DÖNEM : 20 CİLT : 6 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
61 inci Birleşim
12. 6. 1996 Çarşamba
İ Ç İ N D E K
İ L E R
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. – GELEN KÂĞITLAR
III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1. – Denizli Milletvekili Hilmi Develi’nin, Pamukkale’nin
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve
Kültür Bakanı Agâh Oktay Güner’in cevabı
2. – Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu’nun,
kamulaştırma eylemleri, işlemleri ve sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Kültür
Bakanı Agâh Oktay Güner’in cevabı
3. – Amasya Milletvekili Cemalettin Lafçı’nın, Amasya
Tamiminin yıldönümü ve Amasya İlinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Lüksemburg’a gidecek olan Dışişleri Bakanı Emre
Gönensay’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Nahit Menteşe’nin vekâlet etmesinin uygun
görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
(3/333)
2. – Belçika’ya gidecek olan Millî Savunma Bakanı Mahmut Oltan
Sungurlu’ya, dönüşüne kadar, İçişleri Bakanı Ülkü Güney’in
vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/334)
3. – 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin öncelikle
görüşülmesi talebine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/335)
4. – Diyarbakır Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun (6/181)
esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi (4/36)
5. – İzmir Milletvekili Metin Öney’in (6/53) esas numaralı
sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/37)
6. – Ortak üyesi bulunduğumuz Batı Avrupa Birliği (BAB)
ile operasyonel alanda işbirliğinin güçlendirilmesini amaçlayan fiilî
ortak askerî tatbikatlara katılımını sağlamak üzere,
Hükmetçe takdir ve tespit edilecek şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının yabancı ülkelere gönderilmesine ve Türkiye’nin bu
nitelikteki tatbikatlara ev sahipliği yapmasına izin verilmesine dair
Başbakanlık tezkeresi (3/323)
C)
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – Kırıkkale Milletvekili Mikail Korkmaz ve 23
arkadaşının, MKEKurumunun içinde bulunduğu durumun tespit
edilmesi ve tam kapasite ile çalıştırılmasını
sağlamak için alınması gereken tedbirleri belirlemek
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/87)
2. – Kocaeli Milletvekili Necati Çelik ve 23 arkadaşının,
EBK ve SEK’in özelleştirilmeleri sonucunda meydana gelen Devlet
kayıplarını belirlemek amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/88)
IV. – OYLAMASI YAPILACAK İŞLER
1. – Milletlerarası Finansman Kurumuna Katılmak İçin
Hükümete Salahiyet Verilmesine Dair Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına ilişkin Kanun Tasarısı (1/309) (S.
Sayısı : 21)
V. – SORULAR VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Eyüp
Aşık’ın yazılı cevabı (7/756)
2. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Ülkü
Güney’in yazılı cevabı (7/784)
3. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Sıvas
İline 1996 yılında ayrılan yatırım ödenek
miktarlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Turhan
Tayan’ın yazılı cevabı (7/786)
4. – Sıvas Milletvekili Abdullatif Şener’in;
– Sıvas’ın bazı köylerinin köprü ihtiyacına,
– Sıvas İline 1996 yılında ayrılan
yatırım ödenek miktarlarına,
– Sıvas’ın bazı ilçelerine bağlı bazı
köylerin sulama kanalı ihtiyaçlarına,
– Sıvas’ın Germenek İlçe merkezi ve Yenibuçuk
kasabasına su ileten toprak kanallarının betona
dönüştürülmesine,
– Sıvas-Hafik İlçesinin su ihtiyacının
giderilmesine,
– Sıvas Akıncılar İlçesine bağlı iki köy
arasındaki bir derenin ıslahına,
– Sıvas’ın Gölova İlçesine bağlı bazı
köylerin kanalizasyon yapımlarına,
– Sıvas’ın Gölova İlçesine bağlı bazı köy
yollarının bakımı ve asfaltlanmasına,
– Sıvas’ın Gölova İlçesine bağlı bazı
köylerin sulama kanallarının yapımına,
– Sıvas’ın bazı İlçelerine bağlı bazı
bölgelerde tatlı su ve tarla balıkçılığının
geliştirilmesi projesine,
– Sıvas’ın bazı İlçelerine bağlı bazı
köylerin köy yerleşme planlarına,
– Sıvas’ın Koyulhisar İlçesine bağlı bazı
köylerin yıkılan köprülerinin yapımına,
– Sıvas’ın Koyulhisar İlçesine bağlı bazı
köylerin köprü ihtiyacına ve bazı köy yollarının
asfaltlanmasına,
– Sıvas-Ulaş İlçesine bağlı bazı köy
yollarının altyapı, genişleme, kumlama ve
asfaltlanmasına,
– 1995 ve 1996 yıllarına ait Köy Hizmetleri bütçesinin ne
kadarı Sıvas İline tahsis edildiğine,
– Sıvas’a bağlı Suşehri İlçesine Köy
Hizmetlerince bir şube açılmasının düşünülüp
düşünülmediğine,
– Sıvas’a bağlı Divriği İlçesine bir Köy
Hizmetleri Şantiye şefliğinin kurulmasına,
– Sıvas’a bağlı Doğanşar-Hafik arasındaki
yola,
– Gökpınar Göleti Sulama Projesine,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı İ. Yaşar
Dedelek’in yazılı cevabı (7/755, 788, 789, 790, 791, 792, 793,
794, 795, 796, 797, 798, 799, 800, 801, 802, 803, 804, 805)
5. – Diyarbakın Milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu’nun,
Diyarbakır Merkez Bağıvar Beldesi Karakol Komutanının
belde halkına baskı yaptığı iddiasına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Ülkü Güney’in
yazılı cevabı (7/807)
6. – Erzincan Milletvekili Tevhit Karakaya’nın,
Erzincan-Merkez-Uluköy’e teröristlerce yapılan baskından sonra ne
gibi tedbirler alındığına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Ülkü Güney’in yazılı cevabı
(7/830)
7. – Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın,
Etibank’ın bazı giderleri ile kârına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Rüşdü Saracoglu’nun yazılı cevabı
(7/864)
I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMMGenel Kurulu saat 15.00’te açıldı.
Ağrı Milletvekili M. Ziyattin Tokar ile,
İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu’nun;
Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri
Konferansına (Habitat II) ilişkin gündem dışı
konuşmalarına, Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz,
Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan’ın, millî eğitimin ve
çalışanlarının sorunlarına ve alınması
gereken önlemlere ilişkin gündem dışı
konuşmasına, Millî Eğitim Bakanı Turhan Tayan,
Cevap verdiler.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gidecek olan Devlet Bakanı
Ayfer Yılmaz’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Mehmet Halit
Dağlı’nın;
İsviçre’ye gidecek olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Emin Kul’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Eyüp
Aşık’ın,
İngiltere’ye gidecek olan Devlet Bakanı Ersin
Taranoğlu’na, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Ali Talip
Özdemir’in,
Vekâlet etmesinin uygun görülmüş olduğuna;
Bakanlar Kurulunun yeniden teşkili için, Anayasanın 109 uncu
maddesi uyarınca, Konya Milletvekili ve Refah Partisi Genel
Başkanı Necmettin Erbakan’ın görevlendirildiğine,
İlişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleriyle,
Moldova Meclisinin vaki davetine icabet edecek Parlamento heyetine
ilişkin Başkanlık ve,
Önceki yasama döneminde hazırlanıp
TBMMBaşkanlığına sunulan ve İçtüzüğün 78 inci
maddesi uyarınca hükümsüz sayılan, Uyuşturucu ve Psikotrop
Maddelerin Kaçakçılığı ile Kara Paranın
Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Kanun
Tasarısının yenilenmesinin Bakanlar Kurulunca uygun görüldüğüne ve öncelikle
görüşülmesi talebine;
TBMMİçtüzüğünün değişik 78 inci maddesine göre,
Genel Kurul ve komisyonlarda bulunan tasarı ve tekliflerden hangilerinin
öncelikli olarak görüşülmesi talebine ilişkin Başbakanlık;
Tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
İçel Milletvekili Oya Araslı ve 20 arkadaşının,
Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın mal
varlığının ve kaynaklarının tespit edilmesi;
Kahramanmaraş Milletvekili Hasan Dikici ve 25
arkadaşının, yurt dışında bulunan öğretmen
ve öğrencilerimizin sorunlarının,
Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz ve 22
arkadaşının, otomotiv sanayiinin sorunlarının ve
devrim otomobilinin üretilmemesinin nedenlerinin,
Şanlıurfa Milletvekili Abdülkadir Öncel ve 28
arkadaşının, GAPİdaresi ile yabancı firmalar
arasında yapılan anlaşmalardaki usulsüzlük iddialarını
araştırmak ve GAP’ın kısa sürede bitirilebilmesi için
gerekli yöntemlerinin,
İzmir Milletvekili Ahmet Piriştina ve 59
arkadaşının, kumarhanelerin daha iyi denetlenebilmeleri için
alınması gereken tedbirlerinin,
Ankara Milletvekili Eşref Erdem ve 26 arkadaşının,
dengeli kalkınmayı olumlu etkileyecek bir ulaştırma
politikasının,
Denizli Milletvekili Adnan Keskin ve 28 arkadaşının,
Uğur Mumcu cinayetinin açıklığa
kavuşturulmasının,
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi,
Amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri (10/80, 10/81, 10/82, 10/83,
10/84, 10/85, 10/86) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında,
yapılacağı açıklandı.
Afyon Milletvekili Halil İbrahim Özsoy’un (6/102),
Kütahya Milletvekili Metin Perli’nin (6/178),
İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın (6/169),
Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyreli’nin (6/170),
Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunç’un (6/155, 6/157, 6/159,
6/160, 6/161, 6/163, 6/165, 6/166, 6/183)
Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına
ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği
bildirildi.
(10/6) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu
Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin 11.6.1996
tarihinden itibaren bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi ve,
4.6.1996 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve Genel
Kurulun 4.6.1996 tarihli 57 nci Birleşiminde okunmuş bulunan eski
Başbakan A. Mesut Yılmaz hakkındaki (9/6) esas numaralı
Meclis soruşturması önergesinin gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak
İşler” kısmının 1 inci sırasında; (9/7) esas
numaralı Meclis soruşturması önergesinin 2 nci
sırasında; eski Başbakan Tansu Çiller hakkındaki (9/8) esas
numaralı Meclis soruşturması önergesinin 3 üncü sırasında;
eski Başbakan A. Mesut Yılmaz hakkındaki (9/9) esas
numaralı Meclis soruşturması önergesinin 4 üncü
sırasında yer almasına ve görüşmelerinin Genel Kurulun
18.6.1996 Salı günkü birleşiminde yapılmasına; dört Meclis
soruşturması önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar çalışma süresinin
uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi,
Kabul edildi.
(10/67) ve (10/63) esas numaralı Meclis Araştırma
Komisyonları üyeliklerine parti gruplarınca gösterilen adaylar
seçildiler;
Başkanlıkça, Meclis Araştırma
Komisyonlarının başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye
seçimlerini yapmak için toplanacakları gün, saat ve yere ilişkin
duyuruda bulunuldu.
Milletlerarası Finansman Kurumuna Katılmak İçin Hükümete
Salahiyet Verilmesine Dair Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
yapılan açık oylama sonucunda, bu defa da Genel Kurulda toplantı
yetersayısı bulunmadığı
anlaşıldığından;
Başkanlıkça, grupların da mutabakatı alınmak
suretiyle, 12 Haziran 1996 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere,
birleşime 17.23’te son verildi.
Uluç Gürkan
Başkanvekili
Salih
Kapusuz Kadir
Bozkurt
Kayseri Sinop
Kâtip Üye Kâtip Üye
II. – GELEN KÂĞITLAR
12 . 6 . 1996
ÇARŞAMBA
Tasarılar
1. –
Belediye Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı
(1/454) (Plan ve Bütçe ve İçişleri komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996)
2. –
Muhafazasına Lüzum Kalmayan Evrak ve Malzemenin Yok Edilmesi Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında
Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı (1/455) (Dışişleri
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996)
3. –
Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi
Hakkında Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesine Dair Kanun
Tasarısı (1/456) (Adalet ve İçişleri komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996)
4. –
Vakıflar Umum Müdürlüğü Vazife ve Teşkilatı Hakkında
Kanuna Üç Ek Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Tasarısı
(1/457) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 3.6.1996)
5. – Diyanet
İşleri Başkanlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinin Değiştirilmesine
İlişkin Kanun Tasarısı (1/458) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996)
6. – Emniyet
Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanununun Bir Maddesinin
Değiştirilmesine Dair Kanun Tasarısı (1/459)
(İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996)
7. – Türk
Vatandaşlığı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/460)
(İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
3.6.1996)
8. – 3167
Sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin
Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (1/461) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996)
9. – Devlet
Mezarlığı Dışında Defnedilen Bazı Devlet
Büyüklerinin Mezarları Hakkında Kanun Tasarısı (1/462)
(Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan
ve Bütçe ve İçişleri komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 3.6.1996)
10. – Uzman
Jandarma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/463) (Millî Savunma ve İçişleri
komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996)
11. –
Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında
Kanuna Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı (1/464)
(İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
3.6.1996)
12. –
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun
Tasarısı (1/465) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi : 3.6.1996)
13. – Er
Kazanından İaşe Edileceklere İlişkin Kanunun Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı
(1/466) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 3.6.1996)
14. – Eski
Yugoslavya’da İşlenen Bazı Suçların
Kovuşturulması Hakkında Kanun Tasarısı (1/467)
(Dışişleri ve Adalet komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996)
15. –
Belediye Kanununun 127 nci Maddesine Bir Fıkra Eklenmesi Hakkında
Kanun Tasarısı (1/468) (İçişleri Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996)
16. –
Telgraf ve Telefon Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/469)
(Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Plan
ve Bütçe komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi :
3.6.1996)
17. –
İl İdaresi Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi
ve Bu Kanuna Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı (1/470) (İçişleri Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996)
18. –
Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu
Tasarrufların Değerlendirilmesine Dair Kanunun Yürürlükten
Kaldırılması, Çalışanların
Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Hak
Sahiplerine Yapılacak Ödemelerin Düzenlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı (1/471) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996)
19. –
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çek Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki Hava
Taşımacılığı Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/472) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
ve Dışişleri komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 7.6.1996)
20. –
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Hükümeti Arasında Kültür
Merkezleri Kurulması ve Bu Merkezlerin Faaliyeti Hakkında
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/473) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve
Dışişleri komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 7.6.1996)
21. – Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/474) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.6.1996)
22. – Muhtaç
Çiftçilere Ödünç Tohumluk Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/475) (Plan ve Bütçe ve
Tarım, Orman ve Köyişleri komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.6.1996)
Teklifler
1. – Ankara
Milletvekili Hikmet Uluğbay ve İstanbul Milletvekili Hüsamettin
Özkan’ın; 3182 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/320) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 31.5.1996)
2. –
İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 9 Arkadaşının;
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Adının ve Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/321) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.6.1996)
3. – Ankara
Milletvekili Yücel Seçkiner ve 11 Arkadaşının; 5.1.1961 Tarihli
ve 237 Sayılı Taşıt Kanununa Bağlı (1)
Sayılı Cetvelde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/322) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 4.6.1996)
4. –
Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı’nın; 1319
Sayılı Emlak Vergisi ile 2464 Sayılı Belediye Gelirleri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/323) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 4.6.1996)
5. – Konya
Milletvekili Ali Günaydın ve 2 Arkadaşının; Konya
Ovası ve Orta Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi
Teşkilatının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Teklifi (2/324) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi : 4.6.1996)
6. –
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Sağlam’ın; 1076
Sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanununa Bir Ek Madde
Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/325) (Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ve Millî Savunma komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 4.6.1996)
7. – Konya
Milletvekili Ali Günaydın’ın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun
Teklifi (2/326) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi : 4.6.1996)
8. – Konya
Milletvekili Ali Günaydın’ın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun
Teklifi (2/327) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi : 4.6.1996)
9. –
Eskişehir Milletvekilleri Mustafa Balcılar, Demir Berberoğlu,
İ. Yaşar Dedelek, Mahmut Erdir, Hanifi Demirkol ve Necati
Albay’ın; Yükseköğretim Kurumları Öğretim
Elemanlarının Kadroları Hakkında 78 Sayılı ve
Genel Kadro ve Usulü Hakkında 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/328) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.6.1996)
10. –
Kahramanmaraş Milletvekili Hasan Dikici ve 19 Arkadaşının;
5434 Sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun 32 nci
Maddesine Bir Ek Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/329) (Plan ve
Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996)
11. – Bursa
Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 6
Arkadaşının; 28.5.1988 Tarihli ve 3466 Sayılı Uzman
Jandarma Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun
Teklifi (2/330) (Millî Savunma ve İçişleri komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996)
12. – Tokat
Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz ve 14 Arkadaşının; 1111 Sayılı
Askerlik Kanununun 2 nci Maddesinin Birinci Fıkrasının
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/331) (Millî Savunma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996)
13. –
Denizli Milletvekili Adnan Keskin’in; Denizli İli Merkezinde Sevindik, Gökpınar
ve Gümüşler Adıyla Üç İlçe Kurulması Hakkında Kanun
Teklifi (2/332) (İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996)
14. –
Aydın Milletvekili Yüksel Yalova’nın; Vakıflar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/333) (Plan ve
Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996)
15. –
Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay ve 8
Arkadaşının; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/334) (Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996)
16. – Bursa
Milletvekilleri Yüksel Aksu, Hayati Korkmaz, Ali Rahmi Beyreli ve 41
Arkadaşının; Millî Akreditasyon Konseyi Kuruluş Kanunu
Teklifi (2/335) (Plan ve Bütçe ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.6.1996)
17. – Amasya
Milletvekili Ahmet İyimaya’nın; Bakanlıkların Kuruluş
ve Görev Esasları Hakkındaki 3046 Sayılı Kanunda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi
(2/336) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
7.6.1996)
18. – Siirt
Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın ve 18 Arkadaşının; 2813
Sayılı Telsiz Kanununun Bir Fıkrasının
Değiştirilmesiyle Bir Fıkra Eklenmesine İlişkin Kanun
Teklifi (2/337) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.6.1996)
Rapor
1. – 926
Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici
Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23)
(Dağıtma tarihi : 12.6.1996) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık
Altay’ın, Ağrı-Diyadin İlçesinin spor sahası
ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/228)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996)
2. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık
Altay’ın, Ağrı-Diyadin İlçesinde bulunan
kaplıcaların, sosyal tesis ihtiyacına ilişkin Turizm
Bakanından sözlü soru önergesi (6/229) (Başkanlığa
geliş tarihi : 6.6.1996)
3. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık
Altay’ın, Şekerova Barajı projesine Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından sözlü soru önergesi (6/230) (Başkanlığa
geliş tarihi : 6.6.1996)
4. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık
Altay’ın, Ağrı-Doğubeyazıt İlçesi Yalınsaz
köyünde yapılan Afet konutlarına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi
(6/231) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996)
5. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık
Altay’ın, E-80 karayoluna ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/232)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996)
6. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık
Altay’ın, Ağrı-Doğubeyazıt İlçesinde
yapımına başlanan sağlık ocağına ve
sağlık personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/233) (Başkanlığa
geliş tarihi : 6.6.1996)
7. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık
Altay’ın, Ağrı ve İlçelerinde yapımı devam eden
hastane ve sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/234) (Başkanlığa
geliş tarihi : 6.6.1996)
8. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık
Altay’ın, Ağrı-Eleşkirt İlçesindeki Devlet hastane ve
sağlık ocaklarındaki Sağlık personeli ihtiyacına
ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/235)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996)
9. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık
Altay’ın, Ağrı-Eleşkirt İlçesindeki İl
kütüphanesinin hizmet binası ihtiyacına ilişkin Kültür
Bakanından sözlü soru önergesi (6/236) (Başkanlığa
geliş tarihi : 6.6.1996)
10. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık
Altay’ın, Ağrı-Doğubeyazıt ilçesinde yapımı
sürdürülen kültür sitesi inşaatına ilişkin Kültür
Bakanından sözlü soru önergesi (6/237) (Başkanlığa
geliş tarihi : 6.6.1996)
11. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık
Altay’ın, Ağrı İlçelerinde öğretmen evi
yapılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/238) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996)
12. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık
Altay’ın, Ağrı Eleşkirt İlçesinde yapımı
devam eden İmam Hatip Lisesine ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/239) (Başkanlığa
geliş tarihi : 6.6.1996)
13. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık
Altay’ın, Ağrı-Doğubeyazıt ilçesinde yapımı
devam eden İmam Hatip Lisesine ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/240) (Başkanlığa
geliş tarihi : 6.6.1996)
14. – Bayburt Milletvekili Suat Pamukçu’nun, bazı
Enerji nakil hatlarının ihalesine ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/241)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996)
15. – Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Köy
korucularına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/242) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.6.1996)
16. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık
Altay’ın, Türkiye’ye çeşitli kaynaklardan yapılacak
yardımlardan Doğu ve Güneydoğu bölgelerine bir pay
ayrılıp ayrılmayacağına ilişkin Devlet
Bakanından sözlü soru önergesi (6/243) (Başkanlığa
geliş tarihi : 7.6.1996)
17. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık
Altay’ın, Ağrı Sigorta Hastanesinin Sağlık Personeli
ihtiyacına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/244) (Başkanlığa
geliş tarihi : 7.6.1996)
18. – Ağrı Milletvekili M. Sıddık
Altay’ın, Ağrı’nın Hamur İlçesinin bazı
köylerinin imam ihtiyacına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/245) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.6.1996)
19. – Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ’un,
Mersin Gümrüğü ve limanındaki bazı kamu görevlilerinin
rüşvet aldığı iddiasına ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/246) (Başkanlığa geliş tarihi :
7.6.1996)
Yazılı Soru Önergeleri
1. – Konya Milletvekili Hasan Hüseyin Öz’ün, yurt
dışı master ve doktora öğrenim esaslarına ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/939)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996)
2. – Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat
Dayanıklı’nın, Tekirdağ-Çerkezköy-Veliköy çevresindeki
Hazine arazilerinin satışına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/940) (Başkanlığa geliş
tarihi : 6.6.1996)
3. – Kayseri Milletvekili Memduh
Büyükkılıç’ın, Kablo TV yayınlarından alınan
ücrete ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/941) (Başkanlığa geliş tarihi : 6.6.1996)
4. – Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat
Dayanıklı’nın, Çorlu’ya yapılması planlanan SSK
Hastanesine ve SSK Şube Müdürlüğü ihtiyacına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/942) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.6.1996)
5. – Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın,
Genelevlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/943) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.6.1996)
6. – Yozgat Milletvekili Kazım Arslan’ın,
Gazete promosyonlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/944) (Başkanlığa geliş
tarihi : 7.6.1996)
7. – Yozgat Milletvekili Kazım Arslan’ın,
Yozgat-Çekerek İlçesi Beyyurdu Köyünün telefon santrali ihtiyacına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/945) (Başkanlığa geliş tarihi : 7.6.1996)
Meclis Araştırması Önergeleri
1. – Kırıkkale Milletvekili Mikail Korkmaz ve
23 arkadaşının, MKE Kurumu’nun içinde bulunduğu durumun
tespit edilmesi ve tam kapasite ile
çalıştırılmasını sağlamak için
alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Anayasanın
98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/87)
(Başkanlığa geliş tarihi : 7.6.1996)
2. – Kocaeli Milletvekili Necati Çelik ve 23
arkadaşının, EBK ve SEK’nun özelleştirilmeleri sonucunda
meydana gelen Devlet kayıplarını belirlemek amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/88) (Başkanlığa geliş tarihi :
10.6.1996)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Uluç GÜRKAN
KÂTİP ÜYELER: Fatih ATAY
(Aydın), Zeki ERGEZEN (Bitlis)
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61 inci Birleşimini,
çalışmalarımızın ülkemize ve ulusumuza iyilikler
getirmesi dileğiyle açıyorum.
Görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce, üç arkadaşıma gündemdışı söz
vereceğim.
III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Denizli Milletvekili Hilmi
Develi’nin, Pamukkale’nin sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması ve Kültür Bakanı Agâh Oktay
Güner’in cevabı
BAŞKAN
– Gündemdışı birinci söz, Denizli Milletvekili Sayın Hilmi
Develi'nin.
Buyurun.
(DSP sıralarından alkışlar)
Sayın
Develi, süreniz 5 dakikadır.
HİLMİ
DEVELİ (Denizli) – Sayın Başkan, sayın üyeler; ülkemizin
doğal güzelliklerinden biri olan Pamukkale'nin kurtarılmasına yönelik
çalışmalar hakkında söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlarım.
Denizli, Ege
Bölgemizin, İzmir'den sonra sanayileşmeyi yakalamış,
binlerce küçük ve orta ölçekli işletmelerin bulunduğu bir ilidir.
Denizli'nin çalışkan insanları, devletimizin altyapı
konusundaki cimriliğine rağmen Türkiye'mizin kalkınmasında
öncülük yapmaktadır. Örneğin, ihracatta 1 milyar doları
yakalamıştır; ülkemizde, vergi tahakkukunda, dördüncü
sırada yer almıştır; yurdumuzun 500 büyük firmasından
14'ü Denizlimizdedir.
Denizlimizde
olması gereken kamu kuruluşlarının bölge müdürlükleri,
maalesef, başka illere kaydırılmaktadır. Örneğin,
TEDAŞ. Denizli, KOBİ'lerin fidanlığıdır. Burada
kurulması gereken menkul kıymetler borsası da, Hükümet
ortağı bir partimizin iç çekişmesi nedeniyle, bir başka ile
kaydırılmıştır.
Denizlimiz,
sanayi ve ticaretin yanı sıra, karayolları ve havayolları
ulaşımının yetersiz olmasına karşın,
turizmde de, müteşebbislerimizin çabasıyla, güzel bir noktayı
yakalamayı başarmıştır.
Ülkemiz,
doğal ve kültürel varlıkların yoğun olarak bulunduğu,
birçok uygarlığın ürün verdiği, doğu ile batı
arasında köprü olan bir yerdir. Türkiye'nin doğal ve kültürel
değerlerinin korunması görevi, sadece o değerlerin
bulunduğu yöre halkının değil, tüm insanlarının
ve giderek tüm dünyanındır; çünkü, geçmişten kalan bu
mirasın korunarak gelecek nesillere iletilmesi, bizim neslimizin
sorumluluğuna bırakılmıştır.
Birleşmiş
Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu UNESCO'nun "Dünya Kültürel
ve Doğal Mirasını Koruma Sözleşmesi" de,
dünyanın, olağandışı evrensel değerlere sahip
doğal ve kültürel varlıklarının korunması için özel
önlemler alınmasını öngörmektedir.
Taraf
olduğumuz bu sözleşmeye göre oluşturulan dünya miras listesinde,
ülkemizden sekiz yer bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi de, gerek
doğal oluşumları gerekse arkeolojik değerleriyle önem
taşıyan Pamukkale'dir.
Pamukkale,
travertenleri, termal su kaynakları, doğal güzellikleri ve Hierapolis
antik kentiyle, dünyada, türünde tek örnektir. Özellikle, termal suyun
yüzyıllardır yamaçlardan serbestçe akmasıyla
oluşturduğu beyaz travertenler âdeta doğanın gelinidir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bu özelliklerinden dolayı,
yalnızca ülkemizin değil tüm insanlığın ortak
mirası kabul edilen Pamukkale ve çevresinde turizm gelişmekte; bu
gelişmeyi aşan özelliklerde düzensiz ve karmaşık bir
yapılaşma oluşmakta, termal su kirlenmekte, travertenler
kararmakta ve bu yanlış oluşumlar nedeniyle, Pamukkale, yok olma
sürecini yaşamaktadır.
Doğal,
tarihsel ve kültürel çevreye sahip bu yerin korunması turizmin
yalnızca ekonomik boyutuna indirgenemez. Hem turizmin hem de koruma ve
geliştirmenin kültürel boyutu gözardı edilemez. Kaldı ki,
turizm, ekonomik boyutun ötesinde, yerli halkımız ile gelen
ziyaretçilerin birbirleriyle tanışmalarını, kültür
alışverişinde bulunmalarını da sağlayan ve
barışa uzanan köprüdür.
Pamukkale'nin
çeşitli sorunları vardır. Bu sorunların başında,
antik Hierapolis kentinin korunması, onarılması ve
travertenlerin beyazlığının sağlanması
gelmektedir.
Bu amaçla,
Pamukkale Koruma ve Geliştirme Projesi çalışmaları 1989
yılında başlamış; bu koruma amaçlı planı,
Denizli Valiliği ve Kültür Bakanlığı, birlikte, bu projenin
koruma amaçlı imar planını hazırlama
çalışmalarına başlamıştır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 1990 yılı mayıs
ayında Denizli Mimarlar Odasınca düzenlenen Pamukkale Sempozyumunda
koruma ve geliştirmenin temel ilke ve kararları belirlenmiş; bu
ilke ve kararlar, plancıların verilerini ve programını
oluşturmuştur.
Hazırlanan
bu plan, Kültür Bakanlığınca 1991 yılı
haziranında düzenlenen uluslararası çalışma grupları
toplantısında tartışılmış, genel bir kabul
görmüştür. Bu planda istenilen ve düzenlenenler şunlardır:
Hierapolis kentinde arkeolojik alan düzenlenmesi; doğal SİT
travertenler ve termal su kaynakları düzenlemesi; doğal ve arkeolojik
SİT alanı ile yakın çevre arasında yeni bir ulaşım-dolaşım
sistemi ilişkisinin kurulması; doğal ve arkeolojik SİT
alanı içerisinde yer alan her türlü turistik tesislerin,
yapıların, piknik alanlarının, asfalt yolların
kaldırılması.
Bir çerçeve
plan olarak kabul edilen koruma amaçlı imar planının
işlerlik kazanabilmesi için alt planların mutlaka yapılması
ve öncelik sırasına göre uygulanması gerekirken, öncelik
gözetilmeksizin uygulamaya başlanılmıştır. Bu durum,
koruma planı konusunda, bazı çevrelerde, plan aleyhine yeni bir ortam
yaratılmasına, maalesef, neden olmuştur. Yapılması
gereken, şu anda çalışan 5 motelin ve diğer tesislerin
kaldırılmasıdır.
Sayın
Başkan, sayın üyeler; Pamukkale'de, bugün, ciddî
sıkıntılar yaşanmaktadır. Araçların
giriş-çıkış zorlukları, mevcut motellerin
çalışması nedeniyle suyun kirliliğinin devam etmesi, iç
dolaşım ve gezi güçlükleri ile beyazlaştırma
uygulamasında yaşanan sorunlardır.
Traverten
teraslarını beyazlatacak ve büyütecek termal su kanalları,
Hacettepe Üniversitesince yürütülen projeye göre, mevcut tesislerin olduğu
yerden geçmesi gerekmektedir. Ne var ki, yapılan kanallar, mevcut tesisler
nedeniyle, tesislerin ya önünden ya da arkasından geçmek zorunda
kalmış ...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Develi, konuşmanızı tamamlamanız için, 1 dakika
eksüre veriyorum.
HİLMİ
DEVELİ (Devamla) – ... tarihsel ve doğal sit alanı
betonlaşarak çirkin ve maliyeti yüksek kanallara dönüşmüştür.
Projede yer alan kuzey ve güney kapılarının tarihi dokuya uygun
olmayan bir şekilde uzay kafes konstrüksiyon biçiminde
yapılması, tarihe saygısızlıktır.
Yapımı, özel birim fiyat uygulamasıyla yapılmış
ve fahiş rakamlara mal olmuştur.
Sayın
Bakandan, bugüne kadar yapılan harcamaların ve yapılan
işlerin neler olduğunu açıklamasını bekliyorum.
Sonuç
olarak:
Koruma
projesine engel olan 5 motel kaldırılmalıdır.
Japon
Hükümetinin, UNESCO Kültürel Katkı Fonu vasıtasıyla
yaptığı hibe araç ve gereç, bu projede
kullanılmalıdır.
Kültür
Bakanlığı, zaman geçirmeksizin projenin uygulamasına devam
etmelidir.
Gerek
Pamukkale Sempozyumunda gerekse çalışma grubu toplantısında
önerilen yönetim modeli, özerk ve demokratik temele dayanan "Koruma
Geliştirme Birliği" hayata geçirilmelidir.
Kültür
Bakanlığınca, Pamukkale koruma yasası bir an önce Yüce
Meclise getirilmelidir.
Bu arada,
Denizli Valisi Sayın Yusuf Aksu'nun iyi niyetli
çalışmalarına, Mimarlar Odası ve diğer sivil toplum
örgütlerine huzurlarınızda teşekkür ederim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
HİLMİ
DEVELİ (Devamla) – Sözlerimi, "Pamukkale sonsuza kadar beyaz
kalacak" söylemiyle bitirirken, hepinize saygılar sunarım. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Develi.
Hükümet
adına, gündemdışı konuşmayı yanıtlamak
üzere, Kültür Bakanı Sayın Agâh Oktay Güner; buyurun efendim.
KÜLTÜR
BAKANI AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Denizli Milletvekili Sayın Hilmi Develi'nin Pamukkale ile
ilgili yapmış olduğu konuşmaya cevap sunmak üzere
huzurunuzda bulunuyorum. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilimizin çok haklı, çok ciddî ve çok tutarlı gerekçelere
dayanan konuşmasını büyük bir dikkatle takip ettik. Kendilerini
kutluyorum. Fevkalade haklıdırlar. Ne yazık ki, Türkiye'nin
dünya çapındaki büyük tabiî servetlerinden olan bir Tuz Gölü, Konya sanayi
bölgesi atıklarını taşıyan akarsuyun Tuz Gölüne
bağlanmış olması sebebiyle kararmaya
başlamış; Denizli'deki Pamukkalemiz de, bir seri ihmal ve hata
yüzünden, kararmaya yüztutmuştur.
Değerli
arkadaşlarım, sayın milletvekilimizin de ifade buyurdukları
gibi, 1991 yılında, Kültür Bakanlığı, Turizm
Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, Denizli
Valiliği, Denizli'deki yerel yöneticiler ve belediye
başkanlarının katıldığı bir
danışma ve yönlendirme kurulu teşkil edilmiş, bu kurul bir
plan hazırlamış ve bu planın ilk adımı olan
proje, 1991 yılı ekim ayında, yetkili kurullardan geçerek tasdik
edilmiştir. Yapmış olduğumuz çalışmalarda, bu
projenin, bir nevi, Pamukkale'yi koruma planı niteliğinde
olduğunu gördük. Plan, bütünüyle tutarlıdır ve isabetlidir;
ancak, plan ve projedeki tutarlılığa rağmen, uygulamada
büyük yanlışlar yapılmıştır. Birinci büyük
yanlış şudur: Asırlardan beri Pamukkale'deki travertenlere
beyaz rengini veren su, tarihî kanallarla nakledilirken, bu tarihî su
boruları, Romalılardan önceki devirde yapılmış bu su
kanalları dinamitlenmiş, bunların yerine, tarla sulayan beton su
dağıtım şebekesi ihdas edilmiştir; tabiî, suyun
kimyevî yapısı havayla daha çabuk temas ettiği için,
karakterinde büyük değişme olmuş ve kararma
başlamıştır.
Sayın
milletvekilimiz son derece haklıdır; bu yörenin tarihî kimliğine
hiç uymayacak bir biçimde, uzay araçlarını andıran, demirden
kapılar inşa edilmiş; bu kafeslerle, Pamukkale'nin
kimliğiyle -âdeta- son derece zıt bir manzara ortaya
çıkmıştır. Halbuki, Pamukkale'de yapılacak birinci
iş, bu tarihî su kanallarını korumak, sonra Pamukkale içindeki
kullanma yollarını yapmaktı.
Siyasî
iktidarların ve bütün siyasîlerin dikkat etmeleri gereken bir
kuralın, burada da acı bir biçimde karşımıza
çıktığını görüyoruz. Basının önem
verdiği, sadece alkış toplayan işleri yapma
kolaylığına saptığımız zaman, projelerin
ciddî unsurları ihmal ediliyor. Pamukkale'de de, ne yazık ki, böyle
olmuştur. Şova hiç imkân tanımayan, altyapının önemli
bir bölümü olan yollar, bugüne kadar yapılamamıştır. 1996
yılında, biz, bu yollarla işe başlıyoruz. Projede, 800
metre olan bembeyaz renkli travertenlerin 2 800 metreye çıkması, 2
kilometre daha artırılması vardı. Ne yazık ki, antik
su kanalları tahrip olduğu için, şu anda, bu hedefe ulaşmak
fevkalade zor görünüyor.
Ayrıca,
Pamukkale, fevkalade kötü kullanılıyor; travertenler çiğneniyor,
piknik yapılıyor, ateş yakılıyor, çöplük maddeleri
terkediliyor. Bütün bunları derli toplu bir biçimde ele almak için,
valilikte, istimlak kararlarını, yerinde, mahallî idarecilerle
görüşmek için, bu ayın 23'ünde, bütün Denizli milletvekillerini de
davet ederek, mahallî idarelerin temsilcilerinin de katılacağı
bir toplantı yapacağız. Bu toplantıya katılacak ilim
adamları, proje müellifleri de, bu düğümleri teker teker kendi
gerçeğinde görmemize imkân verecek.
Pamukkale'yi,
biz, her türlü siyasî endişenin üstünde ve ötesinde, kendi gerçeği
içerisinde ele almanın ve merkezî hükümet teşkilatının,
mahallî idarelerin; dolayısıyla, Parlamentomuzun ve belediyelerimizin
bütün güçlerinin bu projede seferber edilmesinin, milletimizin büyük bir
zenginliğini kurtarmaya hizmet edeceğine inanıyoruz.
Değerli
Milletvekilimize, huzurunuzda tekrar teşekkür ediyor, bu konuyla ilgili
bütün maddî harcamaları kendilerine yazılı olarak
sunacağımı beyan ediyor; ayrıca, ayın 23'ündeki
toplantıdan sonra, Pamukkale konusunda, daha geniş, bütün
tarafların üzerinde anlaştığı bir kurtarma
stratejisini huzurunuzda arz etmek üzere, durumu bilgilerinize sunuyorum.
Yüce Heyeti
saygıyla selamlıyorum efendim. (ANAP ve DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
2. – Muğla Milletvekili Zeki
Çakıroğlu’nun, kamulaştırma eylemleri, işlemleri ve
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve
Kültür Bakanı Agâh Oktay Güner’in cevabı
BAŞKAN
– Gündemdışı ikinci söz, Muğla Milletvekili Sayın Zeki
Çakıroğlu'nun. Sayın Çakıroğlu, kamulaştırma
eylemleri, işlemleri ve sorunları üzerine konuşacaklar.
Buyurun
Sayın Çakıroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Çakıroğlu, süreniz 5 dakikadır.
ZEKİ
ÇAKIROĞLU (Muğla) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; asıl konuma girmeden önce kısa bir sitemle bir
gerçeği yurttaşlarımızla paylaşmak, değerli
takdirlerinize sunmak istiyorum.
6.4.1996
tarihinde, gündemdışı söz alabilmek için, Sayın Meclis Başkanlığına
başvurdum. O günden bugüne de bütün Başkanvekillerine, yine, resmen
ve şahsen, söz isteme istemimi gününden çok önce bildirmeme
karşın, ne yazık ki, bu konuşma hakkı, bu hafta görevi
yürüten Sayın Uluç Gürkan'ın anlayışları sayesinde,
bugün gerçekleşebilmiştir. Anayasamızın hak arama
özgürlüğü, fırsat eşitliği ilkesine uymayan bu tür
yaklaşımlar yerine, Başkanlık yönetiminin, bundan böyle, bu
hür kürsüyü milletvekillerine, ilkelere uygun olarak ve fırsat
eşitliği tanınarak kullandırmasını öneriyorum.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; anayasal hukukumuzda ve özel
hukukumuzda, özel mülkiyet korunmaktadır. Bunun tek
sınırlaması, kamu yararı kararıyla mümkündür.
Uygulamada en belirgin şekli, kamulaştırmadır. 2942
sayılı Kamulaştırma Yasasına göre,
kamulaştırılacak taşınmazın ederinin, takdir
kıymet komisyonlarınca belirlenmesi ve muteber bir devlet
bankasına peşin olarak yatırılması,
kamulaştırmanın sıhhat ve geçerlilik şartı olarak
benimsenmiş ve düzenlenmişti. Genellikle, takdir kıymet
komisyonu kararları ve eder raporlarında, taşınmazlar,
gerçek bedelinin çok altında takdir edildiğinden,
taşınmazları kamulaştırılan malikler
tarafından kamulaştırmanın artırımı
davası açılmakta, uzunca süren yargılamalar sonucunda,
yurttaşlarımız -ki bunlar, genellikle gelir düzeyleri az olan
insanlardır- aldıkları mahkeme kararını infazda
zorluklarla karşılaşmaktadırlar; paralarının
tahsili yılan hikâyesine dönmektedir. Bunun nedeni, yasal boşluktur.
Bu olumsuz uygulama nedeniyle, yurttaşlarımız, devletimizin
yapısıyla sürekli sorun halinde ve çatışık vaziyette
yaşamaktadır. Yurttaşlarımız, genellikle,
yatırımcı bakanlıklar ya da onların
kamulaştırma yapan kurumlarını hedef almakta ve onlara
karşı güvensizlik duymaktadır. Oysaki, malî bütçeye yeterli
ödenek konulması halinde, bu sorunun çözümleneceği açıktır.
Bu bakımdan, 2942 sayılı Kanuna bir madde eklenmesine dair yasa
teklifini Yüce Meclis Başkanlığına sunmuş
bulunmaktayım. Ümit ediyorum ve öneriyorum ki, Hükümetimiz,
yurttaşlarımızın açmaz yarası olan bu durumun
giderilmesi için, bir an önce, konuyla ilgili bu teklifi komisyonlardan geçirip
Yüce Meclisin huzuruna getirir ve böylelikle, malı elinden
alınmış yurttaşlarımızın senelerdir süren
rahatsızlıkları giderilmiş, sorunları çözümlenmiş
olur.
Hepiniz
bilmektesiniz ki, istemlenmesi koşuluyla -davada istemlenmesi
koşuluyla- taşınmaza fiilen el konulduğundan itibaren yüzde
30 yıllık faiz uygulanmakta; oysa, kamu alacaklarına yüzde 180,
nakit para bulma konusunda da yüzde 140 faiz ödenmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Çakıroğlu, 1 dakikalık eksüre veriyorum; buyurun.
ZEKİ
ÇAKIROĞLU (Devamla) – Oysaki, borç para alınan kişilere ya da
rantçılara yüzde 140 veren devletin, kamu yararına malını
elinden aldığı yurttaşlarımıza yüzde 30 gibi bir
faiz tahakkuk ettirerek kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı bir
uygulamayı sürdürmesi, Anayasaya da aykırılık teşkil
etmektedir. Bu konuda sunduğumuz yasa teklifinin bir an önce Meclisten
geçirilerek, bundan böyle, bu sorunun herhangi bir bakanın ya da Devlet
Planlama Teşkilatında çalışan uzmanların yetkisinden
çıkarılıp, devletin yasal düzenlemesinin
sağlanmasını öngörüyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZEKİ
ÇAKIROĞLU (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Çakıroğlu.
Öncelikle
şunu vurgulamak istiyorum: Meclis Başkanvekilleri,
gündemdışı konuşmaları, 30 ilâ 40 arasındaki
talep arasından değerlendirmek zorunda kalıyorlar. Bunun, büyük
bir güçlüğü var.
Bu
çerçevede, bir de, arkadaşlarımızın şöyle bir
yanılgısı oluyor: Daha önce yaptıkları
başvurunun, diğer başkanvekillerine aynen devredeceğini
düşünüyorlar. Maalesef, böyle bir devir işlemi olmuyor, olsa da pek
dikkate alınmıyor. Onun için, dilekçelerini, mutlaka, her hafta
yinelemelerinde büyük yarar var.
Bu
açıklamayı, Sayın Çakıroğlu'nun
başlangıçtaki sitemleri nedeniyle yapmak gereğini duydum.
Sayın
Çakıroğlu'nun gündemdışı konuşmasına Hükümet
adına cevap vermek üzere, Kültür Bakanı Sayın Agâh Oktay Güner;
buyurun efendim.
KÜLTÜR
BAKANI AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Muğla Milletvekili Sayın Zeki Çakıroğlu
arkadaşımızın, istimlak bedellerinin ödenmesiyle ilgili
şikâyetleri ve vatandaşlarımızın bu konudaki
haklı taleplerini huzurunuzda ifade eden beyanlarına aynen
katılıyorum.
Bu
vesileyle, bu gerçeğin bir diğer yönünü de huzurunuzda ifade etmek
istiyorum. Kültür Bakanlığı görevine geldiğim günden bu ana
kadar, vatandaşlarımızdan, SİT alanı içerisindeki
mülklere tarihî eser denilerek istimlak bedeli ödenmediğini, daha
doğrusu, mevzuatımızda böyle bir boşluk olduğu için,
çektikleri sıkıntıları ifade eden binlerce dilekçe
aldım.
Mülkiyet
hakkının, modern hukukta, modern toplumda, toplum yararına
sınırlandırıldığı bir gerçektir ve hukukun
gelişmesi, mülkiyeti sınırlandıran bir niteliktedir; ancak,
Türkiye'de, mülkiyet, vatandaş için bir yük haline getirilmiştir.
Tarihî eser yaftasını bastığınız ve asla
kullanılmasına izin vermediğiniz, kendi tarihî kimliğinin
dışında yapılanmasına, yeniden elden geçirilmesine
müsaade etmediğiniz binalar, özellikle orta sınıf
vatandaşlarımızın veya daha düşük gelir seviyesindeki
vatandaşlarımızın büyük acısı halindedir.
Birinci
planda, konuyu, Sayın Çakıroğlu'nun ifade ettiği çapta ele
alarak hızla vatandaşın istimlak bedelinin ödenmesini
sağlamak, elbette ki, Hükümetin görevidir. İkinci planda da, biz,
Kültür Bakanlığının bünyesinde bir fon ihdas ederek,
vatandaşın, tarihî eser denilen, dokunulmasına müsaade edilmeyen
gayrimenkullerinin rayiç bedelle kamu yönetimi tarafından satın
alınması imkânını getirecek bir yasa
tasarısının hazırlığını bitirdik.
Hükümetin gündeminde görüşüldükten sonra Yüce Meclise gelecek olan bu tasarı
da kanunlaştığı zaman, bu tip haklı şikâyetler
son bulacaktır. Unutmayalım ki, rejimleri vatandaş nezdinde
haklı kılan, onların adalete olan saygısıdır.
Bu ölçüyle,
Yüce Heyeti hürmetle selamlıyorum, teşekkür ediyorum efendim. (ANAP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bakan.
3. – Amasya Milletvekili Cemalettin
Lafçı’nın, Amasya Tamiminin yıldönümü ve Amasya İlinin
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması
BAŞKAN
– Gündemdışı üçüncü söz, Amasya Sayın Lafçı'nın.
Kendileri, Amasya Tamiminin yıldönümü nedeniyle gündemdışı
bir konuşma yapacaklar.
Buyurun. (RP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Lafçı, süreniz 5 dakikadır.
CEMALETTİN
LAFÇI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kurtuluş Savaşımızın temel ilkelerini belirleyen
Amasya Tamiminin yayınlanışının 77 nci yıldönümü
nedeniyle geleneksel olarak düzenlenen 12 Haziran Kültür ve Sanat Haftası
münasebetiyle, Amasya İlimizin bazı sorunlarını dile
getirmek için gündemdışı söz almış bulunmaktayım;
bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Amasya
İli, kurulduğu günden beri çeşitli medeniyetlere kültür merkezliği
yapmış, bağrında çok sayıda devlet ve bilim adamı
yetiştirmiş, şehzadeler diyarı bir ilimizdir. Osmanlı
döneminde ayrı bir yere sahip olan Amasya, kültür ve eğitim
fonksiyonunu medreselerde sürdürmüş, haklı olarak da "Anadolunun
Oxford'u" unvanını almıştır.
Ülkemizde,
bugüne kadar uygulanan yanlış ekonomik politikalar yüzünden, birçok
ilimiz gibi, Amasya İli de hak ettiği yatırımlardan
nasibini alamamıştır.
Değerli
milletvekilleri, tarıma dayalı ekonomiye sahip olan Amasya, henüz
sanayi bakımından istenen düzeye ulaşamamıştır.
Bugünlerde
acilen halledilmesi gereken birçok sorunun birkaçından kısaca
bahsetmek istiyorum. Amasya İli, Güney Anadolu Bölgesini Karadeniz'e
bağlayan kavşak noktasında bulunmaktadır. Mersin, Adana,
Kayseri, Sıvas ve Tokat üzerinden Samsun'a ulaşan karayolu,
şehir merkezinden geçmektedir. Bu transit karayolu
taşımacılığının şehir merkezinden
geçmesi, yeteri kadar ihtiyaca cevap veremeyen elverişsiz şehir içi
yolu trafiğini felç etmektedir. Ayrıca, bu durum, il merkezinde, hiç
de iç açıcı olmayan görüntülere de sebep olmaktadır. Şehir
merkezi trafiğini felç eden bu durumdan kurtulmak için çevre yolu
yapımına acilen ve şiddetle ihtiyaç vardır. Bugüne kadar,
bu konuda, hiçbir girişimde bulunmayan yetkililerin, bu konuya el atarak, Amasya
İline bir çevre yolu kazandırma bahtiyarlığına
ulaşmalarını ilimiz halkı beklemektedir.
Tarihte
kültür merkezliği yapmış Amasyamıza Yüksek Öğretim
Kurulunca "Yeşilırmak Üniversitesi" adıyla bir
üniversite kurulması uygun görülmesine rağmen, maalesef, bugüne kadar
gerçekleşmemiştir. Büyük ölçüde bunun altyapısı
tamamlanmıştır. Bir an önce bu üniversitenin
kurulmasını ve bu üniversiteye bir ilahiyat fakültesinin eklenmesini,
halkımız, yetkililerden beklemektedir.
Suluova
İlçesi, ovasıyla beraber, Amasya'nın tarım ambarı
durumundadır. Gerek tarım sulaması gerekse ilçenin içmesuyu
yeterli değildir. Bu ihtiyacı gören ilgililer, ilçenin içmesuyuna ve
tarım sulamasına cevap verecek Derinöz Barajını
planlamışlar ve bu barajın yapımına
başlanmıştır; fakat, yeteri kadar ödeneğin
zamanında gönderilmemesi, barajın bitirilmesini geciktirmektedir. Bir
an önce, bu yatırım planının bitirilip, susuzluktan
canı yanmış ilçe insanının kurtarılması zorunludur.
Ayrıca,
ülkemizde olduğu gibi, Amasyamızın bütün ilçelerinde de
besicilik yapan vatandaşlarımız, yapılan yersiz et ithali
münasebetiyle zor durumda kalmışlardır. Zor durumda kalan bu
besicilerimiz, Ziraat Bankasına olan kredi borçlarının
ertelenmesini veya kredi faizlerinin affedilmesini yetkililerden beklemektedirler.
21 inci
Yüzyıla ulaşmakta olduğumuz ve bilgi çağı
dediğimiz şu günlerde, bilgi çağına hiç de
yakışmayan, geri
kalmışlık izlerini taşıyan ve aklı
başında herkesi üzen durumlar hâlâ görülebilmektedir. Amasya İl
Merkezine sadece 5 kilometre mesafede bulunan Yeniköy'de kadınlar, hâlâ,
içmesuyunu, evlerine, omuzlarında taşımaktadırlar.
Ayrıca, Merzifon İlçesinin Mahmutlar Köyü, Gümüşhacıköy
İlçesinin Kağnıcı Köyü, Göynücek İlçesinin Alan Köyü
ve Karaşar Köyünün de hâlâ içmesuyu problemi halledilememiştir. Zaten
çok zor şartlar altında yaşam ve işsizlikten canı
yanmış bu halkımızın içmesuyu problemini çözmek,
onları bu sıkıntıdan kurtarmak, geçmiş ve gelecek
bütün hükümetlerin başlıca görevidir. Umarım, yetkililer, en
kısa zamanda, bir adım atıp, bu köylerimizin su problemlerini
çözer.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Lafçı, bir dakika içinde sözünüzü tamamlamanız
gerekiyor.
CEMALETTİN
LAFÇI (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.
Yatırımların,
ülke genelinde, adil, eşit ve her ilin önemli ihtiyaçlarına göre
yapılması, adaletin gereğidir. Kurulacak olan yeni hükümete,
vatanımızın her bölgesini aynı seviyede tutup, ona göre
kaynak ayırmasını, Yüce Meclisin huzurunda hatırlatıyor;
bizleri televizyonları başında izleyen saygıdeğer vatandaşlarımı
ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Lafçı.
Hükümet
adına yanıt talebi yok.
Sayın
milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığının iki adet
tezkeresi vardır; okutuyorum:
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Lüksemburg’a gidecek olan
Dışişleri Bakanı Emre Gönensay’a, dönüşüne kadar,
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nahit
Menteşe’nin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi (3/333)
10 Haziran 1996
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Hükümetlerarası
Konferans konusunda düzenlenecek olan bilgilendirme toplantısına
katılmak üzere, 11 Haziran 1996 tarihinde Lüksemburg'a gidecek olan
Dışişleri Bakanı Emre Gönensay'ın dönüşüne kadar;
Dışişleri Bakanlığına, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Nahit Menteşe'nin vekâlet
etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş
olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
İkinci
tezkereyi okutuyorum:
2. – Belçika’ya gidecek olan Millî
Savunma Bakanı Mahmut Oltan Sungurlu’ya, dönüşüne kadar,
İçişleri Bakanı Ülkü Güney’in vekâlet etmesinin uygun
görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
(3/334)
10 Haziran 1996
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1996
İlkbahar Dönemi DPC/NPG Savunma Bakanları Toplantısına
katılmak üzere, 12 Haziran 1996 tarihinde Belçika'ya gidecek olan Millî
Savunma Bakanı M. Oltan Sungurlu'nun dönüşüne kadar; Millî Savunma
Bakanlığına, İçişleri Bakanı Ülkü Güney'in
vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş
olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Başbakanlığın
bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
3. – 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin öncelikle görüşülmesi talebine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/335)
12.6.1996
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi:
10.6.1996 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02.-2241-2/319-2030/5458
sayılı yazınız.
İlgide
kayıtlı yazınız ekinde alınan, Ankara Milletvekili
Saffet Arıkan Bedük'ün "657 Sayılı Devlet Memurları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi"nin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
değişik 78 inci maddesi uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi
komisyonlarında ve Genel Kurulunda öncelikli olarak görüşülmesine
devam olunması Bakanlar Kurulunca uygun görülmüştür.
Gereğini
arz ederim.
A.
Mesut Yılmaz
Başbakan
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasını öngören 2 adet önerge
vardır; okutuyorum:
C)
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – Kırıkkale Milletvekili
Mikail Korkmaz ve 23 arkadaşının, MKEKurumunun içinde
bulunduğu durumun tespit edilmesi ve tam kapasite ile
çalıştırılmasını sağlamak için
alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/87)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemiz
savunma sanayii açısından fevkalade öneme sahip olan ve bugünkü durumda
kapasitesinin çok altında üretim veren ve personel istihdam eden,
özelleştirme kapsamı dışında tutulan Makina Kimya
Endüstrisi Kurumunun, yeniden eski işlevini kazanması için,
Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104
üncü ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1. Mikail Korkmaz (Kırıkkale)
2. Kemal Albayrak (Kırıkkale)
3. Hüseyin Arı (Konya)
4. Mustafa Kamalak (Kahramanmaraş)
5. Abdullah Örnek (Yozgat)
6. Veysel Candan (Konya)
7. Hasan Belhan (Elazığ)
8. Ahmet Karavar (Şanlıurfa)
9. Cafer Güneş (Kırşehir)
10. Kahraman
Emmioğlu (Gaziantep)
11. Mehmet
Bedri İncetahtacı (Gaziantep)
12. Hasan
Hüseyin Öz (Konya)
13.
Cemalettin Lafçı (Amasya)
14.
Fethullah Erbaş (Van)
15. Salih
Kapusuz (Kayseri)
16.
İsmail İlhan Sungur (Trabzon)
17. Ramazan
Yenidede (Denizli)
18. Muhammet
Polat (Aydın)
19. Maliki
Ejder Arvas (van)
20.
Şinasi Yavuz (Erzurum)
21. M.
Ziyattin Tokar (Ağrı)
22. Ömer
Özyılmaz (Erzurum)
23.
İlyas Arslan (Yozgat)
24. Musa
Uzunkaya (Samsun)
Gerekçe:
Bilindiği
üzere, ülkemiz, dünyadaki diğer ülkeler gibi, gerek iç ve dış
barışın muhafazası ve devamlılığı ile
iç ve dış mihrakların saldırılarına
karşı koyabilme veya caydırıcılık sağlamak
maksadıyla savunma sanayiine önem vermek zorundadır.
Makina Kimya
Endüstrisi Kurumu ise, şüphesiz, yalnızca savunma sanayiine yönelik
üretim yapmayıp, kendi içerisinde entegre bir sanayi kompleksine sahip bir
kuruluştur. Ancak, asıl gayesi, kendisine 5591 sayılı
Kanunla verilmiş "Türk Silahlı Kuvvetlerinin silah, mühimmat,
araç ve gereçlerini karşılamak ve bu amaçla tesis, personel ve
malzemeyi hazır halde bulundurmaktır, görevini yerine
getirmektir." Bu amaçla;
Makina Kimya Endüstrisi Kurumu bünyesindeki
tezgâhların pek azı özel maksatlı, çoğu üniversal
tezgâhlardır. Üniversal tezgâhlar, oldukça modern ve yüksek kapasiteli
tezgâhlardır. Fakat, kendi protokolüne veya iç mahallî piyasaya
duyarsız ve sağırlığından dolayı bugün, kurum,
kapasitesinin çok altında çalıştırılmakta, bu yüzden
Kırıkkale Fabrikalarında bugün için 4 bin kişiye yakın
işçi çalıştığı halde, eğer, şu andaki
tezgâhlarla dış ve iç piyasadan sunulan siparişler kabul edilse,
bu rakam sadece Kırıkkale için en az 8 bin kişiye
çıkabilecektir. Bu da 4 bin yeni kişiye iş imkânı demektir.
Örnek: 120
mm Havan Mühimmat Üretim Hattı: M.S.B. Ted. ve Tekno.
Başkanlığının 30 Kasım 1981 tarihli
yazısıyla yılda 60 bin adetten 100 bin adede
çıkarılması istenilmiştir. 100 bin adet kapasite ile
üretime 1983 yılından itibaren başlanmış, ancak
kısa sürede sipariş sıfıra inmiştir. Bu yıl ise
bin adet sipariş alınabilmiştir. Buna benzer örnek diğer
fabrikalarda da çoktur.
Kurumun en
önemli sorunlarından biri de deneyimsiz ve kuruma yabancı
kişilerin yönetim kademelerine getirilmeleridir. Ziraat Mühendisi Makina
Kimya Kurumuna atanabilmektedir. Bunlar da üretim sorumluluğunu alt
seviyedeki işçi düzeyinde personele aktarmışlardır. Hal
böyle olunca, yönetimin beceriksizliği ve ilgisizliğini fırsat
bilen ve bir noktada kızan işçiler, gerek operasyon kademesine
atlayarak ve gerekse kısa zamanda işi bitirmek gayesiyle tezgâha
aşırı yüklemeler yaparak kalitesiz ve verimsiz iş
çıkarmışlar veya tezgâhı hırpalayarak, saf
dışı bırakarak hiç iş
çıkaramamışlardır. Bunun sonucunda da, buraların
hesabını soracak yönetimde bulunan bilgiden mahrum bu kişiler,
uyduruk raporlarla tüm bu olayları örtbas etmişlerdir. Örnek:
Reddedilen 35 mm.lik ve 106 mm.lik kovan bunlardan sadece iki tanesidir.
Bölge
Müdürlüğünün durumu daha da farklı. Asıl gayesi sosyal hizmetler
olan bu müessesede hizmetler yetersiz, buna karşılık ücretler
ise çok yüksektir. Asıl önemli olan da ücretlerin yüksekliği
değil, bu paraların nerelerde değerlendirildiğidir.
Ayrıca, buralarda yapılacak hizmetler olmayınca, yöneticileri de
siyasî danışmanlık yapmaktadır.
Bilindiği
üzere, tüm gelişmiş ülkeler, bu tür üretimleri üçüncü dünya
ülkelerine kaydırmaktadırlar. Stratejik konumundan dolayı
Türkiye, bu yatırımlar için oldukça elverişlidir ve savunma
sanayii üretimlerine de bütçeden önemli paylar ayrılmaktadır. Hemen
hemen kurumu her hafta yeni yeni heyetler ziyaret etmekte ve ortak üretim
teklifleri yapmaktadırlar. Bu tekliflerin geçtiğimiz dönemlerde
olanlarına göre çok cazip ve bizim için de bulunmaz fırsat
olmasına karşın, yönetimin ve hükümetlerin duyarsız
kalması ile bu imkânlar başka ülkelere kaymaktadır.
Bu nedenle,
kısa vadede üretim hatlarını çalıştıracak acil
siparişlerin alınması, yönetim kadrosunun sil baştan
yenilenmesi, kurumu tanıyan hırslı, özel sektör
mantığı ve pratikliği ile karar verebilecek, dünyaya
entegre kişilerin getirilmesi, kurumun Sanayi Bakanlığından
çıkarılarak, Milli Savunma Bakanlığı bünyesine
sokularak, Savunma Sanayi Müsteşarlığı ile ortak çalışabilir
statüye getirilmesi, bunların sonucunda da birçok kişiye iş
sağlanmalıdır.
Özetleyecek
olursak, Kırıkkale şehri bu fabrikalara endeksli olarak
kurulmuş ve büyümüştür. Şehrin nüfusu bir zamanlar 18 bin
işçiye göre yoğunlaşmıştır. Bu fabrikalar bugünkü
haliyle özelleştirme kapsamı dışında tutulmakta,
yarın da ne olacağı belli değildir. Bir dönem Türkiye
Savunma Sanayiine yönelik üretimleri en uç noktada yaparak zarar etmeden 18 bin
işçiyi bünyesinde istihdam edebilmiştir. Bugün ise bu işçi
sayısı Kırıkkale fabrikalarında 4 bin işçiye
indirilerek, bu fabrikaların tezgâhları durmuş, buralarda
üretilen silah ve mühimmat ithal yoluyla temin edilmektedir.
Yapılan
akademik bir inceleme neticesinde şu andaki işçi
sayısını ikiye katlayarak bu fabrikaları verimli hale
getirmek hiç de zor değildir. Türk Savunma Sanayiinin can damarı olan
bu müesseseleri yeni bir organize ile Kırıkkale halkının
hizmetine sunduğumuzda, şehirde ekonomi yeniden canlanacak,
şehirden göçler duracak, Türk ekonomisi de bu fabrikalardan yeteri ölçüde
faydalanacaktır.
Ayrıca,
bu gerekçelerle, ülkemiz savunma sanayii açısından fevkalade öneme
sahip olan Makina Kimya Endüstrisi Kurumunun içinde bulunduğu durumun
tespit edilmesi ve bir an önce tam kapasite
çalıştırılmasını sağlamak amacıyla
alınması gerekli tedbirleri tespit ve uygulamaya geçirilmesini
sağlamak amacıyla, Meclis araştırması
açılmasının gerekli olduğu düşüncesindeyiz.
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge
gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında
yapılacaktır.
İkinci
önergeyi okutuyorum:
2. – Kocaeli Milletvekili Necati Çelik ve
23 arkadaşının, EBK ve SEK’in özelleştirilmeleri sonucunda
meydana gelen Devlet kayıplarını belirlemek amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/88)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Şu
soruların cevabının araştırılması
gerekmektedir.
–
Özelleştirilen Et ve Balık Kurumu ve Süt Endüstrisi Kurumu
işletmelerinde üretim azalmış mıdır; ne kadar
azalmıştır?
–
Özelleştirme, bu kuruluşlarda istihdamı artırmış
mıdır; yoksa, kaç işçi işinden olmuştur?
– Zorunluluklara
uyulup uyulmadığı, Özelleştirme İdaresi
Başkanlığınca araştırılmış veya
denetlenmiş midir?
– Devletin
muhtemel azalan üretim ve istihdamdan kaynaklanan toplam vergi ve prim kayıpları ne kadardır?
Tüm bu
soruların, Türkiye Büyük Millet Meclisince araştırılarak,
sonuçlarının belirlenmesi ve millî ekonominin özvarlıkları
olan bu KİT'lerin özelleştirilmeleri konusunda yapılan
çalışmaların perde arkasının kamuoyuna açıklanması
bakımından, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 üncü
ve 105 inci maddeleri uyarınca, bu konuda Meclis
araştırması açılmasını yüksek müsaadelerinize arz
ederiz.
1. Necati
Çelik (Kocaeli)
2. Musa
Demirci (Sıvas)
3. Ömer
Özyılmaz (Erzurum)
4. Mehmet
Recai Kutan (Malatya)
5. Hüseyin
Olgun Akın (Ordu)
6.
Abdulkadir Öncel (Şanlıurfa)
7. Ömer Vehbi Hatipoğlu
(Diyarbakır)
8. Mustafa Hasan Öz (Ordu)
9. Yakup Budak (Adana)
10. Lütfü
Esengün (Erzurum)
11. Musa
Okçu (Batman)
12.
Abdulhaluk Mutlu (Bitlis)
13. Ahmet
Doğan (Adıyaman)
14. İ.
Ertan Yülek (Adana)
15. Kahraman
Emmioğlu (Gaziantep)
16. Süleyman
Arif Emre (İstanbul)
17.
Hüsamettin Korkutata (Bingöl)
18. Azmi
Ateş (İstanbul)
19. Fethi
Acar (Kastamonu)
20. Bülent
Arınç (Manisa)
21. Mustafa
Köylü (Isparta)
22. Abdullah
Gül (Kayseri)
23. Naci
Terzi (Erzincan)
24. Zülfikar
Gazi (Çorum)
Gerekçe:
Kuruldukları
yıldan bu yana Türkiye'de tarıma bilgi ve teknoloji
aktarımı, büyük ölçüde Et ve Balık Kurumu ve Süt Endüstrisi
Kurumu aracılığıyla gerçekleştirilmiştir.
Kırsal toplumun gerek duyduğu kaynaklar, önemli oranda bu
kuruluşlar aracılığıyla
aktarılmıştır. Tarımsal girdilerin üretimi ve
dağıtımından, tarım ürünlerinin işlenmesi ve
değerlendirilmesi süreçlerine kadar çok sayıda fonksiyonla, denilebilir
ki, bu kuruluşlar, tarımsal gelişmenin öncülüğünü
üstlenmişlerdir.
Süreç boyunca,
tarım politikalarının uygulanmasında, sektörün ürünlerine
güvenceli pazar oluşturularak, üretimin gelişim doğrultusunun
belirlenmesinde son derece etkili ödevler üstlenmiş bu
kuruluşları, tarım sektöründen ve tarım toplumundan
bağımsız değerlendirmek mümkün değildir.
Toplum için
sağlık koşullarına uygun besin üretimi, besinlerin
elverişli fiyatlarla tüketiciye sunuluşu ve bu piyasaların
regüle edilmesi gibi, yaşamsal fonksiyonlar yüklenmiş bu
kuruluşları, sağladıkları toplumsal yararı
gözardı ederek düşünmek, son derece yanlıştır.
Sorunları,
KİT'lerin yalnızca mülkiyet yapısına bağlamak ve buna
bağlı özelleştirme politikalarına dayatmak, haklı ve
doğru değildir. Bu tür yaklaşımlar, toplumun
sağlıklı besin tüketimi ve tarım kesiminin gelişimi
açısından yaşamsal roller üstlenmiş sosyal ve stratejik
fonksiyonlu KİT'ler bakımından daha da yanlıştır.
Süt
Endüstrisi Kurumunu 34 fabrika, Et ve Balık Kurumunu 40 kombina olarak
algılayan ve malî bünyeleriyle değerlendiren; bu
kuruluşların, aslında, üreticiden tüketiciye ulaşan bir
sistem bütünlüğünün temel taşları olduğunu kavrayamayan
anlayışların değişmesi zorunludur.
Ancak, Et ve
Balık Ürünleri Anonim Şirketi, özelleştirme kapsamına
alındığı 20 Mayıs 1992 tarihinden bugüne kadar 3 defa
özelleştirilmek üzere satışa
çıkarılmıştır.
Bilindiği
gibi, ilk iki ihale iptal edilmiş, 23 Nisan 1995 tarihinde
Özelleştirme Yüksek Kurulunca Et ve Balık Kurumuna ait 15 kombina
satışa çıkarılmıştır.
26-28 Temmuz
1995 tarihinde gerçekleştirilen ihalelerde 12 kombina
satılmıştır.
Et ve
Balık Kurumunu satın alanlar, 3 yıl süreyle üretimi sürdürme
koşulunu kabul etmiş olacaklardır. Bunlar, zaten,
sözleşmelerle tazminat ve taahhüde bağlanmıştır.
Dolayısıyla, bu kurumları alanların asgarî 3 yıl
süreyle üretime devam etme koşulunu kabul etmeleri gerekmektedir.
Bu
ifadelerin üzerinden dokuz aylık bir süre geçmiştir.
Aynı
uygulama, SEK konusunda da yürürlüğe konulmuştur. Bu iki
özelleştirme örneği de göstermektedir ki, ülkemizde özelleştirme
konusunda ortaya konulan ilkeler ile yapılan uygulamalar ve sonuçları
arasında tam bir çelişki yaşanmaktadır.
Halkımıza
özelleştirmenin ilke ve yararları anlatılırken şu
argümanlar kullanılmıştır.
–
Özelleştirme ile bu kuruluşlar (EBK ve SEK) daha verimli olarak
çalışacaktır.
–
Özelleştirme, Et ve Balık Kurumu ve Süt Endüstrisi Kurumunu ekonomiye
kazandıracak, üretim ve istihdam artışı
sağlanacaktır.
– Ekonomi
yeni bir canlılık kazanacak, tüketicilere, daha kaliteli, ucuz mal ve
hizmet sunulacaktır.
– Ülkeye
çağdaş teknoloji transferi hızlanacak, dış rekabet
gücü ve buna bağlı olarak ihracat artacaktır.
Oysa, son on
yıllık özelleştirme uygulamaları ve sonuçları
değerlendirildiğinde, yukarıda ifade edilen yararların
hiçbirisi gerçekleşmemiştir.
Daha düne
kadar, hukukî altyapısı bile oluşturulmadan, yanlış
temel tercihler doğrultusunda yapılan Et ve Balık Kurumu ve SEK
özelleştirmeleri, hem ekonomik hem de sosyal açıdan büyük zararlar
oluşturmuştur.
Türkiye'de
özelleştirme, üretim ve istihdamın ortadan kalkması ile
eşanlamlı hale gelmiştir.
Et ve Balık
Kurumu ve SEK satışı için yapılan ihalede, alan kişi
ve kuruluşlar ile Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı arasında imzalanan satış
sözleşmelerine, satın alınan işletmelerin üç yıl
süreyle üretim faaliyetlerine devam etmesi hükmü konulmuştur; ancak, bu
hükümde geçen "üretim"den ne anlaşılması
gerektiğiyle ilgili olarak üretimi tanımlayan herhangi bir ibare
konulmadığı gibi, bu hüküm aleyhine davranışlara da
etkin bir yaptırım da getirilmemiştir.
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge
gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında
yapılacaktır.
Sözlü soru
önergesinin geri alınması istemli iki adet önerge vardır;
okutuyorum:
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
4. – Diyarbakır Milletvekili Ömer
Vehbi Hatipoğlu’nun (6/181) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/36)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin
"Sözlü Sorular" kısmının 73 üncü sırasında
yer alan (6/181) esas numaralı sözlü soru önergeme yazılı cevap
aldığımdan, soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Ömer
Vehbi Hatipoğlu
Diyarbakır
5. – İzmir Milletvekili Metin
Öney’in (6/53) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi (4/37)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin
"Sözlü Sorular" kısmının 104 üncü sırasında
yer alan (6/53) esas numaralı sözlü soru önergeme yazılı cevap
aldığımdan, soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Metin
Öney
İzmir
BAŞKAN
– Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, ortak üyesi bulunduğumuz Batı Avrupa Birliği
ile işbirliğinin güçlendirilmesini amaçlayan fiilî ortak askerî
tatbikatlara katılmamızı sağlamak amacıyla, Türk
Silahlı Kuvvetleri unsurlarının yabancı ülkelere
gönderilmesine ve Türkiye'nin bu nitelikteki tatbikatlara ev sahipliği
yapmasına Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca izin verilmesine
dair Başbakanlığın bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
6. – Ortak üyesi bulunduğumuz
Batı Avrupa Birliği (BAB) ile operasyonel alanda işbirliğinin
güçlendirilmesini amaçlayan fiilî ortak askerî tatbikatlara
katılımını sağlamak üzere, Hükümetçe takdir ve tespit
edilecek şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının
yabancı ülkelere gönderilmesine ve Türkiye’nin bu nitelikteki tatbikatlara
ev sahipliği yapmasına izin verilmesine dair Başbakanlık
tezkeresi (3/323)
7.6.1996
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'nin
ortak üyesi bulunduğu Batı Avrupa Birliği (BAB) ile operasyonel
alanda işbirliğinin güçlendirilmesini amaçlayan fiilî ortak askerî
tatbikatlara katılımını sağlamak üzere, Hükümetçe
takdir ve tespit edilecek şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının yabancı ülkelere gönderilmesine ve yine Hükümetin
takdiri üzerine, Türkiye'nin bu nitelikteki tatbikatlara ev sahipliği
yapmasına, Anayasanın 92 nci maddesine göre izin verilmesini arz
ederim.
A.
Mesut Yılmaz
Başbakan
Gerekçe:
1. Bir
taraftan BAB'ın geçirdiği evrim ve Maastricht sonrası
ulaştığı konum, diğer taraftan Avrupa güvenlik ve
savunmasının bölünmezliği ve ülkemizin bu sistemin ayrılmaz
bir parçası olduğu dikkate alınarak, Türkiye'nin, Avrupa
bütünleşme sürecinin ve hele Avrupa'ya mahsus bir savunma örgütünün içinde
olması gereği kendini hissettirmektedir. Dolayısıyla,
Türkiye, BAB'a ortak üyelik davetini, ulusal çıkarları, AT ve BAB'a
tam üyelik yönündeki temel hedefleri doğrultusunda ve Avrupa ile
ilişkilerimizin genel çerçevesinde değerlendirerek kabul
etmiştir. Ancak, Türkiye, ortak üyelik statüsünü, BAB'ın tam
üyeliğinin gerçekleşmesi yolunda geçici bir aşama olarak kabul
etmektedir.
2. 19
Haziran 1992 tarihli Petersberg Deklarasyonu ile yapılan daveti takiben,
Türkiye, Norveç ve İzlanda, 20 Kasım 1992 tarihinde BAB üyesi
ülkelerle Ortak Üyelik Belgesini imzalamıştır. Anılan üç
ülkenin ortak üyelik statüsü, Yunanistan'ın tam üyeliğiyle birlikte 6
Mart 1995 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu tarihe kadar, üç ülke
aktif gözlemci statüsünde idiler.
3.
Petersberg Deklarasyonu ile BAB'ın operasyonel rolünün güçlendirilmesine
ilişkin ilkeler tespit edilmiş ve BAB komutası altında üye
ülkelerce tahsis edilecek kuvvetlerin, ortak savunmadan ayrı olarak,
insanî yardım ve kurtarma, barışı koruma, bunalım
yönetimi gibi görevler için kullanılması benimsenmiştir. BAB'ın
yukarıda sayılan bu görevleri yerine getirmek için ihtiyaç
duyduğu savunma imkân ve yeteneklerinin, BAB ülkelerinin
katkıları ve NATO ortak imkânlarının, NATO'nun Avrupa
bacağının güçlendirilmesi anlayışıyla,
BAB'ın kullanımına verilmesi yoluyla karşılanması
konusunda genel bir mutabakat bulunmaktadır.
4. Türkiye,
esasen, Avrupa güvenlik ve savunma kimliğinin oluşumu çabaları
ve bu çerçevede BAB'ın operasyonel boyutunun geliştirilmesi yönündeki
çalışmaları desteklemektedir. Bu çabalara, BAB'taki ortak üyelik
statüsünün imkân verdiği ölçüde katkıda bulunmak iradesine de sahip
olup, bunu çeşitli vesilelerle açıklamıştır.
5. Sahip
olduğu ortak üyelik statüsü uyarınca, Türkiye, kuvvet tahsis
edeceği BAB askerî harekâtlarına, üye ülkelerle aynı esaslar
çerçevesinde katılacaktır. "Kuvvet tahsisi" ifadesinin
kapsamına, kayda değer ölçüdeki lojistik katkılar ile tesis
kolaylıkları da girmektedir.
10
Mayıs 1994 tarihinde Lüksemburg'da düzenlenen bakanlar
toplantısında, Türkiye gibi ortak üyelerin BAB'taki statüleri
açısından bazı iyileştirmeler de getirilmiş
bulunmaktadır. Bu iyileştirmelerin temel
mantığını, Türkiye'nin BAB operasyonlarına
katılabilmesini kolaylaştırmak teşkil etmiştir.
Lüksemburg'da,
ayrı bir deklarasyonla kamuoyuna açıklanan iyileştirme
tedbirlerinin en önemli unsurunu, bir tür güvenlik garantisi öngörülmesi
teşkil etmektedir. Buna göre, BAB'ın Petersberg Deklarasyonu
uyarınca başlatacağı operasyonlara katılacak ortak
üyelerin, bu nedenle bir tehditle karşılaşmaları halinde,
klasik anlamda savunma kavramının dışında kalan ve
"alan dışı" tabir edilebilecek bir çerçevede ortaya
çıkacak güvenlik gereksinmelerinin karşılanması
açısından, tam üyelerle aralarında hiçbir fark
olmayacaktır.
Yine,
Lüksemburg'da benimsenen diğer iyileştirme önlemleri çerçevesinde,
ortak üyelerin, BAB haberleşme şebekesine bağlanmaları;
keza, planlama hücresine 3 subaya kadar personel atayabilmeleri kabul
edilmiştir. Halihazırda 2 subayımız planlama hücresinde
görev yapmaktadır. BAB tatbikatlarının planlanmasında role
sahip bu hücrede subay bulundurma hakkının bize
tanınmış olması, bu tatbikatlara iştirakimiz
bakımından da olumlu bir gelişme teşkil etmektedir.
6.
BAB'ın operasyonel boyutuna ülkemizin aktif iştirakinin
sağlanmasının, zaman zaman, bizim gibi ortak üye statüsündeki
ülkeleri dışlayıcı tarzda ortaya çıkabilen
yaklaşımların bertarafı çabalarına da destek
oluşturacağına inanılmaktadır.
7.
Dışişleri Bakanlığı ve Genelkurmay
Başkanlığı tarafından yapılan müşterek
değerlendirme sonucunda, BAB tatbikatlarına katılımın;
a)
Türkiye'nin BAB savunma yapısı içerisinde yer alma konusundaki
kararlılığının gösterilmesi,
b)
Türkiye'nin bu yapıdan dışlanmasının önlenmesi ve
entegrasyonu için uygun koşulların sağlanması,
c)
Yunanistan'ın katılacağı veya ev sahipliği
yapacağı BAB tatbikatlarında gerçekleştirmeye
çalışacağı, millî hak ve çıkarlarımızı
tehdit edecek oldubittilere engel olunması (Yunanistan'ın NATO
çerçevesinde düzenlenen tatbikatlarda bu yöndeki çabaları ve bizim
engelleyici girişimlerimiz malumlarıdır. Yunanistan'ın, son
zamanlarda, BAB çerçevesinde İtalya, Portekiz ve Fransa ile Akdeniz
güvenliği için ortak tatbikatlar düzenlenmesi çabası içinde
olduğu da bilinmektedir).
d) Ev
sahipliği yapacağımız BAB tatbikatları ile çokuluslu
kuvvetlerin Ege'ye girmesini sağlayarak, Ege'deki hak ve
menfaatlarımıza katkıda bulunulması bakımından
yararlı olacağı sonucuna varılmıştır.
8. 20 Nisan
1995 tarihinde Lizbon'da düzenlenen BAB Genelkurmay Başkanları
toplantısında, Portekiz Genelkurmay Başkanı, Ekim 1996'da 5
gün sürecek bir buhran yönetimi ve tahliye konularının
ağırlıklı olarak uygulanacağı LUSIADA–96
tatbikatına tüm BAB ülkelerini davet etmiştir. Anılan tatbikata
iştirakimizin yararlı olacağı düşünülmektedir.
9. Sonuç
olarak, Anayasamızın 92 nci maddesi uyarınca gerekli takdir
hakkı Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinde olacak şekilde, BAB
çerçevesinde düzenlenecek fiilî ortak askerî tatbikatlara Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarının iştiraki amacıyla
yurtdışına gönderilmesine ve bu tür tatbikatlara Türkiye'nin ev
sahipliği yapabilmesine imkân verecek iznin Türkiye Büyük Millet
Meclisinden istihsali önem taşımaktadır.
BAŞKAN
– Okunan Başbakanlık tezkeresi üzerinde, İçtüzüğün 72 nci
maddesine göre, görüşme açacağım; gruplara, Hükümete ve
şahsı adına iki üyeye söz vereceğim.
Konuşma
süreleri gruplar ve Hükümet için 20'şer dakika, şahıslar için 10
dakikadır.
Sayın
milletvekilleri, İçtüzüğümüzde açık bir hüküm bulunmamasına
rağmen, bu tür tezkerelerde bugüne kadar yapılan görüşmelerde,
Yüce Meclisin aydınlatılmasını teminen Hükümete,
görüşmelerin başlangıcında kısa bir söz verme usulümüz
teamül haline gelmiştir.
Şimdi,
Sayın Hükümet temsilcisine soruyorum; bir aydınlatma
konuşması yapacak mısınız?
DEVLET
BAKANI ALİ TALİP ÖZDEMİR (İstanbul) – Daha sonra Sayın
Başkan...
BAŞKAN
– Daha sonra...
Gruplar
adına bize intikal etmiş bir söz talebi yoktur; gruplar adına
konuşmalar...
MÜMTAZ
SOYSAL (Zonguldak) – DSP Grubu adına söz istiyorum.
BAŞKAN
– Demokratik Sol Parti Grubu adına, Grup Başkanvekili Sayın
Mümtaz Soysal...
Buyurun Sayın Soysal. (DSP
sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU
ADINA MÜMTAZ SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli üyeler;
Sayın Başkan, biraz önce Hükümete hitaben ortaya
attığınız soruya, Hükümet canibinden hiç cevap
gelmemiş olması, beni hemen söz almaya sevk etti. Önümüze gelen konu,
daha sunuş aşamasında, Hükümetin açıklama yapmasını
gerektiren bir konudur; çünkü, önümüze gelmemesi gereken bir konudur, Hükümet
önümüze bunu niçin getirdiğini izah etmelidir.
Nedir
Hükümet tezkeresiyle bizden istenen: BAB anlaşmasına, Batı
Avrupa Birliğine Türkiye'nin ortak üye olmasına ilişkin antlaşmaya
dayanarak, yurtdışına askerî kuvvet yollanmasına ya da
yurtdışından askerî kuvvet gelmesine müsaade isteğidir.
Peki, o
antlaşma nerededir? Sayın Başkan, asıl sorulması
gereken soru budur. Hükümetin, bu antlaşma bu Meclise niçin
gelmemiştir, onu izah etmesi gerekir. (DSP sıralarından
alkışlar) Bu antlaşma, bizim ortak üye olduğumuz Batı
Avrupa Birliğinin bütün parlamentolarından geçmiştir ya da en
azından, bazı parlamentolarından geçtiğine ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisine yazılar gelmiştir Dışişleri
Bakanlığından. Bir tanesi var bende; İspanya Parlamentosu
kabul etmiş bizim ortak üyeliğimizi; fakat, ortak üyeliğimizi,
bizim, yani Türk Milletinin, Türk Milletinin temsilcisi olan Meclisin kabul
edip etmediği daha henüz belli değil ve bu antlaşma,
ayrıntılarına girmek gerekirse söyleyebiliriz ki, ortak üyelik
antlaşması, Avrupa Birliğinin ortak üyeliğine benzer bir
biçimde, hatta, ondan daha kötü bir biçimde, -gümrük birliği
ilişkimize benzer bir biçimde- içinde karar yetkisine sahip
olmadığımız, daha doğrusu, karar alınırken
oy hakkına sahip olmadığımız organlar tarafından
alınacak kararlara -hem de hangi kararlar; askerî kararlar, yani,
insanlarımızın canını ilgilendiren kararlar-
uymamızı gerektirmektedir.
Şimdi,
önümüze getirilen Hükümet talebi, zannediyorum yurtdışında
-Hükümet izah etmediği için söylemek zorundayım- bir ülkede,
Portekiz'de yapılacak olan deniz tatbikatına ilişkin olarak,
bizim, bir ya da birkaç -ayrıntılarını bilmiyorum; çünkü,
Hükümet açıklamadı- savaş gemimizin gönderilmesine ilişkin
bir istek üzerine, bizden istenen ve bundan sonrasında da geçerli olacak
olan bir açık çektir. Biz, burada, nasıl bir açık çeke, niye
imza atmış olacağız; bundan sonra, Batı Avrupa Birliğinin,
dışarıda yapacağı tatbikatlara ya da Türkiye'de yapacağı
tatbikatlara imza atmış olacağız. Diyeceksiniz ki, NATO
için buna benzer; Meclise bile getirilmeden kuvvetler gönderilip, getiriliyor;
ama, NATO Antlaşması (Kuzey Atlantik Paktı Antlaşması)
Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmiş olan bir antlaşmadır.
Ona dayanarak imzalanan antlaşmalar, uygulama
antlaşmalarıdır. Bazıları çok ayrıntıya
ilişkin olduğu için Meclise bile gelmeyebilir; ama, Meclis bu konuda
yürütme organına genel bir yetki vermiştir; çünkü, Türkiye, Kuzey
Atlantik Antlaşmasına üye
olurken, bunun girdisi, çıktısı ve bu konuda gerekli olabilecek
olan yetkiler, bu Mecliste zaten konuşulmuştur.
Şimdi,
bu antlaşmaya, yani Batı Avrupa Birliğine bizim ortak üye kabul
edilişimize ilişkin, zannediyorum, 20 Kasım 1992 tarihli
Antlaşmaya dayanılarak, genel bir kuvvet gönderme yetkisi
istenmektedir. Bu konuda Hükümet, açıklama yapmayacak da, ne yapacak? Hem
antlaşma getirilmemiş hem bu antlaşmaya dayanılarak istenen
kuvvet konusunda Meclise açıklama da yapılmamış;
şimdi, bizden konuşma isteniyor. Ben, beklerdim ki, Hükümet üyesi bir
bakan, bu konuda açıklama yapsın, bu konuşmayı ondan sonra
yapayım; ama, o konuşma yapıldığı zaman dahi,
yapacaklarımı, söyleyeceklerimi şimdiden söyleyebilirim ve Grup
adına söyleyebilirim.
Biz, Türkiye
Büyük Millet Meclisine getirilmemiş olan bir antlaşmaya dayanarak
dışarıya kuvvet yollamayız, dışarıdan da
kuvvet kabul etmeyiz. (DSP sıralarından "Bravo" sesleri ve
alkışlar) Çünkü, bunun sorumluluğu büyüktür.
Düşünün
ki, usulüne çok uygun olarak Meclisten geçirilmiş bir antlaşmaya
dayanılarak yapılan bir tatbikat sırasında bile -çok
yakın bir tarihte- çok değerli deniz subaylarımız
hayatlarını yitirmişlerdir. Bir muhribimiz bir manevra
sırasında, kumanda köprüsüne isabet eden mermi dolayısıyla
birçok şehit vermiştir. Böyle bir durumda bile olabilen bir olay,
Meclise getirilmemiş bir antlaşma dolayısıyla, bizim,
gözlerimiz kapalı, hukuka ve Anayasaya aykırı olarak
vereceğimiz bir müsaadeyle aynen tekrarlanabilir.
Allah
göstermesin, yine, birkaç denizcimizin başına böyle bir şey
geldiği zaman, biz, halkın önünde, ulusun önünde ne
söyleyebileceğiz... Hepsi gelip yakamıza
yapıştıkları zaman haklı olacaklar. Diyecekler ki
"siz, bizim evlatlarımızı bu manevraya
yolladınız, neye dayanarak yolladınız" bunu
sordukları zaman, verecek cevabımız yoktur. Bu, işin hukukî
yönü.
Ha, bu
antlaşma şimdiye kadar Meclise niçin getirilmedi?
Sanıldığı gibi, sadece Hükümetin bir ihmalinden dolayı
değil, bu antlaşmanın 20 Kasım 1992 tarihinde Roma'da
imzalanan -daha doğrusu, açıklanan bir belgenin, resmen bir
antlaşma niteliği taşımasa bile, antlaşma gibi,
Meclise getirilmesi gereken bir belgedir- bu belgenin Türkiye'ye
tanıdığı statü, Türkiye'nin kendi diplomasisi içerisinde
bile tartışma konusu olmuştur; yalnız kendi diplomasisi
içerisinde değil, kendi Meclis üyeleri arasında da tartışma
konusu olmuştur.
Bilmiyorum,
içinizde, şimdi göremiyorum; ama, Batı Avrupa Birliği
Asamblesine, bu Meclisin delegesi olarak giden arkadaşlarınız
var mı? Varsa, onlar bilirler ki, Batı Avrupa Asamblesinde, ortak üye
durumunda olan Türk üyelere tanınan statü, asla kabul edilebilecek bir
statü değildir ve oraya giden üyelerimiz, bu statünün
değiştirilmesi için, yani, kendimize
yakıştırmadığımız bu statünün, oy hakkı
olmadan orada, parlamentoda oturma biçiminde özetlenebilecek olan bu statünün
değiştirilmesini sağlamak için, son üç ya da dört
yıldır -1992 yılından beri- bütün Avrupalı
meslektaşlarına şunu söylemişlerdir: "Bu statüyü
değiştirin, bu ortak üyeliği değiştirin, bize
Batı Avrupa Birliğinde tam üyelik verin, Roma Antlaşması
-ya da Roma Belgesi- yanlıştır, biz, onu, Meclise getirirsek
hemen reddedilecek, onun için, bunu değiştirin, yeni bir
antlaşma olsun, öyle getirelim, yoksa, Meclisimiz reddeder."
Meclisimiz reddeder, o, kötü bir antlaşma ve ondan dolayı, Türk
diplomasisi bu antlaşmayı değiştirebilmek için de Meclis
önüne getirmemiştir; yani, iki yönlü özelliği var konunun: Bir, bu
kadar yıldır Meclis önüne getirilmemiş olması; iki,
getirilmemiş olmasının bir de diplomatik yönü var.
Şimdi,
biz, kendi elimizle, hem Meclise getirilmemiş olan bir antlaşmaya
dayanarak kuvvet gönderilmesine müsaade vereceğiz hem de diplomasimizin
dışarıda kullandığı bir silahı
diplomasimizin elinden alacağız. Beni asıl hayrete düşüren
budur ve açıklama gerektiren nokta da budur. Hükümet, bu konuda büyük bir
politika değişikliğine mi gidiyor; belki... Niçin?..
O zaman,
şu noktaları biraz daha açıklamam gerekir: Batı Avrupa
Birliği dediğimiz kuruluş, Avrupa Birliğinin veya daha
genel adıyla Batı Avrupa'nın, kendi savunma mekanizmalarını
NATO'dan ayrı olarak oluşturabilmek niyetiyle ta 1940'ların
sonundan beri ve daha kesin olarak 1954'ten beri, Avrupa'da beslenen bir
projedir; Avrupalıların kafasında, Batı Avrupa'nın
kafasında, böyle bir düşünce eskiden beri olmuştur: Niye hep
Atlantik ötesi kuvvete bağlı kalalım; biz Avrupalı isek
kendi savunma mekanizmalarımızı da geliştirelim. Son
yıllara gelinceye kadar bu konuda pek de başarılı
olamamışlardır; çünkü, Batı'nın savunması bir
bütündür ve bizim tezimiz de odur; bir bütün olan savunmanın böylesine
parçalanması yanlıştır. Onun için, Batı Avrupa
Birliği ile NATO arasında, NATO'nun kuvvet kullanımı
arasında çok yakın ilişki, son zamanlara kadar, devam
edegelmiştir. Nitekim -herhalde yakın tarihi
hatırlayacaksınız- Bosna-Hersek konusunda, gerek Avrupa kendisi
gerekse teker teker devletler olarak -İngiltere, Fransa, Almanya olarak-
hem başlatıp hem de çözmek istedikleri bir sorunu çözebilmek için
sıra kuvvet kullanmaya gelince, yetersiz kalmıştır ve -yine
biliyoruz- Bosna-Hersek sorunu, ne yazık ki, sonuçta, Amerika'nın
askerî ağırlığını koymasıyla az çok bir
çözüme getirilmiştir; en azından, geçici, görüntüde de olsa, bir
barış sağlanmıştır. Avrupa, bunu sağlamakta
da yetersiz kalmıştır.
Başka
hangi noktalarda yetersiz kalmıştır: Örneğin, Sırbistan'a
karşı uygulanan ambargonun sürdürülmesinde yetersiz
kalmıştır; çünkü, Avrupa'nın kendi elinde henüz bu niyeti,
bu hayali gerçekleştirebilecek ölçüde, iyi örgütlenmiş yeterli kuvvet
yoktur.
Yine, Avrupa
içerisinde Fransızlarla Almanlar bir ortak Avrupa Kolordusu kurmaya
kalkışmışlarsa da, o bile ciddî bir girişim olarak
kimsenin gözünü doyurmamıştır; ama, son olarak, geçen ay
yapılan Berlin toplantısıyla Avrupa, Maastricht'ten sonra önemli
bir adım atmıştır. Maastricht'te bu düşünce ortaya
atılmış ve Batı Avrupa Birliğinin, Avrupa'nın
ciddî bir kuvveti olması yönünde geliştirilmesi önerilmiştir;
ama, o alanda da son Berlin toplantısına kadar fazla bir gelişme
sağlanmamış, yalnız, son Berlin toplantısında, bu
konuda daha açık politikaların izlenmesi ve NATO ile Batı Avrupa
Birliği arasındaki bu iç içeliğin biraz daha
açıklığa kavuşturulması ve ayrı ayrı
varlıkların oluşturulması yönünde çaba harcanması
kararı alınmıştır.
Şimdi,
bu, bizim bu konudaki kozumuzu biraz zayıflatmıştır; çünkü,
biz diyorduk ki, Batı Avrupa'nın savunması bir bütündür,
şimdiye kadar, o konuda, NATO ile iç içelik vardır ve NATO'nun
vazgeçilmez üyesi olan Türkiye'yi, Avrupa'nın savunması
bakımından da vazgeçilmez üyesi olarak gördüğünüz Türkiye'yi,
sırf Avrupa Birliğine tam üye değil diye böyle bir savunma
mekanizmasının dışında tutamazsınız; ya
alırsınız -aldığınız zaman tam olarak
almanız gerekir- ya da biz, seni Avrupalı saymıyoruz, kuvvetine
de ihtiyacımız yoktur dersiniz, bunu da bizim bilmemiz gerekir; ama,
bunu da söyleyemiyorlar. Hem bir taraftan iş Avrupa Birliğine
geldiği zaman Avrupalı saymıyorlar hem de
topraklarının, Avrupa'nın, Kıtanın savunması
gerektiği zaman Türkiye'den de vazgeçemiyorlar. Onun için, Batı
Avrupa Birliğinde bize lütfedilen ortak üyelik, böyle bir uzlaşmanın,
zihinlerdeki böyle bir uyuşmanın, uyuşturmanın ürünüdür;
yani, bizi kısmen tatmin edecekler, kendileri de, ortak üyeyi
gerektiği zaman kullanabilecekler. Şimdi, işte böyle bir durumla
karşı karşıyayız. Diplomasimiz düşünmüş
olabilir ki, biz, bundan sonra, Meclisten geçmiş olsun olmasın -ki,
geçmemiş- böyle bir antlaşmayla Meclisten yetki alalım,
gemilerimizi şimdiden yollayalım -antlaşma henüz Mecliste
onaylanmamışken- ve gösterelim ki, biz, Avrupa'nın
savunmasında heyecanlıyız, teşneyiz ve biraz daha göze
girelim, biraz daha göze girelim, beğenilelim ki, belki, bizi tam
üyeliğe kabul ederler; bunlar, sahiden vazgeçilmez ve sadık bir
Avrupa devleti, onun için, bunlara tam üyelik verelim... Zannediyorum,
eğer varsa -ki, var olduğu hissediliyor- politika
değişikliğinin tek mantığı bu olabilir; ama, bu
mantık, yanlış bir mantıktır; çünkü, bunun tam tersine
bir mantığı da, diplomasinin çok ustaca kullanması
mümkündür. Avrupa'ya, siz, bizim Avrupa'nın savunmasında
vazgeçilmezliğimize inanıyorsanız, bu vazgeçilmezliğimizin
ispatı, bizim tam üye yapılmamızdır. Tam üye
yapılıncaya kadar da, size bir gemi değil, kayık bile
yollamıyoruz diyebiliriz. (DSP sıralarından alkışlar)
Bu da bir diplomasidir ve Türkiye'nin, bundan sonra böyle bir diplomasi
yürütmesi gerekirken, şimdi, hiçbir izahat olmaksızın hiçbir
açıklama yapılmaksızın, bizden, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden, kendi onaylamadığı bir antlaşmaya dayanarak ve
değişikliği izah edilmeyen bir yeni diplomasiye
dayanılarak, kuvvet gönderilmesine müsaade istenmektedir. Biz, buna,
çekimser falan kalmayacağız hiç merak etmeyin, aleyhte oy
vereceğiz, şimdiden söylüyorum.
Teşekkür
ederim. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Soysal.
Doğru
Yol Partisi Grubu adına, Sayın Sedat Aloğlu; buyurun efendim.
DYP GRUBU
ADINA M. SEDAT ALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Yüce
Meclisin kıymetli üyeleri; hepinize saygılarımı ve en iyi
dileklerimi sunuyorum.
İkinci
Dünya Savaşı, milyonlarca insanın hayatına son
vermiştir ve bir anlamda, Avrupa kıtasını, baştan
başa yakıp yıkmıştır. Böyle büyük bir olayın
ertesinde çeşitli reaksiyonların olması
kaçınılmazdı. Nitekim, NATO ve Batı Avrupa Birliği, bu
büyük savaşın ertesinde, savunma amacıyla oluşturulmuş
olan iki kurumdur. Türkiye, NATO'nun önde gelen üyeleri arasındadır
ve bu oluşumun içerisinde hayatî bir rol oynamaktadır. Batı
Avrupa Birliği ise, -herhalde NATO'nun kazanmış olduğu
başarıdan dolayı- uzun yıllardır, 1940'lı
yılların sonunda, 1950'li yıllarda, 1960'lı yıllarda,
hatta 1970'li yıllarda, bir anlamda, ismi var cismi yok konumunu muhafaza
etmiştir.
1950'li
yıllarda oluşan bir oluşumdan daha bahsetmek istiyorum: Bu da,
yine, bir manada, İkinci Dünya Savaşının Avrupa'da
yaratmış olduğu, gerek sosyal gerek siyasî ve gerek ekonomik
yıkılmaya karşı olan bir reaksiyon hareketidir; o zamanki
adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu, bugünkü adıyla Avrupa
Birliği oluşumudur.
Türkiye,
gerek NATO'ya gerekse Avrupa Birliği oluşumuna, gayet hızla ve
olumlu yönde reaksiyon gösteren ülkelerin başında gelmiştir.
Avrupa Birliğinin oluşumuna, 1959 yılında, bugün Doğru
Yol Partisinin kökeni olan Demokrat Parti zamanında olumlu yönde tavır
koyan ve biz de, bugün, bunun içerisinde olan bir hareketin temsilcileriyiz.
Avrupa Birliği, bilindiği gibi, bu yıllar içerisinde
gelişmiş, ekonomik yönden güçlenmiş ve bugün, dünyanın en
büyük ekonomik gücü haline gelmiştir. Bu ekonomik güç, değişen
dünya dengeleri, özellikle, Sovyetler Birliği'nin dağılması
sonucunda, 1940'lı yılların sonunda kurmuş olduğu
savunma amaçlı Batı Avrupa Birliğini de harekete geçirmeyi
amaçlamıştır. Dolayısıyla, 1980'li yıllarda,
Batı Avrupa Birliğinin fonksiyonel hale gelmesi için birçok kararlar
alınmıştır.
1990'lı
yılların başında, Türkiye'ye de, bu kuruluşa ortak üye
olmak üzere davette bulunulmuştur; Türkiye, bunu kabul etmiş ve bu
anlaşmayı 1992 yılında imzalamıştır, 1995
yılında da bu anlaşma resmiyet kazanmıştır. Yani,
biz, bugün, Avrupa Birliğinin bir savunma organı olan Batı
Avrupa Birliğinin ortak ülkesiyiz. Bu konuda da tek değiliz; yani,
Türkiye'ye layık görülen muamele diyerek, Türkiye'yi bunun içerisinden
ayırmak doğru değildir. Türkiye, ortak üyelik konumunda,
başka ülkelerle aynı ve başka ülkelerle eşit statüdedir.
Atatürk'ün
çizmiş olduğu yolda, Batı ile, yani, Batı derken,
muasır medeniyetlerle yakınlaşma sürecinde her zaman olumlu
düşünen; ama, bu olumlu düşüncesini gayet tabiî ki Türkiye'nin
menfaatlarını birinci planda tutarak icraata koyan Doğru Yol
Partisi, Başbakanlığın bu konusunda da olumlu
düşünmektedir. Bu konuyu, sadece Avrupa'nın savunması olarak ele
almak, kanımızca yanlış bir yaklaşımdır.
Değişen dünya koşulları altında, kanımca,
Avrupa'nın savunması kadar, belki de daha önemli, Türkiye'nin
savunması söz konusudur. Bulunduğu bölge açısından gayet
kritik bir noktada olan ve çeşitli ülkelerin tehditleriyle karşı
karşıya kalma durumunda olan Türkiye'nin savunma bakımından
çıkarları, zayıflayan bir NATO içerisinde, kuvvetlenen bir
Batı Avrupa Birliğinin yanında olmaktan geçmektedir.
Bu konuda
bir başka düşünce de, bu kurumun içerisinde tam üye olmamamızdan
kaynaklanmaktadır. Ben, ya hep ya hiç düşüncesine
karşıyım; gerek Avrupa Birliği gerek Batı Avrupa
Birliği gerek NATO, çok uzun yıllar süren pazarlıklar,
anlaşmalar, anlaşmazlıklar üzerine kurulmuştur. Türkiye de
bu konuda, muhakkak ki, kendi menfaatları çerçevesinde gerekli süreci
yaşayacaktır; yani, tam üye olmadık diye ortak üyeliği de
reddetme durumunda olmamalıyız diye düşünmekteyiz.
Bir
başka konu da, bu anlaşmanın Meclisten geçip geçmeme konusudur.
Bu, derin tartışılması gereken hukukî bir durumdur. Bu
konuda, bu etapta yorum yapmayı gereksiz görmekteyiz. Ancak, şunu
söylemek durumundayız ki, Türkiye'nin, Batı Avrupa Birliğinin
tam üyesi olmasını, Doğru Yol Partisi Grubu adına gayet
tabiî ki destekliyoruz ve o gün geldiği takdirde, muhakkak ki, bu
oluşumun, yani tam üyelik konusunun Yüce Meclisten geçmesi bizim için de
doğru olan yoldur ve gereklidir.
Tüm bu
düşüncelerle, Sayın Başbakanlığın bu izin
talebine olumlu oy kullanacağımızı bildirir, hepinize
saygı ve sevgilerimi sunarım. (DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Aloğlu.
Anavatan
Partisi Grubu adına Sayın Safa Giray, buyurunuz. (ANAP
sıralarından alkışlar)
ANAP GRUBU
ADINA İSMAİL SAFA GİRAY (Balıkesir) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Aslında,
Hükümet tezkeresiyle istenen bu iznin, Avrupa Birliğine ortak üye
olmuş bir ülke olmamız bakımından fazla konuşulacak
tarafı yok diye düşünüyordum, o şekilde kendimi
hazırlamıştım; ama, Sayın Soysal'ın
yaptığı konuşma üzerine, ben de bazı şeyler
söylemek ihtiyacını duydum. Yoksa, bir birliğe, bir
organizasyona şu şekilde veya bu şekilde üye
olmuşsanız, o organizasyona üyeliğin gereklerini yapmanız
lazım. Eğer, çocuğu mektebe gönderir, fakat, çocuğa kalem
almaz, defter almaz, sıra vermez, çalışmasına müsaade
etmezseniz, yahut yemekhanede yemek yemesine müsaade etmezseniz, o çocuğu
o mektebe göndermemeniz daha iyidir.
Şimdi,
evet, biz de arzu ediyorduk ki -Sayın Soysal'ın bahsettiği
Meclis içerisindeki konuşmaların arasında, elbet, bizler de
vardık- Avrupa Birliğine tam üye olalım. 1992'de bu ortak üyelik
mevzubahis olduğunda tenkit edenlerin, karşı
çıkanların, bu laflara karışanların arasında
bizler de vardık, herhalde, Sayın Soysal da vardı. O
antlaşmayı Hükümet, Meclise o günden -dört seneden beri- getirmedi.
Meclise getirmezken, Sayın Soysal'ın söylediği faktörler de var
olabilir; ama, şunu da unutmamak lazım; Dışişleri
diplomatik çevreleri, Avrupa Birliğine ortak üye olunurken, itiraz
etmediler; herhalde, Dışişleri, o sırada Bakan olan
arkadaşımıza "bu iş olmaz" diyerek getirseydi,
olmazdı; onlar getirdiler. Şimdi, sonradan akıllarına geldi
"yahu, bu olmazmış" diyorlar; olabilir... Türkiye'nin
dış politikasında, bu çeşit şeyleri, geçmiş
Hükümete, bugünkü Hükümete, o şahsa, bu şahsa bağlamanın
imkânı yoktur. Getirmeyenlerin arasında Sayın Soysal da
vardır, onun zamanında da gelmedi; ama, ona öyle bir izah buluyor
Sayın Soysal...
Şimdi,
bakınız, Batı Avrupa Birliği, başlangıçta, sadece
Batı Avrupa diye kendini tarif edenler -yani, Fransa, İngiltere,
İspanya- arasında kurulmuştur, Almanya da yoktur; çünkü,
Almanya, İkinci Dünya Harbine sebebiyet vermiştir; İtalya,
İkinci Dünya Harbinde, Batı Avrupa'ya karşı
savaşmıştır; o bakımdan, onlar yoktur. Batı
Avrupa Birliği -NATO olmadan da- Avrupa'da, bu belli ülkelerin
savunmasını birlikte yapmak amacıyla kurulmuş bir
birliktir; ama, başarısız olmuştur; çünkü, hem Avrupa'daki
içyapı hem savaşın kendi aralarında çıkmış
olması hem teknolojik gelişme yönünden, Amerika'ya ihtiyaç
duymuşlardır.
Bakınız,
1991 yılındaki NATO zirvesinde, o zaman "bu Batı Avrupa
Birliği vasıtasıyla, Avrupa'nın savunmasını biz
yapalım, Amerika'yı devreden çıkaralım" gibi
konuşmaların kuvvetlendiği bir zamanda -toprağı bol
olsun- Mitterand'ın Avrupa'da beslediği rüzgârlar tahtında bir
hava çıkmıştı. O günkü toplantıda ben vardım. O
zamanki Amerika Başkanı Bush konuşmaya direkt şöyle girdi:
"Beyler, eğer Avrupa'nın savunmasında bize
ihtiyacınız yoksa, bizi istemiyorsanız, günüdür, bugün bunu
açıkça söyleyin, biz gideriz; lafı kıvırıp
durmanın manası yok, biz gideriz. Yoksa, böyle, olur olmaz
lafları ortalıkta dolaştırıp durmayın" dedi.
Açıkça böyle konuştu ve bütün o iddiaların hepsi söndü.
Şimdi,
bakın, vazgeçilmezlik budur. Bugün, Türkiye olarak, Avrupa'nın
karşısına çıkıp da, ben vazgeçilmezim diyebiliyor
musunuz; bunu diyemiyorsunuz; vazgeçilmez olduğunuzu iddia ediyorsunuz ve iknaya
çalışıyorsunuz...
Gerçekleri
konuşalım, NATO'ya böyle girmedik mi; NATO'ya girişimizde, o
zamanki Rus tehdidi altında, Kore'ye asker göndererek vazgeçilmez
olduğumuzu göstermeye çalışmadık mı... NATO
içerisinde, hâlâ, her yıl aynı gösterileri yapmak zorunda
kalmıyor muyuz; gerek Birleşmiş Milletlerde gerek NATO'da.
Gerçekleri doğru ifade etmezseniz, o zaman, doğru şeyler de
yapamazsınız.
Şimdi,
Avrupa Birliğinde de durum odur. Batı Avrupa Birliği
-dediğim gibi- orada, en batıda, sadece üç dört ülke marifetiyle
kurulmuş; ama, Amerika'nın şemsiyesi altında bir türlü
varlık görterememiş, gelişmeye de ihtiyaç duymamış;
fakat, son zamanlarda, Avrupa'da "biz, artık, kendi
ayaklarımızın üstünde durmalıyız" gibi
iddiaların sonucu olarak, Batı Avrupa Birliğini, Avrupa
Birliğinin askerî kuvveti gibi görmek arzusu gelişmiştir.
Ha
şimdi, Avrupa Birliği, Türkiye'yi çeşitli sebeplerle tam
üyeliğe almıyor. Bunda, belki politikalarımızın belki
Müslüman ülke oluşumuzun -çeşitli birtakım sebeplerin- etkileri
vardır. Biz istiyoruz, ama onlar almıyor, bizi kenardan üye olarak
tutuyor; biz "bakın, biz, vazgeçemeyeceğiniz adamız, içinde
bulunmazsak, sizin de zararlarınız olur" tarzında iknaya
uğraşıyoruz...
Batı
Avrupa Birliğinde de bu böyle. Biz, belki diplomasi zafiyetimizden
Batı Avrupa Birliğine tam üye olmamışız,
olamamışız ve ondan da kesin emin değiliz. "Ben
girmiyorum" dediğin zaman "aman gel kardeşim, sen
vazgeçilmez adamsın" diyecek mi acaba; ondan şüpheliyim, hepiniz
şüphelisiniz; ama, kendi istikbalinizi de Avrupa içinde görüyorsunuz.
Etrafınızda,
çok olay var, etrafınızda her türlü oyun oynanıyor, her türlü
politik riskler var, askerî riskler var, güvenlik riskleri var; bu, içinde
bulunduğumuz coğrafyanın getirdiği, tarihin getirdiği bir
sürü risk var. Bu riskler içerisinde bir tarafta olalım diyorsunuz. Belki
Avrupalılar da diyor ki, "yahu, onlar Türktür, Allah'tan başka
yardımcıları yoktur, onları almaya lüzum yok"
Aslında vazgeçilmez ama... Şimdi, bakın, böyle
değerlendirmeler yapmayalım.
Şimdi,
burada Hükümetin istediği bir şey var ve -bu, isterseniz bizim onlara
vazgeçilmez olduğumuzu göstermek bakımından olsun, isterseniz
onların bizi vazgeçilmezdir diye düşünüyor olmalarından olsun,
sebebi ne olursa olsun- Hükümetimiz diyor ki, "bu Batı Avrupa
Birliği birtakım tatbikatlar yapacak, bu tatbikatlarda ben de
bulunayım; bunun çeşitli faydaları var." İşte,
bir kısmını da açıklamış ve demiş ki,
"ben, bunları Ege'ye getirirsem, bir çeşit propagandamı
yaparım, bir çeşit olayların gerçeğini diğerlerine
gösterme imkânını bulurum. Eğer, Yunan, bunu yalnız
başına yaparsa, benim yokluğumda aleyhimde
çalışır" Doğru. Yahut, "Portekiz'de
yapılacak tatbikata ben de gidersem, benim de fikirlerim ve görüşlerim,
orada başkalarına anlatılabilmiş olur; ayrıca,
onların dediklerinden de ben haberdar olurum. Zaten şimdiden
işte onların planlama grubunda iki subayım
çalışıyor"
Şimdi,
bunlar önemli şeyler. Bugünkü değişken politik ortamda ileriye
baktığınız zaman her şeyin çok fazla
değiştiği ortamda "ben burada yokum, olmam" demenin lüzumu
yok, Meclisin bu şekle de ihtiyacı yok. Efendim, Hükümet demiyor ki,
"ben bunu, o anlaşmaya dayanarak istiyorum" Hükümet diyor ki,
"bu tatbikatlara katılımı sağlamak üzere Hükümetçe
takdir ve tespit edilecek şekilde ve yine, Hükümetin takdiri üzerine, ben
bunlara katılacağım, katılmayacağım; bunun,
Batı Avrupa Birliğine Ortaklık Anlaşmasına
bağlı olması da şart değil."
MÜMTAZ
SOYSAL (Zonguldak) – Öyle yazmıyor ama...
İSMAİL
SAFA GİRAY (Devamla) – Öyle yazıyor; ben, buradan okuyorum.
MÜMTAZ
SOYSAL (Zonguldak) – En baştaki cümleyi oku!..
İSMAİL
SAFA GİRAY (Devamla) – Bakın Sayın Soysal, "Avrupa
Birliği ile operasyonel alanda işbirliğinin güçlendirilmesini
amaçlayan fiilî ortak askerî tatbikatlara katılımını
sağlamak üzere, Hükümetçe takdir ve tespit edilecek şekilde,
Türkiye'nin ortak üyesi bulunduğu Batı Avrupa Birliği ile
operasyonel..."
MÜMTAZ
SOYSAL (Zonguldak) – Ortak üyesi miyiz şu anda?..
İSMAİL
SAFA GİRAY (Devamla) – Mecliste, bu şekil tamamlanmamış;
doğrudur. Ben de, sizinle beraberim orada (DSP sıralarından
alkışlar) ama, bakınız, bu farketmez diyorum.
MÜMTAZ
SOYSAL (Zonguldak) – Nasıl fark etmez?
İSMAİL
SAFA GİRAY (Devamla) – Hükümetin istediği bu izni vermek gerekir;
onun eli serbest olsun; gitsin ve buradan diyelim ki "bizi, tam üye
yapmanın gayreti içerisinde ol arkadaş" ve orada, tam üye yapmak
için çalışsın, doğru çalışsın;
amacımız odur diyelim ve anlaşmayı yap, getir bu Meclise; tamam;
ama, bu izni, ben, senden, bu anlaşmayı getirmedin diye
sakınıyorum; bu yanlış; doğru değil.
Anlaşmayı getirmedi diye izni sakınmanın
yanlışı var. İcabında, Hükümet, hiçbir anlaşma
olmadan da, tamamen enstantane bir konuda, gelip böyle bir izni istemeli,
Meclisten almalıdır. Meclis, hükümetin müracaat merciidir, üst
merciidir; elbette, Anayasamıza göre, buradan izinler isteyecektir;
anlaşmayı tasdik etmek lazım geldiğinde de, getirip
isteyecektir.
Şimdi,
bence, bu anlaşmanın uygulanması şeklinde istenmiyor bu;
ben, bu tatbikatlara katılayım diyor ve bu müsaadenin verilmesi
lazım olduğu kanaatindeyim. Elini kolunu bağlayarak, Hükümetten
iş bekleyemezsiniz.
Saygılar
sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Giray.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sayın Murat Karayalçın; buyurun.
CHP GRUBU
ADINA MURAT KARAYALÇIN (Samsun) – Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'nin güvenliği için son
derecede önem taşıyan bir konuda, Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini sizlere sunmak amacıyla söz almış bulunuyorum;
şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sizleri sevgiyle
selamlıyorum.
Grup
sözcüleri, tartışmakta olduğumuz konuyla ilgili olarak,
tavırlarını, partilerinin tavırlarını,
yaklaşımlarını açıklamaktalar. Cumhuriyet Halk
Partisi, şimdiye kadar açıklanmış olan tavırlardan,
yaklaşımlardan daha farklı bir öneriyi sizlere sunmayı
düşünmektedir.
Sayın
milletvekilleri, konunun yalnızca Batı Avrupa Birliği, NATO
ilişkileri çerçevesinde, o sınırlar içinde değerlendirilmesinin
mümkün olmayacağı, doğru olmayacağı
kanısını taşımakta olduğumuzdan, önce savunma
kavramıyla ilgili olarak, güvenlik kavramıyla ilgili olarak, önümüzde
bulunan gelişmeleri, çok özetle sizlere sunmak istiyorum, bu konudaki
düşüncelerimizi sizlerle paylaşmanın uygun olacağı
kanısını taşıyorum.
Gerçekten,
güvenlik alanında çok önemli değişiklikler, kavram
farklılıkları ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Klasik düşman, düşmanlık, tehdit kavramları, içinde
bulunduğumuz zaman diliminde değişiklik geçirmektedir. Eskiden,
düşman dediğimizde, tehdit dediğimizde önümüzde çok belirgin
ülkeler, ülke grupları ya da bloklar, paktlar olabilmekteydi; şu ülke
düşmanınızdır, şu ülkeler düşmanınızdır
ya da şu pakt size düşmandır... Bunu bilirdiniz, buna göre
gerekli olan önlemleri alırdınız. Ancak, içinde
bulunduğumuz zaman diliminde çok önemli değişiklikler ortaya
çıktı; artık, belirgin olmayan, yaygın hatta bazı
değerlendirmelere göre, anonimleşmiş düşmanlıklar ve
tehditlerle karşı karşıya bulunmaktayız.
Çok önemli bir
Avrupalı Yazar Edgar Gorin, artık, düşmanın etnik
olmadığını, hegemonik bir düşmanlıkla
karşı karşıya olduğumuzu ifade etmektedir. Onun ilginç
değerlendirmesine göre sayın milletvekilleri, bu etnik olmayan,
hegemonik olan düşman ya da tehdit, aynı zamanda ideolojik
olabilmekte, aynı zamanda bürokratik olabilmekte... Bu yazarlar ve bu
düşünürler teknikleşmiş düşmanlık kavramını
bile dile getirmekteler; ancak, bunların, yani belirsiz olan,
anonimleşmiş olan tehditlerin ortaya çıkmaya
başlaması, bizim bildiğimiz klasik düşmanlıkların
tümüyle geçersiz olduğu anlamına gelmiyor, ortadan
kalktığı anlamını taşımıyor; klasik
tehditler de bir yandan varlıklarını sürdürebilmekte.
Gazete
haberlerinden bir iki örneği, sizlerle paylaşmak istiyorum sayın
milletvekilleri. Bakın, İran İslam Cumhuriyeti, bu bölgede, çok
yoğun bir silahlanma içerisine girmiş bulunmaktadır. Gazete
haberlerine dayalı olarak söylüyorum, İran, Kuzey Kore'den, bin
kilometre menzili olan füzeler almaya başlamıştır. Bu
füzelerin tünelleri ve yerleştirileceği yuvaların
inşaatı, Basra'da tamamlanmış bulunmaktadır; ilginç
bir gelişme. Yine, gazete haberlerine göre, İran, Rusya'dan,
yalnızca Rusya'dan, 4 milyar dolarlık silah siparişinde
bulunmuştur; bu, bir komşumuz.
Bir
başka komşumuzdan da örnek vermek gerekiyor: Yunanistan. Yunanistan,
1980 yılından bu yana, en yoğun modernleşme paketini
hazırlamıştır. Buna göre, 5 milyar dolarlık bir silah
siparişi verilecektir. Yunan Savunma Bakanı Arsenis, bu ay, hükümeti
adına, Yunan Meclisine, bu 5 milyar dolarlık silahlanma paketini,
özellikle hava kuvvetlerinin yenilenmesini öngören silahlanma paketini
sunacaktır.
Sayın
Savunma Bakanımız burada yok; yurtdışında
olduğunu, biraz önce okunan tezkereden öğrenmiş bulunuyoruz.
Sayın Savunma Bakanımızın, 16 Mayıs 1996 tarihinde,
Cumhuriyet Gazetesine verdiği bir demeç var. Bu demeç, Türkiye'nin, klasik
tehdit açısından karşı karşıya olduğu
olumsuzlukları çok açık bir
biçimde gözler önüne sermektedir. Sayın Bakan Sungurlu'nun demecine göre
"komşularımız, atom bombası yapma noktasına
gelmişlerdir." (RP sıralarından "İsrail'de zaten
var" sesleri)
İşte,
ne kadar komşun varsa...
Bakın,
ne diyor Sayın Sungurlu: "Komşularımız, atom
bombası yapma noktasına gelmişlerdir; uzun menzilli toplar
yapıyorlar; kıtalararası füzeler yapmaktalar."
Sayın
milletvekilleri, tüm bu gelişmeler, hiç kuşkusuz yeni güvenlik
şekillenmelerini gündeme getirme durumundadır. Lafı, BAB'a
-Batı Avrupa Birliğine- getirmek istiyorum. Yeni güvenlik
şekillenmelerinin temeli olan bazı bilgileri sizlerle paylaşmak
amacıyla ayrıntıya indim. Bu gelişmelerin, bir yandan,
örneğin, Ortadoğu'da olduğu gibi -Ortadoğu'da
görüldüğü gibi- kimi devletlerin bölge içinden, bölge
dışından; kimi devletlerin ikili anlaşmalar yaparak bir
bütünsel anlaşma yoluna gitmesine neden olduğunu -böyle bir yolun
seçilmesini getirdiğini- kimi yerlerde de, var olan güvenlik
örgütlenmelerinin içinde yeni şekillenmelerin filiz vermeye
başladığını görüyoruz; Batı Avrupa Birliği,
bunun örneği.
Sayın
milletvekilleri, Batı Avrupa Birliğinin tarihçesine inmeyeceğim;
Sayın Soysal ve öteki arkadaşlarım değindiler. Türkiye'nin
Batı Avrupa Birliğiyle ilişkilerine de değinmek
istemiyorum, bunları atlıyorum; ancak, şu anda Türkiye Büyük Millet
Meclisinin önünde duran konu açısından önem taşıyan bir iki
hususa değinmekte yarar görüyorum.
Avrupa
Birliği 1 Ocak 1996'dan bu yana -kendisiyle Gümrük Birliği
ilişkisini kurmuş olduğumuz Avrupa Birliği- bir ortak
dış politika ve ortak güvenlik politikası geliştirmeye
çalışmaktadır. Avrupa Birliğinde çok önemli bir
çalışma yapılmakta; bu, "İkinci Maastricht" diye
adlandırılıyor. Hükümetlerarası konferans
çalışmaya başladı. Hükümetlerarası konferans
çalışmaları sırasında, bu konuda yapılan
çalışmalar da değerlendirilmekte, konuya ilişkin
görüşler ortaya konulmakta, tartışmalar yapılmaktadır.
Tartışılan
konulardan birisi şu sayın milletvekilleri: Acaba, Batı Avrupa
Birliği, Avrupa Birliği tarafından verilecek görevleri yerine
getirmek durumunda olan bir örgüt olarak mı işlemelidir, Batı
Avrupa Birliğinin işlevi bu mu olmalıdır; yoksa, Batı
Avrupa Birliği, bağımsız bir örgüt olarak
çalışmalarını yürütmeli, kendi yapısında
alınacak kararlar uyarınca "Petersberg Görevleri" diye de
adlandırılan, barışın korunması, insanî
amaçlı operasyonların yapılması, askerî kuvvet gönderilmesi
de içinde olmak üzere, arama ve kurtarma faaliyetlerinin yapılması
gibi askerî harekâta girebilmeli midir? Bu, Avrupa Birliği ile Batı
Avrupa Birliğinin ilişkileri bağlamında yapılan bir
tartışma; tartışmanın bir yanı bu. Bir de,
Batı Avrupa Birliğinin, NATO ile ilgili olarak, NATO
bağlamında yapılan değerlendirmesi var.
Bunların
önünde, hatta, bunların özünde, Avrupa'nın savunma ve güvenlik
kimliğinin tanımlanması yatmaktadır değerli
milletvekilleri. Türkiye, bu tartışmayı, öteki
tartışma konularında olduğu gibi, kendi güvenliği
açısından, kendi çıkarları açısından, çok
yakından izlemek durumundadır.
Biz,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki
ilişkileri yeterli düzeyde, daha doğrusu istenilen düzeyde
görmüyoruz; bu ilişkinin, istenilen, olması gereken nitelikleri
taşıdığı inancında değiliz. Gerçi, biraz
önce ifade edildiği gibi, bazı önemli kazanımlar elde
edilmiştir. 1994 yılında ortak üyelik statüsünün
geliştirilmesi doğrultusunda önemli adımlar
atılmıştır. Bu bağlamda, yaklaşık iki
yıl önce, Mayıs 1994'te Lüksemburg'da alınan kararları
önemsiyoruz, hep birlikte önemsememiz gerektiğine de inanıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bugün, Hükümetin, Anayasamızın 92 nci maddesi
uyarınca onayımıza getirdiği, tartışmamıza getirdiği
konuyu da destekliyoruz. Önemli olan Türkiye'nin çıkarıdır,
önemli olan Türkiye'nin savunma gereksinmelerinin
karşılanmasıdır. Türkiye'nin savunma gereksinmelerinin
karşılanması için -Sayın Hocamdan hareketle söylüyorum-
gerekirse gemi gönderilir, gerekirse kayık gönderilir. Önem
taşıyan konu, Türkiye'nin savunma gereksinmesine katkıda
bulunulmasıdır.
Değerli
arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; biz, Türkiye - NATO
ilişkilerini göz önünde bulundurarak, Türkiye - NATO ilişkilerini
esas alarak, oradan hareketle;
ülkemizin, Batı Avrupa Birliğiyle ilişkilerinin,
artık bir değerlendirme noktasına geldiğine ya da gelmesi
gerektiğine inanıyoruz.
Konuşmamın
başında, düşmanlıkların, tehdit faktörünün artık
eskisi gibi belirgin olmadığını söylemiştim. Bir
belirsiz ortam var; düşmanlıkların, tehdidin belirsiz
olduğu, anonimleştiği, kollektifleştiği bir zaman dilimini
yaşamaktayız. Şimdi, kim, kalkıp Türkiye'nin, NATO ile tam
üyelik ilişkisini, Türkiye'nin Batı Avrupa Birliğiyle yarım
üyelik ilişkisiyle, ortak üyelik ilişkisiyle
karşılaştırabilir ve buradan hareketle, Türkiye ile
Batı Avrupa Birliği arasındaki ortaklık ilişkisinin
yeterli olduğunu savunabilir... Eğer, böyle bir ortamda
yaşıyorsak, Türkiye'nin NATO'yla ilişkisinin tam üyelik
statüsünde olmaması da söz konusu olabilmeli. Eğer, Türkiye'nin,
NATO'yla tam üyelik ilişkisini gerektiren bir ortam içerisindeysek, bir
tehdit faktörü varsa, o zaman, Türkiye'nin Batı Avrupa Birliğiyle
yarım yamalak ilişkilerini açıklamak ve bunu savunmak mümkün
olmaz.
Türkiye,
bugüne kadar, biraz önce ifade edildiği gibi, Batı Avrupa
Birliği ile tam üyelik ilişkisini kurabilmek amacıyla,
çeşitli argümanları kullanmıştır sayın
milletvekilleri. Bunların başında hukukî ilişki
gelmektedir. Konuya hukukî açıdan baktığımızda,
Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle, Batı Avrupa Birliğiyle bu
ilişkisini, bir antlaşma olarak nitelememiz mümkün değildir.
Bunu, bir güvenlik sistemini, böyle antlaşma niteliğini
taşımayan ya da antlaşma niteliğini taşıyıp
taşımadığı tartışılan bir çerçeveye
oturtamayız. Eğer, böyle bir çerçeveye oturtuyorsak, bu güvenlik
sisteminin çok ciddî zaaflarla karşı karşıya olacağını
kabul etmek durumundayız. Türkiye bu argümanı
kullanmıştır.
Türkiye, öte
yandan, güvenliğin bölünmezliği, bölünemezliği
argümanını kullanmıştır. Bunları, doğru
yaklaşımlar, doğru argümanlar olarak kabul ediyoruz. Ancak,
içerisinde bulunduğumuz zaman diliminde, Türkiye'nin kullanması
gereken bir başka argümanı da hatırlatmanın yararlı,
gerekli olduğu düşüncesindeyim. O da, savunmanın zamana
yayılamayacağı ilkesidir; savunmanın aciliyeti,
ivediliği ilkesidir. Neden, Türkiye, Batı Avrupa Birliğiyle böyle
bir ilişki içerisinde; söylenen, burada, Türkiye'nin Avrupa
Birliğiyle ilişkisinin esas alınmasıdır. Türkiye,
Avrupa Birliğiyle ortak üye ilişkisi içerisinde;
dolayısıyla, bu dikkate alınarak, BAB'la ilişkisi de bu
çerçeveye oturtuluyor: Bu mantığı kabul edemeyiz. Her
ilişkinin kendi çerçevesi vardır, her ilişkinin kendi
mantığı vardır; o ilişki setini bir başka
ilişkiler setiyle, bir başka sistemle
karşılaştırmak, ona endekslemek mümkün olamaz. Tehdit, ya
vardır ya yoktur. Eğer, tehdit varsa, bir tehdit ortaya
çıkmışsa, bunun, ancak, tam üyelik
sağlandığında savuşturulabileceğini ileri sürmek
mümkün olamaz: Biz, bunu kabul etmiyoruz.
Buradan
hareketle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, önerimiz, Türkiye'nin,
hükümetlerarası konferans bağlamında, içerisinde
bulunduğumuz çalışma döneminden yararlanarak, Batı Avrupa
Birliğine bir süre tanımasıdır. Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, Hükümete bu iznin verilmesini ülkenin savunması için yararlı,
gerekli görüyoruz; ama, bununla yetinmiyoruz; Hükümetin, Batı Avrupa Birliğine
bir süre tanıması gerektiğine inanıyoruz. Bu süre,
hükümetlerarası konferansın sonuna kadar olabilir. Biraz önce,
Dışişleri eski Bakanlarımızdan Sayın Çetin
tarafından bana söylendi; zaten, başlangıçta da Türkiye, bu
konudaki düşüncesini ifade etmiş. Şimdi, bunu
netleştirelim, süreyi belirginleştirelim. Bizim önerimiz,
hükümetlerarası konferansın tamamlanmasına kadar geçecek zaman
dilimidir; o süre içerisinde, Türkiye, Batı Avrupa Birliğine tam üye
olmalıdır. Türkiye, eğer o süre içerisinde tam üye olmayacaksa,
o sürenin sonunda Batı Avrupa Birliğinden çekilmelidir. Hiç
kuşkusuz, bunu yaparken -ifade etmek ihtiyacını duyuyorum-
Türkiye, kendi savunma tutarlılığını da mutlaka
sergilemek zorundadır değerli milletvekilleri.
Eğer
Türkiye'nin Millî Savunma Bakanı, Türkiye'nin Silahlı Kuvvetlerinin
Irak'a yaptığı harekâttan haberi olmadığını
basın mensuplarına söyleyebiliyorsa, bu vahimdir. Sayın Savunma
Bakanımız, Türkiye Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak'a
yaptığı harekâtla ilgili olarak, bilgi sahibi olmadığını
basın mensuplarına söylemiştir. Bunu vahim görüyorum Sayın
Bakan; ama, daha vahimi şu: Bunu, basın mensupları Sayın
Başbakana soruyorlar "Sayın Savunma Bakanı, haberi
olmadığını söylüyor" diyorlar, Sayın
Başbakan da "doğaldır" diyor. Daha vahiminin bu
olduğunu ifade ederek...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Karayalçın, 1 dakikalık eksüre veriyorum; buyurun.
MURAT
KARAYALÇIN (Devamla) – Sayın Başkan, daha vahiminin de bu
olduğunu ifade etmiştim.
Bu tür
örneklerin yaşanmaması dileğiyle, hepinize, tekrar, şahsen
ve Grubum adına en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Karayalçın.
Gruplar
adına son konuşmacı, Refah Partisi Grubu adına Sayın
Cevat Ayhan; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)
RP GRUBU
ADINA CEVAT AYHAN (Sakarya) – Muhterem Başkan, muhterem üyeler; Hükümetin,
Batı Avrupa Birliğinin operasyonel faaliyetlerine
katılmasına müsaade verilmesiyle ilgili Bakanlar Kurulu talebini
müzakere etmekteyiz.
Muhterem arkadaşlar, Batı Avrupa
Birliğiyle bizim münasebetimiz, 1992'de, Petersburg Deklarasyonundan sonra
başlamış; 19 Haziran 1992 tarihinde, Türkiye'yi ortak
üyeliğe davet etmişler; 20 Kasım 1992'de, Batı Avrupa
Birliği üyesi ülkelerle ortak üyelik belgesi imzalanmış ve
Türkiye, aktif gözlemci üye olmuş, nihayet, 6 Mart 1995'te de, ortak
üyelik statüsüne geçmiş; yani, Türkiye, bir uluslararası kurumla, bir
uluslararası antlaşma imzalamış.
Bakın,
Anayasamızın 90 ıncı maddesi, milletlerarası
antlaşmaları uygun bulmayla ilgili hususu düzenlemektedir.
Anayasamızın 90 ıncı maddesinin ilk fıkrasında
"Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve
milletlerarası kuruluşlarla yapılacak antlaşmaların
onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla
uygun bulmasına bağlıdır" denilmektedir.
İkinci
fıkrada ise "Ekonomik, ticarî veya teknik ilişkileri düzenleyen
ve süresi bir yılı aşmayan antlaşmalar, Devlet Maliyesi
bakımından bir yüklenme getirmemek, kişi hallerine ve Türklerin
yabancı memleketlerdeki mülkiyet haklarına dokunmamak
şartıyla, yayımlanma ile yürürlüğe konabilir. Bu takdirde
bu antlaşmalar, yayımlarından başlayarak iki ay içinde
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulur" hükmü vardır.
Müteakip
fıkrada ise "Milletlerarası bir antlaşmaya dayanan uygulama
antlaşmaları ile kanunun verdiği yetkiye dayanılarak
yapılan ekonomik, ticarî, teknik veya idarî antlaşmaların
Türkiye Büyük Millet Meclisince uygun bulunması zorunluluğu yoktur;
ancak, bu fıkraya göre yapılan ekonomik, ticarî veya özel
kişilerin haklarını ilgilendiren antlaşmalar
yayımlanmadan yürürlüğe konulamaz" denilmektedir.
Birinci
fıkrada uluslararası antlaşmalar dercolunmakta ve bu da
uluslararası bir antlaşmadır BAB'la. Bu antlaşmanın,
Anayasaya göre, Meclise getirilmesi gerekirdi. 1995'te tam üyeliğe
geçilmiş; aslında, ilk imza 1992'nin kasım ayında
atılmış; ama, bugüne kadar bu antlaşma Meclise
gelmemiş. Şimdi Hükümet ne istiyor; diyor ki Hükümet: Siz, lütfen, bu
antlaşmaya göre bana yetki verin; ben, Hükümet olarak -hükmî şahsiyet
olarak tabiî- Batı Avrupa Birliğinin operasyonel faaliyetlerine
katılayım. Nedir bu operasyonel faaliyetler; ortak savunma, insanî
yardım ve kurtarma faaliyetleri -Hükümetin gerekçesinde zaten zikredilmiş-
barışı koruma, bunalım yönetimi ve benzeri birtakım
faaliyetler.
Muhterem
arkadaşlar, bir antlaşmanın esası Meclise gelip Mecliste
tasdik edilmemiş, Meclis tarafından müzarere edilmemiş;
şimdi, Hükümet, temeli olmayan, esası olmayan -ki, Meclis tasdik
etmediğine göre böyledir bu- bir antlaşmaya istinaden, gelip, bizden,
yurtdışına, askerlerimizin, silahlı kuvvetlerimizin
gönderilmesini istemekte veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'ye
getirilmesi için izin talep etmektedir. Bu, bir kere, Anayasaya aykırı
bir taleptir. Önce, Hükümetin, getirip, Mecliste bu antlaşmayı
müzakereye açması, Meclisin tasdikini aldıktan sonra böyle bir
taleple önümüze gelmesi gerekir. (RP sıralarından alkışlar)
Muhterem
arkadaşlar, tabiî, bu taleple ilgili meseleye
baktığımız zaman, Hükümetin, talebinin gerekçesinde de
ifade ettiği üzere "biz, Batı Avrupa Birliğine tam üye
değiliz; ama, tam üyelik istikametinde gayret sarf ediyoruz, bir gün bu
olacaktır" mealinde ifadeler var.
Şimdi,
gerekçeye bakıyorum, gerekçede bakın ne diyor: "Buna göre,
BAB'ın Petersburg Deklarasyonu uyarınca başlatacağı
operasyonlara katılarak, ortak üyelerin bu nedenle bir tehditle
karşılaşmaları halinde, klasik anlamda savunma
kavramının dışında kalan ve alan dışı
tabir edilebilecek bir çerçevede ortaya çıkacak güvenlik gereksinimlerinin
karşılanması açısından tam üyelerle aralarında
hiçbir fark olmayacaktır." Yani, esasını tasdik
etmediğimiz bir anlaşmaya istinaden, Türkiye Cumhuriyeti Silahlı
Kuvvetlerini, Batı Avrupa Birliği ülkelerinin dışında
da alan dışı herhangi bir sahadaki bir müdahalesine, güç olarak
katacaktır. Bu Parlamentonun bunu tasvip etmesi mümkün değildir.
Neymiş efendim; bizim orada, planlama hücresinde 3 tane
subayımız olacakmış; şimdi, halen 2 tane
subayımız çalışmaktaymış; ama, siz Batı
Avrupa Birliğinin hiçbir kararına, esasa taalluk eden müzakerelerine
katılamıyorsunuz ve orada oy kullanamıyorsunuz, oy kullanmadan,
dışarıdan gözlemci bir üye olarak, onun her türlü
sorumluluklarına katılacaksınız, silahlı kuvvetleri
oraya göndereceksiniz...
Yine,
burada, 6 ncı maddede, gerekçede "ortak üye statüsündeki ülkeleri
dışlayıcı tarzda ortaya çıkabilen
yaklaşımların bertarafı çabalarına da destek
oluşturacaktır" diyor Hükümet. Yani, biz, Batı Avrupa Birliğinin
operasyonel faaliyetlerine katılırsak -acıkça söylememiş-
Yunanistan'ın, bizim ortak üyeliğimizi engelleyici, operasyonlara
katılıcı birtakım tavırlarını da bertaraf
ederiz diyor.
Yine,
burada, bakınız, 7 nci maddenin, (c) bendinde
"Yunanistan'ın katılacağı veya ev sahipliği
yapacağı, BAB tatbikatlarında gerçekleştirmeye çalışacağı,
millî hak ve çıkarlarımızı tehdit edecek oldubittilere
engel olunması..." Yunanistan'ın NATO çerçevesinde düzenlenen
tatbikatlarda bu yöndeki çabaları ve bizim engelleyici girişimlerimiz
malumlarıdır. Yunanistan'ın, son zamanlarda, BAB çerçevesinde,
İtalya, Portekiz ve Fransa ile Akdeniz güvenliği için ortak
tatbikatlar düzenlemesi çabası içinde olduğu bilinmektedir.
Yine, tabiî,
devamında da, (d) bendinde "Ev sahipliği
yapacağımız BAB tatbikatlarıyla çokuluslu kuvvetlerin
Ege'ye girmesini sağlayarak, Ege'deki hak ve menfaatlarımıza
katkıda bulunulması bakımından yararlı
olacağı sonucuna varılmıştır" deniliyor.
Ben
şimdi, soruyorum: Tabiî, Hükümet temsilcisi yok; Hükümet de burada
açıklama yapmadı. Siz, çokuluslu kuvvetleri Ege'de ihtilaflı sahalara
getirerek Türkiye'ye ne fayda sağlayacaksınız? (RP
sıralarından alkışlar) Zaten, bu Çokuluslu Güç, Avrupa
Birliği, BAB; bunların hepsi Yunanistan'ın arkasında
destektir. İşte, en son Ege'deki ada krizinde, Batı Avrupa
Birliği de, Avrupa Toluluğu da bütün kararlarında
Yunanistan'ı destekliyici istikamette tavır almıştır.
Yani, bu cümleyi buraya nasıl koyarsınız?!. Bunu anlamak mümkün
değil. Neymiş efendim; 1996 Ekiminde bir deniz tatbikatı olacakmış;
Portekiz'de yapılan BAB Genelkurmay Başkanları toplantısında
bu tatbikata katılmamız istenilmiş. Niye
katılacaksınız; katılsanız ne olacak;
katılmasanız ne olacak?!. Zaten, sizi, eşit seviyede
görmüyorlar, sizi ortak bir üye olarak görmüyorlar.
Muhterem
arkadaşlar, bu, Batı Avrupa Birliği dediğiniz, Avrupa
Topluluğu dediğiniz ve NATO'ya eşdeğer seviyede,
Avrupa'nın güvenliği için, savunma için, bir silahlı güç
oluşturmak isteyen bu Birliğin Bosna'da ne
yaptığını gördük. Bosna'da 1992'den 1995 sonuna kadar,
oradaki Müslümanlar katledilirken sadece seyirci kaldılar; bilakis
Sırplara destek oldular. Vaktaki, NATO'da bir karar alındı ve
müessir bir operasyona geçildi; bu durumda, insanın, keşke,
başlangıçta NATO bu operasyonu yapmış olsaydı demesi
geliyor; yani, Batı Avrupa Birliğinin işte bu meselelere
bakış tarzı, Topluluğun bu meselelerdeki gücünün de ne
kadar zafiyet içinde olduğunu söylemek gerekir.
Muhterem
arkadaşlar, Hükümetin, alelusul, böyle, yabancı silahlı
kuvvetlerle, yabancı ülkelerle müşterek tatbikata ve askerî
işbirliğine gitmesini, biz, endişeyle takip ediyoruz.
En son
Türkiye ile İsrail arasında yapılmış olan
anlaşma, bize ve milletimize büyük endişe vermektedir.
Ortadoğu'da bir hançer gibi bulunan ve Ortadoğu'daki milyonlarca
Müslümanın malına, canına kasteden, en son Birleşmiş
Milletler karargâhına sığınmış olan masum
insanları dahi füzelerle katleden bir ülkeyle, Türkiye'nin askerî
birliğe, ortak tatbikatlara girmesi, kendi sahalarını
onların tatbikatına açması affedilir bir olay değildir
muhterem arkadaşlar. (RP sıralarından alkışlar)
Yine,
Türkiye, mensubu olduğu, taa Tanzimattan beri her bakımdan içinde
olmayı arzu ettiği ve Batılı her kuruluşa
iştiyakla katıldığı halde, bakın, Türkiye'yi
ilgilendiren meselelerde, Batılılar, Türkiye'nin ortaklık
zımnında taşımış olduğu sorumluluklara,
yüklere, mütenasip bir muamele yapmamaktadırlar.
En son, AKKA
Antlaşmasını size hatırlatmak isterim. AKKA
Antlaşması çerçevesinde, kuvvet indirimine, Ruslar, Kafkasya
bölgesinde riayet etmeyeceklerini ifade etmişler ve gerek NATO
çerçevesinde gerekse Batı Avrupa çerçevesinde, Rusların bu talepleri
makul görülmüş ve Ruslar, Kafkasya bölgesinde kuvvet indirimine gitmemekte
ve bölgede, Türkiye ile Rusya arasındaki güç dengesi, Türkiye'nin aleyhine
olarak gelişmektedir.
En son,
yine, NATO'nun doğuya doğru yayılması zımnında
Rusya ile yapılmış olan anlaşmalarda -tabiî, bunu ilgili
birimler daha yakın takip ediyorlardır- gerek Kafkasya için gerek
Orta Asya'da istiklaline kavuşmuş olan oradaki Müslüman devletler
için, Rusya lehine birtakım tavizler verildiği istikametinde
endişelerimiz bulunduğunu ifade etmek isterim.
Muhterem
arkadaşlar, 1952'den beri NATO içinde bulunmamıza rağmen,
NATO'da en fedakâr görevleri yapmamıza rağmen, Sovyet
gelişmesine karşın güney
kanadında emniyet sağlamamıza rağmen, maalesef, Türkiye'nin
en haklı meselelerinde, Batılı müttefiklerimiz, hiçbir zaman
dostane olmayan ve hasmane olarak vasıflandırılabilecek olan
birtakım tavırlar ortaya koymuşlardır: 1974
Kıbrıs Barış Harekâtı, Türkiye üzerinde güvenlikle
ilgili birtakım teçhizat teminlerimize koydukları ambargolar...
Bakın,
burada, en son "Firkateyn Fiyaskosu" diye bir kupür var; ne diyor
bu... Hatırlarsanız,
Saratoga-Muavenet Gemileri meselesinde, Saratoga'dan, sarhoş Amerikalı
subayların, astsubayların attıkları veya kasten
attıkları -bilemiyoruz, tahkik imkânımız yok- birtakım
füzelerle bizim Muavenet Firkateynini batırdılar,
subaylarımızı, erlerimizi, Mehmetçikleri şehit ettiler.
Buna karşılık da 3 tane firkateyn vereceklerdi. Anlaşma
yapıldı; Deniz Kuvvetleri mensubu 480 subay, astsubay, er, Amerika'da
aylarca bekledi. Bunun için de, Türkiye Cumhuriyeti, 40 milyon dolar masraf
yapmış. Amerikan Senatosu -Meclisi- "biz bunları size
vermiyoruz, hadi bakalım dönün geri" dedi; oradaki 480 kişilik
kuvvetimiz gerisin geriye döndü, geldi. Bu, Batı'nın, bizimle olan
münasebetlerinde, savunma meselelerinde hiç de dostane olmayan, hasmane olan
tavırlarını ortaya koymaktadır.
Şimdi,
bu genel çerçeve içerisinde, tam üye olmadığımız, tam
üyelik statüsüne ulaşmamızın da mümkün olmadığı
şartlarda, biz, bunların operasyonlarına katılmaya mecbur
muyuz; bundan faydamız nedir; varsa, Hükümet gelsin, burada
açıklasın.
Muhterem
arkadaşlar, eşit statüde olmadığımız bir yere,
bizim, silahlı kuvvet göndermemiz ve kabul etmemiz mümkün değildir.
Muhterem
arkadaşlar, asıl, bizim, savunmamızı güçlendirmek için,
Avrupa Topluluğunun, NATO'nun, BAB'ın kuruluşları içinde
ortak savunma imkânları arayacak yerde, kendi millî savunmamızı
güçlendirecek tedbirleri süratle almamız gerekmektedir. İthal silahla
savunma olmaz. (RP sıralarından alkışlar) Eğer, siz,
savunma sanayinizi geliştiremediyseniz, memleketi savunmanız mümkün
değildir. Türkiye'nin savunma meseleleri, maalesef, askerlerimizin,
Ordumuzun bütün kahramanca gayretine rağmen, yüksek seviyede eğitim
gücüne rağmen, hükümetler tarafından layıkı veçhile sevk ve
idare edilmemektedir.
Bakın,
en son, size, şunu söylemek istiyorum: Türkiye'nin sahip olduğu
şu F-4 uçakları... Yıllardan beri
kullandığımız uçaklarımızın modernizasyonu
için şu İsrail'e, 3-5 milyon nüfuslu İsrail'e 600 milyon dolar
vermek istiyorsunuz. Bu anlaşmayı yürürlüğe koymak... Buna ne
hakkımız var?!. Türkiye'de kuruluşlar var; ASELSAN var,
Eskişehir Hava ikmal Merkezi var. Ben, geçen dönemde, dört yıl, Millî
Savunma Komisyon üyeliği yaptım; bu meselelerin içine aktif
katılan bir kardeşinizim. Yani, Türkiye'de birçok kuruluş, biz
bu yenilemeyi, bu modernizasyonu konsorsiyum olarak yaparız, gerekirse,
bazı cihazlarla ilgili dışardan bir de lisans alırız,
işbirliği yaparız diye buna talip oldukları halde, hükümet
nezdinde resmen bunu mektupla ifade ettikleri halde, maalesef, birtakım
karanlık odalardan gelen telkinlerle, tavsiyelerle memleketin savunmasını
İsrail'e ihale ediyoruz ve Türkiye, yıllardan beri
kullandığı bu uçakların modernizasyonunu kendi
gerçekleştireceği bir projenin de altına giremiyor. Bu, sadece
siyasî iktidarların büyük bir ayıbıdır. (RP
sıralarından alkışlar)
Muhterem
arkadaşlar, Türkiye, savunmasını Batı'nın ortak
kuruluşlarına ihale edemez. Evet, işbirliği yaparız;
ama, kendi savunma sanayimizi kendi kaynaklarımıza dayalı olarak
geliştirmeye mecburuz. Bu anlayışı da, hükümetlerin
benimsemesi ve Meclisin de denetlemesi en başta gelen bir husustur.
Savunmada
orta ve uzun vadeli istikrarlı tedarik programları
yapılması, ortaya konulması, yerli savunma sanayimizin de bu
programlara göre kendini teçhiz etmesi, imalat programlarına girmesi,
güvenli bir tedarik ve satış programıyla savunma sanayiinin
gelişmesi esas olmalıdır.
Hükümetler,
dış siyasetinde savunma sanayimize pazar bulma gayretinde
olmalıdır. Bakın, şu 3-5 milyon nüfuslu İsrail, daha
bundan yıllarca önce en mükemmel uçakları yapmış, en
mükemmel silahları yapmış ve silah ihracatçısı bir
ülkedir; ama, 60 milyonluk Türkiye, maalesef, 7 milyar dolarlık silah
sipariş paketini veren ve en büyük silah ithalatçısı ülkelerden
biridir.
Şimdi,
burada, bir arkadaşımız kalktı, dedi ki: "Efendim, biz
Atatürkçüyüz; onun için, Batı'daki BAB'a gireceğiz." Yahu,
Atatürk 1925'te, cumhuriyeti kurduğu dönemde, uçak sanayiini kurdu, Makine
Kimyayı kurdu. Makine Kimyanın temelleri, taa Sultan Fatih
zamanına, Tophane'ye dayanır. Siz, Makine Kimyayı
batırmışsınız, uçak sanayiini kapatmışsınız,
batırmışsınız; şimdi,
kalkmışsınız, Atatürkçülük adına Batı Avrupa
Birliğine gireceğiz diyorsunuz. Bu nasıl Atatürkçülük
arkadaşlar?!. (RP sıralarından alkışlar) Atatürk,
millî hedefleri gören, o millî hedefler istikametinde milleti güçlendirmek
isteyen bir millî programın arkasında olan bir liderdi. Sizin Atatürkçülüğünüzü
nereye oturtmak lazım, bunu, varın siz kendi kendinize izah edin. (RP
sıralarından alkışlar)
Muhterem
arkadaşlar, yani, bir memleketin savunması, mutlaka, eğitiminin
yanında, kendi silah sanayiine sahip olmasıyla mümkündür.
Savunmayı, BAB'a, NATO'ya, şuraya buraya ihale edemezsiniz. Allah
göstermesin, herhangi bir ihtilaf halinde, bunların hepsi arkamızdan
çekilirler, bizi meselemizle başbaşa bırakırlar ve sadece
Türkiye'nin ihtiyacı değil bu dediğim mesele; Balkanlarda,
Kafkaslarda, Orta Asya'da, Ortadoğu'da bizim tarihten gelen manevî ve
kültürel bütünlüğümüz bakımından, tarihî gelişimimiz
bakımından, sorumlu olduğumuz sahalar için de bir
taahhüdümüzdür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CEVAT AYHAN
(Devamla) – Bitiriyorum; son cümlem Muhterem Başkan.
BAŞKAN
– 1 dakikalık eksüre veriyorum; buyurun Sayın Ayhan.
CEVAT AYHAN
(Devamla) – Bu millet, bu taahhütleri yerine getirecek gücü, bu orduya, bu
devlete verir; ama, bu devleti, bu hedefler istikametinde yönetecek siyasî
iktidarlara ihtiyaç var. İnşallah, yakında zaten Refah Partisi
gelecek, bu meseleler kökten hal yoluna girecektir.
Hepinizi
hürmetle selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.
Şahsı
adına, Sayın Recep Kırış; buyurun. (BBP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10
dakikadır.
RECEP
KIRIŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sözlerime başlarken, hepinizi, Büyük Birlik Partisi ve şahsım
adına saygıyla selamlıyorum.
Muhterem
arkadaşlar, şu anda, Bakanlar Kurulunun göndermiş olduğu
bir tezkere görüşülmektedir. Bu tezkereyle, Türkiye'nin, ortak üyesi
bulunduğu Batı Avrupa Birliği (BAB) ile operasyonel alanda
işbirliğinin güçlendirilmesini amaçlayan fiilî ortak askerî
tatbikatlara katılımını sağlamak üzere, Hükümetçe
takdir ve tespit edilecek şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının yabancı ülkelere gönderilmesi ve yine, Hükümetin
takdiri üzerine, Türkiye'nin bu nitelikteki tatbikatlara ev sahipliği
yapması için, Anayasanın 92 nci maddesine göre, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden izin istenmektedir.
Muhterem
arkadaşlar, evvela, bu kadar hayatî bir konuda Türkiye Büyük Millet
Meclisinden izin istenmesi, elbette ki, fevkalade saygı duyulması
gereken bir hadisedir; çünkü, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasanın 90
ıncı maddesine göre, gerçekten, uluslararası bütün
antlaşmalara onay verecek yegâne makam durumunda ve konumundadır.
Benim sürem
az olduğu için, şahsım adına konuşma imkânına
sahip olduğum cihetle, ben daha özetle ifade edeceğim.
Şimdi,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda antlaşmaya onay vermesi
isteniyor; ama, bu konu, onay istenirken, bizim Batı Avrupa
Birliğiyle ilgili olarak yapmış olduğumuz antlaşmaya
istinaden gündeme geliyor. Benden önce konuşan değerli
arkadaşlarım da ifade ettiler, şimdi, Batı Avrupa
Birliğiyle ilgili bu konuda yapılan antlaşma henüz Türkiye Büyük
Millet Meclisinin onayına sunulmuş değil; Türkiye, bu konuda, o
antlaşmaya onay vermiş değil ve Batı Avrupa Birliğine
dahil olan bütün ülkelerde, bu antlaşmalar, o ülkelerin meclislerinin
onayından geçmiş olmasına rağmen, lütfedip, bu
antlaşmaya imza koyanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
saygınlığına gerçekten itibar ederek, bunu dikkate alarak,
bu antlaşmayı, bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına
sunmuyorlar, ondan sonra da "yaptığımız bu ortak
üyelik antlaşmasına, sözleşmesine göre, şimdi şöyle
bir şey düşünüyoruz; bu konuda onay verin" diyorlar.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisine gerçekten saygı
gösteriliyorsa, bu, samimi olarak ortaya konulmalıdır. Bu, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin itibarına uygun, ona saygı gösteren bir
davranış değil, tersine, Türkiye Büyük Millet Meclisine
yapılmış bir hakarettir; biz böyle değerlendiriyoruz.
Dolayısıyla, Batı Avrupa Birliği ile yapılan ortak
üyelik antlaşması Türkiye Büyük Millet Meclisinde
tartışılmadan, bu konuda,Türkiye Büyük Millet Meclisinin
onayı alınmadan, bu antlaşmaya istinaden bundan sonra gelecek
diğer birtakım anlaşmalara onay vermemiz mümkün değildir.
Çünkü, şu anda, Batı Avrupa Birliği ile yapılan ortak
üyelik sözleşmesi gereği, güya, biz de, ortak üyelik
sıfatına layık görülmüşüz;
-arkadaşlarımız yine ifade ettiler- şu anda Avrupa
Birliği Parlamenterler Asamblesinde temsilcilerimiz var; ama onlar, hiçbir
oylamada oy hakkı olmadan, sadece
orada oturup, yapılan konuşmaları, tartışmaları
izleme konumunda ve durumundadırlar. Ben burada parti
ayırımı gözetmeksizin, hepinizin vicdanlarına ve bu Meclise
gösterdiğiniz saygınlığa itimat ederek ve bu konuda
hassasiyet göstereceğinize de inanarak sizlere soruyorum: Bir Yunanistan, orada her türlü hakka,
yetkiye, oy kullanma hakkına sahip tam üye; ama, Türkiye, orada, orada
hiçbir karar organında oy hakkı olmayan, yetkisi olmayan, etkisi
olmayan bir konumda, oraya gidip gelip "bizi de acaba bir gün tam üye
haline getirecekler mi" diye bekleyecek... Bu, sizin, milletimize,
devletimize ve şu Yüce Parlamentoya verdiğiniz öneme uygun
düşüyorsa, bu ve benzer anlaşmalara onay veriniz; ama, buna,
artık "yeter" diyorsak... Parti ayırımı gözetmeden
söylüyorum, hiçbir arkadaşımın, içinden gelerek, samimiyetle
buna "evet" diyebileceği kanaatinde değilim.
Değerli
arkadaşlar, sözlerimin başında dedim ki, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bu konuda iznine başvurulması, bir yönü itibariyle takdir
edilecek bir olaydır; ama, ben merak ediyorum ve soruyorum: Türkiye'de
uzunca bir zamandan beri -sağcı solcu diye ayırtederek
söylemiyorum- hangi görüşe mensup olursa olsun, aşağı
yukarı, Türkiye'deki bütün köşe yazarlarımızın,
dış politikayla ilgilenen hemen herkesin yazdığı,
çizdiği, tartıştığı ve hâlâ da
tartışmaya devam ettiği bir konu var, o da, Türkiye'nin,
İsrail'le, bundan bir süre önce yaptığı askerî
işbirliği anlaşmasıdır.
Daha önceki
konuşmalarımızda da ifade ettik ve ben, burada, Sayın
Hükümet yetkililerine ve Sayın Bakana sordum, dedim ki, bir parlamenter
olarak, biz, bu anlaşmayı bilmek istiyoruz; bu anlaşmayı,
bütün maddeleriyle incelemek, tetkik etmek ve bu konudaki görüşlerimizi
açıklamak istiyoruz. Bu anlaşmayı, biz, Meclis Dokümantasyon
Merkezi aracılığıyla resmen de istedik; ama, şu ana
kadar bizim elimize geçmedi ve gruplardan da edindiğimiz kanaat -çünkü,
zaman zaman televizyonlarda tartışılıyor- bir yetkili
çıkıp da, evet, biz bu anlaşmayı inceleme imkânına
sahip olduk diyemedi.
Muhterem arkadaşlar,
mademki bu konuda Meclisten izin alınma yoluna gidiliyor, en azından
bu konu görüşülüyor, tartışılıyor, bunun
görüşülmesi, tartışılması güzel bir şey; ama,
Türkiye'nin dış ilişkileri bakımından fevkalade önemli
olan, komşularımızla ilişkilerimiz bakımından
fevkalade önemli olan, İsrail'le yapılan bu anlaşmanın
mahiyeti nedir, henüz, tam olarak hiçbiriniz bilmiyorsunuz, hiçbirimiz
bilmiyoruz. Meclise böyle saygı olur mu!.. Muhterem arkadaşlar, bu
şekilde, Parlamentonun saygınlığı yüceltilebilir mi!..
Ben, Hükümeti, Meclise saygılı olmaya davet ediyor ve İsrail'le
yapılan bu anlaşmanın, bir an önce, eğer,
açıklanmasında sakınca varsa, bir gizli oturumunda ele
alınmasını, bu konuda Meclisin onayına
başvurulmasını bir talep olarak ifade ediyorum.
Muhterem
arkadaşlar, bu anlaşmayla ilgili, Türkiye'de birtakım
şeyler yazıldı, çizildi. En son, Wall Street Journalde bir
yazı yayımlandı. Bakın, orada deniliyor ki:
"Anlaşmaya yakın İsrail ve Türk yetkililere göre, Türkiye,
İsrail'e, topraklarında, İran ve Suriye ile ilgili istihbarat
çalışması yapma iznini verdi."
Şimdi,
Türkiye, bu anlaşmayla MOSSAD'a ve İsrail'in askerî istihbarat
birimlerine, Türkiye'nin komşularıyla ilgili istihbarat yapma yetkisi
verdi mi, vermedi mi; bilmiyoruz. Bilmiyoruz; çünkü, bunu, ancak dış
basında yazılan birtakım belgelerden okuyoruz, bu konuda bir
bilgi sahibi oluyoruz; ama, dış basındaki birtakım makale
yazanlar bu konuda bilgi sahibi olabilirlerken, şu Meclisin 550 değerli
üyesi bu konuda bir malumat sahibi olamıyor. Yarın bu anlaşmaya
istinaden, sözgelimi, İsrail uçakları Türkiye'ye gelip, ondan sonra
da -Türkiye'nin, Birinci Cihan Savaşına, bir oldubittiyle dahil
edildiği gibi- Türkiye'nin birtakım komşularına
saldırılar mı yapacak ve Türkiye'yi hazırlıksız
bir noktada, istemediği bir noktada, bir savaşla karşı
karşıya mı bırakacak bilmiyoruz.
Muhterem
arkadaşlar, biz, elbette ki, bütün komşularımızla iyi
ilişkilerden yanayız. Bizim, bu meyanda, hiçbir devlete
karşı, özel, hasmane bir tavrımız, tutumumuz yok; ama,
Türkiye, dış ilişkilerini, elbette ki, kendi millî
menfaatlarına ve şu Yüce Meclisin iradesine göre tanzim etmek
durumundadır. Bizim gösterdiğimiz hassasiyet budur.
Dolayısıyla, İsrail'le yapılan bir anlaşma, bugüne
kadar, şu Meclisin bilgisine bile arz edilmez ve...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Kırış, size, sözünüzü tamamlamak için 1 dakika
eksüre veriyorum.
RECEP
KIRIŞ (Devamla) – Teşekkür ederim; bağlayacağım
efendim...
...bu konuda
Meclise bilgi verilmezken; şimdi, ele aldığımız konunun
Meclise gelmesi; ama, dediğim gibi, karar mekanizmalarında söz sahibi
olmadığımız bir anlaşmadan dolayı, bunun gelmesi
ve bizden onay istenmesi, asla doğru değildir. Biz, buna onay
verilmesinden yana değiliz.
Şimdi,
son olarak, İsrail Cumhurbaşkanı Sayın Weizman'a
"Türkiye'de bir parti iktidara gelirse ne olur" diye sormuşlar,
demiş ki "Sayın Demirel, dostum; ayrıca, Türk Silahlı
Kuvvetleri böyle bir şeye müsaade etmez." Ben, Sayın Weizman'a
şunu hatırlatıyorum: Türkiye, İsrail değil; Türkiye,
demokratik bir ülke. Bu memlekette kimin iktidar olacağına veya
olmayacağına, İsrail Cumhurbaşkanı değil, Türk
Milleti karar verir.
Hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (BBP ve RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kırış.
Şahsı
adına ikinci konuşma Sayın Kâmran İnan'ındır.
Buyurun
efendim.
Sayın
İnan, süreniz 10 dakikadır.
KÂMRAN
İNAN (Bitlis) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte bulunan konu, son
derece önem arz ettiğinden dolayı huzurlarınızı
işgal ettim. Batı Avrupa Birliği, malumları olduğu
üzere, yedi memleket tarafından 1954 yılında kuruldu.
Altısı kıta Avrupası -Fransa, Almanya, İtalya ve üç
Benelüx memleketi- bir de İngiltere olmak üzere.
Bu
teşkilat, tam otuz yıl uykuda bırakıldı; 1984
yılında, Roma'da, otuzuncu yıldönümü dolayısıyla
yapılan bakanlar toplantısında, teşkilatın
Avrupa'nın bir savunma kanadını ve NATO'nun bir nevi -1963'te
Başkan Kennedy'nin ortaya attığı- Avrupa
ayağını oluşturmak üzere, yeniden
canlandırılması kararlaştırıldı. Bu
canlandırma operasyonundan sonra, esasen Avrupa Birliğine girme
müracaatı bulunan ve son kertesine gelmek üzere bulunan -malumları
olduğu üzere, 1986 yılında girdi- Portekiz ve İspanya tam
üyelik için başvurdular ve bunlarınkini süratle geliştirdiler.
Türkiye, 13
Nisan 1987'de tam üyelik için başvurdu. Niye 13 Nisan; çünkü, 14 Nisan
1987'de Avrupa Birliği tam üyeliği için başvuruda bulunduk ve
dolayısıyla, Avrupa'ya "sizin yalnız ekonomik ve politik
entegrasyonunuza değil, savunmanıza da iştirake hazır
olduğumuz" mesajını vermek için. Nitekim, daha sonra da,
Avrupa'nın hazırladığı Lahey Savunma Platformunu da
zamanın sayın hükümeti kabullendi; ama, ondan sonraki gelişmeler,
maalesef, tıpkı Avrupa Birliği tam üyelik
müracaatımızda olduğu gibi, askıda tutuldu ve sonunda da,
1992'de önümüze bir ortaklık formülü getirdiler.
Değerli
milletvekilleri, savunmada ortaklık olmaz; yani, ya tam üyesiniz ya
değilsiniz; yani, ortaklığın manası ne ki... Bu
konularda Sayın Soysal'ın söylediklerinin hemen hepsine
katılıyorum. Yani, onlar bir kurşun sıkacak da, ortaklar
yarım kurşun mu yahut da, toprak savunmalarında bir nevi
sınırlama mı olacak?.. Bunun mantığı yoktur. Ben,
bunu, 1995'in 26 Mayısında, Budapeşte'deki bir toplantıda,
Alman Savunma Bakanı Sayın Ruhe'ye sordum: "Nedir bunun
manası; yani, savunma kısmî mi olacak?" Bunun cevabı yok ve
olması da mümkün değil... Çok daha acısı var: Batı
Avrupa Birliği Parlamentosunda İspanyol raportör Rota'nın bir
raporu var, diyor ki "ileride bizimle ittifaka katılacak olan
Türkiye'ye çok büyük bir haksızlık yaptık; çünkü, bu
anlaşmaya göre, bizim bir savaşa girmemiz halinde, Türkiye'nin bizi
savunma mükellefiyeti var; ama, Türkiye'nin bir tecavüze uğraması
halinde, bizim bir mükellefiyetimiz doğmuyor." Bu, olur şey
değil efendim!.. Savunmada ortaklık... Bunun hiçbir
mantığı yok ve hiçbir yerde emsali de yoktur; ama, müşahit
üye olursunuz, hiçbir angajmanınız olmadan. O zaman, biz, Sayın
Hükümete, burada, muhalefet olarak, ricada bulunduk, bu antlaşmayı
kabullenmeyin, reddedin lütfen. Böyle bir antlaşma olmaz. Beni ya tam üye
yaparlar -NATO tam üyesi olmam itibariyle, Avrupalı üyelerin, NATO
üyelerinin buna girmesi kaydıyla- veyahut da, yapmazlarsa, bunu, tümüyle
reddedin; ama, maalesef, Türk diplomasisi reddetmeyi bilmiyor. Önüne ne
konulduysa şimdiye kadar, hep kabullenerek geldi ve sonunda ne oldu;
Batı Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi toplandığında,
onların bakanları bir yerde oturuyor, bizim iki sayın
bakanımız, Dışişleri ve Savunma
Bakanlarımız, strapontende yanda oturuyor ve onların
konuşma hakkı var; ama, oy hakkı yok. Dolayısıyla,
tıpkı gümrük birliğinde olduğu gibi, kararları onlar
alacak, uygulamayı ben yapacağım...
Şimdi,
bir askerî manevra dolayısıyla beni çağırıyor,
göstermelik olarak beni de bu işe iştirak etmiş gözükmek için.
Kendilerinin savunmasına gelince bana, Silahlı Kuvvetlerime ihtiyaç
duyuyor; ama, benim savunmam bahis konusu olduğunda ortada yok...
Kaldı
ki, Batı Avrupa Birliğini ve Avrupa'yı çok büyütmemek
lazım. Amerika Birleşik Devletleri olmadan, bunların, nükleer
gücünü, ne Fransa ne İngiltere'nin paylaşması da
düşünülemeyeceğine göre, bir kuvvet oluşturması mümkün
değil. Yugoslavya'daki aczleri söylendi. Daha başka bir örnek
vereyim: İki Fransız pilotu Sırplar dört ay esir tuttu.
Bunların eşlerine Fransız Televizyonu soruyordu
"Kocalarınızdan haber alıyor musunuz" diye;
"Washington'dan haber bekliyoruz" dediler ve inanır
mısınız, bunların serbest bırakılması
açıklamasını da Washington yaptı.
Binaenaleyh,
gerek gümrük birliğinde gerek bu konuda, Avrupa gücünün çok
zayıflamakta bulunduğu bir dönemde, Türkiye'nin buna
sarılmasını anlamak mümkün değil ve kaldı ki, esas
antlaşmayı, Hükümetin, hangi sebeple olursa olsun, Türkiye Büyük
Millet Meclisine getirmediği bir ortaklık ve acayip bir işbirliği
şeklinin, ona dayanarak, dışarıya, Türkiye Büyük Millet
Meclisi izniyle kuvvet gönderilmesinin Anayasanın ruhuna aykırı
düşeceğini ve hiçbir mantığının
bulunmadığını açıkça söylemek lazım. Hatta, bunu
reddetmemiz halinde, Sayın Hükümeti güçlendiririz ve onlara "Bizi ya
tam üye yaparsınız veyahut da benim Parlamentom, sizin, bu gibi
muamelelerinize, hareketlerinize iştirak iznini bana vermiyor" der.
Binaenaleyh, Hükümetin bu kozları kullanması lazım; ama, nedense,
bizde, maalesef, hükümetlerin, Parlamentoyu dışa karşı
kullanma alışkanlığı yoktur. Amerika idaresi ile
başımız sıkıştığında, Amerika
"Kongre böyle diyor" diyor. Hiçbir zaman hükümetlerimiz "senin
Kongren varsa, benim de Türkiye Büyük Millet Meclisim var" demiyor; bunu
demek lazım. (Alkışlar) Geçen gün çok tatsız bir vesile
dolayısıyla, Amerikan Temsilciler Meclisinin münasebetsizliği
dolayısıyla bunu söyledik, ileride de söyleyeceğiz.
Arada, bir
başka gelişme oldu -Sayın Soysal temas buyurdular ama, tam içine
girilmedi- 1-2 Haziranda Berlin'de yapılan bir toplantıda, NATO'nun
mahiyetini değiştirici gelişmeler oldu. Sayın Hükümet,
gelip, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisine en ufak bir izahatta
bulunmadı. NATO Başkomutanının şapkası
altında, bir nevi, Avrupa Komutanlığı ihdas ediliyor.
Nitekim, Fransa'nın 1966'dan sonra, otuz yıldan sonra, NATO
birleşik sistemine ilk adımını atması ve yarın
Brüksel'de yapılacak olan NATO savunma bakanları
toplantısına, otuz yıldan beri ilk defa, Fransız Sayın
Savunma Bakanı katılacaktır.
Binaenaleyh,
burada da gene bedeli biz ödüyoruz ve yarın NATO'nun genişlemesi
gündemde, orada da bedeli biz ödeyeceğiz. NATO şemsiyesi
altında, Amerika'nın komutası altında, ikinci bir Avrupa
komutasının amacı, Avrupa ile ilgili dış operasyonlar,
yani NATO'nun coğrafî bölgesini tayin eden 6 ncı maddeyi aşan,
bir nevi, NATO bölgesi dışı operasyonlarda Avrupa'nın
devreye girmesi, binaenaleyh NATO içerisinde ikinci şapkanın
işlemesi...
Bu, çok
garip bir hadisedir. Esasen, NATO gelişmelerle muhtevasından çok
şey kaybetmiş, zayıflamıştı. Şimdi bu
değişikliklerle, NATO, daha da az güvenilir bir kuruluş haline
gelmek yolundadır ve NATO içerisinde âdeta Amerika'yı geriye itmek ve
Avrupa'yı ön plana çıkarmak... Hangi Avrupa; içinde Türkiye'nin
bulunmadığı bir Avrupa. Burada, Sayın Türk Hükümetinin
-bugün bir geçici Hükümet bulunuyor, umarım bu Yüce Meclisten çıkacak
güçlü bir hükümetin- bu meseleleri, NATO ile Amerika Birleşik Devletleri
ile Avrupa Birliği ile masaya oturup görüşmesi lazımdır.
Artık, Türkiye, Avrupa ve Batı ile ilişkilerini, otuz, kırk
sene önceki şartlarla devam
ettiremez. Karşılıklı saygınlık ve menfaat
esası üzerine oturtulmuş yeni ilişkilere ihtiyacımız
vardır. Türkiye bu güce erişmiştir; yalnız, bu gücü
görmemiz lazım, kabul etmemiz lazım.
Bu
vesileyle, Yüce Meclise şu tehlikeli gelişmeleri de arz etmek
isterim; ümit ediyorum ki, Sayın Hükümet, bu konudaki teyakkuzu
sürdürmektedir: Yunanistan, çok büyük tehlikeli bir oyunun içerisine giriyor.
Kendi Savunma Bakanlarına -ki, Savunma Bakanı Arsenis, her
hücresiyle, Türk aleyhtarı bir zattır- yeni bir emre ihtiyaç olmadan,
gerektiğinde, Türkiye'ye karşı, Yunan Silahlı Kuvvetlerini
kullanma yetkisi verildi. Bu çok vahim bir hadisedir. Aynı zamanda, bundan
3 gün evvel, Şam'da üçlü bir Arap zirvesinin -daha sonra büyüğünün-
yapılması hadisesi, dikkat çekici bir hadisedir. Ben umardım ki,
Şam'da toplananlar, Suriye'ye de dönüp sorsunlar; siz, neden Yunanistan
ile bir askerî işbirliği anlaşması yaptınız; kime
karşı yaptınız. Yine, aynı devletler, Suriye'ye, siz,
neden, Türkiye'ye karşı ilan edilmemiş, size maliyeti
sıfır bir savaş sürdürüyorsunuz diye sormalıydılar.
Bunu, Sayın Hükümetin de sorması lazım, tepkisini göstermesi
lazım.
Bütün bunlar
yokken ve Sayın Hükümetin, ortada henüz onaylanmış bir
anlaşma ve hukukî bazı olmamasına mukabil, burada, bir
tezkereyle, Türk kuvvetlerinin dışarıya gönderilmesi iznini Yüce
Meclisten rica etmesi, belki hükümet ve icraat zihniyeti bakımından
doğrudur, bunu kabullenirim; ama, genel Türk menfaatları ve bugünkü
arza çalıştığım, diğer sayın sözcülerin de
işaret buyurduğu hususlar itibariyle, boşluklar ve
açıklıklarla doludur. Kaldı ki, yine kabul buyurun, devletin
devamlılığı prensibine büyük saygım var; ama, bu
derece hayatî bir konuyu, caretaker; yani, günübirlik işleri yürüten bir
sayın hükümetin, bana göre, bu kararı üstlenmemesi lazım.
Gelecek olan, daha geniş tabanlı, güçlü bir hükümetin, Meclisin
güvenini almış bir hükümetin bu konuları götürmesi lazım.
Biz, dikkat
ederseniz, Kore'ye, Birleşmiş Milletler içerisinde bulunduğumuz
ve onayladığımız antlaşma icabı gittik, Somali'ye
ondan dolayı gittik; bugün, eski Yugoslavya, Bosna-Hersek'te ondan
dolayı varız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın İnan, 1 dakika içerisinde, lütfen, bağlayın.
KÂMRAN
İNAN (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkan.
Yarın
kuvvetlerimiz gittiği zaman, kamuoyu bize sorduğunda, peki, bunu neye
istinaden, hangi milletlerarası anlaşma veya hangi ittifak
paktının size verdiği bir yükümlülükle gönderdiniz
dediğinde ne cevap vereceksiniz; hükümet olarak veyahut milletvekilleri
olarak ne cevap vereceğiz...
Binaenaleyh,
benim istirhamım, ya Hükümet, bir koz olarak kullanmak istiyorsa, Meclisin
tepkisini aldıktan sonra dışarıya karşı
kullanır veyahut da kendi inisiyatifini kullanmak istiyorsa, tezkeresini
geri alır.
Saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın İnan.
Hükümet
adına, Devlet Bakanı Sayın Ali Talip Özdemir; buyurun efendim.
DEVLET
BAKANI ALİ TALİP ÖZDEMİR (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin, ortak üyesi
bulunduğu Batı Avrupa Birliği ile operasyonel alanda
işbirliğinin güçlendirilmesini amaçlayan, fiilî ortak askerî
tatbikatlara katılımını sağlamak üzere, Hükümetçe
takdir ve tespit edilecek şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının yabancı ülkelere gönderilmesine ve yine
Hükümetimizin takdiri üzerine, Türkiye'nin, bu nitelikteki tatbikatlara ev
sahipliği yapmasına, Anayasanın 92 nci maddesine göre, Yüce
Meclisimizin izin vermesi konusunda Hükümetimizin görüşlerini arz etmek
üzere huzurlarınızda bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Sovyetler Birliğinin dağılması ve
soğuk savaşın sona ermesiyle ortaya çıkan yeni
koşullar, Avrupa'nın güvenlik kuruluşlarının yeniden
yapılanmasına ve bu yapılanmanın değişik
şekilde entegre edilmesine ihtiyaç doğurmuştur. Bu çerçevede,
NATO'nun ortak savunması yanı sıra, alan dışı ve
5 inci madde dışı tabir edilen buhran yönetimi, bölgesel kriz ve
çatışmaların önlenmesi, barışın
uygulanmasıyla, barışın korunması görevlerini
üstlenebilecek şekilde adaptasyon süreci başlatılmaktadır.
Öte yandan,
Türkiye'nin ortak üyesi olduğu ve çalışmalarına, tam
katılım ilkesi çerçevesinde katıldığı Batı
Avrupa Birliğinin, 1991'de Maastricht'de alınan karar uyarınca,
Avrupa Birliğinin savunma boyutunu ve ittifakın Avrupa
ayağını teşkil etmesi
kararlaştırılmıştır.
Gerek
Fransa'nın 5 Aralık 1995 Kuzey Atlantik Konseyi Bakanlar
Toplantısında, NATO'nun savunma ve askerî yapılarına
kısmen geri dönme kararı, gerek son olarak 3-4 Haziran tarihlerinde
NATO Bakanlar Konseyi toplantısında, ittifakın ortak imkân ve
yeteneklerinin Avrupalılarca yürütülecek operasyonlar için tahsis
edilebileceği yönünde varılan ilke mutabakatı, Avrupa güvenlik
ve savunma kimliğinin ittifak içerisinde geliştirilmesi ve bu
doğrultuda önemli bir karar alınmasına gerek duyulmuştur.
Ortak üyelik belgesi uyarınca, Türkiye, kuvvet tahsis edebileceği BAB
tatbikatları ve operasyonlarına, üye ülkelerle aynı esaslar
çerçevesinde katılacaktır.
Ayrıca,
BAB'ın 1994 yılında aldığı kararlara göre,
operasyonlara katılacak ortak üye ülkeler, BAB güvenlik şemsiyesinden
yararlanacaktır. Aynı kararlar çerçevesinde, Türkiye, bu tür
operasyonların hazırlık ve yürütme safhalarında önemli bir
role sahip planlama hücresinde üç Türk subayı bulunduracaktır.
Kırk
yıldan fazladır NATO üyesi olan ve bu meyanda Avrupa güvenliği
ve savunması için önemini kanıtlayan Türkiye'nin, Avrupa'nın
yeni güvenlik mimarîsinin geliştirilmesi kapsamında, BAB'ın
savunma boyutuna katkıda bulunması önem arz etmektedir.
Türkiye,
BAB'ın tüm ortak üyelerine, tam üyelik perspektifinin açılması
gerektiğini ve Avrupa güvenlik ve savunma kimliği
kavramının ancak inanılırlık ve tutarlılık
kazanabileceğini savunmaktadır. Bu görüşümüz, BAB'a tam üyelik
yönünde son olarak başlatmış olduğumuz siyasî
girişimlerimizin de temelini oluşturmaktadır. Bu temelin
güçlendirilmesi ve tam üyelik hedefinin sağlanmasındaki
kararlılığımızın, somut ve pratik faaliyetlerle
en inandırıcı şekilde ifade edilmesi önem
taşımaktadır.
BAB
çerçevesinde düzenlenecek tatbikatlara katılmamız ve bunlara ev
sahipliği yapmamız, daha geniş planda, Avrupa'nın bütün
kurumlarıyla etkili ve bütünleşmeyi sağlamakla ilgili
girişimlerimizin değerli bir parçası olarak görülmektedir.
Öte yandan,
Türkiye'nin, BAB'ın operasyonel boyutuna katkıda bulunması, bu
örgüte tam üyelik talebimize ilave destek sağlayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, sayın milletvekili arkadaşlarımızın
ifadelerinden, bu konunun, Yüce Meclisimizde yeterli derecede vuzuha
kavuşmadığı görülmektedir. Ancak, BAB'a asker göndermek
veya burada, ülkemizde, Batı Avrupa Birliğiyle beraber askerî
manevrada bulunmak, aslında, Batı Avrupa Birliği üyeliğiyle
de pek fazla ilişkili bulunmamaktadır; bir askerî manevranın ülkemizde
yapılmasına veya orada yapılmasına izin vermek
anlamını taşımaktadır.
Özellikle,
biraz önce sayın milletvekillerimizin ifade ettiği gibi, 9 milyonluk
komşumuz olan Yunanistan'ın, birtakım tereddüte neden olan
hareketleriyle, NATO tatbikatlarında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, gerekli
cevabı verebilme imkânına kavuşmaktadır. Aynı espri
içerisinde, eğer, Yunanistan'da ve Ege'de, başka platformda,
Batı Avrupa Birliği operasyonlarında veya tatbikatlarında,
karşılıklı, Yunanistan'ın değişik
tepkilerine de cevap verebilmek amacıyla, bu kararı, Yüce Meclise
getirmiş bulunuyoruz. Bu yüzden, bu tereddütleri de tekrar ileride
görüşmek amacıyla, bir hususu daha arz ettikten sonra, neticeyi size
tekrar ulaştırmak istiyorum. Milletvekili
arkadaşlarımın ifadesinde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve
onun Ordusunun üretiminde, özellikle, Silahlı Kuvvetler dengesinde,
dışarıya bağımlılığından
bahsedildi. Hatırlayacağınız üzere, 1983 yılında,
F-16'ların yapımıyla beraber, rahmetli Özal'ın
katkılarıyla başlatılmış çok önemli bir devre
vardır. Bu devrenin sonucunda "savaşan şahin"
dediğimiz uçaklarımız üretilmiş ve bugün, Mısır
dahil olmak üzere birçok ülkeye pazarlanma imkânına da
kavuşturulmuştur. Bu yüzden, birtakım tereddütleri burada dile
getirirken, kamuoyunda birtakım endişelere mahal verecek
hususları çok dikkatle teemmül etmekte fayda mülahaza etmekteyim.
Özetle
şunu arz etmek istiyorum değerli milletvekilleri: Bu gök kubbe var
olduğu süre içerisinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve onun gözbebeği
olan şerefli Türk Ordusu, mutlaka bu ülkeyi korumaya ve bu ülkenin
milletini dışarıda müdafaa etmeye her zaman muktedirdir; bundan,
hiçbir zaman kimsenin endişesi olmasın.
O yüzden, bu
kararın yeteri derecede anlaşılamadığı
düşüncesiyle, Hükümet olarak, daha geniş platformda teemmül etmek,
geniş bilgi vermek üzere, Yüce Meclise, bu kararı çekme niyetimizi
arz etmek istiyorum.
Takdirlerinize
saygıyla sunuyorum. (ANAP ve DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, Hükümet, Başbakanlık tezkeresini geri çekme niyetini
açıklamıştır; bu niyet uyarınca, Başbakanlık
tezkeresi geri verilmiştir.
Teşekkür
ederim.
IV. –
OYLAMASI YAPILACAK İŞLER
1. – Milletlerarası Finansman
Kurumuna Katılmak İçin Hükümete Salahiyet Verilmesine Dair Kanunun
Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına ilişkin Kanun
Tasarısı (1/309) (S. Sayısı : 21) (1)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, gündemin "Oylaması Yapılacak
İşler" kısmında yer alan, Milletlerarası
Finansman Kurumuna Katılmak İçin Hükümete Salahiyet Verilmesine Dair
Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısının açık oylamasına
başlıyoruz.
Daha önce
yaptığımız oylamada, açık oylamanın,
kupaların sıralar arasında dolaştırılması
suretiyle yapılması kabul edilmişti.
Kupalar,
sıralar arasında dolaştırılsın.
(Oylar
toplandı)
BAŞKAN
– Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.
(1)
21 S. Sayılı Basmayazı 5.6.1996 Tarihli 58 inci Birleşim
Tutanağına eklidir.
Oy verme
işlemi bitmiştir.
Kupalar
kaldırılsın.
(Oyların
ayırımı yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Milletlerarası Finansman Kurumuna
Katılmak İçin Hükümete Salahiyet Verilmesine Dair Kanunun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısıyla ilgili açıkoylamanın sonucunu
açıklıyorum: Oylamaya 236 sayın milletvekili
katılmıştır; kabul oyu sayısı 232'dir; 4 oy da mükerreren
kullanılmıştır. Bu sonuca göre, tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı
olmasını diliyorum. (Alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, şimdi, gündemin "Sözlü Sorular"
kısmına geçeceğiz; ancak, görebildiğim kadarıyla,
yalnızca iki sayın grup başkanvekili burada; Refah Partisi
Grubundan da bazı arkadaşlarımız var. Görebildiğim,
tespit edebildiğim genel eğilim -salonun boşalması ve
sürenin de kısalmış olduğu dikkate alınırsa-
çalışmalarımızı ertelemek, kapatmak yönündedir.
Bu nedenle,
kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için, 13 Haziran 1996
Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Hayırlı
akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 18.09
Milletlerarası Finansman Kurumuna
Katılmak İçin Hükümete Salahiyet Verilmesine Dair Kanunun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısına
Verilen Oyların Sonucu :
Kanunlaşmıştır.
Üye
Sayısı : 550
Kullanılan
Oy : 236
Kabul
Edenler : 232
Reddedenler : —
Çekimserler : —
Geçersiz
Oylar : —
Oya
Katılmayanlar : 318
Açık
Üyelikler : —
Mükerrer
Oylar : 4
(Kabul Edenler)
ADANA
İmren
Aykut
İbrahim
Yavuz Bildik
Mehmet
Büyükyılmaz
Veli Andaç
Durak
Tuncay
Karaytuğ
Orhan
Kavuncu
Arif Sezer
ADIYAMAN
Mahmut Nedim
Bilgiç
AFYON
İsmet
Attila
H.İbrahim
Özsoy
AĞRI
Cemil Erhan
AKSARAY
Nevzat Köse
Sadi
Somuncuoğlu
ANKARA
Nejat
Arseven
Saffet
Arıkan Bedük
Gökhan
Çapoğlu
Cemil Çiçek
Mehmet Ekici
Ünal Erkan
Mehmet
Gölhan
Agah Oktay
Güner
İrfan
Köksalan
M. Seyfi
Oktay
Önder Sav
Hikmet
Uluğbay
ANTALYA
Osman
Berberoğlu
İbrahim
Gürdal
Metin
Şahin
ARDAHAN
İsmet
Atalay
SaffetKaya
ARTVİN
Süleyman
Hatinoğlu
AYDIN
M. Fatih
Atay
Ali
Rıza Gönül
Nahit
Menteşe
BALIKESİR
Abdülbaki
Ataç
Ahmet Bilgiç
Safa Giray
Mustafa
Güven Karahan
Hüsnü
Sıvalıoğlu
İlyas
Yılmazyıldız
BARTIN
Zeki Çakan
Cafer Tufan
Yazıcıoğlu
BATMAN
Faris
Özdemir
BAYBURT
Ülkü Güney
BİTLİS
Edip Safder
Gaydalı
Kâmran
İnan
BOLU
Avni Akyol
Necmi
Hoşver
Abbas
İnceayan
BURDUR
Mustafa
Çiloğlu
Yusuf Ekinci
Kâzım
Üstüner
BURSA
Yüksel Aksu
Ali Rahmi
Beyreli
Abdülkadir
Cenkçiler
İlhan
Kesici
Hayati
Korkmaz
Feridun
Pehlivan
Ali Osman
Sönmez
Turhan Tayan
Ertuğrul
Yalçınbayır
İbrahim
Yazıcı
ÇANAKKALE
Hikmet
Aydın
Mustafa
Cumhur Ersümer
AhmetKüçük
A.Hamdi
Üçpınarlar
ÇANKIRI
Mete Bülgün
Ahmet
Uyanık
ÇORUM
BekirAksoy
Ali Haydar
Şahin
DENİZLİ
Hilmi Develi
Mehmet
Gözlükaya
DİYARBAKIR
Abdülkadir
Aksu
Muzaffer
Arslan
Sebgetullah
Seydaoğlu
EDİRNE
Ümran Akkan
Evren Bulut
Mustafa
İlimen
Erdal
Kesebir
ELAZIĞ
MehmetAğar
Cihan
Paçacı
ERZİNCAN
Mustafa Kul
ERZURUM
Zeki Ertugay
Necati
Güllülü
İsmail
Köse
ESKİŞEHİR
Necati Albay
Mahmut Erdir
GAZİANTEP
Hikmet Çetin
Ali
Ilıksoy
Mustafa R.
Taşar
Mustafa
Yılmaz
HAKKÂRİ
NaimGeylani
HATAY
Fuat Çay
Ali Günay
Nihat Matkap
Atila Sav
IĞDIR
Adil
Aşırım
ISPARTA
A. Aykon
Doğan
Halil
Yıldız
İÇEL
Oya
Araslı
Turhan Güven
D. Fikri
Sağlar
Ayfer
Yılmaz
İSTANBUL
Bülent
Akarcalı
Ziya
Aktaş
Sedat
Aloğlu
Tayyar
Altıkulaç
Ahat Andican
Refik Aras
Mehmet
Aydın
Ali
Coşkun
Nami
Çağan
Bülent
Ecevit
Hasan Tekin
Enerem
Cefi Jozef
Kamhi
Yılmaz
Karakoyunlu
Osman
Kılıç
Korkut Özal
Ali
TalipÖzdemir
H.
Hüsamettin Özkan
Mehmet
Cevdet Selvi
Bülent Tanla
Zekeriya
Temizel
Erdoğan
Toprak
İZMİR
Veli Aksoy
Turhan
Arınç
Işın
Çelebi
İ. Kaya
Erdem
Şükrü
Sina Gürel
Gencay Gürün
Birgen
Keleş
Atilla
Mutman
Metin Öney
Ahmet
Piriştina
Rüşdü
Saracoglu
Işılay
Saygın
Ufuk
Söylemez
Hakan Tartan
Zerrin
Yeniceli
KAHRAMANMARAŞ
Esat Bütün
Ali
Doğan
Mehmet
Sağlam
Ali
Şahin
KARABÜK
Şinasi Altıner
Erol Karan
KARS
Y.
Selahattin Beyribey
Çetin Bilgir
KASTAMONU
Murat
Başesgioğlu
Hadi Dilekçi
Nurhan
Tekinel
Haluk
Yıldız
KAYSERİ
Osman Çilsal
KIRIKKALE
Hacı
Filiz
Recep
Mızrak
KIRKLARELİ
A.Sezal
Özbek
Cemal
Özbilen
Necdet Tekin
KIRŞEHİR
Mehmet Ali Altın
Ömer Demir
KOCAELİ
Bülent
Atasayan
Halil
Çalık
İsmail
Kalkandelen
Hayrettin
Uzun
Bekir
Yurdagül
KONYA
AhmetAlkan
Abdullah
Turan Bilge
NezirBüyükcengiz
Necati
Çetinkaya
Mehmet
Keçeciler
Mehmet Ali
Yavuz
KÜTAHYA
Emin Karaa
MALATYA
Miraç
Akdoğan
MANİSA
Abdullah
Akarsu
Rıza
Akçalı
Hasan Gülay
Sümer Oral
Yahya Uslu
Cihan Yazar
MARDİN
Muzaffer
Arıkan
Ömer
Ertaş
MUĞLA
İrfettin
Akar
Mustafa
Dedeoğlu
Enis
Yalım Erez
Fikret
Uzunhasan
MUŞ
NecmettinDede
NEVŞEHİR
Esat
Kıratlıoğlu
NİĞDE
Doğan
Baran
AkınGönen
Ergun Özkan
ORDU
İhsan
Çabuk
Müjdat Koç
Nabi Poyraz
Şükrü
Yürür
RİZE
Avni
Kabaoğlu
Ahmet Mesut
Yılmaz
SAKARYA
Teoman Akgür
Nevzat Ercan
Ertuğrul
Eryılmaz
Ersin
Taranoğlu
SAMSUN
Cemal
Alişan
Ayhan Gürel
Murat
Karayalçın
SİİRT
Nizamettin
Sevgili
SİNOP
Metin Bostancıoğlu
Yaşar
Topçu
SIVAS
Tahsin Irmak
Nevzat
Yanmaz
ŞANLIURFA
Necmettin
Cevheri
Seyit
Eyyüpoğlu
Eyüp Cenap
Gülpınar
M. Fevzi
Şıhanlıoğlu
ŞIRNAK
Mehmet Salih
Yıldırım
TEKİRDAĞ
Fevzi
Aytekin
Bayram
Fırat Dayanıklı
Nihan
İlgün
EnisSülün
TOKAT
Hanefi Çelik
Şahin
Ulusoy
TRABZON
Eyüp
Aşık
Ali Kemal
Başaran
İbrahim
Çebi
TUNCELİ
Orhan Veli
Yıldırım
UŞAK
Yıldırım
Aktürk
Hasan
Karakaya
Mehmet
Yaşar Ünal
VAN
Mahmut
Yılbaş
YOZGAT
Lütfullah
Kayalar
İsmail
Durak Ünlü
ZONGULDAK
Veysel
Atasoy
Ömer Barutçu
Hasan Gemici
Mümtaz
Soysal
ADANA
Cevdet
Akçalı
Uğur
Aksöz
M.Ali Bilici
Yakup Budak
Sıtkı
Cengil
(Oya katılmayanlar)
İ.
Cevher Cevheri
Erol Çevikçe
M. Halit
Dağlı (B.)
Mustafa
Küpeli
İbrahim
Ertan Yülek
ADIYAMAN
Mahmut
Bozkurt
Ahmet Çelik
Ahmet
Doğan
Celal Topkan
AFYON
Sait Açba
Osman Hazer
Yaman Törüner
(B.)
Kubilay Uygun
Nuri Yabuz
AĞRI
M.Sıddık
Altay
Yaşar
Eryılmaz
Celal Esin
M. Ziyattin
Tokar
AKSARAY
Mehmet
Altınsoy
Murtaza
Özkanlı
AMASYA
AslanAli
Hatipoğlu
Ahmet
İyimaya
Cemalettin
Lafcı
Haydar Oymak
ANKARA
İlhan
Aküzüm
YılmazAteş
Ahmet Bilge
Hasan Hüseyin
Ceylan
Ali Dinçer
Ömer Ekinci
Eşref
Erdem
Halis Uluç
Gürkan (Bşk.V.)
Şaban
Karataş
Mehmet
Sağdıç
Yücel
Seçkiner (İ.A.)
Ahmet Tekdal
İlker
Tuncay
Aydın
Tümen
Rıza
Ulucak
Ersönmez
Yarbay
ANTALYA
DenizBaykal
Arif Ahmet
Denizolgun
Hayri
Doğan
Emre Gönensay
(B.)
Bekir Kumbul
Sami
Küçükbaşkan
Yusuf Öztop
ARTVİN
Metin
Arifağaoğlu
Hasan Ekinci
AYDIN
Cengiz
Altınkaya
Sema
Pişkinsüt
Muhammet
Polat
İsmet
Sezgin
Yüksel Yalova
BALIKESİR
Tamer Kanber
İ. Önder
Kırlı (İ.A.)
İsmail
Özgün
BARTIN
Köksal Toptan
BATMAN
Alaattin
Sever Aydın
Ataullah
Hamidi
Musa Okçu
BAYBURT
Suat Pamukçu
BİLECİK
Şerif
Çim
Bahattin
Şeker
BİNGÖL
Kazım
Ataoğlu
Hüsamettin
Korkutata
Mahmut Sönmez
BİTLİS
Zeki Ergezen
Abdulhaluk
Mutlu
BOLU
Feti Görür
Mustafa
Karslıoğlu
Mustafa
Yünlüoğlu
BURSA
CavitÇağlar
Mehmet Altan
Karapaşaoğlu
Cemal
Külahlı
Yahya
Şimşek
ÇANAKKALE
Nevfel
Şahin
ÇANKIRI
İsmail
Coşar
ÇORUM
Mehmet Aykaç
Hasan
Çağlayan
Zülfikâr Gazi
Yasin
Hatiboğlu (Bşk. V.)
DENİZLİ
M. Kemal
Aykurt
Adnan Keskin
Hasan
Korkmazcan (Bşk. V.)
Haluk
Müftüler
Ramazan
Yenidede
DİYARBAKIR
FeritBora
M. Salim
Ensarioğlu
Sacit Günbey
Seyyit
Haşim Haşimi
Ömer Vehbi
Hatipoğlu
Yakup
Hatipoğlu
Salih Sümer
ELAZIĞ
Ömer Naimi
Barım
Hasan Belhan
Ahmet Cemil
Tunç
ERZİNCAN
Tevhit
Karakaya
Naci Terzi
Mustafa
Yıldız
ERZURUM
Lütfü Esengün
Abdulilah
Fırat
Ömer
Özyılmaz
Aslan Polat
Şinasi
Yavuz
ESKİŞEHİR
Mustafa
Balcılar
Demir
Berberoğlu
İbrahim
Yaşar Dedelek (B.)
Hanifi
Demirkol
GAZİANTEP
Nurettin
Aktaş
Mehmet
Batallı
Kahraman Emmioğlu
Mehmet Bedri
İncetahtacı
Ünal
Yaşar
GİRESUN
Turhan
Arçelik
Burhan Kara
Yavuz Köymen
Ergun Özdemir
Rasim
Zaimoğlu
GÜMÜŞHANE
Lütfi
Doğan
Mahmut Oltan
Sungurlu (B.)
HAKKÂRİ
Mustafa
Zeydan
HATAY
Abdulkadir
Akgöl
Süleyman
Metin Kalkan
Levent
Mıstıkoğlu
Mehmet
Sılay
Ali Uyar
Hüseyin Yayla
IĞDIR
Şamil
Ayrım
ISPARTA
Ömer Bilgin
Mustafa Köylü
Erkan Mumcu
İÇEL
Fevzi
Arıcı
Mehmet Emin
Aydınbaş
Saffet Benli
Halil Cin
Ali Er
Abdülbaki
Gökçel
Mustafa
İstemihan Talay
Rüştü
Kâzım Yücelen
İSTANBUL
Meral
Akşener
Yıldırım
Aktuna (B.)
Azmi
Ateş
Mustafa
Baş
Mukadder
Başeğmez
Tansu Çiller
Gürcan
Dağdaş
Hüsnü
Doğan (B.)
Halit
Dumankaya
Süleyman Arif
Emre
Ekrem Erdem
Mehmet Fuat
Fırat
Algan
Hacaloğlu
Metin
Işık
İsmail
Kahraman
Hüseyin Kansu
Ercan
Karakaş
M. Cavit
Kavak
Ahmet Güryüz
Ketenci
Hayri
Kozakçıoğlu
Mehmet Tahir
Köse
Emin Kul (B.)
Göksal
Küçükali
Aydın
Menderes
Necdet Menzir
Mehmet
Moğultay
Yusuf
Namoğlu
Ali Oğuz
Altan Öymen
Yusuf Pamuk
Mehmet
Sevigen
Mehmet Ali
Şahin
Ahmet Tan
Güneş
Taner
Ali Topuz
Şadan
Tuzcu
Osman
Yumakoğulları
Bahattin
Yücel
Bahri Zengin
Namık
Kemal Zeybek
İZMİR
Ali Rıza
Bodur
Hasan
Denizkurdu
Sabri Ergül
Aydın
Güven Gürkan
Mehmet
Köstepen
Rıfat
Serdaroğlu
Süha
Tanık
Sabri Tekir
İsmail
Yılmaz
KAHRAMANMARAŞ
Hasan Dikici
Avni
Doğan
Mehmet Dökülmez
Mustafa
Kamalak
KARABÜK
Hayrettin
Dilekcan
KARAMAN
Abdullah
Özbey
Zeki Ünal
Fikret Ünlü
KARS
Sabri Güner
Zeki
Karabayır
KASTAMONU
Fethi Acar
KAYSERİ
Memduh
Büyükkılıç
İsmail
Cem
Ayvaz
Gökdemir (B.)
Abdullah Gül
Nurettin
Kaldırımcı
Salih Kapusuz
Recep
Kırış
İbrahim
Yılmaz
KIRIKKALE
Kemal
Albayrak
Mikail
Korkmaz
KIRKLARELİ
İrfan
Gürpınar
KIRŞEHİR
Cafer
Güneş
KİLİS
Mustafa Kemal
Ateş
Doğan
Güreş
KOCAELİ
Necati Çelik
Şevket
Kazan
Onur
Kumbaracıbaşı
Osman Pepe
KONYA
Hüseyin
Arı
Veysel Candan
Remzi Çetin
Necmettin
Erbakan
Abdullah
Gencer
Ali
Günaydın
Teoman
Rıza Güneri
Hasan Hüseyin
Öz
Mustafa
Ünaldı
Lütfi Yalman
KÜTAHYA
Ahmet Derin
Mustafa
Kalemli (Başkan)
İsmail
Karakuyu
Mehmet
Korkmaz
Metin Perli
MALATYA
Oğuzhan
Asiltürk
Yaşar
Canbay
Metin
Emiroğlu
Ayhan
Fırat
Fikret
Karabekmez
M. Recai
Kutan
MANİSA
Bülent
Arınç
Tevfik Diker
Ayseli Göksoy
Ekrem
Pakdemirli
Erdoğan
Yetenç
MARDİN
Fehim Adak
Süleyman
Çelebi
Mahmut Duyan
Hüseyin
Yıldız
MUĞLA
Lale Aytaman
Zeki
Çakıroğlu
MUŞ
Nedim
İlci
Erkan
Kemaloğlu
Sabahattin
Yıldız
NEVŞEHİR
Abdülkadir
Baş
Mehmet
Elkatmış
NİĞDE
Mehmet Salih
Katırcıoğlu
ORDU
Hüseyin Olgun
Akın
Mustafa Bahri
Kibar
Mustafa Hasan
Öz
Refaiddin
Şahin
RİZE
Ahmet Kabil
Şevki
Yılmaz
SAKARYA
Nezir
Aydın
Cevat Ayhan
Ahmet Neidim
SAMSUN
İrfan Demiralp
Ahmet
Demircan
Yalçın
Gürtan
Nafiz Kurt
Biltekin
Özdemir
Latif Öztek
Musa Uzunkaya
Adem
Yıldız
SİİRT
Ahmet
Nurettin Aydın
Mehmet Emin
Aydın
SİNOP
Kadir Bozkurt
SIVAS
Musa Demirci
Mahmut
Işık
Temel
Karamollaoğlu
Abdullatif
Şener
Muhsin
Yazıcıoğlu
ŞANLIURFA
Sedat Edip
Bucak
İbrahim
Halil Çelik (İ.A.)
Zülfükar
İzol
Ahmet Karavar
Abdülkadir
Öncel
ŞIRNAK
Bayar Ökten
Mehmet Tatar
TEKİRDAĞ
Hasan Peker
TOKAT
Abdullah
Arslan
Ali
Şevki Erek
Metin Gürdere
Ahmet Fevzi
İnceöz
Bekir
Sobacı
TRABZON
Yusuf
Bahadır
Kemalettin
Göktaş
Şeref
Malkoç
İsmail
İhsan Sungur
Hikmet Sami
Türk
TUNCELİ
Kamer Genç
(Bşk. V.)
VAN
Maliki Ejder
Arvas
Mustafa
Bayram
Şerif
Bedirhanoğlu
Fethullah
Erbaş
Şaban
Şevli
YALOVA
Cevdet
Aydın
Yaşar
Okuyan
YOZGAT
İlyas
Arslan
Kazım
Arslan
Yusuf Bacanlı
Abdullah
Örnek
ZONGULDAK
Necmettin
Aydın
Tahsin Boray
Baycık
ADIYAMAN
Mahmut Nedim
Bilgiç
BURSA
Turhan Tayan
İÇEL
Ayfer
Yılmaz
İZMİR
Ufuk Söylemez
TUTANAĞIN
SONU