T.B.M.M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT
: 4
41 inci Birleşim
20
. 4 . 1996 Cumartesi
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. GELEN KÂĞITLAR
III. KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1. 1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları (1/285, 286) (S. Sayıları : 1, 2)
A) TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANLIĞI
1. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1996 Malî
Yılı Bütçesi
a) Tarım Reformu Genel
Müdürlüğü
1. Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
B) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANLIĞI
1. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 1996 Malî
Yılı Bütçesi
a) Petrol İşleri
Genel Müdürlüğü
1. Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
b) Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü
1. Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANLIĞI
1. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
1996 Malî Yılı Bütçesi
a) Karayolları Genel
Müdürlüğü
1. Karayolları Genel
Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
D) DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI
1. Dışişleri Bakanlığı 1996 Malî
Yılı Bütçesi
E) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI
1. Ulaştırma Bakanlığı 1996 Malî
Yılı Bütçesi
a) Telsiz Genel
Müdürlüğü
1. Telsiz Genel
Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
F) ORMAN BAKANLIĞI
1. Orman Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
a) Orman Genel
Müdürlüğü
1. Orman Genel
Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
G) TURİZM BAKANLIĞI
1. Turizm Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
H) SAĞLIK BAKANLIĞI
1. Sağlık Bakanlığı 1996 Malî Yılı
Bütçesi
a) Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü
1. Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
IV. SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. Malatya Milletvekili Oğuzhan Asiltürkün, Ankara Milletvekili
Ali Dinçerin Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2. Zonguldak Milletvekili Mümtaz Soysalın, Malatya Milletvekili
Oğuzhan Asiltürkün Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
I. GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 10.00da açılarak üç oturum yaptı.
Birinci ve
İkinci Oturum
Rusya Federasyonuna gidecek olan Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
H. Hüsnü Doğana, dönüşüne kadar; Devlet Bakanı Rüşdü
Saracoglunun,
Romanyaya gidecek olan :
Devlet Bakanı Yaman Törünere, dönüşüne kadar; Adalet
Bakanı Mehmet Ağarın,
Dışişleri Bakanı Emre Gönensaya, dönüşüne
kadar; Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nahit
Menteşenin,
Vekâlet etmelerinin uygun görülmüş olduğuna ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkereleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu.
Ölüm cezasına hükümlü :
Taner Keleşoğlu ile Murat Katrağ haklarındaki dava
dosyalarının geri verilmesine ilişkin Başbakanlık
tezkereleri okundu; Adalet Komisyonunda bulunan dosyaların Hükümete geri
verildiği açıklandı.
Konya Milletvekili Mehmet keçecilerin :
(2/669), (2/762), (2/1251), (2/1252), (2/1253), (2/1254) ve (2/1349)
esas numaralı kanun tekliflerini geri çektiğine ilişkin önergesi
okundu; ilgili komisyonlarda bulunan kanun tekliflerinin geri verildiği
açıklandı.
1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarılarının (1/285, 1/286) (S. Sayıları : 1,
2) görüşmelerine devam olunarak;
Vakıflar Genel Müdürlüğü,
Diyanet İşleri Başkanlığı,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü,
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü,
Adalet Bakanlığı,
Yargıtay Başkanlığı,
Çevre Bakanlığı,
1996 malî yılı bütçeleri kabul edildi.
Millî Savunma Bakanlığı,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,
1996 malî yılı bütçeleri üzerindeki görüşmelere devam
edildi.
H. Uluç Gürkan
Başkanvekili
Salih Kapusuz M. Fatih
Atay
Kayseri Aydın
Kâtip Üye Kâtip Üye
Üçüncü Oturum
1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarılarının (1/285, 1/286) (S. Sayıları : 1,
2) görüşmelerine devam olunarak;
Millî Savunma Bakanlığı,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,
İçişleri Bakanlığı,
Emniyet Genel Müdürlüğü,
Jandarma Genel Komutanlığı,
Sahil Güvenlik Komutanlığı,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,
1996 malî yılı bütçeleri kabul edildi.
Cenevrede yapılan 82 nci Uluslararası Çalışma
Konferansında kabul edilen 176 sayılı Sözleşme ve 81
sayılı İş Teftişi Hakkında Sözleşmenin
genişletilmesini öngören Ek Protokolle ilgili olarak, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından, bütçe müzakereleri
sırasında, TBMMne bilgi sunulacağına ilişkin
Başbakanlık tezkeresi okundu; Uluslararası Çalışma
Teşkilatı Anayasası gereğince, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Emin Kul, tezkere eki üzerinde, Genel Kurula bilgi verdi.
20 Nisan 1996 Cumartesi günü saat 10.00da toplanmak üzere,
Birleşime 23.51de son verildi.
Kamer Genç
Başkanvekili
Ünal Yaşar M. Fatih Atay
Gaziantep Aydın
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II. GELEN
KÂĞITLAR
20 . 4 . 1996
CUMARTESİ
Sözlü Soru
Önergeleri
1. İzmir Milletvekili Metin Öneyin ilaçtan alınan KDVnin kaldırılmasına
ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/56)
(Başkanlığa geliş tarihi : 18.4.1996)
Yazılı
Soru Önergeleri
1. İzmir Milletvekili Hakan Tartanın, bekçilerin ekonomik
ve sosyal durumlarının iyileştirilmesine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/631)
(Başkanlığa geliş tarihi : 18.4.1996)
2. Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrakın, bozulan
otoyollar için alınacak tedbirlere ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/632)
(Başkanlığa geliş tarihi : 18.4.1996)
3. Rize Milletvekili Şevki Yılmazın, Rize-Çayeli
Madenli Beldesinde işletilmekte olan madene ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/633) (Başkanlığa geliş
tarihi : 18.4.1996)
4. Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrakın, polislerin
çalışma saatlerine ve ücretlerinin iyileştirilmesine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/634) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.4.1996)
5. Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrakın,
Kırıkkale İline bağlı köylerin yollarına, içme
sularına ve kanalizasyon çalışmalarına ilişkin Devlet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/635)
(Başkanlığa geliş tarihi : 18.4.1996)
6. Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrakın, gıda
imalathanelerinin ruhsatlandırılması ve denetimine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/636)
(Başkanlığa geliş tarihi : 18.4.1996)
7. Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrakın, gıda
imalathanelerinin ruhsatlandırılması ve denetimine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/637) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.4.1996)
8. Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrakın, Belediye
Zabıtalarına silah taşıma izni verilmesine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/638)
(Başkanlığa geliş tarihi : 18.4.1996)
Meclis
Araştırması Önergesi
1. Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 49
arkadaşının, Refah Partisinin Süleyman Mercümek ile
bağlantılarının ve maddî ilişkilerinin
araştırılarak iddia edilen hukuk dışı malî
kaynaklarının tespiti amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/63)
(Başkanlığa geliş tarihi : 17.4.1996)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 10.00
BAŞKAN:
Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU
KÂTİP
ÜYELER: Kâzım ÜSTÜNER (Burdur), Zeki ERGEZEN (Bitlis)
BAŞKAN Çalışmalarımızın hayırlara
vesile olmasını Cenabı Allah'tan niyaz ediyor; Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 41 inci Birleşimini açıyorum.
III. KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1. 1996 Malî Yılı Genel ve
Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları (1/285, 286) (S.
Sayıları : 1, 2) (1)
A) TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANLIĞI
1. Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
a) Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
1. Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı
Bütçesi
B) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANLIĞI
1. Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
a) Petrol İşleri Genel Müdürlüğü
1. Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 1996 Malî
Yılı Bütçesi
b) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
1. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 1996 Malî
Yılı Bütçesi
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 1996 Malî Yılı Genel
ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları üzerindeki
görüşmelere devam ediyoruz. Daha önce alınan karar gereğince,
turlar biçiminde görüşülen bütçenin, dokuzuncu turunun müzakerelerine
başlıyoruz.
Sayın Komisyon ve Sayın Hükümet hazır.
Sayın milletvekilleri, dokuzuncu turda, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı, Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı ve bu bakanlıklara bağlı
kuruluşların bütçeleri yer almaktadır.
Dokuzuncu turda grupları ve şahısları adına söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Dokuzuncu turda söz alan sayın grup temsilcileri: Anavatan Partisi
Grubu adına Sayın Mete Bülgün, Sayın Hayrettin Uzun; Doğru
Yol Partisi Grubu adına, Sayın Evren Bulut, Sayın Mehmet Ali
Yavuz; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Ahmet Küçük,
Sayın Metin Arifağaoğlu; Demokratik Sol Parti Grubu adına,
Sayın Turan Bilge, Sayın Osman Kılıç; Refah Partisi Grubu
adına, Sayın Latif Öztek, Sayın Cemal Külahlı.
Bu turda, şahısları adına; lehinde, Samsun
Milletvekili Sayın Ahmet Demircan; aleyhinde, Sayın Hanefi Çelik,
Sayın Ayhan Fırat, Sayın Nezir Büyükcengiz.
Birinci sırada, Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Mete
Bülgün; buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)
Şimdi, iki çok değerli üye arkadaşımız
konuşacaksınız; aranızda görüştünüz mü, sürenizi
yarı yarıya mı kullanacaksınız?
(1) 1, 2 S. Sayılı Basmayazı 17.4.1996
tarihli 38 inci Birleşim Tutanağına eklidir.
METE BÜLGÜN (Çankırı) 10'ar dakika kullanacağız
Sayın Başkan.
BAŞKAN Peki... 10 dakikalık sürenizin bitimine 2 dakika kala
sizi uyaracağım; ama, sözümü kesmeyin derseniz, tam 10 dakika bitince
sözünüzü zaten makine kesecek.
METE BÜLGÜN (Çankırı) 1 dakika da ek süre istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
ANAP GRUBU ADINA METE BÜLGÜN (Çankırı) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 1996 yılı
Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı bütçesiyle ilgili
olarak, bütçenin lehinde konuşmak üzere, Anavatan Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum; konuşmama başlarken Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tarım ve Köy İşleri Bakanlığımız, 3
katrilyon 568 trilyon konsolide bütçe tutarından, ancak 22 trilyon 924
milyar 502 milyon lira pay almaktadır. Konsolide bütçenin binde 64'ü olan
bu miktar bütçe imkânıyla, Türkiye nüfusunun yaklaşık
yarısı olan köylümüze hizmet götürmeye çalışmaktadır.
Bu rakamların, sizlerin de takdir edeceği gibi, Tarım ve Köy
İşleri Bakanlığının bütçesi için yetersiz
olduğunu söylemek zorundayım. Yine, 22 trilyon 924 milyar 502 milyon
liralık Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı
bütçesinin yüzde 73'ü personel harcamalarına, binde 40'lık bölümü
transfer harcamalarına, binde 28'lik bölümü dış proje
giderlerine harcanmaktadır. Bütçenin ancak yüzde 20'lik bölümü,
Bakanlığın ana hizmetleri olan tarımın korunması,
geliştirilmesi ve araştırılması hizmetlerine
ayrılmıştır. Bir an önce tarımda yeniden
yapılanmayı gerçekleştirmesi gereken Bakanlığın
bütçesinin küçüklüğünün üzerinde durulmasını, Yüce Heyetinizin
dikkatine sunmak istiyorum.
Sayın milletvekilleri, son yıllarda, tarım sektöründe
kendisinden en fazla söz edilen, ancak popülist politikalar
dışında radikal hiçbir tedbir alınmayarak, perişan bir
hale sokulmuş bulunan hayvancılık sektöründen söz etmek
istiyorum.
Ülkemiz doğal şartları itibariyle
hayvancılığa müsait olup, hayvancılık, ülkemiz
ekonomisinde de önemli bir yer tutmaktadır. Diğer yandan, gerek millî
ekonomiye katkısı gerekse ulusal gelir, istihdam,
dışticaret, tarıma bağlı ve tarıma dayalı
sanayileri destekleme ve tüketim harcamalarındaki payıyla ve
stratejik temel ihtiyaç maddeleri üreten bir sektör olarak
hayvancılık, özel olarak ilgi gerektiren bir tarımsal
alandır.
Sağlıklı toplumların oluşumunda beslenme önemli
bir yer alır. Beslenmenin en önemli yapıtaşı ise, hayvansal
proteindir. Son yirmibeş yıllık dönemde fert başına et
tüketimi 15,2 kilogramdan 24,5 kilograma; süt ve mamülleri tüketimi 106
kilogramdan 170 kilograma; yumurta tüketimi de 2,3 kilogramdan 7 kilograma
yükselmiştir.
Bu sektörde verimliliğin artırılması için, planlı
dönemlerde ıslah çalışmaları hızlandırılmaya
çalışılmıştır. Bugüne kadar bu
çalışmaların tamamına yakını devlet
tarafından yürütülmüştür; ancak, arzu edilen seviyede
başarıldığını söyleyemesek de, bu
çalışmalar sonucunda, 1973 yılında saf ve melez genotiplerin
sığır varlığının içinde yüzde 9,42 olan
oranı; 1983 yılında yüzde 25,43; 1987 yılında yüzde
32,7'ye ulaşmış; son yıllarda ise, yüzde 40'ları
aşmıştır. Verimlilik açısından
incelendiğinde, 1974 yılında
Ülkemizde, 3,6 milyon tarım işletmesinin yüzde 86'sında,
bitkisel ve hayvansal üretim, birlikte, karma şeklinde
yapılmaktadır. Sadece, hayvancılık yapılan
işletme sayısının oranı ise, yüzde 3'tür.
İşletmelerin çoğu, rasyonel olmayan bir büyüklük arz etmekte,
çoğunluğu, 1 ilâ 9 büyükbaş hayvana sahip işletmeler
oluşturmaktadır. Bu nedenle, çok küçük kapasiteli ve ekstansif
çalışan bu işletmelerde, üretimin ekonomik verimlilik
seviyelerine ulaştırılması mümkün olmamaktadır.
İşletme büyüklüğü yanında, ülkemiz
hayvancılığında, hayvancılıkta belirleyici unsur
olan bazı sorunlar mevcuttur. Bu sorunları, yem, ıslah,
sağlık, örgütlenme, pazar ve fiyat politikaları
başlıkları altında toplamak mümkündür. Bu konu
başlıklarıyla özetlenmeye çalışılan, girdiden
fiyata kadar, hayvancılıkla ilgili her türlü faaliyetlerde,
Tarım Bakanlığımızın, ikibuçuk yıldan beri
Bakanlar Kuruluna sevk ettiği 5 kararname bulunmaktadır. Temennim, bu
kararnameler ile TİGEM'e ait çiftlikler ve Bakanlık bünyesindeki
üretme istasyonlarının özelleştirilmesi veya ortak
kullanımına cevaz veren kararnamelerin bu yıl içerisinde
çıkarılarak, hayvansal faaliyetlerin
hızlandırılmasına bir ivme kazandırılmasıdır.
Yüce Mecliste iki kez, basın ve medyada defalarca dile getirdiğimiz
ve ülkemizin millî bir problemi haline gelmiş bulunan iki önemli hususu,
yeniden, Yüce Meclisin huzurunda dikkatlerinize sunuyorum.
Ülkemizde, ilk olarak, 1992 yılında ortaya çıkan ve iki
ayda söndürülen sığır vebası hastalığı,
maalesef, 1993 yılında yeniden, yurda kaçak girişine göz yumulan
Pakistan ve İran orijinli hayvanlar vasıtasıyla ortaya
çıkmış olup, o tarihten beri yapılan mücadelenin gayri
ciddî olması ve üretilen aşılardan netice
alınmamış olması nedeniyle, veba, maalesef, söndürülememiştir.
Bu hastalığın dört yıldır söndürülememesinin en büyük
nedeni, üretilen aşıların çalışmamasıdır.
Bunun da sebebi, aşı üretiminde tecrübe kazanmış
personelin, partizanca yapılan tayinlerle, rasgele tayin edilmesidir.
Veba, mücadelesi çok kolay olan bir hastalıktır, şap
virüsü gibi alt grupları yoktur; ama, eğer, etkin tedbirlerle
hızla ortadan kaldırılmazsa, kronikleşir ve aynen grip gibi
kalıcı bir hale gelir; korkarım ki, Türkiye, bir yıl
içerisinde bu noktaya gelebilir.
Hiçbir zaman felaket tellalı olmadım; ama, konunun içerisinden
gelen bir teknisyen olarak, veba probleminin boyutlarını çok iyi
biliyor ve yakın gelecekte nelerin olacağını az çok
görüyorum ve yine, bir teknisyen olarak, Sayın Tarım Bakanına
öneriyorum: Sığır vebasını ortadan kaldırabilmeniz
için, aşağıdaki tedbirlerin kesinlikle uygulanması
gerekmektedir:
1. Canlı hayvan sınır ticareti yasak olmasına
rağmen, sınır illeri valilerinin, insanî nedenlerle, komşu
ülkelerden, özellikle vebanın odak noktası haline gelmiş
İran'dan, kaçak hayvan girişine göz yummalarına mani
olunmalıdır.
2. Kesinlikle, Hayvan Sağlığı ve Zabıtası
Kanununun 2678 sayılı Kanunla değişik, veba ile ilgili
hükümleri çok ciddî bir şekilde uygulanmalıdır.
3. En önemlisi, 1992 yılında, Tarım
Bakanlığı aşı üretim merkezlerinde çalışan
teknisyenler, mutlaka, aynı görevlere geri getirilmelidir. Zira, şu
anda, aşı üretim merkezleri ehil olmayan insanların elindedir.
Sayın Koruma Kontrol Genel Müdürünün çok iyi bildiği gibi, şu
anda, üretilen veba aşısı etkili olmamaktadır.
Son günlerde, ülkemiz hayvancılığında, hiç yoktan
sebeplerle ortaya çıkmış bir ekonomik deprem
yaşanmaktadır. "Deli dana" adı altında, 21 Mart
1996 tarihinde basında yer alan sansasyonel haberlerle ilgili olarak,
Tarım Bakanlığı tarafından, halkımıza
yeterli ve doğru açıklamalar zamanında yapılmamış
ve buna mukabil, görev alanına girmediği halde, Sağlık
Bakanının, halkımıza "et yemeyin, tavuk yiyin"
diye beyanat vermesine, Tarım Bakanlığı hiç tepki
göstermemiş ve yine, Sağlık Bakanının
"İngiltere'den gelen 40 ton et turistlere yedirilmiş"
diyerek, aynı zamanda, turizme darbe vurmasına, Tarım
Bakanlığımız yine seyirci kalarak, tüm besicilerin, et
sanayicilerinin ve turizmin mağduriyetine sebep olmuştur. Zaten, can
çekişen hayvancılığımız, sorumsuz Sağlık
Bakanının, talihsiz beyanatıyla yıkılmış;
buna mukabil de, Tarım Bakanlığı, çiftçisini
çaresizliğe terketmiştir. Besicilerin cinnet getirmesine sebep olan,
turizm alanında ciddî boyutlarda rezervasyon iptaline neden olan
Sağlık Bakanının, koltuğunu, halen muhafaza etmesi
ibret vericidir. "Bir deli, bir kuyuya bir taş atmış,
kırk akıllı çıkaramamış" atasözü, Türk
besicisinin, halen içinde bulunduğu durumu açık olarak ifade
etmektedir. Halkımız, et yemekten korkuyor, bunun sonucunda, besici,
hayvanını satamıyor ve maalesef, Tarım
Bakanlığı, halkımızın, bu korkusunu giderecek bir
kampanya faaliyetini halen başlatmamıştır. Gündemi,
Sağlık Bakanına terk eden Tarım Bakanımız, bu
tutumuyla, besicilerimizi bu sene için sefalete mahkûm etti.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI İSMET ATTİLA (Afyon)
Yok öyle bir şey!.. Laf bu!..
METE BÜLGÜN (Devamla) Sefalet içinde kalan bu insanlar, kimden ve
neden medet umacaklardır; bunu, açıkça, Tarım Bakanına
soruyorum.
Sayın Tarım Bakanımız, geçiminin tamamına
yakınını hayvancılıktan sağlayan Orta Anadolunun
bir ilinden milletvekili seçilmiştir; ama, maalesef, bu tutumuyla,
Sayın Tarım Bakanımız, hangi ilden milletvekili
seçildiğini unutmuş gibi görünmektedir.
Senede 365 gün -sabahın köründe ahıra girip gece
yarılarına kadar- güvencesiz,
sigortasız çalışan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
METE BÜLGÜN (Devamla) Bir dakika rica ediyorum,
bağlayacağım sözlerimi Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
METE BÜLGÜN (Devamla) ...çoluk çocuğunun geçimini sağlamak
için, iki ineğinin boynuzuna bakan, geçimini sağlamak için başka
hiçbir alternatifi olmayan bu insanları, nasıl, daha ne kadar bu
sefalete mahkûm edebilirsiniz!..
Kırmızı et tüketimi, Amerika'da kişi
başına 70 kiloğram, dünya ülkelerinde ortalama 40 kiloğram,
Türkiye'de ise, son veriler 6,5 kiloğramı göstermektedir.
Kırmızı et yiyen insanlar, enayi midir?!. Kırmızı
et yemeyen, gelişmiş, refah içinde yaşayan toplum var
mıdır?!.
Gelişmiş ülkelerde, millî gelirin hayvancılıktan
sağlanan kısmı, bitkisel üretimden sağlanan
kısmının yüzde 50 ilâ 70 arasıdır, tavukçuluğun
payı ise sadece yüzde 5'tir. Avrupa Birliği ülkelerinde verilen
sübvansiyonların yüzde 60'ı sığırcılığa
dönüktür, tavuk için bir sübvansiyon söz konusu değildir. Avrupa
Birliğ ülkeleri cahiller midir ki, sığırcılığa
bu kadar önem verip yardım ediyorlar...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, bu durumda bütçeyi gece yarısına kadar
bitiremem ki; rica ediyorum Sayın Bülgün.
METE BÜLGÜN (Devamla) Bağlıyorum efendim.
BAŞKAN Sayın Bülgün, lütfen, lütfen; teşekkür edin.
METE BÜLGÜN (Devamla) Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (ANAP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Ben zatı âlinize teşekkür ediyorum.
Bunu, bir gündemdışı
konuşmayla ileride telafi ederiz efendim.
Sayın Uzun, bakiye 10 dakikanızı tamamlamak üzere buyurun
efendim.
ANAP GRUBU ADINA HAYRETTİN UZUN (Kocaeli) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşmaya başlamadan önce,
saygılarımı sunuyorum ve 10 dakikalık bu süreyi iyi
değerlendirmek istiyorum. Enerji konusunu 10 dakika içinde
konuşabilmek de, son derece zordur.
Özetle söylemek gerekirse, enerjide geçen dönemden bir açık meydana
gelmiştir; hesaplara göre 5 milyar dolarlık eksik yatırım
bulunmaktadır ve bu açığı kapatmak için -geleceğin
karanlıkta kalmaması açısından- yılda en az 2 milyar dolarlık bir
yatırım gerekmektedir. Ama, her şeyden önce karar verilmesi
gereken husus şudur :Enerji yatırımlarını hangi
kaynaklardan sağlayacağız ve bu yatırımları
kimler yapacak?.. Uzun süredir devam eden imtiyaz tartışmaları
ile, enerjinin ve ekonominin gerekleriyle, hukukun ihtiyaçlarını
çatıştırmamak gerekir; bunları bir anlamda
bağdaştırmak gerekir. Fatih, İstanbul'a girerken, papazlar
"melekler dişi mi erkek mi" diye tartışıyorlardı;
biz de, Türkiye karanlığa doğru hızla yol alırken
"enerji yatırımlarında özel teşebbüsün
yatırım yapması, imtiyaz mıdır değil midir"
tartışmaları içerisinde, karanlığa doğru yol
almayalım.
Bunun yanında, enerji konularını konuşurken,
Türkiye'nin içinde bulunduğu bölge ve konumu itibariyle, Türkiye'nin
dış politikasını da konuşmak gerekir; konuyu, bundan
ayrı düşünmek mümkün değildir. Şu anda, stratejik konumu ve
enerji konularında enerji köprüsü olma durumunda olan Türkiye'nin, bunu
iyi değerlendirmesi gerekir. Bugüne kadar uygulanan politikalarda, bunun
öneminin yeterince kavranamadığı ve tam olarak
algılanamadığı ve bundan
yararlanılmadığı anlaşılmaktadır. 53 üncü
Hükümetin, enerji politikalarını yeniden değerlendirerek ve
Türkiye'nin ihtiyaçlarına, bölgenin ihtiyaçlarına, bölgede meydana
gelen Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının
devam edip etmemesinin buna bağlı olduğunu bilerek, uygun
politikaları geliştirmeleri gerekir.
Sayın Başbakanımız, iki gün önce bu Meclis
kürsüsünden konuşurken, kararların, bilhassa, Türkiye için önemli
kararların bazı bürokratlarca alındığını ve
53 üncü Hükümetin, bundan böyle kararlarını kendi
alacağını, siyasîlerin kararlarına hâkim
olacağını ve yanlış kararların yanlış
yerlerde alınmayacağını ve bunun için gerekli olanın
yapılacağını belirtmişti. O dönem içerisinde,
Türkiye'de petrol politikası yürütülürken, maalesef, Sayın
Başbakanın söylediği gibi olmuştur; devletin kurumları
ve devletin siyasî mekanizmaları devre dışı
bırakılmış, birimler dışında
oluşturulmuş, dar, küçük bir grupla Türkiye'nin politikası
yanlış yönlendirilmiş ve yanlış noktalara vardırılmıştır.
Değerli Parlamenterimiz Sayın Hikmet Uluğbay
tarafından yazılmış güzel bir kitap var. Bu kitabın,
sadece son kısmını okumak bile hepimize belli bir fikir verir; o
günkü ve bugünkü Türkiye'yi yönetenlerin, yanlış adamların
yanlış neler yaptıklarını görmek açısından
önemli, o bakımdan.
Kuveyt ve Katar gibi çölden ibaret iki kaza yüzünden, İngiltere
ile ihtilaf çıkarmayınız. Bu ehemmiyetsiz topraklardan ne gibi
faydamız olabilir. Kuveyt ve Katar'ı, İngiltere'ye
bırakmaya ve zengin Irak Vilayetimizle uğraşmaya karar
verdim" diyor Sadrazam Mahmut Şevket Paşa (11 Mart 1913).
Aynı dönemde ise "bizim nihaî politikamız,
donanmamızın akaryakıt ihtiyacını
karşılamada, bu maddenin bağımsız üreticisi ve petrol
sahalarının sahibi olmaktır" diyor İngiltere Donanma
Bakanı Churchill (17 Temmuz 1913). Yine, aynı tarihlerde
"şimdi, Kürdistan'ın ünlü petrol yatakları nedeniyle,
yabancı entrikalar başladığı için, kuşkusuz,
ciddî sorunlar çıkabilir. İngilizler, her halde, Kürdistan'ı
denetimleri altına alabilmek için, Kürtleri Türklere karşı
kullanmak isteyeceklerdir" diyor Amerikalı Amiral Bristol(1922). Yine,
İngiliz Kabine toplantısının bir tutanağını
okuyorum: "Türklerle sorun başladığında, Araplarla
dost olacaksın" deniliyor.
Bütün bunlara baktığınız zaman, o günden bugüne,
Türk dış politikasının benzer yanlışlıklarla
götürüldüğünün örneğini, yine, 2 Mayıs 1995 tarihli bir
tutanakta, Amerikalı bir yetkili, Türk Dışişleri
yetkilisine şöyle diyor "Peki, Gürcistan üzerinden Bakü-Ceyhan'a
destek vermeyi Türkiye lehine açıklarsak, uygun olur mu?" ve Dışişleri
yetkilimiz de, "Gürcistan üzerinden Ceyhan'a gidecek hatta işaret
etmeyiniz, onu şu anda telaffuz etmeyiniz; Bakü-Supsa'ya desteğinizi
açıklayınız" diyor; yani, Türk projesinin aleyhinde olan
bir projeye desteği, Amerika'nın Türkiye'ye vereceği desteği
önleyici, -bırakın Türkiye'yi, Türk kamuoyunu- Amerika yönetimini de
yanıltıcı bir beyanla, Türkiye'nin aleyhine bir sonucun
doğmasına yol açılıyor.
Bir yıl boyunca, Türk kamuoyu, yabancı bir firma
tarafından geliştirilen bir yanlış projenin peşinde
koşturulmuştur, Türk tezi haline getirilmiştir. Türkiye'nin
hedefi, petrolün Akdenize taşınmasıyken, Karadenizi hedefleyen
bir boru hattına destek verilmiştir; Allah'a çok şükür ki, mâni
olunmuştur; yoksa, üste de 250 milyon dolar para verilip, bu projenin
yerine getirilmesi sağlanacaktı.
Bu dönem içerisinde baktığımız zaman, gerçekten, çok
büyük yanlışlıklar yapılmıştır. 19
Şubatta, Türk teklifi diye sunulan teklif, konsorsiyum tarafından
reddedilmiştir; son derece basit olan üç şartı kabul etmedikleri
için reddetmişlerdir. Bunun karşılığında, yine,
devleti yönetenlerin, siyasîlerin -yeni hükümet kurulmakta olduğu dönemde-
kimsenin haberi olmadan, yine bir bürokrat, 29 Şubatta bir mektup
yazıyor "8 Marta kadar cevap vermezseniz, teklifimiz geri
çekilmiş sayılır" diyor; fakat, tatmin olmuyor, 4 Martta,
tekrar bir mektup daha yazıyor "eğer, bizimle, önkoşulsuz
görüşmeye hazırsanız, gelin görüşelim" diyor. Böyle
şey olur mu? Önce, teklifler, şartlar sunuyorsunuz,
şartlarınız reddedilince önkoşulsuz görüşelim
diyorsunuz!.. Bir yıl içerisinde, Türkiye'nin prestiji, bölgede, dünya
petrol camiasında Türkiye petrol şirketlerinin, TPAO ve
BOTAŞ'ın prestijleri büyük oranda sarsılmıştır.
Rus tezine karşı olan şirket tezleri, Türk tezi gibi
yutturularak, ortada bir Türk-Rus rekabeti varmış gibi, Türk-Rus
ilişkilerinin gerginleşmesine yol açılmıştır.
Türkiye, bu dönem içerisinde, bütün komşularıyla kavga eder hale
getirilmiştir.
Şimdi, 53 üncü Hükümetin Başbakanı, bölge ülkelerine,
barış çağrısı yapıyor, bozulmuş
ilişkilerin, benzer şekilde onarılması gerekiyor.
Benzer yanlışlıklar, şimdi enerji tercihlerinde
oluyor. Dediğimiz gibi, Türkiye, nükleer enerji mi kullanacak, hidrolik
enerjiden mi yararlanacak, termik enerjiden mi yararlanacak, yoksa
doğalgaza dayalı santrallarla mı götürecek, ki,
doğalgazın yaygın kullanımı 1987'de
başlamıştır ve bırakın şehirleri, ilçelerde,
hatta köylerde talep edilir hale gelmiştir. 1987'de başlayan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Uzun,
kusura bakmayın, çok kısa, ancak 1 dakikalık bir süre
verebileceğim. Toparlar mısınız...
HAYRETTİN UZUN (Devamlı) Bağlıyorum Sayın
Başkan, çok önemli, teşekkür ederim.
Evet, Türkiye'nin 2010 yılına doğru 35-40 milyar metreküp
gaza ihtiyacı vardır; şu anda, ise 9 milyar metreküp, uzun
vadeli kontratlara bağlı gaz anlaşması vardır.
Türkiye, bu gaz ihtiyacını tek kaynaktan değil, çeşitli
kaynaklardan sağlamalıdır ve bununla ilgili anlaşmalar
yapılmıştır. Bu yapılan anlaşmaların
gereğinin yerine getirilmesi lazımdır. İran ile
yapılan 9 milyar metreküplük bir anlaşma vardır; ama, bu da,
yine, benzer şekilde, belirli kesimlerce engellenmeye
çalışılmaktadır. Türkiye, İran ile olan siyasî
ilişkilerini düzeltsin; çünkü, Türkiye'nin bu doğalgaza ihtiyacı
vardır. Ayrıca, bu doğalgaz İran doğalgazı
değil, Türkmenistan'ın doğalgazıdır; Türkmenistan
İran'a, İran da Türkiye'ye satmaktadır; bu, hem
Türkmenistan'ın lehinedir hem de Türkiye'nin lehinedir.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (ANAP ve DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Ben teşekkür ediyorum Sayın Uzun.
Sayın milletvekilleri, şimdi Sayın Evren Bulut'u davet
edeceğim; ancak, bir hususu belirtmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, sorularımızın
takdimi ve cevaplandırılması için, Yüce Kurulun kararıyla
belirlenen süre 20 dakikadır. Buna göre, ya sorularınızı
alırız, okuturuz, 20 dakika dolunca cevap beklemeden o faslı
kapatırız -ki, maslahata uygun olan bu değildir- ya da
sorularınızı takdim ederiz, cevaplarını
alırız -ki uygun olan budur- ama, bu defa süre yetmeyebilir. Onun
için, benim ricam şudur: Arkadaşlarımızın soruları,
İçtüzükte de belirlendiği üzere, gerekçesiz, kısa, net
olmalı. Şimdi, bazı soruları, biz biliyoruz geçmişten,
cevabı tahtında müstetir sorular geliyor; yani, cevabı da içinde
var onun. Sadece isimlerinin, işte, falan sayın milletvekili soru
önergesi verdi dedirtmenin bence bir anlamı yok; politik anlamı da
yok. (Alkışlar) Yani, hem soru sahibi olduğu bilinmeli hem de
hükümete, bu noktada, hangi suali yönelttiği bilinmelidir. Ee, onun da
zamana ihtiyacı var; birbirimizin hukukuna saygı göstermek suretiyle,
çok kısa, çok önemli, çok mübrem gördüğünüz iki soruyu, üç soruyu
kısaca sorarsanız, burada beraber okuruz, zabıtlara geçer,
belki, sayın bakanlar cevap verme fırsatı bulurlar; ama, cevap
vermez... Tabiî, yazılı cevap verme imkânları her zaman
vardır. Ben, rahat bir çalışma ortamı olsun diye istirham
ediyorum; yoksa, süre kâfi gelmezse, soru sahiplerinin isimlerini zapta
geçiririz, sonra, zabıtları inceleyenlerin kafasında, yahu, bu
zat acaba ne sormuştu ki diye bir soru da uyanmasın. Yani, hem
sualimiz cevaplanmayacak hem de zabıtları okuyanın
kafasındaki sual, o istifham kalıp, devam edip gidecek.
(Alkışlar)
Ben, teşekkür ediyorum.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Evren Bulut; buyurun
efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
Sayın Bulut, uyarmamı ister misiniz efendim?
EVREN BULUT (Edirne) Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN Süreyi 10 dakika mı kullanacaksınız?
EVREN BULUT Evet efendim.
BAŞKAN Buyurun efendim.
DYP GRUBU ADINA EVREN BULUT (Edirne) Sayın Başkan,
sayın üyeler; Doğru Yol Partisi Grubu adına, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığımızın bütçesi üzerinde söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, tüm Parlamentoyu,
arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, Türk tarımının, cumhuriyetten bu tarafa bir
yere geldiği söylenemez. Burada da, bunları 10 dakikada anlatma
imkânımız yoktur; yalnız, gündeme gelen konular ülkede sansasyon
oluyor, gündemden düşünce yine unutuluyor.
Şimdi, Türkiye'de hayvancılık, onbeş senedir kan
kaybeden bir meseledir; istatistikî bilgiler de önümdedir, ilim
adamlarının da önündedir; ama, en önemlisi, bu işten ekmek
kazanan çiftçinin onbeş senedir gündemindedir; süt problemi vardır,
yem problemi vardır, hayvan sağlığı problemi
vardır, veterinerlik konusu tartışılır, sunî
tohumculuk oturmamıştır... Avrupa Birliğine
gireceğimiz bugünlerde, bakın Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının -Sayın Bakanımızı burada
uyarıyorum- gümrük birliğine hazırlığı var. Bütün
ilgili bakanlıklarda gümrük birliği genel müdürlükleri kurulmuş;
yalnız Tarım ve Köyişleri Bakanlığında bir teknik
daire başkanlığı seviyesinde yürütülüyor. Tarım eski
Bakanı Sayın Hüsnü Doğan zamanından beri -ben, o zaman Trakya Birlik
Başkanıydım- kendisiyle tohumculuk üzerinde bazı
çalışmalarımız olmuştu. Dünyada komünist sistem
yıkıldıktan sonra, tarım terk edildi. Türkiye'de de bu yeni
sistemden dolayı, tarımın gerekli tedbirleri alınmadı.
Ben, hiç olmazsa gelecekte, burada yaptığımız birkaç yasal
düzenlemeden istifade edelim diyorum.
Kasım ayında, Doğru Yol Partisinin azınlık
hükümeti zamanında bir hayvancılık kararnamesi çıktı
ve yürürlüğe girdi; bu, cumhuriyet tarihinin en kropsiyonsuz (croption);
yani, çıkan kredinin direkt hayvan sahibine gideceği bir sistemdir.
Eğer, bu sistem, eski sistem gibi olup, 3-5 insanın menfaat
sağlayacağı bir sistem olsaydı, takip edilirdi; fakat,
görüyorum ki, bu sistemi kimse takip etmiyor.
Bu kararnameyle, hayvancılıkla ilgili olarak 18 trilyon lira
kredi çıkmış oldu; 9 trilyonu ferdî kredilere, 9 trilyonu da
kooperatiflere verilecekti... Bugün, Kars'ta 107 kooperatif kurulmuştur,
Edirne'de 16, şurada bu kadar... Bu sisteme sahip çıkmamız
lazım. Hayvancılık, 200-300 trilyon kaynak bulunarak ancak iki
senede sağlıklı yere gelebilir. Bakın, biz, bunun 2
trilyonunu bir aydır çıkaramıyoruz. Nereye gidecek bu; her ile
gidecek, kooperatiflere gidecek. Yani, yalnız süt mamulü satmak,
yalnız et satmak çiftçiyi bundan sonra geçindiremez. Mutlaka, orada kendi
sistemlerini kuruyor bunlar, bunların bazılarının süt
işletme fabrikaları var; ama, görüyoruz ki, ne milletvekilleri ne
hükümetler bu sisteme sahip çıkıyor.
Bunun yanında, hayvan soy kütüğü kanunu çıkardık.
Türkiye'de hayvan soy kütüğü yok. Bunun yanında, kapılardan...
Aytaç'ın sayın sahibine buradan söylemek istiyorum -kendisi,
belki o zaman bu fabrikayı kurmamıştı- Edirne
Gümrüğünden, yıllarca, çürük etler girdi, yıllarca, otobüs
kanalıyla etler girdi, sağlıksız hayvanlar girdi; ama,
şimdi hiçbir şey yokken bir delidana hastalığı
çıkarıyor basın; ne ispatı var ne işareti var.
Biz, Edirne'de Dokuzuncu Canlı Hayvan ve Hayvan Ürünleri
İhtisas Gümrüğünü kurduk; ama, maalesef, bir senedir bunu uygulamaya
geçiremiyoruz. Orada veteriner oluyor, et kontrolü oluyor. Bunun, batıda
olduğu gibi bir de doğuda olması lazım. Yani, buradan, ben,
delidanayı önlerim, işte, vebayı önlerim diyemezsiniz. Bu
sistemleri kurmadığınız müddetçe, dünyada ne rant
yapıyorsa, bu sınırlardan girer; eroin gibi girer, silah gibi
girer; çünkü, bu insanlar, bunları para kazandığı için
yapıyor.
Fazla vaktim yok, benim söylemek istediğim, birincisi Hükümetimize,
ikincisi Meclisimize, üçüncüsü de Bakanlığımıza:
Buğday fiyatları gündeme geliyor. Geçen sene buğday
fiyatları, Türk çiftçisini ve ülkemizi zarara sokmuştur; çünkü,
buğday fiyatları ekmeğe yansımamaktadır; buğday
fiyatı ayrı bir şeydir, ekmek ayrı bir şeydir.
Kişi başına 200 kilo buğday tükettiğimiz kabul
edilirse, ülkemizin, insanlarımızın yalnız 12 milyon ton
buğday ihtiyacı vardır. 2 milyon ton tohumluk için, 2 milyon ton
da yemek için, 16 milyon ton buğday üretmemiz lazım. Geçen seneki
rakamlara göre, 18 milyon ton -afakidir bunlar- buğday üretilecekti;
bunlar, millî geliri artırmak için senelerdir yüksek tutulan
rakamlardır. Esasında geçen sene, 15,5 milyon ton civarında
buğday üretilmiştir; yani, ihtiyacımızı
karşılamamıştır.
Şimdi bakalım, çiftçi buğdayı 7 bin liraya
sattı da, yiyen kaç liraya yedi?..
Tarım politikasına gelince; Tarım
Bakanlığımızın elinde bir buğday var, bir de
çeltik var. Tarım Bakanlığı, bugün bir KİT olmuş;
54 ziraî araştırma kurumu çökmüş. Mutlaka, bunların
sayısını 10'a indirip, bazılarını kapatmak lazım.
58 ziraat çiftliği var; bunlar ne iş yapıyor? TİGEM, bugün,
tohum yetiştiriyordu. Zirai Donatım, bugün, bir şeye
kavuşmamış; bütçeden 7
trilyon lira götürüyor. 2,5 milyon ton kapasiteli kapalı depoları
var, duruyor ve Ofis de, buğdayı yere atıyor. Yani, sisteme
başlamışız...
Ben, bugün, Tarım Bakanlığının durumuna
üzülüyorum; 23 trilyonun 20 trilyona
yakını cari giderler... Yalnız süne ilaçlaması için 1
trilyon 200 milyar lira lazımdır. Eğer, sen, hastalıklarla
mücadele edemezsen, Türkiye'de alacağın bütün ürünü de
değerlendiremezsin. Geçen sene bunların
sıkıntısını gördük. Bu sene, Sayın Bakanımız
bu konuya öncelik tanıdı. Türkiye'nin çiftçisi, ne hastalıklarla
mücadele edecek bilgiye ne de imkâna sahiptir; çünkü, bu mücadelenin çoğu
uçakla yapılır. Eğer sen bugün o buğdayı ilaçlamazsan,
yarın karşına süneli bir buğday çıkacak; tüccar almayacak,
fabrika sahibi almayacak, fırıncı "buğday
yayılıyor" diyecek ve bir kaos yaşanacak; ama, işte,
bütçeler 3 trilyon lira ile hayvancılığı halledecek, bütün
biyo-ilaçlamayı halledecek, mücadeleyi yapacak... Bu mümkün değildir.
Bütçelerimizden, buna daha çok kaynak aktarmamız lazımdır.
Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız buradayken,
şunu söylemek istiyorum: Türk çiftçisini, tarımsal sulamalarda
desteklemeliyiz. Dört senedir, Adana'da, Ege'de, Urfa'da, Trakya'da,
tarımsal sulama sistemleri kurulmuştur. Geçen sene, bu sulamalar,
mazotun onüçte birine yapıldı; yani, 13 milyar liralık mazot
yerine 1 milyar liralık elektrik yakılıyordu. Bundan
vazgeçildiği görülüyor. Bunlardan büyük şikâyet var. Binlerce pancar motoru
çalışıyordu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EVREN BULUT (Devamla) Sürem bitti mi Sayın Başkan?
BAŞKAN Efendim, gönlümdeki süreniz bitmedi; ben şimdi, onu
tamamlayacağım.
Size, 1 dakika daha süre veriyorum; buyurun.
EVREN BULUT (Devamlı) Şimdi, ben, şunu söylemek istiyorum:
Zorunlu tarım sigortasını Hükümet Programına koyduk.
Türkiye, açık bir şemsiye; işte, bazen Gaziantep'te,
Maraş'ta, Ege'de sel oluyor, dolu oluyor; bazı
arkadaşlarımız çıkıyor, devletin böyle bir
kaynağı yok diyorlar. Hükümetin programında tarım sigortası
vardır.
Gübre sübvansiyonunu biz, kasım ayında, yüzde 50'ye
çıkardık. Bunun Ziraat Bankası tarafından ödenmesi
lazımdır. Bakanımıza da şunu söylüyorum: Eğer,
Türkiye'de, tarım politikası desteklenmezse, Türkiye'nin yüzde 44
olan bu nüfusu İstanbul'a hücum edecek, İzmir'e hücum edecek,
soyluların da huzuru kaçacak; onun için, bizi destekleyin, biz toprakta
kalalım.
Bize yardım edenlere, hepinize, Türk çiftçisi adına
teşekkür ediyorum; saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bulut, teşekkür ediyorum.
METE BÜLGÜN (Çankırı) Sayın Başkan, Sayın
Milletvekili, firmamın ismiyle bana hitap etti; çok kısa bir cevap
verme zarureti hâsıl olmuştur.
BAŞKAN Efendim, yerinizden buyurun; lütfen iki cümleyle...
METE BÜLGÜN (Çankırı) Firmam Aytaç, ithalata kökten
karşıdır; bunun için yatırım yapmıştır;
116 milyon dolarlık hayvancılık yatırımı
yapmıştır; ithalata kökten karşıdır; ama, bu
ithalat, hükümet politikasıdır; durması için de her türlü
çabayı gösteriyorum; burada da gösteriyorum, sosyal hayatta da gösteriyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bülgün.
Şimdi, siyasî literatürümüze bir de kökten
karşıcılık girdi.
Efendim, bakiye süreyi tamamlamak üzere, Sayın Mehmet Ali Yavuz;
buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA MEHMET ALİ YAVUZ (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı bütçesi
üzerinde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclise
saygılarımı sunuyorum.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına bağlı
kuruluşlarda, bugüne kadar emeği geçen herkese, hizmetlerinden
dolayı, şükranlarımı sunuyor; ölenleri de rahmetle
anıyor, bu duygularla sözlerime başlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı ile Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı bütçesi üzerinde, ANAP Grubu adına konuşan
arkadaşlarımız, şahsî hesaplarını bir kenara
bırakmalıydılar; ortak bir hükümetin bütçesini gruplarımız adına savunuyoruz.
Eleştirmek güzel bir şey; benim de geçmişle ilgili
eleştireceğim çok şey vardır; ama, burada, bunları
konuşmamalıydık. (DYP sıralarından alkışlar)
Bu arkadaşlarımın konuşmalarını talihsizlik
olarak yorumluyorum.
Hazar Petrolleri Anlaşmasıyla, Çiller Hükümeti, Türkiye'yi,
dünya petrol devleri arasına sokmuştur; ayrıca, Türkiye'yi,
denizlerde petrol arayan ülkeler grubuna dahil etmiştir. Türkiye, Amerika
Birleşik Devletleri, Rusya, İngiltere, Norveç ve Azerbaycan'la
birlikte bir anlaşma imzalamıştır. Bunun kadar önemli olan
bir husus da, konsorsiyumda her üyenin, hisse nispetlerine bakılmaksızın
bir oya sahip olmasıdır. Bu nedenle, doğudan batıya gidecek
boru hatlarının Anadolu'dan geçirilmesi son derece önemli bir
avantajdır. Bütün bunlar görmezlikten gelinerek, küçük, parti hesaplarıyla
konuşulması, yalnız konuşanların değil, ülkenin
ve hükümetin de talihsizliğidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de enerji
sektörünün görünümüne bakmak istiyorum. Türkiye'nin enerji anapolitikası,
ülke enerji ihtiyacının, amaçlanan ekonomik büyüme, sosyal
kalkınma hamlelerini desteklemek ve yönlendirmek üzere, zamanında,
yeterli, güvenilir şekilde ekonomik koşullar ve çevresel etki de göz
önüne alınarak sağlanması olarak belirlenmiştir. Ülkemizin,
gelişmiş ülkeler arasında layık olduğu noktaya
gelebilmesi, sosyal ve ekonomik kalkınmayı sağlayabilmesi için,
gerekli olan enerjiyi, zamanında ve yeterli olarak sunması
şarttır. Bunun sağlanabilmesi ise, sektörde gerçekçi
politikaların saptanmasına ve politikaların gereklerinin yerine
getirilmesine bağlı bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, görüşlerimi,
Grubum adına arz etmek istiyorum. Ülkemizde, su ve toprak
kayıplarının geliştirilmesi amacıyla, kalkınma
planları gereğince yapılan yatırımların büyük bir
bölümü DSİ tarafından gerçekleştirilmekte olup, kuruluşun
faaliyet alanına giren konular teknik karakterleri bakımından
büyük su işleri projeleri ile küçük su işleri denilen
taşkın koruma, kurutma, yerüstü ve yeraltı suyu sulamalarıyla
alçak baraj, yani göletler yapımı olarak
adlandırılmaktadır.
Ülkemiz, 26 adet akarsu havzasına ayrılmış olup, bu
havzalarda yapılan etütler sonucu, tarım arazisi, 28,05 milyon hektar
olarak tespit edilmişse de, bu miktar alanın ekonomik olarak
sulanabilir kısmı 8,5 milyon hektardır. Halen, 1996
yılı başı itibariyle net 4 091 152 hektarlık
tarım alanı sulamaya açılmış, bunun
gerçekleştirilmesi, DSİ, Köy Hizmetleri ve halk sulamaları
şeklinde devam etmektedir.
Hidroelektrik enerji potansiyeli olarak inşaatı sürdürülen
baraj ve HES projelerinin ikmal edilmesi ile mevcut 36 354 milyar
kilovatlık enerji üretimine 2 013,6 megavat kurulu güçteki santralla,
yılda ortalama 5 921 milyar kilovat katkıda bulunulacaktır.
Yeraltı suyu olarak da Genel Müdürlüğümüzce, 1995
yılında, sulama kooperatifleri adına 231 adet işletme
kuyusu ile
Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında (19962000
yılları arasında) DSİ ve Köy Hizmetleri olarak, toplam 735
bin hektarlık alanın sulamaya açılması planlanmış
olup, bu alanın 625 bin hektarının DSİ Genel
Müdürlüğünce gerçekleştirilmesi öngörülmüştür. Planın
hedefine ulaşması bakımından, kuruluşça, 1996
yılında hedeflenen 60 bin hektar alanın sulanması için
ihtiyaç duyulan ilave ödenek temin edilmelidir. Böylece, 50 bin hektar alan
daha sulamaya dahil edildiğinde 110 bin hektar alan sulanabilir duruma
gelecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP konusundaki
görüşlerimi arz etmek istiyorum. GAP, Fırat ile Dicle Nehirleri
üzerinde yapımı öngörülen barajlar, hidroelektrik santralları ve
sulama tesislerinin yanı sıra, kentsel ve kırsal altyapı,
tarımsal altyapı, ulaştırma, sanayi, eğitim,
sağlık ve konut gibi konulardaki yatırımları da içine
alan, sadece Güneydoğu Anadolu Bölgesini değil, tüm ülkemizi
etkileyecek değişimleri de beraberinde getirecek, çok yönlü entegre
bir kalkınma projesidir.
Bu bölgedeki baraj ve sulama çalışmalarının bir an
önce bitirilmesi gerekmektedir. Çünkü, ekonomiye olan katkısı çok
büyük olacaktır. Bugün, mahsulde, ekonomiye katkı yönünde 1'e 3
oranında bir artış sağlanmıştır. Burada,
tohum, gübre, ilaç, taşımacılık, tasnif ve depolama
konularındaki hızlı bir gelişmeyle, bölge ekonomisine büyük
bir katkı sağlanmış olacaktır. Böylece, GAP
kapsamında, sulamadan beklenen sosyal ve ekonomik etkiler, bölge
bazında kendini hızla gösterecektir. Tüm faydaları gözetildiğinde,
GAP içinde yer alan tüm projelere gereken önem verilmelidir.
GAP kapsamındaki tesislerin yapımı için, 1995
fiyatlarıyla, toplam 544 trilyon harcanacak olup, halihazırda yüzde
49'luk gerçekleşmeyle, 264 trilyon lira harcanmış
bulunmaktadır.
Türkiye'nin en büyük ve çok yönlü bir gelişme projesi olan GAP,
bölgedeki ekonomik ve sosyal yaşamı büyük ölçüde etkileyerek,
tarım ve sanayi alanlarında geniş iş olanakları
sağlayacaktır. GAP, aynı zamanda, ulusal ekonomiye -1995
değerleriyle- sulama faydası olarak yılda 42 trilyon TL, enerji
faydası olarak da 56 trilyon TL olmak üzere, toplam 98 trilyon TL
katkı sağlayacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP'tan sonra,
ülkemizin gözbebeği olan en büyük projelerden biri de Konya Ovası
Sulama Projesidir. Konya Ovasını, Beyşehir Gölü sularıyla
sulama fikri Osmanlı devrinde gündeme gelmiş ve Almanlar, 1900'lü
yıllarda, 200 kilometrelik kanalla, Beyşehir Gölünün
sularını Konya Ovasına akıtmışlardır.
Konya Ovasında, bunun dışında, Demokrat Parti
İktidarı döneminde başlanan barajlar yapılmış;
ancak, ovanın büyüklüğü karşısında, yine de yeterli su
kaynağı olamamışlardır. Yapılan etüt ve planlama
çalışmaları sonucunda Beyşehir Derebucak Barajı,
Suğla Gölü Depolaması Barajı ve Göksu Nehrinden Konya
Ovasına su akıtılması projeleri gündeme gelmiştir.
Bunların bir kısmı ihale edilmiş, bir kısmı da
ihale edilmektedir. Burada özellikle Göksu Nehri havzasından 543 milyon
metreküp suyun Konya Ovasına akıtılmasıyla 100 bin hektar
alan sulamaya açılacaktır.
Ülkemizde GAP'tan sonra en büyük sulama projeleri de, Konya Ovası
sulama projeleridir. Harran'ın Fıratla bütünleşmesi ne ise,
Göksu Nehrinin de Konya Ovasıyla bütünleşmesi odur.
Ayrıca, Orta Anadolu'nun 11 ilini kapsayan Fırat Nehrinden
Kızılırmak aracılığıyla yılda 10 milyar
metreküp su getirilmesi projesi de gündeme getirilmelidir ve etüt ve planlama
çalışmalarına başlanılmalıdır.
DSİ'nin Enerji Bakanlığına
bağlanmasını da çok olumlu bir tasarruf olarak görüyoruz. Devlet
Su İşleri Genel Müdürlüğünün tekrar yuvaya dönmesinden ötürü
memnun olduğumu, özellikle üstüne basa basa belirtmek istiyorum.
Sayın Başka, değerli milletvekilleri; küçüksu
işlerinden gölet ve sulama kooperatiflerinin kuyu açım
çalışmalarına özellikle hız verilmelidir. Milletimizin,
özellikle köylümüzün, fakir fukaranın yüzünü güldüren bu hizmetler
desteklenmelidir.
Burada nükleer enerji üzerinde de bazı görüşlerimi arz etmek
istiyorum. Nükleer enerji, mutlak surette ülkemize gelmelidir ve nükleer enerji
santralları kurulmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ALİ YAVUZ (Devamla) Tamamlıyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET ALİ YAVUZ (Devamla) Nükleer enerji santralları
ülkemizde kurulmalıdır. Bu projenin kapsamında çevre tedbirleri
de vardır. Çevreye zarar verecek
diye bu santrallardan vazgeçemeyiz. Uluslararası yüksek teknoloji,
sağlıklı çevre ve halkın güvenliğini ön planda tutan
nükleer santrallar kurulmalıdır. TEAŞ yatırım programında yer alan 1
000 megavatlık nükleer enerji
santralının kurulmasını özellikle istiyor ve destekliyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TEDAŞ'
ın tarımsal sulamaya yönelik
çalışmalarını takdirle karşılıyoruz. Son
yılların çok kurak geçmesi, yerüstü suyu bulunmayan yörelerde
çiftçimizi, yeraltı suyundan faydalanma yoluna itmiştir. Yeraltı
suyu bulunan yörelerimizde, DSİ'den ruhsat alınarak açılan özel
sondaj kuyularına elektrik enerjisi verilmesi, çiftçimize büyük ekonomik
faydalar sağlamaktadır. Çiftçimizin yüzünü güldürecek olan bu tür
çalışmalar, ekonomiye büyük faydalar sağlamaktadır.
Susuzluktan kavrulan yörelerimize can ve hayat veren bu tür kuyuların
enerjisinin sağlanmasına devam edilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ALİ YAVUZ (Devamla) Tamamlıyorum efendim.
BAŞKAN Lütfen...
MEHMET ALİ YAVUZ (Devamla) Ege ve Orta Anadolu Bölgelerinde, bu
çalışmalar başarıyla devam etmektedir. Ayrıca,
TEDAŞ'ın sulama kooperatiflerine ucuz elektrik vermesi de tekrar
gündeme gelmelidir.
Bu duygularla, Grubum ve şahsım adına Yüce Meclisi
saygılarımla selamlarım. (DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Yavuz, teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Ahmet Küçük. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, istirhamıma rağmen, sualler çok
uzun geliyor.
HACI FİLİZ (Kırıkkale) Refahtan geliyor...
BAŞKAN Efendim, ben, 550 kişilik Sayın Genel Kurula
hitap ediyorum.
Sayın Küçük, siz de süreyi ikiye bölüyorsunuz değil mi ?..
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) Evet.
BAŞKAN Buyurun Sayın Küçük.
CHP GRUBU ADINA AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının bütçesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu ve şahsım adına görüşlerimi sizlere sunmadan önce,
Yüce Meclisimizi ve televizyonları başında bizi izleyen
halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, yeryüzünde
yarattığımız tüm zenginliklerin temelinde, tarım ve
hayvancılık vardır; çünkü, insanoğlunun ilk
öğrendiği üretim biçimi, doğada beslenme sorununu çözmek için
topladığı bitkilerin tohumlarını ekmek suretiyle
toprağı işlemektir ve o bitkileri çoğaltarak, ilk katma
değeri yaratmıştır. Daha sonra da, avlanmak suretiyle
etinden yararlandığı bazı hayvanları
evcilleştirmekle, onları, kontrolü altında
çoğaltmış, elde ettiği fazla üretimi, başka
malların değişiminde kullanmıştır.
Dolayısıyla, sahibi olduğumuz, insanoğlunun bugün sahibi
olduğu tüm zenginliklerin kaynağında, tarım ve
hayvancılık vardır. Bugün yaratılan zenginliğin,
tarım ve hayvancılığa kesinlikle borcu vardır. Bu borç
hiç mi hiç bitmeyecektir; çünkü, insanoğlunun beslenme sorunu hiç
bitmeyecektir.
Ülkemiz, 78 milyon hektar toprakla, çok az ülkeye nasip olan iklim
yapısıyla, önemli bir tarımsal potansiyele sahiptir. Sulanabilir
topraklarımız 8,5 milyon hektardır; ama, bugün, maalesef, bu
toprakların yarısını bile sulayamıyoruz.
Tarım, ülkemiz için ekonomik ve sosyal açıdan çok önemlidir;
hatta, sosyal hayatımızın sigortasıdır. Kuru
tarım, artık, insanları geçindirememektedir.
İnsanların kuru tarımla yaşamlarını devam ettirebilmesi
için hayvancılığa ihtiyaç vardır; hayvancılık da
tarımın sigortasıdır. Ülkemizde, tarım ve
hayvancılıktaki gelişme verileri, maalesef, ya gerilemekte ya da
genel gelişmenin çok altında kalmaktadır.
Bugün, Türkiye'yi, onbeş yıldır tarım ve
hayvancılığa üvey evlat muamelesi yapan, tarımı
desteklemeyi neredeyse ilkellikle eşdeğer kabul eden bir
anlayış yönetmektedir. Planlamadan vazgeçilmiştir. Bu nedenle,
Türkiye'de, çiftçimiz ne ekeceğini bilememekte, istikrarlı bir
büyümeyi de, maalesef, yakalayamamaktadır. Daha önce, kendi kendine yeten
bir tarım ülkesi olan ülkemiz, bugün, potansiyel bir bitki ve hayvan
ithalatçısı ülke konumuna düşmüştür.
Tarımsal üretime elverişli olan ülkemiz, en büyük zenginlik
kaynağımızdır. Ülkemizin coğrafyası müsaittir,
iklimi uygundur, insangücü fazlasıyla bulunmaktadır, bilgi
altyapımız vardır; hatta, işsiz 20 bin adet de ziraat
mühendisimiz vardır; teknik altyapımız mevcuttur. Tüm bu
birikimlere rağmen, nedense bir türlü helvayı yapamıyoruz.
Ülkeyi onbeş yıldır "tarım da olmadan ülkeyi
yönetebilirim" zihniyeti idare etmektir. Sanayi toplumu olmak elbette
güzeldir, en büyük katmadeğer oradadır; ama, var olan
zenginliğimizi maksimum üretime dönüştürmeden sanayimize hammadde ve
kaynak bulabilmemiz mümkün müdür?
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;bugün, toplam
tarımsal üretimdeki bitkisel üretimin payı yüzde 67'dir; hayvansal
üretimin payı ise, sadece yüzde 25'tir. Gelişmiş ülkelerde bu
oran tam tersidir. Ülkemiz, bu dengeyi süratle tersine çevirmelidir. Ot ve
sanayi bitkileri üretimini artırarak, bitkilerini yem yapıp ete, süte
çevirmeli, daha çok katma değer yaratarak, köylünün daha da
zengileşerek daha çok üretmesini mutlak surette
sağlamalıdır.
Hayvancılıkta, son yıllarda, tüm üretim verileri olumsuz
gelişmektedir. Bir tek süt üretimi göreceli bir artış
göstermiştir, bu da ırk ıslahı çalışmalarından
kaynaklanmaktadır. Ülkemizde, olağanüstü bir çalışmayla
yaratılan bu imkânı, veteriner sağlık teknisyenleri ve
veterinerler, Türk çiftçisine sunmuşlardır. Mesailerini zorlayarak
yaptıkları bu özverili çalışmadan dolaylı, Türk
çiftçisi adına, kendilerine teşekkürü borç biliyorum. Maalesef, suni
tohumlama paralı hale getirilerek, bu iyi gidişin de
duracağı anlaşılmaktadır. Bu karardan
dönülemeyeceğine göre, suni tohumlama ücretlerinin, köylüye geri ödenmesini
ve bu konuda sübvansiyon sağlanması gerektiğine inanıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hayvancılık politikasının özü, süt politikasıdır.
Süt, hayattır. Süt değerlendirildiği ölçüde
hayvancılık gelişir. Süt üretimi teşvik edilmeli; ama,
bugün kişi başına süt tüketiminin 12 litre/yıl olduğu
ülkemizde, bu oran, çok kısa bir sürede 25-30 litrelere
çıkarılmalıdır. Çünkü, süt tüketimi ve süt ürünleri
tüketimi alışkanlıklarını geliştirmeden ülkemizi,
hayvancılığı ihya etmenin ve insanlarımızı
sağlıklı beslemenin imkânı yoktur. Çünkü, bu,
gelişmiş ülkelerde 150 litre/yıl dolayındadır. Süt
üretiminin devam edebilmesi için
Etin maliyeti de bugün 300 bin Türk Lirası dolayındadır.
Son günlerde ortaya çıkan hastalık söylentileri, 280 bin Türk
Lirası olan et kesim fiyatlarını, maalesef, 200 bin Türk
Lirasına geriletmiştir. Bu, Hükümetin yanlış
politikasından ve net politika koyamamasından
kaynaklanmıştır. Bedelini de, hayvancılıkla
uğraşan vatandaşlarımız ve hayvancılık
sektörü ödemektedir. Bu nedenle, Hükümet tarafından, üretimin 80 bin Türk
Liralık kaybının, destek olarak, üreticilere mutlaka ödenmesi
gerekmektedir.
Hayvansal ve tarımsal ürün ithalinden, zorunluluk olmadıkça
mutlaka vazgeçilmelidir. Bu, hem dövizimizin dışarıya gitmesine
neden olmakta hem de daha sonra, canlı hayvan ithaline neden olarak,
yarın gümrük birliğinde yarışacağımız
ülkelerin çiftçilerine kan vermektedir.
Ülkemiz, damızlık üretimi için yeterli bilgi ve deneyime
sahiptir. Damızlıkları, mutlaka kendimiz üretmeli ve
hayvancılara, düşük faizli ödeme koşullarıyla
satmalıyız. Bu dalda faaliyet gösteren sektörün
kaymağını yiyen sanayi kuruluşlarına,
damızlık üretimi yapma konusunda ciddî dayatmalar ve zorunluluklar
getirilmelidir.
İşsiz ziraat mühendisi kardeşlerimize, sektör içinde
yatırım ve üretim yapmak kaydıyla, düşük faizli krediler
verilmeli, gerekirse, kamuya ait üretme çiftlikleri, bu kardeşlerimize,
üretim yapmak kaydıyla kiralanmalıdır.
Tavukçuluk, günümüzde olumlu gelişen tek sektördür. Ülkemiz, Avrupa
standartlarında piliç ve yumurta üretimi yapmaktadır; bunu da,
sözleşmeli yetiştiricilik geliştirmiştir. Bu
anlayışın, büyükbaş hayvancılıkta da uygulanması
için, sektörün büyük firmalarına bu konuda destek verilirken, bir yandan
da, bazı dayatmalar içine mutlaka girilmelidir. Böylece, elinde sermaye
birikimi olmayan; ama, üretim için yeterli tesisi olan üreticiler, yeni bir
iş alanı bulacaklar ve önemli bir istihdam alanını da, bu
insanlara yaratmış olacağız.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'nin sanayi
ülkesi olması için tarımdan vazgeçmesine kesinlikle lüzum yoktur.
Bugün, Hollanda'nın büyük sanayi devletlerinden biri olduğunu hepimiz
biliyoruz. Bugün, Hollanda, 30 milyar dolarlık, tarım ve
hayvancılığa dayalı ürün ihraç etmektedir. Bu, bizim toplam
ihracatımızın neredeyse birbuçuk katıdır.
Hollanda'nın coğrafyasıyla ülkemizi
karşılaştırdığımızda, ülkemizin, ne
kadar büyük bir tarımsal zenginlik potansiyeline sahip olduğu da
çarpıcı bir şekilde görülmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'nin
tarım potansiyeli, yeraltında petrolleri yatan; ama, fakirlik çeken
Orta Asya ülkelerinin çektiği fakirlikten hiç de farklı
değildir. Bizim, görülen bu zenginliğimizi mutlaka ortaya
çıkarmamız gerekmektedir. Süratle tarıma destek ve kaynak
aktarılmalıdır. Üretim ve tüketim mallarındaki KDV
oranı derhal yüzde 1'e indirilmelidir. Devlet, özellikle süt
fiyatlarına mutlaka olumlu yönde müdahale etmelidir. SEK'in
özelleştirilmesiyle, devletin fiyatlara müdahale imkânı
kalmamıştır. Böylece, Türkiye'de süt politikası, maalesef,
dört beş büyük holdingin keyfine bırakılmıştır.
9 Ağustos 1995 tarihli ve 22369 sayılı Resmî Gazeteyle,
Damızlık Süt Sığırları Yetiştiricileri
Birliği kurulmuştur. Bu birlik, ivedilikle, fonksiyonel bir nitelik
kazanmalı ve süte mutlaka taban fiyat verilmelidir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tarım
Bakanlığının, bu bütçesiyle bunları
gerçekleştirmesi elbette mümkün değildir. Hükümet Programında,
tarım ve hayvancılığa, zaman içerisinde, desteklerden
vazgeçilerek, dünya rekabetine...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET KÜÇÜK (Devamla) Toparlıyorum efendim.
BAŞKAN Hayır efendim, lütfen
saygılarınızı sunun.
AHMET KÜÇÜK (Devamla) Efendim, herkese 1
dakikalık ek süre veriyorsunuz, ben de 1 dakika ek süre rica ediyorum.
BAŞKAN Zaten ben de 1 dakika süre veriyorum efendim.
AHMET KÜÇÜK (Devamla) 1 dakika bana yeterli.
BAŞKAN Buyurun.
AHMET KÜÇÜK (Devamla) Bugün, gelişmiş ülkeler tarım ve
hayvancılığa, yüzde 100'lere varan destekleme yapmaktadır.
Eğer, gerekli önlemler alınmazsa, ülkemiz tarım ve
hayvancılığı Avrupa Birliğine kurban edilecektir. 25
milyon insanın feryadı kulaklarımızı
çınlatıyor. Bu çığlığa kulak verin, milletin
efendisi köylümüzü Gümrük Birliğine kurban etmeyin.
Ülkemiz bitkileri açtır, yeterli sulama ve gübreleme
yapılamamaktadır. Yeterli bitki yetiştiremediğimizden
hayvanlarımız da açtır. Bu gidişle, bu hayvanlar galiba bu
insanları yiyecektir; ama, bu insanların kimi yiyeceğini de
zaman gösterecektir. Ülkemizde, yeterli hayvan yetiştiremediğimizden
insanımız açtır; insanlarımız yeterli et, süt ve
yumurta tüketememektedir. İnsanlarımız, protein
ihtiyacının yüzde 50'sini ekmekten karşılamaktadır.
Üreticimiz perişandır.
Son olarak şunu belirtmek istiyorum; günlerdir kamuoyunu
meşgul eden deliinek hastalığı ülkemizde var
mıdır yok mudur? Yoksa, bu konuda Hükümet doyurucu bir açıklama
yapamadı. Bence bu hastalık ülkemizde yoktur. Olmaması için de,
canlı hayvan ve parça et ithalatı yapılmaması
gerekmektedir. Ülkemizde, inekler ve danalar delirmedi; ama, eğer
aynı anlayış devam ederse -ki, öyle gözüküyor- tarım ve
hayvancılıkla uğraşan insanlar delirecektir...
Yüce Meclise ve halkımıza saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN Sayın Küçük, teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Metin
Arifağaoğlu; buyurun.
CHP GRUBU ADINA METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığının 1996 malî yılı bütçesi üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum; şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Yüce Meclisin sayın üyelerini ve televizyonları
başında bizi izleyen değerli vatandaşlarımı
sevgilerle, saygılarla selamlıyorum. Bir hafta sonra, 27 Nisan günü
başlayacak olan Kurban Bayramını, tüm
vatandaşlarımın sağlık, mutluluk ve huzur içinde
kutlamalarını diliyorum.
Enerjinin, ülke gelişmesi, sanayileşmesi ve ferdin huzuru
açısından önemi oldukça büyüktür. Türkiye'yi karanlıkta
bırakmaya hiçbirimizin hakkı yoktur. Elektrik, uygarlıktır,
sanayileşmedir, her şeydir. Fert başına düşen elektrik
tüketimi, ülkelerin gelişmişlik düzeyinin bir göstergesi
olmuştur; bu nedenle, enerji üretim ve tüketim oranları uygar dünya
düzeyine çıkarılmadığı sürece,
gelişmişlikten söz etmek olanaksızdır.
Ülkemizde, enerji tüketimi, üretimden daha hızlı
artmaktadır. Ülkemizi bu tehlikeli durumla karşı
karşıya bırakmamak için, inşaat halindeki barajları
bir an evvel bitirmek ve yeni barajlara başlamak, ana hedefimiz
olmalıdır. Ancak, bütçenin olanakları yetersizdir gerekçesiyle,
ülkeyi enerji sıkıntısına veya karanlığa
boğmaya hakkımızın olmadığı da gerçektir.
Türkiye'nin enerji üretimine baktığımızda,
taşkömürü üretimi düşmekte, linyit artmaktadır;
hidroelektriğin payı yükselmektedir; güneş enerjisinin
payı, oldukça azdır; jeotermal enerjinin kullanılmasından
ise söz edemiyoruz. Bu tablo karşısında, Türkiye'nin, gelecekte,
enerji darboğazına girme, ciddî finans sıkıntısı
ve çevre sorunları yaşayacağı ihtimali
kaçınılmazdır. Hem çevreyi koruyabilmeli hem de enerji ve
üretimini artıran enerji politikasını, katılımcı,
demokratik bir yaklaşımla oluşturabilmeliyiz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; enerjide, ekonomide,
temel tercihlerde akılcı yeni düzenlemeler
yapılmadığı sürece, sorunları aşmamız mümkün
değildir. İthal kaynaklı girdilerle yapılacak enerji üretim
tesislerinden kaçınmanın ve hidroelektrik santrallarının,
linyit santrallarının yapımına devam etmenin uygun
olacağı aşikârdır.
Barajlardaki duyarlılığı ve
çalışmalarından ötürü, Devlet Su İşlerini kutluyorum.
Bütçe olanaklarının dışında, bazı
konsorsiyumların kredi temini olanaklarıyla çalışmalar
yapmış ve bazı projeleri önemli seviyeye getirmiştir.
Bunlardan biri de, Artvin Deriner Barajıdır. Bu baraj, sadece enerji
üretimiyle kalmayacak, ekonomik, sosyal, kültürel yönleriyle büyük bir bölgesel
kalkınma projesini oluşturacak ve Artvin'i, göç verir bir il olmaktan
kurtaracaktır.
Bu ve buna benzer projeleri desteklediğimizi, açık ve net
olarak ifade etmek istiyorum; ancak, anahtar teslimi, dolar bazında fiyat
verilen bu projelerde, keşif bedellerinin sağlıklı
yapılması ve yapımı üstlenecek konsorsiyuma, kabul
edilebilen bir tenzilat uygulanarak, bulunacak yapım bedelinin dolara
dönüştürülmesi esas olacaktır.
Çoruh Nehri üzerinde 11 adet baraj projesi bulunmaktadır. Bu
projelerden birincisini oluşturan Deriner Barajına, bütçe
olanaklarının imkân vermemesi nedeniyle, kredi bulma veya borçlanma
modeliyle, bundan önceki hükümetin ve özellikle Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğünün çalışmalarını takdir ve
şükranla karşılıyor, 53 üncü Hükümetin, bu projeyi devam
ettirmesini ve üç dört ay içinde inşaata başlanmasını
bekliyoruz, istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, çok kısa olarak istimlak bedellerine
değinmek istiyorum. Vatandaşın gayrimenkulünü istimlak
edeceksin, yıllarca süren tezyidi bedel davası sonucu hak
ettiği, ilama dayalı parasını ödemeyeceksin, sıraya
koyduk, bekleyin diyeceksin. Bu, son derece haksızlık,
vatandaşın mülkiyet hakkının devletçe gaspıdır.
Yüzde 30 kanunî faizle, vatandaşın parasını
çalıştıracaksın, diğer taraftan, büyük
rantiyecilerden, devlet tahvili karşılığı
aldığın paralara, yüzde 120 veya yüzde 150 faiz ödeyeceksin!..
Bu, çifte standart değil midir?.. Devletin, vatandaşa olan borcunun
acilen ödenmesi gerekmektedir.
Biraz olsun elektrik fiyatlarına değinmek istiyorum. Mevcut
elektrik fiyatlarıyla, bölgelerarası gelişmişlik
farkını ortadan kaldıramazsınız. Kalkınmada
öncelikli illerde 1 kilovat/saat elektriğin fiyatı, meskenlerde 4 500
lira; saat 06.00 ve 17.00 arasında, sanayide 4 010; diğer illerde,
meskende 5 250 lira, sanayide 4 685 liradır. Bu fiyatlardan, şuraya
varmak istiyorum: Kalkınmada öncelikli illerde, diğer illere göre,
elektrik, yüzde 17 daha ucuzdur. Bu yeterli midir; hayır, yeterli
değildir.
Elektrik üretiminin büyük bir kısmı doğudadır.
Elektrik, doğudan batıya taşınmaktadır. Enerji nakil
hatlarındaki kayıpları, doğuda yaşayanların
vermemesi gerektiğini düşünürsek, kalkınmada öncelikli illerle
diğer iller arasında bir fark kalmamaktadır.
Doğuyu, göç verir durumdan kurtarmak, sanayileşmeyi bu tarafa
yöneltmek ve özel sektörün, kalkınmada öncelikli yörelere
yatırımını teşvik için, hiçbir şey
veremediğimiz doğuda yaşayan cefakâr ve vefakâr
halkımıza, hiç değilse elektiriği yüzde 50 ucuz verelim.
Muhalefet olarak, önemli bulduğumuz bu konunun takipçisi
olacağımızı belirtmek istiyorum. Bu uygulamayla, sanayinin
doğuya gitme imkânlarını artırmış
olacağız.
Doğuda yaşam standardını yükseltmek ve hava
kirliliğini önlemek maksadıyla, Doğu Anadolu ve özellikle
Ardahan, Kars, Erzurum İllerinin talebinin karşılanması
amacıyla, Gürcistan-Türkiye Doğalgaz Boru Hattı Projesini
desteklediğimizi belirtmek istiyorum.
Kamu çalışanları ve teknik personelimizi ihmal ediyoruz.
Yetişmiş insangücünden yararlanmak istiyorsak,
çalışmalardan randıman ve verimlilik bekliyorsak, kamu
çalışanlarımıza, teknik personelimize, daha rahat
yaşam koşulları sağlamalıyız. Bunların da,
kendi demokratik haklarını kullanabilmelerinin önünü
açmalıyız. Tüm çalışanları, emekli dul ve yetimleri,
geçen yıla göre daha iyi duruma getireceğiz diyebilecek misiniz? Bu
insanların yaşam standartlarını azıcık da olsa
yükselttiğinizi söyleyebilecek misiniz? Enflasyon, yıllardır,
çalışanların, dargelirlilerin aleyhine
çalışmıştır. İktidar olur olmaz zam üstüne zam
yaptınız. Bu enflasyon canavarından bu milleti nasıl
kurtaracaksınız?
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
kalkınmamızda sanayileşmemizde önemli yeri olan enerjiyle ilgili
kuruluşların işlemleri hakkında, usulsüzlük ve yolsuzluk
iddialarının üzerine gitmekte çok yarar görüyoruz.
Vatandaş, Parlamentoya ve parlamenterine şüphe ile
bakıyor. Halkımız, milletvekiline güvenmiyor. Bu konunun
üzerinde durmalıyız. Seçmen, milletvekiline inanmalı ve
güvenmelidir. Bunun için de, dokunulmazlık zırhını...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Arifağaoğlu, bunun için, size 1
dakika süre vermem gerekiyor galiba; buyurun.
METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) ... gelin, bir an
evvel, hep birlikte kaldıralım. Gelin, "devlet malı
deniz" anlayışını hep beraber kaldıralım;
gelin, Yüce Meclisin onur ve şerefini korumakta birleşelim; gelin,
Yüce Meclisi, şefaf duruma hep beraber getirelim.
1996 yılı bütçesinin hayırlı uğurlu
olmasını diliyor, Yüce Meclise ve izleyenlere saygılar, sevgiler
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Arifağaoğlu, teşekkür ediyorum.
Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Turan Bilge; buyurun. (DSP
sıralarından alkışlar)
Eğer, aranızda başka türlü bir kararlaştırma
yoksa, süreniz 10 dakika.
DSP GRUBU ADINA ABDULLAH TURAN
BİLGE (Konya) Sayın Başkan, Meclisin değerli üyeleri;
Demokratik Sol Partinin görüşlerini açıklamak üzere
huzurlarınızdayım.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi ve
hizmetleri üzerinde bir değerlendirmeye geçmeden önce, genel bir durum
saptaması yapmayı ve önemli göstergeleri bilgilerinize sunmayı
uygun görüyorum.
Tüm dünya ülkeleri, kendi tarım kesimlerini koruyup kollarken,
Türkiye'yi yönetenler, tarımı, serbest piyasanın
acımasız şartlarına teslim etmişlerdir. Sektöre
yönelik sermaye yatırımları, örneğin, son iki seçim
döneminde artmamış, yüzde 8'lerden yüzde 1.5'lere inmiştir.
Girdi kullanım düzeyi yeterince gelişememiş,
örneğin, gübre tüketimi, son on yılda, hemen hemen sabit
kalmıştır. Bunlara bağlı olarak, sektörün büyüme
hızı, dönem boyunca, ancak, yılda ortalama yüzde 1,27 düzeyinde
gerçekleşebilmiştir.
Et ve yumurta tavukçuluğu, örtüaltı tarım ve çiçekçilik
gibi kimi alanlar dışında, üretimdeki geleneksel ivme
yükselememiştir. Örneğin, aynı dönemde, süt üretimi yılda
yüzde 3, et üretimi ise, yılda yüzde 0,5 dolayına, buğday
üretimi, nüfus artışının da altında kalarak, yüzde
2'ler civarına yükselebilmiştir.
Tarım ve işlenmiş tarım ürünü ihracı,
yılda, ancak, yüzde 5,9, ithali ise yılda yüzde 23 dolayında
artmış, buna bağlı olarak, sektörün ihracattaki payı,
göreceli olarak yüzde 60 civarına gerilemiş, yüzde 65'lerden yüzde
25'lere inmiştir.
Dönem başına, ithalatın 33 katı olan ihracat,
ithalat ile eşit hale gelmiştir.
Hayvancılık ülkesi Türkiye, son alınan kararlarla, hayvan
ürünü ithalatçısı olmuş, 1995'te tek sığır
satamamanın yanı sıra, kırmızı et tüketiminin
üçte birinden çoğunu dışarıdan satın
almıştır. Bu yetmiyormuş gibi, toplum
sağlığının gündemine "veba ve delidana"
gibi, yeni karabasanlar getirilmiştir.
Sektörde, nüfus artışı, hızla devam ederken,
toplumun yarısı bu sektörde çalışırken, sektörün
ulusal gelirden aldığı pay, on yılda yüzde 30'lardan yüzde
15'lere düşmüş, tarım üreticisi on yılda yüzde 100
oranında gelir yitirmiş ve o oranda fakirleşmiştir.
Avrupalının üçte biri düzeyinde hayvansal besin tüketen
toplumumuzun yeterli ve dengeli beslenebildiğini söylememiz mümkün
değildir. Devletin, 1987'de yaptığı gelir
dağılımı araştırmasına göre, protein ve
enerji ihtiyacının yarısını ekmekten
karşılayan; yani, sadece, ekmekle doyabilen bir toplum haline
gelmiş bulunmaktayız.
Gelinen nokta vahimdir. Gelinen nokta, hayvancılığın
bütünüyle iflası ve çöküşüdür. Bu nokta, 60 milyonun, et, süt, peynir
tüketmek için dışarıya, açıkça, mahkûm edilmesidir.
Türkiye'nin, buna tahammülü yoktur. Türkiye'nin, 60 milyonu beslemek için,
sürekli, dışarıdan mal alacak ekonomik gücüyse, hiç yoktur. (DSP
sıralarından alkışlar) Varılan nokta, hayvansal üretim
açısından olduğu kadar, bitkisel üretim bakımından da
tam bir çöküştür.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen, tarım, ekonominin temel
dinamiğidir. Sayın Genel Başkanımız Bülent Ecevit'in
söylediği gibi, kalkınma, köylüden başlar. (DSP
sıralarından alkışlar) Ülkemiz, satılabilir sanayi
malını, bugün de tarım ürünlerine bağlı olarak
üretecek, yarın da bu, böyle olacaktır. Sanayie işgücünü,
tarım sektörü vermekte, sanayinin ürettiği malın önemli bir
bölümüne de, bu kesim müşteri olmaktadır.
Tarım ürünleri ithalatı arttığı oranda,
sektörün çöküşü de, o oranda hızlanacaktır. Bütün bunlar
şunu göstermektedir: Gelecekte, dünyanın gündeminde, ciddî biçimde
açlık tehlikesi vardır. Türkiye'nin gündeminde de benzer sorunlar,
2000'li yıllara doğru, artarak devam edecektir.
Demokratik Sol Partinin, gümrük birliğine karşı
olmadığı biliniyor. Sübvansiyonlar, yeni kısıtlamalar,
yeni öngörüler getiren GATT ve gümrük birliği gibi mekanizmalar,
tarımın gelişim ve atılım zorunluluğunun,
artık, vazgeçilmez bir nokaya geldiğini gözler önüne sermektedir. Bu
koşullarda, ayakta durmak, çökmemek ve rekabet gücü sağlamak için,
ulusal üretim dinamiğini ateşlemek ve çağdaş üretim yöntem
ve tekniklerini egemen kılmak gerekmektedir. Bu atılım,
doğaldır ki, sanayi ve diğer sektörlerin ihmali anlamına gelmez.
Aile işletmeciliğinin, ekonomik tarım
işletmeciliğine dönüşmesi gerekmektedir. Tarım, sanayinin
rakibi değildir; aksine, sanayinin itici gücüdür. Önemli olan, sektörleri
birbirine rakip sayan çarpık anlayışlar yerine,birbirini
destekleyen, birbiriyle, girdi, çıktı; hammadde, mamul madde
alışverişi yapan, birlikte gelişen, bir bütünlük içerisinde
kalkınma anlayışını oluşturmak gerekmektedir.
Tarım sektörünün sorunlarının yalnızca kendi
yapısından doğmadığı, ekonominin tümünden
etkilendiği ve gelişmesinin temelinde çağdaş bir yapı
oluşturulmasının etkisi göz ardı edilemez bir gerçektir.
Bize göre, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, böyle bir
modernizasyonu üstlenmek durumundadır. Hiç kuşkusuz, çok
saygıdeğer yöneticilerin, merkez ve taşra çalışanlarının,
Bakanlığınızın, iyi niyetli ve özverili hizmet
gördüklerinden eminiz.
Bitkisel üretimi geliştirme projelerinden ciddî
kullanımın geliştirilmesi çabaları, hayvansal üretimde sunî
tohumlama, damızlık dağıtımı, soy kütüğü
oluşturulması, besi ve süt sığırı kooperatifleri
ve birlikleri kurulması, hayvan sağlığı
çalışmalarından gıda kontrolü çalışmalarına
kadar birçok hizmet dalı ve disipliniyle, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı, son derece önemli fonksiyonlarını bugün de
sürdürmektedir.
Kanaatimizce, artık, geleneksel ve rutinle yetinmekten derhal
vazgeçilmelidir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,
toplulaştırmadan iskâna, toprak ve su kaynaklarının
geliştirilmesinden, optimum işletme ölçeklerinin
sağlanmasına kadar kırsal yapıyı tüm öğeleriyle
sahiplenmelidir ve sektörün problemlerine bir bütünlük içerisinde
yaklaşmalı, ona göre politikalar üretmelidir.
Tarım sektörünün ekonomik ve toplumsal boyutlarıyla ülke
geleceğindeki konumu, iç ve dış koşullar gözetilerek
doğru biçimde yapılmalıdır. Üretici gelir ve
refahıyla, tüketici-sanayici ihtiyacının yararları bir
arada sentezlenmelidir. Hammadde üretimi, işlem ve pazarlama zinciri bir
arada ele alınmalıdır. Ülkenin ekolojik şartları
gözetilerek gerçekçi bir bitkisel ve hayvansal üretim dengesi
kurulmalıdır. Hayvancılık öncelik kazanmalıdır.
Toplum ihtiyaçları, sanayi ve hayvancılık gerekleri
açısından, bitkisel üretimde, yağ bitkileri, yem bitkileri ve
turfanda nitelikli bitkilerin üretimiyle örtüaltı tarım,
seracılık özendirilmelidir.
Borsa mekanizması geliştirilmeli, üretimi yönlendirecek vadeli
işlem borsası oluşturulmalıdır. Sözleşmeli üretim
modeli yaygınlaştırılmalıdır. Toprak Mahsulleri
Ofisi bu yıl devreye girmelidir. Süne ve kımıl mücadelesi ciddî
bir şekilde yapılmalıdır. Ekim öncesi fiyatlar
bilinmelidir. Teknoloji kullanımına yönelik seçici destekler
uygulanmalıdır. Gübre, süt, tütün iade ödemeleri geciktirilmemelidir.
Kırsal nüfusun yoğunluğunun uzun zaman devam edeceği
düşünülerek, tarımda üretici örgütlenmeleri ön plana
alınmalıdır.
Sulamada kullanılan elektriğin fiyatı astronomik
şekilde artmaktadır; 1993 yılında kilovatı 232
lirayken, 1996 yılında, yüzde 2 300 artarak, 5 276 liraya
yükselmiştir. Sulama kooperatifleri ve çiftçiler, ödeme güçlüğüne
düşmüşler, halen TEDAŞ'tan elektrik alamamaktadırlar. Bu
duruma çözüm getirecek tedbirler acilen alınmalıdır.
Tarımda, ürün sulama yatırımlarına teşvik verilmeli,
çiftçiye ucuz kredi sağlanmalıdır.
Önemli bir tarım potansiyeline sahip olan ülkemizde, ziraat
mühendisliği ve veteriner hekimliğinde, eğitilmiş
tarım adamının işsiz kalması ayıbını
daha fazla yaşamamalıyız.
Tüm bu çalışmaların gerçekleşmesi için, doğru
yapılanmış, güçlü bir kamu örgütlenmesine ihtiyaç vardır.
Geçen yasama döneminde, Genel Kurul gündemine kadar ulaşan
Bakanlığın kuruluşuyla ilgili yasa
tasarısının, zaman geçirilmeden yeniden gündeme getirilmesinde
yarar olduğu kanaatinini taşıyoruz.
Yeni yasal düzenlemeyle, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
bünyesinde, toplulaştırma ve toprak reformu gibi mevcut hizmetlerin
yanında, bugün, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü kapsamında olan
toprak-su hizmetleri ve iskân hizmetleri de birleştirilmelidir.
Kırsal yapının iyileştirilmesi için, merkezî bir
planlamayla yönetilmesi zorunlu olan bu teknik hizmetler, genelleşme
adına, ilgisiz çevrelerin eline bırakılmamalıdır.
Hayvancılıkta uygulanacak politikaların tutarlı ve
uzun vadeli olması gerekir. Optimum yükseklikteki nüve ve
damızlık işletmelerinin kurulması konuları ele
alınmalı ve en az beş yıllık bir projeyle
gerçekleştirilmelidir.
Ülkemiz, su ürünleri yetiştiriciliğinde de önemli bir
potansiyele sahiptir. On yıl içerisinde, üretilen balık miktarı,
1 000 tondan, 21 bin tona yükselmiştir. Ancak, bu üretimin daha
başarılı olması için, su ürünleri genel müdürlüğü
kurulmalı ve yaklaşık on bakanlık devreden çıkarılarak,
bu konunun sorumluluğu, çeşitli yasal düzenlemelerle, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığına verilmelidir...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, 1 dakika ek süre veriyorum; toparlarsanız,
memnun olurum.
ABDULLAH TURAN BİLGE (Devamla) Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının yatırım bütçesinde de, reel olarak,
önemli düşüşler olmuştur.
Hal böyleyken, bu kuruluşun,
ülkenin nüfusunun yüzde 45'ine nasıl hizmet götüreceğini, beklenen
atılımları nasıl yapabileceğini takdirlerinize
bırakıyorum.
Bugün bile büyük ölçüde kendine yeterliğini sürdüren bir Türkiye
yaratılmasına katkıda bulunmuş tüm
meslektaşlarımı saygıyla anıyorum. Araştırma
ve ıslah çalışmalarıyla yeni çeşitler geliştiren,
çağdaş yöntemleri geçerli kılarak yeni geliştirme
tekniklerini uygulamaya sokan; 10 milyonluk bir Türkiye'ye yetmezken, 60 milyona
birçok ürün açısından yetebilen; sanayie kaynak aktaran;
ihracatımızın, bugün bile omurgasını oluşturan
bir sektöre çabalarıyla damga vuran ziraat mühendislerimize, veteriner
hekimlerimize, tarım teknisyenlerimize, vefakâr ve cefakâr tarım
üreticimize şükran duygularımı sunar, saygı ve
sevgilerimle, Sayın Bakana başarılar dilerim.
Saygılarımla... (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bilge, teşekkür ediyorum efendim.
Sayın Öncel, galiba, Genel Kurula bu gülün anlamını ifade
edeyim diye, Başkanlığa bir gül göndermişsiniz;
teşekkür ediyorum.
ALİ COŞKUN (İstanbul) Sayın Başkanım,
göremiyoruz...
BAŞKAN Efendim, Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle,
timsalen, gül... Kutlu Doğum Haftasının milletimize, İslam
âlemine, özellikle Filistin'de, Lübnan'da zulme maruz kalan insanlara
yardımcı olmasını diliyorum; teşekkür ediyorum. (RP
sıralarından alkışlar)
DSP Grubu adına, Sayın Osman Kılıç; buyurun efendim.
(DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Kılıç, 10 artı 1 dakikanız var efendim;
süreyi rahat kullanın.
OSMAN KILIÇ (İstanbul) Konuşmaya başlayalım da...
BAŞKAN Yani, tabiî, hamiyette yarışın önü
açıktır; isterseniz, illa 5 dakika diyorsanız 5 dakika vereyim.
Buyurunuz.
DSP GRUBU ADINA OSMAN KILIÇ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı Bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu
adına söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlarken
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum
Değeri üyeler, ülkemizi gelişmiş ülkeler seviyesine
çıkarmak, insanlarımızın yaşam
koşullarını iyileştirmek, hızlı, dengeli ve
tutarlı bir kalkınma süreci içerisinde bölgelerimiz arasındaki
gelişmişlik farkını ortadan kaldırmak,
insanlarımızı ve toplum katmanları arasındaki gelir
dağılımı adaletsizliğini gidermek, hakça, insanca bir
sosyal, ekonomik düzen tesis etmek ülküsünün hepimizin ortak ideali olduğu
inancımı öncelikle vurgulamak istiyorum.
Bu ideale ulaşmakta hepimize görev düşmektedir; ancak, yürütme
yetkisi sahibi olan Hükümet, uygulamadan ve sonuçlarından öncelikle
sorumlu olacaktır. Bizler, uyarıcı, yapıcı, yol
gösterici olarak gereken katkıları yapacağız.
Uyarılarımızdan yararlanma isteği ve becerisi,
Hükümetimizin yaklaşımıyla belirginleşecektir.
Değerli üyeler, bütçesini görüşmekte olduğumuz
Bakanlığımızın öne çıkan çalışma
alanı enerji sektörüdür. Bu sektörde temel amaç, artan nüfusun ve
gelişen ekonominin enerji ihtiyaçlarının sürekli, kesintisiz ve
güvenilir bir şekilde, mümkün olan en düşük maliyetle
karşılanabilmesidir.
Yakın geçmişte, enerji sektörünün gelişimine ve bu
alandaki yaklaşımlara bakıldığında görülenler
şöyledir: 1980 öncesi yaşanan elektrik
sıkıntıları, bu alanda köklü enerji
yatırımları yapmayı zorunlu hale getirmiştir.
Elektriğin sosyoekonomik yaşamımızın en önemli
ihtiyacı olduğunun bilinciyle, 1980-1990 döneminde yapılan
çalışmalarla, Türkiye'de santralların kurulu gücü, 16 bin 480
megavata ulaşmıştır. Bu dönemde, yüzde 40'a varan bir
kapasite fazlalığına ulaşılmıştır. Ne
var ki, 1990-1995 döneminde elektrik enerjisi yatırımları
yavaşlamıştır. Bu dönemde, kapasite yüzde 23'lük bir
artış göstermesine karşın; elektrik enerji tüketimi
artışı yüzde 43 olmuştur. Bunun sonucu, 1990 yedeklik
kapasitesi yüzde 40'dan, 1995'te yüzde 5'e düşmüş bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, 1996'da kendini gösterecek ve 1997'de
iyice ağırlaşacağı görülen elektrik enerjisi
sıkıntıları, bir yandan kısa sürede kurulacak
doğalgaz ve fuel-oil santrallarının TEAŞ tarafından
ihalesiyle, bunun yanı sıra, özel kesimin de katkılarının
sağlanması yoluyla aşılabilir. 1998 yılında ise,
yıl sonunda işletmeye alınacak 1 440 megavatlık Bursa
Doğalgaz Çevrim Santralı ile elektrik sıkıntısı
bir yıl sonraya atılmış olacaktır; ancak, 1999'dan
sonraki yıllarda çıkabilecek sıkıntılara
karşı, bu yıl içinde, her biri 1 000 megavatlık, en az 3
adet, 24 ayda kurulabilir doğalgaz ya da fuel-oil santralının
ihalesini bağlamak gerekecektir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin su kaynaklarını,
enerji ve sulamaya dönüştürmekte yeterli olamamaktayız. Oysa, enerji
santrallarının kullanılan yakıta göre dolar cinsinden kurulu
güç yatırım maliyeti
karşılaştırıldığında; doğalgaz
için 680 dolar/kilovat, linyit için 1 600 dolar/kilovat, ithal kömür için 1 450
dolar/kilovat, nükleer için 2 700 dolar/kilovat, hidrolik için 1 200
dolar/kilovat olduğu görülmektedir.
Yedinci Beş Yıllık Plan verilerine göre, halen,
ülkemizde, birincil enerji tüketimi ve kaynakları oranına
bakıldığında 1995 yılı için; doğalgaz yüzde
9,2; linyit yüzde 17,3; petrol ürünleri yüzde 39,5; hidrolik enerji yüzde 12,3;
taşkömürü yüzde 10'dur.
Görüldüğü gibi, hidrolik enerji tüketimi payı yüzde 12,3 gibi
düşük bir seviyededir. Oysa, ülkemizin potansiyeli gözlendiğinde, bu
alanda son derece şanslı olduğumuz görülecektir. Şu anda,
elektrik potansiyelinin yüzde 29'u işletmede, yüzde 8'i inşa halinde,
yüzde 8'i inşaata hazır durumda, yüzde 55'i ise etüt halindedir;
yani, Türkiye'de el atılmamış yüzde 55'lik bir hidroelektrik
potansiyeli mevcuttur. Maliyetlerin uygun olmasının dikkate
alınmasının yanında, diğer taraftan,
kullanmadığımız suyun denizlere akıyor olması ve
bu kaynağı bir daha kullanma şansımızın
olmadığı düşünüldüğünde, bu hidroelektrik potansiyelin
vakti geçirilmeden değerlendirilmesi gereklidir.
Bu kaynaklara, küçük kanal santrallar dahil değildir. Yerel tüketim
açısından çok ekonomik olan küçük santrallarda yap-işlet
modeline ağırlık veren bir uygulamaya gidilebilir.
Değerli milletvekilleri, sektördeki tüm bu sorunlar
aşılmayı beklerken, belki de iyi niyetle başlatılan
uygulamalar yeni sorunlar doğurmaktadır. Örneğin,
özelleştirme politik tercihi ve uygulamaları, her alanda olduğu
gibi, bu alanda da karmaşalara, spekülasyonlara ve yer yer ciddî yolsuzluk
iddialarına konu olmuştur. Bu bazda yapılan elektrik
dağıtım işletmeciliğinin özelleştirilmesi bir
rant devri anlamındadır. Âdeta, devlet, gelirlerini toplamakta acze
düşmüş ve bu gelir toplama işini özel şirketlere
devretmiştir. Bu olayda ortaya çıkan en önemli rahatsızlık,
yatırımlardaki belirsizliktir, aksaklıktır. Şirket
altyapı işletmekte, altyapının mülkiyeti devlete ait
olmaktadır. Mülkiyeti devlete ait olan altyapının ne
şekilde kullanılacağı, yenileme, tevsi ve bunun gibi
yatırımların kimin tarafından yapılacağı
açıklığa kavuşturulmamıştır.
Değerli üyeler, elektrik sektöründe özelleştirme
çalışmalarının iki hedefi vard:. Birincisi, tüketicinin korunması,
rekabet ortamı içinde daha ucuz daha kaliteli ve kesintisiz enerji
sağlanması; ikinci amaç ise, yeni enerji
yatırımlarının bu sayede yapılabilmesiydi. Ne
yazık ki, her iki amaç da gerçekleşmemiştir. Öyle ki, devlet,
elektriğe sürekli zammı bir alışkanlık haline
getirmiştir. TES-İŞ Sendikasının bu konuyla ilgili
raporlarına göre, elektrik fiyatları, meskenler için 1994
yılında kilovatsaati 1 206 TL iken, 1996 başında 4 690 TL
olmuştur. İki yıl arasındaki artış yüzde 280'dir
ve 1 Nisan 1996'da elektriğe yüzde 12lik yeni bir zam daha
yapılmıştır. Zaten, büyük bir sıkıntı içinde
olan halkımız, bu zamlarla daha da bunalmaktadır. Bu nedenle,
özellikle dargelirli halkımızca kullanılan elektriğin
fiyatının yükseltilmesinden kaçınılmalıdır.
Sanayide üretimin temel girdilerinden biri olan enerjinin
pahalılığı, rekabet gücünü olumsuz etkilemektedir.
Örneğin, TİSK inceleme raporlarında, 1995 yılı
verilerinde, satın alma gücü paritesi esasına göre, sanayide
elektriği en pahalı kullandıran ülkeler kıyaslamasında,
16 OECD ülkesi içinde 0,18 dolar/kilovat fiyatıyla, Türkiye, birinci
sıradadır. Gelişmenin, kalkınmanın göstergesi
sayılan kişi başına elektrik tüketimi ise, 1995
yılı için 1 300 kilovat/yıl iken, bu, Yunanistan'da 3 000,
Almanya'da 7 000, Amerika'da 10 000 kilovat/yıldır.
Tüm bu hususlar dikkate alınarak, sanayimizin rekabet gücüne
katkı sağlamak için, sanayicimize, küçük ve orta boy
işletmecilerimize, sanatkârlarımıza mutlaka ucuz enerji
sağlanmalıdır.
Değerli milletvekilleri, konuyla ilgili uzmanların
belirttiği üzere, Türkiye'nin, 2000 yılına kadar, elektrik
üretimi için, yılda 2 milyar dolar yatırım yapması
gerekmektedir. Yine, Sayın Bakanın Komisyondaki ifadeleriyle,
yıllık 3 milyar dolar veya daha fazla bir kaynağın bu
sektöre fiilen yatırılmış olması gerekmektedir. Oysa,
bağlı bütçelerle birlikte, tüm kaynağı yaklaşık
98 trilyon TL olan Bakanlığın bütçesinin; tüm diğer
işlerini bir yana bıraksa, salt enerji kaynaklarını kullansa,
1996 yılı yatırım programından tahsis edilen
ödenekleri de dikkate alsak, yine de yeterli olmayacağı
görülmektedir. Ayrıca, 3096, 3974 ve 4046 sayılı
özelleştirmeyi düzenleyen yasalardan doğan zorluklar, uyumsuzluklar
nedeniyle, özel kesimin bu alana yatırım yapması önünde
geciktirici bir süreç bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu kısa sürede ancak bazı
çalışma alanlarına değinebildiğim
Bakanlığımız bütçesiyle ilgili olarak, her şeye
rağmen, bazı önerilerle sözlerimi bitirmek istiyorum.
Türkiye, bugün, enterkonekte sistemde değerlendirebileceği
hidroelektrik potansiyelin üçte birini kullanmaktadır. Bunun
dışında, bölgesel olarak değerlendirilebilecek 10
megavatın altında hidroelektrik potansiyeller de bulunmaktadır.
Bunların tahmin edilen rezervi 800 megavat dolayındadır. Bu
kapasite, Keban Barajı kapasitesinin yüzde 80'ine eşittir. Özellikle
Doğu Karadeniz Bölgesi bu potansiyelin yüzde 40'ına sahiptir.
Kamu kuruluşlarının proje listesinde yer alan
yatırımlar, ucuz enerji kaynağı oluşları,
işletmeye alınabilme süreleri ve kaynak gereksinim boyutları,
yenilenebilir olmaları yönünden öncelikleri belirlenerek uygulamaya
konulmalıdır.
Özel kesim ve yabancı sermayenin de enerji
yatırımlarında aktif yer almaları özendirilmelidir.
Türkiye, enerji üretiminde, doğal potansiyelini henüz
kullanmamışken, çeşitli enerji seçenekleri varken, nükleer
enerjinin önceliği olmamalıdır. Ancak, teknolojik
gelişmeleri yakından izleyecek, laboratuvar olarak kullanılacak,
araştırma amaçlı bir nükleer enerji santralı
kurulmasında geç kalınmıştır.
Bakanlık teşkilatına bağlı yerel birimlerin çalışmaları
daha yakından ve etkin olarak izlenmeli ve denetlenmelidir Sayın
Bakanım. İşletmelerde bürokrasi en aza indirilmeli, usulsüzlük
ve yolsuzluklara karşı son derece duyarlı olunmalıdır.
Özellikle, vatandaşların elektrik faturası ödemekteki
sıkıntıları dikkate alınmalıdır.
Sanayide ve toplumsal yaşamın her kesiminde, enerji
yoğunluk değerlerinin aşağıya çekilmesi,
verimliliğin artırılması ve tasarruf
programlarının hayata geçirilmesi gereklidir.
Sektörde, elektrik arzında yetersizliğin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
OSMAN KILIÇ (Devamla) Değerli milletvekilleri, ülkemizin ekonomik
olarak sulanabilir 8,5 milyon hektar arazisinden ancak 4,5 milyon hektarı
DSİ tarafından değerlendirme kapsamına
alınabilmiştir. Bunun, 2 milyon hektarı halen
kullanılmakta, 2 milyon hektarı da inşaat ve etüt
safhasındadır.
Değerli üyeler, geçimini tarım ve hayvancılıktan
sağlayan Doğu, Güneydoğu ve Orta Anadolu'daki sulama projelerine
öncelik verilmelidir. Bu bölgedeki halk yığınları, ekonomik
sıkıntıları yüzünden, bütün sosyal problemleriyle
batıya göç etmekte, büyük kentlerde çarpık yapılaşmaya
neden olduğu gibi, kültür farklılıkları nedeniyle sosyal
problemler doğmaktadır.
Bu yörelerdeki projelere öncelik verilmekle bitki çeşidi artacaktır;
tarıma dayalı sanayi gelişecek, iş olanakları
artacaktır; tarım ve hayvancılıkta büyük gelişmeler
sağlanacaktır; çiftçinin gelir düzeyi artacaktır; tarımdan,
tarıma dayalı sanayie, lokantacılıktan otelciliğe,
ulaşımdan pazarlamaya kadar ekonomik yaşamda bir
canlılık olacak; bunun doğal sonucu olarak, çiftçi, köylü kendi
bölgesinde refah içinde yaşayacaktır.
Sayın Bakanım, bu zor koşullarda...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, emin olun, bu zor koşullarda daha fazla süre
vermem gerçekten mümkün değil.
Lütfen toparlar mısınız...
Buyurun.
OSMAN KILIÇ (Devamla) ...yürüteceğiniz
çalışmalarınızda, size ve çalışma
arkadaşlarınıza içtenlikle başarılar diliyorum.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı bütçemizin,
milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor; bu
vesileyle, milletimizin ve tüm İslam âleminin mübarek Kurban
Bayramını kutluyor, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DSP, DYP
ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Çok teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.
Sayın milletvekilleri, bir grup kaldı; şimdi, Refah
Partisi Grubu sözcülerini çağıracağım. Refah Partisi
Grubundan sonra, kişisel görüşmelere geçtiğim noktada, soru alma
işlemini kapatacağım. Onun için, bu iki bakanlıkla ilgili
olarak soru soracak arkadaşlarımız, sorularını,
lütfen, Refah Partisi Grubu sözcülerinin konuşmaları bitinceye kadar
Başkanlığa göndersinler.
Refah Partisi Grubu adına, birinci konuşmacı, Samsun
Milletvekili Sayın Latif Öztek; buyurun. (RP sıralarından
alkışlar)
RP GRUBU ADINA LATİF ÖZTEK (Samsun) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, Bakanlığımızın
kıymetli temsilcileri; Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının 1996 malî yılı bütçesi üzerinde,
Refah Partisi Grubu adına görüşlerimizi arz etmek üzere
huzurlarınızda bulunuyorum; Grubum adına, Yüce Heyetinizi ve
televizyonları başında bizleri izlemekte olan aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama geçmeden önce, bir hususa dikkatlerinizi çekmek
istiyorum: Benden önce, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
bütçesi üzerinde konuşan dört milletvekili arkadaşım da,
bütçenin aleyhinde konuştular. Bunlardan, Cumhuriyet Halk Partisi ve
Demokratik Sol Parti sözcülerinin konuşmalarının Hükümeti tenkit
edici yönde olması normaldir, doğal karşılarız; ancak,
Hükümet sözcüsü arkadaşlarımız da bütçenin aleyhinde
konuştular. Bu durum, sanıyorum, tarımımızın
içerisinde bulunduğu durumu en güzel bir şekilde göstermektedir.
Sayın milletvekilleri, insan faaliyetlerinin asıl amacı,
eşrefi mahlûkat olarak yaratılmış olan insanları, daha
mutlu ve daha müreffeh bir yaşam düzeyine ulaştırmaktır.
İnsanın vazgeçemeyceği üç temel ihtiyacı vardır;
bunlar, yiyecek ihtiyacı, giyecek ihtiyacı ve barınma
ihtiyacıdır. Tarım, insanın bu üç temel ihtiyacından gıda
teminini tamamen, yiyecek teminini de kısmen sağlaması
bakımından, tüm insanları ilgilendirmektedir. Bu yüzden,
tarım, sadece, bu sektörde çalışan ve nüfusumuzun yüzde 41'ini,
yani, 25 milyonu değil, 60 milyonun tamamını ilgilendiren bir
sektördür.
Türkiye'nin 1996 yılı bütçesi, 3 katrilyon 511 trilyon lira
olarak belirlenmiştir. Bu bütçe içerisinde, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığına 22 trilyon 924 milyar 502 milyon lira
ayrılmıştır; yani, bütçenin binde 6,4'lük kısmı
Tarım Bakanlığına ayrılmıştır. 1995
yılı bütçesinde bu oran, binde 9,8'dir; yani, bu yıl,
tarıma daha düşük bir oranda pay ayrılmıştır.
Ayrılan paranın da 17 trilyon 380 milyar lirası cari
harcamalara, 4 trilyon 628 milyar lirası yatırıma ve 916 milyar
502 milyon lirası da transfer harcamalarına ayrılmıştır
ki, yatırıma ayrılan payın çok düşük olduğu
görülmektedir.
1995 yılına göre, ayrılan para
azaldığından, bu yıl, Türk köylüsüne, Türk çiftçisine daha
az hizmet götürülecektir. Tarım Bakanlığı, direkt olarak 25
milyona, endirekt olarak 60 milyona hitap ettiğine göre, bu Bakanlığa
bütçeden ayrılan payın azaltılması değil, artırılması
gerekirdi. Yani, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız,
1996 yılını daha başlangıçta kaybetmiştir.
Tarım Bakanlığı, bu bütçeyle 1995 yılındaki kadar
da hizmet götüremeyecektir.
Değerli milletvekilleri; hep söylenilir "Türkiye, bir
tarım ülkesidir." Evet, ülkemizde tarımla
uğraşanların çok olduğu doğrudur. Yine bir doğru
vardı; bugün, bu doğru yoktur maalesef, Türkiye, altı yedi
yıl öncesine kadar, gıda üretimi bakımından, dünyanın
kendine yeten yedi sekiz ülkesinden birisiydi; bunu, övünerek söylüyorduk; ama,
şimdi söyleyemiyoruz.
Türk tarımının kötü duruma düştüğünü veya
düşürüldüğünü, Sayın Başbakanımız da, bütçenin
tümü üzerinde yaptığı konuşmada açıklıyordu ve
Türkiye'nin, diğer ürünler yanında şeker ithal ettiğini,
hem de 250 milyon dolarlık şeker ithal ettiğini belirtiyordu.
Yıllardan beri bir tarım ülkesi olarak tanınan Türkiye,
bugün, niçin, buğday, şeker, yağ, et, peynir, tereyağı
gibi temel gıda maddelerini ithal etmektedir? Bu sualin tek bir
cevabı vardır; üretim, tüketimi karşılamıyor. Evet, sekiz
on yıl öncesine kadar, et ve canlı hayvan, peynir, buğday,
şeker ihraç eden Türkiye, bugün, bu sayılan malları ithal
ediyorsa, bunun sebebini aramak, sorgulamak gerekir. Bunun sebebi, bize göre,
yönetim ve yöneticilerdir; yoksa, Türkiye'nin kaynakları
kaybolmamıştır, yerindedir. Yöneticilerin konuyu bilmemesi veya
yetersiz olmaları, bu durumu ortaya çıkarmıştır.
Henüz, ikinci ayını doldurmamış Doğru Yol
Partisi ile Anavatan Partisi Koalisyon Hükümetini ve onun Tarım
Bakanını, kendilerinden önceki hükümetlerin uygulamaları sonucu
ortaya çıkan durumdan sorumlu tutmak belki haksızlık olur; ama,
unutmamak gerekir ki, Anavatan Partisinin tek başına yönetimde
bulunduğu dönemde, 1985-1986 yıllarından itibaren başlattığı
ve daha sonra DYP-SHP, sonra da DYP-CHP Koalisyon Hükümetlerinin devam
ettirdiği yanlış politikalardan dolayı, Türk
tarımı bu duruma düşmüştür. O yıllarda, Türkiye'nin
sanayi ürünleri ihracatı artmaya başlayınca, tarım ihmal edilmeye
başlandı ve taban fiyatlar düşük tutuldu, sübvansiyonlar kaldırıldı.
90'lı yıllarda hata anlaşıldı; ama,
hayvancılıkta, bu hatanın telafisi kısa sürede ve
kolaylıkla mümkün olmaz. Tarla bitkileri yetiştiriciliğinde
üretim bir iki yılda artırılabilir. Mesela, Türkiye, 1991
yılında bunu
yaşamıştır. 1991 yılı seçim yılı idi,
tütüne yüksek taban fiyatı verildi. 1991'de 240 bin 881 ton olan tütün
üretimi, bir sonraki yılda 334 bin 276 tona yükseldi. Tabiî,
gereğinden fazla üretilen tütün, daha sonraki yıllarda devletin
başına dert oldu, bela oldu. Milyarlarca lira ödenerek alınan
fazla tütün yakıldı, daha sonraki yıllarda da tütüne kota
konuldu; benim Samsunlu, Bafralı, Çarşambalı kardeşlerim
mağdur edildi. Kısacası, Hükümetin hatalı
uygulamalarının cezası, yine, köylüye çektirildi.
Diğer tarla ürünleri için de durum aynıdır; ama,
hayvancılıkta üretim bir iki yılda artırılamaz
diyoruz. Bugün uygulamaya başlanan bir iyileştirme tedbirinin sonucu,
en erken, beş ya da altı yılda alınabilir.
Unutmayalım, olumsuzlukların etkisi ise çok kısa zamanda
görülür. Uygulanan politikaların yanlışlığı,
hayvancılığı da, bitkisel ürünlerin
yetiştiriciliğini de kârlı olmaktan
çıkarmıştır.
Hayvancılığın gerilemesinde, son yıllarda,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde artan terör olayları da
etkili olmuştur. Bütün bunların sonucu olarak, Türkiye'nin hayvan
varlığı azalmış ve sonuçta, dışarıdan
canlı hayvan ve et ithal etme mecburiyeti hâsıl olmuştur.
Bakınız, 1982'de 83 milyon olan koyun, keçi, inek ve manda gibi
etinden istifade ettiğimiz toplam hayvan sayısı, 1994'te 57
milyona düşmüştür.
Değerli milletvekilleri, şunu unutmamamız gerekir:
Ekonomik faaliyetlerin amacı, verilen emeğe karşılık
en yüksek kârı sağlamaktır; tarımda bunun temini için iki
yol vardır : Birincisi, üretime iştirak eden girdi
fiyatlarını düşük tutmak; ikincisi, üretilen ürünlere yüksek
taban fiyatı vermek. Her iki husus da, köylünün kontrolü
dışında gerçekleşmektedir; bunları, devletler -millî
politikaları gereği- kontrol ederler. Amerika Birleşik
Devletleri de, Avrupa Topluluğu ülkeleri de, üreticilerini, yani
tarım sektörünü sübvanse etmektedirler, bu yüzden, üretimlerinde
kararlılık vardır. Bizim ülkemiz de ise, hükümetler, maalesef,
millî politika izlemediklerinden, üretimimizde bir kararlılık
bulunmamaktadır.
Değerli milletvekilleri, vaktimiz çok sınırlı
olduğu için, konunun daha fazla detayına girme imkânımız
bulunmamaktadır; bu yüzden, Türk tarımının
geliştirilmesi için, alınması gerekli önlemleri, üst
başlıklar halinde sıralamak istiyorum. Bu sıraladığım
hususları, biraz önce bahsettiğim gibi, bundan sonraki dönemde takip
edeceğimi, göreve henüz yeni başlamış olan Tarım
Bakanımızın da bilmesini
istiyorum.
Birinci husus; bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretim,
değerlendirme ve pazarlanması, entegre bir proje kapsamında ele
alınmalıdır. Sadece "üretelim, değerlendirmeyelim"
ya da "elde edilen ürünlerin pazarlanmasına
karışmayalım" şeklindeki bir değerlendirme,
bugüne kadar uygulanan yanlış politikaların devamı olur;
Türk köylüsünü ve çiftçisini mağdur eder.
İkinci husus; çiftçinin ve yetiştiricinin emeğinin
karşılığı, tam ve geciktirilmeden, zamanında
verilmelidir. Bunun için, taban fiyatı ve teşvik primi gibi
uygulamalar etkin bir biçimde sürdürülmelidir. Özellikle toplumumuzun çok fazla
ihtiyaç duyduğu et, süt gibi hayvansal ürünlerle, buğday, pirinç,
şekerpancarı, çeşitli yağlı tohumlar, baklagiller gibi
bitkisel ürünlerin taban fiyatları yüksek tutulmalıdır; aski
halde, düşük taban fiyatı, köylüyü, çiftçiyi, yetiştiriciyi
zarara sokar; zarar eden üretici de bu işi yapmaktan vazgeçer;
tıpkı devletin KİT'lerde yaptığı gibi. Sonuçta,
Türkiye, ne olduğu belli olmayan etleri ithal etmek veya buğday,
şeker, peynir, tereyağı gibi gıda maddelerini, diğer
ülkelerden satın almak mecburiyetinde kalır. Kısaca, Türk
köylüsüne vermediğimiz parayı, döviz olarak, yabancı ülkelerin
çiftçisine, yetiştiricisine vermiş oluruz.
Üçüncü husus; bitkisel ve hayvansal ürünlerin işlenerek
değerlendirildiği işletmelerin, özel sektör tarafından
kurulması teşvik edilmelidir. Özel sektör tesislerinin
bulunmadığı yörelerimizde, devletin elinde bulunan tesisler
verimli bir şekilde çalıştırılmalıdır. Bu
konuda, özellikle, süt işletmelerini vurgulamak istiyorum. Bu tesisler
özelleştirme adı altında eşe dosta hediye edilmemelidir.
Dördüncü husus; ihracata yönelik üretim yapan büyük işletmeler, desteklenmelidir...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim 1 dakikanız var. Lütfen...
LATİF ÖZTEK (Devamla) Beşinci husus; modern teknolojiyi
uygulayarak, üretimlerini artırabilmeleri için, büyük kapasiteli
hayvancılık işletmelerinin kurulması teşvik
edilmelidir. Teşvik kapsamında, hayvancılık işletmesi
kuracaklara, faizsiz, kontrollu kredilerin verilmesi uygulaması
yaygınlaştırılarak sürdürülmelidir.
GAP, yakın bir gelecekte devreye girecektir. Sulu tarımın
başlaması, bölgede, tarla ziraatinin gelişmesini teşvik
ettiği gibi, hayvancılığın gelişmesine de
yardımcı olacaktır. Bu durum, diğer bölgelerimizdeki ürün
çeşitlerini de etkileyecektir. Bu husus dikkate alınarak, ülke
genelinde, bölgeler ve hatta, iller bazında alternatif ürünlerin
yetiştirilmesi çalışmaları başlatılmalı ve
bir an önce uygulamaya konulmalıdır.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, yedi sekiz
yıldan beri, ziraat mühendisi, veteriner hekim, gıda mühendisi ve su
ürünleri mühendisi gibi teknik eleman almamaktadır. Teşkilattaki
elemanlar emekliye ayrıldıkça, boşalan kadrolara yenilerinin
alınması, hem Bakanlığın dinamizmini artıracak
hem de sayıları 20-25 binin üzerinde olan işsiz ziraat
mühendisi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LATİF ÖZTEK (Devamla) Sayın Başkan, cümlemi
tamamlayıp konuşmamı bitiriyorum.
BAŞKAN Peki efendim.
LATİF ÖZTEK (Devamla) ...gıda mühendisi, su ürünleri
mühendisi ve veteriner hekimlere çalışma imkânı
sağlayacaktır. Unutmayınız, yetişmiş elemanlar,
millî üretimi artırarak ülke ekonomisine katkıda bulunurlar, yük
olmazlar. Hiç değilse, yılda 500-600 eleman alınarak, bu
mesleklerde eğitim görmekte olan öğrencilere çalışma
şevki verilmelidir.
Sözlerimi tamamlarken, 1996 yılı bütçesinin tüm milletimize,
özellikle, köylümüze, çiftçimize, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı çalışanlarına hayırlı
olmasını Yüce Allah'tan diliyor, hepinize saygılarımı
sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Öztek teşekkür ediyorum.
Refah Partisi Grubu adına, bakiye süreyi kullanmak üzere,
Sayın Cemal Külahlı; buyurun efendim.
RP GRUBU ADINA CEMAL KÜLAHLI (Bursa) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığının 1996 yılı bütçesi üzerinde, Refah
Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere huzurunuzda bulunmaktayım;
bu vesileyle, Sayın Başkana ve siz değerli
arkadaşlarıma saygılarımı sunuyorum.
Sayın milletvekilleri, ben, bu Parlamentoda, bu sıralarda 1980
yılına kadar -1965-1980 yılları arasında- dört dönem,
Bursa Milletvekili olarak bulundum. 12 Eylül ihtilali oldu, aradan onbeş
sene geçti; şimdi, takdirî ilahî; tekrar, bu sefer Refah Partisi
milletvekili olarak aranızdayım.
Sevgili arkadaşlarım, biz, 550 milletvekili olarak, bu dönem,
temel meselelerde anlaşmaya, uzlaşmaya varmalıyız; Anasaya
değişiklikleri, mahallî idarelerin güçlendirilmesi, milletimizin
bünyesine uygun seçim kanunu, Meclis İçtüzüğünün
çıkarılması...
Sevgili arkadaşlarım, benden önce konuşan parlamenter
arkadaşlarımından bazıları da eleştirdiler,
milletvekili ne demek?.. Milletin vekili... Biz öyle miyiz?.. Beş lider,
550 kişiyi tayin etti; geldik, şu sıralarda oturuyoruz. Bunu,
Türk demokrasininin bir ayıbı olarak gördüğümü ifade etmek
istiyorum; gelin, bunu düzeltelim.
Sayın Genel Başkanım Prof. Dr. Necmettin Erbakan, 17
Nisanda yapmış oldukları bir davetle "şu anda bir
azınlık hükümeti huzurumuzda; bu azınlık hükümetiyle
işler yürümüyor, üçlü hükümet kuralım, diyor, daha iyi olur; bu
azınlık hükümeti çıkmaz sokaktır diyor.
Efendim, partiler anlaşamasa bile, bizler, milletvekilleri olarak,
eğer, rejimin temel konularında uzlaşmaya varamazsak, hiçbir
konuda başarıya ulaşmamız mümkün değildir; enerji
konusunda olduğu gibi, tarım konusunda olduğu gibi... Evvela
Parlamento güçlü olacak, evvela Türk demokrasisi güçlü olacak, evvela bu
Parlamento milletin hakikî temsilcisi olacak, milletin seçtiği
milletvekilleri bu sıralarda oturacak.
Sevgili arkadaşlarım, ben, 1953'ten 1965 yılına
kadar -o zaman elektrik işleri Etibanktaydı- elektrik yüksek
mühendisi olarak, dağ, bayır, dere, tepe, Türkiye'nin elektrifikasyon
hizmetlerinde çalıştım. 1965 yılından 1980
yılına kadar da, parlamenter olarak, milletvekili olarak, enerji
politikasını yakından takip ettim; ondan sonra da, bu takibim
devam etmiştir. Şimdi, satırbaşları halinde,
karşılaştığımız darboğazlara
değinmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, 27 Mayıs ihtilalini yapanların
ilk icraatı, Soma Santralını stop etmek olmuştur. Neden,
biliyor musunuz; çünkü, 1960 yılından önceki muhalefet, o zaman,
Demokrat Partinin yapmış olduğu eserleri kötülemek yoluna
gidiyor "bunlar, seçim fabrikaları, bunlar seçim barajları"
diyordu; Seyhan Barajı bitmişti, "efendim, Seyhan
Barajını tarla fareleri alttan delmiş, su
kaçırıyor" diyordu. Bu, eskinin tesirinde kalan 27 Mayıs
ihtilalcileri, Soma Santralını "lüzumsuz" diye
kapattılar. Evet, Ege'de, santral bittiği anda bir
sıkıntı yoktu; ama, Marmara Bölgesinde bir
sıkıntı vardır. Yapılacak iş,
Balıkesir-Bursa arasındaki 154 kilovatlık hattı bitirip,
enterkonnekte (ınterconnecte) sistemdeki eksikliği,
noksanlığı tamamlamaktı.
Sevgili arkadaşlarım, 12 Mart askerî müdahalesi olunca, bir
Enerji Bakanı geldi "Türkiye'de enerji konusunda atıl kapasite
var" dedi. Keban barajı bitmiş, 4 ünite devreye girmiş
çalışıyor, ikinci 4 ünitenin yeri hazır, türbin jeneratörü
getirilip konulacak; ama, Enerji Bakanı, "Enerji konusunda atıl
kapasite var" dediği için, bu proje sallandı, bu proje
uzatıldı ve Türkiye, tekrar enerji sıkıntısına
girdi.
Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunda, büyük bir açık
yüreklilikle, yıl sonundan itibaren, elektrik sektöründe darboğaza
gireceğimizi ifade ettiler. Sayın Bakanı, bütçe konusunda
yapmış oldukları konuşmalarından dolayı tebrik
ediyorum. Meseleyi, bir siyasetçi olarak değil, bir teknik kişi
olarak, teknik boyutlarıyla, teknolojik boyutlarıyla ortaya
koymuştur. Sayın Bakanın planlama tecrübesi var, yabancı
sermaye tecrübesi var, devlette bu hizmetleri gördü, milletvekilliği
tecrübesi var, daha önce bakanlık tecrübesi var, şimdi de Enerji
Bakanı... Bunu, enerji konusunun halli hususunda bir şans olarak
görüyorum. Enerji konusundaki düşüncelerini, çözümlere
yaklaşımlarını isabetli buluyorum.
Şimdi, yine, Sayın Bakanın bütçe konuşmalarında
gayet açık yüreklilikle ifade ettiği mühim bir konuya geçmek
istiyorum. 1985-1990 yıllarında, yani 6 yılda, enerji
alanına 12 milyar dolar yatırım yapılmış. 1991
gelmiş, 1995 gelmiş, şimdi 1996'dayız, ikinci 6 yıl
için 7,6 milyar dolar yatırım söz konusu; yani, 4,5-5 milyar dolar
eksik var, bu da, bugünkü fiyatlarla 3 000-3 500 megavatlık bir kurulu
güce tekabül etmektedir. Bursa'da yapılması düşünülen 1 400
megavatlık doğalgaz santralından, bu fiyatlarla, 5 tane, 6 tane
yapmak mümkün.
Şimdi, Sayın Bakan ifade edemediler, biz ifade edelim; ben,
1991'den sonraki koalisyon hükümetlerini, bu beceriksizliklerinden dolayı,
bu ihmallerinden dolayı suçlu buluyorum, kusurlu buluyorum.
Sayın milletvekilleri, elektrik enerjisi,
kalkınmamızın, sanayileşmemizin, medenileşmemizin
temel unsurudur. Bu gaflete nasıl düşülmüştür?!. O zamanki
koalisyon hükümetlerinin, yani 1991-1995 yılları arasındaki
Doğru Yol Partisi-SHP/CHP hükümetlerinin bu ihmalini,
huzurlarınızda dile getirirken, hakikaten üzülüyorum. Bu ne
gaflettir?!. Ve içimden, haykırıp, suçlular, ayağa kalkın
demek geliyor. (RP sıralarından alkışlar) Büyük suç
işlenmiştir
AYHAN FIRAT (Malatya) TEK'in özelleştirilmesi...
CEMAL KÜLAHLI (Devamla) Sevgili arkadaşlarım, şimdi, bu
açığı nasıl kapatacağız?!. Sayın
Bakanın yakasına yapışmak mümkün değil; o, konuyu
önümüze getirdi.
Sevgili arkadaşlarım, bundan sonraki tedbirleri süratle
almakta yarar var. Enerji konusunda iki büyük devlet adamımız var;
Özal ve Demirel; ikisi de başbakanlık ve
cumhurbaşkanlığı görevlerini üstlendi, bu konuları çok
iyi bilirler. Ben, rahmetli Özal'ın, Cumhurbaşkanıyken, elektrik
enerjisi konusunda TEK Genel Müdüründen telefonla bilgi aldığını
bilirim. Barajlar kralı Cumhurbaşkanımız Sayın Demirel'in,
Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı
zamanında enerji darboğazına neden ve nasıl girdik?..
Doğru Yol Partili arkadaşlarımın, bu konuyu, enine boyuna
düşünmeleri lazım.
Sayın milletvekilleri, 1976 yılında, Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerinde, Adalet Partisi Grubu
adına Prof. Mustafa Parlar, yaptığı konuşmada bir
enerji enstitüsünün kurulması konusunda teklifte bulunmuştu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Külahlı, size 1 dakika ek süre veriyorum.
CEMAL KÜLAHLI (Devamla) Sayın Bakanım -bir enerji enstitüsü
mü kurarsınız, Elektrik İşleri Etüt İdaresine mi bu
görevleri verirsiniz, bilmiyorum- enerji konusunu, teknik ve teknolojik
boyutlarıyla, bu Parlamentoya ve efkârıumumiyeye mal etmekte fayda
var. Öncelikle, su potansiyelimizi değerlendirmek lazım;
altı-sekiz sene sürüyor... Boşa giden bir enerji... Sanayici, bir-iki
sene içinde fabrikasını kurup elektrik istiyor.
İkinci öncelik, kömür ve linyit santrallarını
kurmaktır. Bunların tesis süresi üçbuçuk-dört sene sürüyor;
sanayicinin talebine yetişemiyoruz.
Üçüncü öncelik, doğalgaz santrallarıdır;
birbuçuk-ikibuçuk senede kurulabiliyor.
Sevgili arkadaşlarım, çok az bir sürem kaldı; Sayın
Başkanın müsamahasına sığınarak, nükleer
santrallar konusuna da temas etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, Sayın Külahlı'yı, tabiî, tekzip
etme hakkım yok ama,süreniz var efendim; buyurun.
CEMAL KÜLAHLI (Devamla) Sayın milletvekilleri, önce, 50
megavatlık bir nükleer santral fikri ortaya atıldı; görelim,
nedir, öcü müdür filan diye... Sonra, bu fikirden vazgeçildi. 12 Eylülden
sonra, askerî hükümet zamanında, üç firmaya niyet mektubu verildi;
Amerikan firması vazgeçti, Almanların Siemens ve Kanadalıların
Atomic Energy of Canada Limited firmaları, müzakereleri TEK'le götürdüler.
Yüzde 85 kredi getireceklerdi. Başbakan rahmetli Özal "bunu yüzde
100'e çıkarın" dedi, "peki" dediler. Ondan sonra,
Sayın Başbakan --gayet iyi hatırlıyorum- Almanya'da bir
dernek toplantısına gitmişlerdi; orada, yap-işlet-devret
modelini ortaya attı; Almanlar çekildi, Kanada firmasıyla ile Türkiye
Elektrik Kurumu arasında sözleşme imzalandı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CEMAL KÜLAHLI (Devamla) Her şey bitti derken, Kanadalılar
kredi için devlet garantisi istediler . Bu, yap-işlet-devret modeline
aykırıydı ve nükleer santral işi buzdolabına konuldu.
Kimbilir, belki de bazı çevrelerce, Türkiye'ye nükleer teknolojinin
girmesi sakıncalı görüldü. Nükleer teknolojiye sahip Müslüman ve
güçlü Türkiye'nin bu projesine çomak sokulmuştur.
Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanın, nükleer teknoloji
ve nükleer santral konusundaki gayretlerine, Refah Partisi Grubu olarak
yardımcı olacağız, destekçi olacağız.
Anayasa Mahkemesince yap-işlet-devret modeli imtiyaz sahibi kabul
edildiği için, yap-işlet-devret modeli projesiyle ilgili
sözleşmelerin Danıştay incelemesine tabi tutulması... 1 000
megavat kurulu güç, 2,6 milyar dolarlık yatırım bekliyor.
Bu konularda, Sayın Bakanın, süratle, gereken yasal
değişiklikleri ve tekliflerini getirmesinde fayda var.
Küçük su kaynaklarını ihmal etmemeliyiz. EİEİ, bu
konuda görevlerine devam etmeli.
Sayın Uzun, doğalgaz konusundaki politikaları ve devlet
bünyesi içindeki yanlış uygulamaları dile getirdi. Buna imkân ve
fırsat vermemeliyiz.
Elektrik enerjisinin üretim, iletim ve tüketiminde tasarruf...
Sayın milletvekilleri, eğer gereken tasarrufu yapabilirsek, eski
tesisleri revize ederek ve bazı ilaveler yaparak; Keban'ın
ürettiği enerjiyi tasarruf etme imkânımız var. Sayın Bakan,
bu konuyu gayet iyi biliyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CEMAL KÜLAHLI (Devamla) Sayın Başkanım, sözlerimi
bitiriyorum.
BAŞKAN Sayın Külahlı, nasıl bitiriyorsunuz
efendim; sizin sürenizi iki defa uzattım ben...
CEMAL KÜLAHLI (Devamla) Çok teşekkür ederim Sayın
Başkanım...
BAŞKAN Hayır efendim; ama, Genel Kurulun hukukuna, Genel
Kurulun...
EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) Sayın Başkan, onbeş
senenin özlemi...
BAŞKAN Buyurun efendim, son cümlenizi söyleyin.
CEMAL KÜLAHLI (Devamla) Son cümlemi söylüyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Bakanım, emrinizde çalışan çok değerli
teknisyen arkadaşlara sahip çıkınız; devlet yönetiminde
tecrübeye ağırlık veriniz; bilenlere sahip
çıkınız; bilgiye sahip çıkınız ve
tasarruflarınızı bu yönde kullanınız.
Ben, Refah Partisi Grubu adına, bütçenin, ülkemize,
Bakanlığımıza ve çalışanlara hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Sayın Başkan, size de müsamahalarınızdan dolayı
teşekkür ediyorum.
Sevgi ve saygılar sunuyorum; sağ olun, var olun. (RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Külahlı, teşekkür ediyorum.
Gruplar adına yapılacak konuşmalar,
yapılmış, tamamlanmıştır. Şimdi,
kişisel görüşmelere geçiyorum.
Daha önceki uyarım istikametinde, soru işlemi
tamamlanmıştır. Bundan sonra, 9 uncu turla ilgili gönderilecek
soruları, Başkanlık kabul etmeyecektir.
Kişisel görüşmelerde, birinci sıra, Sayın Ahmet
Demircan'ın.
Buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın Demircan, süreniz 10 dakikadır.
AHMET DEMİRCAN (Samsun) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce Yüce Heyetinizi ve
ekranları başında bizi izleyen aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bütçe görüşmeleri nedeniyle,
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığı bütçeleri hakkında şahsım
adına söz almış bulunuyorum.
Benden önceki konuşmacılar, bütçe hakkında
konuştular. Lehte konuşmalar dahi bütçelerin yetersizliğini
vurguladı; lehinde konuşmakta zorlanırsam, mazur görülsün.
Tarımın, bir ülkenin ekonomisindeki hayatî önemini tekrar
etmeyi gereksiz buluyorum. Ülkemiz nüfusunun
yaklaşık yüzde 50'sinin tarımda
çalıştığı, bu nüfusun gayri safî millî hâsıladan
yüzde 14 pay aldığı, genel ihracatımızın
yaklaşık yüzde 14'ünü tarım ürünlerinin oluşturduğu;
ancak, ihracatımızın yüzde 63'ünün hammaddesinin tarıma
dayalı ürünlerden olduğu göz önüne alınırsa, durum, daha da
önem arz etmektedir.
Kendi kendisine yeten yedi ülkeden biri olmakla övündüğümüz günler,
maalesef, mazide tatlı bir anı olarak kaldı. Son yıllarda
uygulanan yanlış tarım politikaları sonucu, ülkemiz, önemli
miktarlarda tarım ürünü ithal eder duruma geldi. Kendi
insanımıza verilmeyen paralar, yabancı ülke üreticilerine
kaptırıldı. Konuttan, fakslarla, et ithali tebliği
yayımlandı. Biz, mevcut Hükümetin, bu şekilde yönetilmemesini
temenni ediyoruz.
Bakanlığın bütçesi, 1995 yılında 13 trilyon
lira iken -enflasyonun yaklaşık yüzde 80'lerde seyrettiği 1995
yılı sonunda- 1996 bütçesi, yaklaşık 23 trilyon lira...
Reel bir artış olmadığı gibi, tersine, bütçe içi
payı düşmüş bulunuyor.
Tarım desteklenmeli, üreticinin millî gelirden
aldığı pay artırılmalıdır. Ciddî ve ülke
gerçekleriyle tutarlı bir planlama yapılmalı, sulama
yatırımları ve uzun süredir başlanıp bitirilemeyen pek
çok sulama projesi, mutlaka, süratle tamamlanmalıdır; bu da bir
ekonomik kayıptır. Bu cümleden olarak, Samsunumuzda, Bafra ve
Çarşamba Ovaları sulama kanallarının daha fazla
geciktirilmeden tamamlanmasının ülke ekonomisine katkıda
bulunacağını belirtmek istiyoruz.
Tohum ıslahı ve hibrit tohum desteklenmeli, tarımda
eğitim çalışmalarına hız verilmeli ve ziraat
mühendisleri -ki, büyük bir kapasite, yetişmiş insangücü- mutlaka
tarım üretimine kazandırılmalıdır.
Üzerinde durulması gereken
bir diğer konu, ülkemizde, tarım arazilerinin bölünmüşlüğü
sorunudur. Bu konunun da mutlaka, göz önüne alınıp, halledilmesi
gerekir. 20 dönüm arazisi ve dört çocuğu
olan bir babanın öldükten
sonra arazisi dörde bölünüyor; çocuklarının da dörder çocuğu
olsa, varın siz konuyu hesaplayın.
Toprak ıslahı ve erozyon konusu ciddî bir şekilde ele
alınmalıdır. Bu cümleden olarak, TEMA Vakfını, Yüce
Meclisimizin ve milletimizin huzurunda şükranla anmak istiyorum. Toprak
ıslahı konusunda, milletimizin, bilinçlendirilmesi lazım ve bu
konudaki yatırımların, bu konudaki desteklerin, mutlaka
sağlanması lazım.
Hayvancılık desteklenmeye
devam edilmeli; ancak, bu
destekleme konusu, son zamanlarda -daha önceki araseçimlerde de- olduğu
gibi, medyaya konu olmuş şekliyle yapılmamalı. Bakın,
daha 11 Nisan 1996 tarihli bir gazetemizde "Ziraat'ın inekleri seçim
rüşveti oldu" diyor. Böyle tarım desteklemesi olmaz; eğer
siz, bu ülkenin önemli bir konusu olan tarımı, pek çok konuda
olduğu gibi, siyasete, seçim rüşveti gibi alanlara alet ederseniz,
ülkenin geleceğiyle ilgili ciddiyetinizin ne durumda olduğu ortaya
çıkar. Biz, yeni yönetimin, bu tür olaylara, bu tür seçim rüşveti
yollarına başvurmayacağına inanmak ihtiyacını
hissediyoruz.
Delidana hastalığı konusunda, üretici ve tüketicinin,
mutlaka, bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi lazım. Bilinçsiz bir
şekilde ithal edilen bu hayvanların, ülkedeki hayvancılık
potansiyelimizi tehdit ettiği ortadadır.
Köylerimize her türlü altyapının
ulaştırılması gereğini de, burada, vurgulamak
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı konusunda ise, görüşlerimizi, şöyle
özetlemek istiyoruz: Bilindiği gibi, insan, canlılar içerisinde,
bulunduğu ortamda, tabiî enerjisi dışında ek enerji
kullanan tek canlıdır. Uygarlığın başlangıcı
da, ek enerjiyi kullanma noktasıyla; yani, insanın ateşi
yaktığı gün başlamıştır. Bu sayede, insan,
yaşadığı ortamı genişletebilmiş, aklı
kullanarak bilgiyi geliştirmiştir.
Enerji tüketimi, ülkelerin medeniyet düzeyini belirler; enerji tüketimi,
insanın eşyaya ve olaylara hâkimiyet yönünü; yani, maddî medeniyetini
gösterir. Maalesef, ülkemiz, dünya ortalamasının yarısından
da aşağı bir düzeydedir. Bunu
artırdığımız düzeyde kalkınmış
olacağız ve kalkınmamız da bunu artırmamıza bağlı.
Ben, burada, geniş bir şekilde konuyu irdeleme imkânına
sahip değilim; ancak, biraz evvel, benden önce konuşan değerli
konuşmacı arkadaşımızın da belirttiği gibi,
nükleer enerji konusunda ben de vurgulamalar yapmak istiyorum.
Bugün, dünya elektrik enerjisi tüketiminin yaklaşık yüzde
17'leri nükleer enerjiyle karşılanmaktadır. Ülkemiz, çok
kısa zamanda bir enerji darboğazına girmek üzeredir.
Türkiye'nin, kullanılabilir elektrik enerjisi potansiyeli
sınırı bellidir; hidroelektrik potansiyelinin üst
sınırı 120 milyar kilovat/saattir; kömürün tamamı iyi bir
şekilde değerlendirilebilirse, 90 ilâ 100 milyar kilovat/saatlik bir
enerji üretimi de o alanda sağlanabilir. Bunun yanında, ülkemizde,
enerji tüketiminde, yılda yüzde 8 ilâ 10 oranında artış
mevcuttur. Bu, iyi bir işarettir; ancak, bu iyi gelişmeyi de
karşılamamız gerekiyor. Bu hesaba göre, 2000'li yıllarda
üçte bir oranında enerji açığımız mevzubahistir ve
2010 yılında hesaplanan enerji tüketimimiz 270 ilâ 300 milyar
kilovat/saate ulaşacaktır. Eğer, bugünlerden tedbir
alınmazsa -ki, bu tedbir, bugünlerde alınsa bile gecikmiş bir
tedbir olacaktır; onun için, olaya çok ciddî bir şekilde
yaklaşmak lazım- yakın gelecekte ciddî sıkıntılar
yaşarız. Geçmişte olduğu gibi, gaz lambalarıyla
romantik tablolar, mum ışığı altında
çalışmalar sergilemek durumunda kalırız. Bunun
yollarından bir tanesi de, ülkemizde, mutlaka, nükleer enerjinin üretime
katılmasıdır.
Değerli milletvekilleri, nükleer enerjinin birtakım
avantajları yanında dezavantajları da vardır. Elbette ki,
her nimetin bir külfeti olacaktır; insan, ateşi bulduğu gün de
elini yakmıştır, belki ayağını da yakmıştır;
aynı risk, nükleer enerjide de, tabiî ki, daha yüksek oranda olabilir;
ama, biz, görüyoruz ki, dünyamızda ,gelişmiş ülkelerin pek
çoğu, enerjilerinin büyük bir kısmını nükleer enerjiden
temin ediyorlar. Fransa, neredeyse yüzde 70 elektrik enerjisini nükleer
enerjiden temin ediyor.
Risk konusunda da olayı şu şekilde değerlendirmekte
yarar var: Bugün, çevremizde, nükleer enerji santralları pek çok
sayıda kurulmuştur ve kurulmaya da devam etmektedir. Bilindiği
gibi, Bulgaristan, Ukrayna, Rusya, Ermenistan'da nükleer santral vardır,
Romanya'da şu anda 5 tane santralın tamamlanması mevzubahistir,
İran'da 2 santralın yapımı devam etmektedir, Irak'ta
yapılmakta olan bir santral durdurulmuş, belki gelecekte o da
gerçekleşecektir; İsrail'de de hem nükleer silah hem santral
mevcuttur. Etrafımızda bu kadar nükleer santral varken, bizim
ülkemizde nükleer santralın sadece risklerinden bahsederek...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Demircan, 1 dakika ek süre veriyorum; lütfen
toparlar mısınız... Lütfen...
AHMET DEMİRCAN (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Biz de, nükleer santralın risklerini çok iyi bir şekilde
araştırıp, bu nimetten ülkemizi yararlandırmak
mecburiyetindeyiz.
Gerek enerji gerekse üzerimizdeki tehditleri bertaraf etme
açısından, nükleer enerjiye ve nükleer güce sahip olmamız
gerekmektedir. Bunun yanında, etrafımızdaki petrol
havzalarını da göz önünde bulundurarak, ülkemizde, petrol arama ve
üretim faaliyetlerini mutlaka hızlandırmalıyız ve bu
alandaki çalışmalara da gerekli desteği vermeliyiz. Ancak, bunu
yapabilmemiz için, bugün önümüze gelmiş olan bu dar bütçelerle bir yere
varmamız mümkün değil. Ülkemizin enerji darboğazının
aşılması konusunda, yeni yönetimin gerekli ciddî çalışmaları
yapacağına inanmak istiyoruz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Demircan, lütfen toparlar
mısınız.
AHMET DEMİRCAN (Devamla) Tamamlıyorum efendim.
Her iki bakanlığın bütçesinin ülkemize, milletimize
hayırlı olmasını, hayırlara vesile olmasını
diliyor; her iki bakanlığın bütün
çalışanlarının, bu bütçelerle, milletimize en iyi
hizmetleri vereceklerine inanıyor, bu temennimi iletiyor; Yüce Meclisimizi
ve milletimizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Demircan, teşekkür ediyorum efendim.
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Attila; buyurun
efendim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI İSMET ATTİLA (Afyon)
Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı, yürütmekte olduğu tarımsal
faaliyetleriyle, ülkemizin, iktisaden faal nüfusunun yarısına
yakın kısmını doğrudan, tüm nüfusunu da dolaylı
olarak ilgilendirmektedir. Tarımsal
faaliyetler, tabiatı icabı olarak, gelişmesini, bir zaman dilimi
içerisinde, tedricen göstermektedir. Nitekim, cumhuriyet dönemindeki
gelişmeleri göz önüne aldığımız zaman, buğday
ekim alanının 1,2 kat artmasına karşılık,
üretimin 4 kat; arpa ekim alanının 0,6 kat artmasına
karşılık, üretimin 3,2 kat; pamuk ekim alanının 0,7
kat artmasına karşılık, üretimin 7,3 kat
arttığını görmekteyiz. Bu artışlar, diğer
ürünlerde, sebze ve meyve üretiminde de aynı şekilde olmuştur.
Hayvansal ürünlerdeki artış da aynı mahiyette
bulunmaktadır.
Ülkemizde, hepinizin bildiği üzere, 1980 yılından
itibaren toplam hayvan sayısında azalmalar meydana gelmesine rağmen, üstün
vasıflı hayvan sayısındaki artışlarla, hayvan
başına elde ettiğimiz verimlerde de artışlar
sağlanmıştır.
Nitekim, et üretimimiz, 480 bin tonlardan 1,4 milyon tona; tavuk eti
üretimi 400 bin tona; süt üretimi, 4 milyon tondan, yaklaşık, 10
milyon tona ulaşmış bulunmaktadır. Et ve süt üretimindeki
artışların sebebi, hayvan popülasyonumuz içinde yüksek nitelikli
kültür ırkı ve melez hayvan oranının yükselmesidir.
Tabiî, bunu ifade ederek, bugün
hayvancılığımızın içinde bulunduğu durumu,
burada ifade edilen ve önceki Hükümetler zamanından beri tedbir
alınmasına çalışılan konuları da, yeniden, bu
bütçe dolayısıyla gözden geçirmek suretiyle, alınması
gereken tedbirlerin alınması yolunda, Hükümet olarak ve Bakanlık
olarak gerekli gayretleri göstereceğimizi, bu vesileyle ifade etmek
istiyorum.
Şunu ifade edeyim ki, gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda
Bakanlığım bütçesi görüşülürken ifade edilen fikirler ve
gerekse, burada, gruplar adına ve kişisel konuşma yapmak
suretiyle, Bakanlığımız bütçesi hakkındaki tenkitler,
öneriler, tarafımızdan mutlaka değerlendirilecek ve bu konudaki
tedbirlerin alınması yönüne de gidilecektir. Tabiî, bu tedbirlerin
alınmasında, Yüce Meclisin, bize destek olmasına
ihtiyacımız vardır; çünkü, ifade edildiği gibi, ülkenin
bütçe imkânsızlıkları dolayısıyla, Maliye
Bakanlığının bütçedeki sıkıntıları
dolayısıyla, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığımızın bütçesi de, gerçekten, hizmetlerimizi
görmeye yeterli bulunmamaktadır; ama, biz, buna rağmen, bütün
imkânlarımızı zorlamak suretiyle, bu işlerin üstesinden
gelmeye çalışacağız.
Keza, ülkemizde, son yıllarda alınan tedbirler ve özel sektöre
getirilen teşvikler sonucunda, yüksek verim potansiyeline sahip,
çeşitli hibrit ve standart tohumlukların kullanılmasında
önemli artışlar olmuş ve uluslararası tohumculuk firmalarıyla
yapılan ortak üretimler sonucu, tohumluk ihracatımızda ciddî
artışlar kaydedilmiştir.
Yine, Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planında
öngörüldüğü gibi, yatırım politikaları, Dünya Ticaret
Örgütü Kuruluş Anlaşmasının tarımla ilgili hükümleri
çerçevesinde, ülkemizin yükümlülüklerine ve Avrupa Birliği ortak
tarım politikasında beklenen gelişmelere uygun olarak
desteklenecektir. Tarımsal destekleme politikaları, üretimin serbest
rekabet şartlarına, pazar sinyallerine uygun gelişmesi ve bu
amaçla ayrılan kamu kaynaklarının daha rasyonel
kullanılması esas alınarak yeniden
yapılandırılacaktır.
Diğer taraftan, tarımsal politikaların yeniden
düzenlenmesi amacıyla, küçük çiftçilere öncelik tanınarak,
doğrudan gelir desteği sağlanmasına yönelik
çalışmalar sürdürülmektedir.
Çıplak alanların, bitki örtüsüyle korunması,
hayvancılığımız için gerekli olan kaba yem üretimine
de hizmet edeceğinden, mera kanununun, bu dönemde, sizlerin de tasvibinden
geçirilerek yürürlüğe konulacağını ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Teşkilatı desteğiyle, Bakanlığımızca
yürütülen ürün borsaları projesi çerçevesinde başlatılan
çalışmalarla, mevcut 18 ticaret borsasının gelişmesi
sağlanarak, tarım ürünleri fiyatlarının serbest piyasada
oluşması, tarımsal ekonominin kayıt altına
alınması amaçlanmaktadır.
Avrupa Birliğine uyum çalışması çerçevesinde,
tarımsal amaçlı üretici birlikleri projesi hazırlanmış
olup, üretici birlikleri kanun tasarısının yürürlüğe
girmesiyle, üretici birliklerine kuruluş aşamasında devlet
yardımı sağlanacaktır. Bu konuda da Yüce Meclisin
desteğine ihtiyaç duyduğumuzu ifade etmek istiyorum.
MEHMET KORKMAZ (Kütahya) Sayın Başkan, Divanda kâtip üye
yok.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI İSMET ATTİLA
(Devamla) Sayın Başkan, sayın üyeler; sözlerime son vermeden
önce, Bakanlığımızda, mevsim itibariyle üzerinde
yoğunlaştığımız hizmetler için gerekli tedbirleri
aldığımızı belirtmek istiyorum. Bu cümleden olarak,
süne ve kımıl mücadelesi için 1 trilyonun üzerinde ödenek
ayrılmış bulunmaktadır. Bu mücadeleye, 80 adet uçak, 3 500
adet yer aleti, 800 adet taşıt ve 1 500 adet teknik eleman ile
mayıs ayı başında başlıyoruz.
Ayrıca, Kurban Bayramı öncesinde,
vatandaşlarımızın, gönül rahatlığı içinde,
hastalıksız, sağlıklı kurban alabilmeleri için her
türlü tedbirin alındığını da ifade ediyorum.
Diğer taraftan, zeytinsineği mücadelesiyle ilgili olarak gerekli
ödenek bütçeye konulmuş bulunmaktadır. Bunu da zamanında
yapacağımızı burada ifade ediyorum.
Gene, ülkemizde, hiç yoktan, delidana hastalığı
adıyla ifade edilen ve amiyane tabiriyle, bir bardak suda
fırtına koparılmaya çalışılan konuda da,
ülkemizde, gerçekten, herhangi bir risk, herhangi bir zararlı durum
bulunmamaktadır. Bunu, muhtelif basın toplantılarında,
sizlerin de hatırlayacağı üzere, gerek Plan ve Bütçe
Komisyonunda, gerekse Yüce Meclisimizde gündemdışı yapılan
konuşmalar esnasında verilen cevaplarla, keza, Türkiye Odalar
Birliğinde, Ticaret Borsası başkanlarıyla
yaptığımız
toplantılarda ifade etmiştik.
Yine, sizlere, delidana hastalığı konusunda Bakanlık
olarak her türlü tedbiri aldığımızı, bu konuda
herhangi bir risk taşımadığımızı,
taşınmadığını, kırmızı et yemenin
hiçbir zararlı tarafı olmadığını, bu vesileyle
ifade ediyorum.(DYP ve ANAP sıralarından alkışlar) Bundan
sonra da bu tedbirlere devam edeceğiz.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bakan,
teşekkür ediyorum ve süreye riayetiniz itibariyle, bir kere daha
teşekkür ediyorum.
Bakiye süreyi, Hükümet adına, Sayın Enerji Bakanı
kullanacak.
Sayın Bakan, buyurun efendim.
MEHMET KORKMAZ (Kütahya) Sayın Başkan, Divan eksik, kâtip
üye yok.
HASAN DENİZKURDU (İzmir) Sayın Başkan, Divana sual
gönderiyoruz, almıyorsunuz; olur mu öyle şey?!
BAŞKAN Efendim, biz, daha önce ilan ettik ve sual alma süresini
ikmal ettik.
HASAN DENİZKURDU (İzmir) Suali alırsınız,
sonra Sayın Bakan yazılı olarak cevap verir.
BAŞKAN Efendim, Genel Kurulun mesaisi saat 10.00'da
başladı ve bendeniz, Genel Kurula, gerekçelerimi de ortaya koyarak
arz ettim "şu zaman süreci içesinde sorular verilebilir, ondan sonra
sual alma işlemini tamamlayacağım" dedim. Şu anda bile
110 adet sual geldi ve çoğu sualler 30'ar satır.
HASAN DENİZKURDU (İzmir) Peki, efendim,
anlaşıldı.
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun efendim.
ENERJİ VE TABİî KAYNAKLAR BAKANI H. HÜSNÜ DOĞAN
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime
başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. Şimdiye kadar,
görüşlerini, temennilerini ve tenkitlerini izhar eden bütün
milletvekillerine teşekkürlerimi sunuyorum.
Ülke kalkınması, hızlı nüfus artışı,
sanayileşme ve sosyal gelişmenin doğal sonucu olarak enerji
talebimiz hızla artmaktadır. Bu talebi karşılamada ana
hedef, ihtiyacımız olan enerjinin zamanında, güvenilir, ucuz ve
kaliteli olarak temin edilmesidir.
Bu çerçevede, ülkemiz talebinin mümkün olduğu ölçüde yerli
kaynakların değerlendirilmesiyle karşılanmasının
yanı sıra, arz güvenliğinin sağlanması için
dışarıdan getirmek zorunda kaldığımız
enerjide, kaynak ve ülke çeşitlendirmesi esasları doğrultusunda
faaliyetlerimiz hızlandırılacaktır.
Enerji politikasında ve tabiî kaynakların
kullanımında bütünlüğü sağlamak bakımından,
Hükümetimizin kurulmasıyla birlikte, Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü de Bakanlığıma bağlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, yurdumuzdaki enerji ihtiyacı,
yılda, yaklaşık olarak 8-8,5 nispetinde artmaktadır. Bunun
da, gayri safî millî hâsılayla bir ilişkisini ararsak; enerji talebi,
gayri safî millî hâsıla artışının aşağı
yukarı iki katı kadar bir artış göstermektedir.
Bu talebin karşılanması için, enerji sektöründe,
1985-1990 yılları arasında -başı ve sonu dahil olmak
üzere- toplam 12 milyar dolar yatırım yapılmışken,
1991-1996 yılları arasında, bu yıl muhtemelen
yatıracağımız 1,2-1,3 milyar doları da dahil ederek,
bu rakamı, son altı senede, ancak 7,7 milyar dolara çıkarabileceğimizi
tahmin ediyorum. Bu bakımdan, son altı yılla bundan evvelki ilk
altı yılın mukayesesinde,
enerji sektöründe takriben 5 milyar dolarlık bir açık
bulunmaktadır; bunu, daha evvelki konuşmalarımda dile getirdim.
Bu, sadece bir durum tespitidir; buna göre neler
yapacağımızı tespit bakımından da önemlidir.
Son yıllarda, enerji üretim imkânlarının
artırılmasında yap-işlet-devret formülü bir çare olarak
görülmüştür; ancak, yap-işlet-devret modelinin uygulanmasında
karşılaşılan hukukî sorunlar, sistemin arzu edildiği
ölçüde çalışmasını engellemiştir.
Talebin karşılanmasında, mevcut tesislerin tam
kapasiteyle çalıştırılmasıyla ilgili yaşanan ve
çevre sorunlarına bağlanarak durdurulan Orhaneli Termik Santralı
ile yine bu nedenlerle inşaatı tamamlanıp devreye
alınamayan Kemerköy Termik Santralının üretime geçirilememesi,
elektrik enerjisi arz imkânlarını
kısıtlamıştır. Bu santralların bir an önce
-gerekli tedbirler alınarak- üretime başlamaları büyük önem arz
etmektedir.
Elektrik sıkıntısının yaşanmaması
için, enerji sektöründe kamunun yanı sıra özel kesimin ve yabancı
sermayenin yatırım payının artırılmasına
yönelik gerekli düzenlemeler üzerinde çalışıyoruz; muhtemelen de
getireceğimiz formül, doğrudan doğruya özel sektörün veya
yabancı sermayenin enerji sektöründe yatırımına imkân veren
ve "devret" sözünü ortadan kaldıran bir sistemin
geliştirilmesi, bu sistemin çalışır hale getirilmesidir.
Diğer taraftan, özel sektörün kendi enerji ihtiyacını
karşılayabilmesi için, uygulanmakta olan otoprodüktör sisteminin
geliştirilerek, sektörü destekler hale getirilmesi sağlanacaktır.
Bu amaçla, sistemin esaslarını belirleyen yönetmelik
değişikliği bu ay içerisinde yapılmış ve
yürürlüğe konulmuştur.
Değerli milletvekilleri, elektrik enerjisinin yurtiçi üretimi ve
yetersizliği halinde de, gerektiği takdirde, ithal edilerek, ekonomimizin
ve vatandaşımızın istifadesine sunulması yoluna
gidilecektir.
Diğer taraftan, enerji iletim ve dağıtım
sistemimizdeki büyük kayıpların da giderilmesi büyük önem
taşımaktadır. Takdir edersiniz ki, bu kayıpların aza
indirilmesi hayli zaman alacaktır; ancak, şunu ifade edeyim ki,
iletim ve dağıtım kayıplarının normale
indirilmesi dahi, en azından bir Keban, bir Karakaya'nın üretimi
kadar enerjinin sisteme dahil edilmesi demek olacaktır.
Enerji sektörüyle ilgili açıklamalarımı bitirmeden evvel,
müsaadenizle, bugün, enerjinin dünyadaki durumu hakkında bazı genel
bilgiler arz etmek istiyorum: 1994 yılı itibariyle, dünyada,
yılda 8 milyar ton petrol eşdeğeri enerji tüketilmektedir. Bu
enerjinin, yüzde 40'ı petrol, yüzde 23'ü doğalgaz, yüzde 27'si kömür,
yüzde 7,2'si nükleer ve yüzde 2,5'i hidroelektrik kaynaklarından temin
edilmektedir.
Diğer taraftan, bu enerjinin kullanımında da,
tabiatıyla, dünyada büyük farklılıklar bulunmaktadır.
Dünyada kullanılan petrolün yüzde 60-61'ini, dünyadaki tabiî gazın
yüzde 53'ünü, nükleer enerjinin de yüzde 84'ünü OECD ülkeleri, dünyanın
zengin ülkeleri kullanmaktadır. Toplam olarak, dünyada kullanılan 8
milyar ton petrol eşdeğeri enerjinin yüzde 55'ini, dünya nüfusunun
sadece yüzde 15'ine sahip olan OECD ülkeleri kullanmaktadır.
Buradan, şu hesabı yapabilmemiz, pekâlâ mümkündür. Şayet,
teorik olarak, bugün dünyanın bütün nüfusu -mevcut nüfus halinde,
artış olmadan- OECD ülkeleri seviyesinde enerji kullanma durumuna
gelse, dünyadaki bütün fosil kaynakları, insanlığa, ancak ve
ancak, 30 yıl yetebilecektir. Bunun böyle olmayacağını,
bunun tedricî olarak gelişeceğini dikkate alırsak, o takdirde
de, dünyadaki bütün fosil kaynakları -ki, dünya toplam enerji tüketiminin
yüzde 90'ını meydana getirmektedir- dünyanın bütün enerjisi, dünyaya,
ancak 50-55 sene yetecek kapasitede görünmektedir. Tabiatıyla bu, şu
soruyu getirmektedir: Bu, yeni keşifleri, yeni icatları, özellikle
nükleer enerjinin dünyada daha fazla, daha emin bir şekilde
kullanılmasını da, tabiatıyla zorlayacaktır. Onun için,
bu rakamları çok önemli görüyorum ve bu rakamları, sadece bizim için
değil, dünyanın da enerjide hangi yönde gelişeceğinin en
önemli göstergesi olarak Yüce Heyetinize arz etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarım
sektörünün geliştirilmesi için en önemli etkenlerden birisi, sulanabilir
arazinin bir an önce suya kavuşturulmasıdır. Devlet Su
İşleri yatırım programında yer alan enerji, sulama ve
içmesuyu projelerine, 1996 yılı içerisinde, 21 trilyon Türk
Lirası Kamu Finansman Genel Müdürlüğü kaynaklarından olmak
üzere, toplam 86 trilyon lira kaynak tahsis edilmiştir. Ancak, bu
rakamın, genel yatırımlar içerisinde önemli bir yer işgal
ettiğini bilmemize rağmen, elimizdeki projeler bakımından,
bu rakamların kesinlikle kifayetli olmadığını da
Heyetinize arz etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde,
doğalgaz talebi giderek artmaktadır. 1995 yılında, gaz ve
LNG, yani sıvılaştırılmış tabiîgaz olarak,
doğalgaz olarak, toplam 6,9 milyar -yaklaşık 7 milyar- metreküp
ithalat yapılmıştır. Artan talebin
karşılanması için, orta ve uzun vadede, doğalgaz, LNG ve
LPG arz imkânlarının -orta vade dediğim de aşağı
yukarı 5-6 yıllık bir dönemdir- 20 milyar metrekübe
çıkarılması yönünde de girişimlerimiz sürdürülmektedir.
Doğalgaz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, efendim, 2 dakika süre verdim zatı
âlinize; lütfen, toparlar mısınız.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ DOĞAN (Devamla)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekileri; tabiatıyla,
Bakanlığımın sorumluluğunda, bunun
dışında, madenler, petrol ve diğer önemli işler,
çeşitli sorumluluklar bulunmaktadır. Bunların hepsini, tabiî, bu
kısa zamanda, size arz etmem mümkün değil; ancak, şunu özellikle
ifade etmek istiyorum ki, -konuşmamda ifade ettim- enerji, bugün en önemli
problemimiz olarak görünmektedir; özellikle elektrik enerjisi. Biz, kamu
kaynaklarına ilaveten, yerli ve yabancı sermayeyi de, tabiî bir
şekilde, orada kullanmanın imkânlarını ve
şartlarını getirmek zorundayız. Sadece şu hususu ifade
etmek istiyorum: Mademki, biz,
sıkıştığımızda, Rusya'dan, Bulgaristan'dan
ve diğer ülkelerden enerjiyi kolaylıkla ithal edebiliyoruz; o halde,
yerli ve yabancı sermaye de, aynı şartlarda, Türkiyede,
aynı kolaylıkla elektrik enerjisini üretebilmelidir; işin
mantığı da bunu gerektirir. Nitekim, dünyadaki uygulamalar da bu
istikamettedir, gelişmeler de bu istikamettedir. Diğer taraftan, bu,
sadece üretim bakımından değil -hemen değil tabiî, bir süre
sonra- bu sistemin kurulmasıyla, enerji fiyatlarının halka
intikalinde, rekabetin sağlanmasının da önemli bir aracı
olacaktır; çünkü, bunu başka türlü halletmemiz de mümkün
görünmemektedir.
Ben, Bakanlığımın bütçesi için görüşme yapan
bütün arkadaşlarıma, Yüce Heyetinize teşekkür ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
ENERJİ VE TABİî KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ DOĞAN (Devamla)
Bütçemizin, ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını
diliyor, saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bakan, teşekkür ediyorum efendim.
Kişisel görüşünü ifade etmek üzere, Sayın Hanefi Çelik.
Sayın Çelik, buyurun.
HANEFİ ÇELİK (Tokat) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, hepinizi,
şahsım ve Büyük Birlik Partisi adına saygıyla
selamlarım.
Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, ülkemiz, elektrik
enerjisi açısından karanlık günlere doğru gitmektedir.
Biraz evvel Sayın Bakanın da söylediği gibi, ülkemiz,
komşularına elektrik satan bir ülke durumundan, şu anda,
elektrik ithal eden bir ülke durumuna gelmiştir.
Bu noktaya gelişimizin, mutlaka, değişik sebepleri
vardır; ancak, temel yanlış, son yıllarda izlenen
yatırım politikasındaki uygulamalardan kaynaklanmaktadır.
Son onbeş yılın yatırım değerleri
incelendiğinde, özellikle 1990 yılından sonra, enerji yatırımlarının
toplam yatırımlardaki payının düştüğünü
görmekteyiz. 1980-1990 yılları arasında, yüzde 10'ların
üzerinde seyreden enerji yatırımlarının, toplam yatırımlara
oranı, 1990 yılında 7,3, 1991 yılında 6,2, 1992
yılında 5,1, 1993 yılında 3,7dir; 1994 yılında
ise 2,8'e kadar düşmüştür. Bugün, elektrik
sıkıntısı çekmemizin asıl nedeni de burada
yatmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bugün, elektrik tüketiminde, maalesef,
dünya ortalamasının da altında bulunmaktayız. Kişi
başına elektrik tüketimi, 1987 yılı itibariyle, Norveç'te
24 811 kilovat, Amerika Birleşik Devletlerinde 11 918 kilovat,
Yunanistan'da 3 485 kilovat iken, dünya ortalaması 2 085 kilovattır.
1993 yılı itibariyle, ülkemizdeki elektrik tüketimi, kişi
başına 1 224 kilovat olarak gerçekleşmiştir. Bu da,
yaklaşık olarak, dünya ortalamasının yarısına
eşittir.
Hidrolik potansiyelinin önemli bir kısmını
kullanmış ülke olarak, Türkiye, kısa süreli çözüm olarak
doğalgaza dayalı santrallara yönelme eğilimine girmiştir.
Ancak, çözüm, darboğaza girmeden talebin karşılanmasına
yönelik olmalıdır. Bu nedenle, Türkiye, henüz
kullanılmamış hidrolik potansiyelinin yanında, yerli
kaynağa dayalı termik santrallara yönelmeli, nükleer enerji üretimini
de en kısa sürede gerçekleştirmelidir. Hiç kimsenin, bu ülkeyi
karanlığa gömmeye hakkı yoktur.
Bugün kalkınmış bir ülke olarak görünen Almanya'da bile,
toplam elektrik üretiminin yüzde 30'u nükleer enerjiden
sağlanmaktadır; ama, buna rağmen, Almanya'daki çevre
kirliliği Türkiye'deki kadar değildir. Öyle ise, nükleer santral
kurmak illâki bir çevre kirliliğini gerektirmiyor.
Değinmek istediğim bir diğer konu ise Beypazarı
civarında bulunan tabiî soda yataklarıdır. Cam ve deterjan
sanayiinde temel girdi olarak kullanılan soda, bugün, sentetik olarak
üretilmektedir. Sentetik soda üretimindeki enerji kullanımı yüzde 40
gibi oldukça yüksek bir orandadır. Bu enerji de fuel oil olarak ithal
edilmektedir ve Türkiye, dışarıya döviz ödeyerek bu enerjiyi
almaktadır. Bu soda yataklarının yaklaşık olarak 200
milyon ton görünür rezerve sahip olduğu ve atıl olarak tutulduğu
bilinmektedir. Bu kaynağın işletilmesi için, Amerika
Birleşik Devletleri ve Avrupa kökenli firmalarla yapılan
görüşmeler uzun yıllardan beri sonuca ulaşamamıştır.
İşletmeye açıldığı zaman, özellikle
sentetik sodaya dayalı, Avrupa pazarına rahatlıkla girebilecek
tabiî soda üretim projesinin bir an önce ekonomiye
kazandırılmasının, bu memleketin faydasına
olacağı kanaatindeyiz.
Değerli milletvekilleri, tarım politikamıza gelince:
Ülkemizde dört mevsim birden yaşanmaktadır. Çok verimli
topraklara sahip olduğumuz herkes tarafından biliniyor. Otoriteler,
ülkemizin, söz konusu özellikleri itibariyle, halihazırdaki mevcut
nüfusunun çok üzerindeki nüfusları dahi besleyebileceğini belirtiyorlar.
Ancak, buna rağmen, hükümetler, çiftçi ve köylü kesimin aleyhine
olacağı belli olan politikalarıyla, Türkiye'yi, kendi kendine
yetebilen bir ülke konumundan, buğday ve et ithal eden bir ülke konumuna
getirmişlerdir.
Tarımın ihmal ve ilgisizliğe tahammül göstermeyecek bir
sektör olduğu, ortaya çıkan somut sorunlarla, açık bir
şekilde görülmeye başlanmıştır.
Kırsal kesimin yoksulluk ve çaresizlik içinde olması,
insanların doğup büyüdükleri toprakları olan köylerini
boşaltmaları, büyük şehirlere göç etmeleri ve bunun neticesi
olarak ortaya çıkan çarpık şehirleşme, çevre
kirliliği, toplumsal huzursuzluklar gibi, pek çok, geniş boyutlu ve
derin sorunlar, artık, anlamamız gerektiği üzere, söz konusu
yanlış politikaların sonuçlarıdır.
Bir zamanlar, meydanları "benim çiftçim, benim köylüm" ifadeleriyle
inletenlerin, köylüyü ve çiftçiyi ne hale getirdikleri ortadadır. Bu
kesimin, yoğun bir şekilde hissettiği yoksulluk, eğitim ve
sağlık hizmetlerindeki aksaklıklar, işsizlik, hatta
beslenme eksikliği sorunlarını anlamak ve uzun vadeli
kalıcı çözümler getirmek bu Yüce Meclisin görevidir.
Çiftçinin, kırsal kesim insanının gelir seviyesi gittikçe
düşmekte, bu seviye, yoksulluk sınırlarının çoğu
kere altına inmektedir. Milyonlarca çiftçi ailesi, yılın belli
dönemlerinde, çoluk çocuk çalıştıkları halde, geçimlerini
sağlayabilmekten mahrumdurlar. Bu insanlar, emeklerinin
karşılığını alamamaktadırlar; gübreye,
ekipmana, tohuma, ilaca verecek para bulamamaktadırlar. Ülkemizdeki
verimlilik oranının, dünya ortalamasının altında
olmasının asıl sebebi, çiftçimizin, tarım teknolojisini
kullanma imkânından mahrum olmasıdır.
Değerli milletvekilleri, devletin destek verdiği bazı
sektörlerde, ciddî olarak netice aldığımız
açıktır. Turizm sektörü de, destek verilerek kalkınan
sektörlerden bir tanesidir; ama, ülkemiz hükümetleri, turizm sektörüne
sağladıkları desteği, tarım sektöründen, özellikle,
hayvancılıktan esirgeyerek, önemli bir kesimi oluşturan
insanlarımızı, çok ağır bir bedel ödemek zorunda
bırakmışlardır.
Ülkemiz, her ne kadar arzu edilen seviyenin altında seyrediyorsa
da, kalkınmaktadır; ama, bunun bedeli, sesi çıkmayan, organize
olmamış kırsal kesim insanlarına ve devletin elinin
altındaki dargelirli işçi ve memura ödetilmektedir. Bu durum ise,
sosyal adalete olduğu kadar, toplumsal barışa da zarar vermekte,
Anayasa ilkelerine de aykırılık teşkil etmektedir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde serbest piyasa ekonomisi
uygulanmaktadır. Ancak, bu ekonominin şartlarının
uygulanmadığı tek bir kesim vardır; tarımla
uğraşan çiftçi kesimi.
Köylü ilaç alırken fiyatı satıcı belirlemektedir;
yani, pazarlık etme şansı bulunmamaktadır. Aynı
şekilde, çiftçi, ürününü satarken de pazarlık etme şansına
sahip değildir. Buğdayın, pancarın, tütünün,
fındığın fiyatını, yine, devlet belirlemektedir;
yani, bu defa da belirleyici olan alıcıdır.
Değerli milletvekilleri, köylü vatandaşımız,
hayvanına yedirdiği yemin kilosunu 20 bin liradan alırken,
maalesef, sütünü, en fazla 17 bin liraya satabilmektedir. Bu şartlar
altında, hayvancılığın gelişmesi mümkün müdür?
Ucuz kredilerle kurulmuş modern tesislerde bile, sütün maliyeti 25-30 bin
liradan aşağıya düşmezken, köylü, sütünü 20 bin liradan
satmanın mücadelesini vermektedir. Bunun sonucu olarak da, nüfusun
artmasına rağmen, ülkemizdeki hayvan sayısı
azalmaktadır.
Bazı rakamlar vermek gerekirse:
1991 yılında, 40 milyon 433 bin olan koyun sayısı,
1994 yılında 35 milyon 646 bine; yine, 1991 yılında 10
milyon 764 bin olan keçi sayısı, 1994 yılında 9 milyon 564
bine; 1991 yılında 11 milyon 973 bin olan sığır
sayısı da 1994 yılında 11 milyon 901 bine
düşmüştür.
Sayın Bakanımız, biraz evvelki açıklamasında,
Türkiye'de, süt veriminin arttığını söylemiştir.
Mutlaka ki, Türkiye'de, kültür ırklarının gelmesiyle, süt verimi
artacaktır; fakat, süt veriminin artması hayvan
sayısının azalmasıyla izah edilemez.
Değerli milletvekilleri, biz, Büyük Birlik Partisi olarak, sadece,
eleştiri yapmak istemiyoruz. Bu çerçevede, yeni Hükümete, konuyla ilgili
tavsiyelerimiz de olacaktır.
Her sistemin hedefinin insan olduğu gerçeğinden hareketle,
tarımla ilgili problemleri çözmek ve üretimi artırmak, insan
eğitimine ağırlık vermekle mümkündür. Bu noktada,
sayıları 20 binlere ulaşan işsiz ziraat mühendisleri
değerlendirilebilir.
Çiftçilerin kooperatif ve çiftçi birlikleri şeklinde örgütlenmeye
kavuşturulması bir an önce sağlanmalıdır. Bu konuda
kolaylıklar getirilmelidir. Örgütlenmenin tavandan olması yerine,
tabandan tavana doğru geliştirilmesi hedeflenmelidir. Bu
yapılanma, Partimizin de sıkça belirttiği gibi, sivil toplum
unsurlarından biri olmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Size ek süre verdim Sayın Çelik, toparlar
mısınız.
HANEFİ ÇELİK (Devamla) Teşekkür ederim.
Yani, çiftçi, tabandan başlayan bir örgütlenmeye giderek, hür
iradesiyle, kendi yönetimini belirlemelidir.
Tarım Bakanlığı mevzuatı derhal
değiştirilmeli, tarımda çok başlılığa son
verilmelidir. Bugün, çiftçi vatandaş, karşısında 15 tane
merci bulmaktadır; Tarım Bakanlığından tutun da
Dış Ticaret Müsteşarlığına kadar. Öyleyse,
tarımla ilgili, gümrüklemeden kredilendirmeye kadar bütün işlemler,
Tarım Bakanlığı bünyesinde toplanmalıdır.
Yem ve yağ bitkileri tekrar destekleme alımları
kapsamına alınmalıdır. Gerek gübre, ziraî ilaç, su,
tohumluk gibi tarım girdilerinin ve gerekse tarım ürünlerinin
fiyatlarının belirlenmesinde, çiftçinin de en az devlet kadar söz
sahibi olması sağlanmalıdır.
İki bakanlığın da bütçesinin hayırlı,
uğurlu olmasını diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (BBP,
RP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Çelik, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, dokuzuncu tur müzakereler üzerinde, gruplar
adına ve kişisel konuşmalar ile Sayın Hükümetin cevabî
konuşması tamamlanmıştır.
Ben, müsamahanıza sığınarak, Millî Egemenlik
Bayramının da arifesinde olmamız hasebiyle, İskilip'ten
gelen lise öğrencilerine "hoşgeldiniz" demek istiyorum. (RP
sıralarından alkışlar)
HACI FİLİZ (Kırıkkale) İskilip nereye
bağlı Sayın Başkan?
BAŞKAN Sayın Filiz, İskilip'in özelliği var, çok
iyi bilirsiniz; dünyanın merkezi olan Çorum'a bağlıdır!..
(Gülüşmeler)
SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) Haftaya da Osmancık'ı
çağır, onlar darılır sonra!..
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, öğleden önceki süremiz
tamamlanmış oldu. İzninizle, ben, bu sorular hakkında
kısa bir maruzatta bulunayım.
Sayın milletvekilleri, hepinizin çok iyi bildiği üzere,
sorular Tüzüğümüzde iki ayrı
başlık altında düzenlenmiştir; birisi, Genel Kurul
çalışmalarıyla ilgili; diğeri, denetim yollarıyla ilgili.
Şimdi kullanılan soru hakkı, Genel Kurul
çalışmalarıyla ilgilidir. Zannediyorum bu, denetimden çok
tenevvüre yönelik, aydınlanmaya yöneliktir; yani, soru, Hükümetten
sorulur, Hükümet bir cevap verir ve sayın milletvekilinin oy istikameti ve
oy rengi bu karşılıklı soru-cevaptan sonra teşekkül
eder ya da, bu uygulama, oy istikametinin teşekkülüne yardımcı
olur. O halde, buna göre, ne yapmamız lazım; her soruyu okumamız
ve Sayın Bakandan hemen cevap almamız lazım. Peki, bunun için ne
lazım; bunun için de, 20 dakikaya sığacak sorular lazım.
Şu anda, 110 adet soru kâğıdı var... (DSP
sıralarından "kura çekin" sesleri)
Hayır, kuraya tabi tutamayız. Yapacağım şu: 20
dakikayı, belli yöntemle kullanacağız. Ondan sonraki sorularda,
sadece, soru sahiplerinin isimlerini okuyacağım. Yeni bir uygulamaya
yapmayı da düşünüyorum. Soruları, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı
ile Tarım Bakanlığına göre iki dosyaya ayırttım.
Huzurunuzda, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığıyla ilgili
soruları Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımıza, Tarım
Bakanlığıyla ilgili soruları da Sayın Tarım
Bakanımıza, dosyalı olarak takdim edeceğim. Emin
olasınız ki sorular ulaşacak ve cevaplarını da
alacaksınız. (RP sıralarından alkışlar)
HACI FİLİZ (Kırıkkale) Diğerlerini de
aynı şekilde yapalım.
BAŞKAN Efendim, saat 14.00'te toplanmak üzere birleşime ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 13.04
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
BAŞKAN:
Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU
KÂTİP
ÜYELER: Kâzım ÜSTÜNER (Burdur), Zeki ERGEZEN (Bitlis)
0
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 41 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
III. KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER
İŞLER (Devam)
1. 1996 Malî Yılı Genel ve
Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları (1/285, 286) (S.
Sayıları : 1, 2) (Devam)
A) TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANLIĞI (Devam)
1. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 1996 Malî
Yılı Bütçesi
a) Tarım Reformu Genel
Müdürlüğü
1. Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
B) ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR
BAKANLIĞI (Devam)
1. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 1996 Malî
Yılı Bütçesi
a) Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü
1. Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
b) Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü
1. Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
BAŞKAN 1996 Malî Yılı Genel ve Katma
Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları üzerindeki
görüşmelere, kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Dokuzuncu turda bütçesi bulunan Sayın Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı, Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı bütçelerine kaldığımız yerden
devam edilerek görüşmeleri tamamlanacaktır.
Sayın Komisyon hazır.
Sayın Hükümet hazır.
Zannediyorum sorularda kalmıştık.
Şimdi, Sayın Bakanlarımızdan bir
hususu öğrenmek istiyorum: Efendim, burada sözlü cevap vermeyi
düşünecek misiniz; yazılı mı cevaplayacaksınız?
Daha önce de arz ettiğim gibi, ben, iki bakanlığa da dosyalar
hazırlattım. Eğer burada cevap verecekseniz, ben süreyi ikiye
böleceğim; 10 dakika soruları okutacağım, 10 dakika da size
cevap verme fırsatı tanıyacağım. Yok, zaten
yazılı alıyoruz, yazılı cevaplayacağız diye
buyurursanız, o takdirde, 20 dakikayı soru okutmaya
kullanacağım.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ
DOĞAN (İstanbul) Sayın Başkan, genel olarak
yazılı cevap vermeyi tercih edeceğim; ancak, genel mahiyet arz
eden, burada cevap verilmesi mümkün olan sualler varsa, onlara burada cevap
verebilirim.
BAŞKAN Peki efendim.
O zaman, biz, önce soruları okutalım.
Tarım ve Köyişleri
Bakanlığıyla ilgili olarak 47, Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığıyla ilgili de 63 soru sorulmuştur.
Şimdi, usulümüz veçhile, soru sahibini
arayacağız; buradaysa, sorusunu işleme
koyacağız, yoksa koyamayacağız; ama, yine de biz
dosyayı Sayın Bakana vermiş olacağız.
Sayın Kâzım Üstüner?.. Burada.
Buyurun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın ilgili
Sayın Bakan tarafından yanıtlanmasını arz ederim.
Kâzım
Üstüner
Burdur
1. Ulusal beslenmemizde ve ulusal
kalkınmamızda çok büyük önemi haiz olan hayvancılık
sektörümüz, 1980 yılında hayvansal üretimimizin yüzde 15ini
yurtdışına satabilirken, 1995 yılında yüzde 2sini
yurtdışından almak zorunda kalmasının sebepleri
nelerdir?
2. 30 Kasım 1995 tarih ve 22479 sayılı
Resmî Gazetede; yani, seçimlerin hemen öncesinde süte litre başına 3
bin lira teşvik primi müteakip ay içerisinde ödenir denilmişti.
Aradan beş altı ay geçmesine rağmen, niçin ödenmemiştir, ne
zaman ödenecektir?
3. Hayvansal üretime 1996 yılı bütçesinde ne
kadar sübvansiyon ayrılmıştır?
4. Üreticilerimizin besi hayvanlarını
kestirebilmesi için, Et ve Balık Kurumu kombinaları aylar sonraya
sıra verirken, hâlâ niçin yurtdışından kasaplık besi
hayvanı getirilmektedir? 1995 yılında kaç dolar tutarında
hayvansal ürün ithalatı yapılmıştır?
5. Hayvancılık hizmetlerinin tek elde
birleştirileceği bir hayvancılık
müsteşarlığının kurulması düşünülmekte midir?
BAŞKAN Evet, Sayın Bakan...
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI İSMET
ATTİLA (Afyon) Sayın Başkanım, yazılı cevap arz
edeceğiz.
BAŞKAN Peki.
Soru yazılı
cevaplandırılacaktır.
Sayın Hakan Tartan, burada mı efendim?
HAKAN TARTAN (İzmir) Buradayım Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın Tartan burada...
Sayın Tartan, iki ayrı önergeniz var; birinin
başlığını okutacağım; ama, ikisindeki
soruları okutturacağım, zamanı iyi kullanmış
olalım diye.
Soruları okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkankanlığına
Aracılığınızla
aşağıdaki sorularımın, Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın İsmet Attila tarafından
cevaplandırılmasını arz ve talep ederim.
Hakan
Tartan
İzmir
Sorular :
1. İzmirde pamuk future borsası
kurulmasını gerçekleştirmek üzere mevzuattan kaynaklanan
sorunlar giderilecek mi?
2. Batı bölgelerinde damızlık
üretebilecek nüve sütçülük işletmeleri teşvik edilecek mi?
3. İzmir-Balçova, Narlıdere ve Güzelbahçe
İlçelerindeki ağaçların kurumasının önlenmesi için ne
gibi önlemler alınıyor?
4. Elektrik kesintileri yaşamamak için ve
sanayimizin orta ve uzun dönemli elektrik enerjisi ihtiyacını
karşılamaya yönelik ne gibi yatırımlar planlanıyor?
5. 1991 yılında planlanmakla birlikte,
gerçekleşmeyen İzmire doğalgaz projesi ne zaman hayata
geçirilecek?
BAŞKAN Sayın Bakan?..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI İSMET
ATTİLA (Afyon) Sayın Başkanım,
Bakanlığımızla ilgili konuda yazılı cevap arz
edeceğiz.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ
DOĞAN (İstanbul) Yazılı cevap vereceğiz.
BAŞKAN Sorular yazılı
cevaplandırılacaktır.
Sayın Hasan Gemici?.. Burada.
Soruları okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hüsnü Doğan tarafından
cevaplandırılmasına aracılığınızı
arz ve talep ederim.
Hasan
Gemici
Zonguldak
Sorular:
1. Zonguldak Türkiye Taşkömürü
Kurumunda yeraltı üretim işçisi açığı, üretimi olumsuz
etkilemektedir. Bu açığı kapatmak üzere işçi
alınması düşünülüyor mu?
2. Zonguldak Türkiye Taşkömürü
Kurumunun işleyişini olumsuz etkileyen mevcut örgüt yapısı
ve yönetim şekline köklü değişiklikler yapılması
düşünülüyor mu?
3. Amasra ve Armutçuk
işletmelerinin toz kömürlerini değerlendirerek Zonguldak TTKnın
satış gelirlerini önemli ölçüde artıracak olan biriketleme
tesisleri kurulması düşünülüyor mu?
4. Yabancı ortaklı bir
konsorsiyum tarafından Zonguldakta ithal kömüre dayalı bir termik
elektrik santralı ve yanında bir liman yapımı projesi
konusundaki başvuru ile ilgili gelişmeler hangi aşamadadır?
5. Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü tarafından yapımı planlanan Filyos
Taşkın Koruma Projesinin kaç yılda bitirilmesi
planlanmaktadır?
6. Yüksek Planlama Kurulunun 1.3.1996 tarih ve 96/1 (2b) sayılı kararı gereğince,
sözleşmeli personelin ücretlerinde yapılması
kararlaştırılan iyileştirmeler TEAŞın
sözleşmeli personeline uygulanmış mıdır?
7. Halen, TTKnın uhdesinde bulunan, verimli işletilmesi
durumunda önemli iç ve dışticaret hacmine sahip olabilecek
Ereğli ve Zonguldak Limanlarının, işletmesi
karşılığında tüm bakım ve işletme
giderlerini üstlenmeyi taahhüt eden yerel yönetimlere devri düşünülmekte
midir?
BAŞKAN Sayın Hükümet?..
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ
DOĞAN (İstanbul) Yazılı cevap vereceğiz efendim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Soru yazılı
cevaplandırılacaktır.
Sayın Necdet Tekin?.. Burada.
Soruları okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın ilgili
Sayın Bakan tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ve talep
ederim.
Prof.
Dr. Necdet Tekin
Kırklareli
1. 5 Nisan kararlarıyla özelleştirme ve
kapatılma kapsamına alınan TTK Amasra ve Armutcuk kömür
ocakları için alınan kararlarda değişiklik
düşünülmekte midir? Bu ocakların kömürleri için, briketleme tesisi
kurulması programınızda var mıdır?
2. TTK
çalışanlarının 1995 yılına ait toplusözleşme
ile alınan işveren ikramiyeleri ne zaman ödenecektir?
3. 1992 yılında TTKya
alınan sözleşmeli kazı işçilerinden yeraltında
kazalanan ve sakat kalanlar için kazıda çalışamaz raporu
verdiklerinde, işlerine son verilmektedir. Bu sözleşmenin ilgili
maddesinin değiştirilmesini planlıyor musunuz?
4. TTKnın Karadeniz Ereğli
Limanının daha aktif çalıştırılması için
düşünceleriniz nelerdir? Karadeniz Ereğli Belediyesinin kiralama isteğine
sıcak bakılmakta mıdır?
5. TEAŞtaki görevli
sözleşmeli güvenlik görevlileri, TTKda çalışan güvenlik
görevlileri ve yine TEAŞta çalışan işçi statüsündeki
güvenlik görevlilerinden farklı ücret veya maaş almaktadırlar. Eşit
işe eşit ücret politikasını uygulamayı planlıyor
musunuz?
6. Devlet Su İşleri Zonguldak il
Müdürlüğü tarafından yaptırılmakta olan Kozlu Dere
Ağzı Taşkın Önleme Projesi Temmuz 96da bitirilebilecek
midir?
7. Karadeniz Ereğlide, 1994 yılında, sel
baskınına neden olan Pences Deresi ile Kabasakal Deresinde dere yataklarının temizlenmesi
başlamış mıdır? Bu derelerin taban ve yan
duvarlarının betonlanması gerekmektedir. Porjeleri varolan bu
işlere tahsisat verilecek midir?
8. Gümeli Belediyesinin 22.3.1996
tarih 1145 sayı ile Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
yazıları Bulanık Deresi Taşkın Su Projesi
tamamlanmıştı. Projenin, onayı ve ihalesi ne zaman
tamamlanacaktır?
9. 1996 yılı yatırım programında olmayan Devlet
Su İşleri Genel Müdürlüğüne ait, Alaplı Deresi işi,
APK Dairesine gönderilmiştir. 80 milyar liralık keşif bedeli
olan bu işe, 1996 yılında 20 milyar liralık harcama
öngörülmektedir. Bu işe başlanılacak mıdır?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ
DOĞAN (İstanbul) Yazılı olarak cevap vereceğim
efendim.
BAŞKAN Bunun, başka çaresi de yok zaten
Sayın Bakan .
Sayın milletvekilleri, bir sayın üye,
zannediyorum, bu bütçe görüşmelerinde söz almış olsaydı,
bundan daha uzun zamanı olmazdı; bir. İçtüzüğün 94 üncü ve
61 nci maddelerine dayanarak, bunu işleme koymasam hakkımdır;
ama, anlatabilme imkânım yok; onun için, işleme koyuyorum.
FİKRET UZUNHASAN (Muğla) Efendim, bu,
memleket meselesi...
NECDET TEKİN (Kırklareli) Sayın
Başkan, bu tür bir yoruma hakkınız yok...
BAŞKAN Var efendim; İçtüzüğün 94 üncü
maddesine göre işleme koymam. İçtüzüğün 94 üncü maddesi gayet
açık; sorular, gerekçesiz ve kısa olur.
MEHMET KORKMAZ (Kütahya) Soru sahibi itiraz
ettiği için, işleme koymama hakkınız doğdu Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hayır efendim, Genel Kurulun
aldığı karar bu istikamette; yani, Yüce Kurul, kısa olsun,
gerekçesiz olsun, herkese, hem sorma hem cevap alma imkânı olsun diye...
Evet, soru, yazılı olarak
cevaplandırılacaktır.
Sayın Cafer Turan Yazıcıoğlu?..
Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın,
Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı tarafından
yazılı olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ve talep ederim.
Cafer
Tufan Yazıcıoğlu
Bartın
Bartın İli Kirazlıköprü Barajı
yapımı için, çok cüzi ödenek ayrılmıştır. Acaba,
bu barajın yapımından vaz mı geçilmektedir?
Bartın İline, Devlet Su İşleri
şube müdürlüğü kurulacak mıdır?
BAŞKAN Sayın Yazıcıoğlu,
size, özellikle teşekkür ediyorum; 1996nın sorusu, bu.
Sayın Bakan, ne buyurursunuz?..
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ
DOĞAN (İstanbul) Yazılı olarak cevap vereceğim
efendim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Soru, yazılı olarak
cevaplandırılacaktır.
Sayın Dikici?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın, Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Hüsnü Doğan tarafından
yazılı olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim. Hasan
Dikici
Kahramanmaraş
1. Ekinözü-İğde pompaj
sulaması 1996 yılı ödeneği nedir? İnşaat, 1996
yılında bitirilecek midir?
2. Adatepe Barajının 1996
yılı ödeneği nedir? Baraj hangi tarihte tamamlanacaktır?
3. Ayvalı Barajının
1996 yılı ödeneği nedir? 1996 yılında işletmeye
açılacak mıdır?
4. Kartalkaya sulaması ikmal
inşaatının 1996 yılı ödeneği ne kadardır?
Hangi tarihte tamamlanacaktır?
5. Orta Ceyhan-Menzelet ikinci merhale
projesi içerisinde yer alan Kılavuzlu Barajının 1996
ödeneği nedir? Baraj, hangi tarihte hizmete açılacaktır?
6. Kati projesi bitmiş olan
Karakuz Barajı hangi tarihte programa alınacaktır?
Yapımı kaç yıl sürecektir?
7. Ön incelemesi biten SisneGeben Barajının son durumu nedir?
1996 prgramında var mıdır? Yoksa, hangi yılın
programına girecektir?
BAŞKAN Sayın Bakan?..
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ
DOĞAN (İstanbul) Yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN Yazılı cevaplandırılacaktır.
Sayın Remzi Çetin?.. Burada.
Sayın Çetin, 4 tane sorunuz var; birinin
başlığı altında diğerlerini de
okutacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorumuzun ilgili bakan
tarafından açıklanması hususunda delaletlerinizi arz ederim.
Remzi
Çetin
Konya
Anadolunun tarım ambarı olan
Konyamızda, yeraltı suyundan istifade edilerek, bir miktar arazide
sulu tarım yapılmaktadır. Sulamada kullanılan enerji
ücretleri, yıllar itibariyle ciddî artışlar göstermiştir.
Çiftçilerimizin, bu enerji fiyatlarıyla, üretim yaparak ülke ekonomisine
katkı sağlaması mümkün değildir. Sulama kooperatifleri
çiftçileri ile sulama yapan çiftçilerimizin mağduriyetlerini önlemek için
elektrik enerjisi fiyatlarında indirime gidecek misiniz?
Konya ovasında sulu tarıma geçilebilecek
arazi, şu anda, sulanabilen arazinin 8 katıdır. Bu arazinin sulu
tarıma açılması, tarımda büyük bir artış
sağlayacaktır. Kop ve benzeri projelerin zaman içerisinde gerçekleşebileceği
göz önüne alınınca, hemen mümkün olabilen uygulamalara imkân
tanımamız gerekir; şu anda, en pratik uygulama, yeraltı
sularıyla olmaktadır. Eğer, uygun yeşil hat projelerini
devreye sokarsak hem daha ucuz hem daha pratik bir sulama imkânına
kavuşacağız.
Bu konuda bir proje hazırlandı mı ve bu
maksatla tahsis edilen ödenek ne kadardır? Bu para, hangi
kuruluşumuzun bünyesindedir?
Mevcut araştırma tekniklerimiz ile petrol ve
madenlerimizi tam tespit edebilmiş
değiliz. Uzaydan yapılan modern araştırma teknikleri
başta olmak üzere, arama faaliyetlerimize nasıl bir hamle
kazandırmayı planlıyorsunuz?
Ülkemiz, nükleer enerjide çok geride
kalmıştır. Faydasız siyasî ve sosyal mülahazalarla hiçbir
atılım yapamadık. Halbuki dünyada, toryuma dayalı nükleer
santrallar devreye girmeye başlamıştır. Dünyanın en
zengin toryum kaynakları Eskişehir bölgemizde bulunmaktadır.
Nükleer enerji konusunda ne gibi bir planlama yapıyorsunuz?
BAŞKAN Sayın Hükümet?..
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ
DOĞAN (İstanbul) Yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Soru, yazılı olarak
cevaplandırılacaktır.
Sayın Katırcıoğlu?.. Burada.
Sorunuzu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun
cevaplandırılmasını arz ederim.
Mehmet
Salih Katırcıoğlu
Niğde
Niğdede, İç Anadolu Bölgesinde olduğu
gibi, sulu tarım için derin kuyu su pompalarıyla sulama
yapılmaktadır. Devlet Su İşlerinden yeraltı su
kullanma izni alınmadan kuyulara elektrik tesisatı çekilememektedir.
Bu, çiftçimiz ve üreticimiz için ciddî bir zorluktur. Sulu tarım için,
Devlet Su İşleri ve TEK koordinasyonu sağlanarak, çiftçinin
mağduriyeti nasıl giderilebilir?
BAŞKAN Sayın Hükümet?..
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ
DOĞAN (İstanbul) Yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN Soru, yazılı
cevaplandırılacaktır.
Teşekkür ediyorum.
Sayın İlhan Sungur?.. Burada.
Sorularınızı okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın, Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı tarafından
cevaplandırılmasını arz ederim.
İsmail
İlhan Sungur
Trabzon
1. Doğu Karadeniz Bölgesinde yatırım
programına alınmış kaç baraj vardır? Bunlara, 1996
yılında verilecek ödenekler ne kadardır? Hangi yılda
bitirilmesi planlanmaktadır?
2. 2000li yıllarda ortaya çıkacak enerji
açığı hangi santralların devreye girmesiyle
kapatılacaktır? Nükleer santral kurmayı planlıyor musunuz?
Planlıyorsanız nereye kuracaksınız, projesi var
mıdır?
BAŞKAN Sayın Hükümet?..
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ
DOĞAN (İstanbul) Yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN Soru, yazılı
cevaplandırılacaktır.
Sayın Şaban Selvi?..
ŞABAN ŞEVLİ (Van) Şevli olacak
Sayın Başkan.
BAŞKAN Bir dakika efendim; Şevli, evet.
Yani böyle, servi görmüş olmak, kusur
olmamalı.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Sorumun, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.
Şaban
Şevli
Van
Van şehir merkezindeki elektrik şebekesi 150
bin nüfusa göre çekilmiş olup, bu şebekenin yetersiz olduğu
görülmektedir. Nüfusu 500 bine çıkan Vanın, elektrik şebekesini
yenileyecek misiniz?
BAŞKAN Sayın Bakan?..
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ
DOĞAN (İstanbul) Yazılı cevap vereceğim efendim.
BAŞKAN Evet; soru, yazılı
cevaplandırılacaktır.
Sayın Sabahattin Yıldız?..Burada.
Soruyu okutuyorum : Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun, Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Sayın Hüsnü Doğan tarafından
cevaplandırılmasını arz ederim.
Sabahattin
Yıldız
Muş
Muş Alpaslan-II Barajı inşa edilirse, 77
bin hektar araziyi sulayacak, Muş tarımına önemli
canlılık getirecektir. Kırsal alana yönelik bir
yatırım olması nedeniyle, Muşun kırsal alanından
kentsel alana olan göçünü önlemek bakımından da etkili olacak ve
yılda ortalama 450 kilovatsaat enerji sağlayacak enerji üreterek,
ülke ekonomisine carî fiyatlarla yıllık 2 trilyon lira gelir
getirecektir; Muş İlinde işsizliği önleme
bakımından da büyük katkı sağlayacaktır.
Çocukluk yıllarımdan beri hep
yapılacağı söylenen, Muşun kaderini
değiştireceğine inandığım, planlanması
tamamiyle bitmiş olan Muş Alpaslan-II Barajına, Hükümetiniz
döneminde başlamayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN Sayın Bakan, ne buyurursunuz
efendim?..
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ
DOĞAN (İstanbul) Yazılı cevap vereceğim efendim.
BAŞKAN Soru, yazılı
cevaplandırılacaktır.
Sayın Osman Hazer?.. Burada.
Sayın Hazer, dört ayrı sorunuz var; birinin
başlığı altında diğerlerini de okutacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun, Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sayın İsmet Attila tarafından
cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygıyla arz ederim.
Osman
Hazer
Afyon
Ülkemiz, tarım ülkeleri arasında
sayılmakla beraber, ne yazık ki, buğday ve şeker başta
olmak üzere bazı tarım ürünlerini ithal eder duruma gelmiştir.
Bu gidişe dur demek için, tarım politikamızı yeniden
değerlendirecek misiniz?
Deli dana hastalığı, kamuoyunun
gündeminde ilk sıralardadır. Ne yazık ki, et ithal eden bir ülke
olarak, bu durum bizi yakından etkilemektedir. Et ithaline mani olmak
için, hayvancılıkla ilgili ne gibi politikalar üretilmektedir?
İşsiz ziraat ve orman mühendisleriyle,
veteriner hekimlerin sayıları on binleri bulmaktadır. Bu
meslekler ve bunlara yardımcı mesleklerin mensupları için
istihdam sahaları düşünülmekte midir?
Afyon Devlet Su İşleri Müdürlüğünün
sondaj bölümünde 81, teknik bölümünde 86 kişi geçici işçi olarak
çalışmakta olup, geçimlerini buraya
bağlamışlardır. Bu işçiler, daha önceki yıllarda
daha uzun süre çalıştırılmalarına rağmen, son
yıllarda ancak 5 ay gibi kısa bir süre
çalıştırılmaktadırlar ve halen işe
başlatılmamışlardır. Bu işçiler, Devlet Su
İşleri Müdürlüğü tarafından 1996 yılında işe
alınacaklar mı; hangi ayda işe başlayacaklar ve ne kadar
süre çalıştırılacaklardır? Bu işçilere devamlı işçi kadrosu verilebilir mi?
Afyon İli Sinanpaşa İlçesine
bağlı Akdeğirmen, Sandıklı İlçesine
bağlı Yavaşlar Barajlarının ihale müsaadelerinin ne
zaman verileceği?
Bolvadin-Eber sulamasının ihale müsaadesinin
ne zaman verileceği?
Afyon İlinde daha önce başlamış ve
devam etmekte olan sulama kanalı ve sulama göletleri, Afyon
tarımının geliştirilmesi için son derece önemlidir.
Yarım kalan işlerin bitirilmesine öncelik tanınacağına
inancım tamdır. Bu konudaki sorularım şunlardır:
Afyon İli Sandıklı İlçesi Örenler
sulaması için, yeterli ödeneğin ayrılıp
ayrılmayacağı?
Afyon İli Sincanlı İlçesi Kırka ve
Taşoluk Göletleri; Afyon İli Sandıklı İlçesi
Karacaören Göleti için, yeterli ödeneğin ayrılıp
ayrılmayacağı ve ne kadar ödeneğin
ayrılacağı?
BAŞKAN Sayın Bakan, yazılı
mı cevaplayacaksınız efendim?..
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ
DOĞAN (İstanbul) Yazılı cevap vereceğim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI İSMET
ATTİLA (Afyon) Ben de yazılı olarak cevap vereceğim.
BAŞKAN Sorular yazılı
cevaplandırılacaktır.
Efendim, sorular ve cevaplara ayrılan sürenin
dolmasına 2 dakika var. Şimdi, bir arkadaşımızın
sorusunu daha okutacağım; sonra, sorusu olan diğer arkadaşlarımızın
yalnız isimlerini okuyacağım.
Sayın Maliki Ejder Arvas, burada mı efendim?
Burada.
Soruyu okutuyorum :
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Bu suallerimin Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmasına
delaletlerinizi saygılarımla arz ederim.
Maliki
Ejder Arvas
Van
1. Van İl merkezinde, ilçe ve köylerinde elektrik
voltajının çok düşük olduğu, bu voltaj
düşüklüğünün vatandaşa çok büyük zararlar verdiği ve bu
voltaj düşüklüğünün trafoların kâfi gelmemesinden olduğu anlaşılmaktadır. Bu
İlimizin 1996 enerji istihkakı için ne kadar meblağ
ayrılacaktır ve bu sıkıntılar ne zaman giderilecektir?
2. Yine olduğu gibi, Vanın Erciş İlçesinin elektrik
şebekesi ihalesi 1992 yılında yapılmıştır. İstihkak
ödemeleri düzenli şekilde yapılmadığı için bu
şebeke yarım kalmıştır. Bu yarım kalan
şebeke ne zaman bitirilecektir?
Sayın Bakanın bunu açıklamasını istiyorum.
3. Van İli Erciş İlçesi hudutları içerisinde bulunan,
projesi yapılmış ve ihale safhasına gelmiş Morgedik
Barajının;
a) İnşaatı ne zaman
başlayacaktır?
b) Kaç sene sürecektir?
c) 1996 yılı bütçesinde bu işe ne kadar
tahsisat ayrılmıştır?
d) Ödenek yeterli midir?
e) Bu barajın altında 17 bin dönüm sulamaya
müsait ziraat arazisi bulunmaktadır ve şekerpancarı üretimine
müsait olması karşısında, ilgililer isticali
düşünmezler mi?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI HÜSNÜ
DOĞAN (İstanbul) Yazılı cevap vereceğim efendim.
BAŞKAN Evet, soru yazılı
cevaplandırılacaktır.
Sayın milletvekilleri, sorular ve cevaplara
ayrılan 20 dakikalık süre tamamlandı. Ben, şimdi, 1 dakika
içerisinde, soru önergesi vermiş; ama, soruları okunamamış
arkadaşlarımızın isimlerini zabıtlara geçsin diye
okuyacağım ve hazır sorularını Sayın Bakanlara
göndereceğim:
Sayın Mehmet Sıddık Altay.
Zamandan kazanmak için, her
arkadaşımızın isminin başında bir kere daha
sayın nitelemesini ifade etmiyorum; kusura bakmayın; hepsine birden
sayın nitelemesini eklediğimi bilesiniz.
Ertuğrul Yalçınbayır, Mehmet Emin
Aydınbaş, Tevhit Karakaya, Ömer Naimi Barım, Ayhan Gürel, Hasan
Gülay, Aslan Polat, Ersönmez Yarbay, Muhammet Polat, Ahmet Küçük, Remzi Çetin,
Mehmet Emin, Muhammet Polat, Hilmi Develi, Mustafa Kemal Ateş, Ömer
Ekinci, Yaşar Canbay, Remzi Çetin, Mahmut Erdir, Fikret Uzunhasan, Ekrem
Erdem, M. Ziyattin Tokar, Saffet Benli, Lütfü Esengün, Muhammet Polat, Mehmet
Emin Aydınbaş, Hilmi Develi, Osman Hazer, Mustafa Kemal Ateş,
Hayati Korkmaz, Ahmet Küçük, Nezir Büyükcengiz, Hasan Belhan, M.Ziyattin Tokar,
Ömer Naimi Barım, Memduh Büyükkılıç, M.İstemihan Talay,
Aslan Polat, Metin Arifağaoğlu, Feti Görür, Hayati Korkmaz, Musa
Demirci, Mehmet Emin, İ. Önder Kırlı, İbrahim Halil Çelik,
Necati Albay, Suat Pamukçu, İhsan Çabuk, Sıtkı Cengil, Mustafa
Köylü, Yüksel Aksu, Nurettin Aktaş, Avni Doğan, Cihan Yazar,
Sıtkı Cengil, Mustafa Köylü, Mehmet Bedri İncetahtacı,
Mehmet Büyükyılmaz, Sıtkı Cengil, Ertuğrul
Yalçınbayır, Yakup Budak,
İsmail Coşar, Mehmet Ali Şahin, Yakup Budak, Ersönmez
Yarbay, Ahmet Derin, Mehmet Elkatmış.
Şimdi, soruları okunmayan
arkadaşlarımın ve soruları okunan diğer
arkadaşlarımın sorularını, dosyalar halinde, biri
Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanına, diğeri Sayın
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanına ulaştırılmak üzere
veriyorum.
Sayın milletvekilleri, sorularla ilgili işlemler
tamamlanmıştır.
Şimdi, sırasıyla, dokuzuncu turda yer alan bütçelerin
bölümlerine geçilmesi ve bölümlerin ayrı ayrı okunup
oylarınıza sunulması işlemine geçiyorum.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
A) TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANLIĞI
1. Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
A CETVELİ
Program
Kodu Açıklama
Lira
101 Genel
Yönetim ve Destek Hizmetleri 17
493 282 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
111 Tarımın
Korunması Geliştirilmesi ve 4
113 732 000 000
Araştırılması
Hizmetleri
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
900 Hizmet
Programlarına Dağıtılamayan 772
452 000 000
Transferler
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
999 Dış
Proje Kredileri 545
035 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 22
924 502 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Tarım Reformu Genel
Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
a) Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü
1.
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
A CETVELİ
Program
Kodu Açıklama
Lira
101 Genel
Yönetim ve Destek Hizmetleri 84
820 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
111 Tarımın
Reformu Uygulamaları 394
780 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
900 Hizmet
Programlarına Dağıtılamayan 88
000 000 000
Transferler
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 567
600 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1996 malî
yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
(B) Cetvelini okutuyorum :
B CETVELİ
Gelir
Türü Açıklama Lira
2 Vergi
Dışı Normal Gelirler 6
000 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3 Özel
Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet 561
600 000 000
Katkısı
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 567
600 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 1996 malî
yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, bu suretle, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı bütçesi
ile Bakanlığa bağlı Tarım Reformu Genel
Müdürlüğü katma bütçesi kabul edilmiştir; milletimize
hayırlı hizmetlere vesile olmasını temenni ediyor,
hayırlı olsun diyorum. (Alkışlar)
Sayın milletvekilleri, dokuzuncu turda yer alan
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı ile bağlı
kuruluşları bütçelerinin bölümlerine geçilmesi hususunu
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Bölümlere
geçilmesi kabul edilmiştir.
Şimdi, bölümleri ayrı ayrı okutup,
oylarınıza sunacağım:
B) ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1. Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
A CETVELİ
Program
Kodu Açıklama
Lira
101 Genel
Yönetim ve Destek Hizmetleri 132
210 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
111 Maden
ve Enerji Kaynaklarının İşletilmesi 3 950 920 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
900 Hizmet
Programlarına Dağıtılamayan 3
385 000 000 000
Transferler
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
999 Dış
Proje Kredileri 37
320 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 7
505 450 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 1996
malî yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Petrol İşleri
Genel Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Şimdi bölümleri okutuyorum:
a) Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü
1. Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
A CETVELİ
Program
Kodu Açıklama
Lira
101 Genel
Yönetim ve Destek Hizmetleri 40
395 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
111 Petrol
Faaliyetleri ve Akaryakıt Politikası 39
105 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
900 Hizmet
Programlarına Dağıtılamayan 501
800 000 000
Transferler
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 581
300 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
(B) Cetvelini okutuyorum :
B CETVELİ
Gelir
Türü Açıklama Lira
2 Vergi
Dışı Normal Gelirler 450
000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3 Özel
Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 580 850 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 581
300 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
b) Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü
1. Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
A CETVELİ
Program
Kodu Açıklama
Lira
101 Genel
Yönetim ve Destek Hizmetleri 22
443 000 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
103 Makine
İkmal Hizmetleri 3
549 500 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyeler...
Kabul
edilmiştir.
111 İşletme
ve Onarım Hizmetleri 874
500 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
112 Büyük
Su İşleri 52
475 600 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
113 Küçük
Su İşleri 6
270 000 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
114 Yardımcı
Tesis Yapımı Hizmetleri 356
000 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
900 Hizmet
Programlarına Dağıtılamayan 355 000 000 000
Transferler
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
999 Dış
Proje Kredileri 3
564 700 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 89
888 300 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
(B) Cetvelini okutuyorum :
B CETVELİ
Gelir
Türü Açıklama
Lira
2 Vergi
Dışı Normal Gelirler 2
041 950 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3 Özel
Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 87 846 350 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 89
888 300 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 1996 malî yılı
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı ile bu Bakanlığa bağlı
kuruluşların 1996 malî yılı genel bütçeleri ile katma
bütçeleri oylanıldı ve kabul edildi; hayırlı hizmetlere
vesile olmasını Cenabı Allahtan niyaz ediyorum ve
hayırlı olsun diyorum. (Alkışlar)
Onuncu tura başlayabilir miyiz?..
CEMİL ERHAN (Ağrı) Sayın Başkan, izin verir
misiniz tebrik edelim.
BAŞKAN Sayın Erhan, madem izin istediniz, rica edeyim;
Sayın Enerji Bakanımızdan, bizim bu Obruk Barajı ile Alaca Koçhisar Barajı ne olacak; onu da
orada bir sorun!..
MAHMUT ERDİR (Eskişehir) - Yazılı cevap verecek!..
BAŞKAN Yazılı cevap verecekler!..
Dokuzuncu tur görüşmeler tamamlanmıştır.
C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANLIĞI
1. Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
a) Karayolları Genel Müdürlüğü
1. Karayolları Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı
Bütçesi
D) DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI
1. Dışişleri
Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
BAŞKAN Şimdi, onuncu tur görüşmelere
başlıyoruz.
Onuncu turda, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığı
bütçelerinin müzakereleri var.
Sayın Komisyon?.. Hazır.
Sayın Hükümet?.. Hazır.
Grupları ve şahısları adına söz almak üzere
kayıt yaptırmış olan arkadaşlarımın
isimlerini okuyorum:
Gruplar adına: Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın
Tahsin Irmak, Sayın İrfan Demiralp; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Sayın Eşref Erdem, Sayın Ali Dinçer; Demokratik Sol
Parti Grubu adına, Sayın Çetin Bilgir, Sayın Şükrü Gürel;
Refah Partisi Grubu adına, Sayın Süleyman Metin Kalkan, Sayın
Temel Karamollaoğlu; Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Yusuf
Pamuk, Sayın Bülent Akarcalı.
Sayın Akarcalı burada mı efendim?
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) Şu anda yok
Sayın Başkan.
Sayın Akarcalı en son konuşacak efendim.
BAŞKAN Efendim, en son konuşacağını biliyorum
da, Sayın Akarcalı, dün, Başkanlıktan bir ricada bulunmuştu.
İstanbulda bir toplantısının olduğunu, oraya
katılacağını; onun için, acaba, kendisine, Grup adına
en önde söz verip veremeyeceğimi ifade edip, yardım talebinde
bulunmuştu; ben de, kendisine söz verecektim; o niyetle arıyorum.
Sayın Akarcalı?.. Yok.
Peki, Sayın Akarcalıyı binnida bulamadık.
ABDULLAH ÖRNEK (Yozgat) Sayın Başkan,
şahısları adına söz isteyenleri zikretmediniz.
BAŞKAN Affedersiniz efendim. Sayın Örnek, örnek
davranışınızdan dolayı sizi kutluyorum ve hemen
okuyorum:
Şahısları adına, lehinde Sayın Hüseyin Kansu,
aleyhinde Sayın Aslan Polat, Sayın Ercan Karakaş söz
istemişlerdir.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Irmak; buyurun. (DYP
sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA TAHSİN IRMAK (Sıvas) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı bütçesi üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, sözlerime
başlamadan önce, Grubum ve şahsım adına, hepinizi ve
şu anda bizi izlemekte olan bütün vatandaşlarımı
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi ülkemiz, nüfus
bakımından dünyanın en hızlı büyüyen ülkelerinden
biridir. Bir ülkenin geleceğinin sağlam olması, planlı,
düzenli ve disiplinli bir yönetim anlayışıyla mümkün olur.
Altyapısını teknik imkânların yardımıyla sistemli
bir şekilde kuran ve geliştiren ülkelerde, genel ekonomik büyüme de
ivme kazanacaktır. Türkiye Cumhuriyetinin attığı dev
adımların, ülkemizin çehresini nasıl değiştirdiğini,
hepimiz biliyoruz. Dünya ülkeleri nezdinde Türkiye, 21 inci Yüzyılın
süper güçlerinden biri olmaya adaydır. Türkiyenin
yurtdışında gözlemlenen büyüklüğünü, birkısım
sorunlara takılarak görmezlikten gelemeyiz. Zira, her alanda büyük güç
olan ülkemizin, çevresine kazandıracağı şeyler, bizlere
heyecan ve şevk verecektir.
Ülkemizin jeopolitik konumu, bize, başka hiçbir ülkede olmayan
imkân ve fırsatlar veriyor. Biz, bir yandan Asya, Afrika ve Avrupa
arasında geçiş bağlantısı noktasını
oluşturuyoruz, diğer yandan bu üç kıtayla çok zengin tarihsel
bağlarımız var. Afrika ülkeleri, Arap ülkeleri ve Kafkaslardaki
Türk toplulukları, bizlerle olan tarihsel ve kültürel
bağlarını ve ilişkilerini unutmamaktadırlar.
Ayrıca, Türkiye olarak, Avrupaya açılmış
olmamız ve Avrupa ile ekonomik, teknolojik alanda yakın temasta
bulunmamız, güneyimiz ve doğumuzda bulunan toplumlara,
çağdaş dünyanın imkânlarını aktarma
fırsatını bize sunmuştur.
Bu çerçevede, bayındırlık ve iskân hizmetlerinin,
diğer devlet hizmetleri arasındaki kıymeti ve önemini vurgulamak
gerekir. Elbette, Bakanlığımız, bugüne kadar, elindeki
kaynakları mümkün olan en iyi verimlilik düzeyinde kullanmak için gereken
her şeyi yapmıştır. Ancak, gereken her şeyin
yapıldığını söylemek bizi asla tembelliğe
itmemeli; çünkü, her alanda olduğu gibi, bayındırlık ve
iskân hizmetlerinin, bütün devletlerde ulaşabileceği çok daha etkin
seviyeler vardır. Bu çerçevede, Bakanlığımızın,
en son teknolojik gelişmeleri, ilgili birimleri vasıtasıyla
takip edeceğine, her seferinde gelişen yeni hizmet teknikleriyle
Türkiyeyi çok daha ileriye götüreceğine inanıyorum.
Ekmeğini alınteriyle kazanan 65 milyon insanımız,
hiç kuşkusuz, her seferinde daha iyi hale getirilen hizmetleri, gönülden
takdir edecektir. Ayrıca, milletimizin takdiri, bize karşı kötü
emeller besleyen bazı komşularımız hariç, tarihsel ve
kültürel bağlılığımız olan herkesin takdiriyle
takviye olacaktır. Türkiyede bayındırlık ve iskân
hizmetlerinin başarısını takdirle birlikte, daha mükemmel
çalışmaların gerçekleşmesi açısından bazı
tavsiyelerimiz olacaktır.
Sayın Başkan, değerli üyeler; öncelikle, Avrupa gümrük
birliğiyle ilişkilerimizi Gümrük Birliği Anlaşmasıyla
artırdığımız bu dönemde, mevzuat uyum
çalışmalarının bir an önce tamamlanarak uygulamaya
aktarılması, projelerin, Avrupa Birliği standartlarına
uygun bir şekilde hazırlanması ve yürütülmesi gereğini
vurgulamak isterim.
Ülkemizin üzerinde bulunduğu fay hattının hassasiyeti
nedeniyle, sık sık afetler yaşıyoruz. Afet olayları
karşısında, acil tedbirlerin alınabilmesi için,
uzmanlaşmış özel birimlerin oluşturulması ve bu arada
vatandaşlarımıza söz verilen, programda olan 4 bin konut ile
programa alınması istenen 32 bin konut inşaatının
tamamlanarak, mağdur vatandaşlarımızın hizmetine
sunulması gerekmektedir.
Türkiyenin ekonomik gelişimine paralel olarak trafik
yoğunluğu da her geçen gün artmaktadır. Coğrafî konumumuz
sebebiyle Asya ve Avrupa kıtaları arasında yük ve yolcu
trafiğinin yoğunluğunu da Türkiye çekmektedir. Bu çerçevede,
karayollarımız yüzde 85 itibariyle asfaltlanmış olsa da bu
rakamın üzerine çıkılmalıdır. Ayrıca, yük
taşımacığılı açısından, Batı
standartlarında olan yollarımızın oranı, mevcut yüzde
10 seviyesinin üzerine çıkarılmalıdır.
Uluslararası taşımacılık açısından,
ülkemiz, daha kısa yollar sunması açısından tercih edilmesi
gerekirken, Rusyanın tercih edilmesi, ülkemizin batısından
Akdenizin doğusuna kadar uzanan, Batı standartlarına uygun
otoyolu inşa edilmemesinden kaynaklanmaktadır. Bir an önce, Karadeniz
Otoyolu Projesi bitirilmeli, Avrupadan Kafkaslara ve Ortadoğuya Türkiye
üzerinden uzanan Batı ölçülerinde otoyollarımız olduğunu
dünyaya göstermeliyiz.
Ülkemizde şehirlerarası yolcu ve yük
taşımacılığı büyük ölçüde karayolunda
odaklanmıştır. Bu durum, hem karayollarındaki yükün
artmasına hem yollarımızın ekonomik ömrünün hızla
kısalmasına yol açmaktadır. Aynı durum,
aşırı ekonomik maliyete yol açmaktadır. Ülkemiz, bu yönde
yeni politikalar geliştirmeli, Avrupada olduğu gibi,
şehirlerarası yolcu ve yük
taşımacılığında, hızlı deniz ve
özellikle demiryolu ağı projeleri hazırlamalı ve uygulamaya
koymalıdır.
Bu çerçevede, Ulaştırma Bakanlığı ile
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
arasındaki yakın işbirliği ve koordinasyonun önemini
vurgulamak istiyorum.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı,
otoyol yapımlarında, devlet yükünün azaltılması ve
işlerin daha kısa sürede bitirilmesi açısından, mevcut
projelerin uygun olanlarının yapımını özel sektöre
devretmelidir. Özel sektör, bu tür yatırımların
gerçekleşmesine, yap-işlet modeliyle dahil edilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz
gibi, kentsel altyapı sorunlarından içmesuyu arıtma ve
kanalizasyon tesislerinin finansmanı için Bakanlığımız
ilgili birimlerinden kaynak aktarılmakta; kaynakları
sınırlı olan belediyelerimiz, bu yolla desteklenmektedir. Ancak,
ülkemiz genelinde içmesuyu konusunda
görev alan kuruluşlar arasında bilgi akışı ve
işbirliği yeterli düzeyde olmamaktadır. Ayrıca, yeterli
düzeyde kentsel altyapı haritaları bulunmamaktadır. Bu durum,
yatırımda önceliklerin belirlenmesi ve şebekelerde bakım ve
onarım aksaklıklarına yol açabilir. Maliyetleri artırarak
hizmet veriminin düşmesine yol açan bu durumun giderilmesi için, ilgili
kurumlar arasında koordinasyon oluşturulup gerekli
çalışmalar yapılmalıdır. Hizmetlerin
gerçekleştirilmesinde, devletin aşırı yükünün azaltılması için,
özellikle, içmesuyu tesislerinin yapım, bakım ve
onarımlarında, yine, yap-işlet modeliyle, özel sektör devreye
sokulmalıdır. Bunun için gerekli özendirici düzenlemeler
yapılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, diğer bakanlıklarımız
gibi, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı da
altyapı yatırımlarını planlayıp, programlamakta
ve bunları çoğunluk itibariyle, ihalelere çıkararak
gerçekleştirmektedir. Bu noktada, kamu ihale sisteminin verimli ve etkin
biçimde kullanımı, büyük önem arz etmektedir. Devlet ve milletimize
sunulan hizmetlerin daha iyi gerçekleştirilmesi için yapılabilecek
bir şey varsa, bunun sorumluluğu, 65 milyon
vatandaşımız adına, herkesten önce bize aittir.
İktidarı ve muhalefetiyle hepimiz, kesinlikle, bu gerçeğin bilincindeyiz.
Bu çerçevede, geçtiğimiz yasama döneminde Meclisimize sunulan ve
gümrük birliği mevzuatı da dikkate alınarak hazırlanan
kanun tasarısı, görüşmeleri tamamlanmamış
olduğundan hükümsüz kalmıştır. Bakanlıkça yeniden
düzenlenmekte olan ve Meclisimize yeniden sunulacak bu tasarıya, gereken
titizliği göstereceğinize inanıyorum.
Kıymetli milletvekilleri, burada bir noktaya dikkatinizi çekmek
istiyorum: Bayındırlık ve İskân
Bakanlığının ilgili birimleri, hizmetlerin büyük bölümünü,
teknik personel marifetiyle yürütmektedir. Takdir edersiniz ki, her yıl
yeni projelere imza atan bu Bakanlığın, teknik personeli de,
tecrübeli, birikimli ve üretken olmalıdır. Teknik personel, her
defasında daha iyi projelerin geliştirilmesini sağlayacak
düzeyde tutulmalıdır. Bakanlığımız, nitelikli
teknik elemanlardan yeterince iyi hizmet bekliyorsa, bu personel için tatminkâr
bir ücret politikası izlenmelidir. Esasen, bu durum, bütün
kurumlarımızın uzman personeli için geçerli olmalıdır.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığında nitelikli
teknik eleman eksikliği olduğunu biliyoruz. Ücretlendirmede
yapılacak iyileştirme, Bakanlık bünyesinde nitelikli teknik
personel istihdamını kolaylaştıracaktır. Ayrıca,
teknik elemanlar, ülkemizin bütün bölgelerinde dengeli
dağıtılmalı, memleketimizin aynı derecede değerli
olan bütün bölgelerinde hizmetler sağlıklı yürütülmelidir.
Sayın milletvekilleri, son olarak, yarım kalmış,
henüz tamamlanmamış olan işlere temas etmek istiyorum.
Birkısım projelerin tamamlanmamış olmasında, kaynak
eksikliği önemli bir faktör olmakla birlikte, işlerin yarım
kalmasının ülke ekonomisine verdiği kayıp da
malumlarınızdır. Çok yönlü
projelere finansman ve emek harcanmasına rağmen, bu
yatırımlardan yararlanamıyoruz. Bu kapsamda, şahsımın
seçim bölgesinde Sıvas-Zara-Suşehri yolunun 10 yıldır
bitmemiş olmasını, Yozgat-Sıvas arasındaki
çalışmaların çok gecikmeli ilerlemiş olmasını,
örnek olarak göstermek istiyorum. Bu çalışmalar bir an önce
tamamlanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TAHSİN IRMAK (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Lütfen, toparlar mısınız...
TAHSİN IRMAK (Devamla) Saygıdeğer
arkadaşlarım, tanınan süre içerisinde,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1996 bütçesi
üzerindeki düşüncelerimi, Grubum adına, yüksek huzurlarınızda
aktarmaya çalıştım. Bu vesileyle, Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı bütçesinin hayırlı
olmasını diliyor ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(DYP sıralarıdan alkışlar)
BAŞKAN Sayın Irmak, teşekkür ediyorum.
Efendim, grup konuşmasını bölmemek için, Doğru Yol
Partisi Grubunun diğer sözcüsünü davet ediyorum.
Buyurun Sayın Demiralp.
DYP GRUBU ADINA İRFAN DEMİRALP (Samsun) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Dışişleri
Bakanlığı bütçesinde Doğru Yol Partisi Grubunun
görüşlerini ifade etmeden önce, Yüce Heyetinizi ve yüce milletimizi
saygılarımla selamlıyorum.
Özellikle son yıllarda Türkiyenin dış politika
konuları öylesine yoğunluk kazandı ki, âdeta, Türkiye,
sorunlarla kuşatılmış bir ülke görünümü kazandı.
Türkiyenin bütün bu yoğun dış politika konularını, bu
yıl uygulamaya konulan 10ar dakikalık bir bütçe görüşmesi
içerisinde ifade etmek, elbette mümkün değildir. Türkiyenin dış
politikaları, 20 nci Dönemde, dörtbuçuk aylık süre içerisinde de,
Genel Kurulun önüne, bugüne kadar getirilmemiştir. Ben,
Dışişleri Bakanlığından ve Genel Kuruldan,
değerli arkadaşlarımdan, şu konuyu bilhassa istirham
ediyorum: Bu yoğunlukta dış politika gündeminin
yaşandığı bir dönemde, dış politika
konuları, süratle, bir genel görüşmeyle, Yüce Mecliste ele
alınmalı ve yüce milletin önünde -Türkiyenin
karşılaştığı konular- enine boyuna tartışılmalıdır.
Türkiyenin Kıbrısta izlemiş olduğu politika,
bugüne kadar, değişen hükümetlere rağmen, esasından
sapmamıştır; bunu, şükranla
karşıladığımızı ifade ediyorum. Ancak,
özellikle, son zamanlarda, Kıbrısın da içinde bulunduğu
pek çok dış politika konusunun, bazı çevrelerce bir
kamburmuş gibi tanıtılması, Türkiyenin bu kamburdan
kurtulması gerekir şeklinde tanıtılması, son derece
yanlıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
almış olduğu kararlar çerçevesinde, Kıbrısta,
şartlar ne olursa olsun, nereden, ne türlü telkin gelirse gelsin, iki
bölgeli, iki toplumlu ve iki toplumun siyasî eşitliğinin
dışında herhangi bir görüşe, herhangi bir telkine
kesinlikle iltifat edilmemelidir.
Ayrıca, özellikle son yıllarda, Güney Kıbrısın
çok süratli bir şekilde silahlandığı gözönüne
alınmalı ve yine, herhangi bir şekilde gelecek olan telkinler
karşısında, Adada mevcut Türk Silahlı Kuvvetlerinin
sayısında herhangi bir indirim söz konusu dahi edilmemelidir.
Burada, şunu da ifade etmek isterim ki, Yunanistan ile olan
ilişkilerimizin, Yunanistan ile olan problemlerimizin hiçbirisi,
Türkiyenin ver kurtul politikasıyla halledebilecek problemler
değildir. Taviz vermekle, hakkımız olan bir şeyi vermekle,
Türkiyenin, Yunanistan ile olan politikalarını düzlüğe
çıkaracağını, problemlerini halledeceğini iddia
edenlerin yanıldığını burada ifade etmek isterim. Esas
olan, dengeli ve Türkiyenin, hakkı olanı, haklı olduğu
konuları sonuna kadar savunmasıdır.
Batı Trakyada yaşayan Türk soydaşlarımız,
özellikle son yıllarda, her türlü baskı altında tutulmakta;
eğitim şartlarından, dinî vecibelerini yerine getirmelerine,
günlük yaşamlarını sürdürmelerine kadar her konuda büyük
güçlüklerle karşı karşıya bırakılmaktadırlar.
İlkokul öğretimi sonrasında, Batı Trakyadaki soydaşlarımızın
büyük bir bölümü, orta, lise öğrenimi imkânını
bulamamaktadır. Özellikle yükseköğrenim imkânı bulabilen
soydaşlarımızın sayısı son derece
sınırlıdır. İnsan hakları konusunu her zeminde
dile getiren, Türkiyeyi insan hakları konularında yerli yersiz
suçlayan çevrelerin, bu konuda dikkatleri süratle çekilmelidir. Batı
Trakyadaki soydaşlarımızın, bugüne kadar çekmiş
oldukları, çekmekte oldukları eğitim ve dinî baskı
çilesine, bir an önce son verilmelidir. Lozan Antlaşmasıyla,
Batı Trakyadaki soydaşlarımıza tanınmış
olan hakların ve kolaylıkların, uluslararası
anlaşmalar çerçevesinde uygulanması yönünde, Dışişleri
Bakanlığımızın gereken çabaları her zeminde
göstermelidir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Suriye ile Türkiye
arasındaki ilişkilere de değinmek istiyorum. Suriye, kontrolü
altındaki Bekaa Vadisinde beslediği, Türkiyeye yönelik, Türkiyenin
çok büyük insan, zaman ve enerji kaybına sebep olan bu teröristleri,
Türkiyeye sokarak, 1984 yılından beri Türkiyenin
başını ağrıtmaktadır.
Şimdi, rakamların korkutucu boyutları ortada iken, bugüne
kadar 3 500 civarında askerimiz,
polisimiz, güvenlik görevlimiz şehit olmuşken, binlerce masum sivil
vatandaşımız hayatını kaybetmişken, Suriyenin bu
temayülünü hâlâ sürdürmesi, maalesef, anlaşılamamaktadır.
1989 yılında 270 kişinin ölümüne sebep olan Lockerbie
uçak faciasından sonra, İngiltere ve Amerika Birleşik
Devletlerinin, bu facianın zanlısını
sakladığı gerekçesiyle, Libyaya karşı
yapmış olduğu reaksiyon dikkate alındığında,
Türkiyenin, uluslararası standartların ötesinde bir sabır
gösterdiğini anlıyoruz. Sabrın bu kadarı olamaz; her
sabrın bir sonucunun olması gerekir. Türkiye, 1984 yılından
beri göstermiş olduğu bu sabrın, 3 500 güvenlik görevlisini,
askerini, polisini şehit vermesine rağmen, neticesini
alamamıştır.
Burada özellikle vurgulamak istiyorum, Bekaadaki terör
bataklığının kurutulması için, gereken tüm önlemler,
her zeminde süratle alınmalıdır. Çünkü, bu bataklıkta
yetişen teröristleri, burada tek tek avlamakla terörün önünü almamız,
terörü engellememiz mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım, Suriyenin ve Irakın, Dicle
ve Fırat suları üzerinde iddia etmiş oldukları haklara da
değinmek istiyorum. Dicle ve Fırat, Türkiyenin tabiî
kaynaklarıdır, Türkiyenin millî kaynaklarıdır; Türkiyede
doğarlar ve Türkiyede büyürler; sadece, sınır aşarlar.
Türkiyenin, bu suların şu kadarını bu ülkelere
bırakacağı şeklinde, herhangi bir uluslararası
zorunluluk yoktur. Buna rağmen, üzülerek ifade ediyorum, 1987
yılında çok yanlış bir anlaşma yapılmış,
Suriye ve Iraka, dakikada
Eğer, biz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Eğer, biz, konuşmamızı süresinde
tamamlamazsak, ne olur; ancak, 1 dakika hak olur.
Buyurun.
İRFAN DEMİRALP (Devamla) Sayın Başkan, çok
teşekkür ederim. Tabiî çok konu var; başında da arz ettiğim
gibi, bu konuların, en kısa zamanda, Yüce Heyetin önünde bir genel
görüşmeyle enine boyuna görüşülmesi gerekir.
Sayın Başkan, 1 dakika mı süre verdiniz?
BAŞKAN Evet efendim; buyurun.
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) Yarım dakikası bitti.
BAŞKAN Peki efendim, takviye ederim; ama, lütfen toparlayın.
İRFAN DEMİRALP (Devamla) Bir önemli konuya daha
değinmek istiyorum. Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz aylarda, Sovyet
Halk Meclisi Duma, Sovyetler Birliğini dağıtan 21.12.1991
tarihli kararını iptal etmiştir; bu, çok önemli bir gelişmedir, Batı Avrupada ve
ilgili ülkelerde çok ciddiyetle, kaygıyla izlenmektedir. Yani, bu
yılın ikinci yarısında yapılacak olan genel
seçimlerde, şayet, aşırı milliyetçi veya komünist bir
lider, Rusya Federasyonunun başına gelirse, bu takdirde istenilmeyen
bazı maceracı davranışların ortaya
çıkabileceği endişesi vardır.
Sözlerimi tamamlamadan önce, yurtdışındaki temsilciliklerimizde
çalışan sözleşmeli personelle ilgili birkaç cümle söylemek
istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, lütfen toparlar mısınız.
İRFAN DEMİRALP (Devamla) Toparlıyorum Sayın
Başkan.
Yurtdışında sözleşmeli olarak çalışan
personelin durumu gerçekten kötüdür. Aldıkları maaş,
yaşadıkları ülkerlerdeki şartların, standartların
çok altındadır. Bu konuda, Dışişleri
Bakanımızın özel bir çalışma
başlatmasını ve şevkle çalışan personelin bu
ihtiyaçlarını gidermesini bilhassa temenni ediyorum.
Dışişleri Bakanlığı bütçesinin
memleketimize, milletimize, Dışişleri Bakanlığına
hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyeti
saygılarımla selamlıyorum. (DYP ve ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Demiralp, teşekkür ediyorum efendim.
Efendim, önce de arz etmiştim; Sayın Akarcalı
arkadaşımızın İstanbulda bir toplantıya
katılması zarureti var. Diğer gruplar da izin verirlerse,
Anavatan Partisi Grubu sözcüsünü önce konuşturmak istiyorum. Evet, sükût
ikrardan gelir; buyurun.
Efendim, yarısını mı kullanacaksınız?
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) 10 dakikasını
kullanacağım.
BAŞKAN Tabiî, işiniz acele olduğuna göre
yarısını kullanın.
Buyurun.
ANAP GRUBU ADINA BÜLENT AKARCALI (İstanbul) Değerli
milletvekili arkadaşlarım, Dışişlerinin mümtaz mensupları,
bizleri izleyen değerli vatandaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkanım, her şeyden önce hoşgörünüze
teşekkür etmek isterim. Milletvekillerine yönelik olan, sizdeki bu engin
hoşgörünün de Meclisteki tüm çalışmalarda hâkim
olmasını dilerim ve diğer parti grup başkanvekillerine de,
bana bu anlayışı gösterdikleri için teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlarım, Dışişleriyle ilgili
olarak saatlerce konuşsak yetmeyecek; dolayısıyla, ben de, bir
önceki arkadaşımın görüşüne katılarak, Sayın
Bakanımıza şunu önermek istiyorum: Mecliste, en kısa
zamanda, rahat bir ortam içerisinde bir genel görüşme yapmak ve bu genel
görüşmede, tüm milletvekillerimizi olabildiğince bilgilendirmek,
sorulabilecek tüm sorulara cevap verilerek, Meclisin yeni döneminde, milletvekillerimizin
ve Meclisteki tüm yurtdışı konularla ilgili komisyonların
bilgiyle donatılması, son derece yararlı olacaktır. Bunu
arz ettikten sonra konuşmama geçiyorum.
Değerli arkadaşlarım, 6-7 Temmuz 1990 tarihinde Amerika
Birleşik Devletleri ile eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği
arasında imzalanan Londra Antlaşmasıyla, iki süper güç,
İkinci Dünya Harbinden sonra aralarında sürdürdükleri soğuk
savaşa son verdiklerini açıkladılar; yarım asrı
aşkın bir süreden sonra, iki kutuplu denge politikası ömrünü
tamamladı. Yeni dönem, artık iki kutuplu değildi, çok kutuplu
sanırken, bu sefer, tek kutuplu olma durumuna dönüştü. Bunun
yanında, birleşen Almanya ile Uzakdoğudaki Japonya ve Çin de,
yeni güç merkezleri olma gayreti içine girdiler.
Soğuk savaşın sona ermesiyle, dünyada, bir rahatlama ve
barış beklenirken, bunun yerini etnik problemler, tarihten gelen
ihtilaflar aldı; dünyanın birçok yerinde, bölgesel
çatışmalar kendini gösterdi ve çatışmaların en fazla
olduğu bölgeler de Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu olarak
pekişti. Türkiyede, bu üçgenin ortasında kendini bulma
durumundadır.
Dışişleri Bakanlığımızdan, bu
sıcak çatışmalardan ülkemizi uzak tutmaları beklenirken,
hayatî derecedeki önemli dış sorunlarımızı, ülke
çıkarlarımız doğrultusunda çözmelerini de, ayrıca
ummak durumunda olmaktayız.
İçinde yaşadığımız bu üçgenin
yarattığı sıcak çatışmalar
dışında, Dışişleri
Bakanlığının karşı karşıya
kaldığı ve ülke yararı açısından
uğraşmak durumunda olduğu sorunları şöyle bir
listelediğimiz takdirde, bakın neler görüyoruz: Başta
Kıbrıs olmak üzere, Ege Denizi ve hava sahası, Batı
Trakyada soydaşlarımıza yapılan baskıdan dolayı
Yunanistanla olan ihtilaflarımız; Suriyenin, hem PKK
korumacılığı yapıp hem fazlasıyla verdiğimiz
su konusunda yaygara koparması; Kuzey Iraktaki durum; Irak genelinde
Türkmenlerin korunması; İranla malum ilişki ve
sıkıntılar; Ermenistanın, Azerbaycan
topraklarının yüzde 30unu işgal etmiş olması; petrol
boru hattı; Türk cumhuriyetleriyle ekonomik, sosyal, kültürel, dinî her
türlü ilişkilerimizin geliştirilmesi; Kafkas ülkelerine
yardımcı olmak; Bulgaristandaki Türk azınlığına
sahip çıkmak; Batıyla olan ilişkilerde, başta çıkmaza
girdiği görülen gümrük birliği olmak üzere,
yurtdışındaki bölücü terör örgütü uzantıları ve destekçilerinin
yarattığı sorunlarla uğraşmak; yine,
yurtdışında, Avustralyadan Kanadaya kadar yerleşmiş
olan vatandaşlarımızla çok yakından ilgilenmek;
Bosna-Hersekin her sorun ve sıkıntısına koşmak;
bunların yanında, Birleşmiş Milletler, UNESCO, ILO, Dünya
Sağlık Teşkilatı, OECD, NATO, Batı Avrupa
Birliği, Avrupa Konseyi, Karadeniz Ekonomik İşbirliği,
AGİK gibi uluslararası kuruluşlarda etkinliğimizi
sağlamak... Saydıklarım dışında, daha birçok
önemli sorun olduğu da muhakkak. Dışişleri
Bakanlığımızın, bütün bu işleri, sayısı
700ü geçmeyen ya da 700ü bulmayan diplomat sayısıyla ve 20-30
milyon dolarlık bir bütçeyle, çok yetersiz ortamlarda, odası
kalmamış binalarda çalışarak yapması da, diğer
bir sorunudur.
Değerli arkadaşlarım, Dışişleri
Bakanlığı bütçesindeki 20 trilyonluk rakam kimseyi
aldatmasın. Bu rakam, Dışişleri Bakanlığına
verilmiş bir bütçe değildir. Dışişleri
Bakanlığı, bu rakam üzerinden, yurtdışında çalışan,
kendisiyle ilgili olmayan, kendisine bağlı olmayan çok sayıda
personelin maaşını öder; yani, bir nevi saymanlık görevi
yapar. Bunların içerisinde, yurtdışında görev yapan
öğretmenlerden din görevlilerine kadar herkes bulunmaktadır. Bu
arada, Dışişlerinin harcamalarının çok büyük bir
kısmı dolarla olduğu için de, bu TL olarak
yapılmış olan tahsisler, yıl içerisinde de, güneş
görmüş kar gibi erir. İnşallah, Hükümetimiz, Türk
parasının değerini, bu kez, biraz daha sağlam tutar,
Dışişleri Bakanlığının da sorunları, o
ölçüde azalmış olur. Sorunlar her geçen gün artarken ve
ağırlaşırken, Dışişlerine çok yakın
ilgi göstermemek imkânsızdır. Biraz önce saydığım
sorunlar, Dışişlerinin üzerinde olan yükler, ülkemizin, ne
derecede geri dönülmez hayatî menfaatlarıyla
uğraştığını, çok açık ve net bir
şekilde ortaya koymaktadır. Dışişlerinden esirgenen
her para, her imkân, ülkemizin millî menfaalarının geleceğinden
verilmiş olan tavizdir değerli arkadaşlarım; bunu, çok iyi
bilmemiz gerekir.
Benim, bu dar vakit içerisinde özet önerilerim şunlardır:
Kısa sürede, Dışişlerinin, hem merkezde hem de
dış temsilciliklerindeki mekân, personel, maaş ve donanım
sıkıntılarını kesinlikle gidermek gerekir.
Değerli arkadaşlarım, içinde
yaşadığımız şu dünyada, Dışişleri
Bakanlığına, ülkenin bu mümtaz bakanlığına,
gerekli ihtimamı göstermemek, cepheye gönderdiğimiz askerimize,
subayımıza silah ve cephane vermemekle eşdeğerdir.
Dışişleri Bakanlığının, önce, merkezde yeni
bir binaya kavuşturulması gerekir; çünkü, göçebe gibi, gecekondu bir
binada yaşamaktadırlar. Diplomasi mesleğini tekrar cazip hale
getirecek maaş düzenlemelerini yapmak ve lojmanı olmayan tek
bakanlık olma konumundan kurtarılması gerekmektedir.
Yurtdışındaki tüm elçilik, konsolosluk, müşavirlik,
ataşelik bürolarına -Ankara merkez olmak üzere, on-line sistemiyle
birbirine bağlayacak- bilgi alışveriş, bilgisayar düzeninin
kurulması şarttır.
Değerli arkadaşlarım, bilgi dünyasında
yaşamaktayız. Bilginin doğru olması yanında,
çabukluğu şarttır. Türkiye, güneydoğuda, Irakta haklı
bir operasyon yaptığında veya Kardakta haklı bir operasyon
yaptığında, bu bilginin, eğer, tüm dünyaya, çabuk bir
şekilde, yurtdışındaki temsilciliklerimiz
aracılığıyla iletilme imkânı yoksa, o zaman, buradaki,
hukukî ve askerî haklılığımız kısa bir süre içerisinde
haksızlığa dönmekte. Bunu gidermek için -nasıl ki, bankalarda on-line deniliyor,
aynı şekilde- ülkenin tüm sorunlarıyla ilgili bilgilerin bir
merkezde -âdeta bir Türkiye interneti gibi- toplanması ve bu merkezden de
-tabiî, belirli şifreler aracılığıyla- yetkili
kişilerin, yetkili oldukları bilgileri alabilmeleri
sağlanabilir. Bunu yapmak, teknik açıdan son derece kolaydır;
maddî açıdan da, sanıldığının çok çok
altındadır.
Böylece, ülkemizi ilgilendiren her konuda, (dışişlerinden
turizme, turizmden gümrük birliğine kadar) ülkemizi temsil edenlerin, tam
ve eksiksiz bilgiyle teçhiz edilmeleri ve bu bilgilerle, bulundukları
ülkelerdeki kamuoyunu donatmaları sağlanır.
Değerli arkadaşlarım, bir eksiğimiz de şudur:
Komşu ve dost ülkelerle, kendi dillerinde konuşamayan tek ülke
konumunda olan da biziz; bu da, Dışişlerinin kendi eksiğidir.
Ankarada, büyük devletlerin dahi büyükelçileri Türkçe bilirken, Türkçe
öğrenmek için yarış ederken, biz, Almanyaya, Almanca bilen
büyükelçi tayin edememe durumu içerisindeyiz.
Bunun yanında, millî çıkarlarımız
açısından, Dışişlerinde olduğu kadar, devletimizin
her biriminde, Farsça, Arapça, Rusça, Ermenice, Rumca, Bulgarca dillerini çok
iyi bilen, konuşan, yazan, okuyan elemanlara kesinlikle ihtiyaç
vardır. Benim, bizzat şahit olduğum çeşitli konularda,
devletimizin bakanları, yetkili kişileri, tercüman olarak,
karşı ülkenin milliyetine mensup insanları kullanma durumunda
olmuşlardır.
Bugün, Türkiye, eğer, büyük devlet olma yolunda
hızını geliştirmek istiyorsa, komşu ülkelerin
dillerini çok iyi bilen elemanlara sahip olma durumundadır. Bu, bir
ihtiyaç olduğu kadar, asgarî bir kültürel ihtiyaç gereğidir.
Bu arada, Dışişleri Bakanlığının,
sınav koşullarını yenilemesi gerekmektedir. Kimse
alınmasın; ama, hâlâ, kırk yıllık sınav sistemi,
Ankarada, Siyasal Bilgiler Fakültesinin bir şubesindeki ders programına
göre ayarlanmıştır. Kişilerin, yalnız, yabancı
dilde yazı yazması yetmez, belagat, yani, konuşma sanatı da
önemlidir.
Bunun dışında, ülkemizde, çeşitlenen üniversitelerin
sayılarına ve yurtdışındaki öğrencilerimizin
sayısına baktığımız zaman, bu şansın,
eşit bir şekilde, diğer öğrencilere de, diğer adaylara
da tanınması, kesinlikle gerekir.
Değerli arkadaşlarım, Silahlı Kuvvetlerimiz ve
güvenlik kuvvetlerimizden sonra en çok şehit vermiş, menfur
saldırılara...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Akarcalı, son cümleniz lütfen.
Buyurun.
BÜLENT AKARCALI (Devamla) ... uğramış, göğüs
germiş bu Bakanlığın bütçesinin, milletimize ve
Hükümetimize hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar
sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Akarcalı, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, müzakeremize konu Bayındırlık
ve Dışişleri Bakanlığımızın ve
bağlı kuruluşlarının bütçeleriyle ilgili soru
önergelerini grup konuşmaları bitinceye kadar alacağım;
ondan sonra soru alma işlemini tamamlayacağım. Onun için,
arkadaşlarım soru soracaklarsa, lütfen, yazılı olarak
Başkanlığa göndersinler. Grupların konuşmaları
bittikten sonra soru almayacağız.
Anavatan Partisi Grubunun ikinci süresini kullanmak üzere, Sayın
Yusuf Pamuk; buyurun.
ANAP GRUBU ADINA YUSUF PAMUK (İstanbul) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı bütçesiyle ilgili Anavatan Partisinin
görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım; sözlerime başlamadan önce hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, kamu
binalarının inşa ve esaslı onarımlarını
gerçekleştirmek, doğal afetler nedeniyle ortaya çıkan iskân ve
acil yardım faaliyetlerini yürütmek, imar planlarını ve
şehir altyapı tesislerinin standartlarını hazırlamak,
gerektiğinde, imar planlarının hazırlanması,
değiştirilmesi ve onaylanmasını sağlamak; bütün bu
hizmetlerle ilgili tüzük, yönetmelik ve benzerlerini hazırlamak,
yayınlamak ve karayolu ağındaki yolların yapım,
bakım ve oranımlarını yaptırmak, belediye, özel idare
ve köylere, bu idarelerin kuracakları birliklerin imar ve altyapı
işleriyle uğraşmak ve onları malî ve teknik yönden
desteklemekle görevlidir.
Bayındırlık Bakanlığı Yapı
İşleri Genel Müdürlüğü, Afet İşleri Genel
Müdürlüğü, Teknik Araştırma Genel Müdürlüğü,
bağlı kuruluş olarak Karayolları Genel Müdürlüğü,
ilgili kuruluş olarak da, İller Bankası Genel Müdürlüğü
vasıtasıyla hizmet vermektedir.
Yapı İşleri Genel Müdürlüğünün, 1995 yılı
yatırım bütçesi, diğer kuruluşlar adına yürüttüğü
yatırımlar için Genel Müdürlük bütçesine aktarılan ödenekle
birlikte 7 trilyon 694 milyar lirayken, bu ödenekle 2 338 adet iş ve 42
yatırım projesi üzerinde çalışma yapılmış,
ödeneğin harcanmasındaki gerçekleşme oranı yüzde 84
olmuştur.
Aynı Genel Müdürlüğün, 1996 yılı ödeneği ve
diğer kurum ve kuruluşlar adına yürütülen yatırımlar
için aktarılacağı tahmin edilen ödenekle birlikte 35 trilyon
olan 1996 bütçesinin harcama yüzdesinin, yüzde 100 olması
dileğimizdir.
Üzerinde çalışılan iş ve projelerin gerçekleşme
yüzdesini artırmanın, ilgili birimlerde çalışanların
motivasyonu ile mümkün olacağı kanaatini taşımaktayız.
Afyon İli Dinar İlçesi ve çevresinde meydana gelen deprem
sonucu, yıkılan kamu binaları ve lojmanlarla birlikte, 5 bin
afet konutunun, bu sene sonuna kadar yapılacak olması, memnuniyet
vericidir. Orada canlarını kaybedenleri rahmetle anıyor,
yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Evlerini
kaybedenlere konutlarının verilmesi tesellimiz olacaktır.
Karayolları Genel Müdürlüğü, 16 Şubat 1950
yılında, 5339 sayılı Kanun ile kurulmuştur.
Osmanlı Devletinden miras kalan 14 bin kilometre dolayında şose
ve
Karayolları Genel Müdürlüğünün, 1995 verilerine göre, toplam
Karayolları Genel Müdürlüğünün, 1995 yılı bütçe
harcamalarındaki gerçekleşmenin, yüzde 96 olduğunu görmekteyiz.
1996 malî yılında, Karayolları Genel Müdürlüğüne,
genel bütçeden, Kamu Ortaklığı Fonundan, bütçe
dışı kaynaklarından ayrılan payın, 106 trilyon
533 milyar lira olduğu görülmektedir.
Bu bütçeyle, devlet, il yollarında sanat yapısı, toprak
tesviyesi, stabilize bitümlü sıcak karışım kaplama asfalt
yapımı,
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; otoyollar denilince,
17 Nisan 1993te kaybettiğimiz, Anavatan Partisi kurucumuz, ANAP
Hükümetleri Başbakanı ve Türkiye Cumhuriyetinin Sekizinci
Cumhurbaşkanı Sayın Turgut Özalı rahmetle anmak istiyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Anavatan Partisi
İktidarları döneminde (1983-1991 döneminde) üzerinde hassasiyetle
durduğumuz konu, devletin yatırımlarını, daha ziyade
altyapı yatırımlarına yönlendirmek; yönlendirmede de en
lüzumlu, en faydalı -kendi kendisini ödeyecek- projelere
ağırlık vermek olmuştur. Bu suretle, ödenen paranın
karşılığını en kısa zamanda geri almak
düşüncesinden hareket edilmiştir.
İzmit-Gebze yolu, 1975 yılında başlamış;
ANAP, iktidara gelince, iki üç sene daha devam etme ihtimali olan yolu, 1984te
hizmete açmıştır ve ödenen parayı, bir senede geri
almıştır.
O zaman, hedeflenen, 2000 yılında 3 bin kilometrelik otoyoldu.
Bugün,
Bu yatırımların gerçekleşmesi, kaynak temini ve
yatırımların hızlandırılması için,
ülkemizde, o güne kadar yaygın bir şekilde kullanılmayan fon
sistemi devreye sokulmuştur. Eleştirilen bütün yönlerine rağmen,
eğer fon devreye sokulmasaydı, şu ana kadar
gerçekleştirilen GAP ve otoyollar gibi projelerin gerçekleştirilmesi
mümkün olmayacaktı.
Otoyol güzergâhlarındaki istimlak edilen yerlerin sahiplerine
istimlak bedellerinin ödenememiş olması, hak sahiplerini mağdur
etmektedir. Daha önce, köprü ve otoyol gelirlerinin Kamu
Ortaklığına giden miktarının yüzde 10u, otoyol üzerindeki
teknik donanımları sağlamak amacıyla
kullanılmaktaydı. Bu dönem, Bakanlığın, otoyol ve
köprü gelirlerini, Karayollarına, istimlak bedellerini
karşılamak üzere talep etmesini olumlu
karşılamaktayız.
2000 yılında 50 milyar dolarlık ihracat yapmayı
düşünüyorsak, diğer altyapı yatırımlarında
olduğu gibi, Samsun-Sarp Kapısı arasındaki Karadeniz
Otoyolu, Çanakkale Köprüsü gibi temel yatırımların bitirilmesi
gerektiği görüşündeyiz. Turizm
gelirlerini artırmak istiyorsak, Akdeniz sahillerindeki ulaşım
sıkıntılarını aşmak durumundayız.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; eskiden, bütçenin
yüzde 3ünün, Belediyeler Fonu olarak Bayındırlık
Bakanlığı kanalıyla belediyelere
dağıtılması onlara imkân sağlamaktayken, 1992
yılında bu fonun bütçe içerisine alınmasıyla ve 5 Nisan
kararlarıyla belediye gelirlerinin kısılması sonucu
belediyelere yapılan yardım daha da azalmıştır.
27 Mart 1995ten bugüne hiç yardım almayan 900e yakın
belediyenin büyük çoğunluğunun ANAPlı olmasını
adaletli bulmuyoruz; dengenin sağlanmasını beklemekteyiz. 5
Nisan kararlarından sonra bu ödeneğin yüzde 70 ve yüzde 30 gibi
paylaşımlarla o günün iktidar partilerince
kullanılmasını da düşündürücü bulmaktayız.
Bayındırlık Bakanlığında yapılan
tahkikatları takip etmekteyiz. Ancak, dört yılın bitiminde,
iktidar değişikliğine dört gün kala, 40 üst düzey yönetici ve
150-200 müteahhit hakkında tahkikat açılmasını ibret verici
bulmaktayız.
Devlet İhale Kanununun muhakkak gözden geçirilmesi gerektiği
inancını taşımaktayız. Belediye gelirlerini düzenleyen
kanunun da, bu dönem çıkarılması gerektiği düşüncesini
taşımaktayız.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Bayındırlık ve İskân Bakanlığının,
devlet yapısı içerisinde, kendine göre gelenekleri ve
kurumlarını oluşturmuş köklü bir örgüt olduğunu ifade
etmenin yanında, gerek deneyim birikimi gerekse bilgi birikiminin mevcut
olduğunu da bilmekteyiz. Geçen dönemde, Bakanlık her ne kadar
hırpalanmışsa da, Sayın Bakanın kimliğine olan
güvenimiz tamdır; onun, meselelere bakışındaki serinkanlı
tutumunu ve önem derecelerini belirlemedeki yeteneğini, bu bakanlık
için şans olarak görmekteyiz.
Bu düşüncelerle sözlerimi bitirirken, Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı bütçesinin, çalışanlarına ve
ülkemize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.
(ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Pamuk, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, bütçeleri müzakere edilen sayın
bakanlara yönelik sorularınızı, grupların
konuşmaları bitinceye kadar kabul edeceğiz; ondan sonra kabul
etme imkânımız olmayacak. Bu hususu, bir kere daha,
arkadaşlarıma arz ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Eşref Erdem;
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA EŞREF ERDEM (Ankara) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüş ve
düşüncelerini aktarmak üzere huzurunuzdayım. Bu vesileyle, Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Bayındırlık
Bakanlığı, daha doğrusu, yeni ismiyle
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı,
cumhuriyetten de eski, köklü bir bakanlıktır. Bakanlığın
faaliyetlerini, 10 dakika gibi kısa bir sürede eleştirmek,
değerlendirmek gerçekten zor bir iş.
Bakanlık, genelde, kamu yapılarını inşa etmek,
büyük onarımları gerçekleştirmek, konut yapmak, yapı
malzemeleri araştırması ve afet hizmetlerini yürütmek, imar
işlerini yürütmek, karayollarını yapmak, müteahhit sicillerini
tutmak, müteahhitlik karnesi tanzim etmek ve vermek; şartname, rayiç,
birim fiyatları ve birim fiyat analizlerini hazırlayıp
yayımlamak; İller Bankasının yürüttüğü, kentlerle
ilgili altyapı hizmetlerini gerçekleştirmekle görevlidir.
Bu faaliyetlerin tümünü, bu kısa süre içerisinde
değerlendirmek zor. Ben, izin verirseniz, özet olarak, burada daha çok,
Karayolları Genel Müdürlüğünün faaliyetlerine ve ülkedeki
ulaştırma politikasının esaslarına dönük, Grubumuzun
düşüncelerini aktarmak istiyorum.
Karayolları Genel Müdürlüğü, ülkemize çok büyük hizmetler
yapmış bir kuruluştur; ama, ne yazık ki, kuruluşundan
bugüne kadar, her seferinde, her yıl, konsolide bütçe içerisindeki
payı düşmektedir; bu yıl -sizleri çok rakama boğmak
istemiyorum ama- aşağı yukarı, konsolide bütçe içerisindeki
yatırım payı yüzde 1,7lere kadar düşmüştür.
Karayolları Genel Müdürlüğümüzün sorumluluğunda,
aşağı yukarı, kaba rakamla 60 bin kilometre civarında
yol ağı vardır. Bunlar, devlet ve il yollarıdır; son
yıllarda da,
Karayolları Genel Müdürlüğü, ne yazık ki, son
yıllarda, üzerine düşen görevi yeterince yerine getirememektedir;
kendi sorumluluk ağı içerisinde olan 60 bin kilometre
civarındaki devlet ve il yollarında yeterli hizmeti yapamamakla
karşı karşıyadır. 60 bin kilometre içinde,
zannediyorum -Sayın Bakanın bütçe sunuş konuşmasında
da ifade ettiği gibi- 7 bin kilometre civarında stabilize yol
vardır. Aşağı yukarı, bin küsur kilometre henüz
ulaşılamayan yol vardır.
Türkiye gibi, aşağı yukarı 780 milyon kilometrekare
genişlikte olan bir ülkede, 60 bin kilometre karayolları
ağının çok küçük olduğunu ifade etmek istiyorum. Gerçi,
Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmasında
arkadaşlarımız lütfen böyle bir talepte bulunmasınlar, 60
bin kilometreyi korumak istiyoruz; genelde de, illerle ilçeler arasındaki
bağlantıyı yapmakla görevliyiz dediler. Oysa, Karayolları
Genel Müdürlüğünün kuruluş yasasının ilgili maddesinde,
bucak, nahiye, belde gibi kavramlar da geçmektedir. Bence, Karayolları
Genel Müdürlüğü, önüne önemli bir projeksiyon açmalı, bir ufuk
koymalı, bu 60 bin kilometrenin Türkiyeye yetmediğini söylemeli ve
kaynaklarının büyük bölümünü önce buraya seferber etmelidir. Tabiî,
bu, bir başka şeyle bağlantılıdır; bu,
otoyollarla da bağlantılıdır. Aşağı
yukarı son yedi sekiz yıldır Türkiyenin otoyollara
aktardığı kaynakla, hem bu otoyollar ağını
büyütmek mümkündü hem Türkiyeyi, biraz sonra da açıklayacağım
şekilde daha derli toplu bir yol ağına ulaştırmak
mümkündü.
Türkiye karayolları 8 ton dingil
ağırlığına göre dizayn edilmişken,
aşağı yukarı 1985lerde birdenbire,
yurtdışından, bu değiştirilerek dingil
ağırlığının 13 tona çıkarılması,
Türkiye yollarını büyük oranda tahrip eden ilk girişimdir ve
işte gözümüzün önünde, Ankara-Konya arasındaki yol, üzerinde
-Sayın Bakanın da memleketidir; neredeyse Türkiyenin ana
arterlerinden biridir- seyredilemez hale gelinmiştir.
Tabiî, karayollarından söz edince, bence asıl önemlisi,
ulaştırma politikasından, ulaştırma sistemlerinden bir
miktar bahsetmek lazım. Nedir; bir ülkede ne yapılır, nasıl
yapılır; yaptım oldu diye mi yapılır; yoksa, bir ülke,
zaten kıt olan kaynaklarını buraya aktarırken, ulaştırma
altyapısı gibi önemli yerlere aktarırken çok dengeli ve
planlı bir anlayışla mı götürmelidir? Önce tercihi
yapılması gereken temel nokta budur. Eğer, kıt olan bu
kaynaklarımızı kötü kullanırsanız, bu,
kalkınmayı yavaşlatıcı ve enflasyonu körükleyici bir
faktör haline dönüşebilir. Nitekim, 1994 yılında, Devlet
Planlama Teşkilatının yaptığı bir
araştırmaya göre, sadece otoyollara yapılan yatırımlar
-kabaca söylüyorum- aşağı yukarı yüzde 13,6 oranında,
enflasyonu tahrik etmiştir ve yine, sadece otoyollara, son yıllar
içerisinde, ulaştırma alt yatırımlarına yapılan
gerçek yatırım, ulaştırma
yatırımlarının tümü içerisinde aşağı
yukarı, yüzde 49a ulaşmıştır
Ülkeler, bunun için, bu kaynaklarını dengeli ve planlı
kullanmak için bir ulaştırma anaplanı yaparlar. 1983 ile 1993
yılları arasını kapsayan 10 yıllık bir
ulaştırma anaplanı yapılmıştır ve bu planda,
sadece metropol kentlerin civarında 226 kilometrelik otoyol
yapılması gerekirken; bu öngörülmüşken, birdenbire bu
ulaştırma anaplanı rafa kaldırılmış ve kimi
rakamlara göre 3 bin, kimilerine göre 5 bin kilometre otoyol
yapacağız sevdasına kapılınmıştır ve
şu anda 10 milyar doların üzerinde bir kaynak buraya
aktarılmıştır. Elimizde sadece
Bir ulaştırma anaplanı yaparken neye dikkat edilir, önce,
biraz onlara bakmak lazım. Tabiî, bütçe dediğimiz şey, kaynak
yaratmaktır ve bu kaynakları da ülkenin önceliklerine göre tahsis
etmektir. Geçmiş dönemlerde bunun tam tersi yapılmıştır.
Halk tabiriyle bütçe, ayağınızı yorganınıza göre
uzatmaktır.
Biraz sonra da ifade edeceğim -Sayın Bakan haklı olarak,
Plan ve Bütçe Komisyonunda şikâyet etti- yanlış
hatırlamıyorsam, Bakanlığın, aşağı
yukarı 12 trilyon civarında, otoyollardan gelen
kamulaştırma borcu var, 2 trilyon civarında da devlet ve il
yolları kamulaştırmasından gelen, toplam 14 trilyon
civarında -veya küsuratlı- bir borcu var ve ne yazık ki,
aşağı yukarı yedi sekiz yıldır bunlar
yurttaşa ödenememektedir.
Tabiî, bugün vardığımız sonuçtan şikâyet etmek
doğrudur da, bu sonucu hazırlayan temel nerededir; onu görmek
lazım. İşte, bu sonucu hazırlayan temel, 1985lerden,
1986lardan başlayarak girdiğimiz bir süper yol sevdasıdır.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak otoyollara karşı
değiliz. Elbette, bir ülkede, insanlar çok iyi yollarda seyretmek
isterler. Zaten, otoyolun tarifi de sürat ve konfor yoludur. Elbette, öyle
yapmak isterler; ama, kaynaklarınız kıt ise,
kaynaklarınızı buraya tahsis etmemelisiniz. Önce, henüz
köylerinden ilçelerine, kasabalarından ilçelerine, illerine ulaşılamayan
alanlara, Türkiyenin önemli, büyük devlet ve il yollarına
yatırım yapmanız gerekir.
Bir ulaştırma anapolitikası bir bütündür. Bu bütünde
temel ilkeler şunlardır:
Ulaştırma sistemleri en az maliyetle
gerçekleştirilmelidir.
Sistemler, hizmeti en az enerjiyle görmelidir.
Sistemler, dışa en az bağımlı
olmalıdır.
Sistemler, birbirleriyle yarışan değil, birbirlerini
tamamlar nitelikte olmalıdır.
Sistemler, en az yatırımı gerektirmelidir.
Oysa, bunun tam tersi yapılmıştır.
Herkesin söylediği gibi -Sayın Bakan da konuşmasında
söylüyor ve şikâyet ediyor- yük ve yolcu
taşımacılığının yüzde 90ların
üzerindeki bölümü, bugün, Türkiyede, karayollarına yüklenmiştir.
Elbette, bu kadar ağır bir yükün altından kalkmak kolay
değildir. Oysa, dünyanın her yerinde, bu yük, kara, deniz, demiryolu,
havayollu ve hatta bunların alt türleri olan -boru hatları da dahil-
alt modlarla gerçekleşirilen bir şeydir. Türkiyede bu
yapılamamıştır, hem yük taşımacığı
hem yolcu taşımacılığı, karayollarına
yüklenmiştir.
Demiryolları tam bir perişanlıktır. Türkiye,
Osmanlıdan, 4 bin kilometre civarında otoyol
devralmıştır. Cumhuriyetin ilk otuz yılında, o
kıt koşullara ve kaynaklara rağmen, bu ülke 4 bin kilometre
demiryolu daha eklemiştir onun üzerine; ama, ne yazık ki, 1950den
sonra bugüne kadar yapılabilen demiryolu tulü uzunluğu
aşağı yukarı
Otoyollara -demin dedim- karşı değiliz; ama, düşünün
ki, 1986-1987 yıllarında burada konuşulurken, sayın
bakanlar, o günün bakanları
arkadaşlarımız canım bu solcuların aklı ermez
böyle şeylere, bu otoyol dediğiniz, önünde sonunda 1 milyon dolara
mal olacak bir yoldur diyorlardı. Bugün, 7-7,5 milyon dolar
civarındadır
Ben, buraya çıkmadan önce, şöyle bir, geçmişteki
tutanakları irdeledim. 1989 yılında, yine bu kürsüden, o günün
Sayın Bakanına şöyle demişim:
Bakanlığınızın plansız gidişe dur demesi
gerekmektedir. Projesi olmayan işleri ihale etmekle
başınıza dert açtınız. Bedeli belli olmayan otoyol
ihalelerinde büyük fiyat artışlarına mâni
olamayacaksınız. Bugüne kadar teknolojik ve teknik yeniliklere büyük
katkısı olan Karayolları Genel Müdürlüğünü devre
dışı bırakarak, bu Kuruma yapılabilecek en büyük
kötülüğü yaptınız. Müşavirlik ve kontrollük hizmetlerinin
de yabancı firmalara verilmiş olması, projeler üzerinde hiçbir
denetiminizin kalmaması anlamındadır. Projelerin
yapımcı firmalara
bırakılması, fiyatlarda bir spekülasyon
yaratacağı gibi, müteahhidin kendi yapım gücüne uygun proje
değişikliği talepleri, tüm yönetimi zan altında
bırakacaktır. İşlerin 1/25 binlik bir haritada tespit
edilen güzergâh üzerinden ihale edilmesi nedeniyle, kamulaştırma
bedellerinin, tahminlerin ötesinde yeni yükler getirmesi
kaçınılmazdır. Bu da, işin uzun süre sürüncemede
kalmasına ve istismarına yol açacaktır. 1989 yılında
söylemişiz bunları ve ne yazıktır ki, bugün, bunlar,
tümüyle gerçekleşmiştir; umarım, bundan böyle bu yapılmaz,
edilmez.
Şimdi, bunun karşısında ne yapmak gerekir...
Türkiyede karıştırılan bir şey var; otoyol ile duble
yol karıştırılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, 1 dakika... Sayın Genel Kurula selam sunup
iner misiniz...
EŞREF ERDEM (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
zamanı çok iyi ayarlayamadım herhalde. Bir iki önerimi Genel Kurula
kısaca aktararak kürsüden inmek istiyorum.
Bayındırlık Bakanlığı ve İskân
Bakanlığı birbirinden ayrılmalıdır; iki ayrı
bakanlık haline dönüşmelidir, eskiden olduğu gibi; doğrusu
budur.
Burada, ulaştırma politikasından söz ediyoruz; ama,
Demiryolları, Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı
Genel Müdürlüğü bir başka Bakanlığa, işletmeci bir
Bakanlığa bağlıdır. DLH İnşaatı Genel
Müdürlüğü, bu politikanın bütünlüğünü görmek açısından
Bayındırlık Bakanlığına
bağlanmalıdır.
Karayolları, aşağı yukarı 60 bin kilometre;
250-300 bin kilometre de, hesabı pek bilinmeyen köy yolumuz vardır.
Köy yolları ve köy yollarıyla ilgili makine parklarının
tümü, 1965ten önce olduğu gibi, Karayolları Genel Müdürlüğü
emrine ve köy yolları dairesi başkanlığı olarak, merkezî bir planlama
anlayışı içinde ve Türkiyeye bir master karayolu planı
hazırlamak için verilmelidir.
Değerli arkadaşlarım, elbette, söyleyecek çok
şeyimiz var; ama, Sayın Başkanın bu uyarısına
uyarak Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum ve
Bayındırlık Bakanlığı bütçesinin ülkemiz için,
ulusumuz için hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Erdem, teşekkür ediyorum efendim.
Ulusal egemenliğimiz diyoruz ya... Egemenliğimizin asıl
bekçileri ilkokul öğrencilerimiz var.
FEVZİ ARICI (İçel) Egemenlik kayıtsız
şartsız onlarındır.
BAŞKAN Milletindir tabiî; milletin geleceği de,
çocuklarımız.
İstanbul Arel İlkokulu burada. (Alkışlar) Tabiî,
Arkın ve Okan da dedelerini selamlıyor burada, öyle zannediyorum.
Efendim, dedelerin ömrü -Allah uzun ömür versin de- babalarına göre
kısadır; onun için, o, selamlanmalıdır.
FEVZİ ARICI (İçel) Bravo Sayın Başkan, biz de
dedeyiz.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ikinci
konuşmasını yapmak üzere, Sayın Dinçer; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ DİNÇER (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına saygı
sunar, başarılar dilerim.
Türkiye, konumu itibariyle, oldukça karmaşık bir bölgede;
hemen hemen komşularının tümünde iç sorunlar var. Bunlar,
Türkiyeye de yansıyor; fakat, Türkiye, bütün bunlara rağmen,
yıllardır çok dikkatli davrandı. Tüm komşularının,
hatta komşularının da komşularının
içişlerine karışmama, toprak bütünlüklerine saygı duyma
ilkelerinden hiç vazgeçmedi. Bu gerçekçi, tutarlı dış
politikalarıyla, yakın geçmişte, hem çağdaş Türkiye
Cumhuriyetini kurma çalışmasını yaptı hem de Balkan
Paktıyla, Balkanlara, istikrar, barış gelmesine katkıda
bulundu, Sâdabâd Paktıyla da Ortadoğuya, bir ölçüde, barış
gelmesine katkıda bulundu; Yunanistanla, İranla, Sovyetler
Birliğiyle bile çok yakın iyi ilişkiler kurulabildi.
Biz, komşularımıza bu kadar dikkatli
yaklaşıyoruz, komşularımıza karşı bu kadar dikkatli
yaklaşıyoruz, komşularımıza karşı bu kadar
saygılı davranıyoruz da, bunun
karşılığını alabiliyor muyuz; hayır.
Suriyeyle ilgili sorunları biliyoruz; Kafkasyadaki sorunları
biliyoruz; zaman zaman, Bulgaristanla bile, soydaşlarımıza
yönelik baskılardan dolayı problemlerimiz oldu. Bunların en
kronik hale geleni, Yunanistanla olan ilişkiler. İç politikada olsun
dış politikada olsun, Türkiyeyle sorun çıkarmak, sanki,
Yunanistan için bir gıda haline geldi. Her platformda, Komşumuz,
aleyhimize davranıyor. Komşumuz böyle yapıyor da, biz, kendisine
karşı, ölçüsünü gösterecek gerçekçi ve tutarlı
davranışlarda bulunuyor muyuz; zaman zaman, bulunuyoruz. 1974
Kıbrıs Barış Harekâtında olduğu gibi...
İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) O zaman
MSP vardı...
ALİ DİNÇER (Devamla) ...en son da, Kardak krizi
sırasında olduğu gibi.
Değerli milletvekilleri, Kardak kayalıklarının
Yunanistana ait olmadığı, uluslararası otoritelerce de
kabul edilmiş. Dışişleri
Bakanlığımızın çok değerli elemanları, bu
konuda, önemli bir çalışma yaptılar; üçü, engin deney birikimi
olan büyükelçilerden, ikisi de çok değerli uzmanlardan oluşan
beş kişilik bir kurul, enine boyuna bu konuyu
tartıştı, raporunu hazırladı. Türkiye, buna göre, son
derece gerçekçi ve tutarlı bir politikayla, Kardak krizini aştı.
O kriz sırasında sınıfta kalan Yunanistan oldu ve
Yunanistan, Genelkurmay Başkanını görevden almak durumunda
kaldı. Biz, bu kadar haklı olduğumuz bir konuda, son Hükümetle, şu
andaki Hükümetle, sanki, hatalıymışız gibi bir pozisyona
geldik.
Şimdi, sormak istiyorum; Sayın Bakan, Dışişleri
Bakanlığını Dışişleri Bakanı mı
yürütür; Türkiyeyi, Türkiye Büyük Millet Meclisinden güç alan Hükümet mi
yürütür, bürokratlar mı yürütür? Bürokratlar, ancak, politikacılara,
bakanlara, Bakanlar Kuruluna servis verirler. Nedir bu, son günlerde Kardakla
ilgili ortaya çıkan olay?
Siz, hiç duydunuz mu, Yunanistanda, bir politikacının, bir
devlet adamının, bir diplomatın, hatta, sade bir
vatandaşın dahi Yunanistan, Ege Adalarını, Lozan
Antlaşmasına rağmen silahlandırmıştır
dediğini... Hepsi, Yunanistanın menfaatlarını savunuyor.
Biz, çağdaş Türkiye Cumhuriyetiyle birlikte, çok nitelikli
kadrolar yetiştirdik; o kadrolardan biri, Dışişleri
Bakanlığı kadrosu. Başka otoritelerin dahi, niteliğini
takdir ettiği, dünyanın sayılı Dışişleri
kadrolarından birine sahibiz. Son günlerde, Hükümet eliyle, Sayın
Başbakan eliyle, bu kadroyu zayıflatmaktan başka bir şey
yapmıyoruz. Asılsız ithamlarla bu kadronun üzerine gidiyoruz.
Bu, kime, ne fayda getirecek? (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi sormak istiyorum; Dışişleri
Bakanlığı kadroları niçin suçlanıyor? Kardakta,
Türkiyenin hakkını, menfaatını korudular diye mi(!) Sizce,
Kardak, hiçbir hakları olmadığı
Dışişlerimizce saptandığı halde, Yunanistana
mı bırakılmalıydı! Altı üstü bir kayalık,
varsın, Yunan askeri ve bayrağı orada dursun mu denmeliydi!
İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) 12leri
nasıl bıraktık Ali Bey!..
ALİ DİNÇER (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
Kardak konusunda, Dışişleri bürokrasisi için söylenenleri
kabullenmek mümkün değil. Kardak konusunda, Dışişleri
bürokrasinin, o günkü Bakanı, Başbakanı, Hükümeti
yanılttığı iddiaları var. Nereden geliyor bu iddialar?
Hangi dedikodulara dayalı bunlar? Kim, bu iddialarda bulunuyor?
Devletin hayatında süreklilik söz konususudur. Bir Başbakan
göreve başladı mı, süreklilik ilkesi gereği, çok önemli
gördüğü konularda bir önceki Başbakanla konuşur. Hele
şimdiki Başbakan, bir önceki Başbakanla şu anda koalisyon
ortağı... Tansu Çillere mi sordular da, böyle bir bürokrasi
yanıltmasını öğrendiler!..
Zamanın Dışişleri Bakanı, Genel
Başkanımız Sayın Baykal, daha geçenlerde, burada, Kardakla
ilgili uygulanan tüm politikaların sorumluluğunu üstlendiğini,
açık açık, net bir şekilde söyledi. Sayın
Dışişleri Bakanımız, Sayın Başbakan, bu
konuyu, Sayın Baykala mı sordular da öğrendiler?.. Nereden
öğrendiler, kimden öğrendiler,
nasıl öğrendiler?..
Değerli arkadaşlarım, kendilerince malum kişilere
dayalı söylentilerle, dedikodularla, Dışişleri
Bakanlığının çok seçkin bürokrasi kadrosunu yıpratmak,
kanımca, hiç kimse tarafından, kasıtlı olarak
yapılmaz. Görülüyor ki, Sayın Başbakan
aldatılmış, yanlış bilgilerle
donatılmış; ama, bu yanlış bilgilerin ortaya
çıkmasıyla, deklare edilmesiyle birlikte,Türkiye, şu ana kadar
çok şey kaybetti. Bunları bir an evvel durdurmak gerekiyor.
İnsanın aklına, uluslararası ilahlar, süper ilah
Zeusun başkanlığında, Atinadaki Olympia Dağında
bir araya geldiler de, Yunan Genelkurmay Başkanının, Kardak
krizi nedeniyle görevden alınması üzerine, Dışişleri
Bakanlığının değerli Müsteşarının
kellesini mi istemeye kalktılar diye, geliyor.
Değerli arkadaşlarım, biz, Yunanistana karşı
barış taarruzunda bulunduk. Ne kazandık?!. Ne
kazanacağız?!. Bazılarının Kıbrıs,
Türkiyeye ayakbağı oluyor, keşke bir şekilde halletsek
diye söylediği, düşündüğü gibi, diyelim ki, Kardak
kayalıklarını da verdiniz, zannediyor musunuz ki, sorun
çözülecek; çözülmeyecek sorunlar yine
devam edecek!..
Uluslararası kurumlara gidelim denildi. Sayın Başbakan,
Sayın Dışişleri Bakanlığı ilgilileri,
Sayın Bakan; Musul örneğini hiç hatırladınız
mı?!. Misakımillî sınırları içinde olan Musulu, Lozan Antlaşmasıyla
çözememiştik; daha sonra, bu, uluslararası kurumlara kaldı. Bu
uluslararası kurumlar, baskı altında, Türkiye haklı
olduğu halde, Musulu bizden kopardı.
Şimdi canım, bu bir kayalıktır, önemli değil;
Musulun başına gelen gelse de, ne olacak, altı üstü bir
kayalık diye mi düşünülüyor acaba?.. Öyle düşünmek, Türk
Hükümetinin şanına yakışır mı; Türkiye Büyük
Millet Meclisi, böyle düşünmeyi kabul edebilir mi?..(CHP
sıralarından alkışlar)
SADİ SOMUNCUOĞLU (Aksaray) Kim düşünüyor öyle?..
ALİ DİNÇER (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
teröre karşı, Ermeni terörüne, PKK terörüne karşı pek çok
şehit vermiş olan, buna rağmen büyük bir gayretle ülkemize
hizmet etmeye çalışan, uğraşan Dışişleri
kadrosunu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Dinçer, buyurun.
ALİ DİNÇER (Devamla) Evet Sayın Başkanım.
... daha fazla yıpratmamak gerekiyor. Politikacılar hesaplarını
politikacılarla görmelidirler.
Ayrıca, sormak istiyorum: Sayın Bakan, İran
Dışişleri Bakanı Velayetinin Türkiyede işi
ne?..Kinkel, Velayeti ile görüşmek istedi, Alman Parlamentosu, İran
teröre bulaştığı için olmaz dedi, görüşemedi. Bizim
çok değerli aydınlarımızı, gazetecilerimizi suikastla
öldüren teröristlerin arkasında İran var, bunun oldukça güçlü
kanıtları var. TIR şoförlerimiz, diplomatlarımız,
işadamlarımız İranda
dünyanın eziyetini görüyor; PKKnın önemli vurucu timlerinin,
İranda üstlendiğini biliyoruz. Terörle gölgelenmiş, terörle
karanlığa itilmiş, eli kanlanmış İranın
Dışişleri Bakanının elini sıkarken içiniz
sızlamadı mı; Çetin
Emeçin kemikleri sızlamadı mı, Turan Dursunun kemikleri
sızlamadı mı?.. Biz, Almanya kadar, Alman Parlamentosu kadar
tutarlı davranamaz mıyız, onurlu davranamaz mıyız?..
(CHP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) Biraz da
İsrailden bahset Sayın Dinçer.
ALİ DİNÇER (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
terörün dini imanı olmaz, sağcısı solcusu olmaz.
İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa)
İsrailden de bahset biraz.
ALİ DİNÇER (Devamla) Nereden gelirse gelsin,
çağdaş Türkiye Cumhuriyeti, laik Türkiye Cumhuriyeti teröre
karşı çıkmalıdır.
İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa)
İsrailden de bahset.
ALİ DİNÇER (Devamla) İsrailin de, yaşama
hakkını, barış hakkını kollarken, Güney Lübnanda
meydana getirdiği şiddet olaylarını, terör
olaylarını hep birlikte kınamalıyız; ama, açık
net bir şekilde İranı da kınamak lazım.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) Doğru... Doğru...
ALİ DİNÇER (Devamla) Eğer, bugünkü Hükümet
İranı kınamıyorsa, İran yanlısı olan
sizlerle, Anayol bittikten sonra, Anarefah formülü mü düşünüyor diye
düşüneceğiz, yahut gazetelerde bahsedildiği gibi Refah-DYP
formülü mü düşüneceğiz?... (RP sıralarından gürültüler)
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) Sayın Bakan, siz hükümet değil
miydiniz?
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) Biz sadece Türkiyeden
yanayız.
BAŞKAN Sayın Kapusuz... Sayın Korkutata... Rica
ediyorum...
İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa)
İsrailden bahset, İsrailden...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) Millet ibretle dinliyor, konuş!..
Konuş!..
METİN PERLİ (Kütahya) Sataşma var...
BAŞKAN Sayın Dinçer, son olarak bir selam, saygı sunar
mısınız.
ALİ DİNÇER (Devamla) Sayın Başkan, konuşma
süremi tamamlamama müsaade etmedi arkadaşlarımız. Yarası
olanlar, gocunma durumunda oldular. (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Aman efendim... Sayın Dinçer... Sayın Dinçer...
ALİ DİNÇER (Devamla) İsterseniz, onlara,
gocunmalarına gerek olmadığını da anlatmam için bana
bir fırsat verin.
BAŞKAN Sayın Dinçer, zatı âlinize 3 dakika ilave süre
verdim ben.
ALİ DİNÇER (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk döneminde olduğu gibi, bütün
komşularıyla, komşularının komşularıyla da
barış içerisinde, dayanışma içerisinde, işbirliği
içerisinde yaşamanın yollarını aramalıdır; ama,
bunları yaparken gerçekçi ve tutarlı olmalıdır, Türkiyenin
gücüne, ağırlığına uygun davranmalıdır.
Komşularımız da olsa çizgi dışına çıkanlar,
Türkiyenin güvenliğini tehlikeye atanlar, Türkiyeden gerekli
yanıtı her zaman alabilmelidir.
Bir şey daha söylüyorum, sizin eleştirdiğiniz Ulusal
Kurtuluş Savaşı dönemi, Mustafa Kemal dönemi olmasa, siz burada
olamazdınız. (CHP sıralarından alkışlar, RP
sıralarından gürültüler)
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) Ne alakası var!
İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) Musulu,
Trakyayı siz verdiniz...
BAŞKAN Sayın Dinçer, efendim, süreniz 3 dakika ilaveyle
tamamlandı. Rica ediyorum...
ALİ DİNÇER (Devamla) Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın Dinçer, teşekkür ediyorum.
Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Çetin Bilgir; buyurun
efendim...
METİN PERLİ (Kütahya) Sayın Başkan, sataşma
var...
BAŞKAN Kime sataşma var efendim?..
METİN PERLİ (Kütahya) Refah Partisine efendim...
İstiklal Savaşına biz ne zaman karşı çıktık!
(RP sıralarından gürültüler)
İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) 12
Adaları siz sattınız... Onları satan sizin rejiminizdir.
BAŞKAN Sayın Çelik, zatı âliniz İdare
Amirisiniz...
İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) İyi
ama, Kurtuluş Savaşında benim dedem şehit olmuş...
BAŞKAN Lütfen, siz buyurun
efendim.
DSP GRUBU ADINA ÇETİN BİLGİR (Kars) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı bütçesi üzerinde, DSP Grubu adına söz
almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, hazırlanan bütçenin
yatırıma yönelik olmadığını, sadece günü
kurtarmak kaygısıyla hazırlandığını hepimiz
bilmekteyiz. Oysa ki, bu bütçenin, ülkemizin, sosyal, ekonomik, endüstriyel,
turistik ve diğer alanlara ait altyapısının gereken düzeye
çıkarılması, ana hedefi olmalıdır.
Bu aşamada, çalışma alanı karayollarımız
olan Karayolları Genel Müdürlüğü, şu anda, standart yol
yapımında yetersiz kalmaktadır. Her yıl, trafiğe
yüzbinlerce araç girmekte; ancak, bunların geçeceği yol
yapılmamaktadır, yol uzunluğu ve standardizasyon
artmamaktadır. Bunun sonucunda, birçok trafik kazası oluşmakta,
hem can hem de mal kaybına neden olmaktadır. Çözüm, vasıta
sayısı azaltılamayacağından, çoğalan sayıya
göre yol yapmaktır. Karayolları Genel Müdürlüğünün rasyonel
çalıştığı, bu anlamda söylenemez.
Son yıllarda, otoyol yapımına ağırlık
verilmiştir. Bizler çağdaş insanlarız; elbette ki, otoyol
yapımına karşı değiliz; ancak, yüzde 3 kapasiteyle
çalışan Ankara-Gerede Otoyolunu görünce, ülkenin kıt
kaynaklarının ne kadar yanlış ve savurgan
kullanıldığını tespit etmek mümkündür.
Diğer yandan, bozulmuş ve standardizasyonunu kaybetmiş
yolların bakımına bile yeterince para
ayıramadığımız ortadadır.
Doğu ve Güneydoğu Anadolunun kalkınması,
ulaştırmayla sıkı sıkıya bağlıdır.
Oysa ki, geçmiş ve şimdiki Hükümet uygulamalarına
baktığımızda, Bakanlar Kurulu kararıyla, 1993
yılı mayıs ayında, Doğu Anadolu Bölgesinde dört ili
kapsayan Karayolları 18 inci Bölge Müdürlüğü kurulmasına karar
verilmesine rağmen, bugüne kadar, bu, hayata geçirilememiştir. Bu
konu hakkında, bütçede, tek kelimeyle dahi bahsedilmemiş
olmasını, bütçenin eksiği olarak görmekteyiz. Düşününüz ki,
Doğu Anadoluda bir bölge müdürlüğü var; ama, bölge müdürü Ankarada
oturmaktadır. Devlette laçkalık olmaz; bölge müdürlüğünün
gerekliliği ortadayken, alt organizasyonun olmayışını
anlamak mümkün değildir.
Ulaşım, Türkiyenin sorunudur; ancak, karayolları bir
bakanlığa, denizyolları başka bir bakanlığa,
havayolları başka bir bakanlığa bağlıdır.
Bütün bu kurumlar, ulaştırma açısından benzer hizmetleri
üretirler. Bu kurumların koordinasyonunun sağlanması durumunda,
hem verimlilik hem de azamî tasarruf sağlanacaktır.
Yine, Orta Asya bağlantısı için, Gürcistan-Aktaş
karayolunun bir an önce bitirilmesi durumunda, açılmış olan
sınır kapısı aracılığıyla, Türkî
cumhuriyetlerle, ulaşımın ve ticaretin, rahat ve güvenli biçimde
yapılması sağlanacak; bu da, ülke ekonomisine büyük katkıda
bulunacaktır.
Burada, az önce kamulaştırmadan,
kamulaştırmanın sorun olduğundan, otoyol gelirlerinin oraya
aktarıldığından bahsedildi. 2942 sayılı
Kamulaştırma Yasası kapsamında, Karayolları Genel
Müdürlüğünün borç miktarının hayli fazla olduğunu herkes
bilmektedir; ancak, bu borç, mahkeme kararından doğmaktadır.
Yasal faizin yüzde 30 olması nedeniyle, devlet, bu borcunu ödemekten
kaçınmakta ve böylelikle ucuz para kullanılabilmektedir. Halktan
zorla alınan taşınmazın bedelini ödememek, devlete
yakışmaz. Bu bağlamda, Kamulaştırma
Yasasının yeniden düzenlenerek, bu tür davalara meydan vermemeye ve
takdir kıymet komisyonu aşamasında, olayın çözümlenecek
biçimde gerçek değerinin saptanmasında zorunluluk vardır.
Devlet İhale Yasasının, bir an önce, herkesi tatmin
edecek şeffaflığı getirecek şekilde
çıkarılması gerekmektedir. Bu yapılmadığı
takdirde, birçok bürokrat, birçok siyasî şaibelerden kurtulamayacak ve
dolayısıyla, verimli çalışma sağlanamayacaktır.
Özellikle, Avrupa Topluluğu Gümrük birliğine girme sürecinde
oluşumuz sebebiyle, ihale şekilleri, Batıdaki
sistematiğiyle alınarak, ulusallığımızla uyumlu
hale getirilmelidir; dünyanın en mükemmel yasaları bile, uygulama
alanı bulamadıktan sonra, hiçbir işe yaramazlar. Eğer, bu
yasalar etkin bir şekilde uygulanır ve hele halkın çoğulcu
ve katılımcı denetimi sağlanırsa, maliyet sorununu da
asgarîye indirmek mümkün olabilir.
Örneğin, kamu inşaatlarının, genellikle keşif
maliyetiyle, bitim maliyetleri arasında farklar çok büyük olmaktadır.
Bu nedenle, öncelikli olarak, ödenekler, yöresel özelliğe, inşaat
sezonuna göre düzenlenip ödenmelidir. Bu bağlamda, kış
aylarının uzun sürdüğü doğuda, inşaat ödenekleri,
yılbaşından itibaren ödenir halde olmalıdır.
Son dönemlerde, geçmiş dönemlere ilişkin müfettiş
dosyalarının ve yolsuzlukların saklandığı
konusunda çeşitli tartışmalar var. Tabiî, burada yolsuzluklardan
bahsederken, yapılan inşaatın kalitesi hemen ön plana
çıkmaktadır. Türkiyede ne zaman deprem olsa, ilk çöken binalar, devlet
binaları ve hastaneler olmaktadır. Bunu önlemenin yolunun,
yapımcı firmaya sigortalandırma zorunluluğunun getirilmesi
olduğunu düşünmekteyiz.
İller Bankası, ortağı olan belediyelere, il özel
idarelerine, köy idarelerine ve bu idarelerin kurdukları birimlere teknik
ve malî yönden hizmet vermektedir. 1963 yılından itibaren,
kaynaklarının tümünü, yerel yönetimlerin, içme suyu, kanalizasyon
tesis ve projeleriyle, harita, imar planı ve diğer tesislerin
yapımında kullanmakta olan İller Bankası, bu sahada
başarılı çalışmalar yaptı; ancak, bu
kuruluşun daha fazla hizmet verebilmesi için, daha fazla kaynağa ve
yeniden organizasyona ihtiyacı vardır. İller Bankası,
Karayolları ve belediyelerle ortaklaşa olarak, altyapı
hizmetlerini yürütmelidir. Az gelişmişlik kriterlerinden birisi,
aynı işe mükerrer para ayırmaktır. Bu, ortadan kaldırılmalıdır.
Mevcut İktidarın göreve başlamasından evvel, DYPli
belediyelerin İller Bankasınca doyurulduğunu biliyoruz. Yeni
Hükümetin partizanca ödenek dağıtmayacağına, kaynak
dağıtmayacağına inanmak istiyoruz. Belediyelerin hizmet
götürdükleri yerler, sonuç olarak halktır, partizanlık
yapılmamalıdır. İller Bankası,
ayırımsız olarak, halktan aldığını halka
vermek zorundadır. Bu bağlamda, İller Bankasının
ödeneği artırılmalıdır.
Belediyeler, kendi yöreleri için hazırladıkları
altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesinde ve
denetiminde etkili olmalıdırlar. İyi bir organizasyonla, bazı konulardaki işler, İller
Bankası kaynaklı işlerin bir kısmının
belediyelere bırakılması gerekmektedir; ancak, bankanın
yetişkin personel kadrosundan da istifade edilmelidir.
Doğu ve Güneydoğuda köyleri boşaltılan ve kent
merkezlerine gelen insanlarımız, burada her türlü altyapı
hizmetlerinden yoksun, çok zor şartlar altında, basit, derme çatma
yapılarda, naylon çadırlarda, ahırlarda yaşama
savaşı vermektedirler. Bu insanlarımıza, devlet,
şefkatli ve sıcak elini uzatarak, gereken sosyal hizmetlerle beraber,
sosyal konutlar yapmalıdır.
Âfet İşleri Genel Müdürlüğünde, bildiğimiz
kadarıyla, 4 bine yakın insan çalışmaktadır. Buna
rağmen, âfetlerde ilk müdahale Silahlı Kuvvetlerden gelmektedir.
Bizce, Âfet İşleri, Sivil Savunma örgütlenmesi, organizasyonu gibi,
çekirdek kadronun etrafında, tüm kamu ve özel birimlerin organizasyonuyla,
stratejik bir plan dahilinde çalışacak bir biçimde örgütlenmelidir.
Bunun için de, öncelikle, yurdumuzun büyük bölümünün deprem
kuşağı içerisinde kalması nedeniyle, gerçekçi bir deprem
haritası çıkarılmalı ve bağlı olarak, ön
tedbirler alınmalıdır.
Afet İşleri, her türlü afetten doğan konut
borçlarını -konut borçlarını özellikle belirtiyorum-
konunun afetten kaynaklandığını göz önüne alarak ifa
etmelidir.
Başkentin bile yüzde 72sinin gecekonduda
yaşadığı ve mafyanın türediği bir sektörde,
diğer her türlü idareden ayrık olarak, adı İskân olan
Bakanlık, çözüm üretmek durumunda ve zorundadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konut, düzenli
yol, altyapı, uygarlık göstergelerindendir.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ve
bağlı kuruluşlarının, mevcut bütçe yatırım
programının yüzde 30una yakınını almış
olmasından dolayı, Bakanlık çalışmalarının,
Hükümet çalışmalarıyla özdeşleşeceğini
düşünmekteyiz.
Önerilerimizin göz önüne alınması dileğiyle
kolaylıklar diliyoruz.
Yüce Genel Kurula saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum efendim.
Kalan sureyi kullanmak üzere, Demokratik Sol Parti Grubu adına,
Sayın Gürel; buyurun efendim. (DSP sıralarından
alkışlar)
DSP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (İzmir) Sayın
Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Demokratik
Sol Parti Grubunun, Dışişleri Bakanlığı bütçesiyle
ilgili görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım.
1990lı yılların başlarından beri,
uluslararası yapıda öylesine köklü değişiklikler
yaşandı ki, bu yapının yerine bir yenisinin oluşmakta
olduğunu hepimiz gördük ve bu geçiş dönemi süresince, Türkiyenin
içinde bulunduğu bölgede istikrarsızlıklar, belirsizlikler ve
çatışmalar kol gezdi. Dolayısıyla, bu iki kutuplu
yapının sona erdiği ve bundan sonraki uluslararası
yapının hazırlandığı bu geçiş dönemi
içerisinde, Türkiye, soğuk savaş döneminden daha fazla tehdit
algılamaya başladı. Ancak, bu geçiş döneminin ve bundan
sonra oluşacağını beklediğimiz yeni uluslararası
yapının, Türkiye için yeni ufuklar açmaya
başladığı, yeni olanaklar hazırlamaya
başladığı da, yine, aynı şekilde görüldü.
Eğer, Türkiye, bu olanakları kullanabilseydi, o zaman,
Türkiyenin önündeki olanaklar, Türkiyenin bölgesindeki
çatışmaların sona erdirilebilmesinde, belirsizliklerin ortadan
kaldırılmasında ve bölgesinde, uluslararası işbirliğinin
gerçekleştirilmesinde en önemli rolü oynayabilmesini
sağlayabilecekti. Ancak, Türkiye, maalesef, bu olanakları ve önünde
açılan bu fırsatları, şimdiye kadar kullanabilmiş
değildir; neden böyle olduğunu; neden, Türkiyenin dış
politikasında, önünde açılan yeni ufuklara ve olanaklara rağmen
başarısız olduğunu, bu kısa süre içerisinde
değerlendirmek, bunun bir çözümlemesini yapmak da mümkün değildir.
Ancak, şunu hatırlayalım ki, cumhuriyetin ilk yirmi
yılında, Atatürk Türkiyesi, bugünkü Türkiyenin olanaklarıyla
hiçbir şekilde kıyaslanamayacak kadar kıt imkânlarla, çevresinde
bir dostluk ve işbirliği kuşağı yaratmayı, bölge
merkezli bir politika izleyerek, uluslararası alanda saygınlık
kazanmayı başarabilmişti. 1970lerde de, Kıbrıs ve
Egede de somut olarak görüldüğü gibi, demokratik sol düşünce ve
önderlik, ulusal çıkarlarımızı her şeyin üzerinde tutan bir dış politika
izleyebilmişti. Oysa, 1980lerde, Türkiye, dış
politikasında iki uçta gezindi; ya kendi çıkarları yokmuş
gibi, bölge dışı
devletlerin politikalarının ardından sürüklendi ya da çok büyük
söylemlerle, Rusyayı, hatta Çini bile işkillendirmeyi
başarabildi.
Bu konuya daha çok zaman ayırmak yerine, bu sınırlı
konuşma süresi içerisinde başka somut konulara da değinmek
istiyorum; ama, bölgesel ilişkilerimizle ve politikamızla ilgili olarak
son bir söz söylemek niyetindeyim.
Artık, Türkiyenin,
bölgesinde, kalıcı, güvenilir, kendi çıkarlarını
hedefleyen gerçekçi bir politika izlemesi gerekmektedir. Bugün, örneğin,
Türkiyenin, kendisine özgü bir Irak
politikasını oluşturması gerekmektedir.
Başkalarının çıkarlarını değil, öncelikle
kendi çıkarlarını düşünerek bir Irak politikası
oluşturması gereklidir. (DSP sıralarından
alkışlar)
Bugün, örneğin, Türkiyenin,
Rusyayla işbirliği olanaklarını yeniden göz önüne alarak,
Rusya ile ilişkilerini yeniden düzenlemesi; ama, bunu yaparken de, bu
devletin, bölgede bir arka bahçe politikası uygulamasına da izin
vermemesi gereklidir ve böyle bir politikayı izlemek de mümkündür.
Birkaç somut dış politika konusuna değinmek gerekirse;
öncelikle, gümrük birliği konusundan ve Avrupa ile ilişkilerimizden başlamak
istiyorum. Demokratik Sol Parti, gümrük birliğini, 1963 Ankara
Antlaşmasının doğal bir sonucu olarak görmektedir. Ancak,
bu, gümrük birliği düzenlemesinin bir değerlendirmesinin ve
eleştirisinin yapılmasına da engel değildir. Biz, zaten,
Gümrük birliği düzenlemesini, bu düzenleme bir iç politika malzemesi
olarak kullanılmak istendiği için ve alelacele, müzakeresi iyi
yapılmadan gerçekleştirildiği için eleştirdik ve
eleştiriyoruz. Bu konudaki görüşlerimizi de değiştirmedik.
Öncelikle belirtilmeli ki, gümrük birliği düzenlemesinin
Türkiyenin çıkarlarıyla bağdaştırılabilmesi için
bu düzenlemenin yeniden müzakere edilmesi ve özellikle 16 ncı ve 64 üncü
maddeler dahil olmak üzere, bir dizi hükmünün de yeniden düzenlenmesi, düzeltilmesi
gereklidir. Eğer, böyle yapılmazsa, Türkiye, hem kendi küçük ve orta
ölçekli girişimcilerini büyük zarara uğratmak hem de hep
söylendiği gibi, Avrupalılarla birlikte yol almak yerine, kendisinin
içerisinde yer almadığı karar mekanizmalarında oluşturulan
kararlarla, Avrupalıların peşi sıra sürüklenmekle
yetinecektir.
Şunu da unutmamak gerekir: Avrupa Birliği, bugün, Türkiyeye
karşı pek çok yükümlülüğünü yerine getirmemektedir. 1987
yılında gerçekleşmesi gereken serbest dolaşım
hakkımızdan vaz mı geçtik?.. Avrupalılar, neden, 1980den
bu yana, Türkiyeye karşı, malî yükümlülüklerini yerine
getirmiyorlar? Neden şimdi, gümrük birliği çerçevesinde, bizim hiç de
yeterli bulmadığımız malî yükümlülüklerini, Avrupalılar
hâlâ savsaklıyorlar? Bunların da ötesinde, bu gümrük birliği
düzenlemesiyle, Türkiye ile siyasal diyalog yükümlülüğü üstlendiklerini
Avrupalılar unutuyorlar mı?
Bu Avrupalı tutumunu, yalnızca Yunanistan etmenine,
Yunanistanın vetosuna bağlamak da doğru değildir; çünkü,
Yunanistanın, Avrupa Topluluğuna -Avrupa Birliğinin o günkü
adı- 1975te yaptığı tam üyelik başvurusu gününden
başlayarak 1975, 1976 ve 1980de, hem Avrupa Topluluğunun kendi karar
organlarında aldığı hem de Türkiye ile Ortaklık
Konseyinde aldığı birtakım önemli kararlar vardır ve
bu kararlarla, Avrupa Birliği, Türkiyeye karşı, Yunanistan
etmeni karşısında bazı yükümlülükler üstlenmiştir. Bu
kararlarla, ilk olarak, Avrupa Birliği, Türk-Yunan sorunlarında taraf
olamayacağını ve olmayacağını belirtmiştir.
İkincisi, yine bu kararlarla, Avrupa Birliği, Türkiyeye
dönerek, şunu söylemiştir: Yunanistanın Avrupa Birliğine
tam üyeliği, hiçbir şekilde, Türkiye ile Avrupa Birliği
arasındaki ilişkilerin sürdürülmesini ve geliştirilmesini
engellemeyecektir.
Şimdi, neden, Türk Hükümeti, Avrupalılara bunları
hatırlatmak yerine, sanki, Yunanistan engelini aşmak kendi
sorumluluğuymuş gibi, Yunanistanı bazı girişimlerle
ve tutum değişiklikleriyle ikna etmeye çalışıyor? (DSP
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa
Birliğinin Türkiyeye karşı yükümlülükleri vardır ve
eğer, bunların yerine getirilmesine engel olan Yunanistan ise, bu
engeli aşmak, Avrupalıların sorumluluğudur.
İşte bu bakımdan, Sayın Başbakanın,
Yunanistana yönelik olarak, mart ayı sonlarında yaptığı
kapsamlı açıklama, zamanlaması ve özü açısından
oldukça talihsiz olmuştur. Bu açıklamanın, 26 Martta,
toplanması beklenen ve Yunanistan engeli aşılırsa
toplanacağı beklenen Ortaklık Konseyi toplansın diye
yapıldığı; bu açıklamanın, 26 Mart
toplantısının tarihinden iki gün önce yapılmasından
bellidir ve bunu tevil etmek mümkün değildir; bu bakımdan,
zamanlaması talihsizdir.
Üstelik, aynı açıklama, özü açısından da çok önemli
sakıncaları içermektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Gürel, lütfen, iki dakikada toparlayın;
süreyi daha fazla uzatamayacağım.
ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) Peki, teşekkür ederim. Hemen
bağlıyorum Sayın Başkan.
Türkiye, şimdiye kadar, Ege sorunlarının bir
bağlantılı bütünlük içerisinde ele alınması
gerektiğini belirtmişti ve bunda haklıydı. Şimdi,
Sayın Başbakanın ve Sayın Dışişleri
Bakanının son açıklamalarından, bu
bağlantılı bütünlük yaklaşımından
vazgeçildiği izlenimi çıkarılabilir; çünkü, sorunların
ayrı ele alınabileceği ve ayrı yöntemlerle çözüm
aranabileceği ifade ediliyor. Hatta, bazı konularda,
Uluslararası Adalet Divanına gidilebileceği söyleniyor. Bu, son
derece sakıncalı bir tutum değişikliğidir.
Aynı biçimde, Kardak Adalarını ve bunlarla ilgili
sorunları hafife almak da son derece sakıncalı bir
yaklaşımdır; çünkü, bu Adalar -Kardak Adaları- kendi
boylarını aşan bir öneme sahiptir ve Kardak Adalarının
egemenliğinin kararlaştırılması, Egedeki, öteki
egemenlik sorunlarıyla son derece yakından ilgili sonuçlar
doğuracaktır.
Burada belirtmeliyim ki, Demokratik Sol Parti, Kardak
Adalarının egemenliğiyle ilgili görüşlerini,
başından beri korumuştur; bugün de
değiştirmemiştir. Kardak Adalarının
egemenliğinden, Türkiyenin vazgeçtiğini belirten, geçerli bir
uluslararası belge, bugün yoktur. (DSP sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan, hoşgörünüze sığınarak bir
iki cümleyle hemen bağlıyorum.
Yakın gelecekte, Kıbrıs ile ilgili yeni girişimlerde
ortaya çıkabileceği için belirtmek gereğini duyuyorum:
Türkiyenin bir tutum değişikliğine girmesi, bu konuda da önemli
sakıncalar getirecektir. Kıbrıs konusu, Kıbrıs Türk
halkının egemenlik ve eşitliği kabul edilmeden çözülemez.
Kıbrıs konusunun, şimdiye kadar ele
alındığı, Birleşmiş Milletler çerçevesinin
dışına çıkarılması, Avrupalıların eline
teslim edilmesi de kabul edilemez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, Sayın Gürel, saygı sunar
mısınız; programımız çok yüklü.
ŞÜKRÜ SİNA GÜREL (Devamla) Peki efendim.
Sabrınız için çok teşekkür ederim. Yüce Heyetinize
saygılar sunarım. (DSP, ANAP ve DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Gürel, teşekkür ederim efendim.
IV.
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. Malatya Milletvekili Oğuzhan
Asiltürkün Ankara Milletvekili Ali Dinçerin Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
BAŞKAN Sayın Asiltürk, bir talebiniz var; buyuruyorsunuz ki,
Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsünün, Partimizi kastederek ve dönüp eliyle de
işaret ederek yaptığı ithamları cevaplandırmak
üzere, zabıtları aldıktan sonra söz istiyorum
Efendim, zabıtları getirtme ihtiyacı duymuyorum; çünkü,
konuşmaları ben de takip ettim.
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) Efendim, ifadeleri nedir, çek
etmek lazım.
BAŞKAN Efendim, onu siz alabilirsiniz. Ben ifade edeyim;
konuşmaları çok yakından ve ciddî takip ediyorum.
Sayın Dinçer, konuşmasında, Grubunuzu da işaret
ederek... (DSP sıralarından Duyulmuyor sesleri)
BAŞKAN Efendim?..
MAHMUT ERDİR (Eskişehir) Sayın Başkan, sesiniz
duyulmuyor efendim.
BAŞKAN Peki, yüksek sesle söyleyeyim.
Sayın Dinçer, konuşmasında, Refah Partisi Grubunu
işaret ederek Kurtuluş Savaşı ve Kurtuluş
Savaşındaki başarılar olmasa idi, siz, şimdi burada
olamazdınız dediler.
Kurtuluş Savaşında olmak, Kurtuluş
Savaşındaki başarıyı sahiplenmek kimsenin tekelinde
değildir. Hiçbir grup, hiçbir kimse, bir başka kişiyi veya grubu
da dışlama hakkına sahip değildir.
Şimdi, bu sataşmadan dolayı, size, Grubunuz adına
söz veriyorum Sayın Asiltürk, buyurun. (RP sıralarından
alkışlar; CHP ve DSP sıralarından gürültüler)
RP GRUBU ADINA OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben, Mecliste uzun süre beraber
çalıştığımız Ali Dinçer
arkadaşımızın, böyle bir şeyi söyleyebileceğini
şahsen düşünmemiştim. Zannediyorum, maksadını da
aştı. Belki, bir sataşma dolayısıyla, heyecandan,
ifade etmeyi kendisinin de uygun görmediği şeyler söyledi; ama, bir
kere, bu, Mecliste söylenince, elbette, bunu tashih etmek gereği de var.
Bunun için söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, İstiklal
Savaşının temelinde, inanan insanlar vardır; İstiklal
Savaşının temelinde, vatan sevgisini iman bilen insanlar
vardır, vatan sevgisinin imandan olduğuna inanan insanlar
vardır. İşte, o insanların görüşü, millî
görüştür. Şu anda da, onu, Refah Partisi temsil etmektedir. (RP sıralarından
alkışlar, CHP ve DSP sıralarından gürültüler)
Hiç kimseyi... (CHP ve DSP sıralarından gürültüler)
Gayet net olarak ifade ediyorum, İstiklal Savaşını
yapanların içerisinde bir tane solcu yoktu. (RP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar; CHP ve DSP sıralarından
gürültüler) Çünkü, solculuğu, sonradan siz icat ettiniz. (CHP ve DSP
sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
İstiklal Savaşı sırasında solculuk da yoktu.
MAHMUT ERDİR (Eskişehir) Atatürk vardı
başında...
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Devamla) İstiklal Savaşı
sırasında, herkes aynı inanca sahipti. Siz,
ecdadınızın yoluna giderseniz, o zaman, hiçbir ihtilaf kalmaz.
(DSP ve CHP sıralarından gürültüler) Ben, bunu, sadece bize
hasretmiyorum; sadece, bizim, bunu inihisarımıza
aldığımızı da söylemiyorum. İstiklal
Savaşını yapanların solcu olmadığını,
hiçbir şekilde solculukla ilgilerinin olmadığını
tarihler yazıyor. (DSP ve CHP sıralarından gürültüler)
MAHMUT ERDİR (Eskişehir) Millete hakaret edemezsin.
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Devamla) -Onlar imanlı insanlardı;
onlar, vatan sevgisini, iman sayan insanlardı. Bu mücadeleyi böyle
yaptılar. (DSP ve CHP sıralarından gürültüler)
Atatürk, kendi hatıralarında bakınız ne diyor...
(DSP ve CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına
vurmalar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, rica ediyorum...Rica ediyorum...
ALİ ŞAHİN (Kahramanmaraş) Atatürkün fikirlerine
saldıran adamsınız.
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Devamla) Hiç rahatsız olmayın;
aynı şeye sahip çıkın, siz de takdir edilirsiniz.
Saflarda duran insanlar, biraz sonra kendilerinin öleceklerini
biliyorlardı. (CHP ve DSP sıralarından gürültüler) Bakın,
Atatürkün sözlerini söylüyorum. Kuran okumayı bilenler Kuran
okuyorlardı, bilmeyenler Allahı zikrediyor, şahadet
getiriyorlardı. Biraz sonra onlar da şahadet şerbetini
içiyorlardı. İşte, bu insanlardı bunlar; bunların da
temsilcisi şimdi Refah Partisidir. (RP sıralarından
alkışlar; DSP ve CHP sıralarından Yuh sesleri, sıra
kapaklarına vurmalar; gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, rica ediyorum...
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Devamla) Tabiî, söz söylerken dikkat
edeceksiniz; itham ederken dikkat edeceksiniz... Çıkar, size, bunları
böyle gösterirler!.. Bundan sonra sözlerinize dikkat edin... (RP
sıralarından alkışlar; DSP ve CHP sıralarından
gürültüler)
HALİL ÇALIK (Kocaeli) Lütfen, Atatürkün resmini asın.
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, tamamen bu ithamları reddediyorum ve bir kere
daha, böyle bir şey olmamasını temenni ediyorum.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (RP sıralarından
alkışlar; DSP ve CHP sıralarından gürültüler, sıra
kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN Sayın Asiltürk, teşekkür ediyorum.
ALİ DİNÇER (Ankara) Sayın Başkan, Sayın
Asiltürk, benim sözlerimi çarpıtarak...
BAŞKAN Hayır maksadını aşmış bir
sözdür dedi; yani, sizi itham etmedi. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ DİNÇER (Ankara) Hayır efendim, çarpıtarak
konuşmuştur.
BAŞKAN Efendim, sizin sözünüzü de, Sayın Asiltürkün sözünü
de ben takip ettim, Sayın Dinçer.
ALİ DİNÇER (Ankara) Sayın Başkan, açıklama
getirmek gerekir.
BAŞKAN Efendim, yeteri kadar açık; sataştınız,
cevap verdiler.
Buyurun. (DSP ve CHP sıralarından Taraflı
davranıyorsun sesleri, gürültüler)
ALİ DİNÇER (Ankara) Sayın Başkan, İstiklal
Harbi...
Refah Partisi Grubu adına Sayın Metin Kalkan, buyurun...(DSP
ve CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler;
RP sıralarından alkışlar)
ALİ DİNÇER (Ankara) Sayın Başkan...
NİHAT MATKAP (Hatay) Sayın Başkan, inananlar, kimsenin
tekelinde değildir...
MAHMUT ERDİR (Eskişehir) Taraflı davranıyorsunuz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Ben, gerekli açıklamayı yaptım efendim.
(DSP ve CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına
vurmalar; RP sıralarından alkışlar)
ALİ DİNÇER (Ankara) Sayın Başkan, Atatürkün
kabrini bile ziyaret etmeyen İranlıları savunanlar, Atatürkün
Ulusal Kurtuluş Savaşına nasıl sahip çıkıyorlar?!.
BAŞKAN Sayın Dinçer lütfen yerinize buyurun...
Sayın Dinçer, oturur musunuz yerinize...
Sayın Kalkan, siz buyurun efendim.
ALİ DİNÇER (Ankara) Atatürkü mahkemeye verenler sizin
içinizden çıkmadı mı?!.
Laik düzeni tartışan sizler değil misiniz?!.
BAŞKAN Sayın Dinçer... Sayın Dinçer... Rica ediyorum...
Yahu, müsaade buyur be kardeşim...
Sayın Kalkan, siz buyurun efendim.
ABDULLAH TURAN BİLGE (Konya) Sayın Başkan, taraflı
davranıyorsunuz...
BAŞKAN Sayın Dinçer, rica ediyorum...
Sayın Kalkan, buyurun efendim.
ALİ DİNÇER (Ankara) Sayın Başkan, Refah Partisi
üyesi olabilirsiniz; ama, taraflı davranamazsınız. (Gürültüler)
Benim söylediğim sözleri çarpıtarak yanıtlama durumunda
oluyor; ayrıca konuşmak bizim de hakkımız olarak ortaya
çıkıyor. (Gürültüler)
BAŞKAN Sayın Dinçer, taraflı davranmıyorum. (Gürültüler)
Sayın Dinçer, rica ediyorum, sayın hatip kürsüde...
Sayın Kalkan, buyurun efendim.
MUSA OKÇU (Batman) Sen ne zaman Atatürkçü oldun!..
NİHAT MATKAP (Hatay) Sayın Başkan, zabıtları
getirteceğim...
CELAL TOPKAN (Adıyaman) Bölücü ifadeler kullandı; ulusal
birliğe ve bütünlüğe aykırı söz söyledi; siz de burada
oturuyorsunuz!.. (Gürültüler)
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) Sol sözünü kullandığı için
çıkıyoruz.
BAŞKAN Sayın Soysal, kürsüde hatip var efendim.. Siz usulü
bilirsiniz; kürsüde hatip var...
Buyurun.
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) Ama, sol sözünü kullandı, Sayın
Başkan...
ÖNDER SAV (Ankara) Sayın Başkan taraf oldunuz,
tartışmalara katıldınız,
Başkanlığın tarafsızlığını ihlal
ettiniz...
ALİ DİNÇER (Ankara) Neredeyse Cumhuriyet Halk Partililer,
İstiklal Harbinde yoktu diyecekler.. Asıl onlar, İngiliz
muhipleriyle beraber... (Gürültüler)
BAŞKAN Sayın Dinçer, görüyor musunuz ne hale geldik sabahtan
bu tarafa!.. (Gürültüler)
ALİ DİNÇER (Ankara) Sayın Başkan, bana 2 dakika
açıklama yapma fırsatı verin...
BAŞKAN Sayın Dinçer, lütfen... Rica ediyorum...Kürsüde hatip
var...
CELAL TOPKAN (Adıyaman) Yazıklar olsun size...
ALİ DİNÇER (Ankara) Siz, bana, 2 dakika açıklama
fırsatı verin; sadece, Atatürkçülüğümüz üzerine cevap
vereceğim ve bitecek!..
BAŞKAN Sayın Dinçer, rica ediyorum; kürsüde hatip var..
MURAT BAŞESGİOĞLU
(Kastamonu) Sayın Başkan,
Sayın Asiltürk konuşmasında istiklal mücadelesini yapan
kişilerin temsilcisi sadece Refah Partisidir sözünü tashih etsinler...
Lütfen zabıtları getirtin...
BAŞKAN Hayır efendim,
öyle bir şey söylemedi ve ölçüsünü koydu.
NİHAT MATKAP (Hatay) Zabıtları getirtin, özür dilemek
zorunda kalacak.
ZİYA AKTAŞ (İstanbul) Milliyetçilik, Atatürkçülük
sadece Refah Partisinin tekelinde değildir.
ALİ DİNÇER (Ankara) Sayın Başkan, ulusal
bağımsızlık, din, diyanet nasıl onların
tekelinde oluyor?!.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, programımız yüklü; kürsüde hatip var.
ALİ DİNÇER (Ankara) Sayın Başkan, son defa
söylüyorum; yanlış yapıyorsunuz...
BAŞKAN Sayın Dinçer... Lütfen... Oturur musunuz yerinize...
Rica ediyorum...
ALİ DİNÇER (Ankara) Yanlışlık yapıyor
Oğuzhan Bey; bu yanlışlığı; düzeltmesi
lazım.
BAŞKAN Efendim, lütfen... Oturur musunuz yerinize. Hatip
kürsüde, rica ediyorum...
III. KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER
İŞLER (Devam)
1. 1996 Malî Yılı Genel ve
Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları (1/285, 286) (S.
Sayıları : 1, 2) (Devam)
C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANLIĞI (Devam)
1. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
1996 Malî Yılı Bütçesi
a) Karayolları Genel
Müdürlüğü
1. Karayolları Genel
Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
D) DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI (Devam)
1. Dışişleri
Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
BAŞKAN Refah Partisi Grubu adına Sayın Kalkan; buyurun.
RP GRUBU ADINA SÜLEYMAN
METİN KALKAN (Hatay) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı adına partimin görüşlerini belirtmeden önce,
öz yurtlarında, bir emperyalist saldırıyla kan gölüne
çevrilmiş odalarında ölen insanlara rahmet dileyerek ve onlara bu
katliamı yapanlara karşı da sessiz ve seyirci kalanları
telin ederek sözlerime başlıyorum. (RP sıralarında
alkışlar)
Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı gibi, Türkiyenin, imar, plan, proje,
müteahhitlik hizmetleri, altyapı düzenlemesi, şehircilik, devlet
binaları, karayolları ve afet işleriyle ilgili her türlü
denetim, yol gösterme görevini üstlenen bir kuruluşun 1996 yılı
bütçesi üzerinde Refah Partisi Grubunun
görüşlerini belirtmek üzere huzurlarınızdayım.
Türkiyenin yatırımlarının dolaylı ve direkt,
yaklaşık yüzde 50sini gerçekleştiren veya denetleyen bu
kuruluşun bütçesini, elbette 10 dakikada tam ifade etmek mümkün
değildir. Bu bakanlık, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren,
Türkiyenin imar ve inşasını, ülkeyi bir uçtan bir uca yol
ağıyla örme, barajlarla kaplama gayesiyle kurulmuşken; giderek,
bu imkânlarını da, teşkilatlarını tek tek kaybederek,
heyecanıyla birlikte yitirmektedir. Sistemin en açık çöküş
örneğini bu bakanlıkta görmekteyiz.
Bütçesi, bir evvelki yıla göre, devamlı ve kamusal olarak
yüzde 40-50 artmasına rağmen, yüzde 100den aşağıya
düşmeyen enflasyondan dolayı, devamlı, bir evvelki seneden yüzde
30-40 oranında daha düşük yatırım gerçekleşmektedir.
Önünü boş bulmuş yolsuzlukçuların, yatırım
imkânlarını daha çok oranda talan etmeleri neticesi, fizikî
gerçekleşme, imar ve inşa oranı, yapım miktarı, daha
da düşmektedir. Bu Bakanlık, âdeta, müteahhitlerin insafına
kalmış duruma niye düşmüştür? Kamulaştırma
bedelleri niye ödenememektedir? Bakanlığın yapması gereken
âfet konutları neden bitirilememektedir? Teşkilatın
ihtiyacı olan araç ve gereçler niye temin edilememektedir?
Bırakın yeni yol ağlarını genişletmeyi, eskilerin
bakımı niye tam olarak yapılamamaktadır? Genel ekonomik
iflas ve müteahhitlere haksız ödemeler, yanlış ihale sistemi ve
pahalı, hantal imalat yöntemi, ülke özkaynaklarını daha ne kadar
tüketecektir?
Bakanlığın, müteahhitlere olan borcunu bir an evvel
ödemeye çabaladığı görülmektedir. Şu anki borç miktarı
280 milyon dolar civarındadır; bu, büyük bir borçtur. Ben,
şimdi, burada, devlete, bu borcunu ödeyecek sihirsiz bir imkân teklifinde
bulunacağım: Bu, devletin borcu; peki, devletin, müteahhitlerden
alacağı yok mudur? Bundan evvelki iktidar döneminde, otoyol
müteahhitlerine kaptırılan 100 milyonlarca doların geri
alınabilmesi için birçok dava açılmıştır. Ne
yazık ki, ne o Hükümet ne de ondan sonra gelen hükümetler, bunları
doğru dürüst takip etmedikleri için, bu davaların çoğu
kaybedilmek üzeredir. Yani, fazla ödeme yapıldığı için
devletin, müteahhitlerden alacağı 300 milyon dolar civarındaki
para, heba olmak üzeredir. Evet, müteahhitlerin attıkları kazık
orta yerde durmakta; otoyol işlerinde, birtakım analizlerle ödenip
durulan paralar bunlar... Müfettişlerin raporlarıyla, açık ve
net olarak ortadadır. Şimdi, -bunların geri alınması
için müfettişlikçe hazırlanan raporlara istinaden- bunlardan STFA 33
milyon dolar, Doğuş 20 milyon dolar, Astaldi 10 milyon dolar, ENKA 82
milyon dolar, TEKFEN 33 milyon dolar, ENTE 8,6 milyon dolar Bakanlığa
borçlu durumdadır; ama, bu, takip edilmediği için, paralar müteahhidin kesesinde kalmakta ve
davaları da kaybedilmekle yüz yüze gelinmiştir.
Hükümet, kuruluşunda, bu Bakanlığın yıllardan
beri beraberce hizmet götürdüğü Devlet Su İşlerini
ayırıp Enerji Bakanlığına devretti; bunun
mantığını anlamak da mümkün değildir. Bu gidişle
de, tüm ünitelerini kaybedeceğe benzemektedir; yatırım yapma
gücünü kaybettiği gibi, dürüst iş yapma, yönlendirme işini
kaybettiği gibi.
Bakanlığın, batı illerinde son derece kalabalık
bir memur ve işçi kitlesi personeli yığılmasına
rağmen, doğuda, âdeta, çalışacak eleman
bulunanamaktadır. Bu yanlış personel politikasının
acilen düzenlenmesi gerekmektedir.
Ayrıca, personeline az para vermek, devleti kâra geçirmiyor.
Sanıldığı gibi, birkaç yüz milyarlık, hatta,
trilyonluk inşaatların kontrolörünü 25 milyon liraya
çalıştırırsanız, bu kontrolörün işinde biraz
ciddî olmaması, devlete neye mal olur düşünmek zorundayız.
Uygulanan ihale sistemi iflas etti. Önce, birim fiyatlarını
Bakanlık kendi belirliyor, daha sonra da yüzde 25 kâr haddi eklenerek ilan
ediliyor. Ardından, serbest kırıma bırakılan ve yüzde
50lik kırımlarla iş ihale ediliyor ki, bu durumda, yüzde 25 kâr
haddi olan bir işte, yüzde 50 kırımın nasıl
karşılanacağını düşünmemiz gerekmektedir.
Sistem, yolsuzluk ve hırsızlık üretiyor; bunun
değiştirilmesi gerekli. Bu Bakanlıkta, yıllardır, 44
üncü maddeye göre ihale yapılıyor. Müteahhit
çağrılıyor, beğenilerine göre, devlet tarafından ihale
veriliyor. Bunların da kokuları, medyayı, basını
aşıp Anadoluyu bunaltıyor.
Şimdi, halka ve devlete tam güvence verecek, zanlara ve
kuşkulara yer vermeyecek, şeffaf bir yol ile ihaleleri, geniş
katılımlı yapmak, artık zor olmasa gerek.
Yapım usulü olarak da, çok yanlış uygulamalara yol açan,
ağır ve hantal birim fiyat metodu terk edilmelidir. Projesi tam,
şartnamesi tam, teknik detay ve kaliteleri tarif edilmiş bir
şartnameyle, anahtar teslim yöntemine girilmelidir.
Birim fiyat tarifelerinden dolayı, önce para kazanılacak
maliyetsiz kalemler yapılmakta ve keşif miktarı burada
bitirilip, ikinci, üçüncü ihalelere haksız kazanç yollarına tevessül
edildiği teknik elemanlarca sabit olan bu sistemin, acilen terk edilmesi gerekmektedir.
Müteahhit seçiminde, dünyanın en zor ve karmaşık yolunu;
ama, en haksız yolunu tatbik ediyoruz ve ikide bir çıkan af
kararnameleriyle, yüksek kırımla iş almış
olanları da koruma yoluna gidiyoruz. Şimdi, bunlardan dolayı ve
gittikçe düşen bütçe imkânlarından dolayı veyahut politik
hesapların da katkısıyla, yatırım programları
gerçek dışı bir şekilde şiştiğinden, pek çok
ihale yarıda kalmaktadır. Devlet, âdeta, batakçı bir tüccar
durumuna daha fazla düşürülmemelidir.
Bütün bu söylediklerim nedeniyle, elbette, inşaatların
kalitesi de çok düşmektedir. Bunu ispatlamak için çok uzun konuşmaya
gerek yok; hangi deprem olsa, ilk olarak, devlet konutlarının
yıkıldığını görmekteyiz. Mevcut otoyol
müteahhitleri boş kalmasın diye, oraya buraya, gelişigüzel
otoyol yapılmaz. Daha geçen yıl, bir sayın bakan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) Epey...
BAŞKAN Epey mi; hayır epey
diye bir şey yok efendim. Epey diye bir şey yok... Sizden sonra
konuşacak bir arkadaşınız daha var.
Size 1 dakika daha süre vereceğim. Eğer, çok epey varsa,
diğer arkadaşımızdan süresini alırsanız, olur.
Buyurun; süre başladı.
SÜLEYMAN METİN KALKAN (Devamla) Özetlemek zorunda kalıyorum.
İller Bankasının, sadece iktidar partilerine servis yapan
bir genel müdürlük durumundan kurtarılması ve muhalif partilerin
belediye seçimini kazandığı yerlerde, kendi partilerinden olan
insanların da yaşadığının
unutulmamasını tavsiye ederek, oradaki insanlara da hizmet götürme
imkânının ketmedilmemesini diliyor, Partim adına, tüm Meclise
saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Kalkan teşekkür ediyorum.
Bakiye süreyi tamamlamak üzere, Sayın Karamollaoğlu; buyurun
efendim. (RP sıralarından alkışlar)
RP GRUBU ADINA TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) Sayın
Başkan, kıymetli milletvekili arkadaşlarım;
televizyonlarının başında bizleri izleyen kıymetli
vatandaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dışişleri konusunda sözlerime başlarken, önce, bu
bütçe görüşmelerinin usulü hakkındaki infialimi dile getirmek
istiyorum. Bu Parlamentonun en mühim vazifelerinden bir tanesi, bütçeyi
görüşmektir. Bütçe görüşmeleri esnasında da, mutlaka ilgili
bakanlığın politikası tartışılır.
Ancak, bakanlık bütçeleri üzerinde, gruplara 10 dakika söz veriliyor, sayın
bakanlar da kendi politikalarını 10 dakika içinde anlatmak
mecburiyetinde kalıyor. Böyle bütçe görüşmesi olmaz. Bu,
Parlamentonun tutumuna dışarıda gölge düşürür. Bu
arkadaşlar, bu politikayı tespit ederken, bu gündemi getirirken büyük
hata yapmışlardır.
YÜCEL SEÇKİNER (Ankara) Sizin grup başkanvekiliniz de
imzaladı.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) Hayır, bizim grup
başkanvekilimiz imzalamadı; ben okudum, 4 grup başkanvekilinin
imzası var; ama, içinde, bizim grup
başkanvekilimizin imzası yok. Biz itiraz ettik...
Şimdi, ben, bu 10 dakika içinde, Dışişleri
politikası üzerinde ne söyleyeyim, Sayın Bakan kürsüye geldiği
zaman neye cevap versin? Bu mümkün değil.
Muhterem arkadaşlarım, ikinci olarak hemen şunu belirtmek
istiyorum: Biz, Dışişleri Bakanlığı bütçesini
görüşürken, bugün, dünyada, Dışişleri
Bakanlığıyla ilgili, maalesef, çok ciddî hadiseler meydana
geliyor.
Birkaç gün önce, İsrail, kendi ülkelerinde yaşayan, kendi
ülkelerinin bağımsızlığından başka hiçbir
gayeleri olmayan insanları hunharca katletti. 111 kişi katledildi ve
şu anda da, bu katliam, maalesef, devam ediyor.
Dün, Sayın Bakanımızı kısaca dinledik;
ancak, Bakanımız,
konuşmaları esnasında, İsrail Dışişleri
Bakanını aradıklarını, sadece üzüntülerini beyan
ettiklerini söylediler.
Muhterem arkadaşlarım, üzülmek yetmez. Bu katliamın,
mutlaka, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri tarafından telin edilmesi icap
eder. (RP sıralarından alkışlar) Biz, Grubumuz adına
bu katliamları telin ediyoruz.
Bu sözleri söylerken, şu hususun gözden ırak tutulmaması
gerektiğine inanıyorum; biz, gerek Ortadoğuda gerek Avrupada
gerekse dünyada çok yanlış bir politika izliyoruz. Öyle bir hale
gelmişiz ki, bize en yakın olması icap eden insanları
dışlamış, hasım haline getirmişiz; bize
hasımkârane tavır sergileyen, bu ülke toprakları üzerinde hak
iddia eden ülkeleri de dost edip, bağrımıza basmaya
kalkmışız.
Sayın Bakan, 70 yıl önce, İsrailde İsrailli olarak
Yahudilerden kimse yaşamıyordu, hiçkimse... 1918 yılından
1945 yılına kadar sürdürülen, maalesef, terörist faaliyetlerle bir
devlet kuruldu. O devlet, bizim inancımızı paylaşan, 70
sene öncesine kadar bizim tebaamız olan insanların kanları
üzerine inşa edildi ve bu inşadan sonra, o devleti kurduran
Birleşmiş Milletler dahi, İsrailin tatbikatını telin
ettiği için, işgal ettiği toprakları terk etmesini
kendisine ihtar ettiği için, biz, maalesef, bu tatbikatların
hiçbirisinde, Birleşmiş Milletler kararlarının
uygulanmasını sağlayamadık.
BAŞKAN Sayın Karamollaoğlu, Genel Kurula hitap eder
misiniz efendim.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) Elbette.. Genel Kurula hitap
ediyorum. Sayın Bakanımız, neticede, mutlaka, bazı konulara açıklık
getirecektir; onun için de, Sayın Bakanımızın, bu konulara
dikkatini çekmek istiyorum.
Muhterem arkadaşlarım, tabiî, burada çok konuyu dile
getirmemiz mümkün değil; üzülüyorum, başlıklar halinde
söyleyeceğim.
Türkiye Cumhuriyetinin laik bir devlet olduğu, bugüne kadar iddia
ediliyor; ancak, Türkiyedeki anlayış -üzülerek söylüyorum ki- inançlara baskı tarzında bugüne
kadar geldi.
İsrail, Ortadoğuda,
dine dayalı olarak kurulan bir devlettir. Cumartesi günü İsraile
giderseniz, otellere girdiğiniz zaman, asansörlerin, kimse zahmet edip
parmak basmasın diye otomatiğe bağlandığını
görürsünüz. Sigara içen insanlara otel lobilerinde resmen müdahale
edildiğini, mani olunduğunu görürsünüz. Kendi inançlarına bu
kadar sahip olan bir ülkeyle temas kurarken, biz, laikliği hiç dile
getirmiyoruz. Baskıcı, zorba, barbar bir idare... Ama, öbür tarafta,
bir de bakıyoruz ki, mangalda kül bırakmıyoruz...
Sayın Bakanım, sayın milletvekili arkadaşlarım;
biz, düşüncelerimizde, politikalarımızda istikrarlı olmaya
mecburuz. Biraz önce birtakım sözler söylendi; İstiklal Harbinden
bahsedildi. Biz hodri meydan
diyoruz; İstiklal Marşının tamamını, her gün,
şurada okutalım; eğer, varsanız, biz, bunu, her gün
okutmaya razıyız. (RP sıralarından alkışlar) Ama,
ilk iki kıtasını söyleyip gerisini gözardı etmek, bize
yaraşmaz, yakışmaz.
Atatürkçülükten bahsediliyor; tamam... Gençliğe Hitabesini
alalım; bağımsızlıkla ilgili hükümleri, bugün, burada
tatbik edelim. (RP sıralarından alkışlar) Ama
Atatürkçülük denildiği zaman, kimse bu konuları ele almıyor.
Bu ülkeyi idare edenler, Onun tabiriyle, gaflet ve delâlet ve hatta
hıyanet içerisinde bulunabilirler; itham ediyor, bizi ikaz ediyor...
Bugün, biz, dış politikamızı, tamamıyla Avrupaya
endekslemiş vaziyetteyiz. (RP sıralarından Amerikaya da
sesleri) Elbette, Amerikaya da birlikte endekslemiş vaziyetteyiz;
elbette, biz, bunun taraftarı olamayız.
İsrail ile ilgili olarak yapılan anlaşmalar... Yine
söyleniyor ki, efendim bu anlaşmalar askerî eğitim sahasında
yapılmış, istihbarat sahasında yapılmış,
ekonomik sahada yapılmış; kimseyi karşıya
almıyormuş... Sayın Bakanım, kim bu sözlere inanacak? Biz,
kendimiz bile inanamayız. Bu yapılan anlaşmaların,
Türkiyeye hiçbir faydası yok; sadece, İsraile faydası var ve
maalesef, Ortadoğudaki diğer ülkelerle bizim aramızı
açacak bir mahiyettedir ve bu Parlamentonun, hâlâ, bu anlaşmalardan hiçbir
haberi yok; metinler yok önümüzde.
Kısaca, buradan, Yunanistan konusuna değinmek istiyorum:
Yunanistan meselesi, bizim için, hakikaten, her seferinde çok abartılan
bir meseledir; Yunanistan bizim hasmımız... Şöyle söyleyelim;
Türkiye toprakları üzerinde, eskiden beri hak iddia eden üç tane ülke var.
Biri, Yunanistan; megalo idea; vazgeçmediler...
Karşılığında, bizim bir politikamız yok... Biz,
sadece, Ayasofyayı müze yaparak, onlarla hoş geçinmeye
çalışıyoruz.
İkincisi, Türkiye toprakları üzerinde İsrailin hak
iddiası var; ta Fırata kadar ve bizim Başbakanımız,
İsraili ziyareti esnasında da, hiç çekinmeden veya bilmeden,
arzı mevudu teyit ettiğini söylüyor; yani, Fırata kadar,
buyurun, gelin demek istiyor...
Öbür taraftan da, Ermenistan var... Topraklarımız üzerinde hak
iddia eden üç tane devlet...
YUSUF BACANLI (Yozgat) Suriye de var.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) Hayır... Geleceğim...
Muhterem arkadaşlarım; bakın, Suriye ile aramızda
ihtilaf var, Irakla var, İranla var; ancak, 7 milyonluk Suriye, Türkiye
ile hiçbir sahada karşı karşıya gelme cesaretini
gösteremez. (RP sıralarından alkışlar) Irak, Türkiye ile
hiçbir zaman silahlı bir mücadeleye giremez. İran, zaten, 300
yıldır sınırlarımızda problem olmayan tek ülke.
Biz, Amerikanın menfaatlarına hizmet edebilmek, İsrail
ile yapılan anlaşmaları başka bir noktaya dikkatleri
çekerek örtebilmek için, suni ihtilaflar üretiyoruz. Kimin namına?
Amerikan politikasının, Türkiyede rahatlıkla icra edilebilmesi
namına! Tasvip edemeyiz bunu.
Eğer, ciddî, güçlü bir hükümet olsa, yarın Suriye ile
anlaşır; eğer, Bekaa Vadisinde Türkiyeye karşı
birtakım hareketler varsa, yarın onların hepsi durdurulabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Karamollaoğlu, lütfen, toparlar
mısınız efendim... Lütfen...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) Toparlayacağım Sayın
Başkan.
Eğer, İranla, hakikaten bir ihtilaf varsa, bunların
önüne geçilebilir.
Hele, şu, Kuzey Iraktaki hale bir bakın. Artık, Iraka
bir şey diyemiyoruz. Neden? Çünkü, Kuzey Irakta doldurulan boşluk,
Amerika vasıtasıyla, bizim aleyhimize kullanılıyor. Şu
garabete bir bakın; Amerikalılar, Körfezdeki menfaatlarını
korumak için harp çıkarıyor; biz onlara destek veriyoruz!..
Arkasından, Kuzey Irakta bir boşluk çıkarabilmek için, Çekiç
Güçü Türkiyeye getiriyor; biz onaylıyoruz!.. Sonra, kendi yetkili
makamlarımızdan, Çekiç Güçün terörü desteklediğini beyan
ediyoruz ve ondan sonra da çıkıp, Türkiyedeki terör için başka
bahaneler arıyoruz.
Muhterem arkadaşlarım, bu, en hafif tabirle, gayri
ciddîliktir; hiç kimseyi inandıramayız.
Dış politikada, inanıyorum
ki, Dışişleri Bakanlığı mensupları, çok
kıymetli insanlardan meydana geliyor; ancak, Dışişleri
mensupları, kendilerine çizilen politikayı tatbik etmek üzere proje
üretirler; onlara verilen hedef yanlış, bugüne kadar yanlış
oldu. Biz, sadece ve sadece, başka ülkelerin menfaatlarını
koruyabilmek için, ne pahasına, Avrupalı olduğumuzu ispat
edebilmek için, birtakım
politikalar izliyoruz. İşte, bu politikalar neticesinde de, bugün,
dünyada, dost iddia ettiklerimiz
dahil, hiçbir ülkeyle ciddî manada dost değiliz; ne geri kalmış
ülkeler ne İslam ülkeleri ne gelişmekte olan ülkeler ne
Batılılar ne kuzeydeki Ruslar, hiçbirisine güvenemiyoruz. Nereye
gitsek, kendi menfaatları zedelendiği zaman, bizi yarıda
bırakıyorlar. Biz, bu konuda hangi politikaları ürettik; hangi
politikaları geliştirdik?.. Bir Avrupa Topluluğuna üye olma...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Karamollaoğlu...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) Sayın Başkan, 1 dakikada
toparlıyorum.
BAŞKAN Rica ediyorum efendim... Lütfen...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) Toparlıyorum efendim.
BAŞKAN Son saygılarınızı sunun.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) Son sözlerimi söylüyorum.
Biz, bu politikalara alet olma uğruna, maalesef, birçok şeyi
feda ediyoruz.
Sözlerimi, iki konuya temas ederek tamamlıyorum.
HACI FİLİZ (Kırıkkale) Sayın Başkan,
Meclisin aldığı karar var...
BAŞKAN Efendim, müsaade buyurun... Sayın Filiz, müsaade buyurun...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) Bir tanesi Bosna, öbürü de
Çeçenistan ile ilgili politikamızdır.
Bosnada, sekiz bin insan öldü, şehit oldu, bizim tutumumuzun
yanlışlığı yüzünden.
Bu sözlerle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, bütçenin, her şeye
rağmen, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını
Cenab-ı Haktan niyaz ediyor, hepinize tekrar saygılarımı
sunuyorum efendim. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Karamollaoğlu, teşekkür ediyorum
efendim.
Soru göndermek isteyen sayın üye var mı?.. Soru sormak
isteyenleri belirleme işlemi tamamlanmıştır. Bundan sonra
soruları alamayacağız.
Sıra, kişisel konuşmalara geldi.
Sayın Hüseyin Kansu; buyurun. (RP sıralarından
alkışlar)
HÜSEYİN KANSU (İstanbul) Muhterem Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum.
Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Dışişleri Bakanlığı bütçesinin
hazırlanmasında emeği geçen tüm bürokrat ve milletvekillerimize
teşekkür ediyor, Bakanlık bütçesinin milletimize ve ülkemize
hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri, Türkiye,
dış politika açısından belki de tarihinin en
bunalımlı dönemlerinden birisini yaşıyor.
Etrafımızdaki ateş çemberi giderek daralırken, Türkiye,
kendisinden beklenen inisiyatifi gösteremiyor. Soğuk savaş döneminden
sonra ortaya çıkan yeni duruma intibak etmekte zorlanan ve bir süre
bocalayan ülkemiz, kendisine çok daha aktif bir
politika izlemesini sağlayacak geniş bir inisiyatif serbestisi
tanıyan bu yeni konjonktürün fırsat ve avantajlarını
değerlendirememektedir.
Yine, dış politikamızın oluşturulmasında
belli adreslerden ilham alınıyor. Özellikle, büyük patron Amerika
Birleşik Devletleri, Türkiyenin dış politikasında
belirleyici rol oynamaya devam ediyor. Ne yazık ki, bunun son örneği,
geçtiğimiz günlerde Türkiye - İsrail
yakınlaşmasıdır; bununla, Amerika Birleşik Devletleri,
Ortadoğudaki çıkarlarının selameti açısından
elzem gördüğü bir senaryonun son perdesini sahneye koymaktadır. Kökü,
Amerika Birleşik Devletleri eski başkanlarından
Eisenhowerın, 1957 yılında, Amerika Birleşik Devletlerinin
Ortadoğu Bölgesine resmen girişini açıkladığı
doktrinine kadar uzanan bu yaklaşıma göre, Amerika Birleşik
Devletlerinin, Doğu Akdeniz hattı açısından, anahtar önemde
gördüğü iki ülke, İsrail ve Türkiyedir.
Özellikle, soğuk savaş döneminin resmen bittiği 1991
yılından sonra somutluk kazanan bu senaryonun uygulanmasıyla,
Körfez Savaşından sonra değişen dengelerin de etkisiyle,
Arap dünyasını manipüle etmede zorlanan ABD, İsrailTürkiyeDoğu
Akdeniz hattıyla Arap ülkelerini dengeleyecek, böylece, İsrail ile
barış sürecinde bulunan Ortadoğu barışının
kilit ülkesi Suriye kontrpiyede kalacak ve neticede, ABDnin, Ortadoğu
barışı açısından en büyük tehlike gördüğü
İran nötralize olacaktır.
Evet, bu senaryo, ABD açısından oldukça makul; ya, Türkiye
açısından makul mu?.. ABD çıkarlarına uygun bir senaryonun
içerisinde yer almak pahasına, tarihî ve kültürel bağlarla
bağlı olduğu, Ortadoğu İslam ülkelerini
karşısına alan Türkiye, böylece, geleceğine de ipotek
koymuş olmuyor mu?..
İki kutuplu dünya düzeninde, Batı ittifakı içerisinde yer
alan Türkiye, sahip olduğu jeopolitik konumu sayesinde, nispeten
nimetkülfet dengesine uygun bir politika izleyebiliyordu. Örneğin, bu
dönemde, ABD ve NATOnun Sovyetler Birliğini çevreleme politikasında
önemli bir mevki taşıyan Türkiye, buna karşılık olarak
da, NATOnun nükleer şemsiyesi altında, Sovyetler Birliğine
karşı belli bir güvenlik sağlayabiliyordu. Oysa, şimdi,
ABDnin lehine İsrail ile işbirliğine girmek gibi önemli
külfetler alan Türkiye, öte yandan, AKKA Anlaşmasını açıkça
ihlal ederek yeniden dişlerini gösteren kuzey komşusu Rusyaya göz
yuman Batı ittifakının desteğinden, bugün, mahrum
bulunuyor.
Türkiye, izlediği bilinçsiz politikalar, angajmanlar sebebiyle,
düşmanlarını dost, dostlarını da kendisine düşman
yapmaktadır. ABDnin, bölgedeki çıkarları açısından en
tehlikeli düşmanı gördüğü İran, Türk basınının
da üstün çabaları sayesinde düşman
kılınmıştır. Körfez Savaşı
sırasında Irakı son İsrail işbirliğiyle de tüm
Arap dünyasını karşısına alan Türkiye, acaba, bundan
sonra, söz gelimi, Kıbrıs konusunda, bu ülkeler nezdinde nasıl
bir destek elde edebilecektir?.. Türkiye, ABDnin başına
sardığı Çekiç Güç ve Kuzey Irak sorunundan nasıl kurtulacaktır?..
Balkanlar... Balkanlarda, istikrarlı ve işbirliğine
dayalı bir bölgesel yapılanmanın gerçekleştirilmesi
gerekmektedir. Bunun için de, soğuk savaş sonrası ortaya
çıkan ve sıcak çatışma potansiyeli taşıyan
sorunların ikili ve bölgesel düzeydeki müzakereler yoluyla çözüme
kavuşturulması, bölgenin karmaşık kültürel
yapısının korumasını ve azınlıkların
kimliklerini muhafaza etmelerini garanti altına alacak bir
uluslararası hukuk zemininin oluşturulması ve bölge için
ekonomik ilişkilerin geliştirilmesini sağlayacak bir güven
ortamının kurulması, büyük önem taşımaktadır. Bu
hedefler açısından, Bosna-Hersek, Arnavutluk ve Makedonya gibi
dış tehdit altında bulunan ülkelerin iç ve dış
güvenliklerinin reel teminat altına alınması; Sancak, Kosova,
Bulgaristan ve Yunanistandaki azınlıkların kültürel ve siyasî
haklarının korunması ve yeni bir Balkan savaşına yol
açacak bölge içi bloklaşmaları engellemek üzere, bütün taraf
ülkelerle dengeli ilişkiler geliştirilmesi, Balkanlar
politikamızın temelini oluşturmalıdır. Başka bir
deyişle, Balkanların güvenliği, Türkiyenin batı
sınırları doğrultusundaki güvenlik parametreleriyle,
gittikçe, özdeşleşmektedir. Soğuk savaş döneminde,
Doğu Trakyada oluşturulan güvenlik hattı, Balkanlar düzeyinde,
çok taraflı ve ikili güvenlik anlaşmalarıyla, daha batıda
bir düzlemde gerçekleştirilmeye çalışılmalıdır.
Bu genel çerçeve içerisinde, Bosna-Hersek bunalımının, bu
ülkenin Birleşmiş Milletler tarafından tanınmış
sınırlar içerisinde, toprak bütünlüğünü ve egemenliğini
esas alan bir çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Bu ülkede, son
yıllarda yaşanan insanlık dramının ve etnik
kıyımın başka bölgelere de sıçramaması için, bir
taraftan, her düzeydeki savaş suçlularının
cezalandırılmasını; diğer taraftan, bölgedeki
uluslararası hukukun temelini teşkil eden insan haklarının
garanti altına alınmasını sağlayacak bir bölgesel
anlaşma zemininin oluşturulması gerekmektedir. Dost ve
kardeş Bosna-Hersek Cumhuriyetinin yeniden imarına yönelik
uluslararası girişimlere öncülük etmek ve bu ülkede siyasî
istikrarın yerleşmesi, kültürel ve ekonomik kalkınmanın
sağlanması için her türlü desteği vermek, vazgeçilmez
prensibimiz olmalıdır.
Türkiye, genel özellikleri itibariyle Balkanlara benzeyen Kafkaslarda
da, soğuk savaş şartlanmalarının dışına
çıkarak, daha etkin ve dinamik bir politika takip etmek zorundadır.
Kafkasların, gerek Karadeniz üzerinden Balkanlarla gerekse Doğu
Anadolu üzerinden Ortadoğuyla bağlantılar kurmasında, uzun
dönemli diplomatik ve ekonomik bir strateji takip edilmesi gerektiği
açıktır.
Kafkaslar, Doğu Anadolu ve Körfez - Doğu Akdeniz
hattını kapsayan Kuzey Ortadoğu, jeopolitik olarak; Azerî
petrolü, Doğu Anadolunun su kaynakları ve Kuzey Irak petrolleriyle
de jeoekonomik olarak gittikçe birbirine yakınlaşan bir bütünlük arz etmektedir.
Bu jeopolitik ve jeoekonomik hat üzerindeki gelişmeler, koordineli bir
şekilde yakından takip edilmelidir. Kuzey Kafkasyada, Çeçenistanda
toplu imha hareketi haline dönüşen savaşın, bu bölgede
yaşayan toplumların iradelerini yansıtacak ve haklarını
koruyacak şekilde bir çözüme kavuşturulması, temel dış
politikamız olmalıdır.
İstikrar ve süreklilik, dış politikada
başarının temel unsurlarından birisidir. Siyasî iradedeki
zaaflar, karar alma mekanizmasındaki zikzaklarda birleşince,
dış politikada bugünkü durumumuz ortaya çıkmaktadır.
Zikzaklar bir yana, hele yakınlardaki hükümet boşlukları
sırasında ortaya çıkan fetret durumları, sefaletin
boyutlarını göstermektedir. Siyasî partiler küçük politik hesaplarla,
ayak oyunlarıyla vakit kaybederken, aylarca hükümetsiz
bırakılan ülkemizi adım
adım kuşatan tüm hayatî sorunlar askıda kalmış,
bürokrasinin inisiyatifi şansa bırakılmıştır.
Halbuki, asla boşluk kaldırmayan dış politika, Kardak ve
benzeri olaylarda olduğu gibi, ülkenin başına beklenmedik çoraplar
örer.
Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Türkiyenin kaderini
etkileyecek son İsrail ile işbirliği kararı kamuoyundan
gizlice alınmış, bu konuda Meclis denetimi tamamiyle devre
dışı bırakılmıştır. Bu, özellikle,
geçtiğimiz asırda altın çağını yaşayan
klasik İngiliz diplomasi tarzıdır; yani, kamuoyuna haber
vermeden, kapalı kapılar ardında yapılan gizli diplomasi...
Oysa, duvarların yıkıldığı, her şeyin
şeffaflaştığı, küresel bir köye dönüşen günümüz
dünyasında, ulusların kaderlerinin belirlendiği kapalı
kapılar arkası kararlarının geçerliliği artık
kalmamıştır.
Dış politika kısmen özelleştirilmeli ve halka
açılmalı; birçok konu, halka anlatılarak, görüşü ve
desteği alınmalıdır. Böylece, dış politikada,
daha da güçlü olacağız.
Bakınız, geçtiğimiz yıl Bosna-Hersekle, askerî
alanda eğitim ve işbirliği anlaşması imzaladık.
Bu anlaşmayı, tüm milletimiz, büyük bir yüreklilikle
desteklemiştir. Ancak, bugün, milletimize bir referanduma gitmiş
olsak, Bosna-Hersekle yapılan askerî anlaşmaya mı evet diyorsunuz,
İsraille yapılan anlaşmaya mı evet diyorsunuz diye sorsak,
hiç şüphesiz, milletimiz, Bosna-Hersekin yanında yer almış
olmamız dolayısıyla, bu anlaşmayı yürekten
desteklerdi! (RP sıralarından alkışlar)
Türkiye, acil olarak, Balkanlar, Kafkasya...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kansu, 1 dakika ek süre veriyorum; lütfen
toparlayın.
HÜSEYİN KANSU (Devamla) ...Ortadoğu, Orta Asya, İslam
dünyası için, uzun vadeli politikalar ve planlar
hazırlamalıdır. Dış politikada başarının
en önemli şartı, bu politikayı hayata geçirmek ve toplumsal
motivasyondur. Bunun için de, dış politika yapı ve uygulama
süreci, sadece, bürokratik bir karar mekanizmasının eseri olarak
görülmemelidir. Aksine, dış politika kararlarının
oluşması ve uygulanmasında toplumsal katılımın
artmasını öncelikli bir şart olarak görüyoruz. Bu çerçevede,
Parlamentonun, daha etkin bir şekilde devrede olması ve dış
politika alternatiflerinin artırılması için, üniversiteler ve
diğer araştırma kurumları desteklenmeli ve bu
kurumların dış politikaya katkısı
artırılmalıdır.
Türkiye, sahip olduğu tarihî birikim, jeopolitik ve jeoekonomik
özellikleriyle, beş yıl sonra gireceğimiz yeni yüzyılda,
etkin bir uluslararası konum elde etme imkânına sahiptir. Hükümetin
temel hedefi ve misyonu, bu büyük potansiyeli, rasyonel ve tutarlı bir
dış politika stratejisine dönüştürmek olmalıdır.
Son olarak şunu söylemek istiyorum: Geçtiğimiz ay içerisinde,
Gürcistan Devlet Başkanı Eduard Şevardnadzenin, Parlamentomuza
gelerek, ülkesinin sorunlarını bir komşu ülke olarak
anlatmış olmasını, kendilerine bu fırsatın
verilmiş olmasını takdirle karşılıyoruz; ancak,
niçin, Çeçenistandaki sorunlar yaşanırken, daha bu harp
başlamadan önce, bundan iki yıl önce, güzel ülkemize ziyaret için
gelmiş olan Sayın Cahar Dudayeve böylesi bir fırsat
verilmediğinin -yanlışlık olduğunun- altını
çizmek istiyorum.
Dışişleri Bakanlığı bütçesinin
hayırlı olmasını diliyor; hepinize hürmetlerimi sunuyorum.
(RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Kansu, teşekkür ediyorum.
Sayın Hükümet söz talep ediyor...
Sayın Sav, bir talebiniz oldu; ben, tutanakları getirtiyorum
efendim. Şimdi bir ara vereceğim; ama, oturum içinde mütalaa ediyorum
onu.
ÖNDER SAV (Ankara) Oturum bitmeden önce sizin bunu karara
bağlamanız lazım. Tutanaklar gelmezse...
BAŞKAN Efendim, şimdi tutanaklar gelecek;
bakacağım; iddianız vaki ve varit ise ve Grubunuz hedef
alınmışsa, gereğini yapacağım.
ÖNDER SAV (Ankara) Usulün gereğini yapın Sayın
Başkan!
BAŞKAN Efendim, biz de esastan söz etmedik, usulden söz ettik
zaten.
NİHAT MATKAP (Hatay) Bekliyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükümet adına, Bayındırlık ve
İskân Bakanı Sayın Mehmet Keçeciler; buyurun. (ANAP ve DYP
sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, süreyi iki bölüm halinde mi kullanacağız
efendim, Sayın Dışişleri Bakanı da mı kullanacak?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) Evet
efendim.
BAŞKAN Peki; buyurun.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya)
Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; sözlerime, bugün burada
söz alarak Bakanlığımızın bütçesiyle ilgili
değerli görüş ve önerilerini açıklayan, eleştirilerini
yapan arkadaşlarımıza ve Plan ve Bütçe Komisyonunda,
Bakanlığımız bütçesine 12 trilyon lira civarında bir
ilave yapmak suretiyle Bakanlığımızın
çalışmalarına katkıda bulunan değerli Plan ve Bütçe
Komisyonu üyelerine teşekkür ederek başlamak istiyorum.
Gerçekten de, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı, kuruluşundan bugüne kadar, memleketimizin imar
ve inşa faaliyetleriyle meşgul olmuş ve bu hizmetleri
başarıyla yürütmeye çalışmış, tarihi olan,
özellikleri olan bir bakanlıktır.
Aslında, arkadaşlarımızın yapmış
oldukları tenkitlerde haklılık payı olan noktalar
olduğu gibi, biraz bizi itham eden, ölçüyü kaçıran noktalar da
vardır; izniniz olursa, arkadaşlarımızın tenkitlerine
başlıklar halinde temas etmek istiyorum.
Sayın Pamuk, Dinar depreminin, bu yıl sonuna kadar,
yaralarının sarılmasını ifade ettiler, temenni
ettiler. Bakanlığımızın çalışmaları bu
istikamettedir. Dinar depreminin meydana getirdiği yaraları sarmak
için ihale çalışmaları son aşamasına gelmiştir.
İnşallah, bu ayın 27sinde, yani, Kurban Bayramının
arifesinde, Dinarda, Sayın Cumhurbaşkanımızın ve
Başbakanımızın da katılacağı bir törenle
temeller atılacak; Cumhuriyet Bayramından evvel de anahtarların
depremzede vatandaşlarımıza teslim edilebilmesi için
hazırlıklar süratli bir şekilde yürütülmektedir. Böylece, Dinar
konusunda arkadaşlarımız müsterih olsunlar.
Sayın Pamukun, Belediyeler Fonunun bütçe içerisine
alınması konusundaki temennilerine, Bakanlık olarak biz de aynen
katılıyoruz.
Belediyelere yapılan yardımlarda ANAPa vaktiyle
haksızlık yapılmıştır; bu haksızlık
giderilmelidir diyor. Diğer partilere mensup
arkadaşlarımız da aynı ifadeyi kullandılar. Şunu
hemen ifade edeyim; 27 Marttan bu yana belediyelere yapılan
yardımlarda yardım almamış 960 civarında belediye
vardır; yıl sonuna kadar bu belediyelerin tamamına ve öncelikle
yardım almayan belediyelere yardım yapılmak suretiyle, bu,
telafi edilecektir. (RP sıralarından alkışlar)
AZMİ ATEŞ (İstanbul) Taahhüt kabul ediyoruz Sayın
Bakanım.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) Gayet
tabiî.
Böylece, bütün belediyeler Bakanlığımızdan
yardım almış olacaklardır. Yardım alan belediyelere,
bu belediyelere yapılacak yardım bitmeden herhangi bir yardım
gönderilmesi söz konusu değildir; ancak, bu belediyelere
Bakanlığımızca yapılacak yardım da çok fazla
değildir. Yönetmeliğimiz gereğince, kasaba belediyelerine 150,
ilçe belediyelerine 300, il belediyelerine de 400 milyon liralık sembolik
bir yardım yapılmaktadır; onu da ayrıca ifade etmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Eşref Erdem,
karayollarının bütçe içerisindeki payının
düştüğünü ifade ettiler. Doğrudur. 1950lerde yüzde 13 olan
Karayollarının payı, bugünkü bütçemizde yüzde 1,7
civarındadır. Bu payın düşmesinden,
Bakanlığımız ve Karayolları
teşkilatımız da şikâyetçidir. Bunun
artırılması, yükseltilmesi, temel hedeflerimizden birisidir;
ama, bu, bir kaynak meselesidir, millî bir meseledir; Hükümetimiz, bu
kaynağın artırılması yolunda gereken
çalışmaları yürütmektedir.
Dingil ağırlığının 13 tona
çıkarılması meselesine temas ettiler. Bu ağırlık,
zaten bütün Avrupa ülkelerinde aynı standart içerisinde gitmektedir. Hem
Avrupa Birliğine üye olacağız hem Avrupalılarla beraber
olacağız hem transit ülke olacağız ve hem de
uluslararası transit taşımacılığının
gerektirdiği standartları, biz, ülkemizde uygulamayacağız!.. Nereden geçerseniz geçin; benim yolum
kötüdür; ben, bu ağırlıktaki vasıtaları
yollarımdan geçirmem deme noktasında değilsiniz. O halde, ne
yapacaksınız; dünyayla bütünleşeceksiniz; dünyayla
bütünleşirken de, dünyanın
standartlarına, siz de, uygun hareket etmek zorunda
kalacaksınız.
Efendim, Sayın Erdem otoyolların tam bir israf olduğunu
ve hatalı bir seçim olduğunu savundular. Bu görüşe
katılmıyoruz. Otoyollar, her şeyden evvel, bu ülkenin,
yapması gereken ve mutlaka tamamlaması gereken
yatırımların başında gelmektedir. Türkiye, Asya ile
Avrupa arasında bir köprü konumundadır. Eğer, köprü konumundaki
bu ülke transit taşımacılıktan gereken payı almak
istiyorsa -ki, alabilecek durumdadır- mutlaka, otoyol
politikasını geliştirmek mecburiyetindedir, otoyolları
tamamlamak zorundadır. Efendim, yer seçimi yanlıştır...
Neresi yanlış?.. Bugün, Türkiyenin sahip olduğu 1 246
kilometrelik otoyolun asıl uzunluğu Kapıkuleden Ankaraya kadar
olan kısımdır. Ankara ile İstanbul arasında otoyol
olmasa- ki, nitekim, Bolu tüneli sebebiyle tamamlanamayan 30 kilometrelik bir
kısım var; oraya, vatandaşlarımız azap geçişi,
ölüm geçişi adını takmaktadırlar ve oradan
geçememektedirler- büyük sıkıntı olur. Eğer, otoyollar
yapılmamış olsaydı -Ankara-İstanbul otoyolu
yapılmamış olsaydı- bugün, bizim
vatandaşımız Ankaradan İstanbula fiilen karayoluyla gitme
imkânına sahip olamazdı. Otoyola karşı olmak ile matbaaya
karşı olmak arasında fark yoktur; bunu unutmayın!.. (ANAP,
DYP ve RP sıralarından alkışlar) Otoyola karşı
olamazsınız...
İSMET ATALAY (Ardahan) Karşı olan kim?..
Karşı olan var mı?..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) Otoyol,
modern dünyanın kabul ettiği taşımacılık
sistemlerinden birisidir, altyapı esaslarından birisidir, Türkiyenin
iftihar edeceği yollardan birisidir ve yatırımlardan birisi
olmak zorundadır.
Bugün, yeterince kaynak sağlayamıyorsak, yeterince kazanç sağlayamıyorsak,
otoyol ağımızı tamamlamamış olmamızdan
dolayıdır. Gelip Ankarada körbağırsak gibi
tıkanmaktadır; denizlere ulaşmamaktadır. Buradan denize
ulaşımı sağlamak zorundasınız, Kapıkuleden
girip Haburdan çıkacak otoyolu tamamlamak zorundasınız. Sistem
tamamlanmadığı için, elbette ki, arzu edilen ölçüde gelir
sağlama imkânı olmamaktadır.
Efendim, tenkit ettikleri bir diğer konu da,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı birbirinden
ayrılmalıdır görüşünü savundular.
Bayındırlık Bakanlığı ile İmar ve İskân
Bakanlığını birleştiren, bizim 1984teki
iktidarımızdır; 1983te işbaşına gelir gelmez,
ilk haftalarda yaptığımız icraattır. Lügatta,
Bayındırlık kelimesinin karşısına
bakarsanız imar yazar; imar kelimesinin karşısına
bakarsanız bayındırlık yazar. Aynı iş için
aynı hizmet için birden fazla teşkilat kurulması düplikasyona
sebep olur; dolayısıyla, yanlıştır.
Bayındırlıkla ilgili bir işi olan vatandaş
bakanlıktan içeriye girdi mi, işi o bakanlıkta bitmelidir.
Çalışma Bakanlığı ayrı, Sosyal Güvenlik Bakanlığı
ayrıydı; birleştirdik; işçi, şimdi, bir
bakanlığa giriyor, işi orada bitiyor. Sanayi
Bakanlığı ile Ticaret Bakanlığı ayrı
ayrıydı, birleştirdik; sanayici, tüccar işini bir
bakanlıkta görecek dedik. Dolayısıyla,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığının birleştirilmesi
politikası doğrudur ve bu politikada Hükümetimiz ısrar
edecektir.
Değerli arkadaşlarım, Türk karayollarının
standartları düşüktür dedi Çetin Bilgir Bey; doğrudur. Bu
standartları yükseltmek lazım. Yollarımız bozuktur;
kıştan yeni çıkıyoruz ve Plan ve Bütçe Komisyonumuzun
verdiği ek ödeneğin 3 trilyon liralık bölümü, sadece bu maksatla
kullanılacaktır; onu da arkadaşlarımıza duyurmak
istiyorum.
Devlet İhale Kanunu bir an evvel çıkarılmalıdır
görüşüne aynen katılıyoruz. Bakanlığımızdaki
çalışmalar süratle sürdürülmektedir. Zaten, Hükümetimizin
protokolünde ve programında bu konu yer almıştır. Bu yasama
yılından evvel, Devlet İhale Kanunu, Yüce Meclisin huzuruna
getirilecektir.
Kamulaştırma borçlarının sorun olması bizi de
sıkıntıya sokmaktadır. Bir an evvel bunları ödemek
maksadıyla, bu yıl, şu müzakere ettiğimiz bütçemizdeki
köprü gelirleri, otoyol gelirleri Karayolları idaremize
bırakılmaktadır. Karayolları idaremiz, bu gelirlerle hem
otoyolların bakımını yürütecek hem de borcumuz olan vatandaşlarımızın
kamulaştırma bedellerini bir an evvel ödemeye gayret sarf edecektir.
İki yıllık bir süreç içerisinde kamulaştırma
bedellerini tasfiye etmeyi planlıyoruz.
Ayrıca, bir diğer tenkitte, Afet İşleri, ilk afet
anında müdahale edecek şekilde teşkilatlanmalıdır
diyor arkadaşlarımız. Afet İşleri Genel
Müdürlüğü, ilk afet anında müdahale eden kuruluş değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla)
Tamamlıyorum Sayın Başkan... 3 dakikanızı rica
ediyorum... Bazı üyelere 3 dakika verdiniz de...
BAŞKAN Hayır efendim...
Çorum çevre yolunu yapmaya söz verirseniz süre veririm efendim, niye
vermeyeyim...
Buyurun.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla)
İlk müdahale, Sivil Savunma İdaresi tarafından
yapılır. Afet İşleri Genel Müdürlüğümüzün bu konuda
bir görevi yoktur. Afet işleri Genel Müdürlüğü, daha sonra, afetin
yaralarını sarmaktan kanunen sorumludur. Dolayısıyla,
bizim, müdahalemiz daha sonra
olmaktadır.
Sayın Kalkan şunu ifade ettiler: Devlet ihale sistemi...
Müteahhitler çağırılarak ihaleye veriliyor... Bakanlık
olarak, bu konudan biz de şikâyetçiyiz. Bakanlığa
geldiğimden bu yana böyle bir uygulama olmamıştır,
olmayacaktır da; sadece, yarışmaya, şeffaflığa ve
serbest rekabete dayalı sisteme uygun bir ihale modelini,
huzurlarınıza getirmeye çalışacağız.
Bakanlığımızın yaptığı Dinar
ihaleleri, tamamen serbest rekabete dayalı esasa göre
yapıldığından, herhangi bir şikâyete de, bu manada,
yol açılmamıştır.
Şunu hemen ifade edeyim: Hangi deprem olsa, ilk defa kamu
binaları yıkılıyor deniliyor. Bu görüş
yanlıştır arkadaşlar. İşte, son deprem, Dinar
depremidir. Dinar depreminde 44 kamu binası hasar görmüştür;
bunlardan 39u hafif hasarlıdır, 2si ağır
hasarlıdır, 3ü orta hasarlıdır; yıkılan 2 bina
vardır. Şimdi, buna mukabil, eğer özel sektörün
yaptığı, vatandaşların kendi yaptıkları
binalara bakılırsa, ağır hasar nispeti çok daha fazladır.
Maalesef, bir depremden sonra, bir kamu binasının önüne kameramanlar
veya fotoğrafçılar gidiyorlar, oranın resmini çekip veya
görüntüsünü alıp, kamuya yansıtıyorlar; netice itibariyle, sanki
bütün kamu yatırımları çürük yapılmış, bütün kamu yatırımlarında
usulsüzlük varmış imajı, dalga dalga bütün Anadoluya
yayılıyor.
Dinar depremindeki rakamlar, biraz evvel arz ettiğim
şekildedir ve yıkılan o 2 yapı da, 1968 Deprem
Yönetmeliğinden evvel yapılmış yapılardır. Bunu,
bu şekilde, devamlı yaymak, bir ölçüde, Bakanlığı
haksız yere itham etmek manasına da gelmektedir.
Değerli arkadaşlarım, şunu hemen ifade edeyim ki...
BAŞKAN Sayın Bakan, 3 dakikayı falan çok geçti efendim.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) Hemen
toparlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Kâğıtlarınızı
toparlıyorsunuz da...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla) Sözü
de toparlıyorum efendim.
BAŞKAN Evet, lütfen...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Devamla)
Bayındırlık ve İskân Bakanlığımıza, bu
yıl, bütçeden tahsis edilen kaynağın, elbette ki, kifayetsiz
olduğunu bütün arkadaşlarımız biliyor, biz de ifade
ediyoruz; ama, sizlerin onayından geçtikten sonra, sağlanan bu
kaynakları en iyi şekilde değerlendireceğimizden ve
kuruşunu israf ettirmeyeceğimizden emin olmanızı diliyor;
hepinize, bu duygularla saygılar sunuyorum. (ANAP, DYP ve RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
Bakiye süreyi kullanmak üzere, Dışişleri Sayın
Bakanı...
DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY (Antalya) Bakiye
süreyi mi?..
BAŞKAN Sayın Bakan, yöntemimizde icbar yoktur...
Efendim, diplomaside, nasıl olsa, çok az sözle, çok şey ifade
edilir; buyurun.
DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY (Antalya)
Sayın Başkan, bakiye süreden
kastınız, 10 dakikadan da mı az efendim?..
BAŞKAN Hayır efendim, 10 dakika; artısı
vardır belki, eksisi yoktur.
DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY (Antalya) Çok
teşekkür ederim.
Şimdi, sayın milletvekilleri, eleştirilerini bile 10
dakikaya sığdırmakta güçlük çektiklerini söylediler; ben, bütün
bu kadar sözcünün eleştirilerini 10 dakikada nasıl
cevaplayacağım, onun sıkıntısı içerisindeyim.
Zannediyorum, şu anda, güncelliği olan önemli konularda
sizlere cevap vermekle konuşmamı sınırlayacağım.
Dağıtılmış olan konuşma metnimde, daha geniş
bilgi vardır. Plan ve Bütçe Komisyonunda,
Dışişleri Bakanlığının bütçesiyle
ilgili, yaptığımız
tartışmalarda, çok daha geniş bir zaman diliminde sorulmuş
olan sorulara, gerek şifahî gerek yazılı cevaplarım
vardır; bunlar da tutanaklarda vardır; buradan da bilgi edinilmesi
mümkündür.
Biz, dış politikanın, geniş bir mutabakat
çerçevesinde yürütülmesine önem vermekteyiz. Dış politikada
hedeflerimize ulaşabilmek için, milletimizin ve Yüce Meclisin yardım
ve desteğine her zaman güveniyoruz. Yalnız, bir iki sözcü
tarafından ifade edildiği gibi, çok karmaşık dış
politika sorunlarımızın hepsinin birden, bu Meclis
çatısı altında, bir genel görüşmeyle, verimli bir
şekilde görüşülebileceği konusunda şüphelerim var.
Zannediyorum, bu konuda, Meclis Dışişleri Komisyonunu
kullanmamız; benim ve Dışişleri bürokratlarının,
bu komisyonla sık sık toplantılar yapma yolunu seçmemiz
lazım. Ayrıca, her zaman ifade ettiğim ve dün,
Dışişleri Komisyonunda da ifade ettiğim gibi, ben, önemli
dış politika girişimlerinden evvel, sayın parti
liderlerine, gelip, bilgi vermek için, kendilerinden izin isteyeceğim.
Evvela, Kardak sorunuyla başlamak istiyorum. Yine, bu konuda, Plan
ve Bütçe Komisyonunda söylediklerim zabıtlarda mevcuttur; burada
tekrarlamak ve durumu özetlemek istiyorum.
Bizim, ülkemizin, Türkiyenin, Kardakta egemenliğimizi
devrettiğimize dair, uluslararası, onaylanmış herhangi bir
anlaşma yoktur. Kardak krizi esnasında, krizin sürmesiyle beraber,
eşzamanlı olarak yapılan belge taramaları da, bu durumu, bu
temel durumu hiçbir zaman değiştirmemiştir. Binaenaleyh, bugünkü
Hükümetin tutumu da aynıdır; Kardaktaki egemenliğimizi
devrettiğimize dair herhangi bir uluslararası anlaşma mevcut
değildir; bundan evvelki Hükümetin tutumu da buydu; biz, aynı
politikayı, aynı tutumu devam ettiriyoruz.
Uluslararası Adalet Divanı, gidilecek en nihaî merhaledir.
Biz, sorunlarımızda haklı olduğumuza inanıyoruz;
sorunlarımızda, meselelerimizde haklı olduğumuza
inandığımız için de, uluslararası hukuktan ve
uluslararası hukukun kurumlarından kaçmak için hiçbir sebep
görmüyoruz.
Sorunları yok saymakla da bir yere varamayız. İki ülkeyi,
Yunanistan ve Türkiyeyi sıcak savaşın eşiğine getiren
Kardak krizi, bunun en somut örneğini oluşturmuştur.
Egede, Yunanistanla ilgili sorunlarımızı, her zaman bir
bütün içerisinde, bir paket içerisinde, birbirine bağlantılı
olarak, uluslararası hukuka ve uluslararası hukukun çeşitli
kurumlarına götürebileceğimizi söyledik; bu sorunlardan bir tanesi
veya iki tanesini ayırıp götürme gibi bir tutum içinde değiliz,
bu konuyu da, zannediyorum çeşitli vesilelerle ifade etmiştik.
Bu sürece başlayıp, -nihayette uluslararası hukuka gitmek
de dahil olmak üzere- bu süreç içerisinde, aslında hiçbir zaman siyasî
irade elden bırakılmayacaktır. Kararların, Yunanistanla
müşterek alınması söz konusudur. Her ülke, son dakikaya kadar,
siyasî iradesini ve millî menfaatlarını gözetme durumunu elden
bırakmayacaktır; bu konuda hiçbir endişeniz olmasın.
Diğer bir konu, Dışişleri bürokrasisi; hem
güncelliğini hem, bence, önemliliğini koruyan bir konu; onun için bu
meselenin üzerinde durmak istiyorum. Dışişleri bürokrasisinin,
medyada polemik konusu yapılmasını, büyük bir üzüntüyle
karşılıyorum. Maalesef, özellikle müsteşarlarla ilgili
olarak bu gibi polemikler, üç dört yıldan beri, âdet haline
gelmiştir. Hafızalarınızı zorlarsanız, bu
konularla ilgili gazete manşetlerini sizler de
hatırlayacaksınız. Dışişleri bürokrasisindeki
arkadaşlar, birer teknokrattır, hepsi birer bürokrattır, hiçbir
siyasî vasıfları yoktur. Böyle olduğu için de, kamuoyunun
kendileriyle bu kadar ilgilenmesine hiçbir sebep yoktur.
Dışişleri Bakanlığında çok sayıda, hepsi
birbirinden yetenekli büyükelçilerimiz, bürokratlarımız vardır;
bunlar dönüşümlü olarak her görevi layıkıyla yaparlar ve bu
değişimler, bu dönüşümler ne dış politikamızı
ne de herhangi bir bakanın çalışma veya bilgilendirme düzenini
etkiler. Bu bakımdan, ben Bakanlığım süresince,
elverdiği ölçüde, kamuoyunu bu ilgiden yavaş yavaş
uzaklaşmaya telkin edeceğim ve bununla ilgili gerekli tedbirleri de
alacağım.
Gümrük Birliği, çok uzun süre ve iyi bir şekilde müzakere
edildikten sonra nihaî karara getirilmiş bir süreçtir. Bildiğiniz
gibi, yirmiiki yıllık listeler dolayısıyla, 1963
ortaklık anlaşmamız, 1973 katma protokolu dolayısıyla,
belli bir kronolojiye tâbidir ve o kronolojiye uygun olarak, onun sonunda
tamamlanmıştır. Siyasî mülahazalarla
çabuklaştırılmış olması, alelacele,
yanlış müzakere edilmiş olması, eksik müzakere edilmiş
olması söz konusu değildir; kendi kronolojisine göre, hedeflerine
göre, uzun bir zaman dilimi içinde, en iyi şekilde müzakere edilerek,
neticelendirilmiştir.
Avrupa Birliği
kararlarına iştirak etmeyip, sürüklendiğimiz iddiası
doğru değildir; bu konuda vaktim müsaade etmediği için, bunu
burada açıklayamıyorum, fakat Sayın Şükrü Gürele, bu
konudaki teknik bilgiyi yazılı olarak vereceğim. Zannediyorum Plan ve Bütçe Komisyonunda da
yazılı olarak, bu bilgiyi, aynı şekilde vermiştik.
Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizi Gümrük Birliği süreciyle
ilgili gelişmeleri, hiçbir zaman, Yunanistanla ilişkilerimize
endekslemedik, hiçbir zaman bağlantı kurmadık; aksine, Avrupa
Topluluğunun bu yöndeki girişimlerini engelledik. Bu işe
karışmamalarını, Yunanistanla aramızdaki meselelerin
bir ikili mesele olduğunu ve bunların Avrupa Birliği
dışında tutulması gerektiğini en açık bir
şekilde Avrupa Birliği üyelerine söyledik ve onların bu gibi
girişimlerini engelledik.
Yine, Gümrük Birliğinin Türkiyeye karşı olan
yükümlülüklerinin yerine getirilmesi hususunda da, Yunanistanla ilgili
meselelerini aşmanın da kendi sorunları olduğunu ve bir an
evvel, bu sorunları aşmak için de çaba göstermeleri gerektiğini,
onlara en açık ve en net bir şekilde söyledik. Başbakan
Sayın Mesut Yılmazın, Yunanistanla ilgili
açılımı, Ortaklık Konseyiyle yakın bir tarihe isabet
etmiş olmasına rağmen, onunla ilgili değildir;
aslında, Kardak Kriziyle ilgilidir. Kardak Kriziyle ortaya
çıkmış olan tehlikeli durumun, bir an evvel bertaraf edilmesi
için yapılmış bir girişimdir.
BAŞKAN Sayın Bakan, efendim, süreniz doldu. Ben, 2 dakika
zatı âlinize süre vereyim; toparlayın lütfen.
DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY (Devamla) Hay hay
efendim, teşekkür ederim.
İranın
Dışişleri Bakanı Sayın Velayetinin ziyaretiyle ilgili
olarak şu görüşteyiz: El sıkışmadan, görüşmeden
hiçbir sorun aşılamaz. Biz, ülkeler arasındaki, devletler arasındaki
ilişkileri hissiyatımıza, üzüntülerimize bağlayamayız,
bağlayacağımız tek yer millî
menfaatlarımızdır. Onun için, Türk dış
politikasını da, iç dinamiklerin heyecanına kapılmadan,
soğukkanlı bir şekilde götürmek mecburiyetindeyiz. Sayın
Velayetinin buradaki ziyareti esnasında, Türkiyenin sıkıntıları
ve İranın uyması gerektiği prensipler gayet açık bir
şekilde kendisine ifade edilmiştir.
Ortadoğu
meselelerine geliyorum. Türkiye, Ortadoğuda, daima gerçekçi ve dengeli
politikalar izlemiş, uyuşmazlıklar ve çekişmeler
karşısında, bölge ülkeleriyle olan tarihsel ve kültürel
ilişkilerini gözetmeye özen göstermiş, Ortadoğu barış
sürecini de desteklemiştir. Ortadoğu barış sürecinin
başlamasından bu yana, İsrail ile ilişkilerimizin giderek
gelişmesi iki ülkenin yararına olduğu kadar, bölge
barışına ve istikrarına da katkıda bulunacak
niteliktedir.
Bu arada,
hatırlatmak istiyorum ki, İsrail, Ürdün, Mısır, Filistin
gibi Arap ve Müslüman ülkelerle anlaşmalar imzalamış, Suriye ile
de nihaî bir anlaşma imzalamak üzere, müzakereleri sürdürmektedir. Binaenaleyh,
bizim, İsrail ile muhtelif anlaşmalar imzalamamızın, Arap
ve Müslüman ülkelere karşı bir tutum olarak yorumlanması
yanlıştır.
Türkiye ile
İsrail arasında 23 Şubat 1996 tarihinde imzalanan Askerî
Eğitim İşbirliği Anlaşması hakkında,
bazı Ortadoğu ve Arap ülkelerinde yapılan haksız ve
yanlış değerlendirmeleri de üzüntüyle karşıladık.
Bu anlaşmanın, bu anlaşmaların, diğer ülkelerle, 16
diğer ülkeyle yapılan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, saygı sunmak üzere, 1 dakika süre
veriyorum efendim.
DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY (Devamla) ...bir
anlaşma olduğunu, Türkiyenin savunma gücünü artırmaya yönelik
olduğunu ve hiçbir ülkeyi hedef almadığını belirttik.
Vaktim kalmadığı için, Lübnan ile ilgili olarak,
yaptığımız girişimleri size özetleme
imkânını bulamıyorum. Meseleyi en başından beri takip
ettik, bugünkü boyutlara tırmanacağından dolayı
endişelerimizi belirttik ve gerek İsrail Dışişleri
Bakanlığı gerekse Lübnan Dışişleri
Bakanlığı gerek buradaki elçiler nezdinde,
çarpışmaların bir an evvel durdurulması için
girişimler yaptık ve çeşitli vesilelerle,
Dışişleri Bakanlığı olarak, bütün bu hadiseleri
infialle karşıladığımızı belirttik;
bunların, yazılı metinleri de buradadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, bugün,
dünyada ağırlığı olan, görüşlerine büyük önem
verilen, dostluk ve işbirliği aranan, bölgesel barış,
güvenlik ve istikrar açısından...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan...
DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY (Devamla)
Bitiriyorum efendim, son cümlem.
BAŞKAN Yani, sıkıntılarımın izharı
güç, ızmarı güç...
Buyurun efendim.
DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY (Devamla) ...kilit
konumda bir ülkedir. Bakanlığımın, bu konumun gereklerini
yerine getirebilmesi için, yeterli olanaklarla teçhiz edilmesinin
taşıdığı hayatî önemi takdirlerinize sunmak isterim ve
bu hususu dile getirmiş olan sayın milletvekillerine de
teşekkürü bir borç bilirim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
Sayın Başesgioğlu, efendim, Sayın Asiltürkün
konuşmalarına atıfta bulunarak, Kurtuluş
Savaşımızın, topyekûn, milletimiz tarafından icra
olunduğunu, zaferin, topyekûn milletimize ait olduğunu belirterek,
bunun, zabıtlarda böyle düzeltilmesini arzu buyurmuşsunuz;
doğrudur, hepimizin söylediği odur, tarihî gerçek de odur.
Teşekkür ediyorum.
ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) Maksadını aşan ifade
kullandı Sayın Başkan.
BAŞKAN Müsaade buyurun efendim.
Sayın Önder Savın bir
önergesi var; okuyorum:
Sayın
Başkanlığa
Refah Partisi Grubu adına konuşan Sayın Oğuzhan
Asiltürk, konuşmasında, sosyaldemokrat anlayışlı
milletvekillerinin oturdukları sıraları işaret ederek ve
Partimizi de kastederek İstiklal Savaşında hiçbir solcu yoktur
deyip, gelmiş geçmiş tüm sol anlayışlı insanlar ve
partileri hedef almıştır. Meclis İçtüzüğünün 70 inci
maddesine göre, söz istiyorum diyor, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Sayın Önder Sav.
Aynı istikamette, Sayın Başkanlığa
başlıklı ve Sayın Soysal imzalı bir önerge var,
okuyorum:
Sayın Asiltürkün, Sayın Dinçerin konuşması
üzerine söz alma sırasında, İstiklal Savaşında
solcular yoktu mahiyetinde bir cümle kullanmış olması,
adında Sol kelimesi bulunan partimiz milletvekillerini rencide
etmiştir. Görüşmelerin müsait bir aşamasında, Grubumuz
adına söz almama ve kısa bir açıklama yapmama müsaadelerinizi
rica ederim.
Efendim, her iki önergede de ifade olunan şu: Ben de
zabıtları getirttim, zabıtlarda da aynen işaret
buyurduğunuz biçimde ifade olunuyor. Şimdi, Sayın Asiltürkün,
konuşmasının bir yerinde, hiç kimseyi... şeklinde bir
cümlesi başlıyor; tahmin ediyorum ki hiç kimseyi kastetmiyorum
diyecek; ama, zabıtlarda, DSP sıralarından gürültüler
yazıyor. O gürültülerde anlaşılamadığı
anlaşılıyor.
Aşağısında, Gayet net olarak ifade ediyorum,
İstiklal Savaşını yapanların içerisinde bir tane solcu
yoktu diyor.
İ. ÖNDER KIRLI (Balıkesir) Nereden biliyor?!.
BAŞKAN Efendim müsaade buyurun, ben zabıtları okuyorum.
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) Çünkü, o zaman dünyada sol
yoktu; sonradan çıktı.
BAŞKAN Efendim müsaade buyurun.
Çünkü, solculuğu, siz sonradan icat ettiniz diyor ve devam ediyor
İstiklal Savaşı sırasında solculuk da yoktu...
diyor. Sayın Asiltürkün söylediği bu.
Şimdi, bunu kabullen... (DSP ve CHP sıralarından
Devamı var, okuyun sesleri, gürültüler)
Efendim, müsaade buyurun... Zabıtlar bu. (DSP ve CHP
sıralarından gürültüler)
Efendim, müsaade buyurun ki, ben bir şey söyleyeceğim...
M. CAVİT KAVAK (İstanbul) Hayır, bilerek söylüyor,
devamı var.
BAŞKAN Efendim, gönderilen önergelerde de ifade olunan budur.
Şimdi, Başkanlık, bunlarda sataşma
olmadığı kanaatindedir... (CHP ve DSP sıralarından
Devamını okuyun sesleri, gürültüler) Müsaade buyurun... Eğer
aksinde ısrarlıysanız, yani, İstiklal Savaşı
zamanında solcu vardı, o savaşa katıldı diye
ısrarınız varsa, direnmeden dolayı söz vereceğim...
(CHP ve DSP sıralarından gürültüler)
İ. ÖNDER KIRLI (Balıkesir) Sonunu oku Sayın Başkan.
Bu nasıl Müslümanlık, bu nasıl Başkanlık?!.
BAŞKAN Direniyor musunuz?.. (CHP ve DSP sıralarından
gürültüler)
NİHAT MATKAP (Hatay) Sayın Başkan...
BAŞKAN Müsaade buyurun Sayın Matkap...
Sayın Sav...
ALİ DİNÇER (Ankara) İstiklal Savaşında Refah
Partisi mi vardı?..
BAŞKAN Sayın Sav, söz talebinizde direniyor musunuz efendim?
(DSP ve CHP sıralarından Sataşma var sesleri)
ÖNDER SAV (Ankara) Evet direniyorum.
BAŞKAN Direniyorsunuz...
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... (DSP ve CHP sıralarından
Neyi oyluyorsun? sesleri)
Efendim, direnmeyi oylarınıza sunuyorum...
Sayar mısınız lütfen...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) Refah Partisini niye oylamadın?
BAŞKAN Kabul etmeyenler... (DSP ve CHP sıralarından
Neyi oyluyorsun sesleri)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) Kaldırın Atatürkçüler, kaldırın ellerinizi...
BAŞKAN Kabul edilmemiştir... (DSP ve CHP
sıralarından gürültüler; sıra kapaklarına vurmalar)
Sayın Soysal, direniyor musunuz efendim?
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) Evet... (DSP ve CHP sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN Efendim, müsaade buyurun.... Ben, Tüzüğü
uyguluyorum...
Sayın Soysal, direniyor musunuz efendim?
MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) Evet...
BAŞKAN Efendim, Sayın Soysal direndiler;
Başkanlığın kanaatine göre sataşma yoktur...
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Sayar mısınız... (DSP ve CHP sıralarından Neyi
oyluyorsun? sesleri)
Efendim, sataşma olup olmadığını oyluyorum...
Sayar mısınız... (DSP ve CHP sıralarından
gürültüler, Neyi oyluyorsun sesleri)
Efendim, neyi oyladığım biliniyor... Şimdi,
Sayın Soysal direniyor...
Sayar mısınız lütfen...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) Neyi sayıyorsun?
BAŞKAN Efendim, sataşma olduğunu kabul etmeyenler...
Sayar mısınız lütfen... (DSP ve CHP
sıralarından Neyi sayıyorsun sen? sesleri)
Efendim, İçtüzüğün 70 inci maddesini bir okuyun; neyi
saydığımı görürsünüz.
ZEKİ ÇAKIROĞLU (Muğla) Say, say da, ne
olduklarını biz de bilelim, millet de bilsin.
YÜKSEL AKSU (Bursa) Artırıyorsunuz...
Artırıyorsunuz...
BAŞKAN Efendim, müsaade buyurun... Sayı belli; iki
arkadaşımız sayıyor...
FEVZİ ARICI (İçel) Sayın Başkan, aslında, bu
oylamayı en son bölümde yapmanız lazım; çünkü, Refah Partili
konuşmacı biz, millî mücadelenin temsilcileriyiz dedi.
BAŞKAN Sayın Arıcı, bir oylama yapıyoruz...
Efendim, oylama yapıyoruz...
FEVZİ ARICI (İçel) Yanlış orada efendim...
BAŞKAN Evet, buyurun efendim.
Sayın Soysal, efendim, size söz vereceğim; yalnız, ricam
şudur: Yeni bir sataşmaya fırsat vermeyelim; neden?..
AYHAN FIRAT (Malatya) Sayın Başkan, demin niye
söylemediniz?..
YÜKSEL AKSU (Bursa) Sayın Başkan... Sayın
Başkan...
BAŞKAN Efendim, müsaade buyurun... Siz, bir defa, müsaade buyurun
efendim...
Sayın Soysal, buyurun efendim. (DSP ve CHP sıralarından
alkışlar)
ÖNDER SAV (Ankara) Sayın Başkan, bir dakika...
BAŞKAN Hayrola Sayın Sav!..
ÖNDER SAV (Ankara) Sayın Başkan, bir hususa
değineceğim.
BAŞKAN Tabiî, buyurun efendim.
ÖNDER SAV (Ankara) Sayın Başkan, aynı konuda, ilk önce
ben söz istedim. Saymadan, bu Meclisin üyelerine haksızlık ederek...
BAŞKAN Sayın Sav, ben anlıyorum zatı âlinizi...
ÖNDER SAV (Ankara) ...tamamen tarafgir bir başkanvekilliği
yaparak; saymadan sataşma yoktur dediniz.
BAŞKAN Aman efendim, Sayın Sav...
ÖNDER SAV (Ankara) Aynı konu üzerinde...
BAŞKAN Müsaade buyurun efendim... Anladım ben sizi
efendim...
YUSUF ÖZTOP (Antalya) Anlamıyorsunuz... Niye söz vermiyorsunuz?..
ÖNDER SAV (Ankara) Oylamayı tekrarlamadınız.
BAŞKAN Yaptım efendim. Rica ediyorum, yaptım...
Sayın Sav, oylamayı yaptım. Sonradan gelen
arkadaşlarla sayı arttığı için Sayın Soysala söz
veriyorum.
IV.
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2. Zonguldak Milletvekili Mümtaz
Soysalın, Malatya Milletvekili Oğuzhan Asiltürkün Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
ÖNDER SAV (Ankara) Saydırdınız mı efendim?
BAŞKAN Efendim, ikisi de saydılar.
Sayın Soysal, buyurun efendim. (DSP sıralarından
alkışlar)
ÖNDER SAV (Ankara) Niçin bana söz vermekten gocunuyorsunuz?..
BAŞKAN Sayın Sav, rica ediyorum... Sizi saygıya davet
ediyorum. Lütfen...
ÖNDER SAV (Ankara) Ben sizi saygıya davet ediyorum.
BAŞKAN Sayın Soysal, buyurun. (CHP sıralarından
Oylamanın sonucunu istiyoruz sesleri)
Eğer, yetersayı olsaydı, size de verirdim; diğer
oylamada yetersayı olduğu için; yani, direnmenin haklılığına
parmak kaldıran arkadaşlarımın sayısı fazla
olduğu için...
CELAL TOPKAN (Adıyaman) Pes!.. Bu kadar ikiyüzlülük olmaz.
BAŞKAN Otur yerine be!.. Otur be kardeşim! Rica ediyorum...
(CHP sıralarından gürültüler)
Efendim, müsaade buyurun... Sayın hatip kürsüde. Hatibe saygı
gösterin lütfen.
CELAL TOPKAN (Adıyaman) Size saygı göstermiyoruz.
BAŞKAN Efendim, Sayın Soysal, siz münasip bir şekilde,
bir hocalık gereğini... Lütfen...
Buyurun.
MÜMTAZ SOYSAL (Ankara) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Sayın Başkanın da rahat etmesi gerekir.
Çünkü, biraz önceki tartışmayı da sona erdirecek bir biçimde,
zannediyorum, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımın da
hissiyatına tercüman olacak şekilde konuşacağım.
ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) Tüm Meclisin hissiyatına tercüman
olunmalı efendim.
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) Çünkü, yalnız, Partim adına
değil, yalnız, yanımızdaki parti adına değil,
belki de, Türk İstiklal Savaşı tarihinin şerefi,
şanı adına konuşmak istiyorum. (DSP, ANAP ve CHP
sıralarından alkışlar)
Yalnız, biraz önce, sol ve sağ kavramları
tartışma konusu oldu. Sol sözü söylendiği zaman biz niçin
rencide olduk, onu açıklayayım. Elbette, o zaman, Türkiyenin siyasal
sahnesinde sağ ve sol kavramları, belki kıyıda köşede
ediliyordu ama, genellikle ülkenin ağızlarında
dolaşmıyordu; ama, ülkenin ağızlarında dolaşan
bir kavram vardı; bütün o hareketin önderi, Mustafa Kemaldi. (DSP, ANAP
ve CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Ve Mustafa
Kemal, Tanzimatla başlayan, meşrutiyetlerle devam eden, hatta bir
bakıma, İttihat Terakkiden geçerek, Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk
Cemiyetlerinde son bulan bir çizginin adamıydı. Ve Mustafa Kemal,
ilerlemeyi, değişmeyi temsil ediyordu; zaten, sol da bu demektir.
(DSP ve CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Sol,
Fransız ihtilalinden beri, durumları değiştirmek, daha
iyiye, daha ileriye doğru götürmenin adıdır ve onun için,
ilericiliğin de adıdır. (RP sıralarından Sağ
sesleri)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, rica ediyorum... Rica ediyorum
değerli milletvekilleri...
Buyurun efendim siz.
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) Ben, sağ hakkında bir şey
söylemedim arkadaşlar.
Onun için, İstiklal Savaşında sol yoktu demek,
İstiklal Savaşının mayasında, ilericilik,
değişme arzusu, Türkiyeyi ve o zamanki Türk toplumunu daha iyiye götürme
arzusu yoktu demektir. İstiklal Savaşında, elbette, ülkedeki
inançlı insanların, hocaların, imamların da -Sütçü
İmam gibi- büyük katkıları vardır. (RP
sıralarından alkışlar) Ve İstiklal Savaşı,
bütün ulusun savaşıdır. Sağından soluna, bugünkü
terimleri kullanmak gerekiyorsa, sağından solundan; ama, o zamanki
terimleriyle, hacısından, hocasından, paşasına kadar,
toplumun bütün kesimlerini, bir yabancı işgale karşı
ayaklandıran bir savaştır. Ve o savaşın içerisinde
sol yoktur demek, tarihe karşı bir yanılgı içerisine
düşmek demektir.
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) Yoktur işte.
MÜMTAZ SOYSAL (Devamla) Onun için -Sayın Başkan, sizin
ibarelerinizle söyleyeyim- sıkıntımızı izhar etmek
ihtiyacıyla buraya geldim; yoksa, yeni bir tartışmaya yol açmak
arzusunda değilim.
BAŞKAN Çok teşekkür ediyorum Sayın Soysal.
MÜMTAZ SOSYAL (Devamla) Zaten, o tartışmayı tarih
yapmıştır ve İstiklal Savaşının şerefi,
şanı, bütün millete; ama, her halde, bizim partilerimizi bir anlamda
devamı saydığımız, Mustafa Kemale aittir.
Teşekkür ederim. (DSP sıralarından Bravo sesleri,
ayakta alkışlar; ANAP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Soysal, teşekkür ediyorum efendim.
III. KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
1. 1996 Malî Yılı Genel ve
Katma Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları (1/285, 286) (S.
Sayıları : 1, 2) (Devam)
C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANLIĞI (Devam)
1. Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
a) Karayolları Genel Müdürlüğü
1. Karayolları Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı
Bütçesi
D) DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI (Devam)
1.
Dışişleri Bakanlığı 1996 Malî Yılı
Bütçesi
BAŞKAN Görüştüğümüz bütçelerin aleyhinde olmak üzere
kişisel söz talebinde bulunan Erzurum Milletvekili Sayın Aslan Polat;
buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) Nene Hatundan başla...
BAŞKAN Sayın Polat, bir dakikanızı rica edeyim...
Konunuz, Dışişleri Bakanlığı ve
Bayındırlık ve İskân Bakanlığıdır. Rica
ediyorum...
ASLAN POLAT (Erzurum) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı bütçesi üzerindeki görüşlerimi açıklamadan
önce, hepinizi saygıyla selamlarım.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
bütçesi, yatırıma yalnızca bütçenin yüzde 7,04üne tekabül eden
251 trilyon 53 milyar 771 milyon TLnin ayrıldığı 1996
yılı bütçesinde, Bayındırlık Bakanlığı
ve Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesi 77 trilyon 973 milyar TL ile
toplam yatırımların 1/3üne tekabül etmekte ve bu haliyle,
kıt bütçenin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.
Bu bütçe üzerindeki detaylara geçmeden önce; genel tabloya
baktığımızda, şu nokta çok açık olarak dikkat
çekmektedir: Toplam yatırımlara ayrılan miktar 251 trilyon 53
milyar 771 milyon TLdir ve bu miktar yatırım, tüm ülke
insanının istifadelerine ayrılan miktardır. Hatta,
yalnızca ülke insanı değil, bu ülkeye turist olarak gelen
insanlar da az veya çok bu yatımlardan istifade ederler. Halbuki, bu
bütçede içborç faizi olarak ayrılan, 1 katrilyon 140 trilyon lira,
yalnızca çekirdek kadrosu birkaç bini geçmeyen, toplamı 20 bini
bulmayan, bizim rantçı kesime, bazı sosyal grupların mutlu
azınlık dediği bir kesime ayrılmıştır;
yani, bu bütçeyle sayıları, azamî 20 bini bulmayan rantçı kesime
ayrılan pay, 65 milyon ülke insanın istifadesine ayrılan payın
4,5 katı kadardır. İşte, bu hesaba bakılınca, tek
bir şey söylenir: Bu hesapta ve hesap mantığında bir
yanlışlık vardır; yanlışlığı da
düzeltiniz. Bu yanlışlık düzeltilmediği müddetçe, bu bütçe
üzerinde sağlıklı bir müzakere yapmak da tamamen imkânsız
olur.
Bu bakanlık bütçesi üzerinde görüşülürken, kamu kesiminde
çalışan teknik personel ile kamu kesiminin taahütlerini yapan
müteahitlik firmalarının genel meselelerini de incelemekte yarar
vardır. Bir ülkenin yatırım, üretim, sanayileşme ve
kalkınmasının en temel unsuru mühendis ve mimarlardır. Bu
grubun ekonomik durumu, son yıllarda üretim süreçlerindeki
konumlarına, üstlendikleri sorumluluklarına ve sahip oldukları
eğitime uymayan bir düzeye gerilemiştir. Ücret
artışları, 1995 yılında yüzde 20 ilâ yüzde 35; 1996
yılı içerisinde ise yüzde 45 ilâ yüzde 50 dolayında
kalmıştır; bu ücret artışlarıyla teknik personel,
son derece mağdur edilmiştir. Örneğin; 1993 yılında,
ortalama 730 dolar olan mühendis ve mimar aylığı, bugün,
ortalama 375 dolar seviyesine inmiştir.
Yıllarca, uygulanan yanlış ücret politikaları
sonucu, trilyonlarca liralık
yatırımların planlanmasından yaşama geçirilmesine
kadar sorumluluk üstlenen, denetleyen, yapan, tasarlayan, hakedişlere imza
koyup sorumluluk üstlenen teknik personelin ücretleri, onur
kırıcı bir duruma düşmüştür ve bunun, mutlaka
düzeltilmesi gerekir.
Bir ülkede teknik eleman, gerek yetenek gerekse eğitim yönünden ne
kadar özlenen seviyede olursa, o ülkede yatırımlar o kadar
sağlıklı, planlı ve ekonomik olur. Unutmayalım ki,
kıt imkânlarla azamî verim alınması, teknik personelin
kalitesiyle doğru orantılıdır ve teknik personel, maddî
yönden ne kadar tatmin edilir,
eğitim ve becerisi artırılırsa, yatırımlar o
kadar sağlıklı ve ekonomik olur.
Bugün, normal şartlarda, 100 metrekarelik bir dairenin piyasa
fiyatı 3 milyar lira civarındadır. Bugünkü şartlarda, 25
yıl hizmet veren bir teknik personelin, emekli olunca, eline ortalama
700-800 milyon TL emekli ikramiyesi geçmektedir. 25 yıl boyunca çalışan
ve çalıştığı sürece, şehirlerde, imarı olan
her türlü konutta, projeden yapımına kadar her türlü safhada
emeği geçen bir teknik personel, emekli olunca bir de bakıyor ki, herkesin ev sahibi olmasında
olmazsa olmaz şartı vardır; fakat, kendisi, bir mütevazı
evin yalnızca 1/4 ünü alabilecek bir paraya sahiptir. İşte, rant
ekonomisinin hüküm sürdüğü bir ülkede, bir teknik personelin durumu budur.
Kamu kesiminde faaliyet gösteren müteahhitlik kesiminin
sorunlarını ise şöyle özetlemek mümkündür:
1- İnşaat ve tesisat müteahhitleri odasının
kurulması,
2- Yüksek enflasyon sonunda yetersiz kalan, yıl içerisinde sabit
birim fiyat ve rayiç yerine, yıl içerisinde değişen fiyat
sistemine göre ödemeyi esas alan birim fiyat uygulamasına geçilmesi,
3- 2886 sayılı İhale Kanununun, objektif olmayan puanlama
sisteminin yeniden gözden geçirilerek, rasyonel hale getirilmesi,
4- Haksız uygulamaya sebep olan davet usulünü esas alan 44 üncü
madde uygulamasının sınırlarının
daraltılması veya tamamen kaldırılması,
5- Kamu yatırımları için ayrılan ödeneklerin çok
kısıtlı olması ve ödeneklerin zamanında serbest
bırakılmaması.
1996 yılı bütçesinde tüm yatırımlara ayrılan
miktar 251 trilyon 53 milyar 771 milyon Türk Lirasıdır. Kamu
Yatırımları Proje Stoku başlıklı Devlet Planlama
Teşkilatı raporuna göre, 4 239 adet yarım kalmış kamu
projesi için gerekli görülen 4 katrilyon 343 trilyon Türk Lirası
tahsisatın takriben yüzde 5i seviyesindeki bu meblağın sembolik
olduğu, basit bir hesap ile, bir yatırıma, ihtiyacının
yüzde 5i verilirse, o yatırımın, bu uygulamayla, ancak 20
yılda bitirilebileceği, bunun da ne kadar gayri ekonomik olduğu
ortadadır. Onun için, mevcut yatırımların, öncelik
sıralamasına göre envanteri yapılarak açıklanmalı ve
çok önemli zorluklar dışında yeni ihaleler açılmadan
mevcutların bitirilmesi hedeflenmelidir.
Bu genel mütalaalardan sonra, Karayolları Genel Müdürlüğü
bütçemize bakarsak, dünyada toplu taşımacılığa önem
verilir ve demiryolu taşımasına geçilirken, ülkemizde
yapımı, yatırımı ve bakımı
açısından çok daha pahalı olan karayollarına önem
verildiği, istatistiklerden çok açık bir şekilde belli
olmaktadır.
1995 yılında, karayollarında, 574 milyon kişi ve 284
milyon ton yük taşınmıştır. Buradan da
anlaşılmaktadır ki, yük ve yolcu
taşımacılığı esasını karayolları
almaktadır.
Karayollarımız, devlet yolu olarak
Bir karşılaştırma yaparsak; normal
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER (Konya) 5
trilyon değil, 500 milyar; sıfırın birini fazla koydun.
ASLAN POLAT (Devamla) 1996 yılı bütçesinde Karayollarına
ayrılan tüm meblağ 58 trilyon 348 milyar TL olduğuna göre, bu
parayla sadece normal şartlarda otoyol yapmak istesek,
Zaten kıt olan ödenekler de büyük ölçüde otoyollara
harcandığından, ihmal edilen karayollarının
üstyapıları bozulmaktadır. Bunda, 1985 yılında dingil
ağırlığının 10 tondan 13 tona
çıkarılması da etkili olmuştur.
Dünya Bankası kredisiyle finanse edilen Karayolları
İyileştirme Projesinin (KİP) yeniden canlandırılarak,
kamulaştırmadaki ödenek darboğazı çözülmeli ve
vatandaşların istimlak bedelleri bir an önce ödenmelidir.
Netice olarak, otoyollar, bir ülkenin
kalkınmışlığının temel göstergesidir;
süratli ve emniyetli seyahat edilen, fakat o derece de pahalı
yollardır. Bir teknik eleman olarak otoyollara karşı çıkmak
mümkün değil; fakat, ülke ihtiyaçları ve mevcut kaynakları da
göz önünden uzak tutmamak gerekir.
Yukarıda verilen örneklerde görüldüğü gibi,
Bölgesel sorunları ele alacak olursak; devlet yollarında,
geçit vermeyen yol bırakmamak başta gelen amaç olduğu gibi, il
yollarını dahi her mevsimde geçit verir duruma getirmek ve asfalt yol
uzunluğunu artırmak amaçlanmaktadır.
Bu bilgiler ışığında, Erzurum-İspir-Rize
yolunu ele alırsak, Erzurum ayrımı İspir arası
karayolu toplam
Bu yolun gerekli hizmetleri verebilmesi için, gerekli ödenekler,
kısıtlanmadan ve acilen verilmelidir. Bölge iklim şartları
göz önüne alınarak, ödenekler öncelikle serbest bırakılmalı
ve ihale yapılacaksa, ihaleye hemen başlanmalıdır. Aksi
halde, ülkemizin en soğuk iklimine sahip olan bölgemizde, süre
kısıtlılığı dolayısıyla, geç verilen
ödeneklerle istenilen hizmetler verilememektedir.
Bu yolun esas önemli kısmı, İspir-Rize
arasıdır. Yolun bu kısmı toplam
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu yolun,
yıllara sâri mukaveleli olarak bir an önce ihale edilip, tüm mevsim
işletmeye açılmasının bölge için ekonomik ve sosyal
faydalarını saymaya kalksak, 10 dakikalık süre, sadece, bu yolun
lüzumuna işaret eden gerekli sebepleri saymaya yetmez...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, lütfen toparlar mısınız.
ASLAN POLAT (Devamla) Tamamlıyorum efendim.
GAP bölgesinin, sulamayla, pamuk ve diğer ürünlerde önemli miktarda
artış sağlanacağı görülmektedir. Bu ürünlerin
dış ülkelere ihracı için, Erzurum üzerinden Karadeniz
limanlarına getirilmesi gerekmektedir. Bunun için, İspir-Rize
karayolunun yapılarak karayolu
taşımacılığına açılması, bölgede acilen
beklenmektedir.
Ayrıca, Palandöken Dağlarında başlayan ve
gelişen kış turizmiyle birlikte,
bu yol, Palandöken Dağları kış turizm merkezini toplam üç
saat içerisinde Karadenizin ılıman iklimine bağlayarak turizme
büyük katkıda bulunacaktır. Bu yol ile sadece iki il değil,
Doğu Karadeniz Bölgesi, Karadenize, GAP ürünleri, ihracat için, en
kısa yoldan deniz ulaşımına kavuşacaktır.
Ayrıca, bu merkezler arasındaki İspir, Pazaryolu, İkizdere
İlçelerine hayatiyet kazandırılacaktır. Aksi halde, bu
bölgede göçü durdurmak imkansızdır.
İspir-Rize yolu için bu yıl büyük bir şans vardır.
Rahmetli Rize Belediye Başkanı Ekrem Bey, Rize sahil şeridini
doldurup trafiğe açmış; fakat, en büyük rüyam diye
vasıflandırdığı bu yolu, Karayolları Bölge
Müdürlüğü sırasında da tamamlayamamıştı.
Şimdi ise, Sayın Başbakan Mesut Yılmazın, Rizeli olması
dolayısıyla, bu yol için gerekli çabayı göstereceğine
inanıyoruz. Bu yıl, kesinlikle, Karayolları
Genel Müdürlüğünün 1996 yılında
ihale izni alınan projeler kapsamına alınıp, bu
yolun ihalesi yapılmalıdır. Aksi halde, 7 milyar liralık
ödeneklerle ve yıllık emanet ihalelerle bu iş bitmez; fakat, ne
yazık ki, bu yıl, bütçede bu iş için 1 milyon Türk Lirası
ödenek ayrılmıştır. Bu ödeneğin iş
yapılabilir bir meblağa çıkarılması en büyük
dileğimizdir.
Ayrıca -vakit kalmadığı için hepsini ifade
edemiyorum- Narman Ayrımı-Pasinler Ayrımı Yolu,
Çobandede-Söylemez-Hınıs Yolu, Erzurum şehir geçişi için de
gereken ödeneklerin bir an önce verilmesini istemekteyiz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dikkat ederseniz,
yukarıda yapımı devam eden bu devlet yollarında toprak
hafriyatından, alt temel malzemesi naklinden ve kışın
trafiğe kapanması dolayısıyla kar tünelleri
yapımı gereken yollardan bahsetmekteyiz. Bu yollarda süratli ve
konforlu seyahatten vazgeçtik,
gideceğimiz yere salimen varabilmek en büyük özlemdir.
HASAN GÜLAY (Manisa) Sayın Başkan, saati durdurun.
ASLAN POLAT (Devamla) Bu bakımdan, bu yollar için gerekli
ödeneklere öncelik verilmesi en büyük dileğimizdir.
Bu duygu ve düşüncelerle, 1996 yılı
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesinin
tüm milletimize hayırlı olmasını Yüce Rabbimden diler,
hepinize saygılar sunarım. (RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Polat, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, 10 uncu tur içerisinde bulunan bakanlık
ve bağlı kuruluşlar bütçeleri üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.
Şimdi, sorularla ilgili işleme başlayacağım.
Ancak, saat 18.20de toplanmak üzere 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati
: 18.09
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 18.20
BAŞKAN:
Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU
KÂTİP
ÜYELER: Kâzım ÜSTÜNER (Burdur), Zeki ERGEZEN (Bitlis)
-0-
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 41 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
III. KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1. 1996 Malî Yılı Genel ve Katma
Bütçeli İdareler Bütçe Kanunu Tasarıları (1/285, 286) (S.
Sayıları : 1, 2) (Devam)
C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANLIĞI (Devam)
1. Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
a) Karayolları Genel Müdürlüğü
1. Karayolları Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı
Bütçesi
D) DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI (Devam)
1. Dışişleri
Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, görüşmelere
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Sayın Komisyon ?.. Burada.
Sayın Hükümet?.. Burada.
Sayın Komisyon ve Sayın Hükümet yerlerini aldılar.
Sorularla ilgili işlemlere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, Başkanlık arzu ediyor ki, ne kadar
çok sayın milletvekilinin sorusu okunursa, onu başaralım. Onun
için, izniniz olursa, birden fazla soru kâğıdı olan arkadaşımın
burada bir sorusunu okutayım, öbür sorusunu zaten bakanlığa
veriyoruz. Böylece, onun yerine de bir başka
arkadaşımızın sorusu okunmuş, yani, daha çok
arkadaşımızın sorusu okunmuş olur diye
düşünüyorum.
Sayın milletvekilleri, Sayın Divan Üyemizin, soruları,
oturarak Genel Kurula arz etmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bir de, bizim tespit ettiğimiz kadarıyla, sorular
arasında bu bakanlıklarla; yani, 10 uncu tur içerisindeki
bakanlık bütçeleriyle ilgisi olmayan, başka bakanlıklarla ilgili
olan sorular vardır. Onların
ismini okuyacağız; ama, işleme koymayacağız.
Sayın Hasan Dikici?.. Burada.
Sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Mehmet
Keçeciler tarafından cevaplandırılmasını arz ederim.
Hasan
Dikici
Kahramanmaraş
1. Yaklaşık 18 yıldır devam eden 48 kilometrelik
Kahramanmaraş-Andırın yolu için ayrılan 1996 yılı
ödeneği, sadece 55 milyar liradır. Bu ödeneği yeterli buluyor
musunuz? Yolun, 1996 yılı sonunda trafiğe açılması
mümkün olacak mıdır? Yolun bitmesi için ne kadar ödeneğe ihtiyaç vardır? Bu
ödeneğin bulunması mümkün olacak mıdır?
2. Kahramanmaraş-GöksunKüren tünelinin
fizikî standardının yükseltilmesi 1996 yılı içinde mümkün
olacak mıdır? Çevre koruma hizmetlerine hangi tarihte
başlanacak, hangi tarihte bitirilecektir?
3.
Kahramanmaraş-Narlı-Gaziantep Projesi iki ilimiz için önemli bir
projedir. 1996 ödeneğini yeterli buluyor musunuz? Projenin ek ödenek
ihtiyacı nedir? Kahramanmaraş- otoyol arası 1996 yılında hizmete açılacak
mıdır?
4. Andırın-Geben-Göksun karayoluna sadece 1 milyon ödenek
konmuştur. 67 kilometrelik yolu, bu
durumda kaç yılda tamamlayacaksınız; ek ödenek aktarmak mümkün
müdür; mümkün olacaksa toplamı nedir?
5. Andırın-Akifiye-Çokak
karayolu 1996 yılı ödeneği nedir? Yolun asfaltlanmasına
hangi tarihte başlanacaktır? Hangi tarihte trafiğe
açılacaktır?
6. Çardak-Kabaağaç asfaltının büyük oranda bakım,
onarım ve tamirata ihtiyacı vardır. Yolun bakım, onarım
ve tamiratı için 1996 ödeneği nedir? 1996 içerisinde bitirilmesi
mümkün müdür?
BAŞKAN Sayın Bakan?..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER
(Konya) Sayın Başkan, sualler son derece spesifik ve
araştırmayı gerektiriyor, yazılı cevap arz edeceğim.
BAŞKAN Teşekkür ederim efendim.
Efendim, Sayın Bakanlarımızın,
sadece yazılı cevap vereceğiz demesi bile yeter bize.
Sayın Nurettin Aktaş?..Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın,
delaletinizle, Dışişleri Bakanı tarafından
cevaplandırılmasını arz ederim.
Nurettin
Aktaş
Gaziantep
1. İsrail, devlet terörü estirmek
suretiyle, Güney Lübnandaki masum halk ve çocukları katlederken,
Dışişleri Bakanlığı olarak, İsraili
kınamayı düşünüyor musunuz?
2. İsrail ile yapılan anlaşmayı tek taraflı
olarak feshetmeyi düşünüyor musunuz? Yoksa, sessiz kalarak, İsrailin
bu zulmüne ortak olacağımızı, tarih önünde nasıl
savunacaksınız?
BAŞKAN Sayın Bakan?..
DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY
(Antalya) Yazılı olarak cevap vereceğiz.
Bu hadiselerden dolayı, Lübnan olaylarından
dolayı, infial duyduğumuzu, çeşitli vesilelerle belirttik; onu
da tekrar hatırlatmak istiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Memduh Büyükkılıç burada?..Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Bayındırlık ve İskân
Bakanımızca cevaplandırılmak üzere,
aşağıdaki sorular saygıyla arz olunur.
Memduh
Büyükkılıç
Kayseri
1. Hacılar Erciyes Yolu Projesi
hangi aşamadadır?
2. Yahyalı Kapuzbaşı
yolu ne zaman bitirilecektir?
3. Yahyalı Kanalizasyon
İnşaatı Projesi ne zaman uygulanacaktır?
4. SindelhöyükDeveli kanalizasyon
inşaatı ne zaman yapılacaktır?
5. Develi kanalizasyonu arıtma
inşaatı yapılacak mıdır?
6. ÜrgüpBoğazköprü Yolu Projesi
hangi aşamadadır?
7. Develi Çevre Yolu Projesi ne zaman
yapılacaktır?
8. Yahyalı Beşinci Bölge
Hududu Projesi ne zaman bitirilecektir?
9. BoğazköprüKayseriAnkara Yolu Projesi ne zaman
yapılacaktır?
10. Yeni Kayseri Çevre Yolu Projesi ne zaman
yapılacaktır?
11. Kayseri merkez kanalizasyon inşaatı ne
zaman bitirilecektir?
12. Kayseri atık su arıtma tesisi ne zaman
yapılacaktır?
13. KayseriPınarbaşı yolu düzenlemeleri
hangi aşamadadır?
14. KayseriKahramanmaraş yolu ne zaman
bitirilecektir?
15. AnkaraAksaray E5 karayolunu gözden geçirip, yapmayı
düşünüyor musunuz?
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER
(Konya) Sayın Başkan, KayseriElbaşıPazarören
ayırımı, Yahyalı beşinci bölge hududu yolu, 1996
yılında bitirilecektir.
AnkaraKayseri yolunun bakımı gözden
geçirilecek ve yapılacaktır.
Diğer suallere yazılı cevap arz
edeceğiz.
BAŞKAN Sorular kısmen
cevaplandırılmıştır, kısmen yazılı
cevaplandırılacaktır.
Sayın Hakan Tartan?... Yok.
Sayın Celal Topkan?..Yok.
İçel Milletvekili Sayın Abdülbaki Gökçel?.. Burada.
Sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Mehmet
Keçeciler tarafından cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim
Abdülbaki
Gökçel
İçel
1. İçel İlinin kuzeyinden geçen otoban yol nedeniyle
yapılan kamulaştırmaların bedelleri, aradan çok zaman
geçmesine rağmen ödenmemiş olup, arazi sahipleri mağdur
edilmiştir. Bu kişilerin daha fazla mağdur edilmemeleri
bakımından, kamulaştırma alacaklarının ne zaman ödenmesi düşünülmektedir?
2. İçel İlimizin Fındıkpınarı Beldesinin,
1995 yılında tamamlanamayan yol onarım
çalışmalarının yarım kalan kısmı 1996
yılı içinde tamamlanabilecek midir?
BAŞKAN Sayın Bakan?..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER
(Konya) Fındıkpınarı yol onarım
çalışmaları 1996 yılında tamamlanacaktır.
Kamulaştırma bedelleri -konuşmamda da
ifade ettiğim gibi- 1997 yılı sonuna kadar tasfiye edilecektir.
BAŞKAN Soru cevaplandırıldı.
Sayın Gökçel, ikinci sorunuz Orman
Bakanlığını ilgilendirdiği için işleme tabi
tutmuyorum.
Sayın Hazer?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Mehmet
Keçeciler tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.
Osman
Hazer
Afyon
1. Afyon-Evciler İlçesinin Baraklı Köyünün 310 hanesinin 307si
son Dinar depreminde zarar görmüştür, 3 hane az zarar görmüştür.
Zarar gören aileler yeni yerleşim bölgesine aktarılacaktır;
ancak, bunlardan 62 tanesine, tapusuz olduğu için, Komisyon, yeni yerleşim bölgesinde yer tahsis etmeme
temayülündedir. Halbuki, muhtar ve köy halkı, bunlara da yer tahsisinde
ısrarlıdır.
A) Tapusu olmayan mağdur
vatandaşlar için, yeni yerleşim bölgesinde yer tahsisi için,
Bakanlık olarak her türlü kolaylığı gösterecek misiniz?
B) Az hasar görmüş 3 hanenin de
yeni yere nakli için yardımcı olacak mısınız?
C) Aynı durumda az hasarlı evlerin sayısı az olan
diğer köylerde de bu hususu dikkate alacak mısınız? Kaç
haneye kadar bu hususta kolaylık gösterilecektir?
2/A)-
Afyon-Şuhut-Karadilli,
B) Çay-Dinar,
C) Bolvadin-Emirdağ yolları dar ve ihtiyaca cevap vermemektedir
ve sık sık kaza olmaktadır.
Bu yolların genişletilip, uygun bir hale
getirilmesi düşünülüyor mu?
BAŞKAN Sayın Bakan?..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER
(Konya) Yazılı cevap arz edeceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Soru, yazılı cevaplandırılacak.
Sayın Hazer, sizin bir önergenizi okuttum;
öbürünü, Sayın Bakana, dosyayla, adınıza takdim edeceğim,
bir başka arkadaşa sıra gelsin diye.
Sayın Fikret Karabekmez?.. Burada
Sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorunun
Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından
cevaplandırılmasını talep ediyorum, saygılarımla.
Fikret
Karabekmez
Malatya
Malatya-Adıyaman karayolunun yapımı kaç
yıldır devam ediyor? Söz konusu karayolu, bu yıl tamamlanacak
mıdır?
BAŞKAN Sayın Bakan, ne buyurulur efendim?..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER
(Konya) Yazılı cevap arz edeceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN Yazılı cevap verilecek.
Sayın Karabekmez, zatı âlinizin üç sorusu
var; biri cevaplandırıldı ya da cevaplandırılacak; iki
tanesini, dosyayla, Sayın Bakana takdim edeceğim.
Sayın Yaşar Canbay?.. Burada
Sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun
Dışişleri Bakanı tarafından
cevaplandırılmasına delaletlerinizi istirham ederim.
Yaşar
Canbay
Malatya
Ortadoğunun terörist ülkesi İsrail
tarafından bombalanan, çoğu sivil mazlum Filistin halkının,
bu saldırılardan korunması için bir girişimde
bulunulmuş mudur?
BAŞKAN Sayın Bakan, ne buyurulur efendim?..
DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY
(Antalya) Kürsüde konuşurken girişimlerimizi anlattım efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan, mukadder suali tahmin
ederek, kürsüde ifade ettiğini buyuruyorlar.
Sayın Suat Pamukçu?.. Burada
Sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun
Bayındırlık ve İskân Bakanınca
cevaplandırılmasını delâletlerinize arz ederim.
Suat
Pamukçu
Bayburt
Bayburt-Çaykara yolunu asfaltlamayı planlıyor
musunuz? 1996 yılı içerisinde kaç kilometresi asfaltlanacaktır?
BAŞKAN Sayın Bakan?..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER
(Konya) Yazılı cevap arz edeceğiz Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Soruya, yazılı cevap verilecek.
Sayın Abdullah Örnek?.. Burada.
Sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın ilgili
Sayın Bakan tarafından cevaplandırılmasını arz
ederim.
Abdullah
Örnek
Yozgat
1. Yozgat-Eymir-Aydıncık
yolunun, karayolları ağına alınması için yapılan
müracaatlara, bugüne kadar cevap verilmemiştir. Aydıncık
İlçemizin Yozgatla direkt irtibatını sağlayan bu yol, ne
zaman yapılacaktır?
2. Yozgat-Sıvas karayolu, bu
yıl içerisinde yapılacak mıdır?
3. Yozgat-Atatürk yolu ne zaman tamamlanacaktır?
BAŞKAN Sayın Bakan?..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER
(Konya) Sayın Başkan, 1996 yılı içerisinde
karayolları ağına yeni yol alınması
düşünülmemektedir. Dolayısıyla, Yozgat-Aydıncık yolu
da karayolları ağına alınmayacaktır.
Diğer sorulara, yazılı cevap arz
edeceğim.
BAŞKAN Evet, bu soru
cevaplandırıldı; diğerlerine yazılı cevap
verilecek.
Sayın İbrahim Halil Çelik?.. Burada.
Sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Dışişleri Bakanı tarafından
cevaplandırılmasını delaletlerinizle arz ederim.
İbrahim
Halil Çelik
Şanlıurfa
1. Kardak krizinde, Bakanı
yanıltan bürokratları Sayın Başbakan Meclise şikâyet
etti. Bu bürokratlar hakkında ne işlem yaptınız;
yapmadıysanız, işlem yapmayı düşünüyor musunuz?
2. İsrail ile yapılan askerî anlaşmadan,
Dışişleri olarak bilginiz var mı; varsa, Meclise bilgi
vermeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN Sayın Bakan, ne buyrulur?
DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY
(Antalya) Sayın Başkan, yine, birinci soruya, kürsüdeki
konuşmamda cevap vermiştim.
İkinci konuda, askerî anlaşmayla ilgili
bilgimiz var, Dışişlerinin bilgisi var. Bu konuda da, kamuoyuna
yaptığımız açıklamalara ilave edeceğim bir husus
yok.
BAŞKAN Evet, soru bu suretle
cevaplandırıldı.
İBRAHİM HALİL ÇELİK
(Şanlıurfa) Tatminkâr olmamak şartıyla...
BAŞKAN Sayın Çelik... (RP
sıralarından Böyle cevap olmaz sesleri)
DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY
(Antalya) Yazılı cevap da arz ederiz efendim.
AHMET DERİN (Kütahya) Sayın Başkan,
böyle cevap olmaz. Basından izlemedik biz. Kalksın çıksın
cevap versin ya da yazılı cevap versin. (RP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri...
ALİ OĞUZ (İstanbul) Hayır,
değer vermiyor gibi bir tavır içerisinde cevap veriyor.
BAŞKAN Hayır efendim; Sayın
Bakanı öyle bir tavırdan tenzih etmek isterim; olur mu öyle şey!
DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY
(Antalya) Sayın Başkan, birinci suale, kürsüde konuşurken
cevap vermiştim.
Askerî anlaşmalarla ilgili olarak,
Dışişleri Bakanlığının bilgisi var;
kamuoyuna da bu konuda açıklamalar yaptık. Israr ediyorsanız,
yazılı açıklama da yaparım.
BAŞKAN Efendim, Sayın Bakan, gayet tabiî,
Sayın üye, bilgi alma hak ve yetkisine sahiptir; o halde, yazılı
cevap vereceksiniz.
Teşekkür ediyorum.
Sayın Mustafa Kemal Ateş burada mı
efendim? Burada.
Sayın Ateşin sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıda sorulan sorumun ilgili Bakan
tarafından cevaplandırılmasına tavassutunuzu saygıyla
arz ederim.
Mustafa
Kemal Ateş
Kilis
Kilisin Musabeyli İlçesini İslâhiyeye
bağlayan, 1958 yılında açılmış bulunan
güzergâhında 25 yerleşim yerine uğrayan çok önemli bu yolun 15 kilometrelik
asfaltsız kısmının asfaltlanması için tahsisat
ayrılmış mıdır? Kış mevsiminde
ulaşımı engelleyen bu bölüm için bir planınız var
mıdır?
BAŞKAN Sayın Bakan?..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER
(Konya) Sayın Başkan, yazılı cevap arz edeceğim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum efendim.
Yazılı cevap verilecek soruya.
Sayın Mustafa Kemal Ateş, sizin, iki sorunuz
daha var; usulü uyguluyoruz; sizin bu sorularınız, Sayın Bakana
takdim edilecektir.
Sayın Mustafa Yünlüoğlu?.. Burada.
Sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın,
tavassutunuzla, Sayın Bayındırlık Bakanımızca
cevaplandırılmasını arz ve talep ederim.
Mustafa
Yünlüoğlu
Bolu
1. 1991 yılında ihalesi
yapılan Bolu Dağı tüneli ne zaman bitirilecek?
2. E-80 karayolunun Bolu
Dağı bölgesinin genişletilmesine ne zaman başlanacak?
3. Otoyol istimlak bedellerini ne
zaman ödeyeceksiniz?
4. Otoban-Yeniçağa,
otoban-Dörtdivan bağlantılarını ne zaman
gerçekleştireceksiniz?
5. Bir turizm bölgemiz olan Bolu-Yedigöller yolunu yapmayı
düşünüyor musunuz?
BAŞKAN Sayın Bakan?..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER
(Konya) Sayın Başkan, Bolu Dağı tünelindeki
çalışmalar devam etmektedir. Yalnız, bu tünelin bir fay
hattında olması sebebiyle, teknolojik bazı yenilikler
yapılmaktadır. Bu sebeple, yapımı
ağırlaşmıştır; ama, bu teknolojik problem yenice
çözülmüştür; süratli bir şekilde devam ettirilecektir.
Otoyol istimlakleriyle ilgili olarak, konuşmamda
da arz ettiğim gibi, bu yıl, köprü ve otoyol gelirleri Karayollarımıza
bırakılmıştır. Ayrıca, bütçemizde, 11 trilyon
liralık otoyol istimlak bedellerini ödemek için ödenek mevcuttur. Bizim,
otoyol sebebiyle, vatandaşlara, 12 trilyon lira borcumuz vardır,
Karayollarından da borcumuz vardır. Bu borçların, iki yıl
içerisinde; yani, 1997 yılı sonuna kadar tasfiye edilmesi söz
konusudur. Onu ifade ediyorum.
Diğer sorulara da yazılı cevap arz
edeceğim efendim.
BAŞKAN Sorular kısmen
cevaplandırıldı; teşekkür ediyorum.
Sayın Yünlüoğlu, sizin de, bunun
dışında iki sorunuz var; dosyayla, ilgili Bakana takdim
edeceğim efendim.
MUSTAFA YÜNLÜOĞLU (Bolu) Efendim, bir tanesi
Dışişleri Bakanlığı ile ilgili...
BAŞKAN Efendim, konularına göre
ayırdık sizin adınıza, zahmet çekmeyeseniz diye; biri
Bayındırlık Bakanlığının, biri Dışişleri
Bakanlığının...
Adana Milletvekili Sayın Sıtkı Cengil?..
Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun
Dışişleri Bakanı Sayın Emre Gönensay tarafından
cevaplandırılmasını arz ederim.
Sıtkı
Cengil
Adana
Son zamanlarda, Bakanlığınız,
personel alımı için açmış bulunduğu sınavlarda,
istenen belgeler bölümünde, yüksekokul diplomasıyla birlikte lise
diploması da istemektedir. Bunun sebebi nedir?
BAŞKAN Sayın Bakan?..
DIŞİŞLERİ BAKANI EMRE GÖNENSAY
(Antalya) Yazılı açıklama yapacağım Sayın
Başkan.
BAŞKAN Efendim, cevap, yazılı
verilecektir.
Sayın Cengil, sizin de, bir başka sorunuz
var; dosyayla, ilgili Bakana takdim edeceğiz efendim.
Sayın Celal Esin?.. Burada
Sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın ilgili Bakan tarafından
cevaplandırılmasını arz ederim.
1. Ağrı, Hamur, Tutak,
Patnos yolları kullanılamayacak derecede kötüdür. Bu yollarda, 1996
yılı içinde asfaltlanma yapılacak mı?
2. Ağrı - Taşlıcay - Diyadin - Doğubeyazıt
- Gürbudak yolu, transit yol olup; İran, Türkî cumhuriyetlerine
yapılan taşımacılık bu yoldan yapılmaktadır.
Bu yol 1996 yılında uluslararası yol standardına
getirilecek mi?
BAŞKAN Sayın Bakan?..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER
(Konya) Bahsi geçen her iki kesimde de 1996 yılı içerisinde
çalışmalar yapılacaktır ve yolların standardı
yükseltilecektir.
BAŞKAN Soru cevaplandı.
Sayın Ertuğrul Yalçınbayır?..
Burada.
Sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Bayındırlık Bakanına
aşağıdaki sorumun yöneltilmesini arz ederim.
Ertuğrul
Yalçınbayır
Bursa
Halkın ihtiyaçları önünde gidilemediği
ve yeterli plan üretilmediği ve yine mevzuattan kaynaklanan diğer
nedenlerle kaçak inşaat sayısında büyük artış
olduğu bir gerçektir. Zaruretler nedeniyle, kaçak yapılar
yıkılmamaktadır. İmar Kanunundan doğan para
cezalarının tahsil edilmeyen tutarı da çok yüksektir. Bu
alacaklar da tahsil edilmemektedir. Kaçak inşaatları yapanlar,
yıkım tehdidi altındadır. Para cezaları nedeniyle, borçlular,
hacizlere muhataptırlar. Kaçak yapılaşma ve çarpık
kentleşme, ruhsatlı yapılarda oturanların yaşam
kalitelerine de tesir etmekte ve çevre, haklarında olumsuz etkiler
yapmaktadır. Yasadışılığın istikrar
kazandığı bu ortamda, yukarıda belirtilen sorunların
aşılmasında ne gibi tedbirler düşünüyorsunuz?
Kente ve kentliye karşı işlenen
suçların arttığı ve
yasadışılığın
yaygınlaştığı bu dönemde devlete olan inancı ve
istikrarı nasıl sağlayacaksınız?
REFİK ARAS (İstanbul) 20 dakikalık
süre bitti.
BAŞKAN Sayın Bakan...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER
(Konya) Yazılı cevap vereceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) Süre doldu.
REFİK ARAS (İstanbul) Sayın
Başkan, süre bitti, 20 dakika doldu.
BAŞKAN Bitiriyorum efendim... Biz oturuyoruz...
Lütfen yani... Müsaade buyurun.
Arkadaşlarımız bizim de
sorularımız var diyorlar, yardımcı olalım istiyoruz.
Müsaade buyurun...
YILDIRIM AKTÜRK (Uşak) 20 dakika bitti efendim.
AHMET KABİL (Rize) Böyle giderse, saat 03.00te
de bitmez Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Yalçınbayır, sizin
dört sorunuz daha var; onları, dosyasıyla, ilgili sayın bakana
arz ediyorum.
Son soruyu okutacağım.
Sayın Demirci?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Mehmet
Keçeciler tarafından cevaplandırılmasını saygıyla
arz ederim.
Musa
Demirci
Sıvas
Sorular:
1. Sıvas Doğanşar İlçesi yeni ilçe olmuştur. Bu
ilçe ile Sıvas İli bağlantısı, bozuk ve stabilizedir. Bu yıl, yolun ıslahı ve
asfaltlanması düşünülmekte midir?
2. Yine, yeni ilçe olan
AltınyaylaSıvas yolu, bu yıl, programa alınıp
bitirilecek midir?
3.
ŞarkışlaAkçakışla yolunun yarım kalan
asfaltı bu yıl bitirilebilecek midir?
4. SuşehriGeminderesi yolu
bitirilip SuşehriŞerefiye yolu kalan asfaltı tamamlanacak
mıdır?
5. Sıvas, Türkiyenin, arazi olarak ikinci büyük vilayetidir. Bu
konumuna göre, ödenek tefrik edilecek midir; yoksa, geçmişte olduğu
gibi mi olacaktır?
BAŞKAN Sayın Bakan?..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MEHMET KEÇECİLER
(Konya) ZaraGeminderesiSuşehri yoluna, bütçedeki ödeneğine
ilaveten, Plan ve Bütçe Komisyonundan alınan ödenekle bir kat daha ilave
yapılmıştır. Buradaki çalışma, geçen yıllara
göre çok süratlenecektir. Önümüzdeki yıllarda bitirilmesine
çalışılacaktır.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, sorularla ilgili süre
tamamlanmıştır; soruları tartışmamız mümkün
değildir.
HASAN GEMİCİ (Zonguldak) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Buyurun efendim.
HASAN GEMİCİ (Zonguldak) Sayın
Başkan, şu ana kadar okunan sorular, Refah Partili
arkadaşlarımıza aitti.
Bizden, tek Abdülbaki Gökçelin sorusu okundu. Zannediyorum, o da, isminden
dolayı. Bu bir tesadüf müdür Sayın Başkan?
BAŞKAN Değerli kardeşim, sayın
milletvekili, sorular, bana gelmiyor; sorular, Divan üyelerine de gelmiyor;
Divana geliyor; geliş sırasına göre kaydediyorlar; Kanunlar ve
Kararlar Dairesinde görevli arkadaşlarımız, numaralayıp,
sıralayıp bana veriyorlar; ben de onu okuyorum değerli
kardeşim. Ne yapabilirim, söyler misiniz bana?!.
HASAN GEMİCİ (Zonguldak) Teşekkkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Ne diyeyim!.. Sabır dilerim.
ALİ ŞAHİN (Kahramanmaraş)
Tarafsızlığınızdan şüphe ediyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Bana, Allah sabır versin; ne
yapayım!..
YAŞAR TOPÇU (Sinop) Bize sabır versin...
Birbuçuk saati geçti.
BAŞKAN Ben de sizinle beraber buradayım.
Sayın milletvekilleri, süratle, soru sahibi olan
arkadaşlarımızın isimlerini okuyorum: Ersönmez Yarbayın
4 sorusu, Yakup Budak, Ömer Naimi Barımın 2 sorusu, Salih
Katırcıoğlunun 2 sorusu, Ejder Arvas, Feti Görürün 2 sorusu,
Olgun Akının 4 sorusu, İsmail İlhan Sungur, Osman Hazer,
Tevhid Karakayanın 2 sorusu, Memduh Büyükkılıç, Avni
Doğan, Remzi Çetinin 2 sorusu, Hayrettin Dilekcan, Nezir Aydın,
Lütfü Esengünün 2 sorusu, Muhammet Polatın 2 sorusu, Aslan Polat, M. Ali
Şahin, İsmail Coşarın 3 sorusu -sorularının biri
Ulaştırma Bakanlığını ilgilendiriyor- M. Cihan
Yazar, Atilla Mutman, Nezir Büyükcengiz, Hasan Gemici, Cafer Tufan
Yazıcıoğlu, Celal Topkan, Bekir Kumbul, Hasan Gülay, Mehmet
Elkatmışın 3 sorusu, Yalçın Gürtaş, Fethullah
Erbaşın 2 sorusu, Turan Alçelik, Sacit Günbayın 2 sorusu, Alaattin
Aydın, Mehmet Aykaçın 3 sorusu, Yusuf Öztop, Fevzi Aytekin, Mustafa
Köylünün 2 sorusu, Çetin Bilgir, Metin Perli, Naci Terzi, Erol Karan, Mahmut
Erdir, Yılmaz Ateşin 2 sorusu, Musa Uzunkaya, Abdulkadir Öncel,
Temel Karamollaoğlu, Ertuğrul Yalçınbayırın 2 sorusu,
Sait Açba, İsmail Özgün, Fethi Acar, Lütfi Doğan, Lütfi
Yalmanın 2 sorusu, Necati Albay.
Değerli milletvekilleri, bu İsimlerini
okuduğum...
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) Sayın
Başkan, benim de bir sorum vardı?..
BAŞKAN Efendim, olsa, burada olurdu. Grup
görüşmelerinden sonra gelen soruları işleme koymadık.
Sayın Korkutata, belki grup görüşmelerinden sonra geldiyse, o sebeple
işleme koymamışızdır ve adalet
yapmışızdır.
Sayın milletvekilleri, şimdi, zaman
gereği işleme tabi tutamadığımız sorular,
ilgileri dolayısıyla, iki sayın bakana huzurunuzda takdim
ediliyor.
Sayın milletvekilleri, onuncu turda yer alan
bütçeler üzerindeki müzakereler ve soru işlemleri
tamamlanmıştır. Şimdi, sırasıyla, onuncu turda
yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Birinci sırada, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı bütçesinin bölümlerine geçilmesi hususunu
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Şimdi, bölümleri ayrı ayrı okutup oylayacağım;
buyurun efendim.
C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANLIĞI
1.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 1996 Malî
Yılı Bütçesi
A CETVELİ
Program
Kodu Açıklama
Lira
101 Genel
Yönetim ve Destek Hizmetleri 5
755 989 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
111 Devlet
Yapı İşleri 3
219 386 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
113 Doğal
Afetlerin Zararlarını Önleme ve 409
865 000 000
Giderme
Hizmetleri
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
114 Teknik
Araştırma ve Uygulama Hizmetleri 325
160 000 000
900 Hizmet
Programlarına Dağıtılamayan 9
765 006 000 000
Transferler
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
999 Dış
Proje Kredileri 150
000 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 19
625 406 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Bakanlığa
bağlı Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Bölümlere geçilmesi kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
a)
Karayolları Genel Müdürlüğü
1.
Karayolları Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
A CETVELİ
Program
Kodu Açıklama
Lira
101 Genel
Yönetim ve Destek Hizmetleri 21
870 150 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
111 Karayolları
Plan, Proje ve Keşif Hizmetleri 462
500 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
112 Karayolları
Yatırım Hizmetleri 30
751 100 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
113 Bakım
ve İşletme Hizmetleri 2
905 850 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
900 Hizmet
Programlarına Dağıtılamayan 275
000 000 000
Transferler
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
999 Dış
Proje Kredileri 2
083 400 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 58
348 000 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
(B) Cetvelini okutuyorum :
B CETVELİ
Gelir
Türü Açıklama
Lira
2 Vergi
Dışı Normal Gelirler 257
000 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3 Özel
Gelirler, Hazine Yardımı ve Devlet
Katkısı 58
091 000 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 58
348 000 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
Sayın Milletvekilleri, Bayındırlık
Bakanlığı ve Bakanlığa bağlı
Karayolları Genel Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçelerinin
bölümleri kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olsun
(Alkışlar)
Dışişleri Bakanlığı
bütçesinin bölümlerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum :
D) DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI
1. Dışişleri
Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
A CETVELİ
Program
Kodu Açıklama
Lira
101 Genel
Yönetim ve Destek Hizmetleri 2
390 437 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
111 Dış
Politikanın Yürütülmesi 3
099 902 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
112 Dış
Temsil Görevlerinin Yürütülmesi 12
358 661 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
900 Hizmet
Programlarına Dağıtılamayan 2
409 000 000 000
Transferler
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 20
258 000 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Dışişleri
Bakanlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri de kabul
edilmiştir.
Her iki bakanlığın ve bağlı
kuruluşların bütçelerinin hayırlı hizmetlere vesile
olmasını Cenabı Allahtan niyaz ediyorum. (Alkışlar)
Sayın milletvekilleri, saat 19.30da bütçe görüşmelerine devam
etmek üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.58
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.30
BAŞKAN: Başkanvekili H. Uluç
GÜRKAN
KÂTİP ÜYELER: Ali GÜNAYDIN (Konya),
Salih KAPUSUZ (Kayseri)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 41 inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
III. KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
1. 1996 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Bütçe
Kanunu Tasarıları (1/285, 286) (S. Sayıları : 1, 2) (Devam)
E) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI
1. Ulaştırma Bakanlığı 1996 Malî
Yılı Bütçesi
a) Telsiz Genel
Müdürlüğü
1. Telsiz Genel
Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
F) ORMAN BAKANLIĞI
1. Orman Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
a) Orman Genel
Müdürlüğü
1. Orman Genel
Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
BAŞKAN Onbirinci turdaki görüşmelere başlıyoruz.
Komisyon ve Hükümet yerinde.
Onbirinci turda, Ulaştırma Bakanlığı ve Orman
Bakanlığı bütçeleri yer almaktadır.
Bu turda, grupları ve şahısları adına söz alan
sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili
Sayın Ayhan Fırat, Konya Milletvekili Sayın Nezir Büyükcengiz;
Demokratik Sol Parti Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Hayati
Korkmaz, Bolu Milletvekili Sayın Mustafa Karslıoğlu; Refah
Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Gürcan
Dağdaş, Kütahya Milletvekili Sayın Metin Perli; Anavatan Partisi
Grubu adına, Kars Milletvekili Sayın Selahattin Beyribey,
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Ali Doğan; Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın İlyas
Yılmazyıldız, Kars Milletvekili Sayın Sabri Güner.
Şahısları
adına; lehinde, Yozgat Milletvekili Abdullah Örnek; aleyhinde,
Ağrı Milletvekili Ziyattin Tokar.
Sayın
milletvekilleri, soru verme işlemini, gruplar adına konuşmalar
tamamlandığında bitireceğiz. Soruların kısa,
gerekçesiz yazılmasını özellikle rica ediyoruz.
Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, ilk konuşmacı olarak
Sayın Ayhan Fırat; buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın
Fırat, süreyi eşit mi paylaşıyorsunuz?
AYHAN FIRAT
(Malatya) Evet efendim.
BAŞKAN
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA
AYHAN FIRAT (Malatya) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri,
Bakanlık ve Bakanlığın bağlı ve ilgili
kuruluşları mensupları; hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi ve
şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Ekonominin,
toplumsal gelişmenin, sosyal bütünleşme ve kalkınmanın en
başta gelen itici gücü olan ulaştırma sektörü, deniz, hava ve
kara ulaştırmasıyla haberleşme sektörlerini kapsar.
Kara
ulaştırmasını da iki başlık altında
topluyoruz : Karayollarındaki ulaştırma ve demiryolları
ulaştırması.
1983-1993
yılları arası yapılmış olan ulaştırma
ana planında, yatırımların yüzde 46sının
karayollarına, yüzde 28inin demiryollarına, yüzde 15inin
denizyollarına ve yüzde 9unun da havayollarına
yapılacağı planlanmıştır. Ancak, gelin görün ki,
bilhassa otomotiv sanayi tarafından yapıldığını
tahmin ettiğim bazı baskılar neticesi, karayolları
taşımacılığı yatırımları, yüzde
46dan yüzde 65lere çıkmış, demiryolları yatırım
hizmetleri payı yüzde 28,3lerden yüzde 12lere inmiştir.
Demiryolları
ve denizyolları ulaştırması
yatırımlarının hızla düşürülmesi, bu hizmet
dallarında beklenen iyileşme ve atılımın
gerçekleşmesini önlemiştir. Bugün, yılda takriben 1,5 milyar
dolar navlun ücretini yabancı bayraklı gemilere veriyoruz.
Ayrıca, karayollarında yolcu taşımacılığı
1990 yılında yüzde 94 iken, 1994te yine yüzde 94te
kalmış; fakat, demiryollarında, 1990da yüzde 5 olan yolcu
taşıma yüzdesi, 1994 yılında yüzde 4e düşmüştür.
Ayrıca, yük taşımada, karayollarında ton/kilometre olarak
60 milyar ton yük taşınırken, 1994te, bu, 95 milyar tona
çıkmış, demiryollarında 8 milyar ton yük
taşınırken, 1994te 8,3
milyar ton olmuştur. Karayollarının yük taşımadaki
oranı yüzde 88den yüzde 92ye çıkmış,
demiryollarındaki yük taşıma oranı da yüzde 11den 8lere
düşmüştür. Daha önce, genelde demiryoluyla taşınan cevher
ve pancar ürünleri de artık karayoluyla taşınır hale
gelmiştir.
Verilen
izahatlardan da anlaşılacağı üzere, son yıllarda,
trafiğin çok büyük bir kısmı, hele hele yük
taşımacılığında, neredeyse yüzde 92si karayollarından
geçmektedir. Çok sayıdaki ağır vasıtanın yüklü olarak
hızla seyretmesi, gerek normal karayollarında gerek otoyollarda büyük
hasara sebep olmaktadır. Ayrıca, trafiğin yoğunluğu
neticesi, kazaların boyutları hayret edilecek şekilde
büyümüştür. Her yıl binlerce insanımız hayatını
kaybetmekte, onbinlercesi yaralanmakta veya sakat kalmakta, milyarlarca
liralık da maddî kayıp olmaktadır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; demiryollarındaki durum ise
şöyledir: Dünyada demiryolu işletmeciliği 1835 yılında
başlamıştır; Türkiyeye ilk defa 1856da
Aydın-İzmir demiryoluyla girmiştir. İstanbul demiryolu
1890da Fransızlar tarafından yapılmaya
başlanmıştır. 1930 yıllarından sonra
karayollarında hızlı bir gelişme başlamış,
bu, 1973lere kadar sürmüştür; ancak, 1973ten sonra, dünyada, tekrar,
demiryollarına hızlı bir dönüş
başlamıştır; çünkü, o yıllarda petrol
fiyatlarındaki hızlı yükseliş, daha ekonomik olan
demiryollarında teknolojideki değişiklikler, hızın da
artması neticesini getirmiştir. Mukayeseli olarak söyleyebiliriz
ki, Türkiye 779 bin kilometrekare,
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; ayrıca, Avrupa ülkeleri mevcut
demiryollarının teknolojisini yenileyip hızlı trene
geçtiler; Paris-Londra arasını üç saatte gidebiliyorlar. Almanyada
Bir de,
İstanbul Boğazını geçiş meselesi vardır. Bunun
için de, Gebze-Halkalı arasında üçüncü bir demiryolu hattı
ilavesi ile -iyi bir sinyalizasyonla, Boğazın altında
yapılacak bir tüp geçit ve bunun için 750 milyon dolar, sinyalizasyon ve
üçüncü hat için de 600 milyon dolar sarfıyla- 1,4 milyar dolara tek
taraflı olarak, 70 bin kişinin,
toplutaşımacılıkla, İstanbulda, bir yönden bir yöne
taşınması mümkün olacaktır. İstanbulda, gittikçe
artan trafiği, ancak, bu şekilde, toplutaşımayla çözmek
mümkündür; bunu da, bir öneri olarak Bakanlığa sunuyorum.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; demokrasimizin hızla yaygınlaşmasına
ve bireylerin özgürlüklerinin kazanılmasına büyük oranda
yardımcı olan, tüketiciyi, üreticiyi, pazarlamacıyı
yakından ilgilendiren, savunmasıyla, sanayisiyle,
tarımıyla, tüm ülkenin hızla çağı yakalamasına
etken olan ve haklı takdir kazanan, en başta gelen
kuruluşların içerisinde, kolaylıkla PTTyi söyleyebiliyoruz.
Kısa bir süre önce, bu Genel Müdürlüğümüz ve bağlı
kuruluşlarında değişiklikler olmuştur. PTT ikiye
ayrılmıştır; birisi Posta İşletmeleri Genel
Müdürlüğü, diğeri Türk Telekom A.Ş. Genel Müdürlüğü ismini
almıştır. Bu kuruluşumuza bağlı bir, Teletaş
Ar-Ge Laboratuvarı vardı; 1987 yılında
özelleştirilmiş ve bilahara, bir yabancı ülkenin malı
durumuna gelmiştir. O yabancı ülke de, burada çalışan
kıymetli elemanları, tüm bilgileri alıp memleketlerine
götürmüşlerdir. Teletaşın nüvesi 1958 yılında,
Ankarada bir odada kurulmuştur. PTT mühendis ve teknik
elemanlarının gayret ve becerisiyle İstanbula taşınan
bu Ar-Ge -yani, bir laboratuvar- büyük bir merkez haline gelmişti;
otuzbeş kırk senenin mahsulü, bugün, ülkemizden bir başka ülkeye
taşınmış durumdadır.
BAŞKAN
Sayın Fırat, son dakikanın içerisindeniz...
AYHAN FIRAT
(Devamla) Muhterem arkadaşlarım, Plan ve Bütçe Komisyonunda da
bazı arkadaşlarımız, PTTdeki gelişmeleri, zaman zaman,
1983 yılından sonra PTTdeki gelişmeler olarak nitelediler;
bu, öyle değildir; bu, PTTde çalışan binlerce, yüzbinlerce
insanı üzmektedir. PTT, Vanı İstanbula; Karsı Erzuruma,
İzmiri, Trabzona; Trabzonu Vana; Samsunu Adanaya; İstanbulu
İzmire, Muğlaya ve Antalyaya bağlayan kramportör
sistemlerini, radyolink sistemlerini, yine, İstanbulu, Edirneyi
Almanyaya; İzmiri, Atina ve Romaya; Ankarayı Karaçiye ve
ayrıca, Türkiyeyi Antalya üzerinden derin denizaltı kablosuyla
Kataniaya ve dünyaya bağlayan bu projelerin hepsi 1980den önce
bitirilmiş ve servise verilmiştir. Tabiî, PTT, bu hızıyla
devam etmiştir; gelen genç arkadaşlarımız, görevi alan
arkadaşlarımız, aynı hızla PTTyi devam
ettirmişlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Fırat, ek süreniz yalnızca bir dakikadır; buyurun
efendim.
AYHAN FIRAT
(Devamla) PTTnin özelleştirilmesini anlamak mümkün değildir.
Yılda 250 trilyon geliri olan bir müesseseyi özelleştirmek hakikaten
son derece yanlıştır, onu söylüyorum.
1996 konsolide
devlet bütçesi, 65 milyon nüfuslu Türkiye Cumhuriyetine dar gelmektedir.
Sağ iktidarlar, yalnız, zamla bütçeyi büyütmeyi düşünmekte, yeni
ve reform niteliğinde tedbirlere başvurmaya cesaret edememektedirler.
Bu bütçelerle, ne köylünün tarlasına beklediği su gider ne köy
yolları çamurdan kurtulur ne enerji darboğazı
aşılır ne de ulaştırma hizmetleri beklenen ve özlenen
seviyeye gelir.
Ben, yine de,
bütçelerinin Ulaştırma Bakanlığına ve ülkeye
hayırlı olmasını diler, Yüce Meclise ve beni dinleyen
vatandaşlarıma en derin saygı ve hürmetlerimi sunarım.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Fırat.
Sayın Nezir
Büyükcengiz, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Konya) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 1996 malî yılı Orman Bakanlığı
bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi
açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Sözlerimin
başında, Yüce Meclisin siz değerli üyelerini, televizyonları
başında bizi izleyen sevgili yurttaşlarımızı,
Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Orman Bakanlığı, ülkemizin en önemli ve çok
yaygın hizmet alanı bulunan birkaç bakanlıktan birisidir. Önemi,
her nedense, yıllardır gözardı edilen bu
Bakanlığımızın, bütçe ödeneklerinin katrilyonlara
ulaştığı günümüzde, payına 6,5 trilyon lira
düşmesi, geçtiğimiz yıllara göre fazla bir değişiklik
olmadığını ifade eder ki, bu da, Orman
Bakanlığının öneminin, yine gözardı edildiğini
gösteren düşündürücü bir olgudur. Üzülerek söylüyorum ki, Orman
Bakanlığına ayrılan ödenekle, Bakanlık, ne
tasarladığı hizmetleri gerçekleştirebilecek ne de orman
köylülerinin beklentileri karşılanabilecektir.
Ormanların
korunmasını, geliştirilmesini, orman köylülerinin
kalkındırılmasını, orman ürünleri sanayiinin
geliştirilmesini amaçlayan Orman Bakanlığının, çok
ağır olan görevi, kendisine ayrılan ödenekle daha da zorlaşmıştır.
Vergi alma borç al, yatırım yapma borç öde bütçesi diye adlandırdığımız,
genel bütçenin bir parçası olan Orman Bakanlığının bu
bütçesiyle, bütçe hedeflerinde gösterilen erozyon kontrol, mera
ıslahı, fidan üretimi, tohum üretimi, orman içi yol yapımı,
orman gençleştirme işleri ve ormanlarımızın kadastro
çalışmalarının yürütülmesi olanaksızdır. Bütçenin
yüzde 45i carî harcamalara, yüzde 33ü ormancılık hizmeti ve
yatırımlara, yüzde 16sı transfer harcamalarına
ayrılmıştır. Yatırımlara ayrılan yüzde
33lük payla, Bakanlıktan beklenen hizmet ve yatırımların,
on yıllar boyunca gerçekleştirilemeyeceği açıktır.
Ayrıca, bütçenin, yüzde 16lık gibi önemli bir bölümünün -960 milyar
Türk Lirası- fonlara transfer edilerek denetim dışına
çıkarılması kaygı verici bir durumdur. Umarım ki, bu
960 milyar Türk Lirası, Sayın Bakanımız tarafından
yerli yerince harcansın.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiyedeki
ormancılığın, gelişmiş ülkelerdeki
ormancılıktan çok farklı yönleri bulunmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde orman içinde yaşayan halk yoktur. Oysa
ülkemizde, orman köylüsünün nüfusu 12 milyona ulaşmıştır ve
bu insanlar, ulusal gelirden en az pay alan kesimdir. 12 milyon orman
köylümüzün, ormanlarımıza zarar vermeden, refah ve mutluluğa
ulaştırılması zorunluluğu vardır. Orman içi ve
kıyısında yaşayan köylülerimiz, zor koşullarda ve
perişan halde yaşamaktadırlar. Eğer ormanlar tahrip
ediliyor ve yok oluyorsa, bunun altında perişanlık, sahipsizlik
ve ilgisizlik yatmaktadır; bunu düzeltmenin yolu, orman köylüsünün
durumunu iyileştirmekten geçer. Bu cümleden olarak, Orman Kanununun ilgili
hükümleri uyarınca, devlet ormanlarında kesme, toplama,
taşıma, imal gibi orman işleri, öncelikle işyeri
civarındaki köylülere gördürülmektedir. Bu tür işler, birim fiyat
-eski deyimiyle vahidi fiyat- usulüyle yapılmaktadır. Bu yöntemle
çalışan yaklaşık, 500 bin kişi ve baklamakla yükümlü
olduklarıyla birlikte yaklaşık 3 milyon
insanımızın, çok zor koşullarda çalışıp,
üretime katkıda bulunmalarına karşın, ne yazık ki,
hiçbir sosyal güvenceleri yoktur.
21 inci
Yüzyılın eşiğinde, Gümrük Birliğine girdiğimiz,
Avrupa ve dünya ile entegre olmaya çalıştığımız
bugünlerde, devletin kendi işinde
çalışan işçileri sigortasız
çalıştırması, akıl almaz bir
davranıştır. Ormancılığımızın en
büyük yükünü taşıyan bu insanlarımızın, en kısa
sürede, Orman Bakanlığımızla Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığımızın, aralarında anlaşmak
suretiyle, iş kazaları ve meslek hastalıkları
sigortası, hastalık sigortası, analık sigortası,
malullük sigortası, yaşlılık sigortası, ölüm
sigortası gibi sosyal güvencelere, zaman yitirmeksizin
kavuşturulması zorunludur.
Sayın
milletvekilleri; ulusal varlıklarımız ve doğal
kaynaklarımız arasında, ormanlarımız çok önemli bir
yere sahiptir; bunlar aynı zamanda, doğanın denge unsuru ve
ülkemizin gelir elde ettiği varlıklardır. Ancak ne hazindir ki, 1950 ile 1991 yılları
arasında, genel orman miktarında 26 milyon dekar azalma
olmuştur. Azalma nedenleri, yüzde 56 yasal düzenlemeler, yüzde 27,2
yangınlar, yüzde 7 tarla açma, yüzde 8,8 başarısız ormancılık
çalışmaları, yüzde 1 yerleşme olarak tanımlanıyor;
yani ormanlarımızın büyük
bir bölümü, yasal düzenlemeler nedeniyle,
bugüne kadar azaltılmıştır.
Ormanlarımızın
muhafazası için, orman tanımında sık sık
değişiklik yapılmakta, yeni yasal düzenlemeler getirilmektedir.
Orman alanlarının yüzde 84ü makiliktir. Her yeni düzenlemeyle,
makiliklerin bir bölümü kapsam dışı bırakılmakta, bu
uygulamayla ormansızlaşma körüklenip hiçbir yarar
sağlanamamaktadır. Bu nedenlerle, makiliklerin kesinlikle kapsam
dışına çıkarılmaması zorunluluğu
vardır.
Değerli
arkadaşlarım, ülkemiz tarımının gelişmesinin
sigortası olan erozyonu önleme çalışmalarına mutlaka
hız kazandırılmalıdır. Yılda 500 milyon ton
toprağımızın taşındığı ülkemizde,
erozyonla birlikte 30 milyon ton doğal gübre yok olmaktadır. Sunî
gübreye ödenen miktarın 45 trilyon lira olduğu
düşünüldüğünde, erozyon sonucu trilyonlarca gübrenin sulara
karıştığını görmekteyiz. Bu nedenle, erozyonla
mücadele, ulusal bir görev anlayışıyla, tüm kamu kurumlarıyla
ortaklaşa, birlikte yürütülmelidir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; ormanlarımızın kadastro
çalışmaları da pek iç açıcı değil. 13,3 milyon
hektar tescile hazır hale getirilmiş, 5,4 milyon hektar tapuya tescil
ettirilmiş, geriye kalan 8,5 milyon hektar orman alanı tescil
dışıdır. Ormanlarımızın tapu tescilindeki
gecikmeler, işgal ve yağmalamaya veya çeşitli yollardan
kişilerin haksız iktisabına yol açmaktadır. Kadastro
hizmetlerinin hızla tamamlanması zorunludur; aksi halde, işgal
ve yağmalama, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da sürüp
gidecektir.
Değerli arkadaşlarım,
hizmetlerin yürütülmesinde bütçe ödenekleri çok önemli; ancak, tek
başına sorunun çözümünü oluşturmuyor. Zaten, bütçelerinin
görüşülmesi esnasında, sayın bakanlarımızın hepsi
ödenek yetersizliğinden yakınarak, 1996 yılında çok fazla
bir şey yapamayacaklarını ifade ettiler. Sorunlara
yaklaşımımızdaki içtenlik, sorunların çözümüne
getirdiğimiz çağdaş ve bilimsel yaklaşımlar da önem
taşımaktadır. Ormanlarımızın ilgisiz kişi ve
kuruluşlar -vakıflar, maden ocakları ve beş
yıldızlı beton yığınları- tarafından
yağma alanları haline getirilmelerini görmezlikten gelemeyiz.
Sayın
milletvekilleri, orman eşittir hayat eşittir yaşam eşittir
zenginliktir. Orman sayesinde havayı, suyu, toprağı insan
sağlığına uygun bir şekilde kullanabilir, hem
insanların hem de ekonominin hizmetine sunabilir, doğal çevremizi de
en güzel şekilde koruyabiliriz.
BAŞKAN
Sayın Büyükcengiz, son 2 dakikanız kaldı.
NEZİR
BÜYÜKCENGİZ (Devamla) Böylece, ekolojik denge kendiliğinden
oluşur; bu bağlamda, orman olan yerde, erozyon önlenir, tarım
faaliyetleri daha çok kazanç getirir; hayvancılık gelişir,
yeraltı ve yerüstü sularımız zenginleşir,
insanlarımız daha sağlıklı yaşar. Bu kadar
zenginlik veren ve değerli olan ormanlarımızı en
akıllı bir şekilde korumak, daha da fazlalaştırmak için,
çocuklarımıza ağaç sevgisini aşılamalıyız;
yani, eğitimde, ormancılık derslerine ağırlık
vermeliyiz.
Sayın
milletvekilleri, çevre sorunu, tüm ülkelerde, konunun bilincinde olan kimseler
için birinci derecede önem taşımaktadır. Çevre sorunun en önemli
unsurlarından birisi de ormanlardır. Gelişmiş ve daha fazla
şeyler verebilen, sosyal adaletin sağlandığı,
demokratik ve laik bir toplumsal yapıda, yaşama özlemimiz, ancak,
temiz bir çevre anlayışıyla süslendiği zaman bir anlam
ifade edecektir.
İnsanı ve
emeği en yüce değer olarak algılayan Cumhuriyet Halk Partisi,
insanı, temiz bir çevreyle bütünleştirmektedir. Orman
politikasını, sadece çevre düzenlemesi olarak almıyoruz; bunun
yanında, sanayimize gerekli hammaddeyi sağlayan ve
tarımımızın sigortası olan varlıklar olarak
algılıyoruz. Ormanlarımıza hak ettiği önemi
vermeliyiz; ormanlarımıza gerekli önemi vermek, vatanını,
milletini seven her kişinin boynunun borcudur.
Biz, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, ağaçlandırmayı, ulusal
amaçlarımızdan biri olarak ele almaktayız.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; on yıllardır, ekonomiyi biz
biliriz diyerek ülkeyi yöneten sağ iktidarlar, nasıl ki, ekonomiyi
enflasyon batağına gömerek çıkmaza soktularsa,
ormancılığımızı, ormanlarımızı da
uçurumun kenarına getirmişlerdir.
Dileğimiz ve
özlemimiz, ormanlarımızın ve
ormancılığımızın, bir an önce gelişmiş
ülkeler düzeyine ulaşmasıdır; ancak, bugünkü hantal yapıyla
ulaşması çok güç.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Büyükcengiz, ek süreniz 1 dakikadır.
NEZİR
BÜYÜKCENGİZ (Devamla) Ormancılığımızda da
yeniden yapılanma, reform şart.
Bütçenin tümüne
olduğu gibi, Orman Bakanlığı bütçesine de güven duymuyoruz.
Günü kurtarmak için hazırlanan bu bütçenin, hayalî bir bütçe olduğu
görülüyor. Yine de, Orman Bakanlığı bütçesinin, ülkemize,
ulusumuza, orman çalışanları ve orman köylülerimize
hayırlı olması dileğiyle, Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Büyükcengiz.
Demokratik Sol
Parti Grubu adına, Sayın Hayati Korkmaz.
Buyurun efendim.
(DSP sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU ADINA
HAYATİ KORKMAZ (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1996 yılı Ulaştırma
Bakanlığı bütçesi üzerinde, Demokratik Sol Partinin
görüşlerini açıklamak için söz almış bulunuyorum; sözlerime
başlarken, sizleri, şahsım ve Grubum adına saygı ve
sevgiyle selamlıyorum.
Ulaşım
sektörü, ekonomik sistemin temel unsurlarından biridir. Sosyal
bütünleşmenin ve ekonomik kalkınmanın en büyük itici gücü ve
aracıdır. Ülkemizin, Avrupa ve dünyayla entegrasyonu
açısından da önem taşıyan ulaşım sektörü, kara,
deniz, hava, demiryolu ve boru hatları olmak üzere, beş alan üzerine
oturmuştur. Bu alanların, maliyet, güvenlik, zaman ve elverişlilik
etkenlerine göre optimize edilmesi gerekmektedir.
1983-1993
yılları arasındaki ulaştırma ana planında, bu
beş alanda yapılacak yatırımlarda karayolu
taşımacılığı ağırlıklı olarak
planlanmış ve bu on yıllık dönemde, toplam
yatırımlardan, karayolu
taşımacılığının yüzde 46, denizyolu
taşımacılığının yüzde 15, demiryolu
taşımacılığının yüzde 28,3 ve havayolu
taşımacılığının yüzde 9,2 oranında pay
alması öngörülmüştür; ancak, uygulama sonuçları, hiç de planlandığı
gibi olmamıştır. Bu dönemde yapılan harcamaların yüzde
65i karayollarında kullanılırken, denizyollarında yüzde 5,
demiryollarında ise yüzde 12 dolayında harcama
yapılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yedinci Beş Yıllık
Kalkınma Planında da karayolu yatırımlarının
büyük payı sürmektedir. Artış oranı olarak
değerlendirdiğimizde, demiryolu ve denizyolu
yatırımlarında daha büyük artış görülmektedir.
Planlamayı olumlu bulmakla birlikte, daha önceki kalkınma
planlarının uygulamada gösterdiği sapmaları göz önüne
aldığımızda, uygulamaya olan
kuşkularımızı dile getirmekte yarar görmekteyiz.
Bizce, planlamada
sapmaya neden olan etkenlerin bir kısmı şunlardır:
Ulaştırma Bakanlığının örgüt
şemasını incelediğimizde, 5 alandan yalnızca demiryolu
ve havayolu taşımacılığının
Ulaştırma Bakanlığında olduğunu görmekteyiz.
Karayolları, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığına; Denizyolları, Başbakanlığa;
boru hatları ise, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığına
bağlıdır. Biz, böyle bir devlet yapılanmasının
yanlış olduğu, devletin ulaştırma
politikasının bir bütün olarak ele alınıp, bir bütün olarak
yürütülmesinin doğru olacağı görüşündeyiz. Özellikle,
Karayollarının, Ulaştırma Bakanlığına
bağlanması büyük önem taşımaktadır.
Bazı
işlevlerin değişik birimlerce yürütülmesinde bir sakınca
bulunmadığını savunmak, dünyanın kabul ettiği ve
uyguladığı yalın yönetim ve üretim tekniklerini
yadsımaktan başka bir anlamı yoktur. Ülkemizde,
demiryolları, yıllardır ihmal edilmiş durumdadır.
Bunun sonucunda, şu an, birçok önemli merkeze demiryolu
bağlantısı kurulamamıştır. Bu nedenle, ülke
çapında yaygın hizmet ağına sahip karayolu
taşımacılığı öne çıkmıştır.
Bu konuda verilebilecek en çarpıcı örnek, ülke ekonomisine
sağladığı önemli katkı, gelişmişliği ve
büyüklüğüyle ilk 5 içinde yer alan Bursa İlinin demiryolu
bağlantısının olmaması, var olan havaalanı ve
limanlarının yetersizliğidir.
Kara
taşıma araçlarının, müsaade edilen yük
ağırlıklarının Avrupa standartlarına göre fazla
olması, karayollarımızın çok kısa sürede
yıpranmasına yol açmaktadır. Böylece, ulaşım için
ayrılan kaynaklarımızın çoğu, yol onarımına
gitmekte, yıpranan yollar ve aşırı yüklemeden dolayı
trafik akımı yavaşlamakta, beraberinde trafik kazaları
meydana gelmekte ve araçların ekonomik ömrü azalmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda açıklamaya
çalıştığımız olumsuzluklara karşın,
gümrük birliği sürecinde, dünyayla yapacağımız ticarette
dengeleri lehimize çevirebilmek için, ulaştırma
politikalarımızı yeniden gözden geçirmemiz ve uzun dönemli
stratejilerimizi buna göre hazırlamamız gerekir.
Mevcut durumu
dikkate alarak, değişik ulaşım sektörleri için, bazı
öneri ve yaklaşımlarımızı sunmak istiyoruz.
Karayollarıyla ilgili yatırımlar, var olan kapasite
kullanımı nedeniyle, sürdürülmek zorundadır; ancak, diğer
ulaşım sektörlerinin gelişmesiyle,
karayollarımızın yükü azalacak ve ek kapasite
yaratılmış olacaktır. Karayollarına gösterilen bu
ayrıcalığın yanlış olduğu görülerek, bu
yaklaşımdan uzun vadede vazgeçilmelidir.
Ülkemizin üç
yanının denizlerle çevrili olması, denizyolu gibi, maliyeti çok
daha ucuz bir taşımacılığın yaygın bir
biçimde kullanılması için bir avantajdır. Biz, elimizde olan bu
imkânı, ulaştırma ve taşımacılık
açısından en etkin ve verimli bir şekilde
değerlendirmeliyiz. Uluslararası ticaretimizin yaklaşık
yüzde 85inin denizyoluyla yapılması nedeniyle, önümüzdeki
yıllarda, yaşlanan deniz ticaret filomuzu uygun bir biçimde
yenilemeli, liman kapasitelerimizi artırmalı ve yeni limanların
yapılmasını teşvik etmeliyiz.
Demiryollarının
durumuyla ilgili olarak yıllardır konuşulmakta; ancak, somut
hiçbir gelişme sağlanamamaktadır. Son dönemde, dünyada ve
özellikle Avrupada, yeni, yüksek hızlı demiryolu
hatlarının yapımı ve işletimi konusunda önemli
gelişmeler sağlanmıştır. Bu nedenle, öncelikle, var
olan kapasitenin daha etkin ve verimli kullanılması için, planlanan
yatırımlar gerçekleştirilerek, bu sektör, verimli duruma
getirilmeli ve verimli çalışacak sistemin ülke düzeyinde
yaygınlaştırılması için girişimler
hızlandırılmalıdır; çünkü, gelecekte gereksinim
duyulan kara ve
Diğer yandan,
yerel yönetimlerin büyük
çoğunluğunda toplutaşımacılık sorunlarına
çözüm için, raylı taşımacılık projeleri üzerinde
çalışmalar sürdürülmektedir. Ülkemizin kaynaklarını verimli
kullanmak, hızlı servis, yedek parça hizmeti ve ileriki
aşamalarda, bu hizmeti Türkî cumhuriyetlere sunarak, istihdam yaratmak
için, yerli üreticilere fırsat tanınması büyük önem taşımaktadır.
BAŞKAN
Sayın Korkmaz, son 2 dakikanız.
HAYATİ KORKMAZ
(Devamla) Özellikle, TUVASAŞ ve TÜLOMSAŞ gibi kuruluşlar,
raylı taşımacılık konusunda kırk yıllık
bir bilgi ve deneyime sahiptirler. Bakanlığın, raylı taşımacılığa
yönelen tüm belediyelerin çalışmalarında eşgüdüm
sağlaması gerektiği inancındayız ve bunun, en
kısa sürede gerçekleştirilmesini diliyoruz.
Bu anlamda,
Ulaştırma Bakanlığının bütçesini
değerlendirdiğimizde, yüzde 75inin yatırım bütçesi
olması çok olumludur; ancak, bunun 140 milyon dolara
karşılık gelen bir değer olduğu ve önümüzdeki
yıllarda ticaret hacmimizin 100 milyar doları
aşmasının hedeflendiği düşünülürse, bu payın ne
denli yetersiz olduğunu görebiliriz. Dileğimiz, önümüzdeki yıl
için, Bakanlık bütçesinde, bu gereksinimlere göre yanıt verebilecek
yatırımların öngörülmesidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma
Bakanlığının temel işlevlerinden biri de,
haberleşme hizmetleridir. Bugün, Bakanlığın
telekomünikasyon hizmetlerini, anonim şirket şekline
dönüştürülen Türk Telekom AŞ üstlenmiştir. Türk Telekom AŞ,
övünmekte haklı olduğumuz kurumlarımızdan biridir. Bu
Kurum, çağdaş teknolojiye sahip, yatırım
darboğazını aşmış, hem finansman hem de teknik
açıdan yabancı teknoloji ve kaynağa gereksinme duymayan bir
yapıdadır; en kârlı çalışan
kuruluşlarımızdan biri olup,
yıllık kârı yaklaşık 150 trilyonu
bulmaktadır.
Türk Telekom
AŞ, özelleştirilmek istenen kurumlarımızdan biridir.
Özelleştirmenin gerekçeleri olarak, bazı kurumların eski
teknolojiye sahip olması, bazılarının zarar ediyor
olması, bazılarının ise verimsiz çalışması
öne sürülmektedir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Korkmaz, eksüreniz 1 dakikadır.
HAYATİ KORKMAZ
(Devamla) Bunların hiçbiri, Türk Telekom AŞ için öne sürülememekte
ve geriye bir tek neden kalmaktadır. Bu da, gelir elde etmek ve bu geliri
de bütçeye bir şekilde yamamaya çalışmaktır. Yalnızca
bu amaçlar için özelleştirme yapılacaksa, özelleştirmenin,
Anayasa Mahkemesi kararında da belirtildiği gibi, Türk Devletinin
bağımsızlığını zedeleyecek boyutlara
varmaması gerekir. Eğer gelire gereksinim varsa, bu şirket
paylarının belirli oranının, borsalarda ya da yabancı
borsalarda satılmasıyla
sağlanabilir. Blok satış yöntemiyle yapılacak
satışların karşısındayız.
Değerli
milletvekilleri, 21 inci Yüzyılın, bilgi ve iletişim
çağı olduğunu hatırlayarak, ülkemizin, gelecekte
gereksinimi olacak bilgi iletişim ağını kurmayı ve
böylelikle, çağdaş dünya ağı içinde yerimizi almayı
hedeflemeliyiz. Bu konudaki araştırma ve geliştirme
çalışmaları, ülkemizin stratejik öneme sahip bir konusudur. Bu
nedenle...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Korkmaz, teşekkür ediyorum; süreniz doldu.
HAYATİ KORKMAZ
(Devamla) Sözlerime son verirken, Ulaştırma
Bakanlığının, 1996 Malî Yılı Bütçesinin
hayırlı olmasını diliyor, Yüce Meclisi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.
Sayın Mustafa
Karslıoğlu; buyurun efendim. (DSP sıralarından
alkışlar)
DSP GRUBU ADINA
MUSTAFA KARSLIOĞLU (Bolu) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Orman Bakanlığı 1996 yılı bütçesi
üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına görüşlerimi açıklamak
için söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce,
Demokratik Sol Parti Grubu ve şahsım adına, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, ülkemiz, orman
varlıkları bakımından fakir bir ülkedir. Yurdumuzun orman
alanı 20,2 milyon hektar alandır. Bunun yüzde 56sını
teşkil eden 11,3 milyon hektarı bozuk ve verimsiz durumdadır;
sadece yüzde 44ü, yani, 8,7 milyon hektarı normal orman
alanıdır. Orman ürünlerinin yüzde 15inin üretildiği,
topraklarının yüzde
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ormanların korunması,
devamlılığının sağlanması,
geliştirilmesi ve genişletilmesi; devlet ormanlarının,
ülkemiz orman ihtiyacının temin ve gerektiğinde ihraç
maksadıyla, sosyal, ekonomik ve teknik icatlara göre yönetilmesi ve
işletilmesi, Orman Genel Müdürlüğünün genel işlevidir.
Ayrıca, devlet ormanlarımızın
sınırlarının belirlenmesi amacıyla, orman kadastro
sınırlandırma çalışmaları yapılması,
tespiti, takibi ve ayrıca, ormancılık hizmetinin yürütülmesi,
yine bu Kurumun yerine getirmesi gereken görevlerdendir. Ancak, bu
Bakanlığın görev alanları sorunlarla doludur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde 18 bine yakın orman
köyü vardır. 10 milyonu aşkın yurttaşımız da orman
köylüsü olarak yaşamını sürdürmektedir; ekonomik durumları
oldukça bozuktur; gelir dağılımı bakımından en
alt düzeyde yer almaktadırlar. Bu insanlar, geçim zorluğu nedeniyle,
kitleler halinde, büyük şehirlere göç ederek, oralarda, daha
ağır şartlarda yaşamlarını devam ettirmeye
çalışmaktadırlar; ayrıca, büyük şehirlere de olumsuz
katkıda bulunmaktadırlar.
Orman köylülerinin
durumu yeniden ele alınarak, yaşam standartlarının
yükseltilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Örneğin, Or-Köy
kredileri, yöre koşullarına uygun şekilde verilmelidir. Bölgenin
özelliklerine göre, hayvancılık, arıcılık veya orada
yetişen tarım ürünleri ucuz krediyle desteklenmeli, orman
köylülerinin ulaşım sorunları halledilmelidir. Bildiğiniz
gibi, orman köylerinin birçoğunun ulaşımı, orman
yollarıyla yapılmaktadır. Orman köylerinde kooperatifler güçlü
bir hale getirilmeli; böylece, orman köylüleri, örgütlü bir toplum haline
dönüştürülmelidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir diğer sorun da erozyondur.
Erozyon, ormanların; yani, bitki örtüsünün tahrip edilmesi sonucu ortaya
çıkan bir olgudur. Ülkemiz, dağlık ve engebeli arazi
yapısı ve kolay ayrışabilen ana kayasıyla
dünyanın erozyona karşı en hassas bölgesinde yer almaktadır.
Hassasiyetle korunması gereken ormanların ve bitki örtüsünün
aşırı ve bilinçsiz bir şekilde tahrip edilmesi, ülkemizi,
erozyon felaketiyle karşı karşıya
bırakmıştır. Yurdumuzun en verimli topraklarından 500
milyon ton, her yıl, denizlere, göllere ve barajlara
taşınmaktadır. Birim alanda taşınan toprak miktarı
Avrupadan 17 kat, Kuzey Amerikadan 6 kat daha fazladır. Her ne kadar bu
yönde, yani, erozyonun önlenmesi için ciddî çalışmalar
yapılıyorsa da, erozyon hızla devam etmektedir.
Üzülerek belirtmek
isterim ki, ülkemiz, çölleşmeye doğru gitmektedir. Bu yönde
halkımızı eğitmemiz gerekmektedir. Bu konuda ciddî önlem
almamız kaçınılmaz hale gelmiştir. Ayrıca, gönüllü
kuruluşlarla daha sıkı ve etkili işbirliği
sağlanmalıdır. Son zamanlarda, başta TEMA Vakfı olmak
üzere birçok gönüllü kuruluş, erozyona karşı çok yoğun bir
çaba ve emek sarf etmektedirler; onu da, büyük bir mutlulukla belirtmek
isterim. En başta, ağaçlandırabilecek her alan, hızla
ağaçlandırılmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bunun yanında, uzun
yıllardan beri yürütülen kadastro çalışmalarına
rağmen, orman alanlarımızın ancak yüzde 66sının
kadastrosu yapılmış, yüzde 34ünün kadastrosu
yapılamamıştır. Bu durum, orman köylülerimiz için belirsiz
bir ortam doğurmakta; ayrıca, orman alanlarının
sağlıklı bir şekilde korunmasını engellemektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz orman bakımından
fakir bir ülkedir. Orman alanlarının artırılması,
birçok nedenle kaçınılmaz hale gelmiştir.
Ormanların
faydaları çok yönlüdür. Kamuoyunda, ormanların, sadece orman ürünleri
üretim fonksiyonu bilinmekte ve ormanlara, sadece, orman ürünleri üretim
kaynağı olarak bakılmaktadır. Bu bakış, hem
yanlış hem de tehlikelidir. Ormanların toprağı ve
çevreyi koruma fonksiyonu, üretim fonksiyonundan çok daha önemlidir.
Ormanın, toprağı ve çevreyi koruyarak
sağladığı fayda, maddî olarak ölçülemez. Ormanlar sellerin
ve çığların oluşmasını, yağmur ve
rüzgarın toprağı aşındırıp
taşımasını önlemektedir. Bu bakımdan, ormanlar,
yerleşim yerlerinin, tarım alanlarının, baraj ve göllerin
bir çeşit sigortasıdır. Bu konuları da gözönüne alarak,
Orman Genel Müdürlüğünün, kamuoyunu daha etkili bir şekilde
bilinçlendirmesi, en başta gelen görevlerinden biridir.
Bugün, dünyada,
çabuk yetişen ağaç türlerine büyük çapta bir kayış
vardır. Bu yönde, yurdumuzda da birçok önemli çalışma
yapılmıştır; fakat, yeterli değildir. Gerek odun
olarak gerekse orman ürünü olarak kullanılan ağaç türlerinin
yetiştirilmesinin desteklenmesi, kaçınılmaz hale gelmiştir.
Bu yönde gerekli teknik çalışmalar yapılarak, hangi ağaç
türü nerede yetişiyorsa orada yetiştirmek gerekmektedir. Ülkemizde,
özellikle kavakçılık, yaygın bir hale gelmiştir. Bu, olumlu
bir gelişmedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; orman köylüsü gibi orman
işçisinin de çok sorunları bulunmaktadır. Bu işçilerin ve
geçici işçilerin sorunları, çözülmelidir. Geçici işçi
tespitinde, tarafsızlık ilkesi korunmalı, objektiflik ilkeler
gözönünde tutulmalıdır. Orman işçisinin ücretleri, orman
ürünlerinin üretimindeki günün koşullarına göre ve enflasyon gözönüne
alınarak tespit edilmelidir; hak ettikleri ücretler peşin
ödenmelidir; çünkü orman köylüleri, orman üretiminde çalışırken
bir girdileri vardır; zamanla, ödenen ücretler, enflasyonun gerisinde
kalmaktadır. ORÜSteki özelleştirme, yeniden gözden geçirilmelidir;
çünkü, kurumlar, sadece arsalarının birim fiyatının
altında satılmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Genel Müdürlüğü, orman
yangınlarında, zararlı böceklerle mücadelede ve orman
kaçakçılığında daha etkin ve teknik gelişmeleri
sağlamak zorundadır; çünkü, orman yangınları, her sene,
özellikle turistik yörelerimizde, yaz aylarında, yoğun bir
şekilde artmaktadır. Son zamanlarda, ormanlarımızda,
zararlı böcekler de büyük tahribatlar meydana getirmektedir. Son
zamanlarda orman kaçakçılığı da yaygın bir hale
gelmiştir.
BAŞKAN
Sayın Karslıoğlu, son iki dakikanız.
MUSTAFA
KARSLIOĞLU (Devamla) Teşekkür ederim Başkanım.
Orman
Bakanlığı bütçesinin ulusumuza hayırlı
olmasını ve başta değerli Orman Bakanımız olmak
üzere Bakanlığın değerli personeline başarılar dilerim.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlar, teşekkür ederim. (DSP ve ANAP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Karslıoğlu.
Refah Partisi Grubu
adına Sayın Gürcan Dağdaş, buyurun efendim. (RP
sıralarından alkışlar)
RP GRUBU ADINA
GÜRCAN DAĞDAŞ (İstanbul) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı bütçesi üzerinde
konuşmak üzere, Refah Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Ulaştırma,
bir hizmettir. Bir hizmet üretilirken, realist ve pazarlanabilir
olmalıdır; yeniliklere ve gelişmelere açık
olmalıdır. Ulaştırma hizmetleri, gelişmiş
ekonomilerin ve toplumsal gelişmenin temel dayanaklarının
başında gelir; bu nedenle çok önemlidir.
Bütün gelişmiş
ülkelerde yolcu ve yük taşımacılığı, büyük
oranda, deniz, hava ve demiryolu ile yapılmaktadır. Karayolu
ağırlıklı taşımacılık, hiçbir
gelişmiş ülkede yoktur. Bu açıdan
bakıldığında, ülkemizdeki durum nedir; Türkiyede, yolcu
taşımacılığının yüzde 96sı, yük
taşımacılığının da yüzde 74ü karayoluyla
yapılmaktadır.
Ulaştırma
Bakanlığı bütçesi içerisinde görüşeceğimiz konulara
sırasıyla bakarsak, havameydanlarımızın durumu nedir;
havaalanı yatırımlarında, turizm ve ihracat potansiyeli yüksek
olan bölgelerin yatırımlarına önem verileceği Yedinci
Beş Yıllık Planda ilke olarak belirtilmektedir. Fakat, son
yıllarda, özellikle turizm sektöründe sağlanan sayısal
artışlara paralel yatırımların, havayolu sektöründe
sağlanmadığı görülmektedir. Ayrıca, dolu sezonlarda,
İstanbul-Atatürk, Antalya ve Dalaman gibi havaalanlarımızda
verilen hizmetlerin yetersiz olduğu, izdihama sebebiyet verildiği
görülmektedir. Havacılık hizmetlerinin, uluslararası
standartlara çekilmesi için, gerekli yatırımların,
havaalanlarında otomasyon sağlanacak biçimde, gerekli teknolojileri
ihtiva edecek şekilde planlanması ve insana bağlı
hizmetlerde personel eğitimine önem verilmesi zorunludur.
Küçük
havaalanlarındaki düşük kapasite oranları, yapılacak
düzenlemelerle giderilerek daha fazla il ile ulaşım sağlama
aracı olarak görülmelidir.
Ulaştırma
Bakanlığı programında, Çeşme Havaalanının,
1996 yılı sonu itibariyle hizmete açılacağı
belirtiliyor. Bütçe olarak öngörülen kaynak ve yüklenici firmanın
taahhüdü, 1996 sonu itibariyle, Çeşme Havaalanının pist
altyapısı olarak planlanmış. Şimdi, siz, pist
altyapısı olarak planladığınız, öngördüğünüz
kaynakla, yapımcı firmanın taahhüt ettiği tablo ortadayken,
1996 sonu itibariyle Çeşme Havaalanını
açacağınızı söylüyorsunuz. Burada bir
yanlışlık var. Bizim temennimiz, bu havaalanının
açılmasıdır; ama, mevcut önümüzdeki tablo bunu göstermiyor.
Sayın Bakan, inşallah, bu kürsüden bunun cevabını verir.
Kars
Havaalanının eksikliklerini bu yıl bitirmelisiniz.
Iğdır Havaalanı yapımını muhakkak
başlatmalısınız.
Havaalanlarımızı
konuştuğumuz zaman, son günlerde Türk kamuoyunu çok ilgilendiren bir
konuya değinmeden geçmek mümkün değil. Nedir bu; İstanbul
dış hatlar yeni terminal binasının ihalesi... Sayın
Bakan buradayken, akıbetini çok merak ettiğimiz bu ihaleyle ilgili
sormamız gereken şeyleri sormak durumundayız. Orada neler
oluyor? 1988de bu ihale yapılmış; ihaleyi kazanan
yüklenici firma, beş yıl, taahhütlerini yerine getirmemiş; ama, bu
beş yıl beklenmiş, niye taahhütlerinizi yerine getirmediniz diye
sorulmamış, beş yıl sonra bu ihale iptal edilmiş. Bu
beş yıldan sonra, 1993te, bu ihale yeniden yapılmış;
sonra, ne hikmetse, bir yıl sonra yeniden iptal edilmiş. 1995
yılında bu ihale yeniden yapılmış ve son günlerde
kamuoyunda çok yaygın bir ifade var: Bu ihale yeniden iptal edilecek...
Yine, basından
ve Sayın Bakanın, Ulaştırma Bakanlığı
bütçesi komisyonda görüşülürkenki beyanlarından anlıyoruz ki,
ihaleci genel müdürlük olan Devlet Hava Meydanları İşletmeleri
Genel Müdürünün -şu andaki Genel Müdürünün- bu konudaki
çalışmalarından, Sayın Bakan, bir güven, bir itimat
sıkıntısı içerisinde ve bu Sayın Genel Müdürü görevden
almak için çırpınıp duruyor; mensubu olduğu Hükümetin
Başbakanını bir türlü ikna edemiyor. Şimdi, peş
peşe iptal edilen ihaleler, görevden almak istediği Genel Müdürü bir
türlü alamayan Sayın Bakan ve bu Genel Müdürle ilgili, Türk kamuoyunda, bu
ihaleyle ilgili ciddî bir şüphe... Şimdi, biz buradan soruyoruz:
Sayın Genel Müdür, Devlet Hava Meydanları İşletmeleri Genel
Müdürlüğünde yapmadığı icraatlardan dolayı mı bir
güven sıkıntısı içerisinde; yoksa, daha evvel
başında bulunduğu DHL Genel Müdürlüğünde
yaptığı icraatlarından dolayı mı bir güven
sıkıntısı içerisinde?.. Umarım ki, Sayın Bakan,
bu kürsüden bunun cevabını verir.
Yine,
Ulaştırma Bakanlığı bütçesi içerisinde
konuşacağımız önemli konulardan biri Telekom. Geçen hafta,
yine, basına intikal eden ve hemen hemen tüm gazetelerimizde yer alan bir
habere göre, Türkiyede yaklaşık bir yıldır, bir milyona
yakın insan, telefon aboneliği için sıra bekliyor. Ne oldu da bu
Telekom, bir yıl evveline kadar her müracaatı kabul eder durumda idi,
şimdi bu müracaatlara cevap veremez hale geldi ? Bir bakıyoruz,
Telekomun teknolojisini yenileyememişsiniz, fiberoptiğe geçememişsiniz,
güç ve kapasiteyi artıramamışsınız; yani,
satışıyla ilgili alıcıların kuyrukta
olduğunu iddia ettiğiniz malı, albenisini bozarak defolu hale
getirmişsiniz. Siz, bu Telekomu satamayacaksınız; çünkü, müşteri
bulamayacaksınız. (RP sıralarından alkışlar)
Yine,
karşınızda, bilgi toplumu iddiası içerisinde olan bir
Türkiye var. Internete bağlanabilmek için sırada bekleyen
müracaatçıların sayısı hayli kabarık. Buna da cevap
veremiyorsunuz; nasıl bilgi toplumu oluşturacaksınız? Nasıl çağı
yakalayacaksınız ?
Demiryollarımızın
durumu ise bir felaket. Ülkemizde ekonomik, sosyal ve bölgelerarası
gelişmişlik farklarını azaltma bakımından büyük
faydalar sağlayabilecek olan demiryollarımız ihmal edilmiş;
yıllardır el atılmayı bekler durumda.
BAŞKAN
Sayın Dağdaş, bir
dakikadan az bir süreniz kaldı.
GÜRCAN
DAĞDAŞ (Devamla) Hızlı tren projenizin akıbeti
hakkında kuşkular var. Gelişmiş ülkelerde, şehirler
arasında, saatte 250 ilâ
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Dağdaş, ek süreniz yalnızca 1 dakikadır.
GÜRCAN
DAĞDAŞ (Devamla) Programınızda Kars-Tiflis Demiryolu
Projesinin çalışmalarına başlanacaktır diyorsunuz;
proje çalışmalarıyla beraber, ihalesini, lütfen, 1996
yılı içerisinde yapınız.
İstanbul-Boğaz
Tüpgeçiş Projesini realize eden İstanbul Büyükşehir Belediyesi
tarafından yürütülen girişimleri ve çalışmaları
destekleyiniz. Belediyenin, bu konuda çok önemli birikimi olduğunu
biliyoruz.
Bakın, bu ülke
adına biz neyi arıyoruz; yolları emin ve tehlikeden uzak,
raylı sistemi ülke geneline yayılmış, denize cephe olan her
yerleşim yerine deniz yoluyla ulaşılabilen, haberleşmesi
hızlı ve sağlıklı, teknolojik gelişmeyi
yakalamış bir Türkiye arıyoruz. Diyebilirsiniz ki, biz de bu
Türkiyeyi arıyoruz; ama, burada, yöntem ve hedef
farklılığımız var. Gelin, bizle beraber olun; bu
Türkiyeyi, büyük Türkiye yapalım. (RP sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Dağdaş.
GÜRCAN
DAĞDAŞ (Devamla) Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Sayın Metin Perli; buyurun efendim. (RP sıralarından
alkışlar)
RP GRUBU ADINA
METİN PERLİ (Kütahya) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi, şahsım ve Refah Partisi Grubu adına
saygıyla selamlıyorum.
Gelişen ve
değişen dünya şartlarında, ormancılığın
ne kadar önemli olduğunu, ormanlarımızın çok büyük önem
taşıdığını hepimiz biliyoruz ve çevrenin önem arz
ettiği günümüzde, çevrenin en önemli unsurlarından biri olan
ormanlarımızla ilgili Orman Bakanlığı bütçesini
görüşüyoruz. Bütçenin, milletimize hayırlı ve uğurlu
olmasını diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, ormanlarımızın maddî ve manevî
faydalarını saymakla bitiremeyiz; orman topraktır, orman sudur,
orman hayattır, havadır... Ormanlar, en büyük millî
kaynaklarımızdandır; dolayısıyla, böyle önemli bir
Bakanlığın bütçesine baktığımızda, Orman
Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğü bütçesini iki ayrı
bölümde incelediğimizde, bütçenin, ilaveleriyle birlikte
yaklaşık 60 trilyon lira olduğunu görüyoruz.
Yatırımlara, 8 trilyon 739 milyar lirayla bütçenin yüzde 15inin;
cari giderlere, 41 trilyon 531 milyar lirayla bütçenin yüzde 70inin; transfer
harcamalarına ise, 5 trilyon 533 milyar lirayla bütçenin yüzde 9unun
ayrıldığını görüyoruz. Dolayısıyla, 1995
yılında, bütçede yüzde 27 olan yatırımların oranı,
bu yıl, maalesef, yüzde 15e düşmüştür. Bu tablo da açıkça
gösteriyor ki, ormanlarımız bir felaketle karşı
karşıyadır.
Yatırımlarına
baktığımızda, ağaçlandırma, 1972-1981
yılları arasında 305 bin hektar, 1982-1991 yılları
arasında 821 bin hektar, 1992 yılında 24 bin küsur, 1993
yılında 27 bin küsur, 1994 yılında 39 bin küsur, 1995
yılındaysa 46 bin küsur hektardır. Sayın Bakanın
ifadesine göre, 1996 yılında, ağaçlandırma ve erozyonla
mücadele olarak 115 bin hektar hedeflendiği belirtilmektedir; ancak, biz,
geçmiş yıllara bakarak, bu hedeflere ulaşılabileceği
kanaatini taşımamaktayız.
Yapılan
tespitlere göre, 18 milyon hektar ağaçlandırma alanı olduğu
bilinmektedir. Bunun 7 milyon hektarı orman rejimi içerisinde, 11 milyon
hektarı da bunun dışındadır; ancak, sadece
Bakanlığın ifadesi doğru bile olsa, yılda 100 bin
hektar ağaçlandırma yapabilsek bile, bu ağaçlandırma,
ancak, yetmiş sene sonra gerçekleşecektir. Dolayısıyla, bu,
son derece üzücü bir durumdur. Öyle görünüyor ki, Bakanlığın,
ağaçlandırma politikasını yeniden gözden geçirmesi
gerekmektedir.
Tabloda erozyon
konusuna baktığımızda; ülkemizin yüzde 75inde
değişik şiddetlerde erozyonun olduğunu görürüz. Erozyon,
kanayan bir yaramızdır. Siz, yatırımları,
değişik yıllarda, değişik zamanlarda yapabilirsiniz;
ancak, kaybolan toprağı bir daha yerine koymanız mümkün
değildir. Memleketin
toprakları, yıllardan beri, erozyonla kaybolup gitmektedir. Ülkemizde
yıllardır hükümet olan zihniyetin erozyona verdiği önemi
göstermek için rakamlara baktığımızda; 1992de 4 bin
hektar, 1993te 8 bin hektar, 1994te 10 bin hektar, 1995te 6 bin hektar...
Dolayısıyla, erozyon konusunda da bu Hükümet sınıfta
kalmıştır.(RP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Gelecek nesillere çölleşmiş bir ülke
bırakmaya hiçbirimizin hakkı yoktur.
Özel
ağaçlandırma konusunda da miktarın yüzde 1lerden yüzde 10lara
çıkacağı söylenmektedir. Halbuki, 1985ten beri, 10 yıldan
beri, uyguladığınız -1995 yılını da,
ağaçlandırma seferberlik yılı ilan ettiğiniz halde- bu
sistemle, maalesef,
Ülkemizde 20 milyon
hektar alanda orman varlığımız mevcuttur. Bu
ormanlarımızın yüzde 44ü verimli, yüzde 56sı verimsizdir.
Verim tablosuna baktığımızda; Türkiyemizin 20 milyon hektar
ormanından 7 milyon metreküp verim elde etmekteyiz. Halbuki, Almanya, 7
milyon hektar orman alanı olmasına rağmen, 30 milyon metreküp
orman ürünü elde etmektedir.
Bu tabloya göre,
metreküp olarak düşündüğümüzde, Türkiye, hektar başına
Orman kadastro
çalışmaları konusunda, zamanında her hükümet , buraya
gelip, bu yıl bu çalışmaları tamamlayacağız,
kadastro işlemlerini bitireceğiz dediği halde, maalesef, bugüne
kadar kadastro işlemleri tamamlanamamıştır. Sayın
Bakanım, kadastro ve tapu işlemleri, son derece önemli
konulardır. Zira, siz de biliyorsunuz ki, son günlerde kimin tapusu, kimin
üzerinden çıkıyor belli değil !.. (RP sıralarından
alkışlar) Dolayısıyla, bu konu üzerinde, fevkalade
hassasiyetle durmak gerekir.
Değerli
milletvekilleri, biz, her şeyden önce, orman köylüsüyle devleti
barıştırmak istiyoruz. Orman köylüsü, devletle mahkemeliktir;
300 bin dosya mevcuttur. Orman eski Bakanı Artvin Milletvekili Sayın
Hasan Ekinci, yazdığı kitapta, devlet imkânlarıyla
yazmış olduğu bu kitapta Biz, orman köylüsünü hasım
değil, hısım yapacağız diyor; orman köylüsü, sizden
hısımlık, akrabalık beklemiyor; orman köylüsü, sizin
hısımlığınızı,
akrabalığınızı değil, devletin şefkat elini
bekliyor. (RP sıralarından alkışlar) Ama, ne yazık ki,
siz, orman köylüsüne şefkat elinizi uzatamazsınız; sizin eliniz,
ancak, rantiyecilere uzanır. (RP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Perli, 2 dakikanız kaldı efendim.
METİN
PERLİ (Devamla) Sayın milletvekilleri, yaklaşık 10 milyon
orman köylümüz, fevkalade çile içerisindedir. 10 milyon orman köylüsü
içerisinden, 70 bin civarında mevsimlik işçi
çalışmaktadır. Bu işçiler geçimlerini ormana
bağlamasına rağmen, yılda ancak beş altı ay kadar
çalışabilmekte ve geçimlerini zor temin etmektedir.
Özellikle, ormanda
vahidi fiyatla çalışan üç dört milyon orman işçisi, her türlü sosyal
haktan yoksundur ve bu konuda bütçenizde de herhangi bir işaret yoktur.
Süslü laflarınızla orman köylüsünün karnını
doyuramazsınız. Onlar, ekmeklerini ormandan temin etmektedirler.
Ayrıca, orman
köylüsüne dağıtılan Or-Köy kredileri, bugüne kadar ormanların
korunması ve orman köylüsünün ekonomik yönden kalkınmasına
gerekli katkıyı yapamamıştır. Çünkü,
dağıtımında uygulanan politikalar yanlıştır;
sadece siyasî çıkar doğrultusunda yapılmaktadır.
1991-1995
yılları arasında, Orman Bakanlığınca
dağıtılan Or-Köy kredilerden ne kadarı, Artvin İli,
ilçeleri ve köylerine; ne kadarı, diğer illere ve orman köylerine
dağıtılmıştır? Mesela, benim bölgem olan
Kütahyanın 619 köyünün 514 adedi orman köyü olmasına rağmen, bu
köylerden kaç tane köylüme Orköy kredisi verilmiştir?
Ayrıca, Orman
Bakanlığı, personel alımlarında da -orman muhafaza
memuru alımlarında- partizanca
davranmıştır. 24 Aralık 1995 Milletvekili Seçimleri arifesinde,
mevzuata aykırı olarak, Orman Muhafaza Memuru Yönetmeliği iptal
edilerek, keyfî uygulamalarla alınan 250 memurdan, nasıl oluyor da
60ı Artvin İlinden kazanıyor? Bu, orman yönüyle zengin olan
Kütahya, Zonguldak, Kastamonu, Sinop, Bolu ve Giresun gibi illerimizde
yaşayan insanlara haksızlık değil mi? Siz, hakkı ve
adaleti bu şekilde mi değerlendiriyorsunuz? Bunların cevabı
verilmelidir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Perli, ek süreniz 1 dakikadır.
METİN
PERLİ (Devamla) Bu arada,
Sonuç olarak,
ormancılık politikaları, değişen dünya ve ülke
gerçekleri doğrultusunda yeniden belirlenmelidir. Ormanlardan çok
amaçlı faydalanma esas olmalıdır. Ormanların yönetiminde
de, önce insan unsuru göz önüne alınmalıdır. Ormanların
gerçek sahipleri orman köylüsüdür. Ormanların korunmasında ve
işletilmesinde orman köylüsünün katkısı sağlanmalıdır.
Ormancılık
hizmetlerinde, özel sektör ağırlıklı olarak devreye
sokulmalı, orman köylüsü, göstermelik kriterlerle avutulmamalı,
kalkınmaları gerçek anlamda sağlanmalıdır.
Orman köylerinde
ihtisas köyleri belirlenmeli ve gerekli destek sağlanmalıdır.
Orman köylerinde, aydınlatma ve ısıtmada su ve güneş
enerjisinden faydalanacak projeler üretilmeli ve desteklenmelidir.
Büyük
şehirlere yakın yerlerdeki ormanlar, şehrin trafik ve stresinden
yorulan halkın...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Perli.
METİN
PERLİ (Devamla) Refah Partisi Grubu adına hepinize teşekkür
ediyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Selahattin Beyribey; buyurun
efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)
ANAP GRUBU ADINA Y.
SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) Sayın Başkan, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin değerli üyeleri; Ulaştırma
Bakanlığının 1996 malî yılı bütçesi
hakkında, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere
huzurlarınızda bulunuyorum; bu vesileyle, sözlerime başlamadan
evvel, şahsım ve Grubum adına, bizi izleyen tüm Türk Milletini
ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Hızla artmakta
olan nüfusumuz ve şehirleşme eğilimi, gerçekleşen sosyal ve
ekonomik kalkınmamız, günden güne artmakta olan iç ve dış
turizm hareketleri, ulaştırma ve haberleşme sektörünü önemli
ölçüde etkilemiş bulunmaktadır.
Ulaştırma
ve haberleşme araçlarının, baş döndürücü bir hızla,
ülkeleri ve tüm insanları birbirine yaklaştırdığı
günümüz dünyasında, Türkiyenin yeri, hızla gelişen,
kalkınan ve dünya üzerinde ulaşamayacağı hiçbir nokta
kalmayan bir ülke olmalıdır.
Ulaştırma
Bakanlığımızın, 1996 malî yılı
başlangıç bütçe teklif programı toplamı 8 trilyon 783
milyardır. Plan ve Bütçe Komisyonunda, ulaştırma sektörünün
önemine binaen 4 trilyon ilave ödenek öngörülmüş ve böylelikle, 12 trilyon
783 milyar Türk Lirasına yükseltilmiştir.
Bakanlıkça,
karayoluyla yapılan yolcu
taşımacılığının düzenini ve güvenini
sağlamak maksadıyla yapılmış olan düzenlemeler ve
trafik kazalarına karşı, yolcular ile otobüs kullanan sürücü ve
yardımcılarının sigorta kapsamına alınmaları
önemli bir gelişmedir. Ancak, bu uygulamalara etkin bir şekilde
işlerlik kazandırılmalıdır.
Bugün, ülkemizde,
şehirlerarası yolcu taşımacılığı yapan
514 adet firma, 5 273 adet otobüsle; uluslararası turistik ve düzenli
yolcu taşımacılığı yapan 181 firma, 2 037 adet
otobüsle faaliyetlerini sürdürmektedir.
Diğer
taraftan, ulaştırma hizmet sektörü içerisinde önemli bir yeri olan
uluslararası karayolu taşımacılığımız,
süratli bir gelişme ve büyüme göstererek, dünya piyasalarında
diğer ülkelerle rekabet edebilecek güce erişmiştir.
Uluslararası nakliyede çalışan taşıma filomuz, 15 bin
çekici, 18 bin treyler ve 6 500 kamyondan oluşmaktadır. Nitekim,
toplam ihracatımızın, ton olarak yüzde 16sı, değer
olarak yüzde 50si; ithalatımızın, ton olarak yüzde 4ü,
değer olarak yüzde 31i karayoluyla yapılmaktadır.
Yine, ülkemizde,
yük taşımalarının yüzde 87,6sı, yolcu
taşımalarımızın ise yüzde 95,4ü karayoluyla
yapılmaktadır. Bu nedenle, Türkiyede, taşıma gücü yüksek,
güçlü bir karayolu ağının oluşturulması gerekmektedir.
Karayolu
taşımacılığının hızlı ve güvenli
olması inancıyla, 1980li yıllarda Anavatan iktidarı
tarafından başlatılan otoyol hamleleri, daha sonraki iktidarlar
tarafından yavaşlatılarak 2000 yılında 2 bin
kilometre hedefi, bugün, ancak
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ikili ve çok taraflı
ilişkiler, dışticaret hacminde büyük ölçüde kendisini
göstermiş; bunun sonucu, uluslararası karayolu
taşımacılık anlaşması bulunan ülkelere yenileri
eklenmiş ve bugün için 45 ülkeyle ikili uluslararası karayolu
taşımacılık anlaşması yapılmıştır.
Ülkemiz, uluslararası nakliyat sektöründen 1,2 ilâ 1,4 milyar dolar navlun
geliri elde edebilir konuma gelmiştir. Bu sektörün, geçiş belgesi
kotaları ile karayolu güvenlik sorunlarının çözümlenmesi
gerekmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin coğrafî özellikleri
de dikkate alındığında, kara, demiryolu, deniz ve hava
taşımacılığının etkin şekilde
uyumlaştırılmasına ve kombine
taşımacılığa uygun hale getirilmesine ihtiyaç
vardır. Türkiyeyi, herkes, bir köprü olarak kabul eder. Gerçekten de,
kıtalar arasında bir geçiş ülkesiyiz. Üç tarafımız
denizlerle kaplıdır. Kıtaları birbirine bağlayan kara
ve denizyollarımız vardır. Bütün bunları kombine etmemiz ve
ulaşımı, hem ekonomik hem de zaman kazandıracak boyutlara
taşımamız gerekmektedir.
Bakınız,
1980li yıllara kadar haberleşmede yaşanan zorluklar, artık
yaşanmaz hale gelmiştir. Hem ulaşımda hem haberleşmede
gelişmek ve ülkemizin potansiyelini iyi değerlendirmemiz
gerekmektedir. Demiryolu, ümran ve refah tevlit eder sözleri paralelinde,
cumhuriyetin ilk yıllarında bir demiryolu seferberliği
başlatılmış, Anadolu toprakları demir ağlarla
örülmüştür. 1950 yılına kadar -27 yıllık dönemde-
Demiryollarımızın
ülke ekonomisi bakımından önemi dikkate alınarak, demiryolu
ağımızın fizikî ve geometrik standardizasyonunun
yükseltilmesi, mevcut hatlara yeni hatlar ilavesi, elektrifikasyon ve
sinyalizasyon tesislerinin yaygınlaştırılması, çeken
ve çekilen demiryolu araçlarının modernize edilerek yeterli düzeye
getirilmesi ve demiryolu hizmetlerinin, gelişmiş teknolojiden
yararlandırılmak suretiyle, hız, güvenlik, konfor
bakımından ileri ülkeler seviyesine çıkarılarak,
çağın anlayışına uygun olarak ifa edilmesi gereklidir.
1996
yılında, demiryolu sektöründe, DLH Genel Müdürlüğünün 1 trilyon
660 milyarlık yatırımına ve yine, yol bakım,
onarım giderleri için Bakanlığın transfer kaleminde yer
alan 875 milyar lirasına ilaveten, Türkiye Cumhuriyeti Devlet
Demiryolları Genel Müdürlüğünde, 8 trilyon 92 milyar
yatırım planlaması yapılmıştır.
Asya ile Avrupa
arasındaki transit demiryolu geçişini sağlayacak İstanbul
Boğaz tüpgeçit projesinin, yap-işlet-devret modeliyle, ihale edilmek
üzere, mühendislik hizmetlerine başlanacaktır.
Divriği-İskenderun
mevcut demiryolunda, darboğaz teşkil eden ve uygulama projeleri 1987
yılında ikmal edilen Kömürler-Osmaniye demiryolu
inşaatının kredili ihalesi yapılarak, yapımına
başlanacaktır.
Ulaştırma
Bakanlığınca, Kars-Tiflis demiryolunun gerçekleşmesi için,
Gürcistan ile müşterek teknik çalışmalar sürdürülmektedir. Bu
projenin, etüt- proje çalışmalarına en kısa sürede
başlanacaktır. Projenin gerçekleşmesiyle, Gürcistan üzerinden,
Azerbaycan, Türk cumhuriyetleri ve Orta Asyaya ulaşmak mümkün
olacaktır.
GAP Bölgesinin
merkezi durumundaki Şanlıurfanın, ulusal demiryollarına
bağlanması için, Nizip-Bilecik-Şanlıurfa demiryolu
yapımına başlanmalıdır.
BAŞKAN
Sayın Beyribey, son 2 dakikanız...
Y.SELAHATTİN
BEYRİBEY (Devamla) Bugün, Devlet Havayolları Anonim
Ortaklığının yanı sıra, 14 özel sektör hava
işletmesi de, büyük gövdeli uçaklarla, yurtiçi ve
yurtdışında birçok noktaya sefer düzenlemektedirler.
Bu, havayolu
işletmelerinde envanterlerdeki uçak sayısı 129 adete, koltuk
kapasitesi ise 22 156ya ulaşmıştır.
Halen, 14 adet
askerî havaalanı olmak üzere, 34 ilde, çeşitli büyüklüklerde 45
havaalanı, sivil havacılık işletmesinin
kullanımına açık durumdadır.
Bu sektörde, 1996
yılında, DLH Genel Müdürlüğümüzce yapılacak olan 2 trilyon
411 milyarlık yatırıma ilaveten, Devlet Hava Meydanları
İşletmesi Genel Müdürlüğünce de, 6 trilyon 660 milyar Türk
Lirası yatırım yapılması planlanmıştır.
Atatürk
Havalimanı, modern bir terminal binasına
kavuşturulmalıdır. Antalya Havalimanında yeni bir
dış hat terminal bina inşatı başlaması
lazımdır. Ayrıca, Kars Havaalanı, gümrük, kaza,
yangın, kuvvet santralı, kule ve müteferrik işler
inşaatı, apron tevsii ile müteferrik işler inşaatı
ihaleleri 1996 yılında gerçekleştirilecektir.
Kalkınmada
öncelikli iller, bölgesel ekonomik durum, turistik gelişmeler, yolcu ve
yük potansiyeli ile ulaşım imkânları gibi faktörler dikkate
alınarak her ile bir havaalanı projesi kapsamında yürütülen
çalışmalar devam etmelidir.
Ulaştırma
Bakanlığı, deniz ulaşımının
altyapısını oluşturan üç sektörde, Plan ve Bütçe
Komisyonunda öngörülen ilavelerle birlikte toplam 5 trilyon 312 milyar Türk
Lirası ödenekle 214 proje üzerinde çalışmalarını
sürdürmektedir.
Ulaştırma
Bakanlığı bütçesinin Türk Milletine hayırlı ve
uğurlu olmasını temenni eder, bu vesileyle, tüm Türk ve
İslam aleminin önümüzdeki Kurban Bayramını kutlar, Heyetinize
saygılarımı sunarım. (ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Beyribey.
Anavatan Partisi
Grubu adına ikinci konuşmacı Sayın Ali Doğan; buyurun
efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)
ANAP GRUBU ADINA
ALİ DOĞAN (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1996 yılı Orman Bakanlığı bütçesi
üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, tarihî kaynakların
belirttiğine göre, üzerinde yaşadığımız Anadolu
toprakları, adeta bir orman cenneti imiş; Ankara Savaşında,
Timurun, Ankara ormanlarında fillerini saklayışı, bugünkü
kıraç Ankaranın acı halini anlatmak için ibret verici bir
örnektir.
Fatih Sultan
Mehmetin, ağacı, insanla eşdeğer tutan sözü vecize haline
gelmiştir. Bugün ise, ülke olarak, maalesef, erozyonla nasıl mücadele
ederiz onun yollarını aramaktayız.
Değerli
milletvekilleri, ormanlar, yenilenebilen en önemli doğal
kaynaklarımızdır. Hammadde olarak ve meydana getirdiği
istihdam alanı itibariyle önemli bir ekonomik değerdir. Ancak, bundan
daha önemlisi, günümüzde, ormanların, temiz hava, su, yaşanabilir bir
çevre, dinlenme yeri ve doğal dengenin korunması gibi
fonksiyonları ön plana çıkmıştır. Bugün, Ankara, temiz
hava soluyabilmek için, su ihtiyacını karşılayabilmek için,
Kızılcahamamdaki ormanlara ihtiyaç duymaktadır.
Hepinizin
bildiği gibi, İstanbulun su ihtiyacı Istıranca
ormanlarından sağlanmaktadır. Yine, İstanbulun çok
uzağındaki Melen Çayı, bu megapolün su ihtiyacını
karşılayacaktır.
Ormanların,
ayrıca, iklimi olumlu yönde etkilemek, sel ve toprak
kaymalarının sebep olduğu doğal afetleri önlemek,
yerleşim yerlerini ve önemli tesisleri korumak, yaşanılır,
temiz bir çevre oluşmasını sağlamak gibi çok yönlü
faydaları vardır. Kısacası, ormanlar, doğal dengenin
teminatıdırlar.
Sayın
milletvekilleri, Orman Bakanlığının, odun hammaddesi
dışındaki orman ürünleri üretiminin, arzulanan düzeye
ulaştırılması konusunda yürüttüğü
çalışmaların bir an önce tamamlanacağını ümit
ediyorum.
Ancak, bu hususun
altını özellikle çizmek istiyorum: Bugünkü amenajman planları,
sadece, orman aslî ürünlerini planlayan birer belge görünümündedir. Oysa,
Beş, Altı ve Yedinci Beş Yıllık Kalkınma
Planlarında, bu anlayışın değiştirilerek,
amenajman planlarının, çok amaçlı arazi kullanım
planları haline getirilmesi öngörülmüştür. Bu dönemde, basit
amenajman planlarının yerini, kısmen de olsa, çok amaçlı
arazi kullanım planları almalıdır. Bu planlarda, ormanlar,
fonksiyonlarına göre belirlenmeli, bu fonksiyonlara göre, işletme
amaçları tespit edilmeli, yetişme ortam haritaları
çıkarılmalıdır. Bu planlarla, köylümüzün ihtiyacı
dikkate alınarak, toplum ormancılığı projeleri hayata
geçirilebilecektir.
Değerli
milletvekilleri, hızla artan nüfusumuz, doğal olarak, orman
ürünlerine talebi de artırmaktadır. Bu talebin
karşılanabilmesi için, erozyonla meydana gelen toprak
kaybının kesinlikle önlenmesi ve bozuk orman alanlarının
hızla ağaçlandırılması gerekmektedir. Bugün, 18 milyon
hektarlık bir alanın ağaçlandırma ve erozyon kontrolü
çalışmasına ihtiyaç vardır. Ağaçlandırma
çalışmalarının hızlandırılması için,
6831 Sayılı Orman Kanununun 57 nci madde uygulamasına
işlerlik kazandırılarak, halkımızın gönüllü
girişimcilik ruhu harekete geçirilmelidir. Bununla beraber, 64 üncü madde
uygulaması önündeki bürokratik engeller de
kaldırılmalıdır.
Bakanlığımızın
verilerine göre, yılda, ancak 115 bin hektar ağaçlandırma ve
erozyon kontrolü yapılması planlanmaktadır. Hesap
edildiğinde, ihtiyaç olan ağaçlandırmanın, ne kadar uzun
bir sürede tamamlanacağı ortadadır. Oysa, ülkemizin bu
boyutlarda erozyona tahammülü kalmamıştır.
Erozyon, ülkemizin
en önemli çevre sorunudur. Çevre ise, ulusal bir sorun olmaktan
çıkmıştır. Bu nedenle, dünya ülkeleriyle birlikte, her
geçen gün büyüyen çevre problemlerini çözüm yoluna gidilmelidir. Çevrenin,
sorumsuzca tahrip edilmesi sonucunda, dünyada, doğal denge ve eko sistem
bozulmuştur. Bugün, alarm sinyalleri veren erozyon felaketi, aslında,
çevreye ve tabiata bakış açımızın bir sonucudur. Bu
yüzden, süratle, çevre bilincinin oluşturulmasına ihtiyaç
vardır.
Değerli
milletvekilleri, üzülerek ifade etmek gerekir ki, ülkemiz
topraklarının yüzde 86sında, orta ve şiddetli düzeylerde
erozyon yaşanmaktadır. Erozyon sonucu, her yıl, 500 milyon
metreküp toprak, denizlere, göllere, barajlara sürüklenmektedir. Nedir erozyona
sebep olan ve erozyonla nasıl mücadele edilir?.. Erozyonun
başlıca sebebi, yanlış arazi kullanımıdır.
Bunu önlemek için toplum ormancılığı gibi projelere
ağırlık verilmelidir. Orman rejimi ve orman rejimi
dışındaki arazilerde, Orman İdaresi öncülüğünde,
köylümüz ile ortak projeler uygulanmalıdır. Vatandaşın
tarımsal amaçla kullandığı arazilerde, acilen, erozyon
kontrolü önlemleri alınmalıdır. Bunun için, çiftçi, para ve
makine olarak finanse edilmelidir.
Erozyonun
başlıca sebeplerinden birisi de, tarıma elverişli olmayan
arazilerde tarım yapılmasıdır. Bugün, 6 milyon hektar,
tarıma elverişli olmayan arazide tarım yapılmaktadır.
Bilimsel olarak, buralarda tarım yapılması
sakıncalıdır. Bu arazilerin süratle ormancılığa
tahsis edilmesi gerekmektedir.
Erozyon alanı
olan meralarda erozyon kontrolü yapılabilmesi için, acilen yasal
boşluğun giderilmesine ihtiyaç vardır. Bugün, 21 milyon hektar
çayır, otlak hukukî düzenlemeden yoksundur. İlgisizlikten,
meraların büyük çoğunluğu vasıf ve verimliliklerini
kaybetmiştir.
Şu anda,
ülkenin üçte birine yakın arazisi, halen 1858 tarihli Osmanlı Arazi
Kanunnamesiyle yönetilmektedir. Bu yüzden, devlete ait olan çayır ve
meraların sahibi ve koruyanı yoktur.
Hayvancılığımızın gerilemesinin temel
sebeplerinden biri de budur.
Erozyon, sel,
taşkın ve sedimantasyon sorunu bulunan havzalarda, Orman
Bakanlığı, Devlet Su İşleri, Köy Hizmetleri gibi
kuruluşların çalışmaları arasında etkin biçimde
koordinasyonu sağlayacak ve tek bir otorite tarafından bu hizmetin
yürütülmesini sağlayacak havza amenajmanı kanunu
çıkarılması konusunda gerekli çalışmaların
yapılması bir zarurettir.
Değerli
milletvekilleri, erozyonla mücadele, sadece hükümetlerin meselesi
değildir; millî bir meseledir, partiler üstü bir meseledir. Mazeret ve
tehir kabul etmeyecek kadar ehemmiyet arz etmektedir. Kaynaklarımız
yetersiz olabilir; ancak, ne yapıp edip, ulusal ve uluslararası
kaynaklar oluşturarak, bu sorunu çözüme kavuşturmamız
gerekmektedir.
BAŞKAN
Sayın Doğan, 2 dakikanız var.
ALİ DOĞAN
(Devamla) Erozyonla meydana gelen bu yok oluşun bir tek çaresi
vardır, o da, ormanlarımızdır. Şüphesiz,
ormanların korunması ve ormanlık alanların
çoğaltılmasına devletimiz öncülük edecektir. Orman Bakanlığımızın
seri bir şekilde, tüm toplum katmanlarını harekete geçirici
kampanyalara öncülük etmesini bekliyoruz.
Bir sivil toplum
kuruluşunun neler yapabileceğinin en iyi örneği TEMA
Vakfıdır. Erozyonla ilgili olarak kamuoyunu bilinçlendirme
konusundaki çalışmalarından dolayı TEMA Vakfını
tebrik etmek istiyorum. Bakanlığımızın, bu tür
vakıflarla işbirliğine girerek, desteklenmesinde yarar
görüyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu arada, orman köylümüzü yakından ilgilendiren mevsimlik
işçi konusuna da değinmek istiyorum. Mevsimlik işçilerin, orman
köylüsü dışından alınması, orman köylülerimizi
küstürmektedir. Bu da, orman köylüsünün, bölgede yürütülen ormancılık
çalışmalarına soğuk bakmasına neden olmaktadır.
Mevsimlik işçilerin, bir an önce, daimi işçi statüsüne geçirilmesinde
yarar vardır. Böylece, yazın yangın işinde
çalışan işçilerin, kışın ağaçlandırma,
fidanlık gibi diğer hizmetlere kaydırılarak istihdam
edilmesi sağlanacaktır.
Kahramanmaraştaki
mevsimlik işçilerin içinde bulunduğu durumu yakından
bildiğim için, özellikle Sayın Bakanımdan, mevsimlik
işçileri, içinde bulundukları sıkıntıdan kurtaracak
çalışmaların başlatılmasını istirham
ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, son derece zengin doğal güzelliklere sahip olmamıza
rağmen, doğa turizmini yeterince geliştiremedik. Bu konuda,
Orman Bakanlığı ile Turizm Bakanlığının...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Doğan, ek süreniz 1 dakikadır; buyurun.
ALİ DOĞAN
(Devamla) Teşekkür ederim.
Değerli
milletvekilleri, konuşmamı, bir hatırlatmada bulunarak
tamamlamak istiyorum: Doğanın dili yoktur; ancak, tahrip olduktan
sonra, insanoğlunu cezalandırır.
Bakanlık
bütçesinin, milletimize, Bakanlığımıza hayırlı
uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (ANAP ve DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.
Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Sayın İlyas Yılmazyıldız;
buyurun efendim.
DYP GRUBU ADINA
İLYAS YILMAZYILDIZ (Balıkesir) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri, televizyonlarının
başında bizi izlemekte olan çok değerli vatandaşlarım;
Ulaştırma Bakanlığı ve Telsiz Genel Müdürlüğü bütçeleri
hakkında, Doğru Yol Partisi Grubumuzun görüşlerini
açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi,
Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum.
3348
sayılı Kanunla kurulan Ulaştırma Bakanlığı,
ülkemizin ulaştırma ve haberleşme hizmetleri ve bu hizmetlere
dahil altyapıların gerçekleştirilmesiyle görevlidir.
Ulaştırma
Bakanlığı, kurulduğu günden bu yana, ülkemizin
kalkınmasında, çağdaş uygarlık seviyesine
erişmesinde çok önemli görevler ifa etmiş ve halen etmekte olan bir
bakanlığımızdır.
Ulaştırma
Bakanlığımız, Doğru Yol Partisinin ortağı
olduğu bundan önceki Koalisyon Hükümeti zamanında, İzmir
Limanı geliştirmesini; Hanlı-Bostankaya, Aliağa-Menemen
demiryollarının yapımını; 288 kilometrelik
Ankara-Eskişehir demiryolunun elektrifikasyonunu; Atatürk Havalimanı
charter terminal binası inşaatını; Muş, Sinop,
Çanakkale, Tokat ve Siirt İllerinde toplam 5 adet konvansiyonel
havaalanının yapımını; Aydın-Çandır, Isparta
(Merkez), Kahramanmaraş, İzmir-Selçuk ve Gümüşhanede toplam 5
adet stol havaalanının yapımını tamamlamış
ve Türksat 1-B Haberleşme Uydusunun fırlatılmasını
sağlayarak, Türkiye, Orta Asya Türk cumhuriyetleri ve Avrupada
yaşayan vatandaşlarımıza, soydaşlarımıza hem
televizyon yayınlarının ulaştırılmasını
hem de telekomünikasyon hizmetlerinin götürülmesini
sağlamıştır.
Antalya
Havaalanı dış hatlar terminali, Isparta, Samsun-Çarşamba,
İzmit-Cengiztopel, Çorlu, Bodrum-Milas, Balıkesir ve Edremit Körfez
Havaalanlarının inşaatına; Bursa-Yenişehir, Kayseri,
Konya Havaalanlarının tevsilerine aynı dönemde
başlanılmıştır.
Yine, aynı
dönemde, 5,5 milyon yeni telefon hattı, 360 bin yeni mobil telefon
abonesi,
Bundan önceki
Hükümet döneminde başarılı hizmetler veren Ulaştırma
Bakanlığımızın bütçesini incelediğimizde, bu
yıl da başarılı hizmetler vereceğini
düşünmekteyiz.
Ulaştırma
Bakanlığımızın, bütçesinin çok büyük bir
kısmını (yüzde 77sini) yatırıma harcayan belki de tek
bakanlık olması övünülecek bir durumdur. Böyle bir bütçeyi
hazırlayan Sayın Bakanımızı ve değerli
bürokratlarımızı kutluyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma
Bakanlığımızın bütçesinin dörtte üçü yatırım
için kullanılmış olsa bile, sadece 9 trilyon 948 milyar Türk
Liralık ulaştırma altyapısı yatırımıyla,
Yedinci Beş Yıllık Planda belirtilen, turizmde, ticarette,
sanayide ülkemizin kalkınmasında ulaşılması planlanan
hedeflere ulaşmamız çok zordur.
Yatıyla
yanaşabileceği, konaklayabileceği yat limanı olmadan,
tatilini geçireceği beldeye yakın havaalanı olmadan, turist
sayısını ve gelirini, hedeflediğimiz rakamlara
ulaştırmak kolay olmayacak. Ayrıca, rahatça boşaltma ve
yükleme yapacak yeterli liman kapasitesi olmadan, ithalat ve
ihracatımız, ülkemiz üzerinden yapılacak transit ticaret ve
yabancı sermayeli yatırımlar planlanan seviyelere ulaşamayabilecektir.
Ulaştırma
altyapısı için yıllık toplam ithalat ve
ihracatımızın yüzde 1i civarında bir yatırımla,
ticaret, turizm ve sanayi gelirlerini hızla artırmak mümkün
değildir. Ulaştırma altyapı yatırımları için
bu oran yüzde 10lar seviyesine çıkarılmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde, kamu kesimine ait
limanların kapasitesi yaklaşık 200 milyon ton/yılı
bulmaktadır. 2000li yıllarda, 300 milyon ton/yıllık bir
kapasite gerekmektedir. Bunun için, kısa, uzun ve orta vadeli çözümler
gerekmektedir. Mevcut limanların tevsiiyle, üç dört yıl içinde 20
milyon tonluk bir ilave kapasite sağlanabileceğini memnuniyetle
görmekteyiz.
İnşaatı
başlayan Avşa ve Erdek feribot iskeleleri, Ayvalık vapur
iskelesi gibi yatırımlar bir an önce tamamlanmalıdır. Orta
ve uzun vadede ise, Zonguldak-Filyos, İzmir-Çandarlı, Tekirdağ,
Mersin, Derince, İskenderun limanlarının, özellikle konteynere
yönelik olarak yeniden inşa edilmesi için etüt proje
çalışmaları hızla devam ettirilmelidir. Bu limanların
inşasının gerçekleştirilmesi için de, ihalelerinin
yapılmasında yarar görmekteyiz.
Öte yandan, turizm
sektörüne önemli katkı sağlamakta olan yat
limanlarımızın hızla inşa edildiği şu anda,
7 500 civarında olan yat limanı kapasitesinin, önümüzdeki dört
beş yıl içerisinde 20 bin yata çıkarılması için, bir
taraftan millî bütçemizden Balıkesir-Burhaniye yat limanının ve
diğerlerinin inşaatı, diğer taraftan da
yap-işlet-devret modeliyle Antalya, Fethiye, Dalaman, Bodrum ve Didim yat
limanlarının da iki üç yıl içerisinde bitirilmesi, bütçemize,
direkt olarak kira geliri ve endirekt olarak da önemli ölçüde turizm geliri
sağlayacaktır. Bu nedenle, Sayın Bakan başta olmak üzere,
bu projeye hizmeti geçen tüm bürokrat ve teknik elemanları kutluyorum.
Diğer
taraftan, büyük havalimanlarımızdan ayrı olarak her ile bir stol
havaalanı yapımı ile askerî havaalanlarının da sivil
amaçlı olarak hizmet vermesi için Kayseri, İzmit-Cengiztopel, Konya,
Çorlu, Balıkesir ve Edremit Körfezde devam eden çalışmalar
kıvanç vericidir. Bu arada, Bandırma Askerî Havaalanının da
sivil uçaklara açılmasını Sayın Bakanımdan özellikle
istirham ediyorum.
Türkiyede yolcu
taşımacılığının yüzde 95i, yük
taşımacılığının da yüzde 91i
karayollarıyla yapılmaktadır. Bu ise, karayollarının
aşırı yüklenmesine ve kısa sürede bozulmasına ve çok sayıda
trafik kazasına sebebiyet vermektedir. Yılda ortalama 140 bin trafik
kazası, 6 500 ölü, 90 bin yaralı ve trilyonlarla ifade edilen maddî
zarar meydana gelmektedir. Türkiye, artık, acilen demiryolu konusuna el
atmalıdır.
Sayın
Bakanım, ülkemiz için yararları sayılamayacak kadar fazla olan
demiryollarımıza da gereken önemi vermenizi temenni ediyoruz. Bir
devlet politikası olarak bu konu belirlenmeli; Yedinci Beş
Yıllık Kalkınma Planında öngörülen ulaştırma
master planı süratle çıkarılmalı ve süratle ciddî önlemler
alınmalıdır.
Demiryolu
standardımızı, kapasitemizi ve demiryoluyla taşınan
yolcu ve yük oranlarını, gümrük birliğine girdiğimiz ve tam
üyeliğine girmek için başvurduğumuz Avrupa Birliği düzeyine
çok kısa sürede çıkarmayı hedeflemeliyiz.
DLH Genel
Müdürlüğünün hizmetlerini daha etkin ve verimli yapabilmesi için,
diğer yatırımcı genel müdürlükler gibi, bir an önce, katma
bütçeli bir genel müdürlük haline getirilmesine yönelik yasal düzenlemelerin
yapılmasında büyük yarar görmekteyiz. Taşra teşkilatının
yeniden yapılandırılmasında büyük yarar vardır. 1984
yılında kapatılan Bandırma Bölge Müdürlüğünün de
yeniden kurulması, hizmetin kolaylaştırılması
açısından yararlıdır.
İzmir-Bandırma
demiryolunun geliştirilmesi, Çanakkale-Bandırma-Bursa-İnönü demiryolunun
inşası, Ankara-Konya hızlı demiryolu projesinin
gerçekleştirilmesi önemlidir. Kars-Tiflis demiryolu bir an önce
yapılmalı, Ankara-Sıvas kısa demiryolu hattı mutlaka
gerçekleştirilmeli, Ankara-İstanbul hızlı demiryolu
hattı ve Boğaz tüpgeçiti en kısa sürede inşa edilmelidir.
Böylece, tarihî ipekyolu hattı, demiryollarıyla yeniden
canlandırılarak, bazı ülkeler tarafından yürütülen,
Türkiyenin Avrupa-Asya arasında ulaşım açısından dışlanması
politikalarının da sonuçsuz bırakılması
sağlanabilir.
BAŞKAN
Sayın Yılmazyıldız, 1 dakikalık süreniz kaldı.
İLYAS
YILMAZYILDIZ (Devamla) Ayrıca, Doğu Anadolunun
ulaşım problemi de büyük ölçüde çözülebileceği gibi, cevher
taşımacılığında da büyük tasarruf
sağlanacaktır.
Demiryollarında
örgütsel yapıdaki yetersizlik ve eksikliklerden kaynaklanan
sorunların çözüme kavuşturulması amacıyla, Türkiye
Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğünün yeniden
yapılanma programı tamamlanarak, kısa sürede uygulamaya konulmalıdır.
TÜLOMSAŞ, TÜVASAŞ ve TÜDEMSAŞın acilen
özelleştirilmesi gereklidir.
Acil ihtiyaç
duyulan ve kaynak yetersizliği nedeniyle tamamlanması uzun zaman
alacak olan, devam eden ve planlanan ulaştırma altyapı
yatırımlarının kısa sürede tamamlanabilmesi ve
ekonomimize kazandırılabilmesi için, yap-işlet-devret modeli,
özelleştirme, otonom yönetim ve işletme hakkının özel
sektöre devredilmesi gibi bilinen kaynak yaratma yöntemlerinden daha fazla
istifade edilmeli, yatırımların hızlandırılabilmesi
için yeni finans ve kaynak bulma modelleri geliştirilmelidir.
Bugün, Türk
Telekomünikasyon Anonim Şirketinin birinci kuruluş yıldönümüdür.
Bütçesini görüştüğümüz böyle mutlu bir günde, Türk Telekomünikasyon
AŞnin yöneticilerini ve çalışanlarını en içten
duygularla kutlar, başarılı çalışmalarının
devamını dilerim. Onbeş yıl gibi benim de aktif olarak
çalıştığım bu alanda, telefon abonesi
yoğunluğu kısa sürede yüzde 26ya
ulaşmıştır. Bu oran, sevindirici olmakla birlikte,
gelişmiş ülkelerde yüzde 60tır. Yedinci Beş
Yıllık Kalkınma Planında belirlenen 2000li yıllarda
yüzde 35lik abone yoğunluğu seviyesine ulaşabilmek için, her
yıl, en az 1 ilâ 2 milyon yeni abone hattının
yapılması gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Yılmazyıldız, ek süreniz 1 dakikadır.
Buyurun.
İLYAS
YILMAZYILDIZ (Devamla) Santral yatırımlarına büyük
şehirlerde ağırlık verilmelidir. Ayrıca, Türk Telekom
yatırım bütçesinin yüzde 18 civarında olan transmisyon
yatırımlarının yüzde 30 civarında yükseltilmesi
zaruridir. Aksi halde, şebekede kilitlenmeler olabilecektir. Kurulan
santrallar düşük kapasiteyle çalışacak ve gelir kaybı
olacaktır. Bu nedenle, Türk Telekom AŞnin özelleştirilmesi bir
an önce gerçekleştirilmelidir. Bunun için, Anayasa Mahkemesinin iptal
ettiği yasanın iptal gerekçeleri göz önüne alınarak, acilen yeni
özelleştirme yasa tasarısı Hükümetimiz tarafından Meclise
getirilmelidir.
Posta
işletmesinin verdiği hizmetlerde verimlilik, güven ve süratin
artırılması, yeterli, çağdaş düzeye getirilmesi için
otomasyon yatırımlarının hızlandırılması
ve bunun için gerekli kaynağın temin edilmesi çok önemlidir.
Telsiz Genel
Müdürlüğümüz tarafından, ruhsatsız, izinsiz, kaçak
yayınların tespitiyle, her türlü elektromanyetik yayının
teknik yönden izlenmesi ve denetlenmesinin yapılabilmesi için, ihtiyaç
duyulan kaynak temin edilip, 1996 yılında Millî Monitör Projesi
mutlaka uygulamaya geçirilmelidir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İLYAS
YILMAZYILDIZ (Devamla) Hepinizi saygıyla selamlıyorum;
teşekkür ediyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazyıldız.
Sayın Sabri
Güner, buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA M.
SABRİ GÜNER (Kars) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Orman Bakanlığının 1996 yılı bütçesi üzerinde,
Doğru Yol Partisi Grubu adına görüş arz etmeden önce hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Genelde, teamül
olduğu üzere, bakanlık veya kuruluşların bütçeleri
görüşülürken, bütçe rakamlarından ziyade ilgili bakanlık veya
kuruluş konuşulur. Ben de 10 dakika içerisinde Orman
Bakanlığı ne kadar konuşulabilecekse o kadar konuşmaya
gayret sarf edeceğim.
Öyle bir dünya
içindeyiz ki, yarın ne olacağını bilemiyoruz. Çığ
gibi büyüyen bir teknolojik gelişme var. On sene sonra ne
olacağını tahmin etmek mümkün değil. Bir zamanlar, sanayi
toplumuna ulaşalım derken, bugün, bilgi toplumundan, enformasyon
toplumundan söz ediyoruz. Öyle gözüküyor ki, 2000li yıllarda, bizim
yakalamaya çalıştığımız hedef bile, bu
çığ gibi büyüyen, bu korkunç gelişme ve yenilikler yanında
cüce kalabilecektir.
21 inci
Yüzyılın öncesindeki son beş yıl içerisindeyiz ve önümüzde,
ekonomik küreselleşmenin getirdiği rekabet sorunu, gümrük
birliğine uyum sağlama, Avrupa Topluluğuna üyelik gibi,
aşılması zor sorunlarımız var. Dünyanın
geleceğine damga vuracak
yapısal gelişmelerden en önemlisi olan nüfus patlaması,
doğal kaynaklarımızı doğrudan etkilemektedir.
Hızlı nüfus artışı sonucu doğal
kaynaklarımıza ilişkin olarak meydana gelen sorunları
çözemedikçe, hiçbir gerçek ilerleme mümkün görülmemektedir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; dünyamızın üçte biri ormanla
kaplıdır; ülkemiz topraklarının da, yüzde 26sı
ormanla kaplıdır; yani, 20 milyon hektarı. Ne var ki, bu
miktarın sadece yüzde 44ü; yani, 8,8 milyon hektarı, verimli
ormanlardır. Bu oran, Amerika Birleşik Devletlerinde yüzde 65,
İtalyada yüzde 79, Fransada yüzde 92, Almanyada yüzde 98, Yeni
Zelandada yüzde 100 düzeyindedir.
Yeni Zelanda
modeli, bizim için, önemli bir gösterge olmalıdır. Bu modelde,
hızlı gelişen, yirmi, yirmibeş yılda ekonomiye giren
türler seçilerek, ağaçlandırma yapılmaktadır. Oysa, ülkemiz
ormanları doğal ormanlardır. Emekle yetiştirilip, üretilen
orman alanlarımız, çok düşük orandadır.
Orman
Bakanlığımızın süratle dünyayla entegre olması
gerekmektedir. Dünyada bu iş nasıl yapılıyorsa, Türkiyede
de öyle yapılmalıdır. Zira, ekonomik ve sosyal
yapıların baş döndürücü bir hızla değiştiği,
ekonomik gücün en önemli rolü oynadığı bir dünyada
yaşıyoruz. Böyle bir dünyada, ayakta durabilmek ve milletçe hak
ettiğimiz yeri alabilmek için, dünyada ne varsa bizde de
olmalıdır düşüncesiyle yola çıkmamız gerekir. Son
yıllarda, Orman Bakanlığımızın verimli orman
yüzdesinin artırılması, orman varlığının
korunması, geliştirilmesi ve genişletilmesiyle, dünyayla entegre
olunması yönünde attığı adımları memnuniyetle
müşahede ediyoruz.
Dış
ilişkiler çerçevesinde, ormancılık alanında bir büyük
organizasyon olan Onbirinci Dünya Ormancılık Kongresinin, 1997
yılının ekim ayında ülkemizde yapılmasının
kabul edilmiş olması, önemli bir olumluluktur. Bu kongre, dünyada,
ormancılık zirvesi olarak kabul edilmektedir.
Yine, dış
ülkelerle yürütülen iyi ilişkiler neticesi, Genetik Çeşitliliğin
Yerinde Korunması Projesi, Muş-Bingöl Kalkınma Projesi, Yozgat
Kırsal Kalkınma Projesi, Doğu Anadolu Havza Geliştirme Projesi
gibi projelere de dış kaynak sağlanmıştır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Orman Bakanlığı, merkez
ve taşra birimlerinde istihdam ettiği yaklaşık 32 bin
personelin yanı sıra, sanayi odunu ve yakacak odunu üretiminde kendi
nam ve hesabına çalışan yaklaşık 700 bin orman
işçisine de gelir sağlamaktadır. Bu yönüyle de ülkenin ekonomik
ve sosyal sorunlarının aşılmasında büyük
katkıları olmaktadır.
Ülkemizde, 17 900
orman içi ve ormana bitişik köyde, yaklaşık 10 milyon nüfus
yaşamaktadır. Orman köyleri, tarıma elverişsiz ve verimsiz
yedinci ve sekizinci sınıf arazilerin bulunduğu,
dağlık ve engebeli bir toprak yapısına sahiptir; arazi
varlığı itibariyle de en düşük kategoridedir. Orman
köylüleri, yoksulluk sınırının altında yaşayan
insanlardır. Bu yüzden, her yıl, binde 40ı göçe mecbur
kalmaktadır; ancak, Orman Bakanlığımızın, son
yıllarda, orman köylüsünün kalkınmasında sarf ettiği gayret
küçümsenemez. Bir iki örnek olması açısından arz ediyorum:
Sadece 1994 yılında, 159 bin küçük ve büyükbaş hayvan satın
alınarak, sıfır faizle, 17 bin orman köylüsü ailesine
verilmiştir. 1992-1994 yıllarında, 11 bin aileye, sosyal
amaçlı, dam örtülüğü ve kuzine soba kredisi; 9 bin aileye, 260 milyar
lira ekonomik ve sosyal amaçlı, fennî arıcılık, süt
sığırcılığı, süt koyunculuğu,
seracılık ve benzeri krediler verilmiştir. Ayrıca, ilk
defa, 1993-1994 yıllarında, 12 bin aileye, 400 milyar lira faizsiz
besicilik işletme kredisi verilmiş ve besiciliğin, orman
köylerinde yaygınlaştırılması yoluna gidilmiştir.
Yine, bu süre
içerisinde, orman köylerindeki kalkınma kooperatiflerinin
uyguladığı mandıra, zeytin salamura, kereste
fabrikası, halıcılık ve benzeri 100 adet proje için, 150
milyar lira tesis ve işletme kredisi yardımı yapılmıştır.
1995 yılı içerisinde ise 43 kooperatif projesi programa
alınmıştır. Bunlardan, 23 kooperatif projesi için, 231
milyar lira kredi tahsis edilmiştir; uygulama halen devam etmektedir.
Yine, 1995
yılında, 1 500 orman köylüsüne, 136 milyar lira ekonomik amaçlı
fennî arıcılık, süt
sığırcılığı, süt koyunculuğu,
seracılık, alabalıkçılık ve benzeri konularda ferdî
kredi verilmiştir. Ayrıca, 2 500 aileye, 250 milyar lira besicilik
kredisi verilmiştir.
Orman köylüsünün
kalkındırılması ve ülke üretimine katkıda
bulunması amacıyla, Orman Köylüleri Kalkınma Fonundan, bugüne
kadar, 1995 yılı fiyatlarıyla 21,6 trilyon lira kredi
verilmiştir. Bu, orman köyleri için, sadece Orman
Bakanlığının katkısıdır.
1995 yılı
ormancılık çalışmalarında, 700 bin civarında
orman köylüsüne, sadece işçilik karşılığı 16,6
trilyon lira ödeme yapılmıştır. 1996 yılında,
orman köylüsüne, işçilik karşılığı ve zatî
müşterek ihtiyaç olarak verilecek tomruklar için yapılacak
sübvansiyonla birlikte, 33 trilyon lira gelir imkânı
sağlanacaktır.
BAŞKAN
Sayın Güner, 1 dakikanız kaldı.
SABRİ GÜNER
(Devamla) Orman ürünleri üretimi, ağaçlandırma, orman
yangınlarıyla mücadele ve millî park hizmetlerinin yürütülebilmesi
için, 1995 yılı sonuna kadar
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; ormanın dünyadaki ekolojik dengenin
korunmasında üstlendiği görev gün geçtikçe artmaktadır. Bir
yandan, hızlı nüfus artışı, diğer yandan
endüstrideki hızlı nüfus artışı, diğer yandan,
endüstrinin, hızlı gelişmesi sonucu ürettiği, dünyayı
kirletici ve yıkıcı etkileri, ülke topraklarımızın
yüzde 75inde görülen erozyon, orman konusunda, milletçe daha çok duyarlı
olmamızı gerektirmektedir. Ülkemizdeki 77 milyon hektar arazinin 55
milyon hektarında meydana gelen erozyondan dolayı yılda 450-500
milyon ton toprak kaybetmekteyiz. Bilim adamlarına göre,
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Güner, ek süreniz 1 dakikadır; buyurun efendim.
SABRİ GÜNER
(Devamla) Orman Bakanlığı bültenlerinde sık sık
rastlanan bir iki deyimi tekrarlamak istiyorum: Otomobili, kömürü, çimentoyu
ithal edebilirsiniz; ama, toprağı ithal edemezsiniz. Erozyon,
insanlar için biraz daha az ekmek, biraz daha çok göz yaşıdır.
İşte bu vahim tablo karşısında, sözlerimi bir
çağrıyla bitirmek istiyorum: Geliniz, erozyonu, bu ülkenin
yazgısı olmak durumundan çıkarmak için, hep birlikte, elimizden
ne gelirse onu yapalım.
Bu duygularla, 1996
yılı Orman Bakanlığı bütçesi hayırlı olsun
diyor, saygılar sunuyorum. (DYP, RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Güner.
Gruplar adına
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahısları
adına konuşmalara geçiyoruz.
Bütçenin lehinde
konuşmak üzere, Sayın Abdullah Örnek; buyurun. (RP
sıralarından alkışlar)
Sayın Örnek,
süreniz 10 dakikadır.
ABDULLAH ÖRNEK
(Yozgat) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinize
saygılar sunarak sözlerime başlıyor; şu anda,
televizyonları başında bizleri izlemekte olan bütün
vatandaşlarıma selam ve muhabbetlerimi sunuyorum.
Kutlu Doğum
Haftasını idrak ettiğimiz bugünde, insanlığın
kurtuluşuna vesile olan iki cihan saadeti, O Büyük İnsanı,
bizlere en büyük rehber ve ışık olarak gönderen Yüce
Mevlamıza şükranlarımı arz ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, bugün, Orman ve Ulaştırma
Bakanlığının ve ilgili birimlerinin bütçesini müzakere
ederken, şahsım adına, birkaç hususu, zatı âlilerinize arz
etmek istiyorum.
Bilindiği
gibi, ülkemizin orman hizmetlerinin yürütülmesi, ormanların
korunması, orman alanlarının genişletilmesi hususu, Anayasamızın
amir hükümlerindendir. Anayasamızın 169 ve 170 inci maddeleri,
devlete, bunu, görev olarak vermiştir; devlet, Anayasanın
yüklemiş olduğu bu görevi, Orman Bakanlığımız
kanalıyla yürütmeye çalışmaktadır. Ülkemizde 20,2 milyar
hektar orman alanı mevcuttur; bunu, yüzde 30 olan uluslararası
ortalama ile mukayese edecek olursak, biraz daha düşük olduğu
anlaşılır; ama, genel alanın yüzde 26lık
kısmını kapsamasına rağmen, verimli olarak kullanılan
orman alanı, ancak yüzde 8,9
oranındadır. Bundan da, Türkiyede ısraf olan orman
alanlarının çok olduğunu, orman alanı olarak gözüküp de, bu
alanların değerlendirilemediğini görüyoruz. Orman
zenginliği, bir ülkenin ekonomik ve kültürel zenginliğinin aynasını
ve kaynağını teşkil eder.
Altıncı
Beş Yıllık Planda, ormana ilişkin ilkeler ve politikalar
belirtilirken Ormanlar, toplumun
ormancılık, ürün ve hizmetlerine olan ihtiyaçlarını,
kaynaktan, devamlı, dengeli ve çok yönlü yararlanma ilkesi ve insan
sağlığı, bitki, su, yaban hayatı, orman peyzajı
ile tabiî değerlerin korunması esas alınarak, planlanacak,
işletilecek ve geliştirilecektir denilmesine rağmen, bugüne
kadar yürütülen çalışmalara baktığımızda, bu
sözlerden büyük çoğunluğunun, maalesef, yerine getirilemediğini
görmekteyiz.
Yapılan son
araştırmaların hemen tamamı Türkiye çölleşiyor,
çölleşmeye gidiyor şeklindedir. Halbuki, malumlarınız, üç
tarafımız denizdir ve bu denizlere akan birçok
akarsularımız vardır; iklim olarak da dört mevsimi birlikte
yaşıyoruz, ama maalesef, ne orman ve ne de su kaynaklarımızı
daha verimli olarak kullanabiliyoruz.
Sayın
milletvekilleri, hem orman kaynaklarımızı en iyi şekilde
kullanmak hem de hava kirliliğini azaltmak amacıyla,
şehirlerimizin çevresinde yeşil kuşak
çalışmalarına hız vermek mecburiyetindeyiz; bunun için her
türlü malî kaynak, bu konuda değerlendirilmelidir.
İnsanlarımıza akciğer görevi yapacak olan bu
ağaçları dikmek, yüce dinimiz İslamın da emirleri
arasındadır. Kıyametin kopacağını bilsen dahi
elindeki ağacı dik ; sizden birinizin diktiği bir
ağacın nimetlerinden, insan, kurt, kuş
yararlandığı müddetçe size sevabı yazılır gibi
daha birçok teşviklerle, ağaç dikimine ve orman sevgisine son derece
önem verilmiştir.
İşte, bu
mesajlara gönül veren İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bu yıl
İstanbulumuza, yetişkin 100 bin ağacı diktirerek,
İstanbulun, adeta çehresini değiştirecektir. Hemen her konuda
olduğu gibi, bu konuda da büyük bir reformu gerçekleştireceklerdir.
Dileriz ki, bu güzel örneği, başta, Orman
Bakanlığımız olmak üzere, diğer illerimiz de
uygulasınlar.
Sayın
milletvekilleri, Türkiyede yaklaşık 17 bin orman köyünde 10 milyona
yakın insan yaşamaktadır. Bu insanların millî gelirden en
az pay aldığı ortada ve maalesef, bu
insanlarımızın bugüne kadar problemlerini de çözememişiz.
Bu büyük nüfusun -toplam 84 köyde- orman içi ve orman bitişiğinde
yaşayan 105 bine yakın insanı da benim seçim bölgem olan
Yozgatta bulunmaktadır. Bu nedenle, Orman
Bakanlığımızın bütçesini müzakere ettiğimiz
şu sıralarda, yurt genelinde olduğu gibi, Yozgattaki şu
problemleri de arz etmek istiyorum:
1 Personel durumu:
Akdağmadeni, Çayıralan ve Çekerek Orman İşletme
Müdürlüğünde boş bulunan kadrolara ilgili personelin atanmaları,
2 İfat
Kırsal Kalkınma Programı kapsamında verilen hizmet
vasıtalarının tahsisi,
3 Millî parklarda,
Çamlık Millî Parkı, Akdağmadeni ve Kadıpınar Orman içi
Dinlenme Yerinde yarım kalan binaların tamamlanması için gerekli
ödeneklerin tahsisi,
4 Mülkiyet
problemleri.
Bütün yurt
sathında olduğu gibi, yine, Yozgat İlindeki potansiyel
ağaçlandırma alanlarının büyük bir bölümü mera
niteliği taşımaktadır. Hayvancılık
yapılamayan köylerden, bu alanların
ağaçlandırılması talep edilmektedir. Yürürlükte bulunan
mevzuat gereğince, şu anda, herhangi bir çalışma
yapılamamaktadır. Mera Kanununda yapılacak
değişiklikle, bu konudaki engelin ortadan kaldırılması
gerekmektedir.
Sayın
milletvekilleri, bütün memurlarımızda olduğu gibi, Orman
Bakanlığımızda çalışan memur ve teknik
elemanlarımızın malî durumlarının mutlak suretle
düzeltilmesi gerekir. Çile çeken, büyük sıkıntılar ve mahrumiyet
içerisindeki şartlarda çalışan
ormancılarımızın maaşları, tazminatları,
günün şartlarına göre düzenlenmelidir.
Millî
ağaçlandırma seferberlik düşüncesiyle, her il, ilçe, kasaba,
hatta köylerimizde yeşil kuşak ağaçlandırma sahası
başlatılmalıdır. Nüfus başına belirli bir
sayıda ağaç dikme mecburiyeti getirilmelidir; askerî
birliklerimizden, bu doğrultuda yararlanma durumu, mutlaka
araştırılmalıdır.
Özellikle, orman
köylerindeki işsizlerin, asgarî ücretten sigortası yapılmak
suretiyle, ağaçlandırma ve erozyon kontrol
çalışmalarına hız verilmesi gerekmektedir.
Özetle;
1 -
Ormancılıkta özel girişim mutlaka teşvik edilmelidir.
2 - Orman kadastro
çalışmaları en kısa sürede bitirilmelidir.
3 - Kaçak ağaç
kesiminin önlenmesi için daha etkin tedbirler alınmalıdır.
4 - Orman
zararlılarıyla mücadelede modern teknikten
faydanılmalıdır.
5 - Odunun
yakıt olarak kullanılmasını önlemek için, kömür
kullanımını teşvik mahiyetinde önlemler
alınmalıdır.
6 - Türkiye genelinde
80 bin kilometre orman yoluna ihtiyaç varken, bu, ancak,
7 - Tarımda
elverişsiz olan ve ağaçlandırılması gerekli 7 milyon
hektar alanının ağaçlandırılması için, millet
olarak, topyekûn, bir seferberlik başlatmalıyız.
BAŞKAN
Sayın Örnek, 2 dakikanız kaldı.
ABDULLAH ÖRNEK
(Devamla) Sayın Başkan, sayın üyeler; Ulaştırma
Bakanlığı bütçesiyle ilgili görüşlerimi de kısaca arz etmek
istiyorum.
Yaşadığımız
yüzyılda, birçok faaliyetler, süratli, güvenli, yeterli ulaşım
ve haberleşme sistemleriyle mümkün olmaktadır. Bunlardan, ekonomik,
kültürel, sosyal ve turistik alanlardaki çalışmalar için
ulaşım ve haberleşme son derece önemlidir.
Ulaştırma
Bakanlığı da, bağlı kuruluşlarıyla birlikte
insanımıza en iyi şekilde hizmet sunmakla görevlidir.
Bakanlığın, ulaştırma ve haberleşmede düzenli ve
dengeli bir işleyişi sağlamak ve hizmeti en iyi ve en
hızlı bir şekilde halka götürmek, birinci görevidir. Bu ise,
çağdaş teknolojinin en iyi şekilde kullanılmasından
geçer. Burada, ilk bakışta, kaynak meselesi hemen
karşımıza çıkmaktadır. Bütçenin geneline
baktığımızda, bunun, maalesef, mümkün
olmadığını birlikte görmekteyiz; 1,8 katrilyon lira içborç,
76 milyar dolar dışborç.
Değerli
milletvekilleri, Ulaştırma Bakanlığının iki ana
hizmet birimi vardır; haberleşme ve ulaştırma. Diğer
kıymetli arkadaşlarımız da ifade ettiler; haberleşme
denilince, akla, önce PTT gelir. PTT hizmetleri, ülkemizde, büyük mesafeler
katetmiştir. Bu konuda, bugüne kadar hizmetleri geçen personelimize,
bürokratlarımıza elbette teşekkür ediyoruz; ancak, bu konuda,
daha birçok mesafenin katedilmesi gerekmektedir.
Kendi bölgemden
örnek verecek olursam; Yozgatta, hâlâ, 190 adet yerleşme yeri, otomatik
görüşme için beklemektedir. Yozgatta, Türk Telekom hizmet sahasında,
köylerin ve bekleyen abonelerin taleplerinin karşılanabilmesi için,
15 adet, kırsal alanda kullanılacak santrala ihtiyaç vardır.
Bu arada, şunu
da ifade etmek istiyorum: Bakanlığımızın, özellikle,
PTTnin Tsinin özelleştirilmesi konusundaki
davranışlarını uygun bulmuyoruz; ne pahasına olursa
olsun, illâ, her şeyi özelleştirelim düşüncesine
karşıyız.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Örnek, 1 dakika ek süre veriyorum.
ABDULLAH ÖRNEK
(Devamla) Bizim, özelleştirme denince, her şeyden önce, orada
çalışanlara devredilmesi, stratejik kuruluşların
özelleştirme kapsamından çıkarılması gerekir. Aksi
takdirde, yıllarca, alınteri, göznuru, bu milletten alınan
vergilerle oluşturulmuş ve tüyü bitmedik yetimlerin hakkı olan
müesseselerimizin peşkeş çekilmesine müsaade edemeyiz.
Ulaştırma
konusunda da birkaç husus vardı; ama, zaman darlığı
nedeniyle, özet olarak şunu beyan etmek istiyorum: Havaalanlarıyla
ilgili, birçok ilimizde yapılan çalışmalar gibi, Yozgatta da
havaalanıyla ilgili olarak istimlakler yapılmış; ancak,
bugüne kadar, başkaca herhangi bir işlem yapılamamıştır.
İlgili Sayın Bakanımıza durumu arz ediyor, görüşmekte
olduğumuz bu bütçelerin ilgili bakanlıklarımıza
hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor;
saygılar sunuyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar.)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Örnek.
Hükümet adına,
Ulaştırma Bakanı Sayın Ömer Barutçu; buyurun efendim.
ULAŞTIRMA
BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığının 1996 malî
yılı bütçesinin görüşülmesi vesilesiyle, şahsım ve
Bakanlığım adına Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerimin hemen
başında, görüşmelere katkıda bulunan 11 değerli
arkadaşıma teşekkür ediyorum. 11 değerli
arkadaşım, görüşlerini 110 dakikada ifade etmişler ve
tenkitlerde bulunmuşlardır; yalnız, ben, şimdi, bu 110
dakikalık görüşmeye 10 dakikada nasıl cevap vereceğimi
sizin takdirlerinize bırakıyorum.
Genellikle, Devlet
Demiryolları üzerinde çok durulduğu için, evvela Devlet
Demiryollarından başlamak istiyorum. Devlet Demiryollarının
finansal yapısını düzenlemek, etkin ve ticarî odaklı bir
tarzda hizmet vermesini sağlamak amacıyla hazırlanan etüt, 1996
yılı haziranında tamamlanacaktır. Söz konusu yeniden
yapılanma planıyla, kuruluşun uzun, orta ve kısa vadeli
organizasyon ve yönetim modelleri ortaya çıkacaktır.
Gebze-Halkalı
banliyö hattı iyileştirmesi işinin etüt ihalesi, 1995
yılında yapılmıştır. 1997 yılı
başında tamamlanacak etüt-proje çalışmaları
kapsamında, İstanbul Boğazı Tüp Geçişi Projesinin
ihale dosyaları da hazırlanacaktır.
Ayrıca,
Ankara-İstanbul Sürat Demiryolu Projesi kapsamında yapımına
devam edilen Ayaş Tüneli inşaatında, yüzde 77 oranında bir
fizikî gerçekleşme sağlanmıştır. Bu tünel için de,
kısıtlı bütçe imkânlarıyla, ancak tünel emniyetini
sağlayabileceğimiz tarzda ödenek konulabilmiştir.
Ankara-İstanbul Sürat Demiryolu Projesinin toplam uzunluğu
Yüce Meclisin
değerli üyeleri, bu proje 4,5 milyar dolar harcanarak
yapılabilecektir ki, bu ve bundan sonraki bütçe imkânlarıyla bunun
yapılması mümkün
görülmediğinden, bunun, yap-işlet-devret modeli, belki de
yap-işlet şeklinde tahakkukuna çalışılacaktır.
Aliağa ve
Nemrut Körfezi civarındaki sanayi tesislerinin
taşımacılık taleplerini karşılayacak ve
İzmirin banliyö taşımacılığına da hizmet
verecek olan 25 kilometrelik Menemen-Aliağa demiryolunun
altyapısı ile tek hattın üstyapı inşaatı
tamamlanmış ve hat, deneme seferlerine
açılmıştır. Proje kapsamındaki istasyon bina ve
tesisleri ise 1996 yılı sonunda ikmal edilecektir.
Ayrıca,
İzmit ile Köseköy arasındaki yaklaşık 10 kilometrelik tek
hatlı demiryolunun çift hatta çıkarılması amacıyla
yapımı devam eden İzmit kentiçi geçişi demiryolu
hattında, yüzde 80 oranında fizikî gerçekleşme
sağlanmıştır. 1996 yılı bütçesiyle sağlanan
ödeneklerle, bu hattın 1997 yılında ikmal edilerek
işletmeye alınması mümkün olabilecektir.
Kars-Tiflis
demiryolunun gerçekleştirilmesi için, etüt-proje
çalışmalarına en kısa sürede başlanacaktır.
Projenin gerçekleştirilmesiyle, Gürcistan üzerinden Azerbaycana ve Orta
Asya cumhuriyetlerine ulaşmak mümkün olacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dünyada ve ülkemizde,
ulaşım ve turizm açısından, özellikle, süratli, konforlu ve
güvenli yolculuk yapılmasına imkân vermesi nedeniyle, havayolu
ulaşımı, son yıllarda ayrı bir önem
kazanmıştır. Halen, 14 adedi askerî havaalanı olmak üzere,
34 ilde, çeşitli büyüklükte toplam 45 havaalanı, sivil
havacılık işletmelerinin kullanımına açık
durumdadır.
Ülke
kaynaklarını en rasyonel şekilde kullanarak, Trakya ve Kocaeli bölgelerinin
hava ulaşımı ihtiyacını karşılamak, Atatürk
Havalimanının artan trafik yükünü hafifletmek amacıyla planlanan
Çorlu ve Cengiz Topel havaalanları ile Konya ve yöresinin hava
ulaşım ihtiyaçları için planlanan Konya Havaalanı
projeleri, 1997 yılında bitirilecektir. Erciyes ve Kapadokya
yöresinin hava ulaşımı ile turizme dönük
ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla planlanan
Kayseri Erkilet Havaalanı inşaatı, bu yıl sonunda
tamamlanacaktır
Ayrıca, yine,
bu yıl sonunda, Nevşehir Havaalanı, Isparta Havaalanı,
Çeşme ve Uşak stol havaalanları ile Antalya ve Adana
havaalanları prefabrik iç hatlar terminali binaları ve Zonguldak
Havaalanı terminal binası inşaatları tamamlanacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımızca,
deniz ulaşımının altyapısını oluşturan
üç sektörde, Plan ve Bütçe Komisyonunda öngörülen ilavelerle birlikte, toplam
5,5 trilyon liraya yakın ödenekle, 1996 yılındaki
çalışmalarımız sürdürülecektir.
Karadeniz Ekonomik
İşbirliği çerçevesinde oluşması beklenen ticaret
hacmine hizmet vermek üzere, Hopa, Rize, Giresun ve İnebolu
limanları tevsi
çalışmaları 1997 yılında bitirilmeye
çalışılacaktır. Son yıllarda, İstanbul bölgesindeki
mevcut limanların maksimum kapasiteye ulaşması ve Ankara
havalisine hizmet verecek yeni bir limana ihtiyaç duyulması, 25 milyon
ton/yıl kapasiteli Filyos Limanının yapımını
gündeme getirmiştir; bu bakımdan, proje güncelleştirilecektir.
Ülkemiz, Akdeniz
çanağındaki önemli konumu nedeniyle, yat turizmi açısından
büyük bir potansiyele sahiptir. Yat turizminin ülke ekonomisine getireceği
önemli faydalar nedeniyle, bu alt sektörün gelişimi konusunda önemli
adımlar atılmıştır. Akdenizde, halen, 750 bin yat
dolaşmaktadır. Türkiye, bu 750 bin yattan -en azından yüzde 2,5
seviyesinde- 20 bin yat kapasitesine ulaşmak durumundadır; ancak,
bugünkü yat kapasitemiz çok düşüktür; 10 560 civarında bir yat
kapasitemiz vardır. Yat kapasitesinin -biraz evvel de ifade ettiğim
gibi- 20 bine çıkarılması hedeflenmektedir.
Değerli
üyeler, bu sayı, Yunanistanda, İtalyada ve İspanyada 20 binin
üzerindedir. Genel bütçe imkânlarıyla yapımı uzun yıllar
alacak olan 14 yat limanı ve yat yanaşma yeri, yatırım
programına, yap-işlet-devret modeliyle alınmıştır.
Bunlardan 5i (Didim, Dalaman, Antalya, Bodrum ve Fethiye-Çavuşlu) ihale
edilmiştir; diğer projelerin ihale çalışmaları ise,
1996 yılı içerisinde sürdürülecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda, özellikle
elektronik sanayiinde meydana gelen gelişmeler haberleşmeye ayrı
bir boyut kazandırmış ve bu sektörde uzay çağı
başlatılmıştır. Bu çerçevede, haberleşme
sektörüyle ilgili olarak, bilgi otoyolu olarak bilinen INTERNET hizmetlerinin
ülkemizde de yaygın ve sağlıklı bir şekilde
verilebilmesini teminen, gelir paylaşımı esasına
dayalı ihaleye çıkılmış olup, ülkemizde
oluşturulacak turnet adı verilen altyapı, 1996 yılı
ortalarında hizmete verilecektir.
1995
yılındaki 674 604 hatlık ilaveyle, 1995 yılı sonunda
yüzde 77si dijital olmak üzere, otomatik telefon
santrallarımızın ülke genelindeki kapasitesi 14,5 milyon hatta,
abone sayısı ise 13 milyon adede ulaşmıştır.
Türkiye, 1994
yılında atılan uyduyla, Avrupada ilk altı, dünyada ise
uydusu olan onaltıncı ülke olmuştur.
BAŞKAN
Sayın Bakan, 2 dakikanız kaldı.
ULAŞTIRMA
BAKANI ÖMER BARUTÇU (Devamla) 2 dakikaya neler
sığdırabileceğimi ben de merak ediyorum; ancak, üyelerin
üzerinde çok durduğu İstanbul dış hatlar terminali üzerinde
durmak istiyorum. İstanbul dış hatlar terminal
binasının ihalesi 1986 yılında yapılmış,
teklifler çok farklı bazda olduğu için ihale iptal edilmiştir.
1987
yılında, gerek firmanın krediyi bulamaması durumu gerekse
sadece terminal binasını yaparım, dünya ticaret merkezini
yapamam sebebiyle öne sürdüğü durum itibariyle, ihale yine iptal
edilmiştir.
1993teki iptal ise
bir başka konudandır.
5 milyon
yolcu/yıl kapasitelidir burası. Bunun 10 milyon yolcu/yıla
çıkarılması gerekmekteydi. O bakımdan, 10 milyon
yolcu/yıla çıkarılmıştır. Şu anda ihale
safhasındadır. Ben Bakanlığa geldiğim anda ihale devam
etmekteydi. Şu anda, 35 kişilik bir teknik heyet, onun üzerinde 9
kişilik bir üst teknik heyet çalışmalarını devam
ettirmektedir. Konu, bu iki aşamadan sonra ilgili kuruluşun yönetim
kuruluna gelecektir. Yönetim kurulu kararı sonra benim önüme gelecektir.
Benim önüme de, Yüksek Planlama Kuruluna sevk için gelecektir. Elbette ki,
orada incelenecektir. Bu ihale çok titizlikle takip edilmektedir, kamuoyunun da
dikkatini çekmektedir.
Ben, burada, şunu ifade
etmek istiyorum: Devletin hakkı neyse, devletin hakkını
koruyacağız; hiç kimsenin bunda endişesi olmasın; her
şey açık olacaktır; zarflar, halkın, isteyenin
katılabileceği bir ortamda açılacaktır.
Sayın
Fırat, Telekom üzerinde durdular. Telekom Yasası
değişikliğini önümüzdeki günlerde Yüce Meclisin gündemine
getireceğiz. Biliyorsunuz, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı var.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakan, 1 dakika içinde lütfen...
ULAŞTIRMA
BAKANI ÖMER BARUTÇU (Devamla) Anayasa Mahkemesi, Telekom Yasasının
bir maddesini ve iki fıkrasını iptal etmiştir; ancak,
Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararı
yayımlanmamıştır. Gerekçeli karar yayımlandıktan
sonra, tasarı, Yüce Meclisin komisyonlarına intikal edecektir.
Yalnız,
Sayın Fıratın, Telekom un yıllık geliri 250 trilyon
Türk Lirasıdır. ifadesi yanlıştır. Telekom un 1995
yılı hâsılatı 75 trilyon liradır, 1996
yılında beklenen ise, ancak 175 trilyon lira civarındadır.
Sayın
Başkan, bir iki cümle söylememe müsaade eder misiniz?
BAŞKAN
Lütfen... Hiç istisna yapmadık... Toparlayın efendim.
ULAŞTIRMA
BAKANI ÖMER BARUTÇU (Devamla) Yine istisna yapmayın efendim; ama, Yüce
Kurula iki üç cümle arz edeyim; çünkü, mesele fevkalade önemli ve kamuoyu
tarafından takip ediliyor.
Telekom neden
özelleştirilmelidir?.. Buna karşı olan
arkadaşlarımız var. Dünyada, özellikle telekom konusunda,
tekeller kaldırılmaktadır. Üyesi olduğumuz Dünya Ticaret
Örgütü ile Avrupa Topluluğu, bu konuda düzenlemeler yapmaktadır.
Özelleştirmeyle elde edilecek kaynaklar, ekonomimize yeni olanaklar yaratacaktır.
Telekomun, yeni yapılanmasıyla rekabet gücü artacak, tüketiciye daha
iyi ve daha ucuz hizmet verme imkânı sağlanacak ve buraya getirecek
olduğumuz yeni teklifte -Anayasa Mahkemesi o nedenle iptal
etmiştir- sadece blok satış
olmayacaktır; o şekilde huzurunuza çıkmayacağız, Yüce
Meclisi tatmin edecek bir teklifle huzurunuza çıkacağız.
Bu vesileyle, Yüce
Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Orman Bakanı
Sayın Nevzat Ercan; buyurun efendim. (DYP ve ANAP sıralarından
alkışlar)
ORMAN BAKANI NEVZAT
ERCAN (Sakarya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlarken, sizleri saygıyla selamlıyorum ve
değerli katkılarınıza da, ayrıca teşekkürlerimi
arz ediyorum.
Yurdumuzun
yüzölçümünün dörtte biri orman alanı statüsünde olup, bunun -20,2 milyon
hektarlık ormanlık alanın- sadece yüzde 44ünü oluşturan
8,9 milyon hektarı verimli orman statüsündedir. Ülkemiz
ormanlarının yüzde 44ünün verimli olmasına
karşılık, bu oran, Avrupa Topluluğu ülkelerinde yüzde 77,
Akdeniz ülkelerinde ise, ortalama yüzde 75 düzeyindedir. Bu değerlerden de
anlaşılacağı üzere, yurdumuzun verimli orman alanı
oranı çok düşük seviyede bulunmaktadır.
Ülkemizde, nüfusun
hızla artması yanında yaşam standartlarının
yükselmesi, ormana ve orman ürünlerine olan talebi de
artırmıştır. Hem orman ürünleri talebinin
karşılanabilmesi hem de ülkemiz topraklarının erozyonla yok
olmasının önlenebilmesi için, yüzde 56 oranındaki bozuk orman
alanlarımızın ağaçlandırılması, imar ve ihya
edilmesi suretiyle verimli orman miktarının
artırılması, buna ilaveten de, orman
alanlarımızın ülke yüzölçümüne oranının yüzde 30un
üzerine çıkarılması zarureti bulunmaktadır.
Günümüzde,
hızla artan nüfus ve gelişen endüstriyle birlikte ortaya çıkan
çevre problemleri, uluslararası boyut kazanmış
bulunmaktadır. En önemli çevre problemleri, havanın ve suların
kirlenmesi ve toprak erozyonudur. Gerçekten, doğal dengenin
bozulduğu, ormanların fonksiyonlarını yapamaz hale
geldiği ülkemizde, erozyon, millî bir felaket haline gelmiştir.
Üzülerek, bir
noktaya dikkatiniz çekmek istiyorum. Bugün, dünya çölleşme
haritasında, Anadolunun önemli bir kesimi, çölleşmeye oldukça
duyarlı bir saha olarak gözükmektedir. Ülkemiz topraklarının
yüzde 75inde değişik şiddetlerde erozyon mevcut olup, her
yıl 500 milyon ton toprak, denizlere, göllere, barajlara sürüklenmektedir.
Topraklar baraj göllerinde birikmekte; böylece, trilyonlarca liraya mal olan,
bu gibi, sulama ve enerji amaçlı önemli yapıların ekonomik ömürleri
kısalmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, hava ve suyla birlikte tüm doğal varlıkların
dayanağı ve yaşamın temel kaynağı, yenilenemeyen
bir doğa hazinesi olan canlı toprak, böylece, yok olup gitmektedir.
Toprak yoksa, hayat yok demektir ve yerine konması da, ne yazık ki,
mümkün değildir. Toprağın kaybı demek, tarım
arazilerinin verimsizleşmesi demektir. Bu ise, hayvancılıkta
gerilemenin, kuraklığın ve köylerden kentlere göçün
başlıca sebebidir. İnsanını, doğduğu
büyüdüğü yerde besleyemeyen, mutlu edemeyen bir ülke düşünülemez.
Bunun yaratacağı sosyoekonomik sıkıntıların
altından, hiçbir hükümet, hiçbir program kalkamaz.
Toprak erozyonunu
bu şekliyle özetle ifade ettikten sonra,
Bakanlığımızca uygulanan ormancılık
politikalarına da, ayrıca, değinmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
Bakanlığımın çalışmalarını etkin bir
şekilde sürdürebilmesi ve ormancılık problemlerinin çözüme
kavuşturulmasının temini amacıyla, birkısım
mevzuat düzenlemeleri yapılarak yürürlüğe konulmuştur,
birkısım mevzuat üzerinde de çalışmalara devam edilmektedir.
Globalleşen
dünyamızda ve buna uyum sağlamak kararlılığında
olan yurdumuzda, artan çevre bilincini en iyi şekillerde
değerlendirmek, Türkiyenin en büyük çevre problemi olan toprak erozyonunu
durdurma mücadelesine toplumun bütün kesimlerini katmak, bu
çalışmalar için sağlam temelleri olan sürekli bir kaynak
yaratmak maksadıyla hazırlanan 4122 sayılı Millî
Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu, Yüce
Meclisimizde, 23 Temmuz 1995 tarihinde kabul edilmiştir. Bu,
ormancılık açısından bir reform kanundur. Bu yasayla, kamu
kurum ve kuruluşlarına, tüzelkişilere orman tesis etme
mükellefiyeti getirilmek ve bazı gerçek ve tüzelkişiler ile gönüllü
kuruluşlar teşvik edilmek suretiyle, ağaçlandırma ve
erozyon kontrolü çalışmalarının toplumun bütün kesimlerince
benimsenmesi ve yapılabilir hale gelmesi sağlanmıştır.
Gerçek ve tüzelkişilerin, giderleri kendilerine ait olmak üzere,
hatıra ormanı kurmaları imkânı getirilmiştir ve yine,
kamu kurum ve kuruluşları ile özel ve tüzelkişilere,
ağaçlandırma ve erozyonla mücadele yapmak üzere, bedelsiz olarak
arazi tahsis edilme imkânı yaratılmıştır ve yine, bu
yasayla, orman ürünü kullanan kurum ve kuruluşların, tükettikleri
ölçüde, üretim amaçlı ağaçlandırma yapmaları,
bunların, bakım, koruma ve işletilmesinin yine bu
kuruluşlarca yapılması mükellefiyeti getirilmiştir.
Bazı arkadaşlarımıza da, zannediyorum ki, bu yasayla
getirilen önemli yenilikler cevap teşkil edecektir; çünkü, benim
Bakanlığımın kaynaklarıyla, bu bildiğimiz
müşterek sorunu aşmak mümkün değildir. Bu yasayla, benim
Bakanlığımın kaynakları ve imkânlarıyla birlikte,
kamu kurum ve kuruluşlarını, tüzel ve özel kişileri ve
halkın desteğini de katmak, yeni ve önemli malî kaynaklar da yaratmak
suretiyle, önemli bir yasa, bu Meclisten çıkmıştır ve bilinen
sorunların aşılması, ancak bu şekilde mümkün hale
gelebilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, nüfusun hızlı artışı yanında,
yaşam standartlarının da yükselmesine paralel olarak, odun
hammaddesine olan ihtiyaç da hızla artmaktadır. Ormancılık
ana planı verilerine göre, 2000 yılında, odun hammaddesi
açığının 7 milyon metreküpe ulaşacağı tahmin
edilmektedir.
Odun hammaddesi
ihtiyacının yeterli düzeyde karşılanması, ülke
topraklarının dörtte üçünde hüküm süren erozyonun durdurulması,
tarım alanlarının sel ve taşkınlardan korunması,
su rejiminin düzenlenmesi yanında, ormanlardan beklenen sosyal ve ekonomik
faydaların sağlanması için en önemli tedbir,
ağaçlandırma yapmak ve erozyon kontrolü tedbirlerini almaktır.
Türkiyede, 11
milyon hektarı orman rejiminden, 7 milyon hektarı ise orman
dışı alanlardan olmak üzere, toplam 18 milyon hektar
ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmasına konu alan
bulunmaktadır.
Teşkilatımızca,
başlangıçtan 1995 yılı sonuna kadar, bu alanlarda, 2 milyon
172 bin hektar ağaçlandırma, 284 bin hektar erozyon kontrolü, 70,4
bin hektar mera ıslahı ve yaklaşık 500 bin hektar enerji
ormanı tesisi çalışması yapılmış
bulunmaktadır; ki, bu- ayrıca bir iddia getirildi- orman alanlarının
giderek daraldığı şeklinde iddiayı doğrulamamaktadır.
Orman köylüsünün
ekonomik durumunu iyileştirmek ve ağaçlandırma
çalışmalarına destek olmalarını sağlamak için,
köy civarındaki bozuk orman alanlarına ve açıklıklara, aslî
orman ağacına ilaveten fıstıkçamı, ceviz, badem,
kestane gibi meyve veren veya yalancı akasya gibi bal üretimine katkı
sağlayan türler dikilmektedir.
Özel orman
alanlarının yüzde 1den yüzde 10 seviyelerine
çıkarılması hedeflenmektedir. Bu hedefe, özel
ağaçlandırmaları özendirmek ve yaygınlaştırmak
suretiyle ulaşmak istiyoruz.
Son yıllarda
toplumu etkileyen çevre kirliliği konuları, kentlerimizde yeşile
ve ormana olan özlemi artırmıştır. Bunun sonucunda,
insanlarımız, çevre sorunlarına çok duyarlı hale
gelmiştir.
BAŞKAN
Sayın Bakan, 2 dakikanız var.
ORMAN BAKANI NEVZAT
ERCAN (Devamla) Ayrıca, Bakanlığımız
tarafından, 1993 yılından itibaren başlatılan ve özel
bir önem verilerek sürdürülen hatıra ormanı tesis
çalışmalarının, toplumun tüm kesimlerine yaygınlaştırılması
amaçlanmıştır.
Bakanlığımızca
sürdürülen ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmalar ile
diğer kamu kurum ve kuruluşlarının ve özel ve
tüzelkişilerin ihtiyaç duydukları orman ağacı
fidanlarını üretmek üzere, toplam 153 orman
fidanlığımız faaliyetini sürdürmektedir.
Fidanlıklarımızda 170in üzerinde türden fidan üretilmekte olup,
yıllık fidan üretimi kapasitesi 740 milyon adettir.
Değerli
milletvekilleri, arzulanan teknik ormancılığın
yapılabilmesi ve mülkiyet ihtilaflarının çözüme
kavuşturulabilmesi amacıyla, kadastro ve mülkiyet
çalışmalarına ağırlık verilmektedir.
1995 yılı
sonu itibariyle, yurdumuzda mevcut 20,2 milyon hektar genişliğindeki
orman alanının yüzde 68ini oluşturan 13,9 milyon
hektarının orman tahdit ve kadastrosu tamamlanmış, 5,4
milyon hektarının tapuya tescili sağlanmıştır.
1995-1999
yıllarını kapsayan 5 yıllık dönemde, yılda
ortalama 1 milyon hektar olmak üzere, 5 milyon hektar sahanın orman
kadastrosunun yapılması, tüm orman sahalarının kadastro
çalışmalarının 2004 yılında tamamlanması
hedeflenmiştir.
Orman yolları,
ormancılık çalışmalarımızın sürdürülebilmesi
için gerekli olduğu kadar, orman içi ve bitişiğinde yaşayan
halkın, ekonomik, sosyal ve kültürel bakımdan gelişmesinde büyük
rol oynamaktadır.
Ormanlarımızın
işletilmesi, ağaçlandırma, erozyon kontrolü, orman
yangınlarıyla mücadele ve millî park hizmetlerinin yürütülmesi için,
orman ekosisteminin
1995 yılı
sonu itibariyle
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakan, 1 dakika içerisinde lütfen toparlayınız.
ORMAN BAKANI NEVZAT
ERCAN (Devamla) Orman yangınlarıyla mücadele
çalışmalarına büyük önem verilmektedir. Kurum
dışından kiralanan 15 uçak, 7
helikopter, Orman Genel Müdürlüğümüze ait 6 helikopter ve 209 arozöz,
830 adet çeşitli araç, 258 adet iş makinesi kullanılarak
orman yangınlarıyla mücadelede hayatî önemi haiz olan ilk müdahale
imkânı getirilmiş bulunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Bakanlığımızca, 1996 yılında,
ormanlarımızın yangınlardan ve diğer
zararlılardan korunması, ağaçlandırma, erozyonun kontrolü,
mera ıslahı, fidan üretimi, kavakçılığı
geliştirme, orman kadastrosu, orman yolu inşaatı, millî park ve
av-yaban hayatı, orman içi dinlenme yerleri ve diğer
ormancılık çalışmaları ile orman köylümüzün
kalkınmalarının desteklenmesi konularındaki faaliyetlerimiz
sürdürülecektir.
Orman köylerinin
gelirlerinin artırılması ve bulundukları yerlerde
kalkınmalarının sağlanması faaliyetlerimiz 1996
yılında da etkin bir
şekilde devam ettirilecek, olumlu seviyeye getirilen orman-halk
ilişkilerinin daha iyiye götürülmesine önem verilecektir...
BAŞKAN
Sayın Bakan, süreniz doldu.
ORMAN BAKANI NEVZAT
ERCAN (Devamla) Ormanlarımızın korunması,
geliştirilmesi, tanıtılması konusunda halkımıza
bilgi vermek ve kamuoyu oluşturmak için yayın ve tanıtım
çalışmalarına da ayrıca önem verilecektir.
Takdirlerinize arz
eder; saygılar sunarım. (DYP ve ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Son söz, bütçenin
aleyhinde, Sayın Ziyattin Tokarın. Buyurun efendim.
M.
ZİYATTİN TOKAR (Ağrı) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım, televizyonları
başında bizleri izlemekte olan saygıdeğer
vatandaşlarım; konuşmama başlamadan önce, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
10 dakikalık
kısa bir sürede iki bakanlığın (Ulaştırma ve
Orman Bakanlıklarının) bütçelerinin aleyhinde konuşma
yapacağım.
Gayri safî millî
hâsılanın kişi başına ortalama 1 840 dolar olduğu
gelişmekte olan memleketimizde, 35 dolar gibi en düşük gayri safî
millî hâsılaya sahip Ağrı İlinin milletvekili olarak
huzurlarınızdayım.
Vaktin
sınırlı olması nedeniyle, imkânların elverdiği
ölçüde meselelere değineceğim. Önce, Ulaştırma
Bakanlığı bütçesi hakkında görüşlerimi arz ediyorum.
Ulaştırma
Bakanlığının, ülkenin tümünün ulaştırma ve
haberleşme hedef ve politikalarını tespit etmesi ve buna göre
icra planları yapması gerekmektedir. Bilgi ve iletişim
çağını yaşadığımız dünyamızda,
hızlı iletişimin önemi daha da artmaktadır.
Bütün
gelişmiş ülkelerde yolcu ve yük
taşımacılığı, büyük oranda demiryolu ve
havayoluyla yapılmaktadır. Günümüz teknolojisiyle, 400 kilometre/saate
varan hızlı trenlere Avrupa ve Japonya demiryollarında
rastlanmakta iken, ülkemiz, hâlâ, çoğunluğu cumhuriyet öncesi ve
cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan demiryolu ağında
âdeta kağnı hızıyla hareket eden araçlara ve
demiryollarına sahiptir.
Demiryollarımız,
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; ben, Sayın Hükümetten,
Ulaştırma Bakanlığı bütçesi hazırlanırken,
hedef olarak, mevcut hatların elektrifikasyonunun bakım ve onarımının
yanında, yeni demiryollarının inşa edilmesini beklerdim.
Benden önceki konuşmacıların ve benim de sizlere yukarıda
sunduğum reel rakamlar, demiryollarımızın yalnız ihmal
edildiğini değil, artık, umarsanmadığı
gerçeğini de ortaya koymaktadır.
Bakınız,
bugün Türkî cumhuriyetlerle ticarî ilişkilerimizi artırmayı,
sınır ülkeleriyle sınır ticaretini geliştirmeyi
düşünmekteyiz. Ağrı İlimiz, Türkiyemizin önemli hudut
girişlerinden olan Gürbulak Sınır Kapısına sahiptir.
1966dan beri defalarca projeleri, zemin etütleri yapıldığı
halde, Horasan-Gürbulak demiryolu
yapılamamıştır. Toplam uzunluğu
Havayolu konusunda,
cumhuriyetin ilk yıllarının değerlerini bile yakalayamayan
bir yapıya sahibiz. 1950li yıllarda, Ağrıda, tayyare
meydanına seferler düzenlenirken, bugün, maalesef, havaalanı
inşaatı üç yıldır sürdüğü halde,
tamamlanamamaktadır, ödenek ayrılamamaktadır; ülkemizin en
gelişmemiş ili konumuna giren Ağrı, unutulmuştur. Biz,
bu olayın bir gurur meselesi yapılarak, en kısa zamanda
tamamlanması için harekete geçilmesini Sayın Hükümetten talep
ediyoruz. Burada, günde en az iki uçağı kaldırabilecek
kapasitede yolcu potansiyeli vardır.
Karayolu taşımacılığı
ağırlıklı olan ülkemizde, aslında, karayolu terörü
yaşanmaktadır. Ülkemizde gün geçtikçe artan araç sayısı,
trafiğin daha keşmekeş olmasına neden olmaktadır.
Araçlar, yüksek hıza ve tüm teknolojik gelişmelere sahip olsalar
dahi, karayolu aynı düzeyde olmaz ise, sorunları çözemezsiniz. Günde,
ortalama 25 kişi, trafik karmaşası dolayısıyla, ölüp,
heba olmaktadır. Karayolu ağının eskidiği
aşikârdır. Batıda otoyollarına ağırlık
verilirken, doğuda karayolları ihmal edilmektedir.
Deniz
ulaşımıyla bağlantısı olan
Trabzon-Ağrı-Gürbulak transit yolu âdeta unutulmuş, köstebek
yuvası haline gelmiştir. Nahcivan, Azerbaycan, Gürcistan gibi
sınır ülkeleriyle de irtibatı sağlayacak,
Ağrı-Cumaçay-Kağızman-Kars karayolu, ödeneği
ayrıldığı halde, bölgenin âdeta fakirleşmesi
isteniyormuşçasına, ödeneği, sürekli başka yerlere
aktarılmış, yapımından vazgeçilmiştir; mevcut
Hükümetin de, bu konuda, bütçesine koyduğu bir değere
rastlanamamıştır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiyede telekomünikasyonun yeniden
şekillenmesine önem verildiğini söyleyen Hükümet, TÜRKSAT uydusunu,
rantabl kullanabilecek değerlendirmeleri yapamamaktadır; eğer
yapabilseydi, uydu haberleşme iletişimini ülke sathına
yaymayı hedef olarak planlardı. Bırakınız uydu ve
telsiz iletişimini, mevcut telefon hatlarının
yapımında ve yatırımında bölge farkı
gözetilmektedir; partizanca hizmetler verilmektedir.
Limanlar ve
kıyı yapılarımız, yeni bir denizcilik
politikasıyla, gelişen uluslararası şartlara uyum
sağlayabilecek düzenlemelere imkân veren anlayışla, Türk
denizciliği, dünya deniz taşımacılığından
aldığı payı artırmalıdır. Gelişen
dış ilişkilerimiz, artan ticarî potansiyelimiz, ülkenin liman kapasitesini
zorlamaktadır. Programlanmış liman yatırımları
hızlandırılmalıdır. Özellikle, İstanbul, Marmara,
Trabzon ve Doğu Akdeniz Bölgelerinde yeni yatırımlara
gidilmelidir. Liman işletmecilik faaliyetlerinde daha verimli
çalışmalar sağlanmalı ve özelleştirme
yapılabilmesiyle ilgili sorunlar çözümlenmelidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Orman
Bakanlığı bütçesi hakkındaki görüşmelerimi kısaca
arz edeceğim: Ülkemizde, orman politikası sürekli
yanlışlıklara neden olduğundan, Anadolu
toprağının dörtte üçü çölleşmeyle karşı
karşıya kalmıştır. Ülkemizin geriye kalan dörtte biri
ise ormanla kaplı olmasına karşın, genelde yüzde 56 gibi
verimsiz yapı arz ettiğinden, bundan daha önemlisi, yanlış
idareler sonucu ormanlar heba olmakta, yerini toprak erozyonuna bırakarak
ülkeyi çölleştirmektedir. Erozyona maruz 20,2 milyon hektar alanın
yüzde 25i orman toprağıdır.
Orman köylüsüne,
orman istihsalinde herhangi bir rol verilmemektedir. Orman-halk ilişkisi
yok edilmiştir. Yeterince orman alanına sahip olduğu halde,
Çanakkale İli, batının en fakir ili konumuna
düşmüştür. Böyle bir politikayla, yanlış, hatalı kesim
yapan kaçakçılar türemiş ve ormanlar heba edilmeye
başlanmıştır.
Özel orman statüsü
getirilerek, ahşap parke üretimi yapanlara, kereste tomruk üretimi
yapanlara imkân tanınmalıdır. Bu üretimler de kontrol
altına alınmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri...
BAŞKAN
Sayın Tokar, 2 dakika süreniz var.
M.
ZİYATTİN TOKAR (Devamla) Teşekkür ederim.
Orman üretiminde yeni orman
alanlarını hedeflemeyen, mevcut 10 milyonun üzerindeki orman
köylüsünü hiçe sayarak, onları değerlendirmeyen ve orman
aşınmasını, orman zayiatını kaçınılmaz
gören 1996 yılı bütçesini hazırlayanlara sesleniyorum; siz, bu
düşünceyle orman artırımı yapamazsınız;
yapsanız yapsanız, ancak, erozyonu artırırsınız.
Onun için, gelin, bize sunmuş olduğunuz bütçenin adına erozyon
bütçesi, Bakanlığın ismine de erozyon bakanlığı
diyelim.
Orman
Bakanlığı ile Orman Genel Müdürlüğünün toplam bütçesi, 10,5
trilyon yapmaktadır. Ülkemiz, yanlış idareler
dolayısıyla, son yıllarda orman ürünlerini ithal etmektedir.
1995 yılında, 250 milyon doların üzerinde orman ürünü ithal
edilmiştir. Bugünkü kur ile hesaplandığında 20 trilyona
yaklaşmaktadır. Buna karşılık, ihracatımızda
gerileme vardır. Bir önceki yılda 14 milyon dolar olan ihracat, 1995
yılında 12 milyon dolara inmiştir. İthalat- ihracat
arasındaki dengesizlik çok büyüktür. İthalat, Orman
Bakanlığı bütçesinin iki misli, ihracat ise, bütçenin yüzde 1i
kadardır.
Orman köylüsünün
cezalandırılması yerine, istihsale
katılımını sağlayarak orman üretiminin ve
yenilenmesinin artırılması, Almanyada, Fillandiyada,
Endonezyada ve Orta Afrikada olduğu gibi, devlete ek gelir getirmesini
sağlamak gerekmektedir; devlet bütçesini tüketici konumdan
çıkarması gerekmektedir.
Ülkemiz, su
kaynakları itibariyle, uluslararası platforma çekilmekte, zengin su
kaynaklarının denetimi, çokuluslu heyetlere tevdi edilmek
istenmektedir. Fırat Nehrinin ana damarı olan Murat Nehri
havzası, verimli topraklara sahiptir; ancak, nedendir bilinmez, orman
çalışmaları kapsamına alınmaz.
Görkemli çevre
şartlarının tümüne sahip olan Ağrı havalisi, tabiat
güzelliklerine erişebilmesi için orman fidanlama
çalışmalarını beklemektedir.
Ulaştırma
Bakanlığını ve Orman Bakanlığını
birlikte ilgilendiren bir konu daha vardır; bu konu da traktör üretimidir.
Lisansı biten, yüzde yüz yerli yapılabilme imkânına sahip
Konyadaki TÜMOSAN, Türk Motor Sanayi Anonim Şirketi özelleştirme
kapsamına alınmalıdır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Tokar, 1 dakika içinde lütfen toparlayınız.
M.ZİYATTİN
TOKAR(Devamla) Teşekkür ederim, Sayın Başkanım.
TÜMOSAN, mevcut
traktör üretim ailesiyle, Güneydoğu ziraatına uygun, Karadeniz orman
arazisinin istihsaline katkı sağlayacak, 4 tekeri tahrikli tip
traktörlerle, ülke ekonomisine artı değer getirecektir.
TÜMOSANın, TÜVESAŞ, TÜLOMSAŞ ve TÜDEMSAŞ ile birlikte, bir
an önce özelleştirme kapsamına alınması gerekmektedir.
Sonuç olarak,
devlet bütçesinden, elimizdeki orman varlıklarımızı
tüketmek için 10,5 trilyon lira harcamak değil, bütün zenginliklerimizden,
devlet bütçemize en az 10,5 trilyon lira katkı sağlayacak bir
bakanlık politikasını geliştirmek zorundayız.
Bu duygu ve
düşüncelerle, milletimizin gelecek günlerinin aydınlık
olması için, daha iyi bütçeli günler ümidiyle, hepinizi saygı ve
hürmetle selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tokar.
Sayın
milletvekilleri, 11 inci tur görüşmeleri tamamlanmıştır.
Sorulara geçiyoruz.
Sayın Hasan
Dikici?.. Burada.
Sorusunu
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Orman Bakanı
Sayın Nevzat Ercan tarafından cevaplandırılmasını
arz ederim.
saygılarımla.
Hasan
Dikici
Kahramanmaraş
1 Millî Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu
ile sağlanan fondan, Kahramanmaraş İlimize ne amaçla, hangi
miktarda yardım yapılmıştır?
2 Andırın, Göksun, Afşin ilçelerimiz başta olmak
üzere, 6831 sayılı Orman Kanununun 2/B maddesiyle, orman
dışına çıkarılan saha miktarı il bazında ne
kadardır?
3 Kahramanmaraşa 1995 yılında Or-Köy Genel
Müdürlüğünce tahsis edilen kredi miktarı ve oranı nedir?
4 Kahramanmaraşta Orman Bölge Müdürlüğü mevcuttur.
Ağaçlandırma, Or-Köy Millî Park hizmet birimlerinin, Adana
Bakanlık Bölge Müdürlüğüne bağlanmasının
mantığı var mıdır? Bu haksızlığı
ortadan kaldırarak, bu birimlerin Kahramanmaraşa yeniden verilmesi
mümkün olacak mıdır?
5 Tarımsal ormancılığa ve
hayvancılığa müsait Afşin, Elbistan, Ekinözü, Göksun,
Andırın ilçelerinde, orman aslî ya da tali ürünleri ile tarımsal
ürünleri kombine eden projeler var mıdır; bu projeler nedir?
6 Kahramanmaraş İlimizde özel ağaçlandırma
konusunda son durum nedir? Bu konuda sağlanan kaynaklar ile
gerçekleşme oranı ne kadardır?
7 Afşin,
Andırın, Elbistan, Ekinözü, Göksun, Nurhak İlçelerimize, Or-Köy
Genel Müdürlüğünce 1996 yılında dam örtüsü, halıcılık,
diğer el sanatları, besi ve süt
sığırcılığı gibi destekler sağlanacak
mıdır?
8- Ödenmeyen orman
işçisi alacakları ne zaman ödenecektir? Orman işçiliği
istihsali için verilen ve akaryakıta yapılan büyük zamlarla yetersiz
kalan birim ve vahidi fiyatlar artacak mıdır?
9- Orman
işçilerinin sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınarak,
ağır orman işçiliğine sağlık ve eğitim
desteğini düzenlemeyi düşünüyor musunuz?
10- Orman
yangınlarında hassasiyet sınıflamasında birinci derece
kuşakta yer alan, uçak ve helikopter verilmeyen, sair yangın söndürme
araç-gereç durumu çok yetersiz kalan Kahramanmaraş Orman Bölge
Müdürlüğüne acilen katkı sağlanması 1996 yılı
içerisinde mümkün olacak mıdır?
BAŞKAN
Sayın Bakan, yazılı mı cevap vereceksiniz?
ORMAN BAKANI NEVZAT
ERCAN (Sakarya) Sayın Başkan, yazılı cevap arz
edeceğim efendim.
BAŞKAN
Kâzım Üstüner?.. Yok.
Güven Karahan?..
Buradalar.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma
Bakanı tarafından aracılığınızla cevaplandırılmasını
arz ederim.
Saygılarımla.
Mustafa
Güven Karahan
Balıkesir
1- Bandırma-Tekirdağ ro-ro hattı hem
İstanbul limanı hem de İstanbul trafiğini
rahatlatacaktır. Ayrıca, Bandırma Limanının
rahatlamış olması sağlanacaktır. Bundan dolayı, Bandırma-Tekirdağ
ro-ro hattının açılması gerekmektedir. Bu konudaki
düşünceleriniz nedir?
2- İzmir treniyle bağlantılı
Bandırma-İstanbul feribot seferleri rantabl olduğu halde,
bilinmeyen nedenlerle haftada üç güne indirilmiştir. Büyük ihtiyaca
yanıt veren Bandırma-İstanbul feribot hattının her gün
yapılması için ne düşünüyorsunuz?
BAŞKAN Sayın Bakan?..
ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak)
Yazılı cevap arz edeceğim efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Fikret Karabekmez?.. Buradalar.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların
Ulaştırma Bakanı
tarafından cevaplandırılmasını saygıyla
arz ve talep ediyorum.
Fikret
Karabekmez
Malatya
1- Çürümeye terkedilmiş olan Malatya Vagon
Onarım Fabrikasını faaliyete geçirmeyi düşünüyor musunuz?
2- Devlet Demiryollarının çağdaş
imkân ve teknolojiye kavuşturulması için radikal tedbirleriniz var
mıdır? Bu tedbirleriniz nelerdir?
BAŞKAN Sayın Bakan?..
ULAŞTIRMA
BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) Yazılı olarak
cevaplandıracağım Sayın Başkan.
BAŞKAN Salih
Katırcıoğlu?.. Buradalar.
Sorusunu
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın ilgili Bakan tarafından
cevaplandırılmasını arz ederim.
Salih
Katırcıoğlu
Niğde
1-Niğde-Ulukışla
İlçesinde Devlet Demiryolları vagon üreten ve onaran atölye
yapımı programda var mı?
2- Niğdenin
ilçeleri arasında ulaşımı demiryollarıyla
sağlayan bir çalışmanız var mı?
3- Devlet
Demiryollarının günün teknoloji ve imkânlarına
kavuşması ne zaman oluşacak? Yetmiş yılda yapılan
demiryolu kaç kilometredir?
BAŞKAN
Sayın Bakan?..
ULAŞTIRMA
BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) Yazılı cevap arz edeceğim
efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Feti Görür?.. Yok.
Ekrem Erdem?..
Burada.
İki soru
birleştirilerek okunacak.
Soruları
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun Ulaştırma Bakanı Sayın Ömer Barutçu tarafından
cevaplandırılmasına delâletlerinizi arz ederim.
Ekrem
Erdem
İstanbul
1- İstanbulun
trafik sorununu çözmek için İstanbul Büyük Şehir Belediyesince
mühendislik ve müşavirlik ihalesine çıkarılan Boğaz Tüp
Geçişi, Bakanlığınızca yapılacağı
gerekçesiyle durdurulmuştur. İstanbul trafiği için hayatî önemi
haiz Boğaz geçişine ne zaman başlanacak ve ne kadar zamanda
bitirilecektir?
1996 yılı
bütçesinden bu iş için ne kadar bir ödenek
ayrılmıştır?
2- İstanbulun
ciğerleri durumundaki ormanlık alanlar Kömür İşletmeleri
tarafından katledilmektedir. Binlerce hektarı bulan bu tahriplerin
önlenmesi noktasında Bakanlığınızca bir
çalışma yapılmakta mıdır? Yapılıyorsa ne
gibi çalışmalar yapılmaktadır?
BAŞKAN
Sayın Bakan?..
ULAŞTIRMA
BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) Yazılı olarak cevap arz
edeceğim efendim.
BAŞKAN
Memduh Büyükkılıç?.. Yok.
Aslan Polat?..
Burada.
Sorusunu
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Ulaştırma Bakanı Sayın Ömer Barutçu
tarafından cevaplandırılmasına delâletinizi
saygılarımla arz ederim.
Aslan
Polat
Erzurum
1
Erzurum-İspir İlçesi son derece kırık arazili ve büyük
çoğunluğu dağ köyleridir. Bu köylerin sakinlerinin tüme
yakın gençleri, yurtiçi ve yurtdışında
çalışmakta; ancak, anne, baba ve bazı yakınları
köylerdedirler. Dolayısıyla, haberleşme bunlar için hayatî önem
taşır. Bu nedenle İspir İlçesinde kapalı olan
Devedağı, Yeşilyurt ve Kırık telefon santralları
tekrar haberleşmeye açılacak mıdır?
2- Erzurumun en
yüksek yerleşim yerine mensup ve aynı zamanda bazen terör etkisine
maruz kalan Karayazı İlçemizin Söylemez (Mescitli) Nahiyesinin
santral ihalesi yapılmış; fakat, ödenek yokluğundan
başlatılamamıştır. Ayrıca, köy programlarına
alınan, başta Göksu olmak üzere, on civarındaki köy
santrallarının bu yıl ihalesi yapılıp,
santralları işletmeye alınacak mıdır?
BAŞKAN
Sayın Bakan?..
ULAŞTIRMA
BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) Yazılı olarak
cevaplandıracağım efendim.
BAŞKAN
Atilla Mutman?.. Burada.
Sorusunu
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aracılığınızla,
aşağıdaki sorularımın Sayın Ulaştırma
Bakanı Ömer Barutçu tarafından
cevaplandırılmasını saygıyla arz ederim.
Atilla
Mutman
İzmir
1-İzmir Adnan Menderes Havaalanının uluslararası
çıkış kapılarında
yoğun kargaşa yaşanmaktadır. Adnan Menderes
Havaalanındaki iç ve dış hatların kesin olarak
ayrılması büyük rahatlama sağlayacaktır. Bu konuyla ilgili
çalışmanız var mıdır?
2- Alışveriş amaçlı bavul ticaretinden Ege
Bölgesinin de yararlanması için, Adnan Menderes Havaalanına charter
terminali yapılmasını düşünüyor musunuz?
BAŞKAN Sayın Bakan?..
ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) Sayın Mutmana da
yazılı cevap arz edeceğim efendim.
BAŞKAN Abdülbaki Gökçel?.. Burada.
Sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Orman Bakanı Sayın Nevzat
Ercan tarafından cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim.
Abdülbaki
Gökçel
İçel
Orman Kadastro Komisyonları çalışanlarına tazminat
olarak kaç lira ödenmektedir?
Bu ödenen tazminatı, günün şartlarına uygun buluyor
musunuz?
BAŞKAN Sayın Bakan?..
ORMAN BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) Yazılı olarak arz
edeceğim efendim.
BAŞKAN Ömer Naimi Barım?.. Burada.
Sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın, ilgili Bakan
tarafından cevaplandırılması hususunda delaletlerinize arz
ederim.
Ömer
Naimi Barım
Elazığ
1- Elazığ Keban Gölünün erozyondan dolmasının
önlenmesi için, kaç hektarlık sahada teraslandırma ve
ağaçlandırma çalışması yapılmaktadır; bu
iş için ne kadar tahsisat ayırdınız?
2- Elazığ orman köylüsüne ne gibi yardımlar
yapıyorsunuz; bu iş için ne kadar tahsisat ayırdınız?
BAŞKAN Sayın Bakan?..
ORMAN BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) Bu arkadaşımıza da
yazılı cevap arz edeceğim efendim.
BAŞKAN Ömer Naimi Barımın, diğer sorusunu
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın ilgili Bakan
tarafından cevaplandırılması hususunu arz ederim.
Ömer
Naimi Barım
Elazığ
1- Elazığ Arıcak Bozçavuş Köyü, iki senedir telefon
santralı bekliyor; bu köyümüze santral ne zaman verilecek?
2- Elazığ-Muş demiryolu yolcu taşımacılığı
senelerdir yapılmıyor; bu yol, ne zaman yolcu
taşımacılığına açılacaktır?
BAŞKAN Sayın Bakan, yazılı mı cevap
vereceksiniz?.
ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) Yazılı cevap
arz edeceğim efendim.
BAŞKAN Mustafa Kemal Ateş?.. Yok.
Osman Hazer?..
Burada.
Sayın Hazerin
iki sorusu var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Orman Bakanı Sayın Nevzat Ercan tarafından
yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi
saygı ile arz ederim.
Osman
Hazer
Afyon
1- Afyon
İlimizde 108 adet orman köyü bulunmaktadır. 1996 yılı
içerisinde bu köylerimize ne kadar Or-Köy kredisi tahsis edilecektir; köy köy
bildirilmesi?
2- İlimize
BAŞKAN -
Sayın Bakan?..
ORMAN BAKANI NEVZAT
ERCAN (Sakarya) Sayın Başkan, yazılı cevap arz
edeceğim.
BAŞKAN
Diğer soruyu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Orman Bakanı Sayın Nevzat Ercan tarafından
yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi
saygıyla arz ederim.
Osman
Hazer
Afyon
1- Başkomutan Tarihî Millî Parkı
içinde bulunan Dumlupınar Müzesi ikmal inşaatı için yeterli
ödenek verilecek mi?
2- Aynı millî
park içindeki 26 Ağustos Tanıtım Parkının yol ve
tesislerinin ikmal işleri için gerekli ödeneğin verilip
verilmeyeceği?
3- 26-30
Ağustos zafer haftası törenlerinin geçtiği,
anıt-şehitlik ve 26 Ağustos Tanıtım Parkının
elektrik ve sulama sistemlerinin tamamlanması son derece önemlidir; bu
konuda yeterli ödenek ayrılacak mı?
4- Başkomutan
Tarihî Millî Park Müdürlüğünde personel sıkıntısı had
safhadadır. 26-30 Ağustos Zafer Bayramının şanlı
tarihimize uygun bir şekilde kutlanabilmesi için, millî park
müdürlüğüne personel ataması yapılacak mıdır?
BAŞKAN
Sayın Bakan?...
ORMAN BAKANI NEVZAT
ERCAN (Sakarya) Cevabı yazılı olacak efendim.
BAŞKAN Remzi
Çetin?... Burada.
Soruyu okutuyorum :
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun cevaplandırılmasını arz ederim.
Remzi
Çetin
Konya
Haberleşme çok
hassas bir konudur. PTTnin herhangi bir biriminin özelleştirilmesinde,
yabancı ülkelere verilmemesi gerekir; bu konuda ne düşünüyorsunuz?
BAŞKAN
Sayın Bakan?...
ULAŞTIRMA
BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) Yazılı arz edeceğim.
BAŞKAN
Yazılı arz ediyorsunuz.
Necati Albay?..
Burada.
Soruyu okuyutuyorum
:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun Sayın Ulaştırma Bakanı tarafından
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
Necati
Albay
Eskişehir
Eskişehir
merkez il ve ilçelerindeki toplam 55 köyün telefon santralları ne zaman
yerlerine monte edilecektir? Bu santralların yapımı, 1996
yılı programında var mıdır?
BAŞKAN
Sayın Bakan?.
ULAŞTIRMA
BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) Yazılı arz edeceğim Sayın
Başkan.
BAŞKAN Ayhan
Gürel?.. Yok.
Hilmi Develi?..
Burada.
Sorusunu
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aracılığınızla,
Ulaştırma Bakanınca yanıtlanmasını istediğim
sorularım aşağıda belirtilmiştir.
Gereğini arz
ederim.
Hilmi
Develi
Denizli
1- Denizli Çardak
Havaalanının uluslararası niteliğe dönüştürülmesi ne
zaman gerçekleştirilecektir?
2- Havaalanı,
şu anda, ilkel koşullarda hizmet vermektedir. Teçhizat, ekipman ve
personel açısından, 1996 yılında, bu eksiklikleri
tamamlayacak mısınız?
3 - Bu yıl
içerisinde, kargo taşımacılığı için gerekli
altyapıyı yapacak mısınız?
BAŞKAN
Sayın Bakan, yazılı mı cevap vereceksiniz?..
ULAŞTIRMA
BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) Yazılı arz edeceğim efendim.
BAŞKAN Tufan
Yazıcıoğlu?.. Yok.
Fikret Uzunhasan?..
Burada.
Sorusunu
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorunun Sayın Orman Bakanımız tarafından
cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Fikret
Uzunhasan
Muğla
Muğla
İli, Bodrum Mumcular Beldesi Kurudere ve Sazköyde çıkarılan
dolomit madeni dolayısıyla yapılan orman katliamı ve yöre
halkının buna gösterdiği tepki sonucu meydana gelen veya
gelebilecek hadiselere ve geçimini, yok edilmek istenen ormanlardan temin eden
onbeş köyün feryadına karşı ne gibi önlemler
alacaksınız?
BAŞKAN
Sayın Bakan, yazılı mı cevap vereceksiniz?
ORMAN BAKANI NEVZAT
ERCAN (Sakarya) Yazılı cevap vereceğim efendim.
BAŞKAN
Muhammet Polat?.. Yok.
Musa Demirci?..
Burada.
Sorusunu
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aracılığınızla,
aşağıdaki sorularımın
Orman Bakanı Sayın Nevzat Ercan tarafından
cevaplandırılmasını arz ederim.
Musa
Demirci
Sıvas
1- Sıvas İli, orman varlığı
bakımından, Orta Anadolunun önemli illerinden biridir.
Sıvasta ve müsait ilçelerinde, orman ağaçlandırma
müdürlükleri açmayı düşünüyor musunuz?
2- Or-Köy müdürlüğü açılacak mıdır?
BAŞKAN Sayın Bakan?..
ORMAN BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) Yazılı cevap arz
edeceğim efendim.
BAŞKAN İsmail Coşar?.. Burada.
Sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma
Bakanı tarafından cevaplandırılmasına delaletlerinizi
arz ederim.
Saygılarımla.
İsmail
Coşar
Çankırı
Çankırı-Zonguldak
demiryolu üzerinde ilçe, belde ve köy yolları geçitleri
bulunmaktadır. Bu geçitlerde bulunan işaretler ya yetersiz ya da
hiçbir işaret bulunmamaktadır. Bu durum ise, maalesef, her sene, pek
çok can ve mal kaybına meydan vermektedir. Bunlardan pek çoğunda, alt
ya da üstgeçit yapılması mümkündür. Bu cümleden olarak;
1 - Alt ve üstgeçit
yapılması mümkün olan yerleri tespit ederek (mahallî halkın da
desteğiyle) geçitler yapılmasını düşünüyor musunuz?
2 - 1996 bütçesine
bu hususla ilgili bir ödenek ayrılmış mıdır?
ULAŞTIRMA
BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak) Sayın Coşara yazılı
cevap arz edeceğim efendim.
BAŞKAN
Sayın Şaban Şevli?.. Burada
Sorusunu
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sayın
Ulaştırma Bakanı tarafından
cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.
Şaban
Şevli
Van
1 - Van Havaalanına aletli iniş sistemini kurmayı
düşünüyor musunuz?
ULAŞTIRMA BAKANI ÖMER BARUTÇU (Zonguldak)
Yazılı arz edeceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Mustafa Yünlüoğlu?.. Yok.
Sayın Yakup Budak?.. Burada.
Sorusunu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sayın Orman
Bakanınca cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.
Yakup
Budak
Adana
1 - Adananın, Karaisalı, Aladağ,
Saimbeyli, Tufanbeyli, Feke, İmamoğlu İlçelerinde ve diğer
ilçelerde orman işletmesiyle, orman içi ve kenarı köylerin
sorunları ve mahkemelerde sayısız dosyaları vardır. Bu
duruma köklü çözüm için hangi çalışmalar yapılmaktadır?
2 - Orman sınırının belirlenmesinde büyük
yanlışlıklar yapılmış, vatandaşın
dedesinden kalma tarlalar orman yazılmış, bazen de ormanlık
arazi tarla olarak yazılmıştır. Bu
yanlışlıkları nasıl çözmeyi, düzeltmeyi
düşünüyorsunuz?
ORMAN BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) Sayın Başkan,
yazılı cevap vereceğim efendim.
BAŞKAN Süresi içinde okuyabildiğimiz sorular bunlar.
Şimdi, sorularını okuyamadığımız sayın
üyelerimizin isimlerini okuyorum: Hüseyin Olgun Akın, Nezir Büyükcengiz,
Sıtkı Cengil, Ersönmez Yarbay, Suat Pamukçu, Mehmet Emin Aydın,
Ali Şahin, Fethi Acar, Halit Dumankaya, Hüsamettin Korkutata, Abdullah
Turan Bilge.
Sayın milletvekilleri, şimdi, sırasıyla onbirinci
turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
E) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI
1.
Ulaştırma Bakanlığı 1996 Malî Yılı
Bütçesi
A - CETVELİ
Program Açıklama Lira Kodu
101 Genel Yönetim
ve Destek Hizmetleri 1
290 575 000 000
BAŞKAN
- Kabul edenler.. Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
111 Ulaştırma
Politikasının Düzenlenmesi 284
505 000 000
BAŞKAN
- Kabu edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
112 Ulaştırma
İnşaatı İşleri 10
297 920 000 000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
900 Hizmet
Programlarına Dağıtılamayan 910
000 000 000
Transferler
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 12
783 000 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ulaştırma
Bakanlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Ulaştırma
Bakanlığına bağlı Telsiz Genel Müdürlüğü
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
a) Telsiz
Genel Müdürlüğü
1. Telsiz
Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
A - CETVELİ
Program Açıklama Lira Kodu
101 Genel
Yönetim ve Destek Hizmetleri 92
276 000 000
BAŞKAN
- Kabul edenler.. Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
111 Telsiz ve
Monitör Hizmetleri 110
724 000 000
BAŞKAN
- Kabu edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
900 Hizmet
Programlarına Dağıtılamayan 8
000 000 000
Transferler
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 211
000 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum :
B - CETVELİ
Gelir Açıklama Lira Türü
2 Vergi
Dışı Normal Gelirler 186
000 000 000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler..
Kabul
edilmiştir.
3 Özel Gelirler,
Hazine Yardımı ve Devlet 25
000 000 000
Katkısı
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 211
000 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Telsiz Genel
Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Ulaştırma
Bakanlığıyla, Bakanlığa bağlı Telsiz Genel
Müdürlüğü bütçeleri kabul edilmiştir; ulusumuz ve ülkemiz için
hayırlı olmasını diliyorum. (Alkışlar)
Orman Bakanlığı
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
F) ORMAN BAKANLIĞI
1. Orman Bakanlığı
1996 Malî Yılı Bütçesi
A - CETVELİ
Program Açıklama Lira Kodu
101 Genel
Yönetim ve Destek Hizmetleri 2
894 203 000 000
BAŞKAN
- Kabul edenler.. Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
111 Ormancılık
Hizmetleri 2
106 579 000 000
BAŞKAN
- Kabu edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
900 Hizmet
Programlarına Dağıtılamayan Transferler 984 000
000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
999 Dış
Proje Kredileri 522
418 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 6
507 200 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Orman
Bakanlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Orman
Bakanlığına bağlı Orman Genel Müdürlüğü
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler.... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümlerini
okutuyorum:
a) Orman Genel
Müdürlüğü
1. Orman
Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
A - CETVELİ
Program Açıklama Lira Kodu
101 Genel Yönetim
ve Destek Hizmetleri 769
175 000 000
BAŞKAN
- Kabul edenler.. Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
111 Ormancılık
Hizmetleri 4
338 825 000 000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
900 Hizmet
Programlarına Dağıtılamayan 213
000 000 000
Transferler
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 5
321 000 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum :
B
- CETVELİ
Gelir Açıklama Lira Türü
2 Vergi
Dışı Normal Gelirler 1
599 995 000 000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
3 Özel Gelirler,
Hazine Yardımı ve Devlet 3
721 005 000 000
Katkısı
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 5
321 000 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Orman
Bakanlığı ile Bakanlığa bağlı Orman Genel
Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Ülkemiz ve ulusumuz
için hayırlı olmasını temenni ederim. (DYP ve ANAP
sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, şimdi, onikinci tur görüşmelere geçeceğiz;
Sayın Bakanların tebrikleri, lütfen, kuliste kabul etmesini
diliyorum.
G) TURİZM
BAKANLIĞI
1. Turizm
Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
H) SAĞLIK
BAKANLIĞI
1.
Sağlık Bakanlığı 1996 Malî Yılı
Bütçesi
a) Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü
1. Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, onikinci tur görüşmelere geçiyoruz.
Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Onikinci turda,
Turizm Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı
bütçeleri yer almaktadır.
Onikinci turda,
grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar:
Demokratik Sol
Parti; İzmir Milletvekili Sayın Atilla Mutman, Tekirdağ
Milletvekili Sayın Bayram Fırat Dayanıklı.
Refah Partisi;
Antalya Milletvekili Sayın Ahmet Denizolgun, Batman Milletvekili
Sayın Sever Aydın.
Anavatan Partisi;
İzmir Milletvekili Sayın Suha Tanık, Şırnak
Milletvekili Sayın Salih Yıldırım.
Doğru Yol
Partisi; Bursa Milletvekili Sayın Kadir Cenkçiler, Aksaray Milletvekili
Sayın Nevzat Köse.
Cumhuriyet Halk
Partisi; Antalya Milletvekili Sayın Yusuf Öztop, Antalya Milletvekili
Sayın Bekir Kumbul.
Şahıslar:
Lehinde, Yozgat
Milletvekili Sayın Kazım Arslan; aleyhinde, Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Avni Doğan, Aydın Milletvekili Sayın
Sema Pişkinsüt.
Şimdi, Gruplar
adına, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Atilla Mutman;
buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU ADINA
ATİLLA MUTMAN (İzmir) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşmak
için söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi, Demokratik Sol Parti Grubu
adına saygıyla selamlarım.
Turizm sektörü,
dünyada, en hızlı gelişen sektördür. Ülkemiz, tarihî, kültürel
ve doğal değerleriyle büyük bir turizm potansiyeline sahiptir.
Türkiye, turizmde genç bir ülkedir. Bu mevcut potansiyelin kullanımı
ve kaynak yaratımıyla, sistemli bir yapıya oturtulan turizmde,
daha hızlı gelişme sağlanacaktır.
1995te, turist
sayısı, 8 milyona yükselmiş; turizm gelirleri de, 5 milyar dolar
civarında olmuştur. Belgeli yatak kapasitesi, 335 bin
dolayındadır.
Şu an, dünya
turizminden Türkiyenin almış olduğu pay, yüzde 1,3tür. Turizm
gelirleri ve turist sayısında, dünyanın ilk 20 ülkesinden
biriyiz. Hedef, 2000 yılında, ilk on ülke arasında yer
almaktır.
Son yıllarda
turizmin gelişmesinde, toplumumuzun, bu sektörü sevmiş
olmasının da payı büyüktür; âdeta, turizm,
vatandaşımızla bütünleşmiştir. Toplumumuzun her
kesimine gerektiği gibi tatil yapma imkânı tanınmalı ve
geliştirilmelidir. Tatil olanaklarıyla, tüm yöre
insanlarımız, turizm gelirinden pay almış
olacaklardır.
Kültürel
çeşitlilik içindeki kendi insanlarımız, öncelikle birbirleriyle
tanışmalı ve kaynaşmalıdır. Bunun da aracı,
iç turizmdir. Bilgi ve becerisini geliştiren
vatandaşlarımız, dışarıdan gelen turistlere daha
fazla önem verecek ve iyi rehberlik yapacaktır. Bu amaçla, iç turizme
yönelik küçük kapasiteli tesislerin geliştirilmesi için, imar
planlarıyla gerekli kararlar getirilmeli ve ayrıca, konut
alanlarında pansiyon yapma imkânları verilmelidir. Böylece, dar
gelirli vatandaşlarımızın tatil ihtiyacının
karşılanması da sağlanacaktır.
Ayrıca,
turizm, toplumsal yönüyle, insanlar arasında dostlukların ve
uluslararası ilişkilerin gelişmesine temel teşkil eder.
İnsan ilişkilerinin giderek önem kazandığı
çağımızda, turizm, sosyal barışı güçlendirici en
etkin faktörlerden biridir.
Ülkemizde, optimal
ölçülerde turizmin geliştirilmesi, Batıyla bütünleşmeye ve
çağı yakalamaya olanak sağlayacaktır. Bu durumda, turizme
ne kadar fazla kaynak ayrılsa yine de az gelecektir. Bu
sınırlı 1996 bütçesinde, turizme ayrılan ödenekler iç
açıcı değildir.
Turizm
gelirlerimizi artırmamız için, değişik turizm türleri
teşvik edilmeli ve geliştirilmelidir. Özellikle, Akdeniz ülkeleri,
deniz, kum ve güneşle yetinmemektedir. Çok çeşitli turizm türlerine
imkân verecek potansiyele sahip olan ülkemizde, turizmi, yöre ve tür olarak
çeşitlendirmeliyiz. Kültür, inanç, yayla, dağ, kongre, yat ve
kış turizmi ile termal turizm ülkemiz açısından
gelişmeye çok müsaittir.
Öncelikle,
Türkiyenin, ucuz tatil ülkesi imajından kurtulmasında yarar
vardır. Bir turistin ekonomik açıdan ülkemizi uygun görmesi
normaldir; ancak, gereğinden fazla fiyat indirmelerle, sektörde,
istikrarsız bir tavır sergilememeliyiz.
Yatak
kapasitesindeki hızlı artışa karşın etkin bir
tanıtma politikası uygulanmaması nedeniyle, bu potansiyelimiz,
zaman zaman aksamıştır. Yine de, 1995 yılı, iyi bir
yıl olmuştur. Çifte rezervasyonlar gibi olumsuzlukların
yaşanmaması için, Bakanlığın duyarlı ve takipçi
olmasında yarar vardır.
Ülke ekonomisine
katkısı açısından, Türkiye, turizm alanında yeni
bakışlar kazanmalıdır. Bunun da, köklü bir turizm
politikasıyla sağlanacağı
tartışılmazdır.
Turizm, emek
yoğun bir sektördür, diğer sektörlerden farklı olarak,
yatırımlar, geriye dönüşü hemen başlayan bir niteliğe
sahiptir ve bu alana gelen girdilerin kitlelere yansıması anında
olmaktadır. Böyle hareketli bir sektörün, bugün Türkiyede
yaşadığımız en büyük darboğazı da, çevre
boyutundaki betonlaşma, çevre kirliliği ve doğanın
bozulması tehlikesidir. Her ne kadar kıyılarımız temiz
sayılsa da, bu konuda dikkatli olmazsak, İspanyanın bugün
yaşadığı olumsuzlukla karşı karşıya
kalırız.
Turizm sektöründe,
turizm yatırımcılarının, seyahat
acentalarının, tur operatörlerinin önemi büyüktür. Bu gruplara
uluslararası finansal desteklerin önü açılmalıdır.
Turizm
alanında bazı yasal düzenlemelere gereksinim vardır. Başta
teşkilat kanununda değişiklikler olmak üzere, Otelciler
Birliği, Rehberler Birliği, Seyahat Acenteleri Birliği, Deniz
Turizm İşletmecileri, Pansiyon İşletmeleri ile ilgili
kanunlarda değişiklikler yapılarak, çağdaşlık
yakalanmalıdır.
Yerli ve
yabancı turistin aradığı enternasyonal standartta
eğlence komplekslerine, yeme içme tesislerine, dekorasyon ve hijyenik
koşullara önem verilmelidir.
Artık,
dünyada, turistin profili değişmektedir. Gelir düzeyi yüksek ülke
vatandaşları daha çok talep yaratmaktadır. Turizmde, özellikle
ulaşım, çöp ve arıtma konusunda halen eksikliklerimiz
vardır. Örneğin; turistin yoğun olduğu bölgeler olan
Dalaman-Marmaris-Bodrum yolunun tehlikeli durumu henüz giderilmemiştir.
Antalya-Alanya yolu acilen bitirilmelidir. Hatta, bugün, bir gazetede Alanya,
Antalya ve Kemer arasının çok tehlikeli durum yaratması,
Batıda adı ölüm yoluna çıkmış diye
dedikodularının yapılmasına sebep olmuştur. Bu kötü
imajı silmemiz zorunludur. Ayrıca, Ege ve Akdeniz kıyı
bandındaki turizm yörelerinde, çevre kirliliğinin nedenlerinden biri
olan altyapı eksikliklerinin giderilmesi için başlatılan Güney
ve Batı Anadolu çevre turizm altyapı projesi -yani ATAK Projesi-
bitirilmelidir.
Turizmde, turistin
sağlığı, turistin güvenliği ve hava
taşımacılığı da çok önemlidir.
Turizmde en önemli
olay, tabiî ki, tanıtmadır.
Bize göre, en iyi tanıtma, Türkiyeden memnun ayrılan turistle
olacaktır. Bizi ziyaret eden kişilerin ülkemizden memnun
ayrılarak çevrelerine güzel şeyler anlatmaları, başka
insanların da ülkemizi ziyaret etmesini teşvik edecektir.
BAŞKAN
Sayın Mutman, 2 dakika süreniz var.
ATİLLA MUTMAN
(Devamla) Bunun da temel şartı, Türkiyenin demokratik, laik
ve çağdaş yönetim anlayışının
korunmasıdır. Son yıllarda,
çevreye duyarlı, aktif dinlenme isteyen turistin
sayısında da artma vardır; çevrecilik açısından
korunmuş ve temiz yerler aranmaktadır. Dolayısıyla,
çevrecilik ve turizm, birbirinin tamamlayıcısıdır.
Turizmin çok
gelişmesi, istihdam olanaklarını da o oranda
artıracaktır.
Turizmde Portekiz,
İspanya ve Yunanistanın aldığı yol yadsınamaz.
Şüphesiz, Avrupa Birliği olanaklarından ve teşviklerden
yararlanmışlardır, Avrupa pazarını da turizm
açısından çok iyi kullanmışlardır; ama, bence,
ülkemizin potansiyeli onlardan az değildir. Bizim değerlerimiz maddî
karşılıklı değildir; üstelik, misafirperverlik, bizim
geleneğimizdir. Bazı ülkeler, bizim hâlâ gelişen turizmimizden
rahatsızlık duymaktadır. Her yıl, yaklaşmakta olan
sezon nedeniyle, Türkiye aleyhine kampanyalar başlatılmaktadır.
Burada, Hükümetimize büyük bir görev düşmektedir.
Bakanlığımız, takınacağı yeni
bakışla, turizm altyapısındaki tüm eksiklikleri giderecek,
turizm, kalkınmamıza hız verecektir.
Turizm
Bakanlığı bütçesinin ülkemize ve ulusumuza hayırlı
olmasını diliyor; hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, DYP ve ANAP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Mutman.
Sayın Bayram
Fırat Dayanıklı; buyurun. (DSP sıralarından
alkışlar)
DSP GRUBU ADINA
BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı ile Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1996 yılı bütçeleri
hakkında Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini açıklamadan
önce, sizleri ve televizyonlarının başında bizleri izleyen
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bir ülkenin kaynaklarından
sağlık hizmetlerine ayrılan pay, o ülkenin
kalkınmışlık düzeyinin göstergesidir. Başka bir
deyişle, bir ülkenin kalkınmışlığı,
sağlık ve eğitim alanına ilişkin göstergelerle
irdelenir. Kaynaklar, en zengin ülkelerde bile sınırlıdır
-ya da en azından- akılcı ve verimli kullanılmaları
gerekir. Böyle olunca, sağlık hizmetlerinin maliyeti söz konusudur.
Diğer ülkelerle
karşılaştırıldığında, ülkemizde,
sağlık hizmetlerine ayrılmış kaynaklar
sınırlıdır, yetersizdir.
Sağlık
hizmetlerinde gerçek bir reform yapabilmek için, birinci koşul, devlet
bütçesinden bu alana ayrılan kaynağın
artırılmasıdır. Böyle olmasına rağmen, bugün
tartıştığımız bütçede sağlık
hizmetlerine ayrılan miktar, artmak yerine azalmaktadır. Nitekim,
1990 bütçesinde sağlık harcamalarının konsolide bütçe
içerisindeki payı yüzde 4,7 iken, 1996 bütçesinde bu oran yüzde 3,3e
düşmüştür.
Devlet, sosyal
güvenlik ve sağlık sistemine üzerine düşen katkıyı
vererek sosyal devlet olmanın gereklerini yerine getirmediği gibi,
kurumların gelişimini de bozmaktadır. Örneğin, SSK
bünyesinde oluşan fonları kullanarak, bu kurum talan edilmiştir.
Demokratik Sol
Parti, değişik kurumların elinde bulunan ve sağlık
hizmeti sunan sağlık kurumlarının bir yönetim altına
toplanarak, hizmet kalitelerinin yükseltilmesini istemektedir.
Sayın
milletvekilleri, Batı ülkelerinde yapılan bilimsel
araştırmalara göre, ortalama yaşam süresinin 30 yıl
uzamasında, modern tıbbın tedavi edici hizmetlerinin
katkısı 5 yıl olarak tespit edilmiştir. Kalan 25 yıllık
sürenin uzatılmasındaki en önemli katkılar, iyi beslenme,
barınma koşullarındaki iyileşme, sağlıklı
davranış alışkanlıklarının
geliştirilmesi ve işyeri sağlığının
sağlanmasıdır.
Yurttaşlarımızın
sağlıklı davranış biçimlerine yönlendirilmesi ve bu
konularda bilgilendirilmesi konusunda Sağlık
Bakanlığımızın öncülük etmesi gerekmektedir.
Kanser ve kalp
hastalıkları gibi tedavisi güç ve pahalı hastalıklarla
ilgili olarak, Türkiyenin çeşitli bölgelerindeki devlet hastanelerinin
uzman kadro ve teçhizat ile donatılması, bu hastaların Ankara,
İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlere
taşınmasını azaltacak, hatta önleyebilecektir.
Ülkemizde
hastaneler verimsiz bir şekilde kullanılmakta ve yönetilmekterdir.
Profesyonel yönetici sayısı azdır. Yönetici
anlayışı yerleşmemiştir. Bu konularda,
gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, sağlık sistemlerinin
işletme ve yönetimi konusunda yetişmiş uzman kişilerin
hastane yönetimlerinde görevlendirilmesi gerekmektedir. Doğru olanı
da budur.
Tedavi edici
sağlık hizmetleri, yalnız hastanelerde değil, hastane
dışında da ele alınmalıdır. Örnek olarak, bir enfeksiyondan
dolayı uzun süreli damar içi antibiyotik verilecek bir hasta, kurulacak
ekipler aracılığıyla evinde de antibiyotik kullanabilmeli,
eve yapılacak periyodik vizitlerle bu hastanın takibi ve kontrolü
yapılabilmelidir.
Uzun süre
hastanelerde yatması gereken ölümcül vakaların, hastane
dışında da şefkat ve rahat içinde takibini sağlayacak
hastane dışı kurumlar oluşturmak mümkündür. Bunun yanı
sıra, yaşlı hastalar için özellikli bakımları
konusunda uzmanlaşmış geriatrik hastanelerin devreye
sokulması düşünülmelidir.
Büyük vaatlerle
uygulamaya konan, ancak, tıkanma noktasına gelen Yeşil Kart
uygulaması için 1996 yılında 4 trilyon lira
ayrılmış; ancak, tahminî Yeşil Kart giderinin 11 trilyon
düzeyinde olacağı belirtilmiştir. Şu anda, nüfusumuzun
yüzde 40ı sağlık sigortası kapsamı
dışındadır. Demokratik Sol Partinin seçim bildirgesinde
bildirdiği gibi, bir an önce, sağlık sigortası, tüm
yurttaşlarımızı kapsar duruma getirilmeli, bu
sağlanana kadar, tıkanan Yeşil Kart sisteminde düzenlemeler
yapılmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, sağlık sistemi için gerekli insangücünün bir
kısmı yükseköğretim, bir kısmı ise ortaöğretim
kurumlarında yetiştirilmektedir. Eğitim kurumları
arasında standart müfredat programları uygulanmamaktadır.
Uygulamalı eğitim görmesi gereken sağlık insangücünün,
eğitim altyapısı kadar, uygulama altyapısının da
yeterli düzeyde olmadığı görülmektedir. Sağlık
insangücündeki sayısal gelişmelere rağmen, halen, coğrafî,
meslekî ve fonksiyonel dağılımına ilişkin problemler
sürmektedir.
1993 yılı
verilerine göre, nüfusun dörtte birinin yaşadığı Ankara,
İstanbul, İzmirde, Türk hekimlerinin yarısı, diş
hekimlerinin yarıdan fazlası, eczacıların yarıya
yakını ve hemşirelerin üçte biri istihdam edilmektedir. Toplam
hasta yataklarının yüzde 40ı bu üç ilde bulunmaktadır.
Hastane altyapısının bu illere yığılmış
olması, insangücünün de buralara yönelmesine yol açan faktörlerden
biridir.
Sağlık
insangücü planlamasına ilişkin politikaların
geliştirilmesinde, ilgili kuruluşlar, Sağlık
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, YÖK, DPT, SSK,
meslek kuruluşları ve diğer kuruluşlar arasında etkili
bir koordinasyon gerekmektedir. Ayrıca, çok büyük özveriyle
yaptığı işlerin altında ne büyük zorluklar çektiğini
bildiğim hekim arkadaşlarıma ve diğer sağlık
personeline moral kazandıracak, maddî ve manevî huzur içinde hizmet
vermelerini sağlayacak birtakım girişimlere gereksinim
olduğu kanısındayım. 24 saat zor koşullar
altında, hatta, şu anda bu görüşme sırasında, nöbet
sırasında hizmet veren sağlık
çalışanlarının özlük haklarının
iyileştirilmesi için çalışmalar bir an önce
başlatılmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, birinci basamak sağlık hizmetine yeterince önem
verilmemektedir. Bu durum, sağlık hizmetlerinin hastane
ağırlıklı olmasına yol açmaktadır. Etkili bir
sevk sistemi olmaması nedeniyle, hizmet sunumu verimsizdir. Birinci
basamağı kullanmak için yeterli teşvik
olmadığından, bu basamakta sorunların yüzde 90ı
çözülebilecek olmasına rağmen, hastalar, hastanelerdeki kalabalık
polikliniklere başvurmaktadır. Demokratik Sol Parti, yurttaşların
bu kuyruklardan kurtulması için, birinci basamak sağlık
hizmetlerinin geliştirilmesine önem vermektedir. Bu uğurda, aile
hekimliği çalışmalarının kurumsallaşması
amacıyla hazırlanan birinci basamak sağlık hizmetleri ve
aile hekimliği yasa taslağının, bir an önce Meclise
sunulması beklenmektedir ve Demokratik Sol Parti, bunu destekleyecektir.
Gelişmiş
ülkelerde, piyasa mantığı ile özü sosyal
ağırlıklı olan sağlık ekonomisi arasında bir
çelişki vardır. Sosyal politikaların ağırlık
kazandığı sistemler de ise, ekonomistler, özellikle 1980lerden
bu yana, halk sağlığı bakış açısına
yaklaşmaktadırlar. Bu yaklaşımın, halkın
mutluluğu ve ülkenin geleceği yönünden daha yararlı
olacağına inanıyoruz.
Gelişmekte
olan ülkelerde, sağlık hizmetleri kaynakları açısından,
iki sorun göze çarpmaktadır. Birincisi, kaynakların
kıtlığı; ikincisi, alt sektörlere kaynak ayırım
oranlarıdır.
BAŞKAN
Sayın Dayanıklı, 2 dakikanız var.
BAYRAM FIRAT
DAYANIKLI (Devamla) Teşekkür ederim.
Örneğin,
ülkemizde, Sağlık Bakanlığı bütçesi, genel bütçe
içinde, görece küçük pay alırken, Bakanlık bütçesinin çok önemli bir
bölümü personel giderlerine ve tedavi edici sağlık hizmetlerine
ayırılmaktadır. Bundan temel sağlık hizmetlerine ayırılan
bölüm, yüzde 2-3 dolayında kalmaktadır.
Halk
sağlığı açısından önemli bir konu da, GAPın
devreye girmesiyle birlikte bu bölgede sıtma
hastalığının artma olasılığıdır.
Şimdiden, sıtmanın kontrol altına alınması için
gerekli organizasyonların yapılması gerekmektedir.
Sayın
milletvekilleri, diğer bir konu ise, ana ve çocuk
sağlığı konusudur. Türkiyede ölümlerin
yarısının 5 yaşından küçüklerde, üçte birinin ise 1
yaşından küçüklerde olduğu istatistiklerle belirlenmiştir.
Bu veri, ülkemizin öncelikle çözmesi gereken sorunun, çocuk ve ana
sağlığı olduğunu ortaya koymaktadır. Çocuk felci
hastalığının bir an önce bitirilmesi, yenidoğan
tetanosunun ortadan kaldırılması, kızamık
hastalığının kontrolü ve aşı kampanyalarının
yaygınlaştırılması, Bakanlığın
önceliklerinden olmalıdır ve desteklenecektir.
Sayın milletvekilleri,
ilaç fiyatlarındaki dengesizlikten tüm yurttaşlarımız
etkilenmektedir. Aynı hammaddeyi içeren ilaçların fiyatlarındaki
farklılığı ise, kimse açıklayamamaktadır.
İlaç fiyatları, bir an önce, kontrol altına
alınmalıdır. Üstelik, 1999 yılında Patent
Anlaşmasına girileceğinden, bu kontrolün elimizden çıkma
tehlikesi bugünden görülmektedir. Hükümetin, gereken önlemleri şimdiden
alması zorunludur. Ulusal ilaç sanayiimizin korunması ve
geliştirilmesi konusunda, Hükümetin görüşlerini öğrenmeyi,
sanırım ki, tüm yurttaşlarımız beklemektedir.
Ayrıca, Türkiyede, jenerik isimle, yani, kimyasal madde ismiyle reçete
yazılmasının teşvik edilmesi ve ilaçtan alınan Katma
Değer Vergisinin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Sağlık
Bakanlığı merkezî teşkilatında koordinasyon
sorunlarının kaynağı, bazı birimlerin belirli hizmet
türlerinden, bazı birimlerin belirli nüfus gruplarına hizmetlerden ve
bazı birimlerinin belirli hastalıklardan sorumlu olmasıdır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Dayanıklı, 1 dakika süreniz var...
BAYRAM FIRAT
DAYANIKLI (Devamla) Teşekkür ederim.
Birimler
arasında koordinasyonu sağlayacak biçimde bir düzenlemenin
yapılmasının yararlı olacağını
düşünmekteyim.
Son olarak, Türk
Tabipler Birliğinin iyi bir hekimlik ortamı yaratmaya yönelik
çalışmalarını takdirle karşılıyorum; ancak,
kırküç yıl önce hazırlanmış 6023 sayılı
Yasa, günümüz koşullarına uymamaktadır. Bu yasanın, meslekî
saygınlığın korunup geliştirilmesi ve halk
sağlığına katkıda bulunma amacıyla, bir an önce
ele alınması gerekmektedir.
Sözlerime son
verirken, 1996 yılı bütçesinin ve bunun bir bölümü olan
Sağlık Bakanlığı bütçesinin, milletimize
hayırlı olmasını diliyorum. Bu vesileyle, tüm
yurttaşlarımızın Kurban Bayramını kutlar; Yüce
Meclise ve dinleyenlere, şahsım ve Demokratik Sol Parti Grubu
adına saygılar sunarım. (DSP ve ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Dayanıklı.
Refah Partisi Grubu
adına, Sayın Ahmet Denizolgun; buyurun efendim.
RP GRUBU ADINA
ARİF AHMET DENİZOLGUN (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Turizm Bakanlığının bütçesi
üzerinde, Refah Partisi Grubu ve şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Sizleri ve şu anda bizleri televizyonları
başında seyretmekte olan vatandaşlarımızı
saygıyla selamlıyorum ve bu vesileyle, aziz milletimizin,
şimdiden, mübarek Kurban Bayramını tebrik ediyorum.
1996 Turizm
Bakanlığı bütçesine baktığımızda,
ayrılan ödeneğin ne kadar trajikomik bir rakam olduğunu
söylemeye gerek yoktur. Bazı kıyaslamalarla, bu bütçenin acıklı
halini, sizlerin ve vatandaşlarımızın gözleri önüne
sermeden önce, neden turizmin bu kadar kenara itildiğini
anlamadığımı ifade etmek istiyorum. Sanırım, 19
uncu Dönemdeki hükümetlerin, önce terörü,
sonra ekonomik meseleleri ve enflasyonu halledeceğiz ve
sırasıyla diğer problemler gündeme gelecek
anlayışından yola çıkılmış olmalı ki,
bu kadar gülünç bir bütçe takdir edilmiş ve turizm, herhalde gündemde bile
değildir. Yani, bu yaklaşımdan, turizmin hiçbir desteğe,
takviyeye ihtiyacı olmadığı anlaşılıyor. Bu
bütçede, zorunlu harcamalar çıkarıldıktan sonra, ancak,
altyapısıyla birlikte bir turistik tesis yapılabilecek kadar
para kalmaktadır. Tabiî, bu, monetarist ekonomik tedbirler ve enflasyonu
körükleyen dengesiz ekonominin kaçınılmaz sonucu olarak
karşımızda durmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, her yıl dünyada 500 milyonu aşkın insan seyahat
etmektedir. 300 milyar doları aşan bu gelirden, bize, Türkiyeye
düşen pay, 7 milyon turist, 3,5 milyar dolar civarında bir gelirdir;
yani, dünya turizminin, maalesef, yüzde 1i.
İLHAN AKÜZÜM
(Ankara) 5,5 milyar...
ARİF AHMET
DENİZOLGUN (Devamla) O zaman, yüzde 1,1i olur.
Avrupa Birliği
ülkeleriyle kıyaslarsak, Fransayı 60 milyon insan ziyaret ediyor ve
25 milyar dolar bırakıyor; İtalyaya 50 milyon kişi gidiyor
ve 20 milyar dolar bırakıyor. Bu bütçeyle, bu ilgisizlikle, turizm
sektöründen kazanç sağlayan bölge ve insanlarımızın
çaresizliği hepinizin gözleri önünde.
Dahil olmak için
âdeta yalvardığımız, elimizi veya
ayağımızı uzatarak değil, boynumuzu uzatarak girmeye
çalıştığımız; ancak, gerçek ve faydalı
anlamda girebilmemiz imkânsız olan Avrupa Birliğinin
yaptığı yardımlar sayesinde, yaramaz komşumuz
Yunanistan, Avrupanın en gelişmiş ve pahalı metro
sistemini kurmuş ve yine Avrupa Birliğinin, Yunanistana verdiği
4 milyar dolarlık yardım sayesinde, Atina Havaalanı bitmek üzere
ve diğer şehirlerde de yatırımlar son hızla devam
etmektedir. Biz ise, bırakın yeni atılımlar yapmayı,
tarihî değerlerimizi, tarihe mal olmuş şahsiyetlerimizi, güzel
örf ve âdetlerimizi tanıtma konusunda, maalesef yeterli bir çaba
göstermemekteyiz veya gösterememekteyiz. (RP sıralarından
alkışlar)
Ülkemiz, tarihî,
tabiî ve kültürel özellikleriyle olduğu kadar, gölleri, yeraltı ve
yerüstü kaynakları ve özellikle jeotermal kaynaklarıyla dünyanın
en zengin 7 ülkesinden biridir; bunların değerlendirilmesi gerekir.
Aynı zamanda,
turizmi çeşitlendirmek ve dört mevsime yaymak zorunluluğu
vardır. Bizde turizm anlayışı, genellikle tatil turizmi
olarak güneş, deniz ve kumsal arasında sıkışıp
kalmıştır maalesef. Halbuki bu sektörü, tatil turizmi
yanında, kongre turizmi, fuar turizmi, inanç turizmi, olimpiyat turizmi,
yayla turizmi, kaplıca turizmi, yat turizmi ve kış turizmi
olarak çeşitlendirmek suretiyle, dünya turizmindeki gelir
oranımızı artırmak mümkündür. Turizmdeki
çeşitliliği sağlayabilirsek, bu alternatif turizmi dengeli bir
biçimde geliştirebilirsek ve Türkiye geneline yayabilirsek, Türkiyemizin
ekolojik dengelerini de korumuş, taşlaşmaya, yanlış
yapılaşmaya da engel olmuş oluruz.
Kıymetli
milletvekilleri, tarihe mal olmuş bilim adamlarımızın,
sanatkârlarımızın ve eserlerinin tanıtımında,
maalesef çok yetersiz kalmaktayız. İnanç turizmiyle ilgili en güzel
örneklerden biri, Selçuklu Başkenti Konya ve Hazreti Mevlânadır.
Dünyaya tanıtılması gereken güzide şahsiyetlerden ve
inanılmaz eserleriyle Mimar Sinan, Evliya Çelebi gibi tarihe mal
olmuş şahsiyetlerin, dolayısıyla, Türkiyemizin
tanıtılması, turizmin en önemli amacı olmalıdır.
Tanıtım
konusu, sadece Turizm Bakanlığının değil, tüm vatandaşlarımızın
ve diğer bakanlıklarımızın da görevidir. Burada,
başta yurtdışında yaşayan
vatandaşlarımız olmak üzere, herkese büyük görevler
düşmektedir. Yapılan aleyhte kampanyalara ancak, gerçek, kültür, örf
ve âdetlerimizi tanıtmak suretiyle karşı koyabiliriz.
Geleneksel kültürel
yaşam biçimimizi ortaya koyan ve sit alanı içinde kalan, ancak
gerçekten tarihî değeri olan eserler ve evler, buralarda yaşayanlar
tarafından tamir edilemediğinden tahrip olmakta veya başka
amaçlarda kullanılmak üzere yok olmaktadırlar. Bu tip yapılara
ve yapı sahiplerine de gerekli ilgi ve yardım gösterilmelidir.
Turistik tesisler,
yapılırken -üzülerek ifade ediyorum- binlerce dönüm tarım
arazisi, seralar ve narenciye bahçeleri yok edildiğinden,
sağlıksız, altyapısız beton
yığınları haline gelmekte; çevreyle uyumsuz, bölgenin
mimarî özelliklerini aksettirmeyen, eşsiz coğrafî güzellikler içinde
yabancı bir cisim gibi durmaktadır. Bu turistik tesisler, çevre uyumu
yanında, arıtma ve atıksu tesisleri, çöp imha tesisleriyle bütünleşmelidir.
Uygulanacak projeler, Çevre Bakanlığı, Tarım, Orman ve
Turizm Bakanlıklarıyla koordinasyonlu ve -engel olmak için
değil- yardımcı olmaya yönelik çalışarak,
desteklenmelidir.
Turistik
tesislerde, talih oyunları, tamamen yanlış bir şekilde ve kontrolsüz
bir vaziyette gençlerimizin ve her sınıftan
insanlarımızın maddî ve manevî yıkımına sebep
olmaktadır. Bu konuda gerekli önlemlerin en kısa zamanda
alınması lazımdır.
Yurt
dışında gerekli tanıtımı
yapamadığımız, yanlış ve yetersiz bir görüntü verdiğimiz,
kendi kültürümüze gerçekten sahip çıkamadığımız için,
gerekli olan millî politika
oluşturulamamıştır. Turizmde millî politika derken, çok
yönlü ve hassas dengeleri koruyan çalışmaların
tamamını kastetmekteyiz. Bu yüzden Turizm
Bakanlığının, ilgili bakanlıklarla, toplumun millî
menfaatlerini ön planda tutarak, uyumlu ve koordineli bir şekilde
çalışması gerekmektedir. Ekonomideki dış politikada atılan
yanlış adımlar, çok hassas dengeler üzerinde oturan turizmi,
maalesef etkilemektedir. Bu konuda sağlam bir altyapı
oluşmadığı için, en ufak olumsuz reklam nedeniyle,
rezervasyonlar iptal edilmektedir.
Geçtiğimiz
yıllarda, en büyük turizm potansiyeline sahip olan Amerika Birleşik
Devletlerinin Florida eyaletinde, birçok turist -özellikle Alman turistler
öldürülmüştür; ancak, bu ülkenin turizmi hiçbir şekilde
etkilenmemiştir.
Turizm pazarı
rekabet şartları ağır olduğu için, çoğu kez,
yabancı gruplara uygulanan ucuz fiyat nedeniyle, turizmciler, taksit ve
kredileri geri ödemekte zorlanmakta, ödeyememektedirler. Bunlara, gerekli ilgi
gösterilmek zorundadır.
Başta,
Antalya-Alanya karayolu olmak üzere, ulaşım, bilhassa yaz
aylarında, değil yardımcı olmak, turizme balta
vurmaktadır. Avrupadan Antalyaya 3 saatte uçakla gelen turist,
BAŞKAN
Sayın Denizolgun, 2 dakikanız var.
ARİF AHMET
DENİZOLGUN (Devamla) Bu arada, Karadeniz Bölgesi de, alternatif turizm
için gerçekten çok önemli ve değerlendirilmesi gereken bir bölgedir.
Özellikle, oradaki sağlık şartları uygun
olmadığından, Ordu Devlet Hastanesine 20 milyar liralık bir
yatırım ödeneği çıkmış olmasına rağmen,
sadece 2 milyar liralık bir ödenek tahsis ettirilmiştir;
dolayısıyla, hastane bitirilememektedir. 150 kişilik hastanede
300 kişi yatmaktadır, balık istifi. Tabiî ki, sağlık
sektöründen, Sağlık Bakanlığından ayrı
düşünülmesi mümkün değildir turizmin.
Birçok turizm
bölgesinde -özellikle, Akdeniz birinci sırayı aldığı
için tekrar tekrar vurgulamak zorundayım- Antalyanın ilçelerinde,
köylerinde, mesela, Kaş, Finike, Manavgat, Avsallar, Yeşilköy gibi
turizme katkıda bulunan yerleşim bölgelerinde yeterli elektrik
trafoları olmadığı için, yaz aylarında klima
sistemleri devreye girince kontak yapmakta ve alışveriş yapan
turistlerin alaycı ifadelerle koro halindeki alkış
protestoları halen kulaklarımızda çınlamaktadır ve
ülkelerine döndükleri zaman, zaman tünelinde yapmış oldukları bu
seyahatlerini, bu güzel ülkede geçirdikleri hatıralarını
alaycı bir ifadeyle karikatürize etmektedirler.
Yine, Türkiyenin
en uzun sahil şeridine sahip Alanyamızın, Manavgat Çayı
Projesinin gündemde olduğu şu sıralarda, İller Bankası
tarafından yapılmakta olan içmesuyu inşaatının, ödenek
yetersizliğinden, bu sezona yetişmesi imkânsızdır ve yine,
çok büyük turizm kapasitesine sahip olan Alanya-Konaklı, Oba, Mahmutlar,
Avsallar bölgelerinin hâlâ kanalizasyonu yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Denizolgun, ek süreniz 1 dakikadır.
ARİF AHMET
DENİZOLGUN (Devamla) Teşekkür ederim.
Tabiî ki, tüm bu
olumsuz gelişmelerin yanında, bir de olumlu gelişmeye
değinmek istiyorum; bu da, maalesef, Van Gölü canavarıdır.
Medyada gündemi değiştirmek amacıyla ve bir türlü başa
çıkılamayan enflasyon canavarıyla mücadelede en son çare olarak
-kimin attığı önemli değil, sahip çıkılması
açısından söylüyorum- ortaya atılmış; iç ve
dış turizme bir nebze katkıda bulunmak amacıyla icat
edilmiş olan Van Gölü canavarı senaryolarını da çok
başarılı buluyoruz; ancak, hayalî bir yaratığın
gerçek bir faydası olmamasına rağmen, bu bütçeye
yakışan bir buluş olarak tarihteki yerini
almıştır!..
Bu vesileyle,
hepinize saygılarımı sunuyor, teşekkür ediyorum. (RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Denizolgun.
Sayın Alaaddin
Sever Aydın, buyurun efendim.(RP sıralarından
alkışlar)
RP GRUBU ADINA
ALAADDİN SEVER AYDIN (Batman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1996 yılı Sağlık Bakanlığı
bütçesi üzerinde, Refah Partisi Grubu adına görüşlerimizi
açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyor, bütçe görüşmelerimizin milletimiz için
hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Haktan diliyorum.
Sağlık,
kişinin, bedenen, ruhen ve sosyal olarak sağlıklı
olması demektir. Maalesef, Türkiyede sağlık devamlı kan
kaybediyor. Bakanlık, önce kendi kendini tedavi etmelidir.
Sayın Bakan,
Plan ve Bütçe Komisyonundaki sunuş konuşmasında sağlık
sorunlarının çözülmediğini beyan etmiştir.
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) Yapacağız... Daha yeni
başladık...
ALAADDİN SEVER
AYDIN (Devamla) Son beş yıldır partileri iktidardaydı,
kendileri iki defa bakanlık yaptılar; acaba, niçin sorunları
çözmediler?! Şu andaki ortakları da, onlardan önce, sekiz yıl
hükümette kaldılar; niçin sorunları halletmediler, soruyorum?..
Eğer, çözemiyorlarsa, biz, onlara yardımcı oluruz; kimseden
şikâyetçi olmaya hakları yoktur.
Evet, maalesef,
sağlıkta, bugün, Avrupalıların, köpeklerine gösterdikleri
değeri, biz, insanımıza gösteremiyoruz. Sağlığa
ayrılan pay, 96,5 trilyon lira olmuş; bu bütçedeki payı,
maalesef, yüzde 3,49 oranındadır.
Sağlıkta,
hiçbir zaman tasarruf olmaz Sayın Bakanım. Sağlıkta,
şefkat ve merhamet ön planda olmalıdır. Hayat
pahalılığı ve enflasyonun bu kadar fazla olduğu
ülkemizde, bu parayla ne yapabilirsiniz, ben de, zaman zaman bunu
düşünüyorum. Eğer, bu parayı, politik gayelerle sarf ederseniz,
vay vatandaşın haline; biz, perişan olacağız zaten...
Nitekim, daha
önceki bakan da, politik yatırımlar nedeniyle, seçimden önce, eski
başbakandan 198 milyar liralık ek ödenek istemiş; bu 198 milyar
liranın 155 milyar lirasını kendi ili için sarf etmek üzere,
geri kalan 43 milyar lirasını ise, diğer illere bölüştürmek
üzere istemiştir. Eğer, siz de, böyle adil olmayan bir
yatırım programıyla girerseniz, bizler, vatandaşlar,
yanmış demektir.
Sayın Bakan,
16.5.1992 tarihli bir beyanatınızda -ki, bunlar belgelerle sabittir-
Mayıs 1993ten itibaren yeşilkarta ihtiyaç
olmayacağını; çünkü, herkesin, genel sağlık
sigortasının şemsiyesi altına gireceğini ifade ettiniz
ve ayrıca, sağlık kurumlarında rekabet ortamının
sağlanacağını ve devletin, tedavi hizmetlerinden çekilip, koruyucu
sağlık hizmetlerine yöneleceğini söylediniz; aradan dört
yıl geçmesine rağmen neredesiniz?!
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) Buradayım...
ALAADDİN SEVER
AYDIN (Devamla) Niçin icraat yapmadınız? Laf değil, şov
değil; icraat istiyoruz.
Sayın
Bakanım, aile hekimliğine süratle başlamalıyız ve
yaygınlaştırmalıyız. Genel sağlık
sigortasına süratle geçilmelidir; biz, bu hususta, size, elimizden gelen
her türlü desteği vereceğiz.
Sayın Bakan,
yine, daha önceki bir beyanatınızda, Türkiyenin 7 bölgeye
ayrılacağını, bölge hastanelerinin
kurulacağını, Ankaradaki yetki ve sorumlulukları yerel
yönetimlere vereceğinizi söylemiştiniz. Aradan beş yıl
geçmesine rağmen, hangi bölge hastanesi bitmiştir, öğrenmek
istiyorum.
1991
yılında, Sayın Bakan Batmana geldiklerinde, Batman İlinde
400 yataklı bir devlet hastanesi ve 300 yataklı bölge hastanesi sözü
vermişlerdi; ancak, bunlar sözde kaldı, hiç icraata geçmedi. Ne
hazindir ki, temeli atılmayan 250 yataklı bir Batman devlet
hastanesi, bugün, Sağlık Bakanlığının
istatistiklerinde, temeli atılmış gibi gösterilmektedir ve
temeli atılmış gibi gösterilen bu hastane, sözüm ona, 1997de de
bitirilmiş olacaktır. Hangi hastanenin temelini attınız
bilemiyorum! Neyinize inanacağız; acaba bu istatistikleriniz mi
doğrudur, yoksa biz mi gerçekleri göremiyoruz, vatandaş mı
göremiyor; bunu izah etmenizi istiyorum.
Sayın Bakan,
insanlarımız, maalesef, parasızlıktan hastane
kapılarından geri dönmektedir, ölüme terk edilmektedir.
Bakınız, şimdi, size, elimde gördüğünüz gazete
kupürlerinden bazılarını okuyacağım: Ölü bebek 10 gün
rehin kaldı, 35 milyon yoksa ameliyat da yok , Parası olmayan
hasta ölüme gönderildi, hastane ücretlerine yapılan zamları
kastederek Bu zamlar insanlarımızı daha da hasta etti, Utanç
verici bir tablo... Şu habere bakınız Sayın Bakanım;
bir vatandaşın hastası, 200 milyon lira yüzünden yedi aydır
hastanede rehin olarak kalmıştır. Devam ediyor: Yeşilkart
bir yalandı, Hastane bebeği rehin aldı... Tabiî, bunları
gayet kısa geçiyorum, devam ediyor: Borçlu hastaya kelepçe istendi,
Yoksul hastaya ilaç yok, Yeşilkartlar karşılıksız
çıktı, Paran yoksa, bugün git, yarın öl, Hastalar aç...
Evet Sayın
Bakan, maalesef, işte, biz bu durumdayız; gerçek tablomuz budur. Hal
bu iken, bir hekim olarak size soruyorum: Acaba, vicdanınız
sızlamıyor mu?! Bu koltuklarda nasıl rahat oturabiliyorsunuz?!
Yeşilkart için
ayrıca konuşacağım. Bugün, 5 milyona yakın insana
yeşilkart verilmiştir; doğrudur; ama, kimlere verilmiş?
Bakın, gazete kupürleri, burada, bende... Altında Mercedesi olanlara,
parti teşkilatınızdan olur oyu alanlara verilmiştir. Bunun
dışında, elbette ki, birkısım hak edenlere de
verilmiştir; fakat, bu yeşilkartı hak ederek alanlar, torpili
olmadığı için, hastane köşelerinde, maalesef,
ıstırap içerisinde perişan olmaktadırlar.
Size bir örnek
vereceğim: Hastanede yatıyor -evet, belki devlet hastanesinde yatar
hasta- fakat, hastanede ilacı temin edilmiyor, reçete hastaya veriliyor
git, al deniliyor. Peki, bu vatandaş fakir değil midir; bu ilacı
nasıl alacaktır, size soruyorum Sayın Bakanım?.. Halbuki,
siz, 20.12.1992 tarihindeki bir konuşmanızda şöyle
demiştiniz: Hastalar, ayakta dahi gelseler, müracaat ettikleri zaman,
sağlık ocakları veya hastaneler tarafından ilaçları
ücretsiz olarak verilecektir Nerede bu sözünüz?! Evet, hastalarımız,
maalesef perişan.
Yine, tabiî,
yeşilkart sahiplerinin fakülte hastanelerinde çekmiş oldukları
ıstırap da bir başka hadisedir. Hangi fakülte hastaları
kabul etmektedir; çünkü, siz, fakültelerin parasını vermiyorsunuz, bu
yüzden hastalarımızı geri çeviriyorlar. Balcalı Devlet
Hastanesinin çok hastayı geri çevirdiğini biliyorum; buradaki
diğer hastanelerin hastaları geri çevirdiğini siz de
biliyorsunuz, ben de biliyorum.
Koroner anjiyo
için, rehabilitasyon için büyük illere sevk edilen kalp hastaları,
kanserli hastalar, sakat hastalar, maalesef, aylarca, hatta yıllarca
sonraya randevu alabilmektedirler. Bu hastalar, sıralarını
beklerken ölmektedir; acaba, bundan hiç rahatsız olmuyor musunuz?! Bir
hekim olarak bunu soruyorum.
Doğu ve
güneydoğuda, taşrada, diğer merkezlerde, özellikle, kardiyoloji,
radyoterapi ve rehabilitasyon merkezlerinin kurulması şarttır.
Yine, taşradan
Ankaraya koroner anjiyo için gelen hastalar için söylüyorum; evet, aylarca
bekliyorlar; fakat, altyapısı mevcut, kardiyoloji ekibi mevcut olan
Ankara Trafik Hastanesinde, maalesef, bir koroner anjiyo merkezi
kurulamıyor; bu hastalar, başka yerlere sevk ediliyor; bunu, gazete
kupürlerinde sizler de gördünüz.
BAŞKAN
Sayın Aydın, 1 dakika süreniz var.
ALAADDİN SEVER
AYDIN (Devamla) Efendim, kusura bakmayın; hemen bitireceğim.
Hastaneler,
bakımsızlık, personel ve cihaz eksikliği yüzünden
düşük verimle çalışmaktadır. Diyaliz üniteleri gerekli
yerlerde kurulmalıdır, faal olmalıdır. Yarım
kalmış yatırımlar bitirilmelidir. Bakınız,
özellikle, terör nedeniyle gidilemeyen yerlerdeki yatırımlar
bitirilmelidir. Acil Destekleme Fonundan yapılan Sason ve Gercüş
hastaneleri süratle bitirilmelidir.
Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, onyedi yıldır uygulanan
olağanüstü yönetim nedeniyle, kapatılan meralar, işlenmeyen
tarlalar, bahçeler, trilyonlarla ifade edilen ekonomik kayıplar,
öğrenime kapalı okullar vesaire... Sağlıksız
yetişen koca bir nesil... Kapanan sağlık ocakları,
sağlık evleri, malzemesi eksik, doktoru olmayan hastaneler varken,
Sağlık Bakanlığı olarak, niçin bunlara karşı
kayıtsız kaldınız; niçin olağanüstü tedbirler
almadınız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Aydın, ek süreniz 1 dakikadır;
lütfen, tamamlayın.
ALAADDİN SEVER AYDIN (Devamla) Sayın Başkan, daha önce
de 1 dakika geçmişti; ben, zaten bitiriyorum.
BAŞKAN Sayın Aydın, sizi bekleyemem; 1 dakika ek
süreniz vardır.
ALAADDİN SEVER AYDIN (Devamla) Efendim, ana hatlarıyla...
Göçle birlikte meydana gelen bu gibi yetersizlikleri gidermeliyiz. Yine,
o bölgede, göçle birlikte meydana gelen, tüberküloz, sıtma,
sarılık, dizanteri gibi bulaşıcı hastalıklar
artmıştır; bu hastalar, maalesef, tedavi edilemiyor. Evet,
psikosomatik rahatsızlıklar artmıştır, ruhsal
hastalıklar artmıştır. Hekimlerin yüzde 50si, 5 büyük
ilimizde toplanmıştır; maalesef, Batman Devlet Hastanesinde, bir
tek dahiliyeci vardır; bunu daha önce de söylemiştim. Bakın,
bazı branşlarda hiç hekim yoktur; intaniye, biyokimya, fizik tedavi,
cildiye, vesaire... Halbuki, bazı hastanelerde, normalden fazla,
aşırı derecede bir yığılma vardır.
Doktorları oraya getirmeliyiz; onlar için, TUS imtihanlarında
kolaylık sağlamalıyız.
Sağlık personeli, politik nedenlerle görevden
alınmamalıdır. Sağlık personeli, ekonomik
bakımdan sıkıntılar içerisinde olmamalıdır.
Sağlık meslek lisesi mezunları, 6-7 bin kişi maalesef avare
avare gezmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.
ALAADDİN SEVER AYDIN (Devamla) Saygılarımı
sunacağım; tamamdır...
BAŞKAN Sayın Aydın, teşekkür ediyorum.
ALAADDİN SEVER AYDIN (Devamla) Milletimizin...
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Suha
Tanık; buyurun efendim.
ANAP GRUBU ADINA
SUHA TANIK (İzmir) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Turizm Bakanlığının 1996 Malî Yılı Bütçe Kanun
Tasarısı üzerinde, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini
belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Yüce Divana ve
Heyetinize saygılarımı sunarak konuşmama
başlıyorum.
Yaklaşık
iki ay kadar önce güvenoyu alarak göreve başlayan Türkiye Cumhuriyeti 53
üncü Hükümetinin Sayın Başbakanına, özellikle bir İzmir
Milletvekili olarak teşekkür etmek istiyorum. Egenin incisi, turizm
sektörünün gözbebeği, asırlarca tarihe ve medeniyete beşiklik
etmiş İzmirden bir milletvekili arkadaşımıza Turizm
Bakanlığını teslim etmiş olması, fevkalade olumlu
bir seçimdir. Ayrıca, Sayın Bakan arkadaşımızı da
kutluyorum; çünkü, gerçekten, bakanlıkta, çok
tecrübeli ve kaliteli bir kadroyla
çalışma fırsatı yakalamıştır.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye, 1983 yılında rahmetli Turgut Özalla
başlayan ve çağ atlamayı hedef alan yatırım
hamlelerinin en bariz örneklerinden birini, sekiz yıllık ANAP
iktidarları zamanında turizm sektöründe yakalamıştır.
Üç bir tarafı
denizle çevrili, şahane tabiat varlıklarına sahip; denizi,
güneşi, kumu ile yeşiliyle mavisinin iç içe girdiği bu güzel
yurdumuzun birçok bölgesinin turizm alanı olarak ilan edilmesi ve bu
yörelerde imar planının yapılarak, altyapıları sektörler
tarafından yapılmaya bırakılan turistik yerlerin tahsis
edilmesi ve bu tahsisleri alan firmalara turizm teşviki uygulanması
ve sağlanması neticesidir ki, bugün Türkiye, turizmde 300 bin
civarında yatak kapasitesini yakalamış bulunmaktadır.
Burada söylemeden
geçemeyeceğim; maalesef, 1991-1995 yılları arasında
yanlış ellere teslim edilen Turizm Bakanlığı, bir
durgunluk dönemi yaşamıştır. Bugün, o yanlış
yönetimlerden geriye kalan, turizm yatırım belgeli bitmemiş 1
358 tesis -ve bunların bünyesinde yaklaşık 210 bin yatak- halen
inşaat seviyeleri belli olmayan inşaatlar halinde beklemektedir. Hal
böyle olunca Sayın Bakan, müsaade ederseniz, hemen, size düşen
görevleri sıralamak istiyorum:
1 Yarım
kalmış bu tip tesislerin bir an önce tamamlanmasını
sağlayacak gerekli tedbirleri alınız.
2
Yaklaşık on yaşını doldurmuş olan bazı
mevcut tesislerin, niteliklerini yenileyecekleri imkânları, onlara
sağlamalısınız.
3 Turizm
yatırımlarına tahsis edilecek, turizm potansiyeli olan kamu
arazilerine, birtakım acayip ve şekilsiz yapıların,
plansız kooperatifler tarafından yapılmaya
başlanmasından önce, gerekli arazi portföyünü genişleterek, imar
planı yaptırmaya başlamalısınız. Zaten bu konuda
turizm bölgelerinde inşaat sınırlanması diye, bir
gazetede açıklamanızı gördüm, bu da beni çok memnun etti; bu
konudaki hazırlıklarınız fevkalade olumlu.
Şimdi,
sayın milletvekilleri, halk dilinde pansiyonculuk tabir edilen, turizm
sektöründe de villa turizmi olarak adlandırdığımız
ikinci konut kiralama olayı, her geçen gün hızla yayılan bir
olaydır. Bazen iki haftalık, bazen daha uzun süreli olmak üzere,
kısa vadede kiralanan bu tip evlerle ilgili olarak, Avrupada bazı
acenteler tarafından bastırılıp dağıtılan
katalogları göstermek istiyorum. Şu gördüğünüz kataloglar,
Türkiyeyle ilgilidir; Türkiyede bu tip villaların
pazarlanmasını sağlamak ve tabiî, daha birçok turistik
konaklamaları pazarlamak üzere hazırlanan bu katalogları -ki,
bugün böyle bir katalogu bastırmaya kalksanız, 3-5 milyon liradan
aşağı değil- tamamen sektörün kendisi
bastırmıştır. Bakınız, açıyorum; mesela
şurada, Özderede, Gümüldürde, Kuşadasında inşa
edilmiş, üç odalı, beş odalı, bazı villalar ve
evler... Burada da, Marmara Turizmin, yine özel sektöre
yaptırmış olduğu evler, villalar var. Buraya tek tek
villaların resmini, yerini, adresini koymuş. Firmalar, bu evleri,
villaları kiraya veriyor; bu tanıtımı, bu
satışı yapıyor...
Şimdi, bu tip
olayları gerçekleştiren acenteler, şirketler, buraları
sezonluk olarak satarken; yani, iki kişi arasında bir ikinci evin
kiralanması, bir yazlık yerin kiraya verilmesinde ben
anlaştım, al anahtarı ver parayı; git, bizim yazlık
evde bu yazı geçir şeklinde değil, aralarında bir akit
gerçekleştirerek, bir kira sözleşmesi yaparak satıyorlar. Böyle
olduğu takdirde, bu tip sektörde faaliyet gösteren kimseler, kiradan
doğan yaklaşık yüzde 27,5 oranındaki stopajı, devletin
Maliyesine ödemek mecburiyetindeler.
Bizim, size, bu
konuda getirmek istediğimiz öneri şu: Bu tip, ikinci ev olarak
kullanılan, birçoğu yazın boş tutulan evlerin sahiplerine
ya da ekonomik birtakım sıkıntılar içerisinde olup da
yazlık evini kullanmayan kimselere, evlerini, akitle, sektörde, bu
şekilde kiraya verirken, bu yüzde 27,5 oranındaki stopajdan, bir miktar
-Maliye Bakanlığı ile yapacağınız görüşmede,
bu vergi iadesi mi olur, stopaj noksanlığı mı; artık,
nasıl olur bilemiyorum- indirim yapılmasını
sağlamanın faydalı olacağına inanıyorum.
Sayın
milletvekilleri, bence, Turizm Bakanlığı o kadar önemli bir
görev üstlenmiştir ki, şimdi, bu konuda olması gereken yeri
şöyle işaretlemek istiyorum: Turizm Bakanlığı,
Başbakanlığa bağlı ve turizmden sorumlu bir devlet
bakanlığı olmalıdır. Niye böyle olmalıdır,
onu da söyleyeyim; çünkü, bakınız, Turizm
Bakanlığının üstlendiği görev nedir; vize harcı
konusunda
Sayın Bakan,
konuşmamın ilerisinden devam ediyorum: Bugün, Belçikalı ve
Hollandalı turistlere, Dışişleri Bakanlığı
tarafından, 10 dolar vize ücreti uygulaması başlatılmıştır.
-bu, tabiî, Dışişleri Bakanlığının kendi
özel anlaşmasıdır- ama, gecenin saat 2,5unda, 3ünde, 5inde,
Hollandadan, Belçikadan, İzmir Menderes Havalimanına gelmiş
olan bir turist kafilesinde yer alan ve 10 dolar vize ücreti ödemek konumunda
olan bir turistin karşılaştığı zorlukları
bir düşününüz... Yani, Sayın Dışişleri Bakanına
diyoruz ki: Bu 10 dolar değil, 10 dolar karşılığı
Belçika Frangı yahut Hollanda Florini olsun; çünkü, o turistin, 10
doları alabilmesi için gidip parasını bir bankada
bozdurması lazım.
Şimdi, mesela,
bir Kültür Bakanlığı olayı girmiştir işe; folklor
vardır, eski eserler tanıtılacaktır Kültür
Bakanlığında. Ulaştırma Bakanlığı,
Devlet Hava Meydanları, ulaştırma sektörü, Turizm
Bakanlığıyla iç içedir. Ayrıca, pasaport konrolünde, polis,
İçişleri Bakanlığı vardır yine Turizm
Bakanlığıyla ve
girişte gümrük vardır. Şimdi, muhakkak koordineli olarak
çalışmalıdır Turizm Bakanlığı ve bunun için
de, ancak, Başbakanlığa bağlı ve koordine imkânı olabilecek bir devlet
bakanlığı şeklinde
olmasında fayda vardır.
Burada, size bir
şey daha söyleyeyim: Bu yüzden, sekiz aydır, İzmir-Menderes Hava
Meydanındaki yürüyen merdiven çalışmamaktadır; çünkü,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
tarafından tamiri ve bakımı, Gaziantepte bir firmaya ihale edilmiştir.
Şu anda turistler, o yürüyen merdivenden zorluk içerisinde yürüyerek çıkıyorlar;
yani, normal merdiven olsa, belki o kadar zorlanmayacaklar.
BAŞKAN
Sayın Tanık, 1 dakikanız var.
SÜHA TANIK
(Devamla) Teşekkür ediyorum.
Efendim, ben,
şimdi, bir konuya daha değinmek istiyorum: Şimdi, Sayın
Bakan, gidiyorsunuz, bakıyorsunuz, bazı turistik tesislerde veya
yörelerde, Kıyafet Kanununa
aykırı olarak başlarına fes takılmış,
şalvarlar, bellerinde kuşaklar, birtakım acayip kılıklı
insanlar, birtakım hizmetler götürmeye çalışıyorlar.
Şimdi, gelen turist, Türkiyeden hatıra olarak fes alıyor veya o
fesle bir fotoğraf çektiriyor, onları götürüyor; milyonlarca lira
para harcanıyor. Ferdî veya devlet olarak, turizm
açısından, tanıtım
açısından, Türkiye böyle mi tanıtılmalı?! Yahut, kontrolsüz, bir folklor ekibi
çıkıyor, Karadeniz horon kıyafetiyle Aydın zeybeği
oynuyor!... Yani, bir çarpıklıklar olayı
yaşanmaktadır. Bu konularda, muhakkak, Turizm
Bakanlığı olarak, çıkacak folklor ekibinin dahi kontrolden
geçirilmesinde fayda vardır. Sayın Bakan, dışarıya
gönderdiğiniz Bakanlığınızın ataşeleri
-eğer, Fransaya giden ataşe Almanca konuşuyorsa, Almanyaya
gönderdiğiniz ataşe İngilizce konuşuyorsa, hiç göndermeyin
daha iyi- Türkçe konuşsun razıyız. (ANAP sıralarından
alkışlar)
Şimdi,
Sayın Bakan, yine bir günlük gazetede beyanınızı gördüm,
1996 yılında hedefiniz...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Tanık, ek süreniz 1 dakikadır.
SUHA TANIK
(Devamla) Teşekkür ederim.
1996
yılındaki hedefiniz, 9,5 milyon turist ve 6 milyon dolar turizm
girdisidir. Temennimiz, bu hedefi yakalamanızdır; çünkü, turizm,
bizim için de fevkalade önemlidir.
Size, öncü
olmanızı istediğimiz bir konuda daha uyarıda bulunmak
istiyorum: Türkiyenin üç tarafı denizlerle çevrilidir. Yat turizmi, çok
güzel bir turizmdir. Dışarıdan yat turizmine, bunu
sattığınız turist gelir, uçaktan iner, arabayla gelir,
yatın içerisine girer ve otelde kalan turist gibi değildir, yat
turizmine gelen turist, zengin turisttir, paralı turisttir ve onun döviz
olarak bıraktığı para, o civardaki esnafadır; çünkü,
yat içerisinde, tekne içerisinde kullanacağı her türlü gıda
maddesini, bilfiil parasını sarf ederek almak mecburiyetindedir.
Otellerin verdiği ikramların dışındadır; zengin
turisttir; çünkü, oteller fiks fiyata satıyor ve...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
SUHA TANIK
(Devamla) Sözümün başında söylediğim gibi, yetenekli,
çalışkan ve bilinçli bir kadroya sahipsiniz.
Sayın Bakan,
bütçenizin vatanımıza, milletimize, size hayırlı
olmasını diler, saygılar sunarım.; sağ olun. (ANAP ve
DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Tanık, teşekkür ediyorum.
Sayın Salih
Yıldırım, buyurun efendim. (ANAP sıralarından
alkışlar)
ANAP GRUBU ADINA
MEHMET SALİH YILDIRIM (Şırnak) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 1996 malî yılı Sağlık
Bakanlığı bütçesi üzerinde Anavatan Partisi Grubunun
görüşlerini belirtmek üzere huzurunuzdayım. Bu vesileyle, hepinize
saygılar sunuyorum.
Sayın milletvekilleri,
Dünya Sağlık Teşkilatı, sağlığı
bireylerin bedensel, ruhsal ve sosyal yönleriyle tam bir bütün olarak iyi olma
hali olarak tanımlar. 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin
Sosyalleştirilmesi Yasası da, sağlığı, buna
yakın tanımlar. Bunun yanında, İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi, 1961 ve 1982 Anayasalarında sağlık hakkı
kavramı diye bir kavram var. Çok konu edilen bu kavramın,
hastalık halinde, bireylerin gerekli tedavisini ve de bunun dışında,
sağlıklı bir yaşam oluşturabilmesi için uygun bir
düzeyin sorumluluğunu devlete yükler. 1961 Anayasası bununla
yetinmez, sağlıklı bir yaşam için, gerekli olanlara,
sağlıklı konut taahhüt eder. 1982 Anayasası da, bütün
bunların yanında, geniş halk kitlelerine sağlık
hizmetini iyi taşıyabilmek için genel sağlık
sigortasının gerekliliğine işaret eder. Yine, 1982
Anayasası, sağlık hizmetlerinin iyi yürütülebilmesi için,
sağlık hizmetlerinin tek elden yürütülmesinin zorunluluğuna
işaret eder.
Ülkemizde bu
hizmeti yürüten sektörün sorunları var, problemleri var. Buna
bağlı sıkıntıların topluma
yansıdığını görmemezlikten gelmek mümkün değil.
Geçmiş
sağlık politikaları irdelendiğinde, ilk olarak ANAP
hükümetleri döneminde, Türkiyedeki sağlık sektörünün
sorunlarının, serbest piyasa mekanizmalarıyla çözümlenmeye çalışıldığını
görüyoruz.
Yine, geçmiş
sağlık politikaları irdelendiğinde, halen aramızda
Sağlık Bakanı olarak görev yapan Sayın
Yıldırım Aktunanın, ilk
olarak ulusal sağlık politikası oluşturmak için
anlamlı çabalarını görüyoruz. Ulusal Sağlık Kongresi
adı altında iki aşamalı olarak toplanan ve ülkede,
sağlık politikasına katkı sağlayabilecek her katmandan
insanın katılımıyla toplanan bu kongre, gerek bugünün gerek
geleceğin sağlık politikasını belirlemede anlamlı
çaba sarf eder. Bu başarısından ve bu anlamlı
katkısından ötürü, Sayın Aktunayı kutlamak istiyorum.
Sayın
Aktunanın takdire şayan bir diğer çalışmasına
işaret etmek istiyorum. YineBirinci ve İkinci Sağlık
Projeleri adı altında; birincisinde 146,6, ikincisinde de 200 milyon
dolarlık -özellikle doğu ve güneydoğuda- önemli ölçüde
sağlık problemleri olan doğu ve güneydoğu illerinin
sıkıntılarını gidermeye yönelik projenin birinci
aşaması tamamlanmış, ikinci aşama da tamamlanmak üzere
programlanmıştır.
Ulusal
sağlık politikasında, sağlık hizmeti, iki tema üzerine
oturtulur. Birinci düzeydeki temel sağlık hizmeti ki, bunun da iki
bölümü vardır; bireye yönelik temel sağlık hizmeti, ikincisi ise
çevreye yönelik sağlık hizmeti, İkinci düzey sağlık hizmeti
ise, muayene, tanı, tedavi ve rehabilitasyonu içermektedir.
Temel
sağlık hizmetini yürüten kurumlardaki performans eksikliği,
toplum sağlığını büyük ölçüde etkilemektedir ve
maalesef, ülkemizde, eskiden beri hatalı yürütülen politikanın bir
ürünü, temel sağlık politikasının ihmalidir. Bu
bakımdan, ülkemizde, sağlık sorununun giderek büyüyeceği
düşünülecektir; eğer, bu eski politikalar ve hatalar gözden
geçirilmezse.
Toplumumuzun
sağlık göstergeleri olan bir-iki veriye işaret etmek istiyorum.
Bebek ölüm hızı, ülkemizde binde 50 ilâ 150 arasında
değişkenlik göstermektedir. Anne ölümlerinde bu oran yüzbinde 100dür
ve ortalama yaşama süresi ülkemizde 60-65 yıl gibi görünmektedir.
Bunlar, yüzümüzü ağartacak rakamlar değil şüphesiz; Muşun
kırsal kesiminde bebek ölüm hızı, Bangladeşle aynı
düzeydedir. Bunları söylemekten kastım, amacım pesimistik
tablolar oluşturmak değil; ancak, bu ülke bizim, bu insanlar bizim,
bu sorunlar bizim; bu sorunlara çözüm bulmak da yine bizim sorumluluğumuz
ve bizim görevimiz.
Ülkemizde,
sağlık ocağı başına düşen nüfus
sayısı 12 bin, sağlık ocağı başına
düşen doktor sayısı 1,7; doktor başına düşen
nüfus, doğuda 9 bin, batıda ise 6 bin. Köy sağlık evlerinin
ortalama yüzde 44ü ebesiz; köy sağlık evlerinin yüzde 36sı
boş ve her 5 sağlık ocağına 1 araç düşüyor...
Yataklı hizmet
veren Sağlık Bakanlığı, Sosyal Sigortalar Kurumu,
üniversiteler, askerî hastaneler ve diğer sağlık
kuruluşları ve özel kurumlar arasında rasyonel bir ilişki,
maalesef, yok; kaynak israfı çok belirgin. Ülkemizde mevcut 155 565
yataklı kurumun yüzde 37si, ilk üç kentimizde yerleşik konumda ve
maalesef, bunların performansı çok yetersiz. Bu yatakların yüzde
35i ilâ yüzde 58i doluluk oranı gösteriyor; diğer bir tanımla,
her 2 yataktan 1i boş. Bu denli
israfı, bu denli âtıl kapasiteyi hiçbir bütçenin tolere edebilmesi
mümkün değil.
Sağlık
hizmetinde temel öğe olan, toplumla özdeşleşmiş, toplumun
tüm sorunlarıyla iç içe yaşayan; ancak, bugüne kadar, takdir
edilmekten uzak bir meslekten bahsetmek istiyorum; hekimlik mesleğinden.
Bugün, ülkemizde mevcut hekim sayısı, takriben, 65 bin
civarında. Bunun 38 bini pratisyen, 27 biniyse uzman hekim. Pratisyen
hekim/uzman hekim oranı 1/1e yakın; ancak, bunun olması gerekli
değer 2/1dir. Uzman hekimlerle alakalı bir noktaya işaret etmek
istiyorum: Uzman hekimlerin yüzde 485i, toplam nüfusun yüzde 24,4ünü içeren
üç kentimizde yerleşik durumda. Tabiî, bu diğer alanlarda, uzman
hekimlerin dağılımındaki adaletsizliğe büyük ölçüde
neden oluyor.
Eğer, müsaade
ederseniz, seçim bölgem olan Şırnaktan bir örnek vermek istiyorum:
Şırnak Devlet Hastanesinin 29 uzman kadrosu var. Bunlardan kaçı
boş, kaçı dolu biliyor musunuz; 29u da boş.Tabiî ki, bu,
güneydoğuda varlığını büyük riske ederek korumaya
çalışan, büyük riske giren ülkenin, devletin
saygınlığıyla bağdaşır yönünü bulmak mümkün
değil; buna hiç kimsenin hakkı
yok. (RP sıralarındanBravosesleri,
alkışlar)
Kamu
kurumlarının kadrolarına bakıyorsunuz; 3 055 pratisyen, 2
636 uzman ve 106 hekim kadrosu boş. Bunlarla birlikte, hekimlerin
kalitesinde de büyük ölçüde düşüklük var. Son zamanlarda kurum içi
eğitim çok yetersiz; mezuniyet sonrası eğitim, yok denilecek
kadar az ve tıp fakültelerinde yetişen hekimlerin kalitesinin
mükemmel olduğunu söylemek mümkün değil.
Bugün ülkenin
konumu, koşulu ve potansiyeli 29 tıp fakültesini kaldıracak
seviyede değil. Başka alanlarda olduğu gibi, zaman içerisinde
bunu düzeltiriz diyemezsiniz. Hiçbir yöredeki insanın, hiçbir
insanın
sağlığının, hayatının,
diğerinden, daha kıymetli olduğunu söyleyemezsiniz. İnsan
öldürmek için her zaman kişinin alnına tabanca dayamak
gerekmeyebilir; hatalı yetiştirdiğiniz hekimlerin vebali,
sorumluluğu hepimizindir.
Geçmiş
toplantılarda Sayın YÖK Başkanı, bu konuda siyasîlerle
icranın çeliştiğini ve kendilerinin direnmelerine
karşın, üniversite ve fakülte açmak zorunda
kaldıklarını belirttiler. Tabiî, politikanın icraya
müdahalesinin çok olumsuz bir ürününü bu vesileyle karşımızda
görüyoruz; bunun özenle giderileceğini ümit ediyoruz.
Sağlık
piyasasında yer sahibi olabilmek için artık, hekim diploması
maalesef yeterli olmaktan çıkmıştır. Girişimcilik,
büyük sermaye, işletmecilik, tanıtımcılık gibi
faktörler, hekim diplomasının neredeyse önüne geçmiştir.
Yardımcı sağlık personeli alanındaki veriler de bundan
çok fazla farklı değil. Kalite ve kantite eksikliği çok
belirgin. Sağlık memuru 38 bin, ebe 39 bin, hemşire ise takriben
65 bin civarında.
BAŞKAN
Sayın Yıldırım, son iki dakikanız.
MEHMET SALİH
YILDIRIM (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu, olması
gerekli olan değerin sadece yarısı kadar.
Sağlık hizmetlerinin
finansı, ülkelerin siyasal tercihlerine ve sosyal hedeflerine göre
değişkenlik gösterebiliyor. Ülkemizdeki harcamaların yüzde 34ü
genel bütçe, yüzde 17si sigorta primleri, yüzde 49u ise kişisel
ödemelerden kaynaklanıyor ve ülkemizdeki insanların takriben yüzde
20si sağlık açısından
güvencesiz.
Yeşil
kartın, 4,8 milyon insana sağlık güvencesi verdiği
söyleniyor. Yeşil kart, düşünce olarak mükemmel; ama, uygulamada bu
mükemmelliğin olduğunu söylemek maalesef mümkün değil.
Yeşil kart için ayrılan 7,8 trilyon liranın bugünkü
koşullarda 5 trilyon eksiği olduğunu belirtmek istiyorum ve
bununla alakalı sorunların da, bir kez daha gözden geçirilmesini
istiyorum. Sayın Bakanın bu konu için belirttiği uygulamadaki
hatanın binde 1, binde 2sini, iyi niyetiyle
bağdaştırıyorum; ancak, uygulamada, maalesef, yeşil
kartla alakalı çok önemli sıkıntılar olduğunu
belirtmek istiyorum.
1996 malî
yılı Sağlık Bakanlığı bütçesi için
ayrılan pay, 98 trilyon 64 milyar Türk Lirasıdır; bu, mevcut
olanaklar içerisinde, iyi bir paradır; konsolide bütçenin, yüzde 2,7sine
tekabül etmektedir. Amerikada bu oran, yüzde 14tür; ancak, orası
Amerika, burası Türkiye... Biz, kendi olanaklarımıza göre bunu
değerlendirmekle yükümlüyüz ve bunu, en iyi şekilde
değerlendirmenin yollarını bulacağız.
Ulusal
sağlık politikası taslağında, 1998 yılında
tüm vatandaşlara sağlık sigortası özlemi var, tavsiyesi
var. Yine, gayri safî millî hâsıladan, sağlık harcamaları
için ayrılacak payın, yüzde 5 ve üzerinde olacağı
düşünülüyor; bu sadece teknisyenlerin değil, tüm ulusun
dileğidir, tahakkuk etmesini istiyoruz.
Ana
hatlarını çizmek istediğim bazı konuları arz etmek
istiyorum:
Ağız ve
diş sağlığı, toplum için hâlâ önemini
korumaktadır.
Beslenme
yetersizliği, üzerinde durulması gereken çok önemli bir konudur.
Okul
çağının öncesindeki çocuklarda, beslenme yetersizliğine
bağlı gelişme geriliği yüzde 20, doğuda ve
güneydoğuda bu oran, yüzde 40 civarındadır.
Sağlık
sektörü içerisinde ilaç politikası, üzerinde özenle durulması gerekli
olan bir konudur.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Yıldırım, 1 dakika ek süreniz var.
MEHMET SALİH
YILDIRIM (Devamla) Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Sonuç olarak,
kaynak kullanımında rasyonel olunmalı ve rasyonellikte, harcama,
etkenlik, yararlılık faktörleri esas alınmalıdır.
Kaynakların yurt sathına dağılımında,
epidemiolojik, demografik, sosyolojik ve ekonomik koşullar gözönünde
bulundurulmalıdır.
Kamu
sağlık kurumlarında hizmetin sunumu, finansmanı,
ayrıca, hizmetin planlanması ve icrası birbirinden ayrılmalıdır.
Sağlıklı
bir topluma ulaşmayı amaç edinen, çocuk sağlığı,
aile planlaması, aşılama, çevre sağlığı,
ayakta teşhis ve tedaviyi kapsayan temel sağlık hizmetlerine
öncelik verilmelidir.
Yataklı
kurumlar, çağdaş işletmecilik esasına göre işletilmelidir.
Sağlık
kademeleri arasında, doğru, hızlı bilgi aktarımı
sağlanmalıdır.
Yurdışından
ithal edilen ileri teknolojik aygıtlarla ilgili, ciddî, bilimsel planlama
yapılmalı; ülke, teknolojik çöplüğe dönüştürülmemelidir.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; mevcut olanakları iyi
değerlendirmiş, hedefleri iyi belirlenmiş bu bütçenin,
ulusumuzu, layık olduğu sağlık düzeyine taşımakta
katkı sağlayacağına inanıyoruz.
Bu duygularla,
Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.
Doğru Yol
Partisi Grubu adına, Sayın Abdülkadir Cenkçiler.
Buyurun efendim.
(DYP sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA
ABDÜLKADİR CENKÇİLER (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde, Doğru
Yol Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak üzere
huzurlarınızdayım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemiz, denizleri,
dağları, gölleri, akarsu ve nehirleriyle dünya devletlerini
kıskandıracak bir konumdadır. İşte, Cenabı
Allahın verdiği bu nimetleri değerlendirmek, bizlerin görevi
olmalıdır.
İthalatın
ihracattan fazla olduğu ülkemizde, bu açığı kapatacak olan
sektör, bana göre turizm sektörüdür. Yıllar önce, turizmin döviz makinesi
olduğunu bilmiyorduk; ancak, 1970li yıllardan itibaren, Türkiye,
turizmi kavramış ve bu sektörün Türk ekonomisindeki önemini
benimsemiş bulunmaktadır.
Sözlerimin
burasında, 1970li yıllardan günümüze kadar geçen zaman içerisinde,
muhtelif siyasî otoritelere, siyaset adamlarına ve emeği geçmiş
değerli eski bakanlarımıza teşekkür ve
şükranlarımı sunuyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; turizm, siyasetüstü ve
toplumları birbirlerine yaklaştıran, barış ve
dostluğa katkıda bulunan bir faaliyettir. Turizmde, bu noktaya gelmek
ve daha da ilerisini yakalamak için yapılması gereken çok şeyler
olduğunu biliyoruz. Bunları erken tespit edip, yerine getirecek olan
Turizm Bakanımıza ve çok değerli kadrosuna inancımız
tamdır.
Günümüzde, turizm
etkin bir sektör haline gelmiştir. Bu nedenle, turizm, bizim gibi
gelişmekte olan ülkeler için önem taşımaktadır. Turizm için
elverişli iklim koşullarına, doğal ve kültürel
değerlere sahip olan ülkemizdeki bu potansiyeli kullanırken, çok
tedbirli olmaya, sürekli kaynak yaratmaya, sistemli bir yapıya oturtmaya
ve dengeli bir gelişme kaydedilmesine dikkat edilmesi gerekmektedir.
Çağımızda,
kendini dünyaya kabul ettirmenin birinci koşulu, demokratikleşme
sürecinde kaydettiğimiz ve kaydedeceğimiz gelişmelerdir. Bunun
yanı sıra ekonomi, toplum, kültür, teknoloji ve çevre bilinci gibi
alanlarda uluslararası platformda yarışabilecek bir
gelişmişlik düzeyine ulaşmak için bu yönde milletçe tüm bilgi,
beceri ve üretkenliğimizi seferber etmeliyiz.
Türkiyenin
uluslararası turizm pazarı içindeki payını artırmak
amacıyla gerçekleştirilecek olan faaliyetler; ulusal
tanıtım, uluslararası bölgesel işbirliğiyle pazarlama,
sektörel pazarlama, bölgesel pazarlama ve ürün pazarlaması olarak ele
alınmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; turizm, tüm yönleriyle bir bütündür.
Yatırımcıdan işletmeciye, taşıma
şirketlerinden seyahat acentalarına, bürokratlardan turist
rehberlerine varıncaya kadar, tüm birimleriyle birlikte ele
alınmalı, basın ve diğer iletişim organlarıyla da
bir bütün oluşturulmalıdır. Bu denli önem kazanmış bu
sektörün, ülkemizde gelişme sürecinde olduğu dikkate
alınırsa, mümkün olduğunca hata yapılmamalı ve
geçmiş deneyimlerden yararlanılmalıdır.
Bütün bunları
yaparken dikkat edilmesi gereken önemli bir husus da şudur: Türkiyenin
toplum yapısını bozmadan, millî ve manevî değerlerimizi
koruyarak, örf, âdet ve geleneklerimizi tahrip etmemeye büyük dikkat
göstermeliyiz.
Bu vesileyle bir
görüşümü söylemeden geçemeyeceğim: Turizmi geliştirmek adı
altında gençliğimizi kötü alışkanlıklardan korumak ve
kollamak görevimiz olmalıdır. Son zamanlarda yaygınlaşan
talih oyunlarından gençliğimizi uzak tutmak için, bundan böyle yeni
konaklama yerlerine talih oyunları ruhsatı verilmemesi ve mevcutla
iktifa edilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.
İBRAHİM
HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) Kanunu da değiştirmek
lazım.
ABDÜLKADİR
CENKÇİLER (Devamla) Bu görüşümüzü destekleyen ve paylaşan,
hislerimize tercüman olan Sayın Turizm Bakanımızı, Genel
Kurulumuzda yaptığı konuşmadan dolayı kutluyorum ve
kendilerine şükranlarımı sunuyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; turizm, ihracat kadar önemli bir dal
olmuştur. 2000li yıllarda Türkiyenin hedefi, 1013 milyar dolar
olacaktır. Bu büyümemizi ve kazancımızı çekemeyenler
olabilir; onun için, içte ve dışta, bu gelişmemize mani olmak
isteyenleri iyi tespit edip buna göre mücadele sürdürmeliyiz.
Türkiye, sahip
olduğu turizm potansiyeli açısından, rakiplerini,
rahatlıkla geride bırakabilecek bir yapıya sahiptir. Ülkemizin,
tertemiz kıyıları, doğal güzellikleri, değişik
kültürleri bünyesinde barındıran özgün yapısı, turistler
için büyük bir çekicilik yaratmaktadır. Dünyanın üç
kıtasının odak noktasını oluşturan Türkiye,
tarihî, kültürel ve coğrafi dokusunun yanı sıra, Türk
insanının tarihten gelen konukseverliğiyle de
konuklarını etkilemektedir.
Turizm sektörünün gelişmesi
için gereken her türlü malzemeye sahip olan Türkiyenin en büyük amacı, bu
zenginliklerini, sevgi ve dostluk ortamı içerisinde dünya
insanlarıyla paylaşmaktır. Bu amaçla, 1996 yılı,
turizmde reformlar yılı olarak ilan edilmiştir. 1996
yılında, turizmin çeşitlendirilmesi, alternatif turizm
türlerinin geliştirilmesi amacıyla, yepyeni projeler hayata
geçirilecektir.
1996
yılında sürdürülecek olan ve çok önem verilen projelerden biri de,
inanç turizmi projesidir. Türkiyede bulunan üç büyük dine ait kültür
zenginliğinin dünya insanlarıyla paylaşılması
düşüncesinden hareket edilen ve 1995 yılında bir ayağı
gerçekleştirilen bu projenin, bu yıl da sürdürülmesini
arzulamaktayız.
Termal ve
kış turizmi açısından da, Türkiyede büyük bir potansiyel
bulunmaktadır. Kış turizmi merkezlerinin geliştirilerek
gelecek döneme hazırlanması çalışmaları sürdürülürken,
sağlık turizmi açısından büyük potansiyel oluşturan
termal turizm kaynaklarının değerlendirilerek, daha yaygın
kullanılabilmesi için çalışılmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; turizm sektörünün istikrarlı ve
sürekli gelişmesi, hedef ve ilkelerin zamana ve şartlara göre
doğru olarak saptanması ve dünya kamuoyunun beklentilerinin göz önüne
alınmasıyla mümkündür.
Sonuç olarak;
turizm pazarından daha geniş ölçüde yararlanmamızı
sağlayıcı önlemleri, öncelikle ele alacağınıza
göre, 1996 yılı bütçenizde yer alan ödeneklerin, ülke turizminin daha
da geliştirilmesi, tüm ülke sathına yaygınlaştırılması
ve turizmin çeşitlendirilmesinde en gerçekçi bir şekilde
kullanılacağını umuyor, hepinize saygılarımı
sunuyorum. (DYP, ANAP ve RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Cenkçiler.
Sayın Nevzat
Köse.
Sayın Köse,
Grubunuzun bakiye süresi 11 dakikadır, buyurun.
DYP GRUBU ADINA
NEVZAT KÖSE (Aksaray) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sağlık Bakanlığı bütçesi hakkında, DYP Grubumuzun
görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzda bulunurken, öncelikle Yüce
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bütçemizin rakamsal değerleri, biliyoruz ki, hem
Bakanlığımızca hem de Plan ve Bütçe Komisyonumuzca,
yeterince tartışılıp, ülkemizin imkânları nispetinde
optimal düzeye getirilmeye çalışılmıştır. 98
trilyon liralık ve Türkiye Cumhuriyeti bütçesinin yüzde 2,8lik bir miktarıyla,
Bakanlığımızın kadroları, 1996 yılında
Türk Milletine, sosyal devlet ilkeleri doğrultusunda hizmet vermeye
çalışacaklardır. Ancak, bunun
karşılığında halkımızın
sağlığını ne kadar koruyacağız; başka
bir deyişle, dünya standartlarının ne kadarını
yakalayacağız; sonsuz bir özveriyle çalışan, başta
sevgili meslektaşlarım olmak üzere, tüm sağlık personelinin
sıkıntılarının ne kadarını
halledeceğiz... Günümüzün şartlarında ve bu sistem içerisinde
cevabı oldukça zor bir soru; ama, bizler, burada toplanan milletin
temsilcileri, bu çok bilinmeyenli denklemi çözmek ve bu soruya cevap vermek
için buradayız.
Değerli
milletvekilleri, çözüm bekleyen hem de hemen çözüm bekleyen pek çok konu var.
Çözüm için bize referans, çağdaş dünyadır. Çağdaş
dünya, bu sorunları nasıl çözmüşse, nasıl
yapmışsa, bu işin yolu budur. İnancım odur ki, biz de
süratle bu standartları yakalamak zorundayız. Yedinci Beş
Yıllık Kalkınma Planında öngörülen şekilde
çıkarılması planlanan ilgili yasaların, süratle bu
Meclisten geçeceğine inanıyorum.
Değerli milletvekilleri,
takdir edersiniz ki, sağlık, ne bir partinin ne de bir hükümetin
sorumluluğudur; sağlık, herkesin ve hepimizin
sorumluluğudur; çözümü de hepimizin görevidir. 20-25 milyon
insanımızın, ne bir sağlık güvencesi vardır ne de
yeterli ödeme gücü vardır. Bir de, sağlık sektörünün hantal
işleyişi göz önüne alınırsa, gerek finans gerekse hizmette zorluk bir kat daha
artmaktadır. İnsanlarımız, gerçekten sıkıntılıdır.
Sağlık güvencesi olanlara da, dünya normlarıyla hizmet
verdiğimiz iddia edilemez.
Değerli
milletvekilleri, 1991 yılından beri üzerinde çalışılan
ve bu konuların çözümüne yönelik ilgili yasaları hazırlayan ve
Meclisimizin gündemine kadar getiren sayın Sağlık
Bakanlarını ve Bakanlığımızın güzide
personelini, burada tebrik etmek istiyorum.
Sayın
milletvekilleri, ekonomik planlaması yapılmış, etkililik ve
verimlilik esasına göre yönetilen, rekabet edebilen, kendi bütçesini
yapan, kendi personelini seçen ve sözleşmeli olarak
çalıştıran, özetle, çağdaş dünyanın
uyguladığı esaslara göre çalışan hastaneler, hepimizin
özlemidir. Artık, sağlık personelini 657 sayılı Yasaya
göre çalıştırmak ya da çalıştırmaya
çalışmak, bugünkü durumun devamını istemek
anlamını taşımaktadır. Sağlık personeli,
gerçekten özverili ve sıkıntılı
çalışmaktadır; karşılığında, yılmış,
bıkmış, tedirgin ve güvensiz görünmektedir. Sağlık
personelinin özlük hakları, ciddî şekilde ele alınmalı ve
çağdaş bir yapıya kavuşturulmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, Bakanlığımızın 1991
yılından bu yana yaptığı çalışmalarla,
önümüzdeki kısa zaman içerisinde Parlamentomuzun gündemine gelecek olan
sağlık finans yasa tasarısı içerisinde bu konulara çözüm
bulunacağına ve sağlık ve sosyal güvencesi olmayan 20-25
milyon insanımızın, sağlık güvencesine
kavuşturulacağına inanıyorum. Ödeme güçlüğü içerisinde
olan insanlarımıza, sağlık hizmeti vermek için, geçen
dönemde başlayan ve halen devam eden yeşil kart uygulamasıyla,
pek çok insanımız sağlık güvencesine kavuşmuş
olmakla birlikte, diğer bazı faktörlerin de etkisiyle, bu sistem
içerisinde, başta finans güçlüğü olmak üzere, pek çok olumsuzluk da
yaşanmış ve yaşanmaktadır; ama, yine de, yeşil
kart uygulaması büyük oranda başarılı olmuş ve 5
milyon dolayında insanımızı sağlık güvencesine
almıştır. Hazırlayanları ve tüm zorluklara rağmen
uygulamaya çalışanları, Türk Halkı adına kutluyorum.
Değerli
milletvekilleri, şimdiye dek, hep, hastalarımızı nasıl
tedavi ederizden yola çıkmışız; ama, artık,
düşünmek ve çağdaş anlamda uygulamak zorundayız ki,
insanlarımızı hasta etmeyelim, sağlıklı
tutalım. Yine, Sayın Bakanlığımızın
hazırladığı ve kısa bir zaman sonra
onayınıza sunulacak olan aile hekimliği ve birinci basamak
sağlık hizmetleri yasa tasarısı, bu konuya çözüm getirecek
inancındayım. Artık, hastane kapılarında
yığılmaları önlemek zorundayız. Hedef,
insanımızın sağlığını sürekli kontrol
altında tutmaktır; koruyucu hekimliği çağdaş anlamda
uygulamaktır.
Değerli
milletvekilleri, nüfusumuzun oldukça genç olması, koruyucu hekimliğe,
bir kat daha eğilmemizi gerektirmektedir. Binde 47lere düşen bebek
ölüm oranı, hâlâ, medenî dünyadan geride olduğumuzu göstermektedir.
Tüberkülozun yeniden gündeme gelmesi, bazı konularda, yeniden ve
sağduyulu düşünmemizi gerektirmektedir. Bu bağlamda, aile
hekimliği ve birinci basamak sağlık hizmetleri, toplum
sağlığına esas teşkil edecektir.
BAŞKAN
Sayın Köse, son 2 dakikanız...
NEVZAT KÖSE
(Devamla) Sayın milletvekilleri, sağlık eğitiminde
sıkıntılarımız vardır. Sağlık personeli
yetiştirilmesinin, pratisyen doktor bazında, uzman doktor
bazında, yardımcı sağlık personeli bazında,
yeniden planlanması ve ülke şartları göz önüne alınarak
yapılanması zorunluluğu vardır.
Sağlık
personelinin, sayısal yeterliliği kadar, nitelikli ve iyi
yetişmiş olma gereği de vardır; iyi yetişmemiş
sağlıkçının zararı da olabilir. Bu nedenle,
eğitim hastanelerimizin, sayısal, bölgesel özellikleri, kadro
durumları ve orada çalışanların özlük hakları ile
statüleri yeniden gözden geçirilmelidir. Bu anlamda, Avrupa Birliği ile
uyumu da esas alan ve sanırım son aşamasına gelen, tababet
ve uzmanlık tüzüğünün hayatiyete geçirilmesini diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, artık, çağdaş dünyada, sadece doktorlar
değil, tüm sağlık personelinin uzmanlaşması söz
konusudur. Uzman kadrolarla çalışan branş hastaneleri,
çağdaş dünyanın gündemindedir. Sayısal ve dal olarak, ülkemizde
pek az olan bu kuruluşların çoğaltılması,
yaygınlaştırılması, toplumumuzun yararına
olacaktır.
Sayın
milletvekilleri, Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü
laboratuvarlarının, geçmişte, toplumumuza ciddî hizmetleri
olmuştur; ancak, yeniden ele alınması ve uluslararası
standartlara kavuşturulması gerekir. Müessesemizin, uluslararası
bir referans laboratuvarı olacağına -çalışan
kadroları tanıdığım için de- yürekten inanıyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Köse, ek süreniz 1 dakikadır.
NEVZAT KÖSE
(Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, hastane atıklarının kontrolü, radyasyon
güvenliği, özürlü ve yaşlıların korunması, okul
sağlığı, işyeri sağlığı, çevre
sağlığı gibi konuların, artık, belirli ve
çağdaş prensiplere oturtulması şarttır.2000li
yıllarda, artık, Türkiye bu sorunlarla uğraşmamak,
bunları konuşmamak zorundadır.
Hazırlanan
Toplum Sağlığı Yasa tasarısının çok iyi
irdelenerek, bütün bu konuları çözmek üzere Yüce Meclisten onay
almasını bekliyorum. Bence, Avrupalı olmak, çağdaş
olmak, insan sağlığını ne derece güvenceye almakla
eşdeğerdir.
Sayın
milletvekilleri, tüm Türk halkının, yaklaşan Kurban
Bayramını kutlayarak sağlıklar diliyorum.
Yüce Meclisimize
saygılar sunuyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Köse.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sayın Yusuf Öztop; buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
YUSUF ÖZTOP (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1996 malî yılı Turizm Bakanlığı Bütçesiyle ilgili
olarak Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini bildirmek üzere söz
almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan önce Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, insanların yeryüzünü tanıma, başka ülke
insanlarıyla ilişki kurma arzuları insanlık tarihî boyunca
hep varolagelmiştir. İnsanlığın bu tutkusuna
çağımızda turizm diyoruz. Turizm, bugün toplumsal
gelişmenin önemli yapı taşlarından biri haline gelmiş,
ekonominin ana sektörlerinden biri olmuştur.
Türkiye, turizm
gerçeğini dünyanın diğer ülkelerinden daha geç fark etmesine
karşın, sahip olduğu doğal, tarihî ve kültürel
zenginliklerini hızla değerlendirebildiğini ne yazık ki
söylememiz mümkün değildir.
Sayın
milletvekilleri, denizi, kumu, güneşi, bitki örtüsü, tarihi ve kültürüyle
çok zengin bir potansiyele sahip olan Türkiyemizin, turizm
politikasını yürüten Turizm Bakanlığının
görüşmeye başladığımız 1996 malî yılı
bütçe tasarısının, ülkemize ve bu sektöre yeni olanaklar ve
ufuklar açmasını diliyorum.
Ülkemizde 1995
yılı itibariyle turizmin geldiği nokta, 314 bin turizm belgeli
yatak, 8 milyon yabancı turist, 5 milyar dolarlık döviz geliri
şeklinde özetlenebilir.
Turist
sayısındaki bu artışa paralel olarak, turizm gelirlerinde
de benzer oranda yükselme görülmüş, 1995 Temmuz, Ağustos ve Eylül
aylarında, Türkiyeye giriş yapan turist sayısı aylık
1 milyonu aşmıştır.
Bu sektörden elde edilen gelir, Türkiyenin toplam gayri safî millî hâsılasının
yüzde 4üne eşit bulunmaktadır.
İhracattan
sonra, döviz girdisi olarak, ikinci sırada yer alan turizm sektöründen
elde edilen döviz miktarı, yurtdışındaki
vatandaşlarımızın Türkiyeye gönderdikleri yıllık
döviz miktarını aşmış durumdadır. Türkiyenin
toplam döviz gelirleri içerisinde, yüzde 20-25 düzeyinde seyreden turizmin
payı, 1992-1994 yılları arasında giderek yükselmiş, bu
oran, 1995te yüzde 25,9la en yüksek düzeye çıkmıştır. Bu
haliyle turizm, artık, Türkiyede, tekstilden sonra, en iddialı
ikinci sektör durumuna gelmiştir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 1960lı yıllarda, turizmin,
ülke açısından önemini gören ve ayrı bir bakanlık olarak
kurulmasına öncülük eden Cumhuriyet Halk Partisi, son dört yılda da,
Türk turizminin kabuk değiştirmesine yol açan yeni
atılımlar başlatmıştır. Turizmde
ulaşılan bu seviye yeterli olmasa da sevindiricidir. Gelinen bu
nokta, otuziki yılı aşkın bir çaba ve emeğin
sonucudur. Adını bildiğimiz, bilmediğimiz,
anımsayıp anımsayamadığımız pek çok bakan,
bürokrat, bilimadamı ve turizmcinin emeği ve çabasıyla, Türk
turizmi, bugünlere ulaşmıştır. Emeği geçen herkese,
buradan, şükranlarımı ifade ederken, kısa vadeli bireysel
çıkarları uğruna, turizm adına çevreyi kirleten,
doğayı tahrip edenleri yatırım yapacağım diyerek,
turizm kredisi adı altında devleti dolandıranları,
haksız kazançla milletin parasına el koyanları da Yüce Meclisin
huzurunda kınıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyenin, aynı özellikleri
taşıyan Akdeniz ülkeleriyle kıyaslandığında,
teknik altyapı, tanıtım, pazarlama, turizm eğitimi,
ulaştırma, tur operatörlüğü ve seyahat acenteleri
açısından önemli eksiklikleri bulunmaktadır. Akdeniz ülkesi olan
Fransa, İtalya, İspanya dünya turizm gelirlerinden yüzde 7 ilâ 8 pay
alırken, işte, bu eksiklikleri yüzünden, Türkiyenin bu pastadan elde
ettiği miktar, ancak, yüzde 1,3 düzeyinde kalmaktadır. İşte
bu nedenle, 2000 yılının hedefleri saptanırken, Yedinci
Beş Yıllık Kalkınma Planında, 13-17 milyon
yabancı turistin geleceği, 10 ilâ 13,8 milyar dolarlık turizm
geliri bırakacağı varsayımıyla, toplam 1,3 milyon
yatak kapasitesinin yaratılması öngörülmüştür. Öngörülen bu
hedeflere ulaşabilmek için yapılması gereken çok şey var.
Bu yolda, umut verici adımlar da atılmıştır. Son 4
yılda görev alan Turizm Bakanlarımız, turizmin
çeşitlendirilmesi konusunda 12 ay, 4 mevsim bütün Türkiye sloganıyla, deniz, kum ve
güneşin yanında, yayla turizmini, inanç turizmini, golf turizmini,
spor turizmini, kongre turizmini geliştirme alanında önemli projeleri
başlatmışlardır. Aynı anlayışın, yeni
Bakan Sayın Işılay Saygın tarafından, daha
değişik vurgulamayla Her mevsim tüm Türkiye sloganıyla
benimsenmesini memnuniyetle karşıladığımızı
buradan belirtmek isterim.
Değerli
milletvekilleri, turizmde, kongre turizminin ülke tanıtımı ve
döviz girdisi açısından önemli bir yeri bulunmaktadır. Dünya
turizm gelirlerinin yüzde 25i kongre turizminden elde edilmektedir. Seyahat ve
dinlenme amaçlı olarak gelen turistlerin ortalama harcamaları,
600-650 dolar arasında değişirken, bu rakam, kongre turizmi
kapsamında ülkeyi ziyaret edenlerde, 1 600-1 650 dolar düzeyinde
gerçekleşmektedir.
Kongre turizmi
kapsamında ülkemize gelen eğitim ve gelir düzeyi yüksek turistler,
entelektüel konumları dolayısıyla, medyada yer alan Türkiyeyi
tanıtıcı yayınları nedeniyle de ayrı bir öneme
sahip bulunmaktadırlar. Türkiye, bunların sayesinde, hiçbir masrafa
girmeden, yurtdışında tanıtım yapma
şansını yakalamaktadır. Bu gerçeği göz önünde
bulundurarak, İstanbuldan başka, Türkiyeye gelen her üç turistten
birinin görmeden gidemediği, turizmimizin başkenti konumundaki
Antalya ile İzmir ve Ankara da en kısa sürede, kongre turizm
merkezlerine kavuşturulmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyenin, 2000li yıllarda
çağdaş bir turizm yapısını oluşturabilmesi,
hukukî çerçevesinin de, modern anlamıyla çizilebilmesine
bağlıdır. İşte, bu anlayış
doğrultusunda başlatılan yasal düzenlemelerin
hızlandırılarak, başta Turizm Bakanlığı
teşkilat yasa tasarısıyla, Turistik Otelciler ve
İşletmeciler Birliği, Türkiye Pansiyon ve Pansiyoncular
Birliği, Türkiye Seyahat ve Seyahat Acentaları Birliği yasa
tasarılarının en kısa sürede Meclise sevk edilmesi
gerekmektedir. Sayın Bakanın bu konudaki olumlu
yaklaşımlarını destekleyeceğimizi buradan belirtmek
isteriz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bakanlık bütçesi üzerindeki
görüşlerimizi Yüce Meclise aktarırken, turizm açısından
önemli gördüğümüz ve mutlaka gerçekleştirilmesi gerektiğine
inandığımız hususları da, burada,
satırbaşlarıyla sıralamak istiyorum:
Tanıtıma
daha çok önem verilmeli, daha çok kaynak ayrılmalıdır.
Türkiye aleyhindeki
antipropaganda kırılmalıdır.
İç
barışı bozan ve turizme darbe vuran güneydoğu ve Kürt
sorunu çözülmelidir.
Başta,
İstanbul Atatürk Havaalanı olmak üzere, Antalya ve Dalaman
Havaalanları, dünya standartlarında hizmet veren bir konuma
getirilmeli ve genişletilmeli, Antalya Gazipaşa ve Kaş
Havaalanlarının yapımına zaman geçirilmeden
başlanılmalıdır.
Akdeniz
kıyı şeridinde, yılda 200 can alan, âdeta bir ölüm makinesi
ve turizm ayıbı haline gelen Antalya-Alanya karayolunun en kısa
sürede bitirilebilmesi için bütçedışı kaynaklar da devreye
sokulmalıdır. Aksi halde, bugünkü bütçe olanaklarıyla ancak
yirmi yılda tamamlanabilecek bu yolun, bu haliyle turizme
verebileceği zararın faturası tüm ülkeye çıkacaktır.
BAŞKAN
Sayın Öztop, 2 dakikanız kaldı.
YUSUF ÖZTOP
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türk turizminin
gözbebeği Kemeri Antalyaya bağlayan ve tıkanma noktasına
gelen karayolu da yörenin konumuna uygun bir duruma getirilmelidir; Akdeniz
sahil şeridi trafiğinin akışını
hızlandıracak ve yörenin doğal güzelliklerinin izlenmesine
olanak verecek bir raylı sisteme de kavuşturulmalıdır. Bu
bağlamda, Alanya-Kemer demiryolunun yapımına
başlanmalıdır.
Kış ve
yaz sporlarının birlikte yapılabileceği, dünyanın çok
az sayıdaki yörelerinden biri durumundaki Toroslar ve Akdeniz
şeridinde planlanan kayak ve sörf merkezleri zaman geçirilmeden
tamamlanarak turizme kazandırılmalı, dört mevsim istihdam
olanağı yaratılmalıdır.
Turistik yörelerdeki
belediyelerin daha iyi hizmet verebilmesi için, devlet olanakları ve genel
bütçeden alacakları payın belirlenmesinde göz önünde bulundurulan
ölçü, bu bölgelere gelen turist sayısı dikkate alınarak
saptanmalıdır.
Sonuç olarak,
başta Akdeniz ve Ege olmak üzere, Türkiyenin turizm potansiyeli,
akılcı ve vatandaşlarımızın tatil hakkı da
gözetilerek, en ekonomik biçimde değerlendirilmeli, bu yolda etkin
çözümler üretilmelidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1996 Malî Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısında, toplam 239 trilyon liralık yatırım
harcaması ile Turizm Bakanlığına ayrılan 5 trilyon 160
milyar liralık ödenek, yukarıda sıralamaya
çalıştığımız ve ülke turizmi için zorunlu
gördüğümüz talepleri karşılamaktan uzaktır. Dileğimiz,
bundan sonra yapılacak bütçelerde, döviz getiren, istihdam yaratan ve
barışa hizmet eden turizm yatırımlarına yeterli
ödeneğin ayrılmasıdır...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Öztop, 1 dakika ek süre veriyorum.
YUSUF ÖZTOP
(Devamla) Değerli milletvekilleri, biz, her şeyin insan için
olduğuna inanan bir düşüncenin sahipleriyiz; doğasıyla,
tarihiyle ve kültürüyle... Turizm de
insan içindir. İnsanı gözetmeyen bir turizm anlayışıyla,
sağlıklı politikalar üretmek mümkün değildir.
Türkiyede, her alanda
olduğu gibi, turizmde de, insanı esas alan, ona saygı gösteren
anlayışların egemen olmasını; Turizm
Bakanlığı bütçesinin, ülkemize olumlu katkılar
sağlamasını diliyor, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Öztop.
Sayın Bekir
Kumbul, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
BEKİR KUMBUL (Antalya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sağlık Bakanlığının 1996 malî
yılı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini
sunmak üzere huzurlarınıza çıkmış bulunuyorum.
Sözlerime başlarken, Grubum ve şahsım adına, Yüce Meclise
ve hâlâ televizyonları başında bizi izleyen
vatandaşımız varsa onlara da saygılar sunuyor,
sağlıklı günler diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, oturumun bu bölümünde bir şeyi gözledim; gruplar
adına konuşan tüm arkadaşların aynı
sıkıntılara değindiğini gördüm; belki, hepsinin hekim
olması, mesleğin içinden gelmesi bunda etken oldu. Sayın
Bakanın da düşüncelerinin o doğrultuda olduğunu biliyorum;
o zaman, belki de, sağlıktaki sıkıntıyı
gidermemiz daha kolay olur diye düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, ben de, diğer arkadaşların belirttiği
sıkıntıları belirli ölçüde belirtmek durumundayım.
Sosyal hukuk devleti olmanın temel özelliği, toplumun
sağlığını korumaktır. Sağlık ise,
sadece, sakatlık ve hastalığın bulunmaması değil,
bedenen, ruhen ve sosyal bakımdan iyilik halidir.
İnsan
Hakları Bildirgesi ve Dünya Sağlık Örgütü,
sağlığı, bir insan hakkı olarak
tanımlamıştır. Bu hakkın gerçekleşmesi için
sağlığa yapılan yatırım, insana yapılan
yatırım olarak değerlendirilmektedir.
Peki, o zaman, bu
sosyal devlet yapısında, bizim ülkemizde sağlığa ne
kadar yatırım yapılmış?.. Bu yıl için
sağlığa ayrılan pay 92 trilyon 886 milyar 401 milyon Türk
Lirası. Bunun yüzde 77si personel giderlerine, yüzde 6sı diğer
carî giderlere, yüzde 10u yatırım harcamalarına, yüzde 7si de
transfer harcamalarına gidiyor. Genel bütçeden sağlığa
ayırdığımız pay, yüzde 3,5in altında. Bir
yıl önce ayırdığımız paya bakıyorum, yüzde 4e
yakın; bu yıl, geçen yıllara oranla daha da azalmış.
Değerli
arkadaşlar, bir ülkede, sağlıktaki gelişmişliğin
bir göstergesi, bebek ölüm oranıdır. Ülkemizde -1970lerden
başlayacağım- 1970te, canlı doğan 1 000 bebekten
153ü 1 yaşına gelmeden ölüyordu. Aynı yıllarda Avrupaya
bakıyoruz, Avrupanın seviyesi, canlı doğan 1 000 bebekten
20sinin bir yaşına gelmeden
öldüğüdür. Bugün, ülkemizdeki geldiğimiz nokta, canlı doğan
1 000 bebekten 1 yaşına gelmeden 47si ölüyor ve geriye dönüp
bakıyorum, Avrupa Birliğine giriyor olduğumuz şu günlerde,
biz, hâlâ, yirmibeş yıl önceki Avrupanın seviyesine
gelememiş durumdayız.
Değerli
arkadaşlar, 4-6 Nisan günleri arasında, Avrupa Birliğinin
finanse ettiği ve Aile Planlaması Vakfının düzenlediği
AIDS ve aile planlaması konusunun işlendiği sempozyumda, AIDSin
on yıldan bu yana, ülkemizde, 5ten 500e
çıktığını görüyoruz. Gayri resmî rakamlara göre bunun
daha da ileride olduğunu zannediyoruz.
Sayın Bakan,
temel sağlık hizmetlerine verdiği önemi belirtiyor ve öyle olduğunu
ben de kabul ediyorum; ancak, Sağlık Bakanlığı
bütçesinden ayrılan paya ve hastalıktaki göstergelere
baktığımızda, ona yeterince inanamıyorum; ama,
umarım uygulamada bunu görür durumda oluruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, nüfusumuzun yüzde 25
kadarı sosyal güvenlik şemsiyesi dışındadır.
Gelir dağılımının bozuk olduğu ülkemizde,
insanların tümünü kapsayacak olan sosyal güvenlik şemsiyesi, adil,
şeffaf, katılıma açık, denetlenebilir yapıya
kavuşturulması gerekmektedir.
Ayrıca,
günümüzde, Avrupa entegrasyonuna giriyor olduğumuz şu günlerde,
sağlık insangücünün eğitimiyle ilgili
koşullarımızı tekrar gözden geçirmek durumundayız.
Bugün, ülkemizde, kâğıt üzerinde görülen 41 adet tıp fakültesi
var. Yine, bugün, ülkemizde, yılda 4 800 civarında hekim mezun
ediyoruz ve bugün geldimiz nokta, ülkemizde 64 bin hekim mevcut; yani,
diğer adıyla, 950 kişiye bir hekim düşüyor.
Değerli
arkadaşlar, yeterli fizikî altyapı, makine teçhizat, eğitim ve
öğretim elemanı olmadan açılan tıp fakültelerinde yeterli
eğitimi olmayan hekim ordusu oluşturuyoruz. Diğer yandan da,
ülkemizde, hekimlik, artık, doygunluk noktasına gelmiştir.
Denilebilir ki, Avrupada 300 ilâ 500 kişiye bir hekim düşüyor;
ancak, bizim ülkemizde hekime gitme alışkanlığı
yılda 1-1,5tir. Oysaki, Avrupada, bu, yılda 6 ilâ 8dir. Bunun
diğer anlamı şudur: Türkiyede, ortalama, 1 hekime, yılda 1
000 hasta giderken, Avrupada 2 500-3 bin civarında hasta gitmektedir.
Öyleyse, bizlerin, bu noktada almamız gereken önlemler olmalı; bundan
çıkaracağımız sonuçlar olmalıdır.
Yıllık mezun hekim sayısını, bir kere 2 500-3 binlere
düşürmek durumundayız. Böylece, hem daha iyi eğitim vermiş
oluruz hem de hekimleri mezuniyetinden sonra istihdam etme olanağı
buluruz.
Sonuç olarak, çok
sayıda tıp fakültesi yerine daha az, ama kaliteli, hizmetiçi
eğitimin ve sürekli eğitimin de kurumsallaştığı
bir yapılaşma gerekmektedir.
BAŞKAN
Sayın Kumbul, 2 dakikanız kaldı.
BEKİR KUMBUL
(Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemle
üzerinde durmamız gereken konulardan biri de, elimizde var olan malzemeyi gereğince kullanamamamız.
Bugün, hekimlerin
yüzde 48,5i üç büyük ilde toplanmıştır. Türkiyede hastanelerde
doluluk oranı yüzde 58dir. Ortalama bu iken, büyük şehirlerde,
hastaların, yatmak için aylar sonraya gün aldığını da
görüyoruz. Bunun bir nedeni de, sanırım, taşradan merkezlere
olan hasta akımıdır. Öyleyse, bölge hastanelerini yaymak zorundayız.
Yine, bugün,
yanlışlardan biri de, eğitim hastanelerinde, geriye dönük
yapılan bir araştırmada, eğitim hastanelerine müracaat eden
hastaların yüzde 90ının ayakta tedavi olan hastalar
olduğudur. Oysaki, bunlar, birinci basamakta tedavi görmesi gereken
hastalar olmalı. Öyleyse, almamız gereken önlemlerden biri de,
birinci, ikinci, üçüncü basamak sağlık hizmetleri sevk zincirlerini
mutlaka gerçekleştirmektir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, kamu sağlık hizmeti
verimliliğinden kimse söz edemez. Testiyi kıran da suyu getiren de
aynı değerlendirmeye tabi tutuluyor. İş kapasitesi 3
hekimle sınırlı bir bölüme 3 katı hekim tayin
edildiği, yaşanan bir gerçektir. Bu durumlara son verilmesinin
yolunun, personel alımını o hastanenin yönetimlerine bırakmaktan
geçtiği kanısındayız.
Değerli
milletvekilleri, sağlık çalışanları özlük
hakları...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kumbul, ek süreniz 1 dakikadır.
BEKİR KUMBUL
(Devamla) Bitirmeye çalışacağım Sayın Başkan;
ama, son konuşmacıyım...
Ücret, nöbet,
personelin sağlığı, tayin, atama, terfi ve yer
değiştirme gibi sorunlar artarak devam etmektedir. Bugün, seviyeyi
tutturmak için, hemşire, ebe ve sağlık teknisyenlerine verilen
iki ve üç yıllık yükseköğrenimin maddî karşılığı
alınamamaktadır. Bu kesimi, diğer hizmet
sınıflarında olduğu gibi, ek göstergeden
yararlandırmak durumundayız.
Yine,
sağlık personelinin özlük hakları güvence altına
alınmalı, sağlık personeli ,yeterli ücret alabilmeli,
pazarlık gücü olan örgütlere sahip olmalı, muayenehane ve hastane
ikileminden kurtulup, gerçek eğitiminin
karşılığını alabilmelidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık
Bakanlığının bütçesini
tartıştığımız bugün, sağlıksız
sağlık sistemimizin içinde bulunduğu koşullardan
kurtulması dileğiyle...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum...
BEKİR KUMBUL
(Devamla) ... hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP, DYP, ANAP ve
DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kumbul.
Sayın
milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmış, bu
arada, soru sormak için müracaat süresi de dolmuştur.
Şimdi,
şahsı adına, lehte olmak üzere, Sayın Kâzım Arslan;
buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın Arslan,
süreniz 10 dakika.
KÂZIM ARSLAN
(Yozgat) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi hürmetle
selamlıyorum.
Sayın
Başbakanımız, bütçeyi sunarken gönlümüzdeki bütçe bu
değil, ama, imkânımız bu dedi. Zannediyorum, Sayın
Bakanımız da aynı şeyleri düşünüyor. Biz, tabiî ki,
yıllarca, sağlık teşkilatının içerisinde
çalışmış birisi olarak, mutlaka iyi niyetle bir şeyler
yapılması için uğraşıldığına
inanıyoruz; ancak, imkânların yeterli olmadığı da
açık.
Bütçe içerisindeki
payı son yılların en düşük düzeyine düşmüş bir
Sağlık Bakanlığından, çok fazla bir şey
bekleyemiyorum doğrusu. Teklif edilen bütçede yüzde 3,3 civarında
olan sağlığın payı, artmak bir tarafa, komisyonda
kabul edilen metinle birlikte yüzde 2,7ler civarına düşmüş.
Tabiî ki, bundan, sağlık hizmetleri namına çok fazla bir
şey beklemek de mümkün olmuyor.
Bir şey daha
dikkatimi çekiyor. İnsanın en değerli varlığı
sağlık ve hükümetler, sürekli olarak, sağlık ve
eğitimin öneminden bahsediyorlar; ama, bütçe içerisinde, bu dönemde,
sağlık ve eğitimin payından kesilmek suretiyle, aynı
nispette, faiz ödemelerine aktarıldığını görüyoruz. Bu
da, sağlığa verilen önemin ne kadar yüksek olduğunu
gösteriyor(!) Zaten, bütçe hazırlanırken de, insanın en
değerli varlığı olan sağlık ve eğitim için
değil de, birtakım KİTler gibi kurumlar için, bankalar için
kavga yapıldı. Halbuki, Türkiyenin en önemli meselelerinin;
kitlelere hizmet sunan, sağlık, sosyal güvenlik kurumları, SSK
gibi kurumların ön plana alınması gerekiyordu.
Bunları
söyledikten sonra, birkaç teklifimden de bahsetmek istiyorum. Tabiî ki, biz,
burada, yapıcı olarak birtakım tenkit ve tekliflerde
bulunacağız. İnşallah, bu dönemde, Sayın
Bakanımız tarafından, bunların dikkate
alınacağını umuyoruz; çünkü, yıllarca, biz, aynı
şeyleri söyledik, Sağlık Bakanlığı
teşkilatı içerisinde konuştuk, hızla değişen, çok
süratli bir şekilde değişen sayın sağlık
bakanlarımız aynı meselelerden bahsettiler; ama, bir türlü,
çözümü yönünde mesafe almamız mümkün olmadı. Aslında meseleyi
gayet iyi biliyoruz, burada bulanan Sayın Bakan da bizden çok daha iyi biliyor,
Sağlık Bakanlığının değerli mensupları
biliyor, buradaki değerli arkadaşlarımız biliyor; ancak,
bir türlü de uygulamaya geçemiyoruz, icraata dökemiyoruz bunları. Bu
dönemde, inşallah, biz, bunun, icraata dökülmesini bekliyoruz.
Bana göre,
sağlık teşkilatının önündeki en büyük problem,
sağlık teşkilatımızın bir teşkilat
yasasının olmamasıdır; hâlâ, yıllar öncesinin
teşkilat yasasıyla idare edilmekte ve çıkarılan standart
kadro yönetmeliği de, günümüzün şartlarına cevap verecek durumda
değildir. Standart kadro yönetmelikleriyle bu meselelerin çözülmesi mümkün
değildir; çünkü, bu meseleler, kişilerin inisiyatifine
bırakılırsa, sağlık sistemimizdeki aksaklıklar
devam edip gidecektir. Burada, inşallah, Sayın
Bakanımızın, günümüzün gerçeklerine uygun olarak
sağlık teşkilat yasasını bir an önce
çıkarmasını bekliyoruz.
Belirtmek
istediğim bir diğer husus; Bakanlığımız,
maalesef, sağlıkçı mantığıyla değil -ben,
burada, bir kişiyi veya bir teşkilatı suçlamak babından da
söylemiyorum; çünkü, sistem bu- personelci mantığıyla idare
edilmekte. Sağlık Bakanlığının hizmet birimleri
olan tedavi gibi, temel sağlık gibi temel konular bir kenara
atılmış ve en çok işleyen birimi Personel Genel
Müdürlüğü haline gelmiş; çok hızlı bir şekilde
personel hareketi var. Hastanenin başhekimi görevden alınır,
tedavinin haberi olmaz; sağlık müdürü görevden alınır,
temel sağlığın haberi olmaz ve ben, o zaman, soruyorum bu
personelcilere; sen benim personelimi bana danışmadan nasıl
alıyorsun; çünkü, ben, onlarla hizmet vereceğim... Sürekli olarak bu
sirkülasyon içerisinde, tabiî ki, sağlıklı bir hizmet vermek de
mümkün olmuyor; çünkü, başarılı olmanın yolu, sağlam
bir teşkilattan geçer. Ne kadar kanun koyarsanız koyun, ne kadar
teşkilat yaparsanız yapın, neticede, bunları yürütecek olan
insandır; eğer, insan faktörünü gözardı edersek, başarılı
olmamız mümkün değil.
Bir diğer
husus da şu: Değişik illerimizde, değişik sayıda
hastaneler var. Şunu söylemek istiyorum : Türkiyede, sağlık
hizmeti çok değişik kurumlar tarafından verilmektedir. Önüne
gelen, sağlık hizmeti vermeye çalışmaktadır ve
bunların hepsi de yarımdır. Aynı ilde, değişik
kurumlara ait birkaç hastane vardır ve hepsi çeyrek hizmet vermektedir;
ama, bunlar bir araya gelip, bir bütün olmanın yolunu, bir bütün
şeklinde hizmet vermenin yolunu aramamaktadırlar, bir araya
gelmemektedirler.
Yine, aynı
şekilde, illerde hasta sevk zincirinin tam manasıyla
yerleşip, tam manasıyla ilde
sonuçlanabilmesi için, ilde tam teşekküllü hastanelerin bulunması
gerekirken, yani, meselenin ilde halledilmesi gerekirken, aynı ilde
Sağlık Bakanlığına ait 8-10 hastane bulunmasına
rağmen, hepsi yarım durumdadır ve bu yarımlık
sebebiyle, tam hizmet verilemediğinden, hastalar, habire, büyük
şehirlere akın etmektedir. Mesela, Yozgatımızda 10 tane
hastane vardır; ama, merkezde tam teşekküllü bir hastane olmadığı
için, güç birleştirilemediği için, bir beyin cerrahı
olmadığı için, bir tomografi cihazı olmadığı
için, Yozgatın hastaları, habire, Ankaraya ve Kayseriye
taşınmaktadır. Zannediyorum, bütün taşra vilayetlerinde de
aynı sıkıntı söz konusu. Bunun için, habire,
sağlıksız binalarda, gelişigüzel yerlerde ve ülke
gerçekleri bir kenara bırakılarak orada burada hastane
açılması yerine, belli bir merkezdeki hastanelerin güçlendirilip, tam
manasıyla hizmet verir hale getirilmesi lazımdır. Aynı
şey, sağlık ocakları ve sağlık evleri için de söz
konusu. Burada, bir diğer çelişki de, aile hekimliği sistemine
geçilmesinden bahsedilirken, habire, ülke gerçeklerine aykırı olarak,
sağda solda, sağlıksız binalarda sağlık
ocakları ve sağlık evleri açılmaktadır. Maalesef,
açılan bu sağlık evlerinin ve sağlık
ocaklarının yüzde70i, 80i boştur, binaları da harap
olmuştur.
Sağlık
Bakanlığımızın yıllardan beri yürüttüğü bir
sağlık projesi var. Bu proje kapsamında, birçok sağlık
evi, sağlık ocağı yapıldı; birçok sağlık
evi ve sağlık ocağına, malzeme, araç gereç takviyesi
yapıldı; ama, maalesef...
BAŞKAN
Sayın Arslan, 2 dakikanız kaldı.
KAZIM ARSLAN
(Devamla) ... bu verilen malzemeler,
açılan sağlık evleri ve sağlık ocakları boş
durumda olduğu için, atıl kalmaktadırlar ve hizmet verir durumda
değillerdir. Bunun için, acilen -az
önce söylediğim- teşkilat yasasında yapılacak
düzenlemelerle, taşradaki, koruyucu sağlık hizmetlerine
yönelik, sağlık evlerinin ve sağlık ocaklarının
personel ihtiyaçlarının bir an önce giderilmesi lazımdır.
Türkiyemizde,
binlerce hasta nakil aracı vardır, yeni bütçeyle de, zannediyorum
hasta nakil araçları alınacak. Ben, bunlara hasta nakil aracı
diyorum; çünkü, gerçek manada ambulans yoktur Türkiyede; gerçek manada
ambulans sistemi yoktur; ama, habire, birtakım araçlar alıyoruz ve
bunların adına ambulans diyoruz. Acil hekimlik hizmetlerinin,
ambulans hizmetlerinin de, günümüz şartlarına, modern hekimliğin
gereklerine uygun olarak düzeltilmesi gerekmektedir.
Şunu da ifade
etmek istiyorum: Sağlık Bakanlığımız,
sağlık reformunu gerçekleştirmek istiyor; bundan dört yıl
önce de söyleniyordu, on yıl önce de söyleniyordu; ama, bir türlü
gerçekleştirilemedi, inşallah bu, dönem gerçekleştirileceğine
inanmak istiyorum. Ancak, burada bir uyarıda bulunarak vazifemi de yapmak
istiyorum: Sağlık Bakanlığımız, sağlık
reformunu gerçekleştirirken, sağlık finansman kurumunu kurarken,
genel sağlık sigortasını çıkarmaktan bahsederken SSKnın
yanlışına düşmektedir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Arslan, 1 dakikadır ek süreniz...
KAZIM ARSLAN
(Devamla) Bu konuda, görevlerin, mutlaka ayrılması gerektiğine
inanıyorum. Sağlık Bakanlığı, genel
sağlık sigortasını çıkarırken, sağlık
finansman kurumunu kurmak isterken, SSK ve Çalışma
Bakanlığıyla mutlaka anlaşmak zorundadır. Yani,
şunu ifade etmek istiyorum: Sağlık Bakanlığı,
prim toplayıp, hastane çalıştırmaya kalkarsa, bugün
SSKnın içerisinde bulunduğu açmaza düşmüş olur. SSK
benzeri bir kurum, primi toplar, Sağlık
Bakanlığımız hastaneleri denetler ve özel kurumlar da
hastaneleri çalıştırır; bu sistem, bu şekilde
işler, bunun da başka yolu yok. Sağlık
Bakanlığımızın, prim toplamak gibi bir
yanlışın içerisine düşmesini de istemiyorum.
Bu arada son olarak
şunu söyleyeyim: Tamamlama programı mezunu
arkadaşlarımızın, devlete güvenmekle hata...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.
KAZIM ARSLAN
(Devamla) Saygılar sunuyorum. (RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Hükümet adına, Turizm Bakanı Sayın Işılay Saygın;
buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan,
süreniz 10 dakikadır.
TURİZM
BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir)
Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Bakanlığımın
bütçesi üzerinde yapmış olduğunuz önerilerinizden dolayı,
sizlere teşekkür ediyorum; tüm eleştiri ve önerilerinizi dikkatle
değerlendireceğimi özellikle belirtmek istiyorum.
Bilindiği
gibi, turizm, dünyada en hızlı gelişen sektörlerden birisidir.
Son yıllarda dünya turizm pazarının çetin rekabet
şartlarına ayak uyduran ülkemiz, aranan tatil ülkeleri arasında
yer almaya başlamıştır. Turizm, döviz ve istihdam
kazandıran özellikleriyle, tüm ülkeler için vazgeçilmez bir sektör
durumundadır. Ayrıca sosyoekonomik ve kültürel gelişmeyi
hızlandırması, altyapının gelişmesinde önemli bir
rol oynaması, hizmet üretiminin yanı sıra, mal üretimini de
artırması açısından, kalkınma görevi de
yapmaktadır. Turizm sektörü, bu özellikleriyle, gelişmekte olan
ülkeler için daha büyük önem taşımaktadır.
2000
yılında, dünya turizminden aldığı payın yüzde
1,3ten yüzde 2,6ya yükselmesi ile Türkiye, turizmden en yüksek gelir
sağlayan ilk on ülke arasına girmeyi başaracaktır. Ülkemiz
turizmini 2000li yıllara hazırlamaya çalışırken,
değişen dış dünya ile bütünleşebilmek için, ülkenin ihtiyaçlarını
karşılayabilecek yeni hedeflere, stratejilere ve planlamalara ihtiyaç
duyulmaktadır.
Turizm
yatırım belgeli tesis sayısı 1 369, yatak sayısı
209 611; işletme belgeli tesis sayısı 1 772, yatak
sayısı ise 275 342dir. Yatırım belgesi ile fiilen işletilen
50 bin yatak vardır. Bu kapasiteye, işletme belgeli yatak
sayısını ilave ettiğimizde, toplam 325 bin
yatağın işletme faaliyetinde olduğu görülmektedir. Halen
toplam 2 365 seyahat acentesi, Bakanlığımızdan belgeli
olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.
Son yıllarda yat turizmine de ilgi
artmış olup, yatırım belgeli yat sayısı 72, yatak
sayısı 3 655; işletme belgeli yat sayısı 110, yatak
kapasitesi ise 8219dur; yatırım belgeli yat limanları
sayısı 8, kapasitesi 1 592dir.
Ülkemiz
kıyı şeridinde bulunan, yaklaşık 500 bin yatak
kapasiteli 102 bin ikinci konutun sektöre kazandırılması
projesiyle de, sektördeki atıl kapasitenin değerlendirilerek,
ekonomiye ek katkının sağlanması amaçlanmaktadır.
Ayrıca Ulaştırma Bakanlığının, yap-işlet-devret
modeline göre yaptıracağı yeni yat limanlarının
sayısı da 15i bulmuştur.
Türk turizminin
temel sorunları
Kumarhaneler:
Öncelikli olarak, toplumumuzun kanayan yarası haline gelen, yönetmelikte
talih oyunları salonları denilen; ama, kamuoyunda kumarhane
adı verilen oyun salonları gelmektedir. Bakanlığım
döneminde bunları disipline edecek ve yenilerinin açılmasına
asla müsaade vermeyeceğim. (RP sıralarından alkışlar)
Bunun için gerekli hukukî düzenlemelerin yapılması yönünde
çalışmalarımız sürdürülmektedir. Bundan böyle, sadece bu
salonları açmak için otel veya tatil köyü yapılmasına da, asla
izin verilmeyecektir.
Mevzuat
Bunun
dışında, halledilmesi gereken konulardan birisi de, sektörün
idarî örgütlenmesi konusunda yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesidir.
Bu konuda, Otelciler Birliği Kanunu, Türkiye Pansiyon
İşletmeleri ve İşletmecileri Birliği Kanunu, Rehberler
Birliği Kanunu, Deniz Turizmi İşletmecileri Birliği Kanunu,
Seyahat Acenteleri Birliği Kanunu hakkında değişiklikler
yapılmış, Başbakanlığa sevk edilmiş
bulunmaktadır.
Turizmin
çeşitlendirilmesi
Bugün artık,
turist, sadece deniz, kum ve güneş için gelmemektedir. Ülkemizin sahip
olduğu turizm potansiyeli, tarihî ve kültürel değerlerimiz, turistin
bu alanlara ilgisini çekmiştir. Bu sebeple, turizmin
çeşitlendirilmesi, ülkemizdeki bu zenginliklerin
tanıtılması amacıyla, tur düzenleyen tur operatörlerinin,
yabancı basın ve televizyon temsilcilerinin acente faaliyetleri,
Bakanlığımız koordinatörlüğünde
yapılmaktadır. 1996 yılında planlanan bu faaliyetlerden
bazıları ise şunlardır: Çevreye duyarlılık.
Ayrıca, çevreye duyarlılığı geliştirmek
amacıyla çevreye duyarlılık kampanyası yürütülmektedir.
Kıyılarda yer alan bütün tesislerde, çevreyi kirletecek her türlü
atıkların denize boşaltılmasına asla izin
verilmeyecek, bu konuda tesisler sıkı bir denetime tabi
tutulacaktır.
Turizmin yoğun
olduğu aylarda, havaalanlarında gerekli tedbirlerin
alınması için, ilgili bakanlıklarla tam bir uyum içerisinde
hareket edilmektedir. Sağlık ve termal turizm projesi, inanç turizm
projesi, yayla turizmi projesi, kongre turizmi projesi, bu projelerin
dışında, ipek yolu projesi, akarsu turizmi projesi,
dağ-doğa yürüyüşü projesi, bisiklet tur
güzergâhlarının belirlenmesi projesi, turkuaz rallisi,
İzmir-Seferihisar-Sığacık sörf yarışması,
rotamız Boğaziçi, ölüdeniz Babadağ yamaç paraşütü
festivali, üçüncü yaş turizmi projesi, turizm gönüllüleri projesi, tarihî
Kırkpınar güreş şenlikleri bu kapsam projelerimizin
içerisindedir.
Turizmde
eğitim politikamız
Turizm
eğitiminde ise, yeni bir sayfa açmayı planladık. Turizmin,
hizmetler bütünlüğü olduğu gerçeğinden yola çıkarak,
öncelikle, ülkemize gelen turistlerle direkt temas halinde bulunan,
halıcısından kuyumcusuna, şoföründen dericisine kadar tüm
esnafın eğitimini gerçekleştirmeyi planladık. Bu konuda,
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğiyle işbirliği içerisinde
harekete geçmiş bulunmaktayız. Bu nedenle, turizm eğitimine
büyük önem veren Bakanlığımız, sektörün eğitilmiş
eleman ihtiyacı açığının kapatılmasını
sağlamak ve turizm sektöründe istihdam edilen nitelikli personelin
sayısını artırmak amacıyla açılmış 12
turizm eğitim merkezinde, uluslararası standartlara uygun eğitim
verilmesi hedefi doğrultusundaki çalışmalarını
sürdürmektedir; amacımız, turizm sektörüyle beraber, bu
çalışmaları tamamlamaktır.
Dünyada, seyahat
edenler arasında, gençler, büyük bir çoğunluğu
oluşturmaktadır. Bu çerçevede, Kuşadası-Davutlar,
Çeşme-Alaçatı, Adana-Yumurtalık kamplarını, Türk
gençlerinin hizmetine sunmaya devam edeceğiz.
Ayrıca, eğitimde,
turist sağlığı, GAP Bölgesi TV filmleri için TRT ile
çalışmalarımız devam etmektedir.
Ülkemizi ziyaret
eden turist profilinin çeşitliliğine paralel olarak, Rusça,
İbranice, Japonca gibi nadir dillerde rehberlik kursları
açmış bulunmaktayız.
Turizmde
tanıtma politikamız
Tanıtma
alanında yürütülen çalışmalardan başarılı
sonuçlar elde edilebilmesinin temel unsurlarından birisi de doğru
zamanlamadır. 1996 yılı hedeflerini yakalamada ise,
başarı zincirinin en önemli halkası olan tanıtımdan
başladık; bu anlayış doğrultusunda her mevsim tüm
Türkiye sloganıyla yola çıktık.
Yerli tur
operatörlüğünün yaygınlaşmasına ve ekonomik bakımdan
güçlenmesine çalışılacak, tanıtma ve pazarlama
faaliyetlerinin geliştirilmesi ve uygulanması için yeni finansman
kaynaklarının oluşturulmasına, kamu kesiminin yanı
sıra, özel sektörün de katılımı sağlanacaktır.
Yurtdışında,
23 temsilciliğimiz aracılığıyla 32 ülkede
gerçekleştirdiğimiz reklam kampanyalarında, yeni pazarlar için
talep yaratıcı, imaj oluşturucu, geleneksel pazarlarımızda
da imaj güçlendirici ve talep sekmenlerinin artırıcı
mesajlarına ağırlık verilmiştir.
1996
yılının haziran ayında, İstanbulda düzenlenecek
HABITAT II toplantısı, Lütfi Kırdar Kongre Merkezinde
yapılacaktır.
BAŞKAN
Sayın Bakan, 2 dakikanız var.
TURİZM BAKANI
IŞILAY SAYGIN (Devamla) Bu proje, Türkiyeyi tanıtmak
açısından büyük önem arz etmektedir.
Sözlerimi burada
tamamlarken, beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor, 1996 malî
yılı bütçesinin, ülkemize ve sektörümüze hayırlı ve
uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sağlık
Bakanı Sayın Yıldırım Aktuna.
Buyurun efendim.
(DYP sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan,
süreniz 12 dakikadır.
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; Sağlık
Bakanlığı bütçesi konusunda gruplar adına konuşma
yapan sözcü arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Bazı
arkadaşlarımız, muhalefette olmanın gereği,
acımasız eleştiri yapmış olsalar dahi, onları,
hoşgörüyle karşılıyor ve onların, geçmiş
yıllarda, hekim olarak, uzman hekim olarak verdikleri
başarılı hizmetleri hatırlamaya çalışıyorum.
Bir arkadaşımın, özellikle söylediği bir tek nokta var,
onun altını özenle çizmek istiyorum: Politik sebeplerle, hekimler
sağlık personeli görevden alınmamalıdır
demiştir. Doğrudur; kendisi, bunun güzel bir örneğidir. (DYP
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, Sağlık Bakanlığı hizmetlerinin
ne denli -sistemin, yıllar içerisinde çeşitli sorunlarının
çözülemeyerek birikimiyle- hantal bir hale geldiğini herkes çok iyi bilir
ve hiç kimsenin elinde de sihirli değnek yoktur. Belki, muhalefette
olduğunuz zaman, her şeyi ısrarla ve en kısa zamanda
isteyebilirsiniz. Hatta, 20 ay bakanlık yapmış, sonra ikinci
defa bakanlık yapma onurunu elde etmiş olan bir bakan
arkadaşınıza, daha bir aylık bakanlık döneminde dahi,
İki defadır bakanlık yapıyorsunuz da diyebilirsiniz. Ama,
20 aylık süre içerisinde, ödeme gücü olmayan, yıllarca hastane
kapılarında acı çekmiş, acil hastasını tedavi
ettirmeye çalışırken, öbür taraftan, hastane
kapılarında yoksulluğunu kanıtlamak zorunda
bırakılmış, onuru zedelenmiş
insanlarımızın onurlarını kurtarmak ve onların,
kendilerinin ve yakınlarının yaşamlarını korumak
için, kısa bir süre içinde çıkardığımız ve
yıllardır yapılamamış -ki bu da geçici olarak
yapılmasına rağmen- bu yeşilkartın üzerinde bu kadar
oynamak ve bunu başarısız gibi göstermek haksızlık
olur... (DYP sıralarından alkışlar)
Yeşilkart,
bugün 5 bin dolayında insana verilmiştir, 8 trilyon lira para
harcanmıştır, 2 binin üzerinde açık kalp ameliyatı
yapılmıştır, 38 yeşilkartlıya böbrek nakli
yapılmıştır, 38 tane böbrek nakli!.. Hangi yoksul hasta,
kendine böbrek nakli yaptırarak yaşamını koruyabilirdi,
hangisi?!. Tabiî, bunu hepimiz biliyoruz; bunu, Sağlık
Bakanlığı teşkilatında çalışmış
değerli doktor, pratisyen veya uzman arkadaşlarım da çok iyi
biliyorlar.
Biz,
yeşilkartı, bu amaçla çıkarıp uygularken, şu veya bu
bölgede, eğer, bir kişi, beyanını gerçekdışı
vererek, insanları kandırarak, ekonomik gücü iyi olduğu halde,
yeşilkart almak ve bundan yararlanmak gibi bir
çıkarcılığın içerisinde olmuşsa, bu onların
sorunudur; tabiî, biz onu yakaladığımız zaman
hesabını görürüz... Nitekim, Bakan olur olmaz
yayımladığım bir genelgeden sonra, ilk işaretlerini
vermeye başladı. İki ilimizde- bir tanesi Erzurumdur- Benim
iki tane ineğim, üç beş tane koyunum var, başka bir şeyim
yok deyip, yurtdışından,
yüzlerce damızlık hayvan ithal eden ve büyük bir çiftliğin
sahibi olduğu anlaşılan, yeşilkart almak isteyen bir
kişi, bundan üç gün evvel mahkemeye sevk edilmiştir.
Biz, insanlara
inanıyoruz, insanlara inanmak istiyoruz, insanların hepsini dürüst ve
namuslu kabul ediyoruz, doğru olan da budur, aksi görülene kadar. Aksini
gördüğümüz zaman da, işlemi, hakkında yaparız; ama, üç,
beş, on, onbeş, yirmi, elli, beş milyon yeşilkartlı
arasında, çok az sayıda insanın, haksız bir şekilde
yeşilkart almış olması, o beş milyon dolayındaki,
hak etmiş; ama, yıllarca sahip olamamış insanların, bu
kartla sağlanmış olan sağlık yararını, hiç
kimseye, görmezlikten gelme hakkını veremez.
Bununla da iktifa
etmedik; o birinci Sağlık Bakanlığı dönemimde,
yıllardır somutlaşamamış sağlık reformunun
projesini hazırladık, yasa taslaklarını
hazırladık. Bu da, gerçekten önemli bir gelişmeydi
sağlık hizmetlerini düzeltme açısından; çünkü, Türkiyede,
bu hantal sistem, bir reformla, çağdaş, uygar, Türkiyenin
gerçeklerine, gereksinimlerine, koşullarına uygun, işleyebilecek
bir sisteme kavuşmadığı takdirde, hiçbir zaman, hizmet iyi
işlemeyecek, hizmet verilemeyecek, bunu hepimiz biliyoruz.
Hazırladığımız
reform projesinde, iyi incelendiği zaman görülecektir ki, sosyal devlet
anlayışıyla, liberal ekonomi anlayışı, ikisi bir
araya getirilmiştir; çünkü, Türkiyenin gerçeklerinin ikisine de
ihtiyacı olduğunu görüyoruz.
Nedir sosyal devlet
anlayışıyla ilgili uygulama...
Vatandaşlarımızın yüzde 40nın sağlık
güvencesi yoktur; zaten, onlarla ilgili çıkarılmıştır
yeşilkart, geçici olarak güvence altına alınmak amacıyla.
Şimdi, vatandaşlarımızın yüzde 40ının bir
bölümünün de, hiç ödeme gücü yok. Yeşilkartı, biz, reform projesi ve
yasaları uygulamaya geçirilip yaygınlaştırılana kadar
ki, süreç içerisinde uygulamak için çıkardık zaten, devletin
güvencesi altına almak için; ama, reformla birlikte, ödeme gücü olmayan,
güvencesi olmayan bu yurttaşlarımızın, primleri devlet
tarafından ödenecek. İlk defa olacak Türkiyede böyle bir
yaklaşım... Devlet, bu vatandaşların primlerini ödeyecek ve
onları, cebinden, kendi parasıyla sigortalı hale gelen, primini
ödeyen vatandaş gibi, eşit haklarla sigortalı yapacak.
Şimdi, buna hiç kimse itiraz edemez; ne sağdan gelir buna itiraz ne
de soldan gelir...
Bu reformun
getirdiği diğer ikinci önemli özellik; aile hekimliğinin
Türkiyede ilk defa kurulmasıdır. Aile hekimliği -ki,
konuşmacı arkadaşlarımın hemen hemen hepsi ittifak
etti o konuda- bizim hem kültürümüze,
geleneklerimize uygundur hem de gerek koruyucu sağlık hizmetleri
açısından gerekse birinci basamak tedavi hizmetleri
açısından fevkalade önemlidir. Aile hekimliğinin
oluşturulması, sağlık kayıtlarının, sistemin
içerisine girmesi bakımından da önemlidir. 3 bin kişiye en fazla
bir aile hekimi... Bunu, bu sistemi kurduğumuz takdirde değerli
arkadaşlarım, halk, gerçekten büyük bir nefes alacaktır, soluk
alacaktır. İnsanın sağlık kayıtları ve
sağlık işlemleri, ana rahminde başlayacak ve ölümüne,
mezara kadar devam edecektir.
3 bin kişiye
bir aile hekimi baktığı zaman, kişinin
hastalığına bakıp tedavi edecek, gerekirse uzmana
gönderecek, hastaneye gönderecek; ama, aynı zamanda, o 3 bin kişi
arasında, temel sağlık hizmetlerini, koruyucu sağlık
hizmetlerini, yine, aile hekimi, önemli ölçüde üzerine alacak; akraba
evliliklerinin önlenmesi için, onları bilinçlendirmekten tutun da,
aşılamaya, gebeliklerin takibine varıncaya kadar... O 3 bin
kişi arasından, o yıl içerisinde ne kadar bebek ölümü var, ne
kadar anne ölümü var, aşılama oranı hangi düzeye
yükselmiştir; aile hekimlerine, bu ölçütlere göre de devlet tarafından,
aldığı maaşın yanı sıra para ödenecek.
Reformun
getirdiği bir diğer önemli özellik şudur: Aile hekimi sevk
zinciriyle ve uzman hekim sevk zinciriyle, hastane zinciriyle, hastane
kapılarında bu yığılma, artık kendiliğinden,
doğal olarak tarihe karışacaktır. Kişi, hastaneye
sadece aile hekiminin, kendi hastası adına aldığı
randevuyla gidecektir. Hastanede tetkik edilmesi veyahut hastanede yatarak
tedavi edilmesi veyahut ameliyat edilmesi gereken hastaneye gidecek ve aile
hekimi, hastasını hastanede de takip edecektir. Vizitlerini yapacak,
ameliyatını da takip edecektir. Yani, aile hekimi, o 3 bin
kişinin her şeyine, her şeyine, her şeyine sahip
olacaktır sağlık açısından.
Bu sağlık
reformunun bir diğer önemli ilkesi, hizmet sunumuyla finansmanın
birbirinden ayrılmasıdır. İşte, burada, sosyal devlet
anlayışına göre bu reformda yer alan uygulamanın
karşılığında, piyasa ekonomisi, serbest ekonomi,
liberal ekonomi anlayışına, rekabete dayalı bir sistemin
buraya entegre edilmesi, sokulmasıdır. O da şudur: Bugün mesela
SSKya bakınız -devlet hastaneleri de aşağı
yukarı aynı- SSK prim topluyor işçiler ve işverenden, bu
primlerle hizmet satın alıyor kurum olarak; ama, hizmeti de gene
kendisi veriyor bu eliyle. Bu eliyle satın alıyor, bu eliyle satıyor.
BAŞKAN
Sayın Bakan, son 2 dakika.
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (Devamla) Burada rekabet gelişmez.
Dünya
Sağlık Teşkilatı bu reform projesini -Dünya
Sağlık Teşkilatında yaptığımız
incelettirme sonunda gelen bilgiler de gösteriyor ki- üç aylık incelemenin
sonunda hiçbir ülkenin taklidi olmayan ve bir ülkenin kendi
koşullarına göre hazırlanmış en ideal ve
çağdaş bir sistem olarak kabul etmiştir, benimsemiştir; bu
da önemli. Çünkü, dış dünyanın onayını almak ve
işbirliğini yapmak önemli.
Dolayısıyla,
şunu söylemek istiyorum. Bütçe tartışmaları, bütçe müzakereleri
bittikten sonra, özellikle, bizim, paket halinde uygulayacağımız reformla
ilgili bu üç yasa tasarımız Bakanlar Kurulundan geçerek Yüce Meclise
sunulacak, arz edilecektir.
Benim dileğim,
başta hekim arkadaşlarım, eczacı arkadaşlarım,
diş hekimi arkadaşlarım olmak üzere, tüm değerli
milletvekillerimizin, bu yasa tasarılarını sahiplenmesidir ve
bunun, en kısa zamanda buradan çıkarılmasıdır.
Bunları çıkarmayı süratle başardığımız
takdirde, derhal, Bilecikte pilot uygulama, arkasından bölge uygulamasıyla
yaşama geçecektir, hep beraber göreceğiz. En iyisini
hazırladık; ama, uygulamayı da göreceğiz; aksayan bir şey var mı diye,
eksiklik var mı diye; ondan sonra Türkiye geneline
yaygınlaştırılacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, reform hakkında bu birkaç kelimeyi söyledikten
sonra, şimdi, ne yapmak istediğimizi üç beş cümleyle
özetleyeceğim:
Bugünkü sistemi iyileştireceğiz.
Nedir sistemin aksayan yönleri? Başta bir kere, sağlık
personelinin dağılımı dengesizdir; doğru; ama, bu
dengesizlikte sizlerin de bir payı var, bunu söylemek zorundayım. Her
gün Meclise geldiğimde, Sağlık Bakanlığına
ceplerim dolu olarak gidiyorum.
TURHAN GÜVEN
(İçel) Doğru.
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (Devamla) Hatta, özel bir çanta yaptırmayı
düşünüyorum; çünkü, artık ceplerim taşımıyor!..
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakan, ek süreniz 1 dakikadır.
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (Devamla) Teşekkür ederim.
O zaman, bence, herkes,
yakınının, dostunun, akrabasının ihtiyacını
göz ardı edip, Şırnakta, Batmanda veyahut Hakkaride,
Muşta, bütün bu illerde, doktor, hemşire bekleyen insanları
hatırından uzak tutmasın ve bizi rahat bıraksınlar ki,
biz, oralara insanları rahat gönderelim. Oradan, doktor nakillerini,
tayinlerini istemeyin.
İkinci önemli konu; bölge hastanelerini,
1996 yılında hizmete sokuyorum; mevcut hastanelerden, doğuda,
güneydoğuda, Akdenizde, Orta Anadoluda... Bunlar için de,
aşağı yukarı 450 milyar dolayında para ayırmak
suretiyle, burada kanser teşhis ve tedavi ünitesi, kalp-damar cerrahisi
ünitesi ve organ nakli ünitesi kurulmak suretiyle, bu bölgelerden büyük
şehirlere göçün önüne geçmek ve bölgede hastaların tedavisini
sağlamak kararındayız.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlarım, temel sağlık hizmetleri, bütçenin,
verdiği oranda ancak yapılabilir; ama, reform uygulamaya geçtikten
sonra, devlet, hastane işletmekten vazgeçecek, hastaneyi herkes
işletecek; özel sektör, üniversite, devlet hastanesi özerkleşmiş
olarak. Sağlık Bakanlığının yapacağı, koruyucu
sağlık hizmetlerini, bu reformdan sonra, en etkin şekilde
uygulamak ve vatandaşların sağlığını
öncelikle korumaktır.
Değerli
arkadaşlarım, çok teşekkür ediyorum.
Bütçemizin,
ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum, tüm
arkadaşlarımın yaptığı eleştirilere de
şükranlarımı ifade ediyorum ve Şırnak Milletvekili
arkadaşımızın yaptığı konuşmaya,
ayrıca teşekkür ediyorum. İkinci Sağlık Projesinden
de, size, Şırnaka 4,5 milyon dolarlık yatırım
ayrılmıştır, planlanmıştır; 1996
yılında da 1,2 milyon dolar harcanacaktır.
Teşekkür
ederim.(DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Son olarak, alehte,
Sayın Avni Doğana söz veriyorum.
Buyurun Sayın
Doğan. (RP sıralarından alkışlar)
TURHAN GÜVEN
(İçel) İnsan sağlığının aleyhinde
konuşulur mu Sayın Başkan!..
AVNİ
DOĞAN (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Turizm Bakanlığı ve Sağlık
Bakanlığı bütçeleri üzerinde, şahsım adına
konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan
önce, hepinizi ve bizi izleyen aziz milletimizi şükranla anıyor,
muhabbetle selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği gibi, turizm, farklı kültürleri,
farklı medeniyetleri bir araya getirmede, ülkeleri birbirine
tanıtmada önemli bir unsurdur. Ayrıca, doğru turizm
politikaları uygulayan ülkeler, turizm sayesinde, önemli ekonomik gelirler
elde etmektedirler. Turizm potansiyeli bakımından dünyanın en
zengin ülkelerinden biri olan Türkiye, ne yazık ki, yanlış
politikalar yüzünden ve altyapı eksikliği nedeniyle, henüz, ideal
düzeye gelebilmiş değildir.
Bütçe
görüşmelerinde, turizm haftalarında bol keseden vaatler
yağdıran hükümetler, ne yazık ki, Türkiyenin güzel sahillerini,
beton yığını haline getirmişlerdir. Turizmi, deniz
turizminden ibaret sayarak yatırımları tamamen bu yöne kanalize
etmek, yıllardır süregelen temel yanlıştır.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği gibi, turizm, yalnız dinlenmek,
eğlenmek amacıyla değil, çoğu zaman, değişik
kültürleri, dinleri, milletleri tanımak amacıyla gerçekleşen bir
harekettir. Siz, deniz kenarına ne kadar yatırım yaparsanız
yapın, ancak, bugün olduğu gibi, belirli bir turizm potansiyeline
ulaşabilirsiniz. Nitekim, Antalyadan Yumurtalıka kadar, bütün
sahillerin yağmalanmasına, ona buna peşkeş çekilmesine
rağmen, ulaştığımız nokta ortadadır;
eğer, bu ülkede gerçekten turizmi canlandırmak istiyorsanız,
millî, manevî, tarihî ve kültürel değerleri korumak
zorundasınız. (RP sıralarından alkışlar)
Sait Halim
Paşa Yalısında olduğu gibi, tarihî eserlerin, şaibeli
yangınlarla gizli ellerin, hain parmakların ihanetiyle yok
olmasına seyirci kalmamak zorundasınız.
TURHAN GÜVEN
(İçel) Turizmle ne alakası var?
İLHAN AKÜZÜM
(Ankara) Doğru söylüyor, turizmle ne alakası var?
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Siz, bu tepkiyi Suna ablanıza gösterin olur mu!..
(RP sıralarından alkışlar)
Artık dünyada,
kültür ağırlıklı turizme önem verilmektedir. Oysa bu
ülkede, yıllardır, millî kültüre karşı önyargılı,
Batıcı, batırıcı bir zihniyet
işbaşındadır.
TURHAN GÜVEN
(Ankara) Ciddî mi söylüyorsun şaka mı yapıyorsun?
AVNİ
DOĞAN (Devamla) O çiftlik, bir turizm beldesinde de onun için
söylüyorum.
Kültür adına,
kültürü katletmek marifet sayılmaktadır. Turizmde önemli bir gelir
kaynağı olan elsanatları, maalesef, ilgisizlikten yok olma
noktasına gelmiştir. Rantiyecilere, beş yıldızlı
otel sahiplerine verilen devlet desteğinin onda biri eğer, bu kesime
verilseydi hem geniş yığınlar için bir gelir
kaynağı hem de turizm için önemli bir soluk olurdu.
İLHAN AKÜZÜM
(Ankara) Turizmden hiç anlamıyorsunuz, hiç...
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Şimdi, Türkiye, bir tercih yapmak zorudadır.
Değerli milletvekilleri, eğer sağlıklı bir tercih
yapmaz, kültürel turizme, tarih turizmine, inanç turizmine önem vermezsek,
bize, kala kala nataşa turizmi kalır ki, galiba geldiğimiz nokta
odur. (RP sıralarından alkışlar, DYP sırlarından
ne ilgisi var sesleri)
Her ülke turizme
önem verirken bazı önlemler almaktadır. Geçenlerde 65 milyon hep,
birlikte izledik... Deniz kenarında yatmak değildir... (RP
sıralarından Bravo sesleri)
İLHAN AKÜZÜM
(Ankara) Nedir; merak ediyoruz, nedir?
BAŞKAN
Lütfen... Karşılıklı konuşmayalım. Lütfen...
Sayın Hatibi biraz sükunetle dinleyelim.
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Başta AIDS olmak üzere, birçok
bulaşıcı hastalığın yayılmasında,
yanlış turizm politikalarının etkili olduğu
bilinmektedir. Ne yazık ki, Hükümetin turizm politikasında, bu yönde
alınmış herhangi bir tedbir yoktur; yani, bu ülkeye, her türlü
hastalığın, her türlü ahlaksızlığın
girişi serbesttir.
Değerli
milletvekilleri, turizmin en önemli getirilerinden biri de kuşkusuz,
Türkiyenin tanıtımına olan katkısıdır. Bu
yüzden, turizm acentalarının ve turizm rehberlerinin, kendi tarihini
bilen, kendi kültürünü tanıyan elemanlardan oluşması için gayret
gösterilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, bu ülkenin en acil sorunlarından biri de, kuşkusuz, sağlık
alanındaki başıbozukluktur. Gazetenin biri sağlık reformu masalı
sürüyor diye yazıyordu. Bakanın konuşmasından anladık
ki, evet sürüyor... Onun, birinci dönem Bakanlığında
başlamıştı, şimdi devam ediyor.
Geçenlerde, 65
milyon, hep birlikte, bir hastane salonunda, doktorun, hastasından
kaçtığını ve hastanın, saatlerce
çırpındıktan sonra kıvranarak öldüğünü, bu ülkede,
televizyon ekranlarından naklen izledik.
Vatandaşlarının
üçte ikisinin sigortasız olduğu bir ülkede, sigortalı olan
şanslı bir vatandaşın nasıl öldüğünü izledik.
İşte, bu ülkede, bu Türkiyede, televizyonlarından naklen ölüm
yayınlanan Türkiyede, önümüze konan Sağlık
Bakanlığı bütçesinin ne kadar acı bir tablo ortaya
koyduğunu gördük. Gördük ki, 65 milyonluk Türkiyenin,
sağlığa yaptığı yatırım, maalesef,
üç-beş rantiyeciye verdiği destekten çok çok azdır. Galiba, bu
gidişle, daha nice naklen ölümler seyredeceğiz!..
Değerli
milletvekilleri, Türkiyenin birçok ilçesinde bir tek hastane, bir tek yatak
olmadığı bilinmektedir. Örnek verecek olursak; yalnız,
benim memleketim olan Kahramanmaraşın Ekinözü, Nurhak,
Çağlayancerit ve Türkoğlu ilçelerinde hastane yoktur. 1996
yılı bütçesinde, hastanesi olmayan ilçelere hastane yapmak için bir
ödenek olmadığını üzülerek görüyoruz.
Ayrıca, Türkiyenin
birçok sağlık ocağında doktor yok, ambulans yok; doktor
olan yerde laboratuvar yok, röntgen cihazı ve ultrason zaten yok; ama,
Sayın Sağlık Bakanında laf çok; maalesef, bunları
çözecek politika yok. (RP sıralarından alkışlar) Eğer,
böyle bir politikası varsa bile, maalesef, bu politika bütçede yok.
Demin, bir
arkadaş, hastane masrafını ailesi ödeyemediği için, ölü
bebeğin, hastanede 10 gün rehin tutulduğunu söylerken, Bakan
gülüyordu. Bir şairin bir mısraı aklıma geldi güleriz
ağlanacak halimize.
BAŞKAN
Sayın Doğan, 2 dakikanız kaldı.
AVNİ
DOĞAN (Devamla) En önemli insan hakkı, kuşkusuz,
sağlıklı yaşama hakkıdır. Yeşilkart
uygulamasının iflas ettiğini üzülerek görmekteyiz. Doktor yüzü
görmeden mezarı boylayan insan sayısı bakımından,
maalesef, Türkiye, dünya rekortmeni ülkeler arasındadır. Paran yoksa
öl politikası, maalesef, Türkiyenin sağlık
politikasının temel prensibi olmuştur.
Yarın sabah
ekmeği kaça alacağını, tüpgaza bu defa ne kadar zam
geleceğini düşünmekten ruh sağlığı bozulan bir
toplum haline getirildik.
Sağlık
personelindeki eğitim yetersizliği, doktorların ve
yardımcı sağlık personelinin maddî
imkânsızlıklarla boğuşmak zorunda kalmaları,
teşkilat bozukluğu, araç-gereç ve modern cihazların
yokluğu, galiba, bu Hükümeti ilgilendirmemektedir.
Bu halk,
yıllardır, genel sağlık sigortasından
bahsedildiğini duymuştur. Bugünkü Sağlık
Bakanının da bu konuda sözleri vardır; ancak, millet
inanmamaktadır. ilaç vurguncularına arka çıkmaktan, ciddî
işlerle uğraşmaya vakit bulamayan bir zihniyetin bu tür
sorunları çözmek gibi bir kaygısının
olmadığını zaten biliyoruz. (RP sıralarından
alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, bu ülkede, hâlâ, aşı
yaptırıldığı halde kuduzdan insanlar ölmektedir; geçen
de Adıyamanda biri öldü. İlaçlarda hata oranı, eksik malzeme
kullanımı had safhadadır...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Doğan, 1 dakika içinde lütfen konuşmanızı tamamlayın.
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Hâlâ, tam teşekküllü bir devlet kontrol
laboratuvarı yoktur; sağlık meslek lisesi mezunları
işsiz dolaşmaktadır. Bilinmelidir ki, artık,
insanımız, laf değil, iş istemektedir. (RP sıralarından alkışlar)
1996 yılında, 21 inci Yüzyıla beş kala, bir röntgen
çektirmek için üç ay, herhangi bir ameliyat için beş ay sonraya gün
almaktan bıkmıştır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; başka ülkelerden yurdumuza giren
hastalıkların girişinin engellenmesindeki yetersizlik
bilindiği için, ülkemizde delidana paniği
başlamıştır, zaten ana paniğinden bir türlü
kurtulamayan milletimiz, şimdi de, dana paniğiyle karşı
karşıyadır. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan,
millete, çözüm olarak, kırmızı et yememeyi tavsiye etmektedir.
Ülkeye delidana hastalığının girmesini engellemek yerine,
Sayın Bakanın, zaten,
sayelerinde ölen Türk hayvancılığını neden
karşısına aldığını anlamakta güçlük
çekiyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
AVNİ
DOĞAN (Devamla) Teşekkür ediyorum. (RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.
TURHAN GÜVEN
(İçel) Sayın Başkan, usulde var mı böyle konuşma.
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) Sayın Başkan, bir açıklamada
bulunabilir miyim?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) Sayın konuşmacı, ana
paniği ve arkasında da dana paniği diye ifade etti;
zannederim, bu konuda bir açıklama yapmak zarureti var. Zira, delidana
veya BSE hastalığı konusunun yanlış
anlaşılmaması gerekiyor.
BAŞKAN Neyin
yanlış anlaşılmaması gerekiyor?
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) BSE hastalığının...
BAŞKAN
Sayın Bakan, mikrofonu açmayacağım. Sataşma
nedeniyle söz talebinizin nedenini anlamak istiyorum.
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) İşte, onu izah etmeye
çalışırken; bir taraf buraya çekiyor, siz oradan arzu
ediyorsunuz... İkisi arasında kaldım, çelişkili bir durum
doğdu...
BAŞKAN
Sayın Bakan, mikrofonu açmayacağım; yani, mikrofonu açma
diye bir usulümüz yok da onun için.
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) Mikrofon kapalı mı efendim?
BAŞKAN
Kapalı.
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) Sayın Başkan, ben, bu konunun ana faslını, şimdi,
bir tarafa bırakıyorum -gecenin bu saatinde hoşgörüyle
karşılıyorum- ancak, sayın konuşmacı, delidana
hastalığını; yani, danalarda görülen BSE
hastalığını kastetti ve onun getirdiği panikten
bahsetti. Tabiî, şu an,
yurttaşlarımız bizi izliyor. Bu
konuda yanlış anlaşılmayı önlemek için, gerek
parlamenter arkadaşlarım gerek siz, çok kısa bir açıklama
yapmamı uygun görürseniz, zannediyorum ki iyi olacak.( Alkışlar)
BAŞKAN
Efendim, bu konu, oldukça konuşuldu sanıyorum.
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) Ben, bu konuda bir şey söylemedim.(DYP
ve ANAP sıralarından,konuşsunsesleri, gürültüler)
BAŞKAN
Hayır, bir dakika efendim... Böyle bir usul yok.
Yani, siz, belki,
benim söylemeyeceğim bir üslupla sundunuz; bu noktada bir sataşma
yok.
Böyle bir
açıklamayı da, Sayın Bakan, bu vesileyle değil,
bakanlığıyla ilgili her işlemde yapabilir. Zaten,
tutanaklara da kendi beyanları geçmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 12 nci tur görüşmeleri tamamlanmıştır.
Şimdi, sorulara geçiyoruz:
Sayın Remzi
Çetin ?..Burada.
Sorusunu okutuyorum
:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Konya Milletvekili
Sayın Remzi Çetinin Sağlık Bakanından soruları;
1- Ülkemizde,
artan, kanser yapan sebepler araştırılıyor mu; korunmak
için halk eğitiliyor mu?
2 - Kanser
teşhis ve tedavi imkânları, gelişmiş ülkelere göre
Türkiyede nasıldır?
3 -
Gelişmiş, bütün ülkeye hitap eden bölgesel kanser teşhis ve
tedavi merkezlerinin sayısını artırmayı düşünüyor
musunuz?
4 -
Yurtdışında bulunan, ülkemizde bulunmayan, kansere
karşı ilaçları, hastaların temin edebilmeleri için
nasıl bir çalışmanız vardır ?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bakan
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) Sayın Başkan, bu sorulara cevap
vermem uzun zaman alacak; bu soruların cevabı en aşağı
yarım saat sürer. Onun için yazılı cevap vereyim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Sema
Pişkinsüt?..Buradalar.
Soruyu okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Bugün,
görüşülmekte olan Sağlık Bakanlığı Bütçesi
hakkında, aşağıda belirttiğim sorularımın,
Sağlık Bakanı Sayın Yıldırım Aktuna
tarafından cevaplandırılmasını saygılarımla
arz ederim.
Sema
Pişkinsüt
Aydın
Sayın Bakanımızın, bilinçli, dürüst ve reform yapma
konusunda samimi olduklarını biliyoruz.
Sorularım ise:
1- Bugün,
Sağlık Bakanlığının iç dinamiğinin nitelik
ve dürüstlük konusunda, açık olarak, şaibeli olduğu biliniyor
mu?
2- Teftiş
Kurulu Başkanı ile bazı teftiş kurulu üyelerinin,
müsteşarın, hukuk müşavirinin, tedavi hizmetleri genel müdürü
vekilinin ve bazı bürokratların, örgütlü, usulsüz ve suiistimalli ve
paravan şirketlerin saymanlıklarla bağlantılı
çalışmakta oldukları biliniyor mu?
3- Bu açık
kadrolaşma, menfaat sağlama ve mafyalı yapıyı büyütme
oyunu sonlandırılmadan reform yapılabilir mi; bütçe, verimli
olabilir mi?
4- Devletini ve
milletini seven, nice dürüst ve nitelikli bürokrat adına ve yine,
sağlık hizmeti bekleyen nice yurttaş adına, bu
kuşatılmışlıktan nasıl kurtulacaklardır?
5 - Aksi halde,
dıştan IMF ve Dünya Bankası, içten de bu bedhahlar, devleti ve
sağlığı sömürmeye devam etmeyecekler mi?
6 -
Sağlık Bakanlığınca bugün yapılan saymanlık
sınavı, niçin ÖSYM ile merkezî yapılmıyor?
7 -
Sağlık ve Maliye Bakanlığının birlikte
oluşturduğu imtihan komisyonu kimlerden oluşmaktadır?
8 - Bu tür
sınavları, daha önce de, devleti emen ellerin
yarattığı bilinmiyor mu?
9 -
Sınavın derhal iptalinin söz konusu olması gerekli değil
mi?
Teşekkür
ederim.
Saygılarımla.
BAŞKAN
Sayın Bakan...
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
meslektaşımın, Sağlık Bakanlığı iç
düzeniyle ilgili konuları, ilgi alanı olarak seçip, yakından
takip ettiğini görüyorum ve biliyorum; ama, bir Bakanlığın
iç dinamiğini toptan kötülemek, Bakanlığın onuruna,
saygınlığına...
SEMA
PİŞKİNSÜT (Aydın) Hayır, onu kastetmedim.
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) İşte, 1 inci sorunuz biraz
öyle gözüktü. Zaten, soruların hepsine cevap vermem mümkün değil;
çünkü, hepsine cevap verirsem, zaman alacaktır. Ancak, şunu
söyleyeyim özet olarak: Yani, çok aceleci olmak zorunda değilsiniz. Ben,
insanları tanımadan, değerlendirmeden, kendim kanaat getirmeden,
şartlanmış bir düşünceyle
hareket etmem; herkese saygım vardır. Tanırım,
değerlendiririm, uyumlu çalışma yapıp yapamayacağımı
görürüm, kendim kanaat getiririm; ondan sonra gereğini yaparım. Onun
için de, biraz zamana ihtiyaç var. Bu zaman, çok uzun olmayacaktır; ama,
Bakanlıkta çok değerli arkadaşlarım var; çok
çalışkan, fedakâr, özverili çalışan arkadaşlarım
var. Tabiî, bunların hepsi dikkate alınacaktır; ama, sizin
gösterdiğiniz ilgiye, ayrıca teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Mustafa
Kemal Ateş?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Kilis Milletvekili
Sayın Ateşin Sağlık Bakanından sorusu:
Genel
sağlık sigortasıyla ilgili tedbirleriniz var mıdır? Bu
konuda çalışmalarınız varsa, hangi safhada olduğunu
açıklar mısınız?
BAŞKAN
Sayın Bakan?..
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) Uzun uzun anlatmak gerekir, yazılı
cevap vereceğim.
BAŞKAN
Sağ olun.
Sayın Osman
Azer?.. Burada.
Sayın Azerin
üç soru kâğıdını birleştirerek okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın
Yıldırım Aktuna tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasını saygıyla arz ederim.
Osman
Hazer
Afyon
Afyon İlinin
Sandıklı Devlet Hastanesinin çok acil olarak beyin cerrahına
ihtiyacı vardır. Bu hastaneye bir beyin cerrahının
tayininin yapılması düşünülüyor mu, ne zaman
yapılacaktır?
BAŞKAN
Sayın Bakan?..
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) İhtiyaç olduğuna göre acil olarak
yapılır.
BAŞKAN 2 nci
soruyu okutuyorum:
İlimize,
geçmiş yıllarda inşaatları başlatılan
sağlık ocağı ve sağlık evleri için bu yıl ne
kadar tahsisat yapılmıştır? Bu inşaatların
tamamlanması hususunda herhangi bir tarih vermek mümkün müdür?
BAŞKAN
Sayın Bakan?..
SAĞLIK BAKANI YILDIRIM
AKTUNA (İstanbul) Spesifik soru, yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN 3
üncü soruyu okutuyorum:
Afyon Devlet
Hastanesinin büyük onarımı ve yoğunbakım ünitesinin iç
donanımı için ayrılan tahsisat nedir?
BAŞKAN
Sayın Bakan?..
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) Yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN 4
üncü soruyu okutuyorum:
Şuhut,
Başmakçı, Emirdağ ve Çay Devlet Hastanelerinin tamamlanması
için ayrılan tahsisat nedir?
BAŞKAN
Sayın Bakan?..
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) Yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN 5
inci soruyu okutuyorum:
İlimiz
sağlık bünyesinde faaliyete geçirilmesi düşünülen 50 kişi
kapasiteli kreş için ayrılan tahsisat nedir?
Hekimevinin
faaliyete geçirilmesi için gerekli hizmetli ve memurun tayini düşünülmekte
midir?
6 - Sağlık
ocakları için gerekli 75 pratisyen tabip, 28 sağlık memuru, 22
hemşire ve 95 ebenin atanması düşünülmekte midir?
Sağlık
meslek lisesini yeni bitirmiş sağlık memurları,
sağlık teknisyenleri ve hemşirelerin tayinlerinin
yapılması düşünülmekte midir? Ne zaman yapılacaktır?
BAŞKAN
Sayın Bakan?..
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) Yazılı
cevaplandıracağım.
BAŞKAN
Yazılı cevaplandıracaksınız.
Sayın Ersönmez
Yarbay?.. Burada.
Sayın Ersönmez
Yarbayın Sağlık Bakanından sorularını
okutuyorum:
1 - Türkiyede, bir
yıldan daha uzun süreli doktorsuz olan sağlık ocağı ve
hastane sayısı kaçtır? Sağlık personelinin illere göre
ortalama görev yapma süresi nedir? Mesela, Şırnak ve Hakkâri gibi
illerimizde ortalama görev yapma süresi kaç aya inmektedir? Doktor başına
düşen hasta sayısının illere göre
dağılımı nedir?
2 - Doktor,
hemşire ve ebelere daha iyi hayat şartları sağlamak için
sağlık personelinin ücretlerinde ne gibi iyileştirici
düzenlemeler yapılacaktır?
3 - Ankara
İlinde Bakanlığınıza bağlı kaç hastane,
poliklinik ve sağlık ocağı bulunmaktadır? Bu
sağlık kuruluşlarında doktor, hemşire, ebe ve idarî
personel açığının sağlık kuruluşlarına
göre dökümü nedir? Ankara İlinde 1996 yılında hangi projeleriniz
hizmete sokulacaktır?
BAŞKAN
Sayın Bakan?..
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) Müsaadenizle, yazılı cevap vermek
istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Nurettin Aktaş?.. Burada.
Soruyu okutuyorum:
Başkanlığa
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın
Yıldırım Aktuna tarafından
cevaplandırılmasını arz ederim.
Nurettin
Aktaş
Gaziantep
1
- Yeşilkart, fonksiyonunu kaybetmiştir. Genel sağlık
sigortası konumunda ne
düşünüyorsunuz? 1996 yılı içerisinde genel sağlık
sigortasına geçiş sağlanacak mıdır?
2
- Gaziantepin Yavuzeli, Araban, Karkamış, Nurdağı
İlçelerimizde sağlık ocaklarında doktor, ebe
açığının giderilmesi hususunda
çalışmalarınız olacak mıdır? Hangi tarihte
gerçekleştirilecektir?
BAŞKAN
Sayın Bakan?..
SAĞLIK
BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) Sadece 1 inci soruya kısaca
açıklama yapayım, diğerlerine yazılı cevap vereyim.
Şimdi,
yeşilkart, yeşilkart... Herkesin kafasına bu niye
takıldı anlamıyorum?... Galiba, başarılı oldu,
tuttu bu iş... Yani, neredeyse...
ŞÜKRÜ
YÜRÜR (Ordu) Hayır, tutmadı.
SAĞLIK
BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) Bir dakika Sayın Halit Dumankaya,
yeşilkarta ihtiyacın olmadığı için, sen farkında
değilsin.
ŞÜKRÜ
YÜRÜR (Ordu) Onu, Dumankaya değil, ben söyledim.
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) Şimdi, yeşilkartı, biz, geçici
olarak yaptık. Buna rağmen, bu kadar tutmuş olan bir şeyi,
neredeyse, devamlı yapacak hale geliyoruz.
Yeşilkart
fonksiyonunu yitirmiştir sözü doğru değildir; ancak, son
aylarda, yeşilkartla ilgili, bütçede ayrılan payların
yetersizliği nedeniyle, hastanelere olan borçların ödenmesinde
gecikildiği için...
Sizlere
anlatıyorum; dinler misiniz... Halit, sana anlatıyorum; sen çok
eleştirirsin yeşilkartı; dinlemende fayda var.
ŞÜKRÜ YÜRÜR
(Ordu) Onu Dumankaya değil, ben söyledim.
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (Devamla) Eğer
hastaneye, yeşilkart ödemeleri, gecikirse;
hastanenin, yeşilkartlı hastaya itibarı azalır. Bu,
bir arz-talep meselesidir. Şimdi, onun için, bu bütçede, biz, 4 trilyon
lira olan yeşilkart ödeneğini, Komisyondaki
arkadaşlarımın da desteğiyle, anlayışlı
davranışıyla 6,5 trilyon liraya çıkardık. Bu, önemli
bir ölçüde katkı sağlayacaktır.
Haksız
alınmış yeşilkartların tespitiyle bu önlenecektir;
bunun etkileri başlamıştır. Hastaneler tarafından,
yeşilkartlı hastaların faturalarının
abartılmasıyla ilgili haberler alıyorum; müfettişlere
talimat verdim, inceleme başlatılmıştır.
Dolayısıyla,
bu tedbirleri almak suretiyle, zannediyorum, yeşilkartlı
hastanın yüzünü 1996 yılında güldüreceğiz; ama, Allah
onları hasta etmesin, kimse, yeşilkarta da muhtaç olmasın,
doktora da muhtaç olmasın.
Diğer
soruları yazılı cevaplandırmak istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Sıtkı Cengil?.. Yok.
Sayın Hüseyin
Olgun Akın?... Burada.
Sorusunu
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sayın
Sağlık Bakanı tarafından açıklanmasını
saygılarımla arz ederim.
Hüseyin
Olgun Akın
Ordu
1 150 yatak kapasiteli Ordu Devlet Hastanesinde 300e yakın hasta
tedavi görmektedir. Bu acı durum karşısında,
Bakanlığınız acil bir tedbir düşünüyor mu?
2 30.10.1995 tarihinde bitirilmek üzere, 17.2.1993te ihale edilen Ordu
Hastanesi ek binası inşaatının halen yüzde 30u
tamamlanmıştır. Her türlü yatırımlardan ihmal
edilmiş Ordumuzun sağlık hizmetleri için
yaptırımına başlanan ve yarım kalan ek binanın tamamlanması
için ne düşünüyorsunuz?
Ek bina için
tahsisatı ne zaman, ne şekilde göndereceksiniz?
3- Karadenizde,
kanser hastalığında, son yıllarda büyük bir artış
görülmektedir. Medenî yabancıların pisliğini, zehirli
varillerini Karadenize boşalttıkları
malumlarınızdır. Bu varillerin bir kısmı
Ordu-Perşembe, büyük bir kısmı da Samsun-Alaçam civarında
toprağa gömülmüştür. Buralarda bulunan insanlarımız
huzursuzdur ve çürüyen varillerin sızıntısından
korkmaktadır. Bu zehirli varillerin durumunu, sağlık bakımından
incelemeyi, araştırmayı hiç düşündünüz mü veyahut da
düşünecek misiniz?
BAŞKAN
Sayın Bakan, herhalde yazılı cevap vereceksiniz.
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) Yazılı cevap vereceğim
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Nezir Büyükcengiz?.. Buradalar.
Sayın Nezir
Büyükcengizin, Sağlık Bakanından sorusunu okutuyorum:
1- Bölge hastanesi
diye de adlandırılan Konya İlimizdeki 5 hastanenin
yapımına ne zaman başlanıp, ne zaman tamamlanacaktır?
2- Yapımı
devam etmekte olan Taşkent Devlet Hastanesine bütçeden ne miktar ödenek
ayrılmıştır? Hastane yapımı ne zaman
tamamlanacaktır?
3- Konya İli,
Çumra İlçesi, İçeriçumra Devlet Hastanesine 1996 bütçesinden ne
miktar ödenek ayrılmıştır? Hastane yapımı ne
zaman tamamlanacaktır?
Saygılarımla.
BAŞKAN
Sayın Bakan?..
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) Yazılı olarak
cevaplandıracağım.
BAŞKAN
Sayın Alaattin Sever Aydın?.. Yok.
Sayın Osman
Yumakoğulları?.. Burada.
Sayın Osman
Yumakoğullarının Turizm Bakanından sorusunu okutuyorum:
1- Avrupada 1
milyonun üzerinde gencimiz bulunmaktadır. Bu gençlerimizin, cennet
vatanımızla irtibatlarının devamında her bakımdan
yarar vardır. Gençlik turizmi adı altında, bu gençlerimizin
ülkemize getirilerek, turizm gelirlerinin artırılması hususunda
bir tedbiriniz var mı?
2- Bu gençlerin,
gençlik bakanlığı ve Kızılay kamplarından
yararlanmaları mümkün müdür?
BAŞKAN
Sayın Bakan?..
TURİZM BAKANI
IŞILAY SAYGIN (İzmir) Efendim, uygun görürseniz yazılı
olarak cevaplandırayım.
Bu konuda
çalışmalarımız olduğundan, biraz evvel konuşmamda
bahsettim; ama, vakit geç olduğu için yazılı olarak
cevaplandıracağım.
BAŞKAN
Sayın Remzi Çetin?.. Buradalar.
Sorusunu
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun cevaplandırılmasını arz ederim.
Remzi
Çetin
Konya
1-Turizm, aynı
zamanda bir kültür alışverişidir. Milletimizin yüksek
hasletlerini ve engin kültür değerlerimizi yabancılara tanıtmak
için turizm politikamızda nasıl bir uygulama düşünüyorsunuz?
2-
Halkımızı turizme yönelik tehlikelerden korumak için nasıl
bir hazırlık içindesiniz?
3-Hazreti Mevlana,
Yunus Emre gibi, insanlığa yüksek hizmetleri olan çok değerli
insanlar, bizim milletimizin içinde yetişmişlerdir; yabancı
turistlerin bu değerlerimizi tanıyarak çok şey
kazanacakları muhakkaktır. Bu yönde nasıl bir hazırlık
içindesiniz?
BAŞKAN
Sayın Bakan?..
TURİZM BAKANI
IŞILAY SAYGIN (izmir) Efendim, yine izniniz olursa yazılı
olarak cevaplandıracağım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Ersönmez
Yarbay?.. Buradalar.
Sorusunu
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Turizm Bakanı tarafından
cevaplandırılmasına delâletlerinizi saygılarımlar arz
ederim.
Ersönmez
Yarbay
Ankara
1-1995
yılında Türkiyeye kaç turist gelmiştir? Bu turistlerin Amerika
Birleşik Devletleri doları bazında bıraktıkları
para ne kadardır?
1995
yılında çeşitli amaçlarla kaç vatandaşımız
yurtdışına çıkmıştır? Bu
vatandaşlarımız yurtdışında ABD doları
bazında ne kadar döviz bırakmışlardır?
2- 1995 tarihi
itibariyle Bakanlığınızda müsaadeli kaç adet kumarhane
açılmıştır? Bakanlığınızca, açılan
kumarhanelerden izni iptal edilen var mıdır? Varsa, iptal edilme
sebepleri nelerdir? Bu kumarhaneler 1994 ve 1995 yıllarında devlete
ne kadar vergi ödemişlerdir?
3- Ankara iline
1993, 1994, 1995 yıllarında hangi ülkelerden kaç turist gelmiş
ve bu turistlerden kaçı Ankarada konaklamıştır?
4- Sıcak ve
şifalı suların bulunduğu Ankara İlimizin Haymana,
Kızılcahamam ve Çubuk İlçeleri ne zaman turizm merkezi ilan
edilecektir? Bu bölgelerde termal turizm yatırımları için ne
gibi teşvikler öngörüyoruz?
5-
Bakanlığınızca, 1994 ve 1995 yıllarında
belediyelere turizm amaçlı herhangi bir kaynak aktarımı
olmuş mudur? Olmuşsa, hangi belediyelere ve ne kadar destek
sağlandığı hakkında bilgi verebilir misiniz?
BAŞKAN
Sayın Bakan?..
TURİZM BAKANI
IŞILAY SAYGIN (İzmir) Efendim, yazılı olarak
cevaplandıracağım; bildiğiniz gibi sorular çok uzun.
BAŞKAN
Sayın Hüseyin Olgun Akın?.. Burada.
Sorusunu
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
yazılı sorularımı, Sayın Turizm Bakanının
açıklamasını saygılarımla arz ederim.
Hüseyin
Olgun Akın
Ordu
1- Doğu
Karadeniz Bölgemizin eksik olan turizm altyapısı hakkında düşünceleriniz
nelerdir; acilen tamamlanacak mıdır?
2- Deniz ve yayla
turizmi desteklenecek midir?
3- Yayla
yollarının iyileştirilmesi ve yeni yolların
açılmasına hız verilecek midir?
4- Bölgemize ait
turizm haritası çıkarılıp, illerimizin turistik
değerlerine sahip çıkılacak mıdır?
BAŞKAN
Sayın Bakan?..
TURİZM BAKANI
IŞILAY SAYGIN (İzmir) Yazılı olarak
cevaplandıracağız efendim.
BAŞKAN
Sayın Bayram Fırat Dayanıklı?.. Burada.
Sorusunu
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun Sayın Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna
tarafından cevaplandırılmasını saygılarımla
arz ederim.
Bayram
Fırat Dayanıklı
Tekirdağ
Çorlu Devlet
Hastanesinin ek inşaatı için, 1996 bütçesinden ayrılan miktar ne
kadardır? Bu projenin ne zaman tamamlanması planlanmıştır?
BAŞKAN
Sayın Bakan?..
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) Yazılı cevap vereceğim
efendim.
BAŞKAN
Sayın Hanefi Çelik?.. Yok.
Sayın Fikret
Uzunhasan?.. Burada.
Sorusunu
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorunun Sayın Turizm Bakanımız tarafından
cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Fikret
Uzunhasan
Muğla
Muğla İli Bodrum-Mumcular Beldesi, Kurudere ve Sazköyde,
ormanlık alandan çıkarılan dolomit madeni dolayısıyla,
turistik bölgelerde yapılan orman katliamı ve yöre halkının
buna gösterdiği tepkiler sonucu meydana gelen veya gelebilecek hadiselere
ve bu turistik yörede, Anayasamızın da korumasında bulunan
ormanlarımızın ve yeşilin yok edilmesine karşı ne
gibi önlemler alınacaktır?
BAŞKAN Sayın Bakan?..
TURİZM BAKANI IŞILAY SAYGIN (İzmir) Efendim, onu da
araştırarak yazılı olarak cevaplandıracağız.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Necati Albay?.. Burada.
Sorusunu okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Sayın Sağlık Bakanı
tarafından yanıtlanmasını saygılarımla arz
ederim.
Necati
Albay
Eskişehir
1- Son
yıllarda yurdumuzda ilaca karşı direnç kazanan verem, hızla
yayılmaktadır. Tedavide kullanılan ithal ilaçlar çok pahalı
olup, yurdumuzda yoktur. Hastalar ve hastaneler ilaç bulamamaktadır.
Bakanlık olarak çok acil tedbirler alınması gerekmektedir.
Sayın Bakan, bu konuda ne düşünüyorsunuz?
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) Buna hemen cevap vereyim:
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; şimdi, hep, gazetelerde
yazılıyor, artıyor, artıyor, artıyor... Birisi, bir
taş attı bir kuyuya, şimdi, kimse çıkaramıyor bunu
buradan; ama ben, şimdi, çıkarıyorum bunu.
Türkiyede veremli
sayısı, 1970 yılında, yüzbinde 126, 1980de yüzbinde 52,
1990da yüzbinde 44; 1995te yüzbinde 38; bu, artmıyor, azalıyor.
Teşekkür
ederim. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Ayhan Gürel?.. Yok.
Sayın Erol
Karan?.. Burada.
İki sorusunu
bir arada okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın
Yıldırım Aktuna tarafından yazılı veya sözlü
olarak cevaplandırılması hususunu arz ederim.
Saygılarımla.
Erol
Karan
Karabük
15.12.1993
tarihinde 16 962 977 000 Türk Lirası harcama ile bitirilen 125
yataklı doğumevi inşaatının geçici kabulü
yapılmış, 31.1.1994 tarih ve 0850 sayılı bakanlık
oluru ile Karabük doğum ve çocuk bakımevinin hizmete
açılması uygun görülmüştür.
1- Karabük
İlinin sağlık projesine uygun tek hastanesi olan bu tesisin
şu anda hizmet verip vermediği; hizmet vermiyorsa, nedenlerini ve
sorumlusunun kim olduğu; ayrıca, hastanenin sahipsizlikten hasar
görüp görmediği?...
2- Karabük İl
merkezinde böyle bir tesis varken, Karabük devlet hastanesine ek inşaat
yapmanın gerekli olup olmadığı ve bu inşaatın
hangi kaynaktan yapıldığı?...
BAŞKAN
Sayın Bakan?..
SAĞLIK BAKANI
YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) Teşekkür ediyorum soruyu soran
arkadaşıma. Yazılı olarak cevaplandıracağım.
BAŞKAN
Diğer soruyu okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
sorumun Sayın Turizm Bakanı tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasını saygıyla arz ve talep ederim
Erol
Karan
Karabük
Bartın
Mogada-Kızılkum turizm alanı Bakanlar Kurulu kararıyla
iptal edilmiştir. Bu alanın yeniden turizm alanı ilan edilmesi
düşünülmekte midir?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, süresi içinde işleme
koyamadığımız sayın soru sahiplerinin isimlerini
okuyorum:
Hakan Tartan,
Nurettin Aktaş, Nedim İlci, Mehmet Büyükyılmaz, Ömer Naimi
Barım (2 adet soru), Abdullah Turan Bilge, İsmail Coşar, Mehmet
Emin Aydın, Ahmet Demircan.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, sırasıyla, 12 nci turda yer alan
bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım.
Turizm
Bakanlığı bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir...
Bölümleri
okutuyorum:
G) TURİZM
BAKANLIĞI
1. Turizm
Bakanlığı 1996 Malî Yılı Bütçesi
A - CETVELİ
Program
Açıklama Lira Kodu
101 Genel Yönetim ve Destek
Hizmetleri 502 600
000 000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
111 Ülke Turizminin
Geliştirilmesi ve 4
384 900 000 000 Tanıtılması
Hizmetleri
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
900 Hizmet
Programlarına Dağıtılamayan 86
500 000 000 Transferler
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
999 Dış Proje
Kredileri 42
000 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir. TOPLAM 5
016 000 000 000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler.. Kabul edilmiştir.
Turizm
Bakanlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir. Ülkemiz ve ulusumuz için iyilikler, güzellikler getirmesini
diliyorum. [Alkışlar)
Sağlık
Bakanlığı bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
H) SAĞLIK
BAKANLIĞI
1.
Sağlık Bakanlığı 1996 Malî Yılı
Bütçesi
A - CETVELİ
Program Açıklama Lira
Kodu
101 Genel Yönetim ve
Destek Hizmetleri 15 219
296 000 000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
111 Temel
Sağlık Hizmetleri ve Sosyalleştirme 33 568 997 000 000 BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
113 Tedavi Hizmetleri 38
597 607 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
900 Hizmet
Programlarına Dağıtılamayan 8
651 501 000 000 Transferler BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
999 Dış
Proje Kredileri 2
027 000 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 98
064 401 000 000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sağlık
Bakanlığı 1996 malî yılı bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Sağlık
Bakanlığına bağlı Hudut ve Sahiller Sağlık
Genel Müdürlüğü Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
a) Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü
1. Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 1996 Malî Yılı Bütçesi
A - CETVELİ
Program
Açıklama Lira Kodu
101 Genel Yönetim ve
Destek Hizmetleri 53
090 000 000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
111 Uluslararası
İlişkilerden Doğan Bulaşıcı Hastalıklardan
Korunma 159
910 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
900 Hizmet
Programlarına Dağıtılamayan Transferler 9
600 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 222
600 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler.. Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum :
B- CETVELİ
Gelir Açıklama Lira Türü
1 Vergi Gelirleri 150
000 000 000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
2 Vergi
Dışı Normal Gelirler 1
374 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
3 Özel Gelirler,
Hazine Yardımı ve Devlet Katkısı 71
226 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 222
600 000 000
BAŞKAN
Kabul edenler.. Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü 1996 malî yılı bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Sağlık
Bakanlığı ile Bakanlığa bağlı Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü bütçeleri kabul edilmiştir;
ülkemiz ve ulusumuz için iyilikler, güzellikler getirmesini diliyorum.
(Alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, 12 nci tur görüşmeleri tamamlanmıştır.
Programda yer alan kuruluş bütçelerini görüşmek için, bugün,
yani 21 Nisan 1996 Pazar günü saat 10.00da yeniden toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati : 01.36
BİRLEŞİM
41İN SONU