TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
42'nci Birleşim
25 Aralık 2024 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Gaziantep’in düşman işgalinden kurtuluşunun 103’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Gaziantep Milletvekili Sermet Atay’ın, 25 Aralık Gaziantep’in kurtuluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Gaziantep Milletvekili Ali Şahin’in, Gaziantep’in düşman işgalinden kurtuluşunun 103’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Uşak’ın Banaz ilçesinin muhtarlarına “Hoş geldiniz.” denilmesi
2.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Karaman’dan gelen misafirlere “Hoş geldiniz.” denilmesi
3.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Ordu’dan gelen misafirlere “Hoş geldiniz.” denilmesi
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Erzurum Milletvekili Fatma Öncü’nün, Erzurum’a, ilişkin açıklaması
2.- Rize Milletvekili Harun Mertoğlu’nun, “Türkiye Kart” uygulamasına ilişkin açıklaması
3.- Şanlıurfa Milletvekili Cevahir Asuman Yazmacı’nın, Tarım ve Orman Bakanlığının Ceylânpınar’da yürüttüğü projeye ilişkin açıklaması
4.- Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan’ın, yeni anayasa ihtiyacına ilişkin açıklaması
5.- Gaziantep Milletvekili Mesut Bozatlı’nın, Gaziantep’in düşman işgalinden kurtuluşunun 103’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
6.- Bingöl Milletvekili Ömer Faruk Hülakü’nün, usta öğreticilere ilişkin açıklaması
7.- Van Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit’in, Van’daki sağlık hizmetlerinde yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
8.- Mardin Milletvekili Kamuran Tanhan’ın, Noel ve Yaldo Bayramlarına, yeni yıla ilişkin açıklaması
9.- Kayseri Milletvekili Murat Cahid Cıngı’nın, Erciyes Üniversitesine ilişkin açıklaması
10.- Konya Milletvekili Mehmet Baykan’ın, Gazeteci Nedim Şener’in açıklamasına ilişkin açıklaması
11.- Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan’ın, Hatay’ın giriş ve çıkışlarındaki kontrol noktalarına ilişkin açıklaması
12.- Mersin Milletvekili Ali Bozan’ın, tokluk sınırı hesaplanması talebine ilişkin açıklaması
13.- Gaziantep Milletvekili Ertuğrul Kaya’nın, Gaziantep’in düşman işgalinden kurtuluşunun 103’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
14.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’a ilişkin açıklaması
15.- Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in, açıklanan asgari ücrete ilişkin açıklaması
16.- İstanbul Milletvekili Burak Akburak’ın, sivil toplum kuruluşlarına ilişkin açıklaması
17.- İstanbul Milletvekili Özgül Saki’nin, çıplak aramaya ilişkin açıklaması
18.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Aşıla’nın, açıklanan asgari ücrete ilişkin açıklaması
19.- Bitlis Milletvekili Semra Çağlar Gökalp’ın, açıklanan asgari ücrete ilişkin açıklaması
20.- Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun, açıklanan asgari ücrete ilişkin açıklaması
21.- İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu’nun, Azerbaycan Hava Yollarına ait uçağın düşmesine, Gaziantep'in düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümüne, açıklanan asgari ücrete, Dışişleri Bakanının Suriye ziyaretine ve emeklilere verilecek en düşük maaşa ilişkin açıklaması
22.- Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın, Azerbaycan Hava Yollarına ait uçağın düşmesine, bugün Balıkesir'de bir öğrenci servisinin tırla çarpışması sonucu yaralanan öğrencilere, Türkiye Cumhuriyeti'nin her alanda katettiği mesafeye ve 2025 yılı için dileklerine ilişkin açıklaması
23.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, Azerbaycan Hava Yollarına ait uçağın düşmesine, açıklanan asgari ücrete, dezenflasyon programına, Suriye politikalarına, cezaevlerindeki uygulamalara ve Muş Valisi Avni Çakır’a ilişkin açıklaması
24.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, dün Balıkesir’de yaşanan patlamaya, bugün Balıkesir’de bir öğrenci servisinin tırla çarpışması sonucu yaralanan öğrencilere, Azerbaycan Hava Yollarına ait uçağın düşmesine, Ankara Milletvekili Mustafa Nedim Yamalı’ya, İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu ile Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
25.- Gaziantep Milletvekili İrfan Çelikaslan’ın, Gaziantep’in düşman işgalinden kurtuluşunun 103’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
26.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, birkaç saat önce Halep’te gerçekleşen saldırıya ilişkin açıklaması
27.- Hatay Milletvekili Lütfi Kaşıkçı’nın, Lazkiye ve Tartus'ta yaşayan Suriyelilere ilişkin açıklaması
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İYİ Parti Grubunun, İstanbul Milletvekili Ersin Beyaz ve 19 milletvekili tarafından, ülkemizde meydana gelen iş kazalarının önlenmesine yönelik yapılması gereken çalışmaların tespit edilmesi, denetimlerin sıklaştırılarak eksikliklerin giderilmesi, işçi sağlığı ve iş güvenliği konularında işçi ve işverenlerin bilinçlendirilmesi, gerekli yasal düzenlemelerin yapılması amacıyla 4/10/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 25 Aralık 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- DEM PARTİ Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Muş Milletvekili Sezai Temelli tarafından, asgari ücretin insan onuruna yaraşır düzeye getirilmesi için atılacak adımların belirlenmesi amacıyla 25/12/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 25 Aralık 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Samsun Milletvekili Ersan Aksu ve Osmaniye Milletvekili Seydi Gülsoy ile 60 Milletvekilinin Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2731) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 177)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun 177 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 20’nci maddesi üzerinde verilen önerge hakkında yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması
5.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
IX.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Bekir Bozdağ’ın, Meclisin çatısı altında milleti temsil eden milletvekillerinin birbirlerine karşı saygın bir dil kullanmasının Meclisin mehabetine yakışan bir davranış olduğuna ve milletvekillerini bu hususta azami hassasiyete bir kez daha davet ettiğine ilişkin konuşması
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Bekir Bozdağ’ın, 2025 yılının huzur, güven ve barış içerisinde geçmesini, herkese mutluluk ve refah getirmesini Cenab-ı Allah'tan temenni ettiğine ilişkin konuşması
X.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı: 177) Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin oylaması
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ'ın, Marmara Üniversitesinde kadın cinayetlerini protesto eden öğrencilere idari soruşturma başlatıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/20119)
2.- Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan'ın, 31 Aralık 2023-10 Aralık 2024 tarihleri arasında yaşanan insan hakkı ihlallerine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/20305)
25 Aralık 2024 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Bekir BOZDAĞ
KÂTİP ÜYELER: Yasin ÖZTÜRK (Denizli), Adil BİÇER (Kütahya)
----- 0 -----
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42'nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı birinci söz, Gaziantep'in düşman işgalinden kurtuluşunun 103'üncü yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Murat Emir'e aittir.
Sayın Emir, buyurun.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Gaziantep’in düşman işgalinden kurtuluşunun 103’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen halkımızı saygıyla selamlıyorum. Bir özel selam da bugün bu saatte gündem dışı konuşma hakkı olup da bunu bana devreden Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Hasan Öztürkmen adına tüm Gaziantepli hemşehrilerimize kurtuluşunun 103'üncü yılında saygılarımızı, selamlarımızı gönderiyoruz.
Değerli arkadaşlar, günlerdir beklenen, haftalardır tartışılan, ama yoksulluktan dolayı, ama açlıktan dolayı aylardır beklentisi oluşturulan asgari ücret uzunca bir tiyatrodan sonra nihayet açıklandı ve açıklanan rakam tam bir sefalet ücreti. İlk verildiğindeki 17.002 lira ilk dokuz aya geldiğimizde 5 bin lirasını zaten kaybetmişti. Sahte TÜİK rakamlarına göre bile enflasyonumuz yüzde 47, asgari ücretlinin enflasyonu -yani asgari ücretli ne alıyor dediğinizde; süt alıyor, yumurta alıyor, kira ödüyor, alabilirse 1 kilo kıyma alıyor- yüzde 80'leri geçmiş durumda; hepimizin bildiği bir gerçeklik. Bütün bunlara rağmen asgari ücrete sadece yüzde 30'luk bir zam yapıldı ve sonuç olarak -son derece- sefalet ücreti diyebileceğimiz bir rakam.
Değerli arkadaşlar, sosyal medyada var, daha önce atılan "tweet"ler var; işveren temsilcilerinin ilk telaffuz ettikleri rakamın bu olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla da onca tiyatroya rağmen gerçekte bu rakama yani işverenlerin layık gördüğü rakama saray iktidarı da boyun eğmiştir ve saray iktidarı ve onun başındaki Recep Tayyip Erdoğan işçilerimize ancak ve ancak bu rakamı reva görmüştür. Biz bunu asla kabul etmeyeceğiz, asla kabul etmiyoruz; bu, yoksulluk rakamıdır, açlık rakamıdır, sefalet rakamıdır. Açlık sınırının 21 bin lirayı geçtiği, yoksulluk sınırının 70 bin lirayı geçtiği bir ülkede asgari ücretin bu seviyesini asla kabul etmiyoruz, kabul etmeyeceğiz. Biz, bugün, Genel Kurulda, böylesine yakıcı bir sorun varken, milyonların gözü Meclisteyken, "Acaba benim bu açlığıma, yoksulluğuma, emeğimin sömürülmesine Meclis ne yapacak?" diye bakıyorken başka bir kanunun, başka konuların görüşülmesini doğru ve uygun bulmuyoruz arkadaşlar. Herkesin gözü bizim üzerimizde, mutfaklar yanıyor, insanlarımız aç, yoksulluğa mahkûm edilmiş, son derece cüzi, asla yaraya merhem olmayacak bir asgari ücretle karşısına çıkıyorsunuz vatandaşların ve Meclis bunu konuşmayacaksa biz burada yokuz. Biz daha önce söylemiştik, "Gerçek enflasyon yüzde 80, olması gereken asgari ücret en az 30 bin lira. Asgari ücret 30, altında biz yokuz." demiştik ve bugün burada olmayacağız. Bugün biz milletvekili grubumuzu genel merkezimize topluyoruz, önümüzdeki yol haritasını konuşacağız ve -buradaki tartışmaları yani halkımızın gündeminde olmayan- asgari ücreti, yoksulluğu, açlığı konuşmayan gündemi biz gerçek gündemimiz kabul etmiyoruz.
Değerli arkadaşlar, bilin ki bu iktidarı da bu yönetim anlayışını da size dar edeceğiz. Halkımızla, bize destek verenlerle ama vermeyip de asgari ücretten dolayı canı yanan milyonlarla mücadeleyi büyüteceğiz, örgütleyeceğiz, ortaklaştıracağız ve hep birlikte yükselteceğiz ve bilin ki asgari ücretlilerin, işçilerin taleplerine böylesine kulaklarınızı tıkamanızın bedelini iktidarınızı kaybederek ödeyeceksiniz. Milyonların çığlığı sizi boğacak, milyonların açlığının sesi sizi boğacak ve size bu dünyayı da gökyüzünü de gök kubbeyi de dar edecek.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Ben sana bir şey diyeyim mi: Uşak'ta belediye başkanı ücretleri düşürdü ya seçildikten sonra, ücretleri; yüzde 30 oranında düşürdü ya belediyede çalışanların ücretlerini, ilk önce onlara sahip çıkın hadi!
BAŞKAN - Sayın Emir, teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz, 25 Aralık Gaziantep'in kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Gaziantep Milletvekili Sermet Atay'a aittir.
Sayın Atay, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Gaziantep Milletvekili Sermet Atay’ın, 25 Aralık Gaziantep’in kurtuluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
SERMET ATAY (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir evladı olmaktan her zaman onur duyduğum Gaziantep'in düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümü münasebetiyle söz almış bulunuyorum.
Bugün, on bir ay süren Antep direnişinin sonunda şehrimizin esaretten kurtuluşunun 103'üncü yıl dönümünü kutluyoruz. Hiç şüphesiz milletlerin mazilerindeki şanlı olaylar ne kadar çok ise bir millet o kadar büyüktür. Herhangi bir topluluğa millet diyebilmemiz için de en başta onun bağımsız olması gerekir. Hürriyet ise zaman zaman kanlı mücadelelerle de kazanılır. Antep savunması da tarihin şanlı sayfalarında yer alan, Türk'ün vatan sevgisinin ve bağımsızlık sevdasının önemli bir aşamasıdır.
Savaşmaktan ve mücadeleden korkmayan bir millet bağımsızlığını korur ve dünya milletleri içerisindeki asil yerini her zaman muhafaza eder. İşte, Türk milleti tarih boyunca bu yüksek mevkisini hiçbir zaman yitirmedi.
30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra İngilizler 15 Ocak 1919'da Antep'i işgal ettiler. İngilizler 15 Mart 1919'da şehirde dükkân kapatma, sokağa çıkma yasağı koydular, bütün toplantılar yasaklandı, hava karardıktan sonra kimsenin dışarıya çıkmasına izin vermediler. Gündüzleri iki kişinin yan yana bulunmasına da izin vermiyorlardı. Herhangi bir sebeple dükkân açılacak olursa dükkân sahibi sokak ortasında kurşuna diziliyordu. Yalnızca fırınlar açık kalacak şekilde kapatılan dükkânlardaki etler bozuldu, sebzeler çürüdü, bu süreçte çürüyen malların kokusu şehre yayıldı. Bu duruma "işgal" demek basit kalacaktı, bu açıkça bir soykırımdı. Bu baskı nihayet 31 Mart 1919'da son buldu. İşgalin ağırlığı, düşmanın eziyet ve kötü davranışları Antep halkının kararlılık ve direnme azmini güçlendirdi. Halktaki bu ruh hâlini gören İngilizler geri adım atarak yasakları kaldırdılar. 1919'un Ekim ayında İngilizler şehirden çekilerek yerini Fransız kuvvetlerine bırakmıştı. Fransızlar işgal döneminin en aşağılık eziyet ve hakaretlerinden birini 5 Kasım 1919'da Akyol Polis Karakoluna çekili duran Türk Bayrağı’nı indirterek, bundan sonra hiçbir makama ve mevkiye Türk Bayrağı çekilmeyeceğini bildirerek yapmışlardı. Tüm bu baskı ve zulme karşı Antep halkı, kadını, çocuğu, genci yaşlısı, Türk'ü, Kürt'ü, Arap'ı hep birlikte esaret ve karanlığa karşı istiklal ve istikbali için "Ya şehit olurum ya gazi." diyerek bir kahramanlık destanı yazmış, Antep'i düşman işgalinden kurtarmıştır. Birçok kahramanlığa şahitlik eden bu destanda özellikle şunu belirtmek isterim ki Millî Mücadele kahramanı Şahin Bey 28 Mart 1920'de Fransız kuvvetlerinin saldırılarına karşı Elmalı Köprüsü'nün taşlarını kendisine siper ederek son mermisine kadar direndi, mermisi biten Şahin Bey süngüsüyle düşmana hücum etti ve düşmanın süngü darbeleriyle şehit düştü. Tank, top ve makineli tüfeklerle donanmış yüzlerce kişilik Fransız ordusu karşısında bir insanın bir tane tüfekle direnmesinin şehadete ermek olduğunu elbette Şahin Bey'de biliyordu. Kahramanların işi ölmeyi göze alarak öne atılmak ve geri dönmemektir; onlar şehit olur, millet şan ve şeref kazanır; onlar şehit olur, millet yaşar. İşte, Türk milletinin binlerce yıldır varlığını sürdürebilmesi için içinden çıkan kahramanların devlet ve millet uğruna göz kırpmadan şehadete yürümeleri sayesindedir. Bu mücadelenin diğer kahramanları Hatice oğlu Şehit Kamil, Karayılan Molla Mehmet, Şehit Üsteğmen Mustafa Yavuz, kadın mücahidimiz Yirik Fatma, Tüfekçi Yusuf ve komutanlar Özdemir Bey ve Aslan Bey başta olmak üzere, o dönem 20 bini bulan nüfusuyla Antep'imizde şehadete eren 6.317 şehidimizi ve tüm gazilerimizi rahmetle minnetle anıyor, şükranlarımı sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gaziantep savunması, Millî Mücadele tarihinde yiğitlik, kahramanlık ve fedakârlığın bir şaheseridir. Bu destanın sahipleri dünyanın en modern emperyalist ordularından birine karşı sadece yüreklerindeki vatan sevgisi ve imanlarıyla çarpıştılar. Bu bir avuç şehir halkı, bütün yokluk ve imkânsızlıklar içerisinde kadını erkeği, ihtiyarı genci, çoluk çocuğuyla kendinden katbekat üstün orduya karşı direndiler. Onların bu mücadelesi Batı'da Yunanlılarla çetin bir savaşa girmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisince de takip ediliyordu. Urfa, Maraş ve Antep'teki yiğitlerin sayesinde Batı'daki ordularla rahatça savaştılar. Bu gelişme neticesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 93 no.lu Kanun'la 6 Şubat 1921'de Antep şehrine "gazilik" ünvanı verilmiştir. Büyük Önder'imiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk "Türk'üm diyen her şehir, her kasaba ve en küçük Türk köyü Gaziantep'i kahramanlık misali olarak alabilirler." sözleriyle şehrimizi onurlandırmıştır.
"Ben Antepliyim, Şahin’im ağam/Mavzer omzuma yük/Ben yumruklarımla dövüşeceğim/Yumruklarım memleket kadar büyük.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Atay, lütfen tamamlayın.
SERMET ATAY (Devamla) - Bu duygu ve düşüncelerle, Gaziantep ilimizin düşman işgalinden kurtuluşunun 103'üncü yıl dönümünde tüm şehit ve gazilerimizi bir kez daha rahmetle anıyor; Gazi Meclisimizi, gazi hemşehrilerimi ve aziz milletimi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Atay.
Gündem dışı üçüncü söz, Gaziantep'in düşman işgalinden kurtuluşunun 103'üncü yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Gaziantep Milletvekili Ali Şahin'e ait.
Sayın Şahin, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Gaziantep Milletvekili Ali Şahin’in, Gaziantep’in düşman işgalinden kurtuluşunun 103’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gazi şehrimiz Ayıntab'ın Fransız işgal girişimine direnerek kazandığı zaferin 103'üncü yıl dönümü münasebetiyle Gazi Meclisimizde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, gazi şehrimizin aziz evlatlarını, aziz milletimizi ve Gazi Meclisimizin siz saygıdeğer milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
"Kara imiş şu Antep'in yazısı/Melemiyor koyun ile kuzusu/Her köşe başında yiğit ölüsü/Hani benim mor sümbüllü bağlarım/Antep diye hazin hazin ağlarım."
Evet, kolay olmadı. Değirmenci Hacı Bekri, Abdürrahman'ın kerimesi Esma, Bakırcı Mehmet, Bakkal Abidin oğlu Ali, Ekmekçi Abdullah'ın zevcesi Fatıma, Kalaycı Kör Mahmut, Kasap Hacı Abuşoğlu Tahir... Esnafı, hamalı, kadını erkeği, genci yaşlısıyla bu şüheda isimleri 6.317 sayısına kadar uzayıp gitti.
Evet, yüz üç yıl aradan sonra Gazi Meclisimizin bu mücehhez Genel Kurul salonunda yeniden aksiseda bulan bu esmayışüheda bugünkü gazi şehrimizin sebebihikmetleri ve manevi mimarları. Ayıntab'ın sevdi mi cennet, kızdı mı cehennem kesilen bu mümin ve mütevekkil evlatları iman dolu göğüslerini hayâsız bir Fransız işgal girişimine siper ederek sadece Ayıntab'ın değil bütün bir Anadolu'nun istiklal ve istikbalini de kurtardılar.
Ayıntab, sadece canlarını değil cananlarını da istiklalleri uğruna feda edenlerin beldesidir. Ayıntab, Şahin Bey'i, Karayılan'ıyla bir şehridireniş, henüz 14 yaşında şehadete koşan Şehit Kamil'iyle bir şehrişühedadır. Kendi küllerinden savrulup ve yoğrulup yeniden doğan bir şehri diriliştir Ayıntab. Tarihte kadim maneviyatıyla Küçük Buhara, güzelliğiyle Arusu Şam ve Arusu Müden yani "Şam gelini" ve "şehirlerin gelini" lakaplarıyla da anılan Ayıntab, bir serhat ve maneviyat şehridir. Ayıntab direnişi, bir şehrin silahsız, mühimmatsız, aç biilaç sırf müstakim ve müstahkem bir imanla nasıl müdafaa edildiğini göstermesi açısından sadece şanlı tarihimiz için değil, dünya savaş tarihi için de eşsiz bir direniş ve savunma timsalidir.
Ayıntab direnişi, emperyal güçlerin bütün bir Anadolu için kurguladıkları sinsi işgal ve bölme planlarını bir paçavra gibi buruşturup çöpe altmıştır. Bu emsalsiz direniş, o gün Anadolu coğrafyası ve ehline kölelik kaderi yazmaya çalışan zavallılar için bugün de yaşayan çok diri ve manidar bir mesajdır. Ve tarih, bugün bu kadim şehrin evlatları olarak bizleri, bu şanlı direniş ve kutlu zaferin 103'üncü yıl dönümüne erişmek ve yaşamakla onurlandırıyor. Rabb'imize ne kadar hamdetsek, şükretsek, şehitlerimize ne kadar minnet ve şükran duysak yine de az. Kanları ve canlarını Ayıntab'ımız ve evlatları için feda eden 6.317 şehidimizin aziz ruhlarını, aradan geçen koca bir asrın ardından istiklalimizin tecelligâhı Meclisimizin bu müşerref salonunda ve huzurlarınızda rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Gazilik onuruna erişen ve daha sonra hayata gözlerini yuman atalarımıza minnetlerimizi sunuyorum.
Ayıntab'ın bugünkü evlatları olarak şehitlerimize söz veriyoruz: Bizlere kanları, canları ve cananlarıyla emanet ettikleri bu muazzez şehir Ayıntab'ın her bir sokağında tecessüm eden manevi şahsiyetlerini ve soluklarını hissederek, layık kalarak bu şehriirfana sahip çıkacağız.
"Ben Antepliyim, Şahin’im ağam/Mavzer omuzuma yük/Ben yumruklarımla dövüşeceğim/Yumruklarım memleket kadar büyük."
Bu vesileyle, Ayıntab'ımıza 8 Şubat 1921 tarihinde "gazilik "ünvanı verilişinin de yaklaşan 104'üncü yıl dönümünü Gazi Meclisimizin bu manevi çatısı altında şimdiden kutluyor; şehitlerimizin, gazilerimizin, gazi şehrimizin, Şehit Kamil ve Şahin Bey ruhlu her bir ferdinin önünde saygıyla eğiliyor; Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Şahin, teşekkür ediyorum.
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Uşak’ın Banaz ilçesinin muhtarlarına “Hoş geldiniz.” denilmesi
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Uşak Banaz ilçemizin değerli muhtarları locamızdalar; kendilerine hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)
Şimdi, sisteme giren değerli milletvekillerimizin söz taleplerini karşılayacağım.
İlk söz talebi Erzurum Milletvekili Fatma Öncü'ye ait.
Sayın Öncü, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Erzurum Milletvekili Fatma Öncü’nün, Erzurum’a, ilişkin açıklaması
FATMA ÖNCÜ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi, kadim Erzurum şehrimiz geçmişten bugüne kadar kültür açısından her zaman bir köprü özelliğini taşımıştır. Yine, 2025'te de -köprü olarak- turizm başkenti ilan edilmiştir. Biz 6-12 Ocak günlerinde uluslararası katılımla kış oyunlarını başlatacağız, tüm milletimizi bu etkinliğimize davet ediyorum.
Sizleri saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Rize Milletvekili Harun Mertoğlu...
2.- Rize Milletvekili Harun Mertoğlu’nun, “Türkiye Kart” uygulamasına ilişkin açıklaması
HARUN MERTOĞLU (Rize) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Geçtiğimiz haftalarda Rize'mizde önemli bir pilot uygulamayı hayata geçirdik. Türkiye'nin 81 ilindeki toplu taşıma kartlarını tek bir karta toplayacak olan "Türkiye Kart" uygulaması ilimizde hizmete girdi. Rize Belediyemiz ile PTT Genel Müdürlüğü iş birliğinde hayata geçirilen uygulama sayesinde vatandaşlarımız artık her şehirde yeni bir kart almak zorunda kalmayacak, bu da vatandaşlarımıza hem ekonomik hem de zamandan tasarruf sağlayacaktır. Bu uygulama sadece toplu taşıma için değil; pos ve ATM cihazlarında, vergi ödemelerinde, otopark ücretlerinde, anlaşmalı iş yerlerinde, taksi ödemelerinde ve hatta yiyecek, içecek otomatlarında da kullanılabilecektir. İlimizde başlatılan bu uygulama ilerleyen günlerde ülkemiz genelinde yaygınlaştırılarak vatandaşlarımızın hayatını kolaylaştıracaktır.
"Türkiye Kart" uygulamasının ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor, tüm vatandaşlarımızın yeni yılını şimdiden kutluyorum.
BAŞKAN - Şanlıurfa Milletvekili Cevahir Asuman Yazmacı...
3.- Şanlıurfa Milletvekili Cevahir Asuman Yazmacı’nın, Tarım ve Orman Bakanlığının Ceylânpınar’da yürüttüğü projeye ilişkin açıklaması
CEVAHİR ASUMAN YAZMACI (Şanlıurfa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Toprağa düşen her alın terinin karşılığını bulduğu Anadolu coğrafyasında cumhuriyet tarihi kadar köklü bir yapı olan Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü, tarımsal üretimde ülkenin refah seviyesini artırıyor, dünya standartlarında üretim yapıyor. Tarım Bakanlığımızca Şanlıurfa ve Iğdır'da yürütülen projeyle Ceylânpınar ilçemizdeki TİGEM çiftlikleri damızlık merkezi olacak. İzlenecek hayvancılık yol haritasıyla hayvan sayımız artarak bölgede hayvancılığın da gelişimine katkı sunacak. Etçi ırk damızlık hayvan yetiştiriciliği kapasitesi artırılarak yetiştiricilerimizin etçi ırk damızlık sığır ve besi materyali ihtiyaçlarının karşılanması yönünde çalışmalara hız verildi. Ceylânpınar'da 2025'te 40 bin damızlık etçi sığırın yetiştirilmesi hedefleniyor.
Tarım ve Orman Bakanımız Sayın İbrahim Yumaklı nezdinde TİGEM'de özveriyle çalışan işçisinden yöneticisine tüm personele teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan...
4.- Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan’ın, yeni anayasa ihtiyacına ilişkin açıklaması
MESTAN ÖZCAN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyanın haritasının değiştiği bu tarihî günlerde siviller eliyle yapılmış demokratik, kuşatıcı ve özgürlükçü yeni anayasa, Türk ve Türkiye Yüzyıl için ülkemiz adına geç kalınmış bir ihtiyaçtır. AK PARTİ ve Cumhur İttifakı’nın yeni anayasa iradesi güçlüdür, diridir, dinamiktir ve nettir. Muhalefet demek her şeye karşı çıkmak, her şeye itiraz etmek değildir. Halkın ve konjonktürün ihtiyacından doğan bu talebi hep beraber çözelim. Yeni anayasa konusunda atılacak bir adım, Türkiye ve Türkiye Yüzyılı hedefimize daha kolay, daha hızlı ulaşmamızı sağlayacaktır.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Halkın ihtiyacı asgari ücretti. Bir sor bakayım, anayasa mı istiyorlar, asgari ücret mi?
MESTAN ÖZCAN (Tekirdağ) - Meclisimizdeki partilerin çoğunun özellikle ilk 4 madde başta olmak üzere birçok konuda ortak zeminde buluşabilme ihtimaline çok yakın bir dönemdeyiz. Gelin, 28'inci Dönem milletvekilleri olarak yazılan tarihin önünü birlikte açalım; evlatlarımıza, torunlarımıza bırakacağımız büyük ve güçlü Türkiye yolunda imzamız olsun diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Gaziantep Milletvekili Mesut Bozatlı...
5.- Gaziantep Milletvekili Mesut Bozatlı’nın, Gaziantep’in düşman işgalinden kurtuluşunun 103’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
MESUT BOZATLI (Gaziantep) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; bugün Gaziantep'in düşman işgalinden kurtuluşunun 103'üncü yıl dönümünü büyük bir gururla anıyoruz. Şahinbey, Şehit Kamil ve Karayılan gibi kahramanlarımızın vatan sevgisiyle destansı direnişi tarihimize altın harflerle kazınmıştır. Şahin Bey, milletin özgürlüğü için canını hiçe sayan bir lider; Şehit Kamil, cesaretin ve azmin simgesi bir genç; Karayılan ise halkın gönlünde tüten özgürlük ateşidir. Onlar yalnızca Gaziantep'in değil tüm milletimizin bağımsızlık mücadelesine ışık olmuşlardır.
Gaziantep, 6.317 şehidiyle istiklalini koruma uğrunda verdiği mücadeleyi asla unutmayacaktır. Bu kahramanlık destanı bize birlik, beraberlik ve vatan sevgisiyle neler başarabileceğimizi bir kez daha göstermektedir. Ne mutlu Antep'i gazi yapanlara, ne mutlu bu şanlı milletin bir ferdi olana.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Bingöl Milletvekili Ömer Faruk Hülakü...
6.- Bingöl Milletvekili Ömer Faruk Hülakü’nün, usta öğreticilere ilişkin açıklaması
ÖMER FARUK HÜLAKÜ (Bingöl) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Bingöl'de bine yakın usta öğreticinin ekonomik tedbirler bahanesiyle yeni dönemde mesleklerine devam ettirilmemesi, her usta öğreticinin yaklaşık 30-40 öğrencisi olduğu düşünüldüğünde yaklaşık 30-40 bin dolaylarında kadını doğrudan etkilemiştir. Bu kısıtlama hem usta öğretici kadınların istihdamını hem de kurslara katılarak meslek edinen, sosyal anlamda çalışmalar yapan kadınları hem ekonomik hem de sosyal anlamda engelleyecektir. Çalıştığı dönemde bile usta öğreticilik özlük hakları tam anlamıyla verilmemiş, maaşları asgari yaşam düzeyi olarak belirlenen asgari ücretin altında bırakılmış ve sigortaları tam yatırılmamıştır. Derhâl bu hukuksuzluğa son verilmeli, gerekli bütçe desteği sağlanarak usta öğreticilerin mesleklerine devam etmesi sağlanmalıdır.
BAŞKAN - Van Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit...
7.- Van Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit’in, Van’daki sağlık hizmetlerinde yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sağlık ve tedavi hakkı vazgeçilmez, ötelenemez bir haktır fakat Van'da sağlık hizmetlerine erişim günden güne zorlaşmaktadır. Mevcut hastanelerin fiziki şartlarında eksiklikler var ve birçok branşta uzman hekim sorunu yaşanmaktadır. Özellikle İpekyolu, Edremit ve Tuşba'da herhangi bir devlet hastanesinin olmaması ciddi bir eksikliktir. Van'da bulunan iki hastane de şehrin uzak iki ucunda yer almaktadır. Bu sebeple şehir merkezinde yer alan Dursun Odabaş Tıp Merkezinin ek binasının, barındırdığı polikliniklere ve her gün yüzlerce hastaya hizmet vermesine rağmen kapatılacak olması kabul edilemez. Söz konusu ek binanın kapatılmasıyla sağlığa erişim zorlaşacak, imkânı olmayan yurttaş tedavi olamayacak. Madem Van'da yenisini yapmıyorsunuz, en azından mevcut olanı kapatmayın, halkın sağlık hakkını gasbetmeyin.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Mardin Milletvekili Kamuran Tanhan...
8.- Mardin Milletvekili Kamuran Tanhan’ın, Noel ve Yaldo Bayramlarına, yeni yıla ilişkin açıklaması
KAMURAN TANHAN (Mardin) - Hristiyanların Noel Bayramı ve Süryani halkının Yaldo Bayramı kutlu olsun. Yaklaşan yeni yılın tüm insanlığa barış, eşitlik, adalet ve özgürlük getirmesini diliyoruz.
Dünyanın farklı coğrafyalarında dinî ve etnik temelli çatışmaların devam ettiği bu dönemde halkların ve inançların barış ve huzur içinde yaşayacağı bir geleceği inşa etme kararlılığımızı sürdüreceğiz. Temennimiz, başta Rusya-Ukrayna ve Filistin-İsrail olmak üzere dünyadaki tüm savaş ve çatışmaların son bulması, yanı başımızda Kuzey ve Doğu Suriye bölgesinde ve Suriye genelinde mevcut belirsizlik ve çatışma riskinin çözüm ve barışa erdirilmesidir. Türkiye halklarının dayanışma ve mücadelesiyle 2025 yılının Türkiye için demokrasi, özgürlük ve barışın inşa edildiği bir yıl olması dileğiyle Hristiyan dünyasının Noel Bayramı'nı kutluyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN - Kayseri Milletvekili Murat Cahid Cıngı...
9.- Kayseri Milletvekili Murat Cahid Cıngı’nın, Erciyes Üniversitesine ilişkin açıklaması
MURAT CAHİD CINGI (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; memleketim Kayseri, sanayi ve ticaret şehri olmasının ve de Erciyes kış turizmiyle ülkemizde kış turizm merkezi olmasının yanı sıra tarih boyunca bir ilim ve bilim merkezi olmuştur. Şehrimizdeki 5 üniversitede; Erciyes Üniversitesi, Kayseri Üniversitesi, Abdullah Gül Üniversitesi, Nuh Naci Yazgan Üniversitesi ve Sağlık Bilimleri Üniversitesinde yaklaşık 75 bin üniversite öğrencimiz tahsil görmektedir. Erciyes Üniversitemiz, akademik performansa dayalı 2024 üniversiteler sıralamasında Marmara Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesinin hemen akabinde Türkiye 14'üncüsü olarak listede yerini almıştır. Ayrıca, TÜBA ve TÜBİTAK 2024 Bilim Ödülleri kapsamında, TÜBİTAK Teşvik Ödülü'ne layık görülen Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doçent Doktor Ahmet Eken ve Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Doçent Doktor Yavuz Nuri Ertaş'ın yanı sıra, Türkiye Girişimci Buluşmalarında Girişimci Teşviki Ödülü alan Eczacılık Fakültesi Öğretim Üyesi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Konya Milletvekili Mehmet Baykan...
10.- Konya Milletvekili Mehmet Baykan’ın, Gazeteci Nedim Şener’in açıklamasına ilişkin açıklaması
MEHMET BAYKAN (Konya) - Gazeteci Nedim Şener, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in kendisine attığı iftiradan dolayı 30 bin TL tazminat davasına çarptırıldığını açıkladı. Konunun içeriğine girmeyeceğim, Hürriyet gazetesinde köşe yazısında bahsedilmiş ancak Nedim Şener'in söylemleri dikkat çekici: "Özgür Özel yalan söylemiş ve bana FETÖ'cülerin bile atmadığı iftirayı atmıştır. Mahkeme, Özgür Özel'i attığı iftiralarla kişilik haklarımıza saldırı yaptığı için talebimizin tamamını kabul ederek 30 bin TL tazminat ödemeye mahkûm etti." Üzüldüğüm tek nokta, Özgür Özel'in değil "CHP Genel Başkanı" sıfatını taşıyan birisinin yalana başvurarak attığı iftira nedeniyle cezalandırılmış olmasıdır. İlginç olan konu şudur ki bir zamanlar "Ergenekon davalarının avukatıyız." diye nidalar haykıranların bugün Ergenekon'dan hapis yatmış bir kişiyle mahkemelik olması ve tazminat ödemeye mahkûm edilmiş olmasıdır.
BAŞKAN - Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan...
11.- Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan’ın, Hatay’ın giriş ve çıkışlarındaki kontrol noktalarına ilişkin açıklaması
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) - Sayın Başkan, deprem bölgesinde trafik yoğunluğunun olduğu saatlerde hâlen çağ dışı uygulamalar devam ediyor. Özellikle Hatay merkezde bölge trafik, Anayazı, Ovakent, Belen, Narlıca, Harbiye, Denizciler ve benzeri noktalarda trafiğin yoğun olduğu saatlerde sebepsiz yere kontrol noktaları artık halka eziyet hâline geldi. Zaten mobeselerle, zaten yapay zekâyla, zaten yüz tanımayla, zaten taşıt plaka tanıma sistemleriyle kaçakların bulunduğu bir ortamda insanlara eziyet etmek asla kabul edilemez; bu, hayatı zorlaştırmaktadır. 15 Temmuzda başlayan geçici uygulama âdeta insanlara zulüm aracı hâline, baskı hâline gelmiştir. Şehrin giriş ve çıkışlarındaki bu baskıcı kontrol noktalarına artık son verilmelidir çünkü artık trafik pek çok yerde bu zorunluluğu kaldırmamaktadır.
BAŞKAN - Mersin Milletvekili Ali Bozan...
12.- Mersin Milletvekili Ali Bozan’ın, tokluk sınırı hesaplanması talebine ilişkin açıklaması
ALİ BOZAN (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu ülkede neden hep yoksulların yokluk, yoksulluk, açlık sınırı belirleniyor, asgari ücret tespit ediliyor? Neden zenginlerin tokluk sınırı belirlenmiyor? Çünkü doymak bilmeyenler, AKP'nin yarattığı doymak bilmeyen zenginler ve çeteler. Var mısınız vergi borçlarını sildiğiniz çetelerin, 5'li çetelerin tokluk sınırlarını hesaplamaya; bakalım daha ne kadar vergi borçları silinse doyacaklar ya da daha kaç ihale alsalar doyacaklar? Ya da üç beş maaş alan AKP'lilerin tokluk sınırını tespit edelim; daha kaç maaş almaları lazım doymaları için, yoksulun sofrasından daha kaç ekmek eksilse doyacak gözleri? Haydi, hodri meydan; bir komisyon kuralım, hesaplayalım tokluk sınırını.
BAŞKAN - Gaziantep Milletvekili Ertuğrul Kaya...
13.- Gaziantep Milletvekili Ertuğrul Kaya’nın, Gaziantep’in düşman işgalinden kurtuluşunun 103’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ERTUĞRUL KAYA (Gaziantep) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Bugün Gaziantep'imizin kahramanca savunmasını ve kurtuluşunu gururla kutluyoruz. Bu toprakların her karışı atalarımızın cesareti ve fedakârlığıyla özgürlüğe kavuştu. Gaziantep bağımsızlığın simgesi, direnişin adıdır. Şehitlerimizi saygıyla anarken bu büyük zaferin bize öğrettiği birlik ve dayanışma ruhunu her zaman hatırlayacağız. Gaziantep'imizin 103'üncü Kurtuluş Günü kutlu olsun.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Çeşitli İşler (Devam)
2.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Karaman’dan gelen misafirlere “Hoş geldiniz.” denilmesi
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Karaman ilimizden locamızı teşrif eden kadınlar, beyler var; hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)
Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu...
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
14.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’a ilişkin açıklaması
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Önce Balıkesir'de bir iş cinayeti, ardından asgari ücretliye büyük bir hayal kırıklığı yaşatıldı. Ne iş yerlerinde denetim yapıyorsunuz ne de işçinin, emeklinin, memurun, engellinin hâlini umursuyorsunuz Sayın Çalışma Bakanı. İş yerlerini denetleyin diyoruz, denetlemiyorsunuz. Patlamalar, katliamlar yaşanıyor fabrikalarda, nedenini soruyoruz, araştırmadan mevzuat yazıp gönderiyorsunuz. Önergelerimize cevabınızdaki imzanız sahte mi yoksa, yoksa siz mi bu ciddiyetsiz cevapları gönderiyorsunuz? Asgari ücreti açıklarken yutkunan Sayın Vedat Işıkhan, yutkunmadan bu cevabı verin. İş cinayetlerini, sefaleti örtme görevi size mi verildi? Anlaşılan, açıklanan asgari ücret 2025'te erken seçim olmayacağını gösteriyor.
BAŞKAN - Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen...
15.- Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in, açıklanan asgari ücrete ilişkin açıklaması
MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Asgari ücretliyi açlığa, yoksulluğa, insan onuruna ve haysiyetine aykırı yaşamaya mahkûm edecek rakam dün Sayın Cumhurbaşkanı tarafından açıklanmıştır. Akla ziyan, ışıltılı ekonomi politikaları gibi rasyonel ekonomik politikalar da sonuç vermemiştir ve halkımız yüksek enflasyon altında ezilmeye mahkûm edilmiştir. Alacağına yüzde 45 oranında zam yapan devlet, asgari ücretliye sadece yüzde 30 artırımı uygun görmüştür. İşin en acı tarafı da şudur ki Merkez Bankası yetkililerinin aylardır birçok toplantıda Londra'daki tefecilere taahhüt ettikleri oran gerçekleşmiştir. Öyle ki bu taahhütlerden doğan beklenti söz konusu kuruluşların resmî raporlarına dahi yansımıştır ve günler süren Asgari Ücret Komisyonu tiyatrosundan sonra iktidar, milletimizi, garip gurebayı değil Londra'daki tefecileri tercih etmiş, onlara taahhüt edilen rakamı ilan etmiştir.
BAŞKAN - İstanbul Milletvekili Burak Akburak...
16.- İstanbul Milletvekili Burak Akburak’ın, sivil toplum kuruluşlarına ilişkin açıklaması
BURAK AKBURAK (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkürler.
Türkiye, sivil toplum kuruluşlarının yapısını ve işleyişini tekrar gözden geçirmelidir. Ülkemizde sivil toplum kuruluşları, olması gereken konumdan çok uzakta. Birçok STK ya siyasi etkilerin gölgesinde hareket etmekte ya da maddi çıkarlar doğrultusunda topluma gerçek anlamda fayda sağlamayan yapılara dönüşmektedir. Bu kuruluşlardan bazıları, yalnızca kâğıt üzerinde var olan tabela STK'leri hâline gelmiş durumda. Milyonlarca çalışanı doğrudan ilgilendiren asgari ücret açıklamaları öncesinde sendikalardan yeterli tepki gösterilmedi. Sorumluluklarını yerine getirmekten uzak olan STK'ler, hatırlarsınız, yine pandemi döneminde birçok vatandaşın yanında olmaktan kaçındı. Büyük maddi kaynaklara sahip sendikalar, ziraat odaları, esnaf odaları, ticaret odalarının yönetimleri bu süreçte sessizliğe bürünerek toplumu yalnız bıraktı. Güçlü bir Türkiye ancak bağımsız ve demokratik bir sivil toplum yapısıyla mümkündür. Bu tablo değişmelidir. STK'lerin üzerindeki siyasi ve maddi baskılar ortadan kaldırılmalıdır.
BAŞKAN - İstanbul Milletvekili Özgül Saki...
17.- İstanbul Milletvekili Özgül Saki’nin, çıplak aramaya ilişkin açıklaması
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Teşekkürler.
Türkiye'ye ait SİHA'yla katledilen gazeteciler Cihan Bilgin, Nazım Daştan için basın emekçilerinin yapmak istediği basın açıklamasında polis şiddetiyle tutuklanan ve Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevine gönderilen kadın gazeteciler Gülistan Dursun, Pınar Gayıp, Serpil Ünal hapishane girişinde çıplak arama işkencesine maruz bırakılmıştır. Çıplak arama tüm uluslararası hukuk kurallarında ve TCK'nin 94'üncü maddesinde insanlığa karşı suç olarak tanımlanmıştır, zaman aşımı yoktur. Çıplak arama işkence emri verenlerden, çıplak aramayı uygulayanlardan hesap sormak için mücadelemiz sürüyor ve sürecek sorumlulardan hesap soruluncaya kadar.
BAŞKAN - Kocaeli Milletvekili Mehmet Aşıla...
18.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Aşıla’nın, açıklanan asgari ücrete ilişkin açıklaması
MEHMET AŞILA (Kocaeli) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Hükûmetin milletimize reva gördüğü asgari ücret 22.104 TL. İktidarın ekonomideki başarısızlığının tüm faturası ezilenlere, dar gelirli milyonlara, emeklilerimize ve sabit ücretlilere kesiliyor. Yönetenler şimdilik keyiflerini süredursunlar, ezilenler bu vurdumduymaz anlayışın hesabını elbette sandıkta soracak. TV programlarında bu rakamın çok bile olduğunu açıktan ya da bilinçaltından savunan trol gazetecileri ibretle seyrettiğimiz bu kara gecede mazlumun ahı indirir şahı diyor, iktidarı bu hatasından bir an evvel geri dönmeye davet ediyoruz. Milletimiz, asgari ücrete yüzde 25 isteyen sendikalara "Siz deli misiniz, işçi aç kalır!" deyip ilk altı ayda yüzde 50, ikinci altı ayda yüzde 50, yıllık yüzde 125 zam yapan Erbakan'ı arıyor diyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Bitlis Milletvekili Semra Çağlar Gökalp...
19.- Bitlis Milletvekili Semra Çağlar Gökalp’ın, açıklanan asgari ücrete ilişkin açıklaması
SEMRA ÇAĞLAR GÖKALP (Bitlis) - Teşekkürler Sayın Başkan.
İktidarın yıllardır sürdürdüğü ekonomi politik tercihler ile güvenlikçi ve savaş odaklı politikalar nedeniyle ekonomik sorunlar gün geçtikçe artmış, yapısal sorunlar büyümeye devam etmiştir. Yüksek enflasyon, işsizlik, bireysel borçluluk, gelir dağılımı ve vergi adaletsizliği gibi kronik sorunlar nedeniyle Türkiye ekonomisindeki bu çürüme hâli emekçi halklarımızı büyük bir yoksulluğa ve açlığa mahkûm etmiştir. SGK verilerine göre, ücretlilerin yüzde 46'sına yakın bir kesimi asgari ücret düzeyinde gelire sahiptir, kaçak ve göçmenleri de dâhil ettiğimizde bu oran özel sektörde yüzde 60'ın üzerindedir. Kadın işçilerde ise oran daha da yüksektir. Dün asgari ücret 22.104 TL olarak belirlendi. Enflasyonun, yanlış ekonomi politikalarının, savaşın faturası asgari ücretliye çıkarılmıştır. Bu asgari ücretliye açlığı dayatmak "Sen yaşama." demektir. Bu zulüm üzerine milyonlarca yurttaş yok sayılmış, sermaye gözetilmiştir.
BAŞKAN - Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu...
20.- Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun, açıklanan asgari ücrete ilişkin açıklaması
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Teşekkürler Sayın Başkan.
22.104 TL'lik asgari ücretin 620 dolar ettiğini söyleyip züğürt tesellisi misali düğün bayram eden iktidar yancılarına sesleniyorum. Avrupa Merkez Bankasının açıklamalarına göre 26 ülkenin dolar bazındaki asgari ücret sıralaması şöyle: Lüksemburg 2.608, Almanya 2.076, Hollanda 2.074, Belçika 2.033; böyle devam ediyor ve listede son 4 içerisinde Arnavutluk, Karadağ ve Bulgaristan yer alıyor. Burada siz sondan 4'üncü olmuşsunuz ama dikkat etmeniz gereken bir şey daha var; işte, Karadağ, Arnavutluk ve Bulgaristan'da tüm çalışanların yüzde 10'undan azı asgari ücretle çalışıyor ama sizin ülkenizde asgari ücret yaygın ücret hâline geldi. Allah'tan korkun, kuldan utanın.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, şimdi Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.
İlk söz talebi, İYİ Parti Grup Başkan Vekili ve İstanbul Milletvekili Buğra Kavuncu'ya ait.
Sayın Kavuncu, buyurun.
21.- İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu’nun, Azerbaycan Hava Yollarına ait uçağın düşmesine, Gaziantep'in düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümüne, açıklanan asgari ücrete, Dışişleri Bakanının Suriye ziyaretine ve emeklilere verilecek en düşük maaşa ilişkin açıklaması
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bugün acı bir haber aldık; Azerbaycan Hava Yollarına ait Bakü'den Rusya'ya giden bir uçağın maalesef Kazakistan'da düştüğünü öğrendik. İlk gelen bilgilere göre uçaktaki 72 kişiden sadece 25 kişi sağ kurtulmuş, kalan yolcular da maalesef yaşamını yitirmiş. Biz, hem can Azerbaycan'a hem kardeş Kazakistan Cumhuriyeti'ne geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz ve başları sağ olsun diyoruz.
Şehit olur, gazi olur ama asla teslim olmaz. Gaziantep'in düşman işgalinden kurtuluşunun bugün yıl dönümü. Dolayısıyla biz, bu vesileyle, Gaziantep'in düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümünü kutluyor, bütün şehit ve gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz.
Tabii, dün asgari ücretle ilgili sonuçları, alınan kararı burada hep beraber büyük bir üzüntüyle ve büyük bir şaşkınlıkla dinledik. Hani her şeye rağmen bu gelen tek adam sisteminde dedik ki: Belki Sayın Cumhurbaşkanı daha önce de yaptığı gibi çıkar, hani ulufe verir gibi "Hadi 2 bin lira da ben veriyorum." der. Tabii, teknik olarak bir hukuk devletinde bu mümkün değil. Komisyonun almış olduğu karar ortada. Bakın, 7 milyon kişinin hayatını ilgilendiren bir karar bu; 7 milyon kişiyi ilgilendiriyor direkt, bire bir yakından. Bunu böyle bir ekonomik krizle, işte ülkedeki ekonomik sıkıntıyla isimlendirmek de olayı hafifletmekle eş değer. Bu, aslında bir yönetim krizidir arkadaşlar. Bu bir iktidar krizidir. Keşke bir asgari ücretliyi, bir emekliyi karşınıza alıp şu zamlardan sonra bir kahve içseniz. Zaten 22.104 TL'lik bu havayı aslında soluyamazsınız. 22.104 TL'ye soluyacağınız hava ancak açlık ve yoksulluktur. Türkiye'de "asgari ücret" diye bir kavram da kalmadı. Şu an uygulanan sistem aslında tam anlamıyla bir sosyal yardımdır. Bunu bir maaş skalası olarak kabul edebilmek mümkün değil. Bu şartlar altında geçinebilmek, hayatta kalabilmek hiç mümkün değil. Milletin cebine para sıkıştırır gibi, millete bir lütuf bahşediyormuş gibi hamlelerle bu gemi yürümez. Şimdi "gemi" deyince, tabii, Titanik filmini hatırlarsınız hepiniz. Titanik batarken orada müzik çalmaya devam eden bir orkestra vardı, durum aynen onun gibi; gemi su alıyor, hatta gemi batmak üzere, siz hâlâ millete müzik çalıyorsunuz. Size yakın yandaşlar, iş çevreleri de yine Titanik'teki kadınlar, çocuklar dururken hani o filikalara binmeye çalışan zenginler vardı, aynı onlar gibi her olayda kendilerini kurtarma derdindeler. Bakın "Sığınmacılar onurlu bir şekilde geri dönsün." denildiğinde bu kesim ayağa kalkıyor, diyor ki "Ekonomimiz batar." "Asgari ücrete vatandaşı memnun edecek zam yapılsın." denildiğinde: "Aman ha, enflasyon var, ekonomi kötüye gider, mahvoluruz." Arkadaşlar, sizler zaten batık bir orkestrasınız, milleti de aşağı çekmekten vazgeçin.
"Yerli ve millîyiz." dediniz, "Bir yerli otomobil yapalım." dediniz -Togg- biz de büyük bir ilgiyle takip ettik, başarılı olmasından da elbette gurur duyarız dedik fakat öyle bir otomobil yaptınız ki bakın, bu verdiğiniz son zamlardan sonra Türkiye'deki asgari ücretli ancak altmış beş aylık maaşıyla bu ürettiğiniz yerli ve millî otomobili satın alabiliyor. Asgari ücretle çalışan bir Alman, kendi ülkesindeki benzer otomobili on beş-on altı ayda alabiliyor. Bu mudur yerlilik ve millîlik ya! Yerlilik ve millîlik, vatanseverlik; kendi milletini, kendi halkını en iyi şartlarda, en iyi ekonomik şartlarda yaşatabilmektir yoksa hamasetle, sloganlarla yaşatmak ve bunun sloganlarını atmak doğru değil.
Tabii, gündemimiz, asıl gündem, bir başka önemli gündem de Suriye. Millî İstihbarat Başkanımız, Dışişleri Bakanımız bölgeyi ziyaret ettiler. Orada terör örgütü olarak kabul edilen, tanımlanan -ki Türkiye'de bizim mahkeme kayıtlarına da böyle geçmiş- HTŞ'nin lideriyle araba gezisi yaptılar ve karşılıklı kahve içtiler. Nitekim, Sayın Cumhurbaşkanı da HTŞ lideri için "Suriye'deki devrimin lideri" ifadesini kullandı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kavuncu, lütfen tamamlayın.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Şunu netleştirmemiz lazım: HTŞ, Türkiye için meşru bir aktör mü yoksa kayıtlarda olduğu gibi, birçok mahkeme kaydında olduğu gibi ve tanındığı gibi bir terör örgütü mü? Çünkü biz hâlâ terör örgütü olarak tanımlıyoruz HTŞ'yi. Neye benziyor bu? Bunları anımsıyoruz hep, bunların hepsi hafızalarımızda var; bir zamanlar FETÖ'ye "Bunların alnı secdeye değiyor." diye laf söyletmediniz, bir zamanlar terör örgütü PKK'yla ilgili de bir açılım süreci yaşattınız. Terör örgütü ele başına olan ilgi, alaka, muhabbet de hiç bitmedi. Şimdi, geçmişi bu kadar sabıkalı olduğu için bu iktidarın HTŞ konusunda da biz tereddüt yaşıyoruz ve emin olamıyoruz. Bir iktidar, bu tarz yapılar ve örgütler konusunda bu kadar vurdumduymaz, bu kadar fevri davranabilir mi? "Sorumlu devlet adamı bilinci" diye bir şey vardır, bizim siyaset kültürümüzde bu vardı; temkinlidir, dikkatlidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kavuncu, lütfen tamamlayın.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Bitiriyorum Başkanım.
Bu kültür, devlet adamının temkinli, itidalli, dikkatli olmasını beraberinde getirirdi fakat olan bitene baktığımızda, bu kadar rahat bir şekilde, gelişmelerin ortasında, terör örgütü olarak tanımlanan bir yapıyla birlikte olmak gelecek açısından ne kadar sağlıklı? Biz bunları niye söylüyoruz? Ülkemizin geleceğini düşündüğümüz için söylüyoruz, bu meselelerin önemini siyasetüstü kabul ettiğimiz için söylüyoruz, Türkiye'nin itibarını önemsediğimiz için söylüyoruz.
Şimdi, hani bir fetih havası estiriyorsunuz ancak bu estirdiğiniz fetih havasını, maalesef, özellikle dün aldığınız kararla milletimiz soluyamıyor. Şimdi, asgari ücretle ilgili bir açıklama yaptınız; hadi işveren baskısı var diyelim, bakalım emekliyle ilgili ne yapacaksınız. Bakın, emeklilerimizi üzmek istemiyorum ama asgari ücrete yapılan bu zamdan sonra -buradan açık ve net olarak ifade edeyim- emekliye verilecek en düşük maaş da 15 bin TL'yi geçer mi geçmez mi, inanın emin değiliz ve maalesef gidişat da onu gösteriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kavuncu, son kez uzatıyorum, lütfen tamamlayın.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Bitiriyorum Başkanım, selamlayacağım.
Dolayısıyla kendi içinizde bir dünya yaratmışsınız, karşılıklı kahve içiyorsunuz, milletin de bu havayı solumasını bekliyorsunuz ama milletin soluduğu hava sadece açlık, yoksulluk ve sefalet diyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Kavuncu, teşekkür ediyorum.
Diğer söz talebi, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili ve Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç'a ait.
Sayın Kılıç, buyurun.
22.- Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın, Azerbaycan Hava Yollarına ait uçağın düşmesine, bugün Balıkesir'de bir öğrenci servisinin tırla çarpışması sonucu yaralanan öğrencilere, Türkiye Cumhuriyeti'nin her alanda katettiği mesafeye ve 2025 yılı için dileklerine ilişkin açıklaması
FİLİZ KILIÇ (Nevşehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Azerbaycan Hava Yollarına ait uçağın düşmesi sonucu hayatını kaybeden yolcularımıza Allah'tan rahmet, sağ kurtulan yaralı yolcularımıza da acil şifalar diliyorum; başsağlığı dileklerimizi iletiyorum.
Dün Balıkesir'de meydana gelen patlamadaki kayıplarımız ve yaralılarımız bizleri ziyadesiyle üzmüştü, bugün yine Balıkesir ilimizden gelen bir haber yüreğimizde maalesef ateş düşürdü. Balıkesir'de öğrenci servisine tır çarpması sonucu yaralanan öğrencilerimize acil şifalar diliyorum. Balıkesir Milletvekilimiz Ekrem Gökay Yüksel ve ilgili müdürlük ekipleri hastanede tedavileri devam eden öğrencilerimizle bire bir ilgilenmektedirler. Başta öğrencilerimizin aileleri olmak üzere hepimize geçmiş olsun diyorum.
Değerli milletvekilleri ve ekranları başında bizleri takip eden yüce Türk milleti, Türkiye Cumhuriyeti'nin her alanda katettiği mesafeyi, dünyayla rekabet ettiği noktaları ve milletimizin gücünü gözler önüne sererken 2025 yılında atacağımız adımların daha büyük bir Türkiye'nin temellerini atacağına olan inancımızı yinelemek istiyorum. Üzerinden tam yüz bir yıl geçmiş olan cumhuriyetimizin temelleri, sadece milletimizin azmiyle değil aynı zamanda her türlü zorlukla mücadele ederek elde ettiğimiz kazanımlarla şekillendi. Şimdi ise 2023'te başlayan Türk ve Türkiye Yüzyılı vizyonunun ışığında 2025 yılına adım atarken geleceğe dair umutlarımızı daha da güçlendirmekteyiz
Değerli milletvekilleri, Türkiye, son yıllarda özellikle ekonomi, sanayi, savunma, eğitim, sağlık ve teknoloji alanlarında büyük bir atılım gerçekleştirmiştir. Şu an geldiğimiz noktada her bir alanda dünyayla rekabet edebilecek bir altyapıya sahibiz. İleri teknolojiye dayalı üretim tesislerinden gençlerimizin küresel çapta başarı gösterdiği üniversitelere kadar her yönüyle Türkiye, gücünü ve potansiyelini her geçen gün daha da ileriye taşımaktadır. Bundan sonraki dönemde, 2025 yılı ve sonrasında da büyük atılımlar yaparak Türk milletinin gücünü ve potansiyelini tüm dünyaya duyuracağımıza olan inancımız tamdır. Küresel etkilerin arttığı, değişen güç dinamiklerinin şekillendiği bu dönemde Türkiye'nin liderliği ve etkisi her geçen yıl daha fazla hissedilmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı olarak bizler, Türk milletinin hayrına olan her türlü projeye ve adımlara desteğimizi sürdürmeye devam edeceğiz. Bilge liderimiz Devlet Bahçeli'nin izinde ve emrinde, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu toprakların değerlerine sahip çıkarak milletimizin huzuru ve refahı için gece gündüz demeden çalışmaya devam ediyoruz. Türk milletinin gücüne inanıyoruz; Türk milleti, büyük bir millettir. 21'inci asrı Türk asrı yapmak için hep birlikte el birliğiyle çalışacak, hedeflerimize ulaşacağız. Türkiye Cumhuriyeti'nin her bir vatandaşı bu büyük yürüyüşün bir parçası olarak büyük Türkiye'nin inşasına katkı sağlayacaktır; bize düşen, bu yürüyüşü hızlandırmaktır. Türk milleti, her koşulda, her zorlukta dimdik ayakta durmuş, her engeli aşmayı başarmıştır. Bugün de bu kararlılık ve azimle 2025 yılına girerken Türk ve Türkiye Yüzyılı'nın güçlü bir şekilde inşa edilmeye devam edeceğini vurgulamak isterim.
Değerli Başkan, kıymetli milletvekilleri; 2025'te başta Gazze olmak üzere bölgemizde ve dünyada süregelen savaşların, katliamların, açlığın bitmesi ve dünya da barışın hâkim olması en büyük dileğimiz. İnanıyorum ki 2025'te Türkiye, sadece bölgesel değil küresel bir güç olarak yükselmeye devam edecek ve bu süreçte bizler, Türk milletinin şerefini, gururunu ve potansiyelini tüm dünyaya en güçlü şekilde göstereceğiz.
Son söz olarak; aziz milletimize, Türk-İslam âlemine yeni yılın sağlık, huzur, barış getirmesi dileklerimle 2025 yılını şimdiden kutluyor, Türk ve Türkiye Yüzyılı yürüyüşünün 2025 yılında hız ve derinlik kazanmasını gönülden diliyorum. Hep birlikte Türkiye Cumhuriyeti'ni daha aydınlık bir geleceğe taşınmak için daima ileriye diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Kılıç, teşekkür ediyorum.
Diğer söz talebi, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grup Başkan Vekili ve Muş Milletvekili Sezai Temelli'ye ait.
Sayın Temelli, buyurun.
23.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, Azerbaycan Hava Yollarına ait uçağın düşmesine, açıklanan asgari ücrete, dezenflasyon programına, Suriye politikalarına, cezaevlerindeki uygulamalara ve Muş Valisi Avni Çakır’a ilişkin açıklaması
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Azerbaycan Hava Yollarına ait uçak kazasında yaşamını yitirenlere biz de rahmet diliyoruz, yaralılara geçmiş olsun diyoruz; gerçekten elim bir kaza. Balıkesir'deki kazada da 8 öğrencimiz ağır yaralı, onlara da geçmiş olsun diyoruz; umarız bir an önce tedavileri tamamlanır ve sağlıklarına kavuşurlar.
Evet, bugün için en önemli sorun dün açıklanan asgari ücrettir. Bu sorun, 2025 yılının nasıl geçeceğini bize gösteriyor. 2025 yılı, 2024'ten çok daha kötü geçecek. Emekçiler için bunun nasıl sonuçları olacağı bu açıklanan asgari ücretle aslında ortaya konulmuştur.
Bakın, ekonomi programını dile getirirken hep bir kavram kullanılıyor: "Dezenflasyon" Bu programın adı "dezenflasyon programı"dır. Kime dezenflasyon, kime enflasyon? Servet sahiplerine yüzde 50 faiz verirken dezenflasyon, asgari ücretliye enflasyonun altında zam yaparken enflasyon, öyle mi? Dolayısıyla kim bu enflasyon döneminden kazançlı çıkıyor? Servet sahipleri çünkü enflasyonun üzerinde artı bir faiz geliri elde ederek servetlerine servet katıyorlar. İşte, o, servetlerine servet katanlar, kârlarına kâr katanlar enflasyona neden olurken enflasyonun mağdurları, aldıkları bu ücretle aslında tüm bu maliyete, toplumsal maliyete katlanmaya devam ediyorlar. Bu maliyetin adı "sefalet"tir, bu maliyetin adı "yoksulluk"tur. Dolayısıyla bu program, bu anlamıyla halka zulüm programıdır. Ekonomik bir şiddetin geçerli olduğu bir süreci yaşıyoruz ve bu şiddetin mağdurları emekçilerdir. Dolayısıyla sizin dezenflasyon programınız iflas etmiş bir programdır, zaten başından yanlış bir programdı. Bunun böyle sürdürülebilmesi mümkün değil, mümkün olmadığını da gördük. Açıkladığınız asgari ücret, zaten aslında tükenmiş bir programın dile gelmesinden başka bir şey değildir.
Şimdi, emekli maaşları gelecek, emekli maaşlarında da aynı tabloyu göreceğiz; kamu emekçilerine zam gelecek, yine aynı tabloyu göreceğiz. Sizi artık TÜİK bile kurtaramıyor. Her türlü yalanla bir sene idare ettiniz, işte sonuç ortada. "Hayat pahalılığı ve enflasyon en büyük sorunumuzdur." diyen Hazine ve Maliye Bakanı aslında programının neden iflas ettiğini de dile getirmiş oldu. Dolayısıyla biz kendisini istifaya davet ediyoruz. Birisi bu sorumluluğu taşımak zorundadır. Dolayısıyla sizin bir buçuk yıldır uyguladığınız program sonucunda ortada bu tablo varsa demek ki bunun bir sorumlusu da olmak zorundadır. Tabii, sadece Hazine ve Maliye Bakanı mı sorumlu? Hayır, topyekûn iktidar sorumlu. İktidar bu yanlış politikalarında devam ettiği sürece aslında bu krizlerden çıkmak mümkün değildir.
Bugün bir kez daha Suriye'ye dair yaklaşımları dinledik, Cumhurbaşkanı dile getirdi. Suriye'ye bu türden bir yaklaşımla devam ederseniz ne bu ekonomiyi düzeltebilirsiniz ne Türkiye'deki siyasi krizi engelleyebilirsiniz ne de Suriye'de bir çözüme ortak olabilirsiniz. Suriye'ye parçalı yaklaşım değil bütünlüklü bir yaklaşım gerekiyor, Suriye demografisini anlamak gerekiyor. Oradaki nüfusun yüzde 30'undan fazlası Kürtlerden oluşurken Kürtleri yok sayan bir yerden, Suriye'nin tek bir bölgesine odaklanıp geçmişin hatalarından ders çıkarmadan, bir barış siyaseti ve demokratik Suriye çözümünü dile getirmeden yol almak mümkün değil; hem Suriye için mümkün değil hem de bunun maliyetinin bu ülke tarafından taşınması artık mümkün değil.
Sizin maceracı Suriye politikalarınızın maliyetine emekçiler artık katlanamayacak. 22 bin liralık asgari ücret aslında bu maliyetin yansımasıdır. On yıldır sürdürmüş olduğunuz yanlış politikalar geldi, işte duvara çarptı. Bu duvara çarpmanın sonucunda hâlâ emekçilere bu maliyeti yüklemeye çalışmanız vicdanen kabul edilebilir değildir. Bu siyaset değildir, bu maceracılıktır ve buna artık son verme zamanı gelmiştir; topyekûn barış, topyekûn demokratikleşme, topyekûn bir hak mücadelesi zamanıdır. Bu mücadeleyi hep birlikte vereceğiz hem Suriye halkları için hem Türkiye halkları için. Topyekûn barış ve demokrasi için aslında tarihin bize sunduğu fırsatlar vardır. Gelin, bu fırsatları doğru bir yerden değerlendirelim. Gelin, barışta siyaseti hâkim kılalım hem Suriye halkları için ama öncelikle de Türkiye halkları için bu zulüm, şiddet düzenine hep birlikte son verelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Temelli, lütfen tamamlayın.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, ekonomi boyutundaki zulüm ve şiddet ortada, siyasi şiddet ve zulüm ortada ama günlük hayatta bunun en çok eziyetine katlananlar belki de cezaevindeki yurttaşlarımız. Cezaevindeki insanları bir kere yurttaş olarak görmüyorsunuz, sizin en önemli sorunlarınızdan biri bu. Oradakiler de yurttaşımızdır, hakları vardır ve o hakları gasbedemezsiniz. Bugün cezaevinde uyguladığınız sistem, bir cezaevi sistemi değil bir kamp sistemidir, toplama kampı sistemidir. Nazi Almanyasını aratmayacak uygulamalar vardır, ne yazık ki vardır. Bunlarla yüzleşmediğiniz sürece cezaevi sorunlarını çözmeniz mümkün değil.
Erzincan Cezaevinden Mikail Özdinç mektup yazmış, oradaki hak ihlallerini anlatmış; akıl almaz uygulamalar var. Erzincan Cezaevinde durum bu. Kırşehir Cezaevinde durum farklı mı? Hayır, değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Temelli, lütfen tamamlayın.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Kırşehir Cezaevinde mahkûmlar aileleriyle Kürtçe konuşamıyorlar. Annesi babası geliyor; mahkûm Kürt, anne-baba Kürt, Türkçe bilmiyorlar, konuşamıyorlar. Böyle bir zulüm olabilir mi? Ne yapacak bu insanlar, gidip Türkçe mi öğrenip gelecekler? Kaç yaşında insanlar, zaten kırk yılda bir zar zor gelip evlatlarını görüyorlar, o sırada "Sen Kürtçe konuşamazsın." deniyor. Bu yönetmeliği bir an önce değiştirmek gerekiyor. Bu yönetmeliği değiştirmemek bir işkence uygulamasından başka bir şey değildir.
Başka bir isimden bahsedeceğim: Ergin Aktaş; dirseğinden aşağısı yok, iki kolunda da yok. Kendi başına ihtiyaçları karşılaması mümkün değil fakat tek başına cezaevinde tutuluyor; nakil talebi var, karşılanmıyor. Bunun gibi sayfalar dolusu mektup geliyor ama biz burada, kısıtlı sürede, ancak birkaç kişiyle ilgili sorunları yansıtabiliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Temelli, son kez uzatıyorum, lütfen tamamlayın.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sanmayın ki bunlar birkaç kişiyle oluşan vakalar, binlerce... İnanın, cezaevlerine, hangi cezaevine gitseniz bu sorunlar orada mevcut; topyekûn bir çözüm gerekiyor.
Son olarak buradan bir kez daha Muş Valisine seslenmek istiyorum: Muş Valisi Avni Çakır, Muş'ta değil bir kere; bunu biliyoruz, hiç ulaşamıyoruz kendisine. Nerede olduğunu defalarca hem Bakana sorduk hem iktidara sorduk. Bu Vali neredeyse bir ortaya çıksın, yüzünü görelim. Böyle valilik yapılır mı? Tek yaptığı bir şey var, sürekli Anayasa'yı ihlal etmek, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni ihlal etmek ve sürekli Muş'u âdeta bir sıkıyönetimle idare etmek; böyle valilik olmaz. Vali dediğiniz, halkın içinde olur. Eğer gerçekten bir vali ise orada demokratik hakların ve yasaların, hukukun geçerliliğini sağlamakla mükelleftir. Tam bir yasakçı zihniyet var ve biz buradan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Evet, teşekkür için açıyorum.
Buyurun.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - ...bu Valinin görevden el çektirilmesini ve Muş'taki bu olağanüstü durumun, olağanüstü hâlin, âdeta sıkıyönetimin son bulmasını istiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Temelli.
Diğer söz talebi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili ve İstanbul Milletvekili Özlem Zengin'e ait.
Sayın Zengin, buyurun.
24.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, dün Balıkesir’de yaşanan patlamaya, bugün Balıkesir’de bir öğrenci servisinin tırla çarpışması sonucu yaralanan öğrencilere, Azerbaycan Hava Yollarına ait uçağın düşmesine, Ankara Milletvekili Mustafa Nedim Yamalı’ya, İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu ile Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, dün Balıkesir'de elim bir hadise yaşadık. Bu konuyla alakalı, Bakanlarımızın ve farklı siyasi partilerin ziyaretleri vardı dün bölgeye. Tabii, cenazeler kalktı; Allah rahmet eylesin diyorum, çok üzgünüz hepimiz. Bu konuyla ilgili adli soruşturma başladı ve 10 kişi hakkında gözaltı kararı verildi. Takip ediliyor yoğun bir şekilde, özellikle adli sürecin takibi biz milletvekilleri için son derece önemli. Bu konuyu tekrar belirtmek, altını çizmek istiyorum.
Ayrıca, Balıkesir'de çocuklarımız bir servisle taşınırken... Bu servis araçlarına da belki yeni bir yönetmelik, yeniden bir üzerinden mi geçelim, tekrar bir kanun düzenlemesi mi yapalım... Yani çok üzüntü verici bir şey, çocuklar arabadan indikleri anda karşıdan karşıya geçerken tır çarpıyor; 5 çocuğumuz ağır yaralanıyor, 28'i yaralı. Yine, burada da Adalet Bakanlığımızın başlattığı soruşturmalar var, Millî Eğitim Bakanlığımız da konuyla ilgili müfettiş görevlendirdi ama ben özellikle başta AK PARTİ Balıkesir milletvekilleri olmak üzere bu konuyu bir yakın takip edip uygulamayla ilgili bir sorun mu vardı... Bu araçlar durduğunda normal şartlarda arkalarındaki tüm arabaların durmaları lazım çocuklar ininceye kadar. Bu konuyu bir hassasiyetle takip edelim. Anne-babaların yüreğini ağzına getiren bir mevzu diye düşünüyorum.
(Uğultular)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri...
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Değerli arkadaşlarım, kendi grubumu da uyarıyorum, ses çok yankılanıyor; bugün CHP Grubu da yok yani müthiş bir eko var Genel Kurulda.
Azerbaycan Hava Yollarının da bir kazası var bugün, ona da fevkalade üzüldük; 62 yolcu, 5 mürettebat var. Kazakistan'ın Aktau kenti yakınlarında düştü. Azerbaycan'a ve Kazakistan'a başsağlığı diliyoruz. Hakikaten son derece üzüntü verici bir hadise.
Değerli arkadaşlarım -Sayın Temelli hariç arkadaşlarım diyeyim de yanlış anlaşılmasın- Gelecek Partisi Milletvekili, daha evvel istifa etmişti, bizim de İl Başkanlığımızı, Ankara İl Başkanlığımızı yapan Mustafa Nedim Yamalı bugün partimize dâhil oldular. Milletvekili sayımızda hem sayısal bir artış var hem de kendisinin de katılımıyla milletvekili grubumuzun ben sayısının da arttığını, zenginleştiğini söylemek istiyorum. Buradan, Genel Kuruldan kendisine bir kez daha hoş geldiniz demek istiyorum.
Son bir mesele de tabii ki HTŞ'yle alakalı konu. Şimdi, bu mevzu önemli bir mesele, Türkiye'nin Suriye'yle olan meselesi, bizim en uzun sınırımız. Biz yıllardır, on yılı aşan, 2011'den beri devam eden bu süreçte bu konuya olan yaklaşımlarımızı ortaya koyduk; bir taraftan insani bir yaklaşım. Zaten gelinen noktada, ben tutarlı bir şekilde bu insani yaklaşımın netice verdiğini düşünüyorum.
Şimdi, HTŞ'yle ilgili olarak, Sayın Başkan, burada fiilî bir durum var yani sizin sorunuz önemli bence; örgüt müdür, değil midir meselesi. Dünyaya baktığımızda muhataplık açısından başta Amerika, Avrupa ülkeleri, Rusya; her biri şu anda HTŞ'yi ve liderini -ki şu anda ülkedeki yönetimin tamamen hâkimi olmuş durumdalar- resmî olarak bir muhataplık içerisinde görüyor. Şunu ifade etmekte hiçbir mahzur olmadığını düşünüyorum: Artık fiilî olarak bir örgüt olmaktan çıkmıştır çünkü resmî olarak Suriye'nin yönetimini üstlenmiş durumdalar. Tabii, tekil olarak değil; gayriresmî güçler, Esad güçleri -öyle söyleyelim- onlara karşı pek çok güç, yerel güç birleşti, HTŞ'nin çatısı altında birleşti ve bu sonucu elde etti. Sonuç olarak fiilen, dünyadaki muhataplığı da göz önüne aldığımızda örgüt olarak artık telakki edilmiyor ama hukuki olarak devam eden de bir süreç var. Çok kısa bir zaman içerisinde ben bunun da ortadan kalkacağına eminim. Türkiye'nin, tabii, bölgeyle ilgili alakası son derece fazla, bizim sınırlarımızla ilgili ve Türkiye'nin genel olarak politikasıyla alakalı olarak son derece önemli bir şey. Bölgeyle ilgili ilişkilerimiz, HTŞ'nin yaklaşımları, Suriye'nin barışı, Suriye'deki insanların huzuru ve refahı bizim için son derece önemli. O sebeple, biz durumu böyle değerlendiriyoruz ve çok kısa bir süre içerisinde de hukuki sürecin tamamlanacağını düşünüyoruz. Son yıllarda dünyada bir hukuk azlığı var -öyle söyleyelim- hukuk mevcut olayların arkasından geliyor çünkü özellikle Suriye'de olaylar çok hızlı ilerledi, son derece hızlı gelişti. Böyle bakıldığı zaman bizim bu fiilî durumu göz ardı etmemiz, o fiilî durumun dışında bir yaklaşım içerisinde olmamız düşünülemez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Zengin, lütfen tamamlayın.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Şimdi, tabii, Kırşehir'le alakalı mesele dile gelince hapishanelerle ilgili ben hemen Kırşehir Milletvekilimiz Necmettin Bey'le görüştüm, kendisi de Kırşehir Başsavcımızla görüştüler. Onlardan aldığım bir şeyi ifade etmek istiyorum: "İstedikleri gibi insanlar konuşurlar, şu ana kadar Kürtçe konuşmama gibi bir konu asla gündeme gelmemiştir, böyle bir şey söz konusu olmamıştır." diye ifade ettiler. Ben bu konuyu da buradan bir kez daha açıklığa kavuşturmak istiyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
İYİ Parti Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Öneriyi okutuyorum:
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İYİ Parti Grubunun, İstanbul Milletvekili Ersin Beyaz ve 19 milletvekili tarafından, ülkemizde meydana gelen iş kazalarının önlenmesine yönelik yapılması gereken çalışmaların tespit edilmesi, denetimlerin sıklaştırılarak eksikliklerin giderilmesi, işçi sağlığı ve iş güvenliği konularında işçi ve işverenlerin bilinçlendirilmesi, gerekli yasal düzenlemelerin yapılması amacıyla 4/10/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 25 Aralık 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
25/12/2024
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 25/12/2024 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
|
| Mehmet Satuk Buğra Kavuncu |
|
| İstanbul |
|
| Grup Başkan Vekili |
Öneri:
İstanbul Milletvekili Ersin Beyaz ve 19 milletvekili tarafından, ülkemizde meydana gelen iş kazalarının önlenmesine yönelik yapılması gereken çalışmaların tespit edilmesi, denetimlerin sıklaştırılarak eksikliklerin giderilmesi, işçi sağlığı ve iş güvenliği konularında işçi ve işverenlerin bilinçlendirilmesi, gerekli yasal düzenlemelerin yapılması amacıyla 4 Ekim 2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 25 Aralık 2024 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - İYİ Parti grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere İstanbul Milletvekili Ersin Beyaz'a söz veriyorum.
Sayın Beyaz, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERSİN BEYAZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Balıkesir'in Karesi ilçesinde patlayıcı üretilen fabrikada meydana gelen patlama ve çökme nedeniyle yaşamını yitiren 12 vatandaşımıza Allah'tan rahmet, acılı ailelerine sabır ve başsağlığı diliyorum; yaralı vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum.
Bugün iş kazaları üzerine bir önerge üzerinde konuşacağım. Ne acıdır ki bu önergemiz bundan bir yıl önce, 4 Ekim 2023 tarihinde Meclise verilmiş bir önerge. Muhalefetin önerilerine, olumlu eleştirilerine bile kulak tıkayan iktidar her acı olayın, her ihmalin başlıca sorumlusudur; bu sorumluluktan kaçamazsınız. Balıkesir'de bundan on yıl önce de patlama meydana geldiğini, o olayda 5'i kadın olmak üzere 6 işçimizin yaralandığını biliyoruz. İktidar tüm bu olanlara rağmen bir türlü ders çıkarmıyor. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki vatandaşımızın sağlığı, refahı ve menfaati için yapılmış her çalışmamız iktidar oylarıyla reddediliyor; bu önerge de büyük ihtimalle reddedilecek ama dediğim gibi, bu ihmalin önce vebali, sonrasında milletimizin sorumluluğu sizin boynunuzadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de iş kazaları giderek artmakta, bu kazalar nedeniyle maalesef binlerce insanımız hayatını kaybetmekte veya yaralanmaktadır. Avrupa Birliği resmî istatistik kurumu EUROSTAT ve Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre Türkiye, işçi ölümlerinde dünyada 3'üncü Avrupa'da ise 1'inci sıradadır. 2022 yılında 1.843, 2023 yılında 1.936, bu yılın ilk altı ayında da yine aynı oranda, 900'e yakın insanımız hayatını kaybetmiştir. İktidarın sürekli kıyas yaptığı 2002 yılında 146 işçi ölümü gerçekleştiği dikkate alındığında yıllık 13-14 kat artış olduğu ve son yirmi iki yılda iş kazalarında 34 binden fazla vatandaşımızın hayatını kaybettiği görülmektedir.
Ben bu önergeyi Meclise sunduğumda, Kocaeli Derince Limanı'nda bulunan TMO silosunda, Bursa İnegöl'de metal işleme atölyesinde, Muğla'nın Menteşe ilçesindeki gaz dolum tesisinde, Antalya'nın Aksu ilçesinde bulunan palet fabrikasında, Ankara Elmadağ'daki Makine ve Kimya Endüstrisine ait Roket ve Patlayıcı Fabrikasında peşi sıra patlamalar meydana gelmişti. Geçen bir yıla baktığımızda AK PARTİ iktidarının zihniyetinde pek de bir değişiklik olmadığını görüyoruz.
Ülkemizde iş kazaları sonucunda ölümlerin en çok inşaat, tarım ve taşımacılık sektörlerinde olduğu bilinmektedir. Bu alanlarda uzun ve yoğun mesailer, güvencesizlik ve kuralsızlık gibi olumsuz çalışma şartları kaza riskini artırmaktadır. Diğer sektörlerde de durum farklı değildir. İş sağlığı ve güvenliği konusunda yetersiz kalınmaktadır. Gerekli önlemler alındığı ve yeterli düzenlemeler yapıldığı takdirde iş kazalarının neredeyse tamamının önlenebilir olduğu açıktır. İş kazaları nedeniyle yaşanan ölüm ve yaralanmaların önüne geçmek amacıyla 2012 yılında çıkarılan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nda yer alan hükümlerin tam manasıyla uygulanmaya başlanması bu konuda ciddi bir ilerleme kaydedilmesini sağlayacaktır. Yaşanan acı tecrübelerin ve sorunların görmezden gelinmesi, sorumluların cezasız bırakılması devletimizin daha fazla insan gücünü kaybetmesine sebep olmakta, dolayısıyla da ülkemize ve insanımıza zarar vermektedir. Yasal mevzuatın uygulanması ve denetlenmesi noktasında ilgili bakanlıkların sorumluluklarını yerine getirmesi gerekmektedir. Sorumsuz davranarak, ihmalleri göz ardı ederek hiçbir yere varamayacağımız gibi, en başta insanımızın canına mal olacak acı sonuçları da hazırlamış olursunuz. Bizim için bu ülkede yaşayan her vatandaşımız ayrı ayrı değerlidir. Bu ülkeye katma değer üreten hiçbir işçinin, emekçinin saçının teline zarar gelsin istemeyiz. Gelin, kuru inadınızdan, siyasi hırsınızdan vazgeçin, bu önergemize destek verin; iş sağlığı konusu başta olmak üzere çalışma hayatının risklerini topyekûn ele alalım ve sonuçları hep beraber değerlendirelim.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Beyaz, teşekkür ediyorum.
Öneri üzerindeki ilk söz, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Dilan Kunt Ayan'a ait.
Sayın Kunt Ayan, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve sefalet ücretiyle uyanan değerli halklarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Maalesef ki bu ülkede emeğin ne adı var ne de değeri. Grup önerisine katılmakla birlikte öncelikle şunu belirtmek isteriz: Bu iktidar işçiyi, emekçiyi birazcık bile düşünüyor olsaydı dün duyurulan 22 bin liralık asgari ücreti açıklamaktan utanırdı; bir nebze bile "Bu halk ne yiyor, ne içiyor?" sorusu gündeminde olsaydı ar ederdi, açlık sınırının 21 bin lira olduğu bu ülkede asgari ücreti 22 bin lira olarak açıklayamazdı fakat şunu çok iyi biliyoruz ki o 22 bin lira onlar için aslında bir akşam yemeğinde bir mekâna ödenen ücret fakat nasıl ki vergiyi ödemiyorlarsa o mekâna o ücreti de ödemiyorlar. Kim ödüyor bu ücreti?
MESTAN ÖZCAN (Tekirdağ) - Nereden biliyorsun? Sen de ödüyor musun?
DİLAN KUNT AYAN (Devamla) - İşte o patronları var ya, o patronları ödüyor. İşte bu yüzdendir ki patronun fendi yoksulu yendi. O yüzden asgari ücreti 22 bin lira olarak açıklamaktan utanmadılar.
Yıllardır bas bas bağırıyor işçiler, emekçiler, "Yaşayamıyoruz." diyorlar. Değil ki en temel hakları olan kültür, sanat, spor faaliyetlerinde bulunsunlar, değil ki en temel hakları olan aileleriyle birlikte bir yemeğe gitsinler. Bırakalım bunları yapmayı, işçiler için Türkiye her gün yaşanan bir işkencehaneye dönüşmüş durumda. Tablo ne biliyor musunuz? Tablo aynen şu: Çalışacak bir iş dahi bulamayan milyonlarca insan, çalışacak bir iş dahi bulacak kadar şanslı olanların her gün ölümle yüz yüze kalıp güvencesiz çalıştığı bir iş yaşamı ve olur da eğer hayatta kalırlarsa, yaşamaya devam edebilirlerse aldığı 22 bin lirayla sadece nefes alarak yaşamaya çalışması.
Bu ülkede sadece ilk 11 ay içerisinde, İSİG verilerine göre 1.708 işçi yaşamını yitirdi. Bunun adı "katliam"dır. Her yıl en az 2 bine yakın işçi aslında önlenebilir iş kazalarında sırf önlemler alınmıyor diye, denetimler yapılmıyor diye katledildi. İş güvenliği, güvenli bir çalışma için örgütlenmek isteyen, sendikal haklarını kullanmak isteyenlere ise grev yasaklarıyla, tutuklamalarla cevap verdiler ama işçinin canı denetim masraflarından bile daha ucuz değil mi? Ve işçinin canı peşkeş çektiğiniz şirketlerin kârından daha ucuz, değil mi? Bakın, Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu Küresel Haklar Endeksi 2024 Raporu'na göre Türkiye'de şöyle bir açıklama yapıyor: "En kötü 10'uncu ülkesiniz." diyor. Diğer ülkeler kim biliyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ayan, lütfen tamamlayın.
DİLAN KUNT AYAN (Devamla) - Bangladeş, Guatemala, Filipinler, Mısır ve Tunus yani raporda Türkiye'deki işçilerin sendikal örgütlenmelerinin önünün kapatılması, iş güvenliğinin alınmaması, ücretlerinin düşük olması gibi pek çok sebep var. Bugün 22 bin lirayı layık gördüğünüz emekçiler için onurlu bir iş yaşamı ve yaşanabilir bir ücret için her yerde söylemeye devam edeceğiz. AKP patronları koruyor, asla ve asla emekçileri değil. Asgari ücret en az 35 bin lira olmalı. Bu ücreti kabul etmediğimizi, emeğin hakkı için mücadele etmeye devam edeceğimizi ifade ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kunt Ayan, teşekkür ediyorum.
Diğer söz talebi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Adem Yıldırım'a ait.
Sayın Yıldırım, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ADEM YILDIRIM (İstanbul) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; İYİ Parti Grubunun iş sağlığı ve güvenliği hakkında vermiş olduğu araştırma önergesi hakkında ben de grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.
Tabii, gerek iş hayatı gerekse iş kazaları tüm dünyanın gündeminde olan, dünya genelinde yaklaşık yılda ortalama 2 milyonun üzerinde işçinin iş hayatı sırasında iş kazalarıyla birlikte ölümlü kazalara düçar olduğunu hep birlikte görüyoruz. Bununla ilgili de Türkiye'de bir iş hayatı serüveni, geçmişi var; iş kazalarıyla alakalı bir geçmişimiz var, AK PARTİ dönemindeki iş kazalarının durumu var, bir de ondan önceki durumlar var, bir de Türkiye'nin nereden nereye geldiğine ilişkin durumlar var. Tabii, bu zaman içerisinde Türkiye'miz "Bu süreci en iyi şekilde, yasal düzenlemelerle en iyi hâle nasıl getirebiliriz?"in tartışmasını yapmıştır ve bu konuda da gerek Avrupa gerekse uluslararası çalışma ve iş kazalarını önlemeyle ilgili tüm uygulamaları ülkemize getirmiştir. Bunlardan birincisi ve en önemlisi, 2012 yılında 6331 sayılı Yasa'yla iş sağlığı ve güvenliğini ülkemize getirmiştir.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - O yüzden mi sürekli artıyor Sayın Vekil?
ADEM YILDIRIM (Devamla) - Peki, 2012 yılına kadar iş kazası yok muydu? Vardı, şimdi, 90'lı yılların iş kazaları oranını biliyoruz. Dünya standartları şudur: "Dünya standartlarında 100 bin işçide ne kadar bir ölümlü iş kazası oluyor?" Buna baktığımızda Türkiye'de bu oran 2012 yılında yüzde 17'lerde, 90'lı yıllarda yüzde 40'larda ama bizim getirmiş olduğumuz bu yasal düzenlemeler çerçevesinde ise artık yüzde 8'lere, 9'lara inmiş vaziyette.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - 13 kat olmuş, 13 kat; 2002'den beri.
ADEM YILDIRIM (Devamla) - Peki, bu yeterli mi? Tabii ki yeterli değil yani tek başına yasal düzenlemeyi yeterli görmeyi ben doğru bulmuyorum.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Sayın Yıldırım, Avrupa'da 1'inciyiz iş cinayetlerinde.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Avrupa'da 1, dünyada 3'üncüyüz Vekilim.
ADEM YILDIRIM (Devamla) - Yasal düzenlemeyle birlikte işverenimiz, devletimiz ve işçimiz, bunlar hep birlikte değerlendirilecek ve bu çalışma hayatıyla alakalı bir şuur ve bilinç oluşturmamız gerekiyor.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Zaten 1'inci olduğumuz tek konu o.
ADEM YILDIRIM (Devamla) - Ben şu veriyi de sizinle paylaşmak istiyorum, benzer veriler trafik kazalarında da var. 2002-2024 kıyaslamasını aslında çok da doğru bulmuyoruz ama bizi ister istemez bu kıyaslamaya itiyorsunuz.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Neyi kıyaslayalım?
ADEM YILDIRIM (Devamla) - 2002'deki araç sayısı ile 2024'teki, 2002'deki trafik kaza sayısı ile 2020'deki kazaları kıyasladığımız zaman...
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Orandır bu, oran, çalışanlara göre oran.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, lütfen tamamlayın.
ADEM YILDIRIM (Devamla) - ...araç sayısı artmış olmasına rağmen kaza sayısının ve ölümlü kaza sayısının düşmüş olması ülkemiz için bir kazançtır. Beklentimiz, hiçbir şekilde ölüm olmamasıdır, ölümlü kaza olmamasıdır.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - İş cinayeti oranlarında artış var Sayın Vekil.
ADEM YILDIRIM (Devamla) - Benzer şey mesela iş hayatında: 2002 yılında 727.409 iş yerimiz varmış 2002'de, 2024'te 2 milyon 421 bin.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Dünya oranlarına bakalım.
ADEM YILDIRIM (Devamla) - Aslında bu, Türkiye'nin nereden nereye geldiğini de gösteriyor işçi sayısıyla, fabrika sayısıyla. 2002'den önce, biliyorsunuz, 50 ve aşağısında işçi çalıştıran yerlerde İş Güvenliği Yasası zaten mümkün değildi, bunu da biz getirdik, 2012'de biz bunu getirmiş olduk.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Bunları araştıralım işte madem.
ADEM YILDIRIM (Devamla) - Ha, yeterli mi? Hep beraber... Bu işin siyaseti olmaz kıymetli arkadaş, olmaz, siyaseti olmaz.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Hep beraber araştıralım.
ADEM YILDIRIM (Devamla) - Hep beraber nasıl bilinç oluşturabiliriz, bu işin üstesinden nasıl gelebiliriz, bunu hep birlikte yapacağız yoksa burada siyaset yapmayacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, teşekkür ediyorum.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Sayın Müdürüm, 811 olan sayı 2021'de 2.170'e çıkmış.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - İşçi hayatının siyaseti mi olur üstat ya.
BAŞKAN - Evet, şimdi öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Kabul edildi ya, nasıl edilmedi!
BAŞKAN - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- DEM PARTİ Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Muş Milletvekili Sezai Temelli tarafından, asgari ücretin insan onuruna yaraşır düzeye getirilmesi için atılacak adımların belirlenmesi amacıyla 25/12/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 25 Aralık 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
25/12/2025
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 25/12/2024 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
|
| Sezai Temelli |
|
| Muş |
|
| Grup Başkan Vekili |
Öneri:
25 Aralık 2024 tarihinde Kars Milletvekili Grup Başkan Vekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Muş Milletvekili Grup Başkan Vekili Sezai Temelli tarafından, asgari ücretin insan onuruna yaraşır düzeye getirilmesi için atılacak adımların belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan (9739) grup numaralı Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 25/12/2004 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere Van Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit'e söz veriyorum.
Sayın Kaçmaz Sayyiğit, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Türkiye'de siyasi darbeler gördük, askerî darbeler yaşadık, dün de maalesef bir ekonomik darbeye şahit olduk AKP eliyle; asgari ücretle çalışan milyonlarca emekçi insan onuruna yaraşır bir rakamı beklerken ekonomik bir suikast yaşandı dün. Öfkeliyiz, milyonlarca işçinin hıncını taşıyoruz çünkü ekonomik buhran koşullarında bir lütufmuşçasına sunduğunuz asgari ücretle geçinmek mümkün değil; buyurun, siz geçinin bununla. 22.104 lirayla ölümü gösteriyorsunuz; halktan toplanan vergiyi yüzde 46 artıran sizsiniz, yüzde 62 kira zammının müsebbibi sizlersiniz, yüzde 87'lerdeki reel enflasyonun sorumlusu yine sizsiniz. Açlık sınırı 21 bine dayanmışsa, yoksulluk sınırı 70 bini geçmişse faili sizsiniz. Dolayısıyla ekonomi politik tercihlerle kantarın topuzunu kaçıran her kimse faturayı ödeyecek adres de orasıdır. Tersanelerde ömür çürüten, madenlerde ter döken, fabrikalarda emek veren milyonların ancak 22.104 kez bedduasını alırsınız. AKP'li Bakan Işıkhan'a Plan ve Bütçe Komisyonunda uyarılarımızı yaptık ve asgari ücretin en az 35 bin TL olmasını söyledik ama bize verdiği cevapta 2002'den bugüne asgari ücretin yüzde 254 kat arttığını söylemekle yetindi. Bununla topluma açıkça "Bizden artık bir şey beklemeyin." cevabının verildiğinin de farkındayız çünkü AKP iktidarı yanlış politikalarla ekonominin limitlerini zorlamıştır, ayarları bozmuştur. Üstüne, yurttaşın aklıyla oynamaya çalışmak ancak örgütlü bir kötülüğün dışa vurulmuş hâlidir. Eğer emekçinin şartlarını düzelttiyseniz neden 2002'de asgari ücretle 7 çeyrek altın alınabiliyorken bir yurttaş bugün 4,5 çeyreği bile zar zor alabiliyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasi iktidarın diğer bir kötülüğü ise istisnai gelir olması gereken asgari ücreti temel bir gelir hâline getirmesidir. Çokça referans verdikleri 2002 yılında ücretli çalışanların oranı yüzde 25 civarındaydı ama bugün çalışanların yüzde 50'si asgari ücrete mahkûm edilmiş durumda; Avrupa ülkeleri ortalaması ise sadece yüzde 9'larda karşımıza çıkmakta. Topluma yoksulluk gömleğinin zorla giydirilmeye çalışıldığı ortada çünkü milyonlarca yurttaşı kalıcı olarak sefalete sürükleyen, buna karşı da sadece sefaletin yönetilmeye çalışıldığı bir düzenle karşı karşıyayız. Edirne'den Hakkâri'ye, Sinop'tan Hatay'a emekçilerin tamamının emeği ciddi bir saldırı altında, aileler ciddi bir yoksulluk, çocuklar ise geleceksizlik riski altında. Buna karşı, AKP'nin durduğu yer her zaman olduğu gibi yine patronların yanı oluyor. "Ne olursa olsun sermayenin ayağına taş değmesin." diyen bir "hard" kapitalizmin saldırısı altındayız. Bu sebeple, AKP dönemi aynı zamanda grev yasaklarının dönemi olarak da karşımıza çıkmakta. Yirmi iki yılda en az 21 grev yasaklanırken Cumhurbaşkanı Erdoğan da sermayedarlara, OHAL'i, grevi yasaklamak için getirdiklerini itiraf etmişti. Bir iktidar grevi yasaklıyorsa, protestoyu engelliyorsa demek ki bir şeyleri de yanlış yaptığının farkındadır.
Asgari ücrete getirilen yüzde 30'luk zammın burada oturan herkesi rahatsız ettiğini düşünüyorum, eğer vicdanı sızlamayan varsa daha neyin olmasını beklediklerini de gerçekten çok merak ediyorum. Dünden beri sosyal medyada, sokaklarda emekçiler görüşlerini açıklıyorlar, aynı zamanda bu asgari ücreti kendilerine reva gören zihniyeti bununla nasıl geçinileceğini de göstermeye davet ediyorlar. Ne yazık ki plazaların lamine camlarının ardından, sarayın ışıltılı odalarından yurttaşın sofrasını görmediniz. Gelinen aşamada AKP'lilerin her fırsatta "Çalışanları enflasyona ezdirmedik." söylemi kötü bir propagandadan öteye gitmemiştir. Söylediği her şeyin tersini topluma yaşatmayı alışkanlık edinmiş bir zihniyetle yine maalesef karşı karşıyayız. Barıştan bahseder ama savaş politikalarına servetleri gömer, "İşçiyi ezdirmeyiz, ezdirmedik." der ama ücret artışında resmî enflasyonu bile dikkate almaz, hatta asgari ücretin belirlenmesinde Anayasa’nın belirlediği kriterleri dahi takmaz çünkü Anayasa'da, açıkça, asgari ücretin tespitinde geçim koşulları ile ekonomik durumun göz önünde bulundurulması şartlarından bahsediliyor. Sonuç itibarıyla, emekçiye sefaleti dayatan asgari ücret meselesi hepimizin ortak mücadele sebebidir. Önergemizi de milyonların mücadelesine omuz vermek adına vermiş bulunmaktayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaçmaz Sayyiğit, lütfen tamamlayın.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Devamla) - Hangi siyasi görüş, hangi parti grubu olursa olsun, gelin emekçiler için bir araya gelelim, asgari ücret zulmünü hep birlikte ortadan kaldıralım diyorum.
Genel Kurulu ve vicdan sahibi herkesi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaçmaz Sayyiğit.
Şimdi öneri üzerinde ilk söz, İYİ Parti Grubu adına Edirne Milletvekili Mehmet Akalın'a ait.
Sayın Akalın, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA MEHMET AKALIN (Edirne) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, DEM Parti önerisi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ne söyleyeyim bilemiyorum, söylenecek her şey söylendi, söyledik, anlatıldı, anlattık. Asgari ücret tartışmalarında yıl yıl ya da ülke ülke karşılaştırmalara girmeyeceğim zira tablolar hepimizin malumudur. Bugün Türkiye'de yaklaşık 8 milyon kişi asgari ücretle çalışmakta ve bu oran çalışan nüfusun yüzde 40'ını oluşturmaktadır. Bu 8 milyon vatandaşımız insan onuruna yakışan bir ücret beklerken belirlenen rakam en azından yaşanılabilir düzeyin bile çok uzağında kalmıştır. Asgari ücretle geçinen bir birey sadece ortalama kiralık bir ev için 15 bin lira ödemek zorundadır; faturalar, temel gıda ve ulaşım masrafları eklendiğinde bu ücretin yetersizliği daha da netleşmektedir. Bir çocuğun gelişimi için gerekli temel ihtiyaçları bile karşılayamayan bir ücret nasıl adil ya da yeterli olarak tanımlanabilir, artık bunları sizlerin ve aziz milletimizin takdirlerine bırakıyorum.
Daha açık bir şey sormak istiyorum: Sizce insanları açlığa mahkûm eden bir sistem sürdürülebilir midir? Bir asgari ücretli çocuklarını okula gönderebilmek için geçimini sağlamak zorundayken sağlığından olmakta, en temel sağlık hizmetlerinden bile mahrum kalmaktadır. Bugün birçok aile çocuklarının eğitimini ihmal etmek zorunda kalmakta çünkü okul masrafları ile temel ihtiyaçlar arasında tercih yapmak zorunda kalmaktadır. Tabii ki ülkemizdeki bu ekonomik tablo sadece asgari ücretlileri değil, küçük esnaftan çiftçiye, emekliden memura kadar her kesimi etkileyen bir adaletsizliğe dönüşmüştür. Maalesef, bugün mevcut sistemle eşitlik olgusu refahta değil, yoksullukta ya da fakirlikte yaşanmaktadır. Refahın adil paylaşılmadığı fakirleşen bir toplumda huzur ve güven sağlanamaz, her türlü ahlaksızlık da artar. Bu nedenle, ekonomik politikalarımızda adalet ve insan onurunu esas almak zorundayız. Asgari ücret bir lütuf değil, insanca bir yaşam hakkıdır. Halkımızın refahını sağlamak için gerçekçi ve sürdürülebilir ekonomik politikalar geliştirmek bu Meclisin asli görevidir; maalesef, iktidarın yanlış ekonomik politikalarıyla bu mümkün olmamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akalın, lütfen tamamlayın.
MEHMET AKALIN (Devamla) - Ekonomide hatayı iktidar yapacak, bedelini ise emeğiyle karnını doyurmaya, ailesini geçindirmeye çalışan emekçiler ödeyecek; maalesef, her geçen gün daha da zorlaşan hayat artık en çok asgari ücretliler için çetin bir hâl alacaktır. Bir avuç elit zenginleşirken emekçilerin alın teri daha da değersizleşecektir; batsın böyle düzen diyor, yüce Meclisi ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akalın.
Diğer söz talebi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Resul Kurt'a ait.
Sayın Kurt, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RESUL KURT (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gazi Meclisimizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
DEM PARTİ Grubu tarafından verilen önerge hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Sözlerimin başında Balıkesir'in Karesi ilçesindeki mühimmat fabrikasında meydana gelen patlamada hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyor, patlamadan etkilenen tüm vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Asgari ücret, işçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen, işçinin temel ihtiyaçlarının karşılanması için asgari düzeyde ödenen bir ücrettir. Asgari ücret yasal bakımdan işçilere ödenecek en düşük ücret olup iş sözleşmeleri, toplu iş sözleşmeleriyle çok daha yüksek ücretlerin ödenmesi mümkündür ve ödenmektedir. İşçilere Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından belirlenen ücretlerden daha düşük ücret ödenemez, iş sözleşmelerine ve toplu iş sözleşmelerine aksine hükümler konulamaz. İşverenler tarafından işçilere sağlanan sosyal yardımlar sebebiyle asgari ücretten de bir indirim yapılamaz. Irk, dil, din, renk, cinsiyet, mezhep ve benzeri sebeplere dayalı olarak da herhangi bir ayırımcılık yapılamaz. Hepimizin bildiği gibi, son yıllarda hem ülkemizde hem de dünyada ekonomik koşullar önemli değişikliklere uğradı; enflasyon oranları, enerji fiyatları, döviz kurları, küresel piyasalardaki dalgalanmalar vatandaşlarımızın da yaşam maliyetlerini doğrudan etkiledi.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Evet, enflasyon arttı, asgari ücret düştü; bu nasıl bir iş Sayın Vekil, açıklayın.
RESUL KURT (Devamla) - Bu çerçevede, çalışanlarımızın alım gücünü korumak adına titiz bir çalışma yapıldı. Asgari ücret üzerinden istihdam eden işverenlerin çok büyük çoğunluğu küçük esnaf iş yerleridir. Orta ve üstü işletmelerin çoğunda asgari ücretin çok çok üzerinde ücretler ödenmektedir. Şu hususu özellikle belirtmeliyiz ki AK PARTİ iktidarları döneminde çalışanların ücret hakkı her zaman korunmuş, alım gücünü artıran işçi dostu politikalar hayata geçirilmiştir.
DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Tabii, tabii(!)
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Allah'tan koruyorsunuz, korumasanız ne olacaktı?
RESUL KURT (Devamla) - 2022 yılı başından itibaren reform niteliğinde bir düzenleme yapılarak asgari ücret üzerindeki vergi yükleri kaldırılmıştır.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Kendiniz de inanmıyorsunuz söylediklerinize.
RESUL KURT (Devamla) - Böylece, 2022 yılında damga ve gelir vergisi toplamı 188 milyar, 2023 yılında 385 milyar, 2024 yılında 677 milyar, 2025 yılında da 853 milyar liralık bir vergiden vazgeçilmiştir.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Asgari ücrete yüzde 30, ekmeğe yüzde 100 zam geldi bir yılda; bunu açıkla, bunu!
RESUL KURT (Devamla) - İşçi ve işveren tarafından yapılan düzenlemeler çerçevesinde Asgari Ücret Tespit Komisyonunda işçi, işveren ve kamu temsilcilerinden oluşan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kurt, lütfen tamamlayın.
RESUL KURT (Devamla) - Asgari Ücret Tespit Komisyonunda yapılan görüşmelerde ekonomik politika hedefleri...
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Ekmeğe yüzde 100 zam geldi Sayın Vekil. Duy beni, duy! Halkın sesini duy!
RESUL KURT (Devamla) - ...üretim maliyetleri, iş dünyasının rekabet gücü ve vatandaşların temel ihtiyaçları dikkate alındı, 1 Ocak 2025 itibarıyla asgari ücret net 22.104 TL olarak belirlenerek yüzde 30 oranında bir artış yapıldı.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Bu utanç da sizin hanenize yazıldı.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Yüzünüz kızarmadan nasıl açıklıyorsunuz!
RESUL KURT (Devamla) - 2002 yılında sadece 184 TL olan asgari ücret 2025 yılında nominal 119 katına, reel olarak 4 katına çıkmıştır.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Yüz kızartıcı bir rakam.
RESUL KURT (Devamla) - Net asgari ücret dolar bazında 2002'de 127 dolar iken 2025 yılında 630 dolara yükselmiştir. Bugüne kadar en yüksek dolar bazındaki asgari ücret açıklanmıştır. Asgari ücrete yapılan artışlar yalnızca rakamlarda kalmamış, çalışanların cebine giren her kuruşun desteklenmesi amacıyla da çalışılmıştır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kurt.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Sefalet ücreti, sefalet!
RESUL KURT (Adıyaman) - Müktesebatın yetmez Ömer. Müktesebatın yetmez, gel anlatayım sana.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Sefalet ücreti... Boş yere konuştun, hikâye anlattın, hikâye.
RESUL KURT (Adıyaman) - Ya, hikâye anlatmıyorum.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Hiç hikâye değil ya, rakamlarla konuştu. Rakamlarla konuştu, hikâye değil, rakamlarla konuştu.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Asgari ücret sefalet... Senin müktesebatın bunu nereden açıklasın?
RESUL KURT (Adıyaman) - Senin müktesebatın yetmez.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Karar yeter sayısı...
BAŞKAN - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı da arayacağım.
Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.33
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.52
BAŞKAN: Başkan Vekili Bekir BOZDAĞ
KÂTİP ÜYELER: Yasin ÖZTÜRK (Denizli), Adil BİÇER (Kütahya)
----- 0 -----
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42'nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan, Samsun Milletvekili Ersan Aksu ve Osmaniye Milletvekili Seydi Gülsoy ile 60 Milletvekilinin Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Samsun Milletvekili Ersan Aksu ve Osmaniye Milletvekili Seydi Gülsoy ile 60 Milletvekilinin Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2731) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 177)[1]
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Dünkü birleşimde İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin birinci bölümünde yer alan 2'nci maddesi üzerinde verilen ilk önergenin oylama işleminde kalınmıştı.
Şimdi önergeyi hatırlatmak amacıyla tekrar okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 2'nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
MADDE 2- 657 sayılı Kanunun 77 nci maddesinin birinci fıkrasına "veya uluslararası kuruluşlarda" ifadesi ile "yabancı memleketlerin resmi kurumlarda" ifadesinden sonra gelmek üzere "ya da Cumhurbaşkanınca belirlenen yurtdışındaki kuruluşlarda" ibareleri eklenmiş, ikinci fıkrasında bulunan "yabancı memleketlerde veya uluslararası kuruluşlarda görevde" ifadesi "birinci fıkra kapsamındaki görevlerde" şeklinde ve üçüncü fıkrasında yer alan "yabancı memleketlerde veya uluslararası kuruluşlarda" ibaresi "birinci fıkra kapsamındaki görevlerde" şeklinde değiştirilmiştir.
Rahmi Aşkın Türeli | Mustafa Erdem | Barış Bektaş |
İzmir | Antalya | Konya |
Tahsin Ocaklı | Sibel Suiçmez | Cevdet Akay |
Rize | Trabzon | Karabük |
Mehmet Tahtasız | Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu | Aykut Kaya |
Çorum | Manisa | Antalya |
Cavit Arı | Nurten Yontar |
|
Antalya | Tekirdağ |
|
BAŞKAN - Evet, şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 2'nci maddesinin çerçeve hükmünde yer alan "değiştirilmiştir" ibaresinin "yeniden düzenlenmiştir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Satuk Buğra Kavuncu | Erhan Usta | Hasan Toktaş |
İstanbul | Samsun | Bursa |
Ersin Beyaz | Yüksel Selçuk Türkoğlu |
|
İstanbul | Bursa |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SEYDİ GÜLSOY (Osmaniye) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
(Uğultular)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, şu anda Genel Kurulda hakikaten büyük bir uğultu var. Bütün milletvekillerinden hassaten rica ediyorum, Genel Kurulda hatibi saygıyla dinleyelim. Uğultuya neden olmayacak bir sesle konuşulursa daha kıymetli olur. Bu uyarıyı tekrarlatmamanızı özellikle istirham ediyorum.
Şimdi, önergenin gerekçesini açıklamak üzere Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğu'na söz veriyorum.
(Uğultular)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, ben uyarıyı size yaptığımı hatırlıyorum, başka birine yapmadım ama görüyorum ki uyarımız pek dinlenmiyor. Konuşan arkadaşlar kuliste muhabbetlerini yaparlarsa daha iyi olur, burası Genel Kurul.
Buyurun Sayın Türkoğlu. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; devlet memurları, kamusal görevleri yerine getiren, sürekliliğini sağlayan ve bu yolla milletimize önemli bir hizmet sunan, devletin görünen yüzü kişilerdir. Kamu çalışanlarının Türkiye'de genelgeçer problemlerinin en başında tabii ki ekonomik sorunlar gelmektedir. Yoksulluk sınırının yarısı civarında ortalama maaşla çalışan kamu çalışanlarının ekonomik zorluklarıyla birlikte atama, tayin, terfi, liyakat, yükselme gibi devasa pek çok da sorunu vardır. Ben birkaç örnek üzerinden öncelikle Türkiye'de kamu çalışanı olmak gibi şerefli, haysiyetli bir mesleğin ne hâle geldiğini, partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte, devletin partileşmesi, partinin devletleşmesiyle birlikte kamu hayatının ne hâle geldiğine gelin birlikte bakalım.
Efendim, burada bir ilçe millî eğitim müdürü var, ataması yapılmış ve ilçe Millî Eğitim Müdürü sosyal medyasından şöyle bir şey paylaşıyor: "Bugün itibarıyla Ereğli İlçe Millî Eğitim Müdürü olarak göreve başlamış bulunmaktayım. Göreve gelmeme katkı sunan Konya Milletvekilimiz Sayın Latif Selvi Bey'e -size hususen teşekkür etmiş efendim- AK PARTİ İlçe Başkanımız Sayın İbrahim Erol Bey'e ve yönetimine, Konya MEMUR-SEN, EĞİTİM-BİR-SEN Başkanı Sayın Nazif Karlıer Bey'e ve yönetimine, Ereğli EĞİTİM-BİR-SEN yönetimine ve katkı sunanlara teşekkür ederim." Aslında, burada sıralı amirlerini sayıyor. Hâlbuki devlet memurlarının sıralı amirleri kanunla bellidir; yönetmeliktir, kanundur, Anayasa'dır, Yargıtay kararlarıdır ama patronun burada kim olduğu işte böyle ortaya çıkıyor. Parti devleti mi aradınız? Buyurun. "Ve diğerleri" dediği kesimde kim var biliyor musunuz? Atamanın altında imzası bulunan ilgili sıralı amirler, Sayın Bakan dâhil. Ne demiş? "Ve diğerlerine..." Yeter mi? Yetmez.
Bu konuda daha da nezih bir örnek var. Şaphane İlçe Millî Eğitim Müdürlüğüne atanan İlçe Millî Eğitim Müdürü sosyal medyasında paylaştı, oldukça da duyuldu bu; bir kez daha hatırlatalım: "Şaphane İlçe Millî Eğitim Müdürlüğüne bugün itibarıyla başladık hayırlısıyla. Bizi buraya görevlendiren -lütfen dikkat buyurun "görevlendiren" diyor- başta AK PARTİ Kütahya milletvekillerimiz Adil Biçer, İsmail Çağlar Bayırcı, Mehmet Demir'e..." Sayın vekillerim, böyle bir görevlendirme yetkiniz varsa eğer, bizim de birkaç atama işimiz var, aynı çatı altındayız. "AK PARTİ İl Başkanı Mustafa Önsay'a -arada sağ olsun en azından Halil Aktay, İl Millî Eğitim Müdürünün de adını geçirmiş- Hasan Başyiğit'e, MEMUR-SEN Başkanına, AK PARTİ İlçe Başkanına..." falan falan teşekkür ediyor. İşte, şerefli memurluğu getirdiğiniz nokta bu.
Bakın, bu fotoğrafı da ben Bursa'da sürekli yaşadım. Ben Bursa'da adayken genel seçimlerde seçim programlarına gidiyoruz. Bir bakıyorum, aynı bölgeden 1'inci sıra adayı Sayın Mustafa Varank. Sayın Varank da geziyor ama Sayın Varank gezerken yanına kimi almış? Bu arkada, arka koltukta sıkışmış, gariban bir şekilde bakan kişi Bursa Valisi efendiler. Devletin valisinden bahsediyorum. Seçim programlarına gidiyor, kampanyalarına gidiyor. Kiminle gidiyor? AK PARTİ'nin 1'inci sıra milletvekili adayıyla. İşte, bu fotoğraflar devleti ayağa düşürüyor. İşte, bu yaklaşımınız parti devletiyle birlikte ortada ne liyakat bırakıyor ne adalet bırakıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Türkoğlu, lütfen tamamlayın efendim.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) - Tamamlayayım efendim.
Ondan sonra başlıyor devletin haysiyetli, şerefli, onurlu memurları bir köşede kalmaya; sizden tanıdık, torpil, tavassut bulanlar, el etek öpenler de makamları işgal etmeye... İşte, o işgal edilen makamlar yüzünden de ülkede hiçbir sorun çözülemiyor.
Heyetinizi saygıyla selamlarken, haklarını kazandıkları, KPSS'den yeterli puan aldıkları hâlde apaçık, alenen bu mülakat garabetiyle hakları ellerinden alınan öğretmen arkadaşlarımın mağduriyetini şu 2024'ün son günlerinde bir kez daha yüce heyetinize hatırlatıyor, ümidim yok ama sizi insafa, vicdana, adalete davet ediyorum.
Teşekkür ederim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Türkoğlu, teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 2'nci maddesinde yer alan "şeklinde değiştirilmiştir" ibaresinin "biçiminde değiştirilmiştir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ömer Faruk Hülakü | Onur Düşünmez | Kamuran Tanhan |
Bingöl | Hakkâri | Mardin |
Burcugül Çubuk | Semra Çağlar Gökalp | Gülderen Varli |
İzmir | Bitlis | Van |
Gülcan Kaçmaz Sayyiğit |
|
|
Van |
|
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SEYDİ GÜLSOY (Osmaniye) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Van Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit'e söz veriyorum.
Sayın Kaçmaz Sayyiğit, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sözlerime başlamadan önce, cezaevlerinde rehin tutulan siyasi tutsakları, bizleri izleyen ve dinleyen herkesi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Güncel hesaplamalara göre açlık sınırı 21 bin, yoksulluk sınırı 72 bin lira. Resmî enflasyon TÜİK'in hilebazlıklarına rağmen yüzde 50 civarında. Gıda fiyatları son bir yılda yüzde 85 arttı. Elektrik, doğal gaz faturaları, kirayı saymıyorum bile ve asgari ücret 22.104 lira olacak, öyle mi? Çalışanların yüzde 50'sinin asgari ücretli olduğu düşünüldüğünde, bunun açık yorumu: AKP milyonlara karşı ekonomik bir cinayete teşebbüs etmiştir. Yazıklar olsun diyorum. Bunu kabul etmiyoruz, bunu da bir kez daha buradan ifade edelim.
Sayın milletvekilleri, üzerinde tartıştığımız tasarıda birçok maddenin Anayasa Mahkemesinin reddettiği düzenlemeler hakkında olduğunu biliyoruz çünkü kanunla yapılması gereken konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine başvuruluyor, kanun hükmünde kararnamelerle Meclisin yasama işlevi tasfiye ediliyor. Plan ve Bütçe Komisyonunda önümüze getirilen birçok düzenlemenin sonunda "Cumhurbaşkanı yetkilidir." ibaresi ekleniyor. Dolayısıyla, kuvvetler ayrılığıyla yatay bir yetki paylaşımı ve denetim mekanizmasının son kırıntıları da ortadan kaldırılmak isteniyor.
Teklifin 2'nci maddesinde de yurt dışında görevlendirme yapılacak kurum ve kuruluşların belirlenmesinin Cumhurbaşkanı uhdesinde de olmasına olanak tanınıyor. Mevcut hâliyle bunun hangi kurum ve kuruluşları kapsadığı ortadayken buna neden gerek duyulduğu açık değildir çünkü AKP'nin evveliyatı ortadayken bunun suistimal edilmeyeceğinin de hiçbir garantisi yok sayın milletvekilleri. Oysaki herhangi bir şüpheye mahal vermeden, şeffaf bir şekilde düzenlemeler yapılarak kurumsal bir sistem işletilmeli. Bunun için demokrasinin kurumsallaşması, özgürlüklerin genişlemesi, adaletin sağlanması ve barışın inşa edilmesi gerekmekte. Bugün, bahsi geçen erdemlerin hiçbirinde doğru dürüst bir ilerlemeye şahit olmuyoruz. Karşımızda demokrasi ve otokrasi arasında gidip gelen ama otoriter eğilimin baskın olduğu bir rejim var. Özellikle Temmuz 2018'de Türk tipi başkanlığa geçince yetkilerin her gün biraz daha bir kişiye devredildiğini gördük. Gelinen aşamada Meclisin, yasamanın sadece yasaların şekil şartını yerine getiren bir onay mercisi hâline getirildiğini de görüyoruz. Sarayda hazırlanan torba yasalar çoğu zaman etki analizleri dahi yapılmadan jet hızıyla komisyonlara gönderiliyor ve jet hızıyla bunların onaylanması bekleniyor; muhalefetin eleştirileri ve önerileri dikkate alınmadan buraya getirilip parmak sayısının fazlalığıyla onaylanıyor.
Sivil toplumun hatta bireylerin özgün katkısı ve katılımı olur mu olmaz mı, AKP'nin çoğunlukçu rejiminin umurunda bile değil, şu an umurlarında olmadığı gibi; her biri farklı bir şeyle meşgul, dinleme zahmetinde bile bulunmuyorlar. Hâlbuki biz burada sizin politikalarınızı eleştiriyoruz, halka karşı sizin politikalarınızı eleştiriyoruz. Size tavsiyemiz, dinleyin, belki bundan sonraki süreçte halkın yararına daha olumlu politikalar açığa çıkarabilirsiniz.
AKP iktidarı geçen her yılın muhasebesini yapmadığı gibi, her yeni yılı da yurttaşlar için zorlukların yılı yapmayı başarıyor. Bugün döviz kurundan enflasyon oranlarına, ev kiralarından fahiş zamlara süreklileşen bir yoksullaşma söz konusu. Milyonlarca yurttaşın yeni yıl neşesi vergi, harç ve fatura zamlarıyla yerini geçim kaygısına bırakmakta. Geçen yıllarda ekonomik, politik tercihlerle halklar yoksullaştırıldı, faşizan uygulamalarla anayasal haklar ortadan kaldırıldı. Devleti yönetenlerin Kürt sorununa, diğer bir ifadeyle, Kürtlere bakışı da biçim değiştirdi. Öyle ki kendinde ülkenin vatandaşı olmayan, sınırları dışında yaşayan Kürtlerin geleceğine de müdahale hakkı gören bir kolonyalist akıl ortaya çıktı. Yurttaşı olan milyonlarca insanlığa onurlu barışı inşa edemedikleri için bir Kürt uzayda dahi hak elde etse bunu bir güvenlik sorunu olarak algılayabilen bir akılla karşı karşıyayız. Suriye'de AKP'li kurmayların söylem ve pratikleri, dünyanın neresinde olursa olsun, Kürtler arasında kaygıyla izleniyor. Esad rejiminde kimliksiz bırakılan, Arap Kemeri politikalarıyla demografik yapısı zayıflatılan Rojava Kürtlerini görmeden Esad'ın izleri silinmez. Kürtlerin hakkı ve hukuku tanınmadığı için savaşın ömrü en az on yıl uzadı çünkü Suriye halkları adına Cenevre'ye gittiklerini iddia eden egemen devletler her seferinde Kürtleri sürecin dışında bıraktılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaçmaz Sayyiğit, lütfen tamamlayın.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Devamla) - Zamanın hükmü Kürt halkının bir ulus olarak tanınmasında karar kılıyor; bunu görmek, bu halkla bir araya gelmek yerine, onurlu direnişin sembolü olan Kobani'yi çeteler eliyle tehdit etmenin ülkeye de halklara da hiçbir yararı yok. Bu ihtirasla Nazım Daştan ve Cihan Bilgin gibi gazetecilerin hedef alınması da kabul edilemez. Orta Doğu'da Kürt hakikatiyle eninde sonunda yüzleşeceksiniz; bugün veya yarın ama bir gün mutlaka çünkü günün sonunda savaş yorulur, barış en güzel yol olur diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kaçmaz Sayyiğit, teşekkür ediyorum.
Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
2'nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2'nci madde kabul edilmiştir.
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Çeşitli İşler (Devam)
3.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Ordu’dan gelen misafirlere “Hoş geldiniz.” denilmesi
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, dinleyici locasında Ordu'dan gelen kıymetli misafirlerimiz var, kendilerine Divan adına hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Samsun Milletvekili Ersan Aksu ve Osmaniye Milletvekili Seydi Gülsoy ile 60 Milletvekilinin Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2731) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 177) (Devam)
BAŞKAN - 3'üncü madde üzerinde 2 önerge vardır, aykırılık sırasına göre önergeleri işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 3'üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Satuk Buğra Kavuncu | Erhan Usta | Burak Akburak |
İstanbul | Samsun | İstanbul |
Ersin Beyaz | Hasan Toktaş | Yüksel Selçuk Türkoğlu |
İstanbul | Bursa | Bursa |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SEYDİ GÜLSOY (Osmaniye) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere İstanbul Milletvekili Burak Akburak'a söz veriyorum.
Sayın Akburak, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BURAK AKBURAK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 3'üncü maddesi üzerine söz almış bulunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
3'üncü madde, görevden alınan veya kendi isteğiyle çekilen üst kademe yöneticilerin belirli şartlar altında doğrudan eski kadrolarına atanabilmesine imkân tanımaktadır. Düzenlemenin temel amacı, bu kişilerin kamuya dönüş sürecini kolaylaştırmaktadır. Düzenleme yalnızca güvenlik soruşturması şartıyla bu yöneticilerin eski kadrolarına dönmelerine olanak tanıyacak ancak kamu yönetiminde liyakat ve adalet esas alınmalıdır. Bu tür özel düzenlemeler diğer kamu çalışanları için eşitlik ilkesini zedeleyebilir ve kurum içi motivasyonu olumsuz etkileyebilir. İYİ Parti olarak bu düzenlemenin adalet, liyakat ve kamu kaynaklarının etkin kullanımı açısından yeniden değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, seçim bölgem Beykoz arazi olarak İstanbul'un 5'inci büyük ilçesi olup yaklaşık 245 bin kişiye ev sahipliği yapmaktadır. Doğal güzellikleri, Boğaziçi'ne uzanan eşsiz konumu ve tarihî dokusuyla hepimizin göz bebeği olan bu ilçemiz ne yazık ki yıllardır çözüm bekleyen birçok ciddi sorunla mücadele ediyor. Beykoz'da yıllardır çözüm bekleyen en büyük sorunlardan biri de maalesef imar meselesidir. İlçede yaşayan vatandaşlarımızın yaklaşık yüzde 70'i sağlıksız ve depreme dayanıksız evlerde yaşamını sürdürüyor. Yani beklenen İstanbul depremine hazırlıksızlar. Boğaziçi öngörünüm alanında yer alan bölgelerde doğal sit alanlarının korunması önceliğimiz olmakla birlikte, evlerin bir an önce depreme dayanıklı hâle getirilmesi artık bir zorunluluk hâline gelmiştir. Vatandaşlarımızın güvenli evlerde yaşayabilmeleri için ilgili planlama ve dönüşüm projelerinin hayata geçirilmesi için ne bekliyoruz? Beykoz'un hâlâ tamamlanmamış olan 1/1.000'lik ve 1/5.000'lik planlarının İBB ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının iş birliğiyle bir an önce başlatılması çok önemlidir. İlçenin arka görünümlü ve etkilenme bölgesini kapsayan bu planların bir an önce hazırlanarak vatandaşlarımızın can güvenliğinin sağlanması bekleniyor. Şu anda plansızlık nedeniyle Beykoz'un yüzde 50'si kontrolsüz bir şekilde büyüyor. Bu durum sadece ilçede yaşam kalitesini düşürmekle kalmıyor, aynı zamanda sosyal ve ekonomik sorunları da beraberinde getiriyor.
Bir diğer önemli konu ise Beykoz'daki köylerin durumu. Beykoz'da yer alan 25 köy yasalarla mahalle statüsüne geçirilmiş olsa da gerçekte hâlâ köy kimliklerini koruyor. Bu köylerde hayvancılık ve tarım faaliyetleri devam ediyor. Köylerin statüsünün yeniden değerlendirilmesi ve eski köy statüsüne dönüştürülmesi tarım ve hayvancılığın gelişimi açısından önemli bir adımdır. Bölgede tarım kooperatifleri kurulması üretimi teşvik edecektir. Beykoz'un bu alandaki potansiyeli yalnızca İstanbul için değil ülkemiz için de önemli bir değerdir ve mutlaka desteklenmelidir. Ulaşım konusu da Beykoz'un çözüm bekleyen acil sorunlarından bir tanesidir. İlçenin İstanbul'un merkezî noktalarına olan uzaklığı mevcut giriş ve çıkış yollarının yetersizliğiyle birleştiğinde ciddi mağduriyetlere yol açmaktadır. Beykoz'a, Üsküdar ve Ümraniye bağlantılı bir raylı sistem hattının getirilmesi ilçenin İstanbul merkezle entegre edilmesini sağlayacak çok önemli bir adım olacaktır.
Değerli milletvekilleri, Beykoz'un bir başka önemli ihtiyacı da gündüz bakımevleri, kreşler ve gençlik merkezleridir. Kreş eksikliğinin giderilmesi yalnızca kadınlarımızın değil ilçenin genel kalkınması için de büyük bir önem taşıyor. Gençlerimizin kaliteli ve sağlıklı bir şekilde vakitlerini geçirebilecekleri alanlara olan ihtiyacını da göz ardı etmememiz gerekir. Yerel yönetimler ve özel sektör bu eksikliklerin giderilmesi için teşvik edilmelidir. Beykoz halkı sağlıklı, güvenli ve huzurlu bir yaşamı fazlasıyla hak ediyor. Bahsettiğim sorunların çözümü için elimizi taşın altına koymak zorundayız.
Başta Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olmak üzere İBB ve tüm ilgili kurumları Beykoz'un sorunlarına kalıcı çözümler üretmek için harekete geçmeye davet ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akburak.
Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 3'üncü maddesinde yer alan "aşağıdaki" ibaresinin "aşağıda bulunan" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ömer Faruk Hülakü | Onur Düşünmez | Kamuran Tanhan |
Bingöl | Hakkâri | Mardin |
Burcugül Çubuk | Semra Çağlar Gökalp | Gülderen Varli |
İzmir | Bitlis | Van |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SEYDİ GÜLSOY (Osmaniye) - Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Bitlis Milletvekili Semra Çağlar Gökalp'e söz veriyorum.
Sayın Çağlar Gökalp, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
SEMRA ÇAĞLAR GÖKALP (Bitlis) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Konuşmama başlamadan önce gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin'in Rojava'da SİHA'yla hedef alınarak katledilmesini lanetliyor, halkımıza başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 3'üncü maddesi üzerine partim adına söz almış bulunmaktayım. Maalesef, bir AKP klasiği olarak yine apar topar Genel Kuruldan geçirilmek üzere yine bir torba yasa teklifiyle karşı karşıyayız. İktidar, emekçinin, işçinin, memurun, engellinin, kısacası toplumun büyük bir çoğunluğunun yakıcı bir duruma gelen sorunlarını görmezden gelmektedir. Bu torba yasalar, iktidarın tercihleri, yöntemleri ve amaçlarının bir göstergesi hâline gelmiş, toplumsal sorunları derinleştirmiştir. Her torba yasada umutsuzluk artmış, iktidara ve torba yasalarına güven azalmıştır, azalmaktadır.
3'üncü maddeyle, istifa ederek memuriyetten ayrılan üst kademe kamu yöneticilerine görevlerine geri dönüş imkânı verilmek istenmektedir. Hakkınızı vermek lazım, gerçekten iyi bir algı yönetimi sanatıyla hiçbir şey yapmadan iyi bir şey yapıyormuş gibi gösteriyorsunuz. Bir de ne yaparsanız yapın "Acaba?" sorusunu sormamızı gerektirecek kadar temkinli olmamızı sağladınız. Ha, bu güvensizlik sorunu olduğunun göstergesi ama olsun. Bakın, bu maddede bakan müşaviri, idari uzman ve benzeri görevlerde bulunanlara istedikleri zaman koşulsuz bir şekilde tekrar memuriyete geçebilme hakkının tanınması durumu "Acaba?" dedirtiyor bize. "Acaba bu madde sipariş ürünü mü, acaba birilerine verilen sözler üzerine mi yapıldı?" ve benzeri şüpheleri uyandıran türden. Bakın, bütçe görüşmelerinde de dile getirdik sayın milletvekilleri, on binlerce KHK mağduru emekçi var ve yıllardır adalet mücadelesi vermekteler. Mahkeme kararlarına rağmen işlerine iade edilmeyen birçok mağdur varken adrese teslim belli kadrolara istediği zaman memuriyetten çıkma ve dönme hakkı tanınması Anayasa’nın eşitlik ilkesiyle çelişmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; toplumun sorunlarla boğuşmak zorunda kalan bir kesimi de engelli yurttaşlardır ancak ne yazık ki 10 milyonun üzerindeki engelli yurttaş, siyasi ve sosyal alanlarda eşit temsilden yoksun, kamu hizmetlerine erişimde sayısız engelle karşılaşan ve çoğu zaman yalnızca yardım alan bir nüfus olarak görülmektedir. Engelliler için eğitimden istihdama, sağlıktan sosyal hayata kadar birçok alanda erişim sorunları devam etmektedir. Kamu binaları, toplu taşıma araçları, internet siteleri ve bilgi sistemleri engelliler için hâlen erişilebilir değildir. Engelli kamu personeli ise genellikle yardımcı hizmetler sınıfında istihdam edilmekte, kariyer ve liyakat sistemlerine dâhil edilmemektedir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının önergemize verdiği cevapta seçim bölgem olan Bitlis'te yüzde 40 ve üzeri engel durumu yaşayan 30.700 yurttaş bulunduğu ifade edilmektedir ancak ilimizde Bakanlığın rehabilitasyon ve danışma merkezi sadece 63 kapasitelidir ve toplamda sadece 52 bireye bakım hizmeti verilmektedir. Bu rakamlar yetersiz olmanın da çok ötesinde yokluktur. Bitlis'te engelliler elbette Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi ilaçlarına erişimde büyük zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır. Bitlis zaten yoksulluk endekslerinde ilk sıralarda yer alan bir kent, bir de engelli yurttaşlar söz konusu olduğunda daha da vahim bir tablo açığa çıkmaktadır. Kaynaklar engelli yurttaşlardan bile esirgeniyorsa vay bu ülkenin hâline diyoruz.
Sayın milletvekilleri, koca Bakanlığın Bitlis'te verdiği hizmet bu kadarken sizin üç dönemdir kayyum atadığınız Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Daire Başkanlığı kuruldu, sekiz ayda 164 engelli yurttaşımıza destek olundu. Hedef, engelsiz ve yaşanılabilir bir kent yaratmaktır. Partimiz, engellilik manifestosuyla sorunlara kapsamlı çözümler sunmaktadır. Öncelikle, engellilere yönelik ayrımcı dilin terk edilmesi ve eşit yurttaşlık temelinde bir dilin benimsenmesi gerektiğine inanıyoruz. Kamu binaları, toplu taşıma araçları, parklar ve kaldırımlar gibi tüm alanlar erişilebilir hâle getirilmelidir. Engellilere asgari ücret düzeyinde temel yurttaşlık geliri sağlanmalı, bu ödeme istihdam durumuna bağlı olmaksızın devam etmelidir. Kamu ve özel sektörde engelli kotası yüzde 10'a çıkarılmalı, denetimler artırılmalıdır. Kadın engellilere yönelik sığınmaevleri erişilebilir hâle getirilmeli ve çocuklu kadınlar için özel düzenlemeler yapılmalıdır. Engelli bireylerin eğitim olanakları artırılmalı, kaynaştırma eğitimi için gerekli altyapı sağlanmalıdır.
Sayın milletvekilleri, engellilik meselesi, insan hakları ve onuru temelinde bir yaklaşımla ele alınmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen tamamlayın.
SEMRA ÇAĞLAR GÖKALP (Devamla) - Bizler Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi olarak diyoruz ki: Toplumun tüm kesimlerini kapsayıcı bir dönüşümle birlikte engelleri aşabileceğimiz bir gelecek inşa edelim. Engellilere yönelik ayrımcılık ve dışlamayı sonlandırmak için mücadelemizi büyütecek, herkes için erişilebilir ve onurlu bir yaşamın mümkün olduğunu herkese, her yerde, her şekilde kanıtlayacağız.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Çağlar Gökalp, teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
3'üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 3'üncü madde kabul edilmiştir.
4'üncü madde üzerinde 2 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 4'üncü maddesinin çerçeve hükmünde yer alan "eklenmiştir" ibaresinin "ilave edilmiştir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Satuk Buğra Kavuncu | Erhan Usta | Yüksel Selçuk Türkoğlu |
İstanbul | Samsun | Bursa |
Ersin Beyaz | Hasan Toktaş | Mehmet Mustafa Gürban |
İstanbul | Bursa | Gaziantep |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SEYDİ GÜLSOY (Osmaniye) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Gaziantep Milletvekili Mehmet Mustafa Gürban'a söz veriyorum.
Sayın Gürban, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET MUSTAFA GÜRBAN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 4'üncü maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, bugün 25 Aralık, Gaziantep'in düşman işgalinden kurtuluşunun 103'üncü yıl dönümünü kutluyorum; tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
Değerli milletvekilleri, iktidarı yaptığı yanlışlarla verdiği tahribatların neticesinde eleştiriyoruz. Eğriye eğri, doğruya doğru şekilde konuşuyoruz, sorumluluğumuz da bunu gerektirir. İktidarın yaptığı çok iyi bir şey var, belki de en iyi yaptıkları şey: Kanunların isimlerini müthiş belirliyorlar. İsimleri ile içerikleri birbirleriyle tezat. Kanun teklifi Meclisin gündemine geldiğinde heveslenmiştim, umutlanmıştım; iktidar adına da "Demek ki sorunları artık görmezden gelmeyecekler." diyerek iç geçirdim ve gerçekten yanılmayı diledim; inşallah beni yanıltırlar, artık onlar da uyandı, bir şeyler yapmak istiyorsunuz sandım. Sandım ki ne sandım, yine yanıldım. Kara talihli memurumuz bu kanunda da kendisine yer bulamadı. Ülkemizin en ücra köşelerinde "Türk Bayrağı'nın dalgalandığı her yerde görev yaparım." şiarıyla büyük bir özveriyle çalışan öğretmenlerimiz, bu kanunda size de yer yok. Yirmi dört saat nöbetlerinde çocuklarını büyütmeye çalışan fedakâr hemşire annelerimiz, bu kanunda size de yer yok. Şiddete maruz kalan doktorlarımız, bu kanunda size de yer yok. 3600 ek gösterge bekleyen memurlarımız, size yine avuç içi gösterilmiş ama yine bu kanunda da size yer yok. Aynı odada aynı işi yapıp maaşa gelince daha az alan memurlarımız, bu kanunda size de yer yok. Yiğit evlatlarımız, uzman erbaşlarımız, bu kanunda size de yer yok. Bu kanunda neler var? Her kanunda olduğu gibi imtiyazlı şirketler var; Çelikler Holding var, İbrahim Çeçen Holding var, Limak var.
Sayın milletvekilleri, Gazi Meclisin toplumun aynası olması gerekir. Yanımızda bizlerle birlikte hizmet eden danışmanlarımız güvencesiz çalışıyor, kıdem tazminatları bile yok. Kadrolu personel ile sözleşmeli personel arasında çok ciddi eşitsizlikler var. Kadrolu personele sağlanan maaş artışları, harcırah ve diğer ek haklar danışmanlar için uygulanmıyor. Bize sormazlar mı "Daha yanınızdaki kişilere hayrınız yok, bize nasıl faydanız olacak?" diye? Nitekim de olmuyor. Gerçi bakıldığında, Meclis toplumun aynası; güvencesiz çalışma var, aynı işe farklı ücret var, haksızlık, hukuksuzluk, eşitsizlik var. Çözümün merkezi olan yer aslında sorunların da merkezi. Kendi sorununu halledememiş çözüm merkezi mi olur? Yaptığımız girişimlerin ve Komisyonda sunduğumuz önergelerin de AK PARTİ ve MHP tarafından reddedildiğini AK PARTİ, MHP gruplarında ve milletvekillerinin yanında çalışan danışman kardeşlerimizin de bilmesini istiyorum.
Değerli milletvekilleri, iktidar "Çeşitlilik, zenginliktir." kavramını yanlış yorumlamışa benziyor. Çeşitliliği gelir kalemlerinizde yapacaksınız, memur ayrımında değil; kadrolusu var, sözleşmelisi var, bunlar da yetmiyor, ücretlisi var. Bu kadar çeşitliliğin amacı nedir, planlanan şey nedir, nereye varılmak isteniyor bilen yok; bence Hükûmet de bilmiyor. Ayrıştırıcı zihniyetin kime, ne katkısı var? Memurumuzu huzursuz etmekten, tedirgin etmekten öteye gitmiyor. Aynı zamanda, çalışma barışının altına da dinamiti koyuyorsunuz. İlgili bakanlıklar koordineli bir şekilde çalışarak bu işe son vermeli. Klişe açıklamalarınız olan "Çalışma yapıyoruz." "Kısa sürede müjde vereceğiz." gibi artık geçerliliği olmayan şeyleri söylemeyi bırakın. Size sloganınızı hatırlatmak istiyorum: "Lafa değil icraata bakarım."
Sayın milletvekilleri, Sayın Erdoğan asgari ücretli memur ve emekli maaşlarıyla ilgili olarak "Ekonomi programını bozmayacak şekilde iyileştirme yapacağız." demişti. Ekonomi programını asgari ücretlilerimiz mi bozuyor? Ekonomi programını emeklilerimiz mi bozuyor? Ekonomi programını memurlarımız mı bozuyor? Yoksa ekonomi programımızı nas inadı mı bozdu? Yoksa ekonomi programımızı kur korumalı mevduat mı bozdu? Yoksa bunların hiçbiri değil de bizi kıskanan Almanya mı, Almanya da değilse dış güçler mi bozdu? Bunları tükettiniz, şimdi sorun memurlar mı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gürban, lütfen tamamlayın.
MEHMET MUSTAFA GÜRBAN (Devamla) - Memurlar Kanunu'nda bile memurun haklarını gözetmeyen, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yanlarımızda çalıştırdığımız kişilerin bile hakkını gözetemeyen, bozduğu ekonomiyi bile sabit gelirliye mal eden iktidarla karşı karşıyayız, el vicdan.
Vatanın bütünlüğünün muhafazası, mal ve canın emniyeti, devletin kaim olabilmesi ve güçlü nesiller için memurlarımıza gereken hassasiyeti ve özeni gösterelim. Memurlarımız enflasyonun tetikleyici unsuru değil, Türkiye Cumhuriyeti devletinin taşıyıcı kolonlarıdır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gürban.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 4'üncü maddesinde yer alan "aşağıdaki" ibaresinin "aşağıda bulunan" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ömer Faruk Hülakü | Onur Düşünmez | Kamuran Tanhan |
Bingül | Hakkâri | Mardin |
Burcugül Çubuk | Semra Çağlar Gökalp | Gülderen Varli |
İzmir | Bitlis | Van |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SEYDİ GÜLSOY (Osmaniye) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Hakkâri Milletvekili Onur Düşünmez'e söz veriyorum.
Sayın Düşünmez, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli halklarımız ve cezaevlerinde halkımızın onurlu mücadelesini büyüten sevgili yoldaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Erzurum-Bingöl kara yolunda Kümbet köyü mevkisinde meydana gelen kazada hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralananlara acil şifalar diliyorum.
Yine, Balıkesir'de patlayıcı madde üreten özel bir şirkete ait fabrikada meydana gelen iş cinayetinde yaşamını yitiren işçilerin ailelerine başsağlığı diliyorum, kendilerine Allah'tan rahmet diliyorum, yaralılara da acil şifalar diliyorum.
Ne yazık ki Türkiye'de üretim ve hizmet anlayışının, işçilerin can güvenliğinin olmadığı, işverenlerin denetlenmediği, denetlense de yaptırımının olmadığı, dilediği gibi üretim yaparak keyfiyete göre davrandığı sistemde iş cinayetleri artarak devam etmektedir. Bugün 11 işçinin hayatını kaybettiği aynı fabrikada benzer bir patlamanın on yıl önce de meydana gelmiş olması denetimin olmadığının açık bir göstergesidir. "Kaza" adı altında yaşanan işçi ölümleri istisna değil, kural hâline gelmiş durumdadır. "Kaza" diyemeyeceğim bu iş cinayetlerine, sadece işverenlerin değil, iktidarın da yüz karası olma durumudur bu durum. İş kazaları ve işçi cinayetlerinin her yıl giderek artmasının nedeni politiktir, ilgililerin görevlerini layıkıyla yerine getirmemesinin bir sonucudur. Devletin asli görevi halkını refah içinde yaşatmaktır ancak bu durum iktidarın pratikleriyle Türkiye'de tali görev hâline gelmiştir, asli görev ise ülkenin kaynaklarını bir avuç yandaşa peşkeş çekmek olmuştur. Zirve Holdinge ait olduğu bilinen, 11 kişinin öldüğü fabrikaya 13 Mayıs 2022 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararnamesiyle 748 milyon lira yatırım yardımı yapıldığı görülmektedir. İktidara yakın kesimlere yapılan yardımlar ve teşvikler artarken halkın özellikle emekçi kesiminin ihmal edilmesi toplumdaki eşitsizliği derinleştirirken emekçiyi sefalet koşullarında, âdeta bir parça ekmeğe mahkûm bırakmaktadır.
Değerli milletvekilleri, işçiler, emekçiler yaşadıkları hak gasplarına karşı her gün her yerde direnmeye çalışmaktadır; sadece hakları için değil, onurları ve gelecekleri için de direnmektedirler. Bir iş cinayetine basit bir kaza olarak bakan, emekçinin karşısında hep haklılık payını patrona biçen bu sisteme ve bu sistemin ölümleri rakamlara indirgemesine asla müsaade etmeyeceğiz. Gerçekleri bütün yönleriyle açığa çıkararak işçi sınıfının mücadelesini görünür kılmak boynumuzun borcudur. Emeğin sömürülmediği, herkesin insanca yaşam hakkına sahip olduğu, gündüzlerinde kimsenin sömürülmediği, geceleri ise hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği bir düzeni inşa etmek için mücadelemizi sürdüreceğiz.
Değerli milletvekilleri, kanunları yok sayan iktidar, bu son torba yasa düzenlemesiyle, sözüm ona Devlet Memurları Kanunu'nda iyileştirmeler yaparak göz boyamaya çalışmaktadır. Oysa emekçiler bu iktidar döneminde ciddi kayıplar yaşamış, emeğin millî gelirden aldığı pay tarihin en düşük seviyelerine gerilemiştir.
Bu kanun teklifinin 4'üncü maddesiyle “Türkiye’nin üyesi olduğu uluslararası kuruluşlarda çalışanlar ile kamu sermayeli kurum veya kuruluşların yurtdışı birimlerinde çalışanların ya da bu kurum ve kuruluşlarda çalışanlardan altı aydan fazla yurtdışında görevlendirilenlerin memur olan eşlerine bu durumun her yıl kurumuna belgelendirilmesi kaydıyla 10 yılı aşmamak üzere bunların görev süresince aylıksız izin verilebilir.” şeklinde cümle eklenmiştir. Yurt dışında çalışan memurlara aylıksız izin verilmesinin süresi ile bunun hangi kurum ve kuruluşları kapsayacağı düzenlenmemektedir. 4'üncü maddede düzenlenen yurt dışında çalışanların memur olan eşlerine on yıla kadar aylıksız izin verilmesi kuralı olumlu görünse de 2'nci maddede yurt dışında görevlendirilecek kurum ve kuruluşların belirlenmesinin Cumhurbaşkanının uhdesinde olması sorun teşkil etmektedir. Yapılmak istenen düzenlemede, söz konusu kurum ve kuruluşların hangileri olduğu, bunların belirlenmesinde hangi ölçütlerin kullanılacağı belirtilmemekte, belirsiz bir durum oluşturulmaktadır. Bunun yanında, böyle bir düzenlemeye neden ihtiyaç duyulduğu da açık bir şekilde ortaya konulmamıştır. Bu düzenlemede tek başına Cumhurbaşkanına inisiyatif verilecek olması da Meclisin yetki alanıyla çakışmaktadır.
Değerli milletvekilleri, son olarak şunu ifade etmek isterim: Türkiye'nin emekçileri hak ettikleri yaşam koşullarına ulaşana kadar mücadele etmekten vazgeçmeyecektir. Bizler de onların yanında durmaya, seslerine ses olmaya ve hakları için dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz, emeğin sömürülmediği bir dünyayı birlikte inşa edeceğiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Düşünmez, teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
4'üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4'üncü madde kabul edilmiştir.
5'inci madde üzerinde 2 önerge vardır, aykırılık sırasına göre işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 5'inci maddesinin çerçeve hükmünde yer alan "eklenmiştir" ibaresinin "ilave edilmiştir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Satuk Buğra Kavuncu | Erhan Usta | Yüksel Selçuk Türkoğlu |
İstanbul | Samsun | Bursa |
Ersin Beyaz | Hasan Toktaş | Mehmet Akalın |
İstanbul | Bursa | Edirne |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SEYDİ GÜLSOY (Osmaniye) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Edirne Milletvekili Mehmet Akalın'a söz veriyorum.
Sayın Akalın, buyurun.
MEHMET AKALIN (Edirne) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Devlet Memurları Kanun Teklifi'ni konuştuğumuz bu haftada Türkiye Büyük Millet Meclisinde yıllardır süregelen bir adaletsizliği dile getirmek istiyorum. Milletvekili danışmanları, grup danışmanları ve büro görevlileri Meclisimizin yükünü omuzlayan ancak hak ettikleri değeri göremeyen bir çalışan grubudur. Bu çalışanların yıllardır yaşadığı düşük maaşlar, güvencesiz çalışma koşulları ve adaletsiz özlük hakları artık çözüm bekleyen bir yara hâline gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, danışmanların maaşlarının yetersizliği ve özlük haklarındaki eksiklikler, onların günlük yaşamlarını zorla idame ettirmelerine neden olmakta ve geleceğe dair hiçbir umut taşıyamamalarına sebep olmaktadır. Bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi halkın egemenliğini temsil eden bir kurumda danışmanların gelecek kaygısı yaşıyor olması hepimizin ortak vicdanına bir sorumluluk yüklemektedir. Birlikte çalıştıkları kadrolu personelin faydalandığı giyim yardımı, fazla mesai ücretleri ve ek ödemelerin bu çalışanlar için uygulanmaması büyük bir eşitsizlik yaratmaktadır. Danışmanlar ne yazık ki kıdem tazminatı ve işsizlik ödeneği gibi temel haklardan dahi mahrum bırakılmışlardır. Bu durum, Anayasa'mızın 10'uncu maddesindeki eşitlik ilkesi ve uluslararası sözleşmelerle de bağdaşmamaktadır. Ancak bu yasal zorunluluğun Meclisimizde uygulanıyor olmaması çalışanlar arasında derin bir ayrışmaya sebep olmaktadır. 2018 yılından bu yana, ekonomik koşulların giderek ağırlaştığı ülkemizde, bu çalışan grubunun maaşlarında anlamlı bir artış yapılmaması, aksine, Meclis içerisinde benzer işleri yapan kadrolu personele göre maaşlarının giderek azalması, danışmanların ve ailelerinin geçim sıkıntısı içine itilmesine sebep olmuştur. Artık şu gerçeği kabul etmeliyiz: Bu çalışanların hak ettikleri özlük haklarının verilmesi sadece ekonomik bir gereklilik değil aynı zamanda ahlaki bir sorumluluktur.
Sayın milletvekilleri, danışmanların iş güvencesi de büyük bir sorun alanıdır. Kadrolu personelin sahip olduğu hakların danışmanları kapsamadığı bir sistemde çalışanlar her an işsizlik tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. 27'nci Dönemde sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesi sağlanmış ancak bu düzenleme milletvekili danışmanları ve grup büro görevlilerini kapsamamıştır. Bu eksiklik, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendi çalışanlarına karşı sorumluluğunu yerine getirmediğini açıkça göstermektedir. Şu anda karşımızda duran bu sorunun çözümü için bazı adımların atılması gerekmektedir. Bunlar: Danışmanlara, çalışma sürelerine göre kıdem tazminatı hakkı tanınmalıdır. İşsizlik ödeneği hakkından yararlanmalarını sağlayacak yasal düzenlemeler hayata geçirilmelidir. Kadrolu personele tanınan giyim yardımı ve ek zamlar danışmanlar ve grup çalışanları için de uygulanmalıdır. Fazla mesai ücretleri ödenmeli ve çalışma saatleri adil bir şekilde düzenlenmelidir. Danışmanlar ve grup büro görevlileri kadroya geçirilerek iş güvenceleri sağlanmalıdır. Maaşlarıyla ilgili iyileştirmeler ivedilikle yapılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece yasaların yapıldığı bir kurum değil, aynı zamanda bu yasaların özünde yatan adaletin de yaşandığı bir yer olmalıdır. Danışmanların mevcut hak kayıplarını gidererek onlara adil bir yaşam sunmak hepimizin ortak sorumluluğudur. Gelin, bu adaletsizliği birlikte ortadan kaldıralım ve Meclis çalışanlarının haklarını tam anlamıyla koruyan bir kurum hâline getirelim.
Bu vesileyle, başta gece gündüz bizlerle bu çatı altında mesai yapan arkadaşlarımızı ve yüce Meclisi, aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Akalın, teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 5'inci maddesinde yer alan "aşağıdaki şekilde" ibaresinin "aşağıdaki biçimde" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ömer Faruk Hülakü | Onur Düşünmez | Semra Çağlar Gökalp |
Bingöl | Hakkâri | Bitlis |
Gülderen Varli | Kamuran Tanhan | Burcugül Çubuk |
Van | Mardin | İzmir |
|
| Ali Bozan |
|
| Mersin |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SEYDİ GÜLSOY (Osmaniye) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Mersin Milletvekili Ali Bozan'a söz veriyorum.
Sayın Bozan, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ BOZAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Biliyorsunuz, gündem dün akşamdan bu yana asgari ücret; asgari ücret açıklandı. Milyonların gözü kulağı asgari ücretteydi, yapılan toplantılardaydı; üst üste toplantılar yapıldı, başta toplantılarda hiçbir şekilde rakam gündeme gelmedi ancak sonrasında rakam açıklandı ve yine maalesef, halka kırıntılar verildi ve halktan kesilen paralar yandaşa, ranta ve 5'li çetelere sunulmaya devam edecek.
Şimdi, açıklanan asgari ücret sonrasında iktidara birkaç soru sormak istiyorum. Bu sorular benim şahsi sorularım değil bu sorular halkın iktidara sorularıdır. Soru bir: Siz iktidarı ne zaman yandaş dışında halk için kullanacaksınız? Ne zaman bu Meclisin halkın Meclisi olduğunu, sizlerin de halk için burada olduğunu hatırlayacaksınız? Bir diğer soru: Sizin içinizde kira derdi olan var mı, kira sorunu yaşayan var mı? Ya da ev sahibi kapıya geldiğinde ev sahibine verecek parası olmayanınız var mı? Ev sahibi kapıya geldiğinde ev sahibine verecek cevabınızın olmadığı zaman hiç oldu mu? Ya da sevgili iktidar vekilleri, 22.104 liraya öğrenci okutanınız oldu mu? 22.104 liraya servis ücreti ödeyeniniz oldu mu? 22.104 lirayla öğrenciye harçlık vereniniz oldu mu? Ya da başka bir soru: İçinizde "askıda ekmek" nedir, bilen var mı? Ya da başka sorayım: Mahalle fırınına uğrayanınız var mı?
HÜSEYİN ALTINSOY (Aksaray) - Var, daha sabah uğradım.
ALİ BOZAN (Devamla) - Eğer gerçekten yani mahalle fırınına uğradıysanız ekmeğin fiyatını da biliyorsunuzdur, "askıda ekmek" uygulamasını da biliyorsunuzdur ve "askıda ekmek" uygulamasının AKP iktidarı döneminde arttığını, yaygınlaştığını da biliyorsunuz. Bunun sebebi sadece bu ülkede yaşayan yurttaşların dayanışma, yardımlaşma duyguları değil bunun sebebi, AKP iktidarı döneminde yoksulluğun artmasıdır. Yine, ay sonunu getirememenin ne olduğunu bileniniz var mı içinizde? Gerçekten varsa söylesin. Asgari ücret 17 bin lirayken ay ortasında bitiyordu. Şimdi, asgari ücret ay başında bitecek çünkü asgari ücret 17 bin lirayken zaten asgari ücretin alım gücü 10 bin liraydı. Yapılan 5 bin lira zamdan sonra bugünkü asgari ücretin yani 22.104 liranın alım gücü 22.104 lira değil 15 bin liradır.
Şimdi, değerli arkadaşlar, ben konuşmaya başlayalı üç dakika oldu. Bu üç dakika içerisinde ne oldu biliyor musunuz? Saray 3 tane asgari ücret harcadı. Yani benim bu kürsüye geldiğim üç dakika içerisinde sarayda 3 tane 22.104 lira harcama yapıldı. Önce sizden ricam şu: Sorduğum sorulara cevap verin. Sorduğum sorulara cevap verdikten sonra halka, milyonlara "Hayırlı uğurlu olsun." dediğiniz ve büyük bir keyifle açıkladığınız 22.104 lirayla geçinmeyi siz deneyin. Kış, kar, kıyamet, soğuk; hiç düşünüyor musunuz 22.104 lirayla bu karda, bu kışta, bu soğukta insanlar doğal gaz faturasını nasıl ödeyecek? Günlerdir milyonların gözü kulağı asgari ücretteydi, bir umut bekliyorlardı ama siz bu halkın uykularını kaçırdınız. Biz diyoruz ki: Halkın borcu var, kira derdi var, ekmek derdi var, fatura derdi var, öğrencisi var ama bakıyoruz size, sizde herhangi bir tepki yok ve şunu söyleyelim: Bu yapılan ayıptır. Sadece ayıp değil; bu yapılan günahtır, bu yapılan zulümdür. Hepinizin, hepimizin bu halka bir vekillik borcu var. Ben diyorum ki -defalarca buradan söyledim- çıkın çarşıya pazara, sokağa; çarşıda pazarda, sokakta insanlar size ne diyecek? Eğer gerçekten çarşıya pazara, sokağa çıkabilseydiniz bugün asgari ücreti 22.104 lira yapmazdınız.
Değerli milletvekilleri, ben geçtiğimiz yıl bu kürsüden söylemiştim, tekrar ifade edeyim, açıkça söylüyorum: Büyük bir keyifle açıkladığınız asgari ücret rakamı var ya, 22.104 lira...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bozan, lütfen tamamlayın.
ALİ BOZAN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Gelin, bu asgari ücreti yalnızca işçilere değil milletvekillerine, emekli vekillere, saraya, saray danışmanlarına, bakanlara, genel müdürlere, bakan yardımcılarına da verelim. Var mısınız, yok musunuz? Yoksunuz değil mi? Yoksunuz çünkü siz de biliyorsunuz ki 22.104 lirayla geçim olmaz. Kendinize reva görmediğiniz ücreti vekilliğini yaptığınız halka reva görüyorsunuz. Az önce demiştim, ben konuşmaya başlayalı üç dakika oldu, üç dakika içerisinde saray 3 asgari ücret harcadı. Altı dakika olmak üzere ve altı dakika içerisinde saray 6 asgari ücret harcadı. Hadi bakalım, saraya da çağrımız şu: Gelin, asgari ücret diye milyonlarca asgari ücretliye reva gördüğünüz 22.104 lirayla siz geçinin diyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bozan, teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
5'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 5'inci madde kabul edilmiştir.
6'ncı madde üzerinde 2 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 6'ncı maddesinin çerçeve hükmünde yer alan "eklenmiştir" ibaresinin "ilave edilmiştir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Mehmet Satuk Buğra Kavuncu | Erhan Usta | Yüksel Selçuk Türkoğlu |
İstanbul | Samsun | Bursa |
Ersin Beyaz | Hasan Toktaş | Lütfü Türkkan |
İstanbul | Bursa | Kocaeli |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SEYDİ GÜLSOY (Osmaniye) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan'a söz veriyorum.
Sayın Türkkan, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Memurları Kanunu'yla ilgili kanun teklifinin üzerine söz aldım ama güncel olan konu asgari ücret.
Asgari ücretle ilgili daha önce -bütçe zamanında- şunu söylemiştim: Masanın iki tarafını düşünmek lazım. Bir, asgari ücreti özel sektörde sanayici ödüyor, ona getireceği yükü hesap etmek lazım. Diğer taraftan, istediğiniz kadar zam yapın, verdiğiniz asgari ücret hiçbir zaman ücretlinin işine yaramıyor. Sebep? Paranın satın alma gücü yok, problem orada. Paranın satın alma gücünü eğer sağlayamazsanız, yükseltemezseniz o paranın gücünü, asgari ücret istediğiniz kadar yükselsin, sadece, özel sektörde işçi çıkarmalarına sebep olacak; fiyatlar da zaten o oranda artacak. Bakın, 2024'te, asgari ücretle Kocaeli'de 1.700 tane ekmek alıyordu vatandaş; dün asgari ücret açıklandı, bugün 15 lira oldu ekmek, bugün yeni asgari ücretle 1.473 ekmek alıyor. Yani asgari ücretin artması vatandaşa herhangi bir fayda sağlamıyor. Asgari ücretin artmasıyla beraber Maliye Bakanı Şimşek'in aldığı vergiler çoğalıyor; muhtasardı, işçinin üzerinden aldığı gelir vergisiydi... O yüzden, bu asgari ücreti belirlerken sarayı düşünmemek lazım, sarayın dışında da bir hayat var, onları da düşünmek lazım.
Ben kendi bölgemle ilgili bir sorundan bahsedeceğim. Ben Kocaeli Milletvekiliyim. Kocaeli'de "Batı Yakası" dediğimiz bir bölge var Gebze, Darıca, Çayırova ve Dilovası'ndan kurulu. Burada Kocaeli'nin nüfusunun yarısı oturuyor. Kocaeli'deki en büyük sanayi siteleri, organize sanayi bölgeleri burada; 10 tane organize sanayi bölgesi var. En çok katma değer sağlayan memleketin milletvekiliyim ben, geçen hafta konuştuğumuz bütçenin yüzde 10'unu sağlıyor Kocaeli verdiği vergilerle, ihracatıyla da öyle. Ama bir konuda eksik değil, her şeyi eksik Kocaeli'nin; en çok neyi eksik biliyor musunuz? Hastanesi eksik ya; 12 tane hastane var Kocaeli'de, bunun sadece 2 tanesi bu 4 ilçede. Yani nüfusun yarısının bulunduğu 4 ilçede sadece 2 tane hastane var.
Hasta sayılarıyla ve yatak sayılarıyla ilgili size biraz bilgi vermek istiyorum: İl genelinde 3.254 tane yatak var, Kocaeli'nin geneline baktığınızda az bir yatak gibi gözükmüyor; nüfusun yarısının yaşadığı batı bölgesinde sadece 800 yatak var, yarısı orada ama yatak sayısı dörtte 1'i kadar. Bu 800 yatakla bu insanlara hizmet edemezsiniz. Gebze'de Fatih Devlet Hastanesi var, bu sene 1 milyon 236 bin hastaya bakmış; Farabi Hastanemiz var, o da 1 milyon 700 bin hastaya hizmet vermiş yani bu bölgede 3 milyon hastaya, insana hizmet vermiş. O 8 tane hastanenin bulunduğu, büyük şehir hastanesinin de bulunduğu bölgede ise sadece ve sadece 1 milyon 200 bin hastaya bakılmış. Yani arada ne kadar garip bir tenakuz var, fark ediyor musunuz bilmiyorum. Üstelik Gebze Darıca'daki o 2 hastanede de doktorlar yok, branş eksiklikleri var, yatak sayısı ise yetersiz. "Çözün." diyoruz. Oralar en çok oy aldıkları bölgedir AK PARTİ'nin, en çok oy aldığı bölge ama en çok oy aldıkları bölgeye de hiç hizmet vermiyorlar. Belki de bu halk bundan hoşlanıyor, bilemiyorum. Veya biz mi uyandıramıyoruz bu halkı? Ya, arkadaş, hizmet vermiyorlar bunlar size, niye oy veriyorsunuz? Bunu da anlamakta güçlük çekiyorum açıkçası.
Gebze Teknik Üniversitesi açıldı. O zaman Sayın Fikri Işık Bakandı, rica ettim, dedim ki: "Gebze'de bu eski Gebze Teknoloji Entitüsü olan yere üniversiteye dönüşürken bir de mutlaka sağlık bilimleri fakültesi açalım, onu da Gebze'ye yapalım. Gebze Darıca Farabi Araştırma Hastanesini de araştırma hastanesi değil tıp fakültesi yapalım, bu sorunları bir nebze çözelim." Ama nerede? Hiç dinleyen yok. Sadece, para nereden geliyor, ona bakıyorlar; hizmet noktasında yok. Para geliyor mu? Mesele yok. Ya, bu insanlar vergilerini size ödüyorlar, oylarını size veriyorlar ama hizmeti sizden alamıyorlar; şikâyetlerini de bize ediyorlar, biz de bu şikâyetleri burada dile getiriyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Türkkan, teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 6'ncı maddesinde yer alan "aşağıdaki" ibaresinin "aşağıda bulunan" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ömer Faruk Hülakü | Onur Düşünmez | Kamuran Tanhan |
Bingöl | Hakkâri | Mardin |
Gülderen Varli | Semra Çağlar Gökalp | Burcugül Çubuk |
Van | Bitlis | İzmir |
|
| Salihe Aydeniz |
|
| Mardin |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SEYDİ GÜLSOY (Osmaniye) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Mardin Milletvekili Salihe Aydeniz'e söz veriyorum.
Sayın Aydeniz, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
SALİHE AYDENİZ (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; televizyonları başında bizi izleyen halklarımızı saygıyla selamlıyorum.
Kadınların, emeklilerin, işçinin, emekçinin, gençlerin yani toplumun ihtiyacını değil iktidarınızın çıkarını gözeten bir kanun teklifini konuşmak istemiyorum. Gerçekten, buradan emeklinin, işçinin yaşadığı, asgari ücretlinin yaşadığı sorunlarla ilgili konuşmanın çok daha verimli olacağını düşünüyorum. Emeklinin ve asgari ücretlinin artık ölüm sınırında yaşadığı bu düzende tek bildiğinizi yapmaya devam ediyorsunuz çünkü ha bire insanları kandırıyorsunuz. Senelerdir bu kürsüde katliamlardan, hukuksuzluklardan, geçim sıkıntılarından, insan hak ihlallerinden bahsediyoruz; biz yorulduk, biz utanıyoruz ama maalesef iktidar utanmıyor. Asgari ücretlinin, emeklinin maaşlarının düşüklüğü, bırakın insanca yaşamayı, açlık sınırının altında, ölüm sınırındadır. Bu durum toplumsal adaletin sağlanması açısından kabul edilebilir bir durum değildir. Ülkede çalışanlar alın terlerinin karşılığını alamıyorsa, temel ihtiyaçlarını karşılayamıyorlarsa orada yaşanan sadece ekonomik kriz değildir bir insanlık krizidir. Dün akşam asgari ücret 22.104 TL olarak açıklandı. Resmî rakamlara göre, enflasyon yüzde 47, vergilere gelen zam yüzde 55 ama asgari ücretliye yüzde 30; ne kadar adaletli değil mi (!) Asgarinin kelime anlamı "en az" diye işçilere reva gördüğünüz azın da azı. Elinizi vicdanınıza koyun; asgari ücretle geçinmeye çalışan bir ailenin günlük mutfak, kira, okul masrafı ve en temel ihtiyaçlarını karşılamak bile lüks ve hayal oldu. Bu insanlar yaşayabilmek için kredi kartlarına yükleniyorlar ve borç bataklığına sürükleniyorlar. Bir emekli yıllarca ülkenin yararına emek vermiş oluyor ama bu emeğe reva görülen 12.500 lira.
Buradan size soruyoruz: Emekliyi ekonomiye bir kambur olarak mı görüyorsunuz? Elektrik, su, doğal gaz faturalarının, temel gıda fiyatlarının her gün arttığı; ilaca, sağlık hizmetlerine erişimin neredeyse yok olduğu bir dönemde konut kiralarından bahsetmiyoruz bile. Emekli bir yurttaşın maaşı ayın ilk haftasında eriyip gidiyor. Peki, bu insanların ekonomik durumu iyileştirilemez mi? Elbette iyileştirilebilir ancak sorun şu ki ülkenin kaynakları savaş politikalarına ve silahlanmaya harcanıyor, sarayın bir buçuk dakikalık masrafına denk gelen bir ücrete mahkûm bırakılan milyonlar savaş politikalarına ısrarla kurban edilmek isteniyor. Her sınır ötesi operasyonda harcanan ve heba edilen milyon dolarlar, eksilen lokmaya, cebimizden eksilen paraya ve çocuklarımızın geleceğini düşünmemizden kısmamıza sebep oluyor. Hayaller dünyayı fethetme ama gerçekler açlığa, ölüme terk etme. Tam da bu anlamsız savaşta ısrarınız ülkede çalışmayı da emekli olmayı da bir ödül olmak değil âdeta bir cezaya dönüştürmüş durumda. Bu bir vicdan yarasıdır. Sadece 2024 yılında savunma ve güvenlik harcamaları için ayrılan bütçe 1 trilyon liraya yaklaşmış durumda; bu kaynaklar emeklilere, öğrencilere, çiftçilere ya da asgari ücretle geçinen milyonlara aktarılabilirdi ancak ne yazık ki savaşın ve çatışmanın süreklileşmesini tercih ediyorsunuz. Buradan bir kez daha soruyoruz: Emeklilerin insanca yaşaması için maaşlarını artırmak çok mu zor? Asgari ücretli çalışan yurttaşlarımızın temel gıda ve barınma ihtiyaçlarını karşılamak için kaynak bulmak bu kadar zor mu? Aynı şekilde, savaşın maliyetini karşılamak için kaynak yaratılıyorsa neden bu kaynaklar halkın refahı için kullanılamıyor? Bu soruların tek bir cevabı var: Tercihler yanlış yapılıyor; tercihler, savaştan yana, bir halkın temel ihtiyaçlarından uzak bir şekilde kullanılmaktadır. Ülkemizin savaş politikalarından uzaklaşarak halkın refahını merkeze alan bir yönetim anlayışına ihtiyacı var ancak o zaman emekliler, asgari ücretle geçinenler ve yoksul halklar hak ettikleri yaşama koşullarına kavuşabilirler. Yetkililere buradan sesleniyoruz: Bu insanlar size oy verdi, güven duydu, insanca bir yaşam için adalet talep ettiler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aydeniz, lütfen tamamlayın.
SALİHE AYDENİZ (Devamla) - Ancak artık buna sessiz kalma lüksünüz yok. Asgari ücretlinin ve emekli maaşının derhâl yaşam standartlarını yükseltecek şekilde artırılması, sosyal adaletin sağlanması ve toplumun en kırılgan kesimlerinin korunması adına ertelenemez bir sorumluluktur. Adaletin olmadığı bir yerde ne huzurdan ne de gelecekten bahsedilemez. Bizler, bu ülkenin kaynaklarının savaşa değil barış ve refah için kullanılması gerektiğini savunuyoruz, savunmaya devam edeceğiz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Aydeniz, teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
6'ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 6'ncı madde kabul edilmiştir.
7'nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 7'nci maddesinin çerçeve hükmünde yer alan "eklenmiştir" ibaresinin "ilave edilmiştir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Satuk Buğra Kavuncu | Erhan Usta | Yüksel Selçuk Türkoğlu |
İstanbul | Samsun | Bursa |
Ersin Beyaz | Hasan Toktaş | Yasin Öztürk |
İstanbul | Bursa | Denizli |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SEYDİ GÜLSOY (Osmaniye) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Denizli Milletvekili Yasin Öztürk'e söz veriyorum.
Sayın Öztürk, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Gündeme geçmeden önce; asgari ücrete yapılan bu akıl dışı artışı, enflasyonu düşürmek gibi temelsiz ve gerçek dışı bir gerekçeyle savunan AK PARTİ'si, milyonlarca çalışanın aklıyla açıkça alay etmektedir. Anlaşılan, sarayın penceresinden halkın sofrası ancak bu kadar görünüyor; oysa asıl gerçek, enflasyonu bizzat AK PARTİ'sinin yanlış politikalarının körüklediğidir. "Asgari ücrete yüksek zam yaparsak ekonomi çöker." masallarıyla milletin karşısına çıkmak ciddiyetten ve samimiyetten uzak bir tutumdur. İyi de sizin devlet alacaklarına, vergilere, harçlara getirdiğiniz zam tam yüzde 43,93. Soruyorum sizlere: Enflasyonu kim bu hâle getirdi; vatandaş mı, millet mi? Lüks makam araçları, israfın sınırlarını aşan saray harcamaları, yandaş müteahhitlere verilen fahiş ihaleler... Bakınız, sarayın günlük harcaması için sizin reva gördüğünüz, tam 1.560 kişinin asgari ücreti, yıllık üç yüz altmış beş gün altı saatten hesapladığınızda tam 570 bin asgari ücret; yemeye devam. Tüm bunlara ve daha fazlasına para var ama konu asgari ücretlinin maaşına gelince kaynak yok; bu zihniyet kötü bir zihniyettir arkadaşlar, bu zihniyet vicdansız bir zihniyettir. AK PARTİ'si her fırsatta milletten sabır ve anlayış bekliyor ama artık yeter; milletin sabrı taştı, dayanacak gücü kalmadı, tencereler boş, faturalar ödenemiyor. Daha durun; elektriğe, doğal gaza ne kadar zam yapacaksınız, o da Sayın Cumhurbaşkanının insafına kalmış. İktidarın tek derdi, her neye mal olursa olsun koltuklarını korumak; milletin sorunları, bugünü ve geleceği umurlarında bile değil. Buradan, AK PARTİ'sine bir tavsiyede bulunmak istiyorum: Eğer beceremiyorsanız bunu açıkça itiraf edin ve topyekûn istifa edin çünkü milletin adalet ve refah talepleri bir lüks değil, ülkemiz için acil bir zorunluluktur.
Gündeme dönecek olursak, yapılmak istenen düzenlemelere baktığımızda yeni bir yetki devri, yine bir belirsizlik ve yine keyfî düzenlemeler görüyoruz. Özellikle malul ve engelli vatandaşlarımızın araç alımlarındaki vergi istisnaları konusunda Cumhurbaşkanlığına verilen yetki, bu teklifin ne kadar özensiz ve amacından sapmış olduğunun açık bir göstergesidir.
Değerli milletvekilleri, malul ve engelli bireylerin araç alımı konusundaki mevcut düzenlemeler zaten yetersiz ve karmaşıkken şimdi bu alandaki düzenleme yetkisini tamamen Cumhurbaşkanına devretmek konuyu daha da keyfî bir hâle getirmekten başka bir şey değildir. Kanunun mevcut hâli suistimale açık ise bunu önleyin, olan bir hakkı kısıtlayıp gerçek hak sahiplerini zor duruma düşürüyorsunuz. Cumhurbaşkanının, araçların yerli katkı oranına, motor silindir hacmine, emisyon türüne ve değerine göre vergi istisnası belirlemesi, açıkça belirsizliğe ve adaletsizliğe davetiye çıkarmaktır.
Peki, soruyorum: Bu düzenleme sorunları çözmek yerine daha da belirsizlik ve daha fazla bürokrasi yaratmaktan başka ne işe yarayacak? Engellilerin hayatını kolaylaştırmak yerine neden daha fazla zorluk çıkarıyorsunuz? Engellilerin maaşları, bakım ücretleri ve sosyal destekleri insanca yaşam standartlarını karşılamaktan çok uzakken siz, bugüne kadar engelli maaşlarını insanca yaşam düzeyine getirmek için bir adım attınız mı, yoksa onlara da reva göreceğiniz rakam 8 bini 10 bin yapmak mı? Bakım hizmetlerini daha erişilebilir ve kaliteli bir hâle getirdiniz mi? Hayır, yapmadınız ama her fırsatta Cumhurbaşkanına yeni yetki vermekten, karar alma süreçlerini tek bir kişinin iradesini bağlamaktan geri durmuyorsunuz.
Engellilerin en temel hakkı olan erişilebilirlik meselesi bile bu ülkede hâlâ lüks gibi görülüyor. Engelli bireyler için erişilebilir binalar, yollar, toplu taşıma araçları hâlâ yeterli değil, eğitimde fırsat eşitliği hâlâ sağlanabilmiş değil, engelli bireyler için iş hayatında sürdürülebilir çözümler üretmekten hâlâ çok uzağız. Engelli bireyler, istihdam kotalarına rağmen iş bulamıyor, kamuda engelli kotası doldurulmuş gibi gösteriliyor ama gerçek tablo çok farklı. Keşke bu sorunları düzenlemek için Genel Kurula gelebilseydiniz. Bugün sadece engelli vatandaşlarımız değil, işçiler, emekliler, çiftçiler, esnaflar, gençler yani herkes perişan bir durumda.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Başkanım, tamamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Öztürk, lütfen tamamlayın.
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Geleceğe dair umutları tükenmiş, çocuklarına bir lokma ekmek götüremeyen anne ve babalar var bu ülkede. İktidar partisi vekillerine sormak istiyorum: Peki, siz ne yapıyorsunuz? Milletin gerçek sorunlarına odaklanmak yerine, yetkileri tek bir kişiye devrederek sorumluluktan mı kurtuluyorsunuz, yoksa daha da sorunları derinleştiriyor musunuz? Gerçek sorunları artık görün, vatandaşın sesine kulak verin. Masabaşında yazılan, toplumdan kopuk düzenlemelerle bu ülkenin sorunları çözülemez. Engelli bireylerin, memurların, işçilerin, çiftçilerin, gençlerin, kadınların haklarını koruyacak, sosyal adaleti sağlayacak politikalar üretin. Sizler bu ülkenin ayrım yapmadan tüm vatandaşlarına karşı sorumlusunuz ancak görüyoruz ki bu sorumluluğu yerine getirmekten çok uzak bir noktadasınız diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Öztürk, teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
7'nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 7'nci madde kabul edilmiştir.
8'inci madde üzerinde 2 önerge vardır, aykırılık sırasına göre işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 8'inci maddesinin kanun teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ömer Faruk Halakü | Onur Düşünmez | Kamuran Tanhan |
Bingöl | Hakkâri | Mardin |
Burcugül Çubuk | Gülderen Varli | Semra Çağlar Gökalp |
İzmir | Van | Bitlis |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SEYDİ GÜLSOY (Osmaniye) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Mardin Milletvekili Kamuran Tanhan'a sana söz veriyorum.
Sayın Tanhan, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMURAN TANHAN (Mardin) - Teşekkür ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Cezaevlerinde Adli Tıp Kurumu işkencesine direnen hasta tutsakları, yine korsan ve paralel mahkemeler gibi çalışan ceza ve idare gözlem kurullarına karşı infazları ertelenenleri, ikametlerinden uzak cezaevlerine sürgün edilenleri ve bir bütün, cezaevinde olan yoldaşlarımızın tamamını sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
8'inci madde üzerine söz aldım. Maddeyle, Hazine ve Maliye Bakanlığının mücbir sebep sayılan hâllerinde bölge, il, ilçe, mahalle ve afete maruz kalanlar itibarıyla mücbir sebep hâli ilan etme yetkisinin organize sanayi bölgesi, teknoloji geliştirme bölgesi, endüstri bölgesi, serbest bölge gibi bölgeler itibarıyla ve mükellefiyet ve vergi türü, vergilendirme ve defter tutma usulü, faaliyet konusu, sektör, aktif toplamı, öz sermaye toplamı, satış hasılatı ve çalıştırılanların hizmet erbabı gibi ölçüleri de dikkate alınarak kullanabilmesine yönelik düzenleme yapılmaktadır.
Diğer taraftan, mücbir sebep hâli ilan edilmesi durumunda mücbir sebebin bu durumun meydana geldiği tarihin rastladığı aydan itibaren, bu ayı izleyen tarihten itibaren üçüncü ayın son günü itibarıyla sona ereceği hüküm altına alınarak mücbir sebep hâlinin ne kadar süreceğine ilişkin belirleme yapılmakta ve bu sürenin mücbir sebebin vuku bulduğu tarihin rastladığı ayı izleyen on sekizinci ayın sonuna kadar uzatılabilmesi hususunda Hazine ve Maliye Bakanına yetki verilmektedir.
Değerli milletvekilleri, bakın, bu kanuni düzenleme kapsamında böyle bir hüküm getirilmesine neden ihtiyaç duydunuz; bu anlaşılabilir bir durum değil. Bu düzenleme hangi talebe karşılık olarak bu torba yasaya ve hem de son dakika olarak eklendi, bunun da açıklamasının yapılması gerekir. Yine sormak gerekiyor: Bu maddeyle getirdiğiniz düzenleme organize sanayi bölgelerinde iflas edecek bazı şirketler için mi çıkarılıyor ya da bu maddeden murat ettiğiniz başka bir şey mi var? Her şeyden önce bu sorulara yanıt vermek gerekir, kamuoyunu aydınlatmak gerekiyor. Bakın, bu konuda belirtmek istediğim bir başka mevzu da mücbir sebebin ne zaman ortadan kalkacağı sorusuna verilecek yanıt, söz konusu sebebin niteliğine bağlı olarak değişecektir. Örneğin, büyük bir deprem olmuşsa bunu şimdiden kâğıt üzerinde mücbir sebep sayıp "Üçüncü ayın son günü sona erer." şeklinde belirlemek doğru bir durum, bir tutum, bir karar değildir. O noktada, mücbir sebebin ne olduğu konusu belirleyici olmalıdır. Başka bir şekilde söylemek gerekirse burada ezbere üç ay gibi bir süre belirtmenin altındaki mantık anlaşılabilir değildir. Öte yandan, yine, bu düzenleme içeriğinde Hazine ve Maliye Bakanlığına ihtiyari bir yetki tanınmaktadır. Bu noktada diyelim ki mücbir sebep hâli ilan edildi ve üç ayın sonunda söz konusu Bakanlık "Süreyi uzatıyorum." dedi, o zaman ne olacak? Yapılan bu belirsizlikle, özellikle depremzede yurttaşlarımız olmak üzere, vergi mükelleflerine, esnafa yönelik yeni mağduriyetlere kapı aralanmış olacaktır. Sözün özü, bu maddeyle getirdiğiniz düzenlemenin, mücbir sebep hâli ilan edilmesi durumunda zaten mağdur durumdaki yurttaşın derdine derman olmayacağı gibi, yurttaşın hayatını daha da zorlaştıracağı apaçık ortadadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de meydana gelen ve merkez üssü Maraş Pazarcık olan 6 Şubat depremleri, son yılların en yıkıcı doğa olaylarından biridir. Meydana gelen depremler çok sayıda can kaybına, yaralanmalara ve hasarlara sebep olmuştur. Dolayısıyla depremler önlenebilir, diğer ülkelere baktığımızda 8-9 şiddetinde depremler oluyor ama can kaybı olmuyor. Bizde önleyici bir tedbir alınmadığı için imar aflarıyla aslında bu depremlerin bu yıkıcı sonuçlarının iktidar eliyle artırıldığını ifade edebiliriz.
Yine, 6 Şubat 2023 depremlerinin ardından neredeyse iki yıl geçmesine rağmen deprem bölgesindeki sorunları hâlâ çözemedi bu iktidar. Dolayısıyla, "On sekiz ayda bunu yapacağım." denildi ama iki yıla yakın bir süre geçmesine rağmen deprem bölgesindeki sorunlar devam ediyor. Bu sorunlar devam ederken yurttaşlar temel ihtiyaçlarını dahi karşılamakta zorlanıyor. Ekonomik faaliyetleri sekteye uğramışken 6 Şubat depreminden etkilenen mükellefler için başlatılan mücbir sebep hâli 30 Kasım tarihinde sonlandırılmıştır. Bakın, Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek ne dedi sosyal medya hesabından? "Deprem bölgesinde uygulanan mücbir sebep hâli dün itibarıyla sona erdi ancak depremden etkilenen mükellefler bireysel başvurularıyla mücbir sebepten yararlanmaya devam edecek. Birikmiş vergi borçlarını tek seferde ödemek zorunda kalan mükelleflere faizsiz yirmi dört ay taksit imkânı sunuyoruz. Bugünkü fiyatlarla son iki yılda deprem için yaklaşık 2,6 trilyon lira harcadık. Deprem yaralarını sarmak için bütçe imkânlarını seferber etmeye devam edeceğiz." demiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tanhan, lütfen tamamlayın.
KAMURAN TANHAN (Devamla) - Açıklamasında, yurttaşların yaşadıkları sorunların neredeyse hiç azalmadan devam ettiğini görebiliyoruz, tespit edebiliyoruz. Şu soruyu sorarak bitirmek istiyorum: 6 Şubat depremlerinden etkilenen mükellefler için başlatılan mücbir sebep hâlini neden uzatmıyorsunuz o zaman? Uzatmıyorsunuz da bu kanun teklifinde sonradan eklediğiniz bir düzenleme getiriyorsunuz. Buradaki amacınız nedir?
Deprem bölgesinde yaşamını yitiren ve dışarıda kalan halklarımızın hepsini tekrar sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Genel kurulu saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Tanhan, teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 8'inci maddesinin çerçeve hükmünde yer alan "değiştirilmiştir" ibaresinin "yeniden düzenlenmiştir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Satuk Buğra Kavuncu | Erhan Usta | Yüksel Selçuk Türkoğlu |
İstanbul | Samsun | Bursa |
Metin Ergun | Ersin Beyaz | Hasan Toktaş |
Muğla | İstanbul | Bursa |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Muğla Milletvekili Metin Ergun'a söz veriyorum.
Sayın Ergun, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
METİN ERGUN (Muğla) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; İYİ Parti Grubu adına teklifin 8'inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, bugün Kazakistan'ın Aktau şehri yakınlarında düşen Azerbaycan Hava Yollarına ait uçak kazası nedeniyle kardeş Azerbaycan halkına başsağlığı diliyorum; ölenlere Allah'tan rahmet, yaralılara şifalar diliyorum.
Muhterem milletvekilleri, görüşülmekte olan teklif 11 farklı kanunla ilgili düzenlemeleri içeren bir torba tekliftir. Ne yazık ki torba yasa uygulaması iktidarın alışkanlık hâline getirdiği bir yöntem hâline gelmiştir. Torba yasa uygulamaları pratik bir çözüm gibi sunulsa da aslında kanun yapma tekniği ve uygulama açısından birçok sorun ve sakınca barındırmaktadır. Öncelikle, birden fazla düzenlemenin aynı teklif altında olması kanun yapma tekniğine ve hukukun temel ilkelerine açıkça aykırıdır. Temel yasama ilkelerimizden biri, her kanunun kendi özel amacı doğrultusunda düzenlenmesidir. Ancak torba yasalar farklı konuları tek bir metin altında birleştirerek yasaların sistematiğini bozmaktadır. Bu durum, hukuk devleti ilkesine zarar verdiği kadar yasaların anlaşılabilirliğine ve öngörülebilirliğine de ciddi oranda zarar vermektedir. Netice itibarıyla ne vatandaşlarımız ne de uygulayıcılar bir torba yasayı kolaylıkla anlayabilmektedir. Bu durum bireylerin hukuki güvenliğini zedelerken yargı süreçlerini de karmaşık hâle getirmektedir.
Muhterem milletvekilleri, torba yasa hazırlıkları sırasında tekliflerin komisyonda derinlikli olarak incelenememesi de önemli bir sorundur. Hâl böyle olunca geniş kapsamlı bir teklifte her düzenlemenin detaylı bir şekilde tartışılması zorlaşmaktadır. Bu durum yasaların kalitesini düşürmekte ve hatalı düzenlemelere kapı aralamaktadır. Komisyonlarda uzman görüşlerine yeterince yer verilmemesi, sorunları daha da derinleştirmektedir. Bu eksiklik yasaların uygulamada sık sık revize edilmesine neden olmaktadır. Sonuçta, aynı düzenlemeler farklı torba tekliflerle yeniden gündeme gelmekte, bu da hem zaman kaybına hem de yasama sürecinin etkinliğinin azalmasına yol açmaktadır.
İYİ Parti olarak iktidara çağrımız nettir: Torba yasa uygulamalarından derhâl vazgeçin; kanun tekliflerini daha katılımcı ve şeffaf bir şekilde hazırlayın.
Muhterem milletvekilleri, partili Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmeden önce Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin hızlı karar almayı ve yürütmeyi daha etkili hâle getireceği ifade edilmiş idi ancak sistem yürürlüğe girdikten sonra defalarca gördüğümüz gibi, bu kararnameler, Meclisi devre dışı bırakmak ve denetim mekanizmalarını zayıflatmak için kullanılır hâle gelmiştir. Son yıllarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, mesaisinin önemli bir kısmını, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin neden olduğu hukuksuzlukları düzeltmek için harcamaktadır. Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi yasama ve yürütme arasındaki dengeyi bozmuş, yasama yetkisinin önemli bir kısmını yürütmeye devretmiştir. Bazı düzenlemeler, Anayasa Mahkemesinden döneceği bilinmesine rağmen, Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle hayata geçirilmekte ve bir nevi fiilî durum yaratılmaktadır. Daha sonra, bu kararnameler Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilip yeniden düzenlenmek üzere Meclise getirilince de "Bu teklif zaten uygulanmakta olan bir teklif." diye bu duruma göz yummamız beklenmektedir. Bu durum, partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin hukuki ve demokratik bir kriz yarattığını açıkça göstermektedir.
İYİ Parti olarak biz, katılımcı, istişareye açık ve toplumun sorunlarını çözmeye odaklanan bir yasama sürecinin hayata geçirilmesini savunuyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ergun, lütfen tamamlayın.
METİN ERGUN (Devamla) - Geçici değil kalıcı düzenlemeler içeren, demokratik değerlere uygun bir yasama anlayışının benimsenmesi gerektiğine inanıyoruz.
Bu düşüncelerle konuşmamı tamamlıyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ergun, teşekkür ediyorum.
Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
8'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 8'inci madde kabul edilmiştir.
9'uncu madde üzerinde 2 adet önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 9'uncu maddesinin kanun teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ömer Faruk Hülakü | Onur Düşünmez | Kamuran Tanhan |
Bingöl | Hakkâri | Mardin |
Burcugül Çubuk | Semra Çağlar Gökalp | Gülderen Varli |
İzmir | Bitlis | Van |
|
| Gülcan Kaçmaz Sayyiğit |
|
| Van |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Van Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit'e söz veriyorum.
Sayın Kaçmaz Sayyiğit, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken basın emekçilerine yönelik saldırıları ve baskıları kınıyor, cezaevlerindeki tüm siyasi mahpusları da saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Üzerinde konuştuğumuz kanun teklifine Komisyon aşamasında ihdas edilen 9'uncu madde vergi mükellefi depremzedeleri yakından ilgilendiriyor çünkü 6 Şubat 2023'te Maraş, Hatay ve Adıyaman olmak üzere 11 kenti etkileyen depremin etkileri hâlâ ortadan kaldırılmış değil maalesef. Depremin üzerinden neredeyse iki yıl geçti ama hiçbir konuda kalıcı bir çözüm üretilemedi, "asrın felaketi" tanımına eş değer bir refleks geliştirilmedi, maalesef bir eylem planı da ortaya konulamadı. Resmî rakamlara göre depremde 53 bin insanımızı kaybettik, 100 binden fazla kişi yaralandı. Bu vesileyle, hepsine tekrar Allah'tan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum. Depremde 40 bin civarında konut veya iş yeri tamamen yıkıldı, yüz binlerce yapı ağır hasar aldı. Bunun sonucunda 11 kentte günlük yaşam ve ticari aktivite tamamen ortadan kalktı. Buna karşı, devleti yöneten AKP iktidarının hiçbir şekilde bir felakete hazırlık yapmadığı da ortaya çıkmış oldu çünkü ekonomi politik tercihlerle ülkeyi çoklu krizlere sürükleyen Hükûmet kasada ihtiyat akçesi dahi bırakmamıştı. Normal şartlarda bir yurttaş ödediği vergilerin karşılığında hizmet alır, zor günlerde ise destek görür ama Türkiyeliler verginin dahi vergisini ödemelerine rağmen kötü günlerinde yanlarında devleti maalesef göremiyorlar. Maraş depreminin akabinde, 2023 yılı içinde konutlar bitecekti ama bu hedef de tutturulamadı, bugün de şu kış koşullarında insanlar konteynerlerde kalmak zorunda bırakıldı. İş yerleri yıkılan, aylarca işbaşı yapamayan esnaf da yüzüstü bırakıldı. İlk etapta vergi mükellefleri için mücbir sebep hâli getirildi ama yaralar sarılmadan, esnaf deprem öncesi duruma gelmeden mücbir sebep sonlandırıldı. Bir taraftan "asrın felaketi" diyen AKP, mücbir sebep hâlini sadece yirmi bir ay sürdürebildi. Şimdi, teklifte 9'ncu maddede Hazine ve Maliye Bakanlığına bunu uzatma yetkisi veriliyor. Bunu 8'inci maddeyle birlikte düşündüğümüzde, eşitlik ilkesine aykırı bir şekilde belirli bölgeler için yapılacağı izlenimi açığa çıkıyor. Diğer taraftan, mücbir sebep hâli ilanı kısa süreli olacak şekilde düzenlenmekte. Açıkçası, bunun bir Bakanlığın tekelinde olmasının sağlıklı olmayacağını düşünüyorum çünkü ne kadar objektif işletileceği tam bir muamma. Dolayısıyla böyle olmaz, mücbir sebep hâli bir Bakanlığın uhdesinde olacağına kanunla düzenlenmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deprem bölgesinde iş yeri sahiplerinin, küçük esnafın yaşadığı mağduriyet ve temel talepleri Hazine ve Maliye Bakanlığınca ortaya konulmadan rastgele adımlarla bir sonuç alınamaz. Bugün deprem nedeniyle mücbir sebep kapsamına alınan 11 ilde yaklaşık 276 bin gelir vergisi mükellefi, 103 bin kurumlar vergisi mükellefi ve 165 bin basit usul mükellefi bulunmakta. Uzmanların aktardığına göre deprem bölgesindeki kentlerin vergi borcu 37 milyar 742 milyon civarında. Normalde 85 milyonluk büyük bir ülkede bu tutarın ciddi bir miktar olmaması gerekiyordu. Dolayısıyla, hiç zaman kaybetmeden vergi terkini usulüyle esnafın, tüccarın sorunu tümden çözülebilirdi. Buna karşın AKP'nin terkin ettiği tutar maalesef sadece 15 milyar lira, geriye kalan 22 milyar civarında. Şimdi, devlet zaten depremin vurduğu yurttaştan bu tutarı tahsil etmeye çalışıyor; hâlbuki aynı devlet yandaş holdinglerin yüz milyarları bulan borcunu bir çırpıda silebilmiş bir devlet. Yine, hazine garantili yapımlarda her yıl yüzlerce milyar lira müteahhitlere para aktarılıyor. Önümüzdeki birkaç yılda garanti ödemeleri kapsamında holdinglere 700 milyar lira ödeme yapılacağını da biliyoruz.
Sonuç itibarıyla, mücbir sebep hâlinin belirli süreler kapsamında uygulanması sorunları maalesef çözmüyor; bunun yerine sorunlar kalıcı bir şekilde çözülmeli, süre sınırı olmadan mücbir sebep hâli ilan edilmeli. Sürekli yapılandırma yerine devede kulak kalan vergi borcunun terkin edilmesi gerekmektedir diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kaçmaz Sayyiğit, teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 9'uncu maddesinin çerçeve hükmünde yer alan "eklenmiştir" ibaresinin "ilave edilmiştir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Satuk Buğra Kavuncu | Erhan Usta | Yüksel Selçuk Türkoğlu |
İstanbul | Samsun | Bursa |
Ersin Beyaz | Hasan Toktaş | Lütfü Türkkan |
İstanbul | Bursa | Kocaeli |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan'a söz veriyorum.
Sayın Türkkan, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Memurları Kanunu olarak bilinen bu torba kanun teklifinde 14 tane Cumhurbaşkanı kararnamesinin kanunlaştırılmaya çalışıldığını görüyoruz yani hukuk göz ardı ediliyor. Bir kişinin iki dudağı arasından çıkan, bir gece yarısı çıkarılan ve Anayasa Mahkemesinden dönen düzenlemeleri biz burada kanunlaştırmaya çalışıyoruz. Aslında Meclis kanun yapmıyor -ben bunu daha önceki senelerde de söylemiştim- Meclis Beştepe'den çıkan sözleri burada kanun hâline getiriyor. Şimdi, bu Cumhurbaşkanı kararnameleri hukuka uymadığı için hukuku ve bu kararnameleri uydurmaya çalışıyoruz ve kanunlaştırmaya çalışıyoruz biraz evvel ifade ettiğim gibi.
Devlet Memurları Kanunu demişken önce devletin ne olduğunu, bu gerçeği atlamamak lazım. Siz devlet değilsiniz, bunu daha önce söylemiştim; siz devlet değilsiniz, "Cumhur İttifakı" denilen yapı da devlet değil ama son gelişmeler gösteriyor ki sizler kendinizi devletin yerine koymaya başlamışsınız. Bir devletin meşruiyetinde yargı sisteminin bağımsızlığı, adaletin tarafsızlıkla dağıtılması ve özgür basının varlığı yatıyor. Ancak bakıyoruz, artık adaleti dağıtanlar hâkim ve savcılar değil; kimin tutuklanacağına, kimin gözaltına alınacağına AK PARTİ'li troller karar veriyor sosyal medyada. "Bu tutuklasın." diyorlar, dört beş saat geçmeden bakıyorsunuz tutuklanıyor; "Bu gözaltına alınsın." iki üç saat sonra gözaltına alınıyor yani hâkim ve savcıların görevini kurduğunuz bu düzenle AK PARTİ'li trollere devretmişsiniz. Devlete "seri katil" diyen birisi vardı; TSK'ye "Peygamber ocağı değil." demişti, "Mehmetçik şehit falan değildir." demişti. Apo'nun kardeşini yayına çıkaran o TRT'nin Yönetim Kurulunda yer alan kişiler hakkında bugüne kadar herhangi bir işlem başlattınız mı? Yok. Yüce Gazi Mecliste 40 bin insanımızın katiline, teröristbaşına "Birinci sırada milletvekili olsun." diyen o arkadaşı gözaltına aldılar mı? Herhangi bir tutuklama var mı? Yok. Ama sıra muhaliflere gelince hemen gözaltı başlıyor. En son Özlem Gürses... Arkadaşlar, Özlem Gürses'i burada iktidar koltuğunda oturanlar da tanır, yılların gazetecisi. O kendisine atfedilen suçun kırıntısı dahi beyninin ucundan geçmez. Dil sürçmesi, eyvallah... İfadesi alınması gerekiyor mu? Tabii ki alınması gerekiyor, bunun sorulması gerekiyor ama gece alıp kara yoluyla İstanbul'a götürüp eziyet etmek değil. İnsanları korkutarak korku imparatorluğu kurmaya çalışıyorsunuz. Kırk saat kelepçe takılmadı kadına, kırk saat sonra sağlık kontrolüne giderken basına resim vermek için kelepçe takıldı ve hastaneye götürüldü. Şimdi, bu talimatın kimlerden geldiğini tabii ki biliyoruz. Hangi demokratik devlet, hangi hukuk devleti özgür basına kelepçe takarak varlığını ispat ediyor?
Aynı şekilde, kan davasına çevirdiğiniz bir Gezi hadisesi var. Gezinin intikamı için şehir plancısı olan akademisyen Tayfun Kahraman'ı Hükûmeti yıkmak istedi diye zindana attınız, bu bahaneyle zindana attınız. Cezaevinde kötü muamele görüyor. MS hastası bu çocuk, cezaevinde gördüğü hastane hizmeti yetmiyor; devamlı, ayda 1 defa -15 günde 1- tıp fakültesine gidiyor. En son giderken cezaevi aracında, ringde kollarına takılan kelepçeden çektiği acıyı hepiniz gördünüz, ben de gördüm. MS hastası bir akademisyen bu. Ya, Esad'ın hapishanelerini gösterirken burada bu yapılanlarla çelişkiye düşmüyor musunuz? Mahkûmun size canını emanet ettiği bir düzendir hukuk sistemi. Orada eziyet etmek için size verilmiyor. Atatürk Havalimanı'nda 45 kişiyi katleden, 236 kişiyi yaralayan o IŞİD üyelerini bile haksız yere yattılar diye serbest bıraktınız. Bir taraftan, MS hastası, hareket kabiliyetini kaybetmiş Tayfun Kahraman'ı içeride tutmaya devam ediyorsunuz; seçilmiş milletvekili Can Atalay'ı Meclise getirmiyorsunuz, işkence ediyorsunuz. Bu çocukların hatası IŞİD üyesi olmamak mı? IŞİD üyesi olunca kurtarıyorlar mı bunlar cezadan? Unutmayın, adaletin tecellisi gecikirse devletin meşruiyeti de sarsılır. Adalet bir gün hepimize lazım olacak ama biliniz ki bundan sonraki süreçte en çok size lazım olacak.
Hepinizi saygıyla selamlıyor,
BAŞKAN - Sayın Türkkan, teşekkür ediyorum.
Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
9'uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 9'uncu madde kabul edilmiştir.
10'uncu madde üzerinde 1 önerge vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 10'uncu maddesinin teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Özlem Zengin | Halil Eldemir | Fehmi Alpay Özalan |
İstanbul | Bilecik | İzmir |
Osman Sağlam |
| Mustafa Arslan |
Karaman |
| Tokat |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle teklifin 10'uncu maddesi yeniden değerlendirilmek üzere metinden çıkarılmıştır.
BAŞKAN - Evet, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiş ve teklifin 10'uncu maddesi teklif metninden çıkmıştır.
Herhangi bir karışıklığa mahal vermemek için bundan sonra maddeler üzerindeki önerge işlemlerine mevcut sıra sayısı metnindeki madde numaraları üzerinden devam edilecek, kanun yazımı esnasında madde numaraları teselsül ettirilecektir.
11'inci madde üzerinde aynı mahiyette 2 önerge vardır. Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri birlikte işleme alacağım ve birlikte oylarınıza sunacağım.
Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 11'nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Özlem Zengin | Halil Eldemir | Fehmi Alpay Özalan |
İstanbul | Bilecik | İzmir |
Osman Sağlam |
| Mustafa Arslan |
Karaman |
| Tokat |
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Ersin Beyaz | Metin Ergun | Yavuz Aydın |
İstanbul | Muğla | Trabzon |
Mehmet Mustafa Gürban | Lütfü Türkkan |
|
Gaziantep | Kocaeli |
|
BAŞKAN - Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Peki, aynı mahiyetteki önergeler üzerinde söz Trabzon Milletvekili Yavuz Aydın'a ait.
Sayın Aydın, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
YAVUZ AYDIN (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Denetleme Kurulu denetçilerinin görev ve yetkilerini düzenleyen madde üzerinde İYİ Parti Grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz maddeyle Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği düzenlemelerin yasayla yeniden hayata geçirilmesi hedeflenmektedir. Ancak bu düzenleme Devlet Denetleme Kurulunun kuruluş amacına uygun hareket etmediği gerçeğini değiştirmemektedir. Kurul, yıllardır iktidarın yan sürümü gibi davranmakta, bağımsız bir denetim mekanizması olmaktan uzak bir görüntü sergilemektedir. Kısacası, yetkiler amacına uygun kullanılmadıkça denetim yalnızca bir gösteriden ibaret kalmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de denetim mekanizmalarının etkisizliği yalnızca kurumların şeffaflık ve hesap verebilirlikten uzaklaşmasına değil, aynı zamanda devlet memurlarının da ağır ekonomik sorunlarla baş başa kalmasına neden olmaktadır. Bugün, kamu görevlileri enflasyon karşısında eriyen maaşlarıyla geçim derdine düşmüş durumdadır. Devlet memurları kira, enerji ve gıda gibi temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanırken ne yazık ki hak ettikleri itibarı ve ekonomik güvenceyi bulamamaktadır. Fakat mevcut Hükûmet ekonomik krizin yükünü memurların omuzlarına yüklemekte, liyakatsiz kadrolarla kamu yönetimini daha da zayıflatmaktadır. Memurlarımızın ekonomik sorunlarına çözüm bulamayan bir yönetim anlayışı hem kamu hizmetlerini aksatmaktadır hem de devletin itibarı üzerinde derin yaralar açmaktadır. Hükûmetin hedefi kamu görevlilerinin sorunlarını çözmek ve denetim mekanizmalarını etkin bir şekilde işler hâle getirmek olmalıdır. Devletin asli görevi vatandaşlarını ve memurlarını ekonomik güvenceden mahrum bırakmak değil, refah içinde yaşatmaktır çünkü adalet ve refah bir toplumun geleceğini inşa eden en sağlam temel olmalıdır.
Kıymetli milletvekilleri, Hükûmet ekonomik krizi yönetemediği gibi vatandaşlarımızı ezmeye devam etmektedir. Enflasyon karşısında halkımızın alım gücünü yok eden bu politikalar adalet ve vicdanla bağdaşmamaktadır. Vatandaşlarımızı koruması gereken bir Hükûmet vergi yükünü artırırken emeğin karşılığını eritmeye devam etmektedir. TÜİK'in yüzde 47'lik enflasyonuna karşı asgari ücrete yüzde 30 zam yapmak milyonlarca çalışanın alım gücünü daha da eritmektir. ENAG'ın yüzde 86 olarak açıkladığı yıllık enflasyona karşı TÜİK'in yüzde 47 gibi gerçeklikten uzak bir rakam sunması Hükûmetin kötü ekonomi yönetimini gizleme çabasından başka bir şey değildir. İTO'nun yüzde 59 olarak açıkladığı yıllık enflasyon verileri ortadayken Sayın Erdoğan'ın "Çalışanlarımızı enflasyona ezdirmedik." sözü gerçeklerle ne kadar örtüşmektedir? Vatandaşlarımızın alım gücünü eriten tablo karşısında bu söylemin inandırıcılığı artık sorgulanır hâle gelmiştir. 2025 yılında, Hükûmet, vatandaşlarımıza vergi, harç ve cezalarda geçerli yüzde 43 oranında zam yapmakta ama asgari ücrete gelince sadece yüzde 30 zammı reva görmektedir. Ne yazık ki yirmi iki yılda gelinen nokta sadece 22 bin liradır. Bu nasıl bir adalettir? Konu asgari ücretlinin maaşına zam olunca yüzde 30 oran fakat konu harçlarla, vergilerle para toplamak olunca yüzde 43 oran layık görülmektedir. Bu adaletin terazisi şaşmıştır ve iktidar milletin emeğini hiçe saymaktadır. Artık bu düzen sürdürülebilir değildir. Markette, pazarda, faturalarda gerçek enflasyon rakamları milletin cebine her gün bir tokat gibi inmektedir. Bu zam masalları boş tencerelere çare olmamaktadır fakat Hükûmet, enflasyon canavarıyla mücadele etmek yerine o canavarı besleyerek halkı yoksulluğa mahkûm etmiştir. Önümüzdeki ilk seçimde milletin iradesiyle ve İYİ Partinin iktidarıyla bu adaletsizlik mutlaka son bulacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aydın, lütfen tamamlayın.
YAVUZ AYDIN (Devamla) - Bitiriyorum Başkanım.
Sonuç olarak, Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu'nun söylediği söze geliyoruz. "Sarayın penceresinden halkın sofrası gözükmemektedir." diyor, Genel Kurulu ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.
Şimdi diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle teklifin 11'inci maddesi yeniden değerlendirilmek üzere metinden çıkarılmaktadır.
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, kabul edilen aynı mahiyetteki önergelerle teklifin 11'inci maddesi teklif metninden çıkmıştır. Az önce yapmış olduğum açıklama geçerlidir.
Mevcut madde numaraları üzerinden önerge işlemlerine devam ediyoruz.
12'nci madde üzerinde aynı mahiyette 2 önerge vardır, önergeleri birlikte işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 12'nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Özlem Zengin | Halil Eldemir | Fehmi Alpay Özalan |
İstanbul | Bilecik | İzmir |
Osman Sağlam | Mustafa Arslan |
|
Karaman | Tokat |
|
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Mehmet Satuk Buğra Kavuncu | Erhan Usta | Ersin Beyaz |
İstanbul | Samsun | İstanbul |
Hasan Toktaş | Yüksel Selçuk Türkoğlu |
|
Bursa | Bursa |
|
BAŞKAN - Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz İstanbul Milletvekili Ersin Beyaz'a ait.
Sayın Beyaz, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
ERSİN BEYAZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
12'nci maddede düzenlenen Devlet Denetleme Kurulu 1980 darbesinden sonra Millî Güvenlik Konseyi ve Danışma Meclisi tarafından kurulan bir kurumdur. Devlet Denetleme Kurulunun yapısı, 2017 Anayasa değişikliği sonrasında partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle tekrar düzenlenmiştir. Başkan ve üyeleri Cumhurbaşkanı tarafından atanan Kurul, yargı organları görev alanı dışında kalacak şekilde idarenin hukuka uygunluğu konusunda işleyişin düzenli, verimli bir şekilde yürütülmesinde gerekli inceleme ve denetlemeleri yapmaktadır. Gerekirse araştırma yaparak kamu kurum ve kuruluşlarını, yine, bu nitelikte olan meslek kuruluşlarını, kamuya yararlı dernek ve vakıfları incelemeye tabi tutabilmektedir.
AK PARTİ bu düzenlemeyle Devlet Denetleme Kurulunun yaptığı denetlemelerde görev alan personele görevden uzaklaştırma tedbirini getirmek istiyor; Anayasa Mahkemesi ise tedbirin uygulanabileceği hükmünü iptal ediyor. Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesinde kamu makamlarının keyfî müdahalelerin önüne geçmek için Anayasa madde 33'ü gerekçe sunduğunu biliyoruz. Peki, Cumhurbaşkanı kararıyla düzenlenemeyecek ve yasak olan bir kuralı ısrarla neden ihlal ediyorsunuz? "Anayasa'yı, kanunu tanımayız, istediğimiz kararı Sayın Erdoğan'ın bir imzasıyla çıkarırız." ısrarından neden vazgeçmiyorsunuz? Söz konusu Anayasa Mahkemesi iptal kararına göre, görevden uzaklaştırma tedbirinin uygulanması mümkün değilken şimdi bu durumu kanuni bir düzenleme hâline getiriyorsunuz. Ne hikmetse kamu hizmetlerinin gerekleri yönünde görevi başında kalmasında sakınca olan personeli siz belirliyorsunuz. Hakkında uzaklaştırma ve tedbir uygulanacak kamu bürokratının, memurun atamasını da yirmi iki yıldır liyakate bakmaksızın siz yapıyorsunuz. Elinizdeki pervasız yetkinin doğru mahiyette kısıtlanmasına bile tahammül edemiyor, Anayasa Mahkemesinin kararını yok sayarak kanunun arkasından dolanıyorsunuz. 1980 darbesinden sonra bile görevden uzaklaştırma yetkisi Anayasa ve kanunlara dâhil edilmemişken Cumhurbaşkanı kararıyla düzenlemeye çalışmanın, iptal kararından sonra ısrarla Meclise getirmenin anlamı nedir? Biz İYİ Parti olarak artık bu ülkede hukukun üstünlüğünün yerleşmesini istiyoruz. Devlet Denetleme Kurulunun denetim faaliyeti idari vesayet denetimi çerçevesinde sınırlı olmalıdır. Görüştüğümüz kanun teklifinde görevden uzaklaştırma işlemine karşı idari ya da yargısal denetim de yok. Böyle bir durumda idarenin keyfî tutumu, siyasallaşması kime şikâyet edilecektir? Devlet Denetleme Kurulunun siyasi baskı aracı olarak kullanılmasına müsaade edemeyiz, buna sessiz kalamayız; bu yanlıştan dönülmelidir. Yirmi iki yıldır her alanda vesayete karşı çıktığını iddia eden AK PARTİ iktidarı, Devlet Denetleme Kurulunun siyasallaşmasının önüne geçmelidir.
Değerli milletvekilleri, merkez kariyer uzmanlarının ücret ve ek ödemeleriyle alakalı talepleri var. Unutmayalım ki bir meslek mensubunun etkin ve verimli çalışabilmesi için çalışma şartlarının özendirici ve teşvik edici olması gerekir. Devlete ve millete hizmet etmeyi kendilerine düstur edinen, ülkenin her köşesinde büyük özveriyle çalışan kamu denetim elemanları ve merkez kariyer uzmanlarının özlük ve diğer sosyal hakları konusunda kamu vicdanını yaralayacak şekilde haksızlığa maruz bırakıldıklarını biliyoruz. Geçen haftalarda dile getirdiğim SGK çalışanlarını da bu kapsamda değerlendirmeliyiz. Kamu yönetimimizin nitelikli insan kaynağı gücünü oluşturan kamu denetim elemanları, merkez kariyer uzmanları ve SGK denetmenleri kamu kurumlarına ait görev ve yetkiler kapsamında idari ve teknik süreçlerin tamamında etkin rol üstlenmektedir. Kamudaki etkinlikleriyle temsil kabiliyetleri doğrultusunda istihdam edilen ve kamusal hafızanın oluşmasında büyük öneme sahip olan kamu denetim elemanlarımız, kariyer uzmanlarımız ve SGK denetmenlerimizin eksiklerini tamamlamalıyız. Kamuda köklü bir reformu devletimiz hak etmekte ancak AK PARTİ iktidarı yamalı bohçaya çevirdiği devlet idaresinde her yıl farklı sorunları açmaya devam etmektedir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Beyaz, teşekkür ediyorum.
Diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle teklifin 12'nci maddesi yeniden değerlendirilmek üzere metinden çıkarılmaktadır.
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, kabul edilen aynı mahiyetteki önergelerle teklifin 12'nci maddesi teklif metninden çıkmıştır. Az önce yapmış olduğum açıklama yine geçerlidir.
Mevcut madde numaraları üzerinden önerge işlemlerine devam ediyoruz.
13'üncü madde üzerinde 2 önerge vardır, aykırılık sırasına göre işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 13'üncü maddesinin çerçeve hükmüyle 2879 sayılı Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığına İlişkin Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun'un 4'üncü maddesine eklenen on birinci fıkrasının dördüncü cümlesinin ve on ikinci fıkranın birinci cümlesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Satuk Buğra Kavuncu | Erhan Usta | Ersin Beyaz |
İstanbul | Samsun | İstanbul |
Hasan Toktaş | Yüksel Selçuk Türkoğlu | Metin Ergun |
Bursa | Bursa | Muğla |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Muğla Milletvekili Metin Ergun'a söz veriyorum.
Sayın Ergun, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
METİN ERGUN (Muğla) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; görüşülmekte olan teklifin 13'üncü maddesi üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Muhterem milletvekilleri, önceki konuşmamda da ifade ettiğim gibi, iktidar, kanunla düzenlenmesi gereken konuları Anayasa Mahkemesinin iptal edeceğini bile bile Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle düzenleyerek fiilî bir durum yaratmayı alışkanlık hâline getirmiştir. Görüşülmekte olan bu teklif de bunlardan biridir ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra Meclise getirilmiştir.
Teklifin 13'üncü maddesi, Cumhurbaşkanlığında görev yapan personelle ilgili önemli düzenlemeler içermektedir. Buna göre sözleşmeli personelin işe alınması ve ücretlerinin belirlenmesi konusunda Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanı yetkilendirilmektedir ancak burada bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum: Teklifte ücretlendirme kriterleri net bir şekilde ortaya konulmamıştır. Örneğin, sözleşmeli personel için belirlenen ücretin 657 sayılı Kanun’un 4/B maddesindeki ücret tavanının 3 katına kadar çıkarılabileceği ifade edilmektedir ancak bu ücretlendirmenin hangi kriterlere göre yapılacağı meçhuldür. Yine aynı madde, bilişim personeli için bu tavanı 5 katına kadar artırmayı öngörmektedir. Bir kamu kurumu olan Cumhurbaşkanlığında böyle bir uygulamaya gidilmesi kabul edilebilir bir şey değildir. Bu durum, hem eşitlik ilkesine aykırıdır hem de çalışma barışını ciddi şekilde zedeleyecek bir mahiyet arz etmektedir. Öte yandan, Cumhurbaşkanlığındaki personele getirilen bu ayrıcalıkların diğer kamu kurumlarında çalışan sözleşmeli personelin aleyhine bir durum oluşturacağı da açıktır. Zira, kamu kurumlarımızda çalışan sözleşmeli personelin ücretleri belirli göstergeler ve katsayılar üzerinden hesaplanmaktadır, Cumhurbaşkanlığı personeli için ise farklı ve belirsiz bir uygulama öngörülmektedir. Düzenleme bu hâliyle yasalaşır ise kamu kurumları arasında ciddi bir ücret adaletsizliğine yol açacaktır.
Muhterem milletvekilleri, ortaya çıkan yeni ihtiyaçlar ve kamu personeli sayısında son yıllarda yaşanan hızlı artış, yıllardan bu yana birikerek artan ücret ve özlük hakları konusundaki karmaşayı daha da artırmıştır. Bugün birçok kurumda aynı işi yapmasına rağmen farklı ücret ve özlük haklarına sahip çok sayıda kamu personeli bulunmaktadır. Hâl böyle olunca, kamu personel rejiminde ücret ve özlük hakları konusunda çok ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Kamu personel rejimindeki tüm bu sorunların çözüme kavuşturulması ve kamuda adil bir ücretlendirme sisteminin kurulması bir ihtiyaç olarak karşımızda durmaktadır çünkü ücret ve özlük hakları konusunda ortaya çıkan adaletsizlikler yalnızca çalışan motivasyonunu ve iş verimliliğini düşürmekle kalmamakta, aynı zamanda kamu hizmetlerinin kalitesini de olumsuz etkilemektedir. Bu tür belirsizlikler ile teklifteki gibi ayrımcı düzenlemeler, kamu yönetimi ilkelerine, hukuki belirlilik esasına zarar vermekte ve toplumsal adalet duygusunu zedelemektedir. İYİ Parti olarak biz bu maddenin, toplumsal adalet duygusunun zedelenmemesi, kamu hizmetlerinin kalitesinin ve etkinliğinin artırılması açısından yeniden ele alınması gerektiğini düşünüyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken hepinizi bir kez daha saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ergun, teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 13'üncü maddesinde yer alan "aşağıdaki" ibaresinin "aşağıda bulunan" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ömer Faruk Hülakü | Onur Düşünmez | Kamuran Tanhan |
Bingöl | Hakkâri | Mardin |
Burcugül Çubuk | Semra Çağlar Gökalp | Gülderen Varli |
İzmir | Bitlis | Van |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk'a söz veriyorum.
Sayın Çubuk, buyurun.
BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) - Ekranları başında bizleri izleyen değerli halkları, işçi sınıfını, kadınları saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, sizlere asgari ücretin bir tanımını okuyacağım: "İşçilerin asgari yaşam şartlarını korumalarını sağlamak, adil ücret dağılımını teşvik etmek ve çalışma koşullarını iyileştirmek amacıyla oluşturulmuş bir düzenlemedir." Ne kadar hoş, ne kadar tatlı, ne kadar iyi niyetli bir tanımlama değil mi? Ama tam bir yalan. Bu ülkede asgari ücret tam bir sefalet ücretidir. Tarihen de zaten işçi sınıfının pazarlık gücünü elinden alarak patronların işçileri çok daha rahat yedek iş gücü hâline getirmesi, işçilerin üretimden gelen gücünü elinden alması için düzenlenmiştir. Dönem dönem "aile ücreti" olarak da tanımlanmıştır, bu da şu anlama gelmektedir: İşçi, erkek üzerinden tanımlanır; kadın erkeğin ailesidir, çocuk erkeğin ailesidir ve bu ailenin asgari beslenmesini, barınmasını düzenleyecek şekilde bir ücretlendirme yapılır. Yani bu, aynı zamanda özellikle de büyük paylaşım savaşlarının arkasından kadınları işçi sınıfının çalışma alanlarından, kamusal alandan, fabrikalardan çekmek için ortaya atılmış, geliştirilmiş bir düzenlemedir. Yani tam anlamıyla patronlar ne istiyorsa, erk egemenlik ne istiyorsa onunla ilgili bir düzenlemedir. Bakın, çok hoş bir örnek var meseleye dair, dün de bizim hatiplerimiz bunu belirttiler: Patronlara asgari ücret desteğinin artma oranı yüzde 42,8 yani 700 liradan 1.000 liraya çıkmış, işçiyi yüzde 30 zam yapılmış. Bir de bunu şöyle söylemek lazım: İşçiye neden yüzde 30 zam yapılmış diyoruz çünkü bu ülkede asgari ücretle çalışma oranı yüzde 60. Bizi kıskanan Almanya'da yüzde 1 bile değil. Onun dışında da biz, Avrupa'da -kimi ülkelerde asgari ücret gibi bir düzenleme olmadığını da hatırlatarak söyleyelim- asgari ücretin satın alma gücü açısından 19'uncu sıradayız, bizi kıskanan Avrupa'nın çok çok gerisindeyiz. Birkaç ülke dışında 25 ülkeden 19'uncu sıradayız. Bu da şu demek oluyor: Bizim asgari ücretimizi patronların çıkarı belirliyor, patronların ne istediği belirliyor ve bu durum gayet hoş. Göçmen işçilerin kaçak çalıştırıldığı, birçok işçinin zaten asgari ücretin altında çalıştırıldığı, asgari ücretle çalıştırılan işçilerin haftalık kırk beş saatin çok çok üzerinde çalıştırılarak temelde de aylık ücretin asgari ücretin altına düşürüldüğü bir düzlemde, sigortasız çalıştırmanın yaygın olduğu bir düzlemde, işçiye sunulan bu asgari ücreti hem reddediyoruz hem de bundan sonra asgari ücretin kaldırılması, işçinin pazarlık hakkının tekrar sağlanması için mücadele etmek gerektiğini söylüyoruz. Asgari ücret bir aldatmacadır, asgari ücret bir hırsızlıktır, asgari ücreti savunmak, hele hele bu meblağı savunmak, açıkçası onursuzluktur. Türkiye halklarına, kürdistan halklarına, işçi sınıfına reva görülen açlığın, yoksulluğun ortadan kalkacağı bir ülke için, bir dünya için verdiğimiz mücadele elbette nihayete erecektir ama şunu söylemek lazım: Çözüm, bu yaşadığımız hayatta değildir, demokratik halk iktidarındadır, halkın kendi yönetim mekanizmalarını üretmesinde, kendi yönetim mekanizmalarını kurmasındadır, kendi hayatlarımızı ancak kendimiz yönettiğimizde, patronların iki dudağı arasına bakmayan bir idareyle yani kendi idaremizle mümkündür. Bu nedenle, sizin bu sisteminize karşı mücadele etmeye, mahkûm ettiğiniz bu kölelik ücretine -eski Mısır'da bile kölelerin daha iyi şartları vardı- karşı mücadele etmeye devam edeceğiz.
Sadece işçi sınıfını saygıyla selamlıyorum.
Teşekkürler. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Çubuk, teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
13'üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 13'üncü madde kabul edilmiştir.
14'üncü madde üzerinde 2 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 14'üncü maddesinin çerçeve hükmünde yer alan "eklenmiştir" ibaresinin "ilave edilmiştir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Satuk Buğra Kavuncu | Yavuz Aydın | Mehmet Akalın |
İstanbul | Trabzon | Edirne |
Metin Ergun | Mehmet Mustafa Gürban | Burak Akburak |
Muğla | Gaziantep | İstanbul |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere İstanbul Milletvekili Burak Akburak'a söz veriyorum.
Sayın Akburak, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BURAK AKBURAK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 14'üncü maddesi üzerine söz almış bulunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Devlet Memurları Kanunu'na eklenen geçici 3'üncü maddeyle birlikte Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığında görev yapan personelin raportör ve raportör yardımcılığı kadrolarına geçişine ilişkin usul ve esaslar düzenlenmektedir. Maddeyle, hâlihazırda Cumhurbaşkanlığında kadroya bağlı süreli personel olarak çalışan ve 29 Kasım 2024 tarihi itibarıyla görevde olan kişilere belirli şartları sağlamaları kaydıyla raportör ve raportör yardımcısı unvanlarına geçiş hakkı tanınıyor. Aynı zamanda, bu geçiş işlemleri mevcut süreler ve kadrolar dikkate alınarak herhangi bir ek işlem gerektirmeden tamamlanacaktır. Bu düzenlemenin ilgili personelin görev tanımlarını daha net hâle getirdiğini ve kurumsal yapı içinde bir standart oluşturmayı hedeflediğini görüyoruz ancak burada birkaç hususu da dikkate almak zorundayız. Özellikle, düzenlemenin yalnızca belirli bir tarih aralığını kapsayan ve sınırlı bir personel grubuna yönelik olması eşitlik ilkesi açısından tartışma yaratabilir. Diğer yandan, kadroya geçiş için öngörülen sürelerin kısa olması uygulamada bazı aksaklıklara yol açma riskini de taşımaktadır. Özellikle Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığındaki toplam görev süresini henüz tamamlamamış olanlar açısından da bir belirsizlik söz konusu olabilir. Bunun yanı sıra, Cumhurbaşkanlığı merkez teşkilatında görev yapan diğer personelin benzer geçiş süreçlerinde hangi kriterlere tabi olacağını da kapsamlı bir düzenlemeyle netleştirmek gerekiyor. Böylece bu tür adımlar, kurum içinde hem verimliliği artırabilir hem de çalışanların motivasyonunu destekleyebilir. Sonuç olarak bu düzenlemenin ilgili personelin statülerinin belirlenmesi açısından olumlu bir adım olduğunu kabul etmekle birlikte, uygulamada karşılaşılabilecek olası sorunları önceden öngörmek ve çözüm üretmek için daha detaylı bir planlama yapılması gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, seçim bölgem Üsküdar, kültürel ve tarihî zenginlikleriyle bilinirken ne yazık ki bina yaşı bakımından da İstanbul'da en yaşlı 2'nci ilçe konumunda. Bu durum olası bir depremde ciddi can ve mal kaybına neden olabilecek riskleri de beraberinde taşıyor. İlçede 1999 öncesi inşa edilen binaların büyük bir kısmı hâlâ güçlendirilmemiş veya yenilenmemiştir. Bu binalar sadece depremde yıkılma tehlikesi taşımakla kalmıyor, aynı zamanda Üsküdar halkını da tedirginlik içinde yaşamaya mahkûm ediyor. Kentsel dönüşüm projeleri ne yazık ki ağır aksak ilerliyor. Bürokratik engeller, finansman eksiklikleri ve yeterli koordinasyon sağlanamaması nedeniyle yenileme çalışmaları hızlanamıyor. Kentsel dönüşüm projelerinde yerinde dönüşüm modeline öncelik verilmeli, vatandaş mağdur edilmeden kısa vadede kalıcı çözümler üretilmelidir. Üsküdar merkezde bitmeyen kaldırım ve yol yenileme çalışmaları da vatandaşlarımızı mağdur etmektedir.
İstanbul hepimizin göz bebeği; kentsel dönüşümü hızlandırarak Üsküdar ve tüm İstanbul'u deprem riskine karşı hazırlıklı hâle getirmeliyiz. Tarihî ve kültürel mirasın korunarak depreme dayanıklı bir yapılaşma sağlanması mecburidir. Riskli binaların hızlıca tespit edilip yıkılması ve yerine yeni, güvenli yapıların inşa edilmesi için teşvik mekanizmaları oluşturulmalıdır. Vatandaşların sürece dâhil edilmesi ve kentsel dönüşüm süreçlerinin şeffaf bir şekilde yürütülmesi sağlanmalıdır.
Daha önce defalarca dile getirdiğimiz gibi, İstanbul depremine karşı hep birlikte hareket etmek, siyasi görüş ayrılıklarını bir kenara bırakarak ortak akılla çözüm bulmak zorundayız. Ben bu kürsüden bir kez daha hatırlatmak istiyorum: Özellikle İstanbul depremiyle ilgili en az 2-3 kez konuşma yaptım -siz de Başkansınız, Belediye Başkanlığı yaptınız Sancaktepe'de, benim bölgemde Başkanım- bu, İstanbul'un en önemli sorunlarından bir tanesi. Deprem 6 Şubatta Hatay'da, Antep'te Maraş'ta hepimizin canını yaktı ama olası bir İstanbul depremi herkesin dilinde ve bilim adamlarımızın -her gün televizyona çıkıp konuşuyorlar- olacağını söylediği, haber verdiği bir kötü durum. Dolayısıyla biz İstanbullular olarak hem Büyükşehir Belediye Başkanımızı hem Çevre ve Şehircilik Bakanımız Sayın Murat Kurum'u göreve davet ediyoruz. Lütfen İstanbul depremiyle ilgili bir an önce önlemler alınsın çünkü vatandaşlarımız kendi evlerinin şu andaki süreçte metrekare kaybından dolayı kentsel dönüşüme girmesini istemiyorlar yani bile bile ölüme gidiyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BURAK AKBURAK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Akburak, lütfen tamamlayın.
BURAK AKBURAK (Devamla) - Dolayısıyla vatandaşlar metrekare kaybından dolayı evlerini kentsel dönüşüme vermek istemedikleri için de bu işlemler gerçekleşmiyor. Bir an önce yasal süreçler ilerletilmeli, İstanbul'da imar hakkı yükseltilmeli ve bu problem ortadan kalkmalı diye düşünüyorum.
Genel Kurulu sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Akburak, teşekkür ediyorum.
Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 14'üncü maddesinde yer alan "aşağıdaki" ibaresinin "aşağıda bulunan" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ömer Faruk Hülakü | Onur Düşünmez | Kamuran Tanhan |
Bingöl | Hakkâri | Mardin |
Gülderen Varli | Semra Çağlar Gökalp | Burcugül Çubuk |
Van | Bitlis | İzmir |
| Özgül Saki |
|
| İstanbul |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere İstanbul Milletvekili Özgül Saki'ye söz veriyorum.
Sayın Saki, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Dün asgari ücret açıklandı, 22.104 TL ve biz biraz önce iktidar milletvekilleri tarafından bu asgari ücretin ne kadar yeterli olduğu üzerine konuşmalar dinledik. Ben bu asgari ücret miktarının kadınlar açısından ne demek olduğu üzerine birkaç söz etmek istiyorum ama buna geçmeden önce, kadınların çalışma yaşamında işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından neredeyse yok hükmünde olduğunu belirtmek istiyorum. Balıkesir'de, iki gün önce, ZSR Sanayi AŞ'de kapsül imalatında çalışan kadınlar yani silah üretiminde çalışan kadınlar öldü, katledildi; 11 işçi hayatını kaybetti, 8'i kadındı. Bu fabrikada on yıl önce yine aynı yerde patlama oluyor, bu defa 5'i kadın 6 kişi yaralanıyor. Neden kadınların sayısı daha fazla silah üretiminde? Hemen bakıyoruz ki kapsülü mermiye yerleştirme konusunda parmakları küçük olduğu için kadınlar istihdam ediliyor bu fabrikada yüksek oranda ve tabii ki iş güvenliği, işçi sağlığı açısından kadınlar da yok hükmünde olduğundan bu tür patlamalarda bu fabrikada sürekli kadınlar ölüyor. Bu anlamda, burada hayatını kaybeden kadınların yaşamlarını savunmak, onları unutturmamak görevimiz diyoruz.
Gelelim asgari ücretin kadınlar açısından nasıl olduğuna. Bir grup, kadın emekçileri üzerine çalışan, mücadele eden feministler dün bir açıklama yayınladılar, okumanızı tavsiye ederim. Asgari ücret kadınlar için ne anlama geliyor? Bakın, 22 bin TL'lik asgari ücret bakın neye yetmek zorunda; bizzat Asgari Ücret Tespit Komisyonunda söyleniyor bu: "İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret." Yani bizimle dalga geçiliyor. Bu başlıkların 22.104 lira üzerinden karşılanması gerekiyor.
Peki, kadınlar açısından bu ne anlama geliyor? Çünkü bunu belirlerken kadınların hane içindeki emeği zaten bedava; zaten patriyarka, erkekler devlet, ona el koyabilir, o mevzuubahis bile edilemez. Asgari ücret tespiti ile ailenin güçlendirilmesi politikaları el ele gidiyor. Neden? Çünkü hane içinde kadınların emeğine el koyma stratejisi asgari ücretle çok bağlantılı.
Bakın, ne diyor bu araştırmadaki kadınlar: "Anayasa’nın 55'inci maddesine göre devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır. Asgari ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur." İşte, o adaletli ücret sağlanmadığında, refah sağlanmadığında ne oluyor? Aileyi güçlendirmek... Dolayısıyla aynı zamanda sermayeden almanız gereken, patronlardan almanız gereken belli paraları siz almadığınız için kadınlar çifte bir şekilde hane içinde emek harcıyor; yaşlı bakımı onlarda, çocuk bakımı onlarda. Yoksullaşma nedeniyle market market, ucuz gıda arayan kadınlar var ve bu çifte sömürü artık katmerli sömürü hâline geliyor kadın emeği üzerinde.
Bu anlamda "asgari ücret" denilen ücret kimin asgarisi? Sermayenin asgarisi çünkü sermaye kendine azami yardım talep ederken, azami para talep ederken işçi sınıfına da asgariyi uygun görüyor ve siz, bütün her şeyi patronlar yararına, sermaye yararına düzenlediğiniz için tam onların istediği biçimde bir asgari ücret belirliyorsunuz ve üstelik işverene verdiğiniz destekleri de asgari ücretin kat kat üzerinden belirliyorsunuz. Bu anlamda, kadınlar bu asgari ücrete "hayır" diyor, sadece yetmediği için değil, sadece karnını doyurmak zorunda kaldıkları için değil, aynı zamanda...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Saki, lütfen tamamlayın.
ÖZGÜL SAKİ (Devamla) - ...kadınlar yaşamın tüm boyutlarında eşit, özgür olmak istedikleri için de asgari ücretle yoksullaştırdığınız işçi sınıfının, yoksullaştırdığınız halkın üzerine bunu boca ettiğiniz için de ve ayrıca sermayenin yüklenmesi gereken, devletin yüklenmesi gereken tüm emek biçimlerini -bakım emeğini, yaşlı emeğini, çocukların bakımını- kadınların üzerine yıktığınız için de ve bunu gizlemek için de "Aileyi güçlendiriyoruz." diyerek kadınları bir kez daha sömürdüğünüz için de kadınlar, feministler ve tüm işçi sınıfı bu asgari ücrete "Hayır." diyor. Bunun geri çekilmesi için sokakta, hanede, evde, iş yerinde mücadelesine devam edecek. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Saki, teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
14'üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 14'üncü madde kabul edilmiştir.
15'inci madde üzerinde 2 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 15'inci maddesinin kanun teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ömer Faruk Hülakü | Onur Düşünmez | Kamuran Tanhan |
Bingöl | Hakkâri | Mardin |
Burcugül Çubuk | Semra Çağlar Gökalp | Gülderen Varli |
İzmir | Bitlis | Van |
Ömer Faruk Gergerlioğlu |
|
|
Kocaeli |
|
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'na söz veriyorum.
Sayın Gergerlioğlu, buyurun.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün size adaletsiz sisteminizi nasıl kurduğunuzu anlatan bir mektup okuyacağım. Bana bir mektup geldi, gördüğünüz gibi hapisten gelen bir mektup, 15 Temmuz darbesi sırasında er olan bir kişiden gelen bir mektup. Bu kişi kim? 1994 Samsun Kavak doğumlu Uğur Seldüz. Darbe girişimi gecesi İstanbul Hava Harp Okulundan Atatürk Havalimanı'na götürülüyor, kimseyi yaralamıyor, öldürmüyor ve daha sonra kışlasına geri dönüyor. Birkaç gün sonra savcıya gidiyor, tanık olarak ifade veriyor ve ardından savcı da diyor ki: "Sen masumsun, seninle ilgili bir sıkıntı olmaz." Öyle böyle derken sanık olarak cezalandırılıyor, yerel mahkeme ona müebbet cezası veriyor ve sonra Yargıtaya gidiyor, Yargıtayda ceza bozuluyor -yani saçma sapan bir ceza zaten- ve ardından yerel mahkeme tekrar aynı hukuksuzluğu yapıyor ve bu mahpusa yirmi dört yıl ceza veriyor.
Şimdi, bu mahpusun mektubundan kesitler okuyacağım, diyor ki: "Sayın Vekilim, Türkiye Cumhuriyeti'nde bir insanın terörist ilan etmek çay demlemekten daha kolay. Siyasi çıkarlar için bir insana atılmadık iftira kalmadı. Hayatım karardı, sekiz senedir kendimi bu Kerbelâ'dan kurtaramadım. Sayın Vekilim, ben devletin bekası için hapis yatıyorum. Yahu, benim vasfım ne ki devletin bekası bana kalsın! Zaten devletin bekası bana kaldıysa vah o devletin hâline, vah bu milletin geleceğine! Koskoca devletimin bekası bir ere, bir çobana kalmış. Beni ne zannediyorlar bir türlü anlamadım." Sekiz buçuk yıldır bu kişi cezaevinde. Ve devam ediyor, bakın ne diyor Uğur Seldüz; "Askere gitmeden önce ben köyümde çobanlık yapıyordum. Sizlere sormak istiyorum: Bir çobanın darbedeki rolü, önemi nedir? Darbe başarılı olsaydı darbeciler beni İstanbul'a vali mi yapacaklardı ya da Türk Silahlı Kuvvetlerinde general mi olacaktım? Hayır, yine komutanların tuvaletini yıkamaya, nöbet tutmaya devam edecektim. Darbe olmasından benim nasıl bir çıkarım olabilir? Benim darbe olayından bilgim bile yokken nasıl darbe isteyebilirim?" diyen bir er feryat ediyor yıllarca.
Şimdi, bu adaletsizliği ben AK PARTİ'li vekillere gösteriyorum. Yani, bakın, bu memleketin gariban bir çocuğu er olarak haksız hukuksuz cezaevlerine atılmış ve susuyorsunuz. Bu KHK ve kayyım rejimini bunun üzerine bina ettiniz arkadaşlar.
Şimdi, bakın, bir başka örnek daha vereyim size: Adalet Bakanlığının önünde bir anne, Sevinç Çakır. Sevinç Çakır, dokuz aydır, kursiyer teğmen olan oğluna özgürlük istiyor ve -ben de kendisini ziyarete gittim- Adalet Bakanlığından adalet bekliyor. O Adalet Bakanlığında adalet yok. Ne yapmışlar biliyor musunuz? Kendisine de zulmetmek için Ankara Sincan'da yatan oğlunu Diyarbakır Yüksek Güvenlikli Cezaevine göndermişler; anne bir de Ankara'dan Diyarbakır'a gidip geliyor. Mahpusa değil annesine de bu zulmü çektiriyorlar değerli arkadaşlar.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, bu askerler bizim askerlerimiz. Ben hekim olarak çalışırken Kürt meselesi konusunda bir cümle söylemiştim, Türk ve Kürt gençlerinin cenazeleri yan yana topraklarda yatacağına Kürt ve Türk gençlerinin omuzları birbirine kardeşçe, eşitçe değsin demiştim. Bundan dolayı yirmi yedi yıllık hekimliğimden ihraç edilmiştim. İnanamıyorsunuz değil mi? Mahkemede de zaten "Ya, bu suç olamaz, sana başka bir meseleden dolayı ceza verelim." diye düşündüler ama biz ihraç edilmiştik. Şimdi, ben o gün söylediğim sözlerin arkasındayım; Kürt ve Türk gençlerinin kardeşliğine inanıyorum ve bize mektup yazan, durumunu anlatan Kürt gençlerinin de Türk gençlerinin de hâlini burada anlatıyoruz ve bu memleketin barış içinde yaşaması gerektiğini söylüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gergerlioğlu, lütfen tamamlayın.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Kürt meselesinde askerleri, polisleri çok eleştirdim ama onlar mağduriyete uğradığı zaman yanlarında ilk duran yine ben oldum çünkü bizim eksenimiz insan haklarıdır. Bakın, Millî Savunma Komisyonunda Sayın Bakan Yaşar Güler'e bir soru sordum; "Darbe girişimi sabahı saat dörtte sizi daha sonra darbenin bir numaralısı ilan edilen Akın Öztürk kurtardı mı kurtarmadı mı?" diye sordum. Bana yazılı cevap verdi, işte "Her şey adalete göre sonuçlanmıştır." dedi. Daha sonra başka yerlerdeki mahkeme ifadelerine baktım, "Evet, Akın Öztürk beni kurtarmış." diyordu. Yani düşünün, öyle bir adalet sistemi var ki Yaşar Güler'i sabaha karşı kurtaran Akın Öztürk darbenin bir numaralısı oluyor, Yaşar Güler de Millî Savunma Bakanı oluyor; bu denklemi kim çözebilir? Bunu, Akın Öztürk'le ilgili konuları biz Hulusi Akar'a da sorduk, hâlâ cevap veremiyor; buyursun gelsin, cevap versin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Ancak bu cevapsız soruların cevabı açıklandığı zaman memlekete adalet gelir diyor, teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Gergerlioğlu, teşekkür ediyorum.
Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 15'inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"MADDE 15- 6/6/2002 tarihli ve 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununun 7 nci maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendinde yer alan "kayıt ve tescile tâbi" ibaresinden sonra gelmek üzere "yerli katkı oranı en az %20 olan" ibaresi eklenmiş, bentte yer alan "beş" ibaresi "on" şeklinde, ikinci fıkrasının son cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
'Cumhurbaşkanı; birinci fıkrada belirlenen yerli katkı oranını yarısına kadar indirmeye, iki katına kadar ayırmaya yetkilidir.'"
Özlem Zengin | Halil Eldemir | Fehmi Alpay Özalan |
İstanbul | Bilecik | İzmir |
Osman Sağlam |
| Mustafa Arslan |
Karaman |
| Tokat |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu'nun 7'nci maddesinin (1)'inci fıkrasının (2) numaralı bendinde yer alan istisnanın en az yüzde 20 veya üzeri yerli katkı oranı olan taşıtlar bakımından uygulanması ve Cumhurbaşkanına verilen yetkiyle alt ve üst sınırların belirlenmesi ve istisnadan yararlanma süresinin beş yıldan on yıla çıkarılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 15'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 15'inci madde kabul edilmiştir.
16'ncı madde üzerinde 2 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 16'ncı maddesinin kanun teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ömer Faruk Hülakü | Onur Düşünmez | Kamuran Tanhan |
Bingöl | Hakkâri | Mardin |
Burcugül Çubuk | Semra Çağlar Gökalp | Gülderen Varli |
İzmir | Bitlis | Van |
| Ali Bozan |
|
| Mersin |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Mersin Milletvekili Ali Bozan'a söz veriyorum.
Sayın Bozan, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ BOZAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün bu kürsüden size dile getireceğim konu aslında yıllarca süregelen ve her seferinde çözümsüzlüğünde ısrar edilen bir konu. Hani her zaman "Kürtler ne istiyor?" ya da "Kürtler daha ne istiyor?" diye sorular soruluyor ya; "Kürtler milletvekili oldular, bakan oldular, şu oldular, bu oldular." diyorsunuz ya, işte, bu konuyu bence biraz daha açmak gerekiyor. Kürt dilinin yok sayıldığı bir tarihten bugün Kürt'ün varlığının kabul edildiği bir sürece geçildi. Bu süreci yaratan tüm mimarların mücadelesini saygıyla ve minnetle anarak konuşmama başlamak istiyorum çünkü tarihte görülmemiş bedeller ödendi, tarihte görülmemiş kahramanlıklar ortaya konuldu, tarihte görülmemiş zulümlere direnildi.
Kürtler ne mi istiyor, önce bu soruya gelelim. Milletvekili, bakan, başbakan Cumhurbaşkanı olabiliyorsa elbette olsun, olmalı ama öncelikle dilinin, tarihinin, kültürünün kabul edilmesini istiyor Kürtler; Kürt dilinin okullarda ders olarak verilmesini bile çok gören bir iktidara söylüyorum bunu. İngilizce derslerinin sınavlara kadar yerleştirildiği bir ülkede milyonlarca halkın ana dili olan bir dilin okullarda ders olarak verilmesini engellemek nedir? Bu kürsüden defalarca dediniz ki: "Kürt kardeşlerimiz." Evet, deyin, demeye devam edin ama "kardeşim" dediğiniz Kürt halkının dilinin neden okullarda ders olarak verilmesini bu halka çok görüyorsunuz? Soruyu bu defa biz soralım: Ey AKP, ey iktidar; siz Kürtlerden ne istiyorsunuz, siz Kürt halkından ne istiyorsunuz? Taybet anayı sormak istiyorum size. Tanır mısınız kendisini? Taybet anadan ne istediniz? Geçenlerde katledilmesinin yıl dönümüydü. Taybet ananın cansız bedeni bir hafta sokak ortasında bekletildi. Taybet ananın sokak ortasında beklettiğiniz cansız bedeninden siz ne istediniz?
Ceylan Önkol 12 yaşında hayattan koparıldı. Ceylan Önkol'dan ne istediniz ey AKP? Ceylan Önkol'un hayattan koparılması bir halka yönelik uygulanan düşman politikası değil de nedir?
Hacı Lokman Birlik, Şırnak'ta sayısız mermi çıktı vücudundan, yetmedi bir panzerin arkasına bağlanarak vahşice sokakta sürüklendi. Bu vahşetin benzeri bugüne dek hangi ülke tarafından halkına yapılmıştır? Hacı Lokman Birlik'ten ne istediniz?
HALUK İPEK (Amasya) - Yasin Börü'den ne istediniz?
ALİ BOZAN (Devamla) - Cezaevleri Kürt gençleriyle dolu, cezaevleri Kürt siyasetçilerle dolu. Gerekçe ne? Kürt olmak, siyaset yapmak.
HALUK İPEK (Amasya) - Yasin Börü'den ne istediniz?
ALİ BOZAN (Devamla) - Onun da cevabını veririz.
HALUK İPEK (Amasya) - Ver hadi bakalım.
ALİ BOZAN (Devamla) - Onun da cevabını veririz, önce siz dinlemeyi öğrenin.
HALUK İPEK (Amasya) - Yasin Börü'den bahset.
ALİ BOZAN (Devamla) - Önce size önerim ne biliyor musunuz? İlkokulda hocanız "Çiçek gibi olun." dedi mi? Şöyle bir çiçek gibi olun, sonra bir tıp yapın, dinleyin. Varsa itirazınız gelirsiniz kürsüde konuşursunuz.
HALUK İPEK (Amasya) - Nefret ekiyorsun, nefret!
ALİ BOZAN (Devamla) - Gelirsiniz, kürsüde konuşursunuz.
Şimdi, gündem...
HALUK İPEK (Amasya) - Nefret ekiyorsun! Ya, Yasin Börü'den bahset, niye nefret ekiyorsun!
BAŞKAN - Sayın İpek...
ALİ BOZAN (Devamla) - Nefreti eken sizsiniz. Soruyorum: Ahmet Özer'le telefonla konuştuğu için tutuklanan Kürtlerden ne istediniz?
Soruyorum: Roboski'de uçaklarla katlettiğiniz 34 Kürt'ten ne istediniz?
Soruyorum: Rojava'da gazetecilik yaptığı için SİHA'larla katledilen Cihan'dan, Nazım'dan ne istediniz?
Yine soruyorum: Cihan'ın, Nazım'ın fotoğraflarını taşıdığı için İstanbul'da birkaç gün önce tutukladığınız 6'sı gazeteci 9 yurttaştan ne istediniz? Önce bu soruların cevabını verin.
Gündemimiz Rojava, Rojava'da şu an ne oluyor? Türkiye destekli çeteler tarafından Rojava'nın demografik yapısına saldırılıyor. Saldıranlar kim? Katliamcı cihadist çeteler. Rojava ise tüm dünya tarafından gıpta edilecek bir demokrasi yönetimini hayata geçirmiş durumda. Yine soruyorum: Rojava'dan ne istiyorsunuz? Kobani'den ne istiyorsunuz? Kamışlı'dan ne istiyorsunuz? Afrin işgal altında, Afrin'de yaşayan Kürtlerden ne istiyorsunuz?
HALUK İPEK (Amasya) - Silahı bırakacak. Silahı bırakacak, silahı.
BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) - Zeytin ağaçlarını bile çaldınız.
ALİ BOZAN (Devamla) - Afrin'de yaşayan Kürtlerden ne istediniz?
HALUK İPEK (Amasya) - Silahı bırakacak.
ALİ BOZAN (Devamla) - Afrin'deki zeytin ağaçlarını söktünüz ya. Afrin'deki zeytin ağaçlarından siz ne istediniz?
Değerli arkadaşlar, şu anda Nusaybin'in Kamışlı sınırında ve Suruç'un Kobani sınırında nöbetlerimiz devam ediyor ve ülke sınırındaki Nusaybin'de, Kobani'de yaşayan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bozan, lütfen tamamlayın.
ALİ BOZAN (Devamla) - ...Kürt halkı amcası, teyzesi, kuzeni için o sınırdalar. Kamışlı'daki, Kobani'deki akrabaları çeteler tarafından tehdit altında ve o tehdidi yaratanlar Türkiye tarafından destekleniyor. Yine soruyorum: Kürtlerden ne istiyorsunuz? Kürt halkının istediği belli; Kürt halkı her ortamda, bu kürsüde de defalarca ne istediğini söyledi. Peki, siz ne istiyorsunuz? Kürt halkının istediği açık, belli; evet, kardeşlik ama sadece kardeşlik değil aynı zamanda Kürt halkı eşitlik istiyor.
Biz sorularımızı sorduk; dilerseniz buyurun, siz cevap verin.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bozan, teşekkür ediyorum.
Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 16'ncı maddesinin çerçeve hükmünde yer alan "değiştirilmiştir" ibaresinin "yeniden düzenlenmiştir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Satuk Buğra Kavuncu | Mehmet Akalın | Yavuz Aydın |
İstanbul | Edirne | Trabzon |
Mehmet Mustafa Gürban | Ersin Beyaz | Yasin Öztürk |
Gaziantep | İstanbul | Denizli |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Denizli Milletvekili Yasin Öztürk'e söz veriyorum.
Sayın Öztürk, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 177 sıra sayılı Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün, burada Devlet Memurları Kanunu'nda yapılmak istenen değişiklikleri tartışıyoruz ancak sorulması gereken esas soru şudur: Bu değişikliklerle memurlarımızın hangi sorunlarını çözmeyi planlıyorsunuz? Memurlarımızın hayatlarını daha yaşanabilir hâle mi getireceksiniz yoksa iktidara sadakati liyakatin önüne koymaya devam mı edeceksiniz? Bundan sonra atamalarda, mülakatlarda bilgiyi ve beceriyi esas mı alacaksınız yoksa saadet ve sadakat testinden geçemeyenleri sistem dışına itmeye devam mı edeceksiniz? Bir zamanlar memuriyet güvence demekti; kefilsiz ev kiralayabilmek, toplumda güvenilen bir statüde olmak, ailesine huzurlu bir hayat sunabilmek demekti. Şimdi ise memurlar yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi veriyor, hatta bazı memurlar ikinci bir iş yapmak zorunda kalıyor, bazen de utana sıkıla ek gelir arayışına giriyor. Emeklilik hayali ise çoktan bir kâbusa dönüşmüş durumda. Devletine yıllarını veren memurlar emekli olduklarında rahat bir hayat süremiyor. Birçok devlet memuru ayakta kalabilmek için yasak olduğunu bile bile ek iş yapıyor. Bu durumun suçlusu, onları bu duruma mahkûm eden, ekonomik krizlerin faturasını sürekli milletin sırtına yükleyen AK PARTİ'si iktidarıdır. Mülakat sistemi yıllardır liyakati ortadan kaldırmanın bir aracı hâline getirildi. KPSS'de derece yapan gençler mülakat masalarında uygun bulunmayarak elendi. Sorulması gereken esas soru şudur: Mülakat salonlarında adayların bilgi ve yetenekleri mi değerlendiriliyor, yoksa siyasi aidiyetleri mi? Devlet memurluğuna alınacak kişilerin niteliği yerine sadakati esas alırsanız bürokrasiyi çürütür, devleti işleyemez hâle getirirsiniz. Bir memurun hayatını cehenneme çevirmek için tek bir talimat yeterli arkadaşlar: "Şu görevi yap, bu raporu hazırla, şu talimatı yerine getir, yoksa seni Türkiye'nin en ücra köşesine süreriz." diyerek insanları sindirmek, mobbingle köşeye sıkıştırmak hangi vicdanın ürünüdür? Devlet memurları hiçbir siyasi partinin oyuncağı değildir, olmamalıdır da. Devletin memuru olmak bir partiye bağlı olmayı gerektirmez ancak son yıllarda devlet memurlarının parti aidiyeti üzerinden değerlendirildiğini ve "Bizden mi, değil mi?" ayrımına tabi tutulduğunu üzülerek görüyoruz. İşte bu anlayış kamu hizmetlerini felç eder ve milletin devlete olan güvenini sarsar. Bugün memurlarımız düşük ücretlerle artan hayat pahalılığı altında eziliyor. Her gün çarşıda, pazarda fiyatların arttığını, temel gıda maddelerine bile ulaşmanın zorlaştığını görüyoruz ancak tüm bunlar olurken AK PARTİ'si iktidarı kendi ihtişamından ve lüks tutkusundan hiçbir zaman tasarruf etmiyor. Amerika'da devasa külliyeler, lüks binalar yapılırken milletimiz geçim sıkıntısı altında her gün enflasyona daha da fazla ezdiriliyor. "İtibardan tasarruf olmaz." diyenlerin milletin sofrasında eksilen ekmekten hiç haberleri yok ya da umurlarında bile değil. Yıllarca çalışıp devletine, milletine hizmet eden memurlar emeklilikte huzur içinde bir hayat sürmeyi hak ediyor ancak bugün emekli maaşları ay sonunu getirmeye bile yetmiyor. Devletin kendi emeklisine sahip çıkmadığı bir sistem sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmaz.
Değerli milletvekilleri, eğer gerçekten samimiyseniz, gelin, liyakati esas alın, mülakat sistemini kaldırın, memurların haklarını iyileştirin, hak ettikleri maaşı almalarını sağlayın, çalışma koşullarındaki ve emeklilik sistemindeki eksikliklerini giderin, siyasi baskılardan, mobbinglerden ve sürgün tehditlerinden kurtarın; haydi gelin, tüm bunları hep beraber yapalım. Unutmayın, devlet memurları bu ülkenin omurgasıdır, onlar olmadan kamu hizmetleri işlemez, devlet ayakta kalmaz, onları siyasi emellerinize araç etmeyin. Devlet memurluğu sadakate değil, liyakate dayalı bir sistem üzerine yeniden inşa edilmelidir.
Kamu personel alımlarında uygulanan 35 yaş sınırı konusunda da sizlere birkaç kelime etmek istiyorum. 35 yaş sınır uygulaması binlerce vatandaşımızın emeğini, tecrübesini ve hayallerini çöpe atan adaletsiz ve çağ dışı bir uygulamadır. Bu uygulama 80 öncesinden kalan ve Avrupa'da artık neredeyse hiçbir ülkede uygulanmayan bir uygulama.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öztürk, lütfen tamamlayın.
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Bu uygulama kadınlarda yirmi, erkeklerde yirmi beş yıl çalışma şartıyla 38-40 yaşlarında emekli olunabildiği dönemden kalmış. Artık emekli olabilmenin 55-60 yaşından önce olmadığı bu dönemde artık bunun olmaması gerekir. AK PARTİ'si iktidarı yıllardır bu soruna kulak tıkamış, vatandaşların feryadını duymamıştır. Buradan AK PARTİ'si iktidarına sesleniyorum: İnsanların hayallerini, emeklerini ve umutlarını yaş sınırlarıyla yok etmeyin. Eğer gerçekten adaletli bir sistem kurmak istiyorsanız, yaş sınırını kaldırın ve liyakati esas alın. Bu sorunu çözmek binlerce insanın hayatına dokunmak ve toplumsal adaleti sağlamayı gerektirir. Artık sadece kendinizi düşünmeyi, bırakın ve vatandaşın gerçek taleplerine kulak verin ve unutmayın milletin hakkını gasbedenler aslında ülkenin geleceğini gasbetmektedir. Bugün üzerimize çöken kara bulutlar yarının aydınlıklarını gölgeleyemez diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Öztürk, teşekkür ediyorum.
Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
16'ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 16'ncı madde kabul edilmiştir.
Sayın İrfan Çelikaslan, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
25.- Gaziantep Milletvekili İrfan Çelikaslan’ın, Gaziantep’in düşman işgalinden kurtuluşunun 103’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
İRFAN ÇELİKASLAN (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Gaziantep'imizin düşman işgalinden kurtuluşunun 103'üncü yıl dönümü. Bu özel gün sadece şehrimizin değil tüm Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesinin destansı bir sayfasıdır.
25 Aralık 1921'de düşman işgalinden kurtulan gazi şehrimiz asırlara dayanan kültürel mirası ve dayanışma ruhuyla daima ayakta kalmayı başarmıştır. Şehrimizin kurtuluşu sadece bir zafer değil, aynı zamanda halkımızın birlik ve beraberlik içinde kendi özgürlüğüne sahip çıkarak nasıl yeniden doğabileceğinin de en güzel örneklerinden biridir. Bu güçlü irade sayesinde şehrimiz önemli bir sanayi ve ticaret merkezi hâline gelmiştir. Antep savunması, Kurtuluş Savaşı'nın önemli bir abidesidir. Şairin şu deyişi ne güzel anlatır Antep savunmasını: "Antep'in içinde tüter ocağım, düşmana yâr olmaz yurdum bucağım. Antep kurtulmadan şehit düşersem doğrulup yeniden vuruşacağım..."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Samsun Milletvekili Ersan Aksu ve Osmaniye Milletvekili Seydi Gülsoy ile 60 Milletvekilinin Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2731) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 177) (Devam)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Birleşime otuz dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.37
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Bekir BOZDAĞ
KÂTİP ÜYELER: Sibel SUİÇMEZ (Trabzon), Adil BİÇER (Kütahya)
----- 0 -----
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42'nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Şimdi ikinci bölüm üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.
İkinci bölüm 17 ila 30'uncu maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerindeki söz taleplerini karşılayacağım.
İlk söz talebi, İYİ Parti Grubu adına Çanakkale Milletvekili Rıdvan Uz'a ait.
Sayın Uz, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA RIDVAN UZ (Çanakkale) - Efendim, öncelikle, Balıkesir'de meydana gelen patlamada hayatını kaybedenlere Cenab-ı Allah'tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum; yaralılara da Cenab-ı Allah'tan acil şifalar diliyorum.
Yine, can Azerbaycan'da uçak kazasında hayatını kaybedenlere de Allah'tan rahmet diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifinin ikinci bölümü üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi ve yüce Türk Milletini saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, AK PARTİ iktidarının yirmi iki yıldır sürdürdüğü ekonomi politikalarının en bariz sonucu milyonlarca vatandaşımızı asgari ücrete mahkûm etmesidir. Asgari ücret sadece bir nominal ücret meselesi değil çalışma hayatına dair toplumsal bir yaradır. Yıllık enflasyonun yüzde 47; faiz oranlarının yüzde 50; kira artış oranının yüzde 60'ı geçtiği ama asgari ücret artışının da yüzde 30'da kaldığı bir durum milleti yok saymaktan başka bir şey değildir. AK PARTİ ve sarayın torbasından maalesef açlık çıkmıştır. TÜRK-İŞ verilerine göre açlık sınırı 4 kişilik ailede 20.562 TL iken yoksulluk sınırı 4 kişilik bir ailede 66.976 TL iken 2025 yılı için belirlenen asgari ücretin 22.104 TL olması düşündürücüdür. Yani asgari ücreti bir sosyal yardıma çevirmiş bir iktidarla karşı karşıyayız. Fahiş zamlar her yerde ama vatandaşa reva görülen ise sefaletten başka bir şey değil. Bu ücret kabul edilemez, sizleri yüce Türk milletine bu konuda havale ediyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, bilindiği gibi, enerji ve enerji sektörü yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda stratejik bir öneme sahip. Ancak önümüzdeki tablo kamu kaynaklarının çok uluslu şirketler ile yandaş müteahhitlerin çıkarlarına hizmet ettiğini göstermektedir: Öncelikle, yeni düzenlemeyle elektrik üretiminde EÜAŞ ve TEDAŞ'ın enerji alış ve satış sözleşmelerini yürütme yetkisi bu maddeyle tekraren vurgulanmaktadır. Bu durum enerji piyasasındaki rekabet çerçevesine zarar vermektedir. Sağlıklı bir rekabetin olmadığı her piyasa bozulmaya, çürümeye ve dağılmaya mahkûmdur. Elektrik enerjisi ve kapasitesi alımında yapılan bu yeni ikili anlaşmalar kamu kaynaklarını özel şirketlere aktarmaktadır. Bu soruyu millet adına sormakta bir fayda var. Hükûmet neden kamu çıkarlarını gözetmek yerine özel sektörü daha da zenginleştirmek için bu kadar yoğun çaba sarf etmektedir? Özel şirketler kamuda daha iyi mi yönetiyor, elektrik altyapısını daha çok mu yeniliyor? Unutmayalım, bir dönem Akdeniz Bölgesi'nde Isparta'da elektrik altyapısı şirket tarafından yenilenmediği için, yeni yatırımlar yapılmadığı için can ve mal kaybına sebebiyet veren büyük yangınları da bu ülke yaşamıştır. Sorulması gereken soru, vatandaş kendi elektrik faturasını bile ödeyemezken neden büyük şirketlerin kârlarını desteklemek zorunda kalıyorsunuz?
Kıymetli milletvekilleri, hidroelektrik santralleri sayesinde Elektrik Üretim Anonim Şirketi 1 kilovat elektriği yaklaşık 15 kuruş gibi düşük bir maliyetle üretiyor ama dağıtım şirketlerine genellikle 10 kuruş gibi bir bedelle satıyor; yani bu, kurumun her yıl milyarlarca zarar etmesine neden oluyor. 2023 yılında bu zararın 15 milyar TL'yi bulduğunu tahmin etmekteyiz. Özelleştirilmiş dağıtım şirketlerinin kayıp kaçak oranlarını düşürme hedeflerini gerçekleştirememesine rağmen düşük maliyetli elektrik satın almaya devam etmeleri, kamu kaynaklarının etkin kullanılmadığını açıkça göstermektedir. 2022 yılında dağıtım şirketlerine sağlanan düşük maliyetli elektriğin piyasa değeri ile satış fiyatı arasındaki fark yaklaşık 7 milyar TL'dir. Linyite dayalı bir termik santralinin 1 kilovat elektrik üretim maliyeti 40 kuruşu bulmakta, bu da piyasada rekabetçi bir fiyatlandırmayı imkânsız hâle getirmektedir. 2023 yılında sadece bu alım garantisi nedeniyle devletin üstlendiği mali yük 20 milyar TL'yi aşmıştır. Türkiye'nin toplam kurulu gücüne bakıldığında resmî verilere göre 2024 itibarıyla 104 gigavat seviyesine ulaştığını görüyoruz. Bunun yaklaşık yüzde 20'si yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanabilirken yerli kömüre dayalı termik santrallerle hâlâ yüzde 15'lik bir payla enerji üretiminde büyük bir yer tutmaktadır. Türkiye'de enerji piyasasında verimlilik düşmüştür. Türkiye'nin enerji altyapısı hızla yaşlanmaktadır. Bu koşulların ne tüketiciyi ne de tedarikçiyi memnun etmediği de bir gerçektir.
Değerli milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi mevcut düzenlemenin Anayasa'ya uygun olmadığına hükmetmiş ve bu doğrultuda yetki kanunu kapsamında olmadığını açıkça ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararının gerekçesi oldukça açıktır. Mahkeme, 7142 sayılı Kanun'un 1'inci maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirtilen Anayasa'da yapılan değişikliklere uyum sağlama amacı kapsamında olmadığı gerekçesiyle mevcut düzenlemenin yetki kanununa aykırı olduğunu belirtmiştir. Bu, enerji sektöründeki düzenlemelerin sadece geçici veya idari düzenlemelerle değil, yasal bir zemine dayalı olarak yapılmasının gerekliliğini açıkça ortaya koymuştur. Burada bakılması gereken nokta, bu düzenlemenin yalnızca Anayasa Mahkemesinin iptal kararını yerine getirmek için mi yapıldığı yoksa enerji piyasasındaki mevcut sorunları çözmek, daha şeffaf, sürdürülebilir bir yapıya kavuşmak için mi ele alındığı önemlidir.
Elektrik Üretim Anonim Şirketine elektrik enerjisi ve kapasite alımı konusunda yeni ikili anlaşmalar yapma yetkisi de verilmektedir. Şu gerçeğin altını kalın çizgiyle çizmek lazım: Denetimsiz bir yapı, kamu kaynaklarının verimsiz kullanımını da arttıracaktır.
Kıymetli milletvekilleri, AK PARTİ iktidarı "yerli ve millî politikalar" adı altında enerji kaynaklarımızı yerli sanayinin ve milletin hizmetine sunmaktan da maalesef çok uzaktır. Bugün yerli ve millî olan nedir, elektrik borcunu ödemeyen vatandaş mı, borcundan dolayı elektriği kesilen esnaf mı? "Yerli ve millî." diyorsunuz ama bağımsızlık destanı yazılan topraklarda yani memleketim Çanakkale'de enerji üretimini İngiliz yatırım fonu olan Actis'e vermek nedir? Bunun neresi millî ve yerliliktir? Eğer gerçekten yerli ve millî bir duruştan bahsediyorsanız bu toprakların evlatlarının alın terini, emeğini ve parasını neden bir İngiliz şirketine peşkeş çekiyorsunuz? Çanakkale'de milletin yatırdığı, vatandaşın yatırdığı her bir fatura İngilizlere gitmektedir. Çanakkale'nin destan yazan tarihi, bu topraklarda yaşayan her vatandaşımıza bir sorumluluk yükler, bu sorumluluğun gereğini de yapmanın Çanakkale halkına düşeceğini buradan belirtmek isterim. Yerli ve millî olmanın anlamı halkımızı karanlıkta bırakmadan bağımsız bir enerji politikasıyla refah seviyesini de artırmaktan geçer.
Elektrik dağıtımının özelleştirilmesi AK PARTİ iktidarının uzun süredir reform olarak sunduğu bir süreç. AK PARTİ'nin kontrolsüz özelleştirme politikaları dağıtım şirketlerinin kayıp kaçak oranlarını düşürme hedeflerini tamamen göz ardı etmesine neden olmuştur. Dağıtım şirketleri düşük maliyetli elektrik almaya devam etmiş ve aradaki farkı vatandaşa yansıtmıştır. Halktan alınan vergilerle finanse edilen bu zarar, dağıtım şirketlerinin yüksek kârlar elde etmesi için kullanılmaktadır. AK PARTİ'nin bu politikaları hangi adalet anlayışına sığar? Bu duruma ne diyeceğiz, özelleştirme mi, peşkeş mi? Bugün elektrik dağıtımında önemli paya sahip olan şirketlere baktığımızda hep aynı isimleri görüyoruz: Limak, Çalık, Cengiz. Artık yeter, bu milletin yakasından düşmenizi istirham ederim.
Sayın Başkanım, Sayın Zengin, siz Grup Başkan Vekilisiniz, istirham ediyorum efendim.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Divandan bir konuşmacı çekildi, o yüzden Başkanı bilgilendiriyorum yoksa yapmazdım.
BAŞKAN - Buyurun.
RIDVAN UZ (Devamla) - Bu şirketler AK PARTİ'nin uzun yıllardır kayırmacı politikaları sayesinde zenginleşmiş, vatandaş ise giderek yoksullaşmıştır. Bu şirketlerin çoğu aldıkları düşük maliyetli elektriği halka piyasa fiyatlarının üzerinde satarak büyük kazanç elde etmektedir. 1 kilovat elektriği 10 kuruşa alıp vatandaşa 50 kuruş gibi bir fiyatla satıldı. Bunlar vatandaşın cebinden çıkıp şirketlere giden milyarlardır. Devletin görevi halkın refahını artırmak ve kamu kaynaklarını adil bir şekilde yönetmektir. Dağıtım şirketlerine düşük maliyetli elektrik sağlama politikası gözden geçirilmeli ve kamu kaynaklarının adil bir şekilde kullanılması sağlanmalıdır.
Bu millet alın terinin birkaç vatandaşın cebine aktarılmasına asla izin vermeyecektir diyor, Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Uz, teşekkür ediyorum.
Sayın Temelli, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
26.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, birkaç saat önce Halep’te gerçekleşen saldırıya ilişkin açıklaması
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Birkaç saat önce Halep'te bir Alevi türbesi maalesef yakıldı. Türbedeki 5 insan da orada çalışan 5 insan da katledildi. Bu saldırıyı kınıyoruz. Suriye çok dinli, çok mezhepli, çok kimlikli bir toplum. Dolayısıyla burada bu çok kimlikli yaşama bu anlamda selefî cihatçı saldırılar kabul edilebilir saldırılar değildir. Çok iyi biliyoruz ki şu anda Suriye'de birçok selefî cihatçı örgüt var ve bunlar kontrolsüz. Dolayısıyla HTŞ'yle yapılan görüşmede bu konular gündeme geldi mi, açıkça merak ediyoruz. Öncelikle gündeme gelmesi gereken konuların başında, oradaki tüm halkların aslında can güvenliğinin sağlanması olmalıydı. Öyle anlıyoruz ki böyle bir görüşme yapılmamış çünkü oradaki başta Alevi yurttaşlar olmak üzere birçok farklı dine, farklı kimliğe sahip olan Suriyeli vatandaşlar büyük bir risk altında.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Temelli, lütfen tamamlayın.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bu riske karşı Türkiye'nin duyarlı olması, kararlı olması ve bu konuda öncelik taşıması önemlidir. Dolayısıyla Suriye politikası öyle göründüğü gibi hamasetle, militarist akılla değil, tam da Suriye toplumunun barışını koruyan bir yerden sürdürülmelidir. Bunu defalarca dile getirmemize rağmen, maalesef bugün bu olay Suriye'de yaşandı. Ben bu saldırıyı bir kez daha kınıyorum. Bir an önce bu konuda tedbir alınmasının önemli olduğuna vurgu yapıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Samsun Milletvekili Ersan Aksu ve Osmaniye Milletvekili Seydi Gülsoy ile 60 Milletvekilinin Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2731) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 177) (Devam)
BAŞKAN - Diğer söz talebi, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan'a ait.
Sayın Doğan, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA AYŞEGÜL DOĞAN (Şırnak) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum ve tabii, ekranları başında bizleri izleyen değerli Türkiye halklarını; tecritte, hapiste ve sürgünde bizleri izleyenleri de ayrıca özel olarak selamlamak isterim.
Şimdi, üç gün sonra Roboski'nin yıl dönümü yani 28 Aralık 2011'de yaşanan Roboski katliamından bahsediyorum ve buna dair konuşacağım fakat dünde kalan ama hiçbir zaman dünde kalmayan bir konuya da değinmek istiyorum asıl konuşmama geçmeden önce. SİHA'larla hedef alınarak öldürülen gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin'le ilgili bir yaşam hakkı hatırlatması yapmak isterim. Kime göre, neye göre gazetecilikleri tartışılır, kimin böyle bir hakkı vardır? Nasıl gazetecilik yaptıkları ve gazetecilik mesleğine dair söylenecekler ancak ve ancak basın meslek örgütlerini ilgilendirir. Hiçbir siyasi güç, hiçbir siyasi parti gazetecilerin gazeteciliklerini tartışamaz. Bunu söylemek isterim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Yani ne iktidar partisi buna karar verebilir ne İletişim Başkanlığı buna karar verebilir ne iktidar medyası buna karar verebilir. Size benzemeyen, sizin gibi düşünmeyen gazeteciler de var; iyi ki varlar, iyi ki her şeye rağmen gazetecilik yapmaya devam ediyorlar. Onların yaptıkları gazetecilik, onları bir hedefe dönüştürmez, dönüştüremez; herkesin yaşam hakkı kutsaldır, size benzemeyenlerin de yaşam hakkı kutsaldır ve bunu korumak zorundasınız; bunu söyleyerek devam etmek istiyorum.
Şimdi, biliyorsunuz ki bizim siyasal geleneğimizin unutturmaya karşı verdiği mücadelenin tarihi epey köklü ve eski. Bu bir mücadele. Niye? Çünkü bilerek ve isteyerek son yüz yılda mesela bazı katliamlar özellikle unutturulmak isteniyor. İşte, Roboski de bunlardan biri. Çok yakın bir zamanda, burada, Cumhurbaşkanlığı bütçesinde şöyle dendi: "Hatırladığım kadarıyla bizim dönemde faili meçhul cinayet olmadı."
Peki, bu iktidar döneminde olan Roboski katliamıyla ilgili ne diyorsunuz? Faili belli, emir komuta zinciri belli, siyasi sorumluları belli; 17'si çocuk 34 sivil Türk Silahlı Kuvvetlerine ait F-16'larla paramparça edildiler. Yalnızca paramparça edilmediler, Roboski, yalnızca bir yas günü değil onu unutmayan halklar için, başta Kürt halkı olmak üzere, bizim belleğimizde aynı zamanda nasıl coşkulu, nasıl gürültülü, nasıl yüksek sesli bir yılbaşı kutlamasının yapıldığı gün de; biz bunu unutmuyoruz, bunu unutmadık.
Yalnızca bu mu peki? Yalnızca bu da değil. Ne peki Roboski katliamı? Saatlerce, en az on iki saat "Uludere sınırında olay..." diyerek, "Kimsenin görmeyeceği, bilmeyeceği bir olay..." diyerek geçiştirilebileceği zannedilen bir katliamın adı Roboski. Roboski bir kaza değil Sayın Genel Kurul, Roboski münferit bir olay değil. Roboski, bir zalimlik, bir katliam ve bunun yanı sıra, bir yüzsüzlüğün de fotoğrafı ayan beyan. Hiç mi yüzünüz yere eğilmez? Eğilmiyor ama.
"Kasıt yok." deniyor. Sivil idare ile askerî yetkililer arasında koordinasyonsuzluk var. Ben özellikle onlara seslenmek istiyorum: Yani, yıllardır bu cezasızlık zırhının verdiği fütursuzlukla, zalimlikle işlenmiş cinayetlerden Şırnak ili ve ilçelerinden birkaç tane örnek versem, yalnızca öldürülen çocukları örnek versem son yıllarda, onlarca çocuk öldürüldü. Nasıl öldürülüyor bu çocuklar, biliyor musunuz? Ya polis kurşunu ya gaz bombası ya zırhlı aracın yanlışlıkla çarpması sonucu. Evlerin içine girerek çocukların canına kasteden zırhlı araçlar var. Failler belli, sorumlular belli hem siyaseten hem hukuken ama bu sorumluluğu taşıyanlar yine yok. O yüzden, kimse kalkıp Roboski'nin bile bile unutturulmaya çalışıldığı gerçeğini bize farklı bir şekilde anlatmasın yani bu pişkinlikle kimse karşımıza çıkmasın. Bunun nasıl bir kötülüğün, bunun nasıl bir vicdansızlığın adı olduğunu tarihten biliyoruz.
Bir de bakalım, başka neler denmiş? Evet "Sınırda olay." dendi, on iki saat açıklanmadı. Üzerinden daha iki gün geçmemişti bu katliamın, canlı yayınlar yapıldı büyük şehirdeki yılbaşı kutlamalarında, hiçbir şey olmamış gibi. Katliamı görmüyorsunuz, duymuyorsunuz, bu yüzsüzlükten hicap duymuyorsunuz, bari yas tutmayı bilin, yasta ortaklaşmayı bilin. Acı çekmeyi, acı çekenlere saygı duymayı bilseydiniz, bunu da yapmadınız, on üç yılı geride bıraktık, hâlâ daha bu dahi yapılmadı. Hani Ankara'nın karanlık dehlizlerinde kaybolmayacaktı ya, bakınız, on üç yıldır Ankara'nın karanlık dehlizlerinde kaybolmuş bir Roboski katliamından bahsediyoruz. Bir de ne dediniz? Dönemin Başbakanı şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan dedi ki: "Kılıkları kıyafetleri PKK'lılarla aynı." Silahlı Kuvvetler o kadar yüksekten Ahmet mi, Mehmet mi, nasıl ayırt etsin? Biz bu katliamı nasıl unutalım? Biz bu katliamın hesabını nasıl sormayalım? Değil on üç yıl, bin yıl da geçse Roboski katliamı unutulmayacak ve bu zalimliğin hesabı mutlaka sorulacak. Kürtlere işkence, eziyet, katliam, imha ve yok saymayı reva görenler, kendilerini onlardan daha üstün bir vatandaş olarak sayanlar bu ülkede, bilsinler ki kendi vicdanlarını da kirletiyorlar bunu yaparak ve kirin sıçradığı bu hâl artık görülüyor. Kapatmak isteseniz de duyulmasın isteseniz de bilinmesin isteseniz de devletin sorumlu olduğu katliam ve hak ihlallerinde yüzyıllık bir cezasızlık ve inkâr politikası uygulasanız da bu geleneği Roboski'de sürdürmeye çalışsanız da şunu hatırlatmak isteriz sizlere: Hani hep bizi suçluyorsunuz ya "Devlet katliam yapmaz." diyorsunuz, "Devlet vatandaşını öldürmez." diyorsunuz, "Devlet yurttaşına kastetmez." diyorsunuz, "Devletin ordusu katliam yapmaz." diyorsunuz, "Devletin kolluk gücü katliam yapmaz." diyorsunuz. Asıl suçlu olabilecekken devletin zırhına sığınan ve bu cezasızlıkla iş yapmaya çalışan ve devleti alenen aşağılayan işte bu olaylar, işte bu katliamlar, işte yaşananların üstünü örtmek devleti alenen aşağılamaktır. Devleti biz aşağılamıyoruz, devleti bu katliamların failleri aşağılıyor, buralardan devlete kutsallık atfedenler, devletin millî birlik ve bütünlüğünü ve güvenliğini böyle sağlayabileceklerini sananlar, aslolarak devleti aşağılayanlar onlardır, biz değiliz, biz gerçekleri söylüyoruz. Devlet suç işlemişse devletin suç işlediğini elbette söyleyeceğiz ve bunun açığa çıkması için de takipçisi olacağız. Niye peki? Çünkü bir daha tekrarlanmama garantisi yok bu ülkede, yüz yıllık tarih buna tanık. Başka ne yok? Adalet hakkı da yok bu ülkede. Başka bir şey daha yok, hakikati bilme hakkımız da yok. Hakikati bilme hakkı kolektif bir haktır. Bir katliamı unutturmaya çalışmak aynı zamanda bir katliamdır. Bunu hissetmeyenler, bunun takipçisi olmayanlar bu katliamın ortağı işte. Şimdi, bir de şöyle deniyor Kürtlere, deniyor ki... Hani şüphelenilmiş ya o akşam... Genelkurmayın bizzat açıklaması var, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dönemin Başbakanı olarak açıklamalarını hatırlattım ama âdeta şu söyleniyor: "Oradaki hareketlilikten şüphelenildi." Yani siz Kürtlere şunu mu diyorsunuz: Söz konusu Kürtlerse adalet ve hukuk teferruattır. Bu, bu demek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Doğan, lütfen tamamlayın.
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum, bitiriyorum.
Olağan şüpheli olarak gördüğünüz ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin jetleriyle bombaladığınız 17'si çocuk 34 Roboskili için getirdim bu karanfilleri, 34 karanfil var burada; onları anmak, unutmamak, unutturmamak ve bunun takipçisi olmak için. Bunlar yalnızca birer isim değil.
Bakın, Adem Ant, Aslan Encü, Bedran Encü, Bilal Encü, Celal Encü, Cemal Encü, Cihan Encü, Erkan Encü, Fadil Encü, Hamza Encü, Hüseyin Encü, Hüsnü Encü, Mahsun Encü, Mehmet Ali Tosun, Muhammed Encü, Nadir Alma, Nevzat Encü, Orhan Encü, Osman Kaplan, Özcan Uysal, Salih Ürek, Salih Encü...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) - ...Savaş Encü, Selahattin Encü, Abdulselam Encü, Selim Encü, Serhat Encü, Seyithan Enç, Şerafettin Encü, Şivan Encü, Şervan Encü, Vedat Encü, Yüksel Ürek, Zeydan Encü. (DEM PARTİ sıralarından ayakta alkışlar)
Biz hepsini saygıyla anıyoruz.
Sayın Başkan, sizin yerinizde olsam bana bir dakika verirdim bu acıya destek olmak için, onları anmak için; isteseydiniz bunu sağlayabilirdiniz, birkaç saniyelik zamanda bu acıya ortaklığınızı gösterebilirdiniz...
BAŞKAN - Açalım.
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) - Ama açmak istemediniz.
BAŞKAN - Sayın Doğan, buyurun, açtım.
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) - Ben bu isimleri tekrar okumak istiyorum.
BAŞKAN - Açtım, buyurun.
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) - Teşekkür ederim.
Adem Ant, Aslan Encü, Bedran Encü, Bilal Encü, Celal Encü, Cemal Encü, Cihan Encü, Erkan Encü, Fadil Encü, Hamza Encü, Hüseyin Encü, Hüsnü Encü, Mahsun Encü, Mehmet Ali Tosun, Muhammed Encü, Nadir Alma, Nevzat Encü, Orhan Encü, Osman Kaplan, Özcan Uysal, Salih Ürek, Salih Encü, Savaş Encü, Selahattin Encü, Abdulselam Encü, Selim Encü, Serhat Encü, Seyithan Enç, Şerafettin Encü, Şivan Encü, Şervan Encü, Vedat Encü, Yüksel Ürek ve Zeydan Encü. Sizi unutmadık ve unutturmayacağız bu katliam aydınlatılana kadar.
Teşekkürler Sayın Başkan. Ben de Genel Kurulu selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Doğan, teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
17'nci madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 17'nci maddesinde yer alan "aşağıdaki" ibaresinin "aşağıda bulunan" şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ömer Faruk Hülakü | Onur Düşünmez | Kamuran Tanhan |
Bingöl | Hakkâri | Mardin |
Burcugül Çubuk | Semra Çağlar Gökalp | Gülderen Varli |
İzmir | Bitlis | Van |
| Özgül Saki |
|
| İstanbul |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ALTINSOY (Aksaray) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere İstanbul Milletvekili Özgül Saki'ye söz veriyorum.
Sayın Saki, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, buradan, yirmi iki yıllık AKP iktidarının sermaye yanlısı ve kadın düşmanı politikalarını sık sık dile getiriyoruz. Bu asgari ücret tespitiyle birlikte bunun kadınlara nasıl yansıdığını biraz önce konuştuk. Peki, kapitalist patriyarkanın kadınlar üzerindeki bu baskıcı politikalarına karşı kadın özgürlük mücadelesi veren, savaşa karşı çıkan, barış isteyen, kadınlar olduğunda ne oluyor? Hepsini sorgusuz sualsiz hukuksuzca hapishanelere gönderiyorsunuz. Ben, burada, hapishanelerde kadınlar neler yaşıyor; onlardan biraz söz etmek istiyorum çünkü iktidarın "makbul kadın" tanımına sığmayan tüm kadınlar çeşitli biçimlerde suç isnat edilerek hapishanelere alınıyor, bütün istatistikler gösteriyor ki kadın mahkûmların sayısı sürekli artıyor. Bakın, en tipik örneklerden bir tanesi Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi. Sincan Kadın Kapalı Hapishanesinde kadınların infazları sürekli yakılıyor, son ziyaretlerden edindiğimiz bilgilere göre düşman hukuku uygulanıyor âdeta. Mesela ne oluyor? Otuz yıldır hapishanede tutulan Nedime Yaklav ve Sermin Demirdağ, 70 yaşlarında ve hasta olan, on yıldır cezaevinde olan Zeynep Bingöl ve Mukaddes Kubilay, ayrıca Jiyan Ateş, Sabite Ekinci, Necla Yıldız, Rozerin Kurt, Özlem Demir, Dilan Oynaş ve Sedef Demir isimli mahpusların idare gözlem kurulu tarafından iyi hâlli olmadıkları, toplumsal bütünleşmeye hazır olmadıkları gibi sübjektif gerekçelerle infazları erteleniyor, üçer defa, dörder defa ertelenenler var; özgürlükleri gasbediliyor. Uygulanmaya başlandığı 1 Ocak 2021 tarihinden itibaren idare gözlem kurullarının hukuk dışı ve keyfî kararlarıyla aralarında ağır hasta mahpusların da olduğu yüzlerce mahpusun umut hakkı çalınıyor.
Bir başka örnek, yeni, daha Aralık 2024'te İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi, Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda mahpuslarla bire bir görüşerek hazırladığı raporda... Kadınların iletişim hakkı, sağlığa erişim hakkı sistematik olarak engelleniyor; kahvaltılar kaldırılmış durumda, sadece 2 öğün yemek veriliyor, yemeklerin kalitesi ise çok düşük, kantin fiyatları çok fazla. Hem Sincan'da hem Bakırköy'de hem de biz biliyoruz ki bütün mahpushanelerde sudan sebeplerle... Fazla kitap okudu, disiplin cezası; az kitap okudu, disiplin cezası; eğitimlere katılmadı, disiplin cezası, çok fazla eğitime katılmayı talep etti, disiplin cezası diyerek hiçbir kadın mahkûma... Siyasi mahkûmların hiçbiri infazı bittiği anda salıverilmemiş durumda.
Ayrıca, kadın mahkûmlar yakınlarına uzak cezaevlerine bilinçli olarak gönderiliyorlar ve ziyaretler sırasında, hastane ziyaretleri sırasında sistematik olarak cinsiyetçi şiddete maruz bırakılıyorlar.
Ayrıca, bunlara itiraz eden, bunlara ilişkin şikâyet dilekçesi vermek isteyen kadın mahkûmların ise bu hakları engelleniyor hem fiilî olarak engelleniyor hem de her dilekçe için ücret talep ediliyor ve bu ücretler hiç de karşılanabilecek gibi değil, hele geliri olmayan kadın mahkûmlar için ayrıca çok büyük bir külfet oluyor.
Ayrıca, tüm kadın mahpusların çok büyük bir çoğunluğu erkekler için inşa edilmiş cezaevlerinde kalıyorlar. Kadınların özgün ihtiyaçları, mahremiyet ihtiyaçları asla göz önüne alınmıyor, temel ihtiyaçlar kaleminde kadınların hijyenik ped ihtiyaçları temel ihtiyaç olarak görülmüyor ve ücretlendiriliyor; bu da kadınları bir kere daha şiddete maruz bırakıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Saki, lütfen tamamlayın.
ÖZGÜL SAKİ (Devamla) - Ayrıca, hayatına sahip çıkan kadınlar var yani ölmemek için öldüren kadınlar ve bu kadınlar için asla hiçbir indirim uygulanmıyor ama cinsel şiddet faili erkeklere indirim üstüne indirim uygulanıyor, katiller salıveriliyor; dolayısıyla, hukuk bir bütün olarak patriyarkanın ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş, siyasi iktidarın politik görüşlerine göre düzenlenmiş. Bir kez daha haksızca, hukuksuzca, sadece kadınlara eşitlik, özgürlük talep ettikleri için, özgürlük mücadelesi verdikleri için, savaş değil barış istedikleri için kadınlar cezaevlerine daha fazla alınmaya başlandı ve biz buradan tüm mahpushanelerdeki adli, siyasi tüm kadın tutsaklara selamlarımızı söylüyoruz; onların tüm taleplerini, ihtiyaçlarını gördüğümüzü, paylaştığımızı ve iktidarın kadın düşmanı politikalarının hapishanelerdeki uygulamalarına karşı mücadeleye devam edeceğimizi söylüyorum.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Saki, teşekkür ediyorum.
Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
17'nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 17'nci madde kabul edilmiştir.
18'inci madde üzerinde aynı mahiyette 2 önerge vardır, önergeleri birlikte işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 18'inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ömer Faruk Hülakü | Onur Düşünmez | Kamuran Tanhan |
Bingöl | Hakkâri | Mardin |
Gülderen Varli | Semra Çağlar Gökalp | Burcugül Çubuk |
Van | Bitlis | İzmir |
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Özlem Zengin | Halil Eldemir | Fehmi Alpay Özalan |
İstanbul | Bilecik | İzmir |
Ahmet Çolakoğlu | Adem Yıldırım | Bayram Şenocak |
Zonguldak | İstanbul | İstanbul |
BAŞKAN - Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ALTINSOY (Aksaray) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz Bitlis Milletvekili Semra Çağlar Gökalp'e ait.
Sayın Çağlar Gökalp, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
SEMRA ÇAĞLAR GÖKALP (Bitlis) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Konuşmama başlamadan önce, dünyanın her yerindeki Hristiyanların Noel Bayramı ve Süryani halkının Yaldo Bayramı'nı kutluyorum. Farklılıkların zenginlik olarak görüldüğü bir dünyanın mümkün olması umuduyla öncelikle bu şekilde tüm halklarımızı tekrardan selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; AKP iktidarının kanun yapma sürecini bu kürsüden sık sık eleştirdik, yapılması gereken bütün bu süreçlerle ilgili kurumların, sivil toplumun dâhil edilmesidir. Ayrıca siyasi, sosyal ve ekonomik birçok sorunla başa çıkmaya çalıştığımız bu süreçte toplumun en acil ihtiyaçlarından başlanarak halkın beklentilerine cevap olmayı esas almamız lazım ancak iktidar, yeni normalimiz hâline getirdiği çorba kanunlarla kendi ihtiyaçlarını esas almaya devam etmektedir; milyonlar açlık, yoksulluk, güvencesizlikle uğraşırken bu çorba yasalarla hep kendi pişirip kendi yemektedir. Bakın, Türkiye'de hane halkı borçlanma oranı her geçen gün artmaktadır, ücretli çalışan milyonlarca insan bankalara borçlanmaktadır; bireysel kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe düşen kişi sayısı Ocak-Haziran 2024 döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 70 artarak 645 bini aşmıştır, yasal takibe düşen tüketici kredisi borcu geçtiğimiz yıla göre yüzde 79 artışla 51 milyar 856 milyon TL'ye, batık kredi kartı borcu ise yüzde 257 artışla 50 milyar 862 milyon TL'ye yükselmiştir. Borçlarından dolayı grev gibi temel haklarından yoksun, haksızlığa karşı ses çıkaramayan bir emekçi sınıfı iktidarın tekçi zihniyetinin ve sermaye sınıfının işine gelmektedir. Dün milyonlarca asgari ücretlinin beklediği açıklama büyük bir hayal kırıklığı yaşatmıştır; asgari ücretteki yüzde 30'luk artış TÜİK enflasyonunun bile çok altında kalmış, gerçek enflasyonun ise yanından bile geçmemiştir. Asgari Ücret Tespit Komisyonunda iktidar ve sermaye el ele vererek asgari ücreti 22.104 lira olarak belirledi. İktidar siyasi ve ekonomik alandaki tüm hataların yükünü yine işçinin ve emekçinin sırtına yüklemiştir. Asgari ücretin enflasyonu artıracağını kamuoyuna sürekli yayarak bir algı oluşturdular. Oysaki mal üretimlerinde maliyetin ancak yüzde 30-35'i ücretlere gitmektedir. Ona rağmen, sermaye sınıfı sanki tek maliyet ücretlermiş gibi fiyatı artırmak için asgari ücreti gerekçe yapmaktadır. Ancak çok iyi biliyoruz ki fiyatlardaki artışların sebebi iktidarın yanlış politikaları ile sermayenin kâr hırsıdır. İktidar kendisi ve yandaşlarına gelince har vurup harman savurur, vergi aflarıyla sermayesini ihya eder. Kürt düşmanlığı ile yüz yıldır devam eden terör korosu eşliğinde sürdürdüğü savaş ekonomisini halka dayatır. Sermaye, kârından milim vazgeçmez, "Maliyetim artıyor." yalanıyla fiyatları katlar. Yoksulluğun açlığıyla daha da zenginleşir. Bu arada milyonlarca işçi, emekçi yaşam mücadelesi verir. Bu, Allah'tan reva mıdır? Bir de kalkmışlar "Çalışanlarımızı enflasyona ezdirmeyeceğiz." diyorlar. Doğru, enflasyona bırakmadınız, bizzat kendiniz ezdiniz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim bölgem Bitlis hem konumu hem de tarihi anlamında önemli bir il. Dolayısıyla, devletin Bitlis'e özel bir yönelimi her zaman olmuştur. Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt halkına karşı baskı, inkâr, imha ve asimilasyon politikalarının uygulanmaya çalışıldığı merkezlerden biri de Bitlis olmuştur. Takrir-i Sükûn Kanunu, istiklal mahkemeleri, Şark Islahat Planı ve umumi müfettişlikler, OHAL uygulamaları ile olağanüstü yetkilerle donatılmış idari yapılar, her türlü baskı ve şiddetin yanı sıra sistemli bir asimilasyon ile imha temelli politikalar uyguladı. Sonuç olarak tam yüz yıldır sistematik bir şekilde Kürt'ün dili, kimliği, toprağı ve doğası yok edilmeye çalışıldı ve bu politikalar renk değiştirerek şimdi de sürdürülmektedir. Bitlis'te sürekli hâle getirilen eylem ve etkinlik yasaklarıyla sokaklar, meydanlar halkın en demokratik haklarını dile getirmesine, diline, kültürüne, sanatına ve müziğine kapatılmaktadır. Bu yasakların yanında gözaltılar, baskı ve zulümle Bitlis'e korku salmak, sessizliğe ve tecride mahkûm edilmek istenmektedir. Bitlis'te sürekli hâle gelen askerî yasak bölge, güvenlik bölgesi ilanları ve zaman zaman ilan edilen sokağa çıkma yasakları başta köylerde yaşayan yurttaşlar olmak üzere bütün Bitlislilerin yaşamını tehdit eder hâle gelmiştir. Yaşam kaygısının yanında ekonomik sorunlara da yol açan bu uygulamalar sistematik bir hâl almıştır. Askerî yasak bölge ve güvenlik bölgesi adı altında yaşanamaz hâle gelen, yaşanmaz hâle getirilmeye çalışılan yaşam alanlarında tarım ve hayvancılık bitirilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çağlar Gökalp, lütfen tamamlayın.
SEMRA ÇAĞLAR GÖKALP (Devamla) - İnsansızlaştırma politikaları gereği bütün ekonomik kaynakları kurutularak, doğası yok edilerek Bitlis'te kırsalda yaşayan yurttaşlar toprağından sökülmek istenmektedir. Kürt halkının hafızasında 90'lardaki köy yakmalar hâlen dipdiri duruyor. Oradan tanıyoruz bizler bu yüzü, çok yakından deneyimledik bunları, yüz yıldır tekerrür eden zulümle deneyimledik. O yüzden diyoruz ki boşuna uğraşmayın, yüz yıldır bizi toprağımızdan söküp atamadınız, bugün de ister Bitlis'te olsun ister Kobani'de olsun atamayacaksınız.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çağlar Gökalp.
Diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle teklifin 18'inci maddesi yeniden değerlendirilmek üzere metinden çıkarılmaktadır.
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, kabul edilen aynı mahiyetteki önergelerle teklifin 18'inci maddesi teklif metninden çıkmıştır.
Herhangi bir karışıklığa mahal vermemek için bundan sonra maddeler üzerindeki önerge işlemlerine mevcut sıra sayısı metnindeki madde numaraları üzerinden devam edilecek, kanun yazımı esnasında madde numaraları teselsül ettirilecektir.
19'uncu madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alacağım, oylarınıza sunacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 19'uncu maddesinde yer alan "aşağıdaki şekilde" ibaresinin "aşağıdaki biçimde" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ömer Faruk Hülakü | Onur Düşünmez | Kamuran Tanhan |
Bingöl | Hakkâri | Mardin |
Burcugül Çubuk | Semra Çağlar Gökalp | Gülderen Varli |
İzmir | Bitlis | Van |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ALTINSOY (Aksaray) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk'a söz veriyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Çubuk, buyurun.
BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) - Sözlerime başlamadan önce, bu tek bir karanfille olmaz belki ama Roboski'de katledilen 34 Kürt yurttaşı saygıyla anmak istiyorum ve bizler açısından bu kızıl karanfillerin ne anlama geldiğini söylemek istiyorum. Bu coğrafyada binlerce katliamın arkasından binlerce insan için on binlerce karanfili mezarlarına, denize, bazen mezarları olmadığı için kalbimize gömdük. Bu karanfilin bizde tarih kadar uzun, gelecek kadar güçlü bir anlamı var. Katliamlarla katledilen bütün insanlarımıza saygılarımı sunuyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Balıkesir'de gerçekleşen bir patlama var. Bu, olağan, normal bir patlama değil bu bir katliam çünkü olağan, normal bir şey de değil.
İyi ki gazeteciler var ve bazı şeyler öğreniyoruz. Bu arada şunu söylemek isterim: Bu kürsüde adlarını söylemek isterdim, yaptıkları haberlere teşekkür etmek isterdim ama hedef göstermeye dönüşebilir diye isimlerini söylemeyeceğim. Bu patlamanın gerçekleştiği fabrikaya dair bazı özel bilgiler, önemli bilgiler sayelerinde bizlere ulaşmış oldu, halka ulaşmış oldu.
Balıkesir'de 11 işçinin yaşamını yitirdiği fabrika önce Yavaşçalar Av ve Spor Malzemelerine ait, daha sonra 2016'da TMSF, FETÖ gerekçesiyle el koyuyor, Sarsılmaz Mühimmata satılıyor. Daha sonra 2018'de Zirve Holding ve Senta Madencilik ortak oluyor. Zirve bu arada Kalyon grubunda, Senta ise inşaatçı Zafer Topaloğlu'na ait, Toya grubun sahibi. Bir kısmı da şirketin en sonunda Çekya'daki bir başka şirkete satılıyor.
Bu şirketin tarihi neden önemli? Çünkü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 5 Eylül 2018'de bir raporu var, raporu göstermeme gerek yok, zaten ulaşırsınız ama onun 160'ıncı sayfasında bu şirketle ilgili ilginç bilgiler var. Ne bunlar? Libya'ya yönelik ambargonun bu şirket eliyle delindiği, Yunanistan'daki bir limandan, Haddad Limanı'ndan bu şirketin 325 bin fişeği Libya'ya gönderdiği gibi bilgiler var. Yani şirket aynı zamanda savaş suçları da işlemiş ve hâliyle tabii ki şunu diyoruz: Savaş suçları işleyen bir şirket, tabii ki işçi güvenliğini dikkate almaz.
Başka bir şey daha var. Tabii, nasıl bu ambargoyu deldiği kısmı belki şu bilgiyle açılabilir: 12 Mayıs 2022'de bir Cumhurbaşkanlığı kararının eki var. Buna göre, bu şirket devlet desteği alıyor, kredilerde devlet desteği alıyor. Yani geçmişte ambargoyu delmiş bir şirket, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin raporuna girmiş bir şirket, halkların kanına girmiş bir şirket gayet rahat bir şekilde Cumhurbaşkanlığının kararnamesiyle destek alabiliyor.
Ben bu katliamda katledilen işçileri tek tek saymak istiyorum: Tuğba Demir, Çetin Karamüftüoğlu, Muhammet Ergin, Özlem Özçakır, Tuba Sert, Enes Kırmızı, Seda Akın, Seçil Çapa, Müberra Sönmez, Selin Karanlıkoğlu, Elif Özgür. Burada ilginç bir şey var, 8 işçi kadın katledilen, neden biliyor musunuz? Elleri daha yatkın diye fişek doldurma bölümünde kadın işçiler çalıştırılıyor. 21'inci yüzyılda otomasyon "zero", iş güvenliği "zero" ama savaş suçunda arşı almış gidiyor. Bu bilgiden şunu anlıyoruz çok net bir şekilde: Bu şirkette, bu fabrikada hiçbir işçiye dair hiçbir güvenlik alınmamış, devlet destekleri alınmış, savaş suçlarına ortak olunmuş ve işçiler katledilmiş, bu şirket bir katliam şirketi. El değiştirmiş sürekli ama her alan bu suçlara ortak olmuş, hiçbiri de "Ben ne yapıyorum?" dememiş. Patronların dünyası budur, savaşla, rantla dönen dünya budur. Savaş ekonomisi işte sadece o fişeğin patladığı yerde değil fişeğin üretildiği yerde de can alır.
Elbette bu haberleri bize ulaştıran gazetecilerin adlarını söylemeyeceğimi söylemiştim hedef olmamaları adına, onlara tekrar teşekkür etmek istiyorum, bu suçların hepsinden haberdar olmamızı sağladılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çubuk, lütfen tamamlayın.
BURCUGÜL ÇUBUK (Devamla) - Bizi yine hakikate ulaştıran Deniz ve Cihan'ın ardından onların hakikat kalemini ve makinelerini sahiplenen, fotoğraf makinelerini, kameralarını sahiplenen gazetecilerin adını tekrar okumak istiyorum, biz bunları günlerdir ifade ediyoruz: Pınar Gayıp, Serpil Ünal, Gülistan Dursun, Can Papila, Osman Akın, Hayri Tunç ve Enes. Enes'in soyadını yazmayı unutmuşum, Sezgin olması lazım, kusura bakmayın. Türkiye, hakikati haberleştiren gazetecilerin üzerinde bir Demokles kılıcı sallıyor, bu da suçtur ve bu suçların muhatapları, hakikatin ortaya çıkmasından ölümden daha beter korkan bir iktidardır. Hapisteki gazeteciler onurumuz, onların açığa çıkardığı suçlar da adalet mücadelemizdir.
Hepsine saygılarımı sunuyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çubuk.
Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
19'uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 19'uncu madde kabul edilmiştir.
20'nci madde üzerinde 2 önerge vardır, aykırılık sırasına göre önergeleri işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 20'nci maddesinde yer alan "aşağıdaki" ibaresinin "aşağıda bulunan" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ömer Faruk Hülakü | Onur Düşünmez | Kamuran Tanhan |
Bingöl | Hakkâri | Mardin |
Burcugül Çubuk | Semra Çağlar Gökalp | Gülderen Varli |
İzmir | Bitlis | Van |
Ömer Faruk Gergerlioğlu |
|
|
Kocaeli |
|
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ALTINSOY (Aksaray) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'na söz veriyorum.
Sayın Gergerlioğlu, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; utanma duygusu nerede kaldı diye soruyorum. Bu kürsüden defalarca çıplak arama meselesini gündem ettik değerli arkadaşlar ve inkâr edildi; Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı defalarca inkâr etti bunu. En son ne oldu? Filistin'le ilgili bir kampanyada gençler İstanbul'da emniyette ve cezaevi girişinde çıplak aramaya uğradılar. Adalet Bakanlığı 3 görevliyi açığa aldı fakat Adalet Bakanı Yılmaz Tunç buraya gelip inkâr etti "Çıplak arama olmamıştır." dedi. O zaman niye görevlileri açığa aldı? İçişleri Bakanına sorduk; kapı duvar, bir cevap yok ve olayı kapatmaya eğilimli bir hâldeler. Bakın, yine arkadaşlarımız da sabahtan beri söylüyorlar; katledilen gazeteciler için protesto gösterisi düzenleyen gazeteciler de aynı akıbete uğradılar, hayâsız bir çıplak arama zulmüne uğradılar, hayâsızca.
Şimdi, bu çıplak arama neden yapılıyor? Her zaman yapılmıyor. Neden yapılıyor? "Sen benim iktidarıma karşı mı çıkarsın? Bana diklenir misin? Sana özel bir muamele ve çıplak arama." Filistin'de de bunu yapıyor, Kürt meselesinde de bunu yapıyor. "Sen mi katledilen gazetecilere karşı bir protesto gösterisi düzenlersin? İşte sana çıplak arama."
Şimdi, değerli arkadaşlar, ben AK PARTİ'li vekillere soruyorum: Ya, bu çıplak arama meselesini defalarca gündeme getiriyoruz, biz utanıyoruz ama sizler utanmıyorsunuz, yaptıranlar utanmıyor. Bu nasıl bir hâldir arkadaşlar ya? Yoksa "Yok." deyin. Bu çıplak arama var, herkes bunu yaşamış, yaşıyor; utanmazca, hayâsızca yapılıyor. "Yok." diyorsanız buyurun gelin "Yok Ömer Bey, haksızsın." deyin. Sayın Özlem Zengin de bana defalarca karşı çıktı ve şu anda kendisi de çok iyi biliyor ki çıplak arama yıllardır bu ülkede var, kendisi de çok iyi biliyor artık. Bize zamanında ha bire karşı çıktı ama şu an tarih onu yalanladı, tarih beni haklı çıkardı; Özlem Zengin haksız çıktı, bunu da itiraf etmeli. Bu ülkede bu hayâsızlık yapılıyor arkadaşlar. Bakın, ben AK PARTİ'li vekillere söylüyorum: Şimdi, yarın öbür gün muhalefete düşersiniz, zayıf duruma düşersiniz, size de çıplak arama yapılabilir. Ben o sırada "Ya, dün bunlar susuyordu, biz 'çıplak arama' dediğimizde bize hakaretler yağdırıp 'terörist; şu, bu' diyorlardı." demem. Sizin uğradınız o mağduriyete, mazlumiyete de karşı çıkarım arkadaşlar. O yüzden "insan hakları" kavramının önemini anlayın. İnsan hakları savunucuları çok değerli şeyler savunur. Bazen taşlanırlar, hakarete uğrarlar ama ilkelerinden sapmazlar. Kime yapılırsa yapılsın, hangi görüşten insana yapılırsa yapılsın, hayâsızca muamelelere karşı çıkarlar ve o sırada taşlanırlar ama Allah'a şükürler olsun, sonunda haklı çıkarlar; tarih onları haklı çıkarır ve işte, burada da biz haklı çıktık arkadaşlar. Şu anda konunun peşini bırakmıyoruz. Bakın, bu gazeteci arkadaşlarımıza yapılanlar ortada. Bu arkadaşlarımız şu anda muhtemelen cezaevinden bizi izliyorlar. "Ya, Ömer Bey, çok haklısın, bu zulme emniyette de uğradık, cezaevinde de uğradık, ne kadar dile getirsen azdır." diyorlar. Evet, biz, bu hayâsızlığı dile getirmeye devam edeceğiz arkadaşlar ve konuşmaya da devam edeceğiz. Adalet Bakanlığına sesleniyorum: Niye bu işi örtbas ediyorsunuz? Niye birilerini açığa aldığınız hâlde buradan, kürsüden gelip yalanlama ihtiyacı hissediyorsunuz? İçişleri Bakanlığına soruyorum: İstanbul Emniyetinde bu hayâsız fiilleri -ki daha önce burada ayrıntısını okumuştum, detaylı bir şekilde okumuştum- niye bunları inkâr yoluna gidiyorsunuz? Devletin bir geleneği var: "İnkâr ederim." Az önce arkadaşlarımız söyledi, Roboski katliamı; Ankara'nın dehlizlerinde kayboldu arkadaşlar, kaybettiniz bu korkunç katliamı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gergerlioğlu, lütfen tamamlayın.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Çıplak arama meselesi; apaçık haklı olduğumuz ortaya çıktı, hâlâ çıkıp da devlet geleneği olarak kabul etmiyorsunuz. Edin ya! Devlet, millet içindir arkadaşlar. Hayâsızca bu muameleler Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşlarına yapılıyorsa devlet çıkıp özür dilemelidir, Roboski katliamından da özür dilemelidir, tüm yurttaşlara yaptığı o hayâsız çıplak aramalardan da özür dilemelidir. Ben hayatım boyunca kime yapıldığına bakmadım, ihlal nasıl yapılıyor, kime yapılıyor diye bakmadım; ihlal varsa ona karşı çıktık.
Buradan da tüm milletvekillerine bu konu ders olsun diyorum, bir daha haksızlığa karşı çıkın diyorum; Sayın Özlem Zengin de buradan bunu bilsin ve bir daha haksızlığa ve ihlallere karşı çıksın.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Sayın Başkan...
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sataşma yok Başkan, sataşmadı ki.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Hayır, hayır; bin defa sataştı, bin defa sataştı.
BAŞKAN - Başkan, bir dakika... Şu önergeyi oylayayım, size söz vereceğim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın Zengin, buyurun.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Ben bir cevap vermek istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun 177 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 20’nci maddesi üzerinde verilen önerge hakkında yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; ben de Sayın Gergerlioğlu ne zaman "Özlem Zengin" diyecek diye merak ediyordum. Eğer mümkün olsa 6284'le başvuru yapacağım kendisiyle ilgili olarak çünkü kürsüde yaptığı her konuşmada muhakkak adımı zikrediyor. Bana daha evvel bu kürsüden ben yokken "Yalancı." dedi, buradan bana "Korkak." dedi.
Bu sözleri aynen size iade ediyorum, aynen.
Şimdi, önce konuya...
Bir defa bu süremiz buna yetmez Başkanım, o yüzden bir girizgâh yapacağım, hakkımı mahfuz tutacağım, daha sonra bu konuya uzun bir cevap vereceğim.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, ben "Çıplak arama yok." derken... Biz Genel Kurulda ne yapıyoruz? Genel Kurulda bir konu üzerine konuşuyoruz. Yeni arkadaşlarımız var, bilmeyebilirler. Bundan yıllar evvel, 2019 yılında Uşak'ta bir hadise yaşandı. Uşak'taki hadisede yeni bir FETÖ yapılanması vardı, bu FETÖ yapılanmasının iddiası, tutuklanan genç kadınlara tamamen soyularak -maalesef böyle söylemek durumundayım- yani mevzuata uygun olmadan... Elbette ben bir avukatım. Mevzuata uygun olarak, daha evvel adı "çıplak arama" olan, şimdi "tam arama" olarak belirtilen bir arama var. Biz bunun kaldırılmasıyla ilgili tartışacaksak tartışalım.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - "Yok." diyordunuz.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Bir saniye...
Benim "Yok." dediğim şey, bak bir daha söylüyorum, bak buradan söylüyorum; o kadınlar hiçbir zaman üzerlerinde hiçbir şey kalmayacak şekilde aranmadılar. Hatta bu olay üzerine İçişleri...
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - İnkâr ediyordunuz.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - İnkâr değil, yok.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - İnkâr ediyordunuz, şimdi sadede geldiniz, buyurun bakalım.
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Ne zaman müdahale edeceksin Sayın Başkan?
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Yok, hayır, o gün ne söylüyorsam bugün de aynı şeyi söylüyorum.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Üç yıl önce inkâr ediyordun Özlem Zengin, üç yıl önce inkâr ediyordun.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Sayın Başkan, bana sataşmasın.
BAŞKAN - Sayın Gergerlioğlu, lütfen dinleyin.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Kürsüde yaptığı her konuşmada hiç bir şey yapmıyorsa da konuşmasının sonunda "Özlem Zengin" diyen bir insan otuz saniye susmayı becermeli.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Zengin, lütfen tamamlayın.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Benim söylediğim şey çok nettir: Uşak'ta bahsettiğiniz gibi bir arama asla olmamıştır. İçişleri Bakanlığı daha evvel, şu ankinden bir ay evvel Valilik yapan arkadaşımızın da içinde olduğu bir heyet tanzim etmiştir bu konuyla ilgili olarak. Bu heyet gitti, bir rapor hazırladı, bu raporun neticelerini kamuoyuyla paylaştı. Daha ötesini söyleyeyim: Ben bu hanımefendilerin, Baronun, Uşak Barosunun tayin ettiği, herhangi bir siyasi fikir vesaire olmadan tayin ettiği her iki avukatla da bizzat konuştum, bizzat. Kendi avukatları böyle bir şeyin zinhar olmadığını söyledi. Bak, bir defa daha söylüyorum...
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Şahidiz, şahit. Avukatı söyledi ya, şahidiz.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Avukatlar çıplak aramayı net bir şekilde söylüyor.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Hayır, yalan, yalan! Zinhar yalan!
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Avukatı arayayım görüştüreyim seninle. Avukata iftira atma bari ya!
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Şimdi devam ediyorum.
Ben o zaman demiştim ki: "Onurlu bir insan böyle bir arama varsa bunun için bir yıl beklemez." İşte, aynı şekilde, biraz evvel bahsettiğiniz Filistin'le alakalı olaydan hemen sonra, bir gün sonra bu insanlar şikâyetlerini yaptılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Zengin, iki dakika veriyorum, bir dakika da uzattım.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Evet, önemli bir yer Sayın Başkanım, bana 10 defa laf attı, kaç kere...
BAŞKAN - Ama şimdi usul... Sayın Başkan...
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Açıklığa kavuşsun Sayın Başkanım; açıklığa kavuşsun, biz de anlayalım.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Ama bir üçüncü dakika olmaz ki Sayın Başkan.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Niye olmasın?
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bu konuyla alakasız bir açıklama yapıyor Başkanım, yeterli.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Açıklanmasından niye rahatsızlık duyuyorsunuz ya? Açıklıyor, sataştığınız konuyu açıklıyor.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Soruşturma dosyasında avukatlarının ifadeleri var.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Sayın Başkan, kaçıncı dakika oldu? Mesele anlaşıldı herhâlde.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Mesele anlaşılmıştır, yeterli. Bu konuda bir sataşma da olmadı.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Kaç kere...
BAŞKAN - Efendim, sataşma açık... Sayın Başkan, açıklıyorsunuz ama burada da bir kural var, ben size verdim sataşmadan.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Başkanım, bir saniye, kaç kere bunu yaptı! Her seferinde bana...
BAŞKAN - Efendim, her defa... Ama toplu uygulama diye de bir şey yok Sayın Başkan, istirham ediyorum.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bir sataşma olmadı.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - O kuralı çiğnemeyelim.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Bir kere daha, yerinden gene sataşıyor.?
SALİHE AYDENİZ (Mardin) - E, bunun için kürsü mü işgal ettiniz?
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Akbaşoğlu, siz bilmiyorsunuz konuyu, siz yeni geldiniz; lütfen, lütfen.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Biliyorum, biliyorum bak, gördüm, dinledim, geldim.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sataşma falan yok.
SALİHE AYDENİZ (Mardin) - Ama bir kürsü işgali var.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Başkanım...
BAŞKAN - Sayın Başkan, ben uzattım bir dakika.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Hayır, olmaz.
BAŞKAN - Teşekkür için açıyorum, lütfen teşekkür edin.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Dördüncü dakika Sayın Başkan.
SALİHE AYDENİZ (Mardin) - Sayın Başkan, hatırlatacağız bunu, bu kadar uzun süreyi hatırlatacağız size.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Sayın Başkanım, sonuç: Buradaki hakkımı mahfuz tutuyorum. Söylediğim her kelime o zaman da doğrudur, bugün de doğrudur, devamını sonra söyleyeceğim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Sayın Başkan, kürsüden söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Gergerlioğlu...
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Burada bir yalancı ve saplantılı sapık varsa buradadır. Kendisini bir sapık ilan ediyorum, psikolojik tedaviye ihtiyacı var.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - "Sapık..." Tövbe ya Rabb'im. Bakın, ne diyor? Kayıtlara geçti mi?
SALİHE AYDENİZ (Mardin) - Bu hakaret değil, değil mi!
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Evet, aynen. Psikolojik tedaviye ihtiyacı var.
BAŞKAN - Sayın Gergerlioğlu, siz Genel Kurula hitap edin.
Buyurun.
2.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Özlem Zengin bana yönelik "sapık" kelimesini sarf etti, kayıtlara geçirin lütfen, siz de duydunuz.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Evet, kayıtlara gerek yok; psikolojisi bozuk, ruh hastası, sapık bir adamsın.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlar, böyle haksızlığı ortaya çıkınca ona buna hakaret eden bir insan; stenograflar kayda geçirsin.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Aynen öyle!
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, bakın, Uşak Emniyet Müdürlüğünde hayâsızca bir çıplak arama olmuştur. Ben üç yıl boyunca bu davayı takip ettim, sonunda ne oldu biliyor musunuz; o kadınlar beraat etti.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Konuyla ne alakası var? Bu arkadaş daha ne kadar... Her seferinde...
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Beraat etmese, suçlu olsa bile hiç kimseye çıplak arama hayâsızlığı yapılmaz. Biz o zaman bu cemaat meselelerinden açılan bir davada bu konuyu söylemiştik. Özlem Zengin çıktı, bana dedi "Vay, sen FETÖ'cüsün." bilmem ne! Yahu arkadaş, ben kimsenin kimliğine bakmam. Şu anda Filistin meselesinde de çıplak arama yapılıyor genç insanlara, Kürt meselesinde de çıplak arama yapılıyor; biz hepsine karşı çıkıyoruz.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Yalan, yalan! İftira!
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Tahammül edin, gerçekler burada söyleniyor.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Anlattıkları baştan sona yalan ve iftira, o kadar!
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Özlem Zengin demişti ki: "Bir hayâlı kadın çıplak aramaya karşı çıkmak için bir yıl beklemez." Kendisine emniyet görevlileri de yanlış bilgi vermiş.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Hayır, hayır...
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Ya, haberi yok!
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Ne haberi yok?
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - O kadınlar üç ay sonra çıplak arama için suç duyurusunda bulunmuştu...
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Hiç alakası yok, hiç alakası yok!
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - ...ama o, kendisine ne bildirilmişse onu yaptı.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Hiç alakası yok.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Daha sonra, o Uşak Emniyet Müdürlüğü benim hakkımda da suç duyurusunda bulundu ama biliyorlardı, benim doğru söylediğimi hepsi biliyordu, oradaki polisler de.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Yalan söylüyorsun!
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Ya, avukatın dosyada ifadesi var Ömer Faruk Bey ya!
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Ne oldu? Hakkımızda hiçbir soruşturma falan açılmadı.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Avukatın soruşturma dosyasında ifadesi var ya! Kendi avukatının ifadesi var ya!
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Çünkü ben haklıydım arkadaşlar çünkü ben haklıydım; bunun bedelini cezaevine girerek de vekilliğim düşürülerek de ödedim, olsun.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Ya, buradan yalan söylemekle neyi kazanacaksın?
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Çıkarım, gelirim, burada yine çıplak aramayı söylerim, tamam mı!
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Yalan söylemekle neyi kazanacaksın? Ama bağırarak olmaz. Niye bağırıyorsun?
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Bunu da bilin, istediğiniz kadar bağırın çağırın!
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Niye bağırıyorsun?
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Ben burada millete karşı yapılmış tüm hayâsızlıklara karşı çıkarım.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Kendi avukatlarının ifadeleri var, kendi avukatlarının, dinle!
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Tüm belgeler elimde, tamam mı!
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Kendi avukatlarının ifadeleri var dosyada.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Gidin, o genç kadınlara sorun, gözyaşları içinde size neler neler anlatacaklar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Kendi avukatlarının ifadeleri var dosyada. Kendi avukatları "Yok böyle bir şey." diye ifade vermişler.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Saçma sapan demagoji yapıyorsun.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, sizi adalete davet ediyorum, bir dakika daha süre istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Gergerlioğlu, lütfen tamamlayın.
Buyurun.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Kendi avukatları -dosyada- ifade vermiş Ömer Faruk!
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Susun, susun! Bakın, eğer ki azıcık vicdanınız varsa Uşak'a gidin ve o genç kadınlara sorun.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Oradayım ben, sen gel...
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Ben hepsinin adını biliyorum ve size o kadar acı örnekler anlatacaklar ki.
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) - Ben oradayım, buyur gel.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Benim sesimi bastırmaya çalışma Fahrettin Bey, boşunadır.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Vicdanı olanlar iftira atmaz! Vicdanı olanlar iftira atmaz!
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Benim sesimi bastırmaya çalışma Özlem Zengin; senin o büyük gafın var ya, "Onurlu bir kadın çıplak arama için bir yıl beklemez." lafın var ya...
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Aynen öyle, aynen öyle!
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - ...o kadar insanları aşağılayan bir laftı ki...
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Aynı görüşteyim, aynı görüşte!
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - O insanlar o kadar zulüm altındaydı ki baskı altındaydı ki o kadar utanıyorlardı ki kendilerine yapılandan dolayı, yine de gittiler, kendileri hakkında bu suç duyurusunu o savcılığa yaptılar ama sen burada o kadınları aşağıladın.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Bana "sen" diyemezsin, bana "sen" diyemezsin; bana "sen" diyemezsin terbiyesiz adam!
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Kalkmışsın diyorsun ki sen, işte "6284 icabınca beni niye..."
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Terbiyesiz adam!
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Sen o kadınları aşağıladın ya!
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Terbiyesiz adam!
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Hiç mi yüzün kızarmıyor? O kadınları kaç defa alçalttın! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Yalan söylüyorsun, kadınları aşağılama diye bir şey söz konusu değil.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Terbiyesiz adam!
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Bana "terörist" onlara "hayâsız" dedin. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Cevap vereceğim, böyle terbiyesizlik yok.
BAŞKAN - Sayın Zengin, buyurun.
3.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Sayın Başkanım -ben kendisine "sen" demeyeceğim- bu beyefendi olmayan şahsın kesinlikle hukuki bir ehliyeti yoktur.
(AK PARTİ ve DEM PARTİ sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Bu kürsüye çıkıp -biraz evvel Grup Başkan Vekili ve arkadaşlarımıza da ifade ettim- bu kürsüye her geldiğinde "Özlem Zengin" demek sapık bir tavırdır, her geldiğinde, sapıkça bir tavırdır. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
SALİHE AYDENİZ (Mardin) - Yani siz karar veriyorsunuz zaten; izin verip vermemesine siz karar veriyorsunuz, öyle mi? Kimsin, kimsin sen?
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Hakaret edemezsin, hakaret edemezsin!
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Aynen böyledir, aynen böyledir!
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Burada bir Grup Başkan Vekili böyle konuşamaz.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Söylerim. Eğer siz... Ben daha evvel, daha...
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bu Mecliste böyle bir dille hitap edemezsiniz hiçbir vekilimize.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Evet söylerim, ne söyleyeceğime ben karar veririm.
SALİHE AYDENİZ (Mardin) - Hakaretin âlâsını yapıyorsunuz ya!
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Hakaret edemezsiniz.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Bu takıntılı bir tavırdır; böyle bir şey olamaz, olamaz!
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Lütfen müdahale edin, böyle bir şeyi dinlemek zorunda değilim.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Buyurun, dava yolu oradadır, mahkemeye başvurun.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Biz bu hakaret dilini kabul etmiyoruz, böyle bir dili kabul etmiyoruz.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Her kürsüye geldiğinde yalan söyleyen, her kürsüye geldiğinde bana "yalancı" diyen...
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Lütfen müdahale edin.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - ...her kürsüye geldiğinde defaatle aynı şeyi tekrar eden...
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bir grup başkan vekili bir milletvekiline hakaret edemez, küfür edemez; bu dilinizi kabul etmiyoruz.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Olamaz! Daha kaç kere cevap vereceğiz?
Ben bitiremeyecek miyim? (DEM PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bu dil kabul edilebilir bir dil değildir.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Olamaz, kabul etmiyorum.
BAŞKAN - Sayın Temelli, Sayın Temelli...
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - İstediğiniz o yasal yollara başvurun.
SALİHE AYDENİZ (Mardin) - Siz de vurun.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Bakınız, bugüne kadar defaatle aynı şeyi söyledim. Fahrettin Bey avukattır, bu olaylar yaşanırken bire bir şahit olmuştur, Uşak milletvekilidir. Ben defaatle kendi avukatlarıyla, dönemin valisiyle, olayın mağduru olduğunu iddia eden kadınların bütün avukatlarıyla konuşarak bu açıklamayı yaptım.
BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) - "İddia eden" dediniz, hâlâ yalanlıyorsun ama.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Ve utanmadan, utanmadan yalan söylediğimizi söylüyorsunuz. Bir daha söylüyorum...
BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) - Siz de utanmadan "hayâsız" "sapık" dediniz.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - ...Uşak'ta bahsettiğiniz gibi tamamen çıplak bir arama zinhar yapılmamıştır...
SALİHE AYDENİZ (Mardin) - Çıplak arama bütün cezaevlerinde bilinçli bir şekilde yapılıyor, kabul edin.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - ...bunu bir kez daha söylüyorum ama siz bunu tekrar ediyorsunuz çünkü burada FETÖ'cülerin kurduğu yeni bir oluşum vardı, bu oluşumu bu şekilde davranarak gölgelemek istediler, siz de buna yardımcı oluyorsunuz, buna alet oluyorsunuz. Böyle bir şey yok.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Yeter artık ya! Ayıp yaptıkları!
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Bu nedir ya? Normal bir insan böyle davranabilir mi? Sürekli "Özlem Hanım..." Ne söyleyeceğime kendim karar veririm.
BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) - Grup Başkan Vekili olmak bazı şeylerin, siyasi tartışmaların hedefinde olmayı getirir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Öyle bir şey olamaz ya! Yeter artık be!
SALİHE AYDENİZ (Mardin) - "Asarım, keserim..."
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Temelli, buyurun.
4.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Böyle bir şey olmaz ya!
(AK PARTİ ve DEM PARTİ sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Arkadaşlar...
BAŞKAN - Lütfen dinleyelim.
Sayın Temelli, buyurun.
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Arkadaşlar...
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Sapık herif!
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Bunun bir sonu olmalı artık yani.
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Sonu olmalı, evet, bunun bir sonu olmalı.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Evet.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Evet, sizin vekiliniz devamlı tekrarlıyor, takıntılı hâle getirmiş.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Vekilinize söyleyeceksiniz, vekilinize!
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Defalarca burada "Bu kirli dilin sonu olmalı." dedik.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Hayır, bu, vekilinize söylenecek, vekilinize!
SALİHE AYDENİZ (Mardin) - Kirli dili kullanan sizsiniz.
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Defalarca burada "Şiddet dilinden bu Meclisi kurtaralım." dedik, defalarca burada bu konuda bir mutabakat sağladık...
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Bir daha asla benim adımı ağzına almayacak, benim adımı ağzına almayacak; sapık adam! Adımı ağzına almayacak, almayacak!
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Müsaade edin Özlem Hanım, müsaade edin; her şeyi kişiselleştirmeyin.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Adımı söylüyor, "Özlem Zengin" diyor.
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Burada bir eleştiri size yöneltildi, eleştiriye kalkıp yanıt verebilirsiniz ama siz küfrediyorsunuz, küfrediyorsunuz.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Küfretmek yok, hayır!
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Olamaz, her kelimede "Özlem Zengin" diyor. Edeceğim, edeceğim.
SALİHE AYDENİZ (Mardin) - Hâlâ hakaret ediyorsunuz ya!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - İftira ediyorsunuz!
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Ve diyorsunuz ki "Demeye devam edeceğim." Biz de diyoruz ki: Buna izin vermeyiz, biz bu dili kabul etmiyoruz.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Ben söyleyeceğim, söyleyeceğim!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Siz iftira ediyorsunuz!
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Burada her türlü eleştiriye tahammül göstermek zorundasınız.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Bu, eleştiri değil iftira, şahsileştirme!
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Söyleyeceğim! Asla olmaz, asla olmaz!
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Siz Grup Başkan Vekilisiniz, dolayısıyla Grup Başkan Vekili böyle yaparsa vekiller de bunu yapıyor.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Hayır, kişiselleştiren kendi Vekiliniz.
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Dolayısıyla burada biz bu dilden bir türlü kurtulamıyoruz ve bunun müsebbibi de sizsiniz, yapmayın! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Asla olmaz, hayır!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Müsebbibi sizsiniz!
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Ya burada Meclisin hukukuna saygı gösterin ya da yapamıyorsanız bırakın.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Siz yapamıyorsunuz.
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Duygularınıza hâkim olacaksınız!
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Siz olacaksınız! Siz olacaksınız!
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Neden? Grup Başkan Vekilisiniz. Nerede görülmüş grup başkan vekilinin vekillere küfrettiği?
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Kabul etmiyorum.
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Neden kabul etmiyorsunuz? Küfrettin, işte tutanaklarda var, neyi inkâr ediyorsun?
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Yalan söylüyorsunuz!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Küfretme yok, küfretme yok.
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Sen yoktun bile, biraz önce geldin.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - İftira!
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Ne iftirası, kendi söyledi, ne iftirası; işte tutanak, tutanak orada.
(AK PARTİ ve DEM PARTİ sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Özlem Zengin'i her çıkışında zikretmesi... Saldırgan olan sizsiniz. Kendi sıfatlarınızı bize atmayın!
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Biz kirli dil kullanmıyoruz, Meclise saygı gösteriyoruz ama eleştirilerimizi böyle saldırganlıkla engelleyemezsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Tutanakları istiyoruz, ceza istiyoruz.
SALİHE AYDENİZ (Mardin) - Sakin, sakin... Grup başkan vekili de sakin olmazsa...
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Zengin, buyurun.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) - Kasıtlı çıkarıyorsunuz. Onun konuşmalarına bakın ya!
TUBA KÖKSAL (Kahramanmaraş) - Ortalığı karıştırmak için bilinçli olarak...
BAŞKAN - Sayın Temelli... Sayın Çilez...
HASAN ÇİLEZ (Amasya) - Ne kadar edepsizlik varsa yapıyor ya! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Çilez... Sayın Temelli...
Sayın Zengin, buyurun.
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Kürsüye mi geleyim?
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Kime söz veriyorsunuz? Ne sözü istiyorsunuz?
SALİHE AYDENİZ (Mardin) - Niye ısrarla son söz oranın olacak?
TUBA KÖKSAL (Kahramanmaraş) - Tabii canım, kararı siz verin (!)
SALİHE AYDENİZ (Mardin) - Ne sözü? Yani bir sataşma mı var? Bu sataşma mı?
BAŞKAN - Sayın Zengin, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
5.- İstanbul Milletvekili Özlem Zengin’in, Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, eğer benim adım...
SALİHE AYDENİZ (Mardin) - Başkan, neyin derdindesiniz siz? Yani biz sabaha kadar bunu mu dinleyelim!
TUBA KÖKSAL (Kahramanmaraş) - Aynen öyle olacak! Sizi mi dinleyeceğiz!
(AK PARTİ ve DEM PARTİ sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Ne sözü bu? Ne diyecek? Kişiselleşmiş bir mesele mi?
BAŞKAN - Ama sataşma çok açık Sayın Başkan.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Sayın Başkanım...
SALİHE AYDENİZ (Mardin) - Sadece hakaret edin. Kanunlarda neredeydiniz? Sunduğunuz maddelerde neredeydiniz? Şimdi ne oldu da buradasınız?
BAŞKAN - Sayın Zengin, lütfen, Genel Kurula hitap edin.
Buyurun.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Sayın Başkanım, buradaki problem, konuşan hatibin her kürsüye çıktığında benim adımı anmasıdır, olayı şahsileştiren bizatihi kendi vekilinizdir defaatle.
SALİHE AYDENİZ (Mardin) - Toplum adına söyleyecek tek sözünüz yok, anca hakarete var!
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Bakın, her bir arkadaşım şahit, Muhammet Bey şahit; daha evvel Sayın Başkanım buradaydı, ben yokken yine adımı zikretmiştir. Her konuşmada benim adımı zikrederek, beni hedef göstererek devamlı olarak bu konuyu benim üzerime getiren bizatihi kendisidir.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Evet.
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Eğer bu konu kapansın isteniliyorsa bu beyefendi benim adımı bir daha anmayacak! Bu kadar! Bu kadar! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Ya, yeter artık! Sen hata yaptın! Hata yaptın!
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Bu, takıntılı bir tavırdır, takıntılı bir tavırdır, takıntıdır!
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - O çirkin sözleri söylemeyecektin! O çirkin sözleri söylemeyecektin!
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Söylediğim her kelime doğrudur, her kelime doğrudur, hukuken de doğrudur! Asla bir adım geri atmıyorum!
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Hâlâ "Doğrudur." diyorsun öyle mi? El insaf ya! El insaf ya! Yazıklar olsun sana, yazıklar olsun!
ÖZLEM ZENGİN (Devamla) - Söylediğim her şey doğrudur! Sizler birer yalancısınız, başta da siz! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Sen yalancısın, başı sensin!
BAŞKAN - Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.23
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Bekir BOZDAĞ
KÂTİP ÜYELER: Sibel SUİÇMEZ (Trabzon), Adil BİÇER (Kütahya)
----- 0 -----
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42'nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
IX.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Bekir Bozdağ’ın, Meclisin çatısı altında milleti temsil eden milletvekillerinin birbirlerine karşı saygın bir dil kullanmasının Meclisin mehabetine yakışan bir davranış olduğuna ve milletvekillerini bu hususta azami hassasiyete bir kez daha davet ettiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, birleşime ara vermeden önce Genel Kurulumuzda yaşanan tartışma ve diyaloglar gerçekten Genel Kurulun mehabetine yakışmamıştır. Bu nedenle, bu Meclisin çatısı altında milleti temsil eden milletvekilleri olarak karşılıklı birbirimize karşı saygın bir dil kullanmak Meclisin mehabetine yakışan davranıştır. Bu hususta milletvekillerimizi azami hassasiyete bir kez daha davet ediyorum çünkü birbirimize karşı kullandığımız her dil elbette ki Meclisimizin saygınlığını artıracak bir dil olmalı diyorum ve inşallah, bundan sonraki süreçlerde, karşılıklı diyaloglarda, değerlendirmelerde bir temiz dil, Meclisin saygınlığına yaraşır bir dil, yaralayıcı olmayan bir yaklaşım Meclisimize yakışacaktır diyorum ve bu tartışma inşallah tekrar etmez ve bundan sonra da benzeri hadiselere Genel Kurulumuz umarım şahitlik etmez diyorum.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Samsun Milletvekili Ersan Aksu ve Osmaniye Milletvekili Seydi Gülsoy ile 60 Milletvekilinin Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2731) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 177) (Devam)
BAŞKAN - 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Şimdi 20'nci madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 20'nci maddesinin çerçeve hükmünde yer alan "eklenmiştir" ibaresinin "ilave edilmiştir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Satuk Buğra Kavuncu | Adnan Şefik Çirkin | Metin Ergun |
İstanbul | Hatay | Muğla |
Yasin Öztürk | Rıdvan Uz | Mehmet Akalın |
Denizli | Çanakkale | Edirne |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ALTINSOY (Aksaray) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Denizli Milletvekili Yasin Öztürk'e söz veriyorum.
Sayın Öztürk, buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 177 sıra sayılı Devlet Memurları Kanunu hakkındaki kanun teklifinin 20'nci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, devlet memurları, kamu hizmetlerinin adil, tarafsız ve etkin bir şekilde yürütülmesini sağlayan, devletin omurgasını oluşturan önemli bir meslek grubudur. Devlet memurları, vatandaşın devlete olan güveninin teminatı, hukukun üstünlüğünün uygulayıcılarıdır ancak ve ne yazık ki son yıllarda bu güvenin temelleri adım adım sarsılmış, memuriyetin itibarı ve güvencesi AK PARTİ'si iktidarı tarafından sistematik bir şekilde, bilerek zayıflatılmıştır. Bugün önümüzde bulunan bu kanun teklifi yüzeyde memurların haklarını genişletiyor gibi görünse de aslında çok da derin ve tehlikeli bir düzenlemenin izlerini taşımaktadır. Teklifte, disiplin cezaları almayan memurlara ilave kademe hakkı verilmesi, sözleşmeli memur kadrosuna geçenlerin bu haktan yararlanabilmesi, yurt dışında görev alacak memurlara aylıksız izin hakkı tanınması gibi düzenlemeler yer alıyor ancak bu değişikliklerin ardında yatan asıl niyet, liyakati ve adaleti tamamen devre dışı bırakarak partizan bir memur kadrosu inşa etme arzusudur. AK PARTİ'si devletin bürokratik yapısını kendi siyasal ve ideolojik ajandasına uygun hâle getirme çabasını yıllardır sürdürmektedir. Bu teklif de bu uzun vadeli planın bir parçasıdır.
Değerli milletvekilleri, devlet memuriyeti liyakate ve ehliyete dayanır ancak bu iktidar döneminde liyakat sadakate kurban edilmiş, bilgi, birikim ve tecrübe yerine siyasi bağlılık öncelik hâline getirilmiştir. Kamuda yapılan atamalar neredeyse tamamen siyasal referanslarla gerçekleşmekte, mülakat sistemleri âdeta birer eleme aracı olarak kullanılmaktadır. Bu kanun teklifi, bir yandan memurların uluslararası kuruluşlarda görev almasını kolaylaştırıyor gibi görünse de diğer yandan bu görevlerin kimlere verileceği sorusunu akıllara getiriyor. Uluslararası görevlere seçilecek kişilerin hangi kriterlere göre belirleneceği, kimlere bu hakların tanınacağı tamamen belirsizdir. İktidarın bugüne kadar yaptığı atamaların çoğu bu belirsizliğin nasıl suistimal edildiğine dair bize yeterince veri sunmaktadır.
Arkadaşlar, AK PARTİ'si iktidarı, memuriyeti bir siyasi aparat olarak görmektedir. Devletin memurları parti memurlarına dönüştürülmek istenmektedir. Bu dönüşüm yalnızca memurların değil devlet mekanizmasının da çöküşü anlamına gelir; kamu hizmetleri tarafsızlık ve adalet ilkelerinden uzaklaşır, vatandaşlar hizmet alırken siyasi aidiyetlerine göre muamele görmeye başlarlar. Böyle bir sistemde ne hukuk kalır ne de güven.
Kanun teklifinin diğer bir yönü de memurların aylıksız izin haklarıdır; yurt dışında görevlendirilecek memurların yanı sıra memur eşlerine de üç yılı aşmamak üzere aylıksız izin hakkı tanınıyor. İlk bakışta bu haklar önemli ve faydalı görünse de pratikte bu düzenlemeler yine belirli bir gruba ve kesime avantaj sağlamak amacıyla kullanılacak. Kamu kaynaklarının adaletsiz dağılımı bugüne kadar defalarca örnekleriyle karşımıza çıktı.
Devletin tarafsızlığı tehlike altındadır; devlet memurluğu bir siyasi partinin arkabahçesi değildir ve olmamalıdır ancak AK PARTİ'si kamu kurumlarını âdeta birer partizan kulübe dönüştürerek devletin tarafsız yapısını yerle bir etmiştir. Bugün bu kanun teklifiyle yapılan değişiklikler, memurların haklarını iyileştirmekten çok, onları siyasi baskı altına almak, itaate zorlamak ve partizanlaşmayı daha kurumsal bir hâle getirmek amacını taşımaktadır. Ayrıca, memurların mesleki gelişim bahanesiyle yurt dışına gönderilmesi veya aylıksız izin hakları belirli gruplara tanınan ayrıcalıkların yeni bir kılıfı hâline gelmektedir.
Kamu kaynaklarının ve olanaklarının kimlere ve nasıl tahsis edileceği, maalesef, bu iktidarda "adaletsizlik"le anılmıştır. Bugün burada yapılması gereken, devlet memurlarının haklarını gerçekten koruyan ve geliştiren reformlar olmalı ve öyle yapmaktı. Liyakati önceleyen, siyasi baskıyı ortadan kaldıran ve memurun görevini güven içinde yerine getirmesini sağlayan bir sistem inşa etmek zorundayız. Sözleşmeli personel rejimini, memuriyetin güvencesini ortadan kaldıran uygulamaları ve siyasi müdahaleleri sona erdirmek zorundayız. Kamu hizmetlerinin kalitesini artırmak, memurun haklarını korumak ve devlete olan güveni yeniden tesis etmek bizim ortak sorumluluğumuzdur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öztürk, lütfen tamamlayın.
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) - Bu kanun teklifinin sadece yüzeysel iyileştirmelerle değil gerçek sorunları kökten çözecek şekilde yeniden ele alınması gerekmektedir. Aksi hâlde yapılan her değişiklik memuriyeti daha da zayıflatacak ve devletin tarafsızlığına büyük zarar verecektir.
Sonuç olarak, bu teklif memurların sorunlarını çözmekten daha çok siyasi kadrolaşmanın ve keyfî uygulamaların önünü açacaktır. Devletin hafızasını ve itibarını taşıyan memurlarımız siyasi iktidarın oyuncağı hâline getirilemez diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Öztürk, teşekkür ediyorum.
Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler. Önerge kabul edilmemiştir.
20'nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 20'nci madde kabul edilmiştir.
21'inci madde üzerinde 1 önerge vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 21'inci maddesinde yer alan "aşağıdaki şekilde" ibaresinin "aşağıdaki biçimde" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ömer Faruk Hülakü | Onur Düşünmez | Kamuran Tanhan |
Bingöl | Hakkâri | Mardin |
Burcugül Çubuk | Semra Çağlar Gökalp | Gülderen Varli |
İzmir | Bitlis | Van |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ALTINSOY (Aksaray) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Bingöl Milletvekili Ömer Faruk Hülakü'ye söz veriyorum.
Sayın Hülakü, buyurun.
ÖMER FARUK HÜLAKÜ (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve kıymetli halklarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Rojava'da SİHA'larla hedef alınarak katledilen gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin'i saygıyla anıyorum. Rojava'da sivillere ve gazetecilere yönelik saldırılara derhâl son verilmelidir. Kuzey ve Doğu Suriye'deki Kürt düşmanı politikalardan vazgeçilmeli; barışın, müzakerenin, diyaloğun ön plana çıkarılması için adımlar atılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, bu kürsüde Bingöl'ün deprem gerçekliğini konuşmaya, Bingöl depreme ve tüm afetlere tam olarak hazır hâle gelene kadar gündemde tutmaya devam edeceğim. Maalesef, her türlü afeti, kentsel dönüşüm sorununu ve ihtiyacı köylerinde devasa sorunlarıyla yaşayan il Bingöl'dür. Bingöl, cumhuriyet tarihi boyunca depremden en çok etkilenen 3 ilden 1'idir, heyelan riski ve kaya düşmelerinin en fazla olduğu 10 ilden 1'idir, su baskını ve sel felaketlerinin en fazla olduğu illerden biridir, Türkiye'de çığ düşmesinin en çok yaşandığı 5 ilden 1'i konumundadır. Dolayısıyla, Türkiye için nasıl "afet ülkesi" sıfatını kullanmak zorunda kalıyorsak Bingöl için de "afet ili" sıfatını pekâlâ kullanmamız mümkündür. O yüzden, deprem ve diğer afetler ile kentsel dönüşüm gibi konular bu çatı altında gündeme alınacaksa dönüp bakılacak yer, harekete başlanacak yer Bingöl olmak zorundadır.
Peki, veriler Bingöl'ün bu karanlık tablosunu net bir şekilde gösterirken Bingöl'de neler yaşanıyor? 2020 yılında yaşanan Elâzığ depreminden bu yana Bingöl'ün köyleri depremin ilk sabahında nasılsa öylece duruyor. Miyalan köyünde, Yedisu ilçesinin Yeşilgöl köyünde, Yayladere ve Karlıova'nın birçok köyünde yaşanan depremden dolayı ahırlara ve birçok eve ağır hasar raporu verilmiştir ancak ahırlar ve evler yıkılırken yerlerine yapılan hiçbir şey yok. Köylüler "Hayvanlarımızı satmak zorunda kalıyoruz." diye haklı bir şekilde isyan ederken sizin deprem ve afet politikanız nerede? Deprem sallıyor, siz yıkıyorsunuz. Ahırları ve evleri halk kendisi mi yapacak? Bu sorumsuzluğu kabul etmemiz mümkün değildir, derhâl Bingöl merkez ve ilçe köylerinde mağduriyetler giderilmelidir.
Değerli milletvekilleri, afetlerden en çok etkilenen bölgelerden biri de Tavz bölgesidir. İstisnasız her kış mevsiminde Tavz bölgesinde çığ felaketi yaşanıyor. Her yıl yaşanan çığ sebebiyle can kaybı yaşanıyor, elektrik direkleri devriliyor, yollar ulaşıma kapanıyor. Yine, her yıl Asmakaya, Melekan ve birçok köyde sel felaketi, su taşkınları yaşanıyor; hayvanlar telef oluyor, evler, ahırlar kullanılmaz hâle geliyor. AKP iktidarının kalıcı çözüm sunmayan önlem pratikleriyle her yıl aynı afetler aynı sonuçlara yol açmaya devam ediyor. İşte, geçtiğimiz gün Karlıova'da yaşanan trafik kazası vakası... Her yıl Karlıova-Erzurum otoyolunda buzlanma ve kar yağışı sebebiyle trafik kazaları yaşanıyor. Her yıl aynı bölgede aynı şekilde aynı sonuçlarla karşılaşıyorsak sorumlu iktidardır, iktidarın atadığı iş bilmezler, yöneticilerdir; o yüzden her türlü afet riski için gerekli önlemlerin alınması elzemdir.
Değerli milletvekilleri, Bingöl'ün ihtiyacı olan şey bir afet yönetim komisyonunun kurulmasıdır. Bu anlamda özellikle Bingöl Valiliğine çağrıda bulunmak istiyorum: Bingöl'de afet yönetimi komisyonu kurulmalı, kurulacak bu komisyonda Bingöl ilinin tüm sivil toplum, yerel yönetim ve idari birimleri yer almalıdır; eşit temsiliyet ve liyakatle siyasi vesayete mahal vermeksizin şeffaf bir şekilde çalışmalarını yürütmelidir. Bingöl'ü her türlü afete karşı hazır hâle getirmek hepimizin en temel amacı ve görevidir. Bu sürecin ısrarlı takipçisi olmaya devam edeceğiz.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Hülakü, teşekkür ediyorum.
Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
21'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 21'inci madde kabul edilmiştir.
22'nci madde üzerinde 2 önerge vardır.
Önergeler aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım ve birlikte oylarınıza sunacağım.
Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 22'nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ömer Faruk Hülakü | Onur Düşünmez | Kamuran Tanhan |
Bingöl | Hakkâri | Mardin |
Burcugül Çubuk | Semra Çağlar Gökalp | Gülderen Varli |
İzmir | Bitlis | Van |
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Özlem Zengin | Halil Eldemir | Fehmi Alpay Özalan |
İstanbul | Bilecik | İzmir |
Ahmet Çolakoğlu | Adem Yıldırım | Bayram Şenocak |
Zonguldak | İstanbul | İstanbul |
BAŞKAN - Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ALTINSOY (Aksaray) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz Mardin Milletvekili Kamuran Tanhan'a ait.
Sayın Tanhan, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMURAN TANHAN (Mardin) - Genel Kurulu selamlıyorum.
Ben de benden önce söz alıp konuşan Şırnak Vekilimiz Ayşegül Doğan'ın bıraktığı yerden devam etmek istiyorum.
"Roboski denince akla gelen nedir?" diye sorunca insan kendine, biz Kürtler olarak, Şırnak ve Mardin çevresindeki, Botan çevresindekiler olarak şu geliyor aklımıza: Yitirdikleri evlatlarının parçalarını bile bir araya toplayamayan yoksul Kürt analarını ve o analara acıların en büyüğünü reva gören bir sistemi görüyoruz. Hatta yetmiyor, katliamın ortaya çıkarılması için devletin mahkemelerinde çile çeken aileler olarak görüyoruz ve biliyoruz.
Değerli milletvekilleri, sınırlar bir taraftan ulus devletlerin egemenlik sahalarının başlangıç ve bitiş noktalarını temsil ederken diğer taraftan ise milliyetçiliğin kimlik inşasının temel araçlarından biri olagelmiştir tarih boyunca. Sınırları oluşturan mayınlı bölgeler, tel örgüler, yüksek duvarlar gelecekteki politikanın bir parçası olarak hem sınırları hem ulus devleti hem de kimliği yeniden formüle eden birer gösterge olarak ortaya çıkmıştır. Sınırlar sadece fiziksel olarak iki alanın birbirinden ayrılmasına sebebiyet vermezler, aynı zamanda "biz" ve "onlar" ayrımını da yaratırlar. Bugün birbirine komşu olan Nusaybin ve Kamışlı arasında olan da tam budur; bu iki komşu ve kardeş şehir arasında bölgede yaşayanların iradesi yok sayılarak tamamen politik amaçlarla çizilmiş eğreti bir sınırdır, bu ayrım dayatılmaktadır. 1926 yılında Fransa'yla imzalanan Ankara Anlaşması'yla Türkiye-Suriye sınırı belirlenmiş ve kürdistan topraklarını bölen bir sınır çizilmiştir. Kürtler o sınırlardan ziyade tren yolunu esas alarak "Serhat" ve "Binhat" olarak sınırı pek de dillendirmemişlerdir, önemsememişlerdir. 2013 yılında güvenlik gerekçesiyle örülen duvar aslında bütünüyle Kürt düşmanlığı üzerine inşa edilmiştir. Bu duvar aynı zamanda bir korku duvarıdır, bir utanç duvarıdır. Bakın, Kürtlerin Nusaybin'den Kamışlı'ya, Kamışlı'dan da Nusaybin'e korumak gibi bir derdi yok ancak belli ki iktidarın Kürtlerin Rojava'daki statüsüyle ilgili bir derdi var. Bu öyle dert ki "Gerekirse Suriye'den birkaç füze atarız." diyecek kadar büyük bir dert. Binbir türlü güvenlik gerekçesi üretecek kadar büyük bir derdi var. Bir düşünürün dediği gibi; neyin içeride, neyin dışarıda olduğu duvarın hangi yanından baktığınıza bağlıdır. Nusaybin'den Kamışlı'ya bakınca, sorun olan güvenlik değil bizim aramıza dikilmiş bir düşmanlık abidesi gibi duran o duvarın ta kendisidir. Güvenlik söylemiyle meşrulaştırılan o duvar, toplumsal hafızayı, Kürtlerin biz olma duygusunu, ulusal bilincini yok etme beklentisiyle örülmüş bir utanç duvarıdır. 2013 yılında Nusaybin Belediye Başkanı Ayşe Gökkan'ın da dediği gibi, bir utanç duvarıdır, başka da öteye gidemez. Bakın, Kürt halkının Kobani'de DAİŞ barbarlarına karşı ortaya koyduğu direniş Kobani'nin düşmesini bekleyenler açısından bir hayal kırıklığı olsa da... Kürt ulusal bilincinin pekiştiği, Lozan'da çizilen ve Kürtleri birbirinden ayırmaya çalışan suni sınırların yerle bir olduğu, insanlık onurunun korunduğu yerdir Kobani. İşte burada hayal kırıklığına uğrayanlar, sınırın bir tarafında Kürtlere uygun olmadığını iddia ederek, Afrin ve Gire Spi'de olduğu gibi, buraları sözüm ona meşru muhalefet olarak gördükleri SMO çetelerinin eliyle Kürtleri yerinden etmeye çalıştı. Şimdi sormak gerekiyor: SMO çeteleri gücünü Türkiye'den aldığı için mi meşru yoksa Kürtlere saldırdığı için mi meşru? İşte, düşmanlık üzerine inşa edilen sınırlar Kürt halkının ortak duyguda birleşmesini engelleyemez. Bu sınırlar ortak duygunun karşısında yıkılacaktır.
Dün 4. Ağır Ceza Mahkemesine katıldım. 10 Ekim Gar katliamının firari sanıklarında avukatların mahkemeden talep ettiği bir şey vardı. Er Sefter Taş'ı belki tanımıyor ya da bilmiyor olabilirsiniz de ben ifade edeyim; 2014-2015 yıllarında IŞİD tarafından kaçırılıp katledilen bir erdi. Onun katliamına sebep olan kişi de bir Türk vatandaşıydı ve şu anda meşru olarak gördüğünüz, "Suriye'deki muhalefet" dediğiniz ve "devrimci" dediğiniz aklın yanında yer alan bir kişi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tanhan, lütfen tamamlayın.
KAMURAN TANHAN (Devamla) - Dolayısıyla buradan sormak istiyorum: O gün 10 Ekim firari sanıklarından olan ve ayrıca Er Sefter Taş'ı kaçırıp IŞİD'e teslim eden ve diri diri yakan o canileri Suriye'nin "devrimci" dediğiniz muhalefetinden veya iktidarda olan barbarlarından iadesini düşünüyor musunuz Sayın Dışişleri Bakanı ve Sayın MİT Başkanı? Aslında yapmanız gereken oydu; Türkiye'ye karşı, Türk vatandaşlarına karşı işlemiş oldukları suçlar nedeniyle onların iadesini talep etmek. Avukatlar da 10 Ekim Gar katliamında bunu talep ettiler aslında. Umarım bu talep yerine gelir ve 10 Ekim Gar katliamı ve Er Sefter Taş'ın ailesine bir adalet getirmiş olursunuz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Tanhan, teşekkür ediyorum.
Diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle teklifin 22'nci maddesi yeniden değerlendirilmek üzere metinden çıkarılmaktadır.
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, kabul edilen aynı mahiyetteki önergelerle teklifin 22'nci maddesi teklif metninden çıkmıştır.
Herhangi bir karışıklığa mahal vermemek için bundan sonra maddeler üzerindeki önerge işlemlerine mevcut sıra sayısı metnindeki madde numaraları üzerinden devam edilecek, kanun yazımı esnasında madde numaraları teselsül ettirilecektir.
23'üncü madde üzerinde 2 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Şimdi ilk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 23'üncü maddesinin çerçeve hükmünde yer alan "eklenmiştir" ibaresinin "ilave edilmiştir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Satuk Buğra Kavuncu | Metin Ergun | Mehmet Akalın |
İstanbul | Muğla | Edirne |
Rıdvan Uz | Adnan Şefik Çirkin |
|
Çanakkale | Hatay |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ALTINSOY (Aksaray) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin'e söz veriyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Çirkin, buyurun.
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, madde üzerine konuşmayı yapacaktık fakat bugünkü bazı gelişmeler, biraz evvel DEM PARTİ'nin Sayın Grup Başkan Vekilinin Suriye'de bir türbenin yakılmasıyla ilgili beyanı çok ciddi bir mesele. İlimizi de ilgilendirdiği için, Hatay'ı, müsaade ederseniz o konuda birkaç cümle söylemek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, Suriye'deki bu değişimden sonra, biz bu kürsüden geçen hafta yaptığımız konuşmada Alevi cemaatinin üzerine çeşitli baskılar olabileceğini ve bunun da Türkiye'ye sıçrayabileceğini, Türkiye'yi rahatsız edebileceğini ifade etmiştik. Şimdi, bugün itibarıyla bu oldu. Yakılan türbe el-Hasibi'nin türbesi ve Suriye'deki, Suriye'nin her yerindeki tüm Aleviler ve aynı zamanda sayıları 1 milyonu bulan Hatay, Adana ve Mersinli Alevilerin nezdinde de çok kıymetli bir şahsiyettir. Ayrıca, Hama'da 3 Alevi hâkim, hukuk adamı; bunların üstüne bunlar da öldürülmüştür.
Şimdi, sayın milletvekilleri, bu cinayetlerin, bu vandallığın HTŞ'nin kurumsal kimliği tarafından yapıldığı ya da kurumsal kimliği tarafından desteklendiğini söylemek çok zordur ama HTŞ'ye mal olmaktadır, bu da bir gerçektir. Çünkü Suriye'de görünen hâkim güç HTŞ'dir. HTŞ'ye mal olduğu zaman da o zaman bunlar döner, Türkiye Cumhuriyeti devletine bakar. Sayın Cumhurbaşkanı çok güzel bir şey söyledi, "Türk, beklenendir." dedi, doğrudur; kendisine de teşekkür ediyoruz ama bekleyen olmamalıdır. Beklenense bu meselelere müdahale etmeliyiz.
Sayın milletvekili, bugün Adana, Mersin ve Hatay'da bulunan 1 milyon Alevi vatandaşımızın akrabaları öyle zannediyorum ki daha da artan bir şiddetle karşı karşıya kalacaklar. Savaşın sonu ama yeni bir savaşın başına gitmesin. Burada Türkiye Cumhuriyeti devletinin, başta Sayın Cumhurbaşkanının ortaya koyacağı kuvvetli bir irade gerekmektedir ve biz bunu talep ediyoruz. Oradaki olayların bizim insanlarımızı üzmesi bizi de üzer. Hatay Alevileri Hatay'ın ana vatana katılmasına katkı sunmuş bir topluluktur. Ana vatana katılma kararının alındığı Hatay Millî Meclisindeki 40 milletvekilinin 9'u bu Alevi kardeşlerimizin cemaatindendir. Dolayısıyla onların derdi bizim derdimizdir, Türk devleti olaya böyle bakmalıdır ve bir an evvel oradaki eşkıya sürülerine en azından bir gözdağı verecek bir muhataplarının olduğu belirtilmelidir. Olaya son derece dikkatli bakmak gerektiğinde bizi de ilgilendireceğini tekraren ifade etmekte asla bir mahzur görmüyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum efendim. (İYİ Parti ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 23'üncü maddesinde yer alan "aşağıdaki" ibaresinin "aşağıda bulunan" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ömer Faruk Hülakü | Onur Düşünmez | Kamuran Tanhan |
Bingöl | Hakkâri | Mardin |
Gülderen Varli | Semra Çağlar Gökalp | Burcugül Çubuk |
Van | Bitlis | İzmir |
Ceylan Akça Cupolo |
|
|
Diyarbakır |
|
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUŞ (Samsun) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini açıklamak üzere Diyarbakır Milletvekili Ceylan Akça Cupolo'ya söz veriyorum.
Sayın Akça Cupolo, buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
CEYLAN AKÇA CUPOLO (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum.
Sevgili milletvekilleri, internet ortamından bu Genel Kurulu takip eden sevgili halklarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Başlarken öncelikle deprem bölgesinde, ardından Filistin'de, Suriye'de, Lübnan'da ve Orta Doğu’nun birçok yerinde şu anda Noel Bayramı'nı kutlayan Hristiyanların Noel'ini ve Süryani halkının da Yaldo Bayramı'nı kutlamak isterim.
Genel Kurulu daha önce, parlamenter olmadan önce de bir şekilde takip ediyordum ama şu anda da işte takip ederken 2017'den bu yana dikkatimizi çeken bir ibare var, sıklıkla cümleler şöyle başlıyor, "Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla... Cumhurbaşkanımızın isteğiyle... Cumhurbaşkanımız böyle dediği için..." diyerek hiçbir şekilde inisiyatif alınmadığını; ta alttan, ilçe başkanından tutun bakanına kadar herkesin bütün bu sorumluluğu Cumhurbaşkanına yüklediği bir siyasetçi profili görüyoruz. Şimdi, mesela evde kendi başına hareket eden robot süpürgeler var ya, evi tanıttığınızda robot bile artık "Ev sahibinin talimatlarıyla ben evi süpürüyorum." demiyor, diyor ki: "Benim işim bu, ev süpürmek; ev süpürüyorum." Hâliyle, yasa yapım sürecinde de buraya çıkıp size eleştiri sunan veya yapıcı eleştiri sunan muhalefet vekillerini dinlemeniz mutlaka gereklidir.
Burada bir eksikliğe dikkat çekmek istiyorum. Şurada Saadet Grubundan milletvekilleri oturuyor ve ben bir muhalefet milletvekili olarak -ve arkadaşlarımı da biliyorum, aynı şekilde hissediyorlar- onların bu kanun teklifi hakkında ne hissettiklerini açıklamalarını istiyorum. O yüzden de bunu açıklayabilmeleri için açıkça kendilerine sataşıyorum. Umuyorum, sonrasında Saadet Grubu sataşmadan söz alıp kendilerini savunurlar. Saadet Grubunu, evet, selamlıyorum. Umuyorum ki derhâl sizi burada görebiliriz.
2017'den bahsettik, 2017'den bu yana yükselen bazı değerler var. Örneğin, başkanlık sisteminin Türkiye'de uygulamaya konulmasıyla birlikte enflasyon uçmuş, döviz uçmuş, toplam borç stoku uçmuş, faiz giderleri uçmuş, döviz cinsi iç borç uçmuş, beş yıllık risk primi uçmuş, Gini katsayısı uçmuş, yoksul kişi sayısı uçmuş, efendime söyleyeyim, yoksulluk ve açlık sınırı uçmuş, uçmuş da uçmuş ama ortalıkta "Ben bunu şu talimatla aldım ve bunu bu şekilde uçurdum." diyen hiçbir insan evladı yok. Geçen gün tek dürüst lafı Cevdet Yılmaz'dan duydum, buraya çıktığında "Biz AK PARTİ olarak zamanın ruhuna bağlı şekilde değişik politikalar izleyebiliyoruz." dedi ve 2000'li yılların günahını üstlenen ilk siyasetçi olarak onu görebildik burada. Niye uçmuş? Süper güç olma arzusu olan bir iktidar bloku olduğu için uçmuş. Süper güç diyor ki: "Süper güç olmam için herkese bomba atmam lazım; sana bomba, oraya bomba, herkese bomba lazım, her birimize birer bomba lazım ve bomba çok pahalı bir şey." Tabii, bu bombayı, bu süper gücü doyurmak için de bu oburu doyurmak için de sabah öğününde emekliyi, öğlen öğününde engelliyi, akşam yemeğinde de asgari ücretliyi yemesi gerekiyor; günlük kalori ihtiyacını karşılayan emekli, engelli ve asgari ücretli olması gerekiyor. Hâliyle bu oburun midesinde 16 milyon emekli var; bu oburun midesinde 10 milyon engelli yurttaş -engeli olan yurttaş- var, 7 milyon asgari ücretli var, 22 milyon çocuk var, 32 milyon yoksul var ve bu yoksulların hepsi bu kalori ihtiyacını sağlamak için oburun midesinde dönüyor, dolaşıyor, eziliyor ve diyorlar ki bu oburlar: "Ne yazık ki asgari ücret için verebileceğimiz en yüksek miktar yüzde 30. Bu umutsuzluğa razı olmaktan başka size önerebileceğimiz hiçbir şey yok."
Ne yazık ki Türkiye artık Türkiye'ye yetmiyor; Türkiye, Türkiye'yi doyuramıyor. Türkiye, Türkiye'yi doyuramıyorken kalkıp nüfus politikaları gibi bir yapının oluşturulmuş olmasını anlamıyoruz. Yüzde 30 zam verdiğiniz bir insan nasıl üreyecek de çocuk yapacak da ona bakacak da... Tekli bez alan insanların olduğu bir dünyada iki kredi kartı alıp bir kredi kartından nakit avans çekip, ötekine yatırıp, onu o şekilde devirip bir sonraki aya çıkmaya çalışan insanların olduğu bir yerde insan yüzde 30'u söylerken şöyle bir yüzünü kapatır "Vallahi utanıyorum." der, azıcık "utanç" der. Çok çok obursunuz, çok obursunuz.
Kıymetli halklarımız, bu son sözlerimi de size yönelik yapmak istiyorum: Onurlu bir yaşam sizin hakkınız. Süper gücün üç öğünü olmak zorunda değilsiniz, sizi yemesine müsaade etmek zorunda değilsiniz, sendikalaşabilirsiniz, örgütlenebilirsiniz, sokaklarda hakkınızı arayabilirsiniz, bu Meclisin koridorlarına gelebilirsiniz, bu kapılara vurabilirsiniz ve hakkınız olanı talep edebilirsiniz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Akça Cupolo, teşekkür ediyorum.
Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum...
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkanım, bir sataşma var.
CEYLAN AKÇA CUPOLO (Diyarbakır) - Sataştım.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum...
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkanım, bir sataşma var yani...
BAŞKAN - Efendim, sataşma yok, istirham ediyorum.
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Efendim, var, partimizin adını zikretti.
BAŞKAN - Ya, "Sataştım." diyerek sataşma...
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Ben Milletvekiliyim ya, bir sataşma var, "sataşma" diye ifade etti.
BAŞKAN - Ama sataşmanın usulü var, istirham ediyorum.
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - 60'a göre söz istiyorum.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Efendim, sataşma var. İllaki küfür mü edelim, biz de böyle nazikçe sataşıyoruz Başkan.
BAŞKAN - Efendim, ama bunun da bir usulü var.
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - 69'a göre söz istiyorum, sataşma var.
BAŞKAN - Ya, sataşma yok Sayın Özdağ. "Ben sataşıyorum, söz hakkı var, gelsin konuşsun." Ama bu sataşma değil, istirham ediyorum.
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Saadet Partisine sataşıyor.
BAŞKAN - İstirham ediyorum ya, ortada bir sataşma ben görmüyorum.
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Hanımefendi "Sataştım." diyor efendim.
CEYLAN AKÇA CUPOLO (Diyarbakır) - Sataştım.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
23'üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 23'üncü madde kabul edilmiştir.
24'üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 24'üncü madde kabul edilmiştir.
25'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 25'inci madde kabul edilmiştir.
26'ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 26'ncı madde kabul edilmiştir.
27'nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 27'nci madde kabul edilmiştir.
28'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 28'inci madde kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair 5 adet önerge vardır.
Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan teklife konu kanunun Komisyon metninde bulunmayan ancak teklifle çok yakın ilgisi bulunan bir maddenin değiştirilmesini isteyen ve Komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür ancak bu önergeleri görüşmelere katılan siyasi parti gruplarından bir itiraz gelmemesi sebebiyle ve emsal teşkil etmemek kaydıyla işleme alacağım.
Şimdi önergeleri sırasıyla okutup Komisyona soracağım, Komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım, Komisyonun salt çoğunlukla katılmadığı önergeleri ise işlemden kaldıracağım.
Şimdi ilk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'ne aşağıdaki maddelerin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
"MADDE 24- 25/8/1999 tarihli ve 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun geçici 22 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan '31/12/2024' ibaresi '1/1/2028' şeklinde değiştirilmiştir."
Özlem Zengin | Halil Eldemir | Fehmi Alpay Özalan |
İstanbul | Bilecik | İzmir |
Ahmet Çolakoğlu | Adem Yıldırım | Bayram Şenocak |
Zonguldak | İstanbul | İstanbul |
BAŞKAN - Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUŞ (Samsun) - Sayın Başkan, Komisyon olarak salt çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.
Söz isteyen? Yok.
Yeni maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2'nci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'ne aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
"MADDE 25- 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 17 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
'İş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hallerinde verilecek ödeneklerin hesabına esas tutulacak günlük kazanç; iş kazasının veya doğumun olduğu tarihten, meslek hastalığı veya hastalık halinde ise iş göremezliğin başladığı tarihten önceki oniki aydaki; iş kazası ve meslek hastalığı halinde bağlanacak gelirin hesabına esas tutulacak günlük kazanç ise iş kazasının olduğu veya meslek hastalığında iş göremezliğin başladığı tarihten önceki oniki aydaki son üç ay içinde, 80 inci maddeye göre hesaplanacak prime esas kazançlar toplamının, bu kazançlara esas prim ödeme gün sayısına bölünmesi suretiyle hesaplanır. Ancak, önceki oniki ay içerisinde 180 günden az kısa vadeli sigorta primi bildirilmiş olanların geçici iş göremezlik ödeneğine esas tutulacak günlük kazanç tutarı, iş göremezliğin başladığı tarihteki günlük prime esas kazanç alt sınırının iki katını geçemez.'"
Özlem Zengin | Halil Eldemir | Fehmi Alpay Özalan |
İstanbul | Bilecik | İzmir |
Ahmet Çolakoğlu | Adem Yıldırım | Bayram Şenocak |
Zonguldak | İstanbul | İstanbul |
BAŞKAN - Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUŞ (Samsun) - Salt çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.
Söz isteyen? Yok.
Yeni maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3'üncü önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'ne aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
"MADDE 26- 5510 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
'GEÇİCİ MADDE 105- Bu Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında 1/1/2015 öncesine ait olup ödenmemiş genel sağlık sigortası primleri ile gecikme cezası ve gecikme zammı gibi ferî alacaklarının tamamının tahsilinden vazgeçilir. Bu maddenin yayımlandığı tarihe kadar söz konusu süreler için ödenmiş olan primler iade ve mahsup edilmez.'"
Özlem Zengin | Halil Eldemir | Fehmi Alpay Özalan |
İstanbul | Bilecik | İzmir |
Ahmet Çolakoğlu | Adem Yıldırım | Bayram Şenocak |
Zonguldak | İstanbul | İstanbul |
BAŞKAN - Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUŞ (Samsun) - Salt çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.
Söz isteyen? Yok.
Yeni maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4'üncü önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'ne aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
"MADDE 27- 5510 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
'GEÇİCİ MADDE 106- 2024 yılında götürü bedel üzerinden hizmet alım sözleşmesi yapılmış kamu üniversite sağlık hizmeti sunucularının Kuruma 31/12/2024 tarihine kadar bu sözleşme kapsamında verdikleri tedavi hizmetlerine ilişkin toplam tahakkuk tutarının götürü bedel sözleşme tutarından düşük olması durumunda, aradaki fark terkin edilir. Terkin edilen tutar, Bakanlık bütçesine bu amaçla tahsis edilecek ödenekten karşılanır.
Bu maddeye ilişkin usul ve esaslar Hazine ve Maliye Bakanlığının görüşü alınarak Kurumca belirlenir.'"
Özlem Zengin | Halil Eldemir | Fehmi Alpay Özalan |
İstanbul | Bilecik | İzmir |
Ahmet Çolakoğlu | Adem Yıldırım | Bayram Şenocak |
Zonguldak | İstanbul | İstanbul |
BAŞKAN - Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUŞ (Samsun) - Salt çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.
Söz isteyen? Yok.
Yeni maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5'inci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'ne aşağıdaki maddelerin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
"MADDE 28- 17/2/2011 tarihli ve 6114 sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Hizmetleri Hakkında Kanunun geçici 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan '31/12/2024' ibaresi '31/12/2026' şeklinde değiştirilmiş ve birinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir.
'Bu madde kapsamında görevlendirilenlere ayrıca soru ücreti ödenmez.'"
Özlem Zengin | Halil Eldemir | Fehmi Alpay Özalan |
İstanbul | Bilecik | İzmir |
Ahmet Çolakoğlu | Adem Yıldırım | Bayram Şenocak |
Zonguldak | İstanbul | İstanbul |
BAŞKAN - Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUŞ (Samsun) - Salt çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz.
BAŞKAN - Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.
Söz isteyen? Yok.
Yeni maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Yeni madde kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, böylece teklife 5 yeni madde eklenmiştir. Herhangi bir karışıklığa mahal vermemek için bundan sonra maddeler üzerindeki önerge işlemlerine mevcut sıra sayısı metnindeki madde numaraları üzerinden devam edilecek, kanun yazımı esnasında madde numaraları teselsül ettirilecektir.
Şimdi 29'uncu madde üzerinde 1 önerge vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 177 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 29'uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"MADDE 29-...- Bu Kanunun;
a) 16 ncı ve 19 uncu maddeleri 15/1/2023 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,
b) 22 nci, 23 üncü ve 25 inci maddeleri 21/12/2024 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,
c) Diğer maddeleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer."
Özlem Zengin | Halil Eldemir | Fehmi Alpay Özalan |
İstanbul | Bilecik | İzmir |
Adem Yıldırım | Ahmet Çolakoğlu | Bayram Şenocak |
İstanbul | Zonguldak | İstanbul |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUŞ (Samsun) - Salt çoğunluğumuz vardır, önergeye katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle, ihdas edilen ve çıkarılan maddeler nedeniyle yürürlük tarihleri yeniden düzenlenmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 29'uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın Lütfi Kaşıkçı, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- Hatay Milletvekili Lütfi Kaşıkçı’nın, Lazkiye ve Tartus'ta yaşayan Suriyelilere ilişkin açıklaması
LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Suriye'nin Lazkiye ve Tartus şehirlerinde yaşayan Alevilerin ülkemizle çok yakın akrabalık ilişkileri bulunmaktadır. O yüzden, Lazkiye ve Tartus'ta yaşayan Suriyelilerin güvenliği ve huzuru Hatay'ımızı ve ülkemizi yakından ilgilendirmektedir. Bu nedenle, ülkemizin bölgede daha fazla varlığını hissettirmesi gerekmektedir. Bu yüzden, Yayladağı ilçemizde bulunan ve Lazkiye şehrine açılan sınır kapısının ticari işlemlere de açılması yerinde olacaktır.
Ayrıca, Halep'te olduğu gibi Lazkiye'de de konsolosluk açılmasının bölgenin huzuru için önemli bir adım olacağını düşünmekteyiz.
BAŞKAN - Evet, teşekkür ediyorum.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Samsun Milletvekili Ersan Aksu ve Osmaniye Milletvekili Seydi Gülsoy ile 60 Milletvekilinin Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2731) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 177) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi 30'uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 30'uncu madde kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik sistemle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen milletvekillerinin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen milletvekillerinin oy pusulalarını oylama için verilen süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, 177 sıra sayılı Kanun Teklifi açık oylama sonucunu açıklıyorum:
"Kullanılan oy sayısı : 329
Kabul : 284
Ret : 45 [2]
Kâtip Üye Kâtip Üye
Sibel Suiçmez Adil Biçer
Trabzon Kütahya"
Bu oylama sonucuna göre teklif kanunlaşmıştır, hayırlı uğurlu olsun.
IX.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Bekir Bozdağ’ın, 2025 yılının huzur, güven ve barış içerisinde geçmesini, herkese mutluluk ve refah getirmesini Cenab-ı Allah'tan temenni ettiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, bugünkü çalışmamızın sonuna geldik. Bu çalışmamız 2024 yılının son birleşimi olmuştur, 2025'in arifesindeyiz. Bu vesileyle, Başkanlık Divanı olarak milletvekillerimizin ve aziz milletimizin 2025 yılını tebrik ediyoruz. 2025 yılının huzur, güven ve barış içerisinde geçmesini; herkese mutluluk ve refah getirmesini Cenab-ı Allah'tan temenni ediyorum.
Değerli milletvekilleri, gündemimizdeki konular tamamlanmıştır. Alınan karar gereğince, kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen işleri sırasıyla görüşmek için 26 Aralık 2024 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.46
[1] 177 S. Sayılı Basmayazı 24/12/2024 tarihli 41'inci Birleşim Tutanağı'na eklidir.
[2] Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.