DÖNEM : 20 CİLT : 5 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
52 nci Birleşim
15 . 5 . 1996 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. – GELEN KÂĞITLAR
III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Devlet Bakanı İmren Aykut’un, 15 Mayıs
Uluslararası Aile Gününe ilişkin gündemdışı
açıklaması ve DYP Manisa Milletvekili H. Ayseli Göksoy, ANAP Afyon
Milletvekili Halil İbrahim Özsoy, CHP Ankara Milletvekili Ali Dinçer, RP
İstanbul Milletvekili Ali Oğuz ve DSP İzmir Milletvekili Zerrin
Yeniceli’nin grupları adına konuşmaları
B)
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak ve 26
arkadaşının, Kırıkkale İlinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/74)
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Anayasa Mahkemesince bütünüyle iptal edilen bazı kanun
hükmünde kararnamelerin işlemden kaldırılmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/281)
IV. – SORULAR VE CEVAPLAR
A)
SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, KİT
ürünlerine yapılan son zamlara ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/58)
2. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın, TURBAN Genel
Müdürlüğüne ait bazı telefonların konuşma ücretlerine
ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1)
B)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Niğde Milletvekili Akın Gönen’in, Niğde’nin
tarımsal sulamasıyla ilgili sorunlara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Ufuk Söylemez’in yazılı cevabı
(7/405)
2. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın,
cemevleri yapımı için bütçeden yardım
yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Cemil Çiçek’in yazılı cevabı
(7/475)
3. – Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un, erozyon bölgelerinin
ağaçlandırılmasına ilişkin sorusu ve Orman Bakanı
Nevzat Ercan’ın yazılı cevabı (7/516)
4. – İzmir Milletvekili Zerrin Yeniceli’nin, ilaç ve tedavi
giderleri için bütçeden ayrılan paya ilişkin Başbakandan sorusu
ve Maliye Bakanı Lütfullah Kayalar’ın yazılı cevabı
(7/546)
5. – Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış’ın,
uluslararası bir şirketin Türkiye’deki faaliyetlerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Ufuk Söylemez’in yazılı
cevabı (7/552)
6. – Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu’nun
bakanlıkça belediyelere yapılan yardımlara ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Lütfullah Kayalar’ın yazılı cevabı
(7/674)
7. – Kütahya Milletvekili Mehmet Korkmaz’ın, 30 Ağustos Zafer
Bayramı ve Zafer Haftası Kutlama Törenleri Yönergesine ilişkin
sorusu ve Millî Savunma Bakanı Oltan Sungurlu’nun yazılı
cevabı (7/683)
V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖNGÖRÜŞMELER
1. – Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 49
arkadaşının, Refah Partisinin Süleyman Mercümek ile
bağlantılarının ve maddî ilişkilerinin
araştırılarak iddia edilen hukuk dışı malî
kaynaklarının tespiti amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/63)
VI. – USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1. – Bir Meclis araştırması önergesinin
öngörüşmelerinin, konunun yargı organına intikal etmiş
bulunması nedeniyle yapılıp yapılamayacağı
hakkında
VII. – SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. – Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan’ın, Erzincan
Milletvekili Mustafa Kul’un şahsına ve partisine sataşması
nedeniyle konuşması
2. – Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan’ın, Denizli
Milletvekili Mustafa Kemal Aykurt’un partisine sataşması nedeniyle
konuşması
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.
Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, 10-16 Mayıs Özürlüler
Haftasına ve özürlülerin sorunları ile alınması gereken
önlemlere ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet
Bakanı İbrahim Yaşar Dedelek,
Bingöl Milletvekili Hüsamettin Korkutata’nın, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu’daki karayollarının içinde bulunduğu
duruma ilişkin gündemdışı konuşmasına da Devlet
Bakanı Cemil Çiçek,
Cevap verdi.
Konya Milletvekili Abdullah Turan Bilge, süne ve kımıl
zararlılarıyla mücadelede karşılaşılan güçlükler ve
alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı bir
konuşma yaptı.
İngiltere’ye gidecek olan :
Devlet Bakanı Rüşdü Saracoglu’na, dönüşüne kadar, Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı H. Hüsnü Doğan’ın,
Devlet Bakanı Mehmet Halit Dağlı’ya, dönüşüne kadar,
Devlet Bakanı İbrahim Yaşar Dedelek’in,
Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Dışişleri
Bakanı Emre Gönensay’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Nahit Menteşe’nin,
Vekâlet etmelerinin uygun görülmüş olduğuna,
Türkmenistan Cumhuriyetine gidecek olan Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel’in dönüşüne kadar, Cumhurbaşkanlığına, TBMM
Başkanı Mustafa Kalemli’nin vekâlet edeceğine,
İlişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu.
Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 13
arkadaşının:
Refah Partisi üyesi oldukları iddia edilen iki kişinin kurban
organizasyonu marifetiyle topladıkları paraların nerelerde
kullanıldığını tespit etmek ve,
Bazı turizm şirketlerinin hac organizasyonlarından
sağladıkları gelirden Refah Partisine para aktarıp aktarılmadığını
araştırmak,
Amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/72), (10/73) Genel Kurulun
bilgisine sunuldu, önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve
öngörüşmelerinin, sırasında yapılacağı
açıklandı.
İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya’nın (6/128), (6/96),
Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın (6/100),
Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’ün (6/33),
Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına
ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği
bildirildi.
Cumhurbaşkanlığı 1994 Malî Yılı Kesinhesap
Cetvelinin Sunulduğuna İlişkin
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği Tezkeresi ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İneleme Komisyonu
Raporu (3/208) (S. Sayısı : 12) Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Başkanlıkça, Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna havale edilen Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Hükmünde Kararnamenin, Komisyonca yapılan inceleme sonucunda, Millî
Eğitim Komisyonu ile Çevre Komisyonunun yetkisi dahilinde bulunduğuna
ve bu nedenle de, öncelikle Millî Eğitim Komisyonuna havale edilmesinin
uygun olacağına ilişkin komisyon tezkeresi okundu ve
Bakanlıkça, Kararnamenin Millî Eğitim Komisyonuna gönderileceği
açıklandı.
Fas Temsilciler Meclisi Başkanının davetine, Türkiye
Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin icabet etmesine,
Türkiye-Bulgaristan Parlamentolararası Dostluk Grubu
kurulmasına,
İlişkin Başkanlık tezkereleri ile,
(10/2) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu
Başkanlığının, Komisyonun çalışma süresinin
2 Mayıs 1996 tarihinden itibaren 2 ay uzatılmasına dair
tezkeresi ve,
Bazı milletvekillerine, Başkanlık tezkeresinde belirtilen
sebep ve sürelerle izin verilmesi,
Kabul edildi.
Müzakereye alınan 7 adet sözlü soru, soru sahipleri ve ilgili
bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.
Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve 15 arkadaşının,
İstanbul Kadıköy’de 1 Mayıs günü meydana gelen olaylarda gerekli
tedbirlerin alınmadığı iddialarını
araştırmak amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesinin (10/67) yapılan
öngörüşmelerinden sonra, kabul edildiği açıklandı.
Kurulacak komisyonun :
9 üyeden oluşması :
Çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve
kâtip üye seçimi tarihinden itibaren 1 ay olması,
Gerektiğinde Ankara dışında da
çalışması,
Kabul edildi.
15 Mayıs 1996 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere,
Birleşime 18.52’de son verildi.
Yasin
Hatiboğlu
Başkanvekili
M. Fatih Atay Salih
Kapusuz
Aydın Kayseri
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
II. – GELEN
KÂĞITLAR
15 . 5 . 1996
ÇARŞAMBA
Sözlü Soru Önergeleri
1. – Konya
Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, Tümosan Motor Fabrikasının
özelleştirme kapsamında bulunup bulunmadığına
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/139)
(Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1996)
2. – Şanlıurfa Milletvekili Abdülkadir
Öncel’in, memurlara ödenen lojman tazminatlarının
artırılmasına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru
önergesi (6/140) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1996)
3. – Şanlıurfa Milletvekili Abdülkadir
Öncel’in, Kamu Bankalarınca yapılan reklâm harcamalarına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/141)
(Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1996)
4. – Şanlıurfa Milletvekili Abdülkadir
Öncel’in, ders kitapları ve ünite dergilerine ilişkin Millî
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/142)
(Başkanlığa geliş tarihi : 10.5.1996)
Yazılı Soru Önergeleri
1. – Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in,
İstanbul’daki spor kulüplerine verilen irtifak hakkı bedellerine
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/815)
(Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1996)
2. – Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in, Savunma
Sanayi Müsteşarlığınca yürütülen projelerin maliyetlerine
ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/816) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1996)
3. – Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in, Arsa Ofisi
Genel Müdürlüğünün arsa stokuna ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/817) (Başkanlığa geliş
tarihi : 9.5.1996)
4. – Bitlis Milletvekili Zeki Ergezen’in, GATT
ülkelerine yapılacak ihracatın teşvik edilmeyeceğine dair
iyi niyet mektubu verilip verilmeyeceğine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/818) (Başkanlığa geliş
tarihi : 9.5.1996)
5. – Gaziantep Milletvekili Nurettin
Aktaş’ın, Kırgızistan’da yaptırılacak Küçük
İşletmeler Sitesi inşaatının ihalesine, Kazakistan’a
gönderilen bilgisayarlar ile Azerbaycan’a gönderilen matbaa makinelerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/819)
(Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1996)
6. – Şanlıurfa Milletvekili İbrahim
Halil Çelik’in, Türkmenistan’a hibe şeklinde gönderilen matbaa
makinelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/820) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.5.1996)
7. – Rize Milletvekili Şevki Yılmaz’ın,
yurt dışında çalışan işçilerimizin
karşılaştıkları sorunlara ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/821)
(Başkanlığa geliş tarihi : 10.5.1996)
8. – Rize Milletvekili Şevki Yılmaz’ın,
Rize-Ardeşen silah fabrikasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/822) (Başkanlığa geliş
tarihi : 10.5.1996)
9. – Rize Milletvekili Şevki Yılmaz’ın,
Rize’ye bağlı belediyelere yapılan yardımlara ve Güneyce
Belediyesinin bazı mahallelerinin afet bölgesi ilan edilmesi
ihtiyacına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/823) (Başkanlığa geliş tarihi : 10.5.1996)
10. – Trabzon Milletvekili Kemalettin
Göktaş’ın, Çay-Kur tarafından 1991-1995 yılları
arasında alınan krediler ile yapılan ihracat, ithalat ve
harcamalara ilişkin Devlet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/824) (Başkanlığa
geliş tarihi : 10.5.1996)
11. – Erzurum Milletvekili Aslan Polat’ın,
Artvin-Şebinkarahisar karayolunun 1996 yatırım programına
alınıp alınmadığına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/825) (Başkanlığa geliş tarihi : 13.5.1996)
12. – Tokat Milletvekili Şahin Ulusoy’un,
Bakanlık müfettişlerinin bazı sorunlarına ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/826)
(Başkanlığa geliş tarihi : 13.5.1996)
13. – Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz’ün, Ladik
(Halıcı) Civa İşletmesinin kapatılma sebebi ile
ülkemizin civa ihtiyacına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/827) (Başkanlığa geliş
tarihi : 14.5.1996)
14. – İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in,
Necmettin Erbakan’ın abdest almasına yardımcı
olanların Devlet memuru olup olmadıklarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/828)
(Başkanlığa geliş tarihi : 14.5.1996)
Araştırma Önergesi
1. – Kırıkkale Milletvekili Kemal Albayrak ve
26 arkadaşının, Kırıkkale İlinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/74)(Başkanlığa geliş tarihi : 14.5.1996)
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkanvekili Yasin
HATİBOĞLU
KÂTİP ÜYELER: Salih KAPUSUZ (Kayseri), Fatih ATAY
(Aydın)
BAŞKAN – Çalışmalarımızın
hayırlara vesile olmasını temenni ederek, Uluslararası Aile
Günü münasebetiyle, tüm ailelerin hayatları boyunca saadet ve refah
içerisinde ömürlerini tamamlamaları, mesut ve müreffeh ailede, dünyaya
gelecek çocukların müreffeh ve mesut ana-babayı örnek alarak,
onların da hayatlarını saadet içerisinde geçirmeleri
temennisiyle; ama, bu temenninin kâfi gelmeyeceğini, sorumluların
bunu gerçekleştirebilme çabası içerisinde bulunması
dileğiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin 52 nci Birleşimini
açıyorum.
Çoğunluğumuz vardır; görüşmelere
başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, bugün üç sayın üyeye
söz vermiştim, kendilerine de duyurmuştum. Bakanlığına
ve özellikle centilmenliğine ayrıca saygı duyduğumuz
Sayın Bakanımız, Uluslararası Aile Günü
dolayısıyla Hükümet adına gündemdışı söz talep
edince, İçtüzüğün de amir hükmü gereği kendilerine söz verdim ve
gündemdışı söz verdiğim milletvekili
arkadaşlarımın bu haklarını kullanma
fırsatını yarına kaydırdım. Beni
anlayışla karşılayacaklarını umuyorum ve bu
safhada Sayın Bakanı kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın Bakan. (ANAP sıralarından
alkışlar)
Tabiî, gruplar arzu buyururlarsa, sayın bakandan
sonra söz söyleme imkânları vardır.
Buyurun efendim.
III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Devlet Bakanı İmren Aykut’un, 15 Mayıs
Uluslararası Aile Gününe ilişkin gündemdışı
açıklaması ve DYP Manisa Milletvekili H. Ayseli Göksoy, ANAP Afyon
Milletvekili Halil İbrahim Özsoy, CHP Ankara Milletvekili Ali Dinçer, RP
İstanbul Milletvekili Ali Oğuz ve DSP İzmir Milletvekili Zerrin
Yeniceli’nin grupları adına konuşmaları
DEVLET BAKANI İMREN AYKUT (Adana) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler, 20 Eylül 1993
tarihinde, 15 Mayısı "Uluslararası Aile Günü" olarak
belirlemiş olup, Aile Günü kutlamaları, 1994 yılından
itibaren, düzenli olarak gerçekleştirilmektedir. Birleşmiş
Milletler Teşkilatı, Aile Gününün her yıl, farklı bir tema
çerçevesinde kutlanmasını öngörmüş; bu yılın
temasını ise, Habitat-II nedeniyle "Aileler, Yoksulluğun
Kurbanları ve Evsizlik" şeklinde belirlemiştir.
Bilindiği gibi, tarihin en eski dönemlerinden beri
var olan ve günümüzde de süre gelen sorunlardan birisi, barınma sorunudur.
Barınma, gelişmiş, gelişmemiş tüm ülkelerin sorunu olduğu
için de, evrensel bir nitelik taşımaktadır. Özelllikle, az
gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde, barınma, büyük
bir sorun alanıdır. Az gelişmiş ülkelerde, devletin, zaten
sınırlı olan kaynaklarını, altyapı, enerji ve
ağır sanayi gibi özel girişimin yetersiz kalacağı
alanlarda kullanması, konut sorununa yeterince çözüm getirememesi gibi bir
sonuç doğurmaktadır.
Sanayileşmiş ülkelerde, hızla büyüyen
nüfus karşısında, barınma koşulları ve kent
hizmetleri yetersiz kalmaktadır. Bu ülkelerin çoğunda, halkın
büyük bir bölümü, elverişsiz koşullardaki konutlarda yaşamak
zorunda kalmakta, evsizlerin oranı artmakta, hızlı
kentleşme, konut sorununu daha da boyutlandırmaktadır. Göçler ve
hızlı kentleşme sonucu, şehirlerin varoşlarındaki
ve gecekondu bölgelerindeki nüfus hızla artmakta, insanlar, konut
ihtiyacının yanı sıra, hizmet ve iş isteme durumunda
kalmaktadırlar. Günümüzde, birçok insan, bir barınaktan yoksun olarak
sokaklarda, kapı girişlerinde, köprü ve merdiven altlarında
yaşam savaşı vermektedir. Hizmet alamayan, iş bulamayan
kesimler, barınma ve beslenme gibi temel ihtiyaçları gideremez hale
gelince de, yoksullaşmaya başlamakta ve sefalet
başgöstermektedir.
Göç, kentleşme, hızlı nüfus
artışı, sosyal gelişme ve değişimin de, özellikle
kent merkezlerindeki konut ihtiyacının çözümsüz hale gelmesinde büyük
etkisi vardır. Hızlı kentleşme, göçler ve nüfus
artışı karşısında konut ihtiyacının
karşılanabilmesi için, konut üretimi ve sahipliği teşvik
edilerek, evsizlik sorununun çözümü konusunda uygun modellerin
geliştirilmesi, Hükümet Programında yer almış olup, bu
konudaki çalışmalar sürdürülmektedir.
Sosyal politikalarımızın hedefi
insandır; onun mutluluğu ve refahıdır. Bu hedefe
ulaşmada en temel kurum olan ailenin güçlendirilmesi ve desteklenmesi
yönünde yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleriyle işbirliğine
gidilecektir. Özellikle, yaşlıların, kimsesizlerin, korunmaya
muhtaç çocukların, özürlülerin sorunları, aileleri güçlendirmek
suretiyle çözümlenecektir.
İnsan, çevresiyle çok yönlü ilişkileri olan
bir varlıktır. İnsan için, evi, çevresindeki coğrafya,
birlikte yaşadığı toplum, toplumun ortak değerleri çok
şey ifade eder. Ev, insanın kültür değerlerinin
kalıbıdır. Ev, içinde barındırdığı
aileyle toplumun en küçük ünitesidir. İnsanın duygu ve
düşünceleri, öncelikle evde gelişip, biçimlenir; çünkü, kişi,
iyi-kötü, yanlış-doğru, güzel-çirkin gibi kavramları ilk
olarak burada görür ve öğrenir. Kişinin, iyi ve erdemli insan
olması, ilk bilgileri alması da burada sağlanmaktadır.
Aile Günü, ailelerle ilgili konulara ilgiyi çekmek ve
gerekli etkinlikleri başlatmak için bir fırsat; kutlamalar ise,
ailelere daha iyi bir yaşam standardı arayışında
başlangıç noktası olacaktır.
Değişimden en çok etkilenen kurumların
başında gelen ailenin güçlendirilmesi ve desteklenmesi yönündeki
çabalarını sürdüren Bakanlığımız, kadın,
erkek, çocuk, yaşlı ve özürlü tüm insanlarımızın,
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Çocuk Hakları Sözleşmesi
ve Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması
Sözleşmesinde öngörülen normlara uygun bir yaşam seviyesine
ulaşmasını amaçlamakta, Aile Gününün de, önemine
yakışır bir şekilde kutlanması konusunda gerekli
çalışmaları yürütmektedir.
Uluslararası Aile Yılıyla ilgili
Dördüncü Kuruluşlararası Toplantıda, 1996, yoksulluğun
ortadan kaldırılması yılı olarak belirlenmiş ve
Habitat-II Kent Zirvesinin, bu yıl, İstanbul'da
gerçekleştirilecek olması, Aile Günü için belirlenen "Aileler,
Yoksulluğun Kurbanları ve Evsizlik" temasını daha da
anlamlı kılmıştır.
Birleşmiş Milletler Uluslararası Aile
Gününde, Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyetin, kadın ve aile için
getirdiği yenilikleri anmadan geçemeyeceğim. Medenî Kanun başta
olmak üzere, getirilen yeni yasalarla, aile içinde kadın-erkek
eşitliğinin sağlanması, kadının ev
hayatından çıkarılarak, çalışma hayatına
katılması, tek eşlilik, boşanmada eşitlik, miras
eşitliği, seçilme hakkı gibi yenilikler, özelde, çağdaş
aile, genelde, çağdaş toplum olma yolunda önemli açılımlara
yol açmıştır.
Ancak, tüm bunların yanında, toplum olarak
hepimizi düşündürmesi gereken bir noktaya da, Aile Gününde, bu vesileyle,
dikkati çekmek istiyorum. Geleneksel deyimle "yuvayı yapan dişi
kuşa" yani, kadınlarımıza yönelik şiddet,
dünyanın hemen her ülkesinde olduğu gibi, ülkemizde de, bir sorun
olarak, maalesef, mevcuttur. Kadına yönelik şiddetin binbir
çeşit örneğini, her gün, medyada, ibretle izlemekteyiz.
Sağlıklı çocuk, şiddetin
olmadığı ortamda büyür. Bu da, sağlıklı nesil ve
çağdaş aile demektir. Böyle bir toplumsal yapı, ancak,
şiddetin tamamen yok edildiği durumda mümkündür.
Kadına yönelik şiddetin, aileye dönük
şiddet olduğunu unutmamalıyız. Bu nedenle, bu tutum
içerisinde olanları, böylesine ilkel davranışlardan uzak durmaya
davet ediyorum.
Uluslararası Aile Gününün, evrensel bir boyut
kazanması için yürüttüğümüz çalışmalarda, birçok kurum ve
kuruluş katkıda bulunmuştur. Aile Gününe desteklerini
esirgemeyen tüm kurum ve kuruluşlara, buradan teşekkürü borç
biliyorum. Toplumun temel birimi kabul ettiğimiz aileye verilen önemle
Aile Gününe katkı ve katılımın giderek büyüyeceği
umudunu taşıyorum.
Bu vesileyle, yüce Türk ailesinin 15 Mayıs Aile
Gününü kutluyor, sağlık, mutluluk, hoşgörü ve başarı
dileklerimle, sevgi ve saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum
efendim.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın
Ayseli Göksoy; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA H. AYSELİ GÖKSOY (Manisa) –
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sizleri,
şahsım ve Doğru Yol Partisi Grubu adına saygıyla
selamlıyorum.
Bugün, 15 Mayıs Uluslararası Aile Günü.
Birleşmiş Milletler Genel Konseyi, 20 Eylül 1993 tarih, 47/237
sayılı kararıyla, 15 Mayısı Uluslararası Aile
Günü olarak ilan etmiştir. 1994 yılından başlamak üzere,
her yılın 15 Mayısı Aile Günü olarak kutlanmaktadır.
Birleşmiş Milletlere üye olan tüm ülkelerde bu günün kutlanması,
yaygınlaştırılması, Birleşmiş Milletler
tarafından öngörülmüştür.
15 Mayıs Uluslararası Aile Gününün birincisi,
15 Mayıs 1994 tarihinde, Uluslararası Aile Yılı etkinlikleri
çerçevesinde kutlanmıştır. Yapılan bu ilk kutlamadaki
"Ailede, Değişen Dünyada Kaynaklar ve Sorumluluklar" ve
daha sonraki yıl da "Aile, Toplumun Kalbinde En Küçük Demokrasi
Birimi" temaları işlenmiştir.
15 Mayıs 1995 tarihinde ikincisi kutlanan Aile
Gününün teması ise, Birleşmiş Milletlerin Kuruluşunun 50
nci Yılı kutlamaları çerçevesinde, 1995 yılının
Hoşgörü Yılı ilan edilmesine bağlı olarak
"Hoşgörü Ailede Başlar" temasıyla tüm dünya ülkeleri
arasında yaygınlaştırılmıştır.
Üçüncüsü, bu yıl, Aile Günü olarak Türkiye'nin ev
sahipliğini yaptığı Habitat-II'de "Aileler, Yoksulluk
Kurbanları ve Evsizlik“ şeklinde Türkiye'de kutlanacaktır ve bu
tema işlenecektir. Bu yıl gerçekleştirilecek olan
kutlamaların da -geçmiş yıllarda olduğu gibi- ulusal, bölgesel
ve yerel düzeylerde yaygınlaştırılma
çalışmaları, Başbakanlık Aile Araştırma
Kurumu Başkanlığınca yürütülmektedir ve yürütülecektir.
Toplumların temel birimi olarak kabul edilen
aileye gereken önem mutlaka verilmeli, Aile Günü kutlamaları
yaygınlaştırılmak suretiyle kamuoyunun ilgisi çekilmelidir.
Aile Gününün evrensel bir nitelik kazanması yönündeki
çalışmaların medya yoluyla sürdürülmesinin gereğine
inanıyoruz. Geçen yıl olduğu gibi, bu yıl da, yine,
başta TRT ve PTT olmak üzere tüm kurum ve kuruluşların
iştirakiyle, aile biriminin ne denli önemli olduğunun tüm ailelere
duyrulmasının yanında, aileye gereken önemin verilmesi
gereğinin toplumlara iletilmesine
inanıyoruz; çünkü, bizler, Osmanlıdan bu güne değin
değişen bir aile düzeni içerisine girmişizdir. Osmanlıda,
aile, feodal sistemin egemen olduğu büyük ailelerken, bugün, Türkiyemizde
-dünyada olduğu gibi- çekirdek aileler ortaya konulmuştur. Bugün
çekirdek ailelerin getirdiği pek çok zorluklar vardır; gerek konut
gerek enerji gerekse diğer sarfların daha büyümesi
bakımından; ama, bu getirdikleri zorlukların yanında,
yarının temel taşlarını teşkil edecek bir
gençliğin yetişmesinde çekirdek ailelerin çok daha etkili olacağı
inancı içerisindeyiz; çünkü, inanıyoruz ki, aileler, toplumun
temelleridir ve aile yuvaları, herkesin, her bireyin
sığınabileceği en kutsal mekânlardır. İşte,
bu mekânlarda iyi yetişen çocukların, bizleri ne derece mutlu
edeceği ve Türkiye Cumhuriyetinin temel taşlarını
teşkil edeceği malumunuzdur. Son 1 Mayıs olayı, bunun ne derece
doğru olduğunun kanıtını ve iyi yetişmeyen bir
gençliğin, sopalarla kendi güvenlik güçlerini kovalayacak kadar bu
bilgiden yoksun bir gençlik olduğunu bize en somut bir şekilde
göstermiştir.
Bugün "kahraman Türk askeri" dediğimiz
zaman, o kahraman Türk askerini yetiştiren, o ailenin en büyük etkili
bireyi olan annelerdir, kadınlardır. İşte, bu kadınlar
ki, süt emen bebesine, çocuğuna şehit olmayı, gazi olmayı
daha anne kucağında anlatır ve o çocuğun beynini böyle
yıkar; fakat, bugün görüyoruz ki, gerek uyuşturucu sorununda gerek bu
saldırgan ve anarşist ruhların yetişmesinde, aileler kendi
üstlerine düşen, yapması gereken hizmeti maalesef
yapamamaktadır. İşte, bu da, bilinçsiz aile yapısından
kaynaklanmaktadır.
Tabiî, burada, en büyük etken önce temel
eğitimdir. Bugün, bizden geri pek çok ülkenin 11 yıl olarak
yaptığı temel öğretimi, biz, hâlâ 5 yıl gibi komik bir
şekilde yaparak çocuklarımızı eğitmeye
çalışıyoruz ve üzülerek görüyoruz ki, bu kürsülerden, hâlâ 5
yılı savunan milletvekili arkadaşlarımız da var. (CHP
sıralarından alkışlar) Biz, ülkemizde 8 yılı bile
az bulurken, bugün yeni geldiğim Azerbaycan'da, ilköğretimin, temel
öğretimin yıllardır 11 yıl olduğunu söylediler ve bu,
bütün Türkî cumhuriyetlerde 11 yıl. Onlar bizleri kendilerine örnek alırken,
bizim onlardan öğreneceğimiz çok şeyin olduğunu da üzülerek
gördüm.
İşte, dün, burada yapılan bir
konuşmadan dolayı üzüntülerimi belirtmek istiyorum. Polisi kovalayan,
sopayla ona saldıranlardan -polis kendini savunmadayken- hiç
bahsedilmiyor; onu, o şekilde kovalayan çocuklar orada neden öldüler diye
konuşuluyor. O polis, eğer, geri dönüp de, o sopa vuran çocuklara
silahla karşılık verseydi, bugün hepimiz büyük yastaydık;
çünkü, ölü sayısı en aşağı 100 küsurları bulurdu.
İşte, böylesine iyi yetişmiş emniyet mensubunun
yanında, kötü yetişmişi de olabilir; ama, bizler, işte, bu
ilk eğitimin ve aile çekirdeğinin ne denli etkili olabileceğini
görerek elbirliğiyle çalışmamız gereğine inanıyorum.
Çünkü, mutlu toplumlar, mutlu ailelerle kaimdir ve toplumun onurlu bireyleri
ise, bu mutlu ailelerde yetişir.
İşte, bu sevgi, birlik ve beraberliği,
bizler, önce Meclisimizde, sonra toplumumuzda; çocuklarımızda ve
ailelerimizde geliştirmeli ve yeşertmeliyiz. Biz büyükler,
çocuklarımıza her kötü şeyde örnek olursak, onlardan, o
ailelerden fazla bir şey beklememiz de biraz safdillik olur gibi geliyor
bana.
İşte, bu hususta güzel ve aydınlık
aile toplumu içerisinde, güzel bir Türkiye isteği içerisinde hepinizi en
içten duygularımla selamlıyorum efendim.
Saygılar. (DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Göksoy, teşekkür
ediyorum.
Anavatan Partisi Grubu adına Sayın Özsoy;
buyurun efendim.
ANAP GRUBU ADINA HALİL İBRAHİM ÖZSOY
(Afyon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1994
yılında kabul edilen ve Birleşmiş Milletlerin 15
Mayısı Dünya Aile Günü ilan etmiş olması ve kutlanmaya
başlaması nedeniyle söz almış bulunuyorum; hepinizi,
Anavatan Grubu adına ve şahsım adına saygıyla
selamlarım.
Sözlerime başlamadan evvel, bu konuda
gündemdışı konuşarak bizlere de konuşma
fırsatı veren ve konuşmasında, genel aile yapısı
ve Türk aile yapısı hakkında verdiği bilgiden dolayı,
Sayın Devlet Bakanı İmren Aykut'u kutlayarak başlamak
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, aile, bir toplumun,
hatta, biraz daha ileri gidersek, bir milletin çekirdeği, vazgeçilmez bir
unsurudur. Biz, ailenin sağlamlığını, millet olma
ruhunun sağlamlığıyla eşdeğer kabul ediyoruz.
Dünyadaki ve toplumdaki sosyal, ekonomik, siyasal değişikliklerin,
aile yapısına, menfi ve müspet olarak tesir ettiğini
takdirlerinize arz ediyorum.
Ailenin ekonomik yönden güçlü olmasının da,
aile bağlarının güçlülüğüyle orantılı
olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Ekonomik yönden zayıf ailelerde aile
bağları gevşemekte, bu aileler, dağılan, sürünen
aileler haline gelmektedir. Ekonomik yönden güçlü ailelerde de, biraz ifrata
kaçılarak, çeşitli dejenerasyonların ortaya
çıktığını, her gün, yazılı basından ve
TV'den ibretle seyretmekteyiz.
Bu cümleden olarak, Anayasamızın 41 inci
maddesinde, aileye verilen önem belirtilmektedir. Ayrıca, Yedinci Beş
Yıllık Planda ve 53 üncü Hükümet Programında da, aileye ne
derece önem verildiği bizatihi yazılmıştır. Ben,
onlardan, müsaade ederseniz, birer paragraf arz etmek istiyorum.
Yeni uygulamaya başlanan Yedinci Beş
Yıllık Kalkınma Planı, ailenin korunması ve
desteklenmesini temel ilke olarak kabul etmektedir. Bu bağlamda, Plan,
aşağıdaki hükmü getirmektedir:
"Ailenin gelir sürekliliğinin,
sağlık hizmetleri ihtiyacının ve sosyal güvenliğinin
sağlanması suretiyle güçlendirilmesine, kriz durumlarında
ihtiyaç ve sorunlarının giderilmesine yardımcı olacak bir
sistemin geliştirilmesine yönelik düzenlemeler yapılacak, çocuk
yetiştirme, yaşlı ve engelli üyelerin bakımı
konularında aileler eğitilerek, desteklenmesi
sağlanacaktır."
53 üncü Hükümet Programında da, aileyle ilgili
olarak, sosyal politikaların hedef ve kaynağının da insan
olduğu ve ona ulaşmada temel unsur olarak aileyi gördüğü ifade
edilerek, onun önemi belirtilmektedir.
Dünyadaki ve toplumdaki sosyal çalkantılar, siyasî
çalkantılar, özellikle tabiî afetler, göçler, savaşlar ve rejim
değişiklikleri de, aile yapısına tesir eden önemli
faktörlerdendir.
Manevî değerleri ön planda tutan, ekonomik yönden
güçlü ve aile içerisinde akrabalık bağları iyi korunmuş
aileler için "ideal aile" terimi kullanılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, aile toplumun esas
unsurudur dedik; ama, bu unsuru, bozucu iç ve dış faktörlerden iyi
korumak gerektiği üzerinde de hassasiyetle durulmasını
takdirlerinize arz ediyorum. İşte, bu fikirden hareket eden geçen
dönem Anavatan Hükümetleri, aile koruma müessesesini de resmîleştirerek
ilk adımını atmıştır.
Ancak, son toplumsal gelişmeler göstermiştir ki,
aile bağları zayıf, aile otoritesi kalkmış, ailedeki
ilk dersleri iyi almamış çocuklar, kimsesiz çocuklarda yaygın
olarak görülen suçluluk oranından daha fazla suçluluk oranı
kapsamına girmektedirler. Aile, çocuklar için esas okuldur.
Çocukların aldığı terbiye, edindiği
alışkanlıklar, ileride, o çocukların neler
yapacağının veya neler yapamayacağının
göstergesidir.
Değerli milletvekilleri, aile yapısına
ve aileye sahip çıkmak, hepimizin, kutsal olduğu kadar, vicdanî bir
görevidir. Bu görev, gerçekten, hepimizin, üzerine titremesi gereken bir
görevdir.
Suçlu çocukların kol gezdiği, uyuşturucu
modasının hüküm sürdüğü, tahsile devam edemeyen çocukların
sayısının günbegün arttığı ve bilinçsizce,
anarşik olaylara katılan gençlerin sayısında
artış görüldüğü bir ortamda, aile, üzerinde hepimizin
düşünmesi gereken öncelikli bir konu olduğunu ifade etmek istiyorum.
Türk aile yapısı, dayandığı manevî değerlerin
etkisiyle, belki de dünyada en az dejenere olan ailelerden biridir. Türk aile
yapısını her türlü tehlikelerden korumak, hükümetler kadar,
devlet kadar bu Meclisin de görevidir.
İşte, bu duygu ve düşüncelerle,
Meclisimize bundan böyle gelecek ve aileyle ilgili olacak teklif ve
tasarılara, Meclisimizce destek verileceği inancıyla, Aile
Gününün, tüm ailelerimize kutlu olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Özsoy, teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın
Ali Dinçer.
Buyurun Sayın Dinçer.
CHP GRUBU ADINA ALİ DİNÇER (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, hepinize sevgilerimizi, saygılarımızı
sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, Dünya Aile Günü
vesilesiyle, başta annelerimiz, kadınlarımız olmak üzere,
tüm ailelerimize, tüm ulusumuza Aile Gününün kutlu olmasını
diliyorum.
Değerli milletvekilleri, Anayasamızın
önemli maddelerinden birisinde "aile, Türk toplumumun temelidir"
denilmektedir. Geleneklerimize, göreneklerimize döndüğümüz zaman,
baktığımız zaman, bu ilkenin, ne kadar önemli olduğunu
görüyoruz. Bizim toplum yapımız, özellikle, güçlü,
dayanışmacı aile temeline dayanıyor. 1950'lerden sonra,
hızlı kentleşmeyle birlikte kırsal alandan kentlere yönelik
hızlı göç hareketiyle birlikte, çarpık kentleşmeler
oluştu, gelir dağılımında büyük dengesizlikler
oluştu, sosyal ve ekonomik anlamda, pek çok çalkantılar
yaşadık; fakat, toplumumuz, bütün bunlara dayandı;
dayanmasının temel nedeni, geleneksel güçlü aile yapımız.
Değerli arkadaşlar, bu aile
yapımızı, aile içi dayanışma yapımızı,
toplumumuzun çekirdeğinin gücünü devam ettirebilmemiz için, bazı
olumsuz gelişmeleri değerlendirmek durumundayız, onları
durdurmanın yollarını aramak durumundayız. Özellikle,
kırsal alandan kentlere gelen, kentlerin gecekondularına,
varoşlarına yerleşen insanlarımız, büyük ekonomik
zorluklarla karşı karşıya kalıyorlar; aile
dayanışmasıyla, memleketteki akrabaların dahi
yardımıyla ayakta durmaya çalışıyorlar.
Bizim bu güçlü aile yapımızı, olumsuz
ekonomik gelişmeler sarsıyor. Hep birlikte, sık sık
bahsediyoruz, enflasyon canavarıyla birlikte, fakir daha fakir oluyor, çok
az sayıda spekülatör, ranta dayalı gelir kazanan kesimler de,
hızla zenginleşiyor; bu, aile yapımızı da tehdit
ediyor. Bir ailede insanlar işsiz kaldı mı; bir ailede tencere
kaynamadı mı; tencerinin kaynaması zorlaştı mı;
dayanışmayı, birliği, beraberliği, güçlü aile
yapısını sürdürmek de mümkün olmuyor. İstediğiniz
kadar, güçlü, sağlam geleneklere sahip olun, ekonomik zorluklar o gelenekleri
de zorluyor, aile yapısını da zorluyor.
Ayrıca, sosyal güvenliğin zayıflaması,
yıllarca emek verip emekli olan aile bireylerinin, diğer aile
bireylerine yük olmasına neden oluyor; bu da, aile içi
dayanışmanın, huzurun ortadan kalkmasına sebep oluyor.
Türkiye, bugün, ulaştığı düzeyle, tüm insanlarına
sosyal güvenlik sağlayabilmeli, onların, ailenin diğer
bireylerine yük olmaktan kurtulmalarını, onurlu, kişilikli
yaşam ortamına kavuşmalarını
sağlamalıdır.
Değerli arkadaşlarım, bu, sağlam,
güçlü aile yapımızın -hepimiz biliyoruz ki- asıl yükünü
kadınlarımız taşıyor, annelerimiz taşıyor.
Yıllardır onların fedakârlığıyla aileler bir
arada yürüyor, aile birliği bozulmuyor, aile dayanışması
bozulmuyor; ama, bu arada, kadınımıza çok haksızlık
ettiğimizi de, ona, eşit kişilik geliştirme
olanaklarını sağlamadığımızı da
vurgulamak gerekiyor. Bazı anlayışlara göre "kadının
yeri evidir" denilebilir; ama, bu, çağdaş bir anlayış
değildir. Hele hele, Türk kadının layık olduğu bir
anlayış değildir. Türk kadını, kendisine eğitimle
ilgili çok az fırsat verildiği halde, çok
başarılıdır. Türkiye'de akademik kariyer yapan
insanlarımızın yüzde 32'si kadınlarımızdan
oluşuyor. Çok zor edinilen mesleklerden, mesela,
doktorlarımızın yüzde 30'u kadınlardan oluşuyor,
avukatlarımızın yüzde 28'i kadınlarımızdan
oluşuyor. Yani, kadınlara yönelik eşitsizlik ağır
olduğu halde, kadınlarımız, erkeklerle eşit haklara
sahip olmadıkları halde, eşit koşullarda yarışma
imkânlarına sahip olmadıkları halde başarılı
oluyorlar.
Bu eşitsizlikleri gidermek,
kadınımıza çağdaş bir konum kazandırabilmek için,
Parlamentomuza büyük görevler düşüyor. Bizim değerli
parlamenterlerimizden Sayın Oya Araslı ve Sayın Birgen Keleş,
kadınlara yönelik eşitsizliklerden birini gidermek için bir yasa
önerisini, bu dönemin başında, Yüce Parlamentoya sundular. Bu yasa
önerisine göre, evlilik süresince elde edilen mal ortak olacak;
kadın-erkek, o malı ortaklaşa paylaşmak durumunda olacak;
mal ayrımı söz konusu olduğu zaman, yüzde 50-50,
kadın-erkek eşit bir şekilde, evlilik süresince elde edilen mal
varlığını paylaşma şansına sahip olacak.
Bu yasa önerisinin önemi şurada; bu yasa önerisi
yasalaşırsa, bu yasa, bir ölçüde boşanmaları önleyecek; bir
ölçüde toplumsal dram haline gelen, sosyal çöküntü haline gelen
boşanmaları önemli ölçüde caydıracağı gibi,
boşanmaların arkasından, kadınlarımızın
ortada kalmasını önleyecek, sosyal yıkıntıları
önleyecek, eşitsizlikleri önleyecektir.
Sayın milletvekilleri, bugün, hepimiz, bütün parti
grupları, aileden, ailenin kutsallığından, ailenin güçlü
olmasından bahsediyoruz, toplumsal dayanışmadan bahsediyoruz,
kadın haklarından bahsediyoruz; hazır böyle bir yasa teklifi
varken, hepimiz bir araya gelelim, bu Meclisten, böylesine çağdaş bir
yasa teklifini, oybirliğiyle, 550 milletvekilinin 550'sinin de oyuyla
çıkaralım. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, öyle veya böyle,
zayıflasa da, dayanışma duyguları azalsa da, çoğumuzun
ailesi var; ama, ailesi olmayanları da, bu toplum dikkate almalı; bu
toplum, ailesi olmayan kimsesiz çocuklarının ailesi olabilmelidir.
Bugün, Çocuk Esirgeme Kurumu kanalıyla, ancak 20
bin civarında kimsesiz çocuğa, kreşlerde, yuvalarda, yurtlarda
imkân sağlayabiliyoruz; ama, onların sayısı 20 binin çok
üzerinde, 100 binlerin üzerinde. Bu Kimsesiz çocuklara sahip çıkabilmeyi,
yeni projelerle, modellerle gerçekleştirebilmeliyiz. Özellikle, dar
gelirli ailelere, devletin yardımıyla, sübvansiyonuyla, bu kimsesiz
çocuklara aile sıcaklığını yaşatabilecekleri
projeler geliştirmek mümkün; o ailelere, gelir kaynağı da
oluşturmuş oluruz. Pek çok kimsesiz çocuk yahut babası
ölmüş, anası olan çocuk, ailesi parçalanmış çocuk, çocuk
yuvalarında, yetiştirme yurtlarında yaşamak zorunda
kalıyor; halbuki, onların yakınlarına, akrabalarına,
çocuk yuvalarında bu çocuklar için yapılan harcamanın çok
azı kadar sübvansiyon yapılsa, katkı yapılsa, onlar, kendi
aile yapıları içinde, sıcak aile yuvası içinde, daha
sağlıklı gelişme imkânı bulabilirler.
Aile Günü vesilesiyle, bir de, sakat çocukları
olan, sakat aile bireyleri olan ailelerin durumuna değinmek istiyorum.
Allah kimseye vermesin, sakat çocukları yüzünden, karı koca,
münavebeyle tatile giden aileler var; koca, tatile gidiyor, anne, evde
çocuğa bakıyor; koca döndükten sonra, baba döndükten sonra, anne,
çocuğu babaya bırakıyor, o tatile gidiyor. Böyle ailelelere,
özel politikalarla, özel projelerle, devletimizin destek sağlaması
gerekir; onların çocuklarının rehabilitasyonu ve bakımı
için de kurumların oluşturulması gerekir, olanakların
geliştirilmesi gerekir.
Değerli milletvekilleri, aile yapısı
güçlü olan toplumumuzda, kentleşmeyle birlikte, çekirdek aile
yapısına geçişle birlikte, ister istemez, eski klasik Anadolu
aile yapısı da değişiyor. Hep bir arada yaşanan,
ihtiyarına, düşkününe, dayanışma içinde yeni
kuşakların baktığı aile yapısı, pek çok
yerde -özellikle kentlerde- değişme durumunda...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Dinçer, buyurun;
toparlarsanız...
ALİ DİNÇER (Devamla) – Aile yapısı
böyle olunca, özellikle kentlerde
çekirdek aile yapısına dönüşmesiyle birlikte yaşlılar
zor durumda kalıyor; onların, hep birlikte, büyük bir aile
yapısı içinde yaşayabilmeleri için, yaşlı evlerinin,
huzurevlerinin, özellikle büyük kentlerde, sayısını çoğaltmak
gerekiyor, imkânlarını geliştirmek gerekiyor, kalitesini
yükseltmek gerekiyor...
Bütün bu çalışmaları yapabilmek için,
elbette, sosyoekonomik politikaları, insana yönelik hale getirmek
lazım; insanın en yüce varlık olduğunu, değer
olduğunu düşünmek lazım; o yönde projeler hazırlamak
gerekiyor.
Annelerimiz, kadınlarımız,
çalışmaya başladıkça, çocukların eğitim
olayı, ilkokul birinci sınıftan daha erkene alınmak
durumunda. Hemen hemen her çalışan annenin, çocuk yuvası,
kreş, anaokulu ihtiyacı karşılanabilmeli. Bunu,
aslında iyi organize edersek; özel, resmî bütün sektörlerin
imkânlarını seferber edersek sağlayabiliriz; yeter ki isteyelim;
yeter ki, bu yönde yasalar hazırlayalım, bütçeler, programlar,
projeler hazırlayalım... Biz, böylesine projelerin tümüne, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak her zaman destek olmaya hazırız. Bunu, bir kez
daha vurguluyorum ve Sayın Başkana, değerli milletvekillerine
saygılar sunuyorum; tüm ailelerimize -özellikle
kadınlarımıza, annelerimize- Aile Gününün kutlu
olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Dinçer, teşekkür
ediyorum.
Refah Partisi Grubu adına, Sayın Ali
Oğuz; buyurun. (RP sıralarından alkışlar)
RP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul) –
Muhterem Başkanım, muhterem arkadaşlarım; Aile Günü
münasebetiyle, Sayın Bakanımız İmren Aykut
Hanımefendinin, kürsüden yaptığı konuşmadan sonra
gruplara söz hakkı doğmuş ve biz de, sizlere, Grubumuzun
görüşünü arz etmek üzere
huzurlarınıza gelmiş bulunuyoruz; bu vesileyle, Yüce
Meclisimizi ve bütün değerli milletvekillerimizi hürmet ve
saygılarımla selamlıyorum efendim.
Değerli arkadaşlarım, aile denilince,
bütün milletimiz ve özellikle inançlı milletimiz, ailenin değerinin,
onun fertlerinin saadetinin ve selametinin, kadının ve
çocuklarının korunmasının ne kadar ehemmiyetli bir konu
olduğunu hemen hatırlar ve ona çok büyük değer verir. Ama, gelin
görün ki, bu, senede bir gün burada, ailenin ehemmiyetini söylemekle biter mi
acaba; hiç zannetmiyorum. Birkaç gün önce, Anneler Gününü kutladık.
Anneler Günü, bir gün müydü acaba; o gün annelere karanfil verdik, ziyaret
ettik -biz de yaptık- ve özellikle, evlere kadar gittik, anneleri ziyaret
ettik. Herkes biliyor ki, cennet, anaların ayağının
altındadır. Annelerin elleri değil, ayakları da öpülür;
ama, gelin görün ki, senede bir gün hatırlayacak kadar, o Anneler Günü, o
noktaya geldiyse, demek ki bir şeyler olmuş ki, yılın her
gününde her saatinde her dakikasında hatırlanmaya layık olan o
anneler, artık, yılda bir gün dahi hatırlanmaz olunca,
Batılılar, durmuş düşünmüşler "gelin, anneler
için bir gün ihdas edelim" demişler. (RP sıralarından
alkışlar) O yetmemiş, bakmışlar, babalar da ihmal
ediliyor "gelin, bir kere de babalar günü ihdas edelim"
demişler, babaları da o gün hatırlamak ihtiyacını
duymuşlar. Neredeyse bütün akrabayı taallukat için günler ihdas etmek
mecburiyetinde kalacağız; çünkü, anneler de, babalar da
unutulmuş noktasına geldikleri içindir ki, o günler ihdas
edilmiş. Bayramlar da öyle değil mi; bizim mübarek
bayramlarımız var, bayramlar unutulunca, onun yerine bazı
bayramlar ihdas etmek zarureti ortaya çıkıyor. Sayın
Bakanımız sağ olsun, burada gayet güzel bir üslupla ailenin
bütün sorunlarını dile getirdi; katılıyoruz tabiî; ama,
gelin, görün, bu sorunları nasıl halledeceğiz; o noktada
birleşmek lazım.
Baba perişan... Niye perişan; işi yok
zavallının. Bugün 20 milyona yakın işsiz baba, devlet ve
özel sektörün kapısı önünde "Allah rızası için bana
bir iş verin, asgarî ücret olsun, buna da razıyım; akşam
evime bir ekmek parası götüreyim" diyor, babayı bu noktaya getirmişiz.
Ya, çocuğu; çocuğu, varlıklıysa,
uyuşturucuya ve her türlü keyif veren maddelere
alıştırmışız; eğer, fakirse, ailesine
yardım etmek noktasında, neredeyse okulunu ihmal eder noktaya gelmiş.
Çocuk da dertli; onu sokağa salmışız, neredeyse onu takip edemez
noktada, köprü altı çocuğu haline getirmişiz. Bugün
sokaklarımız da himayeye muhtaç binlerce çocuk varsa, ailenin bir
ferdi olarak önce onu hatırlamak noktasındayız. Eğer,
binlerce kadın, yuvasını yıkıp da
başının çaresine bakıp, ekmek parası kazanmak için,
iş bulmak için sokaklara düştüyse, ailenin bir parçası daha
kaybolup gitmiştir.
Hele hele o kadınlarımız, artık
sömürü aleti haline gelmiş kötü yerlere düşmüş. Geçen gün bir
hanımefendi "ne yapalım, bunlar, ihtiyaçtan doğan
neticelerdir" diyor. "Biz, Beyoğlu seçimlerinde oralara kadar
girdik" dedim. Onların hepsi ağladılar ve bize "Allah
rızası için bizi kurtarın; biz, keyfimizden burada değiliz,
ihtiyaçtan buradayız, tehditten dolayı buradayız; bizi,
ailelerimize geri gönderin; biz, ailelerimizin içini özlüyoruz" dediler.
Buna ihtiyaç duyanlar, her şeyden evvel, bu fedakârlığı
kimin yapacağını düşünmek noktasındadırlar.
Büyükler de perişan olmuş ve himayeye muhtaç
hale gelip evlerinden dışlanmışlardır. Ben,
Amerika'da, Avrupa'da gördüm; en çok ıstırap içerisinde olanlar
yaşlı insanlar. Artık, gençler, eğlencelerine ve günlük
hayatlarına mâni oluyor diye, yaşlıları, himaye
müesseselerine, parklara terk etmişler. Bir ihtiyar kadına yol sorduğunuz
zaman, onun yardımına olan ihtiyacınızı ortaya
koyduğunuz zaman, seviniyor, mesut oluyor "bana değer verdi,
benden bir şey öğrenmek istedi" diyor; çünkü, artık,
onunla, kızı da, oğlu da, hele gelini, hiç ilgilenmiyor;
büyükler de bu hale gelmiş...
Demek ki, büyükleri
dışlamışız; ailenin kadınını
sokağa atmışız; hatta, kötü yerlerin sermayesi haline
getirmişiz; hatta, eğlence yerlerinin eğlendiren
vasıtası haline getirmişiz... Çocuğu da sokağa
atmışız; kimsesiz çocuklar olarak köprü altlarına terk
ettiğimiz binlerce çocuğumuz ortadayken, biz "gelin aileyi kurtaralım"
diyoruz. Neyle, 20 milyon işsizin derdine deva bularak mı;
varız, haydi yapalım bunu. Kadınımız için eğlence
vasıtası olamaz diye mi; kadın kuruluşları var; bir
gün olsun "Türk kadını, Türk anası, iffetsizlik örneği
olarak satışa konu olamaz" demediler, demediler!.. (RP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Gelin, bu
kürsüden, evvela onu söyleyelim "Türk kadını, sermaye olamaz,
eğlence yerlerinin, eğlence aleti olamaz" diyelim; evvela bunu
vurgulayalım; ondan sonra da, eğer, o müşkül durumdaysa, evlenemediyse,
çalışmak ihtiyacındaysa, ona iş bulalım, onu
koruyalım, himaye edelim; ama, sermaye etmeyelim... (RP
sıralarından alkışlar)
O yavrularımıza, o çocuklarımıza da
sahip çıkalım; onları, köprü altlarında
bırakmayalım. İstanbul Emniyet Müdürlüğünü ziyaretlerimizde
görüyoruz; bize "Sayın milletvekilim, Allah rızası için
özel kanunlar çıkarın, özel teklifler getirin, bu çocukları
kurtarın; biz, cebimizdeki maaşlardan bu yavrulara bir şeyler
veriyoruz" diyorlar. Beyoğlu Belediye Başkanımız
"Aman, şu elimizde bulunan otoparkları, hiç olmazsa, vakıf
haline getirerek, tiner içen ve ırzını, namusunu sokak
aralarında kaybeden o yavrularımızı korumak için yurtlar
açalım, bir şeyler yapalım" diye yalvarıyor.
Neresinden tutacaksınız Sayın
Bakanım?! Öyle bir hale getirmişiz ki, her tarafı
perişan... Efendim, konut temin edecekmişiz! Konut Fonu aldık
seneler senesi, gecekondu yaptı zavallı fukara; Anadolu'dan geldi
iş bulurum ümidiyle, gecekondusunu yüz defa başına
yıktık; ama, ona, konut temin etmek yerine, büyük zenginlikler ve
servet sahibi insanlara, milyarlık köşkler ve lüks daireler imal
ettik...
Gelin, şu yanlışlıkları
düzeltelim; o zaman, kadın hakları da, büyüklerin himayesi de,
çocukların korunması da daha kolaylaşır, diye
düşünüyorum.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (RP
ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Oğuz, size, teşekkür
ediyorum.
Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın
Zerrin Yeniceli. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Yeniceli, size, bir söz verme sözüm
vardı; şimdi, söz vermiş olmakla, o sözümü de yerine
getirmiş oluyorum herhalde.
Buyurun.
DSP GRUBU ADINA ZERRİN YENİCELİ
(İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Demokratik
Sol Parti Grubu adına, Aile Günü nedeniyle söz almış
bulunuyorum.
Önce, aile kurumunun yakın tarihteki
gelişimine kısaca bir göz atalım. Aile, sosyal düzenin
işleyişini sağlayan çok önemli bir mekanizmadır. Toplumsal
dokunun temel ve aynı zamanda en küçük birimi olan aile, hepimizin de
bildiği gibi, evrensel bir kurumdur. Aile, ait olduğu toplumun aynasıdır;
içinde bulunduğu toplumun davranış kuralları, gelenekleri
ve benzeri olmak üzere, genel olarak etik anlayışının
ürünüdür; bütün bunların göstergesidir.
Önce, aile kurumunun yakın tarihteki
gelişimine bir göz atalım. Ekonomik koşullardaki
değişikliğin, bilimsel ve teknolojik ilerlemenin, sosyal
koşullardaki değişikliği zorunlu kılması
yadsınamaz bir gerçekliktir.
Avrupa'da sanayi devriminin baş döndürücü bir
hızla geliştiği dönemlerde kentsel yaşam ve
kadının fabrikalarda çalışmaya başlaması, aile
düzenini, başlı başına değiştirmiştir.
Günümüzde ise, yine, mikro teknolojik devrim,
sibernetik devrim ve benzeri tanımlamalarla çağımızdaki
gelişmenin baş döndürücülüğü vurgulanmaktadır.
Gen teknolojisinin hızla ilerlemesi;
kadının, artık, ana ve eş olma toplumsal rolünden daha
farklı alanlarda iş hayatına atılması gibi
sosyoteknolojik ilerlemeler, aile yapısını da olumlu ya da
olumsuz yönde etkiliyor.
Evet, 21 inci Yüzyıla girerken, sanırım,
en önemli sosyolojik gerçeğin değişim olduğunu söylemek yanlış
olmasa gerek. Bu değişim, en fazla, aileyi etkiliyor; koşullar,
giderek, çekirdek aileye doğru yönelmeyi daha da zorunlu
kılıyor; ülkemizin yaşadığı en büyük sorunlardan
olan göç ve işsizlik, aileyi de olumsuz yönde etkiliyor... Devlet
İstatistik Enstitüsünün yaptığı araştırmalarda, 8
milyona yakın insanın, yoksulluk sınırının
altında yaşadığı açıklanıyor. Bu, üstünde
soğukkanlı durup, düşünmemiz gereken bir sorundur.
Ayrıca, yanlış politikalarla eğitim
ve sağlık hizmetlerinden faydalanmanın da giderek
zorlaştığı ülkemizde, aile kurumu, giderek parçalanma
eğilimi gösteriyor; İstatistiki veriler, boşanmaların
arttığını gösteriyor; Keynes'çi politikalara, sosyal
devlete 1980'lerde veda etmenin bedelini, aileler, kentlerin çevresini çepe
çevre saran varoşlarda yeterince ödüyor...
Evet, ben de onaylıyorum; dünyada olduğu
gibi, Türkiye'de, toplumsal sınıf, tabaka ve mekâna göre
farklılık gösteren aile biçimleri, ülkedeki değişimle
birlikte, ona uyum sağlamakta, sarsılmakta ve yeni biçimler
kazanmaktadır.
Çözüm, özellikle kırsal bölgelerde eğitim
sorununun çözülmesidir; işsizliğin halledilmesidir; aileleri
enflasyon canavarının pençesinden kurtarmaktır. Kısaca,
halk için çalışmak, Türkiye'nin vurguncu cenneti haline gelmesine
izin vermemektir; (DSP sıralarından alkışlar) Türkiye'de
toplumu ayakta tutan aile yapımızın devamını
sağlayacak dikkati göstermemiz gerekmektedir...
Sayın Başkan, sayın milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlarım. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Yeniceli, teşekkür
ediyorum efendim.
Sayın milletvekilleri, Dünya Aile Günü
münasebetiyle Devlet Bakanı Sayın İmren Aykut
Hanımefendinin Genel Kurula bilgi arz etmesini takiben gruplar bu konudaki
görüşlerini ifade ettiler.
Ailenin temeli olan ve "cennet anaların
ayağının altındadır" müjdesiyle müjdeli tüm
anaları, saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından
alkışlar)
Sayın milletvekilleri, gündemdışı
görüşmeler tamamlanmıştır.
"Başkanlığın Genel Kurula Sunuşlar"
bölümünün "Tezkereler ve Önergeler" kısmına geçiyoruz.
Meclis araştırması önergesi vardır;
okutuyorum:
B)
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – Kırıkkale Milletvekili
Kemal Albayrak ve 26 arkadaşının, Kırıkkale
İlinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/74)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İşsizlik ve buna bağlı nüfus göçü
bakımından, ülkemizin en sıkıntılı illerinin
başında gelen Kırıkkale, son yıllarda hükümetlerin
izlemiş olduğu ekonomik politikalar neticesinde çok ciddî sorunlar
yaşamaktadır. Kırıkkale'nin bugün içinde bulunduğu
durumu tespit etmek, araştırmak ve alınacak çok yönlü tedbirleri
ortaya koymak için, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 nci
maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla, arz ederiz.
Kemal Albayrak (Kırıkkale)
İsmail Coşar (Çankırı)
Memet Emin Aydın (Siirt)
Alaattin Sever Aydın (Batman)
Feti Görür (Bolu)
Hüseyin Olgun Akın (Ordu)
Ahmet Dökülmez (Kahramanmaraş)
Muhammet Polat (Aydın)
Şinasi Yavuz (Erzurum)
Mehmet Altan Karapaşaoğlu (Bursa)
Mustafa Kamalak (Kahramanmaraş)
Tevhit Karakaya (Erzincan)
Musa Uzunkaya (Samsun)
Cemalettin Lafçı (Amasya)
Hasan Belhan (Elazığ)
Mustafa Hasan Öz (Ordu)
Mehmet Aykaç (Çorum)
Hasan Hüseyin Öz (Konya)
Veysel Candan (Konya)
Süleyaman Arif Emre (İstanbul)
Abdullah Arslan (Tokat)
Süleyman Metin Kalkan (Hatay)
Saffet Benli (İçel)
Ahmet Bilge (Ankara)
Hüseyin Arı (Konya)
Mehmet Sıddık Altay (Ağrı)
Mikail Korkmaz (Kırıkkale)
Gerekçe : Kırıkkale İli; coğrafî
konumu, Ankara'nın doğusunda,
Başkente 78 kilometre uzaklıkta, çift yol bağlantılı,
karayolu ve demiryolu imkânı olan ve yine, Ankara'nın doğusunda
yer alan Rize, Hakkâri'ye kadar 42 ilin Ankara ve batı illerine
kapısı durumundadır. Türkiye'nin en önemli askerî ve stratejik
savunma sanayi kuruluşlarından Makine Kimya Endüstrisi Kurumu silah
fabrikaları ile TÜPRAŞ Kırıklale Rafinerisini bünyesinde barındırmaktadır.
Ülkemizin en büyük ırmağı olan Kızılırmak'ın
büyük bölümü de ilimizden geçmektedir.
Yukarıda açıkladığım
özelliklerinden dolayı Kırıkkale, sadece bölgemizin değil,
ülkemizin en önemli illerindendir.
Kırıkkale İlimizin, ülkemiz ticaretinde
önemli bir yeri vardır. 1980'li yıllarda kısır bir döneme
girerek hızla gerileyen Kırıkkale, bugün çok ciddî sorunlarla
karşı karşıyadır. Nüfus büyüklüğü itibariyle 22
inci sırada yer almakta olup, devletten aldığından çok daha
fazlasını devlete vergi vermesi, Kırıkkale'nin ön önemli
özelliğidir.
Geçmişi Milattan önceki çağlara uzanan, ama
daha ziyade Selçuklu ve Osmanlı tarihi ile Türkiye Cumhuriyeti
özelliklerini taşıyan Kırıkkale, bugün 1925
yılında 12 hanelik bir köyden, 400 bin nüfuslu büyük bir il haline
gelmiştir. Kırıkkale, 4 600 kilometrekare yüzölçümüyle Orta
Kızılırmak yöresinde İç Anadolu Bölgesi içerisindedir.
Kırıkkale İl
sınırlarının büyük bir bölümü, küçük ya da büyük
akarsularla çevrilmiştir.
İlimizde, Dipsiz ve Kepir Gölleri ile
Ahıllı Deresi üzerinde, sulama amaçlı bir gölet vardır.
Enerji amaçlı Kapulukaya Barajı ve
suların birikmesiyle oluşmuş yapay göl mevcuttur.
Kırıkkale'nin 9 ilçesi ve 174 köyü
vardır.
Kırıkkale endüstri
kuruluşlarının gelişmesiyle, 1960'ta nüfusu 42 904; 1970'te
91 568'e yükselmiştir.
1950-1970 yılları arasında
Kırıkkale'nin nüfusu, diğer zamanlara göre, 6 kat daha
artış göstermiştir.
1985 yılına kadar, çevre illerden (Ankara,
Kırşehir, Çankırı, Yozgat, Sıvas, Çorum, Kayseri
İllerinden) Kırıkkale'ye işgücü ve nüfus
akışı olmasına rağmen, 1985'ten sonra sanayide
gerileme yüzünden, ilimizde, sanayi, tarım, hayvancılık ve
ekonomik alanlardaki devlet desteğinin yok denecek kadar az olması
neticesinde, işsizlik ve buna bağlı olarak nüfus göçü, tehlikeli
boyutlara ulaşmıştır.
Kırıkkale'de, bugün, nüfusun önemli bir
kesimini emekliler teşkil etmektedir. Emeklilerimizin sorunları da,
ayrıca bir Meclis araştırması gerektirmektedir.
Ankara, İstanbul gibi büyük şehirlere göç
akımı vardır. Gün geçtikçe göç sorunu hızlanarak
artmaktadır. Bu önemli sorunun çözümü ve yatırımların daha
cazip imkânlarla teşvik edilebilmesi için, Kırıkkale
İlinin, kalkınmada I. derecede öncelikli iller kapsamına
alınması büyük katkı sağlayacaktır.
1990 yılının yerel nüfus sayım
sonuçlarına göre, Kırıkkale'nin genç nüfus sayısına
sahip olduğu görülmektedir. 0-19 yaş arasındaki genç nüfus,
toplam nüfusun yüzde 47 oranına sahiptir.
Silahta mevcut istihdamı, büyük oranda Makine ve
Kimya Endüstrisi Kurumu tesisleri sağlamaktadır. Bu bakımdan,
Hükümetin, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu ile ilgili yaptığı
her düzenleme, Kırıkkale'yi doğrudan etkilemektedir.
Sonuç olarak, Kırıkkale'de sanayi sektörünün
zayıflatılması, savunma sanayiinin gözbebeği olan Makine ve
Kimya Endüstrisi Kurumunun yanlış uygulamalar yüzünden elden
çıkarılmaya çalışılması, TÜPRAŞ'ın yan
sanayiinin canlandırılmaması, hayvancılık ve
tarım alanında önemli yatırımların olmaması
neticesinde, istihdamı azaltıcı politikaların uygulamaya
başlanmasından sonra, işsizlik ve göç gibi çok ciddî boyutlara
ulaşan Kırıkkale'nin sorunlarını
araştırıp, tespit ederek, kalıcı çözümler üretmek
için, Anayasanın 98 inci maddesi ve Meclis İçtüzüğünün 102 nci
maddesi gereğince bir Meclis araştırması açılması
son derece yararlı olacaktır.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak, Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususundaki
öngörüşme, sırasında yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Anayasa Mahkemesince bütünüyle iptal
edilen kanun hükmünde kararnamelerin işlemden
kaldırılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutup,
bilgilerinize sunacağım.
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Anayasa Mahkemesince bütünüyle iptal
edilen bazı kanun hükmünde kararnamelerin işlemden
kaldırılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/281)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19 uncu Yasama
Döneminden 20 nci Döneme 266 adet kanun hükmünde kararname intikal
etmiştir. Bu kararnamelerden, ilişik listede numarası ve
adı yazılı olan 26 adedi Anayasa Mahkemesince bütünüyle iptal
edilmiş olduğundan, görüşülecek hiçbir konuları
kalmamıştır. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının
yayımlandığı Resmî Gazetelerin tarih ve numaraları da
listede belirtilmiş bulunan söz konusu kanun hükmünde kararnameler bu
nedenle tekrar komisyonlara havale edilmemiştir.
Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin
olduğuna ve yasama, yürütme ve yargı organları ile idare
makamlarını ve gerçek ve tüzelkişileri
bağladığına dair anayasal hüküm uyarınca, bu
kararnamelerin işlemden kaldırılması gerekmektedir.
Açıklanan nedenle, yazımız eki listenin
Genel Kurulun bilgisine sunulmasını müteakip, söz konusu kanun
hükmünde kararnameler işlemden kaldırılacaktır.
Bilgilerinize sunulur.
Mustafa
Kalemli
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
ANAYASA MAHKEMESİNCE
TÜMÜ İPTAL EDİLEN
KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELER
Resmî
Gazete
KHK No. Esas No. Özeti Tarih No.
347 1/123 233 Sayılı Kamu İktisadi
Teşebbüsleri
Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin
Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına
Dair
Kanun Hükmünde Kararname 8.10.1989 20306
493 1/221 Hâkimler ve Savcılar Kanunu, Hâkim
ve
Savcı
Adayları Eğitim Merkezi Kuruluş
ve
Görevleri Hakkında Kanun İle Hâkimler
ve
Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun
Hükmünde
Kararname 24.11.1993 21768
501 1/226 657 Sayılı Devlet
Memurları Kanununun
68
inci Maddesinde Değişiklik Yapılması
Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname 10.11.1993 21754
502 1/225 İnsan Hakları
Teşkilatı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname 25.11.1993 21769
503 1/234 Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile 190
Sayılı
Genel Kadro ve Usulü Hakkında
Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılması
Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname 4.12.1993 21778
509 1/233 Türk Telekomünikasyon Anonim
Şirketi
Kurulması
Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname 6.11.1993 21750
510 1/235 Sigorta Murakabe Kanununun Bazı
Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına
İlişkin
Kanun Hükmünde Kararname 22.12.1993 21796
511 1/242 511 Sayılı Devlet Planlama
Teşkilatı
Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde
Kararname 27.12.1993 21801
Resmî Gazete
KHK No. Esas No. Özeti Tarih No.
512 1/240 Bankalar Kanununda Değişiklik
Yapılma-
sına
İlişkin Kanun Hükmünde Kararname 23.12.1993 21797
514 1/232 Kadın ve Sosyal Hizmetler
Müsteşarlığının
Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde
Kararname 8.12.1993 21782
516 1/243 Maliye Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri
Hakkında
178 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına
İlişkin
Kanun Hükmünde Kararname 24.12.1993 21798
517 1/236 517 Sayılı Arsa Ofisi
Kanununun Bazı
Maddelerinde
Değişiklik Yapılması
Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname 30.12.1993 21804
518 1/238 518 Sayılı Türk Patent
Enstitüsü Kuruluş
ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname 26.12.1993 21800
519 1/241 519 Sayılı Atatürk Kültür, Dil
ve Tarih
Yüksek
Kurumu Kanununun Bazı
Maddelerinin
Değiştirilmesine ve Bu
Kanunun
Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine
ve
Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine
Dair
Kanun Hükmünde Kararname 28.12.1993 21802
520 1/237 2992 Sayılı Adalet
Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü
Hakkında
Kanunun Bazı Maddelerinde ve
190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye
Ekli
Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Hükmünde Kararname 20.11.1993 21764
521 1/239 521 Sayılı Gümrük
Müsteşarlığının Teşkilat
ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin
Bazı Hükümlerinin
Değiştirilmesine
Dair Kanun Hükmünde
Kararname 25.12.1993 21799
524 1/244 Ceza İnfaz Kurumları ile
Tutukevlerinin
Kuruluş
ve İdaresine Dair Kanun Hükmünde
Kararname 23.11.1993 21767
528 1/246 2992 Sayılı Adalet
Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulü
Hakkında
Kanunun Bazı Maddelerinde ve
190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye
Ekli
Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin
KHK 29.7.1994 22005
Resmî Gazete
KHK No. Esas No. Özeti Tarih No.
529 1/247 Ceza İnfaz Kurumları ile
Tutukevlerinin
Kuruluş
ve İdaresine Dair Kanun
Hükmünde
Kararname 29.7.1994 22005
530 1/248 Tasarrufların Teşviki ve
Yatırımların
Hızlandırılması
Hakkında Kanunun Bazı
Maddelerinde
ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin
Eki Cetvellerde Değişiklik Yapıl-
masına
Dair Kanun Hükmünde Kararname 5.8.1994 22012 Mük.
531 1/249 28.5.1986 Tarih ve 3291 Sayılı
Kanunda
Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun
Hükmünde
Kararname
5.8.1994 22012 Mük.
532 1/250 Özelleştirmeye Bağlı
İş Kaybı Tazminatı
ve
Yeni Bir İş Bulma, Meslek Geliştirme,
Edindirme
ve Yetiştirme Eğitimi ile İlgili
Hizmetlerin
Verilmesi Hakkında Kanun
Hükmünde
Kararname 5.8.1994 22012 Mük.
533 1/251 Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına
Dair
Kanun Hükmünde Kararname 5.8.1994 22012 Mük.
536 1/252 Kadın ve Sosyal Hizmetler
Müsteşarlığının
Teşkilat
ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname 28.7.1994 22004
557 1/272 Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret
Odaları,
Sanayi
Odaları, Deniz Ticaret Odaları,
Ticaret
Borsaları ve Türkiye Ticaret,
Sanayi Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret
Borsaları
Birliği Kanununda Değişiklik
Yapılması
Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname 29.9.1995 22419
558 1/273 Sermaye Piyasası Kanununda
Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde
Kararname 24.11.1995 22473
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Söz konusu kanun hükmünde kararnameler işlemden
kaldırılmıştır.
Sayın milletvekilleri, gündemin "Sözlü
Sorular" kısmına geçiyoruz.
IV. – SORULAR
VE CEVAPLAR
A) SÖZLÜ SORULAR
VE CEVAPLARI
1. – İstanbul Milletvekili Halit
Dumankaya’nın, KİT ürünlerine yapılan son zamlara ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/58)
BAŞKAN – 1 inci sırada, İstanbul
Milletvekili Sayın Halit Dumankaya'nın, Sayın Başbakandan
sorusu vardır.
Sayın Dumankaya?.. Yok.
Sayın Başbakan veya yerine cevap verecek
Sayın Bakan?.. Yok.
Soru ertelenmiştir.
2. – İstanbul Milletvekili Halit
Dumankaya’nın, TURBAN Genel Müdürlüğüne ait bazı
telefonların konuşma ücretlerine ilişkin Ulaştırma
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1)
BAŞKAN – 2 nci sırada, İstanbul
Milletvekili Sayın Halit Dumankaya'nın, Sayın
Ulaştırma Bakanından sorusu vardır.
Sayın Dumankaya?.. Yok.
Sayın Bakan?.. Yok.
Soru ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, sözlü soruları karşılayacak
bir sayın bakan var mı?
Sayın Gruplar, ne buyurulur; sözlü soruları
geçerek gündemimizi devam ettirelim.
Evet... Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna bakıyorum,
Demokratik Sol Parti Grubuna bakıyorum, Anavatan Partisi Grubuna,
Doğru Yol Partisi ve Refah Partisi Gruplarına bakıyorum;
bilişare, sözlü soruları terk ile, bugünlük, gündemin müteakip
kısmına geçilmesi hususu işaret buyuruldu, sayın bakan da
hazır olmadığı için.
Şimdi, gündemin "Genel Görüşmeler ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler" kısmına geçiyorum.
V. – GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI
A) ÖNGÖRÜŞMELER
1. – Aydın Milletvekili Ali
Rıza Gönül ve 49 arkadaşının, Refah Partisinin Süleyman
Mercümek ile bağlantılarının ve maddî ilişkilerinin
araştırılarak iddia edilen hukuk dışı malî
kaynaklarının tespiti amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/63)
BAŞKAN – Önergeyi...
VI. – USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1. – Bir Meclis
araştırması önergesinin öngörüşmelerinin, konunun
yargı organına intikal etmiş bulunması nedeniyle
yapılıp yapılamayacağı hakkında
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Sayın Başkan,
şu anda, basılı gündemde bugün görüşüleceği konusunda
tarihi kayıt düşülen önergenin görüşülemeyeceği hususunda,
İçtüzüğün 64 üncü maddesine göre söz talep ediyorum.
BAŞKAN – Efendim, 64 üncü madde, bir konunun
görüşülemeyeceğine ya da sırasının burası
olmadığına yahut öne alınmasına, tehir edilmesine
dairdir. O konuda usul tartışmasının
açılmasını mı istiyorsunuz?
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Evet.
BAŞKAN – Peki.
2 lehte 2 aleyhte olmak üzere 4 sayın üyeye söz
vereceğim.
ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Sayın Başkan, aleyhte
söz istiyorum.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Lehte söz istiyorum
Sayın Başkan.
HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın
Başkan, Başkanlığın görüşü istikametinde söz
istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Kazan ve Sayın Malkoç
aleyhte, Sayın Gönül ve Sayın Türk lehte söz istemişlerdir.
Efendim, meseleyi bir kere daha, bir cümleyle
vazedeyim. Başkanlık, görüşülebileceği kanaatindedir.
Başkanlığın tutumunda usule aykırılık
yoktur; ancak, Sayın Kazan "İçtüzüğün 64 üncü maddesine
göre tavrınız yanlıştır" diyor; saygı
duyuyoruz Genel Kurula, sayın üyelere. Bu bakımdan, 10'ar
dakikayı aşmamak üzere 4 sayın üyeye söz veriyorum.
Tutumumuzun aleyhinde olmak üzere, Sayın Kazan,
buyurun. (RP sıralarından alkışlar)
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; şu anda, müzakeresine başlanılmak
üzere önümüze getirilmek istenen önergenin, İçtüzüğün 64 üncü
maddesine göre, görüşülemeyeceği hususundaki görüşlerimi sizlere
arz etmek istiyorum. Tabiî, görüşlerimizi arz ederken, bunun Anayasadaki
hukukî mesnetlerine de bilhassa işaret etmek istiyorum.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasanın 2 nci maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk
devletidir. Bir hukuk devleti, devlet yetkisi kullanan bütün organları
itibariyle hukuka bağlı bir devlet demektir. Anayasanın 6
ncı maddesinde, bu, sarahaten ifade edilmiştir. Devlet adına
yetki kullanacak olan organ, bu yetkiyi Anayasadan almış
olacaktır. Anayasanın 7 nci, 8 inci ve 9 uncu maddeleri, devlet
adına yasama, devlet adına yürütme, devlet adına yargı
yetkilerinin nasıl kullanılacağı hususunda da hükümleri
açıkça ihtiva etmektedir. Yine Anayasanın 11 inci maddesinde de
"Anayasa hükümleri, yasamayı, yürütmeyi, yargıyı
bağlar" denilmektedir.
Anayasamızın 87 nci maddesinden 92 nci
maddesine kadar olan maddeler, Yüce Meclisin görevlerini teker teker tadat
etmiştir; maddeler halinde, maddelerin içerisinde tadat etmiştir;
ama, Yüce Meclisin görev alanı dışında kalan konular ise
Anayasanın diğer maddelerine serpiştirilmiştir.
Anayasanın 138 inci maddesi, Yüce Meclisin yetki alanında kalan
hususları ifade etmektedir. 138 inci maddeye göre, yargı
organına intikal etmiş olan konularda, özellikle dava
açılmış olan olaylarla ilgili konularda Yüce Mecliste
görüşmeler yapılamaz, müzakereler yapılamaz, hatta yargı
makamlarına etkide bulunacak herhangi bir faaliyet gösterilemez.
138 inci maddeyle ilgili olan bu konu, yüksek
mahkemeler tarafından, mahkeme başkanları tarafından da
sık sık dile getirilmiştir. Bakınız, son olarak,
Danıştayın 128 inci Kuruluş Yıldönümü münasebetiyle
İdarî Yargı Günü konuşan Danıştay Başkanı
Sayın Füruzan İkincioğulları, konuşmasında aynen
şunları söylemiştir: "Bu bağlamda,
Anayasamızın 138 inci maddesinde ifade edilen 'görülmekte olan bir
dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin
kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz
veya herhangi bir beyanda bulunulamaz' hükmünün, Yasama Organı üyeleri
için olduğu kadar, basın dahil, toplumun her kesimi için de geçerli
olduğunu ve bu yasaklamanın adaletin etkilenmeksizin
gerçekleşmesi ve yargı
bağımsızlığının korunması
açısından önemini hatırlatmak isterim."
Bir yüksek mahkeme başkanının bu
açık ifadesi, Anayasanın bahsetmiş olduğum maddesine
fevkalade mükemmel bir açıklık getirmektedir, teyit etmektedir.
Bir de Anayasanın 69 uncu maddesi var.
Anayasanın 69 uncu maddesi ise, siyasî partilerin faaliyetleriyle
ilgilidir ve bu arada siyasî partilerin malî denetiminin Anayasa Mahkemesine
ait bir görev olduğunu açıkça ifade etmiştir. Herhangi bir
organ, herhangi bir makam, ister icra kuvvetini haiz hükümet olsun ister yasama
yetkisini haiz Parlamento olsun, bir siyasî partinin hesaplarını
inceleyemez, defterlerine el koyamaz. Neden; çünkü, bu yetki, doğrudan
doğruya Anayasa Mahkemesine verilmiştir.
Elbette, gerek 138 inci maddenin gerekse 69 uncu maddenin
Anayasa yapıcısı tarafından Anayasaya konulmasında
birtakım haklı nedenler vardır. Devletin yapısı, üç
kuvvet arasında belirlenmiştir: Bir yanda yasama organı, bir
yanda yürütme organı, bir yanda yargı organı... Hepsinin de
yetki alanları belirlenmiştir; birbirleri arasında yetki
tecavüzü olmaması için gereken hassasiyet gösterilmiştir.
Bugün, bir hukuk devleti olan Türkiyemizde, bir olayla
ilgili dava açılması konusunda, bir mahkemenin yetkili, diğer
mahkemenin yetkisiz olması hususuna gösterilen itinayı, lütfen,
hukukçu arkadaşlarımız teemmül buyursunlar. Bir dava, yetkisiz
bir mahkemede açıldığı zaman, hemen, yetkili olan mahkemede
açılması konusunda, dava açan kişiye imkân verilmektedir. Yetkiler,
bu kadar önemli temel taşlarını teşkil etmektedir,
devletin.
Şimdi, verilmiş olan bu önerge... Biz, bu
önergenin özünden herhangi bir endişeye kapılıyor değiliz.
Bu önerge, tamamen, son zamanlarda meydana gelen bir siyasî kargaşa
içerisinde, iş olsun diye verilmiş bir önergedir; ama, bunun özüne
girmek istemiyorum; ben, doğrudan doğruya, hukukî gerçekleri
vurgulamaya çalışıyorum.
Bu önergenin konusu iki noktaya taalluk etmektedir: Bir
yandan, Süleyman Mercümek isimli bir vatandaşın Bosna'ya yardım
paralarını ne yaptığı...
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – İç etti!..
ŞEVKET KAZAN (Devamla) – Bu, şu anda
yargıdadır; mahkemesi görülmektedir, yargılanmaktadır;
hatta, yargılama bitmiş, Yargıtaya intikal etmiş,
Yargıtay kararı bozmuş, yargılamaya devam edecektir.
Dolayısıyla, Anayasanın 138 inci maddesi hükmü, bizim, burada,
bu görüşmeyi yapmamıza anayasal bir engel teşkil eder, bu bir.
İkinci konusu nedir bu önergenin; Süleyman
Mercümek ile Refah Partisinin malî bir ilişkisi olup
olmadığına dair yönüdür. Süleyman Mercümek ile Refah Partisinin
malî bir ilişkisi olup olmadığı hususu, Anayasanın 69
uncu maddesine göre, bu Mecliste kurulacak bir araştırma komisyonu
tarafından araştırılabilecek bir husus değildir; neden
değildir; çünkü, bir siyasî partinin malî hesaplarını, yani,
Siyasî Partiler Kanununa aykırı olarak, birtakım kaynaklardan,
yasak kaynaklardan kasasına para aktarılıp
aktarılmadığı hususunu denetleme yetkisi Anayasa
Mahkemesine verilmiştir; bu yetki, Anayasa Mahkemesinin hasrî yetkisidir.
Dolayısıyla, bu açıdan da bu önergenin görüşülmesi
imkânı yoktur.
Efendim, biz görüşürüz... Anayasanın 138 inci
maddesine rağmen, 69 uncu maddesine rağmen, biz, bunları
istediğimiz gibi yorumlarız; biz, bunların, bunun
görüşülmesine engel teşkil etmeyeceği kanatine
varırız; biz, burada bunu görüşürüz... Görüşürsünüz de,
görüşmenin neticesinde bir İçtüzük hükmü ihdas etmiş olursunuz.
İşte, o İçtüzük hükmü ihdası da, işi nereye kadar
götürüyor; sizler, bunu, elbette çok çok iyi biliyorsunuz, takdir ediyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, Parlamentomuzdaki
çalışmaları Anayasaya ve İçtüzüğe uygun olarak
yürütmekte büyük hassasiyet göstermemiz gerektiğine inanıyorum. 19
uncu Dönemde bu hassasiyet gösterilmediği içindir ki, özelleştirmeyle
ilgili birçok kanun, Meclisten bu mantıkla geçirildi; ama, Anayasa
Mahkemesinden geriye döndü.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, toparlar mısınız
efendim...
ŞEVKET KAZAN (Devamla) – Hemen toparlıyorum.
Yine 20 nci Dönemde, bildiğiniz gibi, bu
Parlamentoda, 3 hayatî oylama yaptık. Bu oylamaların geçerli
olmadığı konusunda, oylamadan sonra vaki olan
itirazlarımız dikkate alınmadı, Anayasa Mahkemesine
başvuruldu, işte, Anayasa Mahkemesi kararları açık.
Şimdi, milletimiz "bu Parlamentoda yer alan,
görev alan milletvekilleri, sayın üyeler kanun çıkarmasını
bilmiyor, çıkardıkları kanunlar Anayasa Mahkemesince iptal
ediliyor. Bu Parlamentoda alınan kararlar doğru dürüst
alınmıyor, alınan kararlar iptal ediliyor..." Bunlar,
gerçekler, bunlar vakıalar. Şimdi, bu vakıalar, Parlamentonun
itibarını, acaba yitirmeye mi vesile oluyor, yoksa artırmaya
mı vesile oluyor?!.
O nedenle, değerli arkadaşlarım,
bendeniz diyorum ki, bu bahsettiğim noktai nazardan, yani Anayasanın
138 inci maddesi açısından görülen bir dava var, o davayla ilgili bir
konu burada görüşülemez.
İkinci perspektiften, Anayasanın 69 uncu
maddesi, bir siyasî partinin malî denetimini Meclise
bırakmamıştır, Anayasa Mahkemesine
bırakmıştır; bu siyasî partilerin demokratik teminatı
olarak... Yoksa, bir siyasî parti, iktidarda çoğunluktadır,
gelişmekte olan bir muhalefet partisini, kamuoyu nazarında
yıkabilmek için bir aksiyona geçebilir, onun hakkında
araştırmalar açabilir, önergeler verir; haliyle, rakibiyle burada, bu
şekilde mücadele eder. Hayır... İşte, Anayasa yapıcı,
buna imkân vermemek için, malî denetimleri münhasıran Anayasa Mahkemesine
vermiştir.
Sayın Başkanım, bu iki açıdan, bu
önergenin görüşülemeyeceği kanaatinde olduğumu ifade ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kazan.
Sayın Gönül, Başkanlığın
görüşü istikametinde söz aldınız; buyurun.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bizim kanaatimiz odur ki, öncelikle, Meclis gündemine
girmiş bir konu üzerinde, daha görüşmelere başlamadan,
Başkanlığın tutumu hakkında görüşme
açılamayacağı yolundadır; ancak, gündeme
alınmış ve gündeme geçilme aşamasında, sizin olumlu
görüşünüzü Genel Kurulumuza sunmak ve tutumunuzun doğru olduğu
yolunda kanatlerimi izhar etmek için huzurunuza gelmiş bulunuyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri; Anayasanın 98 inci
maddesi "Meclis araştırması, belli bir konuda bilgi
edinilmek için yapılan incelemeden ibarettir" hükmünü
vazetmiştir. Anayasamızın 138 inci maddesinin üçüncü
fıkrası da "Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama
Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru
sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda
bulunulamaz" hükmünü vazetmiştir.
Size, bir fıkradan bir hüküm daha okumak
istiyorum: "Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclislerinde
yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz,
görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz." Bu
hüküm, 1961 Anayasamızın 132 nci maddesinin üçüncü fıkrasıdır;
yani, 1982 Anayasamızın ve 1961 Anayasamızın üçüncü
fıkra olarak düzenlenmiş olan bu hükmü aynıdır.
Diyeceksiniz ki, niçin 1961 Anayasasının 132 nci maddesinin üçüncü
fıkrasını okudunuz? Anayasa Mahkemesinin, 1980 öncesinde bu
konuda vermiş olduğu bir karara sebep olan konunun ayniyetini Yüce
Kurulunuza arz etmek için okudum.
Değerli arkadaşlarım, Anayasanın
132 nci maddesi, yargı organına intikal eden bir konuda -ve 138 inci
maddenin, yine üçüncü fıkrası- Meclis araştırması
yapılmasına engel olmaması gerekir; çünkü, Meclis
araştırmasıyla, olayın, sadece siyasal yönü ele
alınmakta, kesinlikle suçlu tespitine gidilmemektedir. Bu nedenle, yasama
organınca yapılacak Meclis araştırmasıyla,
mahkemelerin bağımsızlığının zedelenmesi,
yargı organınca verilecek kararın etkilenmesi söz konusu olamaz.
Esasen, Anayasanın, görülmekte olan bir dava hakkında yasama
meclislerine yasakladığı husus, sadece, yargı yetkisinin
kullanılmasıyla ilgili soru sorulması, görüşme
yapılması ve beyanda bulunulmasıdır.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Bizimki öyle
değil...
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) – Anayasa Mahkemesinin
görüşü de aynen böyledir. Yüksek Mahkeme, aynı konu, yargı
organına intikal etmiş bulunduğu için, 1970 yılındaki
bir dava için, Başbakan hakkında yürütülmekte olan Meclis
soruşturmasının, dava bitimine kadar ertelenmesine ilişkin,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Birleşik Toplantısı
kararını Anayasaya aykırı bulduğundan, 18.6.1970
tarihinde iptal etmiştir.
Değerli milletvekilleri, biraz önce, Refah Partisi
Milletvekili Sayın Kazan, burada, Anayasanın 2, 6, 11, 89, 97, 138 inci
maddelerinden bahsettiler. Bu maddeleri burada ayrı ayrı okumak,
irdelemek için zamanımız yok; ama, bu maddelerin birbirini nakseden
ne lafzı, ne de ruhu var. Bütün bu maddeler, bir uyum içinde,
Anayasamızın ilgili maddelerinde yer almıştır.
Şimdi, Danıştay
Başkanımızın, Danıştayın
açılış törenlerinde yapmış olduğu görüşlere
saygı duyarız; ancak, o, kendi kişisel görüşüdür; esas
olamaz. Ben, Yüce Heyetinize, Anayasa Mahkemesinin bu konudaki
kararını arz edeceğim, kısaca da gerekçesini sunmaya
çalışacağım.
Cumhuriyet Halk Partisi ve Güven Partisinin
açtıkları iptal davası üzerine, Anayasa Mahkemesi, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Birleşik Toplantısında alınan bu
kararı, İçtüzük değişikliği niteliğinde
gördüğü için, esasına girmiş ve Anayasaya aykırı bularak
iptal etmiştir. Anayasa Mahkemesinin, 1970/25 ve 26 esas sayılı,
1970/32 karar sayılı ve 18.6.1970 tarihli bu kararını Yüce
Meclise arz ediyorum: Bu kararın gerekçesinde, kısaca
"Anayasanın 132 nci maddesinin üçüncü fıkrası,
yalnızca görülmekte olan bir dava hakkında yargı yetkisinin
kullanılmasıyla ilgili soru sorulmasını, görüşme
yapılmasını ve beyanda bulunulmasını
yasaklamaktadır. Bir başka deyimle, yasama meclislerindeki görüşmelere,
üçüncü fıkrayla konulan kısıtlama, sadece belirli bir davada
kullanılan yargı yetkisiyle sınırlıdır. Bu
nedenle, bir bölüm hükümlerini işlemez duruma getirmesi -yani, Anayasa,
uyumlu bir bütündür- veya işlemelerini aksatması
düşünülemez" diyor. Anayasa Mahkememizin, şu
tartışmış olduğumuz konu üzerinde, 1970
yılında, tarih, esas ve karar numarasını Yüce Heyetinize
arz ettiğim kararı vardır. Bu karar doğrultusunda gündeme
alınması, görüşülmesi ve görüşülmeye başlanması
yolundaki Sayın Başkanın kararı yerindedir;
katılıyoruz ve olumlu oy kullanacağız.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP
ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayan Gönül, teşekkür ediyorum
efendim.
Sayın Türk, buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar)
HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son günlerde, siyaset ve hukukun iç
içe geçtiği bir ortamda yaşıyoruz. Hukuk, siyasal mücadelelerde
bir araç, bir silah olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Tabiî, bir şeyi silah olarak kullandığınız zaman, bu,
size karşı da kullanılabilir; bugün, aynı olayı,
benzer bir olayı yaşıyoruz.
Şüphesiz, Türkiye'nin çok ciddî iç ve
dış sorunlarla karşı karşıya bulunduğu bir
sırada, Yüce Meclisin gündeminin, sürekli olarak, araştırma ve
soruşturma konularıyla işgal edilmesi, bu sorunların çözümü
bakımından olumsuz, üzücü bir durumdur; ancak, karşılıklı
yolsuzluk iddialarıyla siyasal ortam öylesine
karartılmıştır ki, durumun aydınlığa
kavuşması, hem kamu vicdanının tatmini hem bütün
ilgililerin yararı bakımından uygun olacaktır. Bu
düşünce içerisinde, müzakere konusu araştırma önergesinin belirli
bir çerçeve içerisinde görüşülmesine anayasal bir engel
bulunmadığı kanısındayım.
Daha önce konuşan Sayın Kazan, bu önergenin
öngörüşmesinin yapılması konusunda başlıca iki
anayasal engel gösterdiler. Bunlardan birincisi; siyasal partilerin
hesaplarının, gelir ve giderlerinin, mal edinimlerinin Anayasa
Mahkemesi tarafından denetlenmesidir; doğru, Anayasamızın
69 uncu maddesinde bu konu düzenlenmiş bulunmaktadır. Ancak, Anayasa
Mahkemesi, hesap incelemesini, siyasî partilerin gelir ve giderleriyle, mal edinimlerinin
denetimini, Siyasî Partiler Kanununun 75 inci maddesine göre evrak üzerinde
yapar. Oysa, verilen araştırma önergesinde, belgeye
bağlanmamış bazı hususların da
araştırılması gerektiği ve önergede sözü edilen
Süleyman Mercümek ile Refah Partisi arasındaki ilişkilerin
aydınlığa kavuşturulması istenmektedir.
Anayasa Mahkemesinin incelemesi konusuna girmeyen,
giremeyecek olan hususların, Yüce Meclisin oluşturacağı bir
araştırma komisyonunca incelenmesine herhangi bir anayasal engel
yoktur, Anayasanın 69 uncu maddesi böyle yorumlanamaz, Meclisin bilgi
edinme ve denetleme hakkını kısıtlayıcı bir
biçimde değerlendirilemez.
Anayasanın 138 inci maddesine gelince: Sayın
Gönül'ün de belirttikleri gibi, bu madde, 1961 Anayasasındaki bir
düzenlemeyi devam ettirmektedir. 1960 öncesinde yaşanan bazı üzücü
olaylar, bu hükümlerin konulmasına neden olmuştur. Öyle zaman
olmuştur ki, bir adalet bakanı, Meclis kürsüsünden, bir mahkeme
tarafından verilen kararı eleştirebilmiş, onun
yanlış olduğunu söyleyebilmiştir. İşte, bu gibi
durumlara meydan vermemek üzere, Anayasamızın 138 inci maddesinde,
görülmekte olan bir davayla ilgili olarak, Yasama Meclisinde, yargı
yetkisiyle ilgili herhangi bir görüşme
yapılamayacağını, herhangi bir soru
sorulamayacağını hükme bağlamaktadır; ancak, burada
altı çizilmesi gereken nokta, yasak kapsamının, yargı
yetkisinin kullanılmasıyla ilgili olmasıdır.
Eğer, 1962 Anayasasında bu hükmün nasıl
yer aldığını hatırlayacak olursak, konu
kendiliğinden açıklığa kavuşacaktır. Kurucu
Meclis, Temsilciler Meclisince kabul edilen 1961 Anayasasının 132 nci
maddesinin ilk metninde, "yargı yetkisinin kullanılmasıyla
ilgili" ibaresi yer almamakta idi. Orada, görülmekte olan bir dava
hakkındaki soru sorma ve görüşme yasağı, mutlak bir biçimde
ifade edilmişti; ancak, Millî Birlik Komitesinde verilen bir önergeyle bu
ibare eklenmiştir.
Buradan açıkça görülüyor ki, getirilen hüküm, hem
1960 öncesi olaylarına bir tepki hem de kuvvetler
ayrılığının bir gereği olan hususun
belirtilmesinden ibarettir. Burada görüşme yapılamayacak olan konu,
yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgilidir. Yani, bu kürsüden,
herhangi bir kişinin suçlu ya da suçsuz olduğu yolunda bir telkinde
bulunulamaz, böyle bir soru sorulamaz, böyle bir görüşme yapılamaz.
Önümüzdeki araştırma önergesi, Süleyman
Mercümek ile ilgili olduğu ölçüde ve bu kişi hakkında, şu
anda, ceza yargısında devam eden davalarla ilgili olduğu ölçüde,
ortak bir noktaya sahiptir; yani, görülmekte olan bu davalarla, bu
araştırma önergesi, kesişen iki daireye benzetilebilir. Burada
yapılacak olan görüşmelerde, bu kesişen noktaya girilmeyecektir.
Ancak, bu araştırma önergesinde de belirtildiği gibi,
olayın, ceza yargısı kapsamı dışında kalan
hususları da vardır. İşte, araştırma konusu olan
budur. Bu, son derece hassas bir görevdir. Yüce Meclisinizce kabul
edildiği takdirde, oluşturulacak olan araştırma komisyonu,
bunu, çok dikkatli bir biçimde yerine getirmek durumundadır. Ayrıca,
Anayasamızın 138 inci maddesinin, bu çerçeve içerisinde bir Meclis
araştırmasına engel olmadığı; bu anlamda,
Meclisin bilgi edinme ve denetleme hakkını kısıtlayacı
biçimde yorumlanamayacağı, bilimsel öğretide kabul edilen
görüştür.
Ayrıca, Sayın Gönül'ün, burada bir bölümünü
okuduğu Anayasa Mahkemesi kararında da açıkça belirtildiği
gibi, Anayasa Mahkemesi, 1970'te, zamanın başbakanı
hakkındaki bir Meclis soruşturmasının, konunun yargıya
intikal ettiği gerekçesiyle ertelenmesi kararını iptal ederken,
belirtilen gerekçede, Meclisin araştırma yetkisinin
kısıtlanamayacağını göstermektedir.
Şüphesiz, Anayasanın bütün hükümleri bir
bütünlük içerisinde değerlendirilmelidir; Anayasanın hükümleri
birbirini engelleyici, birbirini tıkayıcı biçimde
anlamlandırılamaz. Anayasanın 138 inci maddesinde yasaklanan,
yargı yetkisinin kullanılması konusunda, mahkemelere herhangi
bir talimat verilmesidir, o yönde bir telkinde bulunulmasıdır,
buradaki görüşmelerde, burada sorulacak olan sorularda, öyle bir sonuca
varılmasıdır, yasaklanan budur; ama, bu çerçeve
dışında, Meclisin araştırma hakkı
tartışılamaz, zaten Meclis araştırması, Meclisin,
belli bir konuda bilgi edinmesinden ibarettir. Eğer, komisyon, bu
araştırma sonucunda, bir suç unsuruna, ayrıca, şimdiye
kadar ceza yargısına konu teşkil etmeyen bir suç unsuruna rastlayacak
olursa, bunu da, şüphesiz, ilgili makamlara duyurmaktan geri
kalmayacaktır.
Özetleyecek olursak, Anayasamızın ne 69 uncu
maddesi ne 138 inci maddesi, belirtilen çerçeve içerisinde bir Meclis
araştırması yapılmasına engel değildir. Bu
araştırmanın yapılması, hem olayın, Anayasa
Mahkemesinin hesap incelemesi kapsamı dışında kalan
yönleriyle hem ceza yargısının kapsamı
dışında kalan yönleriyle aydınlığa
kavuşması hem de Refah Partisinin kamu vicdanında aklanması
bakımından yararlı olacaktır. Bu bakımdan, bu
araştırmanın yapılmasına hukukî bir engel bulunmamaktadır.
Bu düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (DSP, DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Türk, teşekkür ediyorum.
Sayın Malkoç, buyurun efendim. (RP
sıralarından alkışlar)
Başkanlık görüşünün aleyhinde.
ŞEREF MALKOÇ (Trabzon) – Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; sözlerime başlarken, hepinizi hürmetlerimle
ve muhabbetlerimle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün, çok önemli bir
konuyu görüşmekteyiz. Bizim, Refah Partisi olarak, Süleyman Mercümek'in
veya herhangi bir konunun araştırılmasından yana
endişemiz yoktur; ancak, endişe ettiğimiz başka bir husus
vardır ve bu, son derece önemlidir. Belki, Türk siyasî hayatında,
bugün, belli bir denge oluşmuştur; ancak, belli bir müddet sonra,
bizim burada alacağımız yanlış bir kararın,
ileride kötü örnek teşkil edeceği kanaatindeyim.
Anayasanın 138 inci maddesi incelendiğinde,
bu 138 inci maddenin, mahkemelerin
bağımsızlığıyla ilgili bir bölüm olduğu;
mahkemelerde, hâkimlerin, karar verirken hangi hususlara dikkat ederek, riayet
ederek, ne şekilde hüküm verecekleri açıklanmıştır ve
bu konuda, mahkemelere "görülmekte olan bir dava hakkında Yasama
Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru
sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda
bulunulamaz" hükmünün getirilmesinin arka planı vardır. Tarih
okuyanlar ve yaşı müsait olanlar bilirler; Anayasaya; yani, 1961
Anayasasına bu hüküm konulmadan önce, Türkiye Büyük Millet Meclisinde,
1950-1960 dönemi arasında kurulan tahkikat komisyonları, mahkemelerin
işleyişine tesir etmiş, kararlarını olumsuz yönde
etkilemişlerdir. İşte, bizim endişemiz de, atılacak
olan bu adımın, yanlış olarak alınacak olan bu
kararın, ileride endişelere yol açması ve kötü emsal teşkil
etmesi sebebiyledir; yoksa, Allaha çok şükür, bizim Partimizin, hiçbir
şeyden, araştırılacak hiçbir husustan endişesi yoktur.
(RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, özellikle üzerinde
durmak istediğim diğer bir husus da şudur: Biz, burada göreve
başlarken, bu Anayasanın üzerine yemin ettik ve bu Anayasaya
bağlı kalınacağına dair yemin edildi. İşte,
bu Anayasanın 138 inci maddesinin farklı şekilde yorumlanarak
ileride sıkıntıya yol açması, mahkemeler üzerinde gölgeye
neden olacaktır.
Muhterem Başkan, sayın
arkadaşlarım; bu kuralları biz koymadık, Anayasayı
yapanlar bu kuralları koydu; ama, mevcut kurallara hepimizin uyma
mecburiyeti vardır. Eğer bu kurallara uymazsak ne olur biliyor
musunuz; en hafifinden, Hükümetin güvenoyu almasıyla ilgili,
olağanüstü halle ilgili ve Çekiç Güç'le ilgili yapılan
yanlış yorumlar neticesinde olduğu gibi, bu yanlış
kararlar da, Anayasa Mahkemesinden döner. Biz bunu istemiyoruz. Meclisin,
hukuka yemin etmiş olan milletvekilleri Anayasaya uysunlar istiyoruz.
Değerli kardeşlerim, bizden önce konuşan
değerli sözcüler, Anayasa Mahkemesinin, 1970/25 esas, 1970/32
sayılı kararından bahsettiler. Doğrudur; bu karar
yerindedir; ama, bu karar bizi desteklemektedir. Zira, bu kararda söz konusu
olan hadise, Meclis soruşturmasıyla ilgilidir. Oysa, şimdi
görüşeceğimiz husus, Meclis araştırmasıyla ilgili bir
olaydır. Arada ne fark vardır; Meclis soruşturması,
tıpkı, Anayasanın 138 inci maddesi gibi, Anayasanın 100
üncü maddesinden kaynaklanmaktadır. Meclis araştırması ise,
İçtüzük hükümlerinden kaynaklanmaktadır. Bizden önce konuşan
değerli arkadaşlarımı ve değerli hukukçuları bu
konuya dikkat etmeye davet ediyorum.
Değerli kardeşlerim, Süleyman Mercümek'le
ilgili, 19 uncu Dönemde yapılan araştırmalarda, komisyon rapor
verdi ve raporun 242 nci ve 243 üncü sayfalarında, Süleyman Mercümek ile
Refah Partisinin alakasının bulunmadığı rapora derç
edildi. Bu raporu hazırlayan komisyonda, Refah Partisinin, sadece 1 üyesi
vardı, bu araştırmayı veren Doğru Yol Partisinin de 5
üyesi vardı. Peki, ne değişti; aslında hiçbir şey
değişmedi. Sadece, ortamı bulandırmak için bunlar
yapılmaktadır.
Ayrıca, şunu ifade etmek istiyorum: Refah
Partisinin eğer bu konuda yanlış bir tutumu varsa,
Anayasanın 69 uncu maddesinde belirtildiği gibi, Anayasa Mahkemesi,
bu konuyu inceleyebilir. 69 uncu madde çok dikkatlice okunduğunda, şu
görülecektir: Anayasa Mahkemesine bu denetim görevi verilerek, Mecliste
çoğunluğu bulunduran siyasî partilerin, diğer partiler
üzerindeki baskıları ortadan kaldırılmıştır.
Yani, siyasetin yerine hukuk, birinci plana alınmıştır, o
açıdan önemlidir; ama, biz, burada, eğer yanlış bir karar
verirsek, Anayasaya aykırı karar verirsek, önümüzdeki günlerde,
önümüzdeki yıllarda, iktidarda bulunan partiler, muhalefet partileriyle
ilgili olarak, Mecliste bu tür araştırmaları yapar ve Türk
siyasî hayatında yeni sıkıntılara sebep oluruz. Yoksa,
bizim, bu hukukî mütalaalardan başka herhangi bir endişemiz yoktur.
Değerli kardeşlerim, Anayasanın 69 uncu
maddesinde, siyasî partilerin, siyasetin, siyasîlerin husumetinin
dışında bırakılmak istenmesindeki sebep, tarihî
nedenlerden kaynaklanmaktadır. Değerli sözcüler, burada, 1961
Anayasasına dayanarak birtakım şeyler söyleyebilirler; ama,
unutulmasın ki, aynı şeyleri, biz Refah Partisi olarak
"alınan güvenoyu geçerli değildir" daha doğrusu
"güvenoyu alınmamıştır" dediğimizde de
söylediler; ama, ne oldu; olay, Anayasa Mahkemesinden döndü ve neticede, bizi
izleyen vatandaşlarda "bu Mecliste doğru dürüst karar
almasını bilmiyorlar" intibaını uyandırdılar.
İşte, biz, bu sıkıntıyı silmek için, sırf
hukukî mütalaalar sebebiyle bunun üzerinde hassasiyetle duruyoruz.
Ayrıca, Refah Partisinin, malî yönden, Anayasaya
veya Siyasî Partiler Kanununa aykırı eylemleri varsa, Anayasa
Mahkemesinin yanı sıra, Cumhuriyet
Başsavcılığı, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısı da bunun üzerinde durabilir; ama, bunlara dikkat
etmeyerek, bu Mecliste yemin ettiğimiz Anayasa ve hukukun üstünlüğü
yerine, siyasî tercihlerimizi birinci plana alırsak, önümüzdeki günlerde,
mahkemeler üzerinde gölgeler oluşacaktır.
Değerli kardeşlerim, Anayasanın 138 inci
maddesinin diğer önemli bir tarafı da şudur ve biz, onun için
diyoruz ki, mahkemelere intikal etmiş olan hususlar, Mecliste
araştırma konusu yapılamaz.
Meclis soruşturması farklıdır, buna
da dikkatiniz çekmek istiyorum. Biliyorsunuz, Meclis soruşturması,
bakan veya başbakanla ilgili olur; ama, Meclis araştırması,
Süleyman Mercümek'le ilgili olabileceği gibi, herhangi bir kişiyle ve
herhangi bir konuyla ilgili olabilir. Bunun önemi şuradadır:
Değerli kardeşlerim, bugünkü Anayasada, hâkimler ve savcılarla
ilgili, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu vardır. Eğer, biz,
burada, yargıda görülen bir meseleyle ilgili, bir davayla ilgili
araştırma yaparsak, iktidarda olan parti, bu komisyonda zaten çoğunluktadır;
aynı zamanda, iktidarda olan parti, Adalet Bakanıyla ve Adalet
Bakanlığı Müsteşarıyla, hâkimler ve savcılar
üzerinde etkilidir. İşte, bu hususlara dikkat etmemiz gerekir.
Allah'a çok şükür, bizim, ne Süleyman Mercümek
konusunda ne de herhangi bir konuda hesap veremeyecek hiçbir hususumuz yoktur;
alnımız açıktır o konuda. (RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Lütfen... Toparlar
mısınız...
ŞEREF MALKOÇ (Devamla) – Tekrar ifade etmek
istiyorum; eğer, Anayasanın 138 inci maddesi gözardı edilirse, şunu
unutmayın ki, önümüzdeki yıllarda, 1950 ilâ 1960 yılları
arasındaki mahkemeler üzerinde belli ölçüde baskı kuran siyasî dönem
yeniden gelecektir. Bu, ne iktidara yarar ne muhalefete yarar ne
halkımıza yarar ne de Türk Milletine yarar. Bu açıdan, tekrar,
hukukî endişeyle ve mütalaayla ifade ediyorum; Yüce Meclisin değerli
üyelerinin, bu hukukî mütalaalara kulak vererek, usul konusunda, Refah
Partisinin görüşüne olumlu oy vermelerini temenni ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Malkoç, teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Yüce Kurul, 7.5.1996
tarihli 48 inci Birleşimde, gündemin 46 ncı sırasında yer
alan (10/63) esas numaralı Meclis araştırmasının bugün
görüşülmesine dair karar vermiştir. Usul tartışmasındaki
görüşlerden, şuna ya da buna, Başkanın içtenlikle
katılıyor olması ya da olmaması, Başkanlık için
çok önemli değildir. Başkanlar -arzu etmiyor olsalar bile- hukuk ne
arzu ediyorsa onu uygulamak zorundadır, tarafsızlığın
gereği budur.
Açtığım usul tartışmasında,
Başkanlığımızın, başta izhar ettiği
kanaatte değişiklik olmamıştır. Neden
olmamıştır; çünkü, Genel Kurul daha önce bir karar
vermiştir. Bu kararı değiştirebilmem...
KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye açtın o zaman?
BAŞKAN – Sayın Genç, neden
açtığımı, 64 üncü maddeye...
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakika... Soruyorum size,
Genel Kurulun karar verdiği bir konuda usul tartışması
açılır mı? (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Müsaade buyurun... Oturur musunuz...
Lütfen... Oturur musunuz...
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bana karşı biraz
saygılı hitap etmesini bilin. (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Genç, mecbur musunuz
ortalığı karıştırmaya? (RP sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Partili olabilirsiniz; ama,
Meclis Başkanvekilisiniz, taraf olamazsınız. (RP
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Genç, oturur musunuz...
Buraya çıkardık kurtulalım diye, yine
kurtulmak mümkün olmadı...
Sayın Genç; oturur musunuz...
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sizden kurtulalım... Benden
niye kurtulalım?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, daha önce
izhar ettiğim gibi, Sayın Genel Kurula, hukukî bir mütalaadan ziyade,
bir kanaat arz etmeye çalışıyorum. O kanaatimi neden izhar
ettim; benim kanaatim istikametinde değil de, Sayın Kazan'ın,
çok gerekçeli biçimde ortaya koyduğu hususlara uymuş olsaydım,
bugün, bunu değiştirmiş olmam gerekirdi. Halbuki, bizim
Meclisimizde tekriri müzakere yöntemi yoktur, çift Meclisle birlikte tekriri
müzakere usulü ortadan kaldırılmıştır. Bundan
dolayı, Genel Kurulun 7.5.1996 tarihinde aldığı kararı
Başkanlığın yok sayması mümkün değildir.
M. HALÛK MÜFTÜLER (Denizli) – O zaman niye
açtınız usul tartışmasını Sayın Başkan?
BAŞKAN – Açtığım usul
tartışmasına gelince, 64 üncü madde gayet açıktır;
Başkan, usul tartışması açabilir seçeneğini vermiyor
"açar" diyor. Bu amir hükme uymaya mecburum, benim
Başkanlık anlayışım budur. Başkasının
ters anlayışına benim uymam da, lütfen, beklenmemelidir. (RP sıralarından
alkışlar)
Bu sebeple, Başkanlığın
görüşünde bir değişiklik olmamıştır.
V. – GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI (Devam)
A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)
1. – Aydın Milletvekili Ali
Rıza Gönül ve 49 arkadaşının, Refah Partisinin Süleyman
Mercümek ile bağlantılarının ve maddî ilişkilerinin
araştırılarak iddia edilen hukuk dışı malî
kaynaklarının tespiti amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/63) (Devam)
BAŞKAN – Araştırma önergesinin
müzakerelerine geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, Aydın Milletvekili Sayın Ali Rıza Gönül ve 49
arkadaşının, Refah Partisinin Süleyman Mercümek ile
bağlantılarının ve maddî ilişkilerinin
araştırılarak, iddia edilen hukuk dışı malî
kaynaklarının tespiti amacıyla, Anayasanın 98 inci ve
İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin
öngörüşmesine başlıyoruz.
Sayın Hükümet hazır mı efendim? (DYP
sıralarından "Bakan burada" sesleri)
ORMAN BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Hazır...
BAŞKAN – Efendim, Hükümet yoksa,
erteleyeceğim.
SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) –
Ben Bakanım, Bakansam tamam.
BAŞKAN – Efendim, tereddütünüz mü var; buyurun;
siz Bakansınız efendim.
SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) –
Bakandan çok ne var...
BAŞKAN – Sayın Ercan, zatı âliniz bulunacaksınız...
Buradasınız, hazırsınız...
ORMAN BAKANI NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Hay hay.
BAŞKAN – Hükümet hazır...
Benim bir ricam olacak. Bu önergeyi, ben, tekrar okutup
işleme başlayacağım; ancak, istiyorum ki,
başladıktan sonra ara vermeyeyim. Onun için, izninizle, saat 17.20'de
yeniden toplanmak üzere 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.05
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 17.23
BAŞKAN: Başkanvekili Yasin
HATİBOĞLU
KÂTİP ÜYELER: Salih KAPUSUZ (Kayseri), Fatih ATAY
(Aydın)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 52 nci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
V. – GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI (Devam)
A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)
1. – Aydın Milletvekili Ali
Rıza Gönül ve 49 arkadaşının, Refah Partisinin Süleyman Mercümek
ile bağlantılarının ve maddî ilişkilerinin
araştırılarak iddia edilen hukuk dışı malî
kaynaklarının tespiti amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/63) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
araştırma önergesinin öngörüşmelerine başlıyoruz.
Hükümet?.. Hazır.
Önergeyi tekrar okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Refah Partisinin, Süleyman Mercümek ile
bağlantılarının ve maddî ilişkilerinin
aydınlatılması, RP'nin malî kaynakları açısından
ciddî kuşkular doğuran bu konunun açığa
kavuşturulması için, ilişikte sunulan gerekçe çerçevesinde,
Anayasamızın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
102 ve 103 üncü maddeleri gereğince bir Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
Ali
Rıza Gönül
(Aydın)
ve
arkadaşları.
Gerekçe:
Kamuoyuna "Süleyman Mercümek olayı"
olarak yansıyan hadisenin gerçek boyutlarının,
uzantılarının ve doğuracağı muhtemel
sonuçlarının neler olduğunun Türkiye Büyük Millet Meclisince
araştırma konusu kılınması hem siyasî hem de hukukî
bir zarurettir.
Elde mevcut belge
ve delillere dayanan bilgiler, önemli sonuçlar doğuracak
niteliktedir. Bu itibarla, araştırma talebimize dercolunan
hususların Yüce Parlamento aracılığı ile araştırılması,
bir hukuk ve Anayasa görevinin icrası anlamına gelecektir.
Bilgiler, Süleyman Mercümek-bazı Arap ülkeleri
finansı-millî görüşe bağlı kuruluşlar ve
şirketler, özellikle, Uluslararası İnsanî Yardım
Teşkilatı (İHH)- Necmettin Erbakan-Refah Partisi unsurları
arasındaki likit bir dolaşımın kesinlikle
varlığı yönündedir. Her ne kadar olayın ortaya
çıkmasından sonra Süleyman Mercümek'in RP veya Necmettin Erbakan'la
irtibatının olmadığı Refah Partisi yetkililerince
açıklanmış ise de,
olaylar yumağının izhar ettiği hakikat aksi
doğrultudadır. Bilinmelidir ki, legal olmayan işlerde
bağlantı, belgeyle sınırlı olmaksızın her
türlü delil ve vasıtayla ispatı kabil hususlardandır.
Araştırma talebimiz, yalnızca Süleyman Mercümek'in sanık
olarak yargılandığı suça bağlı fenomenleri
değil, bunun dışındaki olaylar zincirini de içermektedir.
Bulgu ve gelişmelere göre bu odaktaki ana olaylar ayrı ayrı
araştırma talebine konu kılınabilecektir.
1. – 1945 Bandırma doğumlu olan Süleyman
Mercümek, İlim Yayma Cemiyetinin 7.2.1982 tarihli kongresinde seçilen
yönetim kurulu üyesidir. Millî Gazetenin basımını yapan Yeni
Neşriyat A.Ş.'de de aynı görevde bulunmuştur. Avrupa Millî Görüş
Teşkilatının (AMGT) kitap ihtiyacını
karşılayan Dağıtım Pazarlama A.Ş'nin (YA-DA)
ortağıdır. Süleyman Mercümek'in
Refah Partisinin kuruluş çalışmalarında Necmettin
Erbakan'ın yanında olduğu ve İstanbul'daki kuruluş
çalışmasını Necmettin Erbakan adına üstlendiği
bilinmektedir. Kuveyt'ten İstanbul'a gelen yabancı heyeti (23.6.1988)
tarihinde Necmettin Erbakan'ın talimatıyla o
karşılamıştır. Refah Partisine finansal destek
sağlayan Suudi uyruklu Musli ve Yusuf'un havale ettiği paranın
Faysal Finansın İstanbul Şubesine, bu zatın hesabı
yoluyla intikal gördüğü duyumu alınmıştır. Aynı
kişi, muhtelif banka ve şirketler yoluyla ve hatta, Necmettin
Erbakan'ın doktor kardeşinin de isminin eklendiği bir halkayla,
Refah Partisine aktarılan paranın ara havuzu olmuştur. Ateş
çemberindeki Bosna-Hersek'e yardım gibi yüce bir amaç için milletimizden
toplanan yüksek miktardaki paraların akıtıldığı
yer de aynı havuzdur.
2- Sultanbeyli İlçesinin RP'li Belediye
Başkanı, birtakım belediye arsalarını, Avrupa'daki
millî görüşçü çevrelere pazarlamış, elde olunan 10 000 000
DM'nin büyük bir kısmı, Süleyman Mercümek aracılığıyla,
Refah Partisine intikal etmiştir. Aynı Belediye İslam
üniversitesi kurulması amacıyla, ucuzca
kamulaştırdığı büyük bir arsayı "Adil Düzen
Mahallesi" adıyla, Köln'de pazarlamıştır. Bu bölgede,
yukarıda adı geçen YA-DA'nın 121 dönümlük arsası
vardır.
3- Süleyman Mercümek ve şirketler simgedir.
Süleyman Mercümek, Refah Partisinin, insan suretinde tecessüm etmiş
kasasıdır. Anayasa hükmü uyarınca, Refah Partisine, Hazinece
yapılan 65 milyar Türk Lirası yardımın Süleyman Mercümek
hesabına aktarılmasının başka bir şekilde
izahı olamaz. Bu husus, ceza mahkemesi hükmünün gerekçesine vakıa
olarak dercolunmuştur. Hükümdeki bu tespite ve Sayın Necmettin
Erbakan'ın Süleyman Mercümek'le alakasını izhar eden ve
basına da yansıyan ikrarlarına rağmen, olayların
akabinde, ilişkinin inkâra gidilmesi düşündürücüdür.
Araştırma önergemizde adları geçen ve tahkik ile
öğrenilecek diğer şirketler, görünürde Ticaret Kanununa göre
kurulmuş, Refah Partisine bağlı siyasî teşekküllerdir.
Yukarıda maharet ve vasıfları belirtilen
Süleyman Mercümek'in 22.5.1994 tarihinde, Balıkesir İli, Edremit
İlçesi, Altınoluk'ta kâin yazlık evde Necmettin Erbakan'la, üçlü
değil, ikili ve gizli görüşme yapması manidardır.
İrtibatı olmayan kişinin Genel Başkanla musahabesi -bu
sohbetin muhtevası bir yana-nereye oturtulabilir?
Süleyman Mercümek olayının, Türk siyaset
hukuku çerçevesinde enine boyuna incelenmesi, birçok sırları ve
gerçekleri ortaya çıkaracaktır. Refah Partisinin hukuk
dışı malî kaynakları ancak böyle ciddî bir
araştırma ile vuzuha kavuşabilecektir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi ve Yüce Milletimiz, Refah Partisinin, Süleyman Mercümek perde
alınarak yaptıklarını, perdenin arkasındakileri bilmek
hakkını haizdir.
Şeffaf demokraside, bu olayların Parlamento
merceğinin altına yatırılması, Refah Partisinin, bu
olaylar ve kökü dışarıda veya hukuk dışında olan
finans yumağı içindeki yerinin bilgi ve illiyet bağlamında
tespiti Yüce Meclisin anayasal bir görevidir.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
İçtüzüğümüze göre, Meclis araştırması açılıp
açılmaması hususunda, sırasıyla, Sayın Hükümete, gruplara,
önergedeki birinci imza sahibine ya da birinci imza sahibinin göstereceği,
yine imza sahiplerinden bir sayın üyeye söz vereceğim.
Hükümet ve grupların konuşma süreleri 20,
önerge sahibinin konuşma süresi 10 dakikadır.
Sayın Hükümet?.. Burada.
BAŞKAN – Sayın Bakan, söz talep ediyor
musunuz?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI İSMET
ATTİLA (Afyon) – Hayır.
BAŞKAN – Peki.
Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın
Bayram Fırat Dayanıklı; buyurun. (DSP sıralarından
alkışlar)
DSP GRUBU ADINA BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Aydın Milletvekili
Sayın Ali Rıza Gönül ve arkadaşlarının, Refah
Partisinin Süleyman Mercümek ile bağlantılarının ve maddî
ilişkilerinin araştırılması konusunda Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi üzerinde,
Demokratik Sol Parti Grubunun görüşlerini sunmadan önce, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın başında, bu kürsüden
daha önce de belirtildiği gibi, Demokratik Sol Partinin, ülke
çıkarlarıyla ilgili her konuda, Meclis araştırması
açılması amacıyla verilmiş önergeleri, hiçbir önyargı
içinde olmadan desteklediğini, bir kez daha belirtmek isterim. (DSP
sıralarından alkışlar)
Konulara nesnel bakan Demokratik Sol Parti, temiz
toplum ve temiz siyaset bilinci içinde, tüm denetim mekanizmalarının
çalışabilmesi için elinden gelen her şeyi ardına
koymamıştır ve koymayacaktır.
Demokrasinin üç ana gücünden ikisi olan yasama ve
yürütme işlevlerini yerine getiren kişiler, siyasetle
belirlenmektedir. Siyaset sürecinde, adaylar, halkın
karşısına, hem kendi kimlikleri hem de parti kimlikleriyle
çıkmaktadırlar. Demokrasi için en ciddî tehlikelerden biri,
seçilmişlerin, siyasî parti üyeleri ve ilişki içinde oldukları
kişiler karşısında zan altında kalmalarıdır.
Böylesi kuşku ve kaygılar, sisteme olan güveni sarsacaktır. Bu
yüzden, Demokratik Sol Parti, hiçbir komplekse kapılmadan, her zaman
doğrunun yanında yer alacak ve bu doğrular, ister muhalefetten
isterse iktidardan kaynaklansın, hiçbir önyargı içinde olunmadan desteklenecektir.
Zaten, azınlık hükümetlerinin, Yüce Mecliste,
partilerarası uzlaşmayı geliştireceği, böylelikle,
demokrasiye işlerlik kazandırılacağı, Demokratik Sol
Parti tarafından savunulmuş ve gerçekleştirilmiştir.
Bugün karşımıza gelen konu, kamuoyunda,
kısaca "Mercümek olayı" diye bilinmektedir. Söz konusu
olay, Anayasanın 24 üncü maddesiyle de ilgilidir. Bu maddeyi aynen
okuyorum:
"Kimse, siyasî ve kişisel çıkar
sağlama amacıyla, her ne suretle olursa olsun, dinî veya din
duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar
edemez."
Dini siyasete alet etmek, parti örgütü
aracılığıyla halkı dolandırmak, Siyasî Partiler
Yasasına aykırı olarak yabancı odaklarla ilişkiler
kurarak onlardan yasaya aykırı biçimde para almak, toplumda, siyaset
ahlakı açısından ciddî kaygılar doğurmaktadır.
Düzene alternatif iddiasıyla ortaya çıkan bir
partinin, mutlaka şeffaf olması gerekir. Bu parti hakkında,
halkın en ufak kuşkusu olmamalıdır. Din sömürüsüyle
halkın dolandırılmasına göz yumulursa, demokrasi
yıpranır. Demokrasi uğruna böyle gelişmelere sessiz
kalınması, Türkiye'de tehlikeli boyutlara
ulaşmıştır.
Bilindiği gibi, Bosna halkı, yıllarca
isanlık dışı katliama maruz kalmış ve bunun
ıstırabını, halkımız ve
yurtdışındaki işçilerimiz derinden hissetmiştir.
Kadınların, kızların, hatta çocukların
ırzına geçilir, kocalar topluca öldürülürken, evler, ocaklar
yıkılıp, görülmemiş insan trajedilerine Bosnalılar
maruz kalırken, Türkiye'de ve yurtdışında yaşayan
yurttaşlarımız, bu insanlara yardım elini uzatmak
ihtiyacını duymuştur.
SITKI CENGİL (Adana) – Kaç lira yardım ettin,
kaç lira?!.
BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Devamla) – Yürütülen
kampanyalarla, binlerce insan, Bosnalılara iletilmek üzere
bağışta bulunmuştu; ancak, anlaşıldı ki, bu
paralar, bir partiye mensup bazı kişilerin elinde toplanıyor,
sonra, Almanya'daki "Uluslararası İnsanî Yardım
Örgütü" isimli derneğe gönderiliyor ve oradan, bir bankanın
Fatih şubesindeki, bugün tartıştığımız
kişiye ait hesaba aktarılıyordu. Bu kişinin, Fatih 1 inci
Asliye Ceza Mahkemesi tarafından suçlu bulunması, bu iyi niyetli yardımın
amacına uygun kullanılmadığını göstermektedir.
Fatih 1 inci Asliye Ceza Mahkemesi, "Bosnaya Yardım" adı
altında toplanan 115 trilyon 175 milyon lirayı, yardımseverleri
hile ve desiseyle hataya düşürüp, onların zararına, yerine
ulaştırmayarak haksız menfaat sağlamak suçundan, Süleyman
Mercümek'i, 4 yıl hapis, 20 655 905 371 716 lira ağır para
cezasına çarptırmıştır.
Geçtiğimiz günlerde, Yargıtay, Süleyman
Mercümek ile ilgili kararı oybirliğiyle bozmuş; bu kişinin,
zimmet suçlamasıyla ağır ceza mahkemesinde
yargılanmasına karar vermiştir.
Mercümek hakkındaki dosya incelendiğinde,
Refah Partisinin, Mercümek ile ilişkisini kabul etmediği; ancak, söz
konusu kişinin, daha önceki yıllarda Refah Partisine ait
paraları değerlendirdiği ortaya çıkmaktadır. 2820
sayılı Siyasî Partiler Yasasına göre suç sayılan bu
işlemin, söz konusu araştırma önergesinde yer alması,
kaçınılmazdır. Bu yasaya göre, siyasî partiler,
paralarını -genel saymanları dahil olmak üzere- hiçbir
kişiye ve kuruma borç veremez, emanet edemez ve şahıs
hesabına aktaramaz, hatta dövize çeviremez; söz konusu eylemi
gerçekleştirenler cezalandırılabildiği gibi,
parasını başka kişi ve kurumlara veren siyasî partilere
kapama cezası dahi verilebilir. Kısacası, Süleyman Mercümek ile
Refah Partisi arasındaki ilişkinin boyutlarının Bosna'ya
gönderilen yardımlar konusunu aştığı, kuşku
doğurmaktadır.
Sayın milletvekilleri, Süleyman Mercümek'in bir
siyasal parti ve o siyasal partinin kontrolündeki uluslararası yardım
teşkilatı arasında fikir ve eylem birliği içinde
olduğu izlenimi, kamuoyunda yaygındır.
Mercümek hakkında Fatih 1 inci Asliye Ceza
Mahkemesinin verdiği karara göre, sanık, Almanya'da Türkçe olarak
yayımlanan Millî Gazeteye ortaktır. Almanya'da kurulu Türk
derneklerinin yöneticilerini tanımadığını ve bu
derneklerle ilgili bilgiye sahip olmadığını söylemektedir.
Oysa, dernek yöneticilerinin, toplanan paraları, sanığın,
Almanya'nın Düsseldorf kentindeki şahsî hesabına
yatırdıkları belirtilmektedir. Mercümek, bu paraları, bir
bankanın Fatih şubesindeki döviz hesabına
aktarmıştır.
Millî Gazetenin 8 Mart 1993 tarihli
sayısında, Bosna'ya yardım kampanyasının
başlatılması için "Mazlumlar İçin Acil
Yardım" ilanının verildiği belirtilmiştir.
Tanık olarak dinlenen Uluslararası Yardım Teşkilatı
Yönetim Kurulu Başkanı ve üyesi ile halen Avrupa İslam
Birliği Genel Başkanı olan kişiler, sanık ile tavsiye
üzerine tanıştıklarını ve görüştüklerini
söylemişlerdir. Oysa, mahkeme, hesabın Almanya'da, görüşmelerden
önce açılmış olmasına dayanarak, tarafların önceden
tanışmış oduklarını, hatta fikir ve eylem
birliği içinde olduklarını belirtmiştir.
Mahkeme, sanık ile Avrupa'daki bazı
kuruluşların dayanışma içinde olduklarının
kanıtı olarak şu gelişmeleri göstermiştir: Konya
Selçuk Belediyesinden, Bosna'ya yardım için, Uluslararası Yardım
Teşkilatının hesabına gönderilen 1 milyon 731 bin
markın, doğrudan Mercümek'in hesabına
yatırılması, yöneticilerin, izin almaksızın, bu
paralarla 3 kamyon ve 1 TIR alması ve bunların teşkilatın
bünyesinde bulunması.
Mahkeme, Mercümek'in hile ve desiseler kullanarak,
Türkiye'de muhtelif banka hesaplarına yatırılan, Almanya'daki
kuruluşlarca Fatih'teki bir bankanın döviz hesabına
aktarılan paraların amacına uygun kullanmadığını
belirtmiştir.
Yine, mahkeme kararına göre, söz konusu kişi,
hesabına, yurtdışındaki bazı vatandaşların
paralarını değerlendirmek amacıyla
yatırdığını savunmuşsa da, temin edilen banka
dekontlarında, bu amaçla hesaba yatırılmış para
kaydına ve kişi adına rastlanmamıştır.
Ne olduğu pek açıklığa
kavuşmayan; ancak, mutlaka faiz ve döviz işlemleriyle uyuşmayan
"adil düzen" görüşünde olduklarını söyleyen bu
kişilerin yaptıkları işlemleri anlamakta güçlük
çekmekteyiz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri,
bugün tartışılan olay, aysbergin uç kısmındaki
ayrıntıdan başka bir şey değildir. Mercümek'in
ilişkili olduğu kişiler ve şirketler, bir simgedir. 1980
sonrasında, Türkiye'nin, geniş kapsamlı bir şekilde,
yabancı sermayeye açılma ve ihracata dayalı bir ekonomi politikası
izlediği bilinmektedir. Bu uğurda, dinî temellere dayalı
akımlar ve Ortadoğu kökenli sermaye de Türkiye'ye gelmiştir.
1980 sonrası iktidarları, Ortadoğu
kökenli yatırımcılara bazı ayrıcalıklar
tanımış ve bu kuruluşlar, birkaç aileyle ortaklık
içinde yatırıma girişmişlerdir. Ayrıca, bu
kuruluşların içindeki ortakların, belirli tarikatların
üyeleri oldukları söylentileri de yaygındır. Bu kişilerin
ilişkilerinin incelenmesi ve Ortadoğu' da, laik ülkelere
kuşkuyla bakan bazı ülkelerin ve ülkemizi hedef alan çok değişik
güçlerin, yalnız ekonomik olmayan, ayrıca siyasal nitelik
taşıyan emelleri, temiz toplum ve temiz siyaset
anlayışına uygun olarak
araştırılmalıdır.
Devlet yönetiminde kaliteyi yükseltecek unsurların
başında, siyasette ve yönetimde ahlak kurallarına uyum
gelmektedir. Siyasîlerin, aile bireylerini veya yakınlarını
devlet olanaklarından yararlandırma uygulamalarından
vazgeçilmelidir. Yakın tarihimiz, bu konuda acı derslerle doludur.
Demokratik Sol Parti, yalnız bu olayda değil,
kamu vicdanını rahatsız eden bütün konularda soruşturma
açılmasına karşı değildir. Temel amaç, bu tür
yolsuzluk, usulsüzlük ve kanun dışı eylemleri önleyici tedbirler
almak, denetim mekanizmalarının tam anlamıyla
çalışmasını sağlamak, böylece, Yüce Meclisin, aslî
görevi olan yasama işlevini kesintisiz kullanmasına olanak vermektir.
Sayın milletvekilleri, dinin ve inançların
siyasal amaçlarla istismarı, laikliğe, ulusal birlik ve bilince,
çağdaşlaşmaya, demokrasiye karşı bir suçtur.
Demokratik Sol Parti "inançlara saygılı
laiklik" ilkesini savunurken, demokrasinin ve laikliğin gereği
olan her türlü özgürlüğün tanınmasının yanı sıra,
laikliğin zedelenmesine ve bağnazlığa karşı gelen
önlemlerin, demokrasi kuralları içerisinde alınmasından
yanadır.
Demokratik Sol Parti Grubu olarak, bu önergeye olumlu
oy vereceğimizi bildirir, Yüce Meclisi ve bizleri televizyonları
aracılığıyla izleyen, hakça düzen ve dürüst yönetimden yana
olan yurttaşlarımızı saygıyla selamlarım. (DSP,
ANAP, DYP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Dayanıklı,
teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın
Kul; buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA KUL (Erzincan) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Aydın
Milletvekili Sayın Ali Rıza Gönül ve 49 arkadaşının,
Refah Partisinin Süleyman Mercümek'le bağlantıları ve maddî
ilişkilerinin aydınlatılması konusuyla ilgili olarak
vermiş oldukları Meclis araştırması önergesi üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Partim ve
şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Refah Partisi hakkındaki iddialar, bugüne kadar, bu Meclisin
çatısı altında gündeme gelen ve gerek ülke adına gerekse
rejim adına ciddî tehlikeler doğurabilecek en kapsamlı
yolsuzluklar dizisidir. (RP sıralarından "İSKİ mi,
İSKİ mi" sesleri) Dizisidir diyorum; çünkü, söz konusu olan tek
bir yolsuzluk olayı değildir. Yolsuzluklar, bir silsile içerisinde ve
birden çok kişi ve kurumu kapsayacak şekilde bugüne kadar
sürmüştür. Olaya adı karışan kişiler ve
kurumların birbiriyle ilişkileri mevcuttur. Bu yolsuzluklar dizisinde
trilyonlarca lira para dönmüş; adalet suiistimal edilmiş; binlerce
insanın inançları ve yardım duyguları sömürülmüştür.
Sayın milletvekilleri, Refah Partili yöneticilerin
bilgisi dahilinde ve bizzat üyelerinin organizasyonuyla gerçekleştirilen
yolsuzluk olaylarını, sadece, Refah Partisi ile Mercümek
arasındaki ilişkileri açığa çıkarmamızla da,
mümkün değildir.
Bugün, bu Meclisin çatısı altında Refah
Partisiyle ilgili verilen bu Meclis araştırması önergesi kabul
edilirse, Refah Partisinden hangi yolsuzlukların hesabını
soracağız?..
Merkezi Libya'da bulunan Uluslararası İslama
Çağrı Cemiyetinden alınan 500 bin dolarlık çekin
hesabını mı soracağız?.. (CHP sıralarından
alkışlar)
Suudî Arabistan ve Millî Görüş
Teşkilatının organizasyonuyla, yurtdışındaki
hacılardan haraç alınır gibi havadan alınan 3,5 trilyon
liranın hesabını mı soracağız?.. (RP sıralarından
"Erzincan depreminden bahset" sesleri)
"Bosna'ya Yardım" adı altında
iyi niyetli insanların verdiği paraların nasıl iç
edildiğinin, nasıl kasalara indirildiğinin hesabını
mı soracağız?..
Parti paralarının, yasalara aykırı
olmasına rağmen, bir üyenin hesabına aktarılıp dövize
çevrilmesinin hesabını mı soracağız?.. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÖMER EKİNCİ (Ankara) – İspatlandı
onlar, ispatlandı!..
MUSTAFA KUL (Devamla) – Erbakan ve Erbakan'ın
kardeşlerinin mal varlığının hesabını
mı soracağız?..
Refah Partisi Genel Merkez Binasının
nasıl yapıldığının, kimden
alındığının veya Refah Partisi yöneticilerinin her
fırsatta yalan söyleyerek kamuoyunu ve adaleti
yanıltmalarının hesabını mı soracağız?
(CHP sıralarından alkışlar, RP sıralarından
"belediyelerden bahset" sesleri)
SITKI CENGİL (Adana) – SHP'yle
karıştırdın!..
MUSTAFA KUL (Devamla) – Onların hepsini daha önce
konuştuk. Daha önce bunları sahiplenmemiştiniz; ama, nedense, bu
konularla ilgili ne zaman bir sorun gündeme gelse, karşımıza
Süleyman Mercümek değil, karşımıza Beşir Darçın
değil, nedense Refah Partili yöneticiler çıkıyordu. Ama,
işlerine geldiği zaman onları sahipleniyorlar, işlerine
geldiği zaman partili avukatlar tarafından savunuyorlar; ancak,
işler sarpa sarınca da, bu sefer, bu insanları tanımazlıktan
geliyorlar... (CHP sıralarından alkışlar, RP
sıralarından "İSKİ'den, yetim hakkından
bahset" sesleri)
Değerli arkadaşlarım, öncelikle,
isterseniz, Libya'da şeriat ihraç eden kuruluşlardan
alındığı söylenen paralardan başlamak istiyorum.
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Şeriat, ihraç
malı mı?!.
MUSTAFA KUL (Devamla) – Bu konu, öncelikle Milliyet
Gazetesinde bir yazar tarafından ortaya atıldı. Libya
tarafından kurulan ve Türkiye dahil birçok ülkede şubeleri bulunan
Uluslararası İslama Çağrı Cemiyetinden "Refah
Partisine Yardım" adı altında 500 bin dolarlık bir çek
gönderiliyor. Bu çek, Sayın Necmettin Erbakan'ın Güvenlik Caddesi 28
numaradaki evinin adresine gönderiliyor ve çek, hamiline yazılı...
REMZİ ÇETİN (Konya) – Bunun aksi
ispatlanmadı mı... Yalan söylüyorsun!..
MUSTAFA KUL (Devamla) – Hamiline yazılı olan
bu çekin numarası ve kim tarafından teslim
alındığı, aynı gün, gazetelerde, geniş
şekilde yer almıştı. Söz konusu çek, Refah Partisi Genel Başkanı
Erbakan adına gönderilmiş olmasına rağmen, Beşir
Darçın tarafından, cemiyetin Türkiye temsilcisi Ammar Abdülselam
Harabi'den tahsil ediliyor ve iddiaya göre, bu para Erbakan'a teslim ediliyor.
MEHMET AYKAÇ (Çorum) – İddiaya göre...
MUSTAFA KUL (Devamla) – Bununla ilgili mahkeme devam
ediyor şu anda; o nedenle, kesinleşememiş bir davadan
dolayı "öyledir" demiyorum; mahkemesi devam eden bir davadan
dolayı "iddia" diyorum. (RP sıralarından gürültüler)
Libya'dan gelen 500 bin dolarlık çekten
dolayı, bu yardımdan dolayı...
BAŞKAN – Sayın Kul, bir dakikanızı
rica edeyim.
Sayın milletvekilleri, bir milletvekili, bir
konuda, görüşmeye konu öngörüşmeyle ilgili olarak görüşlerini
ifade ediyor; rica ediyorum... Her grup, kendi görüşünü, çıkıp
rahatlıkla ifade edebilmelidir.
SITKI CENGİL (Adana) – Beş senedir,
televizyonlarda, söylendi, söylendi...
BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun... Buraya
çıkar, söylersiniz... Rica ediyorum...
Buyurun Sayın Kul.
MUSTAFA KUL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli arkadaşlarım, bu yardıma
karşılık, Libya'ya da bir teşekkür mektubu gönderiliyor. Bu
olay, 9 Şubat 1994 tarihli gazetelerde, yine, ayrıntılı
şekilde yer almıştır.
Tabiî, buna, Refah Partili arkadaşlar, doğal
olarak "yalan" diyecekler, diyorlar da... Zaten,
doğrulamış olsaydılar, şaşırmamız
lazımdı.
Yine, bu olay, ilk ortaya çıktığı
zaman, gerek Sayın Erbakan ve gerekse Refah Partili diğer
yöneticiler, bu parayı tahsil eden, tahsil ettiğini söylediğimiz
Beşir Darçın'ı tanımadıklarını söylediler;
ama, her ne hikmetse, Refah Partililer, şu son bir iki yıl
içerisinde, en yakın arkadaşlarını bile tanımamaya
başladılar; ciddî bir hafıza kaybı söz konusudur. (CHP
sıralarından alkışlar) Ama, önce tanımıyorlar;
bir süre geçtikten sonra ilişkiler bir bir ortaya çıktıktan
sonra, haa diyorlar, ufaktan hatırlamaya başlıyorlar.
Hatırlarsınız, Süleyman Mercümek'i de
tanımamışlardı. Partinin iki gizli muhasibinden biri olan
Beşir Darçın'ı tanımayan Sayın Erbakan ve Refah
yönetimi, bana göre, Darçın'a karşı büyük bir
vefasızlık örneği sergilemişlerdir.
ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Sende vefa ne gezer;
sen kim, vefa kim.
MUSTAFA KUL (Devamla) – Darçın -bizzat kendisi-
1992 yılında Aktüel Dergisiyle yapılan bir söyleşisinde,
Refah Partisinde il yöneticiliği yaptığını; Erbakan'a
yakın birisi olduğunu; 1980 öncesinde Millî Selamet Partisinde görev
almış olduğunu; Refah Partisi Ankara İl Yönetiminde
bulunmuş olduğunu; ilçe yöneticiliği
yaptığını; hatta, Refah Partisi Genel Merkez
Binasını Sayın Erbakan'a hatır için 50 milyon liraya kiraya
verdiğini ve bunun karşılığında da, her ne
hikmetse, zor durumda kaldığı zaman Refah Partili yöneticilerin
kendisini tanımadığını söyleyerek, Refah Partililere
de sitem etmiştir.
ABDULİLAH FIRAT (Erzurum) – Depremden
aldığın paraları verdin mi SHP'ye?
MUSTAFA KUL (Devamla) – Sonra, Refah Partisinin üyesi,
Genel Merkez Binasının da mal sahibi olduğu ortaya
çıkınca, birdenbire Beşir Darçın'ı tanımaya;
hatta, son genel seçimlerde milletvekili adayı olan bazı avukatlar
aracılığıyla da kendisini savunmaya başladılar.
Bu konuda, şimdi, Sayın Erbakan ve Refah
Partili yöneticilere sormak istiyorum: Uluslararası İslama
Çağrı Cemiyetinin, Partinizin üyesi olan Beşir Darçın'a
vermiş olduğu 500 bin dolar, neyin
karşılığında verilmiştir? Darçın, sizin
adınıza aldığı söylenilen bu parayı Partiye mi
aktardı; yoksa, Sayın Erbakan'ın kişisel hesabına
mı aktardı? Bu cemiyetin, Türkiye'de, sizin Partinizin de üyesi olan
bir kişiye bu kadar para verme gereği nereden kaynaklanmaktadır?
Darçın olayı ortaya çıktığında, niçin önce
tanımazlıktan geldiniz? Bu cemiyetin düzenlediği
uluslararası toplantılara Sayın Erbakan ve Refah Partili
yöneticiler yöneticiler katılmış mıdır? Bunu daha önce
sorduğumuz zaman, Sayın Erbakan ve yöneticiler, kesinlikle böyle bir
toplantıya katılmadıklarını ifade ettiler...
MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Daha ne soruyorsun!
MUSTAFA KUL (Devamla) – ...ama, biz biliyoruz ki, bu
cemiyet tarafından Avusturya'da düzenlenen Avrupa Müslümanları
Meseleleri Konferansına Osman Yumakoğulları ile birlikte
katıldılar ve Otel Intercontinental'in faturaları ve uçak biletleri
de bu cemiyet tarafından karşılandı.
ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Nereye
katılacağımızı sana mı soracağız!
MUSTAFA KUL (Devamla) – Acaba, Refah Partisiyle bu
cemiyetin ne ilişkisi olabilir, kuruluş amaçları ve faaliyetleri
konusunda Refah Partisiyle ortak noktaları var mıdır?
MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – Siz,
her sene Sosyalist Enternasyonale koşarak gidiyorsunuz...
MUSTAFA KUL (Devamla) – Biz gidiyoruz, o paraları
da kendimiz ödüyoruz.
BAŞKAN – Sayın Ekinci, Sayın Korkmaz...
MUSTAFA KUL (Devamla) – Sosyal demokrat düşünce,
evrensel bir düşüncedir.
AHMET DOĞAN (Adıyaman) – Önce
İSKİ'nin hesapları bir verilsin.
BAŞKAN – Siz buyurun efendim.
MUSTAFA KUL (Devamla) – Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; söz, hazır Beşir Darçın'dan
açılmışken, şu ünlü hac organizasyonu ve hacılardan
partilerinin kasasına giren 3,5 trilyon lirayla ilgili de bir şeyler
söylemek istiyorum. (RP sıralarından "Bir yalan daha"
sesleri)
Değerli arkadaşlarım, hepinizin
bildiği gibi, Suudî Arabistan, Türkiye'ye, yıllık olarak 60 bin kişilik
hac kontenjanı tanımıştır. Türkiye'ye
tanınmış olan bu kontenjana ek olarak, Refah Partisine de 5 bin
kişilik kontenjan tanınmıştır.
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – İtibarı
senden çok.
MUSTAFA KUL (Devamla) – Suudî Arabistan'ın iyi
ilişkiler içinde bulunduğu bir ülkeye, yani Türkiye'ye neden bu 5 bin
kontenjan tanınmıyor da, bu ülkedeki bir partiye 5 bin kişilik
bir kontenjan tanınıyor?.. Başlangıçta bu konuyu Sayın
Erbakan inkâr etmişti; kendisinin ve partisinin hac işleriyle
ilgilenmediğini söylemişti; ama, aynı Sayın Erbakan, daha
sonra yaptığı bir başka açıklamada ise,
kontenjanı hayır için istediklerini itiraf etti ve bunun partisiyle
bir ilgisinin olmadığını söyledi.
Değerli milletvekilleri, benim bildiğim
hayır işleri karşılıksız yapılır...
MEHMET AYKAÇ (Çorum) – Hayırdan ne anlarsın
sen?!.
MUSTAFA KUL (Devamla) – Oysa, Suudi Arabistan'ın
verdiği 5 bin kişilik kontenjanı kullanan şirketlerin
gönderdikleri her hacı adayından 200 dolar Refah Partisine
yardım olarak kesilmiştir ve Refah Partisine gönderilmiştir. (RP
sıralarından "Yalan, yalan" sesleri) Bugünkü kur üzerinden
yaklaşık 3,5 trilyona yakın Türk Lirası, Refah Partisinin
kasasına bu yolla girmiştir. Hacı adaylarına, Refah
Partisinin kasası Beşir Darçın'ın sahibi olduğu Van
Der Zee Şirketiyle hacca gitmeleri öneriliyordu. Bu organizasyonu, Refah
Partisinin başlangıçta tanımadığı Bekir
Darçın ve Avrupa Millî Görüş Teşkilatı birlikte
gerçekleştiriyordu.
Bu noktada da, ben, Sayın Erbakan'a ve Refah
Partili yöneticilere soruyorum: Bu hac organizasyonu sayesinde Refah Partisinin
kasasına giren para ne kadardır? Suudi Arabistan'dan alınan bu
ek kontenjan konusunda neden Diyanetten sorumlu Bakanlığa bilgi
verilmemiştir? Neden Diyanet İşleri aracılığıyla
değil de Millî Görüş Teşkilatı ve Van Der Zee Şirketi
bu kontenjanları kullanmıştır?..
NACİ TERZİ (Erzincan) – Sayın Kul, sen
bunların cevaplarını aldın; niye tekrar ettiriyorsun?
Aldın bunları...
MUSTAFA KUL (Devamla) – Bu konuda, bizi
aydınlatıcı bir cevap vermediniz. Bugüne kadar bununla ilgili
cevap vermediniz. (RP sıralarından gürültüler) Biraz önce...
NACİ TERZİ (Erzincan) – Sayın Hüseyin
Ceylan geldi.
BAŞKAN – Sayın Terzi... Sayın Terzi...
MUSTAFA KUL (Devamla) – Sayın Başkan,
arkadaşların laf atması üzerine sürem doluyor. Onun için bu
aradaki kaynayan sürelerin daha sonra süreme eklenmesini rica ediyorum.
BAŞKAN – Lütfen siz devam edin. Ben
uyarıyorum. Siz, buyurun; toparlayın. Ben uyarıyorum efendim.
Buyurun.
MUSTAFA KUL (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, belki asıl ilgi çekecek olan konu, Bosna-Hersek'le
ilgili toplanan ve Refah Partisine aktarılan paralarla ilgili
konulardır.
Tarih 22 Şubat 1994. O dönemin Başbakanı
Sayın Çiller, Partisinin grup toplantısında, Refah Partisinin
Bosna'ya yardım için topladığı paraların
yarısını yerine ulaştırmadığını ve
ayrıntılı bilginin daha sonra verileceğini söylüyor...
ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Hükümetteydiniz, o
zaman araştırsaydınız!..
MUSTAFA KUL (Devamla) – Bu suçlamaya ilk yanıt,
Sayın Şevket Kazan Beyden geliyor. Sayın Kazan, bir gün sonra,
yani, 23 Şubat tarihinde yaptığı açıklamada
"Çiller, Refah Partisi yardımlarının yerine ulaşıp
ulaşmadığını, Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı
Alia İzzetbegoviç'e sorsun" diye yanıtlıyor. Aynı gün,
Bosna-Hersek Ankara Büyükelçisi Hayrettin Somun, Refah Partisinden kendilerine
hiçbir yardım iletilmediğini, hatta, bu konuda bir başvuru dahi
yapılmadığını ifade ediyor.
ŞEVKİ YILMAZ (Rize) – Alia
İzzetbegoviç'le görüşünüz...
MUSTAFA KUL (Devamla) – Biz, İzzetbegoviç'le de
görüştük, Hayrettin Somun'la da görüştük; onların gerek
basında yer alan ifadeleri gerekse bize söylenen ifadeler.
23 Şubatta, Yargıtay
Başsavcılığı, Çiller'in açıklamasını
ihbar kabul ederek soruşturma başlatıyor, bir gün sonra,
Sayın Erbakan, yaptığı açıklamada "bizim yardım
toplamayla hiçbir ilgimiz yok, bizi karalıyorlar" diyor.
Sayın milletvekilleri, asıl komedi bundan
sonra başlıyor. Aynı gün, Şevket Kazan, toplanan
paraların 2 milyar lirasının elden Bosna'ya
ulaştırıldığını, 27 milyar lirasının
ise, Almanya'daki İnsanî Yardım Teşkilatının (IHH)
hesabına aktarıldığını açıklıyor. Bu
Teşkilatın, Refah Partisi kontrolündeki Avrupa Millî Görüş
Teşkilatıyla ilişkili olduğu, daha sonra
yaptığımız araştırmalarda ortaya
çıkmıştır.
Erbakan, başlangıçta, Bosna için toplanan
parayla partilerinin hiçbir ilgisi olmadığını söylerken,
daha sonra ağız değiştiriyor "parayı biz
değil, partililerimiz toplamış" diyor. (RP
sıralarından "doğrudur" sesleri)
Peki, Sayın Erbakan, partilileriniz bu
paraları nerelerde topladı?
ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Sana ne!..
MUSTAFA KUL (Devamla) – Refah Partisinin
Bosna-Hersek'le ilgili düzenlediği gecelerde ve mitinglerde -partiniz ya
da partilileriniz, hiç fark etmiyor, sonuçta, sizin düzenlediğiniz özel
toplantılarda- bu paralar toplandı, altınlar toplandı; ama,
bu toplanan paralardan İçişleri Bakanlığının
haberi yoktur, bunun için İçişleri Bakanlığından izin
alınmamıştır.
ABDULLAH GÜL (Kayseri) – Siz, kurtuluş
savaşlarının nasıl olduğunu bilmiyorsunuz.
MUSTAFA KUL (Devamla) – İçişleri
Bakanlığının 2 Mart 1994 tarihinde yaptığı
açıklamada, böyle bir yardım kampanyasından haberlerinin
olmadığı ifade ediliyor.
NACİ TERZİ (Erzincan) – Bilimsel konuş.
MUSTAFA KUL (Devamla) – Yardım alınan
kişilere makbuz verilmedi. Ne kadar yardım toplandığı
bilinmemekte, denetlenmemekte; çünkü, makbuz yok, alındı belgesi yok.
Peki, Sayın Erbakan bugünlerde başbakanlığa hevesleniyor.
Başbakan olacak bir kişinin, yardım toplama usul ve yöntemlerini
bilmesi gerekmez mi?! Özel makbuz bastırılması veya bununla
ilgili, İçişleri Bakanlığından izin alınmasını
bilemeyen bir şahsın, Türkiye'de başbakanlığa
heveslenmesi ayıp olmuyor mu?! (CHP sıralarından
alkışlar, RP sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlarım, Sayın
Erbakan, başta, yardım toplama işiyle ilgilerinin
olmadığını söyledi; ardından, Bosna-Hersek
Cumhurbaşkanı Alia İzzetbegoviç'in, Refah Partisine,
yardımlarından dolayı, teşekkür mektubu gönderdiğini
açıkladı.
ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Hırsızlar
iflas etti. Hırsızların pili bitti.
MUSTAFA KUL (Devamla) – Hani ya Refah Partisi
yardım toplamamıştı! Refah Partisinin, toplanan
yardımlarla bir ilgisi yoksa, Alia İzzetbegoviç size neden
teşekkür mektubu gönderdi?! Kaldı ki, İzzetbegoviç'in
teşekkür mektubu diye basına gösterilen mektup da daha sonra sahte
çıktı. 26 Şubat 1994 tarihinde bir televizyon kanalında
yapılan programda teşekkür mektubu diye gösterdiği mektubun,
aslında, Arnavutluk Cumhurbaşkanı Berişa'ya gönderilen
mektup olduğu açık ve net bir şekilde tespit edildi değerli
arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kul, son saniyeniz de bitti;
hiç oralara bakmayın efendim...
MUSTAFA KUL (Devamla) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Lütfen, hiç oralara bakmayın... Ben,
size 2 dakika süre veriyorum, toparlayın...
MUSTAFA KUL (Devamla) – 2 dakikada bitirmem mümkün
değil.
BAŞKAN – Efendim, lütfen toparlayın.
OSMAN HAZER (Afyon) – Bir dahaki seçime biteceksiniz...
Biteceksiniz...
BAŞKAN – Efendim, zamanınızı
başkasına kullandırmayın lütfen.
Buyurun.
MUSTAFA KUL (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, Arnavutluk Cumhurbaşkanına gönderilen mektubu,
Refah Partisine gönderilen teşekkür mektubu olarak gösteren Sayın
Erbakan'ın acaba hangi sözlerine inanacağız?!
Bugüne kadar, bu konuyla ilgili, Bosna-Hersek'teki
bütün yetkililer, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Saraybosna Belediye
Başkanı ve Türkiye Büyükelçisi, Refah Partisinden kesinlikle
yardım almadıklarını ifade etmelerine rağmen, biz, bu
yardımları verdik diye, ısrarla, bu konu, Refah Partili
yöneticiler tarafından gündeme getirilmektedir. Başta, göndermediklerini
ifade eden Refah Partililer, tekrar hafızalarını
yokladıklarında, yardım yaptıklarını birden bire
hatırlayıverdiler; ama, ne kadar yaptıklarını tam
olarak hatırlayamadılar; birinci gün 26 milyar lira yardım
yaptıklarını, ikinci gün 45 milyar lira yardım
yaptıklarını, üçüncü gün ise 105 milyar lira yardım
yaptıklarını söylediler ve sonuçta, Sayın Erbakan, Bosna'ya
roket fabrikası yaptığını ifade etti. (CHP
sıralarından alkışlar) O tarihte, roket
fabrikasının yerini sorduğumuzda "ne
yapacaksınız, Sırplara rapor mu edeceksiniz" demişti.
(RP sıralarından "Doğru söylemiş" sesleri) Evet,
Sayın Erbakan, Bosna-Hersek'te barış sağlandı,
anlaşma sağlandı, artık savaş bitti; şu roket
fabrikasının yerini söylemenizde, zannediyorum, artık bir
sakınca yoktur.(CHP sıralarından alkışlar)
ABDULLAH GÜL (Kayseri) – İçinizde Bosna'nın
sızısını duymadınız.
MUSTAFA KUL (Devamla) – Eğer uygun görülürse, bu
araştırma komisyonu kurulursa, Bosna-Hersek'e bütün partilerin
milletvekillerinin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kul, süreniz bitti efendim.
Saygı sunar mısınız lütfen... Lütfen,
saygınızı sunun efendim.
MUSTAFA KUL (Devamla) – Sayın Başkan...
Sayın Başkan... (RP sıralarından "Halk hangisine
itibar edecek?" sesleri)
BAŞKAN – Lütfen, saygınızı sunun
efendim. Lütfen... Genel Kurula saygınızı sunun.
Buyurun.
MUSTAFA KUL (Devamla) – Sayın
Başkanım...
İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) – Sayın
Başkan, çok önemli konu.
BAŞKAN – Efendim, ben takdir ederim.
MUSTAFA KUL (Devamla) – Bu kadar önemli bir konuda...
BAŞKAN – Lütfen, saygınızı sunup, iner
misiniz...
MUSTAFA KUL (Devamla) – ...henüz konuşmamın
yarısını bile bitirmedim.
BAŞKAN – Sayın Kul...
MUSTAFA KUL (Devamla) – Sıralardan söz
atılıyor efendim.
BAŞKAN – Sürenizi uzattım efendim...
Saygınızı sunar mısınız...
MUSTAFA KUL (Devamla) – Teşekkür ederim.
ABDULLAH GÜL (Kayseri) – Siz, kurtuluş
savaşlarının ne olduğunu bile bilmiyorsunuz.
MUSTAFA KUL (Devamla) – Sayın Abdullah Gül de, 26
Şubat 1994'te gazetecilere "Azerilere, tanesi 4 bin dolardan, 50 tane
Rus tankı aldık" demişti.
ABDULLAH GÜL (Kayseri) – Doğru... Gidin sorun...
MUSTAFA KUL (Devamla) – Sayın Erbakan, Azerilere
yaptığınız bu yardımlardan acaba
Dışişleri Bakanlığının bilgisi var
mıdır? Dışişleri Bakanlığımızın
haberi olmadıysa, ülkemizi dış dünyada zor durumda
bırakacak böylesine bir açıklamanın yapılmasına
nasıl müsaade edilmektedir?
Değerli arkadaşlarım, Almanya'daki
İnsanî Yardım Teşkilatının Freiburg ve Düsseldorf'taki
hesaplarına el konulmasından sonra, Alman makamları geniş
çaplı bir araştırma başlattıktan sonra...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kul, üçüncü ilave süreniz de
bitti efendim. Lütfen... Lütfen...
ABDULLAH GÜL (Kayseri) – Bosna'nın,
Çeçenistan'ın acısını duymuyorsunuz...
MUSTAFA KUL (Devamla) – Sayın Başkan, selam
verip ineceğim efendim.
BAŞKAN – Lütfen efendim, teşekkür edip inin.
MUSTAFA KUL (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, bu konuyla ilgili Meclis araştırması
açılmasının yararlı olduğuna inanıyorum.
Aslında, söyleyeceğim daha çok şey vardı... Umuyorum ki, bu
konuyla ilgili Meclis araştırma komisyonu kurulur; bildiklerimizi,
duyduklarımızı, elimizdeki belge ve bilgileri o komisyonda
değerlendiririz; Türkiye'nin en büyük faizcilerinin kim olduğunun, o
faizlerde batırılan paraların, insanların iyi niyetini
sömürerek topladıkları paraları parti için kullananların,
uçakların, helikopterlerin, güllerin, altınların ve hediye
sepetlerinin hesabını sormuş oluruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kul, teşekkür ediyorum.
VII. –
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. – Kocaeli Milletvekili Şevket
Kazan’ın, Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un şahsına ve
partisine sataşması nedeniyle konuşması
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kazan.
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Birincisi, ismimden
bahsedilmek suretiyle bana sataşmada bulunulmuştur. Bir
açıklamam dile getirilmiştir; o açıklama yanlış ifade
edilmiştir burada.
İkincisi, önergede bahsi geçmeyen, Libya ile
ilgili çek olayı konusunda Refah Partisine bir ithamda bulunulmuştur;
onun belgesini, yetkili makamların verdiği, gönderdiği belgeyi
arz edeceğim.
Bu bakımdan, hem şahsıma yapılan
sataşma hem Partime yapılan sataşma dolayısıyla söz
talep ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Kazan, yeni bir sataşmaya
fırsat vermemek üzere, çok kısa... Rica ediyorum... O belgeyi
gösterin ve kısa bir ifadede bulunun.
Buyurun efendim. (RP sıralarından
alkışlar)
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
konuşan Sayın Mustafa Kul'u, bütün Türkiye tanıyor; televizyon
programlarındaki perişan haliyle tanıyor. (RP
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan,
sataşmada bulunuyor.
BAŞKAN – Sayın Kazan... Sayın Kazan...
ŞEVKET KAZAN (Devamla) – Kendisinin, işi
gücü, hiçbir araştırma yapmadan, sağa sola çamur atmak...
NİHAT MATKAP (Hatay) – Hakkı yok; müdahale edin...
BAŞKAN – Efendim, müdahale ediyorum... Sayın
Matkap, müdahale ediyorum..
ŞEVKET KAZAN (Devamla) – Biraz önce
yaptığı konuşma, gerçekleri tahrif etmektir..
BAŞKAN – Sayın Kazan,
açıklamanızı yapın, lütfen inin.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan,
sizi suiistimal ediyor; hani belge gösterecekti?!.
ŞEVKET KAZAN (Devamla) – Biraz önce
yaptığı konuşmasında, benim, bir basın
toplantısında yaptığım açıklamada, 27 milyar bir
yardımın Almanya'dan geldiği şeklinde konuştuğumu
ifade ettiler. Ben böyle bir konuşma yapmadım.
Yaptığım bütün basın toplantılarının
yazılı metni vardır ve dosyamdadır.
Sayın Necmettin Cevheri'nin, Bosna
paralarıyla ilgili olarak, Refah Partisi aleyhine yaptığı
konuşmaya cevaben -iki gün sonra- yaptığım konuşmada,
sadece Refah Partililerin değil, Refah Partililerle beraber birçok
partilere mensup arkadaşların, Bosna-Hersek'e yardım konusunda
faaliyet gösterdiklerini, bütün partilerin, liderlerinin, tamamen özel
çalışmalar neticesinde yapılan bu yardım
çalışmalarına destek verdiklerini, hatta Anavatan Partisi Genel
Başkanının ve diğer parti yetkililerinin bu yardımlara
destek verdiklerini ifade ettim; bu hususta, bizim camiamız içinde
bazı kişilerin toplamış oldukları
yardımların makbuzlarını, kişileri adına
yatırdıkları yardımların makbuzlarını
teşkilattan getirdiğimizi ve bunların da toplamının,
Sayın Cevheri'nin ifade ettiği rakam kadar olduğunu beyan ettim;
yurtiçinde sadece. Şimdi, o nedenle, bu sözü çarpıttı; bu bir.
İkincisi, burada, Beşir Darçın'ı
ele aldı; buna, 500 milyarlık bir çek verilmiş, Libya'daki
İslama Çağrı Cemiyeti tarafından ve dava devam
ediyormuş; işte Sayın Kul'un çamuru budur. Ortada dava diye bir
şey yok; bu bir. (CHP sıralarından gürültüler)
İkincisi, Beşir Darçın, basında
çıkan bu yazılar üzerine, ifade vermek üzere savcıya
gitmiş, savcıda kendisine birtakım fotokopiler
göstermişler; Beşir Darçın "bu imza benim değil,
benimle alakası yok" demiş.
BAŞKAN – Sayın Kazan... (CHP
sıralarından gürültüler)
Müsaade buyurun efendim... Uyarıyorum.
ŞEVKET KAZAN (Devamla) – Bu bizi ilgilendirmez...
Şimdi, esas belge bu. (CHP sıralarından gürültüler)
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın Matkap, rica ediyorum...
ŞEVKET KAZAN (Devamla) – Bakınız, biz
bir siyasî partiyiz, ciddî bir siyasî partiyiz; böyle bir paranın Refah
kasasına girdiği konusunda, Refaha verildiği konusunda bir iddia
çıkmış; bizim yapacağımız iş nedir? Bizim
yapacağımız iş, mademki burada "İslama
Çağrı Cemiyeti" diye bir cemiyetin adı geçiyor ve mademki
bu cemiyetten bize para verildiği iddia ediliyor; biz, bu cemiyete resmen
çağrıda bulunduk; Genel Sekreterimizin imzasıyla. Bu yazı,
18.12.1994'te gönderilmiştir. Genel Sekreterimizin imzasıyla, Libya'daki
İslama Çağrı Cemiyetine gönderilmiştir; hukuk budur, yol
budur, yordam budur... (CHP sıralarından gürültüler) Çamur atmak
değildir, dedikodu yapmak değildir. (RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kazan, efendim, lütfen son
cümlenizi söyleyin.
ŞEVKET KAZAN (Devamla) – Şimdi, verilen
cevabı arz ediyorum...
YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) – Sayın
Başkan, 20 dakika mı konuşacak?
ŞEVKET KAZAN (Devamla) – Bu cevap, elbette ki bu
Cemiyetin Arapça olarak verdiği bir cevaptır; yeminli Ankara 11 inci
Noterliğinde tercüme edilmiştir.
Ne diyor:
"18.12.1994 günlü mesajınıza cevap.
Bu mesajınızda, bazı çevrelerin -bu
cevap 20.12.1994'te yazılıyor- geçmiş günlerde, Cemiyetimizin
Refah Partisine maddî yardımlarda bulunduğunu iddia etmesine
değinmektesiniz. Burada belirtmek isteriz ki, Uluslararası
İslama Çağrı Cemiyeti, hükümete bağımlı olmayan,
özel nitelikli bir kuruluş olup, Birleşmiş Milletler
Teşkilatı, UNESCO...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kazan, toparlar
mısınız.
ŞEVKET KAZAN (Devamla) – Toparlıyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Süre bitti efendim...
ŞEVKET KAZAN (Devamla) – ...ve İslam
Konferansı Teşkilâtında gözlemci üye olarak temsil edilir.
Amaçları:
Kuruluş sözleşmesinde
yazıldığı gibi, bütün dünyada insanî ve sosyal
yardımlar vermekle birlikte, Müslüman olan veya olmayanların kültürel
faaliyetlerini destekler ve herhangi bir siyasî ilişkisi
bulunmamaktadır; ne Refah Partisi ne de Türkiye'deki hiçbir siyasî
kuruluşa, şu ana kadar, hiçbir maddî yardımda
bulunmamıştır." Genel sekreter imzasıyla geliyor. (RP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Kazan...
ŞEVKET KAZAN (Devamla) – İşte, yazı
bu.
BAŞKAN – Sayın Kazan... Sayın Kazan...
ŞEVKET KAZAN (Devamla) – Şimdi, Sayın
Kul...
BAŞKAN – Sayın Kazan... Sayın Kazan...
ŞEVKET KAZAN (Devamla) – Sayın Kul, burada,
Grubun adına yaptığın konuşmada Refah Partisine
yaptığın ithamlar konusunda adalette senden hesap
sormayacağımızı zannetme, düşünme...
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sözcünüz cevap versin...
BAŞKAN – Sayın Kazan... Sayın Kazan...
ŞEVKET KAZAN (Devamla) – Seni, adaletin huzurunda
hesaba çağıracağız ve fitil fitil de burnundan
getireceğiz.
Arz ederim. (RP sıralarından
"Bravo" sesleri alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Kazan... Sayın Kazan,
Genel Kurula saygı sunun lütfen.
Anavatan Partisi Grubu adına... (CHP
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA KUL (Erzincan) – Sayın Başkan...
İSMAİL YILMAZ (İzmir) – Otur yerine,
otur...(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Ne var efendim; buyurun.
MUSTAFA KUL (Erzincan) – Sayın Başkan,
Sayın Kazan konuşmasında beni tehdit etmiştir...
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan...
ABDULLAH GÜL (Kayseri) – Sayın Başkan...
Sayın Başkan...(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun... Müsaade
buyurun efendim...
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın Matkap, oturur musunuz siz
yerinize.
Buyurun efendim.
MUSTAFA KUL (Erzincan) – Meclisteki
konuşmalarımızdan dolayı sorumlu tutulmamamız
lazım.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan,
arkadaşımıza da söz hakkı doğmuştur.
BAŞKAN – Efendim Sayın Matkap... Efendim,
hayrola Sayın Matkap bir şey mi diyorsunuz?
NİHAT MATKAP (Hatay) – Arkadaşımıza
söz hakkı doğmuştur.
BAŞKAN – Arkadaşın bir talebi var, onu
alıyorum.
Buyurun.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın Başkan...
MUSTAFA KUL (Erzincan) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Ne var efendim; buyurun.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Tehdit etti, tehdit etti...
BAŞKAN – Neyle efendim?..
Buyurun Sayın Kul.
MUSTAFA KUL (Erzincan) – Sayın Başkan,
Sayın Kazan, benim söylediklerimden dolayı, sataşmadan
dolayı, söz aldı ve benim söylediklerime cevap verdi; ama, aynı
zamanda beni tehdit etti. O verilen cevaplarla ilgili ben de cevap
hakkımı kullanmak istiyorum.
BAŞKAN – Hayır efendim... Sayın Kul,
zatı âliniz...
MUSTAF KUL (Erzincan) – Bana da sataşma var...
BAŞKAN – Efendim, Sayın Kul, Refah Partisi
Grubuna bilmem hangi cemiyetten para geldiği yolunda bir iddiada
bulundunuz. Grubun Başkanvekili arkadaşımız, Grubuna vaki
bu rencide edici sözün doğru olmadığını bir belgeyle
ifade edeceğim" diye söz aldı, çıktı, o sadette söz
verdim kendisine.
Buyurun efendim...
MUSTAFA KUL (Erzincan) – Sayın Başkan, sadece
cevap vermedi, tehdit etti.
BAŞKAN– Efendim, sizi dinledim...
Buyurun Sayın Gül, sizi dinliyorum.
ABDULLAH GÜL (Kayseri) – Sayın Başkan,
Sayın Kul, konuşmalarında ismimden açıkça bahsederek,
Azerbaycan'a tank aldığımızdan bahsetti, buna cevap vermek
istiyorum.
BAŞKAN – Kimin efendim, zatı âlinizin mi?
ABDULLAH GÜL (Kayseri)– Evet efendim.
BAŞKAN – Efendim, zabıtları getirteyim;
ben, onu takip edemedim.
ABDULLAH GÜL (Kayseri) – Efendim, ismimden açıkça
bahsetti; ben konuya bir açıklık getirmek istiyorum.
BAŞKAN– Sayın Gül, o hususu takip edemedim;
zabıtları getirteyim, bakayım...
Buyurun, talebiniz nedir Sayın Yumakoğulları?
OSMAN YUMAKOĞULLARI (İstanbul)– Efendim,
benim de ismim geçti...
BAŞKAN – Nereye efendim?.. Müsaade buyurun
Sayın Yumakoğulları?.. Nereye efendim? Sizi henüz kürsüye davet
etmedim.
Efendim, talebinizi alayım; nedir talebiniz?
OSMAN YUMAKOĞULLARI (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri...
BAŞKAN – Sayın Yumakoğulları, bana
dönün efendim. (DYP ve CHP sıralarından gürültüler)
Buyurun. (DYP ve CHP sıralarından gürültüler)
Sayın milletvekilleri, sükûnete davet ediyorum...
Rica ediyorum...
Buyurun Sayın Yumakoğulları.
OSMAN YUMAKOĞULLARI (İstanbul) – Sayın
Başkan, Sayın Kul, Millî Görüş Teşkilatlarından
bahsederek, ismimi de zikrederek, yapılmış olan Avrupa
Müslümanları Konferansından bahisle, bizi zikretti.
On yılı aşkın zamandır Avrupa Millî
Görüş Teşkilatlarının Genel
Başkanlığını yapan bir insan olarak, şunu
açık ve net olarak ifade ediyorum ki, her şeyden önce...
KADİR BOZKURT (Sinop) – Sayın Başkan,
böyle bir usul var mı efendim?
BAŞKAN – Müsaade buyurun efendim.
KADİR BOZKURT (Sinop) – Böyle bir usul var mı
efendim?
BAŞKAN – Sayın Bozkurt, siz, müsaade buyurun
efendim...
Ne olacağını ben bilirim efendim.
Buyurun.
OSMAN YUMAKOĞULLARI (İstanbul) – ...üçüncü
sınıf vatandaş muamelesi gören o insanlarımıza
şahsiyet vererek, her şeyden önce, devletine milletine...(DYP ve CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Yumakoğulları, hangi
sözle size sataşıldığını söylerseniz,
tutanakları getirteyim ben.
OSMAN YUMAKOĞULLARI (İstanbul) – Efendim,
Avrupa Müslümanları Konferansına, Osman Yumakoğulları'yla
beraber, Sayın Erbakan'ın katıldığından bahsetti.
Şimdi, ben de diyorum ki, biz, bu
konferansları Türk Milletine yardımcı olmak için, oradaki
insanlara şahsiyet kazandırmak için...
BAŞKAN – Sayın Yumakoğulları,
zabıtlara geçti, buyurun efendim, buyurun lütfen...
V. – GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI (Devam)
A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)
1. – Aydın Milletvekili Ali
Rıza Gönül ve 49 arkadaşının, Refah Partisinin Süleyman
Mercümek ile bağlantılarının ve maddî ilişkilerinin araştırılarak
iddia edilen hukuk dışı malî kaynaklarının tespiti
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/63) (Devam)
BAŞKAN – Anavatan Partisi Grubu adına,
Abdullah Akarsu; buyurun.(ANAP sıralarından alkışlar)
Efendim, gruplar adına başka söz talebi
olmayacaksa, Sayın Akarsu'dan sonra, önerge sahibine söz vereceğim.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Sayın
Başkan, Grubumuz adına Sayın Mustafa Kemal Aykurt
konuşacaklar.
BAŞKAN – Tamam efendim.
Sayın Akarsu, buyurun.
ANAP GRUBU ADINA ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmam, diğer
grupların konuşmaları gibi pek uzun olmayacak; çünkü, Anavatan
Partisi Grubunun bu noktadaki görüşleri çok açık ve net; hatta, Hükümet
Protokolünün 4 üncü maddesinde de mevcut; şeffaflığı ve
Koalisyon Hükümetinin, her türlü yolsuzluk olaylarının üzerine
gitmesini maddeye bağlamış bir siyasî partinin mensubuyum.
Aydın Milletvekil Ali Rıza Gönül ve
arkadaşlarının, Süleyman Mercümek ve Uluslararası
Yardım Teşkilatı arasındaki ilişkilerin açıklığa
kavuşturulması ile yardım amacıyla toplanan paralar ve ne
kadar para toplandığı, toplanan kurban paralarının
amacına ulaşıp ulaşmadığı yolundaki iddialar
için vermiş oldukları Meclis araştırması
hakkında, Partimin görüş ve temennilerini aktarmaya çalışacağım.
Saygıdeğer milletvekilleri, Anavatan Partisi
olarak, herkesin aklanması ve temizlenmesi taraftarıyız; dürüst
siyasetin, onurlu politikanın taraftarıyız; hiçbir insan veya
zümrenin şaibe altında kalmadan yaşaması gerektiğine
inanıyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, Anavatan Partisi
olarak, doğru bildiğimizin ve hak bildiğimizin önünde
saygıyla eğilirken, yanlış bildiklerimize de, sonuna kadar
karşı çıkmaya kararlıyız. Bazı amaçlara
ulaşmak için, siyaseti ve partimizin adını kesinlikle
kullanmayız ve başkalarının da kullanmasına izin
vermeyiz. Siyasetin en büyük erdemi, dürüstlük, dürüst siyaset yapmaktır.
Hak bildiğimiz yoldan da hiç kimse bizi geri çeviremez.
Değerli milletvekilleri, 23 Haziran 1983 tarihli
Resmî Gazetede yayımlanan 2860 sayılı Yardım Toplama
Yasası, yardım toplamaya yetkili kişi ve kuruluşların,
hangi amaçla yardım toplayabileceğine, yardımın
toplanılmasına, kullanılmasına ve denetlenmesine
ilişkin esasları düzenlemiştir. Yardım toplayacak
kuruluşlar arasında ise siyasî partiler zikredilmemiştir.
Yardım toplarken makbuz vermek şart ve önceden izin almak
gerekmektedir. 2860 sayılı Yardım Toplama Yasasının 14
üncü maddesi "yardım toplama faaliyetine girişenler, toplanan
para ve eşyanın korunmasından ve amaca uygun şekilde
kullanılmasından sorumludur" diyor. Bu konuda, Kanunda, çok
açık ve net bir şekilde siyasî partilerin ne şartlarla
yardım alacağı belirtilmektedir. Siyasî Partiler Kanununda da,
bu, ayrıca göz önüne getirilmiştir.
Biz, onun için diyoruz ki, siyaset, daima, adaletle,
dürüstlükle kol kola olmalı, gerçekler ortaya çıkmalıdır.
Tüyü bitmemiş yetimin hakkını Allah katında ödemeyi hiçbir
fert istemez ve insanların, huzura, kul hakkı olmadan
çıkmaları gerekmektedir. Buna inanır, buna güveniriz, bunu da
söyleriz. Şuna canı yürekten inanıyoruz: Anavatan Partisinin tek
tek her milletvekili, üzerine aldığı sorumluluğun
bilincindedir ve bu sorumluluğu yerine getirmekten hiçbir zaman
gocunmayacak ve çekinmeyecektir.
Biz, İktidara, kin ve intikam duygularıyla
gelmedik, hizmet etmek için geldik. Amacımız, sadece hizmettir ve bu
noktadan bizi geri çevirmeye hiç kimsenin gücü yetmeyecektir.
Bu inanç ve duygularla, siyaset arenasında çaba
gösteren milletvekilleri olarak, şeffaflıktan yanayız ve bütün
milletvekillerinin de bu inançla dolu olduğuna inanmak ve güvenmek
istiyoruz. Hiç kimsenin, siyaseti, kendi çıkarları için
kullanması gerektiğinin doğru olduğuna inanmıyoruz.
Siyasî baskılar, siyasî çıkarlar, kulis faaliyetleri, politik ayak
oyunlarıyla, partimizin şiarı haline getirdiğimiz
düşüncelerimizden taviz vermeye hiç niyetimiz yoktur; çünkü, biz bir
bütünüz.
Sayın milletvekilleri, temiz hedeflere, kirli
yollardan, çirkin araçlarla gidilmez. Bugüne kadar, Yüce Meclisimiz, üzerine
düşeni yapmaya gayret etmiştir. Eğer, kendilerine zarar
gelmeyeceğini bilenler, kendilerine zarar verilmeyeceğini bilenler,
bir başka türlü düşünür ve tavır koyarlarsa, bunun
sıkıntısını hep beraber çekeriz. Bu noktada, bana
göre, en sağlıklı ve en ilkeli davranan siyasî parti, Anavatan
Partisi olmuştur ve her zaman hesabını vermiştir, vermeye
de devam edecektir.
Sayın milletvekilleri, eğer
vatandaşlarımızın yardımseverlik duyguları,
insancıl yaklaşımı kullanılıp, bundan çıkar
elde edilmeye çalışılmışsa, insanımızın
iyi niyeti suiistimal edilmişse, bunların en sıkı takipçisi
olmak, bizlerin aslî görevidir. Temsilcisi olduğum Anavatan Partisinin tüm
milletvekilleri, bu durumda üzerlerine düşeni layıkıyla
yapacaklardır; bundan da hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Saygıdeğer milletvekilleri, dürüstlük
çizgimizden taviz vermeden, hiçbir otoriteye boyun eğmeden, sadece
devletimizin ebed müddet yaşayacağı ve milletin bölünmez
bütünlüğünü, Allah'ın huzurunda vereceğimiz hesaba da dahil
ederek, veremeyeceğimiz hesabın olmadığını
düşünerek, bizden bekleneni yapmak durumundayız. Demokrasilerde hesap
vermeyen güç yoktur. Gerçeklerin, doğruların ortaya
çıkmasına yardımcı olmak, vicdanlarımızı ve
vatandaşlarımızın vicdanlarını rahatlatmak, anlaşılır,
inandırıcı, kuşkuları giderici davranmak ve
şeffaf politikalar üretmek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve bütün
parlamenterlerin üzerine düşen bir görevdir.
Sayın milletvekilleri, insan şerefi ve onuru
için yaşamalı ilkesine bağlıyız. Buna yönelik her
çabaya katılır, destek oluruz. Adı geçen araştırma
önergesine, bu duygu ve düşünceler içerisinde evet diyeceğiz, beyaz
rey vereceğiz; çünkü, bu noktada, sizlerin de üzerine düşen görevler
olduğuna inanıyoruz. Siyasetin temsilcileri olarak, temiz bir
politika, akıllı bir idare göstermek durumundayız. Şaibe
altındasınız, şaibeyi temizlemeniz gerekiyor; onun için,
Anavatan Partisi Grubu olarak beyaz rey vereceğiz, evet oyu vereceğiz
diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP
sıralarından alkışlar, RP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Akarsu, teşekkür
ediyorum.
ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Efendim, ben, fazla
sataşmalara ve bu kürsünün samimiyetine karşı kötülüklere
fırsat vermemek için süremi çok kısıtlı kullandım. Siz
şimdi bana sataşırsanız, ben size başka şeyler de
söyleyebilirim. (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Akarsu, süreniz var; ama, siz
konuşmanızı bitirdiniz...
ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Sayın Başkan,
müsaadelerinizle bir cümle ilave etmek istiyorum.
BAŞKAN – Tabiî, buyurun.
ABDULLAH AKARSU (Devamla) – Ben bu konuyu sühuletle
geçiştirmeye çalıştım. Beyaz rey vermeye vicdanımla
karar verdim. Ancak, oradan bana cevap veren Refah Partili muhterem
kardeşime seslenmek ve özellikle bir cümleyle dikkatinizi çekmek
istiyorum.
Sayın Lütfü Esengün, niçin Mal
Varlığı Araştırma Komisyonunun kabul edilmeyen
görüşüne imza atmadınız? Onun cevabını burada veriniz;
ondan sonra komisyonda oturalım, beraber konuşalım.
Saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar; DYP sıralarından
alkışlar, RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Akarsu, teşekkür
ediyorum.
ABDULLAH GÜL (Kayseri) – Sayın Başkan,
sataşma var.
LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun efendim.
LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) –
Arkadaşımızın merak ettiği konuda hemen cevap arz
etmek için, lütfen söz veriniz. İsmim kullanılmak suretiyle, rapora
niçin imza atmadığımı, Anavatan Partili sayın
milletvekili tarafından sual edildi. O suale cevap arz etmek için,
sayın Genel Kurulu bilgilendirmek için, lütfen söz veriniz.
BAŞKAN – Efendim, zatı âliniz, bana gelen
belgeye göre, grup adına görüş beyan edeceksiniz; o arada, iki
cümleyle ifade edersiniz.
LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın Başkan,
yalnız, grup adına...
BAŞKAN – Ben size ilave süre veririm efendim.
Buyurun...
LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Tamam, teşekkür ederim
efendim.
ABDULLAH GÜL (Kayseri) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun efendim.
ABDULLAH GÜL (Kayseri) – Sayın Başkan,
benimle ilgili zabıtlara bakacaktınız; baktınız
mı efendim?
BAŞKAN – Efendim, zatı âliniz bir pusula
gönderdiniz; bendeniz, o pusulaya işaret koyup Tutanak Müdürlüğüne
gönderdim; oradan zabıtlar gelecek, inceleyeceğim, zatı âlinize
bilgi arz edeceğim.
ABDULLAH GÜL (Kayseri) – Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Biraz teemmül ve sabır
buyurursanız...
Y. FEVZİ ARICI (İçel) – Teemmül; teenni de
var mı?
BAŞKAN – Hayır, teenni ayrı efendim. Niye
geciktirdiğimi teemmül buyurursanız... Sayın Arıcı...
(DYP ve ANAP sıralarından gülüşmeler)
Sayın Kemal Aykut... Doğru mu efendim?
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Aykurt Sayın
Başkan, Mustafa Kemal Aykurt.
BAŞKAN – Efendim, yanlış
yazılmış, özür diliyorum. Tabiî, zaten ikisi beraber anlam
kazanır.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Denizli
Milletvekili Sayın Mustafa Kemal Aykurt; buyurun efendim. (DYP
sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mercümek dosyasıyla
ilgili olarak Doğru Yol Partisine mensup arkadaşlarım
tarafından verilen araştırma önergesi üzerinde görüşlerimi
arz etmek üzere huzurlarınıza geldim. Bu vesileyle, Sayın Başkanlık
Divanını ve Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla
selamlıyorum.
Huzurunuza, TEDAŞ gibi, TOFAŞ gibi, her türlü
hukukî mesnetten yoksun bir dosyayla gelmedim; bağımsız Türk
mahkemelerince beraatla sonuçlandırılmış ve kesin hüküm
haline gelmiş bir konuyu değil, mahkûmiyetle sonuçlanmış
bir dosyayı Yüce Meclisin huzuruna getirdim. Bu dosyada, tüyü
bitmemiş çocuklarımızın hakkı var; bu dosyada,
Bosna'da şehit olanların (şühedanın) geride
bıraktığı yetimlerinin hakkı var; bu dosyada, şühedanın
geride bıraktığı dul eşlerinin acıları var,
gözyaşları var ve nihayet bu dosyada, Bosna'ya, Sırp mezalimi
altında inim inim inleyen Bosna'ya, para yardımı
yaptığını zanneden ve fakat, sonra,
dolandırıldığını öğrenen yardımsever
Müslüman kardeşlerimizin ahı var, bedduası var. (DYP
sıralarından alkışlar, RP sıralarından gürültüler)
İSMAİL YILMAZ (İzmir) – Kimmiş
bu?!.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Değerli
milletvekilleri, bu dosya nedir; bu dosyanın içinde ne vardır? Bu
dosya, Refah Partisinin, adil düzencilerin, din istismarıyla oy
avcılığı yapanların "iktidarımız, ya
kanla, ya oyla olacak" diyenlerin (RP sıralarından gürültüler,
sıra kapaklarına vurmalar) gizli kasası, kirli kasası,
Süleyman Mercümek dosyasıdır. Dosya budur. (DYP ve DSP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bizdeki
kayıtlara göre, Süleyman Mercümek, Ali oğlu, 1945 Bandırma
doğumlu, 1966 yılında bir tekstil firmasında veznedar olan
ve günlük kazancıyla karnını doyuran bir insandır.
Sayın Şevket Kazan'ın muhtelif gazetelerdeki beyanına göre,
Süleyman Mercümek, 1985 yılında, Refah Partisinin Fatih İlçe
Örgütünde kayıtlı üyesidir. Yine, Sayın Kazan'ın
beyanına göre, dürüst bir işadamı, mutemet bir insandır.
(RP sıralarından "doğru, doğru" sesleri) Ama, ne
zaman ki bu zat Refah Partisine kaydolur, Allah, yürü ya kulum der. Bugün,
hesabı bilinmeyen, nereden geldiği belli olmayan trilyonların
sahibidir Süleyman Mercümek. (RP sıralarından gürültüler,
"Çillerler gibi" sesleri)
Bakınız... Hiç telaşlanmayın; ben
ne kadar sakinim, görüyorsunuz; hiç telaşlanmayın. Eğer
telaşlanırsanız, başka şeylerden de bahsetmek zorunda
kalırım. (RP sıralarından "et, et" sesleri)
Peki, edelim o zaman.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri... Sayın
Aykurt...
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Sevgili
arkadaşlarım, değerli milletvekilleri, bakınız, ben
söylemiyorum; şimdi vesikaları konuşturacağım.
Bakınız, Avrupa Millî Görüş
Teşkilatı -yan kuruluşunuz- (RP sıralarından
"Hayır" sesleri) Fransa Merkezî Başkanı Ayhan
Yılmaz ne diyor. (RP sıralarından "Ne alakası
var" sesleri) Ayhan Yılmaz, 2 Haziran 1994 tarihinde
yaptığı açıklamada, İstanbul Sultanbeyli
Belediyesinin, dört yıldır belediyeye ait arsaları Avrupa'daki
millî görüşlü çevrelere sattığını; bu arsalardan en az
10 milyon mark elde edildiğini; ancak, paranın, belediye
kasasında değil, Süleyman Mercümek'in sorumlu olduğu Refah
Partisi kasasında saklandığını (RP
sıralarından "Allah Allah" sesleri) söz konusu
meblağın bir kısmının Refah Partisine bir
kısmının da Sultanbeyli Belediyesine
aktarıldığını, akıbeti bilinmeyen bir
kısmının ise, bazı parti mensuplarına gittiğini;
Süleyman Mercümek'in basına yansıyan hesabında görülen paranın,
Bosna yardımlarıyla alakası olmayıp, arsa
satışlarından Refah Partisine düşen pay olduğunu ifade
ediyor. (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Aykurt, bir
dakikanızı rica edeyim.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Buyurun efendim.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri...
ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) –
Hükümetin...
BAŞKAN – Müsaade buyurun Sayın Öncel. Rica
ediyorum efendim, sükûnetle...
KADİR BOZKURT (Sinop) – Sayın Başkan,
süreyi durdurun.
BAŞKAN – Sayın Bozkurt, müsaade buyurun
efendim. (DYP sıralarından "Süreyi durdurun" sesleri)
Efendim, müsaade buyurun, ben yönetiyorum.
Sayın milletvekilleri, sükûnet avdet etmezse,
birleşime ara vereceğim. (DYP sıralarından "Süre
çalışıyor" sesleri)
Buyurun Sayın Aykurt.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, devam ediyoruz, belgeler konuşuyor. (RP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Efendim, siz konuşun lütfen, siz
konuşun.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Diğer
taraftan, İstanbul Sultanbeyli ilçesinin Refah Partili Belediye
Başkanı Ali Nabi Koçak'ın, islam Üniversitesi kurulmak üzere,
Sultanbeyli'de kamulaştırılarak düşük ücretle satın
alınan arsayı parsellediği ve "Adil Düzen Mahallesi"
adı altında pazarladığı -Adil Düzen Mahallesi de var-
bu amaçla, 1 ilâ 18 Ekim 1993 tarihleri arasında Köln'de yapılan
Avrupa Millî Gençlik Teşkilatı 5 inci Kitap Fuarına giderek
pazarlama gayretlerini sürdürdüğü bilinmektedir. (RP
sıralarından "Sultanbeyliler dinliyor" sesleri)
Bakınız, Sultanbeyli'deki 121 dönümlük tapulu
arsa, Süleyman Mercümek'in ortak olduğu Yayın ve
Dağıtım, Sanayi ve Ticaret A.Ş. adına
kayıtlı olarak gözükmekte olup, arsanın pazarlama işlemleri
"Kırmasti Mahallesi, Nalbant Demir Sokak, Doğuş
İşhanı, No 7, Fatih-İstanbul" adresinde faaliyet
gösteren Doğuş Malî Müşavirlik Bürosu sahibi Süleyman Mercümek
tarafından yürütülmektedir. Süleyman Mercümek -buraya dikkat ediniz- 250
metrekarelik bir parsel için, 13 500 mark talep etmektedir.
Değerli milletvekilleri, 121 bin metrekare
arsayı parsellediğiniz zaman elde edilecek rant, 326 milyar 700
milyon liradır. Rantçılar kim, görüyor musunuz; görüyor musunuz
rantiyeciler kim?! (DYP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar; RP sıralarından "Siz, siz" sesleri)
"Adil Düzen Mahallesi" adı altında, ne olduğunu
kimsenin bilmediği mahallede -bölge halkı da bilmiyor- ve arsada...
MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – O
mahalle, yüzde 70 oy verdi.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – ...üniversite
kurulacağı kanaatinin o yörede hâkim olduğu bilinmektedir.
Değerli milletvekilleri, basında ve
kamuoyunda şüyu bulan Süleyman Mercümek olayından sonra, Refah
Partisi yetkilileri, adı geçen Süleyman Mercümek'in partileriyle
ilişkisi olmadığı yönünde beyanlarda
bulunmuşlardır. Hatta, bir üzüntümü ifade edeyim; bundan birkaç gün
evvel, bu kürsüde, Refah Partisinin değerli sözcüsü, Mercümek için "o
adam" diye bahsetti. Şimdi "o adam" oldu; halbuki, daha
evvel, mutemet adam, yiğit adam, güvenilir adam ve partilerinin
kayıtlı üyesi idi. Bu da, herhalde, adil düzen ahlakına uygun
olsa gerek. Şimdi, "o adam"... (DYP sıralarından
alkışlar)
Şimdi, bizim onlarla temasımız yok; ama,
bir mübarek Kurban Bayramında, Balıkesir İli, Edremit-Altınoluk'taki
yazlık evine giden Sayın Erbakan'ın, bayramı Balıkesir
Havran İlçesi Büyükdere Köyündeki akrabalarının yanında
geçiren Süleyman Mercümek'le -22 Mayıs 1994 tarihinde- ikili ve gizli görüşme
yapmasının tercümesini siz yapın.
İSMAİL YILMAZ (İzmir) – Orada
mıydınız? Nereden biliyorsunuz?
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Tarih veriyorum;
önergemize "evet" deyin açıklayalım; belgeleri verelim.
Yüreğiniz yetiyorsa parmak kaldırın. (RP sıralarından
gürültüler, DYP sıralarından "Bravo" sesleri alkışlar)
Siz, bu kürsüden, TEDAŞ'ta, TOFAŞ'ta
"efendim, biz, mutlaka mahkûmiyet düşünmüyoruz,
aklanırsınız" demediniz mi? Belki siz de
aklanırsınız; niye telaşlanıyorsunuz?!.. ( RP
sıralarından gürültüler, DYP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bakınız,
24 Şubat 1993 tarihinde, İstanbul, Cağaloğlu,
Çatalçeşme Sokak, 27, 29, 106, 107 ve 122 numaralı adreslerde, Avrupa
Millî Görüş Teşkilâtının kitap ihtiyacını
karşılamak üzere kurulan, Yayın ve Dağıtım,
Pazarlama, Sanayi ve Ticaret AŞ'nin ortağı ve yönetim kurulu
üyesi de Süleyman Mercümek'tir. Yani, yurtdışında ve yurtiçinde,
Refah Partisiyle organik bağı olan ne kadar teşkilât, cemiyet,
şirket varsa -içerde ve dışarda- beraberler. 3 Nisan 1983
tarihinde, Refah Partisinin kuruluş çalışmalarında, Necmettin
Erbakan'ın etrafındaki kişilerden olduğu ve
İstanbul'daki kuruluş çalışmalarını Erbakan
adına yürüttüğü; bu dönemde, münfesih MSP'lilerin
şirketleşmeye ağırlık verdikleri ve parasal kaynak
temin ettikleri yönünde kesin bilgiler ve deliller mevcuttur.
Refah Partisinin, gerek Avrupa Millî Gençlik
Teşkilatı gerekse Arap ülkeleriyle finansal ilişkilerinde de
Süleyman Mercümek'in rolü bulunduğu yönünde çok hassas kaynaklardan elde
edilmiş bilgiler mevcuttur.
Keza, Süleyman Mercümek'in, 23 Haziran 1988 tarihinde,
Kuveyt'ten İstanbul'a gelecek olan şahısları
karşılaması ve her konuda onlara yardımcı olması
için Necmettin Erbakan'dan talimat aldığı; 22 Şubat 1989
tarihinde, Necmettin Erbakan'ın, Avrupa Millî Gençlik Teşkilatı
Başkanı -yine ismi geçecek- Osman Yumakoğulları'na,
yardımı, 23 Şubat 1989'da, bir bankanın Bayrampaşa
şubesine Süleyman Mercümek hesabına göndermesi talimatını
verdiği; Refah Partisine finansal destek sağladıkları
bilinen, Suudi Arabistan uyruklu, Musli Meşru ve Yusuf adındaki
şahısların Nisan 1990 tarihinde Refah Partisine gönderdikleri
paranın, Faisal Finans İstanbul Şubesine Süleyman Mercümek
adına yatırıldığı; 28 Aralık 1992 tarihinde,
Necmettin Erbakan'ın, Kuveyt'li Mustafa Taham ile görüşmesinde
Gulfbank kanalıyla gönderilecek 250 birim paranın, Garanti
Bankası Hasırcılar Şubesindeki Süleyman Mercümek
hesabına yatırılmasının, yatırıldı
dekontunun ise Necmettin Erbakan'ın kardeşi Doktor Kemalettin
Erbakan'ın 5 216 889 no'lu telefonuna fakslanmasının
istendiği; 14 Nisan 1992'de, Necmettin Erbakan ile kardeşi Kemalettin
Erbakan'ın görüşmesi, Riyadbanktan Süleyman Mercümek adına
çıkacak paranın Yapı Kredi Bankası Fatih Şubesine çıkarılmasından
bahsedildiği hususları, bu konuda kesin bilgilerdir.
Değerli milletvekilleri, yukarıdan beri arz
edilen operasyonel bilgiler göstermektedir ki, Süleyman Mercümek'in, Refah
Partisinin şirketleşme, finans ve illegal temaslarında bizzat
Necmettin Erbakan'ın bilgisi ve emri dahilinde faaliyet gösteren bir
şahıs olduğu, Refah Partisinin gizli kasası fonksiyonunu
üstlendiği açıkça ortaya çıkmaktadır.
Bu arada, Refah Partisiyle bağlantısı
bilinen Beşir Darçın ve Ahmet Ertok'un isimlerinin de, para havale
edenlerin arasında yer aldığı
anlaşılmaktadır.
Sevgili arkadaşlarım, değerli Refah
Partililer; şimdi, hiç itiraz edemeyeceğiniz Süleyman Mercümek'in
mahkeme huzurundaki ifadesini okuyacağım. Bakınız, Süleyman
Mercümek, yargılanmakta olduğu Fatih Birinci Asliye Ceza Mahkemesi
huzurunda ne diyor:
"Sempatizanı olduğum Refah Partisinin
malî işler sorumlusu, beni arayarak, Hazine tarafından partiye
yapılan 65 milyar lira yardım parasını değerlendirmek
maksadıyla, 14 Ocak 1994 tarihinde, benim Yapı Kredi Bankası
Fatih Şubesindeki hesabıma aktarmak istediklerini..."
MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) – Faize mi?!.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Değerlendirilmek
maksadıyla... (ANAP sıralarından "faiz değil"
sesleri) Yani, faiz almak maksadıyla.(DYP sıralarından
alkışlar)
"...bildirmesi üzerine, talebi kabul ettim. Gelen
parayı -65 milyar lira- Refah Partisinin parasını, 8 791 640
no'lu hesaba yatırdım. Bu parayı dövize çevirdim." (RP
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA BALCILAR (Eskişehir) – Faize
yatırmıştır...
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Bekleyin efendim,
gerisi var; sabır gösterin lütfen.
Bakınız "bilahara, 14 Şubat 1994
tarihinde aktifiyle beraber, Refah Partisi malî sorumlusuna geri
gönderdim" demektedir. Bu ne; buna ne diyeceksiniz?!. (RP
sıralarından gürültüler)
Eğer, 11 inci ceza mahkemesindeki dosyayı
alabilseydim... Dava bozuldu, dosya gitti; biliyorsunuz...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Aykurt, süreniz doldu; lütfen
toparlar mısınız efendim.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Sayın
milletvekilleri, Anayasamızın 69 uncu maddesine, 2820
sayılı Siyasî Partiler Kanununa göre bu fiilin müeyyidesi, Anayasa
Mahkemesine gitmektir; partinin, kapatılması yönünde, Anayasa
Mahkemesine gönderilmesidir. Oraya kadar gider bu iş. (RP
sıralarından "Oo" sesleri)
"Oo" değil, okuyalım maddeyi!..
2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununa göre...
BAŞKAN – Efendim, otomatik cihazda bir arıza
hâsıl oldu; bir dakika müsaade buyurun... (Gürültüler)
Beyler, yani, insanlarda arıza oluyor da aletlerde
arıza olmaz mı; niye tuhaf geldi?
Sayın Aykurt, ben, buradaki saate göre, size 3
dakika daha süre veriyorum; lütfen toparlayın.
SAĞLIK BAKANI YILDIRIM AKTUNA (İstanbul) – 17
dakika oldu Sayın Başkan.
BAŞKAN – Müsaade buyurun Sayın Bakan...
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Değerli
milletvekili arkadaşlarım, benden evvel bu kürsüde konuşan değerli hatiplerin
sözlerini, verdikleri rakamları tekrar etmemek için özetliyorum ve süremi
de nazara alarak konuşmamı bağlıyorum.
Açıkladığımız nedenlerle bu
dosyanın, Refah Partisi kasasının, bu kirli kasanın
açılmasında, araştırılmasında zaruret
vardır.
BAŞKAN – Efendim, toparlayın... Bakın,
şimdi mikrofon düzeldi; 2 dakikanız var, o 2 dakikanızı
veriyorum.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Sesim yeter,
gerekirse ben mikrofondan vazgeçerim.
BAŞKAN – Buyurun, devam edin.
İRFETTİN AKAR (Muğla) – 18 dakika oldu.
BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun.
Buyurun efendim, siz toparlayın.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Burada
söyleyemediğim yabancı rakamlar var; İsvçre Frankı, Alman
Markı, Sterlin, Hollanda Guldeni var. Bu rakamları alt alta koyduğunuz
zaman, görürsünüz ki, hesaplara trilyonlar akmış,
çıkmış; aynı gün akmış, çıkmış.
Değerli arkadaşlarım, toparlıyorum.
Açıkladığımız nedenlerle bu dosyanın ve bu kirli
kasanın araştırılması lazım; bunda zaruret var.
Bu kasanın açılması ve araştırmanın
yapılması için kalkacak parmaklar, Meclis zabıtlarına ve
tarih sayfalarına geçecek en onurlu bir belge olacaktır.
Bakınız değerli arkadaşlarım,
şurada, 479 sayfa, muhtelif gazetelerdeki beyanlarınız var. Ben
28 Ağustos 1980'de bu kürsüde konuşurken, kürsü masuniyetini ihlâl
ettiniz, buraya saldırdınız; o zaman "yalan söyledi"
dediniz. Önümüzdeki günler de, benim zaman içerisinde doğru
söylediğimi kanıtlayacak ve o
zaman Fransa'da yakalanan Halit Kahraman arkadaşınızın
dosyasını buraya getireceğim. O zaman, bunlar, devede kulak
kalacak! Eroin dosyası da gelecek buraya bir gün! (DYP
sıralarından alkışlar, RP sıralarından
"Yuh" sesleri) Evet, başka dosyalar da var. 13 seneye mahkûm
oldu; o dosya da burada var, o da gelecek bir gün. Daha çok bombalar var!.. (RP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Aykurt... Sayın Aykurt...
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Hepinizi saygıyla
selamlıyorum, hürmetler ediyorum. (DYP sıralarından
alkışlar)
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Mahkemede
hesabını verirsin!
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Kimin vereceği
belli olmaz!
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Mahkemede
hesabını verirsin!
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Bu yolu siz
açtınız!
BAŞKAN – Sayın Aykurt, lütfen... (RP
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – İniyorum efendim.
BAŞKAN –Sayın Aykurt, buyurun, oturun
efendim.
ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) –
İspat etmezsen, müfterisin!
BAŞKAN – Sayın Öncel... Sayın Öncel...
ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Hesap
vereceksiniz!
BAŞKAN – Refah Partisi Grubu adına,
Sayın Lütfü Esengün; buyurun. (RP sıralarından
alkışlar)
RP GRUBU ADINA LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan
araştırma önergesi üzerine, Grubum adına söz almış
bulunuyorum; hepinizi, şahsım ve Grubum adına saygıyla
selamlıyorum.
Muhterem arkadaşlar...
KADİR BOZKURT (Sinop) – Sayın Başkan,
saat 19.00' a geliyor, uzatma kararı var mı?
BAŞKAN – Sayın Esengün, bir dakika...
Sayın Bozkurt, efendim, Divan üyeliği
yapmış olmanız hasebiyle, hassasiyet gösteriyorsunuz, bunu
anlıyorum; ama, "Gündem" denen bir belge var, orada Yüce Kurulun
aldığı bir karar var ve orada "bu görüşme bitinceye
kadar sürenin kullanımına" deniliyor.
Saygıyla arz ediyorum efendim.
KADİR BOZKURT (Sinop) – Teşekkür ediyorum
efendim.
BAŞKAN – Buyurun.
LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Muhterem arkadaşlar,
bugün, bir araştırma önergesinin müzakeresini yapıyoruz; ama,
üzülerek görüyorum ki, bu kürsüde, pervasızca Anayasa ihlalleri
yapılıyor, Anayasa bir tarafa atılmış; Anayasanın
138 inci maddesi Anayasada hiç yokmuş gibi, yargılanmakta olan bir
insan üzerinde, burada, ileri geri her şey konuşuluyor.
Şimdi, sayın konuşmacıların
ifadelerine, isnatlarına kısaca cevap vermek istiyorum.
Sayın Kul'a cevap vermeye değmez. (RP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ona cevap
vermeye değmez; çünkü, iki sene o gerçekdışı sözleri
söyledi; ama, sonradan gerçekler hep ortaya çıktı. Bakınız,
şu gazetede "Refah Partisine Yüce Divan yolu göründü" deniliyor,
13 Aralık 1994 tarihli gazete. Haberin metni, Sayın Kul'un gazeteye
verdiği birtakım ifadeler, beyanlar... Bunun üzerine, Yargıtay
Başsavcısı, Meclis Mal Varlığı
Araştırma Komisyonuna şu yazıyı yazıyor:
"Haberde konu edilen Refah Partisinin, yabancı devletler, milletlerarası
kuruluşlar ve yabancı gerçek ve tüzelkişiler ile yabancı
ülkelerdeki dernek, grup ve kurumlardan, herhangi bir suretle, doğrudan
doğruya veya dolaylı olarak yardım kabul ettiğini gösteren
tüm kanıtların birer örneğinin, ilgili Meclis
Araştırma Komisyonundan temin edilerek, 2820 sayılı Siyasî
Partiler Yasası açısından değerlendirilmek üzere,
Cumhuriyet Başsavcılığımıza gönderilmesi rica
olunur."
Verilen cevabı, hem Sayın Kul'un hem biraz
evvel konuşan Sayın DYP sözcüsünün hem de Yüce Heyetinizin
bilgilerine arz ediyorum; bakınız, Komisyon Başkanı cevapta
ne diyor: "Komisyonumuz, bu konuda yurtiçinde ve
yurtdışında araştırmalarını sürdürmekte
olup, bu aşamada, Komisyonumuzda, Savcılığınıza
verilecek nitelikte hukukî delil teşkil edebilecek bir belge bulunmamaktadır.
(RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
İstenilen nitelikte bir belge elde edildiği takdirde
Savcılığınıza gönderilecektir."
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – İmza?..
LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – İmza, Halûk Müftüler,
Denizli Milletvekili, Komisyon Başkanı...
Komisyon görevini bitirinceye kadar, Cumhuriyet
Başsavcılığına tek bir belge gönderilemedi. (RP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Sayın DYP sözcüsüne, Mal Varlığı
Komisyonunun 5 DYP'li sayın üyesi tarafından tanzim edilen raporu hiç
okumamışsa, bir defa okuyup anlayamamışsa birkaç defa daha
okumasını tavsiye ediyorum. (RP sıralarından
"Bravo" sesleri,alkışlar)
Bakınız, 5 DYP'li milletvekili
arkadaşımızın, o günlerde, Sayın Çiller hakkında
nihayet başlamış bulunan araştırmaları bir an
önce önlemek için, bir an önce komisyonun görevini sona erdirmek için kaleme aldıkları
raporda ne deniliyor; 5 DYP'li, birisi karşımda oturuyor...
İBRAHİM HALİL ÇELİK
(Şanlıurfa) – İsimlerini oku, isimlerini!..
LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – İsimlerine gerek yok;
hepsi, bizim saydığımız muhterem
arkadaşlarımız.
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Bosna'ya gitmişler
mi?
LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Efendim, Bosna'ya beraber
gittik. Ben, inanıyorum ki, o komisyonda görev yapan DYP'li, SHP'li, ama,
vicdanıyla hareket eden bütün arkadaşlarım, bu konuda, bizim
-bizim derken, Refah Partisinin veya bu konuda isnat altında bulunan
herkesin- ne kadar suçsuz, günahsız, tertemiz insan olduğumuzu
vicdanen bilirler; benim, komisyondaki arkadaşlarım bunu bilir.
Bakınız ne deniliyor o komisyon raporunda:
"Bununla beraber, Refah Partisinin, kendi tüzelkişiliği
adına, yurtiçinde ve yurtdışında, Bosna'ya gönderilmek
amacıyla yardım topladığı ve bu yardımların,
Refah Partisiyle organik ilişkisi olduğu iddia edilen Süleyman
Mercümek vasıtasıyla, Refah Partisi adına
kullanıldığına dair geçerli ve kesin bir belge elde edilememiştir"
Sayın sözcü, lütfen bunu oku, sonra çık!.. (RP sıralarından
alkışlar)
Yine DYP'li arkadaşlarımızın
imzaladığı raporun bir sayfasında şöyle deniliyor:
"Refah Partisinin tüzelkişiliğiyle, Bosna-Hersek'e gönderilmek
üzere para toplandığı, bunların, Süleyman Mercümek'e ve bu
yolla Refah Partisinin hesaplarına aktarıldığı
iddialarına dair bir delil bulunamamıştır."
NURHAN TEKİNEL (Kastamonu) – Mahkeme ne oluyor?..
LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – "Mahkeme ne oluyor"
doğru... Bu şahıs aleyhinde dava açıldı, mahkûm
edildi; ama, işte, Yargıtay ilamı!.. Okumamış olan
kardeşlerime tavsiye ederim, şu Yargıtay ilamını da,
bir defa, enine boyuna okusunlar; anlayamayanlar, hukukçulardan sorsunlar,
öğrensinler. (RP ve DYP sıralarından gürültüler)
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Yargıtay ilamı,
bozma mı, onama mı?..
LÜTFÜ ESENGÜN ( Devamla) – Muhterem kardeşlerim,
Yargıtay ilamı, bozma ilamıdır; karar bozulmuştur;
şu anda dava derdesttir.
Muhterem kardeşlerim, lütfen, bu kürsüde
gerçekleri konuşalım, gerçekdışı olayları, isnatları
değil. Bu kürsü, mübarek bir kürsüdür, milletin kürsüsüdür.
Sultanbeyli Belediyesiyle ilgili iddialar...
Bakınız, biraz önce Sayın DYP sözcüsünün dile getirdiği
iddialar, bundan iki sene önce Cumhuriyet Gazetesinde yer almış;
"adı yolsuzluklarla anılan adil düzenci" deniliyor; biraz
evvel Sayın DYP sözcüsünün söylediği sözler aynen burada varit.
Tabiatıyla, Sultanbeyli Belediye Başkanı aleyhinde
soruşturma açılıyor. İstanbul Valiliği tarafından
yapılan soruşturma sonucunda bakınız ne deniyor:
"İl Makamına
YA-DA Yayın Dağıtım ve Pazarlama
Anonim Şirketinin, Sultanbeyli İlçe Belediye hudutları
içerisinde kişilerden tapulu arsa aldığı ve bu
arsaları, belediyeye başvurmak suretiyle, tevhit ve ifraz
işleminde bulunduğu; bu işlemlerin usulüne uygun şekilde
yürütüldüğü; ayrıca, iddiaların, Ali Nabi Koçak ile -bu
şahıs belediye başkanıdır- bağlantılı
olduğuna dair somut delil elde edilemediğinden, hakkında
soruşturma açılmasına gerek olmadığı
bildirilmektedir.
Uygun görüldüğü takdirde, konuyla ilgili
dosyanın hıfza alınması hususunu müsadelerinize arz
ederim."
Bu yazının altında, devrin Sayın
Valisi, bugünün DYP'li Sayın Milletvekili Hayri Kozakçıoğlu'nun
"olur"u var. (RP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar; DYP sıralarından gürültüler)
Sayın sözcü, bu konuyu dile getirmeden önce
keşke Sayın Valimizle bir görüşseydi. (RP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar; DYP sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – O, bizi bağlar
mı?..
LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Ben, size hangi birini
söyleyeyim; bakın, asıl konuşma metnime henüz geçmedim.
BAŞKAN – Yalnız, süre işliyor Sayın
Esengün...
LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Süreme zam isterim Sayın
Başkan. (RP sıralarından gülüşmeler)
BAŞKAN – Efendim, süre işliyor.
LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Sizin bu haksız
iddialarınıza cevap vermek için 20 dakika değil, saatler
lazım; çünkü, burada, gerçekleri konuşmadınız.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Araştırma
açalım da, saatlerce konuşalım.
LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Bakınız, 65 milyar
liranın hikâyesi... Şu, takipsizlik kararı beyefendi; bunu,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı vermiş ve sonuçta
da –hepsini okumak vakit kaybı olacak– 65 milyar liranın Süleyman
Mercümek'e intikali, tekrar geriye dönüşüyle ilgili iddiaların varit
olmadığı, suç teşkil etmediği, ortada ne bir suçlu ne
de bir suç bulunduğunu 10.4.1995 tarihinde Ankara
Başsavcılığı, takipsizlik kararıyla belgeye
bağlamış; bu da böyle... (RP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Şimdi, telaş ne?.. Telaş ne?.. (RP
sıralarından "TEDAŞ mı" sesleri) TEDAŞ
değil "telaş" diyorum. Telaş ne?.. Sayın Çiller
hakkında -samimî olarak söylüyorum- ben ve önergede imzası olan bütün
arkadaşlarımız, milletin isteğini, milletin istediğini
yapıyoruz; Anayasayla, İçtüzükle elimizde olan denetleme görevini
yerine getiriyoruz; bizim, kimseyi ipe çekmeye, kimseyi mahkûm etmeye, kimseyi
kötülemeye niyetimiz yok. İnşallah, sonuçta aklanır; ama, sizin
telaşınız, Sayın Çiller hakkında verdiğimiz soruşturma
önergelerini ne yapıp yapıp karambole getirmek, sulandırmak.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – O size
yakışır, bize yakışmaz; karambol size
yakışır.
LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – İki sene önce
yaptınız aynısını...
Şimdi, sayın sözcüye şunu diyorum:
Refah'ın kirli kasası yok. Elhamdülillah, her kuruşu, anamızın
ak sütü gibi helal paralardan teşekkül eder Refah'ın kasası. (RP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Refah'ın kasasında ne vardır; Refah'ın kasasında, bu
devletin Hazineden yaptığı yardım vardır; bir de,
ezilmiş, horlanmış, kötülenmiş, inancından dolayı
yıllarca zulme uğramış insanın dişinden
tırnağından artırdığı beş
kuruşlar, on kuruşlar vardır. (RP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Refah'ın kasasında
rantiyecinin faizi yoktur. (RP sıralarından "Bravo"
sesleri) Refah'ın kasasında, kirli yalı
kapılarının arkasında kazanılmış paralar
yoktur (RP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Ve şunu da söyleyeyim: Bu memlekette, Refah Partisini
kapatmaya da kimsenin gücü yetmez. (RP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Bunu ağzına alan insan, bu Meclis
içerisinde oturmasın; demokrasiye, demokratik hayata yakışmaz.
Muhterem kardeşlerim, eğer, bir milletvekili,
bu kürsüde, bir siyasî partinin kapatılmasından bahsedebiliyorsa,
yazıklar olsun. (RP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
Sevgili ANAP sözcüsüne de kısaca cevap arz edeyim;
o "niçin imzası yok?" dediği raporu, benden rica etti, ben
verdim. Altında imzalar var, isimler açılmış, imzalar
alınmamış; raporun bir fotokopisi... Gelen arkadaşa
söyledim; bu raporda 5 DYP'linin imzası vardır; benim dahil,
diğerlerinin imzası yoktur. "Niçin yoktur" sualine
şimdi burada muhatap olduk, keşke telefonla sorsaydı. Niçin
yoktu; çünkü, o rapor, Çiller'i aklama raporuydu -Çiller ile ilgili bölümü
itibariyle arz ediyorum- Çiller bir an evvel aklansın, erken seçim
ihtimali var -nitekim, erken seçim de hemen peşinden geldi- alelacele bu
raporu yazıp, bu komisyonun görevini bitirelim diye, o yola tevessül
ettiler. Biz, ayrıca müstakil bir rapor yazdık; ben müstakil bir
rapor yazmıştım, sizin partili -ANAP'lı- arkadaşlar ve
CHP'li arkadaşlar da ayrı bir rapor yazdılar. Onun için,
DYP'lilerin yazdığı raporda bizim imzamız yok. Durum bundan
ibarettir. (RP sıralarından alkışlar) Bunları kürsüye
çıkmadan evvel sual edip öğrenirseniz, faydalı olur.
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Öğrensin...
LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Muhterem kardeşlerim,
işin bu yönünü bir tarafa bıraktıktan sonra, bir hukukçu olarak
ve bu işin hukukî mahiyeti üzerinde durma zaruretini hissederek,
şunları arz etmek istiyorum:
DYP'li sayın milletvekili arkadaşlarımızın
Meclis Başkanlığına sundukları bu önergede,
araştırılmasını istedikleri konunun ne olduğu
incelendiğinde, ortaya iki husus çıkmaktadır:
1- Süleyman Mercümek isimli bir
vatandaşımız hakkında birtakım iddialar ileri
sürülmekte, bu iddiaların varit olup olmadığının
araştırılması istenilmektedir.
2- Refah Partisinin bu şahısla herhangi bir
malî ilişkisinin bulunup bulunmadığının
araştırılması talep edilmektedir.
Temel hukuk düzenimiz açısından
bakıldığı zaman, her ne kadar Yüce Meclisimizin bir denetleme
görevi varsa da, bu görev, Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtildiği gibi, Başbakan, bakanlar ve kamu faaliyetlerinin
denetlenmesiyle sınırlıdır. Herhangi bir
vatandaşın faaliyetlerinin denetimiyle Yüce Meclis görevli
olmayıp, bu görev yargı organına verilmiştir.
Diğer yandan, herhangi bir partinin herhangi bir
konuyla malî ilişkisinin bulunup bulunmadığını
denetleme görevi de Yüce Meclise verilmemiştir. Anayasanın 69 uncu
maddesinde açıkça belirtildiği gibi, bu denetim görevi, ne
milletvekiline ne diğer partilere ve ne de Yüce Meclise verilmemiş
olup, münhasıran Anayasa Mahkemesine tevdi edilmiştir. Bunun sebebi
çok açıktır, ayrıca uzun uzadıya açıklamaya gerek
yoktur; bu düzenlemede, böyle önemli bir konunun partizan maksatlara alet
edilmesine imkân bırakmamak maksadı hedef
alınmıştır.
Bu sebeplerden dolayı, bu önergelerde arzu edilen
hususların araştırılması, bir yönüyle münhasıran
yargının görevi, diğer yönüyleyse Anayasa Mahkemesinin
görevidir; şahısa, yargı tarafından denetlenecek; siyasî
partiyse, Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenecek. Hukuk düzenimiz, bu
konuları, hiç bir tevil ve tefsire imkân bırakmayacak şekilde,
Anayasanın ilgili maddeleriyle, açık bir şekilde tanzim
etmiştir. Bundan dolayı, Yüce Meclisin bu konularda herhangi bir
araştırma yapması mümkün değildir, Anayasaya apaçık
aykırı olur.
Muhterem arkadaşlar, diğer yandan,
aşağıda açıklayacağım sebeplerden dolayı da,
ayrıca Yüce Meclisin böyle bir araştırma yapmaya karar vermesi
mümkün değildir. Bu konuda, öncelikle şu hususları belirtmek
mecburiyetindeyim: Türkiye bir hukuk devletidir. Anayasanın 7, 8 ve 9 uncu
maddeleri açıktır; bu maddelere göre, devlet ve hukuk düzenimizde
-malum olduğu üzere- kuvvetler ayrımı prensibi vardır.
Yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirlerine müdahale etme hakları
yoktur; ne yargı yasama görevini yapabilir ne de yasama organı
yargı görevini yapabilir.
Hukuk devleti olmanın doğal sonucu olarak
diğer bir temel prensip de, Anayasanın
bağlayıcılığıdır. Anayasanın 11 inci
maddesinde yerini bulan bu kurala göre, Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve
yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer
kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk prensipleridir. Bu
açık hüküm karşısında, Yüce Parlamentonun da Anayasaya
bağlı olduğu açık bir gerçektir. Üzerinde ittifak olunan bu
hukukî duruma göre, herkes Anayasaya uygun hareket etmek zorundadır.;
yani, fiilî durumla hukukî durum, tam bir uyum arz etmelidir.
Sayın Başkan, muhterem arkadaşlar;
işte, bu temel Anayasal ve hukukî esaslara göre, Anayasanın 138 inci
ve 69 uncu maddeleri gereğince, Yüce Mecliste bu araştırma
önergesinin görüşülmesi mümkün değildir; önümüzde, Anayasal bir engel
vardır. Çünkü, Anayasanın 138 inci maddesinin ikinci
fıkrası "Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı
yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat
veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz" demektedir.
Üçüncü fıkrasında ise "Görülmekte olan bir dava hakkında
Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kulanılması ile ilgili soru
sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda
bulunulamaz" hükmü mevcuttur.
Diğer yandan, bilindiği gibi, Süleyman
Mercümek hakkında, birtakım siyasî maksatlarla, pek çok dedikodular,
ithamlar, isnatlar yapılmaya tevessül edilmiş olduğundan
dolayı, bütün bu iddia ve isnatların tamamı, bu iddialardan
dolayı yargıya intikal etmiş ve halen de yargı
safhasında bulunmaktadır. Herkesin bildiği gibi, bu
yargılamanın ilk kademesi, Fatih Asliye Ceza Mahkemesinde
yapılmış ve bu mahkeme kararında -biraz evvel sayın
DYP sözcüsünün bahsettiği o mahkeme kararında- bu iddiaların,
Refah Partisiyle herhangi bir ilişkisinin olmadığı sabit
olmuş, başka nedenlerle konu Yargıtaya intikal etmiş,
Yargıtayda alınan karar gereğince, mahallî mahkeme hükmü
bozulmuştur ve şu anda yargı devam etmektedir, dava derdesttir.
Bu bakımdan, biraz evvel
açıkladığımız Anayasa kuralı
karşısında, araştırma önergesinde
araştırılması istenen hususların tamamı
yargıda bulunduğundan dolayı "bunları bir kere de biz
araştıralım" demenin imkânı
kalmamıştır. İşte, bu sebepledir ki, geçen hafta, bu
önergenin gündeme alınmasıyla ilgili yapılan görüşmelerde,
Sayın Gönül'ün ifade buyurduğu, İSKİ ve Metin Göktepe
olaylarının niçin Meclis araştırmasına konu
edildiğine dair iddiayı şöyle cevaplamak mümkündür: İSKİ ve Metin Göktepe olayı Mecliste ele
alınıp araştırma konusu edildiğinde, henüz,
Anayasanın bahsettiği şekilde dava açılmamış idi
ve benim şahsî kanaatime ve Grubumun düşünçesine göre, yargıya
intikal eden -dava açılan değil, yargıya intikal eden-
hakkında hazırlık tahkikatı yapılan tüm olaylarda,
medyada ve Mecliste, hiçbir şekilde, açıklama, inceleme, müzakere,
araştırma yapılmamalıdır. Yargının
bağımsızlığının gereği budur; ama,
Türkiye öyle bir hale geldi ki, sanıklar -beraet-i zimmet
asıldır dediğimiz şu hukuk düzeninde, sanık
sıfatıyla suçlanan kişiler- önce medyada mahkûm edilmektedir.
Medya bugün öyle bir hale gelmiştir ki, istediği insanı,
istediği suçtan mahkûm etmekte; o şahıs mahkemeden beraat dahi
etse, sonuçta o mahkûmiyet izi onun üzerinde kalmaktadır.
Danıştay Gününde, Danıştay
Başkanı Sayın Firüzan İkincioğulları'nın bu
konudaki açıklamaları, fikirleri fevkalade güzeldir, fevkalade yol
göstericidir. Bu konuda gereken yasal düzenlemenin bir an evvel
yapılması lazımdır. Gerçekten, yargı
bağımsızlığı için, 138 inci maddenin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Esengün...
LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Mümkün olan süratle ve en
kısa şekilde bitirmeye çalışacağım.
BAŞKAN – Efendim, bana kâğıtları
göstermeyin lütfen; siz, süreye bakın. Lütfen, toparlar
mısınız.
LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Toparlamaya
çalışacağım Sayın Başkan.
...138 inci maddenin, Meclisimizde titizlikle
uygulanması lazımdır. Dün, bunun güzel bir örneğini,
Mecliste yaşadık; bir Meclis araştırma komisyonu -Metin
Göktepe cinayetinin araştırılmasıyla ilgili kurulan
komisyon- olay yargıya intikal ettiği için, sanıklar
hakkında dava açılmış olduğu için ve bu noktadan sonra
Mecliste araştırma, soruşturma, inceleme
yapılamayacağı gerekçesiyle komisyon görevine son vermiş,
elde ettiği tüm bilgi ve delilleri İstanbul
Savcılığına tevdi etmiştir. Bu, gerçekten bundan
sonraki uygulamalar için güzel bir örnektir, böyle olması lazım
gelir.
AHMET İYİMAYA (Amasya) – Suimisal emsal
olmaz.
LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; sözlerimi toparlamaya
çalışacağım.
Araştırma önergesinde yer alan iddialar
üzerinde uzun uzadıya durmaya gerek yoktur. Partimizle ilgili tüm isnat ve
iddialar gerçekdışıdır. Asıl gayenin ne olduğunu
milletimiz ve Yüce Meclis bilmektedir.
Bu görüştüğümüz önerge, DYP Genel
Başkanı Sayın Tansu Çiller hakkındaki iddiaların
Anayasa ve İçtüzüğe uygun şekilde Meclis tarafından
denetlenmesi için verilen soruşturma önergeleri karşısında
işi sulandırmak, karambole getirmek ve kamuoyunun zihnini bulandırmak
için verilmiş bir önergeden ibarettir. (RP sıralarından
alkışlar)
Nitekim, aynı durum 1994 senesinde de
yaşanmış; Sayın Çiller'in malvarlığının
araştırılması istenildiğinde, 1983'ten sonra kurulan
tüm parti, liderleri ve yakınları araştırma kapsamına
alınmak suretiyle, araştırma içerisinde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Esengün, lütfen efendim...
LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın
Başkan.
Diğer sayın üyelere gösterdiğiniz kadar
tolerans istiyorum, fazla değil.
BAŞKAN – Efendim, ondan biraz fazla oluyor; lütfen
toparlayın.
LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – 1983'ten sonra kurulan tüm
parti, liderleri ve yakınları araştırma kapsamına
alınmak suretiyle, araştırma içinden çıkılmaz bir hale
getirilmiştir. Şimdi aynı taktikle, soruşturmaların
engellenmesi için alelacele Anayasa ve bütün hukuk düzeni bir tarafa itilerek,
böyle bir önerge Meclis huzuruna getirilmiştir.
Saygıdeğer milletvekillleri, sonuç olarak
şunu ifade etmek istiyorum. Geçen hafta da bu kürsüde söylediğim
gibi, ortaya atılan her türlü iddia Meclisimiz tarafından incelensin,
araştırılsın, soruşturulsun, hiçbir şeyin üzeri
örtülü kalmasın, örtülü ödenek de dahil... (RP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Ancak, bu görevler yerine getirilirken,
Anayasa ve hukukun temel kuralları da çiğnenmesin, hiçe sayılmasın.
İşte, bundan dolayıdır ki,
yukarıdaki açıklamalarımızla bir kere daha görüldüğü
üzere, bu önergenin özündeki iddiaların, gerçekle uzaktan yakından
hiçbir igisi yoktur. Bu iddiaları incelemek, Meclisin görevi
değildir. Bunları araştırmaya teşebbüs, Anayasaya
aykırıdır. Konunun Refah Partisiyle ilgili yönü, daha önce
Meclis tarafından incelenmiş, karara bağlanmış,
ayrıca yargı tarafından da incelenmiş ve karara
bağlanmış olduğu için, meselenin özü itibariyle, bizim, ne
çekineceğimiz ne de sakınacağımız hiçbir konu mevcut
değildir. (RP sıralarından alkışlar)
Benim burada yapmak istediğim, sadece, Yüce
Meclisin, Anayasa ve temel hukuk kurallarına uygun olarak
çalışması gereğini, bir defa daha vurgulamaktan ibarettir.
Burada, iki hususa daha dikkatinizi çekmek istiyorum.
Bazı DYP'li arkadaşlarımız... (DYP sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Kaç dakika oldu?..
BAŞKAN – Sayın Esengün, lütfen, saygı
sunar mısınız efendim.
LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) – Peki efendim; başka bir
konuya dikkat çekmek istemiyorum.
Teşekkürlerimi arz ediyorum. Vereceğiniz
karara saygı duyuyorum. Biz, bu
Meclisin Yüce çatısı altında, bu konuları tam birbuçuk sene
araştırdık; oy verin, birbuçuk sene daha, üç sene daha, beş
sene daha araştırın, bakalım nereye varacağız!..
Hayırlı olmasını diliyorum;
saygılar sunuyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Esengün, teşekkür
ediyorum.
Birinci imza sahibi sıfatıyla, önerge sahibi
olarak, Sayın Gönül; buyurun efendim.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Biliyorum, gerçekten, saatlerdir süren görüşmeler
sonucu oldukça yoruldunuz. Ben de, mümkün olduğu kadar,
konuşmamı çok kısa sürede tamamlamaya gayret edeceğim.
Sayın Esengün herhalde oturumun başında
burada yoklardı; tekrarında fayda görmüyorum; ama, hâlâ, ısrarla
"Anayasayı ihlal ediyorsunuz" diyorsa, o zaman, ben, Yüce
Heyetinize arz ettiğim Anayasa Mahkemesi kararının bir
örneğini, oturum sonrasında kendilerine göndereceğim.
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Buna gerek yok; biz
Anayasa Mahkemesine gittik zaten.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) – Sayın Kazan, tabiî
ki yasal hakkınızdır, Anayasa Mahkemesine gidebilirsiniz;
gittiğiniz gibi...
Türk adaleti, mutlaka, şaşmaz
kararını verecektir; ama, burada, sözcünüzün, Yüce Heyetin
Anayasayı ihlal ettiği yolundaki sözünü ve iddiasını kabul
etmemiz mümkün değil.
Meclis Başkanlığına vermiş
olduğumuz ve bugün görüşmelerine
başladığımız araştırma önergesiyle, bir
dönem ülke siyaset gündemini dolduran, olaylar yumağı haline gelen ve
aylarca tartışılan Süleyman Mercümek ve
bağlantılarının ne olduğunun
araştırılması talebimizi Yüce Heyetinize sunuyoruz.
Bugüne kadar kamuoyunda tartışılan
hususlar, basında yer alan iddialar ve beyanlar, Araştırma
Komisyonu muhteviyatı, banka hesap hareketleri, deliller, savunmalar,
Süleyman Mercümek olayının, tahminlerin ötesinde bir önem ve mahiyet
arz ettiğini göstermektedir. Öyle ki, bugüne kadar olayın sadece bir
kısmının açığa çıktığı, büyük
kısmının ise görünmez halde kaldığı
kanaatindeyiz. Şüphesiz, olay tümüyle ele alındığında,
iddiaların, legal olmayan işlerdeki bağlantının, her
türlü delil ve vasıtayla ispatının mümkün
olacağıdır. Biz, bu araştırma talebimizle, sadece
sanık olarak yargılandığı suçlara bağlı
fenomenlere değil, bunun dışındaki olaylar zincirini de
hedeflemekteyiz. Özellikle, Süleyman Mercümek, bazı arap ülkeleri, millî
görüşe bağlı kuruluş ve şirketler, Uluslararası
İnsanî Yardım Teşkilatı, doğruysa Refah Partisi unsurları
arasındaki dolaşımın mahiyeti nedir? İrtibat varsa
açıklığa çıkmalıdır, Türk halkının da
bunu bilmeye hakkı vardır.
Değerli milletvekilleri, Süleyman Mercümek kimdir?
Değerli grup sözcüleri, doğum yeri, anası, babası filan
diye ifade ettiler; ben oraya girmeyeceğim. Kimlik bilgileri bizi
ilgilendirmiyor; ama, biz, 1980 öncesi hangi siyasî partinin kuruluşunda
görev aldığını, ne gibi hizmetlerde bulunduğunu, çok
iyi ve yakından biliyoruz. Aslında o kısmını da ele
almak lazım ama, şu an vaktimiz yetmeyecek; o kısmı bir
kenara bırakalım, biz 1982 yılına gelelim.
Sayın Mercümek, İlim Yayma Cemiyetinin
kongresinde seçilen yönetim kurulu üyesidir; Millî Gazetenin sahibidir;
Avrupa'da Millî Görüş Teşkilatının kitap
ihtiyacını karşılayan, dağıtımı yapan,
basan YA-DA'nın da ortağıdır ve sahibidir. Bir iddiaya
göre, Refah Partisinin kuruluş çalışmalarında Sayın
Erbakan'ın yanında yer aldığı ve özellikle
İstanbul'daki kuruluş çalışmalarını bizzat
Sayın Erbakan adına üstlendiği ve yürüttüğüdür. Özellikle,
Sayın Erbakan ile ikili temaslarının olduğu ve onun
adına yabancı heyetleri karşıladığı ve
ağırladığıdır. Her ne kadar, ilk anda, Refah
Partisi yöneticileri, Süleyman Mercümek'i tanımadıklarını
iddia ve ifade etmişler ve "her sakallının
hesabını biz veremeyiz" demişlerse de, bilahara Süleyman
Mercümek'in parti üyesi olduğunu kabul etmek zorunda
kalmışlardır.
Bir diğer iddiaya göre, Süleyman Mercümek ve
Beşir Darçın Refah Partisinin kasalarıdır. Kirlidir,
temizdir... Geliniz, biraz evvel Sayın Sözcünüzü alkışlayan
elleriniz, bunun hangisinin doğru olduğunun tespiti için, kabul
yolunda havaya kalksın. Biz, onu istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, Beşir Darçın,
ismi çok geçen bir kişi. Burada, Beşir Darçın'la ilgili iddialar
ortaya konuldu. Tabiî ki, meselenin üstündeki örtü biraz
kaldırıldığı zaman 500 bin dolarlık ve 150 bin
dolarlık çekleri aldığı ve bunu imzasıyla teyit eden
belgeyi, kendisine bu çeki teslim eden kişiye verdiği sabittir.
Sayın Kazan, Yüce Heyetinize bir belgeden
bahsettiler. Değerli milletvekilleri, bizim elimizde de bir belge var. Bu
çeklerin kime, nerede ve ne amaçla verildiğine dair, Arapça
yazılmış, noterce tercüme edilmiş, açıklama
kısmında da bu çeklerin Refah Partisine yardım amacıyla
verildiğini merkezine rapor eden kişinin belgesi var, belgesi...
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Bizde yok.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) – Onu da vereceğiz.
Haa ne zaman vereceğiz biliyor musunuz; onu da, yeni bir
araştırma önergesi hazırlandı geliyor, işte o zaman
Yüce Heyetinize arz edeceğiz. Acaba hangisi doğru?.. Peki, bunun
sonucu, biraz evvel Esengün'ün ifade ettiği söz, acaba, tutar mı
tutmaz mı? "Refah Partisini kapatmaya kimsenin gücü yetmez"
derken... (RP sıralarından "yetmez, yetmez" sesleri)
...acaba kendisini bu Anayasanın üzerinde mi kabul ediyorlar? Acaba,
devlet gücünden kendilerini daha mı güçlü kabul ediyorlar? (RP
sıralarından gürültüler)
İSMAİL KAHRAMAN (İstanbul) – Anayasa
gereği...
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) – Anayasanın ve
Siyasî Partiler Yasasının ilgili hükümleri açıktır.
BAŞKAN – Sayın Gönül...
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) – Eğer siz,
Anayasaya aykırı davranmışsanız; eğer, siz,
Siyasî Partiler Yasasını ihlal etmişseniz ve Türkiye Cumhuriyeti
Devleti güçlü ise, suç işleyenin yakasına yapışacaksa,
iddiamız teyit edildiğinde, ispat edildiğinde, elbette, sizin de
yakanıza yapışacaktır. (RP sıralarından
gürültüler) Bundan hiçbir şüpheniz olmasın... (DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Gönül...
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) – Değerli
milletvekilleri, tabiî ki, Süleyman Mercümek olayı, burada çok dile
getirildi. Değerli sözcüler, her seferinde, pek çok işlediği,
yüklendiği ve ifa ettiği görevleri saydılar, döktüler. Ben
tekrar etmek istemiyorum; yalnız, size, bazı rakamlar
okuyacağım, bir hesap hareketini anlatacağım. Süleyman
Mercümek, nihayet , bir malî müşavirdir. Bir holdingin sahibidir,
değildir bilmiyorum ama, bir malî müşavirin hesabı vardır
bankada; ama, rakamları ve tarihleri okuduğum zaman, sanki devlet
kasası, sanki bir holdingin hesap cüzdanı; Kuveyt-Türk
Evkafından, Faisal Finans Kurumundan, Albaraka Özel Türk Finanstan birçok
para hesabına girmiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gönül, efendim, süreniz bitti.
Ben, size, 2 dakika süre veriyorum. Lütfen...
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) – Şimdi, hesap
numaralarını da saymıyorum. 17 3 1993 tarihinde 1 753 691
Amerikan Doları hesaba giriyor, aynı gün tamamı çekiliyor.
15.2.1993 tarihinde 1,5 milyon dolar hesaba giriyor, 15.2.1993'te 250 bin dolar
giriyor, yine, 15.2.1993 tarihinde 1 milyon 750 bin dolar hesaba giriyor ve
neticede, 30.4.1993'te hepsi çekiliyor.
Değerli milletvekilleri, vaktimiz yetmiyor.
Şu listede yer alan rakamları okuduğum zaman, Türkiye
Cumhuriyeti Devleti içinde holdingler, şirketler, fabrikalar vardır.
Devletin dışında böyle bir hesabın, böyle bir hesap
hareketinin kişisel hesaplarda olabileceğine ben ihtimal vermiyorum.
OSMAN HAZER (Afyon) – İçişleri Bakanı
sizdendi...
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) – Değerli
milletvekilleri, hüzünle seyrettik, hüzünle dinledik. Biz, Mal
Varlığı Araştırma Komisyonu raporunu çok iyi okuduk. O
raporda, Sayın Erbakan ve kardeşlerinin uzun süren mal
varlığı var. Hayırlı olsun! Doğrudur,
yanlıştır; o, bir araştırma veya soruşturma
konusudur. Onu, günü geldiğinde burada tekrar görüşürüz; ama, biliniz
ki, siz, başkalarının aklanmasını bu kürsüden ifade
ederken, niçin kendinizin de aklanmak ihtiyacını
duymadığınızı bu millete nasıl izah edeceksiniz?!
(DYP sıralarından alkışlar) Nasıl
anlatacaksınız; bu mecburiyet başkaları için var da sizin
için yok mu; sizin aklanmaya ihtiyacınız yok mu?! (RP
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gönül, Genel Kurula
teşekkür eder misiniz efendim...
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) – Değerli
milletvekilleri, inanıyorum ki...
BAŞKAN – Sayın Gönül, lütfen...
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) – Sayın
Başkanım, bağlıyorum. İzin verir misiniz...
Başkalarına gösterdiğiniz toleransı bir dakika olarak bana
gösterir misiniz...
BAŞKAN – Efendim, size gösterdim... Buyurun
teşekkür edin.
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) – Değerli
milletvekilleri, hiç kimseye önyargılı değiliz; hiç kimse
hakkında peşin kararlı da değiliz. Eğer, birileri, bir
başkası aklansın da gelsin diyorsasa, diyen de aklanıp
gelmek zorundadır. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)
Adil düzeni savunan kişinin kendi vicdanında vermesi gereken en
önemli karar budur. Millet önünde her şey hesaplaşılmalıdır;
meşru zemin burasıdır; hakkın, hukukun, doğrunun,
yanlışın tartışılacağı zemin
burasıdır. Millet için, devlet için, Parlamento için ve geleceğimiz
için buna mecburuz.
Önergemize destek vermenizi ve iddia edilen bu
konuların açıklığa kavuşturulmak suretiyle, Yüce
Milletimizin hakkının teslimiyetini...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gönül...
ALİ RIZA GÖNÜL (Devamla) – ...Yüce Heyetinizden
özellikle rica ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Gönül, teşekkür ediyorum.
VII. –
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2. – Kocaeli Milletvekili Şevket
Kazan’ın, Denizli Milletvekili Mustafa Kemal Aykurt’un partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın Kazan, buyurun.
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Sayın Doğru Yol
Partisi sözcüsü konuşmasında, 1989 yılında kendisi kürsüde
konuşurken kürsüye saldırdığımızı ifade
etti.
ALİ RIZA GÖNÜL (Aydın) – Hayır efendim.
BAŞKAN – Zatı âliniz değil efendim; grup
sözcüsü diyorlar.
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Bu açıdan söz
istiyorum bir. İkincisi, Sayın Ali Rıza Gönül
konuşmasında, bu Meclisin parti kapatabileceğini ifade etti;
bizi de kapatabileceğini ifade etti. Bu bakımdan da, çok kısa
bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Kazan...
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Gayet kısa
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim, Grup sözcünüz hep Anayasayı
savundu burada ve Anayasaya saygının gereğini ifade etti.
Dolayısıyla, Sayın Gönül'ün burada ifade ettiği gibi, Parti
Grubunuzun Anayasa üstünde olduğu, hiçbir devlet gücünün kendisini
kapatamayacağı biçiminde anlaşılması mümkün
değil; çünkü, Grup sözcünüz, her cümlenin sonunda Anayasaya uymaya mecbur
olduğumuzu, Anayasaya bağlı ve saygılı olduğumuzu
ifade edegeldi. Onun için, Sayın Gönül'ün o sözleri, zannediyorum,
tehevvüren söylenmiş sözlerdir.
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Efendim, biz kürsüye
yürümedik.
BAŞKAN – Efendim, bu noktada, uzatmayalım...
ŞEVKEZ KAZAN (Kocaeli) – Rica ediyorum, Sayın
Başkan... Biz kürsüye yürümedik.
BAŞKAN – Efendim, buyurun.
Yalnız, lütfen, çok kısa Sayın Kazan...
(DYP ve DSP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına
vurmalar)
MEHMET TAHİR KÖSE (İstanbul) – Sayın
Başkan, taraf tutuyorsun...
BAŞKAN – Sayın Kazan, günün bu saatinde rica
ediyorum...
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Sayın Başkan,
sayın milletvekileri; tabiî, bugün hassas bir konuyu görüşüyoruz,
herkes vicdanına göre oyunu kullanacaktır. Burada, Refah Partisinin
hükmî şahsiyetine, hiçbir araştırma yapılmadan, hakarete
varan ifadeler kullanılmıştır, bununla ilgili kanunî
mercilere başvurulacaktır; ancak, Sayın Mustafa Kemal Akyurt,
konuşmasında...
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Aykurt efendim...
BAŞKAN – Aykurt efendim.
ŞEVKET KAZAN (Devamla) – Aykurt, efendim... Özür
dilerim.
Bakınız, sizin bir soyadınız ne
kadar önemli oluyor; demek ki, bizim de haysiyetimiz önemli.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Tabiî efendim...
ŞEVKET KAZAN (Devamla) – ...
konuşmasında "1989'da, kürsüde ben konuşurken...
BEKİR AKSOY (Çorum) – 80'de...
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) – 1980'de...
ŞEVKET KAZAN (Devamla) – Bir dakika efendim,
lütfen dinleyin; zabıtları alın okuyun...
"1989 yılında, kürsüde konuşurken,
kürsüde bana saldırdınız" dedi. Bir defa, Refah Partisi
1989'da bu Parlamentoda yoktu, bir. İkincisi, Grup yetkilimiz, kendilerinden,
kimin, ne zaman saldırdığını sordu. Kendileri bir
resim gösterdiler; resimde gerçekten öfkeli bir arkadaş var; ama, resmin
içerisinde kürsü yok, resmin içerisinde kendisi yok. Siz, kendiniz resimde
yoksunuz, orada kürsü de yok, nasıl saldırmış oluyor size?
O nedenle...
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Öyle söylemedim ki...
ŞEVKET KAZAN (Devamla) – Bir de eroin davası
getirdiniz... Evet, o dava açıldı Sayın Aykurt, o dava
açıldı; ağır ceza mahkemelerinde Sayın Erbakan
yargılandı, 12 Eylülden sonra yargılandı; beraat etti.
Sayın Erbakan'a bu iftirayı yapan adam, üç sene sonra, Almanya'da
eroin suçundan yakalandı ve müstahakını buldu. (RP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Suçsuz
insanlara suç isnat edenler, müstahakını buldu; siz de müstahakınızı
bulursunuz. (RP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar; DYP sıralarından gürültüler, sıra
kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN – Sayın Kazan...
ŞEVKET KAZAN (Devamla) – Evet...Şimdi...Evet,
işte... (DYP sıralarından gürültüler)
Bakınız, Sayın Gönül'ün konuşmasında,
hemen iş geldi Refah Partisinin kapatılmasına...
BAŞKAN – Sayın Kazan, toparlar
mısınız efendim...
ŞEVKET KAZAN (Devamla) – Refah Partisi
gelişiyor, iktidar olacak; ama, sizler hayatta kalacaksınız;
çünkü, sizin için yok olma kastı olmayacak. (DYP sıralarından
gürültüler)
Saygılar sunarım. (RP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Sayın
Başkan... Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın Aykurt, buyurun efendim, bir
şey mi var; buyurun, dinliyorum sizi.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Sayın Şevket
Kazan, benim söylemediğim bir konuyu söylemişim gibi ifade etti.
BAŞKAN – Kürsüye
saldırdıklarını ifade buyurdunuz efendim,
konuşmayı ben de takip ettim.
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Beni âdeta
yalancılıkla itham etti. Şimdi, ben, o günkü zabıtlarla ve
resimlerle cevap vereceğim.
BAŞKAN – Efendim, siz, kürsüye
saldırıldığını ifade ettiniz...
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Arz ettim efendim,
burada var...
BAŞKAN – 1989'da... (DYP sıralarından "1980"
sesleri, gürültüler)
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – 89 değil efendim,
1980; burada var.
BAŞKAN – Efendim, ifadeniz öyle. Sayın
Aykurt, ifadeniz öyle...
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Benim notlarım da
var, gazete de var...
BAŞKAN – Buyurun yerinize, lütfen... Gecenin bu
saatinde rica ediyorum... (DYP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – O zaman taraf
tutuyorsunuz, tarafgir hareket ediyorsunuz; ayıptır.
ŞEVKET KAZAN (Kocaeli) – Senin
yaptığın ayıp!.. Al zaptı oku!..
V. – GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI (Devam)
A) ÖNGÖRÜŞMELER (Devam)
1. – Aydın Milletvekili Ali
Rıza Gönül ve 49 arkadaşının, Refah Partisinin Süleyman
Mercümek ile bağlantılarının ve maddî ilişkilerinin
araştırılarak iddia edilen hukuk dışı malî
kaynaklarının tespiti amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/63) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Meclis
araştırması önergesinin öngörüşmeleri
tamamlanmıştır.
Şimdi, Meclis araştırması
açılıp açılmaması hususunu oylarınıza
sunacağım... (RP ve DYP sıralarından
karşılıklı konuşmalar, gürültüler)
Sayın Kazan!.. Sayın Kazan rica ediyorum...
Sayın Kazan... Sayın Aykurt... Efendim, oylamaya geçiyorum.
Sayın milletvekilleri, müzakeresi tamamlanan
Meclis araştırması önergesiyle ilgili olarak, Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususunu
oylayacağım. Meclis araştırmasını kabul edenler
işaret buyursunlar; sayar mısınız efendim: (DYP sıralarından "neyi
sayıyorsunuz , durum ortada" sesleri)
Sayın milletvekilleri, milletvekili olarak
bulunuyorsunuz; rica ediyorum.
Efendim, lütfen, ayakta gezmeyin,
arkadaşlarımız sayamıyorlar...
Müsaade buyurun efendim. (ANAP sıralarından
"saymaya gerek yok" sesleri)
KÂTİP ÜYE FATİH ATAY (Aydın) – Gerek yok
efendim, durum ortada.
BAŞKAN – Sayın Atay, bir oylama
yapıyoruz, oylama esnasında "gerek yok" nasıl
dersiniz; siz Divan Üyesisiniz. Müsaade buyurun efendim, saymak
zorundayız.
KÂTİP ÜYE FATİH ATAY (Aydın) –
Sayalım efendim.
BAŞKAN – Tamam sayın efendim,
sayacaksınız; sayın...
Bizim görevimiz bu, İçtüzük
"sayılır" diyor.
KÂTİP ÜYE FATİH ATAY (Aydın) –
Durum görülüyor efendim.
BAŞKAN – Sayın Atay, Meclisi ben yönetiyorum;
rica ediyorum. (DYP sıralarından gürültüler)
REFİK ARAS (İstanbul) – Orada
ıstırap çekiyorsunuz, ıstırap...
Dün niye saymadınız?..
Kabul etmeyenler...
MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Sayın
bakalım, sayın!..
BAŞKAN – Sayın Aykurt, size,
İçtüzüğü, bu gece vaktiniz olursa, bir kere okumanızı
tavsiye edeceğim, İçtüzüğün açık hükmü.
Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması
açılması kabul edilmiştir. (DYP, ANAP, DSP ve CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, Meclis
araştırmasını yapacak komisyonun 9 üyeden
oluşması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyonun çalışma süresinin, başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere,
1 ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyonun, gerektiğinde Ankara
dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve
teklifleriyle sair işleri görüşmek için, 16 Mayıs 1996
Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.50