TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
50'nci Birleşim
29 Ocak 2025 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Mersin Milletvekili Levent Uysal’ın, sosyal medya bağımlılığına ve özentiye ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Mersin Milletvekili Talat Dinçer’in, Mersin’in genel sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Sakarya Milletvekili Ali İnci’nin, şehit Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan'ın ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Niğde’den gelen misafirlere "Hoş geldiniz." denilmesi
2.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Kastamonu’dan gelen misafirlere "Hoş geldiniz." denilmesi
3.- Başkanlıkça, Genel Kurulu teşrif eden İsveç-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Mattias Karlsson ve beraberindeki heyete "Hoş geldiniz." denilmesi
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Konya Milletvekili Ali Yüksel’in, emekli astsubayların maaşlarına ilişkin açıklaması
2.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Kamaç’ın, kayyum atamasına ilişkin açıklaması
3.- Antalya Milletvekili Aykut Kaya’nın, Gazipaşa’daki geçici araç muayene istasyonuna ilişkin açıklaması
4.- Kayseri Milletvekili Aşkın Genç’in, Kayseri’nin Kocasinan ilçesinin Argıncık Mahallesi’ne doğal gaz altyapısı kurulması talebine ilişkin açıklaması
5.- Ardahan Milletvekili Kaan Koç’un, Ardahan'la ilgili 2025 Yılı Yatırım Programı'na alınan projelere ilişkin açıklaması
6.- Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan’ın, AK PARTİ Tekirdağ 8'inci Olağan İl Kongresi’ne ve Batı Trakya Türklerinin 29 Ocak Toplumsal Dayanışma ve Millî Direniş Günü'ne ilişkin açıklaması
7.- Konya Milletvekili Mustafa Hakan Özer’in, Batı Trakya Türklerinin 29 Ocak Toplumsal Dayanışma ve Millî Direniş Günü'ne ilişkin açıklaması
8.- Şanlıurfa Milletvekili Cevahir Asuman Yazmacı’nın, Gazze'de ateşkesin sağlanmasına ilişkin açıklaması
9.- Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdu’nun, Trakya çiftçisine ilişkin açıklaması
10.- Kocaeli Milletvekili Sami Çakır’ın, 29 Ocak 2009 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Dünya Ekonomik Forumu panelinde kullandığı ifadelere ilişkin açıklaması
11.- Adana Milletvekili Sadullah Kısacık’ın, Ceyhan Nehri’ne ilişkin açıklaması
12.- Kayseri Milletvekili Murat Cahid Cıngı’nın, Kayseri Merkez Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi öğrencilerine ilişkin açıklaması
13.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Aşıla’nın, pilotların verdiği tanımlanamayan trafik uyarılarına ilişkin açıklaması
14.- Tekirdağ Milletvekili Nurten Yontar’ın, fahri Kur'an kursu öğreticilerine ilişkin açıklaması
15.- Amasya Milletvekili Reşat Karagöz’ün, Amasya’nın köylerine ilişkin açıklaması
16.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Adnan Menderes Üniversitesi Buharkent Meslek Yüksekokulu Çocuk Gelişimi Programında açılan öğretim görevlisi ilanına ilişkin açıklaması
17.- Gaziantep Milletvekili Melih Meriç’in, muayene katılım paylarına yapılan zamma ilişkin açıklaması
18.- Burdur Milletvekili İzzet Akbulut’un, süt ve yem fiyatlarına ilişkin açıklaması
19.- Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara’nın, Reyhanlı ilçesindeki TOKİ Abdulkadir İşcan İlkokuluna ilişkin açıklaması
20.- Çorum Milletvekili Mehmet Tahtasız’ın, çiftçilere verilmesi gereken desteklere ve fark ödemelerine ilişkin açıklaması
21.- Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı’nın, elektriğe yapılan zamma ilişkin açıklaması
22.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, Profesör Doktor Celal Şengör’e ilişkin açıklaması
23.- İstanbul Milletvekili Burak Akburak’ın, Bolu Kartalkaya'da meydana gelen yangına ilişkin açıklaması
24.- Şanlıurfa Milletvekili Dilan Kunt Ayan’ın, kayyum atamasına ilişkin açıklaması
25.- Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun, muayene katılım paylarına yapılan zamma ilişkin açıklaması
26.- Van Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit’in, kayyum atamasına ilişkin açıklaması
27.- Sakarya Milletvekili Ayça Taşkent’in, Sakarya’da açılmak istenen taş ocaklarına ilişkin açıklaması
28.- Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, Batı Trakya Türklüğünün 29 Ocak Millî Direniş Günü'ne, Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Erdoğan’ın yangınla ilgili ifadelerine, İliç’le ilgili olarak kurulan araştırma komisyonuna, tutuklanan gazetecilere, televizyonlara ve yazılı medyaya verilen cezalara, bugün görüşülecek olan torba yasaya ilişkin açıklaması
29.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in, dün kurulan araştırma komisyonuna ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı açıklamaya, bugün görüşülecek torba yasaya, kayyum atamasına ve bir buçuk ay kadar önce Balıkesir'de gerçekleşen patlamaya ilişkin açıklaması
30.- Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın, dün Genel Başkan Devlet Bahçeli'nin konuşma metninin yırtılması olayına ve terörle mücadeledeki kararlılıklarına ilişkin açıklaması
31.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Siirt Belediye Eş Başkanı Sofya Alağaş'a ve kayyum atamalarına, gözaltına alınan gazetecilere ilişkin açıklaması
32.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, gözaltına alınan gazetecilere, son üç aylık süreçte açılan davalara, çıkarılan tutuklamalara ve gözaltılara, kayyum atamasına, Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
33.- Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın, Batı Trakya Türklerinin 29 Ocak Millî Direniş ve Dayanışma Günü'ne; Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez, Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ, Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ile Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
34.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
35.- Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın, Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ile Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
36.- Ağrı Milletvekili Sırrı Sakik’in, Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
37.- Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın, Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
38.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
39.- Ankara Milletvekili Osman Gökçek’in, Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
40.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Ankara Milletvekili Osman Gökçek’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
41.- Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın, Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
42.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
43.- Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
44.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, İstanbul Milletvekili Cüneyt Yüksel’in İYİ Parti grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
45.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ'ın kardeşi Saniye Yüksekdağ'ın vefatına ilişkin açıklaması
46.- Mersin Milletvekili Perihan Koca’nın, kayyum atamasına ilişkin açıklaması
47.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Afyonkarahisar Milletvekili İbrahim Yurdunuseven’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
48.- Gaziantep Milletvekili Hasan Öztürkmen’in, Türkiye Emekliler Derneğine ilişkin açıklaması
49.- Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez’in, Trabzon'un Beşikdüzü ilçesinin Vardallı Mahallesi'nde bugün 1 işçinin hayatını kaybettiği olaya ilişkin açıklaması
50.- Gaziantep Milletvekili Melih Meriç’in, 1416 sayılı Kanun kapsamında yurt dışına gönderilen bursiyerlere ilişkin açıklaması
51.- Zonguldak Milletvekili Eylem Ertuğ Ertuğrul’un, vatandaşların TOKİ projelerine olan ödemelerine ilişkin açıklaması
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Celal Adan’ın, Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin konuşması
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- YENİ YOL Grubunun, Grup Başkan Vekili Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen tarafından, turizm sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin afetlere karşı denetimlerinin yapılması ve alınması gereken önlemlerin görüşülmesi amacıyla 29/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Ocak 2025 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- İYİ Parti Grubunun, Grup Başkan Vekili Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez tarafından, son dönemde gazetecilerin gözaltına alınma gerekçelerinin, bu süreçlerde yaşanan hukuksuzlukların ve basın özgürlüğü ihlallerinin tespit edilerek söz konusu uygulamaların demokrasiye, hukuka ve insan haklarına etkilerinin araştırılması amacıyla 29/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Ocak 2025 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- DEM PARTİ Grubunun, Grup Başkan Vekili Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Sezai Temelli tarafından, kayyım darbesinin neden olduğu toplumsal tahribatların araştırılması amacıyla 29/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Ocak 2025 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
4.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Murat Emir tarafından, gazetecilik faaliyetlerinin suç sayılmasının toplumda yarattığı olumsuzlukların tespit edilmesi amacıyla 29/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Ocak 2025 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
5.- AK PARTİ Grubunun, gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 191, 179, 81, 61, 190 ve 192 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin sırasıyla 1'inci, 3'üncü, 4'üncü, 5'inci, 6'ncı ve 7'nci sıralarına alınmasına, bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun çalışma saatlerine; 190, 191 ve 192 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin İç Tüzük’ün 91'inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ve bu kanun tekliflerinin tümü üzerinde yapılacak görüşmelerde siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların süresinin 2 konuşmacı tarafından kullanılabilmesine ilişkin önerisi
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Osmaniye Milletvekili Seydi Gülsoy ve Rize Milletvekili Harun Mertoğlu ile 74 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2858) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 191)
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın, katıldığı bir toplantıda konuşmalarının kayıt altına alınmasının engellenmesine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Bekir Bozdağ'ın cevabı (7/22106)
29 Ocak 2025 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP ÜYELER: Sibel SUİÇMEZ (Trabzon), Rümeysa KADAK (İstanbul)
----- 0 -----
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50'nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı...
(DEM PARTİ sıralarından "Kayyum darbedir, darbeye hayır!" şeklinde slogan atmalar, sürekli sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, gündeme geçmek mecburiyetindeyiz.
(DEM PARTİ sıralarından "Kayyum darbedir, darbeye hayır!" şeklinde slogan atmalar, sürekli sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN - Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.06
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.14
BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP ÜYELER: Sibel SUİÇMEZ (Trabzon), Rümeysa KADAK (İstanbul)
----- 0 -----
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50'nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
(DEM PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN - Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
(DEM PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN - Gündem dışı ilk söz, sosyal medya bağımlılığı ve özenti konusunda söz isteyen Mersin Milletvekili Levent Uysal'a aittir.
(DEM PARTİ sıralarından “Kayyum darbedir, darbeye hayır!” şeklinde slogan atmalar, sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Uysal. (MHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Mersin Milletvekili Levent Uysal’ın, sosyal medya bağımlılığına ve özentiye ilişkin gündem dışı konuşması
LEVENT UYSAL (Mersin) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz birkaç ay içerisinde sadece Çukurova bölgesinde binin üzerinde çocuğumuz sosyal medya ünlülerine özenerek daha lüks bir hayat yaşamayı düşündüklerinden dolayı evlerini terk ettiler efendim yani evlerinden kaçtılar. Türkiye çapında bu sayının ne kadar olabileceğini tahmin edelim lütfen. Bu durum ülkemizin geleceği ve güçlü aile yapısı için büyük bir tehlikedir. Hepimizin hayatında büyük yeri olan teknoloji ve sosyal medya elbette birçok şeyi kolaylaştırıyor ve birçok fırsatlar sunuyor. Sosyal medya sayesinde özellikle biz siyasetçiler büyük kitlelere ulaştık ve fikirlerimizi hızlıca yaydık. Uzun yıllar teknoloji şirketlerinde yönetici olarak çalıştığımdan dolayı teknolojinin ülkelerin gelecekleri için ne kadar önemli ve değerli olduğunu çok iyi biliyorum efendim. Hele ki eğitim ve teknoloji odaklı projeleri de canıgönülden destekliyorum ancak giderek artan sosyal medya bağımlılığı bizim için ulusal bir problemdir, ulusal bir sorundur. Gençlerin yaşam alanı hâline gelen sosyal medya, maalesef, artık bağımlılık sorunu hâline gelmiştir. Ne yazık ki bugün "sosyal medya" dediğimiz, kontrol edilemeyen bu sanal dünya, bu aldatıcı âlem sadece insanların ruhlarını, dengelerini bozmuyor, ahlakını, değerlerini ve aile yapısını da zedeliyor. Bu bağımlılık, bedendeki problemleri çoğaltıyor ve bunun zararını çocuklarımız, gençlerimiz, aileler ödüyor efendim yani tüm toplum.
Türkiye'de sosyal medyada geçirilen zaman bir günde yaklaşık üç saat. Peki efendim, çocuklarımızla bir günde üç saat geçiriyor muyuz? Hatta "Sosyal medya mı sevdikleriniz mi?" sorusunun cevabı, maalesef, sosyal medya. En acısı da sosyal medyadaki, sözüm ona, mükemmel hayatlar öz güvenimizi zedeliyor, hatta, birileriyle karşılaştırmamızı sağlıyor kendimizi, çocuklarımızı maalesef. İşte, bu durum, özellikle de gençlerimizi yıpratıyor ve ailelerinden uzaklaştırıyor efendim. Artık sosyal medya bağımlılığı evrensel bir sorun olmuştur, dünyanın birçok ülkesinde de bununla ilgili savaşlar başlatılmıştır. Özellikle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımızın 16 yaş altı sosyal medya ve dijital oyun platformlarını düzenleyen mevzuat çalışmasını da canıgönülden destekliyorum. Gerek Dijital Mecralar Komisyonundaki görevim gerekse bir baba olarak elimden gelen desteği vermek için hazır olduğumu da buradan iletiyorum Sayın Bakanımıza.
Değerli milletvekilleri, bir ağaç gibi çocuklarımızın kökleri ailede, dalları vatanda, meyveleri de değerlerimizde büyür. Ne yazık ki sosyal medya bağımlılığı Türk aile yapısını değiştirmekte ve hatta bozmaktadır. Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi'nin dediği gibi Türk aile yapısı bugün kitle haberleşme araçlarının saldırısı altındadır efendim. Hatta dünyanın birçok ülkesinde yasaklanmış ama Türkiye'de hâlâ faaliyet gösteren bazı sosyal medya platformları Türk aile değerini bozmaya devam ediyor. Bu durum, özellikle mahremiyet alanımızı daraltıyor yani insanların aile ve özel hayatları kayboluyor.
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; öz değerlerimizi korumak hepimizin birinci görevidir. Gelin, sosyal medya bağımlılığının insanlığa verdiği zararı önlemek için Meclisimizde bir araştırma komisyonu kuralım, toplumdaki tüm paydaşlarımızla birlikte çalışalım efendim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
LEVENT UYSAL (Devamla) - Aziz Atatürk'ün dediği gibi, medeniyetin esası ilerlemenin ve kuvvetin temeli aile hayatındadır. Bizler birlikte güçlüyüz.
Teşekkür ederim efendim. Saygılarımla. (MHP, AK PARTİ, İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uysal.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Niğde’den gelen misafirlere "Hoş geldiniz." denilmesi
BAŞKAN - Niğde ilimizden misafirlerimiz Genel Kurulu ziyaret etmiş bulunuyorlar, kendilerine hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- Mersin Milletvekili Talat Dinçer’in, Mersin’in genel sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
BAŞKAN - Gündem dışı ikinci söz, Mersin'in genel sorunları hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Talat Dinçer'e aittir.
Buyurun Sayın Dinçer. (CHP sıralarından alkışlar)
TALAT DİNÇER (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mersin ilimizin sorunlarıyla ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri seyreden vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, şimdi sizlere biraz Mersin'den bahsedeceğim, ülkemizin en güneyinde yer alan, çok farklı kültürlerin harmanlanarak bir arada yaşadığı Mersin ilimizden bahsedeceğim. Mersin, bütün kültürlere kucak açmış, bütün vatandaşlarımıza kucak açmış bir ilimizdir. 321 kilometre sahil şeridi bulunan, doğal güzelliğiyle, deniz ile Toroslar'ın arasına yerleşmiş, çok verimli toprakları bulunan bir ilimizdir. Normal nüfusu, gerçek nüfusu 1 milyon 900 bin olmasına rağmen 400 binin üzerinde Suriyeli sığınmacıyı kentte barındıran, bununla beraber depremzedelerimizin önemli bir bölümünü, 400 binin üzerinde depremzedeyi de ilinde barındıran bir kentten bahsediyoruz. Böyle önemli bir kenttir Mersin. Limanı, serbest bölgesi, OSB'siyle ülke ekonomisine, gayrisafi millî hasılaya 6'ncı sırada destek veren ama iş almaya geldiğinde de 24'üncü sırada pay alabilen bir ilimizden bahsediyorum.
Değerli milletvekilleri, her seçim döneminde özellikle AKP Hükûmeti Mersin'e gelir, çeşitli vaatlerde bulunur. O kadar güzel lansmanlar yapılır ki "Asrın projeleri" diyerek devreye sokulur ancak hiçbiri bitmek bilmez. Bugün onlardan birkaç tanesinden bahsedeceğim.
Akdeniz sahil yolu: Yirmi yedi yıldır yapımı bekleniyor. Güya Antalya'dan başlayıp Mersin üzerinden Tarsus'u, Adana'yı, Gaziantep'i birbirine bağlayacak olan otoyol maalesef yirmi yedi yıldır bir türlü tamamlanamadı -bunun üzerine ülkemizde Karadeniz Sahil Yolu kaç defa yapıldı, hepinizin malumu- maalesef tamamlanamadı.
"Ana konteyner limanı" denildi, ana konteyner limanı için bizzat Cumhurbaşkanı Yardımcısı geldi söz verdi, "Mersin'e yapılacak." dedi, son zamanlarda bir manevrayla "Kusura bakmayın, bunu da sizden aldık, Adana'ya yapıyoruz." dediler.
"Kazanlı turizm alanı" dediniz, "Buraya 5 yıldızlı oteller yapılacak, burası önemli bir bölge olacak." dediniz, şu ana kadar bir kazma bile vurulmadı.
Lojistik köy müjdesi verdiniz, köyün ne yeri belli ne yolu belli; böyle bir köy de ortada yok.
110 tane okulumuzu "Depreme dayanıksız." diye yıktınız, yerine 36 tanesini zor yaptınız, öğrencilerimiz sınıflarda üst üste oturuyor, maalesef çocuklarımız eğitim göremez vaziyette.
"Mersin'i turizm kenti yapacağız." dediniz, nükleer santralı getirdiniz Akkuyu'ya yerleştirdiniz.
"Denizlerimizi kirletmeyelim." diye tüm Mersinliler itiraz etti, balık çiftliklerini getirdiniz, Mersin sahillerine dizdiniz.
Mersinlilerin tüm itirazlarına rağmen liman genişletme faaliyetlerine başladınız. Dedik ki: Bunu başka bir yere yapın, denizin içine yapmayın. Getirdiniz, oranın işletmecisi daha fazla para kazansın diye denizin içerisini doldurdunuz, tarihî Atatürk Parkı'nı öldürdünüz.
"Asrın projesi, Silifke-Karaman yolunu yapacağız." dediniz; on yıldır beklemede, hâlâ duruyor.
"Büyük proje, Çukurova Havaalanı'nı yaptık." dediniz, on üç yılda zor tamamlandı; 9 defa ihale yaptınız, 6 defa açılış yaptınız ve bekleye bekleye 30 milyon yolcu kapasitesinden 12 milyona düşürdünüz; pistlerin sayısını azalttınız, açtınız, ilk yağmurda da göl oldu zaten, o da o şekilde hizmet veriyor.
Gerekenden fazla Suriyeliyi Mersin'e doldurdunuz, sığınmacı bir kent görünümü verdiniz. Ne trafiği kaldırıyor ne yolu kaldırıyor ne izi kaldırıyor ne konutu kaldırıyor. Konut fiyatları aldı başını gitti. Yani AKP iktidarının Mersin'e yaptığı hizmetler bunlar değerli milletvekilleri.
Şimdi, değerli milletvekilleri, önemli bir konudan bahsedeceğim; küresel iklim, biliyorsunuz, gün geçtikçe dünyanın sorunu oldu. Isınma aldı başını gitti ve kuraklık son derece üst seviyelere çıktı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
TALAT DİNÇER (Devamla) - Artık insanlar, üretici sulama suyu bulamıyor, kentte yaşayanlar içme suyu bulamıyor. Pamukluk Barajı'nın 2009'da yapımına başlandı, bir türlü ödenek ayrılmadığından tamamlanamadı. Şimdi, Pamukluk Barajı 1,3 milyar metreküp rezervi olan bir Berdan Barajı'nın üzerine yapılıyor. Baraj su tutmaya başladı ancak buradan ne sulamada ne içme suyunda isale hatları bir türlü tamamlanamadı. Mersin'de narenciye üretiminde 360 bin dekar ekili alanımız var. Bu baraj devreye girdiğinde 184 bin dekar daha alan hizmete girecek; artık millet buğday, arpa ekmeyecek, alternatif ürünlere yönelecekler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TALAT DİNÇER (Devamla) - Bu suretle bir an önce Berdan Barajı'nın sulama ve içme suyu ihalelerinin isale hatlarının bir an önce tamamlanması ülkemiz ve üreticiler için son derece önemli diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ali Yüksel.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Konya Milletvekili Ali Yüksel’in, emekli astsubayların maaşlarına ilişkin açıklaması
ALİ YÜKSEL (Konya) - Emekli astsubaylarımız düşük maaşlarla hayatlarını idame ettirmektedirler. Vatanımız için yıllarca ülkemizin en ücra köşelerinde gece gündüz, kar kış demeden havada, karada, denizde görev yapan astsubaylar emekli olduklarında çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Vatanımıza maddi karşılık beklemeksizin hizmet eden emekli astsubaylarımızın maaşlarının insani hayat seviyesine çıkarılması gerekmektedir. Emekli bir subay emekli olurken memuriyetteki maaşının ortalama yüzde 75'ini alabiliyorken emekli astsubaylar memuriyet maaşının yaklaşık yüzde 45-50'sini ancak alabilmektedir. Yıllardır çözümünü talep ettikleri bu adaletsizliğin giderilmesi ve insanca hayat haklarının verilmesi zaruridir. Astsubaylarımızın görevleri esnasında fiziki ve psikolojik yıpranmayı en üst seviyede yaşadıkları, bu sebeple de özlük haklarının güçlendirilmesi gerekmektedir. Fedakâr ve cefakâr emekli astsubaylarımızın emekli olurken görev ve temsil tazminat...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kamaç...
2.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Kamaç’ın, kayyum atamasına ilişkin açıklaması
MEHMET KAMAÇ (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Bu sabah, tam da darbe saatinde, Siirt halkının özgür iradesiyle seçtiği Belediye Eş Başkanımızın yerine kayyum atandı. Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt bölgesi ve Kürt halkı normal bir sistemde yönetilmedi; Millî Şef dönemini, olağanüstü hal bölge valiliği dönemlerini bu halk yaşadı. AKP iktidarı döneminde artık kayyum politikası bir rejime dönüştürüldü, bunun Millî Şefliğin devamı olduğunu biliyoruz. AKP iktidarının kendine Müslüman, kendine demokrat, kendine adaletli, ötekine gaddar, ötekine despot, ötekine zalim vasfı herkes tarafından artık biliniyor. Yüz yıl boyunca baskı ve imha politikalarına boyun eğmeyen Kürt halkı size pabuç bırakmaz. Siirt halkının iradesinden elinizi çekin, Kürt halkının iradesini tanıyın.
BAŞKAN - Sayın Kaya...
3.- Antalya Milletvekili Aykut Kaya’nın, Gazipaşa’daki geçici araç muayene istasyonuna ilişkin açıklaması
AYKUT KAYA (Antalya) - Gazipaşa'mızda ağır vasıta araçlarının büyük bir kısmına ve ayrıca, 14 kişi kapasiteli ve üzerindeki dolmuşlara araç muayenesi hizmeti verilememektedir. Araç sahipleri en yakınlarda bulunan Konaklı ya da Anamur araç muayene istasyonlarına gitmektedir. Bu durum zaman kaybına, iş kaybına, gereksiz yol ve diğer masraflara yol açmaktadır. Ayrıca, Gazipaşa sanayi esnafı da bu durumdan zarar görmektedir çünkü araç muayenesi sırasında ortaya çıkan eksiklikler için muayenenin yapıldığı yerdeki sanayiye gidilmektedir. Bu durum, Gazipaşa sanayi esnafının müşteri kaybına yol açmaktadır. Gazipaşa'da binek araçlar için geçici araç muayene istasyonu hizmet vermekte ve günlük 30 aracı muayene edebilmektedir. Uzun beklemeler ve iki üç gün sonrasına randevu verilmesiyle sonuçlanmaktadır. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığına çağrıda bulunuyorum: Gazipaşa'mıza her türlü aracın muayenesinin yapıldığı sabit bir araç muayene istasyonu talep ediyoruz.
BAŞKAN - Sayın Genç...
4.- Kayseri Milletvekili Aşkın Genç’in, Kayseri’nin Kocasinan ilçesinin Argıncık Mahallesi’ne doğal gaz altyapısı kurulması talebine ilişkin açıklaması
AŞKIN GENÇ (Kayseri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Geçtiğimiz hafta seçim bölgem Kayseri'de Kocasinan ilçemizin Argıncık Mahallesi'nde bölge muhtarlarımızla bir araya geldik. Argıncık Muhtarımız Hacı Ömer Elvan'ın bana ilettiği bir sorunu dikkatlerinize sunmak istiyorum: Argıncık Mahallesi'ne -ki şehir merkezine sadece beş dakika- imar sorunları nedeniyle hâlâ doğal gaz altyapısı kurulmamış durumda. Bu eksiklik, sadece mahalle sakinlerinin yaşam kalitesini düşürmekle kalmıyor, aynı zamanda kış aylarında ısınma ihtiyacını karşılamakta büyük zorluklara yol açıyor. Şehir merkezinde bir mahallede hâlâ doğal gaz altyapısının bulunmaması hem bölgedeki vatandaşlarımız için bir haksızlık hem de modern şehircilik anlayışına yakışmayan bir durumdur. Vatandaşlarımız bu temel hizmeti hak ediyor ve hak ettikleri bu hizmetin daha fazla gecikmeden sağlanmasını yetkililerden bekliyorlar.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Çeşitli İşler (Devam)
2.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Kastamonu’dan gelen misafirlere "Hoş geldiniz." denilmesi
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Kastamonu ilimizden misafirlerimiz Genel Kurulu ziyaret etmektedir, kendilerine hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
3.- Sakarya Milletvekili Ali İnci’nin, şehit Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan'ın ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
BAŞKAN - Gündem dışı üçüncü söz, şehit Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan'ın ölüm yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Sakarya Milletvekili Ali İnci'ye aittir.
Buyurun Sayın İnci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ İNCİ (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Bolu Kartalkaya'da elim bir yangın neticesinde 78 canımız rahmetli oldu; onları rahmetle anıyorum, yakınlarına, ailelerine sabırlar diliyorum ve yaralı olan kardeşlerimize de acil şifalar diliyorum.
Bu topraklar, binlerce yıldır kardeşliğin bedelini ödediğimiz ama her şeye rağmen birlik içinde yaşamayı başardığımız kutsal topraklardır. Biz istedik ki milletimiz bir olsun, beraber olsun, insanımız huzur içinde yaşasın ama buna hep gölge düşürmek istediler; bu toprakların kardeşliğine, birliğine kastettiler. Elleri kanlıydı, yürekleri taş kesilmişti, Sakarya'nın yiğit evladı Ali Gaffar Okkan Diyarbakır'ın bağrında 5 arkadaşıyla birlikte şehit edildi. Kendisine Allah'tan rahmet diliyorum ama bilsinler ki Ali Gaffar Okkanlar ölmez. Bu milletin gönlünde Ali Gaffar Okkan, katillerinden uzun yaşayacaktır. Ali Gaffar Okkan, bu ülkenin en zor dönemlerinde adaletin, merhametin ve samimiyetin sembolü oldu. O sadece bir emniyet müdürü değil halkın abisi, kardeşi, dert ortağıydı. Onun sesini duyan her insan devletin şefkatini hissetti, Diyarbakır halkı onu hiç unutmadı, unutmadığı gibi, evlatlarına onun adını verdi; bu, unutulmaz bir vefa örneğidir.
Değerli milletvekilleri, 2010 yılında Hendek Belediye Başkanı olarak Diyarbakır'a giderek Ali Gaffar Okkan'ın ismini evlatlarına veren anneleri ve yüzlerce çocuğu gördük ve buradan 112'sini Hendek'e getirerek -mezar başına- oradan Ankara'ya, Anıtkabir'e, Meclise getirerek gezdirdik ve Diyarbakır'a gönderdik. Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır'a tekrar giderek Ali Gaffar Okkan'ın kardeşlik mirası olan o çocukların gözlerinde umut ışığı gibi yandığını gördük. Bu gençlerle Sayın Cumhurbaşkanımızı karşıladık. İşte bu resimde görüldüğü üzere, Cumhurbaşkanımızla "Ali Gaffar" adını taşıyan çocuklar ve aileleriyle bir araya geldiğimde gördüğüm manzara beni derinden etkiledi. O ailelerden bir baba gözyaşları içinde şu sözleri söyledi: "Gaffar baba bir efsaneydi, bizim için sadece bir kahraman değil adaletiyle, merhametiyle kalplerimize dokunan bir ağabeydi. Çocuğuma onun adını verirken Allah'tan tek bir şey diledim, evladımın en az onun kadar yiğit, onun kadar adaletli bir insan olmasını istedim." Bu sözler, Ali Gaffar Okkan'ın yalnızca bir isim değil bir miras olduğunun ispatıdır. Bu vesileyle kendisini rahmet ve minnetle anıyorum. Onun bize bıraktığı kardeşlik mirasını yaşatmak için ve gördüğüm o sevginin karşısında, 2011 yılında Diyarbakır Üniversitesi ve Sakarya Üniversitesiyle iş birliği içerisinde, gördüğünüz üzere, yapmış olduğumuz çok derin bir çalışma var; "Bir Kardeşlik Hikâyesi" adı altında bu kitabı meydana getirdik ve bu kitabı da 81 ilimizin valilerine ve emniyet müdürlerine dağıttık.
O sadece Türkiye'de değil dünyanın dört bir yanında mazlumların sesi, adaletin ve merhametin sembolü olmuştur. Devletimizin lideri Sayın Erdoğan, Suriye mücadelesinde bir kez daha ileri görüşlülüğünü ortaya koymuştur. Zalim Esed'e rağmen Suriyeli kardeşlerimize merhametli kucağını açmış, gözyaşlarını dindiren bir yardım eli olmuştur. Şimdi soruyorum: Dün "Suriyeliler evlerine dönsün, bu kadar misafirlik yeter." diyenler Sednaya Hapishanesindeki işkenceleri ve soykırımı gördüklerinde ne hissettiler? Bu insanlık zulmünü görmezden gelenlere soruyorum: Başınızı yastığa rahat koyabiliyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
ALİ İNCİ (Devamla) - Çok şükür ki Sayın Erdoğan, kardeşlerimizin canlarını ve namuslarını zalimlerin elinden kurtarmıştır. Çok şükür ki din, dil, ırk ayrımı gözetmeyen büyük bir devletiz ve birlikte Türkiye'yiz.
Üzerimizdeki kirli ellere buradan sesleniyorum: Asla başaramayacaksınız, bu millet ne bölünür ne de boyun eğer. Bu millet, adaletle dimdik duran, kardeşliğe sımsıkı sarılan bir millettir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKİK (Ağrı) - Ali Bey, Gaffar'ın katilleri sizin iktidarınız döneminde bir yasayla cezaevinden çıkarılıp ellerini kollarını sallayarak İran'a gittiler. Kimler öldürdü, kimler; araştırın.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.
Sayın Koç...
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Ardahan Milletvekili Kaan Koç’un, Ardahan'la ilgili 2025 Yılı Yatırım Programı'na alınan projelere ilişkin açıklaması
KAAN KOÇ (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ardahan'ımızla ilgili gayretlerimiz neticesinde 2025 Yılı Yatırım Programı'na alınan projeleri hemşehrilerimle paylaşmak istiyorum:
Beşikkaya Barajı'mız için arazi toplulaştırma işlemlerimiz devam ediyor. Geçtiğimiz hafta barajın ve sulama kanalının proje ödeneği Resmî Gazetede yayımlandı ve ihale işlemlerine başlıyoruz.
Yeni adalet sarayı için proje ödeneği onaylandı ve proje çizim işlemlerine başlıyoruz.
Ulgar Dağı Tüneli'mizin devamı için 500 milyon liralık ödenek daha bu hafta projeye aktarıldı. Posof Savaşır Köyü heyelan konutlarımız için ödenek aktarıldı, heyelan konutlarımızın yapımına başlıyoruz.
Son olarak, Göle Durançam Göleti projemizin de ihalesi geçtiğimiz hafta tamamlandı ve inşaatına başlıyoruz. Huzurun ve kardeşliğin şehri serhat Ardahan'ıma hayırlı ve uğurlu olsun.
Hiçbir zaman desteklerini esirgemeyen Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Özcan...
6.- Tekirdağ Milletvekili Mestan Özcan’ın, AK PARTİ Tekirdağ 8'inci Olağan İl Kongresi’ne ve Batı Trakya Türklerinin 29 Ocak Toplumsal Dayanışma ve Millî Direniş Günü'ne ilişkin açıklaması
MESTAN ÖZCAN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 25 Ocak Cumartesi günü "Umudun, İcraatın ve Geleceğin Adı AK PARTİ" sloganıyla düzenlenen AK PARTİ Tekirdağ 8'inci Olağan İl Kongremizin hemşehrilerimiz, partimiz ve ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. AK PARTİ Tekirdağ il kongremize katılarak bizleri onurlandıran tüm dava arkadaşlarımıza, delegelerimize ve Tekirdağlı hemşehrilerimize de en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Güven tazeleyerek görevine devam edecek İl Başkanımız Ali Gümüş ve yönetim kadrolarımızla birlik ve beraberlik içerisinde Tekirdağ'ımıza ve ülkemize hizmet yolunda durmadan, yorulmadan çalışmaya devam edeceğiz. Bize güvenen ve kıymetli desteklerini esirgemeyen, kalbi Tekirdağ ve ülkesi için atan büyük ve güçlü Türkiye'nin inşasında rol alan, Türkiye Yüzyılı hedeflerine doğru durmadan, yorulmadan güçlü adımlarla ilerleyen bütün hemşehrilerimizi yüce Meclisten saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, bugün 29 Ocak; Batı Trakya Türklerinin 29 Ocak Toplumsal Dayanışma ve Millî Direniş Günü'nü de kutluyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Özer...
7.- Konya Milletvekili Mustafa Hakan Özer’in, Batı Trakya Türklerinin 29 Ocak Toplumsal Dayanışma ve Millî Direniş Günü'ne ilişkin açıklaması
MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
29 Ocak 1988, Batı Trakya Türkünün maruz kaldığı haksızlıklara karşı sesini yükselttiği gündür. 29 Ocak, "Ayırımcılığa ve baskıya hayır!" diyen, demokratik hakları için mücadele eden Batı Trakya Türklerinin onur günüdür. Otuz yedi yıl önce Batı Trakya Türkünün millî kimliğini inkâr edenler bugün de ne yazık ki soydaşlarımızın hak ve hukukuna saygı duymuyor. Eğitimde, dinî özgürlüklerde ve daha birçok temel konuda çıkarılan engeller, Batı Trakya Türklerinin eşit yurttaşlık taleplerine gölge düşürmektedir. Kardeşlerimizin haklı mücadelelerini sonuna kadar savunacağımızı ve her zaman onların yanında olacağımızı ifade ediyor, Batı Trakya Türklerinin 29 Ocak Toplumsal Dayanışma ve Millî Direniş Günü'nü kutluyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Yazmacı...
8.- Şanlıurfa Milletvekili Cevahir Asuman Yazmacı’nın, Gazze'de ateşkesin sağlanmasına ilişkin açıklaması
CEVAHİR ASUMAN YAZMACI (Şanlıurfa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
On beş ayı aşkın süredir İsrail'in zulmü altında katliamla karşı karşıya kalarak yaşayan ve zorla yerlerinden edilen Filistinli kardeşlerimiz, ateşkes anlaşmasının ardından, umutla kuzeyde evlerinden geride kalanlara dönüyor. Binlerce çocuğun, kadının, sivilin zulme uğradığı, hayatını kaybettiği Gazze'de ateşkesin sağlanması umut vericidir. Bölgede kalıcı barış ve istikrarın oluşturulmasını temenni ediyor, ateşkesin bir kez daha hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Dünya liderimiz, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde, Türkiye olarak, şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da her zaman Filistinli kardeşlerimizin yanında olacağız.
Gazze'de yaşamını yitiren tüm masumları rahmetle anarken yaralıların bir an önce şifa bulmasını diliyorum.
Filistin halkı yalnız değildir. Her türlü hak ihlaline karşı sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Gündoğdu...
9.- Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdu’nun, Trakya çiftçisine ilişkin açıklaması
VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Trakya çiftçisi kan ağlıyor, üretici çaresiz. Çiftçi buğday ve arpada üst gübrelemeye hazırlanıyor. Üre ve amonyum nitrat gübresi son bir ayda yüzde 10, taban gübresi yüzde 4, kompoze gübre yüzde 5 zamlanmış; bir yılda elektriğe yüzde 30, tarım ilaçlarına yüzde 35, tohuma da yüzde 40 zam gelmiş; sulama ücretleri ise tamı tamına yüzde 100 artmış. Can çekişen üreticimize son darbeyi de destekleri zamanında ödemeyen iktidar vuruyor. İktidarı buradan uyarıyoruz: Üreticinin cebi para görmezse sofralara bereket gelmez. Buğday, mazot ve gübre desteklerini hemen ödeyin. Çiftçiyi mağdur etmeyin, çiftçinin can suyunu kesmeyin.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Çakır...
10.- Kocaeli Milletvekili Sami Çakır’ın, 29 Ocak 2009 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Dünya Ekonomik Forumu panelinde kullandığı ifadelere ilişkin açıklaması
SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Sayın Başkan, 29 Ocak 2009 tarihinde İsviçre'nin Davos kentinde düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu panelinde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e hitaben "Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz." ifadesiyle işaret ettiği ve on beş yıl sonra Gazze'de yaşanan soykırımda öldürülen yaklaşık 50 bin kişinin aslında bu ifadede saklı bir muhtevada öldürüldüğüne dünya şahitlik etmiş oldu.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Sanki moderatöre demişti.
SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - O günkü çıkışı diplomatik nezaket dışında değerlendiren çevrelerin örtmek istediği tek bir gerçek vardı, o da katil, işgalci İsrail'in geleneksel insan öldürme politikalarının deşifre edilmesinden duyulan rahatsızlık. Oysa Recep Tayyip Erdoğan bir gerçeğin örtüsünü kaldırıyor, dünyayı şaşırtacak özellikte dikkatleri bu yöne çekiyordu. İşin kötüsü, dünyanın hâlâ meseleye o kadar kayıtsız kaldığını görmek olmalı diyor, Genel Kurulu ve milletimizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Kısacık...
11.- Adana Milletvekili Sadullah Kısacık’ın, Ceyhan Nehri’ne ilişkin açıklaması
SADULLAH KISACIK (Adana) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bereketli Çukurova'mıza hayat veren iki can damarımızdan biri olan Ceyhan Nehri maalesef yıllardır can çekişiyor. Ceyhan Nehri'ne yıllardır çeşitli tesislerden zehir akıtılıyor; koskoca nehrin rengi değişiyor, balık ölümleri yaşanıyor, buna rağmen hiçbir önlem alınmıyor.
Son olarak Yüreğir ilçesi Özler Mahallesi mevkisinde nehir suyunun rengi siyaha dönmüş, çevreye kötü kokular yayılmış ve balık ölümleri gerçekleşmiştir. Yaşanan kirlilik tarımda ve hayvancılıkta nehirden istifade eden çiftçilerimizi ve bölgenin ekolojisini tehdit eder boyuta gelmiştir. Su kaynaklarımızın azaldığı bir dönemde, altından daha değerli olan Ceyhan Nehri'mizin kurtarılması için Tarım ve Orman Bakanlığımıza sesleniyor, can çekişen Ceyhan Nehri'ndeki kirliliğe bir son verin diyorum.
BAŞKAN - Sayın Cıngı...
12.- Kayseri Milletvekili Murat Cahid Cıngı’nın, Kayseri Merkez Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi öğrencilerine ilişkin açıklaması
MURAT CAHİD CINGI (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; memleketim Kayseri'de 1942 yılından beri hem sanayi hem ülkemiz endüstrisine insan yetiştiren ve Kartal Meslek Lisesi olarak bilinen Kayseri Merkez Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi öğrencileri ülkemizi temsilen Amerika Birleşik Devletlerindeki insansız hava aracı yarışmasına katılmaya hak kazandılar. Okul bünyesinde kurulan "Kartal Air" isimli grup, özellikle tasarladıkları İHA'nın hem yazılım hem nesneleri tanıma hem navigasyon hem uçuş performansı gibi birçok kriteri sağlayan ülkemizdeki iki liseden biri olarak Amerika Birleşik Devletleri'nde düzenlenen SUAS yarışmasında temsil etme imkânına kavuştular. Bu vesileyle, öğrencilerimizi, öğretmenlerimizi ve Kayseri'de mesleki eğitim alan bütün kardeşlerimizi tebrik ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Sayın Aşıla...
13.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Aşıla’nın, pilotların verdiği tanımlanamayan trafik uyarılarına ilişkin açıklaması
MEHMET AŞILA (Kocaeli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Devletimiz, istihbarat, savcılar ve askerî kurumlarımız harekete geçsin artık. Artık hiçbir şeyi hafife almayın. Sahte gündemlerle oyalanıyoruz. Nihayet pilotlar farkına vardı. Sabiha Gökçen'den kalkan uçakların pilotları peş peşe tanımlanamayan trafik uyarısı verdi. Yabancı cisimler ve uçaklardan bahsettiler. Evet, günlerdir, aylardır, İstanbul başta, tüm ülke genelinde "chemtrails" yani stratosferik aerosol enjeksiyon uçakları, gökyüzünde kimyasal partikülleri üzerimize bırakıyor. Bu olaylar artık ifşa oldu, kimse saklayamaz. Zehirleniyoruz; tarlalarımız, bitkilerimiz, çocuklarımız ve geleceğimiz. Trump'ın yaptığını yapın, çıkın Dünya Sağlık Örgütünden, Paris İklim Anlaşması'ndan; yeter artık, çıkın Açık Semalar Anlaşması'ndan. Burası yolgeçen hanı değil; burası Anadolu, Anadolu!
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Yontar...
14.- Tekirdağ Milletvekili Nurten Yontar’ın, fahri Kur'an kursu öğreticilerine ilişkin açıklaması
NURTEN YONTAR (Tekirdağ) - Sayın Başkan, fahri Kur'an kursu öğreticileri 657'ye tabi olacak şekilde Diyanet bünyesinde kış ve yaz dönemi olmak üzere KPSS ve Diyanet hizmetleri bilgi testlerinin ardından mülakat puanlarıyla istihdam edilmektedir. Fahri öğreticilere aylık 8-9 günlük sigorta primi ödenmekte, asgari ücretin çok altında maaş almakta, eksik sigorta primi yattığı için SGK prim borçları tahakkuk etmekte; izin hakları yok, işsizlik maaşından faydalanamıyorlar, hastalık raporları maaşlarından kesilmekte, hiçbir özlük hakkı olmadan hizmet etmektedirler.
2018'de Cumhur İttifakı olarak verdiğiniz sözü tutun, asgari ücretin altında ücretli öğretmenlik yapan üreticilerin sorunlarına kayıtsız kalmayın. 2015 ve 2022'de sözleşmeli vekil imamlara verdiğiniz kadroyu fahri öğreticilere de verin.
BAŞKAN - Sayın Karagöz...
15.- Amasya Milletvekili Reşat Karagöz’ün, Amasya’nın köylerine ilişkin açıklaması
REŞAT KARAGÖZ (Amasya) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Geçtiğimiz haftalarda Amasya merkeze bağlı öz köylerimizi ziyaret ederken hemşehrilerimizin yaşadığı derin sıkıntılara tanıklık ettik. Geçim derdiyle mücadele eden vatandaşlarımız, ödedikleri vergilerin köylerine hizmet olarak dönmemesinden şikâyet ediyor. Bazı köylere defalarca asfalt dökülüp periyodik olarak yolların bakımı yapılırken, Damudere, Sarıkız, Kızoğlu gibi birçok köyde yollar çok kötü olmasına rağmen bu köylere kilit taşı bile çok görülüyor. Keçili, Özfındıklı, Karaçavuş başta olmak üzere pek çok köyde yıllardır su sorunu çözülmüyor; sondaj için dilekçe veren muhtarlara cevap bile verilmiyor. Ardıçlar köyüne söz verilen kanal hâlâ tamamlanmazken Albayrak köyündeyse telefon ve internet sorunları yüzünden gençler köylerinden birer birer göç ediyor.
Her türlü vatandaşlık görevini eksiksiz olarak yerine getiren hemşehrilerimiz için AKP'den fazlasını değil yalnızca hakkı olanları talep ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Bülbül...
16.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, Adnan Menderes Üniversitesi Buharkent Meslek Yüksekokulu Çocuk Gelişimi Programında açılan öğretim görevlisi ilanına ilişkin açıklaması
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - AKP iktidarı yirmi iki yıldır kayırmacılık politikalarının ve liyakatsiz atamaların kitabını yazdı. Bu skandalların biri de memleketim Aydın'da yaşandı. Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Buharkent Meslek Yüksek Okulu Çocuk Gelişimi Programı'nda açılan öğretim görevlisi ilanına ilişkin şartların üniversitenin hukuk müşaviri vekilinin eşine özel yazıldığı anlaşıldı, kriterlerde sosyoloji bölümü lisans mezunu olmak ve aile danışmanlığı tecrübesine sahip olmak da yer aldı. Sosyoloji dersi bile bulunmadığı anlaşılan programa neden sosyoloji mezunu öğretim görevlisi alma gerekliliği duyulmuştur? Ne yazık ki AKP iktidarı adrese teslim ilanlarla tüm eşi dostu kadrolara doldurmuştur. Üniversitelerde yıllarca kadro bekleyenlerin emekleri yok sayılmıştır. Unutmayınız, liyakatin olmadığı, torpilin olduğu yerde bilim gelişemez. Üniversitelerin AKP'nin arkabahçesi olmasına, bilimsel gelişimin önünün tıkanmasına asla müsaade etmeyeceğiz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Meriç...
17.- Gaziantep Milletvekili Melih Meriç’in, muayene katılım paylarına yapılan zamma ilişkin açıklaması
MELİH MERİÇ (Gaziantep) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, asgari ücretliye yüzde 30, memura yüzde 11,54; memur emeklisine ise yüzde 15 zam veren AKP iktidarı muayene katılım paylarına yüzde 233 ila yüzde 542 arasında zam yaptı. 20 milyona yakın vatandaşın sosyal yardımlara muhtaç olduğu bir ülkede muayene katılım payını bu denli artırmak vatandaşa "Siz tedavi olmayın, evinizde can verin." demektir. TÜİK verilerine göre bile nüfusun yüzde 30,7'sinin yoksulluk riski altında olduğu bir ülkede katılım payına yüzde 542 zam yapmak yoksullara, yaşlılara, dezavantajlı gruplara "Sizi insan yerine bile koymuyoruz." demektir. Zammın gerekçesinde yer alan "gereksiz kullanımı önleme" lafı ise başlı başına izansızlıktır, bu zammı derhâl geri alın. Beslenemediği için sağlık sorunu yaşayan vatandaşları bir de sağlık hakkından mahrum etmeyin.
BAŞKAN - Sayın Akbulut...
18.- Burdur Milletvekili İzzet Akbulut’un, süt ve yem fiyatlarına ilişkin açıklaması
İZZET AKBULUT (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulusal Süt Konseyi süt fiyatı belirliyor ama ne denetleyen var ne kontrol eden. İlim Burdur'un bile birçok ilçesinde farklı farklı fiyatlar belirleniyor ama ne yazık ki yemle alakalı da aynı şey söz konusu, yem fiyatlarında da artışlarla alakalı kurulmuş bir ulusal yem konseyi hâlâ yok; yem fiyatları kontrol edilemiyor, verdikleri süt fiyatına da uyan yok. Ne yazık ki et ve süt kurumlarının birçok ilde kapatılmış olması devletin de bu anlamda burada garantör olmasını engelliyor. Bu anlamda, tekrar, süt üretiminin olduğu her ilde et ve süt kurumlarının açılması elzemdir, önemlidir. Hiçbir fabrikanın, süt üreticilerinden, Ulusal Süt Konseyinin belirlediği fiyatların altında süt almaması gerekir; bu anlamda, denetimlerin, kontrollerin artırılması gerekir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Yıldırım Kara...
19.- Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara’nın, Reyhanlı ilçesindeki TOKİ Abdulkadir İşcan İlkokuluna ilişkin açıklaması
NERMİN YILDIRIM KARA (Hatay) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Reyhanlı ilçemizdeki TOKİ Abdulkadir İşcan İlkokulu kriminal açıdan tehditle karşı karşıya. Kız öğrenciler cinsel istismara ve şiddete uğruyor, ayrıca gündüz gözüne öğretmenler de fiziksel olarak darbediliyor; dolayısıyla istenmeyen olaylar vuku buluyor. Hâl o ki kız öğrencimiz Sosyal Hizmetler tarafından sahiplenilmiş ve dava süreci devam etmektedir. Reyhanlı Kaymakamlığına okul müdürü tarafından ilgili yazı yazılmıştır. Özellikle uyuşturucu, alkol ve cinsel içerikli materyaller okulun bahçesine atılmakta, nöbetçi öğretmenler güvenliği sağlayamamaktadır. Okulun bahçe duvarları alçak ve okul bahçesi uyuşturucu kullanımının âdeta merkezi hâline gelmiştir. İlgili güvenlik tedbirlerinin alınması için yapım işleriyle alakalı olarak Sayın Valiliği, Kaymakamlığı ve İl Millî Eğitim Müdürlüğünü göreve davet ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Tahtasız...
20.- Çorum Milletvekili Mehmet Tahtasız’ın, çiftçilere verilmesi gereken desteklere ve fark ödemelerine ilişkin açıklaması
MEHMET TAHTASIZ (Çorum) - Sayın Başkan, Tarım Kanunu'nun 21'inci maddesine göre millî gelirin yüzde 1'ini çiftçiye destek olarak vermesi gereken AKP iktidarı bu desteği vermediği gibi, 2024 üretim yılında çiftçiye buğdayda ton başına 1.750 TL, arpada ton başına 750 TL fark ödemesi yapacağını açıklamıştı. Çiftçi buğdayını sattı, müstahsil faturasını il ve ilçe tarım müdürlüklerine teslim etti. Temmuzda buğdayını satan çiftçimiz altı aydır fark ödemesinin yatmasını bekliyor. Tarım ve Orman Bakanlığı çiftçiye vadettiği fark ödemelerini faizde mi değerlendiriyor da çiftçinin hesabına yatırmıyor. Çorum'daki ve ülke genelindeki tüm çiftçimiz adına Tarım ve Orman Bakanına soruyorum: Bahar geliyor, çiftçi tarlaya inecek, gübre, mazot, ilaç alacak; söz verilen hububat fark ödemelerini, mazot ve gübre desteğini çiftçimizin hesabına ne zaman yatıracaksınız? Çiftçimizin hakkını acilen verin, çiftçimizi tarıma küstürmeyin.
BAŞKAN - Sayın Sarı...
21.- Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı’nın, elektriğe yapılan zamma ilişkin açıklaması
SERKAN SARI (Balıkesir) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, turpun büyüğü AKP'nin heybesinden çıktı. AKP sayesinde halkımız yeniden fahiş elektrik faturalarıyla karşı karşıya kalacak. En düşük tarifeye göre hesap yapılacak bir evde 495 liralık elektrik faturası, uygulanacak yeni zamla 1.050 liranın üzerine çıkacak. Tabii, yapılan bu zam yetti mi? Yetmedi. 1.050 lirayı geçen faturalar 2 bin liraya yuvarlanacak. Allah aşkına, bu neyin hesabı, bu neyin matematiği, anlamak mümkün değil. Nalıncı keseri gibi hep bana hep bana anlayışınız nereye kadar devam edecek? Bu anlayış iktidarda olduğu sürece halkımıza refah, huzur yok. Emekliye yüzde 15,75; memura yüzde 11,54; asgari ücretliye yüzde 30 zam yaptınız. Burada bile bir adalet sağlayamadınız ama elektrik faturalarına yaptığınız bu zamla yüzde 400 artışa sebebiyet veriyorsunuz. Özelleştirme sevdanızın faturasıdır bu.
BAŞKAN - Sayın İlhan...
22.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, Profesör Doktor Celal Şengör’e ilişkin açıklaması
METİN İLHAN (Kırşehir) - Teşekkür ederim Başkanım.
Ülkemizin yetiştirdiği önemli bilim insanlarımızdan biri olan ve ayrıca bilim tarihi konusunda da derin bilgiye sahip Profesör Doktor Celal Şengör Hocamızı hepimiz tanıyoruz. Ancak geçenlerde Kırşehirli hemşehrimiz olan Gazeteci Özlem Gürses ile Celal Şengör arasında yaşanan bir diyalogda, Kırşehir'imizin gurur kaynağı, ölümünün ardından bile önemli bir kültür değerimiz ve kültür elçimiz olan halk ozanımız Neşet Ertaş'ı tanımadığını ve hiç duymadığını belirtmiştir. Bu konu Kırşehirli hemşehrilerimizce büyük bir üzüntüyle karşılanmıştır. Hocamızın elbette ki art niyeti olmadığını biliyoruz ama biz yaşam felsefemiz gereği Kırşehirliler olarak noksanlığı hep kendimizde ararız. Bu sebeple, Neşet Ertaş'ı ve abdallık kültürünü tanıtmak için sayın hocamızı Kırşehir'e davet ediyor ve Kırşehirlileri üzen bu yanlış anlamaya bir son vermek istiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Akburak...
23.- İstanbul Milletvekili Burak Akburak’ın, Bolu Kartalkaya'da meydana gelen yangına ilişkin açıklaması
BURAK AKBURAK (İstanbul) - Sayın Başkanım, teşekkürler.
Bolu Kartalkaya'da meydana gelen yangın felaketi hepimizi derinden sarstı. 78 vatandaşımızı kaybettik. Öncelikle, hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Bu elim olay, ülkemizdeki yangın güvenliği eksikliklerini ve ihmalleri bir kez daha gözler önüne serdi. Ancak bu büyük acının ardından başka bir vicdansızlık ortaya çıktı. Yangın tüpü, yangın battaniyesi ve duman dedektörleri gibi hayati ekipmanların fiyatları fahiş oranlarda arttı, yangından bir gün önce 414 lira olan yangın tüpünün felaketin ertesi günü 735 liraya yükseldiğini tespit ettik; benzer şekilde, yangın güvenliği malzemelerinde yüzde 100'ü aşan fiyat artışları gerçekleşti. Bu sadece fırsatçılık değil insan hayatını tehlikeye atan bir ahlaksızlıktır. Felaketi kazanca çevirmek isteyen bu firmalar derhâl tespit edilmeli, fahiş fiyat uygulayanlara en ağır yaptırımlar uygulanmalıdır. Afet anlarında halkın güvenliğini sömürmeye çalışmak fırsatçılıktır.
BAŞKAN - Sayın Kunt Ayan...
24.- Şanlıurfa Milletvekili Dilan Kunt Ayan’ın, kayyum atamasına ilişkin açıklaması
DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Siirt Belediye Eş Başkanımız hakkında yıllar önce gazetecilik faaliyetleri sebebiyle açılmış olan dosya talimatla apar topar karara çıkarıldı ve hukuk dışı bir ceza verildi. Henüz kesinleşmemiş bir cezanın ardından gece vakti kayyum ataması yapıldı. Kayyumunuz ne zamandır bekliyorsa, sabahın köründe, elinde adının yazdığı isimlikle gasbettiği koltuğa oturdu. Tüm bunlar kayyum atamalarının nasıl kumpas ve senaryolar dâhilinde yapıldığını bir kez daha göstermiştir. Bugüne kadar atanan tüm kayyumlar ve eş başkanlarımıza açılan davalar halkın iradesini gasbetmenin sadece aracı olmuştur. On günlük eylem yasaklarıyla halkın meşru tepkisini durdurma çabası da verilen kararların antidemokratik olduğunun ilanıdır.
Kayyum ısrarından vazgeçin, halkın iradesine saygı duyun.
BAŞKAN - Sayın Türkoğlu...
25.- Bursa Milletvekili Yüksel Selçuk Türkoğlu’nun, muayene katılım paylarına yapılan zamma ilişkin açıklaması
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Biz boşuna "Zulüm ve zam iktidarısınız." demiyoruz. Köprü, otoyol, motorlu taşıtlar vergilerindeki fahiş zamlardan sonra şimdi de randevu dahi veremediğiniz hastane muayene ücretlerine yüzde 542 ila yüzde 700'e varan oranda zam yaptınız. Devlet hastanelerinin muayene ücreti 6 liradan 20 liraya, eğitim ve araştırma hastaneleri 7 liradan 45 TL'ye yükseldi. Oysa emekliye yüzde 15, asgari ücretliye yüzde 30, memura yüzde 11 zam vermiştiniz. Söyleyin, bu zamlarda hangi kriteri baz aldınız? Dar ve sabit gelirlilerin muayene ücretlerine yüzde 750'ye varan oranda zam yapılması açıkça acımasızlıktır, vicdansızlıktır, merhametsizliktir. Bu, ancak sizin haraç iktidarı olduğunuzu tescillemektir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Sayyiğit...
26.- Van Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit’in, kayyum atamasına ilişkin açıklaması
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkürler.
Siirt'te BDP 2014'te yüzde 49,53 oy aldı, sonuçları tanımadınız, kayyum atadınız; HDP 2019'da yüzde 48,36 oy aldı, saygı duymadınız, kayyum atadınız; DEM PARTİ 2024'te yüzde 49,63 oy aldı, bunu sindiremediniz, yine kayyum atadınız. Bugün daha şafak sökmeden Siirt Belediyesine kayyum atamak ancak bir suçluluk psikolojisiyle açıklanabilir. Kayyum hukuki bir süreç değildir, bir rejimdir, Kürt'ün seçme ve seçilme hakkını tanımayan bir rejimdir. Öyle ki kayyum atanan Siirt Valisi isimliğini bile günler öncesinden hazırlamış. Belediyelere çökmedeki bu aceleciliğin sebebi kentlerin birikimini yağmalamaktır, yandaşa rant sağlamaktır. Kürtler sekiz yılda kayyumlarınızı çok iyi tanıdı. Kayyum darbedir; Sofya Alağaş ve Mehmet Kaysi Siirt'in Belediye Eş Başkanlarıdır. Kayyum "..."[1]
BAŞKAN - Sayın Taşkent...
27.- Sakarya Milletvekili Ayça Taşkent’in, Sakarya’da açılmak istenen taş ocaklarına ilişkin açıklaması
AYÇA TAŞKENT (Sakarya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sakarya'da her geçen gün taş ocaklarının sayısı artıyor ama riskleri göz ardı ediliyor. Ferizli Değirmencik Mahallesi'nde ve Pamukova'da yeni taş ocakları açılmak isteniyor. Değirmencik'te mevcutta 1 taş ocağı bulunmasına rağmen 3 tane daha taş ocağı planlanmasının nedeni nedir? Pamukova'da Ballıkaya Barajı'nın hemen yanında taş ocağı yapılmaya çalışılırken baraja ve çevreye vereceği zarar göz önünde bulunduruldu mu? Suların kirlenmesi, su seviyelerinin düşmesi, taş ocaklarından çıkan toz ve atıkların tarım alanlarını ve bölgedeki vatandaşların sağlığını olumsuz etkilemesi gibi riskler değerlendirildi mi? Yerleşim yerlerine bu kadar yakın yerlerde tüm zararların göz ardı edilerek bunun yapılmasını kabul etmiyoruz. Bölgedeki yurttaşların sesine kulak verilmeli.
Teşekkür ediyorum.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Çeşitli İşler (Devam)
3.- Başkanlıkça, Genel Kurulu teşrif eden İsveç-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Mattias Karlsson ve beraberindeki heyete "Hoş geldiniz." denilmesi
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, ülkemizi ziyaret etmekte olan İsveç-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Sayın Mattias Karlsson ve beraberindeki heyet şu anda Genel Kurulumuzu teşrif etmiş bulunuyorlar; kendilerine Meclisimiz adına hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)
Şimdi, söz talep eden Grup Başkan Vekillerimize söz vereceğim.
Beş dakikayla sınırlayabilirsek sevinirim Değerli Grup Başkan Vekillerimiz.
Sayın Özdağ, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, Batı Trakya Türklüğünün 29 Ocak Millî Direniş Günü'ne, Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Erdoğan’ın yangınla ilgili ifadelerine, İliç’le ilgili olarak kurulan araştırma komisyonuna, tutuklanan gazetecilere, televizyonlara ve yazılı medyaya verilen cezalara, bugün görüşülecek olan torba yasaya ilişkin açıklaması
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Batı Trakya Türklüğünün 29 Ocak Millî Direniş Günü'nü kutluyoruz. Batı Trakya Lozan demektir. Birileri için Lozan hezimet, birileri için Lozan büyük bir zafer ama bana göre bir tarihçi olarak döneminin en iyi anlaşması. Eğer bugün Batı Trakya'da Müslüman Türk azınlığı varsa Lozan Anlaşması'na ve Doktor Sadık Ahmet'in, rahmetli Sadık Ahmet'in mücadelesine borçluyuz.
Sayın Cumhurbaşkanı ve aynı zamanda Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Sayın Erdoğan şöyle bir ifadede bulundu: "Bu yangında kimin kusuru varsa, kim sorumluysa hesap soracağız." diyor. Hesap soramazsınız. Niye? Siz ancak idarecilerden hesap sorabilirsiniz, Bakandan sorabilirsiniz, genel müdürden sorabilirsiniz. Kim soracak hesabı? Yargı soracak. Siz yürütmenin başındasınız, yargının başında değilsiniz ki, yasamanın başında değilsiniz ki. Siz yürütmenin başında olduğunuzu unutuyorsunuz, kuvvetler ayrılığı ilkesini kuvvetler birliği ilkesine doğru eviriyorsunuz. Soma'da hesap soruldu mu? Onlara bir süre ceza verildi, ardından yıllara sari olarak unutturuldu ve onlar daha sonra tek tek tahliye edildi ve beraat ettirildiler.
Bakın, şimdi, dün burada bütün partiler grup önerileri verdik. Ne için? Kartalkaya'daki otel yangını için verdik, birleştirdik ve beraberce konuştuk. Ben konuşmamda şunu söylemiştim: Burada aynı sonuç, aynı akıbet olmasın dedim. Nedir o? İliç'le ilgili size söyleyeceğim. İliç ne zaman oldu? İliç, bir altın madenindeki siyanürün ortaya saçılması ve orada 9 tane işçinin toprak altında kalmasıydı. 13 Şubatta oldu; 14 Şubatta, biz oradayken, İliç'teyken burada, Mecliste bir grup önerisi verildi ve birleştirildi, araştırma komisyonu kuruldu. Peki, bu araştırma komisyonu 14 Şubatta, 15 Şubatta, 16 Şubatta mı üyelerini belirledi? Hayır, 17 Nisanda belirlediler. Kaç ay geçmiş? İki ay geçmiş, zaman ne kadar kıymetli? Bakın, ardından 17 Nisanda üye seçimi yapılmış, 24 Nisanda çalışma takvimi belirlenmiş, 11 Temmuzda ise görevini bitirmiş. 11 Temmuzdan bugüne kadar kaç ay geçmiş? Tam tamına beş buçuk ay geçmiş. Beş buçuk aydır nerede bu rapor, hani bu raporu bitirecektiniz? Biz muhalefet şerhimizi yazdık. Bu raporu siz bize sunacaksınız ki, partilere sunacaksınız ki biz de burada muhalefet şerhimizi ekleyeceğiz. Daha sonra, siz Meclis Başkanlığına teslim edeceksiniz, Meclis Başkanlığı da buraya getirecekti. Çünkü, burada bazı olaylar kamudan büyük tepkiler alınca, aynen kadın cinayetleri ve kadın istismarları gibi, aynen çocuk cinayetleri ve çocuk istismarları gibi, aynen bazı özel hastanelerde olan yenidoğan bebek ölümlerinde olduğu gibi, onu kamuoyu konuşmasın, çok fazla gündemde kalmasın diyerek bunu getiriyorsunuz. Burada ortaklaşa bir grup önerisi verelim diyoruz. Tamam, çok önemli araştırma önergeleri ama o Komisyon görevini yapmazsa, o Komisyon sizin oy çokluğunuzla orada görevini ipe un serercesine ihmal ederse ne olur? İşte, İliç'le ilgili ne olduğunu bilemiyoruz. Bir noktada da bazı arkadaşlarımız şöyle söylüyordu; geçenlerde ben burada, Yunus Emre Enstitüsüyle ilgili bir araştırma komisyonu kuralım demiştim; orada konuşmacı arkadaşımız şöyle söylemişti: "Yargıya intikal etmiş meselelerde hiçbir kimse burada araştırma komisyonu kuramaz." Niye, 15 Temmuzla ilgili kurmadık mı? Niye, İliç'le ilgili yargıya intikal etmemiş miydi, kuramamış mıydık? Kurmuştuk. Aynı şekilde, yenidoğan bebeklerle ilgili kuramamış mıydık? Bu da yargıya intikal etmişti. Lütfen, konuşurken geçmişinizi unutmayın. Uzun süredir bu Parlamentodasınız ve yüz bir yıllık cumhuriyetin uzun zamandır iktidarındasınız ve kendiniz, kendi kendinizi aynı şekilde tekzip ediyorsunuz, tenakuza düşüyorsunuz. O nedenle, bu araştırma önergesi çok önemli, bu önergeyi ciddi bir şekilde takip edeceğiz, gün gün takip edeceğiz. Biz, YENİ YOL Grubu olarak gün gün, saat saat, anbean takip edeceğiz neler olduğunu ve kamuoyunu da bilgilendireceğiz. Her hafta bir basın toplantısı yaparak bunları gündemimize getirmiş olacağız.
Bir diğer taraftan, tutuklanan gazeteciler var. Dün de söyledim burada, bu gazeteciler elbette ki suç işlemişlerse cezalandırılmalıdırlar ama gazeteciler tutuksuz yargılanmalıdırlar, gazeteciler gözaltına alınmamalıdırlar. İfadeye savcılık kararıyla çağrılmalı, basın görevini yapmalıdırlar. RTÜK kanalıyla televizyonları susturuyorsunuz, çifte standardınız var. Oradaki bazı sizi destekleyen televizyonlarda her türlü ahlaksızlık aynen bir kanalizasyondan akar gibi akıtılıyor ama onlara ceza vermiyor RTÜK. Öbür tarafta "Gözünün üstünde kaşın var." diyerek acımasızca, kendilerini desteklemeyen, iktidarı desteklemeyen televizyonlara en ağır cezalar veriliyor. Peki, Basın İlan Kurumuyla ne yapmak istiyorsunuz, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ve İletişim Başkanlığıyla? O da yazılı medyayı susturuyorsunuz, ona diyorsunuz ki: "Seni kapatıyorum, sana reklam vermiyorum." Sonra mahkemeden beraat ediyor. Ya, bade harabül Basra.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Hani derler ya: "Kurnaya su gelinceye kadar kurbağanın gözü çıkarmış."
BAŞKAN - Beş dakikamız bitti.
Buyurun.
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Ve bakıyorsunuz, bu tür uygulamalar çifte standartları meydana getiriyor. Zaman zaman da burada yine aynı şekilde bazı konularda bizleri susturmak adına da oy çokluğunuzla bunu yapıyorsunuz.
Şimdi, bir torba yasa getirmişsiniz, bugün görüşeceğiz. Bu torba yasa, bir kere usulen de doğru değil, hukuken de doğru değil, aklen de doğru değil, bilimsel olarak da doğru değil, vicdani olarak da doğru değil. Şimdi, bunun içerisinde de bir emekli maaşlarını, 12.500 lira olan en düşük emekli maaşını getirmişsiniz, bunu da 14.468 liraya çıkarıyorsunuz ne kadar çok yapıyormuşsunuz gibi. Biz onlarla ilgili mutlaka ki tamamının değiştirilmesi için önergeler sunmuş olacağız. Torba yasaları buraya getiriyorsunuz, Anayasa Mahkemesinin iptal etmiş olduğu yasaları tekrar buraya getiriyorsunuz. Bizimle konuşuyorsunuz, muhalefetle konuşuyorsunuz "Uzlaşalım." diyorsunuz, bazı maddeleri geri çekiyorsunuz, bazı kanunların bazı maddelerini geri çekiyorsunuz ama bir bakıyoruz ki tekrar yeniden önümüze getiriyorsunuz temcit pilavı gibi ve diyorsunuz ki: "Oy çokluğumuz var, bununla ilgili olarak da istediğimizi yaparız."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Yaparsınız, bugün yaparsınız; Anayasa Mahkemesi kararlarını da dinlemezsiniz ama bir gün -dün söylediğim gibi- keser döner sap döner, bir gün de hesap döner diyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Çömez, buyurun.
29.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez’in, dün kurulan araştırma komisyonuna ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı açıklamaya, bugün görüşülecek torba yasaya, kayyum atamasına ve bir buçuk ay kadar önce Balıkesir'de gerçekleşen patlamaya ilişkin açıklaması
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Saygıdeğer milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Dün, burada çok önemli bir araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili mesele konuşuldu ve bütün partiler kendi perspektiflerinden durumu değerlendirdiler. Aslına bakarsanız bütün partiler öncesinde bir hazırlık yapmıştı ve bütün partiler o konu üzerinde bir araştırma önergesi vererek komisyon kurulmasını arzu etmişti. AK PARTİ'nin Sayın Grup Başkan Vekili dedi ki: "Hassas bir konudur, memleket meselesidir. Gelin, bunu ortak önerge olarak verelim ve sizin önergelerinizin hepsi detaylı olarak bu önergede bulunsun; bu, bütün partilerin ortak önergesi olsun." Biz de dedik ki: Peki, bu konunun üzerine beraber gidelim.
Az önce Sayın Erdoğan bir konuşma yaptı, aynen okuyorum: "Nitekim, adli ve idari süreçlere ilave olarak AK PARTİ Grubumuz, facianın tüm veçheleriyle araştırılması için Meclise bir araştırma önergesi vermiştir; Meclis tarafından da kabul edilmiştir." Allah aşkına, bu ifade... Dün "Beraber olalım." dediniz, "Ortak olalım." dediniz, "Beraber verelim." dediniz ve "Bu, hepimizin ortak kanaati olsun." dediniz. Böylesine önemli bir meselede sorduğumuz hiçbir soruya cevap vermediniz, veremediniz. Böyle bir açıklama mı yapılması lazım? Bu mesele memleket meselesidir. Bu meselenin arkasında bugünkü yürütmenin ciddi eksikleri ve hataları vardır ve biz dedik ki beraber bu acının üzerine gidelim ve deniyor ki: "Biz bu konunun üstüne gittik, Meclis de bunu kabul etti." Bunu reddediyorum.
Bakın, aynı uygulama biraz sonra görüşmeye başlayacağımız yasada da var. Torba yasa getirildi ve bu torba yasanın içindeki maddelerin neredeyse tamamı daha önceden Parlamentoda görüşülmek üzere getirilmiş ve bizlerin itirazıyla "Tamam, biz bunları artık görüşmeyelim." diyerek geri çekilmiştir ve siz bu geri çekme işleminden sonra, sanki yangından mal kaçırır gibi, itiraz ettiğimiz ve sizin de onay verdiğiniz bütün bu yasa maddelerini toplamışsınız, bir yasanın içerisinde torba hâline getirmişsiniz ve getirip şimdi Meclise sunuyorsunuz. Peki, Mecliste sunulması için gerekli prosedürler yapıldı mı? Yapılmadı. Bakın, bu yasa maddeleriyle ilgili -çünkü hepsi birbirinden bağımsız 5 tane ayrı tali komisyon var- hiçbir tali komisyonda bunlar konuşulmadı; Plan ve Bütçe Komisyonunda hızlıca konuşuldu, bir tek virgülü dahi değişmeden geçirildi ve bugün Parlamentoya getirildi ve içerisinde Anayasa'ya aykırı, bizim daha önceden itiraz ettiğimiz, hukuka uygun görmediğimiz, millet menfaatine uygun görmediğimiz pek çok şey var ve bugün bunları görüşmeye başlayacağız. Biz, bunlara şiddetle itiraz ediyoruz, böyle bir uygulama olmaz; Parlamentonun mehabetine, Parlamentonun saygınlığına, Türk milletine yakışmayan bir uygulamadır. Bir tanesinin örneğini vereceğim. Bakın, geçen sefer kürsü arkasında da uzun uzun konuştuk, "Haklısınız." dediniz, geri çektiniz, şu kayyum meselesi. Bu arada, yeri gelmişken Siirt'teki bu uygulanan kayyum atamasını reddediyoruz, doğru bulmuyoruz, bunu daha önceden de söyledik. Eğer bir belediye başkanının bir kusuru, hatası, günahı varsa bu, yargı önünde tescil edilmeli ama onun yerine millet iradesi gasbedilmeden, milletin iradesine el konmadan, o Meclisin seçeceği bir belediye başkanı gelmeli; bunu söyledik.
Tekrar konuya döneceğim. Şimdi, bakın, yıllardan beri zaten bazı şirketlere el konuyor ve el konan şirketler başka bir şirketin üzerine devredilerek o vatandaşın hakkı bir anlamda gasbediliyor ve bunu yasal hâle getiriyorsunuz. Diyorsunuz ki: "O ya da bu gerekçeyle -terör bağlantısı, şu, bu- şirketlere kayyum atanabilir ve hepsinden önemlisi, atanacak kayyum tamamen bir dokunulmazlığa sahip olacak, layüsel olacak, yaptıkları sorgulanmayacak ve daha da önemlisi şirket sahibi veya yetkilileri mahkemeye vermek istediklerinde söz konusu mahkeme o şirketin bulunduğu yerde değil TMSF'nin olduğu yerde olacak yani aynı mahkemeye gidecek." Yani bizim dünden beri, birkaç günden beri eleştirdiğimiz hani o malum bilirkişiler var ya, onun gibi bir heyet oluşturulacak ve aynı mahkemeye gidecek süreç.
Bakın, bundan bir buçuk ay kadar önce Balıkesir'de bir patlama oldu. Şimdi, dünkü yangın meselesiyle ilgili olarak bunu da tekrar gündeme getirmek istiyorum. Soruyorum Meclisin saygın milletvekillerine: Balıkesir'deki o patlamanın ardından nelerin olduğunu biliyor muyuz? Orada yapılan teftişlerin, orada yapılan incelemelerin, oradaki o facianın sebebini biliyor muyuz? Bilmiyoruz çünkü arkasını takip etmedik ama ben size bugün önemli ayrıntılar paylaşacağım yeri geldiği için. Bu fabrikanın asıl sahibi 2002 yılında AK PARTİ yöneticisi olan bir Balıkesirliydi. 2002 yılında fabrika kuruldu, 2016 yılına kadar çalıştı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Beş dakika doldu.
Buyurun
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Teşekkür ederim.
Ondan sonra, bu fabrikanın sahibi eski AK PARTİ'li yönetici FETÖ bağlantılı olduğu gerekçesiyle fabrikasına kayyum atandı; buraya kadar tamam. Atanan kayyum hiç vakit geçirmeden bir başka fabrikaya burayı sattı, bir başka işletmeye burayı sattı. Yıllar sonra fabrikanın sahibi yargı önünde aklandı. Şimdi diyor ki: "Benim fabrikama niye el konuldu? Ben yargı önünde aklandım, yargıda beraat ettim, Yargıtayda onaylandı." Ama adamın fabrikası elinden alındı.
Peki, biz, bu yangın olduktan sonra, bu patlama olduktan sonra bu fabrikada nelerin olduğunu biliyor muyuz? Bilmiyoruz. Bakın, ben size söyleyeyim: Öylesine vahim şeyler var ki bu fabrikanın ortaklarından bir tanesi bir yabancı, Michael Strnad; adını Meclis kayıtlarına geçirmek için söylüyorum. Niye biliyor musunuz? Bu ismi biz önümüzdeki aylarda ve yıllarda Makine ve Kimya Endüstrisine el konulması sürecinde göreceğiz, onun için Meclis kayıtlarına geçiriyorum. Bu adam, dünya çapında tanınan bir silah tüccarı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Bitireceğim Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Fabrikada çok yoğun bir üretime geçtiler, fabrikada lisansı olmayan mermiler üretilmeye başlandı ve fabrikaya lisansı olmayan fabrikalardan alınmış yeni tezgâhlar konuldu. Hatta o kadar çok yoğun üretim yaptılar ki ürettikleri mermileri, oradaki paketleri alıp başka bir yere taşımaya bile fırsatları olmadı ve oraya maalesef, tiner depoladılar ve görüntü kayıtlarının olduğunu biliyorum çünkü içerideki insanlarla ve orada fabrikada çalışanlarla görüştüm ve orada büyük bir ihmal neticesinde tiner alev aldı ve onların yoğun ürettikleri mermiler alev aldı ve patlamayla 11 vatandaşımız hayatını kaybetti. Daha da vahimini söyleyeyim mi ben size: Olaydan bir hafta on gün sonra vücut parçaları dağda, bayırda bulundu insanların.
Şimdi, olayın birçok boyutu var. Meselelerin üstüne gitmemiz lazım, araştırmamız lazım, hiçbir şeyin gizli kalmaması lazım ve bunu yaparken de açık ve şeffaf olmamız lazım.
Sözlerimi noktalamadan önce bu yasayla ilgili tercih edilmiş yöntemin yanlış olduğunu bir kere daha vurguluyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Son bir cümle, bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun
TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Öte yandan, dün hepimiz samimi olarak bu yangın faciasıyla ilgili meselenin üstüne giderken iktidar cephesinin "Gördünüz mü, bak, biz önerge verdik, Meclis de bunu kabul etti; gördünüz mü, biz bunu araştırıyoruz." demesini şiddetle reddediyorum.
Son bir cümle -haklıymışsınız Sayın Başkanım, dün bu konuda ikazda bulundunuz, maalesef haklı çıktınız- son bir şey daha söylüyorum: Bundan sonra bu Parlamentoda bizimle bir uzlaşı aramayın çünkü siz bizim uzlaşı niyetimizi, bu samimi talebimizi maalesef istismar eden bir yapıya dönüştünüz, bundan sonra çok daha farklı bir uzlaşı kültürü göreceksiniz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Kılıç, buyurun
30.- Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın, dün Genel Başkan Devlet Bahçeli'nin konuşma metninin yırtılması olayına ve terörle mücadeledeki kararlılıklarına ilişkin açıklaması
FİLİZ KILIÇ (Nevşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve ekranları başında bizleri takip eden yüce Türk milleti; Türkiye, bölgesinde ve dünyada her türlü baskıya ve dayatmaya karşı millî duruşunu bozmadan, kararlı adımlarla yoluna devam etmektedir. Ne içerideki gaflet ve dalalet içinde olanlar ne de dışarıdaki şer odakları bu kutlu yürüyüşü durduramayacaklardır. Şöyle bir bakıyoruz, ekonomik ve siyasi gelişmeler üzerinden kaos tellallığı yapanlar, millî iradeyi itibarsızlaştırmaya çalışanlar var. Bilsinler ki karşılarında çelikten bir irade, sarsılmaz bir inanç ve tavizsiz bir vatan sevgisi bulacaklar. Milletimizin iradesine ipotek koymaya, kardeşliğimize zarar vermeye çalışan kim olursa olsun karşısında Türk milletinin çelikten iradesini bulacaklar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk siyasetinin nezaket ve seviyesine yakışmayan, demokratik temayüllerle bağdaşmayan bir tutuma hep birlikte şahit olduk. Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli'nin konuşma metninin dün alenen yırtılması siyaset ve demokrasi adına vahim bir hadisedir. Bu tutum yalnızca bir siyasi partiye değil, aynı zamanda millî iradenin tecelligâhı olan Gazi Meclisimize, milletimizin ortak değerlerine ve siyasi ahlaka yapılmış bir saldırıdır. Bizler fikirleri tartışırız, düşüncelerimizi açıkça beyan ederiz, gerekirse en sert şekilde eleştiririz ancak siyasi nezaketi ve demokratik adabı ayaklar altına almak Türk milletinin vicdanında mahkûm olmaktan kurtulamaz. Sözle cevap veremeyenlerin iradeyi kâğıt parçalarına saldırarak yok saymaya çalışmalarının neyin göstergesi olduğunu aziz milletimizin takdirine bırakıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sokak çağrıları yapanlar hezeyandadır. Biz Türkiye'yi sokakta bulmadık, sokakta da kaybetmeyiz. Türkiye Cumhuriyeti ekonomik bağımsızlığını ve millî direncini koruyacak kudrete sahiptir. Türk ekonomisini zayıflatmak, milletimizin moralini bozmak isteyenlere karşı duruşumuz nettir. Milletimiz müsterih olsun, Türkiye'ye diz çöktüremeyecekler.
Diğer yandan, sınırlarımızın ötesinde süregelen gelişmelere dikkatle bakıldığında ülkemizin jeopolitik öneminin her geçen gün daha da arttığı görülmektedir. Türk milleti dün olduğu gibi bugün de sınırlarını, bağımsızlığını ve güvenliğini her şart altında savunacaktır. Terörle mücadelede devletimizin kararlılığı tamdır; terör örgütlerine, onların destekçilerine, sırtlarını sıvazlayan hain odaklara asla müsamaha gösterilmeyecektir. Buradan açıkça ilan ediyorum ki kim olursa olsun, hangi oyunları oynarlarsa oynasınlar, Türkiye Cumhuriyeti devleti güçlüdür, kudretlidir, muktedirdir. Biz bu vatanı bölmek isteyenlere karşı dün nasıl dik durduysak bugün de aynı kararlılıkla duracağız. Türkiye'nin yükselişini engellemeye yönelik tüm çalışmalar boşa çıkacaktır. Bizler bir olacağız, diri olacağız, hep birlikte büyük Türkiye'yi inşa edeceğiz. Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin ifadeleriyle "Vuslatımız yakındır, devir Türk devridir, yüzyıl barış ve birlik içinde yaşanacak Türkiye Yüzyılı'dır."
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkürler.
Sayın Koçyiğit...
31.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Siirt Belediye Eş Başkanı Sofya Alağaş'a ve kayyum atamalarına, gözaltına alınan gazetecilere ilişkin açıklaması
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Dün, Siirt Belediye Eş Başkanımız Sofya Alağaş'a altı yıl üç ay hapis cezası verilmişti. Aslında biz bu cezanın önceki uygulamalardan ne anlama geldiğini çok iyi biliyorduk. Bunun çok açık ve net bir şekilde talimatlı yargı eliyle kayyum atamak için kurulmuş bir kumpas olduğunu hem biz çok iyi biliyoruz hem bütün Türkiye halkları çok iyi biliyor. 31 Mart seçimlerinden bu yana kayyum atanan 8'inci belediyemiz; Hakkâri, Mardin, Batman, Dersim, Halfeti, Akdeniz, Bahçesaray ve şimdi de Siirt'e atandı. Yine, Cumhuriyet Halk Partisinin Dersim Ovacık ve İstanbul Esenyurt Belediyelerine kayyum atandı. Çok açık ve net bir şekilde aslında burada kayyum siyasetiyle halkın iradesini gasbeden, seçimi gasbeden, sandık demokrasisini gasbeden bir iktidar aklıyla karşı karşıya olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Şimdi, Sofya Alağaş Eş Başkanımız niçin yargılanıyordu? Daha önce yaptığı gazetecilik faaliyeti nedeniyle. Bugün gazetecilik nerede? İşte, dünden beri haberler alıyoruz; sürekli gözaltılar oluyor, sürekli tutuklamalar oluyor. En sonunda Halk TV program yapımcıları ve orada program sunan gazeteciler gözaltına alınmışlardı. Yine, az önce de Kürşad Oğuz ile Suat Toktaş'ın gözaltına alındığı haberini aldık. Şimdi, bu ne demek? Bu, aslında tek sesli Türkiye yaratmada AKP'nin nasıl canhıraş çalıştığının; toplumu, biat ettiremediği muhalefeti, biat ettiremediği toplumsal kesimi yargı sopasıyla nasıl terbiye etmeye çalıştığının, hiza vermeye çalıştığının açık ve net göstergesi.
Bakın, bizim arkadaşımızın, Eş Başkanımızın hiçbir suçu yok, tamamen gazetecilik faaliyetleri üzerinden yargılanmış; bunun üzerinden ceza alması mümkün değil. Oraya apar topar bir gizli tanık ifadesi konuluyor, savcı normalde tanık dinlemek isterken bundan vazgeçiyor, son dakika mütalaasını veriyor, cezanın yolu, kumpasın yolu adım adım döşeniyor ve en sonunda bu sabah da kayyum atadılar. Kayyum rejimiyle ayakta kalmaya ve halkın iradesini çalmaya çalışıyorlar. Bakın, bu kayyum darbesi yeni değil yani 2016'dan beri kayyum atanıyor bizim belediyelerimize, 2016'dan beri bu kayyum rejimine karşı direniyoruz. 2016'da atanan kayyumların cevabını 2019 seçimlerinde verdik, 2019'dan sonra atanan kayyumların cevabını 2024 seçimlerinde verdik. Hiç kimse bu zulümle abat olacağını düşünmesin, hiç kimse bu antidemokratik, hukuksuz uygulamalarla halkın rızasını alacağını düşünmesin; çok açık ve net söylüyoruz.
Bugün sokakta ne konuşuluyor? Söyleyelim. Kürtler ne konuşuyor? "Biz bu devletin yurttaşı mıyız? Biz bu ülkede seçme seçilme hakkına sahip miyiz? Biz bu ülkenin yurttaşıysak bizim irademiz neden çalınıyor? Bizim irademize neden el konuluyor?" sorularını ilk elden soruyorlar. Biz de bu soruları buradan iktidara soruyoruz, açık ve net: Kürtleri yurttaşlıktan çıkardınız da bizim haberimiz mi yok? Anayasa'yı mı değiştirdiniz? Seçme seçilme meselesinde "Kürtler hariç" yazdınız da biz mi bilmiyoruz? Bu Meclisin, bu ülkenin gizli bir anayasası var, çok açık ve net. Kime işliyor? Kürt'e işliyor bu anayasa. Kime işliyor? Demokrata, devrimciye, solcuya, muhalife işliyor. Biçer gibi herkesi biçmek istiyorsunuz, herkesi bu topraklarda sessizliğe gömmek istiyorsunuz. Niye? İktidarınız için, rantınız için, yandaşlarınız için, kendi zevküsefanız için ama buna asla onay vermeyeceğiz. Bugüne kadar kayyumlara karşı Akdeniz'de, Batman'da, Mardin'de, Hakkâri'de nasıl direndiysek bundan sonra da direneceğiz. Hiç kimse ama hiç kimse bizim bu kayyum atamalarına karşı sessiz kalmamızı, sözümüzü yutmamızı beklemesin; bunu açık ve net söylüyoruz. Bir taraftan diyorsunuz ki "Ya, bir Kürt sorunu var, biz bu sorunu çözeceğiz." bir taraftan da kayyum atıyorsunuz. Ben soruyorum: Kayyum gaspıyla Kürt sorununu nasıl çözeceksiniz? Buna cevap verin. Sizin aklınız alıyor mu? Toplum soruyor, Akdeniz halkı soruyor: "Benim irademi gasbeden, benim sorunumu nasıl çözecek?" Hakkârili soruyor: "Benim irademi çalan hırsız zihniyet benim hakkımı nasıl teslim edecek, benim hukukumu nasıl tanıyacak?" diye soruyor. Çıkın, bu sorulara cevap verin. Biz diyoruz ki güven artırıcı adımlar atın; madem bir tartışma başlamış, madem bir diyalog süreci başlamış, güven artırıcı adımlar atın. Siz var olan güveni baltalıyorsunuz, çok açık ve net. Niyetinizin iyi olmadığı açık, yolunuzun çözüm olmadığı açık, yolunuzun barış olmadığı açık. O zaman insanları kandırmayın, insanları oyalamayın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Tamamlayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Sizin "terörsüz Türkiye" dediğiniz, kayyum Türkiyesi mi? Sizin "terörsüz Türkiye" dediğiniz, tek sesli Türkiye mi? Sizin "terörsüz Türkiye" dediğiniz, bütün muhalefeti sindirmek mi, cezaevine koymak mı, yerel yönetimleri yok etmek mi, muhaliflerin elindeki belediyelere çökmek mi, yandaşlara yeni kaynaklar yaratmak mı, halkın haber alma hakkını gasbetmek mi, gazetecileri susturup cezaevine atmak mı, Rojava'da sivilleri bombalamak mı, Kürt'ün başına bomba atmak mı, Kürt'ün iradesini çalmak mı, önlem almayıp Bolu'da insanları öldürmek mi göz göre göre? Nedir sizin Türkiye hedefiniz ya? Depremde 100 bin insanı öldürürsünüz; Aladağ'da yangında insanlar öldürürsünüz; yetmez, gidersiniz, kayyum atar, halkın iradesini çalarsınız. Siz nesiniz ya, ne garabet bir iktidarsınız siz! Kimsiniz siz, kimsiniz! Halkın iradesini çalmaya nasıl cüret edersiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LATİF SELVİ (Konya) - Siz kimsiniz?
SALİHE AYDENİZ (Mardin) - Tanımadığın halk, bilmediğin halk. Halkı tanıyor musun?
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) - Biz halkız.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Böyle olamaz, böyle olamaz, kabul etmiyoruz. Ve Türkiye halklarına çağrı yapıyorum: Bu ülkede yaşayan...
Tamamlayacağım Sayın Başkanım, son.
BAŞKAN - Peki, buyurun, tamamlayın.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Bu ülkede yaşayan, bu ülkenin demokrasisi için, barışı için, geleceği için yüreğinde zerre kadar düşünce taşıyan, bu ülkeyi seven her bir yurttaşa çağrı yapıyorum: Bugün AKP iktidarına karşı birleşmek, mücadele etmek dinen ibadettir, hukuken meşrudur; çok açık ve net, başka bir yolu yok. Size karşı, bugün en büyük zulme karşı yan yana gelmek, kol kola durmak, direnmek ve bu zulüm iktidarını yıkmak bizim en temel görevimizdir. Meşru mücadeleye, meşru, demokratik, barışçıl mücadele hattına bütün Türkiye halklarını davet ediyoruz; yan yana duracağız ve sizin bu ceberut iktidarınızı yıkacağız, altında kalacaksınız, o kayyumlarınızla beraber tarihin çöp sepetine gideceksiniz.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Emir, buyurun.
32.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, gözaltına alınan gazetecilere, son üç aylık süreçte açılan davalara, çıkarılan tutuklamalara ve gözaltılara, kayyum atamasına, Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MURAT EMİR (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Maalesef dün akşamdan itibaren ve bugün gazetecilik adına, basın özgürlüğü adına, ifade özgürlüğü adına, halkın haber alma hakkı adına kapkara bir gün yaşıyoruz. Dün başlatılan bir operasyonla, FETÖ'vari bir operasyonla Barış Pehlivan, Seda Selek ve Serhan Asker gözaltına alındı. Akşamüstü alındılar çünkü gece boyunca karakolda bekletilmek üzere alındılar, taciz edilmek üzere alındılar. Sokak ortasından alındılar, kanaldan apar topar alındılar çünkü yapılmak istenenin halka, bağımsız gazetecilere gözdağı vermek, sindirmek ve susturmak olduğunu açıkça biliyoruz ve buradan bir kez daha söylüyoruz ki bu kötülüğe, bu baskıya asla boyun eğmeyeceğiz, susmayacağız, bir adım geri atmayacağız. Halk TV'yle, Halk TV ailesiyle dayanışmamızı sürdürüyoruz. Bugün kanala arkadaşlarımız gitti, halkımızla birlikte Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri İstanbul'da Halk TV'nin önündeler ve bu baskıya boyun eğmeyeceğimizi bilsinler.
Bu iktidar halkımızın hiçbir sorununu çözemiyor, demokratik meşruiyetini kaybetti; açlığı, yoksulluğu, eğitim sorunlarını, sağlık sorunlarını çözemedikçe, toplumsal barışımızı inşa edemedikçe ve desteğinin her geçen gün azaldığını gördükçe bir çatışmadan, bir kavgadan medet umar hâle geldi ve özellikle bu süreçte, son üç aylık süreçte yargıyı bir sopa gibi kullanarak, yargı eliyle gündem belirleyerek kendi iktidarını tahkim etmeye çalışıyor; iktidarının ömrünü uzatmaya çalışıyor; halkın talep ettiği, hepimizin talep ettiği sandık önümüze geldiğinde de sandığı kendine göre dizayn etmek, o güne kadarki yol temizliğini yapmak üzere de yepyeni davalar açtırıyor; savcılar eliyle, kendi aparatı hâline gelmiş savcılar eliyle olmayan delillerden, olmayan iddianamelerden tutuklamalar çıkartıyorlar, gözaltılar çıkartıyorlar.
Bugün, biraz önce Kürşad Oğuz'un yine gözaltına alındığını öğrendik; yine, Suat Toktaş'ın ifadesi alınmak üzere davet edildiğini öğrendik. Çekin elinizi Halk TV'den ve çekin elinizi toplumsal muhalefetin haber alma hakkından. Bilsinler ki Halk TV de bu ülkede demokrasiye ve ifade özgürlüğüne inanan, basın özgürlüğü için mücadele eden hiçbir gazeteci de halkımızın hiçbir bireyi de bu baskıya, bu zulme asla boyun eğmeyecektir.
Sayın Başkan, bunlar gözaltı değildir, aslında gözdağıdır. Ümit Özdağ'ın, bir parti Genel Başkanının davet edilmek yerine, yemek yediği restoranda gözaltına alınması, dört gün adliyede bekletilmesi ve dört yıl önceki X paylaşımları üzerinden cezaevine konması elbette ki otoriterliğin son noktasıdır, elbette ki faşizmdir. Atılı iddia Antalya'dan aldıklarında Cumhurbaşkanına hakaret, İstanbul savcılığına geldiğinde -söz konusu olan- halkı kin ve düşmanlığa tahrike dönüşüyor ve siz buna "hukuk" diyorsunuz, "adalet" diyorsunuz.
Ayşe Barım'ın suçu ne? Gezi olayları sırasında, on iki yıl önce, menajerliğini yaptığı sanatçılarla altışar, yedişer telefon görüşmesi yapmış, hepsi bu. On iki yıl önce yapılan olağan görüşmelere "hayatın olağan akışına aykırı" deyip de bir darbe girişimi, anayasal düzeni ortadan kaldırma girişimi olarak değerlendirmek aslında FETÖ'cülerin bile yapmadığı bir yaratıcılık. Bunlar FETÖ'vari soruşturmalar, Ergenekonvari bir kumpasın içerisinde olduğumuzu görüyoruz.
Her gün yeni bir iddianame, her gün sudan bir suçlamayla uyanıyoruz. Her gün bir belediye başkanımız hakkında dava açılıyor. Yatıyorsunuz kalkıyorsunuz, Ekrem İmamoğlu. Ahmet Özer'i on yıl önceki birkaç görüşmesi üzerinden, HTS kaydı üzerinden hapse atıyorsunuz, kayyum atıyorsunuz yerine. Baktığınız zaman, baskının arttığı yerde, zulmün arttığı yerde, bilin ki bu halk elbette size gereken cevabı sandıkta verecek; buna asla boyun eğmeyeceğiz. Ve bilin ki FETÖ'cü savcılar nasıl kaçtılarsa, nasıl kaçmak zorunda kaldılarsa -siz arkasındaydınız, o mahkemelerin savcısıydınız, FETÖ'cülerin sırtını sıvazlıyordunuz, onlarla iş birliği yapıyordunuz- yine aynı şekilde, bugün aparat olarak kullandığınız savcılar, yargı elemanları da bir gün gelecek, yargılanacaklar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MURAT EMİR (Ankara) - Ama onlarla birlikte yargıyı böylesine araçsallaştıran, böylesine siyasallaştıran, böylesine talimatla muhalefeti, muhalif gazetecileri sindirmeye, susturmaya, muhalif kanalları kapatmaya zorlayanlar da elbette ki yargılanacaklar, bundan kurtulamayacaklar.
Sayın Başkan, hızlıca devam etmek gerekirse, Siirt'e kayyum atanmasını kabul etmiyoruz; bu, 10'uncu kayyum. Bunlara gerek yok, halkın iradesine saygı duyun, halkın seçtiğine saygı duyun, halkın seçtiğini halk gönderir, nasıl sizi gönderecekse halk gönderir ama siz halkın iradesine saygı duymazsanız, işte, böyle yöntemlerle atamalar yaparsanız sonunda ağır yara alan demokrasimiz oluyor maalesef.
Sayın Başkan, Sayın Bahçeli'nin konuşmasıyla ilgili bir MHP Grup Başkan Vekili açıklama yaptı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım Sayın Emir.
Buyurun.
MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Grup Başkan Vekilimize iletmek isterim ki Sayın Genel Başkanımızın burada bir nezaketsizlik yaptığı iddiası boş bir iddiadır ama orada asıl bakılması gereken Sayın Bahçeli'nin konuşmasındaki içeriktir. Hepimizin bildiği, sizin Başkanımız olarak bizzat iyi bildiğinizi bildiğim bir gerçek var; 12 Eylül kardeş kavgasıydı ve kardeş kanı akıtılıyordu. Şimdi, 12 Eylüle dönüp "O gün yarım kalan bir mücadeleyi, yarım kalan bir savaşı sokağa çıkarsanız biz bunu tamamlamaya da hazırız." demek halkı aslında sokağa çağırmaktır; bir yandan sindirmek, korkutmak, "Kan akıtırız." demek ama diğer yandan da "Sokağa çıkmaktan başka çareniz yok." demektir. Politikacıların çok dikkatli konuşması gerekir. Ama burada asıl verilmesi gereken cevap şudur: 15 Temmuz gecesi ben buradaydım, bu kürsüden de konuştum. 15 Temmuz gecesi biz, burada, mevcut demokratik yollarla seçilmiş iktidarın ve Parlamentonun arkasında olduğumuzu haykırdık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MURAT EMİR (Ankara) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sekizinci dakikadayız.
Buyurun, toparlayın.
MURAT EMİR (Ankara) - Ama siz şu soruya cevap verin: 15 Temmuz gecesi, 16 Temmuz sabahına doğru -hani diyorsunuz ya "Cumhur İttifakı 15 Temmuz gecesi kuruldu." diye- Sayın Devlet Bahçeli'nin, özellikle halkın direnmesi için, halkın sokağa çıkması için, halkın FETÖ'cü cuntaya karşı koyması için ne söylediğini ortaya koyun. Kendi kayıtlarınızdan söylüyoruz, açık bir gerçek var orada, "Ordu ile halk karşı karşıya gelmesin." diyor. Ordu kim? Zamanın Başbakanı söyledi, "Üniforma giymiş hainler devletin silahlarını devlete karşı çektiler." dedi. İşte, Devlet Bahçeli'nin o gece koruduğu ordu, FETÖ'cülerin emrinde olan orduydu. Dolayısıyla bunların hesabını veremeyince 12 Eylüle gönderme yapmak bize göre çok talihsiz bir tanımlama olmuştur, hiç yakışmamıştır.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Şahin, buyurun.
33.- Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın, Batı Trakya Türklerinin 29 Ocak Millî Direniş ve Dayanışma Günü'ne; Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez, Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ, Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ile Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Beşer dakika dediniz ama sekiz, dokuz dakika konuşmalar ve oldukça ciddi iddialar var. Ben de biraz konuşacağım izninizle.
Öncelikle, bugün 29 Ocak, Batı Trakya Türklerinin Millî Direniş ve Dayanışma Günü'nü kutluyorum. Bu anlamlı günde, soydaşlarımızın hak mücadelesine önderlik eden merhum Doktor Sadık Ahmet'i rahmetle yâd ediyorum.
Sayın Cumhurbaşkanımız bugünkü grup konuşmasında -Sayın Turan Çömez, konuşmada özellikle tekrar notlarına baktım- şunu söylüyor: "Biz olayın oluşmasından sonra grup önerimizi verdik. Ancak önergemiz diğer parti gruplarının önergeleri, teklifleriyle birlikte değerlendirilerek dün gece Genel Kurulda kabul edilmiştir." dedi. Bu düzeltmeyi yapıyorum öncelikle, tüm siyasi parti gruplarının katıldığını özellikle söylemiştir. Buradan siyasi bir tartışmaya gitmek doğru bir şey değil; bakın, güzel bir şey yaptık, doğru bir iş yaptık, bunun arkasında durun, şimdi "Vazgeçtik." demeyin.
İliç'le ilgili mevzuda, İliç Komisyonu kurulduktan sonra çok ciddi bir çalışma ve faaliyet yürütüldü. Komisyon Başkanımız Atay Uslu'yla görüştüğümde, sadece üniversitelerden gelen görüşlerin 15 bin sayfa olduğunu ve bunları tek tek okuduğunu ve bunlardan gelen çözüm önerileriyle birlikte, sorunların tespiti ve çözüm önerileriyle birlikte raporun tamamlandığını... Bir ön basımı da yapılmış. Tüm siyasi parti gruplarından bu Komisyonun üyelerine şu teklif getirilmiş: "Lütfen, çözüm önerilerinizle ilgili tekliflerinizi, dosyalarınızı gönderin, raporu tamamlayalım çünkü çözüm önerilerini de eklememiz gerekiyor." Komisyonun asıl amacı bu zaten. Sadece CHP milletvekillerinin birinden 1 sayfalık veya 2 sayfalık -yanlış olmasın- bir çözüm önerisi gelmiş, diğer siyasi parti gruplarının hiçbirinden bir çözüm önerisi gelmemiş, Komisyon Başkanımız da bunu bekliyor. Anlaşılan, beklemeye gerek yok, bir an önce gelen çözüm önerileriyle, çalışmanın sonucunda gelen çözüm önerileriyle birlikte muhalefet şerhi hazırlıyorsunuz, şerhlerinizi ekleyerek... Komisyon aslında görevini tamamlamış, dosyasını da tamamlamış durumda, çözüm önerilerini beklediği için henüz basılmamış.
Evet, "Biz kimiz?" diye öfkeyle, hiddetle soran Sayın Grup Başkan Vekili, anlıyorum, bir kayyum atandı diye öfkelisiniz ama bu kayyumun neden atandığını Adalet Bakanlığı da İçişleri Bakanlığı da defaatle açıkladı.
SALİHE AYDENİZ (Mardin) - Hangi Adalet Bakanlığı? Hikâye anlatma ya! Allah aşkına hikâye anlatma!
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - PKK ve KCK silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan altı yıl üç ay hapis cezası alması nedeniyle kayyum atanmıştır.
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) - Kartalkaya'da insanlar öldü, hiç utandınız mı!
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Bir susun artık, bir susun, bununla ilgili konuşmayın ya!
SALİHE AYDENİZ (Mardin) - Utanın biraz, hikâye anlatmayın ya!
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Burada yargıyı baskı altına almak veya yargıyla ilgili karar vermek sizin işiniz değil, bizim işimiz değil; varsa itirazınız mahkeme de yaparsınız.
SIRRI SAKİK (Ağrı) - Ya, yirmi gündür bunun hazırlığı yapılıyordu, haberiniz var. İçinde yargı, siyaset dünyasının olduğu bir kumpasla karşı karşıyayız.
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Ancak biz kimiz biliyor musunuz?
HÜSEYİN ALTINSOY (Aksaray) - Dinleyin, dinleyin.
SIRRI SAKİK (Ağrı) - Neyi dinleyelim, yalan mı dinleyelim? Ayıp ya, ayıp!
ZÜLKÜF UÇAR (Van) - Kimden bahsediyorsun?
SIRRI SAKİK (Ağrı) - Ya, utanın! Buna cevap verecekseniz ayıp vallahi ya!
ZÜLKÜF UÇAR (Van) - "Yargı" diyorlar bir de ya!
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Bu ülkede terör örgütlerini -PKK'sı, DHKP-C'si, IŞİD'i, FETÖ'sü ne varsa- bitiren biziz.
SIRRI SAKİK (Ağrı) - Öyle ettiniz, Hüda'ya karşı inancımız bile köreldi ya!
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Aybüke Öğretmeni katledeni bulup da defeden biziz.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Bunlar ezberlenmiş cümleler. Sayın Şahin, kelime haznenizi biraz geliştirin, aynı cümlelerle gitmeyin! Ezberlenmiş cümleler, yıllardır aynı!
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Bu ülkede doğu ve güneydoğuda masum sivil halkı hiç acımadan terörize eden -ister başkan olsun, ister gazeteci olsun- kim varsa bunların hepsini bitiren de biziz.
SALİHE AYDENİZ (Mardin) - Roboski'deki o 34 canı kim katletti? Roboski'yi anlat.
SIRRI SAKİK (Ağrı) - Yalan, yalan, yalan, yalan! Ne diyelim ya!
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Ve biz bu kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz.
SALİHE AYDENİZ (Mardin) - Roboski'nin hesabını ver önce ya!
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) - Yenidoğan çetesini siz yarattınız! Kartalkaya'da insanları siz katlettiniz! Depremde insanları siz öldürdünüz rant için, para için! Kimi kandırıyorsunuz?
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Çünkü bu ülkede bir kararımız var, bir irademiz var: "Terörsüz Türkiye" demişiz.
SIRRI SAKİK (Ağrı) - Ya, bu belediyenin terörle ne alakası var, Allah aşkına ya! Terörü siz estiriyorsunuz ya!
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - "Terörsüz Türkiye" için bugüne kadar ne kadar emek verdiysek biz bunların hepsini bitirmeye de devam edeceğiz.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Konuşabildiğiniz tek kelime bu! Başka şekilde açıklayın bunu!
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Tekrar söylüyorum: Aybüke Öğretmeni şehit eden terör örgütlerini bitiren biziz.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Aynı cümleler, aynı kelimeler...
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Biz kendimizi böyle tanımlamaktan çok da gurur duyarız.
SIRRI SAKİK (Ağrı) - En büyük terörü siz estiriyorsunuz ya! Halkın iradesini gasbediyorsunuz ya!
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) - "Terörizme karşı mücadele" diyerek insanları aldatmayın! Önce kendi suçlarınız için halka bir açıklama yapın!
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Şimdi, bakın, ben hiç bağırmadım çağırmadım, sizi dinledim.
BAŞKAN - Sayın Grup Başkan Vekili, devam edin siz, buyurun.
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Bu kadar öfkeyle bağırmanıza rağmen sakince dinledim.
SIRRI SAKİK (Ağrı) - İnsanda utanma, ar olur ya!
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Biraz saygı duyun.
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) - Biz saygılıyız, saygılıyız!
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Hani konuşma özgürlüğünden, haktan, hukuktan bahsediyorsunuz ya; biraz da saygı duyun.
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) - Halkın iradesine saygı duyun.
ZÜLKÜF UÇAR (Van) - Yalana saygı duyamıyoruz.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Biz kime saygı duyacağımızı iyi biliyoruz.
DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Saygılı olun, saygı duyalım. Saygınlığınız yok sizin.
BAŞKAN - Kamuoyu şu anda sizi dinliyor, devam edin.
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Sayın Başkanım, kimse bu ülkede gazeteci olduğu için veya gazetecilik yaptığı için gözaltına alınmıyor veya tutuklanmıyor. Dün de konuştuk bunu. Kanunun önünde, hukukun önünde herkes eşittir; gazeteci olsanız da eşittir. Burada ırkınız, diliniz, dininiz, kimliğiniz hiç önemli değildir, kanun önünde herkes eşittir.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Sizin hukukunuz, sizin kanunuz, sizin eşitlik anlayışınız.
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Biri suç işlediyse suçuna istinaden de elbette ki kanun önüne geçecektir ve sorgusu yapılacaktır.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Hikâye anlatmayın ya, hikâye anlatmayın; kendiniz bile inanmıyorsunuz bu söylediklerinize. Alıyorsunuz talimatı, ezbere konuşuyorsunuz.
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Burada kimse gazeteci olduğu için tutuklanmış değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Birileri bir zamanlar Samanyolu TV'nin önüne de çok gitmişti, şimdi de başka bir yerlere gidiyorsunuz.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Onu en iyi siz bilirsiniz, etrafınıza bakın; en yakınınızda oturuyor, etrafınıza bakın.
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Lütfen, lütfen, bu ülkenin savcılarına veya yargısına buradan bir baskı unsuru oluşturarak kendi projelerinizi veya kendi planlarınızı, kendi tuzaklarınızı bu milletin üzerinde kurmaktan vazgeçin diyorum.
ZÜLKÜF UÇAR (Van) - Zaten sizin elemanlarınız hepsi. Neden bahsediyorsunuz?
DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Tuzağı kuran da sizsiniz.
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Sayın Başkanım, evet, bir yangın faciasından sonra Mecliste konuştuğumuz konularla ilgili olarak şunu söylemek istiyorum.
DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Onun sorumlusu da sizsiniz.
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Burada kurulan her komisyon değerlidir, burada çalışan her milletvekili değerlidir. Bu Komisyonda sadece AK PARTİ'li milletvekilleri çalışmıyor. Bu Komisyonda her siyasi partiden milletvekilleri çalışıyorlar, emek veriyorlar ve bunların raporları da tutuluyor. Biz zahmet alıp okuyun, hepsi ortada.
Teşekkür ederim.
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) - Biz okuyoruz ya.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Biraz siz okuyun, siz; bir de okuduğunuzu anlayın.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Sayın Başkan...
SIRRI SAKİK (Ağrı) - Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Koçyiğit, buyurun.
34.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Şimdi, gerçekten insanların hukuksuzluğu derinleşince, kemikleşince bütün sistemini hukuksuzluk üzerine kurunca cümle kalmıyor. Ne oluyor mesela? Hukuksal bir şey söyleyebiliyor mu? Söyleyemiyor. Vicdani bir şey söyleyebiliyor mu? Hayır. Ahlaki bir şey söyleyebiliyor mu? Hayır. Toplumsal bir şey söyleyebiliyor mu? Hayır. Ne söylüyor? Aynı hikâye "Terörü, terörü, terörü..." Aybüke Öğretmen ile Siirt Belediyesinin ne ilgisi var; ne ilgisi var, ne ilgisi var?
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Terör örgütü üyesi.
DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Karar kesinleşmiş mi?
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Terör örgütü üyesi değil. Gazetecilik yapmış, kumpasla yargılamışsınız, dosyaya müdahale etmişsiniz.
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Tabii, her şey kumpas(!)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Celselerdir bekleyen dosyayı hızlandırmışsınız, yetmemiş, hızlı bir şekilde talimat vermişsiniz, oraya kayyum atamak için. Biz bilmiyor muyuz ya? Sizin bu milletvekilleriniz var ya, Siirt Milletvekili dâhil, birçoğu gelip burada İçişleri Bakanına kayyum...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Pardon, bir şey söyleyeceğim. Ben Grup Başkan Vekillerini dinliyorum, herkes kendi amacını çok sağlıklı bir şekilde anlattı ama bunu devam ettiremeyiz.
Buyurun Sayın Koçyiğit.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Sayın Başkan, devam ettirmemiz lazım çünkü bu bizim derdimiz, bizim derdimiz.
Şimdi, gelip diplomasi yapıyorlar, İçişleri Bakanından randevu alıyorlar, "Benim olduğum ile kayyum ata, ben buranın rantını yiyeyim; benim müteahhitlerim, yandaşlarım buranın kaymağını yesin." diye diploması yapıyorlar ya! Nasıl utanmaz bir iktidar oldunuz siz böyle ya!
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) - Utanmaz sizsiniz.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Utanmaz sizsiniz.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) - Utanmaz sensin. Böyle bir şey yok.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Sizden iyi utanmaz mı var?
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Size göre herkes terörist; sanatçı, terörist; gazeteci, terörist; siyasetçi, terörist; AKP'li olmayan herkes terörist.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) - Utanmaz sensin! Ne demek ya utanmaz!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Vallahi söyleyelim, terörün baş âlâsı sizsiniz, en büyük terörist sizsiniz. Bu ülkedeki her şeyi çürüten sizsiniz, siz! (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Yargı kalmadı, demokrasi kalmadı, hukuk kalmadı, sandık kalmadı, hiçbir şey kalmadı. Bunu kim yapar? Aklı fikri tekçilikten ve terörizmden beslenenler yapar, işte siz onlarsınız. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Şahin, buyurun.
Gündeme geçme fırsatı da bulalım.
Buyurun.
35.- Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın, Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ile Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Evet, Başkanım teşekkür ediyorum ama milletvekillerimize yapılan diplomasıyla ilgili o iddiaların hepsi yalandır, kendileri yapıyorsa onu bilmem ama bizim böyle bir lobimiz de yok, böyle bir çalışmamız da yok.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - A, tabii, kayyum atansın diye ben diplomasi yapıyorum(!) Bütün vekilleriniz cirit atıyor cirit, İçişleri Bakanlığına...
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Ben bir başka konuyu unuttuğum için söz aldım.
BAŞKAN - Buyurun.
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - 15 Temmuz gecesi Sayın Devlet Bahçeli'nin duruşu çok nettir. Kendisi bizzat hem Sayın Cumhurbaşkanımızı hem dönemin Başbakanını arayarak "Bu hainlere karşı ne yapılması gerekiyorsa sonuna kadar arkanızdayız." diyerek büyük bir devlet adamlığı vasfını göstermiştir. Kimsenin bu konuda...
SIRRI SAKİK (Ağrı) - Ya, siz kayyum atayarak mı bizimle barışacaksınız, bizi yok sayarak mı bizimle barışacaksınız?
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Kemal Kılıçdaroğlu'nun gidip bir belediye başkanının evinde oturup kahve içtiğini unuttunuz herhâlde ve havaalanında FETÖ'cülerin komutasında olan tankların onun için açıldığını unuttunuz herhalde! Hangi irade ve hangi güç o tankları çekti, Kılıçdaroğlu gitti ve orada bir evde kahve içti? (CHP sıralarından gürültüler)
Sayın Devlet Bahçeli'nin tavrı da çok nettir, o günden beri de aynı tavırdadır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Sakik, buyurun.
36.- Ağrı Milletvekili Sırrı Sakik’in, Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
SIRRI SAKİK (Ağrı) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yalanlardan yorulduk.
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Başkanım, Grup Başkan Vekilleri konuşuyordu, böyle bir usul mu var?
SIRRI SAKİK (Ağrı) - Bakın, bir kayyum artığı çıktı, şu kürsüde ne dedi biliyor musunuz? Dedi ki: "Belediyelerde cephanelik olduğu için kayyum atanıyor." Şimdi, bugün bize söyleyin, Siirt Belediyesinde ne cephanelik gördünüz?
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Sayın Başkanım, burası yargı değil. Niye konuşuyor?
SIRRI SAKİK (Ağrı) - Bakın, İsrail, Filistin'i vurduğunda ne diyordu? Camiyi vurduğunda, okulu vurduğunda, hastaneyi vurduğunda "Altında silahlar var ve örgütler var." diyordu. Şimdi -aynı şeyi- siz de İsrail mantığıyla hareket ediyorsunuz.
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Ayıp ya!
SIRRI SAKİK (Ağrı) - Halkın iradesine kayyum atıyorsunuz, yalan söylüyorsunuz.
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Senden âlâ yalancı yok şu Mecliste ya!
SIRRI SAKİK (Ağrı) - Üç beş gündür nasıl bir operasyonun olduğundan hepimizin haberi var. İçişleri Bakanlığından Adalet Bakanlığına kadar -içinde Siirt siyasetçilerinin- nasıl bir operasyon olduğunu biliyoruz çünkü oraları gasbetmek istiyorsunuz, belediyeleri talan etmek istiyorsunuz. Sizin siyasetçileriniz bu konuda rantçıdır, talancıdır.
Teşekkür ediyorum.
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Hepsi sizsiniz, hepsini iade ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Kılıç, buyurun.
37.- Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç’ın, Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
FİLİZ KILIÇ (Nevşehir) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, az önce Sayın Grup Başkan Vekili Sayın Genel Başkanımız hakkında birkaç cümle söyledi, ben de cevap vermek durumundayım. Evet, o akşam, o gece için darbe girişiminde FETÖ terör örgütü ile MHP'nin adını yan yana getirmek, MHP'yi şüpheli tavırlarla itham etmek büyük bir bühtandır diyoruz. Hiçbir siyasi parti liderinin sesinin çıkmadığı bir anda, darbecilerin başarılı olup olmadığının belli olmadığı bir anda Sayın Devlet Bahçeli "Seçilmiş Hükûmetin yanındayız." diyerek bu hain darbe girişimine karşı ilk tepkiyi koyan kişi olmuştur ve o günden bu yana da aynı tavrı devam ettirmiştir. Bu açıklamayla Türk milletinin direnci ve darbeye karşı mücadelesinde en büyük cesaret kaynağı olmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FİLİZ KILIÇ (Nevşehir) - Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
FİLİZ KILIÇ (Nevşehir) - O gün genel merkezimizde bütün Genel Başkan Yardımcılarımızla birlikte asla ayrılmadan görevinin başında kalmıştır ve bütün teşkilatlarımız da sokaklarda, darbecilere karşı mücadele etmiş, tankların önünde durmuştur. O günden beri de her zaman için Milliyetçi Hareket Partisi FETÖ'yle olan mücadelesine devam etmiştir, bundan sonra da devam edecektir. Bu konunun da kamuoyunda bu şekilde bilinmesini özellikle istirham ediyorum.
Teşekkür ederim.
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Celal Adan’ın, Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin konuşması
BAŞKAN - Bir konu hakkında vicdani bir sorumlulukla bir ifade kullanmak istiyorum. 15 Temmuz 2016 tarihinde Türk milleti dimdik bir şekilde direnmiş, bütün siyasi partiler de gerekli iradeyi burada ortaya koymuşlardır ama yakinen şahit olduğum bir şey var; Milliyetçi Hareket Partisi Genel Merkezi yüksek bir bina, o ara Phantomlar, uçaklar uçuyor ve bazı arkadaşlarımız Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli Bey'e iyi niyetle gelip derler ki: "Acaba olur ya, birileri gelip başka şeyler yapabilir ve müdahale edebilirler, isterseniz, arkadaşlarımızın birinin evinde sizi misafir edelim." Kendisinin kullandığı ifade şu: "Biz Türk milletiyiz ve üç hilalli bayrağın altından birilerinden korkarak çekip gitmeyi kabullenmem mümkün değil." diyerek direnmiş ve en kısa zamanda da... Ben İstanbul'daydım, açıklamayı kendim dinledim. Dolayısıyla bu tip haksızlıklara fırsat vermemekte fayda var. Herkes burada gelip düşüncelerini ortaya koydu, bir direnç ortaya konuldu. Allah bir daha milletimize öyle günler göstermeyi nasip etmesin. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Emir.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
38.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, tabii, ben MHP Grup Başkan Vekilinin verdiği cevabı anlayışla karşılıyorum. Bu tartışmayı biz burada yapabiliriz, uzatabiliriz ama söyleyeceklerimizi söyledik.
FİLİZ KILIÇ (Nevşehir) - Gerek yok.
MURAT EMİR (Ankara) - Ama AKP Grup Başkan Vekilini anlamakta güçlük çekiyorum çünkü kendisi durup dururken Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na saldırmayı tercih etti. Bu, ağır bir suçluluk psikozundan kaynaklanıyor, açık şekilde. Bakın, 15 Temmuz darbe girişimi sizin general yaptığınız, harp okullarına aldığınız, vatan evlatlarını eleyip "Bunlar gelsin." dediğiniz...
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Onları da sizinkiler yaptı, sizinkiler.
MURAT EMİR (Ankara) - ...özene bezene seçtiğiniz askerler tarafından yapıldı, siz yaptınız. (CHP sıralarından alkışlar)
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Siz.
MURAT EMİR (Ankara) - Sizin, Yargıtay atamalarında, Danıştay atamalarında hâkim, savcı alırken özene bezene seçtiğiniz, yerleştirdiğiniz kişiler tarafından yargı darbesi yapıldı. Tüm devleti, üniversiteleriyle, tüm kurumlarıyla, ordusuyla, yargısıyla FETÖ'ye siz teslim ettiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım artık.
MURAT EMİR (Ankara) - Ve dönüp suçluluk psikozuyla "Biz yaptık, Allah affetsin." dediniz o zaman, "Halkımız affetsin." dediniz, şimdi "Kılıçdaroğlu" diyorsunuz. Bizim CHP olarak FETÖ'yle her zaman derin mesafemiz oldu, her zaman karşı olduk, hâlâ karşıyız.
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Samanyolu'nun önünde kim vardı?
MURAT EMİR (Ankara) - Ama sizin gibi işine geldiğinde yan yana, işine geldiğinde tüm devleti ona teslim et ama senin iktidarına saldırdığı zaman karşı çık.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) - Kayboldular ya hamburgercide.
NURTEN YONTAR (Tekirdağ) - Bari sen konuşma ya!
MURAT EMİR (Ankara) - Siz bir defa şunu söyleyin, şunun hesabını verin: Siz ne zaman öğrendiniz darbeyi? Darbeyi ne zaman öğrendi Sayın Cumhurbaşkanı? Kimden öğrendi?
NERMİN YILDIRIM KARA (Hatay) - Enişteden öğrendi.
NURTEN YONTAR (Tekirdağ) - Enişteden öğrendi.
MURAT EMİR (Ankara) - MİT ne yapıyordu? MİT Müsteşarı niye darbe olacağından şüphelenmedi?
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Siz önceden planları bildiğiniz için öğrenmişsinizdir.
MURAT EMİR (Ankara) - Niye Başbakan tünelde saatler sonra öğrendi? Neredeydi Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumları? Niye Sayın Cumhurbaşkanı uçakla saatler sonra geldi?
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) - Kemal Bey'in danışmanları kimdi?
MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Cumhurbaşkanı uçakta acaba çay, kahve, su içti mi, içmedi mi? Buraya mı indirgeyeceğiz tartışmaları? Ciddi olun.
BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.
NERMİN YILDIRIM KARA (Hatay) - Yaveriniz kimdi?
BAŞKAN - Sayın Gökçek, buyurun.
39.- Ankara Milletvekili Osman Gökçek’in, Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) - Sayın Başkanım, özellikle şunu söylemek istiyorum Barış Pehlivan'ın ceza almasıyla alakalı noktada: Değerli milletvekilleri konuyu anlatıyorlar ama konunun içeriğini anlatmıyorlar. Bir ses kaydı var ortada, bir bilirkişinin sesini kaydediyorlar, evinin adresi soruluyor.
MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Batman) - Bununla ne alakası var, bu niye cevap veriyor?
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) - Bunun akabinde Akın Gürlek'le olan ilişkileri soruluyor.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Şimdi, hangi bağlamda konuşuyor Başkanım, niye konuşuyor? Hangi sıfatla konuşuyor şu an?
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) - Şimdi, burada bir sürü milletvekili arkadaşımız var, o zaman biz kalkıp da her yargı mensubunun telefon kayıtlarını alacağız, bu kayıtları yayınlayacağız ve bu, suç olmayacak.
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) - Sen her gün yayınlıyorsun Beyaz TV'de. Herkes hakkında haberler yapıyorsun, sen çok iyi bilirsin!
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) - Ben on iki yıl boyunca profesyonel olarak televizyonculuk yapmış birisiyim, bunu yayınlamak suçtur.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Sen hâlâ televizyonculuktan çıkamamışsın ki!
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) - Bakın, Savcı Selim Kiraz'ı Berkin Elvan'ın üstünden şehit ettiler. Şimdi, siz kalkacaksınız burada bir bilirkişinin evinin adresini hedef göstereceksiniz, yarın kim garantisini verebilir bu bilirkişiye birisinin suikast yapmayacağını, öldürmeyeceğini, ailesine müdahale edilmeyeceğini?
AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Genel Başkanımızı tehdit ediyorlar, kim garanti verebilir?
MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Leyla Hanım, Osman Bey hangi sıfatla bu açıklamayı yapıyor?
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Başkanım niye konuşuyor?
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) - Yani yargıyı sürekli olarak tehdit ediyorsunuz. Murat Bey yargıyla alakalı diyor ki: "Yarın biz geleceğiz, bunların tek tek hesapları sorulacak." Ya, şunu sormak istiyorum...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Emir, söz talebiniz var mı?
MURAT EMİR (Ankara) - Var.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Emir.
40.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Ankara Milletvekili Osman Gökçek’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MURAT EMİR (Ankara) - Osman Gökçek zannederim kendi Grup Başkan Vekilinin yetersiz olduğunu düşündü; kendi aralarında halledecekleri bir konu, ben o konuya girmem ama bakın, orada yapılan gazetecilik.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) - Niye? Daha demin Sırrı Bey konuşurken yetersiz olduğunu mu düşündüler hanımefendinin? Sizin yetersiz olduğunuzu mu düşündüler? Yani aslında DEM PARTİ'ye laf atıyorsunuz, ayıp oluyor.
MURAT EMİR (Ankara) - Gazeteci bilirkişiyi arıyor, gazeteden aradığını söylüyor, kendisini tanıtıyor, kendisini röportaja veya kanala davet ediyor. Dolayısıyla, bu, özel bir iletişim değil, iki kişi arasında özel bilgilerin aktarıldığı bir iletişim değil.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) - Ne peki?
MURAT EMİR (Ankara) - Burada yapılan gazetecilik faaliyeti. Kaldı ki dava açılacaksa bile bunun yolu, akşamın bir vakti apar topar gözaltına alıp tutuklayarak hapishaneye koymak mıdır?
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) - Murat Bey, izin almak zorundasın ya! Biz de bu işi yapıyoruz, izin almadan yayınlayamazsın, yok böyle bir şey, yok. İzin almadan yayınlayamazsın Murat Bey, yayınlayamazsın. Murat Bey, hukukçusun ya!
MURAT EMİR (Ankara) - Bu dava yürüyebilir de ama burada yapılan gözdağı vermektir, biz bunu işaret ediyoruz.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, buraya bir milletvekilimiz gelip -buraya kadar gelmişken- bir dakika söz istediğinde söz veriyorum ben.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır...
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Sayın Başkanım, çok özür dilerim ama benim bir cevap hakkım var.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Şahin.
41.- Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın, Ankara Milletvekili Murat Emir’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Ne hikmetse, Murat Bey de Gökhan Bey de Grup Başkan Vekili olduklarında, her seferinde kendilerini güçlü gösterip kadın olduğumuz için mi... Gülüstan Hanım için de aynı şey geçerli; yetersiz miydi de Sırrı Bey söz aldı, konuştu? Yaptığınız ne Meclisin adabına sığar ne konuşma adabına sığar. Bir milletvekili burada söz istediğinde Meclis Başkan Vekili söz verdiyse konuşur, buna ben de engel olmam, Gülüstan Hanım da engel olmamıştır. Yaptığınız ayıptır. Birilerini aşağılayarak kendinizi güçlü gösteremezsiniz, güçlü de değilsiniz. Bu tavrınızdan dolayı hem Gülüstan Hanım'dan hem de benden özür dilemelisiniz. Dilemezseniz sorun değil, sizin özrünüzün de bir kıymetinin olmadığını söylemek istiyorum ama hem kayıtlara geçsin hem de kamuoyu artık sizi, bu üstenci tavrınızdan dolayı kınadığımızı bilsin.
Teşekkür ederim Başkanım.
MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Emir, gündeme geçelim lütfen.
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Özür dileyecekse buyursun.
MURAT EMİR (Ankara) - Ben söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
42.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, bazı şeyleri yerli yerine oturtmakta fayda var.
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - "Psikoz" da dediniz, onu da geçti bu, "psikoz"u da geçti.
MURAT EMİR (Ankara) - Ben sağ tarafıma baktığımda bir AKP Grup Başkan Vekili görüyorum, o kadar; orada bir kadın veya erkek görmüyorum.
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Öyle mi?
MURAT EMİR (Ankara) - Görsem de fark etmez, benim için elbette ki eşittir. (CHP sıralarından alkışlar) Burada, bir defa, bu konunun kadın-erkek meselesiyle uzaktan yakından hiçbir ilişkisi, bir bağlantısı yok.
OSMAN GÖKÇEK (Ankara) - Kadınlara nezaketli davranılır.
MURAT EMİR (Ankara) - Siz bir konuyu konuşuyorsunuz, siz bir konuda görüş ifade ediyorsunuz -ki konuşma sırası Grup Başkan Vekillerinde- bir milletvekiliniz söz istiyor ve sizin savlarınızı destekleyecek yepyeni argümanlar ortaya koyuyor. Bu sizin söz hakkınıza saldırıdır, siz aranızda halledin. Bizim burada üstenci bir tavrımız yok ama burada söylenen her söze elbette ki hak ettiği ölçüde cevabını veririz.
BAŞKAN - Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula...
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Başkanım, affedersiniz, bir düzeltme yapmam lazım.
BAŞKAN - Şimdi, bizim hoşgörümüzün istismar...
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Bu konu değil, başka bir konu.
BAŞKAN - Sizden dolayı demiyorum.
Buraya bir milletvekili -kamuoyu da bizi izliyor- gelince, diyelim ki Antep Milletvekili veya Kırşehir Milletvekili buraya kadar gelince biz söz veriyoruz. Dolayısıyla ne yapalım şimdi? İç Tüzük'ü uyguladığımız zaman belli, çalışmaları askerî sistemde götürmüş oluruz; bir hoşgörüyle yönetmeye çalışıyoruz.
Size cevap olsun diye söylemiyorum ben, gündeme geçmemize fırsat verin.
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Estağfurullah.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özdağ.
43.- Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Leyla Şahin Usta biraz önce bir açıklama yaptı İliç Komisyonuyla ilgili. Sayın Atay da burada, bu Komisyonun görevini tamamlamasının ardından beş buçuk ay geçti. Bu beş buçuk ayın son toplantısında Sayın Atay milletvekillerine "Görüşlerinizi ve tekliflerinizi sunun." diye söylüyor. Bizim milletvekili arkadaşımız Mesut Doğan Bey 1,5 sayfalık görüşlerimizi kendilerine takdim ediyorlar ama o günden bugüne kadar henüz Komisyon raporu burada milletvekillerine, partilerin milletvekillerine gönderilmiş değil. Bu Komisyona gelecek taslak olarak "Bakın..." diyecekler... Ben 3 defa bu araştırma komisyonlarına katıldım, hem de 15 Temmuz Darbeleri Araştırma Komisyonunun Başkan Vekiliydim ve yedi ay çalıştım, onunla ilgili de uzun uzun konuşurum ben burada. Onun için, burada neden bu rapor bizlere bir an önce gönderilmedi? Gönderilmesi gerekiyor ki biz bakacağız, nerede eksik var, nerede yanlış var, ardından da daha sonra biz muhalefet şerhimizi, eklemek isteyenler varsa, oraya ekleyeceğiz diğer partilerle...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım, müsaadenizle.
BAŞKAN - Buyurun.
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - ...ve biz de daha sonra -bunu Genel Kurula getirirsiniz, getirmezsiniz- onun üzerine de konuşmalar yaparız. Meclis Başkanına intikal ettirecektiniz; bunu niye söylüyorum biliyor musunuz? 15 Temmuz Darbe Komisyonunda Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümüyle ilgili olarak bir arkadaşımız, bir profesör arkadaşımız uzun süre uzmanlarla çalıştı. Sayın Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopterinin parçalarını sökenler ile Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın otelini basanlar aynı adamlardı. 2009 yılında Muhsin Yazıcıoğlu öldürüldü ve 2016 yılında, tam yedi yıl sonra da aynı şahıslar Recep Tayyip Erdoğan'ın oteline aynı şekilde gelmek isteyenlerdi. Bu bölümün kaldırıldığını gördüm ben, bu bölüm çıkarılmıştı, bunu görünce hemen müdahale ettim hem Sayın Başbakanla görüştüm hem Sayın Cumhurbaşkanıyla görüştüm hem de Komisyon Başkanıyla görüşerek tekrar yeniden oraya koydum. O nedenle, bu Komisyon raporunun bir an önce ilgili milletvekillerine gönderilmesi gerekiyor, incelememiz gerekiyor, daha sonra da muhalefet şerhlerimizi koyup... Böyle zaman kaybetmemize gerek yok; zaman çok kıymetli, bir an önce gönderin, görevinizi yapın ve bu görevinizi yaparken de doğru işler yapın diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
YENİ YOL Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım, oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- YENİ YOL Grubunun, Grup Başkan Vekili Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen tarafından, turizm sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin afetlere karşı denetimlerinin yapılması ve alınması gereken önlemlerin görüşülmesi amacıyla 29/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Ocak 2025 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
29/1/2025
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 29/1/2025 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
|
| Selçuk Özdağ |
|
| Muğla |
|
| Grup Başkan Vekili |
Öneri:
Mersin Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Mehmet Emin Ekmen tarafından, turizm sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin afetlere karşı denetimlerinin yapılması ve alınması gereken önlemlerin görüşülmesi amacıyla 29/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergemizin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 29/1/2025 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, YENİ YOL Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Emin Ekmen.
Buyurun Sayın Ekmen. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)
YENİ YOL GRUBU ADINA MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kartalkaya'da yaşanan facia nedeniyle turizm sektörünün özellikle felaketler ve afetlere karşı dayanıklılığının mevzuat ve uygulama açısından denetlenmesi hususunda bir genel görüşme açılması yönündeki önerimizin, teklifimizin gerekçesini açıklamak üzere huzurunuzdayım.
Doğrusu, Anayasa'mız da İç Tüzük'ümüz de Türkiye Büyük Millet Meclisine önemli görevler veriyor. Bunlardan biri de genel görüşmeler ve araştırma komisyonları. Araştırma komisyonlarından iktidar ve devlet sisteminin ne kadar iyi faydalandığı hususunda tabii ki ciddi eleştiriler var. Kimi zaman komisyonlar çalışmalarını bitirmesine rağmen raporlar yayınlanmıyor, kimi zaman raporlar Genel Kurula indirilmiyor. Yayınlanan raporlardan da devlet kurumları kendilerine yapılan tavsiyeleri dikkatle inceleme ve hayata geçirmekte bir inisiyatif almıyor. Örneğin, 2019 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde hayvan hakları hususunda yayımlanmış olan rapor çok önemli ve nitelikli bir rapor olmasına rağmen, dört yıl boyunca hiçbir kurum bunun gereğini yapmadı ve biz burada, bütçeden hemen önce tartışmalı bir şekilde başka bir yasayı hayata geçirdik ama bu komisyon raporunun gereği yapılmadığı gibi bu raporun da gereği, kanunun da gereği yapılmıyor. Dün Batman'da kayyum yönetimindeki belediyenin barınağından kaçan 2 köpek Binatlı köyündeki 12 yaşındaki Hasan Vural Gündem'i ağır bir şekilde yaralıyor. Oysa, köylülerin ve ailelerin defalarca kez belediyeye başvurusu var. Baba Selahattin Gündem onlarca kez bu konuda başvuru yaptıklarını söylüyor. Yaralı, bölge hastanesine götürülüyor, orada da gereken tedavi yapılmıyor, tedavisi özel hastanede yapılıyor. Dolayısıyla, Meclis çalışmalarından ne kadar faydalanıyoruz, iktidar, bakanlıklar buna ne kadar hak ettiği değeri veriyor, Genel Kurulunuzun takdirine sunuyorum.
Bizim bugünkü önerimizin dünkü araştırma komisyonu kurulması önerilerinden şöyle bir farkı var: Bütün önerileri tek tek gerekçeleriyle birlikte okudum, tutanakları inceledim; odağında sadece Kartalkaya yangın faciasının bütün boyutlarıyla aydınlatılması var yani AK PARTİ'den YENİ YOL'a kadar bütün önerilerin içeriği bu. Oysa bu yangının turizm sektörü üzerinde çok ciddi bir güven bunalımı yarattığı, birçok yabancı turistin kendi acentelerini benzer bir olayın ya da durumun kendi başlarına da gelip gelemeyeceği endişesi içerisinde sorgulamaya tabi tuttuğu anlaşılıyor. Hatta öyle bir durum var ki artık İstanbul'a gelecek turistler konaklayacakları otellerden depreme karşı güvenlik belgesi istiyorlar ama böyle bir belge sunulamadığı için gerekli rezervasyonlar da yapılamıyor. Turizmin ülkemiz için gerek istihdam gerek doğrudan döviz temini yoluyla ne kadar önemli olduğunu ve bunun, Türkiye açısından bu alanda yaşanacak bir sonucun, bir sorunun nasıl sonuçlar yaratacağını en iyi siz takdir edersiniz. Ama biz 6 Şubat deprem felaketinin turizm sektörü üzerindeki sonuçlarını dahi henüz atlatamamışken Kartalkaya yangın faciasının, âdeta afete dönüşmüş bu yangın faciasının turizm sektörü üzerindeki etkilerine ilişkin daha geniş çerçeveden bir genel görüşme yürütmek zorundayız. Böyle bir genel görüşmede mevcut mevzuatın yeterliliği, denetim mekanizmalarının etkinliği, afet risklerinin, bütün afetlerin turizm sektörü üzerindeki etkileri, sadece belirli değil bütün personelin yangın başta olmak üzere diğer olası afetlere karşı eğitim kapasitesinin incelenmesi, acil durum planlarının güncellenmesi, sigorta ve finansal güvencelerin yeterliliği, uluslararası uygulamalardan alınabilecek örnekler... Mesela Türkiye'deki uluslararası otel zincirlerinin bu konudaki güvenliği ile yerel otellerin güvenliği maalesef bir değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın, buyurun.
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Finansal sorunlar... Özellikle küçük ve orta ölçekli turizm işletmelerinin başta yangın olmak üzere olası afetlere karşı, deprem, sel ve benzeri afetlere karşı yeterli hâle getirilmesi için ihtiyaç duyulan finansal desteklerin sağlanması. İmar sorunları, otorite boşluğu -Kartalkaya'da da yaşadık; belediye mi, özel idare mi, Turizm Bakanlığı mı?- iş ve meslek hastalıklarına ilişkin tedbirlerin alınması, iş güvenliği ve eğitiminin bütün çalışanlar hakkında... Çünkü bu eğitimi almış bir çalışanın -duyarlı bir şekilde- birçok kişinin hayatını kurtarması söz konusudur. Merkezî bir otoritesi olmayan itfaiye standartlarının belirlenmesi gibi birçok konuda uzmanların ve siyasi partilerin yapacağı çalışmaların bir genel görüşme yoluyla ele alınmasının turizm sektöründe ciddi bir ihtiyaç olduğunu düşünmekteyiz. Bunun siyasi bir çekişme konusu yapılmadan bir genel görüşme önerimizin kabulü yoluyla ele alınmasını Genel Kurulun takdirine sunarız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - İYİ Parti Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Burak Akburak.
Buyurun Sayın Akburak. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA BURAK AKBURAK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; YENİ YOL Partisi grup önerisi üzerine söz almış bulunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi Türkiye dünyanın en önemli turizm destinasyonlarından biri ancak bu coğrafyanın güzellikleri kadar doğal afet riskleriyle de karşı karşıya olduğumuzu unutmamalıyız. Depremler, yangınlar, seller, geçmişte yaşadığımız acı olaylar turizm tesislerimizin bu tür afetlere karşı ne kadar hazırlıklı olması gerektiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Ne yazık ki bu konuyu hepimizin yüreğini yakan büyük bir felaketin ardından konuşuyoruz. Bolu Kartalkaya'daki otel yangınında tam 78 canımızı, vatandaşımızı kaybettik, 51 kişi ise yaralandı. Türkiye'nin en önemli kış turizm merkezlerinden biri olan Kartalkaya'da yaşanan bu facia turizm tesislerinde güvenlik standartlarının ne kadar kritik olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Eğer gerekli denetimler zamanında ve titizlikle yapılmış olsaydı bu kadar büyük bir felaket yaşanmayacaktı. Burada net bir şekilde ifade etmek istiyorum, turizm tesislerinde afetlere karşı alınan önlemler kâğıt üzerinde kalmamalı. Yangın, deprem ve sel gibi afetlere karşı önlemler sadece prosedür olarak yazılmamalı, gerçekten uygulanmalı. İşletmeler düzenli olarak denetlenmeli ve eksiklikleri giderilene kadar da faaliyetlerine devam etmelerine izin verilmemeli. Afet yönetim planları zorunlu hâle getirilmeli.
Değerli milletvekilleri, Kartalkaya'da yaşanan bu facia turizm sektörünün güvenlik anlayışının kökten değişmesi gerektiğinin bir göstergesi. Turizm ülkemizin en büyük gelir kaynaklarından biri ama unutmamalıyız ki turizm güvenlik olmadan sürdürülemez ve insan hayatı tehlikeye atılamaz. Biz artık sadece doğal güzelliklerimizle değil, aynı zamanda güvenli ve bilinçli turizm altyapımızla da örnek olmalıyız.
Bu vesileyle, Kartalkaya'daki yangında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kez daha Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum. Böyle bir felaketin tekrarlanmaması için hep birlikte gereken adımları atacağımıza yürekten inanıyorum. Turizm ülkemizin, Türkiye'nin dünyadaki yüzü, ekonomimizin de lokomotifi. Doğru politikalarla yönetildiğinde turizmin sadece ekonomik değil toplumsal kalkınmanın da önemli bir unsuru olacağını ifade ediyor, YENİ YOL Partisinin genel görüşme açılması talebini desteklediğimizi belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Perihan Koca.
Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA PERİHAN KOCA (Mersin) - Teşekkür ediyorum.
Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen değerli halkımızı buradan bir kez daha saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Öncelikle, Bolu Kartalkaya'da göz göre göre gelen katliamda yaşamını yitiren 78 canımızı buradan saygıyla anıyorum ve tüm Türkiye'ye başsağlığı dileklerimizi iletiyorum. Gerçekten hepimiz çok üzgünüz ve aynı zamanda çok çok da öfkeliyiz çünkü memleket bugün geldiğimiz aşamada bir can pazarına dönüşmüş durumda ve adım adım, küçük bir mutlu azınlık dışında herkes için bu ülke koca bir mezarlığa dönüşmüş durumda. Hiçbirimizin, hiç kimsenin güvende olmadığı, tesadüfen yaşadığımız, kelle koltukta yaşadığımız "Ölümlerden ölüm beğenin." diyerek ülkeyi yöneten bir iktidarın ülkesi hâline gelmiş durumda bugün ne yazık ki Türkiye. Deprem oluyor, ölüyoruz; öğrenci yurdunda asansör düşüyor, yine bizler ödüyoruz; maden çöküyor, yangın çıkıyor, sel oluyor, ölüyoruz; bir şekilde ölümler felakete, katliamlara dönüşüyor ve her defasında daha çok ölmeye ne yazık ki devam ediyoruz çünkü en temel hak olan yaşam hakkı hiçe sayılıyor. İnsan canının sermayenin kârı için 3 kuruşluk bir değerinin olmadığı, denetimden, altyapıdan, liyakatten, hukuktan azade bir ülke yönetimiyle bugün karşı karşıyayız. Tam da bu yüzden tek adam rejimi altında sermayenin sınırsız ve kuralsız sömürüsünün bir sonucu olarak yaşanan felaketler zincirine her defasında yenilerinin eklendiğini görüyoruz çünkü devlet, şirket gibi yönetilmeye çalışılıyor. Turizm Bakanının otel sahibi, Sağlık Bakanının özel hastane sahibi, Millî Eğitim Bakanının özel okul sahibi olduğu bir garabetin içinde, bir garabet kabinenin içinde her defasında çok basit önlemlerle önlenebilecek ölümlerin nasıl katliama dönüştürüldüğünün, felakete dönüştürüldüğünün tanıklığını yapıyoruz. Kartalkaya'daki otelin gelirlerine baktığımız zaman, yangın ikaz sistemi kurmak, yağmurlama sistemi kurmak yıllık 1,8 milyon doların üzerinde kârı olan bir otel işletmesi için çok zor olmasa gerek. Ama şirketlerin kâr mantığı öncelenerek ülke yönetildiği için denetleme sistemi tümüyle felç olmuş durumda ve işlemiyor. Teşvik üstüne teşvik verilen sermaye, iş denetime gelince görüyoruz ki her defasında es geçiliyor. AKP döneminde piyasaya açılan denetimler rekabet unsuru hâline geldiği için, devlet kurumları çöktüğü için, hiçbir felakette sorumluluk alınmadığı için ve sorumlular her defasında cezasızlıkla ödüllendirildiği için yeni felaketlere, yeni katliamlara davetiye çıkarılıyor. Bir de AKP'nin bir mevzuat değişikliği furyası olduğunu ve bunun sonuçlarını görüyoruz. Halk sağlığıyla ilgili, çevre sağlığıyla ilgili, iş sağlığıyla ilgili AKP iktidara geldiği andan itibaren sürekli mevzuat değişiklikleri yapıyor. 2012'deki mevzuat değişiklikleri yani binaların yangından korunması değişikliği bunlardan bir tanesi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
PERİHAN KOCA (Devamla) - Velhasılı bol kepçeden sermaye mevzuatı var, bol kepçeden bakanlık yetkisi var ama ortada afetlere karşı denetim, önlem, önleyici hiçbir mekanizmanın olmadığını görüyoruz. O yüzden, belleklerimize kazınan otel penceresinden sarkıtılan çarşaflarla hayatta kalmaya çalışan insan görüntüleri bir kez daha yaşanmasın diye bu Meclisi sorumluluk almaya davet ediyoruz. Turizm sektöründe afetlere karşı denetimlerin yapılması, alınması gereken önlemlerin konuşulması için sorumluluğa davet ediyoruz çünkü Kartalkaya yangınında bir kez daha gördük; iş denetime gelince, iş sorumluluk almaya gelince ortadan kaybolan bir iktidar gerçekliği var. O yüzden, öncelikle yangın katliamının faili olan bu iktidarı, Turizm Bakanları başta olmak üzere istifaya davet ediyoruz ve kapsamlı bir afet ve denetim planı için Meclisi adım atmaya, harekete geçmeye davet ediyoruz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ednan Arslan.
Buyurun Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA EDNAN ARSLAN (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben de Bolu'da o talihsiz olayda hayatını yitiren yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum, acılı ailelerine başsağlığı ve sabır diliyorum, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.
Tabii, bu tür olaylar ülkemizde sıkça yaşanıyor. Şöyle bir söz var: "Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın." diyor. Maalesef, biz baktığımız zaman, sellerde yaşamını yitiren insanları görüyoruz, depremde göçük altında kalarak yaşamını yitiren insanları görüyoruz, yanarak ölen insanları görüyoruz, tren facialarında insanların öldüğünü görüyoruz, bebeklerimizin yenidoğan ünitelerinde, yoğun bakımlarda öldürüldüğünü görüyoruz. İşte, biz kendi ülkemize baktığımızda maalesef görmüş olduğumuz manzara bu. Peki, ne yapıyoruz bununla ilgili? Devletimizin yetkilileri hemen olay yerine gider, birkaç bakan kameraların karşısına geçer, önce bir iyi dilek temennileri, başsağlığı diler, "Devletimiz buradadır, sorumlular en ağır şekilde cezalandırılacaklar." derler. Bu hep böyle oldu. Yapılan göstermelik, üç beş tutuklama, gözaltı ama görüyoruz ki ölen maalesef öldüğüyle kalıyor.
Peki, Meclisimiz ne yapıyor? Meclisimiz de hemen buraya geliyor, bir araştırma komisyonu kuruyor ve bu komisyon marifetiyle de bu sorunları çözeceğimizi zannediyoruz ama yüzü kızaran bir Allah'ın kulu, bir siyasi sorumlu, onurlu ve şerefli bir istifa etmiyor maalesef. İşte, o onurlu ve şerefli istifa eğer olmuş olsa en yukarıdan en aşağı doğru herkes kendine bir çekidüzen verir. Siyasetçiler, bu anlamıyla, sorumluluk sahibi siyasetçiler korunduğu sürece, bürokratlar korunduğu sürece, yandaşlar, sermaye sahipleri korunduğu sürece maalesef biz burada sadece komisyonlar kurarız. Kurduğumuz komisyonlar da zaten sayısal çoğunluğa göre kuruluyor, bir eşitlik temelinde kurulmuyor ve orada yapılan seçimde bile başkanı, başkan vekili, kâtibi, sözcüsü maalesef iktidar partisinden oluyor. Ve günlerce toplanıyor, bilim insanları geliyor, çok değerli katkılar da oluyor, olmuyor değil ama sadece o raporlar yazıldıktan sonra raflarda kalıyor çünkü siyaset mekanizması kendi görev ve sorumluluğunu bence bu kadar zannediyor. Eğer siyaset mekanizması en tepeden en aşağıya kadar bir vicdani sorumluluk hissedip istifa mekanizmasını çalıştırmış olsa...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
EDNAN ARSLAN (Devamla) - ...istifa mekanizması çalışmış olsa aşağıdaki bürokrasi de kendisine çekidüzen verir ve denetlenmesi gereken yerler denetlenir. Düzenlenmesi gereken kanunlarla ilgili Mecliste, Bakanlıklarda ilgili çalışmalar yapılır ve bir şekliyle de Meclise bu kanunlar gelir ve bu kanunlar vücut bulur. Dediğim gibi, biz burada sadece komisyon kurmak, komisyon kurmamak, komisyona havale ettiğimiz konuların komisyonda kalmasından öteye gidemiyoruz ama olan insanlara oluyor. Dün İliç'te toprak altında ölüyordu insanlar, ondan önce Soma'da madenlerde ölüyordu, maalesef dün de Kartalkaya'da yangında, otelde ölmek zorunda kaldılar. Bunların yaşanmaması için onurlu, şerefli bir mekanizma olan istifa mekanizmasının çalışması gerekiyor, sorumluların derhâl istifa etmesi gerekiyor. (CHP ve DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Muğla milletvekili Sayın Yakup Otgöz.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA YAKUP OTGÖZ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; YENİ YOL Grubu önerisinin aleyhinde AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Kartalkaya'daki otel yangınında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralanan vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum. Otel yangını ülkemizi ve milletimizi üzüntüye boğmuştur, âdeta hepimizin içinden bir parça kopmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda dün tüm partilerimizin katkısıyla Meclis araştırma komisyonu kurulması kabul edildi. Komisyonumuzca yangın tüm boyutlarıyla araştırılacak, benzer olayların önlenmesi için alınması gereken tedbirleri belirleyeceğiz, kısacası, yangının sebeplerini ve sonuçlarını detaylı bir şekilde araştıracağız. Yangın yargıya intikal etmiştir. Bağımsız Türk yargısı, elindeki verilere göre ihmal, kusur ve suçu olanları tespit edecektir. Yargıya güvenmeli ve sonucunu beklemeliyiz. Olayın sorumluları mutlaka ortaya çıkarılacak ve hak ettikleri cezaları alacaktır. Bu süreç tüm şeffaflığıyla açıklığa kavuşacaktır. Bu amaçla çok yönlü adli ve idari süreç başlatılmıştır. AK PARTİ olarak bu olayın sonuna kadar takipçisi olacağız. Otel yangınında hatası, ihmali ve usulsüzlüğü bulunan kim varsa mutlaka yargıya hesap verecektir. Maalesef, yangını bahane edip siyasi şov yapanlar, acıların üzerinde tepinenler, yangını suistimal edenler, sosyal medyada gelişigüzel saldıranlar, fırsatçılık yapanlar vardır, biz ise gerçeklerin ortaya çıkarılmasının peşindeyiz.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Başta Sayın Bakan var, Bakan; Genel Müdür var.
YAKUP OTGÖZ (Devamla) - Gün siyaset yapma günü değil birlik, beraberlik günüdür, acıları paylaşma günüdür. Yangının ilk anından itibaren Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan olayı yakından takip etmiştir. Sağlık, UMKE, AFAD, itfaiye, Emniyet, Aile Bakanlığı gibi tüm kurumlarımız teyakkuza geçmiştir. Kurumlarımız elinden geleni yaptı ama maalesef 78 canımızı kaybettik.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Kurtardıkları tek kişi yok ya!
YAKUP OTGÖZ (Devamla) - Ya, senden başka konuşan yok bu Mecliste, bağıran da yok.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - O zaman cevap vereceksiniz. Bakanınızı niye istifa ettirmiyorsunuz? Hayırdır! Söylemeyelim mi!
BAŞKAN - Buyurun.
YAKUP OTGÖZ (Devamla) - Benzer afetlerin olmaması için tüm kurumlarımız çalışmalarına devam etmektedir. Genel görüşme açılması önergesinde yer alan mevzuat, afet risklerinin değerlendirilmesi, personel eğitimi, acil durum planları, sigorta ve finansal güvenceler, uluslararası uygulamalar, finansman, imar, otorite, iş kazaları, iş güvenliği gibi başlıklar Hükûmetimizin ve tüm Bakanlıkların üzerinde hassasiyetle durduğu konulardır. Bu alanlarda özel olarak çalışmaları yürütüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
YAKUP OTGÖZ (Devamla) - Alınması gereken önlemleri alıyoruz. Bu konularda geniş kapsamlı çalışmalar yaptığımız için YENİ YOL Grubunun genel görüşme açılması önerisine hayır oyu vereceğimizi belirtir, Gazi Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
İYİ Parti Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- İYİ Parti Grubunun, Grup Başkan Vekili Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez tarafından, son dönemde gazetecilerin gözaltına alınma gerekçelerinin, bu süreçlerde yaşanan hukuksuzlukların ve basın özgürlüğü ihlallerinin tespit edilerek söz konusu uygulamaların demokrasiye, hukuka ve insan haklarına etkilerinin araştırılması amacıyla 29/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Ocak 2025 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
29/1/2025
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 29/1/2025 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
|
| Turhan Çömez |
|
| Balıkesir |
|
| Grup Başkan Vekili |
Öneri:
Grup Başkan Vekili Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez tarafından, son dönemde gazetecilerin gözaltına alınma gerekçelerinin, bu süreçlerde yaşanan hukuksuzlukların ve basın özgürlüğü ihlallerinin tespit edilerek söz konusu uygulamaların demokrasiye, hukuka ve insan haklarına etkilerinin araştırılması amacıyla 29/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 29/1/2025 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, İYİ Parti Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Hakan Şeref Olgun.
Buyurun Sayın Olgun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HAKAN ŞEREF OLGUN (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada Türkiye'de basın özgürlüğünün geldiği vahim noktayı konuşmak için söz aldım.
Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün yayımladığı 2024 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi bu karanlık tablonun resmî belgesi niteliğindedir; Türkiye, 180 ülke içinde 158'inci sırada. Gazetecilerin keyfî gözaltılara maruz kalması, bu düzenin nasıl bir korku imparatorluğuna dönüştüğünü gösteriyor. Suçları ne? Gerçekleri yazmak, kamuoyunu aydınlatmak, halka hesap vermesi gerekenleri sorgulamak. Ama maalesef ülkemizde gazeteci olmak elinde kalemiyle değil, kelepçeyle anılmaya başlandı. Bu gözaltılar sadece basın özgürlüğüne yönelik bir darbe değil, aynı zamanda iktidarın içine düştüğü korkunun en net göstergesidir. Ne zaman büyük bir skandal patlasa, ne zaman iktidar köşeye sıkışsa, ne zaman halkın dikkati dağıtılmak istense bir gece yarısı gazeteciler evlerinden alınıyor, üstelik hep aynı gerekçelerle; casusluk, örgüt üyeliği, dezenformasyon. Sanki bu ülkenin en büyük güvenlik sorunu gazeteciler.
Bir de evlere şenlik bir Bakanımız var; çıkmış "Gazetecilik faaliyetiyle kimse gözaltına alınmaz." diyerek kamuoyunu aldatmaya çalışıyor. Sayın Bakan, eğer gazetecilik faaliyeti nedeniyle kimse gözaltına alınmıyorsa bu tabloyu nasıl açıklıyorsunuz? Bu filmi defalarca izledik; 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarında rüşvet çarkını haber yapan gazeteciler hedef alındı, Sedat Peker ifşalar yaptığında suçlamaları araştıran gazeteciler gözaltına alındı. KPSS skandalı patladığında sınav yolsuzluğunu yazan gazetecilere baskılar başladı. 128 milyar dolar meselesini gündeme getirenler tehdit edildi. Çorlu tren kazasında ihmali belgeleyen gazeteciler mahkemeye çıkarıldı. Gezi Parkı olaylarını takip eden gazeteciler yıllarca yargılandı. Maden facialarını, iş cinayetlerini, devletin gizlemeye çalıştığı gerçekleri yazanlar ya mahkeme kapılarına sürüklendi ya da tutuklandı. Bugün Türkiye'de gazetecilik yapmak mayın tarlasında yürümeye benziyor. Gerçekleri yazanlar hedef gösteriliyor, yandaş olmayanlar işsiz bırakılıyor ve yetmiyor, iktidarın beslediği medya eliyle gazeteciler linç ettiriliyor çünkü iktidar korkuyor; gerçeklerden, hesap vermekten, halkın gözünü açacak haberlerden korkuyor.
Tarih boyunca zulümle ayakta kalan hiçbir iktidar olmamıştır. Bu gerçeği en güzel şekilde anlatan sözlerden biri de Hazreti Ali'ye aittir: "Eğer zalim ısrarla zulme devam ediyorsa bil ki sonu yakındır. Eğer mazlum da ısrarla direniyorsa bil ki zafer yakındır."
Değerli arkadaşlar, bu ülkede artık gazeteciler adliye koridorlarında haber yapıyor, gözaltı hücrelerinde haber yazıyor. İşte, AKP iktidarının Türkiye'yi getirdiği nokta budur. 28 Ocakta gazetecilere yönelik gerçekleştirilen gözaltılar, basının nefes borusunu sıkmaya yönelik yeni bir hamledir. Şimdi soruyorum: Neden bu gazeteciler tutuklanıyor, hangi suçları işlediler, hangi anayasal hakkı ihlal ettiler? İster solcu olsun, ister milliyetçi, ister muhafazakâr; bir gazetecinin kalemini susturmak halkın sesini kesmek demektir. Bugün Barış Pehlivan gözaltına alınıyor, dün başkaları alındı, yarın sıra kime gelecek? Özgür bir ülkede basın konuşulmaz, konuşur. Gazeteciler soru sormazsa halk gerçekleri öğrenemez ama gelin görün ki Türkiye'de basın artık soru sormuyor çünkü soranlar hapiste.
Anayasa’nın 26'ncı ve 28'inci maddeleri ifade ve basın özgürlüğünü güvence altına almasına rağmen bugün bu maddeler bir kâğıt parçasından öteye geçmemektedir. Türkiye, Anayasa’nın 90'ıncı maddesi gereği uluslararası anlaşmalara taraf olan bir ülkedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10'uncu maddesi ve Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin ilgili hükümleri basın ve ifade özgürlüğünü güvence altına almaktadır ancak bugün bu yükümlülükler sistematik olarak ihlal edilmektedir. Gazetecilerin keyfî gözaltına alınması Türk Ceza Kanunu'nun 109'uncu maddesinde tanımlanan kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun devlet eliyle işlendiğini göstermektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAKAN ŞEREF OLGUN (Devamla) - Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - YENİ YOL Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın İrfan Karatutlu.
Buyurun Sayın Karatutlu. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)
YENİ YOL GRUBU ADINA İRFAN KARATUTLU (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Az önce Dulkadiroğlu Belediye Başkan Yardımcımızın vefat haberini aldım. Kendisi köyünden çıkmış, Kahramanmaraş'ın bir mahallesinde muhtar olmuş, peşinden Muhtarlar Derneği Başkanı olmuş, akabinde de Belediye Başkan Yardımcısı olmuştu; kıymetli bir insandı; ailesine, sevenlerine, Bertiz'e, Kahramanmaraş'a başsağlığı diliyorum.
Bugün sizlere basın özgürlüğü üzerine birkaç kelam edeceğim. Tabii, bugünün meselesi değil, yüz yıl önce Namık Kemal Hürriyet kasidesini yazıyor. 10'uncu beytinde diyor ki: "Durup ahkâm-ı nusret ittihâd-ı kalb-i millette/Çıkar âsâr-ı rahmet ihtilâf-ı re'y-i ümmetten." Yani başarının sırrı milletin gönül birliğindedir, halkın fikirlerinden başka başka olması yani ümmetimin ihtilafı rahmettir sözünde bir beyit. 25'inci beytinde de diyor ki: "Ne mümkün zulm ile bi-dâd ile imhâ-yı hürriyet /Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten." Yani zulümle, baskıyla hürriyeti, özgürlüğü kaldıramazsınız, mümkünse düşünceyi kaldırın diyor, yüz yıl önce diyor bunu. Üzerinden yüz yıl geçiyor, aklımın yettiği 70'li yıllar, 70'li yıllarda bizim de mensubu olduğumuz cenah irticayla suçlanır; o basın, bu irtica baskısı altında basın özgürlüğünden imtina edilirdi. 80'li yıllarda aynı şekilde askerî dikta yönetiminde de aynı şeyler söz konusuydu. Fakat ilginç olan şuydu: 80'li ve 90'lı yıllarda, özellikle 28 Şubat öncesinde, en azından bu cenah birtakım eylemlerde bulunabilirdi. Diyelim ki başörtüsüyle ilgili el ele eylemlerini de yapabilirlerdi. Kendim de tıp fakültesi 3'üncü sınıf öğrencisiyken 88 yılında 40 kapalı kız arkadaşımızla birlikte Kenan Evren'e toplu hâlde "Başörtüsü yasağını kınıyoruz." diye dilekçe vermiştik, yine 40'ımız da tek sıra hâlinde Eskişehir Tıp Fakültesine dönmüştük, ne soruşturma görmüştük ne de herhangi bir şey görmüştük o dönemde. Tabii, baskı vardı, yok değildi ama bu kadar mıydı? Maalesef, bugün gördüğümüz gazeteci üzerine baskısı 80...
(Uğultular)
MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Sayın Başkan, Genel Kurulda çok yoğun bir uğultu var, hatibi dinleyemiyoruz.
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Biz eylem yaptık diye DGM'de yargılandık Sayın Vekilim.
İRFAN KARATUTLU (Devamla) - Anlatacağım tabii ki. Yine yargılanıyor biliyorsunuz birtakım insanlar şu anda. Ne diye yargılanıyor? Yok efendim, millî güvenlik; yok efendim, halkı kin ve nefret; buluyorlar bir poşet. Niye biz bunlardan şikâyet ediyorduk?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
İRFAN KARATUTLU (Devamla) - Buradaki oturan gazeteci arkadaşımız şu anda kenara alınan, bizim dediğimiz cenahtan arkadaşlarımızla, baskıyla ya gazetesi ya köşesi alınan arkadaşlarımızla harıl harıl program yapıyorlardı. Şimdi onlar bu sırada oturuyorlar, o arkadaşlarımız bir köşede susmak zorunda kalıyor. Yetiyor mu? Yetmiyor maalesef, onlar bir kenarda tutulurken yine başka fikirlerde bizim gibi düşünmeyen insanları da daha nasıl susturabiliriz şeklinde birtakım çalışmalar yapıyoruz.
Yine, Necip Fazıl diyor ki: "Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak."
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.
(Uğultular)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, uğultu var. Dolayısıyla sohbet eden milletvekillerimizin kuliste sohbet etmelerinde yarar var. Bazı milletvekillerimiz şikâyetçi oldular, ben de şikâyetçiyim. Dolayısıyla bir daha uyarma ihtiyacı hissetmeyelim.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Çiçek Otlu.
Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA ÇİÇEK OTLU (İstanbul) - Sayın milletvekilleri, bizi ekranları başlarında izleyen değerli dinleyicilerimiz; ben sözlerime Musa Anter'in sözleriyle başlamak istiyorum. Hakikatin kalemşörü olmuş, birçok gazeteciye yol göstermiş, özgür basının nasıl olması gerektiğini göstermiş, Kürt halkı için Ape Musa, şöyle demişti: "Benim doğduğum kentlere her gün kurşunlar yağardı. Siz bilmezsiniz. Bu yüzden ben terörist olurdum, siz yurttaş." Evet, Musa Anter'in dediği gibi, Nazım Daştan ve Cihan Bilgin katledildiğinde terörist ilan edildiler ama siz yurttaş oldunuz. "Nazım Daştan'ı nereden bilirdiniz?" derseniz, Silopi'de öz yönetim direnişlerinde sokakta katledilen, yedi gün boyunca cenazesi oradan kaldırılmayan, çocukları kuşlar kurtlar yemesin diye nöbet tutan Taybet ananın resmini çekip haber yapmıştı ama sizin için haber değeri yoktu, Nazım Daştan teröristti. Şişhane'de onun için -SİHA'larla katledildiğinde- sokağa çıkan gazeteciler sadece resimlerini tuttukları için, hakikati aradığı için, Kobani'deki haberleri yaptığı için katledilen Nazım Daştan için bir ay içerisinde 15 gazeteci tutuklandı. Peki Abdurrahman Gök'ü bilir misiniz? Bir gazetecidir, Musa Anter'in yolundan gitmiştir. O da 2016 Nevroz'unda katledilen Kemal Kurkut'un resmini çektiği için, polislerin kurşunlarıyla ölen Kemal Kurkut'un resmini çektiği için Abdurrahman Gök de terörist ilan edildi ve gazetecilik faaliyetlerinden dolayı ceza aldı. Eğer Kartalkaya'da otel yangınına haber yasağı getirmeseydiniz ya da yenidoğan çetesine haber yasağı getirmeseydiniz sizin yandaşlarınızın verdiği habere göre her şey güllük gülistanlık ve hiçbir suçlu yoktu ama yenidoğan bebek çetesinin, katillerin haberini veren ya da Kartalkaya'da nasıl bir katliam ve ihmaller yapıldığını söyleyen gazeteciler gözaltına alındı ve tutuklandı. Biz biliyoruz ki sosyal medyalarımıza ya da sitelere haber erişimlerimize engel koyarak Medya Haber'in, JINNEWS'in, ETHA ajanslarının sitelerini yasaklayarak hiçbir haber alma hakkını engelleyemezsiniz. RTÜK cezalarıyla Halk TV'yi, Medya Haber'i ya da herhangi bir ajansı yıldıramazsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
ÇİÇEK OTLU (Devamla) - Biz büroları bombalanmış, çalışanları enselerinden kurşunlanmış, her gün terörist ilan edilmesine rağmen gazeteciliğine devam etmiş; Türkiye halklarına, Kürt halkına, işçi sınıfına, emekçilere, kadınlara, gençlere -bu çürümüş sömürü düzeninize, Kürt sorununda emekçi çözümü- kadına yönelik erkek şiddetinin durdurulması yönünde aydınlara, işçilere, emekçilere sürekli mesaj yollamış gazetecilik suç değildir diyoruz. Gözaltındaki gazetecilerin serbest bırakılmasını, hapishanelerdeki tüm gazetecilerin serbest bırakılmasını istiyoruz. Bir kere daha tekrarlıyoruz: Musa Anter'in dediği yoldayız, hakikati hiç kimse susturamaz. Bizi terörist ilan etseniz de bizi suçlu ilan etseniz de halklarımıza sesimizi duyurmaya devam edeceğiz.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Ali Öztunç. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Türk medyası hiçbir şeyden çekmedi sizden çektiği kadar değerli arkadaşlar. Bakın, Naci Bostancı -kulakları çınlasın- Grup Başkanınız idi, benim de üniversiteden hocamdır, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesinde derslerimize girerdi. "Türk medyası en büyük darbeyi 12 Eylül döneminde çekmiştir, en büyük sıkıntıyı 12 Eylül askerî darbesinden sonra yaşamıştır." derdi Naci Hoca ama şimdi bakıyoruz vallahi de billahi de bu dönem daha ağır bir darbe gibi geliyor. Arkadaşlar, kim ağzını açıyorsa, kim bir eleştiri yapıyorsa, kim sesini hafiften yükseltiyorsa alıp hemen hapse atılıyor. Ben 96 yılında gazeteciydim, televizyoncuydum, Refahyol döneminde Erbakan Hoca -Allah rahmet eylesin- Başbakandı, 28 Şubat sürecinde inanılmaz eleştiriler gelirdi Erbakan'a ve inanılmaz sorular gelirdi yani çok rahat bir şekilde gazeteciler soru sorarlardı. Hiç Erbakan Hoca kızmazdı, patronlarını aramazdı, o gazetecileri tutuklatmazdı arkadaşlar. Ama bugün baktığımız noktada, Sayın Cumhurbaşkanı uçağına binerken sorular elden veriliyor, "Bunları soracaksın, başka bir şey sormayacaksın." diyorlar. Gazetecilik bitsin, arzuhalcilik olsun istiyorlar; bu, Türk medyasına büyük zarar veriyor.
Bir gazeteciyi çalıştığı kurumdan, televizyondan, gazeteden gözaltına almak ne demektir biliyor musunuz? O gazeteyi, o televizyoncuyu gözaltına almaktır. Yanlış yapılabilir mi? Evet, herkes yanlış yapabilir, gazeteci de bir yanlış yapabilir. Kanun açık; kanun karşısında herkes yargılanır, kimsenin böyle özel bir dokunulmazlığının olmaması gerekir ama bir yolu yordamı var. Bunlar toplumda bilinen tanıdık isimler, çağırırsın ifadeye, ifadesini alırsın; kanunda, kitapta ne yazıyorsa onu uygularsın. Ama değerli arkadaşlar, çocuk istismarcısına yapılmayan uygulama gazeteciye yapılıyor. Soma'da Soma faciasının sorumlularına yapılmayan uygulama gazeteciye yapılıyor. İliç faciasının sorumlularına yapılmayan uygulama gazeteciye yapılıyor. Otel yangınından dolayı sorumlu olanlara yapılmayan gazeteciye yapılıyor; gelen vuruyor gazeteciye, giden vuruyor. Arkadaşlar, gazetecileri, medya mensuplarını bu kadar yıpratmamak gerekiyor.
Bakın, Ergenekon, Balyoz döneminde manşet manşet darağaçları kuruluyordu biliyor musunuz, manşet manşet darağaçları kuruluyordu. Bazı gazeteciler bedel ödediler, Barış Pehlivan gibi; FETÖ'cüler tarafından bedel ödettirildi Barış Pehlivan'a. Bugün yine aynı kafa, aynı mantık değerli arkadaşlar. O zaman manşet manşet darağaçları kuruluyordu, bugün manşet manşet darağaçları kurulmaya devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
FETÖ öldü; evet FETÖ öldü de ruhu yaşıyor arkadaşlar, ruhu. Bu uygulamalara bakınca FETÖ'nün ruhunun AK PARTİ Hükûmetinde, AK PARTİ iktidarında var olduğu; beyninde, zihninde FETÖ ruhunun olduğu gözüküyor. (CHP sıralarından alkışlar) Bu kabul edilebilir değil; bunu, bu uygulamaları kınıyoruz. Bir hafta, on gündür çıldırmış vaziyette herkes hapse giriyor ya; gazeteci, siyasetçi, sinema oyuncusu, menajer, kimi yakalarsanız hapse attırıyorsunuz; bunun adı kusura bakmayın ama faşizmdir.
Bu vesileyle, Kahramanmaraş'ımızda, Dulkadiroğlu Belediye Başkan Yardımcımız, çok değerli bir Maraşlı hemşehrimiz, herkesin sevip saydığı Resul Arslanhan kardeşimiz de bir rahatsızlık geçirmişti, rahmetli oldu; Kendisine Allah'tan rahmet diliyorum, Maraş'ın başı sağ olsun. Bütün sevenlerine de bir kez daha başsağlığı diyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Cüneyt Yüksel.
Buyurun Sayın Yüksel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA CÜNEYT YÜKSEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grup Başkanlığının Meclis araştırması açılması talebine karşı AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, gerçeği bilmek, doğru bilgiye ulaşmak her insanın en tabii hakkıdır. Gazetecilik hakikati ortaya çıkarma mücadelesidir. Gazetecilerin en büyük sermayesi de doğruluk ve dürüstlük olmalıdır. İtibarını ve inandırıcılığını yitirmiş bir medyanın ne topluma ne de insanlığa faydası olabilir. Yalan ve manipülatif haberlere tevessül etmek bireyin doğru haber alma hakkını ihlal etmektir. Hepimizin üzerine titrediği medya özgürlüğü işte bunun için vardır. Basının halkı doğru ve tarafsız bir şekilde bilgilendirme sorumluluğu olduğu kadar kişisel hakları ihlal etmeden hareket etmesi gerektiği de unutulmamalıdır. Türkiye olarak basın özgürlüğünden hiçbir zaman vazgeçmeyeceğimiz gibi bu kavramın istismar edilmesine, ülkemiz aleyhine kara propaganda için kullanılmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Şunu belirtmem gerekir ki Türkiye'de gazetecilik faaliyeti nedeniyle kimse gözaltına alınmamaktadır. Suç teşkil eden fiiller nedeniyle yürütülen adli süreçler herhangi bir meslek ayrımı yapılmaksızın hukukun evrensel ilkeleri çerçevesinde yürütülmektedir. Dünyanın hiçbir yerinde basın mensupları suç işleme ayrıcalığına sahip değildir. Bahse konu gazeteci şahıslar hakkında bilirkişilik görevi ifa eden kişiye karşı "kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması" ve "bilirkişiyi etkilemeye teşebbüs" suçları kapsamında Türk Ceza Kanunu'nun, 133 ve 277'nci maddeleri gereğince soruşturma başlatılmış ve bu şahıslar gözaltına alınmıştır. Şunu ifade etmem gerekir ki konuyla ilgili soruşturma titizlikle devam etmektedir, soruşturma makamları olayın her ayrıntısını incelemek suretiyle işlemleri yerine getirmektedir.
Şimdi "Turpların büyükleri heybede." dediğimiz için lütfen rahatsız olmayın, yargı mensuplarımızı aileleri ve çocukları üzerinden tehdit etmeyin.
CAVİT ARI (Antalya) - Kim tehdit etti ya? Hiç yakışmıyor sana.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Ne tehdidi ya?
NURTEN YONTAR (Tekirdağ) - Ne tehdidi ya, ne tehdidi ya?
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Çarpıtıyorsunuz, çarpıtıyorsunuz.
CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) - Yargı mensuplarının bağımsızlığına saygı duyun ve adaletin kendi doğal seyrinde ilerlemesine imkân tanıyın.
CAVİT ARI (Antalya) - Kendi kendine suç yaratıyorsun, suç.
CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) - Sayın milletvekilleri, kendilerini özgür ve tarafsız diye tanımlayan yabancı medya örgütlerinin mesele Türkiye olunca gazetecilik yapmak yerine nasıl birer propaganda makinesine dönüştüğünü hep birlikte hatırlayalım.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) - Korkuyorsunuz, korkuyorsunuz.
CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) - Gezi olaylarında sokakları yakıp yıkanların uluslararası medya kuruluşları tarafından barışçıl göstericiler olarak lanse edildiğini hatırlayalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Hiç öyle bir şey olmadı.
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.
CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) - Biz gazetecilerden ülkemizle ilgili meselelere hakkaniyetle yaklaşmalarını, haberleri etik ilkeler çerçevesinde değerlendirmelerini bekliyoruz; algının olgunun önüne geçtiği böylesi bir dönemde gerçeklerin peşinde koşmalarını umuyoruz.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Yalan dolan!
CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) - Biz, antidemokratik bir vesayet organı gibi hareket eden; kibirli, yanlı, art niyetli gazetecilik anlayışına karşı çıkıyoruz.
İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) - Size muhalefet olanlara karşı çıkıyorsunuz.
NURTEN YONTAR (Tekirdağ) - Muhalefet yapmayacak hiç kimse, hep siz haklı olacaksınız.
CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) - Gerçeklerin ortaya çıkması için kimi zaman canı pahasına görev yapan basın emekçilerine her zaman minnet duyuyoruz. Demokratik ve ahlaki sorumluluk bilinciyle, meslek ilkelerinden taviz vermeden çalışan, önergeyi veren partinizin mensubu milletvekilinin yakınlarının darp ettiği basın emekçilerimiz de dâhil olmak üzere tüm gazetecilerimizin yanında olduğumuzu ifade ediyoruz.
Tüm bu gerekçelerle İYİ Parti grup önerisinin reddedilmesi gerektiğini düşünüyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Sayın Emir, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
44.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, İstanbul Milletvekili Cüneyt Yüksel’in İYİ Parti grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, bir noktayı hem yüce Meclisin dikkatine hem de tutanaklara geçirmek üzere söz aldım.
Sayın İmamoğlu, Türkiye'deki yargı eksikliğini, demokrasi eksikliğini ifade ettiği bir konuşmasında, konuşmasının bir yerinde asla rövanşist olmayacağımızı, asla kindar olmayacağımızı, bu muameleleri hiçbir çocuğumuza layık görmediğimizi ve görmeyeceğimizi veyahut da sayın savcının da evlatlarını böyle muamelelerden korumak üzere Türkiye'de demokrasiyi inşa edeceğimizi söylemiştir. Bunun içerisinde asla bir tehdit olmadığı gibi, tam tersine, Türkiye'nin tüm evlatlarını adil, demokratik, herkesin özgür olduğu bir Türkiye'de yaşatma hedefi vardır; bunun bilinmesini isterim.
BAŞKAN - Sayın Koçyiğit, buyurun.
45.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ'ın kardeşi Saniye Yüksekdağ'ın vefatına ilişkin açıklaması
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Halkların Demokratik Partisi önceki dönem Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ'ın kardeşi Saniye Yüksekdağ'ın yaşamını yitirdiği bilgisini aldık. Ben Saniye Yüksekdağ'a Allah'tan rahmet, Figen Başkana ve aileye de sabırlar dileğimi iletmek istiyorum.
Sayın Figen Yüksekdağ, 4 Kasım 2016'dan beri cezaevinde ve cezaevinde olduğu süre boyunca da babasını, ağabeyini ve bugün de kız kardeşini kaybetti. Haksız, hukuksuz bir şekilde cezaevinde tutuluyor ve bütün bu büyük acıları da cezaevinde karşılamak zorunda kaldı. Ben kendisine güç, kuvvet ve sabır diliyorum. Dayanışma duygularımızı ve sevgilerimizi buradan kendisine iletiyorum.
Teşekkür ederim.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- DEM PARTİ Grubunun, Grup Başkan Vekili Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Grup Başkan Vekili Muş Milletvekili Sezai Temelli tarafından, kayyım darbesinin neden olduğu toplumsal tahribatların araştırılması amacıyla 29/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Ocak 2025 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
BAŞKAN - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
29/1/2025
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 29/1/2025 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
|
| Gülüstan Kılıç Koçyiğit |
|
| Kars |
|
| Grup Başkan Vekili |
Öneri:
29 Ocak 2025 tarihinde Kars Milletvekili Grup Başkan Vekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit ve Muş Milletvekili Grup Başkan Vekili Sezai Temelli tarafından, kayyım darbesinin neden olduğu toplumsal tahribatların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan (10240 grup numaralı) Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 29/1/2025 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Sayın Mehmet Rüştü Tiryaki.
Buyurun Sayın Tiryaki. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kayyım darbesinin neden olduğu toplumsal tahribatların araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması önergesi verdik ve ben bu önergeyle ilgili partimizin görüşlerini sizlerle paylaşacağım.
Öncelikle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Evet, kayyum uygulaması bir darbedir; seçilmiş belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılması, seçilmiş belediye meclislerinin görevden uzaklaştırılması, yerlerine atanmış bir valinin, vali yardımcısının ve kaymakamın görevlendirilmesi bir darbedir, tıpkı seçilmiş Meclisin lağvedilmesi ve atanmış askerlerin el koyması gibi, bunların ikisinin birbirinden farkı yoktur. Türkiye siyasi tarihi yazıldığında en karanlık olaylardan biri seçilmiş belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılması ve yerlerine kayyum atanması olarak yazılacaktır. Emin olun, 60 darbesi ne ise, 82 darbesi ne ise, 71 Muhtırası ne ise, 28 Şubat ve 15 Temmuz ne ise kayyum darbeleri de odur; ikisinin arasında hiçbir fark yoktur, her ikisinin de dayandığı bir darbe yasası vardır. Herkes biliyor, askerî darbeler de bir yasaya dayanıyordu, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 35'inci maddesine dayanıyordu ve ona dayalı olarak darbe yapılıyordu. Bugün de kayyum darbesinin bir darbe yasası, dayanağı var, o da 5393 sayılı Kanun'un 45'inci maddesi. O 45'inci maddenin arkasına sığınarak kayyum atanıyorsunuz. Emin olun, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 35'inci maddesi de Anayasa'ya aykırıydı, 5393 sayılı Kanun’un 45'inci maddesi de Anayasa'ya aykırıdır, temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelere aykırıdır. Ama ne acıdır ki Türkiye'de hiçbir mahkeme İç Hizmet Kanunu'nun 35'inci maddesini Anayasa Mahkemesine götürememişti. Bugün de Türkiye'de hiçbir mahkeme Belediye Kanunu'nun 45'inci maddesini Anayasa Mahkemesine götüremiyor. Belki de bütün ülkede mahkemelere, yargıya güvensizliğin en büyük nedenlerinden biri budur, mahkemeler bunlara güvence veriyor. Kayyum darbesine olanak tanıyan 5393 sayılı Yasa'nın 45'inci maddesi Türkiye'deki bütün seçim yasalarının yok sayılması anlamına gelmektedir; Anayasa’nın yok sayılması anlamına gelmektedir, seçimlere dair 298 sayılı Yasa'nın yok sayılması anlamına gelmektedir. Mahallî idare seçimlerini düzenleyen 2972 sayılı Yasa'nın bütün maddelerinin yok sayılması anlamına gelmektedir ve aynı zamanda Anayasa'yı yok saymak anlamına gelmektedir.
Bakın, mahallî idareler Anayasa’nın 127'nci maddesinde düzenlenmiş. Ben 127'nci maddeden iki satır okuyacağım, biri şu, diyor ki: "Mahallî idareler seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzel kişileridir." Peki, kaymakamlar seçmenler tarafından mı belirlenmiştir? Peki, vali yardımcıları seçmenler tarafından mı belirlenmiştir? Peki, kayyumlar kim tarafından belirleniyor? Seçmenler tarafından belirlenmiyor, İçişleri Bakanı birisini atıyor. Dolayısıyla bu, Anayasa’nın 127'nci maddesinin birinci fıkrasını yok saymak anlamına gelmektedir. Defalarca söyledik, seçilmiş bir mahallî idare organının görevden uzaklaştırılabilmesi için Anayasa’nın 127'nci maddesine göre göreviyle ilgili bir suç işlemesi gerekir. Göreviyle ilgili suç işlememiş hiç kimseyi görevden uzaklaştıramazsınız, eğer uzaklaştırırsanız Anayasa'yı ihlal etmiş olursunuz. Bugün değil ama bir gün bu Anayasa'yı ihlal eden o valiler, o kaymakamlar, o vali yardımcıları ve o İçişleri Bakanları, emin olun, Anayasa'yı ihlalden yargılanacaklardır. Neden? Çünkü kayyum atadığınız hiç kimseyle ilgili, yürüttükleri görevle ilgili bir suçlama yok. En son görevden aldığınız Safiye Alağaş arkadaşımız, Siirt Belediye Başkanı -bilmiyorum, belki Grup Başkan Vekilimiz söyledi- ne için görevden uzaklaştırıldı, biliyor musunuz? Dün Belediye Eş Başkanımıza örgüt üyeliğinden altı yıl üç ay hapis cezası verildi, örgüt üyeliğinden altı yıl üç ay hapis cezası verildi. İsteyen herkesle duruşma tutanağını paylaşabiliriz. Belediye Eş Başkanımızla ilgili dün verilen mahkeme kararı ne biliyor musunuz? Tek bir tane suçlama var Belediye Başkanımıza: "Jin News" adlı şirketin müdürü olmak ve imza yetkilisi olmak. "Jin News" adlı internet sitesini yöneten şirketin müdürü ve yetkilisi olmak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Devamla) - Tamamlıyorum Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Devamla) - Peki, ne yapıyor bu şirket? İnternet haberciliği yapıyor. Bakın, internet haberciliği yapan, Ticaret Sicili Gazetesi'nde kaydı olan, ticaret siciline kaydedilmiş bir şirketin müdürü olduğu için altı yıl üç ay hapis cezasıyla cezalandırıldı Belediye Başkanımız. Bugün o mahkemenin o korkunç kararına dayanarak İçişleri Bakanı belediyemizi gasbetti, Siirt Belediyesini gasbettiniz, yerine Vali olarak birini görevlendirdiniz. O saygısız Vali, o hırsız Vali sabahleyin altıda gitmiş, kendisine bir tane isimlik yazmış Belediye Başkan Vekili olarak.
SIRRI SAKİK (Ağrı) - Daha önce hazırlanmış, daha önce.
MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Devamla) - Gece yatmamış, kalkmamış, sabahın köründe gitmiş bir isimlik yazmış. Neden? Günlerce önce orayı gasbetmeye hazır. Niyetiniz kimseyle ilgili bir soruşturmanın sonucunu beklemek değil, niyetiniz gerçekten hukuksal bir iş yapmak değil, sadece Kürt düşmanlığı yapıyorsunuz. 150 kayyum atadınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Devamla) - 1 kez değil, 2 kez değil, 3 kez Kürtlerin yaşadığı coğrafyadaki her belediye başkanını görevden uzaklaştırdınız. "Ya benim istediğimi seçersiniz." diyorsunuz, "Ya da ben gasbederim." diyorsunuz. Darbecisiniz ve darbeci olarak anılacaksınız! (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - YENİ YOL Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Birol Aydın.
Buyurunuz. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)
YENİ YOL GRUBU ADINA BİROL AYDIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
12 Kasım 1998, yer İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Tayyip Bey'in cezası kesinleşti. İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi toplandı, 111 oyla Sayın Ali Müfit Gürtuna'yı belediye başkanı seçti ve bugün tarih 29 Ocak 2025, bir güne daha kayyum garabetiyle uyandık. Bir hafta önce neden olmadı bu, iki hafta önce neden olmadı ya da ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu karar daha sonraki mahkeme kararları beklenmeden neden apar topar uygulamaya konuldu? Biz kayyum uygulamalarının yargının siyasallaşması ve siyasetin de yargıçlığa heveslenmesinin bir sonucu olduğunu görüyoruz. Garabet işte tam da burada, adalet siyasetin âdeta giyotini hâline getirildi.
Değerli arkadaşlar, kartallar yürür mü? Yürür ama kartalın asli vazifesi uçmaktır. Tavuk uçabilir mi? Uçabilir ama tavuğun normali yürümektir ancak ülkemizde maalesef son yıllarda kartallar yürüyor, tavuklar uçuyor; istisnalar kaide, anormallikler ise normal kabul edilir hâle geldi. Adalet kurumu kırmızı ışıkta durmayan şoförü yakalamak için bütün trafik kurallarını ihlal eden trafik polisine benziyor, bütün kaideler altüst ediliyor. Yanlış var mı, yok mu başka bir mesele ama bir yanlışı başka bir yanlışla düzeltme geleneği o topluma, o ülkeye, o kuruma yapılabilecek büyük bir haksızlıktır. İktidarın pek tabii olarak siyasi planları, hedefi olabilir ancak siyaset kurumunu yıpratmaya iktidarın hakkı yoktur. Gelişigüzel kurduğunuz her bir cümle, attığınız en küçük yanlış adımlar toplumda güvensizliğe, endişeye, kaosa neden olmaktadır. Yaşanan gelişmelere bakınca görülen şey nettir, ya kafanız karışık ya da milletin kafasını karıştırmak için özel bir çaba içerisindesiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
BİROL AYDIN (Devamla) - Buradan hem sizin hem de toplumun kafa karışıklığının giderilmesi için bir çağrıyı tekrarlıyorum: Önce adalet, herkese adalet, her daim adalet diyor; verilen araştırma önergesine grup olarak destek olduğumuzu ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL ve DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - İYİ Parti Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Hakan Şeref Olgun.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HAKAN ŞEREF OLGUN (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada bir demokrasi krizini tartışıyoruz. Kayyum atamaları artık istisna değil, sistematik hâle gelmiş bulunmaktadır. 5393 sayılı Belediye Kanunu'na göre bir belediye başkanının görevi sona erdiğinde belediye meclisi içinden yeni bir başkan veya başkanvekili seçilmesi esastır ancak 2016 yılında çıkarılan 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle bu süreç tamamen devre dışı bırakılmış, İçişleri Bakanlığına doğrudan atama yapma yetkisi tanınmıştır. Bu düzenleme, seçilmişlerin görevden alınmasını kolaylaştıran, belediye meclisinin yetkisini işlevsiz hâle getiren ve yürütme organının keyfî kararlarını yasallaştıran bir adım olmuştur. İşte, tam da bu nedenle, diğer muhalefet partileri gibi İYİ Parti olarak Belediye Kanunu'nda değişiklik yapılmasını öngören bir kanun teklifi verdik. Bu teklifin 2'nci maddesi görevden uzaklaştırmaların yargı denetimine tabi olmasını, İçişleri Bakanlığının tek taraflı kararlarının Danıştay tarafından hukuka uygunluk ve ölçülülük açısından incelenmesini öngörmektedir yani görevden alınan belediye başkanlarının yerine atanacak kişilerin belirlenmesi süreci tek bir makamın insafına bırakılamaz, bırakılmamalıdır. Buradan iktidara sesleniyorum: Eğer gerçekten hukukun üstünlüğüne inanıyorsanız ya mahkeme kararlarının kesinleşmesini bekleyeceksiniz ya da bizim kanun teklifimizin 2'nci maddesine uygun şekilde bir düzenleme yapılarak hukuki denetime açık olacaksınız.
Bu durum, sadece bugünün meselesi değil geleceğin de temel sorunudur çünkü bugün muhalif belediyelere uygulanan bu yöntem, yarın herkes için bir tehdit hâline gelebilir. Bugün bir belediyeyi hukuk dışı yollarla ele geçiren anlayış, yarın başka kurumları da aynı keyfiyetle yönetmeye kalkışabilir. İYİ Parti olarak biz, halkın iradesinin gasbedilmesine, seçilmişlerinin yargı kararı olmaksızın görevden alınmasına, keyfî uygulamalarla demokrasinin içinin boşaltılmasına karşıyız. Hukuk devletinin temel prensibi idarenin işlemlerinin denetime tabi olmasıdır. İşte, biz bu kanun teklifimizle tam olarak bunu sağlıyoruz.
Buradan tüm milletvekillerine sesleniyorum: Eğer demokrasiye gerçekten inanıyorsanız, kayyum atamalarının hukuka uygun ve şeffaf bir sürece bağlanmasını sağlamak zorundasınız. Meclisin iradesini bir bakanlığın keyfî tasarrufuna teslim edemezsiniz. Halkın seçme ve seçilme hakkını korumak, hukuku savunmak hepimizin görevidir.
Bunun dışında, biraz önce İYİ Parti önergesinde konuşan AKP sözcüsü Sayın Adalet Komisyonu Başkanımızın da Genel Başkanımızı korumaları üzerinden burada eleştirmesini kınıyorum ve kendisine önce aynaya bakmasını tavsiye ediyorum.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Evrim Karakoz. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA EVRİM KARAKOZ (Aydın) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Maalesef, bir sabah uyanıyoruz, belediyelere kayyum atandığını öğreniyoruz; bir sabah uyanıyoruz, belediye başkanlarının tutuklandığını öğreniyoruz; bir sabah uyanıyoruz, gazetecilerin gözaltına alındığını öğreniyoruz. Bu ülkede parti genel başkanları tutuklanır oldu, bu ülkede siyasetçiler sırf eleştirdikleri için ifadelere çağrılır oldu, bu ülkede belediye başkanlarının konuşmaları daha bitmeden soruşturmalar açılır oldu ama diğer taraftan çok güzel konuşuyorsunuz, hamaseti de güzel yapıyorsunuz, "millî irade" diyorsunuz, "sandık" diyorsunuz, "demokrasi" diyorsunuz ama bu söylemler siz sandıktan çıkarsanız geçerli oluyor. Eğer millet sandıkta sizi tercih etmezse ortada ne demokrasi kalıyor ve hukuk kalıyor ne millî irade kalıyor. Uygulamalarınız öyle bir hâle geldi ki -daha önce de bu kürsüden söyledik- "Kurallar size, kuralsızlık bize; cezalar size, muafiyet bize." diyorsunuz. Geldiğimiz noktada, ülkede sizin gibi düşünmeyen, size oy vermeyen herkesi potansiyel suçlu olarak görüyorsunuz. Eleştirmeyelim istiyorsunuz, konuşmayalım istiyorsunuz, her yaptığınızı ve dediğinizi onaylamamızı, sizin çizdiğiniz istikamette yürümemizi istiyorsunuz ama biz eleştireceğiz, ama biz konuşacağız; biz demokrasiyi, insan haklarını, hakkı, hukuku ve adaleti savunacağız.
Yirmi iki yıllık devriiktidarınızın özeti aslında çok basit. "Mağduruz." diyordunuz, mağrur oldunuz, şimdi de milleti mağdur ediyorsunuz. "En büyük demokrasi havarisi biziz." diyorsunuz, peki, milletin tercihiyle sandıktan çıkmış belediyelere neden kayyum atıyorsunuz? Belediye meclislerini de devreden çıkarıp toptancı bir anlayışla, demokrasi, seçim tanımadan insanların siyasi iradesini gasbediyorsunuz. Yirmi iki yılda ülkemizi öyle bir felakete sürüklediniz ki ekonomi, tarım, eğitim, sağlık, güvenlik ve daha pek çok şey çökme noktasına geldi, kamu kurumlarına olan güven hiç olmadığı kadar aşağılara düştü, insanlar mutsuz. Bunları konuşmayalım istiyorsunuz, milletin gerçek dertleri gündeme gelmesin istiyorsunuz, milleti baskıyla tahakküm altına almaya çalışıyoruz. Bakın, biz şu anda yapmış olduğunuz bu uygulamaları maklubeye beraber kaşık salladığınız FETÖ zamanlarından hatırlıyoruz. Şimdi de FETÖ taktikleriyle milletin iradesini gasbediyor, hukuk dışı uygulamaları olağan hâle getirmeye çalışıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun tamamlayın.
EVRİM KARAKOZ (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partisi cumhuriyeti kuran partidir. Biz bu ülkede yaşayan herkesin hakkını ve hukukunu savunmaya devam edeceğiz, size rağmen, Anayasa'ya, demokrasiye ve hukuka sahip çıkmaya devam edeceğiz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Çorum Milletvekili Sayın Oğuzhan Kaya.
Buyurunuz Sayın Kaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA OĞUZHAN KAYA (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi grup önerisi üzerinde AK PARTİ'miz adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu ve bizleri ekranları başında izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
AK PARTİ iktidarlarımız döneminde Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuk devleti olması, hukukun üstünlüğünü egemen kılmak için gerek yasalarımızda gerekse Anayasa'mızda birçok değişiklik yaptık ve birçok reform yaptık, yapmaya da devam edeceğiz.
Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki hukuk devletinin temel ilkesi, devletin tüm kurum ve kuruluşlarının yasalara, Anayasa'ya uygun hareket etmesi ve işlem tesis etmesidir; yine, meri mevzuatın da gerek Anayasa'ya gerek evrensel hukuka gerekse de demokratik ilkelere uygun olmasıdır. İktidarlarımız döneminde de bunlar hep gözetilerek birçok devrim niteliğinde değişiklik, reform yapılmış ve yapılmaya da devam edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyadaki birçok demokratik ülkede olduğu gibi ülkemizde de terör ve şiddet söz konusu olunca, Anayasa’nın 127'nci maddesinden dayanak alan, 5393 sayılı Belediyeler Kanunu'nun 45'inci maddesinde, 46'ncı maddesinde, 47'nci maddesinde bu durum düzenlenmiştir. 47'nci maddeye göre, belediye başkanları, belediye meclis üyeleri görevleriyle ilgili konularda haklarında bir soruşturma, bir kovuşturma varsa bu soruşturma ve kovuşturma sonuçlanıncaya, kesin hükme bağlanıncaya kadar İçişleri Bakanı tarafından görevlerinden uzaklaştırılırlar.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Görevleriyle ilgili değil ki bu soruşturma. Bari dersinizi çalışıp gelin tembeller! Çalışıp gelin ya, görevle ilgili değildir, bilmiyorsunuz, tek işiniz emirleri uygulamak, başka hiç bir şey bilmiyorsunuz!
MEHMET BAYKAN (Konya) - Sabır, sabır!
OĞUZHAN KAYA (Devamla) - Yine, aynı kanunun 45'inci maddesinde bunun hangi usullerle olacağı düzenlenmiştir. Bu usul de şöyledir: Bazen geçici, bazen de daimi boşalmalar olur, daimi boşalmalarda belediye meclisi yeni bir belediye başkanı seçer.
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) - Niye kayyum atıyorsunuz o zaman?
OĞUZHAN KAYA (Devamla) - Yani belediye başkanı istifa eder, ölür ya da siyasi dönemine ilişkin tüm kamu haklarından yasaklanırsa o zaman belediye meclisinin yeni bir belediye başkanı seçme hakkı vardır.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Dersinizi çalışıp gelin, kullandığınız her cümle sizi açığa çıkarıyor!
OĞUZHAN KAYA (Devamla) - Yine, belediye meclisinin geçici durumlarda da belediye başkan vekili seçme hakkı vardır. Belediye başkanı tutuklanır ya da kısa süreli kamu hizmetlerinden yasaklanırsa belediye meclisi bu durumda da belediye başkan vekili seçer.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Ya, biz sizi istemiyoruz, daha nasıl açık ve net söyleyelim bunu? Siz 100 kez de oraya kayyum atasanız istemiyoruz biz.
BAŞKAN - Buyurun.
OĞUZHAN KAYA (Devamla) - Eğer belediye başkanı ya da belediye meclis üyeleri terörle ilgili yardım, üyelik, yataklıktan dolayı açığa alınmışsa, haklarında terörden dolayı bir soruşturma başlatılmışsa kanunun 45'inci maddesinin (2)'nci fıkrasına göre bu durumda İçişleri Bakanlığı tarafından belediye meclisine böyle bir yetki verilmez -kanunda da verilmemiştir- bu yetki İçişleri Bakanlığı tarafından kayyum atama şekliyle kullanılır. İllerde İçişleri Bakanlığı, ilçelerde de valiler kayyum atar. Yani terörle ilgili olan suçlar ile görevle ilgili olan suçlar yasada açıkça ayrıştırılmıştır, bu her zaman da böyledir. Dolayısıyla yapılan işlemler gerek Anayasa’nın 127'nci maddesinde gerekse Belediye Kanunu'nun 45'inci 46'ncı 47'nci maddelerince açıkça düzenlenmiştir. Seçilmiş olmak kimseye suç işleme, terör örgütüne üye olma hakkını kimseye vermez. Biz Hükûmet olarak demokrasi ve adalet duygusu içerisinde uygulamalarımızı devam ettiriyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Hangi demokrasi ya, hangi demokrasi?
SIRRI SAKİK (Ağrı) - Ayıp, ayıp ya!
OĞUZHAN KAYA (Devamla) - Uygulamalarımız bu yönde olduğundan dolayı önergeye karşı olduğumuzu bildiriyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
MAHMUT DİNDAR (Van) - Darbecisiniz, darbeci! AKP eşittir darbe, başka bir şey yok.
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
4.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Murat Emir tarafından, gazetecilik faaliyetlerinin suç sayılmasının toplumda yarattığı olumsuzlukların tespit edilmesi amacıyla 29/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Ocak 2025 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
29/01/2025
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 29/1/2025 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
|
| Murat Emir |
|
| Ankara |
|
| Grup Başkan Vekili |
Öneri:
Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Murat Emir tarafından, Gazetecilik faaliyetlerinin suç sayılmasının toplumda yarattığı olumsuzlukların tespit edilmesi amacıyla 29/1/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan 1024 sıra no.lu Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 29/1/2025 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Önerinin gerekçesini açıklamak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Okan Konuralp.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OKAN KONURALP (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bolu Kartalkaya'da yaşananlar birilerinin kâr hırsı, sorumluların da tüm tercihlerini kâr hırsının sahipleri lehine yapması, bu türden sermaye sahiplerini koruyup kollaması nedeniyle de hiç şüphesiz bir cinayettir. Bu düşünceyle, Bolu Kartalkaya cinayetinde hayatını kaybeden o güzel çocukların, ailelerin ve otel emekçilerinin aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.
Sayın milletvekilleri, Gazetecilik Hak ve Özgürlükler Deklarasyonu'na imza atan 12 saygın gazetecilik meslek örgütünün gözünden mevcut siyasi iktidar özetle şöyle görünüyor: Medyanın büyük bir bölümünün türlü yöntemlerle kontrol altına alınarak bağımsız ve nesnel gazetecilik yapma koşullarının sınırlandırıldığı; gazetecilere saldırılar, gözaltına almalar, hapse atmalar, erişim engellemeleri ve haber sitelerinin kapatılmasının olağanlaştırıldığı; üstüne bir de gazeteciliği suçmuş gibi gösteren yasal düzenlemeler yapılarak yeni bir medya düzeninin yaratıldığı ve ne yazık ki otoriter rejimin oluşturduğu yeni medya düzeninin de bazı gazeteciler tarafından benimsendiği, meşrulaştırıldığı... Bu türden icraatlarınızı, faaliyetlerinizi haberleştiren, yeri geldiğinde Meclis kulislerinde, Meclisteki basın toplantılarında ya da örneğin, bakanlarınızın, Genel Başkanınızın basın toplantılarında bir araya geldiğiniz, karşılaştığınız, sorularını yanıtladığınız gazetecilerin büyük bir bölümünün üyesi olduğu derneklere göre basın ve medya görünümünüz özetle böyle. Dolayısıyla sizin basın özgürlüğünden anladığınız, gerçekleri kendi yararınıza olacak şekilde saptırmak, gerçeklerin peşinde koşanları itibarsızlaştırmak ve/veya gözaltına almak, tutuklamak, hapse atmaktan başka bir şey değil yani esas mesele basın özgürlüğünün olup olmaması değil, mesele bu özgürlüğün kimin tarafından ve nasıl kullanıldığı. Bugün, basın özgürlüğü içi boşaltılmış bir biçimde sadece ve sadece iktidarınızın yandaşları tarafından kullanılıyor. Küçük bir grubun tekeline girmiş olan basın özgürlüğünden gerçeklerin üstünü örtmek ve her türden yalanı üretmek için faydalanıyorsunuz. Bu bağlamda, gerçeklere yönelik tahammülsüzlüğünüzün, gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkıyor, çıkartılıyor olmasından duyduğunuz rahatsızlığın en önemli nedeni, ne yapıyor olursanız olun boyun eğmeyenlerin varlığıdır. Sizi neredeyse çıldırtan, gazetecilikte pes etmeyen arkadaşlarımızdır. Dün Barış Pehlivan, Seda Selek ve Serhan Asker gözaltına alındı, az önce de Halk TV Program Koordinatörü Kürşat Oğuz ve Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş polis zoruyla ifadeye götürüldü. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu'nun "turpun büyüğü" sözleriyle ifşa ettiği Satılmış Büyükcanayakın isimli bilirkişiyle yapılan bir görüşme az önce andığım gözaltılara gerekçe olarak gösteriliyor. Üstelik bu kişiye, hakkında olmayan bir raporu varmış gibi göstererek adli makamları yanıltmaya yönelik girişimde bulunduğu, sahte bilirkişi raporu yazdığı gerekçesiyle dava açıldığı iddiaları var. Peki, her raporunda İBB ve İBB'ye bağlı kuruluşları suçlayan, özel olarak İBB dosyalarına atanan bu zatla yapılan, başlangıcından bitişine bir gazetecilik faaliyeti olan bu görüşmeden neden rahatsız oluyorsunuz? Nedenini söyleyeyim: Majestelerinin bilirkişisi zatın meziyetsizliğinin, vasatlığının ortaya çıkması nedeniyle de rahatsız oldunuz. Bu ucuz işlerinizi bu zat ve benzerleri aracılığıyla yaptırıyor oluşunuzun teşhir ve teşhis edilmiş olması nedeniyle de rahatsız oldunuz. Siz bilirkişi tetikçiliği yaptırdığınız bu zatın liyakatsizliğinin ortaya çıkması nedeniyle de bu gelişmeden rahatsız oldunuz. Yaşı sorulduğunda kendince espri yaptığını düşünerek "Geceleri saymazsak 36,5." diyecek kadar lümpen, kendince soruyu soran gazeteciyi küçümsediğini sanacak kadar biçare bu zat aslında sizin çaresizliğiniz çünkü kötülük bile liyakat ister, kötülüğünüzün istediğiniz sonucu verebilmesi için dahi liyakat şarttır. Barış Pehlivan'ın kimliğini ve çalıştığı kurumu saklamaksızın son derece açık ve şeffaf bir şekilde bu zatı konuşturmuş olması nedeniyle ortaya çıkan tablo kötülüğünüzün lime lime döküldüğü gerçeğidir ve daha detaylı bir görüşme, mülakat yapmak için bilirkişiyi Halk TV ekranlarına davet etmekten de çekinmeyen Barış'ın yaptığı dünyanın her yerinde bir gazetecilik faaliyetidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
OKAN KONURALP (Devamla) - Barış ve arkadaşlarının gazetecilik faaliyeti nedeniyle gözaltına alınmadığına ilişkin iddialarınızın, fikir ve ifade özgürlüğünün, basın özgürlüğünün evrensel ilkelerinde karşılığı yoktur. Geçmişte size yapıldığını iddia ettiğiniz her türden haksızlığı bugün kendi karşıtlarınıza yapıyorsunuz. Bu hâliyle karşıtlarınıza benzeyen bir evrim süreci geçirdiniz.
Şunu da unutmayın: Barış gözaltına alınırken AK PARTİ döneminde 5 kez tutuklandığını ifade ediyor. Kaç yılını sizin iktidar döneminde cezaevinde geçirdiğinin hesabı ortada. Hiç düşündünüz mü, tüm bunlara rağmen neden pes etmiyor, neden vazgeçmiyor? FETÖ terör örgütüne boyun eğmeyen Barış Pehlivan sizin baskılarınız, zulmünüz karşısında neden geri adım atmıyor? Uğur Mumcu'nun satırlarından esinlenerek sorarsak Osmanlı İmparatorluğu'ndaki mabeyin kâtipleri gibi gazetecilik adına Külliye'ye ve size tutanak kâtipliği yapmak yerine gazetecilikte ısrar ediyor, zoru seçiyor. Çok basit bir nedeni var, anlayamayacağınız bir neden.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKAN KONURALP (Devamla) - Nazım Hikmet'in dizelerinden mülhem dehşetli, namuslu bir yüreği olduğu için.
Teşekkür ederim. (CHP ve DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - YENİ YOL Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Hasan Ekici.
Buyurun.
YENİ YOL GRUBU ADINA HASAN EKİCİ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri, basın özgürlüğü meselesi bir ülkenin medeniyet ve hukuk karnesini de ortaya koymakta. Bu durum elbette ki mesleğin kendisinin suç işleme özgürlüğünü beraberinde getirmesi ve meslek etiğinin de suistimal edilmesine hoşgörüyle yaklaşılması anlamına gelmemekte ama tek tek örnekler üzerinden değil de rakamlar üzerinden baktığımızda, ülke karnemiz tam bir facia tablosu ortaya koymakta. Mesela, 2024 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde ülkemiz Venezuela, Yemen gibi ülkelerin gerisinde bulunmakta. Sınır Tanımayan Gazetecilerin 180 ülke arasında yaptığı araştırmada 158'inci sırada yer almaktayız. Ancak bir Doğu Afrika ülkesi olan Eritre ve Esed Suriyesi'nin önünde yer alabilmiş olmamız durumun vahametini ortaya koymakta. Ülkemizde şu an cezaevinde 13 gazeteci bulunuyor, sadece son bir yıldır 219 gazeteciye yönelik hak ihlali tespit edilmiş durumda. Bu ihlallerin 95'i yani yarıya yakını tehdit, hedef gösterme ve sözlü şiddetten oluşmakta. Son altı ayda gazetecilere yönelik uygulanan 85 hak ihlali ise tutuklama, gözaltı ve davaları içeren yasal yollarla yapılan şiddet kategorisinde yer almakta. Hak ihlallerinden en az 25'i ise fiziksel şiddet olarak tespit edildi. Ocak 2024'ten bu yana 110'dan fazla gazeteci en az 80 duruşmaya çıkarıldı. Bu 80 duruşmanın yalnızca 15'inde gazeteciler hakkında beraat kararı verildi. 16 gazeteciye hapis cezası verilirken 58 gazetecinin duruşmaları ise ileri bir tarihe ertelendi ya da hükmün açıklanması geri bırakıldı. Görülen davaların yüzde 39'unda gazeteciler terör örgütüne üye olmak ya da terör propagandası yapmakla suçlanırken yüzde 30'unda ise hakaret ve iftira suçlarından yargılandılar.
Gazeteciler suç işlemişse elbette yargılanmalılar ama keyfekeder tutuklamalar, tutuklanma biçimleri ve hukukilik formundan çıkıp siyasi süreçlerin işlediğine dair görüntüler, yargının siyasi mekanizma elinde araçsallaştığı günümüzde maalesef...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
HASAN EKİCİ (Devamla) - ...hem insan onurunun korunması hem haber alma özgürlüğünün tehdit altına girmesi hem de ülkemizin güvenilirliği açısından sorunlar yaratmaktadır. Medyanın işini korkular yüzünden yapamadığı bir ülke belki iktidarın işine bir süreliğine yarayabilir ama devlet, siyaset ve toplumun sağlığında ciddi bozulmalar yarattığı da açıktır. Medya, evet, işini düzgün yapmalıdır ama siyaset herkesten fazla işini doğru, dürüst, adil ve demokratik normlar çerçevesinde yerine getirmelidir.
Sözlerime son verirken Cumhuriyet Halk Partisinin önerisine destek vereceğimizi bildirir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (YENİ YOL, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - İYİ Parti Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Yüksel Selçuk Türkoğlu.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; burada aslında sadece gazetecilere gözaltıları ve tutuklamaları, gazetecileri hapislere atmaları değil, bu ülkede halkın haber alma hakkına, ifade özgürlüğüne, demokrasinin temel taşlarına yönelik bir saldırıyı konuşuyoruz. Anladık, Türkiye'yi bir toplama kampına dönüştürmeyi amaçlıyorsunuz. Siyasetçiler başta olmak üzere toplumun pek çok kesimine karşı kullandığınız yargı sopasını şimdi de zaten her zaman okkanın altına attığınız gazetecilere yeniden çevirdiniz. Gözaltına alınan gazetecilere Barış Pehlivan, Serhan Asker ve Seda Selek'i de kattınız. Ayrıca, bugün Kürşad Oğuz ve Suat Toktaş da ifadeleri alınmak üzere, polis zoruyla alındılar.
Biliyoruz ki bu yalnızca gazetecilere yönelik bir operasyon değil; bu, tüm toplumu susturma, korkutma ve sindirme operasyonudur. Türkiye Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde zaten 155'inci sırada; bilin ki yaptığınız, bu utanç tablosunu daha da derinleştirmekten başka bir işe yaramayacak. Basın özgürlüğü bu ülkenin nefes borusudur; siz, o boruyu tıkadıkça halk boğulur, demokrasi boğulur ama şunu iyi bilin ki gazetecileri susturarak bu ülkede hazin gerçekleri asla yok edemezsiniz.
Herkes farkında ki gazetecilere yönelik baskılar yalnızca gözaltılarla, tutuklamalarla da sınırlı değil; fiziksel saldırılar, ölüm tehditleri, yüksek tazminat davaları, hukuksuz yargı kararları olduğunu da biliyoruz ve görüyoruz. Şu an 18 gazeteci cezaevinde, 12 bini aşkın gazeteci de zaten işsiz bırakılarak bertaraf edildi.
Şimdi, yetmedi, bir de "siber güvenlik yasası" adı altında yeni bir sansür kılıcı sallandırıyorsunuz; bu yasanın basın özgürlüğünü tamamen boğmaya yönelik bir sopa olarak kullanılacağını da cümle âlem biliyor. Herkesi izleyip fişlemek, yüksek para cezalarıyla basını susturmak, kritik altyapı bahanesiyle dijital sansürü daha da artırmak istiyorsunuz. Bakın, Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi diyor ki: "Türkiye'de son yıllarda 950 binden fazla 'web' sitesi, 260 bin URL, 67 binden fazla 'tweet' engellendi." Evet, gerçeği internetten bile silmeye çalışıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) - Yolsuzluk haberlerini, usulsüzlükleri, hukuksuzlukları, halkın gerçeklerini öğrenmesini engellemek için "unutulma hakkı" adı altında bir sansür mekanizması kurdunuz. Demokrasiye, hukuka, insan haklarına biraz olsun inancınız varsa bu baskılara ses çıkarmak zorundasınız. Gazetecileri korkutarak, özgür basını susturarak ülkeyi yönetebileceğinizi sanıyorsanız büyük bir yanılgı içindesiniz çünkü gerçekleri haykıran gazeteciler bu baskıya tabii ki boyun eğmeyecekler. Gazetecilik suç değildir. Unutmayın ki halkın haber alma hakkını engelleyenler er ya da geç bunun hesabını millete verirler. Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!
Teşekkür ediyorum. (İYİ Parti, CHP ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın Dilan Kunt Ayan.
Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Gün geçmiyor ki bir gazeteci hakkında soruşturma başlatılmasın, gün geçmiyor ki haberi yüzünden gözaltına alınmasın. Bu iktidar öyle bir hâle getirdi ki ifade ve basın özgürlüğünü, artık şöyle söylememiz gerekiyor: "Eğer AKP'li isen dilediğini söyleyebilirsin, serbestsin ama değilsen yargının sopası her an ensende olabilir." Burada saymaya gerek yok artık, ifade ve basın özgürlüğü yoksa demokrasi yoktur, hukuk yoktur, özgür bir halk yoktur, ileri bir cumhuriyetten bahsedemeyiz. Tabii, biz bu tabloya çok alışığız. Şöyle ki: Kürtler, Aleviler, Ermeniler ne zaman hakikati söylemeye çalışsa yüz yıldır başlarına vura vura susturmaya çalıştınız. 72 yaşındaki Kürt gazeteci bilgesi Musa Anter'i sokak ortasında vurdunuz. Hrant Dink'i çalıştığı gazetenin sokağında vurdunuz. Alevi sosyalist gazeteci Metin Göktepe'yi katlettiniz. Ne ilk oldular ne de son. Musa Anter davasında ne oldu? Zaman aşımı. Hrant Dink'in katili ne oldu? Aramızda şu anda. Metin Göktepe'nin katilleri ne oldu? Rahşan affıyla serbest, yine aramızdalar. Bakın, dünyanın neresine giderseniz gidin gazetecileri kim öldürür sadece: Devletler, iktidarlar. Ve AKP iktidarı şu an tam da bunu yapıyor. Neden hedefteler peki bunlar? Bu yapılanları, işlemiş olduğunuz suçları ifşa ettikleri için hedefteler. Dünden bugüne Türkiye'de değişen hiçbir şey olmadı maalesef. Bugün hâlâ AKP yönetimi kendisini eleştiren, suçlarını ifşa eden gazetecileri katlediyor, gözaltına alıyor ve seslerini kısmak için elinden geleni ardına koymuyor. Sadece 2024'te, bakın, 118 gazeteci gözaltına alındı, 26 gazeteci tutuklandı. Bu AKP'nin utancıdır. Utanın diyorum size. Sözde demokrasi var, sözde hukuk var. İşinize geldi mi "Yargı kararıdır, karışamayız." diyorsunuz, işinize geldi mi "AİHM'in kararı bizi bağlamaz." diyorsunuz. Yargıyı bugün AKP'nin yönlendirdiğini, talimatlarla ayakta tuttuğunu beşikteki bebek bile biliyor. Daha geçen ay ya, SİHA'larla Rojava'da gazeteci Cihan ve Nazım katledildi. Onların katledilmesini protesto eden 7 gazeteciyi aynı gün, ardından 8 gazeteciyi ise geçen hafta tutukladınız. Daha 2025'in ilk ayında onlarca gazeteci gözaltına alındı. Eskiden Kürt'e, Ermeni'ye, Alevi'ye, sosyaliste tahammül yoktu, şimdi ise AKP'li olmayan kimseye tahammül kalmadı bu ülkede.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DİLAN KUNT AYAN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
DİLAN KUNT AYAN (Devamla) - Dün de gazeteci Barış Pehlivan, Seda Selek ve Halk TV sorumlu müdürü Serhan Asker gözaltına alındı. Geçtiğimiz günlerde ise Şirin Payzın hakkında da soruşturma açtınız. Yani şunu diyorsunuz: "Muhalif olan kim varsa değirmende buğday öğütür gibi öğütmeye çalışacağız." Lakin şunu da çok iyi biliyorsunuz ki değirmene atılacak buğdaylar bu topraklarda bitmez; ekilir ekin geliriz, ezilir un geliriz, bir gider bin geliriz. Bizi vurmak kurtuluş değil. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın İbrahim Yurdunuseven.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu önerge üzerinde AK PARTİ Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Gazi Meclisimizi ve ekranları başında bizleri seyretmekte olan aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Bolu Kartalkaya'da meydana gelen yangında vefat eden vatandaşlarımıza Cenab-ı Hak'tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, bizler de halkın haber alma hakkı adına mücadele eden, gerçekleri, yalnızca gerçekleri vatandaşımıza ulaştırmaya çalışan ve yaz kış, soğuk sıcak demeden tüm zorluklara rağmen görevini sürdürme kararlılığında olan gazetecilerin yanında ve destekçisiyiz. Bir kişiyi basın çalışanı olarak nitelendirebilmemiz için bazı kuruluşlar tarafından yayınlanan listelerde adının basın çalışanı olarak geçmesi yeterli değildir; Sosyal Güvenlik Kurumunda kayıtlı mesleği ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı kayıtlarına göre basın kartı sahibi olması gerekmektedir.
MEHMET RÜŞTÜ TİRYAKİ (Batman) - Çok ayıp ya, çok ayıp; bunu söylemeniz çok ayıp! Yani bir kişinin gazeteci olup olmadığına Cumhurbaşkanı mı karar verecek? Gerçekten çok ayıp!
İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Devamla) - Hükümlü ve tutuklulardan alınan yazılı beyanlar incelendiğinde, bazı hükümlü ve tutukluların basın faaliyetine ilişkin somut hiçbir bilgi bulunmadığı, bazı hükümlü ve tutukluların ise çeşitli kuruluşlar tarafından yayınlanan listelerde adının geçtiği, kamuoyunda basın çalışanı olarak bilinmesine rağmen meslek beyanında basın çalışanı olduğunu beyan etmediği görülmüştür. Buna göre, neredeyse, basın çalışanlarımızdan gazeteci olarak şu anda cezaevlerimizde hükümlü bulunan bir kimse yoktur ancak bir tane sarı basın kartlı tutuklu, hükümlü var, o da adli suçlardan tutuklu. Bazıları da bağımsız gazeteci, Sınır Tanımayan Gazeteciler, internet gazetesi gibi sarı basın kartı olmadan gazeteci sıfatını kullanarak teröre destekten veya adli suçlardan hüküm giymiş kişilerdir.
Burada, CHP Grubunun bahsettiği gazetecilerin neden gözaltına alındığına bir gelelim isterseniz. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülmekte olan bir kısım soruşturmalarda ve mahkemeler nezdindeki kamu davalarında bilirkişi olarak görevlendirilen şahıslardan birinin 27/1/2025 tarihindeki bir televizyon yayınında kendisiyle yapılan telefon görüşmesinin izinsiz olarak kayda alınıp yayınlanmak suretiyle ifşa edilmesi, ayrıca bilirkişinin isminin hedef gösterilecek şekilde açıklanarak yargılamanın seyrini etkilemeye yönelik sözler sarf edilmesi eylemlerine iştirak etme suçundan dolayı işlem yapılmıştır. Bakın, Türk Ceza Kanunu 133/3'üncü maddesi ne diyor: "Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaların kaydedilmesi suretiyle elde edilen verileri hukuka aykırı olarak ifşa eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması hâlinde de aynı cezaya hükmolunur." Bilirkişiyi etkilemeye teşebbüs... Ki Türk Ceza Kanunu'nun 277'nci maddesinde ne diyor: "Görülmekte olan bir davada gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, davanın taraflarından birinin, sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak şekilde karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için, yargı görevini yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kişi, iki yıldan dört yıla kadar cezalandırılır."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Devamla) - CHP Grubunun bahsettiği, basın özgürlüğüyle örtüşmeyen, toplumu yanıltıcı ve yargılama sürecini etkileyici davranışları nedeniyle gözaltına alınan bu şahıslar her Türk vatandaşı gibi kanun önünde eşittirler, eşit bir şekilde ifade vermektedirler. Bir kimsenin gazeteci olması o kimsenin Türk Ceza Kanunu'nda suç teşkil eden eylemleri işlemesini de meşru kılmaz. Hayatları Hükûmetimize ve Genel Başkanımıza muhalefet etmekle geçen ama en son olayda gerçekleri, doğruları söylediği için yani yapılanın bir suç olduğunu söylediği için şu anda linç edilen bazı televizyon spikerleri var. Sizin basın özgürlüğünden anladığınız sadece Hükûmeti ve devlet kurumlarını karalayan gazeteciler midir? Daha kendi cenahınızdan bir gazetecinin doğruyu paylaşmasına tahammülünüz yok ki onu linç ediyorsunuz. Kaldı ki, bu kadar basın özgürlüğüne sadıksınız, geçtiğimiz aylarda Balıkesir Burhaniye'de bir gazetecinin CHP'li Meclis Üyesi tarafından öldüresiye dövüldüğü olayda CHP Grubu acaba o gazeteciye niye sahip çıkmamıştır?
Bu vesileyle, verilen önergeye "hayır" oyu vereceğimizi belirterek Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Sayın Koca, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
46.- Mersin Milletvekili Perihan Koca’nın, kayyum atamasına ilişkin açıklaması
PERİHAN KOCA (Mersin) - Teşekkürler.
Bu sabaha yine bir kayyum darbesiyle uyandık, Siirt Belediyesini kayyum çaldı, on ayda 10 belediyeye kayyum atandı. AKP iktidarı, on ayda, halkın seçtiği belediyeleri kayyum darbesiyle, hırsızlıkla, halkın kaynaklarına çökerek gasbetti, işgal etti. Hırsızlık ve yağmada dünya markası olan, sömürge valileri eliyle, talimatlı yargı marifetiyle ülkeyi yönetmeye çalışan bu darbeci anlayışı tanımıyoruz. Halkın belediyelerine kayyum atamak yerine deprem suçlularına, yenidoğan çetesini aklayan kurumlarınıza, yangın katliamının sorumlularına kayyum atayın.
BAŞKAN - Sayın Koçyiğit, buyurun.
47.- Kars Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit’in, Afyonkarahisar Milletvekili İbrahim Yurdunuseven’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, sayın hatip anlatıyor -ve bize bir masal anlattı, çok açık ve net- işte, hiç içeride basın emekçisi yokmuş; işte, hiç kimse gazetecilik faaliyetinden tutuklanmamış diye. Daha bugün anlattık, önergemizde de var, vekilimiz de ifade etti; şu anda yerine kayyum atanan arkadaşımız Safiye Alağaş gazetecilik faaliyetleri nedeniyle yargılandı ve bu nedenle kumpas bir şekilde yargılama devam ettirilip ceza verildi. Bakın, 20 Aralıkta Rojava'da Cihan Bilgin ve Nazım Daştan katledildi; aynı gün onun arkadaşları, özgür basın emekçileri kentlerde sokağa çıktılar, 6 gazeteci sadece onların resimlerini taşıdı ve o ölümü, o katliamı protesto ettikleri için cezaevindeler.
Sayın Başkan, bakın, özgür basın çalışanlarına; Mezopotamya Ajansı, Yeni Yaşam Gazetesi, JINNEWS'in sosyal medya hesaplarına erişim engeli getirildi. Son on beş günde 14 Kürt gazeteci tutuklandı, cezaevine konuldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Tamamlayacağım.
Hepsi de AKP'nin yolsuzluklarını, hukuksuzluklarını yazdıkları için, kalemlerini satmadıkları için, AKP lehine haber yapmadıkları için, muhalif basın emekçileri oldukları için tutuklandılar. Şimdi kalkıp burada yalan yanlış bilgileriyle bir de kamuoyunu yanıltıyorlar. Neymiş? Basın kartları yokmuş. E, İletişim Başkanlığı kurdunuz, başına da Fahrettin Altun'u vermişsiniz, sadece sizin yandaşlarınıza turkuaz kart veriyor; başka kimseye kart veriyor mu, akreditasyon yapıyor mu, sarı basın kartı dolanların kartlarını yeniliyor mu? Hayır. Kendinize bağlı bir medya yarattınız, bir çukur medya yarattınız. Onun karşısında duran herkesi de düşman bellemişsiniz, hedefe koymuşsunuz, gözaltına alıyorsunuz, tutukluyorsunuz. Bari çıkın, bunu açık ve mert bir şekilde söyleyin ama nerede gezer; varsa yoksa algı, varsa yoksa dezenformasyon, varsa yoksa manipülasyon yapıyorsunuz. Yuh! Pes, diyoruz artık, pes!
BAŞKAN - Sayın Öztürkmen...
48.- Gaziantep Milletvekili Hasan Öztürkmen’in, Türkiye Emekliler Derneğine ilişkin açıklaması
HASAN ÖZTÜRKMEN (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Emekliler açlık sınırının altında kalan maaşlarıyla yaşamlarını sürdürebilmek için çalışırken öldükleri iş cinayetleriyle gündeme gelirken Türkiye Emekliler Derneği Başkanı savunmaktan âciz. TÜED'in 2024 yılı itibarıyla üye sayısı 900 bin, üyelerin derneğe ödedikleri yıllık aidat miktarı 240 milyon TL. TÜED Genel Başkanı Kazım Ergün emeklinin hakkını savunmuyor ama aynı koltukta yirmi beş seneden beri oturup kişisel saltanatını sürmeye devam ediyor. Derneğin misafirhanesi, emekliden gecelik 1.300 TL istiyor. Erdek'teki tatil köyüne dernek yöneticileri dışında misafir alınmıyor. Başkan Ergün bir yandan, sokakta ve dernek kongrelerinde "Emekliler inliyor." derken saraydaki yemekte Cumhurbaşkanına övgüler düzüyor. Ya emekliyi savunun ya da istifa edin.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
5.- AK PARTİ Grubunun, gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 191, 179, 81, 61, 190 ve 192 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin sırasıyla 1'inci, 3'üncü, 4'üncü, 5'inci, 6'ncı ve 7'nci sıralarına alınmasına, bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun çalışma saatlerine; 190, 191 ve 192 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin İç Tüzük’ün 91'inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ve bu kanun tekliflerinin tümü üzerinde yapılacak görüşmelerde siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların süresinin 2 konuşmacı tarafından kullanılabilmesine ilişkin önerisi
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
29/1/2025
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 29/1/2025 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
|
| Leyla Şahin Usta |
|
| Ankara |
|
| AK PARTİ Grubu Başkan Vekili |
Öneri:
Gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 191, 179, 81, 61, 190 ve 192 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin sırasıyla 1'inci, 3'üncü, 4'üncü, 5'inci, 6'ncı ve 7'nci sıralarına alınması, bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
4, 5, 6, 11, 12, 13, 18, 19, 20, 25, 26 ve 27 Şubat 2025 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek Gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi ve 11, 12, 13, 18, 19, 20, 25, 26 ve 27 Şubat 2025 Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde saat 24.00'e kadar,
29 Ocak 2025 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde 191 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
30 Ocak 2025 Perşembe günkü birleşiminde 61 sıra sayılı Kanun Teklifi'ne kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
4 Şubat 2025 Salı günkü birleşiminde 178 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
5 Şubat 2025 Çarşamba günkü birleşiminde 190 sıra sayılı Kanun Teklifi'ne kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
6 Şubat 2025 Perşembe günkü birleşiminde 190 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin birinci bölümünde yer alan maddelerin oylamalarının tamamlanmasına kadar;
çalışmalarını sürdürmesi,
190, 191, 192 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetvellerdeki şekliyle olması, bu kanun tekliflerinin tümü üzerinde yapılacak görüşmelerde siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların süresinin 2 konuşmacı tarafından kullanılabilmesi önerilmiştir.
190 Sıra Sayılı Siber Güvenlik Kanunu Teklifi (2/2860) | ||
BÖLÜMLER | BÖLÜM MADDELERİ | BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI |
1.Bölüm | 1 ila 11'inci Maddeler | 11 |
2.Bölüm | 12 ila 21'inci Maddeler (geçici 1 inci madde dahil) | 11 |
Toplam Madde Sayısı: | 22 |
191 Sıra Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2858) | ||
BÖLÜMLER | MADDE BÖLÜMLERİ | BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI |
1.Bölüm | 1 ila 5'inci Maddeler | 5 |
2.Bölüm | 6 ila 9'uncu Maddeler | 4 |
Toplam Madde Sayısı: | 9 |
192 Sıra Sayılı Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu ile İlgili Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2859) | ||
BÖLÜMLER | BÖLÜM MADDELERİ | BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI |
1.Bölüm | 1 ila 6 ncı Maddeler | 6 |
2.Bölüm | 7 ila 11 inci Maddeler | 5 |
Toplam Madde Sayısı: | 11 |
BAŞKAN - Öneri üzerinde İYİ Parti Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Yüksel Selçuk Türkoğlu.
Buyurun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Bolu'daki malum faciayla ilgili her gün yeni bir cerahat fışkırmakta. Dün ulaşılan bir belge kamuoyuyla paylaşılmaya çalışıldı, ben buradan bir kez daha bütün kamuoyunun vicdanına izah edeceğim. Aslında Kültür ve Turizm Bakanlığı 2 Temmuz 2024'te, hem de Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürü yani Sayın Bakanın şirketten getirmiş olduğu Sayın Genel Müdür Neşe Çıldık imzasıyla bir yazı yayınlıyor. Yazının ekinde de tam 74 sayfada 2 bin civarında otel var. Diyor ki: "Yasal olarak faaliyette bulunmaları mümkün olmadığından, bu ek listedekilerin gerekli işlemleri ve yeterlilikleri sağlamadıkları için reklam, tanıtım, pazarlama ve satışlarının yapılmaması ve yapılan var ise tarafınızdan ivedilikle kaldırılması gerekir." Peki, bu listenin içerisinde Kartalkaya'daki Kartal Otel var mı? Var. Kaçıncı sırada? 529'uncu sırada. Kartal Otel, Bolu Kartalkaya. Peki, yanan otel ne? Grand Kartal. Diyorlar ki: Bu, Grand Kartal. Bir inceliyorsunuz ki ortaya ne çıkıyor? Dikkat buyurur musunuz? Efendim, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu gereği bir işletmenin faaliyet gösterebilmesi için turizm işletme belgesi alması şart. Yalnız gelin görün ki 78 cana mezar olan bu otelin de maalesef bu belgesi yok. Bu işletme nasıl reklam yaptı, nasıl pazarlama yaptı ve nasıl açık kaldı? Bizzat Sayın Bakanın turizm şirketi reklamını yaptı bunun.
Ölüm otelinde nelere göz yumulmuş bakın. Grand Kartal Otel ve Kartal Otel yıllardır tek belgeyle 2 otel olarak çalışıyor, sonra her nedense isimleri değiştiriliyor. Yalnız şunu atlamışlar bunu yaparken: 2'nci otelin izin ve tadilat belgelerini ibraz edememişler çünkü bunun da iki yıldır bütün başvuruları e-devlet üzerinden yapılıyor ve o bölgede öyle bir binayı sistem artık göremiyor. Ayrıca, yeni yönetmeliğe göre yangın belgesi ibraz etmek zorundalar ve bunlara altı ay süre tanınmış. Bu süre zarfında işlemlerini tamamlayamadıkları için de ruhsat ve turizm işletme belgesi geçtiğimiz temmuz ayında iptal olmuş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) - Tamamlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) - Sonuçta ortada 2 otel var ama tek belgeleri yok. Buna rağmen ölüm oteli Grand Kartal Otel'in belgesi iptal olduğu hâlde 1181 belge numarasıyla satış yapıyor. Neye göre yapabiliyor bunu? Diğer tesis Kartal Otel de Antalya'da bulunan aynı isimdeki Kartal Otel pansiyonunun işletme belgesi numarasıyla çalışmaya devam ediyor fakat Grand Kartal Otel yanınca Bakanlık panikleyerek apar topar oteli sistemden şimdi kaldırmış. Hasılı, eşeledikçe pislik çıkmaya devam ediyor.
Allah bu faciada hayatlarını kaybedenlerin ruhlarını şad etsin, yakınlarına sabır versin, milletimize de bu manada tekraren başsağlığı diliyorum.
Teşekkür ederim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Sayın Gülüstan Kılıç Koçyiğit.
Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, bir yasa yapma fabrikasına çevirdiğiniz Meclisten hızlı hızlı, haksız hukuksuz yasalarınızı geçirmek istiyorsunuz. Çoğunluk parmak sayınıza yaslanarak burada çalışma gün ve takvimlerini geçiriyorsunuz. Sonra Anayasa Mahkemesine giden, Anayasa Mahkemesinin "yasaya, Anayasa'ya aykırı olarak" dediği bütün yasa maddelerine burada biz muhalefet ettiğimizde, İç Tüzük'ten kaynaklı haklarımızı kullandığımızda "Tamam efendim, sorun yok." diyorsunuz, paketten çıkarıyorsunuz. Sonra bütün o Anayasa'ya aykırı maddeleri üst üste koyuyorsunuz, sonra Anayasa'ya aykırı torba paket yapıp buraya getiriyorsunuz ve bundan da hiçbir şekilde gocunmuyorsunuz; maşallah size. Bakın, size bir örnek vereyim. Terör örgütüne üye olmamakla beraber örgüt adına suç işlemekle ilgili Anayasa Mahkemesi "Bu, Anayasa'ya aykırıdır. Kanuni belirlilik ilkesi yoktur, burada sınırlar belli değil, suç tanımlanmamış, öngörülemez." dedi, buraya geri gönderdi, dokuz ay süre verdi. Ne yaptınız? Getirdiniz. Geldik size dedik ki: "Ya arkadaşlar, bakın, hukuksuzluk var, Anayasa'ya aykırılık var. Siz, neredeyse muhalif olan herkesi terör örgütüne üye olmamakla beraber örgüt adına suç işlemekten gözaltına alıyorsunuz, tutukluyorsunuz. Böyle binlerce insan cezaevinde ve mağdur. Anayasa Mahkemesi iptal etmiş, buyurun gelin, yasal düzenleme yapalım." Ne dediniz biliyor musunuz? "Ama öyle olur mu; cezaevinden bir sürü insan çıkacak, şu anda yargılanan bir sürü kişinin dosyası düşecek." dediniz. Demek ki neymiş? Sizin tek bir amacınız var; bu toplumda size muhalif olan insanları ama öyle ama böyle, ama hukuki ama hukuksuz, ne olursa olsun cezalandırmak. Sonra ne oldu? Sonra, tekrar, o hiçbir kelimesine dokunmadığınız, Anayasa Mahkemesinin size gönderdiği düzenlemeyi tekrar pakete koydunuz, tekrar çıkardınız. Sonuç, Anayasa Mahkemesi dedi ki: "Bu, Anayasa'ya aykırı." Demek ki neymiş? Siz, bilerek ve isteyerek, kasten, her gün bir sistematik içerisinde Anayasa'yı ihlal ediyorsunuz. Peki, söyleyelim, anayasası ihlal edilen bir devlet devlet olur mu? Anayasal meşruiyeti ortadan kalkmış bir sistem ayakta kalır mı? Anayasal normları ayaklar altına alan bir hükûmet meşru olur mu? Size soruyoruz: Sizin meşruluğunuz sorgulanmaz mı? Sorgulanır. Meşruluğunuzu sorgulatıyorsunuz, çok açık ve net söyleyelim ve siz, Anayasa’nın ihlalini, Can Atalay davasında da diğer bütün meselelerde de bir sistematiğe bağlamışsınız.
Bakın, şimdi kayyumları konuşuyoruz. Anayasa 127 çok açık "Göreviyle ilgili suçlardan İçişleri Bakanlığı görevden uzaklaştırabilir." diyor. Siz ne yaptınız? Getirdiniz bir KHK maddesini, Anayasa'ya aykırı olduğu hâlde kanunlaştırdınız. Şimdi, o hukuksuz, haksız, Anayasa'ya aykırı maddeye yaslanarak kayyum atıyorsunuz ve burada cümle kuramıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Tamamlayacağım Sayın Başkan.
Burada, Anayasa'ya uygunlukla ilgili, hukuki gerekçeyle ilgili hiçbir cümle kuramıyorsunuz; eveliyorsunuz geveliyorsunuz ama söyleyelim, açık ve net, siz de çok iyi biliyorsunuz ki bu kayyum rejiminin kendisi hukuksuz. Siz var olan iktidarınızı zorla, baskıyla, despotik yöntemlerle ayakta tutmaya çalışıyorsunuz. Neden? Çünkü gün geçtikçe toplumsal meşruiyetiniz azalıyor, gün geçtikçe toplumun rızası sizde azalıyor ve siz iktidarda kalma korkusuyla, yarın ne olurum korkusuyla almışsınız kılıcınızı elinize, girmişsiniz bütün ülkenin içine, her muhalifi her söz söyleyeni biçmeye çalışıyorsunuz ama söyleyelim; keser döner sap döner, gün gelir devran döner, asla ama asla bu yaptıklarınız yanınıza kalmaz.
Genel Kurulu selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - YENİ YOL Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Emin Ekmen.
Buyurun. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)
YENİ YOL GRUBU ADINA MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubunun Meclisin çalışma düzenine ilişkin önerisi üzerine konuşuyoruz.
Aslında, kıymetli başkanlarımız, Meclisi çalıştırmak çok kolay. Meclis, eğer Birinci Meclisin duvarında yazıldığı gibi bir istişare zeminine dönüştürülürse; Meclis, sayısal çoğunluğa dayalı değil milletin bütün hassasiyetlerini ve kaygılarını dikkate alan, çoğulcu bir istişare zeminine dönüştürülürse bütün yasalar hızlı bir şekilde ve kolay bir şekilde buradan geçer ama bir inatlaşmaya dönüşürse gece on birde vereceğiniz kararı sabah beş buçukta vermek zorunda kalırsınız, gece on birde uzlaşmayla verilecek bir kararı sabah beş buçuğa kadar defalarca kez alınan yoklama ve karar yeter sayısı kararlarından sonra vermek zorunda kalırsınız. Eğer Meclis bir istişare zeminine dönüşürse, eğer milletimiz adına muhalefet partilerinin dile getirdiği düzenlemeler ve kaygılar dikkate alınırsa burada üç günde, üç haftada geçmeyen düzenlemelerin yeri geldiğinde bir günde bile geçeceğini görürsünüz ama bunun için sayısal çoğunluğunuza güvenip burayı bir dayatma zeminine çevirmemeniz gerekir.
Zaten başkanlık sisteminde Meclis birçok fonksiyonunu kaybetti. Hatırlayın -başkanlık sistemi- referandum döneminde yasama ve yürütme arasındaki ayrılığın Türkiye'de güçler ayrılığı açısından ne kadar iyi olacağı anlatılmıştı. Ama bugün maalesef hepimiz biliyoruz ki milletvekili teklifi olarak sunulan birçok düzenleme, hatta tamamı bakanlık koridorlarında hazırlanılıyor. Komisyonda bir milletvekili arkadaşımız teklif sahibi olarak oturuyor, bir soru geldiğinde dönüp arkasındaki bürokratlara "Bunun cevabı ne olacak?" diye bakakalıyor.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Bilgi almasın mı?
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Bu, milletvekiline de haksızlık, Türkiye Büyük Millet Meclisine de haksızlık, milletimize de haksızlık.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Teknik bilgi alıyor.
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Bu Meclis, torba kanunların Plan Bütçe Komisyonunda üçer beşer görüşüldüğü, birbiriyle ilişkisiz konuların kuyruğundan birbirine bağlandığı bir yönetim şeklini hak etmiyor. Türk milleti de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları da bunu hak etmiyor. Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama tarihinde utançla geçecek konulardan birine bu dönem imza atıldı. Bir infaz düzenlemesi Plan Bütçe Komisyonundan geçirildi, bu Meclisin çok saygın bir akademisyeni olan Adalet Komisyonu Başkanı dahi o düzenleme hakkında bir görüş bildiremedi, Adalet Komisyonunun AK PARTİ'li üyeleri dahi bir görüş bildiremedi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun tamamlayın.
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Ve o yasal düzenleme yayınlandığında hangi suç makinelerinin o infaz düzenlemesinden faydalanarak dışarı çıktığı; yeniden karaborsacılığa, bahisçiliğe, kumarhaneciliğe, kadına karşı şiddete, çocuğa karşı cinsel saldırıya bulaştığını biz ancak o suçluların bir suç işledikten sonra haklarındaki GBT kayıtlarıyla anlıyoruz. Bu Meclisin, bu milletin tamamı üzerinde, hukuk güvenliği üzerinde sonuçlar yaratan böyle bir düzenlemeyi burada enine boyuna tartışmaya hakkı yok muydu? Size basit bir önermede bulunuyoruz: Yasal düzenlemeleri muhalefetin olumlu katkılarına açın. Bu önerilere kulağınızı kapatmayın ki bir yasa yayınlandıktan sonra, yürürlüğe girmeden bir daha değiştirmek zorunda kalmayın ya da yürürlüğe girdikten kısa bir süre sonra bir daha değiştirmek zorunda kalmayın. Bu anlayışla daha çok sabahlara kadar 200 arkadaşınızı odalarından toplamak zorunda kalırsınız diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Murat Emir.
Buyurun Sayın Emir. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tabii, öncelikle AKP Grubunun kendi grup önerisini gelip burada anlatmamasını yadırgadığımı belirtmek isterim. Önerge sizin önergeniz, Genel Kurula gelin sunun, anlatın. Niye?
MUSTAFA ARSLAN (Tokat) - Arif olan anlar!
MURAT EMİR (Devamla) - Belki de anlatamayacağınız şeyler olduğunu siz de biliyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bakın, elimde İç Tüzük var, Anayasa ve İç Tüzük. Sizin demokrat olma iddianız olduğu yıllarda, 2002'den sonra Türk hukuk sisteminde bir reform yapma ihtiyacı doğdu. Türk Medeni Kanunu, Türk Ticaret Kanunu yenilenecekti, kaçınılmaz o, yıllarca çalışılmıştı. O zaman AKP ve CHP grupları birleştiler, dediler ki: "Biz binlerce maddelik bir kanunu bu Tüzük'le yapamayız. Ne yapalım? 91'inci maddeyi ihdas edelim. O ne? Temel kanun. Bölelim, otuzar otuzar bölelim, bin maddelik bir kanunu bir ay çalışıp geçirelim." Başka türlü imkânı yok. 1920 yılından kalma kanunları değiştiremiyorsunuz. O gün biz 91'inci maddeyi AKP Grubuyla beraber yaptık, deneyimli milletvekilleri anımsayacaktır. Şimdi ne yapıyorsunuz? Her kanunu temel kanuna dönüştürüyorsunuz, hepsini. 30 maddeliği de 2'ye bölüyorsunuz. Hâlbuki buradaki 91'inci maddeyi okuyun, diyor ki: Çok büyük, hukuk sistematiğini değiştirecek bir kanun olacak elinizde; en fazla otuzar otuzar böleceksiniz. Ne demek bu? Öyle kafanıza göre bölemezsiniz demek. Ne yapıyorsunuz? 7 tane madde var elinizde, şimdi görüşeceğiz; 2'si yürürlük maddesi, 9 madde; temel kanun olsun, muhalefet konuşmasın, alelacele geçirelim diye ikiye bölüyorsunuz. Ya, ne zaman duracaksınız arkadaşlar, nerede duracaksınız? Yani kaç madde olunca "Ya bu kadar da olmaz, bu İç Tüzük'e aykırıdır, bu İç Tüzük'ün arkasından dolaşmaktır, bu bize yakışmaz." diyeceksiniz, ne zaman diyeceksiniz? Demiyorsunuz, sonra da diyorsunuz ki: "Ya, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu veya muhalefet grubu niye böyle davranıyor, niye yoklama istiyor, niye bu kanunlara karşı? İşte, bu yüzden arkadaşlar, burada kanun yapmıyorsunuz, parmak kalkıyor, iniyor; bizim buna itirazımız var. Daha sonra tekrar anlatacağım ama söz konusu kanunun 7 maddesinin 6 maddesi daha önce bizim "kırmızı çizgi" dediğimiz, sizin de kabul ettiğiniz, üzerinde anlaştığımız maddeler; onları almışsınız, biz de anlaşmışız, demişiz ki: "Memleketin, milletin beklediği kanunları bir an evvel geçirelim yılbaşından önce, daha fazla bekletmeyelim, sabaha kadar çalışalım, anlaşalım ve bu maddeler de kalsın." Üstüne üstlük bu maddelerin 5'i de Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği maddeler. "Anayasa Mahkemesi iptal etmiş, yapmayın." demiş. Biz her defasında geliyoruz, burada...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MURAT EMİR (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun toparlayın.
MURAT EMİR (Devamla) - "Bunlar Anayasa'ya aykırı; yapmayın, gelin düzeltelim." diyoruz, siz dinlemiyorsunuz ya! Anayasa Mahkemesi iptal etmiş yani işimizi baştan doğru yapsaydık zaten gerek yoktu ama bütün bunlara rağmen bunu getiriyorsunuz.
Bir de ne var burada? Yine daha sonra konuşacağız. 12.500 lira en düşük emekli maaşını 14.469 lira yapıyorsunuz. İşte, bu utanç verici arkadaşlar, bunu yapmayın, bunu yapmayın. Bu milletin milyonlarca emeklisine 14.469 lirayı reva görmeyin. Bu, hiçbirimize yakışmaz, size de yakışmaz ve bu Meclisin görevi bu milletin, bu halkın derdine derman olmaktır. "14.469 lira emekli maaşı olur, uygundur, yeterlidir." diyorsanız gelin burada söyleyin.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MURAT EMİR (Ankara) - Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunacağım.
Yoklama talebi var.
Sayın Emir, Sayın Türeli, Sayın Güneşhan, Sayın Yontar, Sayın Ertuğrul, Sayın Derici, Sayın Konuralp, Sayın Taşkın, Sayın Akay, Sayın Arpacı, Sayın Yücel, Sayın Altaca Kayışoğlu, Sayın Elçi, Sayın Karakoz, Sayın Bingöl, Sayın Karagöz, Sayın Gökçek, Sayın Uzun, Sayın Ceylan, Sayın Bakırlıoğlu.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.05
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.25
BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP ÜYELER: Elvan IŞIK GEZMİŞ (Giresun), Rümeysa KADAK (İstanbul)
----- 0 -----
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50'nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
5.- AK PARTİ Grubunun, gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 191, 179, 81, 61, 190 ve 192 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin sırasıyla 1'inci, 3'üncü, 4'üncü, 5'inci, 6'ncı ve 7'nci sıralarına alınmasına, bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun çalışma saatlerine; 190, 191 ve 192 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin İç Tüzük’ün 91'inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ve bu kanun tekliflerinin tümü üzerinde yapılacak görüşmelerde siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların süresinin 2 konuşmacı tarafından kullanılabilmesine ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor, gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
1'inci sıraya alınan, Osmaniye Milletvekili Seydi Gürsoy ve Rize Milletvekili Harun Mertoğlu ile 74 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Osmaniye Milletvekili Seydi Gülsoy ve Rize Milletvekili Harun Mertoğlu ile 74 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2858) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 191)[2]
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Komisyon raporu 191 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif İç Tüzük'ün 91'inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle teklif, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Alınan karar gereğince teklifin tümü üzerinde siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların süresi en fazla 2 konuşmacı tarafından kullanılabilecektir.
Teklifin tümü üzerinde, YENİ YOL Partisi Grubu adına ilk olarak Ankara Milletvekili Sayın İdris Şahin konuşacaktır.
Buyurun. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)
YENİ YOL GRUBU ADINA İDRİS ŞAHİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bu kanun teklifinin Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilişine dair itirazlarımızı dile getirmek istiyorum. Geçtiğimiz hafta iktidar partisi "Türkiye Yüzyılı adaletin yüzyılı olacak." sloganıyla Yargı Reformu Strateji Belgesi'ni kamuoyuna açıkladı. Yaklaşık dört yıllık bir perspektif sundu ve hukuk devletine dair bir kısım düzenlemeler ihtiva eden...
(Uğultular)
BAŞKAN - Bir dakika... Bir dakika... Bir dakika Sayın Milletvekili.
Değerli milletvekilleri, özellikle rica ediyorum, konuşmak isteyen arkadaşlar kulise çıkıp konuşsunlar. Konuşanlar şu anda beni duymuyor, bak, ben arkayı takip ediyorum.
ELİF ESEN (İstanbul) - Aynen öyle, hiç!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...
MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Süreyi baştan başlatalım Başkanım.
ELİF ESEN (İstanbul) - Sizi de duymuyorlar Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Grup Başkan Vekili, arkadaşları uyarırsanız sevinirim.
Buyurun Sayın Milletvekili.
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkanım, bu tür davranışlar tekrarla devam ediyor iktidar sıralarında.
Üzülerek ifade ediyorum, siz bu Parlamentoya ve hatiplere saygı göstermediğiniz müddetçe milletin ve dışarıdaki vatandaşın bu Parlamentoya saygı göstermesini beklemeyin. O yüzden, daha geçtiğimiz hafta Yargı Reformu Strateji Belgesi'nde hukuk devletini yücelteceğinizi ifade ettiniz. Evet, hukuk devletini yüceltmek ancak sizin eylemlerinizle gerçekleşebilir. Biz görüyoruz ki -üzülerek ifade ediyorum- hukuk devletinden zerre kadar eser bırakmayacak uygulamaların içerisindesiniz. Biraz önce de ifade ettik, hiç olmazsa şu Parlamentoya saygınız olsun, arkadaki konuşmaları bir kesin, "Muhalefet ne diyor?" diye lütfedip az da olsa bir dinleme nezaketini gösterin ama siz artık bu nezaketi de göstermekten imtina ediyorsunuz çünkü güç yozlaştırdı, mutlak güç de sizi tamamen yoldan çıkarttı. (YENİ YOL, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar) Bunu özellikle ifade etmek isterim.
Değerli milletvekillerim, burada, Anayasa’nın 2'nci maddesindeki hukuk devleti ilkelerinin iktidarın uygulamalarıyla raftan kaldırıldığını ifade ediyoruz. Niçin? İşte, önümüzdeki gelen pakette Anayasa Mahkemesi iptal etmiş ama iptal etmeden önce bu düzenlemeler 2018 yılında kanun hükmünde kararnameyle gerçekleşmiş; tam altı yıl yetkisiz bir şekilde, yasayla düzenlenmesi gereken bir uygulamayı Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle siz uygulamışsınız ve bunun gereği olarak icrada işlemler yapmışsınız. Bu yapmış olduğunuz işlemler, aslına bakarsanız tamamen yanlış ve kadük işlemler. Ancak siz gayet iyi biliyorsunuz ki Anayasa Mahkemesinden iptal edilinceye kadar yapılan işlemler geriye yürümüyor. "ben yaptım oldu" düşüncesiyle... Karşınızda da bir millet bulmuşsunuz ki sizin bu tür yanlışlarınızla, bizim muhalefetin eksiklikleri nedeniyle yeterince inandıramadığımız ve sizin karşınıza dikemediğimiz bu millet sizin hatalı, hukuksuz işlemlerinizle uzunca süredir iktidarınız altında. Dolayısıyla burada bizim üzerinde özellikle durmamız gereken hadise şu: Bakınız, Adalet Komisyonunda görüşülmüş olan bir konu, kanunun 7'nci maddesi... Adalet Komisyonunda görüşülmüş, sonra siz Genel Kurulda geri çekmişsiniz arkadaşlar.
Şimdi, Adalet Komisyonunda görüşülmüş bir konuyu Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüp tekrar burada huzura getirmek neyin nesi? Siz, yılbaşı öncesinde burada Parlamentoyu çalıştırabilmek için arkada Grup Başkan Vekilleriyle görüşüp ikna ediyorsunuz ve bu kanun teklifi üzerindeki bu maddeleri geri çekip sonrasında yılbaşı geçtikten sonra bu Parlamentoya dayatıyorsunuz, "Gücümüz var, biz eli kaldırırız ve bunu yasalaştırırız." diyorsunuz. Yapmayın arkadaşlar, yazıktır, günahtır, bu yaptığınız tamamen aldatmacadır. Siz sadece Grup Başkan Vekillerini değil, muhalefeti değil vatandaşı, toplumu aldatıyorsunuz. Yılbaşı öncesinde getirdiğiniz bu teklifi Meclis Genel Kurulundan çekme ihtiyacındaki gerekçelerin hangisi değişti de siz tekrar bunu gündeme getiriyorsunuz? Bu kanun teklifinin içerisine emeklilerimizi ilgilendiren çok önemli bir maddeyi de ihdas etmek suretiyle getiriyorsunuz. Alıştınız elma şekerinin içerisine zehir enjekte etmeye ve bugün getirdiğiniz bu düzenlemelerle, hiç kusura bakmayın, Devlet Denetleme Kurulu mutlaka olmalı, çok da güçlü işlemeli ama nerede işlemeli biliyor musunuz? İşte, Kartalkaya'da Devlet Denetleme Kurulu işlemeli. Sizin Çalışma Bakanlığınızın, Turizm Bakanlığınızın, İçişleri Bakanlığınızın sorumluluğunda ve uhdesinde olan, kenarından köşesinden Belediyenin de uhdesinde ve sorumluluğunda olan bir konuda siz Bakanlığın müfettişlerini gönderiyorsunuz. Oysa oraya Devlet Denetleme Kurulunu göreve çağırmalı ve Cumhurbaşkanlığı adına burayı denetlemelisiniz. Burada, Devlet Denetleme Kurulunda vatandaşlara bir nevi yarı tanrısal bir yetki veriyorsunuz, yargı yetkisini veriyorsunuz. Bugün belki muhalifleri susturmak, kamuoyunu susturmak, sivil toplumu susturmak için Devlet Denetleme Kurulu üyelerinin bu şekilde yetkiyle yetkilendirilmesi sizin işinize gelebilir ama yarın bu iş tersine döndüğünde bu yetkilerin yargı eliyle kullanılması gerekliliğini en iyi siz hissedecek ve siz göreceksiniz; o yüzden, hatadasınız. Anayasa Mahkemesi de sizi uyarmış ve diyor ki: "Burada hakkıyla, yeniden bir düzenleme yapın." Devleti devlet gibi çalıştırın, devletin organlarını Hükûmetin bir ajanı hâline getirmeyin; hükûmetler gelip geçicidir ama devlet her zaman bakidir. Biz, bu ay yıldızlı al bayrak altında güçlü devlet organları oluşmasını, güçlü devlet kurumları oluşmasını ziyadesiyle istiyoruz ama bugün geldiğimiz nokta itibarıyla devletin kurumlarını bir kişinin şahsında özdeşleştirmeye çalışırsanız işte bizim itirazlarımız buna. Bu nedenle, yargısal faaliyet gibi, görevden alma, işten el çektirme gibi yetkilerin burada denetmenlere verilmesini son derece yanlış ve tehlikeli buluyoruz ve bu hatadan dönülmesini istiyoruz.
Gelelim emeklilerimize ilişkin düzenlemeye. Elbette emeklilerimize ne verseniz azdır, bunu özellikle ifade ediyorum ama akıldan, bilimden yoksun ekonomi politikalarınızla faiz bütçenizde faize 1 trilyon 950 milyar lira para ayırdınız 2025 bütçesinde. Bu 1 trilyon 950 milyar lirayla, hakkıyla bir yönetim sergilemiş olsanız; faizcilere, rantçılara vermemiş olsanız her bir emeklimize aylık 10 bin lira ilave para ve kaynak bulabilecek durumdasınız. Sadece faize ayırdığınız, diğer geri kalan taraflardaki müsrifliğinizi, israfkârlığınızı hiç saymıyoruz. Sadece kur korumalı mevduatta ve faizde bu milletin kanını emerek aldığınız vergilerle tahsil ettiğiniz bütçeyi kötü yönetim sonucu siz faizcilere dağıtıyorsunuz. Oysa diyoruz ki emeklilere şu an itibarıyla reva gördüğünüz artış 1.969 lira; 1.969 lirayla, bir yıl boyunca emekliye uygun gördüğünüz rakamla neler alınabilir, onu milletimizin ve emeklilerimizin takdirine sunuyorum ama harcama kalemlerindeki artışları size ifade edeyim: Taze sebze ve meyvede yüzde 125, doğal gazda yüzde 124, gerçek kirada yüzde 109, eğitimde yüzde 92,49. Bakın, bu oranlar nerede, sizin emekliye verdiğiniz 1.969 lira nerede? İktidarın boş sıralarına sesleniyorum; en azından Sayın Grup Başkan Vekili burada, bizi dinliyor: 1.969 lirayla Ankara Yenimahalle'de kendinize uygun bir lokantada bir öğün yemeği tek başına yiyebiliyor musunuz Sayın Başkan? Eğer siz 1.969 lirayla eşinizi, çoluğunuzu çocuğunuzu almadan Yenimahalle'de oturup bir lokantada hesap ödeyebiliyorsanız o zaman size söyleyecek bir şeyim yok ama 1.969 lirayla o lokantadan çıkamıyorsanız önce seçmeni bulunduğunuz Ankara'ya, sonra da bu millete bir özür borcunuz var. "Biz bu işi yapamıyoruz. Hakkıyla ülkenin ekonomi yönetimini beceremedik. Geçmişte siz uyardınız, kur korumalı mevduata 'Bu, ülkeyi batırma projesi.' dediniz, biz sizi dinlemedik, 'Yüksek faiz bu ülkeyi batırır.' dediniz, sizi dinlemedik. Biz iş bilmezler olarak şimdi geldik, bunun ceremesini ve faturasını emekliye kesiyoruz." derseniz, o zaman size söyleyecek bir şey bulamam ama emekli bu 1,969 lirayla asla geçinemez.
Buradan, iktidarı emeklilere ve milletimize şikâyet etmek durumundayız. Başka şikâyet mercimiz yok -üzülerek ifade ediyorum- çünkü ifade özgürlüğünün bu kadar sınırlandığı, basının üzerine bu kadar korkusuzca, ceberutça gelindiği bir dönemde milletten başka sizi şikâyet edecek bir makam bulamıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Memura yüzde 11,54; emekliye yüzde 15,74; asgari ücrete yüzde 70 ancak siz kendi alacaklarınıza gelince yüzde 44, enflasyon oranı da yüzde 47. Şimdi size soruyorum: Bu taksimi kim yapar? Değerli iktidar mensupları, emin olun, kurt yapmaz kuzulara şah olsa. Ama biz size ne anlatalım? Keşke milletimiz şu boş sıraları görse de iktidarın Parlamentoyu ne kadar ciddiye aldığını bir kavrayabilse.
Bu duygu ve düşüncelerle, bu yasa teklifinde elbette emeklilerimizi bekletmeme adına her türlü olumsuzluğa rağmen Parlamentonun çalışmasına katkı vereceğiz ancak elma şekeri içerisinde zerk edilen bu zehirlerden dolayı da bu kanun teklifine "hayır" diyeceğiz. Emeklilerimiz bu işin istisnasıdır, bunu buradan bir sefer daha ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - YENİ YOL Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Muğla Milletvekili Sayın Selçuk Özdağ.
Buyurun. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)
YENİ YOL GRUBU ADINA SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, Genel Kurula hitaplarda esasen "değerli milletvekilleri" diye başlamak âdettir; ben, kanunun huzura gelen şekliyle yani "Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi" hakkında diye başlayarak aslında bir şey anlatmak istiyorum. Sayın milletvekilleri, gerçekten anlamak istediğim için soruyorum: Böyle ne olduğu, ne anlattığı, neyi kapsadığı belli olmayan bir kanun düzenlemesi başlığı olur mu? Ne demek, Allah aşkına, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi? Bu işte bir yanlışlık, bir eksiklik, bir garabet yok mu? Sizler türlü gerekçelerle buna bir izahat getireceksiniz ama ben bu hâliyle huzura getirilen ve adına "torba yasa" denilen bu garabet uygulamaya ilkesel olarak karşıyım ve baştan beri de "hayır" oyu veriyorum.
İçinde milletimizin ihtiyacı olan birkaç hususu "bonus" olarak koyup kendi işinize gelen ve milletimizin aleyhine olan ne kadar saçmalık varsa bu torbanın, bazen de çuvalın içine boca ediyorsunuz yani her zaman söylediğim gibi, tam bir elma şekeri içerisinde zehir uygulaması yapıyorsunuz. Bu "torba" ya da "çuval" denilen yasa teklifleri ne kanun sistematiği bıraktı ne de hangi konunun hangi yasal mevzuat içine dercedildiğine ilişkin bir düzen bıraktı. Bir bakıyorsunuz, memur maaşları içine kış lastiği hakkında bir standart getiriyorsunuz. Bir bakıyoruz, gıda kodeksini düzenleyen bir düzenlemenin içine basın etiğiyle ilgili bir şey yerleştiriyorsunuz. Bir bakıyoruz, huzurdaki teklifte olduğu gibi, Devlet Denetleme Kurulunun yapısını düzenleyen konunun içine emekli maaşlarıyla ilgili bir hüküm koyuyorsunuz. Deve kuşuna "Sen deve misin, kuş musun?" diye sormuşlar, o da "Deveyim." demiş. "O zaman şu yükü taşı bakalım." denilince "Kuşum." demiş. "O zaman uç da görelim." denilince "Deveyim." demiş. Siz ne dersiniz bilmem ama ben bu deve kuşuna AK PARTİ zihniyetinin yansıması diyorum.
Değerli milletvekilleri, huzura getirilen yasa teklifine teklif sahipleri ya da saray hukukçuları bir sürü gerekçe sıralamış fakat her zaman yapıldığı gibi, daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen hüküm ve içerikleri, kelimelerin yerlerini değiştirerek aynı hükme ve sonuca çıkan hâliyle tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisine getiriyorsunuz. Mesela, Anayasa Mahkemesi "Mustafa Ali"yi iptal ediyor, siz "Ali Mustafa" olarak güya değiştirip ısrarla huzura getiriyorsunuz. Yani bu dünyada bir siz akıllı ve süper zekâsınız, geri kalan herkes -beni bağışlayın ama- ahmak öyle mi? Yok, ahmak demeyeyim, başıma işler açarım bu sefer.
Değerli milletvekilleri, zaten ciddi bir kanun teklifi olsa torba kanun olarak gelmez. Gerçi sizler bunu öyle bir alışkanlık hâline getirdiniz ki temel kanunları bile torba yasa gibi getiriyorsunuz. Esasen baştan sonra absürt ve yasal olmayan bir uygulamaya şahitlik ediyoruz. Getirilen torba kanun uygulamasının kendisi bizatihi Anayasa'ya uygun değil. Anayasa’nın açık hükmüne göre, Anayasa hükümlerinin bağlayıcılığı sizin mahalleye pek uğramadığı için bu konuda dil dökmenin bir faydası yok ama ben yine de hatırlatmış olayım. Söz konusu kanun teklifi güya Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bazı hükümleri yeniden düzenliyor ama mesela, amaç, kapsam, gerekçe ve uygulama açısından 3'üncü maddede Devlet Denetleme Kuruluna resmen sınırsız bir yetkinin verildiğini görüyoruz. Peki, bu durum Anayasa'yla teminat altına alınan hakların çiğnendiği anlamına gelmiyor mu? Size göre gelmiyor çünkü sizin Anayasa'ya uymak gibi bir yükümlülüğünüz yok, siz sadece işinize gelen konularda Anayasa'yı hatırlarsınız. Devlet Denetleme Kuruluyla ilgili hükümler daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti. Siz ne yapıyorsunuz? "Madem AYM iptal etti, biz daha beterini getiririz." diyorsunuz değil mi? Evet, aynen öyle diyorsunuz. Devlet Denetleme Kuruluna yani idareye sınırsız bir yetki vererek yargıyı da yürütmeyi de yasamayı da bir kurula havale ediyorsunuz. Ne diyeyim ben size?
Değerli milletvekilleri, düzenleme bu hâliyle yasalaşırsa Devlet Denetleme Kurulu kurum ve kuruluşların iştiraklerinde soruşturma başlatabilecek, görevliler hakkında görevden uzaklaştırma önerisi ve uygulaması yapabilecektir. Muğlak ifadelerle adamına ve durumuna göre mevzi alma anlayışınızın bir yansıması olarak, mesela, "diğer kamu görevlileri" gibi ifadelerin uygulamada ne maksatlar için kullanıldığını biliyoruz. Esasen, bu tarz ifadelerle amaçlananın seçimle işbaşına gelmiş belediye yönetimlerinin Devlet Denetleme Kurulu tarafından görevden alınması olduğunu düşünmemek elde değil, zira sizin bugüne kadar farklı bir yol izlemediğinizi biliyoruz. Huzurdaki yasa teklifiyle, mesela, Kurul üyesi veya denetçi, denetlemeler sırasında denetimi güçleştiren veya engelleyen davranışlarda bulunan, görevde kalması hâlinde kamu zararını artıracağı anlaşılan, suç delillerini karartacağı anlaşılan, kamu hizmetinin gerekleri yönünden görevi başında kalmasında sakınca görülen her kademedeki ve rütbedeki görevliler hakkında görevden uzaklaştırma tedbirinin uygulanmasını yetkili makamlara önerebilecektir, memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında da bu tedbiri uygulayabilecektir. Bakınız, bu ne anlama geliyor biliyor musunuz? Bu yetkiler tam da siyasi iradenin yani iktidarın istemediği belediye başkanlarını ve seçilmiş farklı kurum ve yöneticilerini görevden alma, uzaklaştırma gibi kararları alabilmesine imkân tanımaktadır. Bunun ise demokratik anlayışı zaten sabıkalı bu iktidarın suistimallerine yol açabileceğini, kapı açabileceğini bilmemiz gerekiyor. Bazılarınız "Biz zaten şimdi de istediğimizi yapabiliyoruz, abartmayın Allah aşkına." diyebilir; evet, aynen, dediğiniz gibi, şimdi de istediğiniz her hukuksuzluğu yapabiliyorsunuz ama bu düzenlemeyle ileride işler ters döndüğünde kendinize kanuni bir gerekçe de oluşturmak istiyorsunuz.
Aslında bu düzenlemenin gerekçesi olan konu, Mart 2022'de Devlet Denetleme Kurulu denetim yetkilerini dernekleri de kapsayacak şekilde genişleten Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin iptal edilmesi neticesinde yeniden düzenlenerek huzura getirildi. AYM bu yetkinin Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemeyeceğini belirtmişti. AYM kararında "Bu yetki dernek kurma hakkına sınırlama niteliğindedir." demişti. Şimdi, kelimelerin yerlerini değiştirip aynı yetkileri Anayasa Mahkemesi kararının etrafından dolanarak tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna getiriyorsunuz. Ülkeyi her yerden kuşatarak bir baskı imparatorluğu kuruyorsunuz. Bunu yaparken de Türkiye Büyük Millet Meclisindeki sayı üstünlüğünüze dayanarak mı uygulamalarınızı güya meşrulaştırmak adına bu yüce makamı alet ediyorsunuz? "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir." sözünün yerine "Hakimiyet kayıtsız şartsız bir partinin, sadece iktidar partisinin." demeye çok az kaldı mı diyorsunuz? Zira, ne hukuk ne teamül ne vicdan umursadığınız var, varsa yoksa dediğim dedik, çaldığım liderin düdüğü anlayışındadır. Ülkeyi batan geminin malı gibi gördüğünüzü saklama gereği bile duymayan bir zümre var artık Türkiye'de. Bunların ne ülke ne millet ne de geleceğimiz umurlarında. Ülkemiz için hassas oldukları tek konu Türkiye'yi iş yerlerinin kasası gibi görmelerinden ibarettir.
Bitirirken en düşük emekli maaşının 14.469 TL olmasını düzenleyen 4'üncü madde hakkında bir çift söz söylemek istiyorum. Her zaman söylediğim gibi, bu iktidar "mış" "miş" "ecek" ve "acak" iktidarıdır. İktidar, sebebi olduğu ve Türk halkına yaşattığı tüm krizlerin faturasını yine çalışana ve emekliye ödetmeyi alışkanlık hâline getirmiştir. En düşük emekli maaşının 12.500 liradan -ki kök aylığı 12.500 liranın altında olan emekliler bunu bile alamayacaklar- 14.469 TL olacağını büyük bir müjdeyle açıklamışlardı. En düşük memur maaşı 39.177 liradan 43.698 liraya, en düşük memur emeklisi aylığı 17.587 liradan 19.916 liraya yükselecek. Bozdur bozdur harca, ne güzel İstanbul değil mi? Hâlihazırda çalışanın bile yoksulluğa itildiği bir ekonomi yönetiminde emeklinin durumunun iyileştirilmesini beklemek zaten saflık olurdu. Bugün en düşüğü 10.000-12.500 TL olan emeklilik aylığı kesinlikle vatandaşlarımızın insanca ve adil yaşamalarını sağlayacak bir düzeyde değildir. Peki, 14.469 TL çok mu iyi? Milyonlarca emekli alışveriş yapmayı unutmuş, pazara ayda bir gider olmuş, çocuklarına yardımı bırakın, torunlarına bir küçük hediye alamaz hâle gelmiştir.
Bir diğer büyük problem, intibak yasası yani emekli aylığı bağlama oranı veya katsayısıdır. AK PARTİ iktidara gelmeden önce emeklilik aylığı, maaşının yüzde 60 ve 70'iydi. Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara geldiği 2002'de oranlar düşürüldü, 2008'de yeniden düşürüldü, sonra da her sene kademe kademe düşürülmeye devam edildi, sonunda da yüzde 28'e kadar geriledi yani Adalet ve Kalkınma Partisinden önce 10 bin TL maaşın emekli aylığı 7 bin TL'ye tekabül ederken AK PARTİ'yle aynı maaşın emekli aylığı 2.800 TL oldu. İşte, bu yüzden, 2002'de emekli maaşı asgari ücretten fazla iken bugün asgari ücretin yarısından bile azdır. 2002'den itibaren yapılan düzenlemelerle emeklilik sisteminin kantarını bozdular. Sistem öyle bir hâle geldi ki ne kadar çok çalışır, ne kadar çok prim ödersen o kadar az emekli aylığı alıyorsun. TÜİK yani Tayyip'i üzmeme istatistik kurumu; vallahi, ben söylemiyorum, her zaman sizin geçmişteki bakanınız söylüyor, sabık bakanınız söylüyor. Üzmeme kurumu, neye ve kime göre bulduğu belli olmayan enflasyon rakamlarıyla zaten milletin cebindeki parayı, maaşını, sofrasındaki ekmeği çalan bir canavar gibi davranmaktadır. Bu TÜİK, enflasyon sepetini mahkemeye bile göstermeyecek kadar da yargıya tepeden bakan bir anlayışın ürünüdür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun tamamlayın.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, bakınız, normal bir hukuk devletinde bu işlere imza atanlar ağır cezada yargılanırlar ve iktidar değiştiğinde ve hukuk geri geldiğinde bunların mutlaka hesabı sorulacaktır.
Değerli milletvekilleri, ülkenin gerçekleriyle bağı kalmamış, yalı, rezidans, köşk ve saray eliti zengin bir zümrenin masallarına inanan yok ama yalanlarıyla zehirlediği bir çoğunluk maalesef var. Bunların kesinlikle masallarına inanan yok ama yalanlarıyla zehirlediği bir çoğunluk maalesef var. Huzura getirilen bu nevi düzenlemeler de bu zihniyete yol veren hükümlerden ibarettir. Dolayısıyla, içinde vatandaşlarımız için güya olumlu gibi görünen ama aslında cebindeki parasına, sofrasındaki ekmeğe kan doğrayan bu hükümlere ve üstelik torba olduğu için de zaten onay vermediğim bu yasa teklifine "hayır" diyeceğimizi söylüyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - İYİ Parti Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta.
Buyurun Sayın Usta. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 191 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde İYİ Parti Grubumuz adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, yine, bir torba kanun teklifi. Tabii, bu kanun teklifinin torba kanun teklifi olmasının mahzurlarını biliyoruz da onun ötesinde başka bir sıkıntısı var. Bu kanun teklifindeki maddelerin 5 tanesi yani 9 maddelik bir kanun teklifi, 2 tanesi yürütme, yürürlük, onları çıkarıyorum, 7 maddenin 5 tanesi daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından, Cumhurbaşkanı kararnamesiyle düzenlendiği için bozulmuş, iptal edilmiş maddeler. Daha da önemlisi, bu kanun maddeleri değişik şekillerde, değişik zamanlarda bu Parlamentoya gelmiş ve Parlamentoda da kanun tekliflerinin içerisinden çıkarılmış. Çıkarılması da şu: Çıkarıldığı esnada işte mevcut kanunu biraz da geçirmek için AK PARTİ yöneticileri bize hep şunu söylediler: "Ya, biz bu maddelere tekrar bakalım, sizin itirazlarınızı da değerlendirelim. İtirazlarınız çerçevesinde bir değerlendirme yaptıktan sonra bu maddeleri düzelterek tekrar getiririz." diyerek bu maddeleri çıkardılar ve o kanunları da diğer kanunları da "Bu maddeleri bu şekilde biz değerlendireceğiz, tekrar bakacağız." dedikleri için de geçti. Fakat burada, tabii, gerçekten siyasi nezakete hiç de uygun olmayan bir şey yapıldı; bu maddeler, daha önce çıkarılan maddeler aynen tekrar bu kanun teklifi içerisinde getiriliyor. Ya, ben bunun doğru bir yöntem olduğunu düşünmüyorum yani çünkü bakın, burada özellikle çok şiddetle eleştirdiğimiz kanun maddeleri zaten bir şekilde ya uygulamada sorun çıkarıyor, gelip düzeltmek durumunda kalıyorsunuz ya da Anayasa Mahkemesi tarafından bunlar zaten bozuluyor ve Türkiye vakit kaybediyor. Bunu yapmamak lazım ama bunu maalesef yapıyorlar. Sözlerini de AK PARTİ yöneticileri tutmadı. Ha, diyeceksiniz ki: "Ya, bu ülkede Cumhurbaşkanının apaçık verdiği sözleri, 'tweet'leri ortada -örneğin, işte 'Memur emeklilerine seyyanen zam yapacağız. Memurlara yaptığımızın aynısını memur emeklilerine de vereceğiz.' dedi- 'tweet'i hâlâ orada duruyor, 11 Mayıs 2023 'tweet'i. Cumhurbaşkanının sözünü tutmadığı bir ortamda işte AK PARTİ'li Grup Başkan Vekilleri sözünü tutmasa ne olur?" diye düşünebilirsiniz ama bu şekilde, işte, siyasetin ve siyasetçinin itibarı bu ülkede her geçen gün azalıyor; bu notu mutlak surette düşmem gerekiyordu.
Şimdi, neler var? Devlet Denetleme Kuruluyla ilgili arkadaşlar, burada 3 tane madde var. Bu Devlet Denetleme Kurulu, ne zaman kurulmuş biliyor musunuz? 1981 yılında yani 12 Eylül darbesini yapanların kurduğu ve sisteme getirdiği yani Türkiye'ye getirdiği bir sistem. Hani arkadaşlar diyor ya, yeri geldikçe böyle: "İşte bu darbe rejimini, bu darbe anayasasını, bilmem neyini değiştirmek lazım filan" diye. Ya, şimdi, o gün darbecilerin dahi almadığı yetkileri, o olağanüstü dönemde almadığı yetkileri bugün almaya çalışıyorlar; böyle bir zihniyet olabilir mi? Yani hem darbeci diye suçlayacaksınız hem de onların getirdiği sistemi daha da böyle kapsayıcı bir şekilde milletin tepesinde kullanmaya çalışacaksınız. Şimdi, baştan şunu söyleyelim: Biz bu ülkede denetime karşı değiliz, tam tersine -hep söylüyoruz, daha önce de bu kürsüden söyledim- bu ülkede denetim açığı var, bu ülkedeki temel problem denetimsizlik. Bu ülkedeki temel problem ülkenin normal sistem içerisindeki denetim birimlerinin çalıştırılmaması. Nedir bunlardan bir tanesi? Sayıştay. Bugün Sayıştay var mı arkadaşlar? Sayıştay raporlarını hepimiz görüyoruz yani yolsuzluğun bu kadar akıp gittiği, israfın, usulsüzlüğün bu kadar çok olduğu bir ülkede Sayıştay raporlarına Allah aşkına bir bakın yani bir tane doğru düzgün bir bulgu yok orada. Denetçiler aslında yapıyor, denetçileri suçlamıyorum ama orada bir yönetim var, bir sistem getirildi, denetçilere daha rapora girmeden onları çıkarttıran bir sistem var. Şimdi, Sayıştayı devre dışı bırakacaksınız, teftiş kurullarının üzerine bir kâbus gibi çökeceksiniz, zaten ölü doğurdunuz iç denetimi. Şimdi, normal denetim sistemlerini uygulanmayan bir Hükûmet, acaba Devlet Denetleme Kurulunun denetim yetkilerini artırmakta niye bu kadar gayretli, niye bu kadar ısrarlı; bunun üzerinde düşünmek lazım. Niye? Çünkü bakın, bunu sopa olarak kullanacak, bu çok net bir şekilde önümüzde duruyor.
Şimdi, evet, çağdaş sistemlerde devletin iki tane temel görevi vardır; bir tanesi düzenleme, ikincisi denetlemedir ama dediğim gibi, denetimsiz bir ortamı oluşturan bir hükûmetin... Birazdan geleceğim Devlet Denetleme Kuruluyla ilgili argümanlara, hiç sağlıklı bir argüman da yok. Bakın, kaç defa tartışıldı bu konu, bize doğru düzgün bir tane argüman ortaya koyamadılar arkadaşlar. Mesela, bir tane şey dediler, argümanlardan bir tanesi: "Bu yetkiler zaten var." Ya, arkadaşlar, bu yetkiler neyle verilmiş? Kanunla mı verilmiş? Daha önce bu Meclis bu yetkileri vermiş mi? Vermemiş. Cumhurbaşkanı kararnamesiyle verilmiş. Onlar zaten Anayasa'ya aykırı şekilde verilmiş ki Anayasa Mahkemesi onu bozmuş. Şimdi, Anayasa'ya aykırı bir şekilde Cumhurbaşkanı kararnamesiyle verilen yetkileri "Zaten var." diye bu kanun teklifinde şimdi önümüzde bir argüman olarak ortaya koyuyorlar yani bir gerekçe olarak sunuyorlar. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Bakın, bir tanesi bu.
İkincisi: "Efendim, yetkileri genişletiyoruz. Ya, genişletsek ne olur, olsa ne zararı var?" Ya, bu, bir hukuk devletinde doğru soru değil. Doğru soru ne biliyor musunuz? "Olursa ne faydası vardır?" doğru soru bu. "Olsa ne zararı var?" O zaman herkese her yetkiyi verelim. Böyle bir şey olabilir mi? Sorumluluk o zaman kimde olacak, nasıl olacak? Böyle bir şey olabilir mi? Bir argümanları da bu, çürük bir argüman.
Üçüncü argümanları: "Efendim, soruşturma ve görevden uzaklaştırma yetkisi Başbakanlık Teftiş Kurulunda vardı, şimdi Başbakanlık ile Cumhurbaşkanlığı birleştirildi, burada da olsun." Tamam mı? Yani değerli arkadaşlar, şimdi, madem bu Başbakanlığa, onun her yetkisini almaya bu kadar meraklıydınız, niye Başbakanlığı kaldırdınız? Siz demiyor musunuz "Bu yeni bir sistem, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi." evet, Cumhurbaşkanı ve Başbakan ama bunların her yetkiyi alması gerekir mi? Yeni bir sistemin geçmişteki bütün unsurları, iki tarafın bütün unsurlarını taşıması gibi bir şey olabilir mi? Olamaz. Bu argüman da sakat. Kaldı ki bakın, geçmişteki -şimdi, çok önemlidir bu- önceki sistemde Bakanlar Kurulu vardı, Bakanlar Kurulunda kararlar oy birliğiyle alınırdı, bir bakanın bir kararnamede imza atmaması durumunda kanun tasarısı oluşmazdı. Mesela ben biliyorum, devlette çalışırken bütçe kanunu tasarısını imzalamayan bakanlar vardı, güçlü bakanlar vardı, siyasetçi bakanlar vardı. Senin, şimdi, bakanların atanmış, memur. Yani bakanlığın zaten teftiş birimleri var, denetim birimleri var. Yani siz şimdi Cumhurbaşkanı olarak diyeceksiniz ki Kültür ve Turizm Bakanına "Şurada bir denetim yapın." orada direnecek bir kültür, turizm bakanı mı olabilir ya? Bir gecede kararnameyle alıyorsun, kimseye sormuyorsun. Güvenoyu yok, Meclis onayı yok, hiçbir şey yok. Yani geçmiş bakan ile şimdiki bakanı mukayese etmemek lazım. Neresinden bakarsanız bakın, sağlıklı hiçbir argümanı olmayan bir durum. Dolayısıyla istisnai olması gereken bir denetimi şimdi her tarafa yaygınlaştıramazsınız.
Burada ne yapılıyordu? Hani, daha önce konuştuk diye çok o detaylara girmedim ama vakıf, kooperatif ve birlikler denetim kapsamına alınıyor. Vakıflar daha önceden de kısmen varmış ama kooperatif ve birlikler ilk kez denetim kapsamına alınıyor arkadaşlar; bu, çok tehlikeli bir şey. Darbeciler dahi bu yetkiyi almamış, alamamış; şimdi, darbecilerin ötesine geçilerek bu yetki alınmaya çalışılıyor. Anayasa'ya apaçık bir şekilde -Anayasa hükümleri ortada- aykırı zaten.
Şimdi, diğer bir konu soruşturma yetkisi. Yani kanunla daha önce hiç soruşturma yetkisi verilmemiş, Cumhurbaşkanı kararnamesiyle verilmiş. Az önce dediğim gibi, Cumhurbaşkanı kararnamesiyle verilen işi şimdi bu kanunun gerekçesi hâline getiriyorlar. Böyle bir şey olamaz. Daha da tehlikelisi, görevden uzaklaştırma yani bir vakfın, bir birliğin yöneticisine veya bir kamu yöneticisine görevden uzaklaştırma yetkisi veriliyor. Bu yetki de daha önce hiç kanunla verilmemiş, Cumhurbaşkanı kararnamesiyle verilmiş ama o kararname zaten iptal edildiği için bugün bu kanunu görüşüyoruz.
Dolayısıyla, bu yapılan şey, son derece yanlıştır. Bu denetimi yaygınlaştırmak veya "Ülke denetlenir olsun." diye değil; tam tersine, denetimsiz ortam yaratmak ama birilerinin işine gelmeyen kesimlerin -bu, birlik olur, kooperatif olur, başka bir şey olur- bunların üzerine de böyle kâbus gibi çökmek yani siyaseten kullanmak amacıyla yapılan bir şeydir. Dolayısıyla buna şiddetli bir şekilde karşıyız. Zaten bu kanun çıkarsa bile Anayasa Mahkemesinden çok net bir şekilde geri dönecek.
Şimdi, diğer bir konu, daha önce bunu da burada konuştuk, "Bakacağız." dediler, hiçbir şeyine bakmadan aynen getirdiler. Değerli arkadaşlar, kömür santrallerine uzun vadeli alım sözleşmesi yapma yetkisi istiyor kanun teklifini getiren arkadaşlar; tabii, onlar değil Enerji Bakanlığı istiyor. Şimdi yani insanın bir şeyi konuşurken bir bakması lazım. Bakın, 18 Kasım 2024'te Enerji Bakanlığı bütçesinde Enerji Bakanı -geçmişi kötülüyorlar ya hani- "Geçmişte bunlar doğal gaz santrallerine alım sözleşmesi yaptılar, bizim dönemimizde biz bunları hiç yapmadık. Efendim, biz sadece yenilenebilir enerji olduğu için güneş ve rüzgârda bunu veriyoruz. Bakın, biz ne güzel bir Hükûmetiz." falan diyor. Bakın, 18 Kasım 2024'te bunu konuşuyor, peşinden iki ay sonra bu kanun teklifini gönderiyor. Kanun teklifi ne? Bırakın doğal gaz santralini, efendim, ta 1970'li yıllarda kurulmuş kömür santrallerine alım sözleşmesi yapılmasını getiriyor, böyle bir çelişki olabilir mi ya? İnsan bir şeyi konuşurken iki gün önce konuştuğu ile iki gün sonra yaptığı işe bir bakar. Ne oldu? Birisi bileğini büktü, başka bir şey olamaz bu. Kimin? Bu santraller belli, yüzde 25'i Çelikler grubunun, diğerlerini de saymayayım işte, Hükûmete yakın çevreler hep. Onların santrallerini, fiyatının ne olacağını bilmiyoruz ve değerli arkadaşlar, bakın, bu santrallerin Türkiye açısından önemli olduğunu zaten Komisyonda detaylı konuştuk, 10 bin megavatlık bir santral baz santraldir, bunların devrede olması lazım ama bunlar zaten devletten özelleştirilerek geçen santraller, bunlar yatırımlarını yapmamış. Bunların yatırımlarını yapmasını niye sağlamadınız bu vakte kadar? Sağlamadınız. Şimdi, bu kanunu geçiriyorsunuz, istemiyoruz, yanlış ama madem geçiriyorsunuz, hiç olmazsa "Özelleştirme şartnamesindeki yatırımları yapanlar için bu alım sözleşmesini yapacağız." deyin ki hiç olmazsa milletin sağlığıyla oynamayın. Bir yandan uluslararası taahhütler veriyorsunuz, "sıfır karbon" bilmem ne diyorsunuz, bir yandan da kömür santralleriyle uzun vadeli anlaşma yapıyorsunuz. Yani Elektrik Piyasası Kanunu'nun tamamen köküne kibrit çalmaktan başka bir şey değil bu arkadaşlar. Yani bu kadar alım sözleşmesinin yapıldığı, kömür santraline dahi uzun vadeli alım sözleşmesi yapılan bir ülkede elektrik piyasasında rekabet olmaz, her alım sözleşmesi fiyatı bağlar, rekabeti engeller. Mesela, hiç olmazsa istediği fiyattan alım sözleşmesi yapması yetkisi alıyor Bakanlık ya, böyle bir şey olabilir mi? Hiç olmazsa dedik, madem öyle, geçiriyorsunuz bunu, kanunda bir sınır koyalım, ne bileyim "Piyasa fiyatının yüzde 10 üzerinde olamaz." diyelim, bir şey söyleyelim. Onu da kabul etmediler, o değişiklikleri de yapmadılar. Dolayısıyla bu tamamen yolsuzluğun önünü açacak yanlış bir uygulamadır. Bakın, çelişkiler yumağına bakın. Şimdi, para aktaracaklar buraya, para aktarma yolu olarak bunu bulmuşlar. Bu, son dönemde gelmiş bir şey. Bir yandan da şimdi önümüzde Çayırhan var, değil mi? Çayırhan özelleştirme sonrası devlete geri döndü, bir yandan da "Çayırhan'ı özelleştireceğiz." diyorlar. Ya, bu santralleri madem benim kendi aktardığım paralarla ayakta tutacaksan ben devlet olarak ben işleteyim. Hiç olmazsa kârı da zararı da bana olur. Niye o zaman özelleştiriyorsunuz? Dolayısıyla biz, İYİ Parti olarak, bakın, özelleştirme karşıtı falan değiliz. Ancak bu termik santrallerin, hiç olmazsa devlette olanların, Çayırhan başta olmak üzere, hiçbir şekilde bundan sonra özelleştirilmesi gibi bir gündem maddesi olmaması gerekir çünkü zaten özelleştiriyorsunuz, adamı kârlı hâle getiriyorsunuz, ondan sonra, iki gün sonra da peşinden para transfer ediyorsunuz; ben ne anladım bu özelleştirmeden? Milletin kaynağını firmalara aktarmanın hiçbir mantığı olamaz. Dolayısıyla bu maddeye de şiddetli bir şekilde karşı çıkıyoruz.
Şimdi, diğer bir konu da efendim, bu TMSF. Bu, terörle iltisaklı şirketlere TMSF'nin kayyum olarak atanması. Tamam, olabilir, yani bu ne kadar doğru kullanılır o ayrı bir hikâye çünkü uygulamada çok problemler var ama bu olabilir. Ama bir de şu yapılıyor: Bu kayyum olarak atananlara sorumsuzluk getiriliyor arkadaşlar. Bakın, bu, ilk olarak sekizinci yargı paketinde geldi, ben o zaman Grup Başkan Vekiliydim, arkada bunun temaslarını yaptık. O zaman getirdikleri neydi biliyor musunuz? O zaman çok daha berbattı, bunu sonradan dokuzuncu yargı paketinde bir miktar düzelttiler. O zaman getirdikleri, idari, mali, cezai hiçbir sorumluluk verilemez kayyuma. Yani kayyum şirketin içini boşaltsın, her şeyini satsın, bir tane sorumluluğu yok. Ya, böyle bir şey olabilir mi? Demokrasilerde bu kadar yetkiyi vereceksiniz, hiçbir sorumluluk vermeyeceksiniz. Ya, bu utanmazlıkla gelindi şu Meclise. Neyse, onu o zaman çıkarttırdık, şimdi de Bankacılık Kanunu'nun 127'nci maddesine atıfla geldiler dokuzuncu yargı paketinden, tamam mı? O zaman da "Bu olmaz." dedik. Ya, dokuzuncu yargı paketinde -birazdan detayını söyleyeceğim- hani "Koruma başka bir şey, o dokunulmazlık başka bir şey, sizin burada yapılan şey başka bir şey, böyle bir şeyi yapmayın." dedik. İşte, o zaman dediler ki: "Ya tamam, bunları bir gözden geçirelim, bakalım, sizin eleştirinizi aldık, düzelteceğiz." Fakat düzeltmeden, şimdi aynı şekilde getiriliyor.
Değerli arkadaşlar, şimdi, bu Bankacılık Kanunu'nun 127'nci maddesinde bir koruma getiriliyor. Bu koruma aslında yönetim ve denetimi TMSF tarafından devralınmamış şirketler için getiriliyor. Kritik şey şu: Şimdi, bir tane şirket var, oraya TMSF 1 yönetim kurulu üyesi atıyor ama bütün yönetimi ve denetimi TMSF ele almamış. Şimdi, orada, tabii, kötü bir yönetim olduğunu düşünelim. Yani kayyum olarak, kayyum demeyeyim de oraya sizin TMSF olarak koyduğunuz yöneticiyi o şirketin yaptığı bütün işlerden sorumlu hâle getirebilir misiniz; tek bir kişi koymuşsunuz, değil mi? Olmaz. Dolayısıyla orada diyor ki: "Bu işlerden dolayı bizim görevlendirdiğimiz kişiye bir sorumluluk getirilemez." Bunu anlayabilirim ama burada, şimdiki bu kanunda verilen yetki veya burada tartıştığımız husus şu: TMSF, kayyum olarak bütün denetim ve yönetimi ele geçiriyor. Bütün denetim ve yönetimin ele geçirildiği bir ortamda ben denetim kurulu üyesine veya yönetim kurulu üyesine, Bankacılık Kanunu'ndaki -az önce söylediğimdeki- denetimin ve yönetimin TMSF'nin elinde olmadığı durumdaki dokunulmazlığı veya o korumayı getirebilir misiniz? Bunun bir mantığı olabilir mi? Yani burada da bütün yönetim senin elinde; doğru iş yap, yanlış işe bulaşma. Dolayısıyla, herhangi bir sorumluluğun, cezan olmasın ama yanlışa bulaştıysak bir sorumlunun olması lazım; bu, sorumluluğu ortadan kaldırmaya yöneliktir. Dolayısıyla bu yönüyle bakıldığında bu madde de son derece yanlış bir maddedir. Dolayısıyla bunun düzeltilmesi lazım, böyle bir şey olmaz. Bakın yani bu ülkenin kaynakları... Yani, tamam, terörle iltisaklı olabilir ama bu ülkenin diyelim ki iyi işleyen bir şirketidir, üretim yapan, ihracat yapan bir şirketidir. Şimdi, oraya TMSF'yi kayyum olarak atayacaksınız, ondan sonra oralara birilerini getireceksiniz, o şirketin içi tamamen boşaltılacak; ondan sonra, o kişilerin, içini boşaltanların hiçbir sorumluluğu olmayacak. Yarın bir gün diyelim ki o şirket İnsan Hakları Mahkemesine gidecek, bu kayyum atamalarının yanlış olduğuna ilişkin oradan bir karar getirecek, bu sefer tazminatı ödeyeceğiz. Kim ödeyecek? Hazine ödeyecek yani birileri soyacak bu şirketi, ondan sonra bütün bir millet cebinden vergisiyle tazminat ödeyecek. Böyle bir şey olabilir mi? Dolayısıyla buna hiçbir şekilde müsaade edilmemesi lazım.
Bir de burada yetkili mahkeme meselesi var, diyor ki: "Yetkili mahkeme olarak TMSF'nin merkezinin bulunduğu idari mahkemeler yetkilidir." Orası neresi? İstanbul. Bir: Niye burası yetkili olsun, niye idare mahkemesi olsun? Yani bu ticari bir işletme, hukuk mahkemesini, ticaret mahkemesini ilgilendirebilir, değil mi?
İki: Diyelim ki şirket Gaziantep'te veya Kayseri'deki bir şirket bu yani şimdi Kayseri'deki herkes tutup kalkıp İstanbul'daki mahkemeye mi gelecek? Kayseri'deki bir şirketin merkezi Kayseri'de ise bu mahkemenin orada görülmesi lazım. Bu tür yanlışlıklar var, bunların düzeltilmesi için önergeler verdik. Tabii, AK PARTİ'deki, maalesef, milletvekillerinin herhangi bir değişiklik yapma gibi bir iradeleri olmadığı için başlarını salladılar, "Aslında haklısın, doğru söylüyorsun." dediler ama bizim önergelerimize maalesef olumsuz oy kullandılar.
Şimdi, son konular, bu emekli meselesi değerli arkadaşlar. Burada, emeklilerin ne kadar sıkıntılı olduğunu biliyoruz. Güya, bu yıl Emekli Yılı, Emekli Yılı'nda emeklileri perişan eden bir iktidarla karşı karşıya Türkiye. Efendim, 14.469 liraya çıkarılıyor en düşük emekli maaşı, yüzde 15'lik bir artış yapılıyor, 15,76'ydı herhâlde. Yani, işte, her şeye çok yüksek zamlar yapıyorsunuz. En son neyle gündemdeyiz, bugün de Mecliste gündeme geldi işte, muayene katılım paylarında yüzde 233 ile yüzde 543 -bakın, rakamın ne olduğunun bir önemi yok, yüzdeler önemlidir bu işte, yüzde 543- artış yapıyorsun ama en düşük emekli maaşına yüzde 15 artış yapıyorsun, memurlara da hatta yüzde 11 küsur yapıyorsun ve bu yaptığınız maaş, getirdiğiniz maaş da şu andaki açlık sınırının yaklaşık 6.600 lira altında değerli arkadaşlar. Açlık sınırının altında bir emekli maaşı olabilir mi? Ve 4 milyon kişi en düşük emekli maaşını alıyor. Ha, diğerleri de çok yüksek falan değil zaten, bunun 1.000-2.000 lira üzerinde yani yüzde 80'i, yüzde 90'ı bakın, emeklilerin bugün, yaklaşık yüzde 90'ı açlık sınırının altında maaş alıyor, gelir alıyor. Şimdi, yani böyle bir ülkede bir de bu yıla "Emekli Yılı" diyorsunuz. Şimdi, bu 14.469 liranın toplam maliyeti ne biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Sadece 48 milyar lira ya. Yani burada bas bas bağırdık, Trendyol için kanun çıkardılar, özel kanun, o kanunun bir yıllık maliyeti 46 milyar liraydı bu ülkeye. Sadece hazineye olan maliyeti, millete olacak yüksek fiyat maliyeti de ayrı bir şey. 46 milyar ya, bir tane Trendyol şirketine yaptığınız kıyağı 4 milyon emekliye maaş olarak veriyorsunuz, bir de bunu müjde gibi grup toplantılarında açıklıyor Sayın Cumhurbaşkanı, böyle bir şey olabilir mi? 48 milyar ya, tamamı 48 milyar lira.
Bakın, ben size bir şey söyleyeyim: "Tasarruf yılı" dediler. Tasarruf yılı olan bir yılda mal ve hizmet alımlarının 2024 yılı bütçe ödeneği 680 milyar liraydı, "Tasarruf edeceğiz, bütçedeki ödeneklerin tamamını kullanmayacağız." dediler. Gerçekleşmesi ne oldu biliyor musunuz? 745 milyar lira oldu yani ödeneğin 65 milyar lira üzerinde oldu. Buradan tasarruf et. Biz bekledik ki 680, en az bir yüzde 10, yüzde 20 altında olur, buradan bir 100 milyar lira tasarruf edilir derken 65 milyar liranın üzerine çıktılar. Niye bu kalemi örnek veriyorum? Bu kalem tasarruf edilmesi en kolay kalemdir. Bu bir personel gideri değildir, bu bir yatırım gideri değildir; almıyorum kardeşim bundan sonra işte kırtasiye malzemesini, koltuğu, şunu bunu veya o büyük organizasyonlar yapıyorlar ya, en küçük bir şeyi açıklayacaklar, milyonlarca liralık organizasyon, "Yapmayacağım onları." diyeceksiniz. "Yurt dışına biraz daha az gideceğim." diyeceksin, "5 uçak yerine 2 uçakla gideceğim." diyeceksin ama bunların hiçbiri denilmedi, gidildi. Bir de tasarruf yılında mal ve hizmet ödeneklerinin çok da üzerinde bir harcama yapıldı.
Şimdi, emeklinin alım gücü gün geçtikçe düşüyor, enflasyonu yanlış ölçtükleri için düşüyor, bir. Bunu daha önceden konuştuk ama tekrar tekrar konuşmamız gerekiyor. İki, yanlış ölçülüyor; hadi doğru ölçülse bile geliri düşük olan kesimin sepetiyle bu "manşet enflasyon" dediğimiz enflasyon sepeti birbiriyle örtüşmüyor. Geliri düşük olan kesim için bir "yaşam maliyeti endeksi" diye bir endeks oluşturmanız lazım diyoruz, bütün dünya böyle yapıyor diyoruz. Bakın, öneri getiriyoruz, buna kulak asan hiç yok; bundan dolayı olmuyor. Bir de gecikmeli enflasyon kadar fark verilmesi, zaten tanımı gereği nedir bu? "Enflasyona ben seni ezdiriyorum demektir; altı ay boyunca enflasyonu yaşayacaksın, ondan sonra enflasyon kadar artış yapacağım." Benim alım gücümdeki altı aylık düşüş ne olacak? Bunun bir cevabı yok. Bunların hepsi zaten göz göre göre yani bile bile enflasyona ezdirme meselesidir.
Bu kök maaş meselesi, artık şu millet kurtulsun, şunu kaldırın dedik, maalesef bunu kaldırmadılar. Dolayısıyla bir seyyanen zam sözü var özellikle memur emeklileri için. Ya, Cumhurbaşkanı -az önce de ifade ettim- apaçık çıktı söyledi bunu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERHAN USTA (Devamla) - "Seyyanen zammı, memurlara verdiğimiz zammın aynısını emeklilere vereceğim." dedi. Ya, Cumhurbaşkanı sözünü tutmuyor, bu ülkede Cumhurbaşkanı sözünü tutmuyor arkadaş; böyle bir şeyi kabul etmek mümkün değil. Vallahi yani biz onlar adına utanıyoruz, ben size söyleyeyim. Önerge verdik burada, "Hiç olmazsa asgari ücret kadar olsun en düşük emekli maaşı yani 22.104 lira olsun." dedik, önergemizi AK PARTİ ve MHP milletvekilleri maalesef reddettiler. Dolayısıyla bu kanun... Tabii, bir tanesinde işveren destek primi var, bin lira; tamam, o normal, olması lazım. Bizim önceki önergemiz bütçe esnasında 1.500 liraydı ama bizim asgari ücret talebimiz 28 bin liraydı, 28 bin olsaydı 1.500 olması normaldi ama 22 binde kaldığına göre onun bin lira olması normal. O iki madde tamam ama diğer maddeleri son derece tehlikeli maddelerdir. Bu ülkeyi biraz daha fakirleştirecek ve bu ülkedeki otoriterliği, totaliterliği -neyse- tek adamlığı daha da katılaştıracak maddelerdir. O yüzden, İYİ Parti Grubu olarak bu kanun teklifine elbette "ret" oyu kullanacağımızı buradan ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı.
Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 191 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Sizleri ve aziz milletimizi hürmetle selamlıyorum.
Kanun teklifinin 4 maddesi, daha önce kanun hükmünde kararnameyle ve Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yapılan bazı düzenlemelerin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi üzerine kanunla yapılmasını içermektedir. Bilindiği üzere 16 Nisan 2017 tarihli halk oylamasıyla Türk milleti tarafından onaylanan Anayasa değişikliğiyle Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilmesi kabul edilmiştir. Böylelikle, temel amacı Türkiye'nin birlik ve dirliğini korumak, beka ve istiklalini yaşatmak olan yeni bir siyasi sürece girilmiştir. Anayasa değişikliğini takiben öncelikle siyasi partiler arasında ittifak kurulmasının yasal altyapısı oluşturulmuş, siyasi partiler ve seçim kanunları ile diğer bazı kanunlarda değişiklikler yapılmıştır. 10 Mayıs 2018 tarihli ve 7142 sayılı Yetki Kanunu'yla da Anayasa değişikliklerine uyum sağlamak üzere Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verilmiştir. Anılan Yetki Kanunu çerçevesinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle Cumhurbaşkanlığı Bakanlık ve kurumların teşkilatı ve personeliyle ilgili olarak uyum düzenlemeleri yapılmıştır. Bu kapsamda 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle Elektrik Piyasası Kanunu'nun 26'ncı maddesine eklenen fıkralar Anayasa Mahkemesinin 7/12/2023 tarihli kararıyla Yetki Kanunu kapsamına girmediği gerekçesiyle iptal edilmiştir. İptal kararı 4 Haziran 2025 tarihinde yürürlüğe girecek olup söz konusu fıkralar bu kanun teklifinin 6'ncı maddesiyle aynen yeniden düzenlenmektedir. Anayasa’nın 108'inci maddesinde yapılan değişiklikle Devlet Denetleme Kuruluna mevcut görev ve yetkilerine ilaveten idari soruşturma yetkisi verilmiş, Silahlı Kuvvetler denetim kapsamına alınmış ve Kurulun işleyişi, üyelerinin görev süresi ve diğer özlük işlerinin Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenmesi öngörülmüştür. 15/7/2018 tarihli 5 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'yle Devlet Denetleme Kurulunun kuruluşu, görevleri ve işleyişine dair usul ve esaslar düzenlenmiştir. 19/8/2021 tarihli 82 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'yle de 5 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nde bazı değişiklikler yapılmıştır. Ancak bu kararnamelerin bazı hükümleri Anayasa Mahkemesinin 11/11/2021 ve 1/2/2024 tarihli kararlarıyla iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesi Anayasa'da yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile siyasi haklar ve ödevlerin Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemeyeceğine, yine memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görev, yetki ve sorumluluklarının münhasıran kanunla düzenlenmesi gerektiğine dayanmaktadır. Bu doğrultuda söz konusu hükümlerin kanunla düzenlenmesi öngörülerek Anayasa'ya aykırılık giderilmektedir. Buna göre, teklifin ilk 3 maddesinde Devlet Denetleme Kurulunun kamuya yararlı dernekler ile vakıflarda, kooperatiflerde, birliklerde ve bu kurum ve kuruluşların her türlü ortaklık ve iştiraklerinde her türlü idari soruşturma, inceleme, araştırma ve denetleme yapabilmesi, Kurul üyeleri ve denetçilerin denetim görevi mucibince denetim kapsamına dâhil kurum ve kuruluşların teftiş, denetim veya bu maksatla kurulmuş birimlerinin görev, yetki ve sorumluluklarını haiz olduğu, görevden uzaklaştırma tedbirinin Devlet Denetleme Kurulu üyeleri ve denetçiler tarafından hangi hâllerde ve nasıl uygulanacağı düzenlenmektedir.
Anayasa Mahkemesinin 11/11/2021 tarihli kararında da belirtildiği üzere, aynen okuyorum: "Yeni hükûmet sisteminde Başbakanlığa bağlı Teftiş Kurulu Başkanlığı kapatılarak bu Kurulun icra ettiği fonksiyonlar Cumhurbaşkanlığına bağlı Devlet Denetleme Kuruluna verilmiştir. Nitekim 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 220'nci maddesinde maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından başlatılan inceleme, soruşturma ve denetimlerin ilgili mevzuata göre Devlet Denetleme Kurulu tarafından sonuçlandırılacağı hüküm altına alınmıştır." Anayasa Mahkemesi kararında yer alan bu değerlendirmeler, Devlet Denetleme Kurulunun Başbakanlık Teftiş Kuruluyla aynı yetkilere sahip olması gerektiğini göstermektedir. Mülga 3056 sayılı Kanun'da Başbakanlık Teftiş Kurulunun görevleri tadat edilmiş olup bütün kamu kurum ve kuruluşları, vakıflar, dernekler, kooperatifler ve işveren teşekküllerinin yanı sıra imtiyazlı şirketler ile özel kuruluşlar dahi denetim kapsamındadır. Ayrıca, Anayasa’nın 108'inci maddesinde Devlet Denetleme Kurulunun görev alanı dışında olduğu belirtilen sadece yargı organları bulunmaktadır. Devlet Denetleme Kuruluna Anayasa'yla idari soruşturma yetkisi verilmiş olup görevden uzaklaştırma tedbiri soruşturma yetkisinin bir gereğidir. 657 sayılı Kanun’un 138'inci maddesinde görevden uzaklaştırmaya yetkililer arasında atamaya yetkili amirler, valiler ve kaymakamlar ile müfettişler yer almaktadır. Soruşturma yetkisine sahip müfettişlere verilen bu yetkinin Cumhurbaşkanlığına bağlı üst denetim organı olan ve soruşturma yetkisini haiz Devlet Denetleme Kurulunun üyeleri ile denetçilerine de tanınması gerekli ve yerinde bir düzenlemedir. Keza, görevden uzaklaştırma, soruşturmanın sağlıklı bir biçimde yürütülmesi için görevi başında kalmasında sakınca görülen personel hakkında alınan geçici bir önlemdir. Netice olarak, daha önce Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Devlet Denetleme Kuruluna verilen bazı yetkiler, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemeyeceğine dair Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca kanunla düzenlenmektedir.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin 4'üncü maddesinde emekli aylığı asgari ödeme tutarı 12.500 liradan 2025 Ocak ayı ödeme döneminden geçerli olmak üzere 14.469 liraya yükseltilmektedir. En düşük emekli aylığı 2024 yılında yüzde 66,7 artırılmış; bu teklifle de yüzde 15,75 oranında artırılmaktadır. Mevcut durumda SGK tarafından gelir ve aylık ödenen 16 milyon 606 bin kişi bulunmaktadır. 2024 Aralık ayı itibarıyla 12.500 liranın altında dosya maaşına sahip kişi sayısı 3 milyon 800 bin iken bu ay bu tutarın 14.469 liraya çıkarılmasıyla aylıkları bu tutara yükseltilerek ödenecek kişi sayısı 3 milyon 870 bin olacaktır.
5510 sayılı Kanun'da SSK ve BAĞ-KUR emekli aylıklarının bir önceki altı aylık TÜFE değişim oranı kadar artırılması hükmü bulunmaktadır. Memur emeklilerinin aylıklarındaki artışlar ise memurlarla ilgili toplu sözleşmeye göre belirlenmektedir. Buna göre, SSK ve BAĞ-KUR emekli aylıkları 2024 yılında yüzde 86,16; 2025 Ocak itibarıyla yüzde 15,75 oranında; memur emekli aylıkları 2024 yılında yüzde 78,1; 2025 Ocak itibarıyla yüzde 11,54 oranında artırılmıştır.
Emekli aylıklarındaki artışların farklı hükümlere tabi olması nedeniyle her maaş artışı döneminde emekli aylığı artış oranları arasında da fark ortaya çıkmaktadır. Otuz üç yıl önce yapılan erken emeklilik düzenlemesinin Kuruma getirdiği yükün karşılanması amacıyla yapılan düzenlemeler bağlanan emekli aylıklarının da düşmesine yol açmıştır. Zira, 1992 yılında emeklilik yaş haddinin kaldırılarak kadınlarda 38, erkeklerde 43 yaşında emekli olma yolu açılması, sosyal güvenlik sistemine devasa yük getirmiştir. 2023 yılında 8 Eylül 1999 öncesi sigortalıların yaş şartının kaldırılması da bu yükü artırmıştır. Genç emeklilik nedeniyle sistem daha uzun yıllar olumsuz etkilenecektir. Aslında 1999 ve 2008 yıllarında yapılan sosyal güvenlik düzenlemeleriyle sistemin tümüyle çöküşü önlenmiştir ancak bu düzenlemelerle özellikle aylık bağlama oranlarının düşürülmesi ve güncelleme katsayısının hesabında büyümeden tam olarak verilen payın yüzde 30'a indirilmesi nedenleriyle bağlanan emekli aylıkları da ciddi düzeyde düşmüştür. Şüphesiz, 1992 yılında yaş haddi kaldırılmamış olsaydı bugün sosyal güvenlik sisteminin mali yapısı güçlü olacaktı, emeklilikte yaşa takılanlar diye bir durum söz konusu olmayacaktı, ayrıca emeklilerimize çok daha fazla maaş bağlanacak ve en düşük emekli aylığı yaklaşık 20 bin liranın üzerinde olacaktı.
Aslında sosyal sigorta sisteminde ödenen primler ile bağlanan emekli aylıkları arasında bir denge olması gerekmektedir. Prim-maaş dengesi kısaca "ne kadar prim o kadar maaş" olarak ifade edilmektedir. Bugün bu dengede bozulma olduğu, emekli aylıkları arasında ciddi eşitsizlikler oluştuğu görülmektedir. Enflasyonun etkisiyle 2024 yılı yerine 2025 yılında emekli olunması hâlinde yüzde 30'a varan düşük aylık bağlanması da emekli aylıkları arasında var olan eşitsizlikleri daha da artıracaktır. Sigortalılık süresi daha az olan, düşük kazanç üzerinden prim ödeyen sigortalılar ile sigortalılık süresi daha fazla olan yüksek kazanç üzerinden prim ödeyen sigortalılara aynı tutarda hatta daha düşük emekli aylığı ödenmesi sosyal sigorta sisteminin ruhuna aykırıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, sigortalılar arasında her bakımdan norm ve standart birliğinin sağlanması, tüm emeklilerin maaş artışlarının aynı esaslara göre belirlenmesi, emekli aylığı bağlanmasında güncelleme katsayısı ve aylık bağlama oranlarının gözden geçirilmesi ve emekli aylıkları arasındaki eşitsizlikleri giderecek düzenlemenin kademeli bir şekilde yapılması görüşündeyiz.
Değerli milletvekilleri, teklifin 5'inci maddesinde işverenlerin iş gücü maliyetlerinin düşürülerek istihdamı korumaları ve artırmalarını desteklemek amacıyla 2016 yılında başlatılan asgari ücret desteği uygulamasının 2025 yılı için aylık 700 liradan bin liraya yükseltilerek devam ettirilmesi öngörülmektedir. 2025 yılına dair net 22.104 lira olarak belirlenen asgari ücretin işverene maliyeti yüzde 30 oranında artarak 30.621 liraya yükselmiştir. Ekonomimizin rekabet gücünün olumsuz etkilenmemesi, kayıt dışı istihdama ve işçi çıkarmalarına neden olunmaması bakımından asgari ücret artışından gelen maliyetin hafifletilmesi yaklaşımını destekliyoruz. İstihdam, alınan etkin önlemler sayesinde 2023 yılında 880 bin kişi, 2024 Kasım ayı itibarıyla da son bir yılda 986 bin kişi artmıştır. Son beş yılda pandemi ve Şubat 2023 depremlerinin olumsuz etkilerine rağmen istihdam 4 milyon 495 bin kişi artmış ve yıllık ortalama istihdam artışı yaklaşık 900 bin kişi düzeyindedir. İşsizlik oranı on dokuz aydır tek haneli gerçekleşmektedir. İş gücüne katılım ve istihdam oranları tarihî seviyelere çıkmıştır. Bununla birlikte, iş gücü piyasasında had safhada ara eleman sıkıntısı yaşanmakta, kalifiye eleman, çırak, usta ihtiyacı karşılanamamaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak eğitim, istihdam planlaması yapılması, mesleki eğitimin güçlendirilmesi, mevcut ve yeni meslek alanları ile bu alanların gerektirdiği beceri düzeylerinin belirlenmesi ve iş gücü niteliğinin geliştirilmesi yönünde yapısal düzenlemeler yapılması görüşündeyiz.
Net asgari ücret 2024 yılında yüzde 49,1; 2025 yılında yüzde 30 oranında artırılmıştır. Net asgari ücret iki yıl öncesine göre 2,6 katına, beş yıl öncesine göre ise 9,5 katına yükselmiştir. Esasen net asgari ücret ile TÜRK-İŞ'in her ay açıkladığı açlık sınırı tutarı kıyaslandığında daha önceki yıllarda açlık sınırının çok altında kalan net asgari ücretin ilk defa 2019 yılı Ocak ayında açlık sınırının üzerine çıkarıldığı ve müteakip beş yılın dördünde de ocak ayları itibarıyla bu durumun sürdürüldüğü görülmektedir. Bununla birlikte yaşanan yüksek enflasyon ve geçim şartları da dikkate alındığında elbette asgari ücret ve emekli aylıklarındaki artışlar yeterli değildir.
En çok dar ve sabit gelirlileri olumsuz etkileyen enflasyonla mücadele kararlılıkla sürdürülmektedir. 2022 yılında yüzde 64,3; 2023 yılında yüzde 64,8 gerçekleşen yıllık enflasyon 2024 yılında yüzde 44,4'e gerilemiş olup enflasyondaki gerilemenin devam edeceği görülmektedir. Uygulanan politikaların temel amacı enflasyonun düştüğü, istikrarın pekiştiği bir ortamda kapsayıcı ve sürdürülebilir büyümeyle kalıcı sosyal refahı sağlamaktır.
Enflasyonda düşüş olmakla birlikte fahiş fiyat ve stokçuluk konusundaki sıkıntılar devam etmektedir. Vatandaşlarımızın mağduriyetine yol açan kontrolsüz fiyat artışlarının önüne geçmek amacıyla piyasa denetiminin daha etkin hâle getirilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte, esnafımızın ve iş âleminin tamamı da zan altında bırakılmamalıdır. Adil rekabet şartlarını sağlamak ve esnafı korumak için AVM ve zincir marketlere yönelik tedbirlerin alınmasını, fahiş fiyat ve stokçulukla mücadelede, iş yerlerinde denetimden ziyade, özellikle şirket merkezlerinde, başta vergi müfettişleri olmak üzere ilgili denetim elemanlarından oluşturulacak ekiplerle denetim yapılmasını gerekli görüyoruz. Bu denetimler gerek enflasyonla gerekse kayıt dışılıkla mücadeleye büyük katkı sağlayacaktır.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin 7'nci maddesinde Türk Ceza Kanunu ile Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun'a göre suç gelirleri ile suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama, silahlı örgüt veya bu örgütlere silah sağlama, terör ve terörizmin finansmanını sağlama suçlarının işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı hâlinde Ceza Muhakemesi Kanunu uyarınca şirketlere veya mal varlığı değerlerine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun beş yıl süreyle kayyum atanması düzenlenmektedir. TMSF, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında 674 sayılı KHK ve 6758 sayılı Kanun kapsamında terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle şirketlere de kayyum sıfatıyla görev yapmakta olup, öngörülen süre 2024 Temmuz ayında sona ermiştir. TMSF hâlen 64'ü denetim kayyumluğu olmak üzere toplam 684 şirkette kayyum olarak görev yapmaktadır. TMSF'nin kayyum olarak görevlendirildiği şirketlerin 30 Haziran 2024 tarihi itibarıyla toplam aktif büyüklüğü 212 milyar lira, öz kaynak toplamı 127 milyar lira, ciro toplamı 62 milyar lira düzeyinde olup bu şirketlerde 23.951 kişi istihdam edilmektedir. Bu şirketlerin yönetimlerine 197'si TMSF personel olmak üzere toplam 305 kişi atanmıştır. Tasarruf mevduatının korunması amacıyla kurulmuş olan TMSF, kayyum olarak atandığı şirketlerle büyük bir holding yönetimi hâline gelmiş olup aktif ve öz kaynak büyüklüğüyle ve cirosuyla devasa varlığa hükmetmektedir. Aralarında hastaneler, televizyonlar, radyolar, tasarruf finansman şirketleri de bulunan şirketlerin işlemleriyle ilgili olarak açılan ve yüksek tutarlar içeren davalara da muhatap kalınmaktadır. TMSF'ye ek görev olarak verilen kayyum uygulamasının sağlıklı ve etkin bir şekilde yürütülmesi için yapısal bir düzenlemeye ihtiyaç bulunmaktadır. Bu konuda TMSF, MASAK, Adalet Bakanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığının dâhil olacağı yeni bir yapılanmaya gidilmesi uygun olacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak kabul oyu vereceğimiz kanun teklifinin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini niyaz ediyor, sizlere ve aziz Türk milletine saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Birleşime yarım saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.33
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP ÜYELER: Elvan IŞIK GEZMİŞ (Giresun), Rümeysa KADAK (İstanbul)
----- 0 -----
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50'nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
191 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına ilk olarak Antalya Milletvekili Sayın Hakkı Saruhan Oluç.
Buyurun Sayın Oluç. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Sayın Başkan, sayın vekiller; aslında, bugün torba kanunla ilgili konuşacaktım yani mesela, bu torba kanunda emeklilere hayatı nasıl zindan ettiğinizi, sefalet maaşına onları nasıl talim ettirdiğinizi, emeklileri nasıl umursamadığınızı, kendi yandaş holdinglerinize, şirketlerinize vergi istisnaları ve muafiyetleri tanırken emeklilere hiçbir hakkı tanımadığınızı anlatmak istiyordum ama konuşamayacağım veya nasıl İşsizlik Fonu'nu patronlara yıllardır peşkeş çektiğinizi anlatmak istiyordum bu torba kanunda olduğu gibi ama onu da konuşmayacağım veya Devlet Denetleme Kurulu maddelerindeki Anayasa'ya aykırılıkları anlatmak istiyordum, onu da konuşmayacağım. Enflasyon programınızın nasıl başarısız olduğunu ve enflasyon programıyla elde edilen sonuçların aslında Türkiye'de ücretiyle, emeğiyle geçinenlerin nasıl aleyhine sonuçlar doğurduğunu anlatmak istiyordum ama onu da konuşmayacağım. Neden bunları konuşmuyorum? Çünkü Siirt'e kayyım atadınız, Siirt'e kayyım atadınız ve maalesef, bugün Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna pek de hoş olmayan şeyler söyleyeceğim, hoşlarına gitmeyecek şeyler söyleyeceğim.
Sayın vekiller, bakın, bir şey hatırlatmak istiyorum önce, son dokuz yılda 152 kayyım atadı bu iktidar, 152. Bu rakamı hiç düşündünüz mü? Son dokuz yılda, 2016'dan bugüne kadar ve bu atanmış olan kayyımların neredeyse hepsi bizim belediyelerimize atandı. Bu Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı bıkmadı kayyım atamaktan, biz de bıkmadık sizin darbeciliğinizi ve sahte demokratlığınızı anlatmaktan ve bıkmayacağız.
Şimdi, bakın, kayyım atamak sadece teknik bir iş gibi geliyor size ama öyle değil, çok politik bir iş ve aynı zamanda da tarihselliği olan bir iş, bunu da size bugün anlatacağım, tarihselliği olan bir iş. Dokuz yılda 152 kayyım. "Darbe nedir?" Adalet ve Kalkınma Partisi grubuna sorsak "Seçilmiş iradeyi başka bir güçle ve yolla çiğnemektir." der, hepsi bunu söyler. Peki, Türkiye tarihi askerî darbeler tarihidir, Türkiye'nin demokrasi tarihi askerî darbeler tarihidir. Merkezî Parlamentoya yapılan darbe oluyor da belediye meclisine yapılan ne oluyor; seçilmiş belediye meclisini ortadan kaldırmak, feshetmek, işlemez hâle getirmek ne oluyor; seçilmiş belediye başkanlarını görevinden uzaklaştırıp yerine, atanmış, âdeta sömürge valisi ve kaymakamları oraya yerleştirmek ne oluyor? İşte, bu da siyasi darbe oluyor. Siyasi darbe yapıyorsunuz ve siz kayyım atadığınız her yerde, 152 kayyım atanmış olan her yerde, şu yazı var ya "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." diye, bu yazı yerine "Egemenlik kayıtsız şartsız kayyımındır." diyorsunuz. İşte, siyasi darbecisiniz siz, bunu bir kez daha size söylemek istiyorum. "Egemenlik kayıtsız şartsız kayyımındır." sizin için. Siz darbeyle ne yapmış oluyorsunuz? Halkın, sandığa olan inancını yok etmeye çalışıyorsunuz, demokratik siyasete olan inancını yok etmeye çalışıyorsunuz, demokrasiye ihanet ediyorsunuz, demokrasiye hançer saplıyorsunuz; yaptığınız bu esas itibarıyla. Bütün bunları yaparken hiç utanmadan, sıkılmadan, yüzünüz kızarmadan diyorsunuz ki: "Kanunlara göre adım atıyoruz." Evet, kanunlara göre adım atıyorsunuz. İşte, 27 Mayıstan bugüne kadar Türkiye'de askerî darbeleri yapmış olanların hepsi de neye dayandırıyorlar o yaptıkları darbeleri? İç Hizmet Kanunu'nun 35'inci maddesine. Çıkıyorlardı askerî darbeleri yaptıktan sonra, Parlamentoyu feshettikten sonra "İç Hizmet Kanunu'na göre yaptık biz bu işi." diyorlardı. Siz de aynı zihniyetle davranıyorsunuz. İç Hizmet Kanunu'nun 35'inci maddesini sizin iktidarınız kaldırdı, iyi bir şey yaptı ama şimdi bir kanun maddesine dayanarak halkın iradesini gasbediyorsunuz, siyasi hırsızlık yapıyorsunuz. Hırsızsınız ya, açıkça hırsızsınız! (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Kayyım ataması ne anlama geliyor biliyor musunuz? Kayyım ataması halkın iradesini, millet iradesini gasbetmek anlamına geliyor; sandık ve seçim hukukunu yok saymak anlamına geliyor; seçme ve seçilme hakkını yok saymak anlamına geliyor; Anayasa'yı çiğniyorsunuz, sandıkta kaybettiğinizi yargı kararıyla elde etmek anlamına geliyor; yerel demokrasiyi yok etmek anlamına geliyor; sadece belediye başkanını değil, belediye meclisini de işlemez hâle getirmek anlamına geliyor; Kürt halkına düşmanlık yapmak anlamına geliyor. "Kürt halkının düşmanısınız." dedik ve bir kez daha bunu söylüyoruz, Siirt halkı sizi seçmedi, onun yerine kayyım atadınız, seçtiğinin yerine kayyım atadınız ve Siirt halkı bunun cevabını size bir kez daha verecek, bunu göreceksiniz. Kürt halkının siyasi iradesini gasbediyorsunuz her kayyım atadığınızda; halkın zenginliklerini, belediyelerin arazi ve mallarını talan ediyorsunuz, yandaş şirketlere peşkeş çekiyorsunuz, her kayyım atadığınızda bunu yapıyorsunuz. 2016'dan 2025'e kadar dokuz yıllık bir dönem sizin tarihinize kayyımlar rejimi olarak yazıldı, kayyımlar rejimi olarak. Bunu tarih yazacak ve her seferinde sizin önünüze bir utanç sayfası olarak çıkacak.
Bir harita göstereceğim size, bu haritayı da hiç unutmayın. Bakın, bu 1925 Şark Islahat Planı'nın uygulandığı illerin haritası; kırmızı iller, Şark Islahat Planı, 1925.
Bu harita umumi müfettişliklerin uygulandığı illerin haritası, 1927-1935.
Bu harita 1987'den 2002'ye kadar OHAL valiliğinin, OHAL sisteminin uygulandığı illerin haritası, bu kırmızılar.
Bu kırmızılar ne biliyor musunuz? Sizin kayyım atadığınız, 2016'dan bugüne kadar kayyım atadığınız illerin haritası, aynı harita; Şark Islahat Planı'ndan bugüne kadar zihniyetinizde en ufak bir değişiklik olmadı. Kürt'e düşmanlıkta en ufak bir değişiklik olmadı. İşte, yaptığınız bu, yaptığınızın tarihselliği bu esas itibarıyla ve size bir kez daha şunu söylemek istiyorum: Bu zihniyetle devam ettiğinizde toplumsal barışı sağlayamazsınız, toplumsal eşitliği sağlayamazsınız, toplumsal adaleti sağlayamazsınız; bunun utancıyla yaşamaya devam edeceksiniz.
Size bir kez daha şunu da hatırlatmak istiyorum, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarına: Bölücüsünüz, bölücü. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Çok açıkça söylüyorum, sizin iktidarınız bu ülkeyi bölmeye çalışıyor hem de bu kayyımları atayarak bunu yapıyor. İkili hukuku uyguluyorsunuz, düşman hukuku uyguluyorsunuz. Kürtlere, o bölgede yaşayanlara, Kürt coğrafyasında, kürdistan coğrafyasındaki insanlara diyorsunuz ki: "Siz seçimlere katılıp seçebilirsiniz ama yönetemezsiniz, yönetemezsiniz." diyorsunuz, "Seçilenler yönetemez." diyorsunuz. "Ancak bize biat edenler, bizim istediklerimizi seçenler yönetebilir." diyorsunuz. Bunu asla kabul etmeyeceğiz. Bölücü bir iktidarsınız, ayrımcı bir iktidarsınız ve bölücü bir rejimi kurumsallaştırmaya çalışıyorsunuz, kayyımlar rejimini kurumsallaştırmanıza izin vermeyeceğiz. Bunu bir kez daha net olarak vurgulayayım.
Bakın, biz alışmayacağız dedik bu kayyım atamalarınıza, dokuz yıldır alışmadık ve alışmıyoruz; kanıksamıyoruz, asla kanıksamadık. Öfkemizi büyütüyorsunuz. Öfkemizi biz büyütürken demokratik siyasete olan bağlılığımızla büyütüyoruz bu öfkeyi. Ne demek mi istiyorum? Bakın, 2016'da kayyımları atadınız, 2019 yerel seçimlerinde cevabını verdik. 2019 yılından sonra kayyımları atadınız, 2024 yılındaki seçimleri, kayyım atadığınız yerleri kazanarak size cevabını verdik. Halk size boyun eğmedi, baskılarınız karşısında diz çökmedi, size biat etmedi; eşit olma hakkını, özgür olma hakkını kazanmak için mücadelesini sürdürdü ve sürdürecek, asla boyun eğmeyecek ve şimdi bir kez daha söyleyeyim: Ben 2023 seçimlerinden önce siz kayyımları atarken yine bu kürsüden size bunu söylemiştim ve söylediğimi yaşadınız, 2024 yerel seçimlerinde 78 belediyeyi kazandık. Şimdi neyi söylüyorum size? Öfkemizi biriktiriyoruz, demokratik siyasete olan kararlılığımızı büyütüyoruz ama bunları yaparken sizin kayyım atadığınız her yerde ve bundan sonra kayyım atayacağınız her yerde de sandıkta Kürt halkı, bölgede yaşayan bütün insanlar, Arap halkı, Türk halkı sizin bu kayyımcı zihniyetinize cevabı verecek ve bu kayyımcı zihniyetin faturası size çok ağır olacak, çok ağır olacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) - Son defa uyarıyorum sizi: Bunu yapmayın, kayyım atamalarına son verin; kayyım atama zihniyetinden uzaklaşın eğer gerçekten toplumsal barışı, iç barışı inşa etmek istiyorsak hep birlikte yoksa biz mücadelemizi sürdürmeyi tabii ki biliriz.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Van Milletvekili Sayın Gülcan Kaçmaz Sayyiğit. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, siyasi tutum ve fikirleri sebebiyle bugün cezaevinde olan bütün mahpusları ve ekranları başında bizleri izleyen Türkiye halklarını saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Görüştüğümüz (2/2858) esas numaralı Kanun Teklifi'nde bulunan maddeler geniş bir kesimi ilgilendiriyor. Plan ve Bütçe Komisyonunda da DEM PARTİ olarak sözümüzü sakınmadık, eleştirilerimizi yaptık, burada da bunu yapmaya devam edeceğiz fakat maalesef, teklifte bir kelimenin, bir virgülün dahi değişmediğine şahit olduk. Halkların, emeklilerin ve emekçilerin üstün yararının gözetilmesi çağrısını duymayan, buna kulaklarını tıkamış bir Hükûmetle karşı karşıyayız. Buna rağmen burada da temel itirazımızı yapmaktan geri durmayacağız, şu ana kadar da geri durmadık; bunu milyonlarca yurttaş adına yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz.
Teklifin geneline baktığımızda, İşsizlik Sigortası Fonu, emekli aylığı, TMSF, EÜAŞ'la ilgili maddeleri görüyoruz. Burada hangi maddeye, hangi başlığa bakarsak bakalım karşımıza sermayeye destek paketi çıkıyor çünkü bu yasa teklifinde asgari ücretlilerin, sefalet maaşına mahkûm edilen emeklilerin, günü siftahsız kapatan esnafın, tarlasını ekemeyen çiftçinin, işsiz bırakılmış gencin, ataması yapılmayan öğretmenin yararına hiçbir şey yok. Tam da bunun için Genel Kurulda milyonların beklentilerine cevap verilmesi mümkün ama bunun için AKP'nin ne yapması gerekiyor? Sokaklara, tarlalara, fabrikalara kulak vermesi gerekiyor ki toplumu duyabilsin.
Sayın milletvekilleri, öncelikle kanun teklifinde bulunan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna ilişkin düzenleme hakkında görüşlerimizi paylaşmak istiyorum. Bildiğiniz üzere, TMSF'nin birinci ve asli görevi mevduatın sigortalanmasıdır, buna rağmen asli göreviyle hiçbir ilgisi olmayan birçok görevin TMSF'ye yüklendiğine şahit oluyoruz. Özellikle bir kayyum sopası olarak kullanılması siyasi iktidarın sosyal ve iktisadi tutumuyla örtüşmektedir. Neden mi? Çünkü seçilmiş belediye eş başkanlarının yerine ikame edilen kayyumluk müessesesi, iktisadi anlamda da topluma kanıksattırılmak istenmiş, öyle ki TMSF'nin bu kayyumluk işleviyle birlikte holdingleştiğini de görmek mümkün. Gelin, hep beraber resmin tamamını görmek, akılda anlamlandırmak için biraz gerilere gidelim. TMSF, 22 Temmuz 1983 tarihinde Cumhuriyet Merkez Bankası bünyesinde tasarruf mevduatını sigorta etmek üzere kurulmuş olan bir kuruluş. 94 yılında yaşanan ekonomik kriz sebebiyle TMSF'nin yetkileri genişletilmiş, tasarruf mevduatını sigorta etmenin yanı sıra, bankaların mali bünyelerini güçlendirme ve gerektiğinde yeniden yapılandırma göreviyle donatılmış. 26 Aralık 2003 tarihine geldiğimizde TMSF'nin karar organının Fon Kurulu olduğu hükme bağlanarak TMSF özerk bir statüye kavuşturulmuştur. Yine, 19 Temmuz 2005 tarihli 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'yla katılım bankaları nezdinde açılan gerçek kişilere ait katılım fonları da TMSF'nin güvencesi altına alınmıştır. Buraya kadar her şey normal ama ne zaman ki AKP'nin Allah'ın lütfu olarak gördüğü ve tanımladığı 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı, bunun da bir manivela olarak kullanıldığına hep beraber şahit olduk. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 130'uncu maddesi uyarınca kayyum atanan, atanacak olan şirketlerdeki kayyumluk görev ve yetkileri bir hamleyle TMSF'ye devredildi. Bununla birlikte esas ve asli görevlere bir de kayyumluk işlevini eklemiş oldunuz. TMSF verilerine göre 9 Ocak 2025 tarihi itibarıyla Türkiye'nin yaklaşık 40 ilinden 681 adet şirket ya da ticari işletmenin yetkileri TMSF'ye devredilmiş veya bu şirketlere TMSF kayyum olarak atanmıştır. Öyle ki TMSF'nin kayyum olarak atandığı şirketlerin 36 milyar 550 milyon lira ciroya sahip olduğu da belirtilmekte. Bu yasa teklifiyle yapılmak istenen düzenlemede kayyum atanmasına karar verildikten sonra beş yıl süreyle yine kayyum atanacağını, şirketin genel kurul yetkilerinin Türk Ticaret Kanunu'nun hükümlerine tabi olmaksızın TMSF tarafından kullanılacağını, TMSF'nin atadığı basiretli yöneticiler tarafından ticari teamüllere uygun yönetileceğini, bu şirketlerin mal varlıklarının satılmasına ve ayrıca feshi veya tasfiyesine TMSF'nin karar verebileceğini içermekte. Ancak iktidarın geçmiş deneyimlerine bakıldığında yapılmak istenen düzenlemeler ve özellikle kayyum süresinin beş yıla çıkarılması hususu bizlere asla ve asla güven vermemektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasi iktidarın ekonomi politik tercihleriyle derinleşen bir ekonomik krizle hepimiz karşı karşıyayız. Öyle ki dünyada gıda fiyatları düşerken Türkiye'de yükseliş trendinde, maşallah, dünyada enflasyonu en yüksek ülkeler ligindeyiz. Vergi ve harçlara, günlük temel ihtiyaçlara yağmur olup yağan zamlarla boğuşuyoruz. Bugün TÜİK'in nasıl bir manipülatör olduğu hepimizin malumu. Buna rağmen TÜİK'in açıkladığı enflasyon bile 44,38 düzeyinde ama ENAG gibi bağımsız kuruluşların hesapladığı reel enflasyonun yüzde 83,40 olduğu da ortada. Böylesi bir ahval içinde karşımızda emeklileri ve emekçileri kaderine terk eden bir AKP gerçekliğiyle karşı karşıyayız çünkü alın teri döken milyonların muhtaç ve yük olarak görüldüğü bir anlayışla hareket ediyorlar. Bu sebeple, 2025 yılı için en düşük emekli maaşının yüzde 15,75 oranında artırılarak 14.469 TL yapılması da âdeta müjdeymiş gibi sunuluyor. Açlık sınırının 21.083 lira olduğu bir düzende buna "müjde" denilmez, buna ne denilir biliyor musunuz? Denilse denilse "açlığa mahkûmiyet" denilir. AKP'nin yirmi iki yıllık iktidarı da emeklilerin günbegün yoksullaşmasının kronolojisidir çünkü verilere bakıldığında en düşük emekli maaşının asgari ücrete oranının 2003 yılından bu yana en düşük seviyede olduğu açıkça görülebiliyor. Öyle ki 2002'de ortalama emekli aylığının kişi başına gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 46,4 iken 2024'te yüzde 27,7'ye gerilerken yüzde 36,6 olan çalışan veya iş arayan emeklilerin oranı Aralık 2023'te yüzde 55,3'e yükselmiş durumda. Yine, 2003'te yani AKP'nin iktidar olduğu ilk yılında net asgari ücret 226 liraydı, buna karşılık, 4/A en düşük emekli maaşı ise 332 lira olarak karşımıza çıkıyor ancak 2025 yılında bu oran emekli maaşları aleyhine 0,65'e kadar gerilemiş durumda.
Emeklilere ilişkin tablo karanlıkken AKP iktidarı 2024 yılını "Emekliler Yılı" ilan etmişti ama meselenin tanığı ve şahidiyiz ki 2024 yılı emeklinin canına okuma yılı olmuştur. Emekliler Yılı'nda vaziyet kötüyken 2025 yılında emeklinin payına açlık, sefalet ve yoksulluk düşeceğini tahmin etmek elbette zor değil. Bu sebeple, bizler DEM PARTİ olarak en düşük emekli maaşının yılda 2 kez ve sendikalar tarafından açıklanan son yoksulluk sınırlarından en yüksek olanın yarısından az olmayacak şekilde artırılmasını savunuyoruz. Bugün için bu rakam 35 bin TL'dir. Ayrıca, emekli maaşları yılda 4 kez de güncellenmelidir diyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işin aslı şu: Emeklileri görmeyen AKP'nin emekçileri görmesi mucize olur çünkü en az emekliler kadar emekçiler de yoksulluk ve sefalet kıskacında. Oysaki çarklar emekçilerin bileğiyle dönüyor, üretim onların emeğiyle gerçekleşiyor. Buna karşın milyonlarca çalışanın döktüğü alın terinin karşılığını alamadığı bir sistemle karşı karşıyayız. Enflasyon yüzde 45 civarında, kira artışı yüzde 60 dolayında ama asgari ücrete yapılan zam sadece yüzde 30. Bugün neredeyse açlık sınırı ile asgari ücret başa baş durumda. AKP'nin milyonlarca emekçiye reva gördüğü şartlar açık bir şekilde açlık şartlarıdır.
Emekçilerin derdi bununla da bitmiyor. Asgari ücret 22.104 lira olur olmaz AKP'nin ikinci adımı işçilerin güvencesi sayılan fona göz dikmek oldu. Öyle ki yasa teklifinde işverenin maliyetini azaltmak için İşsizlik Sigortası Fonu'ndan patronlar fonlanıyor. Bu kapsamda, daha önce işverene verilen 700 liralık asgari ücret desteği 2025 yılında 1.000 lira olacak, bununla işverenlere aylık 5,26 milyar, yıllık ise 63,12 milyar TL verileceği öngörülmekte. Yine, yeniden bir siyasi iktidar kurnazlığı olmalı ki bu maliyet tamamen işsiz kalanlar için harcanması gerekirken İşsizlik Sigortası Fonu'ndan karşılanıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Devamla) - Dolayısıyla patronu dahi işçinin cebinden fonlayan bir AKP var. Bugün TÜİK'e göre dar tanımlı işsizlik 3 milyon olabilir ama DİSK-AR'ın yaptığı hesaplamaya göre bu sayı 11 milyonu aşmış durumda. Buna rağmen işsiz kalan işçilerin İşsizlik Sigortası Fonu'ndan aldığı pay âdeta yok hükmünde. Bakın, 2002-2024 döneminde işsizlik ödeneğine başvuran kişi sayısı 21 milyon civarında ancak işsizlik ödeneği alabilen kişi sayısı bu rakamın neredeyse yarısı kadar. Karşımızda sözde İşsizlik Fonu özde patronları teşvik fonu var.
Sözlerimi bitirirken siyasi iktidarın bir defa olsun, sadece bir defa olsun emekçileri ve emeklileri görmeye davet ediyorum çünkü güvenlikçi politikalarla heba edilen kaynakların, israf ve şatafata giden paraların bedelini milyonlara ödetmek vicdansızlıktır, insafsızlıktır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar.
BAŞKAN - Sayın Suiçmez, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
49.- Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez’in, Trabzon'un Beşikdüzü ilçesinin Vardallı Mahallesi'nde bugün 1 işçinin hayatını kaybettiği olaya ilişkin açıklaması
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - Sayın Başkan, bugün Trabzon'un Beşikdüzü ilçesi Vardallı Mahallesi'nde meydana gelen ve 1 işçimizin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan istinat duvarı faciası hepimizi derinden üzmüştür. Öncelikle, yaşamını yitiren emekçi kardeşimize rahmet, ailesine ve yakınlarına sabır diliyorum. Bu elim olay, maalesef, iş güvenliği konusundaki ihmal ve denetimsizliklerin bir sonucudur. Yıllardır inşaat projelerinde gerekli önlemlerin alınmaması, iş güvenliği standartlarının yok olması sonucunda can kayıpları yaşanmaktadır. Sorumluların bir an önce belirlenmesi ve gereken adımların bir an önce atılması gerekmektedir. Hemen ilgili kurum ve kişiler hakkında idari ve adli soruşturma açılmalı, ilgili kamu idaresi ve kamu görevlileri hakkında gerekli işlemleri yapılması sağlanmalıdır. Emeğiyle geçinen insanlarımızın kaderi ihmallere terk edilemez.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Osmaniye Milletvekili Seydi Gülsoy ve Rize Milletvekili Harun Mertoğlu ile 74 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2858) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 191) (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın Veli Ağbaba.
Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA VELİ AĞBABA (Malatya) - Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, hepimizin gördüğü gibi, ülke yangın yerine dönmüş durumda. Emekli, tarihimizin en yoksul dönemini yaşıyor, asgari ücretli yerde sürünüyor, esnaf kepenk kapatıyor, ülkede yaşamak âdeta tesadüflere bağlı. Belki son yılların en büyük felaketinde çok yakıcı bir şekilde 78 tane evladımız, kardeşimiz göz göre göre cayır cayır yandı, Türkiye ayakta ancak maalesef ne Cumhurbaşkanının ne bakanların ihmali tartışılmıyor; bakanlar birbirini suçluyor, Cumhurbaşkanı sanki ülkeyi başkası yönetiyormuş gibi insanlara laf söylüyor. Hepimiz biliyoruz ki bu suçun kaynağı, bu suçun en büyük sorumlusu Cumhurbaşkanıdır çünkü sizin deyiminizle Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, bizim deyimimizle tek adamlık sistemindeki her şeye karar veren bir tek kişi var ve sorumluluk almıyor. Değerli arkadaşlar, peki ne oluyor? Bu yangınları, Türkiye'deki hukuksuzları ortaya çıkarmaya çalışan Halk TV'ye bir operasyon yapılıyor. Bir tarafta 78 kişi yanmış, bu unutturulmaya çalışılıyor, diğer yandan da sadece meslekleri gazetecilik olan gazeteciler gözdağı verilerek gözaltına alınıyor. Vallahi ayıptır, günahtır ve bunu yapanlara yazıklar olsun diyorum! (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, burada, AKP'nin kötü yönetimi sayesinde ekonomik, siyasal ve toplumsal bir krizi yaşıyoruz hep beraber. Bununla ilgili çalışmak yerine bu krizi konuşan herkes gözaltına alınmaya çalışılıyor. Son iki haftada, İstanbul'un 3 kez seçilmiş belediye başkanına 2 kez soruşturma açılıyor; Ümit Özdağ tutuklanıyor, bir partinin Genel Başkanı; Ayşe Barım, önce tekelleşme iddiasıyla ilgili gözaltına alınıyor, daha sonra Gezi'den bir suç uydurularak tutuklanıyor; Halit Ergenç, Rıza Kocaoğlu, Rıza Akpolat, Cem Aydın, Şirin Payzın, Serhan Asker, Barış Pehlivan, Seda Selek, Suat Toktaş, Kürşad Oğuz... Tüm bu anlattıklarımız aslında kısacık bir şey ama maalesef toplum susturulmaya çalışılıyor.
Değerli arkadaşlar, bir gün, seçilmiş belediye başkanına kayyum atanıyor; bir gün, seçilmiş bir sendikanın Genel Başkanı gözaltına alınıyor, cezaevine atılıyor. Bir siyasi partinin Genel Başkanına, gazetecilere, sanatçılara operasyon yapılıyor. Bu ülke bir diktatörlük altında susturulmaya çalışılıyor. Değerli arkadaşlar, bir şeyi, gerçeği hiç unutmayalım, hiç unutmayalım: Bakın, Tuncay Özkan oradan bizi dinliyor. Bir FETÖ-AKP ortaklığı vardı biliyorsunuz. Aslında AKP o zamanki deyimiyle FETÖ'nün çırağıydı; şimdi bakıldığında, bugüne bakıldığında çırak ustayı geçmiş durumda. Bugün yine Tuncay Özkan'ın söylediği bir söz var: Bu operasyon Ergenekon operasyonlarının sekizinci dalgası olsa desek yeridir. Değerli arkadaşlar, şimdi, bakın, eski ustanız FETÖ'den kopya çekerek yargı eliyle bütün toplumu susturmaya, korkutmaya çalışıyorsunuz. Unutmayın, ayarını bozduğunuz kantar bir gün gelir sizi tartar. (CHP sıralarından alkışlar) On iki yıl öncesine dayanarak uyduruk delillerle insanları Gezi nedeniyle cezaevine atıyorlar. Değerli arkadaşlar, eğer on iki yıl öncesine bakılırsa, örneğin 2013'e bakılırsa, 2012'ye bakılırsa, 2011'e bakılırsa bakın, FETÖ'yle ilgili bir araştırma yapılsa vallahi AKP Grubunda milletvekili sayısı oldukça azalır. Eğer FETÖ'yle ilgili siyasetçi ararsanız, siyasetçiyle ilgili bir operasyon yaparsanız AK PARTİ'de siyasetçi kalmaz. (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü bu iş birliğiyle Türkiye'yi geçmişte terbiye etmeye çalıştınız, bunun bedelini Türkiye acı bir şekilde 15 Temmuzda ödedi ama hâlâ akıllanmadınız. Arkadaşlar, on iki yıl önce bir Gezi davasından hâlâ darbe üretmeye çalışmak vallahi şizofrenik bir siyaset anlayışıdır, bunu yapanlar şizofrendir. (CHP sıralarından alkışlar) Şizofrene de hakaret olur ama böyle bir şey olur mu ya?
Değerli arkadaşlar, hakikaten daha önce yaşamadığımız şeyleri yaşıyoruz. Burada, Grup Başkan Vekillerimiz burada, 25 Aralıkta kanun Meclise geldi, Plan ve Bütçeden geçti, sonra burada anlaşıldı, o maddeler geri çekildi; 25 Aralıkta anlaşıldı, özellikle Devlet Denetleme Kuruluyla ilgili maddeler geri çekildi, şimdi geri getiriliyor. Değerli arkadaşlar, bir hinlikle, bir sahtekârlıkla, bir üçkağıtla karşı karşıyayız. Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği maddeler maalesef geri geliyor. Şimdi, yüz yüze bakıyorsunuz hepiniz, acaba arkadaşlar, yarın Grup Başkan Vekillerimizin yüzüne nasıl bakacaksınız ya, hiç utanmayacak mısınız? Bir daha söz verdiğinizde kim size güvenecek, kim güvenecek size? Yani nasıl anlaşacağız, nasıl bu Meclis çalışacak? (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bakın, 25/12/20024'teki itirazımızla maddeler geri çekildi, şimdi geri getiriyor. "Devlet Denetleme Kurulu kamuya yararlı derneklerle vakıflarda, kooperatiflerde, birliklerde ve bu kurum ve kuruluşların her türlü ortaklık ve iştiraklerinde her türlü soruşturma, inceleme, araştırma ve denetleme yapabilir." ibaresi getiriliyor. Maddeyle verilmek istenen yetki daha önce, 2021'de Cumhurbaşkanı kararnamesiyle çıkarılmıştı, partimizin açtığı dava sonucunda iptal edildi. Kamuya yararlı derneklerle vakıfların her tür iştirak ve ortaklıklarının, kooperatiflerin, birliklerin ve bunların her türlü iştirak ve ortaklarının Devlet Denetleme Kurulu tarafından denetlenmesine olanak sağlayan bu düzenleme kaynağı Anayasa'da olmayan yeni görev ve yetkiler taşımakta; bu denetlemeler sırasında dernek görevlileri hakkında görevden uzaklaştırma uygulaması sağlanmakta. Değerli arkadaşlar, bu, Anayasa'ya aykırıdır. Bakın, elinizde olmayan yetkileri kullanıyorsunuz, hukuksuz şekilde belediyelere kayyum atıyorsunuz; buradan farklı bir şey beklemeyin, buradan çok daha kötü şeyler bekleyeceğiz değerli arkadaşlar. Şimdi de STK'leri terbiye etmek için, tek tip vakıf ve dernek yaratmak için STK'lere darbe yapıyorsunuz. Zaten bunu iktidarınızda hem STK'lerde hem vakıflarda aynı bir kalıba benzeyen birçoğunu devletin imkânlarıyla bizden çalarak o derneklere, vakıflara yaptınız. Şimdi, Allah aşkına, 3-5 tane vakıf kalmış; örneğin, Atatürkçü Düşünce Derneği ya da Cem Vakfı. Ya, bunlara para vermiyorsunuz ki bunların neyini denetleyeceksiniz? İnsanlar kendileri siyaseten ve size karşı risk alarak dernek kuruyor, vakıf kuruyor, şimdi bunları denetleyecekmişsiniz. Ya, bakın, değerli arkadaşlar, demokrasinin omurgası örgütlenme özgürlüğüdür. Eğer demokraside örgütlenme özgürlüğüne darbe vurursanız bunun adı sadece lafta demokrasi kalır. Maalesef yaptığınız uygulamalarla Orta Doğu ülkelerinden daha kötü bir ülke yaratmayı hedefliyorsunuz. Şimdiye kadar sayenizde bakın, makbul, yandaş medya yarattınız mı? Yarattınız. Yani bütün milletin verdiği vergilerle yeni yeni medya, yeni yeni medya düzeni getirdiniz mi? Getirdiniz. Yeni vakıf ve dernekler ortaya çıktı mı? Hepiniz biliyorsunuz, içlerinde bir sürü pislik var, taciz var, tecavüz var, hırsızlık var. Şimdi, bir elin parmağını geçmeyecek şekildeki derneklere, vakıflara sopa gösteriyorsunuz. Bakın, değerli arkadaşlar, 12 Eylüldeki darbecilerin bile bu Devlet Denetleme Kurulu aracılığıyla vakıfları, STK'leri terbiye etmek akıllarına gelmemişti. Şimdi Kenan Evren yattığı yerden kalksa, kafasını kaldırsa "Benim çıraklar beni geçmiş, boynuz kulağı geçmiş." der, Kenan Evren sizinle gurur duyar değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Bir diğer önemli gündemimiz, aslında en çok konuştuğumuz, en çok konuşulması gereken bir şey de emekli. Değerli arkadaşlar, bakın, bir yere gidersiniz, bir taahhütte bulunursunuz; örneğin, bir markete gidersiniz "Bana bir kilo et ver." dersiniz, eğer 900 gram et verirse o bir üçkâğıt yapmış olur, hırsızlık yapmış olur. Değerli arkadaşlar, bakın, seçim öncesinde neler söylediniz hatırlatalım: "Emekliyi enflasyona ezdirmeyeceğiz." 11 Mayısta Sayın Recep Tayyip Erdoğan "Emekliye seyyanen zam vereceğiz." dedi. Bakın, on dokuz ayda tam 223 bin TL emeklinin parası çalınmış durumda. "Stajyer ve çıraklığı sayılmayanlara hak vereceğiz." demişsiniz, "Taşerondan kadroya geçmeyenleri kadroya alacağız." demişsiniz, "Tüm memurlara 3600 ek gösterge, memur emeklilerine seyyanen zam vereceğiz." demişsiniz; hiçbirini yapmadınız. Değerli arkadaşlar, bir de ne dediniz; hiç unutmayın, unutturmayalım. Yine, anket sonuçları kötü gelince o binlerce esnafa 9000 işgünü emeklilik şartını 7200'e indireceğinizi bangır bangır söylediniz. Hiçbiri gerçekleşti mi? Bir kasap 100 gram et çalarsa hırsız olur, bakın, bir siyasi iktidar da bunu yaparsa üçkâğıtçı olur, sahtekâr olur; bu kadar açık söylüyoruz değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, bir zam verildi; zam ne kadar biliyor musunuz? Zam 2 bin lira. 2 bin lira bir zam verildi, 12.500'den 14.469'a gidildi. Ya, bu 2 bin lirayı size versek, AK PARTİ milletvekillerine versek "Meclis lokantası ucuz." diyorlar ya, vallahi bir öğün yemek yiyemezsiniz Meclis lokantasında, bir öğün yiyemezsiniz ama siz o 2 bin lira parayı milyonlarca emekliye reva gördünüz. Değerli arkadaşlar, Türkiye'de TÜİK'in makyajlı enflasyonu ne kadar? Yüzde 44,38. ENAG'ınki yüzde 83,40. Emekliye verilen zam ne kadar değerli arkadaşlar? 15,7. Daha kötüsü var, daha beteri var. Memura ve memur emeklisine verilen zam ise 11,54. Bakın, bir memleketi yönetenlerin ülkenin en fakir kesimine bunu yapması ahlaken de siyaseten de ayıptır.
Değerli arkadaşlar, birkaç rakamı da sizlerle paylaşmak istiyorum. Türkiye'de 16 milyon 605 bin emekli, dul ve yetim var. Bunların 3 milyon 870 bini en düşük emekli maaşı alıyor yani eskiyle 12.500; şimdi 14.467. 16 milyon içinde -bakın, dikkatle dinleyin- 4 milyon 313 bin de dul ve yetim aylığı alan insanlar var. Bunlar dul ve yetim aylığı olarak ne kadar alıyor? Bu tuzu kurular bilmeyebilir, bizim milletvekilleri iyi bilir, en düşük emekli maaşının daha altında, 10 bin, 9 bin, 8 bin alıyor dul ve yetimler. Değerli arkadaşlar, yani emeklilerin yaklaşık 8 milyonu en düşük emekli maaşını almakta; bu, toplam emekli aylığı alanların yarısı demek. Emekli hiçbir zaman bu kadar zor bir dönem geçirmemişti.
Değerli arkadaşlar, bakın, ülke AKP döneminde, hele bu son dönem maalesef yoksullukta eşitlenmiş durumda. Şimdi, eskiden bir doktor, maaşıyla evini alırdı, arabasını alırdı, çocuğunu özel okulda okuturdu. Şimdi, iki doktorun çalıştığını varsayın, ortalama 200 bin lira maaş aldığını varsayın, vallahi ne ev alabilir ne araba alabilir ne bir çocuğunu okulda okutabilir. Şimdi, bir emekli mühendisin ya da emekli bir işçinin 2002'deki, 2005'teki durumu ile şimdiki durumuna bir bakın arkadaşlar. Maalesef emekli perişan durumda. Burada en büyük suçlu kim, en büyük günah sahibi kim? AK PARTİ. Ama arkadaşlar, bakın, 2008'de katsayı değişti, aylık bağlama oranları. Ben buradan sadece iktidarı suçlamıyorum; emekli derneklerini, sendikaları, herkesi suçluyorum.
Değerli arkadaşlar, emeklilere sesleniyorum: Çıkın sokağa, çıkın sokağa; bunlar ne yapacak, idam mı edecekler sizi? Korkmayın, zaten öldürmüşler sizi! (CHP sıralarından alkışlar) Emekli dernekleri, çıkın sokağa; emekliler, çıkın sokağa! Emekli ceket alamıyor, emekli gömlek alamıyor, emekli ayakkabı alamıyor.
Değerli arkadaşlar, bir emeklinin aldığı maaş ne kadar? Kanun geçerse 14.469 lira. Türkiye'de ortalama ev kirası ne kadar? Ankara'da 20 bin lira civarında, Malatya'da kerpiç evler 15 bin lira. Bir emekli, maaşıyla maalesef kirasını ödeyemiyor. Değerli arkadaşlar, bakın, emeklinin her ay cebinden 25 bin lira çalınıyor, 25 bin lira. 2002'de 8 çeyrek alıyordu, şu anda maalesef aylık 25 bin lira gidiyor. Keşke hiç zam yapmasaydınız, enflasyonu bu hâle getirmeseydiniz emeklinin maaşı 40 bin lira değerinde olacaktı.
Değerli arkadaşlar, birçok dert var, birçok sorun var; bir şeyi daha paylaşmak istiyorum. Bugün, resmî SGK verilerine göre emekli olup çalışanların sayısı ne kadar biliyor musunuz? 2 milyon 94 bin, bir o kadar da kayıt dışı var, 5 milyon çünkü birçok emekli -çalışınca emekli maaşı kesiliyor- ne yapıyor, kayıt dışı çalışmaya devam ediyor. Eğer bu ülkede 79 yaşında bir işçi, 78 yaşında bir emekli inşaattan düşüp ölüyorsa ve bunu görmüyorsanız sizi Allah'a havale ediyoruz, sizi Allah'a havale ediyoruz! (CHP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlar, bakın, 78 yaşında, 79 yaşında birisi eğer ölüyorsa burada sizi Allah'a havale ediyoruz! Bir yıl önceki emekli maaşıyla yani 10 bin lira ile 14.500'ü karşılaştırdığımız zaman... AK PARTİ bir şey daha yaptı, matematiği değiştirdi; 10 bin mi büyük, 14.500 mü büyük? 10 bin büyük, 10 bin; bu hesaba göre 10 bin büyük. Niye? Bakın, tavuk üzerinden gidelim. Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz yıl bir emekli, 120 TL tavuğun kilosu, 83 kilogram alıyormuş, şu anda 48 kilo tavuk alabiliyor. Eskiden emekli maaşıyla, 10 bin lirayla 28 kilo et alabiliyormuş, şimdi 19 kilo alıyor. Eskiden 52 kilo peynir alıyormuş, şu anda 29 kilo alıyor. Tavuğa göre emekli maaşının 24.817 lira olması gerekiyor, ete göre 20.580 lira olması gerekiyor, peynire göre 25.220 TL olması gerekiyor, ayçiçek yağına göre ise 21.320 TL olması gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de yoksul sayısı 17 milyon 821 bin olarak açıklandı. Yoksulluk artık ülkenin tamamına yayılmış durumda. Bakın, 4 milyon 989 bin hane sosyal yardım almış yani neredeyse 5 milyon. Ülkede yaşayan 20 milyon insan, birileri zenginlik içerisinde yüzerken, şatafatla yaşarken maalesef devletten yardım almadan geçinemiyor. Ülkenin geldiği noktanın aslında özeti bu. (CHP sıralarından alkışlar) Bir tarafta zenginleşenler, her gün parasına para katanlar... Ona "5'li çete" diyorlar da ben 5'li çete demiyorum; kimi 40'lı çete, kimi 50'li çete ama çetenin olduğu yerde bir de reis vardır değil mi, reis? Bir yerde bir çete varsa reis vardır, çete de zenginleşiyor, reis de zenginleşiyor. Kimin parasıyla? Çöpten ekmek toplayanların parasıyla. "Anne hastayım, aman beni doktora götürme." diyor. "Niye oğlum?" "Para gider." diyor. Bugün yaşadığımızın özeti bu değerli arkadaşlar. Maalesef, 20 milyon kişi açlık sınırının altında, sosyal yardımlara bağlı olarak yaşamaya devam ediyor.
Değerli arkadaşlar, bakın, Yolsuzluk Endeksi'nde 180 ülke arasında 115'inciyiz, enflasyonda Avrupa 1'incisiyiz, dünya 6'ncısıyız. Bizden yüksek Arjantin, Suriye, Güney Sudan, Filistin ve Zimbabwe var. Angola, Myanmar, İran bizden daha iyi durumda değerli arkadaşlar. Faizde dünya 1'incisiyiz. Hani nas var ya, nas; bir gün inşallah hukuk egemen olur da bu "Faiz sebep, enflasyon netice." diyenlerden hesap sorulur, o kur korumalı mevduat sisteminde fakirin fukaranın paralarını alıp zenginlere verenlerden bir gün hesap sorulur.
Almanya bizi kıskanıyor, Türkiye Avrupa'da en düşük emekli maaşı alan ülkelerin başında geliyor. Almanya'da ortalama emekli maaşı 1.400 euro, Hollanda'da 1.430 euro, İtalya'da 1.359 euro. Türkiye emeklisine ne kadar maaş veriyor biliyor musunuz? 380 euro veriyor. Bizi kıskanan Avrupa ülkelerinin emekli maaşı bizim tam 5 katımız.
Değerli arkadaşlar, önümüzde bir tablo duruyor. Bakın -TRT3, bunu yayınlamayabilir, buradan göstereyim ki mecbur yayınlıyorlar- burada ne yazıyor: "54.780 ölüm, sıfır istifa." Burada aslında ne yazıyor biliyor musunuz? "Sıfır istifa" yazmıyor, "arsızlık" yazıyor, "utanmazlık" yazıyor burada. (CHP sıralarından alkışlar) Bakın, burada "arsızlık" yazıyor, "utanmazlık" yazıyor.
Değerli arkadaşlar, 54.780 kişi felaketlerde ölüyor. Bu, Kurtuluş Savaşı'nda verdiğimiz şehidin neredeyse 10 katına yakını. Bakın, Kurtuluş Savaşı'na verdiğimiz şehitten çok daha fazla şehit vermişiz. Savaşta mıyız? Yok, savaşta değiliz. Niye ölüyor bu insanlar? Bu insanlar maalesef ihmalden, iş bilmezlikten, liyakatsizlikten ölmeye devam ediyor.
Değerli arkadaşlar, bakın, yatağında, eceliyle ölmek neredeyse lüks oldu, insanlar her yerde ölüyor; otelde tatil yaparken ölüyor, trenle bir yere giderken ölüyor, madende çalışırken ölüyor, sele kapılıp gidip ölüyor, öğrenci yurdunda kalırken ölüyor, yolda yürürken elektrik akımına kapılıyor, Samsun'da TOKİ'yi su basıyor... Bakın, Samsun'da TOKİ'yi su basıyor, insanlar ölüyor, İstanbul'un göbeğinde, işçi minibüsünde sele kapılan işçiler ölüyor; hâlâ utanma yok. Erzurum'da bir gölette TEDAŞ işçileri saatlerce kurtarılmayı beklerken ölüyor, barajda ölüyor, baraj kapağında ölüyor ama değerli arkadaşlar, maalesef bir tane istifa yok. Bakın, Çorlu'da bir tren kazası oldu, Sakaya'da tren kazası oldu, bir tek kişi istifa etmedi, bir tek kişi istifa etmedi. Şu, otel yangınında ya... Şu otel yangını; işte bizim aslında gelişmişliğimizin, bizim adamlığımızın göstergesi o Kartalkaya. Bakın, hepimizin yüreği yanıyor, aileler yok olmuş, aileler; hâlâ hikâye anlatıyorlar, hâlâ belediyeyi suçluyor, hâlâ bilmem kimi suçluyor. Ya, bu ülkeyi yöneten sensin, bu ülkeyi yöneten sensin, Allah'tan korkmaz, suçlu sensin ya! Suçlu sensin! (CHP sıralarından alkışlar) O ölen çocuklar var ya, ölen çocukların eli iki yakanızda, iki yakanızda! O ölen bebeklerin var ya, elleri sizin iki yakanızda! Bu oteli yaptıranlara, denetletmeyenlere, yazıklar olsun size! Hâlâ suçluyorsunuz, hâlâ suçluyorsunuz. Suçlamak yerine biraz utanın, özür dileyin! Bakın, bir Japon mühendis ne yaptı? Halat koptu diye intihar etti. İntihar etmeyin, intihar etmeyin de arkadaşlar, biraz utanın, utanın!
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Tanju Özcan istifa etti de haberimiz mi yok?
VELİ AĞBABA (Devamla) - Bak, o duyguyu da vermiş Allah size, o duyguyu da vermiş, biraz utanın!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Belediye Başkanı istifa etti de haberimiz mi yok?
VELİ AĞBABA (Devamla) - Başkanım, hemen bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
VELİ AĞBABA (Devamla) - Maalesef, Türkiye'de utanma kalmamış. Ya, arkadaşlar, bakın, Türkiye'de -ne zaman- Ocak ayında, 2025 yılında insanlar tatile gidiyor, 78 çocuk ölüyor, 78; 78 aile yok oluyor, hâlâ onu suçluyor, bunu suçluyor. Soralım bakalım: Bir oteli denetlemeye, Antalya'daki oteli denetlemeye bir belediye gitsin bakalım, kapıdan içeri sokuyorlar mı? Hâlâ utanmazca suçu başkasına atıyorlar. Burada var ya; bakın, istifadan geçtik, etmezsiniz -o koltuk o kadar tatlı ki o rant o kadar tatlı ki ne ölüm kâr eder size ne çocuk ölümü ne işçi ölümü- biraz utanın, utanın! (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Siyasi parti grupları adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahsı adına ilk olarak Ankara Milletvekili Sayın Murat Emir konuşacaklardır. (CHP sıralarından alkışlar)
MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Araştırma önergesi verildiğinde, AKP grup önergesi verildiğinde 91'inci maddenin, İç Tüzük'ün nasıl arkasından dolanarak aslında değersizleştirildiğini, yapılması gerekenin tam tersinin yapıldığını ve bu kanun teklifinin temel kanun olarak görüşülmesinin İç Tüzük'ümüzün ruhuna ve parlamenterlik görevimize asla uymayacağını anlatmıştım.
Değerli arkadaşlar, kaldığımız yerden devam edelim. Biz, Grup Başkan Vekilleri olarak yasa metni üzerinde arkada zaman zaman konuşuruz, zaman zaman anlaşırız, kavga ederiz; burada gerektiğinde çok sert tartışmalar yaparız ama nerede kavga edeceğimizi, nerede anlaşacağımızı, nerede geri adım atmayacağımızı biliriz ve ona göre davranırız ama arkada bir türlü konuşup, anlaşıp onun üzerine, daha bu anlaşmanın mürekkebi kurumadan verilen sözler yutulursa, verilen sözler tutulmazsa, verilen sözlerin arkasından dolanılırsa bu, parlamento ahlakına uymaz arkadaşlar. Bunu bir kez daha AKP grubuna söylemek istiyorum. Sizin grubunuzu yönetenler olması gerektiği gibi yönetmiyorlar, yasaların yapım sürecine değer vermiyorlar, komisyonlara değer vermiyorlar, komisyon çalışmalarını önemsemiyorlar, muhalefetin katkılarını önemsemiyorlar. Anayasa'ya aykırı hükümleri buradan tek tek geçiriyorsunuz ve Anayasa Mahkemesi neredeyse sizin geçirdiğiniz yasaların yarısını iptal etmek zorunda kalıyor. Sonuçta, büyük bir aceleyle, büyük bir telaşla Genel Kurulu yasalara boğuyorsunuz. Biz "Kaliteli, nitelikli yasama yapalım." dedikçe siz "Olmaz, acelemiz var." "Olmaz, bunu geçirmemiz lazım." "Olmaz, yılbaşı." "Olmaz, bayram." diyorsunuz. Sonuçta, geldiğimiz noktada, Meclisten halkımızın derdine derman kanunlar çıkmıyor ve daha da kötüsü, arkadaşlar, bir planlama olmadığı için, bir düzen olmadığı için, Genel Kurulun gündemini doğru dürüst belirleyemediğiniz için işte böyle sözünüzden dönüyorsunuz, verdiğiniz sözü yutuyorsunuz ve on beş gün önce "Tamam, geri çektik." dediğiniz yasaları tekrar getiriyorsunuz buraya. (CHP sıralarından alkışlar)
Nasıl bir yasayla karşı karşıyayız? Anlatalım: 9 madde, 2 maddesi yürürlük maddesi, 7 madde var ortada, bu maddelerden 1 tanesi emekli maaşındaki kök maaşı artıran madde. Emeklilerimiz... 16 milyon emeklimiz var, 4 milyon civarında emeklimiz en düşük ücreti alıyor ve aldıkları ücret 12.500 lira; utanç ücreti. Açlık sınırı 22 bin lira olan bir ülkede 4 milyon emeklinin 12.500 lira maaş almasına herhâlde kimse "Utanılacak bir şey değildir." demez. Hepimizin üzerinde düşüneceği bir durum ve bunu "Zamlandıracağız." diye getiriyorsunuz, getire getire 14.469 lira getiriyorsunuz. Hiç olacak şey mi arkadaşlar? Bakın, kendi rakamlarınızdan gidelim. Sizin hedef enflasyonunuz yüzde 45'lerde. Devletinizin, sizin uyguladığınız gecikme faizi yüzde 54, memur emeklisine verdiğiniz zam yüzde 11, işçi emeklisine, BAĞ-KUR emeklisine verdiğiniz zam yüzde 15. Ya, bu utanılacak şey değil midir arkadaşlar? Ya, dönüyorsunuz "Enflasyonu önleyeceğiz, enflasyonu durduracağız." diye bütün yükü emeklinin, asgari ücretlinin, dar gelirlinin, yoksulun sırtına yüklüyorsunuz ama asıl dokunmanız gerekenlere, zengin ettiklerinize, yandaşlarınıza, oluk oluk para akıttıklarınıza, 3 milyar lira istisna ayırdıklarınıza, 2 milyara yakın kur korumalı mevduata ayırdıklarınıza, kamu-özel ortaklıkları üzerinden milyarlarca lira dağıttıklarınıza asla dokunmuyorsunuz. Her defasında yoksullara, milyonlara dokunuyorsunuz ve şimdi getiriyorsunuz "Hadi bunu geçirelim de 1 Ocakta emekliler maaş alsın." diye yapıyorsunuz. Utanmalısınız, bu olacak iş değil. Siz o yüzde 11 zam artışı öngördüğünüz emeklilere muayene ücretini 2 liradan 20 liraya çıkardınız, haberiniz var mı? Eğitim araştırma hastanesindeki 7 liralık muayene farkını 45 liraya çıkardınız. Bir emekli hastaneye gidecekse ki gitmek zorunda... Emeklilerde, yaşlılarda, 60 yaş üstü vatandaşlarımızda hastaneye gitme sıklığını biliyor musunuz? Ben size söyleyeyim, yılda 15'in üzerinde. Yılda 15'in üzerinde insanlar hastaneye gidecekler ve siz onların muayene ücretine yüzde 500 zam yaptınız, 7 liralık ücreti 45 lira yaptınız. Şimdi geliyorsunuz 12.500 lirayı 14.469 lira yapalım diye de teklif getiriyorsunuz. Biz buna utanç verici bir teklif dediğimizde de "Canım, nesi utanç verici?" diyorsunuz, bundan utanmalısınız arkadaş. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, devam edelim, diğer maddelerine gelelim bu kanun teklifinin. Devlet Denetleme Kurulunun yetkilerini genişleten bir madde zinciri söz konusu. Yılbaşından önce getirdiğiniz torba kanunda aynen yazılıydı bu 3 madde, 1, 2, 3'ü aynen getirdiniz. Sadece 1'inci maddede Anayasa Mahkemesinin kararı doğrultusunda... Anayasa Mahkemesi diyor ki: "Devlet Denetleme Kurulunun denetim yetkisini kamu yararına vakıflarda uygulayabilirsiniz ve yetkilerini genişletemezsiniz; kanunla belirlidir, Anayasa'yla sınırlıdır." Siz "kamu yararına" ibaresini getiriyorsunuz, Anayasa Mahkemesinin kararı gereğince bir küçük değişiklik ama Anayasa'yla görevinin belirlendiğini görmezden geliyorsunuz, yine Anayasa'ya aykırı bir madde getiriyorsunuz. 2'yi, 3'ü aynen getiriyorsunuz yani 3 madde var, birinde küçük bir değişiklik, 3'ünü aynen getiriyorsunuz. Devlet Denetleme Kurulu yetkilisi, görevlisi gidecek teftiş edecek, ilgili memuru anında açığa alacak. Ya, bir hukuk devletinde yani yaptığı her işlemin hukuk dünyasında bir denetimi olan bir ülkede, bir Devlet Denetleme Kurulu müfettişi raporunu yazar, verir, bunda bir sorun yok. Ben seni açığa aldım, vakıfları denetleyeceğim, vakıfların ilgili şirketlerini denetleyeceğim, gerektiğinde açığa alacağım... Ne bu sizin telaşınız, sizin hevesiniz ne! Bir otoriter rejim kurdunuz, gazeteciyi tutukluyorsunuz, siyasetçiyi tutukluyorsunuz, parti genel başkanını tutukluyorsunuz, belediye başkanını tutuklamak için her şeyi yapıyorsunuz. Sabah Ekrem İmamoğlu'yla uyanıyorsunuz, akşam Ekrem İmamoğlu'yla uyuyorsunuz. Muhtemeldir ki Çağlayan Adliyesinde, Akın Gürlek Başkanlığında savcılar heyeti, memurlar heyeti sabahtan akşama kadar, Ekrem İmamoğlu ne dedi diye takip ediyor, dakikalar içerisinde savcılık soruşturması başlatıyorsunuz ve bu korku imparatorluğunun bir parçası da bu Devlet Denetleme Kurulu; olmaz böyle şey.
Devam edelim. Yine, TETAŞ'ın, Elektrik Üretim AŞ'nin devriyle ilgili bir madde var, aynı madde ve böylelikle TMSF'yle ilgili yetkiyi de artırıyorsunuz yani daha önce OHAL'de aldığınız, altı yıl kullandığınız bir yetkiyi beş yıl daha kullanmak için yetki istiyorsunuz. Her defasında, bir kişinin, kişilerin mallarına kayyum atama yetkisi istiyorsunuz. Bu da hukuk devletinde olacak bir şey değil ve biz, bunun üzerinden bunlara direniyoruz arkadaşlar, direneceğiz de. Bu gittiğiniz yol yol değil. Memleketin hâlini görün, vatandaşların hâlini görün, 14.400 lirayla yaşamak nedir, bunu anlamaya çalışın. Milyonlarca emeklinin feryadını duyun. Hastaneye gidemeyen, ilacını alamayan emekliyi duyun. Çocuğunu tertemiz okullara göndermek varken kirli okullara, temizlenmeyen okullara kitabını, defterini alamadan, aç karınla yollayan annelerin, babaların feryadını duyun. 22.102 lirayla nasıl geçinilir? Bunu anlamaya çalışın, bunu çözmeye çalışın ama bunları yapamazsınız. Türkiye'nin hiçbir sorununa gerçekten bir çözüm üretme kapasiteniz kalmadı. Gidiyorsunuz ve gittiğinizi bildiğiniz için sürekli otoriterleşme derdindesiniz. Siz istiyorsunuz ki Türkiye'de herkes bilsin ki tek adam ne isterse o olur, istediği kişiyi tutuklatabilir, istediği televizyon kanalını gerektiğinde gazetecileri tutuklayarak, gerektiğinde patronunu taciz ederek "Alan temizliği yapacağız." diye "Yol temizliği yapacağız." diye devre dışı bırakabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MURAT EMİR (Devamla) - Toparlıyorum.
Yenemediği, 4 seçimde yenildiği, bileğini bükemediği Ekrem İmamoğlu'nu bir şekilde minderin dışına itmek için her türlü hukuk yolunu deneyebilir ama o kişinin gerçekten bir delile, gerçekten bir iddianameye, gerçekten bir soruşturmaya ihtiyacı yoktur, suçlu olması gerekmez, suç iddiası olması dahi gerekmez. Siz bu böyle olsun, böyle bilinsin istiyorsunuz çünkü yapmak istediğiniz "Herkes korksun, herkes çekinsin, herkes sinsin ve biz ancak iktidarımızı böyle sürdürebiliriz." diyorsunuz ama bilin ki Cumhuriyet Halk Partililer, muhalefet, milyonlar, sesini duymadığınız milyonlarca emekçi, yok saydıklarınız, açlığa terk ettiğiniz ve "Biz ne dersek onu uygulayacaklar." dedikleriniz ayağa kalkıyorlar, ayağa kalkacaklar. Biz bu baskıya asla boyun eğmeyeceğiz, bir adım geri atmayacağız, halkımızla birlikte bu kötü düzeni, bu kirli düzeni elbette sandıkta değiştireceğiz, aydınlık günleri hep birlikte kuracağız. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Meriç, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
50.- Gaziantep Milletvekili Melih Meriç’in, 1416 sayılı Kanun kapsamında yurt dışına gönderilen bursiyerlere ilişkin açıklaması
MELİH MERİÇ (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
1416 sayılı Kanun kapsamında Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yurt dışına gönderilen bursiyerlerimiz var. Bu insanlar dövizdeki ani artışlar nedeniyle milyonlarca liraya ulaşan tazminatlarla karşı karşıya kalmaktadır. Ayrıca açılan tazminat davalarıyla 100 binlerce liralık vekâlet ücreti ve mahkeme masrafı bu borçlara yükleniyor. Bu durumda olan 1.200 tazminat dosyası var. Toplam tutarı yaklaşık 100 milyon doları aşan bu dosyalar hem bursiyerleri hem kefillerini hem de aileleri çok zor durumda bırakıyor.
Buradan yetkililere sesleniyorum: Bir an önce kur sabitlemesiyle birlikte yeniden yapılandırmayı içeren bir düzenlemeyi derhâl hayata geçirin. YLSY'yi burs programı olmaktan çıkarın. Atacağımız bu adımla hem mahkemeler rahatlayacak hem de maddi manevi çöküntü yaşayan bursiyerler, aileler ve kefilleri rahatlayacaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Ertuğrul, buyurun.
51.- Zonguldak Milletvekili Eylem Ertuğ Ertuğrul’un, vatandaşların TOKİ projelerine olan ödemelerine ilişkin açıklaması
EYLEM ERTUĞ ERTUĞRUL (Zonguldak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
2019 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ve Berat Albayrak tarafından müjdelenen sosyal konutlar bir buçuk sene içinde yapılacak; sabit ödeme, yüzde 1 KDV ve iki yüz kırk ay vadeyle vatandaşlara ödeme kolaylığı sağlanacaktı. Ancak 2023 yılında KDV oranı yükseltildi, sabit ödeme kaldırıldı ve vade yüz seksen aya düşürüldü. 2025 yılı itibarıyla 14.469 lira maaş alan emeklimiz, en az 12-13 bin lira ev taksiti ödüyor. Bunun insan onuruyla bağdaşır bir yanı yoktur. 2023 Temmuzda Zonguldak'ta başlayan TOKİ projesine başvuran vatandaşlarımız da bu konunun mağdurlarından. Yüzde 60 oranında tamamlanan projeler için vatandaşlar sözleşmeye çağrıldıklarında ödeyemeyecekleri bir borca imza atmaları bekleniyor. TOKİ amacından uzaklaşmıştır. Varını yoğunu ev alabilmek için TOKİ'ye veren yoksul vatandaşımızı daha fazla mağdur etmeyin ve söz verdiğiniz sabit ödemeleri hayata geçirin.
Teşekkür ediyorum.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Osmaniye Milletvekili Seydi Gülsoy ve Rize Milletvekili Harun Mertoğlu ile 74 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2858) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 191) (Devam)
BAŞKAN - Şahsı adına ikinci konuşmacı Osmaniye Milletvekili Sayın Seydi Gülsoy.
Buyurun Sayın Gülsoy. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SEYDİ GÜLSOY (Osmaniye) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Gazi Meclisimizin kıymetli milletvekillerini, Osmaniyeli yiğit hemşehrilerimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Rize Milletvekilimiz Sayın Harun Mertoğlu'yla birlikte ilk imza sahibi olduğum Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'mizle ilgili söz almış bulunmaktayım.
Sözlerimin başında 21 Ocak tarihinde Bolu Kartalkaya'da bulunan otelde çıkan yangında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır, yaralılara, yaralı vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum. Vefat eden vatandaşlarımızın ve aziz milletimizin yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son dönemde vatandaşlarımızdan gelen talepler ile kamu kurum ve kuruluşlarının ihtiyaçlarının karşılanması için söz konusu düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur. Kanun teklifimizle Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararlarının oluşturacağı hukuki boşluğun doldurulması ve uygulamada yaşanabilecek tereddütlerin giderilmesi amacıyla çeşitli konularda düzenlemelerin hayata geçirilmesini amaçlamaktayız.
Anayasa Mahkemesinin 1 Şubat 2024 tarihli Devlet Denetleme Kurulu Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'ndeki iptal kararıyla kararnamede yer alan vakıflarla ilgili düzenleme bütünüyle yürürlükten kalkmış olup vakıflar yönünden hukuksal boşluk oluşmuştur. Alt mevzuatta vakıflara yönelik herhangi bir yetki ve görev yer almaması hukuki bakımdan eksik oluşturduğu gibi uygulama açısından da tereddütlere yol açmaktadır. Teklifle, Anayasa'da yer alan yazım şekline uygun olarak Devlet Denetleme Kurulunun dernekler, vakıflar, kooperatifler ve birlikler üzerindeki yetki ve görevi kanuna ilave edilmektedir. Devlet Denetleme Kurulunda görev yapan denetçilerin görev ve yetkilerinin Anayasa’nın 128'inci maddesi gereğince kanunla düzenlenmesi gerekmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesine uygun olarak iptal olan hükümle birlikte Cumhurbaşkanlığı kararnamesinde yer alan denetçilerin görev ve yetkilerine ilişkin diğer hükümlerin de 2443 sayılı Devlet Denetleme Kurulu Kanunu'na eklenmesi yönünde düzenleme yapılmaktadır. Ayrıca, kanun teklifimizle, Devlet Denetleme Kurulunda görevli denetçilerin görev ve yetkileri ile görevden uzaklaştırmaya ilişkin bazı hükümlerin anılan kanuna eklenmesi ihtiyacı ortaya çıktığından kanunun isminin de söz konusu değişikliğe uygun olarak da değiştirilmesi amaçlanmaktadır. Öngörülen düzenlemeyle "Devlet Denetleme Kurulu Başkan ve Üyelerine İlişkin Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun" olan isim "Devlet Denetleme Kuruluna İlişkin Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun" olarak da değiştirilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifimizde yer alan diğer bir maddeyle, Anayasa Mahkemesinin 11 Kasım 2021 tarihinde iptaliyle yine 2018 yılından beri yürürlükte olan Devlet Denetleme Kurulu tarafından lüzum görülmesi durumunda görevden uzaklaştırma tedbiri uygulamasına yönelik kanuni düzenleme yapılması amaçlanmaktadır. Görevden uzaklaştırma, kamu hizmetinin gerektirdiği hâllerde hakkında idari soruşturma yürütülen ve görevi başında kalmasında sakınca görülen kişilere yönelik ihtiyati bir tedbirdir. Bu tedbir idari soruşturmanın sağlıklı biçimde yürütülmesi için başvurulan bir yöntem olup tedbir neticesinde ilgili kişinin memuriyetine asla son verilmemektedir. 2017 yılında gerçekleştirilen Anayasa değişikliğiyle Devlet Denetleme Kuruluna verilen idari soruşturma yapma yetkisinin doğal bir sonucu olarak görevden uzaklaştırma tedbiri Anayasa'ya aykırı hiçbir unsur barındırmamaktadır. Bahse konu Anayasa Mahkemesi kararında da bu tedbirin Devlet Denetleme Kurulu tarafından uygulanması Anayasa'ya aykırı bulunmamıştır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nda devlet memurları hakkında yürütülen idari soruşturmalarda görevden uzaklaştırma tedbirinin uygulanmasına dair hükümlere yer verilmiştir. Söz konusu maddedeki yetkileri, soruşturma birimleri, gerekli görülmesinde ve kanuni şartlara uyulması durumunda kullanabilmektedirler.
Görüldüğü üzere, görevden uzaklaştırma tedbiri idari soruşturma kapsamında gerektiğinde başvurulabilen genel nitelikte bir mekanizma olup Devlet Denetleme Kuruluna özgü bir özellik göstermemektedir. Anayasa’nın 108'inci maddesi gereğince idari soruşturma yetkisine sahip olan Devlet Denetleme Kurulunun bu yetkiyi diğer soruşturma birimleri gibi kullanabilmesi Anayasa'ya aykırılık teşkil etmemektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifimizle, yaşlılık, malullük, ölüm aylığı almakta olan emeklilerimiz ve hak sahiplerine dosya bazında 12.500 Türk lirası olarak öngörülen aylık asgari ödeme tutarının TÜİK tarafından açıklanan en son temel yıllık tüketici fiyat genel endeksi değişim oranı olan yüzde 15,75 oranında arttırılarak 14.469 Türk lirasına yükseltilmesi amaçlanmaktadır. Aynı zamanda, işverenlere aylık bin Türk lirası asgari ücret desteği sağlanması da amaçlanmaktadır. Öngörülen destek sayesinde işverenlerin iş gücü maliyetinin düşürülmesi, istihdamı artırmak ve kayıt dışı personel çalıştırmayı azaltmak hedeflenmektedir. Bu doğrultuda, 2016 yılından 2024 yılı sonuna kadar olan dönemlerde her yıl asgari ücret desteği sağlanmıştır. Geçen sene 700 Türk lirası olarak ödenmekte olan desteği bu sene 1.000 Türk lirasına çıkartmaktayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2018 yılında Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi yani TETAŞ'ın EÜAŞ'a devredilmesinin ardından Anayasa Mahkemesinin 7 Aralık 2023 tarihli kararıyla Elektrik Üretim AŞ'nin hak ve yükümlülüklerini düzenleyen maddelerin Yetki Kanunu kapsamında olmadığı gerekçesiyle usul yönünden iptal kararı verilmiştir. Teklif maddesiyle EÜAŞ'ın ilgili fıkralar kapsamında hak ve yükümlülüklerinden kaynaklanan faaliyetlerini devam ettirilebilmesi için bu düzenlemenin yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Maddeyle, enerji alım ve satım faaliyetlerinin sürdürülebilmesi, elektrik enerjisi alışı ve satışı yapılması, yürütülen enerji alım faaliyetlerinin sürdürülebilmesi, enerji alış ve satış anlaşması imzalanabilmesi, imzalanan enerji satış anlaşmasının sürdürülebilmesi ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile EPDK'nin Elektrik Üretim AŞ'nin alım yükümlülüklerini tam olarak karşılayabilmesi için her türlü önlemi alabilmesine yönelik düzenleme yapılmaktadır. Aynı zamanda, öngörülen düzenleme kapsamında, EÜAŞ, elektrik enerjisi miktarını mevcut sözleşme kapsamında karşılayamaması durumunda arz güvenliğinin sağlanması için dünyada yaşanan ekonomik dalgalanmalar sebebiyle oluşacak doğal gaz alım fiyat artışlarından etkilenmemek ve yerli kaynakların teşvik edilmesini de gözeterek yerli kömür yakıtlı elektrik üretim santralini işleten şirketlerden elektrik enerjisi alımı için elektrik enerjisi satış anlaşması yapmaktadır. Düzenlemeyle elektrik ihtiyacı olması hâlinde yerli kömür alma yetkisinin söz konusu kanun yoluyla verilmesi öngörülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifinin son maddesi de Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun'un 4'üncü maddesinde düzenlenen suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı hâlinde, söz konusu şirketlerin mal varlığı değerlerine maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl süreyle Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun kayyum olarak atanmasına ilişkin düzenlemedir. Söz konusu düzenleme kapsamında suç gelirleri ile suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama, silahlı örgüt veya örgütlere silah sağlama, terör ve terörizmin finansman sürecine dâhil olmuş şirketlerin faaliyetlerinin kurumsal yapı altında sürdürülmesi, TMSF'nin bu konuda kazanmış olduğu tecrübe sayesinde şirketlerin etkin şekilde yönetilmesi ve ticari hayatın ekonomik katkılarının sürdürülmesinin sağlanması amaçlanmaktadır.
Kanun teklifimizin ülkemize, milletimize şimdiden hayırlı olmasını temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın Kaya, buyurun.
AYKUT KAYA (Antalya) - SGK reçeteyle alınan optik gözlükler için vatandaşa 120 TL çerçeve bedeli, 40 TL de cam bedeli katkı payı vermektedir. Bunu da iki senede bir vermektedir. Vatandaşın gözlüğü kırıldı, kayboldu ya da göz numarası 0,25 oranında değişti, iki sene geçmeden gözlük alamıyor. Kullanılabilecek en ucuz gözlük bin TL ama dayanıklı değil. Ciddi farklar ödeyen vatandaşımız buna isyan ediyor. Yıllarca emekli olmak için prim ödeyen emeklimize, çalışanımıza bunu mu reva görüyorsunuz? İnsanlar keyfî olarak gözlük kullanmaz, sağlık ve sosyal güvencesi olarak gözlük bedelinin karşılanması gerekir ya da SGK'nin katkı payı desteğinin en ucuz gözlüğü alabilecek şekilde ayarlanması gerekir. Güneş gözlüklerinin optisyenlik müesseselerinde satılması gerektiği kanunla düzenlenmiş olsa da ehliyetsiz ve yetkisiz kişiler de güneş gözlüğü satmaktadır. Bu konuda da gerekli ciddi denetimlerin ve ceza mekanizmasının işletilmesi önemlidir.
BAŞKAN - Sayın Akay...
CEVDET AKAY (Karabük) - Teşekkürler Başkanım.
Elektrik Üretim Anonim Şirketi yani EÜAŞ ülkemizdeki elektriğin ortalama yüzde kaçını üretmektedir? EÜAŞ'a ait kaç termik santral vardır? Elektrik üretimini hangi özel sektör firmalarına hangi fiyattan satmaktadır? Elektrik üreten hangi özel sektör firmalarından hangi fiyattan satın alma yapmaktadır? EÜAŞ'ın 2024 yılı görev zararı ne kadardır? Hazineden ne kadar para aktarılmıştır? Özel sektördeki görevli tedarik şirketlerinin, üretici ve dağıtıcı şirketlerinin ortaklık yapısı nasıldır? Tedarik, üretici ve dağıtıcı firmalardan aynı ortaklık yapısına sahip olanlar var mıdır; varsa hangileridir?
Teşekkürler.
BAŞKAN - Sayın Durmaz...
KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Mazot 50 liraya dayandı. Sulama, ilaç, işçilik arttı. Gübreye yine zam geldi. Çiftçi 2024 yılında ektiği her üründen AK PARTİ iktidarının tarım politikasızlığı nedeniyle zarar etti. Tarım Şûrası toplanacak. Bu Şûrada çiftçiye ÖTV'siz ve KDV'siz mazot verilmeli; gübre, sulama, zirai ilaç, yem ve enerji desteği verilmeli. Süt fiyatları 17,15 lira olarak ilan edildi. Süt desteği ve bu taban fiyatın altında ürün alınmaması sıkı bir şekilde denetlenmeli, çiftçinin 2025 yılı taban fiyatları görüşleri alınarak bir yılın daha heba olmaması için gayret gösterilmelidir.
BAŞKAN - Sayın Yıldırım Kara...
NERMİN YILDIRIM KARA (Hatay) - Teşekkür ederim Başkanım.
6 Şubat depremi sonrasında Hatay'da en önemli bir diğer konu da elektrik kesintileri ve altyapı eksikliği. Bu kesintiler 15 ilçede elektrikli ev aletlerinin yanmasına, eşyaların bozulmasına, su şebekelerinin olumsuz etkilenmesine sebep oluyor. Özellikle konteynerdeki hastalar, yaşlılar büyük anlamda zorluk yaşıyorlar. İnternet ve telefonların çekmemesi bir diğer husus. Hatay'da kaç bin elektrik tüketicisi, ne kadar dağıtım hattı var, kaç trafo var? Ayrıca, bu trafoların değiştirilmesi ve nakil hatlarının güçlendirilmesiyle ilgili ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Arı...
CAVİT ARI (Antalya) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Millî Eğitim Bakanına sesleniyorum: Ülkemizde sanatkâr ve usta sıkıntısının had safhada olduğu, genç işsizliğin milyonları geçtiği bir dönemde çıraklık eğitim merkezlerinin önemi çok büyüktür. Bu anlamda, Korkuteli Çıraklık Eğitim Merkezi sanayi sitesinde bulunan elli yıllık sosyal tesiste faaliyette bulunmakta. Okulda 400 öğrenci olumsuz koşullarda eğitim görmekte. Bu nedenle Korkuteli'ne bir an evvel çıraklık eğitim merkezi okulu yapılmalı. Bununla ilgili de sanayi sitesine çok yakın yerde okul yeri bulunmakta. Ayrıca, bu okul yapılıncaya kadar da mevcutta bulunan yerin eğitim görmeye elverişli hâle getirilmesi mecburdur, şarttır yoksa çocuklarımız çok kötü koşullarda eğitim görecektir.
BAŞKAN - Sayın Sümer...
ORHAN SÜMER (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ekonomik kriz vatandaşın sofrasını doğrudan vurmaya devam ediyor. Bakın, bu fotoğraf sabahın dördünde Et ve Süt Kurumu satış mağazasının önünde çekilmiş bir fotoğraf. Uzun kuyruklar halkın ucuz et alabilmek için verdiği mücadeleyi gözler önüne seriyor. "Geçinebilseydik buraya gelir miydik?" diyen vatandaşların isyanı Türkiye'nin içinde bulunduğu derin yoksulluğun en net göstergesi hâline gelmiştir. Et, temel bir gıda maddesi olmasına rağmen artık pek çok aile için de lüks hâline gelmiştir. Üretim maliyetlerinin artması ve yanlış tarım politikalarının sonucu et fiyatları hızla yükselirken vatandaşın alım gücü giderek azalmaktadır. AKP'nin ekonomik politikalarının ülkeyi sürüklediği bu tablo kabul edilemez. Türkiye'nin gerçek gündemi yoksulluktur, işsizliktir, insanların çaresizliğidir. Türkiye'deki yarattığınız korku imparatorluğu da sizin sonunuz olacaktır.
BAŞKAN - Sayın Güzelmansur...
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hatay'da mücbir sebebin süresini uzatın, Hatay'da mücbir sebebin süresini uzatın, Hatay'da mücbir sebebin süresini uzatın. İktidar, Hatay'ı umursamıyor. Depremde hem yitirilen canların hem de hasar gören binaların yarısı Hatay'da, diğer yarısı 10 ilde ama gelin görün ki mücbir sebebin uzatılmasını AKP iktidarı yıkık Hatay'a çok gördü. Yıkık Hatay'da konteyner içindeki esnaf ile İstanbul'da lüks AVM'deki esnaf aynı vergiyi, aynı SGK'yi ödüyor; bu, vicdanınıza sığıyor mu? Yıkık bir kentin esnafından yirmi dört ay taksitlendirme için teminat istiyorsunuz. Cumhur İttifakı vekillerine buradan sesleniyorum: Gelin, Hatay'ı gözlerinizle görün; elinizi vicdanınıza koyun, Hatay esnafının perişanlığını görün, mücbir sebebin süresini Hatay'da uzatın.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Öztürk...
HASAN ÖZTÜRK (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yirmi iki yıllık iktidarınızın sonunda bu ülkenin ekranlarında aylarca "En düşük emekli maaşına zam yapılacak mı?" sorusuyla emekliyi karşı karşıya getirdiniz. Aylarca süren bu tartışmanın sonunda 14.469 lirayı en düşük emekli maaşı olarak uygun gördünüz, 14.500 lira bile yapamadınız. İktidara geldiğinizde 1,5 asgari ücret yani bugün 33.200 lira alması gereken emeklinin cebinden yaklaşık 19 bin lirayı alıp nerede harcıyorsunuz, bunu bu millete anlatın. 55 yaşında sizin iktidara geldiğinizde emekli olan kişi bugün şantiyede 14.469 liradan dolayı çalışarak ölmek zorunda. Emekliyi ölene kadar çalışmaya neden mahkûm ediyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Çan...
MURAT ÇAN (Samsun) - Teşekkür ediyorum.
AKP iktidarı, bir avuç yandaşını servet sahibi yapıp milleti yoksullaştıran sistemin adıdır. Bu iktidar yüzünden yoksullaşan yerlerden biri de seçim bölgem Samsun'dur. Samsun İl Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının 2024 yılında ihtiyaç sahibi vatandaşlara yapılan yardımlara ilişkin verilerine göre, Samsun'da 163.553 hane gıda, barınma, yakacak gibi birçok farklı farklı kalemde sosyal yardım desteği almıştır. Her hanede ortalama 3 kişinin yaşadığını ve şahıslara yapılan diğer sosyal yardımları da dikkate aldığımızda, bugün Samsun'da yarım milyon yurttaşımız sosyal yardımlarla yaşama tutunabilmektedir. Milletimiz bu hâldeyken, yoksulluk arşa çıkmışken salonlarda, kürsülerde ahkâm kesmekle, bol keseden atmakla olmuyor. Kaçmayın, sandığı getirin; millet gereğini yapacak. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kanko...
MÜHİP KANKO (Kocaeli) - Teşekkür ederim Başkanım.
2025 yılı itibarıyla emekli olan SGK ve BAĞ-KUR'lu vatandaşlarımızın emekli aylık bağlama oranları AKP Hükûmeti tarafından yüzde 30 oranında düşürülmüştür. Bu karar, emeklilerimizin yıllarca alın teriyle kazandıkları haklarının açıkça gasbedilmesidir. Bir yandan sürekli artan enflasyon, diğer yandan yükselen hayat pahalılığı altında ezilen emeklilerimiz maaşlarının düşürülmesiyle daha da mağdur olmuşlardır. Bu tablo, AKP Hükûmetinin halkın refahını değil kendi lüks ve israfını öncelediğini bir kez daha göstermektedir. Emekli vatandaşlarımızın hakkını elinden alan bu zihniyet halk düşmanı bir politikadır.
Bu kürsüden bir daha söylüyorum: Vatandaşın cebine göz diken bu anlayışın karşısında durup halkımızın hakkını savunmaya devam edeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Karaoba...
ALİ KARAOBA (Uşak) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sizin yarattığınız yeni Türkiye'de hastanede sağlık yok, yargıda adalet yok, hilesiz sınav, devlet kadrolarında liyakat yok, siyasette ahlak yok, sınırlarda kontrol yok, sokaklarda güvenlik yok, eğitimde kalite yok, paranın alım gücü yok, meyve sebzenin temizi yok, basının özgürlüğü yok, toplumda huzur yok, kimsede ümit yok. Yarattığınız bu sistemdeki bir otelde teşvik var, vergi indirimi var ama denetleme yok; facia oluyor, canlarımız yanıyor, sorumlusu yok. Yazıklar olsun! Yazıklar olsun! (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şimdi soruları cevaplamak üzere Komisyona söz veriyorum.
Buyurun.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUŞ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, mücbir sebep hâliyle alakalı Hatay Milletvekilimizin sorusuna yönelik aslında bu Komisyon raporuyla doğrudan ilgili olmamasına rağmen, buradaki arkadaşlardan aldığım bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum. 31 Mayısa kadar mücbir sebep hâli uzatılmış durumda.
VELİ AĞBABA (Malatya) - 2 bin 500 lira Sayın Başkan!
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) - 2,5 milyon ve altı. 2 Aralık itibarıyla diyor ki... Bir bakkalın cirosu!
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUŞ (Samsun) - Değerli arkadaşlar, mücbir sebeple...
Sayın Ağbaba, duyamıyorum sizi.
Mücbir sebep 31 Mayısa kadar uzatıldı.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Hikâye, hikâye! 2,5 milyon ciroya kadar; 2,5 milyon! Berber fazla yapıyor, bakkal fazla yapıyor 2,5 milyon cirodan!
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) - 2,5 milyonun aşağısı olmuyor, "2,5 milyon yıllık cirosu" diyor; 2,5 milyon cironun aşağısı... Bugün bir bakkalın cirosu 2,5 milyon lira. 2,5 milyon lira bir bakkalın cirosu Sayın Başkan!
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUŞ (Samsun) - Değerli milletvekilleri, görüşleriniz kayıtlara geçti. Ben de şu anki mevcut durumu sizinle paylaşıyorum.
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) - Bugün İstanbul'da lüks AVM'de bir esnaf ile prefabrikteki bir esnaf aynı vergiyi ödeyebilir mi?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUŞ (Samsun) - Teşekkür ediyorum.
Şöyle yapalım...
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) - Yazık değil mi, günah değil mi o insanlara? Günah değil mi o insanlara?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUŞ (Samsun) - Değerli milletvekilleri, böyle bir usulümüz yok ama ben sorulara cevap vermek durumundayım. Teşekkür ediyorum.
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) - Siz bana cevap veriyorsunuz, o yüzden cevap veriyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Başkan, yüreğimiz yandı, yüreğimiz!
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUŞ (Samsun) - Şimdi, Sayın Ağbaba, şu an sıra bende. Siz sordunuz, ben de Komisyon raporuna cevap vereceğim.
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) - Yıkık bir kent, yıkık! Yüzde 90'ı yıkık bir Defne, yüzde 90'ı yıkık bir Antakya, yüzde 90'ı yıkık bir Kırıkhan!
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUŞ (Samsun) - Değerli milletvekilleri, yine görüşmeler, yine sorulan sorulardan bir diğeri Elektrik Üretim Anonim Şirketiyle ilgiliydi. Sayın Akay sordu. Sayın Akay, Elektrik Üretim Anonim Şirketi Türkiye'deki elektrik üretiminin yüzde 16'sını karşılamakta; 3 tane kömür santrali bulunmakta, 45 tane HES, 6 adet doğal gaz çevrim santrali bulunmakta.
Yine, görüşmeler sırasında burada sayın milletvekilleri görüşlerini ifade ediyorken, dile getiriyorken özellikle İşsizlik Sigortası Fonu'nun işçiler için değil işverenler için kullanıldığına yönelik çeşitli eleştiriler dile getirdiler. Burada biliyorsunuz, özellikle çalışanları desteklemek için bir maddemiz bulunmakta. Burada yapılanlarla alakalı size hem bazı istatistikler hem de genel amacını açıklamak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, İşsizlik Sigortası Fonu'nun kuruluş amacı, prim ödeyenlere işsiz kaldıkları dönemde ödeme yapmakla birlikte aynı zamanda istihdamı koruyucu ve artırıcı tedbirler almak, iş gücünün niteliklerini artırmak ve iş gücü piyasası araştırmaları yapmaktır. Fon'dan işsizlik ödeneği, kısa çalışma ödeneği, nakdî ücret desteği, ücret garanti fonu ödemesi gibi ödemeler yapılmakta, ayrıca işbaşı eğitim programları, mesleki eğitim kursları, toplum yararına programlar, staj destekleri gibi programlarla iş gücünün istihdam edilebilirliği artırılmaktadır. Bu ödemeler doğrudan vatandaşların kendilerine yapılmakta olup çalışanların niteliklerini artırmayı ve takip eden süreçlerde de daha iyi koşullarda iş bulmalarını amaçlayan uygulamalar kapsamında gerçekleştirilmektedir. Bunun yanı sıra, Fon aracılığıyla yine istihdamın korunması ve artırılması için çeşitli teşvik ve destekler sağlanmaktadır. İşsizlik Sigortası Fonu'nun varlığı 2024 yılı sonu itibarıyla 359 milyar Türk lirasıdır. Bu doğrultuda, Fon'dan yapılan harcamaların yüzde 60,7'si doğrudan iş gücüne ve işsizlere yönelik harcamalardır, yüzde 35,69'u ise istihdamı korumaya ve artırmaya yönelik olarak ilave istihdamı sağlayan destek teşvik ödemelerini kapsamakta, yüzde 3,61'i ise Fon yönetiminin ve vatandaşa yönelik sunulan hizmetlerin daha etkin sağlanabilmesini temin etmek amacıyla yapılan harcamalardan oluşmaktadır.
Değerli milletvekilleri, burada emekli aylıklarıyla ilgili yapılan düzenleme neticesinde 2025 yılı Ocak ayı ödeme döneminden itibaren geçerli olacak şekilde düzenleme yapılıyor. Teklifin Meclisimizde kabul edilmesi ve yürürlüğe girmesi hâlinde herhangi bir hak kaybının söz konusu olmaması ve 2025 Ocak aylıklarının fark ödemelerinin yapılması öngörülmektedir.
Değerli milletvekilleri, 2024 yılının ilk on bir ayında asgari ücret desteğinden aylık ortalama 1 milyon 463 bin 933 iş yeri yararlanmış ve toplam 45 milyar 760 milyon Türk lirası destek sağlanmıştır. Bu uygulamanın hayata geçirildiği 2016 yılından günümüze kadar ise toplam 131 milyar 190 milyon Türk lirası destek sağlanmıştır. Yapılan düzenlemenin maliyetinin aylık 5 milyar 260 milyon Türk lirası, yıllık ise 63 milyar 130 milyon Türk lirası olması öngörülmektedir.
Sayın Başkan, Komisyonumuzu, Komisyon raporumuzu ilgilendiren sorularla ilgili cevaplarımız bunlardır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Özdemir...
NİMET ÖZDEMİR (İstanbul) - Sayın Başkanım, biz kılıcımızı kınından çıkarmayacağız; şiddetle değil sözlerle, baskıyla değil özgürlükle, korkuyla değil umutla mücadeleye devam edeceğiz. Eleştirilerimize kulak verin, konuşmalarımızı dinleyin ama baskı kurmaya çalışmayın. Biz sustukça haksızlık büyür, biz konuştukça adalet filizlenir. Demokrasiyi, insanı, hayvanı, doğayı, emeği, hukuku savunacağız. Gençler çareyi yurt dışında aramasın, emekli huzurla yaşasın, işçi hakkını alsın, kadın güvenle yürüsün diye demokrasiyi savunacağız. İnsan hakkını, hayvan hakkını, yaşam hakkını savunacağız. Hakkı hukuku, adaleti savunmaktan vazgeçmeyeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Sayın Başkan, soru yok bunlarda, soru yok, soru duyamıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Otlu, buyurun.
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Siirt Belediyesine kayyum atandı. Kayyum Kemal Kızılkaya, yayınladığı fotoğrafta büyük bir zafer kazanmış gibi bir edada, oturduğu koltukta binlerce Kürt halkının oyu olduğunu unutarak oturmuştur. Kürt halkının oy hakkı vardır ve Kürtler kendi iradesini seçmiştir. Bu nedenle de atanan kayyumu reddediyoruz. Siirt'teki Belediye eş başkanlığımız kırmızı çizgidir diyerek Kürt halkının kendi iradesine sahip çıkmasını talep ediyoruz.
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Sayın Başkanım, bu konuşmalarda soru yok, soru yok Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Timisi Ersever...
ALİYE TİMİSİ ERSEVER (Ankara) - Sayın Başkan, 191 sayılı söz konusu Kanun Teklifi'nin 7'nci maddesiyle TMSF'nin belediye şirketleri ve iştiraklerine kayyum olarak atamaları mümkün müdür?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Komisyonun bir cevabı var mı bunlara?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUŞ (Samsun) - Sayın Başkanım, birazdan...
BAŞKAN - Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 5'inci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde, YENİ YOL Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Sema Silkin Ün konuşacaktır.
Buyurun. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)
YENİ YOL GRUBU ADINA SEMA SİLKİN ÜN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifi daha önce yetki aşımı nedeniyle Anayasa Mahkemesince iptal edilen, yakın bir süre önce de muhalefetin itirazlarıyla kanun metninden çıkarılan bir düzenlemenin aslında tekrar önümüze getirilmesinden ibaret. O gün yapılan itirazları dikkate alıp maddeyi geri çekmeniz anlaşılan o ki Meclise birkaç saat daha erken tatil verdirmekten başka bir şey değilmiş. Meselenin vahameti meğerse hiç ama hiç umurunuzda olmamış. Bugün umurunuzda olmayan o vahamet korkarım yarın mücadele etmek zorunda kalacağınız bir garabet olacak. Şimdi, bu düzenlemeyle diyorsunuz ki: "Devlet Denetleme Kurulunun yetkilerini Anayasa’nın öngörmediği şekilde genişletiyoruz. Sermayesinin çoğunluğu devlete ait olmayan ama yönetimi devlet kontrolüne geçen şirketleri, kooperatifleri, sendikaları, meslek örgütlerini ve hatta kamuya yararlı vakıfların sahip olduğu şirketleri bile DDK denetimine tabi tutuyoruz." Diyorsunuz ki: "Devlet Denetleme Kurulu eliyle yargıyı aradan çıkararak kurum ve kuruluşların iştiraklerine soruşturma başlatabiliriz." Diyorsunuz ki: "Her kademe ve rütbedeki görevliler hakkında görevden uzaklaştırma yetkisi verebiliriz." İşin özü, aslında ne diyorsunuz biliyor musunuz? "Kendimizi yargı yerine koyacak, talimatımızla yargısız infaz yapabileceğiz." Devlet Denetleme Kuruluna yapılan bir atama var, şahsın kimliğinden bağımsız sadece geçmiş görevine atfen söylüyorum: Daha önce Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonu Başkanlığı yapmıştı kendisi. Aslında bu düzenlemeyle DDK'ye tanınan geniş yetkiler olağanüstü hâl uygulamasının olağan uygulama olarak sisteme yerleştirilmesi anlamına geliyor. Zaten konuştuğumuz kurum da bir 12 Eylül ürünü, o günün vesayet ruhunu bugüne taşıyan bir format atma girişimi.
Değerli iktidar milletvekilleri, bu düzenlemedeki yetkiler siyasi suistimale açık yetkilerdir. Atanmış kişilere bu derece yetki tanınması, emir aldıkları makamların siyasi gücüne güç katmayı, keyfekeder girişimleri meşrulaştırmayı hedeflemektedir. Her ne kadar "Denetlemeler sırasında görevden uzaklaştırma gerekçesinin ortadan kalkması, denetlemeler sonunda suç işlediğinin belirlenmemesi veya disiplin yönünden memurluktan çıkarma dışında bir ceza önerilmesi hâlinde görevden uzaklaştırılan kişi atamaya yetkili amir tarafından derhâl görevine başlatılacaktır." denilse de bu siyasi kararlar alındıktan sonra hiçbir yetkili amir bu yetkiyi kullanmaya cesaret edemeyecek, zaten bu yetkiyi kullanmak da istemeyecektir. Tüm hukuki görünen süreçlerin siyasetin emrinde kolaylıkla yürüyeceği bu hukuksuz girişimin asla yasalaşmaması gerektiğini düşünüyoruz. Hukuk ve demokrasi karşıtı bu stratejinin Bağdat'tan falan değil, bu Gazi Meclisten dönmesi gerektiğini düşünüyoruz. Siyaset ve seçilmişler üzerinde yepyeni bir vesayet yapılanması oluşturacak, seçilmişleri atanmış bürokratların iki dudağı arasında bırakacak bu şark kurnazlığı, muhalefeti kriminalize etme operasyonu asla kabul edilemez, yüce Meclisimiz de buna asla alet edilmemelidir. Bakın, bu terazi gün gelip sizleri de sizlerin seçtiklerini de atadıklarını da tartacaktır. Adalet terazisinin şirazesiyle bu derece oynamak, yeni anormalleşme süreçlerinin köşe taşlarından biri hâline getirmek, Türkiye siyasetini, seçmenlerini ve sivil toplum iradesini teslim almak, Ali Cengiz oyunlarına yasal kılıflar üretmekten başka bir işe yaramayacaktır. Daha önce yüksek mahkemenin kararlarının etrafından dolanarak kullanılmak istenen yetkilerin şimdi, torba yasayla tekrar gündeme getirilmesini kabul edemeyiz. Bu, sivil toplumun baskılanması, seçilmişlerin baskılanması, toplumun gönüllü kuruluşlarının 28 Şubat zihniyetini hatırlatır tarzda görevlerini yapamaz hâle getirilmesidir. "28 Şubat bin yıl sürecek." diyenlerin zamanla içine düştükleri hâli bu memleket gördü. Onlar da Anayasa'yı mevzuatlarla, yetmediğinde değiştirmeye çalıştıkları yasalarla aşmaya çalışıyorlardı. Tarih bize gayrimeşru, gayri hukuki çalı dolaşmalarının, yeni vesayet alanları oluşturmalarının sahiplerinin elinde nasıl patladığını yeter derecede ispat etmiştir: Bürokrasinin tüm kontrolünü iktidara bağlama adımı bu sistemi güçler ayrılığına dayalı anayasal bir rejim olmaktan çıkaracak ve düzenin despotik ruhunu daha da koyulaştıracaktır. Yetkili makamların alması gereken kararları postacı kılınmış birkaç denetçinin uhdesine bırakacaktır. Hukukun üstünlüğü ve bağımsız denetimin ruhu ortadan kaldırılmış olacaktır.
Sevgili arkadaşlar, bu tabloyu özetlersek: Bu kanun teklifi yasalaşırsa sivil toplum örgütleri ve vakıflar artık özgürce faaliyet yürütemeyecekler, iktidarla eş güdümlü çalışmayan STK'lar her an keyfî denetim ve kapatma tehdidiyle karşı karşıya kalacaklar. DDK yargının yetkisini elinden alarak doğrudan kamu görevlilerini görevden uzaklaştırabilecek, bürokraside ve sivil toplumda iktidara muhalif kimse bırakmayacak. Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği yetkiler kanun değişikliğiyle geri getirilmiş olacak. Hukukun üstünlüğü ve anayasal denetim tamamen yok olmuş olacak.
Değerli milletvekilleri, iktidar artık devlet ve hükûmet kavramlarını birbirinden ayırt etmediği için politikalarına yönelik eleştirileri devlet karşıtlığıyla eş tutmakta, buna göre de muamele etmekte. Onun için bu düzenlemeden sonra göstereceği refleks de devletin değil Hükûmetin siyasi refleksi olacaktır. Bu teklif, sivil toplumun tepesinde bir kılıç sallandırma girişimidir; bu teklif, bağımsız sivil toplum kuruluşlarını Hükûmetin keyfî denetimine tabi tutma girişimidir; bu teklif, toplumsal muhalefeti göğüsleyen sivil toplum kuruluşlarını susturma girişimidir. Bu teklif yasalaşırsa mesela, çevreyi koruma adına "Ekonomik büyümenin önüne geçmeye çalışan marjinallere izin vermeyeceğiz." diyerek o günün iktidarı nazarındaki ihtiyaçlarına göre köylüler dahi marjinal kabul edilecek, derneklerine kayyum atanabilecek. Bu teklif yasalaşırsa mesela İsrail'in Gazze'deki katliamlarını protesto etmek için ortağı ABD'nin İncirlik'teki üssüne yürüyen vicdan sahibi insanlara öncülük eden sivil toplum kuruluşlarının yetkililerine Hükûmetin çıkarlarına ters düştükleri için kayyum atanabilecek, seçilmiş yöneticileri bir telefonla harekete geçecek olan DDK eliyle görevden uzaklaştırılabilecek. Mesele o kadar vahim işte.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin içinde yer alan bir madde de daha öncesinde dokuzuncu yargı paketiyle Genel Kurula getirilmiş ancak bizlerin itirazları neticesinde yeniden değerlendirilmek amacıyla geri çekilmişti; bu geri çekme de zaman kazanma hamlesinden başka değilmiş, onu anlıyoruz bugün önümüze gelen teklifte.
Şimdi, teklifte, TMSF'nin yetkileri kapsamında şirketlerin kısmen veya tamamen satılması ya da feshiyle tasfiye edilmesine karar verilebileceği belirtiliyor, bu maddenin hukuki açıdan önemli sorunlar yaratacağı ise görmezden geliniyor. Yalnızca kuvvetli suç şüphesine dayanarak şirketlere kayyum atanması söz konusu olacak, oysa bir hukuk devletinin en temel ilkelerinden biri yargılama olmaksızın ceza uygulanamayacağıdır. Yalnızca suç şüphesine dayanarak kayyum atanması bu temel prensibin ihlali demektir. Bir hukuk devletinin önemli değişmez diğer ilkesi de masumiyet karinesidir. Yalnızca şüphe üzerine şirketlere kayyum atanması Anayasa'yla güvence altına alınan mülkiyet haklarını ihlal etmek demektir. Eğer teklifin 7'nci maddesi yürürlüğe girerse Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde birçok dava açılacak ve bunlar büyük ihtimalle hak ihlali ve tazminatla sonuçlanacak maalesef. Bu durum zaten uluslararası alanda hukukun üstünlüğü konusunda yaşanan zorlukları, Türkiye'nin itibarının kaybını daha da artıracaktır. Bu teklifin yasalaşması hâlinde zaten Türkiye'ye yatırım yapmaktan çekinen yabancı sermaye ülkede yatırım yapmaktan tamamen vazgeçecektir. Ayrıca, uzun süredir hukuk güvencesi eksikliği nedeniyle de Türkiye'yi terk eden yerli sermaye de geri dönmeyecektir. Biz, Gelecek Partisi milletvekilleri olarak ülkemize bedel ödetecek bu kanun teklifine net olarak "hayır" oyu vereceğiz. Sizi de pişmanlık duyacağınız gün gelmeden dostlarınız olarak uyarıyor, "hayır" demeye, bu kanun teklifini geri çekmeye davet ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - İYİ Parti Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Şenol Sunat.
Buyurun Sayın Sunat. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ŞENOL SUNAT (Manisa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 191 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerinde İYİ Parti grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, 9 maddelik bu kanun teklifi içindeki maddelerin çoğu daha önce farklı kanun teklifleri içinde Genel Kurula geldi ama muhalefetin mukavemeti karşısında bu maddeler geri çekildi. Geri çekilirken "Yeniden düzenleyeceğiz." dediniz iktidar milletvekilleri. Bizde derler ki: "Tatlı su kurnazları." Sizi gidi tatlı su kurnazları sizi, bu durumu alışkanlık hâline getirdiniz. Meclisin itibarını zedeliyorsunuz. Konularına göre teklif maddeleri tali komisyonlara gitmiyor, gitse bile görüşülmüyor. Peki, şimdiki teklif Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği maddelerin istenilen hükümlerini karşılıyor mu? Tabii ki hayır. Eş anlamlı kelime oyunu oynuyorsunuz, aynısını metnin içine dercediyorsunuz. Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımıyor ve de umursamıyorsunuz. Siz hukuka inanmıyorsunuz, bir gün hepinize hukuk lazım olacak. Hukuksuzluğunuzu uygulamalarınızla iyice ortaya koymaya daha çok başladınız. Ya, Gezi olaylarıyla ilgili insanları tutukluyorsunuz, başka sebeplerle gözaltına alıp on üç sene önceki Gezi olaylarından insanları tutukluyorsunuz. Bir siyasi partinin Genel Başkanını tutukluyorsunuz, gazetecileri gözaltına alıp gözdağı veriyorsunuz yani devamlı toplumu tahrik ediyorsunuz. Ne yapmak istiyorsunuz? Bakın, biz İYİ Parti olarak susmayacağız! Devlet düzenini yok ettiniz, kurum ve kuruluşların içini boşalttınız, adaleti yok ettiniz, milleti ekmeğe muhtaç ettiniz, otokrasiye doğru da hızla ilerliyorsunuz. Biz İYİ Parti olarak tek başımıza da kalsak susmayacağız!
Evet, değerli milletvekilleri, Kartalkaya'da 78 vatandaşımız yanarak hayatını kaybetti, 36 çocuğumuz yanarak hayattan koptu; bu acılı ailelere buradan başsağlığı diliyorum. Denetimsizlik ve adam kayırma yüzünden vatandaşlarımızın yanarak öldüğü, yenidoğan bebeklerimizi hastanede koruyamadığımız bu sistem, bu düzen kahrolsun diyorum!
Sayın milletvekilleri, madde 3'e bakalım. Devlet Denetleme Kurulunun denetleme alanı genişletiliyor dernekler, vakıflar, kooperatifler gibi yani kendilerine biat etmeyen dernek ve vakıfları bir şekilde denetim altına alacaklar. Devlet Denetleme Kuruluna denetledikleri kurum ve kuruluş yöneticilerini görevden uzaklaştırma yetkisi yani tedbiri veriliyor. Devlet Denetleme Kurulunun başı kim değerli milletvekilleri? Cumhurbaşkanı. Evet, muhalefet belediye başkanları artık hazırlansın, yargı olmadan da görevden uzaklaştırılabilirler. Yargı kararlarının da zaten çok sağlıklı olmadığı ortada.
Mevcut Anayasa'da Devlet Denetleme Kurulu için 108'inci madde düzenlenmiş, 1982 Anayasası'nda. Tabii, daha sonraki değişikliklerle bu maddenin en son fıkrasında "Devlet Denetleme Kurulunun işleyişi, üyelerinin görev süresi ve diğer özlük işleri, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenir." deniyor. 5 no.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 6'ncı maddesi Devlet Denetleme Kurulunun görevden uzaklaştırma yetkisini düzenliyor, "Devlet Denetleme Kurulu grup başkanı kamu hizmetinin gerekleri yönünden görevi başında kalmasında sakınca görülen her kademe ve rütbedeki görevliler hakkında görevden uzaklaştırma tedbiri uygulayabilir veya yetkili makamlara önerebilir." diyor. Anayasa Mahkemesi, haklı olarak, bu durum insan hak ve hürriyetleriyle ilgili olduğundan, bu konunun Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle değil kanunla düzenlenmesi gerektiği için iptal etmişti. Torba kanunun içinde yeniden getirilmektedir. Devlet Denetleme Kurulunun denetim ve inceleme faaliyetleri idari vesayet denetimi çerçevesinde sınırlı bir alana sahip olmalıdır. Değerli milletvekilleri, Devlet Denetleme Kurulunun böyle bir yetkisi idarenin keyfî uygulamalarına açık kapı bırakır ki örnekler çok var önümüzde. Ve Devlet Denetleme Kurulunun asli görevi denetim ve inceleme faaliyetleridir. Kurumların kendi iç denetim mekanizmaları vardır ve bunlar doğru işletilmelidir. Yargıyı sopa olarak zaten kullanıyorsunuz, o yetmedi, Devlet Denetleme Kurulunu da siyasi baskı aracı olarak kullanacaksınız herhâlde.
Değerli milletvekilleri, bakıyoruz, madde 4'le en düşük emekli aylığı 12.500 liradan yüzde 15,75 artışla 14.469 liraya yükseltilmiş. Çalışma Bakanı önceden açıkladı, Türkiye Büyük Millet Meclisi de noterlik yapacak anladığım kadarıyla. Yapılan zam 1.969 lira, toplamda yıllık maliyeti 48 milyar. Sayın vekiller, çalışanların yarıya yakını asgari ücrete endeksli, emeklilerimizin en az yarısı açlık sınırı altında kalan emekli maaşına talim ediyor. Utanç verici bu, Türkiye için. Sosyal güvenlik sistemi SOS veriyor. Çok prim ödeyen ile az prim ödeyenin emeklilikte eşitlenmesi de ayrı bir garabet. Çalışanların yüksek prim ödeme isteği kırılıyor, sisteme prim girişleri düşüyor. "En düşük emekli aylığı en az asgari ücret kadar olmalı." dedik İYİ Parti olarak. İktidarınızın uyguladığı yanlış para politikaları yüzünden vatandaş inim inim inliyor. Bu ülkenin kaybedeni bu ülkeye yıllarca vergi veren emeklilerdir sayın milletvekilleri.
Sayın vekiller, dört yılda ödenen faiz 67 milyar dolar yani 2 trilyon 391 milyar lira. Kur korumalı mevduata ödenen bedel 83 milyar dolar. Utanın! Dört yılda faize ve kur korumalı mevduata ödenen yaklaşık 3,6 trilyon olmasaydı emeklimiz yine açlık sınırı ve sefalet altında ezilecek miydi, sormak istiyorum. Yine, KÖİ projelerine bütçeden ödenen hazine garantisi 2024 senesinde 164 milyar, 2025 bütçesinde 202 milyara yükseltilmiş. Sadece konut kirası bile yüzde 58 artan bir emekli yüzde 15'lik aylık maaş artışıyla ne yapabilir? 2002 yılında net asgari ücret 184 liraydı sayın milletvekilleri; emekli aylığı 216 lira, emekli işçi aylığı 276 liraydı. Şimdi böbürlenebilirsiniz "22 bin lira yaptık." diye. Açlık sınırı 2024 yılı sonunda 23 bin lirayı aştı. Emeklilerimizin satın alma gücü büyük oranda zayıflamıştır. Yaşam maliyeti endeksi hesaplamaları yapılmalıdır. Emeklilerin özellikle tüketimine yönelik artış oranları uygulanmalıdır. Altı ay boyunca enflasyon karşısında ezilen emekli için aylıklarına sık sık güncelleme yapılmalı ya da enflasyon oranı doğru ölçümlenerek önden artış sağlanmalıdır. Madde 5'le, 2016 yılından bu yana uygulanan işveren asgari ücret desteği günlük olarak 23,33 liradan 33,33 liraya, aylık olarak da yaklaşık bin liraya yükseltiliyor. Asgari ücrete yüzde 30, memur maaşlarına yıllık yüzde 33 oranında zam yapılıyor. İşverene destek yüzde 42,86 oranında artırılmıştır. İYİ Parti olarak asgari ücretin 2025'in ilk yarısında 28 bin lira olması, işveren desteğinin de 1.500 liraya yükseltilmesi için önerge verildi ama reddedildi. Asgari ücret 22.104 lira olarak kaldı. Burada işçi için bir fayda yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ŞENOL SUNAT (Devamla) - Sağ olun.
Bari enflasyona endeksli düzenli artışlar yapın, yılda bir kere değil daha sık maaş artsın. TÜİK enflasyonu yüzde 44 olmasına rağmen asgari ücretliye yüzde 30 zam yapıldı. Asgari ücret üzerindeki vergi yükünü azaltın, sosyal destek mekanizmalarını güçlendirelim, barınma ve ulaşım gibi temel ihtiyaçlara yönelik devlet desteklerini artıralım.
Evet, zamanım yeterli olmadığı için diğer maddeleri inşallah daha sonraki konuşmalarımda ifade edeceğim. Bu teklifteki bu maddeleri mutlaka çekin. Bu maddelerin bu ülkeye ve vatandaşımıza bir faydası olmadığını ifade ediyor, Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın İsmail Faruk Aksu.
Buyurun Sayın Aksu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 191 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Gazi Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Görüştüğümüz kanun teklifi bazı kurumların görev ve yetkilerine ilişkin Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararlarının oluşturacağı hukuki boşluğun doldurulmasına, en düşük emekli aylığı ve asgari ücret işveren desteğinin artırılmasına yönelik düzenlemeler içermektedir. Teklifin 1, 2 ve 3'üncü maddeleri Devlet Denetleme Kuruluyla ilgili hükümlerden oluşmakta, Anayasa Mahkemesinin 1 Şubat 2024 tarihli iptal kararı ile 5 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nde yer alan bazı düzenlemelerin iptali sonucu oluşan boşluğun doldurulması amaçlanmaktadır. Ayrıca 2443 sayılı Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanun'da değişiklik yapılarak Anayasa çerçevesinde kamuya yararlı dernekler ile vakıfların, kooperatif ve birliklerin denetim kapsamına alınması, Devlet Denetleme Kurulu üye ve denetçileri tarafından yapılan inceleme ve soruşturma sonucuna göre görevden uzaklaştırma tedbirinin uygulanabilmesi öngörülmektedir. Bilindiği gibi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 137 ve 138'inci maddelerinde görevden uzaklaştırma tedbirinin muhtevası ile görevden uzaklaştırmaya yetkili organlar belirtilmiştir. Kanun teklifinin 3'üncü maddesiyle de bu genel hükme paralel bir düzenleme yapılmakta, memur olmayanların görevden uzaklaştırılması konusunda ise karar için yetkili organların bilgilendirilmesi öngörülmektedir. Teklifte yer alan bir başka önemli düzenleme yaşlılık, malullük ve ölüm aylığı almakta olan emeklilerimize ve hak sahiplerine dosya bazında uygulanan aylık asgari ödeme tutarının yükseltilmesiyle ilgilidir. Bilindiği gibi, emekli aylıkları, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 55'inci maddesi uyarınca, her yılın ocak ve temmuz ödeme tarihlerinden geçerli olmak üzere, bir önceki altı aylık döneme göre Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son yıllık Tüketici Fiyatları Genel Endeksi'ndeki değişim oranına göre artırılmaktadır. Bu çerçevede, kanun teklifiyle, emekli aylığı asgari ödeme tutarı da 1 Ocak 2025 tarihinden geçerli olmak üzere 14.469 liraya yükseltilmektedir.
Esasen, emeklilerimizin ve tüm vatandaşlarımızın alım gücünün korunması ve kalıcı refah artışı için fiyat istikrarının sağlanması şarttır. Bu amaçla uygulanan enflasyonla mücadele politikalarının sonuçları alınmaya başlanmış, vatandaşlarımızın hayat pahalılığının azaldığını daha yakından hissedeceği bir dezenflasyon sürecine de girilmiştir.
Hatırlanacağı gibi, emeklilerimizin daha iyi şartlarda yaşamalarını temin etmek amacıyla bugüne kadar önemli düzenlemeler yapılmıştır. Bu kapsamda, asgari emekli aylığı ve bayram ikramiyesi uygulaması başlatılmış, en düşük emekli aylığı 2023 yılında yüzde 114,3; 2024 yılında ise yüzde 66,7 artışla 12.500 liraya çıkarılmıştır. Yılda 2 defa 1.000 lira olarak 2018 yılında ödenmeye başlanan bayram ikramiyesi, 2024 yılında 3.000 liraya yükseltilmiştir. Çalışmayan emeklilerimize seyyanen 5.000 lira ödenmiş, emekli aylığına da yansıyan 600 puanlık ek gösterge artışıyla birlikte birçok kamu çalışanı ve emeklinin 3600 ek gösterge beklentisi karşılanmıştır. Asgari ücret ve çalışanların asgari ücret kadar olan gelirleri vergi dışı bırakılmıştır. Emeklilerimizin ve çalışanlarımızın enflasyona karşı korunması politikası kararlılıkla uygulanmıştır. Kuşkusuz, yapılanlarla sınırlı kalınmayacak, emeklilerimiz için daha iyi şartlar hazırlanmaya devam edilecektir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak emeklilerimizin insanca yaşayabilecekleri sürdürülebilir bir hayat standardına kavuşmasını gerekli görüyoruz. Emeklilerimizle birlikte tüm vatandaşlarımızın gelirlerinin onları enflasyona ezdirmeyecek seviyede tutulmasını amaçlıyor, dar gelirli vatandaşlarımızın hayat standartlarını yükseltmeyi, ülkemizi büyütürken daha adil bir gelir dağılımı tesis etmeyi hedefliyoruz. Parti olarak bugüne kadar çalışan ve emeklilerimizin, esnaf, çiftçi ve sanayicimizin haklı taleplerine nasıl kol kanat germiş, çözümüne katkı sağlamışsak bundan sonra da onların hayatını kolaylaştıracak adımların takipçisi olmaya devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifiyle yapılan bir diğer önemli düzenleme ise üretimi ve istihdamı desteklemeye, iş gücü maliyetini azaltmaya dönük olarak işverenlere verilen asgari ücret desteğinin aylık tutarının 2025 yılı için 700 liradan 1.000 liraya yükseltilmesidir. Buna göre, 2025 yılı Ocak-Aralık döneminde işverenlere finansmanı İşsizlik Sigortası Fonu'ndan karşılanacak şekilde aylık 1.000 lira destek sağlanarak asgari ücret artışından kaynaklı işveren maliyetinin hafifletilmesi amaçlanmaktadır. Teklifin 6'ncı maddesinde ise Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile Elektrik Üretim AŞ'nin hak ve yükümlülüklerini düzenleyen Elektrik Piyasası Kanunu'nun ilgili hükümleri kapsamında EÜAŞ'ın hak ve yükümlülüklerinden kaynaklanan faaliyetlerini devam ettirebilmesi için düzenleme yapılmaktadır.
7'nci maddeyle de Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun şirketlere veya mal varlığı değerlerine kayyım olarak atanabilmesi, Bankacılık Kanunu'nda TMSF'ye verilen bazı hak ve yetkilerin kayyımlar hakkında da kıyasen uygulanması düzenlenmektedir. Madde kapsamında, ayrıca, kayyım atanan şirketlerin veya mal varlığı değerlerinin müsaderesine karar verilmesi hâlinde bu kararın icrası sürecine de yer verilmektedir. Yargı mercileri arasında çıkabilecek görev uyuşmazlıklarını önlemek amacıyla TMSF'nin kayyımlık görevi kapsamındaki karar ve işlemlerine karşı açılan davaların Fonun merkezinin bulunduğu yerdeki idare mahkemesinde görülmesi sağlanmaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi, milletimizin derdiyle dertlenmekte, toplumsal sorunların kalıcı çözüme kavuşturulmasını siyasetinin ana konusu olarak görmektedir. Bu doğrultuda, vatandaşlarımızın beklentilerinin karşılanması için samimiyetle gayret göstermektedir. Parti olarak üreten, istihdam yaratan, üretilen değerden herkesin adil pay almasını sağlayan bir sosyal refah düzeninin tesisiyle milletimizin huzur ve refahını artırmayı öngörüyoruz. Bu amaçla, Cumhur İttifakı olarak millî birlik ve beraberliğimizi güçlendirmek, ülkemizi büyüterek küresel bir kudret hâline getirmek, hakkaniyetli bir paylaşımla daha adil bir gelir dağılımı tesis etmek için çalışıyoruz. Görüştüğümüz kanun teklifinin de bu amaca katkı sağlamasını, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, sizleri ve muhterem vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim, sağ olun.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Ağrı Milletvekili Sayın Heval Bozdağ. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi gasba devam ediyor. Seçme seçilme hakkımız, emeğimiz, insanca yaşama hakkımız gasbediliyor. Halk iradesi yok sayılıyor, ifade özgürlüğü yok, mesleki faaliyetler suç, yasak. Biz insan hakları, demokrasi, barış dedikçe otoriter, despot, darbeci, kayyımcı anlayışınızda ısrar ediyorsunuz. Bugün Siirt Belediyesine atanan kayyımla on ayda 10 belediyeye kayyım atadınız. Aslında, toplumun demokratik, özgür bir geleceği daha fazla umut etmeye başladığı, daha fazla bunun beklentisinde olduğu ender dönemlerden birindeyiz fakat antidemokratik tutumunuz ve hukuksuzluklarınızla döşenecek olan bir barış zemini geleceğin demokratik, eşitlikçi toplumuna ne kadar samimi bir vaadi taşır açıkçası muamma. Politikalarınızın, çıkarmaya çalıştığınız yasaların ve de tüm bu sürecin bizlere hissettirdiği, irade gasbına, hukuksuzluğa, usulsüzlüklere, yandaşlara rant ve talana devam edeceğinizdir; sayın vekiller, görüşülen bu kanun teklifinde yapılan da budur.
Malumunuz, iktidar, TÜİK eliyle gerçeği yansıtmayan yüzde 44,38 oranında bir enflasyon açıkladı ancak asgari ücrete bunun çok altında, açlık sınırında, yüzde 30 zam yapıldı; 22.104 lira olarak açıklandı ve çok yakında açlık sınırının altında kalacak bir rakam. Bakın, bu yüzde 30'luk zam, şaibeli TÜİK'in açıkladığı enflasyonun bile çok altında. Bağımsız araştırma grupları yüzde 83,40 enflasyon oranlarını açıkladılar, bunun ise çok çok altında. Diğer yandan SGK ve BAĞ-KUR emeklisine yüzde 15,75; memur ve memur emeklisine yüzde 11,5 zam yapıldı. Memur ve memur emeklisine yapılan bu zam ise son altı aylık resmî enflasyonun bile çok altında. Görünen o ki 2025 yılı, emekçiler için, toplum için 2024 yılını aratır olacak. Burada iktidarın TÜİK eliyle enflasyon rakamlarını düşük tuttuğu ve bununla bütçeden emekçinin alacağı payı çaldığı çok açık. TÜİK suç işlemektedir ve sonuçları itibarıyla milyonlarca insanı açlıkla, yoksullukla baş başa bırakmakta ve aynı zamanda emek sömürüsüne maruz bırakmaktadır. TÜİK, 2022 yılından beri madde fiyat listesini açıklamaktan vazgeçti; DİSK buna karşı dava açtı, yargı TÜİK'in verileri açıklamakla yükümlü olduğuna karar verdi. Peki, TÜİK bu yargı kararına uydu mu? Maalesef uymadı ve yargı kararlarını tanımadı. TÜİK böyle yaparak üzerindeki şaibeyi pekiştirdi. TÜİK'in yargı kararına uymaması ve bunu yaparken neyi dayanak yaptığı, bu gücü nereden aldığı tabii ki ortada ve TÜİK, emeğe atanmış sermaye iş birlikçisi olarak yargı gibi, TMSF gibi, bir kayyım siyasetinin aparatı olmuştur. Tüzel kişiliği ve özerkliği olması, bağımsız olması gereken yapılar siyasallaşmıştır; iktidara, yandaşlara ve sermaye çıkarlarına hizmet etmektedirler. Bakınız, kayyım siyasetiniz, TÜİK eliyle emeği gasbetmekte, yargı eliyle seçme ve seçilme hakkını gasbetmekte. Diğer yandan, TMSF eliyle de muhalif sermayenin gasbedilmesi ve tehdit edilmesi, sindirilmesi söz konusu. Bu yasayla, TÜİK ve TMSF usulsüzlüklerini onaylayacaksınız. Bugün belediyelere atadığınız kayyımlar nasıl OHAL yasalarının bir ürünü ise TMSF'nin kayyımlık yetkisi de yine 15 Temmuz sonrası rutine bağladığınız bir gasp formülü olarak açığa çıkmıştır. Belediyelere atadığınız kayyımlarınız gibi TMSF de onlarca usulsüzlüğe, yolsuzluğa ve hukuksuzluğa neden olmuştur. TMSF, soruşturma sonrası aklanan mal sahiplerinin mallarının iadesinde dahi ayak direyen bir yerde durmuştur. Şimdi bu denetimsiz rant alanının süresini uzatarak beş yıla çıkaracaksınız.
Yine, Devlet Denetleme Kuruluna, kamuya yararlı dernek, vakıf ve kooperatifler üzerinde yönetimlerini görevden uzaklaştırmaya varacak kadar yetkiler veriliyor. Siyasi baskınızı kurmuş, örgütlenme ve dernekleşmenin de artık önünü almış oldunuz. Bu torba yasa kayyım yasasıdır ve maalesef, yasama faaliyetleri, iktidarınızın çoğunlukçu tahakkümünde, usulsüzlüklerin kanunlaştırılmaya çalışıldığı bir alan olmuştur. Tüm yönleriyle iktidarınız kayyımcı bir anlayışa teslim olmuştur.
Bu torba yasayla en düşük emekli maaşını 12.500 liradan 14.469 liraya çıkarmak, milyonlarca emeklinin bu maaşla geçimini beklemek akla, vicdana, ülke gerçekliğine uymayan bir düzenleme değil midir? 15 bine bile tamamlanmadı bu rakam; alay edercesine, neye tekabül ettiği belirsiz bir rakam. 15 bin lira olsa 14 milyon emekli için yaklaşık 89 milyar lira bir ek ödenek ortaya çıkıyor. Bütçeden KÖİ projelerine, yandaş sermayeye 2025 yılı için ayrılan pay bile 202,3 milyar lira. Zenginin iktidarı oldunuz; fakiri, ezileni düşünen yok. İşçinin, emekçinin kara gün için, işsiz kaldığında bir nebze ihtiyaçlarını karşılaması için kendi birikimi olarak kenara koyduğu İşsizlik Sigortası Fonu'na bile göz diktiniz. 700 lira olan patrona asgari ücret desteğini bin liraya çıkarıyorsunuz, yüzde 42 oranında artış; işçiye ise yüzde 30 oranında asgari ücret zammı yaptınız. Neden bu oranlar? Patronun paraya işçiden daha mı çok ihtiyacı var? 2024 yılında İşsizlik Sigortası Fonu'ndan patronlara verilen doğrudan teşvik ve destek ödemeleri 2023'e göre yüzde 77 oranında artmıştır. İşsizlik Fonu, patrona destek fonuna dönüşmüş durumdadır. Zaten bütçeyi oyladığınızda her şey açığa çıkmıştı; 3 trilyon vergi harcaması, 1 trilyon 950 milyar lira faiz giderleri yani bütçenin üçte 1'i patronlara ayrılmıştı. 630 milyar olan asgari ücret vergi muafiyeti 853 milyar civarında açıklanınca asgari ücrete de yüzde 30 civarı bir zam yapacağınız belliydi. İşçinin, emekçinin aleyhine kılı kırk yararcasına bütçe yaparken işverenden "vergi harcamaları" adı altında almadığınız, vazgeçtiğiniz vergi miktarını da arttırdığınız gözlerden kaçmadı. Dedik ya, zaten siz zenginin partisisiniz. İşçiye, emekçiye, geniş yoksul kesimlerine de "Biraz daha fedakârlık, biraz daha sabır; enflasyon düşecek, her şey düzelecek." nasihatleri ve bunu topluma kanıksatmaya çalışan yandaş sarı sendikalarınız. Bu düzmecenin karşısında hak arayan, direnen emekçiye, seçmene grev yasakları, otoriter, baskıcı, hukuksuz tutumunuz; bu yaptıklarınız işçiyi, emekçiyi, toplumu ezmekten, sömürmekten başka bir şey değildir.
İktidarınızla birlikte özelleştirmelerin, taşeronlaşmanın da arttığını görüyoruz. Topluma ait olan, özel sektöre ve özellikle büyük sermaye gruplarının şirketlerine pay edilmektedir; bunun en bariz örneklerinden biri enerji sektörüdür. Bu teklifle getirilen yerli kömürle üretim yapan termik santrallerden yüksek miktarda alım yapılabilecek olması, bu işletmelere yeni bir teşvik ve kamusal destek anlamına gelmektedir. Her fırsatta yeşil dönüşümden, fosil yakıttan vazgeçileceğinden, 2053 net sıfır emisyon hedefinden söz edilirken pratikte ise ekolojik tahribata devam etmektesiniz. Elektrik dağıtımındaki özelleştirmelerle şirketlerin kârları, tüketicilerin ise faturaları katlanmıştır. Dağıtım adı altında ülke bölge bölge bu şirketlere âdeta parsellenmiştir. Katlanarak artan kârlar ve sermaye transferi bir yana, yerine getirilmeyen yükümlülükler ve artan taşeronlaşma ve denetimsizlik sebebiyle toplumun can güvenliği de hiçe sayılmıştır. Daha geçtiğimiz haziran ayında Diyarbakır'ın Çınar ve Mardin'in Mazıdağı ilçeleri arasındaki bölgede çıkan yangınlarda 15 yurttaş hayatını kaybetti, 80'e yakın yurttaş yaralandı, yüzlerce hayvan yanarak can verdi; hektarlarca alan küle döndü, büyük bir doğa ve canlı kıyımı yaşandı. Yangınların çıkış nedeninin ise gerekli bakımları yapılmayan, onarılmayan elektrik dağıtım sistemi, değiştirilmeyen eski elektrik direkleri olduğu bilirkişi raporlarıyla açığa çıktı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
HEVAL BOZDAĞ (Devamla) - Yine, temmuz ayında, İzmir Alsancak'ta, sokakta yürürken biriken yağmur sularındaki elektrik akımına kapılan 2 yurttaş hayatını kaybetti. Dağıtım şirketi Gediz Elektrik ise asli kusurlular arasında bulundu. Bolu Kartalkaya'da yaşanan facia da tekrar gösterdi ki denetimsizlik ve özelleştirme, sermaye için getirilen ayrıcalıklar; toplum sağlığını, yurttaşların can güvenliğini ve kamu yararını gözetmeyen her adım öldürür.
Saygılarımla. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Değerli milletvekilleri, söz konusu kanun teklifinde, daha önce, yıl başından önce gruplar tarafından anlaşılmış, uzlaşılmış, geri çekilmiş ve daha da öncesinde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş maddelerin noktasına virgülüne dokunmadan yer aldığını görmekteyiz. Böylece, belki de daha önce yaşanmamış bir ayıba imza atılmış durumda yani utanç verici bir durumla karşı karşıyayız. Gerçi son on günde yaşananlara baktığımız zaman, iktidar, iktidarınız o kadar çok ayıba imza attı, o kadar çok hukuksuzluğa imza attı ki, bu ülkeyi bu kadar çok utanç verici duruma soktu ki; bakın, daha dün, davetle ifadeye gelebilecek gazeteciler, 3 gazetecimiz gözaltına alındı. Barış Pehlivan Halk TV binasında, Seda Selek evinin önünde, Serhan Asker de Meclisin kapısında gözaltına alındı. Sonradan duyduk ki bugün Seda Selek ile Serhan Asker serbest bırakılmış ama onların yerine başka 2 gazeteci, Kürşad Oğuz ve Suat Toktaş da Barış Pehlivan'la beraber tutuklama istemiyle şu anda beklemekte ve baktığımız zaman bunu esasta şöyle yorumlamak lazım: Basın özgürlüğüne bir darbe olarak yorumlamak lazım ama baktığınız zaman ülkemizde basın özgürlüğünün olmadığını görmekteyiz. 180 ülke arasında Basın Özgürlüğü Endeksi'nde 158'inci sıradayız. Bu ayıp da, bu utanç da bize yeter diyorum.
Peki, ne yapmış bu gazetecilerimiz? Şunu yapmışlar: Biliyorsunuz, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı geçtiğimiz günlerde bir bilirkişiden bahsetmişti, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin her soruşturmasında yer alan bir bilirkişiden bahsetmişti. Bu bilirkişiyle bir röportaj yapmışlar. İddia o ki bu röportajı izinsiz yapmışlar ve yayınlamışlar ve ayrıca da bilirkişi üzerinde baskı oluşturmuşlar.
Öyle acayip günler yaşıyoruz ki işte, daha bu sabah Siirt Belediyesine kayyum atandı. Seçimden bugüne on ay geçti, 10 tane belediyeye kayyum atandı. Geçtiğimiz hafta, Zafer Partisinin Genel Başkanı, Antalya'da yapmış olduğu bir konuşmadan dolayı, Cumhurbaşkanına hakaret içerdiği iddia edilen konuşmadan dolayı Ankara'da yemek yerken etrafı kuşatılarak gözaltına alındı ve daha sonra, iki yıl önce, üç yıl önce atmış olduğu "tweet"lerden dolayı halkı kin ve nefrete tahrik suçundan İstanbul'da tutuklandı. Benzer şekilde, Beşiktaş Belediye Başkanı tutuklandı. Cumhuriyet Halk Partisi Gençlik Kolları Genel Başkanı, Genel Başkanımızın yapmış olduğu bir konuşmayı paylaştığı için ifadeye çağrıldı, adli kontrol şartıyla salıverildi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının hakkında bir hafta içerisinde 2 defa soruşturma açıldı. Başka neler oldu? Bakın, bir hafta-on gün içinden bahsediyoruz. Başka ne oldu? Bir menajerlik firması rekabeti engelliyormuş. Esasında, bakıldığı zaman, Rekabet Kurumunun bu işe bakması lazım. Ne oldu? Bunun hakkında bir soruşturma açıldı. Daha sonra, birdenbire, baktık ki bu kişi on yıl önceki, on iki yıl önceki eylemlerinden dolayı şu anda tutuklanmış durumda. Türkiye'deki Gezi eylemlerine katılmış sanatçıların bir kısmı ifadeye çağrılıyor, öteki kısmına kimse dokunmuyor. Gerçekten, bu olaylar Türkiye için bile çok fazla. Bakın, bu yaşadığımız on günlük süreç, Türkiye için bile çok fazla.
Başka ne oldu? Bir hafta önce Kartalkaya'da çıkan otel yangınında belki de en büyük acılardan bir tanesini yaşadık. 36'sı çocuk 78 canımız yanarak can verdi. Derhâl istifa etmesi gereken, sorumlu Turizm Bakanı önce topu, sorumluluğu Belediye Başkanına attı. Baktı, olmadı, bu sefer suçlu olarak İl Özel İdaresini gösterdi. İlk defa böyle bir şey oldu AKP iktidarında, İl Özel İdaresi Sekreteri çıktı "Hayır, biz sorumlu değiliz, sorumlu Turizm Bakanıdır." dedi ve daha sonra savcı bir bilirkişi heyeti oluşturdu. Yapmış oldukları tetkikler sonucunda bir rapor oluşturdular. Raporda sorumlular yazıyor. Kim? İl Özel İdaresi. Kim? Çevre Şehircilik Bakanı. Kim? Turizm Bakanı, Turizm Bakanlığı. Ancak ne oldu? Adalet Bakanlığı savcıya baskı yaptı, savcı bilirkişiye baskı yaptı ve dedi ki: "Ben bu hâliyle bu raporu kabul etmiyorum." Ya ne yapmak lazım? "Oradan Turizm Bakanlığını çıkar sorumlular arasından, onun yerine Bolu Belediyesini koy." dedi. Böylesine bir skandala imza attı. Bunun üzerine bu bilirkişi "Biz bunu yapamayız." dedi, yeni bilirkişi atandı. Yani şimdi sormak istiyorum. Gazetecilere bir suç yükleniyor, diyor ki: "Siz bilirkişilere baskı yapıyorsunuz." Peki, buradaki ne? Burada yapılan ne? Bakanlığın, bizzat Adalet Bakanlığının yaptığı şey, bilirkişiye baskı değil de nedir?
Şimdi, konuşmaya başlarken kanun teklifinde ayıplardan bahsetmiştim. Neler var bu teklifte? Devlet Denetleme Kurulu denetçilerine tüm kamu kurumlarını, sendikaları, meslek odalarını denetlemesinin yanında, kooperatiflere ve birliklere ve bunların iştiraklerine de denetleme yetkisi veriyor. Yetmiyor, bakın, bu yetki yetmiyor, ne yapıyor? Devlet Denetleme Kurulu görevlilerine kamu görevlilerini uzaklaştırma yetkisi veriliyor. Yani diyor ki: "Bütün yetkileri bana ver." Kim diyor bunu? Sarayda oturan diyor ki: "Bütün yetkiler bende olacak." Peki, bütün yetkiler sende ama senin bir sorumluluğun var mı? Yani bu ülkede Soma'da maden faciası yaşandı, Ermenek'te yaşandı, tren kazaları oldu, en son Kartalkaya'da 78 yurttaşımız öldü, sen bütün yetkileri elinde tutuyorsun ancak hiçbir sorumluluğun yok. Arkadaşlar, bakın, Soma'da bulundum ben, Soma'da 301 yurttaşımız, madencimiz katledildi; bu işin sorumlusu yok, tek bir yetkili istifa etmedi. Şunu bilin ki eğer o gün sorumlular tespit edilseydi, o gün birileri istifa etmiş olsaydı Amasra maden faciası olmayacaktı, o 43 madencimiz o gün o madende ölmeyecekti. Şimdi bize diyorlar ki: "Denetime karşısınız." Hayır, biz denetime karşı değiliz; tam tersi, biz bu ülkede denetim yapılmadığını söylüyoruz. Eğer bu ülkede denetimler yapılmış olsaydı Soma'da 301 madencimiz ölmeyecekti. Eğer bu ülkede denetimler yapılmış olsaydı Amasra faciası olmayacaktı, Ermenek olmayacaktı. Eğer bu ülkede doğru dürüst denetim olsaydı bugün Kartalkaya'da 78 yurttaşımız, 36 çocuğumuz yanarak ölmeyecekti.
Değerli milletvekilleri, evet, çok ayıplı işlerden bahsettik. Bu kanun teklifinde, belki de en ayıplı, en utanç verici madde, en düşük emekli maaşının 12.500 liradan yüzde 15'lik artışla 14.469 liraya çıkarılmasıdır. Bu, büyük bir ayıptır. Bu memlekette, TÜİK'e göre, enflasyon yüzde 44, ocak ayında kira artışı yüzde 58; siz emekliye yüzde 15 zam yapıyorsunuz. El insaf, el insaf! 14.469 lirayla, ya bırakın bir ayı, bir hafta yaşayamazsınız, bugün bu Mecliste olanlar bir hafta yaşayamaz ve o insanlardan bir ay yaşamasını bekliyorsunuz. Öyle bir çelişki ki, çelişkiye bakın, aynı kanun teklifinde bir madde var, diyoruz ki biz, yerli kömürle üretim yapan, elektrik üreten termik santrallere diyoruz ki: "Ey santral sahipleri, biz sizden, Elektrik Üretim AŞ sizden piyasa fiyatının üzerinde garantili elektrik alacak." Şimdi, emekliye "Kaynak yok, size en fazla 14.469 lira maaş verebilirim, bu kadar kaynağım var." diyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Devamla) - Öbür taraftan, sermayeye, yandaşlara diyorsunuz ki: "Biz sizden ederinin üzerinde elektrik alacağız." Yani emekliye geldiği zaman kaynak yok ama yandaşa geldiği zaman kaynak çok. Şimdi, bu şöyle bir düzen: Yani ortada para varsa yandaşların paylaştığı; ortada borç varsa, kemer sıkmak varsa bu ülkenin garibanının, bu ülkenin emeklisinin, emekçisinin paylaştığı bu sistem harami sistemidir, harami düzenidir. Haramilerin saltanatını da ilk sandıkta yıkacağız. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Siyasi parti grupları adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahsı adına ilk olarak İstanbul Milletvekili Sayın Ali Gökçek konuşacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ GÖKÇEK (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri, saygıdeğer yurttaşlarımız; hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Seçim kaybettiğiniz günden beri AKP sıralarının bize ve 86 milyona dayattığı ajandayla uğraşıyoruz. Evet, bir ajandaları var, bir tek onlar biliyorlar, her milletvekili de bu ajandaya hâkim değil. Mesela, onlar iki hafta sonra hangi belediyeye operasyon çekileceğini biliyorlar, biz bilmiyoruz; mesela, onlar bir sonraki hafta Meclisi manipüle etmek için daha önce çektikleri hangi kanun maddelerini getireceklerini biliyorlar, biz bilmiyoruz çünkü onların ayrı bir ajandası var. "Yok artık!" denilen ne varsa "Bu kadar da olmaz!" denilen ne varsa bugünlerde yaşamaya devam ediyoruz. Öyle bir gözü dönmüşlükle başlıyorsunuz ki güne gözaltıyla başlıyoruz, gecesinde tutuklamayla günü nihayete erdiriyoruz. Muhalif ses duymaya hiçbir tahammülünüz yok. Gazetecisinden siyasisine, parti genel başkanından sıradan vatandaşına, sanatçısından menajerine kadar sizin durduğunuz çizgide durmayan kim varsa cezalandırıyorsunuz çünkü sokağın gerçek gündeminin konuşulmasını istemiyorsunuz. Açlık, yoksulluk, dar gelirlinin ekmek kavgası konuşulmasın diye bu suni gündemleri yaratıyorsunuz; okula aç giden çocuklar konuşulmasın, MESEM'lerde ölen çocuklar konuşulmasın diye bunları yapıyorsunuz ama sizin ajandanıza uymayacağız, bunları söylemeye devam edeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar) Emekliler Yılı ilan ettiğiniz 2024'te çalışırken ölen 512 emekli konuşulmasın istiyorsunuz ama söyleyeceğiz. Sizin yirmi iki yıldır tek başına yönettiğiniz ülkeyi sürüklediğiniz ekonomik girdabı, çocuğundan yaşlısına 86 milyonun yaşadığı bu zulmü siz hangi gündemi getirirseniz getirin biz buradan haykıracağız.
En çok da çocukları konuşacağız, en çok da. Niye biliyor musunuz? Yangından kurtulduğuna sevinemeyip itfaiyeciler "Seni hastaneye götüreceğiz." dediğinde ağlayarak "Ama annemin parası yok." diyen bir çocuk var ya bu ülkede! (CHP sıralarından alkışlar) Kendine devletin ambulansıyla, devletin hastanesine gitmeyi hak görmeyen bir çocuk var sizin yönettiğiniz bu ülkede, biliyor musunuz? "Sizin için bu yıl Emekli Yılı oldu mu?" diye soran muhabire "Çocuk çalışıyor, torun bende, gezdirmeye çıkardım, suyunu çantasına koydum ama köfte ekmek istedi, onu alamayacağım." diye ağlayarak bu cümleleri söyleyen emekliler var bu ülkede. "2019 yılına kadar ödediğim primle 5 tane daire alırdım, bugün 250 gram kıymayı kredi kartıyla alıyorum." diyen elektrik mühendisi emeklisi var bu ülkede. Ve vatandaşın biri tesadüfen bir fişe denk geliyor biliyor musunuz? 2021 yılının Aralık ayında alışveriş yapmış. Bugün bir daha gidiyor, 2024 yılının Aralık ayında aynı alışverişi yapıyor, aldığı tavuk, şampuan, peynir, zeytin; hepimizin -öyle ejder meyvesi falan yok- aldığı ürünler. 2021'de 302 lira ödediği aynı fişe 2024'te 1.358 lira ödüyor. Şimdi, siz bunlar konuşulmasın diye kendi ajandanıza uygun suni gündemler yaratıyorsunuz ya, bu zulmü bütün herkese yapıyorsunuz ya, sizin her türlü baskınızla, zulmünüzle baş ederiz, her şartta da sizinle yarışırız ancak bir konuda sizinle yarışamayız: Bolu'da insanlar listeler paylaşıp "O listedeki insanlara ulaşamıyorum, hastane hastane arıyorum, ne olur, gören, duyan varsa söylesin." derken, sevdiklerini ararken siz o bir umutla sevdiklerini arayan insanlara o insanların öldüğünü dahi söylemediniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
ALİ GÖKÇEK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Niye? Çünkü Ankara'da bir kongreniz vardı, ona gölge düşüremezdiniz; çünkü bir rozet takma töreniniz vardı, nasıl olurdu da o gölgede kalırdı. İşte, biz bu kötülükle yarışamayız, bu konuda sizin altınızda kalırız. (CHP sıralarından alkışlar) Ama bu kötülükleri de yanınıza bırakmayacağız. Sayın Başkanım, adliye ise adliye, cezaevi ise cezaevi -haftada üç gün ya adliyedeyim ya cezaevindeyim- giderim, yine giderim. Eğer ki gazetecileri gözaltına alınan bir televizyonsa da orada da olacağız. Nasıl ki bugün binler adliyenin önünde ise, nasıl ki bugün binler Halk TV'nin önünde ise cuma sabahı da Ekrem Başkanın yanında olmak için Çağlayan Adliyesinde olacak, siz de göreceksiniz ama adliyeye değil sandığa çağırıyor halk sizi; yüreğiniz yetiyorsa gelin sandıkta görüşelim. (CHP sıralarından alkışlar)
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - "Herkes sorumlu." diyorsunuz, Belediye Başkanınıza bir laf söylemiyorsunuz.
BAŞKAN - Şahsı adına ikinci konuşmacı Rize Milletvekili Sayın Harun Mertoğlu.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HARUN MERTOĞLU (Rize) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, Bolu Kartalkaya'daki otel yangınında vefat eden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum; milletimizin başı sağ olsun. Soruşturma sürecinde olay tüm boyutlarıyla araştırılacak, karanlık noktalar aydınlatılacak, soru işaretleri giderilecektir; bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Değerli milletvekilleri, özellikle son yıllarda küresel ölçekte artan terörizmin tehditleri devletlerin ekonomik ve güvenlik sistemlerini zayıflatmaya yönelik ciddi bir risk oluşturmaktadır. Bu çerçevede, Türkiye Cumhuriyeti olarak biz de bu tehditlere karşı kararlı adımlar atmaya devam ediyoruz. Bilindiği üzere demokrasinin teminatı olan yasaların doğru ve etkin bir şekilde uygulanması sadece hukuk devletinin güçlenmesine değil, aynı zamanda toplumsal barış ve huzurun tesisi için de hayati bir öneme sahiptir.
Değerli milletvekilleri, öncelikle vurgulamak gerekir ki TMSF kendi inisiyatifiyle herhangi bir şirkete kayyum olarak atanamaz, hatta kendi inisiyatifine kalsa böyle bir görevi istemez de. TMSF'ye bu görevi veren, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 130'uncu maddesi uyarınca Türk Ceza Kanunu'nun 282, 314 ve 315'inci maddeleri ile Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun'un 4'üncü maddesiyle sınırlı olmak üzere mahkemelerdir. Yani süreç tamamen yargı organlarının denetiminde işlemekte, keyfiyete ya da subjektif bir tercihe yer verilmemektedir. CMK 133, bir şirketin suçla bağlantılı mal varlıklarına ilişkin kayyumluk tedbirinin uygulanması için kuvvetli suç şüphesine dayanan somut deliller aramaktadır. Mahkemeler bu tedbiri uygularken suçun ağırlığını, kamu yararını ve delillerin yeterliliğini dikkate alır, TMSF'nin kayyumluk görevi de bu kararın ardından başlar. TMSF'nin burada bir seçim yapma ya da keyfî hareket etme gibi bir durumu söz konusu olamaz. Hatta TMSF mevcut görev yükü ve sorumluluklarının yanı sıra kayyumluk görevini de kanundan doğan bir yükümlülük olarak üstlenmektedir.
Değerli milletvekilleri, muhalefet, TMSF'nin kayyum olarak atanmasını keyfiyet ya da denetimsizlik olarak göstermeye çalışsa da TMSF'nin neden tercih edildiğini ve bu görevi nasıl yerine getirdiğini anlamadan yapılan eleştiriler gerçeklerden uzak kalmaktadır. TMSF, kayyumluk görevini üstlendiğinde şirketlerin faaliyetlerini hukuk ve ekonomi kurallarına uygun bir şekilde sürdürmek, borçlarını yönetmek ve kamu zararını en aza indirmek için çalışır. Bu süreçte, TMSF'nin bir uzmanlık kurumu olarak sahip olduğu deneyim ve yetkinlik bu görevi layıkıyla yerine getirebilmesinin temel nedenidir. Peki, neden TMSF tercih ediliyor? Çünkü TMSF uzman kadroya sahiptir, şeffaf ve denetimli çalışır, kamu yararını gözetir. Ayrıca, TMSF'nin hareket alanı kanunlarla sınırlandırılmıştır. TMSF şirketleri yönetirken ticari teamüllere uygun hareket etmek, basiretli bir tacir gibi davranmak, şirketlerin faaliyetlerini sürdürülebilir kılmak ve gerekirse borçlarını yapılandırarak şirketlerin satışını ya da tasfiyesini gerçekleştirmekle yükümlüdür. TMSF'nin bu görevleri yürütürken herhangi bir keyfî uygulama yapması mümkün değildir çünkü her işlem denetime tabidir ve bu süreçte kamu yararı her zaman öncelikli olarak gözetilir.
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) - Kartalkaya'daki Grand Otel gibi mi denetime tabidir? Böyle denetime tabiyse vay hâline halkımızın!
HARUN MERTOĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilleri, kayyum olarak atanan TMSF'nin elinde bulunduracağı şirket veya mal varlıkları yalnızca borçlarının ödenmesi için kullanılmaz, aynı zamanda, elde edilen gelirlerin daha verimli kullanılması, ülke ekonomisinin zarar görmemesi ve halkın menfaatinin korunması amacıyla titizlikle yönetilir. Şirketlerin tasfiye edilmesi veya satışından elde edilen gelir, borçların ödenmesinin ardından hazineye aktarılmakta ve böylece kamu kaynakları daha etkin kullanılmaktadır.
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) - Deprem fonunu ne yaptınız?
HARUN MERTOĞLU (Devamla) - Ayrıca, muhalefetin eleştirilerinde sıkça gündeme getirdiği hukuki koruma meselesine de değinmek gerekir. TMSF'ye ve kayyumlara sağlanan hukuki koruma kesinlikle bir hesap vermeme mekanizması değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.
HARUN MERTOĞLU (Devamla) - Tam aksine, bu koruma, görevini yasalar çerçevesinde yerine getiren kayyumların baskılara maruz kalmamasını ve görevlerini bağımsız şekilde yerine getirebilmesini sağlamayı hedeflemektedir.
DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Cezai sorumluluğu yok ya, neyin baskısından bahsediyorsunuz; cezai sorumluluğu yok kayyımlarınızın. Dünyanın hiçbir yerinde böyle cezasızlık görülmemiş!
HARUN MERTOĞLU (Devamla) - Bu hukuki koruma sadece TMSF'ye özgü bir durum da değildir, kamu görevi yürüten pek çok kurum ve kişi için benzer düzenlemeler bulunmaktadır; hâkimler ve savcılar, Merkez Bankası yöneticileri ve diğer kamu görevlileri de benzer korumalarla görevlerini icra etmektedirler. Bu koruma, sınırsız bir ayrıcalık değildir, hukuk kurallarıyla sınırlandırılmıştır. Eğer bir görevlinin kasıtlı bir hatası ya da ihmali varsa TMSF'nin rücu hakkı devreye girer ve ilgili kişi ya da kişilerden bu zarar tazmin edilir.
Değerli milletvekilleri, hukuk devleti ilkesine uygun şekilde işleyen bu mekanizmayı keyfî ya da denetimsiz gibi göstermek hem kamuoyunu hem de milletimizi yanlış bilgilendirmek anlamına gelir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şimdi on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın Kaya...
AYKUT KAYA (Antalya) - 2024 yılında Elmalılı üreticilerimiz pancar hasadını tamamladı. Devletin vermiş olduğu yani PANKOBİRLİK'in çiftçilere verdiği, TÜRKŞEKER'in ihale ettiği taban gübreleri çiftçilerimize dağıtıldı. Dağıtılan gübrelerin pancar için en değerli elementi olan fosfor elementinin 32 değerde olması gerekirken yapılan tahlil sonuçları neticesinde 5 ila 7 arasında çıktığı görülmüştür. Çiftçilerimiz üretim olarak kotalarında eksik kalmış, üretimlerinde verim elde edememişlerdir. Bordrolarında da bu gübrelerin maliyetleri çiftçilerden tahsil edilmiştir. TÜRKŞEKER çiftçilerin bordrolarında 50 kilogram olması gerekirken 45 ila 48 kilogram olan bu kompoze gübreleri çuval başına 783 TL'den tahsil etmiştir. Elmalı Ziraat Odası gerekli müracaatları yapmasına rağmen çiftçilerimizin mağduriyeti giderilememiştir. Zaten girdi maliyetleriyle boğuşan Elmalılı çiftçilerimizi bir de kendi hatanızla cezalandırmayın, Tarım ve Orman Bakanlığının bu konuyu bir an önce düzeltmesini bekliyoruz.
BAŞKAN - Sayın Arı...
CAVİT ARI (Antalya) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Tarım Bakanına seslenmek istiyorum: Antalya tarımsal üretimin başkenti. Antalya'da da Kumluca ilçemiz, başta örtü altı sebzecilik; sebzecilik, meyvecilik, tarla bitkileri üretimi şeklinde üretimde önemli bir merkezdir. Özellikle son dönemlerde, su kaynaklarının en önemli ihtiyaç hâline dönüştüğü bugünlerde Kumluca ilçemize kapalı devre sulama sistemi yapılması gerekmekte. Her seçim döneminin malzemesi olan kapalı devre sulama sisteminin bir an evvel hayata geçirilmesi çok hayatidir. Buradan Kumlucalı çiftçimiz adına talepte bulunuyorum.
BAŞKAN - Sayın Akay...
CEVDET AKAY (Karabük) - Teşekkürler Başkanım.
Söz konusu 191 sayılı Kanun Teklifi'nin 5'inci maddesinde aylık bin TL olarak işverene verilen asgari ücret desteğini niçin İşsizlik Sigortası Fonu'ndan karşılıyorsunuz? Bu desteği Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesinden karşılamayla ilgili düzenlemeyi yapmayı düşünüyor musunuz? Eskiden bu destek belediye ve il özel idarelerine ve bunların birlik ve işletmelerine de veriliyordu, bu kanunla bu destek kalkıyor. Bu hatalı uygulamadan vazgeçmeyi düşünüyor musunuz?
Diğer bir konu, söz konusu kanunun 3'üncü maddesiyle "diğer kamu görevlileri" ibaresine dayanarak seçilmiş büyükşehir belediye başkanları ve il belediye başkanları doğrudan Devlet Denetleme Kurulu denetçileri tarafından görevden alınabilecek mi?
Teşekkürler.
BAŞKAN - Sayın Meriç.
MELİH MERİÇ (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gaziantep'te su faturaları fahiş seviyelere ulaşmışken, iktidar buna neden göz yumuyor? Hastanelerde randevu almak imkânsız hâle gelmişken, vatandaş neden özel hastanelere mecbur bırakılıyor? Çiftçilerimiz ve fıstık üreticilerimiz girdi maliyetlerinden şikâyet ederken iktidar neden ithalata yöneliyor? Sanayinin ve ticaretin kalbi Gaziantep'te küçük esnaf her gün kepenk kapatırken neden esnafa verilen sözler tutulmuyor? TOKİ projelerinde verilen sabit ödeme sözleri neden tutulmuyor? Dar gelirli vatandaşlar neden memur maaşına endeksli taksitlerle borç batağına sürükleniyor? TOKİ'den konut alımlarında KDV oranı yüzde 1'e indirilecek mi, yoksa vatandaş yine yüksek vergilerle mi ezilecek? Türkiye'nin yer altı ve yer üstü su kaynakları yabancı şirketlere peşkeş çekilirken, halk neden sürekli vergi artışlarıyla eziliyor? Ve en önemlisi Hükûmet her geçen gün daha da otoriter yöntemlerle...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öztürkmen.
HASAN ÖZTÜRKMEN (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Açlıkla boğuşan emeklilerin maaşlarına seyyanen zam yapmayı ve kök ücretlerini düzenlemeyi düşünüyor musunuz? En düşük emekli maaşını net asgari ücret seviyesine çıkarmayı düşünüyor musunuz? Emekliler açlıkla sınanırken bu yasa çıkarsa sesini çıkaran bir dernek ve sendika yöneticisini görevden alarak yerine kayyum atayacaksınız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Mühip Kanko? Yok.
Sayın Işık Gezmiş.
ELVAN IŞIK GEZMİŞ (Giresun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Memleketim Giresun, Karadeniz Bölgesi'nin yatırım açısından en mağdur ilidir. 2025 yılı ödenekleri de Giresun'umun ihtiyaçlarını yok saymaktadır. Özel idare bütçesindeki altyapıya ait ödeneklerin yetersizliklerinin yanı sıra, Yağlıdere-Alucra yolu için 10 bin lira ayrılması; bir kültür ve turizm şehri olan Giresun'a -Ara Güler'in, Can Akengin'in, Can Yücel'in memleketi Giresun'uma- yıllardır eksikliğini yaşadığımız kültür merkezi yapımı için sadece bin liralık ödenek ayrılması Giresunlu hemşehrilerimi ve şehrimi görmezden gelmektir. Az kaldı, Giresun'um hak ettiği yatırımları yaklaşmakta olan Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında mutlaka alacaktır.
BAŞKAN - Sayın Öztürk? Yok.
Sayın Çan...
MURAT ÇAN (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Seçim bölgem Samsun'un Vezirköprü ilçesi şehrimize yaklaşık 120 kilometredir. Vezirköprü 161 mahallesi ve en uzak köyüyle arasında 80 kilometre mesafesi olan, kırsal yol sorununu ise en yoğun yaşayan ilçemizdir. Hâl böyleyken, coğrafik dezavantajın üzerine siyasi fatura ödetircesine Vezirköprü hemşehrilerimizin sağlık hizmetinde, özellikle acil sağlık hizmetinde kullanılmak üzere 3 tane 112 ambulansının varlığı hangi hizmet anlayışıyla hangi vicdanla bağdaşır? Bir ambulansın Samsun'a ulaşması ve geri dönmesinin normal hava ve yol koşullarında iki buçuk üç saat zaman aldığı düşünülürse Vezirköprülü hemşehrilerimizin sağlığı ve huzurundan bahsetmek mümkün değildir. Vezirköprülü hemşehrilerimiz bunun hesabını mutlaka soracaktır.
BAŞKAN - Sayın Türkoğlu...
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
2024 Emekliler Yılı'ydı; peki, 2025 de emeklilerin açlık yılı mı olacak? Geçtiğimiz yıl boyunca 2025 yılında emekli olanların 2024'te emekli olanlardan yüzde 30 daha az maaş alacaklarını söyledik durduk. Nitekim, emeklilik dilekçesi veren vatandaşlarımız şimdilerde, âdeta kuşa döndürülen maaşlarının şokunu yaşamaya başladılar. O yüzden, şunu merak ediyorum: 2024'ü Emekliler Yılı ilan eden Sayın Cumhurbaşkanı 2025'i de emeklilerin açlık yılı ilan etmeyi düşünüyor mu? Açlık sınırının 21 bin küsur lira olduğunu düşünürsek 14 bin küsur TL'ye mahkûm edilen emekli ne yapacak?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Durmaz? Yok.
Şimdi soruları cevaplandırmak üzere Komisyona söz veriyorum.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUŞ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Komisyonumuzu doğrudan ilgilendiren çok fazla soru bulunmamaktadır ancak ara vermeden önce...
DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Ne desek boş çünkü, bir şey değişmiyor yani.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET MUŞ (Samsun) - Tabii, bunlar Komisyonumuzun raporuna değil, Hükûmete yönelik ve genel değerlendirmeleriniz olduğu için ben bunlar adına size cevap veremiyorum.
Ancak aradan önce bir sayın milletvekili "Belediye şirketlerine TMSF maddesi kapsamında kayyum atanacak mı?" diye sordu. Belediyeler bünyesinde işlenen suçlarla ilgili düzenleme kapsamında olmayıp TMSF'nin belediye başkanlıklarına ve şirketlerine kayyum olarak atanması bu düzenleme kapsamında söz konusu değildir.
Bir diğer konu, belediye şirketlerinin asgari ücret desteğinden faydalandırılmaması konusu. Burada sadece belediye şirketleri değil kamu iktisadi teşebbüsleri ve il özel idarelerinin şirketleri de var. Diğer sigorta primi teşviklerinde ve destek primlerinde olduğu gibi kamu kurum ve kuruluşlarının asgari ücret desteğinden faydalanmaması, bu yolla yine kamuda istihdamın desteklenmesi için, teşvik veya destek ödemesinin önüne geçilmesi amaçlandığı için bu saydığımız 3 kurum bu teklif içerisinde bulunmamaktadır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
1'inci madde üzerinde 4 önerge vardır. Okutacağım ilk 3 önerge aynı mahiyettedir, bu önergeleri birlikte işleme alacağım.
Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 191 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 1'inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Selçuk Özdağ | Mehmet Emin Ekmen | Sadullah Kısacık |
Muğla | Mersin | Adana |
Birol Aydın | Elif Esen | Şerafettin Kılıç |
İstanbul | İstanbul | Antalya |
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Gülcan Kaçmaz Sayyiğit | George Aslan | İbrahim Akın |
Van | Mardin | İzmir |
Salihe Aydeniz | Dilan Kunt Ayan |
|
Mardin | Şanlıurfa |
|
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Rahmi Aşkın Türeli | Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu | Cevdet Akay |
İzmir | Manisa | Karabük |
Mustafa Erdem | Cavit Arı | Melih Meriç |
Antalya | Antalya | Gaziantep |
Hasan Öztürkmen | Uğur Bayraktutan |
|
Gaziantep | Artvin |
|
BAŞKAN - Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERSAN AKSU (Samsun) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı Adana Milletvekili Sayın Sadullah Kısacık. (YENİ YOL Partisi sıralarından alkışlar)
SADULLAH KISACIK (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
21 Ocak tarihinde Bolu Kartalkaya Grand Otel'de çıkan ve 78 vatandaşımızı kaybettiğimiz yangın faciasını tıpkı diğer facialarda yaptığımız gibi Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşüp araştırma komisyonun kurulmasına karar verip akşam evlerimize gittik. Peki, buradan değerli milletvekillerine şunu sormak istiyorum: Biz Meclis olarak görevimizi tam yapabildik mi, Meclis olarak görevimiz bitti mi? Değerli milletvekilleri, 21 Mayıs 2014 tarihinde Manisa'nın Soma ilçesinde meydana gelen maden kazası için Meclis araştırması komisyonu kurulmuş, demek ki gerekli dersleri almadığımız için 19 Ekim 2022 tarihinde Bartın'ın Amasra ilçesinde meydana gelen maden kazası için Meclis araştırması komisyonu kurulmuş, demek ki gerekli dersleri almamışız daha sonra İliç maden kazasını yaşadık ve 22 Ekim 2024 tarihinde bir Meclis araştırması komisyonu daha kurduk.
1 Aralık 2016 tarihinde Adana'nın Aladağ ilçesinde kız öğrenci yurdunda meydana gelen elim yangın vakasının araştırılması ve benzer acıların bir daha yaşanmaması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması komisyonu kurduk, demek ki bundan ders alınmamış ki Kartalkaya'da 78 canımız maalesef yandı. Demek ki Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bizim görevimiz, sadece Meclis araştırması komisyonu kurmak değil, bu tür faciaların bir daha olmaması için gerekli kanuni düzenlemeleri yapmak ve kanunu uygulatmak.
Sayın milletvekilleri, çoğumuzun bildiği üzere iki yönetim türü vardır: Bir, reaktif yönetim; iki, proaktif yönetim. Reaktif yönetim facialar olduktan sonra önlemleri alır, faciaların sorumlularını arar, bunlara yaptırım uygular. Bu, kötü bir yönetim tarzıdır. Proaktif yönetim tarzı ise facialar oluşmadan önce önlemini alır. Fakat üzülerek görüyorum ki bu yaşanan facialarda biz reaktif yönetim tarzını bile sağlayamıyoruz; facialar yaşıyoruz, sorumlular ortada yok, cezalandırdığımız sorumlu yok, istifa eden bir kişi yok. Bakın, reaktif bile değiliz, ne kadar kötü, reaktif yönetim tarzını bile uygulamıyoruz. Bizler dün, Türkiye Büyük Millet Meclisinde gün boyunca, oteldeki teknik eksikliklerden sorumluluğun kimlere ait olması gerektiğine, kimlerin istifa etmesi gerektiğine kadar her şeyi konuştuk, tartıştık; bir araştırma komisyonu kurma kararı aldık.
Değerli milletvekilleri, bu facialar sadece araştırma komisyonu kurularak önlenemez. Türkiye Büyük Millet Meclisinin esas görevi, bu tür faciaların bir daha yaşanmaması için gerekli düzenlemeleri yapmak. Peki, biz bunlarla ilgili ne yapıyoruz? Bu tür faciaların bir daha yaşanmaması için ne yapıyoruz? Hiçbir şey yapmıyoruz.
Bakın, değerli arkadaşlar, ben yönetim sistemleri, denetim, belgelendirme konusunda sektörün içerisinden gelen biriyim, aynı zamanda A sınıfı iş güvenliği uzmanıyım. Burada yangın yaşanan yer otel olduğu için genel olarak Turizm Bakanlığını eleştiriyoruz fakat eleştirilmesi gereken diğer bir bakanlık var burada, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı; hiç bundan bahsetmiyoruz, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını hiç eleştirmiyoruz. Olayın kök nedenine baktığımızda, yangının kök nedenine baktığımızda yangın aşçının kızgın yağa su dökmesiyle başlıyor. Bakın, aşçı, kızgın yağ yangınının suyla söndürülmemesi gerektiğini bilmiyor. Bununla ilgili eğitim almamış, yangın eğitim almamış, iş güvenliği eğitimi almamış. Diğer sebepler, yani yangın alarm sisteminin olmaması, yangın söndürme sisteminin çalışmaması; bunlar yangını büyüten sebepler ama işin kök sebebi oradaki aşçının gerekli eğitimi almamış olması.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
SADULLAH KISACIK (Devamla) - Peki, bu eğitimleri kim tamamlayacak, kim denetleyecek? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı. Bakın, şunu net bir şekilde söylüyorum: Türkiye'de 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu sahada çalışmamaktadır, sahada uygulanmamaktadır. İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğüne bağlı İSG-Katip var. İş sağlığı ve güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimi bulundurması gereken binlerce firma bulundurmamasına rağmen ve bunu Bakanlık görmesine rağmen hiçbir uygulama yapmıyor. Gidin bakalım, birçok otelde kanun gereği risk analizlerinin ve acil durum planlarının olması lazım, bunların maalesef hiçbir tanesi yok. Değerli arkadaşlar, burada sorun şu: Şimdi biz sorumlu arıyoruz, suçlu arıyoruz ama suçlu sistem, suçlu kanunun uygulanmaması.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SADULLAH KISACIK (Devamla) - Biz bugün sorumluyu bulabiliriz ama biz sistemi düzeltmezsek yarın bu yangınlar tekrar edecek ve maalesef Türkiye bundan olumsuz olarak etkilenecek. Bu anlamda Türkiye Büyük Millet Meclisini ve iktidarı proaktif olmaya, bu sorunların bir daha yaşanmaması için gerekli işlemleri yapmaya çağırıyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci konuşmacı Şanlıurfa Milletvekili Sayın Dilan Kunt Ayan.
Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün Genel Kurulda görüşmekte olduğumuz Devlet Denetleme Kurulu Hakkındaki Kanun Teklifi'nin 1'inci maddesi üzerine konuşacağım.
Şimdi, "Devlet Denetleme Kurulunun görev kapsamına ilişkin bu madde, kaynağını doğrudan Anayasa'dan alırken ve Anayasa 108 açıkken neyi tartışıyoruz?" diye tekrardan AKP sıralarına sormak istiyorum. Kurulun görevi açık. Ne diyor? "Kamu kurum ve kuruluşlarının, sermayesinin çoğunluğuna kamu kurum ve kuruluşlarının katıldığı kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarını, kamuya yararlı dernekler ile vakıfların hukuka uygunluğunu denetlemek." Zaten kanunun lafzından da anlaşılıyor. Ne diyor? "Kamusal kaynaklardan faydalanan kurum ve kuruluşlar bu kurulun denetleme yetkisindedir." diyor. Ancak teklifle yapılmak istenen ne? Bu kapsamda Anayasa'ya aykırı bir şekilde genişletmek. Peki, ne yapmak istiyorlar? Diyorlar ki: "Vergi muafiyetinden yararlanmayan ve kamu yararına çalışan statüsünde olmayan vakıfları, özel teşebbüs niteliğindeki kooperatifleri, birlikleri, ortaklık ve iştirakleri denetleme yetkisini de Cumhurbaşkanlığına bağlı bir kuruma vermek istiyoruz." diyorlar. Peki, bu denemeleri ilk mi? Elbette ki değil. Aynı kanun teklifi aralık ayında bu Meclise getirildi ve Anayasa'ya aykırı olduğu için geri çekildi. Yahu, bir ayda Anayasa mı değişti? Yok. Anayasa Mahkemesi kararı mı değişti? Yok. Neden tekrar önümüze getiriyorsunuz? Bu gücü nereden alıyorsunuz? Anayasa'dan almadığınız ortada, halkı zaten dinlediğiniz yok, halktan da almadığınız ortada. Peki, niye yapıyorsunuz bunu? Çünkü gücünüzü kendi kurduğunuz Ali kıran baş kesen sisteminden alıyorsunuz, oradan alıyorsunuz. Darbe sonrasında el konulan şirketler, ganimet gibi bölüşülen servetler yetmedi, şimdi de diyorsunuz ki: "Daha fazlasını nasıl yapabiliriz?" Bizden olmayanın malı helaldir mantığıyla ilerliyorsunuz. Bakıyorlar, ülkede iktidara muhalefet edebilecek kimler kalmış, akıllarında hemen onları nasıl durdururuz, baskılarız, engelleriz diye yollar aramanın yöntemidir bu yasa teklifi. Denetleme Kurulunun denetleyebileceği dernekler, vakıflar kamuya faydalı olma şartıyla zaten sıralanmış, gayet açık bu. Fonlardan, vergilerden faydalanan bu vakıfların, derneklerin çoğu da zaten AKP-MHP'nin dümen suyunda gidiyor. Geri kalanlar için ise Vakıflar Genel Müdürlüğünün denetim yetkisi varken bu yetkiyi Devlet Denetleme Kuruluna vermenin tek bir amacı var, toplumsal muhalefet edebilecek sivil toplum örgütlerini, sivil hak savunucularını iktidar, kendi elinde, kontrolünde tutmak istiyor, hoşuna gitmeyen dernekleri, vakıfları soruşturma tehdidiyle bastırmak istiyor. Yetmedi mi? Bir de bunların mallarına çökmek istiyor. Devlet Denetleme Kurulu soruşturma açacak, TMSF'den kayyum atayacak, cezalar yağdıracak ya da kapatacak.
Bakın, bu kanun tam da örgütlenme özgürlüğünü hedef almakta. Bugünün tarihini not alın, bakın, ne yapacak bunlar? Örnek vereceğim bununla ilgili size. Bugün, bu yasa geçerse eğer, yarın Hrant Dink Vakfında bir açıklama yapılsa veya Türkiye İnsan Hakları Vakfı hak savunuculuğu alanında bir çalışma yapsa veya Tahir Elçi Vakfından adalet için girişimde bulunsalar; Devlet Denetleme Kurulu ertesi gün bu kanunu bahane ederek kapılarında bitecek, yetmeyecek, oralara da kayyum atayacak. Bugün bu yasa geçerse, yine bir derneğin açtığı şirket, kadınların bir araya gelip kurduğu kooperatifler, Devlet Denetleme Kurulu tarafından sudan sebeplerle soruşturmalara maruz bırakılacak. Bu yasa açık ve net olarak kayyum zihniyetinin, öteki olanın haklarını gasbetme politikasının toplumun tüm kesimlerine, en kılcal damarlarına kadar yayılmasının bir göstergesidir. Devlet Denetleme Kurulu, Anayasa'ya aykırı olan bu hâliyle görev ve faaliyet yürüttüğü müddetçe, partili Cumhurbaşkanına tam bağlı bir kurum olarak iktidarın menfaat ve çıkarlarına hizmet etmekten başka bir anlama gelmeyecektir. Asgari ücret yoksulluk sınırının altında, emekliler her gün yarı aç yarı tok yatıyor, işsizler ordusu gün geçtikçe çığ gibi büyüyor fakat siz gelmişsiniz "Sermayeyi, patronları nasıl mutlu ederiz, nasıl gönüllerini yaparız, nasıl özel kurumları, özel şirketleri, vakıfları, birlikleri denetleriz, mallarına el koyarız?" diye hesap kitapla bu yasaları getiriyorsunuz. Elinsaf diyoruz size! Dönün ya, dönün, şu halkı dinleyin artık, yüzünüzü halka dönün! Sizden beklemiyoruz ama belki ezkaza yaparsınız bunu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
DİLAN KUNT AYAN (Devamla) - Halkın size verdiği gücü sonsuz, sınırsız saymaktan vazgeçin. Halk canlarını, mallarını, özgürlüklerini koruyun diye beklerken işsizlik fonlarını işverenlere peşkeş çekmek, TMSF eliyle canınızın istediği şirkete kayyum atamak, Denetleme Kuruluyla özgürlükleri budamak derdindesiniz sizler. Hukuk elinizde mızrak olmuş, Cumhurbaşkanlığı sistemi ise çuval ama bu mızrak bu çuvala sığmıyor artık. Sizin yeriniz patronların, yandaşların, kompradorların, iktidarların gücüyle halkın mallarına çökenlerin yanıysa bizim yerimiz ise işçilerin, emekçilerin, emeklilerin yanıdır. Bu kanun maddesine onay vermeyeceğiz, derhâl çekilmesi gerektiğini bir kez daha ifade ediyoruz. (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde son konuşmacı Artvin Milletvekili Sayın Uğur Bayraktutan.
Buyurun Sayın Bayraktutan. (CHP sıralarından alkışlar)
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 191 sıra sayılı Kanun Teklifi'nde9 madde var; 2 tanesi yürürlük ve yürütme maddesi, 2 tanesi de daha değişik. Bir torba kanun sonuç olarak, çorba kanun diyorum ben buna. Ama 5 maddeye ilişkin olarak daha önceden sizin getirip Parlamentodan çektiğiniz, Anayasa Mahkemesi denetiminden geçmiş olan ilk 4 maddeye ilişkin olarak da hiç kelimesine, virgülüne dokunmadığınız ama benim konuştuğum maddede de sadece bu maddede bir düzenleme yaparak, başına sadece "kamu yararı" kavramını getirmiş olduğunuz bir düzenleme yapılıyor. Buradaki olay ne? Burada, değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin yargısal denetimi var, kanunlara uygunluğunun yargısal denetimini yapan bir kurum. Eğer Parlamento bir yanlış yapıyorsa, eğer kanunların Anayasa'ya uygunluğuyla ilişkili bir fiilî durum varsa bunu denetleyen bir organ var ve bunlara ilişkin bir denetim yapmış, sizler de demişsiniz ki: "Evet, bir iptal kararı çıkmış, daha önceden bu konuda 703 sayılı Kararname var." 703 sayılı Kararname'yle de bu kanunla yapılacak düzenlemelere ilişkin olarak tek adam rejiminin getirmiş olduğu garabet sisteminde "Bunu başka türlü yapalım, başka türlü bir düzenleme yapalım, kanuna gerek yok, Cumhurbaşkanı kararnameleriyle halledelim." dediğiniz hükmü iptal etmiş. Hükmü iptal ettikten sonra ne yapmışsınız? Biz Anayasa Mahkemesine Cumhuriyet Halk Partisi olarak götürmüşüz ve bugüne kadar yapmış olduğunuz birçok kanundaki düzenlemeleri Anayasa Mahkemesi iptal etmiş. Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerinin hoşunuza gitmediğini biliyorum ama değerli arkadaşlarım, bakın, buradaki olay Devlet Denetleme Kuruluyla ilişkili. Burada bir değişiklik yapmışsınız. Yeni düzenleme getiriyorken "kamu yararı"nı başlığına koyunca dernek ve vakıfların sanki Anayasa Mahkemesinin iptal kararının gereğini yapmışsınız gibi bir fiilî durumla karşı karşıyayız. Gerçek öyle mi? Değil değerli arkadaşlarım. Bakın, Devlet Denetleme Kurulunun 108'inci maddede anayasal tarifleri var, "Devlet Denetleme Kurulu hangi kurumları denetler, neye ilişkin denetleme yapar?" diye birtakım ibareleri tek tek saymış. Siz burada getirdiğiniz düzenlemelerle, Devlet Denetleme Kurulunun tahdidî olarak Anayasa'da sayılmış olan bütün o hükümlerini bir kenara atmışsınız, bunun dışında başka bir şey getiriyorsunuz, diyorsunuz ki: "Diğer ortaklıklarda, kuruluşlarda da -daha açık ifade edeyim- buralarda da her türlü incelemeyi yapabilir, diğer iştiraklerde ve ortaklıklarda da idari soruşturma, inceleme, araştırma ve soruşturma yetkisini yapabilir." Değerli arkadaşlarım, bu ne demek biliyor musunuz? Anayasa'dan kaynaklanmayan, Devlet Denetleme Kurulunun tarifi, görevleri ve yetkilerini belirleyen 108'inci maddedeki düzenlemede olmayan bir yetki genişliği ilkesini getiriyorsunuz kanunla yapıyorsunuz. Bu ne demektir? Kâhin değilim, kehanette bulunmuyorum; Nostradamus'un kehaneti de değil bu. Muhtemelen bir anayasal yargı denetiminde yapılacak olan incelemede o an nasıl ki kamu yararına ilişkin iptal kararı var ya, burada da kanunla yapılan bir düzenlemenin anayasal dayanağı olmadığı için muhtemel bir iptal kararı olacaktır. Bu konuda niye ısrar ediyorsunuz? Düşündüm taşındım "Neden ısrarlı olabilirler?" diye. Değerli arkadaşlarım, bakın, burada şöyle bir olay var -Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek burada, Sayın Hükûmet yetkilileri, milletvekili arkadaşlarımız da burada- dışarıdan bir yatırımcının ülkeye yatırım yapmasına ilişkin her türlü işlemi yapıyorlar; gidiyorlar, diyorlar ki: "Gelin, yapın." filan ama bunun yanında, Devlet Denetleme Kurulunun bu şekildeki bir yetki sınırını aşarak bu şekildeki ortaklıklarda inceleme yapmasındaki amaç nedir? Hangi hür sermaye gelip de bu koşullar varken, Türkiye'de hukuk güvenliği yokken, mülkiyet hakkına ilişkin bu şekildeki bir tecavüz varken Türkiye'de yatırım yapabilir? Sizlere soruyorum. Buradaki düzenleme nedir, bu konudaki inat nedir değerli arkadaşlarım? Cumhuriyet Halk Partisinin Anayasal denetime ilişkin yapmış olduğu Anayasa Mahkemesi başvurusundan sonra, onun başına "kamu yararı"nı koyarak hülle yoluyla bunu engellemeniz, bunu Parlamentodan geçirmeniz belki mümkün olabilir ama eğer Anayasa Mahkemesi veya Ankara'da yargıçlar varsa muhtemelen bir iptal kararı gelecektir arkasından. Bu konuda biraz sonra yapılacak oylamada oylarınızla bu madde geçecektir ama biz tarihe not düşmesi açısından, anayasal, yargısal denetim açısından yapılacak olan bir incelemede şerh düşülmesi açısından bu itirazımızı da burada ileri sürüyoruz değerli arkadaşlarım. Anayasa'dan kaynaklanmayan, Anayasa'da tarif edilmeyen, görev ve yetkileri tahdidi olarak sayılmayan bir konuda Anayasa'yı aşarak, normlar hiyerarşisini çöpe atarak, kanunla yapılan bir düzenlemeyle Anayasa'ya aykırı bir işlem tesis edemezsiniz. Bize hukuk fakültelerinde böyle öğretmediler. Kanunlar Anayasa'ya aykırı olamaz. Normlar hiyerarşisinde bir şekil vardır, şart vardır. Açık bir şekilde de ifade ettik. Siz bu konuda da çekince içerisinde olduğunuz için bundan önce yapmış olduğunuz düzenlemelerde buna ilişkin kanunları geri çektiniz.
Bakın, 5 tane yasa var bu 191 sayılı Kanun Teklifi'nin içerisinde, sadece buna ilişkin olarak, kamu yararına ilişkin bir hüküm koydunuz. Kanunu değiştirdiğinizi zannettiniz. Hülle yoluyla -bakın, açık ifade ediyorum, bunu demem çok doğru değil- kanuna karşı yapılan hile yoluyla yeni bir düzenleme yapıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Başkanım.
Ben, uygulamada, avukatken inceleme yapıyorken şöyle zannederdim: Kanun koyucuyu ulaşılamaz bir tabu, bir kavram zannederdim. Kanun koyucu, görülüyor ki el altından film çevirmekle her türlü kanunu yapıyor değerli arkadaşlar; böyle kanun olur mu? Anayasa Mahkemesinin bariyer koyduğu, "Yaptığın yanlıştır." demiş olduğu bir düzenlemeye karşı kalkıp da arkadan dolanarak, hile yoluyla, muvazaayla bu şekilde bir işlem yapabilir misiniz? Bu işlemin yapıldığı yerde -Türkiye'de- yatırım olabilir mi, bu işlemin yapıldığı yerde hukuk güvencesi olabilir mi, bu işlemin yapıldığı yerde mülkiyet hakkına saygı olabilir mi değerli arkadaşlarım? O nedenle, buradan bir kere daha uyarıyoruz: Bu yanlıştan dönün. Parlamentoda belki bu durdurulamaz ama bu ülkede bütün bu olumsuzluklara rağmen çölde vaha gibi yargıçlar var. Aynı, Bağdat'tan yanlış döner gibi Anayasa Mahkemesinden de yanlış dönecektir diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza...
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN - Yoklama talebi var.
Yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini tespit edeceğim.
Sayın Emir, Sayın Türeli, Sayın Bayraktutan, Sayın Meriç, Sayın Öztürkmen, Sayın Kaya, Sayın Akay, Sayın Taşkın, Sayın Çan, Sayın Erdem, Sayın Kılınç, Sayın Suiçmez, Sayın Süllü, Sayın Coşar, Sayın Arpacı, Sayın Öztürk, Sayın Özdemir, Sayın Arı, Sayın Özcan, Sayın Taşkent.
Yoklama için üç dakika veriyorum ve süreyi başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika veriyorum.
Kapanma Saati: 23.13
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.26
BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP ÜYELER: Elvan IŞIK GEZMİŞ (Giresun), Rümeysa KADAK (İstanbul)
----- 0 -----
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50'nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - 1'inci madde üzerinde verilen aynı mahiyetteki önergelerin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı yoktur.
Yapılan ikinci yoklamada da toplantı yeter sayısı bulunamadığından, alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 30 Ocak 2025 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.31
[1] Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
[2] 191 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.