TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

47'inci Birleşim

14 Ocak 2025 Salı

 

 

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kayseri Milletvekili Şaban Çopuroğlu’nun, Kayseri'ye yapılan çalışmalara ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Elâzığ Milletvekili Gürsel Erol’un, Elâzığ'ın ve Tunceli'nin depreme hazırlıklı kent hâline getirilmesine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Giresun Milletvekili Ertuğrul Gazi Konal’ın, Giresun fındığına ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Levent Uysal’ın, çocuklara ev ödevi verilmesine ilişkin açıklaması

2.- Zonguldak Milletvekili Eylem Ertuğ Ertuğrul’un, DMD ve SMA hastası çocuklara ilişkin açıklaması

3.- Şanlıurfa Milletvekili Cevahir Asuman Yazmacı’nın, AK PARTİ Şanlıurfa 8'inci Olağan İl Kongresi'ne ilişkin açıklaması

4.- Konya Milletvekili Barış Bektaş’ın, Konya'da sivil havalimanı ve sis dağıtma sistemlerinin eksik olduğuna ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Yücel Arzen Hacıoğulları’nın, pop operasyonlarına ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Celal Fırat’ın, depremzedelerin barınma sorununa ilişkin açıklaması

7.- Şanlıurfa Milletvekili Ferit Şenyaşar’ın, kayyum atamasına ilişkin açıklaması

8.- Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan’ın, savunma sanayisi hamlelerine ilişkin açıklaması

9.- Amasya Milletvekili Reşat Karagöz’ün, Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat'a ilişkin açıklaması

10.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Aydın'daki AMATEM projesine ilişkin açıklaması

11.- Burdur Milletvekili İzzet Akbulut’un, Burdur'un 3'üncü yatırım teşvik bölgesinde olmasına ilişkin açıklaması

12.- Adana Milletvekili Bilal Bilici’nin, Mersin'de katıldıkları programlara ve Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat'a ilişkin açıklaması

13.- Şırnak Milletvekili Nevroz Uysal Aslan’ın, kamu emekçilerinin 13 Ocakta yaptıkları iş bırakma eylemine ilişkin açıklaması

14.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, sağlıkta tek tip maaş ödeme sistemine ilişkin açıklaması

15.- Şanlıurfa Milletvekili Dilan Kunt Ayan’ın, kayyum atamasına ilişkin açıklaması

16.- İstanbul Milletvekili Kezban Konukçu’nun, kadın cinayetlerine ilişkin açıklaması

17.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde'nin Bor ilçesindeki Kılavuz ve Halaç Göletlerine ilişkin açıklaması

18.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, Adana'nın bazı ilçelerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

19.- Mersin Milletvekili Gülcan Kış’ın, Mersin'de turizm alanı olarak ilan edilen bölgelere ilişkin açıklaması

20.- Çorum Milletvekili Mehmet Tahtasız’ın, kırmızı kart eylemine ilişkin açıklaması

21.- Tunceli Milletvekili Ayten Kordu’nun, Dersim'deki hak sahiplerinin mağduriyetlerine ilişkin açıklaması

22.- Tekirdağ Milletvekili Nurten Yontar’ın, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının sosyal yardım ödemelerinde yaptığı artışa ilişkin açıklaması

23.- Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan’ın, deprem bölgesinde doğrudan temin yoluyla yapılan alımlara ilişkin açıklaması

24.- Antalya Milletvekili Şerafettin Kılıç’ın, 2025 yılının "Aile Yılı" olarak ilan edilmesine ilişkin açıklaması

25.- Sakarya Milletvekili Ayça Taşkent’in, yapılan zamlara ilişkin açıklaması

26.- Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara’nın, Samandağ'ın Çöğürlü Mahallesi'ndeki kalker işletmesine ilişkin açıklaması

27.- Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, Yılmaz Özdil, Edip Akbayram ile Selim İleri'ye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın ölüm yıl dönümüne; maaşlara, hızlı tren biletlerine ve köprü geçiş ücretlerine yapılan zamlara, 2025 yılının "Aile Yılı" olarak ilan edilmesine ve kayyum atamalarına ilişkin açıklaması

28.- İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu’nun, 12 Ocak 2024'te şehit edilen İstihkâm Sözleşmeli Er Muhammed Tunahan Evcin'e, Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın 102'nci, Mehmet Emin Yurdakul'un 81'inci, Rauf Denktaş'ın 13'üncü vefat yıl dönümlerine, Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümüyle ilgili davaya, İYİ Parti Genel Başkanı Dursun Müsavat Dervişoğlu'nun sosyal medya üzerinden tehdit edilmesine ve buna neden sessiz kalındığına ilişkin açıklaması

29.- Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın, 2025 yılının "Aile Yılı" olarak ilan edilmesine, aileye verilen desteklere, kadın kamu çalışanlarına yönelik yapılabilecek bazı iyileştirmelere, emekliler ve memurlar için istediklerine ilişkin açıklaması

30.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, Behçet Cantürk'e ve faili meçhullere, Anayasa Mahkemesinin Türk Ceza Kanunu'nun bazı maddelerini 2'nci kez iptal etmesine, vergilere, kayyum atamalarına ve vesayete ilişkin açıklaması

31.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat'a, itibar suikastına, Türkiye İhracatçılar Meclisinin 4 Ocakta yayımladığı veriye, yenidoğan çetesi skandalına, Yılmaz Özdil'e, 2025 yılının "Aile Yılı" olarak ilan edilmesine, hakkı yenen herkes için kırmızı kart gösterdiklerine ve seçim istediklerine ilişkin açıklaması

32.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın vefat yıl dönümüne, 2025 yılının "Aile Yılı" olarak ilan edilmesine ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde dün açıklanan yol takvimine, Filistin'e ve Ankara Milletvekili Murat Emir'in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

33.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül'ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

34.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Aşıla’nın, vergilerdeki ve köprü geçiş ücretlerindeki artışa ilişkin açıklaması

35.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, kamuda görev yapan mühendislerin ve veteriner hekimlerin taleplerine ilişkin açıklaması

36.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, otoyol geçiş ücretlerine yapılan zamlara ilişkin açıklaması

37.- Gaziantep Milletvekili Melih Meriç’in, açıklanan doğum teşviklerine ilişkin açıklaması

38.- Antalya Milletvekili Aykut Kaya’nın, yeni Manavgat Devlet Hastanesine ilişkin açıklaması

39.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Sait Yaz’ın, 2025 yılının "Aile Yılı" olarak ilan edilmesine ilişkin açıklaması

40.- Tokat Milletvekili Kadim Durmaz’ın, Tokat'ta asma yaprağı ve üzüm üretimi için yapılması gerekenlere ilişkin açıklaması

41.- Konya Milletvekili Mehmet Baykan’ın, CHP Genel Başkan Yardımcısı Erhan Adem'in Iğdır Şeker Fabrikasıyla ilgili açıklamasına ilişkin açıklaması

42.- İstanbul Milletvekili Burak Akburak’ın, LÖSANTE Hastanesine ilişkin açıklaması

43.- Osmaniye Milletvekili Asu Kaya’nın, Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat'a ilişkin açıklaması

44.- Mersin Milletvekili Burhanettin Kocamaz’ın, kamu hizmetlerine ve yatırımlarına yapılan zamlara ilişkin açıklaması

45.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Konya Milletvekili Mehmet Baykan'ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

46.- Konya Milletvekili Mehmet Baykan’ın, Ankara Milletvekili Murat Emir'in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

47.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Konya Milletvekili Mehmet Baykan'ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

48.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, İstanbul Milletvekili Mustafa Demir'in DEM PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

49.- Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in, kayyum atamalarına ilişkin açıklaması

50.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, İstanbul Milletvekili Mustafa Demir'in DEM PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

51.- İstanbul Milletvekili Mustafa Demir’in, Muş Milletvekili Sezai Temelli'nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

52.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, İstanbul Milletvekili Mustafa Demir'in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

53.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, 178 sıra sayılı Kanun Teklifi'ne ilişkin açıklaması

54.- Muş Milletvekili Sümeyye Boz’un, 2025 yılının "Aile Yılı" olarak ilan edilmesine ilişkin açıklaması

55.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, Çanakkale Bayramiç'te ağaç kesimine devam eden bir işletmeye ilişkin açıklaması

56.- Ankara Milletvekili Aliye Timisi Ersever’in, Mamak Devlet Hastanesine ilişkin açıklaması

57.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş'ın 178 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde DEM PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Saadet Partisi Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya tarafından, kamu ihalelerinde kaynakların etkin kullanımı, kamu yararının korunması ve hesap verilebilirliğin sağlanması için alınacak tedbirlerin ve yapılacak düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla 14/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 14 Ocak 2025 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- İYİ Parti Grubunun, Afyonkarahisar Milletvekili Hakan Şeref Olgun ve 19 milletvekili tarafından, Akademi Giriş Sınavı sisteminin öğretmen atamalarına etkilerinin araştırılarak olası sakıncaların önlenmesine yönelik tedbirlerin geliştirilmesi amacıyla 29/11/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 14 Ocak 2025 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- DEM PARTİ Grubunun, Mersin Milletvekili Ali Bozan ve arkadaşları tarafından, Mersin Akdeniz Belediyesine kayyum atanmasının yaratacağı sorunların araştırılması amacıyla 14/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 14 Ocak 2025 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Murat Emir ve arkadaşları tarafından, kayyum atanan belediyelerde yürütülen süreçlerin şeffaf bir şekilde ortaya çıkarılması amacıyla 14/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 14 Ocak 2025 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, 178 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların süresinin en fazla 2 konuşmacı tarafından kullanılmasına ilişkin önerisi

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Samsun Milletvekili Mehmet Karaman’ın, (2/2183) esas numaralı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/89)

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Ankara Milletvekili Murat Alparslan ve Zonguldak Milletvekili Saffet Bozkurt ile 102 milletvekilinin Türkiye Adalet Akademisi Kanun Teklifi (2/2793) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı:178)

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Muhammed Ali Fatih Erbakan'ın, Gelişen Sekiz Ülke (D-8) Ekonomik İşbirliği Teşkilatına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/20904)

2.- Muğla Milletvekili Cumhur Uzun'un, emeklilerinin maaşlarının iyileştirilmesi talebine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/21158)

3.- Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak'ın, ülkemizde bulunan geçici koruma altındaki Suriyelilere ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/21159)

4.- İstanbul Milletvekili Doğan Bekin'in, ÖTV muafiyetinden yararlanarak araç satın alan engelli vatandaş sayısına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın cevabı (7/21312)

5.- Edirne Milletvekili Ediz Ün'ün, 23 Nisan 2024 tarihinde yapılan kutlamalar kapsamında hizmet alımları için yapılan ödemelere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Bekir Bozdağ'ın cevabı (7/21410)

14 Ocak 2025 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER

KÂTİP ÜYELER: Asu KAYA (Osmaniye), Havva Sibel SÖYLEMEZ (Mersin)

----- 0 -----

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47'nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı birinci söz, Kayseri'ye yapılan çalışmalar hakkında söz isteyen Kayseri Milletvekili Sayın Şaban Çopuroğlu'na aittir.

 Buyurun Sayın Çopuroğlu.

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kayseri Milletvekili Şaban Çopuroğlu’nun, Kayseri'ye yapılan çalışmalara ilişkin gündem dışı konuşması

 

ŞABAN ÇOPUROĞLU (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son günlerde bazı şehirlerin pastırma, sucuk ve mantıya sıkça sahip çıkmaya çalıştığını görüyoruz, bir sabah kalkıyorsunuz birileri sahip çıkmış, diğer gün başka birileri. Buradan alenen söylüyorum: Bu tatların ana vatanı Kayseri'dir; taklitler asıllarını yansıtır, bu lezzetler taklit edilebilir. Ancak şehrimiz sadece lezzetten ibaret değildir elbette. Altından, üstünden tarih fışkıran Kayseri'mizin doğal ve insan zenginliği asla taklit edilemez. İşte, tam da burada bahsetmek istediğim konu bu zenginliklerimiz.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, 2025 Yılı Kültür Yolu Festivali'ne Kayseri de dâhil oldu. Bu durup dururken, kuru kuruya olmuş bir şey değil elbette. Kayserinin altı da üstü de tarih dolu, kültür dolu. "Nedir bunlar?" diyorsunuz gibi duyuyorum. Hemen izah edeyim: "Yeraltı zenginlikleri" deyince petrol ve doğal gazdan bahsetmek isterdim ama maalesef, bizim şehrimizde yok. Kısır siyasete konu edilip "Vardı.", "Yoktu." denilse de gaz Sakarya'da, petrol Güneydoğu'da çıktı, çıkmaya devam ediyor çok şükür. Demek ki neymiş? Memlekette gaz da petrol de varmış.

Şehrimize tekrar dönecek olursak, bizim şehrimizde Yamula isimli bir mahallemiz var. Son yıllarda yapılan kazılarda üç beş bin yıllık değil, bir iki milyonluk hiç değil, tam yedi buçuk milyon yıllık mamut fosilleri keşfedildi. "Peki, bunda ne var ki bize anlatıyorsunuz?" diyebilirsiniz ama elin oğlu hiç öyle demiyor, binlerce kilometre uzaktan gelip, bu tarihî kalıntıları yerinde inceleyip buna fokuslanıyor. Elbette, bu yeterli mi? Tabii ki değil. Latin Amerika'dan İngiltere'ye, oradan Rusya'ya kadar milyonlarca müntesibi bulunan Saint George Kilisesi de bir başka tarihî maden. AK PARTİ iktidarlarında sahip çıkılan bu eserlerin teker teker gün yüzüne çıktığına 2025 ve sonraki yıllarda hep birlikte şahit olacağız inşallah.

Diğer yandan, ilimiz son yıllarda TV filmlerinin platosu hâline gelmeye başladı. Bunlarla beraber hem yurt içinden hem yurt dışından turist akını şehrimizde artmaya başlayınca hem çeşitlilik hem de geldikleri ülke sayısı arttı, havalimanı ihtiyacının ortaya çıktığı bir kez daha görülmüş oldu. Tabii, ilk günlerde havalimanıyla alakalı, temel atıldığında "Yapamazsınız, bu sadece laftan ibaret." diyenler, şimdi kipir kipir bu havalimanını kullanmaya devam ediyorlar; kullansınlar, helalühoş olsun ama küçük, basit, yerel siyasete alet edilmemesi gerektiği kanaatini taşıyoruz.

Tabii, şehrimiz insanlarının ticarete yatkın bir yapısı var. Milattan önce 4 bin yıllarına kadar uzanan bir tarihte memleketimizde ticari anlaşmaların yapıldığı -kâğıt olmadığı için taşa yazılan, pişirilip bugünlere kadar taşınan- birçok tablet var Kayseri'de. Bu tabletlerimiz özellikle o tarihe ışık tutuyor, Kayseri'nin ticari kapasitesine ışık tutuyor. Tabii, tabletler sadece ticaretten mi bahsediyor? Tabii ki değil, bazen de gelin-kaynana tartışmalarının da bu tabletlerde yer aldığını görüyoruz. Özetle, bunların gün yüzüne çıkarılması için gayret eden yerel idarecilerimiz ve Bakanlığımıza birçok teşekkürümüz var.

Tabii, bunları anlatırken, şehrimizdeki havalimanının bu sürece katkı vermesi bir tarafa, bundan sonraki süreçlerde de şehrimizin değişik yerlerinde farklı medeniyetin izleri var. Bunları gelirken, giderken ziyaret eden birçok yabancı turistin birçok ülkede Kayseri'den övgüyle, sitayişle bahsettiğine şahit oluyoruz.

Tabii, Kayseri'mizin yer altı zenginliklerinden bahsettiğimizde yer üstü zenginliklerinden de bahsetmemiz gerekiyor. Nedir bu yer üstü zenginlikleri? Müteşebbislerimiz? Müteşebbis nedir? Kayseri'nin sanayicisidir, iş adamıdır; kazanır, kazandığını işine yatırır ve hayra harcar. Bunun örneği var mı? Var. Neresi? İçinizde Erciyes Üniversitesini bir şekilde ziyaret etmiş olan birileri varsa, binaların üzerinde yazılı kişilerin isimlerini görünce, Kayseri'nin bu işte ne kadar önemli bir iş yaptığını belirtmek için en büyük sebep olduğunu düşünüyoruz.

Tabii, burada, özellikle ticari zekâsıyla gündeme gelen Kayseri'miz mobilyada ve diğer sektörlerde ciddi manada hem ülkemizde hem de yurt dışında ses getirmeye devam ediyor. Hem fuarcılık açısından... Dokuz yıl önce Kayseri'de yapılan fuarların devamı olarak -hâlen Kayseri'de fuarlar yapılıyor, bir yılda ondan fazla fuar yapılıyor ama denk geldiği için söylüyorum- gelecek hafta itibarıyla da dünyada, Türkiye'de Kayseri'nin mobilyadaki ağırlığını gösteren mobilya fuarı İstanbul'da yapılıyor, ziyaret etmenizi özellikle tavsiye ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen.

ŞABAN ÇOPUROĞLU (Devamla) - Evet, süre çok fazla olmadığı için burada birkaç kelam edip, sözlerime son verip yerime geçmek istiyorum.

Tabii, bizler üretimle, ihracatla uğraşırken, memleketimize katkı sunmaya çalışırken, Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde ülkemize hizmet etmeye çalışırken birileri çıkıp "Onları Türkiye'nin tarihinden silip evlerine yollayacağız." deme gafletinde bulunuyor. Bence çok iddialı konuşmayın. Bu cümlelerin benzerini 5 Kasımda Amerika'daki Başkan söyledi, şimdi eşyalarını topluyor yani bu işler söylemekle olmuyor.

Bir de bu kırmızı kart çıktı, sanki ortalık stat, herkese kırmızı kart gösteriyorsunuz. Bu kırmızı kartı siz gösterirken karşınızdan İzmir Büyükşehir Belediyesindeki işçiler de çıkıp size kırmızı kart gösteriyor. Tabii, kırmızı mı bordo mu zaman gösterecek.

Tabii, burada şunu söylemek istiyorum: Çalış, çalış, nereye kadar, biraz dinlenmek lazım, bu mevsimde en iyisi tatil. Nasıl bir tatil? Tabii ki yakışan kayak tatili, adres Kayseri. Bence çıkın çıkın gelin diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler.

Gündem dışı ikinci söz, Elâzığ ve Tunceli'nin depreme hazırlıklı kent hâline getirilmesi hakkında söz isteyen Elâzığ Milletvekili Sayın Gürsel Erol'a aittir.

Buyurun Sayın Erol. (CHP sıralarından alkışlar)

 

2.- Elâzığ Milletvekili Gürsel Erol’un, Elâzığ'ın ve Tunceli'nin depreme hazırlıklı kent hâline getirilmesine ilişkin gündem dışı konuşması

 

GÜRSEL EROL (Elazığ) - Sayın Başkanım, öncelikle bu gündem dışı söz talebimizi değerlendirdiğiniz için size teşekkür ederim. Mesainin olmadığı bir günde sizi aradım, rahatsız ettim ve talepte bulundum.

Ayrıca, benden önce konuşan Kayseri Milletvekilimize arkadaşlar bir daha kırmızı kart göndersin, kırmızı kartın ne anlama geldiğinin hâlâ farkında değil.

MURAT EMİR (Ankara) - Hemen, hemen.

GÜRSEL EROL (Devamla) - Sayın Grup Başkan Vekilim, demek ki bir daha anlatma ihtiyacımız var.

Sayın milletvekilleri, aslında dün Türkiye'de gelişen, Beşiktaş'ta yapılan operasyonla ilgili konuya da değinmek isterim. Grup Başkan Vekillerimiz, parti sözcülerimiz ve milletvekillerimiz mutlaka bu konuyu konuşacaklardır ama Türkiye'de en büyük sorunlardan biri şu anda bence, siyasetin saygınlığının yitirilmesi, insanların siyasete olan güveninin sarsılması. Bunun nedeni de şu: Bir belediye başkanıyla ilgili soruşturma da açılabilir, bir belediye başkanıyla ilgili dava da açılabilir ama bir belediye başkanı sonuçta her ne kadar bir kamu yöneticisiyse, aynı zamanda siyasi sıfatlarından, ünvanlarından ve siyaseten o göreve gelmiş kişidir. Yani onun sabah beşte evden alınması, polis nezaretinde götürülmesi doğru bir yaklaşım değildir. Bakın, Türkiye'de adliye binalarında, mahkeme salonlarında yargıçların arkasında bir şey yazar: "Adalet mülkün temelidir." Yani ne demek? Adalet devletin temelidir. Eğer siz devletin temelini adaletin size verdiği güçle bozarsanız ve itibarsızlaştırırsanız siyaset de itibarsızlaşır.

Bu anlamda şu bilgiyi de sizinle paylaşmak isterim; biz 21 milletvekili -DEVA Partisinden Tekirdağ Milletvekilimiz Cem Avşar da bize, Cumhuriyet Halk Partili milletvekili heyetimize eşlik etti- hafta sonu, cuma, cumartesi günü Tunceli ve Elâzığ'daydık. Tunceli'de ve Elâzığ'da olmamızdaki amaç şuydu: Bilim adamlarının özellikle son zamanlarda ciddi uyarıları var yani Tunceli ve Bingöl depremiyle ilgili ciddi uyarıları var, bunlarla ilgili önlemlerin alınmasıyla ilgili de tedbirlerin alınmasıyla ilgili de önerileri var. Tunceli'ye ve Elâzığ'a gitmeden önce ilgili bilim adamlarını Ankara'ya çağırarak heyetimize bu depremin riskleriyle ilgili... Olası bir deprem sonucunda Elâzığ'ın, Tunceli'nin Bingöl'ün nasıl etkileneceği konusunda Naci Görür Hocayı çağırdık ve Naci Görür Hoca bizi bilgilendirdi. Arkasından Tunceli'ye ve Bingöl'e gittik. Tunceli Valisine de buradan teşekkür ederim, deprem öncesi, Valilik yetkisini kullanarak inanılmaz tedbirler almaya başlamış ve milletvekili heyetimize kendisi bir sunum yaparak aldığı tedbirlerle ilgili bilgilendirdi. Ama görünen o ki Hükûmetin, devletin, ilgili bakanlıkların bu işe el atması lazım çünkü Tunceli'de ve Bingöl'de olacak bir deprem... O bölgede depremin şiddetinden kaynaklı ve bazı bölgelerdeki su seviyesinin yüksek olmasından kaynaklı, Ovacık'ta veya Bingöl'de 7,4 büyüklüğünde olası bir depremin bölgeye yansımasının bazı bölgelerde 10 büyüklüğünde olacağı ifade edildi. Bu da taş taş üstünde kalmama riskini yaratan bir deprem süreci. Bu anlamda, o bölgeye yatırımların gelmesiyle ilgili, o bölgede planlamaların yapılmasıyla ilgili tedbirlerin önceden alınması lazım.

Bakın, biz 2020 yılında Elâzığ'da bir deprem yaşadık ve gerçekten o süreçte TOKİ konutlarının hızlı bir şekilde yapılması, mağduriyetlerin giderilmesi ve hak sahiplerine verilmesiyle ilgili sürecin hızlı işlemesinden kaynaklı, 2023 depreminde Elâzığ hiç etkilenmedi, bir tek bina yıkılmadı, bir tek can kaybımız olmadı. Hatta, ben gelen milletvekili arkadaşlarımızı Elâzığ'da TOKİ konutlarında gezdirdim, "Yerinde görün." dedim ve orada çok doğru işler yapıldı. Eksikler yok muydu? Vardı tabii ki. Hatalı yapılan işler var mıydı? Onlar da vardı ama uyarılarımız ciddiye alındı, zaman içerisinde eksiklikler giderildi ve insanların can ve mal güvenliği sağlandı. Şimdi, önceden, bir deprem öncesi tedbir alınırsa olası bir depremde yurttaşlarımızın can ve mal güvenliği teminatı oluşturulacak orada.

Bingöl depremi özellikle Elâzığ'da 3 ilçeyi tehdit etmekte -Sayın Milletvekilim, siz de iyi bilirsiniz- Karakoçan, Kovancılar, Palu ilçelerini. Elâzığ için konuşuyorum, bu 3 ilçede yaşayan nüfus sayımız 100 bin. 100 bin nüfuslu 3 ilçemizi tehdit eden, bir, hemen yanı başımızdaki sınır ilimiz Bingöl, buralarda gerekli tedbirlerin alınması lazım; iki, Tunceli. Tunceli, alt yapısından kaynaklı, zemininden kaynaklı, binalarından kaynaklı çok büyük risklere açık. İlin Valisi son derece doğru tedbirler almış; Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okulların yıkımıyla ilgili, güçlendirilmesiyle ilgili, kamu binalarının yıkılmasıyla ilgili, yeniden yapılması ve güçlendirilmesiyle ilgili şimdiden önlemler almış, şimdiden konteyner kentler oluşturmuş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Deprem söz konusu olunca, depremi kim dile getirirse ilave bir dakika benden.

Buyurun.

GÜRSEL EROL (Devamla) - Sağ olun Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Yani Valilik yetkisiyle alabileceği, bütün tedbirlerin alınmasıyla ilgili yetkilerini iyi niyetli ve samimi bir şekilde kullanmış. Burada yapılması gereken, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının bu süreci hızlandırması, Ulaştırma Bakanlığının olası bir depremden önce, ulaşım ağının bir an önce sağlanmasıyla ilgili yolların güvenliğini alması, köprüleri güçlendirmesi... Tunceli'nin depreme dirençli bir kent hâline getirilmesiyle ilgili halkın da sivil toplum örgütlerinin de Tunceli'deki bürokrasinin de talebi var.

Biz, oluşturulan heyet olarak, ilgili bakanları da ziyaret edeceğiz; önce Sayın Genel Başkanımıza hazırladığımız raporu sunacağız, sonra ilgili bakanları ziyaret edeceğiz. Bugünden sizleri bilgilendirerek, Meclisin de bu konuya, bu sürece katkısını isteyerek, Tunceli'nin depreme dirençli bir kent hâline getirilmesiyle ilgili tüm milletvekillerimizin duyarlılığını bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Erol.

Gündem dışı üçüncü söz, Giresun fındığı hakkında söz isteyen Giresun Milletvekili Sayın Ertuğrul Gazi Konal'a aittir.

Buyurun Sayın Konal. (MHP sıralarından alkışlar)

 

3.- Giresun Milletvekili Ertuğrul Gazi Konal’ın, Giresun fındığına ilişkin gündem dışı konuşması

 

ERTUĞRUL GAZİ KONAL (Giresun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, seçim bölgem Giresun için maddi ve manevi büyük önem arz eden Giresun fındığıyla alakalı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Genel Kurulu ve yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Antik Çağ'dan bugüne kadar birçok tarihî kaynakta belirtildiği üzere, fındığın başkenti Giresun'dur. 1400 yılında İspanya Kralı III. Henry'nin Timur'la görüşmeye gönderdiği elçinin seyahatnamesinde Giresun bölgesinden fındık yüklü bir gemiyle İstanbul'a gittiğini not olarak düşmesi, daha sonra 1700'lü yıllarda Osmanlı ile Fransa arasında Giresun fındığının ilk uluslararası tarihî anlaşma yapılması bunun ilk kaynaklarındandır. 1700'lü yılların sonlarına geldiğimizde, fındığın Rusya, Romanya, Belçika, İsviçre, Almanya, Sırbistan, Marsilya gibi birçok ülkeye dış ticaret anlaşmasıyla sevk edildiği tarihî kaynaklarda belirtilmiştir. Bu saydığım ülkelerin birçoğunun 1900'lü yıllara geldiğimizde Giresun'da konsoloslukları ve ticaret merkezlerinin olduğu Giresun'un hem şehir tarihinde hem de tarihî binalarımızda hâlen izlerini taşımaktadır. 1900'lü yıllarda dünyanın tek fındık üretim ve satış merkezi Giresun'du. 1937 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi açılış konuşmasındaki "Fındık başta olmak üzere, ülkemizdeki stratejik ürünlerimiz için birlikler kurmalıyız ve korumalıyız." talimatıyla 1938 yılında Giresun'da FİSKOBİRLİK kurulmuştur. Ancak daha sonrasında, ülkemizde birçok stratejik ürün koruma altına alınırken, fazlalık tarım arazilerinden sökülürken fındık aksine, yasak olmasına rağmen birçok şehrimizde ve bölgemizde dikim sahaları oluşturularak artırılmış, yetmemiş, Gürcistan, Yunanistan, İtalya gibi farklı ülkeler dâhil, Türkiye'deki bazı kurumlar vasıtasıyla dikim sahaları oluşturmuştur. 1900 yılında dünyanın tek merkezi olan Giresun, şu anda Türkiye'de üretim rekoltesinde 5'inci sıraya düşürülmüştür. Her şeye rağmen, her nerede üretilirse üretilsin kalori, yağ ve lezzet bakımından Giresun fındığı dünyada liderliği kimseye kaptırmamıştır. Yıllardan beri olduğu gibi bu yıl da başta Avrupa ülkeleri olmak üzere en çok arz talep edilen ve ülkemizde ihracatta yine rekor kırarak üretimde geride olsa da ihracatta 1'inci olan ürün Giresun fındığı olmuştur. Peki, dünyanın en lezzetli ve en kaliteli fındığını üreten Giresunlu ürettiği ürünün değerini kazanabiliyor mu? İşte, burada kocaman bir soru işaretiyle karşı karşıya kalıyoruz. Tabii ki kimse yanlış anlamasın ancak bu bir gerçektir ki 24 ayar altın ile 18 ayar altın aynı değildir veya kaliteli bir kumaş elbise ile polyester düz bir elbisenin bu zamanda aynı değerde olma imkânı var mıdır? Ama baktığımızda, zor şartlarda, yüzde 70 eğimli arazilerde her yıl ölümlü ve onlarca yaralanmalı çiftçilik yapan Giresun fındığı üreticisi, fındığını bahçesinden tüketiciye getirdiği döneme kadar 4-5 defa, eliyle kendi işçilik yaparak kalitenin artmasında büyük rol oynamaktadır. Verdiği emeğin karşılığını diğer illerimizde daha az ve zahmetsiz bir şekilde kazanan, alternatif ürünleri ve kazançları da olan üreticimiz karşısında bizim üreticimiz zayıf düşmektedir.

Diğer bölgelerimizde toplanan fındık kavşağından ayrılıp, kurutulup tüccara verilirken Giresun'da fındığımız, güneşte kurutulma esnasında vantilatörle ve hava yardımıyla içerisindeki bütün yabancı maddeler, toz ve yapraklar arındırılıp akabinde tek tek elden geçirilerek çürükler, koruklar ve kalitesiz fındık ayrılarak tüketiciye en kaliteli şekilde iletilmektedir. Bu da yetmezmiş gibi bir de Giresun'da tüccarımız randıman sistemi denilen bir sistemle elekten geçirerek fındığı vermektedir. Birinci sınıf Giresun kalite fındığı ile levant kalite fındığın arasındaki fark ise yalnızca 2 TL'dir. Oysaki Giresun kalite fındığının bu sürece gelmesinde ve kalitenin artması için yapılan işlemlerde ve kalitenin sağlanması için o dışa savrulan tozuydu, yaprağıydı derken kilo bazında baktığımızda bırakın 2 TL kazanmayı kiloda 10-15 TL çöpe attığımızın farkına varmamız gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERTUĞRUL GAZİ KONAL (Devamla) - Sayın Başkanım, bir dakika daha...

BAŞKAN - Buyurun, lütfen.

ERTUĞRUL GAZİ KONAL (Devamla) - Teşekkür ederim.

İşte, bu yüzden biz dünyanın en kaliteli ürününü ürettiğimiz Giresun fındığı için farkın diğer kalite fındıklardan en az yüzde 40 olması gerektiğine inanıyoruz. Yine, zor şartlarda üretim yapmaya çalışan Ordu-Trabzon-Giresun bölgesindeki üreticilerimizin alan bazlı desteklerinin daha fazla olması gerektiğini düşünüyoruz. Bununla alakalı çalışmalarını sürdüren Giresun kalite fındığının, Giresun fındık piyasasının ve üreticinin şartlarını iyileştirmeye çalışan ve mücadele eden Giresun Ticaret Borsasını ve ayrıca Ziraat Odasını buradan tebrik ediyor, başarılar diliyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler.

Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakikayla söz vereceğim, akış içerisinde diğer söz taleplerini de elden geldiğince karşılamaya çalışacağız.

İlk söz, bir mazeretle önceden bildiren Mersin Milletvekili Sayın Levent Uysal'a aittir.

Buyurun Sayın Uysal.

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Levent Uysal’ın, çocuklara ev ödevi verilmesine ilişkin açıklaması

 

LEVENT UYSAL (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın milletvekilleri, bugün buradan bir baba, bir amca, bir dayı olarak seslenmek istiyorum ve kıymetli öğretmenlerimizin de hoşgörüsüne sığınıyorum efendim. Lütfen çocuklarımıza ev ödevi vermeyelim çünkü çocuklar eve geliyorlar, dört saat beş saat ev ödeviyle uğraşıyorlar ve aileleriyle geçirecekleri hiçbir vakit olmuyor, hiçbir sevgiyi paylaşamıyorlar ve mutlak surette sadece ezbere dayalı bir eğitim alıyorlar. Onun için, ben de bir baba olarak kızım Elvin'le daha çok vakit geçirmek istiyorum, sevgiyi paylaşmak istiyorum bütün babalar gibi. Hatta Millî Eğitim Bakanımız Sayın Yusuf Hocamız da aynı fikirdedir diye düşünüyorum. Hele hele sömestir tatili oluyor, sömestirde de ödev vermeyelim; bırakın çocuklarımız biraz eğlensinler, aileleriyle biraz vakit geçirsinler. Şimdiden çocuklarımıza da iyi tatiller diliyorum.

Teşekkür ederim efendim.

Sağ olun, var olun.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Uysal.

Sayın Eylem Ertuğ Ertuğrul...

 

2.- Zonguldak Milletvekili Eylem Ertuğ Ertuğrul’un, DMD ve SMA hastası çocuklara ilişkin açıklaması

 

EYLEM ERTUĞ ERTUĞRUL (Zonguldak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DMD'li çocuklarımızın aileleri verilen sözlerin tutulmasını istiyorlar. Sağlık Bakanlığının verilerine göre 2020 ile 2024 yılları arasında DMD tanısı alan 7.455 hasta var ve tedavilerinde kritik rol oynayan ilaçlara ve gen terapisine Türkiye'de hâlâ ruhsat olmadığı için erişemiyorlar. Çocukları DMD ve SMA hastası olan aileler valilik izinleriyle başlattıkları kampanyalarla tedavi için gerekli parayı toplamaya çalışıyorlar. Bu ailelerden birisi de Zonguldak Çaycuma'da yaşayan Asaf Ali'nin ailesi. DMD hastası çocuklarının tedavisi için gerekli olan masrafı karşılamak için valilik izniyle kampanya başlatmış durumdalar. DMD ve SMA hastaları ilaçlarını istiyor, yaşam haklarını istiyorlar. Bu çocuklar bizim çocuklarımız; gelin, bu ailelerin feryadına hep birlikte ses olalım. "2025 Aile Yılı" dediniz; gelin, bu ailelere, bu çocuklara sahip çıkalım.

BAŞKAN - Sayın Cevahir Asuman Yazmacı...

 

3.- Şanlıurfa Milletvekili Cevahir Asuman Yazmacı’nın, AK PARTİ Şanlıurfa 8'inci Olağan İl Kongresi'ne ilişkin açıklaması

 

CEVAHİR ASUMAN YAZMACI (Şanlıurfa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hafta sonu Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın teşrifleriyle gerçekleştirdiğimiz AK PARTİ 8'inci Olağan İl Kongremiz vatandaşların ilgisi ve coşkusuyla demokrasi bayramına dönüştü. Şanlıurfa'mıza hiçbir zaman desteğini esirgemeyen, kentimizin sorunlarıyla yakından ilgilenen Sayın Cumhurbaşkanımıza kıymetli Şanlıurfalı hemşehrilerimiz de her daim olduğu gibi sevgilerini gönülden gösterdiler. AK PARTİ İl Başkanımız Mehmet İlhami Günbeği'nin ve Yönetim Kurulunda yer alan kıymetli yol arkadaşlarımızın kutlu davamızı daha yukarıya taşıyacağına eminiz. AK PARTİ'mizin çatısı altında daha güçlü Türkiye, daha güçlü Şanlıurfa, daha güçlü ilçeleri için var gücümüzle çalışıyoruz. Ak davamızın bayraktarlığını yapan tüm teşkilat mensuplarımıza şükranlarımı sunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Barış Bektaş...

 

4.- Konya Milletvekili Barış Bektaş’ın, Konya'da sivil havalimanı ve sis dağıtma sistemlerinin eksik olduğuna ilişkin açıklaması

 

BARIŞ BEKTAŞ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya, 2,5 milyon nüfusuyla ve yıllık 3,5 milyar dolar ihracat hacmiyle ülkemizin en önemli kentlerinden biridir. Bu kritik önemi taşıyan bir kentte sivil havalimanı eksikliği ciddi bir soruna neden olmaktadır. Bu eksiklik yetmezmiş gibi kış aylarında yoğun sis nedeniyle mevcut havalimanındaki uçuşlar sık sık ertelenmekte ya da iptal edilmektedir. Bu durum Konya'nın hem dış dünyayla bağlantısını kesmekte hem de turizm ve ticaret gibi kritik sektörlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Yoğun sis kaynaklı bu mağduriyetin önüne geçmek için modern havacılık teknolojilerinden yararlanılması şarttır. Birçok havalimanında kullanılan sis dağıtma sistemlerinin Konya Havalimanı'na kurulması bu kronik sorunu çözecektir. Bu bağlamda, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığını tüm Konyalılar adına göreve davet ediyorum.

Saygılarımla.

BAŞKAN - Sayın Yücel Arzen Hacıoğulları...

 

5.- İstanbul Milletvekili Yücel Arzen Hacıoğulları’nın, pop operasyonlarına ilişkin açıklaması

 

YÜCEL ARZEN HACIOĞULLARI (İstanbul) - Sayın Başkan, Türkiye, popüler kültür ve sanat ortamı, menajer Ayşe Barım, oyuncu Serenay Sarıkaya ve müzik yapımcısı Mert Demir'in kirli ilişkileriyle çalkalanıyorken yazar Selim İleri'yi sessiz sedasız edebî âlemden ebedî âleme uğurladık. Edip Akbayram ise acı içinde hastanede yatıyor, acil şifalar diliyoruz Edip ağabeye. Bakın, düşüncesi ne olursa olsun Mert Demir ile Edip Akbayram'ı müzik başlığı altında bile bir araya getiremeyiz zira Edip Akbayram bir müzisyen, Mert Demir ise sadece bir popüler algı operasyonu. Bu tür pop operasyonlarla kültür ve sanat dünyamız çürütülüyor. Millî Eğitim Bakanlığımıza bağlı güzel sanatlar liselerinde, konservatuvarlarda, akademilerde binlerce genç sanatçının emeği, çabası, çilesi, popüler üç beş zevatla heba ediliyor. Bu çürümeye Türkiye Yüzyılı'nın sanatçıları "Dur!" diyecek; üstelik yarın değil, hemen şimdi.

BAŞKAN - Sayın Celal Fırat...

 

6.- İstanbul Milletvekili Celal Fırat’ın, depremzedelerin barınma sorununa ilişkin açıklaması

 

CELAL FIRAT (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Deprem bölgesindeki sorunlar hâlen devam ediyor. Üzerinden beş yıl geçmesine rağmen Elâzığ depreminin yaraları hâlen sarılmış değildir. Depremzedeler -özellikle yapılan evlerde- borçlandırılmış ama ne ödeyeceklerini bilmiyorlar, bu da büyük bir tartışma konusu hâline gelmiş vaziyette. Maalesef 6 Şubat depreminin mağdurlarının barınma sorunları hâlen devam ediyor. Malatya'ya, Adıyaman'a, Maraş'a, Hatay'a gidin; iskeleti kalmış binalar, her taraf toz toprak; yurttaşlarımız kışın ortasında çadırlarda kalıyorlar, konteynerlerde yaşam mücadelesi vermeye gayret ediyorlar. Lütfen depremzedelerin barınma sorunlarına artık çözüm üretilsin. Depremzedeler laf kalabalığından bıkmış, yorulmuş vaziyetteler; çözüm bekliyorlar.

BAŞKAN - Sayın Ferit Şenyaşar...

 

7.- Şanlıurfa Milletvekili Ferit Şenyaşar’ın, kayyum atamasına ilişkin açıklaması

 

FERİT ŞENYAŞAR (Şanlıurfa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Orta Doğu'da çatışmalar, savaşlar ve belirsizlikler yaşanıyor. Türkiye'nin kendi içinde yaşadığı siyasi ve ekonomik krizi düşündüğümüzde, önümüzde zorlu bir süreç duruyor. Dünyadaki şiddeti, ırkçılığı, milliyetçiliği ve savaşı gösteren resmi değiştirmek için, çözüm, her alanda ortak barış dilini yükseltmekten geçiyor. Ülkede yaşayan Kürtler ve temsilcileri toplumsal barış için büyük bir çaba içindedir. Birkaç cılız sesin dışında barışa ve sürece dair toplumsal bir tepki veya sert bir muhalefet yok. Bugün toplumda oluşan sessizliğin anlamı açık, toplum sürecin bu kez bozulmasını istemiyor. Barışın konuşulduğu bu süreçte belediyelere atanan kayyum ülkenin değerlerine zarar veriyor, ülkenin demokratik geleceğini düşünen herkes kayyuma karşı dik bir duruş göstermeli. Akdeniz Belediye Eş Başkanlarının ve Meclis üyelerinin tutuklanması siyasi bir karardır. Kayyum darbedir, darbeye "Hayır." diyoruz, onurlu barış için "Evet." diyoruz.

BAŞKAN - Sayın Mestan Özcan...

 

8.- Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan’ın, savunma sanayisi hamlelerine ilişkin açıklaması

 

MESTAN ÖZCAN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bulunduğumuz coğrafya itibarıyla caydırıcı savunma sanayisi hamlelerimizi sürekli geliştirmek zaruretindeyiz. 2002'de sektörde 56 olan firma sayımız bugün 3.500'ü geçti. Geçen yıl uzay, hava, kara, deniz elektronik harp ve AR-GE alanlarında birçok önemli projeyi hayata geçirdik. Millî muharip uçak KAAN'ın ve HÜRJET'in uçuş testleri devam ediyor, GÖKBEY helikopterlerinin ilk teslimatları da gerçekleştirildi. KIZILELMA testleri sürüyor, ANKA-3, Bayraktar TB3 ve TB2, Akıncı ve AKSUNGUR İHA'larının kabulleri yapıldı. TCG ANADOLU'ya ekipmansız iniş kalkış yapabilen SİHA tarihe geçti.

Bize bugüne kadar çok kart gösterdiniz ama artık eski Türkiye yok, siz bize karton kart gösterseniz de biz aziz milletimize yerli, millî uçak bilgisayarlarının kartlarını göstermeye devam edeceğiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın ufkuyla başlayan bu süreçte çalışkanlığı ve üretkenliğiyle Bakanımız Sayın Mehmet Fatih Kacır'ı ve Türk mühendislerini Gazi Meclisten tebrik ediyor, saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Reşat Karagöz...

 

9.- Amasya Milletvekili Reşat Karagöz’ün, Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat'a ilişkin açıklaması

 

REŞAT KARAGÖZ (Amasya) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Beşiktaş Belediye Başkanımız Sayın Rıza Akpolat'ın, çağrıldığı her an ifade vermeye gidebilecekken bir mesaj vermek istercesine sabah saatlerinde hukuksuz bir operasyonla gözaltına alınması halk iradesine yapılmış açık bir saldırıdır. Sandıktan çıkamayanlar hukuku sopa gibi kullanarak Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin halkla kurduğu bağları koparmak ve yerel yönetimlerdeki başarısını gölgelemek istemektedirler. Bu hukuksuzluklar iktidarın kaybetme korkusunun göstergesidir. Bir ülkede adalet iktidarın emrine girerse o ülkede zulüm başlar. İşte, bugün, Türkiye'de yaşanan tam da budur ama unutulmamalıdır ki zulümle abat olan akıbetiyle helak olur. Bu haksızlıklar karşısında susan, bu adaletsizliklere göz yuman herkes bu zulmün bir parçası olacaktır ama biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak sonuna kadar adaletin, demokrasinin ve halkın iradesinin yanında olmaya devam edeceğiz. Adalet yerini bulacak, halkın iradesi kazanacak.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Süleyman Bülbül...

 

10.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Aydın'daki AMATEM projesine ilişkin açıklaması

 

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Uyuşturucuyla mücadele kapsamında ölçümlenen atık su analizlerine göre metamfetamin kullanımında ilk sırada yer alan il ne yazık ki memleketim Aydın olmuştur. Buna rağmen bağımlılıkla mücadelede iyileştirici etkisi bilinen AMATEM bölgemizde hayata geçirilmemiştir. Sağlık Bakanına Aydın'da AMATEM kurulmasına ilişkin çalışmaları sordum. Bakanın yanıtı, Ağustos 2022'de Aydın'da 30 yataklı AMATEM yapılacağı duyurulmasına rağmen bugüne kadar hiçbir adım atılmadığının itirafı oldu. Aydın'da AMATEM projesi sekiz yıldır yerinde sayıyor. Çocuklarımızı, gençlerimizi uyuşturucu bataklığına sürükleyen bu karanlık düzende tedavi merkezlerinin arttırılması, bağımlıların tedaviye teşvik edilmesi konusunda çaba sarf edilmemektedir. Vatandaşı ekonomik darboğaza sokan, ülkeyi uyuşturucu baronlarının bir numaralı adresi hâline getiren AKP bağımlılıkla baş edemiyor. CHP iktidarında uyuşturucuyla mücadele edip çocuklarımızın, gençlerimizin bu batağa düşmesine göz yumanların peşini bırakmayacağız.

BAŞKAN - Sayın İzzet Akbulut...

 

11.- Burdur Milletvekili İzzet Akbulut’un, Burdur'un 3'üncü yatırım teşvik bölgesinde olmasına ilişkin açıklaması

 

İZZET AKBULUT (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; artık, Türkiye Büyük Millet Meclisinde şu yatırım teşvik bölgelerindeki kriterleri değiştirmek zorundayız. Aksi takdirde, 1'inci bölgede olan, 2'nci bölgede olan, 3'üncü bölgede olan az gelişmiş iller bu kaderi yaşamaya devam edecekler. Örneğin, seçim bölgem Burdur 3'üncü bölgede ama bu bölgede sıkışıp kalması gelişmesini engelliyor. Burdurlu hemşehrilerimiz "Burdur'da AVM yok." diyor ama AVM yapacak bir yatırımcı bulamıyoruz; "Özel hastane yok." diyor, özel hastaneyi getirecek yatırımcı bulamıyoruz. Sebebi, 3'üncü bölgeye sıkışıp kalmamız. Bu kriterlerin artık değişmesi ve az gelişmiş illerin kalkınabilmesi adına bu teşviklerle daha avantajlı iller hâline getirmek zorundayız diyorum. Burdur yok sayılmaya devam ederse, yaşanılacak ilk seçimde Burdur kırmızı kartını gösterecektir diyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Sayın Bilal Bilici...

 

12.- Adana Milletvekili Bilal Bilici’nin, Mersin'de katıldıkları programlara ve Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat'a ilişkin açıklaması

 

BİLAL BİLİCİ (Adana) - Geçtiğimiz hafta Genel Başkanımız Özgür Özel Bey'le beraber bir dizi programa katıldık Mersin ilinde. O gün yine çarşı pazar dolaşırken Türkiye'nin her tarafında olan tabloyu tekrar gördük; fakirlik, açlık, sefalet ve geçim sıkıntısını gördük. Başta emekliler olmak üzere işçi ve asgari ücretlilerin durumu gerçekten bu mudur, buna mı layıktır? Bunu sormak istiyorum.

Bu yetmezmiş gibi bir de bunun üstüne Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat'a yapılan bu operasyon antidemokratik işlemlerden vazgeçilmediğini göstermekte. 31 Mart yerel seçimlerinde gösterilen sarı kartın kırmızı karta dönüşeceğini buradan ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Nevroz Uysal Aslan...

 

13.- Şırnak Milletvekili Nevroz Uysal Aslan’ın, kamu emekçilerinin 13 Ocakta yaptıkları iş bırakma eylemine ilişkin açıklaması

 

NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sefalet zammı değil, emeğin hakkını talep eden kamu emekçileri 13 Ocakta 81 ilde iş bırakma eylemi yaptı. Bizler bütçe sürecinde Komisyonda, Kurulda, burada "Savaşa, çözümsüzlüğe, sömürüye değil; barışa, çözüme, toplumsal cinsiyete duyarlı, emeğe dönük bütçe." demiştik. 13 Ocakta da emeğin yanında, dayanışma ve destek için değil bir arada ortak mücadeleye duyduğumuz inançla alanlardaydık. Emekçileri, emeklileri, halkı yoksulluğa ve güvencesizliğe mahkûm eden sermaye yanlısı düzene karşı yükselen sesi selamlıyoruz. Eşit işe eşit ücret, adil gelir dağılımı ve diğer tüm taleplerini sahipleniyoruz. İnsanca onurlu bir yaşam için ekmek de istiyoruz, barış da. Emek ve demokrasi mücadelesini sürdürecek ve mutlaka kazanacağız.

BAŞKAN - Sayın Orhan Sümer...

 

14.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, sağlıkta tek tip maaş ödeme sistemine ilişkin açıklaması

 

ORHAN SÜMER (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Döner sermaye bütçesinden maaş alan sağlık çalışanları tayin dönemlerinde yaşanan zorluklar, KBS sistemine entegre edilmemeleri ve işlemlerin manuel yapılmasından kaynaklanan hatalar nedeniyle ciddi mağduriyetler yaşamaktadır. Maaşlarının geç yatırılması, bordrolarının e-devlet üzerinden görünmemesi ve işlemlerin sürekli gecikmesi hem çalışanları hem de kurumları olumsuz etkilemektedir. 23 Haziran 2022 tarihli 7411 sayılı Kanun'la sabit ek ödemelerin genel bütçeden karşılanması döner sermaye üzerindeki iş yükünü azaltmıştır ancak sağlık çalışanlarının tüm maaşlarının merkezî yönetim bütçesinden ödenmesi gereklidir. Bu sistem hem çalışanların hak kayıplarını önleyecek hem de döner sermaye üzerindeki mali yükü kaldırarak kurumların daha verimli çalışmasını sağlayacaktır. Sağlıkta tek tip maaş ödeme sistemi adalet ve işleyiş açısından kaçınılmaz bir ihtiyaçtır.

BAŞKAN - Sayın Dilan Kunt Ayan...

 

15.- Şanlıurfa Milletvekili Dilan Kunt Ayan’ın, kayyum atamasına ilişkin açıklaması

 

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Akdeniz Belediye Eş Başkanlarımız ve Meclis üyelerimiz 10 Ocakta kumpasla gözaltına alınıp tutuklandı, belediyemiz gasbedilerek kayyum atandı. 250 binden fazla nüfusuyla Akdeniz sadece Mersin'in bir ilçesi değildir, Akdeniz binlerce Türk'ün, Alevi'nin, Arap'ın birlikte yaşadığı bir ilçedir. Akdeniz yerinden, yurdundan edilmiş Kürt'ün on yıllardır yaşadığı evidir, işidir. Akdeniz Van'dır, Amed'dir, Urfa'dır, Şırnak'tır. Atanan bu kayyum sadece hukuksuz bir fiil değil, aynı zamanda, beraber yaşama umudumuza, birlikte geleceği inşa etme gücümüze vurulan bir darbedir. Bu baskılara boyun eğmedik, eğmeyeceğiz. Günlerdir iradesine sahip çıkan başta barış anneleri olmak üzere Akdeniz halkını buradan selamlıyorum. Türkiye halklarının birlikte eşitçe yaşaması için mücadelemiz devam edecek.

BAŞKAN - Sayın Kezban Konukçu...

 

16.- İstanbul Milletvekili Kezban Konukçu’nun, kadın cinayetlerine ilişkin açıklaması

 

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

2025 yılı "Aile Yılı" olarak ilan edildi. Kadın cinayetlerinin arttığı, kadın katillerinin ortalığa salındığı ortamda vay halimize! Bu ülkede kadın cinayetlerinin çoğu aile kurumu içinde işleniyor; aileyi değil, kadını koruyun. Nüfus artış oranlarının azalması büyük bir sorun olarak vurgulanıp "3 de yetmez, 5 tane doğurun." diyorlar kadınlara. Peki, kadınlar doğurmak istiyor mu, soran yok. Dünyaya gelen çocuklar nasıl yaşayacak, nasıl beslenecek? Cevap yok. Kadın bedeni üzerinden uygulanan politikalara son verin. Bizim bedenimiz, bizim kararımız.

BAŞKAN - Sayın Ömer Fethi Gürer...

 

17.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde'nin Bor ilçesindeki Kılavuz ve Halaç Göletlerine ilişkin açıklaması

 

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Teşekkürler Başkan.

Niğde ili Bor ilçesi Kılavuz köyünde 2017 yılında yapımı tamamlanan Kılavuz Göleti için su girişi olmaması ve yalnız sel hâlinde gölet suyu oluşması nedeniyle yeterli fayda sağlamamaktadır. Kılavuz Köyü Derneği Başkanı Ali Çayırlı milyonlarca lira harcanarak yapılmış göletin yeterli fayda sağlayabilmesi için en az iki adet sondaj kuyusu açılması gerektiğini ifade etmektedir. Bu konuda Bakanlığın duyarlı olmasını ve talebin karşılanmasını bir kez daha buradan yineliyoruz. Kılavuz Göleti'nin faydalı kılınması için bu çalışma acilen yapılmalıdır.

Ayrıca, Halaç Göleti de yıllardır sürüncemede kalmıştır, Halaç Göleti'nin yapımı da bir an önce tamamlanmalıdır. Bölgenin sulama suyuyla ilgili sorunları çözülmeli ve köylerin ihtiyaçları karşılanmalıdır.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Müzeyyen Şevkin...

 

18.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, Adana'nın bazı ilçelerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

 

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Adana'nın ilçelerinden, özellikle il olma şartını taşıyan Kozan ile Feke, Saimbeyli ve Tufanbeyli'yi birbirine bağlayan kara yolunda neredeyse her gün ölümlü kazalar oluyor, çok dar ve virajlı kara yolunda yağışların olduğu günlerde heyelan ve kaya düşmeleri meydana geliyor. Feke ilçemizde 4 kadın öğretmenin hayatını bu şekilde kaybettiğini unutmamalıyız. Cumhurbaşkanı bizzat Feke, Saimbeyli ve Obruk Geçidi'nden Tufanbeyli ilçemize kadar olan bölümde yol çalışması yapılacağını belirtmiş, ancak hâlen bir çalışma yapılmamıştır, yol boyunca milyonlarca liralık menfezler çürümeye ve kaderine terk edilmiştir. Daha kaç canın verilmesi gerekmektedir?

Ayrıca, Saimbeyli Adliyesi ve Askerlik Şubesi yeniden açılmalıdır. İlçede hastane var; doktor yok, tıbbi cihaz yok. İktidar bu haykırışları duyuyor mu?

BAŞKAN - Sayın Gülcan Kış...

 

19.- Mersin Milletvekili Gülcan Kış’ın, Mersin'de turizm alanı olarak ilan edilen bölgelere ilişkin açıklaması

 

GÜLCAN KIŞ (Mersin) - Seçim bölgem Mersin'de yıllardır turizme kazandırılmayan kültür, turizm, koruma ve gelişim bölgeleriyle ilgili AKP iktidarının unuttuğu alanları hatırlatmak istiyorum: Silifke Ovacık, Silifke Kargıcak, Gülnar Ortaburun, Anamur Melleç, Tarsus Kazanlı, Silifke Taşucu-Boğsak, Silifke Narlıkuyu-Akyar ve Tarsus Gülek-Karboğazı. Bu bölgelerin bazıları 1980'lerde turizm alanı ilan edilmesine rağmen bugüne kadar turizmin hizmetine sunulmamıştır. Yatırımların başlamaması, bu alanların turizmde hak ettiği değeri görmemesi ve yatırımcıya tahsis edilmemesi yalnızca Mersin'in değil ülkemizin turizm sektörünü baltalamaktadır. Eğer bu ihmalkârlık devam ederse hem doğal zenginliklerimiz hem de ekonomik fırsatlar yok olacaktır. Biz Mersinliler olarak artık oyalama istemiyoruz. Kaynaklar sağlanmalı, projeler derhâl başlatılmalıdır. Bu alanlar ertelenmiş vaatlere kurban edilemeyecek kadar değerlidir.

BAŞKAN - Sayın Mehmet Tahtasız....

 

20.- Çorum Milletvekili Mehmet Tahtasız’ın, kırmızı kart eylemine ilişkin açıklaması

 

MEHMET TAHTASIZ (Çorum) - Sayın Başkan, ülkemizi ekonomik bataklığa iten, faiz lobilerine yıllık 2 trilyon ödeyen, yandaşa ballı ihaleler veren, ülkeyi yönetemez noktaya getiren iktidara kırmızı kart gösteriyoruz. TÜİK enflasyonunun yüzde 44, ENAG enflasyonunun yüzde 83 olduğu bir ortamda, "Enflasyonun altında ezdirmeyeceğiz." dediği emekliyi yüzde 15, memuru yüzde 11, asgari ücretliyi yüzde 30 zamla açlık sınırının altında ezen AKP iktidarına kırmızı kart gösteriyoruz. En düşük emekli maaşını 15 bin lira dahi yapmaktan imtina eden, emekliye ve emekçiye sefalet maaşı reva görenlere kırmızı kart gösteriyoruz. İktidara kırmızı kartı, açlığa mahkûm edilen emekliler, geçinemeyen asgari ücretliler, SMA'lı çocuklar, atanmayan öğretmenler, iş bırakan memurlar, aile hekimleri, staj ve çıraklık mağdurları, emeklilikte kademe bekleyenler gösteriyor. Kırmızı kart eylemi Cumhuriyet Halk Partisinin değil tüm ezilen halkımızın kartıdır. Tüm emeklileri, işçilerimizi, halkımızı iktidara kırmızı kart göstermeye davet ediyorum.

Yüreğiniz varsa getirin sandığı, görün kırmızı kartı.

BAŞKAN - Sayın Yontar, Sayın Çalışkan, Sayın Kılıç, Sayın Taşkent ve Sayın Yıldırım Kara'ya da söz vereceğim, burada beklesinler.

 Sayın Ayten Kordu....

 

21.- Tunceli Milletvekili Ayten Kordu’nun, Dersim'deki hak sahiplerinin mağduriyetlerine ilişkin açıklaması

 

AYTEN KORDU (Tunceli) - Teşekkürler Sayın Başkan.

6 Şubat Maraş depremlerinden sonra Dersim merkez ve ilçelerinde birçok ev ağır hasar kaydı alıp hak sahipliği elde edilmesine karşın büyük mağduriyetler yaşanmaktadır. "Elektrik faturası az, elektrik faturası yok." diyerek hak sahiplikleri iptal edilmektedir ama bunlardan büyük çoğunluğu da hak sahiplerinin ağır hasarlı evlerinde yıkım kararı alındıktan sonra "Ekonomik ömrünü doldurmuştur." denilerek hak sahipliklerinin iptal edilmesi meselesidir. Bu hak sahipliği meselesi Dersim'de yaşayan yurttaşlar için artık tamamen bir eziyet hâline dönüşmüş durumdadır. Yine, AFAD'ın hak sahipliği için tanıdığı doksan günlük süreye ek olarak başvuru yapamayan afetzedelere tüm iller için tanınan ek iki günlük başvuru süresi sadece Dersim'e tanınmamıştır. Sorunları çözmesi ve kolaylaştırması gereken devlet bürokrasisi ve yöneticiler eziyete dönüşen bu haksızlıkları dayatarak Dersim'e karşı aleni ayrımcı politikalar izlemektedirler. Bu uygulamalardan derhâl vazgeçilmeli, hak sahiplerinin mağduriyeti mutlaka bir an önce giderilmelidir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Nurten Yontar...

 

22.- Tekirdağ Milletvekili Nurten Yontar’ın, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının sosyal yardım ödemelerinde yaptığı artışa ilişkin açıklaması

 

NURTEN YONTAR (Tekirdağ) - Sayın Başkan, AKP Hükûmetinin uyguladığı yanlış ekonomi politikası nedeniyle yaklaşık 20 milyon vatandaşımız hayatlarını ancak sosyal yardımlarla sürdürebiliyor. Vatandaşlarımız en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz durumda iken Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının sosyal yardım kalemlerinde yaptığı artış hayal kırıklığı yaratmıştır. 2025 yılında yüzde 40 ile 69 arası engelli oranına sahip olanların aylığı 3.338 liradan 3.723 liraya; yüzde 70 ve üzeri engelli raporu bulunanların aylığı 5.007 liradan 5.584 liraya; 18 yaş altı engelli yakını olanlara ödenen engelli yakını aylığı 3.338 liradan 3.723 liraya; ağır silikozis hastalarının aylığı 9.185 liradan 10.245 liraya yükseltilmiştir. Ben bu rakamları söylerken utandım fakat sizde vicdan kalmadığını görüyorum.

BAŞKAN - Sayın Necmettin Çalışkan...

 

23.- Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan’ın, deprem bölgesinde doğrudan temin yoluyla yapılan alımlara ilişkin açıklaması

 

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) - Sayın Başkan, deprem bölgesinde 6 Şubat depremi nedeniyle Cumhurbaşkanı kararıyla, doğrudan teminlerde, rakam 300 bin liradan 5 milyona çıkarılmıştı. Şu anda, mücbir sebep sona erdi ama hâlen ihale uygulaması devam ediyor. Bu durumdan yerel esnaf, tedarikçiler, hatta yerel basın büyük mağduriyet yaşamaktadır. Bölgedeki esnafımız hem haksız rekabetle karşı karşıya hem de bu ihale doğrudan teminde şeffaflık süreci, soru işareti doğurmaktadır. Elbette deprem döneminde bazı acil ihtiyaçlar için makul olan bu doğrudan temin artık haddi aşmıştır, acil zaruret durumu ortadan kalkmıştır. Derhâl bunun da normale çevrilmesi, normal, eski rakamlarda olduğu gibi herkesin rekabet içerisinde alım yapabileceği bir ortam oluşturulmalıdır. Aksi takdirde bölgedeki esnafımız büyük bir mağduriyet yaşamaya devam edecek.

BAŞKAN - Sayın Şerafettin Kılıç...

 

24.- Antalya Milletvekili Şerafettin Kılıç’ın, 2025 yılının "Aile Yılı" olarak ilan edilmesine ilişkin açıklaması

 

ŞERAFETTİN KILIÇ (Antalya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Cumhurbaşkanı tarafından "Emekliler Yılı" ilan edilen 2024, emeklilerimize sefaletin yaşatıldığı yıl olmuştur. Bu sebeple, 2025 yılının "Aile Yılı" ilan edilmesi ciddi endişelere sebep olmaktadır. Aile yapımız yıpranmakta ve ne yazık ki çökmektedir, evlilikler azalırken boşanmalar artmaktadır. Seçim vaadi olarak iki yıl önce açıkladığınız yeni evleneceklere 150 bin Türk lirası kredi desteğini yeni bir çalışmaymış gibi lanse ediyorsunuz. Destekten yararlanacaklar en fazla 29 yaşında olacak ama baktığınızda ortalama evlilik yaşı erkeklerde 29, kadınlarda 30'a yükselmiştir. İki yıl öncesinin 150 bin lirasının bugünkü alım gücü yarıdan fazla düşmüştür. Bir evlilik için gereken birikim en az 500 500 bin liradır. Bu şartlarda gençler nasıl aile kuracak?

BAŞKAN - Sayın Ayça Taşkent...

 

25.- Sakarya Milletvekili Ayça Taşkent’in, yapılan zamlara ilişkin açıklaması

 

AYÇA TAŞKENT (Sakarya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Enflasyon ve ücretler arasındaki derin uçurum günden güne artıyor ve alım gücü erimeye devam ediyor. Alım gücü erirken bir yandan da yapılan zamlara tanık oluyoruz. Milyonlarca emekçiye açlık ücretini, emekliye yoksulluğu reva görürken fahiş zamlar yapmaktan da geri durmuyorsunuz. Yurttaşın cebinden alıp kendi cebinize koymaya devam ediyorsunuz. Ücretler söz konusu olduğunda enflasyona milyonları ezdiren iktidarınız ve Bakan Şimşek, söz konusu elektrik, doğal gaz, vergi, köprü, otoyol, tünel zamları olunca elini korkak alıştırmıyor. Mucize diye duyurduğunuz kamu-özel iş birliği projelerinden, sarayınızdan protokol imzalamaya doyamadığınız STK'lere milyonlar akıtıp zamlarla yurttaşı yoksulluğa teslim etmekten bıkmadınız; yazık.

BAŞKAN - Sayın Nermin Yıldırım Kara...

 

26.- Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara’nın, Samandağ'ın Çöğürlü Mahallesi'ndeki kalker işletmesine ilişkin açıklaması

 

NERMİN YILDIRIM KARA (Hatay) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Enerji Bakanlığına bağlı MAPEG, 2022 yılında, ilgili yazısında Samandağ'ın Çöğürlü Mahallesi'ndeki kalker işletmesi için demiş ki: "Ocaktaki basamakların yükseklikleri 90 metrenin üstünde, basamak genişlikleri kaybolmuş, yer yer ters şevler var, can ve mal güvenliğini tehdit ediyor." 2024 yılında Samandağ Kaymakamlığı da demiş ki: "Teknik bir rapor verilinceye kadar faaliyetlerini durdur." Fakat şirket ne yapmış? Hatay, biliyorsunuz ki 6 Şubat depremlerinde yıkıldı ve Samandağ da en fazla can kaybının ve yıkımın olduğu bir ilçemiz. Yirmi yıldır faaliyetine devam eden bu işletme hava, toprak ve su kirliliğiyle ilgili ciddi bir olumsuzluk yaratıyor. Ben CİMER'e şikâyet ettim; canlı yaşamı için, bu ekosistemi kirleten şirketler için bir yurttaş olarak ben şikâyet ettim.

BAŞKAN - Teşekkürler arkadaşlar.

Sayın İlhan, Sayın Aşıla, Sayın Aydın, Sayın Meriç, Sayın Kaya, Sayın Yaz ve Sayın Karagöz'e İkinci Oturumun başında söz vereceğim, ona göre kendilerini ayarlayabilirler; Grup Başkan Vekillerini bekletmeyelim.

Grup Başkan Vekillerinden ilk söz, Saadet Partisi Grubu adına Sayın Selçuk Özdağ'a ait.

Buyurun Sayın Özdağ.

 

27.- Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, Yılmaz Özdil, Edip Akbayram ile Selim İleri'ye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın ölüm yıl dönümüne; maaşlara, hızlı tren biletlerine ve köprü geçiş ücretlerine yapılan zamlara, 2025 yılının "Aile Yılı" olarak ilan edilmesine ve kayyum atamalarına ilişkin açıklaması

 

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, bugün, bazı ölümler var ve aynı zamanda da bazı hastalıklar var. Yılmaz Özdil bir kalp krizi geçirerek hastaneye kaldırıldı, kendisine acil şifalar diliyorum.

Edip Akbayram, büyük sanatçı -yine aynı şekilde- yoğun bakımda; ailesine geçmiş olsun, kendisine de acil şifalar diliyorum.

Ve Selim İleri... Türkiye, okuyanların az, yazanların çok olduğu bir ülke ve bu yazanlardan biri de Selim İleri; kendisini edebiyat dünyasında bir marka isim olarak tescil ettirdi. Kendisine Allah'tan rahmet diliyorum. İnşallah, Türkiye, yazanların çok olduğu kadar okuyanların da çok olduğu bir ülke olur, hem kültür dünyasında hem de eğitim dünyasında da tekrar yeniden gelişim gösterir diyorum.

Ve bir diğer ölüm ise 13 Ocakta olmuştu biliyorsunuz; Rauf Denktaş. Rauf Raif Denktaş, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı ve Millî Mukavemet Teşkilatının değerli önderlerindendi Doktor Fazıl Küçük'le beraber. Türkiye'nin çok önemli bir stratejik bölgesiydi Kıbrıs ve bu stratejik bölgede 20'nci yüzyılda Türklerin yeniden devlet kurma iradesinin son yüzyıldaki son temsilcisiydi. Kendisine Allah'tan rahmet diliyorum ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne bir gün bütün dünyanın tanıyabileceği bir iklimi de oluşturmayı temenni ediyoruz.

Bir diğer konumuza gelince, Türkiye'de, biliyorsunuz, maaşlara zamlar yapıldı, bu zamlar TÜİK'in vermiş olduğu rakamlara göre yapıldı. TÜİK "Tayyip'i üzmeme istatistik kurumu" gibi algılanıyordu. Kim söylüyordu? sabık Bakan Sayın Süleyman Soylu söylüyordu ve bu TÜİK ise kâğıt üzerinde indirimler yapıyor. ENAG'a ve İTO'ya göre ortalamasını aldığımızda, Türkiye'de enflasyonun ortalaması yüzde 64 civarında. Peki, bu TÜİK ne diyor? "Yüzde 44." diyor. Buna karşı olarak Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle söylüyordu: "Biz kesinlikle çalışanlarımızı yani çalışan işçilerimizi, memurlarımızı ve emeklilerimizi enflasyona ezdirmeyeceğiz." diyordu. Ezdirdiler. 2020 yılında da yine aynı şekilde "Enflasyon tek haneli rakamlara inecek." diyordu, indi mi? 2021 yılında enflasyon tek haneli rakamlara inecekti, indi mi? Öyle vadediyordu 2022'de, 2023'te. 2024'te de "Bakın, göreceksiniz, bu yıl sonunda, 2024 yılının sonunda enflasyon tek haneli rakamlara inecek." diyordu. Bu çift haneli rakamlara da hatta üç haneli rakamlara da bu iktidar yani Adalet ve Kalkınma Partisi -buralara kadar- getirmiş oldu. Yüzde 11,55 burada çalışanlara bir zam yaptı ve yüzde 15 de emeklilere zam yapmış oldu. Geçenlerde de yine aynı şekilde bu emeklileri ezdirmeyeceklerdi, memurlara seyyanen zam yaptılar ama emeklilere gelince seyyanen zam yapmadılar. 5 bin lira bir defaya mahsus olmak üzere verebilmek için de âdeta, hani derler ya Anadolu'da "Kurnaya su gelinceye kadar kurbağanın gözü çıkarmış." diyerek, bir noktada emeklilerimizi tamamen mağdur etmiş vaziyetteydiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Şimdi, yeni zamlarla uyandık; yeni, hızlı zamlarla uyandı Türkiye. Ne? Bu hızlı tren... Tren hızlı, adı hızlı ama kendisi hızlı olmayan bir tren ama zamlarda hızlı. Ne olmuş burada? Bakın, Ankara-İstanbul yüksek hızlı tren bilet fiyatları yüzde 44,4 artmış, yüzde 44,4. Yüzde 11 vereceksiniz memurlara, yüzde 15 vereceksiniz emeklilere, zamma gelince de yüzde 44 yapacaksınız. 540 lira olan Ankara-İstanbul hızlı treni 780 liraya çıkmış, asgari ücrete gelince yüzde 30 zam vereceksiniz. Bir de şimdi köprülere zam geldi. Bu köprülerin bir kısmı zaten yap-işlet-devret, yap-kirala, kamu-özel iş birliği şeklinde yapılan köprülerdi. Bakınız, Çanakkale Köprüsü'ne yapılan zam ne kadar biliyor musunuz? Yüzde 288. Yavuz Sultan Selim Köprüsü'ne yüzde 300, Osmangazi Köprüsü'ne yüzde 311, Avrasya Tüneli'ne yüzde 325, 15 Temmuz Köprüsü'ne yüzde 453, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'ne yüzde 453...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Tamamlayacağım Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun, bitirelim lütfen.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - ...ve Çanakkale Köprüsü bir yön gidiş 795 lira, Osmangazi 795 lira, Avrasya 225 lira, Yavuz Sultan Selim Köprüsü 80 lira, 15 Temmuz Köprüsü 47 lira, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü de 47 lira şeklinde tecelli ediyor. Ya, Allah aşkına, kurdu kuzulara şah yapsak yapar mı bu taksimi? Yapmaz. Ve ardından da "Biz niye oy kaybediyoruz? Neden her geçen gün bu oylarımız aşağı düşüyor?" diyorsunuz. Çünkü doğru okumuyorsunuz, zamanın ruhunu da doğru okumuyorsunuz, insanlarımıza da doğru bir şekilde yaşam hakkını tam sağlamıyorsunuz.

Bir diğer husus, siz kalkmışsınız, 2025 yılını "Aile Yılı" ilan ediyorsunuz. Benim tabirimle, aile, devletlerin en büyük imparatorluğu, en büyük devletimiz bizim. Bir emsal de 2024'ten vereyim size: "Emekliler Yılı" ilan etmiştiniz, o emekliler ne durumlara düştüler? Seyahat edemediler, o emekliler torunlarına bir hediye bile alamadılar, o emekliler yaşadıklarını zannettiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Tamamlayayım Sayın Başkanım müsaade ederseniz eğer.

BAŞKAN - Lütfen efendim. Son defa açtım.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Teşekkür ederim.

Aynı şekilde, 2020 yılı da engellilerin "Erişilebilirlik Yılı"ydı. 2005 yılında burada bir kanun çıktı, 2005 yılında. Engellilerin erişilebilirliği yani engelli bir vatandaşın, ortopedik engellinin -herhangi bir engeli olan- işitme engellinin, görme engellinin, bu vatandaşların seyahat etmeleri gerekiyor ve seyahat ettikleri araçların da onlara göre modifiye edilmesi gerekiyor, uçakların, trenlerin ve otobüslerin. Yedi yıl süre verdiniz bu otobüslere, bu trenlere ve de bu uçaklara, daha sonra bir beş yıl daha verdiniz, üç yıl... Sonra da alay edercesine 10 milyona yakın engelliye 2020 yılını engellilerin "Erişilebilirlik Yılı" ilan ettiniz. Yine halledemediniz, bunu yapamadınız.

Yeni bir şeye daha uyandık, kayyum atamaları. Ve bunu da bir noktada rutin hâline getirdiniz. Şimdi de çeşitli belediyelere kayyum atanıyor. İnsanlar suç işlesin mi? İşlemesinler ama suçluların tescilini bağımsız yargı yapsın, objektif yargı yapsın, tarafsız yargı yapsın. Burada idare keyfî olarak "Ben seni aldım." demesin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Bununla ilgili olarak 5 parti bir kanun teklifi verdik fakat bu kanun teklifi hâlâ orada duruyor, bir an önce aşağı indirilmesi gerekiyor ve aynı zamanda iktidar partisinden de bu kayyum kanununun bir an önce aşağı indirilerek Türkiye'yi bu ayıptan kurtarmanızı temenni ediyor, teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Özdağ.

İYİ Parti adına Sayın Buğra Kavuncu.

Buyurun Sayın Kavuncu.

 

28.- İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu’nun, 12 Ocak 2024'te şehit edilen İstihkâm Sözleşmeli Er Muhammed Tunahan Evcin'e, Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın 102'nci, Mehmet Emin Yurdakul'un 81'inci, Rauf Denktaş'ın 13'üncü vefat yıl dönümlerine, Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümüyle ilgili davaya, İYİ Parti Genel Başkanı Dursun Müsavat Dervişoğlu'nun sosyal medya üzerinden tehdit edilmesine ve buna neden sessiz kalındığına ilişkin açıklaması

 

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Değerli Genel Kurul, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, aziz vatanımız için 12 Ocak 2024'te bölücü terör örgütü tarafından şehit edilen İstihkâm Sözleşmeli Er Muhammed Tunahan Evcin'i -Eskişehir'den- rahmet, saygı ve hürmetle anıyorum. Bütün şehitlerimizi, gazilerimizi ve ekranları başında bu Genel Kurulu takip eden bütün şehit ailelerini ve yakınlarını saygı ve hürmetlerimizle selamlıyoruz.

Bugün, tabii, Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın da ölümünün 102'nci yıl dönümü; kendisini saygı ve rahmetle anıyoruz.

Yine, cumhuriyetin kuruluş aşamasında, millî devlet yapılanmamızın oluşmasında katkıları olan mütefekkir şairimiz Mehmet Emin Yurdakul'un da ölüm yıl dönümü; ona da saygı ve rahmet dileklerimizi iletiyoruz.

Dün 13 Ocaktı, Kıbrıs Türklüğünün lideri -Selçuk Bey de değindiler- Sayın Rauf Denktaş'ın vefatının üzerinden on üç yıl geçti. Tabii, Kıbrıs bizim için vazgeçilmez; Kıbrıs Türkünün çıkarları, varlığı, birliği, bütünlüğü vazgeçilmez. O günkü çabaların ne kadar kıymetli olduğunu biz bugün daha da iyi anlıyoruz çünkü bütün enerji ve güvenlik hatları açısından çok kritik bir noktada Kıbrıs. Kıbrıs'taki Türk varlığı bizler için vazgeçilmezdir. Bu vesileyle, Rauf Denktaş'ı da bir kez daha saygı ve rahmetle anıyorum.

Dün bir karar çıktı Yargıtay Ceza Genel Kurulundan, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun şaibeli bir şekilde ölümüyle ilgili yürütülmekte olan dava zaman aşımına uğradığı gerekçesiyle kapatıldı. Bu dava kapatılmış olabilir ama kafalardaki soru işaretleri ve kıymetli ailesinin yıllardır peşinde koştuğu bu konu bir neticeye varmadan kapatıldı. Bu, ciddi bir rahatsızlık uyandırmıştır. Keşke net, somut bir kararla bu konu kapanmış olsaydı ancak millet vicdanını rahat ettirecek bir gelişme olmamıştır.

Arkadaşlar, burası Gazi Meclis; burada biz tartışırız, konuşuruz, birbirimize zaman zaman eleştirilerde bulunuruz ama hiç kimsenin bir başkasının sözünü kısıtlamaya, bir başkasını tehdit etmeye ve dolayısıyla millet iradesini gasbetmeye hakkı yoktur.

Bakın, geçen hafta bu Meclis çatısı altında grubu olan, aynı zamanda milletvekili olan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın efendim.

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - ...milyonlarca vatandaşın oy verdiği bir partiye liderlik yapan Sayın Genel Başkanımız Müsavat Dervişoğlu sosyal medya üzerinden açıkça ve aleni bir şekilde tehdit edildi, parmak sallandı, hakaretlere maruz kaldı. Biz bunları kimin yaptığını biliyoruz, bunları yapanların ismini zikrederek ben bunlara prim yaptırmayacağım ve reklamlarını da yapmayacağım. Ama buradan isimlerini zikretmek istediğim, kurumlarıyla beraber zikretmek istediğim bazı noktalar, bazı kişiler var. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Bu Mecliste grubu olan bir siyasi partinin Genel Başkanı eğer tehdit ediliyorsa buna ilk tepki vermesi gereken kişi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığıdır. Bu Mecliste bulunan hiçbir siyasi parti Genel Başkanının, konuşmasının gasbedileceği şekilde bir tehdide maruz kalmasının kabul edilemeyeceğini millet iradesi adına ilk haykırması gereken Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, bitirelim lütfen.

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Bununla beraber Adalet Bakanı... Sayın Adalet Bakanından bu konuyla ilgili bir söz, bir cümle duyduk mu? Duymadık. İçişleri Bakanından -soruşturma başlatılması vesaire, hadi bunları geçtik- konuyla ilgili bir tavır gördük mü? Onu da görmedik. Gelelim Sayın Cumhurbaşkanına. Kendi adı, kendi makamı zikredilmeden, sosyal medyada bırakın tehdidi herhangi bir eleştiri olduğunda insanlar şafak vakti evinden ters kelepçeyle alınırken bir partinin Genel Başkanına yapılan bu tehditlere karşı hiçbir şey yapılmamış, hiçbir kelam edilmemiş olması bizim açımızdan anlaşılabilir değil, kabul edilebilir değil. Millet iradesinin, konuşma hürriyetinin, özgürlüğünün tehdit altında olması açısından da çok vahim ve endişe verici bir durumdur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun, son defa.

MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Tabii, neden sessiz kalındığı ve baktığımız zaman, neden yalnızlaştırılmaya çalışıldığımıza dair de bizim birtakım tahminlerimiz var. "Katile 'katil' demeyin, terör örgütü başına 'terör örgütü başı' demeyin; süreci baltalıyorsunuz." diyenlerin görüşlerine değer verildiği bir ülkede de maalesef bizim payımıza tabii ki elbette ki bu yalnızlık düşecekti. Şaşırdık mı? Şaşırmadık ama her şeyin farkındayız. Hiç merak etmeyin; biz, ne olursa olsun, korkmadan, çekinmeden ve bir adım geriye atmadan mücadelemizi sürdüreceğiz diyorum. Bir kez daha bu sessizliği kınıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kavuncu.

Milliyetçi Hareket Partisi adına Sayın Filiz Kılıç.

Buyurun Sayın Kılıç.

 

29.- Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın, 2025 yılının "Aile Yılı" olarak ilan edilmesine, aileye verilen desteklere, kadın kamu çalışanlarına yönelik yapılabilecek bazı iyileştirmelere, emekliler ve memurlar için istediklerine ilişkin açıklaması

 

FİLİZ KILIÇ (Nevşehir) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve ekranları başında bizleri takip eden yüce Türk milleti; Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ndeki Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen Aile Yılı Tanıtım Programı'na katılan Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan son Kabine toplantısında 2025 senesini "Aile Yılı" olarak ilan ettiğini ifade etmiş, milletimizle paylaşmıştı. Aile yılı çerçevesinde icra edilecek çalışmaları etkin ve verimli nüfus politikalarıyla destekleyip uzun vadede güçlü ve sürdürülebilir bir zemine taşımak en büyük önceliklerimizden biri olmalıdır. Aile, küçük bir toplumdur, toplum da büyük bir ailedir. Aile kurmak, yuva kurmak geldiğimiz noktada önem arz etmektedir. Nüfus oranımız bu şekilde devam ettiği takdirde nüfusumuz azalacaktır. Nüfus kaybı nüfuz kaybı demektir. Kadınlarımıza bu noktada çok büyük görevler düşmektedir. "Yuvayı dişi kuş yapar." sözü boşuna değildir. Sayın Genel Başkanımızın ifadeleriyle kadının aile ve toplumsal ilişkilerin direği, nirengi noktası olduğu gerçeğini unutmamalı, hafızalardan çıkarmamalıyız. Devlet ve milletler kadınlara verdiği değer kadar güçlü ve kudretlidirler, bunu da çok iyi bilmeliyiz çünkü aileyi ayakta tutan ve sarıp sarmalayan kadındır. Aile ise milletin temel taşıdır çünkü kadın annedir, kadın eştir, kadın yuvadır, kadın insandır, ailenin temel direğidir.

Sayın Cumhurbaşkanımızın açıklamış oldukları, daha önce deprem bölgesinde uygulamaya konulan, şimdi de tüm yurt sathını kapsayacak müjde bizleri oldukça sevindirmiştir. Yeni evlenecek gençlerimize Aile ve Gençlik Fonu dâhilinde verilen faizsiz kredi desteğinin 81 ilimizin tamamında uygulamaya alındığını ifade etmiş, "Aile ve Gençlik Fonundan artık 81 ilimizdeki tüm gençlerimiz istifade edebilecek." demiştir. Dünyaevine girecek gençlerimiz bu imkândan faydalanmak üzere bugün itibarıyla başvurularını yapabilecektir. Yuva kuracak tüm gençlerimiz için şimdiden hayırlı olsun diyorum. Bu kapsamda, yeni doğacak ilk çocuk için verilen tek seferlik doğum yardımı 5 bin liraya yükseltilmiştir. Ayrıca, 2'nci çocuk için, her ay 1.500 lira, 3'üncü ve sonraki çocuklar için de her ay 5 bin lira olacak şekilde çocuk yardımları devreye alınmıştır. Yeni doğacak 2'nci ve sonraki çocuklar için hiçbir şart gözetilmeksizin verilecek çocuk yardımları her ay annelerimizin hesabına yatırılacaktır. İnşallah, 2025 Aile Yılı'nı vesile kılarak her türlü sorunların üstesinden geleceğiz. Rabb'im evlenecek tüm gençlerimizin yardımcısı olsun.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kadınların iş gücüne katılım oranının artmasıyla artan kadın çalışan sayısına paralel olarak giderek zorlaşan ekonomik yapı ve istihdam piyasası kadınların çalışma hayatında yaşadığı zorlukların artmasına, aile yapısında ve çocuk sayısındaki bu önemli değişime etki eden önemli bir faktördür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın efendim.

FİLİZ KILIÇ (Nevşehir) - Bu çerçevede 2025 yılı Aile Yılı'nda arzu ettiğimiz Türk aile yapısının korunması ve aile birliğinin tahkim edilmesi noktasında kamuda görev yapan kadın kamu çalışanlarına yönelik olarak bazı iyileştirmelerin hayata geçirilmesinin önemli olduğu kanaatini taşımaktayız.

Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi'nde yer alan ilkelere uyulmalı, kadının sosyal ve ekonomik açıdan gelişmesini ve ilerlemesini sağlamak için özellikle politik, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlar başta olmak üzere bütün alanlarda erkeklerle eşit olarak insan hakları ve temel özgürlüklerden yararlanmalı ve bu hakları kullanmaları sağlanmalıdır.

Doğum yapan ya da bebek sahibi olan kamu görevlilerinin kısmi zamanlı çalışabilmesine imkân sağlamak amacıyla 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun doğum yapan memurların analık izninin veya kullanılması hâlinde doğum sonrası iki, dört veya altı aylık yarım zamanlı çalışma hakkının bitiminden çocuk ilkokula başlayıncaya kadar yarım gün çalışabilme hakkı getiren ek 43'üncü maddenin ilk fıkrasına uygun yönetmelik düzenlemesi yapılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun bitirelim lütfen.

FİLİZ KILIÇ (Nevşehir) - Ücretsiz doğum iznine ayrılan personelin maaşının yüzde 50'si kurumca karşılanmalı, emekli keseneklerinin tamamı kurum tarafından ödenmelidir. İstihdamda evlilik ve analık sebebiyle kadınlara karşı yapılan olumsuz ayrımın önlenmesi ve etkin çalışma hakkının sağlanması için yasal düzenleme yapılmalıdır. Kadınların devletin her kademesinde, özellikle karar mekanizmaları içinde görev alması, kamu hizmetinin hazırlanması ve uygulamasına katılması için pozitif ayrımcılık da içeren tedbirler alınmalıdır. Tüm kamu kurumlarında personele uyum eğitimlerinde zorunlu eğitim olarak cinsiyet eşitliği eğitimleri verilmelidir. Çalışanların iş yerlerinde maruz kaldığı psikolojik ve fiziki tacizin önlenebilmesi için kurumların disiplin yönetmeliklerinde caydırıcı hükümlere yer verilmelidir. Kurumlarda psikolojik rehberlik birimi kurulmalıdır. Hamilelik sürecinde zararlı olduğu kanıtlanan işlerde kadınlara özel koruma sağlanmalı, sağlık ve doğurganlık korunmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KILIÇ (Nevşehir) - Bitiriyorum.

BAŞKAN - Buyurun lütfen.

FİLİZ KILIÇ (Nevşehir) - Kreş, hasta, engelli ve yaşlı bakım hizmetlerinin profesyonelce sunulacağı bakım ve rehabilitasyon merkezleri yaygınlaştırılmalıdır. Kreş ve bakımevi hizmetlerinden yararlanamayan personele bu hizmetleri dışarıdan karşılayabilmesi için günün şartlarına uygun ekonomik destek sağlanmalıdır.

Son olarak ifade etmek isterim ki ek zam ve refah payının kalıcı bir biçimde düzenlenmesini istiyoruz. Gelir vergisinin adaletle düzenlenmesini, herkesin kazancıyla orantılı bir vergilendirmeye tabi tutulmasını bekliyoruz. Bunun için de memurların gelir vergisi dilimi yüzde 15'te sabitlensin diyoruz. Bütün ödemeler bilhassa ilave ek ödeme emekli maaşına eklensin, emeklinin de yüzü gülsün, evi şenlensin istiyoruz. Birinci dereceye gelen tüm memurların ek gösterge rakamlarının 3600'e yükseltileceği sözü unutulmasın diyor, Genel Kurulumuzu saygılarımızla selamlıyoruz.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kılıç.

DEM PARTİ adına Sayın Sezai Temelli.

Buyurun.

 

30.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, Behçet Cantürk'e ve faili meçhullere, Anayasa Mahkemesinin Türk Ceza Kanunu'nun bazı maddelerini 2'nci kez iptal etmesine, vergilere, kayyum atamalarına ve vesayete ilişkin açıklaması

 

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, 14 Ocak 1994'te Kürt iş insanı Behçet Cantürk katledildi. Ondan birkaç ay önce dönemin Başbakanı Tansu Çiller bir liste açıklamıştı; o listeye bağlı kalarak, 14 Ocaktan başlayarak sayısız insan katledildi: Savaş Buldan, Hacı Karay, Adnan Yıldırım gibi birçok insanın katledildiği bir dönemdi. Hepsini rahmetle anıyorum. Tam 17 bin faili meçhulün yaşandığı bir ülke; aslında failleri belliydi fakat acıları devam ediyor. Bu acı dinmez, bu acı ancak barışla diner. Dolayısıyla, bu kaybettiğimiz, yitirdiğimiz insanlara ve onların ailelerine karşı bir barış sözü verip bunun gereğini yapmakla mükellefiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi bir kez daha Türk Ceza Kanunu 226 ve 314'e (3)'ü iptal etti, 2'nci kez iptal etti, yeniden önümüze gelecek. Şimdi, bununla ilgili aslında yine barışa dair bir düzenleme yapma zamanı; nasıl hakikatlerle yüzleşip yitirdiklerimizin acısını dindirmek için barış adına bir adım atacaksak, bu tür düzenlemelerle de barışa katkı sunabiliriz. Nedir bu madde? "Örgüt üyesi olmamakla beraber örgüt adına suç işleme..." Anayasa Mahkemesi diyor ki: "Belirsizdir, kanunilik ilkesinden yoksundur; dolayısıyla mahkemeler, somut gerekçe sunulmaksızın karar vermektedir. Dolayısıyla, aslında bu, kabul edilebilir bir şey değildir." Şimdi, bununla ilgili bir düzenleme yapmak için Meclisin önüne bir kez daha bir fırsat kapısı açılmıştır, işte burada barış iradesi kendisini hâkim kılmalıdır.

Bir başka barış, toplumsal barış... Şimdi, bildiğiniz gibi, Hazine ve Maliye Bakanı çıkıp diyor ki: "Kişi başına geliri 12.200 dolara çıkardık." Fakat kişi başına vergiyi de 4.200 dolara çıkardınız; bunu bundan çıkardığınızda kişi başına kullanılabilir gelir aslında 8.000 dolar. 4.200 dolar kişi başına alıyorsunuz, neyi finanse ediyorsunuz? Savaşı finanse ediyorsunuz. Neyi finanse ediyorsunuz? Vergi harcaması yaparak sermayeyi finanse ediyorsunuz. Neyi finanse ediyorsunuz? Aslında yandaşları finanse ediyorsunuz. Dolayısıyla da bu vergileri alarak halkın ihtiyaçlarını gidermeye yönelik, toplumun beklentilerini gidermeye yönelik, genel refahı yükseltmeye yönelik bir harcama yaptığınızı görmüyoruz; tam tersine, söz konusu emekçiler olduğunda, söz konusu emekliler olduğunda, kadınlar olduğunda onlara karşı uyguladığınız oranlar yüzde 10, yüzde 11,5, yüzde 15,5 gibi aslında enflasyonla yan yana gelemeyecek rakamlar. Enflasyon kaç? Yüzde 44.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Vergi alırken aklınıza bu rakam geliyor ama topluma hizmet sunmaya ya da ücretlerde iyileşmeye giderken bu rakam aklınıza gelmiyor. Neden? Çünkü hizmet ettiğiniz şey aslında toplumsal barışın karşısında toplumsal şiddetedir; silaha para ayırırken, sermayeye para ayırırken toplumsal refahı dinamitlemeye devam ediyorsunuz.

Yine, toplumsal barışa karşı bir hamleniz de kayyumculuk ve en son, Akdeniz Belediyemize kayyum atandı. Hoşyar Sarıyıldız ve Nuriye Arslan, Belediye Eş Başkanlarımız, tutuklandı; uydurma gerekçelerle tutuklandı, aslı astarı yok. Bunu bütün çıplaklığıyla ortaya koyacağız, bir kez daha bu uygulamayı, bu anlayışı teşhir edeceğiz. Ama Meclis bir türlü bu uygulamalara karşı barıştan yana inisiyatif alamıyor oysa tüm muhalefet partileri, hatta ortağınız, hatta sizin içinizde de iktidar partisinin içinde de barışa olan özlemi dile getiren, bu konuda ortaklaşma gerektiğine dair sözünü kuran bunca insan bu Meclis çatısı altında varken maalesef kayyum atanmaya, her türlü şiddet politikaları uygulanmaya devam ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, bitirelim lütfen.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bu dönemin bir adını koyalım o zaman. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hani, nasıl 12 Eylülde "Beş general dönemi"ydi, bu dönemin adı da "Üç bakan, bir danışman dönemi." Evet, İçişleri Bakanı, bunca barış talebine karşı kayyum atamaya, gözaltılara devam ediyor; şiddet politikasını devam ettiriyor, âdeta barış alerjisine tutulmuş bir Bakan. Dışişleri Bakanı Tişrin Barajı'nı bombalıyor; o baraj Suriye'nin su ihtiyacını, elektrik ihtiyacını karşılıyor, o barajı bombalayarak sivillerin ölümüne neden oluyor, onda da bu alerji var. Mehmet Şimşek, Şimşek değil, "şiddet"; "Mehmet Şiddet" sürekli vergilerle, zamlarla aslında emekçilere işte, o şiddeti uygulamaya devam ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, bitirelim lütfen, son defa...

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan, bir de danışman var; Orta Doğu’nun adını değiştirecek kadar tarih şuurundan yoksun. İşte, üç bakan, bir danışmanın vesayeti bu Mecliste iktidar partisinin üzerine çökmüştür. Muhalefetten, kendi ortaklarından gelen tüm barış taleplerine karşı bu vesayetin etkisinde kalan iktidar partisi aslında beklenen adımı bir türlü atamamaktadır; adım bu kayyumlara son vermektir, adım gerekli yasal düzenlemeleri yapmaktır, adım toplumun beklediği barışa sahip çıkmakla mümkün olabilir. Bunu yapmadığınız sürece üç bakan, bir danışmanın sizin üzerinizdeki vesayeti devam eder, elinizi de bağlarlar, kolunuzu da bağlarlar, dilinizi de bağlarlar. Bu bağlardan kurtulun, Meclisin bir müzakere zemini olduğu bilinciyle gelin, barış konusunda cesaretli olun, adımlarınızı atın.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Temelli.

Cumhuriyet Halk Partisi adına Sayın Murat Emir.

 

31.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat'a, itibar suikastına, Türkiye İhracatçılar Meclisinin 4 Ocakta yayımladığı veriye, yenidoğan çetesi skandalına, Yılmaz Özdil'e, 2025 yılının "Aile Yılı" olarak ilan edilmesine, hakkı yenen herkes için kırmızı kart gösterdiklerine ve seçim istediklerine ilişkin açıklaması

 

MURAT EMİR (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün gece saatlerinde alışageldiğimiz FETÖ operasyonlarına benzer bir şekilde Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat gözaltına alındı. Söz konusu olan iddia, ihaleye fesat karıştırma, suç örgütü kurma ama bu iddiaların asıl atıldığı kişi Ali İhsan Aktaş denen kişi, suç örgütü kurmak ve bunu yönetmekten suçlanıyor ve Beşiktaş Belediyesiyle birlikte aynı zamanda Esenyurt Belediyesinden ama aynı zamanda başta Türkiye Büyük Millet Meclisi olmak üzere, Yargıtay olmak üzere birçok kamu kurumundan da ihale aldığı bilinen bir kişi. Eğer bu kişi suç örgütü kurmak ve yönetmekten suçlanıyorsa -ki bu olabilecek bir şeydir- bu suçu sadece Beşiktaş Belediyesinde ve Esenyurt Belediyesinde işlemiş olabileceği varsayımı akıl dışıdır, izan dışıdır. Dolayısıyla, eğer gerçekten ciddi bir soruşturma varsa başta Türkiye Büyük Millet Meclisi, Yargıtay ve diğer bütün kurumlar olmak üzere görevini yapmalıdır, kendi ihaleleriyle ilgili her türlü bilgi ve belgeyi savcılığa ulaştırmalıdır. Savcılık bugüne kadar bu görevi yapmak istememiştir, savcılık görevini eksik yapmaktadır. Maalesef, savcılık ve Türkiye Cumhuriyeti yargısı iktidarın elinde bir sopaya dönüşmüştür. İtibar suikastı yapmak üzere Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin halkın kalbinde yer etmiş hizmetlerini küçük düşürmek, yok saymak, 31 Martta halkımızın verdiği mesajı bir türlü almamak ve kaybettikleri seçimi bir türlü hazmedememekten dolayı bize operasyon yapıyorlar ama aslında yapmaya çalıştıkları bizim belediye başkanlarımızı bir şekilde itibar suikastıyla, demokratik olmayan yollarla sistemin dışına itmek ve bir türlü bükemedikleri bilekleri böylesine yargı yollarıyla başka türlü saf dışı bırakmaktır; biz bunu biliyoruz.

Değerli arkadaşlar, burada sadece gözaltına alınış biçimiyle hukuki eksiklik yok, aynı zamanda Rıza Akpolat'ın Belediye Başkanı sıfatıyla, yine Ahmet Özer'in Belediye Başkanı sıfatıyla imza yetkilisi olmadığı bir ihale veya olmadığı ihaleler üzerinden böylesine itibar suikastı yapmak üzere gecenin bir vakti kelepçeleyerek hem de adliyeye, hastaneye getirilirken yandaş medya kanallarına "Şuradan getireceğiz, buradan resmini, görüntüsünü alırsınız." denilerek yapılan bir soruşturmada aslında yapılmak istenenin halkı cezalandırmak olduğunu açıkça biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayalım lütfen.

MURAT EMİR (Ankara) - İmza yetkilisi olmayan belediye başkanları soruşturmaya bir gece vakti alınsaydı Tayyip Erdoğan yaşamının yarısını mahkeme salonlarında ve cezaevlerinde geçirmek zorunda kalırdı. Bakın, gazete kupürlerine bakın, mahkemeye çağrıldığında, ifade vermek üzere dahi çağrıldığında ishal olduğu gerekçesiyle gitmeyen bir Tayyip Erdoğan var. Aynı Tayyip Erdoğan düğmeye basıyor, savcılar harekete geçiyor ve olmayacak işler yapılıyor. Biz bunu kabul etmiyoruz, biz bunu şiddetle reddediyoruz. Bilsinler ki kurdukları her türlü kirli kumpas, her türlü kirli hazırlık halkın nezdinde dağılmaya mahkûmdur ve tuzla buz olmaya mahkûmdur, tuzla buz olacaktır.

 Değerli arkadaşlar, Türkiye İhracatçılar Meclisi 4 Ocakta bir veri yayınladı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, bitirelim lütfen.

MURAT EMİR (Ankara) - Bitmeyen konumuz, Filistin'e yani aslında İsrail'e Filistin görünümü adı altında gönderilen ihracat, ihracat rakamları; rakamlar son derece çarpıcı. Söyledik, duymuyorsunuz; kalpleriniz, kulaklarınız kurumuş, duymak istemiyorsunuz, İsrail'e çatır çatır ihracat yapmaya devam ediyorsunuz ama biz de bunları söylemeye devam edeceğiz.

Son rakamlar; bakınız, ihracat yüzde 521 artmış bir yılda, 757 milyon dolara ulaşmış, yüzde 521 ve yüzde 11 bin artışla çelik sektörü başı çekiyor. Çelik yolluyorsunuz, çelik, İsrail'e çelik yolluyorsunuz. Daha iyi savaşsın diye, Gazze'deki çocukların üstüne daha kolay bomba atabilsin diye İsrail'e çelik yolluyorsunuz. Yine, yüzde 30 binle konfeksiyon, yine, yüzde 214 binle tekstil ihracatı da artmış; bunu da söylemiş olalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bitirelim lütfen, buyurun.

MURAT EMİR (Ankara) - Toparlıyorum.

Sayın Başkan, biz burada yenidoğan çetesi skandalı patladığında Bakanın hem Bakan sıfatıyla hem de zamanın İl Sağlık Müdürü sıfatıyla birinci dereceden suçlu olduğunu ve mutlaka istifa edip yargılanması gerektiğini söylediğimizde kulak arkası etmişlerdi, hatta burada küstahlaşmışlardı ama Fırat Sarı'nın yani bir numaralı sanığın ifadelerinden anlıyoruz ki elbette Bakan birinci derecede suçlu. Bakın, Fırat Sarı ne diyor? Aslında doğru söylüyor. Diyor ki: "Sistemi ben keşfetmedim, sistem zaten vardı. Özel hastanelerin başta yoğun bakımları olmak üzere birçok servisini başka kişiler ve şirketler hizmet iş birliği sözleşmesi adı altında zaten işletiyorlar. Bu sistemi bu ülke kurdu, bu Hükûmet kurdu. Bu İl Sağlık Müdürü denetlemesi gerekirken denetlemedi, şimdi "Bana bunu yapıyorlar." diye feryat ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT EMİR (Ankara) - Toparlıyorum.

BAŞKAN - Buyurun lütfen.

MURAT EMİR (Ankara) - Aslında bu kişi yani insan dahi diyemeyeceğimiz bu kişi bir doğruyu da tespit etmiş oluyor.

Ben, yine sözlerimi sonlandırırken hastalandığını üzüntüyle öğrendiğimiz Yılmaz Özdil'e buradan acil şifalar diliyorum. Umuyorum en kısa zamanda sağlığına kavuşur ve Türk halkını aydınlatmaya devam eder.

Sayın Başkan, 2024 yılını "Emekliler Yılı" ilan etmişlerdi, emeklileri perişan ettiler. Şimdi de "Aile Yılı" ilan ediyorlar, aileleri perişan edecekler; şimdiden söylüyoruz. Nereye elinizi atsanız kurutuyorsunuz. Şimdi de ailelere el atıyorlar. Çekin elinizi yeter, elinizi çekmeniz yeterli! Biz emekliyi aç bırakanlara, asgari ücretliyi açlığa mahkûm edenlere, bu halkı açlığa ve işsizliğe mahkûm edenlere karşı kırmızı kart gösteriyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun lütfen.

MURAT EMİR (Ankara) - Ayağa kalkıyoruz ve kırmızı kart gösteriyoruz. Herkes için, hakkı yenen herkes için kırmızı kart gösteriyoruz. 14.469 lira emekli maaşını kabul etmeyenler adına kırmızı kart gösteriyoruz. 22.104 lira asgari ücreti, açlık ücretini kabul etmeyenler için kırmızı kart gösteriyoruz. Staj mağdurları için kırmızı kart gösteriyoruz. "Adil bir vergilendirme olsun." diyenler adına kırmızı kart gösteriyoruz. Ayağa kalkıyoruz ve tüm halkımızla birlikte ayağa kalkarak seçim istiyoruz. Sizin bu ülkenin hiçbir sorununu çözme kapasiteniz, kabiliyetiniz kalmamıştır. Cesaretiniz varsa getirin sandığı, bu millet size kırmızı kartı gösterecek.

Sabrınız için teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Gül.

 

32.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın vefat yıl dönümüne, 2025 yılının "Aile Yılı" olarak ilan edilmesine ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde dün açıklanan yol takvimine, Filistin'e ve Ankara Milletvekili Murat Emir'in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde sayısız hizmetleri olan Türk Mukavemet Teşkilatının öncülerinden, Kıbrıs mücadelemizin mücahitlerinden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ı vefat yıl dönümünde rahmetle anıyorum. Kıbrıs Türkünün haklı davasında Türkiye Cumhuriyeti olarak ve milletimizle, tüm kurumlarımızla bu haklı davada yanlarında olmaya devam edeceğiz.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından bu yıl "Aile Yılı" olarak ilan edilmiştir ve dün Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde açıklanan yol takvimine göre de çok önemli adımlar ve projeler bu yıl için hayata geçecektir. Aile güçlü olursa toplum güçlü olur. Toplumun güçlü olması da güçlü devlet, güçlü millet anlamına gelmektedir. Bu yüzden ailenin daha güçlü olması adına atılacak adımları daha güçlü bir şekilde atmaya devam edeceğiz. Özellikle evlenecek gençlerimize daha önce kısmi olarak başlayan kredi desteği 81 ile teşmil edilecek, yaygınlaştırılacak, 81 ilde uygulanacaktır ve evlenecek gençlerimizin bu anlamda kredi desteğiyle destek verilmesi planlanmıştır, karar altına alınmıştır.

Yine, doğacak çocuklarla ilgili, ilk çocuk için destek uygulaması, yardım tutarı 5 bin liraya çıkarılmıştır, 2'nci çocuk için ve 3'üncü çocuk için de yine 5 bin lira her ay annenin hesabına yatırılarak yardımlar verilecektir. Bu uygulamalar, kreş desteği, kadınların sosyal hayatta çalışmaları, istihdamıyla ilgili çalışmalar, esnek çalışma modelleri gibi adımlar da yine bu yıl içerisinde atılmaya devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, Filistin, yine insanlığın ve ülkemizin, bütün milletimizin ortak gündemi. 7 Ekim 2023'ten itibaren devam eden İsrail'in soykırımı, işgali hâlâ büyük bir zulümle devam etmektedir, 50 binden fazla Filistinli kardeşimizi katleden İsrail'in soykırımları maalesef devam etmektedir. Elbette İsrail ne yaparsa yapsın sonunda zaferin Filistinli kardeşlerimizin ve Gazze'nin zaferi olacağına inancımız tamdır. Türkiye Cumhuriyeti olarak her platformda ve her zaman Gazze'nin özgürleşmesi için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Diplomasiye Cumhurbaşkanımızın ve Hükûmetimizin kazandırmaya gayret ettiği ahlaki vizyon çerçevesinde dünyanın 5'ten büyük olduğu anlayışıyla yine haksızlıklara, küresel adaletsizliğe uğrayanların yanında olmaya devam ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Gül, tamamlayalım lütfen.

ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Nasıl Suriye özgür olduysa, Şam, Halep özgür olduysa Gazze'nin de Filistin'in de özgür olacağına inanıyoruz ve nehirden denize özgür Filistin'i hep beraber göreceğimize inanıyoruz. Bugünlerde devam eden ateşkesin de yine Gazze, Filistin için hayırlı bir sonuçla sonuçlanması dileğimizdir. İnanıyoruz ve temenni ediyoruz ki özgür bir Filistin bağımsız devletinin, başkenti Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulacağına inanıyoruz, bunun için de gayretlerimizi sürdürmeye devam ediyoruz.

Az önce Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Emir bir kırmızı kart gösterdiler. Tabii, bu kırmızı kart meselesi kamuoyunda da toplumda da çok ciddiye alınmadı. Esasen milletimizi her meselenin hakemi olarak görüyoruz. Milletimizin vermiş olduğu oylar ve yapılan hizmetler...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, bitirelim lütfen.

ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Biz demokrasiye inanıyoruz, milletimizin reyine inanıyoruz, milletimizin denetimine inanıyoruz. Milletimiz oy verdikten sonra, biz her zaman, her dönem Cumhurbaşkanımız, AK PARTİ, Cumhur İttifakı milletimize hizmet yolunda hep hizmetler yapmıştır, gayretler ortaya koymuştur ve yirmi iki yılda da yapılan tüm hizmetler milletimizin takdirindedir. Bu yüzden, milletimiz her seçimde yeniden Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı seçmekte, AK PARTİ ve Cumhur İttifakı'nı desteklemektedir.

Şimdi, CHP, arkadaşlarımız ceplerinden kırmızı kartı çıkardılar çünkü kırmızı karta alışkınlar; her seçimde milletin hakemliğine gidiliyor, milletimiz hakem olarak Cumhuriyet Halk Partisine kırmızı kart gösteriyor, kırmızı kart veriyor, o yüzden kırmızı kartsız gezmiyorlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz, yine milletimize layık olarak hizmetlere devam edeceğiz. Milletimizin vermiş olduğu her karar da elbette başımızın üstündedir, eksiklikler bize aittir, doğrular milletimize aittir. Biz yine milletimize hizmet etmeye devam edeceğiz diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler.

Söz talebiniz mi var Sayın Emir?

MURAT EMİR (Ankara) - Evet.

BAŞKAN - Buyurun.

 

33.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül'ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

MURAT EMİR (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Gül halkımızın kırmızı kart eylemimizi ciddiye almadığını söylüyor ama bilmesi lazım ki -ne kadar biliyor, bilmiyorum ama- açlık, yoksulluk çok ciddi bir iştir; hafifliğe gelmez, şakaya gelmez. İnsanları aç bırakıyorsunuz, yoksul bırakıyorsunuz, fukaralaştırıyorsunuz. 14.469 lira yapmak için kanun teklifi veriyorsunuz emekli maaşını. Bir asgari ücretle ancak 5 kişilik bir aile sadece simit yiyip çay içebiliyor, hesapladığınızda 18 bin lira olduğunu görüyorsunuz. Dolayısıyla, insanların böylesine açlığı, yoksulluğu, yokluğu çektiği bir ülkede dönüp yoksulluğa karşı, açlığa karşı, emeğinin sömürülmesine karşı, yok sayılmasına karşı, hakkını alamamasına karşı ve sefalet ücretlerine mahkûm edilmesine karşı kırmızı kart çıkarılmasını ciddi bulmuyorsunuz ama ben sizi ciddiyete davet ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MURAT EMİR (Ankara) - Bu konular ciddi meselelerdir. Sizin doğruyu yaptığınızın bir tek ölçütü genel seçimleri kazanıyor oluşunuz değil. Siz de bilirsiniz ki demokrasilerde her an, her zaman, her durum için halkın ne dediği, ne beklediği, nasıl talepleri olduğu önemlidir ve demokrasi ancak bunlarla ayakta kalabilir. Eğer sadece seçimse, 31 Mart seçimlerini ne çabuk unuttunuz, halkın tokadını ne çabuk unuttunuz? Halkımız size "Artık belediyeleri Cumhuriyet Halk Partili belediyeler yönetsin." dediğinde anlamazdan geldiniz, içinize sindiremediniz ve birer birer kayyum atıyorsunuz. Dolayısıyla, halkın iradesine, millî iradeye en önce saygı duyması gereken sizlersiniz, halkın sorunlarını çözmesi gerekenler sizlersiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT EMİR (Ankara) - Bir cümle Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun lütfen.

MURAT EMİR (Ankara) - Sandığa güveniyorsanız getirin sandığı, alın boyunuzun ölçüsünü! (CHP sıralarından alkışlar)

 BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, birleşime on beş dakika ara veriyorum.

 Kapanma Saati:16.30

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.53

BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER

KÂTİP ÜYELER: Asu KAYA (Osmaniye), Havva Sibel SÖYLEMEZ (Mersin)

----- 0 -----

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47'nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Saadet Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Saadet Partisi Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya tarafından, kamu ihalelerinde kaynakların etkin kullanımı, kamu yararının korunması ve hesap verilebilirliğin sağlanması için alınacak tedbirlerin ve yapılacak düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla 14/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 14 Ocak 2025 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 14/1/2025 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 

 

 

Bülent Kaya

 

 

İstanbul

 

 

Grup Başkan Vekili

 

Öneri:

İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Bülent Kaya tarafından, kamu ihalelerinde kaynakların etkin kullanımı, kamu yararının korunması ve hesap verilebilirliğin sağlanması için alınacak tedbirlerin ve yapılacak düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla 14/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergemizin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 14/1/2025 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Saadet Partisi Grubu adına Sayın Bülent Kaya konuşacaklar.

Sayın Kaya, buyurun. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA BÜLENT KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kürsüden bugün sizlere seslenirken kamu ihaleleri konusunun neden sürekli gündemimizde olduğunu bir kez daha düşünmenizi istiyorum.

Kamu kaynaklarının etkin ve adil kullanımı hepimizin ortak sorumluluğudur ancak kamu ihalelerinin siyasallaşması meselesi ne yazık ki bu sorumluluğumuzu gölgelemektedir. Bugün burada kamu kaynaklarının belirli çıkar çevrelerinin arka bahçesi hâline getirilmesine karşı durmak ve bu konuda Meclis araştırması açılmasının gereğini vurgulamak için bulunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, kamu ihalelerinin siyasallaşması sadece bir yolsuzluk meselesi değil toplumsal adaletin ve kamu düzeninin altını oyan bir tehdittir. İhalelerin adil olmayan biçimlerde belli kişi veya gruplara verilmesi devlet yönetiminde güven krizine yol açmaktadır; halkın kamu kurumlarına olan inancı sarsılmakta, toplumda derin bir adaletsizlik algısı oluşmaktadır. Bugün -bu kürsüde- kamu yararını gözeten bir anlayışı hep beraber ortaya koymak gibi bir sorumluluğumuz var. Kamu ihaleleri, ister yerel yönetimlerde olsun ister merkezî hükûmette olsun, aynı zamanda bir siyasi etik ve siyasetin finansmanı meselesindeki gayriahlaki tutumu ortaya koyan bir durumdur. Şeffaflık ve hesap verilebilirlik kamu yönetiminde olmazsa olmazdır. Biz sizin şehir hastanelerini niçin yaptığınıza itiraz etmiyoruz, bu şehir hastanelerini hangi şartlarla ihale ettiğinize karşı çıkıyoruz. Biz köprü, otoyol inşa etmenize itiraz etmiyoruz, bu köprü ve otoyolları inşa ederken kimlere ne tür kaynaklar aktardığınızı ve bunların maliyetlerinin uygun olup olmadığını sorguluyoruz. Onun için, gelin bunları hep beraber sorgulayalım. Bu şehir hastanelerinin, bu köprülerin, bu otoyolların, bugün artık Deli Dumrul vergisine dönen ve oradan geçerken insanların kara kara düşündüğü maliyetlerin kimin cebine gittiğini hep beraber oturup değerlendirmek durumundayız. Gerçekten bu havalimanları, bu köprü ve bu otoyollar, evet, bir ihtiyaçtı ama bunlar için bu maliyetlere bu ülkenin katlanması gerekiyor muydu yoksa kimi kamu yöneticileri, kimi müteahhit ve kimi yargı mensupları âdeta birleşerek burada bir çete oluşturup milletin kaynaklarını mı sömürüyor ya da siyasetinizi finanse etmek için burada müteahhitlerle iş birliği yapıp kirli bir para mı ortaya çıkarıyorsunuz? Bu konuda kamuoyunda ciddi bir şüphe varsa sizlere düşen, madem AK PARTİ'siniz, AK PARTİ olduğunuzu belgelemek için bu algıları yıkmak gibi bir mecburiyetiniz var.

Bakın, 1990'dan 2020'ye kadar kadar, otuz yılda Türkiye'nin 230 milyar dolarlık bir kamu ihalesi olmuş; sizin döneminizde, on sekiz yılda 203 milyar 700 milyon dolarlık kamu ihalesi yapılmış. Bunların ne kadarının şeffaf olduğunu, buralarda ne kadar yolsuzluk olduğunu hep beraber oturup konuşmanın zamanı geldi de geçiyor bile.

Dün Beşiktaş Belediyesine bir soruşturma başlattınız; eyvallah, hiç kimse hukuktan vareste değil, herkes hukuka uygun olmak zorunda ama siz burada Beşiktaş Belediyesinin mi bir örgüt kurduğunu düşünüyorsunuz, yoksa Beşiktaş Belediyesine iş yapan şirketin mi bir örgütlü yapı kurduğunu düşünüyorsunuz? Eğer o şirketse, bu şirket tam 330 milyar kamudan ihale aldı; Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları var, Elâzığ Belediyesi var, Trabzon'daki kamu idareleri var; sizin yönetiminizde olan birçok şirket var. Eğer bunlar rüşvet vererek kamu ihalesi alıyorsa, peki, sizinkiler sütten çıkmış ak kaşık mı? Niçin bir şey demiyorsunuz?

Bakın, daha birkaç ay önce, Elâzığ İl Başkanımız, tam da sizin bugün "Örgüt kurdu." diye gözaltına aldığınız firmanın Elâzığ Belediyesindeki itfaiye araçlarıyla ilgili alımı cumhuriyet savcılığına suç duyurusu olarak gündeme getirdi, araç kiralama hizmetinin mevzuata aykırı olarak, yakıt dâhil edilerek yapılmasını gündeme taşıdı. Ve yine, aynı dilekçede, teknik şartnamenin alınacak hizmetin maliyetinin belirlenemeyecek kadar belirsiz olarak hazırlanmasına dikkat çekti, teknik şartname ve idari şartname arasında hizmet bedelini etkileyecek farkların bulunmasına işaret etti, yine, ihale süreçlerinde mevzuatın belirlediği sürelere uyulmamasına dikkat çekti. En ilginci, araçların satın alma maliyetinin 3 katına üç yıllık kiralama... Yani, her yıl bir aracı alma maliyetine araç kiralıyorsunuz. Yani, üç yılda bunların toplam 3 katı kadar araç satın alma imkânınız varken siz verdiğiniz bu ihaleyle bu araçların maliyetinin 3 katını üç yılda bu şirkete ödediniz.

Peki, Allah'ınızı severseniz, bu şirket eğer örgütlü bir yapıysa, Beşiktaş Belediyesiyle iş tutuyor da sizin Elâzığ Belediyenizle, sizin diğer kamu idarelerinizle iş hiç tutmuyor mu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KAYA (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun, bitirelim.

BÜLENT KAYA (Devamla) - Yani siz yolsuzluğu yapmayı kendinize helal, başkalarına haram mı göreceksiniz?

Onun için, gelin, bu Meclis araştırması komisyonunu kuralım, varsa Cumhuriyet Halk Partisi belediyelerinin kamu ihalelerindeki usulsüzlükleri, onları da araştıralım ama kendi görevden aldığınız belediye başkanlarınızın kamu ihalelerine dair usulsüzlükleri hâlâ İçişleri Bakanlığının tozlu raflarında bekliyor.

Ey Adalet ve Kalkınma Partililer, isminiz ak mı kara mı millete gösterme zamanı geldi. Yok, eğer sadece bunu muhalefetin boynunda bir demokrasi sopası olarak tutacaksanız elbette buna müsamaha gösterme imkânımız yok. Gelin, "Hırsız bizim hırsızımızsa sahip çıkarız ama hırsız muhalefette ise ensesine bineriz." demeyin. Bakın, 17-25'in salt hukuki gerekçelerle yapılmadığını ifade etmiştik, siz de salt hukuki gerekçelerle bu işleri yapmıyorsunuz. Gelin, ak olduğunuzu bu milleti ispatlayın diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kaya.

İYİ Parti Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Burhanettin Kocamaz.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA BURHANETTİN KOCAMAZ (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Saadet Partisi Grubunun kamu ihalelerinde alınacak tedbirlere yönelik önerisi üzerine İYİ Parti Grubumuz adına söz aldım. Yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, öncelikle, aziz vatanımız için 12 Ocak 2024'te bölücü terör örgütü tarafından şehit edilen Piyade Üsteğmen Gökhan Delen'i rahmet, saygı ve hürmetle anıyor; bütün şehitlerimizi, gazilerimizi ve ekranları başında bu Genel Kurulu takip eden bütün şehit ailelerini saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum. Sizleri unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız.

Değerli milletvekilleri, Kamu İhale Kanunu, AKP döneminde cumhuriyet tarihinin en sık değiştirilen kanunlarından biri hâline getirilmiştir. Kamu İhale Kanunu bugüne kadar tam 198 kez değiştirilmiştir. Sürekli olarak değiştirilen Kamu İhale Kanunu nedeniyle Türkiye'de açık ve şeffaf ihale yapmak neredeyse imkânsız hâle gelmiş, adrese ve yandaşa teslim ihaleler çok açık bir şekilde yapılmaya başlanmıştır. Zaman zaman özel muafiyetlere yer verilen Kamu İhale Kanunu'nun en tehlikeli düzenlemelerinden biri de "kamu yararı" adı altında yapılan düzenlemedir. Bu Hükûmet döneminde "kamu yararı" adı altında yapılan düzenlemeyle ne köylerde ekip dikilecek alan ne de ormanlarda ağaç ve bitki örtüsü bırakılmıştır. Kamu yararı düzenlemesi hiçbir zaman iyi niyetli olarak kullanılmamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasal iktidar Kamu İhale Kanunu'nu tamamen kendi amacı doğrultusunda kullanmaya başlamış, yapılan ihalelerin açık ve adil olmadığı Sayıştay raporlarında açık bir şekilde tespit edilmiştir. AKP iktidarı döneminde ihalelerin tamamı davet usulüyle yapılmaya çalışılmış ve yandaş müteahhitlere ayrıcalık tanınmıştır. Bu dönemde, kamu ihalelerinde yaşanan sorunlar ve dedikodular ayyuka çıkmış, kamu zararlarına ilişkin konular sık sık gündemi işgal etmiştir. Bu dönemde, Sayın Cumhurbaşkanına yakınlığıyla bilinen 5'li çete tüm büyük ihaleleri almış, tüm ballı ihaleler nasıl olduysa 5'li çetede kalmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her alanda adrese teslim işler artık bu iktidar döneminde geleneksel hâle gelmiş, bu nedenle de Sayın Cumhurbaşkanı yıllar sonra da olsa AKP Rize İl Kongresi'nde parti teşkilatlarını uyarmak zorunda kalmıştır. Sayın Cumhurbaşkanı Rize'den ne demişti, bunu bir hatırlayalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, bitirelim lütfen.

BURHANETTİN KOCAMAZ (Devamla) - Cumhurbaşkanı "Çok şikâyet alıyoruz, bu şikâyetleri burada haykırmam lazım, hepinizin bunu bilmesi lazım. AK PARTİ bir dava partisidir. Size gelen başvuruları geri çevirmeyeceksiniz; bunları, herhangi bir kazanç, mevki beklentisi içerisinde değil davamızın yüklediği sorumluluk gereği olarak yapmanız gerekiyor." diye ifade etmiştir. "Aksi takdirde, AK PARTİ'yi ticarethaneye çevirirsiniz. Bu, bizim asla göz yummayacağımız bir durumdur." diye ifade etmiştir. Ben buradan Sayın Cumhurbaşkanına sormak istiyorum: Milyarlık altyapı, üstyapı, yol ve hastane gibi kamu ihalelerindeki yolsuzlukları ve ihalelerin her defasında kimlere verildiğini siz hiç mi duymadınız?

O zaman iktidar kanadına bir çağrı yapıyorum: Gelin, Saadet Partisinin bu önerisine destek verin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BURHANETTİN KOCAMAZ (Devamla) - ...komisyon kuralım ve yapılan kamu ihalelerini kurulacak bir komisyonda inceleyelim diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kocamaz.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Kezban Konukçu.

Buyurunuz Sayın Konukçu. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

DEM PARTİ GRUBU ADINA KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, kamu ihaleleri, kamu-özel iş birliği, geçiş garantili yollar deyince bizim aklımıza ne geliyor? Soygun geliyor, başka hiçbir şey gelmiyor maalesef. Şimdi bakalım, bu soygun nasıl gerçekleşiyor: Kolin, Makyol, Cengiz, Kalyon, Limak gibi şirketler vergi affından garanti ödemelerine kadar bir dizi ayrıcalıklardan yararlanıyor. AKP iktidarında yapılan ve garantiler verilen köprü, otoyol, havalimanı, tünel ve şehir hastanesi gibi yapıların ihalelerinin altından nedense hep bu şirketler çıkıyor. Şimdi, bu şirketlerin 2011 ve 2024 yıllarını da kapsayan on üç yıllık döneme baktığımızda ihaleler toplamı sözleşme bedeli 100 milyar TL'yi aşmış durumda. Şimdi bakalım, soygunlar başka nasıl gerçekleşiyor: Kuzey Marmara Otoyolu'nu hepimiz çok iyi biliyoruz, bu otoyolun ilk sözleşmesinde garanti edilen yıllık araç sayısı 208 milyonken 2025 yılı için garanti edilen araç sayısı 345 milyona dayanmış durumda. İlave edilen garanti araç sayısı yaklaşık 137 milyon yani 2025 yılı için hazinenin şirketlere garanti ettiği araç sayısındaki artış oranı yüzde 65; bunu bir kenara yazalım. Türkiye'deki tüm otomobiller sırayla Kuzey Marmara Otoyolu'ndan 22 kez geçse bile 2025 yılı garanti edilen toplam araç sayısı tutturulamıyor. Nasıl bir rezalet bu, nasıl bir soygun bu; gerçekten anlaşılır gibi değil. 2024 yılında Çanakkale Köprüsü'nde garanti edilen araç geçiş sayısı 16,5 milyonken gerçekleşen geçiş sayısı ise 2 milyon 684 bin yani AKP'nin hata payı yüzde 84. Bakın, asgari ücretliye gelince yüzde 30 zam ama kendi hata payları yüzde 84-85'lerde. AKP'nin berbat ekonomi yönetimi yüzünden vatandaşımız 2025 yılında da geçmediği köprünün, girmediği tünelin, inmediği havalimanının parasını ödeyecek. Asgari ücretliye yüzde 30, emekliye yüzde 15, memura yüzde 11 zam yapılırken otoyollarına gizli olarak yüzde 65 zam yapılıyor sevgili vatandaşlar.

Peki, başka nerelerde soygunlar var? 2013-2023 döneminde patronların 7,5 milyar TL'lik vergi borçları silindi sevgili vatandaşlar. Emekçinin İşsizlik Fonu'nda biriken paralarının yüzde 13'ü sadece emekçiye İşsizlik Fonu olarak verildi, geri kalan yüzde 87'si patronlara peşkeş çekildi sevgili emekçiler. Emekliye, emekçiye gelince "Hazinede para yok." deniyor. Bakın, emeklinin durumu perişan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEZBAN KONUKÇU (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun lütfen.

KEZBAN KONUKÇU (Devamla) - Emeklinin yirmi yıl önce aldığı en düşük maaş asgari ücretin 1,5 katı iken şimdi emekli maaşı, asgari ücretin 1,5 katı daha altında. Nerede bu aradaki fark? Sermayedarların, yandaş sermayenin, para babalarının kasasında bu paralar. Yandaş sermayeye sunulan imkânlara bakın. Asgari ücrete yılda 1 kere zoru zoruna zam yapılıyor ama bu geçiş garantili yollara, köprülere yılda 4 kere zam yapılıyor ve dolar garantili bir anlaşma yapılıyor. Emekçiye gelince "Sabredin." emekliye gelince "Sabredin." deniyor. "Nasıl sabretsin emekçi aç karnına?" diyoruz.

Emeklilerin, emekçilerin paralarının, gayrisafi millî hasıladan alması gereken payların sermayedarlara peşkeş çekilmesine asla izin vermeyeceğiz; ekmek de istiyoruz, barış da ve bu iki mücadeleyi hep birlikte alanlarda yükselteceğiz.

Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Konukçu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Orhan Sümer.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ORHAN SÜMER (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Saadet Partisinin grup önerisi üzerine partim adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kamu ihaleleri, vatandaşlarımızın vergileriyle oluşturulan kamu kaynaklarının etkin ve adil bir şekilde kullanılması gereken bir alandır. Türkiye'de kamu ihalelerinde şeffaflık ve hesap verilebilirlik konusundaki eksiklikler halkın devlet yönetimine olan güvenini zedelemektedir. Son yıllarda kamu ihalelerinin belirli şirketlere, özellikle de siyasi iktidarla yakın ilişki içinde olan yandaş firmalara verildiği yönündeki iddialar kamuoyunda ciddi bir rahatsızlık yaratmaktadır. Peki, sadece iddia mı? Tabii ki hayır. Hangi büyük ihaleye baksak aynı firmalarla karşılaşıyoruz. Bu durum; sadece kamu kaynaklarının etkin kullanılmasını engellemekle kalmıyor, aynı zamanda rekabet ortamını yok ederek küçük ve orta ölçekli işletmelerin ihalelere erişimini de zorlaştırıyor.

Kamu ihaleleri, adaletli bir rekabet yerine siyasi çıkarlar doğrultusunda bir paylaşım aracı hâline gelmiştir. Sayıştay raporları da göstermektedir ki bazı büyük ölçekli kamu projelerinde ihaleler adrese teslim şekilde düzenlenmektedir. Doğrudan temin usulleri suistimal edilmekte ve ihale süreçleri denetlenebilmekten uzak şekilde yürütülmektedir. Özellikle yap-işlet-devret projelerinde kamuya yıllarca ağır mali yük getiren sözleşmelerin imzalanması bu alandaki şeffaflık eksikliğini açıkça ortaya koymaktadır. Yıllardır söylüyoruz; Zafer Havalimanı, Çukurova Uluslararası Havalimanı, Osmangazi Köprüsü, Kuzey Marmara Otoyolu devlet kaynaklarıyla yapılabilecekken vatandaşın sırtına yük edilmedi mi? Vatandaş geçmediği köprüye, uçmadığı havalimanına, yatmadığı hastaneye yıllardır dolar üzerinden para ödemiyor mu?

Anayasa’nın ve Kamu İhale Kanunu'nun temel ilkesi; kamu kaynaklarının verimli, etkin ve şeffaf şekilde yönetilmesidir. İktidarın kamu ihalelerini kendi çıkarlarına hizmet eden bir araç olarak kullanması bu ilkelere tamamen aykırıdır.

Saray iktidarı döneminde, tabii ki sadece kamu ihaleleri değil kamu bankaları da yandaşa çalışır hâle getirilmiştir. 3 kamu bankasının verdiği ancak yıllardır geri alamadığı batık kredileri araştırdığımız zaman yine altından iktidara yakın yandaş şirketler çıkıyor. Bu süreç böyle devam etmeyecek; ilk seçimden sonra kuracağımız halkın iktidarında ihale süreçlerinin bağımsız denetime tabi olduğu, rekabetin arttığı, tüm ihalelerin halka açık bir şekilde gerçekleştiği şeffaf bir düzeni kuracağız. (CHP sıralarından alkışlar) Kamu kaynaklarını yandaşlara tahsis edenlerden mutlaka hesap soracağız, ahlak yasasını çıkaracağız, yapanın yanına kâr kalmasının değil hesap vermesinin de yolunu açacağız.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Sümer.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Ziya Altunyaldız.

Buyurun Sayın Altunyaldız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu ihaleleri mevzusu... Evet, Kamu İhale Kanunu ve kamu ihaleleri, değerli arkadaşlar, sadece bir mal ya da hizmet alımından ibaret değildir. Kamu ihalesi; aslında, kalkınmanın, büyümenin, istihdamın temelinde yatan bir sürecin başlangıcıdır, kaynakları etkin ve verimli kullanmanın adıdır ve Türkiye'nin gelecek inşasının başlangıç sürecidir. O yüzden, değerli arkadaşlar, kamu ihale süreçlerini, kamu ihale süreçleri sonucunda ortaya çıkan eserlerle, kalkınma hamlemizle yirmi iki yıldır aralıksız yüzde 5 üzerinde büyüyen Türkiye'nin performansıyla, deprem harcamalarını çıkardığımız zaman Avrupa Birliği ülkeleri arasında en düşük bütçe açıkları ve bugün itibarıyla en düşük -yüzde 0,8- cari açıklara ulaşan Türkiye'nin performansıyla ölçerseniz Kamu İhale Kanunu meselesini anlarsınız; aksi hâlde, anlamanız pek mümkün olmaz.

Şimdi gelelim meseleye: Şimdi, kamu ihalesinde neler ararsınız arkadaşlar? Çerçeveyi çiziyorum: Şeffaflık ararsınız.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Yok.

ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) - Katılımcılık ararsınız.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Yok.

ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) - Hesap verilebilirlik ararsınız.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Yok.

İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) - Yok.

NURTEN YONTAR (Tekirdağ) - Yok.

ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) - Toplumun tüm kesimlerinin katılımlarını ararsınız.

İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) - O da yok.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - O da yok.

ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) - Verdiğiniz cevapların hepsi yanlış, sıfır verdim size, o yüzden oturmanız lazım. Niye?

İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) - Ben de kırmızı kart gösteriyorum sana.

ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) - Niye? Bakın, niye...

İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) - Kırmızı kart...

ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) - Bakın, niye: Bir defa, Elektronik Kamu Alımları Platformu aracılığıyla tüm kamu ihale süreçleri yayınlanıyor ve herkes kamu alımlarından haberdar; bu bir. İkincisi: Kamu ihalesini yapan kurum, kamu ihalesini açık, şeffaf ve hesap verebilir bir şekilde yapıyor.

ORHAN SÜMER (Adana) - Sayın Başkan, 21/b'den bahsettik ama, 21/b'den.

ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) - Bunun sonucunda...

ORHAN SÜMER (Adana) - Kaç firmaya 21/b'yle verdiniz?

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Hırsızları savunma!

ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) - Bunun sonucunda, ilgili kurumun muayene ve kabul komisyonu bunu denetliyor.

ORHAN SÜMER (Adana) - Kaç firmaya 21/b'yle verdiniz, 21/b'yle?

ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) - Sonra ne oluyor? Sonra Kamu İhale Kurumu tüm kamu ihalelerini denetliyor, raporluyor ve kamuoyuyla paylaşıyor. Sonra ne oluyor?

ORHAN SÜMER (Adana) - Ya, 50 tane firma bıraktınız, sırf onları kurtarmak için yaptınız. 21/b'lere bak, 21/b'lere.

ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) - Sonra ne oluyor? Sayıştay diye bir kurum var, bağımsız ve tarafsız bir kurum.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Onun da canına okudunuz, onun da canına okuyorsunuz.

ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) - Sayıştay raporlarının Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulduğunu biliyorsunuz herhâlde; yine, Sayıştay raporlarının "web" sitesinde yayınlandığını ve kamuoyuna açıldığını da biliyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN SÜMER (Adana) - Sayıştay raporlarına girersen hepsinde eksiklik olduğunu görürsün Sayın Başkan. 21/b'lerden bahset.

BAŞKAN - Bitirelim lütfen.

ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) - Dolayısıyla, bakın, katılımcılığı sağladık, herkese açık.

NURTEN YONTAR (Tekirdağ) - Sağlamadık, sağlamadık.

ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) - Denetimi sağladık, herkese açık.

NURTEN YONTAR (Tekirdağ) - Onu da sağlamadık.

ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) - Sonunda, artı, bütün bu denetimlerin yanında bir de hiçbir zaman aklınızdan geçirmemeniz ya da unutmamanız gereken yargı denetimi var. Tüm denetimler açık ama bunun ötesinde biz şunu çok iyi biliyoruz: Biz, milletimizin her kuruşunu kamu menfaatine kullanan bir partiyiz. Biz, bunun hesabını milletimize her zaman veren bir partiyiz.

NURTEN YONTAR (Tekirdağ) - Yol ve köprü zamlarına ne diyeceksin, yol ve köprü zamlarına ne diyeceksin? Enflasyon yüzde 40, sen ne kadar zam yaptın köprüye?

ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) - Zira yirmi iki yıldır milletimizin hakemliğine başvurduk, her seferinde milletimiz hakemliğinde bize yeşil kart, size kırmızı kart gösterdi; biz iktidarız, siz muhalefetsiniz. Hayırlı uğurlu olsun.

NURTEN YONTAR (Tekirdağ) - Kırmızı kart!

AYHAN BARUT (Adana) - Kırmızı kart!

ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) - Genel Kurulu saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Allah'a emanet olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Altunyaldız.

Önerinin oylanmasından önce, Saadet Partisi Grubundan Başkanlığımıza yoklama yapılmasına yönelik bir önerge gelmiştir.

Şimdi, önergeyi okutup imza sahiplerini tespit edeceğim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

14/1/2025 tarihli Birleşimde, Saadet Grubunun grup önerisinin oylanmasından önce toplantı yeter sayısı aranmasını ekteki milletvekilleri olarak talep ederiz.

 

 

 

Bülent Kaya

 

 

İstanbul

 

 

Grup Başkan Vekili

 

BAŞKAN - İsmi okunan vekilimiz ayağa kalkabilir mi.

Necmettin Çalışkan? Burada.

Mehmet Atmaca? Burada.

Mustafa Kaya? Burada.

Sadullah Ergin? Burada.

 Medeni Yılmaz? Burada.

Bülent Kaya? Burada.

Selçuk Özdağ? Burada.

Hasan Ekici? Burada

Sema Silkin Ün? Burada.

Şerafettin Kılıç? Burada.

Ertuğrul Kaya? Burada.

İdris Şahin? Burada.

Mehmet Karaman? Burada.

Mehmet Satuk Buğra Kavuncu? Burada.

Hüsmen Kırkpınar? Burada.

Burhanettin Kocamaz? Burada.

Burak Akburak? Burada.

Hakan Şeref Olgun? Burada.

Nurten Yontar? Burada.

Melih Meriç? Burada.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

 

III.- YOKLAMA

 

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.22

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER

KÂTİP ÜYELER: Asu KAYA (Osmaniye), Havva Sibel SÖYLEMEZ (Mersin)

----- 0 -----

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47'nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

 

III.- YOKLAMA

 

BAŞKAN - Saadet Partisi grup önerisinin oylamasından önce, istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre verip yoklama işlemini başlatıyorum.

 

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Pusula gönderen sayın vekillerin salonda olup olmadığına bakacağım.

Sayın Nurettin Alan? Yok.

Sayın Suat Pamukçu? Burada.

Sayın Mücahit Arınç? Burada.

Toplantı yeter sayısı vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- Saadet Partisi Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya tarafından, kamu ihalelerinde kaynakların etkin kullanımı, kamu yararının korunması ve hesap verilebilirliğin sağlanması için alınacak tedbirlerin ve yapılacak düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla 14/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 14 Ocak 2025 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

 

BAŞKAN - Saadet Partisi Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

İYİ Parti Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

2.- İYİ Parti Grubunun, Afyonkarahisar Milletvekili Hakan Şeref Olgun ve 19 milletvekili tarafından, Akademi Giriş Sınavı sisteminin öğretmen atamalarına etkilerinin araştırılarak olası sakıncaların önlenmesine yönelik tedbirlerin geliştirilmesi amacıyla 29/11/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 14 Ocak 2025 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

14/1/2025

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 14/1/2025 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 

 

 

Mehmet Satuk Buğra Kavuncu

 

 

İstanbul

 

 

Grup Başkan Vekili

 

Öneri:

Afyonkarahisar Milletvekili Hakan Şeref Olgun ve 19 milletvekili tarafından, Akademi Giriş Sınavı sisteminin öğretmen atamalarına etkilerinin araştırılarak olası sakıncaların önlenmesine yönelik tedbirlerin geliştirilmesi amacıyla 29/11/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 14/1/2025 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Gerekçesini açıklamak üzere davet etmeden önce bir iki milletvekiline söz vereceğim.

Sayın Aşıla...

Buyurun.

 

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

34.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Aşıla’nın, vergilerdeki ve köprü geçiş ücretlerindeki artışa ilişkin açıklaması

 

MEHMET AŞILA (Kocaeli) - İktidara soruyoruz: Çevrenizde bir tane bile gerçek ekonomist yok mu, bir bilim adamına da mı sormadınız? Yola, köprüye, tünele yaptığınız zamlar, başta gıda enflasyonu olmak üzere kara yolu taşımacılığı hizmetine ihtiyaç duyan tüm sektörlere artı enflasyon olarak yansıyacak. İşçiye, memura, emekliye verdiğiniz zamdan daha yüksek vergi ve geçiş ücreti artışı yapmak demek millete verdiğini misliyle geri almak demektir. Son bir yılda köprülere yapılan zam yüzde 288 ile 453 arasında. Vergilerde son iki yılda yapılan artış yüzde 173 ile 289 arasında. Son iki yılda TÜİK enflasyonundaki artış yüzde 123 oranında. Aynı dönemlerde ücretlere yaptığınız zamlar ortada. Açıkça ifade edelim; vatandaşı vergi zamlarına da enflasyona da ezdirdiniz, millete 1 lira verip 3 lira olarak geri aldınız. Bu mudur sizin "Milletimizi enflasyona ezdirmeyeceğiz." sözünüz? Artık milletimizle alay etmeyin diyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Ayhan Barut...

 

35.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, kamuda görev yapan mühendislerin ve veteriner hekimlerin taleplerine ilişkin açıklaması

 

AYHAN BARUT (Adana) - Sayın Başkan, Tarım ve Orman Bakanlığı emekçilerimiz büyük sorunlarla boğuşurken talep ve önerilerine kulak verilmesini istiyor. Kamuda görev yapan mühendis ve veteriner hekimler insanca yaşam için maaş ve özlük haklarının iyileştirilmesini bekliyor. Mühendis ve veteriner hekimler olarak 3600 olan ek göstergelerinin 4200'e değil 7200'e yükseltilmesini, maaşlarda gerekli iyileştirmelerin yapılmasını talep ediyorlar; maaş bordrolarında bulunan ek özel hizmet puanlarının en az 2 katına çıkarılarak gelirin artırılması ve aldıkları yan ödeneklerin emekliliğe yansıtılmasını istiyorlar. Mühendislik meslek kanununun derhâl çıkarılarak kamu emekçilerinin lehine olacak şekilde düzenlenmesini talep ediyorlar. Kamuda görev yapan veteriner hekimlerin sağlık sınıfına alınarak yıpranma paylarının tekrar verilmesini istiyorlar. Emekçilerin sesini duyun.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler.

İYİ Parti grup önerisi oylandıktan sonra kalan söz taleplerini yerine getireceğim.

 

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (devam)

2.- İYİ Parti Grubunun, Afyonkarahisar Milletvekili Hakan Şeref Olgun ve 19 milletvekili tarafından, Akademi Giriş Sınavı sisteminin öğretmen atamalarına etkilerinin araştırılarak olası sakıncaların önlenmesine yönelik tedbirlerin geliştirilmesi amacıyla 29/11/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 14 Ocak 2025 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

 

BAŞKAN - Şimdi, önerinin gerekçesini açıklamak üzere İYİ Parti Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Hakan Şeref Olgun.

Buyurun Sayın Olgun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HAKAN ŞEREF OLGUN (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, aziz vatanımız için 12 Ocak 2024'te bölücü terör örgütü tarafından şehit edilen İstihkâm Sözleşmeli Er Murat Atar'ı rahmet, saygı ve hürmetle anıyor; bütün şehitlerimizi, gazilerimizi ve ekranları başında bu Genel Kurulu takip eden bütün şehit ailelerini ve yakınlarını saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum. Sizleri unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız.

Bugün, burada Millî Eğitim Bakanlığının 2025 yılında yürürlüğe koymayı planladığı öğretmenlik mesleğine girişteki yeni sınav sistemi, akademik uygulaması, mülakat süreçleri ve süreçlerin yarattığı mağduriyetler üzerine konuşacağım. Akademi Giriş Sınavı, eğitim camiasında ve kamuoyunda ciddi tartışmalara yol açmıştır. Öncelikle eğitim bilimleri testinin kaldırılacak olması, pedagojik formasyonunun göz ardı edilmesi ve mevzuat odaklı bir sınav yapısının benimsenmesi büyük endişe yaratmaktadır. Eğitim bilimleri, sınıf yönetiminden çocuk psikolojisine kadar öğretmenlik mesleğinin yapı taşlarını oluşturan kritik bir alandır. Eğitim bilimleri testinin kaldırılması öğretmen adaylarının pedagojik formasyonuna gereken önemin verilmediğini göstermektedir. Akademi Giriş Sınavı'nın mevzuat bilgisine dayalı yapısı, öğretmenlik gibi uygulamalı bir meslek için büyük bir geri adımdır. Teorik bilgiyle meslek icra edilmez. Öğretmenlik bir sınıfın dinamiklerini anlamayı, öğrenci psikolojisini kavramayı ve etkili bir pedagojik yaklaşımı gerektirir; bu yeni sistem bu gereklilikleri tamamen göz ardı etmektedir.

Eğitim fakültelerinde dört yıl süren bir eğitimin ardından bir yıl sınav hazırlığı ve iki yıl zorunlu akademi eğitimi getirilmiştir. Bu süreç, hem ekonomik hem de sosyal açıdan öğretmen adaylarını zor durumda bırakacaktır. Altyapısı hazırlanmadan ilan edilen akademi uygulaması, öğretmen adaylarını başka şehirlere taşınmaya zorlayacak ve ciddi mali yükler getirecektir. Ayrıca, atanacak kişi sayısındaki belirsizlik, zorunlu doğu görevi ve sık sık yer değiştirme gibi koşullar yüz binlerce öğretmen adayını daha da umutsuzluğa itmektedir. Akademi eğitimi için gerekli altyapının her ilde ve ilçede sağlanamıyor olması, öğretmen adaylarını başka şehirlere taşınmaya zorlayarak ekonomik yükler yaratacak, aile düzeninin bozulması, eş durumu tayinindeki mağduriyetler gibi sosyal sorunlara yol açacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öğretmen atamalarında inatla sürdürülen mülakat uygulaması hakkında da birkaç söz söylemek milletin vekili olarak boynumuzun borcudur. Yazılı sınavlarda yüksek puan alan, hakkıyla bu mesleği icra etmeye hazırlanan öğretmen adayları mülakatlarda keyfî değerlendirmelerle elenmektedir. Buradan açıkça soruyorum: Bir öğretmenin liyakatini otuz dakikalık bir mülakatla nasıl belirleyebilirsiniz? Cumhurbaşkanı, seçim öncesi "Mülakatı kaldıracağız." vaadinde bulundu ancak seçimden sonra verilen bu sözlerinin yerini "Mülakat, devletin bekası için gereklidir." açıklamaları aldı. Buradan açıkça sormak istiyorum: Bu nasıl bir beka anlayışıdır ki hakkaniyet ve liyakat bir kenara bırakılmak zorunda kalınıyor? Devletin geleceği, torpille atanan öğretmenlerin ellerine mi emanet edilmek isteniyor?

Mülakat mağduru bir genç kızın, kardeşimizin "Eğer Ankara'da bir tanıdığınız yoksa atanma ihtimaliniz hayalden ibarettir." cümlesi öğretmen adaylarının hissettiği çaresizliği ve sistemin adaletsizliğini gözler önüne sermektedir. Ülkemizde bu mülakat işleri liyakat esasına göre değil maalesef, sadakat esasına göre işlemektedir. Bir öğretmen adayımız KPSS'den yüksek puan alıyor, mülakatta eleniyor ve itiraz süresi içinde itiraz ediyor. Hani güya "Kamera sistemi getirdik." deyip mülakat uygulamasını güvenli hâle getireceklerdi ya, bu kardeşimin itirazı üzerine kamera sistemi kesinlikle incelenmiyor. Elimde gördüğünüz not cetveline göre aday 83 puana yakın almışken 82 puan aldığı yazıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, bitirelim lütfen.

HAKAN ŞEREF OLGUN (Devamla) - Aday itiraz ediyor ancak hiçbir inceleme yapılmadan itirazı reddediliyor. Komisyondaki bir kişi de çıkıp, rakamları doğru toplayıp "Ya, evet, hata etmişiz." diyemiyor. Evet, mahkeme yolu açık ancak mülakat sistemi böyle ayaklar altına alınmışken, hukuka güven yerlerdeyken bu mağdurlara adalete müdahale edilmeyeceğinin garantisini kim verecek?

"Mülakat sistemi derhâl kaldırılmalıdır." çağrımızı yineliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Olgun.

Saadet Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Necmettin Çalışkan. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır Sayın Çalışkan.

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Yine, bir kronik vaka, eğitim camiasının sorunlarıyla karşı karşıyayız. İktidarın bu akademi havasını, bu mülakat aşkını anlamak mümkün değil. Diyanet Akademisi, Adalet Akademisi, Eğitim Akademisi; mübarekler, sanki mevcut sistem eğitimi çok iyi verdi, bitti de yenisini getirecekler. Sanki bu yeni akademilerde uzaydan hoca getirecekler de bugünkünden farklı bilgi verecek.

Gerçekten akademi dünyasının problemlerini gündeme almak istiyorsanız, akademisyenler yoksulluk sınırının altında gelire sahip, akademisyenler geçici sözleşmeli işçi statüsünde çalıştırılıyor; buna çözüm bulun.

Burada, şu öğretmenlik üzerindeki bu kadar baskıyı anlamak mümkün değil. Yirmi üç yıldan beri her gün öğretmenlik mesleğinin itibarı biraz daha düşüyor, artık işportaya düştü; ücretli öğretmenler ayda 12-13 bin lira maaşla yaşıyor. Siz burada ücretli öğretmenlerin sorununu gündeme getirmeyin; şurada, 500 metre ötede, Millî Eğitim Bakanlığının önünde, bu kışta kıyamette eylem yapan öğretmen adaylarının, mülakat mağdurlarının sorunlarını düşünmeyin; gelin, burada yeniden mülakat... Ne olacak? Bugüne kadar tek bir mülakat yapılmasından endişeliydi insanlar, artık mülakat sürekli hâle gelecek. Eğitim süresi boyunca sürekli, âdeta sanık gibi, tutuklu gibi tüm adımlarınıza dikkat etmek zorundasınız. Her an aleyhinize verilecek bir kötü kararla, bir olumsuz puanla öğretmen adayları kapı dışında olacak. Yani, siz "Bir ülkenin geleceğini nasıl yok edersiniz?" diye anket yapsanız herhâlde alacağınız 1'inci cevap bu olur; öğretmenlerin önünü kapatın; bu insanları, nesli yetiştirecek kimse kalmasın; tam olarak bunu yapıyoruz.

Tabii, burada başka önemli bir sorun, insanları âdeta at yarışına sokar gibi sınav manyağı yapmak. Bir taraftan KPSS sınavı iptal ediliyor zannediyorsunuz ama bir taraftan da adaylar eğitim süreci boyunca sınav içerisinde. Bir taraftan YÖKDİL sınavı 750 lira, TYT-AYT sınavı 900 lira, Millî Savunma sınavı 450 lira; işsiz, o yaşa kadar babasından aldığı destekle yaşamını sürdüren adaylardan yeniden ailesinden destek almasını sağlayarak sınavlar, ücretli sınav.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, bitirin lütfen.

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) - Eğer gerçekten bu memleketi düşünüyor, seviyor olsanız şu adaylar için hiç olmazsa bu ücretleri kaldırırsınız. Millete daha fazla baskı yaparak, psikolojik şiddet uygulayarak, "Her şey bizim kontrolümüzde olacak." diyerek bir yere varılamaz, bu ülkeye hizmet edilmiş olmaz. Eğitim camiasına yaptığınızın zerre kadar faydası yok. Kaldı ki bazılarınız belki de "Bizim adamlarımız bir yere geliyor." diye kendi kendini avutuyor, kandırıyor. O da külliyen yalan, böyle bir şey hiçbir şekilde yok ama siz -kamuoyunu meşgul etmek- insanların hep size mahkûm olmasını istediğiniz için il müdürlüğüne getirdiğiniz adamı vekâleten sekiz yıl tutuyorsunuz. Niye?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) - Benim dediğimi yapmazsa görevden alayım diye. İşte, burada, Akademi de bundan ibarettir. Bu sınavlar kaldırılmalı, herkesin bu ülkede eşit vatandaş olduğu bilinciyle yaşaması sağlanmalıdır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Çalışkan.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Sevilay Çelenk.

Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

 Süreniz üç dakikadır Sayın Çelenk.

DEM PARTİ GRUBU ADINA SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz ekim ayında gündemimize gelmiş olan Öğretmenlik Mesleği Kanunu çerçevesindeki düzenlemelerden bir diğeri de Akademiye Giriş Sınavı'ydı. Nitekim, bu kanun teklifine ilgili toplum kesimlerinin getirdiği bütün eleştiriler, öğretmenlerin burada, Meclisin dibinde günlerce süren bütün nöbet eylemleri, protestoları, itirazları hiçbir şekilde dikkate alınmadan bu kanun yasalaştı. Şimdi, yine bir iki gün önce Cumhurbaşkanının yaptığı bir açıklamayla, daha doğrusu imzaladığı yeni bir düzenlemeyle 1 Eylül 2025 tarihinden itibaren KPSS de öğretmen atamalarında aranmayacak ve Akademiye Giriş Sınavı, öğretmenlik mesleğine başlamanın en temel aşılması gereken bir aşaması olacak. Aslında, bu sınav öğretmenlerin artık kanayan yaraya dönüşmüş hiçbir sorununa bir çare üreten bir şey değil; neden yapıldığına dair açıklamalar çok çelişkili, ne işe yarayacağını kimse bilmiyor ama bilebildiğimiz çok ciddi dezavantajları var; öğretmenlik mesleğini değersizleştirileceği, iş güvencesini zayıflatacağı, öğretmenler arasında ayrımcı uygulamaları yerleşikleştireceği ve iş barışını zedeleyeceği çok açık. Ayrıca, eğitim sisteminin ideolojik bir kıskaca alınacağı da bu yeni düzenlemelerden her birimizin rahatlıkla görebileceği uygulamalar. Bugüne kadar AKP kadroları da Cumhurbaşkanı Erdoğan da AKP öncesi cumhuriyet eğitim politikalarını eleştirirken hep ideolojik niteliğine, endoktrinasyon boyutuna vurgu yaptı, yukarıdan aşağıya inşa edilen bu politikaların Türkiye'nin, Türkiye halklarının, halkının -onun deyişiyle- kök değerlerine uymadığını söyledi ve daha eşitlikçi eğitim politikalarının gerekliliğinden söz etti. Oysaki bugüne kadar, yirmi iki yıllık süreçte karşımıza getirdikleri eğitim politikalarının tamamı bu zaafları misliyle üretti ve gerçekten de eğitim alanı, çok temel bir toplum mühendisliği alanına dönüştürüldü. Her gelen iktidarın, kendisinin ideolojisine uygun eğitim politikalarını uygulamaya koymasının sonuçlarını ve ağır bedellerini bütün toplum ödüyor. Herkes, her iktidar, her şeyin en iyisini bildiğini söylüyor. Oysaki Sokrates'in eğitim alanında söylediği çok önemli bir söz vardır: "Hiçbir şey bilmediğimi biliyorum ve beni başkalarından ayıran şey budur."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın Hocam.

SEVİLAY ÇELENK (Devamla) - Eğitim alanına bu mütevazı perspektifle yaklaşılmalıdır. Eğitimde kriter, evrensel, eşitlikçi, özgürlükçü ve yaratıcılığı pekiştirici kriterler olmalıdır. Bu olmadığı sürece yapılacak bütün uygulamaların bir iki sene içerisinde miadını doldurması ve yenisi üzerinde düşünülmesi de kaçınılmaz olacaktır. Nitekim, sık sık değişen eğitim sisteminin, sınav sisteminin bize gösterdiği budur.

Akademi Giriş Sınavı ya da Millî Eğitim Akademisinin yapısı da birçok soruya yanıt üretmekten uzaktır. Burada kimler ders verecektir? Bu sınavları geçemeyenlerin akıbeti ne olacaktır? Hâlihazırda 500 bin öğretmenin, atanması yapılmayan öğretmenin olduğu; sayısız öğretmenin, geçtiğimiz yıllar içinde ümitsizlikten intihar ettiği bir ülkede bu akademi meselesi gerçekten de iptali gereken bir konudur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Çelenk.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili Sayın İsmet Güneşhan.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

CHP GRUBU ADINA İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti grup önerisi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım. Herkesi saygıyla selamlıyorum.

Bundan birkaç ay evvel ülke gündeminde de uzunca yer tutan Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi'ni görüşmüştük. İçerik olarak meslek kanunu niteliği olmayan teklif metnini okuduğumuzda anlamıştık ki bu teklif öğretmenlik mesleğini iyileştirecek hiçbir düzenleme içermiyor, hatta meslek onurunu yerle bir edecek pek çok uygulamayı da beraberinde getiriyor. Bu düzenleme içinde Millî Eğitim Akademisini kurmak da vardı ama Akademi, mesleğin gelişimine destek olmak, nitelikli öğretmen yetiştirmek için kurulmayacaktı. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki niyetiniz, atama bekleyen 1 milyon öğretmenin atama baskısını Millî Eğitim Bakanlığı üzerinden atmaktı. Derdiniz, atama bekleyen 1 milyon genci oyalayarak zaman kazanmaktı. 1 milyon aday öğretmeni bir günde öğretmen adayı hâline getirdiniz; haklarını, hayallerini, geleceklerini ellerinden aldınız, emeklerini gasbettiniz.

Peki, yasa çıktıktan sonra ne yaptınız? Bildiğimiz, sadece Akademi Giriş Sınavı'nın tarihini belirlediniz; Akademi eğitiminin verileceği iller, ilçeler belli değil. Öğretmen adaylarının büyük bir kısmını taşımaya zorunlu bırakacak olan bu sistem, öğretmen adayını nasıl bir maddi külfetin altına sokacak, aile birliğini nasıl etkileyecek belli değil. Akademiye kaç kişi alınacak, bu da belli değil. Peki, atama bekleyen 1 milyon öğretmeni bu belirsizlik içinde bırakmaya hakkınız var mı? Elbette ki yok. Siyasi kaygılarla hareket edecek olan bu sistemin geleceğimize vereceği zararlar ortadadır.

Bu kafayı ilk kez biz görmüyoruz değerli arkadaşlar. Tarikatlarla özel protokoller yapıp laik, bilimsel eğitimin altına dinamit koyan da sizdiniz. O kadar ki hızınızı alamadınız, kalkıp bir siyasi partinin arka bahçesi olan Ülkü Ocaklarıyla eğitim için protokol imzaladınız.

MEHMET BAYKAN (Konya) - Hangi siyasi parti?

İSMET GÜNEŞHAN (Devamla) - Sizin amacınızı biz çok iyi biliyoruz; güya eğitimi hayallerinizdeki gibi yapıp dindar ve kindar bir nesil yetiştirmek ama geldiğimiz bu noktada gelecekten umudunu kesmiş...              

MEHMET BAYKAN (Konya) - Hangi siyasi parti?

İSMET GÜNEŞHAN (Devamla) - ...beslenemediği için derslerde bayılan, boş beslenme çantası gördüğü için utanç duyan, deprem bölgesinde okulu olmayan; kısacası yarını karanlık bir nesil yetiştirdiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

İSMET GÜNEŞHAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, maalesef okul temizlemek zorunda kalan velileri, atanamadığı için intihar eden öğretmenleri gördü bu gözler. Tarih bu karanlığı sizinle birlikte anacak, yıllar sonra sizin için "ak" değil "kara" diyecekler. İşte, tarih çöplüğüne atılırken böyle hatırlanacaksınız. Bu nedenle İYİ Parti grup önerisine destek olacağız.

Sözlerime son verirken 1 milyon atanamayan öğretmen adına, mülakat mağdurları adına, maaşını alamayan ücretli öğretmen adına, kadro bekleyen sözleşmeli öğretmenler adına tarihin en başarısız Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'e buradan kırmızı kart gösteriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Genel Müdürüm size de kırmızı kart gösteriyorum, laf atıyordunuz.

MEHMET BAYKAN (Konya) - Hangi siyasi partinin, söyleyin de kartı alayım. Niye diyemiyorsun, niye çekiniyorsun?

İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) - Çekinmiyoruz ya!

MEHMET BAYKAN (Konya) - Hangi siyasi partinin? Söylesene! Zor biraz, zor.

İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) - Herkes biliyor, yok zor değil, herkes biliyor.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Güneşhan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sinop Milletvekili Sayın Nazım Maviş.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NAZIM MAVİŞ (Sinop) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, geçtiğimiz günlerde Öğretmenlik Mesleği Kanunu'nu hep birlikte bu Mecliste yasalaştırdık ve bu kanun kapsamında da Millî Eğitim Akademisi kurulmuş oldu. Hem Öğretmenlik Mesleği Kanunu hem de Millî Eğitim Akademisiyle aslında hedeflediğimiz temel mesele, öğretmenlerimizin dolayısıyla da eğitim sistemimizin niteliğini artırmak oldu.

Hepimizin bildiği gibi, eğitimin en temel öznesi, birincil öznesi her zaman öğretmen olmuştur. Dolayısıyla bir eğitim sisteminin niteliğini, kalitesini artırmanın yolu öğretmenin niteliğini ve kalitesini artırmaya bağlıdır. Eğitim sistemlerini iyileştirmenin öncelikli ve birinci yolu da öğretmen niteliğini güçlendirmekten geçmektedir. Öğretmen yetiştirme sistemleri dünyanın birçok ülkesinde farklı biçimlerde uygulanmakta ve farklı arayışlarla tartışılmaktadır. Özellikle başarılı eğitim sistemlerinin uygulandığı ülkelerde öğretmen seçimi ve yetiştirilmesi meselesi çokça tartışılmış ve ülkelerin ihtiyaçları ve kendi özgül kültürleri dikkate alınmak suretiyle farklı farklı sistemler geliştirilmiştir. Bütün bu sistemlere baktığımızda, öğretmen adaylarının üniversiteye kabul şartları, üniversite eğitimleri, mezuniyet koşulları ve mesleğe kabul şartlarıyla ilgili birçok farklı sistem uygulanmakta, çoktan seçmeli ve çoklu değerlendirme usulleriyle öğretmenlerin mesleğe kabul aşamalarına kadarki süreçleri düzenlenmektedir. Ülkeler, öğretmenlik dışı alanlarda standart yöntemlerle kamu yönetimine personel istihdam ederlerken öğretmenlik mesleğinin istisnai durumu nedeniyle eğitime girişten mesleğe kabule kadar birçok farklı süreçte, farklı detay ve uygulamayı devreye koymuşlardır. Bizim de öteden beri eğitim sistemimizle ilgili yaptığımız iyileştirmelerin temelinde hep öğretmenin niteliğini güçlendirmeye dönük çabalar, çalışmalar olmuştur. Buna dönük adımlar atılmış, Öğretmen Yeterlik Belgesi yayınlanmıştır. Millî Eğitim Akademisinin de temel motivasyon kaynağı aslında bu arayıştır. Hepimiz görüyoruz ve biliyoruz ki dünyanın değişim hızı neredeyse bizim kavrama gücümüzün üstünde seyretmektedir. Dolayısıyla değişimin bu kadar güçlü, dinamik ve hızlı olduğu bir dönemde eğitim sistemlerinin de statik ve durağan kalmasını beklememiz doğru değil. Bu hız ve bu dönüşüm kapasitesine eğitim sistemlerimizin de bir şekilde uyumlaştırılması en önemli meselelerimizden bir tanesidir ve bu değişim ve dönüşümü öğretmenlerimizin yetiştirilme süreçlerine de mutlaka bir biçimde yansıtmamız gerekmektedir. Dolayısıyla, hem Öğretmenlik Mesleği Kanunu'muzun hem Millî Eğitim Akademisinin kuruluşunun temel gerekçesi aslında bunlardır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, biraz önce burada konuşan milletvekili arkadaşlarımızdan önergenin gerekçesini açıklayan arkadaşımız bazı hususları sizlerle paylaştı, şimdi onlara da kısaca değinmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

NAZIM MAVİŞ (Devamla) - Arkadaşımızın ifadelerinde ve önergenin gerekçelerinde yanlış bilgiler var. Bir kere, Akademi Giriş Sınavı'nda eğitim bilimleri kalkmıyor arkadaşlar, sadece eğitim bilimleri sınavı yani KPSS'de -genel kültür ve genel yetenek, eğitim bilimleri, öğretmenlik alan bilgisi testi- 3 olan sınav 2'ye düşürülüyor, eğitim bilimleri Akademi Giriş Sınavı kapsamına alınıyor. "Mevzuat odaklı bir sınav oluyor." dedi; mevzuat odaklı bir sınav olmuyor, bu da yanlış. Zaten KPSS'de genel mevzuat ve kamu hukuku var ancak bunun yerine Millî Eğitim mevzuatı sorulmuş oluyor. "Pedagoji zayıflıyor." dedi; hayır, bilakis Akademi, pedagojiyi güçlendirmek için oluşturulmuş bir yapı. "Akademi iki yıl." dedi; hayır, akademi iki yıl değil on ay ile on dört ay arasında değişiyor. "KPSS kaldırılıyor, yerine başka bir sınav getiriliyor, objektiflik ölüyor." dedi; hayır, ÖSYM yapıyor, KPSS sınavının içeriği sadece öğretmenliğe özel hâle getiriliyor; dolayısıyla bir subjektiflik söz konusu değil.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Maviş.

İYİ Parti Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

Şimdi, Metin İlhan, buyurun.

 

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

36.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, otoyol geçiş ücretlerine yapılan zamlara ilişkin açıklaması

 

METİN İLHAN (Kırşehir) - Teşekkür ederim Başkanım.

Kamu bankalarının özel şirkete verdiği krediyle yap-işlet-devret modeliyle yapılan Ankara-Niğde Otoyolu'nu işleten şirkete 2024'e kadar yapılan 1,5 milyar euroluk ödeme yetersiz kalmış ki otoyol geçiş ücretlerine rekor düzeyde zamlar yapıldı.

Otomobiller için daha on üç ay öncesine kadar 95 lira olan Kırşehir-Ankara arası geçiş ücreti 13 Ocak itibarıyla 425 lira oldu. Böyle fahiş ücret olur mu diyeceğim ancak otoyolu vatandaşlarımız kullansa da kullanmasa da şirkete verilen geçiş garantisi yüzünden para yine ceplerinden çıkacak. Yapılamaz denilen her şeyi yapmaya muktedir olan AKP, kullanmadığı yolun parasını da vatandaşlarımızın sırtına yükledi. Deli Dumrul'un köprüsü misali geçsen de geçmesen de geçiş ücreti veriyorsunuz maalesef.

Fiyatı makul bir seviyeye çekin ve oluşacak geçiş garantisi ücret farkını da 701 milyar lira vergisini affettiğiniz zenginlerden alın diyorum.

Genel Kurulu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Melih Meriç...

 

37.- Gaziantep Milletvekili Melih Meriç’in, açıklanan doğum teşviklerine ilişkin açıklaması

 

MELİH MERİÇ (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Geçtiğimiz hafta, dokuz yıldır yükseltilmeyen, 1 paket bebek bezi seviyesinde kalan doğum teşviklerinin artırılmasına çare olmak için verdiğim kanun teklifim, AKP ve MHP oylarıyla, tam da bu salonda, reddedildi. Tam bir hafta sonra Sayın Cumhurbaşkanı çocuk başına verilecek yardımların artırıldığını açıkladı ve bunu bir müjde olarak duyurdu. Elbette ki bu konuya dikkat çekmem sonucu yardımların dokuz yıl sonra artırılması bizi mutlu eder ancak sosyal politikalarda devlet müjde vermez, kanun yapar. Açıklanan teşvikler hayat şartlarının çok altındadır. Buradan çağrıda bulunuyorum: Bu teşvikleri daha da artırıp kalıcı hâle getirelim, bir kişinin iki dudağı arasında müjde olmaktan çıkaralım. Bizim kanun tekliflerimizi reddediyorsunuz, siz kanun teklifi getirin, biz destekleyelim.

BAŞKAN - Sayın Aykut Kaya...

 

38.- Antalya Milletvekili Aykut Kaya’nın, yeni Manavgat Devlet Hastanesine ilişkin açıklaması

 

AYKUT KAYA (Antalya) - Sağlık Bakanına Manavgatlı hemşehrilerim adına sesleniyorum: Temelini 2023 yılı Mayıs ayında attığınız Yeni Manavgat Devlet Hastanesinin durumu görüldüğü gibi, hâlâ temelden çıkılamamış durumda. Sağlık Bakanına soruyorum: Hastanemizin akıbeti ne olacak? Sağlık Bakanını, İl Sağlık Müdürünü ve iktidar temsilcilerini bir an önce, bu hastane inşaatında yaşanılan aksaklıklarla alakalı, oluşan ciddi ek maliyetlerle alakalı ve bu hastane inşaatının ne zaman bitirileceği konusunda kamuoyuna bilgi vermeye davet ediyorum.

Ekonomisi 55 ilden büyük, ülke ekonomisine milyarlarca dolar katkıda bulunan Manavgat'ımız; bu ciddiyetsizliği, bu tutarsızlığı, bu iş bilmezliği hak etmiyor. Manavgatlı hemşehrilerim adına Sağlık Bakanlığına ve iktidara kırmızı kart gösteriyorum. Burada ihmal edilen Manavgat halkının sağlığıdır, süreci takip etmeye devam edeceğim.

BAŞKAN - Sayın Mehmet Sait Yaz...

 

39.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Sait Yaz’ın, 2025 yılının "Aile Yılı" olarak ilan edilmesine ilişkin açıklaması

 

MEHMET SAİT YAZ (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Cumhurbaşkanımız tarafından 2025 yılı Aile Yılı olarak ilan edilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de Allah birbirinden gelen nesiller olan Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini seçip âlemlere üstün kıldı. İslam dini aileye büyük önem vermiştir. Aile toplumu ve nesilleri korumak amacıyla atılan sağlam bir temeldir. Aile, sevgi ve saygıyla, şefkat ve merhametle, ilgi ve hassasiyetle hayatı paylaşmaktır. Aile dünyanın türlü meşakkatlerini beraberce göğüslemektir, sevinci ve kederi, varlığı ve yokluğu birlikte yaşamaktır. Aile iyi günde, kötü günde vefakârlık ve fedakârlıkla bir bütünü tamamlamaktır. Aile okuldur, aile mescittir, huzur mekânıdır, çocuk yuvasıdır, dünya ve ahiret mutluluğunu sağlayan yegâne kurumdur. Aile bizim en değerli hazinemiz, vazgeçilmez değerimizdir.

BAŞKAN - Sayın Kadim Durmaz...

 

40.- Tokat Milletvekili Kadim Durmaz’ın, Tokat'ta asma yaprağı ve üzüm üretimi için yapılması gerekenlere ilişkin açıklaması

 

KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Asma yaprağı ve üzüm deyince akla Tokat ili, Erbaa, Niksar, Pazar ilçelerimiz gelmektedir. Sade Erbaa ilçemizde 17 bin dönüm bağda yıllık 9 bin ton yaprak üretimi yapılmaktadır. İhracat rakamı yıllık 7 milyon avrodur. Bu üretim ve ihracat rakamları her yıl düzenli bir şekilde artmaktadır. Tokat merkez, Erbaa, Niksar, Pazar ilçelerimizde ciddi anlamda üretim söz konusudur. Son yaşadıklarımızdan ders çıkarıp ülkemizin dünyada itibarının ve gıda ihracatımızın geleceği açısından Erbaa ilçemizde bölgemize hizmet verecek bir pestisit kalıntı analiz laboratuvarının acilen planlanması gerekmektedir. Ayrıca, Bağcılık Araştırma Enstitüsünün bu bölgede çiftçimize hizmet vermesi zorunludur.

BAŞKAN - Sayın Mehmet Baykan...

 

41.- Konya Milletvekili Mehmet Baykan’ın, CHP Genel Başkan Yardımcısı Erhan Adem'in Iğdır Şeker Fabrikasıyla ilgili açıklamasına ilişkin açıklaması

 

MEHMET BAYKAN (Konya) - Cumhuriyet Halk Partisi tarımdan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sayın Erhan Adem Iğdır Şeker Fabrikasının satışına tepki göstererek "Sadece fabrikayı değil, çiftçiyi de sattınız." demiş. Araştırdım, Iğdır'da şeker fabrikası yok, satılan bir fabrika yok. Satılan, artık pancar ekilmediği için, eskiden pancar toplanan 1.911,73 metrekare arazi. Allah aşkına, bir gün CHP iktidar olursa belki bu beyefendi tarım bakanı olacak. Ülkenin tarımı kimlere emanet edilecek? Hoş, o iktidarı da görmek için daha çok nesiller bekleyecek. Kırmızı kartlar, yeşil kartlar... Bakanımız söyledi, biz bilgisayar kartıyla uğraşıyoruz. Dönüp dönüp aynı şeyleri söylüyorsunuz. Millî Eğitim Bakanlığı tarikatlarla sözleşme yapmadığını söyledi, Bakan açıkladı, biz konuştuk. Bir benzetme yapacağım, ayıp olacak; dönüp duruyorsunuz. Doğruya gelin, doğru şeyler söyleyin. Cevap bekliyorum.

BAŞKAN - Sayın Burak Akburak...

 

42.- İstanbul Milletvekili Burak Akburak’ın, LÖSANTE Hastanesine ilişkin açıklaması

 

BURAK AKBURAK (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkürler.

Lösemi gibi ağır bir hastalıkla mücadele eden çocuklarımızın yaşam hakkı bürokratik engellerle kısıtlanıyor. LÖSEV tarafından bağışlarla inşa edilen tam teşekküllü LÖSANTE Hastanesi 400 yatak kapasitesine sahip olmasına rağmen, Sağlık Bakanlığı tarafından yalnızca 200 yatağına ruhsat verilmiş durumda, kalan 200 yatak maalesef atıl durumda bekletiliyor. Bu hastane lösemili çocuklara ücretsiz tedavi sağlayan Türkiye'nin en büyük sağlık merkezlerinden biridir ancak bu kapasite tamamen kullanılmadığı için her yıl yüzlerce çocuğumuz hayata tutunma şansını kaybediyor. Bu adalet mi, vicdanla bağdaşıyor mu? Büyük fedakârlıklarla, milyonlarca insanın desteğiyle inşa edilen bu hastane sağlık sistemimiz için bir yük değil, büyük bir fırsattır ancak çocuklarımızın tedavi umudu bürokrasinin soğuk duvarlarına çarpıyor. Sağlık Bakanlığına buradan sesleniyorum: Çocuklarımızın hayatı gereksiz prosedürlerin kurbanı olamaz. LÖSANTE Hastanesine tam ruhsat verilmesi sadece bir imzanıza bakıyor.

BAŞKAN - Son olarak, Sayın Asu Kaya...

 

43.- Osmaniye Milletvekili Asu Kaya’nın, Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat'a ilişkin açıklaması

 

ASU KAYA (Osmaniye) - Teşekkür ederim.

İktidarın adaletsizliğinin son örneğini dün yaşadık maalesef. Dün bir şafak operasyonuyla Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat gözaltına alındı, dün sabahın beşinden beri gözaltında. Lakin depremin yüzlerce evi yıktığı Osmaniye'mde 105 kişinin hayatını kaybettiği Bilge Sitesi'nin yapımında o dönem müdür olarak oluru, imzası olan Osmaniye eski belediye başkanının kusurlu olduğuna karar verildi, 27 Kasımda tutuklandı, iki gün içinde serbest bırakıldı, 8 Ocakta gerçekleşen mahkemede ise yirmi bir yıl hapis cezası almış olmasına rağmen kırk sekiz saat bile geçmeden serbest bırakıldı. Osmaniyeli depremzedelerin, bizim canlarımızın, ailelerimizin enkaz altında kaldığı süre kadar bile tutuklu kalmadı. "Bu mu adalet?" demeye devam ediyor... Cumhur İttifakı başkanlarına gelince sözde adalet, CHP'li belediye başkanlarına gelince ise maalesef kumpas.

BAŞKAN - Sayın Burhanettin Kocamaz...

Buyurun.

 

44.- Mersin Milletvekili Burhanettin Kocamaz’ın, kamu hizmetlerine ve yatırımlarına yapılan zamlara ilişkin açıklaması

 

BURHANETTİN KOCAMAZ (Mersin) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Asgari ücretli, emekli ve memurlara yapılan düşük zamlı maaşlar daha ceplerine girmeden birçok kamu hizmeti ve yatırımına Hükûmet tarafından yüksek oranda zam yapılmıştır. Hükûmet tarafından 2025 yılı için asgari ücretliye yüzde 30, emeklilere yüzde 15,75; memurlara 11,54 oranında zam yapılmışken aynı Hükûmet tarafından yüksek hızlı tren biletlerine yüzde 44,4; Avrasya Tüneli geçişlerine yüzde 44, Çanakkale Köprüsü'ne yüzde 35, Osmangazi Köprüsü'ne yüzde 43, 15 Temmuz Köprüsü ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü geçişlerine de yüzde 42 oranında zam yapılmıştır; bu büyük bir haksızlıktır ve Sayın Cumhurbaşkanının "Çalışanları enflasyona ezdirmedik." sözünü boşa çıkarmıştır. Tren, tünel ve köprülere yapılan yüksek zamları geri almayı düşünüyor musunuz ya da dar gelirlilerin maaşlarına zam yapmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN - Teşekkürler arkadaşlar.

 Şimdi...

MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkanım, bir söz talebim var.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Emir.

 

45.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Konya Milletvekili Mehmet Baykan'ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Mehmet Baykan konuşmasında bizden bir cevap istedi, biz de hemen cevabı verelim.

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu yıllardan itibaren binbir emekle, binbir göz nuruyla biriktirdikleriyle şeker fabrikaları kurdu. Bu şeker fabrikaları sadece şeker üretimi için değil, pancar üreticisinin emeğini vermek için değil, aynı zamanda küspe için, tarım için, istihdam için ve temel endüstriyel mal ve hizmetler için bir zorunluluktu ve maalesef cumhuriyetin bu kazanımları yabancılara peşkeş çekilmek için alelacele özelleştirildi. 20'nin üzerinde şeker fabrikası yok pahasına özelleştirildi, o fabrikalar kapatıldı, şeker pancarı üreticileri kendi kaderine terk edildi, Türkiye piyasası Cargill'e peşkeş çekildi, hem de "yerli ve millî olma" iddiası olan bu iktidar tarafından yabancı tröstlere, yabancı kartellere peşkeş çekildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, bitirin lütfen.

MURAT EMİR (Ankara) - Bunun üzerinden de maalesef Türk halkının, Türk milletinin sağlığıyla oynandı, Türk çocuklar fruktoz şurubuna mahkûm edildi. Bir milletvekilinin bu gerçekler apaçık ortadayken hangi kartellerden desteklendiği belli olmaksızın bu şekilde konuşmasını ve şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin ve arsalarının peşkeş çekilmesinin böylesine desteklemesini anlamakta güçlük çekiyoruz. Kendi, asıl bunların cevabını versin.

BAŞKAN - Soralım.

Sayın Baykan, verin cevabını.

 

46.- Konya Milletvekili Mehmet Baykan’ın, Ankara Milletvekili Murat Emir'in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

MEHMET BAYKAN (Konya) - Vereyim efendim.

Efendim, öncelikle, ben Iğdır Şeker Fabrikasından, olmayan fabrikadan bahsettim. Şeker fabrikalarının özelleştirilmelerine gelince, ben Konyalıyım mesela, Konya Şeker Fabrikası 90'lı yıllarda özelleştirildi ve Kemal Derviş uygulamalarıyla Türkiye'de özelleştirme mantığı hızlanarak devam etti. Kartellere Türkiye'yi asıl teslim eden CHP kafasıdır, olayı yaymaya gerek yok. Ben diyorum ki: Iğdır'da olmayan şeker fabrikasının özelleştirilmesi nasıl konuşuldu? Bunu "Kartellerden konuşturuluyor." diyerek eğer bana bir suçlama yaptıysanız -öyle anladım- iade ediyorum, yanlış anladıysam eyvallah ama böyle bir suçlama yaptıysanız misliyle iade ediyorum. Iğdır'da şeker fabrikası var mı, yok mu? Bunun cevabını verin Murat Bey. Sizin sözcünüzün neye dayanarak, neyi araştırarak bu tür açıklamalar yaptığı da artık parti politikanız, bir şey diyemem ama kartel ya da özelleştirmelerin başladığı 90'lı yılların uygulamalarıyla AK PARTİ'yi suçlayamazsınız kusura bakmayın. Özelleştirme mantığının ne zaman başladığını bu ülke iyi biliyor.

BAŞKAN - Sayın Emir, son defa sizi dinliyorum, bir dakikayla sınırlı.

Buyurun.

 

47.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Konya Milletvekili Mehmet Baykan'ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

MURAT EMİR (Ankara) - Sayın milletvekili burada yoktu, Genel Müdürlük görevi yapıyordu, 2018'de şeker fabrikalarının özelleştirilmesi kanunu burada çıkarıldı ve bunun üzerinden bütün şeker fabrikaları özelleştirildi, hem de yok pahasına özelleştirildi. Böyle bir gerçek orta yerde duruyorken kendisinin Iğdır üzerinden bir tartışma açmaya çalışmasını beyhude bir çaba olarak değerlendiriyoruz. Kendi partilerinin kısa tarihine bakmaları bu gerçeği görmeleri için yeterli olacaktır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

 

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- DEM PARTİ Grubunun, Mersin Milletvekili Ali Bozan ve arkadaşları tarafından, Mersin Akdeniz Belediyesine kayyum atanmasının yaratacağı sorunların araştırılması amacıyla 14/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 14 Ocak 2025 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

BAŞKAN - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

14/1/2025

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 14/1/2025 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 

 

 

Sezai Temelli

 

 

Muş

 

 

Grup Başkan Vekili

 

Öneri:

14 Ocak 2025 tarihinde Mersin Milletvekili Ali Bozan ve arkadaşları tarafından (9983 grup numaralı) Mersin Akdeniz Belediyesine kayyım atanmasının yaratacağı sorunların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 14/1/2025 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Ceylan Akça Cupolo konuşacaklar.

Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

DEM PARTİ GRUBU ADINA CEYLAN AKÇA CUPOLO (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Sayın Genel Kurul; tüm halklarımızı saygıyla selamlıyorum.

Bugün itibarıyla, 31 Mart 2024'ten bugünün tarihini baz aldığımızda dokuz ayda tam 9 kayyumun atandığı bir sürece girmiş olduk. "Yeni yıla nasıl girerseniz öyle geçer." derler, bu yeni yıla da kayyumla girdik, galiba böyle devam etme planları var iktidarın. Bu kayyumu atarken -dokuz ayda yaptığı, her 9 atamada da yaptığı gibi- bir öcü yaratması gerekti iktidarın. Ne dedi? İşte, Hoşyar Sarıyıldız'ın, Akdeniz Belediyesinin, Mersin Akdeniz Belediyesinin seçilmiş Belediye Eş Başkanı Hoşyar Sarıyıldız'ın bir öcü olduğunu iddia etmek istedi. Niye "Öcü." diyor? Çünkü toplumda rıza yaratmak zorunda. Ne diyecek? "Bu öcüyü benim buradan almam gerekiyor, onun yerine de kendi kayyumumu atamam gerekiyor." Hoşyar ve Hoşyar gibi... Akdeniz gibi kozmopolit yani insanların 1990'lardan bu yana bazılarının çatışmalı süreç sebebiyle, bazılarının kentten kıra olan, kırdan kente olan göçler sebebiyle, bazen ekonomik, bazen sosyal sebeplerle sığındığı bu müthiş ilçeyi, sosyal uzlaşının oluştuğu bu ilçeyi kayyum rejiminin altına koyma iradesini, rızasını yaratmak için bir planlama yapıldı. 2016 yılından bu yana tam 154 defa kayyum atanmış, 154 defa. Normalde "kayyum rejimi" dediğimiz şey, iki ayda bir değerlendirilmesi gereken; yönetimlerin yani bu atamayı yapan Bakanlığın, makamın iki ayda bir değerlendirip "Tamam, bu kayyuma devam diyeceğiz veya tamam diyeceğiz. Belediye Meclisinin birini seçmesine müsaade edeceğiz." diyebileceği bir uygulamayken tam 154 defa, 2016'dan 2025'e kadar her iki ayda bir yapılan değerlendirmelerin hiçbirinde bir kez bile bir belediye başkanı yerine iade edilmemiş; bu kadar mı korkunç bu vatandaşlar, bu kadar mı korkunç bu seçilmiş insanlar?

Hoşyar kimdir? Hoşyar, 1923'te kurulmuş bu cumhuriyetin seçme ve seçilme hakkı verdiği bir vatandaştır. Eğer sahte bir vatandaş değilse Hoşyar ve onun yanındaki kadın belediye eş başkanı bugün orada bulunması gereken insanlardır. Eğer cumhuriyet bu hakkı verdiyse sizin alma hakkınız yoktur.

Benden sonra çıkacak olan iktidar milletvekilleri bunu söyleyecek, biliyorum, diyecekler ki: "Yasa bunu söylüyor. Yasaya göre kayyum atama şansımız, yetkimiz vardır." Ama yasalar bu ülkede şiir okuduğu için insanları cezaevine koydu, onlara siyasi yasak verdi; yasalar insanlar başlarını örtüyor diye onların kamuda görev almasının önüne geçti; aynı yasalar insanlar başlarını örttüğü için üniversiteye gitmelerine müsaade etmedi, onları polis şiddetine maruz bıraktı. Her yasa demokratik değildir, her yasa eşitlikçi değildir. Yasalar insanlar için vardır ve insanlar yasalar için yoktur. O sebeple, KHK'yle yapılan bu düzenleme, kayyum düzenlemesi insanları önemseyen, önceleyen bir şey değildir. Hâliyle, yasa diye oluşturduğunuz şey bir yargı paradoksudur; bir elinizde sopayla, diğerinde budanmış bir zeytin ağacıyla, ağzınızda "Yeni anayasa yapılmalı, demokratik bir anayasa yapılmalı." söylemiyle samimi olmadığınızı herkes görüyor, herkes tanıyor. Kucağınıza bir tuzak koyuyorsunuz bu yarattığınız yasa paradoksuyla, bir tuzak oluşturuyorsunuz ve bu tuzaktan kurtulmanız için size uyarıda bulunuyoruz: Akdeniz Belediyesi örneğin... Bir örnek vermek istiyorum neden kayyum atandığına dair; belki kamuoyunda bunu izleyen, bu Genel Kurulu izleyip öcü safsatasına inanmakta güçlük çeken insanlar varsa belki ikna olmak isterler diye: Akdeniz Belediyesi 2022 yılında AK PARTİ yönetimindeyken o dönemin Belediye Başkanı pahalı bazı taşınmazları satmak istemişti, bizim de belediye meclisinde üyelerimiz vardı, onlar "hayır" oyu vermişti. Bu taşınmazın satılmasına engel oldukları için belediye meclis üyelerinin 5'i bir anda gözaltına alındı, gözaltı süreleri uzatıldı, onlar gözaltındayken taşınmazlar apar topar satıldı ve Akdeniz Belediyesi bir miktar daha yoksullaştırıldı.

Bu önergeye "evet" demenizi istiyorum çünkü Akdeniz Belediyesinde şu anda bu Genel Kurulda oturan her bir kişinin temsil ettiği kentin bir bireyi oturuyor, çünkü Akdeniz böyle bir yer, Akdeniz tam da bu Meclisin temsil ettiği şeyi temsil ediyor. Akdeniz'in iradesini koruyamazsak bu Parlamentonun talip olduğu o halkın iradesini yansıtma ifadesini de koruyamayız, bunun temsilcisi olamayız.

Yine, burada bulunan Mersin Milletvekillerine sesleniyorum: Hiçbirinizden ses çıkmıyor. Mersin'in seçilmiş belediye başkanlarına sesleniyorum, ilçe belediye başkanlarına sesleniyorum: Hiçbirinizin sesi çıkmıyor. Lütfen, bu hukuksuzluğa "Hayır." deyin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen.

CEYLAN AKÇA CUPOLO (Devamla) - Hemen tamamlayacağım.

Çünkü bu hukuksuzluğa "Hayır." denilmediği için yavaş yavaş işte, kayyum rejimi başka siyasi partilere de taşınıyor ve bu sistem devam ettirilmek isteniyor. Hoşyar'ın ve onunla birlikte tutuklanan diğer belediye meclis üyelerinin bir strateji belgeleri vardı. Bu strateji belgelerinde merkezî yönetimin yarı yolda bıraktığı emekliler, asgari ücretliler, yoksullar, kadınlar, mevsimlik işçiler, limanlarda çalışan o işçiler için yoğun planları vardı, bu 2025 yılı ile 2029 yılları arasında uygulamaya koymak istedikleri stratejik planları vardı. Bu planlara kayyum rejimiyle siz "Hayır." dediniz, "Biz sizin yoksul kalmanızı istiyoruz." dediniz iktidar cenahı olarak; halka da bunu ifşa etmek istiyoruz. Tekrar kucağınıza koyduğunuz, kendiniz için koyduğunuz bu kayyum tuzağınızdan dönme çağrısı yapıyorum ve Akdeniz'deki bütün halkları saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Akça Cupolo.

Saadet Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Ertuğrul Kaya.

Buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır Sayın Kaya.

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA ERTUĞRUL KAYA (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Kayyum meselesiyle ilgili DEVA Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere söz aldım. Kayyum uygulamasına prensip olarak karşı olduğumuzu öncelikle ifade etmek istiyorum. DEVA Partisini kurduğumuz ilk gün, 9 Mart 2020 tarihinde açıkladığımız parti programımıza çok açık şekilde bunu yazdık; bu yanlıştır dedik, demokrasilerde böyle bir şey asla kabul edilemez dedik, halkın iradesine idari bir kararla müdahale edilemez dedik; bu, vatandaşlarımızın demokrasiye olan inancını, demokrasiye olan bağlılığını, sandığa olan güveni ortadan kaldırır dedik; kayyum uygulaması demokrasinin tam da kalbine saplanmış bir hançerdir dedik. Elbette ki belediye başkanları suç işleyebilir, hata da yapabilir. Belediye başkanları hukuk karşısında, kanun karşısında dokunulmaz da değillerdir. Belediye başkanları yargıdan bağışık da tutulmamışlardır; hataları varsa, yanlışları var ise tabii ki yasaların emrettiği cezalar tereddütsüz belediye başkanları için de tatbik edilecektir ancak bu kararı verecek olan sadece ve sadece bağımsız, tarafsız yargıdır diyoruz. Ancak siz, idari bir kararla keyfî bir şekilde Hükûmet olarak "Ben seni görevden aldım." diyemezsiniz diyoruz ama iki tane büyük hata ısrarla yapılmaya devam ediliyor. Birinci hata idari kararla görevden alma işlemi, ikinci hata belediye meclis üyeleri içinden değil de dışarıdan bir belediye başkanının atanması uygulaması. Bu yanlıştır diyoruz. Ortada halkın oyuyla seçilmiş belediye meclis üyeleri var diyoruz. Bu nedenle, seçilmişler içerisinden bir belediye başkanı seçilmesi hukukun ve demokrasinin gereğidir diyoruz. A partisine oy vermiş, B partisine oy vermiş, fark etmez diyoruz. Millet iradesini bertaraf eden uygulamaların derhâl ortadan kaldırılması gerektiğini ifade ediyoruz. Terörle, suç ve suç örgütleriyle tavizsiz bir şekilde mücadele edilmelidir, bunda asla tavizde bulunulmamalıdır, lakin bu mücadeleyi yaparken demokratik ilkelerden, hukuk ilkelerinden uzaklaşmak yaptığınız mücadeleyi de zayıflatacaktır. Bu nedenle, kolluk birimlerimizin terörle, suç örgütleriyle mücadelesi İçişleri Bakanlığının yerel yönetimler üzerinde vesayet kurmasına asla yol açmamalıdır. Emin olun, kayyum uygulaması alttan alta demokratik hukuk devletini zayıflatacaktır. Hukuk ilkelerinin dışına çıktığınız anda yaptığınız işle adım adım demokrasiden uzaklaşmaya başlarsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

ERTUĞRUL KAYA (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Unutulmamalıdır ki hukuk siyasetin bir aparatı değildir. Bu nedenle, tam demokrasinin gereği, İçişleri Bakanının seçilmiş belediye başkanları üzerindeki görevden alma, kayyum tayin etme ve bunun gibi keyfî uygulamalarının derhâl ortadan kaldırılması gerektiğini ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kaya.

MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Ekmen, tur bittikten sonra size söz vereceğim yerinizden, şimdi araya giremiyorum

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Mustafa Sezgin Tanrıkulu konuşacaklar.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, nereden başlayacağımı gerçekten bilemiyorum. Şimdi bir haber düştü, İstanbul Barosu yönetiminin görevden alınması ve yerine kayyum atanması için davaname hazırlanmış ve İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiş yani kayyum atanması için. Tam da kayyum meselesini konuşuyoruz belediyelere, İstanbul Barosuna kayyum atanması için davaname hazırlanmış ve gönderilmiş.

Arkadaşlar, bakın, çok müzakere etmemiz lazım. Milliyetçi Hareket Partisi bence bu dönemi tarif eden çok doğru bir cümle kurdu: "Türkiye'nin toplumsal barışa ihtiyacı var." dedi ve "Barış herkese kazandırır, savaşın kazananı olmaz." dedi. Eğer buradan başlamışsanız Adalet ve Kalkınma Partisiyle beraber... Sonuçta, şimdi konuşulan mesele negatif barış. O ne? Yani silahları gömeceksiniz; tamam, sonuna kadar gömelim. Terör olmasın, şiddet olmasın; başından beri söylüyoruz ama eğer siz bunu bir pozitif barış beklentisiyle güçlendiremezseniz o da olmaz, yine gider, tökezlersiniz ve daha büyük travmalara neden olursunuz. Şimdi, bir taraftan bunları söyleyeceksiniz "Silahlar gömülsün." diyeceksiniz ve bütün bu meselenin özü olan demokratik siyasetle, demokratik temsille ilgili en kötü şeyleri yapacaksınız.

Bakın, bu süreçte biz sizden yapmanız gerekenleri beklemiyoruz, böyle bir yaklaşım içerisinde değilsiniz. Yahu, hiç olmazsa yapmamanız gerekenleri yapmayın yani hiç olmazsa kısa bir süre nefesinizi tutun. Önümüzde bir ihtimal var, o ihtimal silahların kalıcı olarak gömülmesi, hiç olmazsa o zamana kadar durun yani bakalım ne olacak? Yine durmuyorsunuz, bakın, durmuyorsunuz; bu tutumunuzla o insanlarda bir düşüncenin oluşmasını engelliyorsunuz. Bir taraftan Akdeniz'e kayyum atayacaksınız, diğer taraftan Beşiktaş Belediyesine operasyon çekeceksiniz; şimdi, İstanbul Barosu Başkanlığına da yönetimine de kayyum atayacaksınız. Ya, kim sizden barış bekler, pozitif anlamda kim bekler gerçekten, sokakta kim bekler sizden? Bekleyemez.

Bakın, barış çalışmaları bir bilim dalıdır, dünyada çok çalışılmış. Siz, bu bilim dalında olmaması gereken ne varsa yapıyorsunuz, ne varsa yapıyorsunuz. Hadi, Milliyetçi Hareket Partisi bu işlere yeni girdi, bilmiyor diyelim. Ya, siz yirmi iki yıldır devleti yönetiyorsunuz, her şeyden sorumlusunuz, ölümlerden de sorumlusunuz, her şeyden sorumlusunuz; sağa sola kaçmaya imkânınız yok. Dolayısıyla, bari bunları yapmayın, yapmamanız gerekenleri yapmayın.

Ben, size, vicdanınıza söylüyorum: Belediye başkanlarının saat beşte evine girilmesi, yatak odalarına girilmesi, kapılarının zorlanması ve 2 polis memuru eşliğinde kamusal alanlarda yürütülmesi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bakın, kamusal alanlarda o görüntüler, seçilmiş belediye başkanlarının o görüntüleri size neyi çağrıştırıyor? Elinizi vicdanınıza koyun, söyleyin. Buna mecbur musunuz? Değilsiniz ama o darbeci anlayışınızı, darbeci görüntüleri bütün milletin kafasına kazımak istiyorsunuz. Onun için, bu oradaki 2 polisin kararı değil, sizin kararınız, merkezî kararınız.

Dün, ben İstanbul Emniyetine gittim, bana oradaki bir komiser diyor ki: "Milletvekilisiniz, her yere gireceğinizi sanmayın." Gireceğim yer neresi, biliyor musunuz? Vatandaşın girdiği kapı yani içeri gireceğim, belki orada, kafeteryada okuyacağım, belki de bir şikâyette bulunacağım. "Giremezsin." diyor. Bakın, bunu orada söyleyebiliyor; böyle bir zihniyet yarattınız ve biz bundan barış bekleyeceğiz. Ya, bari elinizi vicdanınıza koyun, iki ay yerinizde durun ya, iki ay! Yapmamanız gerekenleri yapmayın hiç olmazsa ya, sonra bakalım ne olacak ama ısrarla, ısrarla, ısrarla "Barış olmaz." diyorsunuz.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Tanrıkulu.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Demir.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA DEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan, ben de değerli milletvekili arkadaşlarımı saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum.

Şimdi, konuşmacıları dinlerken neredeyse hukuku bir kenara bırakalım ve yolumuza bakalım denildi. Dikkatlice dinledim.

MURAT EMİR (Ankara) - Ah, bilseniz şu hukuku var ya! Bir elinize alsanız şu hukuku!

MUSTAFA DEMİR (Devamla) - Hâlbuki, demokrasi hukuk devletiyle birlikte işler. Siz eğer hukukun dışına çıkan bir yönetim anlayışı düşünüyorsanız, işte, bu, demokratik sistemin parçası olmaktan çıkar. Dolayısıyla, ne yaparsanız yapın demokrasiyi birlikte götürmek zorundasınız. Hepimizin bildiği gibi, demokrasi yalnızca sandıkta kullanılan oylardan ibaret değildir; demokrasi, halkın seçtiği yöneticilerin anayasayla ve kanunlarla çizilmiş sınırlar içerisinde milletin kaynaklarını adil ve şeffaf bir şekilde kullandığı ve kamu yararının gözetildiği bir yerdir.

Şimdi, Mersin örneğinde olduğu gibi, görüyoruz. Mersin Belediyesi gibi örneklerde gördüğümüz ihlaller, demokrasiye gölge düşüren, halkın iradesini istismar eden ve devletimizin temel ilkelerini ihlal eden uygulamalar vardır.

CEYLAN AKÇA CUPOLO (Diyarbakır) - Akdeniz Belediyesi, Mersin değil; doğru belediye üzerine konuş.

MUSTAFA DEMİR (Devamla) - Bağımsız yargının tespitlerine göre, bu belediyelerde halkın kaynakları terör örgütlerinin çıkarları doğrultusunda kullanılmış, hizmet için ayrılan bütçeler yani millete hizmet için ayrılan bütçeler yasa dışı faaliyetlere aktarılmıştır. Zaten bu gerekçeli kararları, bunları göreceğiz hep beraber.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Daha yargılama başlamadı ya!

MUSTAFA DEMİR (Devamla) - Bu, halkın iradesine yapılan büyük bir ihanettir. Böylesi bir ihlal karşısında sessiz kalmak, aslında demokratik sistemin bizzat kendisinden de uzaklaşmak demektir.

Değerli arkadaşlar, şimdi, kayyum atamaları aslında arzu edilen bir durum değildir, size katılıyorum burada ama bu tür ihlallere karşı alınan zorunlu tedbirlerdir. Demokratik sistemin korunması yalnızca seçim sonuçlarını kabul etmekle değil, aynı zamanda seçilenlerin hukuk içinde hareket etmesini sağlamayı gerektirir. Bir belediye başkanı milletin emanet ettiği yetkiyi kötüye kullanıyorsa hukukun görevi bu emaneti korumaktır.

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Mesela ne yapmış?

MUSTAFA DEMİR (Devamla) - Çünkü gerçek demokrasi halkın güvenliğini, haklarını ve geleceğini tehdit eden eylemlerin karşısında önlem almayı gerektirir. Bu nedenle, kayyum atanması demokrasiyi baltalamak değil, aksine korumak için atılmış, maalesef, bir adımdır.

ZÜLKÜF UÇAR (Van) - Ya, bir bu eksikti.

CEYLAN AKÇA CUPOLO (Diyarbakır) - Öyle olsa belediye meclisinin birini seçmesine müsaade ederdiniz Beyefendi.

MUSTAFA DEMİR (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, aynı verilerle farklı sonuçlar alınmaz.

CEYLAN AKÇA CUPOLO (Diyarbakır) - Aynen.

154 kez aynı şey yapılır mı?

MUSTAFA DEMİR (Devamla) - Söylediniz, 154 defa kayyum atanmış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Yine halk "DEM PARTİ" dedi, "DEM belediyeciliği" dedi. Niye ısrarcısınız o zaman?

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen.

MUSTAFA DEMİR (Devamla) - Kayyum atamaları, bakın, halkın iradesine darbe vurmak olarak nitelendiriliyor ancak şu soruyu sormamız gerekiyor kendimize: Halkın iradesi terör örgütlerinin gölgesinde mi şekillenir? Halkın vergileri yasa dışı yapıların finansmanına mı aktarılmalıdır, yoksa bu kaynaklar milletin refahı -olması gereken gibi- ve huzuru için mi kullanılmalıdır? İşte, bu tedbirler bence bunlar için alınmıştır.

Bir şeyi daha belirtmek isterim. Değerli arkadaşlar, şimdi, şurada şunu özellikle söylemek istiyorum: Terörle bağı olan adayları -size söylüyorum- belirlemek, aslında size oy verenleri istismar etmektir. Terörle iltisaklı olanları belediye başkanı adayı yapmak da aslında demokrasinin hoşgörüsünü istismar etmektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZÜLKÜF UÇAR (Van) - Uydurduğunuz gizli tanıklara sorun onu!

VEZİR COŞKUN PARLAK (Hakkâri) - Kayyumların tek nedeni Kürt düşmanlığı! Kürt halkına düşmanlık yapmaktan vazgeçin!

MUSTAFA DEMİR (Devamla) - Aslında bunu yapmak da milletin demokrasiye olan güvenini istismar etmektir.

VEZİR COŞKUN PARLAK (Hakkâri) - Kürt halkının yurttaşlık haklarını askıya aldınız!

MUSTAFA DEMİR (Devamla) - Son olarak, kayyum atamaları demokratik siyasetin bir tasfiyesi değil, aslında korunmasıdır.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ZÜLKÜF UÇAR (Van) - İşiniz gücünüz yalan dolan!

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Demir.

Buyurun Sayın Temelli.

 

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

48.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, İstanbul Milletvekili Mustafa Demir'in DEM PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kayyumları savunmakla görevli sayın vekil yine bir kayyum sonrası aynı konuşmasını tekrarladı ama her geçen gün daha vahim açıklamalar yapıyor. Demokrasi ve hukukla kayyumun bağdaşmayacağından herhâlde bihaber ama daha da ileri gitti, hüküm verdi. Belediye eş başkanlarımız ve meclis üyelerimiz tutuklandı, daha yargılamanın ilk safhasındalar, herhangi bir hüküm yok ama onlar hükmü vermişler. "İltisak" diye uydurdukları yani 15 Temmuz darbesinden sonra uydurulmuş olan ve o günden bugüne kayyuma gerekçe yapılan o darbe aklıyla neredeyse demokrasiyi bağdaştırdı. Dünyanın hiçbir yerinde hukuk devleti ve demokrasi kayyumla yan yana zikredilmez, zikreden zaten bir seçilmiş olamaz, olsa olsa postallı bir çavuş olur; size de bunu yakıştırıyorum! (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler.

Sayın Ekmen, sizin de bir diyeceğiniz vardı, alayım.

 

49.- Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in, kayyum atamalarına ilişkin açıklaması

 

MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Grubumuzun görüşlerini Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Ertuğrul Kaya ifade etti ancak bu hafta seçim bölgem Mersin Akdeniz ilçesinde de bir atama yapıldı malumunuz.

Şimdi, terörle mücadele bir devletin toplum adına yürüttüğü en temel haklardan biridir ancak bunun hukukilik temelinde yürütülmesi lazım ve sadece bu soruşturmalara maruz kalanların değil, aynı zamanda bunun takibi ve bunları takip edenlerin de bu soruşturmaların hukukiliğinden, adaletinden ve yargı süreçlerinden tatmin olması gerekir. Biz 2020 yılında açılmış davaların yerel mahkeme aşamasında dahi sonuçlanmadığı kayyum atamalarının hukukiliğini vatandaşa nasıl izah edeceğiz acaba? Bunu izah edemediğimiz içindir ki kayyum atanan illerde bu dönem seçime katılım oranı yüzde 67 oranında kalmıştır yani kayyum atamaları hukuk ve demokrasiye inancı zayıflatmıştır ancak seçim sonuçları değişmemiştir; şüphesiz bundan da iktidarın alacağı dersler vardır.

BAŞKAN - Teşekkürler.

MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Sayın Emir, söz talebiniz mi var?

Buyurun.

 

50.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, İstanbul Milletvekili Mustafa Demir'in DEM PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, sayın hatibi dinleyince bir uyarı yapma ihtiyacı hissettim. "İltisak" kelimesi, darbe girişiminden sonra terör örgütüyle doğrudan ilişkisi kurulamayıp da terör örgütüyle bir bağı olanlar için yeniden üretilmiş bir hukuki kelimeydi. Hepimizin o sırada sözlüklere falan baktığımızı çok iyi hatırlıyorum, saatlerce konuştuk bunları ama şunun da altını çizmek isterim: Bakın, sizin iktidarınız elinde istihbarat varken, her türlü iktidar gücü varken FETÖ'yle iltisaklı yani terör örgütüyle iltisaklı olan albayları general yaptı mı, yapmadı mı? FETÖ'yle iltisaklı hâkimleri yüksek yargıç olarak Danıştaya, Yargıtaya atadı mı, atamadı mı? Anayasa Mahkemesine atamadı mı? Cumhurbaşkanının 6 yaverinden 5'i FETÖ'cü çıktı mı, çıkmadı mı? Bu Mecliste FETÖ'yle iltisaklı olanlar milletvekili yapıldı mı, yapılmadı mı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, bitirelim lütfen.

MURAT EMİR (Ankara) - Dolayısıyla, bu "iltisak" kelimesini kullanırken kendinize bir bakacaksınız. Üstelik, bu iltisaklı olanları elinizdeki istihbarat ve devlet gücüne rağmen yapmışsınız ama dönüp bir siyasi partiye "Niye yaptın?" deme hakkınız yok. Siyasi partinin elinde bir tek kaynak var, o da adli sicil belgesi ve adli sicil belgesi temiz olmayanlar zaten aday olamıyorlar. Dolayısıyla, siz bu "iltisak" laflarını ederken 10 defa düşünün ve ona göre daha dikkatli konuşun.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Emir.

Sayın Demir, buyurun.

 

51.- İstanbul Milletvekili Mustafa Demir’in, Muş Milletvekili Sezai Temelli'nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan, DEM PARTİ'nin Grup Başkan Vekilinin söylediği son cümleyi bir defa yakıştıramadığımı buradan iletiyorum ve o cümleyi de iade ediyorum.

Şimdi, madem öyle şunu da konuşalım: Kayyum olarak atanan Kaymakam sabahleyin erken gittiğinde belediyeye, kendisiyle ilgili bir yazı yazacak ve mesai arkadaşlarına da bildirecek, masada bilgisayar yok; elini telefona atacak, masada telefon yok; özel kaleme gidiyor, özel kalemde santral yok, bırakın santrali, santralle ilgili kablolar bile yok.

ZÜLKÜF UÇAR (Van) - Kapı da yok, kapı da yok.

SALİHE AYDENİZ (Mardin) - Polis barikat kurduğu için olabilir mi?

ZÜLKÜF UÇAR (Van) - Kapı da yok, kapı! Niye yok, biliyor musun? Sen hatırlıyor musun, kapı niye yok?

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) - Bir saniye... Bir saniye...

VEHBİ KOÇ (Trabzon) - Dinleyin.

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) - Şimdi, belediye başkanı olarak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Çok ayıp!

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Yalan, külliyen yalan!

BAŞKAN - Buyurun Sayın Temelli, söz mü istediniz siz?

ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Bitiremedi Başkanım.

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) - Bitiremedim Başkanım.

VEHBİ KOÇ (Trabzon) - Başkanım, maksat hasıl olmadı.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Demir.

Efendim, süreyi verimli kullanalım.

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) - Şimdi, siz, Belediye Başkanı olarak mesai arkadaşlarınızla nasıl temas kuruyorsunuz? Mesela bir vatandaş geldi Belediye Başkanına, kendisiyle ilgili bir talepte bulundu veya bir bilgi istedi; normal şartlarda alırsınız telefonunuzu, müdürünüzle konuşursunuz, başkan yardımcınızla konuşursunuz, ilgilisiyle konuşursunuz.

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Bu mu yani gerekçe? Kayyum gerekçesi bu mu yani?

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) - Bir dakika...

ZÜLKÜF UÇAR (Van) - Bunun için mi kayyum atandı?

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - E, sonuç?

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) - Siz bu teması nasıl sağlıyorsunuz?

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Dumanla!

ZÜLKÜF UÇAR (Van) - Bunun için mi kayyum atandı?

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Buradan nereye varacaksınız? Amaç ne? Bu mu yani?

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) - Sorum bu.

ZÜLKÜF UÇAR (Van) - Akıl ya, biraz akıl ya!

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - E, TCK'ye göre suç mu yani telefonla...

BAŞKAN - Sayın Temelli, buyurun.

 

52.- Muş Milletvekili Sezai Temelli’nin, İstanbul Milletvekili Mustafa Demir'in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Burada benim söylediğim söz, bir seçilmişin, halkın iradesiyle buraya gelmiş bir insanın kayyumu savunmasına dairdir. Burada, bu sıralarda kayyumu, askeri, postalı, darbeyi savunan bir kişi var mı ki bize iade ediyorsunuz? Hayatımız boyunca darbelere karşı mücadele etmiş bir partiyiz, bir geleneğiz, tarihimiz bizim bu.

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) - Bir şey söylemedim, bunu konuşmanızı gerektirecek bir şey söylemedim.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - 15 Temmuzda da böyleydi, 28 Şubatta da böyleydi, 12 Eylülde de böyleydi. Kayyumu savunmak darbeyi savunmaktır, bu böyle biline.

MUSTAFA DEMİR (İstanbul) - Demokrasiyi savunmaktır.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Kayyumu savunamazsınız, siz bir seçilmişsiniz!

BAŞKAN - Teşekkürler arkadaşlar.

 

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- DEM PARTİ Grubunun, Mersin Milletvekili Ali Bozan ve arkadaşları tarafından, Mersin Akdeniz Belediyesine kayyum atanmasının yaratacağı sorunların araştırılması amacıyla 14/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 14 Ocak 2025 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

 

BAŞKAN - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

4.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Murat Emir ve arkadaşları tarafından, kayyum atanan belediyelerde yürütülen süreçlerin şeffaf bir şekilde ortaya çıkarılması amacıyla 14/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 14 Ocak 2025 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

14/1/2025

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 14/1/2025 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 

 

 

Murat Emir

 

 

Ankara

 

 

Grup Başkan Vekili

 

Öneri:

Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Murat Emir ve arkadaşları tarafından, kayyum atanan belediyelerde yürütülen süreçlerin şeffaf bir şekilde ortaya çıkarılması amacıyla 14/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (1006 sıra no.lu) Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 14/1/2025 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

 BAŞKAN - Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Servet Mullaoğlu konuşacaklar.

Buyurun Sayın Mullaoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

CHP GRUBU ADINA SERVET MULLAOĞLU (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Hükûmet kayyum atamalarından sonra "level" atlayarak çeşitli suç uydurmalarına devam etmekte ve maalesef, Beşiktaş Belediye Başkanımız Sayın Rıza Akpolat'ı da bir hukuksuz uygulamaya maruz bırakmıştır ve ona itibar suikastı uygulamıştır. Belediye Başkanımızın görevi belli, ikameti belli, adresi belli; çağırıldığında her an gidebilecek iken sabahın akşam karanlığında evini basarak onu itibarsızlaştırmaya çalışmak asla hukukla izah edilebilir bir durum değildir. Demin AK PARTİ'nin sayın sözcüsü doğru bir şey söyledi, demokrasilerde hukukun üstünlüğüne inanmak zorundayız. Peki, bu uygulanan hukuk mu? 46 insanımızı öldüren, 236 insanımızı yaralayan ve 46 defa müebbet almış militanları yargı serbest bırakırken, Belediye Başkanımıza yapılan bu muameleyi kabul etmemiz asla mümkün değildir. Bu şekilde bir hazımsızlık olduğunu hepimiz müşahede altında görüyoruz. Hukukun uygulanması, hukukun üstünlüğüne inanmak demokrasinin olmazsa olmazıdır. Bu kürsüde hepimiz hukukun üstünlüğüne bağlı kalacağımıza, temel insan haklarından yararlanma ülküsüne ve Anayasa'ya bağlı kalacağımıza namusumuz ve şerefimiz üzerine yemin ettik. İşte, etmiş olduğumuz bu yeminin gereğini yapmak zorundayız. Kayyum uygulamaları ve sandıkta yenemediğiniz insanları bu tür hukuksuz uygulamalara maruz bırakmak asla kabul edilebilir değildir. Biz, belediye başkanıdır, suç işleme özgürlüğü vardır demiyoruz, asla bu iddiada bulunmuyoruz. Sorun şudur: Ortada bir suç iddiası varsa suçun işlenip işlenmediğine kim karar verecektir? Burada Hükûmet karar veriyor. Bizim hukukta bildiğimiz, delilden sanığa gidilirken, sanıktan delile gidiliyor. Mahkemeler her türlü şüpheden uzak, somut, gerçekçi deliller olması durumunda gerekli yargılamaları yapar ve suç işlenmişse gerekli yaptırımlarını uygular ancak burada, bu uygulamada tamamen siyasi mülahazalarla, sandıkta yenemediğiniz insanları önce suçlu ilan ediyorsunuz, tamamen siyasi saiklerle hareket ediliyor ve ondan sonra delil uydurulmaya çalışılıyor. Bu, Orta Çağ'da gördüğümüz engizisyon mahkemelerinin uygulama yöntemleridir değerli arkadaşlar. Bunun demokrasiyle izah edilir bir tarafı yok. Bir de hepimizin bildiği gibi, masumiyet karinesi gereğince bir kişinin suçu yüzde yüz, kesin olarak mahkeme kararıyla ispatlanmadıkça suçlu sayılmaz. Ortada henüz bir mahkeme yokken, sadece belli şüpheler bile yokken bir de terörist gibi, terörist uygulaması yaparak yapılan bu muameleleri kabul etmiyoruz. Bu, demokrasiye büyük bir darbedir. Bu, sadece bizlere yönelik bir darbe değildir, 86 milyon insanın geleceğine ve halkın oylarıyla seçilen siz milletvekillerine de vurulmuş bir darbedir. Bu, sadece bizim sorunumuz değildir, bütün hukukumuzun, demokrasimizin sistemsel sorunudur ve bunu aşmak zorundayız. Hepimiz bu ülkeyi çok seviyoruz ama değerli arkadaşlar, e, o zaman yerel seçimleri ortadan kaldıralım "Sandıkta yenemiyoruz, bir şey uyduralım, o zaman alt edelim." bunu nasıl hazmedebiliyorsunuz? Sandıkta yenemediğiniz insanı bu tür katakullilerle, ayak oyunlarıyla elemek gerçekten inanılır gibi değil ve buna en çok sizlerin itiraz etmesi gerekiyor. Bu ülke hepimizin, bugün burada varız, yarın yokuz. Dolayısıyla bütün bu hukuksuzluklara karşı gelmek temel görevlerimizden biridir. İşte, bizim getirdiğimiz önerge tam da bu noktada, sadece bu tür uygulamalara yönelik değil; yolsuzluk iddiası varsa, gelin, hep birlikte bütün Türkiye'deki belediyeleri araştıralım, milletin her kuruşuna sahip çıkalım, kim hukuksuzluk yapmışsa -hangi partiden olursa olsun, kim olursa olsun- hemen yargıya teslim edelim. Dolayısıyla sadece siyasi mülahazalarla yapılan bu tür uygulamalar gerçekten ülkemize zarardan başka bir şey değildir.

Şimdi, bizim Ovacık Belediye Başkanımız Sayın Sarıgül'e savcı diyor ki: "Olay çıkmasın diye cenazeye katıl." Kaymakama soruyor Sayın Belediye Başkanımız, Kaymakam da "Olur, katılırsanız iyi olur." diyor. Cenazeye katılıyor, sonra, aradan uzun bir süre geçtikten sonra "Siz terörle iltisaklısınız." deniyor ve görevden aldırılıyor. Ya, adam sadece cenazeye katıldı yani cenazeyle görüşmedi. Şimdi, sizler çok güzel görüşmeler yapıyorsunuz, o hâlde, biz de mi size kayyum atayalım, biz de mi size terörist diyelim? Bu kadar ucuz mu terörist olmak? Burada hiç kimse terörist değil arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, bitirelim lütfen.

SERVET MULLAOĞLU (Devamla) - Burada hiç kimse terörist değil, buradaki herkes bu ülkenin birlik ve beraberliğini savunuyor, bu ülkenin gerçekten müreffeh seviye ulaşmasını savunuyor. AK PARTİ içinde de çok namuslu, vatansever arkadaşlarımız var, onu biliyorum ama sorun burada; Genel Başkandan korkmayın arkadaşlar, Allah'tan korkun ve vicdanınıza sorun. Bizim temel görevimiz halkımızın refah düzeyini yükseltmekse eğer bu demokrasiyi yükselterek olur, sağa sola, şuna buna laf atarak, terörist damgası vurarak olmaz. Dolayısıyla yapılan bu hukuksuzluklara şiddetle karşı çıkıyoruz, Bugün Belediye Başkanımıza yapılan haksızlıklara tarih önünde karşı çıkıyoruz ve sizlerden de önergemize destek vermenizi rica ediyoruz. Hep birlikte ülkemizi şeffaf ve...

Bu kötü uygulamalara son verelim diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Mullaoğlu.

Saadet Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Selçuk Özdağ konuşacaklar.

Buyurun. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır Sayın Özdağ.

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi üzerine Gelecek-Saadet Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İdarede ve yargıda çifte standart olmaz. Bugün idarede ve yargıda çifte standart vardır. Elbette ki kayyum atamalarına karşıyız. Elbette ki aynı zamanda belediyelerde veya kayyum atanan yerlerde hırsızlığa, yolsuzluğa veyahut da terörist faaliyetlere de karşıyız. Ama bunu kimin belirlemesi lazım? Yargının belirlemesi lazım. Hangi yargının belirlemesi lazım? Objektif, tarafsız ve de bağımsız bir yargının belirlemesi lazım. Peki, şimdi yürütme yargıya müdahale ediyor mu? Ediyor. Onlarca örnek verebilirim, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna onlarca örnek verebilirim yaşadığımız bu on sekiz ay içerisindeki veya son yedi yıl içerisindeki bu örnekleri sıralayabilirim.

Peki, burada bir kayyum ataması var. Bu kayyum atamalarıyla ilgili 5 parti burada bir kanun teklifi verdi. Bu kayyum atamaları ne zaman ortaya çıktı? Eskiden vardı, sadece göreve müteallik işlerle ilgili vardı ama 15 Temmuz sonrası yani 2016 FETÖ darbesinden sonra ise kanun hükmünde kararnameyle çıkarıldı. Olağanüstü bir dönemdi, anlayışla karşılıyoruz, tabii ki o zamanlar kayyum atamaları yapılması gerekiyordu ama bugünkü kayyum atamalarına geldiğimiz zaman... Biraz önce burada bir konuşma şöyle söylüyordu, diyordu ki: "Burada hukuk var, önümüzde bir yasa var." O zaman değiştirelim. Bakın, Gelecek Partisi verdi, Saadet Partisi verdi, İYİ Parti verdi, DEM PARTİ verdi, Cumhuriyet Halk Partisi verdi; biz 5 parti kayyum atamalarının doğru olmadığını, hukuki olmadığını, aynı zamanda siyasi ahlaka sığmadığını ortaya koyduk. Gelin, hep beraber... Öncelikle siz getirin, bizim kanun tekliflerimizi ister iliştirin ister iliştirmeyin, siz yapın bunu ve bundan da böylece kurtulmuş olalım.

Sizi geriye doğru götüreyim ben. Şimdi, hukuktan bahsediyorsunuz. Peki, iki şeye uymayanlar nasıl olur da terörsüz Türkiye'yi oluşturabilirler? Bir, hukuksuzluğu inşa etmişsiniz "Terörsüz Türkiye inşa edeceğiz." diyorsunuz ve Anayasa’nın 153'üncü maddesi ne diyor? "Anayasa Mahkemesi kararları bağlayıcıdır." Nereyi bağlar? Yasamayı, yürütmeyi, yargıyı ve idareyi bağlar. Bağlıyor mu Allah aşkına? Bağlamıyor ki; Anayasa Mahkemesi kararlarının hiçbirini uygulamıyorsunuz, uygularmış gibi yapıyorsunuz, hatta "Kapatalım." diyorsunuz, zaman zaman onlara "iltisaklı" diyorsunuz "terörist" diyorsunuz "FETÖ'cü" diyorsunuz. Kendi atadığınız adamlara da bunları söylüyorsunuz. Bir diğer taraftan Anayasa’nın 90'ıncı maddesi ne diyor? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları bağlayıcıdır, yasa hükmündedir. Uyuyor musunuz? Uymuyorsunuz, şöyle diyorsunuz: "Uymuyoruz canım, veririz parayı gider." Bakın, gelin, Türkiye'yi artık bu ayıptan kurtaralım. Kayyum atamaları doğru değildir. Recep Tayyip Erdoğan'dan örnek vereceğim. Sayın Erdoğan -geçenlerde de söyledim burada- Yargıtay cezasını onaylayıncaya kadar orada Belediye Başkanlığını yaptı. Onaylandı cezası, kimi atadı İstanbul Valisi? Ali Müfit Gürtuna'yı. Ali Müfit Gürtuna kimdi? Orada Belediye Başkan Vekiliydi, o Belediye Başkan Vekilini atadı. Bak, kendisini atamadı, bir kaymakam atamadı, bir vali yardımcısını atamadı. İkinci olarak ne yaptı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, bitirelim lütfen.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Belediye meclis üyeliğinde muhalefet çoğunluktaydı ve bu muhalefet isterse kendi içinden bir belediye başkanı seçebilirdi, seçmedi, siyasi nezaket gösterdi, centilmenlik gösterdi "Çoğunluk bizde, istediğimizi yaparız." demedi, Ali Müfit Gürtuna'yı oraya Belediye Başkanı olarak atadı. Aynısını siz yapabilirsiniz. Gelin -bizim kanun tekliflerimizde var- burada bir valiyi atamak yerine belediye başkan yardımcısını atayın, daha sonra da bir hafta, on gün içerisinde o belediye meclisi üyelerinden bir seçim yapın. Bu belediye meclis üyelerinin hepsi mi hırsız ya, hepsi mi ahlaksız, hepsi mi rüşvet alıyor, hepsi mi burada terörist bu adamların? Yapmayın Allah aşkına ya! Suçların şahsiliği prensibi bütün dünyada geçerlidir, hem Türkiye hukukunda geçerlidir hem de evrensel hukukta geçerlidir. O nedenle diyoruz ki gelin, bir kanun çıkarın, bu kanunla kanun hükmünde kararname ayıbından kurtaralım Türkiye'yi ve aynı zamanda bu insanları lekelemekten de vazgeçelim, insanlar durduk yere, idarenin tasarrufuyla lekelenmesinler, idarenin tasarrufuyla "terörist" damgası yemesinler, "rüşvetçi" damgası yemesinler. Ne kadar ayıp bir şey birilerine bir yaftayı yapıştırmak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Hukuksuz bir Türkiye'yi inşa etmek doğru değildir. Hukuklu Türkiye ancak terörsüz bir Türkiye inşa edebilir diyor, bu önergeye destek verdiğimizi söylüyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Özdağ.

İYİ Parti Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Selcan Taşcı.

Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır Sayın Taşcı.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, 12 Ocak 2024'te bölücü terör örgütü tarafından şehit edilen Piyade Sözleşmeli Er Emrullah Gülmez'i rahmetle anıyor, onun nezdinde bütün şehitlerimizi, gazilerimizi ve ekran başında Genel Kurulu takip eden bütün şehit ailelerimizi saygı ve hürmetle selamlıyorum. Sizleri unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız.

Biz İYİ Parti olarak hangi belediyeye atanmış olursa olsun kayyuma karşıyız, çok net. Eğer bir belediye başkanının -hangi siyasi parti rozetini takıyor olursa olsun- terör örgütüne hizmet ettiğine, belediyesinin imkânlarını o bebek katillerinin, o alçakların kullanımına açtığına dair makul bir şüphe varsa soruşturulsun, yargılansın ve sonuçta suça hükmedilirse de en ağır şekilde cezalandırılsın; başından sonuna destekleriz. Aynı şekilde, iktidardan, muhalefetten ayrımı yapmadan, hangi belediye başkanı yolsuzluk yapmış, hırsızlık yapmış, belediyeyi Yağma Hasan'ın böreğine çevirmişse soruşturulsun, yargılansın, layığı neyse cezalandırılsın; destekleriz. Tek şartımız var: Bu süreçlerin kılavuzu hukuk olacak. Burada sadece legaliteyi kastetmiyorum; başvurulan uygulamalar konunun hiçbir tarafı için meşruiyet sorunu oluşturmayacak. Belediye meclisinin kendi içinden bir başkan seçmesi ve o belediyenin halkın oyları uyarınca yönetilmeye devam etmesi mümkünse eğer, millet iradesi siyasallaştırılmış yargı eliyle tahakküm altına alınmayacak. Millet iradesinin tecelligâhı saydığımız bu çatı altında bize yakışan, terör suçlularını cezalandırmak ile millet iradesini cezalandırmayı, yolsuzluğu cezalandırmak ile yine millet iradesini cezalandırmayı birbirinden ayırabilmektir. Bunu yapmanın en kestirme yolu da bu gibi önergeler doğrultusunda, kayyum atanan belediyelerde bir Meclis araştırması yapmak; iddia edilen suçlar oluşmuşsa ona göre, yok, eğer oluşmamışsa, bütün bunların perde arkasında siyasi hesap kitap varsa da ona göre bir raporla vicdanları rahatlatmak, yol gösterici olmaktır ama Meclisin bunu yapabilmesi için önce kendi meşruiyetini de tartıştırmaması gerekir. Hukuk devleti "Kimse devletin gücünü keyfî olarak kullanamasın." diye savunduğumuz bir mefhumsa eğer, o zaman, hiç kimsenin sırf siyasi rakibini yenerek göndermek uğruna o hazzı yaşayabilmek için de Anayasa’nın arkasından dolanma ittifakına dâhil olmaması beklenir veya bir kişinin aynı anda hem devletin ilgilileriyle barış yemeğinde hem terör soruşturması dolayısıyla kayyumla görevden alınmış şekilde hem terör örgütü başının ulağı olarak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELCAN TAŞCI (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

SELCAN TAŞCI (Devamla) - ...kayyumcularıyla el sıkışırken görülmemesi, hiçbir kavramın böylesine sulandırılamaması gerekir. Dileyen bir yandan hem kayyumu meşrulaştırıp bir yandan da kayyum politikasıyla mücadele ettiğini, bir yandan siyasi fantezileri uğruna Anayasa’nın arkasından dolanmaya kapı aralayıp bir yandan da hukuk devleti adına mücadele ettiğini elbette iddia edebilir ama buna kimseyi inandırması mümkün değildir. Maalesef, bu samimiyetsizlik siyasetteki her türlü hak ve hukuk mücadelesini bağlamından koparmakta ve trajik şekilde gölgelemektedir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Taşcı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Vezir Coşkun Parlak.

Buyurun Sayın Parlak. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakikadır.

DEM PARTİ GRUBU ADINA VEZİR COŞKUN PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli halklarımız; AKP iktidarı muhalefet belediyelerine hukuksuz gerekçelerle kayyum atamaya devam ediyor. 31 Mart seçimlerinden hemen sonra, Vekili olduğum Hakkâri'de başlattıkları kayyum rejimini başta Kürt illeri olmak üzere şimdi Türkiye'nin tamamına yaymak istiyorlar. Bir gasp ve işgal rejimi olan kayyum rejimini kalıcı bir yönetim tekniği hâline getirmeye çalışıyorlar. Akdeniz Belediyesi Eş Başkanlarımız ve belediye meclisi üyelerimiz asılsız iddialarla tutuklandı, belediyelerimize el konuldu. Bizim eş başkanlarımızın alnı aktır, halkın malını kimseye peşkeş çekmediler, bankamatik memurları çalıştırıp harama el uzatmadılar, makam, mevki hırsına kapılıp halktan uzaklaşmadılar. Eğer suçlu arıyorsanız dönüp yakın çevrenize bakabilirsiniz, her Allah'ın günü bir kent suçu işleyen, boğazına kadar yolsuzluğa, ranta ve harama batmış, halka ait olanı yandaşa peşkeş çekenler suçludur. Sizin suçlarınız sınırları dahi aşıyor. Suriye'de, Rojava'da "Millî Ordu" adı altında her türlü silah ve para desteğinde bulunduğunuz her gün sivilleri katleden çetelerinize bir bakın, orada suçun âlâsını göreceksiniz. Dünyanın farklı coğrafyalarından taşıdığınız lejyonerler Suriye'nin kuzeyinde ve doğusunda halkların kurmuş olduğu demokratik yönetime el uzatıyor. Türkiye'de yaptığınız yetmiyormuş gibi Suriye'de de halkın iradesine göz dikiyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, belediyenin gasp ve işgal edildiği üç gün boyunca Akdeniz ilçesindeydim. Belediye binasının önü polis bariyerleriyle kapatılmıştı. İradesine sahip çıkmak için direnen halkımız şunu söylüyordu: "Belediyelerin önü bariyerlerle kapatılmış ise orada talan ve hırsızlık yapılıyor demektir." Yalnızca suçlu olanlar halkın karşısına çıkmaktan korkar, kurumların kapısını halka kapatırlar. Belediyeleri gasbedenlere soruyoruz: Bir sonraki adımınız ne olacak? Yurttaşlık haklarını elinden aldığınız insanların malına, mülküne, toprağına mı çökeceksiniz? Akdeniz Belediyesi Eş Başkanlarımız göreve geldiklerinde ilk yaptıkları iş makam odasının kapısını sökmek olmuştu çünkü bizim anlayışımızda halkın yüzüne kapı kapatmak yoktur, bizim siyasi kültürümüzde belediyeler halkların evidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

VEZİR COŞKUN PARLAK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, kayyum politikalarını Kürt halkına düşmanlığın bir sonucu olarak ürettiler. Biliyoruz ki tek bir amaçları var, o da Kürtlerin Türkiye halklarıyla birlikte yaşama iradesini aslında ortadan kaldırmaktır. İktidar Hakkâri'den Esenyurt'a, oradan da Akdeniz'e uzanan bir kayyum kuşağı kurmak, barış içinde yaşamak isteyen halkların barış umudunu ortadan kaldırmak istiyor. Bizler bu kayyum kuşağına karşı bir barış ve kardeşlik kuşağı inşa edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, bizler ne kimsenin hakkına hukukuna göz dikeriz ne de kimsenin iradesine el uzatırız ama kendi hakkımızı da kimseye yedirmeyiz. Halkımızın bize emanet ettiği belediyelerimizi rant düşkünlerine ve halk düşmanlarına da bırakmayacağız.

Tekrardan Genel Kurulu ve halklarımızı saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Parlak.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Çorum Milletvekili Sayın Oğuzhan Kaya.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA OĞUZHAN KAYA (Çorum) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; CHP grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ iktidarlarımız döneminde ülkemizde hukuk devleti ilkesinin, dolayısıyla da demokrasinin güçlenmesi adına Anayasa'mızda ve yasalarımızda birçok değişiklik yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz.

Öncelikle belirtmem gerekir ki hukuk devleti ilkesi, tüm devlet kurumlarının Anayasa'ya, kanuna ve hukuk kurallarına uygun davranmasını, bunun yanı sıra meri mevzuatın da evrensel hukuka ve demokratik standartlara uygun biçimde oluşturulmasını gerektirmektedir. Hükûmetlerimiz döneminde atılan adımların tamamı, hukuk devleti ilkesinin geliştirilmesi ve adalet sisteminin güçlendirilmesine yöneliktir.

Sayın milletvekilleri, dünyadaki her demokratik ülkede olduğu gibi ülkemizde de terör ve şiddete ilişkin özel düzenlemeler bulunmaktadır; Anayasa’nın 127'nci maddesi ve bu hükme amir 5393 sayılı Belediye Kanunu'nda düzenlemeler yapılmıştır. Belediye Kanunu'nun 47'nci maddesine göre, görevleriyle ilgili bir suç nedeniyle haklarında soruşturma veya kovuşturma açılan belediye organlarının veya organların üyelerinin kesin hükme kadar İçişleri Bakanı tarafından görevden uzaklaştırılacağı amirdir. Belediye Kanunu'nun 45'inci maddesinde ise belediye başkanının herhangi bir nedenle geçici veya sürekli olarak boşalması hâlinde yapılacak işlemler düzenlenmiştir yani Kanun'un 45'inci maddesinde başkan seçimi, başkan vekili seçimi ve kayyum atamasına ilişkin düzenleme bulunmaktadır. Hangi hâllerde başkanın seçileceği şöyle düzenlenmiştir: Belediye başkanlığının boşalması veya başkanın seçim dönemini aşacak yani seçim dönemini aşacak biçimde kamu hizmetlerinden yasaklama cezası verilmiş olması hallerinde belediye meclisi tarafından yeniden bir başkan seçilecektir. Başkan vekili seçimi ise görevinden uzaklaşması, tutuklanması, seçim dönemini aşmayacak biçimde kamu hizmetlerinden yasaklanması durumunda da belediye meclisi tarafından başkan vekili seçimi yapılacaktır. Ancak Belediye Kanunu'nun 45'inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca belediye başkanı veya vekili ya da meclisin üyelerinin terör ya da terör örgütüne yardım veya yataklık suçları sebebiyle görevlerinden uzaklaştırılması, tutuklanması, kamu hizmetlerinden yasaklanması, başkanlık sıfatı veya meclis üyeliklerinin sona ermesi durumlarında meclis tarafından bir başkan ya da başkan vekili seçilmeyecek, aynı kanunun 46'ncı maddesine göre İçişleri Bakanı tarafından ya da vali tarafından il veya büyükşehre ya da ilçeye göre bir atama yapacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen.

OĞUZHAN KAYA (Devamla) - Görüldüğü üzere, Anayasa ve Belediye Kanunu'nda konuya ilişkin açık düzenlemeler bulunmakta olup yapılan işlemler bu kapsamdadır. Türkiye Cumhuriyeti devleti, bir hukuk devletidir ve herkesin Anayasa'ya ve kanunlara uyma yükümlülüğü bulunmaktadır. Öte yandan, çeşitli ülkelerde de yerel yönetim organlarının görevden alınması veya uzaklaştırması konusunda benzer uygulamalar mevcuttur. Fransa'da, Almanya'da, İngiltere'de, İtalya'da, diğer Avrupa ülkelerinde de bu tür düzenlemeler mevcuttur.

CHP grup önerisi aleyhinde olduğumuzu bildirir, Genel Kurulu ve herkesi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kaya.

 

III.- YOKLAMA

 

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MURAT EMİR (Ankara) - Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerinin oylanmasından önce toplantı yeter sayısının aranması talebi vardır.

İsimleri tespit ediyorum: Sayın Emir, Sayın Tüzün, Sayın Bülbül, Sayın Güneşhan, Sayın Meriç, Sayın Ocaklı, Sayın Ağbaba, Sayın Durmaz, Sayın Taşkent, Sayın Elçi, Sayın Kış, Sayın Türeli, Sayın Özçağdaş, Sayın Yıldırım Kara, Sayın Bayraktutan, Sayın Gündoğdu, Sayın Özdemir, Sayın Mullaoğlu, Sayın Yıldız, Sayın Demir, Sayın Kaya.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.13

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.19

BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER

KÂTİP ÜYELER: Asu KAYA (Osmaniye), Havva Sibel SÖYLEMEZ (Mersin)

----- 0 -----

 

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47'nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

 

III.- YOKLAMA

 

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin oylamasından önce, istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın Mervan Gül? Burada.

Sayın Mücahit Arınç? Burada.

Sayın Ruken Kilerci? Burada.

Sayın Levent Uysal? Burada.

Sayın Suat Pamukçu? Burada.

Sayın Hüseyin Yayman? Burada.

Sayın Müfit Aydın? Burada.

Toplantı yeter sayısı vardır.

 

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Murat Emir ve arkadaşları tarafından, kayyum atanan belediyelerde yürütülen süreçlerin şeffaf bir şekilde ortaya çıkarılması amacıyla 14/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 14 Ocak 2025 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

 

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

İç Tüzük'ün 37'nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınması önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Samsun Milletvekili Mehmet Karaman’ın, (2/2183) esas numaralı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/89)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/2183) esas numaralı Kanun Teklifi'min Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 37'nci maddesi uyarınca doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını saygılarımla arz ederim.

 

 

 

Mehmet Karaman

 

 

Samsun

 

BAŞKAN - Önerge üzerinde teklif sahibi olarak Samsun Milletvekili Mehmet Karaman konuşacaktır.

Buyurun Sayın Karaman. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MEHMET KARAMAN (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizleri izleyen muhterem kardeşlerim; hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. Bugün yükseköğretimde yaşanan ciddi bir sosyal adaletsizlik sorununun çözümü adına hazırladığımız öğrenci affı kanun teklifi için huzurlarınızdayım.

Bu teklif yalnızca geçmişte eğitime ara vermek zorunda kalan milyonlarca gencimizi değil, aynı zamanda Türkiye'nin geleceğini ve kalkınmasını yakından ilgilendirmektedir. Yükseköğretim bir milletin kalkınmasında kritik bir öneme sahiptir. Nitelikli insan gücü ve iş gücü oluşturmak, bilimsel ve teknolojik gelişmeleri teşvik etmek ve toplumsal refahı artırmak için yükseköğretime erişim ve devamlılık vazgeçilmezdir. Ancak ne yazık ki ülkemizde çeşitli sebeplerle bu imkânlardan mahrum kalan milyonlarca öğrencimiz bulunmaktadır. Bu durum yalnızca bireysel hayalleri değil, aynı zamanda ülkemizin ekonomik ve sosyal kalkınma hedeflerini de olumsuz etkilemektedir.

Değerli milletvekilleri, 27 Aralık 2023 tarihinde Millî Eğitim Bakanlığına vermiş olduğum soru önergesinde 2019-2023 yılları arasında üniversitelerle ilişiği kesilen öğrenci sayısını sormuştum. Buna verilen cevaplarda, öğrenci sayısı yerine mezunlarla birlikte 8 milyon 887 bin 600 kişi olduğu tarafıma bildirildi. Bunların yaklaşık 2,5-3 milyonu çeşitli sebeplerle eğitim hayatından kopmak zorunda kalmıştır. En azından, bu kanuna vereceğiniz destekle hepsi olmasa da büyük bir kısmı ülkemizin geleceğine katkı sağlayacak. Bu rakamlar gençlerimizi eğitimden uzaklaştıran sistemik sorunları açıkça gözler önüne sermektedir. Özellikle ekonomik kriz, barınma sorunları ve Covid-19 salgını gibi olağanüstü koşullar gençlerimizin hayata tutunmalarını zorlaştırmış, eğitimden kopuşlarını da hızlandırmıştır. Eğitim hakkı bireyin temel haklarından biri olduğu kadar bir toplumun geleceğini inşa eden en önemli unsurlardan biridir ancak yüz binlerce öğrenci maddi imkânsızlıklar, barınma sorunları, sağlık problemleri ve diğer nedenlerle bu haktan mahrum kalmışlardır.

Değerli milletvekilleri, daha önce çıkarılan öğrenci affı düzenlemelerinin de etkilerinin sınırlı kaldığını üzülerek görüyoruz. 2018 yılında çıkarılan 7143 sayılı Kanun'la eğitim hayatına geri dönen öğrenci sayısı 79.925'tir. 2022 yılında çıkarılan 7417 sayılı Kanun'la bu sayı 94.190 kişide kalmıştır. Bu düzenlemeler sorunların büyüklüğü karşısında yeterince etkili olmamıştır. Tıp, diş hekimliği, hukuk bölümleri başta olmak üzere dönem arası sınav takvimi nedeniyle neredeyse bitişen bölüm öğrencilerimiz mezkûr düzenlemelerin yapıldığı tarihlerde akıbetleri belli olmadığı için bu kanunlardan yararlanamamışlardır. Nihayet, toplamda 174.117 öğrencinin yani aftan yararlanması gerekenlerin çok küçük bir kısmına karşılık gelen bu af düzenlemeleri milyonlarca öğrencinin eğitim hakkını geri kazanması için yeterli olmamış, kalıcı bir çözüm sağlayamamıştır. Bugün elimizde bu eksiklikleri telafi etmek ve geleceğe umut olmak adına büyük bir fırsat bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bugün önerdiğimiz kanun teklifi yalnızca geçmişte eğitim hayatı kesintiye uğramış bireylere bir şans tanımayı değil, aynı zamanda yükseköğretimde sürdürülebilir bir fırsat eşitliği sistemi kurmayı hedeflemektedir. Bu teklif kapsamında; bir, tüm örgün, açık ve uzaktan eğitim öğrencilerinin kapsama alınmasını; iki, maddi imkânsızlıklar nedeniyle eğitimine ara vermek zorunda kalan öğrencilerin desteklenmesini; üç, azami süre uygulamalarının adil bir şekilde yeniden düzenlenmesini; dört, gelecekte yeni af düzenlemelerine ihtiyaç duyulmayacak kalıcı bir çözümün oluşturulmasını amaçlanmaktadır. Unutulmamalıdır ki bir öğrencinin eğitimini bırakması yalnızca bireysel bir kayıp değil, aynı zamanda toplumsal bir kayıptır. Eğitimine devam edemeyen her birey toplumsal kalkınmanın ve ekonomik büyümenin önünde bir engel oluşturmaktadır. Nitelikli bir genç nüfusun eksikliği ülkemizin gelecekteki rekabet gücünü ve kalkınma potansiyelini de doğrudan etkilemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada yapacağımız tercihler yalnızca bireylerin hayatını değil, Türkiye'nin geleceğini de şekillendirecektir. Bir gencin eğitimine devam edebilmesi bir ailenin umudu, bir toplumun yarınlarıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

MEHMET KARAMAN (Devamla) - Bu umutları yeniden canlandırmak, kaybedilen gençlerimizi yeniden eğitim sistemine kazandırmak bizim elimizde. Bu kanun teklifi geçmişte yaşanan mağduriyetlerin telafisi olduğu kadar Türkiye'nin aydınlık yarınlarına yapılan bir yatırımdır. Gelin, eğitimle yarınları inşa etmek için bu önemli adımı hep birlikte atalım. Gençlerimizin eğitim hakkını savunmak ve onların hayallerini gerçekleştirmelerine destek olmak için bu teklifin tüm milletvekillerimizden destek göreceğine inancımı bir kez daha vurguluyor, yüce Meclisimize saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Karaman.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum...

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Efendim, karar yeter sayısı arayarak oylarsanız memnun oluruz.

BAŞKAN - Karar yeter sayısı arayacağım.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Arkadaşlar, Divanda oy birliği olmadığından elektronik cihaza müracaat ediyoruz.

Oylamayı için iki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı bulunamamıştır.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.35

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER

KÂTİP ÜYELER: Asu KAYA (Osmaniye), Havva Sibel SÖYLEMEZ (Mersin)

----- 0 -----

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47'nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

İç Tüzük'ün 37'nci maddesine göre verilen doğrudan gündeme alınması önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

İhtilaf var, elektronik cihazla oylama yapacağım.

İki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

Öneriyi okutuyorum:

 

VI.- ÖNERİLER (Devam)

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, 178 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların süresinin en fazla 2 konuşmacı tarafından kullanılmasına ilişkin önerisi

 

No:47 14/1/2025

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun 14/1/2025 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda 178 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların süresinin en fazla iki konuşmacı tarafından kullanılması önerisinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

 

 

 

Numan Kurtulmuş

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

 

Abdulhamit Gül

Murat Emir

Sezai Temelli

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Başkan Vekili

 

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Başkan Vekili

 

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu Başkan Vekili

 

Filiz Kılıç

Mehmet Satuk Buğra Kavuncu

Bülent Kaya

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Başkan Vekili

İYİ Parti Grubu Başkan Vekili

Saadet Partisi Grubu Başkan Vekili

 

 BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın Emir, bir diyeceğiniz mi var?

MURAT EMİR (Ankara) - Evet.

BAŞKAN - Buyurun.

 

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

53.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, 178 sıra sayılı Kanun Teklifi'ne ilişkin açıklaması

 

MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, birazdan görüşeceğimiz 178 sıra sayılı Kanun Teklifi yine alışılageldik bir biçimde torba kanun olarak getirildi. Bu kanun teklifinin torba kanun olarak görüşülmesi kararı 7 Ocakta Genel Kurulda alındı ve aslına bakarsanız, bu kanun teklifinin torba kanun olarak görüşülmesi İç Tüzük'ümüzün ruhuna ve Anayasa'mıza aykırıdır çünkü aslolan, kanunların temel kanun olarak değil normal kanun olarak görüşülmesi ve 87 uyarınca Mecliste tartışılmasıdır ama bu Hükûmetin, bu iktidarın bir alışkanlığı bir istisna hükmünü yani 91'inci maddede tek tek sayılan ve tarif edilen istisnaları genel bir kurala dönüştürmek ve genel kuralı da uyuyan bir hükme dönüştürmek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MURAT EMİR (Ankara) - ...ve hiçbir zaman uygulamamak şeklinde olmuştur. Bu, aslında yasa tasarılarını kanunla Meclisten kaçırmaktır, halkın gözünden kaçırmaktır, tartışılmasını önlemektir, aleniyet kazanmasını önlemektir, alelacele kanunlaşsın ve biz amacımıza ulaşalım demektir. Bu, yasama kalitesine bir katkı vermeyen uygulama olmakla birlikte Meclisi işlevsizleştirmekte ve değersizleştirilmektedir.

Şu anda Plan ve Bütçeye sunulan ve yarın görüşülmesine başlanılacak olan bir kanun teklifi de aynı şekilde 9 maddeliktir ve 9 maddelik kanun teklifi dahi temel kanun olarak görüşülecektir oysa 91'inci maddeye baktığımızda açık bir şekilde görüyoruz ki gerçekten bir temel kanun olması gerekiyor, özel kanunları destekleyen, onları düzenleyen bir kanun olması gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bitirelim lütfen.

MURAT EMİR (Ankara) - Halkın bütününü ilgilendiren bir kanun olması gerekiyor ve hatta kanun koyucunun amacının yüzlerce maddelik bir kanunu daha hızlı görüştürmek olduğunu anlıyoruz ve özellikle "En fazla otuzar maddelik bölümlere bölünür." diyerek de kanun koyucu bu kanunun, 91'inci maddenin istisna olarak uygulanması gerektiğini açıkça ortaya koymuş ama şimdi İç Tüzük'ün arkasından dolaşarak, İç Tüzük kötüye kullanılarak yine bir teklif torba kanun hâline getiriliyor ve Meclisin aslında bir kaptıkaçtı şeklinde çalışmasının önü açılıyor. Bu yanlıştır, bu, İç Tüzük'ü ve Anayasa'yı ihlal etmektir, eylemli ihlaldir, bunun böyle bilinmesi gerekir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkürler.

Birleşime otuz beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.48

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.40

BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER

KÂTİP ÜYELER: Asu KAYA (Osmaniye), Havva Sibel SÖYLEMEZ (Mersin)

----- 0 -----

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47'nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, Ankara Milletvekili Murat Alparslan ve Zonguldak Milletvekili Saffet Bozkurt ile 102 milletvekilinin Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlayacağız.

 

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- Ankara Milletvekili Murat Alparslan ve Zonguldak Milletvekili Saffet Bozkurt ile 102 milletvekilinin Türkiye Adalet Akademisi Kanun Teklifi (2/2793) ve Adalet Komisyonu Raporu (S.Sayısı:178)[1]

 

BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.

Komisyon Raporu 178 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif İç Tüzük'ün 91'inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle teklif tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Alınan karar gereğince, teklifin tümü üzerinde siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların süresi en fazla 2 konuşmacı tarafından kullanılabilecektir.

Teklifin tümü üzerinde gruplar adına konuşmalara geçiyoruz.

Saadet Partisi Grubu adına ilk söz Hatay Milletvekilimiz Sayın Necmettin Çalışkan'a aittir.

Buyurun Sayın Çalışkan.

Süreniz on dakikadır.

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bir Adalet Akademisi kurulmasıyla ilgili kanun teklifi üzerinde Saadet-Gelecek Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım.

Elbette "adalet" diye bir kavram çıktığı zaman aziz milletimiz büyük bir heyecanla "Acaba 15 Temmuz etkisiyle başlayan o olağanüstü süreç sona erecek, normal düzene geçecek miyiz, adalet uygulanmaya başlayacak mı?" beklentisi içerisinde ama heyhat, her geçen gün hukuku biraz daha fazla rafa kaldırmak, biraz daha kanunla, otoriter rejimle ülkeyi yönetmek için ellerinden ne geliyorsa yapmaktan asla çekinmiyorlar.

Bugün burada adaletten söz ederken bilelim ki 15 Temmuz sonrası oluşturulan yeni rejim KHK rejimi, yeni rejim otoriter rejim, yeni rejim talimat rejimi. Bu açıdan da bu rejimden bütün kurumlar payını aldığı gibi adalet mekanizması da fazlasıyla aldı.

Bugün açılmak istenen Adalet Akademisi yeni bir aşkın ürünü. İktidar mensuplarında bir aşk peyda etti ki Diyanet Akademisi, Eğitim Akademisi, Adalet Akademisi, her alanda bir akademi çıkarmayı büyük maharet sayıyorlar. Oysa belki de temel gerekçelerden biri -yasa gerekçesinde belirtildi- Anayasa Mahkemesinin iptali. Her çıkartılan yasa bir şekilde bozulacak, tekrar Meclise gelecek, tekrar görüşülecek; böylece gündem infial edilmiş olacak, meşgul edilmiş olacak. Bugün de bunun yeni bir versiyonunu görüyoruz ve ne yazık ki düzeltilmesi işaret edilen hususlar aynen tekrar getirildi. Bir süre sonra yeniden aynı yasanın görüşüleceği kısır bir döngü karşısındayız. Burada bu yasanın önemli yönlerinden biri, bu yasanın işsizliği öteleme yasası olmasıdır. Anlaşılıyor ki Adalet Akademisine öğrenci olarak alınanlar aday memur, aday hâkim, savcı statüsünde kabul edilecekler; bu süre içerisinde de düşük ücret verilerek biraz daha emek sömürüsü gerçekleştirilecek.

Bunu bilelim ki bugün ülkemizde belki de AK PARTİ iktidarlarının en vahim tablolarının yaşandığı alan adalet alanıdır. Bugün ülkemiz KHK'lerle hayatı zindana çevrilmiş on binlerce insanın yaşadığı bir ülkedir. Bugün cezaevleri haksız yere tutuklanan, sebepsiz tutuklanan siyasi mahkûmlarla doludur. İktidar bu noktada adil, kendinden olmayan herkese eşit derecede zulmediyor; sağcısı, solcusu, futbolcusu, dindarına bakmıyor, yeter ki kendisinden olmasın, zulümde adil davranıyor.

Çalışan Gazeteciler Günü'nü, bayramını yaşadığımız bugün, dünyada belki de en fazla tutuklu gazetecilerin olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Burada adaletle ilgili bir kanun çıkarılacaksa her şeyden önce ülkede adaleti tesis edecek bir yasa olmalı. Avrupa'nın en büyük adalet sarayına sahibiz ama Avrupa'nın adaletin en az olduğu ülkesiyiz. Burada siz sabahlara kadar onlarca, yüzlerce yasa da çıkarsanız adaleti tesis etmediğiniz sürece asla hiçbir yaraya merhem olmaz.

Bugün, yasanın içerisindeki değişik hususlarda eleştiriler geldi, daha da konuşulacak. Mesela, avukatlara eğitim sonrası verilen uzman avukat veya sertifikalı meselesi, kör inat. Bu yasa yine başa bela olacak ama dediğim dedik "Biz inadız, inadımızdan ne pahasına olursa olsun dönmeyiz." denilmek suretiyle basit bir kelimede bile ısrar ediliyor. Eğer siz adaleti tesis edecek bir mekanizma kuracaksanız orada adaletin en önemli sacayaklarından biri, bağımsız adalete dâhil edilmesi gereken avukatlardır, barolardır, hukuk fakülteleridir. Bunlar yok, ya kim var? Sizin talimatla kurduğunuz, kendinizin oluşturduğu ve sizden emir alan bürokrat kadrolardan oluşan bir yapıyla da ülkeye adalet asla sağlanamaz.

Değerli milletvekilleri, hukukun problemlerini hepimiz çok yakından biliyoruz. Dava süreleri düşsün diye istinaf mahkemeleri çıkarıldı, daha beter uzadı. Bugün en basit davanın iki ile on yıl arasında sürdüğü bir dönemdeyiz. Bugün avukatların en fazla işsiz olduğu bir dönemdeyiz. Bugün hâkimlerin dava yükünün adil karar vermesini engelleyecek yoğunlukta olduğu bir dönemdeyiz. Böyle bir dönemde bu tür adalet mekanizmasının gerçek problemlerinin hiçbirine çözüm bulmayıp gelip yeni bir akademi kuracağız. Burada ödenekler nasıl tahsis edilecek, görev bölümü ne olacak? Bununla Türkiye Büyük Millet Meclisi yalnızca meşgul ediliyor.

Bakın, bugün, adaletin yine mekanizma içerisinde, ücretle ilgili bahsetmişken büyük şehirlerde görev yapanlar ile ücra, atıl bir ilçede, küçük ilçelerde görev yapan insanların bu noktadaki maruz kaldığı durumlar da hepimizin malumu. Bu açıdan, biz, burada adaletle ilgili bir hüküm çıkarılıyorsa ülkede adaleti getirmek için uğraşacağız. Karşılığında kayyumla ilgili ifadeleri hepimiz biliyoruz. Eğer herhangi bir belediye başkanı iktidar partisinden seçilmiş ise hangi suçu işlerse işlesin görevinde kalmaya devam eder, en iyi ihtimalle görevden alınır, yargıya maruz bırakılmadan köşesinde bekler ama muhalefet partisinden birinde ise nelere maruz kaldığını hepimiz görüyoruz.

Bugün ülkede milletimiz, aziz milletimiz hukuksuzluktan inim inim inliyorsa, KHK'lerle mağdur olmuş insanların bugün ülkemizde o sesleri, bedduaları arşı titretiyorsa iktidarın buna seyirci kalması asla kabul edilemez. Bilmeliler ki devran her zaman için döner. "Biz, bize verilen talimatları yaparız. Bizim herhangi bir konuda kanun çıkarma, teklif getirme, itiraz etme, farklı söz söyleme hakkımız yoktur, talimata göre hareket ediyoruz." diyorlarsa sadece kendilerini kandırmış olurlar.

Evet, bugün bir yargı paketi var. Bu yargı paketi, adalet beklerken, hukuksuzluğun giderilmesine yönelik yeni tekliflerin gelmesi beklenirken basit bir teknik düzenlemeden ibaret. Bundan sonra Adalet Akademisi açılacakmış, orada kim derse girecekmiş, hangi ders nasıl yapılacakmış; bununla ilgili üstünkörü bir yasa getirilmiş. Detaylı bir şekilde, anlaşılamayacak bir şekilde kısa maddelerle burada yasayı görüşüyoruz. Muhtemelen de biraz sonra iktidar mensubu arkadaşlar "Yaşa, var ol, yeni bir şeyi daha başardık." diyerek belki de sevinecekler ama bilsinler ki bu hukuksuzluk ülkede huzuru bozar. Nitekim bugün eğer yargıda rüşvet, yolsuzluk, çete iddiaları ayyuka çıktığı hâlde bunu hiç gündeme bile almayıp kör, sağır maymun oynanıyorsa o ülkede adalet bitmiştir, o ülkede hukuk düzeni hiçbir şekilde kalmamıştır.

Burada Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapacağı iş, ülkeye adaleti getirmek, toplumda huzuru tesis edecek girişimlerde bulunmak, bu yönde kanunlar çıkarmaktır. Adalet Bakanlığının belki de bir yönetmelikle çözeceği basit hadiseye Türkiye Büyük Millet Meclisini alet ederek burada Meclisi meşgul etmek ancak bu döneme mahsus bir şeydir.

Evet, AK PARTİ'liler, bilesiniz ki bütün millet, hakkını arayan herkes, bütün adalet mağdurları beddualarla, Hükûmetinizin yaptığı zulmün karşılığını bir şekilde görmesini bekliyor. Bir dost tavsiyesi olarak diyoruz ki adalet herkese lazımdır, adalet her zaman lazımdır, adalet bir gün size de lazım olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Size de lazım olur.

Buyurun.

Bir dakika...

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) - Bu açıdan, burada getirilecek yasanın milletin derdine merhem olmadığı sürece hiçbir anlamı olmaz. Genç avukatlar işsiz, yeni isimle "home office" çalışıyor büro açmaya güçleri yetmediği için. Adaletin bu kadar yerlerde süründüğü bir dönemde, arzu ederim ki Sayın Cumhurbaşkanıyla ilgili de yasa çıkartılmalıdır. Bu artık kabak tadı vermeye başladı. Sayın Cumhurbaşkanımız aynı zamanda bir siyasi partinin Genel Başkanıdır. Bu açıdan kendisine yönelik yapılan eleştiriler, ithamlar Sayın Cumhurbaşkanlığının o ulvi makamına değil, parti kimliğinedir. Bu konuda da karar vermek Meclisin görevidir. Gerçek anlamda milletimizden binlerce mağdur olduğunu hepimiz bir şekilde biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) - Hukuku hâkim kılmak, Meclisin görevidir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Deprem bölgesindeki adliyelerin sorunlarına da biraz değin.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz.

Saadet Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Emin Ekmen. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

Saadet Partisi adına ilk konuşmanız mı Sayın Ekmen?

MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Üçüncü konuşmam.

BAŞKAN - Üçüncü...

Hayırlı olsun o zaman.

Buyurun.

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi hakkında söz almış bulunuyorum. DEVA Partisinin fikirlerini ifade etmeye çalışacağım.

Tabii, şunu vurgulamak gerekiyor: Bu kanun teklifi, darbe sonrası oluşturulan KHK düzenine karşı Anayasa Mahkemesinin aldığı nadir kararların sonuçlarında gündeme gelmiş oluyor. İnsanlar "KHK" deyince genel olarak, hakkında bırakınız bir davayı, soruşturma dahi açılmadan işine son verilmiş, SSK kaydı takip edilerek medeni ölüme mahkûm edilmiş ve bu yüke dayanamayarak intihar vakalarıyla gündeme gelmiş bir grup mağdur insanı hatırlıyor. Anayasa Mahkemesinin bu insanlar için de mi bir karar alması gerekiyor ki hiç olmazsa bir yargılama konusu olmamış veyahut da hakkında kesinleşmiş beraat kararı olan arkadaşlar vazifelerine iade edilsinler, on yıl sonra bunların mağduriyeti ortadan kaldırılsın? Ama biz Türkiye Adalet Akademisi Kanun Teklifi üzerinde konuşuyoruz. O KHK düzenini bir hatırlayalım. Zirai ilaçlardan kışlık araç lastiklerine kadar birçok düzenlemede düzenleme âdeta bulunan fırsattan istifade KHK'yle hayata geçirilmişti. Anayasa Mahkemesi bir düzineyi iptal etti, biri de bu.

Adalet Akademisi Kanun Teklifi hakkında burada ne dersek diyelim bir virgülün dahi yerinin değişmeyeceğini zaten tecrübe ettik. Komisyonda muhalefet partileri ve milletvekilleri birçok konuda çok önemli değerlendirmelerde bulundular. Ben, her ne kadar önemli bir kısmı burada olmasa da AK PARTİ'li arkadaşlarımızı şöyle yirmi iki yılın sonunda AK PARTİ'nin adalet karnesi hakkında bir tefekküre davet etmek istiyorum. Daha önce yine bu kürsüde AK PARTİ'nin millî eğitim politikalarının yirmi üç yıllık çıktısını, başka bir konuşmamda kültür politikalarının yirmi üç yıllık çıktısını sormuştum.

Evet, arkadaşlar, bugün dünyanın en büyük havalimanlarına, dünyanın en büyük adalet saraylarına, dünyanın en uzun otobanlarına, dünyanın iki ayağı en yüksek açıklıkta ve yerden yükseklikte köprülerine sahibiz ama bütün bunları kendisi için yaptığımızı varsaydığımız vatandaşlarımız mutlu değil. Sadece uluslararası mutluluk endekslerinden değil aynı zamanda TÜİK'in de yürüttüğü mutluluk ve memnuniyet endekslerinden ve araştırmalarından da bunu okuyabiliyoruz.

Peki, arkadaşlar, vatandaşımız mutlu değilse, vatandaşımız memnun değilse, vatandaşımız verdiği oyu bile kendi zihin dünyasındaki bir sıkışmışlıkla cebren veriyorsa biz bu binaları kimin için yaptık ve bu binaların içini yani Türkiye'nin, dünyanın, Avrupa'nın en büyük adalet saraylarının içini adaletle doldurabildik mi? Bugün niçin vatandaş iyi bir hukukçu aramıyor da yargıda, adliyede, Yargıtayda iş bitirecek, ilişkisi olan, teması olan, mümkünse iktidar ittifakına yakın avukat arıyor? Bunu avukat meslektaşlarımız hayatın her alanında her gün görüyorlar. Bu durum bile adalet sistemimizin içine düştüğü durumun hazin bir çıktısı değil midir?

Adalet Bakanımız bazen uluslararası endekslerin bir eleştiri konusu yapılmasına karşı çıkıyor, "Biz, o endeksleri tanımıyoruz." diyor. Bu, şuna benziyor: Faiz 8'den 50'ye çıkıncaya kadar Sayın Cumhurbaşkanının bundan haberi yoktu ama 50'den 47,5'a düşünce hemen faizi nasıl düşürdüğünü anlatmaya başladı. Ekonomi Bakanımız uluslararası kuruluşların verdiği puanlarla övünüyor, "Şu kuruluş yatırım iyileştirme notunu bunu yaptı." diyor. "Bu kuruluş güven ortamının arttığını teyit etti." diyor. O zaman niçin adalet alanındaki endeksleri kabul etmiyoruz?

Peki, adalet alanında bizi 139 ülke arasında 117'nci gösteren, güveni yüzde 21'e teyit eden araştırmaları bir kenara bırakıyorum; o çok sevdiğimiz ifadeyle, sizinle "yerli ve millî" birkaç endeksi paylaşmak istiyorum: Mesela, Anayasa Mahkememizin kararları ışığında Türkiye'nin adalet karnesini arayalım desek, Anayasa Mahkemesinin incelemeye değer, kabule değer bulduğu dosyalarının yüzde 98,2'sinde bir hak ihlalini tespit ettiğini görüyoruz, yüzde 98,2. Bu 75 bin dosya üzerinden 2023 için konuşuldu ama geri kalan milyonlarca dosya sahibi diyor ki: "Eğer mevzuat izin verseydi, benim dosyamı da Anayasa Mahkemesi inceleseydi, vallahi ben de bu yüzde 98,2'nin içerisinde mağduriyeti tescil edilmiş vatandaşlardan birisi olurdum." Yüzde 30'lara düşen adalete güven, adalet kurumlarına güvene ilişkin, karikatürize bir şekilde, geçen hafta bir araştırma kuruluşu, yüzde 1,4 oranında güven tespit etti. Vallahi ben inanmak istemedim ama şimdi bu konuşmayı hazırlarken baktım, yüzde 1,4 güven ile Anayasa Mahkemesinin incelemeye değer bulduğunda ihlal kararı verdiği 98,2 örtüşüyor; demek ki doğru, demek ki vatandaşın yüzde 98,2'si o büyük, avukatların giremediği, hâkim ve savcıların ayrı kapılardan girdiği, akla ziyan güvenlik tedbirlerinin uygulandığı mahkemelerde hakkını bulduğunu, hakkına kavuştuğunu düşünmüyor.

Başka bir endeks: Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı. Arkadaşlar, ilk defa bu yıl yapıldı, başarı oranı yüzde 42. Tamamı AK PARTİ döneminde açılmış fakültelerden mezun çocuklar. Biliyorsunuz, her üniversiteye bir de hukuk fakültesi verildi. Niçin? Dört duvar, bir diplomayla fakülteyi açacak, bugünkü parayla yıllık 500-600 bin liraya üniversiteyi finanse edecek. Bu hukuk fakültelerine bu kadar ihtiyaç var mı? Bu çocuklar mezun olduğunda ne yapacak? Çocuklar artık infaz koruma memurluğu sınavlarına giriyor; bunun hesabını kitabını güden olmadı. Sonuç: Yüzde 58 net başarısızlık. Hani, 2010 referandumunda övünç duyulan yüzde 58 vardı ya, burada da utanç duyulan bir yüzde 58 var. Yüzde 58 net başarısızlık neyin ürünü? Seksen yıllık "Ce-Ha-Pe" zihniyetinin, doksan beş yıllık parlamenter sistemin mi ürünü, yoksa AK PARTİ'nin özene bezene tahrip ettiği, özene bezene pimini çekip patlattığı hukuk eğitim sisteminin mi bir ürünü?

Türk yargı sisteminin bir parçası olan AİHM parametresine hiç girmeyeyim, orada da yüzde 37'lik bir Türkiye'nin başvuru şampiyonluğu var.

Şimdi, Genel Başkanımız Sayın Ali Babacan sürekli şunu ifade ediyor: Ekonomiyi düzeltmek için çok bir şey yapmanıza gerek yok, orada bir sistem kurarsınız, yürür ama ekonomiyi düzeltmek istiyorsanız hukuka, yargıya, adalet sistemine olan güveni tesis etmeniz lazım. Sayın Mehmet Şimşek geldi, herkes şöyle düşünüyordu: Ali Babacan'la aynı gelenekten geliyorlar, aynı tedbirleri alacaklar; hoş, bu alınan tedbirlerde fakir fukara, asgari ücretli, en alt gelir grubu yok, sosyal destek programları yok, devletin sosyal sorumluluğu yok ama makro anlamda finansal göstergelerle ilgili bazı tedbirler var. Ne oldu? Yirmi ay geçti, TÜİK verilerine göre enflasyon yükseldi, düşmedi; çünkü hukuka, adalete, yargıya güven yok.

Biliyorsunuz, partimizin eylem planları var; baktım, eylem planlarımız arasında en kalın olanı Temel Haklar Eylem Planı. Ayrıca 2 tane de adalet planı var ha! Sadece Temel Haklar Eylem Planı tam 168 sayfa arkadaşlar; üstelik bizimkiler tasarruf olsun diye karınca duası gibi küçük küçük yazmışlar, odalarınıza gönderdik, belki merak edip bakmışsınızdır, tam 168 sayfa. Bundan vazgeçtik, Sayın Abdulhamit Gül'ün, Sayın Yılmaz Tunç'un açıklamış olduğu deklarasyonlardaki düzenlemeler dahi bu Meclisin gündemine gelmiyor. Başta hasta hükümlü ve tutuklular olmak üzere, birçok düzenleme o metinlerde bir taahhüt olarak yer almış olmasına rağmen bugün Meclise getirilmiyor.

Arkadaşlar, adalete olan güvensizlik, bir kadının sokakta özgürce yürüyememesi, bir borçlunun alacaklıyla özgürce tartışamaması, bir ev sahibi ile kiracının birbiriyle konuşamaması...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - ...kadın ve koca arasındaki meselelerin bir anda şiddet sarmalına dönüşmesine sebebiyet veriyor. Bazen yirmi dört saat içerisinde 15-16 kişinin basit bir meseleden dolayı muhatabını öldürdüğünü görüyoruz çünkü bir, adalete güveni yok, benim sorunum yargıya giderse çözülecek diye bir güven yok; ikincisi, kuvvetli bir cezasızlık hissi var "Bana bir şey olmaz. İşte, bir yıl yatar açık cezaevine geçerim, oradan da çıkarım." falan. Bu cezasızlık hissini ortadan kaldıracak bir düzenlemeye de bir an önce şiddetle ihtiyaç var. "Adalet" dediğimiz konu ekmekten, sudan ve her şeyden daha önemli.

İki soruyu daha sorup konuşmamı tamamlamak istiyorum. Bugün İstanbul Barosuyla ilgili bir dava açıldığına dair Sezgin Bey'in bir konuşması oldu, sonra dava metni geldi. Anayasa Mahkemesinin önüne gidecek olduğunda daha ön incelemede neredeyse kabul aşamasına geçilecek sebeplerle...

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Bitireyim Başkanım, sizin döneminizde ilk defa konuşuyorum.

BAŞKAN - İnşallah Grup Başkan Vekili olursunuz, bol bol konuşursunuz.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Bir cümle daha var, bitireyim.

BAŞKAN - Buyurun, son defa açıyorum.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum nezaketiniz için.

İkinci baroları kurdunuz, hakkaniyete aykırı bir şekilde bütçelerin önemli bir kısmı buraya tahsis ettiniz. Hâlâ niye bu barolarla uğraşıyorsunuz? Bugünkü davanameyi koyun, Anayasa Mahkemesinin fikir ve ifade özgürlüğü ilkelerini koyun; o testten geçmez.

İkinci konu: Benjamin Netanyahu ve savaş kabinesi hakkında soykırım gerekçesiyle yapılan binin üzerinde suç duyurusunu niçin işleme koymuyorsunuz? Sayın Bakan burada yok, Sayın Cumhurbaşkanına sesleniyoruz: İsrail'in soykırımıyla ilgili Türk Ceza Kanunu'na göre Türk savcılarının yapabileceği bir soruşturma için gerekli izinleri niçin vermiyorsunuz? Zaten Güney Afrika sürecine geç katıldınız, hiç olmazsa Türkiye'de bir savcıya yetki verin ve bu savcı, ileride olası uluslararası soruşturmalar için sağlıklı ve yeterli dosyalar oluştursun. Bu izin verilinceye kadar bu kürsüden de bu soruyu sormaya devam edeceğiz.

Teşekkür ediyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Ekmen.

İYİ Parti Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Hakan Şeref Olgun.

Buyurunuz Sayın Olgun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HAKAN ŞEREF OLGUN (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle aziz vatanımız için 12 Ocak 2024'te bölücü terör örgütü tarafından şehit edilen Piyade Sözleşmeli Er Müslüm Özdemir'i -Kahramanmaraş- rahmet, saygı ve hürmetle anıyor; bütün şehitlerimizi, gazilerimizi ve ekranları başında bu Genel Kurulu takip eden bütün şehit ailelerini ve yakınlarını saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum. Sizlere unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız.

Adalet Akademisi, bu ülkenin yargı sistemine kaliteli hâkim, savcı yetiştirmek amacıyla kurulmuş çok önemli bir kurumdur. Ancak bu kurumun hukuki altyapısını düzgün ve istikrarlı bir şekilde oluşturamadığımız için yıllardır bir düzensizlik içinde faaliyetlerini sürdürmeye çalışmaktadır. Adalet Akademisinin hukuki dayanağı ilk olarak 23 Temmuz 2003 tarihli ve 4954 sayılı Kanun'la düzenlenmiştir ancak bu kanun, daha sonra, 9 Temmuz 2018 tarihli ve 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle değiştirildi. Daha sonra ise 10 Temmuz 2018 tarihli ve 1 sayılı ve son olarak da 2/5/2019 tarihli ve 34 no.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'yle bu kurumu düzenlemeye kalkıştılar ancak bu düzenleme de 28 Aralık 2019 tarihli Anayasa Mahkemesi kararıyla, kanunla düzenlenmesi gereken konularda düzenleme yapıldığı gerekçesiyle, Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verildi.

Şimdi karşımızda, en başta yapılması gerekeni şimdi yapan ve yeni bir kanun teklifiyle yeniden karşımıza çıkan bir anlayış var. Bu tablo ne yazık ki yasama faaliyetlerindeki ciddiyetsizliğin çarpıcı bir örneğidir. Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle her şeyi düzenleyebileceğini sanan bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Bu anlayış yasamanın önemini ve gerekliliğini hiçe saymaktadır. Yargı ve adalet sisteminin temel unsurları bu tarz aceleci ve plansız yaklaşımlarla yönetilemez. Adalet sistemimiz siyasi hesaplarla ya da anlamsız bir yetki hırsıyla manipüle edilemez. Adalet Akademisi gibi kritik bir kurumda düzenleme yapılırken geçmişte yapılan hatalardan ders alınması ve kurumun bağımsızlığını sağlayacak hukuki çerçevenin titizlikle hazırlanması şarttır. Adalet Bakanlığında hâkim ve savcı alımlarında görev alan heyet, Akademiden bir üyenin de bulunduğu heyetten oluşmaktadır. Bu heyete barolardan da bir temsilci alınması bir nebze olsun dengeleme görevi görecek ve sınavlar denetlenebilir olacaktır. Ayrıca, Akademide avukatlara da seminer, ders vesaire eğitimleri verilmesi de yargıdaki iletişim bakımından yerinde bir karar olacaktır.

Şunu açıkça ifade etmeliyim ki eğer yargının bağımsızlığına saygı duymayan bir anlayış hâkim olmaya devam ederse bu düzenlemelerin hiçbir kıymeti olmayacaktır.

Bu bağlamda, yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını temin etmesi gereken Adalet Bakanına birkaç sorum olacak: Başkentin göbeğinde, hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan bir siyasi parti lideri kendini bilmezlerce alenen tehdit ediliyor. Tehdit edilen kim? İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Müsavat Dervişoğlu. Bir ülkede bir siyasi parti Genel Başkanına, bir milletvekiline alenen tehdit savruluyorsa savcılar nerede, Adalet Bakanı nerede? Bu konuda işlem yapma yetkisi olanlar Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 160'ncı maddesini alenen çiğniyorlar. Kim çiğniyor? Kulakları duyma zorluğu çeken Adalet Bakanı, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı, ilgili başsavcı vekili, nöbetçi cumhuriyet savcıları. Eğer bu ülkede Adalet Bakanı bir siyasi partinin Genel Başkanına alenen yapılan bir tehdit karşısında gözleri kör, kulakları sağır davranıyorsa o koltukta oturmayı derhâl bırakmalıdır çünkü ancak 23 Nisanlarda bakanlık yapabilir. Diğer yandan, Genel Kurulda yaptığı tüm konuşmalarda hak, hukuk, adalet, demokrasi dersi veren Meclis Başkanı, Başkanlığını yaptığı Meclisin bir üyesine yapılan tehdit karşısında sanıklara ait olan konuşmama hakkını kullanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Akademisini yeniden yapılandırırken bu kurumun mensuplarını siyasi otoriteden bağımsız hâle getirebilecek bir şekilde yetiştirmeyi nasıl sağlayacaksınız? Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yönetim modeli yasama organını bir kenara itip her şeyi yürütmenin keyfine bırakma anlayışıdır ancak bugün öyle görülüyor ki yasamanın şart olduğunu büyük bir beceriksizlik sonucu tekrar fark etmiş durumdasınız. Yasama organı olarak bizlerin yetkisi ve sorumluluğu bu kadar hafife alınabilir mi? Bu sistemle bizlere "Hızlı karar alacağız." dediler, "İstikrar getireceğiz." dediler, peki, neler gördük? Market raflarında aynı gün içinde 3 kez değişen etiketlerde hızlı kararı ve istikrarsızlığı gördük. Gençlerimiz üniversite diplomasını alıp ilk uçakla yurt dışına gidiyor. Çiftçimiz traktörüne mazot koyamıyor, işçi evine ekmek götüremiyor, emekli ay sonunu göremiyor. Unutulmamalıdır ki bu ülke tek bir kişinin değil, 85 milyonun vatanıdır. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi bir çıkmazdı. Bu sistem milletin iradesini gasbetmektedir ve bu sistemin artık sonu gelmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 2025 yılı asgari ücreti açıklandı ancak ortada bir gerçek var. Bu ücret, emeğiyle geçinen insanımızın alın terinin karşılığı değil, açlık sınırının bile altında bir kölelik ücretidir. Anayasa'mızın 55'inci maddesi devletin çalışanlara adil ve insanca yaşanabilir ücret sağlaması gerektiğini emreder ancak gelin görün ki bu anayasal hüküm bu yönetim anlayışının vicdanında yer bulamıyor. Bugün asgari ücretle evine ekmek götürmeye çalışan milyonlarca insanımız gıdasından, barınmasından hatta çocuklarının geleceğinden fedakârlık yapmak zorunda bırakılıyor. Bu mudur adalet? Hükûmetin, önünde seçim baskısı olmamasının rahatlığıyla halkı bir kez daha kaderine terk ettiği açıkça ortadadır. Bugün, asgari ücret belirlenirken insanların geçim şartları değil, sermayenin çıkarları öncelenmiştir; oysa asgari ücret, işçinin gıda, konut, sağlık, ulaşım ve eğitim gibi temel ihtiyaçlarını karşılamayı esas almalıdır. Ancak bugün gelinen noktada, bu ücret insanlarımızı açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm etmiştir. Peki, yetmiyor mu bu zulüm? Yetmiyor, yetmediği gibi bir de adaletsiz vergi sistemiyle, kazandıkları üç kuruş da ellerinden alınmaktadır. Temmuz ayından itibaren asgari ücretin bir tık üzerinde maaş alan bir vatandaş bir üst vergi dilimine geçiyor ve yüzde 20 oranında vergi ödemek zorunda kalıyor, daha fazla kazananlar için bu oran yüzde 27'ye çıkıyor. Sormak isterim: Bu vergi tarifesi kim için adil? İşçinin sırtından kesilen bu paralar kimlere aktarılıyor? 30 bin TL net ücret alan bir çalışanın yıl boyunca devlete neredeyse 100 bin TL vergi ve prim ödemek zorunda kaldığı bir ülkede zenginler servetlerini büyütürken emekçiler neden eziliyor, bunu açıklayabilir misiniz? Tabii ki açıklayamazsınız.

Değerli arkadaşlar, TÜİK artık Türkiye'nin istatistik kurumu değil, talimatla uydurulan istatistik kurumu olmuştur. Enflasyonu düşük göstermek için rakamlarla oynayan bu kurum, milyonların sofrasındaki ekmeği küçültmekte, gerçeği çarpıtarak iktidarın propagandasını yapmaktadır. Gerçek enflasyon mutfakta, pazarda, faturada yüzde 100'leri aşmışken TÜİK'in makyajlı rakamlarıyla halkı aldatması vatandaşa yapılan en büyük ihanettir. Halk sizi izliyor, halk sizi unutmaz. Enflasyon açıklandı, yıllık bazda enflasyon verileri TÜİK'e göre yüzde 44,38; ENAG'a göre 83,40; İTO'ya göre ise 55,2'dir. Açıklanan memur, emekli zam oranları ise milyonların alın terine vurulan bir darbedir. Yüzde 15,75 ve 11,54 zammı reva gördüler. Allah aşkına, bu nasıl vicdan? Israrla savunduğunuz makyajcı TÜİK'e bile uymuyorsunuz, TÜİK verilerini dahi manipüle etmek zorunda kaldığınız bir ekonomi yönetimiyle karşı karşıyayız. Halkın pazar poşeti boş, sofradaki ekmeği küçülmüşken siz gündem değiştirmekle meşgulsünüz. İşte, bu yüzden diyorum ki bu halk size hakkını helal etmeyecek. Emeklilerimizin durumu ise tam bir dram. Yıllarca bu ülkeye hizmet etmiş, alnının teriyle geçinmeye çalışmış insanlar, bugün açlık sınırında ve maaş alamıyor. Pazarda 1 kilogram peynirin 300 TL'ye dayandığı, 1 litre sütün 50 TL olduğu bir ülkede bu oranlarla emeklimiz nasıl yaşayacak? Emekliler için açıkladığınız maaş artışları marketteki zam furyasının hızına bile yetişemiyor. Memurlarımıza bakacak olursak onların durumu da emeklilerden farksız. Kamu çalışanlarımızın büyük bir kısmı artık ay sonunu getiremiyor. Çocuklarına harçlık veremeyen, faturalarını ödeyemeyen memurların sayısı her geçen gün artıyor. Bu ekonomik çöküşün sorumlusu kim? Elbette, yıllardır ülkeyi liyakatsiz kadrolarla yönetenlerdir.

Değerli milletvekilleri, uygulamaya konulan siyasi politikalar ise ekonomik çöküşü daha da derinleştirmektedir. Teröristbaşı Abdullah Öcalan üzerinden yapılan siyasi pazarlıklar ise hepimizin vicdanını yaralamaya devam etmektedir. Terörle mücadelede taviz verilmeyeceğini söyleyerek oylarımızı devşiren bir Hükûmet terör örgütü lideriyle kirli pazarlıklara giriyor. Bu ne yaman bir çelişki? Bu durum Cumhur İttifakı’nın düştüğü çaresizliği ve ilkesizliği gözler önüne sermektedir. İYİ Parti olarak bu tür görüşmelere ve siyasi pazarlıklara karşı net bir duruş sergilemekteyiz. Milletimizle paylaştığımız tüm değerlerimiz ve sorumluluklarımız bizi bu tür ilişkilere karşı bir tavır almaya mecbur bırakmaktadır. Gerçek barış terörün tüm mekanizmalarını yok ederek sağlanır. Emperyalizmin izniyle oynanan bu senaryoya dâhil olmayı reddetmek milletimizin huzuru ve bağımsızlığı için onurlu bir duruştur. Hepimiz bu ülkede terörün son bulmasını istiyoruz. Hiçbir anne evladını kara toprağa vermek zorunda kalmasın, hiçbir baba şehit cenazesinde gözyaşı dökmesin ancak Cumhur İttifakı’nın terörle mücadele yerine terörle pazarlık zeminini hazırlayan politikasına karşı çıkıyoruz. PKK yalnızca Abdullah Öcalan'dan ibaret bir yapı değildir, bu örgüt bugüne kadar 40 binden fazla insanı katletti. 1993 Başbağlar katliamında 33 masum köylü yakılarak öldürüldü. 2015'te Ankara Garı'nda patlatılan bombada 109 yurttaşımız hayatını kaybetti; 5 yaşındaki Serkan Gül'ün, 12 yaşındaki Nehir Can'ın hayallerine kastedildi. PKK yalnızca can almadı, ülkede telafisi olmayan toplumsal travmalar yarattı.

Sayın milletvekilleri, Öcalan'ı serbest bırakarak bu sorunun çözüleceğini mi düşünüyorsunuz? Şu sözde barış çağrıları daha önce hangi sonucu verdi? Örgütün eli, her "Silah bırakın." çağrısından sonra daha fazla kana bulandı. PKK'nın hedefi, yalnızca özerklik veya federasyon değil Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter yapısını paramparça etmektir ancak bu yolda oynanan oyun yalnızca bir tiyatrodan ibarettir. Avrupa'nın Yerel Yönetimler Özerklik Şartı dayatması buna en somut örnektir. Çekoslovakya'yı parçaladılar, "Slovakya" ve "Çek Cumhuriyeti" diye iki ayrı devlet oluşturdular. Katalonya'da benzer bir kriz yaratıp İspanya'nın bölünmesine zemin hazırladılar. Bugün de aynı senaryo Türkiye için sahneye konuluyor. Siz "Suriye'de her şey bizim kontrolümüzde." diyorsunuz ancak İtalya'da yapılan ve ABD, Fransa, Almanya, Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlarının katıldığı Suriye gündemli toplantıya Türkiye davet edilmiyor. Bunu da yüce milletimizin ve aziz Meclisimizin takdirlerine sunuyorum.

Şu soruyu herkesin kendisine sorması gerekir: PKK'nın bunca yıllık hedeflerini bir günde değiştirdiğine inanmamızı mı bekliyorsunuz? PKK'nın finansman yapısı, örgütün emperyalist güçlerin kontrolünde olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. 2023 yılında, PKK'nın uyuşturucu ticaretinden, insan kaçakçılığından ve kara para aklamadan elde ettiği geliri 1,5 milyar dolara ulaşmıştır. Bu paralarla, Irak ve Suriye'deki terör kampları finanse edilmektedir. Amerika Birleşik Devletleri'nin onayı olmadan bu yapıların ayakta kalması mümkün değildir. PKK bir terör örgütü olmaktan öte, uluslararası bir aparat olarak varlığını sürdürmektedir. Bu ülkede herkes eşittir; kimse dilinden, dininden veya etnik kimliğinden dolayı ayrım görmemiştir. Bu ülkenin sorunu, Kürt sorunu ya da etnik ayrım sorunu değildir. Bu ülkenin sorunu, kimlik siyasetiyle ayrışma yaratılmasıdır. Milletin huzurunu bozmaya çalışanlara soruyorum: Cumhurbaşkanı mı olamıyorsunuz; milletvekili mi, bakan mı, belediye başkanı mı olamıyorsunuz; doktor, öğretmen, hâkim mi olamıyorsunuz? Daha ne istiyorsunuz? Amaç, gerçek anlamda toplumsal fırsat eşitliğini sağlamak mı yoksa emperyalistlerin hizmetinde ayrışmayı körüklemek mi?

Değerli arkadaşlar, bu Meclis, milletimizin huzurunun ve birliğinin garantisidir ancak bugün terörle pazarlık masasına oturup bunu "barış" diye sunanlar tiyatronun bir parçası hâline gelmiştir. PKK'nın kanlı geçmişini ve bugün dahi sürdürdüğü ihanet siyasetini unutmayın. Bugün itibarıyla, bu tür görüşmelerin Türk milletine hiçbir fayda sağlamayacağı ve yalnızca terör örgütünün siyasallaşma çabalarına katkı sağlayacağı açıktır. Şimdi şunu sormak gerekiyor: Bu görüşmelerin amacı ne? Ekonomik krizin altında ezilen vatandaşlarımıza çare bulmak mı? Hayır. Ülkeyi derin bir uçuruma sürükleyen yanlış ekonomi politikalarını gizlemek mi? Evet. Bugün, bu kürsüde, milletimizin karşı karşıya olduğu en büyük sorunu yani ekonomiyi konuşmak gerekirken yine bizi bambaşka bir gündemin içine çekmeye çalışan bir anlayışla karşı karşıyayız. Soruyorum sizlere: Önceliğimiz ne olmalı? Karnını doyuramayan çocuklarımız mı yoksa yıllardır milletimizin canını yakan bir terör örgütünün liderine dair masabaşı hesapları mı? Bu millet sizin bu yanlış tercihlerinizin bedelini ödemek zorunda mı?

Cumhur İttifakı'nın asıl amacının ne olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu ülkenin geleceğini ipotek altına almak, koltuklarını korumak için Anayasa değişikliğini Öcalan üzerinden meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Sözde "terörsüz Türkiye" ve "Türk-Kürt kardeşliği" söylemleri sadece bir aldatmacadan ibarettir. Gerçek hedef; Sayın Cumhurbaşkanının üçüncü kez aday olabilmesi, Anayasa oyunlarını hayata geçirmektir. Bir gün "PKK bitti." bir başka gün "Apo çıksın, 'PKK lağvedildi.' desin..." Buna da "umut hakkı" diyerek kılıf buluyorsunuz. Şimdi soruyorum size: Şehitlerimizin umut hakkı ne olacak? Gazilerimizin umut hakkı ne olacak? 40 bin insanın katili olan bir teröristi serbest bırakmayı düşünenler bu milletin vicdanına nasıl hesap verecekler? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını bahane ederek bu talepleri meşrulaştırmaya çalışanlara açıkça söylüyoruz: Bu millet, şehitlerinin kanıyla yazdığı onurlu tarihini bir avuç oy uğruna pazarlık masasına yatıranları affetmeyecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Türkiye'de 85 milyon insanımızın en büyük gündemi ekonomidir. Markette, pazarda artan fiyatlar, borç batağında çırpınan vatandaşlarımız, iş bulamayan gençlerimiz, çalışsa dahi yoksulluktan kurtulamayan milyonlar... Çiftçimizin traktörüne haciz gelirken Öcalan mı kurtaracak sizi? Marketten torbasını dolduramayan annenin derdi Öcalan mı? Gençlerimize iş bulamayan bir iktidarın başarısızlıklarını bu tartışma mı örtecek?

Bir yanda "yerli ve millî" söylemleri, diğer yanda terörle müzakere kapılarını aralayan gizli gündemler. Şimdi, burada Cumhur İttifakı'na açıkça söylüyorum: Bu süreçle ilgili tüm detayları derhâl milletimizle paylaşın. Heyetlerle ne görüştünüz, hangi sözleri verdiniz, hangi ilkelerden taviz verdiniz; milletin temsilcileri olarak bu sorulara cevap bekliyoruz. Bu Meclisin görevi, milletimizin gerçek sorunları çözmektir. Bunu başaramayanlar milletin iradesiyle bu kürsüyü terk etmek zorunda kalacaktır. Şunu da unutmayın: Terörle mücadele, pazarlıkla değil kararlılıkla yapılır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Olgun.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Muhammed Levent Bülbül. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 178 sıra sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi'nin tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamın başında, bugüne kadar şehit edilmiş olan bütün yargı mensuplarımızı ve geçtiğimiz günlerde elim bir şekilde vefat ettiğini öğrendiğimiz Adana Adliyesinde staj yapan savcı adayımız Mithat Can Yalman'ı rahmetle anıyor, kederli ailesine ve Türk hukuk camiasına başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adalet, temel hak ve özgürlüklerin güvencesini oluşturmakla birlikte devletin de temelini teşkil etmektedir. "Adalet" kavramı; Türk düşüncesinde geçmişten bugüne çok önemli bir yer tutmuş, bir fazilet olmaktan öte, kamu düzeninin tesisi için en mühim amil olarak görülmüştür. Yusuf Has Hacib "Kutadgu Bilig" adlı eserinde "Ülkeni elinde tutmak için çok asker ve ordu lazımdır. Askerini beslemek için de çok mal ve servete ihtiyaç vardır. Bu malı elde etmek için halkın zengin olması gerekir. Halkın zengin olması için de doğru kanunlar konulmalıdır." diyerek bunlardan birinde zaaf olursa diğer 4'ünün de bir fonksiyonunun ve anlamının kalmayacağını da dile getirmiştir. Bu veciz ve öz ifadeler, adaletin mülkün yani devletin temeli olduğunu bir defa daha teyit ve tespit etmektedir. Batı felsefesinde ise siyasi bir toplumun ahlaki bir toplum olması ve bu toplumda hukukun ve ahlakın iç içe geçmesi gerektiği ifade edilmiştir. Hukukun ahlaki bir temelinin olması ancak ve ancak adalet duygusunun üzerine inşa edilmesiyle mümkün olabilecektir. Buna göre, hak edenin hakkını aldığı, mal, mevki ve fırsatların adil dağıtıldığı bir düzen adil bir toplumsal yapının var olduğunu bize göstermiş olacaktır. Hak edenin hakkını alamadığı bir devlet ise adil bir devlet olmayacak, hukukun üstünlüğünden ve hukuk devletinden bahsedilemeyecektir.

"Hukuk devleti" kavramı, genellikle vatandaşların, kurumların ve devletin demokratik konsensüsten doğan yasalar aracıyla sınırlandırılmasına işaret etmektedir ancak bu sınırlandırmaları hukuk devletinin belirli karakteristik özellikleri bağlamında anlamak gerekir. Bunlar; hukuk önünde eşitlik, hakkaniyet, gücün dağılımı, karar alma sürecine katılım, yasal kesinlik, keyfîlikten kaçınma ve şeffaflık olarak sınırlanabilir. Hukuk devletinin ilk koşulu; kuvvetler ayrılığı ve denkliği ilkesinin muhafazası, yargının yasama ve yürütme organına karşı bağımsızlığı olarak ifade edilmelidir. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, hukuk devletini vücuda getirmenin en önemli vasıtasıdır. Buna göre, yargı bağımsızlığı, yargı mercilerinin hiçbir makam ve organa bağlı kalmaksızın, emir ve talimat almadan ve yine baskı altına alınmadan görevlerini yerine getirebilmesi demektir. Yargının tarafsızlığı ise ancak yargının bağımsızlığıyla sağlanabilecektir. Toplumda fertlerin verilen bir karara rıza gösterebilmesi için yargının tarafsızlığına kanaat etmiş olması lazımdır. Zira tarafsız olanın gerçeği çıplak bir şekilde görebileceği ve adil olacağı kabul edilir. Adalet dağıtma pozisyonunda olan bir kişinin ön yargılardan uzak, liyakate dayalı bir sistem içinde tespit edilerek yetiştirilmesi bu açıdan son derece kritik bir önem taşımaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vatandaşlarımızın adaletli ve hakkaniyetli bir sosyal düzen içerisinde hayatını idame ettirmesi, hukukun üstünlüğü prensibinin hâkim kılınması, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, güçlünün değil haklının korunması ve nihai olarak huzurun tesis edilmesi devletin temel görevleri arasında yer almaktadır. Bu doğrultuda, ülkemizde çağın gereklerini gözeterek vatandaşlarımızın talep ve ihtiyaçlarının karşılanması hususunda adalet mekanizmasının güçlendirilmesi ve tahkim edilmesi yolunda şimdiye kadar önemli adımlar atılmıştır. Yargı reformu stratejisi kapsamında şimdiye kadar 9 yargı paketi düzenlemesi Meclisimizde kabul edilmiştir. Kısaca değinmek gerekirse: Birinci yargı paketiyle, hak ve özgürlükler genişletilmiş; ikinci yargı paketiyle, infaz sisteminde önemli kolaylıklar sağlanmış; üçüncü yargı paketiyle, özel hukuk alanında önemli sadeleştirmeler getirilmiş; dördüncü yargı paketiyle, lekelenmeme hakkı güçlendirilmiş; beşinci yargı paketiyle, çocukların icra yoluyla teslim usulüne göre çocuğu önceleyen, insan odaklı adalet anlayışına uygun yöntemlerin hayata geçirilmesi sağlanmış; altıncı yargı paketiyle ise takdiri indirim sebepleri belirli konularda tahdidi hâle getirilmiş, böylelikle failin pişmanlık içermeyen, salt indirim almaya yönelik davranışlarının takdiri indirim nedeni olarak kabul edilmemesi sağlanmış, yine, kadına karşı şiddetle daha etkin mücadele edilebilmesi ve caydırıcılığın sağlanabilmesi amacıyla önemli adımlar atılmış; yedinci yargı paketiyle, dava şartı ara buluculuğunun kapsamı genişletilmiş, icra sistemindeki değişikliklerle avukatlara kolaylıklar sağlayan düzenlemeler hayata geçirilmiş; sekizinci yargı paketiyle, itiraz, istinaf ve temyiz kanun yollarına başvuru süreleri yeknesak hâle getirilmiş, özgürlüğü bağlayıcı ceza sebebiyle kısıtlama kurumu değiştirilmiş; dokuzuncu yargı paketiyle de Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı'nın niteliği artırılmış, hukuk fakültesi mezunlarının uzlaştırıcı olabilmesi ve ara buluculuğa dair kanuni düzenlemeler getirilmiştir.

Bu düzenlemelerin yanında, idari organlar tarafından hayata geçirilmiş olan adalete erişimi kolaylaştırıcı reform niteliğinde düzenlemeler de hayata geçirilmiştir. Bu çerçevede, bölge adliye mahkemesi sayıları artırılmış, e-duruşma uygulaması hayata geçirilmiş, vatandaşlarımızın dava masraflarının azaltılması hususunda bazı avukatlık hizmetleri için KDV oranı düşürülmüş, HSK Teftiş Kurulu bünyesinde Yargıda Performans Ölçüm ve Takip Merkezi kurulmuş, adli süreç boyunca bilgilendirme, yönlendirme ve psikososyal destek hizmetleri sunmak amacıyla adliyelerimizde adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlükleri kurulmuş, adli yargıda mahkeme sayısı 10 bini geçmiş, idari yargıda mahkeme sayısı 304 olmuştur. Hâkim ve cumhuriyet savcısı sayısı 2024 Ekim ayı itibarıyla 24.642 kişiye ulaşmıştır. Hâkim ve savcı yardımcılığı sistemiyle, hukuk mesleğine hazırlık dönemi uygulaması başlatılmış; 1.075 hâkim ve savcı yardımcısı göreve başlamıştır. Adalete erişimi güçlendiren ve yargılama sürelerini hızlandırarak yerinde ve zamanında karar alınmasını sağlayan seri muhakeme usulü ve basit yargılama usullerine 1 Ocak 2020 tarihi itibarıyla geçiş yapılmış, böylece yargılama usullerinin basitleştirilmesine ve sadeleştirilmesine yönelik önemli adımlar atılmıştır. Burada kısaca ve özetle ifade ettiğimiz, kolaylaştırma ve iyileştirme amaçlı tüm düzenlemeleri Cumhur İttifakı anlayışı çerçevesinde desteklemekte olduğumuzu ifade etmek istiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adalet hizmetlerinin aziz milletimize etkin ve verimli olarak sunulabilmesi maksadıyla modern ve yeterli fiziki mekânların oluşması, teknolojik kapasitenin artırılması ve donanımlı insan kaynağının desteklenmesi yönünde önemli adımlar atılmaktadır. Bu doğrultuda, hâkim ve savcı yardımcılarının nitelikli olarak yetiştirilmesi hususunda Türkiye Adalet Akademisinin faaliyetleri oldukça önemlidir. Görüşülmekte olan 178 sıra sayılı Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi'ne bakıldığında Anayasa Mahkemesinin iptal kararları doğrultusunda yeni düzenlemelerin yer aldığı görülmektedir. Hazırlanan kanun teklifiyle, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesi, uluslararası belge ve raporlar ile mukayeseli hukuktaki örnekler dikkate alınarak Adalet Akademisinin teşkilat ve görevleri ile eğitim ve öğretim faaliyetleri yeniden düzenlenmiştir. Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi'yle, adalet mekanizmasında yer alan insan kaynağının nitelikli olarak güçlenmesi söz konusu olacaktır. Adalet sisteminin eğitim, liyakat ve bilimsel yaklaşımla inşa edilmesi hukuk sistemimizin ve yargı mensuplarımızın geleceğe emin adımlarla ilerlemesine katkı sağlayacaktır. Adaletin bağımsız ve tarafsız yargı eliyle tecelli etmesi, kalkınmanın da bir gereği olan sağlıklı bir eğitimin her alanda kendini göstermesiyle mümkün olacaktır.

Görüşülmekte olan kanun teklifi, "Türk ve Türkiye Yüzyılı" olarak nitelendirdiğimiz bu yüzyılda vatandaşlarımızın adalete olan güveninin artmasına ve adalet sisteminin etkin, verimli ve hızlı bir şekilde işlemesine önemli katkılarda bulunacaktır. Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi'yle, Akademinin idari kapasitesi güçlendirilmekte, eğitim ve öğretim faaliyetleriyle ilgili kararları almak üzere yargı alanındaki kurum temsilcilerinin yer aldığı Eğitim Kurulu oluşturulmaktadır. Akademi bünyesinde hukuk ve adalet alanında araştırma ve bilimsel çalışmalar yapmak, uluslararası gelişmeleri takip etmek, proje geliştirmek üzere Hukuk Araştırmaları Merkezi kurulmaktadır. Adalet Akademisi bünyesinde kurulacak Hukuk Araştırmaları Merkezi, Türk hukuk sisteminin bilimsel temellerini güçlendirecek, uluslararası gelişmeleri yakından takip ederek hukuk alanında dünya çapında birikim sağlayacaktır. Bu merkez, aynı zamanda hukuk reformlarının bilimsel bir zeminde yapılmasını sağlayarak yargı süreçlerinin daha etkin ve hızlı işlemesine katkıda bulunacaktır.

Hâkim ve savcı yardımcılarının eğitimleri ile hâkim ve savcıların meslek içi eğitimleri Akademi tarafından verilecektir. Bu teklifin diğer bir önemli yönü de Adalet Akademisi tarafından yargı sistemimizde önemli bir yeri olan noterler, avukatlar ve diğer hukuk mensuplarına yönelik eğitim programlarının uygulanmasına ortam sağlanmasıdır. Adalet hizmetlerinin tüm unsurlarının nitelikli bir eğitimden geçmesi yargı sisteminin bütüncül bir yaklaşımla güçlenmesini sağlayacaktır. Bu, adaletin sadece hızlı değil aynı zamanda doğru bir şekilde tecelli etmesini de beraberinde getirecektir. Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi'yle, yargı mensuplarımızın eğitimlerine önem veren, meslek öncesi ve meslek içi eğitimlerini modern standartlarda organize eden bir yapı öngörülmektedir. Özellikle meslek öncesi eğitimlerde adayların mesleki etik kuralları benimsemeleri, hukukun tarafsızlığına uygun hareket etmeleri ve milletin adalet beklentilerine yanıt verecek kapasiteye ulaşmaları hedeflenmektedir. Temennimiz odur ki bu kanun teklifi, yargı mensuplarımızın meslekte uzmanlaşmasının önünü açacak ve uluslararası düzeyde adalet sistemimizin saygınlığını artıracak bir eğitim altyapısını oluşturacaktır. Adalet Akademisiyle, meslek öncesi eğitimlerin yanı sıra meslek içi eğitimlerle hâkim ve savcıların hukuk sistemindeki ulusal ve uluslararası gelişmeleri takip etmesi sağlanacaktır. Adalet Akademisi, hukuki alanda bilimsel araştırmaların yapılması, ihtiyaçların tespit edilmesi ve yeni projelerin geliştirilmesine de imkân verecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak adaletin gecikmeksizin eksiksiz ve doğru bir şekilde tecelli etmesi gerektiğine inanıyoruz. Merhum Başbuğ'umuz Alparslan Türkeş'in ifadeleriyle: "İnsanlar yoksulluğa, açlığa, susuzluğa tahammül ederler fakat adaletsizliğe, hor görülmeye, aşağılanmaya asla müsaade ve müsamaha edemezler." Yine, destan şairimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu'nun veciz ifadeleriyle "Ekmek, su, aş bulmak gecikebilir/Temele taş bulmak gecikebilir/Devlete baş bulmak gecikebilir/Adalet gecikmez, tez verilmeli."

Geciken adaletin adalet olmadığına ve nihai olarak adalette zaman aşımının mümkün olmayacağına inanıyor, bu doğrultuda ülkemizin adalet sisteminin hızlı ve etkin bir şekilde işlemesini son derece önemli buluyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türk milleti tarih boyunca adım attığı her coğrafyaya adaleti götürmesiyle nam salmış bir millettir. Bugün de MHP ve Cumhur İttifakı olarak hem tarihimiz hem de yarınlarımız için bu büyük ve onurlu mirasımızın sorumluluğunu taşımaktayız. Bu noktada Türk milletinin yüksek adalet anlayışının yaşatılması millî, ahlaki ve tarihî sorumluluğumuzdur.

Adalet Akademisinin yargı mensuplarımıza vereceği eğitimler, onların sadece hukuk bilgisiyle değil devlet ve millet şuuruyla da teçhiz edilmesini sağlayacaktır. Türkiye Adalet Akademisinin hâkim ve savcı yardımcılarından başlayarak tüm yargı mensuplarının etik değerleri ve hukukun evrensel ilkelerini benimseyerek yetişmesini sağlayacak bir eğitim modeli benimsemesi yargı sistemimizin geleceğini de güvence altına alacaktır. Hukukun evrensel ilkeleri ve etik değerlerin benimsenmesinin yanı sıra Türk-İslam medeniyetinin adalet konusundaki hassasiyetinin gözetilmesi ve bu şuurla yargı sistemimizin güçlendirilmesi toplumsal vicdanın gelişmesine önemli katkılar sağlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, Cumhur İttifakı olarak Türk milletinin vicdanındaki adalet arzusuna yanıt verecek ve taleplerini karşılayacak kanuni düzenlemelerin hayata geçirilmesi için çalışmalarımıza kararlılıkla devam etmek arzusunda olduğumuzu bir defa daha belirtmek istiyoruz.

Akademinin getireceği yenilikler yargı mensuplarımızın liyakat esasına dayalı olarak yetişmesini sağlayacaktır. Adalet sistemimizde eğitimin, bilimin, liyakatin öncelikli hâle getirilmesi Türkiye'nin güçlü bir hukuk devleti olarak yükselmesini de sağlayacaktır. Adaletin sağlanması Türk devletinin temel görevidir. Bu görevi yerine getirmek için güçlü bir adalet mekanizmasına ihtiyaç olduğu muhakkaktır. Adalet Akademisi bu mekanizmanın da merkezinde yer almaktadır. Meslek içi eğitimlerden hukuk reformlarına kadar geniş bir alanda katkı sağlayacak olan bu yapı, Türk yargısının geleceğini de şekillendirmiş olacaktır. Milletimizin güvenini kazanmış bir adalet sistemi, devletimizin bekasını sağlayacak en önemli unsurlardan biridir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak adaletin sağlanmasının, hakkın yerini bulmasının ve hukukun eksiksiz bir şekilde teşekkül etmesinin bir medeniyet göstergesi olduğuna inanıyoruz. Bu doğrultuda ülkemizin hukuk sisteminin güçlenmesi ve geliştirilmesi yönünde atılan tüm adımları desteklediğimizi bir defa daha dile getiriyoruz.

Görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin de devletimize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, Gazi Meclisimizi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bülbül.

Sayın Aliye Timisi Ersever... Yok.

Sayın Sümeyye Boz...

Buyurun.

 

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

54.- Muş Milletvekili Sümeyye Boz’un, 2025 yılının "Aile Yılı" olarak ilan edilmesine ilişkin açıklaması

 

SÜMEYYE BOZ (Muş) - 2024 yılı "Emekliler Yılı" ilan edildi ama emeklilerin âdeta canına okundu; açlığa, yoksulluğa, sefalete terk edildi. 2025 yılı "Aile Yılı" ilan edildi ancak bunun, iktidarın toplumu baskı altına alıp kadın düşmanı ve ayrımcı politikalarını meşrulaştırma çabasından başka bir şey olmadığı açıktır. Bu hamle, kadınları eve hapsetmeyi, çocukları devletin ideoloji fabrikasına dönüştürmeyi ve bireysel özgürlükleri tamamen yok etmeyi hedefleyen bir projedir; kadın cinayetlerini görmezden gelen, çocuk istismarını örtbas eden, toplumsal cinsiyet eşitliğini yok eden bir rejimin hayata geçmesidir. Gerçek bir aile politikası bireylerin haklarını savunur; kadınların, çocukların ve tüm bireylerin özgürce ve eşit bir şekilde yaşayabileceği bir toplum yaratmayı amaçlar ancak iktidarın "Aile Yılı" projesi, otoriter rejimin kadın ve birey düşmanı yüzünü bir kez daha gözler önüne sermektedir.

BAŞKAN - Sayın Özgür Ceylan...

Buyurun.

 

55.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan’ın, Çanakkale Bayramiç'te ağaç kesimine devam eden bir işletmeye ilişkin açıklaması

 

ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, bildiğiniz gibi, Cengiz Holding, Çanakkale Bayramiç'te, Halilağa'da ağaç kesimine devam ediyordu. Buradan güzel bir haber geldi, Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneğinin Çanakkale 2. İdare Mahkemesine açtığı işletme ruhsatının iptali davasında yürütmeyi durdurma kararı çıktı; işletme, burada belirttiği ÇED alanının çok ötesinde alanda bir arama faaliyeti sürdürüyordu; böylece, kanunsuzluğa bir "Dur!" dendi. Biz, oradaki bütün kolluk kuvvetlerinin işletmenin faaliyetlerine son vermesine bekçi olmalarını, oradaki faaliyetlerin durdurulması için halkımızın oradaki direnişine de destek olmalarını... Çünkü bu hukuksuzluk idare mahkemesince de onaylandı, yürütmeyi durdurma kararı verildi. Bu saatten sonra orada ağaç kesimine izin verilmemelidir.

BAŞKAN - Teşekkürler.

Sayın Ersever...

Buyurun.

 

56.- Ankara Milletvekili Aliye Timisi Ersever’in, Mamak Devlet Hastanesine ilişkin açıklaması

 

ALİYE TİMİSİ ERSEVER (Ankara) - Teşekkür ederim.

"Yukarıdan dış cephe kaplamaları düşebilir. Lütfen, tretuvarda gezmeyiniz ve aracınızı park etmeyiniz." Bu uyarı Mamak Devlet Hastanesinin duvarında yer alıyor. Bir kamu binasının güvenliği tartışılır hâle gelmişse orada büyük ihmal, sorumsuzluk ya da başka bir şey var demektir. İnşaatına 2014'te başlanan bina 2021 yılında tamamlanmış; bina daha 4'üncü yılını tamamlamadan âdeta dökülüyor, insanlara hizmet vermesi gereken sağlık kurumu vatandaş için tehdit oluşturuyor.

Sayın Bakana buradan sormak istiyorum: Kendiniz için böyle bir bina yaptırmış olsaydınız bu binayı bu şekilde teslim alıp ödeme yapar mıydınız? Bu binayla ilgili açılan bir soruşturma var mıdır, doğrusu çok merak ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkürler.

 

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Ankara Milletvekili Murat Alparslan ve Zonguldak Milletvekili Saffet Bozkurt ile 102 milletvekilinin Türkiye Adalet Akademisi Kanun Teklifi (2/2793) ve Adalet Komisyonu Raporu (S.Sayısı:178) (Devam)

 

BAŞKAN - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Sayın Meral Danış Beştaş.

Buyurun Sayın Beştaş. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

DEM PARTİ GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Evet, Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi'nin geneline ilişkin konuşmak üzere söz aldım. Doğrusu, kaçıncı defadır adalet üzerine konuştuğumu hatırlamıyorum, sayısız kanun üzerinde bu temelde konuşma yaptık.

"Adalet Akademisi nedir?" diye bir cümleyle söyleyecek olursak hâkim ve savcıların staj evrelerini gerçekleştirdikleri, mesleğe atılmadan, adım atmadan önce başta etik kurallar olmak üzere bağımsız ve tarafsız nasıl olunur, onu öğreten sözde bir kurum ama bağımsız ve tarafsız olunmayınca bunun akademisini kurmak çok işe yaramıyor tabii. Şimdi, adil yargılama nasıl olur, adalet nasıl tesis edilir; daha çok onun üzerine konuşmayı tercih ederim çünkü çokça benzer konuşmalarımız var.

Doğrusu, adalet ihtiyacı şu anda Türkiye'de üzerinde en çok konuştuğumuz, toplumun geniş kesimleri tarafından en çok talep edilen ve hayatın her alanında eksikliğinin hissedildiği bir kavram olarak önümüzde duruyor. Tabii ki hukukun ayak bağı olarak görüldüğü ülkeler ve toplumlar da var ve maalesef şu anda içinde yaşadığımız ülke ikliminde, evet, bir ayak bağı. "Bunun gereğini nasıl yerine getiririz?" "Şekil şartlarını nasıl oluştururuz?" "Adalet Akademisinde hangi dersleri verdiririz?" gibi başka bir perspektif olduğunu görürüz. Hukuk bir ayak bağıysa ayak bağını çözme yöntemi ne peki? Ama bunu uydurmak lazım sisteme! İşte, bizim Akdeniz Belediyesinde, Belediye Eş Başkanımız Hoşyar Sarıyıldız'ın ve Nuriye Eş Başkanımızın tutuklanması çözme yöntemi. Nasıl bir çözme yöntemi biliyor musunuz? Ben vekillerimizle de avukatlarla da konuştum, bir gizli tanık var, hayalet seçmen, Gültak -en önemli delil bu- demiş ki: "Örgüt üyelerinin Belediyede işe alınması." Bunu demiş: "Belediye örgüt üyelerini işe alıyor." Tamam, var mı işe alınan kimse? Yok. Talebe karşı ne söylenmiş? Çevre ve Şehircilik Bakanı demiş ki: "Olur vermiyorum." Alınan tek bir kişi yok işe ama örgüt üyelerini işe aldığı için Belediye Eş Başkanlarımız tutuklandı ve kayyım atandı. İşte, ayak bağı çözme yöntemi bu.

Şimdi, dışarıda nasıl bir algı yaratılıyor? "Akdeniz Belediyesi yönetimi, işte, 'terörö' propagandası yapıyor -bilmem- şunu yapıyor, bunu yapıyor." Bu yöntem artık çok tanıdığımız bir yöntem ve kayyım en büyük adaletsizliklerden bir tanesi çünkü. Adalet, her şeyden önce, toplumun, halkın iradesini, seçme ve seçilme hakkını tanımaktır aynı zamanda, birçok başlıkta bunu değerlendirebiliriz.

Şimdi, gelelim günümüze ve güncele. Şu anda Türkiye'nin en çok tartıştığı mesele Kürt meselesi, çözüm, barış ve neler oluyor? Sayın Bahçeli'nin çağrısıyla başlayan ve İmralı Adası'nda sayın heyetimizin ziyareti ve Sayın Öcalan'la yapmış olduğu görüşmeler sonucunda açıkçası garip bir şekilde sürece değil görüşmelere muhalefet eden bir akıl var, ona gerekli açıklamaları zaman zaman yapıyoruz ama şunu söyleyeyim: Kürt meselesi, her şeyden önce tarihsel bir haksızlık ve adaletsizliğin doğurduğu neticedir. Kürt meselesi dediğimiz mesele budur. Yüz yıldır Kürtlerin dilinin, kimliğinin, coğrafyasının, adının, hiçbir şeyinin kabul edilmemesidir. İnsanların bu meseleye yaklaşımda bu tarihsel haksızlığı ve adaletsizliği görmesini önemle rica ediyorum.

Diğer yandan, Anayasa da dâhil olmak üzere birçok yasa maddesi sadece Kürt meselesi sebebiyle yürürlükte biliyor musunuz? Benim avukatlık yaptığım yıllardan bildiğim -avukatlar bilirler- Anayasa’nın 66, 42 ve daha birçok maddesinden tutalım TMK 220, 314 ve daha sayamayacağım kadar maddeler ikili hukuk sisteminden kaynaklanır, ikili bir hukuk sistemi uygulamada. Kürt'seniz öldürülebilirsiniz, failiniz ceza almaz; coğrafyanız Kürt illerinden birinde ise yine cezasızlık vardır ama Tekirdağ, Yozgat ya da başka bir ilde iseniz o cinayet ağırlaştırılmış müebbetle hapis cezası alır; buna ilişkin sayısız örnekler vermiştik. Sadece atıf yapıyorum; kişiye, coğrafyaya, kimliğe, inanca göre uygulanan yasalar var bu ülkede ve bunun uygulamasında ikili bir uygulama var. Öcalan yasaları var ya! Biz 2015'ten beri yasama organındayız; hangi fıkra, niye böyle uygulandı? Normalde kişiye özel yasa çıkarılmaz ama mesela ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının infaz rejimi sadece Abdullah Öcalan için düzenlenmiştir. "O çıkamasın, hasta olsa da tahliye olmasın, aman umut hakkından faydalanmasın!" Onunla birlikte binlerce insan aynı statüye, işte tek kişilik hücreye, tecrit uygulamasına tabi tutuluyor ama günümüzde bunun artık hepsinin bir izahı var.

Biz tabii ki bu çağrının, bu görüşmenin çok değerli ve önemli olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Bir kere her şeyden önce, şu anda Türkiye toplumunun ihtiyacı olan en önemli olgu barıştır, barış iklimidir, adalettir ve bunu hepimizin kabul etmesi gerekiyor. Açıkçası barış, bir toplum için ilaçtır ya, enfekte olan kurumları ancak barışla iyileştirebiliriz, başka türlü iyileştiremeyiz. Ve tabii ki şunu da söyleyeyim, en sevdiğim cümlelerden biri: "Barış" demek "ölüm yok" demektir ya, bundan daha büyük bir değer olabilir mi? Şimdi, efendim "Bu tahliye olacak, umut hakkından faydalanacak." gibi kamuoyunda yapılan tartışmalar... Ya, dünya da biliyor ki, dünya örnekleri de gözümüzün önünde ki tabii ki bu işin muhatabı özgür olmalı, Sayın Öcalan'ın fiziki özgürlüğü zaten AİHM ve umut hakkı çerçevesinde sağlanmalı. Kimse kimseye lütufta bulunmuyor, hukukun gereğini yerine getirin diyoruz. Şu anda AİHM kararları uygulanmıyor, AYM kararları uygulanmıyor. Bunun tek sebebi Kürt meselesidir. Bu ayak bağını çözersek, prangayı daha doğrusu, kendi elimizle barışı yaratabiliriz, inşa edebiliriz ve bizim durduğumuz yer budur. Aslında bizim için barış ihtimali, şu anda filizlenen barış umudu, çözüm umudu âdeta bir mücevherdir; onu parlatmamız lazım, ona tam tersini yapmamamız lazım.

Tabii, başka bir yerden de bakmak istiyorum. Şimdi, iktidar partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi her istediğini söylüyor, her türlü sözü kuruyor, kayyımı atıyor, sonra biz bir cümle sarf ettiğimizde "İşte, DEM PARTİ barışı istemiyor." diyor. Öyle mi? Ya, biz daha nasıl isteyelim? Biz on yıllardır barış için mücadele ediyoruz. Biz kayyım atadığınızda, adaletsizlik yaptığınızda yaptınız demeyelim mi? Şimdi, böyle bir mesele...

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Şikâyet etmeyin Başkan, kardeşsiniz siz, kardeşsiniz!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Size laf söylemiyorum; siz cepheden karşısınız zaten, siz ölümü savunuyorsunuz çünkü.

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Yok, biz Türk milletinin geleceğini savunuyoruz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Biz şunu söylüyoruz: Biz tabii ki eleştirilerimizi yapar ve barış hakkını da savunuruz...

AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - 50 bin kişiyi biz öldürdük, biz katlettik, doğru(!)

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Allah'a şükür, cepheden karşıyız.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - ...her zeminde savunuruz ve tabii ki bu konuda geçmişten bugüne en tutarlı duran düşünce ve parti olarak bunun arkasındayız.

Şimdi, diğer yandan "negatif barış" ve "pozitif barış" diye kavramlar vardır, doktrinde çok tartışılır. Yani tabii ki adalet olmadan barış sürdürülemez. Şu anda negatif barış için bir çağrı var. Nedir? En azından organize olmuş şiddet şeklinin yok oluşu. Tamam, olsun, o olsun; ondan sonra pozitif adım gelecek, pozitif barış. Pozitif barışta ise adalet olmadan olmaz. Her anlamda, hayatın her alanında adaletin tesis edilmesi gerekiyor. Demokratik dönüşüm; İmralı Adası'ndan gelen 7 maddelik deklarasyonda sözü edilen demokratik dönüşüm buna en önemli işarettir.

Şimdi, bunun dışında tabii ki barış ve adalet arasındaki ilişki, sadece uluslararası anlamda değil yerel anlamda da çok kritik bir yerde durur. Türkiye'de toplumsal barışın güçlenmesi için hukukun üstünlüğü ve insan hakları mekanizmalarının tabii ki güçlendirilmesi gerekir, tartışma dışıdır bu ve bu bağlamda, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalmamız, toplumdaki güven duygusunu artırarak barışa zemin hazırlamamız lazım. İşte, burada, sonuç olarak "barış" ve "adalet" birbirini destekleyen iki değer olarak önümüzde durur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, bitirelim lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Adaletsiz bir barış sadece kısa süreli olur ve sessiz olur, gerçek bir barış ise ancak adaletle desteklenen bir uzlaşıdır.

Ve ben bütün Türkiye yurttaşlarına şu çağrıyı yapmak istiyorum: Bu barışı, gelin, hep birlikte mücadele ederek kazanalım. "Barışı kazanmak" kavramı Türkiye'de icat edilen bir kavram değil. Birileri barışın gelmemesi için ısrarla ve inatla toplumu savaş politikalarına mecbur etmeye ve bu yönde rıza üretmeye zorlayabilir ama biz, toplumun gerçekleri, hakikatleri bilmeye hakkı olduğuna inanıyoruz. Türk ve Kürt halkının ve diğer halkların Türkiye'de kardeşliğiyle, eşitliğiyle emin olun hepimizin önü daha aydınlık olacaktır.

Teşekkür ediyorum, sağ olun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Beştaş.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Şanlıurfa Milletvekili Sayın Dilan Kunt Ayan.

Buyurun lütfen. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

DEM PARTİ GRUBU ADINA DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, Sırrı Başkanım, hoş geldiniz; 28 Aralıktan bu yana demokrasi için, bu topraklara barışın gelmesi için heyet olarak yoğun bir mesai harcıyorsunuz ve umuyoruz ki kısa süre içerisinde harcadığınız bu emeğin yasal çerçevesini hep birlikte bu Mecliste oluştururuz.

Gönül ister ki aslında biz bu Mecliste halkın taleplerini konuşalım, halkın barış umuduna dair yasaları hayata geçirelim fakat bugün Genel Kurulda Adalet Akademisi Kanunu Teklifi'ni konuşacağız. 2003'te kurulmuş bu Akademi, yıl olmuş 2025, hâlen biz bunun kanununu tartışıyoruz. Neden? Çünkü bu Akademi ilk kez 2003 yılında Avrupa Birliği sürecinde kanunla kuruldu. O zamanki AKP "Bağımsız, tarafsız hâkim, savcılar yetiştirecek Akademiyi kurduk." diye her tarafa müjdeyi saldı, Avrupa Birliğine "Bakın, demokratikleşiyoruz." diyerek şirin görünmek için bu adımlar atıldı. Bu defa ne oldu? Yıl oldu 2010, referandumdan sonra HSK ve Adalet Akademisini tahakkümünüz altına almak için kim olduğu, ne yaptığı belli olmayan kişileri yargının en kritik kurumlarına doldurdunuz. 2014 yılında HSK ve Akademiyi Adalet Bakanlığına bağlayacak değişiklikler yaptınız. 2015 Temmuz darbe girişimi sonrasında ise tüm ülke olarak gördük sizin bu hâkim, savcılarınızı. Cemaat kadrolarını doldurduğunuz yargı sahte delillerle, kumpaslarla binlerce insanın özgürlüğünü, hayatını, malını elinden aldı ve çaldı; ta ki ucu size dokununcaya kadar ses etmediniz bunlara; sonra baktınız ki işin içinden çıkılmıyor, izler birbirine karıştı, hop, bir kanun hükmünde kararname, Akademiyi tamamen kapattınız, yerine Adalet Bakanlığına bağlı merkez kurdunuz, Akademiyi 2003 yılından daha geriye götürür bir hâle getirdiniz. Soruyoruz o zaman size: Mademki müjdeydi, mademki demokratikti neden -2003 yılındaki kanunu değil de- iktidara doğrudan bağlı bir akademiyi kurdunuz? Cevabı basit: Artık, yargı gücüne muhtaçsınız; muhalefeti susturmak, yolsuzlukları örtmek, korku ve yargı tehdidiyle bu ülkeyi yönetmekten başka çareniz kalmadı. Tekrar soralım: Şimdi bu kanun neden önümüzde? Çünkü Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanlığı kararnamesini iptal etti, dedi ki açık açık: "Bu, Anayasa 104'e aykırı, Cumhurbaşkanı yargı alanında kararname çıkaramaz, kuvvetler ayrılığına aykırıdır. Ezcümle, bu bir kararname değil fermandır, yargı gücüne yürütmenin açık açık müdahalesidir; bu şekilde yapmayın." Fakat soruyorum ben size: Siz ne yaptınız? Cumhurbaşkanlığı sarayında oturup her gün yeni anayasa çağrısı yapan sözde hukuk genel kurulu başkan vekili Mehmet Uçum ve onun şürekâsı mevcut Anayasa'yı bilmiyor mu peki? Pekâlâsını biliyor. Neyi düşünüyor? Diyor ki: "Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilse bile biz o sırada bu kanunları çıkarırız, işimizi görürüz." Biz buradan bir kez daha ifade ediyoruz: Böylesi bir zihniyetle değil demokratik bir anayasa, yönetmelik bile çıkarılamaz. Onları önce samimiyete ve tutarlı olmaya bir kez daha davet ediyoruz. Tıpkı bugün ambalajı değiştirilip içeriği aynı kalan kararnameden eğip büküp kanun yapılan bu teklif gibi önümüze gelmesinler. Bunun aynısını, biz, şubat ayında Genel Kurulda sekizinci yargı paketinde ifade ettik, Adalet Komisyonunda, bu kürsülerden ifade ettik. Neydi o? Anayasa Mahkemesi, örgüt üyesi olmamakla birlikte, örgüt adına suç işleme yasasıyla ilgili iptal kararı verdi ve bu karara rağmen ne yaptınız siz? Yine gözünüzü kapattınız, ambalajladınız, kılıfladınız; aynı teklifi bir daha getirip Genel Kuruldan geçirdiniz. Ne oldu? Geçtiğimiz hafta Anayasa Mahkemesi tekrardan iptal kararı verdi. Yani, siz, bu Meclisi, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarıyla meşgul etmeye, oyalamaya devam ediyorsunuz.

Evet, değerli milletvekilleri, yanlış hesap Bağdat'tan tekrardan döndü, siz hâlâ hatalarınızdan dönmediniz ama üzerine her geçen gün yenilerini ekleyip duruyorsunuz. Peki, bu yasa yüzünden cezaevlerinde mağdur ettiklerinde bize hesap verecek misiniz? Tövbeler olsun. Halkına hesap vermekten kaçan hiçbir iktidar abat olmadı, sizler de olmayacaksınız fakat bizler, hukuku yapboza çevirip delik deşik etmenize izin vermeyeceğiz, her defasında bu yapmış olduğumuz politikaları ifşa etmeye devam edeceğiz. Dün nasıl doğruları anlattıysak bugün burada anlatmaya devam edeceğiz.

Bu Adalet Akademisinde kimler yetişiyor, birazdan size onlardan bahsedeceğim. Ülkede hak, adaleti dağıtacak hâkim ve savcılar bu Adalet Akademisinde yetişiyor. Kim bu hâkimler, savcılar peki? Yandaşlarımız geçemez diye 50'ye düşürdüğünüz baraj puanlarını bile zor bela geçen hâkim, savcılar mı? AKP il, ilçe teşkilatlarını yol belleyip mülakata "referans" adıyla torpil yaptıranlar mı yoksa rüşvet, menfaat karşılığı karar ve tahliyeleri tarifeye bağlayanlar mı? Koltuklarını koruma uğruna hukukun değil, şahısların, grupların üstünlüğünü gözeterek meslek onurunu ayaklar altına alanlar mı? "Bir telefon eder, işi çözeriz." diyen siyasetçilerin emrindeki hâkim, savcılar mı?

Bakın, 2003'ten bu yana ellerinde topaç ettikleri bu kurumun yetiştirdiği hâkim, savcılar nasıl kararlar vermiş, şimdi size onlardan bahsedeceğim. Başta partimize yönelik saldırılardan, KCK davalarından Kobani davasına, kapatma davasından kayyum gerekçesi yapılan delilsiz, ispatsız, gizli tanıklı, içi boş dosyalara, Gezi davasından Selçuk Kozağaçlı ve arkadaşlarına, tutsak vekil Can Atalay'dan gazetecilere bu yargı eliyle muhaliflere ömürlük cezalar verdiniz. Musa Anter davasında, JİTEM'in işlediği cinayetlerde, Tahir Elçi davasında katilleri cezasızlıkla ödüllendirdiniz. Tüm bu adaletsizlikler, yargıdaki çürüme ve hukuksuzluklar almış başını giderken halkın Meclisi sorunlara çözüm aramak yerine, fermanları kanunlara çevirmekle meşgul.

Değerli milletvekilleri, peki, halk bizden ne istiyor; aslında en önemli soru bu. Yirmi yıldır katlettiğiniz bu yargı sisteminin düzelmesini istiyor. Buralarda ifade ediyorsunuz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını "safsata" olarak nitelendiren bir iktidar aklıyla karşı karşıyayız. Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi defaatle kararlar veriyor ve "Yasanızı bu kararlara uygun değiştirin." diyor. Bunların en önemlilerinden biri şu: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararın ve Bakanlar Komitesinin, yıllardır beklettiğiniz umut hakkının İnfaz Yasası'nda düzenlemesini istiyor bu halk. Nedir bu umut hakkı? Her defasında söylüyoruz: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2014'te Öcalan/Türkiye Kararı'yla açık açık şunu ifade etti, dedi ki: Bir kişiyi ömür boyu özgür kalma umudu olmadan hapsedemezsiniz. İnfaz Kanunu'nda bununla ilgili değişiklik yapmak zorundasınız. Bu bir safsata değil, tapu gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararıdır. Neyi bekliyoruz o zaman? Tam da bu dönemde, aslında toplumsal barışın en fazla yükseldiği dönemde bizler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını derhâl yerine getirmeliyiz.

Bir diğer beklenti ise cezaevlerinin durumu. Bakın, hasta tutsakların sayısı her geçen gün artıyor. Cezaevi kapıları yasevlerine dönüşmüş durumda, yasevlerine. İdari gözlem kurullarının hukuksuz kararlarıyla tahliyeler her geçen gün erteleniyor. Ayrımcı İnfaz Yasası yüzünden dörtte dört mağdurları eşitlik bekliyor. Cezaevlerinde işkence ve insanlık dışı uygulamalar artarak devam ediyor ve 2016 sonrası siz ne yaptınız? Filleri tepiştirdiniz, çimenleri ezdirmeye devam ettiniz. Ne oldu? Binlerce insan, bir gecede, kanun hükmünde kararnamelerle işlerinden aşlarından edildiler, hayatlarından koparıldılar. Yıllardır mağduriyetlerin giderilmesi bekleniyor, buna dair hiçbir işlem yapılmıyor.

Yine, barışa çağrı yaptıkları için ihraç edilen barış akademisyenleri adalet bekliyor. Bugün, her kesimden barışa çağrılar yapılırken bu çağrının meşruluğu bir kez daha ortaya konmuştur.

Tüm bu hukuksuzlukları ve adaletsizlikleri gidermek için bağımsız ve tarafsız hâkim, savcılar yetiştirilmelidir. Yamalı bohçaya dönen hukuk sisteminde daha fazla gedikler açmamak için bu yasanın çekilmesi gerekmektedir. Artık zaman barışın, çözümün ve adaletin zamanıdır; biri olmadan diğeri olmaz. Bu yüzden bir an önce, tam da bu Mecliste halkın sorunlarına, çağrılarına kulak verilmesi gerekiyor. Tarihsel olarak çok kritik ve kıymetli bir eşikte olduğumuzu hatırlatarak tüm Meclisi sorumluluk almaya davet ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Buyurun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Bir önceki konuşmacı Sayın Meral Danış Beştaş kürsüde konuşurken şahsıma sataştığı için 69'uncu maddeye göre söz istiyorum.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Şahsınıza sataşmadım.

BAŞKAN - Şahsınıza ne diye sataştı efendim?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - "Siz ölümü savunuyorsunuz..."

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Şahsına bir sataşma yok.

BAŞKAN - Şahsınıza değildi ama buyurun, yerinizden mikrofonu açayım.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Hayır efendim. Ben 69'a göre söz istiyorum sataşmadan dolayı, 60'a göre değil.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Şahsına bir sataşma yok Başkan.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Ben isim vermedim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sataşmadan kaynaklı bir söz hakkı talebim var ve bu, meşru bir haktır.

BAŞKAN - Tutanağı getirteyim, tutanağa bakayım, vereyim. Tutanağa bakayım, vereyim Sayın Türkkan.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.09

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.28

BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER

KÂTİP ÜYELER: Asu KAYA (Osmaniye), Havva Sibel SÖYLEMEZ (Mersin)

----- 0 -----

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47'nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

178 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Sayın Türkkan bir talebiniz vardı; tutanakları getirttim, size direkt söylenmiş bir şey yok ama ben söz hakkını vekil lehine kullandırdığım için yerinizden söz veriyorum size.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Başkan, Tüzük'ü çiğnemenize rağmen sizi kırmak istemiyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

 

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

57.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş'ın 178 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde DEM PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, ben Sayın Meral Danış Beştaş'a mikrofonun cazibesine kapılıp farklı söylemlerde bulunmasın diye dostane bir uyarıda bulundum. Zira Adalet ve Kalkınma Partisini çeşitli saiklerle suçlarken şu anda kardeşçe bir yolda yürüdüklerini unuttuğunu düşündüm, o yüzden uyarmak istedim. Ben bu gruba dönüp de "Siz adam öldürmekten yanasınız, insanların ölümünden yanasınız." derken ben kendisini... 2013 ikinci çözüm sürecinde siz de buradaydınız, ben de buradaydım; o gün dediklerim aklımda, sizin de aklınızda ve o günden sonra, 2015-2016'da 793 asker, polis, korucu öldü. Evet, biz "İnsanlar ölmesin." diyoruz ama asker, polis, korucu da ölmesin. O yüzden de "Bizim için ihanet süreci." denilen bu sürecin karşısında durmaya devam edeceğiz.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Türkkan.

 

VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- Ankara Milletvekili Murat Alparslan ve Zonguldak Milletvekili Saffet Bozkurt ile 102 milletvekilinin Türkiye Adalet Akademisi Kanun Teklifi (2/2793) ve Adalet Komisyonu Raporu (S.Sayısı:178) (Devam)

 

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül.

Buyurun Sayın Bülbül. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi üzerine söz aldım.

Bu kanun teklifiyle ilgili olarak konuşmamız gereken ilk konu şu: Bu kanun teklifi bizim önümüze neden konuldu? Bildiğiniz gibi, 28 Şubat 2024'te Resmî Gazete'de bir Anayasa Mahkemesi kararı yayımlandı. Bu Anayasa Mahkemesi kararı -kısaca şunu söylüyordu- Cumhurbaşkanının Anayasa’nın 104'üncü maddesinin on yedinci fıkrası uyarınca yalnızca yürütmeye ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabileceği, hâkim, savcı adaylarının eğitimine ilişkin hususlar yürütme yetkisine ilişkin bir husus olmayıp yargının niteliğine ilişkin bir konu olduğundan bu konu hakkında Anayasa’nın 140'ıncı maddesi uyarınca Cumhurbaşkanının Cumhurbaşkanı kararnamesi çıkarma yetkisinin olmadığına ve bu sebeple Adalet Akademisinin kanuni dayanağı olan 34'üncü CBK'nin açıkça Anayasa’nın kanunla düzenlenmesini emrettiği bir konuda düzenleme yapıldığından dolayı iptaline karar verdi. Dolayısıyla, 2 Mayıs 2019 tarihinde yayımlanan 34 sayılı CBK'yle kurulan Adalet Akademisi beş yıldır yetkisiz bir makamın çıkardığı, hukuken yok hükmündeki yasal olmayan bir dayanağa bağlı bir şekilde faaliyet gösteriyordu. Dayanağı yoktu, hukuksal bir temeli yoktu ama uygulamada Adalet Akademisi vardı. İşte, Türkiye apaçık bu hukuksuz işlemin iptali için dahi beş yıl beklenilmesi gereken bir ülke hâline geldi. Açıkça ifade edelim, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri Cumhurbaşkanına sınırsız yetki bahşeden bir sihirli değnek olmadığı gibi sarayın her alana müdahale etme sevdası da açıkça hukuku yok saymaktır. Bu, demokrasiyi ve hukuk devleti ilkesini tasfiye etmek, çiğnemek, yok saymak demektir. AYM bu kararları verdikten sonra AKP'den sık sık şu açıklama yapıldı, denildi ki: "AYM'nin vermiş olduğu karar usuli bir iptal kararıdır, esasla ilgili bir karar değildir." Bu açıklamayı AKP'nin saraydaki başdanışmanı Mehmet Uçum da yaptı, Sayın Adalet Bakanı Yılmaz Tunç da yaptı. Yani burada şunu düşünmek lazım: "Güçler ayrılığı" deniliyor, yasama yetkisi var, yasama yetkisini Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yürütmenin başı saray kullanıyor ve çıkıyorsunuz "Usuli bir iptal." diyorsunuz. O zaman, yasamayı yani güçler ayrılığının en büyüğü, kanun yapma yetkisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisini bir kenara itiyorsunuz. Anayasa’nın 7'nci maddesini, Anayasa’nın 11'inci maddesini ihlal ediyorsunuz. Bu mu usulü, bu mu esası? (CHP sıralarından alkışlar) O nedenle, bunu usuli bir hata olarak gören AKP'li hukukçu arkadaşlara, milletvekillerine ayrıca Anayasa'yla ilgili kitapları yeniden okumasını, Anayasa’yı 1'inci maddesinden sonuncu maddesine kadar yeniden okumasını diliyorum.

Değerli arkadaşlar, bu ne? Demokrasiye bakış açısı, özgürlüklere bakış açısı. Demokrasi ve özgürlüklere siz sadece anayasasızlaştırma açısından bakarsanız tabii ki Türkiye'de demokrasiyi, özgürlükleri bir kenara itersiniz. FETÖ darbesinden sonra çıkardığınız KHK'lerle, ondan sonra çıkardığınız, 2018'deki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle çıkardığınız Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle güçler ayrılığının en büyük dengesi Gazi Meclisi bir kenara itersiniz. Zaten yargıyı da bağladınız saraya, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı kalmadı. Yasama da en güçlü şekilde, Cumhur İttifakı’nın oy sayısı da elinizde. O zaman ne oluyor? Güçler ayrılığı değil, güçler birliği oluşuyor. İstediğinizi Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle çıkarırsınız, istediğinizi kanun olarak Meclise getirirsiniz.

Tabii, bir de şu var: Sarayda kurullar var. Ne kurulu var? Adalet Kurulu var, Eğitim Kurulu var, Sağlık Kurulu var. Bu kurullar ne yapıyor? Hazırlık yapıyor, kanun düzenlemesi yapıyor ama Anayasa’nın da 7'nci maddesi var. Ne var 7'nci maddesinde? Yasama faaliyeti Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Türkiye Büyük Millet Meclisi... Kanun çıkarma yetkisi 88'inci maddeye göre milletvekillerine aittir. Yok, arkadaşlar, böyle bir şey yok. Böyle bir şey olduğuna inanıyor musunuz? Yani bakıyoruz, Bakan açıklamış, geçen gün, Işıkhan Bakan açıklamış, ne diyor? "En düşük emekli aylığı 14.469 TL'dir." Ya, kime sordun da diyorsun, sen kimsin, atanan bir Bakansın. Yasamada kanunla yapılması gereken işi sen nasıl Meclise dikte ettirebiliyorsun? İşte, Türkiye'nin geldiği nokta bu. (CHP sıralarından alkışlar) Yani bu açıkça tek adam düzeninin "yaptım oldu." sistemi. Bu düzende hukuk devletinden söz edilebilir mi? Söz edilemez. Hukuk devleti mi var? Yok. Demokrasi mi var? Yok. Özgürlükler mi var? Yok. Bu Anayasa kitapçığının içinde bulunan -2'nci maddeden, 1'inci maddeden itibaren- hak ve özgürlükleri uygulama alanımız var mı? Yok. Yukarıda her şey hazırlanıyor ve Meclise getiriliyor, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle hak ve özgürlüklerle ilgili düzenlemeler yapılıyor; ondan sonra Anayasa Mahkemesine gidiyoruz, iptal ettiriyoruz. Bakıyoruz, nitelikli bir yasama yok.

İki hafta önce -Sayın Grup Başkan Vekilimiz Murat Emir'in olduğu- bir kanun düzenlemesi vardı burada, 4 madde vardı. 4 maddenin 2 maddesi neydi? Bugün Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen denetim kuruluyla ilgili maddeydi. Diğeri, dokuzuncu yargı paketinde vardı. O neydi? TMSF'deki kayyum maddesiydi. Ne oldu? Bugün Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüyor. Ya, iki hafta önce çekmiş olduğunuz maddeleri iki hafta sonra niye getiriyorsunuz, neden getiriyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Bu Mecliste kaliteli kanun yapma yetkimizi kullanamayacak mıyız? Bu nedenle, bakıyoruz; çekiyorsunuz, koyuyorsunuz.

Bir de kayyumseverliğiniz var sizin. Kayyumu ne kadar çok seviyorsunuz, kayyumu? Yani belediye başkanlarını, millî iradeyle, halkın iradesiyle seçilmiş belediye başkanlarını görevden alıyorsunuz. Yüzde 50'yi aşan oylarla gelmiş, ondan sonra bakıyoruz "Senin terörle bağlantın var, iltisakın var." yok "Senin örgütle iltisakın var." diyorsunuz ama görevden aldıktan sonra meclis içinden de seçmiyorsunuz, kayyum atıyorsunuz. Şimdi yeni kayyumlar gelmeye başladı. Hangi kayyumlar bunlar? Anayasa’nın içerisinde bulunan meslek teşekkülleri var, barolar var. İstanbul Barosu Başkanı daha seçileli üç ay olmadı, bugün dava açılmış. Neyine kayyum atayacaksın İstanbul Barosuna ve İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyelerine? Yetmedi mi belediyelere atadığınız kayyumlar? Yetmedi mi İzmir'deki muhtara atadığınız kayyumlar? O bakımdan, AKP iktidarı, arkadaşlar, 2028 ve öncesinde ilk seçimde gidecek ama ne olarak anılacak biliyor musunuz? Kayyumlar iktidarı olarak alınacak. (CHP sıralarından alkışlar) Kayyumlar iktidarını hepimiz birlikte demokrasi ve özgürlükler adına 2028 ve 2028 öncesinde götüreceğiz.

Değerli arkadaşlar, bakıyorum, o kadar çok şey var ki. Şimdi, bu Adalet Akademisi için gelen kanun teklifi Anayasa’nın 2'nci maddesine, Anayasa’nın 6'ncı, 7'nci maddesine, Anayasa’nın 11'inci maddesine, Anayasa’nın 139'uncu maddesine, Anayasa’nın 140'ıncı maddesine, Anayasa’nın 138'inci maddesine aykırı. Neresinden tutalım? Siz, kanun teklifini getiriyorsunuz, biz, buradan geçen kanun teklifi hakkında Anayasa Mahkemesine gidiyoruz; Anayasa Mahkemesi iptal ediyor, aynı, benzerini yine getiriyorsunuz. Bir kanun teklifi çıkıyor, yine biz götürüyoruz, yine iptal ediliyor, yine getiriyorsunuz. Ya, böyle bir yasama olabilir mi? Böyle bir yasamayla bu iş gidebilir mi? Sonra bakıyoruz, yargı sopasını kullanıyorsunuz. Kimle kullanıyorsunuz? İyi ki bir Akın Gürlek'iniz var, Akın Gürlek'le kullanıyorsunuz. Akın Gürlek gelmeden önce İstanbul'da hiçbir soruşturma olmuyor muydu? Akın Gürlek geldi, bakıyoruz, bütün savcıları Cumhuriyet Halk Partisinin ya da muhalefet belediyelerinin üzerine sürdü, soruşturmalar yapıyor. Hep aklıma şu geliyor: Yahu arkadaşlar, gezici hakem heyeti olarak Akın Gürlek'i kullanacağınıza kapatın belediyeleri, valiliğe bağlayın, kaymakamlığa bağlayın, bari halkoyunu da bir kenarı itin. Hukuku bir kenara ittiğiniz gibi toplumu bu hâle sokun bari ama olmayacak, ne yaparsanız yapın, ne ederseniz edin, Cumhuriyet Halk Partisi belediyelerine yönelik yapmış olduğunuz yargı sopası dönecek. Nerede dönecek? Halkın sandığında dönecek, seçimde dönecek, o sandık da mutlaka gelecek arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, hâkim ve savcıların eğitimini konuşuyoruz. Geçtiğimiz günlerde, dört gün içinde 3 acı olay oldu. Genç meslektaşımız Mert Akdoğan'ın hayali savcı olmaktı. Yazılı sınavda Türkiye derecesi yaptı, 115'inci sırada, sonra mülakata girdi, elendi, sonrasında, babasının beyanına göre, istifa etti çalıştığı avukat bürosundan, sonra intihar etti. İkincisi -Adana Adliyesinde- intihar eden savcı adayı Mithat Can Yalman; mülakatı geçti, savcı adayı oldu ancak staj esnasında baskı gördüğü gerekçesiyle intihar etti. Diyebilirsiniz ki Yalman'ın tanıyla sabit psikolojik sorunları varmış ve intihar sebebi bu psikolojik sorunlarmış. O zaman şunu sormak istiyorum bir hukukçu olarak: Mülakatlarda adayların mesleğe uygun psikolojisinin olup olmadığına bakmıyorsunuz da neye bakıyorsunuz, neye bakıyorsunuz? Her şekilde bu sonuçlar AKP'nin mülakat adaletsizliği değil mi? Her 2 gencimizin de babası omzunda çocuğunun tabutunu taşımışsa, bunun suçlusu bu mülakat adaletsizliği değil mi arkadaşlar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

Bitirelim lütfen.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Devamla) - Üçüncüsü ise İstanbul'da avukatlık mesleğini icra eden Avukat Mustafa Çoban; siyasi kayırmacılıkla, adını "referans" koyduğunuz torpil düzeniyle, liyakatsizliği esas kıldığınız kamu kadrolarıyla umutlarını çaldığınız bir başka genç. Vicdanınız sızlar mı hiç, bilmem. Unutmayınız, yazılı not kartlarına ricacınızı yazıp mülakat heyetlerine ismini ilettiğiniz akrabalarınız, partilileriniz, işte, bu gençlerimizin hayallerini, umutlarını çaldı arkadaşlar. Nasıl uyuyorsunuz, bilmiyorum.

Bütün bunlar yaşanırken Cumhuriyet Halk Partisi belediyeleri ne yapıyor, biliyor musunuz? Şunu yapıyor: İstanbul Büyükşehir Belediyesi avukat alımı yaptı geçenlerde; en yüksek 97, en düşük 94 KPSS puanıyla mülakatsız avukat alımı yaptı. Sizin kayırmacılıkla hayallerini, umutlarını çaldığınız gençlere bizim belediyelerimizin bakış açısı bu.

Biz mülakatı kaldıracağız, kesinlikle hakkı olana hakkını vereceğiz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bülbül.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Karaman Milletvekili Sayın İsmail Atakan Ünver.

Buyurun Sayın Ünver. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Kanunun genel gerekçesi "Hukuk devleti olmanın en önemli şartlarından biri; adil, bağımsız, tarafsız ve etkin bir yargı sisteminin varlığıdır. Böyle bir yargı sisteminin varlığı için hukuka ve insan haklarına bağlı, tarafsız, bağımsız, hür vicdanıyla adil kararlar veren, meslek etik ilkelerini benimseyen, toplumun adalet ihtiyacına cevap verebilecek nitelikte hâkim ve savcıların yetiştirilmesi gerekmektedir." diye başlıyor.

Bu sözler kâğıt üzerinde şık duruyor ama işin uygulama tarafına baktığımız zaman işin böyle olmadığı herkesin malumu. Bu noktada, AKP'nin yirmi iki yıllık yargı uygulamasına baktığımız zaman, ne buradaki gerekçede yazılan ne de AKP sözcülerinin zaman zaman dile getirdiği gibi bir yargısal düzen olmadığını tekrar ve ısrarla kayda geçirmek istiyorum.

Gerekçeye yazdığınız cümleyi unutmayalım, sonra da geçmişte AKP'de siyaset yapmış, il yöneticiliği yapmış, milletvekili adaylığı yapmış, aday adaylığı yapmış, ilçe yöneticiliği yapmış bazı avukatların hâkim ve savcı kadrolarına alındığını hatırlayalım. Genel gerekçenin bu birinci paragrafında süslü ifadelerle anlatılanlara bunu nasıl uyduruyorsunuz?

Bizim seçim mevzuatımıza göre, iki meslek mensubu seçimlerde aday olmak için kamu görevinden istifa ettiğinde tekrar eski görevine dönemez; birisi askerlik, diğeri de yargı mensupluğudur. Bu görevlere başlamışken ayrılıp tekrar dönemiyorsunuz ama bu gerekçeye bu süslü cümleleri yazan AKP'ye göre siyaset yaptıktan sonra gelip hâkim ve savcı olabiliyorsunuz. Kanunun ruhuna aykırı bu uygulama yazdığınız bu güzel cümlelere nasıl uyuyor? Bunun izahı yok.

AKP iktidara geldikten bir müddet sonra kendi istediği kararları çıkarabilmek, hâkimlere ve savcılara tek tek verecekleri kararları dikte etmek yani siyaseten yargıya müdahale etmek ve oradan istediği kararları almak bile zor geldi, sonuçta çözümü buldu: AKP'li avukatlar hâkim ve savcı yapıldı, dolayısıyla siyasi bir müdahaleye gerek kalmadan bile istenilen kararların çıkarılmasının önü açıldı. AKP Türkiyesinde iktidar kendi siyasi görüşündeki kişileri yargı makamlarına atayarak, Alman yargıçlara "Karar verirken 'Führer benim yerimde olsaydı hangi kararı verirdi?' diye düşüneceksiniz ve ona göre karar vereceksiniz." talimatı gibi bir talimat bile vermeye gerek kalmadan istediği kararların yargıdan çıkmasını sağladı, sağlıyor. Yoksa yargı dünyasına bir bomba gibi düşen ucube kararlar ve uygulamalar nasıl izah edilebilir?

Anayasa’nın ve Anayasa Mahkemesi kararlarının herkesi bağladığını bir hukukçu bilmez mi? Kanunların tipe uyan herkese ve her olaya eşit şekilde uygulanacağı bilinmez mi? Elbet bilinir, bunu bilmek için hukukçu bile olmaya gerek yok ama neden uygulama böyle olmaz? Çünkü bu ucube kararları veren yargı mensupları sırf böyle kararlar versinler diye o makamlara getirildiler. AKP'nin kendilerine verdiği görevin gereğini yapıyorlar, sonra siz burada süslü cümlelerle takiye yapıyorsunuz.

AKP'nin kendine göre dizayn ettiği günümüz yargısı, suç olmadığı çok açık olan olaylarda bile gözaltına alma, tutuklama, cezalandırma, bir üst yargı organına olayı havale ederek kendisini kurtarma gibi yolları tercih ediyor. Suç olmayan, suç olsa bile cezasının yatarı olmayan olaylarda siyasiler, gazeteciler, bilim insanları, muhalif duruş sergileyen sade vatandaşlar şafak baskınlarıyla gözaltına alınıyorlar, ters kelepçe takılıyor, tutuklanıyor, itibarsızlaştırıyor, ceza hükmü kurulmadan infaz ediliyorlar. Bunu kime yapıyorsunuz? Muhaliflere, sizden olmayanlara yapıyorsunuz. Daha dün Beşiktaş Belediye Başkanımız Sayın Rıza Akpolat'la ilgili olarak yapılan ve hâlen devam ettirilen kanunsuz, haksız ve hukuksuz uygulamalar, sizin yönettiğiniz ülkede hiç kimsenin hukuksal güvenceye sahip olmadığının yeni ve en güncel göstergesi. (CHP sıralarından alkışlar)

Bizim parti olarak kanunsuz ve hukuksuz bir işe göz yummayacağımızı milletimiz bilir. Eğer suç varsa gereğinin yapılmasına itiraz etmeyiz ama kanunlar ve hukuk çiğnenerek, itibarsızlaştırılarak yapılan işleri kabul etmemiz mümkün değil. CHP'li bir belediye başkanına bunu reva gördünüz de yolsuzluk iddiaları sizden birileriyle ilgili olunca niye kulaklarınızı kapatıyor, karanlıkta ıslık çalıyorsunuz?

Kendi Bakanlığına temizlik malzemesi satan bir Bakanınız vardı, bu suç değil mi, ona ne yaptınız? İstifa ettirdiğiniz, içlerinde Ankara'yı parsel parsel sattığı iddia edilenlerin de olduğu belediye başkanlarınız vardı, onlara ne yaptınız? Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyelerinin geçmiş dönemlere ilişkin usulsüzlük dosyaları, ihbarları, suç duyuruları vardı, bunların ilgilileri hakkında ne yaptınız? Milyonlarca liralık sahtecilik iddialarıyla soruşturulan Yunus Emre Enstitüsüne, sizin atadığınız Başkana, birisi bakan eşi, birisi ittifak ortağınız partiden bir siyasinin mahdumu olanlara ne yaptınız? Şafak vakti gözaltı mı yaptınız, ters kelepçeyle tutuklamaya mı sevk ettiniz? Onlara bal börek, muhaliflere eziyet. Siyaset, muhalifleriyle yargı üzerinden değil sandıkta hesaplaşmadır. (CHP sıralarından alkışlar)

Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer, kardeşi terör örgütü üyesi olduğu öne sürülen bir vatandaşın annesinin ölümünde taziye telefonu açınca terör örgütüne üye olmakla suçlanıyor. Darbenin elebaşlarından biri Mehmet Dişli'nin kardeşi Şaban Dişli ise AKP tarafından büyükelçi yapıldı. Kardeşe taziye telefonu açan terörist ise kardeş olan nedir? Bu nasıl adalet? Ahmet Özer'in HTS dökümleri üzerinde yapılan incelemede, 1/1/2012-20/10/2024 tarihleri arasında PKK terör örgütünden adli işlem kaydı olan 694 farklı kişiyle iletişiminin tespit edildiği gerekçesi ve iddiasıyla tutuklanıp açığa alındı ve yerine kayyum atandı. Sayın Adalet Bakanının kardeşi de byLock kullanıcısı olduğu, 1.454 adet kaydı olduğu, byLock kullanıcısı olan 22 kişiyle ve FETÖ'den hakkında adli işlem yapılan 166 kişiyle iletişim kaydı olduğu iddiasıyla yargılandı. Mütalaada, birçok Bank Asya hesabı olduğu, örgütün yurt içi ve yurt dışı birçok organizasyonuna katıldığı ileri sürülerek cezalandırılması istendi. Mahkeme, etkin pişmanlık hükümlerini uygulayarak 2021'de ceza verilmesine yer olmadığına karar verdi. Sayın Bakan o zaman AKP milletvekili ve Adalet Komisyonu Başkanı idi. Biz masumiyet karinesine inanıyoruz, mahkemelerin "masum" dediğine bizim "suçlu" dememiz hukukçu kimliğimizle bağdaşmaz ve yakışmaz ama hukuk bu mu, adalet bu mu? (CHP sıralarından alkışlar)

Bu kanun teklifiyle, Anayasa Mahkemesinin kararı gereğince Adalet Akademisinin kuruluş çerçevesini çizeceğiz. Yıllardır var olan Adalet Akademisi eğer hâkim ve savcıları böyle yetiştiriyorsa görevini yapmıyor demektir. Adalet Akademisinin yetiştirdiği hâkim ve savcıları nasıl yetiştirdiğini de bizim tartışmamız lazım aslında. Akademi neyi öğretiyor? Mesela "İşinize gelmediği zaman Anayasa ve Anayasa Mahkemesinin kararlarına uymayabilirsiniz." diye mi yetiştiriyor hâkim ve savcıları?

Kendi yaptığı Anayasa'ya bile uymayan bir iktidarla karşı karşıyayız. İşte, bu önümüze gelen kanunda bile Anayasa'ya aykırı bir şekilde yapılan düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi iptal etti ama kendi yaptığı Anayasa'ya uymayan iktidar, yeni bir anayasa yapmak istiyor. Yine, aynı güzel lafları söylüyor "demokratik toplum", "özgür birey", "sivil anayasa" falan diyor ama sen yaptığın Anayasa'ya uymamışsan, uymuyorsan, uymamakta ısrar ediyorsan hukuka saygısı olmayanlar, mevcut Anayasa'ya uymayanlar nasıl anayasa yapacak?

177 maddenin 134 maddesi değiştirildiği hâlde bu Anayasa hâlâ darbe Anayasa'sı ise sorun Anayasa'da değil değiştirendedir. Sadece AKP döneminde 12 kez değiştirilen, 3 kez referanduma götürülen, 134 maddesi ve yüzde 75'i değişen Anayasa’nın 13'üncü değişiklikle demokratik olacağına kim inanır?

Referandumlarda AKP'nin ilk değişikliği yüzde 68, 2'nci değişikliği yüzde 57, son değişikliği ise mühürsüz oylarla yüzde 51'le kıl payı geçmiştir. 2010 referandumunun siyasi kargaşa, 2017 referandumunun ise ekonomik çöküş getirdiği aşikârdır.

Anayasa’nın sivil olması kıymetli ama daha kıymetli olan demokratik bir anayasa olması ve o anayasaya uyulması. Yüzde 49'a ulaştığınızda yapmadınız, şimdi yüzde 30'un altına düşmüşsünüz "Anayasa yapacağım." diyorsunuz. Demokratik ve sivil anayasayı 2010'da FETÖ'yle birlikteyken neden yapmadınız? 2017'de tek adam rejimini getirirken neden yapmadınız? Demokratik ve sivil anayasa yapacakmışsınız, şimdi bu Anayasa'yla yapamadığınız ne var?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, bitirelim lütfen.

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Devamla) - Aslında Anayasa'yı bile takmıyorsunuz, dolayısıyla sizi tutan bir şey yok. Erdoğan'ın 3'üncü defa adaylığının önünü açmak dışında bir ihtiyaç yok gibi.

Anayasa'da en kapsamlı değişiklikler 12 Eylül 2010'da ortağınız FETÖ'yle birlikte yaptıklarınız. O zamana kadar AB'ye uyum vesaire gerekçeleriyle Anayasa'yı demokratikleşme bağlamında geliştirmeye çalışan değişiklikler var. 2010 ve sonrasında yaptığınız değişiklikler, 1980 12 Eylülünde yapılanlardan çok daha geri. Türkiye, 12 Eylül zihniyetinden ve artıklarından elbette kurtulmalı, hem 12 Eylül 1980 darbecilerinden hem 12 Eylül 2010 darbecilerinden kurtulmalıdır yani yargıyı siyasallaştırarak araçsallaştıran zihniyetten, AKP zihniyetinden en kısa sürede kurtulmalıdır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Ünver.

Gruplar adına sözler bitmiştir.

Şimdi şahısları adına ilk söz, Diyarbakır Milletvekili Sayın Sezgin Tanrıkulu'na aittir.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, yine, bir Anayasa Mahkemesi kararı, Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilen bir yasal düzenleme ve o yasal düzenleme nedeniyle de görüşülen bir yasa teklifiyle karşı karşıyayız. Yani bu yasal düzenleme 2019'da yürürlüğe girdi; 2023 yılının Aralık ayında, 28 Aralıkta Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Anayasa Mahkemesi 28 Şubat 2024 tarihinde yayınladı ve bir yıllık süre verdi. Hangi tarihteyiz şimdi? Ocak ayındayız. İşte, 28 Şubatta süresi dolacak ve dolayısıyla bu yasal düzenlemeyi bizim önümüze getirdiniz. Ne zaman? En son zamanda.

Demek ki şunu anlıyoruz: 2019'dan bu zamana kadar Anayasa'ya aykırı bir düzenlemeyle hâkim ve savcılar yetiştirilmiş. Peki, normal bir hukuk düzeninde, işleyen bir parlamenter düzende, eğer bu Anayasa Mahkemesi kararı yayınlanmışsa 28 Aralık 2023 tarihinde, Anayasa'ya saygılı bir siyasal iktidarın ne yapması lazım? Son tarihi mi beklemesi lazım, yoksa muhalefet partileriyle de istişare ederek gerçekten, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerini dikkate alarak bir yasal düzenleme mi yapması lazım? Anayasa'ya saygılı, Anayasa Mahkemesi kararına saygılı bir hükûmet bakımından söylüyorum. E, siz ne yapmışsınız? Yani neredeyse son zamana gelmiş, önümüze düzenleme getirmişsiniz.

Şimdi, diğer düzenlemelerden de anladığımız, amacınız, Anayasa'ya aykırı fiilî bir hukuk düzeni yaratmak. Bunu yapıyorsunuz ve sürekli yaptığınız bu. Bakın, bu Anayasa'yı, evet, darbeciler yapmış, dörtte 3'ü değişmiş, doğru, değişmiş, evet ve darbeciler yapmış, adı 1982 Anayasası ama siz, onlardan daha ağır, darbeci bir düzene sahipsiniz, bir kafaya sahipsiniz. Neden? Bu Anayasa'ya bile uymuyorsunuz, bu Anayasa’nın getirdiği anayasal kurumların kararlarına uymuyorsunuz.

Bakın, Sayın Başkan, siz buradasınız, hatırlarsınız, Anayasa Mahkemesi geçen hafta karar verdi, ben de Adalet Komisyonundaydım. Ne zaman karar verdi? 5/11/2024'te ve geçen hafta yayınladı. Bu Anayasa Mahkemesi kararı. Ne diyor Anayasa Mahkemesi bu kararında? Örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt üyesi gibi cezalandırılma maddesiyle ilgili olarak daha önce verdiği iptal kararı var, 2023'te. Size dört aylık süre vermiş, o dört aylık sürenin sonunda Parlamentodaki Komisyona sekizinci yargı paketiyle yasa getirmiş.

Bakın, konuşmalarım burada, diğer siyasi partilerden de çok arkadaşımız konuştu, konuşmaları burada, okuyayım size. Adalet Komisyonunda size vicdanen ne söylediğim burada yazılı. "Vicdanlı bir hukukçu olarak siz buna nasıl 'evet' diyorsunuz?" dedim. Aynı zamanda bir anayasa profesörü olarak nasıl buna "evet" dersiniz ya! Bunu Anayasa Mahkemesi iptal etmiş ve size dedik ki: Aynısını yazmışsınız, getirmişsiniz. Bakın, burada konuşma tutanakları var, hem Komisyonda hem de Genel Kurulda benim dışımda da arkadaşlar konuştu.

Arkadaşlar, bakın, burası oyun bahçesi değil, burası Parlamento, yasa yapıyoruz. O zaman da konuşmuşum. Vicdan sahibi olması gereken iki grup var, en fazla vicdan sahibi olması gerekenler: Bir, yasama üyeleri, bizler, Meclis üyeleri, milletvekilleri; herkesi ilgilendiren yasa yapıyoruz, ortalama vicdan sahibi olmak zorundayız, Anayasa kuralları uyarınca Anayasa'ya aykırı yasa yapmamalıyız. İki, Anayasa Mahkemesi kurallarına uymak zorundayız. Bunu ne zaman söylemişiz? Komisyonda sizin yüzünüze karşı ve tutanaklar burada, aynısını okuyabilirim bakın, aynısını. Sonra gelmişiz, Genel Kurulda konuşmuşuz. Anayasa Mahkemesi kararı burada.

Arkadaşlar, bakın, normal bir hukuk devletinde, kuvvetler ayrılığına sahip bir hukuk devletinde bir iktidar partisi kendi aleyhine bir Anayasa Mahkemesi kararının bu şekilde yazılmasından utanır, ortalama kurallara göre utanır en azından ya!

Anayasa Mahkemesi iptal kararı vermiş, demiş ki: "Bu yasa, Anayasa'ya aykırı, yenisini yap." Komisyondakilerin hepsi hukukçu, profesörler var, anayasa hukukçuları var ve uzmanlar var, bizler varız; konuşmuşuz, demişiz ki: "Arkadaşlar, bu yasayı böyle yapmayın, Anayasa Mahkemesine gider, iptal edilir, ayıp!" Ve insanlar bundan yargılanıyorlar, ceza alıyorlar; insanların özgürlüğünü kısıtlıyoruz. Yani bu çocuk oyuncağı değil; bir saat bile bir insanın, bir canlının özgürlüğünü kısıtlayamazsınız. Ama bakın, bizler ısrarla "Bunu yapmayın." demişiz. Ki biz, Diyarbakır Barosu olarak, bu Parlamento 2004 yılında bu Ceza Kanunu'nu yazarken ben Diyarbakır Barosu Başkanıyken Adalet Komisyonu bizden görüş istemiş, o zaman da demişiz "Böyle yapmayın." diye, yazılı örneklerini okudum Komisyonda. Yirmi yıl boyunca insanlar belirli olmayan bir yasa maddesinden ceza almışlar; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Venedik Komisyonu, sonra, en sonunda Anayasa Mahkemesi 2 ayrı karar vermiş, iptal etmiş. Parlamentoya süre vermiş, sekizinci yargı paketi önümüze gelmiş, aynı yasayı çıkarmışsınız.

Geçtiğimiz hafta Anayasa Mahkemesi -paragraf 24- diyor ki: "Dolayısıyla, yasama organınca Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararındaki tespitler ışığında temel hak ve özgürlüklere ilişkin anayasal güvenceler gözetilerek bir düzenleme yapılmadığı, bu nedenle kuralların iptal edilen hükümle aynı sonuçları doğuracağı kuşkusuzdur."

Ya arkadaşlar, nasıl yazsın, sizin atadığınız üyeler daha nasıl yazsın? Yani bunu anlayan Parlamento üyeleri olarak söylüyorum: Daha nasıl yazabilir? O nedenle, ısrarla size söylüyoruz: Sizin demokrasi konusunda, barış konusunda, adalet konusunda samimiyetiniz yok, samimiyetiniz yok! Bir kural konusunda, eğer Anayasa'ya çok açık bir biçimde aykırı, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen yazıyorsanız, aynı Anayasa Mahkemesi yedi ay sonra bir daha iptal kararı verirse ne diyeceğiz burada? Hangi yasayı nasıl yapacağız? Neden yapacağız? Niye yapıyoruz? Bu kadar açık düzenlemeler var, şimdi bir daha getireceksiniz bize aynı düzenlemeyi Sayın Başkan. Ben size o zaman da söyledim, bakın, sizin sonuçta düzgün bir akademik kariyeriniz var ama Komisyon Başkanısınız, kendi akademik kariyeriniz bakımından -bakın, burada tutanaklarda var- hiç olmazsa böyle bir anayasal düzenlemeye imza attıran bir Komisyon Başkanı olarak imza atmayın; yarın, öbür gün hukuk öğrencileri "Bizim hocamız neden böyle bir yasaya imza atmış?" diyecekler dedim size. Şimdi, Anayasa Mahkemesi böyle...

Neyse arkadaşlar, şimdi neye geleceğiz?

İDRİS ŞAHİN (Ankara) - Sezgin Başkan, biz onu uyardık Komisyonda "mış "gibi yapmayın dedik, Anayasa'ya uyuyormuş gibi hareket etmeyin, uyun dedik ama Başkan da dediklerimize uymadı.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Arkadaşlar, bakın, sonuçta şunları söyleyeceğim: Ne oluyor biliyor musunuz? Bizler avukatlıktan geliyoruz, avukatların örgütleri barolardan geliyoruz, baroların insan hakları mücadelesinden geliyoruz ve bunun mücadelesini herkes için verdik bulunduğumuz her zaman. Sizin baro başkanlarınızın, size yakın baro başkanlarının savunmadığı zamanlarda başörtüsü için en büyük mücadeleyi Diyarbakır Barosu verdi, en büyük mücadeleyi. O nedenle bir kazanım olarak Avukatlık Yasası'na 2001 yılında -76'ncı maddesine ve 96'ncı maddesine- barolara, Türkiye Barolar Birliğine, baroların kuruluşuna madde eklettik, oy birliğiyle çıktı bu Parlamentodan, 2001 yılında; daha sizin partiniz yoktu, Adalet ve Kalkınma Partisi yoktu. Barolara ve baro yönetim kurullarına insan haklarını korumak, bunlara işlerlik kazandırmak görevi verildi. Yasayla kendisine bu şekilde bir görev verilen başka bir kurum yok, daha sonradan oluşturan kurumlar dışında, Ombudsmanlık falan, onları kastediyorum ama mesleki bir örgüt de yok, anayasal güvence altında olan mesleki örgüt de yok. Barolar bu çerçevede görev yapıyorlar. Peki, hangi dönemde barolara kayyum için dava açıldı? O şeref de sizin oldu yani şimdi o da sizin tarihiniz. İstanbul Barosuna açılan davaname... Ya, buna... Bakın, arkadaşlar, kendinize gelin, gerçekten içinizde üyeler var, avukatlar var. Yahu ifade özgürlüğü nedir? Düşünce özgürlüğü nedir? Haber alma hakkı nedir? Barolar neyi savunur, neyi savunmaz? Bırakmışsınız atadığınız 2 savcıya, İstanbul Barosu gibi dünyanın en büyük barosuna kapatma davası açılıyor, kayyum atanacak. Neden? Düşünce, ifade ve insan haklarıyla ilgili meseleden dolayı. Ya, bunu niye kendi tarihinize yazdırıyorsunuz ben anlamıyorum. Yani hangi akıl sizi yönetiyor? O nedenle hep söyledim, derin devletin sahibi olunca nerede insan hakları ihlali var, nerede yok, ne yapılır falan diye bir ölçünüz kalmıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Sonuçta ölçüsüz olanlar ele geçirmişler bu devlet aygıtını, ikide bir size sosyal medya hesaplarından ayar veriyor "Bunu yapamazsınız." diye. Bu Parlamentoya ayar veriyor, sizlere ayar veriyor; bizlere değil, bizler çıkıp konuşuyoruz. Hadi siz de çıkın konuşun bakayım, bu, Anayasa'ya aykırıdır, ifade özgürlüğüne aykırıdır... Yok mu içinizde avukat? Ama size ayar veriyor, o ayar nedeniyle birisi çıkıp burada konuşamıyor ve İstanbul Barosuna bu dava açılıyor, bu dava açılıyor. (CHP sıralarından alkışlar) Yazıktır, kendinize yazıktır arkadaşlar, kişisel tarihinize yazıktır; bunu yapmayın diyorum ve bu yasa teklifine karşı olduğumuzu bir kez daha buradan ifade ediyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Tanrıkulu.

Şahısları adına son söz Ankara Milletvekili Sayın Murat Alparslan'a ait.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MURAT ALPARSLAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu gök kubbe altında üzerinde en çok konuşulan kavram hiç tereddütsüz adalettir. Adalet, insanlığın varlığıyla beraber başlayan ve temel referansımız olarak hayatımızın her alanında bulunan bir kavramdır. Adalet bize inandığımız değerlerin bir emri, şanlı ecdadımızın bir mirası ve yeni Türkiye Yüzyılı serüvenimizde en önemli temel taşımız ve mihenk taşımızdır. Adaleti biz mülkün temeli olarak kabul eder ve devletin varlık sebebi sayarız. Adaleti biz "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." düsturuyla hem insanın hayatında hem toplumun huzur ve güveninde hem de devletin varlık sebebinde en temel referans olarak alırı. Biz bu medeniyetin tasavvurunu bugünlere taşıyan bir parti olarak ismiyle müsemma, her işimizi sadece hukuk alanında değil, her alandaki icraatımızı, reformumuzu ve eylemlerimizi, söylemlerimizi adalet çerçevesi içerisinde yapmaya özen gösterdik çünkü Konfüçyüs'ün de dediği gibi, adalet bir kutup yıldızı gibi sabit durmakta ve diğer her şey onun etrafında dönmektedir. O sebeple biz, adaleti siyasetimizin, hizmetlerimizin, icraatlarımızın, reformlarımızın referansı ve temel taşı alarak yolumuza devam ediyoruz. Parti olarak kurulduktan sonra da her işimizde bu kavram üzerine tesis ettiğimiz icraatlarla yolumuza devam ettik.

Konuşmalarda birtakım yargısal uygulamalardan, bazı mahkemelerin birtakım kararlarından bahsedildi. Bu aşamada biz de hem siyaset hem de demokrasi tarihimizde yaşanmış bazı hukuki olayları hatırlayarak zihnimizi tazeleyelim istiyorum. Bu ülkede 27 Mayısta bir yargılama tiyatrosu kurularak o kürsülerde karar veren hâkim ve savcıları bu millet hâlâ unutmadı. Yine, 12 Eylül darbesi sonrasında "1 sağdan, 1 soldan" diyerek o gencecik evlatları idama götüren faşizan yargılama ve uygulamalar milletimizin hafızasında hâlâ canlı ve tazedir. Yine, 28 Şubat sürecinde darbecilere, cuntacılara, vesayetçilere karşı boyun eğen ve onların brifingine giderek onların taleplerine hizmet eden yargı mensuplarını da hâlâ unutmadık ve hafızalarımızda. Yine, bu millet ve bu demokrasi tarihi 367 krizi ile başörtü davalarında bu Parlamentonun verdiği kararı "kaosa kalkan eller" diye ifade edip iptal eden yargılama kararlarını da unutmadı. Aynı şekilde, AK PARTİ kurulduktan sonra da bizler hem bizden önceki her türlü vesayet kurumlarıyla mücadele ettiğimiz gibi yargı alanındaki vesayet olaylarıyla da mücadele ettik. Bizim dönemimizde de liderimize okuduğu bir şiirden dolayı hapis cezasının tatbik edildiğini hepimiz biliyoruz. Yine, partimize 2 defa kapatma davası açılmış bir siyasi hareketiz.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Siz de açtınız!

MURAT ALPARSLAN (Devamla) - Yine, sonrasında 367 kriziyle, MİT tırları olayıyla, 17-25 Aralık hukuki darbe süreçleriyle bu yargının bu milletin iradesine nasıl tahakküm etmek istediğini hep beraber yaşadık. İşte, AK PARTİ olarak hem demokrasi üzerindeki hem de adalet üzerindeki vesayeti kaldırmak için pek çok icraata, pek çok reforma, pek çok yeniliğe de imza attık. Nitekim, öncelikle bazı kanunlardaki günün ihtiyaçlarına ve toplumun beklentilerine karşılık gelecek düzenlemeleri bu Meclis olarak hep beraber yaptık. "Geciken yargı adalet değildir." diyerek, belli bir hedef süre koyup yargılamanın hızlanmasına vesile olacak birtakım icraatları hayata geçirdik. Yine, gelişen dijital dünyaya uygunluk sağlamak için SEGBİS'i, UYAP'ı, e-postayı, e-duruşmayı hayata geçirerek yargılama süreçlerini kısaltıp şeffaflığını, erişilebilirliğini artırdık. Yine, yargı reformu strateji belgeleriyle, insan hakları eylem planlarıyla, bireysel başvuruyu Anayasa Mahkemesi düzeyinde sağlayarak bu konulardaki bireysel hak ve birtakım ihlallerin üst derece mahkemelerde denetlemesine imkân sağladık. Kamu Denetçiliğini getirerek idarenin eylemlerinin hukuka uygunluğunun belli bir ölçüde denetimine imkân sağladık ve bunları yaparken hizmet kalitesini artıracak fiziki şartları artırmak için 2002'de 84 olan adalet sarayı sayısını 309'a ulaştırdık, personel sayımızı 26 binden 96 bine çıkardık, 9.300 olan hâkim ve savcı sayımızı 25 bine ulaştırdık ve onların eğitimine, gelişmesine de çok büyük hizmetler yaptık ve bu süreçleri hep beraber Meclisten aldığımız kararlarla bugünlere taşıdık. Ancak gelinen bu noktada adaletin hem fiziki şartlarını hem mevzuatını yapmış olmakla birlikte, bunun uygulayıcılarının da iyi yetişmesi, hukuk devletinin önemli ayağı olan yargının güçlenebilmesi, toplumsal güvenin sağlanması, bireysel hak ve hürriyetlerin de güvence altına alınabilmesi için bu süreçlerin çok daha güçlü yapılmasına imkân sağlayacak düzenlemeler yaptık.

Konuşmalarda Adalet Akademisinin sanki yeni kurulduğundan bahisle cümleler kuruldu ancak bu, 3221 sayılı Kanun'la beraber 1985 yılından beri yapılmaktadır. 2003 yılında Türkiye Adalet Akademisi kurulmuş, daha sonra, 2017'deki Anayasa değişikliğinden sonra uygunluk sebebiyle 2018'de tekrar hâkim, savcı eğitim merkezine dönüşmüş ve Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle 2019'da tekrar Adalet Akademisi kurulmuş ve hizmetlerine devam etmiştir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı işin esasına ve birtakım eksikliklerin, kusurların varlığına değil sadece münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken bir alanın kararnameyle düzenlenmesinden bahisle iptal edilmiştir ve o sebeple, biz de bugün görüştüğümüz kanun teklifinde bu süreci tamamlamak için Meclisi çalıştırıyor ve buradan çıkacak kararla Adalet Akademisinin bir şekilde tekrar günün şartlarına uygun bir hâle getirilmesine imkân sağlayacak adımı atıyoruz.

Bir yıllık verilen süre içerisinde toplumun farklı kesimleriyle, uluslararası birtakım sivil toplum kuruluşlarıyla görüşmeler yapılmış, günün ihtiyaçları doğru keşfedilmiş ve bu kanun metnine dercedilmiştir. Bu kanunda hızlı, adil, güvenilir, tarafsız ve bağımsız bir yargının oluşabilmesi için bunun uygulayıcılarının eğitimlerinin çok iyi yapılması hedef alınmış ve idari, bilimsel, mali özerkliği olan, Adalet Bakanlığıyla ilgili bir kamu tüzel kişiliği olarak Adalet Akademisi kurulmuştur. Burada eğitim verecek hâkim, savcıların kıdemleri beş yıldan sekiz yıla çekilerek daha güçlü bir eğitimin yapılmasına fırsat sağlanmıştır. Hem Başkanlık hem daire başkanlıkları hem de Hukuk Araştırmaları Merkeziyle birlikte Eğitim Kurulu olarak bir tüzel kişilik ihdas edilmiştir ve burada, özellikle, Hukuk Araştırmaları Merkeziyle dünyadaki hukuk gelişmeleri ve adalet alanındaki gelişmeler takip edilerek pek çok yenilikler, reformlar yapılacak ve eğitim kalitesi de buna uygun olarak yapılacaktır. Eğitimle ilgili kararlar Eğitim Kurulu tarafından ortaya çıkarılacak. Bir vizyon ve perspektif ortaya koyacak 18 kişiden oluşan bu Eğitim Kuruluyla, ilk derece mahkemesinden yüksek yargıya, bürokratlara, üniversitelere kadar 18 kişiden müteşekkil bir kurulla süreç yönetilecek, eğitimin kalitesi ve standartları çok daha güçlendirilecektir. Burada, daha önceki mevzuat değişikliğiyle, hâkim, savcı adaylığı yerine hâkim, savcı yardımcılığı getirilerek, hem de eğitimleri iki yıldan üç yıla çıkarılarak çok daha tecrübeli kürsülere çıkmalarının ve bu adaletin tesisine katkı sağlamalarının imkânı aranmaya çalışılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

MURAT ALPARSLAN (Devamla) - Bu süreçte, Adalet Akademisi günün şartlarına uygun, çağın gereklerini yakalamış, eğitim kalitesi objektif standartlara ve uluslararası belge ve raporlara uygun olarak hazırlanmış ve adaletin uygulayıcılarının çok daha donanımlı bir şekilde yetiştirilmesine fırsat verecektir ve nihayetinde Türk milleti adına karar vermeye yetkili hâkim ve savcılarımız donanımlı bir şekilde millete hizmet etmeye devam edeceklerdir.

Ben hem kanun teklifinin hazırlık aşamalarındaki katkılarından dolayı tüm milletvekili arkadaşlarıma, kıymetli bürokratlara hem de Genel Kurul aşamasında katkı sağlayacak her bir vekilimize ve partimize teşekkür ediyor, Adalet Akademimizin milletimize, ülkemize, demokrasimize ve hukuk sistemimize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Alparslan.

Şahıslar adına konuşmalar da bitti.

Arkadaşlar, 178 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerindeki görüşmelerinin devamı hususunda İç Tüzük'ün 72'nci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 178 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü hakkında yapılan görüşmelerde Genel Kurul yeteri kadar aydınlatılmamış olup İç Tüzük 72'nci madde uyarınca görüşmelerin devam etmesini bilgilerinize arz ederim.

 

 

 

Murat Emir

 

 

Ankara

 

 

CHP Grubu Başkan Vekili

 

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza...

 

III.- YOKLAMA

 

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MURAT EMİR (Ankara) - Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunmadan önce yoklama yapacağım.

Yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini tespit edeceğim: Sayın Murat Emir, Sayın Bülbül, Sayın Ünver, Sayın Aliye Timisi Ersever, Sayın Tahsin Ocaklı, Sayın Eylem Ertuğrul, Sayın Nail Çiler, Sayın Aykut Kaya, Sayın Nimet Özdemir, Sayın Seyit Torun, Sayın Bakırlıoğlu, Sayın Ayça Taşkent, Sayın Elvan Işık Gezmiş, Sayın Aliye Coşar, Sayın Elçi, Sayın Taşkın, Sayın Durmaz, Sayın Hasan Öztürk, Sayın Ednan Arslan, Sayın Vecdi Gündoğdu.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın vekiller, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:23.21

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.26

BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER

KÂTİP ÜYELER: Asu KAYA (Osmaniye), Havva Sibel SÖYLEMEZ (Mersin)

----- 0 -----

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47'nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

 

III.- YOKLAMA

 

BAŞKAN - İç Tüzük'ün 72'nci maddesine göre verilen görüşmelerin devam etmesine dair önergenin oylamasından önce, istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştır.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlıyorum.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, toplantı yeter sayısı yoktur.

Yapılan ikinci yoklamada da toplantı yeter sayısı bulunamadığından, alınan karar gereğince kanun teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 15 Ocak 2025 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 23.30


[1] 178 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.