DÖNEM : 20 CİLT : 2 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
32 nci Birleşim
3 . 4 . 1996 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. – GELEN KÂĞITLAR
III. – YOKLAMA
IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) ÇEŞİTLİ İŞLER
1. – Genel Kurulu ziyaret eden Yeni Zelanda Parlamento Başkanı
Peter Tapsell’e Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi
B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Adıyaman Milletvekili Celal Topkan’ın,
Adıyaman’ın, ülke ekonomisine katkılarına ve iskân edilemeyen
ailelere ilişkin gündemdışı konuşması
2. – Adana Milletvekili Arif Sezer’in, tarım ürünlerindeki ithalat
uygulamaları ile pancar alım fiyatlarına ilişkin
gündemdışı konuşması
3. – İzmir Milletvekili Atilla Mutman’ın, Bağ-Kur ve
işçi emeklilerinin ekonomik sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Emin Kul’un cevabı
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – İzmir Milletvekili Metin Öney ve 10
arkadaşının, ceza ve tevkifevleri ile tutuklu, hükümlü ve
yöneticilerin içinde bulundukları durumu araştırarak
alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/52)
V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖNGÖRÜŞMELER
1. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 14
arkadaşının, Lions Kulüpleri ile yan
kuruluşlarının faaliyetlerinin araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/10)
2. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 15 arkadaşının,
Rotary Kulüplerinin faaliyetlerinin araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/11)
3. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 15
arkadaşının, Bilderberg Kulübünün faaliyetlerinin
araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/12)
VI. – SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, Bolu
Kartalkaya’da geçirdiği yılbaşı tatili için yapılan
harcamalara ve güvenlik görevlilerinin sayısına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nahit
Menteşe’nin yazılı cevabı (7/3)
2. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, Pendik Yayalar
Mahallesi ilköğretim okulu inşaatı ile ilgili yolsuzluk
iddialarına ve yürütülen soruşturmaya ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı cevabı
(7/241)
3. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, Emlak
Bankası Genel Müdürlüğünün 1995 yılı reklam
harcamalarına ve malî faaliyetlerine ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı Rüşdü Saracoğlu’nun yazılı
cevabı (7/243)
4. – Erzincan Milletvekili Mustafa Yıldız’ın, Sinop’ta
bazı öğretmenlerin sürgün edildiği iddialarına ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı
cevabı (7/309)
5. – İstanbul Milletvekili Cevdet Selvi’nin,
İstanbul-Üsküdar’da Emlak Bankasınca satıldığı
iddia edilen bir arsaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Rüşdü Saracoğlu’nun yazılı cevabı (7/311)
6. – Denizli Milletvekili Hilmi Develi’nin, Menderes Elektrik
Dağıtım A.Ş.’nin merkezine ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı
cevabı (7/328)
7. – Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu’nun, SSK hastanelerine
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin
Kul’un yazılı cevabı (7/343)
8. – Diyarbakır Milletvekili Abdülkadir Aksu’nun,
Diyarbakır’daki elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı
cevabı (7/407)
9. – İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, Erdemli
Meslek Yüksekokuluna devredilmesi planlanan bina ve arsaya ilişkin sorusu
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı İsmet Attila’nın
yazılı cevabı (7/461)
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı.
İzmir Milletvekili Suha Tanık’ın, İstanbul’da
yapılacak olan HABİTAT-II toplantısıyla ilgili gündem
dışı konuşmasına, Devlet Bakanı Ünal Erkan,
Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un, 1995-1996 öğretim
yılının başlayışından bu yana her geçen gün
arttığı iddia edilen öğrenci olaylarına ilişkin
gündem dışı konuşmasına da İçişleri
Bakanı Ülkü Güney,
Cevap verdiler.
Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay, eğitim
sorunlarına ilişkin gündem dışı bir konuşma
yaptı.
Arnavutluk’a gidecek olan Millî Savunma Bakanı M. Oltan
Sungurlu’ya, dönüşüne kadar, İçişleri Bakanı Ülkü Güney’in
vekâletetmesinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi,
TBMM Başkanlığının :
Pakistan Meclis Başkanının resmî davetine icabetle,
İslâmabat’ta düzenlenecek Uluslararası Kadın Parlamenterler
Konferansına Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen İzmir
Milletvekili Gencay Gürün’ün katılacağına,
Parlamentolararası Birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil
edecek grubumuzu oluşturmak üzere, siyasî parti grup
başkanlıklarınca aday gösterilen üyelere;
(10/3, 10/4), (10/6), (10/2) esas numaralı Meclis
araştırma komisyonları geçici
başkanlıklarının, komisyonların başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimlerine;
İlişkin tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
1996 Malî Yılı Bütçe Kanun Tasarılarının,
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler”
kısmında yer almasına; bütçe görüşmelerine 17 Nisan 1996
Çarşamba günü saat 10.00’da başlanması ve bitimine kadar, resmî
tatil günleri de dahil, her gün saat 10.00’dan 13.00’e ve 14.00’ten günlük
programın tamamlanmasına kadar devam olunmasına;
Başlangıçta bütçenin tümü üzerinde gruplar ve Hükümet
adına yapılacak konuşmaların (Hükümetin sunuş
konuşması hariç) birer saat (bu süre iki konuşmacı
tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 15’er
dakika ile sınırlandırılmasına;
Bütçe görüşmelerinin altı günde; bakanlık ve daire
bütçeleri üzerindeki görüşmelerin, İçtüzüğün 73 üncü maddesi
gereğince 14 turda tamamlanmasına; ikinci, üçüncü ve dördüncü
günlerde dörder tur, beşinci günde iki tur yapılmasına, 14 üncü
turun bitiminden sonra Bütçe Kanunu Tasarılarının maddelerinin
oylanmasına;
Her turda gruplar ve Hükümete 20’şer dakika (bu süre iki
konuşmacı tarafından kullanılabilir), şahıslara
10’ar dakika süre ile söz verilmesine, kişisel konuşmalarda her
turda, İçtüzüğün 62 nci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte olmak
üzere iki üyeye söz verilmesine;
İlişkin,
DYP, ANAP, DSP ve CHP gruplarının müşterek
önerileri kabul edildi.
Adalet; Millî Savunma; Dışişleri; Millî Eğitim;
Sanayi ve Teknoloji ve Ticaret; Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm; Tarım, Orman ve Köyişleri;
Sağlık ve Sosyal İşler; Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hesaplarını İnceleme; Dilekçe; İnsan Haklarını
İnceleme; Çevre, Kamu İktisadî Teşebbüsleri;
Komisyonlarına, siyasî parti gruplarınca gösterilen adaylar,
Seçildiler.
Başkanlıkça, üye seçimleri tamamlanan komisyonlar ile,
(10/5) esas numaralı komisyonun,
Başkan, Başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimlerini yapmak
için toplanacakları gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.
Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen;
Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 14 arkadaşının,
Lions Kulüpleri ile yan kuruluşlarının,
Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 15 arkadaşının,
Rotary Kulüplerinin,
Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 15 arkadaşının,
Bilderberg Kulübünün,
Faaliyetlerinin araştırılması amacıyla (10/10;
10/11; 10/12), bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergelerin görüşmelerine bir müddet devam edildi.
3 Nisan 1996 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere,
Birleşime 18.40’ta son verildi.
Hasan Korkmazcan Başkanvekili
Salih Kapusuz Kadir
Bozkurt Kayseri Sinop Kâtip
Üye Kâtip Üye
II. – GELEN
KÂĞITLAR
3 . 4 . 1996
Çarşamba
Teklifler
1. – Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve 6
Arkadaşının; Millet Meclisi İçtüzüğünün
Adının ve Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair İçtüzük
Teklifi (2/176) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 2.4.1996)
2. – Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün’ün;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 25 inci Maddesine Bir
Fıkra Eklenmesine Dair İçtüzük Teklifi (2/177) (Anayasa Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 3.4.1996)
3. – Kayseri Milletvekili Recep
Kırış’ın; Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük Teklifi
(2/178) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
3.4.1996)
Sözlü Soru
Önergesi
1. – Amasya Milletvekili Cemalettin
Lafçı’nın, DYP-CHPkoalisyonu döneminde devletten kredi ve teşvik
alan medya kuruluşlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/41) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.1996)
Yazılı
Soru Önergeleri
1. – Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan’ın,
tamamlama programı mezunlarının atamalarının ne zaman
yapılacağına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/532) (Başkanlığa geliş
tarihi : 29.3.1996)
2. – Yozgat Milletvekili Kâzım
Arslan’ın, Yozgat-Yenifakılı-Özler yolunun bakımına ilişkin
Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/533)
(Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.1996)
3. – Kırşehir Milletvekili Cafer
Güneş’in, isteğe bağlı sigortalılara ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/534) (Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.1996)
4. – Konya Milletvekili Mustafa
Ünaldı’nın, Beyşehir-Gökçimen Köyü yoluna ilişkin Devlet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/535)
(Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.1996)
5. – Konya Milletvekili Mustafa
Ünaldı’nın, Beyşehir-Mesutlar Köyü yoluna ilişkin Devlet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/536)
(Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.1996)
6. – Konya Milletvekili Mustafa
Ünaldı’nın, Beyşehir-Bekdemir Köyü yoluna ilişkin Devlet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/537)
(Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.1996)
7. – Konya Milletvekili Mustafa
Ünaldı’nın, Beyşehir-Eğirler Köyü yoluna ilişkin
Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/538)
(Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.1996)
8. – Konya Milletvekili Mustafa
Ünaldı’nın, Seydişehir-Tepecik Köyü yoluna ilişkin Devlet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/539)
(Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.1996)
9. – Konya Milletvekili Mustafa
Ünaldı’nın, Beyşehir-Karahisar Köyü yoluna ilişkin Devlet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/540)
(Başkanlığa geliş tarihi : 29.3.1996)
10. – Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın,
Beyşehir-Eylikler Köyü yoluna ilişkin Devlet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/541) (Başkanlığa geliş
tarihi : 29.3.1996)
11. – Amasya Milletvekili Cemalettin
Lafçı’nın, öğretmen ve yöneticilerin ek ders ücretlerine
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
12. – Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan’ın,
Yozgat İli Gençlik Merkezi İnşaatına ilişkin Devlet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/543)
(Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.1996)
13. – İstanbul Milletvekili Bülent
Akarcalı’nın, Diyarbakır içme suyuna petrol
atıklarının karıştığı iddiasına
ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/544)
(Başkanlığa geliş tarihi : 1.4.1996)
Meclis
Araştırması Önergesi
1. – İzmir Milletvekili Metin Öney ve 10
arkadaşının, ceza ve tevkifevleri ile tutuklu, hükümlü ve
yöneticilerin içinde bulundukları durumu araştırarak
alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Anayasanın
98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/52)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.4.1996)
Geri
Alınan Yazılı Soru Önergesi
1. – Diyarbakır Milletvekili Abdülkadir
Aksu, kamu borçlarına uygulanan gecikme faizine ilişkin Maliye
Bakanlığına yönelttiği yazılı soru önergesini
2.4.1996 tarihinde geri almıştır (7/408)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.00
BAŞKAN:
Başkanvekili Hasan KORKMAZCAN
KÂTİP
ÜYELER: Salih KAPUSUZ (Kayseri), Kadir BOZKURT (Sinop)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32 nci Birleşimini
açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – Ad okunmak suretiyle yoklama
yapılacaktır; sayın milletvekillerinin, salonda
bulunduklarını yüksek sesle belirtmelerini rica ediyorum.
(Yoklamaya başlandı)
Miraç Akdoğan?.. Yok.
Oğuzhan Asiltürk?.. Burada.
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Sayın Başkan, yeterli
çoğunluk var, niye açmıyorsunuz?..
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, yoklamayı sonuna
kadar yapacağız; biraz sabırlı olun lütfen.
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Sayın Başkan, her zaman
böyle yapılmıyordu; bugün özel bir durum mu var?
BAŞKAN – Yoklamaya devam ediyoruz.
Yaşar Canbay?.. Burada.
(Yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN – Yeterli çoğunluğumuz vardır;
çalışmalara başlıyoruz.
IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) ÇEŞİTLİ İŞLER
1. – Genel Kurulu ziyaret eden Yeni
Zelanda Parlamento Başkanı Peter Tapsell’e Başkanlıkça
“Hoş geldiniz” denilmesi
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Yüce Meclisimizin davetlisi
olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Yeni Zelanda Parlamento Başkanı
Sayın Peter Tapsell ve beraberindeki heyet şu anda Meclisimizi
onurlandırmış bulunmaktadırlar; kendilerine, Yüce Heyetiniz
adına “hoş geldiniz” diyorum. (Alkışlar)
Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç değerli
arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.
B) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Adıyaman Milletvekili Celal
Topkan’ın, Adıyaman’ın, ülke ekonomisine katkılarına
ve İskân edilemeyen ailelere ilişkin gündemdışı
konuşması
BAŞKAN – İlk gündemdışı konuşma,
Adıyaman Milletvekili Sayın Celal Topkan’ın.
Sayın Topkan, Adıyaman’da iskânı sağlanamayan 701
ailenin durumuyla ilgili söz talebinde bulunmuştur.
Buyurun Sayın Topkan. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
CELAL TOPKAN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 20 nci Dönem milletvekili olarak, sizlere ilk defa hitap
ediyorum. Sözlerime, Türk halkının 20 nci Dönem parlamenterlerinden
beklentilerini dile getirerek başlamak istiyorum.
Türk halkı, 20 nci Dönem Parlamentosundan, halkın gerisinde
değil önünde olmasını; Türkiye’nin geleceğe dönük,
akılcı, bilimsel ve vatandaşlarını özgür ve ekonomik
bağımsızlığını kazanmış
olmanın onuruyla yaşatacak çözümler üretmesini ve geleceği bu
doğrultuda planlamasını beklemektedir. Halkımızın
bu arzusunun ivedi olarak gerçekleşmesi dileğiyle, sizleri
saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adıyaman
İli, Güneydoğu Anadolu’da, yeraltı, yerüstü ve turizm
zenginliği yönünden Türkiye’nin sayılı illerinden birisidir.
Dünyanın sekizinci harikası Nemrut, Adıyaman’ın
sınırları içerisindedir. Türkiye’nin dev projesi, övünç
kaynağı ve geleceği Atatürk Barajı ve GAP kompleksi,
Adıyaman’ın bağrında vücut bulmuştur ve Türkiye ve
Ortadoğu’ya hayat verecek olan bakir Harran Ovasını sulayarak,
bölgenin ve dünyanın yeni düzeninin oluşmasını
sağlayacaktır. Aynı şekilde, ilimiz
sınırları içerisinde yer alan Çat Barajı, komşu ilimiz
Malatya’nın bakir topraklarını sulayarak, Malatya’nın
ekonomik kalkınmışlığına katkıda
bulunacaktır. Yine, Gölbaşı İlçemizin
sınırları içerisinde yapımı devam eden Çataltepe
Barajıyla da, komşumuz Gaziantep’in içmesuyu sağlanacaktır.
Türkiye’de üretilmekte olan petrolün yüzde 63’ü Adıyaman’da
üretilmekte olup, ülke ekonomisine, ekonomik anlamda, günlük 200 milyar TL
değerinde bir katkı sağlamaktadır.
Ülkemizde üretilen antepfıstığının büyük
kısmı, Besni ve Gölbaşı’nda üretilmektedir; ayrıca,
tütün, pamuk ve buğday üretimiyle, ekonomimize büyük katkılar
sağlanmaktadır.
Sizlere, birinci Adıyaman’ı böylece anlatmış
bulunuyorum. Görüldüğü gibi, birinci Adıyaman, ülkemiz ekonomisine ve
ülkemizin kalkınmasına, hatırı sayılır oranda
katkılar sağlamaktadır. Eğer, gereken önem verilir ve
gerekli altyapı çalışmaları yapılırsa,
dünyanın sekizinci harikası olan Nemrut, turizmde
sağlayacağı gelirlerle, Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına
adaydır; ancak, bugüne kadar gereken ilgiyi görmemiştir.
İl sınırları içerisinde çeşitli yerlerde petrol
aramaları devam etmekte, devamlı yeni kuyular açılmakta, her
geçen gün petrol üretimi artışıyla da ülke ekonomisine
katkılar sağlanmaktadır.
Görüldüğü gibi, birinci Adıyaman, ekonomik anlamda hep veren
konumunda olup, ülkemizin ekonomik kalkınmasına katkılar
sağlamaktadır; bununla ne kadar övünülse azdır ve
övünülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz da ikinci
Adıyaman’dan bahsetmek istiyorum.
İkinci Adıyaman’ın ekonomik durumu, sosyal
yapısı, verdiklerine karşın aldıklarının
azlığı ve hükümetlerin, sorunları
karşısındaki ilgisizliği ve
duyarsızlığı, Adıyamanlıları çok üzmektedir.
Şimdi anlatacaklarımı dinleyince, sanıyorum sizler de,
Adıyaman’da yaşayan insanlar adına üzüleceksiniz.
Türkiye Cumhuriyetinin gurur abidesi olarak yükselen Atatürk
Barajı, enerji, sulama ve içmesuyu sağlamaya yönelik dev bir
projedir; 81 700 hektarlık bir alan üzerine inşa edilmiştir. Bu
alanın yüzde 60,12’lik, yani 49 118 hektarlık kısmı, ilimiz
sınırları içerisindedir. Bu proje kapsamında, Samsat
İlçemiz, tüm tarihî zenginlikleriyle, 12 köy ve 46 mezrasıyla
tamamen, 26 yerleşim yeri ise kısmen sular altında
kalmıştır.
Hepinizin bildiği gibi, Atatürk Barajı, enerji, sulama ve
içmesuyu amaçlıdır; enerji ve sulama üretimine iki yıldan beri
başlamış ve ülke ekonomisine trilyonlarca...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Konuşmanızı toparlayın lütfen
Sayın Topkan.
CELAL TOPKAN (Devamla) – ...katkı sağlamış
olmasına karşın, baraj suları altında kalan toplam 85 yerleşim
yerinde yaşayan 2 268 aile, yerlerini ve yurtlarını terk
etmişlerdir. Benzer şekilde, GAP kompleksi kapsamında, Çat
Barajı bölgesinde 7 köy sular altında kalmış ve bu köylerde
yaşayan 547 aile, yerlerini yurtlarını terk etmişlerdir. Bu
şekilde, toplam 2 815 aile ile bu ailelerin oluşturduğu 60 bin
nüfus, mağdur ve perişan olmuşlardır. 2 815 aileden, 701
aile gibi büyük bir bölümünün, halen iskânları
sağlanmamıştır. Bu aileler, tarımsal iskânda hak
sahibi olmalarına karşın, geçici iskânları dahi temin
edilmemiştir; halen, kati iskân için beklemektedirler. Henüz, bu
ailelerin, nerede iskân edilecekleri dahi belli değildir. Bu durum,
halkın devlete olan güvenini sarsmakta ve halkı devlete
küstürmektedir. Böyle özverili ve devletine karşı saygılı
bir toplumun devletine olan güvenini yok etmeye hiç kimsenin hakkı olmasa
gerek.
Tüm bu olumsuzluklar yetmiyormuş ve bu insanlar yeteri kadar
mağdur edilmemiş gibi, bir de, halkın devletten
alacağı olan, ilama bağlı, toplam 663 milyar TL halen
ödenmemiştir; acilen ödenmesi gerekmektedir.
GAP Projesi kapsamında 49 118 hektarlık alanını
vermesi ve 60 bin nüfusunun mağdur olması, 701 ailesinin halen
iskânsız, mağdur durumda yaşamaya mahkûm edilmesi
yetmiyormuş gibi, ilimizde yapılması gereken sulama projelerinin
büyük bölümü de halen planlama aşamasındadır. Halen
yapımı tamamlanmamış olan Gözebaşı,
Kınık, Hasancık, Dot ve Mülk göletlerinin altında kalan
araziler sulamaya hazır hale getirilemediği için, göletler suyla dolu
olduğu halde, bu arazilerde sulu tarım yapılamamaktadır.
İkinci Adıyaman’ın mağduriyetinin giderilmesi, hep
veren Adıyaman olmanın azizliğinden kurtulması için ve
acilen, GAP kapsamında etkilenen vatandaşların
sıkıntılarının giderilmesi için, Devlet Su
İşleri ve Köy Hizmetlerince yapılması gereken sulama
projelerinin bir an önce yapılması gerekmektedir. Bu anlamda,
Adıyaman’da tütün ekiminde uygulanan kota sisteminin, tütünün, kalite,
cins ve üretim planlaması yapılarak hemen
kaldırılması, sulamaya yönelik gerekli çalışmalar
yapılarak, pamuk ve şekerpancarı ekim alanlarının
genişletilmesi için, gerekli çalışmalara hemen
başlanılması gerekmektedir. İskânsız olarak
yaşamakta olan 701 ailenin iskân sorunları, hiçbir gerekçeye
başvurulmaksızın acilen çözülmelidir. Mağdur ailelerin 663
milyar TL ilama bağlı alacakları acilen ödenmelidir.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Adıyaman Milletvekili Sayın Celal Topkan’a
teşekkür ediyorum.
2. – Adana Milletvekili Arif Sezer’in,
tarım ürünlerindeki ithalat uygulamaları ile pancar alım
fiyatlarına ilişkin gündemdışı konuşması
BAŞKAN – Gündemdışı konuşma talebinde bulunan
ikinci milletvekili arkadaşımız Adana Milletvekili Sayın
Arif Sezer, pancar taban fiyatları konusunda konuşacaklardır.
(DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Sezer, süreniz 5 dakikadır.
ARİF SEZER (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1996 yılı için açıklanan pancar alım
fiyatlarının yetersizliğiyle ilgili olarak, şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan
önce, Yüce Genel Kurula saygılarımı sunarım.
Hükümetler 1960’lı yıllardan başlayarak, tarımı
kalkındırabilmek için, büyük çaba göstermişlerdir. Türkiye,
1970’li yıllara gelindiğinde, tarım ürünlerinde, beslenmede
kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olmuştur ve bu destek 1980’li
yıllara kadar sürmüştür; ancak, 80’li yıllar sonrası ciddî
sıkıntıların olduğunu görüyoruz. Hükümetler, 1985’li
yıllardan itibaren dünya pazarlarından kolay borçlanma suretiyle,
ucuz kredi adı altında, ithalat lehine, çiftçilerimiz aleyhine
yanlış politika izlemesi sonucu, tarımla
uğraşmayı yok saydılar; yarın Türk halkı ne yer,
ne içer, hammadde için ne yapar diye maalesef düşünmediler;
insanımızda, işsizlikten, yokluktan bunaldıkça ortaya
çıkan olayları polisiye vaka diye gördüler... 1995
yılının sonuna kadar maalesef böyle geldik. O günkü Koalisyon
Hükümeti, tarımda serbest piyasa ekonomisini gerçekleştirmek,
Çukobirlik gibi tarım satış kooperatifi birliklerini de
batırarak ithalatı pompalamak görevini yaptı. Planlı kalkınma
döneminin başında, gayri safî millî hâsıladan Türk çiftçisinin
almış olduğu pay yüzde 35’lerde idi; ancak, bugün, Türk
çiftçisi, gayri safî millî hâsıladan almış olduğu pay olan
yüzde 11-12’lik gibi bir rakamla yetinmek zorunda kaldı.
Ekonomik olarak gücünü yitiren köylümüz iki seçenekle baş başa
bırakıldı: Göç ve fakirleşme. Bunun sonucu olarak ülkemize
getirilen en büyük sıkıntılardan birisi, köyden kente göçün
başlamasıyla sağlıksız bir kentleşme
yapısı oldu ve ciddî terör olaylarının da
varlığı görülmeye başlandı.
Türk şeker sanayii... 1990 yılında Türkiye Şeker
Fabrikaları ciddî bir kurumdu. İlk kez, ihtiyacı olmadan, 700
bin ton şeker ithalatı yapınca, şeker
fabrikalarının elinde kalan şeker stokları, Türkiye
Şeker Fabrikalarını ekonomik yönden darboğaza itti.
Daha sonraki koalisyon hükümetleri döneminde de pancar alım
fiyatları -1994 yılında enflasyon yüzde 150’yi bulmasına
rağmen- verilen taban fiyatı yüzde 100; yani, kiloda 1 000 Türk
Lirası oldu. Taban fiyatlarının yetersizliğini gören
çiftçimiz, 1995 yılına gelince -ağzı
yanmıştı- ekim alanlarının
daraldığını gördük. Ayrıca, o günkü hükümetin grevler
nedeniyle, iki gün kampanyalı açılımdan sonra, pancarlar tarlada
kalırken, diges dediğimiz, polar dediğimiz nedenlerle şeker
oranının düşmesine sebep olup, pancarda da ciddî şekilde
hasar meydana geldi. Bu, tamamen bir belirsizlikti ve bütün bunlar, Türkiye’nin
600 bin ton şeker ithalatını da beraberinde getirdi. Tabiî, Türk
çiftçisinden esirgenen destekleme, diğer ülkelerin çiftçisine, bu
ithalatla hediye edildi.
Biz parti politikası olarak, ülkelerin gıda güvenliği
denilen ilkelere bağlıyız. Bu ülke, kendi kendine yetecek duruma
getirilmeli. Hatırlıyoruz, geçmişte, ucuz ithalat adı
altında ülkemize çeşitli tarım ürünleri girdi. Örneğin;
Çikita muzu. Ne oldu; Anamur’dan başlayıp Antalya sahillerine kadar
muz tarlalarının söküldünü gördük. Şimdi, Türk halkı, muzu
ucuza yiyemiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sezer, konuşma süreniz tamam;
konuşmanızı toparlayın efendim.
ARİF SEZER (Devamla) – Sayın Başkan, pancar konusuna
geliyorum.
Ekim öncesi 4 400 olarak fiyat açıklayan hükümet, Şeker
Fabrikaları Genel Müdürlüğünün ve Pankobirlik’in görüşlerini ve
önerilerini dikkate almamıştır; ancak, ilan edilen 4 400 lira
taban fiyatla da, 1996 yılı için planlanan 4,1 milyon dekar
şekerpancarı ekimi yapılamayacak demektir; bu da, ülkemizin
yeniden şeker ithalatı yapmasına neden olacaktır. Hükümetin
sayın yetkilileri, açıklamış olduğunuz pancar
alım fiyat kararnamesi, henüz yayımlanmamıştır. Bu
nedenle, Hükümetin, yanlıştan dönerek, ilan ettiği fiyatın,
avans fiyatı olduğunu kararnamede belirtmesi, kesin fiyatın,
pancar hasadının başlayacağı eylül ayında, çiftçi
aleyhinde birtakım göstergeler olursa, çiftçinin lehine
dönüştürüleceğini belirtmesi gerekir. O zaman, çiftçimiz, hakkının
zayi olmayacağı inancıyla, gerekli ekimi yapacaktır.
Konuşmamı, Hükümetimizinden bu yöndeki olumlu çabayı
göreceğim umuduyla, tüm tarım sektörünün ihmal edilmeyeceği
inancıyla bitiriyor; hepinize saygılar sunuyorum. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Adana Milletvekili Sayın Arif Sezer’e teşekkür
ediyorum.
3. – İzmir Milletvekili Atilla
Mutman’ın, Bağ-Kur ve işçi emeklilerinin ekonomik
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un cevabı
BAŞKAN – Gündemdışı son konuşmacımız,
İzmir Milletvekili Sayın Atilla Mutman. Sayın Mutman,
Bağ-Kur ve işçi emeklilerinin durumuyla ilgili olarak söz talebinde
bulunmuştur.
Süreniz 5 dakikadır; buyurun Sayın Mutman.
ATİLLA MUTMAN (İzmir) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; işçi emeklileri ve Bağ-Kur emeklilerinin ekonomik
zorluklarıyla ilgili, gündemdışı söz almış
bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. Sayın
Başkana, konuşma imkânını yaratmasından dolayı
teşekkür ediyorum.
Hepinizin bildiği gibi, sosyal güvenlik, çağdaş
toplumlarda vazgeçilmez bir haktır. İnsanlara sağlanan refah
seviyesi, gelişmişlik ölçüsü olarak kabul edilmektedir.
Anayasamızın 60 ıncı maddesinde “Herkes, sosyal güvenlik
hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli
tedbirleri alır ve teşkilatı kurar” denilmektedir; ancak, hâlâ,
30 milyon civarında insanımız sosyal güvenlikten yoksundur.
Var olan üç sosyal güvenlik kuruluşumuzdan Emekli
Sandığı, Hazineden sürekli para çekerek ayakta durmaya
çalışırken, Bağ-Kur ve SSK batma noktasına
gelmiştir. Bağ-Kur, diğer bağımsız
çalışanların yanı sıra, esnaf ve sanatkârların
sosyal güvenliğini sağlamaktadır; ancak, arzu edilen hizmetlerin
kurum tarafından verilememesi, sigortalılar arasında büyük
güvensizlik yaratmıştır. Bağ-Kur, Türkiye nüfusunun,
yaklaşık yüzde 20’sini kapsayan bir kurumdur; içerisinde
bulunduğu darboğazı aşması, kurumu, modern anlamda bir
sosyal kuruluş haline getirmek için acilen yasal düzenlemeler
yapılmalıdır. Bu yasal düzenlemeler neticesinde, Bağ-Kur
emeklisinin çekmiş olduğu sıkıntılar düzelecektir.
SSK’ya gelince; gelirleri, tamamen, işçi, işverenler ile
bağımsız çalışanlar tarafından
karşılanan bu kurumumuzun kaynakları, yıllarca
sağlıklı çalıştırılamamış;
başkalarına ucuz kredi gibi
kullandırılmıştır. Sosyal Sigortalar Kurumunda,
yapısal reforma acilen ihtiyaç vardır. Kurum, özerkleştirilerek,
yönetiminde çalışanların da bulunacağı, devletin belli
bir miktar katkı sağlayabileceği bir yapıya dönüştürülmelidir.
Bugün, Sosyal Sigortalar Kurumunda, emekliye beş tür maaş
ödenmektedir. Sosyal Sigortalar Kurumunda, aynı süre prim ödeyenler,
farklı yıllarda emekli olmalarından dolayı, farklı
emekli maaşı almaktadırlar; bu maaş
farklılıklarını ortadan kaldırmak için, tek gösterge
uygulamasına geçilmesi şarttır. Bu, ilgili yasanın
çıkması için de, Yüce Meclisimize büyük iş düşmektedir.
Sosyal Sigortalar Kurumunda olsun, Bağ-Kur kurumunda olsun, malî
güçsüzlüğü nedeniyle, üyelerine yeterli sağlık hizmeti de
verilememektedir. Ayrıca, emeklilere ödediği maaşlar da son
derece düşüktür. Günümüz itibariyle, Sosyal Sigortalar Kurumunda,
emeklinin aldığı ortalama maaş 11 milyon 500 bin
liradır. Bağ-Kur’da ise, emekli maaşı ortalama 5 milyon 200 bin liradır.
Unutulmamalıdır ki, günümüz itibariyle dört kişilik bir ailenin
gıda masrafı ayda 12 milyon liradan az tutmamaktadır. Bu
ağır yaşam koşulları ve dizginlenemeyen enflasyon
nedeniyle, bu düşük maaşlarla nasıl yaşanacaktır?..
Kaldı ki bugüne kadar emekliliğin
sıkıntısını giderecek hiçbir olumlu adım da
atılmamıştır; ikinci geliri olmayan Bağ-Kur ve
işçi emeklileri, âdeta ölüme terk edilmişlerdir; maaş kuyruklarında çektikleri
sıkıntılar da cabasıdır... Emekli insanlar,
hayatları boyunca çalışırlar, didinirler;
hayatlarını, sağlıklarını ve sevgilerini
tüketirler, emekli olurlar, artık bekledikleri; şu ölümlü dünyada
küçücük bir iyimserliktir, toplum karşısında desteksiz, terk
edilmiş olarak kendilerini hissetmemek... Ama, biz bu emeklilerimize
nasıl bir yaşam reva görüyoruz:
Alacakları maaşlarıyla sadece on gün yaşamak,
ayın diğer yirmi günü ele muhtaç olmak, hastalanıp hastanelere
düşmemek için Allah’a dua etmekten başka çıkar yol bulamamak...
Hal böyleyken, son günlerde bazı çevrelerin “emekli
aylıklarının dondurulması, Sosyal Sigortalar Kurumunun
özerkleştirilmesi” gibi sözler sarf etmesi ibret vericidir.
Dargelirleriyle zaten büyük bir stres içinde yaşam savaşı veren
bu emekli kitlesi, büyük bir korku ve yeis içine sürüklenmektedir...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Konuşmanızı toparlayın Sayın
Mutman.
ATİLLA MUTMAN (Devamla) – Bu insanlarımız, zaten, bu
pahalılıkla ve her gün gelen yeni zamlarla yaşamlarını
mucizevî bir şekilde sürdürmektedirler. Sanki memlekette hiç enflasyon
yokmuş gibi “aylıkların dondurulması” gibi sözler
nasıl sarf edilebilmektedir, bunu anlamak mümkün değildir.
Bu insanlarımız, gülmeyi unutmuşlardır, yüzleri
iyice kararmış, mutsuz, umutsuz, ruh sağlığı
bozulan bir kesim haline dönüşmüştür. Siyasî iktidarların kötü
yönetimlerinin bedelini ödetmek için, aynı insanlardan sürekli fedakârlık
beklemek gerekmemektedir. Bu memlekette yıllarca özverili hizmet
etmiş bu insanlarımız, kötü ve mutsuz bir yaşama,
yakışıksız ve sorumsuz sıfatlara layık
değildirler. Ekonomi yönetimi güven ve istikrar ister; günlük ve geçici
tedbirler yarar yerine, ağır zararlar getirir. Devlet ekonomisi,
aylık ve ücretleri dondurup, hergün her türlü mal ve hizmete zam
yöntemiyle yönetilecek kadar basit değildir. Bir fedakârlık
gerekliyse, bu fedakârlığı, gelmiş geçmiş
iktidarlardan azamî ölçüde çıkar sağlayanlardan ve rantiyeci
kesimlerden istemenin zamanı gelmiş ve geçmektedir.
Hepinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – İzmir Milletvekili Sayın Atilla Mutman’a
teşekkür ediyorum.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Emin Kul,
Sayın Atilla Mutman’ın konuşması üzerine, Hükümet
adına söz talep etti; buyurun Sayın Kul.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI EMİN KUL
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
İzmir Milletvekilimiz Sayın Atilla Mutman’ın,
gündemdışı konuşması ile ilgili olarak, kendilerini
aydınlatmak üzere -cevaplamak üzere değil- söz almış
bulunuyorum; görüşlerimizi, bilgilerinize sunmadan önce, sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Mutman’a teşekkür ediyorum; gerçekten, sık sık
olmasa da, zaman zaman, işçi emeklileri hakkında, bu kürsüden dile
getirilen sorunları, üzülerek ifade edeyim ki, bir kez daha dile
getirdiler; üzüntümün sebebi, bu sorunların hâlâ devam etmiş
olmasındadır.
Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur hakkında söyledikleri,
belirttikleri hususlar kısmen doğrudur; fakat, her iki kurumun
içerisinde bulunduğu finansman açığıyla ilgili
darboğaz, “gelmiş geçmiş iktidarlar” diye, zaman zaman,
basında da söyleniyor, suçlandığı apaçık; ama,
“siyasal iktidarlar” deyince, elli yılına gelmiş, Sosyal
Sigortalar Kurumunun üzerinde yapılan tasarruflar, her siyasal
iktidarın kendi süresi içerisinde, lehte veya aleyhte
yaptığı müdahaleler oranında paylaşılacak
sonuçları davet etmiştir. Dolayısıyla, burada, şu
partiyi veya bu partiyi gözetmeksizin olaya bakmak, eğer, geçmişte bu
gibi müdahaleler tespit ediliyorsa, bunun payını ona göre
çıkarmak ve eleştirmek çok daha doğru olacaktır.
Sadece, Sosyal Sigortalar Kurumunun bugün idrak ettiğimiz ellinci
yılında, bu Kurumla ilgili olarak, siyasal iktidarların, mevcut
kuruluş kanunundaki ilişkisi, denetime dayalı bir vesayet hukuku
ilişkisi şeklindedir; halbuki, Sayın Mutman’ın ifade
ettiği şikâyetlerden, bu denetime dayalı vesayet hukuku
ilişkisi, zaman zaman, hükümran bir vesayet hukuku ilişkisi haline
gelmiş ve işçilerin ve işverenlerin ödedikleri pirimlerle
meydana gelen bir sosyal güvenlik sisteminin parasal katılımlı
alt kurumu olan, âdeta, bir sigorta kuruluşu olan, bir sigorta
şirketi gibi olan bu kuruluşumuzun aktüer dengesini bozacak, bu
kuruluşumuzu, finansal darboğaza sürükleyecek müdahaleler
aşırı şekilde yapılmıştır; bunu kabul
ediyorum; tespitimiz de budur; ama, bundan, kendimizi, belki belli bir tarihten
sonra, en azından, bu dönemden sonra, sıyıracak tedbirler almak
ve ciddî şekilde olaya yaklaşmak mecburiyetindeyiz. Hükümetimiz,
bunun, yollarını, çarelerini bulmak için araştırma
yapmaktadır.
Bağ-Kur’un kuruluşuna baktığınız zaman,
kuruluş nedenlerinin temel gerekçelerinin dışında,
kuruluşunun hemen sonrasında emekli vermiş belki, dünyadaki tek
sigorta kurumudur. Hiçbir sigorta kurumu, kuruluşunun ilk
yıllarında emekli vermez; hatta, kuruluşunun ilk
yılları, sigorta kurumları için pembe yıllardır.
Giderek emekli vermeye başlayınca aktüaryel dengede bazı
oynamalar olabilir; ama Bağ-Kur, kuruluşunun hemen sonrasında
onbinlerce emekli vermiş bir kuruluşumuzdur. Dolayısıyla,
kuruluşunun gerekçesi bir tarafa, kuruluştaki ve sonrasındaki
bazı -belki hesap hataları- girişim hataları, aktüaryel
dengeleri oldukça sarsmıştır. Bugüne gelene kadar da,
Bağ-Kur’dan beklenen hizmetlerin alınmadığı bir
vakıadır.
Bağ-Kur konusunda geçtiğimiz dönemde de sadece kuruluş
kanunuyla ve yapacağı hizmetlerle ilgili olarak, hem kanun
tasarısı vardı hem Grubumuzun hazırladığı,
milletvekili arkadaşlarımızın
hazırladığı bu konuda kanun teklifleri vardı. Maalesef,
bunları birleştirerek, yeteri kadar müzakere etmek, hayata geçirmek
imkânı, çeşitli nedenlerle bulunamadı. Tabiî, arzı cevap
ederken, herhangi bir partiyi veya bakanı bu izahatımın
içerisine sokmak istemiyorum; ama, Sayın Mutman’ın bilgisine sunmak için
söylüyorum.
Bugün, Bağ-Kur, maalesef, 57 trilyon liralık finansman
açığıyla karşı karşıyadır. Eğer
Bağ-Kur, her ay Hazineden 2,5 ila 4 trilyon lira arasında bir
tahsisat alamazsa, yani finansman açığını kapatmak için bir
kaynak bulamazsa, 57 trilyon liralık finansman açığıyla,
hizmetlerini yerine getiremez duruma gelmiştir.
Sosyal Sigortalar Kurumumuz da, 1996 sonu itibariyle, 201 trilyon
liralık bir finansman açığıyla karşı
karşıyadır. Plan ve Bütçe Komisyonumuzda müzakere edilen genel
bütçeye baktığımızda, 65 milyon insanımıza,
yatırımlar için, ülke kalkınması için ayrılan
kaynakların 200 trilyon lira civarında olduğunu görüyoruz;
yalnız Sosyal Sigortalar Kurumunun 1996 yılı
açığı 201 trilyon liradır. 1995 yılında fiilî
açık 81 trilyon liradır.
1991 yılında, Sosyal Sigortalar Kurumu, bir genel seçimden
sonra, finansman dengesi açısından 35 milyar lira finansman
fazlası veriyor. Sigorta kollarından, sadece yaşlılık
sigorta kolunda belli bir açık vardı; ölüm, maluliyet, analık,
hastalık gibi diğer sigorta kollarında açık yoktu, fazla
vardı ve genel olarak da, yaşlılık sigortasındaki
açık ile diğer sigorta kollarındaki fazlalığın
dengelenmesi dolayısıyla, 35 milyar liralık bir finansman
fazlası vardı 1991 yılı sonunda ve nakit olarak da,
bankalarda ve tahvile yatırılmış 740 milyar lirası
mevcuttu. Halbuki, 1991 yılında 35 milyar lira finansman fazlası
olan bu kurum, 1995 yılında, fiilen, 81 trilyon lira finansman
açığı vermiş durumda ve 1996 yılında da 201
trilyon lira finansman açığıyla karşı
karşıya. Tabiî, bunun nasıl meydana geldiği, neden
doğduğu, geçmişe doğru
sarkıttığımızda, hangi eylemlerden, işlemlerden
-demin arz ettiğim- hükümran vesayet hukuku ilişkisinin hangi yoldan
kurumun üzerine yansıyıp aktuaryel dengesini bozduğu, kurumun
kaynaklarının ne şekilde alınıp
kullanıldığı gibi sorunlar ortada.
Bunlar hakkında her türlü eleştiri yapılabilir,
tartışılabilir; ancak, karşı karşıya
bulunduğumuz gerçeği değiştirmez. Yani, geçmişe
doğru hesapla, -Hükümetimiz geldiği zaman, yaptırdı-
örneğin, kurumun kaynaklarına el konuldu, kurumun kaynakları,
fonları çok düşük faizlerle alındı ve
dolayısıyla, bir enflasyon süreci içerisinde uzun yıllar
kullanılan, düşük faizle kullanılan bu kaynaklar, kurumun aktüer
dengesini bozdu, fon idaresini allak bullak etti; doğru bir
eleştiridir; ama -baktığımız zaman, en azından-
1970 yılından 1987 yılına kadar bunun hesabını
çıkardık; 1987 yılından sonra, zaten, el konulacak veyahut
da tahvil alınacak, düşük faizle yönlendirilecek bir kaynak
kalmamış. 1970 yılından 1987 yılına kadar
yaptığımız hesaplara -dolar bazına da çevirerek-
baktığımızda, geçmişte kullanılan kaynaklar,
bugünkü dolar bazında, defaten kuruma ödense de, kurumun bugünkü finansman
açıkları kapatılamıyor tabiî; demek ki, bu finansman
açıklarının doğmasında başka sebepler de var; tek
başına bu da değil.
Dolayısıyla, bu gibi sebepler, bu gibi eleştiriler
doğru, yerinde, tartışılabilir eleştirilerdir; ama,
bugün, karşı karşıya olduğumuz tabloyu
değiştirmeye, ortadan kaldırmaya yönelik hiçbir sonuç getirmez.
Onun için, biz, Hükümet olarak, suçlayıcı olmaktan ziyade, bu
eleştirilerin, kuruma ne maliyet getirdiğini ve bunların, yeni
bir anlayış içerisinde düzenlenmesi için ne yapılması
lazım geldiğini araştırmaya ve bir seçenek ortaya
çıkarmaya çalışıyoruz. Sayın Mutman’ın ifade
buyurdukları gibi, bu seçenek, ne özerkleştirmedir ne
özelleştirmedir ne tasfiyedir. Hükümet, hiçbir belgesinde veya
Bakanlığımız hiçbir beyanında, tasfiyeden veya
özelleştirmeden söz etmemiştir.
Tasfiye yapılabilir mi? İnsanlar, işlerini de tasfiye
ediyor... Niçin? Daha iyisini kurmak için. Eğer, Hükümetin böyle bir
kararı olsa, o da, açıkça söylenir, tartışmaya
açılır; ama, böyle bir şey yoktur henüz, böyle bir seçeneği
tercih etmemiştir, böyle bir tercihi yoktur.
Özelleştirme mi? Hayır; bu da yapılabilir; Hükümet
kararını verse, bunu açıkça söyleyebilir; hayır, böyle bir
seçeneği de henüz kararlaştırmamıştır; ama, Türk
Tabipler Birliğinden, Malî Müşavirler Muhasebeciler Odasına
kadar, Odalar Birliğine kadar, bir sivil toplum örgütü olan TÜSİAD’a
kadar, çeşitli sendikaların, konfederasyonların düzenledikleri
raporlara kadar, elimizde, derlediğimiz,
toparladığımız, sosyal güvenlikte uğranılan
darboğazın nasıl aşılabileceğine dair
görüşler vardır, belgeler vardır. Yine, Dünya Bankasından
alınan bir krediyle açılan bir ihale sonucu Uluslararası
Çalışma Teşkilatının kazandığı bir
ihaleyle, birbuçuk yıldır sosyal güvenlik sistemimizin nasıl
onarılabileceğine veya nasıl bir model ortaya
konulacağına dair bir rapor hazırlandı ve geçtiğimiz
hafta perşembe günü Hazine, bunu bütün ilgili kurumlara,
bakanlıklara, işçi konfederasyonlarına ve işveren kuruluşlarına
dağıttı. Bu, birbuçuk yılda uzun bir emek sonucu
hazırlanan bir rapordur.
Demek ki, bütün bu belgelerin ve bilgilerin
ışığında, önümüze Hükümet olarak
koyacağımız, araştıracağımız,
çıkaracağımız seçenekler üzerinde karar verme
aşamasında ve karar verdikten sonra, bu sistemden yararlanan bütün
tarafların görüşlerini alarak ve hatta Mecliste bulunan siyasî
partilerimizin gruplarına müracaat edip onlara brifingler vererek,
onların görüşlerini tespit ederek bir tercihi meydana çıkarmak
çalışması içerisindeyiz.
Bütün bu izahlarımın, bunun çok uzun bir zaman
alacağı noktasında kuşkular yaratmamasını
dilerim. Bunu, en kısa zamanda yapmak ve meydana çıkarmak için gece
gündüz çalışma gayreti içerisindeyiz. Dolayısıyla Hükümet
olarak, kurumlarımızın bugün veremediği, hatta vermek
imkânı kalmadığı hizmetleri, ortaya koyacağımız
yeni seçeneklerle, yeni anlayışlarla, yeni yaklaşımlarla ve
bunun hukuksal altyapısını inşa ederek, yine bu Mecliste
kararlaştırıp, daha iyiye doğru götürmek azmimiz
vardır. Geçmişe doğru eleştiriler haklıdır; ama,
bu, önümüzdeki tabloyu değiştirmez. Geleceğe doğru bu
eleştirilerden faydalanılarak ve söylediğim istikamette
çalışmalar yaparak, sosyal güvenliğimizin, sadece
sigortacılık kısmını değil, genellikle bu hizmeti
alamayan milyonlarca yurttaşımızın, yani kimsesiz
çocuklarımızın, yaşlı insanlarımızın,
bakıma muhtaç insanlarımızın da bir sosyal güvenlik
şemsiyesi altında, prim ödemeksizin nasıl toplanabileceklerinin,
bunların kaynaklarının nereden derlenebileceğinin
araştırmasını yapıp, huzurunuza, hukuksal
altyapıyı düzenleyerek geleceğiz. Elbette ki, Hükümetimiz,
görüşünü, derleyip toparlayıp, Meclise, huzurunuza getirecektir.
19 uncu Dönem çalışmaları sırasında, sadece
Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu üzerinde, 40’a yakın maddenin
değişikliğini içeren, kamuoyunda bilinen nitelemesiyle “mezarda
emeklilik” denilen bir kanun tasarısı, Yüce Meclise sunulmuştu.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu üzerinde, 40’a yakın
maddenin değiştirilmesini, 10’a yakın geçici ve ek maddenin
eklenmesini ihtiva eden bu kanun tasarısı, sekiz ay,
komisyonlarımızda bekletildi; yani, hemen ele alınması
imkânı vardı; ama, nedense, geçtiğimiz dönemde, komisyonlarda
ele alınmadı, bekletildi ve kadük oldu.
Belki, Yüce Meclisimizin üzerinde ve Sayın Mutman’da şöyle bir
endişe olabilir: Acaba, yine bu kanun tasarısı mı huzura
gelecek; yani, bu kadük olan tasarı mı yenilenecek diye. Böyle bir
niyet de, henüz Bakanlar Kurulumuzda mevcut değil. Özellikle, bu kanun
tasarısının, Sosyal Sigortalar Kurumunun aktuaryel dengesine ve
finansman açığına ne getirip ne götüreceği konusunda da
hesaplar yaptırdık. Bu hesaplamalarda gördük ki, bu 40 maddelik kanun
tasarısı, Sosyal Sigortalar Kurumuna, bir gelir, bir kazanç olarak,
sadece, yılda 17 trilyon lira getiriyor. Oysaki, Kurumun
açığı, 201 trilyon lira; ama, bir maddesiyle -yani, sosyal
yardım zammının Hazinece ödenmesiyle ilgili teklif edilen
maddesiyle- 69 trilyonluk bir yükü Kurumun sırtından
kaldırıyor. İkisini toplarsak, şöyle böyle, 80 trilyon lira
civarında bir çare getirilmiş oluyor; ama, 80 trilyon lira
civarındaki bu çare, Kurumun, sigortalılara karşı
birtakım yükümlülüklerinin de ortadan kalkmasına sebep oluyor;
yaş meselesi, prim ödeme gün sayısı meselesi, sağlık
hizmetlerini alma şartları, iştirakçilerin aleyhine -belki
zorunlu olarak- değişmiş oluyor.
Şimdi, Koalisyon Hükümeti olarak, 80 trilyon liralık bir gelir
getirir gibi gözüken bu yasa tasarısını, kadük olan bu yasa
tasarısını incelesek, tekrar düzelterek, onararak huzura
getirsek dahi, bu tasarının, 201 trilyon liralık bir finansman
açığını tedavi edecek nitelikte ve içerikte
olmadığı gözüküyor. Ha, daha ağır şartlar mı
getireceksiniz; hayır. Biz, başka kaynaklar, başka
yapılaşmalar aramanın içindeyiz.
Özelleştirme çağrışımı belki şundan
yapılıyor: Özel sigortacılığın desteklenmesi
konusu, Hükümet Programında vardır, özel sigortacılık
desteklenecektir; ama, özel sigortacılığın desteklenmesi
konusunda, Programımızda yer verilen ifadeler, mevcut, Sosyal
Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur gibi kuruluşların
özelleştirileceği manasında
anlaşılmamalıdır. Buna da karar verilirse, o da deklare
edilir; ama, eleştiriler bu noktaya yöneltilmemelidir.
Özel sigortacılık, bütün dünyada yaygın hizmetler veren
ve sağlam hizmetler de verdiği özellikle kalkınmış
ülkelerde görülen bir sigortacılıktır. Ülkemizde, diğer
sanayi kollarımızı veya tarımımızı
nasıl destekliyorsak, bu alandaki gelişmeleri de, elbette ki
desteklememiz gerekecektir. Bireyler, kendi tasarruflarından elde
ettikleri birtakım getirileri, kendi gelecekleri için, daha üstün bir
sigorta hizmeti, daha üstün bir sağlık hizmeti almak istiyorlarsa,
elbette ki, özel sigorta şirketlerine doğru yönlendirebilirler. Hatta,
bazı sendikalarımız, kendi bünyelerinde, bu gibi oluşumlar
yapıp sağlık ve emeklilik yönünden daha üstün sigorta hizmeti
vermeye çalışıyorlar.
Sayın Mutman’ın söylediklerinde, burada
anlattıklarında, büyük haklılık payı vardır;
kendisine katılıyorum; ama, bunları çözmek için, Yüce Mecliste
bu dönem el ele vererek, Hükümetin huzurunuza getireceği
hazırlıkları daha önce tartışıp, burada
eleştirerek bir yol bulabileceğimizi ümit ediyorum. Bu ümitle,
kendisine tekrar teşekkür eder, Yüce Meclise saygılar sunarım.
(ANAP, DYP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Sayın Emin Kul’a teşekkür ediyorum.
Böylece, gündemdışı konuşmaları
tamamlamış oluyoruz.
Bir Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – İzmir Milletvekili Metin Öney
ve 10 arkadaşının, ceza ve tevkifevleri ile tutuklu, hükümlü ve
yöneticilerin içinde bulundukları durumu araştırarak
alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/52)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
21.9.1995 günü İzmir Buca Cezaevinde başlayan ve daha sonra
diğer cezaevlerine de sıçrayan ve ölümlerle de sonuçlanan
olayları ve 1992 yılından bu yana cezaevlerinin içinde
bulundukları durumları araştırmak ve gerekli tedbirleri
almak üzere, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğümüzün 102 ve 103
üncü maddeleri gereğince, bir araştırmanın
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
Metin
Öney Ali
Doğan İzmir Kahramanmaraş
Sadi
Somuncuoğlu Nabi
Poyraz Aksaray Ordu
Yaşar
Okuyan Aslan
Ali Hatipoğlu Yalova Amasya
Nejat
Arseven Halit
Dumankaya Ankara İstanbul
Abdülkadir
Baş İbrahim
Yılmaz Nevşehir Kayseri
Ahmet
Alkan Konya
Gerekçe:
İzmir Buca Ceza ve Tevkifevinde 21.9.1995 günü 3
kişinin ölümü ve 40 kişinin yaralanmasıyla başlayan
olaylar, daha sonra, başta İstanbul olmak üzere diğer illerdeki
cezaevlerine de sıçramış ve ölümlerle sonuçlanan olaylar meydana
gelmiştir.
Esasen, 1991 yılı sonu itibariyle başlayan ve giderek
yoğunlaşan cezaevlerinden firar olayları ile birlikte, zaman
zaman meydana gelen direnme ve çatışmalar, ciddî boyutlara
ulaşmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile güvence
altına alınmış bulunan “yasama hakkı” bizzat devletin
yargı organlarınca tedbir kararı ile hürriyeti
kısıtlanan tutuklu ve hükümlülerin içinde bulundukları
şartlar ile cezaevi yöneticilerinin de karşı karşıya
kaldıkları olaylar dikkate alındığında, çok ciddî
bir yönetim boşluğu ortaya koymaktadır.
Gün geçmiyor ki cezaevlerinde direnme, çatışma olmasın,
gün geçmiyor ki kötü muamele yapıldığı iddiaları
kamuoyuna yansımasın ve yine gün geçmiyor ki, yöneticilere de yönelik
ağır ve vahim olaylar meydana gelmesin. Eğer, devlet,
cezaevlerinde dahi hukukun üstünlüğünü temin edemiyorsa, sokakta bunu
nasıl sağlayacağını sormak herkesin hakkı olsa
gerek. Zaman zaman cezaevlerine silah ve uyuşturucu sokulduğuna dair
resmî açıklamalar, kamuoyuna yansıyan bilgi ve beyanlar, konuya daha
da ciddî bir boyut getirmektedir.
Sonuç olarak, hem tutuklu ve hükümlüler açısından hem de
yöneticiler açısından, meselenin enine boyuna
araştırılıp, gerekli tedbirlerin acilen alınması
konusunda, bir Meclis araştırması yapılmasında zaruret
vardır.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme,
sırasında yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, gündemin “Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmına geçiyoruz.
V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI
VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖNGÖRÜŞMELER
1. – Konya Milletvekili Mustafa
Ünaldı ve 14 arkadaşının, Lions Kulüpleri ile yan
kuruluşlarının faaliyetlerinin araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/10)
2. – Konya Milletvekili Mustafa
Ünaldı ve 15 arkadaşının, Rotary Kulüplerinin
faaliyetlerinin araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/11)
3. – Konya Milletvekili Mustafa
Ünaldı ve 15 arkadaşının, Bilderberg Kulübünün
faaliyetlerinin araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/12)
BAŞKAN – Dünkü birleşimde alınan karar uyarınca,
birinci sırada yer alan Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 14
arkadaşının, Lions Kulüpleri ile yan kuruluşlarının
faaliyetlerinin araştırılması amacıyla,
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi ile ikinci ve üçüncü sıralarda yer alan, Konya
Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 15’er arkadaşının, Rotary ve
Bilderberg Kulüplerinin faaliyetleriyle ilgili Meclis
araştırması açılmasına ilişkin (10/11) ve (10/12)
esas numaralı önergelerinin birlikte görüşülmesine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Hükümet?.. Burada.
Sayın milletvekilleri, geçen birleşimde, İçtüzük
uyarınca, Hükümet, Refah Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Anavatan
Partisi Grupları adına konuşmalar tamamlanmıştı;
şimdi, istem sırasına göre, Doğru Yol Partisi Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Sayın Bahattin Yücel’e söz
vereceğim.
Buyurun Sayın Yücel.
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
DYP GRUBU ADINA MEHMET BAHATTİN YÜCEL (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Refah Partisi Konya Milletvekili
Sayın Mustafa Ünaldı ve arkadaşları tarafından,
ülkemizde mevcut yasalara göre önceden izin alınarak kurulan dernek
niteliğindeki iki kulüp ve bunların dışında
değerlendirilmesi gereken bir toplantı ile ilgili olarak Yüce
Meclisten açılması istenilen Meclis araştırmasına ilişkin
önergeleri üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak
üzere söz almış bulunuyorum, bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Özellikle bu konudan kaynaklanabilmesi muhtemel bir eksikliği, bir
bilgi eksikliğini giderme adına, bir açıklamayla sözlerime
başlamak istiyorum.
Meclis araştırmasına konu edilmesi istenilen iki dernek
söz konusudur. Bunlardan bir tanesi, sırasına göre, Türkiye’nin
değişik yerlerinde yaklaşık 400 adet kulüp çatısı
altında faaliyet gösteren Lionslar ve onlara bağlı birtakım
alt kuruluşlar ile yine, daha az sayıda, ilk olarak 1954
yılında Ankara’da, Bakanlar Kurulunun uluslararası
ilişkilerde bulunmasına ilişkin bir kararı çerçevesinde
faaliyet gösteren Rotary Kulüpleridir. Bu her iki kulüp de, ülkemizde zaman
zaman değişikliğe uğrayan, hatta demokrasinin kesintiye
uğradığı dönemlerde buna ilişkin mevzuatın
tümüyle değiştirildiği iki kulüptür ve bir kulüp niteliği
taşımayan, herhangi bir tüzüğü olmayan; ama, 1954
yılından bu yana hemen her yıl, dünyanın bir değişik
ülkesinde, önceden belirlenmiş belli bir gündemi tartışmak
amacıyla bir araya gelen insanların oluşturdukları
Bilderberg toplantılarıdır.
Bu noktada, zannediyorum, dün, Refah Partisi sözcüsü değerli
arkadaşımız Sayın Sılay’ın gündeme getirdiği
birtakım endişeleri de gidermek açısından, öncelikle, bu
iki kulübün; yani, Lions ve Rotary Kulüplerinin, dünyada ortaya
çıktıkları döneme ilişkin kısa bir inceleme yapmakta,
ortaya bir bakış açısı koymakta, sanıyorum, yarar var.
Bu her iki kulüp de 1900’lü yılların başlarında; biri,
1945, diğeri de 1917 yılında, çok az sayıda -belki bir elin
parmaklarını geçmeyecek kadar-
girişimcinin istekleriyle kurulmuş ve daha sonra dünyanın
hemen hemen her ülkesinde belli amaçlar doğrultusunda çalışma
yapma olanağına kavuşmuş bulunan kulüplerdir; 1900’lü
yılların başlarında, yani, bitirmek üzere bulunduğumuz
20 nci Yüzyılın başlarında, dünyanın bugünkü
gelişmelerine oranla oldukça farklı olayların cereyan
ettiği ve cereyan eden olayların insan topluluklarını da
alabildiğine etkilediği bir dönemde ortaya
çıkmıştır. Dünya, hammadde kaynaklarını ele
geçirmek amacıyla amansız ve acımasız bir rekabetin
kurulduğu ve hemen hemen, bu kaynakların sömürgeler ve sömürge
yönetimleri aracılığıyla da belli birtakım güçler
arasında paylaşıldığı bir dönemi
yaşamaktadır. Devlet imkânlarını ve bu imkânların
sağlamış olduğu ortamı iyi kullanarak,
rekabetçiliğe neredeyse hiç imkân vermeyecek ölçüde, bugün rahatlıkla
vahşi kapitalizm olarak nitelendirebileceğimiz bir dönemde, bu iki
kulüp de serbest meslek sahiplerinin, bu tekelleşme ve paylaşım
savaşı içerisinde kendilerine yer edinme imkânı bulamayan
birtakım girişimcilerin, belli düşünce disiplini altında
bir araya gelebilmelerini sağlamak amacıyla ortaya konmuştur.
İkisinin de ortaya çıkışı, hem kurucuların
taşımış oldukları nitelikler hem de bu niteliklerin
daha sonraki safhalarda kendi kitlelerine ve uluslararası topluluğa
kabul ettirilmesi açısından da büyük ölçüde
değişikliğe uğramamıştır.
O dönemde sanırım, Amerika Birleşik Devletleri’nin,
Avrupa’da şekillenen ve daha çok Avrupa’dan kaynaklanan sanayi ve buna
dayalı ticaret ilişkileri içerisinde, Avrupa ülkelerindeki
rakiplerine oranla daha az pay aldığı bir dönemde, bu tür
kulüpler aracılığıyla bir sivil toplum örgütlenmesine
gitmesi, bugün yüzyıla yakın bir süre geçmiş olmasına
karşın, Türkiye’de neden, birtakım gizli, hatta Türkiye’nin
temel, hayatî çıkarlarını ortadan kaldırabilecek
maksatların da aracı olarak görülmek isteniyor; bunu anlamakta
oldukça büyük güçlük çektiğimizi ifade etmek istiyorum.
Bu derneklerin, amaçlarının, çalışma yöntemlerinin, tüzüklerinin
Türkiye’de yasal anlamda kabul edilmiş kurumlardan ve kuruluşlardan
geçirildiğini ve onların sürekli yasal denetimi altında
olduğunu da ifade etmek istiyorum.
Bu amaçların, Türkiye’nin temel çıkarlarıyla çelişen
birtakım oluşumların araçları olarak
kullanılmış biçimde gösterilmesinin de, değerli
arkadaşlarım izin verirlerse,
bir talihsizlik oluğunu düşünüyorum. Size, amaçlarla ilgili
bir bölümü okuyarak dikkatlerinizi çekmek istiyorum: “Amacı, bütün
şerefli teşebbüslerin temeli sayılan hizmet etme idealini
teşvik etmek, geliştirmek ve özellikle,
tanışıklığın geliştirilmesinin bir hizmet
fırsatı sayılmasını, iş ve meslekte erdemli
olmanın bir değer olarak da tanınması ve her üyenin, kendi
meslek ve işini, topluma bir hizmet fırsatı sayarak yüceltmesini;
her üyenin, hizmet idealini, kendi kişisel ve işine olduğu kadar
toplum hayatına da uygulamasını; hizmet idealinde
birleşmiş olan çeşitli iş ve meslek adamları
arasında, dünya çapında dostluk ilişkileri kurmak suretiyle,
uluslararası karşılıklı anlayışı, iyi
niyeti ve barış sevgisini geliştirmektir. Bu kuruluş,
meslek ve işadamlarının hizmet kuruluşudur.” Bu metni,
Rotary Kulüplerinin, kendi amaçlarını açıklayan belgelerinden alarak;
ama, “Rotary” adını özellikle okumadan dikkatlerinize sunmak istedim.
Şimdi, sanıyorum, bu Yüce Çatı altında hiçbir
arkadaşımız, bu amaçların, Türkiye’nin aleyhine,
Türkiye’nin temel çıkarlarını zedeleyecek birtakım
oluşumlara vesile olarak kullandırılmasına inanmaz ve
inanmayacaktır da.
Yine, önergede yer alan ve daha sonra, burada, Refah Partili
arkadaşımızın dile getirmiş olduğu birtakım
endişeler nedeniyle, bu kulüplerin üyelik, üye olurken ödenilen giriş
ödentisi ve bu ödentilerin de, bu tür kuruluşların uluslararası
ilişkilerde araç olarak kullandıkları merkezlerine
aktarılan kaynaklarla ilgili, ciddî anlamda bir denetime sahip
olduğunu ve ödenilen paraların da, öyle Türkiye aleyhine faaliyet
gösterecek nitelikte çok ciddî oluşumlara da yetmeyeceğini
dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Ama, ben burada, hem bulundukları topluma hem belki, üyelerin
oluşturmuş olduğu meslek gruplarına katkıda bulunmak
amacı dışında hiçbir amaç taşımayan bu
kuruluşların, ülkemizde de, son derece kutlanılabilecek nitelikte
önemli fonksiyonlar üstlenmelerine karşın, böylesine bir suçlamayla
karşı karşıya bırakılmalarından üzüntü
duyduğumu söylemek istiyorum.
Elbette, bu kuruluşların değerli üyeleri, kendi
yaptıklarını, bu topluma, onları kabul eden ve onlarla
dayanışma içerisinde bulunan insanlarımıza kabul ettirmekte
zorluk çekmemişlerdir; ama, yine de, dönem dönem Refah Partisi adına
konuşan bazı arkadaşlarımızın, kendilerinin sivil
bir hareket olduğunu, hatta -Türkiye’de daha da iddialı,
altını çizerek vurgulamak istiyorum- Türkiye’de tek sivil hareket
olduklarını öne sürmelerine rağmen, burada, birer sivil toplum
örgütü olmanın ötesinde fonksiyonları olmayan bu iki kulübü,
kuşkulu, Türkiye aleyhine faaliyet gösteren kuruluşlarmış
izlenimi doğuracak biçimde, peş peşe, o anlamlı kelimeleri sıralayarak
-suçlamak demiyorum; ama- araştırmak istemelerini de bir talihsizlik
olarak değerlendirmek istiyorum. (RP sıralarından “
araştıralım, ne çıkar! “ sesleri)
MUSA DEMİRCİ (Sıvas) – Niye korkuyorsunuz?..
MEHMET BAHATTİN YÜCEL (Devamla) – Araştırma konusunda da
öyle bir korkuya falan kapıldığımız yok, kesinlikle
yok; bakın bunun altını çiziyorum. Bu kulüplere birer yazı
yazarsınız, o kulüplerden aldığınız cevaplar sizi
tatmin etmezse, gelip bizi ikna edersiniz.
Türkiye’nin, 20 nci Yüzyılın başlarındaki
oluşumunu şöyle bir düşünelim; bu, her iki kulübün de
kuruldukları dönemlerde dünyada neler olmuş, dünya nelerin
peşindeymiş, biz nelerle uğraşıyoruz konusunda,
sanıyorum bizlere biraz fikir verir.
Bakınız, bu Kulüplerden Rotarynin kurulduğu 1905
yılında dünyada neler olmuş: Alman tıp adamı Dr.
Robert Koch veremle mücadele konusunda çok önemli bir gelişmeyi
sağlamış ve Nobel Tıp Ödülünü almış, Rus–Japon
Savaşı başlamış...
O dönemde dünyanın uğraştığı, belki, o
toplumların kendilerini aşma adına geliştirdikleri böyle
bir doğrultuda, ortaya çıkan bu kulüpler, Türkiye’ye -İkinci
Dünya Savaşının bitiminde- çokpartili demokratik ortama
geçilinceye kadar ne yazık ki ulaşamamışlar; ama,
çokpartili demokratik yaşama geçmemizle birlikte, bu kulüplerin de,
yavaş yavaş Türkiye’de, kendi etkinliklerini sağlama adına
ortaya çıktıklarını ve o günün koşulları
içerisinde, belki sivil toplum örgütlenmesinin çok güç olduğu o dönemlerde
de -Bakanlar Kurulu kararı dahil- önlerindeki yasal engellerin
kaldırıldığını görüyoruz.
Yalnız, bizim, 1950’li yıllarda -bu yüzyılın ortasında-
önlerinden yasal engelleri kaldırmış olduğumuz bu kulüpler,
sadece ve sadece iki ülkede örgütlenme olanağı
bulamamışlar. Bu iki ülkeyi, sanıyorum, Yüce Meclisin
değerli üyeleri merak ediyorlardır; ne Lions Kulüplerinin ne de
Rotary kulüplerinin örgütlenme imkânı bulamadığı iki
ülkenin adını yüksek dikkatlerinize sunmak istiyorum. Bunlardan bir
tanesi Suudi Arabistan’dır, diğeri de, önceden kurulmuş
olmasına rağmen, İslam devriminden sonra, maalesef, üyelerinin
kurşuna dizilerek hayatlarına son verildiği İran’dır.
(RP sıralarından “Bravo” sesleri)
Şimdi, bu iki ülke dışında -bize de çok benzeyen- başka ülkelerde alabildiğine
örgütlenme imkânı bulan bu kulüplerin, Türkiye’de yürüttükleri
birtakım çalışmalardan -burada, dün, benden önce söz alan
değerli arkadaşlarım da veciz biçimde açıkladılar- ben
de söz etmek istiyorum; ama, zamanınızı çok
almayacağım. Hastane, okul, özellikle göz ve böbrekle ilgili -imkânları başkalarına oranla
biraz daha sınırlı olan vatandaşlarımıza
yardım amacıyla kurulan- vakıflardan
çok fazla söz etmek istemiyorum; ama, örneğin, Rotary Kulübünün 1954
yılındaki kuruluşu sırasında, onun kurucularından
ve bu oluşuma destek veren, çoğu rahmetli olmuş birtakım
tanınmış insanlarımızdan söz etmek istiyorum. Bunlar,
kurucuların dışında, yazar Falih Rıfkı Atay,
Ahmet Emin Yalman, Prof. Ahmet Şükrü Esmer ve Dr. Münci Kapani gibi bilim
adamlarından oluşuyor ve o dönemde, zannediyorum, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı yapan merhum Refik
Koraltan’ın oğlunun böyle bir girişime öncülük etmesi de, Rotary
kulüplerinin Türkiye’de yasal çerçeve içerisine kavuşmalarında
oldukça ciddî ve önemli etki yaratmış sayılmalı.
Ayrıca, bir diğer kulüp olan Lionsun, 1963 yılında,
İstanbul’daki kurucuları arasında da merhum Ordinaryüs Prof. Dr.
Fahrettin Kerim Gökay, o günün İstanbul Valisi Niyazi Akı, Belediye
Başkanı Necdet Uğur ve profesörler Şerif Egeli, Kâmuran
Görgün gibi, Türkiye’nin o dönemdeki bilim ve yönetim hayatına
damgasını vurmuş insanlar yer almaktadır.
Şimdi, bu insanların, Türkiye’nin geleceği ve
çıkarları konusunda aynı duyarlılığı
göstermediklerini, en azından, düşünmenin bile, onlara, ciddî anlamda
haksızlık yapmak olacağını düşünüyorum ve bunu düşündüğüm
için bir çelişkiyi de dikkatlerinize sunmak istiyorum: Keşke, burada,
bu tür sivil toplum örgütlerinin daha fazla kurulabilmesi ve kendi ülkelerine
daha çok yardım edebilmeleri için önlerindeki engellerin -en azından,
konu, madde başlığı olarak açılmışken-
kaldırılmasını savunacak yerde, bunların altında
bir şeyler varmış gibi düşüncelerle önplana çıkarak,
en azından buralarda görev almak isteyecek ya da benzer girişimlerde
bulunmak isteyecek Türk insanlarının, en azından,
umutlarını kırmayalım.
Biraz evvel, burada değinmeye çalıştım; ama,
sıra Bilderberg toplantılarına gelmişken, bunun, böyle, bir
örgüt, bir kulüp ya da dernek olarak düşünülmemesi gerektiğini;
çünkü, her yıl, önceden belirlenen bir gündem maddesiyle,
tartışma amacıyla yapılmış bir toplantı
olduğunu söylemek istiyorum. 1954 yılından günümüze kadar, her
yıl bu toplantılar süregeliyor. 1976 yılında bu
toplantı yapılmamış; ama, 1970 yılı öncesinde, bu
tür toplantılara katılanların kimlikleri hakkında sizlere
bilgi sunmak istiyorum.
LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Siz hangisine katıldınız?
MEHMET BAHATTİN YÜCEL (Devamla) – Ben hiçbirine
katılmadım, katılma olanağı bulamadım.
Örneğin, 1970 yılı öncesinde, bugün, sanıyorum, acil
şifalar dileyerek Amerika’ya yolcu ettiğimiz Sayın Aydın
Menderes’in merhum babası, o zamanki Başbakan Adnan Menderes -ben,
Bilderberg toplantılarına katılanları dikkatlerinize sunmak
istiyorum- o zamanki Dışişleri Bakanı merhum Fatin
Rüştü Zorlu...
ÖMER NAİMİ BARIM (Elazığ) – Orada olsalardı
asılmazlardı.
MEHMET BAHATTİN YÜCEL (Devamla) – ...Tekin Arıburun ve
özellikle 1975 yılında Çeşme’de yapılan toplantıya
katılan merhum İhsan Sabri Çağlayangil, İhsan
Doğramacı, Sayın Bülent Ecevit, Sayın Turhan
Feyzioğlu, bugün aramızda bulunan ve zevkle bu sıraları
paylaştığımız Sayın Kâmran İnan gibi
politikacıların da bulunduğunu, bilgi
dağarcığınızda bulunması amacıyla
dikkatlerinize sunuyorum.
O zaman, böylesine bir ortamda, böyle bir platformda, Türkiye’deki
siyasetçilerin, Türkiye’deki bilim adamlarının, Türkiye’deki
yöneticilerin bulunmalarının mı, kendi görüşlerimizi
aktarmalarının mı; yoksa, bu tür toplantıları
kuşkulu toplantılar olarak ilan edip, acaba kendi içimizde bir
başka anlayışı tartışan toplantıların
mı doğru olduğu konusundaki en haklı kararı, kamuoyu,
sanıyorum ki, mutlaka ve mutlaka
verecektir.
Sözlerimi tamamlarken, dün burada kulanılan bir ifadeyi de,
özellikle eleştirmek istiyorum. Bu tür toplantılara
katılanların özel birer üniforma giydikleri ya da üniforma
çağrışımı yapabilecek kıyafetler giydikleri,
bunun da, ülkemizin bağımsızlığıyla ne ölçüde
ilişkide bulunduğunu akla getiren bir soru soruldu. O
toplantıların, özellikle ülkemizin tanıtılmasına
yönelik birtakım törenlerde çok etkili olduklarını,
izlediğim kadarıyla, ben de biliyorum; ama, bir başka
kıyafetle, bir ülke devlet başkanıyla tokalaşan, onunla
öpüşen bir siyaset adamımızın giymiş olduğu
kıyafetin de, bende çok olumsuz etki yarattığını ve
çok olumsuz olarak etkilendiğimi, dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Zamanımı daha fazla aşmadan, Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (DYP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan
İstanbul Milletvekili Sayın Bahattin Yücel’e teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, gruplar adına son konuşmayı,
Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın İstemihan Talay
yapacaklar.
Sayın Talay, konuşma süreniz 20 dakikadır; buyurun efendim.
(DSP sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU ADINA M. İSTEMİHAN TALAY (İçel) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Konya Milletvekili Sayın
Mustafa Ünaldı’nın önergeleri üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubunun
görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Öncelikle,
partimin, Meclis araştırmaları konusundaki
yaklaşımı ve politikaları nedir; bu konuda, sizlere,
bazı bilgiler sunmak istiyorum.
Demokratik Sol Parti, ülke çıkarlarını gerektiren
konularda, hiçbir önyargı içinde olmadan, Meclis
araştırması açılması önergeleri vermekte veya
verilmiş olan önergeleri desteklemektedir. Nitekim, 20 nci Dönemin
başından itibaren, Sosyal Sigortalar Kurumunun
sorunlarının, TURBAN Genel Müdürlüğündeki yolsuzluğun,
Metin Göktepe cinayetinin, Petrol Ofisi Genel Müdürlüğündeki, Toprak
Mahsulleri Ofisindeki yolsuzlukların ve yükseköğretimin
sorunlarının araştırılması önergelerini ciddî,
tutarlı ve gerekli gördüğü için, Demokratik Sol Parti Grubu, bu
konuları desteklemiş ve bu konuların
araştırılmasına katkıda bulunmuştur.
Konya Milletvekili Sayın Mustafa Ünaldı’nın,
hudutlarımızın güvenliği konusunda verdiği
araştırma önergesiyle, Trabzon Milletvekili Sayın Kemalettin
Göktaş ve arkadaşlarının, ülkemizdeki ilaç sanayii ile
ilgili olarak verdikleri önergelerin, kurumları hedef alması,
önyargılı ve sübjektif olmaları nedeniyle, bu önergelere,
Demokratik Sol Parti Grubu, olumlu oy kullanmamıştır.
Hepinizin bildiği gibi, Meclis araştırması, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin belirli konularda bilgilenmesini öngören bir denetim
mekanizmasıdır. Bir konuya, önyargılı ve daha, baştan
itibaren, sonuçlarına karar vermiş olarak
yaklaşılması, Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırma
önergesinin ciddiyetini ve güvenirliliğini zedeler ve zaafa
uğratır. Hele, önergenin, incelenecek kurumları baskı
altına almak amacına yönelmesi ve bunun, bir siyasal güç gösterisi
haline dönüşmesi, Meclis araştırması üzerinde kuşkular
doğmasına yol açar ve bilgilenmenin ötesinde, gizli niyetlerin
varlığını ortaya koyar. Değerli Refah Partili
milletvekillerinin, zaman zaman değindiği ilaç sanayii ile ilgili
Meclis araştırması önergesine ret oyu vermemizin bir nedeni de
budur.
Yaklaşık, 100 milyon doların üzerinde ihracat yapan bir
sanayi ile ilgili olarak verdiğiniz Meclis araştırması
önergesinde, ilaca, yeterli deneylerden geçirilmeden ruhsat verildiği ve
hatta, dünyada kullanılması sakıncalı ilaçlara bile ruhsat
verildiği iddia edilmekte; piyasaya çıkan ilaçların, piyasaya
çıkmadan önce ve piyasaya çıktıktan sonra, yeterli bir
şekilde kalite kontrolü yapılmadığı söylenmektedir.
Sayın Kemalettin Göktaş’ın, duyumlarına ve
söylenmelerine dayalı olarak verdiği böyle bir önerge -değerli miletvekilleri,
bazılarımız, yurtdışında Türkiye’yi temsil eden
görevler de yapıyorlar; bunlardan biri de benim- Türkiye’nin ilaç
sanayiini yıkmak isteyen, ihracatını engellemek isteyen
ülkelerin eline geçtiği takdirde, bu, bizim aleyhimize, bir silah
şeklinde kullanılabilir. (RP sıralarından “ne alakası
var” sesleri)
M. İSTEMİHAN TALAY (Devamla) – Evet, çok alakası var.
(DSP sıralarından alkışlar)
Burada konuştuğumuz her şey, dışarıda,
aynıyla duyulmaktadır; burada söylenen her şey,
dışarıda, gerektiğinde, aleyhimize kullanılacak bir
silah durumuna gelebilmektedir.
İlaç sanayiinin sorunları olduğunu biliyoruz.
İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) –
İlaç vurgunu var, ilaç vurgunu...
M. İSTEMİHAN TALAY (Devamla) – Eğer biz, Demokratik Sol
Parti Grubu olarak, bu önergeye olumlu oy vermemiş isek, ilaç sanayiinde
sorunlar olmadığı için değil, bu anlayışı
kabul etmediğimiz için vermemiş bulunuyoruz. (DSP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, Demokratik Sol Parti Genel
Başkanı Sayın Bülent Ecevit, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yaptığı açıklamalarda, Demokratik Sol Partinin, hiçbir
komplekse kapılmadan, her zaman doğrunun yanında yer
alacağını ve bu doğru, ister muhalefetten isterse
iktidardan kaynaklansın, bir önyargı içinde olmadan
destekleyebileceğimizi ifade etmişlerdir. Nitekim, Refah Partisi
Konya Milletvekili Sayın Mustafa Ünaldı’nın,
yükseköğretimin sorunlarının araştırılarak,
alınması gereken tedbirlerin tespit edilmesine yönelik önergesi, Grubumuzca
kabul edilmiştir. Yine aynı sayın milletvekilinin, hudutlarımızın
güvenliği konusunda alınan ve alınması gereken tedbirlerin
araştırılması amacıyla verdiği önerge, Grubumuz
tarafından, yukarıda açıkladığımız nedenlerle
reddedilmiştir.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Rant işlerinde
yumuşaksınız, rant...
M. İSTEMİHAN TALAY (Devamla) – Rant konusunda... Kimin
rantçı olduğunu herkes biliyor. (DSP sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin
bildiği gibi, hudutlarımızın güvenliği, Türk
Silahlı Kuvvetleri tarafından sağlanmaktadır. Bir taraftan “sınır
güvenliğimiz sağlanamıyor” diyecek ve bununla ilgili Meclis
araştırması önergesi vereceksiniz; diğer taraftan,
kışlada, askerî eğitimi ve ibadeti belli bir disipline
bağlayan ve aslî savunma görevini gözeten bir uygulamayı din
düşmanlığıyla suçlayacaksınız!.. (DSP
sıralarından alkışlar, RP sıralarından
gürültüler) İşte, Grubumuz, böyle önyargılı bir
araştırmanın içerisinde, bu nedenle yer
almamıştır.
İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) –
İlaç konusuna gel, ilaç...
LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Asıl oraya gel, oraya...
M. İSTEMİHAN TALAY (Devamla) – Geliyorum... Geliyorum...
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük
Millet Meclisi, kuşkusuz ki, millet egemenliğinin, hem
kaynağı hem de temsil edildiği en önemli demokratik kurumdur;
ama, bu kurumun üyeleri olarak, diğer kişi ve kurumların
hakkını korumak, onlara haksızlık
yapılmasını engellemek de, yine, bizlere düşen bir
görevdir. Anayasada yazılı olan özgürlükleri hayata geçirmek, bizim
gibi düşünmeyen kişilerin de, yasalara aykırı olmamak
kaydıyla, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü savunmak, bizlerin anayasal
görevidir.
Konya Milletvekili Sayın Mustafa Ünaldı’nın, Rotary
Kulüp, Lions Kulüp ve Bilderberg toplantılarını hedef alan ve bu
kişiler üzerinde kuşku ve düşmanlık tohumları
yaratabilecek önergelerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmesini,
Demokratik Sol Parti Grubu, yukarıda açıkladığım
demokratik anlayışı nedeniyle, haklı ve doğru bir
yaklaşım olarak görmemektedir. Ayrıca, yurtdışı
ilişkileri olan ve yurtdışında faaliyetleri bulunan
başka kulüp ve dernekler de mevcuttur. Hatta, bazı partilerin yan
kuruluşu gibi çalışan teşkilatların da
varlığı kamuoyu tarafından bilinmektedir. (DSP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Bu gerçekler ortada iken, araştırma önergesinde, başka
derneklere hiç değinilmeden, sadece Lions, Rotary ve Bilderberg
Kulüplerine yönelinmesi ve önergede “Bu dernekler, milletimizin ve Meclisimizin
yeterince kanaat sahibi olmadığı kuruluşlardandır.
Bunların faaliyetlerinin ne olduğu, bu faaliyetlerinin tüzükleriyle bağdaşıp
bağdaşmadığı, yurtdışında üst
kuruluşlarının bulunup bulunmadığı, varsa
ilişkilerinin ne şekilde ve seviyede olduğu, kamuoyundan
gizleniyormuş gibi bir görüntünün hangi sebeplerden ileri geldiği
araştırılmalıdır” denilmesi, bu önergenin, sübjektif
ve önyargılı olduğu sonucunu vermektedir.
ALİ OĞUZ (İstanbul) – Niye gocunuyorsunuz?!.
M. İSTEMİHAN TALAY (Devamla) – Bütün bunlardan daha da önemli
olarak, biz, bu önergeleri, Anayasada, açıkça belirtilen kişilerin
dernek kurma ve bunlara üye olma hakkını ihlal eden, Anayasaya ve
özgürlükçü demokrasiye aykırı önergeler olarak görüyoruz. Herkes
biliyor ki, bu dernekler, İçişleri Bakanlığının
ve bağımsız yargının denetim ve gözetimi altında
görevlerini sürdürmektedir.
Eğer, gerçekten, sayın milletvekilinin bildiği bir
yolsuzluk veya usulsüzlük varsa, idarî veya adlî mercilere, bunu doğrudan
iletmek, zaten kendi haklarıdır. Bunun dışında bir
yaklaşım, kişilerin özgürlüğünü baskı altında
tutmaya yönelen ve kendileri gibi düşünmeyen herkesi
dışlamayı öngören bir nitelik kazanır.
Biz istiyoruz ki, kimse, kendi ideolojik değerlendirmeleri
çerçevesinde kurumları ve kişileri yıpratmasın; kimse,
siyasal güç gösterisi için ve bazı kurumları baskı altında
tutabilmek için, Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırma önergelerini
bir silah olarak kullanmasın.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bilderberg
toplantıları, biraz önce, değerli Doğru Yol Partili
milletvekili arkadaşımın da açıkladığı gibi,
değişik zamanlarda, değişik ortamlarda, değişik
ülkelerde, o ülkelerin veya başka ülkelerin devlet adamlarını,
siyasetçilerini, bilim adamlarını bir araya getiren bir toplantı
biçimidir...
LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Ve de gizlidir...
MUSTAFA KAMALAK (Kahramanmaraş) – Niye gizli yapılıyor?..
Cevap verin...
M. İSTEMİHAN TALAY (Devamla) – ...Bu toplantılara, zaman
zaman, Türkiye’den de, elbette, ülkeyi temsil yetkisi olan kişilerin
katılması doğaldır...
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Hangi toplantılar,
bunlar açıklayın...
M. İSTEMİHAN TALAY (Devamla) – ... üzerimizdeki, ülkeyi temsil
sorumluluğunun bir gereğidir. Yoksa, bu toplantıların bir
parçası olmak veya üyesi olmak anlamında değil; ülkenin
sorunlarını tartışmak anlamında bir
yaklaşımdır. Bu nedenle, değerli
arkadaşlarımın, bunu, bu çerçevede değerlendireceklerine
inanıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol
Parti, demokrasinin, karşılıklı saygı ve sevgi rejimi
olduğuna inanmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, toplumda bu
güvenin kurulması için çaba göstermelidir. Yasalar
karşısında bütün vatandaşlarımızın
eşitliği, demokrasinin en temel kuralıdır. Türkiye Büyük
Millet Meclisi, birkısım vatandaşlarımıza, anayasal
haklarını kullandıkları için, onlara düşman gibi bakan
bir anlayışa alet olmamalıdır.
MUSA DEMİRCİ (Sıvas) – Yanlış...
Yanlış...
M. İSTEMİHAN TALAY (Devamla) – Demokratik Sol Parti Grubu
olarak, bu önergelere, bu ilkeler çerçevesinde olumsuz oy vereceğimizi
bildirir; Yüce Meclise saygılar sunarım. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan
Sayın İstemihan Talay’a teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlarım, öngörüşmeler
sırasında, son konuşmayı önerge sahipleri
yapacaklardır. Önerge sahipleri adına, Bursa Milletvekili Sayın
Mehmet Altan Karapaşaoğlu’nun konuşmasına dair, birinci
imza sahibinin önerisi bulunmaktadır.
Şimdi, Sayın Karapaşaoğlu’nu kürsüye davet ediyorum;
buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)
Söz süreniz 10 dakikadır.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Değerli Başkan,
Saygıdeğer Meclisimizin değerli üyeleri; konuyla ilgili olarak,
Doğru Yol Partisinin sözcüsü Bahattin Yücel
arkadaşımızın bahsiyle konuya başlamak istiyorum.
Ortaya çıkış nedenleri neydi? Değerli
kardeşlerim, 1925 yılına dönüyoruz. 1925 yılında,
Türkiye Masonları Yüksek Şûrası, İskoç Büyük
Locasının da telkiniyle, Mustafa Kemal Atatürk’e masonluk teklifi
getirmiş ve kendisine 33 üncü dereceyi verip, rit hâkimi yapmayı
kararlaştırmışlardır. Bu işle de, Doktor Fikret
ve Mehmet Cemal Beyi (o günlerde İçişleri Bakanı olan zat) görevlendirmişlerdir.
Mustafa Kemal, bu öneri karşısında “böyle bir teklifi
duymamış olayım; şimdilik kalsın; evvela kendinizin ne
olduğunu gösterin, millete kendinizi sevdirmeye gayret edin; gereğini
sonra düşünürüz” der.
Yıl 1935... Cumhurbaşkanı Atatürk, devletin ve devleti
yöneten tek partinin denetimi ve yönetiminde olmayan, kökünün
dışarıda olduğu bilinen, ilişkilerinin derinliği
bilinmeyen, İttihat ve Terakkiden arta kalan hemen her şey gibi,
mason localarının da kapatılmasına karar vermiştir.
(RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu kesin
kararını, yüksek dereceli bir mason olduğunu bildiği ve
üstelik de çok güvendiği İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya
şifahen bildirir. 33 üncü dereceden bir mason olan ve yüksek şûra
üyesi olmaktan öte, cumhuriyet hükümetinin ve Atatürk’ün İçişleri
Bakanıdır; buyruk almıştır, bunu yerine getirecektir
ve bu buyruk yerine getirilmezse, parti, yeni kanun çıkaracak, masonlar
için çok daha fena olacaktır. Dolayısıyla, mason
teşkilatı, Atatürk’ün emriyle kapatılmıştır. İki
cihan harbi arasında, işte, mason teşkilatlarının
durumu, konumu budur.
Değerli kardeşlerim, değerli arkadaşlarım;
toplum üzerinde itibarını yitiren bu teşkilat, yeniden bir
teşkilatlanma, yeniden bir yapılanma lüzumu hissetmiştir.
İşte, değerli kardeşim Bahattin Yücel’in söylediği
ortaya çıkış nedenlerinin altında yatan asıl sebep
budur ve o zaman, Rotaryler ve Lionslar gündeme getirilmiştir.
Değerli kardeşlerim, son ikiyüz yıldan bu tarafa, ülke
tarihinde Masonların faaliyetleri, karanlık bir rejim
oluşturmuştur. Faaliyetleri, daima ülkemiz aleyhine oldu. Amaçlarına
ulaşabilmek için, kendilerini destekleyen yan kuruluşlar
oluşturdular. Türkiye dahil, dünyanın birçok ülkesinde toplum
hayatı ve devletler üzerinde bir baskı grubu olarak etkisini
sürdürmektedirler. Fikir ve ideal yönünden organik bir bütünün uzuvlarından
olan bu kulüplerin, dünya Siyonizminin maske teşkilatlarından
olduğu iddiaları vardır.
Dünya devleti kurmayı planlayan Siyonist teşkilatların en
önemlilerinden olan bu kulüpler, siyasî, iktisadî, sosyal, askerî alanlarda
dünya çapında faaliyet gösteren ve devletlerin millî
politikalarını, kurmak istedikleri bir denge lehine
değiştirmeye uğraşan kuruluşlardır.
Amaçlarına göre de, bir teşkilat yapısı
kurmuşlardır. Ükemizi de, şekilde görüldüğü gibi, iki
yönetim çevresine ayırmışlardır. Bu yönetim çevrelerinden,
size şeklini gösterdiğim yönetim çevresi, 242 numaralı yönetim
çevresidir. Bu çevre dışında kalan bölge ise, 243’üncü bölgedir.
Bu bölgeleri, kendilerine guvernör adı verdikleri, bölge valileriyle
yönetirler.
Uluslararası Lions ve Rotary sloganı “hizmet ediyoruz”dur.
Bakınız, hizmet amaçlarından biri olan kültür hakkındaki
görüşlerini, size, Lions kavramı, Rotary kavramı
sözlüğünden, kendi kitaplarından okuyorum: Kültür adına
düşüncelerinde “Taomina Forumunda görüş birliğine varılan
bir düşünce türü olup, Avrupa kültürünün binlerce yıllık
geçmişine dayanarak, Avrupa birliğini ve ahenkli bir Avrupa’yı
oluşturacak girişimlerle, değişik toplumların
kültürlerini etüt etmek, tek bir Avrupa kültürü düşüncesini verecek
eğitim, müzik ve sanat programlarını hazırlamak amaç
edinilmiştir” denilmektedir. Bu sözler, kendi neşriyatlarından
alınarak size okunmuştur. (RP sıralarından ‘Bravo” sesleri,
alkışlar)
Ayrıca, kökünün dışarıda olmadığı
söyleniyor. Değerli kardeşlerim, bakın, Fındıklı
Rotary Kulübünün kendi neşretmiş olduğu teşkilat
kitabından, size, bir mektup okuyacağım -Rotary Kulübü
Başkanı Hanefi Ulutekin’e yazılan yazı; yazan da Fahir
Armaoğlu- mektubunda şöyle diyor: “Anladığıma göre,
Fındıklı Rotary Kulübümüzün bölgesi, Karaköy Kulübümüzün kendi
bölgesinden bir kısmını Fındıklı Kulübümüze terk
etmek suretiyle teşekkül etmektedir. Eğer, böyleyse,
uluslararası Rotary kurallarına göre, Karaköy Rotary Kulübünün bu
konuda bir karar alması ve bu kararın uygulanması,
Uluslararası Rotary Kulubünce onaylanması gerekmektedir.”
Değerli kardeşim, görüyorsunuz “dışarıyla
ilişkisi yok” dediğiniz Rotary Kulübü, ülkemizi bölgelere
ayırıyor; bu bölgeleri, bölge valilikleriyle yürütüyor. Sayın
bölge valilerimiz de karşımızda... Ne görevi
yaptıklarını hepimiz görüyoruz, işitiyoruz, duyuyoruz...
Türkiye Cumhuriyetinin bölge valisi, görevini yapmıştır ve
şu anda parlamenterdir. Rotary Kulübünün bölge valisi ne iş yapar,
onu sormak lazım; onu anlamak lazım. (RP sıralarından
alkışlar) Siz diyorsunuz ya “kökü dışarıda değil”
diye; işte, bakın, bir bölgenin tefrik edilmesi için dahi,
dışarıdan izin almaları gerekiyor.
Bir milletin kültürü, millî yapısını oluşturur.
Kültür korunmadığı veya ani sapmalarla muhteviyatı
değiştirilmek istendiğinde, nesiller arası oluşan
uçurumlar münasebetiyle, o toplumun sosyal dengesi bozulur. Öyle ki, mallar ve
servet, zenginler arasında dönüp dolaşan otorite olurlar, topluma
karışıklık hâkim olur; işte bu
karışıkları fırsat bilen şer güçler,
anarşiyi, yolsuzlukları, kargaşayı ve
başarısızlığı getirirler.
Değerli kardeşlerim, bakınız, Sayın
İçişleri Bakanımız, burada, dün konuşurken,
birtakım ansiklopedik bilgiler verirken “Atatürk ilkeleri, iç ve
dış politikalarımızın temeli olmuştur ve bundan
böyle de olmaya devam edecektir. Kurucusu kim olursa olsun, dernek
yöneticilerinin, ülkemiz üzerinde bir yaptırım gücüne sahip
bulunması, ülkemizi yakından ilgilendiren konularda yetkili
mercilerimizi etkilemesi, asla söz konusu olamaz” diyordu; kendilerine
teşekkür ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla) –
Toparlıyorum Sayın Başkan.
İşte, değerli kardeşlerim, bu
konuda bir gerçek var mıdır, yok mudur; böyle midir? Biz, çok
kısa vadeli araştırmalarımızda bunları tespit
ettik. Bunların, daha geniş çaplı araştırılmak
suretiyle, çok değerli Kurulumuzun önüne getirilmesi gerekiyor. Bunun
için, herhangi bir şey olmadığını söylediğiniz
veya iddia ettiğiniz bu konuda neden çekinser davranıyorsunuz; neden
korkuyorsunuz; anlamak mümkün değil!.. (RP sıralarından
alkışlar)
Dün, burada, bu Parlamentonun çalışma süresininin bitimine 20
dakikadan fazla bir zaman vardı; bu oturumda, bu konuşmalar
bitirilebilirdi. Sayın Başkanımız, Genel Kurulu 10 dakika,
20 dakika daha çalıştırabilirdi. Bu çalışma neden
yapılmadı?.. Ben Parlamentoya daha yeni seçilip geldim; bugün,
milletvekillerinin ismi teker teker okunmak suretiyle, neden sonuna kadar yoklama yapıldı; şahsen bunu
anlayamıyorum.
Ancak, sözlerimi şununla bitiriyorum değerli kardeşlerim
: Halkımızın haklarını elinde bulunduran bu Yüce
Meclise ve Başkanına saygılarımızı sunuyoruz.
Arkadaşlarımızın, milletimize ve onun değerlerine
gösterdikleri hassasiyetlerinin göstergesi olarak, bu araştırma
önergesinin kabulü doğrultusunda oy kullanmalarını teklif
ediyoruz; Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyoruz ve önergenin kabulü
istikametinde oy kullanmanızı, millî çıkarlarımız
açısından, milletimizin bilgilenmesi açısından önemle rica
ediyoruz.
Saygılar sunuyorum efendim. (RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Önerge sahipleri adına konuşan Sayın Mehmet
Altan Karapaşaoğlu’na teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Sayın Karapaşaoğlu
konuşmasını bitirirken, Başkanlığın tutumuna
da iki konuda eleştiri getirdiler; onları cevaplandırmak
zorundayım.
Öncelikle, dün çalışma saatinin bitimine 20 dakika kala neden
birleşimi kapatıp, bugüne geçtiğimiz sorusunun
cevabını vereyim:
İÇİŞLERİ BAKANI ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Yeni üye;
farkında değil; bilmiyor.
BAŞKAN – Dün, süremiz 20 dakika kalmıştı, ama bugün
de, bütün üyelerin gördükleri gibi, yapılan konuşmalar, İçtüzük
gereğince yapılması gereken konuşmalar, iki grubun, bir de
önerge sahibinin konuşabilmesi için, arada hiçbir kesinti olmadan,
sürelerine riayetle konuşmuş olsalar dahi, 50 dakikalık bir
süreye ihtiyaç vardı; 50 dakikanın ötesinde, oylamalar için geçecek
bir ek süreye de ihtiyaç vardı. Bu sebeple, toplantının
bitirilebilmesi için, saat 19.00’dan sonra da -dört saat
çalışmış olan Genel Kurulun müsaadesini alıp-
çalışmayı sürdürmek veya bir saat ara vererek, saat 20.00’de
tekrar toplanmak zarureti vardı.
Gündemimizin çok aşırı bir yük altında olmaması
sebebiyle, bu 20 dakikalık süreyi kullanmadan, bugüne geçmekte hiçbir beis
görmedim; bugün de daha rahat bir süre içerisinde konuyu tartışabilme
fırsatı bulduk. Hiçbir sözcünün söz hakkını kısaltmak,
kamuoyuna verilmek istenen mesajları dar bir zamana
sıkıştırmak gibi bir kasıt taşımadık;
tam aksine, Meclisin çalışmasına fırsat vermek ve gündemde
de başka bekleyen konu bulunmadığı için, bugüne
aktarılmıştır.
Kaldı ki, dün, saat 20.00’de, bugün Genel Kurulumuzu da
onurlandıran, Yeni Zelanda Parlamento Başkanı ve beraberindeki
heyetle, Meclis Başkanlık Divanının birlikte
yapacakları bazı görevler vardı; onları da dikkate alarak
ve Meclisin dört saate yakın mesaisini kâfi görerek, konuyu bugüne
aktarmış olduk. Bunda kasıt aramayı,
arkadaşlarıma yakıştıramıyorum.
İkinci konuya gelince: Neden bugün yoklamayı sonuna kadar
yaptık?..
Yoklamayı, arada bir sonuna kadar yapmak, burada, katılan
arkadaşlarımızı ve katılmayan
arkadaşlarımızı tespit bakımından önem
taşımaktadır; kaldı ki, yoklama, Başkanın
tereddüt duyduğu hallerde, kendi takdiriyle yapacağı bir
işlemdir. Ben de, oturumun başlangıcında, salonda
çoğunluk olmadığını gördüğüm için, yoklamaya
başladım; yoklama belli bir aşamaya geldiğinde, salonda
çoğunluğun bulunduğu anlaşılmıştı; ama,
on dakika daha devam edip, tam bir yoklamayla burada bulunan
arkadaşlarımızın tespitinde fayda gördüm.
Şimdi, acaba, benim bu yirmi dakika geciktirmem, Refah Partisi
üyesi arkadaşlarımızın verdiği önergenin işleme
konması hususunda kendilerine ne kaybettirmiştir? Şu anda
oylamaya geçeceğiz, daha birbuçuk saatlik süremiz var; yani, nasıl
bir kasıtla, Başkanlık, bugün, konuyu yirmi dakika daha
erteleyerek görüştürmeyi düşünür?! Yani, bu...
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Sayın Başkan,
sormasanız cevap vermezdim; dün azınlıktaydı
karşı taraf; ama, şimdi, onun çoğunluğa gelmesi
sağlandı.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, dün saat 18.40’ta
Meclis kapanmıştır. Siz, 18.40’ta oylamaya geçilmeyeceğini
biliyorsunuz; yani, eğer salonda çoğunluğu sağlamak gibi
bir kasıtla ara vermiş olsaydım, herhalde, saat 19.00’dan sonra
ara vererek, Meclisin, saat 20.00’de veya 21.00’de toplantıya
çağırılmasını imkân dahiline sokabilirdim ve orada
sonuçlanırdı. Burada bir kasıt yok.
Bugün ise, toplantının başlangıcında yoklama
yapmamda da bir kasıt arıyorsunuz; onu neyle izah edeceksiniz?..
Yani, bu vehimlerle Meclis Başkanlığını
yıpratmayı, Refah Partisi Grubunun yöneticisi olan deneyimli
arkadaşlarıma yakıştıramıyorum. (ANAP, DYP ve DSP
sıralarından alkışlar)
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Sayın Başkan, siz,
bazen yoklama yapıyorsunuz, bazen yapmıyorsunuz...
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, Meclis
araştırması önergeleri üzerindeki öngörüşme
tamamlanmıştır; şimdi, oylamaya geçeceğiz.
Meclis araştırması açılmasını kabul
edenler işaret buyursunlar... Kabul etmeyenler...
Değerli arkadaşlarım, oylama sırasında hareket
etmeyelim...
Değerli arkadaşlarım, oylamayı
tekrarlayacağız; arkadaşlarımın, oylama
sırasında yerlerinde oturmalarını rica ediyorum.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Değerli arkadaşlarım, oylamada iki Divan Üyesi
arkadaşımız anlaşmazlığa düştüğü için,
oylamayı ayağa kalkmak suretiyle tekrarlatacağım.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.
(DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
(RP sıralarından “Oylamaya itiraz ediyoruz...
Sayıları bilelim Sayın Başkan...” sesleri)
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, benim,
Başkanınız olarak yaptığım tespit şudur:
Kabul edenler 138, kabul etmeyenler 157’dir.
Değerli arkadaşlarım, çalışma süremiz, bundan
sonraki Meclis araştırması önergesinin
sonuçlandırılmasına yetmemektedir; 1 saat 10 dakikalık süre
var; ancak, bu sürede, bir önergeyi, gruplar ve Hükümet görüşmeye
hazırsa, bundan sonra sırada bulunan öngörüşme safhasına
geçeceğiz. Grupların bu konudaki temayüllerini bekliyorum...
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, süremizin yetmesi
mümkün değildir, Meclis araştırması önergesinin
görüşülmesinin ertelenmesini istirham ediyoruz; takdirinize sunuyoruz.
ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Evet efendim, biz de
katılıyoruz.
BAŞKAN – Refah Partisi Grubu temsilcisi
arkadaşlarımız bir görüş belirtmediler; onları da
tespit etmek istiyorum...
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Tamam Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederim; dün, 20 dakikalık süreyi bugüne
ertelemiş olmamızı özel şekilde değerlendiriyordunuz;
bakınız, bugün, 1 saat 10 dakikalık süremiz var; ama, bir
önergenin ele alınıp bitirilmesi imkânı
olmadığından, gündemde yer alan işleri görüşmek için,
4 Nisan 1996 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere -grupların
da temayülü bu doğrultuda olduğu için- birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 17.50
VI. – SORULAR
VE CEVAPLAR
A)YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.
– İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, Bolu Kartalkaya’da
geçirdiği yılbaşı tatili için yapılan harcamalara ve
güvenlik görevlilerinin sayısına ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nahit
Menteşe’nin yazılı cevabı (7/3)
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Aşağıdaki sorularımın
Sayın Başbakan Tansu Çiller tarafından yazılı olarak
cevaplandırılması hususunu arz ederim.
Saygılarımla.
Halit
Dumankaya İstanbul
Yeni yıl tatilinizi Bolu Kartalkaya’daki
tesislerde geçirdiğiniz hepimizin malumudur.
Sorular :
1. Tatiliniz sırasında gerek
güvenliğinizin sağlanması ve gerekse diğer hizmetler için
kaç kamu görevlisi (koruma, aşçı, garson v.b.) görev
yapmıştır?
2. Bütün harcamaların Devlet tarafından
karşılandığına göre; tatilinizin Devletimize maliye ne
kadardır?
T.C. Devlet
Bakanlığı 2.4.1996 Başbakan
Yardımcılığı Sayı
: B.02.0.001.0.00.00.00/003/02252
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : a) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının 15.2.1996 tarihli ve A.01.0.
GNS.0.01.00.02-7/3-19/69 sayılı yazısı.
b) Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel
Müdürlüğünün 1/3/1996 106-97/1058sayılı yazısı.
İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın
Sayın Başbakana tevcih ettiği ve tarafımdan
cevaplandırılması tensip edilen 7/3esas nolu yazılı
soru önergesine ilişkin cevaplar aşağıda
sunulmaktadır.
1. Önceki Başbakanımız Sayın
Tansu Çiller’in Bolu Kartalkaya’daki yılbaşı tatili
sırasında güvenliğinin sağlanmasını teminen 24
koruma görevlisi görev yapmıştır.
Kartalkaya’da hizmet veren aşçı ise
aylık ücreti Sayın Özer Çiller tarafından ödenen özel
hizmetlidir.
2. Söz konusu tatilde yapılan
harcamaların tamamı, Sayın Başbakanın eşi Özer
Çiller tarafından ödenmiştir.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Nahit
Menteşe Devlet
Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı
2. –
İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, Pendik Yayalar Mahallesi
İlköğretim Okulu inşaatı ile ilgili yolsuzluk
iddialarına ve yürütülen soruşturmaya ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı cevabı
(7/241)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Millî
Eğitim Bakanı Nevzat Ayaz tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim. Saygılarımla
Halit
Dumankaya İstanbul
Millî Eğitim Bakanlığında bir çok
ihale yolsuzluğu ve son İstanbul Millî Eğitim Müdürü Naci
Akay’ın görkemli serveti ve gün yüzüne çıkmayan yüzlerceservet.
Pendik Yayalar Mahallesi İlköğretim Okulu
inşaatı ile ilgili yolsuzluklarla ilgili soru önergeme
“soruşturma başlatılmış, bilahara size soruşturma
raporu bildirilecektir” cevabını vermiştiniz.
Soru 1. Pendik Yayalar Mahallesi
İlköğretim Okulu inşaatı ile ilgili soruşturma bitti
mi? Bitti ise kimler suçlu bulundu, kimler mahkemeye verildi, mahkeme hangi
aşamadadır?
Soru 2. Yaklaşık beş milyara
bitecek bir okulun parasını yiyerek şu anda 70-80 milyara
çıkmayacak bu işe sebep olanların gayrimenkullerine tedbir kondu
mu? Tedbir konmak için mahkemeye müracaatta bulunuldu mu?
Soru 3. Olaylar mahkemeye intikal ettiyse, kaç
mahkeme oldu, Amme
adına mahkemeye amme avukatları giriyor mu?
Soru 4. Bu adı geçen okulun 1995
yılı programından çıkartıldığı
söylentileri vardır doğru mudur? Doğru ise gerekçeniz nedir?
T.C. Millî
Eğitim Bakanlığı 1.4.1996 Araştırma
Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Sayı
: B.08.0.APK.0.03.01.00-022/788
Konu : Soru önergesi.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi :TBMM Başkanlığının
15 Şubat 1996 Tarih ve Kan. Kar. Md. 7/241-353/657 sayılı
yazısı.
İstanbul Milletvekili Sayın Halit
Dumankaya’nın “Pendik Yayalar Mahallesi İlköğretim Okulu
İnşaatıile ilgili yolsuzluk iddialarına” ilişkin
yazılı soru önergesi incelenmiştir.
1. İstanbul Pendik Yayalar
İlköğretim Okulu inşaatını ihale edenler hakkında
soruşturma açılmış, disiplin cezalarına
çarptırılmış, idarî yönden görev yerleri
değiştirilmiştir.
Ayrıca soruşturma sonucu düzenlenen fezleke
Danıştay 2 nci Daire Başkanlığına intikal
ettirilmiş olup bu daire tarafından verilecek karara göre işlem
yapılacaktır.
2. Söz konusu okulun, ikmal keşfi 1995
yılı birim fiyatlarına göre 24 milyar TL.’dir.
3. Pendik Yayalar İlköğretim Okulu 1995
yılı yatırım programlarında yer
almıştır.
Arz ederim.
Turhan
Tayan Millî
Eğitim Bakanı
3. –
İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, Emlak Bankası Genel
Müdürlüğünün 1995 yılı reklam harcamalarına ve malî
faaliyetlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Rüşdü Saracoğlu’nun yazılı cevabı (7/243)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Başbakan Sayın Tansu Çiller tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.
Saygılarımla.
Halit
Dumankaya İstanbul
Emlak Bankası Genel Müdürlüğü;
Soru 1. 1995 yılı reklam bütçeniz 980
milyar lira idi. Bu bütçe revize edilmiş midir? Yapılan reklamlar
hangi televizyon ve hangi basın kuruluşlarına verilmiştir?
Hangi reklam ajansı vasıtası ile verilmiştir? Aylara göre
açıklar mısınız?
Soru 2. Yurtdışındaki ortak
olduğunuz bankalara ne kadar kaynak aktarılmıştır, bu
bankalar kanalı ile kimlere kredi verilmiştir?Geriye dönmeyen kredi
var mıdır?
Soru 3. 1995 yılı sonu itibarı ile
iç borcu nedir? Dış borcu nedir?
Soru 4. 1995 yılı kârı nedir?Bu
kârın ne kadarı repo veya faiz gelirlerindendir?
Soru 5. 1995 yılı sonu itibariyle Toplu
Konut Fonuna olan borcu nedir?
Soru 6. Bu paralara yüzde kaç faiz verilmektedir?
T.C. Devlet
Bakanlığı 2.4.1996 Sayı
B. 02.0.002/135
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMMBaşkanlığının
15.2.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/243-355/659 sayılı
yazısı.
İstanbul Milletvekili Sayın Halit
Dumankaya’nın ilgi yazı ekinde alınan Sayın
Başkanımıza tevcih ettiği yazılı soru önergesinde
yer alan sorularla ilgili olarak hazırlanan cevabî yazı ekte
sunulmuştur.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Dr.
Rüşdü Saracoğlu Devlet
Bakanı
Yanıt 1. Milletvekili Sayın Halit
Dumankaya’nın sorularının yanıtıdır.
1995 yılı reklam için alınan 980 milyar
TL bütçe her yıl olduğu gibi yılın 2 nci yarısı
için revize edilerek 1.030 milyar TL’na yükseltilmiştir.
Söz konusu bütçenin 615 milyar TL.’lık
kısmı TV-Basın-Radyo reklamları için
kullanılmıştır. 9 ay harcamaları Sayın Halit
Dumankaya’nın 7/7163 sayılı soru önergesi üzerine daha önce T.C.
Başbakanlık Hazine Müsteşarlığına
gönderildiğinden bu defa 10, 11 ve 12 nci aylara göre dökümler ek’te
sunulmuştur.
Diğer yandan TV ve Basın yoluyla yapılan
reklam harcamaları haricindeki;
– Sponsorluklar,
– Bankamızın tanıtımı
amacıyla basımı yapılan broşür, afiş,
kitapçık, davetiye, katalog v.s.,
– Bayram tebrik kartları, zarfları, kartvizit
talepleri,
– Billboard ve açık hava reklam
panolarımız,
– Spor kulüplerine futbol, basketbol ve voleybol
takımlarına forma reklamı
gibi ödemeler de reklam bütçemizden
karşılanmaktadır.
Reklamlar Televizyon ve Basın
kuruluşlarına sözleşmeli ajansımız Cenajans/Grey
Reklamcılık A.Ş. vasıtasıyla verilmiştir.
Not :
Yazılı soruyla ilgili diğer bilgiler dosyasındadır.
4. – Erzincan
Milletvekili Mustafa Yıldız’ın, Sinop’ta bazı
öğretmenlerin sürgün edildiği iddialarına ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı cevabı
(7/309)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Millî
Eğitim Bakanı tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasına aracılığınızı
arz ederim.
Saygılarımla. 5.2.1996
Mustafa
Yıldız Erzincan
Milletçe iç huzura ihtiyacımız olan bir
süreçten geçmekteyiz. Söz konusu iç huzurun sağlanmasında en büyük
kutsal görevi yüklenen toplum katmanımız, en ilkel koşullarda
yaşamını sürdüren köy öğretmenlerinden tutun üniversite
kampuslarında görev yapmakta olan öğretim görevlilerine kadar tüm
eğitim camiamızdır. Ancak, ülkemizde “eğitim ordusu” olarak
adlandırdığımız bu kültür
ocağımızın mensuplarına bırakın saygı
duymayı, her türlü sürgün ve cezalandırma reva görülmektedir.
Bu konuda alınan duyumlardan ve başvurulardan
öğrendiğime göre, Sinop Valiliğince 1993 yılından bu
yana yüzlerce öğretmenimizin kıyıma uğradığı
öğrenilmiştir.
Sinop ilimizdeki eğitim
mensuplarımızın ve bunlara bağlı binlerce
öğretmen ailesinin huzursuzluğunun giderilmesi açısından,
aşağıdaki sorularımın tatmin edici bir şekilde
cevaplandırılması ve olumsuzlukların düzeltilmesi
gerekmektedir.
Bu nedenle, adıgeçen ilimizde;
1. 50 öğretmenin il içi ve il
dışı sürgüne gönderildiği doğru mudur?
2. Yaklaşık 400’e yakın
öğretmen hakkında idarî soruşturma yapılmış
mıdır?
3. 200 öğretmene kınama,
200 öğretmene uyarı,
15 öğretmene kıdem
durdurması,
40 öğretmene maaşten
kesme,
cezaları verilmiş midir?
4. Son bir ay içinde bu ilimizde kaç öğretmen
sürülmüştür? Sürülme gerekçeleri nelerdir?
5. Tüm bu olanlardan
Bakanlığınızın bilgisi var mıdır? Varsa, bu
konularla ilgili olarak gerekli soruşturma yapılmak üzere,
tarafınızdan herhangi bir teftiş elemanı
görevlendirilmiş midir?
6. Bu kadar işlemin olduğu Sinop
İlimizle ilgili olarak Bakanlığınıza bilgiler
anında gelmekte midir? Şu ana kadar herhangi bir bilgi gelmemiş
ise, şu andan itibaren ne gibi tedbir almayı düşünüyorsunuz?
7. Sinop ilimizde görev yapan
öğretmenlerimizden verimli hizmet almaya devam edebilmek için, mevcut
kıyımların düzeltilmesi yönünde Bakanlık olarak ne gibi
tedbirler alınacaktır?
T.C. Millî
Eğitim Bakanlığı 1.4.1996 Araştırma
Planlama ve Koordinasyon Kurulu
Başkanlığı Sayı
: B.08.0.APK.0.03.01.00-022/787
Konu :Soru önergesi.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMMBaşkanlığının
16.2.1996 tarih ve Kan. Kar. Md. 7/1309-497/986 sayılı
yazısı.
Erzincan Milletvekili Sayın Mustafa
Yıldız’ın “Sinop’ta bazı öğretmenlerin sürgün
edildiği iddialarına ilişkin” yazılı soru önergesi
incelenmiştir.
1. Soruşturma sonucunda 28 öğretmenin il
içi ve il dışı nakilleri yapılmıştır.
2. İşi bırakma eylemine
katılan 253 öğretmen hakkında soruşturma
açılmıştır.
3. 253 öğretmenden;
49’u uyarma, 50’si kınama ve 14’ü aylıktan kesme, 8’i 1 yıl
kademe ilerlemesinin durdurulması cezası ile tecziye edilmiş, diğerleri
hakkında ceza uygulamasına gidilmemiştir.
4. Son 1 ay içerisinde soruşturma nedeni ile
birinci maddede belirtilen öğretmenlerin dışında nakil
yapılmamıştır.
5. Sinop Valiliğince yapılan bu
işlem mahallî nitelikte çözümlenecek özellikte görüldüğünden
Bakanlık Müfettişinin gönderilmesine gerek
duyulmamıştır.
6. Bu tür konuların
Bakanlığımıza intikali halinde, işlemleri mevzuata
uygun olarak değerlendirilmektedir.
7. Yapılan işlemlerin öğretmen
kıyımı olarak değerlendirilmesi doğru değildir.
Bakanlığımız öğretmenlerimizin rahat, güvenli ve
verimli görev yapmaları için gerekli ortamı sağlama konusunda
sürekli çaba harcamaktadır.
Arz ederim.
Turhan
Tayan Millî
Eğitim Bakanı
5. –
İstanbul Milletvekili Cevdet Selvi’nin, İstanbul-Üsküdar’dan Emlak Bankasınca
satıldığı iddia edilen bir arsaya ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Rüşdü Saracoğlu’nun
yazılı cevabı (7/311)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Sayın
Başbakan tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla 8.2.1996
Cevdet
Selvi İstanbul
İstanbul Üsküdar Nuh Kuyusu Cad. No. 10’daki 458
ada 12-13-14-15-16-17-18-19-20-21-22-23-24-25-27-28-29 parseldeki toplam 24 700
m2’lik arsa Emlak Bankası Genel Müdürlüğünün sahipiğinde idi. 11.1.1995
tarihinde yapılan ilan ile ihaleye çıkarılmış olup,
bir vatandaşa satılmıştır.
1. 24.3.1994 tarihinde SSK malı olan bu arsa
ne kadar bedelle Emlak Kredi Bankasına satılmıştır?
2. 23.8.1995 tarihinde yapılan ihale sonucu
ne kadar bedelle Emlak Bankası adı geçen arsayı
satmıştır?
3. Mevcut arsada kiracı olarak bulunan
vatandaş bu satıştan haberdar edilmiş midir?
4. İhale bedeli ile satış bedeli
arasında bir fark var mıdır?
5. Adı geçen arsa imar durumu SSK Hastahane
imar alanı gözükmektedir. 24.700 m2’lik bu arsada yapılacak mevzi
imar planı değişiklik sonucu elde edilecek Rant bedeli ile
arsanın satış bedeli arasındaki fark hiç düşünüldü mü?
T.C. Devlet
Bakanlığı 2.4.1996 Sayı
: B.02.0.002/134
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının
16.2.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/311-505/1036 sayılı
yazısı.
İstanbul Milletvekili Sayın Cevdet Selvi’nin
ilgi yazı ekinde alınan Sayın Başbakanımıza
tevcih ettiği yazılı soru önergesinde yer alan sorularla ilgili
olarak hazırlanan cevabî yazı ekte sunulmuştur.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Dr.
Rüşdü Saracoğlu Devlet
Bakanı
Genel
Müdürlük Emlak
Müdürlüğü 28.3.1996 Sayı
: 000510-212349
Konu : SSK taşınmazlar hak.
Sayın Dr. Rüştü Saracoğlu Devlet
Bakanı
İlgi : 19.3.1996 tarih 46 sayılı
yazınız.
İlgi yazınızda belirtilen ve
İstanbul Milletvekili Sayın Cevdet Selvi tarafından
cevaplandırılması istenen sorularla ilgili açıklamalar
aşağıda yeralmaktadır.
1. 3917 sayılı yasanın geçici 7 nci
maddesi gereğince, SSK mülkiyetinde bulunan taşınmazlardan
İstanbul-Üsküdar, Arakiyeci Hacı Mehmet Mahallesinde, tapunun 458
adasında kayıtlı 16 adet parselden ibaret 24 778
2. Yasa gereği olarak,
taşınmazların açık artırma usulü ile satışa
çıkarılması sağlanmış ve 24.8.1995 tarihinde
yapılan ihale sonucunda 104 046 111 000 TL. peşin bedelle ihale edilmiş
ve isteklisine satışı yapılmıştır.
3. Taşınmazların açık
artırma usulü ile satışa çıkarılması zorunlu
olduğundan 11.8.1995 tarihinde Hürriyet Gazetesinin bölge
baskısı ve 14.8.1995 tarihinde Sabah Gazetesinin Türkiye
baskısında olmak üzere kamuoyuna satış ilanları verilmiş
olup, kiracı da böylece satış ilanlarının
yayınlanması ile bilgilenmiştir.
4. Yasa gereği olarak
taşınmazın satışa çıkarılabilmesi için
güncel değerine göre yapılan ekspertiz raporunda 95 446 782 000 TL.
değer takdir edilen ve 100 milyar TL. bedelle devir alınan taşınmazların
104 046 111 000 TL. ihale bedeli üzerinden satışları
gerçekleştirildiğinden devir bedeli ile satış bedeli
arasında 4 046 111 000 TL fark oluşmuştur.
5. Sözkonusu taşınmazın mevcut imar
durumunun Hastane alanında kalması nedeniyle, satışa
çıkarmadan önce imar durumu değişikliği yoluyla
taşınmaza değer kazandırılmasını teminen
gerekli girişimlerde bulunulmuştur. Üsküdar Belediyesine imar
durumunun değiştirilmesi konusunda yapılan başvuru,
taşınmazın imar planında Belediyeye ait Kadastrol yollarla
parçalanması, bölge içerisinde İSKİ’ye ait 11 parsel
sayılı Selimiye menba suyu alanı ve bağlantı
yollarının olması, ayrıca parsellerin bir bütün olarak
değerlendirilmesinin mümkün olmaması nedeniyle imar durumu
değişikliği uygun bulunmamıştır.
Ayrıca, T.C. Sağlık
Bakanlığınca da imar durumu değişikliği uygun
görülmediğinden imar durumu değiştirilememiştir.
Sözkonusu taşınmazın imar durumunun
değiştirilememesi ve güncel değerinin de devir bedelinin
altında kalması nedeniyle devir bedeli muhammen bedel kabul edilerek
yasa gereği olarak satışa çıkarılması sağlanmıştır.
Diğer taraftan, bu konuda Başbakanlık
Teftiş Kurulu Başkanlığının 1.3.1996/197
sayılı yazısı ile bilgi istenmiş olup,
25.3.1996/503-211816 sayılı yazımızla Başbakanlık
Teftiş Kurulu Başkanlığına bilgi verilmiştir.
Bilgilerinize arz ederiz.
Saygılarımızla.
Türkiye
Emlak Bankası A.Ş. Genel
Müdürlüğü
Veysi
Oral Arif
Cihan Genel
Müdür Emlak,
Onarım Dekorasyon ve Koordinatörü Yönetim Kurulu Başkanı
Not :
Yazılı soruyla ilgili diğer bilgiler dosyasındadır.
6. – Denizli
Milletvekili Hilmi Develi’nin, Menderes Elektrik Dağıtım
A.Ş.’nin merkezine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/328)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Şinasi Altıner
tarafından yazılı olarak yanıtlanması için
gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Hilmi
Develi Denizli
1. Menderes Elektrik Dağıtım
A.Ş.’ne bağlı ortaklığın yeni idare merkezi
Denizli olmayacaksa hangi il olacaktır? Denizli dışındaki merkez,
hangi mantık ve hangi gerekçe ile seçilmektedir?
2. Böylece Denizli TEDAŞ Müessese
Müdürlüğünün eski kuruluş unvanının ve
teşkilatlanmasının feshedileceği doğru mudur?
3. Enerji yatırım ve yönetiminin Denizli
dışında bir il olması halinde Denizli’deki sınai
kalkınma ve yeni yatırımların aksayacağı, büyük
çapta zaman, kaynak, işgücü kaybı ve maliyet artışı
meydana geleceği yargısına katılıyor musunuz?
4. Böyle bir uygulama ile Denizli ilini
cezalandırmak mı istiyorsunuz?
T.C. Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2.4.1996 Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu Başkanlığı Sayı
: B.15.0.APK.0.23-300-350/4150
Konu : Yazılı soru önergesi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMMBaşkanlığının
28.2.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/328-542/1166 sayılı
yazısı.
Denizli Milletvekili Sayın Hilmi Develi
tarafından Bakanlığıma tevcih edilen 7/328-542
sayılı yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler
hazırlanarak ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Hüsnü
Doğan Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Denizli Milletvekili Sayın Hilmi Develi’nin
Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı
(7/328-542)
Soru 1. Menderes Elektrik Dağıtım
A.Ş.’nebağlı ortaklığın yeni idare merkezi
Denizli olmayacaksa hangi il olacaktır?
Denizli dışındaki merkez, hangi
mantık ve hangi gerekçe ile seçilmektedir.
Cevap 1. Elektrik enerjisi sektöründe
özelleştirmeye hazırlık olarak Türkiye Elektrik
Dağıtım A.Ş’ne bağlı 9 adet ortaklık
kurulmuştur. Bu ortaklıklardan 7 tanesi yasal prosedürlerini 1995 yılı
içinde tamamlayarak göreve başlamıştır.
Yüksek Planlama Kurulunun 9.1.1996 tarih ve
96/T-1numaralı kararı ile biri Efes Elektrik Dağıtım
A.Ş. diğeri Menderes Elektrik Dağıtım A.Ş. olmak üzere iki adet bağlı
ortaklık daha kurulması uygun görülmüştür. Bu karara dayalı
olarak düzenlenen ana sözleşmede de Menderes Elektrik
dağıtım A.Ş. merkezinin Aydın İli olduğu
belirtilmiştir.
Aydın İlinin, abone sayısının
diğer illerden daha fazla olmasının yanısıra, kadrosal
fazlalık ile teknik ekipman yönünden daha üstün durumda bulunması
hususları dikkate alınarak, Menderes Elektrik Dağıtım
A.Ş.’nin merkezi olmasına karar verilmiştir.
Daha önce kurulmuş bulunan 7 bağlı
ortaklıkda da aynı kriterler gözönüne alınmış olup,
herhangi bir sorun yaşanmamıştır.
Soru 2. Böylece Denizli TEDAŞ Müessesesi
Müdürlüğünün eskikuruluş unvanının ve
teşkilatlanmasının feshedileceği doğru mudur?
Cevap 2. TEDAŞ Genel Müdürlüğüne
bağlı olarak kurulmasına karar verilen bağlı
ortaklıkların kuruluşu tamamlandıktan sonra, Denizli
Elektrik Dağıtım Müessesesinin unvanı ve
teşkilatlanması feshedilerek, yerine Menderes EDAŞ’a
bağlı olarak çalışmak üzere, İşletme
Müdürlüğü kurulacaktır.
Soru 3. Enerji yatırım ve yönetiminin
Denizli dışında bir il olması halinde Denizli’deki
sınai kalkınma ve yeni yatırımların aksayacağı,
büyük çapta zaman, kaynak, iş gücü kaybı ve maliyet
artışı meydana geleceği yargısına
katılıyor musunuz?
Cevap 3. Denizli İli’ndeki müessesenin
feshedilerek Aydın’da bağlı ortaklık kurulması iddia
edildiği gibi; sınai kalkınmayı ve yeni yatırımları
aksatmayacak, zaman, kaynak, işgücü kaybına ve maliyet
artışına sebebiyet vermeyecektir. Aksine halen Ankara’dan
yürütülen pek çok iş, Denizli’ye çok daha yakın olan Aydın’dan
takip edilecek, böylece önemli ölçüde maliyet, işgücü ve kaynak tasarrufu
sağlanacaktır.
Soru 4. Böyle bir uygulama ile Denizli ilini
cezalandırmak mı istiyorsunuz?
Cevap 4. Aydın’da bağlı
ortaklık kurulması, Denizliİli’nin elektrik hizmetlerinin
eskisinden daha verimli olacağı planlanarak uygulamaya
konulmuştur. Her iki ilimizde vatanımızın bir parçası
olup, T.C.’nin bir Bakanlığı olan Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının ne bir ayırım ne de bir
cezalandırma düşüncesi söz konusu olamaz.
7. – Artvin
Milletvekili Süleyman Hatinoğlu’nun, SSK hastanelerine ilişkin sorusu
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Emin Kul’un
yazılı cevabı (7/343)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından
yazılı olarak cevaplandırılması hususunda
delaletlerinizi arz ederim.
Süleyman
Hatinoğlu Artvin
14.2.1996 tarihli Hürriyet ve Meydan gazetelerinde
SSK’ya bağlı Dışkapı, Göztepe, eğitim hastaneleri
ve diğer hastanelerde bazı doktorların insan
sağlığını hiçe saydıkları gibi ve
ayrıca fuhuş yapıldığı, yolsuzluk ve
suistimallerin yaşandığı bizzat tarafınızdan
basına açıklanmıştır.
Bu nedenle sorularım :
1. Ankara SSK Dışkapı Hastanesinde
20 Kasım 1991’den bugüne kadar kaç tane başhekim, Başhekim
Yardımcısı ve Hastane Müdürü değişmiştir.
a) İdarî davayı kazanarak göreve iade edilip
tekrar görevden alınan Başhekim, Başhekim
Yardımcısı ve Hastane müdürü var mıdır?
b)Siyasî amaçlarla hastanelerin idaresinde büyük
değişiklikler yapıldığı doğru mudur?
2. SSKHastanelerinde yaşanan ve başta
insan sağlığını tehlikeye atan, yolsuzluk ve suiistimallere
neden olan sorumlular hakkında bir işlem yaptınız mı?
3. Sorumlular hakkında
savcılığa suç duyurusunda bulunacak mısınız?
4. SSKhastanelerinde hastalar kobay olarak mı
kullanılmaktadır?
a) Dışkapı Hastanenizde halen
başında bulunan kadro ile kalp ve damar cerrahisi bölümünde
ameliyatlara devam edecek misiniz?
b) Dışkapı Hastanenizin bu bölümüne
karşı kamuoyunun büyük güvensizliği vardır. Bunu nasıl
telafi edeceksiniz?
5. SSKhastanelerindeki bu başıbozukluk
bir iktidar boşluğundan mı kaynaklanmaktadır?
6. 4 yıldan beri iktidarda bulunan DYP-CHP
koalisyon hükümeti döneminde, sizden önce görev yapan sayın
bakanların bu tablo karşısında başarılı
olduklarını söyleyebilir misiniz?
7. SSK Hastanelerinde yaşanan ve basına
yansıyan olaylarla tüm Türkiye’deki hekimlerin meslekî şeref ve
haysiyetleri ile oynandığı bir gerçektir. Hekimlerimizin meslekî
itibarını iade etmek için Bakanlığınız
şikâyet değil, çözüm bulmak durumundadır. Şayet çözüm bulamayacaksanız
istifa etmeyi düşünür müsünüz?
T.C. Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 3.4.1996 Sosyal Güvenlik
Kuruluşları Genel
Müdürlüğü Sayı
: B.13.0.SGK-0-13-00-01/1570/07661
Konu : Yazılı soru önergesi.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 15.3.1996 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/343-574/1273 sayılı yazınız.
Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu
tarafından hazırlanan “Sosyal Sigortalar Kurumu Ankara
Dışkapı Eğitim Hastanesine ilişkin” yazılı
soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.
Sözkonusu Hastanede, 21.11.1991 tarihinden bugüne kadar
görev yapan başhekim, başhekim yardımcısı ve hastane
müdürlerinin isimleri ve çalışma süreleri aşağıda
açıklanmıştır.
Başhekimler :
Doç. Dr. O. Sedat Ünal, 21.11.1991 tarihinde
Başhekim olarak görevi yürütmekte iken Dr. Erdoğan Yüce’nin
yargı kararının uygulanmasından dolayı 4.9.1992
tarihinde görevinden alınmış, hizmetin gereği olarak
6.11.1992 tarihinde tekrar göreve getirilmiş olup, 9.4.1993 tarihinde bu
görevinden alınmıştır.
Dr. Erdoğan Yüce, yargı kararı
uyarınca 4.9.1992 tarihinde Başhekim olarak göreve atanmış,
6.11.1992 tarihinde bu görevinden alınmıştır. Tekrar
yargı kararı uyarınca 9.4.1993 tarihinde anılan Kurum
ünitesinde Başhekim olarak göreve atanmış olup, 31.8.1993
tarihinde yaş haddinden emekliye ayrılmıştır.
Doç. Dr. Gülten Özgün, 10.12.1993 tarihinde açık
bulunan Başhekim kadrosuna atanmış, 27.7.1995 tarihinde bu
görevinden hizmetin gereği alınmış ve görevine iadesi için
açmış olduğu davayı kazanması nedeniyle 8.1.1996 tarihinde
eski görevine iadesi yapılmış olup, halen adıgeçen Hastanede
Başhekim olarak görev yapmaktadır.
Prof. Dr. Gazi Aydın’ın, 27.7.1995 tarihinde
Başhekim olarak ataması yapılmış olup, Dr. Gülten
Özgün’e idarî yargı kararının uygulanabilmesi için 8.1.1996
tarihinde görevinden alınmıştır.
Başhekim yardımcıları :
Op. Dr. Ayhan Gönger, 15.8.1985 tarihinde Başhekim
Yardımcılığı görevine başlamış,
28.8.1995 tarihinde görevinden ayrılmıştır.
Dr. Orhan Eriş, 18.8.1989 tarihinde Başhekim
Yardımcılığı görevine başlamış,
28.8.1995 tarihinde görevinden ayrılmıştır.
Opr. Dr. Onay Güneş 8.9.1993,
Dr. Atilla Gürcan 26.5.1994,
Diyo Uzmanı Dr. Ali Akdemir 5.7.1994,
Dr. Veldet Velidedeoğlu 7.9.1994,
tarihlerinde Başhekim Yardımcısı
olarak atanmışlardır.
Op. Dr. Celal Dilektaşlı 29.8.1994 tarihinde
Başhekim Yardımcılığı görevine
başlamış, 7.7.1995 tarihinde görevinden
ayrılmıştır.
Dr. A. Haldun Soygür 12.10.1994,
Dr. F. Lütfü Azizoğlu 20.1.1995,
Dr. Ferda Aydoğdu 25.7.1995,
tarihlerinde Başhekim yardımcısı
olarak görevlerine başlamışlardır.
Dr. İstemihan Akın, 26.7.1995 tarihinde
Başhekim yardımcılığı görevine
başlamış, 27.11.1995 tarihinde görevinden
ayrılmıştır.
Op. Dr. Melih Nebigil 21.8.1995,
Dr. Mustafa Usta 7.9.1995,
Diş tabibi Nevit İlkay Batum 19.9.1995,
Dr. Kadir Saylam 21.9.1995,
tarihlerinde Başhekim Yardımcısı
olarak görevlerine başlamışlardır.
Hastane müdürleri :
Sosyal Sigortalar Kurumu Dışkapı Hastane
Müdürü olarak 23.8.1985 tarihinde göreve başlayan Adem Dede, hizmetin
gereği olarak 15.9.1995 tarihinde görevinden alınmış ve
Ankara Doğumevi ve Kadın Hastalıkları Hastanesine Hastane
Müdürü olarak atanmıştır.
15.9.1995 tarihinde anılan Hastane
Müdürlüğüne atanan Orhan Bozkurt halen bu görevi yürütmektedir.
Sosyal Sigortalar Kurumu Ankara Dışkapı
Eğitim Hastanesinde idarî davayı kazanarak görevine iade edilen, daha
sonra tekrar görevinden alınan Başhekim Dr. Erdoğan Yüce
dışında başkaca Başhekim, Başhekim
Yardımcısı ve Hastane Müdürü bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, Kurumun gerek sigorta, gerekse
sağlık tesislerinde yolsuzluk ve suistimal
yapıldığının tespiti halinde, konu Teftiş Kurulu
Başkanlığına intikal ettirilmekte ve yapılan
teftiş sonucunda düzenlenen soruşturma raporlarına istinaden
ilgililer hakkında idarî ve inzibati tedbir alınması yoluna
gidilmektedir.
Kurumun Ankara Eğitim Hastanesinde kalp-damar
cerrahisi dalındaki hizmetler, Kalp-Damar Cerrahisi Kliniğinde görev
yapan biri “klinik şef yardımcısı” ve “doçent” akademik
unvanına sahip, biri başasistan olmak üzere toplam altı uzman
tabip ile yürütülmektedir. Kurumun açık kalp ameliyatları
yapılan tek birimi olan bu klinikte, Sağlık
Bakanlığınca verilen yetki ile aynı zamanda “tıpta
uzmanlık eğitimi” verilmektedir.
Sözkonusu klinikte15 Temmuz 1995-15 Ocak 1996 tarihleri
arasında 173 açık kalp ameliyatı
yapılmıştır. Bu dönemde ameliyat edilen hastalardan 8’i
ölmüştür. Bu sonuçlara göre, kliniğin açık kalp
ameliyatlarındaki hasta ölüm oranı % 4,6’dır.
Türkiye’de bu oranın % 5-10 arasında
değiştiği gözönünde bulundurulduğunda, Sosyal Sigortalar
Kurumu Ankara Eğitim Hastanesinde Kalp-Damar Cerrahisi Kliniğinin
açık kalp cerrahisi konusundaki çalışmalarının,
dolayısıyla bu ameliyatları gerçekleştiren sağlık
ekibinin başarısız olduğu savının bilimsel
dayanaktan yoksun olduğu açıktır.
Bu konuda yaşanan sorunların büyük bölümü
yazılı ve görsel basında, doğru ve yansız
bilgilendirme ilkesine aykırı olarak yayımlanan haberlerden
kaynaklanmaktadır.
Son günlerde gerek gazetelerin haber sütunlarına,
gerekse görüntülü basının haber programlarına sıkça konu
olan bu tür haberler Kurumun bugüne kadar verdiği sağlık
hizmetleri dolayısıyle sahip olduğu
saygınlığını olumsuz yönde etkilemektedir.
Kamuoyu üzerinde yaratılan bu tür
olumsuzlukların, bu yıl içerisinde Kurumun “50 nci Kuruluş
Yılı” kutlamaları kapsamında, yazılı ve görsel
basının katılımı ile düzenlenecek etkinliklerle,
verilen sağlık hizmetleri hakkında kamuoyunun doğru ve
yeterli olarak bilgilendirilmesi suretiyle giderilmesi için azamî çaba
sarfedilecektir.
Bilgilerinize arz ederim.
Emin
Kul Çalışma ve
Sosyal Güvenlik
Bakanı
8. –
Diyarbakır Milletvekili Abdülkadir Aksu’nun, Diyarbakır’daki elektrik
kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Hüsnü Doğan’ın yazılı cevabı (7/407)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı tarafından
yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Abdülkadir
Aksu Diyarbakır
Diyarbakır İlimizde bilhassa kış
aylarında yoğun bir elektrik kesintileri olmakta, bunun neticesinde
hem sanayide ve hem de konutlarda mağduriyetler yaşanmakta zaten
mağdur olan yöre halkına elektronik cihazların bozulması
neticesi maddî külfetler yüklediği gibi, çalışmaların da
büyük ölçüde aksaması neticesinde iş verimi ile birlikte moralman da
sıkıntılara sebebiyet verilmektedir.
1. Bu konuda il yetkililerince
yapıldığı belirtilen müracaatlar neden gözönüne
alınmamıştır?
2. Acil tedbirler alınmasına
ilişkin çalışmalar yapılacak mıdır?
3. Doğu ve Güneydoğunun bu
sıkıntıları yaşamasının sebebi siyasî midir?
4. Yöremizin çeşitli bölümlerinde
yaşanan bu sıkıntılara sebep olunması sizleri üzmüyor
mu?
5. Hüküm süren bu kesintiler neticesi meydana
gelen işgücü kayıplarının tespiti ile telafisi
düşünülmekte midir?
6. Elektrik şebekelerinin yenilenmesine ve
personelin takviyesi cihetine gidilecek midir?
7. Ekonomiye katkısı olan girişimci
esnaf ve sanayicimizi destek ve teşvik için bir kaç yıl için de olsa
indirimli fiyatlarla elektrik verilmesi düşünülemez mi?
T.C. Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2.4.1996 Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon Kurulu
Başkanlığı Sayı
: B.15.0.APK.0.23.300.351/4151
Konu : Soru önergesi.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının
15.3.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/407-699/1557 sayılı
yazısı.
Diyarbakır Milletvekili Sayın Abdülkadir Aksu
tarafından Bakanlığıma tevcih edilen 7/407 esas no.lu
yazılı soru önergesi ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte
sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Hüsnü
Doğan Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Diyarbakır Milletvekili Sayın Abdülkadir
Aksu’nun Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı
(7/407-699)
Diyarbakır İlimizde bilhassa kış
aylarında yoğun elektrik kesintileri olmakta, bunun neticesinde hem
sanayide ve hem de konutlarda mağduriyetler yaşanmakta, zaten
mağdur olan yöre halkına elektronik cihazların bozulması
neticesi maddî külfetler yüklendiği gibi, çalışmaların da
büyük ölçüde aksaması neticesinde iş verimi ile birlikte moralman da
sıkıntılara sebebiyet verilmektedir.
Soru 1. Bu konuda il yetkililerince
yapıldığı belirtilen müracaatlar neden gözönüne
alınmamıştır?
Cevap : Diyarbakır il merkezine kırsal
kesimden yoğun göç olmaktadır. Bunun sonucu olarak, artan elektrik
ihtiyacını, şehrin mevcut elektrik şebekesiyle
karşılamakta sıkıntıya düşülmektedir. Bu nedenle,
mevcut şebekenin yenilenmesi ve yeni oluşan yerleşim yerlerine
elektrik şebekesi yapılması için gerekli projeler
hazırlanmış ve geçtiğimiz günlerde, bu projelerde öngörülen
tesislerin yapımı işi ihale edilmiştir. Müracaatların
gözönüne alınmaması gibi bir durum söz konusu değildir.
Soru 2. Acil tedbirler alınmasına
ilişkin çalışmalar yapılacak mıdır?
Cevap : Birinci soruda açıklandığı
üzere; ihale edilen elektrik şebekesi projelerinin, uzun zaman
alabileceği gözönünde bulundurularak, elektrik ihtiyacını
karşılayacak acil tesislerin biran önce yapılması için Diyarbakır
Elektrik Dağıtım Müessesesine yetki verilmiştir.
Soru 3. Doğu ve Güneydoğunun bu
sıkıntıları yaşamasının sebebi siyasî midir?
Cevap : Yukarıda açıklandığı
üzere, Diyarbakır’da zaman zaman meydana gelen elektrik kesintileri,
şehir nüfusunun beklenmedik bir hızla artması, bu nedenle,
elektrik şebekesinin ihtiyacı karşılayamamasından
ileri gelmektedir. Elektrik kesintilerinin herhangi bir siyasî sebebi söz
konusu değildir.
Soru 4. Yöremizin çeşitli bölümlerinde
yaşanan bu sıkıntılara sebep olunması sizleri üzüyor
mu?
Cevap : Bakanlığımız, ülkemizin her
yöresinde olduğu gibi Diyarbakır yöresinde de elektrik kesintileri
olmasını arzu etmemektedir. Zaman zaman meydana gelen
arızaların giderilerek abonelerimize sürekli elektrik verilmesi için,
tüm olanaklarımız sonuna kadar kullanılmaktadır.
Soru 5. Hüküm süren bu kesintiler neticesi meydana
gelen işgücü kayıplarının tespiti ile telafisi
düşünülmekte midir?
Cevap : Elektrik kesintilerinin aboneler üzerindeki
olumsuz sonuçlarını gidermek amacıyla, gerekli tesisler ihale
edilmiş olup, biran önce tamamlanmasına
çalışılmaktadır.
Soru 6. Elektrik şebekelerinin yenilenmesine
ve personelin takviyesi cihetine gidilecek midir?
Cevap : Diyarbakır Dağıtım
Müessesemizde yeter sayıda kalifiye teknik personel bulunmadığından,
burada istihdam edilmek üzere, 7 adet mühendis ve 7 adet teknikerin
açıktan atanması için Başbakanlık nezdinde girişimde
bulunulmuştur.
Soru 7. Ekonomiye katkısı olan
girişimci esnaf ve sanayicimizi destek ve teşvik için bir kaç
yıl için de olsa indirimli fiyatlarla elektrik verilmesi düşünülemez
mi?
Cevap : Diyarbakır ilinde ve kalkınmada
öncelikli illerdeki abonelerimize, 1990 yılından bu yana, diğer
illerdeki abonelere göre %15 oranında daha ucuz elektrik verilmektedir.
9. –
İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, Erdemli Meslek
Yüksekokuluna devredilmesi planlanan bina ve arsaya ilişkin sorusu ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı İsmet Attila’nın
yazılı cevabı (7/461) 13.3.1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıda yeralan sorularımın
Tarım ve Köyişleri Bakanı tarafından yazılı
olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Ercan
Karakaş İstanbul
Mersin Üniversitesine bağlı Erdemli Meslek
Yüksekokulu Eylül 1994’de kurulmuştur. Yüksekokulun
açılışı bina ve yeterli araç, gereç donanımı
olmadan gerçekleştirilmiştir. Binanın araç, gereç
donanımının temin edileceği yönünde 27 Mart seçimleri
öncesinde Belediye Başkanı tarafından vaatlerde bulunulduysa da
bunlar gerçekleştirilmemiştir. Daha sonra, 1982 yılında
terk edilmiş ve bir kısım binaları başka
kuruluşlar tarafından kullanılan Alata Ziraat Okulunun 792
dönümlük arazisi ile birlikte tamamiyle Yüksekokulun kullanımına
verilmesi, dönemin Tarım Bakanı tarafından Eylül 1995’te kabul
edilmiştir. Bu tahsisin daha kolay yapılabilmesi için Ziraat Okulunun
Orman Bakanlığından Tarım Bakanlığına
devredildiği de gene bakan tarafından belirtilmiştir.
Soru : 1. Tarım Bakanlığı
tahsisin yapılması için Alata Ziraat Okulu, Orman
Bakanlığı tarafından kendilerine devir edildiği halde
tahsisi niçin gerçekleştirmemiştir?
2. Kullanılabilir durumda binalar
olmasına rağmen, bunlar ihtiyacı olduğu halde Erdemli
Meslek Yüksekokulunun kullanımına sunulmamıştır ve
terk edilmiştir. Devletin kısıtlı imkânlarına
rağmen, öğrencilerine her koşulda eğitim vermeye
çalışanların önünü tıkayan bu davranışı
onaylıyor musunuz?
T.C. Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 3.4.1996 İdarî ve Malî
İşler Dairesi Başkanlığı Sayı : İnş. Eml. Şb.
Md-7313/135/17696
Konu :Yazılı soru önergesi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 25.3.1996 tarih ve Kan. Kar. Md.
A.01.0.GNS.0.10.00.02.7/461-839/2017 sayılı yazınız.
İstanbul Milletvekili Sayın Ercan
Karakaş tarafından Başkanlığınıza verilen ve
yazılı olarak cevaplandırılması istenen önerge ile
ilgili olarak hazırlanan cevabî yazımız ekte
gönderilmiştir.
Bilgi ve gereğini arz ederim.
İsmet
Attila Tarım
ve Köyişleri Bakanı
Bakanlığımıza bağlı
İçel-Erdemli Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü,
1940’lı yıllardan beri aynı yerde kurulmuş bulunan
“AlataZiraat Meslek Lisesinin bir kısım arazisi üzerinde 1968
yılında faaliyete başlamış ve 1981’de adı geçen
Meslek Lisesinin kapanması üzerine onun sahip olduğu bütün
taşınmazların sahibi olarak görevine devam etmiştir. Söz
konusu Enstitünün yerleşim alanının 792 200 m2’lik
kısmı ormanlık saha içerisinde bulunmaktadır. Bu
ormanlık alanın tahsisi Orman Bakanlığına, fiilen
kullanımı ise Bakanlığımız Alata Bahçe Kültürleri
Araştırma Enstitüsü Müdürlüğünde bulunmaktadır. Orman
Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğünün 3.5.1995 tarih ve 1343
sayılı yazıları ile mezkûr ormanlık sahaya
Bakanlığımızın ihtiyacı olup
olmadığı sorulmuş 2.6.1995 tarih ve 7313-253
sayılı yazımızla ihtiyacı olduğu
bildirilmiştir. Bunun üzerine ilgili Bakanlıkça bahse konu
ormanlık sahanın Bakanlığımız kullanımında
bırakılması uygun görülmüştür.
Bakanlığımız
kuruluşlarının bilinçli koruması sayesinde bugüne kadar
gelebilmiş ve yakın çevresindeki ormanların
uğradığı tahribattan kurtulabilmiştir.
Sözü edilen ormanlık sahanın bir
kısmında; eski Ziraat Meslek Lisesinden kalan veya daha sonra
Araştırma Enstitüsünce yapılan ve Enstitü
Araştırıcı Personeli, Yardımcı Personel ve
işçilerin büyük çoğunluğunun ikamet ettiği lojmanlar,
sosyal tesisler ve ambar binaları; yaklaşık 100 dekarlık
kısmında turunçgil, erkenci sofralık kayısı, incir ve
zeytin genetik materyali ve deneme bahçeleri, geriye kalan kısmında
ise titizlikle muhafaza edilmeye çalışılan koruluk
bulunmaktadır.
Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü,
Doğu Akdeniz Bölgemize, narenciye başta olmak üzere meyvecilik,
örtüaltı ve açıkta sebze, erkenci sofralık üzüm ve her türlü süs
bitkileri yetiştiriciliği için Araştırma ve Eğitim
hizmetleri sunan, Bakanlığımızın ve bölgenin
kesinliklevazgeçemeyeceği önemli bir kuruluşumuzdur.
Halihazırdaki durumu açıklanan ormanlık alandan, özellikle
deneme bahçeleri ve yerleşim birimlerinin bulunduğu kısmın
başka bir amaç için kullanılmak üzere diğer bir kamu hizmetine
tahsis edilmesi halinde, bu önemli kuruluşun bütünlüğü bozulacak ve
hizmetine devamı, hemen hemen imkânsız hale gelecektir. Buna
karşılık yeni hizmet sektörü de beklenen şekilde
gelişemeyecektir.
Yukarıda belirtildiği üzere Mersin
Üniversitesinin sadece bir Meslek Yüksek Okuluna 15.9.1995 tarih ve 281
sayılı onayla 4 bina geçici olarak tahsis edilmiş okulun ve
öğrencilerinin hizmetine verilmiştir. Ancak Okul İdarecileri
Araştırma Enstitüsünün kullanımında bulunan diğer
binaları ve ormanlık sahayı da genişlemek arzusu ile talep
etmiştir.
Bilgi ve gereğini arz ederim.
İsmet
Attila Tarım
ve Köyişleri Bakanı