2 Aralık 2025 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP ÜYELER: Nermin YILDIRIM KARA (Hatay), Kurtcan ÇELEBİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23'üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Afyonkarahisar'ın sorunları hakkında söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Hakan Şeref Olgun'a aittir.
Buyurun Sayın Olgun. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)
HAKAN ŞEREF OLGUN (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin dört bir yanında yayınlanan kuraklık haritaları alarm veriyor. Bu tablo suyumuzun hızla tükendiğini, topraklarımızın verimsizleştiğini, tarım ve hayvancılığın çöküş tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Ülkemizde iklim değişikliğinin etkileri su döngüsünü bozuyor, yağışlar düzensizleşiyor, yer altı suları kuruyor, baraj dolulukları düşüyor. Özellikle tarım ve hayvancılığın bel kemiğini oluşturduğu Afyonkarahisar'da bu tablo gelecek nesiller için de alarm veriyor.
Türkiye kuraklık gerçeğiyle yüzleşirken dünya bu meseleyi çoktan hayatta kalma stratejisi seviyesinde ele almış durumda. Bazı ülkeler coğrafi şartları bizden çok daha zor olmasına rağmen bu krizi yönetmeyi başardı. Suudi Arabistan çölün ortasında olmasına rağmen şehirlerini susuz bırakmıyor çünkü yıllar önce deniz suyu arıtma yatırımlarını stratejik öncelik ilan etti. Bugün içme suyunun büyük kısmı denizden geliyor. Tarımın önemli bölümünü başka ülkelere taşıyarak suyu koruyorlar. Yağmur yağmasa bile sistem işliyor. Avustralya 2000-2010 arasında yüzyılın kuraklığını yaşadı ama ders çıkardı; vatandaşlar ve çiftçiler için kota sistemine geçti, atık suyu geri kazanıp ikinci kez kullanabilir hâle getirdi, dev baraj ve su geri dönüşüm projeleri kurdu. Singapur su fakiri bir ülke, doğal su kaynağı neredeyse yok ama bütün bir ülkeyi yağmur suyu toplama sistemleri üzerine kurdu, atık suyun yüzde 100'ünü arıtarak yeniden kullanıyor, deniz suyunu arıtarak şehri ayakta tutuyor.
Peki, Türkiye... Türkiye, hâlâ suyu 20'nci yüzyılın yöntemleriyle yönetiyor. 21'inci yüzyılın kuraklık koşullarını karşılayacak kapsamlı bir su yönetimi reformu yok. Dünya bunu bilimle aşarken biz hâlâ günü kurtarmaya çalışıyoruz.
Afyon özelinde ise tablo şöyle: Yağışlar azaldı, yer altı suları çekiliyor, tarlalar susuzluktan çatlıyor. Çiftçi tarlasını sulamak istiyor ama her defasında elektrik parasını nasıl ödeyeceğini düşünüyor. Sulama maliyeti, ürün maliyetinin önüne geçti. Çiftçi, artık tarlasını değil, faturalarını düşünüyor. Hayvancılıkta tablo çok daha ağır. Meralar kurudu, hayvanın önüne getirilecek ot kalmadı. Yem fiyatları katlandı, üretici bir çuval yemi bile borçla alıyor. Damlar kapanıyor, hayvanlar kesime gidiyor, üretim hızla düşüyor. Kontrolsüz ithalat piyasayı altüst etti. Yerli üretici rekabet edemiyor. Üstüne bir de şap gibi hastalıkların yayılmasıyla insanlar tedirgin. Veteriner hizmetleri ve denetim mekanizmaları yetersiz. Su giderse tarım biter, tarım biterse hayvancılık çöker, hayvancılık çökerse o sofraya koyacak lokma kalmaz. Bu zinciri kopartırsak hepimiz kaybederiz. Ben Afyon için, Türkiye için, çocuklarımızın geleceği için suyun, toprağın yanında durmayı seçiyor ve bu Meclisi de aynı sorumluluğa davet ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Afyon, bugün sadece susuzlukla, üretim krizleriyle değil, kamu gücünün nasıl kullanıldığına dair ciddi bir güven sorunu ve skandal bir iddiayla karşı karşıyadır. Şimdi sizlere Afyonkarahisar'ın Çay ilçesi Akkonak köyünde yaşanan bu iddiayı aktarmak istiyorum. Devlet Su İşlerinin toplulaştırma kararından hemen önce mera sınırına bitişik 15 parça ve toplam 313 bin metrekare özel tarım arazisinin satın alındığı ve bu toplulaştırma sonucunda tek parsel hâline getirildiği konuşuluyor. İddialara göre bu işlemde Et ve Süt Kurumu Yönetim Kurulu Başkanı Mücahid Taylan yine başrolde. Bölge halkı açıkça söylüyor, toplulaştırma yıllar önce planlanmıştı ve araziler bu bilgiyle önceden toplandı. Yani bir kamu görevlisinin konumunu kullanarak kendisine özel alan oluşturduğu şüphesi ağır basıyor.
Soruyorum: Bu süreç, Mücahid Taylan'ın görev alanıyla açıklanabilecek bir kamu hizmeti midir, yoksa görevin arkasına saklanarak yürütülen bir kişisel arazi mühendisliği midir? Bu işin üzerine gideceğim, bu iddiaların aydınlatılması için sonuna kadar takipçisi olacağım. Kimsenin milletin toprağı üzerinden ayrıcalık elde etmesine izin vermeyeceğim. Tabii, her zaman söylediğimiz gibi, iddiaların doğru olması hâlinde diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü öğrencileri dinleyici locasından bizleri izlemektedir. Kendilerine hoş geldiniz diyor, eğitim hayatlarında başarılar diliyoruz. (Alkışlar)
Sayın Işıkver...
SEMİH IŞIKVER (Elâzığ) - Teşekkür ederim Saygıdeğer Başkanım.
Kamuda görev yapan mühendis, mimar ve şehir plancılarının kariyer basamakları ve özlük hakları hakkında çok uzun zamandan beri yoğun talep ve beklenti söz konusudur. Gazi Meclisin çıkaracağı bir kanun sadece kamu çalışanlarının haklarını gözeten değil aynı zamanda kamu hizmetinin verimliliğini de artıracak bir adım olacaktır. Yönetici ve mesul olarak çalıştıkları şantiyelerde inşaat ustalarından dahi daha az kazanç elde etmek durumunda kalan kamu mühendislerimizin güçlü bir meslek yasasını fazlasıyla hak ettiği inancıyla ve bir inşaat mühendisi meslektaşları olarak 5 Aralık Dünya Mühendisler Günü'nü kutlar, Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
BAŞKAN - Sayın Güneş Altın...
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) - Bugün yine çocuklara karşı işlenmiş büyük bir suç haberiyle uyandık. Her yer çocuklar için suç mahalline dönüşmüş durumda. Savaşsız Çocukluk Projesi kapsamında Ukrayna'dan 510 yetim çocuk Antalya'ya getirilmiş. Orada çocukların temizlik yapmaya, büyük çocukların küçüklere bakmaya zorlandığına, çocuklara her türlü kötü muamele uygulandığına dair haberler düştü gündeme. Daha acısı, çocukların yurtlarda çalışan erkekler tarafından istismara maruz bırakıldığı, hatta 2 çocuğun gebe kaldığına dair haberler var basında. Uluslararası bir vakfın bünyesinde olsa dahi bu durum Türkiye'nin sorumluluklarını ortadan ne yazık ki kaldırmıyor. Zira bu topraklar üzerindeki göçmen, mülteci çocuklar dâhil olmak üzere tüm çocukların sağlıklı olma ve üstün yararını sağlama sorumluluğundan "dezenformasyon" diyerek kurtulunamayacağını da bir kez daha ifade etmek istiyoruz ve soruyoruz: Vaktizamanında yapılan suç duyurusuna takipsizlik kararı verildi mi, bunun sebebi nedir, çocuklara karşı işlenen suçlara karşı sürdürülen cezasızlık politikası burada da sürdürülecek midir?
BAŞKAN - Sayın Şevkin...
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Adana'nın Yüreğir ilçesinin geri kalmışlığına son vermek üzere seçilen Belediye Başkanımız yoğun şekilde çalışırken merkezî idarece yürütülen kentsel dönüşüm yavaş ilerliyor. Şehit Erkut Akbay Mahallesi'nde kuralar şaibelerle dolu, evler hâlâ teslim edilmedi, vatandaşa ayrıca dört yıllık TÜFE zammı eklenmeye çalışılıyor.
Yüreğir'de işsizlik kol gezerken hiçbir kamu yatırımı yapılmıyor. Binlerce kişinin ikamet ettiği Yüreğir'de Karataş yolu üzerindeki Havutlu Mahallesi ve civarında bir PTT şubesi, bir banka ATM'si yok. 21'inci yüzyıldayız, engelliler ve ne yazık ki yaşlılar PTT Bank ve banka hizmetlerine erişemiyor.
Sayın yöneticiler, lütfen bu sesi duyun. Yüreğir'de üretime, istihdama dönük iktidarın hiçbir izine rastlanmıyor. Eğitim ve sporda destek bekleyen Yüreğirliler, merkezî idarenin yönünü biraz da Yüreğir'e dönmesini bekliyor. Adana ve birçok ilde konutları teslim edilen vatandaşlarsa hâlâ borcunu ödeyemiyor.
BAŞKAN - Sayın Türkoğlu...
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Muhterem milletvekilleri, Karadeniz'de dört günde 3'üncü gemi saldırısı oldu. Rusya'dan Gürcistan'a ayçiçeği yağı taşıyan MIDVOLGA-2 gemisi Sinop'un 80 mil açığında İHA saldırısına uğradı. Putin bile çıktı "Bu saldırı sadece uluslararası deniz hukukuna değil aynı zamanda Türkiye'nin hava ve deniz güvenliğine doğrudan bir tehdittir." dedi; Dışişleri Bakanlığı ise "Münhasır ekonomik bölgemiz içerisinde meydana gelen bu hadiseler bölgede riskler oluşturuyor." dedi yani âdeta görev savdı.
Soruyorum: Bu saldırıyı radarlarımız neden tespit edemedi? Bu bir güvenlik açığı mı, yoksa bir ihmal mi? Böyle bir saldırının radarlarımızın gözü önünde gerçekleşip önlenememesi kabul edilemez. Hangi gerekçeyle vatandaşımızın, ticari gemimizin ve devletimizin güvenliği riske edilmiştir?
BAŞKAN - Gündem dışı ikinci söz, Samsun'un sorunları hakkında söz isteyen Samsun Milletvekili Sayın Murat Çan.
Buyurun Sayın Çan. (CHP sıralarından alkışlar)
MURAT ÇAN (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, seçim bölgem Samsun'un yıllardır sosyoekonomik yönden yaşadığı kayıpları ve özellikle de bu kayıpların siyasi sorumluluğunu bir kez daha bu kürsüden hatırlatmak için söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum; sizleri ve ekran başında bizi izleyenleri, değerli yurttaşlarımızı selamlıyorum.
Samsun, Karadeniz'in en büyük liman kenti olmasına rağmen AKP iktidarı döneminde sosyoekonomik potansiyeli heba edilmiş, hatta kaybettirilmiş bir şehir konumuna itilmiştir. Burada kentimizin dış ticaretine ilişkin güncel veriler bu tespitimi somutlamaya yeter de artar bile. Bu yılın ilk dokuz ayında Samsun'da gerçekleşen ihracat 1 milyar 264 milyon dolar düzeyinde. Türkiye'nin ilk dokuz aydaki ihracatı ne kadar biliyor musunuz? 267,5 milyar dolar. Samsun'un ihracattaki payı yüzde yarım; Samsun nüfusunun toplam nüfusa oranı ise yüzde 1,16; hikâye, Samsun'a ilişkin hikâye burada net bir şekilde hepimizin gözüne batıyor. Burada sanayicimizin, ihracatçımızın hiçbir sorumluluğu yoktur çünkü onlar kurdan kaynaklı baskı ve risklere inat yüksek girdi maliyetleriyle boğuşarak, öz kaynaklarını, sermaye birikimlerini eriterek üretmeye çalışıyorlar, istihdam yaratmaya çalışıyorlar fakat iktidar, makroekonomi politikalarıyla üretimi değersizleştiriyor; ihracatçımızı, sanayicimizi canından bezdiriyor. İktidarın bu basiretsizliği Samsun özelindeki vizyonsuz teşvik politikalarıyla, plansızlıkla, öngörüsüzlükle ve popülizmle birleşince şehrimizin bütün potansiyeli heba oluyor; sonuç rakamlara yansıyor. Bu durumun en somut örneklerinden biri de lojistik projeksiyonudur çünkü Samsun liman, demir yolu ve kara yolu avantajına rağmen bir türlü lojistik merkezine dönüştürülememiştir.
Samsun'a yaşatılan kayıplara ilişkin bir diğer veri Sosyoekonomik Gelişmişlik Endeksi. Bakın, Türkiye genelinde ilçe bazlı çalışma en son 2022 yılında yapıldı. Örneğin, Bafra ilçemiz sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi yönünden 1981 yılında 64'üncü sıradayken bugün 269'uncu sırada çünkü 81'de TEKEL vardı, tütün fabrikası on binlerce kişinin geçim kaynağıydı, devletin planlı kalkınma modeliydi; ticareti, tarımı, yan sektörleri ve hepsinden değerlisi sosyal yaşamı besliyordu. Mesela, Çarşamba ilçemiz 1981'de sosyoekonomik yönden ülkemizin en gelişmiş 166'ncı ilçesiydi. Bugün Çarşamba 344'üncülüğe kadar geriledi çünkü tarım değersizleştirildi, çünkü nüfus göç etti. Çocukluğumuzda, gençliğimizde okul sıralarında öğretilen, anlatılan ülkemizin en verimli ovasından artık Çarşambalılar ekmek yiyemiyor, göç ediyorlar. Ektiği para etmiyor, tarlasını iki yılda bir sel basıyor. Ova, otuz dört yıldır tarımsal sulama projesinin tamamlanmasını bekliyor; muhtemelen bir on yıl daha bekleyecek. Sonuç: Su akıyor, taşıyor, AKP bakıyor. Samsun'daki sosyoekonomik gelişmişlik endeksi yıkımı örnekleri uzayıp gider; Kavak ilçemiz 175'inci sıradan 513'üncü sıraya, Alaçam ilçemiz 213'ten 565'e, Terme ilçemiz 195'inci sıradan bugün 438'inci sıraya gerilemiştir.
Özetle, Samsun, taşıdığı büyük potansiyele rağmen hak ettiği değeri göremedi. Teşvikler elle tutulur bir sanayi sıçramasına dönüşemedi, istihdama sunduğu katkı sınırlı kaldı. Kaynakları yanlış tercihlerle boşa harcandı ancak şu anda tüm bunların ötesinde hem ülkemizi hem bölgemizi hem de doğrudan Samsun'u tehdit eden, ticareti tehdit eden kritik bir gelişmeyle karşı karşıyayız. Ukrayna ile Rusya arasında süren savaş bölge deniz ticaretini büyük bir risk alanına dönüştürdü. Hafta sonu ve son olarak da bugün Ukrayna'ya ait insansız deniz ve hava unsurlarının Rusya'ya giden ticari gemileri hedef alan saldırıları oldu. Bu saldırılar, Türkiye'nin deniz yetki alanına giren sularda gerçekleşti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
MURAT ÇAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Denizlerdeki egemenlik haklarımız ihlal edildi. Karadeniz'deki deniz ticaret hattı açıkça tehdit altındadır. Ne yazık ki iktidar, bu açık güvenlik tehdidine rağmen bugüne kadar gerekli önlemleri almamış; deniz rotaları, liman altyapısı ve ticari koridorlarımız korumasız bırakılmıştır. Bu zafiyet öncelikli ulusal egemenlik meselesidir yani meşruiyetinizi arayacağınız yer de göstereceğiniz yer de tam burasıdır. Devamında, devam ettiğinde ekonomik tehdittir bu durum.
Bu nedenle Karadeniz'de ticaret güvenliği ve egemenlik haklarımızın tahkimi için etkin, caydırıcı ve sürekliliği olan tedbirler ivedilikle alınmalıdır diyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Taşkent...
AYÇA TAŞKENT (Sakarya) - Bir kentin ekonomisinde, tarım kadar sanayinin gelişmesi de önemlidir ancak Sakarya'da tarım arazileri OSB'ler için adım adım yok ediliyor. Şimdi de kimya ve plastik ağırlıklı yeni bir OSB planının gündemde olduğunu duyuyoruz. Bu, yalnızca çevreyi değil doğrudan halk sağlığını ve yaşam hakkını tehdit eden bir adımdır. Denetimsiz sanayileşmenin, kimya tesislerinin, hoyrat üretimin Dilovası'nı nasıl bir kanser ovasına çevirdiğini gördük. Şimdi aynı senaryo Sakarya'ya taşınmak istenmekte. Sakarya'daki OSB'lerde yaşanan çevre kirliliğini engelleyemeyenler Kaynarca'yı nasıl denetleyecek?
Sanayi gereklidir ama üretim, toprağı yok ederek, suyu zehirleyerek, havayı kirleterek yapılamaz. Sakarya'nın verimli toprakları, kapımıza dayanan gıda krizlerine karşı bu ülkenin en büyük güvencesidir. Doğrudan yaşam hakkını savunduğumuz için Sakarya'yı Dilovası'na çevirmeyeceğiz.
BAŞKAN - Sayın Uysal...
LEVENT UYSAL (Mersin) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Öncelikle, Mersin'e vermiş olduğu güçlü destekten dolayı Sayın Sağlık Bakanımıza çok teşekkür ediyorum. 16 Nisanda ziyaret etmiştik Sayın Bakanımızı ve bazı taleplerimiz olmuştu. Özellikle Erdemli ilçemize 600 yataklı yeni devlet hastanesi, Silifke ilçemize 200 yataklı ek hizmet binası ve Mersin 112 acil komuta merkezine 20 yeni ambulans hayırlı, uğurlu olsun efendim. Güçlü devletimiz her zaman aziz milletimizin yanında.
Çok teşekkür ederim.
Saygılar efendim.
BAŞKAN - Sayın Varli...
GÜLDEREN VARLİ (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.
2014 yılında temeli atılan, yıllardır bitmeyen Van Çevre Yolu bugün yeni mağduriyetler yaratmaya devam etmektedir. Van Çevre Yolu güzergâhı üzerinde 20 bin metrekarelik alana sahip olan Samancılar Sitesi'nin taşınması gerektiği belirtilmiştir ve esnafa hayvan pazarının 5 bin metrekarelik park alanına geçici olarak geçmeleri önerilmiştir ancak bu, bir çözüm değil yeni sorunlar yaratan bir uygulamadır çünkü bu alan kullanıldığında hayvan pazarının park yeri tamamen ortadan kalkacaktır. Peki, esnaf araçlarını nereye park edecek? Samancılar Sitesi Başkanı ve esnafı, yaşadıkları sorunların daha da büyüyeceğini ifade ederek acil bir çözüm beklemektedir.
Hayvancılık, Van bölgesi için hayati bir öneme sahiptir. Bu nedenle, yetkili kurumlar ortaya çıkan mağduriyetleri derhâl gidermelidir.
BAŞKAN - Sayın Ersever...
ALİYE TİMİSİ ERSEVER (Ankara) - Sayın Başkan, yanı başımızda yaşayan binlerce insanın çığlığını duyurmak için söz aldım.
Suriye'de, bütün dünyanın gözleri önünde bir katliam yaşanıyor. Suriye'de Alevilere yönelik saldırılar artık soykırıma dönüşmüştür. Uluslararası raporlar ve görüntüler bunu açıkça gösteriyor. Aleviler başta olmak üzere diğer inanç ve etnik gruplardan binlerce insan öldürüldü. Kayıp sayısı ise on binlerle ifade ediliyor. Tartus, Lazkiye, Cebele... Köyler yakıldı, insanlar aç ve susuz bırakılarak kuşatma altında katledildi. Bu vahşeti yapanlar katliam görüntülerini övünerek paylaşıyor. Bu insanlık suçu karşısında dünya susuyor, Hükûmet susuyor. Bir halk yok ediliyor ve bu karanlık karşısında biz susmayacağız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Karaoba...
ALİ KARAOBA (Uşak) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Psikologların meslek itibarı sistematik bir şekilde yok ediliyor. Bu ülkede hiçbir sağlık mesleği yüksek lisans şartıyla atanmazken psikologlara ikinci bir bariyer konulması kabul edilemez; YÖK'ün, Danıştayın kararlarına ve meslek arası eşitlik ilkelerine aykırıdır. Her yıl 12.500 psikolog mezun verirken devlet üniversitelerinde klinik psikoloji kontenjanı yalnızca 100 kişi. Vakıf üniversitelerinde yüksek lisans ücretleri 800 bin ila 1,5 milyon arasında değişmekte. Bu tablo, fırsat eşitsizliğinin değil fırsat gasbının fotoğrafıdır. Dahası, Bakanlığın kendi yönetmeliğinde psikolog ile klinik psikolog aynı görevi yapmaktadır.
Afette, hastanede, sahada ilk başvurulan mesleklerden biri olan psikologları bugün "diğer" başlığının altına itmek büyük bir haksızlıktır. Psikologların ünvanını, statüsünü, emeğini yok saymayı bırakın. Psikologlar haklarını ve hak ettikleri atama sayılarını alıncaya kadar mücadele etmeye devam edeceğiz.
BAŞKAN - Gündem dışı üçüncü söz, marka şehir Afyonkarahisar hakkında söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Sayın İbrahim Yurdunuseven.
Buyurun Sayın Yurdunuseven. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; marka şehir Afyonkarahisar'la ilgili gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Gazi Meclisimizi ve ekranları başında bizleri seyretmekte olan aziz milletimizi ve değerli hemşehrilerimi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Afyonkarahisar ili sekiz bin yıllık tarihî bir geçmişe sahiptir. İlin adı; şehrin merkezinde bulunan, volkanik özellikli, 226 metre yüksekliğindeki, yalçın, konik biçimindeki kaleden adını almaktadır. Bu nedenle, Hititler zamanında "Hapanova" yani Yüksek Tepe Şehri, Bizanslılar ve Romalılar döneminde "Akronion" ve Selçuklular, beylikler ve Osmanlılar döneminde "Karahisar-ı Sahip" olarak adlandırılmıştır. Şehir merkezinde ve il sınırı içinde milattan önce 2'nci yüzyıldan beri günümüze kadar hemşehrilerimizin geçim kaynağı olarak yetiştirilen haşhaş bitkisinden elde edilen öz su anlamındaki "opium" zamanla söylenerek "afyon" ve afyon da Karahisar'la birleşerek "Afyonkarahisar" adını almıştır.
Değerli milletvekilleri, literatürde şehirler "küresel şehirler" "rekabetçi şehirler" ve "kopya şehirler" olmak üzere 3'e ayrılır. Afyonkarahisar, bu manada rekabetçi bir şehirdir. Özellikle son yirmi yıldır Afyonkarahisar, Ege'nin incisi bir marka şehir olmuştur. Mermerin, termalin, lezzetin başkenti ve cumhuriyetin kurulduğu, Kurtuluş Savaşı'nın başladığı topraklardır Afyonkarahisar. Yumurtasıyla Başmakçı'm, kilimiyle Bayat'ım, kaymağıyla Bolvadin'im, yeşil Çay'ım, halısıyla Dazkırı'm, Kral Midas'ıyla Dinar'ım, kümbet evleriyle Emirdağ'ım, Frig Yolu'yla İhsaniye'm, mermeriyle İncehisar'ım, leblebisiyle Sandıklı'm, Kurtuluş Savaşı'nda Sinanpaşa ovam, keşkeğiyle Şuhut'um, kirazıyla Sultandağı'm, Evciler'im, Çobanlar'ım, Hocalar'ım ve Kızılören'imden; kısaca, tescili kaymağı, lokumu, sucuğu, haşhaşı, ekşi mayalı ekmeğiyle Afyonkarahisar'dan sizlere selam getirdim.
İlimizin duayen gazetecisi Fevzi Şen'in de dediği gibi Afyon insanı cesaretini Kocatepe'den, gücünü Afyonkarahisar Kalesi'nden, çalışkanlığını Afyon mermerinden, sıcak kalpliliğini şifalı sularından, saflığını ve merhametini kaymağından, bereketini alın teriyle yaptığı sucuk ve pastırmadan, rengârenkliğini lokumlarından almaktadır. Afyon'da doğmasanız da eğer bu şehirde doyuyorsanız bu şehir için atar yüreğiniz ve sevdanız olur Afyonkarahisar. Değerli şairimiz, Afyon'un değerli şairi Osman Atilla'nın da dediği gibi Afyon'da bir dam çökse Ankara'da yüreğimiz sızlar.
Anadolu'nun kavşağı, İstanbul'dan Antalya'ya, Ankara'dan İzmir'e uzun yolların tam ortasındadır; burası yalnızca bir kavşak değil buluşmaların, hikâyelerin geçmişin ve geleceğin kesiştiği bir şehirdir. Bir mola verdin mi kahven Afyon lokumuyla tatlanır, kafanı kaldırırsan Karahisar Kalesi'nin seni izlediğini görürsün. Şehrin gücünü simgeleyen Afyon Kalesi binlerce yıldır şehre bakan bir kale değil, bir taş yığını değil medeniyetlerin göstergesidir; her bir taşında geçmişin fısıltısı, her bir basamağında tarihin nefesi vardır. Bir başka tepe, binlerce Mehmetçik'i bağrında yatıran, Türk milletinin tarih sahnesinden silinemeyeceğinin haykırıldığı, 26 Ağustos günü sert esen rüzgâra karşı Mehmetçik'in "Allah Allah!" seslerinin karıştığı, cumhuriyetin kuruluşunu hazırlayan, Kurtuluş Savaşı'nın başlangıç noktası Kocatepe ve şehrimin tarlalarını mor beyaz renklerle süsleyen ağız tadı, şifa kaynağı haşhaş. Frig Vadisi Ayazini'yle kültürün, tarihin beşiği; Ak Dağı, Emre Gölü ve yılkı atlarıyla tabiatın en güzel yeri. 32 bin yataklı, beş yıldızlı termal otelleriyle şifa şehridir Afyonkarahisar. Kaymak, sucuk, lokum pastırma ve haşhaş, bükme patlıcan böreği gibi 600'ü aşkın, 100'e yakını da tescilli ürün ve yemeğiyle Afyon'un mutfağı UNESCO gastronomi şehri olarak da taçlandırılmıştır.
Afyonkarahisar, mutfağında lezzetle, termalinde şifayla sanat ve kültürün buluştuğu, tarihten geleceğe bir köprüdür; cesaret ile şifayı, bereket ile tarihi harmanlayan nadide bir şehirdir.
Değerli milletvekilleri, kültür ve sanat anlamında, Afyonkarahisar için Arkeoloji Müzesi'nin yanında, sayısı 1.500'ü bulan ve dünyanın neredeyse her yerinden toplanmış müzik aletleri müzesi ile Türkiye'de tek olan Yumurta Müzesi'ni de saymak gerekir. Yine, dünyanın en iyi padok, en iyi pist ve kendi şehrini en iyi tanıtan organizasyonu olarak ödül alan Dünya ve Avrupa MXGP Motor Yarışları ve Motofest Festivali, Uluslararası Gastronomi Festivali ve 24'üncüsünü gerçekleştirdiğimiz Klasik Müzik Festivali gibi onlarca festivale ev sahipliği yapmaktadır Afyonkarahisar. Yine, ilimiz, Mevleviliğin 2'nci merkezi olup ülkemizde Mevlevi törenlerinin unutulmaya yüz tuttuğu yıllarda yeniden canlandırıldığı adrestir. Afyonkarahisar, her yıl düzenli olarak Sultan Divani hazretlerini anma ve aşure dağıtımı geleneğini de devam ettirmektedir. Geçtiğimiz ay içerisinde, Sayın Valimizin önderliğinde, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinin değerli hocalarının katkılarıyla yaptığımız Afyonkarahisar Kent Markalama ve Tanıtım Stratejisi Toplantısı'yla marka şehir Afyonkarahisar için çok önemli bir adım attık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Başkanım.
Afyonkarahisar belki bir kısmınızın aklından "Evet, ağustos ayında geçerken mola verip çay içerken üşüdüğümüz bir yer." diye geçebilir ama artık Afyonkarahisar, içinden geçilen, mola verilen bir yer değil gelinip kalınacak bir şehir olmuştur. Bu yeni dönemde sloganımız "Kal Bu Şehirde, Kalp Bu Şehirde" olacaktır. Artık bu şehir geçiş noktası değil bir varış noktasıdır, içinden geçmek yetmez; dinlenmek, hissetmek ve yaşamak gerekir.
Daha önce de bu konuda konuşmuştum ama tekrar etmekte fayda görüyorum. Ülkemizin neredeyse dörtte 3 polen ihtiyacını karşılayan, yeşili ve doğasıyla ilimizin nadide yerlerinden olan, bal ormanıyla meşhur Taşoluk kasabasıyla ilgili olarak başkaları gibi gelip konuşup gitmiyoruz; AK PARTİ milletvekilleri olarak Bakanlık nezdinde tüm girişimleri yapıyoruz. İnşallah, bu girişimlerin de olumlu olduğunu buradan halkımıza duyurmak istiyorum.
Son olarak, Afyonkarahisar'ı görmeden geçme, tatmadan geçme, gel ve kal bu şehirde diyor ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.
Sayın Bektaş...
BARIŞ BEKTAŞ (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de bankalarda bulunan paranın yüzde 80'i sadece 2,2 milyon kişinin elinde bulunuyor ve bu kişilerin hesaplarındaki ortalama tutar 7,4 milyon lira. Buna karşılık, halkın yüzde 89'unun hesabında 10 bin Türk lirasından az, ortalama sadece 700 lira var. Yurttaşlarımızın toplamda kredi kartlarına olan borcu 2 trilyon 617 milyar liraya yükseldi. Yani bir yanda servet içinde yüzen bir azınlık, diğer yanda ay sonunu getiremeyen milyonlar var. Emekliler, asgari ücretliler, beyaz yakalılar, işçiler, memurlar yani toplumun büyük çoğunluğu ağır bir geçim sıkıntısının pençesinde. Yoksulluğun pençesinde yaşam mücadelesi veren milyonlarca yurttaşı görmezden gelemeyiz. Başta emeklilerimiz ve asgari ücretlilerimiz olmak üzere milyonlarca yurttaşımızın insan onuruna yakışır bir ücrete kavuşması şarttır.
Saygılarımla.
BAŞKAN - Sayın Çakır...
SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Sayın Başkan; kardeşim, dostum, askerlik arkadaşım, 26'ncı ve 27'nci Dönem AK PARTİ Giresun Milletvekili, Plan ve Bütçe Komisyonunda beraber mesai yaptığımız Cemal Öztürk dünya sürgününü tamamlayarak fâni dünyadan beka âlemine göç eyledi. Bugün çok şey söylemeden, 1982'den bu yana dostluğumuzu bina ettiğimiz, samimiyet ile kardeşliğimizin ruhumuzda bıraktığı ve baki olan en içten duygulara sığınarak en azından birkaç kelamla da olsa bir şeyler söylemeyi vefa borcu olarak görüyorum. Komisyon çalışma yoğunluğu çerçevesinde "Sami kardeşim, demek ki askerliğimiz bitmemiş." esprisi hâlâ kulaklarımda. Geride kalanlar olarak bizler, hüznün ve kederin zirvesinde onu Fatihalarla Mevla'nın rahmetine ve mağfiretine uğurluyoruz; mekânı cennet, makamı ali olsun.
Ailesine, yakınlarına ve sevenlerine sabrıcemil niyaz ediyor, Genel Kurulu ve milletimizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Allah rahmet etsin.
Sayın Avşar...
CEM AVŞAR (Tekirdağ) - Sayın Başkan, kasım ayı Çorlu hava kalitesi ölçüm verileri bize Çorlu'da hemşehrilerimizin kasım ayının yüzde 93,3'ünde kötü, sağlık açısından sakıncalı ve orta seviyede hava soluduğunu gösteriyor. Çorlu Belediyemiz her gün bu ölçümleri paylaşıyor ama maalesef, hemşehrilerimiz zehirli havayı solumaya devam ediyor. Biz geçen hafta Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Kurum'a bunun sebeplerini sorduğumuz zaman, sanayi kaynaklı olduğunu ve 19 tesisin faaliyetten men edildiğini söyledi.
Biz tekrar şunu dile getirmek istiyoruz: Mücadeleyi artırmak için bölgemize çevre denetim istasyonu kurulmasını, sanayi denetimlerinin artırılmasını, Ergene'de zemin çamuru temizliğine başlanmasını talep ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Yontar...
NURTEN YONTAR (Tekirdağ) - Sayın Başkan, TÜİK'in üçüncü çeyrek verileri, iktidarın aile merkezli politikalarının kadınları nasıl görünmez bir duvara çarptırdığını açıkça gösteriyor. İş gücüne dâhil olmayan kadın sayısı 21 milyonu aştı ve 9,4 milyon kadın, ev işleri ve ailevi engeller yüzünden çalışma hayatından koparıldı. 540 bin kadın bakım nedeniyle işten ayrılırken aynı gerekçeyle işten çekilen erkek sayısı sadece 33 bin. Bu tablo, iktidarın aile politikalarının kadın emeğini sistematik biçimde dışladığının kanıtıdır.
Eğitim, istihdam ve sosyal hayata katılımın önüne yerleştirilen aile ve bakım engelleri kadınları erken yaşlardan itibaren eş, anne ve bakıcı kimliklerine kilitliyor. Kreşten yaşlı bakımına kadar tüm yükün kadınların sırtına yüklendiği bu düzene "Hayır." diyoruz.
BAŞKAN - Sayın Özcan...
MESTAN ÖZCAN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; millet olarak, devlet olarak farklı kimlikleri, kültürleri ve inançları aynı çatı altında, barış içerisinde yaşatma noktasında dünyada eşi benzeri az bulunan bir tecrübeye sahibiz. Asırlardan beri bu topraklarda hüküm süren hoşgörü iklimi bizi diğer milletlerden ayıran en mühim vasıflarımızdan biridir. Farklı inanç ve kültürlerden vatandaşlarımız, ülkemizin medeniyet birikiminin ve beşerî zenginliğinin temel unsurlarıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin her ferdi bizim için eşit, değerli ve kıymetlidir. Bu topraklarda yaşayan tek bir insanımızın dahi ötekileştirilmesine, dışlanmasına, ayrımcılığa uğramasına asla rıza göstermeyiz çünkü bu, hem tarihimize hem inancımıza hem de millet olma bilincimize aykırıdır.
Bizler Türkiye Yüzyılı vizyonuna yürürken öz güvenli bir duruşla, 86 milyon vatandaşımızla birlikte dün olduğu gibi bugün de birlikteyiz, birlikte Türkiye'yiz demeyi sürdüreceğiz. İnşallah hayırlısı olacak.
Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Hun...
YILMAZ HUN (Iğdır) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Ardahan Göle sarıçam ormanları "bakım ve gençleştirme" adı altında sistematik bir biçimde yok ediliyor. Son günlerde ortaya çıkan görüntüler, bu sürecin artık gençleştirme değil doğaya yönelik bilinçli bir tahribat olduğunu açıkça göstermektedir. Köylülerin kesimi durdurma çabasının takdir edilmesi gerekirken jandarma eşliğinde kesime başlanacağı yönündeki tehditler kabul edilemez. Bu tehdit, yalnızca doğaya değil Göle halkının iradesine, yaşam hakkına ve geleceğine yöneliktir. Cudi'den Göle yaylalarına kadar yapılan kesimler artık kabul edilebilir sınırları aşmış, orman ekosistemi geri dönüşü olmayan biçimde risk altına alınmıştır.
Kesimler derhâl durdurulmalı, bölge halkına yönelik baskılar sona erdirilmeli, süreç şeffaf biçimde kamuoyuna açıklanmalı ve sarıçam ormanları korunmalıdır. Ekonomi bahanesiyle doğayı yok eden hiçbir uygulamaya rıza göstermiyoruz, halklarımız rıza göstermiyor.
BAŞKAN - Sayın Aksakal...
MEHMET ÖNDER AKSAKAL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kuzey Irak'taki Bölgesel Kürt Yönetiminin eski lideri Mesud Barzani'nin Şırnak'ta Molla Ahmed-i Cezerî'yi anmak amacıyla düzenlenen sempozyuma katılması sırasındaki manzara bir vukuattır ve sorumluları derhâl tespit edilerek gereği yapılmalıdır. Şırnak Valiliği, Cizre Kaymakamlığı ve Şırnak Üniversitesinin ortaklaşa düzenlediği söylenen bu etkinlik İçişleri Bakanlığımızın bilgisi dışında mı gerçekleştirilmiştir? Eğer Sayın İçişleri Bakanımızın bilgisi ve onayı dışında gerçekleştirildiyse Barzani'nin yanında bulunan, uzun menzilli silahlarıyla giren korumalarına kim, hangi yetki gücüyle ve hangi yasal dayanakla izin vermiştir? Eğer İçişleri Bakanı bu olayda kasıtlı olarak devre dışı bırakılmış ise böyle bir manzaranın yaşanmasını sağlamak, görevi süresi boyunca terör örgütlerine karşı mücadelesiyle yasa dışı birçok olayı ortaya çıkaran, başarılı çalışmalarıyla gündemde olan İçişleri Bakanına karşı yapılmış özel bir operasyon mudur?
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Çan...
MURAT ÇAN (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
2026 yılında uygulanacak asgari ücret için trafik başlıyor. Eskiden toplumun yüzde 10'unu, yüzde 15'ini ilgilendiren bir konuydu bu; bugün ise toplumun yarısını doğrudan ilgilendiriyor çünkü daha on yıl önce çalışanların yüzde 13'ü asgari ücretli iken bugün bu oran, bu rakam yüzde 45'e kadar yükselmiştir ve emekçimize hak görülen bu ücret de sefaleti sürdürülebilir kılmaktan öte hiçbir anlam taşımıyor. Emeklinin, işçinin, gençlerin alın teri değersizleştirilirken saray düzeni kendi ayrıcalıklarını korumaya devam ediyor. Bu tablo, emeğe saygısızlığın, plansızlığın ve derinleşen yoksulluğun AKP iktidarı eliyle nasıl kurumsallaştırıldığının en somut kanıtıdır. AKP yıllardır emeğin ve emekçinin düşmanıdır, emeğe ve emekçiye düşman hukuku uygulamaktadır. Bu düzeni değiştirmek için derhâl seçim diyoruz.
MEHMET AŞILA (Kocaeli) - Teşekkürler Sayın Başkanım.Teşekkürler Sayın Başkanım.
"Sen güneşsin, sen aysın
Sen nur üstüne nursun
Sen süreyya ışığısın
Ey sevgili, ey Resul.
Ey bizden seçilen elçi
Yüce bir davetle geldin
Sen bu şehre şeref verdin
Ey sevgili, hoş geldin."
Medineli Müslümanların Resulullah Efendimiz'i karşılarken söyledikleri "Taleal Bedru Aleyna" Millet Kütüphanesi'nde Hristiyan Haçlı Papa 14'üncü Leo beklenirken söylendi, Papa bu şekilde sarayda "Taleal Bedru Aleyna" ilahisiyle karşılandı.
Kim ne derse desin verilen mesaj net: Adına ılımlı İslam mı dersiniz, dinler arası diyalog mu dersiniz, İslam'ı ayaklar altına almak mı dersiniz; yorum akıl sahibi olanların. Buyurun fazla söze gerek yok diyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın İrmez...
MEHMET ZEKİ İRMEZ (Şırnak) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Hapishanelerde idare ve gözlem kurullarının verdiği haksız ve keyfî kararlarının ardı arkası kesilmiyor. İzmir Buca'da Kırıklar F Tipi Kapalı Cezaevinde bulunan Mehmet Sait Yıldırım'ın tahliyesi 2'nci kez dokuz ay ertelendi, İdare ve Gözlem Kurulu akla hayale sığmayacak gerekçelerle bu karara imza attı. Mahkemenin yerine geçen bu kurullar ikincil ve paralel yargılama işlevi görmektedir. Otuz bir yıllık hasta mahpus Mehmet Sait Yıldırım'ın hipertansiyon, KOAH, kalp ve damar hastalıkları gibi birçok rahatsızlığı bulunuyor. Tahliyelerin ertelenmesi mahpusları ölüme bir adım daha yaklaştırıyor. Siyasi ve hasta mahpuslara yönelik ayrımcı yasalar bir an önce ortadan kaldırılsın, idare ve gözlem kurulu gibi mekanizmalar lağvedilsin.
Teşekkürler.
BAŞKAN - Sayın Alp...
İNAN AKGÜN ALP (Kars) - Sayın Başkanım, Şırnak Valiliğinin davetiyle Melayê Cizîrî Sempozyumu'na katılmak üzere geçen hafta sonu ülkemizi ziyaret eden Sayın Mesut Barzani'nin barış sürecine destek mesajları memnuniyet vericidir. Bu ziyaret sırasında, protokol kurallarını hiçe sayarak Cizre Belediye Başkanlarına yönelik müdahale ise kabul edilebilir değildir. Bu tür ziyaretleri protokol kurallarına uygun olarak ve yeni gerilimler yaratmayacak şekilde yapmak gerektiğine inanıyor, bu vesileyle hayatı ve eserleri sempozyuma konu olan büyük alim Melayê Cizîrî'ye Allah'tan rahmet diliyor, Valiliğimizin davetine icabet eden Sayın Barzani'ye ve kadim tecrübesiyle ziyarete olgunlukla ev sahipliği yapan Cizre halkına selam ve saygılarımı arz ediyorum efendim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Işık Gezmiş...
ELVAN IŞIK GEZMİŞ (Giresun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aralık ayı geldi, yine eczane rafları ilaçsız, hastalar tedavisiz kaldı; bir türlü güncellenemeyen euro kuruna bağlı olarak halkımızın ilaca erişimi yine imkânsızlaştı. Bugün güncel euro kuru 49 TL iken ilaçta hâlâ 21.67 TL; dünyanın hiçbir yerinde böyle mantıksız bir uygulama yok. Eczacı meslektaşlarım hastalarımızın ilaçlarını bulabilmek adına büyük çaba harcamaktadır. Kronik hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar piyasada yok. Yeni ilaçlara hastalar ulaşamıyor, yurt dışındaki yeni tedavilerden faydalanamıyor. "Sağlıkta devrim." dediniz, emekli hasta ilacını bulsa fiyat farkını ödeyip alamıyor. Üç aylık raporlu ilaçlarda 3-4 bin TL'lik fiyat farkları çıkıyor. Toplum sağlığı, bir tasarruf kalemi olarak görülemez. İlaca ve koruyucu sağlığa...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akgül...
İSMAİL AKGÜL (Bolu) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bolu, yaylacılık kültürünü yaşatan, hayvancılıkta ve orman ürünleri üretiminde ülkemizin en önemli merkezlerinden biridir. Bu kadim üretim geleneğini sürdüren hemşehrilerimiz ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Yaylalarımızda doğal yapıyı muhafaza etmek amacıyla alınan katı tedbirler niyeti kötü olmayan, alın teriyle geçinen, hayvancılık yapan vatandaşlarımızın mağduriyetine sebep olmaktadır. En temel ihtiyaç olan elektrik bile birçok yaylamızda yoktur; olan yerlerde ise düşük voltaj sebebiyle süt sağım makineleri çalışmamakta, hayvanların barınma ve ısınma koşulları sağlanamamakta, üretici ciddi kayıplar yaşamaktadır. Aynı zamanda yaylalarımızın yolları bakımsız, yetersiz ve çoğu zaman kullanılamaz hâldedir. Bizler hem yaylalarımızda hayvancılık yapan hem de orman üretiminde emek veren hemşehrilerimizin mağduriyetinin giderilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin ivedilikle hayata geçirilmesini, başta Tarım ve Orman Bakanlığımız olmak üzere, tüm kurum ve kuruluşlarımızdan talep ediyoruz.
Saygılar.
BAŞKAN - Sayın Yıldırım...
ADEM YILDIRIM (İstanbul) - Teşekkürler Başkanım.
Sayın Özgür Özel hafta sonu partisinin kurultayında yaptığı konuşmada son yaşananlar üzerinden DEM PARTİ'ye "Celladınıza âşık olmayın." diyerek AK PARTİ'yi cellatlıkla itham etmiştir. Sayın Özel cellattan, cellatlıktan bahsediyorsa CHP'nin geçmiş tarihine iyi baksın.
MUSTAFA SARIGÜL (Erzincan) - Ya çok ayıp! Çok ayıp! Çok ayıp!
SEMRA DİNÇER (Ankara) - Ayıptır, yapma Adem ya! Vallahi ayıptır ya!
ADEM YILDIRIM (İstanbul) - Hukukçu olmayan Üç Alilerden müteşekkil gezici istiklal mahkemeleriyle binlerce Kürt'ü, Türk'ü, Dersimliyi, Alevi'yi ve dindarları nasıl cellatların önüne attıklarına iyi baksın.
MUSTAFA SARIGÜL (Erzincan) - Ne alakası var ya!
SEMRA DİNÇER (Ankara) - Ayıptır ya!
ADEM YILDIRIM (İstanbul) - Ret ve inkâr politikalarıyla Kürtçe'yi ve Kürt isimleri yasaklayarak...
MUSTAFA SARIGÜL (Erzincan) - Hiç yakışmadı sana! Hiç yakışmadı!
SEMRA DİNÇER (Ankara) - Hayret bir şey yani!
ADEM YILDIRIM (İstanbul) - ...Kürtleri nasıl istismar ettiklerine iyi baksın; sonra da dönsün AK PARTİ olarak bizim Kürtçe isim koymanın önündeki engelleri nasıl kaldırdığımıza, Kürtçe televizyonu nasıl açtığımıza...
MEHMET TAHTASIZ (Çorum) - "Türkiye Cumhuriyeti" ibaresini de kaldırdınız zaten!
ADEM YILDIRIM (İstanbul) - ...Kürtçe türkü söylemenin önündeki engelleri nasıl kaldırdığımıza, Diyarbakır Cezaevi'ni ibretlik müzeye nasıl çevirdiğimize iyi baksın diyor...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA SARIGÜL (Erzincan) - Valla yakışmadı Adem Bey'e.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Yarışın, yarışın, yarışın.
BAŞKAN - Sayın Konukcu Kok...
KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) - Mülakat mağduru öğretmenler bir yıldır çifte mağduriyet yaşıyor. 2023'te KPSS'ye girmiş öğretmenlerin çoğu yaklaşık iki yıl bekledikten sonra 2024 yılı Temmuz ve Ağustos aylarında yapılan mülakatlarla elendi. Bu mülakatlardaki ana sorun iller arasında anormal bir puanlama farkı olması, bu da eski puanlama sisteminden kaynaklanıyor. Aynı puanı alan öğretmenlerin puanı farklı illerde farklı şekilde yuvarlanıyor. 86,5 puan olan birinin puanı bir ilde 87, diğer bir ilde diğer bir öğretmenin aynı puanı 90 olarak yuvarlanıyor; tam bir rezalet.
Seçim vaadi olarak mülakatı kaldıracağını söyleyen iktidara sesleniyoruz: Sözünüzü tutun, mülakatı bir an önce kaldırın; yetmez, KPSS'yi kaldırın, ücretli öğretmenlik uygulamasına son verin, tüm öğretmenleri kadrolu olarak atayın.
BAŞKAN - Sayın Fırat...
CELAL FIRAT (İstanbul) - Sayın Başkan, bugün Arap Alevileri örgütü temsilcileriyle birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi Çankaya Kapısı önünde yapmak istediğimiz açıklamaya izin verilmedi. Madenci anıtı önünde açıklama yapmak zorunda bırakıldılar. Ankara Emniyeti Meclise sesini duyurmak isteyen kesimlerin önüne polis yığmaktan vazgeçsin. En doğal ve en barışçıl gösteri, üstelik Meclisi göreve davet eden açıklama neden Meclis kapısında yapılamıyor; anlamak mümkün değildir.
Sayın Başkan, söz konusu açıklamanın amacı Suriye'de yaşanan Alevi katliamına dikkat çekmek, saldırıları lanetlemek, iktidarı sorumluluk almaya çağırmaktı.
Burada bir kez daha haykırıyoruz: Suriye'de Alevi soykırımının derhâl durdurulması için Türkiye Büyük Millet Meclisi sorumluluk almalıdır. Daha fazla insanlar ölmesin, daha fazla çocuk yetim kalmasın, daha fazla aile yurdundan, evinden edilmesin; barışa, yaşam hakkına hep beraber sahip çıkalım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Dindar...
MAHMUT DİNDAR (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Van'da 31 Mart seçimlerinde halk tüm kayyumları ve AKP'li başkanı görevden uzaklaştırılmıştı ancak AKP iktidarı on yıldır kayyum siyasetinde ısrar ediyor. Bu siyaset, bilindiği üzere, belediyeleri borçlandırma, belediye taşınmazlarını satma ve diğer kamu kurumlarına devretme üzerine kurulu bir talan ve yolsuzluk siyasetidir; hukukta, demokraside ve ahlakta yeri yoktur. Açıkça söylüyoruz: Kayyum belediyeleri sadece irade hırsızlığı değildir, belediye çatısı altında ne varsa çalmaktadır. Kayyumlu şehrin vekili olarak şunu söyleyebilirim: Büyükşehir belediyesinin sunması gereken hiçbir hizmet olması gerektiği düzeyde değildir. On yıldır halkımızın bütçesini çalan bu çeteler mezarlıklardan köy yollarına, çevre düzeninden gölün korunmasına, trafikten imara, sudan hava temizliğine birçok konuda Van'ı harabeye çevirmiştir. Bu talan ve yoksulluk rejimi derhâl sonlandırılmalıdır.
Teşekkür ediyorum Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Kunt Ayan...
DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Hafta sonu İstanbul'da atık kâğıt işçileri ve geri dönüşüm emekçileriyle bir araya geldik, sorunlarını konuştuk, dertlerini dinledik. Güvencesiz, geleceksiz ve sağlıksız koşullarda çalışan geri dönüşüm işçilerini yıllardır ne devlet görüyor ne yasalar görüyor ne de kurumlar. Kayıt dışı bırakılmış, kayda değer görülmemiş emeklerine dair 2026 yılı bütçesinde de tek bir cümle yok. Bu ülkenin sokaklarının yükünü sırtlayan emekçiler insanca çalışma ve yaşama haklarına kavuşmalıdır, emekleri de kendileri gibi görmezden gelinmemelidir Meclisi, geri dönüşüm emekçilerinin sorunlarının çözümünde sorumluluk almaya davet ediyoruz.
BAŞKAN - Sayın Sümer...
ORHAN SÜMER (Adana) - Başkanım, teşekkür ediyorum.
AKP iktidarının ekonomi politikaları özellikle dar gelirlilere hayatı yaşanmaz hâle getirmiştir. Merkez Bankası verilerine göre, asgari ücretlinin yıllık kazancıyla alabileceği cumhuriyet altını miktarı 2005'te 31 altın iken 2025'te 9'a gerilemesi yirmi yılda yaşanan altın gücü kaybının en çarpıcı göstergesidir. Net 22.104 TL'lik Ekim 2025 asgari ücreti tüm araştırma raporlarına göre 26.925 liralık açlık ve 93.135 liralık yoksulluk sınırlarının çok altında kalmıştır; son iki yılda asgari ücretin maaş zamlarının enflasyon karşısında eridiğini kanıtlamaktadır. Emeklilerimizse çok daha zor şartlar altında, âdeta entübe bir şekilde hayatlarına devam etmeye çalışıyor.
Asgari ücret görüşmelerinin başladığı bugünlerde asgari ücretli, emekli ve memur maaş zamları sadece geçinmeyi değil insanca bir yaşam standardını sağlamayı hedeflemelidir. İktidar bu konuda acilen çözüm üretmelidir.
BAŞKAN - Sayın Dinçer, buyurun.
SEMRA DİNÇER (Ankara) - Teşekkürler Sayın Başkan.
AKP'nin kadın karşıtı politikaları nedeniyle kadın emeği sistematik bir şekilde yok ediliyor. Aile ve kişisel nedenlerle iş gücünden koparılan kadınlarımızın sayısı son beş yılda yüzde 81,5 arttı yani yaklaşık 4 milyon kadın ailevi nedenler yüzünden çalışamıyor. Bu ne demektir? AKP iktidarı kreş açmadığı için, yaşlısına ve hastasına bakımevi sağlamadığı için bu yükü kadının sırtına yıkmıştır.
Bir kadın düşünün, çalışmak istiyor, ailesine ve ülkesine katkı sunmak istiyor ama maaşı özel kreş fiyatının yarısına bile yetmiyor; mecburen işi bırakıyor, evine dönüyor. En verimli çağındaki kadınları ailevi nedenler bahanesiyle eve hapseden bu düzen kader değil sosyal devletin iflasıdır. Milyonlarca kadını üretimden koparmak Türkiye'nin geleceğinden çalmaktır.
BAŞKAN - Şimdi, söz talep eden Grup Başkan Vekillerine söz vereceğim.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sayın Sezai Temelli.
Buyurun.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün grup toplantımızı Roman vatandaşlarımız ziyaret ettiler. Evet, bizleri onurlandırdılar ama biliyorsunuz, bu toprakların kadim halkı olan Romanlar bu topraklarda en fazla ayrımcılığa uğrayan halktır. Evet, ciddi bir ayrımcılıkla, hukuksuzlukla, eşitsizlikle karşı karşıyalar; mekânsal dışlanmadan eğitim meselesine kadar, istihdamdan erken yaşta evliliğe kadar, çocuk işçiliğine kadar birçok toplumsal yaşam alanında bir dışlanmayla, ayrımcılığa uğramayla karşı karşıyalar. Roman vatandaşların bu sorunlarını gidermek aslında bu Meclisin en önemli sorumluluklarından biridir. Tıpkı tüm ayrımcılığa karşı yapmamız gerekenler olduğu gibi bu konuda da artık Roman vatandaşların taleplerini duymak, onların sorunlarını gidermek için gereğini yapmak zorundayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, önemli bir utancı yaşıyoruz, gerçekten insanın vicdanını sızlatan bir olay. Biliyorsunuz, Ukrayna-Rusya savaşı var, Rusya'nın işgal ettiği bölgelerden Türkiye'ye gelmiş savaş mağduru çocuklar vardı. Bu çocukların sayısı 510. Bu girişim, bizzat Cumhurbaşkanının eşi Sayın Emine Erdoğan'ın ve Ukrayna Cumhurbaşkanının eşinin girişimleriyle söz konusu oldu. Türkiye'ye getirildiler, Antalya'da gidip bir otele yerleştirildiler. Neden otele yerleştirildiler anlamak mümkün değil ama mesele orada bitmedi; bu çocukların içinden 2 kız çocuğu cinsel istismara uğradı, çocuklar Ukrayna'ya geri gönderildi olay örtbas edilsin diye, maalesef çocuklar hamileydi ve doğurdular. Ve istismar sadece bu 2 çocukla sınırlı değil; oradaki çocukların birçoğu istismara uğramış, çalıştırılmış, zorla çalıştırılmış, çok ciddi sorunlar var. Bu konuda maalesef Bakanlık sessiz; hâlbuki bir an önce denetlemeliydi ve bu çocukların güvenliğini sağlamalıydı. Çocukların güvenliğinin olmadığı bir yerde istismar böyle saklanır ve devam eder.
Tabii, biz bu olayları, aslında Suriye savaşından da biliyoruz. Suriye savaşı sırasında IŞİD saldırılarından ve zulmünden kaçıp gelen çocukların akıbeti, özellikle Ezidi Kürt çocuklarının akıbeti konusunda da bu ülke açıkçası fazlasıyla deneyimli. Biliyorsunuz, koruma altında olan çocukların bir kısmı bu ülkede saklanan IŞİD'lilerin evinde bulundu ve kurtarıldı. Dolayısıyla Türkiye bu konuda aslında üzerine düşeni yapmıyor. Çocuklar konusunda ortaya koymuş olduğu bu vahim tablo bir an önce düzeltilmelidir, Bakanlık bir an önce bu konuda üzerine düşen sorumluluğun gereğini yapmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii "çocuk" deyince o denli fazla sorun var ki aslında çocukları ilgilendiren o denli fazla mesele var ki burada sıklıkla dile getiriyoruz. İşte, istismara uğrayan çocuklar, çocuk işçiler, cezaevindeki çocuklar, eğitimde eğitim hakkından yoksun kalan çocuklar, eğitimde olup aç yatan çocuklar; saymakla bitmiyor fakat bu meselelerin çözümü için bir şey yapılıyor mu? Hayır. Özellikle cezaevindeki çocukların durumu gerçekten vahimdir. Orada çocuklar çok ciddi anlamda şiddete, baskıya maruz kalmaktadırlar. Diğer taraftan anneleri içeride olduğu için anneleriyle beraber âdeta cezalandırılan çocuklar vardır. Bu konular bir türlü gündeme gelmiyor, bu konularda bir iyileşme maalesef yapılmıyor.
Tabii, çocuklar deyince çocuk işçiliği meselesini de burada sıklıkla dile getiriyoruz, diyoruz ki: Bu çocuk işçiliği sonlanmalıdır, çocuk işçiliği bitmek zorundadır; çocukların yeri eğitimdir, okuldur; dolayısıyla çocukların çalışması kabul edilemez. Biz sanki hiç bunları dile getirmemişiz gibi Bakanlık âdeta bizim burada dile getirdiğimiz hiçbir şeyi duymuyor, ne yapıyor? MESEM güzellemesine devam ediyor. Hâlbuki bu MESEM projeleri âdeta çocuk işçiliğini teşvik eden ve çocukları eğitim hakkından yoksun bırakan, çocukları köleleştiren bir proje; bunu defalarca dile getirdik. Sayın Bakan gitmiş, Türkiye Yüzyılı Mesleki ve Teknik Eğitim Zirvesi'ne katılmış; bir de orada MESEM güzellemesi, MESEM reklamı yapıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim.
Bu MESEM dediğimiz olayın sonlanması gerekiyor her şeyden önce çocuk işçiliğinin sonlanabilmesi için. Zaten 4+4+4 dediğimiz sistem başlı başına bir felaket, bir de bu mesleki eğitimle bu iş daha da vahim bir hâl aldı ve bu konuda son söyleyeceğim şey şu: Bundan iki hafta önce bu konuda konuşurken bu yıl içinde çocuk işçilerin kaç tanesi katledildi demiştim, 81'di; iki hafta sonra şimdi yeniden bu konuya değiniyorum, katledilen çocuk sayısı 85'e çıkmış yani haftada ortalama 2 çocuk çalıştığı yerde ölüyor. En son Batman Gercüş'te Kırkat köyünde 9 yaşındaki İsa Şimşek tarlada çalışırken traktör altında kaldı. 9 yaşındaki çocuğun tarlada ne işi var, neden okulda değil? İşte, bu sorunun yanıtı verilemediği sürece, bu sorunlara çözüm üretilmediği sürece biz burada, maalesef, yitirdiğimiz çocukları konuşmaya devam edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çocuklara yönelik bu sorunlar neden çözülemiyor diyoruz, öbür tarafta büyüme rakamları açıklanıyor. Türkiye büyüyor, çocuklar ölüyor; Türkiye büyüyor, yoksulluk büyüyor; Türkiye büyüyor, işsizlik büyüyor. Bu nasıl büyümedir, anlamakta zorluk çekiyoruz. Üçüncü çeyrekte Türkiye 3,7 büyümüş, TÜİK marifetiyle olsa gerek; yarın da TÜİK'in enflasyon marifetini dinleyeceğiz. Neden diyeceksiniz? Sanayi Üretim Endeksi'ne bakıyoruz, düşüyor; kapasite kullanım oranına bakıyoruz, düşüyor; tarımda yüzde 13 küçülme var -ki bu küçülmenin yaratacağı tahribat o denli büyük ki açlık, gıda enflasyonu, gıda yoksunluğu gibi meselelerin altında yatan neden budur, tarıma olan yaklaşımdır- ama "Türkiye büyümüş..."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Başkan, son dakikayı veriyorum, 8'inci dakika.
Buyurun.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ya, yalancının mumu bile yatsıya kadar yanar, bu TÜİK'in yalanları son bulmuyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Temelli.
İYİ Parti Grubu adına Sayın Buğra Kavuncu.
Buyurun Sayın Kavuncu.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Cumhuriyet Halk Partisinin hafta sonu gerçekleşen 39'uncu Olağan Kurultayı'nda yeniden Genel Başkan seçilen Sayın Özgür Özel'i, Genel Başkanı ve yönetim kadrolarını kutluyorum. İnşallah, ülkemiz ve demokrasimiz için hayırlı uğurlu olur.
ALİYE TİMİSİ ERSEVER (Ankara) - Teşekkür ederiz.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Bugün vatan şairimiz Namık Kemal'in ölüm yıl dönümü; kendisi istibdada karşı mücadele eden, düşünce dünyamızın önemli fikir adamlarındandı, aynı zamanda da bir mücadele adamıydı. Bu büyük fikir adamımızı, şairimizi, yazarımızı rahmet, minnet ve saygıyla bir kez daha anıyorum.
Milletvekili olarak, bu ülkenin bir vatandaşı olarak, siyasetçi olarak, insan olarak ama özellikle bir politikacı, siyasetçi olarak herhâlde hepimize düşen en önemli görev, bu ülkede hukukun, yargının adil, eşit, tarafsız ve bağımsız bir şekilde hareket ettiğinin takipçisi olmak ve bunu mümkün olduğu kadar kontrol etmek, bir aksaklık varsa da gündeme getirmek hepimizin sorumluluğu.
Ben, bu çerçevede geçtiğimiz hafta Silivri'deydim. Ekrem İmamoğlu, Fatih Altaylı, Tayfun Kahraman, Ali Sukas; ondan önceki haftalar Buğra Gökce ve daha birçok tutukluyu ziyaret ettim. Bu arada iki yüz gündür tutuklu olan Furkan Karabay, bir başka gazeteci, bugün de mahkemesi var. Eğer bugün tahliye edilmezse önümüzdeki süreçte inşallah onu da ziyaret edeceğim.
Bakın, hepsiyle ilgili birkaç cümle kuracağım ama Tayfun Kahraman'la alakalı konuyu ayrı bir yere koymak lazım. Ayrı bir hukuk garabeti yaşanıyor, buraya ayrı bir başlık açmak istiyorum çünkü hukuk tarihimizde görülmemiş bir iş yapılıyor. Anayasa Mahkemesinin esastan bozduğu kararı ağır ceza mahkemeleri, 2 mahkeme tanımıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi kararlarına uymak zorundasınız. Bir vatandaş olarak mahkeme bir karar verdiğinde itirazımız varsa takip ettiğimiz bir silsile var. Bireysel başvuru hakkı verilmiş "Anayasa Mahkemesine başvurun." denmiş, olmadı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyorsunuz, oradan çıkacak kararlar da bizler için bağlayıcı durumda alıyor ama iktidar, Hükûmet bunu tanımıyor. Nereye gideceğiz arkadaşlar? Ne yapacağız? Herkes kendi hukukunu mu yaratacak bu ülkede? Bakın, bu kabul edilemez bir yaklaşımdır. Tayfun Kahraman bir MS hastası; eşi Meriç, kızı Vera dimdik bu sürece karşı ayakta duruyorlar. İstediğiniz kararı siyasi doğrultuya göre uygulama inisiyatifini alamazsınız. Bu, tam anlamıyla bir hukuk garabetidir.
Şimdi, sağ olsun Hasan Bey bir not iletti; Furkan arkadaşımız da tahliye edilmiş, ziyaret etmemize gerek kalmadı; bundan da duyduğum memnuniyeti ifade etmiş olayım.
Fatih Altaylı'yla ilgili verilen karar doğrudan şahsi bir cezalandırmanın yaşandığı net bir gösterge. Türkiye'nin en çok izlenen gazetecisi, gündemi belirliyor. Kendisi karardan dolayı elbette ki tepkili ancak vakur ve azimli. Onun süreci de hukuk garabetiyle dolu, dört yıl iki ay hapis cezası. Soruyorum, vicdanınıza dönün ve sorun: Fatih Altaylı gerçekten bu cezayı hak etti mi? Ya, ana muhalefet partisinin lideri linç edilmeye kalkıldı bu ülkede, Fatih Altaylı'ya verilen ceza verilmedi ya, tutuklu bile kalmadılar doğru dürüst.
Ekrem İmamoğlu; onlarca dava var. Bakın, kimsenin yargılanması noktasında bir sıkıntısı, sorunu olduğunu da düşünmüyorum; bizim de yok, Ekrem İmamoğlu'nun da emin olun ki yok. Ancak bunu bir intikam savaşına çevirirseniz, yargılanmasını bu mekanizmaya, bu cezalandırma aracına çevirirseniz orada herkes "Dur!" demek zorunda. Bilirkişiler değişmiş, hâkimlerin yerleri değiştiriliyor, istinaf heyet üyelerinin görev yerleri değiştiriliyor ve birçok hüküm çoktan verilmiş, buna uyacak âdeta hâkim aranıyor. Baktığınız, dinlediğiniz zaman mevzunun özeti budur.
Ali Sukas, Kadriye Kasapoğlu, Buğra Gökce... Bir hukuk devletinde olmaması gereken ne kadar durum varsa hepsi oluyor. Merkez Bankası Başkan Yardımcısı korkunç yolsuzluklarla suçlanıyor ama bırakılıyor ve tutuksuz yargılanıyor. Yargının herkese eşit ve adil bir şekilde uygulanması gerekliliğinin altını bir kez daha çiziyoruz. Bu süreçler yargıya olan güvene çok büyük zarar veriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Bunu size hep hatırlatacağız değerli AK PARTİ milletvekilleri: Ayarını bozduğunuz kantar, gün gelir sizi de tartar.
Geçtiğimiz hafta iki ziyaret oldu; ikisi de neden yapıldı, ne amaçlandı belli değil. Biz misafirperver bir ülkeyiz, gelene git demek bizim kültürümüzde yoktur ancak gerek Papa ziyaretinde gerekse Barzani ziyaretinde aydınlatılması gereken noktalar var. Papa'nın ziyareti tamamen bir ekümenlik amacının gölgesinde gerçekleşti. Uzun bir süredir Amerika Büyükelçisi başta olmak üzere bir ekümenlik kavgası sürdürülüyor. Bunu en net olarak Amerikan Büyükelçisi şöyle ifade etti: "Hedefimiz, Eylül 2026'da Heybeliada Ruhban Okulunu yeniden açmak. Bu konu hem Başkan Trump hem de Başkan Erdoğan için son derece önemli." Kim söylüyor bunu? Amerikan Büyükelçisi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Fener Rum Patriğiyle ilgili İtalyan Büyükelçisinin söylediği sözler var, Amerikan Büyükelçisinin söylediği sözleri söyledik. Bunlarla ilgili Dışişleri Bakanına soru önergesi verdik, hiçbiri cevaplanmadı ve bu tartışmaların gölgesinde Papa geliyor, ülkemizi ziyaret ediyor. Daha önce de Papalar geldi, 5 kere, 6 kere geldi, ziyaret etti ama hiçbiri bu kadar tartışılmadı. Buradaki asıl sorumlu iktidardır. Öyle gözüküyor ki bir talepte bulunmuş, iktidar da ne istiyorsa hepsini yapmış, yerine getirmiş.
Barzani konusu... Hiçbir devlet protokolü vasfı olmayan bir kişiden bahsediyoruz. Bunu, iki Cumhurbaşkanı Başdanışmanı da ayrı ayrı ifade ettiler. Bakın, biz söyleyince belki duymuyorsunuz, Cumhur İttifakı ortağı Sayın Bahçeli bu konuyla ilgili net bir açıklama yaptı, dedi ki: "Vatan topraklarımızda yabancı üniformalı askerlerin uzun namlulu silahla ortalıkta dolaşmaları tek kelimeyle büyük bir rezalettir."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, son kez...
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - "Türkiye Cumhuriyeti'nin, vakarına, saygınlığına, tarihî itibarına ve egemen vasfına taammüden saldırıdır." Biz sıkıntımızı, burada gördüğümüz rahatsızlıkları söylüyoruz, bunu ittifak ortağınız da söylüyor. Bunun sorumlusu kim? Kim izin verdi? Sorumlu nerede arkadaşlar? Sizin bilginiz yok muydu bu ziyaretten? "E, vardı." Peki, vardıysa bütün bunlara nasıl müsaade ettiniz? Bunların cevaplanmasını istiyoruz.
Son olarak da 2026 bütçesi Komisyonda görüşüldü, bitti, önümüzdeki hafta Genel Kurula gelecek. Bir rahatsızlığımı buradan ifade etmek istiyorum: Cumhurbaşkanlığı bütçesine Komisyonda gittim, katıldım. Her sene olduğu gibi Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanı, Diyanet İşleri Başkanı ve İletişim Başkanı gelip bütçelerini savunmaya tenezzül etmediler. Komisyonda da sordum, burada size de soruyorum: Şayet Cumhurbaşkanı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Son, selamlayıp bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN - Yok, süre vermiyoruz.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Bitiriyorum, o zaman kayıtlara geçsin.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Son bir kez süre verin.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Milletin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe görüşmelerine tenezzül edip katılmayan bu kişiler yardımcılarını yolluyorlar, Cumhurbaşkanı çağırdığında aynı cüreti gösterebiliyorlar mı? Cumhurbaşkanı Diyanet İşleri Başkanına dese ki: "Gel, şu bütçeyle ilgili bana bir açıklama yap." Diyanet İşleri Başkanı "İşim var, sana yardımcımı yollayım." diyebilecek mi? Ama bunu, bu milletin iradesinin tecelli ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisine yapan zihniyeti, bu duruşu kınıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim Sayın Kavuncu.
Milliyetçi Hareket Partisi adına Sayın Erkan Akçay.
Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Cumhuriyet Halk Partisinin geçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirdiği kurultayın Türk demokrasisine ve siyasi hayatımıza hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Yeniden Genel Başkanlık görevine seçilen Sayın Özgür Özel'i ve yönetim kurullarında görev alan şahsiyetleri tebrik ediyorum.
Sayın Başkan, AK PARTİ'nin 26'ncı ve 27'nci Dönem Giresun Milletvekili, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi Komisyonu Başkanı, akademi, bürokrasi ve siyasetteki tecrübesi, birikimi ve duruşuyla Meclisimizin örnek simalarından kıymetli arkadaşımız Cemal Öztürk'ün vefatını derin bir üzüntüyle öğrendik. Merhum arkadaşımız Cemal Öztürk'e Allah'tan rahmet diliyor, ailesine, yakınlarına, sevenlerine, Giresunlu hemşehrilerimize ve AK PARTİ camiasına başsağlığı niyaz ediyorum.
Büyük Vatan Şairimiz Namık Kemal eserleriyle vatan sevgisini ve düşüncesini gür sedasıyla nakış nakış işlemiştir. Namık Kemal, dizelerinde yılgınlığa karşı azmi, esarete karşı bağımsızlığı öğütlemiş, genç aydınların dimağında önemli tesirler bırakmıştır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu durumu veciz sözleriyle şöyle ifade etmiştir: "Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, fikirlerimin babası Ziya Gökalp, hislerimin babası Namık Kemal'dir." Namık Kemal 93 Harbi'nden duyduğu teessürü Vatan mersiyesinde dizelerine şu şekilde işlemiştir:
"Serilip hâk-i hakarette vatan can veriyor
Yetişin son nefesimdir gelin imdâda diyor
Sevgili vâlidemiz âkıbet elden gidiyor
Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini
Yoğimiş kurtaracak bahtı kara mâderini."
Gazi Mustafa Kemal Atatürk 13 Ocak 1921'de "Meclis Başkanı" sıfatıyla Namık Kemal'in dizelerine şu şekilde cevap vermiştir: "Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini/Bulunur kurtaracak bahtı kara mâderini."
Osmanlı Padişahı Orhan Gazi'nin büyük oğlu ve Osmanlı Devleti'nin Rumeli'ye, bir başka deyişle Avrupa'ya geçişinin öncüsü ve sembolü olan Rumeli Fatihi Gazi Süleyman Paşa'nın ve Vatan Şairimiz Namık Kemal'in kabirleri Çanakkale Bolayır'da bulunmaktadır. Gazi Süleyman Paşa ve Namık Kemal'in Çanakkale Bolayır'daki kabirlerinde yürütülen restorasyon çalışmaları tamamlanmıştır ve söz konusu tarihî mekânların açılışı, Namık Kemal'in vefatının 137'nci yılına tekabül eden bugün yani 2 Aralık saat 14.00'te gerçekleştirilmiştir. Bu restorasyonda emeği geçen İçişleri Bakan Yardımcısı Sayın Bülent Turan'a, Çanakkale Valisi Sayın Ömer Toraman'a, Balıkesir Vakıflar Bölge Müdürü Sayın Mikail Akıllı'ya ve emeği geçen herkese teşekkürlerimizi, tebriklerimizi sunuyoruz. Rumeli Fatihi Gazi Süleyman Paşa'yı ve Vatan Şairimiz Namık Kemal'i rahmet ve şükranla anıyoruz; ruhları şad, mekânları cennet olsun.
Sayın Başkan, Türkiye'nin göklerdeki ve uzaydaki egemenlik mührünü perçinleyen iki tarihî başarıyı iftiharla anmak istiyorum: Bir yanda Fergani Girişimi tarafından geliştirilen ilk hibrit motorlu yörünge transfer aracımız uzaya taşınmış; Türkiye, uzay liginde kritik bir eşiği daha aşmıştır. Bu adım sadece teknik bir başarı değil stratejik bağımsızlığımızın yörüngedeki teminatıdır.
Diğer yanda, göklerdeki çelik kanadımız Bayraktar KIZILELMA havacılık tarihinde bir ilke imza altmıştır. İnsansız bir savaş uçağı olarak millî füzemiz GÖKDOĞAN'la jet motorlu bir hedefi tam isabetle vurmuş, dünya harp doktrinlerinin yeniden yazılmasına sebep olacak gelişmeler ortaya konulmuştur. Görülmeden gören, vurulmadan vuran bu millî teknolojiler, Türk mühendisliğinin ve azminin zaferidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Baykardan Ferganiye, ASELSAN'dan TÜBİTAK SAGE'ye kadar imzamızı gökyüzüne ve uzaya atan tüm vatan evlatlarını Milliyetçi Hareket Partisi adına yürekten tebrik ediyor, çalışmalarında Allah'tan kolaylık ve muvaffakiyetler niyaz ediyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Akçay.
Cumhuriyet Halk Partisi adına Sayın Ali Mahir Başarır.
Buyurun Sayın Başarır.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hafta sonu 39'uncu Olağan Kurultay'ımızı yaptık. Öncelikle, Mecliste grubu bulunan partilerin Grup Başkan Vekillerine, milletvekillerine, sizlere, arayanlara, tebrik edenlere çok teşekkür ediyoruz. Ülkemize, partimize hayırlı olmasını diliyorum.
27'nci Dönem AK PARTİ Giresun Milletvekili Cemal Öztürk vefat etti; önemli görevlerde bulundu. AK PARTİ ailesine, Meclisimize, bizlere sabır diliyorum; Allah'tan rahmet diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de maalesef ki sürekli gündem dışı bir konu tartışılıyor. Anlıyorum, gündem dışı Mecliste oluyor ama Türkiye gündemi, Meclis gündemi insanların yaşadığı sıkıntıları karşılamıyor. Bakın, icra dairelerindeki dosya sayısı 1 Ocak-30 Kasım tarihleri arasında 9 milyon 661 bine yükselmiş, toplam dosya sayısı 25 milyona yaklaşmış. Üzülerek söylüyorum, kasım ayı için açlık sınırı 29.828 lira, yoksulluk sınırı 97 bin lira. TÜRK-İŞ'e göre sadece kasım ayında açlık sınırında 1.416 TL, yoksulluk sınırında 4.612 TL artış olmuş. İşsizler ordusu bir ayda 350 bin, son bir yılda 776 bin kişi artmış; toplam işsiz sayısı 12 milyon 41 bin kişiye yükselmiş. 15-24 yaş grubunda 2 milyon 92 bin kişi ne eğitimde ne istihdamda yani felaket bir tabloyla karşı karşıyayız ve bugün de Asgari Ücret Komisyonu toplanamıyor. Şimdi merak ediyorum: Asgari ücret zammı ne olacak ya da yılbaşında emekli zammını ne yapacağız? Tablo bu. Uzun süredir Meclis Komisyonunda bütçe tartışılırken bunlarla ilgili en küçük bir destek ya da emeklinin, işçinin, sefaletin durumunu çözecek bir ışık göremedik. O yüzden, Türkiye'nin, Meclisin, Komisyonun, bütçenin gerçek gündemi yoksulluktur, işsizliktir, emeklinin ve işçilerin durumudur; bunu konuşmalıyız.
Şimdi, Türkiye'de adalet gerçekten vahim durumda. Dün medyadan kızıl saçlı bir savcının durumunu öğrendik, medyadan. "Havuz medyası" olarak tarif ettiğimiz birkaç gazete bir savcıyı indirip kaldırdı. Neymiş? Bilgi sızdırıyormuş. Bakın, sabah gözaltına alındı, akşam serbest bırakıldı, daha sonra soruşturmadan dolayı da Şanlıurfa'ya yollanmış; durum bu yani bu savcı şu anda görevde. Hakkında gizlilik olan bir dosyadan dolayı ifade verdi, daha kendisine soru sorulmadan durumu medyaya aktarıldı ve kırk sekiz saat bu medya "kızıl saçlı bir savcı" diye haber yaptı. Ya, soruyorum: Bir savcıyı kendini savunamayacak hâle getiriyorsunuz. Yarın bu savcı, bu soruşturmadan ya da yargılamadan beraat ederse karnındaki doğmamış çocuğuna hesap verebilecek misiniz?
Ben savcılara sesleniyorum: Sözde gizli olan dosyalar sizin namusunuzdur. O gizli olan dosyalar basına sızarsa, insanlar linç edilirse en hafif sonuç, masumiyet karinesini ayaklar altına almış olursunuz. Ülke nereye gidiyor? İstihbarat insanları takip ediyor, bu raporlar medyaya veriliyor, savcı kendi gizlilik olan dosyasındaki bilgileri medyaya veriyor, kendi şüpheliye soru sormadan medya onu yargılıyor. Şimdi o savcı Şanlıurfa'da görevdeyse nasıl görevini yapacak? "Kızıl saçlı savcı" lakap takıyor.
Peki, soruyorum: Bu ülkede bir tek savcı gizli olan dosyadaki bilgileri, soruları sızdırdığı için yargılanıyor mu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Hayır ama bu ülkede önünüze geleni sorguluyorsunuz, tutukluyorsunuz. Ya, daha bir hüküm yokken, bir iddia varken bu bilgiler sızıp nasıl insanları linç edebiliyorsunuz? Yazık değil mi? Bakın, bir savcıdan bahsediyorum, suçlu-suçsuz bilmem, ne yaptığını bilmem ama dosyanın gizli olduğunu biliyorum, görevde olduğunu biliyorum. Bir daha söylüyorum: Yarınlarda -ona benzer birçok durum var- o savcının doğmamış çocuğuna hesap veremezsiniz. Yazık, gerçekten yazık!
Diğer bir durum, Fatih Altaylı beş aydır cezaevinde. İşlenmez bir suçtan, işleyemeyeceği bir suçtan dört yıl iki ay ceza aldı ve tutukluluk hâlinin devamına karar verildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın Sayın Başarır.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Bakın, aort damarında yırtılma ihtimali var. Rahmetle anıyorum, Sırrı Süreyya Önder'i bu yüzden kaybettik. Doktor raporu var, kalbinde 4 tane stent var, beyin zarında 2 santimlik habis olmayan tümör var. Ya, niye tutuyoruz Fatih Altaylı'yı biz? Ya, ne hakla tutuyoruz? Hadi olmayacak bir cezayı verdin, neden tahliye etmiyorsun? Kimin kinini, nefretini yargıya araç olarak kullanıyorsun? Soruyorum: Burada bir yakınımızın başına böyle bir durum gelse, sağlık problemleri olsa, dört yıl iki ay bir cezadan dolayı tutukluluk hâline devam kararı verilse ne düşünürsünüz? Ortada delil yok, böyle bir kasıt yok. Aldık adamı, bir gazeteciyi, yıllarını bu mesleğe vermiş bir gazeteciyi, bırakmıyoruz. Anlamıyorum, tutsak mı alınıyor bu insanlar?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Son dakika, buyurun.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Türkiye'de adalet ayaklar altına alınmıştır, hiç kimsenin hukuk güvenliği yoktur; bir grup savcı ve hâkimler keyfî davranmaktadır, gazeteciyi ve siyasetçiyi, belli bir alandaki muhalif görünen insanları tutsak olarak almaktadır; milletvekili fezleke tehdidinde, gazeteci cezaevinde, belediye başkanı cezaevinde ve maalesef ki hukuk ayaklar altında. Aynı şeyi Muhittin Böcek için söylüyorum, Zeydan Karalar için söylüyorum; bu insanların sağlık problemleri olduğu bir gerçek, 70 yaşına gelmiş insanlar, yazık arkadaşlar! Hukuku, yargı yetkisini böyle kullanıp ülkeyi bu hâle getirmeyin. İnsanların yüzüne bakacakdurum kalmadı. O yüzden, adalet için, bağımsız bir yargı için herkes mücadele etsin. Ülke çok kötü bir noktaya gidiyor, dünyaya da rezil oluyoruz.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Başkanım.
YENİ YOL Partisi adına Sayın Özdağ, buyurun.
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle 39'uncu Olağan Kongresi'ni yaparak Sayın Özgür Özel'i tekrar, yeniden Genel Başkan yapan, aynı zamanda kongresiyle beraber parti Meclisini oluşturan Cumhuriyet Halk Partisini tebrik ediyorum. Hemşehrim olan Sayın Özgür Özel Bey'e başarılar diliyorum, muvaffakiyetler diliyorum. Türk demokrasisine, Türkiye'de insan haklarının ve hukukun üstünlüğünün zirveleşmesine vesile olmalarını temenni ediyorum.
Diğer bir husus ise 26'ncı Dönemde beraber milletvekilliği yaptığımız Cemal Öztürk Bey Milletvekilimiz vefat ettiler. Her insan ölümü tadacaktır. Allah'tan geldik ve yine Allah'a döndürüleceğiz. Kendisine rahmet diliyorum. Beraber çalıştık; mütevazı, çalışkan, aynı zamanda iyi niyetli bir insandı. Ailesine de sabırlar diliyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin tüm yetkililerine de başsağlığı temennilerinde bulunuyorum.
Namık Kemal'in ölüm yıl dönümü. Namık Kemal bir gazeteci, vatan şairi ve hürriyet şairi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün söylemiş olduğu gibi: "Benim bedenimin babası Ali Rıza Efendi'dir fakat duygularımın babası ise Namık Kemal'dir, fikirlerimin babası ise Ziya Gökalp'tir."
Kurtuluş Savaşı öncesinde Namık Kemal'e atfedilen şöyle bir söz vardır: "Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini, yoğimiş kurtaracak bahtı kara maderini." Mustafa Kemal de oradan "Vatanın bağrına düşman dayamışsa hançerini, elbet bulunur kurtaracak bahtı kara maderini." diye cevap verir. Böyle bir dönemin insanları bunlar; beraberce, birlikte Osmanlı'yı yaşatmak, daha sonra, Osmanlı'nın yaşamayacağını anlayınca da Osmanlıcılık fikirlerinden İslamcılık fikirlerine, İslamcılık fikirlerinden ise Türklük fikirlerine evrilerek bir vatan kurtaran insanlardır.
Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; biraz önce Buğra Kavuncu Bey, Sayın Grup Başkan Vekilimiz şöyle bir teklifte bulundu ve bir şikâyette, şekvada bulundu, dedi ki: "Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanı niye gelir de burada bütçesini savunmaz, gelmez buraya? Diyanet İşleri Başkanı buraya niye gelmez? Sayın Cumhurbaşkanı da şimdi gelmiyor. Bunların buraya gelmesi lazım." Evet, doğru söylüyor. Bunların mutlaka buraya gelmelerini temin edecek bir iklimi oluşturmamız gerekmektedir çünkü millet iradesinin üzerinde bir irade yoktur bu ister MİT olsun, ister Diyanet İşleri Başkanlığı olsun, isterse Sayın Cumhurbaşkanın olsun. Bu bütçe Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanan bir bütçedir. Sayın Cumhurbaşkanın gelerek -her ne kadar yardımcısı gelip savunsa da- savunmasında fayda vardır; demokrasi adına, millet iradesi adına doğru bir şey olur diyorum.
Diğer bir konuya gelince değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, sizler 2018 seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi iktidar olmadan önce birinci derecede memur olanlara 3600 ek gösterge vaadinde bulunmuştunuz. Daha sonra, 2023 seçimleri öncesinde de yine bu vaatte bulunulmuştu ama 4 meslek grubuna bu 3600 verilmişti. Bir, din görevlilerine; iki, öğretmenlere; üç, hemşirelere; dört astsubaylara verilmişti ama diğer memurlara verilmemişti. Bu insanlar yeniden bu düzenlemenin yapılmasını bekliyorlar, 3600 ek göstergenin bütün birinci derece memurlara verilmesi noktasında.
Bir de bütçe görüşülürken, bütçenin son günü, burada bir önerge verildi, bu önergeyle beraber üst düzey bürokratlara çok ciddi bir zam getirildi. Burada esas müfettişlerin, uzmanların ve denetçilerin olması gerekirken bir anda bir önerge getirilerek, emrivaki yapılarak "Ben yaptım oldu." mantığı içerisinde onlarca, yüzlerce, binlerce, on binlerce üst düzey bürokratlara bir zam yapıldı. Bunlar doğru şeyler değil arkadaşlar, neden doğru değil? Bakın, doktorlarla ilgili bir problem oluyor, doktorlar gitmek istiyorlar yurt dışına, Türkiye'deki şartları, iklimi doğru görmüyorlar, hem ücret iklimini hem de çalışma iklimini doğru görmedikleri için. "Giderlerse gidilsin." deniliyor, daha sonra ise "Bunların maaşlarına zam yapalım." deniliyor. Ardından "Hâkimler ve savcılarla ilgili -yaklaşık 20 bin küsur insanla ilgili- bir çalışma yapalım." deniliyor, onlara bir zam yapılıyor. Ardından "Askerlerle ilgili ayrı bir zam yapalım." deniliyor. Şimdi, bu haksızlık. Buradaki, bu üst düzey bürokratların hepsi bir gece yarısı, hem de Plan ve Bütçenin son gecesi bunun getirilmiş olmasını ben ciddi şekilde kamu reformunda ciddi bir çarpıklık olarak, kamu reformuna yapılmış olan bir darbe olarak değerlendiriyorum ve Genel Kurulda biz bunlarla ilgili bir düzenleme için önergemizi vereceğiz YENİ YOL olarak. Müfettişlere tamam, uzmanlara tamam, denetçilere tamam ama üst düzey bürokratların maaşlarının bu şekilde bir zamma maruz kalmasını ve bir zamla bu insanların taltif edilmelerini doğru bulmuyoruz, eşitlik ilkesine de aykırı olarak değerlendiriyoruz.
Bir diğer yandan, EYT'yle ilgili problem vardı biliyorsunuz. Bu EYT'yle ilgili çok sıkıntı çekti EYT mağdurları, 1999 yılında çıkarılan bir kanundan sonra iktidar partisi çok ipe un serdi, arabayı yokuşa sürdü, bunlarla ilgili "Çıkartmayacağız." dedi. Daha sonra, seçim öncesi ise EYT'yle ilgili bir kanun çıktı fakat burada bir eksiklik vardı, 5000 prim günü ve 3600 kısmi emeklilik ve de aynı zamanda kademeli emeklilik meselesi. Bu kademeli emeklilik meselesine çok ciddi şekilde kafa yormamız lazım. Bir günle on yedi yılı kaybedenlerin çok ciddi şekilde hak mağduriyetleri olduğunu görmemiz gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun tamamlayın
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Bir diğer taraftan, şimdi KİT'lerde taşeronlar var, bu taşeronlara, yaklaşık 800 bin taşerona 2016 yılında kadro verildi. O zaman da itirazlarım olmuştu ama genel geçer kabul görmüştü ve bunlara kadro verildi. Burada da ciddi şekilde bir haksızlık vardı. Evet, kadro verelim ama bunlarla ilgili bir kriter olmalıydı, bunların bu kadroları hak etmeleri noktasında bir kriter yoktu ama şimdi, burada, taşeronlarda yaklaşık 100 binin üzerinde insan çalışıyor. Aynı zamanda belediye hizmet işçileri var, buralarda da 800 bine yakın insan çalışıyor. Birkaç defa burada dile getirdim, bununla ilgili olarak iktidar partisinin bir düzenleme yapması lazım. Belediyelerde çalışan bu insanların -mutlaka bir defaya mahsus olarak- kadrolarını aldıktan sonra... Bir daha da bu şekilde işçi alımlarının yapılmaması gerekiyor. Neden? Çünkü belediye başkanlarının iki dudağının arasında: "Ben seni işe aldım." veya "Ben seni işten çıkardım." ...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Tamamlıyorum efendim.
Bu keyfîliklere karşı, eğer Türkiye bir hukuk devletiyse, Türkiye bir sosyal devletse, Türkiye demokratik bir devletse burada, bununla ilgili olarak da kriterler konularak; bu insanlara bir KPSS mi getireceksiniz veyahut da bu insanların mesleklerine göre, ihtiyaçlara göre bir meslekler manzumesi üzerine ilana mı çıkacaksınız, ilana müracaat edenler arasında bir kriter mi koyacaksınız, bunlar üzerine bir çalışma yapılması gerekmektedir ama maalesef bunlarla ilgili de çalışma yok, keyfîlikler var. Bu insanlar da -hiç kusura bakmayın- çok ciddi problemler yaşıyor.
Bir diğer husus ise yardımcı hizmetler sınıfı. Yardımcı hizmetler sınıfı hepimizin yaşadığı sınıf yani bu arkadaşlarla hepimiz muhatap olduk. Eğer memursak, eğer kamuda çalışmışsak veyahut da bir devlet dairesine gittiysek hepimiz bu insanlarla muhatap olduk ve bu insanların çok ağır şartlarda çalıştıkları gördük. 12 ayrı işte çalıştırılıyorlar; sabahleyin kalkarsınız bahçıvan olursunuz, öğleden sonra siz çaycı olursunuz, öbür gün bahçıvan olmaktan çıkarsınız, size temizlikçilik görevi vermiş olurlar. Bunlarla ilgili bir kanuni düzenlemenin yapılması gerekmektedir çünkü bu insanlar -yaklaşık 150 bin civarında insan- statülerini de elde edemiyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özdağ.
Son dakikayı veriyorum.
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Eğer bu insanlar bir lise mezunu olarak buraya girdilerse -zaman zaman bu insanlara böyle haklar tanınıyor ama çok kısıtlı imkânlar tanınıyor- üniversite bitirdiği zaman, üniversiteyi bitirdiyse yüksek lisans ve doktora yaptığı zaman yeniden yardımcı hizmetler sınıfının üzerine atlayarak başka bir sınıfa, başka bir meslek grubuna intisap etmelerini sağlamak noktasında da kanuni düzenleme yapılsın diyoruz.
İnşallah, güzel bir çalışma günü olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum efendim.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Özdağ.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Abdulhamit Gül.
Buyurun Sayın Gül.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
26'ncı ve 27'nci Dönem Giresun Milletvekilimiz Cemal Öztürk ağabeyimizi kaybetmenin büyük bir hüznünü, teessürünü yaşıyoruz. Dün Meclis Cami'mizden helalleşerek uğurladığımız; bu ülkeye, Giresun'umuza, demokrasimize her alanda, sivil toplumda ve siyaset alanında büyük hizmetleri olan -hem akademisyen olarak hem bürokrat olarak hem siyasetçi olarak- ve burada KEİPA gibi önemli görevleri üstlenmiş çok değerli bir ağabeyimizdi. Hem kişiliği itibarıyla hem Plan ve Bütçe Komisyonunda, Meclisin tüm aşamalarında herkesin yakından tanıdığı çok değerli bir ağabeyimizi kaybettik. Ben Giresun'umuza, ailesine, teşkilatımıza ve milletimize başsağlığı diliyorum. Mekânı cennet olsun, ruhu şad olsun.
Bu hafta sonu kongresini yapan Cumhuriyet Halk Partisinin kongresini tebrik ediyorum. Genel Başkan olarak seçilen Sayın Özgür Özel'i de tebrik ediyorum. Türk demokrasimiz için, siyasal hayatımız için hayırlı olmasını diliyorum, tebriklerimi sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu hafta sonu çok önemli bir gelişmeye, Türkiye'de savunma sanayisi anlamında ülkemizin kendi millî ve yerli savunma sanayisini geliştirmesi adına çok önemli bir başarıya tanık olduk. Bu pazar günü KIZILELMA görüş ötesi hava füzesi kullanılarak jet motorlu bir hedefi, havacılık tarihinde bir ilki gerçekleştirerek Bayraktar KIZILELMA hedefini başarıyla vurdu, muvaffak oldu. Hepimizi mutlu eden, 86 milyonu mutlu eden bu başarı gerçekten kendisine inanmış milletimizin çok önemli bir başarısıdır ve bu başarıda emeği geçen herkesi çok tebrik ediyorum. Bayraktar KIZILELMA aynı zamanda hem hedefini vurdu hem de "Yapamazsınız, bu ülke bu savunma sanayisini sadece dışarıdan alır." diyenlere de milletimizin vermiş olduğu çok önemli bir cevap niteliğindedir.
AK PARTİ hükûmetleri olarak yüzde 20'lerde aldığımız savunma sanayisindeki yerlilik oranını bugün yüzde 82'ye çıkaran çok güçlü bir gelişme katedilmiştir. Ve özellikle yine dünya devi şirketlerin yarıştığı dev ligde açıklanan listede ülkemizin çok önemli 5 Türk firması altın harflerle ülkemizin adını yazdırmıştır; ASELSAN, TUSAŞ, Baykar, ROKETSAN ve MKE ülkemiz adına, milletimiz adına çok önemli bir başarıyı göğsümüzü kabartan bir neticeye dönüştürmüştür. Ben KAAN'ımızda, Akıncımızda, KIZILELMA'mızda, gökyüzünde al bayrağımızı, ülkemizi, bağımsızlığımızı, egemenliğimizi koruma noktasında gayret gösteren, emeği geçen tüm mühendisleri, genç arkadaşlarımızı, Selçuk Bayraktar ve tüm ekibini, tüm bu firmalarda çalışanları, savunma sanayisinde, Millî Savunma Bakanlığında ve Türk Silahlı Kuvvetlerinde gayret gösteren tüm kahramanları buradan bir kez daha tebrik ediyorum.
Değerli Başkanım, Türkiye, Sayın Cumhurbaşkanımızın Ahlat'ta yapmış olduğu iç cephemizi güçlendirme çağrısıyla ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin çok önemli çağrılarıyla terörsüz Türkiye anlamında çok tarihî bir adımı atmıştır. Türkiye, hem siyasetin hem toplumun bir topyekûn olarak yüz yıllık cumhuriyet tarihimizin elli yılını silahlarla, elli yılını terörle mücadele eden bir ülke, artık burada bir başarıyı neticeye kavuşturma noktasında çok önemli bir süreci başlatmıştır ve burada da kararlı bir şekilde ülkemizin bağımsızlığına, ülkemizin birliğine, ülkemizin huzuruna kastetmek isteyenlere karşı daha güçlü bir dayanışmayla, kardeşlikle, birlikle, beraberlikle millî birliğimizi koruyarak geleceğe daha güçlü ve emin adımlarla yürüme noktasında önemli bir süreci ifa ediyoruz. Bu coğrafyada Türk'üyle, Kürt'üyle, Alevi'si, Sünni'siyle, 86 milyonun kardeş olduğu, bir ve beraber olduğu ve bu anlamda daha da güçlü geleceği, ortak geleceği, emin adımlarla yürüyeceğimiz bir geleceği hep beraber inşa edeceğiz. Bu sürecin başarısız olması için âdeta silahların tekrar devam etmesi için gayret eden, sözler söyleyen...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Gül.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - ...bu çabaları sabote etmeye yönelik dil kullanan, Türkiye'nin varlığına ve bu sürece yönelik asla kabul edemeyeceğimiz ifadeleri de yine kullananların, yanlış üsluplarla, Türkiye'nin, aziz milletimizin kabul edemeyeceği üsluplarla da bu sürece zarar veren, enfekte etmek isteyenlerin de bu milletimizin gözü önünde yaşanan bu gelişmelerde milletimiz asla tasvip etmemektedir. Biz, bu anlamda, milletimizin birliği, dirliği ve şehitlerimizin aziz hatırası çerçevesinde terörsüz bir Türkiye ve terörsüz bir bölge hedefini inşallah kararlı bir şekilde, güçlü bir şekilde sürdüreceğiz diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gül.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Engelli Bireylerin Toplumsal Hayata Katılımlarının Güçlendirilmesi, Karşılaştıkları Sorunların Tespit Edilmesi ve Bu Sorunlara Kalıcı Çözümler Üretilmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının Komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır.
Okutuyorum:
26/11/2025
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
3/7/2025 tarihinde çalışmalarına başlayan Engelli Bireylerin Toplumsal Hayata Katılımlarının Güçlendirilmesi, Karşılaştıkları Sorunların Tespit Edilmesi ve Bu Sorunlara Kalıcı Çözümler Üretilmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun 25/11/2025 tarihli toplantısında aldığı karar gereğince çalışma süresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 105'inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca 11/12/2025 tarihinden geçerli olmak üzere bir ay uzatılması hususunda gereğini saygılarımla arz ederim.
|
| Mehmet Muharrem Kasapoğlu |
|
| İzmir |
|
| Komisyon Başkanı |
BAŞKAN - İç Tüzük'ün 105'inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "Araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir." hükmü gereğince komisyona bir aylık ek süre verilmiştir.
YENİ YOL Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım.
2/12/2025
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 2/12/2025 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
|
| Bülent Kaya |
|
| İstanbul |
|
| Grup Başkanı |
Öneri:
Adana Milletvekili Sadullah Kısacık ve 20 milletvekili tarafından, yaşanan kuraklığın Türkiye tarım üzerindeki etkilerinin detaylı biçimde araştırılması, su kaynakları yönetimi, toprak koruma, üretim desenleri, çiftçi direnci ve kamu destek politikalarının yeterliliğinin analiz edilmesi, kuraklıkla mücadelede sürdürülebilir ve bütüncül politikalarının geliştirilmesi amacıyla 2/12/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergemizin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 2/12/2025 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Yeni Yol Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Sadullah Kısacık. (YENİ YOL ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Kısacık.
SADULLAH KISACIK (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'de göl ekosistemi şu anda ciddi bir şekilde çöküyor. Son altmış yılda 240 gölden 186'sı kurudu; bakın, 240 gölden 186'sı. Geriye kalanlar ise ya kuruma ya da kirlilik tehdidiyle karşı karşıya. Kayıkla gezilen yerlerde şimdi yürüyüş yapılıyor. Bir zamanlar kuşların, balıkların, sazlıkların şenlendirdiği yaşam alanları artık çatlamış toprak parçaları hâline geldi. Şu anda Anadolu'da iyi denebilecek bir tane göl bile maalesef yok. Barajlarımız kritik seviyeye gelmiş durumda, böyle giderse birçok ilde barajlar talebi karşılayamayacak. Eğer havalar bu şekilde kurak giderse birçok ilimiz içecek su bulamama tehlikesiyle karşı karşıya.
Peki, sayın milletvekilleri, şunu sormak istiyorum: Bu kadar riske rağmen biz şu anda ne yapıyoruz? Yaşamımızda herhangi bir değişiklik var mı? Barajlarımız yüzde 90 doluluktayken nasıl yaşıyorsak şimdi de aynı şekilde yaşıyoruz; havuzlar aynı şekilde doluyor, araçlar aynı şekilde yıkanıyor, kayıp kaçak oranları aynı şekilde. Bakın, bu kadar kuraklık riskine rağmen biz, maalesef, hiçbir şey yapmıyoruz, koruma anlamında hiçbir şey yapmıyoruz.
Göller, yalnızca su birikintisi değildir. Göller, tarımı ayakta tutar, iklimi düzenler, yer altı suyunu besler, canlı çeşitliliğini korur. Bir kentin nefesidir göller. Bir göl kuruduğunda sadece suyu değil bir ekosistemi kaybederiz; balığı, sazlığı, kuşu, turizmi, tarımı, mikroiklimi kaybederiz.
Peki, tekrar soruyorum, bunca tehlikeye rağmen biz ne yapıyoruz? Meclis olarak bir önlemimiz var mı? Tüm alanları etkileyen böyle önemli bir risk karşısında en ufak bir çaba, bir araştırma yapıyor muyuz? Hayır, yapmıyoruz değerli milletvekilleri. Barajlar alarm veriyor ama tasarruf planı yok. İklim krizine uyum için yol haritası bile, maalesef, yok.
Değerli milletvekilleri, bu, artık geri dönüşü olan bir mesele değildir. Şu anda harekete geçmezsek sadece suyumuzu, gölümüzü, toprağımızı değil, bakın, geleceğimizi kaybederiz. Ulusal sulak alan ve göl koruma seferberliğini bir an önce başlatmalıyız. Tarımsal sulamada vahşi sulama tamamen yasaklanmalı, damla sulama bir devlet politikası hâline getirilmeli, yer altı suyu çekiminde sıkı denetim uygulanmalı, baraj güvenliği ve su yönetimi için acil eylem planı açıklanmalı, belediyelere entegre su tasarrufu ve geri kazanım projeleri için zorunluluk getirilmeli. Biz bugün bir karar verirsek belki yarın bir gölü, belki sulama için iki aylık, üç aylık, bir yıllık bir su rezervimizi kazanmış olacağız. Bugün yaşadığımız sorunlar, bugün yaşadığımız bu kuraklığın etkileri sadece bir iklim değişikliği değil, aynı zamanda yıllar süren yanlış su politikalarının, kontrolsüz tarımsal sulamanın, plansız yapılaşmanın ve göz göre göre gelen iklim krizine karşı hiçbir hazırlık yapmamanın sonucudur.
Değerli milletvekilleri, şu andaki kulaklık riski çok boyutlu bir sorundur. Kuraklık sadece su kıtlığına değil, aynı zamanda toprakta organik madde kaybı, mikro biyolojik dengenin bozulması, verim düşüşü ve bitki hastalıklarında artış gibi zincirleme sorunlara yol açmaktadır. Özellikle tahıl, baklagil, yem bitkileri ve meyvecilik alanında üretim düşüşleri gözlenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
SADULLAH KISACIK (Devamla) - Evvelsi gün büyüme rakamları açıklandı, Türkiye ekonomisi üçüncü çeyrekte 3,7 büyürken, inşaat sektörü 13,9 büyürken tarım 12,7 daraldı arkadaşlar. Bakın, tarım sektörümüz birçok etkiye bağlı olarak çöküyor, tarım yüzde 12,7 daraldı. Biz bu kürsülerden defalarca, çiftçinin çektiği çileyi, tarımın çektiği sıkıntıyı anlatıyoruz ama artık rakamlarla da bu gizlenemiyor değerli arkadaşlar. Dolayısıyla şunu net olarak söylüyorum: Tarım sektörü iklim değişikliği ve kuraklık krizi yaşarken bir de yanlış tarım politikalarını kaldıramaz. Onun için, bakın, Meclis olarak bir an önce bir araştırma komisyonu kurmalı, bu en büyük riske karşı Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak görevimizi yerine getirmeliyiz diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - İYİ Parti Grubu adına Mersin Milletvekilimiz Sayın Burhanettin Kocamaz.
Buyurun Sayın Kocamaz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA BURHANETTİN KOCAMAZ (Mersin) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, YENİ YOL Partisi Grubunun önerisi üzerine İYİ Parti Grubumuz adına söz aldım, yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Yaşanan küresel krizden etkilenen ülkemizde normallerinin çok altında seyreden yağışlar ve buna bağlı olarak ortaya çıkan kuraklık göllerimizden sonra bazı barajlarımızı da kurutmuştur. Aralık ayına girmemize rağmen bugüne kadar ülke genelinde yağmurlar yeterli yağmamış ve beklenen kar da henüz görülememiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidarı yaşanan iklim krizi ve kuraklık konusunda buradan defalarca uyardık. Hazıra dağlar dayanmaz dedik, anlamadılar; çağrılar yaptık, dinlemediler; cumhuriyet tarihinin bugüne kadarki bütün kazanımlarını yediler, bitirdiler, hor kullandılar, ranta kurban ettiler. Hâlbuki ülkemiz doğa tahrip edilmeden, çevre kirletilmeden önce yer altı ve yer üstü zenginlikleri bakımından küresel krizden en az etkilenecek ülkeler arasında yer almaktaydı. İzlemiş oldukları politikalar sonucu ülkemiz iklim krizinden en fazla etkilenen ülkelerden biri hâline geldi. Bu politikalarla, ülkemize yıllarca yetecek sularımızı tükettiler, ülkemizin geleceğini ve insan sağlığını tehlikeye attılar. Yaşanan su krizi ve kuraklık nedeniyle birçok ilimizde artık su dönüşümlü olarak verilmeye başlanmış, böylece ülkemiz yıllar sonra yeniden su kesintileriyle karşı karşıya kalmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde yaygın olarak hizmet veren önemli bir zincir marketimizin CEO'su tarafından yapılan açıklama ülkemizde kuraklığın, tarım ve hayvancılığın gelmiş olduğu noktayı açık bir şekilde ortaya koymuştur. Üreticilerin para kazanamadığı için üretimden uzaklaştığına işaret eden CEO bu durumun hem sektör hem de ülke açısından büyük bir tehdit oluşturduğunu belirterek "Bu tempoda gidersek Türkiye'de satacak ürün bulamayabilir, ithalat furyasının içine gıdayı da eklemek zorunda kalabiliriz." diyerek kaygısını dile getirmiştir.
Değerli milletvekilleri, bu arkadaşımız yapmış olduğu açıklamasında tamamen haklıdır. Türkiye adım adım gıda krizine doğru yol almaktadır. Benzer şeyleri bizler de bu kürsülerden yıllardır söylüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
BURHANETTİN KOCAMAZ (Devamla) - Hep birlikte dua edelim de en azından bu kış ülkemiz kuvvetli kar yağışlarına sahne olsun. Aksi takdirde gerçekten böyle giderse üretecek çiftçi ve tüketecek gıda bulamayacağız. Çiftçilerimiz özellikle bu yıl zaten zirai don ve doludan sonra bir de kuraklık ve susuzluktan darbe yemiştir. Bu yıl susuzluk yüzünden yeterince sulanamayan tahıllar ile meyve ve sebzelerdeki ürün kayıpları ciddi boyutlara ulaşmıştır. Tarımsal sulamada yaşanan bu durum çiftçilerin kazancı hariç her türlü ürünün fiyatına yansımış, olan yine üreticilere ve tüketicilere olmuştur. Bu durum karşısında çok yüksek ürün kayıpları yaşanmış, üreticiler yeterli kazanca ulaşamazken tüketiciler de gıdaya, meyve ve sebzeye çok daha pahalı fiyatlarla ulaşmaya çalışmaktadır.
Yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Ağrı Milletvekili Sayın Sırrı Sakik.
Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA SIRRI SAKİK (Ağrı) - Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce burada Mersin Milletvekilimiz Levent Uysal "Sağlık Bakanlığına bir teşekkür borcumuz var." dedi. Keşke bizim de böyle olmuş olsaydı. Kayıtsız şartsız bu önergeye "evet" diyoruz, çok haklısınız ama hemen yanı başına sağlığı koyacağız.
Şimdi, ne diyorsunuz? Sevgili Levent, diyorsunuz ki: "600 yataklı bir hastane..." Sonra ek olarak "200 yataklı bir hastane..." Sonra "20 tane ambulans..." Ben de geçen hafta Sağlık Bakanlığı bütçesinde Bakanı dinlerken, bölgedeki sorunları aktarırken Cumhuriyet Halk Partisinden çok büyük övgüler aldı Sağlık Bakanı, AKP'den büyük övgüler aldı, sizden de aldı. Ya, Allah aşkına, biz deli miyiz? Ama ayrımcı politikalar var. Bakın, size ben bu hafta -Bakana da söyledim, ben bölgeyim- bölgede ne olup bittiğini tek tek anlatacağım. Ben, cuma günü Ağrı Patnos'ta -Patnos 120 bin nüfuslu bir ilçe- hastaneye gittim, hastanede kalorifer yok. Nasıl ısıtılıyor? Her hasta şunları alıyor, şu elektrikli sobaları alıyor, geliyor. Bütün hastaneyi dolaştım ve dolaşırken de gribe yakalandım. Biz de sağlık sorunları böyle gidiyor; hijyen yok, doktor yok... Saat 16.00 itibarıyla yüzlerce hasta kuyrukta bekliyor. Hele hele acilde, emin olun, sahra hastaneleri gibi bütün yataklar yan yana ve oradaki sağlık çalışanlarının hepsi, inanır mısınız, Ağrı Dağı'na kışın tırmanacak gibi giyinmişler; üstlerinde paltoları var, üstlerinde kabanları, kazakları var, bir tek eldivenleri eksik ve bu koşullarda orada sağlık sunuyorlar; ben kendilerine teşekkür ediyorum. Böylesi bir şey. Bu da başka biri, her odada böyle elektrik sobaları var ve Ağrı'daki sağlık sorunumuz bu.
Bize alelacele kim cevap verdi biliyor musunuz? Oradaki İlçe Başkanı. Sağlık Bakanlığından cevap beklerken, ilin Valisinden, ilçe Kaymakamından cevap beklerken alelacele AKP İlçe Başkanı cevap veriyor. Yandaşlarını almış, gidiyor. Hani Cumhuriyet Halk Partisini hep eleştirirdiniz ya, tek parti döneminde ilçe başkanları, il başkanları, onlar talimat verirdi ya, hiçbir şey değişmedi o coğrafyada ve aynen, dönüp bize bu İlçe Başkanı oradan cevap veriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
SIRRI SAKİK (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Sayın AK PARTİ milletvekiline teşekkür ediyor. "Sayın Belediye Başkanımıza teşekkür ederim. Sayın İl Sağlık Müdürüne teşekkür ediyorum." diyor ve bizim olayları çarpıttığımızı söylüyor. Niye bunlara teşekkür ediyor? Onlar orada bir şebeke oluşturmuşlar. Ya, Belediye Başkanının ne işi var? Çünkü Belediye Başkanı göreve geldiği gün orada çalışan 85 kişiyi işten atmış, yenilerini almış. Biz de yeni anladık ki biz boşuna Sağlık Bakanını arıyormuşuz, boşuna Sağlık Bakan Yardımcılarını, bürokratlarını arıyormuşuz; orada etkili, yetkili AKP İlçe Başkanı varmış. Bundan sonra ambulans uçaklarını oradan isteyeceğiz, doktorları oradan isteyeceğiz, hastanelerdeki hijyeni oradan isteyeceğiz. İşte, AK PARTİ'nin bölgedeki sağlığı budur ve bunu hak etmediğimizi söylüyorum. Önergeye destek vereceğimizi tekrarlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Gülcan Kış.
Buyurun Sayın Kış.(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GÜLCAN KIŞ (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; YENİ YOL Grubunun iklim değişikliği ve kuraklık üzerine verdiği Meclis araştırması önergesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, karşımızdaki mesele geçici yağış eksikliği değildir; bir ülkenin suyunu, toprağını ve tarımını doğrudan etkileyen bir beka sorunudur. İklim değişikliği soframızdaki ekmeği, çiftçinin üretim kararlarını ve şehirlerimizin su güvenliğini belirleyen ekonomik ve siyasal bir gerçeklik hâline gelmiştir. Artık hiçbir siyasi tartışma bu gerçeği perdeleyemez, hayatın kendisi artık alarm vermektedir. Meteoroloji verileri açıktır, yağışlar yüzde 36 azalmış, baraj dolulukları yüzde 42,2'ye gerilemiş, Konya'dan Çukurova'ya yer altı suları kritik düzeye inmiştir değerli arkadaşlar. Bu tablo bir iklim tesadüfü değildir; bu tablo yıllardır süren plansız, liyakatsiz ve günübirlik yönetimin sonucudur. Asıl sorun burada iktidarın yönetme anlayışıdır. Bu ülkede su politikası 4 ayrı kuruma dağıtılmış, yetki parçalanmış, planlama felç edilmiştir. Böyle bir yapıyla kuraklıkla mücadele edilemez ancak kriz üretilir ve en ağır bedeli de tarım sektörümüz ödemektedir. Seçim bölgem Mersin ve Çukurova'da narenciye, muz, çilek ve örtü altı üretim azalan suyla ve artan maliyetle ancak yapılabilmektedir. Üretim düşünce fiyatlar artmakta, vatandaşın sofrası pahalanmaktadır. Bu tablo yalnızca ekonomik bir sorun değil gıda egemenliğinin de aşılmasıdır. Üstüne bir de tüccar Mersin Limanı'na Mısır'dan, Arabistan'dan ürün getiriyorsa bu artık dış ticaret değil yerli üretimin bilinçli tasfiyesidir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde TARSİM üreticiyi koruyamıyor, sulama altyapısı yenilenemiyor, yerel projeler siyasi hesaplarla geciktiriliyor, faturayı da çiftçimiz ödüyor. Üretici iklimden değil yanlış yönetimin yarattığı kuraklıktan kaçmaktadır ancak siz iktidar olarak ne yapıyorsunuz? Suyu yönetemeyen bir iktidar olarak hâlâ Kanal İstanbul'u savunuyorsunuz; bu ülkenin önceliği yeni bir boğaz değil var olan suyu korumaktır. Plansız HES'lerle dereleri kuruttunuz, maden ruhsatlarını su havzalarına boca ederek ekosistemi de tahrip ettiniz; ormanları kestiniz, suyu kirlettiniz, toprakları da ranta açtınız. Bu tercihin adı kalkınma değil ülkenin doğal varlıklarını geri dönülmez bir biçimde yok etmektir. Türkiye'nin su politikası yanlış yönetilmektedir. Tarımdan kopuk, DSİ'ye yamalı bu düzenle geleceğe gidilemez. Bu ülkenin acilen su yönetimi bakanlığına ihtiyacı vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
GÜLCAN KIŞ (Devamla) - Teşekkür ederim.
Bilimsel, bütçeli, tek merkezli bir mekanizma kurulmadıkça bu kriz de yönetilemez. Önümüzde iki tercih vardır: Ya iklim krizinin yönettiği bir ülke olacağız ya da iklim krizini yönetecek devlet aklını kuracağız.
Cumhuriyet Halk Partimizin bu konuya yaklaşımı çok nettir. Bizim iktidarımızda su yönetimini tek çatı altında toplayacağız, havza planlamasını hayata geçireceğiz, kayıp kaçak oranlarını en aza düşüreceğiz, çiftçiyi kaderine terk eden anlayışı da bitireceğiz. Gerçek olan, kuraklık geleceğin değil günümüzün krizidir. Bu önergeye "hayır" demek susuz bir geleceğe "evet" demektir. Bu Meclis kuruyan toprakları, boşalan barajları, göç eden köyleri görmezden gelirse tarih de bunu kaydedecektir.
İklim krizinin değil krizi yönetemeyenlerin karşısındayız diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili Sayın Adem Korkmaz.
Buyurun Sayın Korkmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ADEM KORKMAZ (Burdur) - Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; öncelikle şunu ifade edeyim: Bugün yaşadığımız kuraklık yalnızca ülkemize özgü bir durum olmayıp özellikle "Akdeniz havzası" olarak isimlendirdiğimiz coğrafyayı yakından etkilemekte olan ve artık iklim değişikliği olarak değil de değişmiş bir iklim gerçeğiyle... Gerek geçmişten gelen bilimsel veriler gerekse geleceğe yönelik projeksiyonlarda artık iklim bilimciler, meteorologlar bunu bu şekilde ifade ediyor. Türkiye de bunun öneminin farkında olarak 2007 yılından bu yana kuraklıkla mücadele stratejisi ve düzenli olarak da güncellenen eylem planlarıyla su yönetimini, kuraklık riskinin öngörülmesini ve tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini bütüncül bir yaklaşımla ele alarak, bu yıl, özellikle planlı üretim modelinin merkezine de suyu yerleştirerek 13 stratejik üründe su desenlerine yönelik, su verimliliğini esas alan bir planlamaya geçmiş bulunmaktadır. Bu stratejik yaklaşımın bir tarafında da sulama sistemi ve altyapılarının iyileştirilmesine, suya yönelik önemli çalışmalara imza altmıştır. Geçtiğimiz günlerde de ifade etmiştim buradan huzurlarınızda; Devlet Su İşlerinin bugüne kadar yapmış olduğu toplam tesis sayısı 11 bin yani hizmete geçmiş sulama barajları, içme suyu tesisleri, göletler, yer altı suyu yatırımları, taşkın koruma arazi ıslah projeleri dâhil olmak üzere. Şu anda hâlihazırda üzerinde çalışılan proje sayısı da 10 binin üzerinde yani esasında, bu çok büyük bir yapısal dönüşümü ifade etmekte. Kapalı sistem sulama oranı yüzde 6'lardan yüzde 38'lere çıkarılmıştır ve önümüzdeki dönemde de bu sayı hızla yüzde 50'nin üzerine çıkarılarak suyun verimli ve etkili kullanımı bakımından önemli bir ivmeyi harekete geçirecektir. Yine, toplam sulanabilir alanı da 2,4 milyon hektar artırarak 7,2 milyon hektara kadar ulaştırmıştır.
Evet, kuraklığın çiftçimizi etkilediğini biliyoruz. Geçtiğimiz yıl bir de ülkemizde yaşanan zirai donun da elbette temmuz, ağustos, eylül aylarındaki üretime ve doğal olarak da gayrisafi millî hasıla artışına etkisini de zaten rakamlarda da geçtiğimiz gün öğrenmiş olduk. Bu anlamda, biz bunları da dikkate alan çalışmaları sürdürmeye devam edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
ADEM KORKMAZ (Devamla) - Türkiye'de artık, açık bir şekilde, bütün Hükûmet programımızda, Bakanlığımızın çalışmalarında gıdayı ve tarımı stratejik ve millî güvenlik meselesi olarak ifade ediyoruz. Artık, herkesin, toplumun bu konunun farkında olduğunu biz de açıkça ifade ediyoruz. O hâlde, geleceğe yönelik olarak suyun merkezî konumunun daha da güçlendiği, planlı üretim modelinin başarıyla uygulandığı, ülkemizin tarımsal üretim ölçeklerini -burada kastettiğimiz ülkemizin hem bitkisel üretim hem hayvansal üretimde- hızla yukarıya taşıyacak yapısal çalışmaları da içine alan, tarımın sürdürülebilirliği ve gıda arzının istikrarı için üretim riskinin sadece üreticilerde olmadığı ve bu riskin toplumsal risk yönetimi olarak birlikte paylaşıldığı bir anlayış olan bir fonu hayata geçirmek zorunluluğu artık çok çok önemlidir.
Bu vesileyle, hepinizi saygılarla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
NURTEN YONTAR (Tekirdağ) - Kabul edilmiştir.
SADULLAH KISACIK (Adana) - Kabul, kabul...
BAŞKAN - Evet, bir ihtilaf söz konusu. Elektronik oylama yapacağım.
Oylama için üç dakika süre veriyorum ve başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Öneri kabul edilmemiştir.
BAŞKAN - İYİ Parti Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım, oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 2/12/2025 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Mehmet Satuk Buğra Kavuncu
İstanbul
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Adana Milletvekili Ayyüce Türkeş Taş ve 19 milletvekili tarafından, sermaye piyasalarında son dönemde artan manipülasyon iddialarının borsa ve yatırım fonları üzerinden gerçekleştirildiği ileri sürülen işlem türlerinin düzenleyici denetim süreçlerinde yaşanan gecikmelerin ve kamuoyuna yansıyan beyanlar çerçevesinde yatırımcı haklarının korunmasına yönelik eksikliklerin tüm yönleriyle araştırılarak değerlendirilmesi, sermaye piyasalarında güven ve şeffaflığın güçlendirilmesi ile yatırımcıların korunmasına yönelik politika önerilerinin geliştirilmesi amacıyla 7/11/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 2/12/2025 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Önerinin gerekçesini açıklamak üzere İYİ Parti Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Ayyüce Türkeş Taş.
Buyurun Sayın Taş. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye bu yasama döneminde Anayasa'ya aykırı, kanuna aykırı, devlet teamüllerine aykırı, kısaca her şeyi yok sayan bir dönem yaşıyor sanki. Görmediklerimizi görüp duymadıklarınızı duyuyoruz. Mesela, Türk Ceza Kanunu'nca ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırılmış bir teröristbaşı devletle, yüce Türkiye Büyük Millet Meclisiyle eşitleniyor. Bu bebek katilinin ayağına gidiliyor, bunun için de yapılmadık gayrihukuki bir iş kalmıyor. Mesela, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, güvenlik güçlerinin, en önemlisi de Türk milletinin kırk yıldır verdiği destansı mücadele sonucundaki başarı bu teröristbaşına atfedilmeye çalışılıyor, Türk ordusuna aşağılık iftiralar atılıyor, her gün bir hainin, bir hadsizin, bir Türkiye Cumhuriyeti düşmanının açıklamaları boy boy meydanlarda uçuşuyor. Bir yandan Papa geliyor "Bu ülke Hristiyanlığın kökleriyle ayrılmaz biçimde bağlıdır." diyor, diğer yandan da Mesud Barzani geliyor "Evine hoş geldin, bu topraklar senindir." deniyor. Neler oluyor? İznik'in bin yedi yüz yıl sonra konsül hafızasına açılması, patrikhanenin ekümeniklik iddialarının meşruiyet kazanması, 28 Kasım İznik'in kurtuluş günü ve 27 Kasım Haçlı Seferi başlangıç tarihinin bilinçli çakıştırılması, Türkiye'nin kutsal sembollerinin protokole dekor yapılması; tesadüf mü bunların hepsi? Barzani'nin Cizre'de düzenlenen sempozyuma katılışı esnasındaki görüntüler ve ona yapılan güzellemeler tesadüf mü, hukuka uygun mu? Bununla birlikte, açık kaynak haberlerine istinaden taktik kamuflajlı ve uzun namlulu silahları ellerinde olan peşmerge tarafından hangi hukuka göre ve ne tür bir yetki gereğince anılan bu şahıs Türkiye Cumhuriyeti egemenlik alanında korunmuştur? Yetkililerden bu konuda açıklama bekliyoruz. Ayrıca, Barzani'nin konuşmasında, tırnak içinde, Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Öcalan'a teşekkür ederek başlaması Türkiye Cumhuriyeti'nin başının adının bir bebek katiliyle yan yana getirilmesi ne Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi olarak ne de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak benim kabul edeceğim bir şey değildir, bilmiyorum siz ne kadar kabul edebiliyorsunuz.
Tüm bu olanların yanında bir de bakıyoruz küçük yatırımcının büyük yatırımcıyla eşit şartlarda işlem yapabildiği, şirketlerin piyasa değerinin söylentilerle değil, objektif haberler, mali tablolar ve ekonomik veriler doğrultusunda belirlendiği, güven esaslı bir finansal piyasa olması gereken borsada, Borsa İstanbulda son bir aydır her gün bir operasyon haberi duyuyoruz. Sayın milletvekilleri, bu operasyonlar bir kaç hisse senedi ya da fon meselesi değil, ekonomide adalet, devletin denetim gücü ve küçük yatırımcının nasıl korunamadığının açıkça bir sonucudur. Sermaye piyasaları, sadece büyük yatırımcıların, fonların ve spekülatörlerin olduğu bir alan değil, emeklinin, işçinin, öğretmenin, esnafın da umududur. Artık, borsa Türkiye'de küçük yatırımcının sofrasındaki ekmeğe kadar uzanan bir alan hâline gelmiştir. Ancak, ne yazık ki son dönemde artan manipülasyon iddiaları, geciken denetimler piyasaya zamanında müdahale edilememesi ve kamu otoritesinin çelişkili açıklamaları bu piyasalara umut değil, maalesef bataklık hâline getirmiştir. Bakınız, 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu piyasanın güvenilir, şeffaf, adil ve rekabetçi olmasını açıkça emretmektedir ama gelinen noktada özellikle Borsa İstanbul üzerinden yapılan bazı işlemler yatırımcının değil, organize yapıların kazandığı bir düzene dönüşmüş durumdadır. Havuz tekniği, kendinden kendine işlem, taban-tavan oyunu, sosyal medya üzerinden organize yönlendirmeler gibi yöntemlerle binlerce vatandaş mağdur edilmiştir. Daha da vahimi şudur: Sermaye Piyasası Kurulu Başkanının kamuoyuna yansıyan ifadeleri fonlar üzerinden geçmişte yapılan denetimsizlikleri âdeta itiraf eder niteliktedir. Ne demişti Başkan: "Manipülasyon bugünlerde çok konuşulan bir durum, biz aslında fonlara her zaman çok kıymet verdik, manipülasyonda kullanılması bizi üzüyor. Orada tedbirli davranıyorduk ama gördüğümüz şu ki geldiğimiz noktada özellikle portföy yöneticilerine çok büyük sorumluluk düşüyor." Soruyoruz: Madem bu bilgiler vardı, neden zamanında harekete geçilmedi, neden küçük yatırımcının zararı büyürken müdahale edilmedi, neden denetim mekanizmaları ancak kamuoyu baskısı olunca devreye sokuldu? Bu, suça ortak olmak, suçu örtmek değil midir? Bugün, borsa, sadece ekonomik bir alan değil, aynı zamanda toplumsal güvenin de aynasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Devamla) - Burada yaşanan her bir denetimsizlik yalnızca yatırımcıyı değil ülkenin finansman kapasitesini, yabancı yatırımcı güvenini veya sektördeki üretimi de doğrudan etkilemektedir. Güven çöktüğü anda sermaye kaçar, yatırımlar durur, istihdam daralır. Bu nedenle diyoruz ki: Sermaye piyasalarında, kimlerin, hangi zamanlarda, hangi uyarılara rağmen işlemlere göz yumduğu araştırılmalıdır. Fonlar üzerinden yapılan işlemler bağımsız denetime tabii tutulmalıdır. SPK'nin geçmiş dönemdeki denetim performansı, gecikmelerin gerekçeleri ve sorumluları açıkça ortaya konulmalıdır.
Bu nedenle, tüm siyasi partilere çağrımızdır: Gelin, bu konuyu siyasetin çekişmelerine kurban etmeyelim; gelin, küçük yatırımcının hakkını, Türkiye'nin finansal itibarını birlikte koruyalım. Meclis araştırması önergemize destek verin, yatırımcıyı korumayan bir piyasa eninde sonunda devleti de zayıflatır.
Biz buna razı değiliz diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - YENİ YOL Partisi Grubu Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Emin Ekmen.
Buyurun Sayın Ekmen. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)
YENİ YOL GRUBU ADINA MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubunun vermiş olduğu önergeyi desteklediğimizi açıklayarak sözlerime başlamak istiyorum. Sayın Ayyüce Türkeş Taş tarafından da ifade edildiği gibi bu bir yanıyla milyonlarca küçük yatırımcının mağduriyetinin hesabının sorulması, ileriye doğru korunması ve en önemli yönüyle de Türkiye'de finansal güven ve istikrarın kurumsal olarak temini açısından önemli bir araştırma komisyonu olacaktır. Bugün Borsa İstanbulda yaşanan tablo ekonomide kurumsal çöküşün en görünür alanlarından biridir. Küçük yatırımcı yani tasarrufunu korumaya çalışan milyonlarca vatandaşımız maalesef devlet tarafından yeterince korunmamaktadır ve biz bugün İMKB'nin güvenilir, şeffaf, istikrarlı, adil ve rekabetçi bir piyasa olduğunu ifade edemiyoruz ve maalesef bu tip piyasalarda her zaman olduğu gibi en büyük zararı da küçük yatırımcımız görmektedir. Birtakım izleyicilerimiz, vatandaşlarımız bunun nasıl bir zarar olduğunu eğer bu piyasaların içerisinde değilse anlamakta zorlanabilirler. Hisse isimlerini vererek yeni bir tartışmayı yaratmadan şu 3 örneği sizinle paylaşmak istiyorum. Bir hisse bu yıl, içinde bulunduğumuz yıl içerisinde 15 Nisandan 21 Kasım tarihine kadar yüzde 1.554 artış göstermiştir. Türkiye'de ekonominin durumu ortadayken, piyasaların durumu ortadayken, bu hissenin böyle bir artışa değer bir varlık artışı söz konusu değilken, bir değer artışı söz konusu değilken yüzde 1.554'lük bir artışı nasıl izah edeceğiz? Bir başka hisse ise benzer bir aralıkta yani bu yılın nisan ve mayıs ayları arasında tam kırk beş gün içerisinde yüzde 1.027 oranında artış göstermiştir. Bu şekilde artış gösteren 3'üncü bir hisse, kısa bir sürede yüzde 1.108 oranında artış gösterirken... Bakınız, bu rakamlar basit rakamlar gibi geliyor ama iki aylık, üç aylık zaman dilimleri içerisinde 15 kat, 12, kat, 13 kat artan hisselerden bahsediyoruz. Aynı hisse, böyle bir zirveyi yaşadıktan sonraki üç ay içerisinde bu kez yüzde 72 değer kaybına uğramıştır yani eğer bir vatandaşımız bu hisse kendi zirvesine yaklaştığı günlerde ve zirvedeyken bu hisseden kâğıt satın almış ise takip eden bir ay içerisinde 100 lirası 28 liraya düşmüştür.
Bir başka örnek de bir hisse sadece bir hafta içerisinde yüzde 60 değer kaybetmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatılmıştır)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Bütün bunlar maalesef, etkin bir denetimin olmaması, piyasa bozucu işlemler karşısında zamanında ve etkin bir müdahale yapılmaması, manipülasyona karşı küçük yatırımcının ve piyasanın korunmaması, bilgi eşitsizliğini giderecek adımların atılmamasının sonuçları olarak karşımızda durmaktadır.
Halka arzdan ise hiç bahsetmiyorum. Yakın zamanda âlâyıvalayla Emlak Gayrimenkulün halka arz ettiği, "Herkes ev sahibi olacak." dediği bir hissenin bir ay içerisinde yüzde 35 değer kaybettiğini bütün piyasayı izleyenler gördüler.
Bütün bunların detaylı bir şekilde incelenmesi ve bu inceleme sonucunda işte o zaman Merkez Bankası Başkanının müşteki olduğu 500 milyar dolar yastıkaltındaki altının yani gerçek değerin piyasalara güvenilir bir şekilde transferi sağlanacaktır diyor, desteklerimizi sunuyor, saygılar sunuyorum. (YENİ YOL ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Celal Fırat.
Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA CELAL FIRAT (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sermaye piyasalarında son dönemde artan manipülasyon iddiaları yalnızca teknik bir finans sorunu değildir, doğrudan doğruya kamu güvenliğiyle, hukuk devletiyle, yurttaşların alın teriyle biriktirdikleri tasarrufun korunmasıyla ilgilidir. Borsa İstanbulda özellikle yatırım fonları üzerinde yürütüldüğü iddia edilen piyasa bozucu işlemler ekonomide kırılganlıkların derinleştiği, enflasyonun yurttaşın yaşamını ağırlaştırdığı, yoksulluk sınırının hızla yükseldiği bir dönemde toplumdaki güvensizlik hâlini daha da büyütmektedir. Enflasyonun TÜİK verilerinden bile yıllık bazda yüksek seyrettiği, açlık sınırının asgari ücreti aştığı, vergi dilimleri nedeniyle ücretlerin yıl ortasında reel gelir kaybına uğradığı koşullarda tasarruf yapma imkânı olan insanların tasarruflarını piyasa fonlarına yönlendirmeleri bekleniyorsa önce o piyasanın adil ve şeffaf olması gerekir. Oysa son dönemde gündeme gelen havuz tekniği, kendinden kendine işlem, katlanma, aşırı işlem, sosyal medya yönlendirmeleri gibi yöntemlerle gerçekleştirildiği iddia edilen manipülatif faaliyetler küçük yatırımcıların sistematik olarak korunmadığını göstermektedir. Bu anlamda, bakınız, az önce özellikle kamuoyuna yansıyan haberlere göre Borsa İstanbulda bazı hisse senetlerinde spekülasyon yapılarak yapay fiyat hareketleri oluşturdukları gerekçesiyle aralarında eski futbolcu Gökhan Gönül ve sihirbaz Aref'in olduğu 12 şüpheli gözaltına alınmıştır. Fonların inançlı mülkiyet niteliği dikkate alındığında devletin özen yükümlülüğünün nasıl yerine getirildiği konusunda burada ciddi kuşkular oluşmaktadır. Fon yöneticilerinin sorumluluk alanlarının nasıl denetlendiği, tespit edildiği, vakaların soruşturma ve yaptırımlarının hangi gerekçelerle geciktiği, neden hızlı ve etkili bir müdahale mekanizmasının işletilmediği bu Meclisin yanıt araması gereken sorulardan sadece birkaçıdır. Çünkü sermaye piyasalarında güven zedelendiğinde zarar sadece yatırımcıya değil, ülkenin finansman kapasitesine, reel sektöre, ekonomik istikrara da yansımaktadır. Yabancı yatırımcıların güveninin kırıldığı, tasarruf sahiplerinin borsaya güven duymadığı ve borsadan uzaklaştığı bir ortamda sağlıklı bir ekonomik büyümeden söz etmek mümkün değildir.
DEM PARTİ olarak biz diyoruz ki: Kamu otoritesinin hesap verebilir olması, düzenleyici kurumların siyasi ve sektörel baskılardan bağımsız hareket etmesi, yatırımcının, tasarruf sahiplerinin haklarının güçlü bir biçimde korunması gerektiğini söylüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
CELAL FIRAT (Devamla) - Burada, sadece geçmişte yapılan hataların tespit edilmesi değil, piyasayı şeffaflaştırmak, yapısal iyileştirmeleri belirlemek, yurttaşın güvenini yeniden tesis etmek için önlem alınması gerektiğini ifade ediyoruz. Bu nedenle, sermaye piyasalarında yaşanan manipülasyon iddialarının tüm yönleriyle ortaya çıkarılması, yatırımcıların, tasarruf yapma imkânı olanların korunmasına yönelik güçlü ekonomik politikaların geliştirilmesi için bir araştırma komisyonu kurulması gerektiğini söylüyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sakarya Yerel Kültür Derneği yöneticileri dinleyici locasında bizleri dinlemekteler; kendilerine hoş geldiniz diyoruz. (Alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Aykut Kaya...
Buyurun Sayın Kaya. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYKUT KAYA (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulumuzu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün konuştuğumuz konu milyonlarca vatandaşımızın dişinden tırnağından artırdığı birikimlerin güvenliğidir. Bakınız, Türkiye'de sermaye piyasalarına katılım rekor seviyeye ulaşmış durumda. Geçen ay itibarıyla yurt içindeki pay yatırımcı sayısı 6,4 milyona, yatırım fonu yatırımcı sayısı ise 5,6 milyona ulaşmış durumda ancak bu kalabalığın arasında "küçük yatırımcı" dediğimiz vatandaşlarımız savunmasız bir av gibi kurtların önüne serilmekte. Nasıl mı? Size iki tane somut örnek vermek istiyorum: Birincisi, robotlar ve algoritmalar meselesi. Saniyenin binde 1'i hızında işlem yapan, adına "kolokasyon" denen sistemlerle borsanın merkezine yerleşen algoritmalar ya da robotlar var. Bu robotlar, vatandaş daha "sat" tuşuna basamadan piyasayı aşağı çekiyor, vatandaş "al" diyene kadar da fiyatı uçuruyor. Buna işin uzmanları "yüksek frekanslı işlem" diyorlar ama ben size bunun Türkçe karşılığını söyleyeyim, bu resmen teknolojik bir haraçtır. Bir sabah uyanıyorsunuz, hiçbir ekonomik sebep olmadan sırf bir algoritma "sat" emri verdiği için binlerce ailenin birikimi bir anda buharlaşıyor. Önergede geçen "kendinden kendine işlem" kavramı da işte tam olarak budur.
İkinci örneğim halka arz balonlarıdır. Şirketlerin finansman bulması gereken borsa bir saadet zincirine dönüştürülmek isteniyor. Tavan-taban giden hisseler sosyal medya gruplarında pazarlanıyor, yapay fiyatlar oluşturuluyor ve işin sonunda balon patladığında, enkazın altında ne o hisseyi şişiren baronlar ne de fon yöneticileri kalıyor. Enkazın altında üç kuruşuyla çocuğuna gelecek kurmaya çalışan memur, işçi, emekli kalıyor. İşte tam bu noktada denetleyici kurum olan SPK'den tarihî bir itiraf geliyor. Teklifin gerekçesinde de yer verildiği üzere SPK Başkanı 4 Kasımda ne demişti: "Bugüne kadar fonlara bir zarar gelmesin diye bir şeyler yapmıyorduk." demişti ve bir de şunu eklemişti: "Manipülasyonlarda kullanılması bizi üzüyor, artık bunu yapmak zorundayız." Sayın milletvekilleri, bu itirafın vahametini görebiliyor musunuz? Devletin denetçisi manipülasyonu görmüş, piyasa bozucu eylemleri bilmiş ama fonlar zarar görmesin diye sessiz kalmış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun tamamlayın.
AYKUT KAYA (Devamla) - Buradan sormak istiyorum: Sizin koruma göreviniz milyarlık fonları yönetenlere mi yoksa o fonların ezdiği vatandaşa mı? Fonlar üzülmesin diye göz yumduğunuz o havuz işlemleri, sermaye piyasalarına olan güveni bitirmiştir. "Yabancı yatırımcı neden gelmiyor?" diye soruyorsunuz ya, işte cevaplarından biri de bu çifte standarttadır.
Gelin, bu teklife hep beraber destek verelim; bu manipülasyon çarkını kimlerin döndürdüğünü, yapay fiyat oyunlarıyla kimlerin zengin edildiğini araştıralım. Borsayı bir kumarhane, vatandaşı da yolunacak kaz olarak gören bir düzene bir "dur" diyelim. Unutmayalım, güvenin bittiği yerde piyasa da biter, adaletin sustuğu yerde ekonomi çöker.
Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bartin...
ÖZNUR BARTİN (Hakkari) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Dün Süleymaniye'de geçirmiş olduğu kalp krizi sonucu hayatını kaybeden barış annesi Aliye Timur'u saygıyla, minnetle anıyorum. Aliye Timur, barış annesiydi, Aliye Abla'ydı, Aliye "..."[1] Yaşamı boyunca onurlu mücadele için çalıştı, mücadele verdi ve bu onurlu mücadelede çok ağır bedeller de ödedi. Kıymetli ailesine ve sevenlerine başsağlığı ve sabır diliyorum.
Sayın Başkan, Hakkâri iradesi kayyım gasbıyla yönetiliyor. Belediye Eş Başkanımız Mehmet Sıddık Akış hâlâ tutuklu. Verilen absürt ceza istinaf mahkemesi tarafından bozuldu ve 3 Aralıkta duruşması olacak. Bu mahkemede tahliyesinin gerçekleşmesinin ve bir an önce görevinin başına dönmesinin hukukun işletilmesi ve adaletin yerini bulmasıyla mümkün olduğunu söylüyoruz. Ve tüm siyasi tutsakları selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Aygun...
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Teşekkür ediyorum Başkanım.
Her vatandaşımızın temiz çevre, temiz havada yaşaması anayasal hakkıdır. Maalesef, Ergene havzasında uzun yıllardır devam eden çevresel kirlilik bölgede kanser sıklığının artmasında, hasta sayısının yükselmesinde belirgin bir risk faktörü olarak öne çıkmaktadır. Bölgedeki hasta yoğunluğu, çevre sağlığı ile kalp sağlığı arasındaki doğrudan ilişkiyi açık biçimde ortaya koymaktadır. Çorlu Belediyesi İklim Değişikliği ve Atık Müdürlüğünce Kasım 2025 ayı ölçümlerinde özellikle pazartesi günleri sağlık açısından sakıncalı, diğer günlerde ise çoğunlukla kötü ve orta seviyede ölçülmüştür. Buradan bir kez daha Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Kurum'a sesleniyorum: Acil olarak Çorlu-Çerkezköy-Ergene üçgeninde çevre denetim istasyonu kuralım ve aynı zamanda, sanayi tesislerini daha sıkı denetime tabi tutalım. Ergene Nehri'nin altındaki çamuru da temizleyerek Ergene Nehri'ni temiz hâle getirmemiz Tekirdağ ve çevre illerdeki insanlarımızın sağlığı açısından önemlidir diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Suiçmez...
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - Sayın Başkan, Trabzon Arsin ilçe stadının teslim tarihi aylar önce dolmuş olmasına rağmen stat hâlâ tamamlanmamıştır. Yüklenici firma uzun süredir hak ediş ödemesi alamadığı için çalışmalarını sürdürememektedir. İktidar milletvekillerinin sorumluluğu müteahhide atarak durumu geçiştirmeye çalışması ortadaki sorunu gizlemekten başka bir işe yaramamaktadır. Bu ihmalin en büyük bedelini ise Arsinspor ve Arsin halkı ödemektedir. Arsinspor, kendi sahası olmadığı için maçlarını başka ilçelerde yapmak zorunda kalmakta, taraftarlarımız haftalardır "Stadımız ne zaman bitecek?" diye ses yükseltmektedirler. Arsin stadını bitirmek bir lütuf değildir, devletin vatandaşına karşı sorumluluğudur. Hak ediş ödemelerini bir an önce yapın, stadı tamamlattırarak Arsinspor'un kullanımına açtırtın.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Ertuğrul Kocacık.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ERTUĞRUL KOCACIK (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan bu gündem vesilesiyle ülkemiz sermaye piyasalarının güven ve istikrarını hedef alan her türlü girişime karşı devletimizin ortaya koyduğu kararlı mücadeleyi yüce Meclisin takdirlerine sunmak üzere AK PARTİ Grubum adına söz almış bulunuyorum.
Gazi Meclisimizi ve Gazi Meclisimizde bulunan Sakarya Yerel Kültür Derneği Başkan ve yöneticilerini, ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Şunun altını özellikle çizmek isterim ki, yatırımcı güvenini zedelemeye yönelik her türlü piyasa bozucu eylem ve piyasa dolandırıcılığı fiiliyle mücadele bugün Sermaye Piyasası Kurulunun en öncelikli görevleri arasında yer almaktadır. Bu mücadele gelişmiş gözetim sistemleriyle yapılan anlık analizler ve tespitler doğrultusunda idari ve adli süreçlerin eş zamanlı şekilde işletilmesiyle büyük bir titizlikle yürütülmektedir.
Kıymetli milletvekilleri, nitekim 2025 yılına ilişkin rakamlar hem düzenleyici kapasitenin gücünü hem de devletin kararlılığını açıkça ortaya koymaktadır. Bu yıl içerisinde Sermaye Piyasası Kanunu kapsamında toplam 511 milyon 400 bin liralık idari para cezası uygulanmıştır. Bunun 353 milyon 901 bin liralık kısmı doğrudan piyasa bozucu eylemlerden kaynaklanmaktadır. Yine, 2025 yılı içinde yapılan 49 suç duyurusunun 8'i doğrudan piyasa dolandırıcılığı kapsamındadır. Bu süreçte 66 kişi hakkında suç duyurusunda bulunulmuş, 49 kişiye ise işlem yasağı uygulanmıştır. Bu rakamlar şunu net biçimde ortaya koymaktadır: Devlet, piyasayı manipüle etmeye çalışanlara karşı affedici değil, kararlı, hızlı ve tavizsizdir. Hazine ve Maliye Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek'in ve Sermaye Piyasası Kurulu Başkanımız Sayın İbrahim Ömer Gönül'ün de kamuoyuna yansıyan açıklamalarında ifade ettikleri üzere, özellikle bazı yatırım fonları ve portföy yönetim faaliyetleri üzerinden gerçekleştirilen işlemler büyük bir hassasiyetle incelenmektedir. Yalnızca son bir ay içinde 3 portföy yönetim şirketi ve 4 portföy yönetici hakkında idari para cezası, suç duyurusu, işlem yasağı ve lisans iptalleri gibi ağır yaptırımlar uygulanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bununla da yetinilmiyor, fonlar aracılığıyla veya fonların kötüye kullanılması suretiyle yapılan hukuka aykırı işlemlere karşı mevzuattaki boşluklar hızla giderilmekte, cezaların artırılması ve düzenleyici çerçevenin daha da güçlendirilmesi yönünde kapsamlı çalışmalar kararlılıkla sürdürülmektedir. Bu düzenlemeler yalnızca fonları değil, piyasa dolandırıcılığına ilişkin tüm suç ve kabahatleri kapsayan geniş bir alanı içermektedir. Ancak şunu da açıkça ifade etmeliyiz ki, manipülasyonla mücadelenin tek ayağı ceza değildir, bu mücadelenin en önemli unsurlardan biri de finansal okuryazarlığın artırılmasıdır. Bu kapsamda, Sermaye Piyasası Kurulu koordinatör kurumu olarak yatırımcılarımızın bilinçlendirilmesi ve korunması adına çok değerli çalışmalar yürütmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Devam edin.
ERTUĞRUL KOCACIK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün geldiğimiz nokta şunu net bir şekilde ortaya koyuyor: Piyasa bozucu eylemlerle kararlılıkla mücadele edilmektedir. Piyasa dolandırıcılığına ağır yaptırımlar uygulanmaktadır. Mevzuat güçlendirilmekte, caydırıcılık sürekli artırılmaktadır. Yatırımcı bilinci devlet politikası hâline getirilmiştir. Bu tablo, Türkiye Yüzyılı vizyonumuzun finansal mimarisinin ne kadar sağlam temellere oturduğunun en açık göstergesidir.
Sözlerime son verirken başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Hazine ve Maliye Bakanlığımıza, Sermaye Piyasası Kurulumuza ve bu alanda kararlılıkla görev yapan tüm kamu görevlilerimize şükranlarımı arz ediyor, Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım, oylarınıza sunacağım.
Buyurun, okuyun.
2/12/2025
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 2/12/2025 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
|
| Sezai Temelli |
|
| Muş |
|
| Grup Başkan Vekili |
|
|
|
Öneri:
2 Aralık 2025 tarihinde Muş Milletvekili Grup Başkan Vekili Sezai Temelli ve Kars Milletvekili Grup Başkan Vekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit tarafından (15194 grup numaralı) cezaevlerinde idari gözlem kurullarının keyfî kararlarının yarattığı hukuk ihlallerinin araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 2/12/2025 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş.
Buyurun Sayın Beştaş. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, infaz paketiyle ilgili komisyon çalışmaları yarın başlayacak ama biz cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin, infaz eşitsizliklerinin, ayrımcılığın Meclis eliyle, Genel Kurul eliyle araştırılması için bugün grubumuz adına bir öneri verdik, bu öneriyi kabul etmeniz gerektiğini, bunu talep ettiğimizi baştan söyleyeyim.
Evet, infaz nasıl yapılır? İnsanlar yargılanır, ceza alırlar, cezaları kesinleşir, hapishanede infaz edilir halk diliyle. Fakat bizde böyle mi? Hayır. Suça göre, kişiye göre ve birçok gerekçeye göre farklı cezaevleri inşa edildi. İşte, yüksek güvenlikli cezaevi, S tipi, Y tipi cezaevi, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarının ayrı bir infaz rejimi var, çocuk cezaevlerinde ayrı bir uygulama var. Ceza idaresi, işte, gözlem kurulları âdeta, âdeta değil, bir yargıç ve yargı makamı olarak da görev yapıyor. İhlaller bu Genel Kurulda eminim sayısız defa ifade edildi, ben de çokça ifade ettim, hapishanelerde çok ağır insan hakları ihlalleri var. Hukukla, adaletle, Anayasa'yla, hiçbir şeyle, hiçbir olguyla, ilkeyle, değerle bağdaşmayan ihlal alanları var ve adalet duygusu yerle bir edilmiş vaziyette. Yapısal adaletsizlikler var infaz düzenlemelerinde. Bir kere, çağdaş olarak -olması gereken- infaz yaklaşımının şöyle olması gerekiyor: İnsan odaklı, insan onurunu dikkate alan, vicdanı dikkate alan, yaşam hakkını esas alan ve toplumsal adaleti merkeze alan bir infaz rejimine ihtiyaç var. Çokça söylendiği üzere infaz rejimi aynı zamanda adaletin de aynasıdır ama bizde böyle mi? Hayır. Söz söyleyen, yazı yazan, siyaset yapan gazetecisinden akademisyenine, siyasetçisine, bunlar yargı paketlerinin kapsamına girmez ve onlar en ağır koşullarda tutulurlar ama başka başka suç tiplerinde başka uygulamalar olur.
Buradan şu anlam çıkmasın: Biz şu anda görüşülecek olan pakette bazı eşitsizliklerin giderilmesine karşı değiliz ama mevcut, daha büyük eşitsizliklerin de derinleştirilmesine karşıyız. Her şeyden önce şunu söyleyeyim: Bir kere, toplumu mağdur eden suçlarda, kadınları mağdur eden suçlarda ciddi indirimler görüyoruz, korkunç bir şey. Kadınların güvenliği ertelenemez, kadınların güvenliği pazarlık konusu edilemez. Biz her gün gazetelerde kadın katillerinin ve tecavüzcülerin tahliye edildiğini ve ondan sonra aynı suç tiplerini tekrar yaşama geçirdiklerini ve işlediklerini biliyoruz. Bir de infaz düzenlemeleri kapasite büyüklüğüne, sayının artışına da bağlanamaz, adalet yoktur burada yani geçici düzenlemeler olmaktan öteye gitmez. Çok iyi hatırlıyorum, 2020'de de bu tartışmaları yapmıştık.
On birinci yargı paketine gelecek olursak. On tane çıktı, on birincideyiz, ne oldu hakikaten? Hasta mahpuslar hâlâ içeride, hâlâ umut hakkı yok, hâlâ kadın katilleri dışarı salıverilecek, çocuk istismarcıları serbest bırakılacak, hâlâ düşünce suçluları, siyasi mahpuslar bu kapsam dışında tutuluyor. Üstelik şu anda barış ve demokratik toplum inşa etme, yeni bir yol açma arifesindeyken bunun kapsam dışı bırakılması da izah edilir bir yön barındırmıyor açıkçası çünkü Meclis barışı ve demokrasiyi inşa edecek en temel organlardan biridir ve merkezidir. Bu eşitsizlikleri de kesinlikle gidermemiz gerekiyor. Olumsuz yönden değil, olumlu yönde söylemeye çalışıyorum, olmayanların eklenmesi gerekiyor, hâlâ çok geç değil. Şu anda hapishanelerde eminim -450 bini aştı sayı- yüz binlerce insan bizi izliyor, bizi bekliyor; bu eşitsizliğin, ayırımcılığın giderilmesini istiyor ve bütün Meclise bu yönde bir çağrı yapmak istiyoruz. Şimdi bu...
Tabii ki sürem kalmadı ama son olarak şunları söylemek istiyorum: Bir kere, barış yerine kadın cinayetlerine, erkek şiddetine, çocuk istismarına yol veren bir infaz paketi derde deva olmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Yine, bu infaz paketinde demokrasiye hizmet yok -tam tersini savunuyoruz- adalete mevcut eşitsizliği gidermek açısından çok küçücük var belki bir nokta ama genel olarak adaletsizliği derinleştiriyor. Kadınların güvenliğine yönelik suçlar itibarıyla yine olumsuz bir yerde duruyor, hasta mahpusların tedavisine ilişkin hiçbir şey içermiyor, yargısız infazda bulunan cezaevi gözlem kurullarına dair hiçbir düzenleme yok ve şu anda infaz sisteminde şöyle bir noktaya gelmiş durumdayız -çok düşündüm ne diyeyim diye- devlet, ilgililer şunu diyor: "Yaşarsan yaşa, ölürsen öl." Bu, yani ne kadar yaşayabilirsen, ne kadar direnebilirsen yaşa, ölümünden ben... Yani ölebilirsin cezaevinde. Böyle bir infaz anlayışı olamaz; yaşatmak zorunda bu insanları.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Herhâlde bitti.
Evet, mikrofonsuz bir cümle söyleyerek bitiriyorum.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Mikrofonlu söylesin Başkanım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Son olarak şunu söylemek istiyorum.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Duyamıyoruz Başkanım, bir otuz saniye sesi açsanız...
BAŞKAN - Kimseye açmadığımız için...
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Ama bir otuz saniye... Önemli olabilir.
BAŞKAN - Kayıt alınıyor, buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Kadınlara ilişkin sorun çok hassas ve infaz paketini burada eminim çok tartışacağız ama hapishanelerde Meclisten büyük bir beklenti ve talep oluştuğunu asla unutmayalım.
Hukukun üstünlüğüne, uluslararası değerlere, adalete, vicdana, insan onuruna uygun bir yargı paketine, infaz anlayışına ihtiyacımız var diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Beştaş.
YENİ YOL Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın İdris Şahin.
Buyurun Sayın Şahin. (YENİ YOL ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
YENİ YOL GRUBU ADINA İDRİS ŞAHİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada, cezaevlerinin fiziki koşullarıyla ilgili son derece kritik bir sorunun üzerinde durmak için söz almış bulunuyorum. Öncelikle şunu ifade edelim ki tutuklu ve hükümlüler yaşamları itibarıyla devlete emanet olan bireylerdir; onların hürriyeti, yaşamı, sağlık koşulları devletin güvencesi altında bulunmaktadır.
Türkiye'de cezaevlerinin toplam kapasitesi 304 bin olmasına rağmen, 304.965 olmasına rağmen bugün bu sayı 430 binin üzerine çıkmıştır; yani kapasitenin üstünde 125 bin ilave tutuklu ve hükümlü cezaevlerinde ağır koşullar altında kalmaktadır. Bu, sadece rakamsal bir artış değil, insan onuruna, hukuk devletine ve ceza politikasına dair temel bir uyarıdır. Cezaevleri alarm vermektedir; koridorlarda dahi yatak serdiğiniz bir ortamda mahpusların zinde olmasını, dinlenmesini nasıl bekleyeceksiniz? Gün ışığı görmeyen, nefes almayan, mahremiyeti olmayan alanlarda kalan bir insandan psikolojik olarak olgunluk nasıl beklenir? Bu şartlarda bir mahpusun iyi hâl değerlendirmesinde objektif davranmasını, kendini geliştirmesini ya da rehabilite etmesini nasıl umabilirsiniz? Ceza infaz kurumlarının amacı, bir cezalandırma mekanizmasını yenilemek değ toplumu yeniden güvenli kılmak adına bireyi topluma kazandırmaktır oysa fiziki koşullar bu kadar ağır, bu kadar insanlık dışı olduğunda rehabilitasyon sadece bir kavram olarak kâğıt üzerinde kalmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cezaevi idare ve gözlem kurullarının mevcut işleyişi de bu tabloyu ağırlaştırmaktadır. Aşırı doluluk altında çalışan kurulların sağlıklı ve bağımsız değerlendirme yapması mümkün değildir. Mahpusların disiplin, iyi hâl ve infaz süreçlerine dair kararlar bu fiziki koşullar göz ardı edilerek verilemez. Cezaevi kurullarının daha şeffaf, hesap verebilir ve bağımsız bir yapıya kavuşturulması artık ertelenemez bir zorunluluk hâline gelmiştir. Bu nedenle çağrımız açıktır: On birinci yargı paketini yarın Komisyonda görüşeceğiz ve bütçe sonrasında da Genel Kurula inecektir. Zaman kaybetmeden cezaevlerinde acil kapasite düzenlemesi yapılmalı, denetim mekanizmaları güçlendirilmeli ve insan onurunu esas alan bir infaz anlayışı "cezada adalet, infazda eşitlik" ilkesi çerçevesinde derhâl hayata geçirilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Çünkü bir ülkede adaletin düzeyi en zayıfın gördüğü muameleyle ölçülür. İnsan onurunun sığmadığı yerde adaletin yeşermesini bekleyemezsiniz. Bir ülkenin adaleti en dar yerde nefes almaya çalışanların hâlinden anlaşılır. O yüzden Değerli Başkanım, cezaevi koşulları son derece ağırdır. DEM PARTİ'nin vermiş olduğu önerge de hiç şüphesiz ki idare ve gözlem kurullarının keyfi uygulamalarından kaynaklı sorunların araştırılmasına yöneliktir.
Son derece haklı, desteğe mutlaka ve mutlaka değer bir araştırma önergesi teklifi verildiğine ve komisyon kurulması gerektiğine inanıyoruz ve cezaevlerinde kime olursa olsun, kim tarafından yapılırsa yapılsın haksız ve kötü muameleye YENİ YOL Grubu olarak daima karşı olduğumuzu ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Cumhur Uzun.
Buyurun Sayın Uzun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA CUMHUR UZUN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizleri izlemekte olan saygıdeğer yurttaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tarih boyunca tartışılan en önemli konulardan biri de suç ve ceza olmuştur. Cezaların ortaya çıkış amacı toplumu suçtan korumak, failin ıslah amacı ise tekrar suç işlenmesini önlemektir. Bu süreç en sağlıklı şekilde yargının siyasallaşmadığı, tutukluluğun ceza ve intikam aracı olarak kullanılmadığı ülkelerde görülür. Yargının siyasallaştığı ülkemizde ise ceza infaz rejiminin insan onuruna saygılı, eşitlik ve adalet ilkelerine uygun bir şekilde işlediğini söyleyebilmek bugün için ne yazık ki mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar, artık ülkemizde tek bir cezaevi bulunmaktadır, tek tip cezaevinin adı da "file tipi cezaevi"dir ve bu file iktidarın yanlış politikaları yüzünden artan suç oranı ve derinleşen sorunlar nedeniyle patlama noktasına gelmiştir.
Hâl böyleyken, özellikle siyasi mahkûmlara yönelik ayrımcı infaz rejimi hukuk devletine duyulan güveni günbegün eritmektedir. Aynı suçu işlediği iddia edilen mahkûmlar arasında dahi farklı kurallar işletilmektedir; infaz sürelerinden sosyal haklara kadar ayırımcılık açıkça kurumsallaştırılmış durumdadır.
Yüksek güvenlikli hapishanelerde giderek derinleşen tecrit ve izolasyon uygulamaları toplumun vicdanını yaralamaktadır.
Ağır hasta mahkûmlar konusu ise artık bir insanlık sınavına dönüşmüştür. Cumhurbaşkanı zaman zaman kendine verilen hastalık, kocama ve sakatlık nedeniyle af yetkisini kullanmakta ise de birkaç minik istisna hariç bu yetki hep ideolojik yakınlığa göre tercih edilmektedir.
İdare ve gözlem kurullarının takdir yetkilerini hukuka değil siyasete dayalı biçimde kullanması da infaz rejiminde yeni bir baskı mekanizması yaratmıştır.
Diğer bir kronik sorun da sürgün, sevk uygulamalarıdır. Mahkûmlar ailelerinden yüzlerce kilometre uzağa gönderilmekte, aile hayatına saygı hakkı açık biçimde ihlal edilmektedir oysa infaz rejimi ayrıştırıcı değil topluma yeniden kazandırıcı bir mantıkla yürütülmek zorundadır. Bu nedenle, ceza infaz rejimi ve hapishanelerdeki yapısal sorunların tespiti, ayrımcı uygulamaların ortadan kaldırılması ve insan onurunu esas alan bir infaz rejiminin yeniden inşası amacıyla Meclisimiz etkin bir araştırma yaparak yol gösterici olmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
CUMHUR UZUN (Devamla) - Unutmayalım, adalet, bir devletin taşıyıcı kolonudur, o kolonun çatlamasına izin verirsek hepimiz altında kalırız diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Sayın Mustafa Alkayış.
Buyurun Sayın Alkayış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ALKAYIŞ (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DEM PARTİ'nin grup önerisine ilişkin olarak AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.
Öncelikle şunu ifade etmek isterim; Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu 3686 sayılı Yasa'yla kurulmuş bir komisyondur ve bir gelenek olarak her yasama döneminde Hükümlü ve Tutuklu Haklarını İnceleme Komisyonu da zaten kurulmaktadır. Komisyon, alt komisyonla birlikte ceza infaz kurumlarını düzenli olarak denetleyen, yerinde inceleyen ve Komisyona ulaşan her başvuruyu titizlikle inceleyen, değerlendiren son derece etkin bir mekanizmadır.
Ülkemizde infaz rejimi temel olarak 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirleri Hakkındaki Kanun'la düzenlenmiştir. Bu kanun maddeleri uyarınca hiçbir hükümlü ve tutukluya baskı, ayırımcılık, kötü muamele ve hak ihlali yapılmasına müsamaha gösterilmemektedir.
MAHMUT DİNDAR (Van) - Sen söyledin biz de inandık! Yapmayın Allah aşkına ya, yapmayın ya!
MUSTAFA ALKAYIŞ (Devamla) - Ceza infaz kurumlarımız ulusal kurumlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu gibi, İnsan Hakları Eşitlik Kurumu gibi ve Kamu Denetçiliği gibi kurumlar tarafından denetlenmekte, yine uluslararası denetimlere de açık bir kurumdur. Örnek olarak, Avrupa İşkenceyi Önleme, Komitesi ve Birleşmiş Milletler Keyfî Tutuklama, İşkenceyi ve Aşağılayıcı Muameleyi Önleme Komitesinin yetkilileri tarafından da denetlenmektedir.
Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğümüz, hükümlü ve tutukluların insan onurunu merkezine alan, uluslararası standartlarla uyumlu bir yapıya sahip bir kurumumuzdur. Bugün infaz sistemimiz yalnız ülkemizde değil, farklı ülkelerde de dikkatle takip edilen, iyi uygulamaları örnek olan bir infaz rejimine ulaşmış bulunmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyesi bir milletvekili olarak saha ziyaretlerimizde de bu gelişmeleri görüyoruz. Kadın, çocuk, engelli ve yaşlı hükümlülere yönelik özel düzenlemeler, infaz rejimine göre inşa edilmiş kurumlar, hijyen ve beslenme standartlarındaki yükseliş, bağımsız denetim mekanizmalarına açık bir yapı; bütün bunlar Türkiye'nin ceza adaletinde insan hakları merkezli yaklaşımını güçlendiren uygulamalardır. Elbette, geliştirmemiz gereken alanlar da vardır çünkü insan hakları durağan değil, konusu her gün kendini geliştiren bir alandır. Bizler AK PARTİ olarak eksiklikleri tespit edip çözümü önceleyen, güvenlik ile insan onurunu birlikte koruyan bir anlayışla hareket ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun devam edin.
MUSTAFA ALKAYIŞ (Devamla) - Adaletin hem hukuki hem de vicdani bir sorumluluk olduğunun bilincindeyiz.
Adalet Bakanlığımızın ve ilgili kurumlarımızın bu konudaki hassasiyeti açıktır, bizim yaklaşımımız nettir; hükümlü ve tutukluların insan onuru siyasi tartışmaların üzerindedir. Devlet, adaletin tecellisini sağlarken insan onurunu korumakla yükümlüdür ve iktidarlarımız döneminde ceza infaz sistemi bu anlayışla yapılandırılmıştır.
MAHMUT DİNDAR (Van) - Ağız içi aramalara ne diyeceksiniz, ağız içi aramalara?
MUSTAFA ALKAYIŞ (Devamla) - Bu gerekçelerle araştırma önergesini kabul etmediğimizi ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Şaşırdık mı?
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Sayın Başkanım, karar yeter sayısı aramanızı istirham ediyorum.
BAŞKAN - Oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Yok Başkanım, karar yeter sayısı yok.
BAŞKAN - Divanda ihtilaf var, elektronik cihazla oylama yapacağız.
Oylamayı başlatıyorum.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.58
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.26
BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP ÜYELER: Nermin YILDIRIM KARA (Hatay), İshak ŞAN (Adıyaman)
----- 0 -----
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23'üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım, oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
2/12/2025
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 2/12/2025 Salı günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Ali Mahir Başarır
Mersin
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Ankara Milletvekili Umut Akdoğan ve arkadaşları tarafından TRT'nin özerk ve tarafsız yayın yapması ve kamuoyunun sağlıklı ve serbestçe bilgilenmesi önündeki engellerin tespit edilerek çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla 2/12/2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (1524) sıra no.lu Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 2/12/2025 Salı günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Umut Akdoğan.
Buyurun Sayın Akdoğan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA UMUT AKDOĞAN (Ankara) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bugün TRT'yi konuşacağız çünkü TRT, hepimizin parasıyla, hepimizin vergisiyle hizmet vermesi gereken ama hepimize hizmet vermeyen bir kurum. Anımsarsınız, eskiden televizyon çalışmadığında iki şey yapardık; bir, bu fişi çeker, geri takardık; iki, televizyonun üstüne vururduk. Şimdi TRT'nin tepesine vurma vakti gelmiştir. (CHP sıralarından alkışlar) TRT'nin her ildeki merkezine gidip bunu yapmaya gayret ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, bundan yirmi gün önce X hesabından bir paylaşım yaptım "TRT'ye çıkacağım." dedim.
İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Afyonkarahisar) - Çıkaracağız, çıkaracağız.
UMUT AKDOĞAN (Devamla) - Bakın, "Çıkaracağız." demeniz bile TRT'yi kendinizin olarak görmenizin nedenidir. (CHP sıralarından alkışlar)
TRT'yle o kadar yüksek bir iletişim oldu ki şaştık, kaldık. Bir milletvekilinin TRT'ye çıkması, CHP milletvekilinin TRT'ye çıkması herkesin çok garibine gitti. Sonra Genel Müdür Yardımcısını İletişim Başkanlığından arıyorlar, İletişim Başkanlığındaki kişi diyor ki: "Bu ne biçim iş?" Niye, bir CHP milletvekili çıkamaz mı? Genel Müdür Yardımcısı da İletişim Başkanlığına diyor ki: "Aman efendim, olur mu öyle şey, nasıl olacak?" Düşünün, geldiğimiz durum bu.
Değerli milletvekilleri, biraz sonra AK PARTİ adına bu kürsüye gelecek milletvekili sakın TRT'ye yapılan yardımlardan, yatırımlardan bahsetmesin. Doğru, TRT'nin yayını artık HD ama TRT kökünden bitti. TRT'ye buradan çağrımdır: Siyah-beyaz yayın yap, onurlu yaşa. (CHP sıralarından alkışlar) Bu televizyonlardan, bu eski püskü televizyonlardan belki görüntü karıncalı geliyordu, belki ses cızırtılı geliyordu ama namusla, ahlakla, şerefle, haysiyetle, dürüstlükle, doğrulukla yayın yapılıyordu. Bugün pahalı televizyonlardan maalesef TRT'nin yalanlarını işitiyoruz.
İsterseniz şöyle yapabiliriz: Hep birlikte geliriz, buradan bir kanun çıkarırız, deriz ki "TRT, son seçimlerde en yüksek oyu alan partinin propaganda aygıtıdır." O da size uymaz çünkü yapılan son seçimlerde en yüksek oyu biz aldık. (CHP sıralarından alkışlar) O zaman siz şöyle bir şey getirirsiniz: "Yapılan son genel seçimlerde" dersiniz, hiç değilse hukuka uygun olur.
Bakın, değerli AK PARTİ milletvekilleri, bunu vicdanınıza sığdırıyorsanız ben hiçbir şey söylemiyorum. Bir program inceledik, 42 bölüm çekilmiş, 42 bölüm. 22 bölümünde AK PARTİ'li milletvekilleri çıkmış, kalan 20 bölümü muhalefet arasında paylaştırılmamış, AK PARTİ'li akademisyen, sendikacı, gazeteci, bunlar çıkmışlar. Peki, CHP'ye ne olmuş? CHP'yle ilgili, bu TRT, "CHP'nin Yalan Stratejisi" diye belgesel yapmış. Ya, bu ne biçim bir iş? Bir kanal, kamu adına yayın yapan bir kanal, bir partiyle ilgili "yalan stratejisi" adı altında bir belgesel yapabilir mi? Yapamaz. AK PARTİ'nin mitinglerini şu kadar vermiş, bu kadar vermiş, vermişse vermiş. Bize ne yapmış? Paramızla seçim döneminde reklam vermek istemişiz; ne paramızı almış ne reklamımızı vermiş. Dedim ki: Dua edin, iktidarın kalanına uysaydı hem paranı alırdı hem reklamını vermezdi. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bakın, 2025'in ilk on ayında on beş milyon saniye reklam verilmiş TMSF'ye bağlı şirketler tarafından. On beş milyon saniyenin tümü medyanın yüzde 90'ına yani iktidara yakın bölüme verilmiş, sıfır saniye iktidarın kontrolünde olmayan medyaya verilmiş. 2025'te kamu bankaları 5 milyar TL'lik on ayda reklam vermiş, tamamı iktidara yakın medyaya verilmiş. İktidara yakın olmadığı düşünülen medyaya sıfır reklam verilmiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
UMUT AKDOĞAN (Devamla) -
Hemen tamamlıyorum.
Cezaya gelince ne olmuş? Yüzde 90'lık kesime yani yüzde 90 iktidara yakın, yüzde 10 iktidara yakın değil; o iktidara yakın olmayan yüzde 10'luk bölüme Basın İlan Kurumunun kestiği cezaların yüzde 90'ı kesilmiş. Eğer bu vicdansa, eğer bu merhametse ben de bir şey söylemiyorum.
Bakın, iki şey söylüyoruz; bir, "TRT'de yer alalım." diyoruz, "Biz de TRT'de yer almalıyız." diyoruz; iki, "TRT, bu yalandan artık vazgeçmeli." diyoruz.
Burada son söyleyeceğim şey şu: 31 Mart yerel seçimlerinden önce, birkaç gün önce Genel Başkanımız demişti ki: "TRT'ye bir sürprizimiz olacak." O sürprizi yaptık, 1'inci parti olduk ve TRT ekranlarında "CHP, 1'inci oldu." dendi. Şimdi, ikinci sürpriz genel seçimde geliyor. Yine genel seçim sonrasında "CHP, 1'inci parti." diye yayın yapmak zorunda kalacak. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler.
İYİ Parti Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Selcan Taşcı, buyurun. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TRT şirket kurabiliyor, TRT şirketlerle ortaklık yapabiliyor, TRT şirketlerindeki yönetim kurulu üyelerinin ücretlerini kendisi belirleyebiliyor, TRT kamu ihale mevzuatına uymayabiliyor, TRT kamulaştırma yapabiliyor, hazine arazisini bedelsiz olarak kullanabiliyor. Kamu için geçerli bütün bağlayıcılıklardan muaf kılınan TRT, mesela iş Genel Müdür maaşını belirlemeye gelince, iş bandrol gelirlerini almaya gelince kendisini kamunun mütemmim cüzü olarak konumlandırmaktan da geri durmuyor. Mali alanda, idari alanda hür ve bağımsız, iş bunun hakkını vermeye yani kamu yayıncılığı yapmaya gelince maalesef "borazanlık"la yaftalanacak kadar, "sahibinin sesi" diye anılacak kadar da taraflı ve bağımlı davranıyor. Sahibi konusunda kafa karışıklığı yaşamıyor olsa hiçbir sorun yok aslında; patronunun millet değil iktidar olduğunu sanıyor TRT, sahibinin millet değil iktidar olduğunu sanıyor. Sahip olduğu eşsiz, benzersiz imtiyazı milletin parasıyla yazık ki milleti kandırmak için kullanıyor; milletin parasıyla milletin siyasi temsilcilerini karalamak için kullanıyor; iftira için kullanıyor, manipülasyon için, dezenformasyon için kullanıyor; milletin parasıyla milletin katillerini aklamak paklamak, meşrulaştırmak için kullanıyor; teröristlere mikrofon uzatarak toplum mühendisliği yapmak, vatandaşı makbul vatandaşa, aslında makbul seçmene dönüştürmek için kullanıyor.
Ne yapıyor TRT bu sınırsız imtiyazla? Cumhuriyetin mesela 100'üncü yıl kutlamalarını iptal ediyor, ertelemiyor, bakın, iptal ediyor. Devlete "seri katil" diyen PKK'perestleri FETÖ'perestleri besliyor, besledi yıllarca. 10 Kasımda mesela horon teptiriyor ekranlarında. Bakın, hiç seçim dönemlerindeki o kampanya ofisine dönüşme hâlinden söz etmiyorum. Bugüne kadar kurumla ilgili hazırlanmış kaç ihlal raporu var mesela, bu ihlal raporlarının kaçı YSK'ye iletildi bugüne kadar, onları hiç söylemiyorum; iktidar partisine rakiplerinin 10 katı kadar yer verdiğini belgeleyen verileri hiç artık paylaşmıyorum çünkü iş artık sadece siyasi taraf olmak meselesini geçmiştir TRT'yle ilgili, Anayasa’nın sözünden ve ruhundan kopar hâle gelmiştir TRT, bir tahakküm aparatına dönüşmüştür çok yazık ki ve bu sebeple TRT'ye dokunulmaz olmadığını hatırlatmak da bizlerin yani milletin vekilleri için mecburi hâle gelmiştir.
Dolayısıyla, Cumhuriyet Halk Partisinin önergesini destekliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın Dilan Kunt Ayan. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DEM PARTİ GRUBU ADINA DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Evet, değerli arkadaşlar, Anayasa çok açık. Ne der Anayasa'da? "TRT özerk olacak." der "Tarafsız olacak." der ve "Halkın olacak." der ama bugün geldiğimiz noktada TRT âdeta iktidarın frekansı olmuş durumda.
Hatırlayanlar mutlaka bilir, rahmetli Mehmet Ali Birand o dönem için TRT'de ilk programını yapıyordu, 32. Gün'ü ve 32. Gün'ü yaptığı zaman karşısında kim vardı? Devlet yetkilileri. Yanında kim vardı peki? Muhalif partinin temsilcileri ve bu şekilde tartışma programları yürütülüyordu. Fakat gelinen aşamada şu an TRT'de ne var peki? Tek bir koltuk var orada; o koltukta da maalesef bırakın devlet yetkililerini, bırakın muhalif partileri, iktidardan başka oturan kimse yok. Elbette o dönemde de temsil edilmeyen, gösterilmeyen kesimler vardı ama şu an o koltuk tek, sesi tek, sahibinin sesine dönüşmüş bir TRT var karşımızda ve biz, kısacası, şuradan Türkiye Radyo Televizyon Kurumunun ismini söyleyelim; artık onun ismi, talimatlı radyo televizyonudur. Basın özgürlüğü, demokratik ifade özgürlüğü, siyasi rekabette fırsat eşitliği, hepsi kâğıt üzerinde.
Daha geçen sene seçim dönemini hatırlayalım. TRT Haber yayın yapıyor; DEM PARTİ sıfır dakika -günahlarını almayalım, yirmi yedi dakika vermişler, onda da aleyhimize propaganda yapmışlar- CHP yirmi beş dakika. Peki, AK PARTİ kaç dakika? Tam bin dokuz yüz kırk beş dakika propagandalarını yapmışlar. Bu nasıl bir fırsat eşitliği, bu nasıl bir demokrasi diye soruyorum buradan.
Yine, partilerin grup toplantıları. Her gün TRT'de AK PARTİ'nin grup toplantıları canlı yayında veriliyor, bakanların konuşması veriliyor, üzerine vazife olmamasına rağmen bunu yapıyor ama iş muhalefete gelince ekranı kapatmaktan başka yaptığı hiçbir şey yok. Yine, partili Cumhurbaşkanınca bu TRT'nin başına kişi atandığı sürece partili yayın organı olmaktan başka hiçbir şeye hizmet etmez.
Biz buradan soruyoruz: Bu bütçe, aslında TRT'nin bütçesi nasıl peki? Kamu İhale Kanunu'nun dışına bile çıkardılar ve bu bütçeyi sorduğumuz zaman da halkın cebinden çıkmış olmasına rağmen maalesef ki TRT, yayınının tamamını iktidara veriyor.
Yine, yirmi iki yıllık bir montaj emekçisi bile ya, kişisel hesabında bir Kızılderili paylaşımı yapmış, hop işine son vermişler.
Yine, AKP'ye yakın yayın organlarıyla ilgili, kapısından dahi giremiyor muhalifler ancak ve ancak AKP'ye yakın yayın organları giriyor.
Yine bakın, bu kadar para, bu kadar yetki ama sıfır denetim. Halk TV'ye ceza, TELE1'e ceza, vaktizamanında İMC'yi kapatma ama TRT söz konusu olunca ne yapıyor RTÜK? Tık yok. RTÜK, TRT'ye ceza veriyor mu? Asla. Gerekçesinde diyor ki: "Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
DİLAN KUNT AYAN (Devamla) - Peki, Bakanlık ne yapıyor? Uyarı. Bir daha yaparsa ne yapıyor? Yine uyarı. Bir daha yaparsa ne yapıyor? Yine uyarı. Yani sonsuz uyarı ama sıfır denetimle maalesef ki TRT işliyor. Böyle bir zihniyet, böyle bir koruma zırhı dünyanın hiçbir yerinde yok arkadaşlar.
Ezcümle TRT bir kamu kurumuysa eğer, bir partinin yayın organı gibi hareket edemez. TRT bir kamu kurumuysa, halkın parasıyla bütçe finanse ediyorsa o zaman diğer muhaliflerin de sesini yansıtmak zorundadır; aksi hâlde, bu çağda böyle bir kurumun varlık gerekçesi ortadan kalkmıştır diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Koca, buyurun.
PERİHAN KOCA (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu sabah Mersin, Adana, Hatay'dan gelen Arap Alevi kurum temsilcileriyle birlikte "Suriye'de Alevi soykırımını durdurun. Suriye'de Alevi katliamını durdurun." diyerek hep birlikte eylemdeydik.
Değerli milletvekilleri, tam bir yıldır, Suriye'de, hemen yanı başımızda oluk oluk Alevi kanı akıtılıyor. Aleviler, sistematik bir katliama ve soykırıma uğratılıyor. Alevi kadınlar, savaş ganimeti olarak görülüp kaçırılıyor, işkenceye ve zulme maruz bırakılıyor. Arap Alevi halkı, katliamcı IŞİD artıkları tarafından yerinden yurdundan köklerinden ediliyor, sürgün ediliyor.
Bu katliama, bu soykırım suçuna ortak olmamak için Türkiye Büyük Millet Meclisini acilen göreve çağırıyoruz. Alevi katliamını durdurmak için hemen bugün harekete geçmeye davet ediyoruz.
BAŞKAN - Sayın Kanko...
MÜHİP KANKO (Kocaeli) - Suriye'den gelen insan hakları raporları özellikle Alevi kadınların kaçırıldığı, kadınlara yönelik sistematik cinsel şiddetin uygulandığı ve çocuklara karşı insanlık dışı yöntemlerin en üst seviyeye çıktığını göstermektedir. Bu vahşet, bölgeyi kontrol eden Suriye rejimi ve ona bağlı güçler tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu yaşananlar, Alevilere yönelik soykırım niteliğinde organize saldırılardır. Bugün Suriye'de -Aleviler başta olmak üzere- savaşın mezhepçiliğine, dış müdahalelere, baskıcı rejime direnmektedirler. Bu acı tablo karşısında uluslararası toplum susamaz, seyirci kalamaz. Etkili ve acil müdahale mekanizmaları derhâl devreye sokulmalıdır.
Buradan Hükûmete, özellikle de Suriye rejimiyle yakın ilişki içinde olan AKP iktidarına sesleniyorum: Bu insanlık dışı katliamlara artık net, karşı durun. Güçlü ve sonuç doğuracak bir tavır almak zorundasınız. Bu Meclisin görevi de insanlığın çığlığını duymak ve gereğini yapmaktır. Alevilere yönelik bu vahşet durdurulmalıdır, sessizlik suça ortak olmaktır.
BAŞKAN - YENİ YOL Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Necmettin Çalışkan...
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Başkanım, devam edelim çalışmaya; gerek yok, devam edelim.
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Bayar Özsoy.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SAYIN BAYAR ÖZSOY (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından verilen TRT'nin özerkliği ve tarafsızlığına yönelik Meclis araştırması önergesi üzerine AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
TRT'miz, Anayasa'dan ve 2954 sayılı Kanun'dan aldığı yetkiyle kamu hizmeti yayıncılığı yapan bir kurumdur. Habercilik anlayışı, gerçeğe dayalı ve doğrulanmış bilgiye dayanır. Burada yayımlanan hiçbir içerik; resmî makamların açıklamaları, yargı duyuruları, iddianameler, Emniyet ve diğer yetkili kaynakların bilgileriyle teyit edilmeden yayımlanamaz.
TRT kurumumuz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan tüm siyasi partilerin faaliyetlerine, açıklamalarına, etkinliklerine anayasal çerçevede ve 2954 sayılı Kanun'un hükümleri doğrultusunda düzenli biçimde yer vermektedir. (CHP ve DEM PARTİ sıralarından gülüşmeler)
DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Şaka gibi "düzenli biçimde" diyor ya! Veri paylaştım, veri!
MÜHİP KANKO (Kocaeli) - Siz buna inanıyor musunuz?
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Devamla) - Ancak yayın akışları, haberin değeri ve gündemin yoğunluğu göz önünde bulundurularak şekillendirilir.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - İYİ Partiye ne kadar yer vermiş seçim döneminde?
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Devamla) - Bu yoğunluk nedeniyle ekranlarda yer verilmeyen bazı içerikler TRT'nin dijital mecralarında ve sosyal medya platformlarında yayımlanır.
MÜHİP KANKO (Kocaeli) - Dediğinize siz de inanmıyorsunuz.
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Devamla) - Böylece kamuoyunun her mecradan sağlıklı bilgiye ulaşması sağlanmaktadır.
MEHMET TAHTASIZ (Çorum) - 2023'te yayınlanan sahte video ne oldu? Oradan ceza alan oldu mu?
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Devamla) - TRT, herhangi bir siyasi yapının ya da ideolojik grubun değil bu milletin tamamının yayıncısıdır.
MEHMET TAHTASIZ (Çorum) - 2023'teki sahte videodan ceza alan oldu mu?
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Böyle bir yalanı nasıl söylüyorsunuz milletin gözünün içine baka baka?
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Devamla) - Yayıncılık sorumluluğunu da bu bilinçle yerine getirmektedir.
MÜHİP KANKO (Kocaeli) - Dediğine inanıyor musun, dediğine?
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Ayıp ya, ayıp!
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Devamla) - Mali yapı meselesine de kısaca değinmek isterim. Öncelikle, sürekli kullandığınız şu "elektrik payı" ifadesini artık gündeminizden çıkarın.
AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Gündemimizi de siz belirleyin!
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Devamla) - 2022 yılında yürürlüğe giren yasal düzenlemeyle, elektrik faturalarındaki TRT payı uygulaması bizim tarafımızdan tamamen kaldırılmıştır.
MÜHİP KANKO (Kocaeli) - Rakamlar öyle demiyor, rakamlar!
DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - TRT'nin bütçesi halkın cebinden çıkıyor.
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Devamla) - Vatandaşlarımızın bugün ödediği elektrik faturasına TRT katkı payı yansıtılmamaktadır. Bu konuda kamuoyunun yanıltılmasına da asla müsaade etmeyiz.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Hayır, TRT bütçesi Türkiye Cumhuriyeti'nin vergilerinden oluşmuyor mu?
MEHMET TAHTASIZ (Çorum) - TRT Genel Müdürü kul hakkı yiyor, kul hakkı!
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Devamla) - TRT'nin mali yapısı şeffaf bir şekilde yönetilmektedir.
SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Gelirlerinin yüzde 90'ı vergi geliri.
DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Mesela bu konuşma akşam TRT'de verilecek.
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Devamla) - TRT çok katmanlı bir denetim sistemine tabidir. Sayıştay denetimi yapılmakta, Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonu denetlemekte; RTÜK ve bağımsız kurumlar tarafından sürekli olarak izlenmektedir.
SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Bütün sorularına ticari sır diye cevap vermiyor, nasıl denetimse artık!
MEHMET TAHTASIZ (Çorum) - TRT'nin yaptığı uygulama kul hakkına girer. Allah'ın tek affetmediği hak yemek, kul hakkı.
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Devamla) - Bunun yanında kurum Teftiş Kurulu Başkanlığı aracılığıyla düzenli iç denetim uygulamakta, tüm mali işlemler titizlikle takip edilmektedir.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Haklarımız haram olsun, haram! Haram ediyoruz!
MÜHİP KANKO (Kocaeli) - Kendiniz inanıyor musunuz bu söylediklerinize?
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Devamla) - Ayrıca, Hazine ve Maliye Bakanlığı onaylı bütçesiyle ve yıllık faaliyet raporlarıyla tüm hesapları kamuoyunun erişimine açık bir şekilde TRT'nin internet hesabında herkese açık yayınlanmaktadır.
MÜHİP KANKO (Kocaeli) - İyi okuyorsunuz.
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Devamla) - Sonuç olarak TRT...
DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - AKP'nin kanalıdır!
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Devamla) - ...85 milyon vatandaşımızın ortak sesi, kültürel hafızası ve güvenilir haber kaynağıdır.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Bizim sesimiz değil kardeşim, bizim sesimiz değil!
MEHMET TAHTASIZ (Çorum) - 85 milyondan vergi alıyor da 85 milyona hitap etmiyor.
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Devamla) - TRT, bu sorumluluğun bilinciyle yayıncılık görevini dün olduğu gibi bugün de...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Elindeki kâğıdı okuyorsun, bari okuma!
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Yazık! Ayıp ya! Böyle bir pişkinlik olmaz!
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Devamla) - Konuşma kendi kendine oradan, artist!
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Bırak ya! Ayıptır ya!
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Devamla) - Artistlik yapma! Konuşma!
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Niye konuşmayacağım, sen konuşma! Sabahtan beri yalan söylüyorsun, kendin bile inanmıyorsun!
BAŞKAN - Buyurun.
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Devamla) - TRT, bu sorumluluğun bilinciyle yayıncılık görevini dün olduğu gibi bugün de ciddiyetiyle sürdürmektedir. Bu nedenle, Meclis araştırması önergesine "ret" oyu vereceğimizi belirtiyor, aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Ayıp, ayıp!
SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Çok ayıp!
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Kayseri) - İşine bak!
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - El, kol sallama!
BAŞKAN - Sayın Başarır, buyurun.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Ayıp, ayıp! Sabahtan beri yalan söylüyorsun.
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Kayseri) - Sen her zaman yapıyorsun bunu!
SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Git, o eli Barzani'ye salla! Ne burada sallıyorsun!
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Git, ne parmak sallıyorsun ya!
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Kayseri) - Konuşma!
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Sen konuşma! Yürü!
SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Git, sallaman gereken yerde salla o eli sen!
SAYIN BAYAR ÖZSOY (Kayseri) - Konuşma!
SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Bu kadar terbiyesizlik olmaz, yeter artık ya! Konuşması gereken yerde konuşmuyor...
BAŞKAN - Grup Başkan Vekiline söz verdim arkadaşlar.
Buyurun Sayın Başarır.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Sayın Başkanım, öncelikle, ben konuşmacının burada önergedeki iddialarla ilgili cevap vermesini beklerdim.
Bakın, bu TRT'de Tunca Toskay görev yapmış, Milliyetçi Hareket Partili bir Genel Müdürdü; İsmail Cem Kültür Bakanlığımızı yaptı; onların dönemlerinde böyle şeyler görmedik. Herkes, her parti eşit bir şekilde haberlerde yer bulabiliyordu. Diyor ki: "Anayasa'dan aldığı yetkiler..."
MEHMET BAYKAN (Konya) - Ali Mahir Bey, İsmail Cem döneminde neredeydiniz, nasıl hatırlıyorsunuz o dönemi?
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Bu nedir ya, Allah aşkına! Beyefendi, sen nerede görev yapıyorsun? Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapıyorsun.
MEHMET BAYKAN (Konya) - Beyefendi, o beni ilgilendirir de sen İsmail Cem döneminde neler olduğunu bir bilsen, bir bilsen!
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Her şeye bağırıyorsun, her şeye bir laf atıyorsun sen ya! Aman Allah'ım, sen var ya, acayip bir şeysin gerçekten.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Başkanım, bitirebilir miyim?
BAŞKAN - Buyurun.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Dedi ki: "Anayasa'dan aldığı yetkilerle görev yapan bir kamu kurumu." Biz de bu yüzden bu önergeyi verdik. Anayasa'dan yetkilerini alan bir kamu kurumu böyle görev yapmaz. "Haber yapıyorsa savcıdan, Emniyetten bilgi alarak yapıyordur." dedi konuşmacı. 2023 seçimlerinde montaj videolarla bir partiye algı yapan, Karayılan videolarını yayan TRT, Emniyetten mi aldı bu bilgiyi? TRT, utanmazca, partimiz hakkında algı yaptı. Bize, bizim paramızla, iktidar adına algı yapamaz TRT.
Bakın, gerçekten, ülkeyi büyük bir felakete götürüyorlar. Devlet AK PARTİ değil, AK PARTİ devlet değil; devlet hepimizin.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Pardon, Necmettin Bey'den dolayı teknik bir sorun yaşadık.
Sen gelmediğin için yaşadık.
Buyurun Sayın Çalışkan. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)
YENİ YOL GRUBU ADINA NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, aziz milletimiz; "Türkiye'de kamu kurumları içerisinde en güvensiz, en kanun dışı çalışan, Anayasa'ya aykırı davranan, en güvenilmez kurum hangisi?" denildiğinde, tahmin ediyorum, TRT başı çeker. (YENİ YOL ve CHP sıralarından alkışlar) Zaten anketlere göre de TÜİK'in enflasyon verileri ne kadar ciddi ise TRT'nin bütün haberleri de o kadar ciddi.
Anayasa’nın verdiği bir görevle tarafsız olması gereken bu kurumun ne yazık ki kamu yararına değil iktidar yararına yayın yapmakla yetindiği herkesin malumudur. Eski dönemlerde de TRT'den şikâyet ederdik, hiç olmazsa sus payı kadar diğer muhaliflere yer verirdi ama bugün tek bir yayın organı olarak tek bir partinin yayın organı gibi -Mecliste iki parti var ama Türkiye'de tek bir parti var gibi- yayın içerisinde. Eğer lanetlemek inancımız açısından düzgün bir cümle olsa burada TRT'yi lanetlerim.
Bakın, geçtiğimiz ay bir süreç yaşadık. 20'nin üzerinde ülkenin devlet kanalına çıktım, TRT'de bir defa ismimiz okunmadı; bu, hepimiz için acı verici, üzüntü verici bir durum.
Aslında TRT yayını bıraksa, sadece belgesel yayınlasa, penguen yayınlasa inanın daha hayırlı bir iş yapmış olur. (YENİ YOL, CHP, DEM PARTİ ve İYİ Parti sıralarından alkışlar) İnsanlar TRT'nin yayınını seyrettikçe AK PARTİ'li milletvekillerine de yöneticilerine de lanet okuyor; bunu samimiyetle, içtenlikle söylüyorum, hiçbir yayın içeriği... (YENİ YOL sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Lanet okuma şeyi ne ya, nereden çıktı ya? Yakışıyor mu Necmettin ya "lanet" hiç yakışıyor mu?
HÜSEYİN ALTINSOY (Aksaray) - Lanet okuma!
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) - Dolayısıyla...
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Yakışıyor mu "lanet" yakışıyor mu, ağzına yakışıyor mu hiç?
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) - Anlayamadım Sayın Bakan.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - "Lanet" hiç yakışıyor mu ağzına?
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) - Evet, arkadaşlar, ben sizin şahsınızı değil ama gerçekten TRT'yi gündem yapmak istiyorum.
Bakın, bu milletin tamamının vergileriyle yayın yapan bu yayın organının bu milletin yarısını görmezden gelmesi kabul edilemez; vicdanın sesi olmalı, asla kimsenin borazanı olmamalıdır.
İki yıldan beri hâlen konuşuyoruz; TRT akşam 21.00'de kapanıyor, bir yürekli ses çıkıp da "Şunu uzatalım." diyemiyor. Sayın Başkanımız da defalarca bu konuda görüş belirttiği hâlde TRT'nin şu yayın saatini kısmayı bile aşamıyoruz ve daha vahimi şu: Geçtiğimiz aylarda çıkan bir yasayla TRT'nin ihaleleri Kamu İhale Kurumu kapsamı dışına çıkarıldı, bu da aslında bir ayıp olarak yeter. Abdestinden şüphesi olmayanın hiçbir şeyden yüzü kızarmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Bizim de abdestimizden şüphemiz yok Hocam, hiç ondan endişe etme.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) - Doktor Bey, size söylemedim, TRT'ye söyledim. (YENİ YOL, CHP ve İYİ Parti sıralarından gülüşmeler)
Dolayısıyla da eğer siz düzgün bir iş yapıyor olsanız "İhale, KİK kapsamının dışına çıksın." diye bir teklifte zaten bulunmazsınız. Bu teklifin sahiplerinin böyle bir yasada madde getirmiş olması bile ayıp olarak bu ülkeye yeter. Onun için, bu şahıslarınızla ilgili mesele değil. Gerçekten TRT'nin çok iyi iş yaptığını düşünüyorsanız buyurun, komisyon kurulsun, kısa süre içerisinde de görevini tamamlar ve dersiniz ki: "TRT gayet başarılı, insaflı, adil bir yayın yapıyor." Bunu da insanlara ispatlama şansınız olur. (YENİ YOL, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Özellikle, son dönemlerde bir taraftan RTÜK çıktı, TRT'nin kendisi, bir de İletişim Başkanlığı... Dolayısıyla, ben şunu belirtmek isterim...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) - Başkanım, biliyorsunuz müdahale oldu, izniniz olursa...
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Necmettin Bey, söyleyin, kayıtlara geçsin.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) - Kayıtlara geçsin: Gerçekten TRT'nin durumu vahim, kimseyi kurtaramaz. (YENİ YOL, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, Katip Üyeler arasında ihtilaf var, elektronik cihazla oylama yapacağım.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Başkanım "Kabul edilmemiştir." diye zapta geçti yani bir itiraz varsa, ihtilaf varsa önceden söylesin, burası çocuk oyuncağı değil ki! Tutanağa geçmiş "Kabul edilmemiştir." diye, işlem tamamlanmış. Tamamlanmış bir işlem üzerine yeniden başa getirilemez, böyle bir usulü de doğru bulmuyoruz.
BAŞKAN - Peki.
Üç dakika süre veriyorum ve oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Öneri kabul edilmemiştir.
İç Tüzük'ün 37'nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(2/3114) esas numaralı Kanun Teklifi'nin İç Tüzük'ün 37'nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını arz ederim.
Saygılarımla.
|
| Murat Emir |
|
| Ankara |
BAŞKAN - Önerge üzerinde teklif sahibi olarak Ankara Milletvekili Sayın Murat Emir.
Buyurun Sayın Emir. (CHP sıralarından alkışlar)
MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, Genel Kurulu ve ekranları başında bizi izleyen milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, birazdan son derece kritik bir kanun teklifini oylayacaksınız. 19 Mart darbesini hatırlayın, sizler başta Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Ekrem İmamoğlu'nu ve seçilmiş belediye başkanlarımızı millet iradesine darbe yaparak tutsak ederken onlar dört bir yandan "Biz masumuz, yargılanmaktan korkmuyoruz ama bu yargılamalar TRT'den, milletin gözü önünde, herkesin duyacağı ve göreceği şekilde yapılsın." dediler. Biz de bunu söyledik, Sayın Genel Başkanımız defalarca söyledi çünkü biz haklı olduğumuzu biliyoruz, biz arkadaşlarımızın veremeyeceği tek kör kuruş hesap olmadığını çok iyi biliyoruz ama bugüne kadar AKP'nin Genel Başkanından neredeyse hiç ses çıkmadı. Biz bekledik, söyledik, açıkça yargılayalım dedik, herkesin gözü önünde olsun dedik; sustular ama mayıs ayında Sayın Devlet Bahçeli hem "İddianameyi yazdıysanız getirin, varsa delil içine koyun." dedi hem de "TRT'de yayınlansın." dedi.
Değerli arkadaşlar, işte, o gün, biz Cumhuriyet Halk Partisi 3 Grup Başkan Vekili olarak bu kanun teklifini Meclise sunduk. Bu kanun teklifinde seçilmişler bakımından yargılama yaptığınızda yargılamayı TRT naklen yayınlasın ve dileyen kanal da dilediği görüntüyü alabilsin dedik. Niye? Çünkü bu duruşmalar, bu davalar millete mal olmuş. Millî iradeye darbe yapıyorsunuz, 16 milyonun seçtiği bir belediye başkanını cezaevine koyuyorsunuz; milletin Cumhurbaşkanı adayını, 13'üncü Cumhurbaşkanını, Tayyip Erdoğan'ın rakibini ancak cezaevine koyarak kurtulabileceğinizi sanıyorsunuz. Herkes görsün, herkes duysun delilleri dedik.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bahçeli geçenlerde de bunu destekleyen bir konuşma yaptı, "Evet, yayınlanabilir." dedi. Şimdi, bu kanun teklifi hepinizin gözünün önünde, size hodri meydan diyoruz, hodri meydan! (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi bu parmaklar nasıl kalkacak, bu millet görecek. Siz yalandan, kaçaktan, iftiradan, insanları iftiralarla kirletmekten; sahte iddianamelerle, olmayan delillerle her akşam linç etmekten ve lekelemekten mi yanasınız yoksa milletin gözü önünde bir yargılamadan mı yanasınız? Biz milletin gözü önünde açık açık, her şeyin konuşulduğu, tüm delillerin ortaya döküldüğü bir mahkeme ve duruşma istiyoruz. İşte, bunun için "evet" diyeceğiz; MHP Grubunu izleyeceğiz, Sayın Genel Başkanınızın sözlerinin arkasında duracak mısınız, durmayacak mısınız, göreceğiz; AKP'yi de göreceğiz. Adalet Bakanı ne demişti? "Genel Kurul, Meclis karar verirse olur." İşte, olması gereken madde burada, 183'ün yanına bir ek yapıyoruz, çok küçük, çok küçük bir ek koyuyoruz. Gelin, buna "evet" deyin; gelin, korkmayın; gelin, kaçmayın; gelin, bu duruşmaları bütün millet izlesin; gelin, o iftiracılara Ekrem İmamoğlu'nun verdiği cevapları herkes duysun, herkes görsün. İstanbul İl Başkanlığında toplantı yaptınız "İddianame çıktı, iddianamenin içi dolu; ev ev, kapı kapı dolaşacağız, bu iddianameye anlatacağız." dediniz, hatırlıyor musunuz? Gerek yok bunlara, gerek yok zaten sizin sokağa çıkacak hâliniz de yok; TRT'den yayınlayalım, herkes görsün, herkes o iftiracıları görsün, herkes o paçavra iddianameyi görsün, herkes o iddianamede bir tek kör kuruş olmadığını görsün. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, ancak ve ancak yalancılar, ancak ve ancak sahte iddianameler düzenleyenler, ancak ve ancak masum insanları karalayanlar açıklıktan korkar, şeffaflıktan korkar, bütün duruşmaların milletin gözü önünde yapılmasından korkar. Tekrar meydan okuyoruz, gelin, "evet" deyin; güveniyorsanız, yüreğiniz yetiyorsa, inanıyorsanız, sizin yargı kolları başkanınızın hazırladığı o iddianameye, o paçavraya güveniyorsanız, gelin, "evet" deyin; tüm millet izlesin, tüm millet görsün. (CHP sıralarından alkışlar) Hani diyordunuz ya "Bir aya kadar insanların içine çıkamayacaklar, birbirlerinin gözünün içine dahi bakamayacaklar." diyordunuz ya biz buradayız, herkesin gözünün içine bakıyoruz, alnımız açık, başımız dik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
MURAT EMİR (Devamla) - Hiç kimseden korkmuyoruz, hiçbir şeyden çekinmiyoruz; sizin paçavra iddianamelerinizden de hiç korkmuyoruz ama siz de milletten korkmayın; milletin o sarsılmaz vicdanından, ferasetinden korkmayın; gelin, yayınlayın cesaretiniz varsa, herkes görsün.
Bakın, elimde bir haber var Yeni Şafaktan alınmış; 99 yılında bir gazeteci, Ahmet Taşgetiren gidiyor, Tayyip Erdoğan'la görüşüyor Pınarhisar Cezaevinde. Tayyip Erdoğan "Canlı yayın istiyorum, canlı yayın; beni canlı yayına çıkarın." diyor Tayyip Erdoğan. 99'daki Tayyip Erdoğan'a sesleniyorum: Sen nasıl yirmi yedi yıl önce canlı yayın istediysen biz de bugün canlı yayın istiyoruz; duruşmaların canlı, açık açık yayınlanmasını istiyoruz. Hodri meydan! Cesareti olan "evet" desin, elini kaldırsın.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Oylayayım, sonra söz vereyim.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Sayın Akçay, buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Emir'e diyorum ki: Ağır ol bakalım Sayın Emir. Sertab Erener'in güzel bir şarkısı vardı "Hişt hişt, sakin ol, sinirlerine hâkim ol." Şimdi sinirlerine böyle kaptırıp öfkeye kapılıp da... Milliyetçi Hareket Partisi verdiği sözün arkasındadır ama Cumhuriyet Halk Partisi İç Tüzük 37'ye göre bunu gündeme getirdi diye "evet" diyecek hâlimiz de yok. Biz yaparsak Cumhur İttifakı olarak yapacağız bunları. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ŞEREF ARPACI (Denizli) - Ee,
hadi yapın!
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Masumiyet karinesini ihlal etmiştir, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu İmamoğlu davasında masumiyet karinesine özenle dikkat ettik, dile getirdik ve uyduk bu ilkeye ama başta uymayan, Cumhuriyet Halk Partisidir. "Suçlu." demek, "Suçlu." diye hüküm vermek nasıl masumiyet karinesinin bir ihlaliyse "Pirüpak, tertemiz, suçsuz." demek de -ki Emir, onu söyledi- karinenin ihlalidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - İşte şunu görsünler, bunu görsünler. Vallahi yarın TRT'de yayınlanırsa herkesin ense tıraşını da millet görecek tabii.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Emir.
MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, MHP Grup Başkan Vekilinden daha net, açık ve tavırlı bir duruş beklerdik.
.ERKAN AKÇAY (Manisa) - Daha ne bekliyorsun, daha ne diyeceğim?
MURAT EMİR (Ankara) - Bakın, bu madde doğruysa, Genel Başkanınız bunu böyle söylediyse arkasında durursunuz, "evet" dersiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Efendim "Biz getireceğiz." Getirin kardeşim, ne zaman getireceksiniz, Basra harap olduktan sonra mı getireceksiniz?
ERKAN AKÇAY (Manisa) - CHP'nin teklifiyle değil, kendimiz veririz.
MURAT EMİR (Ankara) - Bize "Sakin olun." diyor. Doğru, sakin olmak iyidir. Bizim yüreğimiz yanıyor, biz sekiz ay iddianame bekledik, bizim seçilmiş arkadaşlarımız cezaevinde tutsak tutuluyor. 16 milyon İstanbullunun Belediye Başkanı demir parmaklıklar arkasında; yüreğimiz yanıyor, isyanımız bunadır, kızgınlığımız bunadır.
Ve Sayın Akçay, bir şarkıyla bana hitap ettiniz, ben de size bir şarkıyla hitap edeyim: "Bekledim de gelmedin/Gözyaşımı silmedin." (CHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Akçay, buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi kendi gündemine hâkim bir partidir. Biraz daha bekleyin, sabırlı olun. "Yüreğimiz yanıyor." diyorsunuz, vallahi kendi yüreğinizi kendiniz yakıyorsunuz. Bu kadar ağır iddia ve ithamlara karşı Cumhuriyet Halk Partisinin kurumsal yapısına, tüzel kişiliği arasına bir set çekmediniz; balıklama bu iddiaların geçersiz olduğunu iddia ederek savunmaya başladınız ve davanın bir tarafı hâline getirdiniz. CHP'ye de yazık ediyorsunuz siyaseten.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Ya basbayağı güzel şeyler söylediniz, şarkılar söylediniz.
Sayın Emir, buyurun, sataşmadan buyurun.
MURAT EMİR (Ankara) - Yok, ben sataşacağım Sayın Başkan, söylüyorum çünkü Sayın Akçay çırpındıkça batıyor, kurtulacak yeri yok. Bir önceki cümlesinde "Masumiyet karinesi." diyor, "Biz masumiyet karinesine çok dikkat ettik." diyor; bir sonraki cümlesinde "Bu kadar kir ile Cumhuriyet Halk Partisi kurumsallığı arasına bir bariyer çeksin." diyor. Bu nasıl bir çelişki?
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Masumiyet karinesinin ihlali değildir benim söylediğim.
MURAT EMİR (Ankara) - Ama Sayın Akçay, Cumhuriyet Halk Partisi kurumsallığını öyle konuşurken dikkatli olacaksınız, orada duracaksınız. Biz yüz iki yıllık partiyiz, savaş meydanlarında kurulmuş bir partiyiz. (CHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Yok, değil; doğru değil, doğru söylemiyorsun.
MURAT EMİR (Ankara) - Siz bize öyle ayaküstü böyle konuşamazsınız; bu, bir.
İkincisi, ilk cümleniz doğruysa -ki doğru- bir önceki cümlenize sadık kalın ve bu arkadaşlarımızın masum olduğunu, hâlâ haklarında bir hüküm kurulmadığını hatta duruşmaların bile başlamadığını bir an için hatırlayın.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Ben bu tartışmayı devam ettirmenin bir faydası olduğunu düşünmüyorum. Ama vallahi yeri gelirse size CHP'nin tarihini de öğretirim burada. Öyle savaş meydanlarında kuruldu vesaire, ayrı bir tartışma konusu.
Şimdi, değerli arkadaşlar, benim söylediğimde masumiyet karinesinin bir ihlali yok. Burada, Milliyetçi Hareket Partisini örnek alsaydınız benim dediğim gibi yapardınız. Bu vahim, ağır iddialara karşı kurumsal yapınıza bir set koyardınız ve yargıya havale ederdiniz.
MÜHİP KANKO (Kocaeli) - Hangi yargıya?
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Binlerce avukatınız var; hem avukatlık hem hâkimlik olmaz, siz hem hâkimlik hem avukatlık yapıyorsunuz. Bakın, yine masumiyet karinesini dikkate alarak konuşuyorum, suçlama getirmiyorum ama olan suçlamaya karşı Cumhuriyet Halk Partisi gibi önemli, değerli, büyük bir partinin arasına set çekmeniz ve bu iddialarla anılmaktan partiyi kurtarmanız gerekir diye bir siyasi değerlendirme yapıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Yani buna da siz saygı gösterin. Bakın, ben saygıyı içeren bir ifadede bulundum. Yani artık dolayısıyla yüreğinizin yangını -inşallah bu yargı bir an evvel sonuçlanır- söner diyorum, öyle temenni ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Emir.
MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Akçay, siz bizim partiyi kurtarmamızı boş verin de ben sizi kafa karışıklığından kurtarayım. Siyasette kimi iddialar olur; hele hele bir kişi, bir kadro Türkiye'de Cumhurbaşkanlığını almak üzere ise, halkın çok büyük bir bölümünden destek görüyorsa ona her türlü saldırı olur. O kişi de "Veremeyeceğim hiçbir hesap yok." diyor. Biz arkadaşlarımızın yargılanmasından rahatsız değiliz; tam tersine, yargılanmadan tutuklanmasından rahatsızız, iddianameyi yedi ay beklemelerinden rahatsızız, delilsiz dosyalardan rahatsızız, "Herkesi alalım, iş adamlarını alalım, çocuklarını alalım, şirketlerine çökelim, özel kalemlerini alalım, korumalarını alalım; konuşturalım, delil koyalım." anlayışından, düşman hukukundan rahatsızız.
Şimdi, böyle bir düşman hukukunun olduğu yerde peşinen "Siz suçlusunuz, siz suçlanıyorsunuz, bir kenarda durun." demek kimsenin haddi değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Biz de öyle bir şey demedik ya! Bu kadar alevlenme yani.
BAŞKAN - Buyurun.
MURAT EMİR (Ankara) - Siz daha masumiyet karinesinin nasıl yaşama geçirileceğini söylemiyorsunuz, bu kişileri peşinen suçluyorsunuz, "Dışarıda tutun." diyorsunuz. Oysa ben buradan "Aklan da gel." diyenlere haykırıyorum ki bizim arkadaşlarımız hiçbir zaman kara olmadılar, aklanacak hiçbir şeyleri yok. Adil ve bağımsız mahkemelerde, halkın gözü önünde, TRT'nin canlı yayınında yargılanmak istiyorlar. Siz de buna "evet" diyemeyecek kadar korkaksınız! (CHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Ya böyle sabaha kadar devam edecek, öyle görünüyor.
Sayın Akçay, buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Şarkıyla başladık, şarkıyla bitirelim en güzeli.
Şimdi, vallahi yürek yangını söneceğe benzemiyor. Yine, Muazzez Ersoy'undu galiba, "Güz Gülleri" gibi hiç baharı yaşamazsınız bu gidişle yani tavsiyelerimize uyarsanız seviniriz.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
MURAT EMİR (Ankara) - Ben bir şey demiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Aksaray Milletvekili Hüseyin Altınsoy ve Sakarya Milletvekili Ertuğrul Kocacık ile 52 Milletvekilinin Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 631 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
1. Aksaray Milletvekili Hüseyin Altınsoy ve Sakarya Milletvekili Ertuğrul Kocacık ile 52 Milletvekilinin Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 631 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3320) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 239) [2]
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
26 Kasım 2025 tarihli 22'nci Birleşimde İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 239 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin birinci bölümünde yer alan 6'ncı maddesi kabul edilmişti.
7'nci madde üzerinde 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım. Okutacağım ilk 2 önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım.
Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 239 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 7'nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Emin Ekmen | Sema Silkin Ün | Mehmet Karaman |
Mersin | Denizli | Samsun |
Birol Aydın | Medeni Yılmaz | Mustafa Bilici |
İstanbul | İstanbul | İzmir |
|
| Necmettin Çalışkan |
|
| Hatay |
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Turhan Çömez | Şenol Sunat | Ayyüce Türkeş Taş |
Balıkesir | Manisa | Adana |
|
|
|
Yüksel Arslan | Selcan Taşcı | Mehmet Mustafa Gürban |
Ankara | Tekirdağ | Gaziantep |
BAŞKAN - Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı, Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan.
Buyurun. (YENİ YOL ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir vergi yasası görüşüyoruz. Vergi yasasıyla beraber deprem bölgesindeki bir vergi skandalını sizinle paylaşmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi, 6 Şubat depremi dolayısıyla deprem bölgesine yönelik mücbir sebep hâli ilan edilmişti, süre 30 Kasım itibarıyla doldu. Bunun tekrar uzatılması gerekir çünkü henüz deprem bölgesinde hayat normale dönmüş değil. Kamu taahhüdünü yerine getiremedi belirli sebeplerle, madem kamu görevini yerine getiremedi, hayat normale dönmedi; bunun için de bu bölgedeki mücbir sebep hâlinin bir defaya mahsus olmak üzere uzatılması gerekir. Esasen burada yapılması gereken ikinci bir husus ise bir defaya mahsus olmak üzere buradaki vergi borçlarının silinmesi.
Şimdi, gelelim bahsettiğim skandala, skandal şu: Mücbir sebep var; bundan dolayı doğal olarak mükellefler vergilerini, SGK primlerini geç ödediler ama bugün Maliye Bakanlığı gelmiş, geriye dönük SGK primi tahakkuk ettiğinden ama ödenmemiş sayarak buradaki mükelleflere yüzde 25 oranında vergi cezası yazıyor, yüzde 25 de faiz uyguluyor yani 1 milyon lira SGK priminden dolayı eğer bir erteleme söz konusu ise bugün 500 bin lira geriye dönük faiz ve vergi olarak isteniyor. Bu konuda yapılması gereken şey, ilgili maddeye ekleme yaparak -88'inci maddeye- mücbir sebebin de SGK primlerine yönelik af getireceği ortaya konmalı.
Burada ikinci önemli skandal -ki çok daha büyük skandal- şu: Mücbir sebep bitti, insanlar vergilerini ödeyecekler "Taksitlendirme yapın." diyor ama taksitlendirme yapmak üzere vergi dairesine giden bir mükelleften karşılığında teminat isteniyor. Bu adama ev temin etmemişsin, evi yok; arabası gitmiş; temin vereceği, teminat göstereceği değeri olan herhangi bir malı olmadığı için taksitlendiremiyor, cezaya düşüyor. Kaldı ki deprem bölgesinde zaten kamunun yaptığı evlerin, TOKİ'nin evlerinin bile hâlen daha tapusu yok. Dolayısıyla da taksitlendirme yapılırken bu teminat meselesinin mutlaka ortadan kaldırılması gerekir. Bu bölgedeki insanların neyi teminat vermesini bekliyorlar, anlamak mümkün değil. Belli ki buradaki arkadaşlar deprem bölgesinin gerçeklerinden uzak; masa başında orayı normal, olağan hayatın devam ettiği herhangi bir yer zannederek burada bir teminat talebinde bulunuyorlar.
Burada yapılması gereken bir başka önemli husus ise şu: Deprem bölgesinde stok sıfırlaması yapmamış olanlar; zamanında can havliyle, başka sebeplerle deprem bölgesinin uzağında yaşamış, yakınlarını kaybetmiş bu insanlar eğer stokla ilgili bilgi vermemişlerse mesela, düşünün ki bir eczacı eczanesi tamamen yerle bir olmuş, bugün Maliye gelip "Senin eczanende stok olarak şu kadar rafta ürün görünüyordu, bunların hiçbiri şu anda yok, öyleyse hepsini sattın, para kazandın, gel vergisini öde." diyor. Bu da bir skandal olarak karşımızda duruyor. Benim talebim şudur: Deprem bölgesine yönelik Sayın Bakan özel bir komisyon kurmalı, bütün kanunları da yönetmelikleri de işleme koyarken oranın özel durumları itibara alınarak buna uygun şekilde iş yapılmalı. Deprem bölgesinde TOKİ hâlen evleri teslim etmedi, iş yerleri teslim edilmedi; kaldı ki teslim edilen yerlerde de bir dünya sorun var. Bir başka problem olarak da bir insandan alelacele, TOKİ'den konut aldığına dair imza atması isteniyor; imza attıktan sonra da kira yardımı kesiliyor, konteynerlerden tahliye ediliyor ve bütün borçlar üzerine bir şekilde tahakkuk ettiriliyor. Hâlen hayat normale dönmedi, öyleyse şartların da tekrar gündeme getirilmesi gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) - Ben, tekraren, mücbir sebepteki borçların tekrar ertelenmesi, mümkünse silinmesi talebimi yineliyorum.
Son olarak da AK PARTİ'li arkadaşlara... Bu TRT'yle ilgili ifademin neyine alındınız, neden alındınız hâlen anlayabilmiş değilim. Lütfen, buradan birileri çıkıp hangi cümlemiz yanlıştı, bunu da izah ederse çok memnun olacağız. Gerçekten, TRT, bu milletin bütün kesimlerine hitap etmesi gereken bir kurum net olarak haksızlık yapıyor, bu haksızlığa rağmen bunu savunma imkânı yok ama eğer cümlelerimizde yanlış bir ifade varsa bunun da buradan ifade edilmesini talep ediyor, aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.23
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.56
BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP ÜYELER: Nermin YILDIRIM KARA (Hatay), İshak ŞAN (Adıyaman)
----- 0 -----
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23'üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
239 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci konuşmacı Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Mustafa Gürban.
Buyurun Sayın Gürban.
MEHMET MUSTAFA GÜRBAN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanunun 7'nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Sunulan teklifle "emlak vergisi değerinden az olmamak üzere beyan edilen devir ve iktisap bedeli" şeklinde netleştirilmesi öngörülmektedir. Böylece, tapu harcı matrahında emlak vergisi değeri alt sınırının vurgulanması ve gerçek bedelin beyan edilmemesi hâlinde uygulanacak cezanın ağırlaştırılması amaçlanmaktadır. Gayrimenkul devir ve iktisaplarında beyan edilen bedellerin çoğu zaman emlak vergisi değerinden farklılaştığı ve gerçek satış bedellerinin daha yüksek olduğu bilinen bir olgudur. Sorunun temelinde yüzde 4 olan tapu harcı oranı vergi bilincinin düşüklüğü ve emlak vergisi değerlerinin piyasa değerlerinden kopuk olması gibi yapısal nedenler bulunmaktadır. Salt ceza oranını arttırmak bu yapısal unsurlar değişmeden mükellef davranışını kalıcı biçimde düzeltmeyecektir. Cezacı yaklaşımla sonuç üretmek yerine, ihtilaf ve kayıt dışılık teşvik edilecektir. Cezaların caydırıcı olabilmesi için, adil, orantılı ve öngörülebilir olması gerekmektedir. Gerçek bedelin eksik beyanı çoğu durumda doğrudan oransal yüksekliğe sahip tapu harcı yükünden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, yalnızca ceza oranını 1 kata yükseltmek suçun ağırlığıyla orantısız bir yaptırım doğuracaktır, idari uyuşmazlıkları ve dava yükünü artırabilecektir Etkin bir vergi politikasının cezayı büyütmekten ziyade doğru beyanını kolaylaştıran ve teşvik eden mekanizmalarla desteklenmesi gerektiği açıktır. Madde 9'la önerilen ibare değişikliği harç matrahına ilişkin cümlenin dilsel niteliğini artırmakla birlikte temel uyum sorununu gidermiyor. Emlak vergisi değerinin alt sınır olarak korunması, değer tespitlerinin piyasa gerekliliğinden kopuk olduğu durumlarda beyan sapmasını azaltmıyor. Aksine, yüksek harç yükü varlığını sürdürdükçe tarafların beyanını düşük tutma eğilimini güçlendiriyor. Bu çerçevede metin netleştirilmesi uygulamada sınırlı fayda sağlayacak ancak yapısal uyumsuzluklar giderilmedikçe beklenen gelir ve uyum artışı gerçekleşmeyecektir. Sonuç itibarıyla, madde 7'de cezanın 1 kata çıkarılması ve madde 9'daki ibare netleştirmesi mevcut yapısal sorunları çözmeyen, cezacı ancak sonuç üretmeyen bir yaklaşıma işaret etmektedir. Düzenlemeler bu hâliyle beyan uyumunu artırmayacaktır, kayıt dışılığı teşvik edecek, idari yük ve uyuşmazlıkları büyütecek ve vergi adaletini güçlendirmek yerine zayıflatıcı etkiler doğuracaktır.
Değerli milletvekilleri, bu tartışma yalnızca tapu harcına ilişkin değildir. Ülkemizdeki vergi politikasının temel yanlışlarını görünür kılan örneklerden sadece birisidir. Vergi yükü giderek yoksulların ve ücretli çalışanların omzuna yüklenmektedir. Dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı yüzde 65-70 bandında seyretmektedir, Bu oran dünya örneklerinin çok üzerindedir. Dar ve sabit gelirli vatandaş gelirinin büyük bir bölümünü tüketime ayırmak zorundadır. Bu durum onların en yüksek vergi yükünü taşıdığı anlamına geliyor. Yüksek vergi gruplarıysa çeşitli istisna ve muafiyetlerle korunmaktadır. Oysa vergi hukukunun ve kamu maliyesinin temel ilkesi adalettir. Vergi adaleti olmadan ekonomik adaletten, toplumsal adaletten söz etmek mümkün değildir. Sürekli, kapsamlı vergi reformu söylemi duyuyoruz fakat Genel Kurula sevk edilen hiçbir teklifte bu reform iradesinin izi bile görülmüyor. Bugün vergi mevzuatı kırk yamalı bohçaya çevrilmiş durumdadır. Bu sistemde ne tahsilatı sağlıklı yapabiliyorsunuz ne de mükellefin güven duyacağı bir düzen inşa edebiliyorsunuz. Yükü hafifletmek yerine cezayı artıran, yapıyı sadeleştirmek yerine karmaşıklaştıran, adaleti güçlendirmek yerine güvensizliği büyüten bir yaklaşım gerçekten çözüm değildir. Gerçek çözüm adil, dengeli, tabana yayılmış, sade, öngörülebilir ve gelir-servet üzerinden artan oranlı bir vergi sistemidir.
Yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.(İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Şimdi okutacağım 2 önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 239 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 7'nci maddesinde geçen "yer alan" ibaresinin "bulunan" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
George Aslan | Hüseyin Olan | Ferit Şenyaşar |
Mardin | Bitlis | Şanlıurfa |
|
|
|
Nevroz Uysal Aslan | Özgül Saki | Gülderen Varli |
Şırnak | İstanbul | Van |
|
|
|
|
|
|
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Gökhan Günaydın | Aliye Timisi Ersever | Ömer Fethi Gürer |
İstanbul | Ankara | Niğde |
Gülcan Kış | İlhami Özcan Aygun | Elvan Işık Gezmiş |
Mersin | Tekirdağ | Giresun |
BAŞKAN - Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı Van Milletvekili Gülderen Varli.
Buyurun Sayın Varli. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
GÜLDEREN VARLİ (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Genel Kurulu ve bizi izleyen tüm halklarımızı saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Öncelikle, torba yasa yönteminin evrensel hukuk ilkelerine aykırı olduğunu belirtmek istiyorum çünkü bu yasa tekliflerinde birden fazla konuyu ele alan maddeler yer alırken, detaylı bir yoğunlaşma ve fikir birliği olmadan yasalaşmaktadır.
Bakın, görüşülen torba yasada yalnızca teknik maddeleri değil dar gelirlinin, emekçinin, küçük esnafın, kiracının, emeklinin sırtına yüklenen ağır bir vergi anlayışını konuşuyoruz. Sadece 7'nci maddeyle değil, gayrimenkul satışlarında gerçek satış bedelinin düşük beyan edilmesi hâlinde vergi ziyaı cezasını yüzde 25'ten yüzde 100'e çıkaran bir düzenlemeyle karşı karşıyayız. Şimdi, bu düzenleme konut alım satım maliyetlerini artırarak, nefes almayan yurttaşın barınma sorununu daha da derinleştirecektir ve adil olmayan bir cezalandırma mekanizması yaratılacaktır. Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki ilk adımından ileri gitmeyen ve zorluklar yaşayan halklar şimdi barınma sorunuyla karşı karşıyadır.
Değerli milletvekilleri, bu ülkede satış bedellerinin düşük gösterilmesinin sebebi vatandaş değildir, sebep yüksek tapu harçları ve belirsiz beyan mekanizmalarıdır yani sistemin yanlış dönen çarklarıdır. Sonuç, harç oranları düşürülerek, sistem sadeleştirilerek çözülmesi gerekirken cezaları artırarak adalet değil yeni mağduriyetler yaratılmaktadır. Adaletsizlik her alanda derinleşiyor, bu ülkeye yazık, bu halklara yazık. Siz de biliyorsunuz ki gerçek satış bedellerinin düşük beyan edilmesinin asıl nedeni yüksek tapu harcı oranlarıdır. Gerçek emlak değerlerinin kime ve neye göre belirleneceği konusundaki muğlaklık uygulamada sorunlara yol açacaktır. Çözüm cezayı artırmak değil harç oranlarını düşürmek ve beyan sistemini sadeleştirmektir. Adaletli ve şeffaf çözümler yerine cezai uygulamalar sorunu çözmez, aksine yeni sorunlar ortaya çıkartır.
Sayın milletvekilleri, bu ülkede vergiler "az kazanandan az, çok kazanandan çok" ilkesine göre değil az kazanandan daha çok mantığıyla toplanmaktadır; buna son verin. Dar gelirlilerin kira gelirine, ikinci el araç satışına, küçük işletmelere, emeğiyle geçinenlere yönelmek yerine, sermayenin ödediği vergilerin toplam vergi gelirlerinde yüzde 20'lere bile ulaşmayan payına bakın. Eğer gerçek kayıt dışılıkla mücadele etmek istiyorsanız; emekli yoksulluğunu gidermek, vergi politikalarında toplumsal cinsiyet eşitliğini gözetmek, kadın emeğini görünür kılmak ve vergi adaletini sağlamak istiyorsanız torba yasalarla değil köklü ve yapısal vergi reformlarıyla hareket etmeniz gerekiyor. Sermayeyi koruyan anlayış değişmeden bu ülkede vergi adaleti asla sağlanamaz.
Şimdi, başka bir konu: Van-Hakkâri yolu artık bir ulaşım yolu olmaktan çıkıp felaket yoluna dönüşmüş durumda. Bu yolda yaşamını yitirenlere Allah'tan rahmet diliyorum, halklarımıza başsağlığı diliyorum. Bakın, İnşaat Mühendisleri Odası Van Şubesinin açıklamasında ifade ettiği gibi, bu yollarda kazaların temel nedeni sürücüler değil yolun mühendislik hatalarıdır; yaşanan ölümler kader ya da talihsizlik değil, açıkça, önlenebilir ihmallerdir. Bu yolda araçlar virajı alamıyor, yol savuruyor. Ayrıca bariyerler ve uyarılar da yetersizdir. Bu yolun canlarımızı almaması için güzergâhların tamamının mühendislik kriterlerine göre yeniden ele alınması gerektiğini Van İMO da belirtiyor.
Buradan Ulaştırma Bakanlığına açıkça çağrıda bulunuyorum: Van-Hakkâri yolu kader değildir; bu güzergâhın bir an önce teknik standartlara uygun hâle getirilmesi, gerekli tedbirlerin alınması bölge halkının yaşam hakkı için zorunluluktur. Ölüm tuzağına dönüşen bu ve benzeri yollar için acil çözümler gerekiyor.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci konuşmacı Tekirdağ Milletvekili Sayın İlhami Özcan Aygun.
Buyurun Sayın Aygun. (CHP sıralarından alkışlar)
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Sayın Başkanı, değerli vekilleri ve ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
239 sıra sayılı Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 631 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 7'nci maddesinde söz almış bulunuyorum.
Yine bir çorba kanunla karşı karşıyayız; bu kanun vergideki adaletsizlikleri daha da çorba hâline getirecek. Bütçede ortaya çıkan açıkları vatandaşın tepesine binerek çözmeye çalışan bir ekonomik düzenden bir sonuç beklemek abesle iştigaldir. 2026 bütçesinde iktidarın hedefi 15 trilyon 600 milyar lira vergi almak, bu da demektir ki saniyede tam 495 lira vergi alacağız ama ne acı ki bu vergi yükü zengine değil daima düşük ve orta gelirli vatandaşa yönelik. Devletteki tüm ihaleleri alan Cengiz İnşaatın vergileri sürekli affediliyor. AK PARTİ Cengiz İnşaatın 2005-2009 yılları arasında 300 milyon dolarlık vergi borcunu sildi ama depremzedelere bugün 26,5 milyon dolar bağış yaptı, bu da vergiden düşüyor. Cengiz Holdingin yaptığı bu yardım son on bir yılda devletten aldığı tam 19,7 milyar liralık devlet ihalelerinin sadece yüzde 2,5'u değerli arkadaşlar; bu nasıl bir ayrıcalıktır merak ediyorum.
7'nci maddeyle gayrimenkullerin devir ve iktisaplarında emlak vergisi değerinden az olmamak üzere, mükelleflerce beyan edilen alım satım bedeli üzerinden tapu harcı hesaplanmaktadır. Eğer vatandaş alım değerini az gösterirse, bu da tespit edilirse aradaki farka ilişkin tapu harcı cezası yüzde 25'ten yüzde 100'e çıkacak. Gayrimenkulün alım satımında beyan olunan emlak vergileri ile gayrimenkulün gerçek alım satım beyanı arasındaki fark esasında yüzde 4'lük harcın yüksekliğinden kaynaklanıyor. Yüzde 2 satıcıdan, yüzde 2 alıcıdan vergi alınıyor, bu da kayıt dışı vaziyeti arttırıyor. Ceza oranını artırmak sonuç getirmeyecektir, tam aksine, kayıt dışılığı daha da arttıracaktır. Vergi sistemimiz adil ve orantılı değil; pırlanta, altın, elmas gibi kıymetli madenler KDV'ye tabi değiller ama elektronik kitap ve benzeri yayınların elektronik ortamda satışında 1/1/2019'dan itibaren KDV yüzde 18. Bu arada çiftçiye hiç kıyak yok, tarımda büyük bir küçülme var, gıda bekamız kalmıyor. Benzinde ÖTV 11,96 liraya, motorinde 11,22 liraya, LPG'de ise 9,19 liraya yükseldi. Bu rakamların üzerine bir de -bunlar yetmiyormuş gibi- yüzde 20 KDV var. Çiftçiye mazotta KDV ve ÖTV'yi acil olarak sıfırlamamız gerekiyor, çiftçiye daha fazla destek vermemiz gerekiyor.
Ekonomi yönetimine buradan sesleniyorum: Bizi dinlemiyorsunuz, makyajlı olsa da TÜİK rakamlarına bakın çünkü TÜİK verileri tarımdaki çöküşü tam anlamıyla ortaya koyuyor. Türkiye ekonomisi yılın üçüncü çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 3,7 büyürken tarım sektörü ise tam tersine, yüzde 12,7 küçüldü yani sert bir çakılma var. Yani tarım son yirmi yedi yılın en büyük küçülmesini yaşıyor.
AK PARTİ yönetimine sesleniyorum: Zoru başardınız, bu kadar bereketli topraklarda çiftçiyi toprağa küstürüp ithalatı patlattınız. İnşaat büyüyor ama tarım büyümeyen tek sektör. Birinci çeyrekte binde 7 küçüldü, ikinci çeyrekte yüzde 5,5 küçüldü, son çeyrekte ise yüzde 12,7 küçüldü; durum vahim arkadaşlar. Gıda enflasyonunda 1'inciyiz. Tarımdaki küçülme gıda enflasyonunda Avrupa 1'inciliğimizi de kimseye kaptırmayacağımızın göstergesi.
Yakın zamanda Papa İznik'i ziyaret etti. İznik'teki bir brokoli üreticisi 10 liraya, 20 liraya tarladan brokoli satarken marketlerde 700 gramının 70 lira olduğunu söylüyor. Yani bu adalet nedir, anlamış değiliz.
Tarladan sofraya kadar gıdanın her aşaması keşmekeş içinde. Çiftçi sahipsiz. Çiftçiye sırt dönmek bu ülkeye yapılacak en büyük hainliktir değerli arkadaşlar. Mercimekte, nohutta ithalat vatandaşı etten sonra bakliyatı da yiyemez hâle getirir. Kendinize gelin artık, yeter artık, yeter diyoruz size.
Tüm ülkede susuzluk artıyor, susuzluk yaşanıyor ama kimse bunu görmüyor. Türkiye kuraklığa giderken hiçbir konuda yatırım yok. Vatandaşı susuz bırakıp vergiye gelince ise tepesine çıkıyorsunuz. Vatandaşa ne veriyorsunuz ki vergi istiyorsunuz? Bu vergiyi vatandaşa hizmet olarak döndürmüyorsunuz.
Sürdürülebilir çevre, sürdürülebilir iklim ve tarım; başka seçeneğimiz yok değerli arkadaşlar. Ormanlarımız cayır cayır yanıyor, ortada uçak yok. Bunun sonucunda sıcaklıklar artıyor. Yurt genelinde yağış yok, barajlar boş ama vergi artışı dışında
hizmet yok.
İktidara sesleniyorum: Elinizi vatandaşın cebinden çekin, sizden umut yok, derhâl erken seçim. Çare Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında ve ülkeyi yönetmekte diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Tekirdağ'ı devamlı gündeme getiriyorum. Tekirdağ'da maalesef 100 liralık vergi veriyoruz bugüne kadar 4,5 lira yatırım almışız, Tekirdağ sahipsiz değil diyoruz. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Devamla) - Tekirdağ'da baraj istiyoruz, Tekirdağ'da yatırım istiyoruz, Tekirdağ'da yol istiyoruz. Ulaştırma Bakanına sesleniyoruz, diyoruz ki: Süleymanpaşa'dan Gümüşyaka'ya kadar olan kavşaklara dalçık yapın, vatandaşlar orada kuyrukta beklemesin ama duyan yok. Diyoruz ki: Gelin, su kaynakları üretiniz ki büyükşehir sıkıntı yaşıyor, yerin 450-500 metresinden su çıkarıyor, elektrik faturası o biçim ama "baraj" dediğin zaman yok. Ya "Bin Köye Bin Gölet Projesi" dediniz, Tekirdağ'da da vardı, hepsi hayal oldu. AK PARTİ ne demek? Hayal demek. Gerçek? Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi diyorum. Ama şunu bilin ki... Ulaştırma Bakanı dedi ki: "Tekirdağ'a Çorlu Atatürk Havalimanı yaptık." Ya, arkadaşlar, havalimanına uçak inmiyor, uçak. İsmini Atatürk yaptınız, bari Atatürk'e saygınız olsaydı da o havalimanına uçak indirseydiniz ama vergiye geldi mi alıyorsunuz, hizmete geldik mi, yok. Artık buna son diyeceğiz; Tekirdağ hakkını alacak. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
7'nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8'inci madde üzerinde 3'ü aynı mahiyette olmak üzere 5 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 239 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 8'inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Emin Ekmen | Sema Silkin Ün | Birol Aydın |
Mersin | Denizli | İstanbul |
Mehmet Karaman | Medeni Yılmaz | Mustafa Bilici |
Samsun | İstanbul | İzmir |
Aynı mahiyetteki 2'nci önergenin imza sahipleri:
Turhan Çömez | Şenol Sunat | Selcan Taşcı |
Balıkesir | Manisa | Tekirdağ |
|
|
|
Ayyüce Türkeş Taş |
| Yüksel Arslan |
Adana |
| Ankara |
Aynı mahiyetteki 3'üncü önergenin imza sahipleri:
Gökan Günaydın | Aşkın Genç | Ömer Fethi Gürer |
İstanbul | Kayseri | Niğde |
Aliye Timisi Ersever | Gülcan Kış | Elvan Işık Gezmiş |
Ankara | Mersin | Giresun |
BAŞKAN - Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı Denizli Milletvekili Sayın Sema Silkin Ün. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)
SEMA SİLKİN ÜN (Denizli) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Hazine ve Maliye Bakanımız göreve geleli iki buçuk yıl oldu. İrrasyonel politikaların ardından kimi adımlarını hepimiz tedbirli bir iyimserlikle desteklesek de önümüze gelen bu düzenleme gösteriyor ki politikaları ruhunu, tamamen dar gelirli vatandaşımızın omzuna yüklediği yükten alıyor. Alınan mali tedbirlerin, bakıyoruz, yüzde 85'i geniş halk kesimlerine, yüzde 15'i yüksek gelir gruplarına yönelik, bu da kantarın topuzunu ne denli kaçırdığınızın göstergesi olarak karşımızda duruyor. Vatandaş "Bollukta herkes cömerttir. Marifet, yoklukta adaleti sağlamaktır." sözünün karşılığını görmek istiyor artık.
Teklifin birkaç maddesine değineceğim ve bunlarla alakalı bazı öneriler de sunacağım: 12'nci maddede öngörülen değişikliğin öğrenciyi koruma ve enflasyonu düşürme motivasyonu taşımasını elbette önemsiyoruz ancak bu yapılırken, esasında kâr amacı gütmemesi gereken bu üniversitelerin maliyet gerekçesiyle akademik ve idari personel için güvencesiz çalışma ortamı oluşturma tehlikesine yönelik tedbir de mutlaka alınmak zorunda. Ücret artışlarına bir üst sınır getirilmeli, bu sınır TÜFE ile Yİ-ÜFE ortalamasını aşmamalı. Böylece ne öğrencilerimiz öngörülemez ücret artışlarına ezdirilir ne de üniversiteler sınırsız bir serbestlik sahibi olur.
Teklifin 1'inci ve 2'nci maddeleri hem kira enflasyonunu artıracak hem de zaten geçim sıkıntısı yaşayan küçük ev sahipleri ve kiracıları olumsuz etkileyecek maddeler. Ekim ayında kira enflasyonu yüzde 66 olarak açıklandı. Kira gelirindeki istisnanın daraltılması ve konut kredisi faizlerinin gider yazılamaması borçlanarak ev alan vatandaşları ağır bir yükün altına sokuyor. Buna karşılık çoklu mülk sahibi yatırımcıları neredeyse hiç etkilemiyor. Bu durum vergi adaletini bozduğu gibi barınma krizini de derinleştiriyor. Oysa, dar gelirlileri koruyan, çok mülk sahipleri ile tek konut sahibi vatandaşlar arasında hakkaniyetli bir ayrım yapıp kademeli bir modelle çözümü sağlamak mümkün olabilirdi.
Teklifin 10'uncu maddesine gelirsek, ikinci el araçlara getirilen binde 2'lik harcın, özellikle düşük gelirli vatandaşlarımızı koruyacak şekilde hem yaş hem de fiyat parametrelerini dikkate alarak kademeli bir uygulamayla düzenlenmesi gerekir. "12 yaşından büyük ya da 750 bin TL altındaki araçlar" denilerek harcın tamamından muaf tutulması söz konusu olabilir. 12 yaşından küçük, 750 bin ile 1,5 milyon TL arası araçlar için binde 1 uygulaması, daha üst segment araçlar için binde 2'lik uygulama gayet adaletli uygulamalar olabilecektir. Böylece hem piyasa dengesi korunur hem de vatandaşın alım gücü ezilmez.
Ayrıca, Türkiye de zaten araç vergilerinin en yüksek olduğu ülkelerden biri. Bu şartlarda getirilecek her yeni yük, piyasayı daha da kilitleyecek ve satışları düşürerek kayıt dışılığı da artıracak maalesef.
Teklifin 15'inci maddesiyle getirilen düzenleme, KDV Kanunu'nun "faaliyetin Türkiye'de yapılması" temel esasıyla çelişiyor. Türkiye'de faaliyet gösteren işletmeler, vatandaşlar en basit ticaretin KDV'sini öderken yabancı şirketlere tam KDV muafiyeti tanınması hem hukuku hem de vergi adaletini ağır biçimde zedeliyor maalesef.
Aynı mantık 30'uncu maddeye de yansımış. Gelir ve kurumlar vergisi açısından UEFA ve bazı yabancı tüzel kişilere muafiyet sağlanıyor, hatta tevkifat yoluyla alınan vergiler dahi kapsam dışı bırakılıyor. Yabancı şirketlerin tüm kazançlarını vergisiz şekilde ülkesine götürmesine imkân sağlayacak bir düzenleme ve biz bunun adına asla teşvik diyemeyiz. Bunun adı olsa olsa güçlüye ayrımcılık tanımak, vergi adaletini sistemli biçimde ihlal etmek demektir.
Bu nedenle, yapılması gereken açıktır. Tam vergi muafiyeti yerine kısmi vergi indirimi getirilebilir, KDV'nin tamamen sıfırlanması yerine makul bir oran olan yüzde 10 uygulanabilir, gelir ve kurumlar vergisinde tam istisna yerine yüzde 50'lik bir muafiyet sağlanabilir. Böylece hem organizasyonların yükü hafifletilir hem de devletin vergi gelirlerindeki kaybı ortadan kaldırılmış olur. Vergi konusunda da ilkemiz net olmak zorundadır. Türkiye'de gelir elde eden herkes vergisini ödemelidir. Yerli işletmelere uygulanandan farklı bir rejimin yabancı şirketlere uygulanması eşit rekabet ilkesine de aykırıdır. Bu düzenlemelerle devlet eliyle yerli işletmeleri ikinci plana itmekten ve haksız rekabete sebep olmaktan başka bir şeye hizmet etmiş olmazsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
SEMA SİLKİN ÜN (Devamla) - Sözün özü sayın iktidar, bu teklif, yükün büyük kısmını vatandaşa, esnafa KOBİ'ye, kiracıya, ücretliye, emekliye yüklediği için buna karşılık muafiyet ve istisnaları kamu kurumlarına, yüksek gelir gruplarına, yabancı organizasyonlara tanıdığı için grubumuz tarafından reddedilecektir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci konuşmacı Tekirdağ Milletvekili Sayın Selcan Taşcı.
Buyurun. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)
SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ olarak, vergiyi bir ödev olmaktan çıkarıp da bilimsel bilgiye âdeta meydan okuya okuya oluşturulan ekonomik iflasın bedel sponsoru hâline getirildiği her türlü girişimin, bu teklif de dâhil karşısındayız. Uçan kaçan kazlara yol verip de kümesteki kazlarda yolunacak tüy bırakmayan anlayışın karşısındayız. Temel ihtiyaca kulak tıkayan, ücretli çalışanların vergi ve sosyal güvenlik yükünü azaltmamakta ısrar eden zihniyetin karşısındayız.
Üzerine söz aldığım maddenin yani ikinci el taşıt alımlarında, geçmişte zaten uygulanmış olan, piyasaya etkisinin olumsuz olduğu zaten tecrübe edinmiş ve bu nedenle de yürürlükten kaldırılmış olan harç uygulamasının yeniden yürürlüğe konmasını öngören teklifin 8'inci maddesinin de yine karşısındayız. Maddeyle deniyor ki: "İkinci el araca satış bedeli üzerinden binde 2 oranında harç alınsın." E, alınmış geçmişte, daha doğrusu alınmak istenmiş ama ne olmuş? Vatandaş ek maliyetten kaçmak için fiilen satış işlemi yapmamış, kayıt dışına yönelmiş. Şimdi, hele de bu ağır ekonomik koşullarda aynı sorunların tekrar edeceğini bile bile, ikinci el taşıt piyasasındaki hareketliliği ve piyasa canlılığını da sabote edercesine yanlışlığı, uygulanamazlığı da, az önce söylediğim gibi, tecrübeyle sabit olan bu uygulamayı geri getirme arzusunu anlamak gerçekten mümkün değil. Kaldı ki, sıfır olarak satılırken zaten katma değer vergisi ve zaten özel tüketim vergisi ödenen taşıta ikinci el satışta ek bir harç alınması, mükerrer vergilendirmeme kuralına da açıkça aykırı.
Değerli milletvekilleri, vergisini düzenli ödeyen vatandaşı cezalandıran, düşük ve orta gelirliyi cezalandıran, vatandaşı yolunacak kaz gibi konumlandıran bu vergilendirme anlayışına karşı söyleyecek çok sözümüz var elbet ve fakat, Fatih surları aşmış, İstanbul'a girmişken kilisede hâlâ meleklerin cinsiyetini tartışan o Bizanslı rahiplere de dönmek istemiyoruz biz burada. Bu duvarların dışında ve ne yazık ki içinde de aslında neler olup bittiğinden, hafta sonu mesela Cizre'de yaşanan rezaletten bihabermiş gibi davranmak istemiyoruz. Gökte Allah, yerde biz şahidiz ki Türk devletinin onuru orada iki paralık edildi. Türk milletinin gururu, gözünün Türkiye Cumhuriyeti devleti topraklarında olduğunu bir gün olsun saklamamış olan bir küresel kuklanın ayaklarının altına serildi. Sizi bilmiyorum arkadaşlar ama ben kendimi Yüzbaşı Selahattin'in Romanı'nın sayfalarında itilip kakılan o gariplerden biri gibi hissettim bu hafta sonu. Bir yandan ekümenik isyan, bir yandan Kandil'deki inlerinde biti kanlananların böğürtüleri, aynı anda herkesin başkaldırdığı, neredeyse her mahalleye bir devletçik düşen, o romandaki tasviriyle bir evin kapısında Trabzon Rum İmparatorluğu temsilciliği, bir başka kapıda Pontus Rum Cemiyeti, bir başkasında Kürt krallığı, biraz ötede Kilikya temsilciliği gibi levhalara ve uydurma bayraklara -ki biz paçavra diyoruz bunlara- tanık olunan işgal İstanbul'undaymış gibi hissettim kendimi. Ya, sizin arkadaşlar -bunu samimiyetle merak ediyorum- hiç mi yanmıyor içiniz sahiden, hiç mi "Dur!" deme sorumluluğu hissetmiyorsunuz üzerinizde? Sizlerin "Bu kadar da olmaz." demesi için daha ne olması gerekiyor bu ülkede? Yüzyıllık planları, emperyalizmi, BOP'u, GOP'u, bütün bunları bilmenize hiç gerek yok. Kolunda paçavra peçi, elinde uzun namlulu silahlarla sınırlarımız içinde değneksiz köydeymişçesine dolaşabilen o peşmergelerin bakışlarıyla horladığı, eli kolu bu Allah'ın belası süreçle bağlanmış olan o özel harekât polisimizin yüzündeki ifadeye bir bakın Allah aşkına, Cizre Emniyet Müdürünün sesindeki yalnızlığı bir duyun ya Allah aşkına! (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Nice evladımızı katletmiş bir kalleş çıkıyor ve "Askerinizi de öldürdük, polisinizi de öldürdük, öğretmeninizi de mühendisinizi de doktorunuzu da hemşirenizi de kadınlarınızı da bebeklerinizi de öldürdük ve bunların hiçbiri suç değil." diyor ya, "Hiçbiri suç değil." diyor, "Sizi öldürmek bize hak." diyor. Kimliğinizi arkadaşlar, kimliğinizi, onurunuzu, haysiyetinizi daha ne kadar bir günah gibi saklayacaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELCAN TAŞCI (Devamla) - Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun.
SELCAN TAŞCI (Devamla) - Bugün Tekirdağ'ın 3 Kemal'inden birisini, Namık Kemal'i anıyoruz ama yarınlarda diğer Kemal'imizi, Kemal'imiz gibi, Yahya Kemal gibi "Ölenler öldü, kalanlarla muzdarip kaldık/ Vatanda hor görülen bir cemaatiz artık." dememek için Türk milletinin bütün vekillerini bugün Namık Kemal gibi demeye ve gereğini de yapmaya davet ediyorum artık. "Felek her türlü esbabıcefasını toplasın gelsin/ Dönersek kahpeyiz millet yolunda bir azimetten." Zira ancak hürriyetle efsunlanmış bir mücadele kurtarabilir her birimizi, ülkemizi bu fiilî esaretten diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde son konuşmacı Kayseri Milletvekili Aşkın Genç.
Buyurun Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)
AŞKIN GENÇ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu ve bizleri ekranları başında izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz teklifin 8'inci maddesi kâğıt üzerinde bir noter harcı düzenlemesi gibi duruyor ama aslında hazinenin bütçe açığını nasıl kapatmayı tercih ettiğini bizlere gösteriyor. 2025 yılının ilk on ayında merkezî yönetim bütçe gideri 11 trilyon 592 milyar lira, gelir ise 10 trilyon 152 milyar lira yani sadece on ayda 1 trilyon 440 milyar liralık bütçe açığı verilmiş durumda. Bu her ay ortalama 144 milyar lira açık demek. Bu açığı nasıl kapatıyorsunuz? 2025 Ocak-Ekim döneminde tahsil edilen 8 trilyon 729 milyar liralık verginin yaklaşık yüzde 49'u KDV ve ÖTV'den gelmekte yani toplanan her 100 liralık verginin yaklaşık 49 lirası fişten, faturadan, pompadan, market rafından tahsil ediliyor. Toplam vergi gelirlerinde dolaylı vergilerin payı yüzde 63, dolaysız vergilerin payı ise yüzde 37. Başka bir ifadeyle, vergi yükünün üçte 2'si gelirine, kazancına göre değil, tükettiği kadar vergi ödeyen yurttaşlarımızın sırtında. Gelir vergisi toplam vergiler içinde yüzde 26 paya sahipken kurumlar vergisinin payı sadece yüzde 10. KDV, ÖTV, harçlar, damga vergisi derken bütçenin ana omurgası işçinin bordrosu, kiracının faturası, şoförün deposu üzerinden kurulmuş durumda.
Şimdi, gelelim harçlara... Hazine ve Maliye Bakanlığının ekim raporuna göre, 2024 Ocak-Ekim döneminde harç tahsilatı 154 milyarken 2025 yılının aynı döneminde 254 milyar liraya ne yazık ki çıkmış, artış oranı yüzde 65. TÜİK'e göre Ekim 2025'te yıllık enflasyon yüzde 33 yani harçlardaki artış resmî enflasyonun yaklaşık 2 katı. Asgari ücret 2024'ten 2025'e yüzde 30 artarak net 22.104 liraya çıkarıldı, vergiler ise yüzde 50 ve 65 aralığında artırıldı. Harçlar enflasyonun 2 katı hızında büyüyor, ücretler ise bu hızın belirgin şekilde gerisinde kalmakta, bütün dengesizlik işte burada. Üstüne bir de şunu eklemek lazım ki hazine 2025 bütçesinde harç gelirleri için yaklaşık 282 milyar lira hedef koymuşken 2026'da bu kalemi yüzde 62 artırarak 459 milyar liraya çıkarmayı planlıyor. Bu sıçramanın önemli bir kısmı da bugün görüştüğümüz torba yasadaki yeni harçlarla, özellikle araç satışına getirilen noter harcıyla sağlanmak isteniyor. 8'inci madde tam da bu resmin mühendislik ayağıdır. Maddeyle, noterde yapılan sıfır araç tescillerinden ve tescilli ikinci el araçların satış ve devrinden satış bedeli üzerinden binde 2 oranında noter harcı alınıyor, üstelik asgari bin liranın altına düşmemek üzere.
Teklifin etki analizinde, 2024 yılında 9,2 milyon ikinci el, 1,3 milyon da sıfır araç satışı yapıldığı, bu hacim üzerinden 2026 yılı için yaklaşık 13 milyar lira ek gelir öngörüldüğü yazıyor. Yani hazine diyor ki: "Araç alım satımında noter masasına oturan her vatandaştan biraz daha alacağım, buradan da 13 milyarı devşireceğim." Bu noktada, 8'inci maddede yapılan şeyi şöyle okumak gerek: Zaten ÖTV ödenmiş, üzerine KDV ödenmiş, her yıl motorlu taşıtlar vergisi ödeyen, akaryakıtta tekrar ÖTV ve KDV'ye maruz kalan bir araç sahibi şimdi de aracını satarken "noter harcı" adı altında ikinci bir taşıt alım vergisine tabi tutulmakta. Bu vergileme adalet ilkesine açıkça aykırıdır. Aynı ekonomik varlık üzerinden ömrü boyunca defalarca vergi almaktasınız ama iş kurumların, yüksek kârlı şirketlerin, servetin vergilendirilmesine gelince aynı iştah ne yazık ki ortadan kayboluyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe açığını otomobil sahibi orta sınıfın noter masasına yeni bir vergi koyarak kapatamazsınız. Vergi adaletini zaten ÖTV ve KDV altında ezilen araç alıcısına ikinci bir taşıt alım vergisi getirerek sağlayamazsınız. Vergi sistemini daha da dolaylı, daha da adaletsiz, daha da parçalı bir hâle getiren bu düzenlemeyi kabul etmiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
AŞKIN GENÇ (Devamla) - Kaynağı, kayıt dışılığı azaltarak servet ve kâr üzerinden adil vergilemeyle lüks tüketimden, yüksek ranttan almanız gerekirken siz yine en kolay yolu seçiyor, noter masasına fişte pompadan vatandaşa uzanıyorsunuz.
Biz bu maddeye ve teklifin tümüne hayır diyoruz ve iktidarı bütçe açığını kapatmanın adresini bir kez olsun yurttaşın cebinde değil ayrıcalıklı kesimlerin bilançosunda aramaya davet ediyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 239 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 8'inci maddesinde geçen "aşağıdaki şekilde" ibaresinin "aşağıdaki biçimde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
George Aslan | Hüseyin Olan | Ferit Şenyaşar |
Mardin | Bitlis | Şanlıurfa |
Nevroz Uysal Aslan | Özgül Saki | Sırrı Sakik |
Şırnak | İstanbul | Ağrı |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen Ağrı Milletvekili
Sayın Sırrı Sakik.
Buyurun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKİK (Ağrı) - Sevgili arkadaşlar, herkese tekrar merhaba.
Ben, geçen gün burada, bu TÜİK'in verilerine göre bir harita yayınlanmıştı, bir dakikalık süre içerisinde bunu dile getirmeye çalıştım ama dramımı anlatamadım. Yine "bölücülük" dediler, yine "Kürt coğrafyası" dediler. Yine -nasıl bakarsanız bakın- evet, Kürt coğrafyasında TÜİK verilerine göre, bakın, Türkiye'nin en yoksul 16 ilinden bahsediyor. Bu yoksul iller sadece bugünün sorunu değil, bu yoksul iller cumhuriyetin kuruluşundan ta bugüne kadar hep böyle geliyor yani burada yoksulluğun sınırı hep Kürtlerin yaşadığı coğrafyada çizilmiş, öyle geliyor. Ne oluyor? Mesela, 1963 yılında, 1967 yılında Sanayi Bakanlığının açıklamaları var; şu 16 il aynen o gün de Türkiye'nin en yoksul illeri sayılıyorlar; o günden bugüne kadar hiçbir şey değişmiyor. O dönem, yıllar önce bu raporları düzenleyenler diyorlar ki: "Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki o iller arasında biri çıkıyor, biri iniyor." Doğrudur, mesela, ben hem Muş'ta vekillik yaptım hem Ağrı'da. En son sıralarda, Muş 80'inci olur, Ağrı 81 olur; Ağrı 80 olur, Muş 81'inci il olur çünkü hep böyle oldu.
Şimdi, bakın, bu gördüğünüz haritanın birçok versiyonu var: Yoksulluk haritası var, gelişmemişlik haritası var, kişi başına düşen millî gelir haritası var, sağlık sorunları var -biraz önce burada dile getirmiştim- işsizlik sorunu var, göç sorunu var. Bu harita işte böyle bir kader olarak hep önümüze koyuldu. Yüz yıldır böyle yapıldı. Sonra ne dediler? Dediler ki: "Ya, işte, PKK hep buna engel oldu." Bak, ben diyorum ki PKK olmadan da hep yoksulduk, öyle PKK'ye falan sığınarak olacak işler değil, yüz yıldır bilinçli bir şekilde oluyor.
Bakın, İstanbul Sanayi Odasının bir açıklaması var. Ne diyor? 500 sanayi kuruluşunun, fabrikaların ismini sayıyor. Bunlardan sadece 2 tane Kürt coğrafyası var, biri Batman'da biri Siirt'te ama diğer illere bakıyorsunuz, Antep'te 20'ye yakın fabrika var; Urfa'da yok, Muş'ta yok, Bitlis'te yok, Bingöl'de yok, Malatya'da yok, Şırnak'ta yok, Hakkâri'de yok. Bakın, bütün bölgede 2 fabrikanın dışında hiç fabrika olmadı. Şimdi, bu çok tesadüflerin sonucu falan değil. Bakın, o tarihlerde size söyleyeyim, o dönemin siyah raporları var. O raporları düzenleyenlerden Kürt illerini kapsayan umumi müfettişlik görevlerinde bulunan, daha sonra Millî Eğitim Bakanı ve Milletvekili olan Abidin Özmen tarafından devletin en üst kesimlerine "Gizli" ibaresiyle 1935 yılında yazılan dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın takdiriyle siyah rapor: "Kürt nüfusu kontrol altına alınmalıdır. Kürt nüfusu göçe zorlanmalıdır. Kürt nüfusu asimile edilmelidir. Kürtlerden memur olmamalıdır. Kürtlerin yaşadığı yerlerin isimleri değiştirilmelidir. Onlara başka bir hukuk uygulanmalıdır." Sonrası Mehmet Barlas bir gün diyor ki, Çetin Altan'ın anılarını anlatıyor; Çetin Altan, Şükrü Saraçoğlu ve Necmettin Sadak arasında -Necmettin Sadak Akşam gazetesinin sahiplerinden- Necmettin Sadak diyor ki: "Kürt coğrafyasında bir şeyler yapmak lazım." Sonra Şükrü Saraçoğlu onu alıyor "Gel otur, ileride ne olacağı belli olmayan bir yere yatırım yapmamalıyız." diyor. İşte, ayrımcısınız, sizin beyninizdeki bu. Hep o topraklarda "İleride ne olacak?" kuşkusu ve endişesi tam yüz yıldır devam ediyor, emin olun. O korkularınızı yenin, bize haksız politikalar uygulamayın. Bakın, hayatın her alanındaki -biraz önce sağlıkla ilgili verdiğim o verilerin hepsi doğru- işte, ayrımcı politikalar bu!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
SIRRI SAKİK (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Bakın, Ağrı en soğuk iklim coğrafyamızdan bir kent ve en çok doğal gaz tüketen, Muş en çok doğal gaz tüketen iller ama bunlar Samsun'dan, bunlar Bursa'dan doğal gazı daha fazla bir fiyatla tüketiyorlar ve en çok da onlar tüketiyorlar ve orada vergi dilimi İstanbul'daki bir holdingin vergi dilimi neyse Ağrılı küçük esnaf da bunu yapıyor. Şimdi, bir taraftan doğal gazda bu felaket varken diğer bir taraftan da o elektrik kurumları koca koca direkler dikmişler, o direklerin başında sayaçlar var, kimse oraya çıkıp göremiyor. Geliyor büyük faturalar; ayda 3 milyon, 4 milyon liralık faturalar geliyor ve kimse de bunun hesabını soramıyor. İşte, ayrımcı politikalar dediğimiz bu. Ödediğimiz paranın nereye gittiğini bilmediğimiz bir coğrafyanın evlatlarıyız.
Teşekkür ediyorum.
Sağ olun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İç Tüzük'ün 161'inci maddesinin 3'üncü fıkrasına göre Türkiye Cumhuriyeti'nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü esasında Anayasa'da düzenlenen idari yapısına aykırı tanımlamalar yapmak yasaktır. İç Tüzük'ün amir hükmü doğrultusunda milletvekillerinden bu hususta gerekli hassasiyeti göstermelerini rica ediyorum.
1.- Aksaray Milletvekili Hüseyin Altınsoy ve Sakarya Milletvekili Ertuğrul Kocacık ile 52 Milletvekilinin Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 631 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3320) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 239) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 239 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin çerçeve 8'inci maddesiyle yeniden düzenlenen 492 sayılı Kanun'a bağlı (2) sayılı tarifenin "I-Değer veya ağırlık üzerinden alınan nispi harçlar:" başlıklı bölümünün mülga (5) numaralı fıkrasına aşağıdaki paragrafın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Tescil edilmiş araçların ikinci el motorlu kara taşıtı ticareti yetki belgesi bulunanlara yapılan satış ve devirlerinde bu harç alınmaz."
Abdulhamit Gül | Şamil Ayrım | Osman Sağlam |
Gaziantep | İstanbul | Karaman |
İrfah Çelikaslan | Halil Eldemir | Oğuz Üçüncü |
Gaziantep | Bilecik | İstanbul |
|
|
|
İbrahim Yurdunuseven | Mesut Bozatlı | Mustafa Hakan Özer |
Afyonkarahisar | Gaziantep | Konya |
Cevahir Uzkurt | Ali Kıratlı | İshak Şan |
Niğde | Mersin | Adıyaman |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İkinci el motorlu kara taşıtı ticareti yetki belgesi bulunan işletmelerin araçların alım satımına aracılık ettikleri dikkate alındığında, bunların ikinci el araç alımlarında noter harcı alınmaması sağlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 8'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9'uncu madde üzerinde 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 239 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 9'uncu maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Emin Ekmen | Sema Silkin Ün | Mehmet Karaman |
Mersin | Denizli | Samsun |
Birol Aydın | Medeni Yılmaz | Mustafa Bilici |
İstanbul | İstanbul | İzmir |
Cemalettin Kani Torun |
| |
Bursa |
| |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen Bursa Milletvekili Cemalettin Kani Torun.
Buyurun Sayın Torun. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)
CEMALETTİN KANİ TORUN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün sizlere ülkemizin can güvenliği, denetim sistemi ve kamusal sorumluluğunun nasıl çöktüğünü anlatmak ve bunun resmini çizmek için söz aldım. Türkiye son yıllarda peş peşe gelen ve her biri onlarca cana mal olmuş felaketlerle sarsılıyor. Yaşanan felaketlerin ortak noktaları ise ihmal ve denetimsizlik. Bolu Kartalkaya'da hepimizin yüreğini yakan bir otel yangını meydana geldi. 238 kişinin bulunduğu otelde mutfak kısmında başlayan yangın duman dedektörleri, "sprinkler" sistemi, acil çıkış ışıkları gibi en temel güvenlik donanımları bulunmadığı için hızla yayıldı ve oteli birkaç dakika içinde cehenneme çevirdi. Bu eksiklikler Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları tarafından açıkça rapor edildi. Tam 78 vatandaşımız hayatını kaybetti, 137 kişi yaralandı. Aralarında çocukların, gençlerin, ailelerinin olduğu insanlar tatil yapmak, nefes almak için gittikleri bir otelde en temel güvenlik önlemlerinin alınmaması yüzünden hayatını kaybetti. Geçtiğimiz haftalarda mahkeme kararını açıkladı, ciddi cezalar verildi; ailelerini kaybeden vatandaşlarımızın içi bir nebze ferahladı ancak biz bürokrasiden, bakanlıktan, siyasilerden ne bir istifa ne de ciddi bir yargılama görmedik. 2025 yazının neredeyse tamamı orman yangınlarıyla geçti; yüzlerce hektar orman, tarım arazisi, hayvan varlığı kül oldu; şehit olan vatandaşlarımız, kamu görevlilerimiz var. Resmî açıklamalara göre yangınlarla ilgili gözaltılar ve tutuklamalar oldu yani bu felaketlerin tamamını -tırnak içinde- dış güçlere, iklime bağlamaya çalışanlar bilsin ki hatırı sayılır bir kısmı insan kaynaklı ihmal, denetimsizlik ve kontrolsüzlük yüzünden çıktı. Tarım arazilerindeki kontrolsüz ateş yakmalar, bakımı yapılmayan enerji hatları, riskli bölgelerdeki altyapı sorunları; bütün bunlar denetlenmeyen bir sistemin sonucu.
Bakın, henüz birkaç hafta önce 15 Kasım 2025'te İstanbul Kabataş'taki M7 Metro Hattı inşaatında eksi 6'ncı altıncı kattaki iskele çöktü, 1 işçi hayatını kaybetti, yaralananlar oldu. Bu olay da yine iş güvenliği ihmallerinin bir sonucudur. Tıpkı her yıl yüzlerce işçimizin yaşamını yitirdiği binlerce iş cinayetinde olduğu gibi burada da sorumluluk zincirinin üst kademelerine dokunulmadı, birkaç teknik personele sınırlı soruşturmalar açıldı, kamu tarafındaki hiçbir üst düzey yöneticinin sorumluluğu tartışılmadı.
Kamuoyu günlerdir Böcek ailesi başta olmak üzere gıda zehirlenmesi vakalarıyla çalkalanıyor. 4 kişilik bir ailenin çok kısa bir süre içinde hayatını kaybetmesinin sorumluları kimlerdir? Yapılan inceleme sonucu otelde yapılan ilaçlama sebebiyle hayatlarını kaybettikleri anlaşıldı. Aynı firmanın daha önce de bir bebeğin ölümüne sebep olduğu söyleniyor.
Değerli arkadaşlar, insan canından bahsediyoruz; insanlarımız artık yolda yürürken, metroya binerken, bir otelde tatil yaparken, bir ormanda piknik yaparken, bir restoranda yemek yerken kendini güvenli hissetmiyor çünkü sistem denetimi değil, cezasızlığı ve sorumsuzluğu ödüllendiriyor. Bu olaylar sadece ülkemizde değil, uluslararası medyada da geniş yer buluyor. Büyük haber ajansları Türkiye'de peş peşe yaşanan yangınları, altyapı çökmelerini, güvenlik eksikliklerini dünya kamuoyuna taşıyor. Turistler, yatırımcılar "Türkiye güvenli mi? Tesislerde en temel önlemler alınıyor mu?" sorularını soruyor; bu da turizmi, ülke imajını ve uluslararası ilişkilerimizi etkiliyor. Sizi temin ederim, bu faciaların hiçbiri kaçınılmaz değildir. eğer Türkiye'de bağımsız denetim mekanizmaları çalışıyor olsaydı, eğer oteller, inşaatlar, fabrikalar, gıda işletmeleri gerçekten sıkı biçimde kontrol edilseydi, eğer sorumlular her olaydan sonra hesap veriyor olsaydı, biz bu ülkede sorumsuzluğu ve cezasızlığı değil de liyakati, sorumluluğu kurumsallaştırmış olsaydık bugün bu haberlerle sarsılmış olmayacaktık. Bu nedenle, açıkça söylüyorum: Bu olaylar kader değildir; bu olaylar cinayet gibi ihmallerin sonucudur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
CEMALETTİN KANİ TORUN (Devamla) - Bedel ödemeyen, istifa etmeyen, görevden alınmayan her yönetici ihmalin, çürümenin ve yeni felaketlerin ortağıdır. Türkiye'nin ihtiyacı korkmadan görevini yapan bağımsız kurumlar, liyakate dayalı bir kamu yönetimi, şeffaflık, sorgulanan ve hesap veren bir iktidar anlayışıdır. Bu da ancak otoriter yönetim anlayışının sona ermesiyle, yargı bağımsızlığının sağlanmasıyla, kurumsal devlet aklının yeniden inşa edilmesiyle mümkündür. Bugün burada bu gerçekleri söylemek acı ama zorunludur çünkü biz susarsak bu ölümler devam eder; biz konuşursak, hesap sorulursa, sistem değişirse ancak o zaman insanlarımız nefes alır, güvende olur, geleceğe umutla bakar. Bu millet güvenlikten yoksun yaşamak zorunda değildir, bu ülke daha iyisini hak ediyor.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Sayın Kara...
NERMİN YILDIRIM KARA (Hatay) - Teşekkür ederim Başkanım.
Deprem bölgelerindeki yerinde dönüşüm süreçleri maalesef sıkıntılı bir sürece sebep oluyor. Müteahhit ve yurttaşlar arasında ciddi sorunlar meydana geliyor. Artan maliyetler karşısında vatandaşlarımız mali açıdan çok zorlanıyorlar. Özellikle anahtar teslim projelerde artan fiyatlar sebebiyle söz verdikleri fiyatlara müteahhitler evleri teslim edemiyor. Bir de yüzde 30'luk peşinat isteyince maalesef depremzede yurttaşlarımızın beli bükülüyor.
Hasar tespitlerinden kaynaklı mahkeme safhasında yapılan hak sahiplerinin yerinde dönüşüm başvuru sürelerini kaçırmalarından dolayı desteklerden yararlanamadıkları da bir diğer gerçektir. O bakımdan, bu yerinde dönüşüm süreci yeniden değerlendirilmeli, Bakanlık bu konuda güncel mevzuatı yeniden düzenlemek durumunda kalmalıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Kaya, buyurun.
AYKUT KAYA (Antalya) - Bu yıl ilaç fiyatlarında yapılması gereken euro kuru güncellemesi yapılmadığı için bugün Türkiye'de 300'e yakın ilaç bulunamıyor. Daha da vahimi bu ilaçlardan 165 tanesinin muadili yok; tansiyon, diyabet, astım ve romatizma gibi kronik hastalıkların ilaçları hatta herkesin bildiği Augmentin gibi en temel antibiyotikler bile artık bulunamıyor. On dört aydır ilaç fiyatları sabit kaldı ve sistem kilitlenmiş durumda. İthal ilaç firmaları üretimi durdurdu, depolar ilaç bulamıyor, 30 bin eczane ekonomik olarak çıkmaza girmiş durumda. Unutmayalım, en pahalı ilaç bulunamayan ilaçtır. İlaç yokluğu karaborsayı, karaborsa da sahte ilaç riskini artırır. Buradan Sağlık Bakanlığına çağrıda bulunuyorum: Kur güncellemesini derhâl yapın, ilaç yokluğunu giderecek acil tedbirleri hayata geçirin. Bu, halk sağlığı açısından son derece ciddi bir tehdittir.
BAŞKAN - Sayın Tahtasız, buyurun.
MEHMET TAHTASIZ (Çorum) - Sayın Başkan, AKP iktidarında, yedi bin beş yüz yıllık Hititler'in başkenti, turizm, sanayi ve tarım sektöründe öne çıkan Çorum, maalesef, emekli şehri hâline geldi, ülkenin en yaşlı 10 şehri arasındayız. Hububat kategorisinde Türkiye'de ilk 10'dayız, yarım kalan sulama projelerinden dolayı su fakiriyiz. İhracatta bölgenin 1'incisi, ülkenin 13'üncüsüyüz ama havaalanı, demir yolu yok ve altyapı yetersizlikleri Çorum sanayisine patinaj yaptırıyor. Sağlıkta tek hastaneye mahkûm edildik. Yönetim krizleri, ilgisizlik, uzman doktor eksikleri yaşıyoruz. Eğitimde Türkiye ortalamasının altındayız. Ulaşımda ilçe yolları, köstebek yuvası, köy yolları çamur deryası. Uyuşturucu ve asayiş problemlerimiz arttı. Bazı inşaatlarda proje usulsüzlüğü iddiaları örtbas edildi. Lokomotif kamu kuruluşları olan üniversite ve belediyeden istenilen verimi alamıyoruz. Tıp fakültesi için olmazsa olmaz morfoloji binamız yok. Diş hekimliği fakültesi sözü unutuldu. Diş hastanesinde ortodonti, endodonti ve çene cerrahı yetersiz, iki yıl sonrasına sıra var. İktidar, yıllarca oy deposu olarak gördüğü Çorum'u unuttu, Çorum halkı da seçimde onları unutacak.
1. Aksaray Milletvekili Hüseyin Altınsoy ve Sakarya Milletvekili Ertuğrul Kocacık ile 52 Milletvekilinin Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 631 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3320) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 239) (Devam)
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 239 sıra sayılı Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 9'uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 9- 492 sayılı Kanuna bağlı (4) sayılı Tarifenin "I-Tapu işlemleri:" başlıklı bölümünün (20) numaralı fıkrasının (a) bendinde bulunan "beyan edilen devir ve iktisap bedelinden az olmamak üzere emlak vergisi değeri" ifadesi "emlak vergisi değerinden az olmamak üzere beyan edilen devir ve iktisap bedeli" şeklinde değiştirilmiştir.
İzzet Akbulut | Gökhan Günaydın | Aliye Timisi Ersever |
Burdur | İstanbul | Ankara |
Ömer Fethi Gürer | Elvan Işık Gezmiş | Gülcan Kış |
Niğde | Giresun | Mersin |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NİLGÜN ÖK (Denizli) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
Önerge üzerinde söz isteyen Burdur Milletvekili Sayın İzzet Akbulut.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
İZZET AKBULUT (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Teklife şöyle bir baktığımızda, tamamen, vatandaşlarımıza acil bir çağrı var: "Yetiş, para kalmadı, vergilerinle bize destek ver. Zaten az vergi veriyordun, daha fazla vergi ver." diyorlar.
Örneğin, mart ayında kira geliri elde edenler vergi beyannamesi veriyorlardı, diyorlardı ki: "Belli bir istisna var, 2025'te bu, 47 bin TL olacaktı." Belki de sadece kira geliriyle yaşıyordu. Örneğin, 50 bin lira kira geliri varsa 47 bin lirasını düşüyordu, 3 bin liraya vergi ödeyecekti vatandaş ama şimdi diyorlar ki: "Olmaz, para lazım. 50 bin üzerinden vergi ödeyeceksin."
Krediyle konut almış, onu da kiraya vermiş, diyorlar ki: "Bunu sen krediyle almışsın, bir de kiraya vermişsin; olmaz, cezalandırılman lazım, faizi gider yazamazsın." Faiz bir finansman gideridir, dünyanın her yerinde gider kabul edilir ama bu anlayışla bunu giderden çıkarıyorlar.
Şimdi, 4. dönem geçici vergi vardı, şubat ayında verilir bu vergi. "Gelir vergisi açısından baktığınız zaman, mart ayında zaten gelir vergisi vereceğiz ya da kurumlar vergisi açısından bakarsan nisan ayında kurumlar vergisi vereceğiz. Bu geçici vergi ekstra bir yük." denildi ve 2021 yılında bunu kaldırdılar yani hak verildi "Vatandaşa ekstra bir yük olmasın." dediler, kaldırıldı, şimdi, tekrar geri getiriyorlar. Kıymetli vatandaşlarımız, ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımız; AKP iktidarı sayesinde nur topu gibi bir çocuğunuz daha oldu, şubat ayında hiçbir kazancınız olmasa bile mükelleften 912 lira 40 kuruş -sadece bu geçici vergiyi- damga vergisi ödeyeceksin. (CHP sıralarından alkışlar) Aslında saygıdeğer milletvekilleri, bu damga vergisi neydi, biliyor musunuz? Çok eski, bizden çok yaşça büyükler daha iyi bilirler, böyle vergi dairesine elden teslim edilen vergilere basılan pul, onun damga vergisini alıyorlardı. Şimdi ne yapıyorlar? Her şey internet ortamında ama para lazım ya, işte, ondan bile şu anda "damga vergisi" adı altında "Sorma, ver." parası alıyorlar.
Şimdi, Burdur'dan beni izleyen kıymetli sağlıkçı, veteriner, dişçi, kuyumcu, ikinci el araççı, emlak işleri yapan arkadaşlara da yine müjde vermek istiyorum. AKP iktidarıyla nur topu gibi bir çocuğunuz daha oldu, artık vergiler yetmiyor, sizden alınan vergiler yetmiyor, bir de harç alacaklar sizden, haberiniz olsun diyorum. Bu vergilerden, bu harçlardan bıktıysanız "Üretim lazım bu ülkeye." diyorsanız, "Bu ülkeye adalet lazım, hukuk lazım, böylelikle para bulunur." diyorsanız gelin hep beraber en yakın seçimde bu anlayışı sonlandıralım, yoksa hâliniz harap olmaya devam edecek diye tekrar uyarıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, bireysel emeklilik sistemi yıllardan beri özendirilir, bireysel emeklilik sistemine para yatırılması yani bir tasarruf aracı olması sebebiyle özendirilir, yüzde 30'a kadar bir devlet katkısı veriliyordu özendirilmek açısından ama baktığımız zaman Cumhurbaşkanına bir yetki veriliyor, eğer yasalaşırsa -Cumhurbaşkanının takdirinde- Tayyip Bey "Yok, para lazım, vermeyelim, durduk yere bu masrafı artırmayalım." derse bunu da kaldıracak. İnşallah Ekrem Başkan gelirse Cumhurbaşkanlığına, o emin olun vatandaşın zararına olacak hiçbir şey yapmayacaktır, o muhakkak devlet katkısını artıra artıra vermeye devam edecektir Cumhurbaşkanlığında, en azından onu sağlayacağız. (CHP sıralarından alkışlar)
Peki, bakıyorsunuz şöyle, vatandaşa bu kadar yük getirilirken kamuda var mı, kamu ödüyor mu bunları diye bakıyorsunuz. Yok, onlara sürekli bir istisna getirmeye devam ediyorlar. Mesela ne yapıyorlar? Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığının araçlarının MTV'sini istisna olarak kabul ediyorlar. Ya, bir kere de vatandaş için yapalım, bir kere de bu vergilerini ödeyen yurttaşlarımız için yapalım. Ama ne yazık ki AKP iktidarı döneminde bunları görmeyeceğimiz apaçık ortada.
AKP'ye oy veren tüm yurttaşlarımıza tekrar tekrar hatırlatıyoruz ki bu paketle, bu teklifle hepimizin birçok ekstra ödemeleri oldu diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. Sağ olun, var olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 9'uncu maddesinde yer alan "değiştirilmiştir" ibaresinin "yeniden düzenlenmiştir" şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Turhan Çömez | Şenol Sunat | Selcan Taşcı |
Balıkesir | Manisa | Tekirdağ |
Yüksel Arslan | Ayyüce Türkeş Taş | Hasan Toktaş |
Ankara | Adana | Bursa |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen Bursa Milletvekili Sayın Hasan Toktaş.
Buyurun Sayın Toktaş. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
HASAN TOKTAŞ (Bursa) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; teklifle, 492 sayılı Kanun'un 63'üncü maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan vergi ziyaı cezası oranının yüzde 25'ten 1 kata yükseltilmesi ve 4 sayılı Tarifenin "I-Tapu İşlemleri:" bölümünün (20) numaralı fıkrasının (a) bendinde yer alan ibarenin "Emlak vergisi değerinden az olmamak üzere beyan edilen devir ve iktisap bedeli" şeklinde netleştirilmesi öngörülmektedir. Böylece, tapu harcı matrahında emlak vergisi değeri alt sınırının vurgulanması ve gerçek bedelin beyan edilmemesi hâlinde uygulanacak cezanın ağırlaştırılması amaçlanmaktadır.
Muhterem milletvekilleri, burada, aslında bu konuyla alakalı temel problem, emlak değerlerinin doğru tespit edilmemesidir. Emlak değerleri doğru tespit edilmediği zaman yapılan alım satımlarda, birçoğunuz etrafınızda duymuşsunuzdur; özellikle Sayın Mehmet Şimşek'in, Maliye Bakanının bu konudaki vergi ve harç kaybından dolayı yapay zekâ üzerinden yaptırdığı değerlendirmelerle özellikle konut satışlarında piyasa değerinin altında yapılan satışlarla ilgili aradaki farkın yüzde 25 daha fazlası olarak alınmasını yüzde 100'e çıkaran bir usul. Dediğim gibi, burada esasında temel problem emlak beyanlarının ya da emlak değerlerinin doğru tespit edilmemesi. Bu, milyonlarca vatandaşımızı ilgilendirdiği için ve bir temel problem olduğu için aslında yirmi küsur yıllık iktidar döneminde bunun mutlaka çözülmüş olması gerekiyordu; yani satılan bir konutun ya da bir arsanın ya da bir tarlanın gerçek piyasa değerinin ne olduğu ve bunun üzerinden satışın yapılması gerektiği hâlde kanunlarımızda "Emlak rayiç değeri üzerinden aşağı olmamak kaydıyla." diye geçiyor. Dolayısıyla vatandaşlarımızın bir kısmınca alışkanlıklar gereği, bir kısmınca da esasında tapu harçlarının yüksek olmasından, yani alandan binde 20, satandan binde 20 yani toplamda yüzde 4 harcın alınmasından kaynaklı olmak üzere ve kanun da buna müsaade ettiği için emlak rayiç değeri üzerinden alım satımlar yapılmakta ama on binlerce vatandaşımıza da bununla alakalı, piyasa değerinin altında bu satışlar olduğu için de cezai müeyyideler uygulanmakta.
Bu konunun çözümüyle alakalı, muhterem milletvekilleri, konu aslında çok basittir; alım satımın gerçek değerler üzerinden yapılması yani emlak değerlerinin doğru tespit edilmesi ama buna mukabil tapuda alım satım harçlarının düşürülmesi. Yani vatandaşı yanlış beyana yönlendirmektense doğru beyana sevk edebilmenin, cezai müeyyide uygulamaktansa harçların azaltılarak bunun yapılmasının çok daha doğru bir metot olduğunu düşünmekteyiz.
Ayrıca, piyasada vatandaşlarımızın satın almış olduğu mülklerde başka yerde bir tarla gösterilip bir başka yerde satılması ya da bizim "hatalı bağımsız bölüm numaralandırması" dediğimiz şekilde şurada aldığınız dairenin aslında projede bir başka yerde gözüküyor olmasının önüne geçmek açısından SPK onaylı gayrimenkul değerleme şirketlerinin yapacağı değerleme üzerinden -ki bunlar, yerinde alımı satımı yapılacak olan gayrimenkulün aynı zamanda doğru yerde, doğru zeminde olduğunu da tespit etmekle mükellef olan firmalardır- bu metodun uygulanması... Ama dediğim gibi değerler piyasa değerinde olacağı için tapu harçlarının ve emlak vergi oranlarının mutlaka düşürülmesi gerekmekte. Aksi takdirde -ki harç almaya meraklı bir iktidar olarak- bu yüksek harç oranlarıyla birlikte gerçek değerler gösterildiğinde çok ciddi harçlar çıkacaktır.
Konunun çözümü dediğim gibi basittir, üçüncü bin yılda yaşıyoruz bugün, yapay zekânın bile gayrimenkul değeri hesap edebildiği bir dönemde bunu yapmak kolaydır diyor, bütün heyeti saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 239 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 9'uncu maddesinde geçen "yer alan" ibaresinin "bulunan" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
George Aslan | Hüseyin Olan | Ferit Şenyaşar |
Mardin | Bitlis | Şanlıurfa |
Nevroz Uysal Aslan | Özgül Saki | Perihan Koca |
Şırnak | İstanbul | Mersin |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen, Mersin Milletvekili Sayın Perihan Koca...
Buyurun Sayın Koca. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
PERİHAN KOCA (Mersin) - Teşekkür ediyorum.
Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen değerli halkımızı, değerli yurttaşlarımızı saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ben sözümü Türkiye'de giderek derinleşen vergi adaletsizliğine dair kuracağım, emeğin sistemli biçimde yoksullaştırılmasına dair kuracağım, bu iktidar tarafından sermayenin korunup kollanmasına dair kuracağım.
Türkiye'de bütçe gelirlerinin yaklaşık yüzde 70'i dolaylı vergilerden yani KDV ve ÖTV'lerden oluşuyor. Bu ne demek değerli arkadaşlar? Bu, bu ülkede vergi gelire göre değil tüketime göre alınıyor demek; asgari ücretle geçinmeye çalışan işçiyle patron aynı ekmeği satın alırken aynı vergi oranını ödüyorlar demek ancak burada büyük bir vergi adaletsizliği, büyük bir adaletsizlik var değerli arkadaşlar zira şirketler ödedikleri KDV'yi "İndirilebilir KDV" yoluyla vergiden düşüyorlar. Yani patron için KDV bir yük değil, aslında bir muhasebe kalemi ama işçi için KDV sofrasından eksilen ekmek demek, işçi için KDV sofrasından eksilen gıda demek, yine işçi için KDV çoluğun çocuğun rızkından çalınması demek çünkü işçi vergiyi sofrasından feragat ederek, çocuğunun beslenmesinden feragat ederek, barınmasından feragat ederek ödüyor değerli arkadaşlar. Öte yandan, patronlar ÖTV'yi de fiyatlara yansıtarak yine halka ödetiyorlar, emekçilere ödetiyorlar. Patronların bu vergi hilelerine ise siz "vergiyi tabana yayma" adını veriyorsunuz ama aslında olan şey vergi aracılığıyla tam bir soygun düzeninin işletilmesidir.
Öte yandan, değerli arkadaşlar, bütçedeki bir diğer gelir kalemi ise gelir vergisidir. Türkiye'de toplanan gelir vergisinin yaklaşık yüzde 70'i ücretli emekçilerden alınıyor bugün; yani bu ülkenin bütçesi büyük ölçüde işçinin alın teriyle, emeğiyle dönüyor. Ancak buna rağmen ne yapılıyor değerli arkadaşlar? Vergi dilimleri bilinçli bir şekilde enflasyonun ve asgari ücret artışının altında artırılıyor; böylece, kesintiler daha yılın yarısı dolmadan başlıyor. Sonuç olarak işçiler daha yılın ortasında bir üst vergi dilimine sokuluyorlar ve yıl ilerledikçe aynı maaşla daha yüksek oranda vergi ödemeye zorlanıyorlar. Bakın, bu, zaten açlık sınırında yaşayan milyonlarca emekçinin yılın ikinci yarısında açlık sınırının bile altına düşen ücretlerle yaşamaya mahkûm edilmesidir. İşçinin vergisi daha eline maaş geçmeden patronlar tarafından kesiliyor.
Diğer yandan, patronların vergi yükümlülükleri ise neredeyse yok, olanlarsa hemen affediliveriyor. İşte, tam da bu yolla bizzat devlet eliyle yürütülen devasa bir servet transferi yapılmış oluyor. İşçiden toplanan vergiler de yine teşvikler, istisnalar, muafiyetler, vergi afları, garanti ödemeleri, kamu ihaleleri ve kur korumalı ödemeler yoluyla yine doğrudan sermayeye aktarılıyor, sermayeye transfer ediliyor. Böylelikle emekçiden kesip holdinglere, patronlara, sermayeye aktar düzeni, bu düzen ne yazık ki kalıcılaştırılıyor ama şimdi bu da yetmezmiş gibi yeni bir vergi kanunu getiriliyor.
Değerli arkadaşlar, bu ilgili maddede emlaktan alınan harçların artırılmasından söz ediliyor ama burada şu soruyu sormak istiyoruz: Bu maliyetin kiraya yansımasını önleyecek tek bir mekanizma, herhangi bir mekanizma var mıdır? Görüyoruz ki ne yazık ki yoktur. Yük, sözde ev sahibinin üzerindeymiş gibi gösteriliyor ama bu piyasa koşullarında bu yük doğrudan kiracıya aktarılıyor. Zaten barınma krizi yaşayan milyonlarca yurttaş için bu düzenleme kira artışından ve yeni bir yoksullaşma dalgasından başka bir anlama, başka bir manaya gelmiyor çünkü mevcut iktidarın sınıfsal tercihinde konut bir hak değil bir yatırım aracı, bir rant ve sermaye birikim alanı olarak görülüyor.
Buradan soruyoruz ve talep ediyoruz: Neden bu yasa yerine herkesin ulaşabileceği konut hakkı yasası getirilmiyor? Konut hakkı temel bir insan hakkıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
PERİHAN KOCA (Devamla) - Barınma hakkını insan onuruna yaraşır, sağlıklı, güvenli ve erişilebilir bir temel insan hakkı olarak güvence altına almak bu Meclisin sorumluluğudur.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
9'uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Muğla'dan gelen esnaflarımız dinleyici locasında bizleri dinlemekteler; kendilerine hoş geldiniz diyoruz. (Alkışlar)
1. Aksaray Milletvekili Hüseyin Altınsoy ve Sakarya Milletvekili Ertuğrul Kocacık ile 52 Milletvekilinin Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 631 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3320) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu(S. Sayısı: 239) (Devam)
BAŞKAN - 10'uncu madde üzerinde 2'si aynı mahiyette olmak üzere 4 önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 239 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 10'uncu maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Emin Ekmen | Sema Silkin Ün | Mehmet Karaman |
Mersin | Denizli | Samsun |
Birol Aydın | Medeni Yılmaz | Mustafa Bilici |
İstanbul | İstanbul | İzmir |
|
| Haydar Altıntaş |
|
| İzmir |
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Gökhan Günaydın | Aliye Timisi Ersever | Ömer Fethi Gürer |
İstanbul | Ankara | Niğde |
Elvan Işık Gezmiş | Gülcan Kış | |
Giresun | Mersin | |
BAŞKAN - Sayın Çalışkan, buyurun.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) - Sayın Başkan, az önce TRT'yle ilgili önergede TRT'nin haksız uygulamalarına karşı milletin tepkisini ifade ederken "Millet size lanet okuyor." şeklinde bir ifadede bulunmuştum. Aslında burada kastettiğim şey, milletimizin isyanı, veryansın etmesi. Bu, TRT'nin uygulamalarını gayri adil bulduğunu ifade sadedinde söylenmiş bir cümledir. Bu açıdan, lanetle ilgili kelimenin maksadı aşan bir ifade olduğunun kayıtlara geçmesi hususunda Genel Kurula saygıyla arz ederim.
1. Aksaray Milletvekili Hüseyin Altınsoy ve Sakarya Milletvekili Ertuğrul Kocacık ile 52 Milletvekilinin Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 631 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3320) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu(S. Sayısı: 239) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ilk konuşmacı İzmir Milletvekili Sayın Haydar Altıntaş.
Buyurun.(YENİ YOL sıralarından alkışlar)
HAYDAR ALTINTAŞ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu hafta Büyük Millet Meclisinin temel gündemi vergi; oturuyoruz vergi, kalkıyoruz vergi. Evet, vergi, bir devlet için ihtiyaçtır ve para kazanan her vatandaş vergi vermekle mükelleftir ancak biz Türkiye'de vergi alırken maalesef... Devlet, vergi alırken de gelirleri dağıtırken de adaletsiz davranmayı kendine prensip edinmiştir; harcamalar yapılırken hesap verilmiyor.
Türkiye, vergi gelirlerinin yüzde 80'ini 5 ilden topluyor; bu illerin içerisinde İzmir de 4'üncü sırada yer alıyor ama İzmir vergi verirken yatırım alamaz noktadadır. O sebeple İzmir'in yıllardan beri biriken sorunları bir türlü çözülemiyor. Bu vesileyle İzmir'in su krizini, çöp yönetimindeki aksaklıkları, körfezin her geçen gün artan kirliliğini, kronikleşen trafik yükünü, deprem riskini ve yaz aylarında ciğerlerimizi yakan orman yangınlarını dile getirmek istiyorum. Bu sorunların her biri kapsamlı bir planlama, güçlü bir koordinasyon ve merkezi yönetimle yerel yönetim arasında sağlıklı bir iş birliğini gerektiriyor ancak maalesef iktidarın uzun süredir izlediği siyasi tutum İzmir'e destek olmak bir yana âdeta kenti cezalandırma üzerine kuruludur. Merkezi yönetimle yerel yönetim arasındaki ayrışma derinleştikçe faturayı da bu şehirde yaşayan insanların partili partisiz hepsi çekmektedir. İzmir'in kaynakları budanıyor, bakanlıkların onay süreçleri yavaşlatılıyor, bazı projeler bilerek bekletiliyor, böylece iktidar İzmir'in iradesine ders verme siyaseti güdüyor. Ama burada altını çizmek istiyorum ki İzmir'e ceza vermeye çalışırken aslında kimi cezalandırdığınıza dikkatlice bakmak gerekirse; bu kent son yerel seçimlerde 1 milyon 250 bin oyunu CHP'li adaya, 1 milyon oyu da AKP'li adaya vermiştir. İzmir'de bu rakamlara bakıldığında, İzmir'i cezalandırdığını düşünenler aslında kendi seçmenini de cezalandırıyorlar.
Bu şehir siyasi tercihler için cezalandırılacak bir şehir değildir; bu şehir Türkiye'nin yüz akıdır; demokrasiye inancın, özgür iradenin, çağdaş yaşamın simgesidir. Bir siyasi partiye oy vermedi diye bir kenti görmezden gelmek, bir yönetim anlayışının değil siyasal öfkenin, siyasi kaprisin ürünüdür. Bu yaklaşım Türkiye'nin mahalli idare seçimleri geleneğine ve yüz yılı aşkın yerel demokrasi birikimimize de zarar veriyor. Yerel yönetimleri rakip değil düşman gibi görürsek bu zihniyet ülkemizin idari yapısını zehirlemekte, güçler ayrılığını, demokratik dengeyi ve vatandaşın tercih hakkını aşındırmaktadır. Burada iktidar sıralarına açık bir hatırlatma yapmak istiyorum:
(Uğultular)
HAYDAR ALTINTAŞ (Devamla) - Arkadaşlar, dinlemek istemiyorsanız kesebilirim konuşmayı.
İktidar olmanız bütün seçimleri kazanacağınız anlamına gelmez; tam tersine kaybettiğiniz şehirlerde vatandaşın kararına saygı duymak zorundasınız. Demokrasi sadece kazandığınız yerde değil kaybettiğiniz sınırlar içerisinde de uygulanır.
İzmir'in su sorununu çözmek için yatırımların önünü açmak gerekir, körfezin temizlenmesi için bakanlıklar ile belediyenin birlikte çalışması gerekir, çöp, trafik, deprem hazırlığı gibi meseleler ortak akıl gerektirir, orman yangınlarıyla mücadele ise ancak koordinasyonla başarıya ulaşır ama siz seçilmiş belediyeleri dışlayarak, cezalandırarak, yetki gasbına kalkışarak herhangi bir sorunu çözemezsiniz. İzmir, bu ülkenin önemli bir ekonomik, kültürel, sosyal merkezidir, İzmir'in güçlenmesi Türkiye'nin güçlenmesidir. Bu nedenle, buradan çağrımı yineliyorum, duyanlara, duymayanlara, konuşanlara, konuşmayanlara herkese yineliyorum. Peki, parti farkı gözetmeden tüm şehirlerimize eşit davranılmalı, yerel yönetimler siyasetin düşmanı değil, devletin asli paydaşı olarak görülmelidir. Türkiye'nin ihtiyacı cezalandırıcı değil, kapsayıcı, katılımcı, demokratik bir yerel yönetim anlayışıdır. Elbette ki belediyeler de kendilerine teslim edilen kaynakları rasyonel bir şekilde harcamalı, akıllı yerlere yatırmalıdır.
Sözlerime son verirken İzmir'in iradesine saygı duyulmasını, kentlerimizin siyasi değil, hizmet odağıyla yönetilmesini bir kez daha talep ediyorum çünkü biz ne dersek diyelim gerçek son sözü yine millet söyleyecek ve millet iradesinin üzerinde hiçbir güç olmayacaktır. Kentlerimizi cezalandırarak büyüyen hiçbir iktidar bu ülkede uzun süre ayakta kalamamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
HAYDAR ALTINTAŞ (Devamla) - Halka sırtını dönen, millete eşit hizmet götürmeyen bir yönetim er ya da geç kendi gölgesine yenilecektir. İzmir'in iradesine saygı duyulmasını, bu kentin enerjisinin, potansiyelinin siyasi hesaplara kurban edilmemesini istiyoruz. Biz, İzmir'i savunurken aslında Türkiye'nin demokratik birikimini savunuyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. İyi geceler diliyorum. (CHP, İYİ Parti, YENİ YOL sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci konuşmacı Tekirdağ Milletvekili Sayın Nurten Yontar. (CHP sıralarından alkışlar)
NURTEN YONTAR (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Tekirdağ'ın 3 Kemallerinden Namık Kemal'in ölüm yıl dönümünde, Yahya Kemal Beyatlı'yı da doğum gününde rahmet ve minnetle anıyorum.
Teklifin 10'uncu maddesiyle bugüne kadar harç alınmayan veya bir defaya mahsus alınan birçok ruhsat ve belgeye yıllık harç getirilmekte. Özel sağlık kuruluşları, diş klinikleri, veterinerler, kuyumcular, ikinci el araç ve taşınmaz ticareti yapan işletmeler, turizm işletmeleri, laboratuvarlar ve havacılık ruhsatları artık her yıl yüksek tutarlarda harç ödeyecek. Bu yetmiyormuş gibi, büyük şehirlerde bu harç 2 katına çıkarılacak. Hükûmet bu düzenlemeden 4,5 milyar lira gelir bekliyor. Alınacak bu harçların her zamanki gibi yine vatandaşa yansıtılacağı, kayıt dışılıkla mücadeleye katkı sağlamayacağı, ödeme gücü ve vergi adaleti açısından Anayasa'ya aykırılık riskleri taşıdığı Plan ve Bütçe Komisyonunda vurgulanmasına rağmen bu maddenin metinden çıkarılması önerimiz iktidar tarafından reddedildi.
Teklifin geneline bakarsak, bu yasa "Canı çıkana kadar vurun abalıya." diyor. Vergi dışı alanları kapsayacağı, kayıt dışılıkla mücadele edileceği, vergi adaletinin güçlendirileceği ifade edilse de ne vergi reformu ne de sosyal güvenlikte dengeleri iyileştirecek bir irade var. 2025 yılı Ocak-Eylül döneminde bütçe açığı 1 trilyon 217 milyar liraya dayanmışken Hükûmet hâlâ günübirlik adımlarla ekonomiyi yönetmeye çalışmaktadır. Bütçe gelir hedeflerinin tutmadığı bu yılın sonuna geldiğimizde, işte, nitekim bu vergi paketi getirildi. "Enflasyonu yüzde 30'un altına indireceğiz." diyenler bugün yüzde 40'la borçlanmakta. Tüm kesimlerin mutabakata vardığı bir vergi reformuyla kamuda tasarruf yapılmadığı için de gelir artırılamamakta, ülke giderek borçla çevrilen bir ekonomiye mahkûm edilmektedir. Torba yasalarla yamalı bohçaya dönmüş mevzuat, karmaşık uygulamalar, yüksek kayıt dışılık, dolaylı vergilerin ezici ağırlığı, harcamaların bütçeyi aşması, sürekli çıkarılan vergi afları, ödeme gücü ilkesini yok etmekte, dar gelirliyi ve çalışan kesimi âdeta cezalandırmaktadır.
Değerli arkadaşlar, zenginden ve yoksuldan aynı oranda KDV ve ÖTV alınması sebebiyle vergide adalet de yok sayılmaktadır. ÖTV, başlangıçta lüks ürünler için konmuşken bugün akaryakıttan temel ihtiyaçlara kadar her ürüne yayılmış durumda. Bu teklifin sosyal güvenlik boyutu da aynı derecede sorunludur. Bazı mesleklerde prim artışı öngörülmekte, mevcut teşvikler azaltılmaktadır. Oysa SGK'nin asıl sorunu, prim kesintilerin azlığı değil aktif sigortalı sayısının azalmasıdır. Prim artışıyla bu yapıyı düzeltmek mümkün değildir. Aksine, işsizliğe ve kayıt dışılığa büyütecektir. Bugün milyonlarca çalışan emekli, çiftçi, esnaf ağır bir geçim krizinin içindeyken yoksulluk sınırı 97 bin lirayı aşmışken, enflasyon yüksekliğini korurken Hükûmet, emeklinin aylığından geçmiş borçlar için kesinti yapmanın peşindedir. Ayıptır, günahtır, bunu yazarken hiç vicdanınız sızlamadı mı? (CHP sıralarından alkışlar) Vatandaş çarkını borçla döndürmektedir. İhtiyaç kredisi borcu bir yılda yüzde 50 artarak 1,35 trilyondan 2,05 trilyon liraya, bireysel kredi kartı borçları yüzde 52 artışla 1,68 trilyondan 2,57 trilyona çıkmıştır. Artık halk, ekmeği, sütü bile kartla ve borçla almaktadır. Bu yüksek faiz ortamında bile kredi kullanımının patlamış olması vatandaşın başka seçeneğinin olmadığını göstermektedir.
Yine, bu teklifte konut kira istisnası da kaldırılmaktadır. 2026 yılından itibaren geçerli olmak üzere -emekliler hariç- tüm konut kira geliri elde edenler için 47 bin liralık bir istisna kullandırılmaktaydı, bu da kaldırılmaktadır. Örnek verecek olursak aylık 15 bin lira kira geliri elde eden bir vatandaşımız bir buçuk aylık kirasını vergi olarak devlete vermek zorunda yani kiralık bir evi olan ile emlak zenginini siz bir tutuyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
NURTEN YONTAR (Devamla) - Bu, sosyal devlet ilkesine, Anayasa’nın 60'ıncı maddesinde güvence altına alınan sosyal güvenlik hakkına aykırıdır. Bu torba yasa ne vergi adaletine hizmet etmekte ne de sosyal güvenlik sisteminin mahalli dengesini güçlendirmektedir.
Bu nedenle biz bu teklifi reddediyoruz ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 10'uncu maddesi ile 492 sayılı Kanun'a bağlı (8) sayılı tarifenin "V- Satış ruhsatnameleri" başlıklı bölümünün yeniden düzenlenmek istenen mülga (1) numaralı fıkrasının b ve c bentlerinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Turhan Çömez | Ayyüce Türkeş Taş | Şenol Sunat |
Balıkesir | Adana | Manisa |
Yüksel Arslan | Rıdvan Uz | Selcan Taşcı |
Ankara | Çanakkale | Tekirdağ |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen Çanakkale Milletvekili Sayın Rıdvan Uz.
Buyurun. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)
RIDVAN UZ (Çanakkale) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Tabii, vergi kanunu üzerinde bir konuşma yapacağız ama bununla ilgili daha önce bu kürsüden defalarca ifade ettik. Bu kadar enflasyonun olduğu bir yerde vergi dilimlerinin ne derecede olduğu da herkesçe malum. O yüzden, ben bu konuşmamı sadece AK PARTİ'li milletvekillerine yani Hükûmete ve saraya yönelik yapmak istiyorum. Bunu da hulisikalple yapacağım, niyetimiz kırmak değil, bazı şeyleri doğru bir noktada hatırlatmak üzerine olacak. Hatırlayın, bir FETÖ süreci, sonra bir Apo süreci, şimdi de bir Papa süreci olmak üzere üçlü bir süreci Türkiye'ye yaşatıyorsunuz. "40 bin kişinin katili, bebek katili. DEM PARTİ siyasi ayağı, derhâl kapatılmalıdır; Anayasa bunu kapatmıyorsa Anayasa Mahkemesini kapatmalıyız." demiştiniz. Seçimden önce de "6'lı masa affedecek Apo'yu." diye propaganda yapmıştınız. Seçim geçti, seçimin ardından ne oldu peki? Apo'ya umut hakkı ve affı ilk sizler dillendirdiniz ve Meclise getirdiniz yani "Yirmi beş yıllık terör sürecini biz yönetemedik, o yüzden teslim oluyoruz." dediniz ama unuttuğunuz bir şey var; Necmettin Hoca var, Aybüke Öğretmen var, Selim Astsubay var ve Fatih Başçavuş var. Bunları unutmamanız ve de tekrar hatırlatmak üzere sizlere bunları söylüyorum.
Daha sonra, bir FETÖ süreci hep beraber yaşadık. "Ne istediniz de vermedik?" dediğiniz FETÖ'ye ve bu FETÖ terör örgütünün başına -biliyorsunuz- "dinler arası diyalog" altında hepiniz alkış tuttunuz. Hatta, Hatay'da bir organizasyon yapıp tıpkı İznik'te olduğu gibi papazı, hahamı ve imamı üzerinden geçirerek dediniz ki: "Bunların hepsi Allah'a inanıyor, tek bir Allah'a, Peygamber olmasa da olur. Bak, hepsi cennete gidecek." diyen FETÖ'yle fotoğraf sırasına girdiniz. Süreç bitince, darbe sürecini yaşadığınızda da bu papazın yanında FETÖ'nün resimlerini yan yana koyarak kendinizi aklamaya, "İşte bu da kardinaldi zaten." demeye kalktınız ama bugün o fotoğraftan FETÖ'yü çıkartıp kendi resminizi koyuyorsunuz. Hâlbuki Cenab-ı Allah ayetikerimede ne diyor, biliyor musunuz? "Siz dinlerine uymadıkça ne Yahudiler ne de Hristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki Allah'ın yolu, asıl doğru yoldur. Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan bilmiş ol ki Allah'tan sana ne dost ne de bir yardımcı vardır." Yani size söylüyor. Siz buna rağmen Papa'yı önce sarayda, sonra İznik'te ağırladınız.
(Hatip tarafından Taleal Bedru Aleyna ilahisinin okunması)
RIDVAN UZ (Devamla) - Peygamberimizi sahabenin karşıladığı bir ilahi, bir dua vardı. Diyordu ya:
"Sen güneşsin sen aysın
Sen nur üstüne nursun
Sen süreyya ışığısın
Ey sevgili Ey Rasul
Ey bizden seçilen elçi
Yüce bir davetle geldin
Sen bu şehre şeref verdin
Ey sevgili hoş geldin" diye karşılamışlardı ya Peygamberimizi, siz bu ilahiyi bu duayı maalesef sarayda Papa'ya yaptınız. Bu da size iki cihanda yeter diye düşünüyorum. Tam 1700 yıl sonra İznik'te Papa'ya izin verdiniz. 1925'te Atatürk bu izni reddetmiş, sonra hiçbir cumhurbaşkanı ve başbakan bu izne izni vermemiş. Atilla diz çöktürmüş, Sultan Alparslan Papa'ya diz çöktürmüş, Sultan Fatih diz çöktürmüş, Atatürk bir papazı Türkiye'nin ve İslam'ın hilafına hareket ediyor diye sınır dışı etmiş, onun cesedini bile seksen beş yıl sonra alıp getirmişsiniz. Unutmayın ki bu çok önemli, ne Müslümanlığı ne İslam'ı ne de Türklüğü aslında Papa'ya diz çöktürmediniz. Diz çöken sadece sizdiniz, ne İslam ne Türklük bunun altında kalmayacaktır. Hatırlayın, İznik'te Papa vaaz veriyor, vaazında ne diyor? Diyor ki: "Yaradan var, kutsal ruh var, Meryem var." Şirk koşuyor, Papa'nın şirk koştuğu yerde buna müsaade ediyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
RIDVAN UZ (Devamla) - Bu durumda ben de 1.229 kilometre yol yapmak suretiyle Makedonya'ya, Üsküp'e gittim, Murat Paşa Camisi'ne. 1382'de fethedilmiş, o tarihte bir cami yapılmış; Murat Paşa Camisi. Bu camide kurulduğundan bugüne kadar Türkçe vaaz veriliyor, hem cuma günleri hem pazar günleri olmak üzere Türkçe vaaz veriliyor yani Türklük bir yerde kalbe atmaya devam ediyor. Siz Türkiye'de Türklüğü ayaklar altına alsanız, İslamiyet'i de ayaklar altına alsanız dünya coğrafyasının bir yerinde o ecdadın izleri sayesinde bu kalp atmaya devam ediyor.
Peki, ne diyordu oradaki vaiz efendi? Münafıklığı anlatıyor: "3 alameti var. 1'inci alameti, emanete ihanet ederler." dedi. Yani İznik'te Müslümanlığa ve Türklüğe ihanet ettiğiniz gibi. "2'ncisi, yalanı çok söylerler. Üçüncüsü ve önemlisi de Hıristiyanlığı ve Yahudiliği dost edinirler." diyor. Bu, münafıklığın alametleri.
Herkes burada üstüne düşeni alsın diyor, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Gül, buyurun.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Az önceki hitapların hiçbirini biz üzerimize almıyoruz.
ŞENOL SUNAT (Manisa) - Almayın, almayın.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Burada özellikle ifade edilen "'Terör örgütüne teslim oluyoruz.' dediniz." şeklindeki bir ifadeyi kabul edemiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti AK PARTİ hükûmetleri döneminde terörün hepsiyle, bütün terör örgütleriyle, illegal yapılarla çok güçlü bir şekilde mücadelesini ortaya koymuş ve terör örgütleriyle en güçlü, kararlı mücadelesini sergilemiştir.
AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Tabii, tabii.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Bu uğurda Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, güvenlik güçlerimiz kahramanca vatanımızı, ülkemizi, 86 milyonun birliğini, beraberliğini, huzurunu korumuştur. İşte o yüzden terörsüz Türkiye sürecinin başlamasının temel yaklaşımlarından biri de
Türkiye'de terörle mücadelede verilen büyük bir başarıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ŞENOL SUNAT (Manisa) - Terörist başıyla mı?
BAŞKAN - Buyurun.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - O yüzden Türkiye hiçbir zaman, AK PARTİ hiçbir zaman, Recep Tayyip Erdoğan hiçbir zaman, Devlet Bahçeli hiçbir zaman bu milletin hiçbir evladı hiçbir zaman, hiçbir terör örgütünün önünde teslim olmaz, diz çökmez bunları aynen iade ediyoruz, kabul etmiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ŞENOL SUNAT (Manisa) - Etsen ne etmesen ne.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Ayrıca, Peygamber Efendimiz'e söylenen ve kıyamete kadar da söylenecek olan Taleal Bedru'yu çok farklı bir şekilde çarpıtarak, sanki Papa'ya karşı söylenmiş gibi yapılan iftiraları da asla kabul etmiyoruz. Orada Peygamber Efendimiz'i karşılayan ve her Müslümanın büyük bir gururla söylediği Taleal Bedru söylenmiştir ama Papa geldi, ona karşı böyle bir ilahi söylendi şeyini nasıl yakıştırabiliyorsunuz, nasıl söyleyebiliyorsunuz? Böyle bir şey de asla...
ŞENOL SUNAT (Manisa) - O zaman niye söylendi?
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) - Biz hiçbir kimsenin önünde diz çökmeyiz sadece ve sadece bizim kendi Balkanlar'dan Asya'ya kadar kendi coğrafyamızda Türklüğün bütün mabetlerini, Türklüğün bütün hatıralarını koruyan TİKA'mız her yerdedir, gönül coğrafyamızdadır. Şunu ifade edeyim bir kez daha: Biz Allah'tan başka hiç kimsenin önünde de diz çökmeyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
1.- Aksaray Milletvekili Hüseyin Altınsoy ve Sakarya Milletvekili Ertuğrul Kocacık ile 52 Milletvekilinin Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 631 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3320) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 239) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler. Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 239 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 10'uncu maddesinde geçen "yer alan" ibaresinin "bulunan" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
George Aslan | Hüseyin Olan | Ferit Şenyaşar |
Mardin | Bitlis | Şanlıurfa |
Nevroz Uysal Aslan | Özgül Saki | Heval Bozdağ |
Şırnak | İstanbul | Ağrı |
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EJDER AÇIKKAPI - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Önerge üzerinde söz isteyen Ağrı Milletvekili Sayın Heval Bozdağ.
Buyurun Sayın Bozdağ. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Genel Kurulda görüşmekte olduğumuz bu torba yasa teklifi, vergi adaletsizliğinin yeni bir halkası ve iktidar vergiyi yanlış yerde aramaya devam ediyor.
Yine, yük dar gelirlinin, emekçinin, emeklinin, küçük esnafın omuzlarına bırakılıyor. İktidarın sermaye yanlısı tercihleri düşünüldüğünde 300 milyar liralık yaratılması hedeflenen kaynağın nereye, nasıl harcanacağını tahmin etmek zor değil. En azından gençlere, kadınlara, çocuklara, çiftçiye, yoksula gitmeyeceğini tahmin etmek mümkün. Defalarca söyledik, yine söylüyoruz: Vergi sistemi adil değil. Dolaylı vergilerin toplam vergiler içindeki payı OECD ülkelerinin tam tersi olarak yüzde 65'in üzerinde. Son on beş yılın ortalaması yüzde 66. 2023 yılında ise 2022'ye oranla dolaylı vergilerde yüzde 101 oranında artış gerçekleşmişti. Yine, defalarca söyledik, yine tekraren söylüyoruz: KDV, ÖTV gibi dolaylı tüketim vergileri gelire bakmaz, asgari ücretli de yoksul kıldığınız halkımız da zengin de aynı oranda vergi öder; bu büyük bir adaletsizliktir. Yoksulun bütçesinden daha fazla pay alan vergi, vergi değildir ancak ve ancak sosyal adaletsizliğin vergi gelirleri üzerinden yeniden üretilmesidir. Oysa, Anayasa 73 açık, herkes mali gücüne göre vergi öder ama bu ilke bugün yok sayılmaktadır. Sermayeye tanınan istisnalar, muafiyetler ortadayken bugün halkın karşısına bu torba yasalarla "Kaynak lazım." diye çıkmak ne vicdanidir ne de adildir ve 2026 yılı için 3 trilyon 597 milyar liralık vergi harcamaları öngörülmüş ve bunun büyük bölümü sermayeye ayrılacak muafiyetlerdir. Sayın Şimşek "Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alacağız." diyordu ama bir türlü vergi alırken yüzünü zengine dönemedi. Kurumlar vergisinin 2024 dâhil son altı yıl ortalaması yüzde 15,29 olmuş, servet vergisinin ise adı bile geçmiyor.
Bu yasa teklifinin 10'uncu maddesinde hekimlerden, diş hekimlerinden, veteriner hekimlerden, muayenehane, poliklinik ve tıp merkezlerinden her yıl yeni harçlar alınması öngörülüyor. Üstelik bu harçlar kuruluşta bir kere alınan değil, her yıl tekrarlanan, büyükşehirlerde iki katına çıkan, âdeta cezalandırıcı nitelikte yükümlülükler olarak karşımıza çıkıyor. Muayenehane uygunluk belgesi için 20 bin lira, poliklinik ruhsatı için 30 bin lira, tıp merkezi için 50 bin lira; aynı şekilde, diş hekimleri ve veteriner hekimler için de ağır yükler getiriliyor.
Sayın vekiller, hekimler bu ülkenin en çok emek veren, en çok yıpranan ve maalesef en çok göç veren meslek gruplarından. Yıllardır süren Sağlıkta Dönüşüm Programı uygulamalarıyla sağlık hizmetleri piyasalaştırıldı, hekim emeği değersizleştirildi. Meslek onurunu, emeğini ve toplumun sağlık hakkını hiçe sayan uygulamalar ortada dururken bugün daha da geri götüren bu tür uygulamaları tartışmak zorunda kalıyoruz maalesef.
Bakın, aile hekimliği çalışanları vergide, gelirde adalet ve insanca yaşam için bu adaletsiz vergi düzenlemesine karşı elli dört haftadır eylemdeler. Ücretlerinden yapılan ve yüzde 35'lere varan vergi kesintilerinin yüzde 15'le sınırlandırılmasını ve tüm ücretliler üzerindeki bu vergi yükünün daha adil bir şekilde düzenlenmesini istiyorlar. İktidar olarak buna haftalardır kayıtsız kaldınız. Şimdi ise bu torba yasayla hekimlere gelirlerinden bağımsız, mali yeni bir yük getirmenin telaşındasınız.
İstanbul Tabip Odasının nitelediği gibi, haraca dönüştürülmüş harç olan bu uygulamayı kabul etmiyoruz. Bu düzenleme, Anayasa’nın eşitlik ilkesine, serbest çalışma hakkına ve vergide adalet ilkesine aykırıdır. Bu ülkenin hekimlerinin çalışma koşullarını zorlaştıran, hizmet sunumunu güçleştiren bu uygulama kabul edilemez. Biz vergiyi olması gereken yerden talep ediyoruz; ranttan, servetten, yüksek gelir gruplarından talep ediyoruz; az kazanandan az, çok kazanandan çok ilkesini uygulayın diyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
HEVAL BOZDAĞ (Devamla) - Teşekkürler.
Halkın değil sermayenin çıkarlarını gözeten, vergi adaletsizliğini büyüten bu torba yasanın geri çekilmesini talep ediyoruz.
Teşekkürler. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
10'uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Birleşime iki dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:21.41
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.42
BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP ÜYELER: Nermin YILDIRIM KARA (Hatay), Kurtcan ÇELEBİ (Ankara)
----- 0 -----
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23'üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
239 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer alan, 230 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerine başlıyoruz.
2.Sivas Milletvekili Rukiye Toy ve Konya Milletvekili Mehmet Baykan ile 54 Milletvekilinin Milli Parklar Kanunu ve Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3308) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı:230)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan, 214 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerine başlıyoruz.
3. Afyonkarahisar Milletvekili İbrahim Yurdunuseven ve Çorum Milletvekili Yusuf Ahlatcı ile 143 Milletvekilinin Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3138) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 214)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 3 Aralık 2025 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.43
[1]. Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan
bir kelime ifade edildi.
[2]. 239 S. Sayılı Basmayazı 20/11/2025 tarihli 20'nci Birleşim Tutanağı'na eklidir.