TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
5’inci Birleşim
9 Ekim 2024 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Gaziantep Milletvekili Derya Bakbak’ın, Dünya Mimarlar Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Bitlis Milletvekili Semra Çağlar Gökalp’ın, Bitlis’in yerel sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Ordu Milletvekili Seyit Torun’un, Ordu’daki fındık üretimine ve kokarca böceği istilasına ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana Milletvekili Bilal Bilici’nin, Ceyhan Adana bölgesindeki fıstık üreticilerinin perişan durumda olduklarına ilişkin açıklaması
2.- Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan’ın, İsrail’in bir yıldır Filistin’de sürdürdüğü vahşete ilişkin açıklaması
3.- Konya Milletvekili Mustafa Hakan Özer’in, İsrail’in bir yıldır Filistin’de sürdürdüğü vahşete ilişkin açıklaması
4.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, 6 Şubat depremi sonrası Hatay’dan Suudi Arabistan’a giden depremzede çocukların eğitim sorununa ilişkin açıklaması
5.- Konya Milletvekili Meryem Göka’nın, İsrail’in bir yıldır Filistin’de sürdürdüğü vahşete ilişkin açıklaması
6.- Uşak Milletvekili Ali Karaoba’nın, her bir kadının, bireyin ve canlının yaşam hakkı için mücadele edeceklerine ilişkin açıklaması
7.- Zonguldak Milletvekili Eylem Ertuğ Ertuğrul’un, GSM operatörlerinin yaptığı fahiş zamlara ilişkin açıklaması
8.- Kars Milletvekili İnan Akgün Alp’ın, Türkiye’nin gerçek gündemine ilişkin açıklaması
9.- Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı’nın, iktidar sayesinde uyuşturucu cennetine dönen sokakların artık güvenli olmadığına ilişkin açıklaması
10.- Kocaeli Milletvekili Sami Çakır’ın, Kocaeli’nin Gebze ilçesine ilişkin açıklaması
11.- Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in, Kobani’yi bahane ederek HDP Merkez Yürütme Kurulunun çağrısı üzerine 6-7 Ekim 2014 tarihinde yaşananların gerçek nedenine ilişkin açıklaması
12.- İstanbul Milletvekili İskender Bayhan’ın, yirmi bir gündür grevde olan AS PLASTİK işçilerinin taleplerine ilişkin açıklaması
13.- Mersin Milletvekili Gülcan Kış’ın, ülkede yaşanan kadın cinayetlerine ve kadına yönelik şiddete ilişkin açıklaması
14.- Antalya Milletvekili Aliye Coşar’ın, Antalya’nın Konyaaltı ilçesinin Doyran ve Geyikbayırı Mahallelerine HES yapılması planlandığına ilişkin açıklaması
15.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, iş cinayetlerine ilişkin açıklaması
16.- Amasya Milletvekili Reşat Karagöz’ün, usta öğreticilerin yaşadıkları mağduriyete ilişkin açıklaması
17.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, yirmi iki yıllık AKP iktidarında eğitimde yaşanan sorunların kangrene dönüştüğüne ilişkin açıklaması
18.- Tekirdağ Milletvekili Nurten Yontar’ın, toplumsal yozlaşmanın nedenlerine ilişkin açıklaması
19.- İstanbul Milletvekili Celal Fırat’ın, Çorum’un Osmancık ilçesinde Alevi vatandaşların ziyaret ettiği Koyunbaba Dergâhı’nın önüne belediye yönetimi tarafından cami temeli atılmasına ilişkin açıklaması
20.- Giresun Milletvekili Elvan Işık Gezmiş’in, ülkede yaşanan kadın cinayetlerine ve kadına yönelik şiddete ilişkin açıklaması
21.- Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara’nın, ülkede yaşanan kadın cinayetlerine ve kadına yönelik şiddete ilişkin açıklaması
22.- Gaziantep Milletvekili Melih Meriç’in, enflasyondaki bir miktar düşüş karşısında “En kötüsü geride kaldı.” başlıklarının yeniden atılmaya başlandığına ilişkin açıklaması
23.- Bursa Milletvekili Ayhan Salman’ın, İsrail’in bir yıldır Filistin’de sürdürdüğü vahşete ilişkin açıklaması
24.- Samsun Milletvekili Murat Çan’ın, öğrencilerin yıllardır yaşadığı barınma sorununa ilişkin açıklaması
25.- Burdur Milletvekili İzzet Akbulut’un, TÜRKŞEKER’in PANKOBİRLİK aracılığıyla yaptığı taban gübresi ihalesine ilişkin açıklaması
26.- Kayseri Milletvekili Murat Cahid Cıngı’nın, Kayseri Büyükşehir Belediyesinin ev sahipliğinde Kayseri Recep Tayyip Erdoğan Millet Bahçesi’nde gerçekleştirilen festivale ilişkin açıklaması
27.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un Kahramanmaraş’ta belediye başkanlarıyla yaptığı toplantıya ilişkin açıklaması
28.- Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan’ın, kademeli emeklilik düzenlemesinin staj ve çıraklık mağdurlarını da kapsayacak şekilde yeniden ele alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
29.- Antalya Milletvekili Aykut Kaya’nın, Manavgat ilçesindeki çiftçilerin sulama suyuna erişimde yaşadıkları sıkıntıya ilişkin açıklaması
30.- Van Milletvekili Gülderen Varli’nin, kadın cinayetlerinin asıl sorumlularına ve Van’da kaybolan Rojin Kabaiş’e ilişkin açıklaması
31.- Çorum Milletvekili Mehmet Tahtasız’ın, iktidarın, Anadolu kaplanı Çorum’a üvey evlat muamelesi yapmaya devam ettiğine ilişkin açıklaması
32.- İstanbul Milletvekili Cemal Enginyurt’un, Türkiye’nin katillerin ve mafyaların cennetine döndüğüne ilişkin açıklaması
33.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in, Tekirdağ’ın Malkara ilçesinde 2 yaşında hayatını kaybeden Sıla bebeğin vefatını sadece aile içi şiddet veya ensest olarak görmeyerek bunun arkasındaki derin ve korkunç tablonun araştırılması gerektiğine, Türkiye’nin geçen yılki çocuk karnesine, taşımalı eğitimin yapılmadığına, bu ülkenin kadınlarının göz göre göre katledildiğine, Türkiye’nin çok ciddi bir şiddet sarmalıyla karşı karşıya olduğuna, bu şiddet sarmalını tırmandıran risk faktörlerine, uyuşturucu kullanımındaki artışa ve Suriyelilere usulsüzce verilen vatandaşlıkların iptaliyle ilgili Danıştaya yaptıkları müracaata ilişkin açıklaması
34.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, Türkiye’nin üçüncü ülkeler üzerinden İsrail’e ihracat yaptığına dair kamuoyunda ciddi endişelerin olduğuna, ülkede son günlerde artan asayiş problemine, iktidarın tasarruf tedbirlerine, akademik yılın açılış gününe ve akademisyenlerin sorunlarına, emeklilerin ve memurların yaklaşan ocak ayı itibarıyla ciddi bir maaş artış taleplerinin olduğuna ilişkin açıklaması
35.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, son yıllarda küresel anlamda artan, en büyük tehditlerden biri olan siber saldırılara ve 9 Ekim Dünya Posta Günü’ne ilişkin açıklaması
36.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Amerika’nın ve uluslararası güçlerin 9 Ekim 1998’de Öcalan’ı Türkiye’ye iade etmelerindeki gerçek nedene ve bunun sonuçlarına, Kürt-Türk ilişkisini demokratik haklar zemininde yeniden inşa etmenin zamanının geldiğine ve Meclisin bu konuda sorumluluk alması gerektiğine, kadına yönelik şiddete ve Meclisin kadın şiddetine sessiz kalmasını kabul etmediklerine ilişkin açıklaması
37.- İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’ın, Türkiye’nin gerçek gündemine, son zamanlarda yaşanan çocuk cinayetlerine, yapılan gıda denetimlerinde ürününde domuz eti bulunan firmanın yürütmeyi durdurma kararı aldığı gerekçesiyle isminin açıklanmamasına, TÜİK’in enflasyon rakamına; iktidarın, liyakat sahibi olmayan, yalnızca sadakatiyle öne çıkan insanları Türkiye’nin en önemli görevlerine getirdiğine ve bunun örneklerine ilişkin açıklaması
38.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, İsrail’in Filistin’deki işgal ve soykırımının üzerinden bir yıl geçtiğine ve Türkiye’nin bu vahşetin son bulması konusunda üzerine düşen vazifeyi yerine getirdiğine, ülkenin ulusal güvenliği için iç cephenin daha güçlü olmasının önemine, “makbul” ve “makbul olmayan” vatandaş ayrımını asla kabul etmediklerine, Adana’da gerçekleştirilen TEKNOFEST etkinliğine, savunma sanayisinde çok önemli adımlar atıldığına, dün tüm partilerin uzlaşısıyla çocukların korunmasına yönelik çok önemli bir araştırma komisyonunun kurulduğuna ve kadının yanında, şiddetin karşısında olmaya devam edeceklerine ilişkin açıklaması
39.- Mersin Milletvekili Burhanettin Kocamaz’ın, Mersin ve Çukurova başta olmak üzere ülkenin dört bir köşesinde çiftçilerin kan ağladığına ilişkin açıklaması
40.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, Eskişehir’e iç hat seferlerinin derhâl başlaması gerektiğine ilişkin açıklaması
41.- Yalova Milletvekili Tahsin Becan’ın, Millî Eğitim Bakanlığı kadrolu temizlik görevlisi vermediği için okulların pis ve bakımsız olduğuna ilişkin açıklaması
42.- Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun, Nilüfer Belediyesinin yıkım kararı aldığı kaçak beton santraline ilişkin açıklaması
43.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, enflasyonun her kesimi ezdiğine ilişkin açıklaması
44.- Hatay Milletvekili Servet Mullaoğlu’nun, TOKİ’nin, depremzedelere evlerini teslim ederken boş senetlere imza attırdığına ilişkin açıklaması
45.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun Saadet Partisi grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
46.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Kahramanmaraş Milletvekili Tuba Köksal’ın DEM PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
47.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
48.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
49.- Gaziantep Milletvekili Hasan Öztürkmen’in, Gaziantep’in son dönemde yaşanan intihar olaylarıyla sarsıldığına ilişkin açıklaması
50.- Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez’in, AKP iktidarının tasarrufa özel gereksinimli bireylerden başladığına ilişkin açıklaması
51.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, sokakların güvenliği ve huzuru için bireysel silahlanma ve uyuşturucu konusunda ilgili bakanlıkları daha sıkı denetim yapmaya, cezaları daha caydırıcı olacak şekilde düzenlemeye davet ettiğine ilişkin açıklaması
52.-Ankara Milletvekili Aliye Timisi Ersever’in, öldürülen bütün kadınların vebalinin Hükûmette olduğuna ilişkin açıklaması
53.-Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in, Mersin’in Mut ilçesinin zeytin ve zeytinyağı üretimi kapasitesine ilişkin açıklaması
54.-İzmir Milletvekili Seda Kâya Ösen’in, İzmir’in Çernobil’i olarak bilinen Gaziemir Emrez Mahallesi’ndeki nükleer atıklara ilişkin açıklaması
55.- Kahramanmaraş Milletvekili İrfan Karatutlu’nun, Sağlık Bakanlığında bir grup bürokratın, hekimlerin kazanılmış haklarını azaltmaya yönelik yönetmelik çıkarma peşinde olduklarına ilişkin açıklaması
56.- Bolu Milletvekili Türker Ateş’in, Karayolları Genel Müdürlüğü 2024-2028 Stratejik Planı’nda belirtilen teknik personel eksikliğine ilişkin açıklaması
57.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Büyükakın’ın Artvinliler Vakfına piyasa değeri 47 milyon lira olan arsayı 7 milyon liraya sattığına ilişkin açıklaması
58.- Mersin Milletvekili Faruk Dinç’in, dijital terörün çocuklara etkisine ilişkin açıklaması
59.-Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal’ın, AK PARTİ’nin domuz etini kasaplık etler sınıfına aldığına ilişkin açıklaması
60.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Ağrı Milletvekili Sırrı Sakik’in 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesi üzerinde verilen önerge hakkında yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
61.- Elâzığ Milletvekili Ejder Açıkkapı’nın, Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde şehit olan Sefer Alan’a ilişkin açıklaması
62.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde şehit olan Sefer Alan’a ilişkin açıklaması
63.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in, Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde şehit olan Sefer Alan’a ilişkin açıklaması
64.- İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’ın, Pençe-Kilit Operasyonu’nda şehit olan Sefer Alan ile Türk Hava Yollarının İstanbul-Seattle seferini yaparken vefat eden Kaptan Pilot İlçehin Pehlivan’a ilişkin açıklaması
65.- Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde şehit olan Sefer Alan’a ilişkin açıklaması
66.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde şehit olan Sefer Alan’a ilişkin açıklaması
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Saadet Partisi Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya tarafından, emekli maaş bağlama ve güncelleme usullerinde yaşanan eşitsizliklerin ortadan kaldırılması, sosyal güvenlik sisteminin adil ve öngörülebilir bir yapıya kavuşturulması amacıyla 9/10/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Ekim 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- İYİ Parti Grubunun, Trabzon Milletvekili Yavuz Aydın ve 19 milletvekili tarafından, kahverengi kokarca böceğinin başta Karadeniz Bölgesi olmak üzere tarımsal üretime verdiği zararı ortadan kaldırmak ve çiftçilerin mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla 8/10/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Ekim 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- DEM PARTİ Grubunun, Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş ve arkadaşları tarafından, kadınlara yönelik artan şiddetin önlenmesi amacıyla 9/10/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Ekim 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
4.- CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Sevda Erdan Kılıç ve arkadaşları tarafından, ülkede suç oranlarındaki artış üzerinde medyadaki suç temsilinin etkisinin araştırılması amacıyla 30/9/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Ekim 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun, Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143)
2.- Denizli Milletvekili Şahin Tin ve Aydın Milletvekili Ömer Özmen ile 72 Milletvekilinin Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2293) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 161)
VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Balıkesir Milletvekili Burak Dalgın'ın, TÜİK'in enflasyon oranını hesapladığı madde fiyatlarına ilişkin sorusu ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in cevabı (7/14221)
2.- Kırklareli Milletvekili Fahri Özkan'ın, son beş yılda kamu bankalarının verdiği ilan ve reklamların maliyetine ilişkin sorusu ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in cevabı (7/14222)
3.- Kırklareli Milletvekili Fahri Özkan'ın, Bakanlık binasındaki lavaboların yüksek meblağ ile yenileneceği iddiasına ilişkin sorusu ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in cevabı (7/14223)
4.- Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ'ın, bazı şirketlere tanınan vergi muafiyetlerine ilişkin sorusu ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in cevabı (7/14228)
5.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal'ın, yargı harçlarına ilişkin sorusu ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in cevabı (7/14230)
6.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi'nin, Ankara'nın Ulus semtinde bulunan Çocuk Esirgeme Kurumu binasının kiralanmasına ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş'ın cevabı (7/14342)
7.- Antalya Milletvekili Aykut Kaya'nın, TÜİK'in enflasyon hesaplamalarında kullandığı mal ve hizmet fiyatlarına ilişkin sorusu ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in cevabı (7/14383)
8.- Elazığ Milletvekili Semih Işıkver'in, Cazibe Merkezleri Programı'nın akıbetine ilişkin sorusu ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in cevabı (7/14391)
9.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin, 2003-2023 yılları arasında kamu kurumlarında çalışan engelli sayısına ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş'ın cevabı (7/14482)
10.- Antalya Milletvekili Serap Yazıcı Özbudun'un, Türkiye Tek Yürek kampanyasında toplanan bağışların akıbetine ilişkin sorusu ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in cevabı (7/14527)
11.- Mersin Milletvekili Talat Dinçer'in, engelli memur atamalarına ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş'ın cevabı (7/14604)
12.- Antalya Milletvekili Aykut Kaya'nın, ülke genelinde ve Antalya'da toplanan konaklama vergilerine ilişkin sorusu ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in cevabı (7/14652)
13.- Antalya Milletvekili Cavit Arı'nın, vergi tarife dilimlerinin değiştirilmesi ve oranlarının düşürülmesi talebine ilişkin sorusu ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in cevabı (7/14654)
14.- Bolu Milletvekili Türker Ateş'in, ülkemizde faaliyet gösteren büyük kurumlar vergisi mükellefi şirketlere ilişkin sorusu ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in cevabı (7/14656)
15.- Batman Milletvekili Zeynep Oduncu Kutevi'nin, Batman Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından yapılan yardımların kesildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş'ın cevabı (7/14846)
16.- Ankara Milletvekili Kürşad Zorlu'nun, kamuda engelli personel istihdamına ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş'ın cevabı (7/14978)
17.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, 2024 yılında gerçekleştirilen vergi denetimlerinin sonuçlarına ilişkin sorusu ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in cevabı (7/15134)
18.- Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca Demir'in, mülteci kadınların şiddetten korunmasına yönelik yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş'ın cevabı (7/15251)
9 Ekim 2024 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Gülizar BİÇER KARACA
KÂTİP ÜYELER: Sibel SUİÇMEZ (Trabzon), Mahmut Atilla KAYA (İzmir)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Dünya Mimarlar Günü münasebetiyle söz isteyen Gaziantep Milletvekili Derya Bakbak’a aittir.
Buyurun Sayın Bakbak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Gaziantep Milletvekili Derya Bakbak’ın, Dünya Mimarlar Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
DERYA BAKBAK (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Mimarlar Günü dolayısıyla gündem dışı söz almış bulunmaktayım. İşlev, biçim ve estetiği birleştirerek hünerli elleriyle yaşam alanlarımıza dokunan, tasarımlarıyla şehirlerimizi ve dünyamızı şekillendiren tüm mimar meslektaşlarımın Mimarlar Günü’nü kutluyorum.
Mimarlar, yaşam alanlarımıza hayat katarlar ve bu yıl da Mimarlar Günü’nü “kentsel tasarıma gençlerin katılımı” temasıyla kutluyoruz. Bu kapsamda, sanatıyla yalnız bu topraklarda değil bütün dünyada hayranlık uyandıran, mimarlık tarihinin dehası Mimar Sinan’ın izinden yürüyerek gençlerimizle Türkiye Yüzyılı şehirlerini inşa ediyoruz. AK PARTİ olarak şehirleri insanın kullanımına, ruhuna, gönlüne hitap eden mekânlardan oluşan bir bütün olarak görüyoruz. Gaziantep'ten Mardin’e, Edirne'den Mersin’e 81 ilin her biri medeniyetimizin izlerini taşıyor. İşte, bu dokuyu koruyarak, şehir kimliğini yansıtan binalarla geleceğe Türkiye Yüzyılı şehirlerini miras bırakmak en büyük arzumuz.
Türkiye'nin tüm şehirlerini özgün mimarisiyle, çevreye duyarlı, sıfır atık uyumlu, enerjisini doğadan alabilen, akıllı, dijital, yürünebilir ve dirençli şehirlere dönüştürme gayretindeyiz. Bu gayrete, Türkiye'nin lokomotifi olan Gaziantep Bizim Şehir Projesi’yle öncülük etmekte. Bizim Şehir Projesi, Gaziantep Şahinbey ilçemizde uygulanıyor. İlkelerimiz net; yeşil enerjinin ısınma ile aydınlatmada kullanılması, atıkların geri kazanılması ve bitki örtüsünün değerlendirilmesi.
Bu kapsamda, sanatıyla yalnızca bu topraklarda değil bütün dünyada hayranlık uyandıran Mimar Sinan’ın izinden yürüyoruz. Bu ilkelerle mimari açıdan estetik, konforlu, kullanışlı, günümüz ihtiyaçlarına uygun, sürdürülebilir ve insan ölçeğinde geleneksel bir dokuyu benimsiyoruz.
(Uğultular)
HÜSEYİN ALTINSOY (Aksaray) – Başkanım, çok uğultu var.
DERYA BAKBAK (Devamla) – Başkanım, çok gürültülü…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, salonda çok uğultu var, lütfen hatibi dinleyelim, biraz daha sessizlik rica ediyorum.
Buyurun, devam edin lütfen.
DERYA BAKBAK (Devamla) – Kentleşmeyle zaman içerisinde mahalle kültürünün azaldığını görüyoruz. Yerinde dönüşüm projemizde şehir kimliğine uygun olarak kent aidiyetini ve yerel bağları güçlendiriyor, komşuluğu geliştiren tasarımlarıyla insanımızın paylaşım içerisinde olmasına olanak tanıyan bir mahalle anlayışını ortaya koyuyoruz.
Değerli milletvekilleri, 2023’te asrın felaketini yaşadık. Bu felaketin ardından depremden etkilenen şehirlerimizi yeniden inşa ettik. Bugüne kadar 101.254 konutumuzun teslimini yaptık, bu yıl sonuna kadar da 200 bin konutu ve iş yerini teslim ederek vatandaşımızı huzurla oturacakları güvenli konutlara kavuşturacağız. Deprem bölgelerimizi eskisinden daha güzel inşa ederken, diğer şehirlerimizi de altyapısıyla, çevresiyle, dokusuyla dirençli ve kimlikli şehirler hâline getirmek için çalışıyoruz.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde “çevre dostu şehirler” bilincinin artırılması için büyük bir emek ve çaba sarf ediyoruz. Cumhuriyet tarihinin en büyük yeşil adımı olan millet bahçelerimiz ve 59,9 milyon atıkla ekonomiye 185 milyar lira kazandırdığımız Sıfır Atık Projemiz bu çabamızın göstergesi ve yaşanabilir şehirlerin önemli bir parçasıdır. Bugün, 31 milyon 223 bin 449 metrekare alanı kapsayan 268 millet bahçesini tamamlayarak halkımızın hizmetine sunduk ve bunu 518'e çıkarmak için durmak yok, yola devam diyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakbak.
DERYA BAKBAK (Devamla) - Şimdi, çevre dostu akıllı şehirler projemizde önümüzdeki altı yılı kapsayan ikinci planlama dönemindeyiz. Küresel, ulusal ve yerel sorunlara çözüm üretirken değer yaratacağımız akıllı şehir faaliyetimize yön vermek üzere 2024-2030 Ulusal Akıllı Şehirler Stratejisi ve Eylem Planı’nı hayata geçiriyoruz. Bu planla şehirlerimizdeki hizmetlerin dijital ve yeşil dönüşümünde sürdürülebilir kalkınmaya dair ulusal hedeflerimizi yakalayacak, şehirlerimizi küresel rekabette güçlü birer aktör hâline getireceğiz ve elbette Cumhurbaşkanımızın vizyonu, aziz milletimizin desteği ve gençlerimizin enerjisiyle, yaşlılarımızın duasıyla, hizmet ve eser üretmedeki azim ve kararlılığımızla akıllı şehirlerimizi mimar meslektaşlarımla inşa edeceğimize yürekten inanıyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz talebi, Bitlis’in yerel sorunları hakkında söz talebinde bulunan Bitlis Milletvekili Semra Çağlar Gökalp’a aittir.
Buyurun Sayın Gökalp. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Bitlis Milletvekili Semra Çağlar Gökalp’ın, Bitlis’in yerel sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
SEMRA ÇAĞLAR GÖKALP (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bitlis'in sorunlarıyla ilgili söz aldım ancak bu gündeme geçmeden önce, bugün, Sayın Abdullah Öcalan’a yönelik geliştirilen uluslararası komplonun yıl dönümü. Orta Doğu ve Türkiye için kritik bir dönüm noktası olan 9 Ekim komplosunun sonuçlarından sadece Kürt halkı değil, bütün Orta Doğu etkilenmiştir. Uluslararası güçler ve Türkiye'deki derin yapıların bu komployla hayata geçirmek istediği halklar arası savaş, Sayın Öcalan’ın geliştirdiği barış umuduna takılmış ve boşa düşürülmüştür. On altı yıl önceki komplocu egemenlerin hırslarıyla bugünkü devletlerin ve iktidarların hırsları aynıdır ve maalesef Orta Doğu coğrafyasını savaş alanına çevirmektedir. Bugün bir yandan tecrit politikalarıyla komployu devam ettirmeye çalışmak, diğer yandan Orta Doğu için barış istemek ancak ikiyüzlü bir politikanın ürünü olabilir. 9 Ekim komplosunda ve Orta Doğu'da bugün yaşanan katliamlarda, başta sorumluluğu bulunan devletler olmak üzere tüm dünya devletlerinin, ulusal ve uluslararası kurumların, halkların ve kişilerin Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması, özgürlüğünün sağlanması, Kürt sorununa çözüm geliştirilmesi ve Orta Doğu'da barış ve müzakerenin sağlanması için elinden gelen gayreti bir an önce göstermesi gerekmektedir. Biz de DEM PARTİ olarak 13 Ekimde “Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa çözüm” şiarıyla Amed’de barışı hep birlikte haykıracağız.
Sayın milletvekilleri, seçim bölgem Bitlis’e dair geçen dönemin başında da dile getirdiğimiz sorunların çoğu bir yıl geçmesine rağmen hâlen çözülmüş değil. Biz gerek buradan gerekse bakanlıklar ve yerel yöneticilere ulaşarak defalarca gündeme getirdik. Başta Hizan ve Ahlat’ın köyleri olmak üzere Bitlis merkeze ve ilçelerine bağlı bütün köylerin yolları içler acısı bir hâlde. Yapılmayan her köy yolu sebebiyle, yaklaşan kış şartlarında hastaneye ulaştırılamadığı için kaybettiğimiz her canın vebali bu iktidarın boynuna olacaktır; bu kadar ağır ve net ifade ediyorum. Köylerin yol, su, altyapı problemleri hâlâ devam ediyor. Kışı sert geçen Bitlis’te bu sorunlar mağduriyetleri daha da artırıyor. Zaten ekonomik krizden dolayı zararda olan çiftçilerin ulaşım sorunlarıyla zararları daha da büyüyor. Tek geçim kaynakları tarım ve hayvancılık olan köylüler bu şekilde göçe zorlanıyor. Şimdi de tasarruf tedbirleri kapsamında -bunlar bir şekilde bahane gösterilerek- çözüm yine erteleniyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz haftalarda Ahlat’taydı, açılışlar yaptı, yatırımlardan bahsetti, milyonlarca liraya mal olan ve bir o kadarına da olmaya devam eden sarayda Kabinesini topladı ancak üç beş kilometre ötede olan köylerin yolu ne gidiş için ne de geliş için hâlâ yok. Bu köylerin eksikliklerini de ilgili bakan beye sorduk, hatırlattık “İmkânlar dâhilinde yapılıyor.” diye cevap aldık. Bunlar nasıl imkânlar ki mesele köylülerin temel ihtiyaçları olunca uçup gidiyor.
Artık hepimiz işin aslını çok iyi biliyoruz. Bitlis’te köylere oyunun rengine göre hizmet politikasının dizayn edildiğini biliyoruz ancak bu yöntemlerle halkı dize getiremeyeceğinizi de artık siz bilin. Bitlis’te bu sorunları aktarmak, çözüm geliştirmek isteyen il genel meclisi üyelerimiz, belediye meclisi üyelerimiz atanmış idareciler tarafından muhatap alınmamaktadırlar, atanmışlar partizanlık yapmaktadır. Hizan’dan Adilcevaz’a geçen Kaymakam Nurhalil Özçelik “Ben DEM PARTİ’lilerin elini sıkmam.” demiş, bu asla kabul edilebilir bir şey değildir. Kamu kaynakları ve makamları hiç kimsenin tekelinde değildir, halkın öz malıdır. Mülki idare amirleri ideolojik saiklerle değil, halka hizmet bilinciyle hareket edecektir.
Diğer konu da Bitlis'te son zamanlarda yaygınlaşan GES’lerdir. “Temiz enerji” diye yola çıkılıp Arin ve Batmış Göllerinin havzalarında olduğu gibi doğal alanlar tahrip ediliyor, Çanakyayla köyünde olduğu gibi halka ait meralar gasbediliyor; itirazlar olunca da sermayedarlar “Hastane yaparız, okul yaparız.” diyerek halkı kandırmaya çalışıyor. İşin aslı, ne sermayenin derdi temiz enerji ne de iktidarın derdi yatırım ve hizmet; tek geçerli amaç yandaş sermayeyi güçlendirmek, kürdistandaki köyleri, bu sefer, geçim kaynaklarını yok ederek boşaltmaktır.
Temiz enerjide samimiyseniz köylere ait meralara, tarım arazilerine, korunması gereken alanlara değil, gerektiği gibi atıl alanlara yapacaksınız. Ekolojik denge kâra kurban ediliyor, korunması gereken doğa sermayeye peşkeş çekiliyor.
Bitlis sınırları içerisinde bulunan dünyanın 2’nci büyük krater gölü olan Nemrut Krater Gölü bakımsızlıktan ve çöpten geçilmiyor. Çevre kirliliği ve göldeki kirlilik sebebiyle endemik türler de dâhil canlı yaşamı tehdit altında. Bir an önce önlem alınması gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gökalp.
SEMRA ÇAĞLAR GÖKALP (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bitlis’in Beş Minare Mahallesi’nde bulunan Ahmet Eren Bulvarı üzerindeki yolda sık sık kazalar yaşanmaktadır. İki yıl önce yaşanan kazada bir çocuk ne yazık ki hayatını kaybetti. Yöre halkı arasında artık “ölüm yolu” olarak adlandırılan bu yolda gereken önlemlerin alınması için Bitlisli yurttaşların yapmak istedikleri basın açıklaması bile polisin sert müdahalesiyle karşılaştı. Biz bu sorunu ilgili bakana sorduk ancak bize “Çalışmalar devam ediyor.” gibi yetersiz bir cevapla geri dönüldü. Ancak maalesef bu arada insanlar da ölüm riskiyle karşı karşıya.
İktidarı, Bitlis'in bu kronikleşmiş olan sorunlarını çözmeye ve buradan Ahlat’taki külliyede toplanan devlet erkânını, ilgili bakanlıkları ve mülki idare amirlerini, sorun alanlarını bizzat yerinde görmeleri ve deneyimlemeleri için, Bitlis'in köylerini dolaşmaya ve bir çaylarını içmeye davet ediyoruz.
Genel Kurulu selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Gündem dışı üçüncü söz talebi, Ordu fındık üretimi ve kokarca böceği istilası hakkında söz talep eden Ordu Milletvekili Seyit Torun’a aittir.
Buyurun Sayın Torun. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Ordu Milletvekili Seyit Torun’un, Ordu’daki fındık üretimine ve kokarca böceği istilasına ilişkin gündem dışı konuşması
SEYİT TORUN (Ordu) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu kürsüden fındıkla ilgili birçok kez konuştuk, bölgemizde ne kadar önemli olduğunu, ne kadar ihracat geliri olduğunu, bölge ekonomisine ne kadar katkıda bulunduğunu ifade ettik. Fındığı manipüle eden iki ayaklı fındık kurtları vardı, şimdi de başımıza kahverengi kokarca çıktı. (CHP sıralarından alkışlar) Hani iki ayaklı kurtlardan kurtulduk, şimdi bu zararlıyla mücadele etmeye çalışıyoruz. Gerçekten işimiz zor. Defalarca anlattık, iki yıldır mücadele veriyoruz, her alanda dile getiriyoruz sorunu ama Tarım Bakanlığından tık yok. Geldiğimiz nokta bir felaket. Bakın, 2-2,5 milyar dolar gelir elde ettiğimiz bir tarım ürünü ve yaklaşık 500 bin ailenin geçim kaynağı, şu anda gelecek yıl böyle bir geliri olacak mı, olmayacak mı belli değil. Hani “Fındık ithal edilir mi?” diye sorulsaydı “Ya, çok abartıyor.” derdik ama belki gelecek yıl Türkiye ilk defa bir fındık ithalatıyla karşı karşıya kalabilir çünkü bu kokarca, kahverengi kokarca o kadar çok etkiledi ki bölgeyi önce sıfır kotlarından başladı, şu anda 1.000 rakımlarına kadar çıktı. Etkilemediği bir yer yok, girmediği bir yer yok. Önce Perşembe ve Fatsa ilçemizdeydi, şimdi ilçelerimizin tamamını sardı. Sadece Ordu mu? Hayır; komşu illerimiz Giresun, Samsun ve Trabzon’a doğru da devam ediyor. Sadece bu bölgede mi? Hayır; artık Batman’da da görülmeye başlandı, Urfa'da da görülmeye başlandı, İzmit'te de İstanbul'da da. Artık sadece fındık tarımını değil, fındık üreticisini değil, Türkiye'deki bütün tarım ürünlerini tehdit etmeye başladı. Yani Tarım Bakanlığı bu işi hafife aldı. Dedik ki: “Ya, buna eğilin. Bunu çiftçinin, üreticinin sırtına bırakmayın. Bakanlık olarak buna topyekûn bir ilaçlama yapın, mücadele edin.” ama yok efendim “Samuray arısı.” dediler, sanki kokarcayla kılıçkalkan oynayacak. Ardından dediler ki: “Tuzak kurduk.” Yani o da bir çözüm değil. Bakanlık artık bu işte çok geç kalmıştır ama geç kalmış olmasına rağmen bir an önce topyekûn bir mücadeleye girip bu kokarca belasından bizi kurtarması lazım. Bakın, bunu sadece fındık üreticileri için söylemiyorum, Türkiye'deki bütün tarım ürünleri için söylüyorum. Eskiden hani “güz dönemi” derlerdi, üreticilerimiz işte domatesiydi, fasulyesiydi kışlık tedarikini yapardı, bizim bölgemizde bu sene inanın turşu kurmaya fasulye bile bulamıyorlar artık; ne domates, ne diğer ürünler, hiçbir ürün kalmadı. O yüzden Tarım Bakanlığına tekrar sesleniyorum: Bu konuyu ciddiye alın. İki yıldır buradan söylüyoruz, her platformda ifade ediyoruz, bu artık üreticinin çözebileceği bir sorun değil. Sizin, Bakanlık olarak bütçe ayırıp bununla topyekûn bir mücadele yapmanız lazım. Hadi bizi yok saydınız, Karadeniz üreticisini yok saydınız; ya, Türk tarımını da mı düşünmüyorsunuz, diğer tarım ürünlerini dahi de mi düşünmüyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Ya, bunun için bari elinizi taşın altına koyun ve bu mücadeleyi gerçekleştirin.
Bakın, bir örnek daha vermek istiyorum size: Bugün, yapmadığınız bu mücadeleden dolayı şu anda Karadeniz üreticisi fındığını -hani 130 lira falan açıkladınız ya- 60 liradan, 80 liradan sattı. 40, 30, hatta 25 randımanlara düştü fındık. Ya, bu öyle bir zararlı ki ürünü bir anda yok edebiliyor ve şu anda ciddi bir mağduriyet var. TMO bu fındıkları alsın dedik, aldırmadınız. Tarım Bakanlığı aradaki farkı, üreticinin bu zararını karşılasın, hiç değilse üretici bu kokarcanın etkilediği fındıktan zarar etmesin dedik; onu da sağlamadınız. Üreticiyi tamamen kendi hâline bıraktınız, perişan ettiniz. Tarımı zaten bitirdiniz, üreticiyi zaten bitirdiniz, şimdi de herhâlde son çiviyi çakmak üzeresiniz ve artık Türkiye'de tarımı konuşmayacak duruma geleceğiz.
Evet, değerli milletvekilleri, bugün burada, bu kürsüde bunu dile getiriyorum, daha sonra önerge var, orada da arkadaşımız konuşacak. Lütfen bu konuya Bakanlık olarak eğilin, lütfen bu konuya dikkat çekin, valilikler bünyesinde sorun için şu anda kışlaklar özellikle ilaçlanmaya çalışılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Torun.
SEYİT TORUN (Devamla) - Bunu bir an önce gerçekleştirin. Karadeniz Bölgesi göç veren bir yer, şu anda köylerde birçok ev kapalı, birçok hanede şimdi oturan yok, bunlarla ilgili de mutlaka bir an önce karar alın ve buraları da ilaçlayın, bu beladan da hem Ordu’yu hem Karadeniz’i hem de Türkiye'yi kurtarın.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Bir konuya daha dikkat çekmek istiyorum: 13 Ekimde saat 12.00’de Perşembe Yaylası’nda altın madeniyle ilgili eylemimiz var. Zaten Ordu’nun tamamını altın madeni işletmesine açtınız, bu bölgeyi bari mahvetmeyin; mendereslerin olduğu, Türk turizmine çok önemli katkıda bulunan bu alanı mahvetmeyin. Ayın 13’ünde 12.00’de Perşembe Yaylası’na bütün hemşehrilerimizi bekliyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren ilk 30 milletvekiline yerlerinden birer dakikayla söz vereceğim.
İlk söz, Adana Milletvekili Bilal Bilici’ye aittir.
Buyurun Sayın Bilici.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana Milletvekili Bilal Bilici’nin, Ceyhan Adana bölgesindeki fıstık üreticilerinin perişan durumda olduklarına ilişkin açıklaması
BİLAL BİLİCİ (Adana) – Teşekkürler Başkan.
Geçen hafta bölgem olan Ceyhan Adana bölgesini ziyaret ettim ve fıstık üreticilerimizle bir araya geldim; kendilerinin sıkıntılarını, dertlerini dinledik. Kendileri tamamen perişan durumda, geçen yıl yani 2023 yılında 45-50 TL olan fıstık kış aylarında 75-80 TL'yi bulmuştu, bu yıl ise 25-30 TL'ye maalesef satılmakta; bununla beraber maliyetler de geçen yıl 14 TL’yken bu sene 18 TL'ye kadar dayanmıştır. Bunu Genel Başkanımız da dile getirdi bölge ziyaretinde ve bununla beraber aksiyon alarak Adana Büyükşehir Belediye Başkanımız Zeydan Karalar duruma el attı ve fıstık işleme tesisinin müjdesini verdi. Şu bilinmelidir ki biz her zaman...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan...
Buyurun Sayın Özcan.
2.- Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan’ın, İsrail’in bir yıldır Filistin’de sürdürdüğü vahşete ilişkin açıklaması
MESTAN ÖZCAN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; katil İsrail’in tam bir yıl önce Filistin’de başlatıp son günlerde Lübnan’da da devam ettiği vahşet karşısında maalesef dünya kör, sağır ve dilsiz. Gazze’de aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu on binlerce Filistinli sivil katledilirken çok daha fazlası yaralandı. Gazze’de altyapı ve bütün yerleşim alanları yaşanmaz hâle getirildi. Dünyanın sessizliğinden cesaret bulan İsrail saldırılarını Lübnan’a da taşıdı. Sürdürdüğü vahşet karşısında dünya ülkelerinin ve diğer İslam ülkelerinin sessizliği, ikiyüzlü politikaları ve özellikle Müslüman ülkelerin bölünmüşlüğü siyonist katliamcıları daha da cüretkâr yapıyor.
Evet, vahşetin 1’inci yılında insani değerlerimizin tamamı bombalanmış durumda. İsrail’den Gazze’ye 75 bin ton bomba atıldı; bu, İkinci Dünya Savaşı’nda Hiroşima’ya atılan bomba miktarının yaklaşık 6 katına denk geliyor. Bütün dünya üç maymunu oynasa da İsrail’in sonu yakındır. Bizler asla korkmayacağız, susmayacağız diyor, Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Konya Milletvekili Mustafa Hakan Özer...
Buyurun Sayın Özer.
3.- Konya Milletvekili Mustafa Hakan Özer’in, İsrail’in bir yıldır Filistin’de sürdürdüğü vahşete ilişkin açıklaması
MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Savaş hukukunu ayaklar altına alan; on binlerce kadını, çocuğu, masum insanı, gazeteciyi, yardım gönüllüsünü öldüren; hastaneleri, sığınakları, okulları bombalayan işgalci İsrail, vadedilmiş toprak hayalleriyle yeni cepheler açmanın, tüm bölgeyi kana, gözyaşına, kaosa sürüklemenin hesabını yapıyor. Bir yıldır dünyaya meydan okurcasına önce Gazze, şimdi de Lübnan’da soykırım devam ediyor. Uluslararası toplumu bu soykırımın mimarlarına karşı daha fazla ses çıkarmaya davet ediyoruz. Türkiye olarak bedeli her ne olursa olsun İsrail Hükûmetinin karşısında durmaya, dünyayı da bu onurlu duruşa çağırmaya devam edeceğiz. Terör devleti İsrail, bu vahşetin, barbarlığın, soykırımın bedelini muhakkak ödeyecektir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur…
Buyurun Sayın Güzelmansur.
4.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, 6 Şubat depremi sonrası Hatay’dan Suudi Arabistan’a giden depremzede çocukların eğitim sorununa ilişkin açıklaması
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
6 Şubat depremlerinden sonra evi yıkılan pek çok çocuğumuz Suudi Arabistan'da çalışan babasının yanına gitti. Turist vizesi verilen bu çocukların geçen yıl Arabistan'daki okullara kayıtları yapıldı ancak bu yıl okullara alınmıyorlar, ikame zorunluluğu şartı getirildi. Bu çocuklar, Hatay’a dönemez çünkü evleri yok, ikamet çıkaramaz çünkü maliyeti yaklaşık 50 bin lira; anneleri, kardeşleriyle bir aileye maliyeti 200 bin lirayı aşıyor. Depremzede insan bu parayı nasıl ödesin? Suudi Arabistan'daki depremzede çocuklarımız eğitimsiz mi kalsın? Bakanlarımız devreye girmiş, ellerinden geleni yapmış ama sonuç alamamışlar. Cumhurbaşkanlığı düzeyinde soruna el konulsun, Suudi Arabistan yetkilileriyle görüşülsün ve çözülsün istiyoruz. Depremzede çocuklarımız eğitimsiz kalmasın.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Konya Milletvekili Meryem Göka…
Buyurun Sayın Göka.
5.- Konya Milletvekili Meryem Göka’nın, İsrail’in bir yıldır Filistin’de sürdürdüğü vahşete ilişkin açıklaması
MERYEM GÖKA (Konya) – Teşekkür ediyorum.
Gazze'de insanlığın utanç sayfası yazılıyor. İşgalci İsrail tam bir yıldır temel insan haklarını hiçe sayarak, tüm dünyanın gözü önünde masumları, çocukları, kadınları katlederek apaçık bir soykırımla Filistin topraklarını adım adım işgal etmeye devam ediyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2417 sayılı Kararı’nda açlığın bir savaş aracı olarak kullanılmasının yasaklanmasına rağmen Gazze'de İsrail'in yaptıkları tam olarak da bu yasağın ihlalidir. Aşırılıkçı radikal İsrail Hükûmeti Gazze'de işlediği bu insanlık suçunu dünya kamuoyunda dezenformasyon yoluyla meşrulaştırmaya çalışıyor. Ancak biz Gazze'de yaşanan soykırımı örtmeyi amaçlayan propagandaya karşı hiçbir zaman sessiz kalmayacağız. İnsanlığımızın sınandığı bu zor zamanlarda hakkı ve hakikati, geçtiğimiz hafta Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde olduğu gibi, uluslararası tüm platformlarda dile getirmeye…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Uşak Milletvekili Ali Karaoba…
Buyurun Sayın Karaoba.
6.- Uşak Milletvekili Ali Karaoba’nın, her bir kadının, bireyin ve canlının yaşam hakkı için mücadele edeceklerine ilişkin açıklaması
ALİ KARAOBA (Uşak) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Bu ülkenin vicdan sahibi insanlarına sesleniyorum: Her gün acımasızca anneler, kız kardeşler, arkadaşlar, eşler yaşamlarının en güzel döneminde hayattan koparılıyorlar. Katledilen bir kadınımız sadece bir insanın değil, bir toplumun, bir geleceğin, bir umudun da yitip gitmesi demektir. Bu şiddet kader değildir, bu şiddet sistemsiz değildir, bu şiddet tesadüf değildir, bu şiddet toplumdaki kadınlara karşı sergilenen acımasız ve çaresiz bir durumun aynası olarak utanç kaynağıdır. Bu cinayetler sessizliğin, ilgisizliğin ve politik kararların sonucudur. Unutmayın, bir kadının çığlığına sessiz kalmak, onun ölümüne ortak olmaktır. İstanbul Sözleşmesi bir an önce Meclise geri gelmelidir. Her bir kadının, bireyin, canlının yaşam hakkı için mücadele edeceğiz, susmayacağız, susmayacağız! (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Zonguldak Milletvekili Eylem Ertuğ Ertuğrul…
Buyurun Sayın Ertuğrul.
7.- Zonguldak Milletvekili Eylem Ertuğ Ertuğrul’un, GSM operatörlerinin yaptığı fahiş zamlara ilişkin açıklaması
EYLEM ERTUĞ ERTUĞRUL (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomik krizin faturası halka kesilirken vatandaş en temel ihtiyaçlarından vazgeçmek zorunda kalıyor. 2024 yılında iletişim de herkes için en temel ihtiyaçlardan biri. Ancak GSM operatörlerinin kestiği fahiş faturalar vatandaşı artık isyan etme noktasına getirdi. Her ailede okula giden çocuklar dâhil telefon kullanılmak zorunda, en düşük tarife ise 500 lira. Vatandaş ne yapsın? Aldığı asgari ücretin hepsini kiraya mı versin, telefona mı versin, beslenmeye mi versin? Her yıl milyarlarca lira kâr oranı açıklayan bu şirketler, bu fahiş zamları yaparken altyapılarını yenilemiyor ve şehir içinde dahi zaman zaman kesintili olarak hizmet veriyorlar. Deprem döneminde de verilen kötü sınavı unutmadık. 3 büyük GSM operatörünün de çoğunluk hissesi devlette, bu soygun düzenine müdahale edilmeli ve tüketici adına denetimler yapılmalıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Kars Milletvekili İnan Akgün Alp…
Buyurun Sayın Alp.
8.- Kars Milletvekili İnan Akgün Alp’ın, Türkiye’nin gerçek gündemine ilişkin açıklaması
İNAN AKGÜN ALP (Kars) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, AK PARTİ'nin birkaç gündür bir iddiası var, Filistin’in işgali tamamlandığında İsrail'in bize savaş açacağını iddia ediyorlar. Bizim topraklarımızın bir kısmının vadedilmiş topraklar arasında olduğunu söylüyorlar. E, şimdi, ben buna çok şaşırıyorum; siz, bu vadedilmiş toprakları bu hafta mı işittiniz arkadaşlar? İncil’de, Tevrat’ta, Zebur’da, Kur’an-ı Kerim’de bunlar yazmıyordu da siz bir güvenlik makalesinde mi okudunuz bunu? Siz, bunu, bu yüzden mi tehdit algısına dâhil ettiniz? Neymiş efendim? İsrail bize saldıracakmış. Kardeşim, bak, bunların hepsi fasa fiso ama Türkiye'nin gerçek gündemi ne biliyor musun? Siz, daha geçen hafta -aynı, bu gündemi ortaya attığınız anlarda- İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına Anayasa Mahkemesi kararına uyulmamasına dair karar vermiş bir hâkimi atadınız. İşte, Türkiye'nin gerçek gündemi budur. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı…
Buyurun Sayın Sarı.
9.- Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı’nın, iktidar sayesinde uyuşturucu cennetine dönen sokakların artık güvenli olmadığına ilişkin açıklaması
SERKAN SARI (Balıkesir) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Suçlular sokakta cirit atıyor, iktidar da sarayda oturmuş izliyor. Sokaklar cezası infaz edilmeyen suçlulardan geçilmiyor. Sayenizde uyuşturucu cennetine dönen ülkemizin sokakları, artık, başta kadınlar ve çocuklarımız için güvenli değil çünkü yirmi iki yıldır Ceza İnfaz Kanunu’nda yaptığınız değişikliklerle çözüm üretemediniz, suçluları Ceza İnfaz Kanunu’yla bir bir affettiniz ama size muhalif olanı, iktidarınıza yan gözle bakanı hemen tutuklayıp cezasını infaz ediyorsunuz. Katiller, tecavüzcüler, istismarcılar cezasız kalıyor. Sayenizde, cinayetten on beş yıl hapis cezası almış olan üç ay, tecavüzden on yıl hapis cezası almış olan dokuz ay yatıp çıkıyor. Uyuşturucu okul kapılarında satılıyor. Kadın polisimiz suç makinesi tarafından şehit ediliyor. Bir cani çıkıp 2 kadını sokak ortasında canice öldürüyor. Gün geçmiyor ki sabahları yataklarımızdan irkilerek uyanmayalım. Yarattığınız otorite boşluğu yüzünden vatandaşlarımız kendilerini savunmak için mücadele eder oldu, yarattığınız toplumsal çöküş çocukları, gençleri…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Kocaeli Milletvekili Sami Çakır…
Buyurun Sayın Çakır.
10.- Kocaeli Milletvekili Sami Çakır’ın, Kocaeli’nin Gebze ilçesine ilişkin açıklaması
SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Sayın Başkan, 13 Temmuz 1920 tarihinde İngilizler tarafından işgal edilen Gebze, 12 Ekim 1922'de düşman işgalinden kurtarılmıştır; kurtuluş günümüz kutlu olsun.
Kocaeli'nin Gebze ilçesi uygarlıkların ve medeniyetlerin geçtiği ve iz bıraktığı bir tarih öznesidir. Gebze ilçemiz aynı zamanda Kocaeli'nin gayrisafi hasılasında önemli bir yer tutar.
Kayalık kanyon vadisi Ballıkayalar, tarihî Çoban Mustafa Paşa Külliyesi, Eskihisar Kalesi, Osman Hamdi Bey Müzesi, Kartacalı ünlü komutan Hannibal’ın mezarı, Fatih Sultan Mehmet’in otağını kurduğu Hünkâr Çayırı ziyaret mekânlarıdır.
Organize sanayi bölgelerindeki yaklaşık 1.500 firmayla ülkenin büyümesine katkı sağlarken bilime verilen önemle bilim üssü merkezi TÜBİTAK yerleşkesi, Teknoloji Merkezi, Bilişim Vadisiyle Türkiye'nin geleceğine ışık tutmaya devam ediyor.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Uşak Milletvekili İsmail Güneş…
Buyurun Sayın Güneş.
11.- Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in, Kobani’yi bahane ederek HDP Merkez Yürütme Kurulunun çağrısı üzerine 6-7 Ekim 2014 tarihinde yaşananların gerçek nedenine ilişkin açıklaması
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan tam on yıl önce Kobani’yi bahane ederek HDP Merkez Yürütme Kurulunun çağrısı üzerine 6-7 Ekim 2014 tarihinde terör örgütü PKK yandaşları tarafından 35 il, 96 ilçede gerçekleştirilen saldırılar neticesinde 2’si polis olmak üzere 37 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 761 vatandaşımız yaralanmıştır; 197 okul ve 269 kamu binası tahrip edilmiş, 731 ev ve iş yeri yağmalanmıştır; 1.230 araç kullanılmaz hâle gelmiştir.
Peki, bütün bunlar neden yaşandı? O gün çağrı yapanların amacı Kobani’ye yardım mıydı yoksa Suriye’deki kaosu ülkemize taşımak mıydı? Tabii ki ülkemizi kaosa sürüklemekti; buna hiçbir zaman müsaade etmeyeceğiz. Bu olaylarda fitili ateşleyenleri, PKK terör örgütünü, yandaşlarını lanetle kınıyorum.
Hayatını kaybeden kardeşlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – İstanbul Milletvekili İskender Bayhan…
Buyurun Sayın Bayhan.
12.- İstanbul Milletvekili İskender Bayhan’ın, yirmi bir gündür grevde olan AS PLASTİK işçilerinin taleplerine ilişkin açıklaması
İSKENDER BAYHAN (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Başkan.
AS PLASTİK işçileri yirmi bir gündür grevdeler, insanca yaşayacak bir ücret ve çalışma düzeni istiyorlar. Siz burada “İsrail bize saldıracak.” diye hamasi nutuklar atarken İsrail’e ihracat yapan sömürücü şirket sermaye terörü estiriyor. Grevi kırmak için fason üretim, tehditle bireysel sözleşme, kaçak işçi çalıştırma, akla gelecek her türlü hukuksuzluk var. İşçilerin suç duyurusu üzerine gelen iş hâkimini bile fabrikaya almıyorlar; dahası, zorla giriyor. Anayasal haklar, sendika üyeliği, toplu sözleşme düzeni, grev hakkı, hepsi ayaklar altında. İşçilerin haklarını koruması gereken Jandarma komutanı kiralık korumalarla birlikte grev kırıcılığına soyunmuş, İsrail’le ticaretin bekçiliğini yapıyor. Fabrika sahibi sömürücüler de Anayasa Mahkemesinin yetki kararlarını takmıyor, belli ki bu işi de sizden öğrenmişler ama grev meydanlarından, eylem alanlarından yükselen sesler diyor ki: “İşçi düşmanlığınız ve sahte Filistin dostluğunuz sizin sonunuzu getirecek.”
BAŞKAN – Mersin Milletvekili Gülcan Kış…
Buyurun Sayın Kış.
13.- Mersin Milletvekili Gülcan Kış’ın, Ülkede yaşanan kadın cinayetlerine ve kadına yönelik şiddete ilişkin açıklaması
GÜLCAN KIŞ (Mersin) – Kadına yönelik şiddet toplumumuzda her geçen gün derinleşen ve acil müdahale gerektiren bir sorun hâline gelmiştir. Bugün binlerce kadın şiddet, taciz ve tehdit altında yaşamaya devam ediyor. Emniyet Genel Müdürlüğü yıl sonu raporuna göre KADES uygulaması üzerinden 400.419 kadın ihbarda bulunmuştur, ülkemizde her saat 45 kadın şiddet ihbarında bulunmaktadır, ne yazık ki son bir yıl içinde korunmak için yetkili mercilere başvuran 39 kadın katledilmiştir. Gazi Meclisimizde İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmaması gerektiğini defalarca dile getirdik ancak sesimizi duymayan iktidarın bu yanlışının bedelini binlerce kadın hayatıyla ödedi. 6284 sayılı Kanun’un tartışmaya açılması ve İstanbul Sözleşmesi’nin bir gecede Cumhurbaşkanı kararıyla feshedilmesi AKP iktidarının kadınlara yönelik bakış açısını en net şekilde ortaya koymaktadır.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Antalya Milletvekili Aliye Coşar…
Buyurun Sayın Coşar.
14.- Antalya Milletvekili Aliye Coşar’ın, Antalya’nın Konyaaltı ilçesinin Doyran ve Geyikbayırı Mahallelerine HES yapılması planlandığına ilişkin açıklaması
ALİYE COŞAR (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Antalya’nın Konyaaltı ilçemiz sınırlarında bulunan Doyran ve Geyikbayırı Mahallelerine HES yapılması planlanmaktadır. Doyran'da doğa katliamına yol açacak HES projesinde kullanılacak 108 dönüm arazinin yüzde 95’i orman, yüzde 5’i ise vatandaşın tarım arazisidir. Yapılmak istenen HES’le Doyran ve Geyikbayırı başta olmak üzere, Konyaaltı’nın yer altı ve yer üstü su kaynakları da zarar görecektir. Bölge halkı, sivil toplum kuruluşları ve siyasi partiler derelerinde HES istemiyor. HES yapılacak alan hâlihazırda su sıkıntısı yaşamaktadır. Küresel iklim krizi nedeniyle suyun kıymetli olduğu bu dönemde rant uğruna derelerimizi kurutan, ormanlarımızı yok eden, doğayı betonlaştıran, tarımı bitirecek HES’i istemiyoruz.
BAŞKAN – Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül…
Buyurun Sayın Bülbül.
15.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, iş cinayetlerine ilişkin açıklaması
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin verilerine göre, 2024’ün ilk dokuz ayında en az 1.371 işçi hayatını kaybetti. 14 yaş altı çocuk da 65 yaş üzerindeki emekli de geçim derdi mücadelesi verirken güvencesiz ve güvenliksiz çalışma koşulları yüzünden ölüme mahkûm oldu. 1.371 ölümün 31’i Aydın’da meydana geldi. Ağustos ayında en az 179 işçi hayatını kaybetti. İstanbul’dan sonra en çok ölüm Aydın’da yaşandı. En az 8 işçinin hayatını kaybetmesine göz yumuldu.
İş cinayetleri önlenebilir. Önlem almak da oldukça kolaydır. İhmal ve cinayetlere iktidar tarafından göz yumulmaktadır. AKP iktidarı döneminde her yıl artan iş cinayetlerine CHP olarak biz “Dur!” diyeceğiz. İş güvenliği bir lüks değil haktır. İşçinin canı patronun rant kazancından değerlidir.
Teşekkür ederim Başkanım.
BAŞKAN – Amasya Milletvekili Reşat Karagöz…
Buyurun Sayın Karagöz.
16.- Amasya Milletvekili Reşat Karagöz’ün, usta öğreticilerin yaşadıkları mağduriyete ilişkin açıklaması
REŞAT KARAGÖZ (Amasya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Millî Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğüne bağlı halk eğitim merkezlerinde toplumun her kesimine yönelik eğitim vererek kendi alanlarındaki bilgi ve deneyimleri vatandaşlarımıza sunan usta öğreticilerimiz son birkaç aydır büyük mağduriyetler yaşamaktadır. Ülke genelinde yaşanan ekonomik kriz, artan hayat pahalılığı, fahiş zamlar ve ücretlerin enflasyonist ortamda erimesi toplumun tüm kesimleri gibi usta öğreticilerimizi de olumsuz etkilemiştir. Bu sorunlarla baş etmeye çalışan usta öğreticilerimize bir darbe de temmuz ve ağustos aylarında birçok usta öğreticinin sigorta ve maaşlarının yatırılmamasıyla vurulmuştur. Bir an önce usta öğreticilerimizin maaş ve sigortalarının yatması gerekirken yeni yasama yılında da özlük haklarının iyileştirilmesi ve insan onuruna yaraşır çalışma şartlarının sağlanması elzemdir. Usta öğreticilerimizin alın terlerinin karşılığı verilene kadar onların sesleri olmaya devam edeceğiz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin…
Buyurun Sayın Şevkin.
17.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, yirmi iki yıllık AKP iktidarında eğitimde yaşanan sorunların kangrene dönüştüğüne ilişkin açıklaması
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yirmi iki yıllık AKP iktidarında eğitimde sorunlar kangrene dönüştü. Öğretmenleri “ücretli” “uzman” “PIKTES” “sözleşmeli” diye ayırdınız, ihtiyaca rağmen 200 bin öğretmeni atamadınız, kadro vermediniz, 20 bin köy okulunu kapatıp, açmadınız; okullarda temizlik sorununu hortlattınız, destek sunmak isteyen belediyelerimizi engellediniz; maaşları yetersiz kıldınız; ÇEDES Projesi’yle eğitimi yörüngesinden çıkardınız, MEB bütçesinden vakıf ve derneklere 5 milyar 895 milyon 926 bin lira aktardınız. Sözün özü, tarikat ve cemaatler desteklenirken bilimin, çağdaş, demokratik, laik, fırsat eşitliğinin olduğu eğitimden hızla uzaklaştınız. Biraz samimiyet diyoruz. En önemli kaynak olan insan kaynağına yatırım yapın, çocukları heder etmeyi bırakın.
BAŞKAN – Tekirdağ Milletvekili Nurten Yontar…
Buyurun, Sayın Yontar.
18.- Tekirdağ Milletvekili Nurten Yontar’ın, toplumsal yozlaşmanın nedenlerine ilişkin açıklaması
NURTEN YONTAR (Tekirdağ) – Sayın Başkan, toplumsal çürüme ve yozlaşma öyle bir hâle geldi ki artık olan bitene kimse şaşırmıyor. Tekirdağ’da, Rusya ve Ukrayna'dan gelen GDO’lu tarım ürünlerinin sahte analiz raporları kullanılarak Tarım Bakanlığı sistemine yüklendiği ortaya çıktı fakat İl Müdürü hâlâ görevde.
Toplumsal yozlaşmanın en önemli nedenlerinden biri, yaşanan ekonomik ve sosyal çürüme olup, bunun etkilerini sokakta da görüyoruz. Bu çürümüşlük kendini kadına şiddet, çocuğa cinsel istismar, liyakatsiz atamalar, nepotizm, bürokratik hırsızlıklar olarak kendini gösteriyor.
AKP iktidarına buradan sesleniyorum: Çürümenin derinleştiği, ahlaki yozlaşmanın kurumsallaştığı, “gemisini kurtaran kaptan” düşüncesinin baskın hâle geldiği ülkemizin geleceğini yok etmeyin, erken seçime “evet” deyin.
BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Celal Fırat…
Buyurun Sayın Fırat.
19.- İstanbul Milletvekili Celal Fırat’ın, Çorum’un Osmancık ilçesinde Alevi vatandaşların ziyaret ettiği Koyunbaba Dergâhı’nın önüne belediye yönetimi tarafından cami temeli atılmasına ilişkin açıklaması
CELAL FIRAT (İstanbul) – Sayın Başkan, Çorum’un Osmancık ilçesinde Alevi vatandaşların ziyaret ettiği Koyunbaba Dergâhı’nın önüne belediye yönetimi bir iş insanın ismini vererek cami temeli atmıştır.
Önceki dönem de Belediye Başkanlığı yapan, yeniden seçilen Ahmet Gelgör, 5 Aralık 2019’da, Koyunbaba Kültür Derneğinin açılış töreninde yaptığı konuşmada, dergâhın gerçek sahiplerine verilmesi, yanına bir cemevi yapılması için elinden gelen gayreti gösterme sözü verdiği hâlde 2’nci kez seçildiğinde tam tersini yaparak Koyunbaba Dergâhı’nın önüne, Alevilerin cem yaptığı alana cami temeli atmıştır.
Buradan soruyorum: 139 caminin olduğu Çorum’un Osmancık ilçesinde yeni bir cami temeli atmak için Alevi dergâhının önünden başka bir yer yok mudur? Dergâhın önünde, imara açılması itiraz süresi olan kırk gün bitmeden neden cami temeli atılmıştır? Bir an önce bu akıl almaz uygulamaları durdurunuz, Alevi dergâhlarından elinizi çekiniz.
BAŞKAN – Giresun Milletvekili Elvan Işık Gezmiş…
Buyurun Sayın Işık Gezmiş.
20.- Giresun Milletvekili Elvan Işık Gezmiş’in, Ülkede yaşanan kadın cinayetlerine ve kadına yönelik şiddete ilişkin açıklaması
ELVAN IŞIK GEZMİŞ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ülkemizde kadına ve çocuğa yönelik şiddetin boyutları aldı başını gitti. Hemen her gün kadınlar acımasızca katlediliyor, çocuklar kayboluyor; artık yeter! Kadın cinayetlerinin durması için Hükûmet, derhâl somut adımlar atmalı, yasaları etkin uygulamalı, cezasızlığa son vermeli, bireysel silahlanma yasaklanmalıdır.
Ülke genelinde ve temsil ettiğim il Giresun’da tacize, tecavüze, şiddete, cinayete karşı alanlarda ses yükselten, hayatları, hakları, hayalleri için, eşit, özgür, şiddetsiz bir dünya için mücadele eden Cumhuriyet Halk Partili kadın yol arkadaşlarıma ve Giresun Kadın Platformunun tüm üyelerine selamlarımı iletiyorum. Unutmayınız ki kadınlar asla yalnız yürümeyecektir. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara…
Buyurun Sayın Yıldırım Kara.
21.- Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara’nın, Ülkede yaşanan kadın cinayetlerine ve kadına yönelik şiddete ilişkin açıklaması
NERMİN YILDIRIM KARA (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Son günlerde yaşanan şiddet olayları bir kez daha gösterdi, cezasızlıktan beslenen kadına yönelik şiddet dehşet verici bir hâl almıştır. İktidarın yarattığı bu vaziyet bir gün dahi sürdürülemez. İstanbul Sözleşmesi’nin değerini her geçen gün daha iyi anlıyoruz. Kadınlar olarak biz, katillerin içinde adalet olmayan koca koca adalet saraylarına ön kapıdan girip arka kapıdan bırakılmalarına sessiz kalmayacağız.
Kadınlarını ve çocuklarını koruyamayan bir ülkenin geleceği olur mu? Katillerin, tecavüzcülerin sokakta cirit attığı bir ülkede devletin itibarı kalır mı? Devletin varlık nedeni yurttaşın güvenliğini ve özgürlüğünü tesis etmek değil midir?
Buradan ilan ediyoruz ki: Cezasızlık ve kadın düşmanlığına karşı hep birlikte sesimizi yükselteceğiz; zaman susmanın zamanı değil, eyleme geçme zamanıdır. Bu gidişe “Dur!” demek isteyen tüm siyasileri, STK’leri, aydınları ve savunucuları…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Gaziantep Milletvekili Melih Meriç…
Buyurun Sayın Meriç.
22.- Gaziantep Milletvekili Melih Meriç’in, enflasyondaki bir miktar düşüş karşısında “En kötüsü geride kaldı.” başlıklarının yeniden atılmaya başlandığına ilişkin açıklaması
MELİH MERİÇ (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Geçtiğimiz hafta enflasyon rakamları açıklandı, bir miktar düşüş olunca “Enflasyonda en kötüsü geride kaldı.” başlıkları yine atılmaya başlandı, oysa “En kötüsü geride kaldı.” masalını beş yıldır dinliyoruz.
Hatırlayalım: 6 Aralık 2019, Bakan Albayrak: “En kötüsü geride kaldı.” 5 Aralık 2022, Bakan Nebati: “Enflasyonda zirveyi geride bıraktık.” 3 Şubat 2023, Bakan Nebati: “En zorlu dönemi geride bıraktık.” 11 Temmuz 2024, Bakan Mehmet Şimşek: “En zor dönemi geride bıraktık.” 26 Eylül 2024, Cumhurbaşkanı: “Ekonomide artık zor dönemleri geride bırakıyoruz.”
Enflasyonda düşüş kalıcı mı değil mi, muamma ama net olan bir şey var, ekonomide en zoru AKP iktidarından kurtulunca geçeceğiz.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Bursa Milletvekili Ayhan Salman…
Buyurun Sayın Salman.
23.- Bursa Milletvekili Ayhan Salman’ın, İsrail’in bir yıldır Filistin’de sürdürdüğü vahşete ilişkin açıklaması
AYHAN SALMAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan tam bir yıl önce, maalesef, insanlık Filistin'de yok edildi. Terör devleti İsrail, dünyanın gözü önünde kadın, erkek, çocuk, bebek demeden soykırımlarına devam ediyor. Uluslararası hukuku ve insani değerleri ayaklar altına alan Netanyahu ve çetesi 17 bini çocuk, 11 bini kadın olmak üzere yaklaşık 50 bin masumu katlederek hayattan kopardı. Şimdi ise katliamlarına Lübnan’da devam ediyor. Dünya kör, sağır ve dilsiz; üç maymunu oynuyor. İsrail'in sürdürdüğü bu soykırım, işgal ve istila politikası artık bir son bulmalı, Netanyahu ve çetesi en ağır bedelleri ödemelidir.
Cumhurbaşkanımızın Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda ifade ettiği gibi, bizler masumların yanında, zulmün karşısında yer almaya devam edeceğimizi ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Samsun Milletvekili Murat Çan…
Buyurun Sayın Çan.
24.- Samsun Milletvekili Murat Çan’ın, öğrencilerin yıllardır yaşadığı barınma sorununa ilişkin açıklaması
MURAT ÇAN (Samsun) – Teşekkür ediyorum.
Öğrencilerimiz yıllardır barınma sorunu yaşıyor ancak barınma sorunu bu yıl daha kaotik bir hâl aldı; okullar açıldı ve hâlâ binlerce öğrencimiz barınacak bir yer bulamadı, üniversitelere ek yerleştirmeler sonuçlandı, barınma ihtiyacı olan öğrencilere yenileri eklendi. Barınma sorununu çözemeyen öğrencilerimiz şimdi çaresizlikten kayıt sildiriyor, kayıt donduruyor ne yazık ki. Bakın, halkın belediyeleri bütün imkânlarını seferber etti. Hem dar gelirli hem de başarılı öğrencilerimiz başta olmak üzere gerçek anlamda barınma ihtiyacı duyan binlerce öğrencilerimize el uzattı ama yetmedi, yetmiyor.
Gençlik ve Spor Bakanlığını uyarıyor, görevini yapmaya çağırıyorum. Bütçenizi dernek, vakıf kisvesi altında faaliyet yürüten ne idiği belirsiz yapılara aktarmayı, onları fonlamayı bırakın; öğrencilerimizin barınma sorununu çözün.
BAŞKAN – Burdur Milletvekili İzzet Akbulut…
Buyurun Sayın Akbulut.
25.- Burdur Milletvekili İzzet Akbulut’un, TÜRKŞEKER’in PANKOBİRLİK aracılığıyla yaptığı taban gübresi ihalesine ilişkin açıklaması
İZZET AKBULUT (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TÜRKŞEKER, PANKOBİRLİK aracılığıyla taban gübresi ihalesi yaptı, 100 bin tonluk bir ihale ve o ihaleyi yaptıktan sonra, pancar üreticilerimiz bu gübreleri kullandı. Daha sonra şikâyetler gelmeye başladı; Burdur’umuzun Gölhisar’ından, Kemer’inden, Yeşilova’sından ve birçok yerinden pancar üreticilerimiz diyorlardı ki: “Gübre çuvallarında bir eksiklik var, 50 kilo olması gereken çuval 49 kilo, 48 kilo bandında.” Daha sonra, gübrenin içerisindeki durumdan şüphelendiler ve analize gönderdiler; olması gereken fosfor ve azot değerleri çok düşük çıktı. 100 bin tondan bahsediyoruz. Bu değerlerin düşük çıkmasıyla üretimde de bir azalmaya, bir düşüklüğe gidileceğinden şüpheleniyoruz. Bunları konuşmak için… Şeker fabrikalarında alım yapılan törenlerde, alımın başladığı günlerdeki törenlerde bunları konuşmayalım diye şeker fabrikası müdürlerine…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Kayseri Milletvekili Murat Cahid Cıngı…
Buyurun Sayın Cıngı.
26.- Kayseri Milletvekili Murat Cahid Cıngı’nın, Kayseri Büyükşehir Belediyesinin ev sahipliğinde Kayseri Recep Tayyip Erdoğan Millet Bahçesi’nde gerçekleştirilen festivale ilişkin açıklaması
MURAT CAHİD CINGI (Kayseri) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Kıymetli milletvekilleri, bugünlerde Türkiye'nin en büyük millet bahçesi olan Kayseri Recep Tayyip Erdoğan Millet Bahçesi’nde Kayseri Büyükşehir Belediyemizin ev sahipliğinde Türkiye'nin en lezzetli festivali yapılıyor. Kayseri mantısı, pastırması, sucuğu, yağ mantısı, katmeri, yağlaması, nevzinesi, saraylara girmiş Kayseri güllü baklavası; bunun yanı sıra Cırgalan biberi, Gömeç fasulyesi, Yamula patlıcanı gibi emsalsiz lezzetlerimiz beğenicilerin karşısına, huzurlarına çıkıyor.
Kayseri’de üniversiteler, odalarımız ve sivil toplum organlarımızla beraber çok lezzetli bir festival yapılıyor. Bunun yanı sıra da Türkiye'nin en meşhur şefleri şu anda Türkiye'nin en lezzetli ürünlerini Kayseri turizmine nasıl kazandırırızın kaygısını çekiyorlar.
Bu vesileyle, tüm Türkiye'den vatandaşlarımızı Kayseri’ye emsalsiz lezzetleri tatmaya davet ediyoruz.
BAŞKAN – Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç…
Buyurun Sayın Öztunç.
27.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç’un, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un Kahramanmaraş’ta belediye başkanlarıyla yaptığı toplantıya ilişkin açıklaması
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum Kahramanmaraş'ta belediye başkanlarıyla toplantı yapıyor ve belediye başkanlarına diyor ki: “Burada siyaset konuşmayacağız, deprem bölgesi burası.” Ama ne ilginçtir ne hikmettir ki “Siyaset konuşulmayacak.” dediği yerde AK PARTİ İl Başkanı var, AK PARTİ'li milletvekilleri var yani muhalefet milletvekilleri yok. AK PARTİ İl Başkanını çağırıyor, “Siyaset konuşmayacağız.” diyor. Bunu soran Belediye Başkanımıza, Nurhak Belediye Başkanı İlhami Bozan’a da “Çık dışarı!” diyor, kovmaya kalkıyor.
Atanmış bir bakan, Murat Kurum, seçilmiş bir belediye başkanını kovamaz. Yani son seçimde İstanbul'da aday oldu, İstanbul'da belediye başkanı seçilemedi diye Murat Kurum, belediye başkanlarından nefret etmeye mi başladı? Herkes haddini bilecek! Seçilmiş bir belediye başkanını kovmak bir bakanın haddi değildir.
Herkes haddini bilecek diyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan…
Buyurun Sayın Çalışkan.
28.- Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan’ın, kademeli emeklilik düzenlemesinin staj ve çıraklık mağdurlarını da kapsayacak şekilde yeniden ele alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
9 Eylül 1999 sonrası SGK girişli milyonlarca vatandaşımız emeklilik için yıllarca beklemeye mahkûm edilmiştir. Hükûmetin bu kanayan yaraya derhâl parmak basarak kademeli emekliliğe adım atması gerekir. Bu adaletsizlik emekçilerimizi perişan etmektedir, kamu vicdanını da yaralamaktadır. Bir gün gecikmenin on yedi yıla mal olması asla kabul edilemez. Bu nedenle de 2023’teki yasa tekrar gözden geçirilmeli, adım atılmalıdır.
Ayrıca stajyerler, çıraklık mağdurlarının da sorunları çözülmelidir. Bu stajyerler ve çıraklık mağdurlarının emeklilikleri işe başladıkları tarih itibarıyla alınmalıdır; aksi takdirde büyük mağduriyet oluşmaya devam edecektir.
Kademeli emeklilik düzenlemesi stajyerleri ve çıraklık mağdurlarını da kapsayarak yeniden ele alınmalı, mağduriyet giderilmelidir.
BAŞKAN - Antalya Milletvekili Aykut Kaya…
Buyurun Sayın Kaya.
29.- Antalya Milletvekili Aykut Kaya’nın, Manavgat ilçesindeki çiftçilerin sulama suyuna erişimde yaşadıkları sıkıntıya ilişkin açıklaması
AYKUT KAYA (Antalya) - Manavgat ilçemizdeki çiftçilerimiz sulama suyuna erişim sıkıntısından dolayı dertliler. Mevcutta yaklaşık 80 bin dönüm için kapalı devre sulama sistemi projesi var ama şu ana kadar 15 bin dönüm tamamlanmış durumda. Altyapı tam olarak tamamlanmadığı için mevcuttaki sulama hidrantlarına bağlanan saat sisteminden çok sayıda çiftçimiz faydalanmakta ve bu durum çiftçilerimiz arasında sorun ve sıkıntı oluşturmaktadır. Kapalı devre sulama sisteminin altyapısı tamamen bitinceye kadar saat sisteminin askıya alınması gerekmektedir.
İktidar yetkililerine, DSİ Müdürüne ve Sulama Birliği Başkanına sesleniyorum: Ben milletvekili olarak çiftçilerimizin yanına gidip dertlerini dinliyorum, siz de gidin, çiftçilerimizin dertlerini yerinde dinleyin. Merak etmeyin, yörükler misafirperverdir.
Manavgatlı hemşehrimize sevgilerimi saygılarımı gönderiyorum.
BAŞKAN - Van Milletvekili Gülderen Varli…
Buyurun Sayın Varli.
30.- Van Milletvekili Gülderen Varli’nin, kadın cinayetlerinin asıl sorumlularına ve Van’da kaybolan Rojin Kabaiş’e ilişkin açıklaması
GÜLDEREN VARLİ (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.
İsyandayız. Van'da Esma Akgül ve Zehra, Mardin'de Esra Boğurcu, Afyon'da Satı Aktan, Aydın'da Ebru Öcal, Ankara'da Döne Bozdemir'le beraber eylül ayında en az 34 kadın erkekler tarafından katledilmiştir. 4 Ekimde 19 yaşındaki Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner Semih Çelik tarafından göz göre göre vahşice katledildiler. 6284 sayılı Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Yasası'na saldıranlar, İstanbul Sözleşmesi'nden hukuksuzca bir şekilde bir gecede çıkanlar bu cinayetlerin asıl sorumlusudur. Kadın cinayetlerinde uygulanan cezasızlık politikalarına artık son verilmelidir.
Ayrıca, 27 Eylül tarihinden beri Van'da kaybolan Rojin Kabaiş hâlâ bulunamadı. Buradan soruyoruz: Rojin Kabaiş nerede? (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çorum Milletvekili Mehmet Tahtasız…
Buyurun Sayın Tahtasız.
31.- Çorum Milletvekili Mehmet Tahtasız’ın, iktidarın, Anadolu kaplanı Çorum’a üvey evlat muamelesi yapmaya devam ettiğine ilişkin açıklaması
MEHMET TAHTASIZ (Çorum) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Ülkenin kaynaklarını yirmi üç yıldır yandaş müteahhide aktaran iktidar yıllardır Anadolu kaplanı Çorum'a üvey evlat muamelesi yapmaya devam ediyor. Çorum'a her seçim öncesi sözler veriliyor; seçim bitiyor, sözler unutuluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan 2018-2019 ve 2020'de Çorumlulara hızlı tren müjdesi vermiş "Çorum'un hızlı tren için gün saydığını çok iyi biliyorum. Çorum'un bu hayalini gerçeğe dönüştürmeye kararlıyız, hızlı tren 2023 yılında Çorum'a gelecek. Bu işi bizzat takip ediyorum." demişti. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu da Kırıkkale-Delice-Çorum hızlı tren ihalesinin bu sene yapılacağını defalarca tekrarladı. 12 Eylülde ilimize gelen AKP Genel Başkan Vekili Mustafa Elitaş ise "Yılın bitmesine üç ay var, biraz zor olabilir." açıklamasıyla hem Cumhurbaşkanını hem de Bakanı yalanlamış oldu. Sözünüzü yerine getirmek için seksen iki gününüz kaldı. Söz kişinin aynasıdır; sözünüzü tutun, Çorumluya "Kara tren gecikir, belki hiç gelmez. Dağlarda salınır da Çorum'a hiç gelmez." türküsünü söylemeye devam etmeyin. Hızlı tren de havaalanı da Çorum'un anasının ak sütü kadar helal. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Cemal Enginyurt...
Buyurun Sayın Enginyurt.
32.- İstanbul Milletvekili Cemal Enginyurt’un, Türkiye’nin katillerin ve mafyaların cennetine döndüğüne ilişkin açıklaması
CEMAL ENGİNYURT (İstanbul) – Sayın Başkanım, bugün İstanbul Esenyurt’tan bir kuyumcu esnafı arayarak ağladı, "Kimsesizler" diye bir çete mensubu WhatsApp üzerinden 5 milyon istiyor, vermediği için iş yeri kurşunlanıyor. Kimsesizler... Nasıl bir Türkiye'ye denk geldik? Nasıl bir ülke olduk? Bir kuyumcu esnafı hiç tanımadığı, bilmediği, işi olmadığı bir çete tarafından WhatsApp üzerinden aranıyor ve kurşunlanıyor. İçişleri Bakanı ne yapıyor? Sosyal medyadan "tweet" atıyor ve sonra diyor ki: "Polis yakalıyor, adliye salıyor." Polis ile adliye ayrı bakanlık, ayrı Hükûmetin bakanlığı mı? Adalet Bakanlığı ayrı, İçişleri Bakanlığı ayrı mı? İşin özü belli; ikisi de yönetemiyor, Adalet Bakanı da istifa etsin, İçişleri Bakanı da istifa etsin. Türkiye katillerin, mafyaların cennetine döndü.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi grup başkan vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.
İlk söz talebi, Balıkesir Milletvekili İYİ Parti Grup Başkan Vekili Sayın Turhan Çömez'e aittir.
Buyurun Sayın Çömez.
33.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in, Tekirdağ’ın Malkara ilçesinde 2 yaşında hayatını kaybeden Sıla bebeğin vefatını sadece aile içi şiddet veya ensest olarak görmeyerek bunun arkasındaki derin ve korkunç tablonun araştırılması gerektiğine, Türkiye’nin geçen yılki çocuk karnesine, taşımalı eğitimin yapılmadığına, bu ülkenin kadınlarının göz göre göre katledildiğine, Türkiye’nin çok ciddi bir şiddet sarmalıyla karşı karşıya olduğuna, bu şiddet sarmalını tırmandıran risk faktörlerine, uyuşturucu kullanımındaki artışa ve Suriyelilere usulsüzce verilen vatandaşlıkların iptaliyle ilgili Danıştaya yaptıkları müracaata ilişkin açıklaması
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Çok teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İki gün önce Tekirdağ'ın Malkara ilçesinde 2 yaşındaki Sıla bebek yaşadığı şiddet ve cinsel istismar sonucunda bir aydır tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Türkiye için derin bir üzüntü, derin bir ızdırap. Bunu bir aile içi şiddet veya bir ensest olarak görmemek lazım. Hemen hemen buna benzer bir olayı 22'nci Dönemde de yaşamıştık ve o zaman hazırladığım dosyayı zamanın İçişleri Bakanına vermiştim ve o zamanki Bakan Aksu bu olayın üzerine gittiğinde olayda uluslararası çocuk pornografi çetesinin olduğunu ortaya çıkarmıştı. Tabiatıyla bu tür olayları bir cinsel istismar, tabii ki bu da çok büyük bir vahşet ama bununla sınırlı görmemek ve arkasındaki derin ve korkunç tabloyu araştırmak son derece önemli diyorum ve bu konuda mevcut İçişleri Bakanını da bir kez uyarmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, çocuk, bir devletin teminatıdır, bir ülkenin istikbalidir ve milletin yarınlarıdır. Geçen yılki çocuk karnesine baktığımızda korkunç bir tabloyla karşılaşıyoruz. Elimizdeki rakamlar rastgele rakamlar değil, TÜİK’in rakamları, resmî rakamlar. Tam 540 bin çocuğumuz geçen yıl yani 2023'te güvenlik ve yargı makamlarıyla tanışmışlar. 250 bin dava açılmış ve 263 bin çocuğumuz sanık yani suça sürüklenmiş. Korkunç bir tablodan bahsediyoruz; 263 bin çocuğumuz hakkında dava açılmış yani bunlar suça sürüklenmişler. İçlerinde uyuşturucu var, gasp var, hırsızlık var, yaralama ve buna benzer pek çok suç söz konusu ve maalesef 243 bin yavrumuz da mağdur. Bunların 134 bini yaralanmış ve en vahimi de tam 26 bin yavrumuza cinsel istismar yapılmış; bu çok vahim bir tablo. Yani bu ülkede her gün 71 çocuğumuza, 71 yavrumuza cinsel istismar yapılmış. Bu, aslında Türkiye’nin içinde bulunduğu vahameti ve nereye gittiği konusundaki göstereceği işareti anlamak açısından son derece önemli.
OECD rakamlarını konuştuk ama yani bu salonda, Meclis çatısı altında defalarca söylendi, bir kere daha tekrar edeceğim. Bakın, OECD’nin açıklamış olduğu resmî rakamlara göre, Türkiye'deki her 100 çocuktan 25’i, her 4 yavrudan 1’i akşam yatağa aç gidiyor ve sabah yataktan aç kalkıyor ve okuluna da aç gidiyor. Bu, son derece vahim, son derece ciddi bir durum. Sefaletten, yokluktan ve açlıktan dolayı -bu da Millî Eğitim Bakanlığının resmî rakamları- 500 bin çocuğumuz okuldaki kaydını sildirmiş ama ne kadar çocuğumuz fakirlikten ve yoksulluktan dolayı okula kaydını yaptırmadı, onu da bilmiyoruz ama tüm sayının, tüm rakamın 1 milyonu geçtiğini tahmin edebiliriz. Bu da Türkiye’nin ne kadar ciddi bir riskle ve tehditle karşı karşıya olduğunu gösteriyor.
Tabii, okullardan ayrılan çocuklarımız ne yazık ki çocuk işçi olarak çalıştırılıyorlar, en azından bir kısmı böyle. Bakın, 2024'ün ilk altı ayında bu ülkede 33 yavrumuz iş kazasında hayatını kaybetmiş. Son derece ciddi, son derece vahim bir tablo. Keza, daha da vahimi, 31 yavrumuz 2024'ün ilk altı ayında intihar etmiş. Küçücük yaşında, hayatına yeni başlayan küçücük çocukların intiharı düşünebiliyor olması ve 31 çocuğun altı ay içerisinde intihar ettiği gerçeği Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu göstermesi açısından son derece önemli.
Tabii, bakın, geçtiğimiz günlerde Balıkesir'e gelen belgelerden biliyorum, Türkiye'de de buna benzer belgelerin olduğunu da veya Bakanlığın bu belgeleri Türkiye'nin her yerine gönderdiğini de biliyorum; artık taşımalı eğitim yapılmıyor. Balıkesir'de çocuklar kasabalarına köylerden, evlerinden taşınamaz durumda ve maalesef toplu taşıma da olmadığı için çocuklar okullarına gidemez durumda. Millî Eğitim Bakanı bir çözüm bulmuş, “Gidin oradaki yurtlarda kalın.” diyor. Bu 12-13 yaşında çocuklara yapılabilecek bir eziyet değil, bu çocuklara bu eziyeti hiç kimsenin reva görmeye hakkı yok. Her şeye para buluyorsunuz, çocukların okullarını temizlemeye, tuvaletlerini temizlemeye, karnını doyurmaya ve onları köylerden kasabalara taşımaya para bulamıyorsunuz; bu kabul edilemez bir durum.
Tabii, çocuklarda durum böyle, kadında da aslında bundan aşağı bir durum söz konusu değil. Son on yıl içerisinde Türkiye’de tam 5 bin kadın katledilmiş, bu korkunç bir tablo. Savaşta değiliz, başka bir dramatik olay yaşamıyoruz, bu ülkenin kadınları göz göre göre katlediliyor. 2024’ün 27 Şubatında sadece bir günde 8 kadın bu ülkede katledildi ve bu ülkede kadından sorumlu Bakan, çocuktan sorumlu Bakan “Bu işin kökünü kazıyacağız.” demekten başka bir işe yaramıyor, bu da son derece vahim bir tablo.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çömez.
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum.
Sadece Türkiye’deki adalet saraylarıyla övünerek “Dünyanın en büyük adalet saraylarını yaptık.” diyerek bu işi çözemezsiniz veyahut da topladığınız çakarlı araçları, binlerce çakarlı aracı enkaz hâline getirdiğiniz havaalanının pistlerine park ederek “Bakın, ne kadar çok aracımız var.” diyerek Türkiye’de güvenliği sağlayamazsınız. Eğer böyle devam ederse Türkiye’nin önünde çok daha riskli yıllar olacaktır, bunun ikazını yapıyorum.
Hatırlayacaksınız “Bir kereden bir şey olmaz.” diyen bir siyasetçi vardı, bir Bakan vardı bu ülkede ama 1 kere değil 26 bin kere oldu hem de sadece bir yıl içerisinde. Yine “Kadın ve erkek eşit olamaz; bu, fıtrata aykırıdır.” dedi iktidar sahipleri. “Kadın çalışmayı tercih ederek fuhşa hazırlık yapıyor.” dedi yine iktidar sahipleri ama görüyoruz ki bunu diyen zihniyet 5 bin kadının bu ülkede katledilmesine mâni olamadı.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye'nin gündemine gelen önemli şiddet olaylarına tanık olduk.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Çömez.
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Maalesef Türkiye çok ciddi bir şiddet sarmalıyla karşı karşıya. Bu, hepimizin üzerine düşen bir sorumluluk ve topyekûn mücadele etmemiz gereken ciddi bir tehdit, ülkenin yarınlarını tehdit eden çok ciddi bir durum. Giderek artan ekonomik kriz, giderek derinleşen ekonomik kriz, eğitim ve sosyal politikalardaki yetersizlik, yargı ve güvenlik sistemindeki aksaklık, sosyal medya etkisi, toplumsal kutuplaşma, psikolojik sorunlar ve giderek artan uyuşturucu kullanımı ve maalesef entegrasyon problemleri, göç problemleri Türkiye'deki bu şiddet sarmalını tırmandıran risk faktörleri. Bunların üzerine topluca gitmek ve yıllara sâri çok gerçekçi politikalar üretmek zorundayız. Aksi hâlde, bu böyle devam ederse insanlar sokağa çıkamaz hâle gelecek.
Bakın, kadınlarımız artık sosyal medyada veya on-line satış sitelerinde kendilerini koruyacak biber gazı aramak durumunda kaldılar ve son birkaç hafta içerisinde biber gazı fiyatlarında inanılmaz bir fiyat artışı ve enflasyonla karşı karşıyayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Çömez.
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Az önce uyuşturucudan bahsettim, bu ülkedeki şiddetin temel problemlerinden bir tanesi olan uyuşturucudan bahsettim. Afganistan’dan gelen, Afgan göçmenlerin sırtında taşıdığı çantalarla gelen efedra bitkisinden oluşturulmuş metamfetamin bu ülkeyi zehirliyor ve maalesef, şu anda gençlerimiz metamfetaminin esareti altına girdi. Balıkesir'de en fazla karşılaştığım talep, ailelerden gelen talep “Çocuklarımız metamfetamine düçar oldular, ne olursunuz bir tedavi merkezi bulun.” şeklinde. Tabiatıyla buna bir çare bulmak ve gecikmeden bir çözüm bulmak son derece önemli bir sorumluluk.
Tabii, metamfetamin dışında, Türkiye, maalesef, küresel uyuşturucu baronlarının da bir merkezi hâline geldi. Daha birkaç gün önce, Türkiye'den ayrılmış bir gemide İspanya açıklarında tam 4 bin kilogram kokain bulundu. Geçen yıl yani 2023 yılında ortaya çıkan kokain Türkiye'den kaynaklanmış ve yurt dışında yakalanmış kokain miktarı 9 bin kiloyu bulmuş durumda. Bu, son derece vahim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Sadece metamfetamin kullanımı riski değil, kokainin kullanımı ve kokainin Türkiye üzerinden dünyaya dağıtımı konusunda da büyük bir risk ve tehditle karşı karşıyayız.
Partimiz geçtiğimiz günlerde göç sorunuyla ilgili Danıştaya bir başvuruda bulundu, Genel Başkanımız marifetiyle partimiz adına bir başvuruda bulunuldu. 1927 yılında çıkarılmış bir yasayla Türkiye'de Suriyelilerin mülk edinme imkânı yok ancak bu yasa yok farz edilerek 10 binlerce -şu anda rakam 250 bini buldu, tahmin ediyorum- Suriyeliye usulsüz vatandaşlık verildi. Biz bu konuda Danıştaya bir müracaatta bulunduk. Bütün Türkiye'ye buradan çağrıda bulunuyorum: Herkesin böyle bir bireysel müracaat hakkı var. Bu hakkı kullansınlar, bu hakkı yerine getirsinler ve Türkiye'de usulsüz verilmiş, yasa dışı verilmiş bu vatandaşlıklarla ilgili yasal süreci tamamlasınlar diyorum ve buradan bütün Türkiye'ye saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
BAŞKAN – İkinci söz talebi Saadet Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Bülent Kaya’ya aittir.
Buyurun Sayın Kaya.
34.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, Türkiye’nin üçüncü ülkeler üzerinden İsrail’e ihracat yaptığına dair kamuoyunda ciddi endişelerin olduğuna, ülkede son günlerde artan asayiş problemine, iktidarın tasarruf tedbirlerine, akademik yılın açılış gününe ve akademisyenlerin sorunlarına, emeklilerin ve memurların yaklaşan ocak ayı itibarıyla ciddi bir maaş artış taleplerinin olduğuna ilişkin açıklaması
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Birinci gündem maddemiz, İsrail'e yapılan ticaretle ilgili üçüncü ülkeler üzerinden veriler ve özellikle Filistin'e yapılan ticaretteki çok yüksek miktardaki artışların izaha muhtaç olduğuna dair kamuoyundaki ciddi endişeler. Dolayısıyla biz İsrail’e ticaretle ilgili iktidarımızın ortaya koymuş olduğu yaklaşımın samimi bir şekilde takipçisi olmalarını ve bu hususlarla ilgili kamuoyunu aydınlatmalarını bekliyoruz çünkü sadece her zamanki devlet refleksiyle “Yok öyle bir şey.” diyerek gerçeklerin üstü örtülemez. Bu konuda ihmali olan bürokratlar, siyasetçiler ya da başka kişiler varsa bunlar mutlaka ortaya çıkarılarak, İsrail'e ihracat ve ithalat kısıtlamasının etkin bir şekilde uygulanarak bunun bir yaptırıma dönüştürülmesi konusundaki kamuoyu talebini buradan iktidar partisine bir kez daha tekrarlamak istiyoruz.
Bir diğer önemli husus, ülkemizde son günlerde artan ve etkisi hissedilen bir asayiş problemi var. Sokaklarımız güvenli değil, evler güvenli değil, iş yerlerimiz güvenli değil ve ciddi bir güvenlik kaygısı var. Kadın cinayetleri, çocuk istismarları, çocuğa şiddet inanılmaz boyutlarda kamuoyunda artış gösterdi ve en önemlisi de toplumda bir cezasızlık algısı ortaya çıkmış oldu. Bugün Sayın Cumhurbaşkanımız da grup toplantısında bu cezasızlık algısından şikâyet etti ama yirmi iki yıllık bir iktidarın cezasızlık algısından şikâyet etmek yerine, bu cezasızlık algısına yol açan infaz rejimindeki düzenlemelerini, cezaevlerinin bir ıslah kurumu olmaktan çıkmasını ve suçla mücadelede verilen cezaların artık bir caydırıcı etkisinin olmadığını görmeleri gerekir. Özellikle kriminal suçlardan ceza almış kişilerin ellerini kollarını sallayarak sokaklarda dolaşması, hakkında birçok suç kaydı olan kişilerin sokaklarda dolaşması elbette iş yerlerimizi, evlerimizi, sokaklarımızı, kadınlarımızı, çocuklarımızı güvensiz hâle getiriyor. Dolayısıyla, suçu önlemeden suç ve suçlularla mücadeleye kadar, yargılamanın adil yapılmasından infaz ve ıslah sistemimize kadar nerede bir boşluk varsa bunu sadece dile getirmek ve şikâyet etmek iktidarın görevi değil, bunları ortadan kaldırmak iktidarın görevidir. Daha doğrusu, yirmi iki yıllık iktidarın sonunda bugün eğer suçu önlemede, suçla mücadelede ceza ve infaz kurumlarının bir ıslah sisteminden çıkıp artık herkesin elini kolunu sallaya sallaya sokaklarda gezebildiği bir hukuk sistemine nasıl geldiğinin hesabını vermek durumunda olan bir iktidarla karşı karşıyayız. Dolayısıyla, özellikle kriminal tiplerle, esnaflarımızın iş yerlerini haraca bağlayan küçük küçük mafya tipleriyle devletin etkin bir şekilde mücadele etmesi gerekiyor çünkü sokakları, evleri, iş yerleri güvenli ve huzurlu olmayan bir toplumda elbette huzur ve asayiş hususunun sağlıklı bir şekilde işlemesi mümkün olmaz.
Bir diğer husus, iktidar tasarruf etmesi gereken şeylerden yani israftan maalesef bir türlü tasarruf etmiyor ama eğitimde meslek kurslarını iptal ederek, Kur’an kursunda fahri öğreticilerin ücretli derslerini kısıtlayarak, yine ücretli öğretmenlerimizin derslerini kısıtlayarak güya tasarruf yaptığını zannediyor. Oysa asıl tasarrufu iktidar sahiplerinin israfında aramak lazım, asıl tasarrufu Kamu İhale Kanunu’na aykırı olarak arkadan dolanarak yapılan ihalelerde aramak lazım. Dolayısıyla, eğer bu tasarruf genelgesi kapsamında hem belediyelerin hem de merkezî hükûmetin, taşra teşkilatlarının özellikle vatandaşa hizmet noktasındaki harcamalarında bir tasarrufa gidilecekse bu tasarruf olmaz; olsa olsa iktidarın har vurup harman savurduğu, kendi şahsi harcamaları ve israflarından kısmadan vatandaştan kısması gibi bir durum ortaya çıkmış olur. Burada da bu tasarruf tedbirleri sebebiyle vatandaşlarımızın aksayan hizmetlerini bir kez daha dile getirmiş oluyoruz.
Akademik yılın açılış günüydü. Bu sebeple bütün öğretim üyelerine ve akademik camiaya hayırlı olsun diyoruz ama akademik camianın ücretleriyle ilgili zam taleplerini buradan bir kez daha dile getiriyoruz. Zira akademisyenlerine gerekli refah seviyesini sağlayamayan, akademisyenlere insan onuruna yakışır ücret veremeyen, akademisyenlerin bilimsel çalışmalarını yeterince destekleyemeyen bir devletin elbette ilimden istifade edebilmesi, bilim adamlarına değer verebilmesi ve gelişmesi mümkün olmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaya.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Dolayısıyla, akademik yılın açılışı sebebiyle akademi camiasının ücret sorununu buradan bir kez daha dile getirmiş oluyorum.
Bir diğer önemli husus, ocak ayı yaklaşıyor; emeklilerimizin, memurlarımızın ciddi bir maaş artış talebi var. Zira ocak ve temmuz aylarında verilen ücretler enflasyon karşısında eridi gitti. Enflasyon rakamlarının da pek inandırıcı olmadığını hepimiz biliyoruz ve kamuoyunda da bu konuda genel bir inanış var. Dolayısıyla, iktidarın, getireceği bütçede özellikle sabit ücretlilerin ücretlerinde bir kısıtlamaya giderek enflasyonu kontrol altına almak gibi, para babalarının iktidarı olmak gibi bir bütçeyle karşımıza gelmemesini arzu ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Son bir cümle…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaya.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Bu konudaki denetimlerimizi de ortaya koymuş olacağız.
Buradan iktidara bir kez daha sesleniyoruz; sabit gelirlilerin ücretlerinden kısarak enflasyon mücadelesinde sosyal yönü zayıf olan bir ekonomik politikanızı sonuna kadar eleştirip milletin karşısında ifşa edeceğimizden hiç şüpheniz olmasın diyor ve bu vesileyle, gerekli tedbirlerinizi almanızı dileyerek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sıradaki söz talebi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Erkan Akçay’a aittir.
Buyurun Sayın Akçay.
35.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, son yıllarda küresel anlamda artan, en büyük tehditlerden biri olan siber saldırılara ve 9 Ekim Dünya Posta Günü’ne ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; bugün iki konu üzerinde durmak istiyorum. Birincisi, son yıllarda küresel anlamda artan en büyük tehditlerden biri olan siber saldırılardır. Yapay zekâ, bulut bilişim ve nesnelerin interneti gibi ileri teknolojiler dijital dönüşüme hız kazandırırken aynı zamanda siber güvenlik risklerine de zemin hazırlamaktadır. Sadece eldeki stratejik bilgilerin korunmasının yeterli olmadığı bir dönemden geçiyoruz. Çok geniş alanlarda kesilen elektrikler, havalimanlarındaki sistemlerin kilitlenmesi ya da hastanelerdeki kritik cihazların çalışmaması gibi örnekleri daha çok yaşar olduk. Bunun son örneği 18 Temmuz 2024’te küresel düzeyde yaşanan mavi ekran yazılım sorunudur. İsrail çağrı cihazlarını kullanarak siber saldırılar düzenlemiştir. Mavi ekran yazılımı ve İsrail'in saldırıları millî ve yerli teknolojinin ne kadar önemli olduğunu ve ürün bağımlılığının ne kadar tehlikeli olabileceğini bir kez daha göstermiştir.
Siber ortamdaki kurum, kuruluş ve kullanıcıların varlıklarının korunması devletlerin ve kurumların en önemli önceliklerinden biri olmalıdır. Siber saldırıların maliyetleri gerek kamu gerek özel sektör kuruluşları için çok ciddi boyutlara ulaşabilmektedir. Siber suçların küresel maliyetinin yıllık 9,5 trilyon dolara ulaşacağı öngörülmektedir. Ülkemiz, jeopolitik önemi, ekonomik yapısı ve teknoloji alanında özellikle son yıllarda gerçekleştirmiş olduğu hamleleri nedeniyle siber tehdit aktörleri için âdeta bir cazibe alanı oluşturmaktadır. Türkiye'de her gün 422 büyük çaplı siber saldırı engellenmektedir. Günümüzde siber saldırılar yoğunlukla kurumların bünyesindeki ağ trafiği ve işletim sistemlerinin mevcut protokol ve parametreyi kullanmak suretiyle gerçekleştirilmektedir.
Toplumsal hayatta, uluslararası ilişkilerde, ekonomide, sanayide, sağlık ve eğitimde, bilgi teknolojilerinin kullanıldığı her alanda siber güvenlik vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Dijital dünyada bilgi ve veriyi korumak, siber tehditlere karşı önlem alabilmek, bu saldırıların maddi ve itibari kayıplarını engellemek istiyorsak öncelikle yerli ve millî teknolojiyi üretmeye ağırlık vermeliyiz, ulusal çapta güçlü bir siber savunmaya sahip olmalıyız.
Teknoloji üreten ülkeler geleceğe yön veren ülkelerdir. Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerimize ulaşabilmemiz için teknolojiyi yalnızca kullanan değil üreten bir ülke olmamız gerekmektedir. Ülkemizde farklı kamu kurumlarının kendi siber güvenlik yapılanmaları vardır. Siber güvenlik konusunda Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı bünyesinde bir genel müdürlük yer alırken, Cumhurbaşkanlığı ve bazı bakanlıklarda daire başkanlığı düzeyinde yapılanma yer almaktadır. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı tarafından Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi ve Eylem Planı hazırlanmış ve bu kapsamda çalışmalar devam etmektedir.
Siber güvenlik millî güvenliğimizin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu kapsamda siber güvenlikle ilgili tüm kurumlar bir araya getirilerek müstakil bir siber güvenlik teşkilatının kurulması elzemdir diyoruz.
Sayın Başkan, diğer bir husus bugün 9 Ekim Dünya Posta Günü. Ülkemizin yüz seksen dört yıllık köklü ve güzide kurumu olan PTT, 23 Mayıs 2013’te yürürlüğe giren Posta Hizmetleri Kanunu’yla “PTT AŞ” olarak yeniden yapılandırılmıştır.
Yaz kış, gece gündüz, tatil demeden haftanın altı günü büyük bir özveriyle posta, kargo ve bankacılık hizmeti veren PTT çalışanlarının bazı beklentilerini de sizlerle paylaşmak istiyorum. PTT çalışanları, diğer kamu çalışanlarına nazaran yılda elli ila altmış gün, yirmi beş yılda dört yıl daha fazla çalışmaktadır. PTT dağıtıcılarının fiilî hizmet zammı talepleri bulunmaktadır. Son altı yılda kuruma açıktan atama yoluyla personel alınmaması, istifa, emeklilik ve ölüm gibi nedenlerle boşalan kadroların doldurulmaması nedeniyle personel sıkıntısı yaşanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hizmetin daha iyi icrası için yeni personel alımı da gerçekleştirilmelidir. 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle çalışan personel ünvan yükselme sınavlarına girmemektedir. Diğer kamu kurumlarındaki sözleşmeli ve taşeron personele kadro verilirken PTT Anonim Şirketi olduktan sonra KPSS ve mülakatla alınan idari hizmet sözleşmeli personele kadro hakkı verilmemiştir. 399 sayılı KHK’li ve idari hizmetler sınıfı personel ayrımı eşit işe eşit ücret ilkesine zarar vermektedir. Bu ayrım kaldırılarak tek tip bir personel rejimi uygulanmalıdır.
Bu vesileyle tüm PTT çalışanlarımızın Dünya Posta Günü’nü kutluyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Türk postacılığının ve Türk posta teşkilatının gelişmesinde emeği geçen herkese teşekkür ediyor, ebediyete irtihal eden tüm posta idare çalışanlarına da Allah'tan rahmet diliyorum.
Bu vesileyle de Sayın Başkan, ben aynı zamanda bir posta çalışanının çocuğuyum, çocukluğum da postanelerde geçti. Dolayısıyla diyebilirim ki ilk kamu eğitimini o PTT idaresinde aldık. O hatıralara hürmeten de bütün PTT idaresine, çalışanlarına, başta babam ve diğer ebediyete irtihal edenlere de Allah'tan rahmet diliyor ve şükranlarımı sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sıradaki söz talebi Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Kars Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’e aittir.
Buyurun Sayın Kılıç Koçyiğit.
36.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Amerika’nın ve uluslararası güçlerin 9 Ekim 1998’de Öcalan’ı Türkiye’ye iade etmelerindeki gerçek nedene ve bunun sonuçlarına, Kürt-Türk ilişkisini demokratik haklar zemininde yeniden inşa etmenin zamanının geldiğine ve Meclisin bu konuda sorumluluk alması gerektiğine, kadına yönelik şiddete ve Meclisin kadın şiddetine sessiz kalmasını kabul etmediklerine ilişkin açıklaması
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de Genel Kurulu selamlıyorum ve iyi bir çalışma günü diliyorum.
Şimdi, bugün Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu çoklu krizleri konuşuyoruz. Bu çoklu krizler, tabii, siyasal, sosyal, toplumsal, ekonomik, hukuksal ve aslında birçok alanda yaşanan çöküşlerin temel nedenini oluşturuyor ve bu çöküşlerin, bu krizlerin her birinin bir de tarihsel arka planı var. Ben, bu anlamıyla bir hafıza tazelemek istiyorum ve sizleri buradan yirmi altı yıl öncesine yani 9 Ekim 1998'e götürmek istiyorum. Bu tarih önemli bir tarih. Neden önemli bir tarih? Çünkü o zaman uluslararası güçlerin, aslında, Kürtlerin “komplo” olarak tarif ettikleri bir meseleyle Sayın Öcalan’ı Türkiye'ye iade ettikleri tarih ki bu konuda biliyorsunuz en son İtalyan Başbakanının bir demeci çıktı ve dedi ki: “Amerika bize ‘Öcalan’ı Türkiye'ye verin.’ dedi ve biz NATO ülkesiydik, bizim bir gücümüz yoktu, doğal olarak da biz Amerika'nın bu isteğine boyun eğdik.” Peki, Amerika ve uluslararası güçler aslında bunu yaparken gerçekten Türkiye’nin ve Türkiye halklarının faydasına bir iş mi yaptılar, yoksa Türkiye'yi çok daha uzun bir süre aslında bu savaş ve şiddet çemberinde tutmak açısından mı bunu yaptılar; bunu bugün herkesin bir kez daha yüksek sesle sorması ve bu soruya cevap araması gerektiğini ifade etmek istiyorum. Tabii ki bu komplonun kendisinin Kürt sorununda çözümsüzlüğü, savaşı, şiddeti aslında körüklediğini ve en nihayetinde çözümsüzlüğü derinleştirdiğini ifade etmemiz gerekiyor. Oysa ki farklı olabilirdi bu; ne yazık ki olmadı.
Şimdi, bu komplo aslında Kürt halkının demokratik çözüm ve barış umutlarını boşa çıkarmak istedi ama sadece burada Kürt halkı ve Kürt halkının bu barış umudunun akamete uğraması, demokratik çözüm ortamının dinamitlenmesinden bahsetmiyoruz, aynı zamanda bir bütün Türkiye’nin kuşatılmasından ve onun iradesinin ipotek altına alınmasından ve Kürt sorununun çözümsüz bırakılması gibi bir tarihsel süreçten, bir hikâyeden bahsediyoruz, bir yaşanmışlıktan bahsediyoruz. Çok uzun yıllardır, yüz yıllık bir Kürt sorunu var, bunun kırk yılından fazlası çatışmalı geçmiş bir sorun ve bu sorun, Türkiye’nin çözmediği için, üzerine cesaretle gitmediği için de her zaman için aslında yumuşak karnı olmaya devam etmiş. Peki, uluslararası güçler bu yumuşak karın üzerinden ne yapmışlar? Her defasında aslında uluslararası güçler de Türkiye'yi kendi hegemonyalarına almak ve kendi politikalarına entegre etmek açısından Kürt sorununu istismar etmişlerdir ve bu konuda da çok çeşitli deneyimler ve yaşanmışlıklar olduğunu da çok iyi biliyoruz. Oysaki demokratik yollarla bu sorun gerçekten çözülebilirdi; uluslararası güçlerin dâhil olmadığı bir çözüm bu ülkede, bu ülke halklarıyla bu ülkenin Meclisiyle gerçekleştirilebilirdi ama bunun yerine uluslararası güçlerin de katkısıyla büyük askerî operasyonlarda, güvenlikçi politikalarda ısrar edildi ve bu akla yatırım yapmanın kendisinin bu ülke halklarına maliyetini her birimiz aslında çok iyi biliyoruz. O anlamıyla Kürt-Türk ilişkisini demokratik haklar zemininde yeniden inşa etmenin zamanının geldiğini düşünüyoruz. Bu ilişkiyi, tarihsel Kürt-Türk ittifakını büyütmenin, derinleştirmenin zamanının geldiğini düşünüyoruz. Çokça ve sıkça Malazgirt göndermeleri yapılır, 1071’e atıflar yapılır; evet, 1071 Kürt halkının ve Türk halkının ittifakıyla kazanılan bir tarihsel süreçti ve bugün Anadolu’yu yurt tutan Türklerin buraya gelişinin ilk başlangıcıydı. O zaman o günkü o ittifakın, yine, aslında, Birinci Dünya Savaşı’nda Türkiye'nin düşman işgalinden kurtulması meselesindeki ittifakın iyi anlaşılması ve bütün bu tarihsel ittifak zeminlerinin, bütün bu tarihsel referansların iyi irdelenmesi gerektiğini ve buralardan bir akıl, bir sonuç çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz. Ne adına? Barış adına. Ne adına? Demokrasi adına, özgürlük adına, eşitlik adına ve demokratik cumhuriyet adına bütün bunların gözden geçirilmesi ve buralara iyi bakılması gerektiğini ifade etmemiz gerekiyor.
Kürt sorununun ret, inkâr politikalarıyla çözülmeyeceği çok açık. Kürt halkının temel demokratik haklarından vazgeçirilme planından bir sonuç alınılamayacağı çok açık ve net. Bu politikalar denendi, çokça denendi ama günün sonunda geldiğimiz yerde işe yaramadıkları açık ve net. Türkiye'nin çok önemli bir deneyimi var, 2013-2015 deneyimi bu ülkede yaşandı, bu ülke topraklarında yaşandı ve bize önemli bir referans olmaya hâlâ devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kılıç Koçyiğit.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Bu referansa dönüp bakmak ve gerçekten bu ülkedeki başta Kürt sorunu olmak üzere bütün diğer sorunları da müzakereyle, diyalogla, çözümle çözmek gibi, tartışarak çözmek gibi bir önceliğimiz olmak zorunda. Bu, tarihsel bir zorunluluk. Neden tarihsel bir zorunluluk? Bakın, dün burada bir kapalı oturum yapıldı, her ne kadar biz o kapalı oturumda gerçek anlamda çok bir şey öğrenememiş olsak da şunu ifade etmemiz gerekiyor: Evet, bölgede büyük bir yangın var, gerçekten bu yangının Türkiye'ye direkt ve dolaylı etkileri illaki olacaktır ve bu yangından kurtulmanın yolunun da aslında diyalog ve müzakere kanallarını açmaktan geçtiğini çok iyi biliyoruz. Komplonun bugün boşa çıkarılmasının, Türkiye halkları tarafından boşa çıkarılmasının zamanı gelmiştir ve Meclisin bu konuda sorumluluk alması gerekiyor. Daha fazla kana, şiddete, gözyaşına bu Meclis göz yumamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kılıç Koçyiğit.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu Meclis tarihsel rolünü oynamalıdır. Artık tecridin karşısında susan, tecridin karşısında sessiz kalan, tecride göz yuman, Kürt sorunundaki çözümsüzlüğe göz yuman bu Meclis gözlerini açmalıdır ve bu sorunun üzerine gitmelidir, elini taşın altına koymalıdır; Kürt ve Türk ittifakı için Meclisten başlayarak bir adım atılmalıdır ve bu yangın, bu ateş artık söndürülmelidir diyoruz.
Bu anlamıyla, iktidarıyla muhalefetiyle bütün parti gruplarına, grubu bulunmayan bütün milletvekillerine yeniden 9 Ekimde çağrı yapmak istiyoruz: Gelin, bu ateşi hep beraber söndürelim. Gelin, barış aklını hâkim kılalım. Gelin, çözümü, diyaloğu temel bir yöntem olarak esas alalım. Kürt sorununu çözelim ki Türkiye demokratikleşsin, Türkiye demokratikleşsin ki bölgede istikrarın, barışın adası olsun ve gerçekten biz en azından içeride bunu sağlayabiliriz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Kılıç Koçyiğit.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Bunun koşullarının olduğunu düşünüyoruz.
Son olarak, izninizle bir başlığı tamamlamak istiyorum Sayın Başkan: Kadına yönelik şiddet. Sadece 2024 yılının dokuz ayında 295 kadın yaşamını yitirmiş, katledilmiş. Dün siz de kürsüde, Divanda bir protesto eyleminde bulundunuz, çok çok teşekkür ediyoruz. Bu Meclisin artık bu kadın şiddetine sessiz kalmasını da kabul etmiyoruz. Bakın, eylül ayında 30 kadın, 1 çocuk katledilmiş; 15 kadın, 4 çocuk şüpheli şekilde ölmüş; topladığınız zaman 45 kadın, 5 çocuk yapıyor. Bu bir savaş bilançosu Sayın Başkan, bir savaş bilançosu. Bu ülkede bir kadın kırımı yaşanıyor, bu ülkede bir cins kırımı yaşanıyor ve bu iktidar hâlihazırda hiçbir şey yapmıyor, sadece seyrediyor, sadece iyi niyet temennilerinde bulunuyor. Oysaki yargılamayan, oysaki haksız tahrik indirimi veren, iyi hâl indirimi veren bizzat iktidarın emrindeki yargının kendisidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Kılıç Koçyiğit.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Bir kapıdan tutuklayıp diğer kapıdan şartlı salıverme koşullarını bu kadın katillerine uygulayan bizzat iktidarın kendisidir. Bugün düşünce suçluları siyasi düşünceleri nedeniyle cezaevindeyken, kadın katilleri sokaklarda kadınları katletmek üzere ellerini kollarını sallayarak devam ediyorlar. O anlamıyla gerçekten soruyoruz. Bu adalet sistemi, bu yargı sistemi katillerle empati yapıyor, katillere ceza indirimi veriyor, katledilen kadınlarla ve onların yakınlarıyla empati kurmuyor. Bu düzen değişmek zorunda, tek bir kadını daha kaybedecek mecalimiz yok. İsyan ediyoruz, isyan ediyoruz, isyan ediyoruz! Kabul etmiyoruz; bu şiddetin karşısında Parlamentodaki bütün kadın vekiller başta olmak üzere herkesi tutum almaya, tavır takınmaya ve bu kadın şiddetinin önüne geçmeye de davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sıradaki söz talebi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Gökhan Günaydın'a aittir.
Buyurun Sayın Günaydın.
37.- İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’ın, Türkiye’nin gerçek gündemine, son zamanlarda yaşanan çocuk cinayetlerine, yapılan gıda denetimlerinde ürününde domuz eti bulunan firmanın yürütmeyi durdurma kararı aldığı gerekçesiyle isminin açıklanmamasına, TÜİK’in enflasyon rakamına; iktidarın, liyakat sahibi olmayan, yalnızca sadakatiyle öne çıkan insanları Türkiye’nin en önemli görevlerine getirdiğine ve bunun örneklerine ilişkin açıklaması
GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin gerçek gündemi açlık, yoksulluk, güvenlik sorunları, kadın cinayeti, çocuk cinayeti olmaya devam ediyor. Oysa biz Mecliste bir gün "İsrail bize saldıracak." ertesi gün de "Anayasa yapalım, başka bir şeye gerek yok." nidalarıyla, bu hamasetle dolaşmaya devam ediyoruz.
Bakın, Narin kızımızın öldürüleli 21 Ağustostan bu yana ağustos geçti, eylül geçti, ekimin 9'u oldu; 20 haneli bir köyde bir cinayet henüz çözülemedi. O cinayetin siyasi bağlantısı var mı? O köy tarım gelirinden çok daha yüksek olan o ekonomik duruma nasıl kavuşmuş? Orada silah kaçakçılığı var mı? Bu sorulara ilişkin bir tek yanıt bulabildik mi? İstanbul'da 2 kızımız vahşi bir şekilde katledildi. Tekirdağ'da küçücük çocuğumuz cinsel istismar sonucunda hayatını kaybetti. Denilebilir ki: "Bunların Hükûmetle ne alakası var?" Arkadaşlar, size unuttuğunuz bir özdeyişi hatırlatayım: Fırat'ın kıyısında kaybolan bir koyundan iktidar sorumludur, Hükûmet sorumludur. Yirmi iki yıldır iktidardasınız, sizin kültür politikalarınız, sizin eğitim politikalarınız, sizin sağlık ve güvenlik politikalarınız, başka bir deyişle politikasızlığınız bu memleketi böylesine çürüttü. Bu bağlamda Türkiye her gün maalesef içimizi karartan bu haberlerle güne uyanıyor, geceyi kapatıyor.
Bir başka önemli konu: Gıda denetimleri yapıldı, Türkiye'nin çok önemli bir köfte markasında, köftecisinde domuz eti bulundu. Diğer firmalar açıklandı, bu firma açıklanamıyor. Neymiş? Yürütmeyi durdurma kararı almış. Diğerleri alamamış da bu niye almış yürütmeyi durdurma kararını? Bu yürütmeyi durdurma kararı çerçevesinde biz her gün bilmeden, o köfteciden içinde ne olduğunu bilmediğimiz köfteleri yemek zorunda mıyız? Böyle bir düzen olabilir mi? Tarımı çökerttiniz, gıda politikası da maalesef yerlerde sürünüyor.
Bakın arkadaşlar, bu memlekette enflasyon yüzde 70'lerin çok üzerindeydi, TÜİK enflasyonu; bugün bize diyorsunuz ki: Yüzde 50 oldu. Peki, asgari ücret ne oldu? Ocakta 17.000 liraydı; şubatta, martta, nisanda 17.000 lira olmaya devam etti; mayısta, haziranda, temmuzda, ağustosta, eylülde 17.000 lira oldu, ekim oldu hâlâ 17.000; kasımda, aralıkta da 17.000 lira olacak ama diğer taraftan, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı yani ölmemek için tüketmek zorunda kaldığı gıda 19.830 TL ediyor. Yani bu memleketin çalışanının yarısını siz açlık sınırının altına mahkûm ettiniz. Emekli ne durumda? Ocakta, şubatta, martta 10.000 lira aldı; nisanda, mayısta, haziranda da 10.000 lira aldı, sonra lütfettiniz, 12.500 lira yaptınız; ağustosta, eylülde, ekimde, kasımda, aralıkta 12.500 lira almaya devam edecek. O esnada enflasyon ne kadar? Yüzde 70, yüzde 60 yüzde 50 ama bu insanlar ne yapacaklarını bilemez hâlde, mutfaklarını kaynatamaz hâlde duruyorlar. Aynı anda ne olmuş biliyor musunuz? Mesela aynı anda, mesela, Erdoğan’ın koruma ordusunun ilk dört ayda harcaması 798 milyon TL olmuş. 798 milyon TL’yi bu düzeyden yıla döndürürseniz yıl bittiğinde yalnızca korumalara 2,5 milyar TL para harcanmış olacak. Yani parayı nereye harcadığınız ve nerede kıstığınız belli.
Bir örnek daha vereyim parayı nereye harcıyorsunuz: Yap-işlet-devret projelerine harcadığınız para yüzde 1.012 artmış. Geçen yıl 56 milyar 824 milyon TL’yi yap-işlet-devrette garanti tutarı olarak ödemişsiniz. Yandaşlara, müteahhitlere gelince para sebil olarak veriliyor ancak vatandaşa gelince para yok.
Tabii, bir de şunu söyleyelim, buna elbette ve mutlaka liyakatsizliğin eşlik etmesi lazım: Bakın, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı vardı. Adı neydi? Akın Gürlek. Biz o Akın Gürlek’i nereden biliyoruz? Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımamakla biliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Günaydın.
GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Siz bu insanı, AYM kararlarını tanımamayı marifet sayan bu insanı Adalet Bakan Yardımcısı yaptınız. Ya, bir adam Adalet Bakan Yardımcılığından tekrar İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına döndürülür mü? Döndürülür, işi varsa döndürülür. Onun işinin ne olduğunu biz biliyoruz da Türkiye de yakında öğrenecek. Onun karşısında da dimdik duran bir demokrasi cephesi var, bunu da hep beraber göreceğiz.
Şimdi, bakın, birkaç örnek daha vereceğim: Bir Ankara Üniversitesi Rektörü var. Bu insan 23, 24, 25, 26’ncı Dönem AKP milletvekilliği yaptı, milletvekilliği 2019’da bitti. E, gariban işsiz mi kalsın? 2020'de Ankara Üniversitesi Rektörü, dört yıl; 2024'te bir dört yıl daha atadık; sonra onun kızını sınavsız, mülakatsız getirdiniz Türkiye Büyük Millet Meclisine daire başkanı yaptınız. Şimdi o ne yapmış?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Günaydın.
GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Ankara Üniversitesine ait 10 taşınmaz parseli bir vakfa peşkeş çekmiş, üstelik de o vakfa devrettiği arazilerin internetini, suyunu Ankara Üniversitesi ödemeye devam etmiş.
Bir başka örnek: 2017-2019 arasında Murat Zorluoğlu Van Valisi, sonra Van Büyükşehir Belediyesi kayyumu, arkasından 2019-2024 Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı AKP'den; şimdi, Büyükşehir Belediye Başkanlığı biter bitmez, 22 Nisan 2024'te İçişleri Bakanlığı müfettişi ve yalnızca üç ay sonra da 10 Temmuz 2024'te Diyarbakır Valisi. Bir de önemsiz böyle bir haber: İşte, aldığı bazı malzemelerin faturasını belediyeye ödetiyormuş. Arkadaşlar, liyakatsizliğe bunun eşlik etmesinden daha doğal bir şey yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Günaydın.
GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Şimdi, şunu çok açık söyleyelim: Bu memleket bu ekonomik zorluklarla karşılaşırken, Türkiye dünyanın 20'nci büyük ekonomisi olmasına rağmen yurttaşlar bir fakruzaruret içerisinde iktisadi koşullar altında yaşarken parayı bir yerden kısıyorsunuz, öbür yere aktarıyorsunuz ama bunları yapabilmek için de aslında liyakatli olmayan, yalnızca sadakatiyle öne çıkan insanları rektör yapıyorsunuz, vali yapıyorsunuz, Türkiye'nin en önemli görevlerine getiriyorsunuz. Bu lale devri bitecek, üstelik de bu lale devri bugüne kadar size oy vermiş vatandaşın “Yeter artık!” demesiyle bitecek.
Herkese teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sıradaki söz talebi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Abdulhamit Gül’e aittir.
Buyurun Sayın Gül.
38.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, İsrail’in Filistin’deki işgal ve soykırımının üzerinden bir yıl geçtiğine ve Türkiye’nin bu vahşetin son bulması konusunda üzerine düşen vazifeyi yerine getirdiğine, ülkenin ulusal güvenliği için iç cephenin daha güçlü olmasının önemine, “makbul” ve “makbul olmayan” vatandaş ayrımını asla kabul etmediklerine, Adana’da gerçekleştirilen TEKNOFEST etkinliğine, savunma sanayisinde çok önemli adımlar atıldığına, dün tüm partilerin uzlaşısıyla çocukların korunmasına yönelik çok önemli bir araştırma komisyonunun kurulduğuna ve kadının yanında, şiddetin karşısında olmaya devam edeceklerine ilişkin açıklaması
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
İsrail'in işgal ve soykırımının üzerinden bir yıl geçti, üç yüz altmış beş gün boyunca Filistin'i ortadan kaldırmak için Filistin'de çocukları, kadınları, camileri, kiliseleri bombalayarak bir halkı ortadan kaldırmaya yönelik bir trajediyi, bir barbarlığı bütün dünya olarak maalesef izliyoruz. Filistin'i işgalle de kalmayan, Lübnan’a da sirayet eden bu bölgesel savaş, İsrail'in açmış olduğu bu bölgesel savaş ve kriz, en başta bölgedeki tüm ülkeleri ve halkları doğrudan etkilemektedir. Elbette ülkemiz de yakın coğrafyamızda yaşanan bu hadiselerden, bu yaşanan olaylardan doğrudan etkilenmektedir. Türkiye, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde kararlı, tecrübeli bir vizyonla tüm bu sürecin her aşamasında uluslararası kurumları harekete geçirecek şekilde diplomasiyi kararlı bir şekilde ortaya koymaktadır. En son Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yapmış olduğu konuşmada ki “Dünya 5’ten büyüktür.” çağrısı, dünyanın bu küresel adaletsizliğe bir son vermesi yönündeki çağrısı çok önemli ve anlamlıdır. Keza, ülkemiz adına yapmış olduğu tüm görüşmelerde de İsrail'in bölgedeki yayılmacılığına, soykırımına ve vahşetine son verilmesine yönelik tüm temaslarımızı Sayın Cumhurbaşkanımız, Dışişleri Bakanımız ve ilgili tüm kurumlarımız yoğun bir şekilde gerçekleştirmektedirler. Yakın zamanda İslam İşbirliği Teşkilatının da bu konuda -çağrıya davet ederek- toplanması yine çok önemlidir. Elbette bu toplantılardan caydırıcı müeyyide içeren yaptırımların ortaya çıkması gerekmektedir, İsrail'in durdurulması, bu vahşetin son bulması gerekmektedir. Bu konuda da Türkiye yine üzerine düşen vazifeyi yerine getirmektedir.
Bölgedeki istikrarın Türkiye'nin ulusal güvenliğiyle doğrudan ilgili olduğu hepimizce malumdur. Yanımızda yanan ateşin ülkemizi, bizleri, evimizi etkilemesi elbette imkân dâhilindedir. İşte, o ateşin sönmesi için Türkiye, yine zalimin karşısında ve mazlumların yanında olmaya devam edecektir. Filistin halkının, Lübnan halkının… İsrail'in bölgede ortaya koymak istediği arzımevut planının gerçekleşmemesi için Türkiye olarak her türlü desteğimizi, her türlü gayretimizi ortaya koyacağız. Türkiye hem birikimiyle hem tarihsel birikimi hem müktesebatıyla, inşallah, bu bölgesel krizlerden, küresel krizlerden ülkemizin çıkarlarını, milletimizin menfaatlerini koruyarak çıkacaktır, ona inanıyoruz.
Türkiye sözü güçlü, gücü tesirli bir dış politikayla yoluna devam etmektedir. Vatandaşımızın, ülkemizin çıkarı neyi gerektiriyorsa, rasyonel yaklaşımlarla, “kazan kazan” anlayışıyla dış politikasına, komşularla da sıfır sorun diyaloglarını daha ortak zeminlere taşıyarak yoluna devam etmektedir. Bu konudaki çabalarını yine daha da geliştirerek sürdürecektir.
Türkiye tüm mazlumların güvenli limanıdır; Orta Asya'dan Balkanlara varıncaya kadar tüm gönül coğrafyamızın -ki Sayın Cumhurbaşkanımız yarın Balkanlar’a çok önemli ziyarette bulunacaktır- yine komşu ülkelerimiz Orta Doğu'da ve dünyadaki bütün halkların, bütün gönül coğrafyamızın yanındadır. Türkiye’nin varlığı, Türkiye’nin birliği… Özellikle Suriye’deki, Irak’taki istikrarsızlaştırma politikalarıyla, vekâlet savaşlarıyla beraber oradaki halkları da tehdit eden bu çabaya karşı Türkiye yine mazlumların yanında olacaktır. Türkiye, dili ne olursa olsun, inancı ne olursa olsun Kürt’üyle, Ezidi’siyle, Hristiyan’ıyla, Arap’ıyla bu coğrafyada kim varsa onların uğramış olduğu tüm zulümlerin karşısında, dimdik onların yanında olmaya devam edecektir.
Bizler, kuzeyimizde ve güneyimizde bu gelişmelerle beraber, ülkemizin ulusal güvenliğini daha pekiştirecek ve Türkiye’yi bu gerilimden ve ateş çemberinden kurtaracak şekilde politikalarımızı sürdüreceğiz. Bunun için de elbette önce iç cephemizi daha güçlü bir şekilde kuvvetlendirmemiz çok kıymetlidir. Bu yasama yılının açıldığı günden itibaren hem siyasi partilerin hem siyasi dilin bu anlamda buna matuf olması çok kıymetlidir. Sayın Cumhurbaşkanımızın bugün de yapmış olduğu çağrılar Türk siyasi hayatı için çok önemli çağrılardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gül.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Bizler, birlik ve beraberlik içerisinde bu coğrafyada nasıl bin yıldır berabersek kıyamete kadar da birliğimizi, beraberliğimizi her zaman daha da güçlendirerek devam edeceğiz. Bu topraklarda kim doğmuş ve yaşıyorsa bu toprakların birinci sınıf vatandaşıdır, asli sahibidir. Dolayısıyla “makbul” ve “makbul olmayan” vatandaş ayrımını asla kabul etmediğimizi, ret, inkâr, asimilasyon politikalarına AK PARTİ hükûmetleri olarak, AK PARTİ siyaseti olarak karşı durduğumuzu ve buna son verdiğimizi bütün milletimiz yakından bilmektedir. Elbette yaptığımız tüm bu çalışmalarla beraber yapacağımız işler de var. El birliğiyle bir ve beraber olarak çözemeyeceğimiz hiçbir problem yoktur. Türkiye'de bizler, bin yıldır nasıl bu coğrafyada diliyle, inancıyla, kültürüyle, yaşam tarzıyla -bunu bir lütuf olarak da değil, bir hak olarak gören anlayışla- bugün…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gül.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – …Türk’üyle, Kürt’üyle, Alevi’si, Sünni’siyle, 85 milyonuyla daha da birliğimizi perçinleyerek, inşallah, ülkemizi, Türkiye'yi tehdit eden bütün meydan okumaların üstesinden hep beraber geleceğiz. Kim hangi planı yaparsa yapsın, Türkiye'ye dair hangi tehditleri ortaya koyarsa koysun, milletimiz, devletimiz Allah'ın izniyle tüm bu sınamaları, meydan okumaları püskürtecek güçtedir; bu birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhuna sahiptir.
Son olarak, geçen hafta çok önemli bir etkinlik yapıldı Adana'da, TEKNOFEST etkinliği; 1 milyonu aşkın gencimiz TEKNOFEST’te çok önemli projeler ortaya koydular. Özellikle Bayraktar ailesinin ortaya koymuş olduğu, rahmetli Özdemir ağabeyin ve evlatlarının ortaya koymuş olduğu ve bütün Türkiye'de bir sinerjinin oluştuğu TEKNOFEST kuşağı çok önemli hayalleri gerçekleştiren projeler ortaya koydular.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gül.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Türkiye, savunma sanayisinde gelmiş olduğu nokta ve bulunduğumuz merhalede çok önemli adımlar attı. Kendi paramızla İHA, SİHA vermeyen, kendi savunma sanayimizin tamirini bile yapmayan ülkelere bugün muhtaç olmaktan kurtulduk, ihraç eder duruma geldik. Biz her alanda hem maddi hem manevi anlamda gelişmelerimizi sürdürerek yolumuza devam edeceğiz.
Dün, çocukların korunmasına yönelik çok önemli bir araştırma komisyonu kuruldu; tüm partilerle uzlaşarak burada bunu ortaya koyduk. Sayın Başkanımız da dün açılışta ifade ettiler, özellikle kadınlara yönelik şiddete, çocuklara yönelik istismara karşı hep birlikte mücadelemizi kesintisiz bir şekilde sürdüreceğiz. Bu meseleler bir politik mesele değildir, bu meseleler bir parti meselesi değildir; bu meseleler bizim var olma, bizim geleceğe daha umutla, ümitle bakmamız için çok önemli meselelerimizdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Gül.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Çocukların korunmasına yönelik -ki son günlerde yaşadığımız, hepimizi derinden üzen hadiseler de yine başta olmak üzere- bu meselelerin yine esasına inecek şekilde, bu yollara iten sebepleri araştırarak çözüm yolları, kanun hususundaki yeni öneriler, kurumların yeni kapasiteleri, uygulamadaki yeni düzenlemelere dair ne varsa bunu çok büyük bir özgüvenle… Çünkü bu hepimizin ortak meselesi; bu konuda Meclisimize, milletvekillerimize ve Komisyonumuza inanıyoruz. Buradan çıkan sonuçlarla kadına yönelik şiddette ve çocukların korunmasına yönelik çok önemli adımlar atılacağına inanıyoruz. Kadına yönelik şiddette “sıfır tolerans” anlayışını daha da güçlü bir şekilde sürdüreceğiz. Hükûmetlerimiz döneminde kadına şiddetle mücadele konusunda özel kanunun çıkması, KADES uygulamaları, elektronik kelepçe, Adalet Bakanlığı, İçişleri ve Aile Bakanlığının ortaya koyduğu çalışmalar, Sayın Cumhurbaşkanımızın bu konudaki çok önemli hassasiyeti ve attığımız adımlar gerçekten çok önemli adımlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Gül.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Ama biz bir vakaya bile bir istatistik meselesi olarak bakmıyoruz, bir vakanın bile yaşanmaması için bu konuda Anayasa dâhil olmak üzere ne gerekiyorsa, gerek mevzuat gerek uygulamada daha hangi adım varsa onları da atmaya ve bir canımızı daha kurtarmaya yönelik her türlü öneriye açık olduğumuzu; bu konuda Hükûmetimizin, AK PARTİ’nin ve Cumhur İttifakı’nın kararlı politikalarını sürdüreceğini; kadının yanında, şiddetin karşısında olmaya devam edeceğimizi; çocukların daha iyi bir dünyaya kavuşması için gayret edeceğimizi bir kez daha Genel Kurula hatırlatıyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İç Tüzük 60’a göre söz talebinde bulunan 5 milletvekiline yerlerinden söz vereceğim.
İlk söz Sayın Burhanettin Kocamaz’ın.
Buyurun Sayın Kocamaz.
39.- Mersin Milletvekili Burhanettin Kocamaz’ın, Mersin ve Çukurova başta olmak üzere ülkenin dört bir köşesinde çiftçilerin kan ağladığına ilişkin açıklaması
BURHANETTİN KOCAMAZ (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.
İlgililere soruyorum: Başta Mersin ve Çukurova olmak üzere ülkemizin dört bir köşesinde çiftçiler kan ağlıyor. Kazanamayan ve borçlarını ödeyemeyen çiftçiler borç batağına saplanmış, çiftçilerin borcunu kapatmak için kullandığı yeni krediler de takibe düşmüş. Bu durum karşısında, çiftçi dostu Ziraat Bankası çiftçilerin kapısına dayanmış, çiftçilerin ekim dikim yaptıkları dededen, babadan kalma tarım arazilerini satışa çıkarmış. Ziraat Bankasının sitesinde yayınlanan ilanlara göre, satışa çıkarılan binlerce tarım arazisinin fiyatları 1 milyon ile 10 milyon lira arasında değişiklik gösteriyor. BDDK verilerine göre, çiftçilerin bankalara olan kredi borçları 2023 Haziran ayında bir önceki yıla göre yüzde 50 artarak 471 milyar TL’den 710 milyar TL’ye yükselmiş. Çiftçilerimizin bankalara olan borçlarının faizini silmeyi ve sıfır faizle uzun vadeli olarak yeniden yapılandırmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Sayın Utku Çakırözer…
Buyurun Sayın Çakırözer.
40.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, Eskişehir’e iç hat seferlerinin derhâl başlaması gerektiğine ilişkin açıklaması
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ulaştırma Bakanı Sayın Uraloğlu 12 yeni iç hat uçuşu başlatılacağını duyurdu. Defalarca sorduk, bir daha soruyoruz: Eskişehir’imizin suçu ne, 1 milyon Eskişehirlinin günahı ne? Havalimanımız var, terminali, pisti, kadrosu var, yılda 100 bin yolcusu da var ama sadece yurt dışından çünkü bu AK PARTİ ısrarla iç hat uçuşu koymuyor. Bu kent, turizm kenti, üniversite kenti, sanayi kenti, emekçi kenti; Antalya’ya, İzmir’e, Trabzon’a, Adana’ya, Van’a, Antep’e, Erzincan’a, hepsine uzağız; insanımız gelip gitmek istiyor. O zaman koskoca kent neden cezalandırılıyor?
Artık bu Eskişehir düşmanlığından vazgeçin. Yolcusu dahi olmayan hayalet hava alanlarına “uçulsun” diye milyarlar dökeceğinize Türkiye'nin en güvenli, en yaşanacak ili Eskişehir’imize iç hat seferlerini derhâl başlatın.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Faruk Dinç… Yok.
Sayın Yılmaz Hun… Yok.
Sayın Tahsin Becan…
41.- Yalova Milletvekili Tahsin Becan’ın, Millî Eğitim Bakanlığı kadrolu temizlik görevlisi vermediği için okulların pis ve bakımsız olduğuna ilişkin açıklaması
TAHSİN BECAN (Yalova) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Eğitimde sorunlar öyle fazla ki biri bitmeden yenisi ekleniyor; atanamayan öğretmenler, kaldırılmayan mülakatlar, öğretmenlere şiddet, ücretli öğretmen sömürüsü, ders kitapları dahi hazır olmayan eğitim öğretim yılları, okullardaki teknik yetersizlikler.
Bilinmelidir ki nitelikli bir eğitim hizmetinin sağlanmasında öğretmenlerin emeğinin yanı sıra idari, teknik ve yardımcı personelin katkısı son derece önemli ve eğitim sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır. Oysaki bugün Bakanlık, kadrolu temizlik görevlisi vermediği için okullarımız pis ve bakımsızdır. Bazı okullar velilerden para toplayarak temizlik hizmeti alıyor, aileler ve öğretmenler temizliyor kalanını da. Sayın Bakan ailelere akıl vereceğine okullara bütçe versin ki okulların temizlik ve güvenlik kadroları açılarak bir an önce bu sorunlar çözülsün. Çocuklarımızın ve onların öğretmenlerinin sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışmalarından daha önemli ne olabilir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Selçuk Türkoğlu...
Buyurun Sayın Türkoğlu.
42.- Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun, Nilüfer Belediyesinin yıkım kararı aldığı kaçak beton santraline ilişkin açıklaması
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Efendim, Bursa'da bir kaçak beton santrali var ve devlete bile meydan okuyarak kentin ortasında faaliyet gösteriyor. Nilüfer Belediyesi, tesis hakkında yirmi iki ay önce yıkım kararı alıyor; yıkabilmek için de Kaymakamlık, Valilik, Büyükşehir, Bakanlık dâhil her kurumdan destek istiyor. Her ne hikmetse bunların hepsi ağız birliği etmişçesine “Ekipmanımız yok.” cevabını veriyor. Belediye, son çare, 1 Ağustos 2024'te ruhsatsız ve kaçak olan santrali 5 kez mühürlüyor ve 5 kez mühür kırılarak faaliyet devam ediyor. Halk çaresiz, tehditlere rağmen direnen Bursa Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir ise devletin desteğini mumla arıyor. Ben şimdi buradan, milletin Meclisinden soruyorum: Sayın Nilüfer Kaymakamı, Sayın Bursa Valisi, Sayın Çevre ve Şehircilik Bakanı; hayırdır, hepinizin elini kolunu bağlayan nedir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ömer Fethi Gürer…
Buyurun Sayın Gürer.
43.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, enflasyonun her kesimi ezdiğine ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Teşekkürler Başkanım.
Enflasyon, işçi, çiftçi, esnaf, emekli her kesimi eziyor. İktidar sürekli masal anlatıyor. Üreticinin ürettiği ürün ya tarlada kaldı ya da maliyetin altında satıldı. Düşük alım fiyatları çiftçiyi perişan etti. Buğday alım fiyatına Toprak Mahsulleri Ofisi bir yıl öncesine göre yüzde 12’lik artış yaptı. Tüccar daha düşük fiyatla ürün aldı; hasat bitti, tüccardayken fiyat artışı başladı. Sanayici una yüzde 30 zam yaptı, bu artış fırıncıların ekmeğe zam talebini getirdi. Fırıncılar da “Kira, un, maya, işçilik, nakliye arttı.” diyor. 1 kilo buğdaydan 800 gram un elde edilir. 200 gram ekmeğin 10 liradan 15 liraya çıkması isteniyor. 100 gram simit 15 ila 25 lira aralığında satılıyor. Simit bile lüks oldu, ekmek dahi soruna döndü. Emekli, dar gelirli, fakir fukara ekmeğe dahi ulaşmada zorluk çekiyor, açlık sınırı altında yaşamaya çalışıyor, belediyenin halk ekmek kuyruğunda ekmek peşinde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Servet Mullaoğlu…
Buyurun Sayın Mullaoğlu.
44.- Hatay Milletvekili Servet Mullaoğlu’nun, TOKİ’nin, depremzedelere evlerini teslim ederken boş senetlere imza attırdığına ilişkin açıklaması
SERVET MULLAOĞLU (Hatay) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
TOKİ, depremzedelere evlerini teslim ederken boş senetlere imza attırıyor. Boş senetlere imza attırmak tefecilerin yaptığı bir uygulamadır. Bu kadar acıyla yoğrulmuş insanlara tefecilerin yaklaştığı gibi yaklaşıp boş senet imzalattırmak, devlet ciddiyetiyle ve toplumsal etik değerlerimizle bağdaşmadığı gibi hukukun temel ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır. Depremzedeye imzalattırılan boş senetler hukuken batıldır, geçersizdir çünkü o senedi imzalamadan dairesine kavuşamayacak olan depremzede imzalamak zorunda kalıyor. Müzayaka durumunda olan bu insanlara yapılan bu muameleyi kabul etmek mümkün değildir. Ayrıca, bunu yapan kamu görevlilerine de Türk Ceza Kanunu’nun 209'uncu maddesine karşı sorumlu olduklarını hatırlatmak istiyoruz. Bu uygulamaya derhâl son verilsin.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.53
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.06
BAŞKAN: Başkan Vekili Gülizar BİÇER KARACA
KÂTİP ÜYELER: Sibel SUİÇMEZ (Trabzon), Mahmut Atilla KAYA (İzmir)
----- 0 -----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Saadet Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Saadet Partisi Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya tarafından, emekli maaş bağlama ve güncelleme usullerinde yaşanan eşitsizliklerin ortadan kaldırılması, sosyal güvenlik sisteminin adil ve öngörülebilir bir yapıya kavuşturulması amacıyla 9/10/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Ekim 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
9/10/2024
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 9/10/2024 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Bülent Kaya
İstanbul
Grup Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Bülent Kaya tarafından, emekli maaş bağlama ve güncelleme usullerinde yaşanan eşitsizliklerin ortadan kaldırılması, sosyal güvenlik sisteminin adil ve öngörülebilir bir yapıya kavuşturulması amacıyla 9/10/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergemizin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 9/10/2024 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Öneri üzerine Saadet Partisi Grubu adına söz talebi, İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’ya aittir.
Buyurun Sayın Kaya. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA BÜLENT KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Saadet-Gelecek Grubu olarak Türkiye'nin sosyal güvenlik sisteminde karşı karşıya olduğumuz adaletsizlikler üzerine verdiğimiz bir önerge nedeniyle huzurlarınızda bulunuyorum.
Konuşmamız gereken şey yalnızca sosyal güvenlik sistemi değil…
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, hatipten çok özür diliyorum, çok önemli bir konuya değiniliyor ama Mecliste 15 kişi var toplam. Ya herkesi toplayın çağırın veyahut da… Yazık günah, bu konu çok değerli bir konu.
HALİL ELDEMİR (Bilecik) – Arada bir de arkaya dönüp bak kendi tarafına.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Ya sizinki de öyle…
HALİL ELDEMİR (Bilecik) – Kendi tarafına da bak.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – 4 kişisiniz.
HALİL ELDEMİR (Bilecik) – Tamam da sen de kendi tarafına bak.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – AK PARTİ, 4 kişisiniz Beyefendi.
HALİL ELDEMİR (Bilecik) – Ya tamam da arka tarafa da dönüp bakın.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – 4 kişisiniz ya! Yazık günah bu konuya!
HALİL ELDEMİR (Bilecik) – Size mi bu…
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Beyefendi, Mecliste 15 kişi diyorum, siz de 4 kişi varsınız.
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) – AKP’ye demedi ki; AKP’ye demedi, genel olarak “15 kişi var.” dedi.
AHMET ÇOLAKOĞLU (Zonguldak) – Kendi grubu da aynı şekilde 4 kişi.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Yanlış, Mecliste diyorum ben; siz de 4 kişiydiniz, şimdi 6 kişi oldunuz.
HALİL ELDEMİR (Bilecik) – Sayın konuşmacıya ayıp oluyor Sayın Başkanım.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Yani hatipten özür diliyorum ben.
HALİL ELDEMİR (Bilecik) – Dile tabii.
BÜLENT KAYA (Devamla) – Konuşmamız gereken şey sadece sosyal güvenlik sistemi değil, aynı zamanda yıllardır bu sistemin üzerine inşa edilen yanlış politikalar ve haksız düzenlemelerin meydana getirdiği eşitsizlik ve adaletsizliklerdir. Vatandaşlarımızın temel haklarını korumakla yükümlü olduğumuz bu sistem, maalesef, bugün artık çökmüş durumdadır; öyle ki Türkiye’de emekli olmayı umutla bekleyen milyonlarca insan ne yazık ki hayal kırıklığına uğramaktadır. Türkiye’de insanlarımızın bir işsizlik fobisi varken şimdi de çalışanlarımızın bir emekli olma fobisi oluştu maalesef.
Değerli milletvekilleri, sosyal güvenlik sistemi sadece bir ekonomik mekanizma değildir, bu sistem halkın devlete olan güveninin en somut göstergesidir. Vatandaş bir ömür boyu çalışır, emek verir, prim öder ve sonunda hak ettiği bir emeklilik hayatı yaşamayı ister ancak bugün geldiğimiz noktada ne yazık ki bu sistem emeklilerimiz için bir umut kaynağı olmaktan çıkmış, bir hayal kırıklığına uğramıştır; vatandaşlarımız artık emeklilikte insanca bir yaşamı arar hâle gelmiş, hayal eder hâle gelmiştir. Dolayısıyla emeklilerimiz "Emeklilik sonrası nasıl geçinirim?” derdine ve kaygısına düşmüştür.
Bakın, 2004 yılında, 4/a ve 4/b kapsamında çalışan emeklilerimiz ile 4/c kapsamındaki memur emeklileri arasında derin bir uçurum yarattınız. Bir tarafta toplu sözleşme gereği memurlara yüzde 49,3 oranında zam yaparken diğer tarafta ise BAĞ-KUR emeklilerine yüzde 37 zam yaptınız. Bu ne demektir? Aynı ülkede yaşayan, aynı sistemde prim ödeyen emeklilerin bir kısmı değerli emekli, bir kısmı ise göz ardı edilen emekli; bu, elbette kabul edilebilir bir durum değildir. Kamuoyunda oluşan tepkiler üzerine 4/a ve 4/b emeklilerine yapılan zam oranını bir düzenlemeyle yüzde 49’a çıkardınız. Peki, bu çözüm mü? Elbette değil; bu, kangren hâline gelmiş bir soruna ancak olsa olsa bir pansuman tedbiri olabilir çünkü Temmuz 2024’e geldiğimizde bu kez memur emeklilerine yüzde 19, işçi ve BAĞ-KUR emeklilerine ise yüzde 24 oranında bir zam yaptınız; böylece, bu sefer de emekli memurları mağdur ettiniz. Bu sistem adalet dağıtma yerine adaletsizlik yaratıyor; bu, bir sosyal güvenlik sistemi değil maalesef, bir sosyal kaos sistemi hâline geldi.
Değerli milletvekilleri, bu sistemin böylesine çarpık hâle gelmesinin kökleri elbette devriiktidarınızda farklı dönemlerde yaptığınız düzenlemeler sebebiyledir. Özellikle de 2008’de çıkarılan 5510 sayılı Kanun’la sosyal güvenlik sistemimize sözde “finansal sürdürülebilirlik” adı altında köklü değişiklikler getirdiniz. Emekli maaşlarının sürekli düşmesine neden oldunuz. Yirmi beş yıl çalışmış bir vatandaşın emekli maaşı hesabında önceden yüzde 3,5’la başlayan aylık bağlama oranı yüzde 2’ye kadar düşürüldü, üstüne bir de gelişme hızının etkisi yüzde 100’den yüzde 30’a düşürüldü, 2008 Ekim ayından sonra memur olanların emekli maaşları düşürüldü yani vatandaş daha fazla çalışıp daha az emekli maaşına mahkûm hâle getirildi. Bu mudur sizin sosyal adaletiniz, bu mudur sizin sosyal güvenlik anlayışınız?
Bugün karşımızda duran en büyük eşitsizliklerinden biri de 2024 sonrası emekli olacak 4/a ve 4/b kapsamındaki vatandaşlarımıza uygulanan maaş hesaplamalarıdır. Bu insanlar bir önceki yıl emekli olanlara göre yüzde 34 oranında daha düşük zam alacaklar, yüzde 34! Bu nasıl bir haksızlıktır ki aynı işte çalışan, aynı emeği veren 2 kişi arasında böylesine bir farkı yaratıyorsunuz? Daha da vahimi, bu durum yalnızca bugün için değil, yarını da etkiliyor. 2024'te emekli olan vatandaşlarımız bu farkı ömür boyu hissedecektir yani 2025'te emekli olan biri 2024'te emekli olan birine göre daha düşük bir maaş zammıyla hayata tutunmak zorunda kalacak. Peki, sosyal adalet bunun neresinde?
Toparlıyorum Sayın Başkan.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
BÜLENT KAYA (Devamla) – Bunun en büyük etkisini şu an kamuda çalışan ve emekliliği hak etmiş olan işçi kardeşlerimiz hissetmektedir. Bu insanlarımız şu an bir ikilem içerisinde; bugün emekli olsa mevcut ücretinden o kadar düşük bir emekli maaşı bağlayacaksınız ki bu emekli maaşıyla nasıl yaşayacağını düşünüyor; çalışmaya devam etse, emekli olmasa yüzde 34’lük farktan ömür boyu faydalanamayacak çünkü 5335 sayılı Kanun’un 30'uncu maddesinde ortaya çıkarmış olduğunuz garabet sebebiyle bir ikilem içerisinde kalıyor.
Dolayısıyla Türkiye'nin yeni, adil bir sosyal güvenlik politikasına ihtiyacı var ve yirmi iki yıllık devriiktidarınızda oluşturmuş olduğunuz bu eşitsizlikler de gösteriyor ki sizin bu meselinin altından kalkma şansınız yok. Gelin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütün parti gruplarından oluşacak bir araştırma komisyonuyla bu hususa el atalım ve emeklilerimize insan onuruna yakışır bir hayat vadedelim diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerine İYİ Parti Grubu adına söz talebi, Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Türkoğlu. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Saadet Partisinin önergesine tam olarak destek veriyoruz. Türkiye'de emekliler yaşamıyor, sürünüyor. Bunların yanı sıra, emekli bile olamayan hatta çalıştırılmayan hatta “Benim gibi düşünmüyorsun.” diye işlerinden edilen insanlar var.
Bakınız, bilindiği üzere, Van Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyelerinde yerel seçimlerin hemen sonrasında yaşanan işçi, emekçi kıyımıyla ilgili bu kürsüden pek çok kez seslendim. Van’da da işten çıkarılan 800 emekçi, o günden beri, yüz elli gündür eylemdeler. Lafa gelince emek mücadelesinde, işçi haklarında mangalda kül bırakmayanların bu konuda nedense ağzını bıçak açmıyor. Van Büyükşehir Belediyesi ve iştirakleri ile İpekyolu Belediyesi, Edremit ve Gevaş’ta 800'den fazla işçi ekmeğinden edilmişti. Bu hazin gerçek bütün çıplaklığıyla ortadayken, bu çaresiz insanlar işsiz, güçsüz, aşsız kaderleriyle baş başa bırakılırken geçen zaman içinde ne oldu biliyor musunuz? Sendika, işçiler adına açtığı davalarda sonuçlanan bütün davaları kazandı; tam 21 işçi işe iadeyi kazandı fakat ne yaptı hemen Büyükşehir Belediyesi ve İpekyolu Belediyesi? İştirakleri aracılığıyla toplu sözleşmeyi yargıya taşıyarak resmen süreci uzattı. İşçileri yıldırma, bıktırma üzerine süreç alabildiğine uzadı, amaç da buydu. İptal davalarıyla, işten çıkarılanların, çalışanların davayı kazanma ve işe iade süreçlerini uzatmak, işçileri yıldırıp yıpratmak istediler. Buradan bir kez daha vurgulayalım: Emek ve hak mücadelesi verenlerin gayretleri, Van Büyükşehir ile İpekyolu başta olmak üzere ilçe belediyelerinin bu planlarını mutlaka boşa çıkaracaktır. Onlar da çok iyi biliyorlar, haklılar ve er ya da geç her zaman kazanacaklar.
Bu arada “Belediyede personel fazlalığı var, bütçe yetişmiyor, yakında maaş ödeyemeyecek duruma geleceğiz.” diyen belediye, bakın, ne ilanı yapmış burada: “168 kişiyi belediyeye eleman alacağız.” İlanı kaç dakika tutmuş internet sayfasında? Bir saat, bir gün içinde ve eleman alıyor. Bütçeyi ve işçi fazlalığını bahane edenlerin, ekmeğinden, işinden ettikleri çalışanların yerine hiç de vicdanları sızlamadan hâlen daha yeni işçi alımı yapmaya devam etmeleri de samimiyetsizliğin bir göstergesi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Türkoğlu.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) – Meselenin özü şu: “Bendensen başım gözüm üstüne, benden değilsen canın cehenneme!” Van Belediyesinde acı gerçek ete kemiğe büründü. “Başka mahalledensen kardeşim, maalesef sana yol gözüktü.” Sözün özü: “Hak, hukuk, özgürlük!” diye çalım satanlar için de “İşçinin, emekçinin alın terinin savunucusuyuz.” diyerek kasım kasım kasılanlar için de takke düştü, kel göründü.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Koçyiğit.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
45.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun Saadet Partisi grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, Sayın Türkoğlu aslında bizim partimize sataşmadan söz kuramayan milletvekillerinden birisi; bunu, kendisi için bir yöntem olarak, gündeme gelmek üzerine bir yöntem olarak tercih ediyor; sonra görüyorum, sosyal medya hesaplarından da bunu böyle parlatmaya çalışıyor. Ama söyleyelim: Biz bir şey iddia etmiyoruz, biz bu ülkede işçi dostu, emekçi dostu bir partiyiz, emeği yüce değer olarak gören bir partiyiz; bütün ilkelerimizi, parti tüzük ve programımızı da bunun üzerine kurmuş bir partiyiz. Şimdi, her belediye gibi bizim belediyemizde de örneğin bankamatik memurlarının işten çıkarılması, örneğin çalışmayanların yer değişikliği gibi şeyler oluyor ve bu konuda da gayet hakkaniyetli, bütün süreçleri, hukuksal süreçleri ve o emek ilkesini temel alarak yol alıyoruz. O anlamıyla, burada sürekli gelip bu ülkede sadece Van Belediyesi varmış gibi ve sanki biz Van Belediyesinde bir haksızlık yapıyormuşuz gibi konuşmalar yapıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Koçyiğit.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Biz söyleyelim: Bu ülkede dua edin ki DEM PARTİ var ya! Burada işçinin, emekçinin sözünü kim söylüyor? Polonez işçilerinin kaburgası kırıldı, Sayın Türkoğlu neredeydi? FERNAS işçileri günlerdir şurada, Kurtuluş Parkı’nda nöbet tutuyorlar; acaba niye tek bir cümle kurmadı? Bu ülkede 301 maden işçisi öldü, acaba iktidara tek bir cümle kurdu mu? Bu ülkenin dört bir yanında işçi grevleri var, insanlar kölelik koşullarında çalıştırılıyor; biz kendisinden işçi adına bir şey duymadık, varsa yoksa Van Belediyesi. Ben merak ediyorum, Van Belediyesinden aday oldu da seçilemedi mi? Nedir bu Van Belediyesiyle derdi, çok merak ediyorum. Bir sonraki dönem -ben Sayın Türkoğlu’nu davet ediyorum- buyursun, gelsin, Van’dan aday olsun; o bankamatik memuru işçilerini de kendi seçim çalışmasında kullansın. Bizim belediyelerimize -bu kadar borca, bu kadar harca- sekiz yıllık kayyum yolsuzluğuna rağmen ayakta kalmaya çalışan, iş yapmaya çalışan, hizmet üretmeye çalışan ve emeği yüce değer olarak gören partimize söz söylemekten artık vazgeçsin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayınız Sayın Koçyiğit.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Kendisine uğraşacak başka bir belediye ve başka bir gündem yaratması tavsiyesinde buradan bulunuyoruz.
Bizim hiçbir belediyemiz haksız iş yapmaz, hukuksuz iş yapmaz, asla ve asla işçi ve emekçi düşmanı bir iş yapmaz, pozisyon almaz; bunu bütün Türkiye halkları da biliyor, bunu Van halkı da biliyor ama söyleyelim: Kayyum döneminde, tek bir başlıkta, o ilde yaşayan, siyasi partinin, AKP'nin ilçe başkanının yakınlarıyla o belediyeyi dolduranlar… Kayyumun bilmem nereden getirdiği, Trabzon’dan getirdiği -bilmem kiminle- en önemli kurumları, en önemli makamları işgal edenleri bugün bizim Belediyemiz “Uygun değil.” diye işten çıkarmış. Vallahi, kusura bakmayın, yan gelip yatanı tabii ki Belediyede barındırmayacağız, bankamatik memurlarını tabii ki Belediyede barındırmayacağız. Halkımız sekiz yıldır hizmetten mahrum ve biz, o Belediyeye hizmet etmek için geldik. Van halkı hizmet bekliyor, onun için oradayız.
Teşekkür ederim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Efendim, adım bahsedilerek bir sataşma oldu, cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN - Adınızdan bahsetmedi, yerinizden bir dakika vereceğim.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Efendim, bahsetti.
ŞENOL SUNAT (Manisa) – Bahsetti.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - “Selçuk Türkoğlu” dedi, hatta “Van’dan aday gösterebiliriz.” dedi.
BAŞKAN – Anladım, tamam.
İki dakika süreniz, uzatmayacağım.
Buyurun Sayın Türkoğlu.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun, Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Teşekkür ediyorum.
Öncelikle, ben ömrünün on dokuz yılını Türkiye KAMU-SEN Bursa İl Başkanı olarak, sendikacı olarak geçirmiş ve bu sendikal mücadelede 32 defa yargılanmış, hak arayarak ömür tüketmiş bir öğretmen kardeşinizim. O nedenle, birincisi şu: Söylediğimiz her şey belgeli. Madem bu kadar samimisiniz, 21 kişi işe iadeyi kazandı, neden başlatmıyorlar? Eğer hukuksa hukuk “Bunları işe iade edin.” dedi, neden başlatmıyorlar?
İkincisi: Defaaten söyledik buradan, dedik ki…
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Ya, ülkede nerede hukuk var ama?
KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Kayyumlara karşı ses çıkarmadın, o zaman neredeydin?
İNAN AKGÜN ALP (Kars) – Kars Belediyesinde de MHP başlatmıyor, niye başlatmıyor? Kars Belediyesinde işten çıkarılan işçileri MHP’li Belediye Başkanı çıkarmıyor, tek bir kelime de oraya et.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, kürsüdeki hatibin sözünü kesmeyelim.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) – Onlara da sorarım efendim.
İNAN AKGÜN ALP (Kars) – E, kardeşim, ne zaman söyleyeceksin? Bir kere de ona söyle.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) – Efendim, ben bana ulaşan bütün sorunları, bütün mağdurların sorunlarını…
İNAN AKGÜN ALP (Kars) – İşte, orada; söyle, buyur.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) – Efendim, ben…
BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen Genel Kurula hitap edin.
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) – AK PARTİ’ye karşı olanları söylüyorsun ne hikmetse!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, kürsüdeki hatibi dinleyelim.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) – Efendim, vicdanların vekilliğini yapacağız, Allah için; ben onu yapmaya gayret ediyorum.
İNAN AKGÜN ALP (Kars) – Ülkenin öbür tarafında vicdan yok mu? Ülkenin diğer taraflarında vicdan yok mu?
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) – Sayın Vekilim, bana ulaşan her sorunu taşıyorum. Burada, bize ulaşan ve yerel seçimlerden sonra en çok işçi kıyımının olduğu yer Van’dır, neden bahsetseydim? İnsanlar ulaştı. Orada yüz elli gündür eylem yapılıyor; gidin, bakın. Ha bire bahsediyorlar “bankamatik” diye. Orada kart sistemi var. “Kim işe gitmeden maaş alıyorsa adını açıklayın.” diye eylem yapanlar söylüyor, sendika söylüyor. Onların hakkıyla ilgili değil, herkes kart basarak çalışıyor. Soru şu: Madem işçi fazlaydı, 168 kişiyi niye ilanla alıyor?
Diğer taraftan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) – Tamamlayayım efendim.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – İki dakikadır Sayın Başkan.
TURAN YALDIR (Aksaray) – Tamamlasın efendim.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) – Hemen tamamlıyorum.
BAŞKAN – Tamam, bir dakika daha uzatıyorum.
Bir saniye Sayın Türkoğlu…
Değerli milletvekilleri, “İki dakikayı uzatmayacağım.” dedim ama çok sataşma nedeniyle kendisi süresini kullanamadı. Kürsüdeki hatibi dinleyelim. Hatip sözünü tamamladıktan sonra itirazı olan, konuşmak isteyen, sataşmadan dolayı söz talebi olursa zaten veriyorum. Hatip kürsüdeyken lütfen sözünü kesmeyelim.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Efendim, buradan, bu kürsüden biz sendikalaştıkları için işten çıkarılan Gemlik’te BORUSAN Limanı’ndaki işçilerden de bahsettik, defaaten de eylemlerinde yanında olduk. Soma’dan gelen…
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – FERNAS’ın da yanındaydık.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) – Evet, onların da yürüyüşünde yanlarında olduk, burada yanında olduk. Hayatımız bu anlamda hak arayanların yanında geçti. Van'da da -samimiyetle söylüyorum- bir ekmek davası var, bu ekmek davasında haksızlığa uğrayan işçilerin hak arayışları var; buradan dile getirmeyip de nerede dile getireceğiz? Bunun neyine itiraz ediyorsunuz? Mahkemede kazanmış, niye mahkemenin kararını uygulatmıyorsunuz?
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Koçyiğit.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Kürsüden rica ediyorum ben de Başkanım.
BAŞKAN – Kürsüden iki dakika, uzatmayacağım ve lütfen, sayın milletvekilleri, kürsüde hatip konuşmasını yaparken sataşmayalım ki ilave süre vermek zorunda bırakmayın beni.
2.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ya, şimdi sanki dersin ki milletvekili bu ülkede yaşamıyor; nereden gelmiş, merak ediyorum. Sanki bu ülkede sekiz yıldır kayyum hukuksuzluğu yok, kayyumun aldığı ve doldurduğu kadrolar yok, neredeyse maaşının, gelirinin yüzde 70’ini personel giderlerine ayırmak zorunda kalan bölge belediyeleri; Van Büyükşehir ve Van'ın bütün ilçe belediyeleri yokmuş gibi bir hikâye anlatılıyor bize. Bakın, size söyleyelim.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Hikâye değil gerçek!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Bir sus.
Onların hepsi kayyum zamanında işe alınanlardır, bankamatik memurlarıdır. Öyle kart basma falan yok; ağalar, paşalar evinde yatıyor. Niye? Çünkü iltimaslı işe girdiler çünkü oradaki AKP il, ilçe yöneticilerinin akrabalarıydılar çünkü oradaki kayyum efendi aynı zamanda orayı doldurdu, belediyeyi çiftlik olarak yönetti, halka hizmet üretmedi. Şimdi, bütün bu tasarruf tedbirlerinin içerisinde, sekiz yıllık kesintiye uğramış hizmetin içerisinde bizim Belediyemiz bütün bunları yapmak için oradaki bankamatik memurlarını işten çıkarıyor, AKP yandaşlarını işten çıkarıyor. Ses nereden çıkıyor? Ses buradan çıkıyor. Görseniz gerçekten dersiniz ki işçi dostu bir kişi konuşuyor(!) Ya, nerede!
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – İşçi dostu oldum, hayatım boyunca çalışan dostu oldum.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – İşçi dostu musunuz? Evet, evet, evet, hayatın boyunca işçi dostusun, sürekli geliyorsun, burada sadece Van Belediyesini konuşuyorsun.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Yapmayın kıyım o zaman.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) – Görürsen... Gören de şunu sanır: Türkiye'de bir Van var, bir Van Belediyesi bankamatik memurlarını işten çıkarmış.
Arkadaşım, biz arkasındayız, öyle yan yatarak maaş almak yok, bizim halkımızın hizmete ihtiyacı var, Van halkının hizmete ihtiyacı var ve o hizmeti üretmek için de elimizden gelen her şeyi yapacağız. Burada hamasetle sürekli bize söz söyleyerek var olma anlayışını da kabul etmiyoruz, reddediyoruz; o kadar. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
ŞENOL SUNAT (Manisa) – Hadi canım, hadi!
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Varlığımız çok net ortada.
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- Saadet Partisi Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya tarafından, emekli maaş bağlama ve güncelleme usullerinde yaşanan eşitsizliklerin ortadan kaldırılması, sosyal güvenlik sisteminin adil ve öngörülebilir bir yapıya kavuşturulması amacıyla 9/10/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Ekim 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Sıradaki söz talebi, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Mehmet Kamaç’a aittir.
Buyurun Sayın Kamaç. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA MEHMET KAMAÇ (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Biz de Saadet Partisinin grup önerisini sonuna kadar destekliyoruz ama sayın vekile bir şey söyleyeceğim, Grup Başkan Vekilimiz burada dile getirdi ama bir şey söyleyeyim: İpekyolu Belediyesi… Ben Vanlıyım, İpekyolu’nu, Büyükşehri çok iyi bilirim. İşten çıkarılan işçilerin hangi tarihte işe alındığını da çok iyi biliyoruz. İşe alınan o vatandaşlar, hepsi bizim kardeşlerimiz, hepsi bizim insanımız, bizim akrabalarımız o insanlar. O insanlar öteki değil ama o insanların hangi şartlarda işe alındığını da çok iyi biliyoruz, o insanlardan neler talep edilerek, neler alınarak işe alındığını da biliyoruz.
Ama size İpekyolu Belediyesi üzerinden bir şey söyleyeyim: İpekyolu Belediyesinin aylık geliri 48 milyon lira yani devletten aldığı ayda 48 milyon lira. İpekyolu Belediyesinde çalışanların personel gideri 13 milyon lira ama İpekyolu AŞ'yi topladığınızda İpekyolu Belediyesinin aylık sadece personel maaşı 92 milyon lira.
Şimdi, sayın vekil burada işten çıkarılan işçileri -ki onlar bizim insanlarımız, onlar bizim kardeşlerimiz- bunları dile getireceğine… Sekiz yıllık kayyum pratiğinde bir belediyenin gelirinin 2 katı maaş ödeyebileceğini siz zannedebiliyor musunuz?
Gelin, ben sizi Van’a davet ediyorum. Bakın, Vanlılar çok misafirperver insanlardır.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Van’a geldim hatta İran’a bile geçtim.
MEHMET KAMAÇ (Devamla) – Bakın, ben sizi Van’a davet ediyorum, sizi İpekyolu Belediyesinin önüne davet ediyorum, size İpekyolu Belediyesinin bütçesini açıyoruz, size İpekyolu Belediyesinin çalışmalarını açıyoruz, gelin birlikte… Eğer dediğiniz iddialarla ilgili son altı ay içerisinde seçim yatırımı olarak işe alınan insanların dışında işten çıkarılan tek bir insan varsa ben bu milletvekilliğinden istifa edeceğim ama değilse siz istifa etmek zorundasınız. (DEM PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Şimdi, burada biz hamasetle iş yapmayacağız. Bakın, Van Büyükşehir Belediyesinin 9 milyar lira borcu var. Keşke siz, bu 9 milyar lirayı burada konuşuyor olsaydınız. Bu nereye gitti, kim yedi bu parayı?
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Efendim, onu da Van vekilleri gündeme getirsin.
MEHMET KAMAÇ (Devamla) – Peki, sekiz yıllık dönem içerisinde, sekiz yıllık kayyum dönemi içerisinde 9 milyar borçlandırılan Büyükşehir Belediyesinin Van’a yaptığı hizmeti de keşke siz burada dile getirseydiniz. Biz o zaman size şunu derdik… Ya, sizin gerçekten Vanlıya, sizin Van’a, sizin gerçekten ona ilgi duyduğunuza inanacaktık ama bu kürsüye her çıktığınızda varsa yoksa İpekyolu Belediyesi. Ya, İpekyolu AŞ’ye bu insanların nasıl işe alındığını biliyor musunuz? Ya, gelin, bunu birlikte araştıralım. Bakın, samimiyetle söylüyoruz bunu, gizlemiyoruz. Büyükşehir Belediyesinde hakeza durum aynıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET KAMAÇ (Devamla) – Sayın Başkan, toparlıyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Vekil, tamamlayın.
MEHMET KAMAÇ (Devamla) – Bir şey daha söyleyeyim: İşten çıkarılan insanlarımızla ilgili Büyükşehir Belediyemizin attığı adımlar var; orada işten çıkarılan birkaç engelli kardeşimiz vardı ve engelli arkadaşlarımızı, bu insanları Büyükşehir Belediyesi engellilere tanınan pozitif ayrımcılıkla tekrar işe aldı. Bunları da söyleseydiniz. Ama hiç kimse şunu bizden beklemesin: Topluma hizmet olarak gönderilen parayı, usulsüzlükle, hukuksuzlukla işe alınan kişilere maaş olarak ödememizi beklemesin.
Tekrar şunu söylüyorum: Saadet Partisi grup önerisini destekliyoruz. Bütün emeklilerimizi burada saygıyla selamlıyoruz; onlara insanca bir yaşam, onurlu bir yaşam standardı sağlayamadığımız için de kendilerinden özür diliyoruz ama bu da bu Parlamentonun ayıbı olsun, buna sahip çıkmayanların ayıbı olsun.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talebi, Karabük Milletvekili Cevdet Akay’a aittir.
Buyurun Sayın Akay. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA CEVDET AKAY (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Saadet Partisi Grubu önerisi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Öncelikle, bu önergeyi biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak destekliyoruz. Gerçekten, emekliyle ilgili, emeklilikle ilgili çok adaletsiz durumlar var. Şimdi, kısaca bunlardan bahsedeceğim.
Açlık sınırının 19 bin lirayı geçtiği, yoksulluk sınırının 62 bin lirayı aştığı, tek kişilik bekâr bir çalışanın da 25 bin liraya ulaştığı yaşam maliyetinde 12.500 TL'lik asgari emekli aylığıyla hayatını geçindirmesi mümkün değil emekli büyüklerimizin. Bu, zaten başlı başına bir adaletsizlik.
Bir adaletsizlik de emekli maaşları arasındaki dengenin bozulması ve ortalama emekli maaşının dip noktaya yaklaşması. 2019 yılında en düşük emekli aylığı ile ortalama memur aylığı veyahut da emekli aylığı arasındaki fark 2 katken şimdi yüzde 16'ya kadar düştü; yüzde 16 fazlası. Bir de asgari ücretle ilgili olarak asgari emekli aylığı arasındaki fark da yıllar itibarıyla açılıyor. En düşük emekli aylığı asgari ücretin 1,5 katı iken şu anda yüzde 73’üne indi, tekabül etti. Biz torba yasayla ilgili Plan ve Bütçe Komisyonunda, Genel Kurulda defalarca önergeler verdik en düşük emekli aylığının asgari ücret düzeyine çekilmesi diye; süratle bunun uygulamaya geçmesi gerekiyor. Yine, Genel Başkanımızın da bu konuda ifadesi var. En kısa sürede de eskiden olduğu gibi asgari ücretin 1,5 katına çekilmesi gerekiyor. Bir adaletsizlik bu; bu ücretle geçinilmesi mümkün değil.
Diğer bir adaletsizlik de 9 Eylül 1999 yani 8 Eylül sonrası işe girenler ile 8 Eylül ve öncesi işe girenler arasında uçurum bir günle, bir ayla on yedi yıl, yirmi yıl fark var. Çalışmış, 43 yaşında, 5950 gün prim ödemiş ama 50 yaşında 9000 gün prim ödemiş kişi emekli olamamış, öbürü emekli olmuş; yaşıtlarla ve prim günlerindeki farklılıklarla beraber bir dengesizlik oluşmuş. Buradaki dengesizliğin de mutlaka giderilmesi gerekiyor, kademeli emeklilik sistemine geçilmesi gerekiyor. Bu uygulamayla ilgili olarak da emeklilerimizin ve çalışanların bizden beklentisi son derece büyük.
Bu sistem asıl ne zaman bozulmuş yani emekli aylıkları nasıl düşük hâle gelmiş? 2008 yılında aylık bağlama oranlarının aşağı çekilmesiyle yüzde 28'lere düşmüş; aylık bağlama oranlarının yükseltilmesi gerekiyor, intibak yasasının da bir an önce uygulamaya geçilmesi gerekiyor.
Şimdi, bir sorun daha var; o da 2024’ün ikinci yarısında emekli olanlar ile 2025 yılında emekli olanlar arasında yüzde 30 fark oluşacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
CEVDET AKAY (Devamla) – Teşekkür ederim.
Bu farkın da ortadan kaldırılması için bir an önce gerekli kanun değişikliğinin yapılması lazım. Burada da 2024 güncelleme katsayısının 1,42'den 1,8616’ya çıkarılmasıyla bu fark giderilecek ama bu farkla olay çözülmüyor.
Emekliyle ilgili, emeklilikle ilgili bir sürü sıkıntı var. Kaynakların doğru ve etkin kullanılması gerekiyor. Emekten, emekliden, memurdan, işçiden, çalışandan yana kaynakların kullanılması; sermayeden alınması, buraya aktarılması gerekiyor. Vergi yükündeki adaletsizliğin giderilmesi, vergi adaletsizliğinin giderilmesi, gelir dağılımındaki bozukluğun giderilmesi gerekiyor. Bu yıl KÖİ projeleri yapan müteahhitlere 162 milyar öderken asgari ücreti artırmayıp, emeklinin durumunu düzeltmeyip sıkıntıların devam ettirilmesi kabul edilemez. Bu yüzden, biz Saadet Partisinin önergesine tam destek veriyoruz.
Yüce Meclisi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talebi Adıyaman Milletvekili Resul Kurt’a aittir.
Buyurun Sayın Kurt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RESUL KURT (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gazi Meclisimizi ve aziz vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Sosyal güvenlik sistemi, bir ülkenin sosyal yapısının ne denli sağlam olduğunu gösteren, her bireyi yaşamın çeşitli risklerine karşı koruyan en temel güvencelerden biridir. Hastalık, iş kazası, malullük, yaşlılık, ölüm, işsizlik gibi durumlarda bireylerin gelir kaybını önlemek ya da telafi etmek amacıyla sunulan bu mekanizma bireylerin yalnızca bugününü değil, geleceğini de güvence altına alır. Sosyal güvelik, aynı zamanda toplumsal adaletin, dayanışmanın ve toplumsal huzurun da teminatıdır.
Emeklilerimiz ülkemize katkılarının, emeklerinin ve çalışmalarının karşılığında alın terleriyle emekli aylıklarını almaktadır. Yaşlılık, sosyal sigorta tekniğinde kural olarak sigortalının gelir getirecek bir işte çalışmayacağı pasif dönemi ifade eder. Yine, kural olarak bu dönem, aynı dönemde aktif olarak çalışan sigortalılar tarafından finanse edilir. Sosyal sigorta nesiller arası dayanışmayı ifade eder. Yaşlılık sigortası, aynı dönemdeki aktif sigortalılardan pasif sigortalılara gelir transferi gerçekleştiren bir sistemdir. Yaşlılık aylığı bağlanırken geçmiş kazançların gerçekleşen enflasyon ve büyüme oranları dikkate alınarak elde edilen güncelleme katsayısıyla, geçmiş yılların güncel kazançlarının ortalamasıyla hesaplanır. Aylık hesaplanıp bağlandıktan sonraysa 5510 sayılı Kanun’un 55'inci maddesine göre mevcut aylıklara önceki altı aylık dönemlerde gerçekleşen enflasyon oranında bir artış uygulanmaktadır. Yine, özellikle belirtmek gerekir ki emekli aylıkları ödenen prim gün sayısına ve prime esas kazanca göre farklılık göstermektedir. Şu an en düşük SSK emekli aylığı 12.500 lira, en yüksek SSK emekli aylığı 81.400 TL civarındadır. Bu, ödenen prim gün sayısı ve prim matrah farklılıklarından ileri gelmekte olup yüksek prim gün sayısı ve yüksek kazancı olanların emekli aylıkları da bu bağlamda daha yüksek olmaktadır. Her vatandaşımızın eşit haklara sahip olması, sosyal güvenceyi en etkin şekilde kullanabilmesi için AK PARTİ hükûmetleri döneminde de sosyal güvenlik reformuyla köklü değişiklikler yapılmış, SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı gibi farklı sosyal güvenlik kurumları tek çatı altında birleştirilerek dağınık ve karmaşık yapı ortadan kaldırılmıştır.
GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Maaşlar kaç para oldu Sayın Vekil, maaşlar kaç para oldu?
RESUL KURT (Devamla) – Milyonlarca vatandaşımız bu reformlar sayesinde daha kapsamlı bir sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınmıştır.
GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Emekli maaşı kaç para oldu Sayın Vekilim?
RESUL KURT (Devamla) – SGK gelirlerinin giderleri karşılama oranı 2002'de yüzde 71,54 iken 2023'te yüzde 98,24 olarak gerçekleşmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Reformlar sonunda maaşlar ne oldu?
RESUL KURT (Devamla) – Prim gelirlerinin giderleri karşılama oranı 2002'de yüzde 52,97 iken 2023'te yüzde 67 olarak gerçekleşmiştir.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Sayın Kurt, emekli maaşlarını soruyor millet.
RESUL KURT (Devamla) – Bununla birlikte, sosyal güvenlik sistemimizin günümüz dünyasında değişen koşullara uyum sağlamak zorunda olduğunu da biliyoruz. Sosyal güvenlik, sadece bugünün ihtiyaçlarını değil, yarının zorluklarını da göz önünde bulundurarak, popülist politikalardan kaçınarak planlanmalıdır. AK PARTİ iktidarı olarak sosyal güvenlik sistemini, günün ve geleceğin ihtiyaçlarına uygun şekilde yenilemeye devam ediyoruz.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, hatip kendi kitaplarında yazdığını söylemiyor ama. Söylediği ile kitapları örtüşmüyor.
RESUL KURT (Devamla) – Bu bakımdan Saadet Partisinin grubu tarafından verilen araştırma önergesine aleyhte olduğumu bildiriyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, sayın hatip, akademisyen, kendi kitaplarında yazdığı ile burada söylediği örtüşmüyor.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – 12.500 lirayla nasıl yaşanacak?
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Burada tam tersini söylüyor. Yani o kitaplarda yazdığınızı söyleyin burada. Olmaz bu!
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Kabul edildi, kabul edildi.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Kabul edilmiştir Sayın Başkan.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Kitaplarda aynı şeyi niye söylemiyorsun?
RESUL KURT (Adıyaman) – Aynısını söylerim ağabey, bizde hiç yalan yok.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Kitabı iyi okuyamamışsın Sayın Tanal.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Çoğunluğumuz var Başkanım.
BAŞKAN – Kâtip Üyeler arasında uyuşmazlık var arkadaşlar.
Tekrar…
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Başkanım, oylama tamamlandı, “Kabul edilmemiştir.” dendi, tekrar başa dönülemez. Tutanaklara geçti, oylama işlemi yapıldıktan sonra yapıldı.
BAŞKAN – Sayın Başkanım, Sayın Grup Başkan Vekili, Kâtip Üye arkadaşımızın sözünü ben duymamışım.
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Oylama tamamlanmadı Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Yanlışlık bende, söylemiş, itiraz etmiş, o nedenle oylamayı elektronik yöntemle yapacağım.
İki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Öneri kabul edilmemiştir.
Değerli milletvekilleri, İYİ Parti Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi bulunmaktadır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- İYİ Parti Grubunun, Trabzon Milletvekili Yavuz Aydın ve 19 milletvekili tarafından, kahverengi kokarca böceğinin başta Karadeniz Bölgesi olmak üzere tarımsal üretime verdiği zararı ortadan kaldırmak ve çiftçilerin mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla 8/10/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Ekim 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
9/10/2024
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 9/10/2024 Çarşamba günü toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Turhan Çömez
Balıkesir
Grup Başkan Vekili
Öneri: Trabzon Milletvekili Yavuz Aydın ve 19 milletvekili tarafından, kahverengi kokarca böceğinin başta Karadeniz Bölgesi olmak üzere tarımsal üretime verdiği zararı ortadan kaldırmak ve çiftçilerimizin mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla 8/10/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 9/10/2024 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere İYİ Parti Grubu adına söz talebi Trabzon Milletvekili Yavuz Aydın'a aittir.
Buyurun Sayın Aydın. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YAVUZ AYDIN (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kahverengi kokarca böceğinin fındık tarımına zararı hakkında İYİ Parti Grubu adına vermiş olduğum araştırma önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Karadeniz Bölgesi’nde yetişmekte olan tarım ürünleri bugün büyük bir tehlike altındadır. Bu tehlikenin adı “kahverengi kokarca böceği”dir. Şimdi bu resmi de -görmüş olduğunuz gibi- bu kokarca böceğinin fındığın içinde de fındığa nasıl zarar verdiğini burada özellikle görmeniz için getirdim. Daha önce fındık fiyatının araştırılmasıyla ilgili ve fındık üreticilerinin haklarının korunmasıyla ilgili vermiş olduğum araştırma önergesinde buraya bir yaş fındık bir de kuru fındık getirmiştim fakat AK PARTİ Milletvekili Sayın Mustafa Hamarat bu getirmiş olduğumuz aparatlar karşılığında bizi şov yapmakla itham etti. Ben de şimdi bunu özellikle getiriyorum ki gerçeklerle yüzleşmeniz ve bunları görerek gerçekten çiftçinin hak ve hukukunu, yaşanan sıkıntıyı ciddi anlamda algılayabilmeniz için.
Şimdi, bu araştırma önergemize muhtemelen iktidar partisi “ret” oyu verecek ama bu “ret” oyunu verdikten sonra bu kokarca böceğiyle ilgili zarar görmüş çiftçilerimizin, hemşehrilerimizin, vatandaşlarımızın yüzüne nasıl bakacaksınız; doğrusu bunu merak ediyorum ama bu çiftçilerimizin yüzlerine rahat bakabilmeniz için size bir teklifte bulunmak istiyorum: Şimdi, bu önergeyi biz getirdik, sizler bu önergemize “ret” oyu vereceksiniz. Biz buradan önergemizi geri çekelim. Lütfen, iktidar partisinin mensupları bu önergeyi versin, biz de destekleyelim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Kokarca fındığın içini, Hükûmet çiftçinin ciğerini, fındıktan anlamayan basiretsiz yöneticiler bu bölgenin geleceğini yani yeşil altınını yok etme noktasına getirmiştir. Kokarca böceği Karadeniz Bölgesi’nde fındık bahçelerini istila etmeye başlamıştır. Bu durum sadece ekonomik kayıplara neden olmamakta, aynı zamanda fındığın geleceği için de büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Maalesef, bu haşere sadece tarıma değil, aynı zamanda vatandaşlarımızın kişisel alanlarına sızarak çevre sağlığını da tehdit etmektedir. Bu noktada Hükûmet yetkililerine düşen büyük sorumluluklar bulunmaktadır. Fakat Hükûmetin ve Tarım Bakanlığının elle tutulur bir eylem planının olmadığını hep birlikte görüyoruz. Şimdi buradan haykırıyorum: Konuyla alakalı olarak atılacak ilk adım acil kriz masası oluşturmak ve Karadeniz Bölgesi’ni ivedilikle zirai afet bölgesi ilan etmek olmalıdır. 2025 yılı acil müdahale ve eylem planı oluşturarak tarlada, bağda, bahçede, evde, kısacası tüm yaşam alanlarında bu haşereye önlem almak gerekmektedir.
Kıymetli milletvekilleri, İYİ Parti olarak bugüne kadar birçok kez kokarca böceğinin tehlikesinden bahsettik. Bu tehlikeden kurtulmak adına her ilçeye yüz ölçümüne göre samuray arı dağıtımı yapılmalıdır. Merek, serender, atıl durumdaki binalar ve bu böceğin kışı geçirebileceği mutlak yerler devlet tarafından titizlikle ilaçlanmalıdır. 50 randımanın altında kalan fındık için Hükûmet fiyat farkı desteğinde bulunarak üreticiyi yalnız bırakmamalıdır. Doğrudan gelir desteği ödemeleri kokarcayla mücadelede kullanılmalıdır. Altını çizerek belirtmek istiyorum ki Karadeniz Bölgesi acilen zirai afet bölgesi ilan edilmelidir. Bu sorunu basit bir böcek sorunu olarak görüp geçmek, Karadeniz'de yaşayan milyonları anlamamak onlara ihanet etmek demektir.
Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu’nun grup toplantımızda belirttiği gibi, bu sorun Karadeniz Bölgesi’nin 2’nci pandemisidir. Zira, kokarca sadece fındık bahçesini değil, o bahçeden geçinen yüz binlerin yaşamını âdeta istila etmiş durumdadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
YAVUZ AYDIN (Devamla) – Tamam Başkanım.
Trabzon’dan Sakarya'ya kadar her fındık bahçesinde aynı çığlık yükselmektedir fakat bu sorunu çözmek için Hükûmetin bir girişiminin olmadığını da üzülerek belirtmek istiyorum. Unutulmamalıdır ki köylü milletin efendisidir. Köylüyü, çiftçiyi hor görüp yalnız bırakanlar, yarın seçim günü geldiğinde mahalle mahalle, köy köy gezip hangi yüzle oy isteyecekler; doğrusu ben de bunu çok merak ediyorum.
Sözlerimin başında da ifade ettiğim gibi kahverengi kokarca böceği istilasıyla ilgili acil kriz masası oluşturulmalı ve bölgemiz ivedilikle zirai afet bölgesi ilan edilmelidir diyor, Genel Kurulu ve fındık üreticisi hemşehrilerimi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Öneri üzerine Saadet Partisi Grubu adına söz talebi Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan’a aittir.
Buyurun Sayın Çalışkan. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Dünya bir gıda krizine doğru gidiyor. Ülkelerin bağımsızlığı tarımda, gıda üretiminde kendi kendilerine yeterlilikleriyle ölçülüyor ve Türkiye her şeye rağmen bir tarım ülkesi. Canlı hayvan ithal edilmesine rağmen, hububat ithal edilmesine rağmen, bütün zorluklarla karşı karşıya kalmasına rağmen kahraman köylümüz köyünde tarlasını ekiyor, ekmeye gayret ediyor.
Değerli milletvekilleri, fındık üreticisinin problemlerini konuşuyoruz. Hak veriyorum, belki de AK PARTİ’li arkadaşlar diyecekler ki: “Niye fındık diye üzerimize geliyorsunuz, biz hangisini çözdük ki, narenciyeyi perişan etmedik mi?” Rusya’ya karşı giden mal durdu, Rusya Mısır’la on yıllık anlaşma imzaladı, narenciye üreticileri perişan. Mısır ekimi azaldı, doğu illerimizde enerji temin edilemediğinden yüzde 40 oranında üretimde daralma var. Üretildiği an, ilk mahsulde 7 liraya satan çiftçi… Bugün mısır fiyatları 9,5 lira. TMO elindeki buğdayı ihraç etmekle ve başka işlerle meşgul olduğu için çözülmüyor. Fındıkta biz dünyada en önemli ülkelerden biriyiz ama üretici artık daha fazla fındıkta gayret edemeyecek duruma geldi. Bakın, hâlen fındık borsası ülkemizde değil, uluslararası küresel güçlerin âdeta taşeronuymuşçasına bir gayret devam ediyor.
Değerli milletvekilleri, tarımda çalışan nüfusun yaş ortalaması 58. Genç yaştaki insan tarımla uğraşıp bu zorluklarla baş etmek, boğuşmak istemiyor, çalışanlar da zaten bin pişman, perişan, borç batağında, tarlası, traktörü kredide, hacizde. Ve tabii, bir taraftan da maliyetler arttığından, enerji, mazot, gübre, ilaç, bunlarla baş edemediği için her geçen gün can çekişiyor. Bilelim ki Türkiye'nin belki de en önemli beka sorunlarından biri köylüyü köyünde oturtmaktır, tarlasına sahip çıkmasını sağlamaktır, topraklarına sahip çıkmasını sağlamaktır. Köyler boşaldığı takdirde hem işsizlik oranı artacak hem güvenlik problemimiz artacak, kamuya ciddi anlamda yük olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Çalışkan.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu kokarca meselesini merak ediyorum. İki yıldan beri burada bas bas bağırılıyor, hiçbir şekilde gündeme almadınız. Sadece tarım uzmanlarını gönder, millete eğitim versin, bitsin. Ya, Allah aşkına, siz niye iktidarsınız o zaman? Bunları çözmeyecekseniz niye varsınız? Vatandaşa talimatla iş mi yaptırıyorsunuz? Şunu merak ediyorum: Acaba bu böcek de İsrail menşeli mi? Çünkü, İsrail menşeli işlerde sadece konuşuyorsunuz ama iş icraata gelince kaçıyorsunuz. Her 10 konuşanın 8’i İsrail'i lanetliyor ama bir tane somut adım derseniz hiçbiri yok. İşte, ikiyüzlülükler her gün biraz daha fazla ortaya çıkıyor. Utanmadan Filistin'e yapılan ihracat, geçen yılla bu yıl arasında yüzde 30 bin artmış. Bu, belki literatürde, dünya tarihinde bir rakamın iki yıl içerisinde bu kadar değiştiği başka bir oran olmamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerine Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz talebi Van Milletvekili Sinan Çiftyürek’e aittir.
Buyurun Sayın Çiftyürek. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA SİNAN ÇİFTYÜREK (Van) – Sayın Başkan, sayın vekiller; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. İYİ Partinin önerisi üzerine DEM PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Kokarca böceğinin sadece Trabzon’da değil ülke açısından giderek bir tehlike hâline geldiği görülüyor. Artık GAP bölgesinde de kokarcaya rastlanılır hâle geldi. Eğer tedbir alınmazsa bu tehlikenin büyüyeceği açıktır. Dolayısıyla bu yönde alınacak olan tedbirleri önemsiyoruz.
Şimdi, esas, tarımla ilgili, tarım üreticiliğiyle ilgili daha köklü birkaç şeyi sizinle paylaşmak istiyorum. İllaki DEM PARTİ olarak biz bütçe görüşmelerinde bu meseleyi daha köklü olarak dile getireceğiz. Tarımın yüzleştiği, tarım üreticilerinin yüzleştiği temel sorun aslında plansızlıktır. Hani 60’lı yıllarda bir tartışma vardı, biliyorsunuz, Süleyman Demirel ile Cumhuriyet Halk Partisi arasında “Plan mı, pilav mı?” diye, Demirel demiştir ki, ünlü sözüdür: “Bize plan lazım değildir, pilav lazımdır.” Plansızlığın neye yol açtığını bugün net olarak görüyoruz. Nerede gördük? Son üç ayda tarım üreticileri Tekirdağ'dan -ta şeye kadar, ne derler- Van’a kadar traktörleriyle aileleriyle sokaklardaydı; ne istediklerini, sorunlarının ne olduğunu zaten bizden daha iyi dile getirdiler. Dolayısıyla plansızlık meselesi… Biliyorsunuz, 2011'de Devlet Planlama Teşkilatı kapatıldı, yerine, doğrudan doğruya Cumhurbaşkanlığına bağlı... Onun sonucunu bütün derinliğiyle biz yaşıyoruz, görünen odur ki yaşamaya da devam edeceğiz.
Şimdi, burada büyük tehlike… Bugün Konya'da görülen obruklar -yakın vadede bu çok daha ciddi bir tehlikeye yol açacak- şimdi Urfa'da görülmeye başlandı. Neden farklı? Şimdi, Urfa’da da, artık Harran’da obruklar oluşmaya başladı bakın, bir değil, birden fazla obruk oluşmaya başladı. Biz bundan on-on beş yıl önce uyarmıştık, GAP’ın buna yol açacağını söylemiştik, bu yapay sulamanın, tuzlanmanın tarımda çok ciddi, büyük tehlikeye yol açacağını söylemiştik ama maalesef yakın vadeli, bencil çıkarlar adına -tarım dolayısıyla- Anadolu’nun, kürdistanın geleceğini büyük tehdit altına aldı.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – “Kürdistan” diye bir yer yok arkadaşlar ya!
SİNAN ÇİFTYÜREK (Devamla) – Bu tehdit öylesine büyük bir tehdit ki burada yaşı genç olan milletvekillerimiz önümüzdeki elli-altmış yılda çok daha köklü bir sorunla Türkiye'nin yüzleşeceğini görecekler. Nedir bu yüzleşecekleri sorun? Bu yüzleşecekleri sorun çok net olarak… Bundan 10 bin yıl önce Mezopotamya coğrafyasında bir dizi medeniyet doğrudan doğruya yapay sulamanın yol açtığı tuzlanma sonucu tarım dışı kaldı ve dolayısıyla o medeniyetlerin yıkılmasının nedenlerinden bir tanesi de budur.
Şimdi, uzatmadan esas önerimize ilişkin olarak birkaç şey söylemek istiyorum. Sanırım bir dakika içerisinde bunu tamamlarım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çiftyürek, tamamlayın lütfen.
SİNAN ÇİFTYÜREK (Devamla) – Tarımda doğrudan doğruya bir zihniyet devrimini esas alan yeni bir master plana ihtiyaç var. Bu master plan sadece Ankara'daki bürokrasinin üreteceği bir plan olmamalı; doğrudan doğruya yaşamın içerisinde olan, toprak kokan, onun izlerinin, görüşlerinin, önerilerinin yer alacağı bir master plan olmalıdır. Zihniyet değişikliğini esas alan, 21'inci yüzyılı tarım yüzyılı olarak gören, toplum ve halkların geleceği olarak gören ve buna ilişkin olarak bir master plan üzerine uzun soluklu çalışılmalıdır. Bu, Meclise bizim önerimizdir. Bu -dediğim gibi- yakın vadeli bir tehlike meselesi değil, köklü olarak Anadolu ve kürdistan coğrafyası çok ciddi bir sorunla yüz yüzedir. Önümüzdeki elli-altmış yıllık bir meseledir. Bunu bütçe görüşmelerinde daha köklü dile getireceğiz.
Saygılar sunarım. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talebi Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’e aittir.
Buyurun Sayın Adıgüzel. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) – Değerli arkadaşlarım, geçen yıldan beri uyarıyoruz; bölgesel bir tehlike, ulusal bir felakete doğru gidiyor. Tarım Bakanını bölgeye çağırdık, gelmedi; ben de kokarcayı aldım, Tarım Bakanına getirdim, buraya Ankara'ya, yine dinletemedik.
NACİ ŞANLITÜRK (Ordu) – Getir, Ankara’ya da getir, Ankara’ya da bulaştır daha sonra da.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Devamla) – Bakın, geçtiğimiz günlerde, İstanbul Beşiktaş Yıldız’da bir Türkiye Büyük Millet Meclisi konukevi var biliyorsunuz, konukevinde kalırken pencereyi açtım, bir baktım, pencerenin önünde onlarca kokarca var, cama da gelip pat pat vuruyorlar.
Dün yine İzmit'ten, Sakarya'dan ve güney illerimizden, Tarsus’tan arandık ve nihayet, bölgesel bir tehlikeyi ulusal bir felakete çevirdiniz; sizi tebrik ediyorum çünkü Japonya, Kore ve Tayvan'dan gelen, o kadar yolu katedip Karadeniz Bölgesi’ne gelen bu tehlike Karadeniz'de duracak değildi ya! Önlem almadınız, bu hâle geldi. Nasıl bir şeyle karşı karşıyasınız biliyor musunuz? 40 çeşit tarım ürününü, 300 bitkiyi etkiliyor. 1 dişi yılda 3 bin yumurta bırakıyor ve 30 kilometre günde yol alıyor. Dünyada bir felaket söz konusu. Karadeniz Bölgesi’ne bunu kapatabilecekken kapatmadınız, şimdi tüm Türkiye'ye yayıldı, bundan sonra ulusal bir felaket hâline gelmiştir. Yirmi günde bir fındık dalını kurutuyor arkadaşlar. Geçen yıl yüzde 5 verim kaybı vardı, bu sene yüzde 30'un altında değil. Esasında fındık kırılıp tüccara gittiği zaman felaketle karşı karşıya kaldık çünkü fındığın yarısının gittiği görüldü fakat birçok tarım ürününü, güneye indiği zaman portakal, batıya gittiği zaman üzüm, hububat, hepsini etkileyecek; bilginiz olsun fakat Tarım Bakanı uyumaya devam ediyor. Sadece Tarım Bakanına getirmekle kalmadık, 100 kilometre yol yürüdüm farkındalık olsun diye, hâlâ daha kendilerini kış uykusundan uyandıramadık. Şu anda kokarca kış uykusuna yattı fakat geçen yıldan beri Hükûmet hâlâ kış uykusundan uyanmadı değerli arkadaşlar.
Biz zaten yirmi yıldır bölgede kâr etmek için fındık toplamıyoruz; sadece ata yadigârı, millî servet ziyan olmasın diye zararına fındık topluyoruz. O dağ başlarında âdeta vatanı bekler gibi bahçeleri bekliyoruz. Ya, bunu bari yapmasaydınız. Şimdi artık tamamen zararına, üste para vererek işçi yevmiyesini bile karşılayamayacak hâle geldik. O yüzden biz bir şeye karar verdik değerli arkadaşlarım. Biz Ferrero’ya teslim olmadık, biz TMO’ya teslim olmadık, biz Türkiye'deki Tarım Bakanlığındaki oligarklara teslim olmadık ama kokarcaya teslim olduk. Gözünüz aydın, fındık üretmekten vazgeçiyoruz. Eğer bu işi çözmezseniz artık fındık üretmeyeceğiz, madem bu isteniyor. Ama bu işin çözümü var. Bakın, derhâl bölge afet bölgesi ilan edilsin ve üreticinin zararı karşılansın. Bu işle topyekûn mücadele etmeniz gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Adıgüzel.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Devamla) – Bakın, kimyasal mücadele, biyoteknik mücadele yani feromon mücadelesi, biyolojik mücadele, samuray arısı ve mekanik mücadele; bunların hepsini bir arada topyekûn yapmak zorundasınız. Bu evi ilaçlayıp şu evi ilaçlamazsanız bu işten kurtaramazsınız. Kapalı alan, kışlak mücadelesini şimdi valilikler eliyle topyekûn yapmak zorundasınız yoksa bu felaket bütün Türkiye'yi saracak. Ve bu işin finansmanını da sakın ola üreticinin üzerine yıkmayın, bu işin finansmanını devlet eliyle ve ziraat odaları eliyle yapmak zorundasınız; zaten üreticinin cebinde bir şey kalmadı.
Sözlerimin sonunda... Bölgede tek felaket kokarca değil, bir de bölgede bir maden terörü var. Yani tüm Karadeniz zaten maden işgali altındaydı, şimdi geldik, dünya güzeli, Dünya Mirası Listesi’nde olan Perşembe Yaylası'nda bir maden tehlikesiyle karşı karşıyayız. Bunu protesto etmek için, 13 Ekimde, bu pazar günü saat onda orada büyük bir mitingimiz var, herkesi davet ediyorum.
Tüm Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerinde söz talebi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Giresun Milletvekili Nazım Elmas’a aittir.
Buyurun Sayın Elmas. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NAZIM ELMAS (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kahverengi kokarca böceğinin Karadeniz Bölgesi’ne verdiği zararı ortadan kaldırmak ve üreticilerimizi korumak amacıyla Meclis araştırması açılmasını öngören grup önerisi hakkında AK PARTİ Grubumuzun görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ana vatanı Çin ve Doğu Asya olup birçok bitkiyle beslenerek istilacı bir zararlı olan kahverengi kokarca böceği, 1990’lı yıllarda ana vatanından Amerika'ya, 2000’li yıllarda Avrupa'ya, 2017 yılında ise ülkemize bulaştı. İlk önceleri Artvin’de ve İstanbul'da tespit edildi, o günden günümüze kadar da yayılışına devam ediyor. Her geçen gün özellikle de Karadeniz Bölgemizde, şehirlerde zararlı sayısının artış gösterdiği dikkati çekiyor. Kahverengi kokarca zararlısının önüne geçmek için Tarım ve Orman Bakanlığımız öncülüğünde topyekûn bir mücadele söz konusu. 2018 yılında zararlının ülkemizde görülmesinden itibaren gerekli mücadele yöntemlerini belirlemek için çalışmalar başlamıştır. Karadeniz Bölgesindeki illerde valilik, kaymakamlık, belediye başkanları, muhtarlar, üreticiler ve sektör paydaşlarıyla “bilgilendirme” ve “mücadele” başlıklarında toplantılar yapılmış, kamuoyu bilgilendirmeleri için yerel basın-yayın ilanları yayınlanmış ve asılan afişler ve dağıtılan broşürlerle vatandaşımıza zararlıyla mücadele hakkında bilgiler verilmiştir. Bu afişlerden bütün üreticilere dağıtılmış, bütün illerde bu afişler sergilenmiştir.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Böcekler çok etkilenmiştir.
NAZIM ELMAS (Devamla) – Yapılan toplantılara eş zamanlı olarak Tarım ve Orman Bakanlığımızın bütçelendirdiği ödenekle kahverengi kokarcayı cezbederek kendisine çeken fenomen tuzaklar temin edilmiş, bu tuzaklar istilacı böceğin yoğun olduğu köy ve ilçelerimizdeki bahçe kenarları, binalar gibi farklı lokasyonlara yerleştirilmiş ve çalışmalar başlatılmıştır.
Ayrıca, Fındık Çalışma Grubumuzun her iki ayda bir yaptığı toplantılarda kokarcayla ilgili problem gündeme alınmış ve tedbirler izlenmiştir. Yaz mevsimi sonunda hâlâ, hava sıcaklığı 17 derecenin altına düştüğünde kışlamak için özellikle ev, depo gibi korunaklı ve kapalı mekânlara yerleşen kahverengi kokarca için tedbirler alınmış ve buralarda da ilaçlamalar sürdürülmüştür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
NAZIM ELMAS (Devamla) – Bakanlığımız, il özel idarelerinin de verdiği desteklerle kahverengi kokarcayı imha edecek ilaçlar temin ederek muhtarlıklar aracılığıyla köylerde kurulan ilaçlama ekiplerine dağıtılmış ilaçlar; evler, barınaklar, kapalı alanlar, Halk Sağlığınca onaylanmış, Tarım ve Orman Bakanlığımızın da ruhsatlandırdığı bitki koruma ürünleriyle ilaçlanmıştır.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Altı yılda 1 milyon kat artmış.
NAZIM ELMAS (Devamla) – Ayrıca, ilaçlanmayan alanlarda yaz mevsiminde doğaya samuray arıları salınmaktadır. Bu arılar kahverengi kokarcanın yumurtalarının içine kendi yumurtalarını bırakmakta ve yumurtadan samuray arıları çıkmaktadır. Böylece, hem samuray arıları çoğalmakta hem de kokarca imha edilmektedir. 2024 yılı yaz döneminde 35 ilimizde yaklaşık 207 bin samuray arı üretilmiş ve doğaya salınmıştır.
7 adet araştırma enstitümüzde kokarcayla ilgili araştırmalar devam ediyor ve önümüzdeki dönem için de çalışmalar sürdürülüyor. Önümüzdeki dönem içinde 10 milyonluk bir bütçeyle bu zararlıyla mücadele edilecektir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Yani gelecek sene bitecek mi bu böcek? Yani ne olacak, kökü kuruyacak mı?
NAZIM ELMAS (Giresun) – Biz mücadelemizi yapacağız, elbette ki kökünü kurutacağız.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Ya, altı yıldır yapmışsınız, bitmemiş.
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
ERHAN USTA (Samsun) – Giresun milletvekili önergeye ret verdi, kayıtlara geçsin arkadaşlar.
BAŞKAN - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi bulunmaktadır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- DEM PARTİ Grubunun, Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş ve arkadaşları tarafından, kadınlara yönelik artan şiddetin önlenmesi amacıyla 9/10/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Ekim 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
9/10/2024
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 9/10/2024 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Gülüstan Kılıç Koçyiğit
Kars
Grup Başkan Vekili
Öneri:
9 Ekim 2024 tarihinde Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş ve arkadaşları tarafından (8250 grup numaralı) kadınlara yönelik artan şiddetin önlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan genel görüşme önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak 9/10/2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz talebi Diyarbakır Milletvekili Halide Türkoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Türkoğlu. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA HALİDE TÜRKOĞLU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kadına yönelik şiddet ve katliamlar karşısında yapılan acil eylem çağrılarına sessiz kalan iktidarın buna dair yirmi iki yıllık pratiklerinin araştırılması için verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Bu vesileyle, başta kadınlar olmak üzere tüm halklarımızı selamlıyorum. Ayşenur ve İkbal şahsında erkek devlet şiddetiyle katledilen, kaybettirilen tüm kadınları anarak sözüme başlamak istiyorum.
Evet, kadına yönelik şiddete karşı mücadelede bu iktidarın yirmi iki yıllık pratiklerinin araştırılmasını istiyoruz. Bizler bu pratiklerin ne olduğunu çok iyi biliyoruz; elbette ki bizzat biz kadınların yaşamlarında yarattığı tahribattan, yıkımdan biliyoruz. Bu iktidarın kadına yönelik şiddetle mücadeledeki politikaları kadınlara karşı işlenen suçlar pratiğidir. Evet, bu iktidar yirmi iki yıl boyunca kadınlara karşı suç işledi, kadınların kazanımlarına saldırarak suç işledi, kadın katillerini cezasızlık politikalarıyla, iyi hâl indirimiyle cesaretlendirerek suç işledi; her bir maddesiyle kadınların yaşamlarını güvence altına alan İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilerek, nafaka hakkına göz dikerek, kadınların içerisinde katledildiği aileyi kutsayarak, 6284’ü uygulamayarak sistematik bir şekilde bu suçları işledi ve işlemeye devam ediyor.
Bakın, sadece eylül ayında 42 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Araştırma önergemizde de belirttik; en az 20 kadın ölümü şüpheli olarak kayıtlara geçti. Bunlar kadın örgütlerinin verileri, bu devletin, bu iktidarın verileri değil. Bu ülkede 2010 yılı ile 2024 yılının Ekim ayı arasında 4.255 kadın cinayeti yaşandı. Son yedi yılda 1.441’i şüpheli olmak üzere, 2010’dan bu yana gerçekleştirilen kadın cinayetleriyle birlikte toplamda 5.696 kadın katledildi. Sadece bu yılın on ayında 296 kadın katledildi, 184 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Bu Mecliste, bu Genel Kurulda kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında defalarca verdiğimiz önergeler, kanun teklifleri bizzat AKP, MHP sıralarında oturanlar tarafından oy birliğiyle reddedilmiş oldu. Bu cinayetlerin önlenmesine dair sunulan önergeler katledilmek istemeyen kadınların sesiydi, talebiydi; bu sese, bu talebe sessiz kalan, ret oyu kullanan herkes bu cinayetlerden sorumludur, Ayşenur Halil’in, İkbal Uzuner’in katledilmesinden sorumludur.
Bu fotoğrafa iyi bakın, bu yüzleri sizlere unutturmayacağız, İstanbul’da yaşanan bu vahşeti unutmayacağız. Sizin iktidarınız döneminde, tam da o “sıfır tolerans” diyenlerin iktidarı döneminde katledildiler. Sizin iktidarınız döneminde 8 yaşındaki Narin Güran katledildi; sizin iktidarınız döneminde 2 yaşındaki Sıla bebek istismara uğradı ve maalesef ki yaşamını yitirdi. Yine, Van’da Rojin Kabaiş hâlâ kayıp. “Rojin Kabaiş nerede?” diye soruyoruz, bir cevabınız var mıdır?
Kadınlar ve çocuklar sadece evde katledilmiyor; sokakta, okulda, her yerde erkek devlet şiddetinin hedefi hâlindeler. Her yer suç mahalli; her yer sizin politikalarınızın bu ülkeyi, bu toplumu ne hâle getirdiğini gösteriyor. İyi bilinsin ki Ayşenur’un, İkbal’in katili sadece Semih Çelik değildir, bu katilleri besleyen, cesaretlendiren politikaları hayata geçiren, kadını koruyan yasaları uygulamayan, bu yasalara saldıran siyasi iktidar bu suçun da ortağıdır. Ne olacak şimdi? Katil kendini öldürdü, ortada ceza alacak biri kalmadı, öyle mi? Buna izin vermeyeceğiz. Çünkü bizler şunu çok iyi biliyoruz ki bu cinayetin arkasındaki erkek egemen, cinsiyetçi, ırkçı, militarist zihniyet yok olmadan kadına yönelik şiddet ve katliamlar da son bulmayacak. Bizler bu düzenin böyle gitmesine izin vermeyeceğiz. Yargı ve kolluk iktidarın politikalarına isyan eden kadınları, iktidarı eleştirenleri anında cezaevine göndermek için 7/24 çalışırken katillerin elini kolunu sallamasına barikat olmuyor. Şiddeti önleyecek tedbirleri uygulamak yerine, sanki bu ülkede kadına yönelik şiddet suç değilmiş gibi davranmalarını kabul etmiyoruz. Kadına yönelik şiddet ve katliamlara karşı “…”[(*)] sloganıyla Bolu’da sokağa çıkan kadın öğrencileri tehdit eden, “Barındırmayacağız.” diyen milletvekili şahıs da şunu çok iyi bilsin ki bu tehditlere boyun eğecek tek bir kadın yoktur. Ben buradan teşhir ediyorum, uyarıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
HALİDE TÜRKOĞLU (Devamla) – Bolu'daki kadın öğrencilerin başına gelecek en küçük bir saldırıdan Bolu MHP Milletvekili sorumludur. Gençlere verdiğiniz vaat sadece şiddet ve nefret söylemi, öyle mi? Ve yine belirtiyorum ki “…”[(*)] felsefesi sizin ağzınıza alamayacağınız, terörize edemeyeceğiniz kadar büyük bir felsefedir. Bu felsefe bugün sadece bu toprakların değil, dünyadaki tüm kadınların mücadelesini birleştiren yolun adıdır.
Şimdi, kadın cinayetlerinin kadın kırımına dönüşmesinde en büyük payı olan iktidarı uyarıyoruz: İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönün. Kadın mücadelesinin ortak kazanımı olan, yazarken ödediği bedel hayatları olan, neyin yapılmadığında cinayetin, şiddetin arttığını söyleyen 6284 sayılı Kanun’u etkin bir şekilde uygulamak zorundasınız. Uygulamadığınız her an kadınlar ve çocuklar şiddetin hedefi hâline geliyor. Bugün kent kent, sokak sokak kadınlar ve gençler faillerin adalet saraylarında korunduğunu, kollandığını, aklandığını biliyor ve isyan ediyor.
Yasaları etkin bir şekilde uygulatmak için…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİDE TÜRKOĞLU (Devamla) – Başkan, bir dakika daha alabilir miyim?
BAŞKAN – Vermiyoruz.
HALİDE TÜRKOĞLU (Devamla) – Lütfen…
“…” [(*)](DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerine Saadet Partisi Grubu adına söz talebi Denizli Milletvekili Sema Silkin Ün’e aittir.
Buyurun Sayın Ün. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SEMA SİLKİN ÜN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DEM PARTİ’nin önergesi hakkında Gelecek-Saadet Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.
Her ne kadar Adalet Bakanlığımızın suç istatistikleri kadına yönelik şiddet, cinayet, yaralama suçlarında nüfus artışına oranla bir artış olmadığını hatta azalma olduğunu ifade etse de uzun zamandır suçlarla, insanlığın karanlık yüzüyle karşı karşıyayız, yüzleşiyoruz.
Bazen suçlulara belli stereotipler üretme gayretinde oluyoruz, suçlu bir sosyolojiye, bir etnisiteye, bir coğrafyaya bağlanma ön yargısına fırsat veren bir işaret taşımadığındaysa lincimizi nereye yönelteceğimizi şaşırıyoruz. Oysa siyasi kutuplaşma içinde kaybedilmeyecek kadar önemli meselelerimiz var; şehirler eşitsiz, ekonomi bozuk, sosyal medya ilişkileri sağlıksız, dinler etkisiz, aileler işlevsiz; dünya da Türkiye de bu trendlerin etkisinde yaşıyor bozulmayı da güvensizleşmeyi de şiddet sarmalını da.
Yine, bazı korkularımız vardı mesela, şimdi korkumuz olmayan. Allah korkusundan sekülerleşmeyle uzaklaştık, mahalle, toplum korkusundan kentleşmeyle uzaklaştık, devlet korkusundan da hukuk düzenindeki bozulma ve aflarla uzaklaştık; artık Allah'tan da toplumdan da devletten de eskisi kadar korkmuyoruz maalesef. Bu meseleler çerçevesinde kapsamlı bir yol haritası çıkarılmazsa hep yalpalayacağız ve 21'inci yüzyılda, kentlerin göbeğinde kadınlar öldürülmeye, tacize uğramaya devam edecek.
İstanbul Sözleşmesi bir çerçeve metniydi, kadın intiharları haberleriyle sarsıldığımız günlerde belki çoğu bugün bile bu Mecliste olan milletvekillerinin mutabakatıyla hayata geçirildi. Bir çerçeve metnin melekleştirilmesi de şeytanlaştırılması da bu devasa meselenin çözümüne yetmiyor elbette. Bir gün geldi, sözleşme gerekçeleri açıklanmadan kaldırıldı. O zaman bu çekilmeden rahatsız olduklarını tahmin ettiğimiz arkadaşlar “Endişe etmeyin, çalışmaları başlattık, biz Ankara sözleşmemizi hazırlıyoruz.” dediler, aradan üç buçuk yıl geçti, İstanbul da gitti, Ankara da gelmedi.
Değerli milletvekilleri, iktidarın bir çerçeve metninden çekilmekten daha büyük bir vebali var, sürekli yapılan infaz düzenlemeleri. Böyle söyleyince ifade çok da rahatsız edici olmuyor aslında, yaşadığımız örtülü af. Sekiz yılda çıkarılan 3 örtülü aftan 100 binden fazla mahkûm serbest bırakıldı.
Geçtiğimiz yıl Adalet Bakanlığına bir soru önergesi vermiştim. “İnfaz düzenlemeleriyle erken salıverilerek özgürlük bahşedilen suçlulardan kaç tanesi kadına ve çocuğa yönelik şiddet suçlarından hüküm giymişti?” diyerek ancak cevabınızdan tatmin edici olmadım. Bakanlık her ne kadar rakamsal bir cevap vermese de biz cevabımızı yaşarken gördük milletvekilleri.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEMA SİLKİN ÜN (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
SEMA SİLKİN ÜN (Devamla) – O tarihten sonra basına yansıyan, organize ya da bireysel olarak işlenen suçların faillerinin çoğunun şeceresinin, suç makinelerinin sicillerinin, kadına yönelik ve çocuğa yönelik şiddet suçlarıyla dolu olduğunu gördük. 19 yaşında 26 suç kaydı olan bir suçlunun açıklaması cezasızlık olgusudur, cezasızlık algısı değil. Bir kriminolog “Suçun önündeki en büyük engel cezaların acımasızlığı değil, yanılmazlığıdır.” der. Hafif bile olsa bir cezanın kesinliği cezasız kalma umuduyla birleşen daha korkunç bir başka cezanın korkusundan her zaman daha güçlü bir etki yaratır. Aslolan cezanın ağırlığı değil, cezanın caydırıcılığıdır. İktidar bugün bile hâlâ bu yanılgıya düşüyor, bu yanılgıdan çıkmazsa havanda su dövmekten öteye giden bir mücadeleden başkasını vermemiş olacak.
DEM PARTİ’nin bu önergesini destekliyor, kadına yönelik şiddetin önlenmesi için alınacak tüm tedbirlerin arkasında olduğumuzu ifade ediyorum. (Saadet Partisi ve DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talebi Ankara Milletvekili Semra Dinçer’e aittir.
Buyurun Sayın Dinçer. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SEMRA DİNÇER (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Münevver’den İkbal’e, Narin’den Sıla’ya, Özgecan’dan Ayşenur’a; binlerce kadın ve çocuk sizin yüzünüzden işte bu kefeni giydi. (CHP ve DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Bu kefenin üzerinde katledilen kadınların, kız çocuklarının ve bebeklerin isimleri var. Lafı hiç eğip bükmeye gerek yok, bu ülkede eşikten beşiklerine kadar her gün kadınlar ve çocuklar katlediliyor. Sizin erkek egemen politikalarınız ve kadınları katleden canilere uyguladığınız cezasızlık politikalarınız yüzünden yirmi iki yıldır kadınlar ne yazık ki bu kefeni çantalarında taşıyorlar, bu kefeni kadınların kaderi yaptınız. Bu topraklarda katledilen her kadının vebali boynunuzdadır. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmasaydınız, kadınları katleden canilere iyi hâlden ceza indirimi yapmasaydınız bugün birçok kadın hayatta olacaktı; cezaevinden firar edip Ceren Özdemir’i öldüren katili yakalayabilseydiniz Ceren bugün hayatta olacaktı; 19 suçtan ceza alan kişiyi serbest bırakmasaydınız öğretmen Saadet Çay şimdi yaşıyor olacaktı. Ceza adaletini ortadan kaldırdınız, toplumu çürüttünüz; önlük giymesi gereken çocuklar, gelinlik giyecek olan kadınlar sizin yüzünüzden işte bu kefeni giydi.
Değerli milletvekilleri, her gün kadına yönelik canilik, suç ve şiddet haberlerini görmek kanımızı donduruyor. Peki, bunun sebebi ne? Kadın katilleri kimden ve nereden cesaret alıyorlar? Kadınları hedef gösteren, “Kadın mıdır, kız mıdır?” “Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer.” ya da kadınlara “Sürtük!” diyen zihniyetinizden ve kadınları hedef alan söylemlerinizden mi alıyor? Yapılan anketlerde, tüm seçmen grupları Türkiye'de kadınların güvende olmadığını gösteriyor; toplumun yüzde 76’sı “Kadınlar güvende değil.” diyor. Seçmen kitlesine bakıldığında, AKP'li seçmenin yüzde 59'u, MHP'li seçmenin de yüzde 69'u “Türkiye'de kadınlar güvende değil.” diyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarak kadınların katledilmesinin önünü açtınız, kadın mücadelesini engellemeye çalıştınız. Bu ülkede kadınlar katledilirken siz sustunuz ama biz susmayacağız, sizin suskunluğunuzun da esiri olmayacağız. Eşit, özgür bir yaşam için mücadele etmeye devam edeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Dinçer.
SEMRA DİNÇER (Devamla) – Yaşam hakkımızı sonuna kadar savunacağız, savunacağız, savunacağız! Biz kadınlar canice öldürülerek bu kefeni giymeyeceğiz!
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Öneri üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz talebi Tekirdağ Milletvekili Selcan Taşcı’ya aittir.
Buyurun Sayın Taşcı. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğer geceden bu yana yeni bir vahşet daha yaşanmadıysa, sadece bu yılın başından beri 287 kadın katledildi ülkemizde. Son on yılda 4.757 kadın, düşünebiliyor musunuz; bir ilçe nüfusu aslında, biz bir ilçe nüfusunu kadına şiddete kurban etmişiz ve bu oran bugün grup toplantısında Genel Başkanımızın da üstüne basa basa söylediği gibi, asla sadece bir istatistiği ifade etmemeli. Nüfus kayıtlarından atılan birer çizik değiller; adaletin suskun kaldığı, her an yitip giden canlar her biri; bir anne, bir evlat, bir kardeş. Onların katlini konuşacaksak eğer kadının fıtrat üzerinden nasıl pervasızca hedef gösterildiğini; saç renginin, etek boyunun, çalışma arzusunun bile nasıl ölüme müstahaklık gerekçesi sayıldığını, cezasızlığı, ülkemizi Suudi Arabistan'ın bile gerisine düşüren bütün o utanç endekslerini konuşabiliriz ama konu İstanbul Sözleşmesi ise kapsamı biraz daha genişletmeli ve her şeyden önce İstanbul Sözleşmesi’nin feshinin kadınların meselesi değil, bu ülkenin her bir vatandaşının meselesi olduğunu, hukuk tanımazlık meselesi olduğunu, meselenin bir toplumun kaderini tek kişinin keyfine endeksleyen arızalı sistem meselesi olduğunu konuşmamız gerekiyor ki tam bu yüzden bu hak kayıplarını da yaşamamak için biz parlamenter sistemde ısrarımızdan vazgeçmiyoruz, hiçbir şart ve koşulda da vazgeçmeyeceğiz.
Biliyorsunuz, İstanbul Sözleşmesi bütün uluslararası anlaşmalar gibi Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayıyla kabul edildi lakin Cumhurbaşkanlığı kararıyla feshedildi. Şimdi, herkes “Anayasa… Anayasa…” diye çok konuşuyor ya, önce bir mevcuduna uyulsun değil mi? Önce bir mevcudun temel hak ve hürriyetleri koruyan maddelerine riayet edilsin ki özgürlükçülük, ortak paydada buluşmacılık iddiaları inandırıcı olabilsin. Ne diyor Anayasa’nın 90'ıncı maddesi? “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” Ne zaman yapıldı bu değişiklik? 22 Mayıs 2004'te yani bugünkü iktidar eliyle. Hem sütüm dökülmesin, evrensel hukukla barışıkmışım gibi görüneyim hem yoğurdum ekşimesin kafama eseni de yapabileyim. Böyle hukuk düzeni olur mu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Taşcı.
SELCAN TAŞCI (Devamla) – Böyle düzen, böyle nizam olur mu? Danıştay savcısı mütalaasında söyledi: “İstanbul Sözleşmesi Mecliste onaylandı, Cumhurbaşkanı feshedemez.” Karara şerh koyan hâkimler söyledi: “İstanbul Sözleşmesi bir insan hakları belgesidir, iptal kararında kamu yararı yoktur, gerekçe yönünden hukuka uygun değildir.” Bu anlaşmaların sona erdirilmesi, feshedilmesi Cumhurbaşkanının değil, yasamanın işidir.
Gelin, işimizi yapalım diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talebi Kahramanmaraş Milletvekili Tuba Köksal’a aittir.
Buyurun Sayın Köksal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA TUBA KÖKSAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle ifade etmeliyim ki her zaman kadın ve çocuklarla ilgili meselelere siyasetüstü bakan bir davanın mensubu olmaktan gurur duyuyorum. Siyasi hayatım boyunca şahit olduğum her olumsuz tutumun ve yapının düzeltilmesi için çalışan ve çabalayan dava ve günün insanlarıyla partimde yol yürümekteyiz. Şiddetin pek çok unsurla körüklendiği bir çağda nefret ettiğimiz ve ayaklarımızın altına aldığımız olayları tekrar tekrar yaşamanın üzüntüsü içerisindeyiz. Bizler, temsil makamındaki kadınlar olarak hemcinslerimizi bırakın, her varlığın olumsuz bir muameleye maruz kalmaması için siyasete alet etmeden mücadele etmek zorundayız.
2002'de ilk seçim beyannamemizle başlayan iktidara geldiğimiz 2003 yılından itibaren şiddetle mücadelemizi kararlılıkla devam ettirmekteyiz.
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) – O yüzden mi İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçtiniz? O yüzden mi iktidarınız boyunca 7 bin kadın katledildi? Hangi yüzle konuşuyorsunuz, onu merak ediyorum? Kadınların boğazları kesildi, boğazları! Kimse sokakta güvenle yürüyemiyor! Hani güvenli sokaklar yaratacaktınız? Teknik bir mesele değil, teknik bir mesele…
TUBA KÖKSAL (Devamla) – 2012 yılında yürürlüğe giren 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’la Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadeleye ilişkin yasal altyapı hiç olmadığı kadar güçlendirilmiştir.
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) – Mezara çevirdiniz ya ülkeyi!
TUBA KÖKSAL (Devamla) – 2023 yılında Cumhurbaşkanlığı genelgesiyle kadına yönelik şiddetin Türkiye Yüzyılı’nda yeri olmadığı bir kez daha vurgulanmıştır ve bu genelgeyle Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Koordinasyon Kurulu kurulmuştur.
Ülkemizde kadın politikalarında her zaman en ideal olanı milletimiz ve onun evlatları için hayata geçirme noktasında azami gayret sarf ettik. Kadın hakları konusunda kimseden ders almaya ihtiyacımız yok…
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) – Kesinlikle var ya, kesinlikle var!
TUBA KÖKSAL (Devamla) – …ancak şiddetin terör devletleri ve taşeronları aracılığıyla dünyaya yayılması organize edilmişken ülke olarak bizim ayrıştırmadan, suçlamadan sorunların tespitine ve çözüm arayışına ihtiyacımız vardır.
İstanbul Sözleşmesi’ne taraf olmaktan vazgeçilmesi aile içi ve kadına yönelik şiddetle mücadeleden geri adım atıldığı anlamına gelmemektedir. Aile içi ve kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda On Birinci Ulusal Kalkınma Planı, On İkinci Ulusal Kalkınma Planı, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele IV. Ulusal Eylem Planı başta olmak üzere…
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) – Ya, 6284 sayılı Kanun’a gözünüzü diktiniz ya! Nafakaya, boşanma hakkına gözünüzü diktiniz! Her gün kadınların yaşamlarına karışıyorsunuz!
TUBA KÖKSAL (Devamla) – …Yargı Reformu Stratejisi, İnsan Hakları Eylem Planı, kadına yönelik şiddetle mücadele faaliyet planları gibi ilgi alanlarında bakanlıklarımız üzerine düşen vazifeleri titizlikle yerine getirmektedirler.
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) – Evet, evet, yargınız çok titiz(!) Erkek katilleri serbest bıraktı yargınız! Şikâyet eden…
TUBA KÖKSAL (Devamla) – Şiddetsiz bir Türkiye için devletimizin tüm kurumları koordinasyon içinde çalışmayı sürdürecektir. Bilhassa kadına ve çocuğa yönelik şiddete zafiyet görüntüsüne asla izin vermeyeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Milletvekili, tamamlayın.
TUBA KÖKSAL (Devamla) – Şiddete sıfır tolerans ilkesiyle, mücadelemiz devam edecektir. Hâl böyleyken, şiddeti tetikleyen pek çok unsuru siyasiler olarak desteklemekten vazgeçmeliyiz. Bu destek kimi zaman evlatlarını annelerinden zorla ayırmak olur sadece terör örgütüne insan kaynağı sağlamak için, kimi zaman da alkol tüketimini desteklemek olur.
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) – Siz hangi şeyden söz ediyorsunuz ya? Önce kadınları, çocukları koruyun!
HAVVA SİBEL SÖYLEMEZ (Mersin) – Dinle, ikide bir sataşıyorsun, dinle! Oradan ikide bir sataşma!
TUBA KÖKSAL (Devamla) – Tüm dünyada kadına ve çocuğa yönelik şiddetin en önemli sebeplerinden biri alkol ve madde bağımlılığı olduğu hâlde, bunun en son örneğini Tekirdağ'da Sıla bebekte iliklerimize kadar, kendimizden nefret ederek yaşadık.
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) – Yüzsüzce çıkıp konuşuyorsunuz ya, gerçekten.
KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Uyuşturucu çetelerini ortaya ben salmadım, siz saldınız!
TUBA KÖKSAL (Devamla) – 6284 sayılı Kanun şiddetle mücadelede en büyük kanuni dayanağımızdır.
KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – O baronlar, uyuşturucu baronları ne geziyor mahallelerde? Polis kontrolünde uyuşturucu satılıyor bu ülkede.
TUBA KÖKSAL (Devamla) – Son olarak, Sayın Cumhurbaşkanımızın defaatle belirttiği gibi, kadına yönelik şiddet insanlığa ihanettir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Koçyiğit.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
46.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Kahramanmaraş Milletvekili Tuba Köksal’ın DEM PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Yani çok üzgünüm çünkü bir kadın milletvekili yaptı bu konuşmayı. Nasıl bir atmosferde yaptı? Dokuz ayda 295 kadının öldüğü Türkiye'de bir iktidar partisi milletvekili olarak yaptı. Demin size çeteleyi saydım, sadece eylül ayında 35 kadın katledilmiş. 30'unun faili erkek, biliniyor kim olduğu -yakınları, eşleri, erkekler- 15'inin faili bilinmiyor ama biz biliyoruz ki onlar da erkek. 5 çocuk katledilmiş. Bakın, sadece 16 yaşındaki Beyza Doğan 35 kere şikâyet ettiği Selim Tekin tarafından katledilmiş. Bu ülkede İstanbul Sözleşmesi kaldırıldığından beri bir kadın kırımı yaşanıyor. 6284’ü uygulamamak için mahkemesinden kolluğuna kadar, iktidarına kadar seferberlik ilan etmişler. Bu ülkede kadınların boğazı kesilip surlardan atılıyor, surlardan. Hangi kalkınma planından bahsediliyor bize?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Koçyiğit.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Hangi kalkınma planı bunu engelleyebilir? Biz burada siyasi bir inisiyatif geliştirilmesinden bahsediyoruz, Meclisin sorumluluk almasından bahsediyoruz. “Kadına yönelik şiddete sıfır tolerans” deniliyor. Ya, patır patır öldürülüyoruz, yaşayamıyoruz, sokağa çıkamıyoruz, nefes alamıyoruz, boşanamıyoruz. Her şeyi getirmişler “aile” diyorlar, aileyi kutsaya kutsaya canımıza kastediyorlar ve gelmişler burada bize masal anlatıyorlar. Böyle bir şey olabilir mi Sayın Başkan? Burası ölü kadınlar mezarlığına döndü, bu ülke ölü kadınlar, katledilen kadınlar mezarlığıdır. Buna dair bir çift söz kuracak mısınız? Ya, çıkın özür dileyin ya! Yaşatamıyorsunuz, kadınları yaşatamıyorsunuz, yaşatmak istemiyorsunuz. Kadınları öldüren bir sistem kurdunuz, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilerek her gün bu katliamlara yol verdiniz ve hâlâ söz kuruyorsunuz ya, hâlâ söz kuruyorsunuz; ayıp, ayıp yani ayıp!
SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) – Kendi konuşmalarınıza inanmadığınız buradaki o Roboski konuşmalarından belli.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gül.
47.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Başkan…
EMİNE YAVUZ GÖZGEÇ (Bursa) – Cesaretiniz varsa PKK terör örgütüne…
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Ya, başka bir şey söyle, başka bir şey söyle ya; yalvarırım başka bir şey söyle ya!
(AK PARTİ ve DEM PARTİ sıraları arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Grup Başkan Vekiline söz verdim, lütfen…
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) – Kadınlar katlediliyor, bunlar sizin yüzünüzden…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Grup Başkan Vekiline söz verdim, lütfen dinleyin.
KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – İnsan biraz utanır, utanır; yüzü olur.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gül.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Başkanım, AK PARTİ hükûmetlerinin “kadına yönelik şiddete sıfır tolerans” politikası çıkarmış olduğu kanunlarla, mevzuatla ve bakanlıklardaki uygulamalarla yine kararlı bir şekilde devam etmektedir.
KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Oradan bari bir dinleyin ya biraz! Bir de erkekler gülüyor ya!
SALİHE AYDENİZ (Mardin) – İyi hâl indirimi de ondan mı Başkan?
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) – E, niye 100 kadın katledildi?
SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) – Bir ayda 35 kadın cinayeti…
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – KADES uygulaması, Adalet Bakanlığımızın uygulamaları, İçişleri Bakanlığımızın, Aile Bakanlığımızın ŞÖNİM’leriyle bu konuda çok aktif bir şekilde mücadelenin… (DEM PARTİ sıralarından gürültüler)
NURETTİN ALAN (İstanbul) – Dinle, dinle, sus be!
SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) – Dinlemiyoruz, yeterince dinledik sizi!
NURETTİN ALAN (İstanbul) – Herkese konuşuyorsun, dinle!
KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Öyle elini… Kadınları susturamazsın, öğrenemedin mi sen daha!
NURETTİN ALAN (İstanbul) – Dinle, konuşma! Herkese bağırıyorsun! Dinle!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri, Grup Başkan Vekilinin lütfen sözünü kesmeyin. Sözü olan daha sonra cevabını verir.
KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Elinizi, kolunuzu sallayarak susturamazsınız!
NURETTİN ALAN (İstanbul) – Sen buranın jandarması mısın, herkese bağırıyorsun?
BAŞKAN – Sayın Milletvekili, Grup Başkan Vekiliniz konuşuyor, lütfen.
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) – Sen kimsin! Sen kimsin peki!
KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Sen kimsin ya!
NURETTİN ALAN (İstanbul) – Konuşma, sus!
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) – “Konuşma sus!” diyemezsin bir kadına.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Değerli Başkanım, AK PARTİ'nin, Hükûmetimizin ortaya koymuş olduğu politikalar milletimizce malumdur. Biz bir…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) – Evet, bu anlayış kadınları öldürüyor, doğru.
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) – Sıfır toleransmış, biz de sıfır toleransız size karşı. Tahammülümüz yok.
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Gül.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Bugün burada değerli bir kadın milletvekilimiz bu konuda yaptıklarımızı, yapacaklarımızı konuşuyor.
SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) – Kadınların kafası kesilip annelerinin kucağına atıldı o surlardan. Daha ne olacak sıfır toleransa.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Herkes fikrini söylüyor, herkes bu konuda neler yapıldığını, elbette milletimiz de görüyor.
Daha dün çocuk haklarının korunmasıyla ilgili komisyonu hep beraber kurduk. Tüm bu konularla ilgili bir kadına daha, bir çocuğa daha el uzatılmaması için daha fazla ne yapılması gerekiyorsa bu konuda da her türlü adımları yine atmaya devam edeceğiz. Bizim için kadınla ilgili bir konu sadece istatistik vaka değildir, bizim için hayata değen bir konudur. Bu konuda şimdiye kadar olduğu gibi şiddete, kadına yönelik şiddete sıfır tolerans mücadelemiz kararlı bir şekilde devam edecek.
SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) – Sıfır tolerans, 35 kadın cinayeti.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Bu konuda hiç kimsenin… Elbette daha fazla yapılacak şeyler var ama sistematik bir şekilde suçlamaları kabul etmiyor, reddediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SALİHE AYDENİZ (Mardin) – İyi hâl indirimi, iyi hâl indirimi.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Koçyiğit.
48.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Gerçekten ben Sayın Grup Başkan Vekilinin iyi niyetli konuşmalarına, temennilerine katılmayı çok isterdim ama biz bu Mecliste bu konuşmaları çok yaptık, çok konuştuk Sayın Başkan. İlk defa bu Meclise kadına yönelik şiddetle ilgili önerge indirmiyoruz, ilk defa kadına yönelik şiddeti burada tartışmıyoruz. Ortada bir hakikat var, konuşuluyor, konuşuluyor, kadınlar ölmeye devam ediyor, devam ediyor.
Şimdi ben soruyorum: Bu ülkede İstanbul’da 2 kadının kafası kesilip surlardan aşağıya atılıyorsa, kadınları kıyma gibi doğruyorsa bu sistem ve bu ülkede kadınlar güvende değilse, yaşam hakları sistematik olarak yok ediliyorsa biz sadece söze inanabilir miyiz? Buyurun, gelin, kadına yönelik şiddetin araştırılması için bir Meclis araştırması komisyonu kuralım.
TUBA VURAL ÇOKAL (Antalya) – Burada terk ettiniz.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Sıfır tolerans mı? O sıfır toleransı biz pratikte görmek istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Çünkü amacımız, yaşamak, biz yaşamak istiyoruz, yaşamak için burada söz kuruyoruz, hamaset olsun diye cümle kurmuyoruz. Biz kadınların bu ülkede yaşam güvenliği yok, bunu görmeniz gerekiyor. Çocuklar bu ülkede güvende değil, bunun isyanını yaşıyoruz. Ama bize aynı retorik içerisinde cevap verilmesini de kabul etmiyoruz Sayın Başkan, bu kabul edilemez.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Koçyiğit.
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- DEM PARTİ Grubunun, Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş ve arkadaşları tarafından, kadınlara yönelik artan şiddetin önlenmesi amacıyla 9/10/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Ekim 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
MESUT BOZATLI (Gaziantep) – Aybüke Öğretmeni öldüren PKK!
KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Konuşmayın oradan, IŞİD’lisiniz siz de! IŞİD’lisin sen de, konuşma be!
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) – DAEŞ gibi gelip kadınların kafasını kesiyorsunuz DAEŞ zihniyetiyle! Ne diyorsunuz ya!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) – Yazık ya!
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) – Yazık ya! DAEŞ zihniyetini savunuyorsun sen!
KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – O senin gibiler yüzünden kadınlar ölüyor işte!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen Genel Kurulda sükûneti sağlayalım.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi bulunmaktadır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
4.- CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Sevda Erdan Kılıç ve arkadaşları tarafından, ülkede suç oranlarındaki artış üzerinde medyadaki suç temsilinin etkisinin araştırılması amacıyla 30/9/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Ekim 2024 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
9/10/2024
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 9/10/2024 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Gökhan Günaydın
İstanbul
Grup Başkan Vekili
Öneri:
İzmir Milletvekili Sevda Erdan Kılıç ve arkadaşları tarafından, ülkemizde suç oranlarındaki artış üzerinde medyadaki suç temsilinin etkisinin araştırılması amacıyla 30/9/2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (791 sıra no.lu) Meclis araştırma önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 9/10/2024 Çarşamba günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talebi İzmir Milletvekili Sevda Erdan Kılıç’a aittir.
Buyurun Sayın Erdan Kılıç. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SEVDA ERDAN KILIÇ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yıllardır cevabı aranan bir soru var, hep de herkesin de dilindedir: “Bu gençlik nereye gidiyor?” Son dönemlerde sorduğumuz soru da “Gençlerde bu suç oranı neden bu kadar fazla?” diye. Artık belki de bugün bir milat olur, bu soruyu tersten sorarız. “Bu gençlik için biz, bu siyasetçiler ne yapıyoruz?” diye bir soruyu açmak gerekiyor bence. Bunun cevabını da birlikte aramalıyız.
Ben bu konuya milletvekili sorumluluğu ama bir anne duyarlılığıyla bakıyorum. Benim de ergenlik döneminde bir oğlum var, adı Deniz. Ev ve okul dışında olduğunda, inanın, benim de yüreğim ağzımda; hele de arar da telefonumu açmazsa, mesajıma cevap vermezse, inanın, aklımdan bir sürü senaryo geçiyor filmlerdeki gibi ve biliyorum ki bizi izleyenler, buradaki milletvekili arkadaşlarım, anne-babalar aslında aynı şeyi hissediyorlar ve hele de son günlerde yaşanan şiddet olaylarıyla da bu kaygı durumumuz aslında hepimizin de ortak noktamız. Her gün şiddet vakaları, cinayet olayları, her yer suç mahalli; organize vahşetin tam ortasındayız. Diyoruz ki: Acaba bu bir korku filmi mi? Hayır, korku filmi değil, korku filmini bile aratır bu yaşadıklarımız. Diyorum ki: Acaba kabus mu? Kabus olsa uyanırdık, bir türlü uyanamıyoruz neler yapsak da. O yüzden kafamızda hep aynı cümle, kadınlar ve gençler adına bir cümle var, bir mesaj “Bugün de ölmedim anne.” diye, aslında hepimizin kafasından da bu cümle geçiyor. (CHP sıralarından alkışlar)
Sorun belli: Gençlerde ve çocuklarda hızla yükselen çete ve mafyalara özenme, kolay para kazanma ve lüks yaşam isteği, uyuşturucu kullanımı, şiddet eğilimi gençlerin hayatını karartmaya devam ediyor. Yoksul bölgelerde yaşayan gençler suça teşvik ediliyor, uyuşturucu batağına sokuluyor ama yetkililer uzaktan seyrediyor. Çeteler sosyal medyada lüks hayatlarını gençlere pervasızca pazarlıyor; kara para aklayanlar enerjili, altınlı kahvelerini içmeye devam ediyor dışarıda. (CHP sıralarından alkışlar) Çeteler, yeni nesil mafyalar internetten açık açık propaganda yapıyor. Yeni nesil şarkılarda aleni olarak uyuşturucu kullanımı güzellemesi yapılıyor. Sosyal medyada tıklanmak uğruna şiddet videoları kol geziyor. Dizilerde ise suçlular gençlere kötü örnek; esas oğlanlar hep yakışıklı, hep âşık, baktığınızda hak savunucusu ama bir bakıyorsunuz, patır patır adam öldürüyor, işkence yapıyor ama kahraman olarak dayatılıyor izleyicilere, gençlere ve çocuklara. Gündüz programları ise evlere şenlik; ahlaksızlık diz boyu, şiddet diz boyu.
Ve son günlerde konuşulan Discord ve Telegram konuları var, uygulamaları var. Çocukların beynini yıkıyor, zorbalığa alıştırıyor; tacizi, tecavüzü, şantajı doğallaştırıyor. Bunlar ülkemizin ve gençlerimizin maalesef gerçekleri. Dün bu uygulamalardan Discord’a bir erişim engeli getirildi; ya, demezler mi adama “Bugüne kadar neredeydiniz?” diye. Bunca olay yaşanmadan önce neredeydiniz?” derler. Sadece yasaklayarak bunların, bu suçların önüne geçemezsiniz. Sadece infaz düzenlemesiyle de bu toplumsal çöküşün, gençlerdeki bu ahlaki çöküşün önüne geçemezsiniz. Biz komşusu açken tok yatmayan, yan sokakta cenaze olduğunda yedi gün evinde televizyonu açmayan bir milletiz; merhametimiz en belirgin özelliğimizdi ama toplum olarak bu hâle geldik. Tabii ki bunu sorgulamak zorundayız. (CHP sıralarından alkışlar)
Bunlar olurken RTÜK Başkanı ne yapıyor? Denetlemek yerine, muhalif kanaldaki sunucunun mimiğine ceza kesiyor ya da eş dost, akrabasını kurum içine yerleştirmekle uğraşıyor. Suç makineleri dışarıda elini kolunu sallayarak geziyor ama iktidar gibi düşünmeyen vatandaşlar, işini yapan gazeteciler, insan hakları savunucuları, milletvekilleri hapse tıkılıyor ve bu yapılırken de adalet sistemi cadı avcısı olarak kullanılıyor iktidar adına.
Peki, bu devletin bir görevi yok mu arkadaşlar, bizlerin bir görevi yok mu? Sınırları korumak görevlerimiz arasında. Koruyabiliyor muyuz? Hayır. Ekonomik kalkınmayı artırmak zorundayız. Artırabiliyor muyuz? Hayır. Toplumun huzur ve güvenini sağlamak zorundayız. Peki, sağlayabiliyor muyuz? Maalesef hayır. Eğitim, adalet, sağlığa hiç girmiyorum; kokuşmuşluk, çürümüşlük zaten o alanlarda diz boyu.
Gençlerde şiddet, uyuşturucu, çeteleşmeye özen, zorbalık, hepsi bütüncül sorunlar ve çözersek bu sorunu sadece biz çözebiliriz, sadece bu Kurumda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde çözülür, yeter ki kararlı olalım arkadaşlar. Aileden başlayarak eğitimden ekonomiye, denetimden adalet sistemine kadar gerekli düzenlemelerin yapılması için bu araştırma komisyonunu kurmak zorundayız, gençlerimizi başka türlü bu yozlaşmadan kurtaramayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Erdan Kılıç.
SEVDA ERDAN KILIÇ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.
Değerli arkadaşlar, bunlar bizim çocuklarımız, yeğenlerimiz, torunlarımız; ya, eline kıymık batsa, gözünden yaş aksa, kaşını çatsa içimize dert olduklarımız. O yüzden bir dakikalığına şu rozetleri de çıkarın, elinizi vicdanınıza koyun, Allah aşkına en azından kendi hayatınızdaki gençleri, çocukları düşünün, bırakın siyaseti, kapının dışında kalsın, bir nesli şiddet ve suç sarmalından kurtarmak bizim boynumuzun borcu. Ya, eli kolu bağlı durup göz yummayalım maalesef bu kötü gidişe. (CHP sıralarından alkışlar)
Ve bugünden sonra değerli arkadaşlar, bugünden sonra milletvekili olarak hepimiz adına aileler ve gençlere güven, kötülere kâbus olalım; gelin, bu araştırma komisyonunu kuralım diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Öneri üzerine Saadet Partisi Grubu adına söz talebi İzmir Milletvekili Mustafa Bilici’ye aittir.
Buyurun Sayın Bilici. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MUSTAFA BİLİCİ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerine Gelecek-Saadet Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, ülkemiz son haftalarda “dehşet verici” olarak nitelendirilebilecek cinayet olaylarıyla sarsılmaktadır. Bu cinayetler her yönüyle enine boyuna değerlendirilmesi gereken toplumdaki endişe seviyesini bir hayli artıran olaylardır. Gelişen ve yaygınlaşan sosyal medya kullanımının olumsuz öğeler için de yoğun olarak kullanılması gelişme çağındaki gençlerimiz başta olmak üzere toplumun birçok kesimini etkisi altına almıştır. Kuşkusuz, 21'inci yüzyılın insanlığa birçok imkân sunduğu aşikârdır. 21'inci yüzyılın sunduğu imkânlardan biri de doğru bilgiye ulaşmadır fakat ne yazık ki bu durum yanlış bilgiler için de geçerli olmuş, insanlar, bilhassa da gençlerimiz bu durumdan son derece olumsuz etkilenmiştir. Sosyal medya ve internet kullanımının dışında, siyasi haber yayınlama özgürlüğünü yitiren vesayet altındaki medya, rating kaybetmemek adına suç temasını işlemeyi kendisine görev bilmiş, bu uğurda yapılan haberlerde kullanılan sözcük ve görseller özellikle toplumumuzun belirli bir yaş grubunu doğrudan etkiler duruma gelmiştir. Elbette ki medyadaki bu durumu haber programlarıyla sınırlamak mümkün değildir. Sabah kuşağı programları ve mafyatik içeriklere sahip diziler de toplumun büyük bir kesimini olumsuz olarak etkilemektedir. Misyonu görsel, işitsel medya hizmetleri alanında paydaşların hak, menfaat ve değerlerini gözetmek ve denetleme yapmak olan RTÜK bu programları odağına almak yerine, haber programlarında kullanılan dili odağına almıştır. 2024 yılında iktidar medyasına hiç ceza uygulanmazken, toplam uygulanan cezanın dörtte 3'ü tek bir televizyon kanalına siyasi haberler gerekçe gösterilerek uygulanmıştır.
Sayın milletvekilleri, belirtilmelidir ki, derdimiz, toplumda yaşanan suç haberlerinin yayınlanmaması değildir. Buradaki temel sorun suç haberlerinin yoğun, abartılı ve sürekli bir şekilde medyada yer bulması, sanki ülkemizde başka olay olmuyormuş gibi izleyici kitlesine aktarılmasıdır. Yine belirtilmelidir ki, bu olaylar gerekçe gösterilerek sosyal medya platformlarına ve iletişim uygulamalarına getirilen erişim engellemeleri sorunu çözmekten uzak, irrasyonel girişimlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -Tamamlayın Sayın Bilici.
MUSTAFA BİLİCİ (Devamla) - Toplumda değişen suç algısının tek müsebbibinin sosyal medya olduğunu kabul etmek ve bu doğrultuda politikalar benimsemek ne içerisinde bulunduğumuz çağla ne de hukukla bağdaşmayacaktır diyor, Cumhuriyet Halk Partisinin önerisinin yerinde olduğunu ve desteklediğimizi ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Öneri üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz talebi Gaziantep Milletvekili Mehmet Mustafa Gürban'a aittir.
Buyurun Sayın Gürban. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MUSTAFA GÜRBAN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP grup önerisini konuşmak üzere söz almış bulunuyorum.
Günümüz suç dünyası internetteki platformları aktif hâlde kullanmaktadır. Sosyal medya, suç örgütleri için bedava reklam verme yerine dönüşmüştür. Özellikle TikTok platformu bu konuda öne çıkmaktadır. TikTok sosyal paylaşım uygulamasında sağlıklı bir iç denetim yoktur. Şiddet, cinsellik, nefret söylemi gibi konularda herhangi bir bariyer olmadığı için Tiktok'ta bu tür paylaşımları çok daha fazla görüyoruz. Kolluk güçlerimizin bu duruma yeni stratejiler geliştirmesi ve çözüm bulması elzemdir. Hızlı şekilde sanal polis ve internette sanal devriye sayılarını artırmamız gerekmektedir.
Sokaktaki huzur ve güvenliğin en önemli sacayaklarından biri de sanal dünyaya hâkim olmaktır. Bu konuda maalesef suç dünyası güvenlik güçlerimizden daha hızlı davranarak egemen olmuştur. Suç örgütleri sosyal medyada zengin ve güçlü olduklarının mesajını vererek eleman kazanmaktadırlar.
Bu konuda dikkat çekmek istediğim en önemli husus da gençler arasında popüler olan müzisyenlerdir. Ekseriyetle şarkılarında madde kullanımını özendirme, şiddet ve polis karşıtlığı sözler vardır. Bu tarz şarkıcıların suç gruplarıyla olan ilişkisi bilinmektedir. Çok ciddi ve caydırıcı yaptırımlar uygulanmalıdır.
Değerli milletvekilleri, ana haber bültenleri ülke gündeminden ve sorunlarından uzak olarak magazinsel haberler yayınlamaktadır. Önceden “üçüncü sayfa niteliğinde” dediğimiz şiddet ve cinayet haberleri ana konu olmuştur. Söz konusu haberlerden sonra da habercilikle, araştırmacılıkla bağdaşmayan, sosyal medyada sürekli karşılaşılan videolar yayınlanmaktadır. Televizyonlarda rating uğruna, sosyal medyada görüntülenme uğruna sürekli şiddet ve cinayet görüntülerine maruz bırakılıyoruz.
Sayın milletvekilleri, son dönemde yaşanan cinayetler, Discord ve benzeri panellerdeki karanlık ağlar, gençlerimiz başta olmak üzere toplumsal güvenliğimizi tehdit etmektedir. Bu paneller üzerinden oluşturulan yasa dışı örgütlenmeler, çocuk istismarı, şantaj, suça, intihara sürükleme, madde kullanımını teşvik etme gibi suçlar işlenmektedir. Tüm bu suçlar göz önünde bulundurulduğunda toplumsal vicdanımızın, ahlakımızın, kültürümüzün ve geleceğimizin altına dinamit konulmaktadır. Discord panelindeki profillere genel itibarıyla bakıldığında kendilerine biçilen rolü oynadıkları açıktır. Bu konunun üzerine kararlılıkla gidilerek hangi suç odaklarından güç aldıkları ortaya çıkarılmalıdır. Şer odaklarının eline bırakacak tek bir gencimiz, suça sürüklenmesine göz yumacağımız tek bir evladımız yoktur. Devlet kurumları başta olmak üzere, topyekûn millî sorumluluk bilinciyle harekete geçmeli ve zehir saçan bu bataklıkların kurutulması için herkes üzerine düşeni yapmalıdır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerine Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz talebi İstanbul Milletvekili Özgül Saki’ye aittir.
Buyurun Sayın Saki. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Bugün burada suç oranlarındaki artış ve medya ilişkisini konuşuyoruz CHP'nin önerisiyle ancak bir önceki gündemde DEM PARTİ’nin önerisi olan kadın cinayetleri ve erkek şiddeti bu suç artışlarında 1’inci sıradadır. Geçen hafta bütün illerde kadınlar erkek şiddetine karşı, vahşice katledilmeye karşı sokaklardaydı ve en çok atılan slogan “Kadın cinayetleri politiktir. Kadın cinayetleri münferit değildir, bireysel değildir; kadın cinayetleri politiktir.” diyordu. Bir önceki önerge, AKP-MHP milletvekillerinin oylarıyla kadın cinayetlerinin araştırılması önergesi reddedildi. Dolayısıyla sorunun kaynağının, politik kaynağının AKP-MHP iktidarının politikaları olduğu bir kere daha tescillenmiş oldu.
Şimdi, suç oranlarındaki artış ve medya meselesine siyasal olarak bakmak zorundayız öncelikle çünkü burası en büyük siyasi platform sorunları çözmesi açısından. Ana akım medya, şiddet olaylarını, erkek şiddetini rating uğruna, kendisinin rating artışları uğruna çok vahim bir şekilde ele alıyor. Kadın örgütleri, feminist örgütler bunlarla ilgili defalarca metinler yayınlıyor. Bunu böyle ele almak şiddeti özendiriyor ya da dehşet içinde bırakarak herkesi toplumsal olarak soyutlayan bir hâle geliyor yani kadınları eve kapatan bir hâle geliyor ve AKP iktidarının tercihi de zaten bu, o yüzden göz yumuyor bunlara, o yüzden bu konuda hiçbir şey demiyor. Bunun en büyük ilacı basın özgürlüğü aslında, bağımsız basının önünün açılması ama ne yapıyor AKP-MHP iktidarı? Ana akım medyayı tamamen kendisinin ideolojik aparatı hâline dönüştürmüş durumda. İletişim Başkanlığı, RTÜK, BTK, Basın İlan Kurumu, bütün bu kurumlar doğrudan AKP-MHP iktidarının talimatıyla çalışıyor. Dolayısıyla medyadaki bu temsiller, çeteleşmeyi, mafyalaşmayı özendirme, kadın cinayetlerine, homofobiye, LGBT+’lara karşı nefreti zaten tercih ediyor, burada bir sorun görmüyor, böyle olsun istiyor; o yüzden de böyle oluyor. Dolayısıyla özellikle altını çizmemiz gerekir ki basın özgürlüğü bu açıdan en temel meselemizdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Saki.
ÖZGÜL SAKİ (Devamla) – Hemen tamamlıyorum.
Basın özgürlüğüne gelince... Bakın, biz bir grup olarak kadın cinayetleri davalarını takip ediyoruz ve o davaları takip eden kadın gazeteciler var, feminist gazeteciler var, her biri her davadan sonra ya gözaltına alınıyor ya da her birine soruşturma açılıyor. Türkiye'nin tek kadın haber ajansı JINNEWS muhabirleri sürekli gözaltına alınıyor, yetmiyor, suikastlara maruz bırakılıyor. Dolayısıyla biz böylesi bir araştırma önergesiyle hem basın özgürlüğü meselesini hem çeteleşmenin, mafyalaşmanın devlet ve AKP-MHP iktidarıyla birlikte nasıl üretildiğini ve bunun, medyanın, ana akım medyanın nasıl aparat hâline getirildiğinin tüm yönleriyle araştırılmasını tabii ki istiyoruz, bu anlamda da bu önergeye “kabul” oyu vereceğimizi söylüyoruz.
Teşekkürler. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneri üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talebi İstanbul Milletvekili Cüneyt Yüksel’e aittir.
Buyurun Sayın Yüksel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA CÜNEYT YÜKSEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanlığı tarafından sunulan Meclis araştırması açılmasına ilişkin önerge üzerine AK PARTİ Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli milletvekilleri, toplum hâlinde bir arada yaşamanın şartlarından biri, bu birlikteliğin hukukunu oluşturmak, uygulamak ve gözetmektir. Bir toplumun huzurlu ve mutlu bir şekilde varlığını sürdürmesinin en başta gelen şartı, her bir bireyin güven ve adalet içinde yaşamasıdır. Toplumda güvenlik ve asayişin temini konusunda geçmişe ve birçok AB üyesi devlete kıyasla aslında çok iyi bir yerdeyiz. Bugüne kadar suçla ve suçlularla mücadeleye, yargılamalardan infaz ve ıslah sistemimize kadar birçok değişiklik ve düzenlemelerde bulunduk; bundan sonra da nerede boşluk varsa mutlaka düzenleyeceğiz.
Sayın milletvekilleri, ancak özellikle son dönemlerde toplumda infial yaratan, sosyal medya ve haberlere yansıyan suç haberlerinin faillerinin daha önce bir ya da birkaç suçtan dolayı hükümlü olduğunun ortaya çıkması, toplum nezdinde hükümlülerin yeteri kadar ceza almadığı, hatta yaptıkları eylemlerin yanına kâr kaldığı yönünde bir algı oluşturmaktadır. Cezasızlık algısını ortadan kaldırmak, toplumun güvenlik ve adalet konusundaki kaygılarını süratle gidermek boynumuzun borcudur.
Cezasızlık algısının ortadan kaldırılması yönünde geçmişten bugüne hem Ceza Kanunu’muzda hem de İnfaz Kanunu’muzda yıllar içerisinde pek çok değişiklik yapılmıştır. 2005 yılında İnfaz Kanunu’nda yapılan düzenlemelerle ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis, süreli hapis ile terör ve örgütlü suçlardan süreli hapis cezalarında infaz edilen ceza oranı yüzde 40'tan yüzde 67'ye çıkarılmıştır. 2014 yılında yapılan değişikliklerle, cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı gibi suçlardan mahkûm olanlar bakımından hükmolunan cezanın 2/3’ü olan koşullu salıverilme oranı 3/4'e çıkarılmıştır. 2022 yılında yapılan değişikliklerle, failin pişmanlık içermeyen davranışları, kılık kıyafeti gibi unsurlar takdiri indirim nedeni olmaktan çıkarılarak cezasızlık algısını ortadan kaldıracak düzenlemeler yapılmıştır. Yine, kadına karşı şiddetle daha etkin mücadele edilebilmesi ve caydırıcılığın sağlanabilmesi amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama, tehdit gibi suçların kadına karşı işlenmesi hâlinde cezaları artırılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Milletvekili.
CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) – Sayın milletvekilleri, sosyal medya günümüzde fikirlerin ifade edilmesi ve paylaşımı için en önemli kitlesel iletişim araçları hâline gelmekle birlikte, aynı zamanda, şiddet içeren aşırıcı fikirler ve yanlış propaganda için tehlikeli bir alan da oluşturabilmektedir. Özellikle, sosyal medyada işlenen suçlarla ve yine sosyal medyada paylaşılan ve toplumda infial uyandıran birtakım görsellerle etkin mücadele etmek amacıyla, 2007 yılında, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun çıkarılmıştır. Suç teşkil eden içerikleri çıkarmayan ve bu konuda alınmış yargı kararlarını uygulamayan sosyal ağ sağlayıcıları ve internet sayfaları hakkında, kanun gereğince para cezası, reklam yasağı, bant daraltma ve erişimin engellenmesi yaptırımları kararlılıkla uygulanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) – Bu minvalde, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak suçla mücadele kapsamında geçmişten bugüne gerçekleştirdiğimiz kararlı çalışmaların etkin bir şekilde devam ettiğini belirtiyor, huzurda görüşülen araştırma önergesinin açıklamış olduğum gerekçelerle reddedilmesi gerektiğini düşünüyor ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kâtip Üyeler arasında anlaşmazlık var.
Oylamayı elektronik yöntemle yapacağım.
Oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Öneri kabul edilmemiştir.
Değerli milletvekilleri, şimdi, İç Tüzük 60'a göre söz talebinde bulunan milletvekili arkadaşlarıma yerlerinden birer dakika söz vereceğim.
Sayın Hasan Öztürkmen…
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
49.- Gaziantep Milletvekili Hasan Öztürkmen’in, Gaziantep’in son dönemde yaşanan intihar olaylarıyla sarsıldığına ilişkin açıklaması
HASAN ÖZTÜRKMEN (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Kentimiz Gaziantep son dönemde yaşanan intihar olaylarıyla sarsılıyor. Yerel basından derlediğimiz bilgilere göre geçen hafta içerisinde 11 intihar vakası yaşanmıştır. İntihar eden vatandaşlarımızın büyük kısmı genç ve orta yaşta, aralarında erkekler, kadınlar ve çocuklu anneler de var. Gaziantepliler tedirgin ve soruyorlar: “Devletimiz buna karşı ne yapıyor? Hangi tedbirleri düşünüyor? Uzmanlar ne planlıyor?” Ancak iktidardan somut bir inceleme ve çalışma göremiyoruz. Bundan önceki bir Meclis konuşmamda “Sahipsiz Gaziantep.” diye feryat etmiştim, şimdi Gaziantep'teki yerel basın, gazeteleri tamamı “Sahipsiz Gaziantep.” manşetleri atıyorlar. Bizim yaptığımız değerlendirmelere göre intiharların en temel nedeni ekonomik sorunlardır. Devletimiz açlık sınırı altında yaşayan çok sayıda aile barındırıyor, genç işsizlik oranı yüksek, sanayi ve üretim kenti olarak bilinen Gaziantep son yıllarda iflaslarla anılıyor oysa iktidar vekilleri rektör değiştirmekle uğraşıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sibel Suiçmez…
50.- Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez’in, AKP iktidarının tasarrufa özel gereksinimli bireylerden başladığına ilişkin açıklaması
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – AKP iktidarı tasarrufa özel gereksinimli bireylerden başlamış, Trabzon’dan özel gereksinimli evladı olan bir annenin milletvekillerimize ulaşmasını istediği feryadını size ileteceğim: “Evladım otizmli bir birey; Hayat Boyu Öğrenme kapsamında halk eğitim merkezi kurslarından yararlanıyordu ama tasarruf tedbirlerinden dolayı ödenek olmadığı gerekçesiyle artık kurslar kapatıldığından çocuklarımız evde. Anneler, otizmli çocuklar, öğretmenler ne yapsın? Ben sadece evladım için değil, tüm özel bireyler için size yazıyorum; tükendik, tüketildik. Onlar bizim göz bebeklerimiz, evde durmalarını değil, sosyalleşmelerini istiyoruz.”
Buradan Trabzon İl Millî Eğitim Müdürüne sesleniyorum: Pazartesi gününe kadar bu sorunu çözün, özel gereksinimli çocuklar kurslarına gitsin, onların da velilerin de öğretmenlerin de mağduriyetleri giderilsin. Kendinize uygulamadığınız tasarruf tedbirlerini özel gereksinimli bireylere mi uyguluyorsunuz?
BAŞKAN – Orhan Sümer…
Buyurun Sayın Sümer.
51.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, sokakların güvenliği ve huzuru için bireysel silahlanma ve uyuşturucu konusunda ilgili bakanlıkları daha sıkı denetim yapmaya, cezaları daha caydırıcı olacak şekilde düzenlemeye davet ettiğine ilişkin açıklaması
ORHAN SÜMER (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Adana Seyhan ilçesi Emniyet Müdürlüğü ekiplerince 30 Eylül-6 Ekimde ilçe genelindeki operasyonlar ve denetimler kapsamında 21 ruhsatsız av tüfeği, 42 ruhsatsız tabanca, 9 kurusıkı tabanca ile 3 çelik yelek, 89 uyuşturucu hap, 3 kök keneviri, hassas terazi, 4.185 makaron bulundu. Ele geçirilen suç unsurlarıyla ilgili gözaltına alınan 30 şüpheli tutuklandı. Ayrıca, polis ekiplerinin denetimlerinde farklı suçlardan aranan 223 kişi daha yakalandı. Bu rakamlar Adana’mızda her hafta artarak yenileniyor. Her ilçemizde benzer operasyonlar yapılıyor. Bireysel silahlanmanın önüne geçilmediği her gün bir canımız yitip gidiyor. Ne yazık ki sonuç alınamıyor. Sokaklarımızın güvenliği ve huzuru için bireysel silahlanma ve uyuşturucu konusunda ilgili bakanlıkları daha sıkı denetim yapmaya, cezaları daha caydırıcı olacak şekilde düzenlemeye davet ediyoruz.
BAŞKAN – Aliye Timisi Ersever…
Buyurun Sayın Ersever.
52.-Ankara Milletvekili Aliye Timisi Ersever’in, öldürülen bütün kadınların vebalinin Hükûmette olduğuna ilişkin açıklaması
ALİYE TİMİSİ ERSEVER (Ankara) – Teşekkürler Başkanım.
Son birkaç ayda yaşadığımız vahşeti, acıyı, travmayı anlatmaya hangi söz yeter ki. Narin, Sıla bebek, İkbal, Ayşenur; yüzlerce kadın gibi onlar da acımasızca hayattan koparıldılar. İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırdınız, iyi hâl indirimleriyle sapkınları sokaklara saldınız; şimdi vicdanlarınızı aklamaya çalışmanız boş, koruyamadınız. Öldürülen bütün kadınların vebali Hükûmetindir. Bu acı tablonun nedeni, çürüyen adalettir, yok edilen sosyal devlettir, bozulan gelir dağılımıdır, demokrasinin kurum ve kurallarını işlemez hâle getiren tek adam rejimidir. Çözüm İstanbul Sözleşmesi’dir, çözüm yüce Meclistir.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Mehmet Emin Ekmen…
Buyurun Sayın Ekmen.
53.-Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in, Mersin’in Mut ilçesinin zeytin ve zeytinyağı üretimi kapasitesine ilişkin açıklaması
MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) – Sayın Başkan, Mersin Mut ilçemizin zeytin ve zeytinyağcılığı kapasitesine dikkat çekmek istiyorum. 1.350 yaşındaki tescilli zeytin ağaçlarıyla tarih boyunca zeytinin, zeytinyağının yurdu olmuş bu ilçemiz, zeytin ağacı sayısıyla Türkiye'nin sayılı zeytin yetiştirme havzalarından biridir. Toros Dağları ve Göksu havzasının sahip olduğu özel ve emsalsiz mikroklimasıyla zeytin ağaçları yıl boyunca başta mantar olmak üzere hiçbir hastalığa maruz kalmadan, dolayısıyla da ilaç kullanılmadan yetiştirilmektedir.
Mut zeytinyağımızın markalaşması konusunda Belediye Başkanı Murat Orhan’ın yoğun çabasıyla bu yıl ilki düzenlenen 1’inci Mut Zeytin ve Zeytinyağı Festivali de Türkiye kamuoyunun dikkatini bu önemli ürüne çekmeyi hedeflemiştir. Mut zeytini ve zeytinyağının hak ettiği yere gelmesi, çiftçinin hak ettiği gelire kavuşması için başta Tarım ve Orman ile Ticaret Bakanlıkları olmak üzere iktidar yetkililerinin dikkatini çekmek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Sedat Kâya Ösen…
Buyurun Sayın Ösen.
54.-İzmir Milletvekili Seda Kâya Ösen’in, İzmir’in Çernobil’i olarak bilinen Gaziemir Emrez Mahallesi’ndeki nükleer atıklara ilişkin açıklaması
SEDA KÂYA ÖSEN (İzmir) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; İzmir'in Çernobil’i olarak bilinen Gaziemir Emrez Mahallesi’ndeki nükleer atıklar bölgeyi ve bölge halkını adım adım bir felakete sürüklüyor. Atıkların temizlenmesi için yetkilendirilen şirketin, uluslararası standartlara göre işlem yapıp yapmadığı tam bir muammadır. Atıkların bulunduğu bölgede İzmir Körfezi’ne akan bir derenin bulunması, atıkların yer altı suları ve dere yatağına bulaşmasıyla birlikte körfezin daha da kirlenme tehlikesini ortaya çıkarmaktadır. Konu hakkında İzmir Valiliğinin, Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığının kamuoyuna doyurucu bilgiler vermesi gerekmektedir.
BAŞKAN – Sayın İrfan Karatutlu…
Buyurun Sayın Karatutlu.
55.- Kahramanmaraş Milletvekili İrfan Karatutlu’nun, Sağlık Bakanlığında bir grup bürokratın, hekimlerin kazanılmış haklarını azaltmaya yönelik yönetmelik çıkarma peşinde olduklarına ilişkin açıklaması
İRFAN KARATUTLU (Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sağlık Bakanlığında bir grup bürokrat öteden beri sağlık sistemimizin temel taşı olan hekimlerin kazanılmış haklarını azaltmaya yönelik yönetmelik çıkarma peşindeler. Bu durum idari, mali anlamda çalışma barışını bozmaya yöneliktir. İlk yönetmelik taslağı aile hekimleriyle ilgilidir ve aile hekimlerinin idari, mali anlamda birçok hak kaybına neden olmaktadır. Sağlık Bakanlığı her sağlık sorununda yükü aile hekimlerine yüklemeye çalışmaktadır.
İkinci yönetmelik taslağı, hekimlerin yaklaşık yüzyıl önce Tababet ve Şuabatı Kanunu’nuyla verilen teşhis ve tedavi haklarını kısıtlamaya, o hakların yardımcı sağlık personeline devredilmesini içeren bir taslaktır. Sağlık Bakanlığını hekimler ve hekimlerin yasal temsilcileriyle diyalog içinde olmaya çağırıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Türker Ateş...
Buyurun Sayın Ateş.
56.- Bolu Milletvekili Türker Ateş’in, Karayolları Genel Müdürlüğü 2024-2028 Stratejik Planı’nda belirtilen teknik personel eksikliğine ilişkin açıklaması
TÜRKER ATEŞ (Bolu) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Karayolları Genel Müdürlüğü 2024-2028 Stratejik Plan’da teknik hizmetler sınıfında 15.500 personele ihtiyaç olduğunu belirtmiştir ancak şu anda sadece 4.750 personelle hizmet verilmeye çalışılmaktadır. Yeterli teknik personelin istihdam edilmesi danışmanlık hizmetleri alımını azaltacak, mali kaynakların daha verimli kullanımını sağlayacaktır. Stratejik Plan’da belirtilen teknik personel eksikliğine rağmen alınacak personel arasında da inşaat mühendisleri sayısının yetersiz olması dikkat çekmektedir. Atama bekleyen inşaat mühendislerinin talepleri dikkate alınmalıdır. Teknik personel açığı için nitelikli elemanların istihdam edilmesine acilen gidilmelidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Ömer Faruk Gergerlioğlu…
Buyurun Sayın Gergerlioğlu.
57.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun, Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Büyükakın’ın Artvinliler Vakfına piyasa değeri 47 milyon lira olan arsayı 7 milyon liraya sattığına ilişkin açıklaması
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) - Kocaeli Büyükşehir Belediyesinde neler oluyor? Belediye Başkanı Sayın Tahir Büyükakın’a sesleniyorum: Günlerdir usulsüz ve yolsuz işlemleriniz için size soruyorum, cevap vermiyorsunuz. Mesele şu: Kuzeniniz ve Belediye Başkan Vekiliniz Berna Abiş’in de üye olduğu ve birçok AK PARTİ'li kişinin üye olduğu Artvinliler Vakfına piyasa değeri 47 milyon olan arsayı 7 milyon liraya sattınız. “Ticari” statüden çıkararak “sosyal donatı” statüsüne indirdiniz ve çok ucuz bir fiyata sattınız. Bu usulsüzlük nedendir? Bu konu hakkında neden bilgi vermiyorsunuz? İşi geçiştirmeye mi çalışıyorsunuz? Neden bu kamu zararına meydan verdiniz? Başka kuruluşlar neden bundan faydalanmıyor? Bu kaçıncı yağma ve talanınızdır? İhaleleriniz patlıyor, yandaş müteahhitlere ihale veriyorsunuz ve sonunda bütün bunlar patlıyor.
BAŞKAN – Sayın Faruk Dinç…
Buyurun Sayın Dinç.
58.- Mersin Milletvekili Faruk Dinç’in, dijital terörün çocuklara etkisine ilişkin açıklaması
FARUK DİNÇ (Mersin) – Bismillah.
Dijital terör çocuklarımızı ellerimizden alıyor. 19 yaşındaki bir cani 2 kız çocuğunu vahşice katletmeden önce sosyal medyadan bu cinayeti işleyeceğini ilan ediyor. Sosyal medyada bir yandan sapkınlık propagandası yapılırken, kız çocuklarımız şantaja maruz kalırken, alkol ve uyuşturucu tacirleri zihinleri ifsat ederken Anayasa’ya göre nesli koruması gereken devlet caydırıcı tedbirler almak zorundadır. Manevi değerler ile bilim bir kuşun iki kanadı gibidir; Maneviyattan koparılan nesil tek kanatlı kalınca dijital terörizmin kucağına düşmektedir. Suçu önleyici tedbirleri konuşacağımıza her seferinde cinayetlerin sonuçlarını konuşuyoruz. İletişim aracı olması gereken sosyal medya sapkınların, satanistlerin cirit attığı bir zehir üretim merkezine dönüşmüştür. Gençleri terörize eden sapkın fikirler ve sanal oyunlar en az ellerinde silah ve bomba olan teröristler kadar tehlikelidir. Nesli, intihara ve cinayet işlemeye sevk eden…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Mahmut Tanal…
Buyurun Sayın Tanal.
59.-Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal’ın, AK PARTİ’nin domuz etini kasaplık etler sınıfına aldığına ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Teşekkür ederim Değerli Başkanım.
AK PARTİ domuz etini kasaplık etler sınıfına aldı. Bu skandal karar Resmî Gazete'de yayımlandı. Eğer bu kararı Cumhuriyet Halk Partisi alsaydı Türkiye'de yer yerinden oynar, ortalık yangın yerine dönerdi ama AKP yapınca kimse sesini çıkarmıyor. Nerede bu ülkenin ahlak bekçileri? Dinî değerler üzerinden siyaset yapanlar, halkın inançlarını istismar ederek iktidara gelenler bugün bu kararda sessizliğe bürünmüşler. Bu ikiyüzlülük ve çifte standart kabul edilemez. AKP'nin kirli oyunlarını görmezden gelenlere sesleniyorum: Vicdanlarınız nerede? Biz bu sahte düzeni teşhir etmeye, halkın gerçek sesi olmaya devam edeceğiz.
BAŞKAN - Alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143) [(*) ]
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
3 Ekim 2024 tarihli 3’üncü Birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümde yer alan 26’ncı maddenin önerge işlemlerinde kalınmıştı.
26’ncı madde üzerinde 2’si aynı mahiyette olmak üzere 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/2239) esas numaralı Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 26’ncı maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Bülent Kaya Mehmet Atmaca Mustafa Bilici
İstanbul Bursa İzmir
Sema Silkin Ün Necmettin Çalışkan
Denizli Hatay
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Salihe Aydeniz Ceylan Akça Cupolo Perihan Koca
Mardin Diyarbakır Mersin
Özgül Saki Zülküf Uçar Sırrı Sakik
İstanbul Van Ağrı
BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MAHMUT ÖZER (Ordu) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelerde ilk konuşmacı İzmir Milletvekili Mustafa Bilici’dir.
Buyurun Sayın Bilici. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
MUSTAFA BİLİCİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi incelendiğinde iktidarın ne kadar çaresiz olduğu görülecektir.
İktidar, içinde bulunduğu bu çaresizlikten akıl dışı bir yasayla sıyrılmanın peşindedir. Teklif metninin içerisinde yer alan bazı maddeler ne hukukla ne akılla ne de vicdanla açıklanabilir maddeler değildir. Bu maddelerden ilki “Hazırlık eğitimi” başlıklı 8’inci maddedir. Bu maddeyle birlikte eğitim fakülteleri öğretmen yetiştirme hususunda devre dışı bırakılmış, eğitim fakültelerinin işlevini yerine getiremediği itiraf edilmiştir. O hâlde sormak gerekmektedir: Madem eğitim fakültelerinden mezun olan gençlerimiz öğretmen olamayacaktı, bu kadar fakülteyi neden açtınız? Madem bu fakültelerde verilen eğitim yetersizdi, hangi gerekçeyle yeni açılan fakültelerin reklamını yaptınız? Hangi gerekçelerle eğitimi siyaset malzemesi olarak kullandınız?
Sayın milletvekilleri, birçok yönden akıl dışı bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız. Eğitim fakültelerinden mezun olan gençlerimiz iki yıllık bir Akademi eğitimine, daha sonrasında ise üç yıl sürecek sözleşmeli öğretmenliğe mahkûm edilmiştir. Bu, tam olarak şu anlama gelmektedir: Mezun olan bir gencimiz devlet kadrosunda öğretmenlik yapabilmek için beş yıllık bir sürecin içerisine girecektir, fakültede geçen dört beş yılın da dâhil edilmesiyle genç öğretmenlerimiz devlet kadrolarında öğretmenlik yapabilmek için tamı tamına ömürlerinden dokuz on yıl vereceklerdir. Böyle bir uygulama dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir gelişmiş ülkede mevcut değildir. Kanun metninin genel gerekçesinde süslü cümlelerle modern eğitim sistemlerinden bahsedilse de getirilen teklifin ne moderniteyle ne de bahsedilen devletlerle uzaktan yakından alakası yoktur.
Sayın milletvekilleri, getirilen kanun teklifi tek bir amaca hizmet etmektedir: Bu iktidar üzerindeki atama baskısının hafifletilmesinden başka bir şey düşünmeyerek bu teklifi getirmiştir. İktidar, gençlerimizin atama baskısından kurtulmak ve mülakat tartışmalarına kendince son vermek için böyle çarpık bir düzen inşa etme yoluna girmiştir. Bu çarpık düzenin yoğun eleştirilere maruz kalacağını öngören iktidar, teklifin 14’üncü maddesiyle, Akademide eğitim gören gençlere sus payı niteliğinde bir ödeme bahşetme gereği duymuş, ortaya çıkması muhtemel eleştirileri nasıl bertaraf ederiz peşine düşmüştür.
Değerli arkadaşlar, üzerinde durmak istediğim bir diğer madde ise teklifin 22’nci maddesidir. Bu maddeyle, özel program ve proje uygulayan okullara öğretmen ve yönetici atama yetkisi direkt olarak Bakanın şahsına verilmekte, iktidara istediği kişileri atamak için bir kontenjan ayrılmaktadır. Belirtilmelidir ki Bakana bu tarz bir yetki vermek yalnızca liyakat tartışmalarını artıracak, eğitim sistemimize pozitif anlamda hiçbir şey katmayacaktır.
Teklifin “Hizmet sınıfının değiştirilmesi” başlıklı 34’üncü maddesi, hâlihazırda öğretmenlik görevini ifa eden öğretmenlerimizin Bakanlık müfettişleri aracılığıyla yeniden eğitime tabi tutulmasını içeren bir dizi düzenlemeyi de içermektedir. Bu düzenlemeyle, yetersizliği sebebiyle yeniden eğitim alması uygun görülen hocalarımızın eğitim sonucunda yetersizliği tespit edildiği takdirde öğretmenlikle ilişkileri kesilecek, genel idare hizmetleri sınıfında başka bir kadroya atamaları yapılacaktır. Öğretmenin yetersizliğinin nasıl tespit edileceği hususunun yoruma açık bırakılması hukuken kabul edilebilir bir durum değildir; ilgili husus, en basit tabirle aba altından sopa göstermektir. Bu durum eğitim camiasında siyasi saiklerle ilişik kesmenin önünü açacaktır.
Değerli arkadaşlar, önümüze sunulan bu kanun teklifi Türkiye'de sayıları 1 milyon 230 bini bulan öğretmenlerin sorunlarını çözmekten bir hayli uzaktır; özel eğitim kurumlarında çalışan öğretmenlerimizin haklarına dair en ufak bir iyileştirmeye yer vermeyen, en temel meselelerde dahi noksanlıklar içeren bir kanun teklifidir. İlgili kanun teklifinin mevcut hâliyle yürürlüğe girmesi kutsal bir meslek olan öğretmenliğin imajında…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Bilici.
MUSTAFA BİLİCİ (Devamla) - …ciddi yaralar açacağından eğitim sistemimize vurulmuş büyük bir darbe olacaktır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz talebi Ağrı Milletvekili Sırrı Sakik’e aittir.
Buyurun Sayın Sakik. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKİK (Ağrı) - Herkese merhaba, iyi akşamlar.
Konumuz eğitim ama ben insan hakları ihlaliyle ilgili, insan yaşamıyla ilgili birkaç gün önce Ağrı Doğubayazıt'ta yaşanan, Kürt coğrafyasında yaşanan dört olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Şu gördüğünüz arkadaşımız 25 Eylül’de Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinde koyunlarını otlatmak üzere evden ayrılır ve gece eve dönmeyince köylüler giderler, askerî alana yakın bir yerde ensesine kurşun sıkılmış ölü bir şekilde bulunur. Bunun adı Ömer Deniz, 25 Eylül’de… Bizim bütün çabalarımız… Aile ve hukukçular seferber oldular ama ne yazık ki dosyada gizlilik kararı var. Şimdi, öldürüldüğü yer askerî alanın hemen yanı başında; orada kuş uçsa tespit edilir. Hani eski bir bakan vardı ya, söylüyordu “Biz onların ayakkabı numarasını bile tespit ediyoruz.” diye, peki, şu Ömer’i öldürenleri neden tespit etmiyorsunuz? Neyi saklıyorsunuz Allah aşkına? Yani yargıçlar bu katilleri aklamak üzere ne yapmak istiyorlar? Sürekli gizlilik, gizlilik, gizlilik. Çünkü ölen Kürt. O coğrafyada Kürtler ölüyorsa yargıçların bir görevi var; olayın üstünü örtmek!
Hemen, bunun dışında, bakın, Servet Turgut, Van’da helikopterle alınıp götürülüp ve helikopterden atıldıktan sonra ölen biri. Bunu ne yaptılar biliyor musunuz sayın milletvekilleri? Bu dosyaya da gizlilik kararı aldılar ve sadece bunu haber yapan gazeteciler yargılandı; bu dosyada da gizlilik kararı var.
Hemen… Sürmi İnce, bu anne, Hakkâri Yüksekova’da göğsünden vurularak öldürüldü ve uzman çavuş, silahıyla yakalandı, yedi gün içeride kaldı, sonra bu dosyada da ceza yok. Ne yaptılar biliyor musunuz? Yedi gün sonra bıraktılar, şu anda o uzman çavuş bu ülke adına Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapıyor çünkü ölen Kürt ve öldürenin rütbesi belli, silahı belli. Burada da gizlilik kararı var ve ceza yok.
Yine aynı noktada, yine Hakkâri’de Sertip Şen koyunlarını otlatırken kurşunlanıp öldürülüyor yine askerî kışlanın önünde. Oradan kuş uçsa tespit ediyorsunuz, insanlar öldürülüyor ama sesiniz sedanız çıkmıyor ve yargıçlar ne yapıyor? Gizlilik kararı alıyorlar, belli bir süre sonra dolduruyorlar ve buralardan ceza çıkmıyor, katiller ellerini kollarını sallıyorlar ve dönüyorlar, diyorlar ki: “Biz sizinle kardeşiz.” Defolun oradan be! Ayıp ya, günahtır ya!
Daha önce ne oluyordu, biliyor musunuz? Şiddetin yoğun olduğu dönemlerde çobanlar öldürülüyordu, çobanın yanına bir silah koyuyorlardı, birkaç mermi, dönüyorlardı “Bir terörist silahıyla birlikte etkisiz hâle getirildi.” Şimdi, geldiğimiz noktada artık onu söyleyemiyorsunuz. Oralarda çatışma yok. Ne yapıyorsunuz? Öldürüldüğü zaman derhâl yargıçlar devreye giriyor ve gizlilik kararı alıyorlar. Bu coğrafyada Kürt’ün yaşama şansı yok, bu coğrafyada Kürt’e adalet uygulanmıyor.
Şimdi soruyorum oradaki yargıçlara: Bu Ömer’i katledenleri niye bulmuyorsunuz? Ömer’in ailesinin feryadını, hukukçuların feryadını niye duymuyorsunuz? Ey Parlamento, siz niye duymuyorsunuz? Ey medya, gece gündüz ekranlarda bize hakaretler ve küfürler yağdıranlar; siz neden duymuyorsunuz? Ey vekil arkadaşlarımız, siz duydunuz mu, medyada bir kibrit kutusu kadar Ömer’in ölümü yer aldı mı? Almaz çünkü Ömer bir Kürt, Ömer… “En iyi Kürt, ölü Kürt’tür.” onun için öyle davranıyorlar.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gül.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
60.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Ağrı Milletvekili Sırrı Sakik’in 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 26’ncı maddesi üzerinde verilen önerge hakkında yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Değerli Başkanım, ölenin cinsiyetine, ölenin kimliğine bakılmaz; ölen bir candır, ölen bir masum insandır. Burada öleni etnik aidiyetiyle tanımlamayı asla kabul etmiyoruz. Nerede olursa olsun, yaşanan her vakaya biz insan olarak bakıyoruz “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” anlayışıyla değerlendiriyoruz. Dolayısıyla, bu anlamda, ölen şudur budur; şurada doğmuştur, burada ölmüştür, şekli değil, o bir insandır. Nerede olursa olsun, elbette, toplum olarak, tüm kurumlar olarak, onunla ilgili hem yargı hem tüm mekanizmalar gereğini yapacaktır ama böyle bir tasnifi, kategori yapmayı da kabul etmiyoruz.
SIRRI SAKİK (Ağrı) – Sayın Bakan, ama ortada bir gerçek var.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Ölen Türk de olsa, Kürt de olsa insandır.
SIRRI SAKİK (Ağrı) – Sevgili Bakanım, yani o zaman araştırın, o zaman gizlilik kararı vermeyin, o zaman katiller aklanmasın, katiller beraat etmesin, zaman aşımı olmasın.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Ayrı bir şey ama…
SIRRI SAKİK (Ağrı) – Biz belgeli konuşuruz, adaletli konuşuruz.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143) (Devam)
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 143 sıra sayılı Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 26'ncı maddesinin (1)’inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(1) ‘Öğretmen, yönetici ve diğer personelin mesleki gelişimi ve görevde yükselmeleri için eğitim programları hazırlamak, uygulamak ve değerlendirmek üzere Bakanlığa bağlı Millî Eğitim Akademisi kurulur.”
Suat Özçağdaş Hikmet Yalım Halıcı Nurten Yontar
İstanbul Isparta Tekirdağ
İsmet Güneşhan Kadim Durmaz Mustafa Adıgüzel
Çanakkale Tokat Ordu
Ömer Fethi Gürer Sibel Suiçmez Fethi Açıkel
Niğde Trabzon İstanbul
Mahmut Tanal Müzeyyen Şevkin Umut Akdoğan
Şanlıurfa Adana Ankara
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MAHMUT ÖZER (Ordu) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge üzerinde söz talebi Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’e aittir.
Buyurun Sayın Şevkin. (CHP sıralarından alkışlar)
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 26'ncı maddesi üzerinde grubumuz adına söz almış bulunuyorum.
Akademi görevlilerinin önemli bir bölümü aslında zaten hizmet içi eğitim kapsamına girmekte, Millî Eğitim Bakanlığının teşkilat yapısında bu görevler Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğünün görevleri arasında zaten yer almaktadır, böyle bir akademiye neden ihtiyaç duyulmaktadır; doğrusu, bu izaha muhtaçtır.
Yirmi iki yılda içinden çıkılmaz hâle getirdiğiniz millî eğitimin devasa sorunları yetmiyormuş gibi, “meslek kanunu düzenlemesi” adı altında kendi ülkemizin eğitim kurumlarından mezun olan öğretmenlerin tüm eğitim süreçlerini sıfırlayıp “Sen öğretmen değilsin, seni Akademide yeniden eğiteceğiz, ondan sonra sana öğretmenlik unvanı vereceğiz.” diyorsunuz.
Buradan, atamadığınız yüz binlerce öğretmen varken bu Akademiden mezun olamadığı gerekçesiyle maalesef atamaları yine gerçekleştirmeyeceksiniz ve bu gerekçenin arkasına sığınacaksınız. Böyle bir eksiklik varsa neden mevcut eğitim fakültelerinde bu düzenlemeler yapılmıyor da böyle bir akademiye ihtiyaç duyuluyor, bunu size sormak isterim değerli iktidar milletvekilleri. Bunu gidermek yerine ÇEDES gibi, Akademi gibi yeni yeni icatlar yaratıyorsunuz. Millî Eğitim Bakanlığı gerçekten bunun üstesinden gelemiyor mu yoksa başka bir şeye mi hizmet etmeye çalışıyor, bunu da burada sorgulamak isterim. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bir ülkenin çağdaş ve modern kimliğe kavuşması ve geleceğe emin adımlarla yürümesi ancak ve ancak eğitimin tüm paydaşlarıyla gelişmesine bağlıdır; bunu herkes biliyor artık. 20 bin köy okulunun kapatıldığı, yüz binlerce öğretmenin atama beklediği bir ülkenin bilimde, sanatta, ekonomide, tarımda, tıpta gelişebilmesinin önü sadece ve sadece eğitimle mümkündür. Her yere üniversite açmakla övünmek yerine nitelikli, çağdaş, parasız, fırsat eşitliğinin olduğu bir eğitim sistemini kurgulamak zorundayız arkadaşlar. Aynı öğretmenler odasında buluşan öğretmenlerin sosyal ve ekonomik gerekçeler göstererek “kettle”ı dahi ısıtmasına müsaade etmezken, ne yazık ki öğretmenleri bu tasarrufa zorlarken, bir taraftan, baktığımızda, öğretmenleri ayrıştırırken, işte, “PIKTES öğretmeni” “uzman sözleşmeli öğretmen” “başöğretmen” diye ayrıştırırken, 21’inci yüzyılda okulların temizliğini dahi gerçekleştiremezken Millî Eğitim Bakanlığının maalesef tasarruf tedbirleriyle karşı karşıyayız.
Değerli milletvekilleri, eğitimden tasarruf olmaz, insan kaynağından tasarruf olmaz. Tasarruf yapacaksanız sarayınızda yapın, sarayınızda. (CHP sıralarından alkışlar) Çocuklarımız, yeterli öğretmen atanamadığı için, yeterli temizlikten ve hijyenden yararlanamadığı için, yeterli güvenlik görevlisi olmadığı için güvenlik sorunuyla karşı karşıya, hastalık sorunuyla karşı karşıya, eğitime erişememe sorunuyla karşı karşıya. ÇEDES Projesi’yle eğitimi yörüngesinden çıkardınız. Türkiye Büyük Millet Meclisinde Millî Eğitim Bakanı yaptığı bir açıklamada “2.709 protokolümüz var.” diyor. Kimlerle? Bizim “cemaat ve tarikat” dediğimiz, sizin de “STK” dediğiniz örgütlerle “2.709 protokolümüz var.” diyor arkadaşlar. Peki, bu tarikatlara ve cemaatlere ne kadar aktarılmış? 5 milyar 895 milyon 926 bin lira para aktarılmış. Bunlarda tasarrufa gidilmiyor, Millî Eğitim Bakanlığına paralel bir yapı oluşturuluyor maalesef ve 2025 yılında bu kalemden 7 milyar 800 milyon 636 bin lira daha para aktarılması düşünülmekte. Öğretmenler odasındaki ısıtıcıdan tasarruf edenler iş cemaatlere gelince herhangi bir tasarrufa gitmiyorlar ne yazık ki.
Akademiye sınavla öğretmen alımı yapılacak. Biz mülakatlarda da gördük bu oyunu arkadaşlar. Maalesef eşitlik ilkesini ortadan kaldıran bir yapıyı yeniden burada gündeme getiriyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Bunun yerine eğitim fakültelerinin içeriğini değiştirerek buradaki ders müfredatlarını ve öğretmenleri daha iyi yetiştirmeye yönelik önlemler almamız gerekirken maalesef oradan mezun olan öğretmenlere “Siz yetersizsiniz.” diyorsunuz, farkında mısınız? Başöğretmen Atatürk ne demiş? “Öğretmenler, yeni nesil sizin eserinizdir.” diyor. Bunun arkasında durmamız…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Şevkin.
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Devamla) – Bu kanun yapılırken eğitim emekçilerinin hiçbir talebinin dikkate alınmadığını ve kanunun hiçbir soruna çözüm getirmediğini buradan vurgulamamız gerekiyor. Eğitim emekçilerinin çalışma ve yaşam koşullarını tek taraflı düzenleyen, haklarını ve taleplerini içermeyen meslek kanunu gösteriyor ki millî eğitim birliğini maalesef ihlal etmeye devam ediyorsunuz. Eğitim sendikalarının, hâlen görevde olan ve atama bekleyen 1 milyonu aşkın öğretmenin taleplerini yok sayan Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’ne karşı demokratik tepkilerini gösteren sendikacılara kolluk güçlerini gönderenler ne yazık ki öğretmenlerini gözaltına alıyor. 1 milyonu aşkın öğretmeni ve öğretmen olarak atanmayı bekleyen yüz binlerce öğretmeni yakından ilgilendiren Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’ne karşı eleştiri, haklı itirazlara tahammülsüzlük iktidarın ve MEB’in zihniyetini açıkça ortaya koyuyor.
Değerli milletvekilleri, ülke âdeta bir korku imparatorluğuna dönüştü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Devamla) – Hemen selamlayıp bitiriyorum.
Sizin yetiştirdiğiniz nesiller ne yazık ki uyuşturucu tuzağında, ne yazık ki eğitimde geri sıralarda, üçüncü dünya ülkelerini aratan noktada. Daha nerede müdahale edeceksiniz? Bırakın paralel yapılar kurmayı millî eğitimi rayına getirin; laik, demokratik, çağdaş eğitimi bu ülkede başat hâle getirin. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 26’ncı maddesinin (3)’üncü fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “bütçesinde yer alır” ibaresinin “bütçesinden karşılanır” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yasin Öztürk Selcan Taşcı Yavuz Aydın
Denizli Tekirdağ Trabzon
Hüsmen Kırkpınar Burhanettin Kocamaz Yüksel Selçuk Türkoğlu
İzmir Mersin Bursa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MAHMUT ÖZER (Ordu) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Türkoğlu. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Yusuf Tekin demek öğretmensiz okul, öğrencisiz eğitim demektir; Yusuf Tekin demek “Maarifi ne de güzel yönetirdim öğretmenler olmasa” demek, Yusuf Tekin demek ilimden bilimden uzak, içi boş müfredat demek, eğitimsiz maarif demek; Yusuf Tekin demek işte bu görüştüğümüz Öğretmenlik Mesleği Kanun Teklifi’nde, müfredatta, mülakatta öğretmeni tanımayan ama onların fikrini almayan, ortak akla hürmet etmeyen ancak öğretmenevlerindeki kafelere isim belirlemek için SMS'le öğretmene görüş sormak demek. Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür öğretmenler de bu SMS'e cevap vermişler. Ne demişler? “Evet, öğretmenevlerindeki kafelerin adı ‘Yusuf'un Yeri’ olsun, Bakan da bıraksın, oraları işletsin.”
Millî Eğitimde yirmi iki yıl içinde tam 9 bakan değiştirdiniz. Her biriyle gizli ajandanızdaki yıkım planını uyguladınız. Anlaşılıyor ki son çiviyi de Yusuf Tekin çaksın. Zaten de ona yakışırdı. Memleketin tarikat ve cemaat bağlantılı en acımasız kadrolaşmasına “Cihannüma” adı altında imza atmaya devam ediyoruz.
Bu yetmedi; Öğretmenlik Mesleği Kanunu konusunda -içinde öğretmen olmayan- muhalefet partilerinden görüş aldınız mı? Yok. Sendikaların, öğretmenlerin, akademisyenlerin fikrini sordunuz mu? O da yok. Bu teklifinizde, maalesef, toplumsal mutabakattan eser yok.
Muhterem milletvekilleri, eğitimin niteliğini, kalitesini ve gücünü doğrudan etkileyen en önemli faktörlerden biri eğitim emekçisi öğretmenlerdir. Bu kanunun amacı da öğretmenliğe saygınlık kazandırmak, özlük haklarını iyileştirmek ve mesleki gelişmelerini düzenlemek olmalıydı. Tam tersine, uyduruk bir akademi kurarak, öğretmen atamalarını zapturapt altına alarak öğretmenleri tutsaklık altına almak istiyorsunuz. Öğretmenler, üniversitelerin ilgili fakülte ve bölümlerinde tam dört yıl boyunca gerekli olan tüm mesleki formasyonlardan geçerek kapı gibi “öğretmen” sıfatını almıyorlar mı? Alıyorlar. Bu öğretmenlerimizin bir de atama öncesinde, ayrıca Akademide eğitilecek olmalarının mantığı nedir Allah aşkına? Bunun adı “akademide eğitim” değil, olsa olsa “akademide eleme” olur. Siz, bu ÖMK’yle öğretmenleri eğitecek değil, eleyecek bir sistem kuruyorsunuz. “Mülakat kalkacak.” sözünüz yerle yeksan olmuş, liyakat konusunda da âdeta evlere şenlik bir garabete imza atmaya devam ediyorsunuz. Hani mülakat kalkacaktı? Kalkmadı. “KPSS’de alınan puanın aynısı verilecek.” dediler ama sonuçlara bir baktık, 7 ile 10 puan arasında fark var. Doğal olarak pek çok öğretmenin atama hakkını mülakatlarda gasbettiniz. Bu teklifte mülakat ve liyakatle ilgili bir şey var mı? Yok. O nedenle, bu taslak metin bir meslek kanunu değil, meslek kanunu altında Akademi dayatmasıyla öğretmen atamalarının siyaseten kontrol altına alınmasıdır.
Nitelikli öğretmen yetiştirmeye çok meraklıydınız da neden öğretmen okullarını kapattınız, neden öğretmen liselerini kapattınız? İsteğe ve mazerete bağlı il içi, il dışı yer değişikliklerine imkân tanınmamış, sözleşmeli köleliği bitirecek tek satıra bile yer verilmemiş. Yüksek lisans ve doktora yapan meslektaşlarımız tamamen görmezden gelinmiş. Şube müdürlerinin kariyer basamaklarından yararlanması burada, ÖMK’de yok, sağlanmamış.
Millî Eğitim Bakanlığı bu yıl bütçesinden 6 milyar lira dernek ve vakıflara bağışlamış. Keşke bu işleri yapacağınıza Öğretmenlik Mesleği Kanunu’na kafa yorsaydınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Türkoğlu.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) – Tamamlayacağım.
En son ortaya çıkan ise, Millî Eğitim Bakanlığı “Haritacılık öğrencilerime Hollanda'da staj yaptıracağım.” diye Dışişleri Bakanlığından 52 bin euro almış. Bir de bakmışlar ki proje hayalî. Dışişleri Bakanlığı parayı geri istemiş, vermemişler. Üç yıl sonunda mahkeme sonuçlanmış, hâlen vermiyorlar. Efendim, parayı niye vermiyorsunuz? Dışişleri Bakanlığının 52 bin eurosunu verin artık. Mesleğinize bir de dolandırıcılığı mı eklediniz?
Sonuç olarak, bugün, bu teklifle, Yusuf Tekin, sadece öğretmensiz eğitim değil, maarifin de olmadığı bir kanun hayalini karşılıyor. Endişe etmeyin, öğretmen boyun eğmez, öğretmen el açmaz, öğretmen yalvarmaz; öğretmen ders verir, o dersi de size verecek inşallah. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN TUĞRUL (Uşak) – Hep size verdiği gibi, değil mi?
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) – Efendim, bizde endişe yok.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
26'ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 26'ncı madde kabul edilmiştir.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.45
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Gülizar BİÇER KARACA
KÂTİP ÜYELER: Sibel SUİÇMEZ (Trabzon), Mahmut Atilla KAYA (İzmir)
----- 0 -----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
27’nci madde üzerinde 2’si aynı mahiyette olmak üzere 4 önerge bulunmaktadır.
Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/2239) esas numaralı Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 27’nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Bülent Kaya Mehmet Atmaca Mustafa Bilici
İstanbul Bursa İzmir
Necmettin Çalışkan Sema Silkin Ün İsa Mesih Şahin
Hatay Denizli İstanbul
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Salihe Aydeniz Ceylan Akça Cupolo Perihan Koca
Mardin Diyarbakır Mersin
Özgül Saki Zülküf Uçar Sinan Çiftyürek
İstanbul Van Van
BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MAHMUT ÖZER (Ordu) – Sayın Başkanım, katılamıyoruz.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde birinci konuşmacı İstanbul Milletvekili İsa Mesih Şahin.
Buyurun Sayın Şahin. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’ni görüşmeye devam ediyoruz. Bu konuyu elbette her açıdan tartışıyoruz, konuşuyoruz ancak esası yakalayabiliyor muyuz; asıl soru bu. Ünlü fikir insanı İdris Küçükömer’in bir sözünü paylaşmak istiyorum. “Bu ülkede yoksul evlerde milyonlarca sinirli, hırçın ve problemli çocuk yetişiyor. Ben hayata onların gözüyle de bakmaya çalışıyorum. Siz bakmıyor musunuz?” diyor İdris Küçükömer.
Kıymetli vekiller, gençlerimiz hırçın, gençlerimiz huzursuz, gençlerimiz umutsuz, gençlerimiz mutsuz, gençlerimiz uyuşturucu bataklığına saplanıyor, kumar sarmalına düşüyor, cinayete kurban gidiyor. Organize suç örgütleri karanlık pusularda evlatlarımızı tuzaklarına düşürmek için ellerini ovuşturarak bekliyor. Peki, biz gençlerimizi nasıl koruyacağız, geleceğe umutla bakmalarını nasıl sağlayacağız? Cevabı, aslında şu anda tartıştığımız konuyla doğrudan ilgili; öğretmenlerimizle sağlayacağız değerli milletvekilleri. Öğretmenlerimiz, evlatlarımızın sadece akademik başarılarını değil, aynı zamanda manevi, sosyal ve duygusal gelişimlerini de destekleyen rehberlerdir. Bir öğretmen, tahta başında sadece ders anlatmaz, aynı zamanda öğrencilerine doğruyu yanlıştan ayırma becerisini kazandırır, empati kurmayı öğretir, özgüvenlerini arttırır ve gelecekte karşılaşacakları zorluklarla nasıl başa çıkacaklarını öğretir. Öğretmen, anadır, babadır, ustadır, yol gösterendir. Öğretmen, uğruna kırk yıl köle olunacak olandır.
Kanun teklifinin 27'nci maddesini görüşüyoruz. Ne var 27'nci maddede? Akademinin görevleri. Millî Eğitim Akademisi yanlış bir uygulamadır. Akademinin kamuoyunda şu andaki algısı şu: İktidar kadrolaşmak mı istiyor, öğretmenin üzerinde bir disiplin sopası mı tutmak istiyor? Bu kaygıyı dikkatlerinize sunmak istiyorum. Ayrıca soruyorum: Allah aşkına, fakülteyi bitiren bir öğrencinin sonradan tekrar Akademi eğitimine zorunlu tutulması olacaksa fakülteler ne işe yarayacak? “Nitelikli eğitim için nitelikli öğretmen” ilkesi üzerinden hareket ediliyor ama bunun için bir şeye daha ihtiyaç var değerli milletvekilleri: Nitelikli iktidar. Ne demek nitelikli iktidar? Bir reform yaparken toplumda karşıtlık duygusunu oluşturmadan yenilik ortaya koyabilen iktidar demek; var olan kurumları kökten yıkmayan, kökten reddetmeyen iktidar demek. Sayın Cumhurbaşkanımızın da çok sık vurguladığı “Kökleri mazide, dalları atide.” yani geçmişin tecrübelerini reddetmeden geleceğe hazırlık yapan bir iktidar demek. Olması gereken şudur: Fakülte kontenjanlarının ihtiyaca göre sınırlandırılması, fakülte eğitimlerinin iyileştirilmesi, uygulamalı staj eğitimlerinin iyileştirilmesi, objektif kriterlere dayalı bir KPSS sınavının yapılmasıdır.
Sendikalardan ve öğretmenlerimizden gelen bazı notları paylaşmak istiyorum. Öncelikle, 1’den fazla öğretmen tanımı olmamalı. Ücretli, sözleşmeli, kadrolu öğretmen olmaz. Öğretmen sadece öğretmen olmalı ve kadrolu öğretmen olmalı. Öğretmen maaşları, öğretmenlerimizi tatmin etmeli; göreve başlama ve yükselmelerde mülakatlar kaldırılmalı, ehliyet ve liyakat esas alınmalı; öğretmenler arasındaki zorunlu ders saatlerindeki adaletsizlikler giderilmeli; öğretmenlerimiz sadece ders anlatma robotları gibi görülmemeli; öğretmen için müstakil bir disiplin yönetmeliği oluşturulmalı.
Önemli bir konuya dikkat çekmek istiyorum: Millî Eğitim şube müdürlerimiz, ilçe Millî Eğitim müdürleri, il Millî Eğitim müdür yardımcıları, Millî Eğitim müfettişleri şu anda okul müdürlerinden daha düşük maaş alıyorlar. Sebebi ne? Başöğretmenlik tazminat hakkından yararlanamıyor olmaları. Kanunun ilk hâlinde sanırım bu madde vardı, Bakanlıkta hazırlanan hâliyle sonradan çıkarıldı diye düşünüyoruz. Bu aradaki hakkaniyetsizliğin de giderilmesi gerekir, bu kurumlara da başöğretmenlik tazminat hakkı verilmesi gerekir; bunu da ifade ediyorum. Bir de Anadolu öğretmen liselerinin tekrar açılması gerektiğini ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Şahin.
İSA MESİH ŞAHİN (Devamla) – Bir hususa daha dikkat çekmek istiyorum: Sayın Millî Eğitim Bakanının çok talihsiz bir açıklaması oldu, “Dünyanın hiçbir tarafında bu kadar büyük bir öğretmen kitlesi kamu tarafından fonlanmıyor.” dedi. Bu bakış açısını reddediyorum. Bir kere "fonlama" ibaresinin kendisini de reddediyorum. Yani eğitim masraflarının karşılanmasından bahsediyoruz Sayın Bakan, şunu unutmayın: Gerekiyorsa sofraya bir tabak daha az konulur ama çocuklarımızın geleceğinden kısılmaz, kısılmamalı. Her şeyden tasarruf olur ama eğitimden tasarruf olmaz.
Son olarak şunu da ifade edeyim: Ben buradan mülakatları çok sık dile getirdim. Sayın Bakanım Mahmut Özer, sizin bir sözünüz vardı gençlere; sizin yapmanız gereken, şu andaki mevcut Millî Eğitim Bakanının yakasına yapışmak "Biz söz verdik, siz neden kaldırmıyorsunuz." demektir. Gençlerimiz sizden bu adımı beklemektedir. Ben de bunu buradan zikretmeyi görev olarak görüyorum.
Sizleri saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci konuşmacı Van Milletvekili Sinan Çiftyürek.
Buyurun Sayın Çiftyürek. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
SİNAN ÇİFTYÜREK (Van) - Sayın Başkan, sayın vekiller; tekrardan hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öğretmen olmak, kadrolu öğretmen olmak 10 dertti, şimdi bu yasayla 20 dert olacak. Ben şimdi bir arkadaşımdan bilgi de aldım. Ben kendim de öğretmen kökenliyim de öğretmenlik vermediler bana, hiç vermediler.
Öğretmen olmak için dört yıl fakülteyi okuyacaksın; bitirdin, iki yıl da Akademide eğitim göreceksin; bitirdin, mülakatı da geçtin; üç yıl da sözleşmeli çalışacaksın yani dokuz yıl sonra eğer o da izni verirlerse, başarırlarsa kadrolu öğretmen olacaksın. Ya, siz, sayın vekiller, biriniz çocuğunuzu bu şekilde öğretmen olması için öğretmen okuluna gönderir misiniz? Dokuz yıl sonra; bu, bir.
İki: Şimdi, ben Sayın Başkanımızla aynı sınava girmişim, aynı okulda okumuşum değil mi? Aynı diplomayı almışım, üstelik aynı devlet okulunda öğretmenlik yapıyorum -hepsi aynı bak- ama ben diyelim ki kadroluyum, hepsi aynı, o ücretli çalışıyor, Sayın Başkan -örnek dedim- ya da herhangi bir vekil. Biri alıyor 40-50 bin lira, öbürü aynı şeyi almış, alıyor üçte 1. Nedir bu? İşte, devlet bölücülük yapıyor, kendisi yapıyor. Böyle bir şey olur mu ya!
Öğretmeni üçe bölmüş -kendisinde de farklar var da- demiş ki: “Bir, kadrolu öğretmen; iki, ücretli öğretmen aynı okulda; üç, özel okullardaki öğretmen.” Bir de kadrolu öğretmeni de kendi içinde parçalara bölmüş; başöğretmendir, başka öğretmendir, başka öğretmendir. Bu eğitim sistemi ne yapıyor? Boğuyor. Şimdi, yeni yasayla daha da boğucu hâlâ gelecek. Bir bunu belirtmek istiyorum.
Daha önce de dile getirmiştim, özelleştirme sağlık ve eğitimde olmaz; ticaret ve sağlık olmaz, ticaret ve eğitim olmaz. Bakın, niye olmaz? Yine sayın vekillere sesleniyorum, vicdanlarına sesleniyorum: Devlet okulu, özel okul… Özel okullar şimdi hızla büyüdü, oran vermeyeyim, benden daha iyi biliyorsunuz. Ne demek özel okul? Parası olan, maddi durumu iyi olan, çocuğunu nereye gönderiyor, devlet okuluna gönderiyor mu? Göndermiyor. Nereye gönderiyor? Özel okula gönderiyor. Ne demek bu? Gecekonduda oturanın, yoksulun, işsizin, emeklinin çocuğu devlet okuluna gidecek; öbürü özel okula gidecek. Dolayısıyla üniversite sınavına girerken zaten özel okulda okuyan öğrenci en azından birkaç gömlek öndedir, sınavı zaten önde götürür. Yani öbürünün ayağına bir dizi ağırlık bağlanmış, onunla aynı yarışa girecek üniversiteye girmek için; bu, bir.
İki: Özel okulda her türlü imkân var, devlet okulları ise çökmüş. Dolayısıyla burada da alenen ve açıkça devlet ayrımcılık yapıyor, tabir uygunsa bölücülük yapıyor; özel okul-devlet okulu... Devlet okulu zaten temizlik elemanı bile bulamıyor ya, düşünebiliyor musunuz, temizlik elemanı! Devlet okullarının etrafında -biz biliyoruz, yaşıyoruz, görüyoruz, her gün şikâyet alıyoruz- eroin satan çeteler polislerin gözetiminde kol geziyor. Peki, özel okullara yanaşabiliyorlar mı? Ha, ayrı kanallardan özel okul öğrencileri alıyorsa onu bilmem yani. Bu açıdan da durum vahimdir; “özel okul” ve “devlet okulu” diye bir ayrım olmaz.
Bir başka faktör… Şimdi, taşımalı eğitim meselesi gündeme geldi her yerde. Okullarda kadro yok çalıştırmaya -bir dert- yetmedi; şimdi, bir de onlarca ilden, özellikle köylerden bir dizi şikâyet alıyoruz - Van vekillerinin hepsi burada- öğrencileri, onlarca yüzlerce öğrenciyi -bildiğimiz köyler var- çocukları okula gönderemiyorlar. Niye gönderemiyorlar? Millî Eğitim Bakanı tasarruf yapıyor, kemer sıkma politikası izlediler. Nereden başladılar kemer sıkmaya? İşçiden başladılar, yoksuldan başladılar, eğitimden başladılar; dolayısıyla her şeye para var, savaşa sınırsız para var, eğitime gelince para yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Çiftyürek.
SİNAN ÇİFTYÜREK (Devamla) – Bu politikayı, bu siyaseti kökten reddediyoruz. Devlet eğitimde bölücülük yapmamalı. “Devlet okulu” “özel okul” demek peşinen, devlet okuluna giden öğrencilerin bu devletin gelecekteki yönetiminde söz hakkı, söz sahibi olmaması demektir.
Hepinize saygılar sunuyorum, sağ olun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 143 sıra sayılı Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 27'nci maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendinin teklif metninden çıkarılmasını; diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini, (f) ve (g) bentlerinde yer alan “giderleri kurumlarınca veya kendilerince karşılanmak kaydıyla” ibarelerinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Suat Özçağdaş Hikmet Yalım Halıcı Nurten Yontar
İstanbul Isparta Tekirdağ
Sibel Suiçmez Kadim Durmaz Mustafa Adıgüzel
Trabzon Tokat Ordu
İsmet Güneşhan Ömer Fethi Gürer Fethi Açıkel
Çanakkale Niğde İstanbul
Mahmut Tanal Umut Akdoğan Melih Meriç
Şanlıurfa Ankara Gaziantep
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MAHMUT ÖZER (Ordu) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi, Gaziantep Milletvekili Melih Meriç’e aittir.
Buyurun Sayın Meriç. (CHP sıralarından alkışlar)
MELİH MERİÇ (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 27’nci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî Eğitim Akademisi kurmayı öngören madde, her şeyden önce AKP iktidarının acı bir gerçeği kabullenmesi demektir. Bu maddeyi size açık bir şekilde okuyorum: “Öğretmen adaylarının mesleğe hazırlanması, öğretmen, yönetici ve diğer personelin mesleki gelişimi, kariyer basamaklarında ilerlemeleri ve görevde yükselmeleri için eğitim programları hazırlamak, uygulamak ve değerlendirmek…”
Şimdi sırayla gidelim: “Öğretmen adaylarının mesleğe hazırlanması” ne demek? Eğitim fakültelerinde dört yıl, belki boğazından keserek bu çocuklara gönderdikleri para dışında çocukların dört yılını harcadıktan sonra “Evladım öğretmen oldu.” diyen anne-baba ve o gencimiz… Ama Millî Eğitim Bakanı diyor ki: “Sen bu eğitimde hiçbir şey almadın, bu eğitim bomboş, hiçbir işe yaramıyor.”
Diğer bir problemli cümle: “Öğretmen, yönetici ve diğer personelin kariyer basamaklarında ilerlemeleri ve görevde yükselmeleri...” İşte bu noktada iktidarın hakkını teslim edebiliriz; kariyer basamaklarında ilerlemenin yolunu yirmi iki yılda çok güzel tarif ettiler: “AKP'li ol, il başkanından bir yazı getir; tarikatların, cemaatlerin kapısından geç; bu yolu izlersen kariyer basamaklarında iki üç değil, beş on basamak birden yükselebilirsin.” (CHP sıralarından alkışlar) Görevde yükselmek mi istiyorsunuz? Bakanlığın açacağı sınavlara hiç kafanızı yormayın; bakın, tarif ediyorum size: Sosyal medya hesaplarında bol bol iktidar propagandası yapın, Sayın Cumhurbaşkanımızın şöyle güzel bir fotoğrafını -ama sadece cuma günü- sık sık paylaşın, telefonunuzun zil sesini AK PARTİ seçim müziği yapın; on beş gün sonra, gidin, kesin göreve başlıyorsunuz. Buradan, bütün gençlere söylüyorum, çalışanlara da söylüyorum; yükselmenin kademeleri bunlar, bunu en kısa zamanda yürürlüğe geçirin. Mesele bu kadar basitken ne diye yaldızlı ünvanlarla akademiler kuruyorsunuz, yazık değil mi? 90 bin atama bekleyen öğretmenle aldığınız Millî Eğitim Bakanlığında bugün bu sayıyı 1 milyona dayadınız. Gerçekten sizde vicdan var mı? Bu 1 milyon insanın geleceğiyle, gencimizin geleceğiyle oynamadınız mı? Gerçekten vicdanınız rahat mı?
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; “İzahı olmayan şeyin mizahı olur.” derler. İçi boşaltılan, ideolojik deneme tahtasına dönen eğitim sistemini eleştirmekten biz bıktık, öğretmenler bıktı, veliler bıktı, öğrencilerimiz bıktı. Göreve başlayan her yeni bakanla eğitim sisteminin değiştirilmesi olacak şey değil. Üniversitelerdeki bilimselliği, özerkliği yok ettiniz. Yapmayın, evlatlarımızın geleceğiyle oynamayın. Bilim, fikirlerin mücadele ettiği ortamda yeşerir. Çok sesli bir ortam zorunludur dedik, anlamadınız. Şimdi geldiğimiz noktada sistemi paramparça ettiniz. “Bari akademi kuralım da öğretmen adaylarına orada eğitim verelim, hem de zaman geçirelim.” Buradan iktidara seslenmek istiyorum: Millî Eğitim Akademisi kurmakla millî eğitimin sorunlarını çözdüğünüzü mü düşünüyorsunuz?
Ben Gaziantep Milletvekiliyim, Gaziantepliyim; size bir iki örnek vereyim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Meriç.
MELİH MERİÇ (Devamla) – Kitlesel Suriyeli göçünden sonra çocuklarımız ve gençlerimiz eğitim alamıyor, sınıflar aşırı kalabalık, Türkçe bilmeyen Suriyeli çocuklar ile bizim çocuklarımız aynı sınıfta okuyor. Depremin üzerinden neredeyse iki yıl geçmesine rağmen hâlâ prefabrik okullarda eğitim görülüyor. Daha geçen hafta gittiğim Yavuzeli ilçemizde 2 tane lise var. Bu liseden 1 tanesi orta hasarlı ve depremden bugüne kadar hiçbir şey yapılmamış; güçlendirme mi yapılacak, yıkılıp yerine başka bir okul mu yapılacak; kimseden çıt yok ama oranın öğrencileri Yavuzeli ilçemizdeki diğer liseye gönderilmiş; oradaki her sınıf 45-50 kişi. Yazık diyorum, günah diyorum!
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 27'nci maddesinin (1)’inci fıkrasının (c) bendinde yer alan “hazırlamak ve uygulamak” ibaresinin “hazırlamak, yönetmek ve uygulamak” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Selcan Taşcı Yavuz Aydın Mehmet Mustafa Gürban
Tekirdağ Trabzon Gaziantep
Yüksel Selçuk Türkoğlu Hüsmen Kırkpınar
Bursa İzmir
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MAHMUT ÖZER (Ordu) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi, Gaziantep Milletvekili Mehmet Mustafa Gürban’a aittir.
Buyurun Sayın Gürban. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET MUSTAFA GÜRBAN (Gaziantep) – Değerli hazırun, görüşülmekte olan kanun teklifinin 27'nci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Meslek Kanunu’nda kariyer basamakları “öğretmen” “uzman öğretmen” ve “başöğretmen” olarak belirlenmektedir, bunları elde etme şartları belirtilmektedir. Şu anda evli, eşi çalışmayan, otuz yıl hizmeti olan okul müdürünün aylık geliri yaklaşık 52 bin liradır; “başöğretmen” ünvanı verilen otuz yıllık öğretmenin maaşı yaklaşık 55.200 lira iken evli, eşi çalışmayan şube müdürünün maaşı yaklaşık 49 bin liradır; ilçe Millî Eğitim müdürü, il Millî Eğitim müdür yardımcısının maaşı yaklaşık 50 bin lira, eğitim müfettişinin maaşı ise yaklaşık 49 bin liradır. Hiyerarşide bu kişiler başöğretmenlerin amiridir. Onlara da “başöğretmenlik” ünvanı ve mali haklar verilmesi gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, ülkemizde “başöğretmen” denilince akla tek isim gelir: Mustafa Kemal Atatürk. Sizin aklınıza bu ifade nereden geldi? Başka bir ifade bulunamaz mıydı? Türkiye Cumhuriyeti devletinde “başöğretmen” ünvanının sadece Atatürk’te olması sizi rahatsız mı ediyor yoksa Başöğretmen Atatürk'ü bir tabu olarak görüp de Atatürk’e verilen bu payeyi sıradanlaştırmak mı istediniz? Bu nedenle maddede yer alan “başöğretmen” ibareleri yerine “kıdemli uzman öğretmen” ünvanının kullanılması daha yerinde olacaktır. “Başöğretmenlik” kavramının “kıdemli uzman öğretmen” kavramıyla değiştirilmesi; sevk ve idare, yönetim, karar alma, uygulamaya koyma, hesap verme sorumluluğu içerisinde yönettikleri personelden mevcut kanun düzenlemesiyle daha düşük bir seviyede özlük haklarına sahip durumda olan il Millî Eğitim müdür yardımcısı, ilçe Millî Eğitim müdürü, şube müdürü, eğitim müfettişi, okul müdürleri ve müdür yardımcılarının da uzman öğretmenlik ve kıdemli uzman öğretmenlik tazminatından yararlanabilmesi amacıyla vermiş olduğumuz önergenin AK PARTİ ve MHP oylarıyla reddedildiğini öğretmen camiasının ve kamuoyunun bilgisine sunarım.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan bakan olur olmaz işe öğretmenlere önlük yaptırmakla başladı çünkü öğretmenlerimizin hiçbir sorunu yoktu, hiçbir sıkıntısı yoktu, tek eksikleri önlüktü; Sayın Bakan eksikliği görüp hemen gereğini yaptı. Önlükleri giyecek olan öğretmenlerimizi yükselteceği yerde Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi safsatasıyla ayaklar altına aldı. Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nde yer alan, öğretmen adaylarının Millî Eğitim Akademisinde eğitim almaları tek tip öğretmen modeli yetiştirilmesi için tasarlanmıştır. Yani Sayın Tekin diyor ki: “Siz nereden mezun olursanız olun, KPSS’de tam puan alsanız bile bizim tedrisatımızdan geçeceksiniz, bizim istediğimiz model öğretmen olacaksınız, bizim istediğimiz şekilde yeni nesiller yetiştireceksiniz.”
Millî Eğitim Akademisinde eğitim gören öğretmenlerimizin alacağı maaş ise tam anlamıyla skandal. Üniversiteyi bitir; KPSS’de genel yetenek, genel kültür, eğitim bilimleri, öğretmenlik alan bilgisi testlerinde başarı sağla; mülakata gir, kazan, Millî Eğitim Akademisinde eğitim gör; bunca emeğe, çileye, çabaya, gençliğini heba etmeye alacağın maaş değecek mi? Bence şöyle yapalım: Millî Eğitim Akademisinden sonra öğretmenlerimizi ıssız bir adaya bırakalım, orada sağ kalanlar sırat köprüsünden de geçerse öğretmenliğe başlasınlar.
Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan yakın geçmişte yaptığı öz eleştiride eğitimde arzu edilen ilerlemenin gerçekleşemediğini açıklamıştı. Eğitimin ilerlemesi eğitimciye ve eğitim paydaşlarına verilen değerle belli olur. Yoksulluk sınırı altında çalışmaya mahkûm edilen, can güvenliği olmayan öğretmenlerimize verdiğiniz değer ortadadır. Hatta ne diyor Sayın Bakan? “Bundan sonra öğretmen atamaları yılda en fazla 6-8 bin kişi olacaktır. İlla öğretmen, devlet memuru olmak isteyenler, tercihinizi ona göre yapın.” diyerek de uyarıda bulunuyor.
Peki, Sayın Tekin, siz illa Bakan veya rektör olmak zorunda mısınız? Biz tercihimizi sizden yana yapmıyoruz. Siz tensip ve takdirle gelen, bir gece kararnameyle gidecek olan birisiniz; genç dimağlara tabiri caizse parmak sallama haddini nereden alıyorsunuz? Sayın Bakan, sizi cemaatlerin, tarikatların, çok önem verdiğiniz vakıfların sevmesi çok normal; anormal olan ise öğretmenlerimiz tedirgin, velilerimiz memnun değil, öğrencilerimiz umutsuz, bizler endişeliyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Milletvekili.
MEHMET MUSTAFA GÜRBAN (Devamla) – Sizin “Kamuoyuna duyuru” diyerek başlayacağınız, “Görevden affımı istiyorum.” şeklinde bitireceğiniz açıklamanız çok yakındır.
Ey millet! İyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat medeniyet tarikatıdır.”
Geleceğimizin mimarı öğretmenlerimizi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
27'nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 27'nci madde kabul edilmiştir.
28'inci madde üzerinde 2’si aynı mahiyette olmak üzere 4 önerge bulunmaktadır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup birlikte işleme alacağım.
Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/2239) esas numaralı Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 28'inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Bülent Kaya Mehmet Atmaca Mustafa Bilici
İstanbul Bursa İzmir
Necmettin Çalışkan Sema Silkin Ün
Hatay Denizli
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Salihe Aydeniz Ceylan Akça Cupolo Perihan Koca
Mardin Diyarbakır Mersin
Özgül Saki Zülküf Uçar Sevilay Çelenk
İstanbul Van Diyarbakır
BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MAHMUT ÖZER (Ordu) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerine ilk konuşmacı Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan.
Buyurun Sayın Çalışkan. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’ni görüşüyoruz. Elbette bir ülkenin en stratejik meslek grubu hiç şüphesiz öğretmenlerdir. Toplumda bütün fertlerin elinden geçtiği tek kurum öğretmenlerdir. Bir çocuk anasından, babasından daha fazla bilgiyi öğretmenlerden alır. İşte, öğretmenlerin problem yaşadığı, sorunlu olduğu bir yerde doğal olarak öğretmenlerin psikolojisi, durumu, niteliği öğrenciye de yansıyacaktır.
Değerli milletvekilleri, akademi yasasından bahsediyoruz. Ben, AK PARTİ milletvekillerine Akademi açmaktan ziyade yazılım mühendisi yetiştirecek okullar açmalarını tavsiye ediyorum. Dün basına düştü, millî kurum TRT veri analizi paylaşmak üzere İsrailli bir şirketten hizmet alıyor. Siz bir taraftan “On binlerce öğretmen boş geziyor, onu biraz daha okutalım.” diye Akademiyi getireceksiniz, bir taraftan da yazılım hizmetini verecek elemanınız olmadığı için İsrail'den hizmet alacaksınız, sonra da akşama kadar Filistin güzellemesi yapacaksınız.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde Lübnan’da telsizlerdeki patlamayı hepimiz gördük. Bizde, benzer bir hadisenin ülkemizde olmayacağına dair hangi garantimiz var? Eğitim fakültelerinin, eğitimin birinci problemi, İsrail'den alınan herhangi bir eğitimi derhâl durdurmak olmalıdır. Başka bir hadise daha var: Erasmus. Bir yıl geçti hâlen “İsrail katil!” diyorsunuz ya, İsrail'den Erasmus üzerinden her yıl öğrenciler gelmeye devam ediyor, hâlen Erasmus üzerinden İsrail'e öğrenci göndermeye devam ediyorsunuz. Bir taraftan da diyorsunuz ki: “Biz ajanları yakaladık.” Hangi ajanları? İsrail'in size gönderdiği ülkemizdeki yabancı vatandaşları aldınız operasyon diye, sonra da serbest bıraktınız. Peki, sizin bu Erasmus üzerinden ülkemize gelen İsrail vatandaşlarının Mossad ajanı olmadığına dair herhangi bir belgeniz var mı, güvenceniz var mı? Tabii, burada Filistin güzellemesi yapanların, Filistin'e destek açıklaması yapanların ciddi olması gerekir arkadaşlar, bir adım atması gerekir.
Burada Sayın Dışişleri Bakanı, Sayın Millî Savunma Bakanı bilgi verdi. Beklerdik ki Enerji Bakanı da gelsin, şu İsrail'e gönderilen yakıtlarla ilgili bilgi versin. Beklerdik ki Ticaret Bakanı gelsin, gemilerin içeriğini bize anlatsın. Beklerdik ki Millî Eğitim Bakanı gelsin, bize matematik dersi versin; geçen yıl Filistin'e yapılan çelik ihracatı on iki ay sonra yüzde 31 bin nasıl artmış? Bunu normal, makul bir matematik bilgisiyle anlamak mümkün değil ya da başka bilgiler vermesi gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, gerçekten İsrail sömürüsünün hemen her fırsatta devam ettiğini görüyoruz; üzülüyorsunuz, kuşku duymuyoruz ama üzülmenin gereği yerine gelmiyor. Ben aslında AK PARTİ'li milletvekillerinin belki de duygularına tercüman olarak konuşuyorum, siz de bundan rahatsızsınız ama rahatsızlığın gereğini yapmıyorsunuz, hâlen İsrail konuşması devam ediyor; bir yıl sonra arada acaba nasıl hafif sıyrıklarla atlatırız, bunun peşindesiniz.
Şimdi neden bahsediyoruz? Akademi kurulacakmış, ya Akademi eğitimin kalitesini yükseltmek için falan değil. Sen 25 yaşına kadar okutmuşsun, eğitim fakültesini, formasyonu almış bir öğretmen bir şey öğrenememiş, iki yıl daha kimi kandırıyorsunuz? Sizin mülakatla aradan kaçmış, hoşunuza gitmeyen bir personel varsa onu da elemek için bu akademi getiriliyor. Çok acı ki Akademideki bir yeni mezun öğretmen bir müfettiş imzasıyla atılacak. Hani KHK’lerle personel ihraç etmeye çok alışkınsınız ya, ruh köklerinize kadar işlemiş; şimdi bu işi müfettiş raporuyla yapma peşindesiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Çalışkan.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) - Onun için, değerli milletvekilleri, ben haktan, adaletten yanayım. Her an iktidar değişebilir; siz gittikten sonra bu yasaları sizin karşınızda olan herkes çok rahat bir şekilde kullanır, bunu düşünerek hesap etmek zorundasınız.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Bir şey mi duydun?
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) - Bir insanın ekmeğiyle oynayacak, görevine son verilecek işe asla fırsat verilmemeli.
Bakın, eğitimde kalite istiyorsanız akademik zam niye gündemde değil? Yirmi yıl doktora yapmış bir öğretmen, akademisyen, doçent bakanlıktaki bir odacı kadar maaş alıyor, deprem bölgesindeki akademisyenler hâlen geliştirme ödeneği alamıyor; siz bunlarla uğraşın. “Yeni yeni akademi açacağız.” bilmem ne deyinceye kadar elimizdeki eğitimciler, fırsat bulan herkes yurt dışına kaçıyor, beyin göçü gerçekleşiyor ama hiç gündeminizde değil. Siz bu yeni Akademi açmakla Türkiye'deki bütün eğitim fakültelerindeki ve diğer fakültelerdeki hocalara…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Başkanım, selamlamak için bir dakika…
BAŞKAN – Yok, söz vermiyorum.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Başkanım, müdahale vardı.
GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Bravo Başkan, çok güzel konuşuyorsun, rahatsız oldular, aynen devam.
BAŞKAN – Sayın Çalışkan, buyurun, tamamlayın sözlerinizi.
(AK PARTİ sıralarından “Eğleniyoruz.” sesleri)
GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Eğlenmiyorsunuz, eğlenmiyorsunuz, eğlenecek bir durum yok. Vicdan varsa eğlenecek bir durum yok ama sen eğlenebilirsin, sende sorun yok. Ortada eğlenecek bir durum yok, vicdan kanatacak durumlar var, vicdan kanatacak. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Arkadaşlar, burada siyaset yapmıyoruz, burada vicdanları konuşuyoruz. Eğitim fakültesini bitirmiş, 25 yaşına gelmiş bir adamı hâlen eğitime alamazsınız. Hâlen İsrail'le şu alışveriş devam ederken, hâlen Erasmus devam ederken, hâlen gemiler gidip gelirken yok sahte faturalarla üçüncü ülkeler üzerinden ya da İsrail-Filistin üzerinden bir yere varamazsınız. “Akademi açmak” demek, eğitim fakültelerindeki bütün hocalara ihanettir, onlara hakarettir. Bir ilahiyat hocası olarak ben kendime de bunu hakaret görüyorum. “Siz yetiştiremediniz, biz bir daha alalım, tornadan geçirelim, robot adam yetiştirelim.” demek istiyorsunuz. Bunlar asla kabul edilemez. Bu açıdan, bu Akademi maddesi tümüyle kaldırılmalıdır. Adaletin herkese lazım olduğunu, her zaman lazım olduğunu düşünerek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Selamlama bayağı uzun sürdü Sayın Çalışkan.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Hak yiyor, hak.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci konuşmacı Diyarbakır Milletvekili Sevilay Çelenk.
Buyurun Sayın Çelenk. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli vekiller; ben de her birinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli yurttaşlar, biliyorsunuz, yaza girerken başlamıştık ve Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin birinci bölümünü görüşmüştük ve de açılışı yine onunla yaptık. Bu geçen sürede bir aklıselim devreye girer diye umut ettik ama girmedi. Artık neyin hangi derde deva olacağını düşünüyorlar bilmiyorum ama Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi ikinci bölümüyle önümüzde.
Burada da bugün üzerinde konuştuğumuz madde bir akademi yapılanması. Bu Akademi yapılanması ilk kez burada karşımıza gelmiyor; Adalet Akademisi, Dışişleri Akademisi, Eğitim Akademisi… Fakültelerle, teorik birikimle, eleştirel düşünceyle bağı koparmanın bir yolu olarak yeterince nüfuz edemedikleri… Burada da eğitim fakültelerine bu kadar müdahaleye rağmen anlaşılan o ki yeterince müdahale edemiyorlar. Diğer değerli konuşmacıların da söylediği gibi bu atanmayan öğretmenler mevzusunu, şimdi de bu Akademiler bünyesinde bir mazerete kavuşturmak ve oralarda da tırpanlamak amacıyla yapıyorlar.
Neden güvenelim bu Öğretmenlik Mesleği Kanunu’na, bunun öğretmenlerin herhangi bir derdine deva olacağına? Burada, Meclisin yanı başında bir parkta öğretmenler günlerce nöbet tuttu. Hangi iktidar vekili, sevgili yurttaşlar, hangi iktidar vekili gidip onlara “Derdiniz nedir, ne istiyorsunuz, niçin günlerdir Meclis kapısındasınız?” dedi; demediği gibi, oradan her türlü kolluk gücüyle püskürtülmeye çalışıldılar, orada da hakarete uğradılar. Türkiye bir öğretmenler ülkesidir. Gerçekten bir ülke, bir meslekle tanımlanıyor olsaydı “Türkiye'yi bu çağcıl kategorilerdeki mesleklerden hangisiyle en çok tanımlarız?” deseydiniz, muhtemelen öğretmenler gelirdi karşımıza. Biz, böyle köylerinden ilk kez çıkıp öğretmen okullarında okuyup dünyaya açılan öğretmen hikâyeleriyle büyüdük. Belki de bu Meclisin yarısının babaları, anneleri, ebeveynleri de öğretmendir, benim olduğum gibi. Öğretmenlerin bu ülkede bir iç huzuru vardı, her zaman şahane koşullarda yaşamadılar. Biz, TÖB-DER’li öğretmenleri de onların yaşadığı sorunları da her şeyi de biliyoruz, birçok sorunla yaşadılar fakat bir iç barışları vardı, bir gelecek güvenceleri vardı, çok kıt kanaat hayatlarını sürdürseler bile geleceğe görece güvenle bakabiliyorlardı, şimdi bu güvenlik duygusuna saldırılıyor. Özel okul öğretmenleri, ücretli öğretmenler, sözleşmeli öğretmenler, kadrolu öğretmenler, hepsi aynı dertten muzdarip. Bugün bakın, 17 bin lira maaşla altı gün çalışıyorlar, haftanın altı günü çalışıyorlar. Üstelik özel okullarda ne var biliyor musunuz? Aslında -bu 17 bin ya da son hâli biraz daha yüksek olabilir- bu paraya imza attıkları hâlde -çok yakından biliyorum- bu paranın bir kısmı kâğıt üstünde böyle gösterilip onlardan geri alınıyor. Başka çaresi olmayan öğretmenler buna boyun eğmek zorunda kalıyorlar. Öğretmenlere reva görülenler; seküler, cinsiyet eşitlikçi, özgürlükçü eğitime reva görülenler AKP'nin toplum mühendisliğinden ayrı düşünülemez. Her defasında bunun altını çizmek gerekiyor. Nitekim bu kanun teklifi önümüze geldiğinde bize Avrupa ülkelerindeki, işte, uygulama saatleri vesaire olan tablolar gösterdiniz. Avrupa ülkeleriyle karşılaştırma sadece buralarda mı akıllarına geliyor?
Sevgili yurttaşlar, hiçbir Avrupa ülkesinin öğretmenlerinden 2.600’ünün AİHM önünde dosyası yoktur, böyle bir şey yoktur; bu, utanç vericidir. 11.700 öğretmen bu darbe girişimini müteakip açığa alınmıştır. Bunların 1.604’ü kamu görevinden ihraç edilmiştir. Hiç, öyle, cemaat yapılanması falan değil, bu öğretmenlerin hepsi aslında EĞİTİM SEN’li ve bu cemaat zehirli yapılanmasının eğitime nasıl bir tehdit oluşturduğuna da sık sık dikkat çeken öğretmenlerdir. Ben sadece EĞİTİM SEN’li öğretmenlerin rakamlarını veriyorum size. Şu anda AİHM önünde 2.600 dosyası var, 1.600 ihraç öğretmen var. Neden? Sadece bir günlük kendi sendikalarının kararı doğrultusunda, EĞİTİM SEN’in kararı doğrultusunda 29 Aralık 2015'te, sokağa çıkma yasakları döneminde grev yaptıkları için.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın.
SEVİLAY ÇELENK (Devamla) - Üstelik bu grev gerek AYM gerek Danıştay dava daireleri tarafından sendikal haklara uygun bulunmuştur. Bu yüzden bu öğretmenlerin 11 bini açığa alınmış -11.700 diye hatırlıyorum- ve 1.600’ü kamu görevinden çıkarılmış, ihraç edilmiştir, KHK’li öğretmenlerdir. Bu öğretmenlerin her birisi haklarındaki davalardan beraat ettikleri hâlde; bir suç işlemedikleri, sendikal haklarından yararlandıkları kabul edildiği hâlde görevlerine başlatılmamıştır; iç hukuk yolları -mümkün olduğunda- tıkanmıştır, işte OHAL komisyonları vesaire biliyorsunuz, şimdi de AİHM önünde bir utanç sayısı olarak duruyor. Şimdi önümüzde bir öğretmenler kanunu var, buna güvenmek ve bununla eğitim alanına nitelikli bir müdahale yaptıklarına inanmamızı istiyorlar; inanmıyoruz sevgili yurttaşlar. Artık, gerçekten, bu riyakârlıktan bıktık, bu kanunu da reddediyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 143 sıra sayılı Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 28’inci maddesinin (1)’inci fıkrasının birinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Akademi İzleme ve Yönlendirme Kurulu; Bakanın ya da Bakanın görevlendireceği bir bakan yardımcısının başkanlığında, Akademi Başkanı, Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürü, Personel Genel Müdürü ve Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenecek üç Yükseköğretim Kurulu üyesi olmak üzere yedi kişiden oluşur.”
Suat Özçağdaş Hikmet Yalım Halıcı Nurten Yontar
İstanbul Isparta Tekirdağ
Ömer Fethi Gürer Sibel Suiçmez Mustafa Adıgüzel
Niğde Trabzon Ordu
İsmet Güneşhan Kadim Durmaz Umut Akdoğan
Çanakkale Tokat Ankara
Fethi Açıkel Mahmut Tanal Nail Çiler
İstanbul Şanlıurfa Kocaeli
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU - KOMİSYON BAŞKANI MAHMUT ÖZER (Ordu) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Kocaeli Milletvekili Nail Çiler’e aittir.
Buyurun Sayın Çiler. (CHP sıralarından alkışlar)
NAİL ÇİLER (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öğretmenlik mesleği milletler için hayati önemde saygın bir meslektir ancak iktidarınız, öğretmenlerin saygınlığını yok etmiştir. Komisyonda da söylemiştim, 13'üncü yüzyılda Şeyh Edebali’nin çok güzel bir sözü var, der ki: “Ey oğul, insanı yaşat ki devlet yaşasın.” Evet, biz de bugün diyoruz ki insanı eğit ki devlet yaşasın. İnsanı eğitmezseniz devlet yaşamaz arkadaşlar.
Şimdi konuştuğumuz bu kanun teklifiyle devlet okullarında çalışacak öğretmenlerimiz Millî Eğitim Akademisine kabul alıp mezun olduktan sonra sözleşmeli olarak atanacaklardır ancak özel okullarda çalışacak öğretmenlerimiz için bu şart var mı? Yok. Özel okulda okuyan öğrenciler bizim çocuklarımız değil mi arkadaşlar? Öğretmenlerimizin Akademiye giden gitmeyen diye bir ayrımla mesleki barışını kaldırmak mı istiyorsunuz? Yoksa üniversitelerin verdiği eğitime güvenmiyor musunuz? Öğretmeni Bakanlık yetiştirecekse üniversiteler neden eğitim veriyor? Öğretmenlerimizin atanması için bu kadar şart oluşturulurken Millî Eğitim Akademisini yönetecekler için hangi şartlar var, değerli Komisyona soruyorum. Tek şart var: Bakan atayacak. Bu mu sizin liyakat anlayışınız?
Değerli milletvekilleri, ülkemizin bilim ve sanatta olduğu gibi, aynı zamanda üretimde, istihdamda da öncü olması gerekir. Kocaeli’de 14 tane organize sanayi bölgesi vardır. Gebze bölgesinde yani iş gücünün, sanayinin, emeğin çok kutsal olduğu bu bölgede 165 bin öğrenci var, 307 tane okul var; bunun yüzde 10'u bile meslek lisesi değil. Gebze gibi bir yerde okulların yüzde 10'u bile meslek lisesi değilse nitelikli eleman bulamazsınız.
Değerli Bakanım, yıllar önce sizin kitabınızı okumuştum -daha önce Komisyonda da söyledim- siz o kitapta hibrit eğitim modelinden, Almanya'daki doğal eğitim modelinden bahsetmiştiniz ve Bakan olduktan sonra bizim bölgemize geldiğinizde yeni nesil iş kollarından da konuşmuştuk. Bugün, biz burada hibrit eğitimi, doğal eğitim modelinin geliştirilmesini ve mesleki eğitimde yeni iş kollarında yapacaklarımızı konuşsaydık, hep birlikte buna “evet” deseydik. Bakanken projeler aynı ama bugün Komisyona geldiniz, farklı olamaz. Sayın Bakanım, bu kitabınız bende duruyor, gerçekten o bilgiler için de çok teşekkür ediyorum.
İşverenler hep ne der? “Nitelikte, nicelikte…” Artık bizim bölgede iş bulmanız için ara eleman değil, aranan eleman olacaksınız arkadaşlar. Ülkemizde resmî ve özel olarak baktığınız zaman toplam 4.300 mesleki ve teknik lisemiz var, 12.700 lisenin sadece 4.300’ü mesleki okul. Ülkemizde 6 milyon 800 bin öğrencinin sadece 1 milyon 700 bini mesleki okullarda eğitim alıyor. Almanya'ya baktığımız zaman, 2 milyon 900 bin genel lisede okuyan öğrenci varken 2 milyon 250 bin öğrenci mesleki eğitim veren lisede okuyor. Almanya mesleki eğitime değer verdiği için dünyanın en önemli endüstri ülkelerinden biridir. Ezbere dayalı eğitim sistemi maalesef iflas etmiştir; veriden değer elde eden, teknolojiye uyumlu, yapay zekâya uyumlu eğitim modellerine ihtiyaç vardır.
Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifi, özel okul öğretmenlerine başka, devlet okullarına başka kriterler getiriyor. İlkokul, ortaokul, lise toplam 8 bin civarında özel okul var yani toplam 55 bin okulun 8 bini özel okul. Siz, devlette çalışacak öğretmenlere uyguladığınız kriterleri özel okullara uygulayamıyorsunuz çünkü uygularsanız sistem bir anda çöker, bu teklif öğretmenlerimiz ve öğrencilerimiz için daha sorunlu bir yapı oluşturur.
Neden eğitim fakülteleri hakkında bir değişim talep etmiyorsunuz? Neden mesleki eğitimde farklı bir yöntem sunmuyorsunuz? Birkaç yıl önce neydi? Memleket meselesi olmuştu meslek liseleri meselesi. Nerede o meslek liseleriyle ilgili çalışmalarınız? Neden öğretmenlerimizin sorunlarına derman olmuyorsunuz? Bu kanun teklifinin amacı nedir? Öğretmenlerin geçim sıkıntısını çözemeyen, öğretmeni yoksulluktan kurtaramayan, çocukların okulda yeterli beslenmesini sağlamayan kanun teklifinin aslında hiçbir hükmü yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Çiler, tamamlayın.
NAİL ÇİLER (Devamla) – Komisyon Başkanım ve değerli üyeler; dijital okuryazarlığı artıracak hamleleri, 7-14 yaş aralığındaki çocuklarımıza dijital dünyanın lisanı olan kodlamayı öğretmeniz gerekirken “askıda tost” uygulamasını öğrettiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Çocuklarımız okulda askıda tostu da gördü.
Değerli arkadaşlar, izlediğiniz yöntem yanlış; önce ekonomik sorunları çözmelisiniz; eğitim sistemimizi yeniden yapılandırarak mesleki eğitimi önemseyen, nitelikli ve nicelikli içerikler sunan bir düzeye getirin. Siz, eksik olan okulları tamamlamadan dokuz yılda yeniden bir öğretmen yetiştirmek istiyorsunuz. Sayın Bakanım, sizin zamanınızda Darıca’da, -Darıca’nın 245 bin nüfusu var, Kocaeli milletvekilleri buradaysa bilirler- Türkiye'de on ilden büyük olan bir yerde, Pirireis Kaymakamlığı Sitesi Mahallesi’nde- 13 bin kişi oturuyor- bir okulun temeli atıldı, üçüncü eğitim öğretim yılına girdik, okul henüz tamamlanmadı ve müteahhit de bıraktı, kaçtı. İlk önce bu okulları bitirin arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NAİL ÇİLER (Devamla) – Siz, okulu olmayan büyük bir ülkede binlerce öğretmen de yetiştirseniz kimseyi yetiştiremez… Gelin, kanun teklifi üzerinde birlikte çalışalım, sendikalarla bir araya gelelim, eğitim uzmanlarıyla, paydaşlarıyla ortak görüşelim, yeni bir teklifle bir araya gelelim. Bu hâliyle bu kanun teklifi öğrenciye de öğretmene de bu ülkeye de bir yarar sağlamaz diyorum.
Unutmayın; öğretmen bir güneştir, suya düşer ıslanmaz; öğretmen bir altındır, yere düşer paslanmaz!
Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 28'inci maddesinin 3’üncü fıkrasında yer alan “iki” ibaresinin “dört” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Şenol Sunat Selcan Taşcı Yüksel Selçuk Türkoğlu
Manisa Tekirdağ Bursa
Yavuz Aydın Hüsmen Kırkpınar Burhanettin Kocamaz
Trabzon İzmir Mersin
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MAHMUT ÖZER (Ordu) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi, Manisa Milletvekili Şenol Sunat’a aittir.
Buyurun Sayın Sunat. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
ŞENOL SUNAT (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 28'inci madde üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, bu kadar muğlak, belirsiz ve çok sakıncalı ifadeler içeren bu teklif geri çekilmelidir. Düzelebilmesi için çok uğraştık yani birçok yönüne karşı olmamıza rağmen birçok maddesi üzerinde düzeltebilmek adına önergeler verdik.
Şimdi, öğretmenlerin, eğitim paydaşlarının görüşlerinin alınmadığı Öğretmenlik Mesleğı Kanunu Teklifi olmaz sayın milletvekilleri, olamaz, olmamalı. Bu teklif öğretmenlerin özlük haklarını iyileştiriyor mu? Hayır. Bu teklif öğretmenlerin mesleki gelişimini düzenliyor mu? Hayır. Bu teklif öğretmenlere saygınlık kazandırıyor mu? Hayır. Sayın milletvekilleri, evet, bu teklif öğretmenleri tehdit edici, öğretmenleri baskı altına alan bir teklif. İktidar, meslek kanunu altında ceza dağıtıyor. En kalabalık meslek grubuyla ilgili olan Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nden bahsediyoruz. İktidar -mülakat çok dert olduğu için- mülakat yerine öyle bir yapılanma getirmiş ki bu teklifle Akademiyle öğretmen atamalarını tamamen kontrol altına almayı amaçlıyor, Akademide başarı puanıyla eleyemediklerini disiplin cezalarıyla elemeyi amaçlıyor. Vazgeçin, iktidar mensupları vazgeçin, her konuda olduğu gibi “Ben yaptım oldu.” anlayışından vazgeçin, “Akademi” adı altında eğitim fakültelerine paralel bir yapı oluşturmaktan vazgeçin.
Sayın milletvekilleri, eğitimin hiçbir problemini çözemeyen, bırakın problemleri okulların hijyen meselesini, tuvaletlerini bile temizleme işini halledemeyen Millî Eğitim Bakanlığı ve başındaki Bakandan iyi bir meslek kanunu beklemek zaten komik olurdu.
Sayın milletvekilleri, bu kanun teklifi geldiğinde çok dile getirdik, mağdur olan ve amir durumunda olan il Millî Eğitim müdür muavinleri, ilçe Millî Eğitim müdürleri, eğitim müfettişleri, şube müdürü, araştırmacı eğitim uzmanı gibi elemanlar uzman başöğretmenlik haklarından yararlanamıyor, maaşları düşük kalıyor başöğretmen ve uzman öğretmene göre. İdari hiyerarşideki yerleri, görev ve sorumlulukları göz önüne alınırsa mali haklarının iyileştirilmesi gerekmiyor mu sayın milletvekilleri?
Yine, özel öğretim kurumlarında görevli öğretmenlerin özlük haklarını koruyamayan bir meslek kanunu olur mu? 300 bini aşkın bu kadroyu oluşturuyor özel okullardaki öğretmenler. Bu teklifte “Özel okullarda görevli öğretmenlere, dengi resmî okullarda ödenen taban aylığından az ücret ödenemez.” diye bir madde olmalıydı. 2014 yılına kadar böyleydi, siz kaldırdınız.
Sayın milletvekilleri, Millî Eğitim Bakanının eğitim fakültelerine bakışı neden böyle şaşı diye hep sordum. Eğitim fakültelerinin kalitesini de iktidar olarak siz bozdunuz. Eğitim fakültesi dekanları, yöneticilerine buradan sesleniyorum: Sesiniz neden çıkmıyor? Neden çıkmıyor söyleyeyim: Hukuk katlediliyor, hukuk fakülteleri hocaları suskun; eğitim çok kötü günlerden geçiyor, öğretmenler mutsuz, yüz binlerce atanamayan öğretmen var, eğitim fakültesi hocaları sessiz.
Sayın milletvekilleri, Akademiye genel anlamda karşı değiliz ama bu teklifte sunulan tek adam rejiminin ülkeyi getirdiği durum aynen buraya da yansıyor. Onun için “konuşan Türkiye” diyoruz, onun için “parlamenter demokrasi” diyoruz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Akademi uygulamasına genel olarak -biraz önce de ifade ettim- karşı değiliz, eğitim fakültelerinden mezun olanları da Akademiye almaya karşıyız değerli milletvekilleri.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Sunat, tamamlayın.
ŞENOL SUNAT (Devamla) – Akademideki eğitim pedagojik formasyon niteliğinde olacak. Teklife göre, eğitim fakülteleri hocaları eğitim verecekler. Formasyon ve alan eğitimiyle mezun olan öğretmenlere 3-4 dönem yeniden eğitim vermenin anlamı nedir? Hayalinizdeki Akademi önümüzdeki süreçte öğretmen yetiştirme işini mi devralacak?
Eğitim fakültelerini itibarsızlaştırmayın; sayısını azaltabilirsiniz, kalitesini yükseltebilirsiniz. Akademi, eğitim fakültelerinden mezun olanları değil, meslek ve teknik ortaöğretim kurumlarında öğretmen olmak isteyen ve başvuru kriterlerine uygun adayların pedagojik formasyon almalarını sağlamalıdır. Yine, Akademi, görevdeki öğretmenlerin mesleki gelişimi için görev yapmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ŞENOL SUNAT (Devamla) – Sayın milletvekilleri, çekin bunu. Yani “Kervan yolda düzülür.” mantığıyla hareket edile edile ülke bu duruma geldi, artık yeter! Yirmi iki yıldır iktidarsınız, bu yirmi iki yılda eğitimin, ekonominin ve hukukun geldiği durum ortada. Artık bu ülke için hep birlikte bir şey yapalım. İşte, o zaman burada oturmuş olduğumuz bu koltukların karşılığını vermiş oluruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
28'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 28'inci madde kabul edilmiştir.
Sayın Açıkkapı, bir söz talebiniz vardı.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
61.- Elâzığ Milletvekili Ejder Açıkkapı’nın, Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde şehit olan Sefer Alan’a ilişkin açıklaması
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Teşekkür ediyorum Başkanım.
Vatanımızın bölünmez bütünlüğü, milletimizin huzuru için Kuzey Irak’ta Pençe-Kilit Harekâtı Bölgesi’nde görevini icra ederken sızma girişiminde bulunan hain PKK terör örgütüyle girilen çatışmada şehadet şerbeti içen Elâzığlı hemşehrim Sefer Alan Hakk’a yürümüştür. Şehidimiz Sefer Alan’ın bu kutlu yolculuğu hain terör örgütü PKK'nın kirli emellerine karşı dimdik duran bir milletin fedakârlığının sembolüdür. Aziz vatanımızı bölmeye çalışan alçaklar bilsin ki necip milletimizin birliğini, dirliğini hiçbir zaman bozamayacaklar, şehitlerimizin kanı da yerde asla kalmayacaktır.
Şehidimize Allah'tan rahmet, ailemize, aziz şehrim Elâzığ'a ve aziz milletimize sabırlar diliyorum.
Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gül…
62.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde şehit olan Sefer Alan’a ilişkin açıklaması
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Bugün Pençe-Kilit Harekâtı Bölgesi’nde kahraman Mehmetçik’imiz Sefer Alan’ın şehadet haberini aldık. Allah'tan rahmet diliyoruz, ruhu şad olsun, ailesinin, Elâzığ’ımızın, ülkemizin, milletimizin ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin başı sağ olsun.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143) (Devam)
BAŞKAN - 29'uncu madde üzerinde 2’si aynı mahiyette olmak üzere 4 önerge bulunmaktadır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/2239) esas numaralı Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 29'uncu maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kaya Mehmet Atmaca Mustafa Bilici
İstanbul Bursa İzmir
Sema Silkin Ün Necmettin Çalışkan Bülent Kaya
Denizli Hatay İstanbul
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Salihe Aydeniz Perihan Koca Ceylan Akça Cupolo
Mardin Mersin Diyarbakır
Özgül Saki Zülküf Uçar Mehmet Kamaç
İstanbul Van Diyarbakır
BAŞKAN - Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LATİF SELVİ (Konya) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz talebi İstanbul Milletvekili Mustafa Kaya’ya aittir.
Buyurun Sayın Kaya. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
MUSTAFA KAYA (İstanbul) - Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; Saadet-Gelecek Grubu olarak 29'uncu maddede grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Tabii, yine 29'uncu maddede Akademinin çalışmasıyla ilgili detaylar veriliyor. İktidar yetkilileri her bir çıkan muhalefet partisi milletvekilinin Akademi üzerinden yaptığı değerlendirmelerden sıkılmış olabilir. Ancak şunu söyleyeyim: Bu teklif geçtikten sonra, bu maddeler kanunlaştıktan sonra bundan daha çok sıkılacaksınız çünkü Akademinin bu sefer de işleyişiyle ilgili çıkan sorunlar millet tarafından, toplum tarafından buraya yansıtılacak ve bizler de sorumluluğumuzun gereği olarak Akademinin o durumuyla ilgili endişelerimizi burada paylaşmaya devam edeceğiz.
Şimdi, sorular üzerinden gidelim isterseniz. Mesela, akademi kurmak yani öğretmenlik mesleğinde normal lisans eğitiminden sonra bir de mezun olan öğretmenleri aynı zamanda bir akademi eğitimine tabi tutmak, eğitim fakültelerindeki kalitesizliği -tırnak içinde söylüyorum- tescil etmek anlamına gelmiyor mu? Bu durum “Planlamadaki büyük yanlışlardan kaynaklanan ve plansızlık neticesinde ortaya çıkan olumsuzlukları tam anlamıyla bertaraf edeceğiz.” diyerek sorunu daha çetrefilli hâle getirmek değil midir? Bir başka soru soralım: Bütün bu gerçekler ortadayken ıslah etme mantığıyla eğitim fakültelerinin içinde bulunduğu sıkıntıları ortadan kaldırmak Millî Eğitim Bakanlığının kurmayı planladığı akademi kurmaya göre daha kolay değil mi? Bir başka soru soralım: Mesela, biyoloji bölümünden mezun olan bir öğrenci var, mezuniyetinden sonra KPSS'ye girdi, KPSS'den hedeflenen puana ulaştı, ardından da o puan neticesinde hâlihazırda devam eden mülakatı da geçti diyelim -mülakat sorunu hâlâ devam ediyor onu da geçti diyelim- bu sefer, sen iki yıl daha eğitime tabi tutulacaksın, ayrıca, iki yıl içerisinde asgari ücretle geçimini sağlayacaksın ve bu iki yıl boyunca da, uygulama dersi verilmediği için eğitim fakültelerinde, “Şimdi, sana tekrar uygulama dersi vereceğim.” diyeceksin. Peki, değerli arkadaşlar, niçin eğitim fakültelerinde uygulama derslerini zamanında vermiyor da bu insanların, bu gençlerimizin iki yılını daha çalıyoruz.
Ayrıca şunu söyleyeyim… “Akademiyle ilgili endişeleriniz nelerdir? Neden sürekli ısrarla Akademi, Akademi vurguluyorsunuz?” Şimdi, yaklaşık 20 bin aday olsa bu 20 bin adayın kafadan bir kere maliyeti 8 milyar lira. Bu 8 milyar lira sadece görünen, görünmeyen maliyetler, eğitim tesisleri, konaklama, akademik personelin masrafları eklendiğinde bu 8 milyar kaç 8 milyar olur, onun takdirini sizlere bırakıyorum. Ayrıca, Bakanlık öğretmen adaylarının biraz önce söylediğim gibi uygulama noktasında eksik olduğunu söylerken, bir kere daha ifade ediyorum: Burada odaklanılması gereken eğitim fakültelerinin kalitesini yükseltmektir değerli arkadaşlar.
Bugün biz -biraz önce bir vekilimiz de ifade etti- ara eleman sıkıntısı yaşıyoruz. Sizler seçim çevrelerinize gittiğinizde çok rahatlıkla şunu söylüyorsunuz: “200 tane, 212 tane üniversitemiz var.” Emin olun, bu iyi bir şey değil arkadaşlar. Öğrencilerimizi, gençlerimizi o binaların içine sokmak, sonrasında da 17 yaşından 23-24 yaşına kadar onların yıllarını çalmak, çaldıktan sonra bu tür akademik çalışmalarla sözüm ona onları bir yerde tutmak çözüm değil. Ara eleman sıkıntısı yaşıyoruz; bugün ara eleman sıkıntısını sığınmacılarla, mültecilerle, göçmenlerle kapatmaya çalışıyoruz. Almanya'nın 3 milyon üniversite eğitimi alan öğrencisi var, bugün 8 milyon başarı değil. Bizim “atanamayan öğretmenler” diye bir problemimiz varsa, ara eleman sıkıntımız varsa, üniversite mezunu çocuklarımız marketlerde kasiyerlik yapıyorsa ve borçla döndükleri için evlilik hayallerini sürekli erteliyorlarsa biz bu çocuklara doğru bir gelecek inşa edemiyoruz demektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA KAYA (Devamla) – Sayın Başkanım, tamamlıyorum.
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Kaya.
MUSTAFA KAYA (Devamla) – 2006, 2010, 2014 ve 2021 yıllarında Millî Eğitim Bakanlığı, Millî Eğitim şûralarında, biz üniversitelerle koordinasyonu sağlayacağız, iş birliği yapacağız, bu iş birliği neticesinde de eğitim fakültelerinin, üniversitelerin kalitelerini yükselteceğiz diye kararlar almış. Bu kararlar neden uygulanmıyor arkadaşlar? Millî Eğitim şûralarındaki bu kararları niçin aldık, aldıysak neden uygulamıyoruz?
İşte, bugün biz, bir Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’yle daha karşı karşıyayız -yani keşke öyle olsa ama olmayacak- yarın itibarıyla belki kanunlaşacak bu Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi ama Öğretmenlik Meslek Kanunu hâlâ bizim gündemimizde olmaya devam edecek, hâlâ sorunları konuşmaya devam edeceğiz. Burada âlâyıvalayla dile getirilen hiçbir şeyin gerçekleşemeyeceğini maalesef, yaşayarak öğreneceğiz diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerine ikinci söz talebi Diyarbakır Milletvekili Mehmet Kamaç’a ait.
Buyurun Sayın Kamaç. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET KAMAÇ (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu, AK PARTİ’nin yirmi iki yıllık iktidarının belki de en kötü örneklerinden bir tanesi eğitim alanıyla ilgilidir fakat şöyle bir durum söz konusu: Biz eğitimdeki bütün sorunları çözdük, bütün sorunları bitirdik ve işte, artık öğretmenlerimizi çift dikiş eğitime tabi tutmaya başladık; Millî Eğitim bünyesinde bir akademi kuruyoruz. Sayın Bakan yani ben maddeyi inceledim ama çok büyük ayıp etmişsiniz gerçekten. Millî Eğitim bünyesinde bir akademi kurarken ücretli öğretmeleri unutmuştunuz sanırım, onların da Akademi bünyesindeki ana sınıflarına kaydını yaptırırsanız daha iyi olur diye düşünüyorum.
Şimdi, dün Sayın Cumhurbaşkanı akademi açılış yılında konuşma yaptı “81 ilimizin hiçbir tanesi üniversitesiz kalmadı.” dedi. Bu ülke aslında bir boyutuyla üniversite çöplüğüne döndü çünkü bu kanunla bakıyoruz ki aslında üniversiteler, özellikle eğitim fakülteleri öğretmen yetiştirmiyormuş yani orada verilen eğitim bir öğretmeni yetiştirecek nitelikte bir eğitim değil ki Millî Eğitim Bakanlığı kendi bünyesinde bir akademi kuruyor. Akademi ne demektir? Yüksek eğitim kurumu demektir yani Türk Dil Kurumunun tanımına göre böyle bir kurumdur.
Şimdi “atanamayan” diyoruz da bazen dilimiz sürçüyor aslında, atanmayan öğretmenler ordusu dururken, üniversiteli işsizler ordusu orta yerde dururken, biz eğitim sisteminde okullaşma, özellikle lisans okullaşma oranını yüzde 51’lerin üstüne çıkardığımızı söylerken sanırım şunu unutuyoruz: Sonuçta eğitim eşittir istihdam. Eğer eğitim ve istihdam atbaşı gitmiyorsa sonuçta bugün ülkede ortaya çıkan durum meydana gelir.
AK PARTİ'nin en büyük başarılarından bir tanesi bence imam-hatip okullarıyla ilgilidir. 28 Şubatçılar bütün o jakoben uygulamalarına rağmen imam-hatip okullarını ortadan kaldıramadılar. AK PARTİ çok büyük bir başarı ortaya koydu, imam-hatipleri bir anda ortadan kaldırdı. İmam-hatipler neydi? Nitelikli okullardı aslında. İmam-hatiplerde yetişenler sonra imam olurlardı, hatip olurlardı, vaiz olurlardı, camilerde görev alırlardı ama tıpkı üniversiteler gibi AK PARTİ iktidarı ülkeyi imam-hatipler çöplüğüne dönüştürdü, şu anda eğitim sistemi içerisinde LGS sınavında hiçbir okula gidemeyen öğrenciler imam-hatiplere kaydolur oldu. Yahu, sizin Genel Başkanınızın mezun olduğu imam-hatipler kötü okullar mıdır? Acaba AK PARTİ Grubundan kaç tane vekilin çocukları şu anda imam-hatip liselerinde okuyor? Ve ben size daha çarpıcı bir şey söyleyeyim: Tıpkı Yükseköğretim Kurumunda olduğu gibi, bugün Diyanet bünyesinde çalışıp camilerde imamlık yapan kaç tane ateist imam var, biliyor musunuz? Ülkeyi öyle bir duruma getirdiniz ki ne dinî eğitim alanlar yeterli dinî eğitimi alıp topluma hizmet verebiliyor ne öğretmenlik eğitimi alanlar yeteri kadar eğitim alıp bu topluma hizmet edebiliyor ne de başka, diğer bölümlerde eğitim alan insanlar kendi bölümlerinden yeteri kadar eğitim alıp bu topluma hizmet verebiliyor. Dolayısıyla bu “Akademi” denilen şeyin kendisi bir garabettir.
Sayın Bakanım, şunu yapsanız daha doğru olur diye düşünüyorum: Öncelikle bu eğitim fakültelerini kapatın çünkü siz bu yasayla “Ya, eğitim fakülteleri öğretmen yetiştiremiyor, biz bu Akademiyle yeniden öğretmenleri yetiştireceğiz.” diyorsunuz. Ya bu maddeyi iptal edeceksiniz ya da eğitim fakültelerini ortadan kaldıracaksınız, onları kaldıracaksınız.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Bir kısa söz rica edeceğim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Çömez.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
63.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in, Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde şehit olan Sefer Alan’a ilişkin açıklaması
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde alçak teröristlerle girilen çatışmada şehit olan Kahraman Mehmetçik’imiz Sefer Alan’a Yüce Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı diliyorum. Şehidimizin ruhu şad, mekânı cennet olsun. Aziz milletimizin başı sağ olsun.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Günaydın.
64.- İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’ın, Pençe-Kilit Operasyonu’nda şehit olan Sefer Alan ile Türk Hava Yollarının İstanbul-Seattle seferini yaparken vefat eden Kaptan Pilot İlçehin Pehlivan’a ilişkin açıklaması
GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de Pençe-Kilit bölgesindeki operasyonlarda şehit olan Mehmetçik’imiz Sefer Alan’a Allah’tan rahmet diliyorum, kederli ailesine ve tüm milletimize başsağlığı diliyorum.
Sefer Alan kardeşimizle beraber bugün bir acı haber daha aldık. Türk Hava Yollarının İstanbul-Seattle seferini yapan uçak New York’a acil iniş yaparken Kaptan Pilot İlçehin Pehlivan görev esnasında kalp krizi geçirerek vefat etti. Türk Hava Yollarına ve yine milletimize başsağlığı diliyorum.
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özdağ.
65.- Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde şehit olan Sefer Alan’a ilişkin açıklaması
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) – Bugün, vatanımızı korumak, aynı zamanda insanımızın değerlerini korumak adına, kutsallarımızı korumak adına askerlik görevini yaparken şehit düşen Değerli Mehmetçik için başsağlığı diliyorum. Allah gani gani rahmet eylesin. Bir an önce, Türkiye'nin bir daha şehit vermeyeceği iklimi oluşturmak adına hepimize sorumluluklar düştüğünü hatırlatıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143) (Devam)
BAŞKAN – 29'uncu madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 143 sıra sayılı Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 29'uncu maddesinin (6)’ncı fıkrasının teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Suat Özçağdaş Hikmet Yalım Halıcı Nurten Yontar
İstanbul Isparta Tekirdağ
İsmet Güneşhan Kadim Durmaz Mustafa Adıgüzel
Çanakkale Tokat Ordu
Ömer Fethi Gürer Sibel Suiçmez Fethi Açıkel
Niğde Trabzon İstanbul
Mahmut Tanal Utku Çakırözer Umut Akdoğan
Şanlıurfa Eskişehir Ankara
Elvan Işık Gezmiş Süreyya Öneş Derici
Giresun Muğla
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LATİF SELVİ (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’e aittir.
Buyurun Sayın Çakırözer. (CHP sıralarından alkışlar)
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Görüştüğümüz kanun teklifi, asla basit bir kanun değildir; sadece, sayısı 1,2 milyonu bulan cefakâr cumhuriyet öğretmenimizi değil, 17 milyon öğrencinin eğitim hakkını ilgilendiren hayati bir düzenlemedir ve maalesef, ne öğretmenlerimizin ne evlatlarımızın ne de onların ailelerinin talep ve beklentilerini karşılamaktadır.
Değerli arkadaşlarım, yirmi iki yıllık iktidarınızda 9 bakan değiştirdiniz, gelen her Bakanla eğitim yazboz tahtasına dönüştürüldü. AKP'nin bu iş bilmezliğinin bedeli ise ülkemizin yarınları olan evlatlarımıza, ailelerine ve özveriyle çalışan eğitim emekçilerimize ödetildi. İşte, şimdi de öğretmenlerimizle, eğitim bileşenleriyle tartışmadan, dayatmayla Meclise getirdiğiniz bu metinle de ödetilmeye devam edilecek.
Değerli arkadaşlarım, bu teklif asla bir meslek kanunu değildir. Ya nedir? Atamadığınız yüz binlerce öğretmenin diplomasını çalma projesidir. İşte, üzerine söz aldığım 29'uncu maddede bahsi geçen Millî Eğitim Akademisi tam da budur. Siz bu kanun teklifiyle eğitim fakültesini bitirmiş, diplomasını almış ve hatta KPSS’yi de kazanmış yüz binlerce öğretmene “Sen öğretmen değilsin.” diyorsunuz. Eğitim fakültelerini değersizleştiriyorsunuz. Öğretmenlik hayali kuran gençlerin geleceğini çalıyorsunuz. “Benim adamım değilsen öğretmen olamazsın.” diyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, öğretmenlik mesleğini sadece Bakanlığın belirleyeceği hazırlık eğitimine dayandıran bu anlayışı öğretmenler reddediyor, eğitim sendikaları reddediyor, biz de kabul etmiyoruz. Nasıl ki kursla doktor, avukat yetiştirilemezse evlatlarımızı geleceğe hazırlayacak olan öğretmenler de kursla yetiştirilemez.
Sayın milletvekilleri, öğretmenler günlerce bu kanun teklifine karşı Meclis kapısında direndi, uyardı. Ne dediler? “Ekonomik sorunlarımıza çözüm üretmeyen, öğretmenler arasındaki ayrımcılığı, eşitsizliği derinleştiren bu teklifi istemiyoruz.” dediler. Kanun teklifini geri çektiniz, üç ay beklediniz, aynen geri getirdiniz. İktidarınızda itibarsızlaştırdınız öğretmenlik mesleğinin saygınlığı için tek bir adım yok. “Ücretli, sözleşmeli; uzman öğretmen, başöğretmen” ayırımcılığı aynen sürüyor.
Özel okul öğretmenlerinin çaresizliği yine görmezden geliniyor. Sayıları yüz binleri bulan KPSS mağdurlarının, engelli öğretmenlerin, norm kadro sözü verilen PDR’cilerin, mağduriyet yaşayan depremzede öğretmenlerin hiçbirisi bu kanunda yok.
Başka ne yok? Bakın, 2024 Türkiyesinde yirmi iki yıllık iktidarın okulları getirdiği durum işte ortada: Kapıda güvenlik yok; içeride temizlik yok, hijyen yok. Öğrenciler, veliler, öğretmenler ellerinde bez, süpürge sınıf temizliyor, tuvalet temizliyor.
İşte, Genel Başkan Yardımcımız Suat Özçağdaş milletvekillerimizle, sendikalarla yaz boyu il il gezdi, uyardı. Üç ay beklediniz, hiçbir önlem almadınız. Şimdi ise kadrolu, güvenceli personel istihdam etmek yerine “İUP”, “TYP” adı altında yine emek sömüren geçici önlemlerle sorunu geçiştirmeye çalışıyorsunuz.
Peki, başka? Taşımalı eğitim gören köy çocuklarının servislerine “tasarruf” diye göz diktiniz; evlatlarımızı yatılı okullara, aileleri köyden göçe mahkûm ettiniz.
Çocuklarımıza bir öğün yemeği çok gördünüz. Okullarda bir tost 70 liraya satılırken siz günlük 3 lira yardım yapmakla övünüyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Yine sizin beceriksizliğiniz yüzünden, okulların ihtiyaçları velilerden “bağış” adı altında zorla toplanan paralarla karşılanmak zorunda. Veliler ile öğretmeni, okul yönetimini karşı karşıya getirdiniz.
Birleştirilmiş okullarda otuz dakikalık derslerle çocuklarımız bir yılını kaybediyor. Her yıl ağırlığı kız evlatlarımız olmak üzere on binlerce çocuğumuz eğitimden kopuyor. Peki, bu sorunlar çığ gibi büyürken siz ne yapıyorsunuz? ÇEDES’lerle, cemaat ve tarikatlarla yapılan protokollerle evlatlarımızı bilim yolundan koparma, zihnini karartma peşindesiniz. Bakanlıkta ve taşra teşkilatlarımızda tarikatçı kadroları yayma peşindesiniz.
Değerli arkadaşlarım, evlatlarımızın en temel ihtiyacı olan beslenme, temizlik…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Çakırözer.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) – …güvenlik ihtiyaçlarını dahi karşılayamayan, eğitim emekçilerimizi güvencesizliğe, yoksulluğa mahkûm eden bir eğitim sistemiyle dünyayla rekabet edemeyiz. Bu temel sorunları çözmeyen hiçbir kanunun ülkemize, geleceğimize faydası olamaz. Tüm bu zorluklara rağmen mesleğinin onuruna, evlatlarımızın geleceğine sahip çıkan, Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün işaret ettiği gibi fikri hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmeyi kendine görev bilen tüm cefakâr, vefakâr öğretmenlerimizi yürekten selamlıyorum. Bizler, Cumhuriyet Halk Partisi olarak çağdaş, demokratik, laik ve bilimsel eğitim sistemi mücadelemizi onlar için sonuna kadar kararlılıkla yürüteceğiz.
Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 29’uncu maddesinin (2)’nci fıkrasında yer alan “amiri olup” ibaresinin “amiridir ve” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Selcan Taşcı Yavuz Aydın Mehmet Mustafa Gürban
Tekirdağ Trabzon Gaziantep
Yüksel Selçuk Türkoğlu Hüsmen Kırkpınar
Bursa İzmir
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LATİF SELVİ (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Gaziantep Milletvekili Mehmet Mustafa Gürban’a aittir.
Buyurun Sayın Gürban. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET MUSTAFA GÜRBAN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 29’uncu maddesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, konuşmamda Sayın Tekin’in iş bitiriciliğinden ve vizyonerliğinden bahsedeceğim. Sayın Tekin altından kalkılamayacak işleri layıkıyla başardı, sağ olsun, okullarımız pırıl pırıl, her okulda öğrencilere bir öğün yemek veriyor, ders kitapları okulun ilk günü öğrencilerimizin sırasında hazır bekliyor(!) Tabii ki biz böyle olmasını isterdik ancak Sayın Bakanımız bunları başaramadı. Sayın Tekin öylesine başarılı ki şu anda Ankara’nın göbeğinde Keçiören ilçesinde hâlâ okul kitabı dağıtılamayan sınıflar var(!) Gözünün önünde, Ankara’nın merkezinde bile daha kitap dağıtılamamış; acele edilmesineyse hiç gerek yok çünkü daha sınavlara iki üç hafta var(!) Bakanın elinde veri olmaması bizi şaşırtmıyor. Bize ulaşırsa kitap dağıtılamayan okullardaki sınıfların listesini verebilirim. İş bitirici, çalışkan Tekin, sağ olsun, okullarımızı öyle bir hâle getirdi ki okul müdürleri velilere “Okulları temizleyelim.” diyor; işte 2’nci yüzyıl Türkiyesinin eğitim vizyonu. Bu zamana kadar neler gördük, neler duyduk ama bugüne kadar böyle bir durumla hiçbir zaman karşılaşmadık. Sayın Tekin okullardaki temizlik problemini ve personel eksikliğini X platformundan duyar duymaz hemen harekete geçti. İnternette videolar yayınlandıktan sonra çalışkan Bakanımız hemen 30 bin personel alınacağını duyurdu. Gözünün önünde olanları bile bilmeyen Tekin, ülkemizdeki açlık sınırı altındaki çocuk sayısını nereden bilsin? Bodurluk gittikçe artıyor. “Her öğrenciye en az 1 öğün yemek verilmelidir.” diyoruz ama Sayın Tekin daha Ankara’nın göbeğinde kitap bile dağıtamıyor, okulları temizletemiyor.
Değerli milletvekilleri, tasarruf tedbirleri kapsamında, taşımalı eğitim veren okulların yönetmeliğinde bir değişikliğe gidildi, birçok kırsal bölgede servisler kaldırıldı. Bu durum çok ciddi mağduriyetler yaratmıştır. Servis imkânı olmadığı için şu anda okula devam edemeyen birçok öğrencimiz bulunmaktadır. Her zaman ne deriz: “Boğazımdan, kendi ihtiyacımdan kısar ama çocuklarıma yeterim.” Hiç kimse kendi çocuğundan tasarruf etmez. Peki, Hükûmetimiz neden evlatlarımızdan tasarruf etmekte? Kamu imkânlarının üstüne çökmüş akbabalardan tasarruf etmek varken neden çocuklarımızdan tasarruf ediliyor. Okula devam etmeyen öğrencilerimiz kuvvetle muhtemel çocuk işçi olacaktır. okula devam edemeyen kız çocuklarımızın erken evliliğe yöneleceği muhtemeldir; bu, kabul edilemez bir durumdur.
Sayın milletvekilleri, vizyoner Bakanımız dün öğretmenlere mesaj atmış. Ne demiş mesajında? “Öğretmenevlerindeki kafelere, gelin, hep beraber ortak isim bulalım.” demiş. Bir de Sayın Bakana diyorsunuz ki: “Öğretmenlerin yanında değil.” Adam daha ne yapsın(!) Konu öğretmenevleri kafeleri olduğunda katılımcı, çoğulcu, demokratik olan Sayın Tekin, konu mülakata gelince tek adamcılık oynamaya devam etmekte.
Millî Eğitim Bakanlığı öğretmen mülakat sonuçlarını e-devlete yükleyip yarım saat sonra sonuçları kaldırdı. Sayın Bakan “Mülakat sonuçları sızdırıldı.” şeklinde açıklama yaptı. Mülakat sonuçlarını sızdıran kimlerdir? Sızdırılma neticesinde Bakanlık cezai yaptırımda bulundu mu? Bunu Bakana soruyoruz. Birçok kişi sonuçlarını gördü. Görülen puanlardan çıkan sonuç mülakatların adaletli olmadığıdır; bazı şehirlerde KPSS puanına çok yakın puanlar verilirken bazı şehirlerde aynı performansa çok daha yüksek puan verildiği anlaşılmıştır. Kontenjan içinde olan öğretmenlerin kontenjan dışı kalması hâlinde onarılamayacak tahribatlar meydana gelecektir. Öğretmenlerimizin mülakat sonuçları KPSS puanlarına göre düzenlenerek açıklanmalıdır. Atanamayan öğretmenlerimizi, sınıflarda bekleyen öğrencileriyle bir an önce buluşturalım.
Değerli hazırun, basına yansıyan bilgilere göre, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden “STK” adı altında faaliyet gösteren tarikat ve cemaat vakıflarına yaklaşık 6 milyar TL aktarılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Gürban.
MEHMET MUSTAFA GÜRBAN (Devamla) – Biz gavsların, şeyhlerin ve şıhların el etek öpen müritleri değiliz; Çanakkale'de yedi düveli yerin dibine gömen, büyük Türk milletinin önderi Mustafa Kemal Atatürk'ün askerleriyiz.
Yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
29'uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 29'uncu madde kabul edilmiştir.
30'uncu madde üzerinde 4 önerge bulunmaktadır, aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 30'uncu maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Salihe Aydeniz Ceylan Akça Cupolo Perihan Koca
Mardin Diyarbakır Mersin
Özgül Saki Zülküf Uçar Kezban Konukçu
İstanbul Van İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LATİF SELVİ (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi İstanbul Milletvekili Kezban Konukçu’ya aittir.
Buyurun Sayın Konukçu. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizleri izleyen emekçi halklarımız; Öğretmenlik Mesleği Kanun Teklifi’yle ilgili çok fazla söz kurduk, konuşmaya da devam edeceğiz. Şimdi tekrar tekrar söyleyelim: Biz, bu meslek kanununa kesinlikle karşıyız; bunu defalarca ifade ettik. Ancak ben bugün, hiçbir şekilde yaşam güvencesi olmayan, bu ülkede hayatları her an tehlike altında olan işçilerin, çocukların, kadınların ve hayvanların haklarından bahsetmek için konuşma yapmak istiyorum.
Bakın, bu ülkede her şey “Kadın mıdır, kız mıdır bilmiyorum.” “Kızlı erkekli evlerde kalıyorlar.” denildiğinden beri çok daha kötüye gidiyor. O günden bugüne çok daha fazla kadın öldürüldü, binlerce kadının yaşam hakkına kastedildi. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldı, kadın cinayetleri arttı; 6284 kaldırılmaya çalışılıyor şu anda ve göz göre göre kadın katilleri sokağa salınıyor ve korunuyor. Peki, neden? Bunun üzerine kesinlikle düşünmemiz gerekiyor. Bu, neden yapılıyor? Çünkü sorgulayan; hayatına, emeğine, bedenine sahip çıkan kadınlar sizin itaatkâr bir toplum yaratma projenize tam anlamıyla ters düşüyor ve sizin oyununuzu bozuyor. Şimdi, bu oyunu bozan kadınların katledilmesi de sizin için hiçbir şekilde sakınca ifade etmiyor.
Bakın, 2024'ün ilk dokuz ayında 295 kadın öldürüldü. Yüzlerce kadın hayatını kaybediyor; bir ayda 30’dan fazla kadın öldürüldü, 15 kadının ölümü şüpheli olarak kayıtlara geçti. Bu kadın katliamlarının önüne nasıl geçeceğiz?
Bu ülkede sadece kadınların değil, işçilerin de yaşam güvencesi yok. 2024 yılının ilk altı ayında en az 878 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Peki, iş cinayetlerine karşı kendini korumaya çalışan, yaşanabilir bir ücret için mücadele eden, sendikalı olan işçinin başına ne geliyor? İşten atılıyor. Bakın, FERNAS işçileri burnumuzun dibinde, şu anda AKP'li bir milletvekilinin madeni olan FERNAS Madencilikte çalışan işçiler boyunlarına kadar suyun içinde, elektrik kablolarının geçtiği madenlerde çalışırken ölmemek için direndiler, hâlâ direniyorlar ancak onların sesini duyan yok, taleplerini yerine getiren yok. Ben buradan ülkenin dört bir tarafında direnen FERNAS Maden, Polonez, As Plastik, MERSEN, Tarkett, Karşıyaka, Menemen Belediyesi işçilerini, Çankaya Belediyesi öğretmenlerini selamlamak istiyorum; sizler bu ülkenin umudusunuz.
Bakın, hayvan katliamının önünü açan yasayı güle oynaya geçirdiniz, her gün bir hayvan katliamı haberi alıyoruz. Sürekli şiddeti körüklüyorsunuz. Bu ülkede çocuklar katlediliyor. Narin katliamı… Narin katledildi “Cinayet araştırılsın.” dedik, önerge verdik, toplumdan bir basınç gelmeseydi dün o ortak önerge de geçmeyecekti. Neyse ki toplum vicdanları henüz ölmemiş, henüz toplumların vicdanı yerinde ki biz de yaşam hakkını burada savunabiliyoruz.
Bakın, dün, Narin cinayeti için bir araştırma komisyonu kuruldu, çok iyi oldu ancak dün AKP adına yapılan konuşma gerçekten “Bu kurulan komisyon nasıl çalışacak?” diye bizi derin derin bir düşünceye sevk etti. “Biz zaten gereken her şeyi yapıyoruz, gereken yapılıyor.” üzerinden, hamaset söylemleri üzerinden bir konuşma yapıldı. Peki, nasıl olacak da çocuklar korunacak? Peki, TÜİK neden sekiz yıldır kayıp çocukların verilerini açıklamıyor? Örneğin, kadınlara “Doğurun.” diyorsunuz, “3 de yetmez, 5 doğurun.” diyorsunuz; ne kadınları ne de dünyaya gelen çocukları koruyabiliyorsunuz. Yetmiyor, bir de “Doğum öyle olmaz, böyle olur.” diyorsunuz, “Normal doğum, doğal doğumdur.” diyorsunuz ve kadınların bedeni üzerinden sürekli politikalar üretiyorsunuz ancak ne kadınları ne de çocukları koruyabiliyorsunuz çünkü sizin bütün derdiniz; size ucuz iş gücü olsun da savaşacak asker olsun da siz saraylarınızda lüks ve şatafat içinde yaşayın da kadınlar ölmüş, çocuklar ölmüş gerisi hiç önemli değil.
Bakın, Narin cinayetiyle ilgili “Ben bu aileyi yakından tanıyorum, söyleyemediğim şeyler var.” diyen AKP'li vekil hakkında fezleke düzenlenmedi ama biz ağzımızı her açtığımızda, her düşüncemizi ifade ettiğimizde hakkımızda fezleke düzenleniyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
KEZBAN KONUKÇU (Devamla) – Tamamlıyorum.
Daha şurada bir buçuk yıl oldu vekil olalı vallahi ben şu anda kaç tane fezlekem var gerçekten bilmiyorum, avukatlar takip ediyor, biz takip bile edemiyoruz.
Bakın, bu ülkede yaşam hakkı yok, insanların yaşam güvencesi yok dedik. Şu anda kamuoyunda çeteler tartışılıyor değil mi, o büyük büyük çetelerin nasıl olduğu, nasıl büyüdüğü tartışılıyor. O mahallelerde devrimci faaliyet yapmış, sosyalist bir insanım ben, KHK’lerle kapatılan o derneklerden geldim buraya. Biz çetelere karşı, uyuşturucuya karşı mücadele ederken o dernekler kapatıldı, devrimciler o mahallelerden sürüldü ve oraya çeteleri açtınız, çeteler o mahallelerde cirit atıyorlar; insanların hiçbir şekilde yaşam hakkı, yaşam güvencesi yok. Kadın cinayetleri alkol yüzünden artmış; hayır, efendim, uyuşturucu yüzünden artmış diyeyim ben de. O zaman niye o baronları destekliyorsunuz, neden uyuşturucu çetelerinin sonunu getirmiyorsunuz, neden önünü açıyorsunuz? Biz bunların cevabını çok iyi biliyoruz ve mutlaka buna karşı mücadeleyi yükselteceğiz.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 143 sıra sayılı Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 30'uncu maddesinin (7)’nci fıkrasının teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Suat Özçağdaş Aşkın Genç Hikmet Yalım Halıcı
İstanbul Kayseri Isparta
Nurten Yontar Sibel Suiçmez Kadim Durmaz
Tekirdağ Trabzon Tokat
Mustafa Adıgüzel İsmet Güneşhan Ömer Fethi Gürer
Ordu Çanakkale Niğde
Fethi Açıkel Mahmut Tanal Umut Akdoğan
İstanbul Şanlıurfa Ankara
Elvan Işık Gezmiş Süreyya Öneş Derici
Giresun Muğla
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LATİF SELVİ (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Kayseri Milletvekili Aşkın Genç’e aittir.
Buyurun Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)
AŞKIN GENÇ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce şehidimize Allah'tan rahmet, ailesine ve ulusumuza başsağlığı diliyorum.
Evet, geleceğimizi şekillendiren, eğitim sistemimizin temel taşları olan öğretmenlerimizi ilgilendiren bir yasa teklifini görüşüyoruz ancak bu yasa teklifi, ne yazık ki öğretmenlerimizin ihtiyaçlarını ve eğitimdeki sorunları çözmekten çok uzak. Türkiye'nin aydınlık yarınları için en değerli varlıklarımız, çocuklarımızı emanet ettiğimiz öğretmenlerimizin karşılaştığı zorlukları giderecek kapsamlı ve adil bir yasa yerine burada yüzeysel değişikliklerle yetinildiğini üzülerek görmekteyiz.
Öncelikle, bu yasa teklifiyle önerilen Millî Eğitim Akademisini ele almak istiyorum. Eğitim fakültelerinin yerine geçmesi planlanan bu Akademi, öğretmenlerimizin ideolojik bir süzgeçten geçirilerek yetiştirilmesine olanak tanıyacak şekilde kurgulanmıştır. Akademi, öğretmenlerin özgür birer eğitimci olmasını engelleyip onları siyasi iktidarın çıkarlarına hizmet eden birer memur hâline getirme riski taşımaktadır. Özgür düşüncenin, öğretmenlerin zihinlerinden silinmesi sadece eğitim sistemimize değil, milletimizin aydınlık geleceğine de zarar verecektir. Eğitim sistemimizin merkezinde öğretmenlerimize duyduğumuz güven ve özgür bir şekilde görev yapmalarını sağlayan hukuki teminatlar bulunmalıdır. Ancak bu yasa teklifi, öğretmenlerimizin mesleki özgürlüğünü kısıtlamayı, onları bağımlı birer memur hâline getirmeyi amaçlamaktadır. Akademi öğretmenlik mesleğini şekillendirirken eğitim fakültelerinin yıllarca emek vererek yetiştirdiği öğretmenleri yok sayacak, âdeta öğretmenlerin “sınav” ve “yetkinlik” adı altında süzgeçten geçirilmesini zorunlu kılacaktır.
30'uncu madde, Millî Eğitim Akademisinde görevlendirilecek eğitim personelinin istihdamının çerçevesi ve özlük haklarına ilişkin düzenlemeleri içeriyor. Ancak sözleşmeli eğitim personeli hangi kriterlere göre seçilecek? Bu Akademide ders vermek üzere görevlendirilecekler liyakat esasına göre mi yoksa yandaşlık ilişkileri üzerinden mi atanacak? Akademinin bu belirsiz ve denetime açık olmayan yapısı, öğretmen yetiştirme süreçlerini de zayıflatmaktadır. Bu sistemde Akademinin bağımsız ve tarafsız olması mümkün müdür? “Kamuda mülakatı kaldıracağız.” dediniz, şimdi de “Millî Eğitim Akademisi” adı altında yeni bir mülakat sistemi getirmektesiniz. Üzerinde hiçbir emeğinizin olmadığı, hatta okumaya dahi erindiğiniz kanun tekliflerinin biri geliyor, biri gidiyor. Nerede hazırlandığını, nereden gönderildiğini hepimiz biliyoruz. “Güçler ayrılığı ilkesini koruyacağız, güçlendireceğiz.” diye getirdiğiniz Cumhurbaşkanlığı sisteminde ne yasama bıraktınız ne yürütme ne de yargı. Aşağıdan yukarıya her alanı siyasallaştırarak ya yandaşlarınızı ya da tarikat üyelerini yerleştirdiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
Peki, bu kurmak istediğiniz Akademide öğretmenlerimizi kime seçtireceksiniz, hangi tarikat üyesi, hangi yandaş karar verecek? Millî Eğitim Bakanının zararlı bulmadığı tarikatlar mı? Öğretmenlerimize sürekli olarak disiplin sopasını gösteren bir iktidarla karşı karşıyayız. Sosyal medyada paylaştıkları bir görüşten ya da sınıfta ifade ettikleri bir düşünceden dolayı cezalandırılabilecekleri bir eğitim sistemiyle nereye varmayı hedefliyoruz? Bu otoriter yaklaşım, özgür düşüncenin eğitimde nasıl susturulmak istendiğinin en açık örneğidir.
Bunun yanında yasa teklifi eğitimde bilimsel ve laik ilkeleri zayıflatmakta millî eğitim sistemimizi yozlaştırmaktadır. Kanunda Atatürk'ün adı bir kez bile geçmemektedir. Cumhuriyetimizin kurucusunun adı bile anılmadan bu milletin çocukları nasıl aydınlanacak? (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" diyerek getirdiğiniz müfredattan Atatürk'ün adını ve cumhuriyet değerlerini çıkardınız, şimdi de Öğretmenlik Meslek Kanunu'ndan çıkarmaya çalışıyorsunuz. Bu kadar mı rahatsız oluyorsunuz cumhuriyet değerlerinden, laiklikten ve kurucumuz Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten? Eğitimde reform yalnızca kanun değişiklikleriyle gerçekleşmez, eğitimde reform, eğitimin özüne saygı göstererek öğretmenlerin ve eğitimcilerin görüşünü dinleyerek olur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Genç.
AŞKIN GENÇ (Devamla) - Bu yasa teklifi, eğitimde reform yapmak bir yana eğitim sistemimizi daha da içinden çıkılmaz bir hâle getirmekte ve öğretmenlerimizi, öğrencilerimizi ve tüm eğitim camiasını derinden etkilemektedir. Bir yanda eğitim fakülteleri işlevsiz hâle getirilirken diğer yanda atanmayan öğretmenlerimizin sayısı her geçen gün artmakta, eğitimdeki sorunlar katlanarak büyümektedir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak eğitimde laik, bilimsel ve demokratik ilkeleri savunmaya, öğretmenlerimizin haklarını korumaya, güvencesiz çalışmaya ve ideolojik kadrolaşmaya karşı çıkmaya devam edeceğiz.
Buradan tüm vekillerimize çağrıda bulunuyorum: Gelin çocuklarımızın geleceğini karanlığa sürüklemeyelim, gelin, öğretmenlerimize hak ettikleri değeri verelim. Eğitimde baskıyı ve siyasi çıkarları değil, özgürlüğü, bilimi ve demokrasiyi savunalım. Öğretmenlerimizin onuruna ve özgürlüğüne hep birlikte sahip çıkalım.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) – Edilmiştir Başkan, edilmiştir.
BAŞKAN – Kâtip Üyeler arasında anlaşmazlık vardır.
Oylamayı elektronik yöntemle yapacağım.
Oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi, diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/2239) esas numaralı Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 30’uncu maddesinin 2’inci fıkrasının beşinci cümlesinde bulunan “yönetici kadroları dışında” ibaresinin fıkra metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Bülent Kaya Mehmet Atmaca Mustafa Bilici
İstanbul Bursa İzmir
Sema Silkin Ün Necmettin Çalışkan Selçuk Özdağ
Denizli Hatay Muğla
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLî EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LATİF SELVİ (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ’a aittir.
Buyurun Sayın Özdağ. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) – Sayın Başkan değerli milletvekilleri; Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 30'uncu maddesi üzerine Gelecek-Saadet Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
8 bakanın, 17 defa sistemin değiştirildiği ve bu yirmi iki sene içerisinde tekrar yeniden bir öğretmenlik meslek yasasının Meclisin Genel Kuruluna getirildiği bir ortamdayız, bir iklimdeyiz. Daha önce yine aynı şekilde Öğretmenlik Meslek Kanunu çıkarmışsınız ve bu meslek kanununu Anayasa Mahkemesi reddetmiş, kabul etmemiş bazı maddelerini. O nedenle tekrar yeniden Öğretmenlik Mesleği Yasa Teklifi’ni buraya getirmişsiniz. Zaman zaman birileri “Bu Anayasa Mahkemesi kapatılsın.” diyor. Zaman zaman da birileri bu Anayasa Mahkemesi üyelerine, kendilerinin atadığı Anayasa Mahkemesi üyelerine de zaman zaman birileri “FETÖ’cü”, birileri “terörle iltisaklı” diyerek, ilzam ederek bu insanların doğru karar vermelerine bir noktada mâni olmaya çalışıyorlar negatif algılar üzerinden. Oysaki onlar çok zaman doğru kararlar veriyorlar.
Şimdi, Anayasa Mahkemesinin iptal etmiş olduğu bir kanunu getirdik buraya. Eğitim fakültelerini kazanan öğrenciler var. Yıllarca gidiyorlar, ilkokul, ortaokul, lise, ardından da gidiyorlar çeşitli kurslara -ki “Dershaneleri kaldırdık.” diyorduk, o dershaneler harıl harıl çalışıyorlar, annelerin, babaların ceplerinden paralar alıyorlar- o çocuklar dershanelerden sonra üniversiteyi kazanıyorlar. Milyonlarca kişinin girdiği üniversiteyi kazanıp eğitim fakültelerine gidiyorlar, orada dört sene, beş sene okuyorlar. Ardından da KPSS’ye çalışıyorlar ve yıllarca da bir KPSS yarışması başlıyor. KPSS’yi kazananları mülakata tabi tutuyorsunuz. Buradan da “Millî Eğitim Akademisi” adı altında bir paralel eğitim bakanlığı oluşturmak istiyorsunuz. Ve burada iki yıl boyunca bu öğrencileri eğitime tabi tutacaksınız. Nerede tutacaksınız? 30 büyükşehirde tutacaksınız. Peki, çocuklar 30 büyükşehirde değil de diğer şehirlerde, diğer 60 şehirde veya 50 şehirde okudular ve oralara yerleştiler; okullarını bitirdiler, yurtlar edindiler, evler tuttular, tekrar buraya bir göç başlayacak, öyle mi? Yani kervan, tekrar yeniden göç başlayacak, sıraya girecek ve onlar oralarda yurt bulacaklar, ev bulacaklar ki büyükşehirlerde bulacaklar ve de bunlara ne yapacaksınız siz? 18650 olan ek gösterge üzerinden, katsayı üzerinden 23310 katsayıyla bunlara para vereceksiniz. Kaç para bugünün parasıyla? 22 bin lira. Allah aşkına, bunlar nasıl ev tutacaklar, nasıl buralarda kiralarda yaşayacaklar; elektrik, su, doğal gaz paralarını verecekler? Veremeyecekler ki. Yaptığınız iş yanlış arkadaşlar. Bakın, burada ne söyledik size? Öğretmenlerin nosyonunu, öğretmenlik pedagojik formasyonunu ortadan kaldırma bir müfettişin hakkı değildir, haddi de olmamalıdır dedik. Şimdi, 34’üncü maddeyi kaldırıyorsunuz. Peki, bu 34’üncü maddeyi niye bu yasaya koydunuz, düşünemediniz mi bunu? Düşünemediniz. Ardından ne yaptınız? Komisyona geldi, Komisyonda niye kaldırmadınız bunu? Baktınız ki Genel Kurulda çok ciddi tepkiler var, bunu kaldırdınız. Gelin, bunlarla ilgili olarak da tekrar yeniden bunların yaşam standartlarını yükseltebilecek bir parayı bunlara verin.
Sonra Türkiye’de 100 milyon dolara yani 3 milyar liraya tekabül eden kamuda tasarruf yapmak istediniz, kamuda tasarruf değil mi? Mehmet Şimşek Bey, peki bu okullar nasıl inşa edilecek? Nerede okuyacaklar bunlar, öğretmenler, hocalar? Biraz önce söylediler, açık ve net söylüyorum, şunların veya bunların olması önemli değil, buraya öğretim elemanı olarak kimleri atayacaksınız, nereden atayacaksınız? Uzaydan mı getireceksiniz? Eğitim fakültelerinden getireceksiniz. Bu eğitim fakülteleri tam yirmi üç yıldır iktidarın oluşturmuş olduğu eğitim fakülteleri. Buraya öğretim elemanları alıyorsunuz. Bakın, size söyleyeyim: “ÖYP” diye bir program vardı, Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı, hiç torpil yoktu; bunu niye kaldırdınız? Torpilsiz olsun bu işler, niye buraya 1 kişi alırken 4 kişiyi mülakata çağırıyordunuz, şimdi onu 10’a çıkardınız, 20’ye çıkardınız; neden bunu yapıyorsunuz? Üniversitede öğretmen bile olamayanların üniversitede öğretim elemanı olduğu bir ülkeyi ister misiniz? İstemezsiniz ki, liyakat olacak, ehliyet olacak, zekâ olacak, yetenek olacak, bunları inşa edeceksiniz ama bunları yapmıyorsunuz. Aynı zamanda da değerli milletvekilleri -burada özel okullarda- şimdi öğretmenlik için dört yıl boyunca eğitim fakültesini bitirecek, sonra bunlar özel okulda çalışabilecek. Diğerleri? Bunlar devlet okullarında çalışabilmek için altı yıllık bu Akademiye gidecekler yani iki yıl daha burada okumuş olacaklar. Gelin, bu kanunu geri çekin. İnanın, samimiyetle söylüyorum, eğitim fakültelerini beş yıla çıkaralım ve öğretim elemanı alma programını tekrar gözden geçirin. Bugün araştırma görevlilerini böyle almayın, öğretim elemanlarını böyle almayın. Benim çocuğum üniversiteye ÖYP programıyla girdi ve benim çocuğum üniversiteye başlar başlamaz üniversitede hoca olacağını söyledi. Milletvekili olmuştum, baktım ki girmiyor sınavlara “Niye girmiyorsun?” diye seslendim, “Vaz mı geçtin?” dedim. “Hayır, eğer ben 1 kişi alınan yere 4 kişiyle mülakata girersem ve kazanırsam ‘Babası milletvekili olduğu için girer.’ diyorlar. Ben bu şaibeyle yaşamak istemiyorum.” dedi ve gitti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özdağ, tamamlayın.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – “Neyle gireceksin?” dedim. “Ben Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı’yla gireceğim, orada hiç torpil yok baba.” dedi ve hiç torpilsiz girdi kendisi, üniversitede hoca şu an kendisi. Gelin, bunu yapalım hep beraber. O zaman bu eğitim fakültelerine kalite gelir. İki öğretmen olarak konuşuyorum; bakın, bir doçent olarak konuşuyorum, yirmi sene üniversitelerde hocalık yapmış birisi olarak konuşuyorum. Değerli arkadaşlar, vallahi billahi, tallahi bu kanun teklifini geri çekin. Gelin, benim dediklerimi yapın. Göreceksiniz, Anayasa Mahkemesi bu kanun teklifini de iptal edecek hem de bazı maddelerini değil, çoğu maddelerini iptal edecek ve bundan sonra da tekrar yeniden buraya bu kanun teklifini getirmek zorunda kalacaksınız. Bade harabül Basra olduktan sonra demeyelim.
Bazı maddeleri çekiyorsunuz, teşekkür ederim sizlere. Ama bunları ne olur paydaşlarla daha önceden konuşsun, sendikalarla konuşsun -ister sizi desteklesinler, ister sizi desteklemesinler- veya öğretmenlerle, emekli öğretmenlerle, “academia”yla, yazarçizer takımıyla, siyasetçilerle konuşun, tecrübeli siyaset elemanlarıyla konuşun...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) – …daha sonra kanunları burada değerli uzmanlarla yapın, getirin. Ardından biz de elimizi kaldıralım ve diyelim ki: Evet, Türkiye için bu kanun geçerlidir, doğrudur ve bu kanunla beraber Türkiye'nin eğitim sistemi mükemmel olur, Finlandiya olur, Hollanda olur, Almanya olur, Belçika olur ve sizi de alkışlayalım, tekrar bir daha iktidar olun ama yapamazsanız ki 31 Mart akıbeti tekrar sizi bulur.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
Bu kanun teklifine de “ret” oyu vereceğimizi ilan ediyorum. (Saadet Partisi, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 30'uncu maddesinin (1)’inci fıkrasında yer alan “çerçevesinde” ibaresinden sonra gelmek üzere “sadece” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Selcan Taşcı Yüksel Selçuk Türkoğlu Yavuz Aydın
Tekirdağ Bursa Trabzon
Hüsmen Kırkpınar Burhanettin Kocamaz Metin Ergun
İzmir Mersin Muğla
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LATİF SELVİ (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Tekirdağ Milletvekili Selcan Taşcı’ya aittir.
Buyurun Sayın Taşcı. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubu adına kanun teklifinin 30'uncu maddesi üzerine söz aldım.
Ben de başlamadan önce şehidimize Allah'tan rahmet, ailesine ve Türk milletine başsağlığı diliyorum.
Biz bu kanun teklifiyle ilgili bütün politik itirazlarımızı, teknik itirazlarımızı zaten yaptık. Geçen dönemden itibaren aylardır konuşuyoruz. Arkadaşlarımın söylediklerini tekrar etmeyeceğim, insani bakışla bazı hatırlatmalarda bulunacağım sadece.
Mustafa Kaya, Şanlıurfalı yoksul bir ailenin yetim çocuğuydu hem çalışıp hem rehberlik ve psikolojik danışmanlık bölümünü okudu, mezun oldu, dört yılı aynı mont ve ayakkabıyla tamamladı. O koşullarda yılmadı, yüksek lisans yaptı, dört yıl boyunca atanamadı. Veda mektubunu KPSS kitabının üzerine bıraktı ve 28 yaşında canına kıydı.
Hasan Cihan Aslan, öğretmen bir babanın çocuğuydu, sosyal bilimler öğretmeni oldu. Atanamayınca motokurye olarak çalışmaya başladı, üniversitede okuyan kardeşi vardı, ona yardımcı olabilmek için; yetemedi, çaresizlikle canına kıydı, 26 yaşındaydı.
Doğukan Özyılmaz, 25 yaşında, Türkçe öğretmeniydi. Atanamayınca özel güvenlik görevlisi olarak çalışmaya başladı. Bunalımdan çıkamadı, kendini astı.
Hasan Songur intihar etmedi ama ölüme âdeta sürüklendi. 25 yaşında, iş bulduğu fabrikadaki 20'nci gününde enjeksiyon makinesine düşen parçayı almaya çalışırken sıkıştı ve kurtarılamadı.
Ersin Turhan, Binali Yıldırım Üniversitesi sınıf öğretmenliği mezunuydu, atanamadı; inşaatlarda, tarım işlerinde çalıştı. Sosyal medyadan paylaştığı “Sabah beni bir ağaçta asılı bulacaklar. Önce yalandan ağlayıp sonra unutacak herkes.” mesajının sabahına cansız bedeni bir ağaçta asılı bulundu gerçekten ve tam da dediği gibi oldu, unutuldu.
Merve Çavdar atanamayan bir sosyal bilimler öğretmeniydi. Evden “İş bulmaya gidiyorum.” diye çıktı, bir daha geri dönmedi. Bir deniz kenarında bir kutu hap içmiş hâlde bulundu cesedi.
Kevser Abdülkadiroğlu matematik öğretmenliği bölümünü dereceyle bitirmişti. Onca başarısı, ödülü vardı ama atanmaya yeterli değildi. 21 yaşında hayatına son verdi.
Çalıştığı inşaatta elektrik akımına kapılan 23 yaşındaki Fedai Öğretmenin “İnşaattan Düşen İşçi” diye verdiler haberini. Atanamadığı için çalıştığı inşaattan düşen Ömer Öğretmen, ücretli öğretmenlik yaptığı okulun karşısındaki inşaattan atlayarak can veren Yeter Öğretmen, Alim Koç, Süleyman Avcı, Esra Temur, Nermin Gümüş, Şengül Özkan, Ali Kürklü, Cansu Denker; Sadece adlarını ansak burada zamanın asla yetmeyeceği, sürelere sığdıramayacağımız yüzlerce gencecik öğretmenimiz.
Mesela, İsa Erdoğan, Sosyal bilimler öğretmeniydi. 23 yaşında bir genç düşünün, 23 yaşında, umudu kalmadığından intihar etti. İntiharından çok kısa bir süre, birkaç gün önce Yılmaz Özdil’in bir yazısını paylaşmıştı sosyal medya hesaplarından. Özdil o yazıda öğretmen karnemizi veriyordu.
Fizik, Kenan Kumaş, KTÜ mezunu; fizik öğretmeniydi, ataması yapılmadı, polis oldu, Sultanahmet’teki canlı bomba saldırısında şehit oldu.
Resim, Cennet Yiğit; Gazi Üniversitesi mezunu resim öğretmeniydi, ataması yapılmadı, polis oldu, 15 Temmuz gecesi Gölbaşı Özel Harekât Merkezinde şehit oldu.
İngilizce, Musa Yüce; Erciyes mezunu İngilizce öğretmeniydi, KPSS’den 4 defa yeterli puanı almasına rağmen ataması yapılmadı, polis oldu, Sur’da şehit oldu.
Edebiyat, İsmet Fatih Alagöz; Dumlupınar mezunu edebiyat öğretmeniydi, ataması yapılmadı, polis oldu; şımarık bir ünlü çocuğu çarptı, şehit oldu, kan parası ödendi, herkes sustu, olan Fatih’e oldu.
Matematik Öğretmeni Kâmil, Öğretmen olarak atanamadığı liseye hademe olarak atandı.
Edebiyat öğretmeni Recep Hakkâri’de ayakkabı boyacılığı yapıyor.
Fen Bilgisi Öğretmeni Alev İstanbul’da palyaço oldu, öğrencilerinin doğum günü partilerini şenlendiriyor.
Esra, Hasan, Öznur, Çiler, Tuğba, Ayhan, Güldane, Nesrin, Ebru, Halime, Mustafa, Emel, Oktay, Hacer, 76 öğretmen Van depreminde hırsızlar tarafından soyup soğana çevrilen devletimizin köhne binalarında, çürük okullarında, malzemesinden çalınmış lojmanlarında enkaz altında kalarak şehit oldular.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELCAN TAŞCI (Devamla) – Bitiriyorum.
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Milletvekili.
SELCAN TAŞCI (Devamla) – Ve müzik, Şenay Aybüke Yalçın; Necmettin Erbakan Üniversitesi mezunu, müzik öğretmeniydi, henüz 22 yaşında Batman Kozluk’taki terör saldırısında şehit oldu. Bunca emek, karşılığı bu.
Atamayıp ölüme, atayıp sefalete, mobbinge mahkûm edilen öğretmenlerimiz için yapıp yapabildiğimiz bu kanun teklifi metni mi gerçekten? Atanmalarını daha da zorlaştırmak, atananları cezayla formatlamak, ideolojik aparata dönüştürmek... Benim diyebileceğim tek şey, bu metinde emeği geçenleri Allah affetsin, zira böylesi bir nesil ziyanı yapanları tarih affetmeyecek.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
30’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 30’uncu madde kabul edilmiştir.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
66.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde şehit olan Sefer Alan’a ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün Pençe-Kilit Operasyonu bölgesinde terör örgütü tarafından yapılan saldırıda askerimiz Sefer Alan’ın şehit olduğunu üzülerek öğrenmiş bulunuyoruz. Şehidimize Allah’tan rahmet, kederli ailesine, Türk Silahlı Kuvvetlerimize, aziz milletimize başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
Ülkemizin bütün terör örgütleriyle mücadelesi kararlı ve etkili bir şekilde devam edecektir.
Teşekkür ederim.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 100 Milletvekilinin Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi (2/2239) ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 143) (Devam)
BAŞKAN – 31’inci madde üzerinde 2’si aynı mahiyette olmak üzere 4 önerge bulunmaktadır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Aynı mahiyetteki 2 önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/2239) esas numaralı Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 31'inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Bülent Kaya Mehmet Atmaca Mustafa Bilici
İstanbul Bursa İzmir
Necmettin Çalışkan Sema Silkin Ün
Hatay Denizli
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Salihe Aydeniz Ceylan Akça Cupolo Perihan Koca
Mardin Diyarbakır Mersin
Özgül Saki Zülküf Uçar Celal Fırat
İstanbul Van İstanbul
BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LATİF SELVİ (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk söz talebi Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan’a aittir.
Buyurun Sayın Çalışkan. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Maddenin pek önemi yok çünkü burada konuşulan hiçbir madde muhalefet tarafından hangi yönü dikkate çekilirse çekilsin ciddiye alınmıyor -beyefendiler keyiflerine göre- hangi taş başlarına düştü de bir maddeyi çektiler, gerçekten merak ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Öğretmenlik Mesleği Yasası Teklifi’nde eğitimin problemini görüşürken şu tasarruf tedbirlerinden bahsetmemiz gerekir: Elbette pek çok alanda tasarruf yapmak gerekir, itibardan tasarruf yapmak gerekir ama eğitimden asla. Bakın, şu anda halk eğitim merkezlerindeki kursların büyük çoğunluğu kapalı; usta öğreticilere ödenek verilmediğinden kurslar kapandı. Fahri Kur’an kursu hocaları… Burada Diyanetin bütçesinden bahsediliyor, şu anda Kur’an kursları kapanıyor arkadaşlar. Fahri Kur’an kurslarında hafızlık hocası eğitimi veren hocaların görevlerine ödenek olmadığı için son veriliyor; işte, gidin, Diyanetle konuşun. Burada size bu kadar tepki var ama karşılığında da Diyanet personeli sorun yaşıyor çünkü tasarruf yapacaksınız. Hafızlığa çalışan çocuk 15’inci sayfaya gelmiş, yarı yolda bırakılıyor.
TYP meselesi… Seçim döneminde oy devşirmek için “TYP” adı altında personel aldınız; şimdi tasarruf var, iptal. Okullarda temizlikçi yok, ya öğrencilere ya fedakâr öğretmenlere ya da velilere okullar temizletiliyor. Ve başka bir tasarruf: Sınıf 30 kişinin altındaysa birleştirilecek yani bu eğitimi herhâlde fabrikasyon bir üretim zannediyor arkadaşlar. Sanki insanları bir ürün kalabalığı gibi görerek sayı az, sayı çok… Eğitimin hiçbir yönüyle ilgileri olmadığı gayet açık. Başka bir tasarruf: Deprem bölgesinde konteynerlerde kalan öğretmenler var. İnanın, birer kahraman gibi bütün zorlukları göğüsleyerek konteynerde kalıyor, yeter ki deprem bölgesinde öğretmenlik yapayım diye. Geçen yıl servis vardı, konteyner kentlerden görev yaptıkları okullara taşınıyorlardı, şimdi binlerce araçlık konvoylardan, uçak filolarından tasarruf etmeyenler öğretmenlerin taşınmasından tasarruf ediyor, işte geldiğimiz nokta bu.
Değerli milletvekilleri, deprem bölgesinden bahsederken bir dünya dert yığını doluyuz. Bakın, deprem bölgesindeki belediyelerin bütçesi kesilmemeli, kesintiler yapılmamalı. Ve başka bir problem, sınır köylerinde hâlen çiftçiler tarlalarına giremiyor. Defalarca burada söyledik, bir el atın şuna, bu kadar mı zor? Bu deprem bölgesinde, Hatay'ın sınır köylerinde, Hacıpaşa’da, Altınözü’nde yaşayan vatandaşlar bu ülkenin insanı değil mi? O insanları oradan uzaklaştırmak için mi uğraşıyorsunuz? İnsanlar kendi tarlasına gidemiyor, elektrik kesintileri had safhada. Bunun için, siz deprem bölgesine yardımcı olacaksanız, işte, yeni sezon geliyor, narenciyeye destek verin.
Mücbir sebep önümüzdeki ay yine doluyor. Bakın, bu deprem bölgesinde yaşayan insanlar, onurlu insanlar; onurlu oldukları için de bütün zorluğa rağmen memleketlerini, vatan topraklarını terk etmediler, aynı yerde yaşamaya devam ediyorlar. Ama siz, bütün zorluklarla hayata tutunmaya çalışan insanlara sanki çok büyük bir lütufta bulunmuş gibi, üç ay daha mücbir sebebi… Ya, ne var, affedin ya, affedin! Diğer tasarrufları bu kadar yapmanız gerektiği hâlde… (Saadet Partisi ve CHP sıralarından alkışlar) O bölgedeki insanlar da -keşke- hayat normale dönsün, konutlar teslim alınsın, iş yerleri çalışsın; biz de vergimizi ödeyelim diye arzu eder, ister. Oradaki insanlar şu anda sadece hayata tutunmak için iş yerini siftahsız kapattığı hâlde -çünkü her şeyini kaybetmiş, dükkânına gelip gidiyor- siz onlardan vergi istiyorsunuz. Lütfedip de işte “Üç ay ertelendi…” Bu, asla kabul edilemez. Bu açıdan, deprem bölgesinde eğitimin öncelikli ihtiyaçlarından biri iletişim, internet; hâlen şebekeler zayıf, telefonlar çekmiyor, sürekli elektrik kesiliyor, sonra da burada yasa çıkarılıyor, ne olacakmış?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Çalışkan.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) - Onun için, bir meseleyi görüşürken fil tarifinde olduğu gibi sadece bir tarafı alarak bırakmayalım, sorunu tümüyle çözme gayreti içerisinde olalım. Elektrik kesiliyor, bir taraftan da vatandaş kamu arazisi değil, özel mülkiyeti, imar planına da aykırı değil, kendi imkânlarıyla “Ya, TOKİ ev yapmasın, ben kendi imkânlarımı, kendi evimi yapayım.” diyor, yapıyor, bu insana elektrik verilmiyor. Yahu, düşman mısınız, anlamak mümkün değil. Ben kendi imkânlarımla prefabrik ya da kalıcı betonarme inşaat yapmışım, konteyner getirmişim, elektrik vermiyorsun. Bu idareciler hangi ülkenin idarecileri, gerçekten anlamak mümkün değil. Onun için, deprem bölgesine eğitim alanında ve diğer alanda pozitif ayrımcılık yapılarak o bölgede insanların yaşadığını, onların hayata tutunma gayreti içerisinde olduğunu bilerek gayret edelim diyor, Genel Kurulu selamlıyorum. (Saadet Partisi, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerine ikinci söz talebi İstanbul Milletvekili Celal Fırat’a aittir.
Buyurun Sayın Fırat. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
CELAL FIRAT (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Özgürlükleri güvence altına alarak hukuki denetimle tüm yurttaşlara eşit ulaştırmak, adaletin deneyim alanını genişletmek temel görevimizdir. Yeni yasama döneminin ülkemize demokrasi getirmesini canıgönülden temenni ediyorum.
Erdemli yaşam adaleti sorgulayan yaşamdır. Böyle bir yaşamı birlikte çalışarak inşa etme umudumuzdan asla vazgeçmeyeceğiz. Ezilen halkların sorunlarını bu kürsüye taşıyarak bu umudu yeşerteceğimize, bu umudun ağırlığını sırtımızda hissetme sorumluluğunu da birlikte yerine getireceğimize gönülden inanıyoruz.
Sayın milletvekilleri, 21'inci yüzyılda toplumlar bilim, felsefe, tarih üzerinde çağın getirdiklerini ekleyerek toplumsal çağdaşlığı yakalıyor. İnsanların tutumları daha demokratik ve eşitlikçi olma eğilimindedir. Devletlerin bu yönde tutumlarının netleştiği de aşikârdır.
Değerli milletvekilleri, bu ülkede kadınlar, gençler, çocuklar taciz, tecavüz, katliamla gündemde, bilinçli bir şekilde her gün insanlık dışı bir olay yaşamıyorlar mı? Bunun temel nedeni eğitim değil midir? Diyanet eliyle ana sınıfına din dersini koyarsanız, çocuğun üstün yararı ilkesine aykırı davranarak Alevilerin, farklı inanç gruplarının ya da herhangi bir inanca bağlı olmayanların asimilasyonunu pedagojik anlamda hedeflerseniz, böyle çürümüşlükle gündemde olan bir toplum ortaya çıkarırsınız. Millî Eğitim Bakanlığının Diyanet ve cemaatler eliyle ÇEDES benzeri projelerle işte bu amaca hizmet ettiğini de hepimiz acı bir şekilde görüyoruz.
Sayın milletvekilleri, şu an hepimiz biliyoruz ki bu ülkede farklı inançlara, farklı kimliklere karşı devletin siyaset yapma sorunu vardır. Geçmişten bugüne hiçbir somut unsurla farklılığımızı kabul etmiyor, Alevilerin özgürlüğüne müdahale ediyor, Alevilerin inançsal, sosyal eylemlerini, kendi ideolojisinin varlığına kurban edercesine manipüle ederek Alevileri asimile etmeye çalışıyor. Tek tipleştirme adına uyguladığı sürgün politikasıyla Alevileri kendi coğrafyasından göçe zorluyor, onları yol gitmez, kervan geçmez topraklarda ehlileştirme çabası içinde cemevlerini ibadethane olarak kabul etmiyor, inanç taşıyıcıları olan pirleri, dedeleri, babaları, anaları, yol erkân yürütücülerini ya yeni bir tanıma koymaya ya da baskıyla yıldırmaya çalışıyor.
Tarihe baktığımızda, birlikte yaşama şuurunu yok eden, çatışma ve imha davranışlarında bulunan devlet, Pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli Dergâhı başta olmak üzere Alevilerin kutsal mekânlarına el koymuş, bazılarını kültürel gezi mekânları hâline getirmiş, bazılarına da cami ve mescit ekleyerek zapt etmiştir. Siyasi iktidarların keyfî otorite kullanmasının sonucu Koçgiri, Dersim, Malatya, Kırıkhan, Maraş, Çorum, Sivas ve Gazi katliamları olmak üzere ne yazık ki bu katliamlarla çekilen acılar üzerinde bir yüzleşme olmamıştır, arşivler hâlen açılmamıştır. Talebimiz de, bu arşivlerin acil bir şekilde açılmasıdır.
Değerli milletvekilleri, Alevi kurumları Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlanarak İçişleri Bakanlığı koordinasyonunda muhtarlıklar, sivil toplum kuruluşları, örgütleri ve yerel yönetimler aracılığıyla inanç merkezlerimiz de ele geçirilmek istenmektedir. Alevi inancının müzelik bir inanç hâline getirilmek istenmesi de Diyanetin devlet içindeki projesidir.
Sayın milletvekilleri, Pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nda “Namaz kılmak serbest diyeceksiniz.” ama cem yapmayı yasaklayacaksınız; vallahi haksızsınız. Alevi köylerine cami yapıyor, imam görevlendiriyorsunuz, beş vakit ezan okutuyorsunuz ama yollarını yapmıyorsanız; vallahi haksızsınız.
Türbelerimizde, kutsal mekânlarımızda hoparlör takıp ezan okutuyorsunuz, kutsal coğrafyamızı HES, JES, maden arama, turizm adı altında yok ediyorsunuz; vallahi bu halkımıza haksızlık yapıyorsunuz. Oysaki devletin, siyasi iktidarın dine, inanca her türlü müdahalesine zemin olan Diyanet İşleri Başkanlığı yerine ülkemizdeki tüm din, inanç ve mezheplerin temsil edildiği, birbirinin derdine derman olduğu, dara düştüklerinde hep beraber çözüm ürettikleri bir yapı oluşturulmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Fırat.
CELAL FIRAT (Devamla) – Şu anda tam da toplum olarak hep beraber böyle bir yapıya ihtiyacımız var.
Sayın milletvekilleri, bizler tartışmasız bir şekilde tanınma, inanç özgürlüğü, eşitliği için yasal, anayasal düzenleme yapılmasını istiyoruz. Evet, yeni bir anayasaya ihtiyaç var mıdır? Kesinlikle vardır ancak şu an var olan Anayasa’nın, AYM’nin asgari hükümleri dahi uygulanmıyor.
Bu vesileyle, Kobani kumpas davasında rehin tutulan sevgili Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ’ın nezdinde bütün siyasi tutsak arkadaşlarımıza selam gönderiyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli buyurur ki: “Hak, güneşten daha zahirdir.” diyor, saygılarımı sunuyorum.
Aşk ile. (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 143 sıra sayılı Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 31'inci maddesinin (3)’üncü fıkrasında bulunan “otuz saate” ibaresinin “21 saate” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Suat Özçağdaş Hikmet Yalım Halıcı Nurten Yontar
İstanbul Isparta Tekirdağ
Ömer Fethi Gürer Sibel Suiçmez Mustafa Adıgüzel
Niğde Trabzon Ordu
İsmet Güneşhan Kadim Durmaz Umut Akdoğan
Çanakkale Tokat Ankara
Fethi Açıkel Mahmut Tanal Elvan Işık Gezmiş
İstanbul Şanlıurfa Giresun
Süreyya Öneş Derici Tahsin Ocaklı
Muğla Rize
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LATİF SELVİ (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Rize Milletvekili Tahsin Ocaklı’ya aittir.
Buyurun Sayın Ocaklı. (CHP sıralarından alkışlar)
TAHSİN OCAKLI (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekillerimizi ve bizi izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 31'inci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Tabii, teklifin tümü Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarımızda görev yapan öğretmenlerimizi, öğretim üyelerimizi ilgilendiren hatta mesleğe yeni başlayacak olan öğretmen adaylarımızı da ilgilendiren bir kanun teklifi yani özetle, KPSS sınavına girmiş olan 570 bin öğretmen adayımızı ve 1 milyon atanmamış olan öğretmenimiz ile 750 bin kadar da üniversitelerde okuyup mezun olmayı bekleyen öğrencilerimizi ilgilendiren bir kanun teklifi.
Bu kanun teklifinin aslında 31'inci maddesi bu kanun teklifinde sözü edilen Akademide görev alacak olan öğretmenlerimizin özlük haklarını, maaşlarını falan düzenleyen bir bölümü içeriyor; bu, aslında çok da önemli değil -diğer hatiplerimiz bundan söz etmiş idi- önemli olan, asıl bakmamız gereken Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun bütününün içinde öğretmenlerimiz için ve çalışanlarımız için zararlı olan hususları bir bütüncül olarak ele almaktır.
Şimdi, öğretmenlik mesleğinde normalde iyileştirme yapılması gerektiği hâlde burada bu kanunla yapılmak istenen şey, aslında sözleşmeli öğretmenlik modelinin daha fazla öne çıkarılması. Sözleşmeli öğretmenlik modelinde de üç gün çalışıp 8 bin liraya, 7.500 liraya razı olan öğretmenlerimizin varlığını da biliyoruz, hatta kendi meslekleri dışında ayrıca ek işlerde çalışan öğretmenlerimiz var; bunlara ilişkin herhangi bir düzenleme yok maalesef.
Şimdi, bu yasa teklifi ne diyor? Lisans öğretimini tamamlayan öğretmenlerimizi yeniden Akademiyle sınava tabi tutmayı öngörüyor. Akademiyle yeniden sınava tabi tutulup, tasnif edilip “aday öğretmen” “öğretmen” “uzman öğretmen” “başöğretmen” gibi ünvanlar alacak olan öğretmenlerimiz için aslında yapılması düşünülen şey şu: “Biz istediğimizi göreve getirebileceğimiz, istediğimizi de tasfiye edeceğimiz bir yöntemi veya yasayı getiriyoruz.” demektir.
Şimdi, Millî Eğitim müfettişlerinin raporları yoluyla görevinden alınan öğretmenlerin varlığından bu kürsüde söz etmiştim. Mahkeme kararlarına rağmen hâlâ görevlerine iade edilmeyen öğretmenlerimiz var ama şimdi, AK PARTİ Grubu olarak bize diyorsunuz ki: “Yeni bir Anayasa için buyurun, bir tartışalım da teklifte bulunalım.” Mevcut Anayasa’nın ya da yargı kararlarının tamamına uymadığınız hâlde, böyle bir teklifte bulunmaya bir defa hakkınızın olmadığını peşinen söyleyelim.
Şimdi, değerli milletvekilleri, iktidar, millî eğitimi aslında tarikatlara, cemaatlere ve vakıfların kontrolüne bırakmış durumda. Kindar ve dindar nesiller yetiştirme hedefinize ve amacınıza uygun olarak eğitimde bilimsellikten uzaklaştırılmış hâldeyiz ve eğitim ne yazık ki ticarileştirilmiş durumda ve biz bu kanunlarla öğretmenleri ancak köleliğe mahkûm etmeye devam ettiğimizi söylemek durumundayız. Öğretmenlerin eğer nitelikleriyle ilgili bir kanaatiniz yoksa ve bunun için bir akademi kurulması ihtiyacı var ise buyurun, Akademide görev yapacak olan o akademisyenleri götürün, lisans eğitimi yapan üniversitelerimizde şimdi eğitimini verdirin, dört yıl yerine beş yıl vermek gerekiyorsa beş yıl verin ama öğretmenlerimizi yeniden tasnif yapacak veya özelleştirmeye meydan verecek şekilde kategorize etmekten kaçının. Millî Eğitim Bakanlığının daha önemli görevleri var.
Değerli arkadaşlar, Plan ve Bütçe Komisyonu toplantısının ilkiydi, Sayın Cevdet Yılmaz geldi, dedi ki: “Türkiye bütçesinin en büyük payını Millî Eğitime ayırdık.” İçimden bir sesle “Allah Allah, nasıl oldu?” falan diye bir gururlanmama rağmen belli etmedim. Sonra öğrendim ki Millî Eğitime ayrılan payın yüzde 85'i maaşlarmış yani okulların rehabilitasyonuna, öğretmenlere, atamalara hiçbir şey ayrılmamıştı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Ocaklı.
TAHSİN OCAKLI (Devamla) – Peki.
Bugün de gelinen noktada, bu yasa teklifinin ne öğretmenlerimize ne okullarımıza hiçbir katkısı yoktur. Verilen sözlerin tutulmadığı, atamaların hâlâ yapılmadığı, çocuklara bir öğün yemeğin verilemediği, hijyen ve temizliğin sağlanamadığı okullarımızda özellikle uyuşturucunun ta ilkokul çağlarına kadar düştüğü bir dönemde Millî Eğitim Bakanının veya Millî Eğitimin bu tür bir kanunla, işe yaramayacağını düşündüğümüz, itirazlarımız sonucunda Anayasa Mahkemesinden döneceğini düşündüğümüz kanunla… Bence AK PARTİ milletvekilleri vakit kaybetmeden şöyle bir vicdan muhasebesi yapsınlar, bu kanun teklifini geri çekmeyi, bütünü üzerinden Türkiye'ye fayda sağlamayı bir sağlasınlar; bir kere görmüş olalım. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Genel Kurula saygılarımızı sevgilerimizi sunuyorum.
Sağ olun Başkanım.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... (CHP sıralarından “Kabul” sesleri)
Kâtip Üyeler arasında anlaşmazlık bulunmaktadır.
Oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi’nin 31’inci maddesinin (3)’üncü fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “üzere” ibaresinin “için” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Selcan Hamşıoğlu Taşcı Mehmet Mustafa Gürban Yavuz Aydın
Tekirdağ Gaziantep Trabzon
Yüksel Selçuk Türkoğlu Hüsmen Kırkpınar Ahmet Eşref Fakıbaba
Bursa İzmir Ankara
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU SÖZCÜSÜ LATİF SELVİ (Konya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi, Ankara Milletvekili Ahmet Eşref Fakıbaba’ya aittir.
Buyurun Sayın Fakıbaba. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
AHMET EŞREF FAKIBABA (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce şehidimize Allah'tan rahmet diliyorum, başımız sağ olsun.
21'inci yüzyılda hâlâ ikili eğitim yapan ve sınıf mevcutları 50'nin üzerinde olan okullarımız var. Okullardaki temizlik ve hijyen tam bir felaket. Okullardaki bulaşıcı hastalık riski her geçen gün artmaktadır. Öğretmen sayısı yeterli değildir. Ücretli öğretmen sayımız gün geçtikçe artmaktadır. Yeni gittiğim memleketim Şanlıurfa'da bile 12 bin civarında ücretli öğretmen çalışıyor. Bunların birçoğu formasyon almamış olan ziraat mühendisi, işletmeci, inşaat mühendisi, iktisat mezunu gibi farklı bölümlerden mezun olan arkadaşlarımız. Bizler yani milletvekilleri olarak eğitim için çocuklarımızı ve torunlarımızı formasyon almamış olan bu değerli meslek gruplarına teslim eder miyiz?
İş Gücü Uyum Programı (İUP) kapsamında okulları temizleyen arkadaşlar, aylık 6.800 lira civarında maaş alacak; tekrar söylüyorum, sadece 6.800 lira ve bu kişilerin sigortası da yapılmıyor. Bu, tam bir işçi düşmanı kafa yapısının ürettiği modern bir kölelik sistemidir. Bir okul düşünün, 2 temizlik elemanı var, biri toplam aylık 6.800 lira alırken diğeri 17 bin lira yani asgari ücret alıyor. Böyle bir sistem dünyanın hiçbir ülkesinde yok. Öğretmenler arasında da gelir adaletsizliği var. Mesela, il Millî Eğitim müdür yardımcısı, şube müdürü, müfettişler, uzmanlar, öğretmenlerden daha az maaş almakta, üstelik daha az maaş almakta olan bu kişiler öğretmenin amiri pozisyonunda; tam bir komedi. Taşımalı eğitim tam bir rezalet. Öğrencilere en az bir öğün yemek vermek zorundasınız çünkü çocuklar okula aç gidiyor, okula aç giden bir öğrenci dersine konsantre olabilir mi?
Son olarak, birleştirilmiş sınıflardan bahsedelim. Bir sınıf düşünün, bir sırada 1’inci sınıf, 2’nci sınıf, 3’üncü sınıf, 4’üncü sınıf ve bir öğretmen bu çocuklara ders veriyor. Bu, ancak çok geri kalmış ülkelerde olur ve Türkiye böyle bir eğitim sistemini hak etmiyor.
Bu söylediklerim kötünün kötüsü, bir de çok daha kötüsünü söyleyeceğim. İşte, bu çocuklar -pazartesi günü- Polatlı’da çadırda yaşayan ailelerin çocukları ve bu çocuklar beş ay okula gitmiyorlar; eylülde okul açılırken bunlar aralıkta derse başlıyorlar yani üç ay sonra ve nisanın 15’inde tekrar terk ediyorlar ve ondan sonra ta aralığa kadar bu çadırlarda kalıyorlar. Yani bunun böyle olması gerçekten… Bu çocuklardan ileride ne bekleyeceğiz, onu özellikle sizlere sormak istiyorum.
Peki, bunun çözümü yok mu? Çözümü var. Çok değerli arkadaşlarım, çözüm şunlar: Bakın, şöyle bir anaokulu, şöyle bir okul sınıfı; bu, çok değerli arkadaşımız, Çalışma Bakanı Jülide Hanım’ın projesidir. Lütfen, Sayın Bakanım, sorun ve bunu uygulayın. Bakın, şu proje Jülide Hanım’ın projesidir, şu proje. Çadırlarda yaşayan insanların hayatına değer verildiği zaman nasıl düzeleceğini bu projelerden öğrenebilirsiniz.
İkinci çözüm önerim: On binlerce hayırsever insanın deprem bölgesine bağışladığı konteynerlerden faydalanmalıyız. Ancak bazı bölgelerde bu konteynerlerin istiflenip hurda fiyatına satılacağına dair duyumlar alıyorum, eğer böyle bir yol izlerseniz, vallahi billahi, Allah sizi hiç affetmez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Fakıbaba.
AHMET EŞREF FAKIBABA (Devamla) – Bu konteynerlerin tarım işçilerimizin bulunduğu bölgelerin valiliklerine dağıtılması sağlanmalı ve planlı bir şekilde konteyner mahalleler oluşturulmalıdır. Böylece bu vatandaşlarımızın barınma, eğitim ve sağlık problemlerini bir nebze de olsa iyileştirme şansına sahip olmuş oluruz. Ayrıca -bu da çok önemli- tarım bölgelerine verilen bu konteynerlerin, Allah korusun, başka bir depremde hazır bir şekilde deprem bölgesine naklini kolay ve hızlı bir şekilde gerçekleştirebiliriz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
31’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 31’inci madde kabul edilmiştir.
Birleşime iki dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.41
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.42
BAŞKAN: Başkan Vekili Gülizar BİÇER KARACA
KÂTİP ÜYELER: Sibel SUİÇMEZ (Trabzon), Mahmut Atilla KAYA (İzmir)
----- 0 -----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
143 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, 161 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlıyoruz.
2.- Denizli Milletvekili Şahin Tin ve Aydın Milletvekili Ömer Özmen ile 72 Milletvekilinin Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2293) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 161)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemde başka bir konu bulunmadığından, Kişisel Verileri Koruma Kurulunda boş bulunan üyelikler için seçim yapmak ve alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere 10 Ekim 2024 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:21.43
[(*)] Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
[(*)] Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
[(*)] Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
[(*) ](*) 143 S.Sayılı Basmayazı 9/7/2024 tarihli 100’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.