DÖNEM : 20 CİLT : 5 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
51 inci Birleşim
14 . 5 . 1996 Salı
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. – GELEN KÂĞITLAR
III. – YOKLAMA
IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, Özürlüler Haftası ve özürlülerin sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı İbrahim Yaşar Dedelek’in cevabı
2. – Konya Milletvekili Abdullah Turan Bilge’nin, süne ve kımıl zararlılarıyla mücadeleye ilişkin gündemdışı konuşması
3. – Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata’nın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki karayollarının durumuna ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Cemil Çiçek’in cevabı
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – İngiltere’ye gidecek olan Devlet Bakanı Rüşdü Saracoglu’na, dönüşüne kadar, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı H. Hüsnü Doğan’ın vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/272)
2. – Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Dışişleri Bakanı Emre Gönensay’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nahit Menteşe’nin vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/273)
3. – İngiltere’ye gidecek olan Devlet Bakanı Mehmet Halit Dağlı’ya, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı İbrahim Yaşar Dedelek’in vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/274)
4. – Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, dönüşüne kadar, TBMM Başkanı Mustafa Kalemli’nin vekâlet edeceğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/275)
5. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, (6/128, 96) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/16)
6. – Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, (6/100) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/17)
7. – Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün, (6/33) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/18)
8. – Bayındırlık, İmâr, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanlığının, Komisyona havale edilen, “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin” Millî Eğitim Komisyonuna havale edilmesinin uygun olacağına ilişkin tezkeresi (3/276)
9. – Fas Temsilciler Meclisi Başkanının vaki davetine, Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/277)
10. – Türkiye-Bulgaristan Parlamentolararası Dostluk Grubu kurulmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/278)
11. – (10/2) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/279)
12. – Bazı Milletvekillerine izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/280)
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 13 arkadaşının, Refah Partisi üyesi oldukları iddia edilen iki kişinin kurban organizasyonu marifetiyle topladıkları paraların nerelerde kullanıldığını tespit etmek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/72)
2. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 13 arkadaşının, bazı turizm şirketlerinin hac organizasyonlarından sağladıkları gelirden Refah Partisine para aktarılıp aktarılmadığını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/73)
V. – KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. – Cumhurbaşkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesap Cetvelinin Sunulduğuna İlişkin Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği Tezkeresi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu Raporu (3/208) (S. Sayısı : 12)
VI. – SORULAR VE CEVAPLAR
A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, KİT ürünlerine yapılan son zamlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/58)
2. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, TURBAN Genel Müdürlüğüne ait bazı telefonların konuşma ücretlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1)
3. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, 1995 yılında iller itibariyle kaç kişiye ve hangi miktarlarda hayvancılık kredisi verildiğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2)
4. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, Seyranbağları Kreşi ücretlerine yapılan zamma Başbakandan sözlü soru önergesi (6/60)
5. – Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in, 1 Aralık 1995 tarihinden beri Belediyelere verilen ödeneklere ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/63)
6. – Sıvas Milletvekili Mahmut Işık’ın, 5 Nisan 1995 kararlarından sonra kamu kuruluşlarına alınan personele ve SSK’ya bağlı bazı hastane ve sağlık birimlerinin kadro ihtiyaçlarının karşılanmasına müsaade edilmediği iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/64)
7. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, Türkiye Kalkınma Bankasınca satın alınan sentetik boyalara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/128)
B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. ve bağlı kuruluşlarının bazı harcamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez’in cevabı (7/362)
2. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, MKE ve bağlı kuruluşlarının bazı harcamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez’in cevabı (7/374)
3. – Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un, TRT’nin bazı harcamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali Talip Özdemir’in yazılı cevabı (7/387)
4. – İstanbul Milletvekili Mustafa Baş’ın, Fransa’dan Cougar marka helikopter alınıp alınmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali Talip Özdemir’in yazılı cevabı (7/396)
5. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun, Diyarbakır-Bismil’deki pamuk üreticilerinin Çukobirlik’ten alacaklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez’in cevabı (7/410)
6. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Deniz taşımacılığı ve navlun bedellerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali Talip Özdemir’in yazılı cevabı (7/417)
7. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, Nevşehir’e yapılan kamu yatırımlarına ve teşviklerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ufuk Söylemez’in yazılı cevabı (7/418)
8. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, TOFAŞ hisselerinin satışı ihalesine fesat karıştırıldığı iddiasıyla ilgililer hakkında yapılan işlemlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Rüşdü Saracoglu’nun yazılı cevabı (7/420)
9. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın, sarı basın kartlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali Talip Özdemir’in yazılı cevabı (7/431)
10. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın, din görevlisi kadrolarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Cemil Çiçek’in yazılı cevabı (7/477)
11. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak’ın, yurtdışında ilahiyat öğrenimi gören öğrecilere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Turhan Tayan’ın yazılı cevabı (7/508)
12. – Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz’un, Anadolu Ajansı haber bülteninde yer alan bir habere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali Talip Özdemir’in yazılı cevabı (7/514)
13. – Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz’un, Anadolu Ajansına beyanat veren askerî yetkiliye ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ali Talip Özdemir’in yazılı cevabı (7/515)
14. – Bolu Milletvekili Feti Görür’ün, fındık ihracatından yapılan Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu kesintilerine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez’in cevabı (7/527)
15. – Bursa Milletvekili Hayati Korkmaz’ın, Bursa’nın ilçelerinde meydana gelen hayvan hırsızlıklarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Ülkü Güney’in yazılı cevabı (7/547)
16. – Kütahya Milletvekili Metin Perli’nin, 30 Ağustos Zafer Bayramı ve Zafer Haftası kutlama törenleri yönergesine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/579)
17. – Rize Milletvekili Şevki Yılmaz’ın, hac ibadetine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Cemil Çiçek’in yazılı cevabı (7/584)
18. – Kayseri Milletvekili Abdullah Gül’ün, İsrail savaş uçaklarının eğitimi amacıyla ülkemizin üslerinden faydalanmasına izin verildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/589)
19. – Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in, F-4 savaş uçaklarının tamir ve modifikasyonuna ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun yazılı cevabı (7/591)
20. – Yozgat Milletvekili İlyas Arslan’ın, Yozgat-Sarıkaya Babayağmur Belediye Başkanına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Ülkü Güney’in yazılı cevabı (7/602)
21. – Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan’ın, İstanbul’da yapılan PAB Konferansına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kalemli’nin yazılı cevabı (7/814)
VII. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖNGÖRÜŞMELER
1. – Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve 15 arkadaşının, İstanbul Kadıköy’de 1 Mayıs günü meydana gelen olaylarda gerekli tedbirlerin alınmadığı iddialarını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67)
I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı.
Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdagül, İşçi
Sağlığı ve İş Güvenliği Haftası
nedeniyle gündemdışı bir konuşma yaptı.
İçel Milletvekili Halil Cin’in, köylü-orman ilişkileri ve
orman kadastrosuna,
Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan’ın, fıstık
çamı ve fıstık çamı üretimiyle uğraşan orman
köylülerine,
İlişkin gündemdışı konuşmalarına da
Orman Bakanı Nevzat Ercan, cevap verdi.
Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve 22 arkadaşının,
ülkemizdeki petrol ve doğalgaz rezervlerinin tespiti ve işletilmesi
konusunda millî bir petrol politikasının oluşturulması,
Çorum Milletvekili Yasin Hatiboğlu ve 28
arkadaşının, Rusya ve Ukrayna’dan kalitesiz ve standatlara uygun
olmayan saç ithal edildiği iddialarını ve bunların üretimde
kullanılmasının sakıncalarını tespit etmek,
Çankırı Milletvekili İsmail Çoşar ve 42
arkadaşının, ülkemizin enerji tüketiminde ileride bir
darboğazla karşılaşmaması için alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi,
Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 21
arkadaşının, Refah Partisinin Uluslararası Yardım
Teşkilatı (IHH) ile ilişkisinin
araştırılması ve bu teşkilatca toplanan kurban paralarının
amacına ulaşıp ulaşmadığının tespiti,
Amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri (10/68), (10/69), (10/70) ve
(10/71) okundu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve
öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı açıklandı.
(10/13, 53) (10/8, 16, 20) (10/5) ve (10/7) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonları Geçici
Başkanlıklarının, komisyonların başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimine ilişkin tezkereleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu.
İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın, (6/59) ve
(6/61) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına
ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği
açıklandı.
31 Mayıs - 1 Haziran 1996 tarihleri arasında İstanbul’da
yapılacak olan Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri
Konferansı HABİTAT II Global Parlamenterler Forumuna katılacak
Türkiye Büyük Millet Meclisi heyetine ilişkin Başkanlık
tezkeresi bilgiye sunuldu.
Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin, Kuveyt
Parlamentosunun davetine icabet etmesine,
Azerbaycan Parlamento Başkanından alınan davete icabeten,
10-13 Haziran 1996 tarihleri arasında Bakû’de yapılacak olan
KEİPA Parlamento Başkanları toplantısına, Türkiye
Büyük Millet Meclisini temsilen Başkanvekili Kamer Genç’in
katılmasına,
İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.
Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve 56 arkadaşının,
Türk Otomobil Fabrikaları A.Ş. (TOFAŞ) ile TOFAŞ Oto
Ticaret A.Ş.’ndeki devlete ait hissenin satış yolu ile
özelleştirilmesi sırasında nüfusunu kullanmak ve ihaleye fesat
karıştırmak suretiyle devleti zarara uğratarak görevini
kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ve 366
ncı maddelerine uyduğu iddiasıyla eski Başbakan Tansu
Çiller hakkında Meclis soruşturması açılmasına
ilişkin önergesinin (9/3) görüşmeleri tamamlanarak, istem üzerine
yapılan açık oylamadan sonra, Meclis soruşturması
açılmasının;
Anayasanın 100 üncü maddesine göre kurulacak komisyonun iki
aylık çalışma süresinin, komisyonunu başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden itibaren
başlamasının;
Kabul edildiği açıklandı.
Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Meclis
soruşturması önergesinin görüşmeleri sırasında, Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün’ün
partsine sataşması nedeniyle konuşma yaptı.
14 Mayıs 1996 Salı günü saat 15’te toplanmak üzere, 18.36’da
birleşime son verildi.
H. Uluç Gürkan
Başkanvekili
Zeki Ergezen Kadir
Bozkurt
Bitlis Sinop
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
II. – GELEN
KÂĞITLAR
10 . 5 . 1996
CUMA
Tasarılar
1. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında
41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulüne Dair Kanuna Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı
(1/391) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 3.5.1996)
2. – Yedek Subay, Yedeğe Ayrılmış Subay ve Astsubay
Kanunu Tasarısı (1/392) (Millî Savunma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.1996)
3. – Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Harp Malulü Gaziler,
Şehit, Dul ve Yetimleri ile Muharip Gaziler Dernekleri Hakkında
Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı (1/393) (Millî Savunma ve
İçişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi : 3.5.1996)
4. – Askerî Ceza Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı (1/394) (Millî Savunma ve Adalet
komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.1996)
5. – Askerlik Kanunu Tasarısı (1/395) (Millî Savunma ve Plan
ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :
3.5.1996)
6. – Türk Silahlı Kuvvetlerinde istihdam Edilecek Sözleşmeli
Subaylar Hakkında Kanun Tasarısı (1/396) (Millî Savunma ve Plan
ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :
3.5.1996)
7. – Millî Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava
Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye
Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanun ile Gülhane
Askerî Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı (1/397) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe
komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.5.1996)
8. —Kara
Avcılığı Kanunu Tasarısı (1/398) (Adalet ve
Tarım, Orman ve Köyişleri komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
9. —Harp
Araç ve Gereçleri ile Silah, Mühimmat ve Patlayıcı Madde Üreten
Sanayi Kuruluşlarının Denetimi Hakkında Kanun
Tasarısı (1/399) (Sanayi ve Teknoloji ve Ticaret ve Millî Savunma
komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
10. —Gülhane
Askerî Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/400) (Millî Savunma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
11. —Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/401) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi :3.5.1996)
12.
—Silahlı Kuvvetler İhtiyaç Fazlası Mal ve Hizmetlerinin
Satış, Hibe, Devir ve Elden Çıkarılması; Diğer
Devletler Adına Yurt Dışı ve Yurt İçi
Alımların Yapılması ve Eğitim Görecek Yabancı
Personel Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine
Dair Kanun Tasarısı (1/402) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe
komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
13. —Savunma
Sanayii Güvenliği Kanunu Tasarısı (1/403) (Millî Savunma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
14. —Türk Silahlı
Kuvvetleri Özel Beslenme Kanununa Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı (1/404) (Millî Savunma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
15. —Askerî
Havaalanları Çevresinde Uygulanacak İnşaat ve Her Türlü Mania
Sınırlamaları Hakkında Kanun Tasarısı (1/405)
(Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi
:3.5.1996)
16.—Topyekûn
Savunma Sivil Hizmetleri Kanunu Tasarısı (1/406) (Adalet ve
İçişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi :3.5.1996)
17.—Türk
Silahlı Kuvvetleri Stratejik Hedef Planının
Gerçekleştirilmesi Maksadıyla Gelecek Yıllara Sari Taahhütlere
Girişme Yetkisi Verilmesi Hakkında Kanunun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/407) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
18. —190
Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/408) (Plan ve
Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
19.—
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne
Dair Kanun ile 78 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
(1/409) (Millî Eğitim ve Plan ve Bütçe komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
20. – Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununun Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı
(1/410) (İçişleri ve Millî Savunma komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
21. – Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek
Sözleşmeli Astsubaylar Hakkında Kanun Tasarısı (1/411)
(Millî Savunma ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi :3.5.1996)
22. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun Bir Maddesinin Yürürlükten
Kaldırılmasına İlişkin Kanun Tasarısı
(1/412) (Millî Eğitim Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi :3.5.1996)
23. – Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin
Kaçakçılığı ile Kara Paranın Aklanmasının
Önlenmesine İlişkin Kanun Tasarısı (1/413) (Adalet ve
İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
24. – 78 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim
Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı (1/414) (Millî Eğitim ve Plan ve Bütçe
komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
25. – Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanuna Ek Maddeler Eklenmesine
İlişkin Kanun Tasarısı (1/415) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
26. – 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/416) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
27. – Uzman Erbaş Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/417) (Millî
Savunma ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi :3.5.1996)
28. – Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı (1/418) (Çevre ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
29. – 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı (1/419) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
30. – Yargıtay Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesine
ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvelde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı (1/420) (Adalet ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
31. —Türk
Silahlı Kuvvetlerinde İlk Nasıp İstihkakına
İlişkin Kanun Tasarısı (1/421) (Millî Savunma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
32.
—Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne
Dair Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı
(1/422) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi :3.5.1996)
33. —Askerî
Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/423) (Millî Savunma ve
Adalet komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi
:3.5.1996)
34. —Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/424) (Millî Savunma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
35.
—Yükseköğretim Öğrencilerinin Yurt İçi ve Yurt
Dışı Staj Kanunu Tasarısı (1/425) (Millî Eğitim
ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
36. —78
Sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim
Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı (1/426) (Millî Eğitim ve Plan
ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi
:3.5.1996)
37.
—Gelibolu Yarımadası Tarihi Millî Parkı Kanunu
Tasarısı (1/427) (Çevre ve
Adalet ve Tarım, Orman ve Köyişleri ve Plan ve Bütçe
komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
38.
—Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında
Kanunun Bir Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun
Tasarısı (1/428)
(İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi
:3.5.1996)
39.—Millî
Savunma Bakanlığı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri
Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda Döner Sermaye
Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/429) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
40.—Ateşli
Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/430)
(İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi
:3.5.1996)
41. —190
Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/431) (Plan ve
Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
42.— 190
Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/432)
(İçişleri ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
43. —Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/433) (İçişleri
ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi :3.5.1996)
44. —78
Sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim
Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde
Değişiklik Yapılmasına İlişkinKanun Tasarısı
(1/434) (Millî Eğitim ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
45. —Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Er ve Erbaş Harçlıkları
Kanunu ve Kıbrıs’a Gönderilecek Türk Askerî Birliği
Mensuplarının Aylık ve Ücretleriyle Çeşitli
İstihkakları ve Birliğin Başka Giderleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/435) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
46. —Hayvanları
Koruma Kanunu Tasarısı (1/436) (Adalet ve İçişleri ve Çevre
komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
47. —İthalatta
Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/437)
(Sanayi ve Teknoloji ve Ticaret ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi :3.5.1996)
Teklifler
1. —Manisa
Milletvekili Tevfik Diker’in; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun
Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bazı Ek ve Ek
Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında 17.6.1992 Tarihli 3815 Sayılı
Kanunun 3 üncü Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi
(2/277) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi :2.5.1996)
2. —Manisa
Milletvekili Tevfik Diker’in; 2886 Sayılı Devlet İhale Kanununun
2.3.1984 gün ve 2990 Sayılı Kanunla Değişik 13 üncü
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/278)
(Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan
ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi
:2.5.1996)
3. —Manisa
Milletvekili Tevfik Diker’in; 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanununun 18 Mayıs 1994 Tarihli 527 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile Değişik Ek
-18 inci Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi
(2/279) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 2.5.1996)
4. —Trabzon
Milletvekili Kemalettin Göktaş ve 36 Arkadaşının; Devlet
Memurları Kanununun 36 ncı Maddesinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/280) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :6.5.1996)
5.
—Nevşehir Milletvekili Abdülkadir Baş ve 5
Arkadaşının; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı
Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/281) (Millî
Eğitim ve Plan ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi :6.5.1996)
Raporlar
1.
—Cumhurbaşkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesap
Cetvelinin Sunulduğuna İlişkin
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği Tezkeresi ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu
Raporu (3/208) (S. Sayısı :12) (Dağıtma tarihi :10.5.1996)
(GÜNDEME)
2. —Hâkimler
ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/300) (S.
Sayısı :14) (Dağıtma tarihi :10.5.1996) (GÜNDEME)
14 . 5 . 1996
SALI
Tasarı
1. – Özürlüler İdaresi Başkanlığı
Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı (1/438)
(Sağlık ve Sosyal İşler Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 10.5.1996)
Teklifler
1. – Sıvas Milletvekili Mahmut Işık’ın; Esnaf ve
Küçük Sanatkârlar Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve
Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/282)
(Sanayi ve Teknoloji ve Ticaret komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 6.5.1996)
2. – Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı’nın;
647 Sayılı Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanunun 4
ve 6 ncı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/283) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.1996)
3. – Aydın Milletvekili M. Fatih Atay’ın; 1475
Sayılı İş Kanununun 98 inci Maddesinin “C” Fıkrasının
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/284) (Sağlık
ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.5.1996)
4. – Ordu Milletvekili Şükrü Yürür ve 6 Arkadaşının;
Erbaş ve Er Ailelerinin Ücretsiz Tedavisi Hakkında Kanun Teklifi
(2/285) (Millî Savunma ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.5.1996)
5. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay ve 10
Arkadaşının; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/286)
(Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
7.5.1996)
Tezkereler
1. – Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan’ın; Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/268) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi : 9.5.1996)
2. – Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Halil Çelik’in;
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/269) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona)
(Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1996)
3. – Rize Milletvekili Şevki Yılmaz’ın; Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/270) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi : 9.5.1996)
4. – Samsun Milletvekili Murat Karayalçın’ın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/271) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş
tarihi : 10.5.1996)
Rapor
1. – Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in 4.7.1934 Tarih ve 2559
Sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu
Raporu (2/64) (S. Sayısı : 15) (Dağıtma tarihi : 14.5.1996)
(GÜNDEME)
Sözlü Soru
Önergeleri
1. – Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un, İstanbul Atatürk
Hava Limanı dış hatlar terminali ihalesindeki yolsuzluk
iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/130)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
2. – İstanbul Milletvekili Meral Akşener’in, Ereğli Demir
ve Çelik Fabriraları A.Ş.’nin özelleştirilmesi ile ilgili
ihalenin iptaline ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/131)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
3. – Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol’un,
Çiftçilerimize yapılacak yardımlara ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/132)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
4. – Şanlırurfa Milletvekili Zülfikar İzol’un,
Şanlıurfa’da Tedaş’ın bazı hizmetlerindeki
yetersizliğe ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü
soru önergesi (6/133) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
5. – Afyon Milletvekili Nuri Yavuz’un, T.C. Merkez Bankası Van Gölü
Eğitim ve Dinlenme Tesislerine ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/134) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
6. – Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt’un, Sinop Boyabat SSK Hastanesinin
ne zaman faaliyete geçeceğine ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/135) (Başkanlığa
geliş tarihi : 8.5.1996)
7. – Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt’un, Sinopta nükleer santral
kurulması ile ilgili bir projenin olup olmadığına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi
(6/136) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
8. – Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt’un, Sinop’a bağlı
bazı ilçelerin yol yapım çalışmalarına ve Köy
konakları için ayrılan ödenek miktarına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi
(6/137) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
9. – Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt’un, Sinop’a bağlı
Durağan ve Dikmen ilçelerinde yaşayan bazı kimselerin
çocuklarını Bafra’da kurulmuş çocuk pazarında
sattıkları iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/138) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
Yazılı
Soru Önergeleri
1. – Kastamonu Milletvekili Fethi Acar’ın,
Cumhurbaşkanlığındaki personel ve otolara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/753) (Başkanlığa geliş
tarihi : 8.5.1996)
2. – Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Ülkemizde yaşanan
trafik kazalarına karşı alınacak önlemlere ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/754)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
3. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in,
Sıvas’ın bazı köylerinin köprü ihtiyacına ilişkin
Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/755)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
4. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/756) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
5. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
yardımcısından yazılı soru önergesi (7/757)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
6. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru
önergesi (7/758) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
7. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/759) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
8. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas’ta
bulunan 4 No. lu Askeri Dikimevine personel alınıp
alınmayacağına ilişkin Millî Savunma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/760)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
9. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas İline
1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına
ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/761)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
10. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/762)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
11. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/763) (Başkanlığa
geliş tarihi : 8.5.1996)
12. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/764)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
13. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/765) (Başkanlığa
geliş tarihi : 8.5.1996)
14. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/766)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
15. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/767)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
16. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/768)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
17. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/769)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
18. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/770)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
19. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına
ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/771)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
20. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/772)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
21. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/773)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
22. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/774)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
23. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/775)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
24. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek miktarlarına
ilişkin Kültür Bakanından yazılı soru önergesi (7/776)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
25. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/777)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
26. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru
önergesi (7/778) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
27. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/779)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
28. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/780) (Başkanlığa
geliş tarihi : 8.5.1996)
29. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/781)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
30. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru
önergesi (7/782) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
31. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/783)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
32. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/784)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
33. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Millî Savunma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/785)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
34. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/786)
(Başkanlığa
geliş tarihi : 8.5.1996)
35. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/787)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
36. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan Yatırım ödenek
miktarıların ilişkin Devlet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/788)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
37. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in,
Sıvas’ın bazı ilçelerine bağlı bazı köylerin
sulama kanalı ihtiyaçlarına ilişkin Devlet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/789)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
38. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in,
Sıvas’ın Germenek ilçe merkezi ve Yenibuçuk kasabasına su ileten
toprak kanallarının betona dönüştürümesine ilişkin Devlet
Bakanından yazılı soru
önergesi (7/790) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
39. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas-Hafik
ilçesinin su ihtiyacının giderilmesine ilişkin Devlet
Bakanından yazılı soru
önergesi (7/791) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
40. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
Akıncılar ilçesi’ne bağlı iki köy arasındaki bir
derenin ıslahına ilişkin Devlet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/792)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
41. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in,
Sıvas’ın Gölova İlçesine bağlı bazı köylerin
kanalizasyon yapımlarına ilişkin Devlet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/793)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
42. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in,
Sıvas’ın Gölova ilçesine bağlı bazı köy
yollarının bakımı ve asfaltlanmasına ilişkin
Devlet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/794) (Başkanlığa geliş tarihi :
8.5.1996)
43. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in,
Sıvas’ın Gölova İlçesine bağlı bazı köylerin
sulama kanallarının yapımına ilişkin Devlet
Bakanından yazılı soru
önergesi (7/795) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
44. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in,
Sıvas’ın bazı ilçelerine bağlı bazı bölgelerde
tatlı su ve tarla balıkçılığının
geliştirilmesi projesine ilişkin Devlet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/796)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
45. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in,
Sıvas’ın bazı ilçelerine bağlı bazı köylerin Köy
Yerleşme planlarına ilişkin Devlet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/797) (Başkanlığa geliş
tarihi : 8.5.1996)
46. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in,
Sıvas’ın Koyulhisar ilçesine bağlı bazı köylerin
yıkılan köprülerinin yapımına ilişkin Devlet
Bakanından yazılı soru
önergesi (7/798) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
47. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in,
Sıvas’ın Koyulhisar ilçesine bağlı bazı köylerin köprü
ihtiyacına ve bazı köy yollarının asfaltlanmasına
ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/799)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
48. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in,
Sıvas-Ulaş İlçesine bağlı bazı köy
yollarının altyapı, genişleme, kumlama ve
asfaltlanmasına ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/800)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
49. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, 1995 ve 1996
yıllarına ait Köy Hizmetleri bütçesinin ne kadarı Sıvas
iline tahsis edildiğine ilişkin Devlet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/801)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
50. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas’a
bağlı Suşehri İlçesine Köy Hizmetlerince bir şube
açılmasının düşünülüp düşünülmediğine
ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/802)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
51. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas’a
bağlı Divriği İlçesine bir Köy Hizmetleri Şantiye
Şefliğinin kurulmasına
ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/803) (Başkanlığa
geliş tarihi : 8.5.1996)
52. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas’a
bağlı Doğanşar-Hafik arasındaki yola ilişkin Devlet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/804)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
53. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Gökpınar
Göleti Sulama Projesine ilişkin Devlet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/805)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
54. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun,
uyuşturucu kaçakçılığı iddiasıyla bir
şahsın gözaltına alınıp alınmadığına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/806) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
55. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun,
Diyarbakır Merkez Bağıvar Beldesi Karakol Komutanının
belde halkına baskı yaptığı iddiasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/807)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
56. – Yozgat Milletvekili Kazım Arslan’ın, Yozgat Fen-Edebiyat
ve Mimarlık Mühendislik Fakülteleri için 1996 bütçesinden ayrılan
ödeneğe ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/808) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
57. – Yozgat Milletvekili Kazım Arslan’ın, eğitim
sistemine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/809) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
58. – Yozgat Milletvekili Kazım Arslan’ın, Cami, Kur’an Kursu,
dernek veya Vakıflara Devlet Bütçesinden bir yardım yapılıp
yapılmadığına ilişkin Devlet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/810) (Başkanlığa geliş
tarihi : 8.5.1996)
59. – Yozgat Milletvekili Kazım Arslan’ın, Yozgat İlinde
besicilik kredisinden yararlanan kişilere ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/811)
(Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
60. – Yozgat Milletvekili Kazım Arslan’ın, Emekli
aylıklarının, aylık olarak ödenmesinin mümkün olup
olmadığına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/812) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.5.1996)
61. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan
Yazıcıoğlu’nun, Bağ-Kur üyelerinin basamak yükselmesine
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/813) (Başkanlığa geliş
tarihi : 9.5.1996)
62. – Yozgat Milletvekili Kazım Arslan’ın, İstanbul’da
yapılan PAB Konferansına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi (7/814)
(Başkanlığa geliş tarihi : 18.4.1996)
Meclis Araştırması
Önergeleri
1. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 13
arkadaşının, Refah Partisi üyesi oldukları iddia edilen iki
kişinin kurban organizasyonu marifetiyle topladıkları
paraların nerelerde kullanıldığını tespit etmek
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü
maddeleri uyarınca bir Melis Araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/72) (Başkanlığa
geliş tarihi : 10.5.1996)
2. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 13
arkadaşının, bazı turizm şirketlerinin hac
organizasyonlarından sağladıkları gelirden Refah Partisi’ne
para aktarıp aktarılmadığını araştırmak
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü
maddeleri uyarınca bir Melis Araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/73) (Başkanlığa
geliş tarihi : 10.5.1996)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN : Başkanvekili Yasin
HATİBOĞLU
KÂTİP ÜYELER : M. Fatih ATAY
(Aydın), Salih KAPUSUZ (Kayseri)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, çalışmalarımızın
hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah’tan niyaz ediyor,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51 inci Birleşimini açıyorum.
III. –
YOKLAMA
BAŞKAN
– Ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; adı okunan
sayın üyelerin, salonda bulunduklarını yüksek sesle işaret
buyurmalarını rica ediyorum.
Kulislerde
bulunan sayın milletvekillerinin Genel Kurulu teşrifini, ayrıca
rica ediyorum.
(Yoklamaya başlandı)
Mustafa
Küpeli?.. Yok.
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Meclisi yöneten her Meclis Başkanvekili
arkadaşımız, Genel Kurul üyesi sayın milletvekillerinden,
bu cep telefonlarıyla ilgili ricalarda bulundu. Görüyorum ki, cep
telefonları hâlâ dertli ve firkatli nida etmektedir. Eğer buna
müsamaha gösterirsek, endişe ederim ki, kimi sayın üye faks makinesi
getirme ihtiyacını duyacaktır. Rica ediyorum... Bu gereçten elbette
yararlanılmalıdır; ama, yeri burası değildir.
İstirham ediyorum... Eğer o icadın bir kapatma yeri varsa,
lütfen düğmesine basın ve kapatın; en azından,
kitapçığında, nereye basıldığında
kapatılacağı yazılıdır.
Teşekkür
ediyorum.
Yoklamaya
devam ediyoruz.
( Yoklamaya
devam edildi)
Arif Sezer?..
Yok.
(Adıyaman
Milletvekili Mahmut Nedim Bilgiç’e kadar yoklama yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce, üç sayın üyeye gündemdışı söz
vereceğim.
IV. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Ankara Milletvekili Ersönmez
Yarbay’ın, Özürlüler Haftası ve özürlülerin sorunlarına
ilişkin gündemdışı konuşması ve Devlet
Bakanı İbrahim Yaşar Dedelek’in cevabı
BAŞKAN
– Sayın Ersönmez Yarbay, Sakatlar Haftası dolayısıyla
gündemdışı söz istemişlerdir. Tabiî, bu “sakat” tabirini,
rencide olmamaları için “özürlüler” olarak ifade ediyorum; “fiziksel özürlüler” ya da “fiziksel engelliler”
de olabilir.
Buyurun
Sayın Yarbay. (RP sıralarından alkışlar)
ERSÖNMEZ YARBAY
(Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde, 10-16
Mayıs tarihleri arası, her yıl, Özürlüler Haftası olarak
kutlanmaktadır. Özürlüler Haftası münasebetiyle, özürlülerin içinde
bulundukları acıklı durumlara Yüce Heyetinizin dikkatlerini çekmek
için, gündemdışı söz almış bulunuyorum.
Birleşmiş
Milletler kıstaslarına göre, az gelişmiş ülkelerde nüfusun
yüzde 12’si özürlü insanlardan oluşmaktadır; bu, çok yüksek bir
orandır. Ülkemizde, 1985 nüfus sayımında yapılan tespitlere
göre, 429 130’u erkek, 265 941’i kadın olmak üzere, 695 071 özürlü
vatandaşımız bulunmaktadır. 1985 nüfus sayımında
tespit edilen bu rakamların, çalışamayacak kadar özürlü olan
vatandaşlarımıza ait olduğu kabul edilmelidir. Elde
sağlıklı veriler olmamasına karşın, Türkiye’de
özürlü vatandaşlarımızın sayısı 6 milyon
civarındadır.
1990 nüfus
sayımında, özürlü vatandaşlarımızla ilgili olarak
hiçbir veri yoktur. Özürlü vatandaşlarımızla ilgili politikalar
üretilirken, özürlü vatandaşlarımızın kesin
sayısı tespit edilmeli, özür nedenleri ve sayıları
belirlenmelidir. Bu arada, ülkemizde, acilen bir nüfus sayımı
yapmanın zaruret olduğunu da işaret etmek istiyorum.
Hızlı nüfus artışı sebebiyle ve hızlı göç
sebebiyle, günümüzde, artık, elimizdeki rakamlar, olayları
değerlendirmede yetersiz kalmakta; bu sebeple, acilen bir nüfus
sayımı gerekmektedir.
Nüfusumuzun
yüzde 10’unu ilgilendiren bir konuda hiç istatistikî bilginin bulunmaması
gerçekten üzücüdür. Sağlık Bakanlığının
yayımlamış olduğu sağlık istatistikleri
kitabında, çeşitli sebeplerle sonradan özürlü kalan
vatandaşlarımızla ilgili hiçbir bilgi yoktur. Ülkemizde
yapılacak öncelikli iş, özürlülerle ilgili analize elverişli
envanterler çıkarılmalı, bu bilgilere göre özürlü vatandaşlarımızla
ilgili politikalar üretilmelidir. Özürlü vatandaşlarımızı
topluma kazandırmak; onları, üretici hale getirmek; normal insanlar
gibi eğitim gören, çalışan, eğlenen, spor yapan fertler
haline dönüştürmek; diğer vatandaşlarımız ile özürlü
vatandaşlarımız arasındaki fırsat eşitliğini
sağlamak devletin görevidir.
Anayasanın
10 uncu maddesi, eşitlik ilkesini, 2 nci maddesi de sosyal devlet ilkesini
düzenlemiştir. Anayasamızın, eğitim ve öğrenim
hakkı ve ödevini düzenleyen 42 nci maddesi, özel eğitim ihtiyacı
bulunanların eğitimi konusunda gerekli tedbirlerin
alınmasının devletin görevi olduğunu belirtmektedir; fakat,
ne yazık ki, bugün, sadece, Millî Eğitim Bakanlığına
bağlı okullarda 15 bin öğrencimiz eğitim görebilmekte; ama,
sayısını bilemediğimiz kadar özürlü öğrencimiz de,
maalesef eğitim görememektedir.
Yine,
Anayasamızın bir başka maddesinde, çalışma ve dinlenme
hakkı konusunda, özürlülerle ilgili bir düzenleme yapılmış
ve devlete, özürlülerin korunması konusunda görevler verilmiştir;
keza, Anayasamızın bir başka maddesinde -sosyal güvenlikle ilgili
bir maddesinde de- yine, özürlüler ve güçsüzlerle ilgili düzenlemeler
yapılmış ve devlete bu konuda görevler verilmiştir.
İş
Kanununda, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda, Sosyal
Güvenlik Kurumları Kanununda, Sosyal Yardımlaşma Vakfı
Kanununda ve birçok kanunda özürlülerle ilgili düzenlemeler bulunmasına
rağmen, ülkemizde, halen, özürlülerin, sadece yüzde 3’ü eğitim
görebilmektedir. Ülkemizde, işsiz oranı, nüfusumuzun yüzde 10-15’i
civarında olmasına karşın, özürlülerde bu oran yüzde
95’leri bulmaktadır.
Bu kadar
dağınık mevzuat içerisinde, mutlaka bir özürlüler
bakanlığı kurulmalıdır. Geçen dönemde, Genel
Başkanımız Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve
arkadaşlarının teklifiyle, bu Mecliste, özürlülerin durumunu
araştırma ve bu konudaki politikaları geliştirme...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
– Toparlar mısınız efendim...
ERSÖNMEZ
YARBAY (Devamla) – Tabiî efendim.
...maksadıyla
bir Meclis araştırma komisyonu kurulmuş ve bu komisyon,
çalışmalarını tamamlayarak, raporunu Yüce Meclise takdim
etmiştir. Bu komisyonda, özürlülerle ilgili bir bakanlığın
kurulması ve özürlüler konusunda, özürlüler derneklerinin,
vakıflarının, federasyonlarının
katılımcı olarak bu bakanlıkta görev alması
istenmiştir.
Bu konuda, o
komisyonda dile getirilen görüşlerin bir an önce yasaya
dönüştürülmesini ve acilen bir özürlüler yasasının
çıkarılmasını diliyor, bu düşüncelerle Yüce Heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Yarbay, teşekkür ediyorum efendim.
Cevap
ihtiyacı duyulmadı.
2. – Konya Milletvekili Abdullah Turan
Bilge’nin, süne ve kımıl zararlılarıyla mücadeleye
ilişkin gündemdışı konuşması
BAŞKAN
– İkinci sırada, süne ve kımılla mücadele ile ilgili olarak
Sayın Turan Bilge söz istemişlerdir.
Buyurun
Sayın Bilge. (DSP sıralarından alkışlar)
ABDULLAH
TURAN BİLGE (Konya) – Başlayabilir miyim efendim?
BAŞKAN
– Tabiî efendim, buyurun; emre müheyyadır mikrofonlar.
ABDULLAH
TURAN BİLGE (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
konuşmama başlarken hepinize saygılarımı sunuyorum.
Orta
Anadolu’nun çok büyük bir bölümünde buğday ve arpa ziraatı en
yaygın üretim desenidir. Kımıl ve süne diye
adlandırdığımız iki zararlı, Konya,
Kırşehir, Çorum, Çankırı, Ankara ve Ankara’nın
özellikle Polatlı, Haymana, Bala İlçelerinde buğdayda daneleri
emerek, önemli boyutlarda ağırlık ve kalite kaybına neden
olmaktadır.
Tarım Bakanlığının
şu andaki politikası, süne mücadelesinde ilaç, uçak, işçilik ve
tarla kontrolü gibi giderlerin devlet tarafından
karşılanmasıdır. Kımıl mücadelesinde ise, ilaç ve
yer aleti, devlet tarafından karşılanmaktadır; fakat,
ilaçlama, işçilik ve tarla kontrolü gibi hizmetler çiftçiye
bırakılmaktadır; ancak, şu anda, alette ve yer yer ilaçta
önemli boyutlarda sıkıntılar bulunmaktadır.
Bakanlığı bu konuda daha duyarlı olmaya davet ediyorum.
Çiftçi, kımılda, tarla kontrol çalışmalarını
değişik nedenlerle yapamamakta ve bunun doğal bir sonucu olarak
da, ergin kımıllara karşı etkili bir mücadele yapılamamaktadır;
böyle olunca da, üreyen kımıl, Orta Anadolu’da, her geçen yıl
daha da yaygınlaşmakta ve çiftçimizin gündemindeki önemli yerini
korumaktadır.
Kımılda
yavruyla mücadele, son derece zor ve pahalı bir yöntemdir. Örneğin, 3
milyon dekarı ilaçlamak için -bütün masraflar bir tarafa- sadece 50 uçak
gerekmektedir. Kımılda ergine karşı uçakla ilaçlı
mücadele de hem pahalı bir yöntemdir hem de çok fazla ilaçlama sonucu
doğal denge bozulmakta ve ekili hububat da zarar görmektedir.
Sayın
Genel Başkanımız Bülent Ecevit’in her zaman ifade ettiği
gibi, DSP sadece sorunları ortaya koymaz, en sağlıklı çözüm
önerilerini de beraberinde getirir esprisi içerisinde, kımılda var
olan ikilemi aşmak için, devlet, kımıl yavru ilaçlamasında,
çiftçilerin kendi kullanacakları ilaçlara yüzde 50 ilâ 60 geri ödeme
yapmayı kabul ederse, çiftçi, bu mücadeleyi kendisi yapar ve böylece de,
çiftçi, tarım teşkilatı ve Bakanlık arasındaki
sürtüşme kalkar.
Tarımda
birtakım girdi ve ürünlere yapılan iade ve teşvik ödemeleri
aylardan beri yapılamamaktadır. Seçim bölgem olan Konya’da,
çiftçilerimizin 500 milyara varan bu ödemelerini lütfen yapınız ve
çiftçilerimizin sıkıntılarına bir ölçüde çare olunuz; bu
sorunu aşmak için, çiftçiye gübreyi ucuz fiyattan veriniz; geri ödemeyi,
gübre üreticilerine veya tüccarlarına yapınız; çünkü, onlar,
çiftçiden daha imkânlı kişi ve kuruluşlardır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; doğa, Orta Anadolu’ya yeterince
cömert davranmamıştır; yağış miktarı yer yer
limitin altında kalmaktadır. Bu yöre çiftçisinin kaderi ve yaşam
koşulları, doğaya endekslidir; yetersiz yağış sonucu,
her yıl milyonlarca hektar tarım arazisi nadasa
bırakılmakta ve çiftçi, iki yılda bir ürün almaktadır...Bu
yörenin çiftçisi sıkıntılıdır; çok yıllar,
attığı tohumu bile alamamıştır; her geçen gün
hızla yükselen fiyatlar tarımda da maliyeti artırmakla
kalmıyor, buna paralel olarak, üretimin azalmasına neden oluyor...
Yöre
çiftçisi, daha sekiz ay önce 7-8 bin liraya sattığı
buğdayının bugün 20-21 bin liradan işlem gördüğünü
seyretmekte ve Hükümetin yanlış politikalarının
burukluğunu içerisinde duymaktadır. Yerli buğdayın, şu
anda, serbest piyasada, kilosu 20 bin liranın üzerinde işlem
görmektedir. ithal buğdayın tonu ise, 260-265 dolardır. Bu
kürsüden, tüm yetkililere soruyorum: Yabancı ülkelerin çiftçilerine rahat
rahat ödediğiniz bu paraları, çilekeş ve vefakâr Türk çifçisine
çok mu görüyorsunuz?
Az önce
ifade ettiğim gibi, doğa, Orta Anadoluya, daha fazla cömert
değildir. Bu yörenin insanları, şarkıdaki ifadesiyle
“yağdır Mevlam su” diye çok zaman Allah’a dua eder; bu nedenle,
sulama, yöre için hayatî önem taşır. Kısa adı KOP olan,
Konya Ovaları Sulama Projesi, Orta Anadolu çiftçisinin bir
sevdasıdır, bir güzel rüyasıdır. Yöre çiftçisi, bu güzel
rüyayı görürken, devletin, halen suladığı alanlarda
yaptığı uygulamaları, birer karabasan gibi
varlığında hissetmektedir. Şu anda, Orta Anadolu’da, on
binlerce çiftçinin üye olduğu yüzlerce sulama kooperatifi vardır;
ama, yığınla da sorunları vardır. 1993
yılında, kilovatı 232 lira olan elektrik ücreti, yüzde 2 400
artırılmak suretiyle, 5 600 liraya yüksetilmiş
bulunmaktadır. Çiftçinin ödeyemediği borcuna, tefecileri bile
kıskandıracak, aylık yüzde 18 gibi bir faiz
uygulanmaktadır; devlet ve çiftci, icralık olmuşlardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– 2 dakika süre verdim; lütfen toparlayınız efendim.
ABDULLAH
TURAN BİLGE (Devamla) – Peki efendim.
Çözüm:
Geliniz, yüzde 50 indirimli yeşil tarifeyi, yeniden uygulayalım;
gecikme faizlerini bir kez affedelim, bu olmaz ise, toplam borcu hemen
donduralım ve taksite bağlayalım; Orta Anadolu’da, sulamada
kullanılan elektriğin paralarını, gecikme faizi uygulamadan
şubat, ağustos aylarına alalım. “Kuyuların
çalışacak” diye kandırılıp, ona göre, ürün eken
kooperatiflerin ufak tefek noksanlıklarını gideriniz ve bu
kooperatifleri, hemen faaliyete geçiriniz. Çifçi, kendi kendine soruyor “Bu
hükümetler bize ne diyor: Ürününe, istediğin kadar değil, cebindeki
paran kadar su ver; üretimi artırma, istersen hiç ekme, hiç üretme; sana,
kiloda, 8 bin lirayı çok gördüğüm mısır ve
buğdayı dışarıdan 19-20 bin liraya alıyorum”
diyor. Bir zamanlar “benim köylüm, benim çiftçim” diye oy deposu olarak görülen
bu insanların, son 10 yıldır ülkeyi yöneten siyasîler
tarafından ne hale getirildiklerinin kısa metrajlı bir filmini
sundum.
Vah köylüm!
Eyvah köylüm! Ama, üzülme, yoksulluk ve çile çekmek senin yazgın
olmayacaktır ve güzel günler yakındır; DSP, köylüye
sevdalıdır.
Saygılarımı
sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Bilge, teşekkür ediyorum.
1. – Devlet Bakanı İbrahim
Yaşar Dedelek’in, Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, Özürlüler
Haftası ve özürlülerin sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşmasına cevabı (Devam)
DEVLET
BAKANI İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) – Sayın
Başkan, birinci gündemdışı konuşmada Genel Kurul
salonunda yoktum; müsaade ederseniz, şimdi cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN
– Özürlülerle mi ilgili efendim?
DEVLET
BAKANI İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) – Evet efendim.
BAŞKAN
– Özürlülerle alakalı, engellilerle alakalı gündemdışı
konuşmaya, Hükümet edına arzı cevap etmek üzere, Sayın
Bakan buyurun.
DEVLET
BAKANI İBRAHİM YAŞAR DEDELEK (Eskişehir) – Sayın
Başkan, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri; geciktiğim için,
Refah Partisi Milletvekili değerli arkadaşımız Ersönmez
Yarbay’ın, biraz önce, Sakatlar Haftası nedeniyle yapmış
olduğu gündemdışı konuşmayı dinleyemedim; ancak,
içeriği itibariyle toplumumuzu fevkalade yakından ilgilendiren bir
konu olması hasebiyle, ben de, Hükümet adına görüşlerimi arz
etmek üzere gelmiş bulunuyorum.
19 uncu
Dönemde, Refah Partisinin vermiş olduğu bir önergeye dayanılarak
Meclisimizde kurulan özürlülerin sorunlarını araştırma
komisyonu, belki de, uzun yıllar sonra, ilk defa, özürlülerin
sorunlarına fevkalade cevaplar verebilecek bir araştırma
komisyonu çalışması yaptı. Özellikle, geçtiğimiz dönem
Meclisimizin değerli milletvekillerinin desteğiyle, bu komisyonun
Başkanlığını ben deruhte ettim. Aşağı
yukarı bir yıl içerisinde -bir yıl bile değil on ay
içerisinde- Meclisimizin değerli katkılarıyla, bu komisyon,
çalışmalarını tamamladı, genel görüşmesi
yapıldı ve şu anda çeşitli parti gruplarımıza ait
değerli arkadaşlarımızın hazırlamış
olduğu özürlülerle ilgili yasa taslakları, geçen dönemin sonuna
doğru hazır hale getirildi, birleştirildi.
Ben,
şimdi, arkadaşımıza, bu duyarlı konuda söz alıp
görüşlerini belirttiği için teşekkür ediyorum. Ayrıca, Yüce
Meclisimizden, bu dönemde uzun zamandır bekleyen -dört yıl sonra;
yani, dört yıl önce çalışması bitmiş- özürlülerle
ilgili yasanın, katkılarınızla, bir an önce
çıkması hususunda da, sizlerden ilgi ve alaka bekliyorum.
Hepinize
ayrı ayrı teşekkür eder, saygılarımı
sunarım. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
3. – Bingöl Milletvekili Hüsamettin
Korkutata’nın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki
karayollarının durumuna ilişkin gündemdışı konuşması
ve Devlet Bakanı Cemil Çiçek’in cevabı
BAŞKAN
- Gündemdışı üçüncü sırada Sayın Hüsamettin Korkutata,
Türkiye’deki köy ve karayolları ağlarıyla ilgili olarak
konuşmak üzere, buyurun.
Tabiî,
özellikle Bingöl demeyi arzu edersiniz; ama, 74 ilimiz var; buyurun.
HÜSAMETTİN
KORKUTATA (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
karayolları ve bilhassa kapalı olan yollarla ilgili...
BAŞKAN
– Efendim, ben sürenizi durdurdum. Sayın Kahraman uyarıyor, “İl
sayısı 74 değil 79” diyor; haklıdır. Düzeltiyorum;
ama, biz, akşam 74 ille yatıp sabah 75 ille uyanıyoruz; onun
için takip edemiyorum; kusura bakmayın efendim, cehaletimi
bağışlayın.
Buyurun.
HÜSAMETTİN
KORKUTATA (Devamla) – Estağfurullah efendim.
Sayın
Başkanım, inşallah bundan sonra öyle yatıp kalkmayacaksınız,
bunun için de bir düzenleme yapılıyor.
NECMİ
HOŞVER (Bolu) – Başkan, bizimkileri şimdiden önledin; biz
de bekliyoruz il olacak yerleri.
HÜSAMETTİN
KORKUTATA (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 61
bin kilometrelik karayollarının şöyle böyle 35 bin kilometrelik
kısmı trafiğe elverişli değil ve maalesef, doğru
dürüst kullanılamıyor. Kullanılan yollardan da
birkısmı zaman zaman kesilince, diğer yollarda trafik kazalarının
artması daha çok imkân dahiline giriyor .
Ben,
14.3.1996 tarihinde; yani, bundan tam iki ay önce olağanüstü halin
uzatılmasıyla ilgili bir konuşmamda Bingöl-Diyarbakır
karayolunun kapalı olduğunu söylemiştim ve o zaman Sayın
İçişleri Bakanımız Ülkü Güney Bey, “bu yolun kapalı
olmadığını” söylemişti; ben de “yanlış bilgilendirildiklerini” kendilerine arz etmiştim. Bundan
kısa bir zaman sonra da Sayın Bakanımız, bana geldi “özür
dilerim, gerçekten bu yol kapalı imiş, ben yanlış bilgilenmişim;
ama, söz veriyorum, 15 gün içinde bu yolu açacağız” dedi.
Ben,
kendilerine teşekkür ettim ve ondan sonra Sayın Ünal Erkan ile
birlikte biz Bingöl’e gittik ve orada halkın huzurunda bir bakan olarak,
bölgeyi bilen bir insan olarak da “bu yolu açmak bizim boyumuzun borcudur”
demişlerdi. Fakat, ne acıdır ki, tam iki ay zaman geçti ve bu
yol bir türlü açılamadı değerli arkadaşlar. Buradan emirler
verildi, görüşmeler yapıldı, bütün bunlara rağmen bu yolun
açılamaması, vatandaşı, gerçekten
inançsızlığa itmiştir; çünkü, vatandaşın
huzurunda verilen söz yerine getirilmemiştir.
Değerli
arkadaşlar, bu karayolunun açılmasında Bingöl’ün hiçbir dahli
yoktur; yani, Bingöl, açılmaması için hiçbir mazeret ileri
sürmemiştir; hem tugay komutanlığı emniyetini sağlamak
yönünden hem Bingöl Valiliği de, asfalt ve diğer hizmetlerini yapmak
yönünden hiçbir sakınca görmemektedir; ama, Diyarbakır Valiliği
ve ilgililer, maalesef bu yolun açılmasına müsaade etmiyorlar.
Ben, bu
yolun en kısa zamanda açılmasını istiyorum. Zira,
devletimizin buradaki kaybı trilyonları buluyor. 140 -160 kilometre
yol yerine tam 300 küsur kilometre yol gidilip geliniyor; hem vatandaşa
çok büyük külfet hem büyük zaman israfı
ve hem de benzin sarfiyatı ve araçların yıpranması
yönünden gerçekten büyük bir zarar. Biz, o zaman yalnız bu yolu söylemiştik, başka yolları
söylemedik.
Şimdi
ben, doğu ve güneydoğudaki karayollarının diğer
yerlerine kısaca değinmek istiyorum. Şu anda Siirt ile
Şırnak arasında yol açık değildir değerli
arkadaşlar; ama, hiç açık değil! Hiç kimse de iki üç yıldan
beri gidip gelmemektedir. Bu yolun mutlaka güvencesinin de sağlanması
ve açılması lazımdır.
Yine, bugün
Bitlis’le Van arasında saat 16.00’dan sonra gidip gelmek mümkün değil, 16.00-16.30; şu anda
saat değişmişse bilmiyorum; benim gittiğim tarihte öyle idi
. Doğu, güneydoğu yollarının büyük ekseriyeti de bu durumdadır; ancak
saatli olarak açıktır, onun dışında açık
değil.
Bingöl’e,
maalesef ve maalesef, yolcu treni, iki yıldan beri gitmemektedir. Bunu
müteaddit defalar tenkit etmemize rağmen, buraya yolcu treni, hâlâ bir
türlü gönderilmedi; ancak, yük treni gidebilmektedir. Bunların hepsi de,
tabiî ki, oradaki vatandaşa bıkkınlık veriyor, eziyet
veriyor. Zaten, demiryolu hattının geçtiği yerlerde, birçok
vatandaşa yol götürülmemiş, nasıl olsa raylı sistemden
istifade ediliyor denilmiş; ama, bugün, o vatandaş, yükünü, ya hayvan
sırtında veyahut da kendi sırtında götürmektedir. Bu
vatandaşın ıstırabının bir an önce dinmesi
lazımdır.
Değerli
arkadaşlar, 2 Haziranda bir araseçim var: Mahallî araseçim. Bir
bakıyoruz ki...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Bir bakıyorsunuz ki, süreniz bitmiş. Ben, şimdi, sürenizi
uzatıyorum; buyurun.
HÜSAMETTİN
KORKUTATA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, birçok vaatler
yapılıyor -doğu ve güneydoğunun tamamında bu böyledir-
paketler açılıyor, trilyonluk paketler; fakat, arkasından bir
şey çıkmadığı zaman, vatandaş çok üzülüyor ve
umutsuzluğa itiliyor. Vatandaşı bu umutsuzluğun içinden
çıkarabilmenin tek yolu, vatandaşa söyleneni mutlak ve mutlak
şekilde zamanında yapabilmektir. Biz, bu anlayışın
içerisine girmediğimiz zaman, ne terörde başarılı oluruz ne
de hiçbir işte başarılı olabiliriz.
Bugün,
şöyle böyle dört küsur aydır biz buradayız;
yaptığımız hiçbir şey yok, verdiğimiz hiçbir söz
yerine getirilmemiş, hiçbir konu başarılmamıştır
değerli arkadaşlar.
Bugün, yine,
Bingöl’le ilgili bir konudan söz etmek istiyorum: Adaklı, Kiğı,
Yedisu ve birçok ilçeye yol hizmeti gidememektedir; yollar da, yoldan
başka herşeye benzemektedir değerli arkadaşlar. Bu
yolların, mutlaka, kısa zamanda yapılması
şarttır. Seçim zamanı gelip, orada vaat edip, sonra da hiçbir
şey yapmamak, bir neticeyi değiştirmez arkadaşlar.
Biliyorum,
bir sürü yatırımlarımız var; hepsi, yıllardan beri,
sürüm sürüm sürünmektedir. Bir devlet hastanesi inşaatı tam on
yıldır devam etmiş; ama, hâlâ da bitmemiştir. Yarın
gelinip başka şeyler söylenebilir; ama, bunun bir kıymet ifade
etmeyeceğini şimdiden söylemek istiyorum. Eğer, bunlar ciddî
şekilde yapılacaksa, bugünden, programına doğru dürüst para
konulmalı ve bu işler bitirilmelidir, seçim malzemesi olarak
kullanılmamalıdır.
Değerli
arkadaşlar, şu anda İçişleri Bakanımız geldi,
bunu, kendilerinin yanında, Sayın Başkanın da
müsamahasına sığınarak bir kez daha söyleyerek, sözlerime
son vermek istiyorum: Bu karayolunun -Bingöl-Diyarbakır karayolunun-
açılması için...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Efendim... Lütfen...
HÜSAMETTİN
KORKUTATA (Devamla) – ...Sayın Bakanım “beraber gideceğiz, onu
açacağız” diye söz vermişti. O günden bugüne kadar bekledim, iki
ay geçti, şimdi, yerinden inşallah cevap vereceklerdir.
Yüce Meclise
saygılarımı sunuyorum.
Sağ
olun. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Korkutata teşekkür ediyorum.
Sayın
Korkutata’nın gündemdışı konuşmasıyla ilgili
olarak, Devlet Bakanı Sayın Çiçek.
Buyurun
Sayın Bakan.
DEVLET
BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz evvel,
burada söz alan Sayın Korkutata, özü itibariyle karayollarıyla ilgisi
olması gereken; ama, biraz da, o Bakanlığın o Genel
Müdürlüğün sınırlarını aşan bir genel
değerlendirme yaptı; ben de, o konuyla ilgili, kısaca, Yüce
Heyetinize bilgi sunmak istiyorum.
Tabiatıyla,
o taraflarda belediye seçimleri var. Orada yapılan
çalışmaları, ne ölçüde seçimle ilgilendirirseniz, burada
yapılan konuşmayı da seçime yönelik bir konuşma olarak
değerlendirme mecburiyetiniz hâsıl olur.
HÜSAMETTİN
KORKUTATA (Bingöl) – Aynı konuyu daha önce de söylemiştim.
DEVLET
BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – O sebeple, Karayolları Genel
Müdürlüğünün, 1996 yılında Türkiye’de yapmak istediği
çalışmalarla ilgili kısaca bilgi arz etmek istiyorum : Bugün,
Karayolları Genel Müdürlüğünün sorumluluğu altında 60 bin
kilometrelik yol ağı mevcuttur. Bu yol ağındaki
çalışmalar, genel bütçe içerisinde giderek azalan bütçe ödenekleriyle
yürütülmektedir.
1996
yılı başı itibariyle, toplam yol ağının
yüzde 85’i asfalt kaplama, yüzde 11’i stabilize kaplama, yüzde 4’ü ise toprak
ve geçit vermeyen yol durumundadır. Bunların dışında,
yine, 1996 yılı başı itibariyle, 93 kilometrelik
bağlantı yoluyla birlikte, 1 246 kilometrelik otoyol ağı
mevcuttur.
1996
yılında Karayolları Genel Müdürlüğüne, devlet ve il
yolları faaliyetleri için, bütçeden 58 trilyon 348 milyar liralık bir
ödenek ayrılmıştır. Bunun dışında, bütçe
dışı kaynaklardan temin edilen gelirlerle beraber, bu sene bu
hizmetler yürütülmeye çalışılacaktır. Ayrıca, otoyol
faaliyetleri için de 47 trilyon 300 milyar liralık bir ödenek
öngörülmüştür.
Bu
ödeneklerle, toplam 9 bin kilometrelik devlet ve il yolunda, asfalt
yapımı ve onarımı hizmeti yürütülecektir. 60 bin
kilometrelik yol ağında, normal bakım, onarım, trafik ve
karla mücadele hizmetleri yürütülecektir. Otoyollarda ise, 21 Nisan 1996
tarihinde hizmete açılan Erzin Kavşağı ve Payas
Kavşağı ile -ki, 30 kilometrelik bir yoldur- 1 276 kilometreye
ulaşılmış olacaktır.
1996
yılı sonu itibariyle, 183 kilometre otoyol daha hizmete
açılmış olacaktır. Hizmete açık bulunan otoyollarda
yer alan yolculukla ilgili hizmet tesislerinden, 20 adedinden 9 unda
Yap-İşlet-Devret Kanunuyla görevlendirme yapılmıştır,
geriye kalan 11 adedinde ise görevlendirme çalışmaları devam
etmektedir.
Diğer
taraftan, İzmit Körfez geçişiyle, Çanakkale köprüsünün de yap-işlet-devret modeliyle ihale
edilmesi çalışmaları sürdürülmektedir. Bunların
dışında, uluslararası projelere, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyetinin karayolu faaliyetleri çalışmalarına da devam
edilecektir.
Bu
vesileyle, bu bilgileri Yüce Heyetinize saygıyla sunuyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, gündemdışı görüşmeler
tamamlanmıştır.
Cumhurbaşkanlığı
tezkereleri vardır, okutup, bilgilerinize sunacağım:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – İngiltere’ye gidecek olan
Devlet Bakanı Rüşdü Saracoglu’na, dönüşüne kadar, Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı H. Hüsnü Doğan’ın vekâlet edeceğine
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/272)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmelerde
bulunmak üzere, 10 Mayıs 1996 tarihinde İngiltere’ye gidecek olan
Devlet Bakanı Dr. Rüşdü Saracoğlu’nun dönüşüne kadar;
Devlet Bakanlığına, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
H.Hüsnü Doğan’ın vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi
üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
2. – Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek
olan Dışişleri Bakanı Emre Gönensay’a, dönüşüne kadar,
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nahit
Menteşe’nin vekâlet edeceğine ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/273)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı (ECO) Bakanlar
Toplantısına ve (ECO) Zirve Toplantısına katılmak
üzere, 10 Mayıs 1996 tarihinde Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan
Dışişleri Bakanı Emre Gönensay’ın dönüşüne kadar;
Dışişleri Bakanlığına, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Nahit Menteşe’nin vekâlet
etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine uygun görülmüş
olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
3. – İngiltere’ye gidecek olan
Devlet Bakanı Mehmet Halit Dağlı’ya, dönüşüne kadar, Devlet
Bakanı İbrahim Yaşar Dedelek’in vekâlet edeceğine
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/274)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmelerde
bulunmak üzere, 10 Mayıs 1996 tarihinde İngiltere’ye gidecek olan
Devlet Bakanı M. Halit Dağlı’nın dönüşüne kadar;
Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı İ. Yaşar
Dedelek’in vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun
görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
4. – Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek
olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, dönüşüne kadar, TBMM
Başkanı Mustafa Kalemli’nin vekâlet edeceğine ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/275)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkmenistan
Cumhurbaşkanı Saparmurad Türkmenbaşı’nın davetlisi
olarak, 12-15 Mayıs 1996 tarihleri arasında Aşkabat’ta
düzenlenecek Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO)
Zirvesine katılacağımdan, dönüşüme kadar,
Cumhurbaşkanlığına, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 106 ncı maddesi uyarınca, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Doç.Dr. Mustafa Kalemli vekâlet edecektir.
Bilgilerinize
sunarım. Süleyman Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Divan Üyemizin, bundan sonraki sunuşları
oturarak okuması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Meclis araştırma önergeleri vardır; okutuyorum:
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – Aydın Milletvekili Ali
Rıza Gönül ve 13 arkadaşının, Refah Partisi üyesi
oldukları iddia edilen iki kişinin kurban organizasyonu marifetiyle
topladıkları paraların nerelerde kullanıldığını
tespit etmek amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/72)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Beşir Darçın ve Adnan Simit, özellikle, 1994
yılı içinde karışmış oldukları olaylar
nedeniyle, isimlerinden sıkça bahsedilen ve basında yer alan
kişilerdir. Ticaret, emlakçılık işleriyle
uğraştıkları, fabrikalarının bulunduğu resmî
kayıtlarla doğrulanmakta, ayrıca, para alım–satım
(tefecilik) yaptıkları iddiaları da yaygın olarak
konuşulmaktadır.
Adı geçen kişiler, Erzincan, güneydoğu
bölgemiz, Bosna–Hersek, Azerbaycan ve Abhazya’ya kurban eti göndermek, vatandaşlarımıza
kurban kesme vecibelerini yerine getirme hususunda yardımcı olabilmek
için yurt sathında “kurban organizasyonu” kurmuş
bulunduklarını gazetelere verdikleri ilanlarla
yayınlamışlardır. Böylece, ulvi bir amaç için
düzenledikleri organizasyona pek çok duyarlı ve yardımsever
vatandaşlarımızın kampanyaya
katılımlarını da sağlamışlardır.
Bu kişiler, bu organizasyona katılmak isteyen
vatandaşlarımızın İstanbul’daki Yapı Kredi
Bankası Fatih Şubesinde açtırmış bulundukları
0064988–9 No’lu hesaba paranın yatırılmasını ve
geniş bilgi çin 4–2873059 No’lu telefona başvurulabileceğine,
ilanlarında yer vermişlerdir. Burada dikkat çekici olan konu,
geniş bilgi ve irtibat için verilen telefon numarasının Refah
Partisine ait telefon olması ve bu telefondan aranıldığı
takdirde, Refah Partisi yetkililerinin çıkmalarıdır. Bu husus,
özellikle, bu organizasyonun ve organizasyonu düzenleyen kişilerin Refah
Partisi ile olan illiyet bağını gösterir en önemli delildir.
Ayrıca,
Beşir Darçın ve Adnan Simit’in kim oldukları konusunda
bilgilerinin olmadığını ısrarla beyan eden Refah
Partisi yetkilileri, bilahara, Beşir Darçın’ı
tanıdıklarını ve partilerine kayıtlı üye
olduğunu kabullenmek zorunda kalmışlardır. Bu yolla ve
belirtilen hesapta toplanan paraların akıbetinin ne olduğunun,
yardım için kullanılıp
kullanılmadığının, amacı doğrultusunda
kullanılmış ise nerelere gönderildiğinin belirlenmesi,
yoksa Refah Partisinin kendisine maddî kaynak sağlamak için aldatma yoluna
başvurarak vatandaşı istismar edip etmediğinin saptanması,
Refah Partisi veya teşkilatlarına bu yolla, bu hesapta kaynak
sağlanıp sağlanmadığının tespiti için
Anayasamızın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 102 ve 103 üncü
maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz.
1. Ali
Rıza Gönül (Aydın)
2. Mehmet
Gözlükaya (Denizli)
3. Saffet
Arıkan Bedük (Ankara)
4. Nevzat
Köse (Aksaray)
5. Evren
Bulut (Edirne)
6. Bekir
Aksoy (Çorum)
7. Tahsin
Irmak (Sıvas)
8.
İrfettin Akar (Muğla)
9.
İlyas Yılmazyıldız (Balıkesir)
10. Hayri
Doğan (Antalya)
11. Zeki
Ertugay (Erzurum)
12. Ali Uyar
(Hatay)
13. Necati
Çetinkaya (Konya)
14. Nihan
İlgün (Tekirdağ)
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge
gündemde yerini alacak, Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında
yapılacaktır.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
2. – Aydın Milletvekili Ali
Rıza Gönül ve 13 arkadaşının, bazı turizm
şirketlerinin hac organizasyonlarından sağladıkları
gelirden Refah Partisine para aktarılıp
aktarılmadığını araştırmak amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/73)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Hac görevini yerine getirmek her Müslümanın en
büyük arzusu ve aynı zamanda dinen görevidir. Çünkü, Müslüman olmanın
şartlarından birisi de hacca gitmektir. Tabiî ki, hac
farizasını yerine getirmenin gerekli koşul ve şartları
da ayrıca dinimizce belirlenmiştir.
Her yıl
Suudî Arabistan, Müslüman ülkelere belli oranlarda hac kontenjanı
ayırmaktadır. Ülkemiz için de ayrılan bu kontenjan Diyanet
İşleri Başkanlığı bünyesinde kurulan Hac Komitesi
tarafından kullanılmakta ve aranılan şartları
taşıyan turizm şirketleri vasıtasıyla, maktu
belirlenmiş ücret karşılığı,
vatandaşlarımız hac görevini yerine getirmektedirler. 1994
yılında, Suudî Arabistan, Türkiye için 60 bin kişilik hac
kontenjanı ayırmıştır; ancak, Hac komitesine
yapılan başvuruların bu miktarı aşması sebebiyle
yeniden ek kontenjan sağlanması yolunda, resmî yollan, Suudî yetkililere
başvurulmuş, hatta, Cumhurbaşkanımız Sayın
Süleyman Demirel’in aynı şekilde kontenjan
arttırılması yolundaki dileğinin Suudî Arabistan
Kralına iletildiği basınımızda da yer
almıştır. Bu girişimleri bizzat zamanın Devlet
Bakanı Sayın Necmettin Cevheri ve Dışişleri
Bakanlığı yetkilileri ile Diyanet İşleri
Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz da doğrulamıştır.
Resmî müracaatlara Suudî Arabistan’dan olumlu bir cevap alınamamıştır.
Bu arada,
Suudî Arabistan’ın, Refah Partisine 5 bin kişilik ek kontenjan
verdiği; ayrıca, kamuoyunda Refah Partisiyle illiyet bağı
bulunduğu iddia edilen Avrupa’daki Millî Görüş Teşkilatına
da 10 bin kişilik kontenjan tanıdığı iddiaları
basında yer almaya başlamıştır. Yapılan inceleme
ve araştırma sonucu, gerçekten, sadece 1994 yılı için değil,
1993 yılı için de 5 bin kişilik ek kontenjanın, bu yolla,
Suudî Arabistanca tanındığı ve bu kontenjanların
aranılan niteliklere sahip olmayan, yani, Turizm Bakanlığı
tarafından hac organizasyonu yapacak firmaların (A) tipi olma
zorunluluğunun dışında kalan firmalar eliyle
kullanıldığı ve kullanılmak istendiği ortaya
çıkmıştır. Bu durum kesinleşince, Türkiye’nin 60 bin
kişilik hac kontenjanının arttırılması istemini
reddeden Suudî Arabistan’ın, Refah Partisi ile doğrudan ilişki
kurup, 5 bin kişilik ek hac vizesi vermesinden rahatsızılık
duyan Dışişleri Bakanlığı, Suudîlerin bu
davranışını “Türkiye’nin içişlerine müdahale”
biçiminde değerlendirmiştir. Konuyu, diyanet işlerinden sorumlu
Devlet Bakanı Sayın Necmettin Cevheri ile birlikte
değerlendirmeye alan Dışişleri Bakanı Sayın
Hikmet Çetin, Refah Partisine tanınan ek kontenjandan bir tanesinin dahi
kullandırılmayacağını, hac kotasının Türk
Hükümetine tanındığını, Hükümetin
dışında başka bir grup ya da zümreye kota
tanınmasının o ülkeyle ilişkiler bakımından iyi
olmayacağını ve bu konuya özen gösterilmesi gerektiğini,
kesin bir dille, Türkiye’nin Suudi Arabistan Büyükelçiliği
vasıtasıyla Riyad yönetimine bildirmiştir.
Önce, ek
kontenjan alınması konusundaki girişimleri yalanlayan Refah
Partisi yetkilileri “Refah Partisinin yükseldiğini görüyorlar, çamur atmak
için bunu yapıyorlar” savunmasını yapmış; bilahara,
Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sayın Rıza
Ulucak “bizim, bu işlerle Parti olarak ilgimiz yok; ama, Refahlı
bazı turizm şirketleri böyle bir girişimde bulunmuş
olabilir” açıklamasında bulunarak, bir anlamda iddiayı
doğrulamıştır.
Daha sonra,
Refah Partisi Genel Başkanı Sayın Necmettin Erbakan da “Refah
Partisi, ülke evlatlarının hac konusuyla ilgilenir. Daha çok
vatandaşın hacca gitmesini sağlamak, Refah Partisinin
işidir” şeklindeki beyanatıyla, örtülü olarak, bu
kontenjanın sağlanmasında kendisinin ve Refah Partisinin rolünün
olduğunu itiraf etmiştir.
Bu
gelişmeler karşısında Hükümet, Refah Partili
şirketlerin hac turlarını engellemek için bir dizi önlem
almış; Diyanet Vakfı ve Hac Komitesi, belirlenen “A” grubu
seyahat acenteleri ile hacca gidecek 60 bin hacı adayının
tamamına özel kimlik kartı dağıtmak suretiyle, Refah
Partili ve Refah Partisine yakın turizm şirketlerinin hac
organizasyonunu denetim altına almak istemiştir.
Şüphesiz,
bu olayın malî yönü de bulunmaktadır. Yine, basında yer
aldığı kadarıyla, 1993 ve 1994 yıllarında bu
kontenjanı kullanan şirketlerden bir yetkili, yani turizm acente
sahibi “hac maliyeti 1 300 dolardır. Hacı adaylarından 1 700
dolar alınır. Refah Partisine bağlı çalışan
turizm şirketleri, 400 dolarlık kârın 200 dolarını
Refah Partisine verirler” demek suretiyle, hac kontenjanının
arkasında yatan parasal çıkarı ortaya koymuştur.
Uluslararası
protokole aykırı olan söz konusu hac kontenjanının
sağlanması karşılığında Refah Partisinin
Suudi Arabistan’a ne verdiğinin ve kaba hesapla
alındığı iddia edilen pay
karşılığı 2 milyon doların Refah Partisine
aktarılıp aktarılmadığının belirlenmesi
için, Anayasamızın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 102 ve 103 üncü maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
1. Ali Rıza Gönül (Aydın)
2. Evren Bulut (Edirne)
3. Mehmet Gözlükaya (Denizli)
4. Bekir Aksoy (Çorum)
5. Saffet Arıkan Bedük (Ankara)
6. Zeki Ertugay (Erzurum)
7. Ali Uyar (Hatay)
8. Necati Çetinkaya (Konya)
9. Nihan İlgün (Tekirdağ)
10. Nevzat Köse (Aksaray)
11. Tahsin Irmak (Sıvas)
12. İrfettin Akar (Muğla)
13. İlyas Yılmazyıldız (Balıkesir)
14. Hayri Doğan (Antalya)
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge
gündemde yerini alacak, Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında
yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, soru önergesinin geri istendiğine dair önergeler
vardır; okutuyorum:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
5. – İstanbul Milletvekili Halit
Dumankaya’nın, (6/128, 96) esas numaralı sözlü sorularını
geri aldığına ilişkin önergesi (4/16)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gündemin
“Sözlü Sorular” kısmının 7 nci ve 39 uncu sıralarında
yer alan (6/128 ve 96) esas numaralı sözlü soru önergelerime
yazılı cevap aldığımdan, soru önergemi geri
alıyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Halit
Dumankaya
İstanbul
6. – Trabzon Milletvekili Kemalettin
Göktaş’ın, (6/100) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/17)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gündemin
“Sözlü Sorular” kısmının 43 üncü sırasında yer alan
(6/100) esas numaralı sözlü soru önergeme yazılı cevap
aldığımdan, soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Kemalettin
Göktaş
Trabzon
7. – Balıkesir Milletvekili
İsmail Özgün’ün, (6/33) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/18)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gündemin
“Sözlü Sorular” kısmının 77 nci sırasında yer alan
6/33 esas numaralı sözlü soru önergeme yazılı cevap
aldığımdan, soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
İsmail
Özgün
Balıkesir
BAŞKAN
– Soru önergeleri geri verilmiştir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunun bir
raporu vardır; okutup, bilgilerinize arz edeceğim:
V. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1. – Cumhurbaşkanlığı
1994 Malî Yılı Kesinhesap Cetvelinin Sunulduğuna
İlişkin Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği
Tezkeresi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme
Komisyonu Raporu (3/208) (S. Sayısı : 12) (1)
16.4.1996
Yüksek Başkanlığa
Cumhurbaşkanlığı 1994 malî
yılı kesin hesaplarını ihtiva eden bu cetvellerin
içindekiler incelenerek kayıt defterine uygun olduğu
anlaşılmış olup İçtüzüğümüzün 156 ncı
maddesi gereğince Genel Kurula arz edilmek üzere Yüksek
Başkanlığa sunulur.
Komisyon
Başkanı Komisyon
Başkan V. Sözcü
Süleyman
Hatinoğlu Haluk
Yıldız Şerif
Bedirhanoğlu
Artvin Kastamonu Van
Kâtip Denetçi Üye
Mehmet Altan
Karapaşaoğlu Hacı
Filiz İsmail
Çoşar
Bursa Kırıkkale Çankırı
Üye Üye Üye
Mehmet
Korkmaz Mehmet
Moğultay Ahmet
Neidim
Kütahya İstanbul Sakarya
Üye Üye
Mustafa
Köylü Cihan
Yazar
Isparta Manisa
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın
milletvekilleri, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonunun, İçtüzüğün 35 inci maddesinin birinci
fıkrasına göre verilmiş bir raporu vardır; okutuyorum:
IV. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
8. – Bayındırlık,
İmâr, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Başkanlığının, Komisyona havale edilen, “Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin” Millî Eğitim
Komisyonuna havale edilmesinin uygun olacağına ilişkin tezkeresi
(3/276)
(1)- 12 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
8.5.1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
“Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname” Hükümeti temsilen Maliye
Bakanlığı temsilcileri ile Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü ve Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü temsilcilerinin
de katılımlarıyla, Komisyonumuzun 8.5.1996 tarihli 2 nci Birleşiminde incelenip görüşüldü.
Söz konusu
kanun hükmünde kararnameyle, Devlet Tiyatrosu ile Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüklerinin Teşkilat Kanunlarında değişiklik
yapılarak, bu kuruluşların bütçelerinin, Bakanlar Kurulu yerine,
her yıl, Maliye Bakanlığının görüşü üzerine
Kültür Bakanlığınca onaylanması öngörülmektedir.
Diğer
taraftan, Çevre Müsteşarlığında ana hizmet birimi olarak
Finansman Dairesi Başkanlığı kurulmakta ve bu birim için 1
adet daire başkanı kadrosu ile Müsteşarlığın
taşra teşkilatında kullanılmak üzere 178 adet kadro
ihdası sebebiyle 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki
cetvellerde değişiklik yapılmakta, ayrıca, 2872
sayılı Çevre Kanununun 5 inci maddesinde yer alan İl Çevre
Kurulu kaldırılarak, görevleri merkez çevre kurullarına verilmektedir.
Kültür
Bakanlığını ilgilendiren kanun hükmünde kararnameler ile
tasarı ve teklifler, ilgisi nedeniyle Millî Eğitim Komisyonunda,
Çevre Bakanlığını ilgilendiren konular da Çevre
Komisyonunda incelenip görüşülmektedir. Bu nedenle Komisyonumuza havale
edilmiş bulunan (1/167) esas numaralı bu Kanun Hükmünde Kararname,
Komisyonumuzun ihtisası dışındadır.
Komisyonumuz,
bu gerekçe ile, söz konusu Kanun Hükmünde Kararnamenin, Millî Eğitim
Komisyonunun ve de Çevre Komisyonunun yetkisi dahilinde bulunduğuna ve bu
nedenle de Millet Meclisi İçtüzüğünün 35 inci maddesinin birinci
fıkrası uyarınca, öncelikle, Millî Eğitim Komisyonuna
havalesinin uygun olacağı yolunda karar vermiştir.
Raporumuz,
gereği yapılmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile
arz olunur.
Başkan
Başkanvekili Sözcü
Yusuf
Namoğlu Osman
Berberoğlu Sebgetullah
Seydaoğlu
İstanbul Antalya Diyarbakır
Üye Üye Üye
Tevhit
Karakaya Abdulilah
Fırat Faris Özdemir
Erzincan Erzurum Batman
Üye Üye Üye
Mahmut
Sönmez Yusuf Pamuk Veli Aksoy
Bingöl İstanbul İzmir
Üye Üye Üye
Fikret
Ünlü Sabahattin
Yıldız Zeki
Çakıroğlu
Karaman Karaman Muğla
Üye Üye Üye
Tahsin
Irmak Nizamettin Sevgili Mustafa Hasan Öz
Sıvas Siirt Ordu
Üye Üye Üye
Şahin
Ulusoy Yusuf
Bahadır İsmail
İlhan Sungur
Tokat Trabzon Trabzon
Üye
Tahsin Boray Baycık
Zonguldak
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, bahse konu kanun hükmünde kararname, aidiyeti
cihetiyle, Millî Eğitim Komisyonuna gönderilecektir; bilgilerinize
sunulur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının tezkereleri vardır; okutup,
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım:
9. – Fas Temsilciler Meclisi
Başkanının vaki davetine, Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir
Parlamento heyetinin icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/277)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Fas
Temsilciler Meclisi Başkanından alınan resmî bir davette,
Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento Heyeti Fas’a davet
edilmektedir.
Söz konusu
davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dışilişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620
sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
Mustafa
Kalemli
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
– Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Sayın
milletvekilleri, bir tezkereyi okuttum ve görüşünüzü almak, oyunuzu almak
istedim...
Bir daha okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Fas
Temsilciler Meclisi Başkanından alınan resmî bir davette Türkiye
Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento Heyeti Fas’a davet edilmektedir.
Söz konusu
davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dışilişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620
sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
Mustafa
Kalemli
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
– Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bir
başka tezkere vardır; okutuyorum:
10. – Türkiye-Bulgaristan
Parlamentolararası Dostluk Grubu kurulmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/278)
14.5.1996
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 10 Mayıs 1996
tarih ve 12 sayılı kararı ile, Türkiye-Bulgaristan
Parlamentolararası Dostluk Grubu kurulması uygun görülmüştür.
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dışilişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca,
anılan dosluk grubunun kurulması Genel Kurulun tasvibine sunulur.
Mustafa
Kalemli
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tezkere kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, (10/2) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanlığının, Komisyonun çalışma süresinin
uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza
sunacağım.
11. – (10/2) esas numaralı Meclis
Araştırma Komisyonu Başkanlığının,
Komisyonun görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi
(3/279)
24.4.1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Sait Halim Paşa Yalısında Meydana Gelen
Yangının Nedenlerini ve Turban Genel Müdürlüğüyle İlgili
Yolsuzluk İddialarını Araştırmak Amacıyla Kurulan
(10/2) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonumuz,
çalışmalarını bir aylık çalışma süresi
içinde tamamlayamamış olduğundan; çalışmalarını
bitirebilmesi amacıyla, 2 Mayıs 1996 tarihinden geçerli olmak üzere,
Genel Kuruldan, iki aylık çalışma süresi verilmesi için talepte
bulunulmasına, Komisyonumuzun 16 Nisan 1996 tarihli birleşiminde
karar verilmiştir.
Karar gereğince, Millet Meclisi
İçtüzüğünün 103 üncü maddesi uyarınca, Komisyonumuza 2
Mayıs 1996 tarihinden itibaren iki aylık çalışma süresi
verilmesi için gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Halit
Dumankaya
İstanbul
Komisyon
Başkanı
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu
konuda, yerimden, bir şey arz etmek istiyorum.
Araştırma komisyonları, kendilerine
verilen konularda ciddî araştırma yapsınlar. Lütfen...Bu
konuları bir an önce, araştırsınlar, Genel Kurula
getirsinler. Kamuoyunda da bu konularda büyük spekülasyonlar yapılmaktadır.
Ayrıca,
bu komisyonun süresi, galiba, 2 Mayısta bitmiş; bugün, komisyonun
çalışma süresinin bittiği tarih bir hayli
aşılmıştır.
HALİT
DUMANKAYA (İstanbul) – Kanunlar Kararlar...
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, rica ediyorum...
Araştırma
komisyonlarında, geçmiş dönemde gördüğümüz şuydu: Araştırma
komisyonu başkanları bir araba, bir sekreter alıyorlar,
çeşitli nedenlerle, boyuna süreyi uzatıp duruyorlar.
Ben, sizden
rica ediyorum, Genel Kurula arz ediyorum; herkesin bilgisi olsun diye de
söylüyorum: Bunlar, hem Genel Kurulda hem kamuoyunda takip edilen
konulardır hem de önemli konulardır; yani, bir araştırma
komisyonu kurulduğunda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendilerine
verdiği süre içerisinde, başka işlerle irtibatlarını
kessinler ve bunları bitirsinler, gelsinler, Genel Kurula raporlarını
arz etsinler; ikide bir uzatma istemiyle gelmesinler.
Bunu arz
etmek istedim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
HALİT
DUMANKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan...
BAŞKAN
– Sayın Dumankaya, böyle bir usulümüz yok efendim.
HALİT
DUMANKAYA (İstanbul) – Hayır, efendim; ama, bakın, itham
etmiştir.
BAŞKAN
– Nasıl itham etmiştir efendim?..
HALİT
DUMANKAYA (İstanbul) – Bakınız, şunu dedi...
BAŞKAN
– Müzakere açmadım Sayın Dumankaya...
HALİT
DUMANKAYA (İstanbul) – Sayın Başkanım, bir dakika...
“Araştırma
komisyonu başkanı altına araba alıyor” demiştir. Ben,
komisyona başkan seçildiğim zaman, bu komisyonun hiçbir
imkânından istifade etmeyeceğimi söyledim.
Biz,
zamanında müracaat ettik; Kanunlar ve Kararlar Müdürlüğünde...
BAŞKAN
– Sayın Dumankaya, müzakere açmadım. Zaten, araba konusunu,
Sayın Genç, çok ciddî buluyorsa, Başkanlık Divanında
gündeme getirir; onun tartışılma yeri burası değildir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Geçen dönemden bahsettim efendim...
HALİT
DUMANKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, komisyonun hiçbir
imkânından istifade etmedim, etmem de.
BAŞKAN
– Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Süre uzatımı kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, bazı sayın milletvekillerinin izinli
sayılmalarına dair, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup
oylarınıza sunacağım:
12. – Bazı Milletvekillerine izin
verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/280)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Aşağıda
adları yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında
gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık
Divanının 10.5.1996 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.
Genel
Kurulun onayına sunulur.
Hasan
Korkmazcan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
V.
“Afyon Milletvekili Kubilay Uygun;
hastalığı nedeniyle 26.3.1996 tarihinden geçerli olmak üzere 23
gün ve 22.4.1996 tarihinde geçerli olmak üzere 15 gün”
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğerini okutuyorum:
“İstanbul Milletvekili Gürcan Dağdaş,
mazereti nedeniyle 25.4.1996 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün”
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğerini okutuyorum:
“İstanbul Milletvekili Hayri
Kozakçıoğlu, mazereti nedeniyle 25.4.1996 tarihinden geçerli olmak
üzere 12 gün”
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğerini okutuyorum:
“Sıvas Milletvekili Muhsin
Yazıcıoğlu, mazereti nedeniyle 20.4.1996 tarihinden geçerli
olmak üzere 18 gün”
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin “Sözlü Sorular”
kısmına geçiyoruz.
Gündemdeki sırasına göre, sözlü
soruların sıra numaralarını ifade edeceğim ve
Sayın Hükümeti ile sayın soru sahibini arayacağım.
VI. – SORULAR
VE CEVAPLAR
A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1. – İstanbul Milletvekili Halit
Dumankaya’nın, KİT ürünlerine yapılan son zamlara ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/58)
BAŞKAN – 1 inci sırada, İstanbul
Milletvekili Sayın Halit Dumankaya’nın, Sayın Başbakandan
sorusu vardır.
Sayın Halit Dumankaya?.. Hazır.
Sayın Başbakan veya yerine cevap verecek
Sayın Bakan?.. Hazır değil.
Soru ertelenmiştir.
2. – İstanbul Milletvekili Halit
Dumankaya’nın, TURBAN Genel Müdürlüğüne ait bazı
telefonların konuşma ücretlerine ilişkin Ulaştırma
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1)
BAŞKAN – 2 nci sırada, İstanbul
Milletvekili Sayın Halit Dumankaya’nın, Sayın
Ulaştırma Bakanından sorusu vardır.
Sayın Dumankaya?.. Hazır.
Sayın Bakan?.. Hazır değil.
Soru ertelenmiştir.
3. – İstanbul Milletvekili Halit
Dumankaya’nın, 1995 yılında iller itibariyle kaç kişiye ve
hangi miktarlarda hayvancılık kredisi verildiğine ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2)
BAŞKAN – 3 üncü sırada, İstanbul
Milletvekili Sayın Halit Dumankaya’nın, Sayın Başbakandan
sorusu vardır.
Sayın Dumankaya?.. Hazır.
Sayın Başbakan veya yerine cevap verecek
Sayın Bakan?.. Hazır değil.
Soru ertelenmiştir.
4. – İstanbul Milletvekili Bülent
Akarcalı’nın, Seyranbağları Kreşi ücretlerine
yapılan zamma ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/60)
BAŞKAN
– 4 üncü sırada, İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı’nın, Sayın
Başbakandan sorusu vardır.
Sayın
Akarcalı?.. Yok.
Sayın
Başbakan veya yerine cevap verecek Sayın Bakan?.. Yok.
Soru
ertelenmiştir.
5. – Ankara Milletvekili Yücel
Seçkiner’in, 1 Aralık 1995 tarihinden beri Belediyelere verilen ödeneklere
ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/63)
BAŞKAN
– 5 inci sırada, Ankara Milletvekili Sayın Yücel Seçkiner’in,
Sayın Maliye Bakanından sorusu vardır.
Sayın
Seçkiner?.. Yok.
Sayın
Bakan?.. Yok.
Soru
ertelenmiştir.
6. – Sıvas Milletvekili Mahmut
Işık’ın, 5 Nisan 1995 kararlarından sonra kamu
kuruluşlarına alınan personele ve SSK’ya bağlı
bazı hastane ve sağlık birimlerinin kadro
ihtiyaçlarının karşılanmasına müsaade edilmediği
iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/64)
BAŞKAN
– 6 ncı sırada, Sıvas Milletvekili Sayın Mahmut
Işık’ın, Sayın Başbakandan sorusu vardır.
Sayın
Işık?.. Yok.
Sayın
Başbakan veya yerine cevap verecek Sayın Bakan?.. Yok.
Soru
ertelenmiştir.
7. – İstanbul Milletvekili Halit
Dumankaya’nın, Türkiye Bankasınca satın alınan sentetik
bonolara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/128)
BAŞKAN
– 7 nci sırada, İstanbul Milletvekili Sayın Halit
Dumankaya’nın, Sayın Başbakandan sorusu vardır.
Sayın
Dumankaya?.. Burada.
Sayın
Başbakan veya yerine cevap verecek Sayın Bakan?.. Yok.
Soru
ertelenmiştir.
Sayın
Bakanlarımızdan bir hususu öğrenebilir miyim; takip edip, cevap
verecek, belirlediğiniz sorular var mı? Yani, hep böyle takip
edeceksek, gündemin öbür kısımlarını yürütelim diye
düşünüyoruz Başkanlık olarak.
İÇİŞLERİ
BAKANI ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, ben de bir not
hazırlamıştım, gönderiyordum; teşekkür ederim bu
imkânı verdiğiniz için.
Bugün sözlü
sorulara ilk defa geçmiş olduk. Hükümet üyesi
arkadaşlarımızın bilgisi olduğu kanaatinde
değilim. O nedenle, bugüne mahsus olmak üzere erteleyebilir miyiz?
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, sayın Hükümet üyelerinin bu yeni sistemden
haberdar olamamış olma ihtimaline binaen, Sayın
İçişleri Bakanının bir talebi oldu.
Çalışmalarımızı
yürütmüş olalım diye, gündemin “Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmına geçiyoruz.
VII. –
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI
A) ÖNGÖRÜŞMELER
1. – Kocaeli Milletvekili Şevket
Kazan ve 15 arkadaşının, İstanbul Kadıköy’de 1
Mayıs günü meydana gelen olaylarda gerekli tedbirlerin
alınmadığı iddialarını araştırmak
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/67)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, Kocaeli Milletvekili Sayın Şevket Kazan ve 15
arkadaşının, İstanbul Kadıköy’de 1 Mayıs günü
meydana gelen olaylarda gerekli tedbirlerin alınmadığı
iddialarını araştırmak amacıyla, Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 102 nci ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin
öngörüşmelerine başlıyoruz.
Sayın
Hükümet hazır.
Önergeyi
tekrar okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
1 Mayıs
İşçi Bayramında İstanbul Kadıköy’de meydana gelen
anarşik eylemlerde gereken tedbirlerin alınıp
alınmadığı, alınmamışsa sorumlu
olanların tespiti açısından, Anayasanın 98 ve
İçtüzüğün 102 nci maddesi gereğince bir Meclis
araştırması açılmasına delaletinizi
saygılarımızla arz ederiz. 3.5.1996
Şevket
Kazan
(Kocaeli)
ve
arkadaşları
Gerekçe:
Milletçe
henüz anlamını tam bilemediğimiz ve kutlamasını
nedense beceremediğimiz “ 1 Mayıs İşçi ve Emek
Bayramı” bu yıl İstanbul’un Kadıköy İlçesinde yine
kana bulandı, yine yasadışı örgütlerin estirdiği terör
ortamında devlet aciz kaldı.
3 sivilin
öldüğü, 30 sivil, 40 polisin yaralandığı, araçların
ateşe verildiği, mağazaların cam ve çerçevelerinin
kırıldığı, malların
yağmalandığı ve yüz milyarlarca lira zararın ortaya
çıktığı bu olayda başlıca suçlular elbette
taş ve sopalarla bu hain eylemi sergileyen illegal örgütler ve
teröristlerdir.
Ancak bu
olayda devletin de yeterli tedbiri almadığı, gerek
caydırıcılık gerek müdahale ve gerekse suçluları
yakalama acısından kendisinden beklenen dirayeti gösteremediği
herkesçe kabul edilen bir vakıadır.
Olay
sonrasında, gerek yöneticilerin gerekse toplantıyı düzenleyen
sendikacıların beyanatları gerçekten ilginçtir. Bir yanda
yöneticiler gerekli önlemleri almadığı gerekçesiyle
sendikacıları suçlamakta, öte yandan sendikacılar güvenlik
güçlerinin olaya zamanında ve yeterince müdahalede
bulunmadığından yakınmaktadırlar.
Oysa 2911
sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu,
toplantı ve yürüyüşü düzenleyenlerle, toplantı ve yürüyüşün
güvenliğini sağlayacak olanların görevlerini teker teker
saymıştır.
1- Bu
sayılan görevleri taraflar yerine getirmişler midir?
2- Polise,
ta Ankara’dan, Bakan veya Başbakan tarafından, yetkilerini
kısıtlayıcı müdahalede bulunulduğu şayiaları
yaygındır. Bu doğru mudur?
3- Poliste
izinler kaldırılırken, Vali Bey, gerçekten Marmaris’te tatilde
midir?
4- TV
kameralarında meydanda 500 polis gözükmezken, Bakanın “5 000 polisle
tertibat aldık” demesi gerçek midir?
5- Polise,
“olayı uzaktan takip edin” denilmişse, bu “bir sivil polisin linç
edilmesine de duyarsız kalabilirsiniz” demek midir?
6-
Eylemcileri dağıtmak için elde su sıkacak panzer yok mudur?
Varsa neden ortaya çıkmamışlar; göstericileri su sıkarak
dağıtmamışlardır? Neden göz yaşartıcı
bomba kullanılmamıştır?
7- Devletin
çevik ve çelik kuvvetleri, neden, yerli yersiz ve bilinçsiz müdahalelerle,
suçludan kaçan bir görüntüye mahkûm edilmiştir?
8- Bu
mitinge yasadışı örgütlerin katılacağı, hem de
özel üniformaları, bayrakları ve flamalarıyla
katılacağı, nasıl olup da haber alınamamıştır?
9- Ankara’da
Kızılay’da, İstanbul’da Taksim’de bu gibi toplantı ve
gösteri yürüyüşlerine izin verilmezken, en az bu yerler kadar işlek
olan Kadıköy Altıyol Caddesi ve İskele Meydanında, bu
toplantıya, kimler, nasıl izin vermişlerdir?
10-
Kadıköy’deki emniyet güçlerinin başında bulunan Emniyet Müdür
Muavini Ali Yön’ün ağır şekilde yaralanması, tabanca ve
telsizinin elinden alınmasını müteakip, ekipleri kim sevk ve
idare etmiştir? Ali Yön, ekipler tarafından niçin
korunamamıştır?
11- Olayda
çevrede hazır bekleyen askerî birliklerden niye yardım
istenmemiştir?
Tüm bu
soruların ve olayla ilgili daha bilinmeyen hususların Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından araştırılmasında zaruret
görüldüğünden bu önergenin verilmesi lüzumu hasıl olmuştur.
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüze göre, önce Sayın
Hükümete, sonra sayın grup temsilcilerine, daha sonra ilk imza sahibine ya
da birinci imza sahibinin işaret buyuracağı sayın
milletvekiline söz vereceğim.
Hükümetin ve
grupların konuşma süreleri 20’şer dakika, önerge sahibinin ya da
temsilcisinin konuşma süresi 10 dakikadır.
Sayın
Hükümet, buyurun efendim.
İÇİŞLERİ
BAKANI ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri;
Kocaeli Milletvekili Sayın Şevket Kazan ve 15
arkadaşının, İstanbul Kadıköy’de 1 Mayıs günü
meydana gelen olaylarda gerekli tedbirlerin alınmadığı
iddialarının araştırılması için, Anayasanın
98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca
Başkanlık makamına vermiş olduğu Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri
üzerinde Hükümet adına konuşmak amacıyla söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle Yüce Meclisin saygıdeğer üyelerini
saygıyla selamlıyorum.
Önergeyi
incelediğimizde, önergedeki veriliş amacının,
özetle,tarafımdan veya Sayın Başbakanımızca polisin
yetkilerini kısıtlayıcı bir müdahalede bulunup
bulunulmadığının, 1 Mayıs 1996 tarihinde
Kadıköy’de meydana gelen olayların önlenmesi ve suçluların
yakalanmasıyla ilgili olarak gerekli tedbirlerin yeterli düzeyde
alınıp alınmadığının ve toplantı ve
gösteri yürüyüşünü düzenleyenler ile bu toplantı ve gösteri
yürüyüşünün güvenliğini sağlamakla görevli olanların, görev
ve yükümlülüklerini, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun amir
hükümleri uyarınca yerine getirip getirmediklerinin; olaylar
sırasında çevrede bekleyen askerî birliklerden yardım
istenmemesinin nedenlerini araştırmak olduğu
anlaşılmaktadır.
Muhterem
arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, İstanbul’un Kadıköy
İlçesinde 1 Mayıs etkinlikleri nedeniyle düzenlenen mitingde meydana
gelen üzücü olaylar ile ilgili olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna, 7 Mayıs 1996 günü, gündemdışı bir konuşmayla
bilgi arz etmiştim. Bu konuşmamda, 1 Mayıs 1996 Çarşamba
günü Kadıköy’de meydana gelen olayları bütün açıklığıyla
belirtmeye çalışmıştım. Bu nedenle, konuya tekrar uzun
uzadıya girerek kıymetli zamanlarınızı almak
istemiyorum; olaya, sadece, bu konudaki bilgileri tazeleme açısından
ana hatlarıyla değinmekle yetineceğim.
Hepinizin
bildiği gibi, 1 Mayıs 1996 günü İstanbul’un Kadıköy
Meydanında yapılan miting, Türk-İş, Hak-İş,
DİSK ve KESK konfederasyonlarının öncülüğünde, bu günün
mana ve ehemmiyeti için etkinlikler olarak düzenlenmişti. Saat 09.00’da,
Taksim Anıtına, düzenleme kurulunca çelenk konulmuş ve
saygı duruşunda bulunulmuştu. Bu sırada, Taksim
Meydanı, bazı göstericiler tarafından işgal edilmek
istenmişse de önceden alınan sıkı güvenlik önlemleri
nedeniyle, bunda, karşıt güçler başarılı
olamamışlardı.
Taksim
Meydanında yapılacak bu eylemleri daha önceden istihbar etmemizin
sonucu, burada sıkı güvenlik önlemleri alınmış,
takriben 2 bin civarında güvenlik gücü orada
konuşlandırılmıştı.
Kadıköy
tarafında ise, saat 08.00’den itibaren, Kadıköy Belediyesi önündeki
toplanma alanına intikal eden gruplar, daha önceden hazırlanan 45
arama ve kontrol güzergâhlarında denetimden geçirilmiştir. Saat 09.00
sıralarında, Kadıköy Evlendirme Dairesi önündeki kontrol
sahasına, DHKP-C ibareli pankart taşıyan, yüzleri maskeli 300
kişilik bir grup gelmiştir. Tüm ikazlara rağmen üstlerini
aratmak istemeyen, güvenlik güçlerinin kendilerini aramamaları için
müdahalede bulunan ve güvenlik güçlerine saldırıda bulunan bu 300
kişilik gruba, 500 kişilik bir grup da, başka yönlerden
katılmış, büyük bir grup halinde, güvenlik güçleriyle aralarında
sıcak bir tartışma çıkmıştır.
İşte
bu esnada, saldırgan grup tarafından taş, sopa ve silahla
güvenlik güçlerine yapılan müdahaleler sonucunda burada 5 kişi
silahla yaralanmıştır. Bunlardan 1’i emniyet müdür
yardımcısı bir güvenlik görevlisidir, geri kalan 4’ü de, orada
bulanan insanlardandır.
Yaralanan bu
insanlardan, vatandaşlardan Dursun Odabaşı’nın, Marksist
Leninist Komünist Partisi üyesi olduğu tespit edilmiştir, daha önce
de bu eylemlere katıldığına dair sicili vardır; Hasan
Albayrak, TİKKO örgütü mensubudur, bu da, yine, daha önceden bu tip eylemlere
katılmış bir şahıstır. Ayrıca, Levent
Yalçın isminde bir şahıs, yine, burada silahla yaralanarak
hayatını kaybetmiştir; bu şahıs da, Bayrampaşa
Cezaevinde gardiyan olarak görev yapmaktaydı.
Bu olaydan
sonra, muhtelif istikametlerden gelen göstericiler ve sendika mensupları,
Kadıköy Meydanına doğru yürüyüşe geçmişlerdir. Bu
yürüyüş kanunsuzdur; bu yürüyüş için izin
alınmamıştır; ama, sayılarının çok fazla
oluşu, aynı zamanda, federasyon başkanlarının rica ve
teminatları sonucu, güvenlik güçleri, bu yürüyüşü yapanları,
sadece koruma amacıyla; meydana, gidecekleri yere kadar koruma
amacıyla takip etmiş ve korumuşlardır.
Meydanda
toplanıldığında, sayının 35-40 bin civarında
olduğu tespitlerimizdedir ve burada, DİSK, Hak-İş ve KESK
Konfederasyonları Başkanları konuşma yapmak
istemişler; ancak, konuşmaları çok kısa sürmüş; çünkü,
provokatör gruplar ve illegal gruplar bu konuşmalara mâni olmuştur.
Burada, asıl izin alan ve bu toplantıyı tertip eden
konfederasyon başkanları konuşmalarını
yapamamışlar; taş, sopa ve müdaheleler sonucunda kürsüden
indirilmişlerdir.
Güvenlik
güçlerimiz, burada müdahele edip, bu diğer grupları işçilerden
ayırmaya gayret etmişse de, tabiî, bu kadar büyük bir toplulukta, bu
ayırım yeterince yapılamamış; aynı zamanda, gelen
şahısların küçük yaşta oluşu, 15-20 yaş grubunun
büyük bir sayıda oluşu, burada daha etkin bir müdahele
yapmamızı da önlemiştir.
Muhterem
arkadaşlarım, konfederasyonların konuşamamaları
sonucunda, konferedasyon mensupları, yani toplantı izni alan
düzenleme kurulu da başta olmak üzere, sahayı terk etmişlerdir
ve saha, tamamen illegal örgütlere kalmıştır. İllegal
örgütler konuşma isteminde bulunmuş, bir miktar konuşma
yapmışlar; fakat, güvenlik güçlerinin müdahalesi sonucunda bunlar da
dağıtılmıştır.
Burada bir
noktayı dikkatlerinize arz etmek istiyorum: 2911 sayılı
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 12 nci maddesi, düzenleme
kurulunun, toplantının disiplininden sorumlu olduğunu vurgular
ve sonuna kadar burada kalmasını emreder “toplantının
bitiminden sonra ancak sahayı terk eder” diye bir amir hüküm vardır.
Tabiî,
burada, olayın bu hale geldiğini gören konferedasyon mensupları,
bize göre “evet, artık, bizim aramıza başka gruplar girdi, biz
bu işi yapamıyoruz” demişler, burayı terk etmişlerdir.
Doğru bir davranış göstermişlerdir,bunu, müteaddit defalar
ifade ettik; ama, görevlerini de yeterli ve tam olarak
yapmamışlardır; çünkü, bu toplantının sonuna kadar, bu
disiplin konusunda, kendilerinin de görevleri vardır.
Değerli
milletvekilleri, burada toplanan illegal örgüt mensupları
-dağılmaya başladıklarında- bütün çıkış
noktalarında, ara sokaklarda tahribata başlamışlardır.
Hepinizin bildiği gibi, 114 işyeri tahrip edilmiş, 10 oto
kundaklanmış, 2 oto yakılmıştır.
Burada, bize “güvenlik güçleri, acaba
nasıl oldu da -televizyondan seyrettiğimize göre- bunlar, bu
işleri yaparken, camları kırarken, bir otoyu yakarken veya
taş atarken polis orada yoktu” şeklinde isnatta bulunuldu. Sizler
televizyonlarda muhtelif kareleri seyrediyorsunuz; dikkat ettiğinizde, o
karelerde, olay, çok kısa bir süre içerisinde oluyor. Muhletif
çıkış yerlerinden, bu işi yapanlar kaçıyor.
Eğer, burada çekilen filmleri,
benim gibi, devamlı takip etmek mümkün olsa, muhtelif yerlerde, aynı
anda, çıkış noktalarında bu tahribatı yapanların,
polis tarafından takip edildiği görülecektir ve takip edildi, önleri
kesildi ki, bu işi yapanlardan 338 kişi yakalandı, adalete
teslim edildi. Şunu arz etmek istiyorum: Bu, meydanda olan bir olay
değil, çıkış noktasında ve ara sokaklarda olan bir
olaydır. Panzerin, orada o anda görülmemiş olması veya polisin,
toplu olarak bulunmamış olması mümkündür, çünkü bu,
çıkış noktasında olan bir olaydır; meydanda olan bir
olay değildir.
Muhterem
milletvekilleri, bu olayları müteakip, İçişleri Bakanı
olarak olaylara anında el koydum; hangi eksiklerimiz vardır, ne gibi
yanlışlarımız vardır, bunları tespite
çalıştım. Ertesi gün, Bakanlar Kurulumuz toplandı, Bakanlar
Kurulu, bu konuda gerekli araştırma ve incelemeyi yaptı.
Sayın Adalet Bakanıyla aynı gün İstanbul’a gittim,
İstanbul’da da, olay yerinde ilgililerle gerekli incelemeyi yaptım.
Şunu
açıkkalplilikle ifade etmek istiyorum: Herhangi bir mazeretin
arkasına sığınmayı asla düşünmüyorum. Bu mesele,
sadece bizim meselemiz değil, bu, ülkenin meselesi, hepimizin meselesi.
Terör
meselesi, sadece, birtakım şahısların veyahut da sadece bir
kesimin meselesi değildir, tümümüzün meselesidir. Bu meselede, hepinizin
hassasiyetini anlıyorum, aynı hassasiyeti, ben de, sorumlu bir insan
olarak taşıyorum. Bu nedenle, hiç düşünmeden, bu konuda, Hükümet
olarak, İçişleri Bakanlığı olarak, güvenlik güçleri
olarak herhangi bir zafiyetimizin olup olmadığını,
tarafsız ve ciddî bir şekilde araştırdım. Bu idarî
araştırmayla birlikte, demin de arz ettiğim gibi, hukukî yönden
de, tespit edilip yakalananlar, peyderpey mahkemeye, savcılığa
gönderildi. Şu anda elimizdeki bilgilere göre, yakalanan, gözaltına
alınan bu 330 şahsın 270’i mahkemeye, savcılığa
sevk edildi, 14’ü tutuklandı, bugün de 58 kişi -ki, asıl kilit
adamlarıdır bunlar- sevk edildi. Onların, şu anda,
mahkemeleri hâlâ devam etmektedir.
Bizim
tespitlerimize göre, bu olaya karışanların yüzde 70’i
yakalanmıştır, geri kalanların da çoğunun isimleri,
adresleri tespit edilmiştir, fotoğrafları elimizde mevcuttur,
kısa bir süre içerisinde, onlar da, mutlaka yakalanıp, adalete teslim
edilecektir.
Muhterem
milletvekilleri, idarî yönden gerekli tahkikatı başlattım.
İstanbul Valisinin, olay günü görevde olmadığı, görevinin
başında bulunmadığı konusu gündeme gelmişti,
hepiniz biliyorsunuz. Vali, şahsî işleri için izin
almıştır; yalnız, 1 Mayıs günü görevinin
başında olmak kaydıyla izin verilmiştir -yerine vekili
bakmaktadır- ama, o gün uçağı geç kalktığı için,
görev mahalline saat 13.00’te dönmüştür.
Bu konuda,
gerekli tahkikatı yaptırdım, gerekli bilgileri aldım,
araştırma bitti. Aynı zamanda, yine, diğer güvenlik
güçlerimizi yönetenler ve yardımcılar konusunda da tahkikat devam
ediyor. Tahkikat sonuçları, kısa bir süre içerisinde, net bir
şekilde elime geçecektir.
Şundan
emin olmanızı istiyorum: Bu tahkikatın sonucuna göre, rütbesi
veyahut da konumu ne olursa olsun, hiç kimsenin gözünün yaşına
bakmamız mümkün değildir. Kanunlar neyi emrediyorsa o
yapılacaktır; bundan, hepinizin müsterih olmasını istirham
ediyorum.
“Polise
Ankara’dan herhangi bir talimat verilmiş midir” sorusu vardır.
Polise, şahsım ve Sayın Başbakan tarafından herhangi
bir talimat verilmemiştir; verilmesi zaten mümkün değildir. Polis
Vazife ve Selahiyet Kanununda, polisin, nerede, ne zaman silah
kullanacağı açıkça yazılmıştır. Buradan,
benim veya Sayın Başbakanın, polise “silah kullanın” veya
“kullanmayın” demesi anlamsızdır ve böyle bir şey olamaz,
mümkün de değildir.
İstihbarat,
zamanında yapılmıştır. Ayın 15’inden itibaren
istihbarat birimlerimizden gelen bu konudaki bilgiler, anında, gerekli
mercilere gönderilmiştir; yani, istihbaratın
yapılmamış olması diye herhangi bir şey söz konusu
değildir.
Askerden
yardım istenmiştir. Askerî birliklerle anlaşma
yapılmıştır. Mahallin en büyük mülkî amiri, Vali, bu istemi
yapmış ve gerekli hazırlık yapılarak, 150
civarında asker, jandarma timi de Fenerbahçe Stadında
konuşlandırılmış; ancak, bunlara ihtiyaç
kalmamıştır.
Demin,
olayı çok kısaca arz etmiştim, belki dikkatlerinizden
kaçmış olabilir, tekrar etmek istiyorum: Olay, saat 9.45’te ani
olarak bir kontrol noktasında meydana gelmiş; kırıp,
dökmeler de, dağılma esnasında, ara sokaklarda olmuştur. O
anda, askerî birliğin yapacağı bir şey de yoktu. Zaten,
şunu çok açıkça ifade edeyim; biz, bu bölgede; yani, Kadıköy’de
4 500 civarında güvenlik gücü konuşlandırmıştık
ve daha önceden bunun planı yapılmıştı. Burada,
kimlerin, nerede, nasıl kalacakları,
konuşlandırılacağı yerler daha önceden
saptanmış ve bu plan çerçevesinde yapılmıştı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Bakan, ne kadar süre arzu edersiniz efendim; 3 dakika yeter mi?
İÇİŞLERİ
BAKANI ÜLKÜ GÜNEY (Devamla) – Yeter...
Hepiniz
takdir edersiniz ki, toplumsal olaylarda, her şey, istenildiği gibi
dakik bir şekilde gitmeyebiliyor; bir anda, hiç beklenmedik süprizlerle
karşılaşılabiliyor. 35-40 bin kişinin bulunduğu
bu olay da, son derece kızgın, daha önceden
şartlanmış, bugüne kadar tespit ettiğimiz 5 bin illegal
örgüt mensubunun da araya sızmasıyla, istenmeyen bu sonuçlar meydana
gelmiştir.
Muhterem
milletvekilleri, polisimiz, güvenlik güçlerimiz orada görevini yapmıştır,
bunu, açıkça burada ifade ediyorum; canları pahasına bu
görevlerini yapmışlardır. Belki, içinizden, o anda, daha sert
daha radikal tedbirler alınması o anda icap ederdi diye
düşünenler olabilir. Daha önce de arz ettiğim gibi, ekseriyeti 15-20
yaşındaki çocukların getirildiği bir toplulukta, bu durum
karşısında ben, şahsen, polisin sağduyusunu takdirle
karşılıyorum. Eğer, burada, daha katı radikal
tedbirlere o an için başvurulsaydı, sonucun, son derece daha kötü
olacağını düşünmekteyim.
Değerli
Refah Partili arkadaşlarımın bu konuda göstermiş
olduğu hassasiyete katılıyorum, teşekkür de ediyorum;
Meclisimiz de bu konuda son derece duyarlıdır bunu biliyorum; ama, bu
araştırma ister açılsın ister açılmasın, hangi
şekilde olursa olsun, İçişleri Bakanı olarak, ciddî ve
kararlı bir şekilde gereğini yapacağım. Bunu, buradan,
açıkça ifade ediyorum; ama, gerek idarî gerek hukukî bütün
soruşturmaların başlamış olduğu böyle bir olayda,
bir Meclis araştırmasının bu olay için yeni bir şeyler
getireceğini, yeni birtakım deliller getirebileceğini veyahut da
bu konuda bizi daha fazla aydınlatacağına inanmamaktayım.
Bu düşüncelerle, araştırma önergesine, Hükümet olarak olumlu
bakmamaktayız.
Durumu, Yüce
Meclisin takdirine arz ediyor, hepinize en derin saygılarımı sunuyorum.
(ANAP ve DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Erdem; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA EŞREF ERDEM (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Yüce Meclisi
saygıyla selamlayarak sözlerime başlıyorum.
İki
hafta kadar önce, İstanbul Kadıköy’de 1 Mayıs günü meydana gelen
olaylar ve aynı gün televizyonlarda yayınlanan ürkütücü görüntüler,
hepimizi derinden etkilemiş ve üzmüştür. Elbette üzüldük; ama, bu
yetmez. Bu ülkenin siyaset adamları olarak, sorunu, duygusal ve
önyargılı olmaktan uzak, sağduyulu ve soğukkanlı bir
şekilde ele almak durumundayız.
Refah
Partisinin verdiği Meclis araştırması önergesinin
gerekçelerinin tümüne -en azından bir bölümüne-
katılmadığımızı burada açıklamak istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, olayın, üzerinde durulması gereken iki boyutu
vardır. Bir boyutu terördür, bir boyutu da demokrasidir. Terör ve
demokrasi bir arada düşünülemez. Terörün olduğu yerde demokrasi,
demokrasinin olduğu yerde terör olmaz. Şiddet yoluyla sonuç
alınamayacağını, artık herkes kavramış
olmalıdır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, şiddeti, hiçbir
şekilde benimsemediğimizi ve reddettiğimizi, açık ve berrak
bir şekilde, burada altını çizerek ifade etmek istiyorum.
Bu arada,
Kadıköy’de işyerleri tahrip edilen değerli
yurttaşlarımızın zararlarının tazmin edilmesi
açısından, Cumhuriyet Halk Partisinin bu işin takipçisi
olduğu, bu konuda bir listenin yapıldığı ve
Kadıköy Kaymakamlığınca İstanbul Valiliğine
gönderildiğini bilgilerinize sunmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, tabiî, terörü reddetmek, terörün ortadan
kaldırılmasına yetmez. Demokrasiyi içimize sindirmek, onu bütün
kurumlarıyla yaşama geçirmek gerekir. Kafalarımızdaki
önyargıları, tabuları yıkmak ve ifade özgürlüğünün
önündeki engelleri ortadan kaldırmak gerekir. Olayları doğru
değerlendirmek, burada, bu tartışmadan yararlanmak ve ders almak
için bütünü görmek gerekir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde, birbirimizi
önyargılı görmek yerine, bir daha kanlı 1 Mayıslar
yaşamamak için, birbirimizi dinlemek ve olayı her cephesiyle
tartışmak doğru olacaktır düşüncesindeyim.
Emeğin,
birlik ve dayanışmasının en anlamlı günü olan 1
Mayıs, çoğu zaman tarihsel köklerinden koparılarak bir
başkaldırı gibi takdim edilmektedir. Oysa, bu anlamlı gün,
yüz yılı aşkın bir süredir, emeğin, ekonomik, sosyal
ve politik taleplerinin dile getirildiği bir gündür.
Sayın
milletvekilleri, 1 Mayısı, isteyenler bahar ve çicek bayramı
olarak kutlar, isteyenler o gün piknik yapar. Ancak, 1 Mayısın,
emeğin birlik ve dayanışma günü olarak kutlanılmasına
hiçkimsenin karşı çıkmaya hakkı yoktur.
Her topluluğun,
her katmanın, örgütün ve sınıfın birlik ve
dayanışma günleri vardır. 1 Mayıs, işçi
sınıfının sesinin ve insanca yaşamak, barış
ve özgürlük istemlerinin, uluslararası ölçekte en gür biçimde
yükseltildiği tarihsel bir gündür. Geride
bıraktığımız 1 Mayıs, bu önemine ve anlamına
uygun olarak bir kez daha yaşatılmak istenmişse de, ne
yazık ki, planlanan biçimiyle kutlanamamıştır.
1 Mayıs
kutlamalarının yapıldığı 1993’te Pendik, 1994’te
Hürriyet Meydanı ve 1995 ve 1996’da Kadıköy’de, hepsinde, arama
noktalarında, belli gruplarla polis arasında olaylar
çıkmıştır. Pankart sokma sokmama noktasında
başlayan gerginliklerin yaşandığı arama
noktalarından birinde, ne yazık ki, ilk defa bu yıl silah
kullanılmış ve 3 kişi yaşamını
yitirmiştir. Yürüyüş güzergâhında değil de, toplanma
yerinde ve toplanma yerine ulaşan noktalarda arama yapılması
yine ilk defa bu mitingde olmuştur. Gerekçesi de, arama
sırasında ortaya çıkabilecek gerginliklerin, daha az
insanın bulunduğu noktalarda olmasının istenmesidir,
sorunların daha kolay ve sessiz aşılmak istenmesidir. Ancak,
düşünülenin tersi olmuş, küçük bir arama noktasında silah
kullanılmış ve 2 insan hayatını kaybetmiştir.
Saat 11.00’de başlayacak olan 1 Mayıs kutlamaları öncesi, saat
09.15’te bu olayın yaşanmış olması, tansiyonun, daha
sabahın erken saatlerinden itibaren yükselmesine neden olmuştur.
Burada, yürüyüşü düzenleyen konfederasyonlarımızın
yöneticilerinin ve işçilerimizin,
çalışanlarımızın, emekçilerimizin gösterdiği
sorumluluk bilinci ve sağduyu, takdire şayandır. Güvenlik
güçlerinin de büyük bölümünün itidali, olayın daha da vahim bir boyut
almasını önlemiştir. Buna karşılık, toplumda
süren huzursuzluktan beslenen toplum ve demokrasi düşmanları da
vardır. Ne yazık ki, yıllardır, polis politize
edilmiş, belli bir ideolojinin sempatizanı olanlar, bu örgüte
alınmış ve âdeta, bu anlayış teşvik edilmiş,
ortaya bir dev çıkarılmıştır. Bugün, bu deve hâkim
olunamamaktadır. Her kitle gösterisinde, polislerin bir kısmına
hâkim olmaya çalışan amirlere sıkça rastlanılmaktadır.
“1 Mayıs” deyince tüyleri ürperen “gençlik” deyince saldıran
“işçi” deyince “komünist” diye tepki gösteren; açıkça, radikal
sağ eğilimlerden yana bir Emniyet yaratılmıştır.
Haftalar
öncesinden başlayan ve giderek yoğunlaştırılan
kampanyayla, 1 Mayısın, amacı dışına
taşınacağının ve doğrultusundan
saptırılacağının kanıtlarına, kimi
yazılı basında bolca rastlanmasına karşın,
güvenlik güçlerince gerekli ve zorunlu duyarlılığın
gösterilmediği açıkça anlaşılmaktadır. Emniyet
güçlerinin olaylara bilerek seyirci kaldığı kuşkuları,
ciddî şekilde dile getirilmiş ve sonuçta, bu kuşkular,
İstanbul Emniyet Müdürünün açıklamalarıyla, daha da
haklılık kazanmıştır. Bazı örgütlerin, propaganda
amacıyla, güçlerini alabildiğince sergileyebilecekleri ve bu yolla
kamuoyu oluşturmaya çalışacakları konusunda, yeterli
istihbaratın yapılmış olması gerekirdi.
Kutlamaların,
düzenleniş amacının dışına çıkarılarak,
bir şiddet gösterisi haline dönüştürülmesini kimse onaylayamaz ve
eylemin terör karakterini hiç kimse gözardı edemez. Toplumsal belleğe
kaydedilen görüntülerin unutulması ve bugünden yarına silinme
olanağı da yoktur; ancak, güvenlik güçlerinin savsamasını
anlamak da mümkün değildir. Bu kuruluşun görevi, olayların
gerçekleşmesini bekledikten sonra, onu bastırmak değil, ortaya
çıkmadan önlemektir; oysa, 1 Mayıs mitinginde bunun tam aksi
yapılmıştır. Nitekim, İstanbul Emniyet Müdürünün
“fazla müdahaleci olmadık, kamuoyu, bunları görsün istedik,
vatandaşlarımız da haklılığımızı
nihayet gördü” yolundaki açıklaması, bu iddiayı haklı gösterecek
ipuçlarını vermektedir; bu tutum, pek çok soruyu da akla
getirmektedir. İlerideki günlerde, olası operasyonlar için kamuoyunun
hazırlanması ve onun desteğinin şimdiden sağlanmaya
çalışılması gibi bir tutumun benimsendiği
düşünülebilir.
Geçmiş
yılların deneyimiyle ifade etmek istiyorum ki, bu tür bahanelerle
demokratik hak ve özgürlüklerin yeniden kısıtlanmasına dönük bir
düşüncenin ön hazırlıkları yapıldığı
biçiminde, kamuoyunda yaygın bir izlenim oluşmuştur. Var olan
demokratik hak ve özgürlüklerin kısıtlanması, açık olan
kısmî kanalların da kısılması, kendini ifade edebilme
yollarının tıkanması çözüm değildir; çözüm
görülüyorsa, gelecek için kaygılar taşımamız gerekir.
Yaşananlar
veya topluma yaşattırılmak istenenler, yeni baskıları
da gündeme getirmeyi hedefliyorsa, bu, tam bir yanılgıdır. Var
olan eşitsizliklerin üzerine gidilmezse, demokratik ifade kanalları
daha da kısıtlanırsa, bu tedbirlerin önleyici
olmayacağı, daha hazırlıklı, daha büyük tepkileri
beraberinde getireceği unutulmamalıdır.
Ülkemizin
sorunu, 82 Anayasasının getirdiği yasakçı ve
baskıcı anlayışın, antidemokratik düzenleme ve
uygulamaların tümünün ortadan kaldırılması,
çağdaş demokratik devlet ve topluma
ulaşılmasıdır.
Özgürlüklerin,
kimilerince kötüye kullanılması ve kötü örnekler gerekçe
gösterilerek, insan haklarına dayalı hukuk devletinin tüm
kurumlarıyla yaratılması ve yaşatılması
gereğine aykırı düzenlemeler için, yapay nedenler
yaratılmamalıdır.
12 Eylül
1980 darbesiyle susturulan, örgütlenme hakkından yoksun
bırakılan, politika yapması yasaklanan ve acımasızca
ezilen emekçilerin ve çalışanların, demokratik kitle
örgütlerinin giderek yükselen bilinçlenmesinin ve buna bağlı
taleplerinin nasıl geriletileceğinin hesaplarının
yapıldığını sezer gibi oluyoruz. Oysa, sivil toplumu
güçlendirmek ve demokratik katılımı gerçekleştirmek için,
sendikal yaşamı düzenleyen yasaların ivedilikle, gerçek
demokratik usul ve esaslara bağlanarak yeniden düzenlenmesi,
sendikaların demokratik örgütlenme hakkının verilmesi ve bu
amaçla, 2821 ve 2822 sayılı Yasalarda değişiklik
yapılması zorunludur. Böylece, sendikalar güçlenecek ve 1
Mayıslarda şiddeti amaçlayan grupların karşısında
güçlü bir demokratik sendika yapısı ve gücü oluşturulacaktır.
Bu şekilde, bu alanlar şiddeti kendileri tasfiye edeceklerdir.
Aynı
şekilde, kamu sendikalarının da iç hukuk düzenlemesi bir an önce
gerçekleştirilerek, gerçek bir sendikal yapı ortaya
çıkarılmalıdır. Böylece, legal örgütlenme
genişledikçe, illegal örgütlenme gerileyecektir.
Unutulmamalıdır
ki, çağdaş, demokrat bir toplum yaratma, demokrasiyi
kurumlaştırma, daha çok baskıyla değil, daha çok
demokrasiyle mümkündür.
Sayın
milletvekilleri, 12 Eylül sonrası uygulamaya konulan kültürel, sosyal ve
ekonomik politikalar, yeni bir insan tipi yaratmaya yöneliktir. Çevresinde
gelişen olaylara duyarsız, bireyci, çıkarcı, tüm moral
değerleri yadsıyan ve bunların yanına da, bedeli nasıl
ödenmiş olursa olsun, sadece kazanmak amacını koyan bir insan
tipi. Bu politikada, maalesef, büyük ölçüde başarılı
olunmuştur.
Bugün, ülkemizde
toplumsal gelirin dağılımındaki adaletsizlik artarak
sürüyor. Millî gelir hakça bölüşülmüyor. Üretmeden kazanmak, ülkesini ve
insanını soyarak zenginleşmenin adı, iş bitiricilik
sayılıyor. Rant ve faiz âdeta özendiriliyor. Bütün ahlaki
değerlerin ve kavramların içleri boşaltılıyor;
insanlar, erdemlerinden özveride bulunmaya zorlanıyor, soylu
davranışlara dudak bükülüyor. İşkence olayları,
yargısız infazlar devam ediyor ve kurumlaşıyor. İnsan
hakları, giderek hız kazanan ve yoğunlaşan bir biçimde
ihlal edilmeye devam ediliyor. Ceza ve tutukevleri çağdışı.
Çalışanların tamamı, örgütlenme, grev hakkına sahip
değil. Yükseköğrenimin eşiğindeki gençler huzursuz ve
güvensiz. İşsizlik çığ gibi büyüyor. Hayat
pahalılığı çekilmez bir hal alıyor.
Kırsal
alanlardaki yaşam koşullarının yetersizliği sonucu
kentlere akan insanlarımız, başlarını sokabilecek,
elektriksiz, yolsuz, susuz bir odacık için canlarını veriyor.
Şehirlerin etrafında yeni halkalar oluşturan gecekondu kentler
büyüyor. Yeni kültürler ortaya çıkıyor; kent, kırsal kesim ve
gecekondu kültürüyle insan arasında uyum sağlanamıyor.
Pek çok
noksanıyla özetlenmeye çalışılan bu tablo içinde, 1
Mayısta sergilenen şiddet, insanlarımızda kaygılara ve
korkulara yol açmıştır.
Ancak,
bilinmelidir ki, bu olaylar, içinde bulunduğumuz toplumun
koşullarına ve doğasına bir parça uygundur. Topluma egemen
kılınan ekonomik, kültürel, politik ve hukuksal koşulların,
suç ve suçlu yaratmaya ne denli elverişli iklim oluşturduğunu
görmeliyiz; toplumun, her an patlamaya hazır bir barut
fıçısı haline getirildiğini fark etmeliyiz. Hepimiz
biliyoruz ki, suçluyu kazırsanız, altından insan
çıkacaktır.
Ne var ki,
polis devletine özgü baskıcılıktan, insanı kul gören devlet
anlayışından, yurttaşlarını potansiyel suçlu gibi
gören devlet anlayışından, insanları etnik kökenlerine ve
mezheplerine göre bir şablona oturtan çağ
dışılıktan, hukuk devletiyle kanun devletini birbirine
karıştıran görüşten, uzlaşmayı, anlaşmayı,
konuşmayı, hoşgörüyü reddeden, sevgiyi reddeden
kısırlıktan ve sığlıktan
uzaklaşamadığımız sürece, emeğin
hakkını vermediğimiz sürece, insan gibi yaşamanın
asgari koşullarını sağlamadığımız
sürece, hepimizin kınadığı olayların
azalmasını beklemek ve umut etmek pek de haklı bir beklenti
olmayacaktır.
İnsanlarımıza
hayal kurma olanağı dahi vermiyorsunuz ve ondan sonra da, umutsuzca
girişilen şiddet karşısında
şaşkınlığa düşüyorsunuz. Olaylar, basında
ifadesini bulduğu gibi varoşların kente inmesi değildir. O
insanlar, az önce çizilen koşullar içerisinde yaşamaktadır,
kimsenin de bir yere indiği yoktur; iç içe geçmiş sorunlar
yumağıyla, yine, iç içe yaşamaktadırlar.
Bu olaylar
rastlantısal değildir; ama, kaderimiz de değildir. Dürüst,
ahlaklı, emeğe saygılı, insan haklarına
saygılı, hak ve özgürlüklerin özüne saygılı bir yönetim
eliyle sorunların üstesinden gelmek hiç de zor değildir.
Başbakan
olduğunuz bir ülkede değil de, güvenceli gördünüz bir ülkede mal mülk
alır, Türkiye’nin parasını dışarıya transfer
ederseniz, gençlerimizi, gelecek güvencesi yerine, ülkesine ve geleceğine
güvenemez hale getirirsiniz, öfkeli gençlik yetiştirirsiniz. (CHP
sıralarından alkışlar) Eğitimi,
sağlığı, sadece ve sadece varlıklıların
erişebilecekleri bir hizmet haline getirirseniz, gençliğin öfkesini
artırırsınız. Bir emlak meselesi yüzünden mahkemeye
saatlerce ifade veren Amerika Birleşik Devletleri
Başkanının, hukukun üstünlüğü ilkesine duyduğu
saygı yanında, mahkemenin celbine icabet etmeyen bir eski
Cumhurbaşkanı için de, tavrını, gençlere elbette
anlatamazsınız.
Değerli
arkadaşlarım, bu ve benzer örnekleri artırmak mümkündür.
Yazılı ve görsel basın tarafından laleleri kopartırken
görüntülenen genç kızın hıncını ve
hırsını anlamak ve açıklamak çok zordur belki; ama, 3 yurttaşımızın
polis kurşunuyla öldürüldüğünü anlamak ve açıklamak hiç mümkün
değildir. (CHP sıralarından alkışlar) Herkesin
konuştuğu, kırılan cam, koparılan lale... Evet,
bunların hepsi terörün bir parçasıdır ve asla onaylanamaz; bu
kargaşa, bu kırıp dökme, kesinlikle bağışlanamaz;
hiçbir gerekçe, bu suçu ve suçluyu ortadan kaldıramaz.
Değerli
arkadaşlarım, 3 kişinin öldürülmesi hiç mi önem
taşımamaktadır? (CHP sıralarından alkışlar)
İnsanın
ayağını bastığı toprak diyebileceğimiz temel
hakların başında bedensel güvenlik hakkı gelir;
yaşamı güvenlikte olmayan bir kişinin, başkaca değerli
hak ve özgürlüklerden yararlanma olanağı olamaz. Fizikî
varlığı yasal ve toplumsal düzenlemelerle güvenliğe
kavuşturulmamış insanın, mucizevî şekilde
korunmuş olsalar da, diğer hak ve özgürlüklerden yararlanması
düşünülemez.
Özünde bütün
hak ve özgürlükler değerlidir; ancak, kullanılabiliyor ise ve temel
haklar güvenliğe kavuşturulmuş ise pratik olarak bir anlam
taşırlar.
Kişinin
can güvenliği ciddî tehditler altındayken, sözgelimi, eğitim
hakkının bir anlamı kalmaz; bu nedenledir ki, yaşama
hakkı, en başta gelen temel haktır.
Ülkemizdeki
gelişmeler, bu temel hakkın özüne dokunmakta pek çekingen
davranılmadığını ortaya koymaktadır. Giderek
korkutucu boyutlara varan toplumsal tepkisizlik ve duyarsızlık, en az
bu olgu kadar büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Yargı
kararlarına bağlanmış idam cezalarının dahi
tartışıldığı ve bu ceza
yandaşlarının argümanlarının tek tek çürütüldüğü
günümüzde, insanların cinayetlere kurban verilmesi, hepimizin örtülemez
ayıbıdır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; olayı, yalın değil,
bütün boyutlarıyla, sosyolojik, politik, ekonomik ve kültürel
boyutlarıyla ve yukarıda özet olarak sunmaya
çalıştığım karmaşık tabloyla birlikte ele alır
ve de irdelersek, sağlıklı çözümler bulmak mümkün olur.
Sonuç olarak,
terör, çıkar yol değildir. Bunun vurgulanması ve
altının çizilmesi önemlidir; ama, çağdaş bir demokrasiyi
kurumlaştırmak, çağdaş bir güvenlik konsepti
oluşturmak da en az o kadar önemlidir.
Bu tür
toplumsal gösterilerde, önceden yeterli önlem alınmalıdır. Daha
yürüyüş başlamadan, o küçük grupların disipline edilmesi
gerekirdi. Su sıkma, göz yaşartıcı bomba ve benzeri
yöntemlerin kullanılmamış olması. Ayrıca,
düşündürücüdür. Ayrıca, hiç bir mazeret, silah kullanmayı,
haklı gösteremez. Güvenlik güçleri, hepimizin güvenliğini
sağlamakla görevlidir.
Bilinmelidir
ki, güvenlik güçlerinin, belli bir ideoloji doğrultusunda politize
edilmesinin, bilinmelidir ki, hiç kimseye yararı yoktur. Güvenlik güçleri,
kendilerini, taraf olarak görmemelidir. Cumhuriyeti, onun temel ilkelerini ve
laikliği tehdit eden tarikatları pazarlıklarla büyük kentlere
sokan ve onlara izinsiz gösteri olanağı sağlayan güvenlik
görevlilerinin -en azından bir bölümünün- aynı tavrı, ekonomik ve
demokratik hakları için gösteri yapan memurlar, öğretmenler,
çalışanlar karşısında göstermemiş
olmasını, aksine, onları coplamasını anlamakta zorluk
çektiğimizi ifade etmek istiyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) Bu tutum, doğaldır ki, kamuoyu
vicdanını yaralar. Bununla, güvenlik mensuplarının tümünü kastetmiyorum;
ama, altını çizmekte de yarar görüyorum.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bunun sorumluluğunu, elbette,
sadece kamu görevlilerine yüklemek doğru olmaz; hatta, tamamen doğru
değildir; bizim asıl muhatabımız, siyasî iktidardır,
siyasî otoritedir. Asıl sorumlu olan, böyle bir anlayışın
oluşmasına, yeşermesine ve gelişmesine destek veren siyasî
otoritedir, siyasî iktidardır.
İçişleri
Bakanı Sayın Güney’in “Vali, izinli değildi” ifadesi, Valinin
sorumluluğunu ortadan kaldırmadığı gibi, Sayın
İçişleri Bakanının sorumluluğunu da ortadan
kaldırmaz.
Değerli
arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; bir daha böyle
olayları yaşamak istemiyoruz; gerçekten, ülke, böyle olayları
yaşasın istemiyoruz. Bu nedenle de, burada, gerçek sorumluların
ortaya çıkmasına katkıda bulunmak istiyoruz, destek veriyoruz.
Bu
duygularla, Yüce Meclisi selamlıyor, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Erdem, teşekkür ediyorum.
Müzakereye
konu görüşmeyle ilgili olarak, Demokratik Sol Parti Grubu adına,
Sayın Selvi; buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU
ADINA M CEVDET SELVİ (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
1 Mayıs
olaylarıyla ilgili Meclis araştırması önergesi üzerinde,
Demokratik Sol Parti Grubu adına, görüş ve düşüncelerimi sunmak
üzere huzurlarınızda bulunmaktayım.
İstanbul
Kadıköy’de yaşanan, 3 sivilin öldüğü, 30 sivil ve 40 polisin
yaralandığı, 114 işyerinin ve 12 aracın tahrip
edildiği 1 Mayıs olayları, tüm ülkede, üzüntüyle, kaygıyla
izlendi. Tabiî ki, gelişen bu ve benzeri acı olaylar
karşısında, sadece üzüntü duymak, kaygılanmak yeterli
değildir. Bu olaylar, bu gelişmeler, geçmiş uygulamaların,
politikaların, olumsuzlukların birikimi ve sonucudur; kısa ve
orta vadeli geleceğin de, maalesef, göstergesidir. Bu bakımdan, 1
Mayısta, Kadıköy’de yaşanan olayların, her yönüyle
incelenmesi, irdelenmesi, temel nedenlerinin saptanarak, çözümlerin
bulunması ve acil olarak da uygulanması gerekmektedir.
Eğer,
yaşanan bu olay yüzeysel olarak ele alınır, kaynağına
inilmez, sıradan bir olay gibi geçiştirilirse, bugüne kadar
yapılan yanlışlar devam edecek, yeni yanlış ve
hataların yapılmasına neden olacaktır. Bu da, ülkede, daha
üzücü, acı ve daha tehlikeli boyutlara ulaşan olayların
yaşanmasını ve yaygınlaşmasını
sağlayacaktır.
Sayın
milletvekilleri, 1 Mayıs, tüm dünyada, bir asırdan fazla süredir
kutlanmaktadır. İşçi ve emekçi bayramı, birlik ve
dayanışma günü olarak, barış içerisinde ve çeşitli
etkinliklerle kutlanan bu gün, Türkiye’de de, 4 işçi konfederasyonu
tarafından kutlanmak istenmiştir. Günün anlamına uygun, ülkenin
büyük ihtiyacı olan birlik, beraberlik ve dayanışmayı da
simgeleyen farklı siyasî görüşe mensup konfederasyonlar, ülkedeki
haksızlık ve adaletsizlikleri bir kez daha anlatmak, yetkili ve
sorumlulara kendi sorunlarını duyurmak istemişlerdir. Bu yasal
ve demokratik haklarını kullanmak üzere, ilgili makamlara
başvurmuş ve resmî izinlerini almışlardır. Önceden
bilinen ve belirlenen yerde yapılacak açıkhava toplantısı
için yetkili ve sorumluların hazırlık yapması, gerekli
önlemleri alması kaçınılmazdır; can ve mal güvenliğini
sağlaması yasalarla da verilmiş bir görevdir; ancak, bu
yetkililer görevlerini yerine getirememiş veya getirmemişlerdir.
Maalesef,
ülkemizde her 1 Mayısın sancılı olduğu ve
geçmişimizde acılı ve kanlı 1 Mayıslar
yaşandığı halde gereken önlemlerin alınmamış
olması, araştırılması, incelenmesi gereken önemli bir
noktadır. Maskeli, tek tip elbiseli, PKK flamalı, Apo posterli
illegal örgütlerin, grupların önceden ve özellikle bugün için
hazırlandığı istihbar edilmemişse; bu, gaflettir;
eğer, bilindiği halde yeterli ve gerekli önlem
alınmamışsa, daha da tehlikelidir.
İstanbul
Valisinin böyle bir günde makamında bulunmaması, Emniyet Müdürünün
“halk görsün istedik” şeklindeki talihsiz açıklamaları,
düşündürücüdür. Bu ihmal, bu yaklaşım, bu sorumsuzluklar, 1
Mayıs Kadıköy mitingindeki can ve mal kaybına neden olan
olayların önemli bir unsurudur.
Halkın
alana henüz toplanmamış olduğu saat 9.30-10.00 arasında 3
kişinin öldürülmesi, bir polisin linç edilme girişimine duyarsız
kalınması, olaylardan sonra yetkililerin basına yansıyan
çelişkili açıklamaları ve yapılan hazırlıklar,
gözden kaçırılmaması gereken konulardır. Örneğin,
Valinin, sendikacılar tertip komitesi hakkında suç duyurusunda
bulunması, suçlarının ise, Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Yasasına muhalefet ve kürsü güvenliğini
sağlayamamak olduğunu belirtmesi, sendikacıların sanık
olarak ifadelerinin alınmaya başlanması, ciddiyetle üzerinde
durulması gereken konular arasındadır.
Yasal
prosedürü yerine getiren, izinli bir mitingi gerçekleştirmek isteyen
sendika ve işçilerin
suçlanması,aksızlıktır. Yetkili ve görevlilerin
ihmali veya başarısızlıkları sonucu sendikaların
saldırıya uğradığı açıktır.
Sendikacıların ve işçilerin bu sorumlu davranışı,
olayların tırmanmasını önlemek amacıyla gösterdikleri
anlayışı görmezden gelmek, hatta, inkâr etmek
yanlıştır. Bunun altında, ancak, sendikaları baskı
altına almak, en azından psikolojik baskı altında tutmak ve
kamuoyunda yıpratmak anlayışı yatabilir; bu olay gerekçe
gösterilerek, demokratik yasal hak arama yollarının daha da
sınırlandırılması isteği bulunabilir;
sendikaların daha da etkisiz hale getirilme çabası olduğu,
sendikalaşmanın engellenmesi, önlenmesi için yapılan hazırlıklar
olduğu, haklı olarak düşünülebilir.
Pahalılığın
çekilmez olduğu, gelir dağılımındaki ve vergideki
adaletsizliğin uçurum boyutuna ulaştığı,
özelleştirmenin hızlandığı, işsizliğin daha
da yoğunlaştığı, çiftçinin, esnafın, emeklinin,
işçinin ekonomik sıkıntı içinde olduğu, memurun, kamu
çalışanlarının sendikalaşma hakkının
gündemde bulunduğu, öğrencilerin, gençlerin bunalıma
düştüğü bu ortamda yeni hatalar, yeni yanlışlar
yapılmamalıdır.
Çünkü,
sadece alınacak polisiye tedbirler, baskı ve demokratik yasal hak
arama yollarının sınırlandırılması veya
tıkanması, hiçbir sorunu çözmeyeceği gibi, açılan
yaraların derinleşmesine neden
olacaktır.
Bu
bakımdan, 1 Mayıs olayları, öncesi ve sonrasındaki
uygulamalar, politikalar, çok yönlü, ayrıntılı ve gerçekçi olarak
araştırılmalı ve incelenmelidir.
İlk
önce, belirli mağduriyete uğrayanlar, can ve mal kaybı olanlar,
mesnetsiz ve kanıtsız bir şekilde suçlanarak, oyalanarak, durum
geçiştirilmemelidir. Kadıköy esnafının zararı tazmin
edilmelidir. Her konunun, hatta ayrıntının incelenerek
aydınlatılması sağlanmalıdır. Hukuk devleti
olmanın gereği de budur. Bu olaylarda, hangi kademe ve makamda olursa
olsun, ihmali, hatası, suçu bulunanlar saptanarak, yasal işlemler
başlatılmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, önemli ve gerekli olan, acı da olsa, bu Kadıköy
olayının bir uyarı niteliği taşıyabilmesidir; tüm
toplum kesimlerinin, demokratik kurum ve kuruluşların, devlet içinde
yer almış görevlilerin, bu olayı tekrar değerlendirerek,
olumlu yönde katkı sağlayabilmesidir. Önemli olan, ülkeyi yönetme
yetkisi ve sorumluluğu almış iktidarların, uygulanan
politikalardaki yanlışları görebilmesidir, yapılan
hataların boyutunu ve ülkeyi hangi çıkmazlara sürüklediğini fark
edebilmiş olmasıdır. Özellikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin,
bu olaydan hareketle, sorunların kaynağına inerek, temel
nedenlerin bulunmasını, gerçekçi, kalıcı ve demokratik
önlemler alınmasını sağlamasıdır; bu da, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin aslî görevidir.
Sayın
milletvekilleri, Kadıköy olaylarıyla ilgili basında yer alan
açıklamalarda, 2 memur, 25 üniversite, 30 lise öğrencisi, 10 ev
kadını, 37 işsiz, 213 serbest -yani, işsiz- olmak üzere,
317 kişinin gözaltına alındığı
yazılmıştır. Bunların büyük bir bölümün, çocuk
yaşta olduğu görülerek, bırakılmıştır. 8
Mayısta, gözaltında bulunan 194 kişiden 152’si, herhangi bir
örgütle bağının olmadığı gerekçesiyle, devlet
güvenlik mahkemesi tarafından serbest
bırakılmıştır; 42’sinin de örgüt
bağının olup olmadığı
araştırılmaktadır. Bilinen, görülen durum- rakamlara
yansıyan şekliyle-olaydaki, çocukların, gençlerin,
işsizlerin ve kırsal alandan göç eden insanların
yoğunluğudur.
Türkiye,
nüfusu en genç ülkelerden biridir; ama, Türkiye’nin bir gençlik politikası
yoktur. Atatürk, cumhuriyeti gençliğe emanet etmiştir; fakat, gençlik
arasında cumhuriyet düşmanlığı
yaygınlaşmaktadır; değil cumhuriyet
düşmanlığı, devlete, demokrasiye, hatta ulusa
düşmanlık yaygınlaşmaktadır. Bunda,
çağdışı bazı ideolojik saplantıların,
dış kökenli kışkırtmaların etkisi olabilir,
bölücü akımların katkısı olabilir; ancak, asıl,
birkısım gençlerin, hatta çocukların, bu
kışkırtmalardan neden ve nasıl etkilenebildikleri
önemlidir.
Bazı
yasadışı örgütler, belli ki, gençlerin ve çocukların
üzerinde, eğitim kurumlarından daha etkili olmaya
başlamışlardır. Açıkça görülüyor ki, devletin gençlik
politikası olmadığı gibi, geçerli bir eğitim
politikası da yoktur. Ayrıca, devletin, tutarlı ve etkili bir
içgüvenlik politikasının da bulunmadığıdır.
Kitlesel
olaylar karşısında, polis, etkisiz kalmakla, bazen kaçmakla,
öldürücü, can alıcı silah kullanma seçenekleri arasında
sıkışıp kalmış durumdadır. Oysa, Genel
Başkanımız Sayın Ecevit, polisin, kitlesel eylemler,
yasadışı eylemler karşısında, can
alıcı, öldürücü silah kullanmadan, kitleleri denetim altına
alabilecek araçlarla ve yöntemlerle donatılması gerektiğini
önermiş ve savunmuştu. O sıralarda, bu öneri ciddiye
alınmamış, o sıralarda, bazıları tarafından,
olayın önemi bile kavranamamıştı; fakat, son zamanlarda,
herkes, bu ihtiyacı, bu zorunluluğu kabul etmektedir. Yani, kitlesel
eylemler karşısında, öldürücü silah yerine, başka türlü
önlemlerin uygulanmasının gerektiği daha geniş kabul
görmektedir; fakat, bu yönde, hâlâ bir adım
atılmamıştır.
Değerli
milletvekilleri, devletin, hakça, dengeli bir kalkınma politikası
yoktur. Bunun sonucu olarak da -kırsal alanın ve tarımın
ihmali yüzünden- büyük kentlere göç hızla artmaktadır. Özellikle
İstanbul’da, bu göç, sosyal patlamalara yol açmaktadır.
Buna
karşılık, bazı belediye başkanları, devlet
yetkilileri, vize uygulaması gibi çağdışı
birtakım önerilerde bulunmaktadır. Önemli olan, vize koymak,
baskı uygulamak değildir; önemli olan, bu hızlı göçe
karşı gerekli önlemleri almak, geçerli politikaları
uygulamaktır.
Eğer,
Demokratik Sol Partinin yıllardan beri gündeme getirmeye
çalıştığı, yaygın ve dengeli kalkınma
politikası uygulanmaya başlansaydı, büyük kentlerdeki -özellikle
İstanbul’daki- sosyal sorunlar bu ölçülere varmazdı. Demokratik Sol
Partinin, coğrafî anlamda, dengeli, yaygın, kırsal alandan
başlayan kalkınma politikası, kentlileşme ve sanayi toplumu
aşamalarına, yerinde ve yumuşak geçişi sağlayabilirdi.
Sayın
milletvekilleri, İstanbul’da yaşanan olaylarda dikkatle incelenmesi
gereken diğer bir yön de, bazı gençlerin, çocukların, sadece
vitrinleri taşlamakla, kırmakla kalmamaları, otomobillere,
bankalara saldırmakla yetinmemeleri, trafik lambalarına, çiçeklere
hınçla saldırmalarıdır. Bunlar, ciddî bir bunalım
aşamasına gelindiğini de göstermektedir.
Bu tuzaklara
düşen gençlerin ruhsal sorunlarının, mutlaka, uzmanlar
tarafından tahlili gerekmektedir. Ruhsal bunalımın
altındaki sosyal nedenlerin de sosyal bilimciler tarafından
incelenmesi gerekmektedir. Bu çocuklar, bu gençler, bu insanlar, başka
ülkelerden gelmemişlerdir; bizim ülkemizin çocukları, gençleridir,
kendi ülkemizin, kendi toplumumuzun yetiştirdiği, daha doğrusu
adam gibi yetiştiremediği gençlerdir, çocuklardır ve
kazanılması gereken insanlarımızdır.
Değerli
arkadaşlarım, özetlemeye çalıştığım bütün bu
konuların ötesinde, sosyal adaletsizliğin çok ileri boyutlara
varmış olması, haksız kazancın, devlet
soygunlarının, rüşvet, yolsuzluk ve usulsüzlüklerin
yaygınlaşması, halkın tepkisini artırmaktadır. Bu
ve benzeri suç işleyenlerin, yurt içinde veya yurt dışına
çıkarak serbestçe dolaşması; yani, yapanın yanına kâr
kalması, kamu vicdanını yaralamaktadır. Günlük yaşama
yansıyan her türlü haksızlık, adaletsizlik halkı
bıktırmakta ve bunaltmaktadır. İşsizlik ve yoksullukla
kıvranan insanlar hastane kapılarında kalmakta veya elini verse
kolunu kurtaramamaktadır. Okuyamayan, sağlığını
koruyamayan kitleler, ekmek bulamayan insanlar çoğalmaktadır. Bu
geniş halk kitleleri ile israf içerisinde sorumsuzca yaşayan belirli
bir kesim arasındaki dengesizlik, hızla, uçurum boyutuna varmakta, bu
adaletsizlik toplumsal huzuru daha da bozmaktadır. Hükümetlerin bu yöndeki
yanlış politikaları ve uygulamaları, yetersizliği,
duyarsızlığı ve ilgisizliği, halkın
yalnızlığa, karamsarlığa ve umutsuzluğa
düşmesini sağlamaktadır. Bu ve benzeri gelişmeler de sosyal
patlamalara zemin hazırlamaktadır.
Değerli
milletvekileri, yıkıp yakmaların en çok görüldüğü ülke
Amerika’dır. Amerika Birleşik Devletlerinde, özellikle zenciler,
zaman zaman yıkıp yakmakta ve yağmalamaktadırlar. Bunlara
nedenleri sorulduğunda ise “bizi, kimse dikkate almıyor; dikkat
çekmek için yaptım; bu sistemde geleceğimi göremediğim için,
geleceği olanlara da zarar veriyorum” türü yanıtlar
alınmaktadır;. Bu yanıtlar, bize ve olayların nedenine,
kısmen de olsa ışık tutmalıdır.
Yaşanan
bu büyük çelişkiler ve uygulamalar, insanlarımızı
arayışa, zaman zaman da yanlışlara sürüklemektedir.
Toplumun demokratik ve yasal örgütlenme hakkının engellenmesi,
sendikasızlaştırma, var olan kooperatiflerin, meslek
kuruluşlarının ve sendikaların daha da etkisiz ve güçsüz
hale getirilmesi, iş güvencesinden yoksun, sigortasız işçi
çalıştırma, çalışma yasalarının bile
uygulanmaması, bazı işçilerin illegal örgütlerden etkilenmesini
kolaylaştırmaktadır.
Halkımızın
her gün gördüğü ve yaşadığı ülke yönetimindeki belirsizlikler
ve tutarsızlıklar, devlete ve yönetenlere olan güven duygusunu
zayıflatmaktadır.
Polisin,
güvenlik güçlerinin, hangi olayda, hangi kitlesel eylemde ne gibi bir
davranış içinde olacağının
anlaşılmaması, ciddî olarak incelenmesi gereken bir konudur.
Belirli gruplara gayet toleranslı, hoşgörülü davranan polis, zaman
zaman, hak arayan memurlara, kamu çalışanlarına,
öğrencilere, öğretmenlere, işçi ve emeklilere aynı
yaklaşımı göstermemektedir. Bu çifte standart, kamuoyunun da
gözünden kaçmamaktadır.
Başka
bir örnek de, Aczimendi denilen bir grubun Ankara’ya girmek istemesi
karşısında, bunların, güvenlik güçleri tarafından
Gölbaşı’nda çevrilerek, girişlerinin önlenmesi; ancak,
yapılan tartışmalardan sonra, bu grubun, sert tepkisi, tehditkâr
sözleri sonunda ve birkaç saat sonra, Başkente girerek eylemlerini
gerçekleştirebilmeleridir. Bu ve benzeri pek çok çelişkili
uygulamalar ve pazarlıklar, halkın polise olan güvenini
sarsmaktadır.
Ayrıca,
günümüzde, linç etme istekleri ve eylemleri çoğalmakta, futbol terörü de
hızla artmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Selvi, 2 dakika daha süre vereyim; lütfen toparlayın.
M. CEVDET
SELVİ (Devamla) – Hemen bitireyim.
Futbol
Federasyonuna bir ayda 100’e yakın olay rapor edilmiştir, 74
takımın sahası kapatılmıştır.
İşte, bu ve benzeri olaylar da göstermektedir ki, çok yönlü, gerçekçi
ve kalıcı önlemlerin alınma zamanı geçmek üzeredir.
Bu
haksızlıkların, adaletsizliklerin, sosyal devlet ilkesinden
uzaklaşmanın, hukuk devleti ilkesini yozlaştırmanın,
hukuk devleti ilkesini yok etmeye çalışmanın, toplumu ve ülkeyi
hangi yarınlara, nasıl bir geleceğe
taşıdığı görülmektedir. Bütün yanıltmalara,
saptırmalara ve ısrarlara rağmen, bu düzenin, bu sistemin,
nasıl bir gençlik, nasıl bir nesil meydana getirdiği açıkça
anlaşılmaktadır.
Bunun için,
İstanbul’da yaşanan 1 Mayıs olayları, ülkede yaşanan
acı gerçekler ve gelişmeler çok yönlü incelenmeli, temel nedenleri
saptanarak çözümler bulunmalı ve acilen uygulamaya konmalıdır.
Demokratik
Sol Parti Grubu olarak, bu anlayış ve duygularla, 1 Mayıs
olaylarıyla ilgili Meclis araştırması önergesine olumlu oy
vereceğimizi belirtir, hepinize saygılar sunarım. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Selvi, teşekkür ediyorum.
Anavatan
Partisi Grubu adına, Sayın Nejat Arseven; buyurun. (ANAP
sıralarından alkışlar)
ANAP GRUBU
ADINA NEJAT ARSEVEN (Ankara) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Refah Partisi Grup Başkanvekili Sayın Şevket
Kazan ve 15 arkadaşının, 1 Mayıs İşçi
Bayramında İstanbul Kadıköy’de meydana gelen anarşik
eylemlerde gereken tedbirlerin alınmadığı;
alınmışsa, sorumlu olanların tespiti açısından
Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 102 nci maddeleri gereğince bir
Meclis araştırması açılması hususundaki talepleri
üzerine, Anavatan Partisinin görüşlerini arz etmek üzere, söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Değerli İçişleri Bakanımız, daha
geçen hafta, burada, yine aynı olayla ilgili olarak, Yüce Meclisi
bilgilendirmek üzere gündemdışı söz almış ve
yaptığımız görüşmelerde, hemen bütün gruplar bu
konudaki görüşlerini ifade etmişler ve bu konu, Yüce Meclisin
huzurunda enine boyuna tartışılmış ve
görüşülmüştü.
Bugün,
burada, aradan bir hafta geçtikten sonra, yine aynı konuyla ilgili olarak
bir Meclis araştırması açılması amacıyla bir
önerge verilmesi hususunu, hepinizin önünde duran ve incelemekte olduğunuz
Meclis gündemindeki araştırma ve soruşturmaların
sayısını, bunların giderek artmasını ve bu
konuda, yarın, Meclisin gündeminin ne hale geleceği konusunu çok
dikkatli düşünmeye davet ediyorum.
Burada,
Meclisteki grupların milletvekili sayısı da dikkate
alınırsa, eğer, bu araştırma ve soruşturma
önergelerinin birçoğunun kabulü ve kurulacak komisyonlara her grubun
vereceği milletvekili arkadaşlarımın sayısı da
dikkate alınırsa, ben, öyle zannediyorum ki, çok yakın bir
zamanda, bu Mecliste, burada oturacak arkadaşımızı
bulamayacağız ve bütün arkadaşlarımız, eğer bütün
zamanlarını bu komisyon çalışmalarına verseler dahi,
ben, inanıyorum ki, bunların hiçbirisinin tamamlanması ve netice
alınması da mümkün olmayacaktır.
Evet,
değerli arkadaşlarım, bundan sonra, bu konudaki
görüşlerimi, Anavatan Partisinin görüşlerini ifade ederek sözlerime
devam etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, 1 Mayıs günü, İstanbul Kadıköy’de
Türk-İş, Hak-İş, DİSK ve KESK’in 1 Mayıs
İşçi Bayramı kutlamalarıyla ilgili düzenlemiş
oldukları toplantıya karışan yasadışı illegal
örgütlerin meydana getirmiş oldukları olaylar, hepimizi ve tabiî,
Yüce Meclisimizi yürekten yaralamıştır. 3 sivilin öldüğü,
30 sivil ve 58 polisimizin de yaralandığı, araçların
ateşe verildiği, mağazaların cam ve çerçevelerinin
kırıldığı, mallarının yağmalandığı
ve yüzmilyonlarca liralık maddî zararın ortaya
çıktığı bu olayda başlıca suçlular, elbette,
taş ve sopalarla bu hain eylemlerini gerçekleştiren illegal örgütler
ve teröristlerdir. Bu olayda, işçinin sosyal ve ekonomik
sorunlarının duyurulmak istendiği böyle bir günde, kürsülerde
konuşmak isteyen sendika temsilcileri, militan gruplarca taşlanmak suretiyle
konuşturulmamıştır.
Bu olaylara
katılan gruplara mensup kişilerin yaş ortalamasının,
emniyet güçlerinin tespitlerine göre, 20 veya alt yaş grubunda oluşu,
Gaziosmanpaşa olaylarıyla başlayan, İstanbul ve Ankara’da işyerlerine
dönük saldırı ve tahrip eylemleriyle devam edegelen örgütsel hareketliliğin, 1
Mayıs 1996’da, ülkede, anarşi ve terörün ulaştığı
seviyeyi göstermesi bakımından da dikkat çekicidir. Aslında, bu
olaylarda, yıkıcı eşkıya ve terör örgütlerinin, bugün,
Türkiye’de ve özellikle İstanbul’da, neyin peşinde
olduklarını ve amaçlarını, tüm kamuoyu önünde
oynadıkları bu oyunla ortaya koymuş olmaları, son
yıllarda, beli kırıldığı, bitirildiği ifade
edilen terörün, değil güneydoğuda, büyükşehirlerdeki durumunu
ortaya koyması da, aslında, bundan sonra, bu konuda
yapılması gerekenlerin tespiti ve bu işle ilgili durumun tespiti
açısından da, bence, fevkalade önemli olmuştur.
Aslında,
o gün, güvenlik kuvvetlerimizin itidalli davranışı, belki bir
manada, Kadıköy Meydanının kana bulanmasının ve aslında,
o kargaşa anında ayırt edilmesi fevkalade zor olan, halisane
niyetlerle orada bulunan ve asıl amaçları 1 Mayıs İşçi
ve Emek Bayramını kutlamak olan yüzlerce değerli işçi
kardeşlerimizin de yok yere kanlarının dökülmesinin önüne
geçmiştir. O gün Kadıköy Meydanında yapılacak olan kutlama
ve gösterilerle ilgili olarak, bu bölgede, resmî ve tam teçhizatlı 3 500 -
4 000 civarında güvenlik görevlisinin görevlendirildiği, yetkililerce
ifade edilmiştir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; burada, aslında, fevkalade üzücü
olan, gerek siyasîlerimizin gerekse basınımızın, bu
olaylarda polisin pasif kalması konusunda, Sayın İçişleri
Bakanımızın ve Başbakanımızın
talimatlarının etkili olduğu yolunda ve buna benzer
açıklamalarla, aslında, Yüce Parlamentonun yek vücut olarak
karşı çıkması ve bir siyaset malzemesi konusu
yapılmaması gereken anarşi ve terör konusunun, maalesef, siyaset
malzemesi haline getirilmesidir. İstanbul ilinde ilk kez olduğu
İçişleri Bakanlığı kaynaklarınca ifade edilen ve
40 bin kişinin katılımıyla gerçekleşen 1 Mayıs
etkinliklerinin, 4 bin kişilik bir provokasyon grubuna rağmen,
işte demin ifade ettiğim sayıdaki güvenlik gücüyle kontrol
altına alınmak suretiyle, olayların daha büyük bir boyut
kazanmasının engellenmiş olmasını ve tabiî, en önemlisi,
bu manada katılımla gerçekleşen olaylarda, can
kaybının sadece 3 kişiyle sınırlı
olmasını fevkalade önemli buluyoruz; ancak, son yıllarda,
kökünün kurutulduğu, bitirildiği ve üzerine kararlılıkla
gidildiği ifade edilen terörün, 1996 1 Mayısında ve henüz iki
ikibuçuk ayı bulmayan Hükümetimiz döneminde, İstanbul’un
göbeğindeki bu gösteri ve eyleminin de, Hükümetçe, üzerinde çok dikkatli
bir şekilde durulması, değerlendirilmesi ve irdelenmesi gereken
bir konu olduğuna
inanmaktayız.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; burada, asıl olan -tekrar ifade
ediyorum- anarşi ve terör konularının istismarı değil,
doğru tespit ve teşhislerle üzerine gidilmesidir. Bu konu,
yalnız hükümetlerin değil, aslında, tüm Parlamentonun da ortak
sorumluluğundadır.
Yine, burada,
netice olarak, son dönemlerde, sokağa hâkim olmak istek ve eyleminde
aşırı ısrarlı oldukları görülen şiddet
yanlısı grupların, bu davranışları, bir şekilde, mutlaka
caydırılmalıdır. Aksi halin, radikal örgütlerin büyüme ve
gelişme sürecine önemli katkılar sağlayacağını da
gözden uzak tutmamak gerekir.
Değerli
milletvekilleri, bu ve benzeri olaylarda, görevini layıkıyla
yaptığına inandığımız tüm güvenlik güçleri
ve özellikle polisimizin etkisiz gösterilmesi ve
yıpratılmasının da, son derece yanlış olduğunu,
burada, huzurunuzda bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Yine, bu
bağlamda, İçişleri Bakanımızın, konuyla ilgili
bazı görevliler hakkında gerekli soruşturmanın
açılmış olduğu ifadesini ve demin buradaki ifadesini de çok
önemli bulduğumuzu sizlere ifade etmek istiyorum.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bu olayda, illegal örgütlerin,
eylemleri ve provokeleri için 1 Mayıs gününü seçmiş olmaları da,
aslında, bir tesadüf değildir. Polisten sâdır olacak çok sert
bir davranışın, aslında, orada, fevkalade halisane
duygularla bulunan, vatanın birliği ve bütünlüğünü her
şeyin üzerinde tutan ve tuttuğuna inandığımız
işçi kardeşlerimize yönelik bir olay gibi gösterme gayretleri de
burada, asil Türk polisinin olgun ve bilinçli davranışıyla
neticesiz kalmıştır. Burada, aslında, çok basiretli
davranan ve olayda, büyük ölçüde can kaybına sebebiyet vermeyen güvenlik
güçlerimizi takdir etmek gerekmektedir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Ankara’da, Dil ve Tarih Coğrafya
Fakültesinde yaşanan olaylarda, polisimizin, gereksiz yere, çok sert
davranışlarda bulunduğu iddiaları da, yine, geçmiş
günlerde basınımızda geniş bir şekilde yer
almış ve kamuoyunda da ciddî bir şekilde
tartışılmıştır. Böyle, çok önemli ve hassas
toplumsal olaylarda, görüntülü ve yazılı medyanın, konunun
önemine ve hassasiyetine binaen, çok dikkatli olması gereği de
apaçık ortada durmaktadır. Çünkü, toplumsal olaylarda, gerek polisin,
güvenlik güçlerinin tahriki ve şartlandırılması gerekse
vatandaşların aynı yönde yönlendirilmesi neticesi, olayların
büyüme temayülü de apaçık ortada durmaktadır.
Bugün,
Türkiye’de, tüm anayasal kuruluşların, artık, Türkiye’nin birlik
ve bütünlüğüne kastettikleri konusunda hiçbir tereddüt bulunmayan bu
kır ve şehir eşkıyasının yok edilmesi ve tabiî,
toplumumuzda, bu gibi yeni insanların da ürememesi konusunda,
yetişmemesi konusunda gerekli her türlü ekonomik ve sosyal tedbirleri alma
zorunlulukları da ortadadır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Refah Partisinin Grup
Başkanvekili Sayın Şevket Kazan ve arkadaşlarının
vermiş oldukları 1 Mayıs olaylarıyla ilgili Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin
gerekçe bölümünde ifade bulan bazı hususlara da tekrar gelmek ve bu
hususlarda Anavatan Partisinin görüşlerini ifade etmek istiyorum.
Burada,
özellikle, gerekçe bölümünün birinci paragrafında, bu olaylar
karşısında devletin âciz kaldığı yolunda bir
beyan var.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti, tarihinden bu yana, hiçbir dönemde acz
içerisinde olmamıştır. Gerek şanlı tarihimiz gerekse
cumhuriyet dönemi bunun canlı örnekleriyle doludur. İstiklal
Savaşında, o durumda, o günün şartlarında, Büyük Atatürk’ün
önderliğinde, yurdumuzu işgal eden ve bize hayat hakkı
tanımamak kararındaki tüm işgal kuvvetleriyle mücadele eden bu
millet, bugün, yine -dış mihraklarca desteklendiği ve
teşvik edildiği bilinen- üç
beş kır ve şehir eşkıyasına pabuç
bırakmayacaktır. (ANAP ve DYP sıralarından
alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, Türkiyemiz büyük bir ülkedir ve bu millet de, çok büyük bir
millettir. Bu Yüce Meclis çatısı altında, İstiklal
Savaşını yapmış bu Meclisin içerisinde “bugün,
devletin acz içerisinde olduğu” ifadesini, fevkalade
yakışıksız bulduğumuzu açıkça ifade etmek
istiyorum.
İşte,
biraz önce ifade ettiğim bu terör örgütlerinin asıl amacı ve
isteği de, aslında, ülkede, devleti acz içerisinde göstermek ve bu
hali de, millet önünde tespit ettirmektir.
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür ve aynı
zamanda, çok büyük ve güçlüdür. Dün olduğu gibi, bugün de, yarın da,
hiçbir zaman, hiç kimseye ve hiçbir güce karşı acz içerisinde
olmamıştır, olmayacaktır da.
Yine, bu
araştırma önergesinde, polise, güvenlik güçlerimize, Sayın Bakan
veya Sayın Başbakan tarafından, yetkilerini
kısıtlayıcı müdahalelerde bulunulduğu iddiaları
yer almaktadır.
Sayın
milletvekilleri, hükümetlerin birinci hedefi, ülkede, bu gibi olayların
önüne geçmek ve ülkede yaşayan bütün vatandaşların, huzur ve
refah içerisinde yaşamalarını sağlamak; ayrıca,
ülkedeki huzur ve refahı da artırmaktır. Bu, yalnız bizim
Hükümetimizin değil, aynı zamanda, tüm cumhuriyet hükümetlerinin de
görevidir.
Ayrıca,
bizim, Anavatan Partisi olarak -beğenilir beğenilmez, tasvip görür
veya görmez; o konuda bizim bir şey söylememiz mümkün değil-
muhalefet dönemimizde açıkça göstermiş olduğumuz ve ortaya
koymuş olduğumuz gibi, muhalefetin de, ülke ve milletin bütünlüğünü
ilgilendiren bu gibi konularda çok ciddî bir sorumluluğu vardır.
Şimdi,
bu olaylarda durum bu iken, Sayın Başbakanın veya Sayın
İçişleri Bakanının, polise “müdahale etmeyin” şeklinde
emir vermesi mümkün müdür? Yukarıda ifade ettiğim olayda polisimiz ve
güvenlik güçlerimiz, topyekûn olarak, fevkalade basiretli
davranmıştır. Bu gibi, ağır tahriklerle dolu ve
katılımı yüksek; ayrıca, katılanların da mutlaka
bir olay çıkarmak gayreti içinde oldukları bir olayda ölü
sayısının 3 ile sınırlı kalışı,
burada, önemli değil midir? Aksini düşünelim: Bu olayda, suçsuz ve
kusursuz, sadece, mensubu oldukları konfederasyonların
düzenlemiş olduğu 1 Mayıs etkinliklerine katılmaktan
başka hiçbir -kusur diyelim- kusuru bulunmayan değerli işçi
kardeşlerimizden onlarca, yüzlerce kişi ölseydi, bugün daha mı
iyi olacaktı; yani, güvenlik güçleri, burada, çok başarılı
olacak; devlet acz içinde olmayacak mıydı?
Sayın
milletvekilleri, devletlerin büyük ve güçlü oluşu, bugün, tüm dünyada,
özellikle, gelişmiş tüm Batı toplumlarında bu gibi
olayların ya hiç olmaması ya da vukuu halinde, can kaybının
az oluşuyla tespit edilmektedir.
Şimdi,
biraz hafızalarımızı yoklayalım. Yine,
İstanbul’da meydana gelen Gaziosmanpaşa olaylarındaki polisin
tutumu, Ankara’da ve özellikle Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde meydana
gelen olaylarda güvenlik güçlerinin tutumu; hatta -isterseniz biraz daha geriye
gidelim- bu gibi bir olayda, bir milletvekilinin polisler tarafından
coplanması, bu Meclisin tasvip ettiği olaylar mıdır veya
basınımız, kamuoyumuz bu olayları tasvip mi etmiştir?
Değerli
milletvekilleri, nasıl ordumuz milletimizin gözbebeğiyse, Türk polisi
de, özellikle 1980 sonrası tarafsız ve yansız tutumuyla, gerek
eğitimi ve gerekse teknolojik gelişmesiyle milletimizin
gözbebeği olma yolundadır. Hepimizin evlatlarından oluşan,
içimizden çıkmış, ülkede huzur ve sükûnetin sağlanması
için gece ve gündüz çalışan; aynı zamanda da, hepimizin ve
hatta, mensubu bulunduğumuz siyasî partilerimizin il, ilçe
teşkilatlarının veya genel merkezlerinin önünde nöbet tutarken
hayatını kaybeden polisimizi rencide etmek yerine, yüceltmek ve ona
sahip çıkmak gibi bir görevimiz de vardır.
Bu olayda
da, devlet ve onun güvenlik güçleri, olayın da seyri içerisinde büyük bir
basiretle olayın önlenmesi ve özellikle hepsi birbirine
karışmış o sahadaki insanlar içerisinde can
kaybının az olması için elinden geleni yapmıştır.
Önergede
ifade edildiği gibi, devletin çelik ve çevik kuvvetlerinin yersiz ve
bilinçsiz müdahalelerle suçludan kaçan bir görüntüye mahkûm oldukları iddialarını
da kabul etmek mümkün değildir. Hele bu önergede, devleti ve bu gibi
olaylarda, olayın nasıl geliştiğini ve bir bakanın
müdahale imkânının ne ölçüde olduğunu yakînen bildiğine
inandığımız eski bir adalet ve içişleri
bakanının imzasının da bulunmasını üzücü
bulduğumu burada ifade ediyorum.
Burada
kasıt aramanın...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Efendim, toparlar mısınız lütfen.
NEJAT
ARSEVEN (Devamla) – ...yahut “bilinçsiz müdahale” deyimini kullanmanın da
yanlışlığına inanıyorum. Burada, bilinç
vardır, şuur vardır;
orada toplanan suçsuz, kusursuz onbinlerce insanın
hayatını riske atmamak basireti vardır. Burada, görevlilerin
şahıslarından doğan bir hizmet kusuru varsa, bu konular ve
kişiler hakkında idarî soruşturmanın açılmış
ve neticelenme noktasında olduğu da, Sayın Bakan tarafından
ifade edilmiştir. Eğer, kusuru olanlar varsa, bu tahkikatlar
neticesinde, mutlaka gereken yapılmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, Anavatan Partisi olarak, bu Meclis
araştırması önergesiyle ilgili oylamada, burada ifade
ettiğim nedenlerle, ret oyu vereceğimizi huzurunuzda ifade ediyorum.
Sözlerimi
bitirmeden önce, özellikle, son 1 Mayıs olayları başta olmak
üzere, bu tür anarşi ve terör hadiselerinde hayatını kaybeden
bütün güvenlik güçlerimize ve aynı olaylarda hayatını kaybeden
bütün vatandaşlarımıza, Anavatan Partisi Grubu ve
şahsım adına Allah’tan rahmet, bütün yakınlarına da
başsağlığı diliyorum.
Hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (ANAP ve DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Arseven, teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, 17.55’te toplanmak üzere, birleşime 10 dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.42
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.55
BAŞKAN: Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU
KÂTİP ÜYELER: M. Fatih ATAY (Aydın), Salih KAPUSUZ (Kayseri)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
VII. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)
1. – Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve 15 arkadaşının, İstanbul Kadıköy’de 1 Mayıs günü meydana gelen olaylarda gerekli tedbirlerin alınmadığı iddialarını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67) (Devam)
BAŞKAN – Müzakereye konu görüşmenin gruplar adına söz söyleme sırasıyla Refah Partisi Grubunun temsilcisini kürsüye davet ediyorum.
Refah Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere, Sayın Mehmet Altınsoy; buyurun.
RP GRUBU ADINA MEHMET ALTINSOY (Aksaray) – Muhterem Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 1 Mayıs 1996 tarihinde İşçi Bayramının kutlanması sırasında İstanbul Kadıköy’de vaki olan müessif hadisenin Yüce Meclise intikaliyle, bu hususta Meclis araştırması açılması istemi hakkında konuşmak üzere huzurlarınızı işgal etmiş bulunuyorum.
Müessif hadise, gerek Sayın Bakan gerek muhterem partilerin değerli sözcüleri tarafından defaatle burada hikâye edildi; medya da enine boyuna hadiseyi anlattı. O nedenle, hafızalarınızda taze olduğu için olayı izah ederek başlamayacağım.
Olay, 1 Mayıs 1996 tarihinde vaki oldu, 3 Mayıs 1996 tarihinde Meclis araştırması önergesini Yüce Meclise takdim ettik. 7 Mayıs gününde, Sayın İçişleri Bakanı, gündemdışı söz alarak olayı bu kürsüden huzurunuzda bütün teferruatıyla anlattı; değerli partilerin saygıdeğer sözcüleri de partilerinin görüşünü buradan size hikâye ettiler. Buna istinaden, biraz evvel, bu konuda söz alan Sayın İçişleri Bakanı, artık Meclis araştırmasına lüzum kalmadığını, bu bakımdan da Hükümetlerinin Meclis araştırmasına karşı olduğunu; Anavatan Partisi sözcüsü değerli Arseven de, aynı istikamette, meselenin aydınlandığını, onun için araştırma önergesinin aleyhinde oy kullanacaklarını beyan ettiler.
Değerli arkadaşlar, kanaatler muhteremdir; ancak, olayın vahamet derecesini bir defa daha gözler önüne sermekte mecburiyet var. Hangi cepheden olursa olsun, 3 can kaybı, 58’i polis olmak üzere 76 yaralanma, 120’yi aşkın ticarethane, işyeri, dükkân tahribi olmuş, yani mal ve can kaybı olmuş, kan dökülmüş bir hadise, Meclis içinde gündemdışı bir konuşmayla kapatılacak. Ne güzel...
Değerli arkadaşlar, tarım sektöründe hayvan nesli için, tehlike arz ettiği için Meclis araştırması yapıyoruz; insan nesline, insanların can ve malına kasteden bir hadise için Meclis araştırması açılmasına lüzum görmüyoruz...
REFİK ARAS (İstanbul) – Ne alakası var.. .Hiçbir alakası yok.
MEHMET ALTINSOY (Devamla) – Bu mantıkla hareket edilmesi mümkün değil. Elbette ki, hayvanların neslinin ıslahı ve idamesi için Meclis araştırması yapılmalı, bunun için de yapılmalı; hatta, kelaynak kuşlarının neslinin tükenmemesi için de araştırma yapılmalı. O zaman da, bu hadiseyi pek küçük görmemeli.
Aslında, biz, bu olayı, bir Meclis araştırmasının ötesinde, bir gensoru konusu olarak düşünüyorduk; ancak, Hükümetin henüz yeni olması, Sayın İçişleri Bakanının bütün iyi niyetine rağmen, görevinde yeni olması dolayısıyla, yapılan hadisenin hüsnüniyete makrun olduğunu düşünerek bu yolu tercih etmedik; ama, bir araştırmanın zaruretine inanıyoruz.
Şimdi, olayları, size hikâye etmekten ziyade, neticelerine göre değerlendirmeyi huzurunuzda arz etmeye çalışacağım: 3 ölü, 76 yaralı, şu kadar dükkânın tahribi... Olayın tarzı cereyanı fevkalade enteresandır. Saat 10.00’dan 15.00’e kadar, tam 5 saat, bir şehrin en büyük meydanı kanunsuz bir ekip tarafından işgal edilmiş oluyor ve kanundışı hareketler cereyan ediyor;. sonunda da tahripler, yakmalar, yıkmalar, yağmalar oluyor.
Hadise fevkalade enteresan. Bu işi tertip edenler, son derece tertipli, talimli, eğitimli ve düzenli. Güvenlik güçlerini yanıltmak için çok kurnazca bir taktik kullanılıyor. Önce, Taksim Meydanında bir olay olacağı bir gün evvel ilan ediliyor; daha doğrusu sızdırılıyor; güvenlik güçleri tam orada tedbir almışken, bu sefer Kadıköy’de hadise patlak veriyor.
Geliş tarzları fevkalade enteresan; ayrı ayrı cephelerden, ayrı ayrı kollar halinde gelip, birleşiyorlar. Ancak, çok eskiden yapılmış sıkı bir talimin ancak meydana getireceği bir olaydır; tesadüfî değil. Ondan sonra, 40 bini aşkın bir kalabalığı toplamış olan Türkiye’nin en büyük ve en güçlü dört işçi temsilcisi konfederasyonun temsilcileri ve orada -Sayın Bakanın ifadesiyle- 4 500-5 000 civarındaki emniyet gücünün elinden meydanı teslim alıyorlar, kürsüye hâkim oluyorlar, hoparlöre hâkim oluyorlar, mikrofona hâkim oluyorlar ve 5 saat kendi propagandalarını yapabiliyorlar. Bu, küçümsenecek bir hadise değil.
İşin asıl vahim tarafı bu kadar da değil. Bu hadise, olayın, sadece su yüzünde görüneni. Aslında, terör ve anarşi, göründüğü kadar küçük değildir, asıl büyük gücü yeraltındadır, bu sadece küçük bir gösteridir; ama, bu gösteride tespit edilmesi lazım gelen bazı hususlar var. Bir defa, çok enterasandır, burada adı geçen TİKKO, Dev-Genç, PKK ve benzeri illegal örgütler kulağımıza pek de yabancı değil; her hadisenin içerisinde bulunuyorlar, her provaokasyonun içinde bunlar var, her masum gösteriyi bunlar provoke ettiler. Bu kadar biliniyorlar; ama, bir şey daha bilinmiyor. Şimdiye kadar illegal örgütler devlete karşı oldukları gibi birbirlerine de karşıydılar; ama, bu hadise gösteriyor ki, illegal örgütler birleşmişler, anlaşmalı, müttefik hareket etmeye başlamışlar; asıl üzerinde durulması lazım gelen nokta budur.
Şimdi, güvenlik güçleri, maalesef, bu olay karşısında cılız kalmıştır. İşçi teşekkülleri de kürsülerini muhafaza edememişlerdir. Belki, iyi olmuştur, daha fazla can, mal kaybına sebep olmamak için meseleyi büyütmemişler diye telakki edilebilir, öyle de düşünülebilir; ancak, gayri meşru güçleri, her hücumlarında meşru güçleri püskürtmeye alıştırırsanız, bir gün, önünde durma imkânını bulamazsınız. Bu bakımdan, araştırmanın, mutlaka, ihtiyacına inanmak mecburiyeti var.
Değerli miletvekilleri, çok enteresan bir husus daha var; gayet tertipli olduklarını gösteren bir husus: Ortada görünen, daha ziyade 15 ve onun altında olan yaştaki çocuklar... Bunlar, orada tesadüfen bulunmuş değil. Bu çocuklar, temyiz kudretine sahip olmadıkları için, kandırılarak, özel olarak getirilip, emniyet güçlerinin önüne, bir nevi perde olarak konulmuştur. Şimdi, bir bakıyoruz tesadüfen yakaladığımız 300 küsur kişinin, 125 tanesi 18 yaşın, hatta, 15 yaşın altındaki çocuklar. Sonra da dönüp, diyoruz ki “efendim, işte, emniyet güçleri, oradaki bu işin müşevviklerini yakaladı, meydana getirdi; haklarında tahkikat yapılacak, gereken cezalar verilecek; onun için, herhangi bir araştırmaya gerek yok.” 125 tanesi 15 yaşın altındaki küçük çocuktan, bilmem şu kadarı ev kadınından, bu kadarı iş güç sahibi insandan müteşekkil, tesadüfen getirdiğiniz insanların arasından seçip çıkarabildiğiniz beş, on, yirmi tane teröristi cezalandırmış olmak, bu meseleyi kapatmaya kâfi gelir mi? Sorarım...
Kaldı ki, meselenin boyutu bu kadar da değil; asıl, işin derinine inmek mecburiyetindesiniz. İstanbul’da, Türkiye’nin her yerinde, günlerce evvel, birbirinin aynı olan sopalar hazırlanmış, üniformalar dikilmiş, talimler yapılmış; seyrettiniz medyada; talimli adımlarla ve gayet tertipli, bir nevi askerî birlikmiş gibi hareket ediliyor. Bunlar, bir günde kendiliğinden olan şeyler değil; mutlaka, bunun talimi, terbiyesi yapılmış; nerede; Türkiye’de. O halde, istihbarat güçlerimiz çalışıyor, her şeyi haber veriyor diyorsak, ya istihbarat güçleri doğru dürüst çalışmıyor yahut da istihbarat teşkilatının gönderdiği bilgiler gerekli makamlarda doğru dürüst tahlil edilemiyor, değerlendirilemiyor. Ee, bunların tahkik edilmesi lazım, araştırma bunun için lazım.
Değerli arkadaşlar, bir başka husus da şudur: Bu tarz hareketler olduğu zaman hemen bir bahane bulunuyor; şehrin varoşlarındaki insanlar bu kargaşayı yaratıyor... Şehrin varoşlarında yaşayan insanlar, kendi bulundukları yerde can ve mal emniyeti, geçim imkânı bulamadıkları için büyük şehirlere sığınmış, hayatlarına, mallarına, canlarına ve geçimlerine çare arayan insanlardır. Niçin bunları suçluyoruz hemen?! Ha, şehrin varoşlarında iptidaî şartlarda yaşadıkları için kötülük tohumları bunların içerisine ekiliyorsa, onların çocukları iğfal ediliyorsa, bunu da araştırmamız lazım; hükümetin, devletin güçleri bunlara imkân vermediği için buraları mikrop yuvası haline geliyorsa, bunun getirmenin suçlusunu aramamız lazım, onun için araştırma lazım.
Değerli milletvekilleri, bütün açıklamaları dinledik. Güvenlik güçleri bütün imkânını harcamış, elinden geleni yapmış, görevini yerine getirmiş; Sayın İçişleri Bakanı görevini ifa etmiş, Başbakan görevini ifa etmiş; o halde, bu facia neden cereyan etmiş? İşte, bunun araştırılması lazım. Biz, şu anda, kimseyi itham etmek istemiyoruz, ne güvenlik güçlerini ne Sayın Bakanı ne de Hükümeti; ancak, bu olay ve bundan sonra olma ihtimali olan benzeri olaylar için hangi tedbirlerin alınması lazım, hastalık nerede, mesele nereden cereyan ediyor, onu bulmak lazım.
Değerli milletvekilleri, mikroplar, müsait ortam bulurlarsa ürerler. İllegal hareketler, terör, mutlaka bir mikroptur, hem de hayata kasteden bir mikroptur; ortamını bertaraf etmezseniz, bunun üstesinden gelemezsiniz. Teröristi, anarşisti mahkûm etmek amenna; ama, terörizmi ve anarşizmi kökünden kurutamazsanız, kaynağından kurutamazsanız, insanları hapsetmekle bu işin üstesinden gelemezsiniz. Bunları araştırmak mecburiyetindesiniz. (RP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, ortamlar nasıl yaratılır; kanunsuz hareketler, yeraltı hareketleri, illegal hareketler, belli ortamı, zayıf iktidarlar zamanında bulurlar. Devlet bir organizasyondur; devletin organlarından birisi ve birincisi icra organı, yani hükümettir. Eğer, hükümet zayıf kalırsa, devletin aczi bahis konusudur. Bir değerli arkadaşımız burada bize, bir devletçilik dersi verdi. Türk Milleti büyük millettir; Türk Devleti de büyük devlettir, güçlü devlettir; ancak, onları temsil edenler zayıf olursa, devlet ayağa düşer. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Terör de, anarşi de bu ortamda ürer. Güçlü olan iktidarlar, teröre izin vermezler, kaynağını kökünden kuruturlar; bu hadiseler hep zayıf zamanlarda çıkar.
Dolayısıyla, şahsen, bununla Hükümeti de fazla muaheze etmek istemiyorum; güvenoyu alması bile meşkûk hale gelmiş -Anayasa Mahkemesi kanalıyla- bir hükümetten, daha fazlasını beklemek mümkün değil. O halde, Hükümet, görevini ifa ederken, dayandığı ekseriyet ne olursa olsun, güçlü olmak mecburiyetinde; her şeyin üstesinden gelecek gücünü ispat etmek mecburiyetinde; aksi halde, sokakları anarşiye ve teröre teslim etmek gibi bir tehlikeyle karşı karşıya kalırız.
Sayın milletvekilleri, vali izinli miydi değil miydi, emniyet müdürü şu beyanatı verdi mi vermedi mi, talihli miydi talihsiz miydi, orada bulunan -4 500 veyahut 5 bin kişilik- emniyet güçleri görevlerini kâmilen yaptılar mıydı yapmadılar mıydı gibi hususlar şüphesiz araştırılacak; ama, araştırmadan asıl gayemiz bu değil, biraz evvel arz etmeye çalıştığım gibi, asıl, bu hareketleri kökünden, temelinden önleyecek tedbirler alınıyor mu alınmıyor mu...Bu tedbirler günlük mesele değil, bir genel politika meselesidir, bir rejim meselesidir. Rejimin ayakta durabilmesi için, bütün şer kuvvetlere karşı konulacak tedbirler alındı mı alınmadı mı, bunlara bakmak lazım.
Eğer vilayet güçlüyse, valinin kim olması, makamında olup olmaması, vekilinin olması, asilinin olması bir şey ifade etmez; ama, vilayet makamı kâfi vazifesini yapacak güçte değilse, makamda kim olursa olsun hiçbir şey fayda etmez; makamı güçlendirmek mecburiyetindesiniz.
Devlet, elbette güçlüdür; ama, devletin icra organı zayıfsa devleti güçsüz duruma düşürür, terörün karşısında aciz duruma düşürür. Bir şehrin en büyük meydanı kanunsuzlar tarafından beş saat işgal ediliyorsa, orada ülkede iktidardan bahsedilemez. İktidar olmak, muktedir olmak demektir, muktedir olmak, tehdidini ikaya kadir olmak demektir. (RP sıralarından alkışlar)
Her terörist hadiseden sonra yetkililerden “terörün belini kırdık, anarşistin canına okuduk, bitirdik” gibi çok güzel laflar dinledik; ama, bir bakıyoruz ki, her seferinde daha güçlü, daha gümrah olarak terör hadiseleri meydana geliyor. Demek ki, terör bitmiyor, bitirilemiyor!..
“Âyinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz; şahsın görünür rütbei aklı eserinde. Yetkililer buraya gelip “terörün belini kırdık, kafasını ezdik” diyeceklerine, kırsınlar, ezsinler, onu ıspat etsinler; bu güçleri var mı yokmu, bunun da araştırılmasını istiyoruz. (RP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, araştırma, bir meselenin derinliğine, detaylarına inme meselesidir; kimsenin ithamı, kimsenin cezalandırılması meselesi değildir, ama derinliğine ve detaylarıyla araştırılmadan o mesele onun hakkında bir hüküm vermek de mümkün değildir.
Tekrar sözümün başına dönüyorum: Gündemdışı bir konuşmada burada yapılan izahatla, bu işin geçiştirilmesi mümkün değildir, çünkü, Kadıköy’deki hadise, sadece 1 Mayıs hadisesi değildir. Başka 1 Mayıslara, başka olaylara, başka terörist hareketlere meydan vermemek için, şimdiden üzerinde ciddi olarak, adamakıllı duralım, araştıralım, kaynağını bulalım. Kaynağını kurutacak tedbirleri alırsak, o zaman, yeni 1 Mayıslara, yeni terörist hareketlere, yeni müessif hadiselere şahit olmayız. Bütün mesele bundan ibarettir. Bu olmadığı sürece, bir netice almanın mümkün olmadığı kanaatindeyiz.
Sayın İçişleri Bakanına bir istirhamımız var: Lütfen, Hükümet olarak fikirlerini değiştirsinler, araştırma için bizimle beraber olsunlar, yardımcı olsunlar; çünkü, bu araştırma kendilerini de beraata götürecektir. Üzerinden şöyle bir geçmekle bu işi bıraktıkları takdirde, korkarım ki, Sayın Bakan hakkında da...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, toparlar mısınız lütfen.
MEHMET ALTINSOY (Devamla) – Bitiriyorum efendim.
...hafızalarda istihfam kalacaktır. Bir değerli arkadaşım olduğu için, şahsen kendisinden rica ediyorum: Kendisinin de vicdanlarda istihfam bırakmaması için, bu işe bizimle beraber “evet” demesini tavsiye ediyorum.
Teşekkür ederim. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Altınsoy, teşekkür ediyorum.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Dede, buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA NECMETTİN DEDE (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Toplumumuzun günlerdir kahvehanede, sokakta konuştuğu 1 Mayıs olaylarının, biz de burada tartışmasını yapıyoruz. 1 Mayıs olayı, yalnız 1996 yılında zuhur etmiş bir olay değildir; maziye baktığımız zaman nice 1 Mayıs olaylarına rastlamış, şahit olmuşuzdur.
Bu yıl da 1 Mayıs Bayramı kutlanmış, ülke genelinde 16 ayrı merkezde kutlama ve gösteri yürüyüşü şeklinde 1 Mayıs etkinliklerinin yapılmak istendiği, ilgililer tarafından, mülkî idare amirlerine başvurularla gündeme getirilmiştir. 16 merkezde, tahmini 78 bin kişi bu etkinliklere katılmıştır. Meydana gelen bu olaylar sonucu, 3 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 20 vatandaşımız ile 72 amir ve memurumuz saldırılar sonucu muhtelif yerlerinden yaralanmış, olaylara sebebiyet verdiği gerekçesiyle 330 kişi gözaltına alınmıştır. Saldırılar neticesinde 114 işyeri tahrip edilmiş ve 12 otomobile kundaklanarak, maddî hasar verilmiştir. Türk-İş, DİSK, Hak-İş, KESK öncülüğünde yapılan 1 Mayıs etkinlikleri, terör gruplarının propaganda ortamına dönüşmüştür. İşçinin sosyal ve ekonomik sorunlarının kamuya duyurulmak istendiği böyle bir günde, kürsüde konuşmak isteyen sendika temsilcileri, militan gruplarca, taşlanmak suretiyle, konuşturulmamışlardır.
Ülke genelinde gerçekleştirilen 1 Mayıs olaylarının yoğunluğu, İzmir, İçel ve İstanbul’da zuhur etmiştir. İşçi sendika ve yöneticileri tarafından oluşturulan düzenleme kurulunca Kadıköy Meydanında yapılan 1 Mayıs kutlamalarına, 40 bin civarında kişi katılmıştır. Saat 9.45’te Kadıköy Evlendirme Dairesi yanında pankart açarak toplanma alanına girmek isteyen 300 kişilik bir grup, ikazlara rağmen, güvenlik güçlerine ve etraftaki binalara taşlı sopalı saldırıda bulunmuştur.
Aynı anda Ziverbey Caddesi 1 nolu arama noktasında, aynı örgüte mensup yüzleri maskeli 500 kişilik bir grubun da üstlerini aratmadığı, taşlı sopalı olarak polise, etraftaki işyerlerine yönelik saldırılara geçtiği, alan içerisinde toplananlarca da bu gruba destek verildiği, çıkan çatışmada silahla 5 kişinin yaralandığı ve bunlardan 3’ünün hayatını kaybettiği; olay çıkaran bir gurup, yürüyüşe geçen kortejin önüne geçmek istemiş ise de, ikaz edilerek, mitingi düzenleyenlerin önde yürümelerinin sağlandığı; saat 10.30’da Fatih Sultan Mehmet Köprüsünde, araçlarla gelen 300 kişilik bir grubun köprü girişini trafiğe kapattığı, ikaz edilmeleri üzerine araçlarına binerek Kadıköy’e hareket ettiği; saat 11.45’te yürüyüş kortejinin miting alanına geldiği sırada bir siyasî partinin Kadıköy ilçe binasına molotofkokteyli atıldığı, birtakım mağazaların tahrip edilerek yağmalandığı görülmüştür.
Saat 12’de miting alanında, sendika yöneticileri konuşurken yüzleri maskeli 30 kişinin kürsüyü işgal ettiği ve topluca, mikrofon eşliğinde yasadışı sloganlar attığı, türküler söylediği; bu arada, işçilerin miting alanını yavaş yavaş boşalttığı; işçilerin dışındaki 5 000 kadar yasadışı örgüt mensubunun saat 15’e kadar çeşitli pankartlar açarak slogan attığı; sonradan, dağılmaya başladıkları sırada, Rıhtım Caddesi ile Söğütlü Çeşmesi Caddesinde bulunan banka, mağaza, oto galerisi, postane, turizm acenteleri, pastane ve muhtelif işyerleri tahrip edilerek yağmalandığı, resmî ve özel otomobillerin maddî zarara uğratıldığı ve kundaklanmak suretiyle yakıldığı müşahede edilmiştir.
Olaylarda, 114 işyerinin tahrip edilerek yağmalanması, 10 otomobile maddî hasar verilmesi, 2 otomobilin yakılması olaylarına sebebiyet veren 330 kişi de gözaltına alınmıştır.
Değerli milletvekilleri, tarihimizi gözden geçirmek istiyorum. 1960 yıllarında üniversitede talebeydik ve gençliği temsil ediyorduk O yıllarda, Türkiye Millî Türk Talebe Federasyonu Başkanlığı da yapmıştım.
Şu anda görüyorum. Bütün partilerimizin, sırayla, iktidarda olduklarını müşahede ettim. Yaşım, yarım asır. Talebe ve gençlik idareciliği yaptığım zaman gördüğüm olaylar, hâlâ zuhur ediyor. Neden?..Olay olduğu zaman “gençlik” diyoruz, işimize gelmediği zaman “güvenlik güçleri” diyoruz; o zamandan beri gençliğe ne yaptık?.. Bütün partiler sırayla iktidara geldiler; hangisi, gençliğin geleceğini âbâd şekle soktu?
Şu anda, olay zuhur ettiği zaman, tüm partilere mensup olarak burada fikirlerimizi rahatlıkla arz ediyor ve bazı kesimlere çatmakla yetiniyoruz. Bu gençler hepimizin evladı değil mi, bu güvenlik güçleri hepimizin evladı değil mi;? Bunları ithal etmedik. Güvenlik güçlerimizin çoğu da, dün okumakta olan bu gençlerimiz değil mi, bu evlatlarımız değil mi? Neden böyle; çünkü, hiçbir zaman, dış güçler, Türkiyemizin, Türkiye Cumhuriyetinin, devletimizin istikrarlı bir şekilde yücelmesine imkân verme düşüncesinde değillerdir.
Bakın, olaylar zuhur etmeden önce, basın, zaman zaman, güvenlik güçleri aleyhinde yazılar yazdı, toplumu hazırladı -artık, güvenlik güçlerinin öcü olduğunu belirtmek istiyorlar- yavaş yavaş, bu yazılarla güvenlik güçleri sindirilmeye başlandı ve işte, olaylar zuhur ettiği zaman da, güvenlik güçleri bocalamaya başladı. Bunlar, o zamanki haleti ruhiye meselesidir; kolay değildir bir olayla karşı karşıya kalmak. Şu anda, kürsüde rahat konuşmak veya tenkit etmek son derece rahat bir olaydır; ama, temenni etmiyorum, bu olaylarla karşı karşıya gelindiği zaman, üstesinden gelmek son derece zor bir olaydır.
Bakın, ne kadar güzel alıştık, ağzımızdan hep “varoş” kelimesi çıkıyor. Nedir Allahaşkına bu varoş?! Buna -gecekondu bölgesi- diyemiyor muyuz? Basında, bir gazetede geçti, hepimizin ağzında bir “varoş” kelimesi, hemen yeni terimi kavramaya başladık. Bu bölgedeki insanlar fakir insanlardır. Eğer bunlar sırasıyla gelen iktidarlar zamanında aş, iş sahibi olsalardı, inanıyorum ki, sokakta bu türlü olaylara rastlamak mümkün olamazdı
Doğu Anadolu’da, Güneydoğu Anadolu’da her gün binlerce insan ölüyor, hiçbirimizin kılı kıpırdamıyor. İstanbul’da 1 Mayıs olayları zuhur etti; bunu, hükümet meselesi haline getirdik. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, terör nedeniyle her gün binlerce insan ölüyor; bunlar hiçbir zaman kale alınmayacak mı, orada güvenlik güçlerimiz yok mu? Terör diyoruz, terörün içerisinde acaba suçsuz olanlar yok mu? Bunların araştırılmasını neden hiç düşünmedik. Sadece 1 Mayıs olaylarını ele alarak, burada herhangi bir kesime yanaşmak ve o kesimin geleceğini siyasî yönden teminat altına almak için mi bu görüşmeleri yapıyoruz?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün düşüncelere saygı duymamak mümkün değildir; ama, görüyoruz, bir laf atılıyor: “Başbakan, polis silah kullanmasın diye İçişleri Bakanına talimat vermiş” Zaten, 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun 16 ncı maddesinde açıkça belirtilmiştir; “hiçbir makam, polise, kanun dışı silah kullanma emrini veremez.” denilmiştir. İnanıyorum ki, bugün polis bu bilinçle yetişmiştir. Onun karşısındaki de insandır, kendi vatandaşıdır; karşı karşıya kaldığı insanların, kendi öz vatandaşı, öz kanı, öz canı olduğunu hiçbir zaman gönlünden çıkarmamıştır.
Gelin, elbirliğiyle Türkiye’nin geleceğini düşünelim. Bakın, bu tür önergelerle Meclisimizin gündemini -benden önce konuşan sayın milletvekilleri arz ettiler- tıkıyoruz. İçişleri Bakanımız, “Olayın müsebbipleri hakkında, her kesim için, gerekli işlemi yapacağız” diye ifade ettiler. Beklemeliydik, acaba ne yapacak; çok aceleciyiz. Polise laf söylüyorsunuz ama, polisin imkânları buna müsait mi?
Biz, zamanında, Amerika’ya, terörle mücadele kursuna gittiğimiz zaman, bize, ilk defa, bir terör olayıyla ilgili film gösterdiler ve olayı yapanlar için de “Türk teröristler” dediler. Biz, orayı terk ettik ve yapımcılara “böyle bir olay olmamıştır ve Türkiye’deki teröristler tarafından da yapılmamıştır” dedik. Demek ki, dış güçlerde, biz, her zaman, öcü olarak gösterilmekteyiz.
Gelin, elbirliğiyle insaflı olalım, biz imanlıyız, inançlıyız, azimliyiz, bizi kimse yıkamaz; buna ben inanıyorum; gelin, biz de güç birliği yapalım, hangi partiye mensup olursak olalım Türkiye’nin kaderinde oynanan oyunlara müsaade etmeyelim; evimizde müsaade etmeyelim, sokakta müsaade etmeyelim, hatta ve hatta birleşik yönde, bu Mecliste birlik ve beraberlik içinde olalım. (DYP sıralarından alkışlar) Eğer biz, burada birliğimizi göstermezsek, sokaktaki evlatlarımız da ayrı duyguları taşırlar; biz, burada beraber olursak, sokaktaki çocuklarımız da aynı görüşe sahip olur. Biz, hiçbir kesimi suçlamak istemiyoruz. Biz, bu önergeyi, bir araştırma açılsın ve ortada bir kan revan varsa üstü örtülmesin; bir hak hukuk varsa, bu zayi olmasın diye verdik; biz bu görüşü savunarak buraya çıktık, bunun müdafaasını yaptık; aksini yapmaya da tenezzül etmeyiz zaten.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle terör örgütleri, fırsat buldukları her ortamı değerlendirmek suretiyle, bu tür eylemlere tevessül edeceklerdir. Yapılacak olan ekonomik ve sosyal düzenlemelerle, işçi ve memur kesiminin tepkisel hareketlere yönelmelerinin önlenmesi Hükümetimizin başlıca görevleri arasında olmalıdır. İşçimizin, memurumuzun ve gençlerimizin sorunlarının yasadışı örgütlerce kullanılması ve masum gösterilerin provoke edilerek, devlete ve rejime saldırıya dönüştürülmesinin önlenmesinde, aklıselim sahibi her kesime büyük görev düşmektedir. Gelişmelerin boyutlarının önceden kestirilemeyişi, devlet güçleriyle, toplumsal hadiselerin kontrol altına alınamayışı, önemli sorunlar yaratmaktadır.
Diğer bir husus da, güvenlik kuvvetlerimizin teknik bilgi ve teçhizat yönünden takviye edilmesi gerçeğidir; çünkü, hep birlikte paylaştığımız toplumsal sorunlarımız devam ettiği sürece, toplumsal boyutu olan olaylarla karşı karşıya kalmamız her zaman mümkündür.
Değerli milletvekilleri, geleceğimizi düşündüğümüz zaman, burada alacağımız kararları, mazimizden örnek alarak, atiye taşıma inancında olmamız gerekiyor. Şu veya bu, sudan sebeplerden dolayı, bu gündemin başka konulara çekilmesi ve bir kesimimizin zedelenmesi de, hepimiz için sonradan üzüntü kaynağı olacaktır. Parlamento olarak, parlamenter olarak, atalarımızın bıraktığı temiz mazimizi, bizlerin de, aynı duygularla devam ettirme inancında olduğumuza ve bu şekilde yürüteceğimize kanaatim sonsuzdur.
Siz değerli milletvekillerinin zamanını fazla almak istemiyorum. Bu konu, hepimizce bilinen bir konudur. İnşallah, Cenabı Allah, bir daha bizi bu tür olaylarla karşı karşıya getirmesin; hiçbir zaman, bir eve acı vermesin, hiçbir zaman, bir can kaybını benim ülkemdeki insanlarıma nasip etmesin. Bugün yanlış düşüncededirler, yarın doğru düşüncede olabilirler; bunlar, inançlı insanların çocuklarıdır, imanlı, azimli Türk Milletinin çocuklarıdır; inanıyorum ki, elbet bir gün gerçeği görecekler ve onların gönüllerine de merhamet gelecek, bu tür yanlış hareketlerden onlar da kaçınacaklardır.
Değerli milletvekilleri, olayda güvenlik güçlerince her şeyin soğukkanlılıkla yerine getirildiğini gördüm; şahsî kanaatim olarak da bunu uygun gördüğümü belirtiyorum. O harekette -televizyonda seyrettik- yolda sokak ortasında öldürülmek istenen bir güvenlik mensubunun belinde silahı vardı; o silahta, en aşağı, dokuz on tane kurşunu vardı; bununla, en aşağı on can yakabilirdi; ama, onu takdirle karşılıyorum ki, bu acıya sabır gösterdi ve o silahına el atmadı. Burada, güvenlik güçlerimizin geleceğinde de -bazı zararlarımız olabilir, bazı yanlış yolda olanlarımız olabilir- gençlerimizin daha iyi yolda olacakları inancını taşıyorum; sizlerin de, bu görüşe biraz katılmanızı canı gönülden arz ediyorum.
Değerli milletvekilleri, rahmetli olan vatandaşlarımızın da, şu anda, evlerinde acısı vardır; onlara da Tanrıdan rahmet diliyor, bir daha böyle bir acı göstermemesini diliyorum.
Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Dede, teşekkür ediyorum.
Önergede birinci imza sahibi olan Sayın Kazan, söz hakkını Sayın Korkmaz’a devrettiğini bir tezkereyle yazılı olarak gönderdi; bu sebeple, Sayın Korkmaz; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın Korkmaz, süreniz 10 dakikadır.
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.55
BAŞKAN: Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU
KÂTİP ÜYELER: M. Fatih ATAY (Aydın), Salih KAPUSUZ (Kayseri)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 51 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
VII. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)
1. – Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve 15 arkadaşının, İstanbul Kadıköy’de 1 Mayıs günü meydana gelen olaylarda gerekli tedbirlerin alınmadığı iddialarını araştırmak amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67) (Devam)
BAŞKAN – Müzakereye konu görüşmenin gruplar adına söz söyleme sırasıyla Refah Partisi Grubunun temsilcisini kürsüye davet ediyorum.
Refah Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere, Sayın Mehmet Altınsoy; buyurun.
RP GRUBU ADINA MEHMET ALTINSOY (Aksaray) – Muhterem Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 1 Mayıs 1996 tarihinde İşçi Bayramının kutlanması sırasında İstanbul Kadıköy’de vaki olan müessif hadisenin Yüce Meclise intikaliyle, bu hususta Meclis araştırması açılması istemi hakkında konuşmak üzere huzurlarınızı işgal etmiş bulunuyorum.
Müessif hadise, gerek Sayın Bakan gerek muhterem partilerin değerli sözcüleri tarafından defaatle burada hikâye edildi; medya da enine boyuna hadiseyi anlattı. O nedenle, hafızalarınızda taze olduğu için olayı izah ederek başlamayacağım.
Olay, 1 Mayıs 1996 tarihinde vaki oldu, 3 Mayıs 1996 tarihinde Meclis araştırması önergesini Yüce Meclise takdim ettik. 7 Mayıs gününde, Sayın İçişleri Bakanı, gündemdışı söz alarak olayı bu kürsüden huzurunuzda bütün teferruatıyla anlattı; değerli partilerin saygıdeğer sözcüleri de partilerinin görüşünü buradan size hikâye ettiler. Buna istinaden, biraz evvel, bu konuda söz alan Sayın İçişleri Bakanı, artık Meclis araştırmasına lüzum kalmadığını, bu bakımdan da Hükümetlerinin Meclis araştırmasına karşı olduğunu; Anavatan Partisi sözcüsü değerli Arseven de, aynı istikamette, meselenin aydınlandığını, onun için araştırma önergesinin aleyhinde oy kullanacaklarını beyan ettiler.
Değerli arkadaşlar, kanaatler muhteremdir; ancak, olayın vahamet derecesini bir defa daha gözler önüne sermekte mecburiyet var. Hangi cepheden olursa olsun, 3 can kaybı, 58’i polis olmak üzere 76 yaralanma, 120’yi aşkın ticarethane, işyeri, dükkân tahribi olmuş, yani mal ve can kaybı olmuş, kan dökülmüş bir hadise, Meclis içinde gündemdışı bir konuşmayla kapatılacak. Ne güzel...
Değerli arkadaşlar, tarım sektöründe hayvan nesli için, tehlike arz ettiği için Meclis araştırması yapıyoruz; insan nesline, insanların can ve malına kasteden bir hadise için Meclis araştırması açılmasına lüzum görmüyoruz...
REFİK ARAS (İstanbul) – Ne alakası var.. .Hiçbir alakası yok.
MEHMET ALTINSOY (Devamla) – Bu mantıkla hareket edilmesi mümkün değil. Elbette ki, hayvanların neslinin ıslahı ve idamesi için Meclis araştırması yapılmalı, bunun için de yapılmalı; hatta, kelaynak kuşlarının neslinin tükenmemesi için de araştırma yapılmalı. O zaman da, bu hadiseyi pek küçük görmemeli.
Aslında, biz, bu olayı, bir Meclis araştırmasının ötesinde, bir gensoru konusu olarak düşünüyorduk; ancak, Hükümetin henüz yeni olması, Sayın İçişleri Bakanının bütün iyi niyetine rağmen, görevinde yeni olması dolayısıyla, yapılan hadisenin hüsnüniyete makrun olduğunu düşünerek bu yolu tercih etmedik; ama, bir araştırmanın zaruretine inanıyoruz.
Şimdi, olayları, size hikâye etmekten ziyade, neticelerine göre değerlendirmeyi huzurunuzda arz etmeye çalışacağım: 3 ölü, 76 yaralı, şu kadar dükkânın tahribi... Olayın tarzı cereyanı fevkalade enteresandır. Saat 10.00’dan 15.00’e kadar, tam 5 saat, bir şehrin en büyük meydanı kanunsuz bir ekip tarafından işgal edilmiş oluyor ve kanundışı hareketler cereyan ediyor;. sonunda da tahripler, yakmalar, yıkmalar, yağmalar oluyor.
Hadise fevkalade enteresan. Bu işi tertip edenler, son derece tertipli, talimli, eğitimli ve düzenli. Güvenlik güçlerini yanıltmak için çok kurnazca bir taktik kullanılıyor. Önce, Taksim Meydanında bir olay olacağı bir gün evvel ilan ediliyor; daha doğrusu sızdırılıyor; güvenlik güçleri tam orada tedbir almışken, bu sefer Kadıköy’de hadise patlak veriyor.
Geliş tarzları fevkalade enteresan; ayrı ayrı cephelerden, ayrı ayrı kollar halinde gelip, birleşiyorlar. Ancak, çok eskiden yapılmış sıkı bir talimin ancak meydana getireceği bir olaydır; tesadüfî değil. Ondan sonra, 40 bini aşkın bir kalabalığı toplamış olan Türkiye’nin en büyük ve en güçlü dört işçi temsilcisi konfederasyonun temsilcileri ve orada -Sayın Bakanın ifadesiyle- 4 500-5 000 civarındaki emniyet gücünün elinden meydanı teslim alıyorlar, kürsüye hâkim oluyorlar, hoparlöre hâkim oluyorlar, mikrofona hâkim oluyorlar ve 5 saat kendi propagandalarını yapabiliyorlar. Bu, küçümsenecek bir hadise değil.
İşin asıl vahim tarafı bu kadar da değil. Bu hadise, olayın, sadece su yüzünde görüneni. Aslında, terör ve anarşi, göründüğü kadar küçük değildir, asıl büyük gücü yeraltındadır, bu sadece küçük bir gösteridir; ama, bu gösteride tespit edilmesi lazım gelen bazı hususlar var. Bir defa, çok enterasandır, burada adı geçen TİKKO, Dev-Genç, PKK ve benzeri illegal örgütler kulağımıza pek de yabancı değil; her hadisenin içerisinde bulunuyorlar, her provaokasyonun içinde bunlar var, her masum gösteriyi bunlar provoke ettiler. Bu kadar biliniyorlar; ama, bir şey daha bilinmiyor. Şimdiye kadar illegal örgütler devlete karşı oldukları gibi birbirlerine de karşıydılar; ama, bu hadise gösteriyor ki, illegal örgütler birleşmişler, anlaşmalı, müttefik hareket etmeye başlamışlar; asıl üzerinde durulması lazım gelen nokta budur.
Şimdi, güvenlik güçleri, maalesef, bu olay karşısında cılız kalmıştır. İşçi teşekkülleri de kürsülerini muhafaza edememişlerdir. Belki, iyi olmuştur, daha fazla can, mal kaybına sebep olmamak için meseleyi büyütmemişler diye telakki edilebilir, öyle de düşünülebilir; ancak, gayri meşru güçleri, her hücumlarında meşru güçleri püskürtmeye alıştırırsanız, bir gün, önünde durma imkânını bulamazsınız. Bu bakımdan, araştırmanın, mutlaka, ihtiyacına inanmak mecburiyeti var.
Değerli miletvekilleri, çok enteresan bir husus daha var; gayet tertipli olduklarını gösteren bir husus: Ortada görünen, daha ziyade 15 ve onun altında olan yaştaki çocuklar... Bunlar, orada tesadüfen bulunmuş değil. Bu çocuklar, temyiz kudretine sahip olmadıkları için, kandırılarak, özel olarak getirilip, emniyet güçlerinin önüne, bir nevi perde olarak konulmuştur. Şimdi, bir bakıyoruz tesadüfen yakaladığımız 300 küsur kişinin, 125 tanesi 18 yaşın, hatta, 15 yaşın altındaki çocuklar. Sonra da dönüp, diyoruz ki “efendim, işte, emniyet güçleri, oradaki bu işin müşevviklerini yakaladı, meydana getirdi; haklarında tahkikat yapılacak, gereken cezalar verilecek; onun için, herhangi bir araştırmaya gerek yok.” 125 tanesi 15 yaşın altındaki küçük çocuktan, bilmem şu kadarı ev kadınından, bu kadarı iş güç sahibi insandan müteşekkil, tesadüfen getirdiğiniz insanların arasından seçip çıkarabildiğiniz beş, on, yirmi tane teröristi cezalandırmış olmak, bu meseleyi kapatmaya kâfi gelir mi? Sorarım...
Kaldı ki, meselenin boyutu bu kadar da değil; asıl, işin derinine inmek mecburiyetindesiniz. İstanbul’da, Türkiye’nin her yerinde, günlerce evvel, birbirinin aynı olan sopalar hazırlanmış, üniformalar dikilmiş, talimler yapılmış; seyrettiniz medyada; talimli adımlarla ve gayet tertipli, bir nevi askerî birlikmiş gibi hareket ediliyor. Bunlar, bir günde kendiliğinden olan şeyler değil; mutlaka, bunun talimi, terbiyesi yapılmış; nerede; Türkiye’de. O halde, istihbarat güçlerimiz çalışıyor, her şeyi haber veriyor diyorsak, ya istihbarat güçleri doğru dürüst çalışmıyor yahut da istihbarat teşkilatının gönderdiği bilgiler gerekli makamlarda doğru dürüst tahlil edilemiyor, değerlendirilemiyor. Ee, bunların tahkik edilmesi lazım, araştırma bunun için lazım.
Değerli arkadaşlar, bir başka husus da şudur: Bu tarz hareketler olduğu zaman hemen bir bahane bulunuyor; şehrin varoşlarındaki insanlar bu kargaşayı yaratıyor... Şehrin varoşlarında yaşayan insanlar, kendi bulundukları yerde can ve mal emniyeti, geçim imkânı bulamadıkları için büyük şehirlere sığınmış, hayatlarına, mallarına, canlarına ve geçimlerine çare arayan insanlardır. Niçin bunları suçluyoruz hemen?! Ha, şehrin varoşlarında iptidaî şartlarda yaşadıkları için kötülük tohumları bunların içerisine ekiliyorsa, onların çocukları iğfal ediliyorsa, bunu da araştırmamız lazım; hükümetin, devletin güçleri bunlara imkân vermediği için buraları mikrop yuvası haline geliyorsa, bunun getirmenin suçlusunu aramamız lazım, onun için araştırma lazım.
Değerli milletvekilleri, bütün açıklamaları dinledik. Güvenlik güçleri bütün imkânını harcamış, elinden geleni yapmış, görevini yerine getirmiş; Sayın İçişleri Bakanı görevini ifa etmiş, Başbakan görevini ifa etmiş; o halde, bu facia neden cereyan etmiş? İşte, bunun araştırılması lazım. Biz, şu anda, kimseyi itham etmek istemiyoruz, ne güvenlik güçlerini ne Sayın Bakanı ne de Hükümeti; ancak, bu olay ve bundan sonra olma ihtimali olan benzeri olaylar için hangi tedbirlerin alınması lazım, hastalık nerede, mesele nereden cereyan ediyor, onu bulmak lazım.
Değerli milletvekilleri, mikroplar, müsait ortam bulurlarsa ürerler. İllegal hareketler, terör, mutlaka bir mikroptur, hem de hayata kasteden bir mikroptur; ortamını bertaraf etmezseniz, bunun üstesinden gelemezsiniz. Teröristi, anarşisti mahkûm etmek amenna; ama, terörizmi ve anarşizmi kökünden kurutamazsanız, kaynağından kurutamazsanız, insanları hapsetmekle bu işin üstesinden gelemezsiniz. Bunları araştırmak mecburiyetindesiniz. (RP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, ortamlar nasıl yaratılır; kanunsuz hareketler, yeraltı hareketleri, illegal hareketler, belli ortamı, zayıf iktidarlar zamanında bulurlar. Devlet bir organizasyondur; devletin organlarından birisi ve birincisi icra organı, yani hükümettir. Eğer, hükümet zayıf kalırsa, devletin aczi bahis konusudur. Bir değerli arkadaşımız burada bize, bir devletçilik dersi verdi. Türk Milleti büyük millettir; Türk Devleti de büyük devlettir, güçlü devlettir; ancak, onları temsil edenler zayıf olursa, devlet ayağa düşer. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Terör de, anarşi de bu ortamda ürer. Güçlü olan iktidarlar, teröre izin vermezler, kaynağını kökünden kuruturlar; bu hadiseler hep zayıf zamanlarda çıkar.
Dolayısıyla, şahsen, bununla Hükümeti de fazla muaheze etmek istemiyorum; güvenoyu alması bile meşkûk hale gelmiş -Anayasa Mahkemesi kanalıyla- bir hükümetten, daha fazlasını beklemek mümkün değil. O halde, Hükümet, görevini ifa ederken, dayandığı ekseriyet ne olursa olsun, güçlü olmak mecburiyetinde; her şeyin üstesinden gelecek gücünü ispat etmek mecburiyetinde; aksi halde, sokakları anarşiye ve teröre teslim etmek gibi bir tehlikeyle karşı karşıya kalırız.
Sayın milletvekilleri, vali izinli miydi değil miydi, emniyet müdürü şu beyanatı verdi mi vermedi mi, talihli miydi talihsiz miydi, orada bulunan -4 500 veyahut 5 bin kişilik- emniyet güçleri görevlerini kâmilen yaptılar mıydı yapmadılar mıydı gibi hususlar şüphesiz araştırılacak; ama, araştırmadan asıl gayemiz bu değil, biraz evvel arz etmeye çalıştığım gibi, asıl, bu hareketleri kökünden, temelinden önleyecek tedbirler alınıyor mu alınmıyor mu...Bu tedbirler günlük mesele değil, bir genel politika meselesidir, bir rejim meselesidir. Rejimin ayakta durabilmesi için, bütün şer kuvvetlere karşı konulacak tedbirler alındı mı alınmadı mı, bunlara bakmak lazım.
Eğer vilayet güçlüyse, valinin kim olması, makamında olup olmaması, vekilinin olması, asilinin olması bir şey ifade etmez; ama, vilayet makamı kâfi vazifesini yapacak güçte değilse, makamda kim olursa olsun hiçbir şey fayda etmez; makamı güçlendirmek mecburiyetindesiniz.
Devlet, elbette güçlüdür; ama, devletin icra organı zayıfsa devleti güçsüz duruma düşürür, terörün karşısında aciz duruma düşürür. Bir şehrin en büyük meydanı kanunsuzlar tarafından beş saat işgal ediliyorsa, orada ülkede iktidardan bahsedilemez. İktidar olmak, muktedir olmak demektir, muktedir olmak, tehdidini ikaya kadir olmak demektir. (RP sıralarından alkışlar)
Her terörist hadiseden sonra yetkililerden “terörün belini kırdık, anarşistin canına okuduk, bitirdik” gibi çok güzel laflar dinledik; ama, bir bakıyoruz ki, her seferinde daha güçlü, daha gümrah olarak terör hadiseleri meydana geliyor. Demek ki, terör bitmiyor, bitirilemiyor!..
“Âyinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz; şahsın görünür rütbei aklı eserinde. Yetkililer buraya gelip “terörün belini kırdık, kafasını ezdik” diyeceklerine, kırsınlar, ezsinler, onu ıspat etsinler; bu güçleri var mı yokmu, bunun da araştırılmasını istiyoruz. (RP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, araştırma, bir meselenin derinliğine, detaylarına inme meselesidir; kimsenin ithamı, kimsenin cezalandırılması meselesi değildir, ama derinliğine ve detaylarıyla araştırılmadan o mesele onun hakkında bir hüküm vermek de mümkün değildir.
Tekrar sözümün başına dönüyorum: Gündemdışı bir konuşmada burada yapılan izahatla, bu işin geçiştirilmesi mümkün değildir, çünkü, Kadıköy’deki hadise, sadece 1 Mayıs hadisesi değildir. Başka 1 Mayıslara, başka olaylara, başka terörist hareketlere meydan vermemek için, şimdiden üzerinde ciddi olarak, adamakıllı duralım, araştıralım, kaynağını bulalım. Kaynağını kurutacak tedbirleri alırsak, o zaman, yeni 1 Mayıslara, yeni terörist hareketlere, yeni müessif hadiselere şahit olmayız. Bütün mesele bundan ibarettir. Bu olmadığı sürece, bir netice almanın mümkün olmadığı kanaatindeyiz.
Sayın İçişleri Bakanına bir istirhamımız var: Lütfen, Hükümet olarak fikirlerini değiştirsinler, araştırma için bizimle beraber olsunlar, yardımcı olsunlar; çünkü, bu araştırma kendilerini de beraata götürecektir. Üzerinden şöyle bir geçmekle bu işi bıraktıkları takdirde, korkarım ki, Sayın Bakan hakkında da...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, toparlar mısınız lütfen.
MEHMET ALTINSOY (Devamla) – Bitiriyorum efendim.
...hafızalarda istihfam kalacaktır. Bir değerli arkadaşım olduğu için, şahsen kendisinden rica ediyorum: Kendisinin de vicdanlarda istihfam bırakmaması için, bu işe bizimle beraber “evet” demesini tavsiye ediyorum.
Teşekkür ederim. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Altınsoy, teşekkür ediyorum.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Dede, buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA NECMETTİN DEDE (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol Partisi Grubu ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Toplumumuzun günlerdir kahvehanede, sokakta konuştuğu 1 Mayıs olaylarının, biz de burada tartışmasını yapıyoruz. 1 Mayıs olayı, yalnız 1996 yılında zuhur etmiş bir olay değildir; maziye baktığımız zaman nice 1 Mayıs olaylarına rastlamış, şahit olmuşuzdur.
Bu yıl da 1 Mayıs Bayramı kutlanmış, ülke genelinde 16 ayrı merkezde kutlama ve gösteri yürüyüşü şeklinde 1 Mayıs etkinliklerinin yapılmak istendiği, ilgililer tarafından, mülkî idare amirlerine başvurularla gündeme getirilmiştir. 16 merkezde, tahmini 78 bin kişi bu etkinliklere katılmıştır. Meydana gelen bu olaylar sonucu, 3 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 20 vatandaşımız ile 72 amir ve memurumuz saldırılar sonucu muhtelif yerlerinden yaralanmış, olaylara sebebiyet verdiği gerekçesiyle 330 kişi gözaltına alınmıştır. Saldırılar neticesinde 114 işyeri tahrip edilmiş ve 12 otomobile kundaklanarak, maddî hasar verilmiştir. Türk-İş, DİSK, Hak-İş, KESK öncülüğünde yapılan 1 Mayıs etkinlikleri, terör gruplarının propaganda ortamına dönüşmüştür. İşçinin sosyal ve ekonomik sorunlarının kamuya duyurulmak istendiği böyle bir günde, kürsüde konuşmak isteyen sendika temsilcileri, militan gruplarca, taşlanmak suretiyle, konuşturulmamışlardır.
Ülke genelinde gerçekleştirilen 1 Mayıs olaylarının yoğunluğu, İzmir, İçel ve İstanbul’da zuhur etmiştir. İşçi sendika ve yöneticileri tarafından oluşturulan düzenleme kurulunca Kadıköy Meydanında yapılan 1 Mayıs kutlamalarına, 40 bin civarında kişi katılmıştır. Saat 9.45’te Kadıköy Evlendirme Dairesi yanında pankart açarak toplanma alanına girmek isteyen 300 kişilik bir grup, ikazlara rağmen, güvenlik güçlerine ve etraftaki binalara taşlı sopalı saldırıda bulunmuştur.
Aynı anda Ziverbey Caddesi 1 nolu arama noktasında, aynı örgüte mensup yüzleri maskeli 500 kişilik bir grubun da üstlerini aratmadığı, taşlı sopalı olarak polise, etraftaki işyerlerine yönelik saldırılara geçtiği, alan içerisinde toplananlarca da bu gruba destek verildiği, çıkan çatışmada silahla 5 kişinin yaralandığı ve bunlardan 3’ünün hayatını kaybettiği; olay çıkaran bir gurup, yürüyüşe geçen kortejin önüne geçmek istemiş ise de, ikaz edilerek, mitingi düzenleyenlerin önde yürümelerinin sağlandığı; saat 10.30’da Fatih Sultan Mehmet Köprüsünde, araçlarla gelen 300 kişilik bir grubun köprü girişini trafiğe kapattığı, ikaz edilmeleri üzerine araçlarına binerek Kadıköy’e hareket ettiği; saat 11.45’te yürüyüş kortejinin miting alanına geldiği sırada bir siyasî partinin Kadıköy ilçe binasına molotofkokteyli atıldığı, birtakım mağazaların tahrip edilerek yağmalandığı görülmüştür.
Saat 12’de miting alanında, sendika yöneticileri konuşurken yüzleri maskeli 30 kişinin kürsüyü işgal ettiği ve topluca, mikrofon eşliğinde yasadışı sloganlar attığı, türküler söylediği; bu arada, işçilerin miting alanını yavaş yavaş boşalttığı; işçilerin dışındaki 5 000 kadar yasadışı örgüt mensubunun saat 15’e kadar çeşitli pankartlar açarak slogan attığı; sonradan, dağılmaya başladıkları sırada, Rıhtım Caddesi ile Söğütlü Çeşmesi Caddesinde bulunan banka, mağaza, oto galerisi, postane, turizm acenteleri, pastane ve muhtelif işyerleri tahrip edilerek yağmalandığı, resmî ve özel otomobillerin maddî zarara uğratıldığı ve kundaklanmak suretiyle yakıldığı müşahede edilmiştir.
Olaylarda, 114 işyerinin tahrip edilerek yağmalanması, 10 otomobile maddî hasar verilmesi, 2 otomobilin yakılması olaylarına sebebiyet veren 330 kişi de gözaltına alınmıştır.
Değerli milletvekilleri, tarihimizi gözden geçirmek istiyorum. 1960 yıllarında üniversitede talebeydik ve gençliği temsil ediyorduk O yıllarda, Türkiye Millî Türk Talebe Federasyonu Başkanlığı da yapmıştım.
Şu anda görüyorum. Bütün partilerimizin, sırayla, iktidarda olduklarını müşahede ettim. Yaşım, yarım asır. Talebe ve gençlik idareciliği yaptığım zaman gördüğüm olaylar, hâlâ zuhur ediyor. Neden?..Olay olduğu zaman “gençlik” diyoruz, işimize gelmediği zaman “güvenlik güçleri” diyoruz; o zamandan beri gençliğe ne yaptık?.. Bütün partiler sırayla iktidara geldiler; hangisi, gençliğin geleceğini âbâd şekle soktu?
Şu anda, olay zuhur ettiği zaman, tüm partilere mensup olarak burada fikirlerimizi rahatlıkla arz ediyor ve bazı kesimlere çatmakla yetiniyoruz. Bu gençler hepimizin evladı değil mi, bu güvenlik güçleri hepimizin evladı değil mi;? Bunları ithal etmedik. Güvenlik güçlerimizin çoğu da, dün okumakta olan bu gençlerimiz değil mi, bu evlatlarımız değil mi? Neden böyle; çünkü, hiçbir zaman, dış güçler, Türkiyemizin, Türkiye Cumhuriyetinin, devletimizin istikrarlı bir şekilde yücelmesine imkân verme düşüncesinde değillerdir.
Bakın, olaylar zuhur etmeden önce, basın, zaman zaman, güvenlik güçleri aleyhinde yazılar yazdı, toplumu hazırladı -artık, güvenlik güçlerinin öcü olduğunu belirtmek istiyorlar- yavaş yavaş, bu yazılarla güvenlik güçleri sindirilmeye başlandı ve işte, olaylar zuhur ettiği zaman da, güvenlik güçleri bocalamaya başladı. Bunlar, o zamanki haleti ruhiye meselesidir; kolay değildir bir olayla karşı karşıya kalmak. Şu anda, kürsüde rahat konuşmak veya tenkit etmek son derece rahat bir olaydır; ama, temenni etmiyorum, bu olaylarla karşı karşıya gelindiği zaman, üstesinden gelmek son derece zor bir olaydır.
Bakın, ne kadar güzel alıştık, ağzımızdan hep “varoş” kelimesi çıkıyor. Nedir Allahaşkına bu varoş?! Buna -gecekondu bölgesi- diyemiyor muyuz? Basında, bir gazetede geçti, hepimizin ağzında bir “varoş” kelimesi, hemen yeni terimi kavramaya başladık. Bu bölgedeki insanlar fakir insanlardır. Eğer bunlar sırasıyla gelen iktidarlar zamanında aş, iş sahibi olsalardı, inanıyorum ki, sokakta bu türlü olaylara rastlamak mümkün olamazdı
Doğu Anadolu’da, Güneydoğu Anadolu’da her gün binlerce insan ölüyor, hiçbirimizin kılı kıpırdamıyor. İstanbul’da 1 Mayıs olayları zuhur etti; bunu, hükümet meselesi haline getirdik. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, terör nedeniyle her gün binlerce insan ölüyor; bunlar hiçbir zaman kale alınmayacak mı, orada güvenlik güçlerimiz yok mu? Terör diyoruz, terörün içerisinde acaba suçsuz olanlar yok mu? Bunların araştırılmasını neden hiç düşünmedik. Sadece 1 Mayıs olaylarını ele alarak, burada herhangi bir kesime yanaşmak ve o kesimin geleceğini siyasî yönden teminat altına almak için mi bu görüşmeleri yapıyoruz?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün düşüncelere saygı duymamak mümkün değildir; ama, görüyoruz, bir laf atılıyor: “Başbakan, polis silah kullanmasın diye İçişleri Bakanına talimat vermiş” Zaten, 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun 16 ncı maddesinde açıkça belirtilmiştir; “hiçbir makam, polise, kanun dışı silah kullanma emrini veremez.” denilmiştir. İnanıyorum ki, bugün polis bu bilinçle yetişmiştir. Onun karşısındaki de insandır, kendi vatandaşıdır; karşı karşıya kaldığı insanların, kendi öz vatandaşı, öz kanı, öz canı olduğunu hiçbir zaman gönlünden çıkarmamıştır.
Gelin, elbirliğiyle Türkiye’nin geleceğini düşünelim. Bakın, bu tür önergelerle Meclisimizin gündemini -benden önce konuşan sayın milletvekilleri arz ettiler- tıkıyoruz. İçişleri Bakanımız, “Olayın müsebbipleri hakkında, her kesim için, gerekli işlemi yapacağız” diye ifade ettiler. Beklemeliydik, acaba ne yapacak; çok aceleciyiz. Polise laf söylüyorsunuz ama, polisin imkânları buna müsait mi?
Biz, zamanında, Amerika’ya, terörle mücadele kursuna gittiğimiz zaman, bize, ilk defa, bir terör olayıyla ilgili film gösterdiler ve olayı yapanlar için de “Türk teröristler” dediler. Biz, orayı terk ettik ve yapımcılara “böyle bir olay olmamıştır ve Türkiye’deki teröristler tarafından da yapılmamıştır” dedik. Demek ki, dış güçlerde, biz, her zaman, öcü olarak gösterilmekteyiz.
Gelin, elbirliğiyle insaflı olalım, biz imanlıyız, inançlıyız, azimliyiz, bizi kimse yıkamaz; buna ben inanıyorum; gelin, biz de güç birliği yapalım, hangi partiye mensup olursak olalım Türkiye’nin kaderinde oynanan oyunlara müsaade etmeyelim; evimizde müsaade etmeyelim, sokakta müsaade etmeyelim, hatta ve hatta birleşik yönde, bu Mecliste birlik ve beraberlik içinde olalım. (DYP sıralarından alkışlar) Eğer biz, burada birliğimizi göstermezsek, sokaktaki evlatlarımız da ayrı duyguları taşırlar; biz, burada beraber olursak, sokaktaki çocuklarımız da aynı görüşe sahip olur. Biz, hiçbir kesimi suçlamak istemiyoruz. Biz, bu önergeyi, bir araştırma açılsın ve ortada bir kan revan varsa üstü örtülmesin; bir hak hukuk varsa, bu zayi olmasın diye verdik; biz bu görüşü savunarak buraya çıktık, bunun müdafaasını yaptık; aksini yapmaya da tenezzül etmeyiz zaten.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle terör örgütleri, fırsat buldukları her ortamı değerlendirmek suretiyle, bu tür eylemlere tevessül edeceklerdir. Yapılacak olan ekonomik ve sosyal düzenlemelerle, işçi ve memur kesiminin tepkisel hareketlere yönelmelerinin önlenmesi Hükümetimizin başlıca görevleri arasında olmalıdır. İşçimizin, memurumuzun ve gençlerimizin sorunlarının yasadışı örgütlerce kullanılması ve masum gösterilerin provoke edilerek, devlete ve rejime saldırıya dönüştürülmesinin önlenmesinde, aklıselim sahibi her kesime büyük görev düşmektedir. Gelişmelerin boyutlarının önceden kestirilemeyişi, devlet güçleriyle, toplumsal hadiselerin kontrol altına alınamayışı, önemli sorunlar yaratmaktadır.
Diğer bir husus da, güvenlik kuvvetlerimizin teknik bilgi ve teçhizat yönünden takviye edilmesi gerçeğidir; çünkü, hep birlikte paylaştığımız toplumsal sorunlarımız devam ettiği sürece, toplumsal boyutu olan olaylarla karşı karşıya kalmamız her zaman mümkündür.
Değerli milletvekilleri, geleceğimizi düşündüğümüz zaman, burada alacağımız kararları, mazimizden örnek alarak, atiye taşıma inancında olmamız gerekiyor. Şu veya bu, sudan sebeplerden dolayı, bu gündemin başka konulara çekilmesi ve bir kesimimizin zedelenmesi de, hepimiz için sonradan üzüntü kaynağı olacaktır. Parlamento olarak, parlamenter olarak, atalarımızın bıraktığı temiz mazimizi, bizlerin de, aynı duygularla devam ettirme inancında olduğumuza ve bu şekilde yürüteceğimize kanaatim sonsuzdur.
Siz değerli milletvekillerinin zamanını fazla almak istemiyorum. Bu konu, hepimizce bilinen bir konudur. İnşallah, Cenabı Allah, bir daha bizi bu tür olaylarla karşı karşıya getirmesin; hiçbir zaman, bir eve acı vermesin, hiçbir zaman, bir can kaybını benim ülkemdeki insanlarıma nasip etmesin. Bugün yanlış düşüncededirler, yarın doğru düşüncede olabilirler; bunlar, inançlı insanların çocuklarıdır, imanlı, azimli Türk Milletinin çocuklarıdır; inanıyorum ki, elbet bir gün gerçeği görecekler ve onların gönüllerine de merhamet gelecek, bu tür yanlış hareketlerden onlar da kaçınacaklardır.
Değerli milletvekilleri, olayda güvenlik güçlerince her şeyin soğukkanlılıkla yerine getirildiğini gördüm; şahsî kanaatim olarak da bunu uygun gördüğümü belirtiyorum. O harekette -televizyonda seyrettik- yolda sokak ortasında öldürülmek istenen bir güvenlik mensubunun belinde silahı vardı; o silahta, en aşağı, dokuz on tane kurşunu vardı; bununla, en aşağı on can yakabilirdi; ama, onu takdirle karşılıyorum ki, bu acıya sabır gösterdi ve o silahına el atmadı. Burada, güvenlik güçlerimizin geleceğinde de -bazı zararlarımız olabilir, bazı yanlış yolda olanlarımız olabilir- gençlerimizin daha iyi yolda olacakları inancını taşıyorum; sizlerin de, bu görüşe biraz katılmanızı canı gönülden arz ediyorum.
Değerli milletvekilleri, rahmetli olan vatandaşlarımızın da, şu anda, evlerinde acısı vardır; onlara da Tanrıdan rahmet diliyor, bir daha böyle bir acı göstermemesini diliyorum.
Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Dede, teşekkür ediyorum.
Önergede birinci imza sahibi olan Sayın Kazan, söz hakkını Sayın Korkmaz’a devrettiğini bir tezkereyle yazılı olarak gönderdi; bu sebeple, Sayın Korkmaz; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın Korkmaz, süreniz 10 dakikadır.
MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; gönül isterdi ki, kanın aktığı, anaların ağladığı, yavruların öksüz kaldığı, devletin hırpalandığı 1 Mayısla ilgili Meclis araştırması önergesini, Sayın Başbakanın ve bütün bakanların huzurunda, bu Meclis tartışsın; ama, ne yazık ki, güvenoyu almamış bir hükümetin huzurunda, 1 Mayıs olaylarını irdelemeye çalışacağız; bu da ayrı bir talihsizliktir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, bu Yüce Mecliste, her şey yakılıp yıkıldıktan sonra -devlet adına görev yapan bu milletin en değerli varlıkları üniformalı polisleri dövüldükten, 3 insan öldükten, 200 milyar liralık zarar yapıldıktan sonra- 1 Mayısın konuşmasını yapacağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu milletin, güzel bir gününü, elinde lalelerle, kardeşlik havası içinde omuz omuza kutlaması gerekirken, belinde silahı, elinde sopasıyla birtakım gözü dönmüşler, hak arama adına, emek mahsulü serveti yakmışlar, yıkmışlardır.
1 Mayısı, yakıp yıkma ve her şeyi altüst etmeye çevirenler, ellerini kollarını sallayarak gezeceklerse, cezasız kalacaklarsa, bundan sonra yağmalamanın olmayacağını, insanların ölmeyeceğini kim garanti edebilir? Buna, dikkatinizi çekmek istiyorum.
Dün, bu sokaklar bu milleti yok etmek isteyen işgal kuvvetleriyle işgal edilmiş; fakat, bu asil millet, tarihî geleneklerindeki hürriyet ve istiklal meşalesiyle düşmanı kovmuştu. Dün düşmanı elbirliğiyle bu ülkeden kovanların evlatları, yanlış ve köksüz kültür politikasıyla birbirlerine düşman edilmiş ve düşman edilmeye devam edilmiştir. Bu politikayı üretenleri bu vatan coğrafyası, tarih boyunca affetmeyecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün neden bu duruma geldik veya getirildik; sorunun temelinde bu yatmaktadır. Bu millet, bu devletini, Çanakkale’de, Dumlupınar’da, Sakarya’da, İnönü’de kan ve ter dökerek yeniden kurmadı mı, yeniden inşa etmedi mi... Benim yiğit Anadolu insanım, eli nasırlı köylüm, çilekeş işçim, mağdur memurum, yoksul emekli dul ve yetimim; Maraş’ın Sütçü İmamının, Erzurum’un babayiğit dadaşının, Karadeniz’in aslan bakışlı uşağının torunları 1 Mayısı böyle kutlamamalıydı, kutlaması da mümkün değildir.
Öyleyse kimdir bunlar? Birileri suçluları ilan etti; gecekondu sakinleri. Hayır... Hayır... Onlara bu suçları isnat edenler, yalanda ve yanlıştadırlar. Gecekondu sakinleri, Anadolu’nun, çileli, namus timsali, yiğit insanlarıdır; devletine bağlı, ezan ve bayrağına saygılı, Sıvas’ın, Çorum’un, Erzurum’un, Edirne’nin, Diyarbakır’ın, Burdur’un, Kırıkkale’nin, topyekûn vatan coğrafyasının asıl insanlarıdır onlar.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Kastamonulular da var; onları saymadın.
MİKAİL KORKMAZ (Devamla) – 70’li yıllardan itibaren, bu milletin genç nesillerinin beynini, tarih düşmanlığı, millet düşmanlığı teranesiyle yıkadıktan sonra, hiç kimse, 1 Mayıstaki yakıp yıkmayı varoşlara yükleyemez. “Bunu varoşlar yaptı” diyorlarsa, Meclisin dibindeki fakültelerdeki tarumarı kimler yaptı? Anarşik olayların okumuşlukla okumamışlıkla hiç alakası yoktur, vatan sevgisinin varlığıyla yokluğuyla ölçülü; buna dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu insanlar, eğer vatanda esen rüzgârdan nasibini almış olsalardı, hangi rüzgârdan hangi mananın çıkmış olduğunu bilmiş olsalardı, bu vatanın hangi hamurla yoğrulmuş olduğunu bilselerdi, üniversitelerdeki, göznurunun, elemeğinin neticesinde milletin helal parasıyla yapılmış şeyleri yakıp yıkarlar mıydı? Bunun temeline inilmesi gerektiğine inanıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1 Mayıs 1996’da, Kadıköy meydanında kan dökülmüş, 3 insan ölmüş, devletin polisi sopa yemiş ve linç edilmiştir. Yüce Meclisin, bu olayların temelindeki sorunlara inerek, çözüm bulması lazımdır. Bu millet, acı bir tecrübe geçirmiştir, 1970’li ve 80’li yıllarda binlerce vatan evladı birbirine öldürtülmüştür, bu vatanın sokakları kan gölüne çevrilmiştir. Hükümetin görevi, vatanı doğru yönetmektir. Yeniden anaların ağlamaması, çocukların yetim, eşlerin dul kalmaması için, bu Yüce Meclisin, 1 Mayıs ve benzeri yürüyüşlerdeki devletle vatandaşı karşı karşıya getiren olayların perde arkasını iyice incelemeye tabi tutması, araştırması gereklidir; sayın üyelerin, bu önergemize olumlu oy vererek, bu görevlerini yapacaklarından eminim.
Aynı tarihî değerleri taşıyan Anadolu insanını birbirine öldürten ne idiğü belirsiz görüş ve düşünceleri bu Yüce Mecliste çözelim ve bizleri buraya hayır dualarıyla gönderen asil milletimizin çocuğuna aş, iş hazırlayarak, hayır duaları almaya devam edelim; Meclisin görevi budur, inşallah yapacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1 Mayıs 1996’da, Kadıköy’de, devlet ayaklar altına alınmıştır. Sayın Vali tatildeyken “5 bin polis var” denilmiş; ama, polisler, kendi canlarını kurtarmak için çaba sarf etmişlerdir. Millî servet yağmalanmıştır. Gelin, bu araştırma önergemize olumlu oy vererek, İstanbul Halkına ve milletimize görevimizi helalından ifa etmeye çalışalım.
Sayın İçişleri Bakanımız 1996’nın 1 Mayısıyla ilgili olarak Mecliste yaptığı konuşmada “her yıl, İstanbul’a ve İstanbul’un varoşlarına, özellikle güneydoğudan, 300-400 bin insanımız geliyor ve yeterince iskân edilemiyorlar; bundan dolayı, bu insanlar bu hale getiriliyor” demiştir.
Hayır Sayın Bakanım, hayır... Size verilen bilgi yalan ve yanlıştır... Varoşların insanları, temiz Anadolu insanlarıdır; varoşların insanları, her şeylerini, sandık demokrasisiyle çözmeye hazırdırlar; dün İstanbul’da çözmüştür; Kırıkkale’de çözmüştür, Mamak’ta çözmüştür, Çankaya’da çözmüştür; demokratik yoldan oyunu vermiş ve belediye başkanlarını seçmiştir. Onun için, varoşların insanlarından başka şey beklemek, onları başka yerlere yönlendirmek, vatana ihanet kadar, o insanlara da ihanettir. (RP sıralarından alkışlar)
Devletine söven, polisini döven, ellerinde sopayla vatan ve milletini bölen insanlar varoşların insanları değil, varoşlarda yaşayanların hakkını bir imzayla yutan ve daha sonra da onun üzerine yatan haramzadeler ve onların piyonlarıdırlar. (RP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Yüce Meclis, bu dönemde de, geçmiş dönemlerde olduğu gibi, insanımızla devletimizi zaafa düşüren olayların üzerine gitmelidir. 1 Mayıs 1996’da, İstanbul Kadıköy’de meydana gelen olaylarda -yeniden söyleyecek olursak- 3 insan ölmüş, devletin üniformalı polisi dövülmüş, 65 milyon vatandaşımızın hakkı gasp edilmiş; mallar, yağma edilmiş, yetimin hakkı yenmiş. Geliniz, bu pisliği temizlemek, suçluları meydana çıkarmak ve yargı organlarımıza yardımcı olmak vazifesini, bu Meclise verelim.
Bir de şunu ifade edeyim ki: Bu kürsüden, İstanbul halkının sevgisini kazanmış Tayyip Erdoğan gibi bir yiğide “İstanbul’a vize koyacak” diye laf atıldı. Bu, çağdışılıksa, çağın içi hangi hizmetle izah edilebilir; bunun da cevabını istiyoruz.
Sayın milletvekilleri, sözümün sonunda şunu demek istiyorum: Kan dökülmüştür, sopa yenilmiştir, millî servet tarumar olmuştur; onun için, geliniz, araştırma önergesine, olumlu oy verelim; bu milletin huzurunda, yeniden 1 Mayısların olmaması için söz verelim. Tarihte olmuştur; buraya çıkılıyor deniliyor ki “olmasın.” Olmasını hiç kimse istemiyor; ama, çaresi söylenmiyor; bunun, tek bir çaresi vardır...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, toparlar mısınız lütfen.
MİKAİL KORKMAZ (Devamla) – Bu milletin, varoşlarından, Çankaya’da oturan insana kadar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının firmasını ve TC vatandaşını tanıyan insanlara değer vermektir; günübirlik politikaların ötesinde, insanı insan olarak bilmek, onun inancına da saygı duymak, kardeşlik ruhunun temelindeki kültürün ne olduğunu insanlara vermektir.
Bu duygularla, yeniden 1 Mayısların olmaması için bu önergemize olumlu oy vereceğinizi umuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması açılmasına dair önerge üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır. Şimdi, önergeyi oylarınıza sunacağım.
Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Açılmasını mı, açılmamasını mı?
BAŞKAN – Efendim, açılması hususunu... Takdimden önce “açılıp açılmamasını” dedim.
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Bir daha tekrar eder misiniz?
BAŞKAN – Efendim, tekrar edeyim.
Meclis araştırması açılması hususunu oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Meclis araştırması açılması hususu kabul edilmiştir. (RP ve CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 9 üyeden oluşması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; komisyon 9 üyeden oluşacaktır.
Sayın milletvekilleri, komisyonun çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere 1 ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, komisyonun, gerektiğinde, Ankara dışında çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, sözlü sorular ile (10/63) esas numaralı Meclis araştırması önergesini ve zaman kaldığı takdirde kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 15 Mayıs 1996 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 18.52