve insanlarımızın sağlığı her şeyden önce gelir. Sağlık sistemimize yönelik böylesi sinsi girişimlerin yalnızca bireylerin hayatını değil, toplumun güvenini de tehdit ettiğini biliyoruz. Bu yüzden, bu gibi insanlık dışı yapıların kökünü kazımak, sağlık sistemimizi zayıflatmaya çalışan suiistimalleri önlemek ve vatandaşlarımızın güvenle sağlık hizmeti almasını sağlamak için her türlü tedbiri almakta kararlıyız. Bu noktada iktidar ve muhalefet olarak el ele vermeliyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık, siyasi çekişmelerin ötesinde hepimizin ortak sorumluluğudur. Sağlık sistemimizdeki eksiklikleri birlikte belirlemeli, vatandaşlarımızın güven içinde sağlık hizmeti almasını sağlamak için ortak hareket etmeliyiz. Sağlık politikalarında birlik olmanın hem bireylerin hem de toplumun faydasına olduğunu unutmamalıyız. Siyasi farklılıklarımızı bir kenara bırakarak hep birlikte insan odaklı bir yaklaşım sergilemeliyiz. Sağlık hepimizin ortak meselesidir. Bu meselede hepimiz aynı safta durmalıyız. Kurulacak olan araştırma komisyonu sağlık sistemimizde yaşanmış bu tür olayların tekrar etmemesi için gerekli tüm incelemeleri yapacak ve eksikliklerin giderilmesine yönelik adımları belirleyecektir. Bu süreçte yenidoğan, çocuk, erişkin yoğun bakım ünitelerindeki denetimlerin sıklaştırılması, sağlık hizmetlerinin şeffaflığının artırılması ve suistimalleri engelleyecek mekanizmaların güçlendirilmesi gibi konuların ele alınması son derece önemlidir. Amacımız böylesi vahim olayların tekrar yaşanmaması için gereken tüm tedbirleri almak, sağlık sistemimizi daha da güçlendirmek, vatandaşlarımızın güven içinde sağlık hizmeti almasının devam etmesini sağlamaktır.
Sözlerime son vermeden önce, yaşanan bu vahim olaylar neticesinde hekimlerimizin ne kadar üzgün ve kırgın olduklarını biliyoruz. Her bir hekimimiz, her bir sağlık çalışanımız bu olayların gölgesinde derin bir acı ve hayal kırıklığı yaşamaktadır. Bilmelidirler ki hekimlerimiz için insan sağlığı onurla taşıdıkları bir sorumluluktur. Her biriniz bizler için çok değerlisiniz ve her bir sağlık çalışanımızın emekleri takdire şayandır. Ayrıca, bu acı gelişmelerin ardından yavruları için endişelenen anne ve babalar hepinizin endişelerini yürekten anlıyoruz. Bu tür cani olayların tekrar yaşanmaması için her türlü önlemi alacağımızdan şüpheniz olmasın.
Bu vesileyle, kurulacak olan araştırma komisyonunun şimdiden milletimizin hayrına, sağlığına katkı sağlayacağına inanıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ikinci söz, Adıyaman Milletvekili İshak Şan’a aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İSHAK ŞAN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Ne yazık ki hepimiz masum bebeklerimizi ticari bir amaç için kullanarak kazanç elde etmeye çalışan insanlık dışı bir suç çetesinin haberiyle sarsıldık. Bu çete, hastanelerin kârlarını arttırmak maksadıyla yenidoğan bebeklerin yoğun bakım ihtiyaçlarını fırsata çevirerek onlara uygun olmayan sağlık merkezlerine yönlendirmiş, maalesef 12 masum bebeğimizin ölümüne neden olmuştur. Öncelikle, hayatını kaybeden masum bebeklerimizin ailelerine başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Bir hekim olarak bu vahşeti lanetlediğimi bildirmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, ülkemiz gerek kapsayıcılık gerekse erişebilirlik noktasında dünyanın en iyi sağlık sistemlerinden birine sahiptir. İktidara geldiğimiz günden bu yana sağlık alanında gerçekleştirdiğimiz devrimlerle ülkemizi dünyaya örnek teşkil edecek bir seviyeye getirdik. Sağlık sistemini vatandaş odaklı değiştirirken yeni hastaneler, yeni sağlık ocakları inşa ederek ve mevcutları ıslah ederek altyapıyı modernleştirdik. 2002'de hastane yatak sayımız 18 bini nitelikli olmak üzere toplam 164 bin iken şu an 182 bini nitelikli toplam 270 bin yatağımız bulunmaktadır. Hepsi en modern cihazlarla donatılmış, otel konforunda odalarda 36.500 yatak kapasitesine sahip 25 şehir hastanesi hizmete açılmıştır. Hastanelerimizi fiziki olarak yenilenme yanında en modern aletlerle, cihazlarla, yeterli sayıda personelle teçhiz ettik. Tomografi, MR, diyaliz cihazı, ambulans gibi geniş bir alanda çok önemli başarılara imza attık. Ambulans sayımız 618'den 5.746’ya, 112 istasyonlarımızın sayısı ise 481'den 2.990’a ulaştı. Sağlık çalışanı sayımızı 1 milyon 462 bine çıkardık. Uzman hekim sayımız ise 108 bine yükseldi. Dünyanın en kapsayıcı sosyal güvenlik sistemini ülkemize kazandırdık. Bütün kamu hastanelerini aynı çatı altında birleştirerek sağlık hizmetini erişilebilir hâle getirdik. Böylece kamu-özel ayırmadan Türkiye'nin sağlık imkânlarının tamamını tüm vatandaşlarımızın hizmetine sunduk. Özel sağlık kuruluşlarının kapılarının halkımıza açılmasıyla birlikte vatandaşımızın sağlık hizmetine erişimini daha da kolaylaştırdık. Yine, bu süreçte özel sağlık kuruluşlarının acil hâller ve özellikle bazı hizmetlerden fark ücreti almadan hizmet vermesini temin ettik. Yoğun bakımdan yanık tedavisine, kanser tedavisinden yenidoğana verilen sağlık hizmetlerine; organ, doku ve kök hücre nakillerinden doğumsal anomaliler için yapılan cerrahi işlemlere, hemodiyaliz tedavilerinden kalp damar cerrahisiyle ilgili işlemlere kadar pek çok başlıkta ilave ücret ödemeden özel sağlık kuruluşlarından vatandaşlarımızın hizmet almasının önü açılmıştır. Tüm bu süreç boyunca amacımız ister devlet hastanesi ister özel hastane olsun milletimize en iyi sağlık hizmetinin sağlanması olmuştur.
Değerli milletvekilleri, her ne kadar hepimizi derinden yaralayan korkunç olay ülke gündemine yeni düşmüş olsa da bu olaya ilişkin soruşturmanın başlama tarihi bir buçuk sene öncesine kadar uzanmaktadır. Şikâyet üzerine Sağlık Bakanlığımız ve İstanbul İl Sağlık Müdürlüğümüz hemen harekete geçip sağlık, emniyet, yargı birimlerimizin çok yakın iş birliğiyle çete teknik ve fiziki takibe alınmıştır.
Sayın milletvekilleri, süreç hakkında detaylı bilgi vermem gerekirse 27 Mart 2023 tarihinde CİMER’e gelen bir şikâyetle bu çeteyi çökertme süreci başlamıştır. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü bu şikâyetin gereğini yapmak için hemen denetimlere başlamıştır. Bu denetimler işin hassasiyeti gereği emniyet birimleriyle birlikte gizlilik içerisinde yürütülmüştür. Bu soruşturma emniyet evraklarında yolsuzluk büro amirliğinde takip edildiği, suçun çeşidinin ise yolsuzluk ve nitelikli dolandırıcılık olduğu görülecektir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, soruşturma bu konuyla devam etmiştir ta ki 16 Eylül 2024 tarihinde bilirkişi raporu gelinceye kadar. Bilirkişi raporu geldiğinde bebek ölümleri ile hastane arasında ilk kez illiyet bağı kurulmuştur.
Sayın milletvekilleri, 5 Mayıs 2023 günü İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü İstanbul Emniyet Müdürlüğüne “gizli” ibareli bir yazı yazarak konuyu bildirmiştir. Emniyet ekipleri işin hassasiyetini anlayarak sürecin savcılık makamıyla birlikte yürütülmesi sonucuna varmıştır. Bunun sonucu savcılık makamı hâkimlikten 20 Haziran 2023 tarihinde olayla ilgili teknik ve fiziki takiple telefon dinlemelerine başlamıştır. Bu süreçte toplam 300 kişi teknik ve fiziki takiple dinleme işlemine tabi tutulmuştur.
Sayın milletvekilleri, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü adli ve emniyet makamlarıyla iş birliği içerisinde çalışarak 25 Eylül 2023 tarihinde yine gizlilik içerisinde dosyaya konu tüm özel hastanelerde olağan dışı denetim yapmıştır. Teknik takibe yansıyan ve en önemli delilleri oluşturan “tape” kayıtları bu denetimler sırasında elde edilmiştir. Bu denetimin gizliliğine o kadar önem verilmiştir ki göreve çıkan personele son ana kadar denetleyeceği hastane dahi söylenmemiştir. Denetim ekibi özel hastanelerde denetim yaparken şüphelilerin telefonları Emniyet güçlerince dinlenmiş ve binlerce sayfa “tape”ler oluşturulmuştur. Bu “tape”ler Sağlık Bakanlığı müfettişlerine teslim edilmiştir. Binlerce sayfa “tape”lerin incelenmesinin aylar süreceği malumunuzdur. Akabinde, 28 Eylül 2023 tarihinde Yenidoğan Yoğun Bakım Denetim Değerlendirme Komisyonu alanında uzman kişilerden oluşturulmuştur. Bu Komisyon, tespit edilen hususları değerlendirmiş ve SGK'nin nasıl dolandırılmaya çalışıldığını ortaya koymak için uğraş içinde olmuştur.
Sayın milletvekili arkadaşlarım, bu sürecin tamamı somut delil toplama sürecidir. 24 Kasım 2023 tarihinde Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığınca Sağlık Bakanlığından ve SGK'den müfettiş görevlendirmesi talebi vardır. Başsavcılığın bu görevlendirme yazısında tedavi yöntemlerinin tıbbi süreçlere uygun olup olmadığı ve kamu zararının olup olmadığı hususlarında müfettiş marifetiyle dosyanın idari yönden incelenmesi talep edilmiştir. 5 Aralık 2023 tarihinde müfettiş görevlendirmesi yapılmıştır. Müfettişler eldeki bilgi ve belgeleri değerlendirerek yolsuzluk iddiasını ortaya koymaya çalışmıştır. 24-27 Nisan 2024 tarihinde ise savcılık makamı ile emniyet makamlarının ortak çalışması sonucu şüpheliler gözaltına alınmış ve bu şüphelilerden 22'si tutuklanmıştır. Belirttiğim gibi 16 Eylül 2024 tarihi bu soruşturmadaki en kritik tarihtir. Bu tarihe kadar -dikkatinizi çekmek isterim- bilirkişi heyeti bu çetenin failleri, hastanelerle bağlantıları ve bebek ölümleriyle ilgili tıbbi görüşünü belirtmiştir. Bu tıbbi görüş soruşturmanın yolsuzluk iddiasından bebek ölümleri sorununa doğru evrilmiştir. Bu tıbbi görüşle yani bilirkişi raporuyla bebek ölümleri ile şüphelilerin fiilleri arasındaki illiyet bağı ilk kez ortaya konmuştur. Yürütülen titiz soruşturma neticesinde çete üyelerine operasyon yapılarak elebaşları tutuklanmıştır. Dosya kapsamındaki 47 şüpheliden 22'si şu an cezaevindedir. Soruşturmanın adli boyutuna paralel olarak Sağlık Bakanlığımız da Tekirdağ'da bir hastaneyi kapatmış, İstanbul'da da 9 hastanenin ruhsatı iptal edilmiştir. Görülüyor ki masum bebeklerimizin hayatını kaybetmesine yol açan her kim varsa, hangi sağlık kuruluşu varsa hepsiyle ilgili adli ve idari işlemler gecikmeksizin yapılmıştır. Hükûmetimiz sağlık sistemimizde etkinliğin artması için elinden geleni yapmaktadır.
Masum bebeklerin cenazesi ve ailelerin acısı üzerinden siyaset yapmak vicdan tutulmasından başka bir şey değildir. Bir avuç kendini bilmez sebebiyle doktoru, hemşiresi, ebesi, hasta bakıcısı, teknikeri, asistanı, hocasıyla yaklaşık 1,5 milyon insanımızın çalıştığı sağlık ordumuzu kimse töhmet altında bırakmamalıdır. Birkaç kendini bilmez yüzünden sağlık camiamızın yıpratılmasına göz yummamalıyız. Ortada maalesef para hırsıyla 12 bebeğimizin canına kasteden insanlığını kaybetmiş bir suç örgütü vardır. Bu çete, devletimizin vatandaşlarımıza daha kaliteli ve erişilebilir sağlık hizmeti sunmak amacıyla sağladığı imkânları istismar etmiştir. Çok şükür ki devletimiz ilk andan itibaren harekete geçmiş ve gereken her türlü adımı atmaktan çekinmemiştir.
Sayın Cumhurbaşkanımız, maddi menfaat temin etmek gayesiyle masum bebeklerin hayatıyla oynayan bu canilerin en ağır şekilde cezalandırılmaları için bu konunun bizatihi takipçisi olacaklarını ifade etmiştir; Sağlık ve Adalet Bakanlarımızla da görüşerek kendilerine, bu konunun ivedilikle aydınlatılması ve gerekli cezaların verilmesi için talimat vermiştir. AK PARTİ Grubu olarak da tüm partilerin desteğiyle kuracağımızı düşündüğümüz araştırma komisyonuyla biz de özel sağlık kuruluşlarının yenidoğan, çocuk, engelli ve yaşlılarla ilgili işlem ve uygulamaların incelenmesi, bu kuruluşların eksiklerinin tespit edilerek nitelikli sağlık hizmetlerine erişilebilirliğin temin edilmesi, sorunların bütün paydaşlarla birlikte ele alınarak mevcut düzenlemelerin gözden geçirilmesi, alınması gereken tedbirlerin ve çözüm önerilerinin ortaya konulmasını sağlayacağız inşallah.
Bu vesileyle bir kez daha evlatlarını kaybeden ailelerimize başsağlığı diliyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Konunun önemine binaen, siyasi parti grubu üyesi olmayan bir milletvekiline talebi üzerine yerinden iki dakika söz vereceğim.
Kahramanmaraş Milletvekili İrfan Karatutlu, buyurun.
İRFAN KARATUTLU (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, Leonard Cohen diyor ki: “Herkes biliyor geminin su aldığını/Herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini.” On beş yıllık devlet doktorluğu, on üç yıllık da özel sektör doktorluğu yaptım. Buradaki hekim milletvekillerinin hepsinin yoğun bakımlarda nasıl suistimal yapıldığının hikâyesini çok iyi bildiğini ve bunu sakladıklarını da çok iyi biliyorum. Bugün, Sağlıkta Dönüşüm Programı yirmi iki yıl sonra çatırdamaya başlamıştır, artık suç üreten bir yapı hâline gelmiştir. Sağlıkta şiddet tavan yapmıştır, aynı zamanda çeteler oluşmuştur. Dolayısıyla bugün nasıl bir açılım teklif edildiyse sağlıkta dönüşüm için de bir açılım teklif edilmelidir. Sağlıkta dönüşüm, yirmi iki yıl önce -sağlık paydaşı dediği az önceki hatibin- hekimler devre dışı bırakılarak yapılmaya çalışılan bir programdı. Hekim ve hekim sendikalarıyla, tabip odalarıyla hiçbir müzakere yapılmamıştır yirmi iki yılda. Dolayısıyla gelinen noktada artık Türk sağlık sisteminin ortak akla, istişareye, açılıma ihtiyacı vardır ve bugün görülüyor. Bugün yine hatipler dedi ki: “Bu münferit olay.” Bunu göreceksiniz ki bu araştırma önergesiyle Türkiye'nin her hastanesinde, her yerinde yoğun bakımların nasıl suiistimal edildiğini… Kadın doğumcuların konuşması lazım, bebeklerin nasıl kuvözlere yatırıldığını konuşmaları lazım ama konuşmuyorlar; sanki 12 bebek ölmüş, sanki 19 tane hastanede bu suiistimal var gibi. Dolayısıyla kurulacak komisyon kesinlikle erişkin yoğun bakımlarını da…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Meclis araştırması önergeleri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Meclis araştırması açılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 22 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler. Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Komisyonun çalışma süresinin başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Komisyonun gerektiğinde Ankara dışında çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince diğer denetim konularını görüşmüyor, gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Denizli Milletvekili Şahin Tin ve Aydın Milletvekili Ömer Özmen ile 72 Milletvekilinin Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
XI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Denizli Milletvekili Şahin Tin ve Aydın Milletvekili Ömer Özmen ile 72 Milletvekilinin Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2293) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 161) [(*) ]
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
16 Ekim 2024 tarihli 8’inci Birleşimde, İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 161 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümünde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştı.
Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm 8 ila 14'üncü maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde, Saadet Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan.
Buyurun Sayın Çalışkan.(Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Teklifi üzerine konuşuyoruz.
Elbette burada çok defa zikredildi, bir kez daha tutanaklara geçmesi açısından hatırlatmak istiyorum. İktidarın, Meclisi işlevsiz hâle getirmek üzere kullandığı yöntemlerden biri torba kanun. Elbette acil durumlarda, hızlı yapılması, tamamlanması gereken işlerde torba kanun yapılabilir, yapılmalıdır da ama her konunun torbayla gelmesinin hiçbir mantığı, izahı yok. Torba kanunla önümüze getirilen tekliflerin hiçbir şekilde incelenmesi, değerlendirilmesi, tartışılması yapılamadığından aslında bir tür, millî iradeye karşı bir ciddiyetsizlik sergilenmiş oluyor.
Değerli milletvekilleri, tabii ki kanun çıkarırken bilinmelidir ki devlet, toplumların bir arada yaşaması sonucunda oluşan bir zorunluluktur. Bu zorunluluğun gereği olarak da kamunun, devletin o ülkede oluşan hak ve nimetlerin adil bölüşümünü sağlaması gerekir. Kanundan bahsediyorsak kanunun böyle bir tavrı olmalıdır. Meclis televizyonu kapalı, zaten Meclis televizyonu açık olsa da hiç kimse, hiçbir esnaf, hiçbir iş insanı buradan tüketiciyle ilgili bir kanun çıkacak diye inanın beklemiyor. Hiçbir tüketicinin buradan çıkacak bir kanunun kendisinin herhangi bir yönünü güvence altına alacağına dair bir beklentisi yok. Aslında o da işte bu torba yasadan kaynaklanıyor. Siyaset kurumu itibarsızlaştırıyor, Meclis burada bir kanun görüşüyor, milletin umurunda bile değil. Niye? Çünkü her geçen gün biraz daha irtifa kaybediyor, her geçen gün biraz daha fazla işlevi yok hâline getiriliyor. Bir kanun çıkartılırken kanunun sürdürülebilir olması esastır ki bu “istikamet” olarak da literatürde ifade edilir. Aynı şekilde, standartlarının sabit olması, belirli olması; kimseye ayrıcalık tanımayan, bir kalıba sokmayan, herkese eşit mesafede yaklaşım olması beklenir. Ama bu kanunu okuyunca görüyoruz ki direkt küresel, dijital şirketlere yönelik bir düzenleme yapılmış. Orta ölçekli küçük esnafı savunan, koruyan, onları güvence altına alan bir durum maalesef ki bu kanun teklifinde hiçbir şekilde yok. Onun için, kanun aynı zamanda toplumun ihtiyacını karşılamalı, kanun ihtiyacı karşıladığı gibi insanları adalete sevk etmeli ve adil olmalı. Bugün, maalesef ki bu kanun teklifinin içerisine teknik bir heyet tarafından idari bir düzenlemeyle tebliğname hazırlanır gibi bazı hususlar yazılmış; elbette, mutlaka içerisinde doğru, gerekli düzenlemeler var. Zaten henüz maddelerine geçmiş değiliz. Geneli itibarıyla değerlendirmek gerekirse bu kanun teklifi küresel çaptaki şirketleri koruyan, dijital, e-ticarete yönelik bir düzenleme. Bununla birlikte, ülkemizdeki iş insanlarını rahatlatacak, onlara yeni bir güvence getirecek bir ortam hiçbir şekilde maalesef ki yok.
Değerli milletvekilleri, şunu belirtmek isterim ki burada muhalefete mensup milletvekilleri konuşuyor, bazı hususları gündeme getiriyor; ne acı ki bu cümleler sadece kayıtlara geçiyor, tutanaklara işliyor ama hiçbir şekilde bir anlamı olmuyor. Burada akademik düzeyde kuvvetli çalışmalar yapılıp getirilse de hiçbir şeye zaten “Peki.” demeyeceksiniz. Burada bir kanun bir şekilde geçecek ve bir şekilde buradaki konuşmalarla sınırlı kalmış olacak. Onun için de bu kanun teklifinin yeniden gözden geçirilmesi, bu kadar hızlı davranılmaması ve hele de içinde bulunduğumuz ortamın ne hâle geldiği de gayet açık…
BAŞKAN – Bir dakika Sayın Milletvekili.
Değerli milletvekilleri, çok uğultu var, hatibi dinleyemiyoruz.
Buyurun Sayın Çalışkan.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Bir yandan tüketici yasasını görüşüyoruz, bir taraftan da az önceki konuşmalardan haberimiz var. İktidar mensubu arkadaşlar konuştu, büyük bir hayretle dinledim; sanki yurt dışından misafir sanatçı olarak ülkemize gelmişler de tesadüfen televizyon ekranlarında bir haber duymuş gibi davranıyorlar. Ya, bunların hepsi sizin döneminizde oldu, bunların hepsinde sizin imzanız var, göz yummanız var. Eğer görmediyseniz de suçlusunuz, gördüğünüz hâlde gözünüzü kapatıp kulağınızı tıkadıysanız yine suçlusunuz. Onun için de “Görmedim, duymadım, bilmiyorum; aa neler olmuş?” tavrı asla kabul edilebilir bir tavır değildir. Nitekim, bu yasa teklifini de aslında önceki genel görüşmeyle birlikte değerlendirdiğimizde, madem tüketici yasası, madem tüketiciyi korumayı amaçlayan bir yasa, nasıl ki sağlık alanında tüketicileri -en hafif tabiriyle- mağdur eden bir durum yaşanmışsa, bundan sonra da mesela e-ticaret alanında insanımızın karşılaştığı sorunlara çözüm olacak bir durum ortada yok. Sadece belli düzenlemeler yapılmış, belli rakamlarda da biraz laf kalabalığına getirilerek bir taraftan belli şirketleri koruduğu, bir taraftan da hiçbir şey yapmadığı gibi bir durum ortada.
Eğer bir ülkede dijital ticaretle ilgili bir düzenleme yapılıyorsa esasen yapılması gereken şey üretimi artırmaya yönelik maddeler olmalı, bunlar yok. İhracatı artırmaya yönelik işler olmalı, yerli üreticiyi destekleyip yerli üreticinin ihracatını sağlayacak bir düzenleme yapılmalı, bunu da göremiyoruz ve bunlarla beraber, küçük esnafı, orta esnafı koruyacak maddeler olmalı, kanun teklifinde bunları da göremiyoruz. Bu kanunun sonucunda muhtemelen küresel çaptaki güçlü firmalar tekelleşmenin önünün açıldığını görerek diğer rakiplerini saf dışı bırakacak veya şirket evliliği yoluyla bir şekilde rakiplerini tasfiye edecek; büyüklerin önü daha fazla açılacak, küçük firmalar da biraz daha fazla bu ortamdan zarar görmüş olacak.
Bilinmeli ki değerli milletvekilleri, eğer bir kanun toplumun tümünde bir huzur, güven ortamı oluşturmuyorsa orada eksik giden bir şeyler var demektir. Toplumun güvencesinin temel yönlerinden biri, hayatın idamesinin şartlarından biri, ticaretin olağan akışında devam etmesidir. Burada yapılan işlemlerle, evet, birtakım düzenlemeler yapılıyor ama piyasa özgürlüğünü ortadan kaldırırsanız, sadece birtakım kimselere talimat verircesine düzenlemeler yaparsanız oradan yeterli bir sonuç alınmaz.
Bugün geldiğimiz noktada, özetlemek gerekirse, burada kanun yapmanın âdeta gizli saklı iş çevirme platformuna çevrildiğini görüyoruz. Sanki yapılan işler alelacele getiriliyor, bunun sonucunda da hem milletimizin enerjisi hem Meclisin çalışması engellenmiş oluyor; zaman israfından öte bir şeye yaramıyor. Belli düzenlemeler yapılmış oldu, bir süre sonra tekrar yamalı bohça gibi ortaya gelecek çünkü efradını cami, ağyarını mâni bir düzenleme olmuyor. Burada belli işler düzenlenmiş, orada belli bir düzenlemeyle işler bırakılmış.
Bu açıdan da bu haftanın ilk gününde gerginliği daha fazla artırmamak üzere… Ki geçen haftaki tutanaklara baktım, üzüldüm; arkadaşların hiçbir eleştiriye tahammülleri yok. Şurada size bir ton laf sayılıyor, bu laflardan hangisi yanlış ise gelin söyleyin ama bakıyorsunuz, oturduğun yerde hiç olmadık laflar atılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Onun için de arkadaşlar, itiraz ettiğiniz hususlar varsa çıkar konuşursunuz; burada oy çokluğunuz da var, söz hakkınız da var. Burada değilse başka platformlarda da konuşursunuz ama konuşan insana sadece yerinden müdahale ederek psikolojik baskı yapmaya çalışmak asla ahlaki bir tavır olmasa gerek. Burada bir görüşü temsil eden kimseler olarak ideallerimiz doğrultusunda doğru bildiğimiz hususları görevimiz gereği paylaşıyoruz. Bizim kimseyle özel bir husumetimiz yok ama bazı arkadaşların körü körüne bağlılığı, her yanlışı savunma, geleceği görmeden, kan üzerinden siyaset yapma gibi, o yanlışları görmeden devamı gibi olumsuz alışkanlıkları var diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına Samsun Milletvekili Erhan Usta.
Buyurun Sayın Usta. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 161 sıra sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde İYİ Parti grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Adrese teslim bir düzenlemeyi görüşüyoruz, çok net bir şekilde en son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. Aslında bu kanun teklifine “Trendyol Kanunu” demek lazım. İsminin “Tüketicinin Korunması” olduğuna siz bakmayın, aslında burada 2 tane madde var ki -11'inci ve 12'nci maddelerden bahsediyorum- bunların 2’si de tüketiciyi mağdur edecek, yerli üreticiyi mağdur edecek 2 tane madde. Bu kanun teklifinin getiriliş temel nedeni de bu maddeler.
Şimdi işin biraz evveliyatına gidelim. Şunu da söyleyeyim: Değerli arkadaşlar, bu, modern bir kapitülasyondur yani şurada bu 11'inci ve 12'nci madde eğer şu Meclisten geçerse tamamen ciddi bir taviz verilmektedir, verilmeye çalışılmaktadır ve bu taviz verilecektir küresel tekelcilere. Bu geçerse eğer hakikaten AK PARTİ'nin küresel tekelcilere teslim olduğunun da bir numaralı belgesi hâline gelecektir.
Şimdi işin evveline bir gidelim. Burada Temmuz 2022’ydi, Mehmet Muş’un Ticaret Bakanlığı döneminde bir kanun teklifi geliyor. Kanun teklifi -o zaman ben de Grup Başkan Vekiliyim- gruplara da anlatıldı ve bu kanun buradan… Yani kanun neydi? Temel amacı, küresel yabancı şirketlerin tekelleşmesinin önüne geçmek ve yerli millî oyuncuları, yerli millî sermayeyi korumaktı. Arkadaşlar, belki de Meclis tarihinde ilk kez bir şey oldu, 1 tane ret oyu yok bu kanuna karşı, sadece 1 tane çekimser oy var ve oy kullananların -1 çekimserin dışında- tamamı bu kanuna “evet” oyu kullandı. Ne zaman? Temmuz 2022'de. Kanun yürürlüğe girdi, kanunun yürürlüğe giren maddeleri vardı. 2 tane maddesi var ki bugün değiştirilmek istenen 2 tane maddesi için bir geçiş süreci verildi yani kanun hakikaten iyi dizayn edilmişti. Hani şunu yaparsanız bir oyuncunun pazarda payı yüksektir, ona anında bir bedel getirmek, ona bir vergi getirmek hoş olmaz. İki yıllık bir geçiş süreci de tanıdı bu kanun bu e-ticaret platformlarındaki oyunculara fakat iki yıllık geçiş sürecinden sonra değerli arkadaşlar, daha doğrusu bu süre içerisinde normal şartlarda… Şimdi, pazarda en büyük olan pay, e-ticaret platformları, e-ticaret pazar yerleri içerisinde yüzde 45'lik payı var kanun geçerken Trendyol şirketinin. Trendyol kimin? Yüzde 80'i Çinlilerin, Trendyol Türk firması değil artık. Yüzde 80'i Çinlilerin olan Trendyol’un yüzde 45 pazar payı vardı bu kanun geçerken. Normal şartlarda akıllı bir işletmeci şunu yapar: Pazar payını çok daha fazla büyütme yoluna gitmez, çünkü pazar payının yüzde 45'in üzerine çıkması e-ticaret pazar yerleri içerisinde -toplam ticaret hacmi içerisinde buna kabaca yüzde 20 diyebiliriz- bunun üzerine çıkarılması ona ciddi bir lisans bedeli getirecekti. Dolayısıyla pazarı büyütmek tamam, iyi ama çok ciddi bir maliyetle, bir külfetle karşılaşacaktı. Sonra, iskontolarda, reklam, ilan giderlerinde, bir kısım şeylerde düzenlemeler getirildi. Fakat çok enteresan bir şekilde değerli arkadaşlar, Çinli Trendyol bu kısıtlamaların hiçbirine uymadı. Bugünü görmüş adam, bugünü görmüş. Nasıl olsa ben bu AK PARTİ'ye, efendim, bir şekilde temas eder, onları ikna ederim. Çünkü AK PARTİ artık küreselcilere teslim olmuş durumdadır demiş olmalı ki adam normalde pazar payını bir miktar aşağı doğru çekmesi gerekirken tam tersine, 45 olan pazar payını 60’a kadar çıkarıyor müthiş bir lisans bedeliyle karşı karşıya kalma pahasına, iki yılın sonunda. Ama -dediğim gibi- birilerinden garanti almış olmalı ki bu kadar pervasızca davranabildi. Şimdi, bu lisans bedeli o gün, Temmuz 2022’de çıkardığımız tüketicinin korunmasıyla ilgili aslında orada getirilen sistemin en kilit unsuruydu, güvenlik unsuruydu. Mesele şu arkadaşlar: Rekabet kurumları var değil mi? Yani piyasanın rekabet içerisinde işlemesini sağlayan, hangi sektörde olursa olsun büyük ölçekte bir firmanın bir sektöre hâkim olmasının önünde engel olan kurumlar var. Bütün dünya bunu yapıyor. Şimdi, dolayısıyla bu kanunun da getirdiği aslında buydu. Yani belli bir piyasaya çok hâkim olup, ondan sonra kendi kurallarını koyup bütün piyasayı allak bullak etmesinin önüne geçmek, piyasada rekabeti sağlamak amacıyla yapılmış bir kanun, Temmuz 2022’de Mehmet Muş’un Ticaret Bakanlığı döneminde getirilen ve oy birliğiyle çıkarılan kanun. Fakat -dediğim gibi- esas güvencesi, şu anda 11’inci maddeyle ve 12’nci maddeyle değiştirilmeye çalışılan bu lisans bedeli uygulamasıydı arkadaşlar. Şimdi, bu güvence ortadan kaldırılıyor. Dolayısıyla bundan sonra olacak iş nedir biliyor musunuz? Olacak iş, Çinli Trendyol piyasanın tamamına hâkim olacak; ondan sonra kendi kurallarını koyacak, piyasaya hâkim olduktan sonra. İşte o komisyon bedelleridir, şunlardır, bunlardır, kimden mal alacağına o karar verecek, yerli firma dediğimiz -hani bir yerli millî edebiyatı var ya bu Cumhur İttifakı’nın- bütün firmaları silindir gibi ezip geçecek değerli arkadaşlar. Bakın, bu, dünyada başka yerlerde karşılaşılmış bir şey. Lütfen, istirham ediyorum; bunun siyaseti yok, bunun partisi, pırtısı falan yok; herkes elini vicdanına koysun, şu 11’inci maddeye, 12’nci maddeye bir baksın. Ya, bu kanunu siz getirdiniz, siz daha iki yıl önce getirdiniz bu kanunu ve bu kanunu getirirken neler söylediniz burada. Toplumda ufak tefek bir aksi ses çıktıysa, mesela Hamza Dağ’ın beyanatları var, neler söyledi onlara: “Bunlar küresel tekelcilere teslim olmuş.” “Bunlar yerli değil, bunlar millî değil.” diye laflar söylendi o gün o kanuna karşı çıkanlara. Mecliste karşı çıkan olmadı ama toplumdaki birtakım meselelerden dolayı, anlatabildim mi? Şimdi ne oluyor? Şimdi aynı pozisyona kendiniz düşüyorsunuz ya, insaf edin, Allah'tan korkun; böyle bir şey olamaz. Dolayısıyla değerli arkadaşlar, mutlak surette bu 11’inci, 12'nci maddenin çıkarılması lazım.
Şimdi, kılıf şu: Belki birisi gelecek -bunu savunabileceklerini çok zannetmiyorum ama- diyecek ki: “Efendim, ihracatı teşvik etmek istiyoruz.” Öyle bir şey yok arkadaşlar. Zaten -şimdi çok detayına girmek istemiyorum- öyle bir şey yapmış ki kanun -hakikaten kanun çok dizayn edilmiş, Mehmet Bey’i tebrik etmek lazım- ticaret hacminiz, net işlem hacminiz belli bir miktara kadar olduğunda size ciddi bir külfet getirmiyor lisans bedeli olarak çünkü büyük oyuncuya da ihtiyaç var ama o miktarı aştıktan sonra aşırı bir külfet getiriyor. Yani dediğim gibi, o Çinli Trendyol da o gün itibarıyla aslında o limitleri aşmıyordu, normal şartlarda bir miktar, 3-5 puan aşağı çekmesini beklerdiniz, o aşağı çekmeyip -dediğim gibi- 15 puan payını artırdı. Şimdi, dolayısıyla iki tane şey olacak eğer bu madde geçerse. Bir: 2024 yılı için yaklaşık 46 milyar TL’den -2025 yılı Mart ayında ödenecek- hazine vazgeçecek, parayı Çinli Trendyol’un cebine koyacak değerli arkadaşlar. Ya, buna hiç mi vicdanınız sızlamayacak? Hiç mi Allah korkusu yok? (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Yani 70 milyar lira almak için neler yapmaya çalıştınız değil mi? Savunma Sanayii Destekleme Fonu için milletten, kredi kartı limitlerinden, tapu harçlarından, otomobilden, noter harcından, şundan bundan o kadar getirdiğiniz paketin toplamı 70 milyar liraydı, geri çekmek zorunda kaldınız. Alın size 46 milyar lira. Ya, bir şey yapmazsanız para gelecek bize zaten ama siz bir şey yaparak burada, birazdan elleri kaldırıp bu maddeyi kabul ederseniz 46 milyar lira, 2024 yılı için söylüyorum, 2025 yılının Martında ödenecek, sonraki yıllarda artacak; her yıl bu kadar paradan vazgeçeceğiz. Sadece bu mu mahzuru? Değil elbette. Ondan sonra bütün piyasayı Çinli Trendyol ele geçirecek, ne yerli firma kalacak ne esnaf kalacak ne şu kalacak ne bu kalacak; yazık günah değil mi, böyle bir şeye nasıl rıza gösterebilirsiniz? Dolayısıyla ben buradan Cumhur İttifakı’na, AK PARTİ ve Milliyetçi Hareket Partisindeki arkadaşlara seslenmek istiyorum: Lütfen, bu maddeye siyasi bir şey olarak bakmayalım, bu maddeyi bu anlamda bir inceleyelim tamam mı? Ondan sonra vicdanınıza eğer sığıyorsa, içinize siniyorsa zaten yapacak bir şey yok ama ben incelendiği durumda mutlaka vicdan sahibi arkadaşların buna onay vermeyeceğini düşünüyorum, bu maddelerin kabul edilmemesi lazım. En güzeli tabii, Hükûmetin, kanun teklifi sahiplerinin bir önergeyle bunu geri çekmesidir.
Bakın, 46 milyar lira, vazgeçilen para 46 milyar lira. Şimdi, ya, insanın kanına dokunuyor. Yani “Ben parayı kazanıyorum, 46 milyarı da öderim.” demiyor Çinli firma. 46 milyar liralık bir bedelle… Daha doğrusu 56 milyar olacaktı, 10 milyar her hâlükârda ödeyecek çünkü ne kadar kısarlarsa kıssınlar 10 milyar lira ödeyecek ama 46'dan kurtaracak. Bunun bir şekilde garantisini almış, o şekilde davranmış, hiçbir şekilde frene basmamış; piyasaya tamamen hâkim hâle gelmiş, bundan sonra da bu hâkimiyetini daha fazla devam ettirecek.
Dolayısıyla, şimdi “ihracat” dedik yani burada ihracat teşviki falan yok, bu net işlem hacmi yani “lisans bedeline esas teşkil edecek o matrah” diyelim, o net işlem hacmi üzerinden yapılıyor; o zaten belirlenirken varsa ihracatı, yurt dışı satışları daha doğrusu, onlar düşülüyor. Ya, bu geçici maddeyle ne getiriliyor biliyor musunuz arkadaşlar? Aynı rakamı 2024 yılı için 4 defa düşme getiriliyor; ya, böyle bir şey olabilir mi ya, böyle bir saçma kanun olabilir mi ya? “4 defa, aynı rakamı 4 defa düş.” diyor, “Yatırımlarını da 4 defa düş.” diyor.
Bütün hesaplamalar ne biliyor musun? Trendyol’un şu andaki işlem hacmi kabaca yıl sonu belli, 400 milyar lira civarında olacak, ona göre hesap edilmiş. Onun ödeyeceği parayı 7-8 milyar lirada tutup yaklaşık 46-50 milyar liradan onu kurtarmak için kalem kalem hesap edilmiş, utanmadan sıkılmadan da buraya yazılmış değerli arkadaşlar. “4 defa yatırımı düş, 4 defa yurt dışı satışı düş.” şeklinde bir kanuni düzenleme yapılır mı? Bu kadar adrese teslim bir düzenleme yapılabilir mi? Bu, vicdanınıza sığar mı, sığmaz mı, onu bilmiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Usta.
ERHAN USTA (Devamla) – Eğer içinize sinirse “olumlu” dersiniz ama içinize sinmezse, vicdan sahibi arkadaşlar varsa onların da bu kanun teklifine kuvvetli bir şekilde “hayır” demelerinin ben bir zaruret olduğunu söylemek durumundayım.
Buradan bir de tabii, Mehmet Şimşek’e sesleniyorum; Mehmet Şimşek’in büyük ihtimal bundan haberi yok, umuyorum yoktur çünkü -teknisyen dürüstlüğüne ben inanırım, uzun süre beraber de çalıştık- eğer bu kanun teklifinden haberi var da buna sesini çıkarmıyorsa ona da yazıklar olsun! Niye? Çünkü sen bu milleti 70 milyarı toplamak için iliğine kadar sömüreceksin; 46 milyar lirayı, şimdi, Trendyol’un cebine koyacaksın; ondan sonra gelip bana, işte, maliye politikası, disiplini edebiyatı yapacaksın. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar) O yüzden, kendisine sesleniyorum; bu maddenin geçmesine -bugün bitmeyecek kanun teklifi; yarın, hâlâ önümüzde bir vakit var- Mehmet Şimşek’in engel olmasını kendisinden de talep ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Yücel Bulut.
Buyurun Sayın Bulut. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA YÜCEL BULUT (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bu kanun teklifini Milliyetçi Hareket Partisi olarak desteklediğimizi ifade etmek isterim fakat bundan evvel, yüksek müsaadelerinizle, mühim gördüğüm, önemli gördüğüm ve gün boyu da Gazi Meclisin gündemini zaman zaman konuşmalardan takip ettiğim kadarıyla meşgul eden bir konuda görüş ve düşüncelerimi yüce heyetinizle paylaşmak istiyorum.
Bu sabah Muhterem Genel Başkanımızın grup konuşmasında “Bu ülkede yatacak toprağı yok.” diyerek tarif etmiş olduğu, kendisini “kâinat imamı” olarak lanse eden ve bütün hayatı boyunca Türk milletine pusu kurmak suretiyle Anadolu çocuklarını zehirleyerek kendi sapkın ideolojisi için bir haşhaşiye çevirmekten başka emeli olmayan sözde bir kâinat imamının ölüm haberini aldık. Dolayısıyla sadece Türkiye değil, sadece dünya değil bütün kâinat bu sahte kâinat imamından ve onun dünyaya yaymaya çalıştığı bu sapkın ideolojiden de inşallah kurtulmuş oldular. Fakat elbette ki şuur sahibi bütün yurttaşlarımızın bu ölüm haberinden itibaren yoğun bir şekilde onu lanetlediği, bu süreci lanetlediği yaşanan acı hatıraların ve tecrübelerin eşiğinde bütün Türkiye Cumhuriyeti’ne kurulmuş bu pusulaları kınadığını görüyoruz. Lanetlemek, kınamak, eleştirmek elbette ki bir haktır ve bunlar da doğrudur ancak gelecek kuşakların bu acı tecrübeleri yaşamaması adına yaşanan bütün bu sürecin tarihsel bağlamının mutlaka ama mutlaka yüksek bir şuurla hafızalarda diri tutulması ve gelecek nesillere aktarılması gerekiyor. Nedir bu tarihsel bağlam? Öncelikle şunu bilmek zorundayız ki Fetullahçı terör örgütü yalnızca hırslarını dizginleyemeyen, sapkın hezeyanlarını bir hayal gibi bir ömür boyunca gerçekleştirmek isteyen bir kişinin eyleminden ve hayallerinden ibaret bir etkinlik değildi, bunun tarihî bir arka planı vardı. Neydi bunun tarihî arka planı? Bu tarihî arka plan imparatorluk Türkiyesinden modern cumhuriyete geçerken bize intikal etmiş bir sorun ve bir tasfiye planının aşamalarıydı. 19’uncu yüzyılın başlarından itibaren yani 1810 yılından itibaren İzmir’e yerleşmiş 2 misyonerin Anadolu’dan kendi amaç ve hedeflerine uygun insan malzemesi çıkarabilmek adına kurmuş oldukları misyoner okulları altı yüz küsur yıllık bir imparatorluğun çöküşüne sebebiyet verdi. 2 tane okulla başlayan serüven 1894 yılına geldiğinde toplam 6.400 okul seviyesine ulaşmıştı yani 1894 yılında yabancı misyon tarafından “azınlık okulları” adı altında açılan ve her gün Anadolu insanını zehirleyen 6.400 adet okul vardı ve 1890’lı yıllar boyunca Türkiye’de çıkmış isyanlara baktığınızda bu okullar ile bu isyanlar arasındaki irtibatı doğrudan görebiliyordunuz. Merzifon'da 1897’de çıkan Ermeni ayaklanmasının tamamının Merzifon Amerikan Koleji tarafından organize edildiği apaçık bugün ortada ve bütün tarihçiler tarafından kaleme alınıyor. Hangi misyon okulunda arama yapılsa mutlaka ama mutlaka Taşnak ve Hınçak Cemiyetlerine ait silah depolarının bu okulların alt katında muhafaza edildiği görülüyor ve işte bu 6.400 misyon okulu altı yüz yirmi iki yıllık bir imparatorluğun daha fazla direnemeyerek çökmesine ve tarihten silinmesine sebebiyet verdi. 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti ilk tedbir olarak eğitimde millîleşme yolunu seçti ve 6.400’den bu sayı önce 122’ye, bugün güncel olarak da 22 sayısına kadar geriledi fakat tam elli yıl boyunca bir kere daha eğitim kuruluşlarını işgal ve iğdiş etmek suretiyle Anadolu’dan kendisine insan malzemesi çıkaramayacağını, papaz okulları açamayacağını görenler 1970’li yıllarda yeni bir metodu devreye soktular. Bu defa Müslüman görünümlü, Amerika’daki kiliselerden değil Anadolu’daki camilerden finansmanı toplayacakları ve İslamiyet görüntüsü altında Anadolu insanından insan devşirebilecekleri yeni bir formülün, yeni bir papazın arayışına girdiler. Aradıkları papazı 1970’lerde buldular ve Fetullahçı terör örgütünün tohumlarını atmak suretiyle, yarım kalmış, elli yıldır akamete uğramış olan ve eğitim kuruluşları aracılığıyla Anadolu’nun işgal ve iğdişine zemin hazırlama projesini bu defa Fetullahçı terör örgütünün okullarıyla bir bir hayata geçirdiler ve gün geldi, zehirlenmiş Anadolu çocukları yani Türk milletine düşman hâline getirilmiş Anadolu çocukları tıpkı Merzifon’da yaptıkları gibi, Harput’ta yaptıkları gibi, Mersin’de yaptıkları gibi bu defa 15 Temmuz gecesinde bir isyan hareketini, bir darbe hareketini başlattılar. Meşru ve demokratik bir iktidarı Silahlı Kuvvetler içerisine sızdırmış oldukları unsurları vasıtasıyla alaşağı etmeye çalışanların merkez karargâh olarak kullandıkları yer Ankara’daki Akıncı Üssü’ydü. Akıncı Üssü o gece basıldığında ilginç bir şey çıktı yani yüz yıllık bir projenin hâlen devam ettiğinin en önemli kanıtı olan delil aslında o gece Akıncı Üssü’nden çıktı. Darbenin başında, tıpkı 1897’deki Merzifon isyanında olduğu gibi Anafartalar Kolejinin eğitmenlerinin, mütevelli heyeti üyelerinin ve müdürlerinin bizzat bu isyanı yönettikleri anlaşıldı.
Ergenekon operasyonlarını sık sık konuşuyoruz ama hiç şu yönüyle bakmıyoruz; Ergenekon operasyonları elbette ki CIA’nın desteğiyle Fetullahçı terör örgütü tarafından organize edilmiş bir operasyondu ve Türk Silahlı Kuvvetlerini hedef alıyordu ama gözaltına alınanlara baktığınızda şunu görürsünüz: Subaylarımız, şerefli subaylarımızın dışında aynı zamanda Türkiye’deki bütün eğitim kuruluşu sahiplerinin, özel eğitim kuruluşu sahiplerinin, üniversite sahiplerinin de aynı operasyonda itibar suikastına uğradıklarını ve gözaltına alındıklarını görürsünüz. Yani eğitim yoluyla Anadolu’yu ehlileştirme, diz çöktürme projesinin en önemli adımlarından bir tanesi de Ergenekon operasyonları vasıtasıyla bu terör örgütünün eğitimde tekelleşme ve hâkimiyetini sarsılmaz hâle getirmesi adımlarından bir tanesiydi. Eğitimde tekelleşmeye kalktılar, Silahlı Kuvvetlerde tekelleşmeye, Emniyette ve yargıda tekelleşmeye kalktılar; siyasi partilere nüfuz etmeye, mahalle mahalle Anadolu’yu taksim etmeye teşebbüs ettiler. Niye? Çünkü günün birinde, yüz yıl önce başaramadıkları ama cumhuriyetin 2'nci yüzyılında başarmaya and içtikleri Anadolu’yu işgale hazır hâle getirme projesinin saat gibi işlediğini düşünüyorlardı. Şükürler olsun ki milletin ferasetiyle bugünleri aştık. Şimdi, bugün gelinen noktada, bu acı tecrübenin neticesi olarak, sürekli birbirimizi itham etmek yerine, siyasi partilerin birbirini itham etmesi yerine mutlaka ama mutlaka şunu yapmak zorundayız: Bu konuda aynı yerde duranlar, bu konuda aynı doğruda birleşenler; gelecek nesiller bu tecrübeyi yaşamasınlar diye, bu yüz elli yıllık işgal planının aslında kesintisiz bir plan olduğunu bilmek suretiyle, bu emperyalist saldırılara karşı hep beraber direnecek bir duruşu ve tavrı ortaya koymamız gerekiyor. Bu Gazi Meclise yakışanın da bu olduğu inancındayım. Dolayısıyla bir an evvel, Türkiye'de ara vermeden yüz elli yıldır devam eden bu emperyalist kuşatmaya karşı, içimizdeki fay hatlarını ortadan kaldırmak suretiyle, milletimizi emperyalist dünyaya karşı daha güçlü bir şekilde tahkim etmek suretiyle Türkiye Cumhuriyeti’ni geleceğe hazırlayacak adımları hangi siyasi partiden, hangi kökten ve hangi ideolojik duruştan olursak olalım mutlaka ama mutlaka gerçekleştirmek ve bu topraklarda bir ve bütün yaşama iradesini hep beraber haykırmak zorundayız.
Bu arada, tarihe not düşmek adına bir şey daha söylemek istiyorum. Fetullahçı terör örgütünün bütün eylem ve faaliyetlerinde merkeze aldığı ve tüm siyasi hayatı boyunca hedef hâline getirdiği en önemli isimlerin başında Milliyetçi Hareket Partisinin Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli gelmektedir. Devlet Bahçeli’siz bir Milliyetçi Hareket Partisi; Devlet Bahçeli’siz, terbiye edilmiş, diz çöktürülmüş ve amaca uygun hâle getirilmiş bir Milliyetçi Hareket Partisi oluşturabilmek için tam yirmi yıl boyunca kesintisiz bir şekilde Milliyetçi Hareket Partisini hedef aldılar. 2009 yılından itibaren saldırılarına hız vermek suretiyle liderimize birbiri ardına itibar suikastları düzenlediler. Allah'a binlerce kez hamdolsun, Allah'a binlerce kez şükürler olsun ki tertemiz ve lekesiz liderimiz, defosuz liderimiz bu emperyalist saldırı karşısında diz çökmedi, teslim olmadı; evlatları olarak biz de onunla beraber diz çökmedik ve teslim olmadık. Dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisini işgal edemediler, ehlileştiremediler ve terbiye edemediler.
Bugün, yine, Türk milletinin ikbal ve istikbalinin teminatı olarak bu Mecliste, Sayın Devlet Bahçeli sayesinde, gür sesimizle hakkı ve hakikati haykırmaya devam ediyoruz. Ama Fetullahçı terör örgütüne, yalnızca Fetullah Gülen’den ibaret olmayan ve yüz yıllık bir planının taşeronu olan Fetullahçı terör örgütüne karşı duruşundan dolayı, o dik duruşundan dolayı, milleti bu beladan kurtarmasından dolayı başta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a ve AK PARTİ'li arkadaşlarımıza, Milliyetçi Hareket Partisinin muhterem lideri Sayın Devlet Bahçeli’ye ve bütün kadrolarımıza, 15 Temmuz gecesi “Ben demokrasime ve cumhuriyete sahip çıkacağım.” diye bu Parlamentoya canı pahasına koşarak gelen bütün siyasi parti mensuplarımıza, Cumhuriyet Halk Partisine ve diğer arkadaşlarımıza, tarihin huzurunda, Türk milletini böyle bir beladan kurtardıkları için şükranlarımı sunuyor, Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Onur Düşünmez.
Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, saygıdeğer halklarımız ve cezaevlerinde direnen yoldaşlarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kadın ve çocuk cinayetlerinin yaygın bir pratiğe dönüştüğü ve yaşam hakkının yerle bir edildiği Türkiye'de Narin’i, İlknur’u, Ayşenur’u ve Rojin’i anarak konuşmama devam edeceğim. Türkiye'de yaşanan ekonomik kötü gidişatın, sosyal çöküşün ve politik baskının her açıdan kristalize olduğu bu cinayetler cezasızlıkla yeni failler üretmektedir. Sistemin failleri cezalandırmakta gösterdiği tereddütlerin ve savsaklamaların ağır bedelini tüm halkımızla birlikte ödemekteyiz. DEM PARTİ olarak grubumuzca yaptığınız tüm parlamenter faaliyetlerde kurbanlaştırılan, isimsizleştirilen, yok sayılan ve katledilenler için mücadele edecek, adaletin sağlanması için kararlılıkla çalışmayı sürdüreceğiz. Muhafazakârlık zırhının arkasına saklanarak kadını ve çocuğu yok sayan patriarkal değerlerin savunucuları tarafından akıtılan timsah gözyaşları, ne yazık ki kaybettiklerimizi geri getirmediği gibi başka cinayetlerin olmasını engelleyememektedir. Bir an önce, Meclis çatısı altında, kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin yapısal nedenlerinin, yargı sistemindeki cezasızlık politikalarının ve önleyici mekanizmaların eksikliklerini araştırmak, eksikliklerden hareketle etkin uygulamaları belirlemek için çaba göstermeliyiz. Kaybettiklerimizin hatıralarına saygı ancak bir daha böylesi cinayetlerin tekrarlanmamasıyla sağlanır. Mevcut sosyal ve ekonomik kötü gidişatı sorunsuz bir süreç gibi gören ve bu şekilde algı yaratan zihniyetler bizzat bu durumun sorumlularıdır. Bu tabloyu yaratanların hazırladığı kanun taslakları da içinde bulunduğumuz kötü gidişatı devam ettirmekte, buna yol açan değerleri sorunsallaştırmakta, yaşanan acılara çözüm üretememekte hatta daha da derinleştirmektedir. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ne ilişkin görüşmelerimiz Türkiye'de sürmekte olan ekonomik kötü gidişatın kendisinden bağımsız düşünülemez. Neoliberalizmin artık tüm ekonomik sistemin temel yapısını belirlediğini düşünürsek bu konular her daim gündemimizde olmaya devam edecektir ama işin ilginç olan tarafı, Türkiye'deki ekonomik kötü gidişatın Türkiye'nin ve Orta Doğu’nun en önemli sorunlarından biri olan Kürt sorunu bağlamında düşünülmemesidir. Savaş devam etmekte, savaş için yapılan yatırımlar Türkiye ve bölge ekonomisini tahrip etmektedir. Savaş üzerinden gayriahlaki bir tüketim toplumu kurulmaktadır. Savaş, ekonomik çöküntü kadar halkın daha da yoksullaşması, yeni vergilerin konulması, daha fazla devlet borçlanması ve enflasyonun patlamasıyla TL'nin daha da değersizleştirilmesi demektir. Bu deneyimlenen pratikler içeride otoriter bir rejimi konsolide etmek için de kullanılmaktadır.
Türkiye'deki Kürtlerin yaşadıkları yerlerde tüketim alışkanlıkları da tüketici haklarını koruma girişimleri de diğer bölgelere göre farklılık göstermektedir. Bu bölgelerin özellikle bir geri bıraktırma politikasına tabi tutulduğu ve bizzat kapitalist sömürge dinamiklerinin de etkisiyle güvensiz iş sahalarının ve uygulanmayan işçi haklarının ne derece yaygın olduğu artık herkes tarafından bilinmektedir. Sendikasızlık neredeyse bir norm hâline gelmiştir. Tüm emekçiler, sahip olduğu iddia edilen haklara erişememekte, haklarını kullanamamakta ve güvencesiz bir hayata itilmektedirler. Bütün bunlar yaşanırken tüketici haklarıyla ilgili bir çerçevenin Türkiye'nin her yerinde eşit bir biçimde işleyeceğini düşünmek burada sadece kendimizi ve halkı kandırmak olur. Mesela, seçim bölgem olan Hakkâri’de artan maliyetler ve alım gücünün zayıflaması nedeniyle son altı ayda 107 esnaf kepenk kapatmıştır. Yoksulluğun bu derece yaygınlaşması yürütülmekte olan savaştan azade düşünülemez. Oradaki yerel dinamikleri ve bizzat savaşın baskı ve politikalarının yarattığı tahribatı düşünmeden mevzuat oluşturmak Kürt sorununun bir başka merhalesidir ve tam da bu yüzden barış çağrımız yaşanmakta olan ekonomik yıkımın durması için de elzemdir. Kürtçe üzerindeki baskılar devam ederken, insanlar kendi dillerini konuşmakta zorlanırken tüketici hakları nasıl işler, nasıl korunur, nasıl oluşturulur? Mesela, bu hakların çerçevesi ve işletim dinamikleri Kürtçe olarak da yazılabilmekte midir? Türkiye'de tüketici çok dillidir. Bunları düşünmeden, ülkenin bütününde de düzenlenen mevzuatların aynı şekilde işleyeceğini varsayarak yapılan bu kanun teklifi zaten baştan, çözüm üretmek niyetinde olmadığının ispatıdır. Kanun teklifinin yeniden gözden geçirilmesi ve tüketici haklarını koruma amacına uygun olarak daha dengeli ve adil düzenlemeler yapılması gerekmektedir. Tüketicilerin korunması ve kamu yararının gözetilmesi için gerekli adımların atılması, tüketicilerin mağduriyetlerinin önlenmesi ve toplumun genel refahının artırılması açısından önemlidir. Tüm bunlar da Türkiye'de arzulanan barış isteğiyle paralel bir biçimde yürütülmelidir. Kanun teklifine baktığımızda, tüketici kredisi ve konut finansmanı sözleşmelerinin elektronik ortamda akdedebilmesine imkân tanındığı söylense de tüketicilerin yeterince bilgilendirilmeden kredi ve finansman sözleşmelerine imza atmasına yol açabilir; bu da tüketiciyi mağdur edecektir.
Yine, doğrudan satış sistemlerine ilişkin ihlallerin nasıl cezalandırılacağına ilişkin bir belirlilik söz konusu değildir; bu da kanuni belirlilik ilkesini zedelemektedir.
Yine, ticari reklam ve haksız ticari uygulamalara ilişkin denetimlerde etkinliğin sağlanması amacıyla idari para cezalarının yeniden düzenlenmesi öngörülmüş ancak bu cezaların yeterince caydırıcı olup olmadığı konusu şüpheli bırakılmıştır.
Uzlaşma müessesesinin ticari reklam ve haksız ticari uygulamalara ilişkin hükümler için de uygulanmasına imkân tanınması büyük şirketlerin ciddi ihlallerden kolayca sıyrılmasına yol açabilmektedir. Büyük e-ticaret firmalarının lisans ücretlerine muafiyet ve imtiyaz sağlayacak hükümler getirilirken ekonominin en önemli ayağı olan küçük esnaflar göz ardı edilmektedir.
Yine, artan e-ticaret nedeniyle motokuryelerin iş sahasının genişlediği ve bunun da beraberinde iş cinayetlerini getirdiği göz önünde bulundurulduğunda motokuryelerin hak ve yükümlülüklerini düzenleyici herhangi bir durumun bu kanun maddesi çerçevesinde yer almadığı gözlemlenmektedir.
11 ve 12'nci maddeler üzerinde çok söz kuruldu. 11 ve 12'nci maddeler tamamen tekel olmayı dayatmaktadır ve büyük ticaret firmalarına bu yönlü bir imtiyaz tanındığını göstermektedir.
Ekonominin bu kadar kötü gittiği bir dönemde ticaretle ilgili bir kanunun yapılması, ticaretle ilgili bir kanun teklifinin Genel Kurula gelmesi halkta bir beklentiye neden olmuştur. Ancak bu beklentiyi karşılayacak yasal düzenlemeler ne yazık ki önümüzdeki kanun teklifinde yer almamaktadır.
Bizler biliyoruz ki ekonominin bütün dinamiklerinin yaşadığı darboğazın en önemli aktörlerinden biri Tüketiciyi Koruma Kanunu’nu lağveden, tüketiciyi korumaktan ziyade üreticiyi önceleyen, e-ticaret firmalarına imtiyaz sağlayan bu kanun yapma mekanizmasıdır. Bizim burada öncelememiz gereken, halkın en dar kesimlerinden olan tüketici başta olmak üzere en lüks tüketim araçlarını kullanan tüketicileri bir adalet terazisi içerisinde eşit şartlarda yaşamını idame ettirme ülküsünü hayata geçirmemizdir ama maalesef ki burada yaptığımız bütün kanun tekliflerinde yer aldığı gibi, bizim öncelediğimiz lüks tüketim sektörü ve bu lüks tüketim sektörüne hitap eden lüks üreticiler yani büyük firmalar, büyük e-ticaret şirketleri ve büyük tekelleri biz burada önceliyoruz; buna bir an önce son verilmesi gerekmektedir. Bizim korumamız gereken, asgari düzeyde kendi yaşamını idame ettiren ve bütün ihlallere maruz kalması nedeniyle tüketici olan halkımız, mağdur olan halkımız, ekonomik darboğazla karşı karşıya olan küçük esnaflarımız ve diğer dinamiklerimizdir. Biz eğer bir şeyleri önceleyeceksek, bu Genel Kurulda, bu Meclis çatısı altında önceleyeceğimiz bir durum varsa önceleyeceğimiz kesim, yoksul kesimdir; Türkiye'nin işçi sınıfıdır, emekçi sınıfıdır ve maalesef ki üzülerek söylüyorum, Türkiye'de açlık sınırıyla boğuşmakta olan işsiz bırakılmış kesimlerdir. Eğer biz birilerini kayıracaksak kayırmamız gereken temel dinamikler bunlardır. Tekraren söylüyorum: Burada öncelediğimiz büyük tekeller ve büyük firmaların tekel olma dayatmalarına karşı küçük esnafın yanında durmalıyız, tüketicinin yanında durmalıyız, tüketicinin talep ve görüşlerine yer verilecek kanuni düzenlemeleri yapmak zorundayız. Bu yönüyle bu kanuna muhalefet ettiğimizi tekraren belirtmek istiyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Sümer…
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
47.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, sığınmacı ve uyuşturucu sorununun, cinayetlerin, yaralamaların Adana’da rutin hâline geldiğine ilişkin açıklaması
ORHAN SÜMER (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben Meclis kürsüsünden her fırsatta sesleniyorum “Memleketim Adana her konuda alarm veriyor.” diye. Maalesef duyan bir iktidar yetkilisi yok. Sığınmacı sorunu, uyuşturucu sorunu, cinayetler, yaralamalar Adana'mızda rutin hâline geldi. Bugün yine 3 kadın aile içi şiddetle infaz edildi. Ayrıca, “Psikolojik sorunu var.” diye bir çocuğumuz hem annesini hem babasını infaz ettikten sonra anneannesini de ağır yaraladı. Yine, aynı şekilde, 3 çocuk, sığınmacı evinde elektrik kontağından yanarak can verdi. Ayrıca, bugün birkaç tane iş yeri kurşunlandı. Maalesef, Adana'da ne can ne mal güvenliği var; uyuşturucu satıcılarının her gün cinayetlerle biten çatışmaları var. Buradan Adana'daki yetkililere tekrar tekrar sesleniyorum: Adana'ya acilen bu konuda çözüm bulun.
Teşekkür ederim Başkanım.
XI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Denizli Milletvekili Şahin Tin ve Aydın Milletvekili Ömer Özmen ile 72 Milletvekilinin Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2293) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 161) (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Ednan Arslan.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA EDNAN ARSLAN (İzmir) - Teşekkür ediyorum, Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Temmuz ayından beri Komisyon aşamasından itibaren görüştüğümüz, iki haftadır da Genel Kurulda üzerine sıkça konuştuğumuz bir kanun teklifinden bugün grubum adına bahsedeceğim.
“Tüketiciyi Koruma Kanunu” isim bu ama maalesef tüketiciyle alakası yok. Sos ve garnitür maddeleri çıkardıktan sonra elimizde kalan bir şey var: E-ticaretle ilgili yapılan düzenleme. İki yıl önce burada oy birliğiyle -Sayın Mehmet Muş da burada Genel Kurulda, onun Bakanlığı döneminde- çıkmış olan bir yasaydı bu yasa. Şimdi ne yapıyoruz biz bu yasada? Bu yasanın tabiri caizse arkasından dolanıyoruz, bu yasanın öngördüğü şekliyle “Lisans ücretini bu büyük e-ticaret şirketlerinden nasıl almayız?”ın yasasını yapıyoruz. Bakın, Komisyonda sormuştuk, geçen konuşmamda da söyledim, bürokrat arkadaşımız dedi ki: “Mevcut yasayla biz, buradan 27-28 milyar, en büyük oyuncudan bir lisans bedeli alacağız.” “Peki, bu yasa geçerse ne olacak?” dediğimizde “Bu yasa geçerse biz, buradan 1-1,5 buçuk milyar alacağız.” dedi. Biz de kendimizce hesap yaptık, çok basit, dört işlem ve bizim de bulmuş olduğumuz sonuçlar aslında benzer. Şimdi, buradan geçen hafta da göstermiştim, tekrar buradan bu tabloları ben göstermek isterim. Şimdi, bir şirket düşünün, bu şirketin net işlem hacmi 350 milyar olsun ve bunun ihracatı 50 milyar olsun. Bu şirketin bu hâliyle, mevcut yasayla ödeyeceği lisans ücreti 31 milyar lira arkadaşlar. Bakın, mevcut yasa diyor ki: “İhracat bedeli kadar düşersin.” Peki, biz bunu yasalaştırırsak ne oluyor? Biz bunu yasalaştırırsak gene işlem hacmi 350, biz ihracatın 4 katını düşmeyi öngörüyoruz. Yani ne yapıyoruz? Diyoruz ki: “Sen 50 milyar liralık ihracat yaptın ama biz sen daha az lisans bedeli öde diye bunu dörtle çarpacağız.” Bakın, o zaman 1,4 milyar TL'ye düşüyor. Şirket aynı şirket, net işlem hacmi 350, yaptığı ihracat 50 milyar ama mevcut yasaya göre 31 milyar. Eğer bu şekilde teklif yasalaşırsa 1,4 milyar lira lisans ücreti verecek ve bu şekilde devletimizin kasasına girmesi gereken 30 milyar buharlaşmış olacak.
Bakın, bir başka örnek göstereyim: Elimde bir tane yerli şirket olsun. Bu yerli şirketin bu bahsettiğim çok uluslu şirketin yarısı kadar net işlem hacmi olsun. Çok uluslu şirketin 350 milyar TL, 50 milyar ihracatı olsun, yasalaşmış olsun, yerli şirketin de net işlem hacmi 175 milyar olsun ve ihracatı olmasın. Bakın, 2 katı kadar daha küçük bir şirket 3 milyar 154 milyon lira lisans ücreti öderken bu çok uluslu devlet 1,4 milyar lira lisans ücreti ödeyecek. İşlem hacmi 2 katı ama vereceği lisans ücreti maalesef yarısı kadar olacak. Biz bunun doğru olmadığını, mantıklı olmadığını Komisyon aşamasından beri defaatle söylüyoruz ve buradan Maliye Bakanını uyardık, dedik ki: “Sayın Mehmet Muş, bak, sen harıl harıl para arıyorsun, kapı kapı dileniyorsun. Gel, vallahi yorulmadan, bu yasayı geri çek, üç yıl içinde 100 milyardan fazla para bu memleketin kasasında kalacak. Öteki türlü çok uluslu şirketlerin cebine girecek.” Şimdi, bu beyefendiler o kadar gemi azıya almışlar ki ihracatın 4 katı düşmesi yetmiyor, bir madde daha ilave etmişler. Nedir o madde? Diyor ki: “Sanayi Bakanlığından teşvik alırsan, yatırım yaparsan ben bunun 4 katını da net işlem hacminden düşerim.” Niye düşüyorsun kardeşim? “Ya, bu çok uluslu şirketler yatırım yapsın.” Yok öyle yağma! Hem benim paramla yatırım yapacak hem de benim paramla yapmış olduğu yatırımın 4 katını net işlem hacminden düşecek ve daha az lisans ücreti ödeyecek. Bunun adı ne biliyor musunuz? Bunun adı kıyak, kıyak; bunun adı kıyak. Bakın, Mehmet Muş’u orada görüyorum. Bakanlık yaptığında burada oy birliğiyle geçti. Çıksın, Mehmet Muş gelsin, desin ki bu kürsüde: “Ey AKP grubundaki arkadaşlar, 27'nci Dönemdeki arkadaşlar, siz bana inandınız, güvendiniz, geldiniz bu yasaya olumlu oy verdiniz ama biz yanlış yaptık, arkadaşlar düzeltti. Vallahi bu düzenleme doğrudur, billahi bu düzenleme doğrudur.” Ben de oy vereceğim arkadaşlar, ben de vereceğim. Diyebilir mi? Diyemez. Çünkü Sayın Mehmet Muş da biliyor, onun da vicdanında onun da yüreğinde Allah korkusu var arkadaşlar; bunu da hepimiz çok iyi biliyoruz.
Şimdi, burada, tabii, dediğim gibi, üç yıl içinde 100 milyarın üzerinde bir gelir kaybından bahsediyorum. Bunu söylediğimiz zaman, bu hesaplamaları yaptığımız zaman hemen arkadaşlar bize diyorlar ki: “Sizin hesaplar yanlış.” Niye bizim hesaplar yanlış? Ya, basit dört işlem, eşik oranlar belli, cirolar belli; bunun üzerinden çarpıp, bölüp oradaki yüzdelik oranlara denk getirdiğiniz zaman alt alta topluyorsunuz, bir sonuç çıkıyor. E, bizim hesap yanlış, niye? Daha bir gelir oluşmamış. E, peki, güzel kardeşim, bu gelir oluşmamışsa siz niye bu yasayı çıkarıyorsunuz, neye tedbir alıyorsunuz? İki ay var. Bakın, ekim ayına geldik. 2024 yılında eğer bir gelir oluşmamışsa on ay geçti; sabredelim, iki ay sonra bu gelir oluşuyor mu, oluşmuyor mu, bu lisans ücreti var mı, yok mu, hep beraber görürüz. Siz de çok iyi biliyorsunuz, Bakanlık yetkilileri de çok iyi biliyor; ETBİS’te, ETBİS’in sisteminde, altyapısında hangi şirketin üç aşağı beş yukarı ne kadar lisans ücreti ödeyeceği şu anda belli. Şimdi, bu yasa iki yıl önce çıktı değil mi? İki yıl öncesinden büyük oyuncular bu yasanın onlara ne getirip ne götüreceğini çok iyi biliyorlar ve iki yıl boyunca hazırlık yaptılar. Nasıl hazırlık yaptılar? Ya -bir matematik yani basit matematik- herhâlde onlarda bizden daha zeki matematikçiler var, hesap yaptılar ve gördüler ki yüksek bir lisans ücreti var; “Biz iki yıl boyunca bu küçük yatırımcılardan ve KOBİ'lerden yüksek komisyonlarla bu parayı tahsil edelim.” dediler. Şimdi, iki yıl boyunca bu büyük e-ticaret şirketleri bu paraları tahsil etti mi, etmedi mi? Etti. Onların cebinde ama bunların gözü doymaz, “Türkiye Cumhuriyeti’nin kasasına, hazinesine girecek olan bu para girmesin.” diye hemen kulise başladılar ve kendilerine uygun bir zemin bularak bu yasayı delmeye, bu yasanın omurgasını çatlatmaya çalışıyorlar. Gelin, vicdan sahibi, ülkesini seven, ülkesine borcu olan her milletvekili olarak burada bu yasaya “hayır” diyelim arkadaşlar. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar) Burada iki ay var, sabredelim; iki ay var, sabredelim ya, bu lisans ücreti oluşmuyorsa zaten deriz ki: Evet, bu lisans ücreti oluşmamış. Yahu, ihracatın 4 katını düşmek ne demek ya? Aklımızla alay geçmekten başka bir şey değil bu ya. Yatırımın, teşvikin 4 katını düşmek ne demek ya? 2025’te üçer katını, 2026’da ikişer katını düşeceksiniz. Bir başka şey daha var yani yasa koyucu güzel bir şey yapmış, demiş ki: “Bu sektörde tekelleşme olmasın.” Tekelleşme olmaması için nasıl bir tedbir almış? Demiş ki: “En büyük oyuncu yüzde 20’yi geçmesin.” Yüzde 20’yi geçerse ne olur? “Ben ihracatını net işlem hacminden düşmem. İki, yüksek lisans bedeli uygularım.” Yani diyor ki: “Kardeşim, tekelleşme, tekelleşmenin cezası var, ben de bunu kanunla teminat altına aldım; sana da iki yıl süre, kendini buna göre ayarla.” Ne yapıyoruz? Adam kendini ayarlayamamış, fren yapamamış, büyümüş, tekelleşmiş, yüzde 20’yi de geçmiş. Bizim arkadaşlar bir de ona bir kılıf daha bulmuşlar: Ya, işte, hesap hatası olur diye; işte, yüzde 20’nin yüzde 15’i yani yüzde 3 daha... Ya, koskocaman pazarın yüzde 3’ü kadar daha hata payı yani yüzde 20 değil, “Yüzde 20 sınırına gelebilirsin.” diyor. Yahu, Allah’tan korkun, yüzde 3 dediğiniz şey var ya, 90 milyar TL, 90 milyar TL. Yüzde 3 büyüklükte olan, büyük oyuncuların dışında Türkiye'de kaç tane şirket var ya, e-ticaret şirketi? 90 milyar TL net işlem hacmi olan kaç tane şirket var burada? Demek ki birileri burada 21'lere, 22'lere gelmiş, araya sıkışmış, onu da düzeltmek gerekir. 4 kat ihracat, 4 kat teşvikten düştük, ne olmuş ya, bir de buradan düşürelim, bir de buradan kollayalım; ne de olsa ihracat yapacaklar, ne de olsa yatırım yapacaklar. Bu yaptığınız düpedüz çok uluslu şirketleri korumaktır, kollamaktır. Bu, milletin hazinesine 3 yıl içinde girecek olan 100 milyardan fazla paranın girmesini engellemektir; yazıktır, günahtır, buna “Dur!” demek de her vatansever milletvekilinin görevidir diyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
EDNAN ARSLAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Tabii, bu süreçte bu yasayla ilgili herkes bir isim buldu. Tırnak içinde söylüyorum, bazı şirketlerin isimleri kullanıldı, kimi “Trendyol yasası” falan dedi. Eğer müsaade ederseniz, ben, gelecek nesillere kolaylık olması adına, gelecek nesiller Google’da ararken zorlanmasınlar diye bu yasaya bir isim vermek istiyorum. Arkadaşlar, bu yasanın adı Varank yasasıdır, Varank. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar) Bu yasayı Varank savunmaktadır; Varank’tan başkası da bu kadar hararetle, bu yasanın bu şekilde yasalaşmasını istememektedir. O yüzden, yarın olur ya üniversitede genç kardeşlerimiz bir tez yazarlar, o tezin de konusu şu olur: Yasa eliyle kamu nasıl zarara uğratılır. Hiç kanun, sıra sayı numarasıyla uğraşmasınlar, Google’a “Varank yasası” yazsınlar, bu yasa çıkar önlerine; oradan devlet nasıl zarara uğratılmış iyi bir tez olur diyorum.
Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Niğde Milletvekili Cevahir Uzkurt.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA CEVAHİR UZKURT (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’mizin ikinci bölümü üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle ticaretin dijitalleşmesi “e-ticaret platformları” olarak bilinen elektronik pazar yerlerinin ortaya çıkması ve dijital ödeme sistem ve araçlarının ortaya çıkmasıyla birlikte bunların ticari hayatımıza yansımasını hepimiz günlük hayatımızda yakinen müşahede ediyoruz.
Tabii, ticaretteki bu teknolojik gelişmeler bir yandan ticaretin doğasında, ürünlerin sunulmasında ve pazarlanmasında, bankacılık sistemlerinde, dağıtım kanallarında önemli değişimleri beraberinde getirirken diğer taraftan da bu değişimlerin yansıması olarak tüketici davranış ve algılarında da önemli dönüşümleri ortaya çıkarmıştır.
Tabii, ticaretin dijitalleşmesiyle birlikte yapay zekâ, kripto paralar gibi teknolojilerde bu denli değişim neredeyse ticaret hayatımızı ve ticaret ekosistemini yeniden şekillendirmiştir. Tabii, ortaya çıkan bu yeni durumun, özellikle bizlere bir taraftan kolaylıklar, fırsatlar, konforlar sunarken diğer taraftan da bazı güvenlik risklerini beraberinde getirdiğini hepimiz görmekteyiz. Bu kanun teklifinde, özellikle ticaretteki teknolojik gelişmelerin ortaya çıkarmış olduğu yeni şartlara uygun olarak birtakım düzenlemeler yer almaktadır.
Bu teklifte, doğrudan satış sistemlerinde tarafların hak ve yükümlülüklerini daha belirgin hâle getirecek; yine, bankacılık sistemlerinde teknolojik gelişmelerle ilintili olarak kredi sözleşmelerinin tesis edilmesi ve sonlandırılma süreçlerini iyileştirecek; yine, tüketicilerin yanıltılmasının ve istismarının önüne geçmek üzere Reklam Kurulunca uygulanan idari para cezalarının denetimlerinin etkinliğini artıracak ve özellikle de elektronik pazar yerlerini kullanan işletmelerimizin yurt dışı satışlarına hız kazandıracak, onları teşvik edecek birtakım düzenlemeler yer almaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde dijital ekonominin altyapısına ve unsurlarına yatırım yapan, bunları ticaret ekosistemlerine entegre eden ülkeler bu yarışta daima bir adım önde olmuşlardır. Hepimizin bildiği gibi, dijital ekonominin en önemli unsurlarından bir tanesi de e-ticarettir. Bu gerçekten hareketle, 2024-26 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program’da e-ihracatın desteklenerek, özellikle elektronik pazar yerlerini kullanarak yurt dışına satış yapmak isteyen firmalarımızın sayısının artırılmasına dönük politikalara ağırlık verilmiştir. Yine, yanlış hatırlamıyorsam 2024 yılı Mayıs ayı verilerine göre e-ticaret platformlarını kullanarak yurt dışına satış yapan firma sayımız 70 bin civarında ve bu firmalarımızın yurt dışı satış miktarı ise 19 milyar TL. Biz, Orta Vadeli Programı’mızla da bağlantılı olarak, oradaki hedeflerle de bağlantılı olarak önümüzdeki dönemde elektronik pazar yerleri üzerinden ihracat yapan firmalarımızın sayısının 200 bine ve bu firmalarımızın yurt dışı satış hacmini ise 400 milyar TL'ye ulaşmasını hedeflemekteyiz.
Tabii, teknolojideki bu gelişmeler ve ülkemizin ortaya koymuş olduğu iddialı hedeflerle birlikte özellikle küresel e-ticaret platformlarının son yıllarda ülkemizde önemli yatırımlar yaptığını ve yatırımlarına hız kazandırdığını, doğal olarak ülke içinde de önemli bir rekabet avantajı elde ettiğini görmekteyiz. Tabii, küresel elektronik ticaret platformlarının bu yatırımlarının neticesinde elde etmiş olduğu bu rekabet üstünlüğüne karşı yerleşik elektronik pazar yerlerinin aleyhine olacak şekilde asimetrik bir durum meydana gelmekte ve yerleşik pazar yerlerinin ise özellikle rekabet dezavantajı, istihdam azalması ve pazar paylarını kaybetmesi gibi birtakım risklerin de ortaya çıktığını görmekteyiz. Bu kapsamda, yurt içinde yerleşik pazar yerleri -tabii, bu kanun teklifi tek bir firmaya indirgeniyor ama- özellikle kendi işletmelerimizi yurt dışı pazarlara açma, oralarda pazar bulma, yurt dışı satışlarının arttırılması, teşvik edilmesi açısından oldukça önem arz etmektedir. Dolayısıyla bu teklifimizde yurt içinde yerleşik pazar yerlerinin küresel ve yurt dışı menşeli pazar yerlerine karşı rekabet açısından korunması, istihdamlarının artırılması ve özellikle kendi işletmelerimizin yurt dışı satışlarını arttıracak şekilde teşvik edilmesine dair birtakım düzenlemeler içermektedir. Dolayısıyla bu teklifin Meclisimizde kabul edilerek onaylanması ve yasalaşması hâlinde bizim ticaret hayatımıza, ticaret aktörlerimize, tüketicilerimize ve işletmelerimize önemli kazanımlar sağlayacağını ümit ederek yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Siyasi parti grupları adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahsı adına ilk söz, Bolu Milletvekili Türker Ateş’e aittir.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
TÜRKER ATEŞ (Bolu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Teklifin ikinci bölümünde doğrudan satış sistemleriyle ilgili tarafların hak ve yükümlülüklerine ilişkin düzenlemeler var. Ayrıca, Reklam Kurulunun, ticari reklam ve haksız ticari uygulamalara ilişkin vereceği idari para cezaları yeniden düzenleniyor. İdari para cezalarının, ihlalin niteliğinden ziyade firmaların büyüklüklerine göre ve ödeme kapasitelerine göre belirlenmesi çok önemli. Burada Kurul küçük bir firmaya 1 milyon lira ceza kesebilirken daha büyük bir firmaya aynı suçtan 110 bin lira ceza kesebilir. Bu kadar geniş ceza aralığı olmasını sorunlu buluyoruz. Yine, Reklam Kurulu tarafından kesilen idari para cezalarında, tıpkı vergi cezalarında olduğu gibi uzlaşma yolu açık hâle getirilmiştir. Bu düzenleme de olumlu uygulanabileceği gibi, diğer yandan bazı firmalar uzlaşırken bazı firmalarla uzlaşmama eğilimi ortaya çıkabilir; Reklam Kurulunun takdirine bırakılıyor.
Kanun teklifinin en önemli düzenlemelerinden bir tanesi e-ticaret şirketlerine yönelik yıllık lisans ücretlerinin yeniden belirlenmesi. Bu düzenleme iki yıl önce Mecliste kabul edildi. Lisans ücreti bu yıl ilk defa alınacak. Daha önceden bu yasa belirlenirken şirketlerin ciroları ve pazar payları biliniyordu. O zaman hesaplama yapan uzmanlar bu kadar yüksek lisans ücretiyle bazı firmaların karşılaşacaklarını öngöremediler mi? Deneme yanılma yöntemiyle lisans ücretleri belirlenemez. Komisyonda ilgili bürokratların verdiği bilgilere göre, kanun değişirse en büyük e-ticaret firması 20 milyar lira civarında indirimli lisans ücreti ödeyecek. 20 milyar lira gerçekten çok ciddi bir rakam. Bu rakamın daha anlaşılır olabilmesi için bir örnek vereyim: Savunma Sanayii Fonu için limiti 100 bin liranın üzerinde kredi kartından yıllık 750 TL katkı payı alınması teklif edilmişti. Geçen hafta salı günü Komisyon görüşmeleri sırasında bu teklif geri çekildi. Teklif yasalaşsaydı kredi kartından alınacak katkı payı 13,1 milyar lira civarında olacaktı. Madem savunma sanayimizin bu kadar kaynağa ihtiyacı var, o zaman lisans ücreti olarak alınacak 20 milyar lirayı alıp Savunma Sanayii Fonu’na aktarın. Böylelikle hem vatandaşın borcundan vergi almazsınız hem de Savunma Sanayii Fonu’na beklenenden daha yüksek kaynak girişi sağlanmış olur.
E-ticaret sektörü ülkemizde çok önemli bir değer. Böyle üstünkörü “Bugün böyle yapalım, yarın başka türlü hâle getiririz.” diye kanun yapılamaz. E-ticaret yapılabilmesi için sanayi üretiminin canlılığını koruması lazım ama o tarafta işler hiç de iyiye gitmiyor. TÜİK verilerine göre Sanayi Üretim Endeksi ağustosta yıllık bazda yüzde 5,3 oranında daraldı. Şubat 2023'te -depremden bu yana en büyük düşüş- özellikle orta ve yüksek teknoloji sanayisinde üretim yüzde 11,5 geriledi. Ayrıca, ciro artışları da enflasyonun çok gerisinde yani reel olarak sektör ciddi kan kaybediyor.
Mesela, e-ticarette büyük payı alan beyaz eşya ve küçük ev aletleri sektörüne bakalım. Ağustos ayında yıllık bazda yurt içi satışlarda yüzde 15,3; üretimde yüzde 13,4; ihracatta yüzde 4,3 azalış gösterdi. Sadece yüksek faize dayalı enflasyonu düşürme programı üretimi ve ticareti bitiriyor. Açıkça ifade edeyim: Sayın Bakan Şimşek uyguladığı politikalarda ısrar ederse sanayi sektörünün selasını okuyacak.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün kötü günler yaşadık, bugün daha kötü günler geçiriyoruz, yarın çok daha kötü günlerle karşılaşmak üzereyiz. Büyük bir iflas ve işsizlik dalgası kapımızda. Allianz Trade'in son raporuna göre Türkiye'de iflas oranı geçen yıla göre yüzde 20 artacak. Yüksek finansman maliyeti ve ekonomik yavaşlama özellikle KOBİ'leri iflasın eşiğine getirmiştir. İnşaat, perakende ve hizmet sektörü iflas dalgasından en çok etkilenecek sektörlerin önüne geçiyor. Bu da milyonlarca çalışanın işsizlik riski altında olduğu anlamına geliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
TÜRKER ATEŞ (Devamla) – Türkiye ekonomisi, özellikle reel sektör son yıllarda finansmana erişimde ciddi sıkıntılar yaşıyor. Pandemi ve enerji krizinden sonra küresel talep hâlâ zayıf seyrediyor. Bu zorlukları aşmak için önlemler almak zorundayız. İktidarın sorunun ne kadar acil olduğunu idrak etmesini diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şahsı adına ikinci söz, Balıkesir Milletvekili Burak Dalgın'a ait.
Buyurun.
BURAK DALGIN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken bir hatırlatma yapmak istiyorum: Bu kürsü millî iradenin tecelli ettiği kürsüdür. Bu kürsü İstiklal Harbi'mizin sembolü olan kürsüdür. Bu kürsü atalarımızın mirası, evlatlarımızın bize emaneti olan kürsüdür. O yüzden, bu kürsüye davetiye çıkarırken bu hassasiyetlerin bir değil, on defa düşünülmesi icap eder.
Gelelim müzakere ettiğimiz kanuna. Kanunda e-ticaretten, ihracattan, yüksek teknolojiden bahsediliyor; bunlar tabii mühim konular. Türkiye'nin kalkınmasının dinamosu hür teşebbüs ve bilhassa girişimcilerimizdir. Türkiye'nin zenginleşmesinin yolu yüksek teknoloji ve markalaşmadır. Türkiye'nin güçlenmesinin yegâne yolu da yatırım ve ihracattır ancak mevcut uygulamalar tam tersi istikamette. Girişimcilerimizin önünü açmak bir yana, yasaklarla, kısıtlamalarla ve saçma sapan düzenlemelerle ayaklarına prangalar bağlanıyor. Yirmi yıldan fazla dünyanın çeşitli ülkelerinde şirketlere yatırım yapmış bir arkadaşınız olarak söyleyeyim, bir girişimin başarılı olması için 3 tane şeyin aynı anda olması gerekir: Pazar, finansman ve kurumsal kapasite. Bu bir sacayağıdır, bunlardan bir tanesi bile olmasa masa devrilir.
Pazarla başlayalım. Bir şirketin, bir girişimin pazara girmesini engelliyorsanız, müşteriyle buluşmasını engelliyorsanız ne kadar teşvik verirseniz verin, hiçbir şey olmaz. Peki, Türkiye'deki durum ne? Şehir içi taşımacılık veya turizmle alakalı uygulamalar yasaklanıyor. Neden? Çünkü lobilere teslim olunmuş durumda. Mikroihracatçıların, kadın kooperatiflerinin, otel ve restoranların, yaratıcı sektörlerdeki free-lance çalışanların kendilerini tanıttıkları Instagram yasaklanıyor, kapatılıyor. Neden? Çünkü Hükûmetin elinde bir çekiç var, her şeyi çivi olarak görüyor. Girişimcilerimizin ürün ve hizmetlerini geliştirmek için yurt dışından aldıkları ekipmanlar, bazen bir bilgisayar, bazen bir fotoğraf makinesi fahiş vergilere takılıyor. Neden? Çünkü Hükûmet kümesteki kazları yolmaktan başka bir vergi politikası bilmiyor. Şirketlerimizin yurt dışı müşterilerinden tahsilatta kullandıkları PayPal, Stripe, Wise gibi uygulamaların Türkiye’de önü tıkanıyor. Neden? Çünkü 180 ülkede olmayan uygulamaları, düzenlemeleri sadece kendisinin akıl ettiğini zannediyor Hükûmetimiz. Bu pazar kısmıydı.
Gelelim finansman kısmına. Bunun bir ayağı yatırımlar. TÜBİTAK rakamlarına göre yılın ilk yarısında 587 milyon dolar para konulmuş erken aşama girişimlere. Bunu yıllıklandırırsak 1,2 milyar dolar yapar, millî gelirimizin binde 1’i. Bakın, yüzde 1’i demiyorum, binde 1’i. Bu memleketin hazinesi iki haftada daha fazla faiz ödüyor. Bir yılda erken aşama girişimlere konulan para iki haftada ödenen faiz. Bunun başka bir ayağı krediler. Ticari kredi faizleri yüzde 55 seviyesinde. Merkez Bankası giderek musluğu kısıyor. Bunun bir başka ayağı teşvikler. Teşvik sistemi âdeta rapor yazan, başvuru yazan uzmanların çalıştığı bir sektör hâline gelmiş durumda; kimseye “Sen performans kriterlerini tutturamadın, senin teşvikini kesiyoruz.” ya da “Sen çok başarılı oldun, senin teşvikini artırıyoruz.” denmiyor.
Son olarak gelelim kurumsal kapasiteye. Burada da durum fecaat. İngilizceyle başlayalım, artık evrensel bir lisan. Yıllardır Millî Eğitim Bakanlığı İngilizce öğretmeye çalışıyor. Binlerce öğretmen, milyonlarca saat, milyarlarca lira para. Neticede elimizde ne var? Avrupa sonunculuğu var. İngilizce öğrenen gençlerimiz de bunu oyunlardan veya dizilerden öğreniyor. İnternet hızında dünyada ilk 100’e giremiyoruz. Satın alabilirlik endeksinde Avrupa’da sonuncuyuz yani çok kalitesiz bir hizmeti çok pahalıya alıyoruz. Daha geçen hafta Freedom House raporu yayınlandı, Türkiye internette özgür olmayan ülkeler arasında. Başka kimlerin orada olduğunu hiç söyleyip moralinizi bozmayacağım bu akşam. Erken aşama girişimleri kâğıtla, mühürle, imzayla boğmakta üstümüze yok. Düşünün, hevesli bir genç ekip bir araya gelmiş, bir şeyler yapmaya çalışıyor; biz onlara vergi, muhtasar, SGK primi, oda aidatı soruyoruz. Meclisimize sesleniyorum: Gelin bir “start-up” kanunu çıkaralım, erken aşama girişimleri en azından birkaç yıl için bu dertlerden kurtaralım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BURAK DALGIN (Devamla) – Tamamlıyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
BURAK DALGIN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, gelin, girişimcilerimize eziyet etmeyelim; bırakın vatandaşımız için yeni seçenekler oluştursunlar, gençlerimiz için yeni istihdam alanları yaratsınlar, daha ucuz ve kaliteli hizmetler sunsunlar. “PayPal’la ödeme alamadığım için yabancı müşterimi kaybettim.” diyen kadın girişimciye cevap verebilelim. “Dalga geçer gibi, yabancı girişimcilere lüks teşvikler sağlanıyor, Türkiye'nin vatandaşı olmayanlara anne şefkati ve baba desteği veriliyor; memleketimizin, öz evlatlarına gaddar olması çok can sıkıcı.” diyen seri girişimcinin yüzüne bakabilelim. “Burası dünyadan tamamen koptu, ilk fırsatta yurt dışına gideceğim.” diyen gence bir şey söyleyebilelim.
Değerli arkadaşlar, dünyadaki rakiplerimiz hızla ilerlerken artık kendi ayağımıza pranga vurmayalım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeler varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
8’inci madde üzerinde 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 161 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsa Mesih Şahin Mustafa Nedim Yamalı Hasan Ekici
İstanbul Ankara Konya
Sema Silkin Ün Mehmet Karaman
Denizli Samsun
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge üzerinde ilk konuşmacı Konya Milletvekili Hasan Ekici.
Buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
HASAN EKİCİ (Konya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Gelecek-Saadet Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifinde 6502 sayılı Kanun’un 77'nci maddesinde yapılan değişiklikle idari para cezalarının belirlenmesinde Reklam Kuruluna takdir yetkisi tanınması özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelere finansal baskılar, hukuki belirlilik ve uygulama sorunları, denetim ve gözetim eksiklikleri, reklam ve pazarlama faaliyetleri üzerinde olumsuz etkilere yol açabilecektir. Bu etkilerin azaltılması için, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri çerçevesinde cezaların caydırıcılık özelliğinin korunması, denetim ve gözetim mekanizmalarının güçlendirilmesi ve yasal belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine uygun düzenlemeler yapılması gerekmektedir. Bu açıdan ele alındığında Reklam Kurulu tarafından verilen idari para cezalarında uzlaşma imkânı tanınmasına ilişkin düzenlemeyle subjektif değerlendirmelerin olması hâlinde cezaların caydırıcılık özelliğinin azalması, tüketici güveninin zedelenmesi, eşitlik ve adalet sorunları, yasal ve idari süreçlerin karmaşıklığı gibi olumsuz etkiler ortaya çıkacaktır.
Değerli milletvekilleri, elektronik ticaretin günümüze kadar olan gelişmesine bakıldığında, özellikle küresel ekonomik büyümeyi teşvik eden ve ticaretin kolaylaştırılmasıyla birçok yeni iş fırsatı yaratan bir olgu olduğu gerçeği aşikârdır. On-line platformlar aracılığıyla küçük ve orta ölçekli işletmeler uluslararası pazarlara erişim sağlama yeteneğine kavuşmuş ve böylelikle, pazarda ekonomik çeşitlilik artmıştır. Elektronik ticaretin getirdiği bu imkân tüketicilere geniş ürün yelpazesi ve rekabetçi fiyatlar sunulmasının da önünü açmıştır. Tedarik zincirlerinde verimlilik artışı ve lojistik süreçlerinin iyileşmesiyle birlikte tüketicilerin ürün ve hizmetlere daha hızlı ve kolay bir şekilde ulaşmasına olanak sağlanmıştır. Bu noktada, özellikle dijital platformlar, üreticiler ve tüketiciler arasında doğrudan bağlantı kurulmasına imkân tanıması özelliğiyle ön plana çıkmaktadır. Dijital platformların getirdiği en büyük handikap, ticaret alanlarını büyütmeleriyle birlikte, monopolleşme veya oligopolleşme riskleridir. Pazarda tek bir oyuncunun ya da az sayıda oyuncunun olması doğal olarak rekabeti azaltacak, bu da ürün ve hizmet kalitesinin düşmesine ve fiyatların artmasına neden olacaktır. Büyük teknoloji firmaları -örneğin Amazon, Alibaba- günümüzde birçok dijital piyasayı domine etme eğilimi taşımakta ve küçük rakiplerin piyasaya girişini zorlaştırmaktadır; bu nedenle, hükûmetlerin dijital piyasaların daha rekabetçi olmasını sağlamak ve monopol güçlerin kötüye kullanmasını önlemek için düzenleyici müdahalelerde bulunması gereklidir. Bu açıdan, antitröst yasalarının güncellenmesi ve dijital platformlara yönelik düzenlemelerin artırılması önem arz etmektedir. Kendi ulusal şirketi olmasına rağmen, Amerika Birleşik Devletleri Federal Ticaret Komisyonu, dünyanın önde gelen bir dijital Pazar yeri platformuna karşı, monopol gücünü yasa dışı bir şekilde sürdürmekle suçlayarak dava açmıştır. Elektronik ticaretteki serbest rekabeti bozucu büyümeler Çin'de de yaşanmış ve Çin buna karşı önlem alma amacıyla dijital platformlarına yönelik olarak antimonopol yasalarını güncelleyerek büyük teknoloji firmalarının birleşme ve satın almalarını daha sıkı bir şekilde denetlemeye başlamıştır. Bu kapsamda, Çin’in önde gelen bir dijital platformuna rekor cezalar verilmiştir.
Elektronik ticaretin faydaları büyük olsa da monopolleşmenin getirdiği olumsuz etkilerin hafifletilmesi için etkili düzenlemeler ve politikalar gereklidir. Bu kapsamda, söz konusu teklifte yer alan 2024 ve 2025 yıllarına ilişkin lisans ücretlerinin hesaplanmasında özel eşik değerler belirleyen ve…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
HASAN EKİCİ (Devamla) – …Çinli dijital pazar yeri platformuna yönelik düzenlendiği eleştirileri alan düzenleme büyük işletmelere çok büyük avantajlar sağlarken küçük ve orta ölçekli işletmelere haksız rekabet olarak yansıyacaktır. Bu nedenle, teklif metninden çıkarılması ya da yeniden düzenlenmesi gerekir. Pazardaki tekelleşme eğiliminin azaltılması için KOBİ’lere yönelik destek programları, adil rekabet ortamının sağlanması, denetim ve gözetim mekanizmalarının güçlendirilerek yatırım verimliliğinin artırılması gerekmekte, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerine uygun düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 161 sıra sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinin (5)’inci fıkrasının ikinci cümlesinde geçen “içinde” ibaresinin “zarfında” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ednan Arslan Talat Dinçer Ömer Fethi Gürer
İzmir Mersin Niğde
Tekin Bingöl Türker Ateş Şeref Arpacı
Ankara Bolu Denizli
Evrim Karakoz Kadim Durmaz Nail Çiler
Aydın Tokat Kocaeli
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Aydın Milletvekili Evrim Karakoz.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
EVRİM KARAKOZ (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 8’inci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada yine AKP’nin “Ben yaptım oldu.” anlayışıyla hazırlamış olduğu bir kanun teklifini görüşüyoruz. AKP’nin adında “adalet” var ama uygulamalarında yok. Bu kanun teklifi komisyonlarda yeterince görüşülmedi, yeterince tartışılmadı ve Anayasa’ya aykırı pek çok hükmü de içerisinde barındırmakta. AKP’nin adında “adalet” var ama uygulamalarında olmadığı gibi “Tüketiciyi Koruma Kanunu” adı altındaki bu kanun teklifinde, maalesef, tüketiciyi koruyan bir düzenleme de bulunmamakta. AKP kanun yaparken vatandaşı değil, yandaşı düşünüyor; vatandaşın değil, yandaşın hakkını savunuyor. Yirmi iki yıllık AKP iktidarında, bugün geldiğimiz noktada, vatandaşlarımız yokluktan ve yoksulluktan intihar eder duruma geldi; binlerce şirket iflas etti ve binlerce şirket de iflas etme riskiyle karşı karşıya; esnaflarımız bugün icra tehdidiyle, icra baskısıyla karşı karşıya; üretici perişan, esnaf perişan, vatandaş perişan. Peki, vatandaş çare beklerken, çözüm beklerken, deva beklerken iktidar ne yapıyor? Her gün vergi üstüne vergi, yeni vergiler icat ediyor.
Bu iktidar vergiyi toplarken vatandaşa müsamaha göstermiyor ama vergi affı konusunda maşallah elini hiç korkak alıştırmıyor. Bu iktidar emekçiye, emekliye hakkını verme konusunda sıktıkça sıkarken kendi harcamaları konusunda maşallah hiç sıkmıyor. Almanya, Avrupa bu lüksü, bu debdebeyi kıskanmıyor olabilir ama kıskandıkları bir konu var; her gün yeni vergi icat etme konusunda Almanya, Avrupa bizi kıskanıyor(!) (CHP sıralarından alkışlar)
Bugün, yeni vergiler icat ederken ve vergileri toplarken gayet açık olan iktidar, vergilerin nereye harcandığı, kime harcandığı, nasıl harcandığı konusunda kapalı bir tutum sergiliyor. Bugün, biz toplanan vergilerimizin nereye harcandığını maalesef denetleyemiyoruz çünkü iktidar ne millete ne de Meclise hesap vermiyor. (CHP sıralarından alkışlar)
Seçim bölgem olan Aydın’da esnafımızı ve pazarları dolaşıyorum. Bugün geldiğimiz noktada, üretici, girdi maliyetlerinin yüksekliğinden dolayı sürekli zarar ediyor ve çiftçimiz, hayvancımız üretimi bırakma noktasına gelmiş. Bugün pazarcımız eskiden sattığı ürünün yarısı kadar ürünü satamıyor, zarar ediyor; esnafımız esnaflığı bırakma noktasına gelmiş. Bugün vatandaşımız, maalesef, pazara, çarşıya çıkamıyor; çıktığında da asgari olarak karnını doyurabileceği kadar alışveriş yapabiliyor. Vatandaş mutsuz, esnaf mutsuz, üretici mutsuz. Peki, kim mutlu? Yandaş mutlu, yandaş umutlu çünkü yandaş biliyor ki bu kara düzen devam edecek, bu iktidar yeni vergiler koyacak, vatandaştan zorla bunları toplayacak, sonra ballı ihalelerle, geçiş garantileriyle yandaşa verecek. (CHP sıralarından alkışlar) Yandaş bir eli balda, bir eli yağda keyif sürerken cefayı kim çekecek? Milletimiz çekecek. Maalesef, iktidarın bu ülkeyi getirdiği durum budur.
Sayın milletvekilleri, markete gittiğimizde bugün aldığımız ürünü üç gün sonra aynı fiyata alamıyoruz, bugün aldığımız ürünün gramajını üç gün sonra maalesef bulamıyoruz. İktidarın memleketi getirdiği ahval budur. Umutsuzluk var, çaresizlik var ama umutsuzluğun, çaresizliğin olduğu yerde bir umut var, Cumhuriyet Halk Partisi var. (CHP sıralarından alkışlar) Umut yoksa, çare yoksa bir çare var diyoruz; bir çaresi var, o da Cumhuriyet Halk Partisi.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesinin çerçeve hükmünde yer alan “eklenmiştir” ibaresinin “ilave edilmiştir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Satuk Buğra Kavuncu Rıdvan Uz Yüksel Selçuk Türkoğlu
İstanbul Çanakkale Bursa
Mehmet Akalın Turan Yaldır Lütfü Türkkan
Edirne Aksaray Kocaeli
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan.
Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kanunun ismi tüketicinin korunması... Ben, bu kanunda tüketicinin nasıl korunduğunu anlayamadım. Samimiyetle söylüyorum; bu kanunu imzalayan, yapan arkadaşlar buraya çıkıp “Bu kanunla tüketiciyi biz bu hâlde koruyoruz.” desinler, biz de dinleyelim ama konuşanların hiçbirisi de şu ana kadar neyi koruduklarını söyleyemediler. Ben şimdi söyleyeyim size: Bu kadar saat, gece on biri geçti, hepimiz burada mesai yapıyoruz. Niçin yapıyoruz biliyor musunuz? Trendyol’u koruma kanunu bunun ismi, evet, Trendyol’u korumak için hepimiz buradayız. Ya, bize yazık değil mi, bize ayıp değil mi ya! Bir Trendyol bu kadar Meclisi teslim almış, hepimizi ayağa dikmiş, “Gelin, bana senede 46 milyar lira para kazandırın.” Niye? “Benim ihtiyacım var kardeşim...” (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Hakan Fidan Çin’e gitti, otomobil devini getirdi buraya; ona teşvikler verdik, yerli otomobil markasını çökerttik, Togg’u onun altına verdik. Şimdi, Trendyol Çin’e geçti. Trendyol’u nasıl zengin edeceğiz? Sayın Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e buradan seslenmek istiyorum: Hanımefendinin berberini rahat bırak yahu! Hanımefendinin berberinin peşinde ne işin var senin? Burada 46 milyar lira gidiyor bir senede, üç senede 138 milyar lira, 4 milyar dolar gidiyor; sen orada o esnafın üç kurşunun peşine düşmüşsün. Ayıp ya, vallahi ayıp, billahi ayıp! Burada kepçeyle yabancılara akıtıyorsunuz; burada vatandaşın boğazından, gırtlağından elinizle alıp çıkarıyorsunuz. Böyle mi korunur bu vatandaş; bunun için mi buradayız biz bu saatte, bunun için mi kanun yapıyoruz, bu kadar mı ucuz bu Meclisin tavrı? Çok üzülüyorum, emin olun, bu böyle olmamalı. Bu ülke müstemleke gibi hareket etmeye başladı. Kapitülasyon dönemlerinde bile bu ülkede bunlar yaşanmadı. Ülke alenen coğrafi olarak, askerî olarak, güvenliğimiz, ticaretimizi, sanayimiz yabancılara peşkeş çekilmeye başlandı. Yazıklar olsun, hepimize yazıklar olsun! Buna tanıklık etmekten büyük esef duyuyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ Parti, CHP ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/2293) esas no.lu Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 8’inci maddesinde geçen “aşağıdaki” ibaresinden sonra gelmek üzere “şekilde” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Kamuran Tanhan Özgül Saki Hüseyin Olan
Mardin İstanbul Bitlis
Adalet Kaya Ayten Kordu Perihan Koca
Diyarbakır Tunceli Mersin
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mersin Milletvekili Perihan Koca.
Buyurun Sayın Koca. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
PERİHAN KOCA (Mersin) – Teşekkür ediyorum.
Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen emekçi halklarımızı saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Değerli hazırun, değerli yurttaşlar; memleketin ana gündemi, sabahtan beri konuştuğumuz üzere, her gün yeni bir vahşetle birlikte yaşadığımız siyasal, toplumsal çürüme. Yine, memleketin ana gündemi açlık, yoksulluk, kriz ve sefalet gerçeği. Ancak hâl böyleyken, memleketin ana gündemi bambaşkayken biz burada bir kez daha ne yazık ki sermayeyi önceleyen bir kanun teklifini görüşüyoruz. Sermayeye yeni avantajlar sağlayacak, kazandıracak olan bir kanun teklifini daha görüşüyoruz.
Ekonomiye dair, ekonomik krize dair, ekonomi politikalarına dair bu kürsüden defalarca konuştuk; değerlendirmelerde bulunduk, çeşitli uyarılarda, çağrılarda bulunduk. Halkın gündemini, ihtiyaçlarını, yakıcı sorunlarını buraya taşımaya çalıştık ancak ne yazık ki üç maymun oynandı ve şimdi geldiğimiz noktada krizin ağır sonuçlarını bizler, emekçi milyonlarla hep beraber yaşıyoruz. Öyle ki bugün geldiğimiz aşamada ekonomik kriz demek bile artık gerçekten yetmiyor çünkü bugün büyük bir ekonomik enkazı ve iflası yaşıyor Türkiye. Bu anlamıyla, bu kürsüden bir kez daha ifade etmek gerekir ki Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ekonomi politikalarında yürüttüğü ve adına “orta vadeli program” denilen politika toplum nezdinde, toplum şahsında iflas etmiştir. Tüm itirazlara ve uyarılara rağmen hayata geçirilen sıkı para politikaları yoluyla sözde enflasyonu baskılama stratejisi bu anlamıyla çökmüştür ve bugün ortada koca bir enkaz vardır. Bu enkazın altında bile isteye emekçi milyonlar, işçiler, yoksullar bırakılmıştır. Bu enkazın altında, yine, bile isteye ucuz ve güvencesiz emek olarak sermayenin emrine sunulmuş olan kadınlar, gençler ve çocuklar bırakılmıştır.
Değerli hazırun, değerli yurttaşlar; bugün alenen bir soygun düzeniyle karşı karşıyayız ve görüyoruz ki KDV ve ÖTV soygunlarıyla bütçeler oluşturuluyor ve bu soygun bütçeleri önümüze getiriliyor ve dayatılıyor. Az kazanandan çok, çok kazanandan az vergi almak gibi, sermaye dostu bir vergi sistemiyle sermayedarlar ihya edilmeye devam ediliyor. 2025 bütçesinde de bunun böyle olduğunu bir kez daha görüyoruz. İşte, bugün 2025 bütçe taslağı Cevdet Yılmaz tarafından gerçekleştirilen sunumla ilan edilmiş oldu. Yine, aynı soygun düzeniyle ve halkı soyan vergi sisteminde ısrar edilen bir bütçe gerçeğiyle karşı karşıya olduğumuz ve olacağımız bütçenin ilk sunumunda kendisini göstermiş, kendisini ifade etmiş oldu. Öngörülen bütçenin henüz tabii ki detaylarına tam anlamıyla hâkim değiliz, ayrıntılarını bilmiyoruz ama ilk genel sunumda bile bir kez daha görüyoruz ki yine bütçenin en büyük gelir kalemleri, katma değer vergileri, özel tüketim vergileri ve diğer dolaylı vergiler olarak öngörülmüş durumda. Bu anlamıyla, bütçenin öngörülen gelirlerine bakıldığında “Soyguna ve adaletsiz vergi düzenine tam gaz devam.” denildiğini bir kez daha görüyoruz. Aynı şekilde, bütçenin hemen ardından gelecek olan asgari ücret tartışmaları da çeşitli biçimleriyle başladı ve bugünden bunun da işçi, emekçi düşmanı bir ücret tartışmasıyla konumlanacağını öngörebiliyoruz. Yapılan açıklamalardan, yine rakamlarla oynanacağını, hokus pokus yapılarak aslında enflasyon oranında bir zam değil de IMF’ye söz verildiği oranda bir sefalet zammının dayatılacağını bugünden ifade edebiliriz ve yine aynı şekilde sözde tasarruf politikalarına da bir yandan tam gaz devam edileceğini de görebiliyoruz. Burada özellikle şunu ifade etmek gerekir: Emekçinin servisine göz koyarak, engelli kamu çalışanının kazanılmış ulaşım hakkını gasbederek, okulların zaten diplerde olan eğitim bütçesini tümüyle tasfiye ederek, temizlik personellerinin istihdam koşullarını ortadan kaldırarak, taşımalı sistemle güç bela okullarına giden çocukların servislerine el koyarak, milyonlara hayatı zindan ederek yapılan tüm tedbirler, tüm tasarruf politikaları adım adım aslında emekçi milyonların sefaletini daha da derinleştiriyor ve yıkımı da derinleştiriyor. Bu anlamıyla vatandaşın artık kemeri değil boğazı sıkılır vaziyette. Emekçi halklar gerçekten her gün, her saat evinde ne pişireceğini düşünüyor; sofrasına ekmek götürüp götüremeyeceğinin kaygısına, korkusuna düşmüş vaziyette. Ancak ne yazık ki görüyoruz ki yerli ve yabancı sermayeyle kol kola verilmiş, bu halkın ekmeğine, lokmasına daha fazla çökmenin planı, programı yapılıyor. 2025 bütçesi de asgari ücret tartışmaları da bu plan, program çerçevesindedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun tamamlayın.
PERİHAN KOCA (Devamla) - Teşekkürler.
Bugün sözüm ona “IMF’yle ilişkimiz yok, ilişkilerimizi kestik.” deniyor ama aslında IMF’siz IMF programının uygulandığı ve Mehmet Şimşek politikalarıyla kasanın, bütçenin tümüyle aslında IMF’ye teslim edildiği bir durumla karşı karşıyayız, OVP’yle bu durum uygulanır vaziyette. Yakın zamanda IMF’yle yapılan görüşmede -Türkiye, OVP kapsamında öngörülen enflasyon hesaplarını tutturamayınca- daha fazla sıkılaştırma para politikalarını telkin eden bir sürecin olduğunu gördük. Aynı şekilde, henüz ortada bir asgari ücret tartışması yokken ulusal ve uluslararası sermayeye verilen sözlerin bunun ürünü olduğunu görüyoruz. O yüzden buradan bir kez daha diyoruz ki halkın boğazına çöken sermaye merkezli politikalardan vazgeçilmedikçe halk için bir bütçeden söz edilemez. Devasa kârları vergilendirmeden, serveti vergilendirmeden halk için bir bütçeden söz edilemez. Biz bu halk düşmanı saray bütçesinin karşısında halkın bütçesi için ekmek ve adalet bütçesi demeye ve bunun için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime iki dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.01
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 23.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP ÜYELER: Yasin ÖZTÜRK (Denizli), Adil BİÇER (Kütahya)
----- 0 -----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10'uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
161 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan 142 sıra sayılı Komisyon Raporu üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.
B) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.- 2023 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden Oluşan Karma Komisyon Raporu (5/2) (S. Sayısı: 142)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan 157 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlıyoruz.
A) Kanun Teklifleri (Devam)
2.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan ve 133 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2258) ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 157)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemimizde başka bir iş bulunmadığından, Anayasa’nın 92’nci maddesi kapsamında sunulmuş olan (3/930) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi ve alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere 23 Ekim 2024 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.03
[(*)] Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen (10/1899,1900,1901,1902,1903,1904) esas numaralı Meclis Araştırması Önergeleri tutanağa eklidir.
[(*) ](*) 161 S. Sayılı Basmayazı 15/10/2024 tarihli 7’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.