TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

45'inci Birleşim

8 Ocak 2025 Çarşamba

 

 

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Osmaniye Milletvekili Seydi Gülsoy’un, Osmaniye'nin düşman işgalinden kurtuluşunun 103'üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Türk müzik tarihinde ve kültüründe Ferdi Tayfur'un yerine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Ankara Milletvekili Semra Dinçer’in, Yozgat ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Yozgat Milletvekili Süleyman Şahan’ın, Ankara Milletvekili Semra Dinçer'in yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Tuğba Işık Ercan’ın, Siber Güvenlik Başkanlığına ilişkin açıklaması

3.- Erzurum Milletvekili Abdurrahim Fırat’ın, Erzurum'un "2025 Yılı Turizm Başkenti" olarak seçilmesine ilişkin açıklaması

4.- Siirt Milletvekili Mervan Gül’ün, Siirt'te devam eden sağlık yatırımlarına ve kentsel dönüşüm çalışmalarına ilişkin açıklaması

5.- Kayseri Milletvekili Murat Cahid Cıngı’nın, ilk defa yapılacak olan Ragbi Türkiye Şampiyonası'na ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Önder Aksakal’ın, terörden kurtulma stratejileri kurgulanırken dikkat edilmesi gerekenlere ilişkin açıklaması

7.- Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan’ın, 2025 yılının "Aile Yılı" olarak ilan edilmesine ilişkin açıklaması

8.- İstanbul Milletvekili Burak Akburak’ın, toplumu ve aileyi tehdit eden konulara ilişkin açıklaması

9.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Aşıla’nın, Kıbrıs'ta taviz verilmeyeceğine ilişkin açıklaması

10.- Samsun Milletvekili Murat Çan’ın, Samsun Salıpazarı Barajı'na ilişkin açıklaması

11.- Uşak Milletvekili Ali Karaoba’nın, Karahallılar Vakfı ile Uşaklılar Eğitim ve Kültür Vakfına ilişkin açıklaması

12.- Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı’nın, Aile hekimlerinin ve sağlık çalışanlarının iş bırakmasına ilişkin açıklaması

13.- Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürünün yaptığı açıklamaya ilişkin açıklaması

14.- Mersin Milletvekili Perihan Koca’nın, Suriye'deki Arap Alevi halkına yönelik şiddete ilişkin açıklaması

15.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Sait Yaz’ın, bütün semavi dinlerin iyilik esası üzerine kurulduğuna ilişkin açıklaması

16.- Kocaeli Milletvekili Sami Çakır’ın, 7 Ekim 2023'ten bu yana İsrail'in giriştiği katliama ve soykırıma ilişkin açıklaması

17.- Aydın Milletvekili Seda Sarıbaş’ın, 2025 yılının "Aile Yılı" olarak ilan edilmesine ilişkin açıklaması

18.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, Adana'nın Tufanbeyli ve Feke ilçelerindeki Mal Müdürlüklerinin taşınma kararına ilişkin açıklaması

19.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, Gelibolu Anadolu Lisesine ilişkin açıklaması

20.- Kırıkkale Milletvekili Mustafa Kaplan’ın, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'ne ilişkin açıklaması

21.- Mardin Milletvekili Beritan Güneş Altın’ın, Metin Göktepe'nin 29'uncu ölüm yıl dönümüne ve Nazım Daştan ile Cihan Bilgin'in cenazelerine ilişkin açıklaması

22.- Sakarya Milletvekili Ayça Taşkent’in, kadın cinayetlerine ilişkin açıklaması

23.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Bor Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesine ve Niğde'de bazı branşlardaki doktor yetersizliğine ilişkin açıklaması

24.- Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir’in, LGBT propagandasına ilişkin açıklaması

25.- Amasya Milletvekili Reşat Karagöz’ün, Aile hekimlerinin ve sağlık çalışanlarının iş bırakmasına ilişkin açıklaması

26.- Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun, araç muayene istasyonlarını işletme hakkı ihalesine ilişkin açıklaması

27.- Diyarbakır Milletvekili Adalet Kaya’nın, Sincan F Tipi Kadın Kapalı Cezaevinde bulunan Süheyla Taş'a ilişkin açıklaması

28.- Bursa Milletvekili Hasan Öztürk’ün, Gazeteci Rasim Ozan Kütahyalı'nın canlı yayındaki sözlerine ilişkin açıklaması

29.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, pestisit kullanımına ilişkin açıklaması

30.- Çorum Milletvekili Mehmet Tahtasız’ın, özel eğitim meslek okullarındaki peşin gelir kesintisine ve bu okullardan mezun olan engelli bireylere ilişkin açıklaması

31.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir'in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

32.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir'in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

33.- İstanbul Milletvekili İsa Mesih Şahin’in, Beyaz Baston Görme Engelliler Haftası'na, artan şiddet olaylarına ve ardındaki nedenlere, Suriye'nin yeni dönemine, memur ve emekli maaşı zamlarına ilişkin açıklaması

34.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in, Türk pasaportu verilen kişilere, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının bir pırlanta firmasıyla yapmış olduğu anlaşmaya ve 2025 yılının "Aile Yılı" olarak ilan edilmesine ilişkin açıklaması

35.- Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın, Beyaz Baston Görme Engelliler Haftası'na, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'ne, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin ifadelerine ve yeni yüzyılın, Türkiye için barış ve huzur yüzyılı olacağına ilişkin açıklaması

36.- Tekirdağ Milletvekili Nurten Yontar’ın, Aile hekimlerinin ve sağlık çalışanlarının iş bırakmasına ilişkin açıklaması

37.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Cihan Bilgin ile Nazım Daştan'ın cenazelerine, basın ve ifade özgürlüğündeki ihlallere, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'ne, siyaset yapan Kürt kadınlarına yönelik sistematik saldırılara ve Tahir Elçi davasıyla ilgili istinaf mahkemesinin verdiği karara ilişkin açıklaması

38.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının bir pırlanta şirketiyle yaptığı sözleşmeye, en düşük emekli maaşına, Türkiye'nin gerçek gündemine ve 2025 yılının "Aile Yılı" olarak ilan edilmesine ilişkin açıklaması

39.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Rize'deki saldırıda hayatını kaybeden Selim Okumuş ile Ömer Beyazıt'a, Mehmet Akif İnan'ın vefat yıl dönümüne, İstanbul'da 1 Ocak sabahı gerçekleştirilen yürüyüşe, deprem bölgesinde başlatılan inşa seferberliğine ve Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez ile Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır'ın yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

40.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu'nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

41.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu'nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

42.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez ile Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır'ın yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

43.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu'nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

44.- Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan’ın, öğrenci affına ilişkin açıklaması

45.- Isparta Milletvekili Hikmet Yalım Halıcı’nın, Isparta'nın bazı ilçelerindeki mal müdürlüklerinin kapatılmasının planlandığına ilişkin açıklaması

46.- Erzincan Milletvekili Mustafa Sarıgül’ün, Erzincan'la ilgili yapılmasını beklediklerine ilişkin açıklaması

47.- Siirt Milletvekili Sabahat Erdoğan Sarıtaş’ın, Siirt'in yol sorununa ve Botan Çayı üzerinde yapılması vadedilen köprüye ilişkin açıklaması

48.- Gaziantep Milletvekili Hasan Öztürkmen’in, Antep fıstığı ithalatı kararına ilişkin açıklaması

49.- İstanbul Milletvekili Nimet Özdemir’in, Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir'in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

50.- Kocaeli Milletvekili Mühip Kanko’nun, Millî Eğitim Bakanlığının Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfıyla imzaladığı protokole ilişkin açıklaması

51.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, kuzey ve doğu Suriye'ye yönelik saldırıların bitmesi için Tişrin Barajı'na doğru yola çıkan sivil konvoya ilişkin açıklaması

52.- Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara’nın, deprem illerindeki yerinde dönüşüm projelerine ilişkin açıklaması

53.- Antalya Milletvekili Aykut Kaya’nın, Muratpaşa ilçesinin Zeytinköy bölgesinde uyuşturucuyla mücadele için yapılması gerekenlere ilişkin açıklaması

54.- Van Milletvekili Mahmut Dindar’ın, Patnos Cezaevine ilişkin açıklaması

55.- Denizli Milletvekili Şeref Arpacı’nın, Denizli'de 200'den fazla yaşlının huzurevi için sıra beklediğine ilişkin açıklaması

56.- Batman Milletvekili Zeynep Oduncu Kutevi’nin, Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait iş yerlerinin kiralarına yapılan zamma ilişkin açıklaması

57.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Marmaris'in Selimiye Mahallesi'nde yapılması planlanan yat limanı projesine ilişkin açıklaması

58.- Giresun Milletvekili Elvan Işık Gezmiş’in, Giresun'un Keşap ilçesinin Karabulduk ve Çamlıca köylerinin mağduriyetine ilişkin açıklaması

59.- İstanbul Milletvekili İsa Mesih Şahin’in, öğretmen atamalarındaki mülakata ilişkin açıklaması

60.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, Çanakkale'nin Yenice ilçesi Karaköy köyündeki bir maden işletmesinin işçilerine ilişkin açıklaması

61.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, Darıca ve Gebze'de yaşanan doğal gaz patlamalarına ilişkin açıklaması

62.- İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk’un, Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'a ilişkin açıklaması

63.- Ankara Milletvekili Okan Konuralp’ın, faili meçhul gazeteci cinayetlerine ve Metin Göktepe'nin 29'uncu ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

64.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, Hatay'da yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin açıklaması

65.- Ankara Milletvekili Aliye Timisi Ersever’in, asgari ücrete, emekliye ve çalışana yapılan zamlara ilişkin açıklaması

66.- Kayseri Milletvekili Aşkın Genç’in, en düşük emekli maaşına ilişkin açıklaması

67.- Antalya Milletvekili Cavit Arı’nın, adliye çalışanlarının sorunlarına ilişkin açıklaması

V.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Saadet Partisi Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya tarafından, aile hekimliği alanındaki düzenlemelerin sağlık hizmetlerinin kalitesine, hekimlerin iş güvencesine ve toplum sağlığına olan olumsuz etkilerinin kapsamlı biçimde değerlendirilmesi ve kamu politikalarının aile hekimliği sistemini daha etkili hâle getirecek şekilde yeniden ele alınması amacıyla 8/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 8 Ocak 2025 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- İYİ Parti Grubunun, Balıkesir Milletvekili Grup Başkan Vekili Turhan Çömez tarafından, polislerin özlük haklarının, çalışma koşullarının ve sosyal haklarının incelenmesi amacıyla 8/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 8 Ocak 2025 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- DEM PARTİ Grubunun, Mersin Milletvekili Perihan Koca ve arkadaşları tarafından, ataması yapılmayan öğretmenlerin yaşadıkları sorunların araştırılması amacıyla 8/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 8 Ocak 2025 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4.- CHP Grubunun, Kocaeli Milletvekili Nail Çiler ve arkadaşları tarafından, 22 Ekim ve 24 Aralık 2024 tarihlerinde meydana gelen doğal gaz patlamalarının incelenmesi ve sorumlularının ortaya çıkarılması amacıyla 7/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 8 Ocak 2025 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

VI.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- (10/235,837,1601,1602,1800,1801) esas numaralı Yapay Zekânın Kazanımlarına Yönelik Atılacak Adımlar ve Bu Adımların Belirlenmesi, Bu Alanda Hukuki Altyapının Oluşturulması ve Yapay Zekâ Kullanımının Barındırdığı Risklerin Önlenmesine İlişkin Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunda boş bulunan üyeliğine seçim

2.- (10/1806, 1813, 1827, 1828, 1829, 1830) esas numaralı Çocukların Her Türlü Şiddet, İhmal ve İstismardan Korunarak Akıl, Ruh ve Beden Sağlıklarının Gelişimi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunda boş bulunan üyeliğine seçim

3.- (10/696, 1831, 1832, 1833, 1834, 1835) esas numaralı Kadınların Her Türlü Şiddet ve Ayrımcılığa Maruz Kalmalarının Önlenerek Bu Alanda Mevcut Düzenlemelerin Gözden Geçirilmesi ve Alınması Gereken Ek Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunda boş bulunan üyeliğine seçim

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- İzmir Milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırı ve Sivas Milletvekili Hakan Aksu ile 77 Milletvekilinin Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2717) ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 175)

VIII.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 175) Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin oylaması

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun, Aliağa Kapalı Cezaevinde bulunan bir mahkûmun adil yargılanmadığı iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in cevabı (7/20728)

 

8 Ocak 2025 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Gülizar BİÇER KARACA

KÂTİP ÜYELER: Muhammed ADAK (Mardin), Kurtcan ÇELEBİ (Ankara)

----- 0 -----

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45'inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Osmaniye'nin düşman işgalinden kurtuluşunun 103'üncü yıl dönümü sebebiyle söz isteyen Osmaniye Milletvekili Seydi Gülsoy'a aittir.

Buyurun Sayın Gülsoy. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Osmaniye Milletvekili Seydi Gülsoy’un, Osmaniye'nin düşman işgalinden kurtuluşunun 103'üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

 

SEYDİ GÜLSOY (Osmaniye) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Gazi Meclisimizin kıymetli milletvekillerini, Osmaniyeli yiğit hemşehrilerimi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Osmaniye'miz tarihiyle, kültürel ve doğal zenginlikleriyle ülkemizin en güzel şehirlerinden biridir. Toros Dağları'nın eteğinde, Çukurova'nın bereketli topraklarında, doğanın tüm cömertliğini bir arada sunduğu bir şehirdir. Asırlardır farklı medeniyetlere ev sahipliği yapan bu kadim topraklar, Roma'dan Bizans'a, Selçuklu'dan Osmanlı'ya kadar birçok kültürün izlerini taşımaktadır. İlimiz, kaleleri, höyükleri, antik şehirleri ve gelenekleriyle âdeta bir açık hava müzesidir. Kastabala Antik Kenti'nden Karatepe Aslantaş'a kadar uzanan tarihî mirasıyla Osmaniye'miz yalnızca ülkemiz için değil dünya şehirleri arasında da önemli bir değerdir. Tarihin her döneminde güçlü medeniyetlerin beşiği olmuş bu topraklar ihtişamlı kaleleri, serin yaylaları ve eşsiz doğasıyla geçmişten günümüze bir kültür ve medeniyet merkezi hâline gelmiştir. Cebelibereket, adı gibi bereketli topraklara sahip olması sebebiyle tarih boyunca farklı milletlerin gözdesi olmuştur.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; tarih boyunca hiçbir şekilde esareti kabul etmeyen aziz milletimizin bu topraklardaki kahramanlık destanı milletimiz için bir gurur kaynağıdır. Osmaniye'miz, Birinci Dünya Savaşı sonrası önce İngiliz, daha sonra Fransız işgaline uğradığında bu işgali kabullenmemiş, şehrimizin yiğit evlatları canları pahasına vatanımızı savunarak düşmana geçit vermemiştir. İşte, o günlerde başlatılan direniş, bağımsızlık sevdasıyla yanan bir milletin kahramanlık destanına dönüşmüştür; şanlı ecdadımız yalnızca kendi topraklarını korumakla kalmamış, aynı zamanda Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesine öncülük etmiştir. Birinci Dünya Savaşı'nın ardından itilaf devletleri tarafından pay edilmiş, işgale uğramış Anadolu topraklarında aziz milletimiz tarih yazmaya karar vermiştir. Bu şanlı destanın en parlak sayfalarından biri Osmaniye'mizde 7 Ocak 1922 tarihinde yazılmıştır. Fransız işgal kuvvetleri Osmaniye'nin yiğit evlatlarının cesareti, azmi ve inancı karşısında yenilgiye uğratılmış ve bu bereketli topraklardan kovulmuştur. Kahraman ecdadımızın göstermiş olduğu birlik, beraberlik, fedakârlık, bağımsızlık mücadelesinin en güzel örneklerinden biri olarak tarihe altın harflerle yazılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu toprakların yiğit insanları bağımsızlık aşkını bir an olsun kaybetmeden binlerce şehit, binlerce gazi vererek gelecek nesillere bağımsız bir vatan bırakmışlardır. Bugün huzur ve refah içinde bu topraklarda yaşayabiliyorsak bunu o günlerde vatanı uğruna canlarını feda eden aziz şehitlerimize, kahraman gazilerimize borçluyuz. Osmaniye'mizin kurtuluşunun 103'üncü yıl dönümünü coşkuyla kutladığımız bu anlamlı günde, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Palalı Süleyman'ı, Gavur Ali'yi, Kaymakam Saim Bey'i, Rahime Hatun'u ve ismini sayamadığım nice bağımsızlık için mücadele eden tüm aziz şehitlerimizi ve kahraman gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bugün bizlere düşen görev atalarımızdan miras aldığımız bu cennet vatanı korumak, geliştirmek ve gelecek nesillere en güzel şekilde emanet etmektir. Şanlı tarihimizden aldığımız güçle, Cumhurbaşkanımız, Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde şehitler diyarı, yiğit Osmaniye'mizi Türkiye Yüzyılı hedefleri doğrultusunda her alanda daha ileriye taşımak için gece gündüz çalışıyor, çalışmaya devam ediyoruz. Eğitimden sağlığa, tarımdan sanayiye kadar her alanda Osmaniye'mizi hak ettiği yere taşımak için elimizden gelen gayreti göstermekteyiz. İlimiz her geçen gün artan akademik kadrosuyla üniversitesi, her geçen gün artan hekim kadrosuyla hastanesi, vatandaşlara hizmet sunan modern kamu binalarıyla dikkat çeken bir gelişme kaydetmektedir.

Sanayi yatırımlarına büyük önem veriyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Milletvekili.

SEYDİ GÜLSOY (Devamla) - Özellikle Osmaniye ve Kadirli Organize Sanayi Bölgeleriyle birlikte istihdama katkı sunuyoruz, ülkemiz ekonomisine katkı sunuyoruz.

6 Şubat depremlerinin ardından teslim etmeye devam ettiğimiz konutlarımızla, altyapımızla, yollarımızla, kentsel dönüşümümüzle Osmaniye'mizi pırıl pırıl etmeye devam ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, sözlerimi Osmaniye'mizin yetiştirmiş olduğu değerli şair ve yazar Salih Sefa Yazar Hocamın bir dörtlüğüyle sonlandırmak istiyorum: "Korkaklığı bilmez, hiç tanımazsın/Sen ey Gâvurdağlım, Osmaniyelim/Bırak seni yazan böylece yazsın/Sen ey Gâvurdağlım, Osmaniyelim!"

Bu anlamlı gün vesilesiyle şehitler diyarı Osmaniye'mizin düşman işgalinden kurtuluşunun 103'üncü yılını kutluyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündem dışı ikinci söz talebi, Türk müzik tarihi ve kültüründe Ferdi Tayfur'un yeri hakkında söz isteyen Muğla Milletvekili Metin Ergun'a aittir.

Buyurun Sayın Ergun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

 

2.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Türk müzik tarihinde ve kültüründe Ferdi Tayfur'un yerine ilişkin gündem dışı konuşması

 

METİN ERGUN (Muğla) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri, sözlerime merhum Ferdi Tayfur'a Yüce Allah'tan rahmet, ailesine ve sevenlerine başsağlığı dileyerek başlamak istiyorum.

Ferdi Tayfur'un vefatı dolayısıyla kendisini Orhan Gencebay ve rahmetli Müslüm Gürses gibi kült hâline getiren arabesk müzikle Türkiye'nin sosyolojik dönüşümü ve kültürel serencamı üzerine düşüncelerimizi paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Muhterem milletvekilleri, arabesk müziğin tarihi de milletimizin sosyolojik dönüşümüyle çok yakından ilgilidir. Çünkü arabesk müzik 1960'lı yıllarda Türkiye'nin hızlı bir şekilde değişen toplumsal ve ekonomik yapısında doğmuş bir müzik türüdür. Bu dönem planlı kalkınma sürecinin başlatıldığı, tarımsal havzalarda bataklıkların kurutulduğu, büyük tarımsal alanların ortaya çıktığı ve tarımsal üretimde ilaç ve gübre kullanımıyla birlikte verim artışının yaşandığı bir dönemdir. Ancak bu dönem, göçle birlikte, şehirlere göç eden birçok insanın beklentilerinin karşılanamadığı, sosyoekonomik ve kültürel olarak kimlik arayışının yaşandığı bir dönemdir. Çünkü bu dönemde şehirlere göç eden insanlarımız, köyde olduğu gibi kendi evrenlerinde değil, yeni bir dünyada yaşamaya başlamışlardı. Komşuları artık akrabaları değil farklı şehir ve bölgelerden gelen tanımadığı insanlardı. "Gecekondu" ve "varoş" denilen şehirlerin çeperlerinde köy hayatının kurumsallığı olmadığı gibi, artık yalnızdılar. Bu noktada dönemin planlı kalkınma politikalarının endüstriyel tesisleşmeye öncelik vererek kırsaldan kente olan göçü ve değişen sosyoloji ihmal ettiği anlaşılmaktadır. Bu kesimler şehirlerinin sosyoekonomik hayatına tutunabilmek için şehirlerin çeperlerinde, gecekondularda kendilerine bir yaşam kurmuşlardı. Ne geldikleri yere ne de vardıkları yere ait olabilmişlerdi. Arabesk müzik kentleşememe, dışlanmışlık ve toplumsal eşitsizliklerin yansıması olarak bu dönemde doğmuştur. Arabesk, toplumsal özlemlere, hayal kırıklıklarına ve maruz kalınan haksızlıklara karşı duyulan isyanın dile gelmesine vesile olmuştur.

Merhum Ferdi Tayfur da tıpkı Orhan Gencebay ve rahmetli Müslüm Gürses gibi arabesk müzik türünün en güçlü temsilcilerinden biri olarak insanlarımızın duygularına tercüman olmuş isimlerden birisidir. Onun müziği tam da bu sosyolojik dönüşümün kalbinden doğmuş, gecekondulaşmanın sancılarını ve göç eden toplumsal kesimlerin yaşadığı duygusal gelgitleri derinlemesine yansıtmıştır. Bu yüzden arabesk müziğe yön veren isimlerin şarkılarını bu sosyolojinin bir yansıması olarak görmek gerekir. Biraz önce de ifade ettiğim gibi bu sanatçıların tarımsal alan ve üretimin artmasıyla büyük ovaların yakınlarında bulunan şehirlerin çeperlerinden çıkması bölgelerinin sosyoekonomik değişimleriyle yakından ilintilidir. Onlar Türkiye'nin kentleşme serüveninin, modernleşme sancılarının ve büyük şehirlerin gölgesinde yaşanan hayal kırıklıklarının birer aynası olmuşlardır.

1980l'i yılların ikinci yarısına kadar toplumsal hayatımıza damga vuran arabesk müzik ve kültür, kooperatifleşme, yapı kooperatifleşmesi ve kentleşme dinamikleriyle sönümlenmeye başlamıştır.

 Muhterem milletvekilleri, Türkiye tarih boyunca göç, kentleşme ve toplumsal değişim gibi sancılı süreçlerden geçmiştir. Bu dönemlerde halkımız acılarını ve sevinçlerini müziğinde bulmuştur. Söz konusu toplumsal kesimler geleneksel kültürün "baba" gibi metaforlarını ve sembollerini hem müziklerinde hem de bu müzikleri icra eden sanatçıları nitelemede kullanmışlardır.

Günümüze gelecek olur isek iktidarın uyguladığı politikalarla Türkiye'nin sosyoekonomik yapısı yine değişmiştir. Türkiye kendisini her türlü yasal sınırlamaların üzerinde gören ultra zenginler ile fakirlerden ibaret bir sosyolojiye dönüşmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen.

METİN ERGUN (Devamla) - Bugün Türkiye'de genç ve orta yaşlı insanların nezdinde gençlik isyanı, tutunamama ve itiraz etme duygularını ifade eden "rap" müziğin baskın hâle gelmesine bu uygulamalar sebep olmuştur. Dolayısıyla bu tarz müzikler toplumun sosyoekonomik durumunun bir göstergesidir, bir sonucudur.

Konuşmama son verirken bir kez daha Ferdi Tayfur'a rahmet diliyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündem dışı üçüncü söz talebi, Yozgat ilinin sorunları hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Semra Dinçer'e aittir.

Buyurun Sayın Dinçer. (CHP sıralarından alkışlar)

 

3.- Ankara Milletvekili Semra Dinçer’in, Yozgat ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

SEMRA DİNÇER (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anadolu'nun kaderine terk edilmiş şehirlerinden olan Yozgat'ın yıllardır çözüm bekleyen sorunlarını anlatmak için gündem dışı konuşma aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Yozgat'ın öksüzlüğü Anadolu'nun tüm kentlerinin sorunlarını özetler niteliktedir. Ekonomik sorunlardan altyapı sorunlarına, istihdamdan göçe kadar birçok sorunla karşı karşıya olan Yozgat, potansiyelini gerçekleştiremeyen ve halkı kaderine terk edilmiş bir Anadolu kenti olarak karşımızda durmaktadır. AKP iktidarı döneminde, Bakanlar, Meclis Başkanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı çıkartan Yozgat'ın bu hâlde olması, bu kişilerin geldikleri topraklara gereken ilgiyi göstermediklerini ortaya koymaktadır.

Yozgat'ta, AKP'li belediyenin "asrın projesi" olarak tanıttığı ve 2024 yılında tamamlanacağı açıklanan 250 kilometrelik içme suyu hattı ve kanalizasyon yenileme projesi için bir çivi dahi çakılmamıştır. Millet Bahçesi bakımsızlık yüzünden çürümeye terk edilmiştir. Yozgat Belediyesi binası önünde bulunan Cumhuriyet Parkı için hiçbir çalışma yapılmadan atıl bir durumda bekletilmektedir. Yamula Barajı Sulama Projesi'nden Nevşehir ili yararlanırken bu projeye Yozgat dâhil edilmemiştir. Tarım ve hayvancılıkta Türkiye'nin en önemli kentlerinden biri olabilecek kapasitede olan Yozgat'ta çiftçi artan mazot, gübre ve yem fiyatları nedeniyle üretim yapamaz hâle gelmiştir. Yozgat, Türkiye'de, dünyaca ünlü kokulu yeşil mercimek üretiminin en çok yapıldığı ildir ancak 2022 ve 2023 döneminde yüzde 41 artışla 63 bin ton yeşil mercimek ithalatı yapılmıştır. 2024 yılında ise, alınan kararla yeşil mercimek ithalatının gümrük vergisi sıfırlanmıştır. İthalata harcanan para, Yozgatlı çiftçilerimize destek olarak verilseydi mercimek üretiminde büyük bir artış yaşanır ve ithalata gerek kalmazdı ancak AKP iktidarı bu parayı Yozgatlı üreticiye vermek yerine Kanadalı çiftçilere vermeyi tercih etti, bu kararla Yozgatlı üreticiler de ağır bir darbeyle karşı karşıya kaldı.

Değerli milletvekilleri, Yozgat'ta organize sanayi bölgelerine olan yatırımların da kısıtlı olması gençleri iş bulma umuduyla memleketlerinin dışına sürüklemektedir. Yozgat bugün Türkiye'de en hızlı terk edilen şehirlerden biri hâline gelmiştir. AKP iktidara geldiğinde Yozgat'ın nüfusu 600 bin civarındayken 2023 rakamlarına göre 420 bine kadar gerilemiştir. İnsanlar aş, iş ve ekmek uğruna memleketlerini terk etmek zorunda kalmıştır; Yozgat da bugün bir emekli şehri hâline gelmiştir.

Altyapı sorunlarına baktığımızda hem kırsalda hem de merkezde ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Neredeyse her ay ölümlü bir trafik kazasının yaşandığı Yozgat-Boğazlıyan yolu otuz yıldır bölünmüş yola dönüştürülmüyor; AKP iktidarının en fazla desteği aldığı illerden biri olan Yozgat'ta yirmi üç yıldır bu devleti yönetenler bu yoldaki kazalara karşı kayıtsız kalıyorlar. Bugün milyarlarca lira harcadığınız Yozgat Şehir Hastanesinde uzman hekim bulunmuyor. Yozgat'taki sosyal imkânsızlıklar hekimlerimizin başka illere gitmesine neden oluyor. Bu koskoca hastanede tedavi alamayan Yozgatlılar çevre illere sevk edilmek zorunda kalıyorlar yani sizin anlayacağınız, tedavide bile göç etmek zorunda kalıyorlar, göz göre göre Yozgatlılara yazık oluyor.

Sayın milletvekilleri, Yozgat yıllardır merkezî yönetim tarafından âdeta cezalandırılıyor; halkın talepleri, beklentileri ve ihtiyaçları görmezden gelinmiş, şehre hak ettiği değer verilmemiştir. Gençlerin göç etmek için zorunlu kalmadığı, çiftçilerin tarlasını sürmekten vazgeçmediği, altyapı sorunlarının çözüldüğü bir cazibe merkezi olarak adından söz ettirilen bir Yozgat hayal değil, hak edilen bir gerçektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEMRA DİNÇER (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Dinçer, buyurun.

SEMRA DİNÇER (Devamla) - Yozgatlı Ozan Garip Orhan AKP'nin Yozgat'a yaptıklarını ne de güzel anlatmış: "Ne hâllere düştüm senin yüzünden/Baksana benzimde kan kalmadı/Bitti artık her şey, tükendi takatim/Can da kalmadı."

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren ilk 30 milletvekiline yerlerinden birer dakikayla söz vereceğim.

İlk söz, Yozgat Milletvekili Süleyman Şahan'a aittir.

Buyurun Sayın Şahan.

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Yozgat Milletvekili Süleyman Şahan’ın, Ankara Milletvekili Semra Dinçer'in yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

SÜLEYMAN ŞAHAN (Yozgat) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Hatibimiz biraz önce "Kaderine terk edilen şehir, Yozgat." dedi. Doğru söylüyorlar, AK PARTİ öncesinde Yozgat tam da kaderine terk edilmişti. Yozgat'a iktidarımız zamanında yapılan hizmetleri kısaca size saymak istiyorum: Büyükşehirler haricinde ilk şehir hastanesi Türkiye'de Yozgat'a yapılmıştır. Önümüzdeki yıl havaalanını bitirmeyi planlıyoruz. Türkiye'de sadece dört beş ilde olan hızlı tren projesi Yozgat'a yapılmıştır. Et ve Süt Kurumu, hızlı tren, adalet eğitim merkezi, imam-hatip eğitim merkezi Yozgat'a yapılmıştır. Daha geçtiğimiz ay Cumhurbaşkanımızın riyasetinde Türkiye'nin en büyük barajlarından birinin açılışını Yozgat'ta yaptık.

SIRRI SAKİK (Ağrı) - 200 bin insan niye göç edip gidiyor yapılmışsa?

SÜLEYMAN ŞAHAN (Yozgat) - Yozgat'ta okullarımız, Hükûmet konaklarımız, hastanelerimizin hiçbirinde eksik yoktur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - İstanbul Milletvekili Tuğba Işık Ercan...

Buyurun Sayın Işık Ercan.

 

2.- İstanbul Milletvekili Tuğba Işık Ercan’ın, Siber Güvenlik Başkanlığına ilişkin açıklaması

 

TUĞBA IŞIK ERCAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülkemizin dijital egemenliği açısından tarihî bir adım olarak Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın kararıyla Cumhurbaşkanlığına bağlı Siber Güvenlik Başkanlığı resmen kurulmuştur. Yeni Türkiye Yüzyılı'nda siber güvenlik artık millî güvenliğimizin ayrılmaz bir parçasıdır. Kurulan bu Başkanlık, siber güvenliğin sağlanması amacıyla politika, strateji ve hedefler belirleyip eylem planları hazırlayacak, bilgi güvenliğini sağlayacak projeler yürütecek ve bu alanda kamu, özel sektör ve üniversiteler arasındaki iş birliğini arttırmaya yönelik çalışmalar yapacaktır. Dijital dünyada da dünyanın lider ülkesi olma yolunda atılan bu adım, yapay zekâ ve dijital dönüşüm yolculuğumuzun mihenk taşıdır. Birileri Hükûmetimize sürekli haksız eleştiriler yaparken bizler, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde yerli ve millî teknoloji hamlemiz, TEKNOFEST gençliğimiz, bilişim ve savunma sanayimizle birlikte dijital çağın güçlü Türkiye'sini inşa ediyoruz. Siber Güvenlik Başkanlığımızın tüm milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

BAŞKAN - Erzurum Milletvekili Abdurrahim Fırat...

Buyurun Sayın Fırat.

 

3.- Erzurum Milletvekili Abdurrahim Fırat’ın, Erzurum'un "2025 Yılı Turizm Başkenti" olarak seçilmesine ilişkin açıklaması

 

ABDURRAHİM FIRAT (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, burada, ülkemiz ve Erzurum adına büyük bir başarıyı paylaşmak için söz almış bulunuyorum. Ekonomik İşbirliği Teşkilatı tarafından "2025 Yılı Turizm Başkenti" seçilen Erzurum, tarihi, kültürel ve doğal zenginlikleriyle uluslararası arenada hak ettiği ilgiyi görmektedir. Bu ünvan sayesinde Erzurum, 2025 yılı boyunca düzenlenecek etkinliklerle tanıtılacak ve turizm potansiyelini önemli ölçüde artıracaktır. 11 branşta 400 sporcunun yarışacağı bu organizasyon Erzurum'un spor ve turizm şehri kimliğini pekiştirecektir. Yıl boyunca sürecek olan 9 uluslararası program için herkesi "Hadi gel, Erzurum'a gel." diyerek şehrimize davet ediyorum.

Bu ünvanın kazanılmasında emeği geçen başta Sayın Cumhurbaşkanımız ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatına teşekkürlerimi sunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Siirt Milletvekili Mervan Gül...

Buyurun Sayın Gül.

 

4.- Siirt Milletvekili Mervan Gül’ün, Siirt'te devam eden sağlık yatırımlarına ve kentsel dönüşüm çalışmalarına ilişkin açıklaması

 

MERVAN GÜL (Siirt) - Sayın Başkan, ilimizde sağlık yatırımları aralıksız devam etmektedir. Şu anda yapımı devam eden 400 yataklı yeni hastane binamız, 20.619 metrekarelik bir oturum alanına ve toplam 89.749 metrekare kapalı alana sahip olup akıllı hastane modeliyle inşa edilmektedir. Yatay mimari anlayışıyla projelendirilen hastane binasında fiziki gerçekleştirme oranı yüzde 70 seviyesindedir.

Bu vesileyle, başta Siirt olmak üzere bölge halkına daha iyi sağlık hizmetleri sunmak için var gücümüzle çalışmaya devam edeceğimizi belirtiyor ve başta Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Sağlık Bakanımıza ve emeği geçenlere şükranlarımı sunuyor, sağlık alanındaki tüm emekçilerimize teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERVAN GÜL (Siirt) - Ayrıca, kentsel dönüşüm çalışmalarımıza devam etmekteyiz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Kayseri Milletvekili Murat Cahid Cıngı...

Buyurun Sayın Cıngı.

 

5.- Kayseri Milletvekili Murat Cahid Cıngı’nın, ilk defa yapılacak olan Ragbi Türkiye Şampiyonası'na ilişkin açıklaması

 

MURAT CAHİD CINGI (Kayseri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Halkımızın yakından takip ettiği gibi Türkiye'nin en büyük kayak merkezi Erciyes, 30 Kasımdan itibaren yoğun kış faaliyetlerine devam ediyor, yerli ve yabancı yüz binlerce kış turizmcisinin 1'inci tercihi oluyor. Tabii, bu muhteşem altyapı aynı zamanda uluslararası ve ulusal birçok sportif ve sosyal faaliyetin de yapılmasına imkân tanıyor. Bu hafta sonu, cumartesi-pazar günü de Türkiye'de ilk defa bir Ragbi Türkiye Şampiyonası yapılacak. Türkiye Ragbi Federasyonunun organizasyonunda, Kayseri Erciyes AŞ'nin ev sahipliğinde Türkiye için birazcık ilginç olan bu spor türünü seyretmeye ve muhteşem bir hafta sonu geçirmeye tüm Türkiye'den kış turizmcilerini, meraklıları, kayak ve spor meraklılarını davet ediyorum.

Herkesi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - İstanbul Milletvekili Mehmet Önder Aksakal...

Buyurun Sayın Aksakal.

 

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Önder Aksakal’ın, terörden kurtulma stratejileri kurgulanırken dikkat edilmesi gerekenlere ilişkin açıklaması

 

MEHMET ÖNDER AKSAKAL (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

2'nci yüzyılına girdiğimiz cumhuriyetimizin neredeyse yarısına yakın bir süredir başımıza musallat edilen terör belasından mutlak surette ve behemehâl kurtulmak zorunda olduğumuz konusu izahtan varestedir. Ancak bu stratejiler kurgulanırken hukuk devletinin temel değerlerinden biri olan adalet anlayışından uzaklaşmak, toplumsal değer yargılarını bir kenara bırakmak, kadim Türk devletinin sonsuza dek yaşatılması ülküsünü şiar edinmiş kahramanlarımızın aziz hatıralarının üstünü örtmek, bu toprakları bize vatan yapan ve vatan olarak kalması uğruna canlarını feda etmiş şehitleri kader torbasına doldurmak, en hafif deyimiyle haksızlıktır, vicdansızlıktır. Cumhuriyetimizin en önemli kazanımı olan demokratik siyaset kurumu her türlü sorununu yüce Meclisinde çözebilecek yasal zemine ve iradeye sahiptir. Bölücü siyasetin temsilcilerinin sıklıkla ortaya sürdükleri ve "kardeşlik" kavramı üzerine bina etmeye çalıştıkları ayrılıkçı görüşleriyle asla samimi olmadıkları kırk beş yıllık mazileriyle sabittir ve tescillidir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan...

Buyurun Sayın Özcan.

 

7.- Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan’ın, 2025 yılının "Aile Yılı" olarak ilan edilmesine ilişkin açıklaması

 

MESTAN ÖZCAN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aile, insanın hayatta sahip olabileceği en kıymetli hazinedir. Aile, yalnızca aynı çatı altında yaşamak değil aynı kalp ritminde buluşmaktır. İnsan ailesiyle güçlüdür; onların sevgisiyle büyür, hatalarıyla öğrenir, başarılarıyla gururlanır. Hayatta sığınacak limanımızdır aile. Ne yaşarsak yaşayalım, gözyaşlarımızı silecek bir elin hep var olduğunu bilmek insana en büyük huzuru verir. Aile; bazen bir babanın koruyucu bakışıdır, bazen bir annenin sıcacık kucağıdır. Dünyada her şey gelip geçer -mal mülk, kariyer, vekillik- ama aile, kalbinizin her köşesinde yankılanan bir melodidir. O yüzden, sahip olduğumuz bu değeri korumak, aile kurumunun bütünlüğünü ve işlevselliğini güçlendirmek adına 2025 yılını "Aile Yılı" ilan eden Sayın Cumhurbaşkanımıza 85 milyon adına şükranlarımı iletiyorum.

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - En son "Emekliler Yılı" ilan etti, anası ağladı hepsinin.

MESTAN ÖZCAN (Tekirdağ) - Ailemizin birliğini, bütünlüğünü, refahını etkileyen ve toplumumuzun geleceğini doğrudan ilgilendiren bu kararın hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, Genel Kuruldan bütün Tekirdağlı hemşehrilerimizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - İstanbul Milletvekili Burak Akburak...

Buyurun Sayın Akburak.

 

8.- İstanbul Milletvekili Burak Akburak’ın, toplumu ve aileyi tehdit eden konulara ilişkin açıklaması

 

BURAK AKBURAK (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkürler.

Toplumumuzu ve aile yapımızı tehdit eden iki önemli konuya dikkat çekmek istiyorum: Dijital platformlar ve televizyonlardaki gündüz programları. Netflix gibi dijital platformlarda LGBT unsurları neredeyse her içerikte yer alıyor. Bu platformlarda cinsiyetsizlik ve eşcinsellik gençlerin hafızasına yerleştiriliyor. Aynı zamanda, gündüz kuşağı programlarında aile değerlerimize aykırı ilişkiler ve ahlaki yozlaşma normalleştirilmeye çalışılıyor. Bu içerikler, çocuklarımızı ve gençlerimizi olumsuz etkilemekte ve Türk aile yapısının temel değerlerini aşındırmaktadır.

Sayın Cumhurbaşkanımız bu yılı "Aile Yılı" ilan etti ve aile yapısının güçlenmesi için 3 çocuk önerisinde bulundu. Toplumumuz bu kadar yozlaşmış programlar ve dijital içeriklerle karşı karşıyayken bu hedef nasıl gerçekleşecek? Tüm milletvekillerimizi bu konuda sorumluluk almaya ve konuyla ilgili 12 Aralık 2024'te vermiş olduğum kanun teklifine destek vermeye davet ediyorum. Türk aile yapısı, sadece geçmişimizin mirası değil geleceğimizin de teminatıdır.

BAŞKAN - Kocaeli Milletvekili Mehmet Aşıla...

Buyurun Sayın Aşıla.

 

9.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Aşıla’nın, Kıbrıs'ta taviz verilmeyeceğine ilişkin açıklaması

 

MEHMET AŞILA (Kocaeli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Önemli bir uyarı yapmak istiyorum: Amerika, Avrupa Birliği içinde bulunduğumuz bölgeden asla vazgeçmez; Türkiye de sınırında asla bir terör devleti kurdurmak istemez. Eğer Amerika, Avrupa Birliği kucağında büyüttüğü terör oluşumlarını dağıtma kararı alacaksa orada oluşturmayı planladıklarını Kıbrıs'ta yapmak isteyecektir; gelişmeler bunu gösteriyor. Dimyat'a pirince giderken eldeki bulgurdan olmamak için çok dikkatli olmak gerekir. Kıbrıs, karambole getirilmesin; Kıbrıs'ta asla ve kata taviz vermeyiz, vermemeliyiz, vermeyeceğiz diyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Samsun Milletvekili Murat Çan...

Buyurun Sayın Çan.

 

10.- Samsun Milletvekili Murat Çan’ın, Samsun Salıpazarı Barajı'na ilişkin açıklaması

 

MURAT ÇAN (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Partisinin il kongresi için geldiği Samsun'da Cumhuriyet Halk Partisine iftiralar atan, partimizi vizyonsuzluk ve tembellikle suçlayan Erdoğan ve şürekâsına bir çift sözümüz var. Asıl sizin vizyonsuzluğunuz yüzünden, sizin tembelliğiniz yüzünden her yıl hem de yılda birkaç kez Samsun'u sel vuruyor. Samsun'un doğusunda yaşanan sellerin, taşkınların, su baskınlarının önünü almak için Salıpazarı Barajı projelendirildi. Barajın temeli 2017 yılında atıldı, aradan geçmiş yedi yıl, baraj inşaatı yüzde 30 seviyelerinde; baraj 2025'te de bitirilemeyecek, 2026'ya Allah kerim. Tembellikse, işte alın size tembelliğin daniskası; vizyonsuzluksa, alın size vizyonsuzluk. Baraj inşaatının geciktiği her yıl yaşanan her selde yaşadığımız kayıpların sebebi, işte bu vizyonsuzluk ve tembelliktir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Uşak Milletvekili Ali Karaoba...

Buyurun Sayın Karaoba.

 

11.- Uşak Milletvekili Ali Karaoba’nın, Karahallılar Vakfı ile Uşaklılar Eğitim ve Kültür Vakfına ilişkin açıklaması

 

ALİ KARAOBA (Uşak) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Kuvayımilliye ve ilkler şehrimiz Uşak'ı hem Türkiye'de hem de yurt dışında tanıtmak bizlerin asli görevlerinden biridir. Birçok sivil toplum kuruluşu gibi Uşak Karahallılar Vakfı, Uşaklılar Eğitim ve Kültür Vakfı, Uşak'a ve Uşaklılara yönelik çalışmalarını sürdürüyor. İlk çalışmaları 1960'ların başına kadar dayanan Uşaklı gönüllülerin faaliyetleriyle büyüyen kuruluşlarımız, Uşak'ın ilçelerini ve köylerini, Uşak'ın derin ve zengin kültürünü, türkülerini, Uşak'ın doğal güzelliklerini, tarihini anlatmakla kalmıyor, yıllardır devam ettirdikleri eğitim burslarıyla Uşaklı öğrencilerimize de destek oluyor. Bu kuruluşlarımıza, tüm gönüllülerimize ve yönetim kurullarına teşekkür ediyorum. Uşak için çalışan tüm sivil toplum kuruluşlarının, kamu ya da özel kuruluşların yanında olmaya devam edeceğiz.

Türkiye'de en çok fakirleşen 4'üncü il olan Uşak hakkını alacak, Uşak hakkını alacak!

BAŞKAN - Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı...

Buyurun Sayın Sarı.

 

12.- Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı’nın, Aile hekimlerinin ve sağlık çalışanlarının iş bırakmasına ilişkin açıklaması

 

SERKAN SARI (Balıkesir) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Buradan AKP iktidarına ve onların Sağlık Bakanlığına sesleniyorum: Aile hekimlerimiz, bu hafta 3'üncü kez bir grev kararı aldı ve eylem yapıyor. Aile hekimlerimiz, mesleki özerkliklerini, özlük haklarını, gelir güvencesini istiyor; halkımızın hak kaybına uğramasını istemiyor ve bunun için mücadele ediyorlar. Sağlığın ticarileşmesini sağlayan yönetmeliğe karşı sokakta direniyorlar, halkımızın hakkını savunabilmek için mücadele ediyorlar ancak AKP iktidarı üç maymunu oynuyor. Aile hekimleri antibiyotik, ağrı kesici, mide ilacı yazarken sınırlamalarla karşılaşıyorlar ama bakıyorsunuz ki yönetmelikle sülük, hacamat gibi bilimden uzak alternatif tıp yöntemleri özendiriliyor.

Buradan, aile hekimlerimizin halkımızın sağlığı için yaptıkları haklı grevin yanında olduğumu belirtmek istiyorum. İş bırakan tüm hekimlerimizi Meclisten selamlıyorum. Sağlık sistemi, iktidarın halk düşmanı politikalarından kurtulana kadar yanlarındayız ve hep birlikte mücadele edeceğiz.

BAŞKAN - Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel...

Buyurun Sayın Adıgüzel.

 

13.- Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürünün yaptığı açıklamaya ilişkin açıklaması

 

MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) - Sayın Erdoğan geçtiğimiz günlerde Ordu'ya geldi fakat Ordu'yla ilgili hiçbir şey konuşmadan gitti. O gittikten sonra onun konuşması gerekeni Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürü söyledi. Ne dedi biliyor musunuz? "Fındık fiyatından üretici çok memnun." dedi. Ya, verdikleri taban fiyat 130 lira, millet 100 liradan, 80 liradan fındık sattı, bugün bile 125 lira; bu nasıl iş, bu nasıl memnuniyet? Üstüne üstlük 31 Aralıkta fındık alımını durdurdular, bu fındık alımının devam etmesi lazım. Ortalıkta bir dedikodu dolaşıyor piyasaya Toprak Mahsulleri Ofisinin fındık satacağına dair; nisan ayından önce piyasada bu koşullar oluşmadan asla fındık satmamalıdır, Toprak Mahsulleri Ofisi tutup Erdoğan'a sözcülük yapacağına kendi işini yapmalıdır. Hükûmet de üreticinin uğradığı zararı, kokarca nedeniyle uğradığı zararı ya ek ödemeyle karşılamalı ya da destekleme ödemesi yapmalıdır. Kokarca, kapalı alanlarda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Mersin Milletvekili Perihan Koca...

Buyurun Sayın Koca.

 

14.- Mersin Milletvekili Perihan Koca’nın, Suriye'deki Arap Alevi halkına yönelik şiddete ilişkin açıklaması

 

PERİHAN KOCA (Mersin) - Suriye halklarına istikrarsızlık ve kaos dayatılıyor. Suriye'de 8 Aralık sonrası göreve getirilen geçici hükûmet, Suriye'deki halklara yönelik şiddeti her geçen gün artırıyor; Arap Alevi halkına yönelik yoğun bir baskı ve katliamlar gerçekleşiyor. Bir ay içinde işlenen 100'ün üzerinde suçta katledilen insan sayısı şu an itibarıyla 187 ve 187 kişinin büyük çoğunluğu Alevilerden oluşuyor. İki gün önce aralarında Uzlaşma Girişimi Başkanı da olan 3 Alevi din insanı Tartus-Şam yolu üzerinde katledildi.

Alevi katliamlarını durdurmak için Türkiye Büyük Millet Meclisini ses vermeye davet ediyorum, Suriye'nin geleceğine Suriye halkları karar vermelidir diyorum.

BAŞKAN - Diyarbakır Milletvekili Mehmet Sait Yaz...

Buyurun Sayın Yaz.

 

15.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Sait Yaz’ın, bütün semavi dinlerin iyilik esası üzerine kurulduğuna ilişkin açıklaması

 

MEHMET SAİT YAZ (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bütün semavi dinler iyilik esası üzerine kurulmuştur, insanlığı her türlü felaketlerden koruyacak zırh sadece iyiliktir. İnsan en iyi bir varlıktır, unutmayalım ki en iyi bozulunca en kötü olur. İyilik ve kötülüğü din tarif eder fakat akıl uygular. Vahiyden kopuk bir akıl, sahih muhakeme yeteneğini kaybeder. Bu vesileyle, akıllı insan baki olanı fâni olanla değişmez; haramı helale katmaz; kul hakkını, yetim hakkını, kamu hakkını yemez, yedirmez; makamını, mevkisini, yetkisini suistimal etmez; kendi çıkarını toplumun menfaatinin önüne koymaz. Yarın büyük mahkemede herkese ömrünü, sağlığını, gençliğini ve malını nerede harcadığı sorulacaktır.

Teşekkür ediyorum.

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Hocam, ağzına sağlık, AK PARTİ'lilere seslendin.

BAŞKAN - Kocaeli Milletvekili Sami Çakır...

Buyurun Sayın Çakır.

 

16.- Kocaeli Milletvekili Sami Çakır’ın, 7 Ekim 2023'ten bu yana İsrail'in giriştiği katliama ve soykırıma ilişkin açıklaması

 

SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Sayın Başkan, 7 Ekim 2023'ten bu yana terörist İsrail Devleti'nin giriştiği katliam, vahşet ve soykırımı cılız seslerle kınayanlar ile katilin arkasındaki zalimler arasındaki gelgitlerin şahitleri ve taraftarıyız. Gün geçtikçe alıştırıldığımız ölümler, normalleştirme süreçleri, zulmün tarihî zirvesinde dünyanın büyük bir inkılaba, hak ve hakikat gerçeğine dönmeye ihtiyacı olduğunu haykırıyor. İnsan olarak yaşadığımızı zannettiğimiz yeryüzü sahnesinde oynanan oyun bütün dengeleri bozacak, insanlık adına söylenecek hiçbir sözün kıymeti olmadığını ortaya koyan yaşananlardan yola çıkarak bundan daha kötüsü olamayacağını anlatıyor. İroni yaparsak; kötü için ve kötülük adına ödülü hak eden bir başarıya imza atılmış oluyor. Nobel'e teklifimiz; katil için, katliam ve öldürmeyi en iyi yapanlar için bir alan daha açması. Eminim ve emin olunuz ki tek aday olacaktır.

Genel Kurulu ve milletimizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Aydın Milletvekili Seda Sarıbaş...

Buyurun Sayın Sarıbaş.

 

17.- Aydın Milletvekili Seda Sarıbaş’ın, 2025 yılının "Aile Yılı" olarak ilan edilmesine ilişkin açıklaması

 

SEDA SARIBAŞ (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak kuruluşundan bu yana siyasi yürüyüşümüzde ailenin kutsallığına ve toplumsal yapının temel taşı olduğuna dair inancımızla hareket ettik. Bizler biliyoruz ki güçlü bir millet güçlü ailelerle mümkündür. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın 2025 yılını "Aile Yılı" ilan etmesi sadece bir sembol değil geleceğe dair güçlü bir adımdır. Bu adım, medeniyetimizin köklü değerlerinden ilham alarak aile kurumunu koruma, güçlendirme ve gelecek nesillere en sağlam şekilde aktarma irademizin de bir göstergesidir. "Güçlü aile, güçlü devlet ekseni" yaklaşımımızla daha güçlü bir Türkiye inşası için çalışmaya devam edeceğimizden kimsenin şüphesi olmasın.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Adana Milletvekili Orhan Sümer...

Buyurun Sayın Sümer.

 

18.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, Adana'nın Tufanbeyli ve Feke ilçelerindeki Mal Müdürlüklerinin taşınma kararına ilişkin açıklaması

 

ORHAN SÜMER (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

İlim Adana'nın Tufanbeyli ve Feke ilçelerindeki Maliye Bakanlığına bağlı İlçe Mal Müdürlüklerinin tasarruf tedbirleri kapsamında Saimbeyli ilçemize taşınması kararı alındı. Sadece Tufanbeyli'de 600'den fazla büyük deftere kayıtlı esnaf bulunuyor, Feke ve Tufanbeyli'deki esnaf sayısı binin üzerindedir. İlçeler arasında 40 kilometre yol bulunuyor. Bu durum; esnafın işi olduğunda ilçeler arası seyahat etmesini gerektirecek, zaman kaybına yol açacak, ekstra maliye çıkaracak, trafik kazalarına sebebiyet verecek birçok faktörü beraberinde getiriyor.

Tasarruf yapılacaksa artık bütün memleket tasarrufun nereden yapılması gerektiğini biliyor. Sarayın ilk önce kendinden başlaması lazım; şehirlerde küçük ilçelerin dengesini bozacak, esnafı, memuru, öğrenciyi düzeninden saptıracak işlerden vazgeçmelidirler. Vatandaşa "tasarruf" diye sunulan, aslında ekstra külfet olacak işler derhâl son bulmalıdır.

BAŞKAN - Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan...

Buyurun Sayın Ceylan.

 

19.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, Gelibolu Anadolu Lisesine ilişkin açıklaması

 

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, Gelibolu ilçemizde 12 Aralık 2024 tarihinde 4,6 şiddetinde gerçekleşen deprem sonrasında Gelibolu Anadolu Lisesi öğrencileri ve velileri çok tedirginler. Binada gözle görülür çatlaklar ve depremle görülür hâle gelen korozyon belirtileri mevcut. Her ne kadar okulla ilgili İl Özel İdaresi mühendisleri gözle yaptıkları inceleme sonrası depremin okulda ciddi bir hasara yol açmadığı yönünde bir rapor tutmuş olsalar da velilerimiz binadan karot alınarak depreme dayanıklılığının da incelenmesini istiyorlar. Mevzuat gereği, 2001 sonrası yapılan devlet kurumlarında deprem dayanıklılığı testi yapılmamaktadır ancak kum gibi dağılan beton ve ortaya çıkan paslı demir görüntüleri velileri ve öğrencileri çok endişelendirmektedir. Deprem kuşağındaki ilçemizde olası bir acı tablonun vicdani yükünü taşımak zorunda kalmamak için velilerimizin ve öğrencilerimizin bu talebine devletimiz kayıtsız kalmamalıdır.

Teşekkürler.

BAŞKAN - Kırıkkale Milletvekili Mustafa Kaplan...

Buyurun Sayın Kaplan.

 

20.- Kırıkkale Milletvekili Mustafa Kaplan’ın, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'ne ilişkin açıklaması

 

MUSTAFA KAPLAN (Kırıkkale) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Basınımız, toplumun doğru bilgiye ulaşması ve kamuoyunun sağlıklı bir şekilde oluşmasında en önemli unsurlardan biridir. Bu vesileyle, başta Kırıkkale'mizin değerli basın mensupları olmak üzere mesleğini fedakârca sürdüren tüm gazetecilerimizin 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nü şimdiden kutluyorum. Sizler, büyük bir özveriyle, gece gündüz demeden halkımızı bilgilendiriyor, şehrimizin ve ülkemizin kalkınmasına katkı sağlıyorsunuz. Kırıkkale basının her zaman olduğu gibi ilkeli, tarafsız ve yenilikçi duruşuyla önemli bir örnek teşkil etmeye devam edeceğine yürekten inanıyorum. Bu özel gün vesilesiyle tüm basın emekçilerine sağlık, mutluluk ve başarılar diliyor, ebediyete intikal etmiş gazetecilerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.

Teşekkür ederim

BAŞKAN - Mardin Milletvekili Beritan Güneş Altın...

Buyurun Sayın Altın.

 

21.- Mardin Milletvekili Beritan Güneş Altın’ın, Metin Göktepe'nin 29'uncu ölüm yıl dönümüne ve Nazım Daştan ile Cihan Bilgin'in cenazelerine ilişkin açıklaması

 

BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) - Bugün, gözaltında işkenceyle katledilen Metin Göktepe'nin katledilişinin 29'uncu ölüm yıl dönümü. Göktepe'nin katledilmesinin ardından, hakikatin sesi olan özgür basına karşı saldırılar aralıksız devam etti; Ape Musa, Gurbetelli Ersöz, Hrant Dink ve son olarak Nazım Daştan ve Cihan Bilgin. Bugün, Metin Göktepe'nin katledilme yıl dönümünde, 20 Aralık günü Rojava'da SİHA'yla katledilen Nazım Daştan ve Cihan Bilgin'in cenazelerinin doğdukları topraklara defnedilmesinin engellendiği bir tarihsel tekerrürü yaşıyoruz. Nazım ile Cihan'ın cenazelerini almak isteyen heyetimiz iki günden uzun bir süredir Habur Sınır Kapısı'nda bekletiliyor. Derhâl bu işkenceye son verilmeli ve heyetimizin Cihan ile Nazım'ın cenazelerini getirmesinin önündeki engeller kaldırılmalıdır. Anılarına ve cenazelerine yapılan bu saygısızlığı asla kabul etmiyoruz ve derhâl sonlandırılmasını talep ediyoruz.

BAŞKAN - Sakarya Milletvekili Ayça Taşkent...

Buyurun Sayın Taşkent.

 

22.- Sakarya Milletvekili Ayça Taşkent’in, kadın cinayetlerine ilişkin açıklaması

 

AYÇA TAŞKENT (Sakarya) - Nesrin, Ayşegül, Sevda, Hatun, Leyla, Mükerrem, Betül, Sehle, Nuran, Şelale, Simge, Melek; bu isimler geçtiğimiz yıl Sakarya'da öldürülen kadınlar. 2024 yılında 440 kadın, erkekler tarafından öldürüldü; Sakarya'da ise 12 kadın katledildi. İktidar bu yılı "Aile Yılı" ilan etmişti. "Kutsal annelik" "makbul kadın" gibi dar ve kasıtlı bir çerçeveye sıkıştırmaya çalıştıkları kadın olgusu nedeniyle yüzlerce kadın şiddete maruz kalmaya ve öldürülmeye devam ediyor.

İstanbul Sözleşmesi'nden hukuksuzca çıkan iktidar, 6284'ü, nafaka hakkını, toplumsal cinsiyet kavramını tartışırken kadınlar eşleri, sevgilileri ve aileleri tarafından öldürülüyor.

Susmayacağız, her gün size hatırlatacağız: Kadın cinayetleri politiktir.

BAŞKAN - Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer...

Buyurun Sayın Gürer.

 

23.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Bor Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesine ve Niğde'de bazı branşlardaki doktor yetersizliğine ilişkin açıklaması

 

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Niğde ili, Bor ilçesi Bor Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi binası 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinden etkilenmesi nedeniyle yıkıldı. 2010 yılında açılan hastanenin yeni binası için çukur açıldı, temeli atılmadan seçim öncesi yapılacağı sözü verildi. 2023 yılında ihalesi yapılan bu hastane 250 yataklı olacaktı, şubat ayında da yeni hastanemize kavuşacaktık ama şu anda yalnızca bir çukurdan ibaret. Bu hastanenin bir an önce yapılması gerekiyor. Yalnızca Niğde ili için değil bölgedeki fizik tedavi hastaları için de önemli bir merkezdi. Bu nedenle, bir an önce hastanenin inşaatı başlamalı ve Bor Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi yapılmalı.

Ayrıca, bölgede, bazı branşlarda doktor yetersizliği var. Niğde ve Bor'da yaşanan bu sorun giderilmeli. Uzun süreli randevular veriliyor, bu da vatandaşların sağlık ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir...

Buyurun Sayın Demir.

 

24.- Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir’in, LGBT propagandasına ilişkin açıklaması

 

ŞAHZADE DEMİR (Gaziantep) - Bismillahirrahmanirrahim.

Avrupa Birliğiyle uyum yasaları çerçevesinde 2004'te sapkın bir örgütlenme olan ilk LGBT derneği kurulmuş ve sapkın faaliyetlerinin yasallaşmasıyla birlikte ülke çapında örgütlenmeleri ivme kazanmıştır. İstanbul Sözleşmesi'nin imzalanmasıyla birlikte sapkın LGBT ideolojisi "toplumsal cinsiyet" başlığıyla devletin tüm mekanizmalarına sirayet etmiştir. Toplumun kılcal damarlarına kadar çöreklenen bu sapkınlık gençlerimizi kendi batağına doğru çekmekte ve aile kurumunu ifsat etmektedir. Sapkın güruhlar sosyal medyada sapkınlığın propagandasını yapabilmekte, sapkınlık çizgi filmlerden internet oyunlarına kadar çocuklara hitap eden her alanı işgal etmektedir. Aileyi ve toplumun genel ahlakını korumaktan sorumlu olan devlet, sapkın LGBT propagandasını beka meselesi olarak görmeli ve yasaklamalı, dijital platformlarda bu içeriklere sahip yayınların erişimini engellemelidir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Amasya Milletvekili Reşat Karagöz...

 Buyurun Sayın Karagöz.

 

25.- Amasya Milletvekili Reşat Karagöz’ün, Aile hekimlerinin ve sağlık çalışanlarının iş bırakmasına ilişkin açıklaması

 

REŞAT KARAGÖZ (Amasya) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Hastanelerde ve aile sağlığı merkezlerinde görev yapan hekimler, ebeler, hemşireler ve tüm sağlık emekçileri günlerdir Türkiye genelinde grevde. Sağlık ordumuza dayatılan eziyet yönetmeliğiyle sağlık çalışanlarının hastaya faydası olmayan kriterler üzerinden puanlanması istenmekte, yeterli puanı alamayanlar işten çıkarılma tehdidiyle karşı karşıya bırakılmaktadır. Bu durum meslek onurunu ayaklar altına almaktadır. Hekimlerin yazdığı reçeteler baskı altına alınırken AKP'nin sağlık politikaları sağlık kurumlarını ticarethaneye, hastaları ise hastalıkları üzerinden kazanç sağlanan müşterilere çevirmiştir. Mevcut iktidar eliyle yaratılan sağlık sisteminde bebek ölümlerine seyirci kalınırken hastalarından başka hiçbir şey düşünmek istemeyen doktorlarımıza sürekli yeni engeller çıkarılarak mesleklerini icra etme şartları zorlaştırılmıştır. Eziyete dönüşen aile hekimliği performansı ve Ödeme Yönetmeliği derhâl geri çekilmeli, sağlık emekçilerimizin talepleri doğrultusunda güncellenmelidir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu...

 Buyurun Sayın Türkoğlu.

 

26.- Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun, araç muayene istasyonlarını işletme hakkı ihalesine ilişkin açıklaması

 

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Teşekkür ediyorum.

Ulaştırma Bakanlığı, 10 Ocak 2025 tarihinde araç muayene istasyonlarının yirmi yıllık işletme hakkıyla alakalı ihale yapıyor. Şartnameye bakar mısınız: "En az beş yıl boyunca araç muayene sektöründe işletici veya alt işletici olarak faaliyet göstermek, en az 1 milyon araç muayene işlemi yapmak." Bu şartlara uyan Türkiye'de bir tek firma var, TÜVTÜRK. Kimin? Ferit Şahenk'in sahibi olduğu Doğuş Otomotiv, Alman TÜV SÜD ve İngiliz Bridgepoint. İşte bu ortaklığa yani yirmi yıldır kan emen bu TÜVTÜRK'e... Bir yirmi yıl daha adrese teslim ihale yapılıyor. Bu, üçkâğıttır, alicengiz oyunudur, dolandırıcılıktır!

BAŞKAN - Diyarbakır Milletvekili Adalet Kaya...

Buyurun Sayın Kaya.

 

27.- Diyarbakır Milletvekili Adalet Kaya’nın, Sincan F Tipi Kadın Kapalı Cezaevinde bulunan Süheyla Taş'a ilişkin açıklaması

 

ADALET KAYA (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sincan F Tipi Kadın Kapalı Cezaevinde bulunan Süheyla Taş ve birlikte kaldığı 4 kadın mahpus havasız, rutubetli, kötü kokan ve sürekli boruların patladığı "G3" adlı bir koğuşta kalmaktadır. Yaklaşık üç ay önce bu koğuşa alınan Süheyla Taş ve birlikte kaldığı mahpusların hiçbirinin sağlığı böyle yetersiz ve olumsuz koşullarda kalmak için uygun değildir. Defalarca dilekçe vermelerine rağmen koşulları düzeltilmemiştir. Ayrıca Süheyla Taş mide sorunları yaşadığı için cezaevi yemeklerini yiyememekte ve sürekli çok hızlı bir şekilde sağlıksız kilo kaybetmektedir. Revirden karar çıkmasına rağmen hastaneye götürülmemektedir. Başta Süheyla Taş olmak üzere, tüm hasta tutsakların koşullarının bir an önce iyileştirilmesi ve tedavi hakkından yararlandırılması gerekmektedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Bursa Milletvekili Hasan Öztürk...

Buyurun Sayın Öztürk.

 

28.- Bursa Milletvekili Hasan Öztürk’ün, Gazeteci Rasim Ozan Kütahyalı'nın canlı yayındaki sözlerine ilişkin açıklaması

 

HASAN ÖZTÜRK (Bursa) - Bugün bir gazetecinin itiraf gibi sözleriyle gözler önüne serilen ama aslında yıllardır arka planında yürütülen bir düzenin çirkin yüzüyle karşı karşıyayız. Rasim Ozan Kütahyalı canlı yayında "Ben devletin arşiv müdürü gibiyim, hepinizin aile kütüğü bende." diyerek kendisini devletin arşiv müdürü olarak tanımlıyor. Ardından da MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin bu konuda daha iyi olduğunu söylüyor. Yani devletin sırları, vatandaşın mahremiyeti, kişisel bilgileri birilerinin özel ilgi alanı olmuş. Bu devleti tapulu malınız mı zannediyorsunuz? Çakarlı araçlar, devlet korumaları, devlet gücünün şatafatıyla pervasızca yapılan açıklamalar işte karşımızda yozlaşmanın somut bir örneği. Biz bunu kabul etmiyoruz, asla da etmeyeceğiz.

BAŞKAN - Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun...

Buyurun Sayın Aygun.

 

29.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, pestisit kullanımına ilişkin açıklaması

 

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Başkanım.

Ne yazık ki son dönemde, Antep fıstığından domatese kadar pek çok üründe pestisit kalıntısı bulunması sebebiyle birçok ürünümüzün ülkemize iade edildiğini görmek bizleri üzüyor. Avrupa'dan geri dönen tarım ilaçlı gıdalar halkımıza yediriliyor. Diğer yandan, tarımsal ihracatımız azalıyor ve ülke prestijimiz zarar görüyor. Çiftçilerin ve tarım işçilerinin kanser olma oranını, üreme sağlığını, hormon sistemini bozan yasaklı pestisitler ülkemize nasıl giriyor? Tarım zehri kalıntısı bulunan gıda ürünü açısından Türkiye, en çok bildirim yapılan menşe ülke konumunda. Ekonomide, teknolojik üretimde değil ama pestisit kullanım oranında dünyada bir numarayız, bizi Hindistan izliyor. Tarım zehri bildiriminde Avrupa'da da lideriz. 1980'lerde pestisit kullanımı 7-8 bin ton iken bugün 55 bin tona dayanması AK PARTİ'nin eseridir. Hepimiz zehirliyorsunuz, yazıklar olsun sizlere!

BAŞKAN - Çorum Milletvekili Mehmet Tahtasız...

 Buyurun Sayın Tahtasız.

 

30.- Çorum Milletvekili Mehmet Tahtasız’ın, özel eğitim meslek okullarındaki peşin gelir kesintisine ve bu okullardan mezun olan engelli bireylere ilişkin açıklaması

 

 MEHMET TAHTASIZ (Çorum) - Sayın Başkan, Çorum Anadolu Özel Eğitim Meslek Okulu bünyesinde özel çocuklarımızın ürettikleri ürünler, döner sermaye işletmesi aracılığıyla satılıyor ancak döner sermayeye ödenen ücretlerden hem vergi kesintisi yapılıyor hem de yüzde 15 peşin gelir vergisi ödeniyor. Mesleki ve teknik liselerde ve halk eğitim merkezlerinde de aynı yöntemle üretim ve satış yapılmasına rağmen bu kurumlarda yapılan kesinti yüzde 1. Hafif düzeyde engeli bulunan bu çocuklarımızın el emeği göz nuru ürünlerinde yüzde 15 kesinti yapılması maliyeti artırmakta ve satışlar düşmektedir. Anadolu özel eğitim meslek okullarındaki peşin gelir kesintisi mesleki ve teknik okullardaki gibi yüzde 1'e düşürülmelidir.

Yine bu özel eğitim veren okullarımızdan mezun olan engelli bireylerimiz mezun olduktan sonra iki yıllık özel eğitim meslek okullarına yerleşmekte fakat bu okullardan mezun olduktan sonra EKPSS'yle işe yerleşmelerinde büyük zorluklar yaşanmaktadır. Engelli bireylerimizin üretmelerinin ve işe yerleştirilmelerinin önündeki engeller kaldırılmalı, tüm kamu kurumları kanunen belirlenen engelli kadro sayısına riayet etmelidir.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

Buyurun Sayın Başarır.

 

31.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir'in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mevcudiyetini ilk kez fark ettiğim bir milletvekili, Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir, bu Meclisin onayladığı İstanbul Sözleşmesi'yle ilgili ve İstanbul'da imzalanan ve ilk imzalayan ülkelerden biri olan Türkiye... Bu Mecliste onaylandı, daha sonra bir gece yarısı kararnamesiyle kaldırıldı. Şimdi buna "sapkınlık" demesi, bu sözleşmeyle ilgili hakarete varan sözler söylemesi utanç verici. Eğer ki bir sapkınlık varsa bu sözleşmeyle ilgili yapılan bu yorumlardır. İstanbul Sözleşmesi bir sefer kadının, bireyin özgürleşmesi ve korunmasıdır, çağdaşlıktır. Şimdi, burada bir milletvekili gelecek, LGBT'den alacak, sapkınlığa kadar getirecek.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Başarır.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Bitiriyorum.

Bu ülke bu sözleşmeyi imzalamış, taraf olmuş, bu ülkede uygulanmış, kanunlaşmış; onu imzalayan, el kaldıran tüm milletvekillerine sözde bir milletvekili hakaret edecek. Bu olacak şey mi? Sapkınlık, her yıl binlerce kadının şiddete uğraması, öldürülmesidir; 6 yaşında bir çocuğun sözde bir tarikatta gelin olarak bu toplumda anılmasıdır. Sapkınlık, Aladağ'daki yangında ölen çocuklarımızın durumudur. İstanbul Sözleşmesi bunlarla mücadele ederken burada bir milletvekilinin buna sapkınlık demesi ve o sözleşmeyi savunan milletvekillerine, topluma hakaret etmesi utanç vericidir. Ben kendisini kınıyorum. Bu Meclise yakışmıyor, bu söylemler yakışmıyor ve tüm grupları da kendisine tepki vermeye davet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koçyiğit.

 

32.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir'in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın mevkidaşım ifade etti; şimdi, biz burada DEM PARTİ Grubu olarak da çok çok konuştuk. İstanbul Sözleşmesi'nden bir gece yarısı imzasıyla çekildiği zaman alanlarda, meydanlarda kadınlar "İstanbul Sözleşmesi yaşatır." diye binlerce eylem yaptılar. Danıştaya gittik, başvurularda bulunduk İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmaması için ve en büyük mücadelelerimizden biri de İstanbul Sözleşmesi'nin Türkiye tarafından yeniden yürürlüğe girmesidir. O anlamıyla, zaten en başından itibaren haksız, hukuksuz yürütülmüş kadın düşmanı bir politikanın tezahürüdür İstanbul Sözleşmesi'nden çıkmanın kendisi.

Bakın, bu ülkede, İstanbul Sözleşmesi'nden çıktıktan sonra her gün ortalama 3 kadın yaşamını yitiriyor; bir kadın kırımı var, bir cins kırımı var. Kadınların kafası kesilip surlardan aşağıya atılıyor, küçücük çocuklar ne olduğu, nasıl olduğu belli olmayan cinayetlere, katliamlara kurban gidiyor. Rojin Kabaiş'ten tutalım Gülistan Doku'ya kadar birçok genç kadın kaybediliyor, faili meçhul hâle getiriliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayın Sayın Koçyiğit.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Bu kadar kadına yönelik bir şiddetin yaşamın her alanını kapsadığı bir yerde dönüp İstanbul Sözleşmesi'ne "sapkınlık" demek, bunu LGBT+'ları da hedef hâline getirerek ifade etmenin kendisi ne insanlığa ne de vicdana sığan bir tutum değildir; bunu, bu tutumu asla ama asla kabul etmiyoruz, hele de Mecliste söylenmesini asla kabul etmiyoruz.

İstanbul Sözleşmesi nereden adını alıyor? Bu ülkeden, bu ülkenin şehri olan İstanbul'dan. Niye? Çünkü -bu ülkede- Nahide Opuz davasında Türkiye'yi AİHM haksız buldu ve onun üzerinden de İstanbul Sözleşmesi'nin yolu açıldı. Yani kadınların canlarıyla, kanlarıyla kazanılmış bir haktı; bugün bu hakkın -zaten geri çekildi- bir de krimine edilmesini, hedef hâline getirilmesini kabul etmiyoruz. İstanbul Sözleşmesi yaşatır. Biz kadınlar o sözleşmenin yeniden yürürlüğe girmesi için de her yerde mücadele etmeye devam edeceğiz.

Teşekkür ederim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

ŞAHZADE DEMİR (Gaziantep) - İsmim zikredildiği için söz istiyorum.

BAŞKAN - Söz talebinizin gerekçesini öğrenebilir miyim?

ŞAHZADE DEMİR (Gaziantep) - İsmim zikredilerek sataşıldı.

BAŞKAN - İsminiz zikredilmedi, ben duymadım isminizi.

Ya, Sayın Milletvekili, siz fikrinizi ifade ettiniz, Grup Başkan Vekilleri de fikirlerini ifade ettiler. Hakaret içeren ya da sataşma ya da cevap hakkı doğuracak bir konuşma olduğunu düşünmüyorum, o nedenle söz talebinizi karşılamayacağım.

 Şimdi Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

İlk söz talebi, Saadet Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili İsa Mesih Şahin'e aittir.

Buyurun Sayın Şahin...

ŞAHZADE DEMİR (Gaziantep) - Sayın Başkan, ismim zikredildiği için hakkımdır; kınandım, hakarete uğradım, ismim zikredildi, ben söz hakkı istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Milletvekili, ben isminizin zikredildiğini duymadım. Tutanakları talep edeceğim. Herhangi bir hakaret içerikli bir, sataşma içerikli bir...

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Kendisi Meclise hakaret etti, daha söz mü istiyor!

BAŞKAN - ...söylem varsa ben size söz vereceğim ama şu an Grup Başkan Vekiline söz verdim. Tutanaklar geldiğinde bakacağım.

Buyurun Sayın Şahin.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Bu Mecliste imzalanan bir sözleşmeye, uluslararası sözleşmeye "sapkınlık" diyorsun!

 ŞAHZADE DEMİR (Gaziantep) - Sen konuşma oradan!

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Sen konuşma, otur orada! Terbiyesiz herif!

ŞAHZADE DEMİR (Gaziantep) - Konuştuğunu bana konuşma!

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Sapkınlıkmış!

BAŞKAN - Buyurun Sayın Şahin.

 

33.- İstanbul Milletvekili İsa Mesih Şahin’in, Beyaz Baston Görme Engelliler Haftası'na, artan şiddet olaylarına ve ardındaki nedenlere, Suriye'nin yeni dönemine, memur ve emekli maaşı zamlarına ilişkin açıklaması

 

İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tabii bu hafta, Beyaz Baston Görme Engelliler Haftası. Bu önemli hafta görme engelli bireylerin yaşadığı zorluklara dikkat çekmek, onları anlamak ve bu konuda toplumsal farklılığı artırmak için önemli bir fırsat. Görme engelli bireylerin topluma tam ve eşit bir şekilde katılabilmeleri için hepimize düşen görevler vardır. Bizler bu konuda gereken sorumluluğu almalı, empati, destek ve erişilebilirlik konularında daha bilinçli bir toplum oluşturmak için hep birlikte çalışmalıyız diyorum.

Artan şiddet olayları önemli bir sorun olarak önümüzde duruyor. Şiddet, kan ve gözyaşı ne yazık ki artık yeni normalimiz oldu ama bu böyle olmamalı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) - Sosyal medyada her gün yeni bir şiddet ve cinayet haberleri okuyoruz, görüyoruz. Rize'de 2 PTT çalışanımız, usulsüz bir işlem yaptırmakta direnen vatandaşın açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti. Pendik'te trafikte tartışan bir sürücü diğer sürücüyü bıçaklayarak öldürdü. Esenyurt'ta engelli bir çocuğumuza karşı yapılan şiddetse kanımızı dondurdu.

Değerli milletvekilleri, büyük bir ahlaki ve insani çürümeyle karşı karşıyayız. Bunu görmek zorundayız, buna çözüm bulmak zorundayız. Vatandaşlarımızın şiddete yönelmesinin ardındaki nedenleri sorgulamak zorundayız. Bu insanlar silaha nasıl bu kadar kolay ulaşabiliyor, bunu sorgulamak zorundayız. Gençlerimizi neden terbiye edemiyoruz, neden aile değerlerimizi veremiyoruz, bunu sorgulamak zorundayız. Ekonomik krizin artan şiddet olaylarına etkisini sorgulamak zorundayız. Aile içi eğitimden okulda verilen değerler eğitimine, sosyal medyanın etkisinden toplumun ahlaki değerlerine varıncaya kadar iki masum çocuğu bir caniye dönüştüren sebepleri iyi anlamalı, şiddetin hiçbir şekilde kabul edilemez olduğunu her fırsatta dile getirmeli ve bu konuda toplumsal bir bilinç oluşturmalıyız. Çocuklarımızın ne mağdur ne fail olduğu bir sistem inşa etmek için, toplumsal huzuru ve kamu güvenliğini sağlamak için Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak sorumluluk almak zorundayız. Mademki bu yıl, 2025 yılı "Aile Yılı" olarak ilan edildi, o zaman toplumun temeli olan aile değerlerimizi koruyamadan, aile kurumunu ayakta tutamadan, kamuoyunda oluşan cezasızlık algısını yok etmeden, adil bir yönetim tesis etmeden ne ekonomik ve sosyal sorunlara çare bulabiliriz ne de şiddet sorununu temelinde çözebiliriz ancak günübirlik çözümlerle sorunu ötelemiş oluruz. Bu noktada henüz başında olduğumuz 2025 yılı gerçek bir hukuk reformu için, hepimiz için bir fırsat olarak durmaktadır; bu fırsatı kaçırmayalım diyorum.

Suriye'nin yeni dönemini yakından takip ediyoruz. Şam'ın dünyaya verdiği mesajları olumlu buluyoruz. Bu olumlu mesajların devam etmesini de temenni ediyoruz ancak bazı konulara acilen eğilmek gerektiği de bir gerçekliktir. Suriye'nin siyasi istikrarının sağlanması, toprak bütünlüğünün korunması, başta Suriye'nin kuzeyi olmak üzere istisnasız bütün terör örgütlerinin tasfiye edilmesi, Suriye'nin tüm Suriyelilerin olması, ayrıca bir mezhep çatışmasına müsaade edilmemesi önemli başlıklardır. Suriye artık savaştan çok yoruldu. Suriye için barış şarttır, huzur şarttır, kardeşlik şarttır. Türkiye, bugüne kadar Suriye konusunda tarihî sorumluluklar üstlenmiştir. Bu bakımdan, yeni dönemde de Suriye'de normalleşme çabalarına en fazla katkıyı Türkiye sağlamalıdır. Suriye'nin, demokratik, adil ve bütün yerel unsurların katılımıyla barış içinde demokratik bir yönetime geçişi konusunda her türlü destek verilmelidir. Suriye, bütün Suriyelilerin olmalıdır. Suriye bizim komşumuzdur, Suriye bizim kardeşimizdir.

Memur zammı ve emekli maaş zammını dün konuştuk, bir kere daha konuşmak istiyorum çünkü değerli milletvekilleri, bize çok sayıda mail ve mesaj geliyor, muhtemelen AK PARTİ Grup Başkan Vekiline ve AK PARTİ'li milletvekili arkadaşlarımıza da geliyordur, yağmur gibi mesajlar geliyor. Verilen zam oranları memurumuz için, emeklimiz için, asgari ücretlimiz için yeterli değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) - Başkanım, toparlıyorum.

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) - 2024 enflasyon oranı bakın, yüzde 44 ama memura verdiğiniz zam oranı yüzde 11,5; emekliye verilen yüzde 15; ya bu, kabul edilebilir bir şey değil. Bakın, en düşük emekli maaşı 14 bin 469 lira. Bu ücreti, bu rakamı yani varlığı olan bir vatandaş bir günlük faizden alıyor yani bu tabloda sosyal adaleti sağlayamayız. Dolayısıyla biz emeklimizin bu tablosunu, memurumuzun, asgari ücretlimizin bu tablosunu görmeden geçemeyiz, rahat edemeyiz. Emeklimiz bu tabloda nefes alamayacak durumdadır; kirasını ödeyemeyecek durumda, çocuğuna harçlık veremeyecek durumda. Dolayısıyla bu zam oranları sosyal adaletin gereği olarak yeniden gözden geçirilmelidir, revize edilmelidir gerçeğini bir kere daha iktidar partisindeki arkadaşlara vurgulamak istiyorum.

 Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Sıradaki söz talebi, İYİ Parti Grubu adına Grup Başkan Vekili Turhan Çömez'e aittir.

Buyurun Sayın Çömez.

 

34.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in, Türk pasaportu verilen kişilere, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının bir pırlanta firmasıyla yapmış olduğu anlaşmaya ve 2025 yılının "Aile Yılı" olarak ilan edilmesine ilişkin açıklaması

 

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Pasaport, bir ülkenin itibarını gösteren en önemli değerlerden bir tanesidir. Maalesef, AK PARTİ iktidarı döneminde Türk pasaportunun giderek değerinin kaybolduğunu ve dünyada itibarının kaybolduğunu görüyoruz; vizelerden görüyoruz, yurt dışına giden vatandaşlarımızın muhatap olduğu muameleden görüyoruz. Peki, bununla ilgili Türkiye neler yapıyor ve Türkiye buna dair hangi zaafları, hangi yanlışlıkları ortaya koydu? Bakın, pasaport meselesinin ne kadar önemli olduğunu ve yabancılara pasaport verilmesiyle ilgili Türkiye'nin attığı adımların ne kadar yanlış olduğunu müteaddit defalar Parlamentoda pek çok sayın milletvekili konuştu. Ben bugün bir örnek göstereceğim size. Maliye Bakanlığı bir açıklamada bulundu, dedi ki: "30 teröristin mal varlığını biz dondurduk, mal varlıklarına ipotek koyduk, dondurduk." Listeye bakıyorsunuz -liste elimde, Resmî Gazete'de yayımlanmış liste elimde- 17'nci ve 18'inci sıradaki teröristlere bu ülke vatandaşlık vermiş. Bir daha söylüyorum: Bir taraftan malını donduruyorsunuz, mal varlığını donduruyorsunuz, bir taraftan teröristlere vatandaşlık veriyorsunuz. Allah aşkına, bunu nasıl yapıyorsunuz? Bu kadar ucuz mu, bu kadar kolay mı? Biz çocuklarımızı sokağa nasıl bırakacağız? Gençlerimiz, kadınlarımız, yavrularımız sokaklarda nasıl dolaşacak? Bizler nasıl dolaşacağız sokaklarda? Bu insanlara kim veriyor bu pasaportu? Belli ki parayla almışlar ve bununla ilgili bütün yetkililere soru soruyoruz, soru önergesi veriyoruz, cevap yok.

Bir başka örnek daha vereceğim size: Somali Cumhurbaşkanının oğlu... Hatırlayacaksınız, yaklaşık on dört on beş ay önce burada bir trafik kazası yaşandı; muhatabı Somali Cumhurbaşkanının oğluydu ve kaçtı, ülkeden kaçtı. Sonra öğrendik ki kendisi aslında Türkiye'de oturma almış, sığınma hakkı almış. Nasıl almış bu sığınma hakkını? Babasının Cumhurbaşkanı olduğu ülkede rahat edemediğini söylemiş, güvenli olmadığını söylemiş, Türkiye'den sığınma hakkı almış ve kaçtı gitti. Sığınma hakkı almış ve trafik kazasına karışmış birisi, ülke sınırlarını elini kolunu sallaya sallaya terk etti. Sonra ne oldu? Sonra geri geldi. Şimdi, asıl mesele burada, bugün, değerli gazeteci Fatih Ergin çok önemli bir açıklama yaptı, ben de meseleyi tetkik ettim. Meğer kendisine, bir başka Türk ismiyle Türkiye'ye geldikten sonra ve bu olayın ardından vatandaşlık verilmiş, bir daha söylüyorum, kendisine vatandaşlık verilmiş; o da yetmemiş, Somali Cumhurbaşkanının ailesinden 36 kişiye vatandaşlık verilmiş. Allah aşkına, bu ülkenin pasaportu, bu ülkenin vatandaşlık hakkı bu kadar ayaklar altına alınır mı? Gelmiş bu ülkede trafik kazasına karışmış, babasının Cumhurbaşkanı olduğu bir ülkeden şikâyetçi olmuş, burada oturum almış, sonra da kaçmış, gitmiş ve bir başka isimle kendisine ve ailesinden 36 kişiye vatandaşlık hakkı verilmiş. Peki, biz ne yaptık? Sayın İçişleri Bakanına tam on üç ay önce bir soru önergesi verdik "Sayın Bakan, nedir bu işin aslı?" diye, cevap vermedi. Bir daha söylüyorum: Cevap vermedi. Allah aşkına, iktidarın yetkililerine sesleniyorum: Bakanlarınıza söyleyin, bu yüce Meclisi ciddiye alsınlar. Biz burada son derece ciddi ve önemli işler yapıyoruz. Vatandaşın, milletin hakkını, hukukunu korumaya gayret ediyoruz. Verdiğimiz soru önergelerini cevapsız bırakmayın. Cevap vermezseniz biz burada ve milletin huzurunda bütün bunları söylemeye devam edeceğiz, konuşmaya devam edeceğiz. Bu vatandaşlık meselesine lütfen, iktidar yetkilileri ciddi bir şekilde baksınlar, artık, teröristlere veya bir başka isimlere kaçak yollardan sahte isimlerle pasaport vermeyi bıraksınlar.

Şimdi size bir resim göstereceğim, bu resim benim gençliğimin geçtiği mahallede birkaç gün önce çekildi. Bu gördüğünüz yaşlı bir emekli, zavallı bir Bandırmalı ve bir marketin önündeki konteynerden nafakasını temin etmeye çalışıyor, gıdasını temin etmeye çalışıyor, karnını doyurmaya çalışıyor, konteynerlerdeki atıklarla ve oradan topladığı atıklarla aç karnını doyurmaya çalışıyor. Bu ülkede Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı var, en çok eleştirdiğim bakanlıklardan bir tanesi, doğru işler yaptığı zaman da samimi niyetle kendisine teşekkür ederim. Ancak maalesef bu ülkenin en büyük problemlerinden bir tanesidir Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı. "Dicle'nin kıyısında bir kuzuyu kurt kapsa ondan ben sorumluyum." diyerek iktidara gelenlerin bu fotoğraflara tahammülünün olmaması lazım.

Peki, böyle bir Bakanlık...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çömez, tamamlayın lütfen.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Burada defalarca konuştuk, çocuk yuvalarında yaşananları konuştuk; sadece 2023 yılında 26 bin yavrumuza tecavüz edildiğinden bahsettik, kadın cinayetlerinden bahsettik, geçen yılın sadece bir ayında 46 kadının nasıl katledildiğinden bahsettik ve böyle bir Bakanlığın üzerinde bu kadar önemli sorumluluklar varken bu Bakanlık ne yapmış biliyor musunuz? Bir pırlanta firmasıyla anlaşma yapmış. Anlaşmanın metni de burada. Nasıl bir anlaşma yapmış? Bu pırlanta firmasına demiş ki: "Sen bana yüzde 10 indirim ver, bir de kod numarası ver, verdiğin bu kod numarasını ben de personelime dağıtayım; o personelim de gitsin, tektaş pırlanta alsın, pırlanta saatler alsın." Allah aşkına, insanların bu kadar açlık ve sefalet içerisinde olduğu; nafakası, rızkı için, karnını doyurmak için konteynerlere müracaat ettiği bir ülkede bir Bakanlık nasıl olur da bir pırlanta firmasıyla anlaşır ve personeline indirimli, ucuz pırlanta teminatı verir? Yüce Türk milletine buradan sesleniyorum: Emeklinin aç, çoluğun çocuğun güvensiz olduğu, kadınların katledildiği, çoluğun çocuğun aç yaşadığı, akşam yatağa aç girdiği bir ülkede pırlanta peşinde olan bir iktidar var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Bitireceğim Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Çömez.

Buyurun.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Pırlanta deyince başka bir şey daha söyleyeceğim size. Bu ülkede pırlantaya ÖTV ödenmiyor, pırlanta işlenmemiş hâlde geldiğinde hem ÖTV hem de KDV ödenmiyor. Allah aşkına, bakın, mutfak tüpünün ÖTV'si var; çorbasını kaynatacak, çayını pişirecek, demleyecek insanların mutfak tüpünden KDV'nin, ÖTV'nin alındığı bir ülkede, siz pırlantaya ÖTV ödemiyorsunuz ve pırlanta firmalarıyla anlaşma yapıyorsunuz. Allah aşkına, siz ne oldu da bu kadar lükse ve şatafata düştünüz? Ne oldu da toplum gerçeklerinden bu kadar uzaklaştınız? Bu yılı Aile Yılı ilan ettiniz. Geçen yılı Emekliler Yılı ilan ettiniz ve neticeyi gördük, emeklinin ne hâle geldiğini gördük.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Bitireceğim, son kez lütfen rica ediyorum.

BAŞKAN - Son kez açıyorum Sayın Çömez.

Buyurun.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Aile Yılı ilan ettiniz. Bakın, rakamları çıkarttım, Aile Yılı ilan ettiniz de ne oldu? 2024 yılında bir önceki yıla göre boşanma oranları yüzde 15 artmış. 2002'den 2024'e boşanma oranlarında inanılmaz artış var. Çocuk doğumuyla ilgili doğurganlık oranlarında inanılmaz azalma var. Bunun bir tek temeli var, bir tek sebebi var; sosyal dokuyu perişan ettiniz, bu ülkeyi açlığa ve sefalete mahkûm ettiniz. Maalesef, bu insanlar yuva kurmaktan âciz hâle geldiler, yuva kuramaz hâle geldiler, çoluğuna çocuğuna sahip çıkamaz hâle geldiler ve ne yazık ki boşanmalar arttı, doğurganlıklar azaldı. Siz diyorsunuz ki: "Biz Aile Yılı ilan ediyoruz, bunun için de çalışanlarımıza pırlanta hediye ediyoruz. Tektaş pırlantanız da bizden olsun." Yazıklar olsun diyorum. Siz nasıl bu hâle geldiniz diyorum.

 Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sıradaki söz talebi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Filiz Kılıç'a aittir.

Buyurun Sayın Kılıç.

 

35.- Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın, Beyaz Baston Görme Engelliler Haftası'na, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'ne, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin ifadelerine ve yeni yüzyılın, Türkiye için barış ve huzur yüzyılı olacağına ilişkin açıklaması

 

FİLİZ KILIÇ (Nevşehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri ve ekranları başında bizleri takip eden yüce Türk milleti, Görme Engelliler Haftası, görme engelli bireylerin karşılaştıkları zorluklara dikkat çekmek, toplumsal farkındalığı artırmak ve onların yaşamını kolaylaştıracak adımlar atmak için önemli bir fırsattır. Bu özel hafta vesilesiyle tüm görme engelli bireylerin azim ve kararlılıklarıyla hepimize ilham verdiğini bir kez daha hatırlatmak isteriz. Her bireyin eşit haklara sahip olduğu bir dünyayı birlikte inşa etmek için empati, anlayış ve dayanışma içinde olmamız gerektiğine inanıyoruz. Görme engelli bireylerimizin hayata tam ve aktif katılımını sağlamak için üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirme kararlılığındayız. Eğitimden istihdama, teknolojiden erişilebilirliğe kadar her alanda eşit fırsatlar sunmak için çalışmaya devam edeceğiz. Beyaz Baston Görme Engelliler Haftası'nı kutluyor, tüm görme engelli vatandaşlarımıza ve onların yanında olan herkese sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 10 Ocak Gazeteciler Günü dolayısıyla da birkaç söz söylemek istiyorum. Türk milletine tarafsız ve onurlu haber yaparak hizmet eden, millî değerlerimizden beslenen, büyük Türk milletiyle buluşmamızı sağlayan, görevini büyük özverilerle yerine getiren Nevşehir'imizin değerli gazetecilerinin ve şehit ülkücü gazetecilerimiz İlhan Darendelioğlu ve Cengiz Akyıldız başta olmak üzere, gayesi hakikati neşretmek olan tüm gazetecilerimiz ile memleketim Nevşehir'deki gazetecilerimizin 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nü en içten dileklerimle kutluyor, çalışmalarında başarılar diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli'nin de ifade buyurdukları üzere: "Muzır ve muhteris siyaset bezirgânlarının yeni yüzyılın ruh ve felsefesini anlamaları ve anlatmaları şöyle dursun, toptancı ve tokatçı mantıkla reddiye içinde olmaları bir defa ülkemiz ve demokrasimiz adına hazin bir talihsizliktir. Yeni yüzyılın siyasi yol haritası millî ve manevi değerlerle yekvücut olmuş, yeni bir siyaset müşahedesiyle çizilmelidir. Bu siyaset bölen ve parçalayan değil, bütünleyen, birleştiren ve kaynaştıran bir siyasettir. Hep birlikte Türkiye olmaktan, 85 milyon vatandaşımızın Türk milletine mensubiyetinin onur ve gururunda buluşmaktan hariç herhangi bir tercih ve özlemi kalmamıştır. Toplumsal ayrışmanın kalan bakiyesi yönetimde kaynaşmayla kesinkes ibra edilecek ve konu kapanacaktır. Bildiğiniz gibi yıkmak kolay, yapmak zordur."

Liderimizin bu ifadelerinden hareketle ülkemizin geleceğine dair umut ve kararlılıkla dolu bir yolda ilerliyoruz. Yıkım heveslilerine karşı duruşumuz nettir; ne tolerans gösteririz ne de bununla vakit kaybederiz. Top çevirerek siyaset yapmaya çalışanların süresi dolmuş, çıkarlarını halkın menfaatlerinin önünde tutanların zamanı artık geçmiştir. Gerçekle yüzleşmeyen, halkı korku ve yıkımla yönlendirmeye çalışanların sahne ışıkları artık sönmüştür. Aynı eski ezberlerle halkı kandırmaya çalışanlar artık kimseyi aldatamayacaklardır çünkü bizim boşa harcayacak bir saniyemiz dahi yoktur.

Yeni yüzyıl barış ve huzur yüzyılı olacaktır. Türkiye terörsüz, şiddetsiz bir geleceğe doğru yükselirken halkımızın refahı ve mutluluğu perçinlenecektir. Bunun önünde duranlar ise sadece çaresizce kıpırdayan figürler olarak tarihe geçeceklerdir. Bizim yolumuz bellidir, yönümüz bellidir; Türk milletinin refahını ve huzurunu sağlamak, terör ve şiddetle mücadele etmek ve ülkemizi daha güçlü bir geleceğe taşımaktır. Terör musibeti bitecek, kardeşlik bilenecek, Türk milleti rahat bir nefes alacak. Millî birlik ve beraberliğimizin sancağı herkesi gölgesinde toparlayacak. Şunu açık yüreklilikle ifade etmeliyim ki: Biz ne düşünüyorsak Türk milleti görüyor, Türk milletinin gördüklerini biz düşünüyor, tatbik etmek için uğraşıyoruz. Siyasetimiz istikrarlıdır, aynen korunacaktır. Ne yapacaksak açıkça yaparız, mertçe yaparız, yaptığımızı da adam gibi açıklar ve sahipleniriz, beyhude işlerle avunmayız. Bugün Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli terörle mücadelede tarihî bir inisiyatif almış durumdalar. Türk milletinin huzurlu geleceğini tehdit eden PKK terör örgütü ya silahlarını bırakacak ya da silahlarla birlikte gömülecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kılıç.

FİLİZ KILIÇ (Nevşehir) - Bu yol haritası Türk milletinin bekasını esas alan, diz çökmeyen, pazarlık masalarına oturmayan bir duruşun timsalidir. Ben az söyleyeyim, siz çok anlayın. Bu 2 liderin olduğu bir yerde Türk milletine, Türk Bayrağı'na, Türk devletine ve bu devletin bekasına zarar verecek en küçük bir adımın zikredilmesine bile göz yumulmaz.

Son söz: Terörü bitirip bölgesel istikrarla tarihi yeniden yazarız, emperyal güçlere ödün vermeden tarihi yeniden yazarız.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Yontar, bir söz talebiniz var.

Buyurun.

 

36.- Tekirdağ Milletvekili Nurten Yontar’ın, Aile hekimlerinin ve sağlık çalışanlarının iş bırakmasına ilişkin açıklaması

 

NURTEN YONTAR (Tekirdağ) - Sayın Başkan, aile hekimleri ve sağlık çalışanları çalışma ve özlük haklarını tehdit eden yönetmeliğin geri çekilmesi için 3'üncü kez iş bırakıyorlar. Neden? Çünkü hasta sağlığını ve mesleki özgürlüklerini savunuyorlar. Hastayı müşteri, aile sağlığı merkezlerini de ticarethane olarak görmüyorlar. Ne istiyorlar? Aile sağlığı merkezlerinin ihtiyaçlarının Sağlık Bakanlığı tarafından karşılanmasını, yıllık izinlerini ücretleri kesilmeden kullanmayı, hekim başına nüfusun 2 bin kişiyle sınırlanmasını, yeterli sayıda hemşire, ebe, teknisyen ve güvenlik görevlisinin görevlendirilmesini, insanca yaşamaya yetecek bir maaş verilmesini, sağlıkta şiddetin önüne geçebilecek etkili bir kanunun bir an önce hayata geçmesini istiyorlar. Sonuna kadar aile hekimlerimizin yanındayız.

BAŞKAN - Sıradaki söz talebi, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Gülüstan Kılıç Koçyiğit'e aittir.

Buyurun Sayın Kılıç Koçyiğit.

 

37.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Cihan Bilgin ile Nazım Daştan'ın cenazelerine, basın ve ifade özgürlüğündeki ihlallere, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'ne, siyaset yapan Kürt kadınlarına yönelik sistematik saldırılara ve Tahir Elçi davasıyla ilgili istinaf mahkemesinin verdiği karara ilişkin açıklaması

 

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, 20 Aralık tarihinde kuzeydoğu Suriye'de SİHA saldırısı sonucu katledilen Cihan Bilgin ve Nazım Daştan'ın cenazelerini almak için yola çıkan aileleri tam kırk altı saattir Habur Sınır Kapısı'nda bekliyorlar. Evet, yanlış duymadınız, tam kırk altı saattir bütün araçların, herkesin geçişine izin veriliyor ama Nazım'ın ve Cihan'ın ailelerinin geçişine, oradaki heyetin geçişine keyfî gerekçelerle izin verilmiyor. On dokuz gün önce katledildiler ve on dokuz gündür gömülmelerini bekliyor aileleri. Tek istekleri, cenazelerini almak ve memleketlerine götürüp defnetmek ama ne yazık ki keyfî gerekçelerle, hiçbir hukuksal gerekçe olmadan insanların bu en temel hakkı engelleniyor. Gömülme hakkı kutsal bir hak, insana sıkı sıkıya bağlı bir hak ve bu hakkın engellenmesi hem hukuksal açıdan hem insani açıdan hem de vicdani açıdan asla kabul edilebilir bir durum değil. Bu nedenle, dün buradan çağrı yapmıştım, yeniden Meclisten, buradan çağrı yapmak istiyorum bütün yetkililere: Bu hakkın önüne geçmeyin, bu hukuksuzluktan derhâl vazgeçin ve ailelerin Erbil'e geçip, oradan cenazelerini alıp, getirip defnetmelerinin yolunu açın çağrısını yeniden buradan yapmak istiyorum.

Tabii, sadece gazetecilerin katledilmesi, ailelerin cenazesini getirmesinin engellenmesi değil, ne yazık ki Türkiye aslında basın ve ifade özgürlüğünün, temel hak ve özgürlüklerin yok edilmesine de gerçek anlamda son hızla devam ediyor. Bakın, 2025 yılına da yine basın ve ifade özgürlüğünün ihlalleriyle girdik. Mezopotamya Ajansı'nın 264 bin takipçisi bulunan hesabı, JINNEWS haber ajansının 168 bin takipçili hesabı, Yeni Yaşam Gazetesi'nin 125 bin takipçili hesabı ve Siyasi Haber'in 44 bin takipçili hesabı X platformu tarafından engellendi ve Türkiye'de de görünmez kılındı. Şimdi, hangi gerekçelerle bu hesapların askıya alındığını ve engellendiğini bilmiyoruz; tamamen gerekçesiz, soyut, mesnetsiz bazı kararlarla bütün bu halkın haber alma hakkı engelleniyor, hakikat karartılmaya ve tek sesli bir Türkiye, sadece havuz medyanın haberleriyle, yalan ve yanlış bilgileriyle bilgilendirilmeye çalışılan bir ülke gerçeği yaşatılmaya çalışılıyor.

Şimdi, 2024 yılında da basın ve ifade özgürlüğü alanında çok ciddi hak ihlalleri meydana geldi. Örneğin, sadece 2024 yılında 112 gazeteci gözaltına alındı, 26'sı tutuklandı, 58 gazeteciye toplamda yüz otuz beş yıl hapis cezası verildi, 5 gazeteci ise görevlerini yaparken yaşamını yitirdi ve bütün bunların her biri aslında basın ve ifade özgürlüğünün sistematik bir şekilde Türkiye'de AKP iktidarı eliyle nasıl yok edildiğinin, nasıl tarumar edildiğinin, hakikatin nasıl susturulmaya çalışıldığının en açık ve net göstergelerini ortaya koyuyor. Tabii, bunların hiçbiri hakikati örtemeyecek. Halkın haber alma hakkının kutsal olduğunu ve gerçek gazetecilerin yalnız olmadığını buradan ifade etmek istiyoruz. Hakikati susturmak aynı zamanda toplumun vicdanını susturmak ve adaleti de ortadan kaldırmaktır. Bu anlamıyla, biz DEM PARTİ olarak özgür basın çalışanlarının yanında olmaya, onların sesini ve sözünü her mecrada yükseltmeye devam edeceğiz. Bir de bütün bunlar ne zaman oluyor? Cuma günü 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü; bütün bu günlerin eşiğinde oluyor. Ben buradan bu vesileyle de çalışan gazetecilerin, kalemini satmayan, onuruyla mesleğini yapan, meslek onuru için her türlü bedeli göze alan gazetecilerin Gazeteciler Günü'nü de kutladığımı ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, sayın vekiller; 2015-2016 yıllarında Mardin, Hakkâri, Şırnak, Diyarbakır başta olmak üzere birçok kentte biliyorsunuz sokağa çıkma yasakları uygulandı ve bütün bu sokağa çıkma yasaklarında da gerçek anlamda insanlık onuruna ve hukuka aykırı ciddi hak ihlalleri oldu ama bunun da ötesinde en temel hak olan yaşam hakkı ihlal edildi. Özellikle Şırnak'ın Silopi ilçesinde 14 Aralık 2015'te başlayan ve otuz yedi gün süren yasakta 29 yurttaş yaşamını yitirdi. Burada bu yurttaşlardan 3 kadın siyasetçinin adını anmak istiyorum. 4 Ocak 2016'da Seve Demir, Fatma Uyar ve Pakize Nayır isimli 3 Kürt kadın siyasetçi katledildi. Halihazırda kolluk kuvvetlerinin işlediği bu katliamın üzeri aydınlatılmadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koçyiğit, tamamlayın lütfen.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim.

Vücutlarından 19 kurşun çıktığı hâlde süreç akamete uğradı, gerçek bir kovuşturma ve soruşturma yapılmadı ve bu da karanlıkta bırakılan bir mesele olarak orada duruyor.

Tabii, bununla da yetinilmedi, aslında Kürt kadınlarına yönelik, siyaset yapan Kürt kadınlarına yönelik neredeyse her yerde sistematik saldırılar oluyor. O anlamıyla, 9 Ocakta Fransa'da katledilen Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez, yine Süleymaniye'de katledilen Nagihan Akarsel'i de buradan anmak istiyorum. Bütün bu cinayetler aydınlatılmadığı için, bütün bu cinayetlerin failleri ortaya çıkmadığı için yeni cinayetler, yeni katliamlar işlenmeye devam ediyor. Ben, barışa dair umutlarımızın arttığı bu eşikte, Meclisin en temel görevlerinden birinin özellikle 3 kadın siyasetçinin, hem 4 Ocakta katledilen 3 kadın siyasetçinin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koçyiğit, tamamlayın lütfen.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - ...hem Paris'te katledilen 3 kadın siyasetçinin ve diğer bütün katliamların aydınlatılması için de Meclisin bir kez daha sorumluluk alması gereğinin altını çizmek istiyorum.

Sayın Başkan, izin verirseniz son bir başlığa daha değinmek istiyorum. Biliyorsunuz, Tahir Elçi bir hukukçu ve insan hakları savunucusu olarak çatışmasızlık çağrısında bulunurken kameraların önünde katledildi ama ne yazık ki bütün bu süreçte yargılama süreci akamete uğratılmaya çalışıldı, baronun ve avukatlarının bütün talepleri reddedildi, gerçek anlamda bir kriminal inceleme yapılmadı ve en sonunda da fail olarak yargılanan 3 polisin haklarında beraat kararı verildi ve en son bu beraat kararları da istinaf tarafından kesinleşti.

Şimdi bunu söyleyelim, bu mesele aslında sadece Tahir Elçi'nin katillerinin, cinayeti işleyenlerin aydınlatılması meselesi değildir; bir halkın adalet talebinin karşılanıp karşılanmayacağı meselesidir ve aynı zamanda toplumun vicdanının, adalet talebinin de yok sayılmasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Koçyiğit, tamamlayın lütfen.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Bu anlamıyla, devletin elindeki en büyük güç olan hakkı ve adaleti sağlama gücü bu cezasızlık politikasıyla bir kez daha akamete uğratılmış, yok sayılmış, yok edilmiştir.

Biz, ne olursa olsun Tahir Elçi cinayetinin karanlıkta kalmasına, Tahir Elçi cinayetinin karanlık dehlizlerde kaybolmasına asla ama asla izin vermeyeceğiz. O gün kameraların önünde işlenen o cinayeti ve o cinayete giden sürecin her bir aşamasını her birimiz çok iyi hatırlıyoruz.

Bu anlamıyla, ben buradan, Meclisten bir kez daha Tahir Elçi şahsında, bütün yargılananlar ve akamete uğratılmaya çalışılan davalar için adalet çağrısında bulunmak istiyorum. Dediğim gibi, o dava sadece Tahir Elçi'nin değil bir halkın, bir toplumun ve Türkiye'nin adalete olan arayışının ve adalet talebinin de simgesidir.

Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sıradaki söz talebi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Ali Mahir Başarır'a aittir.

Buyurun Sayın Başarır.

 

38.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının bir pırlanta şirketiyle yaptığı sözleşmeye, en düşük emekli maaşına, Türkiye'nin gerçek gündemine ve 2025 yılının "Aile Yılı" olarak ilan edilmesine ilişkin açıklaması

 

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Biz de 2025 yılının ilk çalışma haftasında güzel bir haberle mutlu olduk.

Sayın Cumhurbaşkanı 2025 yılını "Aile Yılı" ilan etmişti; gerçekten sözünde duruyor, aileler için çok önemli çabalar harcıyor. Bunun ilk meyvesini Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu aldı, çok önemli bir sözleşme yaptı; emekliler için, işçiler için, gençler için, kadınlar için, milyonları etkileyecek bir sözleşme yaptı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Zen Pırlantayla personel için yüzde 10 indirim sözleşmesi yaptı; yaparsa AKP yapar, gerçekten takdire şayan, süper bir haber bu, çok güzel bir haber bu, tebrik ediyorum onları(!) (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü bu ülkenin milyonlarının, emekçinin, çiftçinin derdi pırlanta(!) Harika, yaparsa AKP yapar! Ama hemen bir şey daha söyleyeyim: Bugün de Ankara'da -daha önce İstanbul'da yapılmıştı- 200 gramlık bir ekmek 12,5 lira oldu. Peki, 14.469 lira verdiğiniz emeklinin daha yeni yılın ilk ayında cebinden, ekmeğinden bunun bir kısmını aldınız. Bir emekli her gün 4 ekmek yese maaşının yüzde 11'ini kuru ekmeğe verecek.

Arkadaşlar, bir parça kendimize gelelim. Bakın, genelde Meclise ben materyal ya da eşya getirmem ama bunu getirdim. Burada 14.469 lira var, çok kalın duruyor, paramızın değerini de insanlar görsün, bakın. Ben Sayın Grup Başkan Vekiline söylüyorum, Sayın İYİ Parti Grup Başkan Vekiline söylüyorum, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekiline söylüyorum -ki vicdanına güvenirim- Saadet Partisine söylüyorum: Allah aşkına, ilk arada bir yuvarlak masanın etrafında 6'mız oturalım, bu parayla bir aile nasıl geçinebilir lütfen konuşalım, lütfen! Bence, Ankara'da yaşıyorsa şu gördüğünüz para kiraya gitti zaten, kirayı karşılıyor. Hadi, evi var emeklinin; ekmek mi alsın, elektrik, su, doğal gaz mı yatırsın, apartman aidatı mı versin, pazara mı gitsin, ne yapsın? Arkadaşlar, bir parça vicdan, gerçekten bir parça vicdan. Bakın, tüm ekonomistler, tüm kanallar, muhalefet, muhalefet dışı gazeteciler, hepsi bunun bir vicdansızlık olduğunu söylüyor.

Paraya baktığımız zaman bu parayla çok önemli işler yapıyorduk, çok büyük paraydı ama neye döndük? 1990'lı yıllardaki Rusya, Belarus gibi ülkelerde gidip 100 dolar verdiğimiz zaman bize böyle bir para veriyorlardı, bakın, kalın. Şimdi, bizim paramızı bu hâle getirdiler. Zarfa sığmayan para, bir aylık kirayı karşılamıyor. Lütfen, lütfen, lütfen, lütfen; bunu bu Meclis konuşsun. Bir kez daha söylüyorum, bu ülkenin Bakanı en düşük emekli maaşını hesaplarken, açıklarken Meclisin kararına ihtiyaç duyulmaksızın hukuk dışı bir şekilde bunu açıkladı.

Daha acı bir şey söylemek isterim yurttaşlarımıza, bakın, işçi ve BAĞ-KUR emeklilerine yüzde 15,75 zam yapıldı, en düşük emekli maaşı 14.469 lira oldu. Peki, BAĞ-KUR ve işçi emeklisinin maaşına yapılan zamdan sadece 25 kuruş fazla zam yapıldı en düşük emekli maaşına, 25 kuruş! Yahu, bir utanç meselesi bu.

 Şunu ısrarla ve kararlılıkla söyleyeceğiz, söylemeye devam edeceğiz. Her Meclisin çalıştığı, açıldığı gün Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekilleri, milletvekilleri işçinin, emeklinin, memurun maaşını söyleyecek, bunu unutturmayacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Başarır, tamamlayın lütfen.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Bu gündemi asla değiştirmeyeceğiz çünkü Türkiye'nin gerçek gündemi sefalet, açlık, yoksulluk, kaderine terk edilen emekli, işçi, memurdur; bunu asla unutturmayacağız. Biliyoruz ki bu ülkeyi yönetenler gündemi sürekli buradan alıp bambaşka yerlere götürüyorlar, yapay gündemlerle bu gerçeği konuşmamızı istemiyorlar. Hatta bu parayla gezeceğiz, hatta bu hesabı her yerde yapacağız, basın toplantısında yapacağız.

Bakın, dün bir emekli benim odamda bayıldı, bayıldı! "Aldığım parayla on beş gün geçinemiyorum." diyor. O yüzden, ben Sayın Grup Başkan Vekillerine bir kez daha söylüyorum, bunu çözmek zorundayız.

Şimdi, Aile Yılı ilan edelim, güzel.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

Buyurun Sayın Başarır.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Cumhurbaşkanı 2025'i Aile Yılı ilan ederken hem endişelendim hem de merak ettim gerçekten. Kim bu aileler? Emekli Ahmet amca mı, memur Mustafa kardeşim mi, çiftçi Hasan amca mı? Merak ettim, kim? Sonra düşündüm, gerçekten Cumhurbaşkanı uzun süredir zaten "Aile Yılı" ilan ediyor. Mesela kim bu aileler? Demirören ailesi. Kim bu aileler? Limak ailesi. Kim bu aileler? Cengiz ailesi. Çünkü Cumhurbaşkanının geliştirdiği, düşündüğü aile kavramı bu arkadaşlar. Eğer gerçekten aile yılı ilan etse, aileyi düşünse en düşük emekli maaşı bu olmazdı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Son cümlelerim...

BAŞKAN - Son kez açıyorum Sayın Başarır, tamamlayın lütfen.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - ...Çalışma Bakanı da Bakanlığın çalışanları için alacakları pırlantalarda indirim alma yüzsüzlüğünü yapmazdı.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sıradaki söz talebi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Muhammet Emin Akbaşoğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

 

39.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Rize'deki saldırıda hayatını kaybeden Selim Okumuş ile Ömer Beyazıt'a, Mehmet Akif İnan'ın vefat yıl dönümüne, İstanbul'da 1 Ocak sabahı gerçekleştirilen yürüyüşe, deprem bölgesinde başlatılan inşa seferberliğine ve Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez ile Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır'ın yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bugün 8 Ocak Çarşamba ve 2025 yılının 2'nci yasama gününde hep birlikteyiz.

Dün ne yazık ki acı haber Rize'den geldi, PTT Başmüdürlüğü binasında meydana gelen menfur saldırıda hayatlarını kaybeden PTT personeli Selim Okumuş ve Ömer Beyazıt kardeşlerimize Cenab-ı Allah'tan rahmet ve mağfiret, kederli ailelerine ve PTT camiasına başsağlığı diliyorum; mekânları cennet, makamları ali olsun.

NURTEN YONTAR (Tekirdağ) - Valla, vuranlara da ömür boyu hapis olması gerek!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Mehmet Akif İnan'ın "Mescid-i Aksa'yı gördüm düşümde/Götür Müslüman'a selam diyordu/ Dayanamıyorum bu ayrılığa/Kucaklasın beni İslam diyordu." mısralarıyla, vefat yıl dönümü münasebetiyle kendisine Allah'tan rahmet diliyorum. Onun kalemiyle yazdığı, yüreğiyle savunduğu değerler sadece aziz ve asil milletimizin değil, tüm insanlığın ortak vicdanını ve adalet arayışını temsil etmektedir.

Bu çerçevede, Gazze'yle, Kudüs'le, Filistin'le bir ve beraber olduğunu gösteren, 1 Ocakta sabahın erken saatlerinde yarım milyon İstanbullunun, oradan Kudüs'ün, Gazze'nin, Filistin'in sakinlerine, kardeşlerimize desteklerini de buradan teşekkürle ve saygıyla yâd ediyorum. İnşallah, nasıl Suriye'de muhacirler onurlu, güvenli bir şekilde yurtlarına kavuştularsa muhacir Filistinli kardeşlerimizin de Gazze'ye, Kudüs'e, Filistin'e mutlaka kavuşacağına olan inancımızı ifade ediyorum ve bilinir bilinmez, görünür görünmez her türlü noktada milletimizin de devletimizin de Filistinli kardeşlerimizin yanında olmaya devam edeceğini ifade ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen yıl Hükûmetimizin ana gündemlerinden biri deprem bölgemizin yeniden ayağa kaldırılmasıydı. Asrın felaketinin ardından bölgede asrın inşa seferberliğini başlattık. 2023 ve 2024 yılında, bu amaçla, günümüz fiyatlarıyla toplam 2,6 trilyon lira harcadık yani bugünkü kurla 75 milyar dolar tutarında bir harcama yaptık deprem bölgesinde. 155.000'inci yuvamızın anahtarını Kahramanmaraş'ta hep birlikte afetzede kardeşlerimize teslim etmiştik, inşallah, yapımını tamamladığımız 201.000'inci yuva ve iş yerlerinin de anahtarlarını çok yakın bir zaman diliminde Sayın Cumhurbaşkanımız hak sahiplerine teslim edecekler.

Şunu büyük bir memnuniyetle belirtmek isteriz ki bugün depremzedelerimizin barınma başta olmak üzere temel ihtiyaçlarını giderdiğimiz umut dolu bir tabloyla karşı karşıyayız, 2025 yılında da deprem bölgesi en önemli ve öncelikli gündemimiz olmayı sürdürecek; aynı gayret ve azimle çalışarak kalan 252 bin konut ve iş yerimizi de inşallah yıl sonunda, toplamda 453 bin yuva ve iş yerimizi afetzede kardeşlerimize teslim edeceğiz ve 11 ilimizde tüm vatandaşlarımız huzurlu, güvenli ve dayanıklı yuvalarına kavuşacaklar.

Tabii, başka hususlara değinecektik ama burada birtakım yalan yanlış, iftiralarla dolu birtakım şeyler ifade edildi, gündeme getirildi. Bakınız, burada kin ve nefret söylemiyle, hırs ve hasedini nefret söylemine çeviren bir yaklaşımla, açıklamalar yapıldığı hâlde ısrarla bu konuda olayları çarpıtarak Meclisin mehabetine yakışmayacak bir yaklaşım sergilendiğine şahit oluyoruz. Efendim, sanki pırlanta firmasıyla bir sözleşme, bir anlaşma yapılmış gibi bir şey takdim ediliyor. Bakın, basın açıklamasıyla Bakanlık bu konuda... Her bir firmanın her bir bakanlığa, özel kuruluşa kendiliğinden, orada çalışanlarla ilgili birtakım kampanyalar düzenlediğini tek taraflı olarak bildirmek suretiyle, bunların personele duyurulması talebinde bulunabiliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Yılbaşı geldiğinde bütün firmalar bu konuda Meclise, kurumlara, şirketlere, şahıslara, her tarafa bu tür tek taraflı bildirimlerde bulunuyorlar ama bunun dışında, bahse konu firma ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı arasında herhangi bir özel anlaşmanın söz konusu olmadığı basın açıklamasıyla duyurulduğu hâlde bunu gerçekmiş gibi ortaya koymak hakikate iftiradır ve bu itibar suikastidir, bunu kesinlikle reddettiğimizi ifade ediyorum.

Birçok örneğine şahit olduk. Diyanet İşleri Başkanlığının on iki yıl önceki açıklamasını, ekmek israfının önlenmesiyle ilgili bir makalesini yeni bir açıklama gibi ve hiç de bağlamı içerisinde olmadan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen Sayın Akbaşoğlu, buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - ...bambaşka bir noktaya çevirerek, alakası olmayan bir hususta iftiralarla, yalanlarla itibar suikastine gidildiğine hep beraber şahit oluyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığının basın açıklaması burada, bunlardan özür dilenmesi gerekir eğer hakikati arıyorsanız.

Somali Cumhurbaşkanının oğluyla ilgili, bir kazaya karışmasıyla ilgili, oradan Türk pasaportuna ve adalet sistemine, Somali'yle ikili ilişkilerimize varıncaya kadar birtakım yalan yanlış değerlendirmelerde bulunuldu. Şimdi, şunu ifade etmek isterim öncelikli olarak: Adı üzerinde, bu bir kaza. Burada her bir milletvekilinin, Sayın Çömez'in de her birimizin veya yakınlarımızın kazaya karışmayacağına dair bir garantisi yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Akbaşoğlu, tamamlayın lütfen.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Allah, kimseye, bu konuda kazaya karışmamayı nasip etsin. Bununla beraber, adı üzerinde kaza; istemsiz bir şekilde kendi hatanızdan veya muhatabınızın hatasından kaynaklanan kasıtlı olmayan bir olayın meydana gelmesi. Kaza, adı üzerinde. Ve bu kişi gelmiş kendisi, burada adalete teslim olmuş, bu konuyla ilgili Türk bağımsız yargısının vermiş olduğu karara aynen uymuş, bu konudaki bütün gelişmeler bu şekilde.

Burada, Türkiye pasaportunun itibarsızlığına, Somali'yle olan ilişkilere kadar farklı noktalara çarpıtarak, bu olayları, bütün devlet sistemini de bühtan altına koyarak pasaportun parayla alındığı, sanki gayrimeşru bir şekilde alındığı imasında bulunarak bu konuda tamamen bir nefret söylemini reddettiğimi ifade ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akbaşoğlu, son defa açıyorum, tamamlayın lütfen.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Toparlayacağım efendim.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Zor toparlarsın!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Bu konuda, evet, bizim Somali'de Oruç Reis gemimizin petrol aramasından ve münhasır ekonomik ilişkilerimizden, gayet iyi olan ilişkilerimizden orayı sömüren Batılılar rahatsız, bunu anlıyoruz ama Sayın Çömez, sizin bu konudaki rahatsızlığız nedir, onu anlayamadım.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Şimdi söyleyeceğim Sayın Akbaşoğlu, şimdi söyleyeceğim niye rahatsız olduğumu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - O nedir, bu nefretinizin, bu rahatsızlığınızın sebebi nedir, onu anlayabilmiş değilim. Cumhurbaşkanının oğluyla ilgili de gerekli ceza verilmiş ve dosya nihayete erdirilmiştir. Bu konuda Türk adaleti tarafından da hiç kimseye özel bir muamele yapılmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Toparlıyorum Sayın Başkan, son olarak...

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Yirmi iki yıldır toparlayacaksın Sayın Başkan.

BAŞKAN - Mikrofonu son defa açıyorum, bir daha uzatmayacağım Sayın Akbaşoğlu.

Buyurun lütfen.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Biz yirmi iki yıldır milletimize hizmet ve eserlerle onların hizmetkârı olduğumuz için iktidar olduk ve Guinness Rekorlar Kitabı'na geçecek muazzam hizmet ve eserlere, demokratik devrimlere imza attık, Allah'a çok şükür. Bu konuda her zaman milletimizin her ferdinin yanındayız.

Emeklilikle ilgili dün burada yaptığım açıklamaları da birtakım muhalefet partisi mensuplarının tamamen çarpıtarak ortaya koydukları net bir şekilde iftiraya dair, yalana dair bir başka delil olarak karşımıza çıkıyor. Şunu söyleyeyim: Bakın, müfterilerin, yalan söyleyen ve iftira atanların şahitliğinin de kabul edilmeyeceğini herkesin bilmesi gerekir. Bizim ağzımızdan nakledilen cümlelerin bire bir, motamot ancak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Son olarak, bitiriyorum.

Çünkü şahsımla ilgili de birtakım açıklamalar yapıldığı için, tamamen çarpıtarak, söylemediğim sözlerle ilgili...

Bitiriyorum efendim.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Sayın Vekilim demokratik devrimden bahsediyor, herhâlde dil sürçmesi oldu!

BAŞKAN - Sayın Akbaşoğlu, bu kez son defa açıyorum mikrofonu ve uzatmayacağım.

Buyurun.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Sayın Başkan, biz de bu kadar uzatırız o zaman ya, böyle şey olur mu? 10 tur oldu.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Bu konuda benim yaptığım açıklamaları da motamot aktarmak yerine tamamen bağlamından kopararak ve kendi indi görüşleri ve kafalarında tasarladıkları kendi siyasi hedefleri doğrultusundaki yaklaşımlarına malzeme yapmalarını da buradan özür dilemeyle bunun neticelenmesi gerektiğini ve bu itibar suikastlerinden de her olayın özünü çarpıtarak, bu konuda bütün bu gerçekleri ıskalayarak ortaya konulmasından dolayı da özür dilemeleri gerektiğini ifade ediyorum. Biz Allah'ın izniyle 2028'de de burada olacağız, 2053 ve 2071 hedeflerini de milletimizle gerçekleştirmeye devam edeceğiz diyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Başarır.

 

40.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu'nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Şimdi, cevap verme durumu hasıl oldu tabii ki.

Tabii, öncelikle özür diliyorum, doğru söylüyorsunuz, biz sadece Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının pırlanta sözleşmesi yaptığını biliyorduk, tüm bakanlıklar yapmış, Sayın Grup Başkan Vekili itiraf etti, bir.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Bak, bu bir çarpıtma, apaçık çarpıtma.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - İki...

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Böyle bir sözüm yok.

BAŞKAN - Sayın Akbaşoğlu...

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Bu sözümü ispatlamazsan müfterisin.

BAŞKAN - Sayın Akbaşoğlu, Sayın Başarır cümlesini tamamlasın, daha sonra talep ettiğinizde size söz vereceğim, lütfen.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Ben böyle bir şey söylemişsem ben istifa edeceğim, söylememişsem sen istifa edecek misin? Hodri meydan herkese! Hodri meydan!

BAŞKAN - Sayın Akbaşoğlu...

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Ben birazdan istifra edeceğim, o kadar bağırıyorsun ki!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Var mı bütün bakanlıklarla sözleşme yapıldığına dair bir söz? Yok.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - İzin verirsen açıklayacağım ama...

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Yalan söylüyorsunuz.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Muhammet Emin Akbaşoğlu tamam herhâlde.

Şimdi izin verirse söyleyeceğim.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Çarpıtmadan...

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Dedi ki: "Sadece Çalışma Bakanlığı değil, tüm bakanlıklar şirketlerle, kurumlarla..."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Çalışma Bakanlığı filan değil, bak, o da yanlış.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Bir dakika...

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Aile ve Sosyal Politikalar...

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Başarır.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Ama tamamlayamıyorum.

"Tüm bakanlıklar kurumlarla, şirketlerle böyle sözleşmeler yapıyor." dedi. Ben soruyorum...

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Öyle demedim.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - "Tek taraflı yapıyor." dedi, evet, tamam.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Hayır, tek taraflı da yapmıyor, öyle değil.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - İstanbul Büyükşehir Belediyesiyle, İzmir Belediyesiyle, Ankara Belediyesiyle, Türkiye Büyük Millet Meclisiyle, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkeziyle niye yapmıyor? Soruyorum.

NURETTİN ALAN (İstanbul) - Belki onların da vardır, araştır, bağırma.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Ha, çünkü onların pırlantaya karşı alerjisi var, sizin sempatiniz var; onu söyleyeyim.

Üç: Yahu, pırlanta konusu konuşulurken Diyanete nereden geldin?

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Açıklamalar var, açıklamalar.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Her konuyu Diyanetle, dinle, inançlarla saptırmak zorunda mısın?

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Sizin değil başkalarının açıklaması var.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Ben sana "Yolsuzluk yapılıyor." diyorum "Allah" diyorsun. Ben sana "Hırsızlık yapılıyor, adaletsizlik yapılıyor." diyorum "Rabb'im" diyorsun. Ya, Allah hepimizin; artık bu dinden elinizi çekin, Diyanetten elinizi çekin. Diyanet konuşuldu mu burada? Diyanet konuşuldu mu ya? (CHP sıralarından alkışlar)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Konuşuldu, Sayın Çömez konuştu. Sayın Çömez'in konuşmaları var.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Ya, bırakın lütfen.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Başarır, lütfen...

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Tamamlıyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Şimdi, öyle bir duruma geldik ki üzülüyorum...

MEHMET BAYKAN (Konya) - İzmir'de otobüs şoförleri grev yapıyor, onu konuşalım.

MEHMET DEMİR (Kütahya) - Kütahya Belediyesi maaşları yüzde 25 eksik ödüyor.

BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) - İşçi grevini destekleyeceğiniz bir tek bu var değil mi? Ne güzel! Doğru yola geliyorsunuz!

MEHMET BAYKAN (Konya) - Sabah otobüsler çalışmamış İzmir'de.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Değerli dostum, en azından bizim belediyelerimizde işçiler grev yapabiliyor, sizin belediyelerinizde sokağa çıkamıyor; ne konuşuyorsun sen? (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET BAYKAN (Konya) - Gerek yok ki bizim belediyelerimizde. Bizim belediyelerimiz işçinin hakkını veriyor, greve gerek yok.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Bizim belediyelerimizde en düşük maaş 35 bin lira, senin belediyelerinde maaş nedir?

MEHMET DEMİR (Kütahya) - Kütahya Belediyesinde yüzde 25'i ödenmiyor! Kütahya Belediyesi maaşların yüzde 25'ini ödemiyor!

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Sen asgari ücretliye verdiğin paradan utanma, emekliye verdiğin paradan utanma, bir de grev lafını ağzına al, bir de bunu ağzına al!

MEHMET BAYKAN (Konya) - İzmirli sokakta, vatandaş yolda yürüyor, yürüyor!

BAŞKAN - Sayın Başarır, lütfen Genel Kurula hitap edin.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Ya, ben yerinizde olsam sokağa çıkamam, sokağa.

MEHMET DEMİR (Kütahya) - Sayın Başarır, Kütahya Belediyesi yüzde 25'ini ödemiyor maaşların.

BAŞKAN - Sayın Çömez, buyurun.

 

41.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu'nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; çok teşekkür ediyorum.

Somali Cumhurbaşkanının...

MEHMET DEMİR (Kütahya) - İşçilerin maaşlarının yüzde 25'ini Kütahya Belediyesi ödemiyor.

MEHMET TAHTASIZ (Çorum) - Hakkını arayanları Meclisin kenarına yaklaştırmıyorsunuz. Hakkını arayan öğretmenler, hakkını arayan memurlar Meclise yaklaşamıyor. Meclisi kilitliyorsunuz, Meclisi; polislerle çeviriyorsunuz önünü; memurlar, doktorlar yanına yaklaşamıyor Meclisin.

BAŞKAN - Sayın Tahtasız, Grup Başkan Vekiline söz verdim, lütfen...

MEHMET BAYKAN (Konya) - Hızlı tren geliyor, gözün aydın!

MEHMET TAHTASIZ (Çorum) - İşinize gelmiyor, işinize, vatandaşın hakkını savununca işinize gelmiyor.

 BAŞKAN - Sayın Tahtasız, İYİ Parti Grup Başkan Vekiline söz verdim, lütfen...

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Ya, CHP'li belediyelerin önüne gelen var; 1 kişi saraya gitsin, hemen tutuklanır, 1 kişi!

MEHMET TAHTASIZ (Çorum) - Saraya gerek yok, AK PARTİ'nin önüne gitsen tutuklanıyorsun.

BAŞKAN - Buyurun.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; az önce yüce Meclisin çatısı altında çok önemli sorular sordum. Sayın Akbaşoğlu çok açık bir şekilde bu sorulara cevap vermek yerine dedi ki: "Sayın Çömez, bu bir nefret söylemidir."

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Hepsine cevap verdim.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Sayın Akbaşoğlu, Somali Cumhurbaşkanının oğlu bu ülkede kaza yaptı mı? Yaptı. Kaza... Biz inanırız ki... Allah kimsenin başına vermesin. Peki, bu kazadan sonra kaçtı mı? Kaçtı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Müsaade et, dinle beni, önce bir dinle lütfen, ben sizi sabırla dinledim.

Somali Cumhurbaşkanının oğlu burada hangi sıfatla bulunuyordu, o soruyu sordum. Dedim ki: Kendi babasının Cumhurbaşkanı olduğu bir ülkeden şikâyetçi olarak "Ben burada sıkıntı yaşıyorum." diyerek Türkiye'den oturum aldı mı almadı mı? Buna cevap verin. Bir başka şey: Kazadan sonra bu ülkeden kaçtı mı, kaçmadı mı? Buna cevap verin. Ondan sonra asıl soruya geliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çömez, tamamlayın lütfen.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Somali Cumhurbaşkanının oğluna Türk ismi verilerek, başka bir isim verilerek burada pasaport verildi mi, verilmedi mi? Onun evrakları şu anda -aç, lütfen, Dışişleri Bakanlığına sor- Bakanlıkta duruyor mu, durmuyor mu? Aynı şekilde, sadece bu adama değil, 36 kişiye vatandaşlık verildi mi, verilmedi mi? Bunlara cevap ver. Bunlara cevap veremeyecek durumdasınız, millete bununla ilgili hesap veremeyecek durumdasınız. Vay efendim "Sayın Çömez nefret söylemi..."

NURETTİN ALAN (İstanbul) - Kesinlikle nefret söylemi Sayın Çömez.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Bizim yüreğimiz Allah korkusu, insan sevgisi dolu; bunu siz anlayamazsınız, bunu anlayacak durumda değilsiniz. Ama diyoruz ki: Biz milletimize duyduğumuz sevdadan dolayı hesap sormak istiyoruz size.

Daha henüz bitmedi, dediniz ki...

NURETTİN ALAN (İstanbul) - Birbirinizin yaptığı kazayı Meclise getirebiliyor musunuz? Hayır.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Sabret, sabret, dinlemeyi öğren; önce bir dinlemeyi öğren, sabret ve tahammül et. Bakın, daha çok önemli belgeler geliyor, bir sabret önce. Önce bir dinlemeyi öğrenin.

Bunlara cevap istiyorum Sayın Akbaşoğlu, az öncekilere cevap veremediniz, bunlara cevap istiyorum. Dediniz ki: "Aile Bakanlığının bu konudan bilgisi yok. Ne yapalım, gitmiş yapmışlar."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çömez, lütfen tamamlayın.

Buyurun.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Bu arada, Sayın Aile Bakanıyla görüştüm, kendisi beni aradı ve dedi ki: "Evet, bunlar gelmişler, bizim Bakanlığımızın Destek Hizmetleriyle görüşmüşler ve böyle bir evrak bırakmışlar -evrak da burada- ama benim onayım yok, benim bilgim yok." Dolayısıyla, bilgisinin olmadığını ama bu pırlantacıların Bakanlığın Destek Hizmetlerine geldiğini teyit etti. Ancak daha bitmedi...

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - E...

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - "E" deme, bak şimdi "e"si geliyor Sayın Akbaşoğlu "e"si geliyor.

Allah aşkına, Adalet Bakanlığının sitesinde bu ne arar? Diyorsunuz ki: "Ne olur? Bizim haberimiz yok." Yahu, Zen Kuyumculukla pırlanta anlaşması yapılmış, Adalet Bakanlığının resmî sitesinde var bu. Siz bu ülkede adaleti yerle bir ettiniz, hukuku yerle bir ettiniz, adaleti pırlantayla mı satacaksınız?

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Sayın Başkan...

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Bitmedi daha, sabret.

Adaleti bu ülkede pırlantayla mı satacaksınız? Bitmedi daha...

MEHMET DEMİR (Kütahya) - Bakanın onayı var mı?

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Bakanın onayı yoksa resmî sitesinde ne arıyor, Bakanlığın resmî sitesinde ne arıyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Sayın Başkanım, istirham ediyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çömez, tamamlayın lütfen.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Bakanlığın resmî sitesinde pırlanta anlaşması ne arıyor? Siz adaleti bu ülkede pırlantayla mı satar hâle geldiniz? Bu millet aç ve sefilken nasıl olur da bakanlıklarınızın personeline yüzde 10 indirimle, ÖTV'si alınmamış pırlantanın satışının reklamlarını yaparsınız?

Bitmedi. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, buyurun, Bakanlığınızın resmî sitesinde; pırlanta anlaşması yapmışsınız, utanç vericidir! Bu ülkede insanlar açlık ve sefalet içerisinde yaşarken, sokaklardan, konteynerlerden, çöp konteynerlerinden nafakalarını toplarken sizin bakanlıklarınız pırlanta reklamı yapıyor, kendi personeline pırlanta reklamı yapıyor.

Bitmedi, bitmedi daha, başkasını da söyleyeyim. Kültür ve Turizm Bakanlığı tektaş pırlanta reklamı yapıyor "Benim çalışan personelim tektaş pırlanta alabilir." diyor. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar) Milletin aç ve sefil olduğu bir ülkede pırlanta reklamı yapıyor.

Başka bir konuya geleceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Bitiriyorum efendim. Lütfen, çok önemli, istirham ediyorum. Burası çok önemli, istirham ediyorum.

BAŞKAN - Mikrofonunuzu son kez açıyorum Sayın Çömez.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Az önce dediniz ki: "Diyanet İşleri Başkanlığı..." Diyanet İşleri Başkanlığı bu ülkede Atatürk'ün kurduğu bir kurumdur, niye biz buna karşı çıkalım? Baş tacıdır ama her kurumu olduğu gibi onu da çökerttiniz, onun için itiraz ediyorum. Şu soruma cevap ver lütfen: Türkiye Diyanet Vakfı Washington'da 4 milyar liralık gayrimenkul aldı mı, almadı mı? Hanlar, hamamlar, Türk hamamları, restoranlar, villalar, havuzlar, oteller yaptı mı, yapmadı mı? Bir yıl içerisinde 2,5 milyon dolar zarar etti mi, etmedi mi? AKP yandaşlarının çocuklarına yıllık 700 bin dolar maaş verdi mi, vermedi mi? Cevap vereceksiniz bunlara.

Bu da bitmedi. Bugün geldi elime belgesi; Sayın Akbaşoğlu, açın, sorun Bakanınıza, Cumhurbaşkanı Yardımcısına sorun, Diyanet İşleri Başkanına sorun. Şu anda, bu buz gibi soğukta, deprem bölgesinde insanlar konteynerlerde yaşarken Diyanet İşleri Başkanlığının vakfı Avusturalya Melbourne'da -bakın, bu resmi bütün Türkiye görsün- burayı satın almış 702 bin dolara, işlemleri devam ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Son bir cümle, bitiriyorum efendim.

BAŞKAN - Buyurun, son kez açıyorum mikrofonu.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Hem de açık artırmaya girerek almış. Lütfen, hemen şimdi o Başkanınızı arayın, sorun bakalım bu binayı almış mı, almamış mı?

NURETTİN ALAN (İstanbul) - Suç mu? Alsa ne olur?

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Öte yandan kalkıp da "Bize iftira atıyor.", "Müddei arkasında dursun." "Nefret söylemi..." Hayır, efendim, biz karşınıza belgeyle çıkıyoruz ve millet adına size hesap soruyoruz, partinize hesap soruyoruz, iktidarınıza hesap soruyoruz çünkü bunlara cevap verebilecek ne bir kültürünüz var ne bir bilginiz var ne de bu soruların altından çıkabilecek gücünüz ve kudretiniz var. Eziliyorsunuz bunların altında, pırlantaların altında eziliyorsunuz, bu yalanların altında eziliyorsunuz; milletten ve halktan koptunuz, onun altında eziliyorsunuz ve onun için çaresizce saldırıyorsunuz sağa sola, yazık ediyorsunuz kendinize. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Akbaşoğlu.

 

42.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez ile Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır'ın yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Tabii, suçluluk psikolojisiyle kendi sıfatlarını muhatabına aktarma, yansıtma girişiminde bulundunuz, benim söylediğim sözlerin hiçbirine de cevap vermediniz. Bakın, ekmek israfını önlemeyle ilgili on iki yıl önce kaleme alınan bir makaleyi, farklı bir bağlamda, sadece oraya birtakım hakaretlerin, birtakım haksız ithamların ve o konudaki farklı değerlendirmelerin bir mezesi yaptınız. Diyanet İşleri Başkanından da özür dilemelisiniz, bir kere, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Diyanet Vakfını da birbirinden ayırt etmelisiniz, ikisi ayrı kurumlardır. Bu konuda hukuka aykırı bir şey varsa mahkemelere müracaat edebilirsiniz.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Ahlaka aykırı var, hukuka olmasa da!

MEHMET BAYKAN (Konya) - Dinleyin efendim, dinleyin!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Ahlaka da uygun, hukuka da uygun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Akbaşoğlu

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Yurt dışındaki Türklerin de istifade edebileceği, Türkiye'den oraya gönderilen öğrencilerimizin istifa edebileceği, onların hizmetinde olacak oradaki birçok yerleşke, vakıfların kütüphaneleri, binaları söz konusu; tabii ki olacak, bu milletin evlatlarına hizmet edecek. Gayrimeşru bir şey varsa buyurun, suç duyurusunda bulunun, basın toplantısı yapın, kamuoyuyla beraber paylaşın ama en meşru girişimleri dahi sanki orada farklı bir durum varmış gibi cerbezeli bir şekilde sunmanız hakikati değiştirmiyor Sayın Çömez.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Sizin söyledikleriniz de değiştirmiyor, hakikat ortada, belgeleri koyuyoruz önünüze.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Hakikat, hakikat ama bakın, ne dediniz biraz evvel? Zen ve...

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Bunlara cevap verin Sayın Akbaşoğlu, bunlara cevap verin! Belgeler ortada, bunlara cevap verin, bunlara!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Bak, Barolar Birliğiyle de anlaşması var, bütün şirketlerle anlaşması var o firmanın ama siz ne dediniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Cevap vermeniz gereken bunlar; bakanlıklarınız pırlanta reklamı yapıyor, bunlara cevap verin!

BAŞKAN - Sayın Çömez, lütfen...

Sayın Akbaşoğlu, buyurun.

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Gündeme dönelim Sayın Başkanım artık.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Bakın, şöyle, biraz evvel söyledim, ne denilmişti? "Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığıyla özel bir anlaşma yapıldı." denilmişti. Ama açıklama ortada, özel bir anlaşma yok. Burada hem Bakanımızı itibar suikastına muhatap kılmak, Somali'yle olan ilişkilerimiz içerisinde -münhasır ekonomik ilişkiler- Oruç Reis'in orada Türkiye'nin en önemli araştırmalarını yapması, beraberce Türkiye'ye ve Somali'ye kazandıracak işlerin öncüsü olması...

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Pasaportu soruyor, pasaportu!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Orada bir uzay istasyonu kuracağımız bir ülkeyle ilgili...

BURHANETTİN KOCAMAZ (Mersin) - Ne hikâye anlatıyorsun ya!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Bu konuda ikili ilişkilerimizi geliştirdiğimiz bu durumdan sizin rahatsızlığınızın sebebini anlamakta güçlük çektiğimi ifade ettim.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Bizim rahatsızlığımız pasaportların satılması, suçlulara başka isimde pasaport verilmesi Sayın Başkan. Sen git Somali'de uzay üssünü aç ama o pasaportların hesabını ver!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Pasaportlar satılmıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akbaşoğlu, son kez açıyorum mikrofonu.

Buyurun.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Bakın, bu, İçişleri Bakanlığımıza bir iftiradır. Pasaportlar satılmıyor, mevzuata uygun bir şekilde ilgili muhataplarına pasaportlar verilebiliyor.

TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Sorularımıza cevap verin, sorularımıza! Sahte isimle, başka Türk ismiyle nasıl pasaport veriliyor, onlara cevap verin!

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - İlgili mevzuatına göre.

Dolayısıyla her bir olayın bir noktasından oraya girerek, tamamen olayları çarpıtarak başka bir yöne kanalize ederek itibar suikastı yapmak hiçbir milletvekiline yakışmaz diyorum ve söylediğim sözlerin de her zaman arkasındayım. Ama dün de ifade ettiğim emeklilikle ilgili sözlerimi kimsenin çarpıtmaması gerektiğini ifade ediyorum; Ali Mahir Bey de biraz evvel benim sözlerimi çarpıtarak kullanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Bitiriyorum.

BAŞKAN - Son kez açıyorum mikrofonu Sayın Akbaşoğlu, son cümlelerinizi alayım lütfen.

MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Tutanaklar herkesin huzurundadır -bütün halkımız, bütün basın-yayın, bütün milletvekilleri- dün de bugün de konularla ilgili ne söylemişim, hepsi motamot tutanaklardadır. Benim ağzımdan, bana atıf yapılarak, alıntı yapılarak, Mecliste veya medyada ne ifade edilmiş, onların mukayesesini yaparak kim doğru söylüyor, kim yalan söylüyor kamuoyunun takdirindedir, herkese hodri meydan diyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Başarır.

 

43.- Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu'nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Ben kendisinin sözlerini niye çarpıtayım? Ama biraz daha emekli, işçi, pırlanta konusunu konuşursa Rabb'im onu çarpacak.

Şimdi, bakın "barolar" diyor, barolar...

NURETTİN ALAN (İstanbul) - Barolar Birliği.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - "Barolar Birliği" diyor. Bir sefer, avukatlar serbest meslek makbuzu keser; her şirket yapabilir, barolar yapabilir, Türk Tabipleri Birliği yapabilir ama Bakanlıktan bahsediyoruz. İnkâr ettin, Sayın Grup Başkan Vekili Turhan Çömez Adalet Bakanlığının sayfasındaki yazıyı gösterdi, işte. Yahu, çık bir özür dile, çık bir özür dile. İşte, bakın, buyurun. Özür dileyin "Ya, biz yanlış yaptık." deyin. Ki o kadar yanlışınız var ki saymakla bitmez, asıl Guinness Rekorlar Kitabı'na oradan girersiniz.

Şimdi, özür dilemek çok mu zor? "Olmaması gerekiyor." deyin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Bitireceğim.

BAŞKAN - Sayın Başarır, tamamlayın lütfen.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Eğer bizim arkadaşlarımızda, belediyelerde böyle bir şey olsa, vallahi özür dilerim ben, özür dilerim, özür dilerim.

NURETTİN ALAN (İstanbul) - Ben söyleyeyim, İBB'nin otellerle anlaşması var. Bakın, İBB'ye bakın, İBB'ye bakın; anlaşması var. Bakın, hemen bakın.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Ya, otel zorunluluk.

Ekmekle de anlaşması var, kreşle de anlaşması var; bir çok konuda anlaşması var.

NURETTİN ALAN (İstanbul) - Hepsiyle var, İBB'ye bakın.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Şimdi, pırlanta konusunda bu bakanlar, bakanlıklar sınıfta kalmıştır, ayıp etmiştir, rezil olmuştur, bununla ilgili özür dileyin; bu bir.

İkinci konu şu: Hangi konuda Guinness Rekorlar Kitabı'na girdiniz, ben merak ediyorum. Ama sen bir konuda giriyorsun: Böyle bir lideri bu kadar bağırarak savunan dünyadaki tek siyasetçisin sen Sayın Akbaşoğlu.

BAŞKAN - Nihayet milletvekillerine gelebildik.

Sayın Çalışkan, bir söz talebiniz var.

Buyurun.

 

44.- Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan’ın, öğrenci affına ilişkin açıklaması

 

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, pandemi, deprem ve ekonomik güçlükler nedeniyle eğitimini tamamlayamayan, okullarıyla ilişiği kesilen yüz binlerce öğrencimiz azami sürede af bekliyor. Lisans ve doktora programlarında kayıtlı öğrenciler 2022 yılında çıkarılan öğrenci affından yararlanamadılar çünkü tıp fakültesi, diş hekimliği ve hukuk fakülteleri yılda bir sınav yaptığından buradaki öğrenciler bundan yararlanamadı, af kapsamı dışında kaldılar. Dolayısıyla, uygulamada ortaya çıkan aksaklıkların bedeli öğrencilere fatura edilmemelidir. Hele de 6 Şubat 2023 depreminden sonra eğitimini yarım bırakmak zorunda kalan binlerce öğrencimiz ciddi bir perişanlık içerisindedir. Hükûmet yetkililerine seslenmemiz şudur ki: Bu çığlıkları, feryatları dinleyin, bütçeye herhangi bir yük getirmeyecek olan bu öğrencilerin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hikmet Yalım Halıcı...

Buyurun.

 

45.- Isparta Milletvekili Hikmet Yalım Halıcı’nın, Isparta'nın bazı ilçelerindeki mal müdürlüklerinin kapatılmasının planlandığına ilişkin açıklaması

 

HİKMET YALIM HALICI (Isparta) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Isparta'da Gelendost ve Yenişarbademli Mal Müdürlükleri Şarkikaraağaç Mal Müdürlüğüne, Gönen Mal Müdürlüğü Keçiborlu'ya, Senirkent Mal Müdürlüğü de Uluborlu Mal Müdürlüğüne bağlanarak bu ilçelerimizdeki müdürlüklerin kapatılması planlanmaktadır. Oysa Isparta zaten Batı Akdeniz'in en fakir ili durumundadır. Ben yıllardır bölgesel ve sektörel teşvik yasasının Isparta'yı içine alacak şekilde çıkması için çağrıda bulunuyorum ancak bu yapılmadığı gibi bir de şehrimizin gelişimini engelleyecek bu kapatma kararları alınıyor. İlçelerimizin ve kentimizin gelişimini engelleyecek ve yüzlerce memur, esnaf ve çalışanı da mağdur edecek bu karardan bir an önce vazgeçilmelidir. Lütfen, Isparta'ya üvey evlat muamelesi yapmaktan vazgeçin.

BAŞKAN - Sayın Sarıgül...

Buyurun.

 

46.- Erzincan Milletvekili Mustafa Sarıgül’ün, Erzincan'la ilgili yapılmasını beklediklerine ilişkin açıklaması

 

MUSTAFA SARIGÜL (Erzincan) - Can Erzincan'da yapılan hastane son derece değerlidir. Sağlık Bakanımızdan ricam, bu hastane üniversiteye bağlanmamalı, mutlaka şehir hastanesi olmalı, hastaneye alınacak olan idari personel de mutlaka kura çekilerek alınmalı.

Sakaltutan Tüneli'nde sürekli trafik kazaları oluyor; bu tünelin yapılması son derece acil ve elzemdir.

Üniversite öğrencilerimiz şehre gelmek için merkeze hafif raylı sistem yapılmasını önemle rica etmekte ve biz de önemle beklemekteyiz.

Can Erzincan'ın selamlarını iletiyorum.

Sayın Başkanım, sevdiğiniz, seveniniz bol olsun, bir yanı Erzincanlı olsun.

BAŞKAN - Sayın Sabahat Erdoğan Sarıtaş...

Buyurun Sayın Sarıtaş.

 

47.- Siirt Milletvekili Sabahat Erdoğan Sarıtaş’ın, Siirt'in yol sorununa ve Botan Çayı üzerinde yapılması vadedilen köprüye ilişkin açıklaması

 

SABAHAT ERDOĞAN SARITAŞ (Siirt) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Siirt'in ilçeleri ve köyleri için bu kış yine çok zor ve çetin geçiyor. Pervari, Şirvan ve Eruh gibi ilçelere bağlı köy yolları kullanılmaz hâlde. Özellikle Doğan, Kuşdalı, Yanıkses, Bilgili, Sarıtepe, Doluharman ve Çevrimtepe gibi köylerde yollar neredeyse tarih öncesinden kalma. Kış aylarında karla mücadele çalışmaları yetersiz ve köy yolları sık sık kapanıyor. Bu durum da köylerde yaşayan insanların sağlık ve eğitim hizmetlerine erişimini zorlaştırmaktadır.

Ayrıca, sınır kapısından dolayı çok sık kullanılan Eruh-Şırnak arasındaki yol çok yıpranmış, kış aylarında da buzlanmadan dolayı çok sayıda kaza meydana geliyor. Buranın da ivedilikle bakıma ve yenilenmeye ihtiyacı var.

Yine, Botan Çayı üzerinde vadedilen köprünün yapılmaması bu bölgeye bağlı onlarca köyü yıllardır mağdur etmektedir. Her fırsatta gündeme getirmemize rağmen, ilgili bütün yetkililere iletmemize rağmen bu köprü neden yapılmıyor, köylüler neden mağdur ediliyor?

BAŞKAN - Sayın Hasan Öztürkmen...

 

48.- Gaziantep Milletvekili Hasan Öztürkmen’in, Antep fıstığı ithalatı kararına ilişkin açıklaması

 

HASAN ÖZTÜRKMEN (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

AKP iktidarı tarımı bitirmek üzere yemin etmiş gibi. Ticaret Bakanlığı Suriye'den Antep fıstığı ithalatı için çalışmalara başlamış görünüyor. Antep fıstığı, adı üstünde Antep'te olur. Ülkemizin tarımını bitirenler şimdi artan fiyatları bahane gösterip çiftçimizi daha kötü duruma sokan politikaları müjde gibi açıklıyor. Tüm dünya da Antep fıstığı kalitesi, lezzeti konuşulurken bu karar şimdi neyin nesi? Türkiye, fıstık üretiminde dünya 3'üncüsü, buna rağmen gidip Suriye'den fıstık ithalatı yapılacak, böyle bir saçmalık olamaz. Fıstığıyla ünlü Barak Ovası kuraklığın pençesinde kıvranıyor; ovanın hemen yanı başındaki Fırat Nehri boşa akıyor, Barak bakıyor. İktidar yıllardır bir türlü bir sulama projesi geliştiremedi. Rekolte yüksek. Burada üreticiye sahip çıkmak gerekirken şimdi Suriye'den fıstık ithal etmeye çalışılıyor. Devlet, üreticiye depolama desteği vermeli, ithalata yönelecek bir durum yoktur. Antep fıstığı gibi ihraç ürünümüz olan bir üründe ithalatın önünü açmak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Nimet Özdemir...

 

49.- İstanbul Milletvekili Nimet Özdemir’in, Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir'in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

NİMET ÖZDEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

İstanbul Sözleşmesi'ne "sapıklık" demek, yalnızca cahillik değil "sapıklık" diye nitelendirmek, şiddet mağdurlarının yaşadıklarını görmezden gelmenin ötesinde, şiddeti, tecavüzü onaylamak mıdır? İnsan haklarını savunmak sapıklık değil, medeniyetin temel göstergesidir. Bekleyin, yakında biz kadınlar sizlerin de hakkını savunacağız! Kadınlara, güçlü kadınların varlığına alışın artık; buradayız, oradayız, her yerdeyiz! (CHP sıralarından alkışlar) Buradaki kadınlar için pırlanta, tecavüze uğrayan çocuğun, sokaktaki sokak hayvanlarının haklarını cesaretle savunmaktır. Gerçek değer adaletle, vicdanla şekillenir; ışıltısı da buradan gelir. Biz buradaki kadınlar Nene Hatun'un torunlarıyız.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Mühip Kanko...

 

50.- Kocaeli Milletvekili Mühip Kanko’nun, Millî Eğitim Bakanlığının Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfıyla imzaladığı protokole ilişkin açıklaması

 

MÜHİP KANKO (Kocaeli) - Teşekkür ediyorum Başkanım.

Millî Eğitim Bakanlığının 31 Aralık 2024 tarihinde Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfıyla imzaladığı protokol, yalnızca eğitim sistemimizin tarafsızlığına zarar vermekle kalmıyor, aynı zamanda büyük bir tehlikeyi de beraberinde getiriyor. Bu protokol, açıkça, bir siyasi partinin kontrolündeki yapıya eğitim çağındaki çocuklarımızı devşirme imkânı sağlamaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı, tarikatlarla ve cemaatlerle imzaladığı protokollerle zaten eğitim sistemimizi yozlaştırmıştı, şimdi ise bir adım daha ileri giderek bir siyasi partinin kontrolündeki bir yapıyı çocuklarımızın eğitimine dâhil etmektedir. Bu durum, eğitimin evrensel değerlerine ve çocuklarımızın geleceğine ihanettir. Buradan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a seslenmek istiyorum: Bu protokol derhâl iptal edilmelidir, eğitim sistemi hiçbir siyasi yapının ve ideolojinin etkisi altına alınmamalıdır; çocuklarımızın geleceği devşirme politikalara kurban edilemez.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Saadet Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

V.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Saadet Partisi Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya tarafından, aile hekimliği alanındaki düzenlemelerin sağlık hizmetlerinin kalitesine, hekimlerin iş güvencesine ve toplum sağlığına olan olumsuz etkilerinin kapsamlı biçimde değerlendirilmesi ve kamu politikalarının aile hekimliği sistemini daha etkili hâle getirecek şekilde yeniden ele alınması amacıyla 8/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 8 Ocak 2025 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

 8/1/2025

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 8/1/2025 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 

 

 

İsa Mesih Şahin

 

 

İstanbul

 

 

Grup Başkan Vekili

 

Öneri:

İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Bülent Kaya tarafından, aile hekimliği alanındaki düzenlemelerin sağlık hizmetlerinin kalitesine, hekimlerin iş güvencesine ve toplum sağlığına olan olumsuz etkilerinin kapsamlı biçimde değerlendirilmesi ve kamu politikalarının aile hekimliği sistemini daha etkili hâle getirecek şekilde yeniden ele alınması amacıyla 8/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergemizin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 8/1/2025 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Önerinin gerekçesini açıklamak üzere söz talebi İstanbul Milletvekili Bülent Kaya'ya aittir.

Buyurun Sayın Kaya. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA BÜLENT KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada Saadet-Gelecek Grubunun önergesi hakkında söz almış bulunuyorum.

Halkımızın sağlığı için mücadele eden aile hekimlerimizin yaşadığı sorunları, onlara reva görülen adaletsizlikleri ve nasıl göz göre göre sağlık sistemimizin çökertildiğini maalesef konuşmak mecburiyetinde kalıyoruz. Türkiye'de aile sağlığı merkezleri sağlık sistemimizin yüzde 40'ını karşılamaktadır ancak bu yükü omuzlayan hekimlerimizin oranı ise sadece yüzde 15'tir yani hekimlerimizin yüzde 15'i sağlık hizmetlerinin yüzde 40'lık yükünü maalesef, karşılamak zorunda kalıyorlar ve gece gündüz bu yükü omuzlamaya çalışıyorlar. Bütçe dönemlerinde de bu kürsüde koruyucu sağlık hizmetlerinin önemini defalarca anlattık ancak her yıl koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan payın daha da azaldığını üzülerek gördük. Bugün aile hekimlerimiz yalnızca artan iş yüküyle değil bu sistematik ihmalin ortaya çıkardığı sorunlarla da baş etmeye çalışıyorlar. Dahası, 1 Kasımda yürürlüğe giren Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği aile hekimlerinin sorunlarını daha da derinleştirmiştir. Bu yönetmelik aile hekimlerinin iş güvencelerini zayıflatmış, maaşlarını belirsiz bir hâle getirmiş ve onlara ulaşılması mümkün olmayan hedefler koymuştur.

Değerli milletvekilleri, aile hekimlerimiz de bu düzenlemelere karşı demokratik taleplerini yükseltmek için 5-7 Kasım ve 2-6 Aralık tarihlerinde iş bırakma eylemleri düzenledi ve son olarak da 6 Ocakta başlayan 3'üncü iş bırakma eylemlerine başladılar ve bu iş bırakma eylemleri de 10 Ocakta sona erecek. Hatta bugün 8 Ocakta ikinci ve üçüncü basamak sağlık çalışanları da bir günlük iş bırakma eylemiyle aile hekimlerinin bu eylemlerine destek veriyorlar ancak bu eylemler iktidarın gözünü açıp aile hekimlerinin sorunlarına odaklaşmalarına imkân sağlaması gerekirken maalesef, Sağlık Bakanlığı sorunları görmezlikten gelmeye devam ediyor. Görmezlikten gelse yine iyi, daha da kötüsü Sağlık Bakan Yardımcısı Doktor Şuayıp Birinci bir çevrim içi toplantıda grev yapan hekimler için diyor ki: "Eksikliklerini hissetmedik, ne yapıyor ki aile hekimleri?" Evet, değerli milletvekilleri, yanlış duymadınız, bir Bakan Yardımcısı halk sağlığının teminatı olan aile hekimlerini küçümseyerek onların önemini hiçe sayan bir dil kullanıyor. Buradan Sağlık Bakanlığına sesleniyorum: Şayet bunlar sizin ifade ettiğiniz gibi eksikliklerini hissetmediğiniz hekimler ise buyurun o zaman aile hekimlikleri uygulamasını kapatın, sağlık sistemine ona göre devam edin. Bu sadece bir gaf değil, bu, sağlık çalışanlarının emeğine ve halkın sağlığına dönük bir saygısızlıktır aynı zamanda. Bu, iktidarın aile hekimlerine bakışını ortaya koymaktadır. Şayet iktidar da bu bakış açısına sahip değilse yapması gereken ilk iş bu Bakan Yardımcısını elbette görevden alması gerekiyor. Eğer bunlar, aile hekimleri gerçekten işe yaramayan kimselerse, aile hekimlerinin eksikliğini hissetmiyorsanız kim koruyacak bu halkın sağlığını, kim çocuklarımızın aşısını yapacak, kim kronik hastalıklarımızın takibini yapacak, kim sağlık hizmetlerini köylere, kasabalara kadar götürecek? Eğer bugün sağlık sistemimiz ayakta duruyorsa aile hekimlerimizin fedakâr ve cefakâr hizmetleri sayesindedir.

Değerli arkadaşlar, aile hekimleri bu ülkenin sağlık sisteminin omurgasıdır ama maalesef Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı birçok sistemi olduğu gibi aile hekimliği sistemini de bugün çökertmeyle baş başa bırakmış durumdadır. Aile hekimlerinin yalnızca iş yükü değil, ifade özgürlüğü de tehdit altındadır. Bu iş bırakma eylemleri ve protestolarla ilgili çalışma içerisinde olan aile hekimleriyle ilgili soruşturmaların da başlatıldığına dair üzücü haberler alıyoruz. Demokratik hak bu ülkede memur, işçi, köylü, 85 milyonun en temel hakkıdır. Dolayısıyla, iktidardan beklentimiz, düşünce ve ifade özgürlüğünü susturmaktan ziyade yükselen o sese kulak vermeleridir.

Dolayısıyla, buradan net bir şekilde ifade ediyoruz ki artık aile hekimlerimizin de şunu görmesi lazım: Bu iktidar hekimlerin iktidarı değil, bu iktidar emeklilerin iktidarı değil, bu iktidar yüzde 11 maaş artışına reva görülen memurların iktidarı değil, bu iktidar 22.104 TL asgari ücrete mahkûm edilen milyonlarca emekçinin iktidarı değil ve yine bu iktidar alnının teriyle çalışmaya çalışan küçük esnafın iktidarı değil. Peki, bu iktidar kimin iktidarı? Faizcilerin iktidarı. Çünkü bu iktidar 1 trilyon 950 milyarı faizciye ayıran bir iktidardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KAYA (Devamla) - Tamamlıyorum.

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen Sayın Kaya.

BÜLENT KAYA (Devamla) - Bu iktidar büyük ihale alan şirketlerin iktidarıdır çünkü dünyada en fazla kamu ihalesini alan 5 büyük şirketin savunucusu olan bir iktidardır, bu iktidar şehir hastanelerinde sağlığına kavuşmak için cefa çeken vatandaşlarımızın ya da doktorların değil, şehir hastanelerinden hazine garantili ihalelerle kârına kâr katan müteahhitlerin iktidarıdır ve yine bu iktidar rantiyenin, bu iktidar maalesef maalesef küreselcilerin iktidarıdır. Dolayısıyla mazlumların, emeklilerin, memurların, işçilerin bu iktidara karşı artık sesini yükseltmesi ve bir an önce bu iktidardan kurtulmanın çarelerini bizlerle beraber araması gerektiğini buradan bir kez daha ifade ediyoruz.

Önümüzdeki günler iktidarın, faizcilerin, rantiyecilerin karşısında sesini yükselten milletimizin günleri olacak diyor, önergemize desteklerinizi beklediğimizi ifade ederek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Öneri üzerine İYİ Parti Grubu adına söz talebi Mersin Milletvekili Burhanettin Kocamaz'a aittir.

Buyurun Sayın Kocamaz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA BURHANETTİN KOCAMAZ (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Saadet Partisi Grubu önerisi üzerine söz aldım. Yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP iktidarı hemen hemen her alanda yönetme ve sorunları çözme kabiliyetini kaybetmiştir. Böylece, hakkını alamayan her meslek grubu meydanlara çıkarak hak arama mücadelesi başlatmıştır. Aile hekimleri kaçıncı kezdir sokaklarda iktidara seslerini duyurmaya çalışmaktadır. Bugün 2025 yılını "Aile Yılı" olarak ilan edenler, daha yeni yılın başından itibaren aile hekimlerinin haklı taleplerini görmezden gelmiştir. Aile hekimlerinin sorunlarını görmezden gelmek, aslında ailenin sorunlarını görmezden gelmek anlamına gelir. Bunu arif olan herkes anlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aile hekimlerinin Sağlık Bakanlığı tarafından karşılanamayacak hiçbir talepleri yoktur. Hekimlerimizin talepleri tamamen hasta memnuniyetine, emeklerinin karşılığına yönelik taleplerdir. Aile hekimlerinin değiştirilmesini istedikleri Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği, hastaların sağlık hizmetine erişimini kısıtlamakta ve hekimlerin emeklerini ve hak edişlerini olumsuz etkilemektedir. Yönetmelikle getirilen performans sistemine yönelik şikâyetler artmış, yeni yönetmelikle halkın sağlık hizmetine erişimi kısıtlanmış, hekimlerin hak edişleri olumsuz yönde etkilenmiş ve özlük haklarına dair sorunlar yaşanmaya başlanmıştır.

Yeni yönetmelik, hekimlerin teşvik alabilmesi için kendilerine kayıtlı kişilerin yılda en az 2 kez aile sağlığı merkezine gelmesini şart koşmuştur. O zaman nerede kaldı bizzat kendiniz tarafından getirilen hekim seçme hakkı? Bu uygulama adil olmayan ve sağlık hizmeti sunumunu engelleyen bir düzenlemedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamusal bir hizmet olan birinci basamak sağlık hizmetlerinin fiziki ve tıbbi donanımı tamamen kamu tarafından sağlanmalıdır. Aile hekimliği merkezlerinde öncelikle koruyucu sağlık hizmetlerine öncelik verilmeli, ayrıca hastalara daha fazla zaman ayrılması için bir aile hekimliği merkezinin hizmet vereceği kişi sayısı 2 bin kişiyi geçmemelidir. Aile hekimliği merkezlerine kadrolu ve güvenceli, yeterli sayıda hemşire, ebe, teknisyen görevlendirilmeli aşılama ve diğer koruyucu hekimlik uygulamaları desteklenmeli, kadrosuz, güvencesiz bir şekilde çalışan personele kadro verilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kocamaz, tamamlayın.

BURHANETTİN KOCAMAZ (Devamla) - Ayrıca aile hekimleri izin kullandıklarında, hastalandıklarında, çocuğu olduğunda veya ailesinden birisi öldüğünde maaş kesimi yapılmamalı, izin kullanmalarına fırsat verilmelidir diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Öneri üzerine Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz talebi Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Gergerlioğlu. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

DEM PARTİ GRUBU ADINA ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidar grubuna sesleniyorum: Gerçi iktidar grubu koltuklarında kimsecikler yok, herkes arkalarda sohbetlere dalmış, vatandaşın önemli bir derdi konuşuluyor, aile sağlığı merkezleri şu anda kapatılmış ama AK PARTİ'li vekiller sıralarında yok, sohbet hâlindeler ve vatandaşın derdiyle ilgilenmiyorlar.

Şimdi, iktidara sesleniyorum: Yani maşallah, bunu da başardınız, memleketin birincil sağlık birimi olan aile sağlığı merkezlerini de kapatmayı başardınız; sizi alkışlıyorum(!) El insaf diyorum ya! Büyük hastanelerden bahsetmiyoruz, dev araştırma kurumlarından bahsetmiyoruz, birincil sağlık birimlerinden bahsediyoruz ya! Vatandaşın, garibanın, emeklinin, işçinin, asgari ücretlinin gittiği yerler burası ya! O müteahhidin hastanelerine gidemeyenlerin, özel hastanelere gidemeyenlerin gittiği yer burası ya! Şimdi, buraları da kapattınız, umurunuzda mı? Umurunuzda değil. Bakıyorum, görüyorum, şu anda kimsenin umurunda değil. İktidarın umurunda mı? İktidarın da umurunda değil. Sağlık Bakan Yardımcısı grev yapan hekimler için ne demiş? "Efendim, eksikliklerini hissetmedik, ne yapıyor ki aile hekimleri?" Sağlık Bakanlığının şu anda bakışı bu arkadaşlar. Yani halkın gittiği yerler şu anda kapalı, vatandaşlar kapıdan geri dönüyor, kimsenin umurunda değil. Şimdi, iktidar ne yapıyor yıllardır? Müteahhidin hastanelerini yaptırıyor yani şehir hastaneleri, büyük paralar dökülüyor ve büyük skandallar oluyor. Yıllardır söylüyoruz, dev bir açık oluşmuş durumda, milyarlarca lira daha ödeme yapacak iktidar, devlet yani, halk yani o müteahhitlere ödeme yapacak, onları semirtecek. Bitmedi, devlet hastanesi yapmayan iktidar var karşımızda, her tarafta özel hastaneler bitmiş durumda, her tarafta özel hastaneler yapılıyor. Dikkat ediyorum, çoğunun da sahibi AK PARTİ'li kişiler, işte, eskiden milletvekili adayı olmuş falan kişiler. Kocaeli'ye gelin, bir görün arkadaşlar yani bakın, Gebze'de çok büyük devlet hastanesi ihtiyacı var; Gebze, Darıca, Çayırova bir arada, yüz binlerce kişi için devlet hastanesi ihtiyacı var, yeni bir devlet hastanesi yapılmıyor. Yapılmayınca ne oluyor? Özel hastaneler yapılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gergerlioğlu, lütfen tamamlayın.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - Şimdi, zaten devlet hastanesine gitmeye kalkışsa vatandaş, Kocaeli'de sıra bulamıyor. Ne yapsın? Adam ölmek üzere, ağır bir hastalık geçirmiş, kanamalı hasta; el mecbur özel hastaneye gidiyor, bir ton para... Tek çaresi var; birincil sağlık hizmetleri, aile sağlığı merkezi... Orayı da şu anda kapatmışsınız, bravo diyorum. 3'üncü kez aile hekimleri grev yapıyor, umurunuzda değil. Grev kırıcılığı yapıyorsunuz, "Maaşından keserim aile hekimi." diyorsunuz. Böyle şey olur mu ya? Adam hakkını arıyor, meslektaşım hakkını arıyor, umurunuzda olmayabilir ama vatandaş mağdur, hekim mağdur; kimsenin umurunda olmayabilir. Yani "Senin brüt ücretinden keserim, performans için at gibi koştur. Bilimsel olmayan usuller yap, ne yaparsan yap kardeşim." diyen bir Sağlık Bakanlığı var karşımızda, şu an grev kırmaya çalışıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) - 3'üncü kez aile hekimleri dikkat çekmek istiyor ama dinleyen bir Bakanlık ve dinleyen milletvekilleri yok maalesef. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Öneri üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talebi Zonguldak Milletvekili Eylem Ertuğ Ertuğrul'a aittir.

Buyurun Sayın Ertuğrul. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA EYLEM ERTUĞ ERTUĞRUL (Zonguldak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, son aylarda aile hekimlerimiz kamuoyunda "eziyet yönetmeliği" olarak adlandırılan yönetmeliğin iptali talebiyle birkaç kez iş bırakma eylemi gerçekleştirdiler ve bunun 3'üncüsünü içinde bulunduğumuz şu hafta içerisinde 6 Ocak ile 10 Ocak arasında gerçekleştirecekler ve bugün itibarıyla de ikinci ve üçüncü basamak sağlık çalışanlarımız da bu eyleme destek veriyorlar. Biz de bu haklı direnişi destekliyoruz ve selamlıyoruz.

Bu iş bırakma eylemlerinin üzerine Sağlık Bakan Yardımcısı aile hekimlerimizle yaptığı bir görüşmede "Grev yaptınız da ne oldu? Hiçbir işe yaramadı. Hatta insanlar 'Aile hekimleri ne işe yarıyor?' diye sormaya başladı." gibi skandal ifadeler kullandı. Biz de soralım ve bazılarını cevaplayalım: Sağlık Bakanlığı ne işe yarıyor ve nasıl anılıyor? Sağlık Bakanlığı çürümeyle anılıyor, Sağlık Bakanlığı çöküşle anılıyor, Sağlık Bakanlığı çeteleşmeyle anılıyor, Sağlık Bakanlığı yetersizlikle alınıyor. Peki, bu Sağlık Bakanlığı vatandaşa eşit ve nitelikli ve yeterli biçimde sağlık hizmeti verebiliyor mu? Sağlık Bakanlığı, yıllardır uygulanan Sağlıkta Dönüşüm Programı'yla hangi derde derman olabildi ve beş dakikada bir tedavi ve sağlık alınabilir mi, bu olur mu? Bunların yanıtını da sizden bekliyoruz.

Sayın milletvekilleri, aile hekimlerimiz birinci basamak sağlık sisteminin ana unsuru olarak bu hizmetten sorumlular. Ancak hem hastaların hizmete erişiminde hem de sağlık çalışanlarının özlük haklarında çok ciddi sorunlar var. Birinci basamak sağlık sistemi güçlendirilmeden, koruyucu hekimlik uygulamaları ve sağlık çalışanlarının çalışma koşulları iyileştirilmeden sağlık sistemini düzeltmek asla mümkün değildir. Sağlık Bakanlığının "Biz onlara yeterince ücret veriyoruz." diyerek diğer sorunları göz ardı edecek bir yaklaşımda bulunması sorunları şimdiye kadar hiç çözmemiştir, bundan sonra da çözemeyecektir.

Sayın milletvekilleri, bütçe döneminde de belirttik, Bakanlığın bütçesinde ağırlığı tedavi edici hizmetlere verdiniz, koruyucu sağlık hizmetlerine vermediniz. Bütçeleri boş beton binalara maalesef peşkeş çektiniz. Oysaki birçok aile sağlığı merkezi kiralarını ödeyemiyor, yakıt ve araçlarının bakım masraflarını karşılayamıyor, odalarını ısıtamıyor, tıbbi sarf malzemeleri ve medikal malzemeleri, teçhizatları almakta çok ciddi sıkıntılar yaşıyorlar. Aşırı iş yükleri, özlük haklarının kayıpları, sağlıkta şiddet, aile hekimlerinin giderlerinin ciddi şekilde artması ve gelirlerinin düşmesi maalesef sağlık emekçilerinin artık bu hizmeti sürdürmelerini neredeyse imkânsız hâle getirmiş durumdadır. Hem hak ettikleri parayı vermiyorsunuz hem de OECD ülkelerinin çok çok üzerinde sayılarda hastalara bakmalarını istiyorsunuz bu aile hekimlerimizin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ertuğrul, tamamlayın lütfen.

EYLEM ERTUĞ ERTUĞRUL (Devamla) - Bunun üzerine, bir de Bakanlık tarafından her zamanki gibi "ben yaptım olur" mantığıyla Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği açıklandı. Bakın, bir sorunu en iyi bilenler yıllardır o alanda çalışanlardır ama siz bu yönetmeliği yayınlarken ne bu alanda çalışan STK'leri dinlediniz ne sendikaları dinlediniz ne Tabipler Birliğinin itirazlarını dinlediniz; "Ben yaptım oluyor." dediniz ve aynı şekilde bunu yayınladınız. Bu yönetmelik halkın sağlığına fayda sağlamaz; aksine, çalışanları vatandaşla daha fazla karşı karşıya getirir.

Sayın milletvekilleri, performans hedeflerine dayalı sistem hekimlik mesleğinin ruhuna aykırıdır. Bunun yerine, var olan sorunlar çözülmeli, daha kamucu bir sistem getirilmelidir. Sözleşmelerini feshetmekle tehdit etmek, cezalandırmak yerine, aile hekimlerinin sorunlarının araştırılıp çözülmesi için bu öneriyi destekleyeceğimizi belirtiyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Öneri üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talebi Afyonkarahisar Milletvekili Hasan Arslan'a aittir.

Buyurun Sayın Arslan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HASAN ARSLAN (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Saadet Partisinin grup önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım.

Sunumumda Sağlık Bakanlığından bugün aldığım bazı grafikleri de sizlerle paylaşmak istiyorum. Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği aslında bugün konuştuğumuz konu; neydi, ne oldu, Bakanlığın hedefi neydi, buna bakacağız. Sağlık Bakanlığı şimdiye kadar -şimdiye kadar derken- daha çok aile hekimliği sisteminde, koruyucu sağlık hizmetlerinde nitelik bazlı performans uygulamasına çok fazla geçmemişti, bu yönetmelikle aslında niteliğe önem vermeye çalışıyor. Bunun gerekçesi de değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti'nde muayene olan hastaların kişi başı başvuru sayısı 85, 89, 80, 80; 65-70 yaş gruplarında 20'ler civarındayken 10-14 yaş grubunda 7'ler civarında kişi başı frekansı. Burada Sağlık Bakanlığının hedeflediği şey, izleme alması gereken hasta gruplarına aile hekimlerinin koruyucu sağlık hizmetlerini sağlaması. Bu rakamlardaki, 20'ler civarındaki muayene sayılarının çoğunluğunu kamu hastaneleri ya da ikinci basamak yataklı, üçüncü basamak yataklı tedavi kuruluşları oluşturuyor. Buradaki yükü azaltmamız gerekiyor ki randevu sistemleri rahatlasın, koruyucu sağlık hizmetlerine önem verelim ki hastalar hastalanmadan korunsun; mantık aslında bu, niteliği geliştirmedeki mantık bu. Burada hedef nüfusları Sağlık Bakanlığı belirliyor ve bunlara yönelik çalışmalar yapıyor.

 Şimdi, önceki sistem ile eski sistemi göstermek istiyorum: 65 yaş üstü hastaların ve 0-5 yaş arası hastaların katsayıları 1,6 iken diğer hastaların hepsi 0,79 katsayıyla çarpılıyor ve buna göre puanlama yapılıyordu, izleme buna göre yapılıyordu ve burada hedef yaş grupları söz konusu değildi. Şimdi, getirilen hedefle, nüfus gruplarında, biraz önce söylediğimiz muayene oranları da dikkate alınarak koruyucu sağlık hizmetlerine ayırılması gereken hasta gruplarını, daha çok zaman ayrılması gereken hasta gruplarını önemseyen bir çalışma oldu yönetmelikle. Yani, burada, 65 yaş üstü 1,6 iken 10-14 yaş arası 0,58 ama 0-1 ay arası bebekler 5 katsayıyla, 1 ay ile 1 yaş arası 2 katsayıyla gibi değişik kriterler getirilerek aile hekimlerinin bu hastalara daha çok zaman ayırması, daha çok koruyucu sağlık hizmetleri sunması hedeflendi.

Değerli arkadaşlar, Ek Ödeme Yönetmeliği'ni diyoruz ama ben sayın vekillerimizden de şunu beklerdim...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayın.

Buyurun Sayın Milletvekili.

HASAN ARSLAN (Devamla) - Eyvallah.

Ek Ödeme Yönetmeliği'nde aile hekimliğini ilgilendiren ve aile hekimlerinin sıkıntısını oluşturan kısımları keşke dile getirseydiniz. Biz bunu dile getirdik, Sağlık Bakanımızla bunu konuştuk. Gerçekten aile hekimleri için düzenlemeler yapılması gerekiyor bu yönetmelikte de ve Sayın Bakan bunda da değişiklikler yapacağını söyledi fakat ilk çıkış sebebi nitelikli sağlık hizmetidir değerli arkadaşlar.

Burada eski yönetmelikteki teşvik kısmından bahsedeyim. Sadece yüzde 12 teşvik imkânı var iken, ödemenin tamamının yüzde 12'sine denk gelirken yeni yönetmelikle yüzde 30'a çıkmıştır teşvik. Bu teşvikte hastaların nitelendirilmesi, daha çok hedeflerin belirlenmesi ön plana çıkmıştır. Yaklaşık...

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Sonuçta aile sağlığı merkezleri niye kapalı Sayın Vekil?

HASAN ARSLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, onun ile bunun çok alakası yok Hocam, sonra konuşabiliriz. Tarama verileri neyi göstermiştir? Bu kasım ayında tarıma verileri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN ARSLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, kasım ve aralıkta 10 milyona çıkmıştır tarama sayıları, izlem sayıları da 1 milyona çıkmıştır.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Vatandaş aile sağlığı merkezine gidiyor, kapıda kalıyor Sayın Vekilim.

HASAN ARSLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, onları rahatlatmak için bu yapılıyor zaten, 1 milyona çıkan bir izlem sayısı vardır.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Ama işte yürümüyor, sistem yanlış, halk ve doktorlar mağdur.

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Konuşalım bunları; önergeye "evet" deyin, araştıralım, konuşalım Sayın Vekil.

HASAN ARSLAN (Devamla) - Önceden diyabet hastalarının, hipertansiyon hastalarının, obezite hastalarının izlem sayısı bu kadar değildi; bu yönetmelikle bunlar sağlanmıştır değerli arkadaşlar.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - "Evet" deyin de o zaman görüşelim bunu. Daha ayrıntılı, bilimsel görüşelim Sayın Vekil.

HASAN ARSLAN (Devamla) - Şimdi, grev dedik, grevden de bahsetmek istiyorum, bilgilendirmek amacıyla söylüyorum bunu. Greve katılan arkadaşların... Toplam 26 bin civarında aile hekimimiz var, bunların 22.914'ünün maaşı artmıştır bu yönetmelikle.

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Rahatlık mı battı bunlara, niye o zaman...

HASAN ARSLAN (Devamla) - Aile hekimlerini rencide eden değil; aslında yaklaşık yüzde 10'unun maaşı azalmıştır, o da tedrici, düşük bir azalma olmuştur; birçok aile hekiminin maaşı artmıştır değerli arkadaşlar, bunu bilesiniz. Maaşı azalanlar 3 bin civarında, sadece 3 bin civarında yani bu da yüzde 10'a denk gelmektedir arkadaşlar. Bu yönetmelikte değişiklikler de iyileştirmeler de yapılacaktır merak etmeyin, aile hekimlerimiz de merak etmesin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.31

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Gülizar Biçer KARACA

KÂTİP ÜYELER: Muhammed ADAK (Mardin), Kurtcan ÇELEBİ (Ankara)

----- 0 -----

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45'inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Koçyiğit.

 

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

51.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, kuzey ve doğu Suriye'ye yönelik saldırıların bitmesi için Tişrin Barajı'na doğru yola çıkan sivil konvoya ilişkin açıklaması

 

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, Kobane, Tabka, Rakka, Kamışlı ve Haseke'den yüzlerce sivil kuzey ve doğu Suriye'ye yönelik saldırıların bitmesi için Tişrin Barajı'na doğru konvoy hâlinde araçla yola çıkmışlardı. Türkiye hem savaş uçaklarıyla hem de havadan SİHA'larla maalesef o sivil konvoyu bombaladı ve bu sivil konvoyun içerisinde bulunan yüzlerce insanın yaralandığına dair bilgi alıyoruz. Suriye İnsan Hakları Gözlemevinin verdiği bilgilere göre, en az 6 kişi hayatını kaybetmiş, henüz netleştirilmemiş olmakla beraber çok fazla sayıda yaralı olduğu bilgileri geliyor.

Şimdi, bunlarda sivillerin hedef alınması hem insancıl hukuk açısından hem de uluslararası hukuk açısından ağır bir hak ihlalidir ve aynı zamanda insanlığa karşı bir suçtur, aynı zamanda bir savaş suçudur. Biz gerçekten anlamakta zorluk çekiyoruz "Bir sivil konvoy neden bombalanır? Sivil olarak kendi ülkelerinde seyahat etmeye çalışan insanlar neden bombalanır? Yaşam hakkı neden ihlal edilir?" sorusunu sormak istiyoruz buradan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen Sayın Koçyiğit.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Bakın, günlerdir, neredeyse bir ayı aşkın bir süredir SMO çeteleri tarafından Tişrin Barajı'na ve Kobane'ye yönelik saldırılar var. Kuzey-doğu Suriye halkları kendi yaşam alanlarında yaşamak istiyorlar, eşit, özgür bir şekilde Suriye'de var olmak istiyorlar. Suriye zaten acılardan çıkmış, kandan, gözyaşından çıkmış ve şu anda kendi demokrasisini, kendi geleceğini arayan bir ülke konumunda. Türkiye'nin burada demokratik bir Suriye'nin inşası için çaba harcaması gerekirken orada bir bölgeden bir bölgeye giden sivil araç konvoylarını bombalaması ve orada 6 sivilin yaşamını yitirip, yüzlercesinin yaralanması insanlığa karşı bir suçtur. Bu saldırıyı kınıyoruz ve derhâl durdurulması gerektiğini de ifade etmek istiyoruz. Bu konuda uluslararası toplumun, uluslararası kurumun da sivillerin katledilmesine göz yummaması çağrısını da buradan, Türkiye Büyük Millet Meclisinden de yapmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Hemen tamamlayacağım Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun tamamlayın lütfen.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Hükûmeti derhâl bu saldırgan tutumdan vazgeçmeye davet ediyoruz. Bunun ne bölge barışına ne ülke barışına ne içinden geçtiğimiz sürece hiçbir katkısı olmadığını herkesin görmesi gerekiyor. Orada yaşayan insanlar, Suriyeliler kendi topraklarında seyahat ediyorlar, kendi ülkelerini koruyorlar. Bu saldırganlık özellikle de yukarıdan SİHA'larla, savaş uçaklarıyla, F-16'larla sivilleri kendi yerleşim yerlerinde, kendi öz yurtlarında bombalamayı neyle izah ediyor bu Hükûmetin kendisi, bunu da buradan sormak istiyoruz.

Yaşamını yitirenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum ve bu saldırıyı şiddetle kınadığımızı tekrardan ifade etmek istiyor, Türkiye'yi, AKP Hükûmetini, bu tutumdan vazgeçmeye davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

 

V.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- İYİ Parti Grubunun, Balıkesir Milletvekili Grup Başkan Vekili Turhan Çömez tarafından, polislerin özlük haklarının, çalışma koşullarının ve sosyal haklarının incelenmesi amacıyla 8/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 8 Ocak 2025 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

BAŞKAN - İYİ Parti Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi bulunmaktadır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

8/1/2025

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 8/1/2025 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 

 

Turhan Çömez

 

 

Balıkesir

 

 

Grup Başkan Vekili

 

Öneri:

Grup Başkan Vekili Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez tarafından, polislerin özlük hakları, çalışma koşulları ve sosyal haklarının incelenmesi amacıyla 8/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 8/1/2025 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, İYİ Parti Grubu adına söz talebi Edirne Milletvekili Mehmet Akalın'a aittir.

Buyurun Sayın Akalın. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA MEHMET AKALIN (Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada, Türkiye'nin güvenliğini sağlamak için gecesini gündüzüne katan polislerimizin içinde bulunduğu ciddi sorunlara dikkat çekmek üzere İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Emniyet teşkilatımız toplumun güvenliğini sağlamak adına büyük bir özveriyle görev yaparken ne yazık ki yıllardır çözüm bekleyen yapısal sorunlarla mücadele etmek zorunda kalmaktadır. Bu sorunların artık göz ardı edilmesi mümkün değildir. Her yıl polislerimizin intihar ettiği haberleriyle sarsılıyoruz; 2024 yılında 73 polis intiharı kayıtlara geçti, 2025'in henüz ilk beş gününde ise 3 polis intiharı daha yaşandı. Son yirmi yılda ise bu sayı 1.300'ü aşmıştır.

Bu dehşet verici tablo polis teşkilatındaki çalışma koşullarının ağırlığını ve teşkilat mensuplarının üzerindeki psikolojik yükü açıkça ortaya koymaktadır ancak bu konuda verilen araştırma önergelerinin reddedilmesi meselenin ciddiyetine gözümüzü kapadığımız anlamına gelmektedir; bu, kabul edilebilir bir durum değildir. Polis intiharları sadece bireysel bir mesele değil kurumsal ve hatta sosyolojik bir sorundur. Bu sorunu görmezden gelmek sadece polislerimize değil tüm topluma karşı sorumluluğumuzu yerine getirmemek anlamına gelmektedir. Polislerimizin çalışma koşulları dayanılmaz hâle gelmiştir. 12/36 vardiya sistemi gibi düzensiz çalışma saatleri, uzun mesailer, ikinci şark görevi gibi uygulamalar meslek mensuplarını hem fiziksel hem de ruhsal olarak yıpratmaktadır. İkinci şark görevinin kaldırılmasına yönelik talepler yıllardır dile getirilmesine rağmen hiçbir somut adım atılmamıştır. Bu durum polislerimizin aile hayatını da olumsuz etkileyerek mesleki motivasyonlarını daha da düşürmektedir.

Kadın polislerimiz ise daha büyük bir risk altında görev yapmaktadır. Avrupa'da kadın polislerin daha fazla risk taşıyan görevlerde yer alması nedeniyle maaşlarının erkek meslektaşlarına göre daha yüksek olduğu örnekler mevcuttur. Bizim ülkemizde ise bu konuda herhangi bir adım atılmamıştır. Geçtiğimiz yıl şehit edilen bir kadın polis memurumuz Şeyda Yılmaz'ın acısı hâlâ yüreklerimizde iken kadın polislerimizin haklarının bu doğrultuda iyileştirilmesi gerekliliği bir kez daha gözler önüne serilmiştir. Yeri gelmişken Edirneli şehit polis memurumuz Nefize Özsoy'a da Cenab-ı Allah'tan rahmet, ailesine de sabırlar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, polislerimizin maaşlarına baktığımızda ise tablo daha da vahimdir. Avrupa ülkelerinde polis maaşları Türkiye'deki Emniyet mensuplarıyla kıyaslanamayacak kadar yüksektir. Örneğin, Danimarka'da bir polis memuru 5.761 euro yani yaklaşık 210 bin Türk lirası maaş alırken Almanya, Belçika ve Lüksemburg'da bu rakam 4.200 euro civarındadır. Bizim polislerimiz ise hem uluslararası standartların çok altında maaş almakta hem de her geçen gün artan hayat pahalılığı karşısında ciddi geçim sıkıntısı yaşamaktadır.

Bunun yanı sıra Emniyet teşkilatındaki sendika yasağı da artık tartışılması gereken önemli bir konudur. Polislerimizin haklarını savunabilecek bir sendikalarının olmaması sorunların çözümünü daha da zorlaştırmaktadır. Sendikal haklar polislerin çalışma koşullarını iyileştirebilecek önemli bir araçtır ve bu hakların tanınması için gerekli düzenlemelerin acilen yapılması gerekmektedir.

Polis teşkilatının geçmişte sahip olduğu eğitim kurumlarının kapatılması da teşkilat üzerinde ve yapılanmasında olumsuz bir etki yaratmıştır. Özellikle Polis Kolejinin kapatılması Emniyet teşkilatına yönelik kalite ve sistematik bir kadro yetiştirme anlayışının ortadan kalkmasına neden olmuştur.

Polislerimizin moralini yükseltecek adımlar atılmadığı sürece bu sorunların toplumsal yansımaları artarak devam edecektir. Polis teşkilatımızın sorunlarını çözmek sadece onların değil toplumun huzur ve güvenliğini sağlamak için de bir zorunluluktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Milletvekili.

MEHMET AKALIN (Devamla) - Bu nedenle çalışma koşullarının iyileştirilmesi, maaşların uluslararası standartlara uygun hâle getirilmesi, intihar vakalarının önlenmesi için gerekli psikolojik destek sistemlerinin oluşturulması ve meslek onurunun korunması adına somut adımlar atılması gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, polislerimizin hakkını teslim etmek, onların yükünü hafifletmek ve daha adil bir çalışma ortamı sağlamak için hep birlikte adım atmak zorundayız. Bu vesileyle Türk polis teşkilatımızın onurlu mensuplarını ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Öneri üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz talebi Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ'a aittir.

Buyurun Sayın Özdağ. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Partinin polislerin özlük haklarıyla ilgili vermiş olduğu grup önerisi üzerinde Gelecek-Saadet Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

600 bin kişinin görev yapmış olduğu bir Bakanlık ve bir teşkilat. İçerisinde polisler, bekçiler, yardımcı hizmet sınıfları, memurlar, aynı zamanda burada jandarma da dâhil olmak üzere 600 bin kişi bizim can ve mal güvenliğimizi, ülkemizin sükûnetini sağlamak adına görev yapıyorlar.

"Peki, bu insanların önemli sorunları nelerdir?" diye kendilerine sorulduğunda en önemli sorunlarının birincisinin ekonomik mesele olduğunu söylüyorlar. Birincisi, ekonomik mesele. Peki, bu ekonomik meseleyle ilgili her zaman "Avrupa Birliği bizi kıskanıyor." diyenler şöyle bir kriterle de karşı karşıya kalabilirler: Mesela, Danimarka'da 5.761 euro yani 210 bin lira kadar bir maaş alan var. Almanya, Lüksemburg, Belçika'da maaş alanlar 4.200 euro yani 155 bin lira, Hollanda'da ise 142 bin lira, İspanya'da ise 83 bin lira gibi bir maaş almaktadırlar.

İkinci olarak nedir meselesi? Çalışma sorunları. Nedir çalışma sorunları? 12/36 saat, 12/24 saat gibi çalışmalar çok ciddi, yıpratıcı bir çalışma sistemidir. Bununla ilgili olarak eğer Türkiye'de polis açığı varsa bu açığı gidermemiz gerekmektedir. Eğer polisleri doğru yönetemiyorsanız bu 12/24 saat, 12/36 saat gibi bir uygulamadan da vazgeçilmesi gerekmektedir.

Polisler, özellikle güvenlik görevlileri, an geliyor spor müsabakalarında seyircilerle, an geliyor Anayasa’nın bize vermiş olduğu haklar gereğince, vatandaşlara vermiş olduğu haklar gereğince gösteri, toplantı ve yürüyüşlerde vatandaşla karşı karşıya getiriliyor; an geliyor bunlar çetelerle, mafyalarla, terör örgütleriyle mücadele veriyorlar. Bu mücadeleyi verirken bu insanlara karşı da psikolojik olarak ciddi eğitimlerden geçirilmeleri gerekmektedir. Aynı zamanda, bu insanların işe alımlarında da -alırken bu insanları- ciddi şekilde iyi inceleyip sık dokumamız icap etmektedir. "Neden?" derseniz çünkü birileri geçmişte Emniyeti, Millî İstihbarat Teşkilatını, askeriyeyi, yargıyı arka bahçesi yapmak istedi, geçmişte de yapmak isteyenler oldu ve buralar asla bir cemaatin, asla bir partinin, asla bir mezhebin, asla bir etnisitenin olmaması gerekiyor. Buraya herkesin girebileceği bir sınav sistemini koymak ve herkesin çok rahat bir şekilde buralara gelmesini temin etmek gerekiyor. Bir şey olamayanların, "Ben öğretmen olamadım." "Ben üniversiteyi bitirdim, sosyolog olamadım." "Psikolog olamadım." diyenlerin "Ya, bir polis olayım." "Hiç olmazsa gideyim bir asker olayım." diyebildiği bir iklimi ortadan kaldırmanın, buralara bu mesleği sevenleri getirmenin hepimizin görevi olması gerekmektedir.

Atama ve yer değiştirmeyle ilgili... Bir, yer değiştirmelerle ilgili, merkezden yer değiştirmelerin yapılması gerekmektedir yani illerden yer değiştirme yapılmasında suistimallerin olduğunu gözlemlemekteyiz.

Aynı zamanda, bir ikinci şark meselesi var polislerin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özdağ, tamamlayın lütfen.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Nedir bu ikinci şark meselesi? Birinci şarkı yapıyorsunuz, polisliğe yeni başlıyorsunuz, sonra, bir on yıl çalıştıktan sonra size ikinci bir şark çıkıyor. Çocuklarınızla beraber -onlar okumuşlar, büyümüşler- tekrar yer değiştirmek, onlardan kopmak ciddi şekilde problemler meydana getirmektedir. O nedenle, bizim burada intiharlarla ilgili olarak da düşünmemiz gerekmektedir. Yirmi yıl içerisinde 1.500'e yakın polis memurunun intihar etmiş olduğunu düşünmüş olmak oldukça ürkütücü.

Bir diğer taraftan ise mobbing var buralarda, ciddi bir mobbing sistemi var. Nedir? Emniyet teşkilatı disiplinli bir teşkilattır ama bu disiplin teşkilatı açık bir disiplin değildir, kapalı bir disiplinidir. Bunu daha açık hâle getirmek gerekmektedir, mobbingin ortadan kaldırılması gerekmektedir.

Mesai problemleri var bu insanların. Mesaide standart paralar almaktadırlar; birileri on saat mesai yaparken bir diğeri yirmi saat mesai yapıyor ama aynı parayı almaktadırlar. Oysaki kim ne kadar, hangi mesaiyi yapıyorsa bununla ilgili olarak maaş alması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, burada söyleyeceğimiz son cümle olarak da şunu söylemek isterim: Polis teşkilatıyla ilgili olarak yeniden bir gözden geçirmek gerekiyor polis teşkilatını. Burada aynı zamanda istismarlara karışanlar da var; bu istismarlara karışanları önlemek adına da teftiş kurullarının ciddi bir gözden geçirmesi gerekiyor.

İYİ Partinin grup önerisini destekliyoruz ve bu konunun mutlaka araştırılması gerekmektedir.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Öneri üzerine Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz talebi İzmir Milletvekili İbrahim Akın'a aittir.

Buyurun Sayın Akın. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

DEM PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM AKIN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün halkımızı sevgiyle selamlıyorum.

Bu önerge hakkında daha önce de konuşmuştuk, maalesef reddedilmişti; yine bana düştü bu görev.

Şöyle bir şeyden bahsetmek isterim: Bu mesele sadece polislerin sorunu değil, bütün halkımızın ve aynı zamanda özellikle kamuda çalışan bütün yurttaşlarımızın, memurlarımızın sorunu olarak ifade etmek isterim ama özel olarak polisler meselesi tabii ki değerlendirilmesi gereken bir konudur. Çünkü polisler bu mevcut koşullarda, özellikle devletin bir partinin devleti hâline geldiği, hukukun kurumsal olarak işlemediği, her türlü kuralsızlığın olduğu ve zor kullanılarak hak arayan herkes karşısında, halkı savunmak yerine halkın karşısında polis olduğu bir devlet yapısıyla karşı karşıyayız. Doğal olarak böylesi koşullarda, özellikle otoriter rejimlerde polislerin çok daha zor durumda olduğunu, yapmak istemediği işi yaptığını; ekmek için, aş için, meslek için yapılan her türlü zorlukla karşı karşıya kaldığını biliyoruz ve araştırmalar da bunu gösteriyor.

Pansuman tedbirlerle polislerin sorununu çözemezsiniz. Bu rejimi hukuki olarak, siyasi olarak, toplumsal olarak barış içerisinde, demokratik bir ortam içerisinde sağlayamadığınız sürece, polisleri sadece kendi iktidarınızı koruması ve yönetmesi bakımından zor aygıt olarak kullandığınız sürece, polisler her zaman vicdanıyla, aklıyla baş başa kaldığında intihara gideceklerdir ve başka türlü sorunlar yaşayacaklardır. O nedenle şunu anlatmak istiyorum: Biz tarihimizde de gördük, 12 Eylülde de gördük bu tür sorunları, şu anda yapılan araştırmalarda mevcut toplumsal hayatımız içerisinde intihar oranları çok yüksektir. Bu, aynı zamanda ekonomik, sosyal yapımızla ve bu rejimin yapısıyla da çok ilgilidir. Ancak polisler çok yüksek rakamda intihar etmektedir; yüzde 4'ler civarında toplumda bir intihar vakası gerçekleşirken yüzde 17 civarında polislerin öldüğünü veya intihar ettiğini söyleyebiliyoruz ve araştırmalar da bunu gösteriyor. Buradan çıkartılan sonuç şu: Evet, polis normalde aslında halk için, hukuk için, kamu için görev yapması gerekirken bizim karşılaştığımız her pratikte şirketlerin, kamuda olmayan herkesin görevlisi hâline gelmiş durumda ve maalesef onlarla görüşme sırasında biz de tanık oluyoruz ki "Biz bunları yapmak istemesek de mecbur kalıyoruz." diyorlar ve akşam çocuklarının karşısına çıktıklarında "Baba, sen ne iş yapıyorsun?" diye sorduklarında "Cevap veremiyoruz." diyorlar. Böylesine tanıdığım polisler ve askerlerle karşı karşıya olduğumuzu ifade etmek isterim.

Özel olarak da şunu söylemek isterim: Gerçekten bu polislerin iyileştirilmesini istiyorsak sadece ekonomik boyutuyla değil, Türkiye'nin rejimiyle ilgili, Türkiye'nin yapısal sistemiyle ilgili, Türkiye'nin hukuk sistemiyle ilgili bir düzenleme yapılamadığı sürece, insanlar mutlaka o yaptığı kötülük karşısında, baş başa kaldıklarında intihara sürüklenecek sebepleri her zaman yaşıyorlar.

Ben bir ironi yaparak sizlerle bir şeyi paylaşmak istiyorum. Bu daha önceki konuşmamda aklıma geldi ama yanlış anlaşılmak da istemem. Ben 12 Eylülde işkence gören bir yurttaşım ve aynı zamanda şu anda da milletvekiliyim. Seksen altı gün işkencede kalan bir insanım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akın, tamamlayın lütfen.

İBRAHİM AKIN (Devamla) - Üzülerek söylemek isterim, hiç kimsenin hayatına mal olacak bir şeyi tercih etmem, ben her zaman insanların yaşamından yana olan yapı içerisinde olmasını isterim. Maalesef, o günkü koşullarda benim de dâhil olduğum, birçok işkenceye maruz kaldığımız insanlardan 2'si -güvenlik şube müdürü- kendi kendine sıkarak intihar etti. Böylesine vakaları biz 12 Eylülde yaşadık. Bugünkü koşullar da aslına bakarsanız benzer bir durumdadır. Son zamanlarda yaygın bir şekilde işkenceye maruz kalan insanların, sonra emekli olduklarında, evlerine gittiklerinde, baş başa kaldıklarında yaşadıkları durum bu bunalım hâlinin yarattığı bir travmadır ve bu travmanın sonucu olarak da insanlar hayatlarına son vermektedirler.

Gelin, eğer bu önergeye sahip çıkacaksınız, bu ülkedeki hayatımızı daha demokratik, daha hukuk sistemi içerisinde, kimsenin mahcup olmadığı, üzülmediği, utanmadığı bir hayatı birlikte tesis edelim diyorum.

Herkese teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Öneri üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talebi Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç'a aittir.

Buyurun Sayın Öztunç. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de pek çok meslek grubu büyük sıkıntılar yaşıyor. Şüphesiz ki Emniyet teşkilatına bağlı polis arkadaşlar da bu sıkıntılardan nasibini, payını alıyorlar, büyük sıkıntılar yaşıyorlar. Öyle ki çalışma saatleri insan haklarına aykırı, mobbing deseniz var, maaşlar zaten sıkıntılı, aldıkları üç kuruş para. Neredeyse yirmi dört saat çalışıyorlar, her türlü mobbingle karşılaşıyorlar.

Başka... Mesela şu da oluyor: Bir AK PARTİ milletvekilinin oğluna ceza yazdığı zaman bir polis memuru ya da polis memurları AK PARTİ vekillerinin çocuklarına, vekillerin akrabalarına bir uygulama yaptıkları zaman hemen karakola, o polisler sıraya dizdiriliyor, "Hangisi yaptı kardeşim?" diye her türlü baskıyı yaptırıyorlar. Yani sadece mobbingi çalışma saatleriyle uygulamıyorlar, aynı zamanda siyasi baskılar da yapıyorlar. Örnek mi? Hatay'da oldu bu, örneği vardır, galiba buna cevap da bu konuda veremezler.

Bakın, değerli arkadaşlar, polislerin özlük haklarına ilişkin çok büyük sorunlar var. Yıllardır "Yahu, gelin, şu polislerin özlük haklarını düzenleyelim." deniliyor ama bir türlü buna ilişkin bir kanun yapılmadı daha. Terfi, atama sistemi büyük sıkıntı içerisinde, keyfî uygulamalar var. Örneğin, illerdeki Emniyet amirleri ve Emniyet müdürlerinin yaklaşık yüzde 65'i idareyle davalı. Yani Emniyet amiri, Emniyet müdürü kendi çalıştığı kuruma dava açıyor. Niye? Keyfî atama için, keyfî görevlendirme için. E, bu da ne oluyor? Motivasyon bozukluğuna sebep oluyor.

Çalışma saatlerine bakıyorsunuz, neredeyse yirmi dört saat çalışan polisler var. İstirahat etmesi gereken zamanda bir bakıyorsun ya statta görev vermişler ya mitingde görev vermişler. Karakol polisi karakolda görevini yapıyor, istirahate gidecek adamcağız ya da hanımefendi, polis arkadaşımız, "Hayır efendim, sen git, şu statta bilmem ne maçı var, orada görev yapacaksın." "Hayır efendim, sen git, filanca mitingde görev yapacaksın." diyorlar. Orada bu polis arkadaşlarımızı âdeta eziyorlar.

Birinci sınıf Emniyet müdürü 68 bin lira maaş alıyor. Memurluğa yeni geçen polis, yeni polis olan bir kardeşimiz, bir arkadaşımız 48 binden başlıyor, 50 bin civarında ortalama maaşı var, yılların polisleri 55-56 bin alıyor. Peki, düzeltilme yapılması gerekiyor mu? Evet, yapılması gerekiyor. Yani diğer kolluk kuvvetleri Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığına ilişkin düzenleme yapıldı mı? Evet, düzeltme yapıldı. Peki, polislere niye yapılmadı? En son -Allah rahmet eylesin- Erbakan Hükûmeti döneminde bu yapılmıştı. Durum böyle olunca psikolojisi bozuluyor. Yani, sayın milletvekilleri, sizlerin burada yirmi dört saat çalıştığını bir düşünün.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Öztunç, tamamlayın lütfen.

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Ali, ben de senin psikolojini bozacağım!

ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - Eyvallah Sayın Bakanım.

Hani bütçe zamanında saatlerce burada kalınca insanlar böyle perişan oluyorlar ya, şimdi düşünün, polissiniz, yirmi dört saat çalışıyorsunuz. Mesela, Selami Altınok Emniyet Genel Müdürü. Selami Altınok, Emniyet Genel Müdürüyken genelge gönderiyor, "Çalışma saatlerini düzenleyeceksiniz. Bu çalışma saatlerine göre memur çalışacak." diyor ama il Emniyeti yapamıyor, yetersiz polis var çünkü. İntihar vakaları kaç? 2024 yılında 73 polis intihar etmiş arkadaşlar. Yazık, gerçekten yazık. Yani resmî rakam bu 2024 yılında. Bahane, sebep ne olursa olsun yirmi yılda toplam 1.300'e yakın polis memuru intihar etmiş. Peki, polislere anket yapılıyor, deniliyor ki: "Nedir, yani ne istiyorsunuz? En önemli sorununuz ne?" Yüzde 69'u "Sendika istiyoruz, sendika." diyor. Polis sendika istiyor. Hani polisi sendika eylemlerine gönderip sendikacıyla karşı karşıya getiriyorsunuz ya, o polis de sendika istiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Polisin sendikası olmaz Ali.

ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - Yapılması gereken -son sözüm- Emniyette sendikalaşma olmalı.

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Poliste, askerde sendika olmaz.

ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - Mobbingler bitmeli. Emniyet Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı polisine sahip çıkmalı.

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Operasyona gönderiyoruz, öyle şey olur mu?

ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - Polisi sadece siyasal iktidarın eylemcileri dağıtması için kullanmayınız, biraz da polisin insan olduğunu unutmayınız diyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Aliciğim, seni polisi savunduğun için tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum ama sendika olmaz. Seni seviyorum, dediklerinin hepsine katılıyorum ama poliste sendika olmaz.

BAŞKAN - Öneri üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talebi Antalya Milletvekili Atay Uslu'ya aittir.

Buyurun Sayın Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ATAY USLU (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu ve yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Türk Emniyet teşkilatı köklü bir tarihe ve güçlü bir geleneğe sahiptir. 1845'te kurulan teşkilat, yüz seksen yıldır değişen dünya şartlarına uyum sağlayarak modern bir yapıya kavuşmuştur. Ancak değişim ne kadar olursa olsun teşkilatın özünde her zaman bir ideal vardır, milletimizin huzurunu ve ülkemizin güvenliğini canı pahasına sağlamak. Kurulduğu günden bu yana hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ilke edinen polis teşkilatımız, ülkemizin her köşesinde gece gündüz fedakârca görev yaparak milletimizin huzurunu, güvenliğini sağlamaktadır. Başta terör örgütleriyle, örgütlü suçlarla mücadele eden, suç ve suçlularla her türlü mücadeleyi ortaya koyan ve bunu başarıyla yapan bir Emniyet teşkilatımız var. Emniyet teşkilatımız yalnızca geleneksel suçlarla değil, çağımızın yeni tehditleriyle de mücadele ediyor; siber suçlardan terörle mücadeleye, uyuşturucu kaçakçılığından organize suç örgütlerine kadar birçok başarısı var. Polis teşkilatımız, Emniyet görevlilerimiz, milletimizin huzur ve güvenliğinin kaynağı.

Değerli milletvekilleri, bu teşkilat sadece kanunları uygulayan bir yapı değildir, aynı zamanda toplumun vicdanını temsil eden bir kurumdur. Polislerimiz gece gündüz her türlü zorlukta görevlerini yerine getiriyorlar. Biz de polislerimizin emekleri ve ortaya koydukları fedakârlıkları sayesinde huzur içinde yaşıyoruz. Biraz önce bazı arkadaşlar tabii polislerin haklarıyla ilgili yeni talepler ortaya koydular. Polislerimizin bu talepleri tamamen haklıdır, yerine getirilmesi gerekir. Adım adım da aslında biz iktidar olduğumuz ilk günden itibaren bunları yerine getirmeye çalışıyoruz. Polis teşkilatımız, Emniyet birimlerimizin, böyle yoğun çalışan kuruluşumuzun her bir ferdine şükranlarımızı ben bir kere daha ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii, polis teşkilatı bir iç güvenlik birimidir. İç güvenlikte 335 bin polisimiz yani Emniyet personelimiz, 200 bin Jandarma personelimiz, 9 bin Sahil Güvenlik personelimiz, 50 bin korucu personelimiz vardır. Bunlar kara-deniz sınırlarında, kent ve kırsal alanlarda iç güvenlik hizmeti vermektedir. Biraz önce de ifade ettiğim gibi, suçlarla mücadele etmekte, mağdurlara yardım etmekte, çocukların güven içinde büyümesini sağlamakta, yaşlıların ve kadınların yanında olmaktadır. Her bir kahramanımıza ben teşekkür ediyorum.

Bu teşkilatın başarısı sıradan bir kurumun başarısı değildir çünkü hepimizin başarısıdır. Biz de polise her zaman destek olmak zorundayız ve onlar bu kutsal görevi yerine getirirken yanlarında durmak zorundayız. Hem polis sayısının artırılması hem teknik kapasitesinin güçlendirilmesi hem çalışma koşullarının iyileştirilmesi hem de özlük haklarının iyileştirilmesi konusunda çalışmalar yaptık. Bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ATAY USLU (Devamla) - Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Uslu, tamamlayın lütfen.

ATAY USLU (Devamla) - Planladığımız, üzerinde çalıştığımız yeni hususlar var. Ben hem bireysel bir milletvekili olarak hem geçmişte polisle omuz omuza çalışmış bir mülki idare amiri olarak... Hem parti grubu olarak hem Hükûmet olarak da yeni çalışmalar yapıyoruz. Zorunlu görev, bölge görevleri, çalışma saatleri, maaşlar ve özlük hakları konusunda yeni çalışmalar var.

Biraz önce arkadaşımız bir sendika hakkından bahsetti. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde okurken sendika hocamız vardı, Alpaslan Işıklı Hocamız, derdi ki: "İki grup grev yapamaz. Sendikal haklara sahip olmaması gerekiyor." Birincisini söylemeyeyim, başka bir tartışma olur.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Söyleyin, söyleyin, merak ediyoruz.

ATAY USLU (Devamla) - İkincisi "İmamlar için." derdi. "Düşünün, caminin kapısına imamlar 'Bu iş yerinde grev var.' yazısını nasıl assın?" derdi.

İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) - Var ya, onların sendikası var.

MEHMET TAHTASIZ (Çorum) - Onların sendikası var. AK PARTİ'nin kullandığı sendikaları var.

ATAY USLU (Devamla) - Alpaslan Işıklı'nın sözü. Bir de derdi ki: "Emniyet güçlerimiz..." Arkadaşlar, emniyet güçlerimizin haklarını verelim ama onların sendikal haklarının, grev haklarının olması güvenlikle ilgili bir zafiyet oluşturur.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Bütün Avrupa'da var, bütün Avrupa'da. Ayrıca imamların da iş bırakma hakkı var.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Öneriyi kabul edenler... Öneriyi kabul etmeyenler.... Öneri kabul edilmemiştir.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir öneri bulunmaktadır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

3.- DEM PARTİ Grubunun, Mersin Milletvekili Perihan Koca ve arkadaşları tarafından, ataması yapılmayan öğretmenlerin yaşadıkları sorunların araştırılması amacıyla 8/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 8 Ocak 2025 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

8/1/2025

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 8/1/2025 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 

 

Gülüstan Kılıç Koçyiğit

 

 

Kars

 

 

Grup Başkan Vekili

 

Öneri:

8 Ocak 2025 tarihinde Mersin Milletvekili Perihan Koca ve arkadaşları tarafından (9878 grup numaralı) ataması yapılmayan öğretmenlerin yaşadıkları sorunların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 8/1/2025 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Önerinin gerekçesini açıklamak üzere söz talebi Mersin Milletvekili Perihan Koca'ya aittir.

Buyurun Sayın Koca. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

DEM PARTİ GRUBU ADINA PERİHAN KOCA (Mersin) - Teşekkür ediyorum.

Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen emekçi halkımızı saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Öğretmenlerin atama süreçlerinde yaşadıkları adaletsizliklerin araştırılması ve sorunların çözümü amacıyla Meclis araştırması açılması için söz aldım.

Malumunuz, öğretmenlere ve öğretmenlik mesleğine ilişkin dört koldan bir kuşatma ve çok yönlü saldırılarla karşı karşıyayız uzun zamandır. Atanmış olsun, atanmamış olsun, kamuda olsun, özel sektörde olsun tüm öğretmenler, gerçekten ciddi ve yaşamsal sorunlarla boğuşuyorlar. 2024'te eğitim alanında yaşanan ağır sorunlar ve saldırılar; başta öğrenciler, öğretmenler, veliler olmak üzere toplumun geniş kesimlerinde yıkıcı etkiler yaratmış durumda. Bir yandan öğrenci ve öğretmenlerin haklarının tırpanlandığı, bir yandan eğitimde piyasa ve dinselleştirme politikalarıyla, başta müfredat değişiklikleri olmak üzere ÇEDES projeleriyle, MESEM projeleriyle, bir yandan tarikatlarla, cemaatlerle imzalanan protokoller ve son olarak Ülkü Ocaklarıyla imzalanan protokollerle eğitimde yıkımın, çöküş ve çürümenin yaşandığı, bir yandan ise öğretmenlik mesleğini ayaklar altına alan "Öğretmenlik Meslek Kanunu" adı altındaki öğretmen kıyım kanunuyla eğitimde geri dönüşü olmayan bir yola girilmiş oldu. Yani sözün özü, sözleşmeli öğretmenlikten ücretli öğretmenlere, özel sektörde çalışan öğretmenlerden ataması yapılmayan öğretmenlere kadar gerçekten çok yönlü kriz ve sorun yumaklarıyla karşı karşıyayız.

Ataması yapılmayan öğretmenlerin feryadına, mülakat mağduru öğretmenlerin feryadına, öğretmen intiharlarının geldiği noktaya yüzümüzü çevirmezsek, onlara kulak kabartırsak yaşanan çürümenin ve çöküşün boyutlarını çok daha iyi anlayacağızdır diye düşünüyorum. Bakın, her yıl KPSS'ye giren öğretmenlerin çok küçük bir kısmının ataması yapılırken ataması yapılmayan öğretmenler işsiz öğretmenler ordusuna katılıyorlar. 2024 yılında KPSS'de Öğretmenlik Alan Bilgisi Sınavı'na 470 bin kişi girerken yıl içinde sadece 19.980 sözleşmeli öğretmenin ataması yapıldı ve bugün, ataması yapılmayan yarım milyonu aşkın öğretmen var. Geçtiğimiz yirmi üç yılda KPSS'ye giren her 100 öğretmenden sadece 15'inin ataması yapılmış durumda. Ataması yapılmayan ve her geçen gün sayıları artan işsiz öğretmenler ya tekrar sınava girmek durumunda kalıyorlar ya da başka alanlarda çalışmak zorunda bırakılıyorlar ve bugün geldiğimiz aşamada öğretmenlerin istihdamları giderek büyüyen bir sorun yumağı hâline geliyor. Bu sorunu çözmek yerine giderek daha karmaşık bir hâle getirmeyi sizler ne yazık ki bir marifet sayıyorsunuz. Mülakatlarla on binlerce öğretmen haksız yere elendi. Aslında, mülakata girenler kendilerinden istenen her şeyi yapmış durumdalar; çalışıyorlar, KPSS yeter puanını alıyorlar ama ne oluyor? Hepsi bir şekilde mülakat sınavlarında eleniyorlar. Seçim öncesinde bir seçim vaadi olan mülakatı kaldırma vaadini yutmuş oldunuz; aslında, halkı, halkın çocuklarını kandırmış, onlara yalan söylemiş oldunuz. Şimdi, KPSS'yi kaldırıp yerine AGS'yi getiriyorsunuz. Bakan Bey de bunu büyük bir marifetmiş gibi müjdeliyor, anlatıyor ama torpilin, kayırmanın ve haksız bir şekilde elemenin bu düzenin kodlarına işlediğini bütün bir memleket biliyor. O yüzden, AGS'nin de adil bir eğitim sistemini getirmeyeceğini bugün herkes biliyor, kimse böyle müjdelere kanmıyor. Biliyoruz ki KPSS gider, yerine AGS gelir; AGS gider, yerine ABS gelir, başka harfler gelir ama siz iktidarda oldukça kayırmacılık, kul hakkı yeme, haksızlık baki kalır.

Bakın, öğretmenler birer birer intihar ediyorlar; atamaları yapılmayan, bunalıma giren, çaresizliğe düşen, işsizlikten çıkış bulamayan öğretmenler yaşamlarına son veriyorlar. Bursa'da, altı sene atama bekleyen 30 yaşındaki Matematik Öğretmeni Hakan Durgut'u hatırlatmak istiyorum size. Yine, Mardin Derik'te, atama bekleyen 28 yaşındaki Serhat Önel'i hatırlatmak istiyorum. Kırşehir'de, ataması yapılmayan ve intihar eden 37 yaşındaki Resim Öğretmeni Ömer Şahin'i hatırlatmak istiyorum. Ne yazık ki her biri cinayet gibi ölümler. Neden oluyor bu ölümler? Çünkü gençlerin umutlarıyla, temiz duygularıyla gerçek anlamda oynuyorsunuz ve atama bekleyen yüz binlerce gencin umudunu âdeta çalıyorsunuz ve işte sonuç ortada.

Öte yandan, öğretmenlerin mücadele konularından bir tanesi de eşit işe eşit ücret mücadelesi. Özel sektörde çalışan öğretmenlerin taban maaş mücadelesi bu mücadelenin bir yönünü oluşturuyor. Ücretli öğretmenlerin kendilerine reva görülen ve değil günlük ücret, saatlik cep harçlığına bile denk gelmeyen ücretlere karşı verdikleri mücadele de bunun bir diğer yönü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Koca, tamamlayın lütfen.

PERİHAN KOCA (Devamla) - Tabii.

Yani aslında öğretmenler her bir taraftan -uzman öğretmeni, başöğretmeni, ücretli öğretmeni, kamuda çalışan öğretmeni- eşit işe eşit ücret talep ediyor.

Tablo ortada, eğitimdeki sorunlar gerçekten çok büyük. O yüzden de eğitim emekçilerinin yaşadıkları sorunların gerçek manada araştırılması için biz bu önergeyi hazırladık. Öğretmenlerin yaşadıkları sorunlara duyarlı olan tüm milletvekillerini de bu önergeye "evet" oyu vermeye davet ediyoruz.

Teşekkür ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Öneri üzerinde Saadet Partisi Grubu adına söz talebi Konya Milletvekili Hasan Ekici'ye aittir.

Buyurun Sayın Ekici. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA HASAN EKİCİ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. DEM PARTİ'nin grup önerisi üzerine Gelecek-Saadet Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Sayın milletvekilleri, öğretmen atamaları konusu tam bir kördüğüm hâline geldi. "Mülakat kalkacak." diye seçimlerden önce verilen sözlerin tutulmaması bir yanda, atamaların 20 binle sınırlı tutulması diğer yanda, sözleri verildiği hâlde yapılmayan atamalar diğer yanda. Şimdi de mülakat yerine KPSS kalkıyor, "Akademi Giriş Sınavı" adı altında yeni bir icada adım atılıyor. Öğretmen geçim derdinde, haklarının peşinde ama anlaşılan bu iktidar mülakatın görevini Akademiye havale etmiş durumda.

Eskiden "makbul vatandaş" diye bir terim vardı, jakoben devlet kendine uygun vatandaşı tanımlardı; şimdi de anlaşılan, makbul öğretmeni seçmek için şapkadan türlü tavşanlar çıkarılmak isteniyor, makbul öğretmen seçimi için mülakat yetmezmiş gibi bir de "Akademi Giriş Sınavı" diye bir icat geliyor. Bu icatla birlikte Hükûmet; öğretmene, eğitim fakültesine, üniversitelere şu mesajı veriyor: "Ey fakülte, sen fakülte olarak eğitim veriyor olabilirsin; ey öğretmen, sen eğitim fakültesini bitirmiş olabilirsin ama ey fakülte, ne senin verdiğin eğitim yeterli ne de ey öğretmen, senin aldığın eğitim yeterli, diploman da kadüktür." Hak vermiyoruz, geçim sorununu halledemiyoruz, mülakatları kaldıramıyoruz, sınav üstüne sınavla gençlerimizi harap ediyoruz, üstüne "Aldığın dört yıllık eğitim yetmez; hadi bakalım, şimdi de Millî Eğitim Akademisine, hem de sınavla." diyoruz. Bir Hükûmet bu kadar mı plansız olur, hiç mi bir sözünü yerine getiremez? Sözde, mülakat kalkacaktı; ne mümkün. Bu Akademi Giriş Sınavı da temmuz ayında yapılacağına göre bundan önce KPSS sınavına girenlerin emekleri tam anlamıyla zayi oldu. İnsanların ümitleriyle, alın teriyle bu kadar oynamaya hangi kitapta cevaz vardır sorarım size. Zaten gençlerin birçoğu, geçim derdinden ötürü ama özel sektörde ama farklı şekillerde geçim derdine çözüm arayıp sınava vakit ayıramayacağını söylüyor. Kimisi "Ben eğitime başlarken bu şartlar yoktu ki." diyor, kimisi "Ben zaten bu eğitimleri dört yıl boyunca aldım." diyor, kimisi "Tıp öğrencisi gibi beş buçuk yıl eğitim mi alacağım?" diye soruyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN EKİCİ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

HASAN EKİCİ (Devamla) - İnşallah, sınavın yapılacağı temmuz ayı geldiğinde, bir yıl boyunca eğitim olacağına göre "Bir yıl boyunca kadrolu öğretmen atamayacağız." falan demezsiniz. Sakın ha, bakın, buradan uyarıyoruz: Atama bekleyen neredeyse 1 milyon gencimiz varken bir de yeni cinliklerle bu batağı daha da büyütmeyin. Mülakatlarda binden fazla gencimizin zaten sırası değiştirilerek hakkı yenmişti. Bakın arkadaşlar, ekonomi, sağlık derken eğitimi de allak bullak hâle getirdiniz. Bu yol, yol değil; bir an önce bu sistemden çıkın ve gençlere gerçekten umut vadedecek yöntemleri birlikte geliştirelim. Gelin, siyasiler, sendikalar, akademisyenler olarak ortak akılla bu meselenin çözümü için ne yollar bulabileceğimize hep birlikte karar verelim.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Öneri üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz talebi Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Türkoğlu. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Türkiye'de belki de tarihin en önemli, en büyük, en dramatik ve trajik sorun alanlarından biri hâline gelmiştir atanmayan öğretmenler meselemiz. Bu, artık utanılacak bir meseledir. Yalnızca ve sadece bir mesleğe mensup olan ve ileriye doğru hayatını bu meslek üzerine kurgulayan meslektaşlarımızın -ki ben de bir öğretmenim- belki de bu ülkede yaşadıkları en büyük zulümdür şimdiki hâlleri. Sayıları 1 milyona yaklaşıyor, atama bekliyorlar; ilgili fakültelerden mezun oldular, formasyonlarını aldılar, tamamladılar ve fakat 20 bin atama yapmaya kalkıyorsunuz; onu da beceremiyorsunuz.

Devamında, bu kadar engeli aşıp mülakat engeliyle karşı karşıya kalıyorlar. Hâlbuki söz vermişti Reisicumhur, "Mülakatlar kalkacak." demişti. Kaldırdınız mı? Kaldırmadınız. Kaldıracak mısınız? Hayır. Bu mülakatlarda büyük kul hakları yenilecek, bunu yapamayacaksınız dedik. Dinlediniz mi? Dinlemediniz. Çünkü nefsi ve kibri öyle büyük bir Bakana sahipsiniz ki o Bakan istemediği sürece Sayın Cumhurbaşkanının sözü de yere düştü.

Geldiler mülakata; tarihin en adaletsiz, en hukuksuz mülakatına imza attılar. O mülakatın belgelerini yayınladılar ya, sınava girmeden verilen notları deşifre ettiler. KPSS'den yeterli puan aldığı hâlde, apaçık ve alenen, girdikleri illere göre verilen farklı puanlarla 1.500'ün üzerinde meslektaşım kazanmış olduğu atanma hakkını kaybetti. Günlerce buralarda anlattık, aslında AK PARTİ'nin Grup Başkan Vekilleri de kuliste konuşurken "Evet, burada apaçık bir haksızlık var." dediler, dediler ama giderdiler mi? Gidermediler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) - Tamamlayayım.

BAŞKAN - Sayın Türkoğlu, tamamlayın lütfen.

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) - Şu koskoca devlet, hakkını gasbettiği hepi topu 1.500'ün üzerinde öğretmen arkadaşımızı şu Meclisin kapısında ağlattı ama bir ek kontenjan verip özür dilemek nezaketinde de bulunmadı. Şimdi, onu da aştınız, ÖMK garabetiyle bir Eğitim Akademisi ihdas ettiniz. Niye ettiğinizi Allah da biliyor, kul da biliyor, bilim adamları da söylüyor; "Topyekûn öğretmen adaylarını bir zapturapta alalım, bir sıygaya çekelim ne kadarı bizden, ne kadarı değil diye." Neden? Çünkü bakış açınız bu.

Tekrar ediyorum, biz Sayın Yusuf Tekin'i cemaziyelevvelinden, Müsteşarlığından biliriz. Bu zulüm, bu öğretmenlerimize artık yapılmaz, artık insafa gelin.

Teşekkür ederim efendim. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Öneri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talebi İstanbul Milletvekili Suat Özçağdaş'a aittir.

Buyurun Sayın Özçağdaş. (CHP sıralarından alkışlar)

 CHP GRUBU ADINA SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DEM PARTİ'nin ataması yapılmayan öğretmenlerin sorunları üzerine verdiği grup önerisi üzerine CHP Grubu adına konuşmak için söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Aslında, bu Genel Kurulda, eğitimle ilgili meseleleri neredeyse her hafta konuşuyoruz. İktidar partisine, Türkiye'de öğretmenlerin, atanamayan öğretmenlerin, engelli öğretmenlerin, rehber öğretmenlerin, sözleşmeli öğretmenlerin, maaşlarını ödeyemediğiniz ücretli öğretmenlerin, depremzede öğretmenlerin, matematik, fen ve diğer branşlardaki öğretmenlerin, yine maaşlarını ödemeyi başaramadığınız usta öğreticilerin ve kendilerini yoksulluğa, itibarsızlığa ve şiddete maruz bırakmış olduğunuz 1,2 milyon cumhuriyet öğretmeninin sorunlarını maalesef anlatamıyoruz. Öyle bir iktidarla karşı karşıyayız ki ne söylersek söyleyelim, herhangi bir utanma belirtisi görünmüyor, herhangi bir iş yapma ihtiyacı da görünmüyor. 68 binle almış oldukları atanmayan öğretmen sayısı 1 milyona varmış; bu 1 milyon öğretmene "Mülakat yapmayacağız size." demişler, sonra "Mülakat yapacağız." demişler, "Mülakatları mülakat gibi yapacağız." demişler; yapamazsınız, sorun olur demişiz, sorun olmuş, 1.600 atanamayan öğretmen haklarını kaybetmiş ve burada iktidar partisi grubunun içerisindeki milletvekillerinin tamamı da "Haksızlık oldu." diyorlar ama bu 1.600 öğretmenin hakkını teslim etmiyorlar. Çok basit, 1.600 öğretmen için KPSS'yle almak üzere ek bir kontenjan verelim, bunu çözelim. Peki, Millî Eğitim Bakanlığı personeli ne diyor, Genel Müdürü ne diyor? "Evet, haklısınız." diyor. Bakan Yardımcısı ne diyor? "Haklısınız." diyor. Neden yapmıyoruz bunu Sayın Grup Başkan Vekilim? Siz parti olarak "Mülakat yapmayacağız." dediniz, yaptınız. "Mülakat gibi mülakat yapacağız." dediniz, yapamadınız. "23.670 emekli öğretmen var, emekli öğretmen kadar atayacağız." dediniz, atamadınız; 20 bin kişi atadınız, 3.670 kişi eksik atadınız. Sadece bu bile bu 1.600 arkadaşımızın atanması için bir nedendir. Neden böyle bir çaba içerisine girmiyorsunuz?

Ve sonuç itibarıyla öğretmenler atanmadığında bir de bundan yararlanamayan öğrenciler var. 23.670 öğretmen emekli olduysa -ki bu emekli sayısı devam ediyor, 35 binleri buldu- 600 binin üzerinde öğrenci aslında öğretmensiz kalmış demektir; meselenin bir de bu boyutu var. Siz, altı yüz on iki gündür öğretmen atayamamış bir iktidarsınız; altı yüz on iki gündür öğretmen atayamadınız.

Dolayısıyla Türkiye'nin ciddi bir eğitim bunalımı var ama okulları temizlemeyen, temizleyemeyen ve her şeyi bildiğini iddia eden bir Bakanla karşı karşıyayız. Hiçbir sorunu çözmeyen ama sürekli muhalefetle kavga eden bir iktidarla karşı karşıyayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özçağdaş, tamamlayın lütfen.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (Devamla) - Değerli iktidar partisi mensupları, bu arkadaşlarımızın -ister 500 bin olsun, ister 1 milyon olsun- her biri bir insan, her biri annesinin ve babasının gözdesi. O yoksul aileler bu çocukları yıllarca okuttular. Şu anda eğitim sisteminin, Bakanın kendi açıklamalarına göre en az 45 bin kişiye ihtiyacı var ve siz, Millî Eğitim Akademisi icadıyla -ki bunu burada çok uzun konuştuk, sadece eleme amaçlı olarak yapıyorsunuz- iki yıl boyunca da eleman almayacaksınız, personel almayacaksınız, öğretmen almayacaksınız.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak tekrar tekrar söylüyoruz: İki yıllık Millî Eğitim Akademisini bekleyemeyiz, 100 bin öğretmen atamasına ihtiyacımız var. KPSS'yle 100 bin öğretmen atamalıyız ve ilk iş olarak bu 1.600 arkadaşımızı derhâl KPSS'yle alabiliriz. Eğer sorun çözmek istiyorsanız bu sorunları birlikte çözebiliriz. Amaç sorun çözmekse, Meclis bunun için varsa gelin, el birliğiyle bu önergeyi kabul edelim, bu mülakat mağduru öğretmenlerin sorunlarını çözelim.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Öneri üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talebi Ankara Milletvekili Orhan Yegin'e aittir.

Buyurun Sayın Yegin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN YEGİN (Ankara) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; aziz milletimizi ve onu temsil eden Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

"Eğitimde yıkım ve çöküş yaşanan dönemlerdir, eğitimin katledildiği dönemlerdir AK PARTİ dönemleri." gibi ifadeler oldu. "Makbul vatandaş gibi makbul öğretmen, yandaş öğretmen seçmeye çalışılan bir anlayış" gibi eleştiriler, sözler oldu.

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Eleştiri değil gerçek, gerçek!

ORHAN YEGİN (Devamla) - "Yaptığı kanunla insanları zapturapt altına almaya çalışan" denildi; "'Ne kadarı bizden acaba, ne kadarı bizden değil? Bizden olanları tutalım, olmayanları sistemin dışına itelim.' kanunları yaptı." denildi.

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Tam da bu!

ORHAN YEGİN (Devamla) - Şimdi, bunların hepsi, aslında Türkiye'de yirmi yıllık AK PARTİ iktidarları döneminde her alanda olduğu gibi hem siyasal alanda hem hizmet alanlarında AK PARTİ'nin ne yaptığını, neleri başardığını gerçekten görememiş olmak, aynı zamanda bunun felsefesini, bunun meselesinin içerisindeki o ruhu doğru anlamamış olmak ve dolayısıyla durduğunuz yerden o siyasal bakış açınızla "Ya, bir kötü söz edelim de bir küçük düşürelim de ne söylersek söyleyelim." yaklaşımının aslında bir uzantısı.

Şimdi, 2002 yılında, ilköğretim ve ortaöğretimde toplam 13 milyon 675 bin öğrencisi var Türkiye'nin; 2024 yılında bu sayı ilköğretim ve ortaöğretimde 13 milyondan 18 milyon 710 bine geliyor. Bakın arkadaşlar, okullaşma oranlarını biz bu artış olmasına rağmen, 5 milyon artış olmasına rağmen ilköğretimde yüzde 96'ya, ortaöğretimde yüzde 50'den alıp yüzde 88'e, 89'a çıkarabiliyoruz. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısını 2003'te ilkokulda 28'den 2024'te 18'e ve yine ortaokulda 18'den 14'e düşürebiliyoruz; lisede 12'ye düşürebiliyoruz.

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Ya, zorunlu eğitimin artmasıyla oldu o, normal.

ORHAN YEGİN (Devamla) - Derslik başına düşen öğrenci sayısını 2002'de ilkokulda 36 iken 23'e ya, üçte 1'ine, üçte 2'sine düşürebiliyoruz ve ortaokulda 30'dan 22'ye.

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Bölgesel dağılım da eşit değil orada!

ORHAN YEGİN (Devamla) - Şimdi, bunu neyle yapıyoruz? Bunu derslik sayısını artırarak yapıyoruz; bunu, öğrenci sayısı artmış olmasına rağmen, 5 milyon, 13 milyondan 18 milyona gelmiş olmasına, üçte 1 artmasına rağmen derslik sayısını artırarak, öğretmen sayısını artırarak tesis sayısını artırarak...

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Maaşını veremeden ücretli öğretmen çalıştırıyorsunuz!

ORHAN YEGİN (Devamla) - Yaptığımız tesisler de eskisi gibi sadece okula girilen, dersliklerin olduğu tesisler değil; sosyal alanlarıyla beraber, spor tesisleriyle beraber hem tesis anlamında hem nitelikli insan gücü anlamında buraya büyük bir yatırım yaparak...

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Sabun da koysanız iyi olacak!

ORHAN YEGİN (Devamla) - İktidara geldiğimiz yıllarda bütçe içerisindeki sırası 4'üncü olan Millî Eğitimi yirmi küsur yıldır yaptığımız bütçelerde hep 1'inci sıraya taşıyarak bunu yapıyoruz.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Vekilim, bu 1.600 öğretmeni alın! Bu 1.600 haksızlığa uğramış öğretmeni alalım! Beraber alalım, siz alın!

ORHAN YEGİN (Devamla) - Bu bütçe öğretmen alımlarına da atamalarına da gidiyor, okul yapımlarına da gidiyor, sıraların üzerlerine konulan bedava...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN YEGİN (Devamla) - Bir dakikam var mı?

BAŞKAN - Var.

Tamamlayın lütfen.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Bu 1.600 öğretmeni siz alın! Bunlar da vatan evladı ya!

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Şunu çözün de teşekkür edecek bir konu olsun!

ORHAN YEGİN (Devamla) - Okulda öğrencilerin kitaplarının masaların üzerine konulması için harcanan bütçeler de bunun içerisine giriyor; hepsi bunun içerisine giriyor. AK PARTİ'yle tarihin en dramatik, en acı, en kahredici problemi hâline getirilmiş öğretmen atamaları.

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Evet!

ORHAN YEGİN (Devamla) - Yahu, mübarek, 800 bin öğretmen atanmış AK PARTİ döneminde. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Bu 1.600'ü de atayıverin ya! 1.600'ü de atayın madem!

ORHAN YEGİN (Devamla) - Bugünkü kamu kurumlarındaki öğretmenlerin yüzde 70'inden fazlası, yaklaşık yüzde 80'i AK PARTİ dönemlerinde atanmış mübarek; bunu nasıl burada söylüyorsun?

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - 1.600'ü de atayın!

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - 1.600 öğretmeni atayalım, beraber yapalım!

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Ya, yirmi yılda 150 bin ücretli öğretmen var, neden bahsediyorsun Sayın Vekilim!

ORHAN YEGİN (Devamla) - Şimdi, bakın, arkadaşlar, kadrolu, sözleşmeli öğretmen, ücretli öğretmen var, evet.

İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) - Siz yapın, 1.600 öğretmeni siz atayın. 1.600 öğretmeni atayacak mısınız?

ORHAN YEGİN (Devamla) - Kadrolu öğretmen vardı, ücretli öğretmenlik bizden önce başladı 1998'de, dersler boş geçiyordu, boş geçmesin diye yapıldı. 2005 yılında biz sözleşmeli öğretmenlik getirdik. Niye getirdik? Niye getirdik ya sözleşmeli öğretmenliği?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Niye getirdiniz?

ORHAN YEGİN (Devamla) - Doğu'da, Güneydoğu'da, Ankara'da, Kastamonu'da...

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Sayın Cumhurbaşkanı "Atanamayan öğretmen mi olur?" diyordu, 2002'de dedi.

İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) - Gelin, 1.600 öğretmenin atamasını yapın. Siz yapın, bakın, siz prim yapın.

ORHAN YEGİN (Devamla) - Verir misiniz bir dakika daha? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Bizce verin.1.600 öğretmenle ilgili açıklama...

İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) - 1.600 öğretmeni atayın, bir saat verelim size.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Başkanım verin ya. Şu sorunu çözelim, bu çocukların gözyaşını dindirelim ya. 1.600 çocuk var, yapmayın!

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

 Sayın Yıldırım Kara, bir söz talebiniz var.

 

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

52.- Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara’nın, deprem illerindeki yerinde dönüşüm projelerine ilişkin açıklaması

 

NERMİN YILDIRIM KARA (Hatay) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Deprem illerinde dönüşüm hizmetleri kapsamında yerinde dönüşüm projeleri yapılıyor, gayet güzel. Bu projelerde 750 bin lira kredi ve hibe konutlara, 400 bin lira hibe ve kredi de iş yerlerine yani ticarethanelere veriliyor ancak günümüz koşullarında bu tutarlarla ev yapmak mümkün değil. Her yere para bulan AK PARTİ iktidarı işçiye, emekçiye, emekliye, asgari ücretliye ve depremzedeye gelince "Para yok." diyor, "Tasarruf tedbiri." diyor.

Şimdi şunu öneriyoruz, hep eleştirmiyoruz: Bakın, müteahhidin yaptığı sözleşmelerle yapı ruhsatı alan hak sahipleriyle gelin, bir masaya oturun, deyin ki: "Sizlere esnek tutarlı, faizsiz, kademeli bir kredilendirme sistemi uyguluyoruz." ve burada müteahhidin eline bırakmayın bu depremzedeleri. 2 milyon, 3 milyon gibi paralar istiyor bu müteahhitler. Depremzedeye derman olun.

BAŞKAN - Sayın Kaya...

Buyurun.

 

53.- Antalya Milletvekili Aykut Kaya’nın, Muratpaşa ilçesinin Zeytinköy bölgesinde uyuşturucuyla mücadele için yapılması gerekenlere ilişkin açıklaması

 

AYKUT KAYA (Antalya) - Muratpaşa ilçemizin Zeytinköy bölgesini zehir tacirleri kendilerine üs edinmiş durumda. Bu zehir tacirleri Zeytinköy bölgesinde yaşayan hemşehrilerimize, çocuklarımıza, gençlerimize büyük tehdit oluşturmaktadır. Zeytinköy bölgesinde bulunan Yeşildere Mahallemiz de bu durumdan yıllardır mağdur olmaktadır. Mahallede mobil karakol altyapısı kuran Antalya Emniyetimizin etkin bir mücadele yürütmekte olduğunu biliyoruz lakin uyuşturucuya karşı mücadele sadece kolluk kuvvetlerimizin sırtına yüklenemez. Yeşildere Mahallemizin imar planında bulunan okulun, karakolun, sağlık ocağının ve tüm kamu kurumlarının bir an önce yapılması gerekiyor. Bu kurumların açılması, bölgede oluşan olumsuz algının dağıtılmasının ilk adımı olacak. Bölgede uyuşturucuya karşı etkin mücadelenin bir sacayağının da bölgenin kentsel değerinin ve cazibesinin artırılması olduğunu unutmamamız gerekiyor. Ayrıca, Zeytinköy bölgesinde uyuşturucuya karşı mücadele merkezi kurulması yerinde olacaktır.

BAŞKAN - Sayın Dindar...

Buyurun.

 

54.- Van Milletvekili Mahmut Dindar’ın, Patnos Cezaevine ilişkin açıklaması

 

MAHMUT DİNDAR (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Türkiye cezaevleri hak ihlal alanlarına dönüşmüş durumdadır. Tutuklu ve hükümlülerin yasalarla tanımlanmış hakları keyfî bir şekilde ihlal edilmektedir. Geçen yıl 700'den fazla mahpus sağlık ve yaşam hakları korunmadığı için yaşamını yitirmiştir.

Hukuksuz uygulamalarıyla sürekli gündemde olan bir cezaevi de Patnos Cezaevidir. Bu hapishanenin suyu içmeye, kullanılmaya uygun değildir. Orada tutsak olanlar ve hatta çalışan gardiyanlar bile su sorunundan şikâyetçidir. Hastaneye gitmek isteyen tutsaklar için sevk ve tahliye sorunu var. Patnos Devlet Hastanesi tutuklu ve hükümlülerin talepleri için yetersiz kalmaktadır. Bu hafta Patnos Cezaevi işkence iddialarıyla gündeme gelmiştir. Kadın tutsaklar Helin Özdemir, Rumeysa Bozkurt ve Hayriye Göksü'ye, 18 Aralıkta gardiyanların koğuşlarına düzenlediği baskın sırasında işkence uygulandığı iddia edilmektedir. İşkence ve kötü muamele iddiaları titizlikle sorgulanmalıdır.

Teşekkürler Başkanım.

 BAŞKAN - Sayın Arpacı...

Buyurun.

 

55.- Denizli Milletvekili Şeref Arpacı’nın, Denizli'de 200'den fazla yaşlının huzurevi için sıra beklediğine ilişkin açıklaması

 

ŞEREF ARPACI (Denizli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Denizli'de 200'den fazla yaşlımız huzurevinde bir yer bulabilmek için sıra bekliyor. AKP Hükûmeti işçiyi, çiftçiyi, memuru, emekliyi yok saydığı gibi yaşlılarımızı da yok sayıyor. Denizli ve Çivril'de huzurevleri deprem yönetmeliğine uygun olmadığı için kayıt kabul edemiyor. Yirmi iki yıldır iktidarda olan AKP Hükûmeti bu sorunu çözmek için hiçbir şey yapmıyor, devlet görevini yerine getirmiyor.

Diğer bakanlıklar gibi Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı da bütçesinden Denizli'ye, Denizlililere pay aktarmıyor. Ey AKP! Ey iktidar! Yaşlılarımızın yaşam hakkı bağışlara değil sosyal devlet ilkelerine dayanmalıdır.

5'li çeteye milyarlar akıtanlar, özel şirketlerle pırlanta anlaşması yapanlar; yaşlılarımızı yok saymayın, hak ettiği değeri verin diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Oduncu Kutevi...

Buyurun.

 

56.- Batman Milletvekili Zeynep Oduncu Kutevi’nin, Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait iş yerlerinin kiralarına yapılan zamma ilişkin açıklaması

 

ZEYNEP ODUNCU KUTEVİ (Batman) - Teşekkürler Başkan.

Derinleşen ekonomik kriz halkı yoksulluğa sürüklerken yüksek kiralar nedeniyle esnaf kepenk kapatmayla karşı karşıya kalmaktadır. Özellikle Siverek başta olmak üzere birçok kentte Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait iş yerlerinde kiracı olan esnaf, 2-3 katına çıkan zamlar nedeniyle mağdur olmaktadır. Zamlı kiralarını ödeyemeyen esnaf iş yerlerini kapatmak durumunda kalmaktadır. Bu konuda yetkililere buradan kiraların makul bir seviyede tutulması çağrısında bulunuyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Ergun...

Buyurun.

 

57.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Marmaris'in Selimiye Mahallesi'nde yapılması planlanan yat limanı projesine ilişkin açıklaması

 

METİN ERGUN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Marmaris'in Selimiye Mahallesi'nde yapılması planlanan yat limanı projesi Datça-Bozburun Özel Çevre Koruma Bölgesi içerisinde yer almaktadır ve deniz doldurularak gerçekleştirilmesi planlanıyor yani yeni bir çevre talanıyla karşı karşıyayız. Projeye baktığımız zaman, ÇED başvurusu yalnızca bir gün içinde incelenmiş. Proje, doğal ekosisteme, Selimiye'nin özgün yapısına ve halkın geçim kaynaklarına ciddi zararlar verme riski taşıyor. Aracılığınızla Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanına sormak istiyorum: Bu süreçte kamu yararı gözetilmiş midir? ÇED sürecinde bölge halkının taleplerine neden yer verilmemiştir? Selimiye'nin korunması için hangi adımlar atılacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Işık Gezmiş...

Buyurun.

 

58.- Giresun Milletvekili Elvan Işık Gezmiş’in, Giresun'un Keşap ilçesinin Karabulduk ve Çamlıca köylerinin mağduriyetine ilişkin açıklaması

 

ELVAN IŞIK GEZMİŞ (Giresun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Seçim bölgem Giresun'un Keşap ilçesi kapanan beldesi Karabulduk'ta 8 Ağustos 2022 yılında gerçekleşen sel felaketinden sonra bölgenin merkezi konumundaki Karabulduk'ta hemşehrilerimin sosyal alan olarak kullandığı park, mahalle yolları ve istinat duvarı çalışmaları hâlâ tamamlanmamış olup bölge halkı mağduriyet yaşamaktadır. Bölgenin merkez köyü konumundaki Çamlıca köyündeki köy okulumuz, geçmiş yıllarda eğitim alanında büyük başarılara imza atmış olmasına rağmen atıl durumdadır. Çamlıca halkı okulunun acilen açılmasını istiyor.

İktidarın yanlış politikaları sonucu göç etmek zorunda kalan, nüfus azlığı nedeniyle kapanan belediye Karabulduk için acilen gerekli yatırımlar yapılıp hemşehrilerimizin mağduriyeti giderilmelidir.

BAŞKAN - Sayın Şahin...

Buyurun.

 

59.- İstanbul Milletvekili İsa Mesih Şahin’in, öğretmen atamalarındaki mülakata ilişkin açıklaması

 

İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Öğretmen atamalarıyla ilgili bir gündemimiz oldu; araştırma önergesi talebi reddedildi.

Şimdi, bir hususu tekrar AK PARTİ'li arkadaşlara hatırlatmak isterim: Arkadaşlar, Sayın Akbaşoğlu, bakın, öğretmen atamalarında, öğretmen mülakatlarında torpil oldu demiyoruz; çok önemli bir şey söylüyoruz. Ya, bir derdimiz var, dert şu: Bölgeler arasında komisyonlarda farklı puanlamalar yapıldı. Bunu çürütmek -işinizi de kolaylaştırıyorum- için mülakatın hangi kriterlerle yapıldığını gelin, gerçekten açıklayın, biz de size destek verelim. Yani mülakat kriterleri... Şunu kastediyorum: Hangi puanlama kriterleri uygulanmış? Sorulara nasıl puanlamalar yapılmış? Bakın, eleştiri şu: Farklı bölgelerde farklı puanlama. Neyi kastediyorum?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Şahin.

İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) - İstanbul Siyavuşpaşa'da mülakata giren öğrencilere KPSS puanı neyse mülakatta da hemen hemen aynı puan verilmiş ama farklı illerde 4 puan, 5 puan gibi yüksek puanlar verilmiş. Bunun bir kriteri var mı? Varsa bakın bir şey demeyeceğiz ama bizim itirazımız, meramımız bunun bir kriteri yok. Dolayısıyla da burada bir haksızlık oluşuyor arkadaşlar. Bu konunun tek çözüm yolu -1.600 arkadaşımız 20 bin kontenjanın dışında kaldı- tek adil çözümü ek atama yapılmasıdır. Az önce Sayın Orhan Yegin "800 bin atama yaptı AK PARTİ iktidarı." dedi. Elhak, doğrudur, Nasrettin Hoca hesabı "99'u veren Rabb'im 100'ü de verir elbet." demiş. Arkadaşlar, 800 bin atamayı yapan AK PARTİ iktidarı bu 1.600 arkadaşımızın da atamasını yapar, yakışan da budur diyorum.

Teşekkür ediyorum.

 

V.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- CHP Grubunun, Kocaeli Milletvekili Nail Çiler ve arkadaşları tarafından, 22 Ekim ve 24 Aralık 2024 tarihlerinde meydana gelen doğal gaz patlamalarının incelenmesi ve sorumlularının ortaya çıkarılması amacıyla 7/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 8 Ocak 2025 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi bulunmaktadır, öneriyi okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

8/1/2025

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 8/1/2025 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 

 

 

Ali Mahir Başarır

 

 

Mersin

 

 

Grup Başkan Vekili

 Öneri:

Kocaeli Milletvekili Nail Çiler ve arkadaşları tarafından, 22 Ekim ve 24 Aralık 2024 tarihlerinde meydana gelen doğal gaz patlamalarının incelenmesi ve sorumlularının ortaya çıkarılması amacıyla 7/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (994 sıra no.lu) Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 8/1/2005 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Önerinin gerekçesini açıklamak üzere söz talebi Kocaeli Milletvekili Nail Çiler'e aittir.

Buyurun Sayın Çiler. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA NAİL ÇİLER (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nü kutluyorum.

Kocaeli'de meydana gelen doğal gaz patlamalarıyla ilgili, son üç ay içerisinde ikinci kez bu kürsüden sizlere hitap ediyorum. Daha önce, 22 Ekim günü, Kocaeli Gebze'de Mevlana Mahallemizde meydana gelen patlamayla ilgili burada söz almıştım. Bu patlamada 2 vatandaşımız maalesef hayatını kaybetti, 7 vatandaşımız yaralandı; toplam 17 dairede yaşayan 59 kişi evlerinden tahliye edildi, Necatibey Apartmanı mühürlendi. Vatandaşlarımız büyük maddi kayıp yaşadı. O zaman yaptığım konuşmada, eksikliklerin olduğundan, zararın tazmin edilmediğinden bahsetmiştim ve şu uyarıyı yapmıştım bu kürsüden: "Bakın, elimde vatandaşlarımızın gaz kokusu şikâyetine ilişkin belgeler mevcut. O gün kontrole gelen firma yetkilileri 'Çözülmüştür.' diyerek bölgeden ayrılıyorlar, PALGAZ yine önlem almıyor. 'Yine bir facia mı bekleniyor?' diye düşünmeden edemiyorum. İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalı, bu ihmallere artık son verilmeli." demiştim bu kürsüden değerli milletvekilleri. Bu uyarıyı yaptıktan iki buçuk ay sonra ne oldu biliyor musunuz? Darıca Bayramoğlu Mahallemizde 8 bin konutluk bir inşaatın peyzaj çalışması sırasında -8 bin konutu yapan inşaat firmasını da araştırırsanız çok memnun olurum- doğal gaz hattının delinmesi neticesinde gaz akışının kesilmesi ve arızanın giderilerek tekrar gaz verilmesiyle bazı ilçelerimizde patlamalar meydana gelmiştir. Bu patlamalar, arızanın olduğu yerden 5 kilometre uzakta, Abdi İpekçi Mahallesi 1524'üncü Sokak Eyüp Apartmanı'nda meydana geldi. Tıpkı Gebze'de yaşanan olayda olduğu gibi, vatandaşlarımız PALGAZ'ı arayıp gaz kokusu olduğunu söyledikten sonra gelen ekipler on dört dakika binada duruyor, "Arızayı giderdik, sorun yok. Binayı havalandırıp gazı kullanabilirsiniz." diyorlar ve toplam on altı dakika sonra olay yerinden ayrılıyorlar. Bunların kamera kayıtları mevcut. Peki, ne oluyor biliyor musunuz? Kırk beş dakika sonra patlama meydana geliyor. İşte, bu ihmal yüzünden meydana gelen patlamada 14 vatandaşımız yaralandı, 1 yaralımızın ise beyin ölümü gerçekleşti. Patlamanın olduğu bina kullanılmaz hâlde, aynı sokaktaki binalarda ve araçlarda hasar meydana geldi. Biz, iki buçuk ay önce "İhmal var, önlem alınmıyor. Yeni bir facia mı bekleniyor?" derken konunun üzeri kapatılmaya çalışıldı; soruşturma kamuoyunu tatmin edecek şekilde yürütülmedi, yürütülmüyor. Ardından patlamalar oldu. Bu durum kaza değil ihmaldir arkadaşlar.

Olay olduktan sonra Cumhuriyet Halk Partili belediyeler olay yerine hemen gitti. Ulusal ve yerel basında arkadaşlarımızla konuyu gündeme getirdik, krizi nasıl çözebiliriz diye adımlar atmaya çalıştık fakat 3'üncü güne kadar yetkililer acil durum çalışması yapmadılar. Benim oda başkanlığı dönemimde, afetlerde, o bölgede kullansın diye sabit aşevi, yürüyen mobil aşevi ve günde 30 bin ekmek çıkartan mobil fırın varken bunları sahada ancak facianın 3'üncü günü görebildik. Vatandaşlarımız kış günü kaderlerine terk edildi; ısınamadılar, yemek pişiremediler, karanlığa mahkûm edildiler; PALGAZ ve SEDAŞ sayesinde yeni yıla soğuk ve karanlıkta girdiler. Cumhuriyet Halk Partili komşu belediyelerimiz sahada vatandaşlarımızın yardımına koştu. Onlara da buradan sizler adına teşekkür etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, PALGAZ yatırım yapmıyor. Doğal gaz hatları eski ve ani basınç değişikliğine dayanamıyor ya da kontroller yapılmıyor. Patlamanın ardından yaklaşık 55 bin hanenin gazı kesildi. Gebze'de ve Darıca'da meydana gelen patlamalarda ortaya çıkan zararı PALGAZ da vatandaşlarımıza hâlâ ödemedi; bunu derhâl ödemelidir. Mağdur edilen hanelere fatura desteği verilmelidir. Hâlâ gaz verilmeyen yerler var. Gazların açıldığı yerlerde koku şikâyetleri devam ediyor. Bu süreçte bazı okullarda öğrencilerimiz evlerine geri gönderildiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çiler, lütfen tamamlayın.

NAİL ÇİLER (Devamla) - Vatandaşlarımız ısınabilmek için elektrik sobası kullanmaya başlayınca trafolar patladı, hatlar yandı, elektrikler kesildi. Kocaeli, ekonominin başkenti fakat yokluklar içinde çırpınıyor. Kocaeli, on bir ayda toplamda 691 milyar vergi ödedi, tahsilatta ve tahakkukta Türkiye 1'incisi. Gelin görün ki doğru düzgün elektriğimiz var mı? Yok. Ne de doğal gaz var. Her gün 8-10 ilçede SEDAŞ tarafından elektrikler kesiliyor. Doğal gazda güvenlik yok, elektrikte güvenlik yok. SEDAŞ özelleştiğinden beri altyapı yatırımı yapmıyor, PALGAZ altyapı ve regülatör kontrollerini yapamıyor, daha büyük facialara davetiye çıkarılıyor. PALGAZ ve SEDAŞ da vatandaşlarımızı canından bezdirdi, vatandaşlarımız bu şirketlerin yeniden kamulaştırılmasını istiyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına buradan sesleniyorum: Artık bu rezalete son verin diyorum, lütfen başka canlar gitmesin diyorum.

Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Öneri üzerine Saadet Partisi Grubu adına söz talebi Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen'e aittir.

Buyurun Sayın Ekmen. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. 22 Ekim ve 28 Aralık 2024 tarihlerinde Kocaeli ilimizde yaşanan patlamalarla ilgili CHP grup önerisi hakkında söz almış bulunuyorum.

Öncelikle, Gebze ve Darıca'da hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum; ailelerin acısını paylaşıyorum.

Patlamalara baktığımızda sebep olarak izinsiz inşaat kazıları, dağıtım firmasının ve denetim makamlarının duyarsızlıkları ve şikâyetlerin dikkate alınmamasının sonuçlarını görüyoruz. Firmaların lakayıtlığı, denetimsizlik, iktidara yakın şirketlerin "Bana bir şey olmaz." hissi, ehliyetten ve liyakatten uzak, iş bilmez ve "Acaba gereğini yaparsam siyasiler ne der?" korkusu yaşayan bürokratların iş birliğiyle ortaya çıkan cinayetlerden bahsediyoruz aslında. Patlamalar ve kayıpların sorumlusu sadece bir gaz şirketi değildir. Bu patlamalar eksik denetimlerin, yetersiz yatırımların ve iş bilmezliğin acı tablosudur. Sormadan edemiyoruz: Hangi vicdan, hangi ahlak, hangi sorumsuzluk hissi bu ihmalleri yaratabilir? Gebze'de, Darıca'da, Sakarya'da art arda yaşanan doğal gaz patlamalarının nedeni olan denetimsizlik, dokunulmazlık ve boşvermişlik hâlini ülkenin herhangi bir köşesinde her gün görebilmekteyiz ama biz bugün örneklerimizi bu bölgeden verelim: Geçen yıl, 26 Ekim 2023'te Sakarya Akyazı'da, ondan önce 7 Eylül 2023'te Sakarya'nın Kaynarca ilçesinde AGDAŞ'ın doğal gaz hattı çalışmaları sırasında meydana gelen patlamada 1 işçi yanarak yaralandı. Yine, 2019 yılında Erenler ilçesinde gaz dağıtım hattında yaşanan yangınlar Sakarya doğal gaz patlamalarıyla anılır hâle geldi. Düşünün, Gebze'de Mevlana Mahallesi'nde mahalle sakinleri defalarca şikâyette bulunuyor, gaz kokusunu hissediyorlar, uyarmaktan yorulmuyorlar; PALGAZ ne yapıyor? Göstermelik incelemelerle gazı tekrar açıyor. Peki, sonra ne oluyor? Patlama, 2 can kaybı, 7 yaralı ve paramparça bir mahalle. Sorumlu kim? Sorumluluk şirketin iş bilmezliği kadar denetim yapması gerekenlerindir de aynı zamanda. Denetlemekten sorumlu olanlar neredeydi? Bu sorunun cevabını vermek zorundasınız.

Bir başka soru: Altyapı ve enerji sistemlerindeki yatırımların yetersizliği, Kocaeli gibi hızlı göç alan, sanayisiyle öne çıkan ve İstanbul depremi nedeniyle olası bir senaryoda büyük bir risk altında olan bu ilimizde yeterli altyapı yatırımları ve denetimler neden yapılamamaktadır? Denetimleri yapmayan kamu görevlileri kimlerdir? Önlemleri almayıp vatandaşı tehlikeye atan PALGAZ, AGDAŞ ve diğer şirketlere bugüne kadar hangi cezai yaptırımlar uygulanmıştır? Gaz hatlarını güvenli hâle getirmek için ne yapılması gerekmektedir ve ne yapılmıştır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ekmen, tamamlayın lütfen.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Konuşmamın bu bölümünde, Sayın Akbaşoğlu, dikkatinizi Diyarbakır'dan gelen bir çağrıya çekmek istiyorum: Doğu ve Güneydoğu Ağaç ve Orman Ürünleri Üreticileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Mehmet Anık bugün yayınladığı bir çağrıyla Sayın Cumhurbaşkanı, Teknoloji Bakanı Sayın Mehmet Fatih Kacır ve Sanayi Bakanı Sayın İbrahim Yumaklı'ya seslenerek Diyarbakır'da orman ürünleri ihtisas organize sanayi bölgesinin gerekliliğine ve yine, melez kavak üretiminin desteklenmesine olan ihtiyaca dikkat çekmiştir. Biliyorsunuz, cumartesi günü Sayın Cumhurbaşkanı Diyarbakır'da olacaktır, mutlaka Diyarbakır'a çok önemli duyurular ve müjdeler verilecektir. Bu iki hususun da Sayın Cumhurbaşkanının dikkatine aracılığınızla sunulmasını talep etmekteyiz. Sektörel çekim merkezi yaratmak, 5 bin insanın istihdamının önünü açmak ve Diyarbakır'a yatırımcı kazandırıp ihracatın geliştirilmesi açısından bu çağrıyı, Sayın Akbaşoğlu, ne kadar dinlediniz bilmiyorum ama size emanet ediyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Öneri üzerine İYİ Parti Grubu adına söz talebi Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan'a aittir.

Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 31 Aralıkta her biriniz evinizde, sıcak yuvalarınızda, elektrikleriniz açık yeni yıla girdiniz ama 28 Aralıkta...

MUSTAFA SARIGÜL (Erzincan) - Ben Erzincan'daydım Beyefendi.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Orada da sokakta girmediniz herhâlde, orada da evdeydiniz; gene elektriği olan, doğal gazı olan bir evdeydiniz.

28 Aralıkta Darıca'da bir patlama meydana geldi. Bir inşaat firması izinsiz kazı yaparken ana hattı deliyor, evlerinden koku gelenler PALGAZ'ı arıyorlar "Bizden koku geliyor." diyorlar. Gelen görevli ne diyor biliyor musunuz? "Pencerelerinizi açın, hava değişir, bu koku da gider." Önlem bu. Arkasından hemen regülatörü değiştirme kararı alıyorlar, regülatörü değiştiriyorlar; hemen bir patlama oluyor, nerede? Abdi İpekçi Mahallesi'nde. 13 vatandaş yaralı. 2 kilometre uzaklıkta, hemen bu patlamadan sonra Osmangazi Mahallesi'nde bu sefer 21.00 sıralarında bir patlama daha oluyor, 1 kişi daha yaralanıyor. Patlamalar nedeniyle Gebze'nin 3 mahallesinde 2.208 kullanıcı, Darıca'nın 14 mahallesinde 59.484 hane bir hafta gaza ve elektriğe ulaşamadı. Gaz ve elektrik olmaması ne demek biliyor musunuz? Sadece soğuk demek de değil, doğal gazla yemek yapıyorlar, o evde yemekler pişmedi, çocuklar soğukta kaldı, yemekleri, mamaları pişmedi. PALGAZ ne yaptı? Bir hafta boyunca seyretti, bir hafta boyunca. Sayın Bakan, Bakan Yardımcısını gönderdikten sonra bölgeye, harekete geçtiler ve bölgede mesele düzeldi ama bir hafta insanlar orada soğukta kaldı.

NAİL ÇİLER (Kocaeli) - Bakan Yardımcısı Sakaryalı.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Darıca'da sadece doğal gaz değil, SEDAŞ denilen bir kurum var bizim bölgenin dağıtım şirketi, PALGAZ gibi o da çok ayrı bir şirket, özel bir şirket. PALGAZ'ın ihalesinin verildiği dönemi hatırlıyorum ben EPDK'den, SEDAŞ da öyle. Ya, en çok -burada Kocaeli milletvekilleri var- şikâyet SEDAŞ için gelir bize. Kocaeli'de, 2025 yılında hani "Türkiye Yüzyılı" diyorsunuz ya Orta Çağ zihniyeti gibi, Yahya Kaptan gibi en müreffeh dedikleri mahallede üç gün elektrik kesiliyor, SEDAŞ'tan hareket yok. Niye? Altyapı yatırımı yapmıyorlar, sadece milletten fatura topluyorlar. SEDAŞ'a bir gün elektrik faturasını ödemeyin, üç dakika sonra elektriğinizi kesmeye geliyor ama arıza olunca bir hafta kulağının üstüne yatıyor. Altyapı yatırımı yapmıyorlar, sadece para topluyorlar; bu paraları da kimlerle paylaştıklarını hiç bilmiyorum. 22 Ekimde daha önce bir patlama daha olmuş, uyarmıştık, hiç çıtları çıkmadı vallahi. Bir tane hanımefendi, vatandaş, kardeşimiz şu anda bitkisel hayatta, ölümle savaşıyor.

Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Öneri üzerinde Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz talebi Şırnak Milletvekili Mehmet Zeki İrmez'e aittir.

Buyurun Sayın İrmez. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

DEM PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ZEKİ İRMEZ (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekranları başında bizleri izleyen tüm Türkiye halkları ve cezaevinde haksız, hukuksuz bir şekilde bulunan tüm yoldaşlarımı saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Az önce CHP'li Milletvekili arkadaşımız Sayın Nail Çiler Kocaeli'de yaşanan doğal gaz patlamasıyla ilgili detaylı bir izahat verdi. Bu patlamalarda yaşamını yitirenlere Allah'tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Elbette ki yapılması gereken öncelikli iş, bu patlamaya sebep veren nedenleri bir şekilde açığa çıkarmak ve sorumluların adil bir şekilde yargılanmasıdır. Yalnız, bu doğal gaz patlamaları öyle apansız, olduğu gibi ortaya da çıkmıyor. Şöyle bir medya taraması yaptığımız zaman, geçmiş birkaç ayda Türkiye'nin sıklıkla yaşadığı, hemen hemen birçok yerde bu patlamaların olduğunu görebiliyoruz. Yine, bakın, ne tesadüf Kocaeli'nin İzmit ilçesinde 2 Kasım 2024 tarihinde altyapı çalışması sırasında doğal gaz borusu patlıyor. Yine, 7 Eylül tarihinde Amasya'nın Suluova ilçesinde su arızasına müdahale sırasında doğal gaz hattı patlıyor. Yine, Ankara'nın Pursaklar ilçesinde ekim ayında bir iş makinesinin neden olduğu bir doğal gaz patlaması meydana geliyor ve bir otomobil kullanılamaz hâle geliyor. Yine, Giresun'da kasım aylarında inşaat çalışması sırasında doğal gaz patlaması yaşanıyor. Yani bu örnekleri elbette ki çoğaltabiliriz ama burada alınması gereken acil tedbirler olduğu gibi, kamu denetiminin zayıf olduğu ve bu denetimsizliğin oluşabilecek kazalara ve patlamalara davetiye çıkardığı sugötürmez bir gerçek. Bakın, bu konuda tedbir alınması için illa bir mahallenin, bir semtin yok olması mı gerekiyor, yüzlerce insanın ölüp yaralanması mı gerekiyor, büyük can kayıplarının yaşanması mı gerekiyor ya da ciddi bir şekilde maddi kazaların oluşması mı gerekiyor? Yani bu önlemlerin gerçekten bir an önce denetimli bir şekilde olması gerekir, önlem alınması gerekiyor.

Gaz dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesi, özellikle, bakın, taşeronlaşma, kâr hırsından dolayı ekipman ve çalışan eksikliği, doğru mühendislik tekniklerinin uygulanmayışı ve daha fazlası, bu nedenle meydana gelen ve gelebilecek olan kazaların maalesef temel nedenidir. Bu hizmetin firmaların ve özel teşebbüsün tekeline bırakılması yapılan en önemli hata aslında. Çözülmesi gereken en esaslı sorun da budur aslında.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın İrmez.

Buyurun.

MEHMET ZEKİ İRMEZ (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Deprem kuşağında olan Türkiye'de bu konuya ilişkin yeterli ve doyurucu açıklamaların yapılamamış olması, ilgililerin ve sorumluların denetimden ve yargılamadan geçirilmiyor oluşu da atlanmamalıdır.

Biz parti olarak, özellikle, Kocaeli'de yaşanan kazanın ve patlamanın araştırılması, genel olarak da Türkiye'de, Türkiye genelinde yayılan doğal gaz patlamalarının ve oluşabilecek olası doğal gaz hattı kazalarının önüne geçilmesi için komisyonun kurulması gerektiğini, TBMM'nin bu konuda da sorumluluk alması gerektiğini belirtiyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Öneri üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talebi Kocaeli Milletvekili Veysal Tipioğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Tipioğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA VEYSAL TİPİOĞLU (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kocaeli'de 22 Ekim ve 28 Aralık 2024 tarihlerinde meydana gelen doğal gaz patlamalarıyla ilgili verilen önerge hakkında AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen saygıdeğer vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, şehrimizde meydana gelen doğal gaz patlamasında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Bu elim olay hepimizi derinden üzmüştür. Bu vesileyle, böyle acıların bir daha yaşanmaması için gerekli tedbirlerin alınmasının hepimizin önceliği olduğunun altını bir kez daha çizmek isterim.

Değerli milletvekilleri, Kocaeli'nin Darıca ilçesinde doğal gaz patlaması sonucu ciddi bir kriz meydana gelmiştir. Olayın öğrenilmesinden itibaren en üst seviyede sürekli iletişim hâlinde kalınarak -Enerji Bakanımızla bizzat ben görüştüm- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcımız, Kocaeli Valimiz, Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanımız, Darıca Belediye Başkanımız ve diğer yetkililerle bir kriz masası kurulmuş ve süratle çalışmalara başlamıştır.

Gaz dağıtım firması tedbir amacıyla Darıca ve Gebze Eskihisar Mahallesi'nde yaklaşık 62 bin civarında abonenin gazında kesinti yapmıştır. Gaz kesintileri sebebiyle vatandaşlarımızın yaşayacağı mağduriyetleri gidermek için Büyükşehir Belediyemiz, Darıca Belediyemiz ve diğer belediyelerimiz kurdukları aşevleri vesilesiyle 106 bin kişiye sıcak yemek dağıtımı yapmış, günlük ihtiyaçlara cevap vermesi için tüp ve ısıtıcı da dağıtmıştır.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - PALGAZ'da bu kaçıncı patlama Sayın Vekil? PALGAZ'ın niye korunduğunu da bir açıklayın.

VEYSAL TİPİOĞLU (Devamla) - Daha sonra patlamalar sebebiyle gazın, ev ev kontrol ve ölçümleri yapılarak, vatandaşın güvenliği düşünülerek verilmesi kararlaştırılmıştır.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Gebze'de 2 kişi öldü, şimdi de 1 kişinin beyin ölümü gerçekleşti.

VEYSAL TİPİOĞLU (Devamla) - Patlamanın olduğu günden itibaren yerel gaz dağıtım şirketinin mevcut teknik ekibine ilaveten 13 vilayetimizin gaz dağıtım şirketlerinden gelen takviye ekip ve ekipmanların katılımıyla çalışmalar aralıksız sürdürülmüştür. 31 Aralık akşamı itibarıyla da abonelerin yaklaşık yüzde 75'ine, yüzde 80'ine gaz verilmiştir.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Darıca'da, Gebze'de bir haftadır insanlar elektriksiz, doğal gazsız kaldı. Millet perişan oldu.

VEYSAL TİPİOĞLU (Devamla) - Yaşanan bu süreçte kritik hizmet sunan kurumlarımızda herhangi bir olumsuzluk yaşanmamıştır. Tedbir amaçlı olarak okullarımız iki gün tatil edilmiştir. Gazın kontrollü verilmesi sebebiyle vatandaşlarımız elektriğe aşırı yüklenmiş, bu da elektrik kesintilerinin meydana gelmesine sebebiyet vermiştir. Bunun için de çevre illerden takviye ekipler getirilerek trafolara ek jeneratörler bağlanmış ve elektrik problemi çözülmüştür. Ayrıca bu süreçte, kriz yönetimi çerçevesinde vatandaşların doğru bilgilendirilmesi için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tipioğlu, tamamlayın lütfen.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Nisandaki patlama için soru önergesi verdik, Enerji Bakanlığı hâlâ cevaplamadı.

VEYSAL TİPİOĞLU (Devamla) - Patlamalar sonrası alınan tedbirlerle olası büyük bir şeyin önüne geçilmiştir.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Bunun üstüne de yeni patlamalar oldu.

RESUL KURT (Adıyaman) - Dinle! Dinle! Öğren!

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - 3 ölü var be! 3 ölü var! Utan biraz! 3 kişi öldü!

RESUL KURT (Adıyaman) - Dinlemeyi öğren ya!

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - 3 ölü var, biraz utan!

VEYSAL TİPİOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan...

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Senin arkadaşın daha çok bağırıyor.

VEYSAL TİPİOĞLU (Devamla) - Biz dinledik, biz dinlemesini bildik, herkes dinlemesini bilsin.

Süreye de ilave istiyorum.

Yaşadığımız bu sürecin tamamı ilgili kurumlarımızın koordinasyonu ve vatandaşlarımızla dayanışma içinde yürütülmüştür. Gaz akışı güvenli ve tedbirli bir şekilde yeniden sağlanmıştır. Patlamalar ve kesintilerle ilgili soruşturma Enerji Bakanlığı ve EPDK tarafından açılmıştır, konu çok yönlü ve titizlikle incelenmektedir. Adli süreç de Gebze Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülmektedir.

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Yeni olan bir olay yok, nisandan beri defalarca patlama oldu!

VEYSAL TİPİOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; amacımız, vatandaşlarımızın güvenliğini sağlamak, böylece acıların tekrar yaşanmasını önlemektir, sorumluların hesap vermesini temin etmektir.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NAİL ÇİLER (Kocaeli) - Vekilim, inşaat firmasını söyler misiniz? Kimin inşaat firması? İnşaat firmasının adını söyleyin.

VEYSAL TİPİOĞLU (Devamla) - Bu vesileyle yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Enerji Bakanımıza, Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanımıza, Darıca Belediye Başkanımıza, kurumlarımızın temsilcilerine teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Büyük bir skandal var ortada, onlarca kişi yaralı ve 3 ölü var! Büyük bir skandal!

VEYSAL TİPİOĞLU (Kocaeli) - Dinlemesini öğren, dinlemesini!

NAİL ÇİLER (Kocaeli) - İnşaat firmasına ne yaptınız?

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Enerji Bakanlığı nisan önergemizi cevaplamadı! İnsanlar ölüyor, elektriksiz, doğal gazsız kaldı!

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

NAİL ÇİLER (Kocaeli) - İnşaat firmasının adını söyleyin. İnşaat firmasının danışmanı kim? Yazıklar olsun! İnşaat firmasını söyleyin!

VEYSAL TİPİOĞLU (Kocaeli) - Ya, sana yazıklar olsun! Doğru konuş!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.

 

VI.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- (10/235,837,1601,1602,1800,1801) esas numaralı Yapay Zekânın Kazanımlarına Yönelik Atılacak Adımlar ve Bu Adımların Belirlenmesi, Bu Alanda Hukuki Altyapının Oluşturulması ve Yapay Zekâ Kullanımının Barındırdığı Risklerin Önlenmesine İlişkin Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunda boş bulunan üyeliğine seçim

 

BAŞKAN - Meclis araştırması komisyonlarında boş bulunan ve Saadet Partisi Grubu adına düşen üyelikler için seçim yapacağız.

Yapay Zekânın Kazanımlarına Yönelik Atılacak Adımlar ve Bu Adımların Belirlenmesi, Bu Alanda Hukuki Altyapının Oluşturulması ve Yapay Zekâ Kullanımının Barındırdığı Risklerin Önlenmesine İlişkin Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunda boş bulunan 1 üyelik için Denizli Milletvekili Sema Silkin Ün aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

2.- (10/1806, 1813, 1827, 1828, 1829, 1830) esas numaralı Çocukların Her Türlü Şiddet, İhmal ve İstismardan Korunarak Akıl, Ruh ve Beden Sağlıklarının Gelişimi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunda boş bulunan üyeliğine seçim

 

BAŞKAN - Çocukların Her Türlü Şiddet, İhmal ve İstismardan Korunarak Akıl, Ruh ve Beden Sağlıklarının Gelişimi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunda boş bulunan 1 üyelik için Denizli Milletvekili Sema Silkin Ün aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

3.- (10/696, 1831, 1832, 1833, 1834, 1835) esas numaralı Kadınların Her Türlü Şiddet ve Ayrımcılığa Maruz Kalmalarının Önlenerek Bu Alanda Mevcut Düzenlemelerin Gözden Geçirilmesi ve Alınması Gereken Ek Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunda boş bulunan üyeliğine seçim

 

BAŞKAN - Kadınların Her Türlü Şiddet ve Ayrımcılığa Maruz Kalmalarının Önlenerek Bu Alanda Mevcut Düzenlemelerin Gözden Geçirilmesi ve Alınması Gereken Ek Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunda boş bulunan 1 üyelik için Antalya Milletvekili Serap Yazıcı Özbudun aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın Ceylan...

Buyurun.

 

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

60.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, Çanakkale'nin Yenice ilçesi Karaköy köyündeki bir maden işletmesinin işçilerine ilişkin açıklaması

 

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, seçim bölgem Çanakkale'nin Yenice ilçesi Karaköy'deki NESKO Madencilik işçileri zor durumda. İşten çıkarılan 70 işçi tazminatlarını alamadıklarını, 30'a yakın işçi rızaları olmadan ücretsiz izne çıkarıldıklarını, çalışanlar ise maaşlarını ancak birkaç ay geriden alabildiklerini ifade ediyorlar. Firmanın işçi hakları konusunda sicili bir hayli bozuk. Daha önce, 2020 Ocak ayında maaşlarını alamayan, sendikaya üye olmak istedikleri için işten çıkarılmakla tehdit edilen işçiler çareyi kendilerini maden ocağına kapatarak seslerini duyurmakta aramışlardı. NESKO Madencilik büyük bir firma ve Türkiye'nin pek çok yerinde maden işletmeleri bulunmakta. Burada çalışan işçilerimizin tüm hakları gecikmeksizin ödenmelidir. Devlet, mağdur vatandaşının yanında yer almalıdır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yetkililerini bir an önce göreve davet ediyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Gergerlioğlu...

Buyurun.

 

61.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, Darıca ve Gebze'de yaşanan doğal gaz patlamalarına ilişkin açıklaması

 

ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Darıca ve Gebze'de aylardır büyük bir skandal yaşanıyor ve burada üstü örtülmeye çalışılıyor. Onlarca insan yaralandı doğal gaz patlamalarından, 3 kişi öldü ve önemsiz bir olay gibi geçiştiriliyor.

Bakın, Nisan 2024'te doğal gaz patlaması yaşandı Gebze'de, 2 kişi öldü; soru önergesi verdik, Enerji Bakanlığı hâlen cevap vermedi. Ardından tekrar tekrar patlamalar oldu; en sonunda, geçtiğimiz gün yaşanan büyük patlamada bir inşaat şirketi -büyük bir denetimsizlik- vuruyor kazmayı ve boru patlıyor. Ardından PALGAZ'ın son derece beceriksizce, amatörce bir uygulamasıyla apaçık, göz göre göre bir ihmal, daha doğrusu cinayet geliyor ve patlamada... Şu anda beyin ölümü gerçekleşti bir annenin ya, annenin.

Bakın, insanlar perişan oldu, aç susuz kaldılar; yüz binlerce kişi doğal gazsız, elektriksiz, ocaksız kaldı, perişan oldu ve bu önerge hakkında bir araştırma hâlen yapılmıyor ve "ret" oyu veriyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, İzmir Milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırı ve Sivas Milletvekili Hakan Aksu ile 77 milletvekilinin Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- İzmir Milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırı ve Sivas Milletvekili Hakan Aksu ile 77 Milletvekilinin Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2717) ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 175)[1]

 

BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.

Dünkü birleşimde İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 175 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin birinci bölümünün görüşmeleri tamamlanmıştı.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri ve varsa maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1'inci madde üzerinde 3'ü aynı mahiyette olmak üzere 4 önerge bulunmaktadır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 175 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 1'inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

İsa Mesih Şahin

Necmettin Çalışkan

Mehmet Atmaca

İstanbul

Hatay

Bursa

Bülent Kaya

Hasan Ekici

Ertuğrul Kaya

İstanbul

Konya

Gaziantep

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 

Serkan Sarı

Kayıhan Pala

Mühip Kanko

Balıkesir

Bursa

Kocaeli

Mehmet Tahtasız

Ömer Fethi Gürer

Kadim Durmaz

Çorum

Niğde

Tokat

Aliye Coşar

Aylin Yaman

Aliye Timisi Ersever

Antalya

Ankara

Ankara

Türkan Elçi

Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu

Nurten Yontar

İstanbul

İstanbul

Tekirdağ

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 

Serhat Eren

Mehmet Kamaç

Vezir Coşkun Parlak

Diyarbakır

Diyarbakır

Hakkâri

Burcugül Çubuk

Mehmet Zeki İrmez

Mehmet Rüştü Tiryaki

İzmir

Şırnak

Batman

 

BAŞKAN - Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı Gaziantep Milletvekili Ertuğrul Kaya'dır.

Buyurun Sayın Kaya. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KAYA (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce bir soruyla başlayalım: Sigorta nedir? Herkesin vereceği ortalama cevap, sigorta, insanın kendisini, canını, malını güvence altına almasıdır. Sağlıktan tutun da seyahatten elektrik tesisatına kadar insan, tabiri caizse kafasını rahat ettirmek için sigorta yaptırır; hele ki sigortanın tarafı devletse vatandaşın aklında zerreyimiskal bir endişe olmaması gerekir ancak Hükûmet yapboz tahtasına neredeyse her gün yeni bir şey yazdığı için, başı sonu belli olmayan işleri kendilerine şiar edindikleri için maalesef, bugün kurumsal yozlaşma, bozulma âdeta bir salgın gibi her yeri sardı. Güvenin tereddütsüz adresi olması gereken Sosyal Güvenlik Kurumu ve mevzuatı, bugün belirsizliğin, güvensizliğin adresi hâline gelmiştir. Vatandaşlarımız hastaneye düşmekten korkuyor, bir aydan evvel muayene için sıra alabilen kendini şanslı sayıyor, hastalandığında hangi ilaca ne kadar para vereceğinin belirsizliğiyle kara kara düşünüyor.

Emeklilerimiz çalıştıkları sürece kazançlarından emeklilik primi öderlerken alacakları emekli maaşını geçimlerinin güvencesi olarak hayal ediyorlardı, ayaklarını uzatıp dinlenmeyi, ailesiyle, çocuklarıyla, torunlarıyla vakit geçirmeyi, sevdiği işlerle vakit geçirmeyi ve gezip yeni yerler görmeyi hayal ediyorlardı ama bel bağladıkları emekli maaşı ne yazık ki kendilerine güvence olmaktan çok pişmanlık oldu, hayalini kurdukları emeklilik hayatı mahrumiyet ve mahcubiyet kaynağı oldu. Bu nedenle, Sosyal Sigortalar Kanunu ve SGK'nin uygulamaları sonucunda artık çalışanlarımız emekli olmaktan korkuyorlar. Emeklilik artık arzu edilen, hayali kurulan bir şey olmaktan çıktı, uyanmanın mümkün olmadığı âdeta bir kâbusa döndü. Evet, yıllarca çalışıp didindikten sonra, emek verdikten sonra alınan karşılık bu olmamalıydı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifini hazırlayanları gerçekten tebrik ediyorum. Niye tebrik ediyorum? Çünkü tefecilere para yetiştirmek için kararlılıkla çözüm üretiyorlar. Sayın Mehmet Şimşek'in dâhiyane fikirlerini hemen hayata geçirmek için hareket ediyorlar. Fakirden alıp zengine vermek, işini dürüst yapanın cebinden alıp rantçıların keyfi bozulmasın diye hesap kitap yapıyorlar. SGK primlerini zamanında ödeyen, kayıt dışı yani sigortasız personel çalıştırmayan, sorumluluğunu eksiksiz yerine getiren, ödemelerini vaktinde yapan işvereni cezalandırmak dünyanın neresinde görülmüştür? Değerli AK PARTİ milletvekilleri, işini düzgün yapan kapı komşunuza bunu nasıl izah edeceksiniz? Bu önünüze geldiğinde "Yahu, bu kadarı da olmaz." diye neden denilmedi, neden demiyorsunuz? İnsanın gerçekten kanı donuyor. Binbir zorlukla üretim yapan, istihdam sağlayan, ülke ekonomisine katkıda bulunan işverenlerimizin 1 puanına göz dikilmiş olması gerçekten çok üzücü. Onların prim indirim miktarını artırıp ödüllendireceğinize yeni yük yüklemek tam bir akıl tutulmasıdır; bu hatadan derhâl dönülmelidir.

Diğer bir konu, bu kanun teklifiyle 2015 öncesi döneme ait genel sağlık sigortası prim borçları ile gecikme zammı ve gecikme faizlerinin silinmesi amaçlanıyor. Tamam, iyi, güzel. Peki, bu insanlar primlerini ödeyemez hâle nasıl düştü? Bu kısır döngü devam mı edecek? Bir tarafta primlerini zamanında, binbir güçlükle ödeyen vatandaşlarımız, diğer tarafta prime para yetiştiremeyen vatandaşlarımız. Bakın, sorunun çözümünü aflarda aramakla, inanın, ülkeyi selamete çıkaramazsınız.

Biz, DEVA Partisi olarak, topyekûn bir reform gerekir diyoruz. Bugün tüm kurumlar âdeta yamalı bohçaya çevrilmiş durumda. Adaleti tesis etmeden, gelir dağılımında eşitliği sağlamadan, her bir vatandaşımızın geleceğine umutla bakmasını temin etmeden bu işler olmaz, olmayacak da diyoruz. Bizim için asıl mesele devleti hukuka döndürmektir, hukuk devletini yeniden inşa etmektir. Bizim için asıl mesele Türkiye'yi özgürleştirmektir. Asıl mesele devleti çetelerden temizlemektir. Asıl mesele kamu kaynaklarının yandaşlara peşkeş çekilmesini önlemektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Milletvekili.

Buyurun.

ERTUĞRUL KAYA (Devamla) - Teşekkür ederim.

Asıl mesele milletin kaynaklarını millet için harcamaktır. Asıl mesele torpili, kayırmacılığı, yolsuzluğu yok etmektir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz talebi Tekirdağ Milletvekili Nurten Yontar'a aittir.

Buyurun Sayın Yontar. (CHP sıralarından alkışlar)

NURTEN YONTAR (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 175 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 1'inci maddesi üzerine söz aldım.

1'inci maddeyle, engelli olan sigortalıların emekliliğe hak kazanmalarına ilişkin birtakım düzenlemeler yapılmakta olup kanun teklifinde yer alan 14'üncü, 16'ncı ve 17'nci maddelerle birlikte değerlendirilmelidir. Kanun teklifinin 16'ncı maddesinde, 5510 sayılı Kanun'a göre engellilik hâlinde emekliliğe hak kazanmada, kanunun yürürlük tarihinden önce sigortalılığı olanlar açısından engellilik derecelerine göre emeklilik için hak kazanma koşulları yeniden düzenlenmektedir. Buna göre, 31 Ekim 2008 yılından önce emekli olan engelli vatandaşlarımızın kazanımlarında herhangi bir sorun olmazken 2008 yılında emekliliğe hak kazanmış ancak emekli olmayan emekli vatandaşlarımız bu kanun marifetiyle hak kayıpları yaşayacaklardır.

Teklifin 1'inci maddesinin yürürlükten kaldırılma gerekçesi, emekliliğe hak kazanmada sakatlığın belirlenmesine ilişkin şartın kaldırılmasıdır. Söz konusu düzenlemeyle, sakatlığı nedeniyle vergi indiriminden yararlanmaya hak kazanmış durumda olan sigortalılardan birinci derece sakatlığı olanlar yaşları ne olursa olsun en az on beş yıldan beri sigortalı bulunmak ve en az 3600 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olmak; ikinci derece sakatlığı olanlar yaşları ne olursa olsun en az on sekiz yıldan beri sigortalı olmak ve 4000 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası primi ödemiş olmak; üçüncü derece sakatlığı olanlar yaşları ne olursa olsun en az yirmi yıldan beri sigortalı olmak ve en az 4400 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olmaları şartıyla yaşlılık aylığından yararlanırlar. Sakatlığı nedeniyle vergi indiriminden yararlanması dolayısıyla yaşlılık aylığına hak kazanarak yaşlılık aylığı alanlar kurumca kontrol muayenesine tabi tutulabilirler. Yani engelliliğin tespitinde vergi indiriminden hak kazanma ve buna dayalı ilgili mevzuat hükümleri esas alınmıştır. Ekim 2008 yılı ve öncesinde sigortalı olmuş engelliler açısından engellilik derecesi ve oranı tespiti söz konusu vergi indirimi mevzuatına göre yapılmak zorundadır.

Teklifin görüşüldüğü Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda söz konusu bu durumun engelli sigortalıların aleyhine bir durum olabileceği dile getirilmiş, bunun üzerine SGK yetkililerince kazanılmış hakların korunacağı ve engelli kişilerin raporu aldığı tarihteki engellilik yönetmeliğindeki kriterler üzerinden değerlendirmeye tabi tutulacağı ve bir hak kaybına yol açmayacağı dile getirilmiştir fakat vergi indirim belgesi esas alınarak yürütülen emeklilik işlemlerinin, 5510 sayılı Kanun kapsamında çalışma gücü kaybına göre belirlenmesinin kesinlikle hak kaybına yol açmayacağının garantisinin kayıt altına alınması gerekmektedir.

Ayrıca, engellilerin eğitime, istihdama, sağlığa ve tüm insan haklarına erişimi ve toplumsal yaşama aktif katılımları bir hak olarak kabul edilmeli ve uygulama değişikliğinden önce kapsamlı bir erişilebilirlik yasası çıkarılmalıdır. Engelli haklarından yararlanmak için vücut fonksiyon kaybı oranı ne olursa olsun, kayıp oranına göre kişinin ihtiyaç duyduğu haklar verilmelidir. Engellilerin istihdam politikalarında düzenleme yapılarak engelli istihdam kotası dikkate alınmalı, yüzde 3'lük kota artırılmalı ve KPSS'yle personel alımlarında kurayla alım yapılmalıdır. Bakım hizmetleri bağımsız yaşamı destekleyecek biçimde dizayn edilmeli, evde engelli bireyin bakımını üstlenen kişilerin sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınması sağlanmalıdır. Sosyal yardımlar engellilerin gelirleri dikkate alınarak ve enflasyona ezilmeyecekleri düzeyde artırılmalı ve sosyal konut projelerinde engellilerin gelir azlığı dikkate alınmalıdır. Engellilerin beş yılda bir aldıkları ÖTV'siz araç hakkı "On yılda bir yararlanabilir." şeklinde değişmiş, ayrıca yüzde 40 yerlilik şartı getirilmiştir. Yandaşlardan sildiğiniz vergi ve faiz borçları bütçenize zarar vermedi de engellinin zar zor aldığı aracın ÖTV'si mi Hükûmeti zarara soktu? (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yontar, tamamlayın lütfen.

NURTEN YONTAR (Devamla) - Son olarak belirtmek isterim ki TÜİK Cumhurbaşkanına şirin görünmek için tüm kesimlere yalan söylemiştir. Aralık 2024 tarihi itibarıyla açlık sınırının 21.083 lira, yoksulluk sınırının 68.571 lira olduğu sırada kira artış oranı yüzde 58, yeniden değerleme oranı yüzde 44, TÜİK enflasyonu yüzde 44, ENAG enflasyonu yüzde 84 olmasına rağmen asgari ücrete yüzde 30, memura yüzde 11,5, emekliye yüzde 15,75 zam yapıldı, en düşük emekli maaşı 14.469 lira olarak belirlendi. Kendine yakın şirketlere hortumla para aktaran AKP Hükûmeti emekliye, memura gelince yaşama tutunabilmeleri için damla damla su veriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURTEN YONTAR (Devamla) - Bugün bu ülkede asgari ücretle çalışanlar terlerinin karşılığını, memurlar emeklerinin karşılığını, emekliler ise yıllarca ödedikleri primlerin karşılığını alamamıştır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz talebi Batman Milletvekili Mehmet Rüştü Tiryaki'ye aittir.

Buyurun Sayın Tiryaki. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Batman) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, teklifin 1'inci maddesiyle yapılmak istenen düzenlemenin ne amaçla yapıldığını birazdan anlatacağım. Mesele şu: Biliyorsunuz, 5510 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girmesiyle beraber pek çok yasa yürürlükten kaldırıldı, bunlardan bir tanesi de 1964 yılından beri yürürlükte olan Türkiye'deki temel yasalardan bir tanesiydi, Sosyal Sigortalar Kurumu Yasası'ydı fakat yürürlükten kaldırıldıktan sonra geçiş hükümleri konuldu, bu da anlaşılır bir şey, birdenbire yeni yasaya geçilmesin diye, şimdi, zaman içerisinde bu geçiş hükümlerini de yürürlükten kaldırıyorsunuz, bu da anlaşılır bir şey.

Bugün, 1'inci maddeyle 506 sayılı Yasa'nın 87'nci maddesi, o geçiş maddesi yürürlükten kaldırılacak fakat sorun şu: 5510'daki temel meselelerden biri buydu, emeklilikte yaşa takılanlar meselesi de böyleydi, yeni sistemde mağdur edilen insanlar da böyleydi.

Şimdi, 506 sayılı Yasa'nın geçici 87'nci maddesine göre -2008'den önce engelli olanlardan bahsediyoruz yine- 2008'den önce sadece vergi indirimine esas engellilik derecesi esas alınıyordu emeklilik için, 2008'den önce engelli olup çalışma yaşamının içerisinde olanlar için. Şimdi bunu ortadan kaldırıyorsunuz, artık diyorsunuz ki: "Geçmiş dönemde aldığı bir engellilik derecesi varsa ve vergi indirimine esas alınmış olsa bile, bugün itibarıyla bu yasa yürürlüğe girdiği andan itibaren gidip çalışma gücü kaybına dair yeni bir rapor almak zorunda." Eğer yeni bir çalışma gücü, iş gücü kaybına dair rapor almazsa onu emekli etmeyeceksiniz yani bu yasa yürürlüğe girdiği andan itibaren -engelli bireyler açısından söylüyorum- kazanılmış haklarından bir tanesini ellerinden almış olacaksınız. Bu, belki sizin açınızdan önemli olmayabilir ama tek bir engellinin hayatında bile olumsuz sonuçlara yol açacak bir düzenleme yapıyorsanız 1 kez değil 2 kez düşünmenizi tavsiye ederiz. "Engellilerle ilgili şunu yaptık, bunu yaptık." diye çokça şey söylüyorsunuz ama bugün gerçekten onları mağdur edecek bir düzenleme yapıyorsunuz. Umarım, bu görüşmenin sonunda bundan vazgeçersiniz veya bu yasa teklifi görüşmeleri devam ederken bundan vazgeçersiniz diyorum.

Şimdi, bir başka konuyla ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşmak isterim. Geçmiş yıllarda sendika yöneticiliği yapmış, sağlık sendikasında kurucu yöneticilik yapmış birisi olarak söylüyorum. Şimdi, hekimler iş bırakma eylemi yapıyorlar; kasım ayında iş bırakma eylemi yaptılar, aralık ayında iş bırakma eylemi yaptılar; 5-7 Kasımda ve 2-6 Aralıkta, şimdi de bir kez daha iş bırakma eylemi yapıyorlar.

Ben kısaca hangi amaçla yaptıklarını sizlere söyleyeceğim fakat sorun şu: Sağlık Bakan Yardımcısının hekimlerin taleplerine kulak vermek yerine, hangi amaçla iş bıraktıklarını öğrenmek yerine -katılmayabilir, bu amacı doğru bulmayabilir- "Hayatımızda hiçbir değişiklik yapmadı, hiç farkında bile değiliz." demesi kabul edilebilir bir şey değil. Çok açık söylüyorum, Sağlık Bakan Yardımcısının tek bir gün daha o koltukta oturmaması gerekir. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

Hekimler gerçekten çok insani taleplerle yola çıkmış durumdalar. Bakın, ben size söyleyeyim, bakalım bu salonda kim karşı çıkacak hekimlerin iş bırakma eyleminin amacına. Diyorlar ki: "Biz sağlıkta şiddetin son bulmasını istiyoruz, etkili bir şiddet karşıtı yasa çıkarılmasını istiyoruz. Performans ve ciro baskısı olmadan emekliliğe yansıyacak bir ücret istiyoruz yani bizim aldığımız bir ücret var, performans baskısı olmasın istiyoruz, ciro baskısı olmasını istiyoruz. Biz insan sağlığıyla ilgileniyoruz ve bunun karşılığında aldığımız ücret karşılığında da emeklilik aylığı almak istiyoruz. Her hasta muayenesi için insanca bir süre talep ediyoruz. Beş dakikada bir, yedi dakikada bir biz bir hasta muayene edemeyiz. Bu sadece bize değil, bizim emeğimize değil, tedavi için sağlık kuruluşuna başvurmuş hastalara da saygısızlıktır."

Deprem bölgesinde insanca çalışma koşulları ve yaşam koşulları istiyorlar; hekimlerin istediği şeylerden biri de bu.

Yine, birinci basamak sağlık hizmetlerinin, koruyucu sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesini istiyorlar, sevk zincirine -bütün dünyada bunun propagandası yapılıyor ya- uyulsun istiyorlar, "Sağlıkta çeteleşmeye hayır." diyorlar, "İnsanca bir sağlık sistemi kurulsun." diyorlar ve son olarak nitelikli tıp eğitimi istiyorlar, nitelikli uzmanlık eğitimi istiyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tiryaki, tamamlayın lütfen.

MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Devamla) - Tamamlıyorum Başkanım.

Şimdi, bu Parlamento çatısı altında bu iş bırakma eyleminin amacına kim karşı çıkabilir? Bunu anlamak yerine, bunu dinlemek yerine, bu konuda sendikaları, meslek örgütlerini muhatap alıp onların taleplerini dinlemek yerine çıkıp Sağlık Bakan Yardımcısı "Hiç varlığının, yaptıklarının farkında değiliz. Hiç kimse bunun farkında değil." deyip aşağılıyorsa yapacağınız ilk iş, eğer insan sağlığına toplu iğne ucu kadar değer veriyorsanız, sivil topluma, demokratik kitle örgütlerine, sendikalara toplu iğne ucu kadar saygı duyuyorsanız Sağlık Bakan Yardımcısını görevden almanız gerekir diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 1'inci maddesinin çerçeve hükmünde yer alan "yürürlükten kaldırılmıştır" ibaresinin "mülga edilmiştir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Lütfü Türkkan

Yasin Öztürk

Selcan Taşcı

Kocaeli

Denizli

Tekirdağ

Yüksel Selçuk Türkoğlu

 

Burhanettin Kocamaz

Bursa

 

Mersin

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz talebi Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan'a aittir.

Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 1'inci maddesi üzerinde söz aldım.

Türkiye'de merkezî yönetim bütçesinden sonra gelen en büyük ikinci bütçe Sosyal Güvenlik Kurumunun, o yüzden herkes gözünü dikmiş, orayı soymaya çalışıyor. Hani, bu, yenidoğan çetesi falan vardı ya, boşuna değil o; o aslında SGK'yi soyma operasyonu, olan orada ölen bebekleri oldu ama operasyonun ismi aslında "SGK soygunu" SGK soyuluyordu orada. SGK'nin 2025 bütçesini açıklamışlar, 5,2 trilyon lira gideri var, 4,7 trilyon lira da geliri var. Bir de prim gelirlerinin dörtte 1'i oranında yapılan devlet yardımı var ya, onu da sayarsanız normal bütçe açığı 1,4 trilyon lira, çok ciddi bir rakam. Peki, bu devasa bütçeyle boğuşurken SGK'de denetimsizlik yüzünden neler oluyor, ben size biraz onu anlatacağım. 2003 yılında yeni bir şey başlattılar bunlar: "Sağlıkta Dönüşüm." O "Sağlıkta Dönüşüm" ismi sağlıkta götürmeye dönüştü yani "dönüşüm" "götürme"ye dönüştü. Nasıl? O özel tabela hastaneleri açıldı. Benim kendi memleketimde, Kocaeli'de 12 tane özel hastane var, o koca bölgede, Gebze, Darıca, Çayırova, Dilovası'nda sadece 2 tane devlet hastanesi var. Tabela üniversiteleri gibi özel hastaneler açıyorsunuz; hiçbirinin ne tedavi hizmetleri ne laboratuvar hizmetleri ne görüntü hizmetleri devlet hastaneleriyle veya üniversite hastaneleriyle kıyaslanacak gibi değil; çok kötü, çok ama çok kötü. Buna rağmen, bütün hastalar oraya yönlendiriliyor. Niye? Zira, bu hastanelerin önemli bir geliri SGK'den kestikleri faturalardan geliyor; röntgen çekmeden röntgen faturası kesip röntgen parası alıyorlar, herhangi bir görüntüleme yapmıyorlar; hastayı ameliyat etmeden, o doktor o ameliyata girmeden bile oradan para almaya başladılar.

Bunu Sayın Turhan Çömez çok sıklıkla dile getiriyor, hazır kanun teklifi gelmişken SGK'deki bu yolsuzlukları biraz da ben anlatmak istiyorum. Ya, kesmeyi beceremiyorsunuz, bu yolsuzlukları engelleyemiyorsunuz, SGK batıyor. Niye paralar buralara gidiyor? Emekliye gelince "Yüzde 15,75 zam sana yeter kardeşim." Niye? "Biz paraları bu adamlara gönderiyoruz, paraları bunlarla bölüşüyoruz; size para yok, emekli aç kalacak." Yüzde 65 kira artışına müsaade ettiniz, biliyorsunuz; yüzde 15,75 emekliye para verdiniz. Emekliye verdiğiniz bu parayla, 22 bin lirayla emekli kira verse aç kalacak, doymaya kalksa sokakta kalacak.

Burada, kendi bölgesinde siyaset yapan arkadaşlar, bir emekliye rastladığınızda söyledikleri sizi rahatsız etmiyor mu, çok merak ediyorum. Mutlaka rahatsız ediyordur, insansınız. Sizin çevrenizde vardır, akrabalarınız vardır, dostlarınız vardır ama onlara "Ya, bu SGK'deki paraları bu hastanelere gömüyoruz biz, bu paraları size veremiyoruz; bu özel hastanelere SGK'yi soyduruyoruz, bu paralar size yetmiyor, biz bunlara gönderiyoruz para." diyemiyorsunuz, derseniz durumunuz vahim ama onların yüzüne de bakamıyorsunuz. Ya, market poşetlerine yüzde 100 zam yaptınız, yüzde 100, market poşeti kadar değeri yok bu ülkede emeklinin. Bunlara yüzde 15,75; market poşetine yüzde 100 zam yaptınız siz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Ya, bu zam açlık sınırının da altında arkadaşlar, aç bile kalmayacak, bu insanlar sersefil yaşayacaklar bundan sonra.

Emeklisini aç bırakan bir Hükûmetin bu memlekette yapacağı neler var, onu düşünüyorum. Köprü mü yapıyor? Hayır "Yap-işlet- devret yaptım." diyor, zaten onun parasını sizden alıyor. "Bu toplanan vergileri, bu toplanan SGK primlerini ne yapıyor?" diye baktığımızda, birilerine sermaye transferi olarak kullanılıyor bütün bu paralar, asla ve kata vatandaşa hizmet olarak yönlendirilmiyor. Toplanan vergi çok ciddi miktarda, Türkiye'de son yirmi iki yılda çok ciddi miktarda, 22 trilyon dolar vergi toplandı bu ülkede, o paranın hiçbiri vatandaşa gitmedi. Son dönem zenginlerine bakarsanız, kimler olduğunu görürseniz bu paraların kime gittiğini daha iyi anlarsınız. Bu paralar bu insanlar arasında bölüşülürken vatandaşı pazarlarda geceleri tezgâh altlarından meyve toplamaya terk ediyorsunuz, 4 çocuktan 1'ini sabah aç karnına okula gitmeye terk ediyorsunuz ama bu paraları da bunlara vermekten, bunlarla bölüşmekten vazgeçmiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Türkkan, tamamlayın lütfen.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Vermekten de demiyorum, bölüşmekten vazgeçmiyorsunuz. Allah encamınızı hayreylesin.

Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ Parti, CHP ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

1'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1'inci madde kabul edilmiştir.

2'nci madde üzerinde 3'ü aynı mahiyette olmak üzere 4 önerge bulunmaktadır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 175 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 2'nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

İsa Mesih Şahin

Necmettin Çalışkan

Mehmet Atmaca

İstanbul

Hatay

Bursa

Bülent Kaya

 

Hasan Ekici

İstanbul

 

Konya

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Serkan Sarı

Kayıhan Pala

Mühip Kanko

Balıkesir

Bursa

Kocaeli

Kadim Durmaz

Mehmet Tahtasız

Aliye Coşar

Tokat

Çorum

Antalya

Aylin Yaman

Aliye Timisi Ersever

Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu

Ankara

Ankar

İstanbul

Türkan Elçi

Nurten Yontar

Ömer Fethi Gürer

İstanbul

Tekirdağ

Niğde

 

Elvan Işık Gezmiş

 

 

Giresun

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Serhat Eren

Mehmet Kamaç

Vezir Coşkun Parlak

Diyarbakır

Diyarbakır

Hakkâri

Burcugül Çubuk

 

Mehmet Zeki İrmez

İzmir

 

Şırnak

 

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı Konya Milletvekili Hasan Ekinci'dir.

Buyurun Sayın Ekici. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

HASAN EKİCİ (Konya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; sözlerime hem sizleri hem de Suriye'nin devrimci halkını selamlayarak başlamak istiyorum.

Evet, Suriye'de tarihin nadir gördüğü ve bizlere çok şeyler anlatan bir halk devrim oldu. "Arap Baharı" denen ama "Orta Doğu intifadaları" olarak anılması gereken süreçlerin kışa döndüğünü iddia edenlerin yüzünde Suriye'nin aziz ve onurlu devrimi bir tokat gibi patladı. Tüm emperyalist yayılma iddialarına karşın Sykes-Picot haritasının yüzyıl sonra yırtılıp atıldığı bir devre şahitlik etmekteyiz. Rejimin gerçek yüzünün ne olduğunu on üç yıldır anlamayanlara, sadece Sednaya Hapishanesindeki şahitlikler yeter. Evet, birileri anlamamakta ve görmemekte ısrar etse de bu rejim bir Sednaya rejimiydi ve şimdi, hep birlikte, tüm dünya olarak Fransız işgalinin zehirli meyvesi Baasizm'inde bölgede çöktüğü bir ana şahitlik etmekteyiz. Dolayısıyla, Orta Doğu intifadalarının en somut ve sahici başarısına, zaferine şahitlik etmekteyiz. Ülkesine davet ettiği yabancı, küresel ve yerel güçlerle birlikte halkını yıllardır katleden, ülkesini ama kimyasal ama konvansiyonel silahlarla ev, okul, hastane, ibadethane demeden yakıp yıkan, mezhebî ve etnik ayrılıkları iktidarını korumak için körükleyen bir zalim rejim tarih sahnesinden yok olup gitti. Kan ve terle, on üç yılın sabrı, azmi, mücadelesi, emeğiyle, Rabb'imizin inayetiyle hamdolsun ki on iki gün içerisinde, bu çürümüş, yozlaşmış, halk düşmanı yapı arkasındaki güçlerle birlikte coğrafyadan silinip gitti. Her zaferde olduğu gibi kazananlar ve kaybedenler var. Feraset sahipleri, hikmet ehli, kaybedenleri yani jeopolitik hırslarını toprağa gömüp defolup gidenleri gayet iyi biliyorlar ama kazananları burada hasseten anmamız, gerekiyor. En başta Suriye halkı ve o halkın zaferi için direnenler artık kazanmış ve gerçek özgürlüklerine kavuşmuşlardır. Her türlü kaos, fitne ve karmaşa altında on üç yıldır kesintisizce devrimcilere destek veren Türkiye kazanmıştır. Her türlü dezenformasyon ve algı operasyonlarına karşı, mültecilere yapılan ırkçı saldırganlığa göğüs gerilmesi, Astana ve sonrası süreçlerin yönetilmesi, İdlib projesinin hayata geçirilmesi, Suriye'nin kuzeyindeki güvenlik hattı, uluslararası literatürde terörist olarak anılan devrimcilere kol kanat gerilmesi, Suriye'nin evlatlarından oluşan ordunun eğitilmesi, bugünlere hazırlanması ve yeni Suriye'nin nasıl inşa edileceğine dair son günlerde yaptıkları çalışmalar göz önüne alındığında, başta Sayın Cumhurbaşkanımız ve Dışişleri Bakanımız olmak üzere sahadaki tüm isimsiz kahramanlara teşekkür ediyoruz. Kan kardeşler olarak anılması gereken Suriye ve Türkiye'nin başı dik ve onurlu evlatları olarak müteşekkiriz ve elbette burada Sayın Genel Başkanımız Ahmet Davutoğlu'nun ismini apayrı bir yere yazmazsak tarihe ihanet etmiş oluruz. En başta yüzyıllık gönül coğrafyalarımız siyasetinin inşa edilip hayata geçirilmesinde, bu siyaseti sürdürecek kadroların eğitiminde ve devlet yönetiminde önlerinin açılmasında, Orta Doğu intifadaları ve Suriye sürecinin de inşai emekçisi olarak Sayın Ahmet Davutoğlu ismi tarihin onurlu sayfalarının arasındaki yerini almıştır. Sayın Davutoğlu bu süreçte çifte haksızlığa maruz kalmıştır; hem muhalefet saflarından yapılan haksız eleştiriler hem de son sekiz yılın âdeta günah keçisi ilan edilme ve Suriye faturası denen bedelin tamamen onun sırtına yüklenmesi bağlamında bir çifte haksızlık. Çok şükür ki tarih onu haklı çıkarmış, Rabb'im emeklerinin boşa gitmediğini daha yaşarken hem kendisine hem de ülkenin ve bölgenin tüm halklarına göstermiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ekici, tamamlayın lütfen.

HASAN EKİCİ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Bu devrimle birlikte Filistinliler ve Filistin mücadelesi de daha büyük bir anlam kazanmıştır. Bu zaferin kaybedenleri kulübünde ise küresel ve yerel zalimlerden başkası da bulunmamaktadır. Şimdiden sonra yapılması gerekenler açıktır, Irak ve Lübnan'ın kötü tecrübeleri asla hayata geçirilmemelidir. Suriye tüm etnik, dinî, çoğulcu yapısıyla birlikte bir ve bütün olarak korunmalıdır. Şimdi yeni Suriye için yepyeni bir anayasa ve barışçıl bir sistem kurmanın zamanıdır. Unutulmamalıdır ki güçlü Suriye güçlü Türkiye demektir. Sadece Türkiye değil, Suriye, aynı zamanda güçlü bir Irak, güçlü, bir ve bütün bölgesel coğrafya, önündeki bariyerlerin kalktığı bir Filistin mücadelesi demektir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerine ikinci söz talebi Giresun Milletvekili Elvan Işık Gezmiş'e aittir.

Buyurun Sayın Işık Gezmiş. (CHP sıralarından alkışlar)

ELVAN IŞIK GEZMİŞ (Giresun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizleri izleyen kıymetli yurttaşlarımız; sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum. 175 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 2'nci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün görüşülen kanunda aile hekimlerine yönelik bazı uygulamalar planlanmaktadır. Aile hekimlikleri ve aile hekimlerimiz halkımızın en kolay ulaşabileceği sağlık merkezleri olarak Türkiye'nin her yerinde canla başla halkımıza hizmet etmek için çalışıyorlar fakat özveriyle çalışan hekimlerimize 1 Kasım 2024 tarihinde yürürlüğe giren Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği'yle âdeta bir zulüm yönetmeliği dayatılıyor. Vatandaşlarımızın sağlığı için gece gündüz demeden çalışan hekimlerimiz ve sağlık emekçilerimiz bu adaletsizliğe karşı üçüncü kez iş bırakıyor. Vatandaşlarımızın en yakın ulaştığı, hastalığına şifa bulduğu aile hekimleri, sorunlarının görmezden gelinmesine karşı haklı olarak tepki veriyor. Doğrusu, düşünmek ve dinlemek gerek. Vatandaşımıza hizmet etmeyi, derman olmayı en kutsal görev sayan aile hekimleri neden görev bırakmaya gidiyor? Emin olun, dayanacak güçleri kalmadı. Hekimler her reçetede, her muayenede cezayla tehdit ediliyorlar. Doktorların uyguladıkları tedaviye, yazacakları ilaca müdahale edilir oldu. Bu nasıl bir sistemdir ki doktorlarımız reçeteye ağrı kesici, mide koruyucu, antibiyotik yazdığı için âdeta cezalandırılıyor. Kimi doktorumuz kırsalda, kimi merkezde çalışıyor; her bölgenin ayrı bir dinamiği var. Elbette ki bedenen çalışılan bölgede daha fazla ağrı kesici yazılır, bunu bir diğer aile hekimliğiyle mukayese etmek doğru değil. Mide koruyucu kullanmadan duramayan hastalar var. Doktorun yazdığı antibiyotik ortalamanın üstünde ise cezaya maruz kalıyor.

Değerli milletvekilleri, yazılan ilaç sayısında bir aritmetik ortalama alınacakmış. Elbette birileri bu aritmetik ortalamanın üstünde kalmak zorunda, üstünde kalan cezaya maruz kalıyor. Ülkemizin başarılı, iyi eğitim almış doktorlarının yazacağı ilaca siz mi karar vereceksiniz ve sürekli üzerlerinde baskı mı uygulayacaksınız? O zaman gelin, siz muayene edilen hastaları. Tıp fakültesi diplomasına da gerek yok, zaten ekonomist de sizsiniz, doktor da siz olun olsun bitsin. Bir hasta hastaneye yılda 7'den fazla giderse aile hekimine yine ceza verilecek. Tansiyonu çıktı, gözü bozuldu, böbrek taşı düşürüyor, hasta hastaneye gitmesin mi? Değerli milletvekilleri, var mı bunun mantıklı bir izahı? Gelişmiş ülkeler vatandaşlarını doktora gitmeye teşvik ederken bizde maalesef vatandaşın doktorunu cezalandırıyoruz. Bu kabul edilebilir mi? Elbette hayır. Bu sistem adaletli mi? Asla değil. Aile hekimlerimizin haklı mücadelesinde sonuna kadar yanlarındayız.

Değerli milletvekilleri, mevcut iktidar 2024 yılını "Emekliler Yılı" ilan etmişti, güzel bir söylemde doğrusu; biz de emeklilerimiz bir nebze olsun rahat edecek zannettik. Maalesef, geçtiğimiz yıl 16 milyon emeklimiz yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm edildi. Şimdi de emeklimize "12.500 TL'yle geçinemedin 14.469 TL'yle geçin." diyorsunuz. Emeklilerimiz faturalarını ödeyemiyor, pazardan eli boş dönüyor, maalesef torununa harçlık verememenin mahcubiyetini yaşıyor. Sağlıklı ve yeterli beslenmesi gereken yaşlılarımız bırakın beslenmeyi, hayatta kalma mücadelesi veriyor.

Değerli milletvekilleri, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak şunu açıkça söylüyoruz: En düşük emekli ücreti asgari ücretin altında olmamalıdır. Bu bir hak meselesi, bu bir vicdan meselesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Işık Gezmiş, tamamlayın lütfen.

ELVAN IŞIK GEZMİŞ (Devamla) - Bugünün gerçeği, maalesef, pazara gitmekten korkan emekliler, ay sonunu getiremeyen işçiler, ekonomik yetersizlikler dolayısıyla üniversiteleri yarıda bırakan gençler, borçlarını ödeyemeyen çiftçilerdir. Vatandaşlarımız derin ekonomik sıkıntılar içinde, sokağa çıkın ve halkın sesini duyun.

Değerli milletvekilleri, bu Meclis halkın Meclisidir, bu kürsü halkın sesinin yankılandığı yerdir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz gençlerimizin, emekçilerimizin, emeklilerimizin daima yanında olmaya devam edeceğiz diyerek saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerine söz talebi Diyarbakır Milletvekili Serhat Eren'e aittir.

Buyurun Sayın Eren. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

SERHAT EREN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cezaevlerinde ağır tecrit koşullarına rağmen, insanlık dışı ihlallere rağmen direnmekten vazgeçmeyen arkadaşlarımıza bin selam olsun diyorum.

Bugün 8 Ocak, gazeteci Metin Göktepe'nin katledilişinin yıl dönümü. Kendisini özlemle, sevgiyle saygıyla anıyorum. Bu coğrafyada kamerasını hakikate çeviren onurlu gazetecilerin öldürülmesi maalesef bir devlet politikasına dönüşmüş durumda ama şu iyi bilinsin ki bugüne kadar bu politikalar hiçbir zaman hakikati, basını, gazetecileri susturamadı, bundan sonra da susturamayacak.

20 Aralıkta Rojava'da SİHA'larla katledilen Cihan Bilgin ve Nazım Daştan'ın aileleri iki gündür cenazelerini almak için bekliyor, iki gündür kendilerine teslim edilmiyor. Şimdi, aileler cenazelerini getirmek istiyor ama AKP iktidarı buna izin vermiyor, engelleniyor. Şimdi, şunu söyleyeyim: Yani öldürdünüz, öfkeniz geçmedi mi Allah aşkına? Bu cenazelerden ne istiyorsunuz? Ailelere, cenazelere yapılan işkencenin kendisi değil mi? Bu ailelerin cenazelerini gömme hakkına hiç mi saygınız yok? Bu ailelerin yas tutma hakkına hiç mi saygınız yok? Bu ailelerin yakınlarıyla vedalaşma hakkına hiç mi saygınız yok? Bırakın aileler cenazelerini getirsin.

Değerli milletvekilleri, şu an 2'nci maddeyi konuşuyoruz, tartışıyoruz. Bu 2'nci maddeyle Sağlık Bakanlığına kişisel verilerin işlenmesi, paylaşılması yetkisi tanınırken aynı zamanda halkımızın mahremiyeti ve Anayasa tarafından koruma altına alınan hakları hiçe sayılıyor. Bugün teknoloji sayesinde kişisel veriler, ticari şirketlerin kendi kârlarına kâr katmak, çıkarlarına kâr katmak ve aynı zamanda bireyleri manipüle etmek için kullanılan bir araç hâline gelmiş durumda. Tabii, sadece ekonomik amaçlı değil, aynı zamanda yani dolandırıcılık, şantaj, hırsızlık gibi konularda da bu kişisel veriler kullanılıyor. Peki, bu süre zarfında iktidarın pratiği nedir? Maalesef iktidar... Bakın, pandemi döneminde 85 milyon insanın kişisel verileri çalındı. Dönemin bakanı kalktı burada açıklama yaptı. Ne dedi? Dedi ki: "Maalesef biz bunları önleyemedik, 85 milyon insanın verilerinin çalınmasını önleyemedik." Önleyemedi tabii. Niye? Çünkü halkın verilerini koruyacak altyapıya sahip değildi, öyle bir derdi de yoktu doğrusu. Şimdi, halktan çalınan milyonlar şirketlere peşkeş çekilirken halkın güvenliği görmezden gelindi.

Değerli milletvekilleri, şimdi, biz yani "veri" deyip geçiyoruz ama bir satırdan ibaret değil. Bakın, bu verilerin içerisinde ne var? Adınıza kayıtlı tüm telefonlar var, tanıdığınız tanımadığınız akrabalarınıza ilişkin adres kayıtları var, akrabalık ilişkileri var, adınıza kayıtlı olan taşınmazlar var, araçlar var, IBAN'larınız var; hangi doktora gitmişsiniz, hangi bölüme gitmişsiniz, hangi ilacı kullanmışsınız, hangi raporlara sahipsiniz; nerede çalışmışsınız, hangi okullarda okumuşunuz, bütün bunlara ilişkin bilgiler kötü niyetli kişilerin eline geçtiği zaman bunun ne anlama geldiğini biliyor musunuz?

Şimdi, buradan soruyorum: Bu veriler çalındıktan sonra BTK görevlileri, yöneticileriyle ilgili tek bir işlem yapıldı mı? Bu sistemi koruyamayan, 85 milyon kişinin verilerini koruyamayan bu sistemden hesap soruldu mu? Hayır, hesap sorulmadı. Kimden hesap soruldu? Bu verilerin çalındığını ortaya koyan gazetecilerden hesap soruldu, birkaçı cezaevine girdi maalesef.

Şimdi, e-devlet sisteminde 65 milyon kayıtlı kişi var. Peki, bu kayıtlı kişilerin verileri sizce güvende mi? Hayır. İçişleri Bakanlığının MERNİS sisteminden her gün veriler çekilmekte ve Telegram sayfalarında satılmaktadır. Bakın, Telegram'da satılan, şurada burada satılan bu kişisel verileri koruma konusunda ne İçişleri Bakanlığı ne Kişisel Verileri Koruma Kurumu ne de BTK buna engel oluyor, engel olmak gibi bir çabası da yok.

Şimdi, değerli milletvekilleri, iktidar her platformda "Biz dijitalleşiyoruz, dijitalleşme konusunda dünya liderleri arasındayız." diyor.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Eren, tamamlayın lütfen.

SERHAT EREN (Devamla) - Teşekkür ederim.

Şimdi, ABD, Çin, Almanya dünyaya teknoloji satıyor; üretiyor ve teknoloji satıyor. "Ya, bunların aklı hiç ermiyor mu, bunların kafası hiç basmıyor mu?" diye düşünüyorsunuz. Evet, bunlar da teknoloji üretip satıyor ama kendi halklarının güvenliğini sağlayacak, kişisel verilerini sağlayacak kadar dijitalleşiyorlar. Peki, siz ne yapıyorsunuz? Dijitalleşiyorsunuz ama halkın bu kişisel verilerini koruyamıyorsunuz, korumak için bir çaba içerisine de girmiyorsunuz maalesef. Biz o nedenle diyoruz yani siz 50 gigabaytlık veriyi koruyamadınız, 85 milyon insanın kişisel verilerini mi koruyacaksınız, o konuda güven vermiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SERHAT EREN (Devamla) - O nedenle diyoruz yani kişisel verileri korumak sadece bireylerin değil aynı zamanda toplumun ve adaletin savunmasını yapmaktır Sayın Başkan.

Bu nedenle, bu verileri koruyamayan bu iktidarın 2'nci maddeyle getirmek istediği bu düzenlemeye "hayır" diyoruz, kabul etmiyoruz.

Teşekkür ederim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin çerçeve 2'nci maddesiyle 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'na eklenmesi öngörülen ek madde 19'un dördüncü fıkrasındaki "Bakanlıkça" ibaresinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Selcan Taşcı

Lütfü Türkkan

Yasin Öztürk

Tekirdağ

Kocaeli

Denizli

Burhanettin Kocamaz

Ersin Beyaz

Yüksel Selçuk Türkoğlu

Mersin

İstanbul

Bursa

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

Önerge üzerinde söz talebi İstanbul Milletvekili Ersin Beyaz'a aittir.

Buyurun Sayın Beyaz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

ERSİN BEYAZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

12 Haziran 2023'te İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'ya sorduğum vatandaşlarımızın kişisel verilerinin çalındığı konusuyla ilgili soru önergeme net ve tam bir cevap alamadım. Veri hırsızlığı konusunu, kamuoyunun endişesiyle birlikte değerlendirerek sorduğumuz soruya Bakanlık, her yıl uluslararası akreditasyona sahip firmalar tarafından güvenlik testi yaptırdıklarını belirterek cevap vermiştir. Sorularım arasında, "sorgupaneli.org" internet sitesinin 85 milyonun kişisel verilerine eriştiği konusu da dile getirilmiş ancak önergenin cevabında bu konudan bahsedilmemiş, âdeta konunun üstü kapatılmıştır. Türk milletinin kişisel verilerinin iktidar tarafından ciddiye alınmadığı da sağlık gibi kritik bir alanın kanuna ihtiyaç duyulmadan Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenmesinden anlaşılacaktır. Ülkemizde resmî kurumlarda kaydı olan milyonlarca kişinin tüm kişisel verilerinin çalındığı medyada yer bulmuştur. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun çalınan verilerin silinmesi ve çalanların yakalanması için Google'dan yardım istediği de bilinmektedir. Son dönemde de gündeme gelen e-Nabız Sistemi'ndeki vatandaşlarımızın verilerinin satıldığı konusu da ayrı bir skandaldır. Bakanlık açıklamasında bu satışı yalanlasa da e-Nabız Sistemi'nin bilişim altyapısını yapan iki firmanın Katar'a satılmasını, bu firmaların merkezinin İngiltere'de olmasını milletimize nasıl açıklayacaksınız? Türk milletine bu kadar mı düşmansınız?

Millî güvenlik meselesi olan bir konuda karnesi ve sicili bozuk olan iktidarın kişisel verilere ulaşabilecek yeni bir sistem kurması düşündürücüdür. Sağlık Bakanlığının kişisel verileri hukuka uygun, etkin ve güvenli bir şekilde işlemesi, sağlık hizmetlerinin kalitesinin artırılması, kamu sağlığının korunması ve sağlık sisteminin devamlılığı açısından önem arz ediyor. Her hastanın müracaat, şikâyet ve dava hakkını ve sağlık hizmeti sunumunda yer alan paydaşların savunma haklarını etkin bir şekilde kullanabilmesi için tıbbi kayıtların doğru ve eksiksiz tutulması önemlidir. Bu ortamda tüm sağlık bilgilerinin tek bir dijital sistemde toplanması büyük bir risk oluşturmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Teklifi görüşülürken SGK kurumundan bahsetmemek olmaz. SGK, insanoğlunun doğumundan ölümüne kadar hayatının her alanında yer alan çok önemli bir kurumdur ancak ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar SGK çalışanlarını da etkilemiştir. Özellikle EYT sürecinde gece gündüz demeden Kurumun vermiş olduğu kumanyalarla idare ederek çok kısa süre içerisinde 2 milyona yakın vatandaşımızın emekli aylıklarını bağlayarak üstün bir başarı hikâyesi yazmışlardır. Hatta görev tanımlarında yazılı olmadığı hâlde SGK denetmenleri de il müdürlerinin talimatlarıyla aylık bağlama işinde görevlendirilmişlerdir.

Bu meslek grubumuzun maaşlarının içerisinde yer alan, yüzde 20 oranında olan denetim tazminat oranının ve yüzde 135 olan özel hizmet tazminat oranının artırılması gerekmektedir. Emekliliğe ilişkin prime esas kazançları ve göstergeleri çok düşüktür, bu şekilde devam edilirse 2008 sonrasında atanan memurların emeklilik hayatlarına başladıkları anda emekli maaşlarının asgari ücretin altında kalacağı öngörülmektedir. 656 sayılı KHK'yle SGK'de kaldırılan ikramiye ve fazla mesai ücretlerinin tekrar hayata geçirilmesi gerekmektedir. Kurumun içinde il müdürlerine bağlı bir şekilde çalışmakta olan SGK denetmenlerinin il dışı geçici görevlendirmelerinde kendilerine ödenen harcırah, konaklama, yemek ve benzeri gibi ihtiyaçları karşılanmamakta, hatta tabiri caizse cepten yemektedirler. Bu meslek grubumuzun merkez teşkilatı içindeki A grubu mesleklerle eşit hâle getirilmesi gerekmektedir. SGK denetmenleri tarafından yapılacak denetimlerin etkin ve verimli olabilmesi için il müdürlerinin etkisinden arındırılarak müstakil bir grup başkanlığı şeklinde teşkilatlandırılmalıdır. SGK denetmenleri ile SGK müfettişleri aynı işi yapmakta ancak eşit işe eşit ücret almamaktadır. Bu eşitsizlik hem iş barışını bozmakta hem de yetiştirilen tecrübeli denetmenlerin başka kurumlara geçmesine neden olmaktadır. SGK'yle ilgili düzenlemeler acilen hayata geçirilmelidir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

2'nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2'nci madde kabul edilmiştir.

Birleşime otuz dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.13

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.51

BAŞKAN: Başkan Vekili Gülizar BİÇER KARACA

KÂTİP ÜYELER: Muhammed ADAK (Mardin), Kurtcan ÇELEBİ (Ankara)

----- 0 -----

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45'inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

175 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerine devam ediyoruz.

 Komisyon yerinde.

3'üncü madde üzerinde aynı mahiyette 5 önerge bulunmaktadır, önergelerin gerekçelerini okutup oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 3'üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Lütfü Türkkan

Yasin Öztürk

Hüsmen Kırkpınar

Kocaeli

Denizli

İzmir

Selcan Taşcı

Burhanettin Kocamaz

Yüksel Selçuk Türkoğlu

Tekirdağ

Mersin

Bursa

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Serhat Eren

Mehmet Kamaç

Vezir Coşkun Parlak

Diyarbakır

Diyarbakır

Hakkâri

Burcugül Çubuk

 

Mehmet Zeki İrmez

İzmir

 

Şırnak

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

İsa Mesih Şahin

Necmettin Çalışkan

Mehmet Atmaca

İstanbul

Hatay

Bursa

Bülent Kaya

 

Hasan Ekici

İstanbul

 

Konya

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Serkan Sarı

Kayıhan Pala

Mühip Kanko

Balıkesir

Bursa

Kocaeli

Nurten Yontar

Mehmet Tahtasız

Ömer Fethi Gürer

Tekirdağ

Çorum

Niğde

Aliye Çoşar

Aylin Yaman

Kadim Durmaz

Antalya

Ankara

Tokat

Aliye Timisi Ersever

Türkan Elçi

Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu

Ankara

İstanbul

İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Muhammet Emin Akbaşoğlu

Nurettin Alan

Ahmet Salih Dal

Çankırı

İstanbul

Kilis

Mestan Özcan

Meryem Göka

Cevahir Uzkurt

Tekirdağ

Konya

Niğde

 

Behiye Eker

 

 

İstanbul

 

 

BAŞKAN - Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergelerin gerekçelerini okutuyorum:

Lütfü Türkkan (Kocaeli) ve arkadaşlarının vermiş olduğu önergenin gerekçesi:

Gerekçe:

Söz konusu değişikliğin amacı 5510 sayılı Kanun'daki Esnaf Ahilik Sandığına ilişkin hükümlerin 31/12/2024 tarihinde yürürlüğe girmesinin sağlanmasıdır. Öyle ki 5510 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi farklı gerekçelerle pek çok kez ertelenmiştir. Kanunlar uygulanmak için çıkarılmaktadır. Türkiye'de esnaf ve sanatkârlar ekonomik yapının temel taşlarından biridir. Ancak bu kesim işsizlik, ekonomik dalgalanmalar ve piyasa koşullarının etkilerine karşı yeterince korunaklı bir yapı içinde değildir. Bu çerçevede, Esnaf Ahilik Sandığı uygulaması büyük önem taşımaktadır. Dolayısıyla teklifimizle kanunun 31 Aralık 2024 tarihinde yürürlüğe girmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca, ilgili madde hâlihazırda kanunlaştığı için teklif metninden çıkarılması gerekmektedir.

Serhat Eren (Diyarbakır) ve arkadaşlarının vermiş olduğu önergenin gerekçesi:

Gerekçe:

4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu'nun geçici 22'nci maddesi düzenlenerek Esnaf Ahilik Sandığı kurulması 31/12/2024 tarihinden 1/1/2028 tarihine ertelenmektedir.

2024'ün ilk dokuz ayında konkordato başvuruları geçen yılın toplamını ikiye katlayarak 1.187'ye ulaşmış, batık kredilerde ise yüzde 50 artış yaşanarak iflas eden esnaf sayısı 2,5 milyona çıkmıştır. Yine, icra dairelerine her gün ortalama 21 bin yeni dosya düşerken toplam icra ve iflas dosyası 23 milyona yaklaştı.

Esnaf açısından bu ekonomik koşullar altında ayakta kalabilmek oldukça zordur. Esnaf Ahilik Sandığı her ne kadar esnafın ihtiyaç duyduğu likiditeyi sadece iflas döneminde karşılıyor olsa da en azından sandığın bir an önce kurulması yönünde bir gereklilik haizdir.

İsa Mesih Şahin (İstanbul) ve arkadaşlarının vermiş olduğu önergenin gerekçesi:

Gerekçe:

Maddenin uygulamada sebep olacağı olumsuz durumların ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır.

Serkan Sarı (Balıkesir) ve arkadaşlarının vermiş olduğu önergenin gerekçesi:

Gerekçe:

Daha önce de 2021, 2023 ve 2024 yıl sonuna ertelenen Esnaf Ahilik Sandığının uygulanmasının 2028 yılına ertelenmesi, esnaf ve sanatkârlar arasında belirsizlik yaratmakta ve uygulamaya karşı güven kaybı oluşturulmaktadır. Esnafın görüş ve önerileri alınarak uygulamanın daha katılımcı bir şekilde hayata geçirilmesi gerektiği ortadayken esnaf ve sanatkârları mağdur edecek düzenlemeden vazgeçilmesi gerekmektedir.

Muhammet Emin Akbaşoğlu (Çankırı) ve arkadaşlarının vermiş olduğu önergenin gerekçesi:

Gerekçe:

Önergeyle 7537 sayılı Kanun'la yasalaşan maddenin teklif metninden çıkarılması öngörülmektedir.

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kabul edilen önergeler doğrultusunda 3'üncü madde teklif metninden çıkarılmıştır.

Herhangi bir karışıklığa mahal vermemek için bundan sonraki maddeler üzerindeki önerge işlemlerine mevcut sıra sayısı metnindeki madde numaraları üzerinden devam edilecektir. Kanun yazımı esnasında madde numaraları teselsül ettirilecektir.

Bu açıklama, bugün kanun teklifinden çıkarılması muhtemel diğer maddeler için de geçerli olacaktır.

4'üncü madde üzerinde 3'ü aynı mahiyette olmak üzere 4 önerge bulunmaktadır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alacağım.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 175 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 4'üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

İsa Mesih Şahin

Necmettin Çalışkan

Mehmet Atmaca

İstanbul

Hatay

Bursa

Hasan Ekici

Bülent Kaya

İrfan Karatutlu

Konya

İstanbul

Kahramanmaraş

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Lütfü Türkkan

Selcan Taşcı

Yüksel Selçuk Türkoğlu

Kocaeli

Tekirdağ

Bursa

Mehmet Akalın

Yasin Öztürk

Burhanettin Kocamaz

Edirne

Denizli

Mersin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Serhat Eren

Mehmet Kamaç

Vezir Çoşkun Parlak

Diyarbakır

Diyarbakır

Hakkâri

Mehmet Zeki İrmez

Burcugül Çubuk

 

Şırnak

İzmir

 

BAŞKAN - Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı Kahramanmaraş Milletvekili İrfan Karatutlu'dur.

Buyurun Sayın Karatutlu.

İRFAN KARATUTLU (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçen hafta ikinci depremin merkezi Elbistan'daydım; perişan hâlde Elbistan, çamurlar içerisinde, esnaf perişan. Rezerv alana alınmasını istediği birtakım yerler var, maalesef Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bir türlü bu organizasyonu yapamıyor. Şeker fabrikasının su depoları patlamış, Afşin-Elbistan Santrali'ne tekrar 2 ünite daha yapılacak, bir çevre felaketi yaşayan bir ilçemiz. 25-30 bin göç olmuş yani Elbistan göçüyor, bir an önce hizmet bekliyor. "Biz belediyeyi farklı partiye verdik diye cezalandırmayın." diyor ve en sonunda da diyor ki: "Bir an önce bizi il yapın, bu depremin etkisini üzerimizden atalım."

İkinci konu, tabii ki sağlıktaki yozlaşma ve halkın memnuniyetsizliği büyük bir hızla devam ediyor. Zamanında Hükûmete seçim kazandıran sağlık sektörü, maalesef bugünlerde halkın hiç de memnun olmadığı, hizmette kalitenin düştüğü bir sektör hâline geldi. Bugün, halk da memnun değil, hizmeti veren çalışanlar da memnun değil, hizmeti denetleyen ve finanse eden Bakanlık da memnun değil. İktidar yönetememe konusunda son zamanlarda mahir işler yapıyor. Nedir bunların nedenleri? Toplumun taleplerini okuyamıyor, hizmeti üreten ve çalışanlarla diyalog kuramıyor, hizmeti denetleme ve finanse etmede zorlanıyor. İktidar Sağlıkta Dönüşüm Programı'yla yıllarca övündü. "Sağlık kurumlarını tek çatı altında topladık, finansı tek çatı altında topladık, özel sağlık kurumlarını açtık." vesaire derken... İşte, doktor sayılarını artırarak tıp fakültelerinde kontenjanı artırdı ama sonuçta, sağlık yöneticilerine gelirken ehliyetsiz ve liyakatsiz bütün bulabildiklerini bu makama getirdiler.

Biliyorsunuz, özellikle, sağlık yönetiminde sözleşme yaptığı kişiler var Hükûmetin sağlık müdürlüklerinde. Bugün, bu yöneticilerin yüzde 80'i, 90'ı Hükûmete yandaş SAĞLIK-SEN'in ya mensubu ya onların yönetiminde ya da delegesi. Şehrim Kahramanmaraş'ta, Sağlık Müdürlüğünde 120 yönetici var, bunun 105'i SAĞLIK-SEN'in üyesi, yöneticisi veya delegesi.

Hükûmet aynı zamanda ne yaptı bu süre içerisinde? Kendi atadığı on binlerce müdürü, idareciyi bir gecede araştırmacı yaptı -tasfiye yapmak için- Hükûmet sağlığın işlediği kurumları tasfiye etti, Halk Sağlığı Kurumu kurdu, Kamu Hastane Birliklerini kurdu. Ne yapabildi? En fazla üç beş sene dayanabildi, eski tas eski hamama dönmek zorunda kaldı; Halk Sağlığı Kurumu da kalmadı, Kamu Hastane Birlikleri de kalmadı.

Geçmişteki Sağlık Bakanı da profesördü, bu yeni Sağlık Bakanımız da profesör; bu arkadaşlarımızın genel anlamda bazen akademik kibirleri oluyor, bir türlü diyaloğa girmiyorlar, hele Sağlık Bakanının genel cerrah olması, bir de cerrahi kibri var kendi üzerinde. Eski Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ'dan AK PARTİ İl Başkan Yardımcısı, aynı zamanda Tabip Odası Başkanı olarak üç ay randevu alamamıştım; sağ olsun kendilerinden. Aynı durumu şimdiki Sağlık Bakanıyla da yaşıyorum, deprem bölgesinin tek doktor milletvekili olarak üç aydır randevu alamadım; Allah selamet versin diyoruz.

Ne yapıyor Sağlık Bakanlığı? Bütün suçu hekimlerin üzerine yüklemek için çaba sarf ediyor. İşte, gördünüz, üç günden beri eylem yapan aile hekimleriyle ilgili idari, mali, tıbbi bütün kısıtlamaları getirdi, sanki bütün sorumluluk onlarda gibi. Bu terbiye devam ediyor, ne yapıyor? Hastanede nöbet tutacak hekimlere 40 kilometre, 50 kilometre, 100 kilometrede uzaklıktaki ilçelere "Hadi sana nöbet yazdım." diyor ve onları da terbiye etmeye çalışıyor! Daha iki gün önce cildiyecilerin, plastikçilerin hakkı olan estetikle ilgili yönetmeliği değiştirerek "Herkese verdim bu yönetmeliği, kimler yaparsa yapsın." diyor. Durur mu Sağlık Bakanlığı? Durmuyor, sayıları 50 bin, 60 bin, 100 binleri bulan fizyoterapist, psikolog, diyetisyenlere hekimlerin hakkı olan teşhis ve tedavi hakkını vermeye çalışan bir yönetmenliğin de peşinde olduğunu duyuyoruz. Amacı nedir? Kaliteyi düşürüp maliyeti azaltmak ve hekimleri nasıl zapturapt altına alırız diye çalışmalar yapmak. Maalesef bu kibirli kafa sağlık yönetiminde başarılı olamayacaktır. Aile hekimlerine kanunda mesaiden sonra çalışma serbestiyeti getiriliyor. Aslında bu şu demek: Biz size maaş vermede yetersiziz, biraz daha çalışın, biraz daha kazanın." Ama kazandıklarını sadece hekimlere mi veriyor? "Hayır, döner sermaye yatırın, bir kısmını da biz alalım." şeklinde bir yapılanmaya gidiyor.

Peki, yıllardır övündüğünüz muayenehaneleri kapattınız "Hastanelerde işleri hallediyoruz." dediniz ama sağlıktaki iddianız ne oldu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Karatutlu, tamamlayın lütfen.

İRFAN KARATUTLU (Devamla) - Bugün tekrar onlara mesai vererek, tekrardan muayenehaneleri işleme alarak sağlığı eski hâline getiriyorsunuz.

Sadece hekimler mi? Bugün az önce eczacılardan da geldi, kendileriyle ilgili İlaç Temin Protokolü'nün imzalanmamış olmasından şikâyetçiler. Reçete başı hizmet bedellerinin, eczane indirim oranlarının güncellenmemesinden ve taleplerinin karşılanmamasından muzdaripler. İlaç Fiyat Kararnamesi'nde belirlenen baremlerin güncellenmesini, artışların standart olmasını istiyorlar.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerine söz talebi Edirne Milletvekili Mehmet Akalın'a aittir.

Buyurun Sayın Akalın. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET AKALIN (Edirne) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 4'üncü maddesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlarım.

Bugün burada yalnızca bir yasa teklifi üzerinde değil milletimizin sağlığı, çocuklarımızın geleceği ve kamu kaynaklarının nasıl kullanılacağı konusunda tarihî denilecek bir konu üzerinde konuşuyoruz.

Önümüzde duran teklif Sosyal Güvenlik Kurumunun yurt dışından gerçekleştireceği ilaç ve ilgili hizmet alımlarını Kamu İhale Kanunu'nun şeffaflık ve denetim mekanizmalarından muaf tutmayı hedeflemektedir. Bu düzenlemenin arkasındaki niyet ne olursa olsun yol açacağı riskler ve sonuçlar çok ciddidir ve dikkate alınmalıdır. Kamu İhale Kanunu kamu harcamalarının düzenlenmesinde bir rehberdir. Bu kanun şeffaflık, rekabet ve hesap verilebilirlik ilkeleriyle yalnızca paranın değil halkın güvenliğinin de korumasını sağlar ancak bugün önümüze gelen bu düzenleme tüm bu ilkeleri göz ardı etmekte, SGK gibi büyük ve kritik bir kurumu denetim mekanizmalarının dışında bırakmayı öngörmektedir.

Şimdi, şöyle bir düşünelim ve şunu hayal edelim: Kronik hastalıklarla mücadele eden bir çocuğun annesi ya da babasısınız; SMA, diyabet ya da kanser gibi bir hastalıkla savaşan çocuğunuzun hayatta kalması için düzenli bir şekilde ilaca ihtiyacınız var, bu ilaçların temin sürecinin denetimsiz bırakılması bu hayati ilaçlara ulaşımınızı da zorlaştırıyor, çocuğunuz için her gün umutla beklerken şeffaf olmayan bir sistemin neden olduğu aksaklıklar yüzünden daha fazla belirsizlikle karşılaşıyorsunuz. İşte, bugün burada, o ebeveynlerin yanında mı olacağımızı yoksa bu belirsizliğe zemin mi hazırlayacağımızı tartışıyoruz.

Sayın milletvekilleri, unutmayalım ki şeffaflık bir tercihten öte, bir zorunluluktur. Kamu İhale Kanunu'nun sağladığı şeffaflık, rekabet ve denetlenebilirlik ilkeleri yalnızca bütçe disiplini değil, halkın devlete duyduğu güvenin de temel taşıdır. SGK gibi, devasa bütçelere sahip bir kurumun bu ilkelerden muaf tutulması yolsuzluklara, kaynak israfına ve haksız kazançlara zemin hazırlayacaktır. Bu durumda hepimize şu soruyu sormak düşer: Halkın vergileriyle oluşturulan kaynakları koruyacak mıyız yoksa göz göre göre israfa ve adaletsizliğe mi yol açacağız?

Değerli milletvekilleri, yurt dışından ilaç temini yalnızca ekonomik bir karar değildir. Bu karar aynı zamanda vatandaşlarımızın sağlığı, ilaçların kalitesi ve güvenilirliğiyle doğrudan ilişkilidir. Pandemi sürecini hiçbirimiz unutmadık, unutmamalıyız. O dönemde aşılarla ilgili yapılan yanlışlıkları sürekli gündeme getirdik ve bu aşılarla ilgili Sağlık Bakanlığına Sayın Grup Başkan Vekilimiz Turan Bey tarafından soru önergesi verildi ve altı ay geçmesine rağmen buradaki 6 soruya maalesef, hâlâ cevap alamadık. Şimdi, tabii ki cevap verilmeyince, bu sorulara cevap alınmayınca sorulan sorularla ilgili şaibe hâlâ devam etmektedir. Şimdi, yeniden bir salgın yaşanırsa Türk milletini kimlerin insafına bırakmış olacağız?

Kamu İhale Kanunu'nun denetiminden çıkarılan bu süreçler kaynak çeşitliliğine ve kaliteye de doğrudan etki edecektir. Türk Eczacıları Birliği ve Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu gibi uzman kurumların devre dışı bırakılması milletimizin güvenebileceği bir sistemin çökmesi anlamını taşıyacaktır. Bu teklif ilaca ulaşmak için günlerce bekleyen, hastalıkla mücadele eden vatandaşlarımızın yükünü daha da artıracaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Milletvekili.

MEHMET AKALIN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, geçmişte yaşadığımız örnekleri bir kez daha hatırlayın. Basit bir maskeyi bile dağıtmakta yetersiz kaldığımız dönemleri yaşadık, denetimden uzaklaşınca ecza depolarının yarattığı sorunları gördük, sadece ranta dayalı bir sistemle insan sağlığının önemsizleştiğine şahit olduk. O sebeple, böyle bir sistemin hangi zafiyetlere yol açtığını ve açabileceğini biliyoruz.

İYİ Parti olarak düzenlemenin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. "Milleti yaşat ki devlet yaşasın." anlayışıyla Türk milletinin sağlığının daha fazla dikkate alınması gerektiğine inanıyor, yüce Meclisi ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz talebi Hakkâri Milletvekili Vezir Coşkun Parlak'a aittir.

Buyurun Sayın Parlak. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

VEZİR COŞKUN PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sevgili halklarımız; üzerinde konuştuğumuz kanun teklifinin birçok maddesindeki düzenlemeler sözüm ona kamuda tasarruf adına yapılıyor. Kamu kaynaklarından yani halkın parasından büyük sermayeye akıtılan milyarlarca lira değerinde vergi destekleri, teşvikler, indirimler hesaba katıldığında burada yapılan düzenlemeler devede kulak kalır. Ayrıca, dokunulmaz ve sorgulanamaz kılınmak istenen silahlanma harcamalarından yapılacak küçük bir kesinti bile aylardır yapılan kamuda tasarruf tantanasının önemli bir kısmını karşılayabilirdi

Tartıştığımız kanun teklifinin esas odağı olan sağlık meselesine de gelecek olursak, birçok kamu hizmetinde olduğu gibi sağlık alanında da kamu kaynaklarından en az yararlanabilen kentlerden biri milletvekili olduğum Hakkâri'dir. Hakkâri'de sağlık hizmetlerine ve kurumlarına erişememek on yıllardır öykülere, filmlere, türkülere konu olmuştur. En temel sağlık ihtiyaçları için bile insanlar onlarca kilometre yol katediyor, çoğu zaman başta Van olmak üzere diğer kentlere gitmek zorunda kalıyorlar. Hatta Ankara'daki, İstanbul'daki hastanelere baktığınızda muhtemelen şehir dışından gelen hasta sıralamasında Hakkâri'yi ilk 5'te göreceksiniz çünkü yaşadığı şehirde yetersiz sağlık hizmetlerinden dolayı şifa bulamayan Hakkârililer mecburen başka şehirlerdeki hastanelere gitmek durumunda kalıyor.

Hakkâri'de halkın sağlık hizmetlerine erişmesinin zorluğunu coğrafi koşullara bağlayanlarınız olabilir. Hakkâri coğrafyasının zorlu olduğunu kuşkusuz hepimiz biliyoruz fakat iş kalekol yapmaya, tankların geçeceği yollara asfaltlar yapmaya, sermayeye peşkeş çekilecek maden sahaları açmaya geldiğinde Ferhat gibi dağları delmekle övünen siyasi iktidar Hakkâri halkını sağlık hizmetine ulaştıracak yatırımları yapmaktan imtina ediyor. Yerel seçimden iki ay sonra koşa koşa Hakkâri Belediyesine kayyum atayanlar, Belediye Eş Başkanını tutsak edenler şehirde en temel sağlık hizmetlerini sunmaktan aciz kalıyor ama biliyoruz ki bu, bir acziyet ya da yetersizlik değil, tercihtir ve bilinçlidir. Evet, siyasi iktidar Hakkâri'yi bilinçli bir şekilde her türlü kamusal hizmetten yoksun bırakıyor.

Bu söylemlerimizin öznel iddia ya da siyasi retorik olmadığının ispatı olarak sizlerle birkaç veri paylaşmak istiyorum: Resmî rakamlara göre Hakkâri'de 100 bin kişiye düşen hastane yatağı sayısı 179'dur ama sadece Hakkâri değil, bütün Kürt kentlerinde ne yazık ki durum böyledir. 100 bin kişiye düşen hastane yatağı sayısı Dersim'de 178, Iğdır'da 160, Şırnak'ta ise 138'dir. Bu liste böyle devam edip gidiyor. Bu rakam tek başına bir şey ifade etmiyor olabilir, o hâlde şu bilgiyi de vereyim: Sivas'ın batısındaki hiçbir şehirde 100 bin kişiye düşen hastane yatak sayısı 100'ün altında değildir. Örneğin, bu sayı Isparta'da 477, Bolu'da 480, Edirne'de ise 467'dir. Eşitsizliğin ne kadar derin olduğu aslında bu verilerden rahatlıkla görülebilir. Kişi başına düşen hekim ve kente atanan uzman sağlık personeli sayısında, kentteki sağlık hizmetleri için tahsis edilen fiziksel mekân konusunda ve sağlık alanındaki daha birçok konuda Hakkâri en alt sıralarda bulunuyor. Öyle bir devlet hastanesi düşünün ki MR, tomografi gibi temel tetkikler radyoloji uzmanı eksikliğinden dolayı yapılamıyor, görüntülerin yorumlanması dahi Ankara'daki bir şirket tarafından yapılıyor. 2025 yılında Hakkâri'de hâlâ bir doğum hastanesi bulunmuyor. Bu sorunlar silsilesi böyle uzayıp gidiyor. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 25'inci maddesinde, Türkiye Anayasa'sının 56'ncı maddesinde güvence altına alınan sağlık hakkına Hakkârililer ne yazık ki erişemiyor. Halk açısından durum bu iken sağlık çalışanları da kötü ve yetersiz koşullarda çalışmak zorunda kalıyor. Böyle bir ortamda nitelikli sağlık hizmetlerinden söz etmek mümkün değildir.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Parlak, tamamlayın lütfen.

VEZİR COŞKUN PARLAK (Devamla) - Görüştüğümüz kanun teklifi ise bu sorunları çözmekten çok uzaktadır.

Daha erişilebilir ve toplumcu bir sağlık sisteminin kurulması için verdiğimiz mücadelenin süreceğini belirtir, tüm sağlık emekçilerini ve halklarımızı saygıyla selamlıyoruz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 175 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 4'üncü maddesinde yer alan "ve bunlara ilişkin hizmet alımları" ibaresinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Mühip Kanko

Kayıhan Pala

Serkan Sarı

Kocaeli

Bursa

Balıkesir

 

Aliye Coşar

Aliye Timisi Ersever

Ömer Fethi Gürer

Antalya

Ankara

Niğde

 

Mehmet Tahtasız

Aylin Yaman

Kadim Durmaz

Çorum

Ankara

Tokat

 

Türkan Elçi

Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu

Nurten Yontar

İstanbul

İstanbul

Tekirdağ

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerine söz talebi Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı'ya aittir.

Buyurun Sayın Sarı. (CHP sıralarından alkışlar)

SERKAN SARI (Balıkesir) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Sosyal Güvenlik Kurumunun yurt dışından ilaç teminiyle ilgili 4'üncü madde üzerine söz almış bulunuyorum.

Tabii, bu maddenin ve bu teklifin ne için bu kanun teklifinde yer aldığını hep birlikte soruyor, sorguluyor olmamız gerekiyor. Bugün Sosyal Güvenlik Kurumunun yurt dışından nadir hastalıklar için ve yeni nesil ilaçların temini için getirilmiş olan bu çabanın arkasında yatan sebebi doğru anlamamız ve doğru sorgulamamız gerekiyor. Bugün Sosyal Güvenlik Kurumunun yurt dışından ihale yoluyla alacağı beyan ediliyor. Komisyon görüşmelerinde vurguladığımızda bu ihalenin direkt Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ve ilgili firmalar üzerinden yapılıp yapılmayacağı, aracı kurumların kullanılıp kullanılmayacağı, bir yandaş medikal firmasına fırsat yaratmak için mi bu çaba içerisinde olup olmayacağı sorusuna bir türlü doğru cevabı alamadık. Bugün yurt dışında bir aracı firma ve bir medikal firma olmayabilir, yurt dışında kurulacak bir firma üzerinden mi alınacak? Bunu sorgulamamız gerekiyor. Bu maddenin arkasında yatan gerçekleri görmez isek hata yaparız. Niye diyorum? Çünkü eğer amaç, yurt dışından nadir hastalıklarla ilgili ilaçları getirebilmek ise bu görevi yapabilecek olan Devlet Malzeme Ofisimiz hazır bir şekilde burada mevcut. Yönetmeliğinde ilaç temini, yurt dışında ihaleye girme, kadro ve bu anlamdaki lojistik altyapısı mevcut olan Devlet Malzeme Ofisimizden SGK birçok ilacı alabiliyorken neden bu tarz ilaçların temini SGK üzerinden yapılıyor, neden denetimden ve Kamu İhale Kurumu baskılarından kurtarılmaya çalışılıyor, merak ediyoruz. Bugün hastalarımıza vaatte bulunuyorsunuz "İlaçlarınıza daha kolay ulaştıracağız sizi." diye ama arkadan niyetinizin ne olduğunu hep birlikte sorgulamak zorundayız. Şayet Sosyal Güvenlik Kurumu gerçekten kamucu bir anlayışla hizmet etmek, vatandaşımıza sağlık hizmetini en sağlıklı şekilde vermek istiyorsa bugün hastanelerde özelleştirdiği yoğun bakımlara el atsın; bugün hastanelerde özelleştirdiği MR, tomografi gibi radyolojik hizmetlere el atması gerekiyor; bugün hastanelerde özelleştirdiği laboratuvar hizmetlerine el atması ve esas sorumluluğu olan sağlık hizmetlerini kamu eliyle, kamu vicdanıyla yapıyor olması gerekiyor. Sosyal Güvenlik Kurumunun görevi denetlemek ve düzenlemektir, bugün ticaret yapmak değildir. Bu amaç için kurulmuş Türk Eczacıları Birliği var, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu var. Şu anda iki kurum zaten bu ilaçların tedariki için mücadele ediyor ve gerekli çalışmaları yapıyor amma velakin görüyoruz ki üçüncü kurum olarak Sosyal Güvenlik Kurumu burada dayatılıyor; bunun anlamını bilemiyor, anlayamıyoruz.

Bugün Sosyal Güvenlik Kurumu denetim görevini yapmadığı için çocuklarımız, bebeklerimiz, hastalarımız canlarından oldu. Önleyebildi mi? Tabii ki önleyemedi. Bugün beceremediği görevlerin üstüne görevi olmayan sorumlulukları eklemeye çalışıyor. Bu anlamda, SGK'yi görevini yapmaya, zorunluluklarını yerine getirmeye davet ediyoruz. Bu anlamda yürütmüş olduğu çalışmalar yerinde ve yerli değildir. Bugün yurt içinde ne yazık ki uyguladığınız fiyat politikası kur farkından kaynaklı hâlihazırda ruhsatlı ilaçların birçoğu yok. Siz vadediyorsunuz ki: "Yurt dışından ilaç sıkıntısını çözeceğiz, ihale yapacağız, tedarik edeceğiz." Madem böyle bir bütçeniz var, madem yapabiliyorsunuz, bugün ruhsatlı olan ilaçları niye Türkiye'de bulunduramıyorsunuz? Raflarda "İlaç yok."larıyla karşı karşıya, hastalar ilaçlarına ulaşmak için çırpınıyor ama siz görevinizi yapamıyorsunuz. Madem öyle SGK, Sağlık Bakanlığının onayladığı ilaçları yurt dışından getirecek size burada teklifte bulunuyorum: Ödeme listesine ekleyin bu ilaçları, olağan döngüsünde getirin, hastalarımız sizin bu bürokratik engellerinizle uğraşmak yerine yayımlayacağınız genelgelere uygun olarak doktorlarımızın çıkaracağı raporlarla ilaçlarına ulaşabilsin. Gene bir bürokrasi, gene bir kaos yaratma çabasındasınız. Buradan bir sonuç alamayız.

Sizin bu engelleriniz ve bürokratik çabalarınız yüzünden SMA hastaları sokakta dilencilik yapmak zorunda kalıyor, DMD hastaları kapı kapı gezip rapor, mevzuat, dava, mahkeme süreçleriyle hastalarına ilaç ulaştırmaya çalışıyor, can havliyle mücadele ediyor. Siz yine bir macera peşindesiniz. Bugüne kadar yapmadınız, yapamıyorsunuz, yapamayacaksınız. Sağlık sistemini çökerttiniz, sağlık sistemini sadece bir ticarethane yaptınız. (CHP sıralarından alkışlar) Bu anlayışınızdan kurtaracağız ülkemizi, milletimizi, hastalarımızı, çocuklarımızı.

Bugün 30 bine yakın eczacım mağdur durumda. İlaç fiyat kararnamesinde yapmamış olduğunuz düzenlemelerden dolayı eczacılar ekonomik krizle karşı karşıya. Bugün ecza depolarına, firmalara gerekli desteği ve düzenlemeyi yapıyorsunuz ama hastalara en yakın sağlık hizmeti veren eczacılarımızın sorunlarına kör, sağır, dilsiz, üç maymunu oynuyorsunuz; yazıktır, günahtır.

Asgari ücret yüzde 30 arttı, kira giderleri yüzde 18 arttı, enerji giderleri yüzde 54 arttı ama eczacılarımızın gelirlerine ne yazık ki bir güncelleme yapmadınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sarı, tamamlayın lütfen.

 SERKAN SARI (Devamla) - İmzalamadığınız fiyat kararnamesi ve sözleşme için eczacılarımız kapıda bekliyor; bugün Sosyal Güvenlik Kurumu eczacıların emeğinin hakkı olanı verene kadar da mücadele etmeye hazırlar. Hep birlikte onların sesi olmak için biz de Mecliste, buradayız.

Ne yazık ki sağlık sistemini çökerttiniz. "İlaç yok."ları yüzünden hastalarımız hastanelerde veya eczanelerde kuyruklarda bekliyor. Hastalarımız "muayene ücreti" "fiyat farkı" "katılım payı" adı altında ilaçlarımıza ne yazık ki ulaşamıyorlar.

En düşük emekli aylığı 2002'de 257 lira; 12 çeyrek altın alıyordu. En düşük asgari ücretle bugün ne yazık ki 4 küçük altın alabiliyor; siz geldiğinizde 7 küçük altın alıyordu. 12 küçük altından 2'ye emeklilerimizi düşürdünüz; asgari ücretlimizi 7'den 4'e düşürdünüz. Çalışma Bakanınız asgari ücreti açıklarken konuşamadı, yutkundu, boğazına takıldı. Emekçinin, emeklinin hakkı sizin boğazınıza takılacak. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

4'üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4'üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın Çubuk, söz talebiniz var sanırım.

 

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

62.- İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk’un, Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'a ilişkin açıklaması

 

BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) - Teşekkürler Başkan.

AYM'nin önünde bir yasa bekliyor, hayvan katliamı yasası. Bugün Urfa Büyükşehir Belediyesinin çöplüğe attığı hayvan bedenlerini gördük. Sonra, teşhir olunca bu bedenlerin oradan nasıl götürüldüğünü de gördük. Birçok belediye hayvan katliamı yasasından da feyzalarak katliamların önünü açmış durumda ya da değişik şekillerde hayvanların sağlıklarıyla ilgili hiçbir girişimde bulunmuyorlar. AYM'den beklentimiz önündeki yasayı iptal etmesidir. Bu, hem vicdanlar için gereklidir hem de toplumun bir şiddet sarmalından kurtulması için gereklidir.

Teşekkürler.

BAŞKAN - Sayın Konuralp...

 

63.- Ankara Milletvekili Okan Konuralp’ın, faili meçhul gazeteci cinayetlerine ve Metin Göktepe'nin 29'uncu ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

 

OKAN KONURALP (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gazeteci Metin Göktepe, 8 Ocak 1996'da bir haber takibi sırasında polis tarafından gözaltına alındı ve dövülerek öldürüldü. Aralarında Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Musa Anter, Namık Tarancı, İzzet Keser, Ferhat Tepe, Ahmet Taner Kışlalı ve Hrant Dink'in de olduğu onlarca gazeteci Metin Göktepe gibi katledildiler, failleri hâlâ meçhul. Yaşam hakkı başta olmak üzere düşünce ve ifade özgürlüğünün, haber alma özgürlüğünün ihlali olan bu cinayetler aydınlatılmayı bekliyor. Katillerin ve cinayetlerin arkasındaki isimlerin bulunup yargı önüne çıkartılması gerekiyor.

Bu duygu ve düşüncelerle, Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe'yi katledilişinin 29'uncu yılında saygı ve özlemle anıyorum.

BAŞKAN - Sayın Güzelmansur...

 

64.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, Hatay'da yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin açıklaması

 

MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hatay halkı yirmi üç aydır karanlıkta; yirmi üç aydır bunu haykırıyoruz. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından çözüm bekledik. "Günlük sekiz dokuz saat elektrik kesintileri yaşanıyor; çocuklar ısınamıyor, öğrenciler ders çalışamıyor, analar çorba kaynatamıyor; esnaf, işveren çalışamıyor, hastaların da makinesi duruyor." dedik. Bakanlık, maşallah, hiç oralı olmadı. Karanlıktaki Hatay için dertlenmeyen bu Bakanlık, Suriye için tasalanır olmuş; elektrik ve enerji altyapısında incelemelerde bulunmak üzere Suriye'ye bir heyet gönderecekmiş. Gönderin göndermesine de ama Bakanlığa hatırlatayım; sizin öncelikli göreviniz önce kendi ilinizin elektrik altyapısını incelemek, önce Hatay'ı karanlıktan kurtarmak. Bunları başarın, sonra da Suriye'ye bunları gönderin.

Teşekkür ederim

BAŞKAN - Sayın Timisi Ersever...

 

65.- Ankara Milletvekili Aliye Timisi Ersever’in, asgari ücrete, emekliye ve çalışana yapılan zamlara ilişkin açıklaması

 

ALİYE TİMİSİ ERSEVER (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Enflasyonu bahane ederek ekonomik krizin faturasını yine halka kestiniz; asgari ücrete yüzde 30, emekliye yüzde 15,75 ve çalışana yüzde 11,54 zam yaptınız. Bu artış oranı açlık, yoksulluk ve sefalet demektir. Sayın Cumhurbaşkanı çözümü bulmuş, "Pahalı ürün satanları boykot edin." diyor. Dün benzinin litresine 1 lira 25 kuruş zam yaptınız. Benzin fiyatları son bir ayda yüzde 7,5 arttı. 2025'te vergi, harç ve cezalar için artış oranı yüzde 44. Enflasyonla böyle mi mücadele edeceksiniz? Vatandaşa boykot çağrısı yapacağınıza benzin fiyatlarını düşürün, vergileri azaltın ve yandaşlarınızın vergilerini sıfırlamaktan vazgeçin. (CHP sıralarından alkışlar)

 

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- İzmir Milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırı ve Sivas Milletvekili Hakan Aksu ile 77 Milletvekilinin Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2717) ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 175) (Devam)

 

BAŞKAN - 5'inci madde üzerine 3'ü aynı mahiyette olmak üzere 5 önerge bulunmaktadır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 175 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 5'inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Mehmet Atmaca

Elif Esen

Hasan Ekici

Bursa

İstanbul

Konya

Necmettin Çalışkan

İsa Mesih Şahin

Bülent Kaya

Hatay

İstanbul

İstanbul

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Lütfü Türkkan

Yüksel Selçuk Türkoğlu

Yasin Öztürk

Kocaeli

Bursa

Denizli

Burhanettin Kocamaz

Selcan Taşcı

Şenol Sunat

Mersin

Tekirdağ

Manisa

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Serhat Eren

Mehmet Kamaç

Vezir Coşkun Parlak

Diyarbakır

Diyarbakır

Hakkâri

Mehmet Zeki İrmez

Burcugül Çubuk

Adalet Kaya

Şırnak

İzmir

Diyarbakır

BAŞKAN - Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz talebi İstanbul Milletvekili Elif Esen'e aittir.

Buyurun Sayın Esen. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

ELİF ESEN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifinin 5'inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Bu maddenin aile hekimliği dernekleriyle istişare edilip edilmediğini çok merak ediyorum, edildiyse bile anlaşılan o ki kendilerini gerçekten dinleyen ve sahayı anlayan bir yaklaşım benimsenmemiş çünkü düzenlemeler uygulamada ciddi sorunlar yaratacak nitelikte ve bu durum sağlık sistemimizin bütüncül yapısını tehdit etmektedir.

Aile hekimlerini dehşete düşüren raporlar kısmına geçmeden önemli bir konuya değinmek istiyorum. Geleneksel ve tamamlayıcı tıpla ilgili bölümün tekliften geri çekilmesini teklif ediyoruz. Zira GETAT uygulamaları hekimler arasında iş barışını bozacak önemli bir niteliktedir. Üstelik aile sağlığı merkezlerinde GETAT nedeniyle mesai saatleri dışında yalnız kalarak uygulama yapacak olan hekimler acil bir durum geliştiğinde yeterli personel olmadan müdahale edemeyeceklerdir. Bu da ölümcül sonuçlara neden olacak, hasta sağlığını ve hekimlerin mesleki durumunu riske atacak niteliktedir.

5258 sayılı Aile Hekimliği Kanunu'nda yapılması beklenen raporlarla ilgili değişiklik ise ASM'leri ticarethaneye, hekimleri tüccara dönüştürme riskini taşırken sağlıkta şiddeti çığırından çıkaracak, aşırı iş yükünü artırarak vatandaşın birinci basamakta dahi hekime ulaşamaması sorunlarını üst üste bindirecek ve derin krizlere neden olabilecek niteliktedir. Öncelikle, raporların ASM'lerde ücretli hâle getirilmesi kabul edilemez. Nitekim birinci basamak sağlık hizmetlerinin ücretsiz olması bu hizmetlerin temel taşlarından biridir. Bu yüzden, birinci basamak sağlık hizmetlerine rapor gibi ücretli uygulamalar koymak hem sistemin ruhuna aykırıdır hem de çok daha derin sorunlara yol açabilecektir, sorunlar da zaten var olan sağlıkta şiddetin körüklenmesine sebep olacaktır. Zira bu sistem değişikliğiyle özellikle sevk işlemlerinde sağlıkta şiddet vakalarının artmasından endişe etmekteyiz. Hastalar "Parasını ödedim, raporu buradan alıp çıkmam lazım." diyerek sağlık çalışanlarını suçlayabilir, hatta şiddete başvurabilir. Öyle ki sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin yüzde 75'i sözel olarak başlayıp fiziksel saldırıya dönüşmektedir. Oysa mevcut sistemde bile raporlar konusunda hekimlere yönelik kavgalar ve saldırılar yaşanmaktadır.

Her birinizin çok iyi bildiği üzere, beş dakikada bir olarak verilen randevular yüzünden oluşan yığılmalar sağlıkta şiddeti son on yılda bambaşka bir seviyeye getirmiştir. Türkiye'nin 2021 verilerine göre kişi başına düşen doktor sayısında Avrupa'da sonuncu olması ortadayken "Giderlerse gitsinler." denilen doktorlarımızın sayısı bugün çok daha az seviyeye düşmüştür. Bu tarz gerilimleri yaratacak yasal düzenlemeler yakında doktorsuz kalmamıza sebep olacaktır. Ezcümle, ücretli hâle gelecek birinci basamak rapor sistemi, bitmesi için büyük emek harcanan sağlıkta şiddet çalışmalarını boşa çıkarabilir.

 Öte yandan, mevcut şartlarda ASM'lerin sürücü belgesi ya da işe giriş gibi raporları vermesi altyapı anlamında da mümkün değildir. Sizlere İstanbul'da görevli bir aile hekiminin verdiği örneği aktarmak isterim: Bir hastanın rapor için gerekli bir tek akciğer filmi için 6 kilometre uzaklıktaki bir hastaneye gitmesi, sıra alması, tetkik sonuçlarını alıp ASM'ye geri dönmesi neredeyse tam bir iş gününü almaktadır. ASM'lerde bu raporları verebilmek için gerekli altyapı hazırlanmadan verilecek bu sorumluluk hasta ve hekim arasında gereksiz bir gerilim oluşturacaktır. Dolayısıyla, asıl olması gereken, tüm altyapısı hazırlanmış merkezler oluşturarak raporların sadece ve sadece o merkezlerde verilmesi ve aile sağlık merkezinin rapor konusunun tamamen dışında tutularak ücretsiz birinci basamak hizmetlerine odaklanmasıdır.

Sağlık sistemimizin bütünlüğü için, sağlık çalışanlarının sahadaki sorunlarını anlamadan alınan kararların hiçbir çözüm üretemeyeceğini bir kez daha buradan vurgulamak istiyorum. Sağlık politikalarımızın şiddeti önlemeye çalışırken iş yükü, altyapı yetersizliği ve sistematik sorunlarla yeni krizler yaratmaması için hepimizin sorumluluk alması gerektiğine inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Esen.

ELİF ESEN (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

Sahayı anlayan, hekimleri ve vatandaşları dinleyen bir yaklaşım benimsenmeli ve düzenlemeler kati şekilde yeniden gözden geçirilmelidir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun efendim. (CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz talebi Manisa Milletvekili Şenol Sunat'a aittir.

Buyurun Sayın Sunat. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

ŞENOL SUNAT (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 175 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 5'inci maddesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, sağlık hizmetlerini sıradanlaştıran, niteliğe değil niceliğe önem veren bir süreci uzun süredir yaşıyoruz. Hastaneleri ticarethane, hastaları müşteri hâline getiren, sağlığı piyasa kurallarına teslim eden Sağlıkta Dönüşüm Programı'nızın geldiği nokta işte tam burası. Konumuz aile hekimleri bu madde çerçevesinde. Bir yandan aile sağlığı merkezlerinin tüm altyapısını kuran, bir yandan da sağlık hizmetlerinin önemli bir kısmını birinci basamağı karşılayan aile hekimleri konumuz. Aile hekimliğini bir yönetmelik çıkararak zaten yok saydınız. Aile hekimlerinin gelir ve iş güvencesini ortadan kaldıran, çalışma koşullarını zorlaştıran, performans ve teşvik gibi uygulamalarla maaş kesintilerini normalleştiren, hak kayıplarını artıran düzenlemeler içeren bir yönetmelikten söz ediyorum iktidar milletvekilleri. Birkaç örnek vereyim: Vatandaş altı ayda bir muayeneye gitmezse faturası aile hekimlerine kesilecek, bir de devlet hastanesine gitmişse al sana ceza puanı. Kontrole gelmeyen lohusa hastalar için maaş kesintisi olacak. Hastalar hekimler için puanlama yapacak. Bakanlığın istemediği ilacı yazmak yasak, yazmazsa hastayla kötü olacak. Bölgede kayıtlı nüfusun yarısı aile sağlık merkezlerine başvurmazsa, yüzde 42 maaş kesintisi olacak. Aile hekimleri yağmur duası gibi hasta duasına çıkacak; çok haklı şekilde aile hekimleri feryat ediyor. Evet, sayın milletvekilleri, bu maddeyle de tüy dikiliyor aile hekimlerinin durumuna. Bu maddeyi çekin, tamamen çekin. Her ne kadar revizeye gidiyorsunuz ama çekmekte fayda var.

Sağlık raporlarının koruyucu sağlık hizmetleri içinde yeri olabilir mi? Tıbbi bir donanım gerekir. İstirahat ve kronik hastalık ilaç raporları dışında tüm sağlık raporları ihtisas sahibi kurullarca yapılır. Bunun da birinci basamakla değil, ikinci ve üçüncü basamakla verilmesi uygundur. Koruyucu sağlık hizmetleri temellendirmesinde olan birinci basamak sağlık hizmetlerinde hizmet alımı ücretli olamaz. Aile hekimliğinin mantığı hâlen maalesef anlaşılamamış. Hasta ve hekim karşı karşıya gelecek, sağlıkta şiddette artış olacak bu suretle. GETAT uygulamaları için Bakanlığın bu konuyu sıkı bir şekilde denetleyip ehil ellerde, bilimsel bir şekilde uygulaması ve takip edilmesi doğru olandır. Aile hekimlerinin ASM'lerde mesai dışı bu uygulamaları ücretli bir şekilde yapmasını İYİ Parti Grubu olarak uygun görmüyoruz. Eğer şayet yapmak isteyen aile hekimlerinin bununla ilgili merkezlerde iş birliği içerisinde ASM'den bağımsız olarak, ücreti kendi inisiyatifi veya Bakanlığın belirlediği ölçülerle denetimleri ve sertifikasyonları planlanmış ve tamamlanmış, bilimsel sınırları net merkezlerde yapmasının önü açılabilir. Ayrıca GETAT'ların ruhsatları Sağlık Bakanlığı tarafından verilip sık sık denetlenmelidir. Denetimden yoksun merdiven altlarında bile GETAT'lar vardır. Revizyonunuzla GETAT akupunktur ve fitoterapiye indirgenmiştir, doğru olan da budur.

Birinci basamak sağlık hizmetleri tamamen kamulaştırılmalıdır sayın milletvekilleri ve binalar mutlaka ve mutlaka standart projelerle devletin kendi binaları olmalıdır. Aile sağlığı merkezleri koruyucu hekimlik ve birinci basamak sağlık hizmetleri amacıyla kurulmuştur. Tam gün esasına göre çalışan aile hekimlerinin can güvenliği ve gider masrafları devlet eliyle sağlanmadan mesai dışı saatlerde aile sağlığı merkezlerinin açık olması beklenemez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞENOL SUNAT (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Sunat.

ŞENOL SUNAT (Devamla) - Yine, ücretli bir hizmetin aile hekimi tarafından verilmesi hasta-hekim güven ilişkisini de zedeleyecek, zaten gider masraflarıyla ticarileşen aile sağlığı merkezlerinin hasta ilişkisiyle de ticarileşmesine neden olacaktır. Bu yüzden, bu maddenin bu kanun teklifinden çıkarılmasının uygun olacağı kanaatindeyiz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz talebi Diyarbakır Milletvekili Adalet Kaya'ya aittir.

Buyurun Sayın Kaya. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET KAYA (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, öncelikle tüm yurttaşların yeni yılını kutluyorum ve 2025 yılının barışı ve adaleti tesis ettiğimiz bir yıl olarak geçmesini diliyorum.

Aile sağlığı merkezinde çalışan aile hekimleri, hemşireler ve sağlık emekçileri "eziyet yönetmeliği" adı verdikleri yönetmelik değişikliğine karşı 3'üncü defa iş bırakma eylemi yapıyorlar. Onların grevlerini selamlıyor ve taleplerini destekliyorum.

Peki neden grevde aile hekimleri? Çünkü aynı anda hem 100 hastaya bakmalarını hem bu hastaların takiplerini eksiksiz yerine getirmelerini istiyorsunuz; hem hastanın her istediğini yapmalarını istiyorsunuz hem de ihtiyaçları olan ilaçları yazmamaları konusunda teşvik ediyorsunuz; sonra da hasta memnuniyeti anketinden yüzde 95 ve üzeri puan almalarını bekliyorsunuz. Hekimler, hastaya yararı olmadığını bildiği ilaç ya da tedaviyi uygulamadı diye şikâyet ve ceza alıyor; Sağlık Bakanlığı, kendi yetiştirdiği hekime güvenmiyor bu sistemde. Bu politikalar, kaçınılmaz olarak, zaten vasat olan sağlık sistemini iyice içinden çıkılamaz bir hâle getiriyor. Bu sebeple, yönetmelik değişikliğinin derhâl iptal edilmesi gerekiyor.

Birinci basamak sağlık hizmetlerini güçlendirmek için öncelikle ASM'lerin ticarethane mantığından çıkarılması gerekiyor. ASM'lerin giderleri aile hekimleri tarafından devletin verdiği cari giderlerden karşılanıyor. ASM'lere verilen cari gider içindeki elektrik, su, tıbbi malzeme, asgari ücret giderleri enflasyon oranının katbekat üzerinde artarken cari giderlerin memur enflasyonu kadar artışı birçok ASM'de yapılan cari giderleri karşılayamaz hâle getirdi. Birçok aile sağlığı merkezinde hekimler kendi cebinden para harcamak zorunda kalıyor. Diyarbakır'da meslek odalarıyla yaptığım görüşmelerde gündeme gelen sorunlardan biriydi bu konu. Yönetmeliğe göre her mahallede sağlık merkezine ayrılan bir alan olması gerekiyor. Aile hekimleri, atandıkları mahallede Bakanlığa ait bir sağlık kurum binası yoksa ASM açacakları yeri kendileri bulmak zorunda. Diyarbakır, bildiğiniz gibi, depremden en çok etkilenen kentlerden biri; ASM'lerin bulunduğu binaların arasında da depremde hasar görenler oldu ya da konut kiralarının artmış olmasından kaynaklı kiralarını karşılayamadıkları için taşınmak zorunda kaldı ASM'ler. Taşınacak bina bulmakta hekimler zorlanıyor.

Değerli milletvekilleri, ASM açılacak binayı bulmak, boyası badanası, fiziki koşullarını iyileştirmek gerçekten hekimin görevi mi olmalı? Dolayısıyla hekimler bu duruma isyan ediyor, "Bizler hekimiz, esnaf değiliz, hastalarımızın sağlığından başka hiçbir şeyi düşünmek zorunda bırakılmak istemiyoruz." diyorlar ve oldukça da haklılar.

Üzerine konuşmak için söz aldığım 5'inci madde de Aile Hekimliği Kanunu'nda değişiklik teklif ediyor. Düzenlemeyle, aile hekimliğinde mesai sonrası verilecek yeni bazı hizmetleri ile mesai içerisinde verilecek özel amaçlı raporların ücretli hâle getirilmesi öngörülüyor. Buna göre mesai sonrası yabancılara sunulan hizmetler ve Bakanlıkça belirlenecek geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları ücretli olacak. Bu maddeye göre, ayrıca, aile sağlığı merkezindeki sağlık hizmetleri ücretli olma yolunda hızla ilerleyecektir; bunu önlemek gerekiyor. Sanki aile hekimlerinin iş yükleri az gibi bir de bilirkişilerin hazırlaması gereken raporlar da onların yükü olarak bu maddeyle tanımlanıyor; bunun da düzeltilmesi gerekiyor.

 Sayın milletvekilleri, dikkat çekmek istediğim bir diğer husus, engelli yurttaşlara sunulan SGK desteklerinin enflasyon karşısında erimesi. Görme engellilerin kullandığı beyaz baston için SGK tarafından yapılan ödeme 32 lira oysa bugün en ucuz beyaz baston 650 liraya satılıyor. Bu ödeneğin derhâl artırılması gerekiyor.

Bir de son olarak atama kurası... Sağlık Bakanlığı 2024 yılı üçüncü dönem ilk defa ve yeniden atama kura sonuçları geçtiğimiz aylarda açıklandı ve bu kura sonucuna göre 2.685 uzman hekim kadrosundan 318'i yani yalnızca yüzde 12'si doldu. Sonuçlarda bir diğer dikkat çeken nokta, 81 ilde açılan kadrolarda 34 ilin hiç tercih edilmemesi. Bu illerin neresi olduğuna baktığımızda özellikle bölge illerini görüyoruz ve deprem bölgesini görüyoruz.

BAŞKAN - Sayın Kaya, tamamlayın lütfen.

ADALET KAYA (Devamla) - Şimdi, size şu tabloyu göstermek istiyorum. Bakın, yapılan atama sonucunda hiç atama yapılmamış iller: Adıyaman, Ağrı, Bitlis, Hakkâri, Iğdır, Maraş ve Şırnak. Yani şu anda uzman hekim bu illerdeki hastanelerde yok, hekim sayısı sıfır. Hiç başvurulmayan branşlara bakıyoruz; çocuk acil, çocuk cerrahisi, çocuk gastroenterolojisi, çocuk metabolizma hastalıkları gibi branşlar var ve ne yazık ki saray rejiminin rant odaklı sağlık politikaları, performansa dayalı ödeme, kamudaki kışkırtılmış sağlık politikaları, iş yükü, sağlıkta şiddetin artması gibi sebeplerden kaynaklı olarak hekimlerin tamamı ya göç ettiler ya da istifa edip özel hastanelere geçtiler. Bu nedenle, sağlık sisteminde gerçekleşen bu çürümeyi durdurmak için derhâl yeni tedbirler ve önlemler alınmalıdır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 175 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 5'inci maddesinin birinci paragrafının sonunda yer alan "ve fıkraya aşağıdaki cümleler eklenmiştir" ibaresi ile iki, üç ve dördüncü paragraflarının teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Hasan Öztürkmen

Aliye Timisi Ersever

Serkan Sarı

Gaziantep

Ankara

Balıkesir

Kayıhan Pala

Mühip Kanko

Mehmet Tahtasız

Bursa

Kocaeli

Çorum

Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu

Aliye Coşar

Ömer Fethi Gürer

İstanbul

Antalya

Niğde

Türkan Elçi

Kadim Durmaz

Nurten Yontar

İstanbul

Tokat

Tekirdağ

Aylin Yaman

 

 

Ankara

 

 

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz talebi Gaziantep Milletvekili Hasan Öztürkmen'e aittir.

Buyurun Sayın Öztürkmen. (CHP sıralarından alkışlar)

HASAN ÖZTÜRKMEN (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Görüşülmekte olan 175 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 5'inci maddesinde aile hekimliği hizmetlerine yönelik bir dizi düzenleme yapılmaktadır. Buna göre aile hekimliği hizmetlerinde bazı hizmetler ücretlendirilmektedir. Yabancılara sunulan hizmetler, mesai dışında sunulan geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları ve Bakanlıkça belirlenenler hariç olmak üzere özel amaçlı raporlar artık ücretli olacaktır ancak hangi raporların özel amaçlı olduğu ve bunların nasıl ücretlendirileceği belirtilmemektedir. Aile hekimleri için en az kırk saat çalışma şartı da sorunludur ve kanunilik ilkesine aykırıdır. Döner sermaye gelirlerinin dağıtım esasları da kanuni düzenleme yerine Sağlık Bakanlığı yetkisine bırakılmıştır. Söz konusu kanun teklifinden, aile hekimlerine ve sağlık çalışanlarımıza kötü haberlerden başka bir şey çıkmamıştır ancak aile hekimlerimiz ve hastalar için en kötüsü, geçen aylarda Cumhurbaşkanının imzasıyla hayata geçen Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği'dir. Aile hekimleri bu yönetmeliğe karşı aylardır eylemdeler. Aile hekimlerinin "eziyet yönetmeliği" olarak nitelendirdiği bu yönetmelik, AKP iktidarının hekimlerimize, hastalarımıza ve tümden sağlık sistemimize karşı açtığı savaşın bir parçasıdır. Yönetmelikle birlikte, aile hekimlerinin antibiyotik, ağrı kesici ve mide koruyucu ilaç yazmasına kota getiriliyor. Eğer hekim bu ilaçları bulunduğu il ortalamasının üzerinde bir miktarda yazarsa teşvik alamıyor. Başka bir ifadeyle, hastalarına daha az antibiyotik, ağrı kesici ve mide koruyucu ilaç yazan hekimlerin daha fazla ücret almasının önü açılmıştır. Bir hekimimiz şöyle isyan ediyor: "Ağrı kesici yazarsam maaşımdan binlerle ifade edilen bir miktar kesilecek. Peki, ilaç alamayan hastanın ağrısı nasıl geçecek? Bu ilaçları yazarsam ben mağdur olacağım, yazmazsam hasta mağdur olacak. Sürekli ağrılarıyla yaşayan işçilere, sabah altıda uyanıp akşam onda evine geri dönebilen, karbonhidratlarla beslenmek zorunda kalan ve bu yüzden kronik hastalıkları ve mide ağrıları olan insanlara ağrı kesici ve mide koruyucu yazmayacağız, yazamayacağız. Ne kadar çok hasta bakarsak o kadar kazanacağımızı söylüyorlar. Bu, hastalara çok az vakit ayırmak demektir. Hem hastaya az vakit ayırıp hem de koruyucu sağlık hizmeti veremezsiniz. Bu, yalnızca kâğıt üzerinde olur; o zaman da aynı yenidoğan yoğun bakımlarında olduğu gibi insanlar ölür. İsteğimiz çok basittir; halkımız hastalanmasın, hasta olduklarında onlara en iyi şekilde sağlık hizmeti verelim istiyoruz ancak buna izin vermiyorlar. Bize dayattıkları paracı, piyasacı sözde sağlık hizmetini kabul etmiyoruz. Hastalarımızın sağlığı ve bizlerin emeği satılık değildir." diyor. (CHP sıralarından alkışlar)

AKP'nin bu millete zulmü arşa çıkmıştır. Doktor ve hastalarımızın sorunlarını anlatmak için hazırlanırken milyonlarca emeklimize reva görülen zammın da haberini aldık. İktidar, en düşük emekli aylığını sadece yüzde 15,75 artırarak 14.469 lira olarak belirledi. TÜİK'in yalan enflasyonu bile yüzde 44,38 iken emekliye yüzde 15 zam vermek, ona "Öl." demektir. AKP -atasözünün dediği gibi- alacağına şahin, vereceğine karga! (CHP sıralarından alkışlar) Son on iki ayda elektrik fiyatı yüzde 30, beyaz peynir fiyatı yüzde 33, dana eti fiyatı yüzde 43, salatalık fiyatı yüzde 43, domates fiyatı yüzde 50 artmışken, vergiler yüzde 43, kiralar yüzde 58 zamlanmışken, gerçek enflasyon yüzde 90'a dayanmışken dar gelirliye, emekliye reva görülen bu zam, haksızlıktır, insafsızlıktır, vicdansızlıktır. Bu zamla, hayatını bu memlekete hizmetle geçirmiş koca çınarlarımıza emekli maaşı değil ölüm aylığı bağladılar; emekliyi diri diri gömdüler. Emekliler, artık bir öğünü çıkarmak için hayır yemeklerini, taziyeevlerini takip eder hâle gelmiştir.

Asgari ücretlileri, memurları, emeklileri, özetle bütün halkımızı silkelediler; kendileri ise ballı devlet ihaleleriyle milyonları vurdular, yetim hakkına el uzattılar, haram yiyerek semirdiler. Yandaşa bol kepçe, vatandaşa boş kepçe! Bu iktidarın suyu ısınmıştır hatta fokurdamıştır. Yüreği yeten bir AKP milletvekili bir saat çarşı pazar dolaşsın da görelim. Türk milletiyle el ele sizi öyle bir silkeleyeceğiz ki bir daha kendinize gelemeyeceksiniz.

Genel Kurulu saygılarımla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 175 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 5'inci maddesiyle 5258 sayılı Kanun’un 5'inci maddesinin ikinci fıkrasının değiştirilen birinci cümlesinde yer alan "Yabancılara sunulan hizmetler," ibaresinden sonra gelmek üzere "sertifikası olan aile hekimlerince" ibaresinin eklenmesini ve "geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları" ibaresinin "akupunktur ve fitoterapi uygulamaları" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Muhammet Emin Akbaşoğlu

Nurettin Alan

Ahmet Salih Dal

Çankırı

İstanbul

Kilis

Mestan Özcan

Meryem Göka

Cevahir Uzkurt

Tekirdağ

Konya

Niğde

Behiye Eker

 

 

İstanbul

 

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle, akupunktur ve fitoterapi uygulamalarının alanında yetkin aile hekimlerince belirlenen standartlarda gerçekleştirilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 5'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 5'inci madde kabul edilmiştir.

6'ncı madde üzerinde 3'ü aynı mahiyette olmak üzere 4 önerge bulunmaktadır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 175 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 6'ncı maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

İsa Mesih Şahin

Necmettin Çalışkan

Mehmet Atmaca

İstanbul

Hatay

Bursa

Bülent Kaya

Hasan Ekici

 

İstanbul

Konya

 

 Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Serkan Sarı

Kayıhan Pala

Mühip Kanko

Balıkesir

Bursa

Kocaeli

Mehmet Tahtasız

Aliye Coşar

Ömer Fethi Gürer

Çorum

Antalya

Niğde

Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu

Aliye Timisi Ersever

Kadim Durmaz

İstanbul

Ankara

Tokat

Türkan Elçi

Nurten Yontar

Aylin Yaman

İstanbul

Tekirdağ

Ankara

 

Bilal Bilici

 

 

Adana

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Serhat Eren

Mehmet Kamaç

Vezir Coşkun Parlak

Diyarbakır

Diyarbakır

Hakkâri

Burcugül Çubuk

Sabahat Erdoğan Sarıtaş

Mehmet Zeki İrmez

İzmir

Siirt

Şırnak

 

BAŞKAN - Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan'dır.

Buyurun Sayın Çalışkan.

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

6'ncı madde veri paylaşımıyla ilgili. Aslında ben 3'üncü maddede konuşacaktım. 3'üncü madde neyle ilgiliydi? Ahilik Sandığıyla ilgiliydi. Ne var ki el çabukluğu marifet, okus pokus yaparak bu teklifteki madde önceki maddeyle aralık sonunda geçirilmiş. Burada neyin acelesi yapılıyor, milletten ne saklanmaya çalışılıyor, anlamak mümkün değil.

İktidar dev şirketlere imtiyaz tanımakta gecikmiyor ama küçük esnafa gelince zorluklarla karşı karşıya. Dev şirketlere kıyak, esnafa gelince tuzak! Gerekçede denmiş ki: "Tarafların isteği üzerine yasa 2028'e ertelendi." Birkaç odayı aradım, hiçbirinin bilgisi yok. "Taraflar" dediğiniz kim acaba, o da ayrı bir merak konusu. Burada ertelenen, Ahilik Sandığında ertelenen şey, aslında vicdanın, insafın, sosyal devletin ertelenmesi. Eğer burada bir problem ciddiye alınmıyorsa, her sene yeniden yeniden uzaklaştırılıyorsa o zaman bu teklifi yapanların bir kez daha aynaya bakıp düşünmeleri gerekir.

Değerli milletvekilleri, 6'ncı madde veri paylaşımıyla ilgili. Milletin aklıyla sanki dalga geçiliyor. SGK'de olan bilgilerin özel sandıklara, özel emeklilik sistemlerine aktarılmasına ilişkin yasa teklifi. Evet, güzel bir şey ama şunu hatırlatırım ki bu veriler zaten o özel sandıklardan önce İsrailli veri depolama şirketlerine gidiyor; işte meydana çıktı, başta Hazine Bakanlığı olmak üzere pek çok kurum İsrailli Check Point firmasından hizmet alıyor. Yine aynı şekilde, TRT bile Tabii platformunun veri analizini bir İsrailli firmadan alıyor. Siz sadece bir kişinin verisini değil TRT'nin bütün izleyicilerinin, TRT Çocuk'un bütün izleyicilerinin, Türkiye'de yaşayan bütün toplum kesimlerinin verilerini zaten dışarıyla paylaşıyorsunuz. Dışarıyla paylaşıldığı için de -hiç zahmet etmeyin- İsrail istediğine bu bilgileri zaten servis eder. Burada sorulması gereken soru şu: Acaba bir kamu kurumuna vatandaş niye güvenmiyor? Devlet niye güvenilmez hâle getirildi? Bunu sormamız gerekir. Tabii, verilerin bu kadar internet ortamında satıldığı, başka ülkelere verildiği, hele de İsrail'in bir tehdit olduğu bilinmesine rağmen bununla ilgili en küçük bir adım atılmadığı bir süreçte bunları konuşmak beyhude bir çabadan ibarettir.

Burada başka bir hususu daha arz etmek isterim. Pek çok maddenin sonunda denmiş ki: "İlgili yönetmelikle usul ve esasları bakanlık belirler." Yahu, siz milletten neyi saklıyorsunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmeyen hangi yönetmeliği bakanlık çıkaracak? Yetki bozar, onun için de halktan bir şey saklanmamalı; yasa teklifinde her ne çıkarılıyorsa detaylıca getirilmesi gerekirdi. Sonra "Yine Anayasa Mahkemesi iptal etti, yine yanlış olmuş, yine yaptığımız yasa bozuk çıktı, bir daha görüşelim." diyerek bu milletin Meclisini meşgul etmeye kimsenin hakkı yok. Bu milletimiz bizden çözüm bekliyor. SGK Yasası görüşülüyor diye insanlar "Acaba emekli maaşlarında, asgari ücretlerde yeni bir af, muafiyet mi gelecek, vergi muafiyeti mi olacak, bize olumlu yansıması mı olacak?" diye bekliyorlar ama burada hedef sinekten yağ çıkarmak, okus pokus yaparak yeni yeni kaynaklar üretmeye çalışmak. Yasa teklifinin özü şu: İşverene verilen yüzde 5 iskontoyu yüzde 4'e indirmek -işverenden biraz kırptık- sonra katkı paylarını artırmak, sonra sevk zincirini zorunlu hâle getirip biraz da vatandaşı söğüşlemek; kesinti, prim, para, bütçeyi artırma derdinde yasa teklifi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çalışkan, tamamlayın lütfen.

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) - Ha, bir de almadığı hâlde verdiği tek bir yer var, o da Kamu İhale Kurumu. Kamu İhale Yasası'nda değişiklik yapacak, ne yapacaklar? Hani, 21/b'yle ihale vermeye, "acil ihale" deyip milyarlık işler vermeye alışkın olduklarından ilaçları getirirken de birileri ayağımıza dolanmasın, başka birileri "Biz de getiririz, daha ucuza getiririz." deyip de engel olmasınlar diye hızlı, direkt, adrese teslim ilaç en hızlı nasıl ithal edilir; hep bu. Yani sözün özü -yasanın tümü- kırk dereden su getiriliyor, sonuçta vatandaş biraz daha ablukaya alınıyor; kesintiler, vergiler, katkı payları, direkt ihaleler; işin özü bu. Maalesef, bu yasa da fos bir yasa olarak; milletimizin dertlerine derman olmayan, birçok kesimi üzen bir yasa olarak işte burada. Temenni ederim ki yanlıştan dönülür.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz talebi Adana Milletvekili Bilal Bilici'ye aittir.

Buyurun Sayın Bilici. (CHP sıralarından alkışlar)

BİLAL BİLİCİ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu ve milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün bu kürsüden vicdanlarınıza seslenmek istiyorum. En kusursuz adalet insanın vicdanıdır diyorum. Tabii, bu sözü söyleyerek hem adaletin hem de vicdanın önemini buradan belirtmek istiyorum. Türkiye'de toplam çalışan ücretlinin genel olarak bakacaksak yarıdan fazlası yani yüzde 58'i asgari ücretle geçiniyor. Sanayideki alt sektörlere baktığımızda bu tablo daha vahimdir. 2024 yılı içinde giyim sektöründe çalışanların yüzde 70'i asgari ücretle geçinmekte. Keza deri sektöründe yüzde 70, gıdada yüzde 67, mobilyada yüzde 58, tekstilde ise yüzde 57 olarak tespit edildi yani asgari ücret "genel ücret" olmuş durumda. Açıkçası şunu söylemek istiyorum: Asgari ücret, bir nevi bir baz ücret olmuş ülkemizde. Maalesef, bu enflasyonist ortamda, ekonomik koşullarda bu rakam tamamıyla buhar olmuş durumdadır. Gençler sormakta "Nasıl geçineceğiz ve nasıl hayat kuracağız?" diye; devamlı geliyorlar, soruyorlar "Nasıl araba, ev alacağız?" diye. Öte yandan, Doğu Avrupa ülkelerinin birçoğunda ise durum farklı; çalışanların sadece yüzde 10-11'i asgari ücret almakta, bizde ise durum bunun tam tersi. Başta bazı lokomotif sektörlerde asgari ücretle çalışan sayısının oranı yüzde 70'ler seviyesine dayanmakta. Koca koca fabrikaları, koca koca atölyeleri ayakta tutan insanlar ezici bir çoğunluğu temsil etmektedir.

Hani bir söz vardır: "Hakk'a karşı hayâlı, halka karşı vefalı olmak" diye ama gelin görün ki yaptığımız pazar, çarşı, esnaf ziyaretlerinde ve bu ziyaretler çerçevesinde durum da böyle değil. Misal, Adana'nın Yüreğir ilçesinde 19 Mayıs, Anadolu, Kiremithane Mahallelerinde, Seyhan ilçesinin Hürriyet, Dağlıoğlu, Barbaros Mahallelerinde ve daha birçok mahallede vefa namına gördüğümüz hiçbir şey yok, kaderlerine terk edilmişlik var. Bir zamanlar slogan şeklinde söyleniyordu: "Hayaldi, gerçek oldu." Maalesef bugünün Türkiyesi ise tam bir "hayalistan"a dönüşmüş durumda. Defalarca söylendi, bir kez daha söylüyorum: Asgari ücret açlık sınırındadır, açlık sınırı 21 bin lira, yoksulluk sınırı ise 69 bin liradır; bu durum da vahimdir. Soruyorum: Hiç mi vicdanınız titremiyor veya yerinden fırlamıyor? Tabii, bununla beraber, onurlu bir yaşam için 22.104 TL'yle vatandaşımız nasıl geçinecek? Buradan milletvekillerine, özellikle iktidar milletvekillerine çağrıda bulunuyorum: Gelin, sokağa çıkalım, pazarları gezelim, görelim; domates kaç lira, biber kaç lira, patlıcan kaç lira; süt, yoğurt, şeker, yağ ve unun fiyatı kaç lira? Aynı zamanda, bunların kilogram fiyatları neydi, ne oldu, ne kadar zamlandı? Bunları tespit edelim hep beraber. Mesela, kıyma, kırmızı et neden artık uzaklarda kalan bir köy gibi veya ulaşılması zor Ağrı Dağı gibi yükseklere erişmiş durumda?

Devamlı çarşı ve pazarı dolaşıyoruz. 2025 yılının ilk pazar günü Adana'nın Ceyhan ilçesinde Modernevler mevkisinde pazar yerindeydim. Bundan önce Seyhan ilçemizin Yeşilyurt semt pazarı, Çukurova ilçemizin Güzelyalı semt pazarı, Sarıçam ilçemizin Yıldırım Beyazıt semt pazarına ziyaretlerde bulundum, vatandaşlarımızı dinledik. Semt pazarlarının her birinde gördüğümüz tek bir şey var, tek bir sıkıntı ve problem var: Açlık, fakirlik, sefalet, çaresizlik ve mutsuzluk. Maalesef, fakirlik bu ülkenin felaketi olmuş durumda, derin bir yoksulluk hâkim bu memleketin her yerinde; sokaklarında, çarşılarında pazarlarında, her bir köşesinde. Rahmetli Barış Manço'nun bir şarkısı var, bu şarkı bugünlerde dar gelirli vatandaşımızın gerçeği oldu, vatandaş bizzat hayatın içinde bu şarkının nakaratını devamlı söylemekte. Bu nakarat nasıl ve neyi söylemekte, onu da şimdi ifade edeceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Bilici.

BİLAL BİLİCİ (Devamla) - Bu şarkı "Bu sesle sokaklar yankılandı/Domates, biber, patlıcan!/Şimdi benden çok uzaklardasın, biliyorum." diyor. Emeklinin, asgari ücretlinin yaşadığı tam da budur; en temel gıda ürünlerine bile muhtaç hâldedir vatandaş. 14.469 lira maaşla birlikte emekli felaketin, darboğazın içine atılmış durumda; 16 milyon emeklinin ahı alındı. Gelin görün ki bir Alman, Japon, İngiliz emeklisi bir tur, bir gezi, bir seyahat sırasında, bizim emeklimiz ise pazarda ucuz sebze, meyve kuyruğunda veya ekmek kuyruğunda kıvranmakta ama iktidarın bir eli emeklinin kursağında, diğer eliyse asgari ücretlinin cüzdanında.

Çözümün adresi Cumhuriyet Halk Partisidir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz talebi Siirt Milletvekili Sabahat Erdoğan Sarıtaş'a aittir.

Buyurun Sayın Erdoğan Sarıtaş. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

SABAHAT ERDOĞAN SARITAŞ (Siirt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizleri izleyen değerli halklarımızı ve sağlık konuşuyorken elbette cezaevlerindeki hasta tutsakları buradan saygıyla selamlamamak olmaz.

Türkiye cezaevlerinde şu an yüzlerce hasta tutsak ilaca, sağlık hakkına, tedavi hakkına ulaşamıyor ve ölüme terk ediliyor.

Değerli arkadaşlar, bu yasa teklifi Türkiye'deki sosyal güvenlik ve sağlık sistemindeki sorunları çözmeyi hedefleyen olumlu bir adım gibi görünse de önerilen düzenlemelerin bazı kritik başlıklara çözüm sağlayıp sağlamayacağı sorgulanmalıdır. Türkiye'deki ilaç yetersizliği sorunundan engelli haklarının ortadan kaldırılmasına, genel sağlık sigortasından sağlıkta şiddete ve hekimlerin göç etmesine kadar birçok başlıkta sorunlu bir teklifle karşı karşıyayız. Kanun teklifi genel olarak sosyal güvenlik ve sağlık sistemini iyileştirecekmiş gibi görünse de ifade ettiğim başlıklar üzerinden değerlendirildiğinde eksiklikler barındırdığı görülmektedir. Daha etkin ve kapsayıcı çözümler geliştirilmesi, özellikle dezavantajlı grupların desteklenmesi ve sağlık hizmetlerindeki eşitsizliklerin giderilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Kanun teklifinin, ilgili tüm paydaşların katkılarıyla revize edilmesi gerektiği açıktır.

Ekonomik kriz ve yoksullaştırma politikaları, bu ülkede emeklileri yoksulluk ve açlık sınırına itmiştir. 2025 yılında emeklilerde yüzde 30'luk hak kaybı ve intibak yasasının yer almaması kanun teklifinin yetersizliğini göstermektedir. Emekçilerin vergi yükü artarken emeklilikte adaletsizlik devam etmektedir. Örneğin 2023'te işsizlik ödeneği payı yüzde 18,5 iken işverenlere yapılan destek yüzde 67 olmuştur. Prim esasına dayanan sistem sermaye çıkarlarını korurken emekçiler sömürüye maruz bırakılmıştır.

İlgili kanun teklifinde emekçilerin ve emeklilerin sorunlarına çözüm sunulmamış, vergi yükü artarken emeklilikte adaletsizlik devam etmektedir. Cumhurbaşkanı 2024'ü "Emekliler Yılı" ilan etmiş ancak bu yıl boyunca emekliler âdeta geçim derdine ve yoksulluğa mahkûm oldu. Emeklilerin emekli olduktan sonra da çalışmak zorunda kalması, bu konuda yürütülen ekonomi politikalarının ve yazılan reçetelerin tutmadığının da kanıtıdır.

İşin engelli bireyler açısından olan kısmı ne yazık ki daha vahim. Son yıllarda engelli bireylerin sosyal güvenlik sisteminden elde ettiği kazanımların bir bir kısıtlandığına tanıklık ediyoruz. Özellikle, bakım maaşı, malulen emeklilik ve sağlık hizmetlerine erişim gibi konularda yaşanan sorunlar bu iktidarın sağlık sisteminde yarattığı en önemli tahribatlardır. Bu düzenlemede engelli bireylerin haklarının genişletilmesi ve yaşam kalitelerinin artırılması adına net bir taahhüt bulunmamaktadır. Gerekçeler arasında bu konunun atlanmış olması bile toplumsal hassasiyetle çelişmektedir. Bakın, değerli arkadaşlar, 2025'te engelliler için bütçede öngörülen pay sadece yüzde 1,20'dir. Bunun bir de sağlık alanını düşününce karşımıza çıkacak olan tabloyu artık varın siz düşünün.

Görüyoruz ki mevcut düzenlemeler sağlık çalışanlarını yıpratan, emekçilerin yükünü artıran ve dezavantajlı grupların haklarını geriye götüren bir anlayışın ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Emeklilerden engelli bireylere, sağlık çalışanlarına kadar geniş bir kesim bu düzenlemelerin olumsuz etkilerini doğrudan hissetmektedir. Sağlık hizmetlerinde eşitsizliklerin giderilmesi, engelli bireylerin haklarının korunması, emeklilerin insanca yaşam koşullarına kavuşması ve sağlık çalışanlarının hak ettiği değeri görmesi için daha kapsayıcı, daha adil, daha insani bir yaklaşım gerekmektedir. Sosyal güvenlik ve sağlık politikalarının toplumun tüm kesimlerini kapsayacak şekilde yeniden ele alınması bir zorunluluktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Sarıtaş, tamamlayın lütfen.

SABAHAT ERDOĞAN SARITAŞ (Devamla) - Sonuç olarak, bu kanun teklifinin ilgili tüm paydaşların görüşleri alınarak revize edilmesi, toplumun gerçek ihtiyaçlarına yanıt veren, çözüm odaklı bir yapıya kavuşturulması elzemdir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 6'ncı maddesinin çerçeve hükmünde yer alan "eklenmiştir" ibaresinin "ilave edilmiştir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Lütfü Türkkan

Yasin Öztürk

Selcan Taşcı

Kocaeli

Denizli

Tekirdağ

Yüksel Selçuk Türkoğlu

Burhanettin Kocamaz

 

Bursa

Mersin

 

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz talebi Mersin Milletvekili Burhanettin Kocamaz aittir.

Buyurun Sayın Kocamaz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BURHANETTİN KOCAMAZ (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 175 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 6'ncı maddesi üzerinde İYİ Parti Grubumuz adına söz aldım. Yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde, yedi düvele karşı Kurtuluş Savaşı vererek her türlü yokluğa ve yoksulluğa rağmen önemli bir zafer kazanan, ülkesinin ve milletinin adını altın harflerle dünya tarihine yazdıran Türkiye Cumhuriyeti devleti, bu iktidar döneminde ne yazık ki ekonomik savaşa yenik düşmüş, terörle müzakere konusunda eli kanlı terör örgütü liderinin kapısını çalıp ondan medet umar hâle gelmiştir.

Ülkemizde, maalesef, iktidara yakın bazı gruplar hariç, millet perişan hâldedir. Vatandaşlarımızın yaşadığı acılar, çektiği çileler ve sıkıntılar bir türlü bitmez iken bu sıkıntılara her geçen gün yenileri eklenmekte, nereden bakarsanız bakın, millet fakruzaruret içerisindedir.

Herkes de bilir ki bir şeyi bozanlar, bozdukları şeyi asla tamir edemezler. Yirmi iki yıllık AKP iktidarı bilerek ya da bilmeyerek ülkenin düzenini tamamen bozmuş, ülkemizde her alanda geriye gidiş başlamıştır. Bu durum karşısında, sanki enflasyonun ya da yanlış ekonomik ve sosyal kararların müsebbibi kendileri değilmiş gibi, faturayı yine her zaman olduğu gibi esnafa, dar ve sabit gelirli vatandaşlarımıza, asgari ücretlilere, emekli ve memurlara çıkarmıştır.

Geçen haftalarda hiç acımadan işverenlerin tarafında yer alarak asgari ücretlinin defterini düren AKP iktidarı, bu hafta da memur ve memur emeklilerinin defterini dürmüştür. Böylece, iktidar, asgari ücretli, memur ve emeklilerin tüm beklentilerini boşa çıkarmış, onları hayat pahalılığı ve yüksek enflasyon karşısında tek başına bırakmış, hiç sıkılmadan da çalışanları enflasyona karşı ezdirmedikleri yalanlarını söyleyebilmektedir.

 Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TÜİK'in şaibeli rakamlarına göre, yıllık enflasyon 45,21; yeniden değerleme oranı 43,93; kira artış oranı 58,51 iken TÜRK-İŞ'e göre yıllık ortalama mutfak enflasyonu yüzde 62,35 olarak açıklanmış, açlık sınırı 22 bine, yoksulluk sınırı 72 bine dayanmıştır. Asgari ücret ise bir yıl için yüzde 30 yani 5.102 TL artırılarak 17.002 TL'den 22.104 TL'ye yükseltilmiştir. Hâlbuki, asgari ücretin alım gücü TÜİK'e göre bile yıl içinde 5.261 TL, İPA Yaşam Maliyeti verilerine göre de 6.214 TL erimiştir. Yani bu hesaplara göre asgari ücrete yaptığınız zam, bir yıl içerisinde asgari ücrette ortaya çıkan alım gücü karşısındaki erimeyi bile karşılamamıştır.

 Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BAĞ-KUR emeklilerine yüzde 15,75 oranında zam öngören iktidarın Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek, memur ve memur emeklilerinin yüzde 11,54 oranındaki maaş artış oranlarını da imzalayarak boynuna urgan geçirilen dar gelirlilerin altındaki sandalyeyi tekmeleyerek insanların nefes almasını da engellemiştir. Böylece hazine garantili yatırımlara çuvallarla ve kürekle paralar verilirken söz konusu işçi, memur, emekli ve asgari ücretli kesim olduğunda enflasyonla mücadele bahane edilerek çay kaşığına mahkûm edilmiştir. Bu durum dar gelirlilerin ahını almaktır, kul hakkına girmektir. Şayet inanıyorsanız birazcık Allah'tan korkun ve bu zulümden vazgeçin. Bu iktidar döneminde hazine garantili proje sahipleri ve dövizi olanlar zengin edilirken dar ve sabit gelirli vatandaşlarımız yoksullaştırılmıştır. Yüksek hayat pahalılığı karşısında yapılan bu düşük zamlar büyük bir insafsızlıktır diyor ve sizleri birazcık insafa davet ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

6'ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 6'ncı madde kabul edilmiştir.

7'nci madde üzerine aynı mahiyette olmak üzere 5 önerge bulunmaktadır, önergeleri birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 7'nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Lütfü Türkkan

Yasin Öztürk

Selcan Taşcı

Kocaeli

Denizli

Tekirdağ

Burhanettin Kocamaz

Yavuz Aydın

Yüksel Selçuk Türkoğlu

Mersin

Trabzon

Bursa

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Serhat Eren

Mehmet Kamaç

Vezir Coşkun Parlak

Diyarbakır

Diyarbakır

Hakkâri

Burcugül Çubuk

 

Mehmet Zeki İrmez

İzmir

 

Şırnak

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

İsa Mesih Şahin

Necmettin Çalışkan

Mehmet Atmaca

İstanbul

Hatay

Bursa

Bülent Kaya

 

Hasan Ekici

İstanbul

 

Konya

 Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Serkan Sarı

Kayıhan Pala

Mühip Kanko

Balıkesir

Bursa

Kocaeli

Ömer Fethi Gürer

Aylin Yaman

Aliye Timisi Ersever

Niğde

Ankara

Ankara

Mehmet Tahtasız

Aliye Çoşar

Türkan Elçi

Çorum

Antalya

İstanbul

Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu

Nurten Yontar

Kadim Durmaz

İstanbul

Tekirdağ

Tokat

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Muhammet Emin Akbaşoğlu

Nurettin Alan

Mestan Özcan

Çankırı

İstanbul

Tekirdağ

Ahmet Salih Dal

Cevahir Uzkurt

Meryem Göka

Kilis

Niğde

Konya

 

Behiye Eker

 

 

İstanbul

 

BAŞKAN - Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergelerin gerekçelerini okutuyorum:

Lütfü Türkkan (Kocaeli) ve arkadaşlarının vermiş olduğu önergenin gerekçesi:

Gerekçe:

Madde hâlihazırda kanunlaştığı için teklif metninden çıkarılması gerekmektedir.

Serhat Eren (Diyarbakır) ve arkadaşlarının vermiş olduğu önergenin gerekçesi:

Gerekçe:

Maddeyle, geçici iş göremezlik ödeneklerinin hesabında son on iki aylık sürenin dikkate alınması ve son on iki ayda yüz seksen günden az hizmeti olanların geçici iş göremezlik ödeneklerine ilişkin üst sınırın korunması hedeflendiği iddia edilmektedir. Son üç ayın hesaplamada kullanılmaması, iş göremezlik ödeneği bağlanacak kişiye yönelik bir hak kaybı doğuracağı açıktır.

İsa Mesih Şahin (İstanbul) ve arkadaşlarının vermiş olduğu önergenin gerekçesi:

Gerekçe:

Maddenin uygulamada sebep olacağı olumsuz durumların ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır.

Serkan Sarı (Balıkesir) ve arkadaşlarının vermiş olduğu önergenin gerekçesi:

Gerekçe:

Kanun teklifiyle bağlanacak gelirin hesaplanmasında son on iki ayın ortalamasının kullanılması uygulaması getirilmekle birlikte, Anayasa Mahkemesinin ilgili kararlarında bağlanacak gelirin hesaplanmasında son on iki ayın ortalamasının kullanılmasının anayasal hakların sınırlandırılması hükümlerine aykırı olduğuna hükmedilmiştir. Son üç ayın hesaplamada kullanılmaması, bağlanacak kişiye hak kaybı doğuracağından maddenin tekliften çıkarılması gerekmektedir.

Muhammet Emin Akbaşoğlu (Çankırı) ve arkadaşlarının vermiş olduğu önergenin gerekçesi:

Gerekçe:

Önergeyle, 7537 sayılı Kanun'la yasalaşan maddenin teklif metninden çıkarılması öngörülmektedir.

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kabul edilen aynı mahiyetteki önergeler doğrultusunda 7'nci madde teklif metninden çıkarılmıştır.

8'inci madde üzerine 4 önerge bulunmaktadır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 175 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 8'inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

İsa Mesih Şahin

Necmettin Çalışkan

Mehmet Atmaca

İstanbul

Hatay

Bursa

Hasan Ekici

Bülent Kaya

Mustafa Kaya

Konya

İstanbul

İstanbul

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerine söz talebi İstanbul Milletvekili Mustafa Kaya'ya aittir.

Buyurun Sayın Kaya. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KAYA (İstanbul) - Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; 8'inci madde, gündeme gelen uluslararası öğrencilerin genel sağlık sigortasıyla ilgili beklentilerinin yani onların genel sağlık sigortası sistemine dâhil olmasının zamanlamasıyla alakalı bir madde. Aslında getirilen teklifteki madde bu talebi kısmi olarak karşılıyor diyebiliriz ancak ben bugün uluslararası öğrencilerin farklı sorunlarını gündeme getirmek istiyorum. Malumunuz olduğu üzere şu anda en çok konuştuğumuz konu beyin göçü ve beyin göçü denildiğinde kendi gençlerimizin yurt dışında okumak durumunda kalmaları; bazılarının zorunlu olarak, bazılarının da tercih olarak yurt dışında okuma durumunda kalmaları ama sonrasında Türkiye'ye dönüş yapmamaları hepimiz için bir endişe kaynağı oluşturuyor. Ama şimdi bizim ülkemizde yaklaşık 337 bin yabancı öğrenci var, 337 bin yabancı öğrenciyle ilgili maalesef, merkezî bir kurumumuz yok, merkezî kurum olmadığı için de bunların sorunlarının yönetimiyle ilgili, karşı karşıya kaldığı tehlikelerle ilgili, risklerle ilgili herhangi bir adım atılamıyor ve merkezî otoriteden, merkezî anlayıştan, merkezî planlamadan bağımsız olan uluslararası öğrencilerin sorunları maalesef, dağınık bir şekilde ülkenin tamamında üniversitelerin el yordamıyla çözmek durumunda kaldığı bir soruna dönüşüyor. Tabii, aynı zamanda, yine Türkiye'de yaşanan sığınmacı ve göçmen gibi meselelerle ilgili -doğrudan bu yaşadığımız sorunların içerisine yabancı öğrenciler de atılarak- aynı şekilde, yaşadığımız tartışmaların, ortaya çıkan tartışmaların bir boyutuyla birlikte hepsini aynı değerlendiriyoruz ve toptan hepsini ret makamında olduğumuz için de yine sorunları çözmekte maalesef zorlanıyoruz.

337 bin civarında öğrenciden bahsettik. Şimdi, bu sorunlar doğru bir şekilde, doğru zeminde tartışılmadığı için 2024 yılında yüzde 6 civarında yabancı öğrenci sayısı düştü. Dünyanın dört bir tarafından, Orta Asya'dan, Afrika'dan gelen öğrenciler var ve bunların yüzde 96'sı kendi imkânlarıyla geliyorlar yani karşılıklı ikili anlaşmalar dışında sadece kendi tercihleri ve belirlenen yasalar çerçevesinde Türkiye'de üniversite eğitimi alan öğrenciler var. Kendi imkânlarıyla geliyor olmaları maddi olarak Türkiye'ye ilave bir kazanç olarak algılanabilir, ayrıca bunları bir yumuşak güç unsuru olarak da değerlendirebiliriz ama yüzde 96 gibi önemli bir rakam olmasına rağmen bu problem maalesef tam anlamıyla çözülemiyor. Türkiye'nin nasıl ki Avrupa ülkeleriyle yaşadığı vize problemleri var, yabancı öğrencilerin de -geldikleri ülkeleri kısmi olarak değerlendirebiliriz- yaşadıkları vize problemleri var; üniversiteye başvuruyor, üniversiteden kabul alıyor, kabul almasına rağmen gittiği ülkede büyükelçiliğimize başvuru yapıyor, zaman içerisinde o vize süreci tamamlanmadığı için hak kaybına uğruyor, bir süre sonra üniversite eğitimi almak için tercih ettiği Türkiye'den vazgeçiyor, farklı ülkeleri tercih etmek durumunda kalıyor. Bizim mutlaka gelecekte yumuşak güç olarak değerlendiren bir anlayışla bu öğrencilere bir planlama çerçevesinde, bir mantıkla hareket etmemiz gerekir.

Göç İdaresi gibi önemli bir kurum var fakat Göç İdaresinde yabancı dil bilen çalışan sayısı çok az. Yani insanların, iş yapanların, öğrencilerin, sığınmacıların veya göçmenlerin, bütün bunların problemlerinin sistematik bir şekilde çözülmesi gerekir. Ama biz, aynı şekilde, yabancı dil bilen yeterli kalifiye eleman olmadığı için, çalışan olmadığı için Göç İdaresinde sıkıntılar yaşıyoruz. Öyle bir sistem kurulabilmeli ki bu sistem yurt dışında vize başvurusunda bulunulduğu andan itibaren ikamet problemi, vesairenin on-line bir şekilde sonuçlanması için belli bir takvim içerisinde bütün bunlar netleşmelidir.

Bir diğer konu da yani Türkiye'deki öğrenciler için haklı olarak öğrenim ücretleri ne kadar yüksekse aynı şekilde yabancı öğrenciler için de maalesef öngörülemez artışlar var. Bu öngörülemez artışlar da yine öğrencilerin Türkiye'yi tercih etmelerinde önemli bir sorun olarak önümüzde duruyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayınız Sayın Kaya.

MUSTAFA KAYA (Devamla) - Teşekkür ederim.

Yapılabilecek olan şey çok açık yani dolar bazında sabitlenirse şayet bu öğrenci ücretleri, öğrenim ücretleri, onlar için de daha iyi olacaktır.

Üniversiteler içerisinde de profesyonel bir mantıkla maalesef yabancı öğrencilere yaklaşılmadığını görüyoruz. Yani öğrenci işlerinde herhangi bir -yine Göç İdaresinde yaşandığı gibi- dil bilmeyen veya onların sorunlarını tam olarak idrak edemeyen çalışanların çözümsüzlüğü sonucu ortaya çıkan sorunlarla maalesef mücadele etmek mümkün olmuyor. Profesyonel bir mantıkla yaklaşılması gerekir, kurumsal bir mantıkla yaklaşılması gerekir. 337 bin insanın Türkiye'de eğitim almayı tercih etmesi önemlidir ama bunu yönetebilmek kurumsal akılla olur ve maalesef bunun tam olarak sağlanamadığını görüyoruz. Bu vesileyle buna gereken ilginin gösterilmesi gerektiğini ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/2717) esas numaralı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 8'inci maddesinde yer alan "öğrenciler" ibaresinden sonra gelen "...bursluluk statülerinin devam ettiği sürece..." ifadesinin kanun teklifi metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Mehmet Kamaç

Serhat Eren

Vezir Coşkun Parlak

Diyarbakır

Diyarbakır

Hakkâri

Mehmet Zeki İrmez

Burcugül Çubuk

Zeynep Oduncu Kutevi

Şırnak

İzmir

Batman

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz talebi Batman Milletvekili Zeynep Oduncu Kutevi'ne aittir.

Buyurun Sayın Kutevi. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

ZEYNEP ODUNCU KUTEVİ (Batman) - Teşekkürler Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizleri izleyen sevgili halklarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, burada sosyal güvenlik sistemindeki sorunları çözmek şöyle dursun aksine daha da katmerleştirilen bir kanun teklifini tartışıyoruz. Bu teklif yalnızca sembolik düzenlemelerle göz boyamaya çalışırken milyonların boğuştuğu sosyal güvenlik krizine dair tek bir esaslı çözüm içermemektedir. Türkiye'nin sosyal güvenlik sistemi artık bir refah devleti uygulaması olmaktan çıkmış, büyük bir adaletsizlik mekanizmasına dönüşmüştür. Bu sistem emekçinin sırtından geçinen bir ekonomik yapı hâline gelmiştir. Bu nedenle getirdiğiniz teklif mevcut düzenin ne kadar köhnemiş olduğunun, iktidarın bu sistemden medet uman anlayışının da açık bir göstergesidir. Bu teklif yalnızca halkı yok saymakla kalmıyor, aynı zamanda Hükûmetin sosyal politikalarının ne kadar yetersiz ve halktan kopuk olduğunu da gözler önüne seriyor. Hükûmetin anlayışına göre sosyal güvenlik sistemi bir hak değil, bir ayrıcalık; parası olan sağlık hizmetini alır, olmayan hastalığıyla baş başa kalır. Bu ülkede sağlık bir hak olmaktan çıkıp lüks hâline gelmiştir. Bugün yurttaşlar günlerce hastane randevusunu almaya çalışırken, bulduğu randevu sonrasında hastanede saatlerce kuyrukta beklerken, sermaye sahipleri her geçen gün kârına kâr katıyor çünkü iktidar sağlık sistemini yoksulların kapısını bile çalamayacağı bir ticaret sistemine dönüştürdü. İktidarın sağlık politikaları halkı hiçe sayan ve sağlığı metalaştıran bir anlayışın da kendisidir. Bu politikalar yoksulları daha da yoksullaştırıyor, zenginlerin cebini dolduruyor. Bu mu sosyal devlet anlayışınız?

Değerli milletvekilleri, bugün bir emekli elindeki maaşla elektrik faturasını mı ödesin, kirasını mı? Asgari ücretli bir emekçi temel ihtiyaçlarını mı karşılasın, hasta düştüğünde ilaçlarını mı alsın? Hastalar hastalıklarıyla değil, borç yükü altında yaşam mücadelesi veriyorlar. Bu nasıl bir vicdansızlıktır? Sağlık emekçileri ağır şartlarda tükenirken yurttaşlarımız sağlığa erişim için büyük bedeller ödüyor. Performans sistemi doktorların ve hemşirelerin üzerindeki yükü artırırken hastalar nitelikli hizmetten mahrum kalıyor. Bunun adı sağlık sistemi değil, halkın sağlığını sömüren bir düzen.

Batman'da çok övündüğünüz sağlık sistemi can çekişiyor, her doktorun omzuna en az 120 hasta yüklüyor. MR çektirmek isteyen bir vatandaş aylarca sıra beklemek zorunda kalıyor. Yaşlılar, kronik hastalar hepsi saatler süren uzun kuyruklarda bekliyorlar. Uzman doktor eksikliği artık normalleşti, randevu almak neredeyse imkânsız hâle geldi. Halkın hastaneye gidemediği, doktor bulamadığı, tedavi olamadığı bir şehirde sağlık sistemi var diyebilir miyiz? Yıkım kararı verilen İluh Devlet Hastanesi apar topar boşaltıldı. Yerine 2025 yılında açılacağı söylenen hastanenin tamamlanması şimdi bile 2026 yılına sarkmış durumda yani ne zaman bitirileceği artık bir muamma. Batman halkı yalnızca hasta değil, aynı zamanda bu sistemin ihmalleriyle çaresiz bırakılıyor. Bu ihmalin hesabını kim verecek? Hastane inşaatını yıllardır sürüncemede bırakanlar mı yoksa liyakatsiz yöneticiler mi? "Büyükşehir olacak." diye halkı kandırmayı bırakın, hastanelerin sorunlarını bir an önce çözün çünkü biz halk olarak hastaneye, sağlık sistemine ulaşmakta zorluk çekiyoruz.

Değerli milletvekilleri, sosyal güvenlik sistemi ve sağlık politikalarını konuşuyoruz ama bu ülkede emekçiler, emekliler, kadınlar, gençler, yoksullar kaderine terk edilmiş durumda. İktidarın ekonomi politik tercihleriyle yükselen enflasyon halkın alım gücünü her geçen gün eritirken iktidar halkın sorunlarına çözüm getirmek yerine sermayeye hizmet eden politikalarına devam etmektedir. Asgari ücret ve emekli maaşlarına yapılan zamlar sarayın yandaşlarını besleme politikalarının da bir göstergesidir. Asgari ücret 22.104 TL, en düşük emekli maaşı 14.469 TL olarak açıklandı. Bu rakamlar iktidarın halkı yok saydığının, emekçi düşmanlığının ve yaşamla olan bağlarının tamamen koparıldığının açık bir kanıtıdır. Peki, ya gerçekler?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kutevi, tamamlayın lütfen.

ZEYNEP ODUNCU KUTEVİ (Devamla) - Teşekkürler.

Kiraların 20 bin TL'yi geçtiği, yoksulluk sınırının 70 bin TL'yi aştığı, temel ihtiyaçlar için vergilere yüzde 43,93 zam yapıldığı bir ülkede bu maaşlarla nasıl yaşanır? Halkın çiğneyecek lokması, ödeyecek kirası, pazara uğrayacak mecali kalmadı. Bunlar yalnızca bir maaş değil, bu iktidarın halka dayattığı yoksulluk ve açlık politikalarının en net itirafıdır. Halktan çaldıklarını savaş ekonomisine, yandaşa, ranta ve israfa ayıran bir düzenin bedelini emekçiye ödetme anlayışıdır. Bu düzen, yoksulluğun kader değil iktidarın tercihi olduğunu her gün yeniden kanıtlıyor. Halkı yok sayan bu düzeni kabul etmeyeceğiz. Emeğin hak ettiği değeri gördüğü, adaletin herkese eşit ulaştığı ve insan onurunun asla çiğnenmediği bir düzeni birlikte inşa edeceğiz diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 175 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 8'inci maddesindeki "% 4" ibaresinin "% 3" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Serkan Sarı

Kayıhan Pala

Mühip Kanko

Balıkesir

Bursa

Kocaeli

Aliye Coşar

Mehmet Tahtasız

Ömer Fethi Gürer

Antalya

Çorum

Niğde

Aliye Timisi Ersever

Kadim Durmaz

Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu

Ankara

Tokat

İstanbul

Türkan Elçi

Nurten Yontar

İlhami Özcan Aygun

İstanbul

Tekirdağ

Tekirdağ

 

Aylin Yaman

 

 

Ankara

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerine söz talebi Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun'a aittir.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli vekiller; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 8'inci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi ve ekranları başında bizi izleyen tüm vatandaşlarımızı saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Yabancı uyruklu öğrenciler ilk kayıttan itibaren üç ay içerisinde başvurursa genel sağlık sigortasından faydalandığını görüyoruz ama maalesef bu süreyi geçirdiği zaman bu öğrencilerimizin genel sağlık sigortasından faydalanamaması karşı karşıya kalacakları bir sorun. Bununla ilgili getirilen düzenlemeyle, söz konusu öğrencilere okul kayıtlarını devam ettirmesi şartıyla, herhangi bir eğitim öğretim yılının başlangıç tarihinden itibaren üç ay içerisinde talepte bulunarak genel sağlık sigortasından faydalanma imkânı sağlanıyor. Özetle, yabancı uyruklu öğrencilerin eğitim süresinde genel sağlık sigortalı olabilmeleri için başvuru şartları bu şekilde kolaylaşıyor. Buna hiçbir itirazımız olmamakla beraber, yalnızca yabancıların bedava sağlık hizmetlerinden faydalanması bizi derinden üzüyor. Yabancı uyruklu turistlerin Türkiye'de bedava tedavi olması, ameliyat olması, ambulans hizmetlerinden yararlanması kabul edilemez. Belediyelerimize, Sosyal Güvenlik Kurumunun borcu sebebiyle Cumhurbaşkanının deyişiyle "Silkeleme yapın, gelirlerine kaynağında el koyun, haciz koyun." diyen AK PARTİ iktidarının Türkiye'de bedava sağlık hizmeti alan yabancılara silkeleme yapmamasını ben buradan manidar olarak görüyorum.

Türk halkının vergileriyle, alın teriyle oluşan sağlık bütçesine yabancı uyruklu kişilerin bedava erişmesi kabul edilemez. AK PARTİ, milletinin cebinden parasını çalmakta, bütçemizi çarçur etmektedir. Türk vatandaşlarımız Avrupa ülkelerinden vize alamaz hâle gelmiştir. Vatandaşlarımız vize alırken sağlık sigortası kendisinden istenmektedir. Avrupa Birliği ülkeleri gibi kriterler koymayan AK PARTİ iktidarı Türkiye'yi Türk olmayan herkes için bedavacılar ülkesi hâline getirmiştir. AK PARTİ emekliler, memurlar için kaynak bulamazken, her gün bir önceki döneme göre daha fakir hâle gelirken Türk vatandaşlarının kaynaklarını yabancılara peşkeş çekmektedir. Yoksul bir vatandaşımız genel sağlık sigortası primi yatıramazsa hiçbir tedavi olamamaktadır. Ülkemize gelen, en iyi koşullarda tedavi gören yabancılarsa beş kuruş ödemeden, elini kolunu sallayarak ülkeyi terk etmektedir. Özel sağlık sigortası olmayan vatandaşın olduğu ülke ile Türkiye Cumhuriyeti arasında karşılıklı sosyal güvenlik alanında anlaşması bulunmayıp turistik amaçlı gelen bazı yabancı ülke vatandaşlarının kimlik, iletişim, adres bilgilerinin olmaması skandaldır. Bu yabancıların Türkiye'deki sağlık tesislerinde tedavi görmeleri sonucu oluşan borç miktarı 2022 yılında 477 milyon 332 bin 683 lira olmuştur, bu paranın 2024 yılının sonunda 2 milyar lirayı geçtiğini ben buradan söylüyorum. Hastanede tedavi olan yabancılardan para tahsil edilemediği gibi, 112 Acil sağlık hizmetlerinin bedeli dahi alınamamaktadır.

Sayıştay 2022 yılında hazırlamış olduğu raporda, yabancı uyruklu turistlerin adreslerinin temin edilemediğini, yapılan takibat sonucunda bunlara ulaşılamadığını ifade ediyor. Bugün bir Türk vatandaşı Avrupa Birliği ülkelerinden herhangi birine gitse, pasaport polisi sizin nereye gideceğinizi, kaç gün kalacağınızı sorar, AK PARTİ iktidarı ise yabancı uyruklu turistlerin adres bilgilerini ne hikmetse temin edemiyor; akla ziyan bir beceriksizlik ve işgüzarlık var. Cumhurbaşkanına ve iktidara en ufak eleştiri getiren herkese hemencecik, anında yurt dışına çıkış yasağı koyan AK PARTİ iktidarı, hastane masrafını ödemeyen yabancı turistin elini kolunu sallayarak gitmesine ise göz yummaktadır; bu, devlet aklıyla izah edilecek bir tutum değildir.

Buradan hem Cumhurbaşkanına hem AK PARTİ'ye sesleniyorum: OECD ülkeleri içerisinde en yüksek gıda enflasyonu sorunu yaşayan, alım gücü her geçen gün yok olan Türk insanının cebinden artık elinizi çekin. Türkiye'yi yabancılar için bedavacılar ülkesi yapmaktan çıkarın. Yabancı uyruklu kişilerin değil, Türk insanının hakkını savunun. Vatandaşımızı aile hekimine gittiğinde bir buçuk dakikada tedavi olmaya zorlarken yabancılara bol keseden vatandaşlarımızın kaynaklarını dağıtmayın.

Size bu uyarıları bırakıyorum ama bir de yurt dışına burslu doktora eğitimine giden vatandaşlarımızın mağduriyeti var. Dövizin yükselmesi sonucu artık bunların iadesi, paralarının geri ödenmesi imkânsız hâlde. Meclisin bir an evvel burslu olarak yurt dışına giden doktora öğrencilerinin geri ödemeleriyle ilgili bir çözüm önerisi bulması gerekir diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 8'inci maddesinin çerçeve hükmünde yer alan "eklenmiştir" ibaresinin "ilave edilmiştir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Yüksel Selçuk Türkoğlu

Lütfü Türkkan

Mehmet Akalın

Bursa

Kocaeli

Edirne

Yasin Öztürk

Burhanettin Kocamaz

Selcan Taşcı

Denizli

Mersin

Tekirdağ

 

Burak Akburak

 

 

İstanbul

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz talebi İstanbul Milletvekili Burak Akburak'a aittir.

Buyurun Sayın Akburak. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BURAK AKBURAK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 8'inci maddesi üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde öğrenim gören yabancı uyruklu öğrencilerin genel sağlık sigortasından faydalanabilmeleri için düzenlemeler içeren bu maddenin iki temel amacı olduğunu görüyoruz. Birincisi, yabancı uyruklu öğrencilerin genel sağlık sigortasından yararlanma başvuru süresi ilk kayıt tarihinden itibaren üç ay yerine, eğitim öğretim yılı başlangıç tarihinden itibaren üç ay olarak yeniden düzenlenmek isteniyor. Özellikle farklı ülkelerden gelen öğrencilerin kayıt süreçlerinde karşılaştıkları zorlukları dikkate aldığımızda, uygulamada yaşanan bazı sorunları çözme potansiyeline sahip olduğu görülüyor. Burada dikkat edilmesi gereken, bu düzenlemenin ilgili öğrencilere gerçekten kolaylık sağlayıp sağlamayacağı çünkü bu düzenleme sadece mevzuatımızı değil fiilî hayatı da kolaylaştırmalı.

İkincisi, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı veya Uluslararası Öğrenciler Değerlendirme Kurulu kararıyla burslandırılan uluslararası öğrencilerin bursluluk statüleri devam ettiği sürece genel sağlık sigortalısı sayılmaları öngörülüyor. Bu tanınan hak, ülkemizin eğitim politikası ve uluslararası prestiji açısından olumlu bir adım ama burada da dikkat etmemiz gereken noktalar var. Özellikle bu primlerin 82'nci maddeye göre belirlenen prime esas kazanç alt sınırının yüzde 4'ü üzerinden hesaplanacağı belirtilmiş. Bu durum devlet bütçesi üzerine bir finansman yükü oluşturacaktır. Bu noktada detaylı bir analiz yapılmalı ve alınacak kararların gerekçeleri kamuoyuyla şeffaf bir şekilde paylaşılmalı. Eğitimde uluslararası hedefleri olan bir ülke olarak, ülkemize gelen yabancı öğrenciler için destek mekanizmalarını oluşturmak ve geliştirmek önemlidir. Her düzenlemede olduğu gibi bu maddede de iyi niyetle atılan adımların uygulamada sorunlara yol açmaması için dikkatli bir değerlendirme sürecine ihtiyaç olduğunu belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, toplumun geniş bir kesimini doğrudan ilgilendiren bu kanun teklifi vesilesiyle önemli bir eksikliği tekrar gündeme getirmek istiyorum. Ne yazık ki komisyonlarda kanun teklifleri görüşülürken bu tekliflerden doğrudan etkilenecek olan odalar, birlikler ve ilgili kuruluşların görüşlerine başvurulmamış, bu temsilciler toplantılara davet edilmemiş. Demokrasi sadece sandıktan ibaret bir yönetim biçimi değil, demokrasi halkın farklı kesimlerini temsil eden meslek odalarının, esnaf birliklerinin ve diğer ilgili kuruluşların politika yapım süreçlerine dâhil edilmesiyle güçlenir. Gelişmiş demokrasilere baktığımızda, bu kuruluşların yasa yapım süreçlerine katkı sağladığını görmekteyiz. Almanya'da kanun tasarıları üzerinde çalışılırken ilgili odaların ve birliklerin komisyon toplantılarına katılımı yasal bir zorunluluk, Amerika Birleşik Devletlerinde ise bu kuruluşların görüş bildirme ve savunuculuk yapma hakkı anayasal güvence altında. Bu ülkelerde toplumun sesi yasaların şekillenmesine doğrudan etki ediyor.

Tabii, diğer yandan odalarımızı, borsalarımızı, birliklerimizi de mercek altına almak gerekiyor. Birçok STK -sivil toplum kuruluşu- maalesef tabela derneği görünümünde. Son süreçte, Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplandığında maalesef buradaki sivil toplum kuruluşlarının, TÜRK-İŞ'in ve diğer işçi sendikalarının gerekli hassasiyeti göstermediğini görüyoruz. En acısı ise tabii pandemide yaşandı, birçok sanayici, çiftçi, esnaf zor durumda kaldı, toplumun ihtiyaçlarını karşılayamayacak duruma geldiler fakat bu odalardan çok güçlü bir ses gelmedi; esnaf odaları esnafı, ziraat odaları çiftçiyi, işçi sendikaları emekçiyi, sanayi odaları da sanayiciyi maalesef desteklemedi, sadece devletten beklediler.

Güçlü Türkiye ancak bağımsız, etkin ve toplum yararını esas alan bir sivil yapıyla mümkündür. Odaların, birliklerin ve borsaların toplum yararını gözetecek şekilde hareket etmelerini bekliyor olduğumu belirtmek istiyorum.

Tabii, bu arada görev yapanların da görev süresini tekrar gözden geçirmek lazım. Beş seneliğine, on seneliğine gelmek için yola çıkanlar yirmi beş sene, otuz sene bu görevde kalıyorlar. Benim aklıma gelen bazı örnekler var, bunlardan biri Bursa Esnaf Odası Başkanı. 1971 yılında Lokantacılar Odası Başkanı olmuştu, ben onu 2018 yılında ziyarete gitmiştim, hâlâ Başkandı, Arif Tak'a Allah selamet versin yaşıyorsa. Dolayısıyla bu süreci tekrar gözden geçirmeliyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Akburak.

BURAK AKBURAK (Devamla) - Tamamlayacağım Sayın Başkan.

Odalar ve borsalar birlikleri başkanlarımızın görev süreleri, esnaf odaları başkanlarımızın görev süreleri tekrar gözden geçirilmeli ve bunlar bir limitlenmeli diye düşünüyorum.

Tekrar konumuza dönmek gerekirse, komisyonlarda görüşülen kanun tekliflerinde bu yapıların temsilcileri mutlaka davet edilmeli ve görüşleri dikkate alınmalıdır. Bunun sadece bir prosedür değil, demokratik katılımın ve toplumsal uzlaşının güçlendirilmesi için bir gereklilik olduğunu ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

8'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 8'inci madde kabul edilmiştir.

9'uncu madde üzerinde 2'si aynı mahiyette olmak üzere 4 önerge bulunmaktadır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 175 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 9'uncu maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

İsa Mesih Şahin

Necmettin Çalışkan

Mehmet Atmaca

İstanbul

Hatay

Bursa

Bülent Kaya

Sema Silkin Ün

Hasan Ekici

İstanbul

Denizli

Konya

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Lütfü Türkkan

Yüksel Selçuk Türkoğlu

Selcan Taşcı

Kocaeli

Bursa

Tekirdağ

Yasin Öztürk

 

Burhanettin Kocamaz

Denizli

 

Mersin

BAŞKAN - Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz talebi Denizli Milletvekili Sema Silkin Ün'e aittir.

Buyurun Sayın Sema Silkin Ün. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

SEMA SİLKİN ÜN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün konuştuğumuz kanun teklifinde, sağlık sistemimizin doğru iliklenmesi gereken ilk düğmesi birinci basamak sistemine yani aile hekimlerimize dair maddeler var. Aile hekimlerimiz beş günlük bir iş bırakma eylemindeler, kimi yerlerde ikinci, üçüncü basamak sağlık çalışanları da kendilerine destek oluyorlar; keşke gerektirmeseydi de hekimlerimiz böylesi bir eylemin parçası olmasalardı. Eylem gerekçelerinin pek çoğu bu konuştuğumuz kanun teklifiyle direkt alakalı değil ama itiraz ettikleri yönetmelik bu kanun teklifini hazırlayanların ürünü, bu düşüncenin bir parçası. Bu sistem, maalesef hasta ile doktoru karşı karşıya getiren bir sistem, bunlara karşılıklı bir hizmet-sorumluluk ilişkisi de getirmiyor, tüm sorumluluğu sağlık sistemine yüklüyor; evet, o sağlık sisteminde de en fazla aile hekimlerine ve hemşirelere bedel ödetiyor.

Mesele, maalesef parodilere konu olacak kadar trajik bir hâl aldı, o trajik hâllerden birkaç örnek verelim: Bir aile hekiminin sorumlu olduğu nüfusu yılda 2 kez mutlaka görmesi, aynı nüfusun yılda 7 kezden fazla üst basamaklara görünmemesi isteniyor, yoksa performansı düşüyor. Burada kaç kişi aile hekimine gidiyor arkadaşlar? Gitmiyoruz hiçbirimiz ama bedelini aile hekimlerine ödetmekten de geri durmuyoruz.

Mesela bir aile hekiminin aşı olması gereken çocukları takip etmesi gerekiyor, bu doğru ama aile aşı karşıtı mesela, çocuğuna aşı yaptırmak istemiyor. Aile hekiminden bu ailenin peşine düşmesi, aşıyı reddetme sebebini öğrenmesi ve reddettiğine dair de imzalı belge alması isteniyor, aile imza vermeyi de reddediyor; buyurun, hekime bedel ödettirecek, ceza kestirecek bir uygulama daha.

Bir aile hekiminden kayıtlı nüfusun içinde şeker, tansiyon, kalp rahatsızlıkları olan nüfusta hastalık riski taşıyanların profillerini çıkarmasıyla alakalı, doldurulması yirmi ile otuz dakika süren hasta bilgi formlarını hazırlaması isteniyor mesela; 3.500 nüfusa sahip bir aile hekimi için bu 500-600 kişi demek. Peki, bu sorumluluğu yerine nasıl getirecek bu aile hekimleri, bu kadar vakitleri var mı? Bu, hayatın olağan akışına da aykırı, zamanın sınırlarına da aykırı ama bu maalesef görülmek istenmiyor ya da önemsenmiyor.

Bakın, karşılıklı hizmet ve sorumluluk diyorum çünkü mesela bir hasta vatandaşımız var; sabah birinci basamağa, öğlen ikinci basamağa, akşam beşinci basamağa gidebiliyor. Bunun önüne geçiyor mu peki bu düzenleme? Maalesef, hayır. Sağlıkta -istismarı bir tarafa bırakıyorum, iyi niyetli bir yaklaşımla söylüyorum- ciddi bir ilaç, zaman ve emek israfı var. Sağlık sisteminin kullanımında her manada bir obezite var ve bunun önüne geçecek bir düzenleme asla yapılmıyor.

Aile hekimliğine getirilen düzenlemeler sağlık çalışanlarına ekonomik, mesleki ve etik anlamda ciddi bir köşeye sıkışmışlık hâli getirdi. Şimdi, aile hekimlerine "Çok kazanıyor." diyorlar mesela, ben İstanbul'da bir aile hekimine, 1'in 1'inde, o derecede bir aile hekimine -çok da iyi konumda bir yerde- sorduğumda 80 bin lira bir maaş alıyor; bu, neredeyse İstanbul şartlarında yoksulluk sınırında bir maaş; bunu diline dolamaktan da imtina etmiyor arkadaşlar. Cari ödenekler meselesine aslında hiç girmiyorum, kendi yarattığınız sistemden kendiniz şikâyet ediyorsunuz.

Şimdi, değerli milletvekilleri, ülkemizde sağlık hizmetlerinin yaklaşık yüzde 40'ı birinci basamakta ancak aile hekimleri genel hekimlerin yalnızca yüzde 15'ine karşılık geliyor. Bu denge, hatta dengesizlik diyelim, hekimlerin üzerindeki iş yükünü artırıyor. OECD ülkelerinde bir kişinin sağlık kuruluşlarına başvuru sayısı yılda ortalama 7 iken bizde 11-12. Bir aile hekiminin 3.500 hastası olduğunu düşünürsek, hizmet verdiği semtin sosyoekonomik durumuna göre 40, 50 ya da 89 hastaya bakmak zorunda kalan hekimlerimiz var. Dahası, nöbet sistemi yüzünden ertesi gün dinlenemeyen, yerine başka hekim bırakamadığı için daha fazla yük altına giren aile hekimlerinden de koruyucu sağlık hizmetlerini sürdürmesi bekleniyor.

Düzenlemedeki önemli bir sorun arkadaşlar, sevk zinciri meselesi. Deniliyor ki "Amaç, bu sevk zincirini işletmek." Birinci basamağı cazip hâle getirmek yerine, ikinci basamağın yükünü azaltmak için aile hekimlerine sevk memuru muamelesi yapılmak isteniyor bu önümüzdeki düzenlemeyle, bu da hekimler üzerindeki "Beni sevk et." baskısını artırmak demek oluyor. Bu baskı sağlıkta şiddeti körükleyecek ve sistemi daha da içinden çıkılmaz hâle getirecektir maalesef.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ün, tamamlayın lütfen.

SEMA SİLKİN ÜN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Toplum sağlığını korumak elbette devletin görevidir bireyin sağlık hizmeti sunulurken ama sağlık hizmeti sunucularını düşünmek de aynı devletin görevidir. Aile hekimliğini güçlendirmeyi şüphesiz hepimiz istiyoruz ama bu ortak amaca giden yol asla doktorları modern araçlarla dövmekten geçmiyor diyor, düzenlemenin yeniden gözden geçirilmesini diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde konuşmacı Tekirdağ Milletvekili Sayın Selcan Taşcı.

Buyurun Sayın Taşcı. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubu adına teklifin 9'uncu maddesi üzerinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bazen biz burada kendimizi başka bir evrendeymiş gibi hissediyoruz, açıkçası bu madde de bize böyle hissettiren maddelerden bir tanesi ve görebildiğim kadarıyla bizden başka bu maddeyle ilgili endişe ifade eden de olmadı burada, Genel Kurulda çünkü maddenin gerekçesi, yerli ilaç sanayisini geliştirmek, erişimde zorluk yaşanan ilaç ve tedavileri ulaşılabilir hâle getirmek üzere klinik araştırmaları desteklemek ve etkinleştirmek.

Şimdi, önce şunu bir netleştireyim: Tıpkı savunma sanayisi gibi küresel tekellerce yönetilen ilaç sanayisinin de millîleşmesi bizim için de öncelikli desteğe değerdir, heyecan vericidir ve evet, bu maddeyi savunan Bakanlık bürokratlarının dediği gibi, maddenin gerekçesi de ortaya konulan kesinlikle stratejik bir hedeftir. Ayrıştığımız ya da anlaşamadığımız yer şu: Stratejik bir hedefle gerekçelendiriyor olması bu maddeyi stratejik hâle getirmiyor maalesef. Biz, bu makul şüpheye sahip olmayı zaruri kılan bir ülkede yaşıyoruz. Bu maddeyle yapılan düzenleme, tanı, tedavi ve ilaç teknolojisini test edecek, üzerinde deney yapılacak kişilere yani insana dairdir yani mevzubahis toplum sağlığıdır. Biz, daha yeni, sırf SGK'den ödeme alabilmek için yenidoğan ünitelerinde bebeklerin ölüme terk edilmesini tecrübe ettik. Daha yeni, SGK'den ödeme alabilmek için bebeklere ve belki daha bilmediğimiz kimlere kimlere uygun tedavinin yapılmadığını, uygunsuz ilaçların zerk edildiğini tecrübe ettik. Daha yeni, bütün bunların bir organize suç örgütü faaliyeti olarak yapıldığını tecrübe ettik. Bu tecrübeler ışığında şimdi biz hiç mi şüphelenmeyelim, ödenek almak için "klinik araştırma" adı altında hangi faaliyetler yürütülecek.

Tekrar söylüyorum: Biz bu maddenin gerekçesinde ortaya konulan hedefi canıgönülden destekliyoruz.

1717-1721 yıllarında İstanbul'da yaşayan bir İngiliz yazar ülkesine yazdığı mektuplarda diyor ki: "İstanbul'da çiçek hastalığına karşı 'aşı' denilen bir şey yapıldı." Hayretle bildiriyor bunu. 1930'lara gelindiğinde, Türkiye Cumhuriyeti'nde üretilen aşı sayısının 17 olduğu aktarılıyor ve biz, o yılları "Hey gidi yıllar hey!" diye anıyoruz maalesef, "Nereden nereye?" diyoruz çünkü bugün her gün başka bir SMA'lı evladımızın, DMD'li evladımızın feryadıyla sarsılıyoruz. Gelişen tedavi yöntemlerine erişmeye çalışırken yaşanan zaman kaybının kanser hastalarımıza neye mal olduğuna hep birlikte şahit oluyoruz, çoğumuz kendi ailemizde yaşıyoruz belki bunu. Dolayısıyla, hangimiz böyle bir geri kalmışlığa razı olabiliriz?

Türkiye elbette yeniden kendi derdine derman üretebilme kabiliyetini harekete geçirmelidir. Bunun için hangi yatırım gerekiyorsa yapılmalı ve bu, elbette hep birlikte desteklenmelidir ama bu, her şeyden önce azami disiplin, denetim gerektiren bir süreçtir ve bizim endişemiz, Türkiye'de çok uzun zamandır "denetim" diye bir mekanizmanın sağlık dâhil hiçbir alanda işletilemiyor olmasıdır. Bu, ticari değil bilimsel yaklaşılması gereken bir süreçtir ve bizim endişemiz, Türkiye'de çok uzun zamandır her alanın dar bir çevrenin rantına kurban ediliyor olmasıdır.

Bu sebeplerden dolayı, biz bu maddenin şüpheye mahal bırakmayacak açıklıkta, hepimizin içine sinen ve gönül rahatlığıyla destekleyebileceğimiz netlikte olmasını istiyoruz. Madem insan deneyleri mevzubahis, o zaman ülkemizde mesela mevcut laboratuvar deneylerinin, hayvan deneylerinin, faz 2, faz 3 insan deneylerinin geldiği aşama ve bu deneylerden elde edilen sonuçlara dair detaylı bir bilgilendirme istiyoruz bu kanunu geçirmeden önce. "Sağlık Bakanlığınca izin ve onay verilen klinik araştırmalarda" ifadesinin Komisyonda "Sağlık Bakanlığınca izin ve onay verilen kamu hastaneleri ve üniversite hastanelerinde yapılan" diye değiştirilmesi bir iyi niyet beyanıdır, teşekkür ediyoruz bunun için. Bu işin kamu bünyesinde tutulması önemlidir ama biz, bu deneylerin hangi hastalıkların tedavisi için, hangi tıbbi ilaç veya cihazları geliştirmek için yapıldığını, yapılacağını ve bunlar için öngörülen maliyeti haklı olarak bilmek istiyoruz. "Uygulamaya ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir." deniyor mesela.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Taşcı, tamamlayın lütfen.

SELCAN TAŞCI (Devamla) - Nihayetinde insan sağlığı etkilenecek. Dolayısıyla uygulama esasları, usulleri yönetmeliğe bırakılınca biz kanununda aslında neyi onayladığımızı bilmiyoruz, bunu bilmek istiyoruz, kaldı ki büyük ihtimalle bu nedenle Anayasa'ya aykırılıktan da dönecek bu madde.

Şimdi, metindeki ifadeler şunlar: "Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığınca desteklenen, Sağlık Bakanlığınca izin verilen klinik araştırmalarda, araştırma ürünlerinin sağlanması hariç olmak üzere..." Ama kim, neyi, nasıl, hiçbiri net ifade edilmiyor. Yani bu maddeyle ilgili tek şerhimiz bunların netleştirilmesi. Netleştirmekten neden kaçınıldığını da anlamıyoruz, dolayısıyla iyi niyet arayamıyoruz. Bu kadar hassas bir konuda, insan hayatını etkileyebilecek ve belki suistimalle Anayasa’nın 17'nci maddesi kapsamında suça zemin oluşturabilecek bir konuda biz öngörülebilir bir dil bekliyoruz.

Genel kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 175 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 9'uncu maddesindeki "devlet üniversitelerinde" ibaresinin "devlet üniversitelerinin tıp fakültelerindeki" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Serkan Sarı

Kayıhan Pala

Mühip Kanko

Balıkesir

Bursa

Kocaeli

Mehmet Tahtasız

Kadim Durmaz

Ömer Fethi Gürer

Çorum

Tokat

Niğde

Türkan Elçi

Aliye Coşar

Aliye Timisi Ersever

İstanbul

Antalya

Ankara

Aylin Yaman

Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu

Nurten Yontar

Ankara

İstanbul

Tekirdağ

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz talebi Kocaeli Milletvekili Mühip Kanko'ya aittir.

Buyurun Sayın Kanko. (CHP sıralarından alkışlar)

MÜHİP KANKO (Kocaeli) - Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sevgili milletvekili arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'yla ilgili teklifin 9'uncu maddesi üzerinde söz aldım.

Bu konuda konuşmak istiyorum ama önce şunu bildirmek istiyorum: Bu Komisyon çalışması muhalefet ile iktidarın nasıl iyi anlaşabileceğini gördüğümüz bir çalışma oldu. Ne oldu biliyor musunuz? Bir maddenin 2 kelimesinde değişiklik yaptırabildik. Bugün konuştuğumuz "üniversite hastaneleri" bizim söylemimiz üzerine eklendi. Onun dışında bir madde daha vardı "ve/veya" diyordu. Biz o "ve/veya"nın doğru olmadığını veya "ve"nin kullanılması gerektiğini söyledik ama onu maalesef kabul ettiremedik. Burada benim tavsiyem şu: Bir önerge verilirken -buradaki arkadaşlarımı tenzih ediyorum- şuraya bir makine koyalım, her bastığınızda "Katılmıyoruz efendim." deyip geçsinler, başka bir şey yapmaya gerek yok. (CHP sıralarından alkışlar) Yani bizim bir önerimiz eğer gündeme alınmayacaksa burada bunu konuşmanın bir anlamı yok.

Evet, gelelim maddeye. Madde, klinik çalışmalarda klinik çalışmaya katılan hastaların bu dönem içerisinde de Sosyal Güvenlik Kurumu şemsiyesinin altında olmasını öneren bir madde. Evet, buna katılıyoruz. Burada iki tane düzenleme getirilmiş. Bu düzenlemelerden biri, Türkiye Sağlık Enstitüsünün veya Sağlık Bakanlığının onay ve denetiminin olması, biri de bu araştırmalarda kullanılacak ürünlerin ödeme kapsamına alınmamasıyla ilgili. Biz burada üniversite hastanelerinin öncelikle bu çalışmanın içine, bu kanun teklifine eklenmesinden çok memnun olduk ama ağırlıklı olarak kafamızdaki düşünce şu: Bu çalışmalarda mutlaka hasta haklarının ve SGK'nin mali durumunun gözden geçirilerek bu çalışmalara karar verilmesi gerekiyor. Olumlu bulduğumuzu söylemek istiyorum.

Tabii, bugün buraya çıkan her arkadaşım... Ben bir sağlıkçı olarak aile hekimlerinin durumuna değinmeden geçemeyeceğim. Aile hekimleri biliyorsunuz, üçüncü kez eylem yapıyorlar, seslerini duyurmak istiyorlar. Niçin? Çünkü aile hekimleri şu anda reçete yazıp yazmamak, hasta sevk edip etmemek ve muayene edip etmemek arasında bir paradokstalar. Dolayısıyla eğer aile hekimleri bunları yapabilirlerse, bunları yaparlarsa ona göre birtakım kriterlere tabi tutuluyorlar. Yani hastayla hiç ilgisi olmayan bir sürü kriterle oradaki sağlık çalışanları puanlandırılıyor ve 70 puanın altında alan bir grubun sözleşmesi sonlandırıyor ya da bir aile hekiminin popülasyonu içerisinde yer alan kişilerden sağlık kuruluşuna yılda 7 ve daha üstü başvuru olursa aile hekimine bir soruşturma ya da bir ceza getirilebiliyor. Dolayısıyla sağlık kurumlarına ulaşmak için hiçbir bariyerin olmadığı bir sistemde bunu kabul etmek mümkün değil.

Tabii, bir de maddede GETAT uygulamaları var, aile hekimlerinin bazı hizmetlerden ücret alması gibi bir durum var. GETAT uygulamaları, evet, literatürde çok çok az yer bulan bir uygulama. Birçok şeyde geleneksel gelen bir uygulama. Dolayısıyla bazı yerlerde kabul ediliyor ama Türkiye'de çok kabulü yok. Şimdi, aile hekimine "Hacamat yap." dediğinizde bunun hacamata gerek olduğunu söyleyecek kim? Yani endikasyonu kim koyacak, onu bilmiyoruz. Dolayısıyla bu hacamat gibi şeylerden ekstra para alınması, sanki aile hekimleri sadece para için çalışıyor, başka bir hedefleri yokmuş gibi bir durum ortaya çıkarıyor, bunu kabul etmemiz mümkün değil.

Bunun dışında bir de şu var: Son günlerde sık konuştuğumuz bir şey var, Marmara Denizi'nde müsilaj, Çevre Bakanlığı sürekli söylüyor. Şimdi, size bir tane uçak fotoğrafı gösteriyorum. Bu uçak türbin motorlu yani jet motorlu, 1,5 milyon dolarlık bir uçak. Bu uçak ne yapıyordu biliyor musunuz? Marmara'nın üzerinde geziyor, yılda 100 bin gemi trafiği olan, 450-500 tane sanayi tesisi olan Marmara Denizi'nde tesisleri telsiziyle ikaz ediyordu. Yani "Bakın, dikkatli olun, müsilaj salmayın, artıklarınızı kontrol edin." diye ikaz ediyordu, eğer bunlar uymazsa bunlara ceza kesiyordu. Şimdi, son bir buçuk yıldır bu düzenleme Türkiye Çevre Ajansına devredildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kanko, tamamlayın lütfen.

MÜHİP KANKO (Devamla) - Bir buçuk yıldır bu 1,5 milyon dolarlık, bu kadar değerli bir uçak bizim sahilde bir yerde park etmiş duruyor. Bunun buradan alınmasının nedeni nedir biliyor musunuz? Burada kesilen cezaların birçoğu İstanbul Büyükşehir Belediyesine gidiyordu. Dolayısıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesine bir gelir kapısı açılmasın diye Çevre Bakanlığı bunu Türkiye Çevre Ajansına devretti ve böyle, hani restoran yapıyorlar ya uçakları, Çevre Ajansı herhâlde yakında bunu böyle bir restoran yapacak ve biz de ziyarete gideceğiz.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/2717) esas numaralı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 9'uncu maddesinde yer alan "Kurumca" ibaresinin "...Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından..." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Serhat Eren

Mehmet Kamaç

Vezir Coşkun Parlak

Diyarbakır

Diyarbakır

Hakkâri

Mehmet Zeki İrmez

Burcugül Çubuk

Semra Çağlar Gökalp

Şırnak

İzmir

Bitlis

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz talebi Bitlis Milletvekili Semra Çağlar Gökalp'a aittir.

Buyurun Sayın Çağlar Gökalp. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

SEMRA ÇAĞLAR GÖKALP (Bitlis) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 9'uncu maddesi üzerinde partim adına söz almış bulunmaktayım.

AKP iktidarı süresince Sağlıkta Dönüşüm Programı'yla Türkiye'deki sağlık sistemi sermayenin hizmetine sunulmuş, toplumsal sağlığı değil kârı önceleyen politikalarla hasta sayılarında dramatik bir artış yaşanmıştır. Büyük emeklerle eğitimini tamamlayıp oldukça zor koşullarda çalışmak zorunda bırakılan hekimlerin iktidarın "Giderlerse gitsinler." anlayışı sonucu mesleki itibarına saldırılmış, günün sonunda ya ülkesinden vazgeçme ya da şiddetin hedefi olma ikilemi içerisinde bırakılmışlardır. Koruyucu ve önleyici sağlık politikaları yerine tedavi öncelikli sağlık politikaları daha çok hasta üretmiş, savaş ve güvenlik eksenli politikalar toplumsal sağlığı bozmuş, yanlış ekonomi politikalarıyla yoksullar için sağlığa erişim imkânsız hâle gelmiş, ana dilinde sağlık hizmeti alamayan halklar ayrıca bölgesel eşitsizliğin kurbanı edilmiştir.

Sonuç olarak, oteli olmayanın, özel okulu olmayanın, özel hastanesi olmayanın bakan olamadığı AKP iktidarında sağlığın piyasallaşmasının acı sonuçlarıyla karşı karşıyayız. Bu sorunları çözmek istiyorsak sağlığı sosyal, kültürel, ekonomik ve politik koşulların bütünü ve sonucu olarak ele almak durumundayız. Sağlık, bireysel bir mesele olmanın ötesinde toplumsal bir meseledir. Sağlıkta yaşanan sorunlar politik sorunlardır. Bu bakımdan, sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Sağlık politikalarımız yaşamı ve toplumsal dayanışmayı merkezine alan bir yaşamla inşa edilmediği sürece, böyle geçici, sorunlara değmeden teğet geçen, çözümü değil kârı önceleyen politikalarla sağlıkta sorunlar büyüyerek devam edecektir. Bütün bu sorunların çözümü demokratik bir sağlık politikası anlayışından geçer. Demokratik sağlık anlayışı, demokratik sağlık politikaları yaraya merhem olabilecek tek yoldur. Bu da ancak karar alma süreçlerinin merkezî otoritelerden alınarak yerel topluluklara devredildiği bir yapıyla mümkündür. Sağlık sadece hastalık tedavisiyle sınırlı bir alan değildir. Sağlıklı bir toplumsal yapının oluşturulması işin temelini oluşturur; bunun için de politikaların belirlenmesinde ve hayata geçirilmesinde toplumun aktif katılımı şarttır.

Demokratik toplumun bir gereği olarak, sağlık politikalarının belirlenmesinde halkın talepleri ve öncelikleri esas alınmalıdır. Bu, sağlığı bir kamu hizmeti olarak gören, özelleştirme politikalarına karşı duran ve herkese eşit, ana dilinde, ulaşılabilir sağlık hizmetleri sunan bir sistemi inşa etmek anlamına gelir. Öte yandan, sağlığı çevresel faktörlerle birlikte ele almayı zorunlu kılan ekolojik bir paradigma olmadan sağlıktan söz edemeyiz. Dünyada her 8 ölümden 1'inin sebebi hava kirliliğidir. Endüstriyel tarımın, kömüre dayalı enerji üretiminin ve doğal alanların talan edilmesinin halk sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri de ortadadır. Bu nedenle, bir yandan ekolojik yıkıma karşı mücadele ederken diğer yandan bu yıkımın etkilerini hafifletmeye yönelik sağlık politikaları geliştirilmelidir. Ekolojik bir sağlık anlayışı temiz suya ve gıdaya erişimi temel bir insan hakkı olarak tanımlar.

Son dönemde kamuoyu gündemini çokça meşgul eden, toplumu büyük bir endişeye sevk eden pestisit kullanımı da sağlık sorunlarının temellerinden bir tanesidir. Bu bağlamda, demokratik bir sağlık politikası gereği yerel, doğal, denetlenebilir ve sürdürülebilir bir tarımı desteklemek, temiz enerji kaynaklarına yatırım yapmak, ekolojik tahribatı koşulsuz, şartsız önlemek ve doğaya uyumlu şehir planlaması uygulamak bir zorunluluktur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kadınlar hem sağlık hizmetlerinden en az faydalanan gruplardan biridir hem de sağlık çalışanlarının çoğunluğunu oluşturur. Bu çelişkiyi gidermek için kadın özgürlükçü bir paradigmayla, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin giderilmesi, sağlık hizmetlerine erişimde kadınların yaşadığı engellerin kaldırılması ve özellikle kadın sağlığı alanında farkındalığın artırılması öncelikli hedeflerimiz arasında olmalıdır. Kadınların hem bireysel hem de toplumsal sağlıkta etkin roller alabilmesi için kadın sağlığı merkezleri kurulmalı, bu merkezlerde şiddet, ayrımcılık, toplumsal baskı gibi sorunlarla mücadele edecek mekanizmalar geliştirilmelidir. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisinin demokratik sağlık paradigması, sağlığın bir lütuf değil doğuştan gelen bir hak olduğu anlayışına dayanır. Bugün ticarileştirilmiş ve piyasaya teslim edilmiş sağlık sistemleri yoksullara ve dezavantajlı gruplara yaşam hakkını dar etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

SEMRA ÇAĞLAR GÖKALP (Devamla) - Sayın milletvekilleri, sağlık politikaları bir toplumun adalet, eşitlik ve dayanışma anlayışının aynasıdır. Toplumun temsilcileri olarak bu Meclisin sadece bireylerin değil tüm bir toplumun refahını hedefleyen, eşitlikçi, ekolojik ve katılımcı bir yapıyı esas alan bir sağlık politikasını yerleşik hâle getirmek gibi bir sorumluluğu vardır. Biz DEM PARTİ olarak bu sorumluluğun farkındayız. Bu anlamda, hep birlikte, herkes için daha adil ve insanca bir yaşamın mümkün olduğunu göstermek için çalışacağız, sağlıklı bir gelecek için dayanışmayı ve umudu büyütmeye devam edeceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

9'uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 9'uncu madde kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.15

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 22.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Gülizar BİÇER KARACA

KÂTİP ÜYELER: Muhammed ADAK (Mardin), Kurtcan ÇELEBİ (Ankara)

----- 0 -----

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 45'inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

175 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

10'uncu madde üzerine 3 önerge bulunmaktadır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 175 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 10'uncu maddesindeki "bir ay" ibaresinin "üç ay" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Serkan Sarı

Kayıhan Pala

Mühip Kanko

Balıkesir

Bursa

Kocaeli

Mehmet Tahtasız

Aliye Coşar

Ömer Fethi Gürer

Çorum

Antalya

Niğde

Aylin Yaman

Kadim Durmaz

Aliye Timisi Ersever

Ankara

Tokat

Ankara

Nurten Yontar

Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu

Türkan Elçi

Tekirdağ

İstanbul

İstanbul

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz talebi Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'e aittir.

Buyurun Sayın Gürer. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifiyle ilgili düşüncelerimi paylaşmadan önce bir yurttaş aradı, dedi ki: "Ben kanser hastasıyım, akıllı kanser ilacı kullanmak zorundayım. Bu ilacın 100 bin lira civarında bir tutarı var. Bunu ben ekonomik durumum nedeniyle alamıyorum ama bu ilaca da ihtiyacım var. Sosyal Güvenlik Kurumu bunu ödemedi." İçim acıdı, ne yaptın dedim "Avukata verdim. Avukat dava açtı, davayı kazandı ve bu parayı tahsil ettik." dedi. Yani sonunda mahkeme kararıyla o vatandaş o kanser ilacını alıyorsa neden o akıllı kanser ilacı Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmıyor da dava yoluna vatandaş gönderiliyor? Kanser de bildiğiniz gibi insan sağlığı açısından en riskli hastalıklardan biri. Bu nedenle Sosyal Güvenlik Kurumuyla ilgili görüştüğümüz bu kanun teklifinde bu konuyu iktidarın dikkatine getirmek istiyorum. Benzer durumlarda bazı ilaçlara erişimde sorun var. Onun için mutlak surette yurttaşların bu tür ilaç konusundaki mağduriyetlerine eğilmek gerekir. İnsani anlamda da bu kabul edilebilir bir durum değil. Yine, Suriyelilerden alınmayan ama bizim ülkemiz insanından alınan ilaç katkı payının da bu vesileyle kaldırılması gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, kanun teklifinin içinde tarımla ilgili de ziraat odalarının daha öncesinde ödeyemedikleri sigortalılara yönelik başlangıç zamanını kapsayan cezai bir düzenleme vardı, buna af getiriliyor ama bu konuda tahsil edilmiş tutarların geri iadesine yönelik bir düzenleme de yok, bu da Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı. Sosyal Güvenlik Kurumunun tarımla ilgili sürecini irdelediğimizde de karşımıza çıkan tablo da iyi bir tablo değil çünkü çiftçilerin 60 yaşında emekli olmaları, 9000 gün prim ödemeleri mevcut ekonomik yapıda olanaklı değil. Sosyal Güvenlik Kurumu, tarım açısından 2002 yılında sigortalı kişi sayısı 7 milyon 511 bin kişiydi. 2023 yılına geldiğimizde bu sayı 4 milyon 767 bin kişiye düşmüş arkadaşlar. Yani tarımda çalışanların ciddi biçimde azaldığını rakamsal verilerde de görüyoruz. Tarımda Sosyal Güvenlik Kurumuna -önceki adıyla BAĞ-KUR- 2009 yılında prim ödeyen 1 milyon 16 bin 692 çiftçi varmış, 2024 yılı sonunda prim ödeyen çiftçi sayısı 420.991 çiftçiye düşmüş. Hani kalkıp diyoruz ya "Bize göre ÇKS'li 2 milyon 300 bin, Bakana göre 2 milyon 700 bin çiftçi var." diye, sigorta primini ödeyebilen çiftçi sayısı 420 bin arkadaşlar. 2 milyon 700 bin çiftçiden primini ödemekte bu kadar zorlananın varlığı tarım kesiminin içinde bulunduğu durumun da özeti gibi.

Ayrıca, Cumhurbaşkanı seçimden önce söz vermişti; esnafın, çiftçinin 9000 gün olan prim gün sayısı 7200'e düşecekti. Bu kanun teklifinin içinde bu da yok. E, söz verildi, umutlandırıldı, neden 9000 prim günü 7200 güne çekilmiyor? Şu anda eğer prim böyle devam ederse ödeme güçlüğü daha da artacak çünkü 7,735 lira çiftçinin aylık prim ödemesi gerekiyor ki emekliliğe erişebilsin. E, ürettiği ürün para etmedi, düşük alım fiyatı uygulandı, girdi maliyetleri her geçen gün artıyor, bir de bunun yanında ürettiğinden para kazanamayan çiftçiden siz prim için para yatırmasını istiyorsunuz. Bunu nasıl sağlayacak?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Gürer.

ÖMER FETHİ GÜRER (Devamla) - Verilen ile mevcut durum arasında değerlendirme yaptığınız zaman da sorunun ne kadar derin olduğu görülür.

Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifinin içinde yine genel sağlık sigortası borcu bulunan kişilerin sağlık hizmetlerine erişiminin engellenmemesi için genel sağlık sigortası borçlarının silinmesine yönelik bir madde var. Bununla ilgili biz de milletvekili olarak kanun teklifi verdik; bizim kanun teklifleri Meclise gelmiyor ve değerlendirilmiyor, iktidarın kanun teklifleri geliyor. Adı "Kanunu milletvekili verir." diye geçiyor, bunu da değiştirmek gerekiyor. "Yalnızca iktidar milletvekillerinin Bakanlara hazırlattığı kanun teklifleri gelir ve Mecliste görüşülür." biçimine dönmesinde yarar var.

Son cümle de aile hekimlerinin eziyet yönetmeliği büyük tepki çekiyor. Sorunlu sağlıkta aile hekimlerinin bu talepleri de karşılanmalı ve yaptıkları eyleme uygun talepleri karşılanmalıdır diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/2717) esas numaralı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 10'uncu maddesinde yer alan "bir ay" ibaresinin "...30 gün..." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Kamaç

Vezir Coşkun Parlak

Serhat Eren

Diyarbakır

Hakkâri

Diyarbakır

Mehmet Zeki İrmez

Ömer Faruk Hülakü

Burcugül Çubuk

Şırnak

Bingöl

İzmir

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerine söz talebi Bingöl Milletvekili Ömer Faruk Hülakü'ye aittir.

Buyurun Sayın Hülakü. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖMER FARUK HÜLAKÜ (Bingöl) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve kıymetli halklarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Mevcut yönetim anlayışının derinleştirdiği toplumsal çöküş her geçen gün daha acı sonuçlarla karşımıza çıkıyor. Bingöl'de son günlerde yaşanan intihar vakaları bu çöküşün en trajik ve en sarsıcı yansımalarından biridir. Henüz 14 yaşında 2 çocuğumuzun hayatına son vermesi sosyal ve psikolojik çürümüşlüğün açık bir göstergesidir. Bu çürümüşlüğün temelinde ise iktidarın yanlış politikalarının toplumu yalnızlığa ve çaresizliğe sürüklemesinin yattığı sugötürmez bir gerçektir. Bu vakalar ailelerin, gençlerin ve toplumun içinde bulunduğu çaresizliğin ve yalnızlığın en somut hâlidir. Bu tabloya baktığımızda Bingöl'de yurttaşların psikolojik ve sosyal destek sistemlerine ulaşmakta ciddi sorunlar yaşadığını görüyoruz. Peki, bu durumların sorumluları kimlerdir? Gençlerimizi bu çaresizliğe iten koşullar nasıl oluştu? Bir yandan ekonomik zorluklar, işsizlik, diğer yandan eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimde yaşanan problemler, tüm bu sorunlar yurttaşı çıkmaz bir noktaya sürüklemektedir. Bingöl'de intihar vakalarının artışı yalnızca bireylerin değil tüm toplumun bir çöküş yaşadığını göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, bu noktada, Bingöl'deki sağlık sistemine dikkat çekmek istiyorum. Açıklanan verilere göre 2024 yılında Bingöl'de birinci basamak sağlık kuruluşlarına 1 milyon 508 bin 120 kişi, ikinci basamak sağlık kuruluşlarına 1 milyon 586 bin 534 kişi, acil servislere ise 524.475 kişi başvuruda bulunmuştur. Bingöl'ün nüfusunun yaklaşık 300 bin olduğu düşünüldüğünde bu rakamların büyüklüğü bir alarm zili gibi çalmaktadır. Nüfusu bu denli sınırlı bir şehirde sağlık kuruluşlarına yapılan başvuru sayısının bu kadar yüksek olması halk sağlığı sisteminde ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir ancak sağlık kuruluşlarına başvuruyla gerçekleşen gerçek anlamda sağlık hizmeti almak arasında büyük bir fark vardır. Bugün Bingöl'de polikliniklerde sıra bulmak neredeyse imkânsız hâldedir, çoğu hasta ihtiyaç duyduğu hizmeti alamadığı için çevre illere sevk edilmek zorundadır. Bu, sadece bir yönetimin başarısızlığı değil, aynı zamanda halk sağlığını hiçe sayan politikaların sonucudur. Bingöl İl Sağlık Müdürlüğünün 2024 yılında çevre illere sevk edilen hasta sayısını açıklamaması da bu sorunu görmezden gelme çabasının bir göstergesidir. İnsanlarımız Bingöl'de sağlık hizmetine ulaşmadığı için Diyarbakır'a, Elâzığ'a, Erzurum'a ve Ankara'ya hastalarını sevk etmek zorunda kalıyor; bu durum hem maddi hem de manevi açıdan büyük bir yük yaratmaktadır.

Değerli milletvekilleri, sağlık hizmetine erişim zorluğu, psikolojik destek mekanizmalarının yokluğu ve genel ekonomik sıkıntılar Bingöl'de halk sağlığını tehdit eden bir kriz yaratmıştır. Sağlık hizmetine ulaşamayan insanlar bu sistemin bedelini en ağır şekilde ödemektedir. Gençlerimizi, en önemlisi, çocuklarımızı çaresizliğe iten nedenler ile sağlık sistemindeki bu sorunlar arasında doğrudan bir bağ olduğu çok açıktır. Bu sorunlar çözülmeden ne Bingöl'de ne de ülkenin başka bir yerinde hiçbir huzur sağlanamaz. Halkımızın yerelde sağlık hizmetlerine erişimini sağlamak için sağlık altyapısı derhâl güçlendirilmelidir; çevre illere sevklerin önüne geçilmeli, poliklinik ve hastanelerin kapasitesi artırılmalıdır. Kısacası, Bingöl halkı her türlü hizmetin en iyisini hak etmektedir. Bingöl'ün ve halkımızın bu sorunlarla baş başa bırakılmasına sessiz kalmayacağız. Her bireyin sağlıklı bir yaşama ve çoğunun umut dolu bir geleceğe sahip olması için mücadelemizi sürdüreceğiz.

Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 Görüşülmekte olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 10'uncu maddesinin çerçeve hükmünde yer alan "değiştirilmiştir" ibaresinin "yeniden düzenlenmiştir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

Lütfü Türkkan

Mehmet Mustafa Gürban

Burhanettin Kocamaz

Kocaeli

Gaziantep

Mersin

Yasin Öztürk

Selcan Taşcı

Yüksel Selçuk Türkoğlu

Denizli

Tekirdağ

Bursa

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz talebi Gaziantep Milletvekili Mehmet Mustafa Gürban'a aittir.

Buyurun Sayın Gürban. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET MUSTAFA GÜRBAN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanunun 10'uncu maddesi üzerine söz almış bulunuyorum.

İlgili kanun teklifinde ne yazık ki sağlık alanında çözüm bekleyen sorunların birçoğu yok. Göz göre göre yaşanan ihmaller, vatandaşlarımızın yaşam hakkını tehdit eden skandallar ve çözümsüzlükleri dile getirmek vicdani ve insani bir sorumluluktur. Bu kanun teklifinde SMA ve DMD hastası çocuklarımız için maalesef beklenen düzenlemeler yok. Gelişen tedavi yöntemlerinin dünyada uygulanabilir olduğu bir dönemde bu çocuklarımızın ilaçlara erişim mücadelesi vermesi kabul edilemez. Çocuklarımızın sağlık haklarını garanti altına alıp onların yaşama tutunmaları için gereken imkânlar sağlanmalıdır. Ancak görüyoruz ki SMA'lı çocuklarımız ve aileleri için bu süreçte gereken destek ve şeffaflık sağlanamamıştır. Bu konuda derhâl kapsamlı eylem planı oluşturulmalı ve evlatlarımızın ilaçlarına, tedavilerine hızlıca ulaşmaları sağlanmalıdır. Bu konuyla alakalı önemli bir hususa dikkat çekmek istiyorum. 2023 Plan ve Bütçe Komisyonunda, Sağlık Bakanlığı görüşmelerinde SMA'lı çocuklarımızı gündeme getirdim. SMA hastalığında ülkemizde en yetkin ve en deneyimli kişilerin Medipol Hastanesi bünyesinde çalışan kişiler olduğu bilinmektedir. Bu durumu da Sağlık eski Bakanı Sayın Koca'ya sordum, "Yok öyle bir şey." dedi ancak doktorların sosyal medya paylaşımları yetkinliklerini kanıtlar nitelikte. SMA hastalığına yakalanan çocuklarımızın süreci en iyi şekilde yürütebilmeleri için bu doktorlarla görüşmesi şarttır. Bu görüşmelerin maliyetleri de ailelerimiz için çok ağır olduğundan her çocuğumuz tedaviye ulaşamıyor. Diğer hastanelerimizde çocukların durumuna göre cihaz ayarı yapabilecek, doğru analiz yapıp süreci yönetebilecek doktorlarımız yoktur. SMA alanında uzman doktorlarımızın sayısını artırmak amacıyla devlet hastanesi doktorlarına gerekli eğitimler düzenlenerek uzman doktor sayısı artırılmalıdır. Bu sayede ailelerimizi çok ciddi bir külfetten kurtarmış olacağız. Sadece SMA'lı hastalar değil, DMD gibi nadir hastalıklardan muzdarip çocuklarımız da çaresizlik içinde çırpınmaktadır. Ailelerimiz çocuklarının her gün bir umutla uyanmasını beklerken ağır işleyen bürokrasi altında ezilmektedir. Çocuklarımızın ve ailelerinin sesini daha ne kadar duymazdan geleceksiniz? İnsan hayatının siyasetüstü bir değer olduğunu ne zaman anlayacaksınız?

Sayın milletvekilleri, kanser hastalarımız da gelişen tedavi yöntemlerine erişimde benzer zorluklar yaşamaktadır. Yaşam ile ölüm arasındaki o ince çizgide yürürken kanser hastalarımız ve yakınlarının bürokrasiyle savaşmak zorunda kalmaları insan onuruna yakışmamaktadır. Ülkemiz ilaç ve tedavi geliştirme süreçlerinde dışa bağımlılığı azaltıp kendi teknolojimizi ve bilgimizi üretecek bir sistem kurmak zorundadır. Bunun için güçlü vizyon ve kararlı yönetim anlayışı gerekir. Hükûmet sağlık alanındaki pek çok temel sorunu çözmek bir yana, halkımızı daha da büyük belirsizliğe sürüklemektedir. Sağlık alanında yaşanan sorunlara hep birlikte bir çözüm üretmeliyiz. Hastalarımıza umut olacak, sağlık sistemimizi yeniden güvenilir hâle getirecek adımları birlikte atmalıyız. Aziz Türk milleti hiçbir evladının çaresizlik içinde gözler önünde eriyip gitmesine müsaade etmeyecek kadar büyük ve şefkatlidir.

Değerli milletvekilleri, "yenidoğan çetesi skandalı" olarak bilinen vahim olay sağlık sistemimizin içinde bulunduğu çürümüşlüğün en açık göstergesidir. Özel hastanelere yönelik idari düzenlemelerin eksikliği bu ve buna benzer skandalların yeniden yaşanma ihtimalini artırmaktadır. Yaşanan menfur olay sağlık sistemimizin temel taşlarını sarsmıştır. Maddi menfaat sağlamak uğruna hastanelerde işlenen cinayetler vatandaşlarımızın güvenini zedelemiştir. Bu iğrençliği yapan insan görünümlü mahluklara baktığımızda PKK'lı oldukları anlaşılmaktadır. Örgüt elebaşı PKK'lı olduğundan dolayı ceza alıyor ve inanılır gibi değil ama Topluma Kazandırma Kanunu'yla salıveriliyor. Alın size topluma kazandırma. Bunları topluma kazandırmak ne demek? Bunlar değil mi kundaktaki bebekleri katleden? Salıverdiniz, bu sefer de hastanede yenidoğan bebekleri katlettiler. Şimdi de diyorsunuz ki: "Teröristbaşı, İmralı canisi Gazi Mecliste konuşsun." Bedirhan bebeğin ahı bizleri tutar. Doktorunu çıkardınız, bunları yaptı; başını çıkarırsak neler olur?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Gürban, tamamlayın lütfen.

MEHMET MUSTAFA GÜRBAN (Devamla) - Yüce Türk milletinin her ferdine sağlık ve güven dolu bir gelecek bırakma hayaliyle Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

10'uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 10'uncu madde kabul edilmiştir.

11'inci maddede 1 önerge bulunmaktadır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (2/2717) esas numaralı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 11'inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Serhat Eren

Mehmet Kamaç

Vezir Coşkun Parlak

Diyarbakır

Diyarbakır

Hakkâri

Burcugül Çubuk

 

Mehmet Zeki İrmez

İzmir

 

Şırnak

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge üzerinde söz talebi Şırnak Milletvekili Mehmet Zeki İrmez'e aittir.

Buyurun Sayın İrmez. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ZEKİ İRMEZ (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli halkımız; ekonomik krizin yerle bir ettiği bir toplumsallık, herkese ve her şeye alınıp satılabilen bir nesne gözüyle bakan iktidar, borçlandırılıp geleceksizleştirilen, umutsuz hâle getirilen bir toplum; Türkiye'nin içine sokulduğu bu karamsar ve karanlık tablodan çıkış elbette ki zor değil, gayet mümkün, yeter ki çözüm istensin, yeter ki fırsatçıların çıkarına değil halkın yararına adımlar atılsın.

Gelen kanun teklifine baktığımız zaman, yurttaşın 2015 tarihinden önceki genel sağlık sigortası borcu siliniyor. Uzaktan kulağa hoş gelen bu adımı daha derinlikli analiz ettiğimizde sorunların halının altına süpürmek dışında bir adım ifade etmediğini çok rahatlıkla görebiliyoruz. Daha önce burada Sayın Mehmet Şimşek'e de sormuştum ama maalesef bir cevap alamamıştım. Milyarlarca vergi borcu silinen yandaş şirketlerin yerine krizden dolayı yoksullukla sınanan, işsiz bırakılan, güvencesizleştirilen yurttaşın GSS borcu silinsin çünkü bu borçluluğun sebebi borç sahibi olanlar değil, bizzat bu iktidardır, bu sistemdir. Hemen şimdi getirelim yasayı ve silelim yani bu kadar açık ve basit bir şekilde, geçmesi basit. Yandaşın silinen vergi borcuna karşı yurttaşı mesul olmadığı borçlardan kurtaralım.

Sayın milletvekilleri, şimdi tekrarlamak gerekir, gerçekten her gün iktidar vekillerine bildirmekte fayda var: Devletin asli görevi olan hizmetlerin, yurttaşa sağlanması gereken hizmetlerin piyasalaştırılması, piyasa koşullarına tabi kılınması, hizmet odaklı değil, kâr odaklı yaklaşımın esas alınması, yurttaşın bu anlayışın insafına terk edilmesi halka yapılabilecek en büyük kötülüktür, insanların başına gelebilecek en büyük felakettir. Yenidoğan çetesi gibi yapıların ortaya çıkmasında bu ve benzeri politikaların rolü en temel etkendir. Söz konusu çetenin yaptıklarını şeytanlaştırıp lanetlemek iktidarın sorumluluğunu ortadan tabii ki kaldırmaz. Buna yol açan mekanizmalar meydana çıkarılmadığı ve ortadan kaldırılmadığı sürece iktidar tarafından dile getirilen hayıflanmalar ve etkin bir yargılama yapılacağı safsatasının hiçbir sahiciliği söz konusu olamaz. Peki, yaşananlardan ders alındı mı? Çözüm getirildi mi? Elbette ki hayır. Aslında bu kanun teklifinde istenen, sağlık sistemindeki yapısal problemlere, tekelci anlayışa karşı bir madde yok maalesef. Üstüne, bazı aile hekimliği uygulamalarının ücretli hâle geldiğini de görüyoruz. Piyasalaşmanın bir başka örneği daha maalesef.

Değerli halkımız, hukuksuzluğu ve baskıyı norm edinmiş AKP iktidarının başvurduğu yollardan biri özgür basını susturmaya çalışmak, hakikatin topluma ulaşmasına engel olmaktır. 2024 yılında en az 60 gazeteci hakkında soruşturma açılmış, 112 gazeteci gözaltına alınmış, 26 gazeteci tutuklanmış ve 58 gazeteciye toplamda yüz otuz beş yıl yedi ay yirmi sekiz gün hapis cezası verilmiştir. Bu yüz karası tablo AKP iktidarının eseridir. Sansür yasasıyla yetinmeyen iktidar sözde yargı kararlarıyla "web" sitelerine erişimi engellerken, şimdi de X platformu üzerinden özgür basının medya hesaplarını erişime engellemeye soyunmuştur. Yeni Yaşam gazetesinin, Mezopotamya Ajansının ve JINNEWS'in sosyal medya hesaplarının erişime engellenmesi yönünde iktidar çalışma yürütmüştür. Bu durum halkın haber alma hakkına açıkça saldırıdır, basın özgürlüğünün tümden yok edilmesidir; bir bakıma da iktidara yönelttiğimiz tüm suçlamaların bizzat iktidar tarafından kabulüdür ki halkın bilgi sahibi olmasına engel olunmak istenmiştir. Bir yandan, medya etiği üzerine yayınlar çıkarıp reklamlarını yapan bu iktidar, etik ve ahlak erozyonunun bizzat yürütücüsü olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın İrmez, tamamlayın lütfen.

MEHMET ZEKİ İRMEZ (Devamla) - Bir kez daha belirtiyoruz: İktidar, özgür basından, hakikatin halklara ulaşmasında en büyük fedakârlığı yapan basın emekçileri üzerinden elini çeksin. Haber alma, haber yayma ve haber olma hakkına müdahale etmekten vazgeçsin.

Konuşmamı sonlandırmadan önce, yirmi dokuz yıl önce işkence edilerek öldürülen Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe'yi, yine, katledilen Nazım Daştan ve Cihan Bilgin'i, Hrant Dink'i, Ape Musa'yı, hakikat mücadelesinden ödün vermeden bu uğurda ölen ve öldürülen tüm özgür basın şehitlerini saygı ve minnetle anıyorum diyerek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

11'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 11'inci madde kabul edilmiştir.

12'nci madde üzerinde aynı mahiyette 2 önerge bulunmaktadır, aynı mahiyetteki önergeleri birlikte işleme alacağım.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 12'nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Lütfü Türkkan

Yasin Öztürk

Selcan Taşcı

Kocaeli

Denizli

Tekirdağ

Yüksel Selçuk Türkoğlu

 

Burhanettin Kocamaz

Bursa

 

Mersin

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Serhat Eren

Nejla Demir

Burcugül Çubuk

Diyarbakır

Ağrı

İzmir

Mehmet Kamaç

Mehmet Zeki İrmez

Vezir Coşkun Parlak

Diyarbakır

Şırnak

Hakkâri

BAŞKAN - Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerine ilk söz talebi Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu'na aittir.

Buyurun Sayın Türkoğlu. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; bağırdık olmadı, çağırdık olmadı; kanunu yine özellikle emekli vatandaşlarımızın kul hakkına girebileceğiniz şekilde getirdiniz. Bu kürsüden kaç kere uyardığımı vallahi ben bile unuttum, dedim ki: Kazançları aynı olan iki sigortalıdan biri 2024 yılı bitmeden emekli olursa, örnek veriyorum 30 bin lira maaş bağlanacaksa kazancı aynı olan diğer vatandaşımız şayet bir ay sonra emekli olduğunda 2025'te ortalama 20 bin lira civarına düşecek, yüzde 30 oranında bir maaş kaybı var. Dinlediniz mi? Dinlemediniz. Tabii ki bunu daha çok 2024 yılı TÜFE oranı belirleyecek. Üstelik 2025 yılında emekli olan bir kişi ancak yedi yıl sonra 2024 yılında emekli olanla aynı aylık seviyesini yakalayabilecek. Allah aşkına, aranızda bir hesap uzmanı varsa ama vicdanı olan bir hesap uzmanı bize bunu bir açıklasın. Anlatamazsınız çünkü hesaplama yönteminizdeki adaletsizlik çok net. O nedenle, kaçınılmaz olan mağduriyeti önleyebilmek için henüz daha iş işten geçmeden mutlaka bir ek maddeyle bu büyük sorun çözülmelidir. İşin uzmanları önerdikleri ek madde konusunda teknik çözümü de aynen şu şekilde ifade ediyorlar: "2024 yılından itibaren uygulanmak üzere; aylık talebinde bulunulan yıldan önceki ocak ve temmuz dönemi kümülatif aylık ve gelir artışı oranının ilgili yılın aralık ayına göre Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son temel yıllık tüketici fiyatları genel endeksindeki değişim oranının üzerinde olması hâlinde -yani şimdiki durum- yıllık tüketici fiyatları genel indeksindeki değişim oranı yerine aylık talebinde bulunulan yıldan önceki ocak ve temmuz dönemi kümülatif aylık ve gelir artışı oranı esas alınır." Bunu ekleyelim ve binlerce insanın hayat planlarını, iş planlarını, gelir, maaş, iaşe planlarını bozmayalım Allah aşkına. Bunu yapmayacaksa bu Meclis niye var?

Çok mu karışık geldi? Şimdi ben size daha sade bir şekilde ifade edeyim: Sayın Akbaşoğlu ve Sayın AK PARTİ Grubu, hususen size sesleniyorum. Neden? Çünkü bu konuyla alakalı, komisyonlarda, bu kürsüde araştırma önergeleriyle muhalefet defaaten bu konuyu dile getirdi ve niyetini ortaya koydu, siz hep reddettiniz. Soruyu şöyle soralım: Eğer bu düzenlemeyi yapmazsanız... İki yılı inşallah tamamlayacağız mayıs ayında Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekillerimiz, yeni vekiller ve emekliliği hak edecek olan milletvekilleri. Milletvekilleri de diğer önceki milletvekillerine göre yüzde 30 daha düşük emekli aylığı alacak olsaydı, Allah aşkına, bu kanunla ilgili tavrınız ne olurdu? Böyle bir şey olabilir mi ya! Apaçık, alenen bir sorunla alakalı bu kadar cevapsız, bu kadar sessiz bir iktidar olabilir mi? Bunları çözemeyeceksek Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin iradesi niye var? Ekstra bir şey mi bekliyor vatandaş? Herkes bilir ki hatta şöyle söylerler emekli olacaklar: "Şu ocağı bekleyelim de ocak zammını da alalım." Bu yıl ne oluyor? Ocağı bekleyenlerin canı yanacak hem de bundan sonraki emeklilik hayatları boyunca. Bu apaçık, alenen hukuksuzluğu en son kürsü arkasında sayın bürokratlar da buradayken bir daha konuştum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Türkoğlu.

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) - Var mı AK PARTİ'den bu konuda bir hareket? Millet çözüm bekliyor efendiler ama çözemiyorsunuz. Durumu tekraren önce Allah'a, sonra yüce millete şikâyet ediyorum efendim.

Heyeti saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerine diğer konuşmacı Ağrı Milletvekili Nejla Demir.

Buyurun Sayın Demir. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

NEJLA DEMİR (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Rojin Kabaiş ve Gülistan Doku şahsında aslında tüm kadınların tehdit altındaki yaşam haklarından ve cezasızlıktan, adaletsizlikten beslenen iktidarın politikalarından bahsetmek istiyorum.

Rojin Kabaiş, 2024'te kaybettirilen, katledilen ve şüpheli bir şekilde yaşamını yitiren 394 kadından yalnızca biriydi. Rojin; hayata bağlı, yaşam sevinci, hayalleri ve geleceğe dair umutları olan, ailesinin desteğiyle üniversite sınavlarına hazırlanmış ve iyi bir dereceyle üniversiteye yerleşmiş genç bir kadındı. Üniversite kayıt süreci boyunca da babası tarafından her anı kameraya çekilen Rojin'in videolarında kendisinin ve babasının yaşadığı gurur ve sevinç hepimizin beynine kazınmış durumda.

Tüm bunlara rağmen işlenen bu cinayete "İntihar vakası." deyip olayı kapatmaya çalışmak, ahlak dışı, vicdan dışı, hukuk dışı bir yaklaşımdır. Adım başı kameralarla dolu olan bir kampüste -ben de o üniversitede okudum ve her yerin nasıl kameralarla donatıldığını çok iyi biliyorum- kayıtlar böyle bir vahşetin gerçeklerini ortaya çıkarmayacaksa o kameralar neden var? Öğrencilerin, akademisyenlerin, orada çalışan herkesin can güvenliği için o kameraların bir işlevi yoksa peki, ne için var, soruyorum.

Sayın milletvekilleri, bu ülkede "şüpheli kadın ölümü" diye acı bir gerçeklik var. Kadınlar yakınları ya da hiç tanımadıkları erkekler tarafından katlediliyorlar ve bu ülkede her gün en az bir kadın katlediliyor. 6284'ü uygulamayanlar, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilenler ise bu cinayetleri can havliyle örtbas etmeye çalışıyorlar; bunu da "Balkondan atladı." "Düştü." "İntihar etti." diyerek cinayetlerin üstünü kapatmaya çalışarak yapıyorlar ve bu sayede katiller ne yazık ki ellerini kollarını sallayarak her gün aramızda dolaşıyorlar.

Hatırlarsanız, beş yıl önce yetkililer tarafından Gülistan Doku için de "İntihar etti." denilmişti ama kadınlar mücadele ederek, devletin toplaması gereken delilleri toplayarak, ortaya çıkararak Gülistan Doku'nun intihar etmediğini, kayıp olduğunu ortaya çıkardı. Şimdi aynı mücadeleyi ne yazık ki Rojin Kabaiş için veriyoruz.

Toplumu böyle bir kaosun içine çeken iktidarınızı ve zihniyetinizi kınıyorum. Kadınlar adına, çocuklar adına ve yakınlarını kaybetmiş aileler adına devlet yetkililerine buradan soruyorum: Devlet cinayetler işlenmeden önce gerekli önlem ve tedbirleri almayacaksa, olaylara dair delilleri toplamayacaksa, cinayet işleyenleri ortaya çıkarıp gereken cezayı vermeyecekse ve karartılan delilleri aydınlatmayıp delil karartanları cezalandırmayacaksa ne için var? Açık ve net bir şekilde görülüyor ki iktidarınızın çıkarlarını ne yazık ki korumak için var. Bu sebeple ülkede inşa edilmek istenen ve temelini şiddet, gasp, talandan alan kayyum rejimini nasıl güçlendirebiliriz diye kafa yoruyorsunuz. Varlığınızı devam ettirebilmek için, saltanatınızı devam ettirebilmek için halkın ve demokrasinin içinde olmadığı ve sadece size hizmet eden bir sistem kurmanız gerekiyordu, bunun için de bulduğunuz reçete şu oldu: Tamamen kadınların toplumdan izole edilmesini sağlamak ve örgütlenmelerine engel olmak. Çünkü örgütlü kadın toplumsallaştırır, çünkü örgütlü kadın tekelleşme arzunuzun karşısında durandır. İşte bu sebeple, kadınlar için güvenli olmayan sokaklar, iş yerleri, sosyal alanlar, okullar yarattınız; tacizciyi, tecavüzcüyü ve katilleri cezasızlıkla ödüllendirip, palazlandırıp sokaklara saldınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Demir lütfen.

NEJLA DEMİR (Devamla) - İşte, bu yarattığınız güvensiz ortamlarla kadınlara yaşam alanlarını dar etmenizin başka bir izahı olamaz ama biz kadınlar mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceğiz. Bu karanlığı aydınlığa çıkaracak güç biz kadınlarda mevcut. Sisteminizin dayatmalarına, erk zihniyetinize karşı direnerek inşa etmek istediğiniz bu karanlık ve kaotik sisteminizi değiştireceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

12'nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 12'nci madde kabul edilmiştir.

 13'üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 13'üncü madde kabul edilmiştir.

14'üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 14'üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Sayın Genç, bir söz talebiniz var sanırım.

Buyurun.

 

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

66.- Kayseri Milletvekili Aşkın Genç’in, en düşük emekli maaşına ilişkin açıklaması

 

AŞKIN GENÇ (Kayseri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün emeklilerimizin hak ettiği refah seviyesine ulaşmasını konuşmak yerine maalesef yine sefalet sınırının biraz üzerine çıkarılan maaş artışlarını tartışıyoruz.

İktidarın açıkladığı yüzde 15,75'lik zam oranıyla en düşük emekli maaşı 14.469 liraya yükseltildi. TÜİK'in açıkladığı 2024 yılı enflasyon oranı yüzde 44,4 ancak market raflarında, pazarlarda, kira artışlarında bu oran çok ama çok daha yüksek. Emeklilerimiz sadece ayakta kalabilmek için bile gelirlerinin büyük bir kısmını gıda ve barınmaya harcıyor. Şimdi, soruyorum: 14.469 lirayla hangi emekli insanca yaşam koşullarını sağlayabilir?

Emeklilerimiz sadece kuruşlarla ifade edilen artışlarla değil, insanca yaşam koşullarını sağlayacak gelirlerle desteklenmelidir; onların yıllarca bu ülkeye hizmet ederek kazandıkları haklar kâğıt üzerindeki yüzde hesaplarıyla değil gerçekçi ve sürdürülebilir çözümlerle korunmalıdır.

 

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- İzmir Milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırı ve Sivas Milletvekili Hakan Aksu ile 77 Milletvekilinin Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2717) ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 175) (Devam)

 

BAŞKAN - Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm, 15 ila 28'inci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde ilk söz talebi, Saadet Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen'e aittir.

Buyurun Sayın Ekmen. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu kimi zaman toplumun önünde bir vizyonla, perspektifle gider, kimi zaman toplumun gündemini takip eder, kimi zaman da toplumun gündeminden çok farklı yerlere düşer. Şu anda son üç ay içerisinde hangi televizyon ekranını açsak ekranlarda saatlerce 1 Ekimde Sayın Devlet Bahçeli'nin DEM PARTİ sıralarına yönelerek tokalaşmasıyla başlayan, yine, Sayın Bahçeli'nin 22 Ekim ve 5 Kasım konuşmalarıyla ete kemiğe büründürdüğü, belirli bir çerçeveye getirdiği, ismine "süreç" demekten kaçındığımız bir girişimden bahsedilir. Neredeyse günde on saat, on iki saat bu konular televizyonda, çoğu zaman da Sayın Bahçeli'nin İmralı ile DEM PARTİ arasında işaret ettiği köprünün tam aksine DEM PARTİ'li siyasetçilerin de olmadığı bir zeminde konular konuşulur ve insanlar, konuşmacılar, yorumcular âdeta kör bir karanlıkta kör insanların bir fili tarif etmeye çalışması gibi süreci anlamaya çalışır.

Ben kendi adıma Sayın Bahçeli'nin 1 Ekimde tokalaşmayla başlattığı sürecin doğuracağı sonuçlara dair bir umut, bir inançla bu girişimin desteklenmesi gerektiğine inananlardanım ama şüphesiz bu ve benzeri girişimlerin de kendine mahsus da olsa bir kimliğinin, bir görünümünün ve bir tarzının oluşması gerekiyor. Aradan geçen üç ay böyle bir tarz ve bir kimlik oluşumu açısından yeterli bir süre. Ben bunun henüz oluşmadığını düşünüyorum. Elbette Sayın Bahçeli'nin buradan yaptığı çağrı ne dünya siyasi sahnesinde ne de Türk devletinin tarihinde ilk defa yapılan bir iş değil; gerek açık kaynaklar gerek devlet kaynakları ilki 1993'te Özal'la başlayan, rahmetli Erbakan'ın, Demirel'in, Çevik Bir'in, Hasan Atilla Uğur'un, AK PARTİ döneminde 2004'te, 2009'da, 2011'de, 2013'te bu şekilde görüşmeler yoluyla bir silahsızlandırma çabasını bize hatırlatıyor. Dünyaya da baktığımızda İspanya'da ve İngiltere'de Avrupa için, Asya için Filipinler'de, Afrika için Güney Afrika'da değişik örnekler görüyoruz ve bu her örneğin kendine ait ürettiği bir pratik var, aynı şekilde bizim 12 deneyimimizin de neredeyse her birinin kendine mahsus bir özelliği var.

Bu süreçte Sayın Bahçeli ısrarla ve önemle Türkiye Büyük Millet Meclisi zeminini işaret etti. Şimdi, üç aylık bir zaman geçti, bu süreç içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin açık veya kapalı bir oturumla bilgilendirilmesi gerekmez miydi? Ve yine Sayın Bahçeli'nin konuşmalarını merkeze aldığımızda birtakım izlere rastlıyoruz. Örneğin, 22 Ekim konuşmasında "Tüm Kürt kardeşlerimin sorunlarını çözmek elbette mecburidir ama kolektif ve etnik temelde bir çözüme atıf yapmak vahim bir tehlikedir." diyor. Bir başka yerinde "Tek başına silahlı mücadelenin hemen hiçbir zaman terörü sona erdiremeyeceği gibi terörün de silahsız bir çözümü yoktur. Ancak terörle mücadele devam ederken diğer yandan da demokratik reformların, sosyal ve ekonomik düzenlemelerin yapılması akla en yatkın seçenektir." deniliyor. Bir başka cümlede terörü yaratan ortamın iyileştirilmesi amacıyla demokratik adımları atmaktan imtina edilmemesi gerektiği belirtiliyor. Yine bir başka cümle, 22 Ekim konuşmasından naklen söylüyorum: "Diyarbakır Annelerinin sessiz çığlığı duyulmalı, evlatlarıyla buluşmaları sağlanmalı." Şüphesiz böyle bir yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulduğunda Diyarbakır Anneleri ile Barış Annelerini ayırt edecek bir kodifikasyon yöntemi de yoktur. Dolayısıyla, böyle bir eve dönüş zamanı ve ihtiyacı da geldiğinde yine Türkiye Büyük Millet Meclisi zemininde konuşulacaktır, tartışılacaktır.

Şimdi, geçen zaman içerisinde eğer sorunlarımızın açıkça ve rahatlıkla konuşulması gereken yer Türkiye Büyük Millet Meclisi zemini ise ve yine Sayın Bahçeli'nin 5 Kasım konuşmasından naklen aktarıyorum: "Tabular kalktıkça, ezberler bozuldukça, statüko... Bir anlaşma ve mutabakat noktasından diğerine küçük adımlarla ilerlemek işini kolaylaştıracaksa, anlaşmazlıkların çözümü millî nitelikli kapsayıcı bir düşünce biçimi oluşturmaktan, sorunlara başka türlü bakmaktan, yapıcı, sahici, olgun ve ikna edici tavır almaktan geçmekte ise -ve ilginç bir cümle olarak- karmaşa çoğaldıkça kıvrılıp içinden geçebileceğimiz yollar çoğalacaksa ve öz güvenimizi gölgeleyen ürkekliği bir kenara atarak mevcut sorunlarımıza kesin çözümler getirmek maksadıyla geçmiş ile günümüz arasında temas noktalarını arayacaksak ve dahi son olarak kemikleşmiş ve köhnemiş zihniyetlere karşı muhabbet ve hürmet duygularımızı kuşanacak..." isek Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunu ne zaman yapmaya başlayacağız? Ben bunun merakı içerisindeyim; Türkiye Büyük Millet Meclisi bu sürecin ne zaman bir parçası olacak, ne zaman bilgilendirilecek? Sayın Bahçeli'nin bu iki konuşmasında özenle ve dikkatle sarf ettiği demokratikleşme adımları ne zaman atılmaya başlanacak? Hangi yasal teklifler hangi zemine gelecek? Eğer biz bunları İmralı'dan gelecek bir davete ve bu daveti de örgütün icabetine bağlıyor isek bir kez daha bir yanlışın içindeyiz demektir. İmralı'nın daveti ne olursa olsun ve İmralı'nın davetine kendi örgütünün icabeti ne seviyede kalırsa kalsın biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için Sayın Bahçeli'nin dikkatle çizdiği ve dikkatle kodladığı bu çerçevedeki kendi adımlarımızı atmamız gerekmez mi?

Bir başka nokta da İmralı heyetinin parti görüşmeleri oldu. Biz de bu heyeti kabul ettik, kendilerinden süreci dinledik, sürece ilişkin düşüncelerimizi ifade ettik. Bu düşüncelerimiz arasında birkaç konuyu burada da ifade etmek isterim. Bunlardan biri, bu görüşmede hâlâ olası gelişmelere dair bir yol haritası tarafımızla paylaşılmamıştır ama bu heyette yüksek bir inanç, yüksek bir kararlılık ve duygusal anlamda çözüme bir odaklanmayı tespit ettiğimizi, bunu da olumlu olarak kayda geçirdiğimizi ifade etmek isterim.

Peki, İmralı heyeti böyle bir bilgilendirme yapıyor ise Cumhur İttifakı adına, devletimiz adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına gelişmeleri diğer zaviyeden takip eden ya da yöneten arkadaşların da bir şekilde bizi bilgilendirmesi gerekmez mi? Bu süreç İmralı heyetinin tek başına ürettiği bir inisiyatif midir? "Buradan iyi bir şey çıkacaksa topa gireriz, sürece müdahil oluruz, 'Biz yaptık.' deriz, bunun siyasi nemasını alırız ama olur ya, işler sarpa sararsa, işte, Kıymetli Bahçeli bir şey demişti, biz de bir imkân verdik ama bu olmadı." deyip işin içinden sıyrılmanın mı hesabı yapılıyor acaba? Bu sürecin içtenlikle, samimiyetle, gerçekten geçmiş zamanlarda Sayın Erdoğan'ın defalarca kez ifade ettiği gibi gövdesini bu sürecin altına koyarak başarılı olması için bir arzu ve niyet içerisinde olduğu hissini acaba seçmene ne zaman geçirecek Sayın Cumhurbaşkanı? Çünkü süreçle ilgili baktığımız zaman, evet, süreci reddeden bir yerde durmuyor ama başka konularda ya da geçmişteki benzer süreçlerde süreci sahiplenme tonunun çok uzağında bir yerde durduğunu görüyoruz. Vatandaş merakla bakıyor, ister ismine "terörsüz Türkiye" diyelim, ister Sayın Ahmet Türk'ün -bana göre spontane bir ifadesi oldu ama- "sorunsuz Türkiye" kavramını bunun yanına koyalım, önce barışalım, sonra sorunlarımızın çözümüne bakalım diye meseleye yaklaşalım bir problem yok burada yani nasıl tanımladığımız, nereye oturttuğumuz vesaire ama özellikle Sayın Cumhurbaşkanı açısından, özellikle AK PARTİ'li arkadaşlar açısından, özellikle devleti yöneten bürokrasi açısından hadi kamuoyuna birtakım mesajların verilmesine dair tereddütleri alınıyoruz ama yüce Meclisin bilgilendirilmesi noktasında acaba ne zaman harekete geçilecektir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ekmen, tamamlayın lütfen.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Ve bizim şuna inancımız tamdır: Devletler bu yöntemleri denerler. Biz burada bir meşruiyet sorunu görmüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devleti de defalarca denemiştir, bir kez daha dener. Başarılı olmalarını canıgönülden diliyoruz ve bunu hepimizin başarısı olarak kabul ediyoruz, tarihe geçecek bir vaka olarak kabul ediyoruz ancak bu ikircikli tutum, bu söylemdeki farklılaşma, bu sürecin bir dahli ve parçası olma noktasındaki mesafeli tutum haklı olarak sokakta vatandaşta "Acaba Anayasa değişikliği ve bir daha seçime yönelik bir araçsal yaklaşımla mı meseleye bakılıyor yoksa gerçekten bu tarihî sürecin başarıya ulaşması için herkes elinden geleni yapıyor mu?" diye soru işaretleri doğuruyor.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Ben bu vesileyle iktidar partisi sıralarından Türkiye Büyük Meclisinin bu hususta gerek Genel Kurul gerekse de siyasi partiler ve üyeleri aracılığıyla ne zaman bilgilendirileceğini ve Sayın Bahçeli'nin çerçevesini çizdiği hususların Meclis gündemine ne zaman sunulacağını sormak isterim.

Teşekkür ederim. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sıradaki söz talebi, İYİ Parti Grubu adına Samsun Milletvekili Erhan Usta'ya aittir.

Buyurun Sayın Usta. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 175 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin ikinci bölümünde İYİ Parti Grubumuz adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, kanun teklifinin adı -malum olduğu üzere- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi. Dolayısıyla, ben, burada biraz da sosyal güvenlikle ilgili, emeklilerimizin durumlarıyla ilgili hususlar üzerinde yoğunlaşmak istiyorum.

Hepimizin bildiği gibi, Ocak 2025'te memur ve memur emeklileri için artış oranı yüzde 11,5 oldu, SSK, BAĞ-KUR emeklileri için de yüzde 11,8 veya 11,75 oldu. Bu çerçevede, en düşük emekli aylığına ilişkin bir düzenleme yapılması kaydıyla, bir kanun çıkması kaydıyla 14.469 lira olması bekleniyor. Tabii, bizim öteden beri söylediğimiz şey, bu rakamlarla insanların geçinmesi mümkün değil, bunun en az asgari ücret kadar olması gerekir ama onun çok uzağında yani yüzde 15,75 normal artışın aynen en düşük emekli aylığına da yansıtılacağına ilişkin bir kanaat piyasada hâkim. Bu çerçevede baktığımızda, memur değil, bütün emeklilerin ortalama maaşı 17 bin lira civarında arkadaşlar bugün itibarıyla. Yani düşünün, bu ülkede bu insanlar 17 bin lirayla -16 milyon emeklimiz var, ortalama tabii, bir kısmı bunun üzerinde, bir kısmı altında ama ortalaması 17 bin lira- her şeyin ateş pahası olduğu bu ortamda geçinmeye çalışıyorlar; bunu tabii anlamak mümkün değil.

Şimdi, Hükûmet, belki de geçmişten çok farklı olarak, bu sene biraz da uyguladığı sözüm ona ekonomik program kapsamında gelecek enflasyon veya hedef enflasyona göre bir kısım bu ayarlamaları yapmaya çalışıyor. Şimdi, gelecek yıl için enflasyon hedefi yüzde 21. Buna kimse inanıyor mu? İnanmıyor. Piyasaların beklentisi en iyi ihtimalle yüzde 30 civarında, hane halklarının beklentisi yüzde 60'ların üzerinde, o ayrı bir şey ama piyasa oyuncuları bile "Yüzde 30 civarında gelecek yıl bir enflasyon olabilir." diyor Türkiye bir şok yemezse.

Şimdi, bakın, tuhaflık şurada değerli arkadaşlar: Yüzde 30 enflasyon hedefliyorsunuz veya "Yüzde 21." diyorsunuz, hadi onu alalım ama gelecek yıl için normal memur emeklilerine veya memurlara verdiğiniz artış yüzde 6. Şimdi, 11,54 ama 11,54'ün 5,23'ü geçen altı ayın enflasyon farkı, onu katmayalım, o zaten geçen dönemi telafi etmeye yönelik bir şey. Yüzde 6, ikinci dönem için öngörülen artış da yüzde 5 yani hiç kimsenin, kendinizin dahi inanmadığı yüzde 21 enflasyon hedefi varken bile sizin aslında öngördüğünüz artış yüzde 6 artı 5, o da ne yapar? Yüzde 11,3 gibi bir şey yapar. Yani başlangıçta şunu söylüyorsunuz, diyorsunuz ki: "Ben seni mağdur edeceğim." Yani baştan "..."[2] olarak "Ben seni mağdur edeceğim." diyorsun. Böyle bir şey olamaz. Bu 6'lar, 5'ler, çok düşük enflasyon dönemlerinden kalan normal artışlar. Dolayısıyla, hani ne diyor? Tabii "Yüzde 6 vereceğim ama enflasyon kaç geldi; farkını vereceğim." Kardeşim, vereceksin de bu zaten başlı başına bir mağduriyet demektir çünkü bugün maaş böyle 100 olarak gidecek ama enflasyon altı ay boyunca sabit mi kalıyor? Kalmıyor, enflasyon sürekli artıyor. Burada her altı ayda bir üçgen oluşuyor; bu üçgen refah kaybı demek. Yani, siz işin sonunda diyelim ki enflasyonun geldiği seviyeyi, farkını vermiş olsanız bile her altı aylık dönemde bir refah kaybı oluşuyor. Bu çok net, bu matematik yani azıcık bilime inanan varsa buna inanması lazım. Biz bunu Hükûmete anlatamıyoruz yani aradan fark verdiği zaman, enflasyon farkını verdi, "Biz enflasyona ezdirmedik." diye bas bas bağırıyorlar; bunu anlamak mümkün değil.

Peki, o zaman, TÜİK'in iş gücü verilerine bakın yani TÜİK'in millî gelirin gelir yönüyle detayına bakıldığında iş gücü ödemelerinin payı niye düşüyor? Madem enflasyon kadar veriyorsunuz, düşmemesi lazım ama düşüyor. Niye? Çünkü sürekli bir refah kaybıyla vatandaş ilerlemek durumunda kalıyor. Bir defa bu... Dolayısıyla yapılması gereken şu, öneri olarak şunu söylüyoruz... Yüzde 21'i esas alsak bile -ki yüzde 21'in esas alınması son derece yanlıştır- yüzde 21'in tutmayacağını herkes biliyor arkadaşlar. Bakın, yaşadığımız bir şey var. Geçen yıl, çok geriye gitmeyelim, bu yıl enflasyon yani 2024'te kaçla bitti? 44,4'le bitti. Ondan biraz önce "44" demişlerdi, biraz önce "41,5" demişlerdi, "38" demişlerdi,"36" demişlerdi. Bakın, Mayıs 2023'te "8,8" dedikleri enflasyon bir buçuk yıl içerisinde -sapmayı görüyor musunuz- 44,4 geliyor yani sizin enflasyonla ilgili siciliniz temiz değil ki "Yüzde 21 hedefliyorum da yüzde 21'e göre bir artış vereceğim." diyorsunuz. Kaldı ki verdiğiniz artış yüzde 21'e göre bile değil. Dediğim gibi, 6 artı 5 veriyorsan, sen zaten başlangıçtan itibaren yüzde 21'e göre de vermiyorsun. Dolayısıyla bu, hemen başlangıçta "Ben milleti mağdur edeceğim." demekten başka bir şey değildir. İşte, bu çığlık, bu feryat o yüzden bu kadar yükseliyor, bunu görmek lazım; yazıktır, günahtır, bunlar bizim insanlarımız. Emekli maaşlarının, en düşük emekli maaşının, memur maaşlarının bu kadar çok şikâyet edildiği, bu kadar çok konuşulduğu bir ortam oldu mu, asgari ücretin bu kadar çok konuşulduğu bir ortam oldu mu son birkaç yılda olduğu kadar? Olmadı. Niye? Çünkü yapılan işlemle tanımsal olarak "..."[3] olarak bir defa "Mağdur edeceğim." diyorsun.

 İkincisi, nasıl mağdur ediyorsun? Enflasyonu yanlış ölçüyorsun kardeşim, bu çok net artık yani TÜİK son yıllarda belki Mehmet Şimşek'ten sonra bir miktar, azıcık dengeye gelmiş olabilir ama Bakan Nebati döneminde bu çok net. Yani, İTO rakamları var, İTO ile TÜİK TÜFE'si arasında ciddi bir korelasyon var, birbirinden çok küçük sapmalar var ama 2021-2023 döneminde olağanüstü bir şekilde sapmış İTO'yla, İstanbul Ticaret Odasıyla rakamlar. Bu, bir defa çok net. Türkiye'de akademisyenler yan yana gelip TÜİK bu rakamı yanlış ölçtüğü için geçmişte hiç olmayan bir şey yapmış. Ne yapmış? Enflasyon hesap etmeye başlamış insanlar. Yani bu yanlış ölçtüğünüz enflasyona göre geçmişte de maaş, ücret artışı yaptınız. Bugün baz çok düştü, bu bazın üzerine zaten bir de tanımsal olarak düşük veriyorsunuz, o yüzden insanlar feryat ediyor, bunu görmek lazım. Dolayısıyla çok net bir şekilde burada bir mağduriyet var.

Mağduriyetin üçüncü yolu, hani geliri kısıyorsun, enflasyonu düşük tutuyorsun, enflasyon kadar bile vermiyorsun, gelir kısmını kısıyorsun, bir de verdiğin bu geliri ekonomik program çerçevesinde ciddi bir şekilde vergilendiriyorsun yani verdiğini de tekrar vergiyle geri alıyorsun, adam tüketemiyor bu paranın hepsini, gerçek tüketme değil, vergiye gidiyor önemli bir kısmı. Düşünün şimdi, 17 bin lira, 15 bin lira, 16 bin lira maaşı olan bir insan bunun tamamını harcıyor mu? Harcıyor. Siz KDV'de 18'i 20'ye çıkardığınız zaman hatta 8'i 20'ye çıkardığınızda oradaki KDV artışı ne anlama geliyor arkadaşlar? Bütün gelirin vergilendirilmesi anlamına geliyor ilave olarak. Şimdi, zenginde böyle bir şey var mı? Zenginin diyelim ki 1 milyon lira geliri var. O, 15 bin lira değil hadi 50 bin lira harcıyor, 100 bin lira harcıyor ama onun gelirinin onda 1'lik kısmında küçük bir vergi artışı yapıyorsunuz, diğerinin gelirinin tamamını vergilendiriyorsunuz. Bu feryadın nedeni bu, bunları görmek lazım. Ya, bunları Plan ve Bütçe Komisyonunda bütün detaylarıyla açıkladık, rakamlarını ortaya koyduk. Yani ekonomik program çerçevesinde, uygulanan program çerçevesinde alınan tedbirlerin yüzde 85'i geniş halk kitlelerinin üzerine yüklenmiş, böyle bir program olabilir mi? Yüzde 85'ini onların üzerine yüklüyorsunuz, sadece yüzde 15'lik bir kısmını refah düzeyi biraz daha yükseklerin veya kurumların üzerine yüklüyorsunuz. Böyle program olmaz ama bu hâl hâlâ da devam ediyor. Bakın, yani bu ocakta yapılan artışlar bu ekonomik programdaki bu haksızlığın, adaletsizliğin hâlâ devam ettiğini söylüyor. Şimdi, Mehmet Şimşek bu konuya hiç girmiyordu. Ben bunları sık sık gündeme getirdikten sonra dün bir açıklaması oldu "Adaletli bir şekilde programı yönetiyoruz." Allah'tan korkun ya, bu nasıl adalet? Hani derler ya "Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa." Böyle bir taksimat olur mu? Dolayısıyla çığlığın, feryadın yükselmesinin nedeni budur.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, biz, bir de bunları Hükûmete yardımcı olmak için söylüyoruz, siyaset falan da değil. Şimdi, genel TÜFE... TÜFE'ye mahsus şeyleri söyledik; zaten TÜFE'yi yanlış ölçüyorsun, TÜFE'den düşük veriyorsun. Hadi onların hepsini bir kenara koyduk. Şimdi, siz ücret ve maaş ayarlaması yapıyorsanız, hele emekli maaşlarında baz alacağınız şey genel TÜFE olamaz. Genel TÜFE -doğru ölçüldüğü varsayımı altında konuşuyorum- nedir? Ülkenin tamamının, zenginiyle fakiriyle halkın tamamının enflasyon sepetidir. Ama siz şimdi bir emekliye vereceksiniz, emekliye verirken bunu alamazsınız, bunun içerisinde refah düzeyi çok yüksek kesimlerin... Tamam, bu enflasyon olarak doğru olabilir, bakın, onu demiyorum, ülkenin enflasyonu olarak bu rakamı kullanırsın ama memurun maaşını, emeklinin maaşını buna göre artıramazsın çünkü onun enflasyon sepeti bu değil. Bakın, bütün dünyada bu böyle yapılmıyor zaten. Mesela, bununla ilgili, dünyada yaşam maliyeti endeksleri çıkarılıyor. Mesela Türkiye'de bunu Zafer Yükseler yapıyor, eski Planlamacı, eski Merkez Bankacı. Mesela onun rakamına bakıyorsunuz, bu yıl bizde 44,4 olan enflasyon, yaşam maliyet endeksi olarak biraz daha alt kademe insanların enflasyonunu ölçen TÜİK rakamlarını kullanıyor, madde bazında onu kullanıyor ama sepeti daraltıyor, bazı lüksleri çıkarıyor, yüzde 49,7 olarak buluyor. Bakın, 5 puan da buradan çalıyorsunuz insanlardan. Şimdi, bunların hepsini üst üste koyduğunuz zaman, işte bu fakirlik, bu sıkıntı almış başını gidiyor. Cumhurbaşkanı ne diyor bir yandan da? "Ben, 85 milyonun alım gücünü artıracağım." diyor. Ya, nasıl artıracaksınız arkadaş, bunu bize söyleyin ya! Yani uyguladığı program bunların alım... Ha, yüzde 20'lik bir zengin kesim var, onlarınki artıyor mu? Artıyor. Çünkü eğer ekonomi büyüyorsa -değil mi, millî gelirin büyüdüğünü söylüyor TÜİK bize- millet fakirleşiyorsa, milletin bir tarafı fakirleşiyorsa, yaygın bir kesimi, demek ki o zengin yüzde 20'lik kesim olağanüstü yüksek şekilde büyüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Usta.

Buyurun.

ERHAN USTA (Devamla) - Bitiriyorum.

Teşekkür ederim.

Ama, efendim, bir ülkenin Cumhurbaşkanının hedefi sadece zaten zengin olan o yüzde 20'lik kesimin pastadaki payını yükseltmek olmamalı. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı ya bunları bilmiyor ya bu milleti kandırıyor ya da boş konuşuyor. Ya, kusura bakmayın, ben o makamdaki bir insana bu kelimeyi kullanmak istemiyorum ama bir yandan... Bak, açıklıyoruz ya, şurada çıksın, bir tane AK PARTİ'li "Arkadaş, şu söylediklerin yanlış." desin ya! Bunu demiyorsunuz. Millet fakirleşiyor, ondan sonra Cumhurbaşkanı hâlâ çıkıyor "85 milyonun refahını artıracağım." diyor. Böyle bir şey olabilir mi ya? O makam palavra atma makamı değil arkadaşlar, o makam yalan konuşma makamı da değil. Dolayısıyla, herkes kendisine çekidüzen versin. Bu milletin feryadını duymak lazım. Eğer bu sosyal güvenlik teklifini görüşüyorsak işte bu sosyal güvenlikte de emeklilerin hak ve çıkarlarını düzenleyecek bir şey yapmamız lazım. Dişe dokunur hiçbir şey yok burada maalesef.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sıradaki konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Naci Şanlıtürk.

Buyurun Sayın Şanlıtürk. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA NACİ ŞANLITÜRK (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen necip Türk milletini saygılarımla selamlıyorum.

Yeni düzenlemeyle, sigortalılar arasında norm ve standart birliğini sağlamak amacıyla 2008 yılı öncesinde sigortalı olanlar için vergi indirim belgesine göre gerçekleştirilen emeklilik işlemlerinin 5510 sayılı Kanun kapsamında çalışma gücü kaybına göre belirlenerek tüm süreçlerin SGK tarafından yürütülmesi hedeflenmektedir. 5510 sayılı Kanun uyarınca, astsubay meslek yüksekokulları, polislik eğitimi veren kurumlar, Polis Akademisi, Harp Okulu ve askerî eğitim veren fakültelerde öğrenim gören yetim öğrenciler 25 yaşını doldurana kadar aylık almaya devam etmektedir ancak 5434 sayılı Kanun kapsamında bu hak yalnızca Polis Akademisi ve Harp Okulu öğrencilerini kapsamaktadır. Düzenlemeyle, bu farklılık giderilerek norm birliği sağlanacak ve yetim aylıkları lisansüstü eğitimlerde de yaş kriterine bağlı olarak ödenecektir.

Ziraat Odaları Birliğinin üye kayıtlarını geçmişte yeterince etkin takip edememesi idari para cezasıyla karşı karşıya kalmalarına neden olmaktadır. Düzenleme sayesinde Ziraat Odaları Birliğince üye kayıt verilerinin Sosyal Güvenlik Kurumuyla paylaşılarak kayıt dışılıkla etkin mücadele amaçlanmakta, çiftçilerin sigortalılık işlemlerinin kolaylaştırılması hedeflenmektedir. Ziraat odalarına yazılan idari para cezaları da bu sayede önlenecektir.

Banka sandıkları emeklilik işlemlerini SGK'den bağımsız yürütmektedir. Yapılan düzenlemeyle, SGK'yle veri paylaşımı yapılacağından hem işlemler hızlanacak hem de yersiz yardımlar önlenecek ve hukuki ihtilaflar azalacaktır.

Özel sektör işverenlerine yönelik 5 puanlık prim indirimi mali disiplin amacıyla 4 puana düşürülmektedir ancak imalat sektöründe faaliyet gösteren işletmelere yönelik bu indirim iki yıl daha devam edecek ve gerektiğinde Cumhurbaşkanı tarafından bir yıl uzatılabilecektir. Düzenleme imalat sektöründe faaliyet gösteren iş yerlerinde işsizliği önlemeyi, istihdamı ve üretimi korumayı amaçlamaktadır.

Yabancı öğrencilerin genel sağlık sigortasından faydalanması şartları değiştirilerek kolaylık sağlanmıştır. Ayrıca Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar tarafından burslandırılan öğrenciler için de kolaylaştırıcı düzenlemeler getirilmektedir.

Yapılan düzenleme, yerli ilaç, tıbbi cihaz ve tıbbi malzeme sektörünü teşvik etmeyi, hastalara yeni ürünlere daha erken erişim sağlamayı ve SGK'nin uzun vadede mali yükünü azaltmayı hedeflemektedir. Sağlık hizmetlerinin etkin ve verimli kullanımını sağlamak, sevk zincirini daha etkin çalıştırmak adına 5510 sayılı Kanun çerçevesinde katılım payı uygulaması devreye alınmıştır. Bu doğrultuda vatandaşların sağlık hizmeti taleplerinin öncelikli olarak birinci basamağa yönlendirilmesi ve sağlık hizmet sunucularına başvuru alışkanlıklarının değiştirilmesi amaçlanmaktadır.

Toplumda önemli bir sorun olan yurt dışından temin edilen ilaçların ülkemizde ruhsatı olmadığı için ciddi ödeme sorunları yaşanmaktaydı. Vatandaş yurt dışından ilaçları hem pahalı almakta hem de ödenen parayı kurumdan geri almak için mahkemeye başvurmak zorundaydı. Yapılacak düzenlemeyle vatandaşlarımızın uluslararası düzeyde kullanılan ilaç tedavilerine hızlı ve zahmetsiz şekilde ulaşmaları sağlanacaktır. Sosyal Güvenlik Kurumu 400 farklı ilacın finansmanını sağlamaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumunun bu ilaçların doğrudan teminini gerçekleştirmesi maliyet avantajı sağlayacak ve ülkemizde ruhsatlı ilaçlara ya da faaliyet gösteren firmaların stratejilerine olan bağımlılığını azaltacaktır. Bu adım hem sağlık sistemi için sürdürülebilirlik sağlayacak hem de stratejik bir yaklaşım olarak halk sağlığına katkıda bulunacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Güvenlik Kurumunun mali yapısının güçlendirilmesi adına belediyelerin SGK'ye olan borçları ödenmelidir. Sayın Cumhurbaşkanımızın Ordu programında söylediği gibi devletin herhangi bir kurumu alacağını istediği için eleştirilemez. Bu ister devlet kurumu olsun ister şahıs olsun fark etmez, borçlu borcunu ödemelidir. Ayrıca hısım, akraba, ahbap, eş dost çiftliğine dönüşen belediyeler denetlenmelidir. Konserler ve spor kulüplerine yardım adı altında yapılan yolsuzlukların, usulsüzlüklerin önüne geçilmelidir. Tek davası kendi çıkarları olan, mensubu oldukları partilere de zerre kadar faydası olmayan yerel yönetimlerde oluşan bu çıkar grupları dağıtılmalıdır. Milletin kıt kanaat imkânlarla oluşturduğu bütçelerin konser, yardım vesaire nedenlerle heba edilmesine, israf edilmesine göz yumamayız, müsaade edemeyiz. İktidar-muhalefet ayrımı gözetmeksizin bütün belediyeler denetlenmelidir. Mevcut yasaların yeterli olmadığı durumlarda da gerekli düzenlemeler ivedilikle yapılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın bundan sonraki bölümünde toplumumuzun farklı kesimlerinden gelen talepleri dile getirmek istiyorum. Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin de belirttiği gibi, uzman jandarmalarımızın okullarında geçen bir yıllık süre fiilî hizmetten sayılmalı ve bu mesele kalıcı olarak çözülmelidir. Güneydoğuda terör mücadelesinde yaralanan fakat Sosyal Güvenlik Kurumunun 1053 sayılı Nizamnamesi'nde uzuv kaybı şartı olduğu için gazilik haklarından yararlanamayan vatandaşlarımız vardır. Tıpkı 15 Temmuz gazilerinde olduğu gibi uzuv kaybı şartının kaldırılarak terör mücadelesinde yaralanan Millî İstihbarat Teşkilatı mensupları, polis, asker, güvenlik korucusu gibi terörle mücadelede yaralanan vatandaşlarımıza da gazilik hakları yapılacak düzenlemeyle verilmelidir.

Ülkemizde toplam doğurganlık hızı nüfusun kendini yenileme eşiği olan 2,1 seviyesinin altına inerek 1,51'e düşmüştür. Bu durum Türkiye açısından varoluşsal bir tehdit olarak algılanmaktadır.

2025 yılının Aile Yılı olması nedeniyle ailenin güçlendirilmesi adına kadın vatandaşlarımızın da sigorta başlangıcından önceki yaptığı doğumları borçlanma hakkı yasal olarak düzenlenmelidir. Ayrıca bu düzenleme yapıldığında Sosyal Güvenlik Kurumumuza prim ödemesi yapılacağından ek gelir de sağlanmış olacaktır.

 Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iş yerinde mesai içinde ya da mesai dışında geçirilen iş kazaları sonucu hastanede yapılan ayakta basit tıbbi müdahale ile istirahat raporu gerektirmeyen vakalarda işveren tarafından SGK'ye bildirim yükümlülüğü kaldırılmalıdır çünkü işçi hastaneye gittiğini işverene söyleme gereği duymadığı gibi iş yerinde çalışmaya da devam ettiğinden işverenin haberi olamamaktadır ancak işveren SGK'ye bildirimde bulunmadığından ağır idari para cezasıyla karşı karşıya kalmaktadır.

Yine, BAĞ-KUR'lu sigortalılarımızın emekli olurken şu an uygulanan 9000 prim ödeme gün sayısı 7200 prim ödeme gün sayısına düşürülmelidir.

Gelişmişlik endeksi düşük olan 51 ilimize daha önce verilen yaşlılık ve ölüm sigorta primlerinde 6 puanlık indirim sağlayan bölgesel teşvikin tekrar uygulamaya konulması özel sektör açısından isabetli olacaktır. İstihdamın önünü açan teşviklerin çoğunun süresi dolmuştur. İstihdam artışlarını destekleyen 6111 sayılı Kanun'la düzenlenen kadın, genç ve mesleki yeterlilik belgelerine göre uygulanan teşvikler etkisini önemli ölçüde kaybetmiştir. Bu kanunda esneklik sağlayacak yeni bazı düzenlemeler yapılması elzem hâle gelmiştir. Diğer taraftan, ilave istihdam teşvik uygulaması ülkemizde çok ciddi manada istihdam artışı sağlamıştır.

Engelli ve eski hükümlü istihdamını da önemsiyoruz. Özel sektörde inşaat sektörü gibi tehlikeli iş yerlerinde engelli yerine eski hükümlü istihdamının kabul edilmesi mağdur bir kesime iş imkânı sağlayacaktır.

Sözleşmeli uzman er ve erbaşların on ya da on beş yıl görev yaptıktan sonra kamuda istihdam edilmeleri sağlanmalıdır. Tıpkı engelli vatandaşlarımızda özel sektördeki firmaların çalıştırdıkları kişi oranına göre engelli istihdam zorunluluğu olması gibi sözleşmeli er ve erbaşlarımızın da belediyelerde zabıta olarak görev almalarının önü açılmalıdır. Örneğin, 10 zabıtası olan bir belediyenin en az 1 uzman er veya erbaştan zabıta alması, 50 zabıtası olan belediyelerin yüzde 10 uzman er veya erbaşı istihdam etme zorunluluğu değerlendirilmelidir.

Yine, görevden ayrılan İŞKUR müdürlerinin görevlerinin sona ermesi hâlinde istihdam uzmanı olmaları sağlanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NACİ ŞANLITÜRK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Şanlıtürk, tamamlayın lütfen.

NACİ ŞANLITÜRK (Devamla) - Ancak mahkemece iptal edilen bu konu da mağduriyete sebep olmuştur. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızca yapılacak düzenlemeyle bu mağduriyet de giderilmelidir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak kanun teklifini destekleyeceğimizi belirtiyorum. Bu vesileyle Genel Kurula tekrar saygılarımı sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sıradaki söz talebi, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Cengiz Çiçek'e aittir.

Buyurun Sayın Çiçek. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

DEM PARTİ GRUBU ADINA CENGİZ ÇİÇEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi partim adına saygıyla selamlıyorum.

2025 yılının toplumsal sağlığımızın iyi olduğu bir yıl olması temennisiyle konuşmama başlamak isterim.

Evet, bizden önce de kendi arkadaşlarımız kimi hususlara değindi. Muhalefet şerhimizde de altını ısrarla çizdiğimiz bir bölüm var, onu özellikle paylaşmak isteriz.

 Sağlık, toplumsal bir olgudur ve sağlıklı olma hâlini belirleyen tüm nedenler ve etmenlerle birlikte ele alınmalıdır. Bir sağlık sorunu sadece bireyin durumuna indirgenemez; altında yatan toplumsal, siyasal, ekonomik, ekolojik, kültürel ve eril tahakkümden kaynaklanan nedenlerle ele alınmalıdır. Bu anlamda, fiziksel, bedensel, sosyal iyilik hâli; eşitlik, özgürlük ve demokrasiyle ilgilidir. Sağlık hizmetlerinin ticarileşmesiyle piyasa koşullarına bağımlı hâle gelen sistem, eşitsizlikleri artırarak toplumsal sağlığımızı da tehdit eder hâle gelmiştir.

Peki, toplumsal sağlığımızı nasıl sağlayacağız? Değerli arkadaşlar, toplumsal sağlık, her şeyden önce demokratik ve eşitlikçi bir sistem inşa ederek sağlanır. Belki de her şeyden önce, demokratik ve eşitlikçi bir sistemin mücadelesini hep birlikte yürüterek toplumsal sağlığımızı sağlayabiliriz. Unutmayalım ki politik sağlığın gelişkin olmadığı her toplum, eğitimden sağlığa, çalışma hayatından doğal yaşam alanlarımıza kadar her yerde eşitsizliği ve dolayısıyla sağlıksızlığı da yaşatmaktadır. İşte tam da bu noktada, Kürt meselesi de toplumun politik sağlığını etkileyen ve doğal olarak hayatın birçok yerindeki eşitsizlikleri üreten bir sorun olarak da demokratik çözümünü beklemektedir. Her sorunun kök sorunu olduğu iddiasında değiliz Kürt sorununun ama unutmayalım ki yaşama dair, sisteme dair birçok sorunu derinleştiren ve içinden çıkılmaz bir hâle getiren sorun olarak da tariflemek mümkün.

Dün burada bir tartışma yürütüldü, yüz yıllık sistem eleştirilerimize dair belirli tartışmalar cereyan etti ve bazı arkadaşlarımız, milletvekillerimiz buna dair görüşlerini ifade etti. Defaatle söylüyoruz, biz kendi siyasal doğrularımızı birilerinin canını acıtmak için söylemiyoruz. Tarihe ve hakikate bir bağlılığımız var, saygımız var. Bakın, bizler bu yüz yıllık tarihi aynı zamanda Kürt-Türk ilişkileri bağlamında ıskalanmış bir tarih olarak değerlendiriyoruz; katılmayabilirsiniz ama bizler için yüz yıllık cumhuriyet tarihi, Kürt-Türk ilişkilerinin ıskalandığı bir tarihtir. Uzun uzadıya bu sözleri defaatle kurmaya gerek yok. Aslında bizim bu tespitlerimizi doğrulayan tarihsel vesikalar da var. Gerek sivil bürokraside gerek askerî bürokraside yüz yıl boyunca sorumluluk makamındaki kimi raporlar bizim bu iddiamızı doğrular nitelikte. Bakın, birkaç tanesini paylaşalım değerli arkadaşlarım.

10 Şubat 1922 tarihli Kürt Reform Tasarısı var, 10 Şubat 1922 tarihli ve bu reform tasarısının 18 maddesinden sadece ilk maddesini okuyorum arkadaşlar; 1'inci maddesi: "Türkiye Büyük Millet Meclisi medeniyetin icapları gereğince Kürt milleti için kendi millî ananeleriyle ahenk içinde bir muhtariyete dayalı idare kurma mesuliyetini üzerine almaktadır." 18 maddeyi merak eden arkadaşlar inceleyebilir. Cumhuriyetin ilanından öncedir ve ne hikmettir ki cumhuriyetin ilanından sonra bu vesika saklanmıştır, bu oturum saklı kalmaktadır. Şimdi, bugün bu çerçeve, bizler açısından bu vesikada ortaya çıkan çerçeve, demokratik güncellenmeyi beklemektedir değerli arkadaşlar ve bu konuda herkesin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerekmektedir.

Bir başka vesika -bakın, yüz yıl boyunca 29 rapor var ve ilgili birimler, sorumlular tarafından yayımlanmış raporlar- 1926 yılına ait bir rapor. Dönemin Elâzığ Valisi Cemal Bardakçı bu raporda şunu söylüyor, Yavuz Sultan Selim döneminden bu yana süregelen sorunu, bölgede devlet eliyle gerçekleşen katliamlara bağlıyor.

Bir başka rapor, Mustafa Kemal'in yanında birçok cephede savaşmış Korgeneral Ömer Halis Bıyıktay'ın raporu; 1931 tarihli. Rapor; Dersimlilerin eşkıya olduğu görüşünü reddediyor, Dersim'e yapılacak Türklük ve din esaslı bir harekete karşı çıkıyor.

Bir başka rapor, dönemin Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya'nın raporu; 1931 tarihli. Rapor; Dersim'e yönelik herhangi bir askerî müdahalenin gerekli olmadığını savunuyor, Dersim'de sorunun devlet eliyle yaratılmış olduğunu ifade ediyor.

Değerli arkadaşlar, Birinci Umumi Müfettiş Avni Doğan'ın 1943 tarihli raporunda aynen şu eleştiri yapılıyor, diyor ki: "Cumhuriyetin doğuya yerleşmesi, medeni milletlerin Afrika'ya yerleşmesi gibidir." Çok çarpıcı bir eleştiri ve içerden bir eleştiri.

Maliye Müfettişi Burhan Ulutan'ın raporu, 1947 tarihli; sorunun çözüm aracının Silahlı Kuvvetler, yönteminin de şiddet olmadığının altı özellikle çiziliyor.

Hepimizin malumu -burada CHP'li arkadaşlar var- ünlü SHP raporu, 1990 tarihli; bunu geçiyorum, üzerinde defaatle tartışıldı.

Bir başka rapor, Sayın Erdoğan'ın Refah Partisi İstanbul İl Başkanıyken hazırlattığı rapor. "Sorun 'Kürt sorunu' olarak tariflenmelidir. Kürtlerin etnik kökenleri sebebiyle çektikleri acının telaffuz edilebilmesinin, çözüme giden ilk adım olduğu görüşündeyiz." diyor bu rapor.

Şimdi, bu meselenin çözümüne dair cumhuriyette bir külliyat var aslında. Bizim ısrarla inkâr ettiğimiz bu külliyatın kendisi ve bugün itibarıyla Kürt sorununun demokratik çözümünün hem siyasal zeminde hem de toplumsal zeminde fazlasıyla olgunlaştığını düşünüyoruz ve bu olgunlaşmış sürece bütün siyasi partilerin katkı vermesinin elzem ve zorunlu olduğunu düşünüyoruz.

Peki, barışı neden toplumsallaştırmalıyız değerli arkadaşlar? Çünkü hepimiz biliyoruz ki Kürt sorununun demokratik temelde çözülmeden çözümsüzlük girdabına hapsedilmesi bütün toplumsal sorunları tetikliyor. Bakın, sadece Kürt sorununun çözümsüzlüğüne kırk yıldır harcanan para 4 trilyon dolar civarında. Şimdi, sağlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumunu tartışıyoruz. Bu 4 trilyon dolar -iktidar ve muhalefet "SGK'yi siz batırdınız." diye tartışadursun- savaşa ve güvenlik bütçesine ayrılmamış olsaydı şu anda SGK batmış durumda değildi. Örneğin, o 4 trilyon dolar çatışma ve şiddete harcanmasaydı bugün muhalefet belediyelerinin SGK borçlarıyla uğraşmaya tenezzül edilmezdi. O 4 trilyon dolar harcanmasaydı bugün her birimizi utandıran, başımızı eğen emekli maaşları bu düzeyde olmazdı değerli arkadaşlar. Şimdi, bunları tartışacağımız yerde ahkâm kesiyoruz, herkes birilerine bir gömlek biçiyor ve diyor ki: "Kürt siyasetinde şu şucu, bu bucu."

Değerli arkadaşlar, biz bugünlere kolay gelmedik. Kürt siyaseti, dün olduğu gibi bugün de demokratik siyaset zemininde bütünlüklüdür; her soruna, her meseleye bütünlüklü yaklaşır ve dimdik ayaktadır ama bizim karşımızdaki güçlere soruyoruz... Bakın, bir taraftan Kürt-Türk kardeşliğinden bahsediliyor, öbür taraftan Kürtlerin Rojava'daki kardeşlerine yönelik savaş dili ve savaş politikaları atbaşı gidiyor. Yetmiyor, daha bugün Tişrin Barajı çevresinde siviller katlediliyor; hakeza, Türk-Kürt kardeşliğinden bahsedenler Kürt medyasının hesaplarını kapatıyor. Daha çokça örnek verilebilir ama sormamız gereken temel soru şu; bizim neci bucu olduğumuzu boş verin de "Kürt siyaseti parçalı." diyenlere biz sormak istiyoruz: Sahi siz kaç parçasınız? Gerçekten bu sorunun çözümü için bütünlüklü bir bakış açısına ihtiyaç var diyoruz.

Muhalefete de sesleniyoruz: Bakın, değerli arkadaşlar, geçmiş çözüm süreçlerinde iktidarlar bu meseleyi iktidarını ayakta tutmanın aracı kılmaya çalıştı; muhalefet de iktidarı iktidardan düşürmenin aracı kılmaya çalıştı. Biz bu iki yaklaşıma da hep karşı çıktık, bundan sonra da karşı çıkacağız.

Son bir örnek vermek istiyorum; yıllar önce Sayın Mehmet Ali Birand'la bir sohbetimizde Kürt meselesini şöyle tariflemişti arkadaşlar, demişti ki: "Bizim önümüze haber bültenleri öncesi tekstler konulurdu. Biz, onların Kürt meselesine dair yalan haberler olduğunu bilirdik ama bile bile okurduk. Günün sonunda, yıllar sonra biz bu yalan metinleri kendimiz doğru olarak okumaya başladık ve çocuklar, Kürt meselesi benim için yalan ile gerçeğin yer değiştirmesidir."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Milletvekili.

CENGİZ ÇİÇEK (Devamla) - Yani Kürt sorunu bu yalan koridoruna hapsolmak zorunda değildir çünkü bu yalan koridorunda Kürt'e vurmanın, Kürt'e hakaret etmenin rahat ve itibarlı olduğu koşulları hep birlikte yaşadık değerli arkadaşlar. Herkes terfi aldı, Kürt'e kim küfür ettiyse terfi aldı ama bir şeyin değeri düştü: Demokratik sistemin değeri, standardı düştü ve bundan hepimiz kaybettik.

Şimdi, bu soruna magazin diliyle, özel savaş diliyle yaklaşmayacağımızı bir kez daha hatırlatıyoruz. Bakın, son dönemlerde Sayın Öcalan'la ilgili magazin dili -bu kadar tarihsel bir soruna dair magazin dili- âdeta Televole dili kullanılıyor. Bakın, kendisinin tıbba ve sağlık sorunlarına dair bir şeyini söyleyeyim: "Tıp ne kadar geliştirilirse geliştirilsin, toplumdaki hastalıkların çığ gibi büyümesini durduramamaktadır. Milliyetçilik, dincilik, iktidarcılık ve cinsiyetçilik; hem kurumsal hem de bireysel olarak sürekli hastalık üreten kapitalizmin zihinsel ve duygusal genleridir." demiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Hastalık değil, kurucu idaredir.

CENGİZ ÇİÇEK (Devamla) - Ve bu sorunların, hastalıkların tümü kapitalizmin çözdüğü ve dağıttığı toplumda yol açtığı doğal sonuçlardır.

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Hastalık bu dildir, bu dildir!

BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) - Kes!

SERHAT EREN (Diyarbakır) - Hastalık ırkçılıktır, ırkçılık!

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Irkçı olan da sizsiniz!

SERHAT EREN (Diyarbakır) - Sizsiniz!

CENGİZ ÇİÇEK (Devamla) - Yani biz bu sorunun çözümünü savunurken aynı zamanda dağıtılmak istenen, çözülmek istenen toplumsallığı demokratik cumhuriyet perspektifiyle tekrardan inşa edeceğiz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Kimsenin Kürt'le sorunu yok, herkesin bölücü PKK'yla sorunu var.

SERHAT EREN (Diyarbakır) - "Bölücü" derken "Kürt" demekten çekindiğin için bunu diyorsun değil mi? Dilin varmıyor. "Kürt" diyemediğin için mi bunu diyorsun sen?

CENGİZ ÇİÇEK (İstanbul) - Size inat tekrardan inşa edeceğiz.

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Size inat böldürmeyeceğiz!

CENGİZ ÇİÇEK (İstanbul) - Bu ülkeyi siz bölüyorsunuz, ayrımcı sizsiniz.

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - PKK'ya siz "terör örgütü" demediğiniz için böyle.

BAŞKAN - Sıradaki söz talebi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Aylin Yaman'a aittir.

Buyurun Sayın Yaman. (CHP sıralarından alkışlar)

CENGİZ ÇİÇEK (İstanbul) - Bu ülkeyi siz bölüyorsunuz, ayrımcı sizsiniz!

MEHMET AKALIN (Edirne) - İndir o parmağını!

SERHAT EREN (Diyarbakır) - Bu zehirli diliniz bölüyor.

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Biz ısrarla diyeceğiz.

CENGİZ ÇİÇEK (İstanbul) - Bu ülkeyi siz böldünüz, bu hâle getirdiniz.

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - PKK bir terör örgütüdür!

CENGİZ ÇİÇEK (İstanbul) - Size ekmek yok, artık size ekmek yok!

MEHMET AKALIN (Edirne) - Parmağını sallama!

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Yeni ortaklarınızla Allah mesut etsin!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, kürsüye hatibi davet ettim, lütfen...

CENGİZ ÇİÇEK (İstanbul) - Size ekmek yok başka kapıya, size ekmek yok!

MEHMET AKALIN (Edirne) - Sen başka kapıya!

CENGİZ ÇİÇEK (İstanbul) - Hadi yürü oradan!

MEHMET AKALIN (Edirne) - Sen yürü!

SABAHAT ERDOĞAN SARITAŞ (Siirt) - Sen yürü git!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, kürsüde hatip sizin susmanızı bekliyor, lütfen...

MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Batman) - Sayın Türkoğlu, bak, her seferinde provokasyon yapıyorsun.

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Ya, her seferinde değil. Çıkıyorsunuz, bölücübaşını apaçık...

MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Batman) - Sayın Türkoğlu, bu dilden vazgeçin çünkü gerek yok buna.

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Milliyetçilik ne zamandan beri hastalık üretiyor?

MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Batman) - Çık cevap ver, konuş; bağırıp hakaret etmeden yapabilirsin bunu ya.

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Ya, ne zamandan beri hastalık üretiyor?

MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Batman) - Sakin ol biraz ya, her seferinde bağırıyorsun.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, kürsüde hatip sizin susmanızı bekliyor, lütfen...

SABAHAT ERDOĞAN SARITAŞ (Siirt) - Lütfen İYİ Parti'ye söyleyin.

BAŞKAN - Ben parti ayırmıyorum, kürsüde hatibi bekleten bütün milletvekillerine diyorum; parti ayırmadım. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Yaman.

CHP GRUBU ADINA AYLİN YAMAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli bürokratlar ve milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bu kanun teklifinin bireyleri değil kurumları esas alan yapısıyla sosyal devlet anlayışına uymadığını söyleyerek başlamak istiyorum. Sağlık Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığının önceliklendirildiği fakat aile hekimlerinin, engellilerin, sağlık hizmeti alanların ve yoksulların yaşam standartlarının asla düşünülmediği bir kanun teklifidir bu. Unutmayın, çaresizlik bir toplumun içine düşebileceği en sıkıntılı duygu durumudur zira bu teklifle bazı gruplar çaresizliğe itilmektedir.

Önce aile hekimleriyle başlamak isterim. Biz "Birinci basamak koruyucu hekimlik güçlendirilsin." dedikçe Sağlık Bakanlığı olayı daha da anlaşılmaz ve çetrefilli hâle getirmekte ve yıpranan, koruyucu hekimlik olmaktadır. Dün saatlerce tartıştığımız, merdiven altı uygulamaların önüne geçmek için yapıldığı söylenen, kanıta dayalı olduğu tartışmalı olan uygulamaların aile hekimliği sistemine alınması koruyucu hekimliğin ruhuna aykırıdır. "İkinci basamakta yapılıyor bunlar zaten." denilmesi, Bakanlığın koruyucu hekimlik tanımını bilmediğinin âdeta bir kanıtıdır. Aile hekiminin sorunu "Mesai dışında bunları yapayım da biraz para kazanayım." değildir; etik değerlere saygılı, itibarlı, hak ettiği özlük haklarıyla ve gerçek koruyucu hekimlik görev tanımıyla çalışmaktır esas istediği. Siz bu uygulamaları koyarak ne onlara ne de sağlık sistemine katkı sunmuyorsunuz. Katkı sunmak istiyorsanız eğer, artan kiralarla boğuşan, emlak mafyasının eline düşmüş olan aile hekimlerini kurtarın ve binaları derhâl kamulaştırın. Aile sağlığı merkezinde çalışan tüm ekibi kamu kadrolarına alın. "Maaşları düşmedi aslında, inanmayın siz onlara." "Yoklukları zaten hissedilmedi." gibi karalama faaliyetlerini bırakın, merkezdeki tüm sağlık çalışanlarını kadroya alın ve onları dinleyin. Merkezdeki birçok sağlık meslek grubunun asgari ücret altında çalıştığını biliyor musunuz örneğin? Zaten "eziyet yönetmeliği" altında boğuşan, hasta gelse de gelmese de sorumlusu olan, ilaç yazma hakları ellerinden alınan ve birer ticaret erbabına dönüştürülmek istenen aile hekimlerinin sesini duyun lütfen ve görmezden gelmeyin. (CHP sıralarından alkışlar) Eylemlerini destekliyor, haklı taleplerinin takipçisi olacağımızı yineliyorum.

Katkı payındaki artış uygulamasına gelince; inanın, dünya da hastaların ikinci ve üçüncü basamakta yığılımını bu yöntemle çözebilen yok. Ayakta tedavide hekim ve diş hekimi muayenesi katılım payının 2 liradan 20 liraya çıkarılması yani 10 katına çıkarılması asla kabul edilemez. Amaç birinci, ikinci ve üçüncü basamağa güya özgürce gidişi kısmadan dolaylı yoldan sevk sistemi getirmek ve ikinci, üçüncü basamağa yığılımı önlemektir. Bu şekilde sadece ve sadece yoksul vatandaşların sağlık hizmeti alamamasına neden olursunuz, yığılımı önleyemezsiniz. Ayrıca, bir gelir kapısı da değildir kurum için zira 2023 yılında katılım paylarından elde edilen gelir 2 milyar 68 milyon liradır; toplam fon gelirinin sadece yüzde 0,47'sidir, yüzde yarımı bile değildir. Acil servislerde yığılımı önlemek için getirilen, eşi benzeri bulunmayan yeşil alan uygulaması katılım payıyla çalıştırılmasına rağmen 154 milyon daha fazla başvuruya neden olmuştur. Kısacası, ne gelir olarak fayda getirir ne de yığılımı önler. Şu an yılda 11,4 kez sağlık kurumuna gidiliyor, Sağlık Bakanlığı 2025 hedefini 11,9 olarak belirlemiş; 2025 için birinci basamağa gidiş sayısını yüzde 4, ikinci basamağa gidiş sayısını yüzde 4,4 artırmıştır. Yani siz de biliyorsunuz ki katılım payı uygulaması bu artış eğilimini değiştirmeyecek. Yapılması gerekenler çok nettir.

Birincisi: Katılım payını tümden ortadan kaldırın.

İkincisi: Düzgün uluslararası kriterlerle sevk sistemi getirin.

Üçüncüsü: Birinci basamakta aile hekimi başına düşen nüfusu 2 bin kişiye indirin ki gerçek koruyucu hekimlik yapılabilsin ve hastalık yükü azalsın.

Dördüncüsü: Derhâl binaları kamulaştırın, aile hekimi kira derdine düşmesin.

Beşincisi: Derhâl kadroları kamulaştırın, özlük haklarını iyileştirin; artık tuhaf denklemlerle hesap yapmak zorunda kalmasınlar. Hemşire, ebe, tıbbi sekreter, temizlik elemanı kadrolarına yeni kadrolar ekleyin. Fizyoterapist, diyetisyen, psikolog, evde bakım ve yaşlı bakım teknikerleri, sosyal hizmet uzmanı ve çocuk gelişim uzmanları alın. İnanın, bu kadrolar maliyeti artırır gibi görünür ama bağlı olan nüfusta yaratacağı bilinç ve hastalıktan korunma sağlık ekonomisine inanılmaz katkı sunar.

Altıncısı: Günde 100 hasta bakmalarına izin vermeyin asla. İki üç dakikalık randevular yeniden gelişi teşvik eder sadece. Bu kanun teklifinde yaptığınız gibi raporları ücretlendirmek yerine raporları standardize edin, dünyada yeri olmayan "Yüzlerce farklı durum için rapor verilir." durumunu ortadan kaldırın.

Bu kanun teklifinde ikinci önemli konumuz, 2008 Ekim ayı öncesinde sigortalanmış olan engelli vatandaşlarımızın vergi indirim belgesi esas alınarak yürütülen emeklilik işlemlerinin bundan böyle Sosyal Güvenlik tarafından çalışma gücü kaybına göre yürütülecek olmasıdır. Çalışma Bakanlığı yetkilileri ve Sosyal Güvenlik Kurumu temsilcileriyle dün uzun görüşmeler yaptık; 1'inci, 14'üncü, 16'ncı ve 17'nci maddelerin geri çekilmesini talep ettik. Yetkililer olaya 2008 öncesi ve sonrası grubun standardizasyonu olarak bakıyorlar maalesef. Olay keşke bu kadar basit olsa; kırılgan grupların çaresiz bırakılmasına bir örnektir bu. Biz "Dünya Sağlık Örgütünün kriterlerine aykırı olarak uygulanan en az yüzde 40 vücut fonksiyon kaybı koşulu kaldırılsın." derken koşullar daha da ağırlaştırılıyor. Çalışma gücü kaybı değerlendirmesi engelliyi tüm koşullarıyla değerlendiren bir sistem değildir, çalışma hayatına katılana kadar engellinin geçirdiği yaşam zorlukları mutlaka değerlendirilmelidir. 2008 Ekim ayı öncesi sigortalı olup da vergi indirim belgesi üzerinden emekli aylığı alan kişi sayısı yaklaşık 300 bin kişidir, bu kişilerin maliyeti yaklaşık 4 milyar liradır sadece ve zaten 2028 yılında sonlanacaktır. Hepi topu üç yılımız var, bir üç yıl daha beklenerek bu maliyet üstlenilemez miydi? Mahkemelerin, Sosyal Güvenlik Kurumu aleyhine verilen kararlardan bir an önce kurtulması için ve tasarruf kalemi olsun diye yapılan alelacele bir karar bu. Nerede kaldı sosyal devlet anlayışı? Sayısız mesaj alıyorum engelli vatandaşlardan "Kimse bize net bilgi vermiyor." diyorlar çünkü verilecek hak kaybı bilgisi vicdanları yaralayan bir bilgidir.

Ben size anlatayım gerçeğini: Bu kanun teklifi yürürlüğe girdikten sonra vergi indirim belgesiyle emekliliğe hak kazanacak olan kişiler yeniden SGK'ye giderek hesaplama yaptıracaklar. Kısacası, kanun Resmî Gazete'de yayımlandıktan on beş gün sonra hak kazanacak kişiler bile yeniden değerlendirmeye tabi olacaklar ve özellikle yüzde 40 ile 59 arasındaki engelli vatandaşlarımız için süre hesabı değişecek. Tıpkı EYT'deki kademelendirmeden kaynaklanan hak kaybı gibi bir günle hak kaybedenin duygu durumunu lütfen düşünmenizi ve vicdanınıza sormanızı rica ediyorum. Sosyal devlet, bireylerin ama özellikle de kırılgan grubun gözünden bakabilmeyi bilmelidir.

Engelliler için koşullar zaten çok ağırdır. Daha yeni yürürlüğe giren düzenlemeyle yerlilik katkı oranı yüzde 40 olan araçların ÖTV muafiyeti kullanımı beş yıldan on yıla çıkarıldı. Bunu, suistimallerin önüne geçmek için yapan yetkililer bilmeli ki bu uygulama engellilerin hayata katılımı için son derece önemli bir uygulamaydı. Yanlış yapılanı denetleyip ceza kesmek yerine, doğru uygulayanı cezalandırmaktır bu. Lütfen engellilerin yaşamını daha fazla zorlaştırmayın. (CHP sıralarından alkışlar) Zaten istihdam alanı zorluklarla dolu, özel sektördeki yüzde 3'lük, kamudaki yüzde 4'lük kotanın dolu olup olmadığını kontrol ediyor musunuz acaba? İşte bunları denetleyin esas olarak, zaten zor olan hayatlarını daha da kaosa sürüklemeyin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlar mısınız Sayın Aylin Yaman.

AYLİN YAMAN (Devamla) - Bitiriyorum.

Bu kanun teklifi kurumların çıkarını gözetirken insanları çaresizliğe iten yapısıyla sadece toplumsal infiale neden olacaktır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahısları adına ilk söz talebi Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap'a aittir.

Buyurun Sayın Kasap. (CHP ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Şimdi bir senaryo yazacağız. Aile hekimine gidiyorsunuz, aile hekimine diyorsunuz ki: "Beni sevk eder misiniz?" Bir hasta olarak gidiyorsunuz, direkt olarak ilk cümleniz bu. Neden? İkinci basamak sağlık kuruluşuna gidersem ben sizin getirmiş olduğunuz bu kanun teklifiyle en az 200 TL katılım payı vermek zorunda kalacağım. Bir reçetenin Türkiye'deki ortalama maliyeti şu anda 500 lira civarında, oradan dolayı da yüzde 20'den bir 100 lira daha ödemek zorunda kalacağım; etti 300 lira. Bir emekli için, bir dar gelirli için, sizin 22 bin lira vermiş olduğunuz asgari ücretli için 300 lira çok iyi bir para. Aileden 2 veya 3 kişi gittiğinde -bir ay boyunca- bu maliyeti asgariye indirmek için bir şey yapmam lazım, o da şu: Aile hekimine gidiyorum ve diyorum ki "Beni sevk et." "Sevk et." dediğimde sizin o ödemiş olduğunuz 100 liralık, 200 liralık paralar yarı yarıya düşüyor ve bu durumda sürekli olarak şöyle bir şeyle karşılaşıyor aile hekimi: "Beni sevk et, beni sevk et, beni sevk et." Sevk ettiğiniz zaman ne oluyor? Sizin performansınız, geliriniz düşüyor, reçeteyi yazdığınız zaman düşüyor. Doktorun en özgür alanı olan reçeteye müdahale ediyorsunuz. Tıp mesleği bir sanattır ve onun bu sanatı uygulamasına, hastaya özgürce reçete yazmasına bile engel oluyorsunuz. Bu sistemi kuran sizler... Ben size iddia ediyorum; bu kanun çıktığı takdirde, bir ay, iki ay içinde bu kanunu uygulamadan kaldırmak için buraya geleceksiniz, bu kanunun yürürlükten kaldırılma talebi sizden gelecek.

Hekimlere şiddet, sağlık çalışanlarına şiddet sizin eserinizdir ve yine gelecek. Ben buradan Bakan Yardımcınızı da tekrar kınıyorum. Ya, ne demek? Bir bakan yardımcısı böyle bir açıklamada bulunabilir mi? "Aile hekimlerinin işi bırakmasının, grev eyleminin hiçbir etkisi olmadı." Ya, o zaman, aile hekimliği müessesesine de gerek yok size göre. Zaten şu andaki şekliyle Sağlık Bakanınızın "Yeşil alanlara yönlendirin, oradan da ücret kapın." vesaire uygulamalarıyla bugüne geldiniz. Ne demek katılım payını 10 kat artırmak? Ya, birinci basamağı cazip hâle getirin, cezalandırma muhiti hâline getirmeyin. Birinci basamakta tüm katılım paylarını -ilaç katılım payı da dâhil- kaldırın ki insanlar birinci basamağa gitsin. (CHP sıralarından alkışlar) Siz bunu daha önce denediniz, aynı uygulamayı bir günlüğüne 2007 yılında yaptınız; Isparta, Denizli, Sakarya, dört ilde denediniz ve ilk gün kaldırdınız çünkü hastanelerin önünde yığılma oldu. "Birinci basamaktan sevk edilmeden muayene olamazsınız." dediniz ve birinci gün kaldırdınız. Sağlıkta Dönüşüm'ün en tehlikeli mimarı Recep Akdağ zamanında yapıldı. Orada katılım payıyla ilgili... Gerçi eski bakanlar da burada ama SGK de dâhil her türlü dolandırıcılığa izin veren, göz yuman bakanlarınız da burada. Ya "Katılım payı özelde 15 lira." dediğiniz katılım payı 15 lira olarak mı uygulanıyor? Hastanelerde en az 2-3 bin liraya muayene oluyorsunuz; kardiyovasküler dâhil hiçbir şeyden katılım payı alınmaması gerekirken.

Şu anda eylem yapan hekim arkadaşlar sonuna kadar haklıdırlar. Aile hekimliği müessesesinde "hasta gelmemesi veya yılda 2 defa muayene edilmesi" demek ne demek? Ya, hiç mi hesap bilmiyor bu Sağlık Bakanları? Sabah kalktığında birden bir uygulamaya geçiyor. Ya, 3.500 hasta nüfusu olan bir aile hekiminin yılda 2 defa hastalarını muayene etmesi, kontrol etmesi ne demek, biliyor musunuz? Yılda 7 bin hasta demek. 250 iş gününe böldüğünüz zaman 7 bin-7.500 hastayı, her gün 30 hastayı otomatik olarak karşınızda görmeniz demek ve diğer 30 hastanın vaktini çalıyorsunuz. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir uygulamayı siz hangi cüretle getiriyorsunuz ya!

Bu sabıkalı Sağlık Bakanlarınızın hiç mi bu konuda salahiyeti yok, siz hiç mi düşünmüyorsunuz? Bakın, sizin grubunuzda 15-16 hekim var, TBMM'de 32 tıp mensubu var, 32 hekim var. Neden bu AK PARTİ Grubunda hekim haklarını savunan bir tane arkadaş yok ya!

Aile hekimlerinin şu andaki konumu çok mu iyi? Binaların kiralarıyla... Mamak'ta 240 bin lira kira ödeyen aile hekimliği müessesesi var, aile sağlığı merkezi var; 240 bin lira, il merkezlerinde. Verilen para yok. Ya, bunlar artık kamunun olması gerekiyor. Siz ne zaman halkı düşüneceksiniz, ne zaman bu milleti düşüneceksiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kasap, tamamlayın lütfen.

ALİ FAZIL KASAP (Devamla) - Ne zaman sağlık çalışanlarını, ne zaman hekimleri ve halkın sağlığını düşüneceksiniz; merak ediyorum ama kesinlikle sizden sağlıkla ilgili sağlıklı bir karar çıkmayacak.

Bu kanun teklifini -tekrar iddia ediyorum- bir ay sonra kaldırmazsanız... Göreceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahısları adına ikinci söz talebi Bayburt Milletvekili Orhan Ateş'e aittir.

Buyurun Sayın Ateş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

 Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'miz sağlık sistemimizi daha güçlü bir yapıya kavuşturacaktır. Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) tarafından desteklenen ve Sağlık Bakanlığımızca izin ve onay verilen klinik araştırmalara Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından finansman sağlanmasını öngören bu düzenleme sağlık alanında yeni bir kapıyı, sistemi aralayacaktır. Klinik araştırmalar sağlık hizmetlerinin niteliğini artırmada, yenilikçi tedavi yöntemlerinin geliştirilmesinde ve uluslararası düzeyde rekabet gücümüzü artırmada kritik öneme sahiptir. Yeni ilaçların, tıbbi cihazların, tedavi yöntemlerinin hastalarımızın hizmetine sunulması bu çalışmaların temel köşe taşıdır. Ayrıca bu tür araştırmalar yalnızca sağlık hizmetinin araştırılmasına, geliştirilmesine katkı sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda, ülkemizin bilimsel alandaki etkinliğini artırarak Türkiye'yi sağlık bilimleri ve teknolojisinde küresel bir merkez hâline getirecektir.

Bu düzenlemeyle üniversite hastanelerimiz için getirilen birçok avantajlı durum vardır. Üniversite hastanelerimiz sağlık hizmetleri sunumu yanında eğitim ve araştırma alanında da öncü kurumlardır. Sağlanacak mali destekle bu kurumların ekonomik yükü hafiflemekle kalmayacak, aynı zamanda daha fazla araştırma ve geliştirme yapabilmelerinin önü açılmış olacaktır. Böylece, sağlık çalışanlarımızın ve akademisyenlerimizin daha verimli çalışabileceği bir ortam sağlanacaktır. Ayrıca, vatandaşlarımız yeni tanı ve tedavi yöntemlerine daha hızlı erişim imkânı bulmuş olacaklardır. Uzun vadede SGK'nin üzerinde oluşan mali yük de azalmış olacaktır, bu da sağlık sistemimizin mali sürdürülebilirliği açısından son derece önemlidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu düzenlemenin diğer bir yönü de yerli ilaç, tıbbi cihaz ve malzeme sektörünün gelişmesini teşvik etmektir. Sağlık alanında dışa bağımlılığımızı azaltmak ve yerli üretim kapasitemizi artırmak stratejik önceliklerimiz arasındadır.

Yine bu düzenleme klinik araştırmaların desteklenmesini, sağlık sektörümüzde daha fazla inovasyon yapılmasını ve yerli ürünlerin geliştirilmesini sağlayacaktır. Bu durum ülkemizi yalnızca sağlık alanında değil genel anlamda teknoloji ve inovasyon alanında da ileri bir noktaya taşımış olacaktır. Bu düzenlemeyle birlikte ülkemizde gerçekleştirilen klinik araştırmaların sayısının artması beklenmektedir. Klinik araştırmaların yaygınlaştırılması sağlık hizmetlerinin kalitesini artıracak, hastalarımıza dünya standartlarında tedavi imkânları sunulmasını sağlayacaktır. Aynı zamanda, bu araştırmaların desteklenmesi ülkemizde bilimsel çalışmalara olan ilgiyi artıracak, sağlık bilimleri alanında daha fazla yetişkin uzman yetişmesine zemin hazırlayacaktır. Üniversitelerimiz, araştırma merkezlerimiz ve özel sektör iş birliğiyle daha geniş kapsamlı ve etkin projeler hayata geçecektir.

Hazine ve Maliye Bakanlığımızın yetkileri de bu düzenleme kapsamında net bir şekilde belirlenmiş durumdadır. Kamu kaynaklarının etkin ve verimli bir şekilde kullanılabilmesi, mali sürdürülebilirliğin sağlanması ve bu süreçlerin şeffaf bir şekilde yürütülmesi düzenlemenin temel ilkeleri arasındadır. Bu sayede klinik araştırmalara ayrılan bütçelerin en verimli şekilde kullanılması sağlanmış olacaktır.

AK PARTİ iktidarı olarak sağlık alanında gerçekleştirdiğimiz reformlarla vatandaşlarımızın sağlık hizmetine erişimini kolaylaştırma ve sağlık hizmetlerinin kalitesini artırma noktasında dünyanın en önemli merkezlerinden biri hâline geldik. Şehir hastaneleri, aile hekimliği uygulamaları ve dijital sağlık hizmetleri gibi birçok alanda hayata geçirdiğimiz yenilikler, ülkemizi sağlık hizmetlerinde dünyayla yarışır bir noktaya taşımıştır. Bugün gündemimizde olan bu düzenleme, bu reformların devamı niteliğindedir ve sağlık sistemimizi daha da güçlendirme yönünde atılmış önemli bir adımdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ateş, tamamlayın lütfen.

ORHAN ATEŞ (Devamla) - Bu vesileyle, düzenlemenin hazırlanmasında emeği geçen Sağlık Bakanlığımıza, TÜSEB'e, Hazine ve Maliye Bakanlığımıza, katkı sağlayan tüm kurumlara ve Komisyon üyesi milletvekillerimize teşekkürlerimi sunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, ikinci bölüm üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Sayın Arı, bir söz talebiniz var sanırım.

Buyurun.

 

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

67.- Antalya Milletvekili Cavit Arı’nın, adliye çalışanlarının sorunlarına ilişkin açıklaması

 

CAVİT ARI (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Adalet Bakanına sesleniyorum: Adalet teşkilatının önemli parçası olan adliye çalışanlarımızın sorunları her geçen gün artıyor. Son günlerde intiharları arttı. Hiç mi görmüyorsunuz, 75 bin çalışan sorunlarına çare bekliyor. Kaliteli adalet hizmeti için adliye çalışanlarının sorunlarının bitirilmesi gerekir. Ancak bu iktidar yıllardır iyileştirme sözleriyle çalışanları kandırdı ancak çare olmadı. Adliye personelini görmezlikten gelmeyin, adil olun, çalışanın taleplerine çare olun.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

 

VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- İzmir Milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırı ve Sivas Milletvekili Hakan Aksu ile 77 Milletvekilinin Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2717) ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 175) (Devam)

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini tamamladıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

15'inci madde üzerine 1 önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 175 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 15'inci maddesinin çerçeve hükmünde yer alan "aşağıdaki cümle" ibaresinin "aşağıdaki cümleler" şeklinde değiştirilmesini ve beşinci fıkraya eklenmesi öngörülen cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"Bu fıkranın ikinci ve üçüncü cümlesi hükümleri bu Kanunun geçici 18 inci maddesi kapsamındaki yetimler hakkında da ilgisine göre uygulanır."

Muhammet Emin Akbaşoğlu

Nurettin Alan

Mestan Özcan

 Çankırı

İstanbul

Tekirdağ

Ahmet Salih Dal

Cevahir Uzkurt

Meryem Göka

Kilis

Niğde

Konya

 

Behiye Eker

 

 

İstanbul

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle, 5510 sayılı Kanun’un geçici 4'üncü maddesinin beşinci fıkrasında yapılan değişiklik hükümlerinden, primsiz aylıklar sistemi kapsamında anılan kanunun geçici 18'inci maddesi kapsamında aylık alan veya alacak yetimlerin de ilgisine göre yararlandırılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 15'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 15'inci madde kabul edilmiştir.

 16'ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 16'ncı madde kabul edilmiştir.

17'nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 17'nci madde kabul edilmiştir.

18'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 18'inci madde kabul edilmiştir.

19'uncu madde üzerinde 1 önerge bulunmaktadır, önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 175 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 19'uncu maddesinin teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Muhammet Emin Akbaşoğlu

Nurettin Alan

Mestan Özcan

Çankırı

İstanbul

Tekirdağ

Ahmet Salih Dal

Cevahir Uzkurt

Meryem Göka

Kilis

Niğde

Konya

 

Behiye Eker

 

 

İstanbul

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle, 7537 sayılı Kanun'la yasalaşan maddenin teklif metninden çıkarılması öngörülmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kabul edilen önerge doğrultusunda 19'uncu madde teklif metninden çıkarılmıştır.

20'nci madde üzerine 1 önerge bulunmaktadır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 175 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 20'nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Muhammet Emin Akbaşoğlu

Nurettin Alan

Ahmet Salih Dal

Çankırı

İstanbul

Kilis

Mestan Özcan

Meryem Göka

Cevahir Uzkurt

Tekirdağ

Konya

Niğde

 

Behiye Eker

 

 

İstanbul

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle, 7537 sayılı Kanun'la yasalaşan maddenin teklif metninden çıkarılması öngörülmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kabul edilen önerge doğrultusunda 20'nci madde teklif metninden çıkarılmıştır.

21'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 21'inci madde kabul edilmiştir.

22'nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 22'nci madde kabul edilmiştir.

23'üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 23'üncü madde kabul edilmiştir.

24'üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 24'üncü madde kabul edilmiştir.

25'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 25'inci madde kabul edilmiştir.

26'ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 26'ncı madde kabul edilmiştir.

27'nci madde üzerinde 1 önerge bulunmaktadır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 175 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 27'nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"MADDE 27 - Bu Kanunun;

a) 10 uncu ve 17 nci maddeleri yayımını izleyen ayın başında,

b) Diğer maddeleri yayımı tarihinde,

 yürürlüğe girer."

Muhammet Emin Akbaşoğlu

Nurettin Alan

Ahmet Salih Dal

Çankırı

İstanbul

Kilis

Mestan Özcan

Meryem Göka

Cevahir Uzkurt

Tekirdağ

Konya

Niğde

 

Behiye Eker

 

 

İstanbul

 

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ ORHAN ATEŞ (Bayburt) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle, tekliften çıkarılan maddeler nedeniyle yürürlük tarihleri yeniden düzenlenmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 27'nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 27'nci madde kabul edilmiştir.

28'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 28'inci madde kabul edilmiştir.

 Sayın milletvekilleri, ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi, teklifin tümünün oylamasına geçmeden önce, İç Tüzük'ün 86'ncı maddesi uyarınca oyunun rengini belli etmek üzere, lehte İzmir Milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırı, aleyhte ise Bursa Milletvekili Kayıhan Pala söz istemişlerdir.

İlk söz lehte olarak İzmir Milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırı'ya aittir.

Buyurun Sayın Çankırı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CEYDA BÖLÜNMEZ ÇANKIRI (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, ilk imza sahibi olduğum Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'mizi görüşmek üzere şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Hayata geçireceğimiz bu kanun teklifi, sosyal güvenlik, sağlık ve iş gücü piyasalarını kapsayan, toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren çok boyutlu düzenlemeler içermektedir. Bu düzenlemelerle hedefimiz, vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını daha iyi karşılayan, daha etkin ve sürdürülebilir bir sistemi hayata geçirmektir.

Öncelikle belirtmek isterim ki bu teklifle toplamda 8 farklı kanunda değişiklik yapmayı öngörmekteyiz. Her bir düzenleme somut bir ihtiyacı karşılamak ve çözüm üretmek üzere hazırlanmıştır. Bu düzenlemelerin temel başlıklarını ve toplumumuza sağlayacağı faydaları sürem yettiğince sizlere anlatacağım.

Teklifimizde yer alan önemli bir konu, engelli bireylerimizin emeklilik süreçlerinde yaşadıkları zorlukların giderilmesiydi. Bugüne kadar, 2008 yılı öncesi sigortalı olan bireyler için vergi indirimi belgesine dayalı bir emeklilik sistemi uygulanıyordu ancak bu sistem norm ve standartlar birliğini sağlamaktan çok uzaktı. Yeni düzenlemeyle çalışma gücü kaybına dayalı bir emeklilik sistemi getiriyor ve tüm sürecin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yürütülmesini sağlıyoruz. Böylece engelli vatandaşlarımızın emeklilik işlemlerini de daha hızlı ve kolay tamamlayabilmelerini hedefliyoruz.

SERKAN SARI (Balıkesir) - Engellilerimizi mağdur ediyorsunuz, mağdur.

CEYDA BÖLÜNMEZ ÇANKIRI (Devamla) - Ayrıca, 2008 yılı öncesi ve sonrası sigortalılar arasında eşitliği sağlamak adına da prim ödeme gün sayıları ve aylık hesap yöntemlerinde uyumlu düzenlemeler yapılmıştır.

SERKAN SARI (Balıkesir) - Kaç engellimiz mağdur olacak baktınız mı?

CEYDA BÖLÜNMEZ ÇANKIRI (Devamla) - Bu düzenlemelerde ise engelli bireylerimizin hem haklarını teslim edecek hem de hizmetlerin süresi kolaylaştırılacaktır.

SERKAN SARI (Balıkesir) - Engelliler Haftası'nda engellilere zulüm yapın!

CEYDA BÖLÜNMEZ ÇANKIRI (Devamla) - Sağlık alanında yapılan düzenlemeler teklifimizin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Sağlık Bakanlığımızın kişisel verileri etkin ve güvenli bir şekilde işlemesi, vatandaşlarımızın da sağlık hizmetlerinden daha kaliteli bir şekilde faydalanmasını sağlayacaktır. Ayrıca hastaların tıbbi kayıtlarının doğru, eksiksiz tutulması da zorunlu hâle getirilerek sağlık hizmetlerinin hesap verilebilirliğini artırmayı amaçlıyoruz.

SERKAN SARI (Balıkesir) - Mağdur olan engellilerin hesabını kim verecek?

CEYDA BÖLÜNMEZ ÇANKIRI (Devamla) - Bir diğer önemli konu ise yenilikçi tedavilere erişim meselesidir. Teklifimizle yurt içinde temin edilemeyen ilaçların Sağlık Bakanlığı onayıyla yurt dışından tedarik edilmesini mümkün hâle getiriyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET TAHTASIZ (Çorum) - Randevu sistemini yenileyecektiniz, ne oldu randevu sistemi? Hastalar randevu alamıyor.

CEYDA BÖLÜNMEZ ÇANKIRI (Devamla) - Bu düzenleme sayesinde vatandaşlarımızın ihtiyaç duyduğu tedavilere de daha hızlı ve uygun maliyetlerle ulaşmasını sağlayacağız. Geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının mesai dışında sunulması, özel raporların düzenlenmesi ve bu hizmetlerden elde edilen gelirlerin döner sermayeye aktarılması da sağlanacaktır.

SERKAN SARI (Balıkesir) - Doktor antibiyotik, mide ilacı yazamıyor...

CEYDA BÖLÜNMEZ ÇANKIRI (Devamla) - Bu değişikliklerle hem sağlık çalışanlarımızın motivasyonunu artırmayı hem de vatandaşlarımıza sunulan hizmet kalitesini yükseltmeyi hedefliyoruz.

 Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; kanun teklifimiz ekonomik ve sosyal alanlarda da önemli düzenlemeler içermektedir. İş gücü piyasalarına yönelik düzenlemeler hem işverenlerimize hem de çalışanlarımız için destekleyici çözümler sunmaktadır. Tarım sigortaları için yapılan düzenlemeler de bu teklifin dikkat çeken unsurlarındandır.

SERKAN SARI (Balıkesir) - Sen aile hekimine hiç gittin mi, muayene oldun mu aile hekimine?

CEYDA BÖLÜNMEZ ÇANKIRI (Devamla) - Ziraat odası üyelik kayıtlarının Sosyal Güvenlik Kurumuyla paylaşılması sağlanarak çiftçilerimizin sigortalılık işlemlerini de hızlandırmayı ve kayıt dışılığı azaltmayı hedefliyoruz.

SERKAN SARI (Balıkesir) - Aile hekimlerinin çektiği çileyi gördün mü?

CEYDA BÖLÜNMEZ ÇANKIRI (Devamla) - Tarım sektörünün ihtiyaçlarını da gözeten bu düzenleme kırsal kalkınmaya da çok büyük fayda sağlayacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Teklifimizin sosyal boyutlarından biri de öğrencilerimize ve gençlerimize yöneliktir. Yetim aylığı alan öğrencilerin farklı kanunlar nedeniyle yaşadığı hak kayıpları gideriliyor, 2008 öncesi ve sonrası düzenlemeler arasında norm birliğini sağlıyoruz. Ayrıca, yükseköğrenim gören gençlerimizin 25 yaşına kadar hak sahibi olmalarını mümkün kılıyoruz.

SERKAN SARI (Balıkesir) - Aile hekimleri meydanda direniyorlar sizin yönetmeliklerinizden dolayı, hak mahrumiyetlerinden dolayı, hastalarının haklarını savunmak için.

CEYDA BÖLÜNMEZ ÇANKIRI (Devamla) - Bu düzenlemelerle gençlerimize daha eşit ve adil bir gelecek sunmayı her zamanki gibi AK PARTİ vadediyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nda yapılan değişiklikler iş yerlerinde güvenlik standartları yükseltmeyi hedeflemektedir.

SERKAN SARI (Balıkesir) - Hastalar mağdur, vatandaş mağdur hâlâ daha haktan, hukuktan bahsediyorsunuz.

CEYDA BÖLÜNMEZ ÇANKIRI (Devamla) - Küçük esnafımızın sağlık raporu alma süreçlerini kolaylaştırıyor ve iş sağlığı güvenliği hizmetlerinin de daha profesyonel bir şekilde yürütülmesini sağlıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET TAHTASIZ (Çorum) - Çay-simit hesabı yapıyor musunuz, çay-simit? Çay kaç lira, simit kaç lira, bir hesap yapsanız.

BAŞKAN - Sayın Çankırı, tamamlayın lütfen.

CEYDA BÖLÜNMEZ ÇANKIRI (Devamla) - Bu düzenlemelerle çalışanların güvenliğini artırmakla beraber, işverenlerimiz için verilen süreleri daha verimli hâle getiriyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu teklif, sosyal güvenlik ve sağlık sistemimizin geleceğini şekillendirecek önemli adımlar içermektedir; vatandaşlarımızın refahını artırmak, sağlık hizmetlerini iyileştirmek ve iş gücü piyasalarında dengeyi sağlamak gibi temel hedefler doğrultusunda hazırlanmıştır. Bu teklifin hayata geçmesiyle...

SERKAN SARI (Balıkesir) - Vatandaşlarımızı mağdur etmekten başka bir sebep yok. Muayene ücretini 10 kat, 100 kat artırıyorsunuz, hâlâ vicdanınız sızlamıyor, hâlâ vatandaşı mağdur ediyorsunuz.

CEYDA BÖLÜNMEZ ÇANKIRI (Devamla) - Siz teklifin tamamını düzgünce okursanız teklifin ne anlama geldiğini anlarsınız, siz teklifin tamamını okumamışsınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Tekliften çıkartılan maddeleri bile konuştunuz, o yüzden konuşmamı kesmeyin.

SERKAN SARI (Balıkesir) - Emekli ilaç alamıyor, muayene olamıyor, hâlâ daha... Yıldı vatandaş sizin düzenlemenizden, yıldı vatandaş sizin zulmünüzden.

CEYDA BÖLÜNMEZ ÇANKIRI (Devamla) - Bu teklifin hayata geçmesiyle ülkemizin sosyal devlet anlayışını daha da güçlendireceğimize inanıyoruz.

SERKAN SARI (Balıkesir) - Yeter artık düşün vatandaşın yakasından. Bu emekliye, bu işçiye yeter gösterdiğiniz zulüm.

CEYDA BÖLÜNMEZ ÇANKIRI (Devamla) - Bu vesileyle teklifimizin hazırlanmasında emeği geçen kurum ve kuruluşlara, çalışma arkadaşlarımıza teşekkür ediyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SERKAN SARI (Balıkesir) - Muayene ücretini 100 kat artırmayı hedefliyorsunuz, eliniz, vicdanınız hiç mi sızlamıyor? Ne hamaseti yapıyorsunuz artık o kürsüden?

CEYDA BÖLÜNMEZ ÇANKIRI (Devamla) - ...teklifin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Aleyhte olmak üzere söz talebi Bursa Milletvekili Sayın Kayıhan Pala'ya aittir.

Buyurun Sayın Pala. (CHP sıralarından alkışlar)

KAYIHAN PALA (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, kanun maddeleri üzerindeki görüşmeleri tamamladık. Dün ve bugün neden bu kanunun yasalaşmaması gerektiği üzerine sizlere kapsamlı açıklamalarda bulunduk. Zaman yettiğince birkaç konuya değinmek istiyorum. Kanununun bazı maddelerinde olumlu özellikler vardı, bunu komisyonda da burada da dile getirdik ancak genel olarak bakıldığında dün de söyledik bu kanunun amacı açısından, çalışma ve sosyal güvenlik mevzuatı bakımından ortaya çıkan ihtiyaçları karşılaması mümkün değil, bu yüzden reddedilmesi gerektiğini söylüyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Bakın, zaman sınırlı, bir tane örnek söyleyeceğim, dün Sayın Akbaşoğlu'na da söyledim: Biliyorsunuz, genel sağlık sigortasında prim borcu olanların sağlık hizmetlerinden yararlanması mümkün değil. Her yıl sayıları 9 milyonu aştığı sanılan prim borçluları için Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: "Prim borcu olanlar, prim borcu olduklarına bakılmaksızın kamu sağlık kuruluşlarından, devlet hastanelerinden ve kamu üniversitelerinden yararlanabilir." Bu yıl daha bu karar çıkmadı, bu, geçen yılın kararı. Dolayısıyla 31 Aralıktan sonra prim borcu olan yurttaşlar bugün itibarıyla gittiklerinde hiçbir sağlık hizmetinden yararlanamıyorlar. Neden bu kanun maddelerinin içine koymadınız? Her zaman söylüyoruz: Sağlık temel bir insan hakkıysa ve bunda samimiysek sağlık hizmetlerine erişmenin önündeki bütün engelleri kaldırmamız gerekir. (CHP sıralarından alkışlar) Yalnızca sağlık kuruluşlarına erişimlerinin sağlanması yetmez, defalarca burada söyledik, aynı zamanda bu kişilerin ilaca erişimlerinin de sağlanması gerekir. Kişi yoksul, borcu var, parasını ödeyememiş; sağlık kuruluşuna başvurmasın, ilacını da alamasın, ölsün mü? Bakın, buradan bunu çok net bir şekilde dile getirmemiz lazım. Bir sürü sıkıntı var çalışma hayatıyla ilgili, bunlara hiçbir şekilde katkısı olmayan bir kanun maalesef karşımızda duruyor.

Dün söyledim, Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırılık var 9 maddede, etki analizi yapılmadan karşımıza getirildi ama bunlarla ilgili bir düzenleme yok.

Engelli yurttaşlarımızın haklarıyla ilgili ciddi problemler var. Bakın, 4 madde getirdiniz, oysa bu 4 madde Sağlık Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığı tarafından engelliler için yapılan düzenlemeleri standart bir uygulama biçimine dönüştürmüyor. Dolayısıyla, engellilik ve maluliyetin net olarak tanımlanmadığı, bu yüzden de 2008 öncesinde sigortalı olmuş olsa bile engelli tanımına girmiş olan yurttaşlarımızın hak kaybına uğrayacağı bir düzenleme maalesef karşımızda duruyor.

Çok söyledik, aile hekimliğinde ciddi sorunlar varken o sorunları çözmek yerine birinci basamağı ticarileştiren yaklaşımlar kabul edilemez. Değerli milletvekilleri, bu, birinci basamağın felsefesine tamamıyla aykırıdır, bunu kesinlikle ortadan kaldırmamız gerekir, bu doğru bir tutum değil. (CHP sıralarından alkışlar)

Yine burada birkaç kez söyledik: Bakın, memura ve memur emeklisine yüzde 11 artış verdiniz; sigorta emeklisine, BAĞ-KUR emeklisine yüzde 15 artış verdiniz ama bu emeklilerin sağlık kuruluşlarına başvurduğunda katkı paylarını, katsayısını 2 liradan 20 liraya, yüzde 1.000 artırdınız. Ya, bu kabul edilebilir bir şey mi? Kaç defa söyledik, nasıl böyle bir artışı kabul edebilirsiniz? Üstelik bir kez daha vurgulayalım: Bu 20 lirayla sınırlı değil, biliyorsunuz, 5510'da bu 20 liranın 10 katına artırılma yetkisi var. Dolayısıyla, sizin bu 2 lirayı 20 liraya artırmanız aslında her bir başvuruda Bakanlık tarafından belirlenecek katsayı çarpımıyla, her bir başvuru için, zaten zor geçinen o emeklinin 200 liraya kadar katkı payı ödemesi anlamına gelecek. Soruyorum size, yılda 20 defa devlet hastanesine gitmek zorunda olan kronik bir hasta 14.000 küsur lira emekli maaşıyla yaşamak zorunda kalırken bu kadar yüksek katkı payı gerçekten sizin içinize siniyor mu ya? Hiç olmazsa buna hayır deyin. Bu kabul edilemez, asla kabul edilemez. (CHP sıralarından alkışalar)

Değerli milletvekilleri, 6331 sayılı Kanun'da da bir sürü sorun olduğunu burada dile getirdik. Eğer biz çalışma hayatıyla ilgili, hem iş yeri hekimlerinin hem iş güvenliği uzmanlarının özerkliğini sağlayacak düzenlemeler yapamazsak iş cinayetlerini engellememiz mümkün değil, bunu defalarca dile getirdik ama maalesef, kanunda buna ilişkin de bir düzenlemeyi göremiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Pala, tamamlayın lütfen.

KAYIHAN PALA (Devamla) - Değerli milletvekilleri, gerek teklifin tamamı üzerine gerekse de maddeler üzerine yaptığımız değerlendirmelerde çok açık bir şekilde ortaya koyduğumuz gibi sağlık, sosyal güvenlik ve iş sağlığı ve güvenliği alanında çeşitli düzenlemeler getiren bu kanun teklifini emekçilerin, emeklilerin, işsizlerin, ev kadınlarının, öğrencilerin, sağlık çalışanlarının ve iş sağlığı ve güvenliği alanında çalışanların yararına olmadığı için reddediyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

SERKAN SARI (Balıkesir) - Vicdanı olan herkes reddeder Hocam.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, kanun teklifi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik sistemle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen sayın milletvekillerinin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen milletvekillerinin oy pusulalarını oylama için verilen süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

 

BAŞKAN - Açık oylama sonucunu açıklıyorum:

“Kullanılan oy sayısı : 332

Kabul : 247

Ret : 85 [4]

 

 Kâtip Üye Kâtip Üye

 Muhammed Adak Kurtcan Çelebi

 Mardin Ankara"

 

Teklif kabul edilmiş ve yasalaşmıştır.

Gündemimizdeki konular tamamlanmıştır.

Alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri görüşmek üzere 9 Ocak 2025 Perşembe saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 00.41


[1] 175 S. Sayılı Basmayazı 7/1/2025 tarihli 44’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

[2] Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.

[3] Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.

[4] Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.