DÖNEM : 20 CİLT : 8 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
76 ncı Birleşim
11 . 7 . 1996 Perşembe
İ Ç İ N D E K
İ L E R
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. – GELEN KÂĞITLAR
III. – YOKLAMA
IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Malatya Milletvekili Ayhan Fırat’ın, Malatya İlinin
de kontrollü haşhaş ekim alanı kapsamına
alınmasına ilişkin gündemdışı konuşması
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci’nin cevabı
2. – Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın,
Trakya’daki çarpık sanayileşme, hızlı kentleşme ve
çevre kirliliğinin yarattığı sorunlara ilişkin
gündemdışı konuşması
3. – Edirne Milletvekili Mustafa İlimen’in, Edirne ve çevresinde
meydana gelen kuraklık ve Trakyabirlikteki personel değişikliklerine
ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Musa Demirci’nin cevabı
B)
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 26
arkadaşının; Türk Dış Ticaret Bankası
A.Ş.’nin Lapis Grubu Şirketlerine teminatsız ve yasalara
aykırı krediler verdiği ve Hazinenin zarara
uğratıldığı iddialarını araştırmak
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/93)
2. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 23 arkadaşının;
et ithali konusunu araştırmak ve
hayvancılığımızın geliştirilmesi için
alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10)94)
3. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 26
arkadaşının; İstanbul Perşembe Pazarı Ticaret
Merkezi (PERPA)’nın içinde bulunduğu durumun
araştırılarak ülke ekonomisine kazandırılabilmesi için
alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/95)
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – İstanbul Milletvekili Meral Akşener’in, Plan ve Bütçe
Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/57)
2. – (10/6) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu
Başkanlığının, Komisyonun çalışma süresinin
kesin süreyle uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/378)
3. – Aydın Milletvekili Sema Pişkinsüt’ün, (6/22) esas
numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/58)
4. – İzmir Milletvekili Hakan Tartan’ın, (6/39) esas
numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/59)
V. – ÖNERİLER
A)
SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. – (8/2) esas numaralı genel görüşme önerisinin gündemdeki
yeri ve görüşme gününe ilişkin RP Grubu Önerisi
VI. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A)
ÖNGÖRÜŞMELER
1. – Hükümet adına Başbakan Necmettin Erbakan’ın,
ülkemizin özkaynaklarının geliştirilmesi konusunda genel
görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/2)
VII. – SORULAR VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet Dökülmez’in,
Kahramanmaraş Merkez Kültür Belediyesi Bozoğlan ve Beşoluk
mahallelerinin ilkokul ihtiyacına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Mehmet Sağlam’ın yazılı cevabı (7/951)
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.
Manisa Milletvekili Hasan Gülay’ın, tütünde kota konusuna
ilişkin gündem dışı konuşmasına Devlet
Bakanı Nafiz kurt cevap verdi.
İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya, medyadaki usulsüzlük
iddialarına,
İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, İstanbul’da son
günlerde gelişen olaylar ve İstanbul’un genel asayiş
sorunlarına,
İlişkin gündem dışı birer konuşma
yaptılar.
Başkanlıkça, Stockholm’de yapılan AGİT
Parlamenterler Asamblesi Genel Kuruluna katılan Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği Teşkilatı Türk Grubunun
çalışmaları konusunda basında çıkan olumsuz haberlere
ilişkin bir açıklamada bulunuldu.
İçtüzüğün 24 üncü maddesi uyarınca, başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimleri yenilenecek olan TBMM
komisyonlarının adları ile toplantı yeri, tarihi ve saatine
ilişkin Başkanlık tezkeresiyle,
(10/2) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu
Başkanlığının, görev süresinin, 14 Temmuz 1996
tarihinden itibaren bir ay daha uzatılmasına ilişkin tezkeresi;
Karabük Milletvekili Hayrettin Dilekcan’ın, Dilekçe,
Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa Kamalak’ın, Adalet,
Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu’nun,
Dışişleri,
Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş’ın, Sağlık ve
Sosyal İşler ve
İstanbul Milletvekili Azmi Ateş’in, Çevre,
Komisyonları üyeliklerinden çekildiklerine ilişkin önergeleri
ve
ABD’de tedavi görmekte olan İstanbul Milletvekili Aydın
Menderes’in, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenterler
Asamblesi üyeliğinden çekilmek istediğine ilişkin RPGrubu
tezkeresi,
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Hükümet adına, Başbakan Necmettin Erbakan’ın, ülkemizin
özkaynaklarının geliştirilmesi konusunda genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/2) Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergenin gündemde yerini alacağı ve öngörüşmesinin,
sırasında yapılacağı açıklandı.
Refah Partisi Grubuna ait olup, açık bulunan :
Anayasa Komisyonu üyeliklerine, Karabük Milletvekili Hayrettin Dilekcan,
Kahramanmaraş Milletvekili Mustafa Kamalak, Gümüşhane Milletvekili
Lütfi Doğan,
Adalet Komisyonu üyeliğine Şanlıurfa Milletvekili
Abdulkadir Öncel,
Dışişleri Komisyonu üyeliklerine, İstanbul
Milletvekili Mukadder Başeğmez, Konya Milletvekili Abdullah Gencer,
Malatya Milletvekili Yaşar Canbay,
Sanayi, Ticaret, Enerji ve Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
üyeliklerine, İçel Milletvekili Mehmet Emin Aydınbaş, Diyarbakır
Milletvekili Seyyit Haşim Haşimi,
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğine, Van
Milletvekili Mustafa Bayram,
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu üyeliklerine, Adıyaman Milletvekili Ahmet Çelik, Niğde
Milletvekili M. Salih Katırcıoğlu, Siirt Milletvekili Ahmet
Nurettin Aydın,
Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğine,
Diyarbakır Milletvekili Ferit Bora,
Çevre Komisyonu üyeliğine, Aksaray Milletvekili Murtaza
Özkanlı,
Dilekçe Komisyonu üyeliğine, Bolu Milletvekili Feti Görür,
Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliklerine, Sıvas Milletvekili Temel
Karamollaoğlu, Erzurum Milletvekili Aslan Polat,
Doğru Yol Partisi Grubuna ait olup, açık bulunan :
Dışişleri Komisyonu üyeliğine, Isparta Milletvekili
Halil Yıldız,
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyeliklerine,
Kayseri Milletvekili Osman Çilsal, Kayseri Milletvekili Ayvaz Gökdemir,
Dilekçe Komisyonu üyeliğine, Mardin Milletvekili Muzaffer
Arıkan,
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğine,
Muş Milletvekili Erkan Kemaloğlu;
Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda açık bulunan ve
Anavatan Partisi Grubuna düşen üyeliğe Bitlis Milletvekili Edip
Safder Gaydalı;
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda açık
bulunan ve Demokratik Sol Parti Grubuna düşen üyeliğe, Afyon
Milletvekili Kubilay Uygun;
(10/6) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonunda
açık bulunan ve Anavatan Partisi Grubuna düşen üyeliğe,
İstanbul Milletvekili Emin Kul;
(9/1) esas numaralı Meclis Soruşturma Komisyonunda açık
bulunan ve Doğru Yol Partisi Grubuna düşen üyeliğe Doğru
Yol Partisi Grubunca üç katı olarak gösterilen adaylar arasından ad
çekmek suretiyle yapılan seçim sonucunda, Çanakkale Milletvekili Nevfel
Şahin,
Seçildiler.
926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir
Ek Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 28.7.1993 Tarihli ve 488
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne
Dair Kanun Tasarısının (1/215) (S. Sayısı : 23)
görüşmelerine devam edildi; 1 inci maddenin oylanması sırasında
karar yetersayısı bulunamadığından;
11 Temmuz 1996 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere,
birleşime 16.18’de son verildi.
Uluç Gürkan
Başkanvekili
Fatih Atay Kadir
Bozkurt
Aydın Sinop
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
II. – GELEN
KÂĞITLAR
11 . 7 .
1996 PERŞEMBE
Rapor
1. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Polonya Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri ve Plan ve Bütçe
komisyonları raporları (1/323) (S. Sayısı : 43)
(Dağıtma tarihi : 11.7.1996) (GÜNDEME)
Yazılı
Soru Önergeleri
1. – İstanbul Milletvekili Ercan Karakaş’ın, bir
milletvekili ve bazı parti yöneticilerinin uğradığı
iddia edilen hukuk dışı uygulamaya ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1011) (Başkanlığa geliş
tarihi : 8.7.1996)
2. – Balıkesir Milletvekili İ. Önder Kırlı’nın,
Bağ-Kur emeklilerine ve Sosyal güvenlik kurumları arasındaki
adaletsizliğe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1012) (Başkanlığa geliş tarihi : 8.7.1996)
3. – Manisa Milletvekili Tevfik Diker’in, faaliyeti durdurulan
İstanbul Bankasının eğitim bursu adı altında
yaptığı transferlere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1013) (Başkanlığa geliş
tarihi : 9.7.1996)
4. – Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat
Dayanıklı’nın, Hazine arazilerine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1014)
(Başkanlığa geliş tarihi : 9.7.1996)
5. – Niğde Milletvekili Akın Gönen’in, Ecemiş Çayına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1015) (Başkanlığa geliş tarihi : 9.7.1996)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 26
arkadaşının Türk Dış Ticaret Bankası
A.Ş.’nin Lapis Grubu Şirketlerine teminatsız ve yasalara
aykırı krediler verdiği ve hazinenin zarara uğratıldığı
iddialarını araştırmak amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/93)
(Başkanlığa geliş tarihi : 10.7.1996)
2. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 23
arkadaşının et ithali konusunu araştırmak ve
hayvancılığımızın geliştirilmesi için
alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Anayasanın
98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/94)
(Başkanlığa geliş tarihi : 10.7.1996)
3. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 26
arkadaşının, İstanbul Perşembe Pazarı Ticaret
Merkezi (PERPA)’nın içinde bulunduğu durumun
araştırılarak ülke ekonomisine kazandırılabilmesi için
alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Anayasanın
98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/95)
(Başkanlığa geliş tarihi : 11.7.1996)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN : Başkanvekili Uluç GÜRKAN
KÂTİP ÜYELER : Zeki ERGEZEN (Bitlis), Kadir
BOZKURT (Sinop)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76 ncı
Birleşimini, ülkemiz ve ulusumuz için iyilikler ve güzellikler getirmesi
dileğiyle açıyorum.
III. – YOKLAMA
BAŞKAN
– Ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; sayın
milletvekillerinin, salonda bulunduklarını yüksek sesle
belirtmelerini rica ediyorum.
(Yoklama yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır;
görüşmelere başlıyoruz. (RP ve DYP sıralarından
alkışlar)
SAFFET ARIKAN
BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkanım, genel görüşme,
milletvekillerinin bilgi ve görüşlerinin tespiti ve ülkenin meselelerinin
tespiti için yapılabilir...
BAŞKAN
– Sayın Bedük, genel görüşmeye geçtiğimiz zaman, bu
katkınızı yaparsınız. Şimdi,
gündemdışı görüşmeleri yapacağız; lütfen,
onları sükûnetle dinleyelim.
Üç
arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.
IV. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Malatya Milletvekili Ayhan
Fırat’ın, Malatya İlinin de kontrollü haşhaş ekim
alanı kapsamına alınmasına ilişkin
gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Musa Demirci’nin cevabı
BAŞKAN
– Gündemdışı birinci konuşma, Malatya Milletvekili
Sayın Ayhan Fırat’ın. Sayın Fırat, 1972
yılından beri yasaklanmış olan kontrollü haşhaş
ekiminin Malatya’da serbest bırakılması konusunda
konuşacak.
Buyurun
Sayın Fırat.
ÖMER
EKİNCİ (Ankara) – Sayın Başkan, bu arkadaş yoklamada
yoktu.
BAŞKAN
– Kâğıt yolladı efendim; toplantı
yetersayısını sağlayan bazı
arkadaşlarımız gibi, Sayın Fırat da kâğıt
yolladılar.
Sayın
Fırat, süreniz 5 dakikadır.
AYHAN FIRAT
(Malatya) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri;
bilindiği üzere, çok eskiden beri Anadolu’da serbestçe ekilen
haşhaş bitkisi, 22 Haziran 1970 tarih ve 7/854 sayılı
Kararnameyle yasaklanmış olup, 1970 ve 1971 yılları
içerisinde, yalnızca, Afyon, Burdur, Denizli, Uşak, Isparta ve
Kütahya İlleri ile Konya İlinin bazı ilçelerinde ekim müsaadesi
verilmiştir.
17 nci
Dönemde -1984 yılında- ben, bu kürsüden, Malatya’nın da
kontrollü haşhaş ekimi kapsamına alınması için
kararnameye dahil edilmesini istedim; ancak, o zamanın Sayın
Tarım Bakanı buna itiraz ettiler ve dolayısıyla
alınmadı. Aradan on yıl geçti. Bir bakıyoruz, 1988
yılında bu kararnameye Tokat, Amasya ve Çorum İlleri ile
Konya’nın birçok ilçesi daha dahil edilmiş; halbuki, Bakanlar Kurulu,
bu kararnameye Malatya’yı da dahil edebilirdi. Şöyle ki:
Haşhaş, en fazla Akdeniz iklim kuşağında yetişen
bir yağ bitkisidir; çok yağış alan yerler ile çok
soğuk ve çok sıcak bölgeler hariç, her iklimde ve her tip arazide
yetişebilir; bu nedenle, daha ziyade, fakir ve kıraç arazilerde
ekilir.
1970
yılına kadar serbestçe ekilen ve kapsülü çizilerek, yılda
100-200 ton arasında değişen, ilaç sanayiinin hammadesi olan ve
bünyesinde uyuşturucu alkoloitler bulunan haşhaş yağı,
Toprak Mahsulleri Ofisine teslim edilirdi.
Fazla su
istemeyen bu bitki, Anadolu’da bir münavebe bitkisidir. Haşhaş
bitkisinin ana ürünü, dekar başına 1,5 kilogram haşhaş
yağı, 100 kilogram haşhaş tohumudur; yan ürün olarak da,
dekar başına, 500 kilogram yakıt olarak kullanılan
haşhaş sapı alınır. Tohumdan elde edilen
yağın protein değeri yüksektir; ayrıca, posası da
hayvan yemi olarak kullanılır.
Netice
olarak, insancıl gayelerle kullanılan ilaç hammadesi olan
haşhaş yağı, tohumdan elde edilen yemeklik yağı,
hayvan yemi olarak kullanılan posası ve yakıt olarak
kullanılan sapıyla haşhaş, kıraç ve çorak arazilerde
köylünün en çok rağbet ettiği bir bitkidir.
Sanayileşmiş
ülkelerde, beyaz zehir
alışkanlığının sosyal ve psikolojik sorunlar
karşısında hızla yaygınlaşması, Amerikan
Hükümetinin Türk Hükümeti nezdinde temasları neticesi, Türk Hükümetince,
1972’de haşhaş ekimi tümüyle yasaklanmıştır. Ondan
sonra, bilahara, yine yukarıda
belirttiğim illerde, kontrollü haşhaş ekimine, birkaç sene sonra
müsaade edilmiştir. Kontrollü ekim sayesinde, Türkiye menşeli afyon,
yurtdışına katiyen çıkmamıştır.
Fedakâr Türk
çiftçisi, insancıl gayelere ve milletlerarası ilişkilere
verdiği ehemmiyeti ve kanunlara saygısını ispat
etmiştir. Türk köylüsü, ektiği
haşhaşın kapsülünü çizmeden, yani bir gram bile haşhaş
yağı almadan, devletine teslim etmiştir. 1980 yılında
13 bin ton haşhaş kapsülü üretilmiş olup, bu miktar gittikçe
düşmüş ve 1987’de 5 800 tona gerilemiştir.
1988’de yine
Afyon’un Bolvadin İlçesinde kurulan alkaloit fabrikasında, yılda
20 bin ton haşhaş kapsülü işlenebilir. Hal böyleyken,
açıldığından bugüne kadar, 10 yılda işlediği
haşhaş kapsülü ancak 90 bin ton olmuştur. Yani, bu fabrika,
yüzde 45 kapasiteyle çalışıyor. Neden; kâfi miktarda
haşhaş kapsülü alamadığından dolayı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Fırat, eksüreniz 1 dakikadır; lütfen
toparlayınız.
AYHAN FIRAT
(Devamla) – Malatya’da son yıllarda yapılan barajların, bilhassa
Karakaya Barajının su tutması neticesi, onbinlerce dönüm en
değerli taban arazileri su altında kalmıştır. Yine,
iki sene önce, Malatya’da, ikinci, üçüncü sınıf arazilerde
yetiştirilen tütün ürünü de kotaya bağlanarak, her çiftçi için, ancak
üç beş dönüm ekme müsaadesi verilmiştir. İşte bu hal,
Malatya çiftçisini perişan etmiştir. Diğer illerde olduğu
gibi, Malatya çiftçisi de haşhaş ekip, alacağı kapsülü
devletine teslim etmek istiyor; çünkü, kıraç arazide başka ekin
olanağı bulamıyor.
Ben, bir
milletvekili olarak, bir CHP milletvekili olarak, Yüce Meclisin bir üyesi
olarak, artık yeter diyorum; 25 senedir cezalanan Türk çiftçisi,
tarlasında, bahçesinde ne ekip ne biçeceğine kendi karar vermelidir.
Bunun için...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Fırat, teşekkür ediyorum; lütfen Genel Kurulu
selamlayınız.
AYHAN FIRAT
(Devamla) – Ben de teşekkür ediyorum.
...çıkacak
kararnameye Malatya’nın da dahil edilmesini istiyorum; Yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Fırat.
Hükümet
adına yanıtlamak üzere, Tarım Bakanı Sayın Musa
Demirci; buyurun efendim.(RP sıralarından alkışlar)
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MUSA DEMİRCİ (Sıvas) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Malatya Milletvekilimiz
Sayın Ayhan Fırat, 1972 yılından beri Malatya İlinde
yasaklanan haşhaş ekiminin tekrar serbest
bırakılmasını ve kontrollü ekim olarak Malatya İlinin
de kararnameye dahil edilmesini istediklerini burada söylediler.
Hepimiz
biliyoruz ki, Türkiye’de, haşhaş ekimi, kontrolü ve haşhaş
kapsülünün satın alınması, tamamen kanun ve yönetmelikler
dahilinde, Toprak Mahsulleri Ofisine bir görev olarak verilmiştir ve yine
bu mahsulün, haşhaşın, 10 ilde ekimine müsaade edilmiştir.
Biraz önce, sayın milletvekili, bunların hangi iller olduğunu
saydılar.
Haşhaş
ekimini, bugün, Türkiye’de, aşağı yukarı, 60 bin ilâ 150
bin aile yapmaktadır ve gördüğünüz gibi, haşhaş ekimi,
yine, ekim alanı olarak da, 350 bin ilâ 1 milyon dönüm arasında
değişmektedir. Bu aradaki büyük fark, yani, bu büyük dalgalanma,
haşhaşa verilen o yılki fiyattan kaynaklanmaktadır veya
haşhaşın, o yıl iklimden etkilenmesi neticesinde, ertesi
yıl haşhaş ekilip ekilmeyeceğini etkisi altına
almasından dolayı meydana gelmektedir.
Tabiî,
Türkiye ve Türkiye’nin dışında Hindistan, bütün dünya ülkeleri
tarafından haşhaş ekiminin mutlak surette yapılması
konusunda kabul edilmiş ülkelerdendir; ancak, onun dışında
-yani, Türkiye ve Hindistan’ın dışında- başka ülkeler
de var; ki, mesela Çin, son yıllarda haşhaş üretimi yapmaya başlamıştır.
Ancak,
tabiî, haşhaş üretimi, hepimizin bildiği gibi, yalnız
tababette kullanılan bir bitki değildir. Bu bakımdan da bütün
dünya ülkeleri, haşhaş üretimini bir zapturapt altına almak ve
dolayısıyla uyuşturucuyu engellemek bakımından
fevkalade hassas davranmaktalar. Ülkemiz de, bu hassas davranan
kuruluşların bir üyesi. Bu bakımdan da ülkemiz, bu konuda
fevkalade hassas davranmıştır.
Şimdi,
burada dikkat edeceğimiz konu... Yani, bir Malatya alınabilir mi;
elbette alınabilir veya bir başka vilayetimiz alınabilir mi;
alınabilir. Yani, bir başka ülke, bizim, elbette, ekim
alanlarımızı kısıtlayamaz; ancak, şunu tespit
etmemiz lazım ki, Malatya ve civarında bu ekime müsaade edildiği
takdirde, arazinin yapısı gereği, belki, elde ettiğimiz
mahsulü kontrol etme şansımız olmayabilir. Bazı ülkeler var
ki, bizim ülkemiz gibi yalnız kapsül üretimini yapmazlar, kapsülü çizmek
suretiyle sakız elde ederler. İşte, bu ülkeler, bugün, ister
kontrollü -yani, bilgi dahilinde- ekmiş olsunlar ister kontrolsüz
ekmiş olsunlar, bakıyorsunuz ki, dünyanın başına bir
uyuşturucu belası gelip saplanıyor. Bu bakımdan, ülke
olarak, biz, bu konu fevkalade hassas olduğu için, kontrollü ekilmesinden
yanayız.
1996
yılında ekim yapılacak olan iller tespit edilmiştir ve
kararname benden önceki Sayın Bakan tarafından
Başbakanlığa sunulmuştur. Tabiî, 1972 yılında ve
1972 yılından önce, gerçekten, 60 vilayetimizde bu ekim yapılıyordu.
Bu bitki, ülkemiz insanının kültürüne girmiştir; gıda
maddesi olarak girmiştir, bir başka türlü girmiştir; ama, yine
de, bu şartlarda, elbette ekimini kontrollü yapmak ve hakikaten -ben,
gerekli incelemeleyi inşallah yaptıracağım- ülkemizde,
bazı illeri de katmak suretiyle ekilmesinde yarar varsa, bunun üzerinde
durmamız lazım; çünkü, dediğim gibi, bu bitki, kültür olarak da,
ekim yapılan illerde daha önce kabul edilmiştir. Bu konu,
Bakanlığımız tarafından incelenecektir, incelenmek
üzeredir.
Ben, hepinize
saygı sunuyorum ve gündemdışı konuşmayla, konuyu
tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisine getiren Sayın Milletvekiline de
teşekkür ediyorum.
Sağ
olun. (Alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Demirci.
2. – Tekirdağ Milletvekili Bayram
Fırat Dayanıklı’nın, Trakya’daki çarpık
sanayileşme, hızlı kentleşme ve çevre kirliliğinin
yarattığı sorunlara ilişkin gündemdışı
konuşması
BAŞKAN
– Gündemdışı ikinci söz, Tekirdağ Milletvekili Sayın
Bayram Dayanıklı’nın. Sayın Dayanıklı, Trakya
yöresindeki hızlı sanayileşmenin yarattığı
sorunlar üzerinde konuşacaklar.
Buyurun
Sayın Dayanıklı. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın
Dayanıklı, süreniz 5 dakikadır.
BAYRAM FIRAT
DAYANIKLI (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, sizlere, Trakya yöremizdeki
çarpık sanayileşme, hızlı kentleşme ve çevre
kirliliğinin yarattığı sorunlar hakkında bilgi vermek
istiyorum. Bu sorunlara üretilen çözüm önerilerinin, Hükümet tarafından,
bir an önce ele alınacağını umuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım.
Bilindiği
üzere, Trakya, Marmara Bölgesinin diğer kesimleri gibi, hızlı
bir sanayileşme sürecine girmiştir. Trakya, sanayileşme
açısından, tam anlamıyla, İstanbul’un bir alt bölgesi
durumundadır. Bilhassa, tekstil ve deri sanayii, Çorlu ve civarında
konuşlanmıştır. Türkiye’nin ihracatı içerisinde
yaklaşık yüzde 40 paya sahip bu sektörlerin Trakya’ya göçü devam
etmektedir.
Trakya,
toprak yapısı, coğrafî koşulları ve geçmiş
birikimler nedeniyle, tam bir tarım bölgesidir. Trakya’da tarımsal toprakların
tahribi tehlikeli boyutlardadır. Sanayinin göç ettiği merkezlerde
planlı bir gelişmenin ve yeterli altyapı olanaklarının
sağlanamamış olması, sanayinin, tarımsal potansiyeli
yüksek topraklara yerleşmesine neden olmuştur. Bu nedenle, Trakya’ya
göçen kuruluşların çevre üzerine etkileri çok daha olumsuz olmakta ve
potansiyeli yüksek tarımsal alanlar heba olmaktadır.
Hızlı,
düzensiz, bir sanayicinin deyimiyle “gecekondu sanayileşme”
Trakya’nın, yeraltı ve yerüstü su rezervlerinin, kapasitesinin üzerinde
kullanılmasına yol açmaktadır. Özellikle, Çerkezköy, Çorlu,
Lüleburgaz ve Muratlı arasındaki su kullanım oranları da
bunun göstergesidir.
Gümrük
birliği olgusu, Trakya’yı, hem tarım hem sanayileşme
açısından son derece cazip bir bölge haline getirmiştir.
Trakya’daki gelişmiş, fakat, bakımsız kalmış
karayolu ağının varlığı ve bölgenin, Türkiye’nin
Avrupa’ya açılan kapısı olması, sanayinin Trakya’ya göçünü
çekici kılmaktadır. Balkanlarda, Arnavutluk’ta biten yeni bir
otoyolun yapılması ve Balkan ülkeleri arasında yoğun bir
ticarî ilişkinin koşullarının hazırlanması ve
geliştirilmesi tartışılmaktadır. Bu gelişmeler,
hem Tekirdağ İlinin hem de Edirne’nin bir ticaret merkezine
dönüşmesine yol açacaktır.
Trakya’nın,
orman ve bitki örtüsündeki değişim, Türkiye’nin genelinde olduğu
gibi olumsuz yöndedir. Erozyona karşı mücadele yetersiz
kalmaktadır. Tüm bu saptamaların ışığında,
aşağıdaki önlem ve önerilerin alınması ve uygulanması
gerekir.
Trakya’daki
tüm bu gelişmelerin olumlu yönde sonuç verebilmesi ve var olan sorunlara
çözüm için en önemli adım, bölgesel planlamaya geçilmesidir.
Trakya’daki
idarî yapılanmanın üzerinde, bir bölgesel kalkınma ve
yapısal uyum örgütü kurulmalıdır. Bu örgüt, DPT, Devlet
İstatistik Enstitüsü gibi merkezî planlama, istatistik birimleriyle,
Hükümet, valilikler ve yerel yönetimlerle koordineli olarak
çalışmalı ve bölgesel planın yapılmasından ve
uygulanmasından sorumlu olmalıdır.
Bölgesel
planlama örgütünün ve bölgesel planın temel amacı, ekolojik dengeyi
esas alarak, başta tarım ve sanayi olmak üzere, tüm sektörler
arasında dengeli, sağlıklı ve sürekli ilişkiler
oluşturacak bir kalkınma modelinin oluşturulması ve
gerçekleştirilmesi olmalıdır.
Trakya’da,
sanayinin hızlı göçünün yarattığı arazi
kullanımı, çarpık kentleşme gibi sorunlara karşı
bulunan çözüm, şimdilik organize sanayi bölgeleri olarak görülmektedir.
Oysa, organize sanayi bölgeleri yaklaşımı Trakya için gerekli,
fakat yetersizdir; çünkü, organize sanayi bölgeleri il bazında planlanmakta
ve bugün nüfusu 10 bini geçen yerleşim birimlerinden dahi organize sanayi
bölgeleri istekleri gelmektedir.
Trakya’da,
doğal kaynakların sanayi tarafından tüketimi ve hızla artan
çevre kirliliği, il bazında yapılan planlarla, yeteri kadar
değerlendirilememektedir. Organize sanayi bölgeleri, bütüncül bir
planın parçası olarak değerlendirilmeli ve sanayinin çevre
üzerindeki etkileri azaltılmalıdır.
Trakya’nın,
aynı zamanda, verimli bir tarım bölgesi olması gerçeği ve
bu bölgenin ülkemiz için taşıdığı önem ve birikim göz
önüne alınarak, tarımın ve ürün profilinin planlanması ve
yönlendirilmesi gerekmektedir.
Trakya’daki
ormanların korunması ve ağaçlandırılması
çabaları da, bütüncül bir planın içinde yer almalıdır.
Ülkemizin en verimli tarım topraklarından biri olan iç Trakya’daki
tarımsal alanları kurutucu rüzgârların olumsuz etkilerinden
esirgeyecek orman alanları genişletilmelidir...
BAŞKAN
– Sayın Dayanıklı, eksüreniz 1 dakikadır; lütfen bu süre
içerisinde toparlayınız.
BAYRAM FIRAT
DAYANIKLI (Devamla) – Teşekkürler.
Çerkezköy ve
Çorlu’da sanayi gelişiminin birbiriyle mekânsal bir bütünleşme
eğiliminde olduğu göz önüne alınmalıdır. Bu iki
ilçenin birbiri ve çevreyle olan etkileşimleri dikkatle
planlanmalıdır.
Istranca
derelerinin İstanbul’a taşınması projesi derhal durdurulmalıdır.
Bu eylem, Trakya’nın, zaten kapasitesi dolmuş olan su rezervlerini
daha da kötüleştirecektir. Çerkezköy’de sulu tarım
yapılması mümkün olan araziye sanayi kurulmuştur. Yeraltı
suyu önce sulu tarımda, arıtma tesislerinden elde edilen sular da
sanayide kullanılmalıdır; bu yöntem, bütün Trakya’da
uygulanmalıdır.
Elektrik
ihtiyacının karşılanması için çevreyi kirleten termik
santrallar ya da dışa bağımlı doğalgaz ve
fuel-oil termik santralları tek çözüm olarak görülmemeli, alternatif
enerji kaynakları geliştirilmelidir. Bunlar, rüzgâr enerjisi
olabileceği gibi, dereler üzerine küçük barajların kurulması ve
hayvancılığın geliştirilmesiyle biyogazdan enerji
üretilmesi olabilir.
Sürem
dolduğu için, Yüce Meclise saygılar sunarım. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Dayanıklı.
Gündemdışı
konuşmayı yanıtlamak üzere, Hükümet adına bir söz talebi?..
Görünmüyor.
3. – Edirne Milletvekili Mustafa
İlimen’in, Edirne ve çevresinde meydana gelen kuraklık ve
Trakyabirlikteki personel değişikliklerine ilişkin
gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Musa Demirci’nin cevabı
BAŞKAN
– Gündemdışı üçüncü konuşmaya geçiyoruz.
Edirne
Milletvekili Sayın Mustafa İlimen, Edirne ve çevresinde meydana gelen
kuraklık ve Trakyabirlik Genel Müdürlüğündeki uygulamalar üzerinde
konuşacak.
Buyurun
Sayın İlimen. (DSP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5
dakikadır.
MUSTAFA
İLİMEN (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tarım satış
kooperatifleri birlikleriyle ilgili son günlerde yapılan uygulamalar
üzerine söz almış bulunuyorum. Bu nedenle, Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Asıl
konuya girmeden önce, seçim bölgem Edirne ile ilgili çok önemli iki hususu
belirtmek isterim. Bu hususlar, kuraklık ve kuraklığa çare olacak
Ergene Nehrindeki su kirliliğidir.
Mayıs
ve haziran aylarında, Trakya’da, özellikle Edirne ve çevresinde
yağışların mevsim normallerinin çok altında
kalması, hatta bazı bölgelerde hiç olmaması nedeniyle,
başta hububat olmak üzere, birçok üründe kuraklık sebebiyle büyük
verim kaybı olmuştur. Bu kayıp, bazı bölgelerde yüzde 50
oranında gerçekleşmiş, özellikle Lalapaşa ve Süleoğlu
ilçelerinde yüzde 80’lere varmıştır. Zaten,
hayvancılıktan büyük darbe yiyen üreticinin mağduriyetinin
önlenmesi için, devletin tohumluk yardımının yanında,
çiftçilerin Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan
borçlarının faizsiz olarak ertelenmesi gerekmektedir.
İkinci
husus, Ergene Nehri ile ilgilidir. Özellikle Çorlu ve Lüleburgaz ilçe
hudutları içerisinde kurulu bulunan, boya, tekstil ve ilaç
fabrikalarının atık arıtma tesisleri olmaması
nedeniyle, nehir, su yerine zehir taşıyan konuma gelmiş; bunun
neticesinde, çeltik ekili alanlar büyük zarar görmüştür. Bu konuyu, Çevre
Bakanlığının dikkatine sunmak isterim. Bu fabrikalar,
verimli tarım arazileri üzerinde kurulmuştur ve yeraltı
sularının tükenmesinde en önemli faktördür. Bunlar yetmezmiş
gibi, nehre zehir akıtmaktadırlar. Devletin, bir taraftan nehir
yatağını açmak için milyarlar harcarken, bu fabrikalara
arıtma tesisi kurulması yönünde hiçbir önlem almamasına
akıl erdirmek mümkün değildir.
Şimdi,
hukuk devleti olduğunu her fırsatta dile getirdiğimiz ülkemizde,
Sanayi Bakanlığının Tarım Satış Kooperatifi
Birliklerinde yaptığı uygulamalara gelelim.
Birliklerin
kuruluş amacı, Türk çiftçisini, özel sektörün sömürüsüne
karşı korumaktır. Örneğin, Tariş, 1934
yılında, Atatürk’ün emriyle kurulmuştur. Son üç yıldır
devlet destekleme kapsamı dışına çıkarılan
birlikler, kendi yağlarıyla kavrulup ayakta durmaya
çalıştılar; devletten hiçbir destek görmediler. Ortaklardan
seçimle gelen yönetim kurulları, birlikleri ayakta tutmak için cansiparane
görev yaptılar. Bundan yaklaşık iki ay önce, Tariş,
Trakyabirlik, Antbirlik, Karadenizbirlik ve Kozabirlik genel müdürleri, sudan
gerekçelerle, geçici olarak, kuruluş kanunu hakkında
çalışmalarda bulunmak üzere Ankara’ya çağrıldılar.
Görevlerini tamamlamış olmalarına rağmen, hâlâ geri
gönderilmediler; yerlerine vekâleten görevlendirme yapıldı.
Hükümetlerin
mevcut şartlarda kendi atadığı genel müdürüyle
çalışması normaldir; ancak, genel müdürleri
değiştiremeyen bakanın gücü, kimlere yetti dersiniz; ortaklar
tarafından seçilmiş, üretici temsilcisi olan yönetim
kurullarına. Evet, Trakyabirlikte seçilmiş yönetim kurulu, sudan
bahanelerle görevden alınmıştır. Tarişte, Çukobirlikte
personel kıyımı başladı. Yine, Trakyabirlik Genel
Müdürlüğünde, müfettiş raporu bahane edilerek, personel
kıyımı başlatıldı ve bütün hızıyla
devam ediyor.
Değerli
milletvekilleri, hukuk devletinde yaşıyoruz ve Sanayi Bakanlığı
bütçesi görüşülürken, 53 üncü ve 54 üncü Hükümet Programı okunurken,
birliklerin demokratikleşmesinden bahsedildi. Sayın bakan, siyasî
atama yapmayacağını söyledi; fakat, Trakyabirlikte yapılan
son uygulamalar, Doğru Yol Partisi il ve ilçe teşkilatları ile
baş başa verilerek, Birlik binasında gerçekleştirildi.
Şimdi,
bu uygulamaları yapanlara sesleniyorum: Tarım kesimi, sizin
zihniyetinizde olduğu gibi, oy pusulası değildir, oy deposu
değildir; sandığa giden oy pusulası gibi görmeyiniz. Daha
hâlâ bu zihniyeti taşıyor ve tabanı tabana
kırdırıyorsunuz; benim üzüntüm bu. (DSP sıralarından
alkışlar) Ahmetleri aldınız, Mehmetleri
atadınız... Amacınız nedir? Birlikler, bu yıl ürün
parasını geç ödediyse, gübre veremediyse, bu, hükümetlerin siyasî
kararları sayesinde olmadı mı?
İki ay
önce, Bakanlık müfettişleri, Trakyabirlikte uzun süre inceleme
yaptı; usulsüzlük ve yolsuzluk olmadığı görüldü; ama, ne
yazık ki, Bakanlık, Yönetim Kurulunu, yine de partizan bir tutumla
görevden aldı.
Geçmiş
unutulmasın... Müsteşarları, genel müdürleri kenara itip,
kendini Bakan üzeri sanan kişinin aktif görevde olduğu zaman...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın İlimen, 1 dakika içerisinde lütfen toparlayalım.
MUSTAFA
İLİMEN (Devamla) – ... bu Birlik’in Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu,
ağır cezada yargılandı.
Bu
birlikleri, sanayicilere peşkeş çekmek istiyorsanız, Partinizin
çiftliği haline dönüştürmek istiyorsanız, birlikleri tasfiye
etmek istiyorsanız, buna, ne çiftçiler ne de Demokratik Sol Parti, izin
vermeyecektir.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın İlimen.
Gündemdışı
konuşmayı yanıtlamak üzere, Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Musa Demirci; buyurun efendim. (RP
sıralarından alkışlar)
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MUSA DEMİRCİ (Sıvas) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Edirne
Milletvekili Sayın Mustafa İlimen, Trakya yöresinde meydana gelen
kuraklıkla alakalı gündemdışı konuşma
yaptılar; kendilerine teşekkür ediyorum.
Konuşmalarının bir bölümü Bakanlığımızla
ilgili; ancak, diğer bir bölümü Bakanlığımı alakadar
etmediği için, o bölüme cevap vermeyeceğim.
Değerli
milletvekilleri, Trakya yöresinde, 20 Nisandan itibaren yağış
olmamıştır; ancak, 15 Mayıstan itibaren de, o bölge, tam
kurak periyodun içerisine girmiştir ve dolayısıyla, o bölgenin
hâkim mahsulü olan buğdayda yüzde 40 ilâ yüzde 60 oranında zarar meydana
gelmiştir. Yine, o bölgenin hâkim mahsulü olan ayçiçeğinde yüzde 30
oranında hasar görülmüştür. Trakya yöresi bugünlerde bir
yağış alamadığı takdirde, bu hasarın yüzde
50’ye çıkacağı hesap edilmektedir. Tarım
Bakanlığımızın taşrada kuruluşları olan
il müdürlüklerine gerekli emir verilmiş ve hasar tespit komisyonları
kurulmak suretiyle, bu iki mahsul ve diğer mahsullerde meydana gelen
hasarlar tespit edilmektedir. Tabiî, bu hasar tespitlerinden sonra,
çiftçilerimizin tohumluk ihtiyacından doğan ve onun
dışında, çiftçilerimizin Ziraat Bankasına ve tarım
kredi kooperatiflerine olan borçları mutlak surette ertelenecektir.
Hükümet olarak, çiftçilerimizin yanında olduğumuzu ve çiftçilerimizin
bu sıkıntıları -gerek tohumluk olarak gerek kredi
almış; ama, ödemeleri imkân dahilinde olmayan kredilerinin
ertelenmesi- konusunda üzerimize düşen her türlü görevi
yapacağımızı buradan arz ediyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum; sağ olun. (RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Demirci.
Değerli
milletvekilleri, Meclis araştırması önergeleri vardır,
okutacağım; ancak, önergeler oldukça uzun olduğu için, kâtip
arkadaşımızın önergeleri oturarak okuması hususunu
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Birinci
önergeyi okutuyorum:
B)
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – İstanbul Milletvekili Halit
Dumankaya ve 26 arkadaşının; Türk Dış Ticaret
Bankası A.Ş.’nin Lapis Grubu Şirketlerine teminatsız ve
yasalara aykırı krediler verdiği ve Hazinenin zarara uğratıldığı
iddialarını araştırmak amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/93)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türk
Dış Ticaret Bankası Anonim Şirketi hisselerinin Türkiye
İş Bankası Anonim Şirketi tarafından Lapis Grubunun
Holding Şirketine devri ve ilgili şirkete 10 aylık bir süre
içinde Lapis Grubu Şirketlerine verdiği teminatsız kredilerin
geri ödenmesi nedeniyle Hazinenin uğradığı milyarlarca
zarar nedeniyle bir Meclis araştırmasına, Anayasamızın
98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince zaruret
vardır.
Yüce Meclise
saygılarımızla arz ederiz.
1. Halit Dumankaya (İstanbul)
2. Yaşar Okuyan (Yalova)
3. Şerif
Bedirhanoğlu (Van)
4. Cengiz
Altınkaya (Aydın)
5. Adil
Aşırım (Iğdır)
6. Korkut Özal (İstanbul)
7. Mustafa Cumhur
Ersümer (Çanakkale)
8. Naim Geylani (Hakkâri)
9. Yusuf Ekinci (Burdur)
10. Levent
Mıstıkoğlu (Hatay)
11. Nejat Arseven (Ankara)
12. Ataullah Hamidi (Batman)
13. Metin Öney (İzmir)
14. Necati Güllülü (Erzurum)
15. Miraç Akdoğan
(Malatya)
16. İbrahim
Yılmaz (Kayseri)
17. Y.Selahattin
Beyribey (Kars)
18. Hüseyin Yayla (Hatay)
19. Abdulkadir
Baş (Nevşehir)
20. İrfan
Köksalan (Ankara)
21. Yaşar
Eryılmaz (Ağrı)
22. Hüsnü
Sıvalıoğlu (Balıkesir)
23. Avni Kabaoğlu
(Rize)
24. Aslan Ali
Hatipoğlu (Amasya)
25. Enis Sülün (Tekirdağ)
26. İbrahim Çebi (Trabzon)
27. İlker Tuncay (Ankara)
Gerekçe:
Basınımızda
oldukça geniş yer alan Türk Dış Ticaret Bankası Anonim
Şirketi hisselerinin Lapis Grubuna satılması, Lapis Holdingin
krize girmesi ile satış işlemlerinin iptali ve bu arada
Hazinenin uğradığı zarar.
Türkiye
İş Bankasının iştiraki olan Dışbankta
bulunan yüzde 89,11 oranındaki hissesi, 1993 yılında Hazine ve
Dış Ticaret Müsteşarlığının uygun
görmesiyle, resmen Lapis Grubuna geçmiştir.
Bankanın
Lapis Grubuna geçmesiyle, Dışbank ile Lapis Grubu arasında
yoğun bir kredileşme trafiği başlamış, banka
Lapis Grubuna kaldığı on aylık süre içinde,
yaklaşık 70 milyon ABD Dolarlık bir kredi, kendi grup
şirketine tahsis edilmiştir.
Yine,
bankanın, yurtdışında kurulu bulunan banka ve finans
kurumlarında rehin temlik senedi kapsamında yapmış
olduğu yaklaşık 30 milyon ABD Doları da, yönetim kurulu
başkanının talimatlarıyla, yurtdışında
kurulu bulunan Lapis Grupları firmasına
aktarılmıştır.
Lapis Grubuna
ait olan ve batan bankalardan olan TYT Bankın krize girdiği 1994
yılı içinde bankacılık faaliyetlerini yapamaz duruma
girmesi üzerine, Dışbank yoğun Türk Lirası ve döviz kredisi
aktardı. Bu meblağın, bankanın battığı
tarihte yaklaşık 63 milyon ABD Dolarına
ulaştığı görülmektedir.
Dışbankın,
böylece, Lapis Grubuna bağlı TYT Banka on aylık sürede
aktarılan yaklaşık 160 ABD Dolarlık kredi olduğu ve bu
tutarın borçlularca geri ödenmediği görülmektedir.
Dışbank
tarafından yüksek miktarda kredi kullanan ilgili grup şirketlerinin,
gerek özsermaye ve gerekse kârlılık durumları son derece
yetersizdir. Bazı firmaların faaliyetleri durdurulduğu halde
kredi kullandırıldığı, bazı firmalara sermayenin
dörtyüz katınca kredi kullandırıldığı,
kullanılan bu krediler için teminat alınmadığı,
kasıtlı olarak banka kaynaklarının grup şirketlerine
usulsüz bir şekilde aktarıldığı yetkililerce tespit
edilmiştir.
Dışbank
kaynaklarının bilinçli şekilde yasalara, sözleşmelere
aykırı olarak ve on aylık kısa bir sürede gerek
kârlılık ve gerekse özsermaye bakımından son derece
verimsiz olan grup şirketlerine teminat almadan aktarılan kredilerin
bankayı büyük zarara uğratarak, Bankalar Kanununun 64 üncü maddesinin
uygulanmasına maruz bırakan o dönemdeki üst düzey yöneticileriyle
ilgili olarak, bu olaylardaki sorumlulukları gereği, Türk Ceza
Yasası gereği haklarında takibat yapılıp
yapılamayacağı, bankayı, dolayısıyla Hazineyi
uğrattıkları zararın tahsil edilip edilemeyeceği
konularının araştırılması gereklidir.
Dışbankın
İş Bankası tarafından Lapis Grubundan geri alınma
işleminin vakti gelen 145 milyon borcu Dışbank kendi
kaynaklarıyla ödeyemeyecek durumda bulunduğundan, kapanacak dördüncü
banka olacak ve bu nedenle İş Bankası Lapisten doğan
alacağını alamamakla karşı karşıya
kalacaktır.
Dışbankın
Doğan Grubuna verilmesi işlemleriyle İş
Bankasının hiçbir kaybı olmamıştır.
Dışbankın
Lapis Grubu firmalarına verdiği kredilerin geri ödenme ihtimalinin
son derece zayıf olduğu, bu konuda maliye müfettişlerince
hazırlandığı mufassal bir raporun bulunduğu
basında yer almıştır.
Dışbankın
keyfî bir şekilde içi boşaltılarak, bir gruba, yasalara,
yönetmeliklere aykırı bir şekilde krediler verilerek, Hazine
büyük zarara uğratılmıştır. Bankanın keyfî
uygulamalarıyla bünyesi önemli ölçüde zaafa uğratılmış,
bu işlemler sırasında yönetici durumunda olan, Bankanın
Yönetim Kurulu Başkanı, Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu üyelerinin
haklarında, Türk Ceza Kanununun 508 inci maddesi delaletiyle 510 uncu
maddesi gereği savcılığa suç duyurusunda bulunulması
ve takibat yapılması müfettiş raporlarıyla
belirtilmiştir.
Bu
durumları araştırmalı, yapılması gerekli
işlemleri yapmalı, varsa suçluları ortaya çıkarmak için,
Anayasamızın 98 inci ve İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci
maddeleri gereği bir araştırma yapılmasına zaruret
vardır.
Gereğini
Yüce Meclise arz ederiz.
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
İkinci
Meclis araştırması önergesini okutuyorum:
2. – İstanbul Milletvekili Halit
Dumankaya ve 23 arkadaşının; et ithali konusunu
araştırmak ve hayvancılığımızın
geliştirilmesi için alınması gereken tedbirleri belirlemek
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/94)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Et ithali
konusunu araştırmak, hayvancılığımızı
geliştirmek, alınması gerekli tedbirlerin
alınmasını sağlamak üzere, Anayasamızın 98 inci
ve İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri gereği bir Meclis
araştırmasında zaruret vardır.
Gereğini
Yüce Meclise arz ederiz.
1. Halit Dumankaya (İstanbul)
2. Yaşar Okuyan (Yalova)
3. Şerif Bedirhanoğlu (Van)
4. Adil Aşırım (Iğdır)
5. Mustafa Cumhur Ersümer (Çanakkale)
6. Levent
Mıstıkoğlu (Hatay)
7. Cengiz Altınkaya (Aydın)
8. Refik Aras (İstanbul)
9. Nejat Arseven (Ankara)
10. Metin Öney (İzmir)
11. Necati Güllülü (Erzurum)
12. Ataullah Hamidi (Batman)
13. Yusuf Selahattin Beyribey (Kars)
14. H. Avni Kabaoğlu (Rize)
15. Hüseyin Yayla (Hatay)
16. İrfan Köksalan (Ankara)
17. Hüsnü Sıvalıoğlu (Balıkesir)
18. İbrahim Yılmaz (Kayseri)
19. Miraç Akdoğan (Malatya)
20. Abdulkadir Baş (Nevşehir)
21. Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya)
22. Enis Sülün (Tekirdağ)
23. Yaşar Eryılmaz (Ağrı)
24. Yusuf Ekinci (Burdur)
Gerekçe:
Doğu ve
güneydoğudaki terör olayları nedeniyle,
hayvancılığımız her geçen gün gerilemekte; besicilikle
uğraşan, geçimlerini bu uğraşıyla sağlayan
köylülerimiz büyük bir sıkıntıya girmişlerdir.
Son
senelerde, gerek verilen kredilerin partizanca
dağıtıldığı, kredilerden hak edene
verilmediği gerek hayvancılık konusunda ciddî bir
politikanın izlenmediği nedeniyle et ithali durumunda
kalınılmıştır.
Yaklaşık
et tüketimimiz 1 milyon 400 bin ton iken, yaklaşık 750 bin ton et
üretmemiz nedeniyle 650 bin ton et ithal etmek durumuyla karşı
karşıya kalmaktayız.
Et ithaliyle
ilgili olarak da, İngiltere’de baş gösteren ve günlerce kamuoyunu ve
basını işgal eden deli dana hastalığı,
halkımızın paniğe kapılmasına,
esnafımızın da büyük mağduriyetine sebep olmuştur.
Bu konuda
Sağlık Bakanının yaptığı
açıklaması da ayrıca bir talihsizlik olmuştur. İthal
et, hayvancılığımıza büyük darbe vururken, besici
köylü vatandaşlarımızın hayvanlarını
satamadığı için batma noktasındadır.
Verilen
krediler de belirli kriterlere dayandırılmamış, torpilli
kişilere verilmiştir.
Kredilendirilen
kişilerden ahırlar istenmiş, bir ahırı olan
kişilere, ahırları üçe bölünerek krediler verilmiştir.
Kredilerin üreticiye bizzat verilmesi düşünülmemiştir.
Doğu ve
güneydoğudaki mezraların boşaltılması,
hayvancılığımıza büyük darbe vurmuştur. Et ithali
ise, bazı ithalatçılar, fahiş kârla, nerede, nasıl
kesildiğine bakmadan, lop et ithal ederek, halkımızın
sağlığına hiç değer verilmemiştir.
Hayvancılığımızın
geliştirilmesinin yollarını aramak, alınması gerekli
tedbirleri araştırmak, et ithaliyle ilgili konuların üzerinde
gerekli incelemeleri yapmak üzere bir araştırmanın
yapılmasına, Anayasamızın 98 inci ve
İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince zaruret
vardır.
Gereğini
Yüce Meclise arz ederim.
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Üçüncü
önergeyi okutuyorum:
3. – İstanbul Milletvekili Halit
Dumankaya ve 26 arkadaşının; İstanbul Perşembe
Pazarı Ticaret Merkezi (PERPA)’nın içinde bulunduğu durumun
araştırılarak ülke ekonomisine kazandırılabilmesi için
alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/95)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülke
ekonomisine büyük katkılar sağlayan, ticaretin kalbi olarak bilinen
Perşembe Pazarı Ticaret Merkezinin, PERPA Kooperatifi adı
altında Anavatan döneminde, Anavatan İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin öncülüğünde inşaatı tamamlanan devasa bir ticaret
merkezi olan bu yer, kısır çekişmeler yüzünden atıl bir
vaziyette bulunmaktadır.
Dünya
ticaretinin sınır tanımadığı günümüzde
PERPA’yı bu halden kurtarıp, Türk ekonomisine kazandırmak için,
Anayasamızın 98 ve İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri
gereği bir araştırma yapılmasında zaruret vardır.
Gereğini
Yüce Heyetinize arz ederiz.
1. Halit Dumankaya (İstanbul)
2. Korkut Özal (İstanbul)
3. Yaşar Okuyan (Yalova)
4. Adil Aşırım (Iğdır)
5. Şerif Bedirhanoğlu (Van)
6. Cengiz Altınkaya (Aydın)
7. Naim Geylani (Hakkâri)
8. Mustafa Cumhur Ersümer (Çanakkale)
9. Nejat Arseven (Ankara)
10. Refik Aras (İstanbul)
11. Levent Mıstıkoğlu (Hatay)
12. Miraç Akdoğan (Malatya)
13. Ataullah Hamidi (Batman)
14. Yusuf Ekinci (Burdur)
15. Necati Güllülü (Erzurum)
16. Hüseyin Yayla (Hatay)
17. Yusuf Selahattin Beyribey (Kars)
18. Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya)
19. H. Avni Kabaoğlu (Rize)
20. İbrahim Yılmaz (Kayseri)
21. Hüsnü Sıvalıoğlu (Balıkesir)
22. Abdulkadir Baş (Nevşehir)
23. İlker Tuncay (Ankara)
24. Enis Sülün (Tekirdağ)
25. Metin Öney (İzmir)
26. Yaşar Eryılmaz (Ağrı)
27. İbrahim Çebi (Trabzon)
Gerekçe:
Perşembe
Pazarı, ticaret bakımından İstanbul’un ve Türkiye’nin beyni
konumundadır.
80’li
yıllarda, İstanbul Büyükşehir Belediyesince Haliç’in
düzenlenmesi esnasında, Perşembe Pazarının buradan
kaldırılarak başka bir yere taşınmasına karar
verilmiştir. Bu kararın verilmesinde, artan yoğun trafiğin
de etkisi olmuştur.
Türkiye’nin
ve İstanbul’un bir şantiyeye çevrildiği bir dönemde,
İstanbul Belediye Başkanlığının öncülüğünde,
Türkiye’nin en büyük, dünyanın sayılı iş merkezlerinden
biri olacak olan ve bu şekilde planlanan PERPA Projesi geliştirilmiştir.
Kısa adı PERPA olan bu dev proje içinde yüzlerde işyeri olan
iş merkezi, kısa zamanda bitirilme aşamasına
getirilmiştir.
Perşembe
Pazarı esnaflarının kurduğu PERPA Kooperatifi
kanalıyla, bir an önce işyerlerine kavuşmaları için,
dişinden tırnağından kestiklerinden, taksitlerini de
zamanında ödemişlerdir. Son yıllarda, ekonomideki
yanlış kararlar, ekonominin krize girmesi PERPA esnafını da
etkilemiştir. Bu dönemde ülke, son ellili yılların rekor düzeyde
küçülme oranına sürüklenmiş, enflasyonun üç haneli rakamlara
ulaşması, her kesimi olduğu gibi, esnafımızı da
etkilemiştir. Esnafımız, sattığı malı
aynı fiyatla yerine koyamamış, çoğu esnaf siftah etmeden
kepenkleri kapatmışlardır.
Gecelik
faizler yüzde binlere yükselmiş, cumhuriyet tarihinin en yüksek
enflasyonuyla da işsizlik had safhaya ulaşmıştır. Bu
çöküş sadece ekonomiyle sınırlı kalmayarak, ahlakî
ilkelerin çiğnenmesini de arkasından sürüklenmiştir.
Çalışarak,
üreterek, satarak kazanma, yerini, bu başıbozukluktan istifade etmek
isteyen köşe dönmecilere bırakmıştır.
Ülkenin
içinde bulunduğu bu ekonomik krizden, daha hızlı koşarak,
daha çok çalışarak, daha çok üreterek, daha çok satarak, daha çok
kazanarak ve daha çok vergi vererek çıkılmasıyla mümkün
olacağı hiç kale alınmamıştır.
Perşembe
Pazarı esnafı (PERPA), yukarıda bahsedildiği üzere, bir
işçi gibi işinin yönetiminde gece gündüz çalışarak, çok
üreterek, çok satarak, ucuz satarak kazandığının vergisini
de ödeyerek hak ettiği yere kendi gücüyle gelmiştir. Hiçbir zaman
teşvikler alarak devleti tırtıklamamıştır.
Ekonominin
sınır tanımadığı günümüzde, PERPA gibi dev bir
ticaret merkezi, ülkemiz ticaretinde önemli bir yer tutacak, ekonomimize büyük
katkılar sağlayacaktır. Gelin görün ki,
esnafımızın dişinden tırnağından
artırarak ödediği taksitlerle trilyonlar harcanarak yapılan bu
dev iş merkezi; bugünkü ekonomik şartlarda bir yenisinin
esnafımızca yapılması mümkün değildir.
Ülkemiz
ticaretinde önemli bir yer tutan, ekonomimize büyük katkılar
sağlayacak olan PERPA İş Merkezi, bugün atıl durumdadır.
Hiçbir esnafımızın bir yenisini yapmasının mümkün
olamayacağı PERPA İş Merkezinin atıl bir vaziyette
bırakılması, her yönüyle ülkemiz ekonomisine vurulan bir
darbedir.
Perşembe
Pazarı esnafı perişan durumdadır. Gümrük birliğine
girdiğimiz günümüzde, toplu iş merkezlerine daha çok ihtiyaç
duyulduğu bir dönemde PERPA’nın bakımsız ve atıl bir
durumda bırakılması, ülke ekonomisine yapılan en büyük
kötülüktür.
PERPA’da
büyük bir yönetim boşluğu bulunmaktadır. Kooperatiflerin
kaderleri olan olaylar, PERPA Kooperatifinde de yaşanmaktadır.
Adam
kayırmalar, partizanlıklar, haksız mal sahibi olma hevesleri,
beceriksiz yönetim, PERPA’nın bu hale gelmesine, mahkemelere
düşmesine neden olmaktadır.
Yönetimi
eline geçirenler, bu esnafın geleceğini düşüneceğine, kendilerinin
siyasî gelecekleri için, burayı, bir sıçrama tahtası
şeklinde kullanmışlardır.
PERPA’ya
gelen Sanayi ve Ticaret Bakanlığı müfettişleri de,
diğer kooperatiflerde olduğu gibi yüzeysel raporlarla işleri
geçiştirmektedirler.
Bugünkü
ekonomik şartlarda trilyonlar harcanarak yapılan dev ticaret merkezi
kısır çekişmeler yüzünden bir türlü faaliyete
geçirilememiştir. Beklenen neticenin alınamaması, buradaki
esnafın değil, yasalardaki boşluktan istifade eden bazı
açıkgöz yöneticilerin beceriksizliğinden ve kötü niyetlerindendir.
İlgili
mevzuatın gözden geçirilmesi, trilyonlar harcanarak meydana getirilen
PERPA’nın bu atıl vaziyetten kurtarılarak, ülke ekonomisine
kazandırılması için, Anayasamızın 98 ve Meclis
İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddesi gereği bir Meclis
araştırması açılmasında zaruret vardır.
Yüce Meclise
arz ederiz.
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki öngörüşmeler, sırasında
yapılacaktır.
Komisyondan
istifa önergesi vardır; okutuyorum:
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – İstanbul Milletvekili Meral
Akşener’in, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/57)
11.7.1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Değişen
oranlar karşısında Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden
çekiliyorum.
Gereğini
arz ederim.
Saygılarımla
Meral
Akşener
İstanbul
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğündeki
usulsüzlük ve yolsuzluk iddiaları konusundaki (10/6) esas numaralı Meclis
Araştırma Komisyonunun, çalışma süresinin
uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum.
2. – (10/6) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanlığının,
Komisyonun çalışma süresinin kesin süreyle uzatılmasına
ilişkin tezkeresi (3/378)
10.7.1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
27.3.1996
tarihinde kurulan (10/6) esas nolu Araştırma Komisyonumuz, Toprak
Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünce yapılan işlemler üzerindeki
usulsüzlük ve yolsuzlukları tespit etmek amacıyla 12 ana konu tespit
etmiş ve bu konularla ilgili belgeler üzerindeki
çalışmalarının sonucunu alma aşamasına
gelmiştir.
Komisyonumuz,
bu nedenle, çalışmalarının 11.7.1996 tarihinden itibaren
bir aylık kesin bir süreyle uzatılmasını
kararlaştırmıştır.
Gereğini
takdir ve tensiplerinize arz ederim.
Saygılarımla.
Tuncay
Karaytuğ
Adana
Komisyon
Başkanvekili
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, bu Komisyon, daha önce üç ay
süre kullanmıştır. İçtüzüğün 105 inci maddesi,
araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir
aylık kesin süre verileceği hükmünü içermektedir. Bu nedenle,
Komisyonun süre talebini, bilgilerinize sunuyorum.
Sözlü soruların geri alınmasına dair önergeler
vardır; okutuyorum:
3. – Aydın Milletvekili Sema
Pişkinsüt’ün, (6/22) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin
önergesi (4/58)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Acil servis ve hizmetlerle ilgili olarak Sayın
Sağlık Bakanına yönelttiğim, gündemin 22 nci
sırasındaki 6/22-824 sayılı sözlü soru önergeme
yazılı olarak cevap almış bulunduğumdan, söz konusu
önergemi geri almış bulunuyorum.
Arz ederim.
Sema
Pişkinsüt
Aydın
4. – İzmir Milletvekili Hakan
Tartan’ın, (6/39) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin
önergesi (4/59)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Çalışanların ve bakmakla yükümlü
oldukları kişilerin ilaç ve tedavi giderleriyle ilgili olarak
Sayın Sağlık Bakanına yönelttiğim, gündemin 83 üncü
sırasındaki 6/39-964 sayılı sözlü soru önergeme
yazılı olarak cevap almış bulunduğumdan, söz konusu
önergemi geri almış bulunuyorum.
Arz ederim.
Hakan
Tartan
İzmir
BAŞKAN – Önergeler geri verilmiştir.
Değerli milletvekilleri, Refah Partisi Grubunun İçtüzüğün
19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; önce okutup
işleme alacağım, sonra da oylarınıza arz
edeceğim.
V. –
ÖNERİLER
A)
SİYASÎ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1. – (8/2) esas numaralı genel
görüşme önerisinin gündemdeki yeri ve görüşme gününe ilişkin RP
Grubu Önerisi
10.7.1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 10.7.1996 Çarşamba günü yaptığı toplantıda,
siyasî parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Oğuzhan
Asiltürk
RP
Grup Başkanvekili
Öneri:
Genel Kurulun 10.7.1996 tarihli 75 inci
Birleşiminde okunmuş bulunan, Hükümet adına Başbakan
Necmettin Erbakan’ın, ülkemizin özkaynaklarının
geliştirilmesi konusundaki (8/2) esas numaralı genel görüşme
önergesinin öngörüşmelerinin, Genel Kurulun 11.7.1996 Perşembe günkü
birleşiminde bütün işlerden önce yapılması; genel
görüşme açılması kararlaştırıldığı
takdirde, genel görüşmenin, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak
İşler” kısmında yer alması ve genel görüşmenin,
Genel Kurulun 16.7.1996 Salı günkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN –
Değerli milletvekilleri, önerinin üzerinde, yazılı söz talepleri
vardır; aleyhte, Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Bartın
Milletvekili Sayın Zeki Çakan ve DSP Grup Başkanvekili Zonguldak
Milletvekili Sayın Mümtaz Soysal.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın
Başkan, lehinde...
BAŞKAN – Sayın Gözlükaya, siz,
lehinde istiyorsunuz...
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) –
Sayın Başkan, ben de lehinde söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Asiltürk de
önerinin lehinde söz istediler.
Önce, önerinin aleyhinde, Sayın
Zeki Çakan; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
ZEKİ
ÇAKAN (Bartın) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Refah
Partisi Grup Başkanvekili Sayın Oğuzhan Asiltürk, Türkiye’nin
özkaynaklarının geliştirilmesiyle ilgili Hükümet tarafından
sunulan genel görüşme açılması önergesinin bugünkü
birleşimde müzakeresini temin etmek amacıyla Danışma
Kurulunun toplanmasını arzulamış ve dün saat 16.00’da
Meclis Başkanlığının çağrısı üzerine
Danışma Kurulu toplanmış; parti gruplarınca, konuyla
ilgili mutabakat sağlanamamıştır. Başbakan Sayın
Necmettin Erbakan tarafından, Türkiye’nin özkaynaklarının
geliştirilmesi konusunda genel görüşme açılması isteminin,
Meclis gündeminde, Refah Partisi Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı ve 12
arkadaşının, ülke kaynaklarının tespit edilmesi ve
değerlendirilmesi konusunda Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi mevcut iken ve gündemin birinci
sırasında iken, aynı mahiyette bir genel görüşme
açılması talebinin iyi niyetle bağdaştığı
kanaatinde değilim. Bu nedenle, bu önergenin aleyhinde, kişisel
görüşlerimi beyan etmek üzere huzurlarınızdayım. Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; muhalefetteyken, adil düzen
politikaları içerisinde her türlü kaynağın nasıl yaratılacağını,
özkaynaklara nasıl işlerlik
kazandırılacağını ve ülkemizde kaynak sorununun
olmadığını, bu kürsüde, defalarca dile getirenler, bugün,
Türkiye’nin özkaynaklarının geliştirilmesini ve
kaynağın nereden, nasıl yaratılacağını
bildiklerini belirterek hükümet olmuşlardır. Hükümetlerin önde gelen
görevleri, daha önce bildiklerini söyledikleri kaynakları yaratacak icraat
yapmalarıdır. Önceki hükümetlerin programlarının yüzde
80’ini kopya ederek kendi programları gibi sunanlar, arta kalan yüzde
20’lik bölümünü bilgi, beceri ve yaratılacak kaynaklara
ayırdıklarını, yine, bu kürsüden defalarca
haykırmışlardır. Bugün, yeni kaynak yaratılması
ve özkaynakların geliştirilmesiyle ilgili böyle bir genel
görüşme açılmasını neden arzu etmişlerdir; anlamak
mümkün değildir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; muhalefetteyken “ülke
varlıklarını doğru olarak tespit etmek, ortaya
çıkarılmasını engelleyen faktörleri belirlemek ve en
verimli şekilde işletilmesini sağlayacak yol ve yöntemleri
araştırmak ve bunları bir an evvel geçerli kılmak hususu
tartışılamayacak kadar açıktır” diyenler ve bu konuda,
Meclis araştırması açılmasını isteyenler, bu
kaynakları, hükümet olmanın sorumluluğunda, yaratmak
mecburiyetindedirler. Şayet yaratamıyorlarsa, biz, bunu, muhalefette
söyledik, iktidara geldik, kaynak bulamıyoruz diye bu kürsüden belirtmek
zorundadırlar. Siyasî partiler, ilkeli, ilkeli oldukları kadar da,
geçmişlerine bağlı kalmak durumundadırlar. “Dün dündür,
bugün bugündür” zihniyetiyle hareket etmenin mümkün olmadığı çok
açıktır. Sayın milletvekillerimizin, bu konuyu göz önünde
bulundurarak, bu genel görüşme açılma istemine
katılmayacaklarını umarım.
Bu genel
görüşmeden sonra, sanırım, Hükümet, çeşitli konuları
içeren bir yetki talebiyle Genel Kurulun huzuruna gelecektir. Muhalefetteki
tutumuyla İktidardaki tutumun değişip
değişmediğini, önümüzdeki günlerde hep birlikte görecek ve
izleyeceğiz.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bakın, 72 nci Birleşimde,
Hükümet Programının müzakeresinde, Sayın Erbakan ne demiş,
zabıtlardan aynen okuyorum: “Önümüze getirilmiş olan bütçenin
alternatifini, kalem kalem ortaya koyduk; ama, bunu lafla söylemedik. Peki, bu
paraları nereden bulacağız? Kuruş kuruş onu da
gösterdik; nasıl gösterdik; bak, rantiyeciler, bir senede 47 milyar dolar
kazanç elde etti. Bu 47 milyar doların 15 milyar doları
haklıdır; ama, 32 milyar doları haksızdır”
İşte, artakalan bu 32 milyar dolar, kendileri için bir
kaynaktır. Bunu da belirtmek isterim.
Sayın
Erbakan, bununla yetinmemiş, yine, aynı birleşimde, aynen onun
ifadesiyle zabıtlardan okuyorum: “İkinci sebep nedir; bu Hükümet
Programında çözümler getirilmiş. Şimdi, bunların
alternatiflerini ortaya koymak lazım. Nerede o babayiğit
bakayım; şu Programda getirilen teklifin alternatifini ortaya koysun
da, onunla, şurada, saatlerce, o meseleyi bir tartışalım
bakalım” diyen Sayın Erbakan’ın, bu babayiğiti, bu Mecliste
arama gereğini duyması ve böyle bir genel görüşme talebi
istemesi, ciddiyetle ne ölçüde bağdaşır; bunu, siz sayın
milletvekillerimizin ve kamuoyunun takdirine bırakıyorum.
HASAN
HÜSEYİN CEYLAN (Ankara) – Meclise... Meclise...
ZEKİ
ÇAKAN (Devamla) – Sayın Erbakan, önce ateş ediyor, sonra nişan
almaya çalışıyor. Genel Kuruldan, kerhen destekle güvenoyu alan
bu Hükümet, kanaatimce, kaynak yaratmakta da ustaca davranacak, siyasî
partilerin ve milletvekillerinin görüşlerine ihtiyaç duymayacaktır.
Bu
düşüncelerle, sözlerime son verir, Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlarım. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Çakan.
Önerinin
lehinde, Sayın Mehmet Gözlükaya; buyurun efendim.
Sayın
Gözlükaya, süreniz 10 dakikadır.
MEHMET
GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerimin başında, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Refah
Partimiz... Partisinin... (ANAP, CHP ve DSP sıralarından
alkışlar [!], gülüşmeler )
ZEKİ
ÇAKAN (Bartın) – Partimiz!.. Partiniz oldu artık!..
MEHMET
GÖZLÜKAYA (Devamla) – Tabiî, son günlerde o kadar çok konuşuldu ki, dil
sürçmesi olabilir. Ee, ortağımız ne de olsa. (RP
sıralarından alkışlar)
Şimdi,
Refah Partisinin, Danışma Kuruluna getirdiği genel görüşme
önerisi bütün gruplarca kabul görmediği için, grup önerisi olarak Yüce
Meclisin huzuruna gelmiştir. Bizim görüşüm şudur:
Bu genel
görüşmenin yapılmasında herhangi bir sakınca yoktur.
Anayasanın ve İçtüzüğümüzün ilgili maddelerinde, toplum ve
devlet faaliyetlerinin Mecliste görüşülmesi mümkündür; genel görüşme
bu sebeple ihdas edilmiştir.
Şimdi,
ben, muhalefet partilerinin veya bu genel görüşmenin aleyhinde olan
arkadaşlarımızın, bu kürsülerden “Hükümetler, Meclisi
dışlıyor, Meclisin fikrini almıyor. Halbuki, Meclis öne
çıkarılmalıdır. Meclisin, iktidarın faaliyetlerinde,
katkıları sağlanmalıdır” diye görüş beyan
ettiklerini çok iyi hatırlıyorum ve çok duymuşuzdur. O
bakımdan, bugün gelen önerinin, yani genel görüşme
açılmasının aleyhinde görüş beyan etmelerini
yadırgadım. Biraz sonra gelecekler, efendim, iktidar kaynak yaratmak
mecburiyetindedir, bunu kendisi bulacaktır; bulamadığı için
de veya getireceği birtakım mükellefiyetleri bertaraf etmek için de,
Meclisi bağımlı hale getirdi veya onları
bağlamış oldu, mulahefetin de fikirleri sebebiyle bunları
yapmış olduk diyecekler; bu bakımdan biz bu görüşe
katılmıyoruz, bu genel görüşmeye gerek yok. Özkaynakların
tespitini Hükümet yapsın, gibi bir gerekçeye sığınacaklardır.
Bizim
düşüncemiz odur ki, Meclisin her grubu Türkiye’nin
özkaynaklarının tespiti yönündeki görüşlerini bu Mecliste gelip
söylemelidir, İktidara yardımcı olmalıdır.
İktidara yardımcı olurken, ülkeye yardım ettiklerini de
unutmamalıdırlar. Biz diyoruz ki, bu genel görüşme Türkiye Büyük
Millet Meclisinde yapılmalıdır ve Refah Partisinin bu önerisine
katıldığımızı ifade ediyoruz, Yüce Meclisin de
katılacağına inanıyoruz.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (DYP ve RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Gözlükaya.
Önerinin
aleyhinde, Sayın Mümtaz Soysal; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Soysal, süreniz 10 dakikadır.
MÜMTAZ
SOYSAL (Zonguldak) – Sayın Başkan, sayın üyeler; değerli ve
sempatik arkadaşımız Sayın Mehmet Gözlükaya’nın
deyimiyle Refah Partisi tarafından -”partimiz” dediği parti
tarafından- (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)
sunulmuş olan bu genel görüşme isteği üzerinde konuşmak
üzere karşınızdayım.
Yalnız,
doğrusunu söylemek gerekirse, bu ortaklığın, bu kadar
erken, bu kadar kolaylık ve -tabiri mazur görürseniz- hafifçe ucuzluk
kokan taktiği kullanabileceğine ihtimal vermiyordum; ama, oldu, dün
arkadaşlarınızın da söylediği gibi, bizi, acele
Danışma Kurulu toplantısına çağırdılar
“hayırdır inşallah” diyerek gittik; çünkü, bu kadar acele
çağırıldığına göre çok önemli bir konu
vardır düşüncesindeydik. Doğrusu, bu konu önümüze
geldiğinde hayretimizi de gizleyemedik. Üç noktada hayret etmiştik.
Birincisi gündemde, birinci araştırma önergesi olarak gözüken bir
konunun neden bir genel görüşmeye dönüştürülmek istendiğini
anlayamamıştık.
İkincisi
bu isticalin, bu aceleciliğin neden böyle bir iki gün içerisinde ortaya
çıkıverdiğini tam olarak anlayamamıştık.
Bir de,
genel görüşme konusunun, acaba, konunun genelliği üzerinde mi böyle
bir isim taşıdığına hayret etmiştik; çünkü, genel
görüşme -anayasa hukukunda- görüşülmesine herkesin
katıldığı bir denetim yoludur; o anlamda genel
sayılır; yoksa, konusu çok genel olacak diye bir şey yoktur;
belirli olması gerekir.
Şimdi,
Türkiye’nin özkaynaklarının geliştirilmesi şeklindeki bir
deyimin uçsuz bucaksızlığı önünde, gerçekten, bunun, bir
genel görüşme konusu olup olamayacağı
tartışmalıdır. Ne demek Türkiye’nin
özkaynaklarının değerlendirilmesi; hangi kaynaklar? Doğal kaynaklar mı? (DSP
sıralarından alkışlar) Doğal kaynaklarsa, enerji mi;
enerji üretmeye yarayacak kaynaklar mı; madenler mi? Acaba, insan
kaynaklarından mı söz edilmektedir; çünkü, dünyamız, insan
kaynaklarının sözünün edildiği bir dünyadır.
Dolayısıyla “Türkiye’nin özkaynakları” denildiği zaman, bu,
burada bir genel görüşmenin 20’şer dakikalık bölümleri içinde
konuşulabilecek bir şey değil; 20’şer ciltlik büyük
araştırmaları gerektiren bir şey ve o açıdan
bakarsanız, aslında, belki, araştırma komisyonunun, bu konuda
toplanması dahi kolay kabul edilebilecek bir şey değildir;
böylesine genel bir konunun, Meclisin usulleri içinde
araştırılması da görüşülmesi de mümkün değildir.
O zaman, niçin böyle bir girişimde bulunulmuştur sorusu, ister
istemez akıllara gelmektedir. Tabiî, akıllara gelince de Ziya
Paşa’yı hatırlamamak mümkün değil. Hani ne demiş: “Sen
herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?” Yani, bunun gerisindeki
taktiği anlamamak için, ya kör ya sersem olmak gerekir; çünkü, çok
açıktır, bellibaşlı iki taktik vardır:
Birincisi,
evvelki gün memura yüzde 50 zam yapıldı. Elbette hepimizin ortak
dileğidir; hatta, hepimizin, acaba bu kadarı bile yeter mi
dediğimiz bir konudur ve Mecliste, şimdiye kadar hep bu istek dile
getirilmiştir; ama, hepimizin elini kolunu bağlayan, işte bu
kaynak konusudur. Yoksa, yüzde 60 da, yüzde 70 de verilebilir; ama,
kaynağı sağlam bir biçimde bulamazsak, arkasından yüzde
80’lik, yüzde 90’lık, yüzde 150’lik enflasyonlar, memura kaşıkla
verdiğimizi kepçeyle alır.
Onun için,
Meclisin, zaten bu konuda çok düşündüğü
taşındığı; boşa koysa
dolduramadığı, doluya koysa aldıramadığı bir
konuyu, şimdiki İktidarın böyle çalakalem yapıvermiş
olması, aslında hepimizi sevindirmiştir; ama, bir yandan da
hepimizi kaygılandırmıştır. Şimdi, bu
kaygının arkasından, kaynak konusunu Meclise getirdiğiniz
zaman ve bu Mecliste, benim yapmakta olduğum gibi “acaba mı”
konuşmaları yapıldığı zaman, halk
yığınlarının karşısına çıkıp,
hele memurların karşısına çıkıp “bakın biz
verdik; onlar, kaynak bulmakta hasis davranıyorlar” demek ve bir taraftaki
sorumsuzluğu, sorumluluk olarak, Meclisin geri kalan bölümüne aktarmak çok
kolaylaşmaktadır. Bunu sezmemek, bunu görmemek mümkün değil.
Ama,
asıl üzerinde durmak istediğim nokta, parlamenter sistemle ilgili
olan ve dolayısıyla genel görüşmenin anlamına ilişkin
olan noktadır. Bakın, parlamenter sistemle başka sistemleri
birbirine karıştırmayalım. Parlamenter sistem, iktidar -
muhalefet ikilemi üzerine dayanır ve politikaları üretmek,
politikaları meclisin önüne getirmek, iktidarların görevidir.
Muhalefetin görevi de, parlamentoların anası olan İngiliz
Parlamentosunda da çok basit bir biçimde söylendiği gibi “Muhalefetin
görevi, muhalefet etmektir.” Bu kadar basit!.. Çünkü, hepimiz muhalefet ettik,
siz de ettiniz. Muhalefet etmek demek, yapıcı olmamak, fikir
söylememek, katkıda bulunmamak demek değildir; muhalefet etmek,
hükümetin, iktidarın inisiyatifiyle oluşturulmuş olan
politikalar, meclis önüne getirildiğinde “hayır, öyle olmaz böyle
olur; öyle yaptığınız için biz muhalefet ediyoruz”
diyebilmektir. Parlamenter sistem böyle çalışır.
Ha,
şimdi yapılmak istenen gibi bir usul de yok mudur; ama, o meclis
hükümetleri denen başka bir sisteme özgü bir usuldür; çünkü, oralarda,
hükümet -meclisteki, demin söylediğim iktidar- muhalefet ikilemi üzerine
değil- meclisin toptan verdiği vekâlete dayanır. Hükümet,
meclisin bir komisyonu gibidir. Konu getirilir, meclis tartışır
“biz böyle bir politikaya vardık, size de vekâlet veriyoruz, alın,
yürütün” der. Bu Meclis, İstiklal Savaşı boyunca öyle
çalışmıştır; ama, unutmayalım ki, 1924’ten beri,
biz, parlamenter sistemdeyiz. Parlamenter sistemde, iktidarlar sorumluluk
yüklenirler ve o sorumluluğun birinci adımı, politikaları
oluşturmaktır.
İşte,
özkaynakların -neyse o genişlik; daraltsak daraltsak, hangi kaynaksa-
değerlendirilmesi konusunda politika üretmek Hükümetin görevidir. O
politika buraya getirilir; biz, yüzde 50 zam verdik, şöyle
karşılayacağız: Örneğin, rantları
vergilendireceğiz; örneğin, hazine arazilerini satacağız...
Neyse bu çare, Hükümet önce onun sorumluluğunu alır; ben
düşündüm taşındım, bu yolu buldum der, Meclise getirir. Biz
de, Mecliste, hayır deriz; rantları yeterince
vergilendirmemişsiniz, daha önce söylediğiniz ölçüde vergilendirmemişsiniz
deriz ya da hazine arazisi bütün milletin arazisidir, biz öyle, o kadar
sattırmayız deriz; ne dersek deriz ve o sırada da katkıda
bulunuruz. Politikanın doğru yürütülmesi için katkıda bulunuruz;
ama, sonradan... Yoksa, şimdi, önce politika oluşturmak için,
aslında, belki aylarca sürecek araştırmaların bile ortaya
koyamayacağı bir değerlendirmeyi Meclisten istemek, yine
Anglosaksonların deyimiyle “arabayı atın önüne koşmak”
demektir. Böyle olmaz. Hükümet, politikasını saptar; hatta, kurmak
zorunda olduğu ekonomik sosyal konsey gibi kurumlara
danışır, onu ayarlar, ondan sonra Meclise gelir ve bunlar
yasalaşır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Soysal, 1 dakika içinde toparlayabilirseniz...
MÜMTAZ
SOYSAL (Devamla) – Normal olan yol budur. Bu normal yol izlenmediği içindir
ki, basit bir taktiğe başvurulduğu içindir ki Sayın
Başkan, sayın üyeler, biz, bu girişime; yani, bu konunun genel
görüşme konusu yapılmasına karşı
çıkacağız; çünkü, ne Anayasadaki genel görüşme
kavramına uymaktadır, ne de içinde çalışmakta
olduğumuz parlamenter sisteme uymaktadır. Biz,
aklımızın yatmadığı ve sistemin kabul
etmediği şeylere “hayır” demek için kurulmuş bir partiyiz
ve o bakımdan da “hayır” diyeceğiz.
Teşekkür
ederim. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Soysal.
Önerinin
lehinde, Sayın Oğuzhan Asiltürk; buyurun efendim. (RP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Asiltürk, süreniz 10 dakikadır.
OĞUZHAN
ASİLTÜRK (Malatya) – Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum ve biraz
önce, gerek ANAP adına konuşan değerli
arkadaşımızın gerek DSP adına konuşan
değerli arkadaşımızın, konuya, zannediyorum yeterince
dikkat etmediğini, üzülerek gördüğümü ifade etmek istiyorum.
İstenilen
şey nedir; istenilen şey şudur: Biz, Refah Partisi-Doğru
Yol Partisi Hükümeti olarak göreve başlarken, Meclisi hükümetin üzerinde
gördüğümüzü ifade ettik. Bu, bizim anlayışımız.
Bazı partiler de hükümeti Meclisten daha geride zannedebilir, hatta öyle
algılamasalar bile fiilen öyle davranabilirler. Meclisin hükümetin önünde
olmasının manası nedir; hükümetler, bazı konularda,
politikalarının oluşturulmasındaki kendi mesuliyetlerini
üzerlerine alarak icra yaparken; eğer, Meclisi üstün görüyorlarsa, ona
değer veriyorlarsa, bu icraatlarını yapmadan önce, meseleleri,
getirir Meclisin önüne koyarlar. Mecliste, elbette, muhalefet partili
arkadaşlarımız, gayet tabiî olarak, ona karşı
çıkarlar; istedikleri gibi onu eleştirirler; ancak, onların bu
eleştirmesini, karşı çıkmasını düşünerek
hükümetler, Meclise saygı duyan hükümetler, meseleleri, meclislerde
konuşmaktan uzaklaşamazlar. Geçmiş dönemde, biz, acı
acı bunu gördük; şikâyet ettik.
Şimdi,
bu Hükümeti tebrik ediyorum; ilk defa, bu Hükümet, bu Meclise -demin ifade
ettiğim manada- bir teklif getirmiş bulunuyor. Cumhuriyetin ilk
yıllarında olduğu gibi, Hükümet, milletiyle, Meclisiyle bir arada, elbirliği, gönül
birliğiyle bir faaliyetin içerisine girecek. Elbette, muhalefet partili
üyelerin, buna, tenkit ederek de katkısı olacak; bunlar
yanlıştır diyerek de katkısı olacak; ancak, ben, hiç
değilse -o tenkitlerini yine saygıyla karşılıyorum,
ama- şunu da esirgememelerini umuyordum, bekliyordum: Biz, sizin bu
çalışmalarınızı tasvip etmiyoruz; ama, bu davranışınızı,
bu Meclise saygı kabul ediyoruz; bu bakımdan bunu takdir ediyoruz,
demeliler. Bununla, kimse bir şey kaybetmez; aksine, herkes çok şey
kazanır. Bu Hükümet, başarılarına -şayet
başarılı olursa- Meclisi ortak etmek istiyor;
başarısızsa, başarısızlık Hükümetindir.
Yoksa, bu meselelerin burada konuşulmasının neticesinde,
Hükümet, işte sizinle konuştuk, ondan sonra bu politikaları
oluşturdum; başarıya siz ortak olduğunuz gibi,
başarısızlığa da ortaksınız, demeyecek;
demiyor da. Hükümet, bu başarılarda Meclisin katkısını
görmek istiyor. Bunun için de özkaynakların geliştirilmesinde
Mecliste bir genel görüşme açılmasını talep etmiş.
Sayın
Soysal çok değer verdiğimiz bir arkadaşımız. “Özkaynak
ne demek; anlamadım” diyor. İfade edeyim: Dış kaynak var ya
Sayın Soysal, o dış kaynağın karşısında
olan millî kaynak, özkaynak; işte, kastedilen bu. (RP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Sizin de aynı
şeye sahip çıkacağınızı umuyorum; ancak, böyle,
millî kaynaklarımızın bir genel görüşmede
konuşulmasına karşı, Ziya Paşa’nın tabiriyle
“siz, âlemi kör, herkesi sersem mi sanırsınız” diye cevap
verdiniz; ama, biz, ne kimseyi kör ne de sersem sanıyoruz; aksine,
başta Sayın Soysal olmak üzere, bütün değerli parlamenter
arkadaşlarımıza saygı duyuyoruz ve bu saygı
duyduğumuzdan dolayıdır ki,
Mecliste böyle bir genel görüşmenin yapılması
gerekliliğine inanıyoruz.
Bunun
arkasında ne var; Sayın Soysal’a, ben, hemen ifade edeyim: Memurlara
verilen zamla ilgili olarak, nedendir bilmiyorum... Değerlendirmeyi de
yapmak istemiyorum. Vaktiyle İstanbul’un su sıkıntısı
vardı, biz, belediye başkanlığını aldıktan
sonra, Allah’ın lütfudur, bol yağmur yağdı, su sıkıntısı
ortadan kalktı; eski belediye başkanımız “eh, ne
yapayım, Allah da bunlara yardım ediyor” diye bir ifade
kullanmıştı ya, memnun olacağınıza
inandığım için söylüyorum; şu anda altı aylık
tahminlere göre, öyle görünüyor ki, hatta bu maaşın ödeneceği
zamana kadar 120 trilyonluk, tahminin üzerinde bir para Hazinede
toplanmış olacak. (RP sıralarından alkışlar)
NEJAT
ARSEVEN (Ankara) – Oraya da mı yağmur yağıyor!..
OĞUZHAN
ASİLTÜRK (Devamla) – Onun için, biz, bu kaynakları biliyoruz. Türkiye
zengin bir ülke, kaynakları var, bu kaynaklarını da, bu
İktidar, en güzel şekilde ortaya koyacak, işletecek. Bu
kaynaklardan kimsenin şüphesi olmasın. Bir önceki
konuşmamızda ne diyorsak onu, bir sonraki konuşmada
değiştirecek kimseler değiliz. (ANAP sıralarından
alkışlar[!]) Bunları siz de biliyorsunuz. Bunda ucuzluk kokusu
filan yok; ancak, üzülerek söylüyorum -sizlere nasıl saygı
duyduğumu hepiniz biliyorsunuz; ama, mademki ifade ettiniz söyleyeyim-
biraz, yeterince anlamama kokusu geliyor benim burnuma. (RP sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, mesele, adil düzenle ortaya konulan şeylerin
değiştirilmesi meselesi değil burada. Adil düzen olarak,
ülkemizin zenginliğinden, kaynaklarının
varlığından bahsettik. Biz, bu kaynakları, hiç, Mecliste görüşmeden,
Hükümet olarak da bir bir alır, ortaya koyar, geliştirir ve
politikaları oluştururuz. Bunun için kimseye ihtiyacımız da
yok; yani, şunu açıkça söylüyorum: Bu, bir ihtiyaçtan dolayı
gelmiyor; bir saygıdan dolayı geliyor. (RP sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar) Bunu getirelim, konuşalım; ama,
siz konuşurken “bizim bildiğimiz şu kadardır, başka
bir kaynak bilmiyoruz” deyin, hatta, hiç konuşmayın; ona da
saygı gösteririz; ama, sizin katkınız olsun olmasın, biz,
bu kaynakları en mükemmel şekilde alırız, götürürüz,
memleketin yararına kullanırız.
Danışma
Kurulu toplantıya çağırılırken, değerli
arkadaşlarım hepiniz biliyorsunuz -hiç olmazsa, idareci yetkililer,
grup idarecileri biliyorlar- nedir diye, Danışma Kuruluna bilmeden
gidilmez. Danışma Kurulu hangi konuda toplantıya
çağırılmışsa, o konu, Meclis
Başkanlığı tarafından yazılır;
sanıyorum, Sayın Soysal’a o yazıyı
ulaştırmadılar; yoksa, o yazıda, nelerin
konuşulacağının hepsi, çağıran Meclis
Başkanı olduğu için -talep bizden geldi, benden geldi- o
yazının içerisinde, nelerin konuşulacağının
hepsini ifade etmiş, gruplara bildirmişti. Bu bakımdan, böyle,
hiç bilmeden, ne olduğunu anlamadan bir yere
çağırılıyor değil. Zaten, bu görev, bildiğiniz
gibi, Meclis Başkanlığının görevidir. Ümit ve temenni
ediyorum ki, Türkiye’nin kalkınmasının
konuşulmasını, burada, hiçbir arkadaşımız
engellemek istemez; buna inanıyorum, hepinizin de aynı inançta
olduğunu biliyorum. Buradaki genel görüşmede de, Türkiye’nin
özkaynakları acaba nasıl geliştirilebilir, nasıl artırılabilir...
Olabilir; bizim bilmediğimiz bazı kaynaklar varsa, bunları, bu
kaynağı ortaya koymanın şerefi de size ait olarak -hangi
parti grubu ortaya koyuyorsa- milletin önüne, hepimizin iftiharla, elbirliğiyle
yürüteceği bir güzel malzeme koyma imkânı hâsıl olur; birlikte
oluştururuz, birlikte inceleriz, birlikte konuşuruz -ümit ediyorum
ki, bu konuda, bu söyleyeceğim cümleyi, en çok Sayın Soysal
arkadaşımız takdir edecek- ve neticede şu olur:
Çoğulcu demokrasi olur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Asiltürk, 1 dakika içinde lütfen toparlayınız.
OĞUZHAN
ASİLTÜRK (Devamla) – İşte, böyle yaparsak, çoğulcu
demokrasi olur; bununla da hepimiz iftihar ederiz.
Değerli
arkadaşlarımın bundan sonra yapacağı
katkılarından, özkaynakların -dış kaynakların
değil, özkaynakların- millî kaynakların geliştirilmesine
olan katkılarından dolayı, peşinen, hepsini tebrik ederek
teşekkür ediyorum.
Yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Asiltürk.
Değerli
milletvekilleri, öneri üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi,
öneriyi yeniden okutup, oylarınıza sunacağım; ancak,
lütfen, grup yetkilisi arkadaşlarımız kulislerdeki
arkadaşların içeri girmesini sağlasınlar;
arkadaşlarımız, merdivenlerdeki hareketli oyları saymakta
zorlanıyorlar.
Öneriyi
okutuyorum; buyurun efendim.
10.07.1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Öneri:
Genel
Kurulun 10.07.1996 tarihli 75 inci Birleşiminde okunmuş bulunan,
Hükümet adına Başbakan Necmettin Erbakan’ın, ülkemizin
özkaynaklarının geliştirilmesi konusundaki (8/2) esas
numaralı genel görüşme önergesinin öngörüşmelerinin Genel
Kurulun 11.07.1996 Perşembe günkü birleşiminde bütün işlerden
önce yapılması, genel görüşme açılması
kararlaştırıldığı takdirde, genel görüşmenin
gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer
alması ve genel görüşmenin, Genel Kurulun 16.7.1996 Salı günkü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
– Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir. (RP
sıralarından alkışlar)
VI. –
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI
VE
MECLİS ARAŞTIRMASI
A)
ÖNGÖRÜŞMELER
1. – Hükümet adına Başbakan
Necmettin Erbakan’ın, ülkemizin özkaynaklarının
geliştirilmesi konusunda genel görüşme açılmasına
ilişkin önergesi (8/2)
BAŞKAN
– Alınan karar gereğince, Hükümet adına Başbakan Necmettin
Erbakan’ın, ülkemizin özkaynaklarının geliştirilmesi
konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 nci ve 103 üncü
maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına
ilişkin önergesinin öngörüşmelerine başlıyoruz.
Hükümet?..
Burada.
Önergeyi
tekrar okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gerekçesini
ekte sunduğumuz, Türkiye’nin özkaynaklarının geliştirilmesi
konusundaki genel görüşme önergemizin, Anayasanın 98 inci, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 102 nci ve 103 üncü maddelerine göre
işleme konulmasının Hükümetimizce uygun bulunduğunu
saygılarımla arz ederim.
Necmettin
Erbakan
Başbakan
Toplumumuzu
layık olduğu üstün hayat seviyesine yükseltmek, ekonomik ve sosyal
kalkınmamızı tamamlamak sürecinde
karşılaşılan kaynak yetersizliğinin üstesinden gelmek
üzere, ülkemizin atıl kalmış fizikî ve beşerî
imkânlarının süratle harekete geçirilmesi kaçınılmaz bir
zorunluluktur.
Bu
çerçevede, her şeyden önce, yetersiz kaynakların müsrif bir
şekilde kullanılmasına yol açan hantal devlet
mekanizmasının yeniden düzenlenmesi ve bu doğrultuda, devletin,
ekonomide ticarî ve üretici faaliyetlerden mümkün olduğu ölçüde çekilerek,
kamu kaynaklarının, devletin aslî fonksiyonları olan adalet,
güvenlik ve altyapı alanlarına tahsis edilmesi gereklidir.
Devlet
hizmetlerinin ifasında kaynak ve zaman israfına yol açan bürokrasi
önlenecektir.
Devleti aslî
fonksiyonlarına çekecek temel düzenlemeler yapılacak ve bu çerçevede
rasyonel bir özelleştirme programına ağırlık
verilecektir. Özelleştirilmesinin zaman alacağı
anlaşılan KİT’lerin de serbest piyasa ilkelerine uygun biçimde
çalışması sağlanacaktır.
Ülkenin
yeraltı ve yerüstü zenginliklerinden, bu arada madenlerimizden ve
ormanlarımızdan da azamî ölçüde yararlanılacak, bunun
sağlanması için özelleştirme ve rehabilitasyon dahil gerekli
çalışmalar yapılacaktır.
Altyapı
sektörlerinde etkinlik artırılacak, kamu kaynakları yanında
özel kesim kaynaklarından da yararlanılacaktır. Bu çerçevede, yap-işlet-devret
ve yap-işlet modellerinin uygulanmasında
karşılaşılan sorunlar çözülecektir.
Yatırım
için ayrılan kaynakların farklı sektörlerdeki çok sayıda
projeye dağıtılması yerine, belirlenecek öncelikli
sektörlerdeki önemli projelere aktarılması ve yarım
kalmış yatırımların bir an önce tamamlanması
sağlanacaktır.
Ekonominin,
verimsiz, sosyal adalete aykırı, gelir
dağılımını ters yönde etkileyen rant ekonomisi
özelliklerini ortadan kaldırmak amacıyla, üretim faktörleri
üzerindeki vergi yükü hafifletilirken, her türlü rant gelirleri etkin biçimde
vergilendirilecektir.
Vergi
gelirlerini artırmak için, vergilendirilememiş alan ve sektörleri
kapsayan vergi sistemi kurulacaktır. Bu bağlamda da tek vergi
numarası uygulamasına ve vergi idaresinde otomasyona gidilecektir.
Özel kesimin
yatırıma konu olabilecek fonlarının gittikçe artan ve
pahalı bir biçimde kamu tarafından el konmasına yol açan
içborçlanmanın en aza indirilmesi için hazinenin malî piyasalar üzerindeki
baskısı azaltılacak, bu çerçevede içborçların vadesi
uzatılırken faizlerinin de makul seviyelere gerilemesi
sağlanacaktır.
Koalisyon
Hükümetinin her iki kanadı da, özellikle kayıtdışı
ekonominin denetim altına alınması konusunda hemfikirdir. Esasen
bu konu başta olmak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen
tüm siyasal partilerimiz, yeni kaynaklar oluşturulacak KİT devlet
imkânlarının genişletilmesi, kamu fonlarının
israfı önlenerek, zorunlu hizmetlere daha fazla kaynak
aktarılmasının gereğine inanmaktadırlar. Zira bu konu
yıllarca çözümsüz kaldığından bir hükümet sorunu
değil, bir devlet sorunu haline gelmiştir.
Böyle bir
konunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen bütün siyasî
partilerimizin ortak sorumluluk alanı içine gireceğinden siyasî
partilerimizin bu konudaki çağrı ve tavsiyelerinin alınması
amacıyla bu genel görüşme talep edilmektedir.
BAŞKAN
– Değerli milletvekilleri, İçtüzüğümüze göre, genel görüşme
açılıp açılmaması hususunda, sırasıyla, Hükümete,
siyasî parti gruplarına ve önerge sahibine söz verilecektir.
Konuşma
süreleri; Hükümet ve gruplar için 20’şer dakika, önerge sahibi için 10
dakikadır.
BAŞBAKAN
NECMETTİN ERBAKAN (Konya) – Sayın Başkan, önerge sahibi olarak
görüşmelerin sonunda konuşacağım; Hükümetimiz adına
Sayın Maliye Bakanı konuşacak.
BAŞKAN
– Peki.
Hükümet
adına, Maliye Bakanı Sayın Abdüllatif Şener; buyurun
efendim. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın
Şener, süreniz 20 dakikadır.
MALİYE
BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri, Hükümetin değerli üyeleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Prof. Dr.
Necmettin Erbakan’ın Başbakanlığında kurulan 54 üncü
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, 8 Temmuz 1996 günü Türkiye Büyük Millet
Meclisinden güvenoyu almıştır. Bu güvenoylaması
vesilesiyle, güvenoyu veren, vermeyen bütün milletvekillerimize, üyelerimize
teşekkür etmeyi, buradan bir vecibe olarak tekrar ifade ediyorum.
Hepimizin
bildiği gibi, ister iktidarda olsunlar, isterse muhalefette bulunsunlar,
siyasî partilerimiz, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez
unsurlarıdır. Bu anlayış içerisinde, demokrasileri
demokrasi yapanın da muhalefet olduğu herkes tarafından bilinen
bir gerçektir. Bu anlayış çerçevesinde, Hükümetin kurulması
sırasında, Sayın Başbakanımız, yapıcı ve
kucaklayıcı bir tavır sergilemişlerdir; iktidarıyla
muhalefetiyle, bütün siyasî partilere kucak açmışlardır.
Hükümetimiz daha ilk günden, muhalefetin sesine kulak vermeyi bir vecibe olarak
gördüğünü belirtmiş, ilan etmiştir; çünkü, bu güzel ülkemizin
daha iyi günlere ulaşması için, halkımızın
mutluluğu ve refahı için, bütün siyasî partilerimizin, elbirliği
içerisinde çalışması zarureti vardır, gerekliliği
vardır. Halkın refahı ve mutluluğu için, eğer
muhalefet partilerinden, iyi, güzel, onaylanacak faydalı bir teklif
gelmişse, iktidar olarak bu teklife her zaman açık olduğumuzu
defalarca belirtmişizdir. Bunu muhalefet söyledi diye, iyi önerileri,
faydalı teklifleri de reddetmeyeceğimizi her zaman belirttik; çünkü,
bugün, ülkenin içinde bulunduğu sorunlar, belli siyasî partilere, hatta
belli iktidarları hedef almayı gerektirmemektedir. Ortaya çıkan
sorunlar, artık, bir devlet sorunu haline gelmiştir; devletse,
hepimizindir, ülke hepimizindir; halkımızın mutluluğuysa,
hepimizin mutluluğudur.
Bu genel
görüşme önergesini, tüm partilerimizin ülke sorunlarına ve
kaynaklarımızın harekete geçirilmesine ilişkin
görüşlerine İktidar olarak sahip
çıkacağımızı belirtmek için vermiş
bulunmaktayız. Çünkü, bütün siyasî partilerin ülke sorunlarıyla
ilgili görüşleri vardır, düşünceleri vardır, hatta, siyasî
partilerimiz, ülke sorunlarıyla ilgili -bu kürsüden defalarca ifade
edilmiştir- bir sıralama yapsalar, aşağı yukarı
bütün siyasî partilerimizin aynı sorunları listeye ilave ettikleri,
sıraladıkları görülür. Belki, pek çok konuda çözümlerde de
anlaşma sağlanabilir; ama, belli bir oranda dahi olsa, siyasî
partilerimiz arasında bu ülke sorunlarının çözülmesiyle ilgili,
çözümlenmesiyle ilgili farklı görüşler, farklı
yaklaşımlar ve farklı öneriler vardır. Bu farklı
yaklaşımlar ve öneriler, elbette ki önemlidir ve yeni işe
başlayan bir Hükümet olarak 54 üncü Hükümetimiz de, ülke
kaynaklarının harekete geçirilmesi konusunda muhalefete,
iktidarıyla birlikte çağrıda bulunmaktadır. Bütün
görüşlerinizi, düşüncelerinizi, önerilerinizi getiriniz, faydalı
olanlardan yararlanacağız; halkımız için, ülkemiz için,
hangi teklifinizde faydalı bir nokta varsa, o noktadan Hükümet olarak,
İktidar olarak yararlanacağız diyoruz.
Bu noktada
elbette bazı arkadaşlarımız, Hükümet olarak belli bir
programınız yok mu diyecekler. Elbette, 54 üncü Hükümet olarak bizim
bir Hükümet Programımız vardır. Bu Hükümet Programıyla
ilgili görüşlerimiz ve düşüncelerimiz bellidir; bu Mecliste
okunmuştur, tartışılmıştır, bütün siyasî
partiler de, Hükümetimizin Programı konusunda görüşlerini
belirtmişlerdir.
Biz, 54 üncü
Hükümet olarak, ülkemizde mevcut bütün sorunları
aşacağımıza, Türkiye’yi, iyi günlere ve mutlu
yarınlara taşıyacağımıza inanıyoruz; ama,
kendi Program ve hedefimize duyduğumuz güven, diğer siyasî partilere,
diğer siyasî partilerin görüşlerine ve düşüncelerine
kapılarımızı kapatmamızı gerektirmiyor.
Amacımız, faydalı olana ulaşmaktır.
Amacımız, halkın mutluluğudur, refahıdır,
huzurudur... Muhalefet partilerimizdeki bu faydalı görüşleri ve
düşünceleri de almaya, her zaman bu oturumda da, diğer vesilelerde de
bize intikal ettirilecek faydalı görüşlerinden yararlanmaya
hazırız.
Ülkemizin
önemli sorunları vardır. Bu sorunlar, zaman zaman Genel Kurulun bu
kürsüsünde tartışılır, siyasî partilerimiz üzerinde
görüşlerini beyan ederler. Terör, hepimizin bildiği gibi, önemli
sorunlarımızdan biridir. 1983 yılından bugüne kadar, her
gün, sayısız vatandaşımız, güvenlik görevlimiz, bu
olaylarda hayatlarını kaybetmektedirler. Terörün ortaya
çıkardığı mal ve can emniyetinin olmayışı,
ekonomik sorunları büyütmektedir, sosyal problemleri artırmaktadır.
On milyonun
üzerinde işsizimiz vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, her gün
iş arayan vatandaşlarımızın akın alanı
haline dönüşmüştür. Bu sorunu, elbette ki, elbirliğiyle, bütün
siyasî partilerimiz ortak bir sorun olarak görmektedirler. O halde, bu ortak
sorunu, ortak bir zeminde tartışmak ve üzerinde görüşmek
hepimizin vazifesi olmalıdır.
Köylümüzün,
çiftçimizin, sorunları vardır.
Hayvancılığımızın ve
tarımımızın bugün içine düştüğü bunalımlar,
sorunlar, bütün siyasî partilerimize intikal etmektedir. Bütün
milletvekillerimiz, bu sorunların yükü ve bu sorunlara bağlı
talepler karşısında çözümler aramaktadır,
çıkış yolları aramaktadırlar.
Memurlarımız,
işçilerimiz, emeklilerimiz, dul ve yetimlerimiz ve özürlülerimizin
sorunları vardır, bu Meclisten çözüm beklemektedirler.
Esnafımız, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, sorunlarının
çözülmesine çare aramaktadırlar. İşadamlarımızın,
sanayicilerimizin ve tüccarlarımızın, ihracatçılarımızın
aynı şekilde sorunlarının çözüm yeri de bu Meclistir.
Tüm bu
sorunları ve problemleri çözebilmek için, Türkiye Büyük Millet Meclisinde,
1996 yılı bütçesi görüşülürken, Sayın
Başbakanımız ifade ettiler; 47 milyar dolarlık bir bütçemiz
vardır; ama, bu ülkede, Batı standartlarında sağlık
hizmetlerinin verilebilmesi için, Batı standartlarında eğitim
hizmetlerinin sunulabilmesi için, adalet hizmetlerinin istenilen düzeye
ulaşabilmesi için, millî savunma hizmetlerinin, millî karekterimize ve
bağımsızlığımızı korumaya yönelik bir
düzeyde, özlenen düzeyde karşılanabilmesi için, dış
politikaya ilişkin hizmetlerin yeterince görülebilmesi için, yeniden
yapılanmayla ilgili, manevî kalkınmayla ilgili hizmetlerin kâmil
anlamda yerine getirilebilmesi için, bu 1996 yılı bütçesinin,
aslında, 32 milyar dolarlık bir ilave kaynağa ihtiyacı vardır.
Bu sorun, bütün siyasî partilerin sorunudur ve bunu birlikte aşmak,
birlikte tartışmak ve elbirliğiyle, Türkiye’yi daha iyi, daha
güzel günlere taşımak hepimizin görevidir.
Bu ülke, 65
milyon çalışkan insanın bulunduğu bir ülkedir. Bundan daha
büyük bir servetin olamayacağını defalarca ifade ettik. Yerüstü
ve yeraltı zengin kaynaklara sahibiz ve aslında, bu tablo
karşısında, Türkiye büyük bir ülkedir demeye hepimizin
hakkı vardır. Halkımızın önündeki birtakım yapay
(sunî) engellerin ortadan kaldırılması suretiyle, elbette ki, bu
görüntüsüne uygun büyük bir ülke olmanın görüntülerini sergileyebilecek
durumdadır.
Ancak,
hepimizin bildiği gibi, yıllardır, kamu finansmanında
önemli darboğazlar ve sıkıntılar vardır. Devlet
bütçelerinin hali, hepimizin yakinen takip ettiği gibi, bazı
sorunları çözmemize engel olmaktadır. Hatta, halkı ezen,
rantiyecileri besleyen, aysbergi gittikçe büyüyen, büyük bir bölümü faize
giden, üçte biri açık olan, yatırımı olmayan, enflasyonu ve
işsizliği artan bütçeler niteliğinde bu Meclise gelmektedir ve
her yıl da tartışılmaktadır.
Bütçe
yılı başı itibariyle öngörülen rakamlar, yani 1996
bütçemiz, belirttiğim gibi -milyar dolar cinsinden ifade edersek- 47
milyar dolardır. Bütçe açığı, yine
yılbaşında öngörülen miktar itibariyle 12 milyar dolardır.
Gayri safî millî hâsılamız ise, sadece 176 milyar dolardır;
ancak, nüfus ve yüzölçümü itibariyle Türkiye’nin büyüklüğünde olmayan
pekçok ülkede, bu rakamlar Türkiye ile kıyaslanmayacak derecede yüksektir.
Devamlı belirttiğimiz gibi, İspanya’nın gayri safî millî
hâsılası 700 milyar dolar, bütçesi 180 milyar dolardır.
İtalya’nın gayri safî millî hâsılası 1,4 trilyon dolar,
bütçesi 520 milyar dolardır. Almanya 2,2 trilyon dolar gayri safî millî hâsılaya
sahipken 700-800 milyar dolarlık bütçesi vardır. Bu bütçelerle
Türkiye’yi kıyasladığımızda, elbette ki, konumumuza
uygun büyük bir ülke olabilmemiz açısından, bütün siyasî partiler elbirliğiyle
-iktidarda da olsalar, muhalefette de olsalar- kucaklaşmak suretiyle ülke
sorunlarını aşmamız ve Türkiye’yi gereken konumuna
getirmemiz gerekir; bu, hepimizin görevidir, yalnızca iktidarın
görevi değildir.
Bu
vermiş olduğumuz rakamlar, elbette ki, 1996 bütçesi itibariyle bütçe
hazırlanırken, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
tartışılırken verilen rakamlardır; ancak, 54 üncü
Hükümetin yeni göreve başladığı bugünlerde, içinde
bulunduğumuz noktayı da hep birlikte görmemiz gerekmektedir.
Bulunduğumuz noktayı görüp, yolumuza, birlikte, önümüzü görerek devam
etmemiz gerekmektedir.
Bugün,
hepimizin bildiği gibi, iç ekonomik dengeler yönünden, her geçen yıl
hızla artmakta olan kamu kesimi finansman açıkları ve özünde bu
açıklardan kaynaklanan yıl bazında yüzde 80’lerde seyreden
yüksek düzeyli bir enflasyon, en temel sorunu oluşturmaktadır. Yüksek
kamu açıklarının finansmanında tek kaynak haline gelen ve
her geçen gün çığ gibi büyümekte olan içborçlanma ve bu artan
borçlanma talebi nedeniyle yüzde 100’lerin üzerinde seyreden içborç faiz
oranları, bütçe açıklarının hızla yükselmesine neden
olmaktadır. Bütçe açıkları-faiz ödemeleri ilişkisinin
mutlaka kırılması zaruretiyle karşı
karşıyayız. Bu yapı içerisinde, yıllık bütçe
harcamalarının yüzde 46’sı düzeyine ulaşmış olan
faiz harcamaları nedeniyle, kamu altyapı projeleri ve
yatırımlara yeterli kaynak aktarılamamaktadır; buna
bağlı olarak da, işsizlik, bugün, Türkiye’nin en önemli
sorunlarından birini oluşturmaktadır.
Sadece bu
tablo, kesit olarak verebileceğimiz tablo değildir. Son
yıllarda, hatta 1980 sonrasındaki yeni ekonomik politikaların
-bazı olumlu yönleriyle birlikte- yuvarlayarak günümüze getirdiği
problemlerle karşı karşıyayız. Kamu kesimi borçlanma
gereğinin gayri safî millî hâsılaya oranı, bu noktadan,
nasıl büyük bir artış seyriyle karşı karşıya
kaldığımızı göstermektedir. 1991 yılında
yüzde 10,2 olan kamu kesimi borçlanma gereği, 1993’te yüzde 12,2, 1994’te
yüzde 8, 1995’te yüzde 6,5, 1996’da yüzde 7,5 olarak öngörülmüş olmakla
birlikte, devraldığımız tablo, yıl sonu itibariyle
yüzde 10 civarında gerçekleşeceğini göstermektedir. Buna
bağlı olarak konsolide bütçe açıklarının gayri safî
millî hâsılaya oranı da yıllar itibariyle bir birikimin ifadesi
olarak sürekli artmaktadır; 1991 yılında yüzde 5,3 olan bu oran,
1993’te yüzde 6,7; 1995’te yüzde 4,2; 1996’da yüzde 6,1 olarak öngörülmüş
olmakla birlikte -devraldığımız tablo itibariyle- yüzde
10’a yakın bir düzeyde gerçekleşeceği
anlaşılmaktadır. 1996 yılı bütçesinde öngörülen bütçe
açığının 861 trilyon lira olmasına rağmen, 53
üncü Hükümetin bize devrettiği tablo itibariyle, yıl sonunda
gerçekleşecek olan bütçe açığının 1,3 katrilyon lira
olacağını da burada tespit etmek zaruretiyle karşı
karşıyayız.
Kamu
harcamalarının dağılımında da belli bir
çarpıklığın olduğu, hepimiz tarafından gözlenecek
bir husustur. Toplam bütçe harcamalarının yüzde 50’ye
yakını -şu ana kadarki bütçenin seyrinden
anlaşıldığına göre- faiz harcaması olarak
görülmektedir. Devredilen itibariyle personel harcamaları yüzde 26, sosyal
güvenlik kuruluşlarına yapılan yardımlar yüzde 9,7, yatırım
harcamaları ise, sadece yüzde 2,3 dolayındadır. Sosyal güvenlik
kuruluşlarına yardımlar, bütçede 270 trilyon lira olarak
öngörülmüş olmakla birlikte, devredilen tablo, bunu, 315 trilyon lira
olarak nihayetlendireceğe benzemektedir.
Görüldüğü
gibi, şu ana kadar, 1996 bütçesinin seyrinden şu nokta tespit
edilmektedir: Bütçedeki personel harcamaları, sosyal güvenlik
harcamaları ve yatırım harcamalarının tamamı,
ancak faiz harcamalarına yetişebilmektedir. Personel için
yapılan harcamalar, ayda, sadece 65 trilyon lira düzeyinde seyrederken,
faizler için her ay 115 trilyon lira kaynak ayrılmaktadır. 1996
bütçesinde 1 295 trilyon lira faiz ödemesi öngörülmekteyken,
devraldığımız tablo itibariyle gerçekleşme tahmini 1,5
katrilyon lira civarındadır.
BAŞKAN
– Sayın Bakan, son 3 dakikanız...
MALİYE
BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Hükümet olarak hedefimiz,
konsolide bütçe açığını azaltarak
yatırımları artırmaktır; çalışan, üreten
insanlarımızın, emekli ve muhtaçlarımızın
bütçeden aldıkları payı artırmaktır ve bütçeden ranta,
faize giden kaynakları kısmaktır. İşte, son ücret
zammındaki temel hedefimiz de budur; çünkü, bütçelerde personel
harcamaları gittikçe azalmaktadır. 1992 yılında, bütçe
içerisinde personel harcamalarının payı yüzde 41 iken, 1993’te
yüzde 34’e düşmüştür, 1994’te yüzde 30’a düşmüştür, 1995’te
yüzde 29’a düşmüştür, 1996’da ise, yüzde 26 olarak
öngörülmüştür. Bütçe içerisinde memurlarımıza, emeklilerimize
ayrılan payın gittikçe düşmesi karşısında,
rantiyecilere faiz olarak ödenen payların artması
karşısında, biz, çalışan insanlarımızın
hakkını korumak kastı ve maksadıyla, bu son zamları
yapmışızdır. Bu, bir haksızlık değildir;
çalışanlarımızın hak ettiklerini kendilerine vermek ve
iade etmek anlamına gelmektedir.
Ancak, tüm
çalışanlarımıza Hükümet olarak desteklerimiz sürecektir;
köylülerimiz, işsizlerimiz, esnaf ve sanatkârlarımız, tüccar ve
sanayicilerimiz, izlemek istediğimiz ekonomik politikalar
karşısında rahatlayacaklardır ve millî gelirden hak
ettikleri payı alacaklardır.
İçborç
yükü, dışborç stoku ve bu stokların üzerimizde
oluşturduğu yükü, bütün arkadaşlarımız yakinen takip
etmektedirler.
İşte,
bu tablolar karşısında ve özellikle, dışticaret
açıklarında da -1996 yılı itibariyle- olumlu sinyallerin
gelmemesi karşısında, kamu kesimi finansman
açığının karşılanması, bütün siyasî
partilerimizin ortak bir sorunu halinde, bugünlere kadar biriken bir sorun
olarak gelmiş bulunmaktadır.
BAŞKAN
– Sayın Bakan, son dakikanız.
MALİYE
BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Kamu kesimi, açık ve faiz
kıskacındadır. Devlet bütçeleri bu yapısıyla,
çalışan, üreten insanlara kaynak aktaran bir mekanizma olmaktan
çıkmıştır, rantiyecilere kaynak aktaran bir çark haline
gelmiştir. Bunun sonucu olarak, bol, kaliteli ve ucuz üretim yerine,
kolay, üretmeden, çalışmadan kazanma hırsına
kapılanlar servet sahibi olmaya başlamışlardır. Faiz
kıskacından ve bu çarktan kurtulmak için, kaynak aramak
zorundayız ve bu kaynağı, süratlice temin etmek zorundayız.
Bunun da
ötesinde, rant ekonomisinden üretim ekonomisine geçiş, ekonomik
kalkınmada temel esas olmalıdır ve bunu da
Programımıza yerleştirmiş bulunmaktayız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Bakan, lütfen, 1 dakika içerisinde toparlayın.
MALİYE
BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Sayın
Başbakanımız, reel ekonomiye nasıl geçileceğini, 1996
bütçesi üzerinde yapmış olduğu konuşmasında
açıkça belirtmiştir: “Reel ekonomiye geçebilmek için:
1- Para
politikası IMF’ye bağlılıktan kurtarılmak suretiyle
millî menfaatlarımıza uygun hale getirilmelidir,
2- Döviz
kurları enflasyona uygun lineer trend takip etmelidir,
3-
Halihazırda tatbik edilmek istenen düzende, faize üst bir sınır
getirilmelidir,
4- Faiz
gelirlerinden vergi alınmalıdır,
5- Şu
reklam ve yanlış promosyon furyası
kaldırılmalıdır,
6-
Özelleştirmede peşkeş fikrinden vazgeçilmelidir;
özelleştirme, üretim, verimlilik ve istihdam artışı
sağlayacak bir anlayışa kavuşturulmalıdır,
7-
Kredilendirmede, üretim, istihdam, yeni teknoloji, bölgesel kalkınma,
ihracat esasları getirilerek adil bir kredi dağıtım
mekanizması kurulmalıdır,
8-
Mevduattan fazla kredi kullanılması önlenmelidir,
9- Faizler
de gidere yazılmamalıdır,
10-
Batık kredi olmamalıdır” diye, 10 reçetesini, net ve somut
olarak ortaya koymuştur.
Şimdi,
Hükümet Programımızda ortaya koyduğumuz çözümlerimiz de
açıktır. Biz, kendi Programımıza inanıyoruz; önümüzdeki
günlerde Türkiye’nin iyiye gideceğine inanıyoruz.
BAŞKAN
– Sayın Bakan, saati durdurdum; lütfen toparlayınız.
MALİYE
BAKANI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Bütün siyasî partilerimizden, bu
tablo karşısında, önerilerini, gelip, bu Mecliste takdim etmelerini
beklediğimizi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (RP ve DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Şener.
Grupları
adına konuşmalara geçiyoruz.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Sayın Nihat Matkap; buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20
dakikadır.
CHP GRUBU
ADINA NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hükümet tarafından, Anayasanın 98 ve Meclis
İçtüzüğünün 102 nci maddesi gereğince verilmiş bulunan,
Türkiye’nin öz kaynaklarının geliştirilmesi konulu Meclis
araştırması önergesi hakkındaki, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış
bulunmaktayım. Sözlerime başlarken, Sayın Başkanı ve
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, önce, bu önergeyle ilgili birkaç tespitimi sunmak istiyorum.
Bir;
önergenin konusu, Türkiye’nin öz kaynaklarının geliştirilmesi
hakkında siyasî parti gruplarının görüşlerinin
alınması olarak takdim ediliyor. Oysa, önerge metnine
baktığınızda, Hükümet Programının, Program
gereğince yapılacakların bir tekrarıyla
karşılaşıyorsunuz. Madem, Hükümet olarak, yapmayı
düşündüklerinizi belirtiyorsunuz, o zaman neden görüş almak
istiyorsunuz? Eğer, yapacaklarınız konusunda grupların
görüşünü istiyor iseniz, gruplar, Hükümet Programı
tartışıldığı zaman, Programınızla
ilgili görüşlerini zaten belirttiler ve bu görüşleri
doğrultusunda oy kullandılar.
Bakınız,
önerge metninden birkaç paragraf sunayım:
“Devlet
hizmetlerinin ifasında kaynak ve zaman israfına yol açan bürokrasi
önlenecektir. -ki, yazım hatası var ‘öncelenecektir’ diye
yazıyor-
Devleti aslî
fonksiyonlarına çekecek temel düzenlemeler yapılacak ve bu çerçevede
rasyonel bir özelleştirme programına ağırlık
verilecektir. -Programdan alıntılar bunlar-
Özelleştirilmesinin
zaman alacağı anlaşılan KİT’lerin de serbest piyasa
ilkelerine uygun biçimde çalışması sağlanacaktır.
Ülkenin
yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin, bu arada madenlerimizden ve
ormanlarımızdan da azamî ölçüde yararlanılacak, bunun
sağlanması için özelleştirme ve rehabilitasyon dahil gerekli
çalışmalar yapılacaktır.
Altyapı
sektörlerinde etkinlik artırılacak, kamu kaynakları yanında
özel kesim kaynaklarından da yararlanılacaktır. Bu çerçevede
yap-işlet-devret ve yap-işlet modellerinin uygulanmasında
karşılaşılan sorunlar çözülecektir. “
Dikkat edin;
yapılacaktır, çözülecektir, sağlanacaktır.
Yine devam
ediyorum: “Yatırım için ayrılan kaynakların farklı
sektörlerdeki çok sayıda projeye dağıtılması yerine,
belirlenecek öncelikli sektörlerdeki önemli projelere aktarılması ve
yarım kalmış yatırımların bir an önce
tamamlanması sağlanacaktır.
Ekonominin,
verimsiz, sosyal adalete aykırı, gelir
dağılımını ters yönde etkileyen rant ekonomisi
özelliklerini ortadan kaldırmak amacıyla üretim faktörleri üzerindeki
vergi yükü hafifletilirken her türlü rant gelirleri etkin biçimde
vergilendirilecektir.”
Zaten,
yapılacaklar, bu önergede bir bir sayılıyor. Vergi gelirleriyle
ilgili yapılacaklar da anlatılıyor. “Vergi gelirlerini
artırmak için vergilendirilmemiş alan ve sektörleri kapsayan bir vergi
sistemi kurulacaktır. Bu bağlamda da tek vergi numarası
uygulamasına ve vergi idaresinde otomasyona gidilecektir”denilmektedir.
Bunun dışında “İç borçların vadesi
uzatılırken faizlerinin de makul seviyelere gerilemesi
sağlanacaktır” denilmektedir.
Yapacaklarınızı
zaten anlatmışsınız. Eğer, Meclisi, biraz önce Sayın Asiltürk’ün
söylediği gibi, Hükümetin üstünde görüyorsanız, bunları
sıralamadan buraya getirirsiniz, görüş alırsınız.
Madem bunlar sıralanıyor, gerçekten neden görüş istendiğini
anlamakta güçlük çekiyoruz. Dolayısıyla, bu önergenin
mantığı yoktur, tutarlılığı yoktur.
İkinci
tespitim; büyük bir olasılıkla, Sayın Başbakan bu önergeyi
okumadan imzalamış; hatta hiçbir bakan okumamış; en
azından bir bakan arkadaşımız okumuş olsaydı, bu
kadar bozuk bir Türkçe’ye izin vermezdi diye düşünüyorum. Önergeyi bütün
milletvekili arkadaşlarımın, özellikle Sayın
Başbakanın dikkatle okumalarını rica ediyorum.
Bir
diğer tespit; önergenin sondan bir önceki paragrafında, yeni
Hükümetçe tespit edilmiş ülke sorunlarıyla ilgili olarak
yapılması gerekenlerin, bugüne kadar yapılmamış
olması nedeniyle birikmiş olan sorunların, Hükümetin sorunu
olmadığı, bu sorunların, devlet sorunu olduğu ifade edilmektedir.
Böyle bir mantık olur mu?!. Sayın Refahçılar, bugüne kadar
ülkenin iyi idare edilmediğini, ülkeyi, ancak Refah Partisinin idare
etmesiyle sorunların aşılacağını söyleye söyleye
halktan oy almadılar mı; değilse, halka hiçbir şey
söylemeden, hiçbir vaatte bulunmadan, oturduğunuz yerde,
bilemediğimiz bir güçle mi 6,5 milyon oy aldınız?!. Yoksa, bu
sorunlar, siz iktidar olunca mı devlet sorunu oluyor!.. Eğer
böyleyse, Hükümette ne işiniz var diye sormazlar mı?!.
Önergenin
son fıkrasında, böyle bir konunun, Mecliste temsil edilen siyasî
partilerin ortak sorumluluk alanı içine gireceğinden söz edilmekte ve
görüş istenmektedir. Bu talep, Refah Partisinin bugüne kadarki
mesajlarıyla bağdaşıyor mu?!. Refah Partisi değil
miydi, bugüne kadar, kendisi dışındaki partileri,
gelişmenin, kalkınmanın önündeki en büyük engel olarak takdim
eden; kendisi dışındaki partileri, emperyalizme hizmet etmekle,
Batı taklitçiliğiyle suçlayan?.. O zaman, bu partilerden, neden
görüş alma ihtiyacı hissediyor; yoksa, bugüne kadar söylediklerinden
pişmanlık mı duyuyor; yoksa, Refah Partisi de mi Batı
taklitçisi oldu, sözlerini geri mi alıyor; yoksa, bu söylediklerini,
yalnız halkı kandırıp, oy almak için mi söylemiş?!.
Önce, bu konularda anlaşmamız gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; halkımız
zekîdir; bir partiye, durduğu yerde oy vermez; o partinin ülke
sorunlarına bakış açısına ve sunduğu çözüm
önerilerine dikkat eder; bu önerilerini benimsemesi ve bu önerilere
inanması halinde oy verir, en çok inandığı partiye de
iktidarın yolunu açar.
20 Ekim 1991 seçimleri öncesinde, halkımız, enflasyonu 500
günde yüzde 10 düzeyine indireceğini, ülkeyi
demokratikleştireceğini vaat eden dönemin Doğru Yol Partisi
Genel Başkanı, bugünün Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman
Demirel’e inandı, güvendi ve DYP’yi oylarıyla birinci parti
yaptı. Geçen dönem, DYP’nin yüzde 90 düzeyinde yönlendirdiği
hükümetlerde, ne yazık ki enflasyon oranı yüzde 10’a
düşeceğine, gün geldi yüzde 140’lara çıktı, gün geldi yüzde
70’ler düzeyinde seyretti.
Doğru Yol Partisinin, yine, 1991 seçimleri öncesinde vaat
ettiği demokratikleşme konusunda Cumhuriyet Halk Partisi
kanadınca atılmak istenen adımlar Doğru Yol Partisi
milletvekillerince destekleneceği yerde kösteklenince, halkımız,
DYP’ye olan güvenini yitirdi ve DYP’nin oyları büyük ölçüde geriledi.
HACI FİLİZ (Kırıkkale) – CHP’ninki arttı(!)
NİHAT MATKAP (Devamla) – Bir tespit yapıyorum izin verirseniz;
ben nedenlerini de anlatıyorum... Onlara da gireriz; ama, konu o
değil.
Halkımız son genel seçimde;
yani, 24 Aralık 1995 seçimlerinde, Refah Partisinin, ülkenin
sorunlarına bakış açısını, ülke sorunlarına
çözüm önerilerini benimsedi ve Refah Partisini birinci parti yaptı. Bunun
aksini iddia etmeyi gerçekçi bulmak doğru değildir.
Şimdi,
iktidara gelen Refah Partisine düşen görev, seçimler öncesi söylemlerine,
vaatlerine, çözüm önerilerine sahip çıkmaktır. Refah Partisi, mevcut
sisteme entegre olmaya kalkarsa, oy aldığı seçmenini
yanıltmış olur, kandırmış olur; buna hakkı
yoktur.
Şimdi,
Refah Partisinin iktidara gelmeden önce yaptığı tespitlerden ve
sunduğu çözüm önerilerinden bir kısmını hatırlatmak
istiyorum. Bakınız arkadaşlarımızın tespitleri ve
çözüm önerileri nasıldı, birkaç örnek aldım, bunları size
sunmak istiyorum:
“Bu sistem
sorgulanmalıdır. Sorun, Türkiye’de uygulanan ekonomik
politikaların burada üretilmeyişidir. Türkiye’nin ihtiyacına
göre değil, bu politikaların üretildiği ülkelerin
sorunlarına çözüm bulmak için bize ihraç edilen politikalar burada
uygulanmaktadır.”
Yine
tespitlerine devam ediyorum: “Piramidin tabanında yer alan az
gelişmiş ülkeler, tepedeki gelişmiş ülkeler tarafından
uyarılıyor ve kendi ihtiyaçlarına uygun olarak
biçimlendiriliyor. Açıkçası, bir yandan, çarpık, az
gelişmiş ülkelerin kendi ihtiyaçlarına çoğu kez uygun
düşmeyen bir yapılanma ortaya çıkıyor, diğer yandan,
tüm az gelişmiş ülkelerin ekonomik kaynaklarının
anlamlı bir kısmı Batı ülkelerine akıyor. Böylece,
zamanla, ekonomi fiilen dışa bağımlı bir hale geliyor,
arkasından ekonomik bağımlılık siyasî bağımlılığa
dönüşüyor.”
“Kimsenin
yetkiyi halktan alıp Amerika’ya vermeye hakkı yoktur.” Bu da Refah
Partisinin bir tespiti.
Devam
ediyorum tespitlere: “Bugünkü kapitalist dünya, kendi gördüğü, kendi
ulaştığı refahı, kendi emeklerinin, kendi
kaynaklarının bir ürünü olarak elde etmiş değildir; tüm
dünyanın gözyaşı ve alınteri vardır onların
harcında ve işte küresel düzen, evrensel değerler denilen
şey budur. Meclisin bu rahat ve sıcak ortamında rehavete
kapılmayarak, Anadolu’nun bağrında, üzerinde yılların
yorgunluğu ve yılların yoksulluğu yüklenmiş
çilekeş Anadolu insanının dertlerini, gerekirse evrensel
değerleri gerekirse küresel düzenleri sorgulayarak aşmak için geldik”
deniliyor.
Yine bir
tespit: “Bu kapitalizm, Papa’nın ifadesiyle, günah
yumağıdır; bir zulüm düzenidir, bir soygun düzenidir. Bütün
kavramları, ilke ve kurumlarıyla bu düzen sorgulanmadan hiçbir yere
varılmaz, Türkiye’nin hiçbir sorununa çözüm bulunmaz” deniliyor.
Yine “sistem
sorgulanmalıdır ve adil bir düzen kurulmalıdır” deniliyor.
Devam
ediyorum: “Milletimiz bu sıkıntıları niçin çekiyor? Bunun
iki tane önemli sebebi vardır; eğer, bu sebepleri doğru olarak
tespit ve teşhis edemezsek dertlere çare bulamayız.
Sebeplerden
bir tanesi, bilelim ki, bugün Türkiye’de tatbik edilen bu koyu faizci
kapitalist düzendir. -tekrar ediyorum: Türkiye’de tatbik edilen bu koyu faizci
kapitalist düzendir- Bu şikâyetler, düzenin kendisinden geliyor.
İkinci
sebep de, Türkiye’de işbaşına gelen yönetimler, bu düzeni,
yanlış bir görüşle, eksik, noksan ve yetersiz bir şekilde
tatbik ediyorlar.
Bu faizci
kapitalist sistem neden bu meseleleri çözemiyor; çünkü, bu sistemin içerisinde,
her zaman ifade ettiğimiz gibi, beş tane mikrop vardır”
deniliyor; mikrobun da açıklamaları yapılıyor. Daha sonra,
yine ekonomik düzen içerisindeki koyu faizlere değiniliyor; faizlerin
masrafa yazılmasından şikâyet ediliyor ve bu yüzden üretimin
pahalandığından, yatırımın
pahalandığından, yeni işyeri açmaya imkân
kalmadığından söz ediliyor.
Yine bir
tespit: “Bugünkü bankacılık düzeni, bu sistemde, yüksek kredi
faizleriyle fakirden alıp, zenginin cebine basan bir emmebasma tulumba
gibi çalışıyor” deniliyor.
KAHRAMAN
EMMİOĞLU (Gaziantep) - Doğru...
NİHAT
MATKAP (Devamla) – Hepsi doğru... Zaten, güzel olmasaydı birinci
parti olur muydunuz!..
Yine “bu
düzende büyük sermaye, yönetimi etkiliyor, âdeta yönetimle büyük sermaye bir
kartel kuruyor ve elbirliğiyle fakir fukarayı eziyor.”
“Faizler
masrafa yazılmasın, reklamlar masrafa yazılmasın”
şeklinde, yine öneride bulunuluyor.
Yine bir
öneri: “Bu düzende, istediği lüks otellerde, istediği gibi masraflar
yapılıyor, mevcut kanunlar karşısında bunların
hepsi masrafa yazılıyor, sonra vergi kadar alınmak suretiyle
fakire ödetiliyor.
Büyük
sermaye bu düzende banka kuruyor, kendi parasını kullanmıyor; parasını
bankaya veriyor, bankadan faiz alıyor; kendi bankasından yüzde 120
kredi faiziyle borç para alıyor; üretimi, bu borç parayla yapıyor;
maliyetlerini yükseltiyor; o nispette de kâr koyuyor; neticede, fakir fukara
eziliyor...
Kurulan
fabrikalar, yönetimlerin yanlış tercihlerinden dolayı
hatalı kurulmuş; mesela, bizim gübre fabrikalarımızın
hepsi, hammadde bakımından dışarıya
bağımlıdır. Mazıdağı’nda, bizim, 100 milyon
ton olarak bilinen fosfat rezervimiz var; yıllık üretim, sadece 130
bin ton; ama, asgarî ihtiyacımız, 1 milyon 100 bin ton. Nereden
geliyor bu; dışarıdan. Biz, fosfat ihraç edeceğimiz halde,
maalesef, dışarıdan fosfat ithal ediyoruz” deniliyor. Bütün bu
tespitler, Refah Partili yetkililerin tespitleri.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak, bu önerge konusunda Hükümetin bu talebine katkı verebilmemiz için,
biraz önce sıralamaya çalıştığım çözüm
önerilerinin yaşama geçmesini beklemek durumundayız. Bunu, siyasî
ahlak açısından da gerekli görüyoruz. Bu vaatler doğrultusunda
Refah Partisine oy veren kesimlerin yanıltılmasını,
aldatılmasını engellemek için de bu tavrı sergilemek
zorundayız. Şimdi, eğer, bu söylenenlerin, bu tespitlerin, bu
önerilerin gereği yapılacaksa, akla şunlar geliyor: Bu
düzenlemeler neler olmalıdır; bu sizin önerilerinizden...
BAŞKAN
– Sayın Matkap, son 3 dakikanız...
NİHAT
MATKAP (Devamla) – ... mevcut sistem, nasıl olacaksa bir an önce
sorgulanmalıdır.
Dış
ülkelerde üretilip, Türkiye’de uygulandığını iddia
ettiğiniz politikalar hangileri ise, bir an önce tespit edilip,
yürürlükten kaldırılmalıdır.
Üçüncü
olarak; halktan alınıp, Amerika’ya verildiği iddia edilen
egemenliğin yeniden halka verilmesi için gereken düzenleme
yapılmalıdır. Bunun nasıl yapılacağını
da merak ediyoruz. Birkaç gün önce, yeni Hükümet “Amerika Birleşik
Devletleri ile ilişkiler daha da geliştirilecektir” diye bir
açıklama yaptı; acaba, bu düzenleme böyle mi olacak?!. (CHP
sıralarından alkışlar)
İşsizliği
yaratma ve de ekonomik gelişmeyi tıkama nedeni olarak takdim edilen
faiz uygulamaları bütünüyle iptal edilmelidir.
Vergi
kanunlarında değişiklik yapılarak, faiz ve reklâm
ödemelerinin gider olarak yazımı uygulaması yürürlükten
kaldırılmalıdır.
Yüksek kredi
faizleriyle fakirden alıp, zenginin cebine, bir emme basma tulumbası
gibi çalışan bankacılık düzeni, sizin
İktidarınız döneminde bir an önce değiştirilmelidir.
Mazıdağı
ve Refah Partisince bilinmekte olan ülkenin diğer doğal
kaynaklarından gerekli üretim sağlanmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, Refah Partisinin yönlendirdiği 54 üncü Hükümetin bu
vaatlerini yaşama geçirmeden, kendilerine göre Batı taklitçisi olan
siyasî partilerden görüş istemelerini, kendi seçmenlerine karşı
büyük bir haksızlık olarak gördüğümüz için, bu aşamada
genel görüşme açılmasını doğru bulmadığımızı
belirtiyor, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Matkap.
Gruplar
adına ikinci söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına Sayın
Mehmet Gözlükaya’nın.
Buyurun
Sayın Gözlükaya.
DYP GRUBU
ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizin mevcut kaynaklarının tespitiyle ilgili
olarak verilen genel görüşme önergesinin öngörüşmelerini
yapıyoruz.
Bildiğiniz
üzere bu önergenin öngörüşmeleri, Anayasamızın 98 inci
maddesinin dördüncü fıkrası, İçtüzüğün 101 ve 103’üncü
maddelerinde öngörülen şekilde yapılmaktadır.
Bu önergenin
gündeme alınmasıyla ilgili olarak yaptığımız
görüşmede de belirttiğimiz gibi, burada amaçlanan husus şu:
Meclisin, dışarıda, yani, sadece tenkit etmekten
kurtulması, müşahhas önerileri varsa, bu önerileriyle, bu gibi
görüşmelerde, Hükümete katkıda bulunması amacına yönelik
olduğunu belirtmiştik; başka herhangi bir amacı
olduğunu ileri sürmek mümkün değildir.
İktidar
partileri, yükü diğer partilerin üzerine atmayı düşünüyor
değildir. Hükümet, Programında da, Meclisin ve diğer partilerin
her zaman görüşlerini alacağını, önemli konularda, mutlaka,
Meclisin katkısının sağlanacağını ifade
etmiştir. Bu düşünceden hareketle, bu önerge buraya gelmiştir.
Burada, herkes, her grup, fikirlerini açıkça söyleyecektir. Tabiî ki,
sorumluluk Hükümete aittir. Hükümet, bu hususta genel görüşme
açılmasını isterken, hiçbir zaman sorumluluktan kaçıyor
anlamında bir anlayış içerisinde değildir.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye’de, hepimizin bildiği birçok önemli
sorunlarımız var. Bu sorunları, Türkiye’de artık bilmeyen
yok; ama, satırbaşlarıyla birkaç tanesini belirtmekte fayda
görüyorum:
Bildiğiniz
üzere, hantal işleyen bir devlet yapımız var. Türkiye, merkezî
hükümete ağırlık veren bir devlet işleyişi içerisinde.
Türkiye’nin, artık, yapısal bir değişikliğe
ihtiyacı var ve bunun için de kaynaklara ihtiyaç var.
Keza,
yerinde yönetim, mutlaka güçlendirilmelidir. Geçen dönem Genel Kurula gelmek
üzere olan ve bundan önceki Hükümetin de hazırladığı;
ancak, henüz gelemeyen yerinde yönetimle ilgili kanun
tasarılarının, mutlaka, Mecliste görüşülmesinde fayda var.
Tabiî, bunu yaparken, kaynaklara ihtiyacımız olacaktır.
Ayrıca,
sağlık alanında sorunlarımız var. Geçmiş
Hükümetler, sağlık sorunlarıyla ilgili birtakım tedbirler
alma gayretleri içine girdiler; ama, yeterli oldu mu; olmadı. Bugün hâlâ
sorunlar devam etmektedir. Keza, sosyal güvenlik kuruluşlarındaki
sorunlarımız devam etmektedir. Bağ-kur, SSK ve Emekli
Sandığından maaş alanlar veya emekli olanlar arasında
büyük sorunlar yaşanmaktadır. Hükümetin amaçlarından biri,
Programında da ifade ettiği gibi, sosyal güvenlik
kuruluşlarının ıslahı ve mümkün olduğunca,
bunların, bir çatı altında toplanmasıdır; bu
düşünce hâkimdir ve bunun gerçekleşmesini
de, Doğru Yol Partisi olarak, her zaman savunarak geldik. Bu, geçmiş
hükümetler döneminde gerçekleştirilemedi; ama, inşallah, bu Hükümet,
bunu gerçekleştirmelidir; gerçekleştirmesinde de zaruret vardır.
Bugün,
hepiniz biliyorsunuz ki, Bağ-Kur emeklisini, Bağ-Kur’luyu, bir
üniversite hastanesinde tedavi ettirme şansına sahip değiliz;
SSK’lı, bundan biraz daha avantajlı; ama, Emekli
Sandığı emeklisi biraz daha rahat. Onun için, mutlaka, gerek maaşta
gerekse sağlık hizmetlerinde, bu dengesizliğin ve
ayrıcalığın giderilmesi gerekmektedir. Bunun için de,
kaynaklara ihtiyaç vardır.
Devlet,
yeşilkartla ilgili olarak, her gün, milyarları, hastanelerimize
yatırmakta, vatandaşlarımıza harcamaktadır; ama, bu
sağlık sorunlarının halledildiği, henüz görülmemektedir;
ama, mutlaka -özel sektör kanalıyla mı olur, özel sigorta
kanalıyla mı olur- buna çözüm getirilmesi lazımdır;
kaynaklara ihtiyaç vardır.
Eğitimde
sorunlarımız vardır, gençlerimizin sorunları vardır,
bir işsizlik sorunu vardır kim ne derse desin. Tarımda,
özellikle, hayvancılıkta sorunlarımız vardır. Bugün,
Hükümeti, bu arada -Hükümetin bir ortağı olmama rağmen-
uyarıyorum; yerli besicilerimizin rahatlaması için, ithal etin bir an
önce kesilmesinde fayda vardır. Her gittiğimiz yerde,
hayvancıların ıstırap içerisinde olduğunu görüyoruz.
Sayın Tarım Bakanımız, mutlaka, bu şikâyetleri daha
çok duydu, biz de, yaşayarak geliyoruz; acil sorunlardan biri bu.
Tarımdaki diğer sorunların, keza, halli lazım.
Tarımsal
sulama, başlı başına, Türkiye’de bir dert; iki yıldan
bu yana biraz aksattık; yani, biz, iktidar ortağıyız; ama,
aksattığımızı ifade edeyim. Neden aksattık;
kaynak sıkıntısından aksadı. Tarımsal sulama,
üretime en çabuk geçmeyi sağlayan bir imkân. Hükümetimizce, mutlaka, buna
kaynak ayrılması lazım ve bunun için de, Türkiye’nin, mutlaka
kaynak yaratması zarureti var.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri, kamu
açıkları; keza, kısa vadeli iç ve dışborçlar... Yüksek
faizli kısa vadeli iç ve dışborçların mutlaka
azaltılması lazım. Hükümetin, kurulduğu günden bu yana,
rant gelirlerinin mutlaka vergilendirilmesiyle ilgili birtakım
görüşleri var. Bunun, mutlaka hızlandırılması
lazım. Vergi, en büyük kaynaklardan biri, Türkiye’de; yani,
sorunların hallinde en büyük kaynaktır. Kayıtdışı
ekonominin, mutlaka denetlenmesinde ve vergi kapsamı içerisine
alınmasında zaruret var. Yani, bu, şu demektir: Vergi toplamada,
faizde, iç ve dışborç yükünde, Türkiye’nin sorunları var.
Bunları
söylerken, şunu hatırlatmakta fayda görüyorum: Diyebilirsiniz ki,
“Sayın Gözlükaya, bunları herkes biliyor; siz, hükümettiniz, dört
yılda niye yapamadınız?” Tabiî, bu soru akla gelir.
MUSTAFA
GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Yapmak istemediniz ki!..
MEHMET
GÖZLÜKAYA (Devamla) – Şimdi, yapmak istemediniz gibi bir şeyi iddia
etmek ne kadar yanlış.
Ortak
olduğumuz arkadaşlar vardı; bu arkadaşlarımız da,
bu Hükümetin içerisindeydiler; ama, kaynak sıkıntısı
sebebiyle yapamadığımız birtakım
icraatlarımız oldu; yoksa, istemediğimizden değil.
HASAN GÜLAY
(Manisa) – Bu, mazeret değil.
MEHMET
GÖZLÜKAYA (Devamla) – Bu da mazeret değil...
Haa,
geçmiş hükümetlerin, mutlaka, ellerindeki imkânlar ölçüsünde Türkiye’ye
bir şeyler verdiğini kabul etmek lazım.
Ayrıca,
bu vesileyle bir şey daha söyleyeyim: Türkiye’nin, bir
yanlışı ortadan kaldırması lazım, bu Meclisin de
ortadan kaldırması lazım; artık geçmişe
takılıp kalmayalım, önümüze bakalım. Yeni heyecanla kurulan
bir Hükümet var; bu Hükümeti, bu Meclisin desteklemesi lazım; kaynak
üretiminde, mutlaka fikirlerin olması lazım. Yok efendim,
geçmişte siz şunu dediniz, Doğru Yol Partisi Genel
Başkanı şunu söyledi, Başbakan şunu söyledi gibi,
geçmişe takılı olarak kaldığımız takdirde,
geleceğimiz yeri iyi düşünemiyoruz, göremiyoruz demektir. Onun için,
bunları bırakalım, gelecek için neler diyorsak, onları
söyleyelim. Geçmiş hükümetler, mutlaka, bunların birçoğunu yapma
gayreti içinde oldu; ama, kaynak sıkıntıları vardı.
Diyebilir
misiniz ki, terörde gerekli mücadele yapılmadı... Bayağı,
netice alındı ve çok büyük masraflar, harcamalar da
yapıldı. Türkiye bütçesinin büyük kısmı teröre
harcandı; ama, terör sorunu bitti mi; bitmedi. Bugün, gerek ekonomik
açıdan gerekse diğer açılardan, şu anda, Türkiye’de terörün
bittiğini iddia etmek mümkün değil. Türkiye’nin mevcut ekonomik
kaynaklarını kemiren bir meseledir terör, gerek oradaki
insanlarımızın ihtiyaçları açısından gerek çifte
maaş alan memurlarımız açısından gerekse askerî amaçla
yapılan yatırımlar açısından.
Bu
bakımdan, büyük sorunlarımız vardır. Bu sorunların
halli mümkün değil midir; bir kötümserlik içerisinde değiliz.
Türkiye, büyük bir devlettir. Türkiye’nin büyük kaynakları vardır;
ama, Türkiye’nin, bu kaynakları iyi değerlendirmesinde de fayda
vardır ki, -hepimizin, Meclis olarak, kendilerine yardımcı
olacağımızı da ifade ederek söylüyorum-
yapacağımız iş, alınacak gerekli tedbirlere destek
vermektir ve Hükümete yardımcı olmaktır.
Bakınız,
Hükümetimizin, özelleştirmeye mutlaka hız vermesi lazım; bir
kaynak kapısıdır. Kendileri, gerek Programında gerekse iki
ortak arasında yapılan Protokolde özelleştirmeye öncelik
vermişler. Geçmişte şu dendi de bu dendi sözlerini bir tarafa
bırakmak lazım. Özelleştirmeyi, bugün, Hükümetimiz kabul
etmiştir. Çok güzel bir görüş getirildi; özelleştirilmesi çok
zaman alacak olan kurumların da, rasyonel şekilde
çalıştırılabilir hale getirilmesi için acil tedbirler
alınması gerektiğini ifade ettiler. Aynen katılıyoruz;
ama, mutlaka, özelleştirmenin de, süratle yapılmasında fayda
görüyoruz.
Keza,
devlette israfın önlenmesi hepimizin görevidir. Bugün, devletin
işleyişinde bir israf var. Bu, her sektörde var, özel sektörde
demiyorum; özel sektör, kendisini çok güzel ayarlayabiliyor. Devlette beş
kişinin yaptığı işi özel sektörde bir kişi
yapıyor. Devletin de, israfa son vermesi gerektiğini ifade ediyorum.
Hükümetimizin, bunu da gerçekleştireceğine inanıyorum. Bence,
yaratılacak kaynaklardan birisi de, bu gibi lüzumsuz harcamaların
kısıtlanmasıdır.
Ayrıca, şunu söylüyorum:
Türkiye’nin, mutlaka, yatırıma önem veren bir politika izlemesi ve
üreten insanların teşvik edilmesi gerekmektedir. Teşvik de, çok
geçmiş dönemlerde olduğu gibi “al parayı, fabrika yap”
şeklinde işletme sermayesi vererek değil. Geçmiş dönemde,
1983’ten 1991’e kadar bunlar oldu; ama, geçmiş hükümet, biliyorsunuz, bu
teşvikleri daha disipline etti. Bundan sonra da teşvik edilmeli;
ancak, mesela elektrik sarfiyatında, yani, üretim maliyetlerinin
düşürülmesi için, devletin birtakım katkıları olmalı
ve rantiyeciden alınacak vergi ile üretimden alınacak vergi eşit
tutulmamalıdır. Sanıyorum, Hükümetimiz, bunu, açıkça, gene
Programında ifade etmiştir.
Ben, son
olarak şunu söylemek istiyorum: Türkiye’nin,
değerlendirildiğinde, iyiniyetle, dürüstçe
çalışıldığında, büyük kaynakları
vardır; yeraltı kaynağı vardır, yerüstü kaynağı
vardır ve Türkiye çok genç bir nüfusa sahiptir. Nüfus
artışı üzerinde birtakım tedbirler alınmak gerekir mi,
gerekmez mi; tartışılabilir. Bu bakımdan, bu
kaynakların iyi değerlendirilebileceğini düşünüyorum.
Bu genel
görüşme önergesinin, Yüce Meclisçe kabulünü istirham ediyorum. Genel
görüşme kabul edildiğinde, daha müşahhas önerilerimizi Yüce
Meclise ve tabiî ki, Hükümet içerisinde bulunduğumuza göre, ilgili
bakanlıklarımıza ve Hükümetin Sayın Başbakanı
dahil, bütün bakanlıklara ileteceğimizi ifade ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Gözlükaya.
Gruplar
adına üçüncü söz, Anavatan Partisinden Adil Aşırım Beyin.
Adil Bey,
buyurun.
Süreniz 20
dakikadır.
ANAP GRUBU
ADINA ADİL AŞIRIM (Iğdır) – Saygıdeğer
Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; 54 üncü Hükümetin
Sayın Başbakanı Prof.Dr. Necmettin Erbakan’ın, Türkiye’nin
özkaynaklarının geliştirilmesi konusundaki genel görüşme
önergesi üzerine, Grubum adına söz almış bulunurken, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Aslında,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugünkü gündeminde birinci sırada olan ve
Refah Partili arkadaşımız Mustafa Ünaldı ile 18
arkadaşının, ülke kaynaklarının
araştırılmasıyla ilgili bir komisyon kurulmasına dair
önergesiyle ilgili söz alacaktım; bu da, belki önümüzdeki günlerde
görüşülecekti.
Şimdi,
ülke kaynaklarının araştırılmasıyla ilgili -bir
ihtisas komisyonu sayılacak- bir komisyonun kurulmasını isteyen
Refah Partisi, bugün 54 üncü Hükümetin büyük ortağı, ihtisas
komisyonu sayılmayacak Genel Kurulumuzu boş yere meşgul etmekte,
adeta stajyer bir Hükümet görevi yürütmektedir.
Şimdi,
ben diyorum ki, 54 üncü Hükümet kaynak bulmalıdır, 54 üncü Hükümet
kaynağı nasıl toplayacağını bilmelidir.
Biz, Plan ve
Bütçe Komisyonunda, memur maaşını yüzde 30 ilâ yüzde 35
civarında hedefledik. O zaman, Plan ve Bütçe Komisyonunda olan ve şu
anda da Bakanlar Kurulunda bulunan Refah Partili iki arkadaşımız
hiçbir önerge vermediler ve hiçbir özkaynak da öngörmediler.
Tabiî, bu
durumu eleştirirken bazı tespitler de yapmak zorundayım. Ben,
kendilerine kaynak olacak bir dokümanı buradan ifade etmek istiyorum.
Bakınız, Devlet İstatistik Enstitüsünün, 1995’in nisan
ayında yaptığı hane halkı işgücü anketinde,
istihdamın sektörel dağılımını nasıl
göstermiş: Neredeyse son üç yılda tarım yüzde 47, sanayi yüzde
25, hizmetler -yani, sattığımız hizmetler- yüzde 32.
İşte, kaynak kaybı... Avrupa ülkelerinde hizmet satımı
sektöründeki istihdam oranı yüzde 60’larda. Şimdi, üç tarafı
denizle çevrili, doğal
kaynağın, doğal güzelliğin ve gerçekten çok eski
medeniyetlerin bulunduğu güzel ülkemizde, hizmet satımı
sektöründeki istihdam oranımız, neredeyse, son beş
yıldır yüzde 32. Avrupa ülkeleriyle
karşılaştırdığımızda, yarı
yarıya fark ediyor.
Şimdi,
ben soruyorum, hizmet satımını yapacak Turizm Bakanı
arkadaşımız, Refah Partisiyle hizmet satımını
yapamayacağı için mi, istifa süresi 60 saniyeyi alıyordu?!. O
da, telefon hattındaki gecikme süresiydi. Bu arkadaşımız, o
zaman, nasıl hizmet satacak? Ki, hizmet satımından elde
edeceğimiz gelir, gerçekten de, 1983-1989 döneminde yapılan
yatırımlarla son derece büyük boyutlara varmıştır.
Saygıdeğer
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bir kaynak kaybını
daha vurgulamak istiyorum: Bakın, memura, emekliye zam verildi. Bizim de
zaten, Plan ve Bütçe Komisyonunda hedeflediğimiz, memurumuzu,
işçimizi rahatlatmaktı; fakat, kaynak bulmayı, kamuoyunun
gündemine hiç getirmedik; çünkü, kaynağı hükümet bulur. Hükümet, acz
makamı değildir. Yani, memura zam ver, ondan sonra, o memur
lokmayı yerken, boğazından gidemesin. Televizyonları
başında bizi izlerken diyecekler ki, “Ne kadar yazık, bize zam
verdiler; ama, kaynak bulamıyorlar...” Kaynağı siz
bulacaksınız.
İ.
ERTAN YÜLEK (Adana) – Buluruz; merak etme sen...
ADİL
AŞIRIM (Devamla) – Yani, bu tecrübeyle, kaynağı siz
bulacaksınız. Burada, 54 üncü Hükümet var; stajyer hükümet yok.
Diğer
yandan, işgücünün bol olduğu yerlerden, kıt olan yerlere göç
etmenin, aslında, ülke kaynaklarının etkin kullanımı
açısından yararı var; ama, günümüzde, büyük şehirlerimiz,
özellikle, İstanbul ve İzmir Büyükşehir Belediye
Başkanlarımız, vatandaşımıza vize koymayı
öngörüyor. Halbuki, kırsal yerlerden işgücü gelecek. Aslında,
genç bir nüfusa sahip Türkiye Cumhuriyeti Devletinin en büyük işgücü,
insan gücüdür. İnsan gücünün verimli dağıtılması
lazım. Bunun için de, eğitime önem verilmesi lazım. Özellikle,
ikinci dönem eğitimde, meslek sahibi gençlerimizi yönlendirmemiz
lazım.
54 üncü
Hükümetin Programında, KOBİ’lere, Ar-Ge parası, eğitim
parası, yurtdışında daha değişik teknolojileri görme
fırsatı için teşvikler verileceği söyleniyor. Ben, bir
hayal dünyası çizdiğini söylemek istiyorum, kaynak bulmadan. Onun
için buraya gelmişler. Halbuki, yanlış yere gelmişler,
kendileri kaynağı araştıracak, buraya onay için
getirecekler. Tıpkı, geçen sene, Yedinci Beş Yıllık
Kalkınma Planını, o Hükümetin getirdiği gibi.
Yedinci
Beş Yıllık Kalkınma Planında her şey var. Demin,
Sayın Asiltürk dedi ki: “Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisini, hükümetin
üzerinde gördüğümüz için buraya geldik.” Ee, siz muhalefetteyken Türkiye
Büyük Millet Meclisini hükümetin üstünde görmüyorsunuz da, iktidardayken mi
görüyorsunuz; çünkü, siz muhalefetteyken Yedinci Beş Yıllık
Kalkınma Planı hazırlandı ve o zamanki zabıtlarda,
benim de komisyondan arkadaşım olan ve gerçekten değer
verdiğim şimdiki Bayındırlık Bakanımız diyor
ki, “Bu Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Türkiye’yi,
Avrupa Birliğine teslim etmektir. Tıpkı, Altıncı
Beş Yıllık Kalkınma Planında hiçbir şey
olmadığı gibi, burada da olmamakta.”
Saygıdeğer
milletvekilleri, KOSGEB’den aldığım bilgiye göre, TESK’e ve
TOBB’a kayıtlı KOBİ’lerin resmî olmayan sayısı 4
milyon. KOBİ’lere çok ufak miktar sayılacak 1 milyar lira gibi bir
para verirseniz, birkaç katrilyon lirayı buluyor. Ee, zaten, Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin bütçesi, 1,5 katrilyon lira açıkla, 3,5 katrilyon
liradır. Birkaç katrilyon lirayı nereden bulacaksınız?
Burada konuşan herkesin, 20’şer dakikalık konuşmasıyla
bulamazsınız. Zaten, bununla ilgili ihtisas komisyonları var;
Plan ve Bütçe Komisyonu, verdiğiniz önergeyle kurulacak
araştırma komisyonu, KİT Komisyonu...
Plan ve
Bütçe Komisyonu üyesi Refah Partili arkadaşlarımız bilirler,
bütçesi görüşülen her kurumla ilgili olarak getirilen kanun
tasarısında, ilgili kurumun bütün kaynakları vardır.
Mesela, Orman Bakanlığıyla ilgili tasarıda “22 milyon
hektar -bunun yüzde 57’si verimsiz- orman alanımız var” deniliyor.
İşte kaynak... Yani, oradan bulabilirsiniz. Bence, Genel Kurulu
meşgul etmenin hiçbir anlamı yok.
Ayrıca,
hep “rant ekonomisinden üretim ekonomisine geçiş” diyorlar. Zaten, rant,
üretim ekonomisinin bir sonucudur. “Rant” ın kelime anlamı, gayri
menkulden kazanımdır, topraktan kazanımdır. O zaman, gayri
menkulü çok olanlar korksun. Üretim ekonomisinden sonra, insanlarımızın
para kazanmasından daha doğal bir şey olamaz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, öncelikle söylemek istediğim, Hükümetin en fazla önem
vermesi gereken şey, insangücü kaynağımızdır. Türkiye
Cumhuriyetinin çok genç bir nüfusu vardır. Verimliliğin artırılmasında
da en önemli faktör, insangücü kaynaklarının geliştirilmesidir.
İnsangücü kaynaklarının eğitim döneminde
yetiştirilmesi kadar, yetişkinlerin eğitimi ve onların
gelişen teknolojiye uyumunun sağlanması da önem taşımaktadır.
Hükümetin yapması gereken, Türkiye Cumhuriyeti Devletinde, meslekli insan
yetiştirmektir. Bir ülkenin kalkınma düzeyi, meslekli insan
sayısının çokluğuyla ölçülür. Ben, Türkiye Cumhuriyeti
Devletini, çok çocuklu; ama, her şeye rağmen, onları
eğitmek isteyen, onların okumasını sağlayan;
onları, örfüne, âdetine göre yetiştiren bir babaya benzetirken; 54
üncü Hükümetin, çok nüfuslu; ama, sürekli, bakkala borçlanan, çocuğu
büyüdüğünde de onu okutamayan, sonradan başına sorun
çıkaran bir babaya benzeteceğine inanıyorum.
Ülke
kaynaklarını araştırmadan önce, kaynak
kazandırıcı imkânlar bulup, buraya getirmeniz lazım. Yani,
ben isterdim ki, siz, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin demiryolunu, demiryolu
hattının eksikliğini buraya getiresiniz. Demiryolu
yatırımını buraya sunmanız lazım. Sözde, Türkiye
Cumhuriyeti Devleti, Kafkasya’ya, Orta Asya’ya açılan bir kapı.
Malı mülkü nasıl taşıyacaksınız?
Türkiye
içindeki kaynakları oradan oraya dolaştırarak kaynak
artırımı yapamazsınız. İhracatı
artıracaksınız, hizmet satacaksınız; ama, hizmet
satmak için, turizm sektörüyle ilgili hiçbir şey getirmediniz.
Türkiye
Cumhuriyetinin her tarafında, özellikle sınır ticaretinin
yapılacağı çok önemli potansiyeller var. Bunlarla ilgili
uygulamalar getireceksiniz, biz de, burada, memleketin hayrınaysa
onaylayacağız.
Biz, genel
olarak bir görüşme yapacağız, ülke kaynakları nedir, onu
tespit edeceğiz; böyle şey olur mu?!. 550 kişinin grupları
adına konuşan birkaç kişiyle ülke kaynağı nasıl
bulunur?!. Bizim deniz kaynaklarımızı buraya getirin.
Gerçekten,
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, Orta Asya’ya, Kafkasya’ya bir ticaret köprüsü
olduğunu belirtin ve kaynak getirin; kaynak bulma yolu getirin.
İşte, İran, İpek Yolu için, tren yoluyla Türkmenistan’a
bağlandı; bu tür şeyler getirin.
Onun için,
son derece manasız buldum. Ben, Maliyeyi bilmeyen, kaynak
bulmasını bilmeyen bir Hükümetle bu işe
başladığımıza hayıflanıyorum. Görülüyor ki,
Türkiye’nin geleceği, özellikle malî yönden, gerçekten
karanlıktır ve bizim işimiz de çok zor.
Ben, bir
vatandaşımıza söz verdim. Tabiî, daha önce bu
araştırma komisyonunun kurulmasına dair Grup adına
konuşacağım derken -çünkü, bu
önerge dört - beş aydır vardı; şimdi ilk
sıralara geldi- vatandaş dedi ki, “oradan sorun, kaynağın
örtülmesini üstlenen Refah Partisi mi kaynağı bulacak.” Ben de dedim
ki “yahu, o örtülen kaynak çok küçük, siz merak etmeyin onlar başka
kaynaklar arıyorlar.”
Saygıdeğer
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; beni dinleme nezaketi
gösterdiğiniz için hepinize teşekkür eder, saygılar
sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Adil Bey.
Gruplar
adına dördüncü konuşma, Refah Partisinden Temel Karamollaoğlu
Beyin.
Buyurun
efendim. (RP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20
dakikadır.
RP GRUBU
ADINA TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan,
kıymetli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye’nin özkaynaklarının geliştirilmesi konusunda, Sayın
Başbakanımızın bir genel görüşme açılması
talebi üzerinde, Refah Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Öncelikle, kurulan Hükümeti tebrik ediyorum. Cenab-ı Hak’tan,
çalışmalarında başarılar diliyorum.
İkincisi,
bugüne kadar almış oldukları kararlar konusunda da Hükümetimize
teşekkürlerimi arz ediyorum. Dargelirli ve sıkıntı içinde
bulunan vatandaşlarımızın problemlerini çözmede
gösterdikleri bu gayretten dolayı da memnuniyetimi arz ediyorum. Elbette,
bu konunun gündeme getirilmesinden dolayı da memnuniyetimi ifade etmek
istiyorum; çünkü, bu konunun gündeme getirilmesi, aslında, bir farklı
çalışma metodunun da gündeme gelmesi manasına geliyor.
Bugüne
kadar, Meclislerimiz, ilk başta, konu hakkında söz alan, bu konunun
görüşülüp görüşülmemesi konusunda söz alan Sayın Soysal’ın
da belirttiği gibi, bazı konularda, burada, mutlaka bir münakaşa
yapılması, çok zıt fikirlerin gündeme getirilmesi ve mutlaka
iktidarın lehte bir şeyler, muhalefetin de aleyhte bir şeyler
söylemesi tarzında ele alınıyor. Aslında, Sayın
Başbakanın bu önergesiyle, Meclisin -elbette aleyhte birtakım
konular gündeme gelecek, ama- verimli çalışması esas olarak
teklif edilmiş oluyor.
Birtakım
icraatlar yapılacak. Hükümetler, elbette, bu icraatları yaparken
kendi bildikleri tarzda birtakım hizmetleri yürüteceklerdir. Ancak, bu
hizmetleri yürütürken, Yüce Meclisin kıymetli üyelerinin fikirlerinden
istifade etmekten daha tabiî, daha güzel, daha olumlu bir şey olamaz diye
düşünüyorum.
Böyle bir
konu, ilk defa geldiği için, muhalefetteki arkadaşlarımız,
bu konuyu nasıl gündeme getireceklerini de biraz
şaşırdılar. Benden önce söz alan Sayın
Aşırım, gündemde bir önerge olduğu için, ülkenin
kaynaklarının araştırılması gereğini dile
getiren bir önerge olduğu için kendisini lehte hazırlamış;
o önerge kabul edilmeli, yapılmalı diye. Şimdi, kürsüye gelince
bunu ters çevirmek istedi; ama, ne dediğini de pek anlayamadık...
MURAT
BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Daha yenisiniz; anlarsınız,
anlarsınız!..
TEMEL
KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Çünkü, birdenbire frene basıp geriye dönmek
oldukça zor bir yaklaşım gibi geliyor. Ben, bu önerge üzerinde söz
alacak olan bütün arkadaşların, elbette, çok faydalı, çok güzel
fikirler getireceklerini ümit ediyorum ve Hükümetimizin de ifade etmiş
olduğu gibi, Hükümetimiz, Büyük Millet Meclisinin emrindedir, üstünde
değildir. Her türlü fikrinden, talimatından istifade edecek, bir
fikir tam olarak yerleşmiş olacak. Bundan da, elbette hepimiz büyük
memnuniyet duyacağız. Tabiî, bu çalışmalar yeni
başlıyor, hüsnüniyetle, samimiyetle, bu ülkenin ve şu Meclisin
içinde bulunan İktidar ve muhalefet partilerinin birlikte çözüm
arayacakları oturumlar gündeme gelecektir. Bunu, Hükümet, samimiyetle getiriyor.
İşte, burada, biz, muhalefetin yapısını,
çalışmasını ve ne kadar faydalı
olacağını göreceğiz. Elbette, eğer, bu konuda
söyleyecekleri fikirler yoksa, o konuda da, sanki, İktidar biraz
akıllıca davranıp, kamuoyuna, muhaletefetin söyleyeceği bir
söz yokmuş fikrini de duyaracakmış gibi bir kanaat bende hâsıl oldu.
Muhterem
arkadaşlarım, bu önergenin kabulünün ve görüşülmesinin
faydası, önce, bu Meclisi verimli hale getirmek, verimli olarak
çalıştırmaktır. Birinci güdülen gaye ve maksat budur.
Eğer, bu gelenek açılırsa, bundan sonra da hükümetler, karar
vermeden önce, birtakım konuları bu Meclise getirirler ve geniş
bir tarzda bu konular görüşülürse, zannediyorum ki, bugüne kadar
çekmiş olduğumuz sıkıntılar çok kısa zamanda
değişecektir.
Arkadaşlarımız
ifade ettiler, bizim en büyük kaynağımız insan
kaynağıdır; ancak, biz, ülkemizdeki bu insan
kaynağını değerlendiremiyoruz. En baştaki sebep -biraz
yabancı bir tabirle, ama- motive olmuş değiliz; yani, aşk
yok bizde, şevk yok, heyecan yok. İktidarda bulunanlar, şimdiye
kadar, problemleri nasıl çözeceklerini bir türlü tespit edip, o çözümleri
tatbikat sahasına koyamadılar. Muhalefette bulunanlar da, bu
konularda, maalesef, yeterince faydalı teklifler getiremediler. Burada,
yalnız, bir parantez açmakta fayda görüyorum; çünkü, Sayın
Başbakanımızın, bundan önceki Hükümetin getirmiş
olduğu bütçe hususundaki görüşmesi, demin söylediğimin bir
istisnasıdır; çünkü, sadece tenkitlerle değil, bu bütçenin,
neden yeterli bir bütçe olmadığını, nerelerinde eksikler
bulunduğunu ve bu eksikliklerin nasıl giderilmesi gerektiğini
çok güzel bir tarzda ifade ettiler.
O zaman biz
muhalefetteydik, şimdi İktidardayız. O zaman yapılan
tekliflere dikkat edin; şimdi, sizden aynısını bekliyoruz.
(RP sıralarından alkışlar) Yapıcı, olumlu, bu
ülkeyi kalkındıracak teklifler bekliyoruz. Öyle teklifler getirin ki,
Hükümet, gerekiyorsa “ya, bu kadar güzel şeyler var; ama, bunları biz
üstlenemeyiz, bunları yapamayız” diyebilsin; çünkü, bizim
getirdiğimiz teklifler tetkik edildiği zaman, hakikaten, çok
faydalı, çok verimli tekliflerdi; ama, iktidarlar, şimdiye kadar “biz
bunları yapamayız” dedi. Şimdi, biz, hodri meydan, sizlerden,
aynı tarzda, bize, ciddî teklifler getirmenizi bekliyoruz; daha
doğrusu, Hükümetimiz bekliyor.
Gelecek
tekliflerde biz ne istiyoruz, ne beklememiz icap eder... Öyle zannediyorum ki,
bir defa, kısa dönemde, yani, önümüzdeki bir sene zarfında, onu da
bölersek ilk üç ay, onun arkasındaki altı ay, ondan sonra bir sene
zarfında, bu Hükümet, hangi kaynakları süratle harekete geçirebilir;
bunun tespiti gerekir. Onun arkasından, iki sene, üç sene veya dört
senelik orta vadeli bir çalışmayla, bu ülkenin
kalkınmasında nerelerde çok hızlı hareket edilebilecek;
bunlar gündeme getirilmek mecburiyetindedir. Elbette, onun arkasından da,
uzun bir perspektifle, beş ilâ onbeş yıllık bir süre
zarfında, Türkiye’yi, hakikaten büyük ülke yapacak, lider ülke yapacak
daha uzun vadeli planların, programların yapılması
konusunda buraya teklifler yapılması, getirilmesi icap eder; ama, her
şeyden önce, tekrar, dönerek şunu söylemek istiyorum: Mutlaka,
şevk ve heyecan olacak.
Bizim en
büyük kaynağımız insan. Burada meydana getirilecek teklifleri,
ortaya konacak teklifleri değerlendirecek, yine, insan. Eğer, biz,
insanımıza, bu şevki, bu heyecanı verebilirsek... Ki,
şu genel görüşmeler, aslında, bir bakıma, bu şevki, bu
heyecanı vermenin aletidir, vermenin vasıtasıdır diye
düşünüyorum... Bugün, televizyonları başında birçok
insanımız bizleri dinliyor; acaba, bu Büyük Millet Meclisinden
derdimize derman olacak neler çıkacak diye; çünkü, bu Büyük Millet
Meclisinden, bugüne kadar, maalesef, münakaşalar, neticesiz müzakereler ve
kavgalar, söz düelloları geçti; ilk defa, bizden, yapıcı,
olumlu, büyük hedefler istiyor. Emin olun, biz bunu verebilirsek bu Mecliste,
bu ülke, bizim tahminimizden çok daha hızlı kalkınır, çok
daha çabuk, hedeflere ulaşmamız imkân dahiline girer.
MURAT
BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Çareyi Hükümet bulacak Hocam; yükü
buraya atmayın.
TEMEL
KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Elbette... Çareyi elbette Hükümet bulacak.
Elbette... Biz yükü kimseye atmıyoruz.
Arkadaşlarımız
bunu dile getirdiler, Doğru Yol Partisindeki sözcü
arkadaşımız da dile getirdi. Hükümet, bunu, buraya; kabahati
muhalefete yüklemek için değil, tam tersine, muhalefetin hükümete yol
gösterip, hedef gösterip daha büyük mesuliyet yüklemesini beklediği için
getirdi. (RP sıralarından alkışlar)
Şunu
hemen söyleyeyim -çok dile geldi- kısa vadede yapılacak... Bugün,
ülkenin elinde, şehirlerimizde birçok arsa var; bu arsaların, rant
getiren yerlerin satılması icap eder. Nasıl satılacak;
bunlar, bu rant, nasıl birdenbire kaynak haline getirilecek? Aslında,
bu, vatandaşın elinde birikmiş olan nakdin, hükümet eliyle hemen
üretime döndürülmesinin bir vasıtasıdır. İsraf ortadan kaldırılacak.
Kısa
vadeli olarak söylüyorum: İşçi dövizlerinin Türkiye’ye celp edilmesi
icap eder. Binlerce, yüzbinlerce, milyonlarca işçimiz var... Bu paralar,
hiçbir zaman ciddî bir tarzda kullanılmadı. Elbette, israfın
önlenmesi gerekiyor. Bunun yanında, yine, kısa vadede, belki üç
aylık dönemde değil, ama, altı aylık dönemde, atıl
duran tesislerin; darboğazı olan, modernleşemediği için
ciddî olarak çalışamayan, rekabet gücü olmayan tesislerin hayata
geçirilmesi gerekiyor. Elbette, yine, bu kadar kısa bir zamanda, ilk
altı ayın içinde, şu, teröre giden paranın ortadan
kaldırılması gerekiyor. Eğer, biz, terörü, kısa bir
zamanda durdurabilsek, işte, size büyük bir kaynak temini...
Öbür
taraftan, oniki aylık bir dönemi düşündüğümüz zaman, biz, çabuk
bitirilecek tesislerin de mutlaka ele alınmasını, kısmî
vergi ıslahının ele alınmasını,
özelleştirmenin, devlet mülkünün çarçur edilmesi manasına değil,
ama, ciddî bir raya oturtulmasını da mümkün görüyoruz. Bundan
dolayı da, hiç olmazsa, oniki aylık bir zaman zarfında, bu
konular hemen gündeme getirilebilir diye düşünüyorum.
Elbette, üç
dört yıllık orta vadeli bir çalışmada, yatırımlar
nasıl hızlandırılacak, yeni yatırımlar nasıl
yapılacak soruları ile köklü vergi reformu, köklü personel reformu ve
ücretlerle ilgili kısımlar mutlaka gündeme getirilmeli. Bunların
nasıl olacağı konusunda da, burada, sizlerin tekliflerini
bekliyoruz.
Uzun vadede
yapılacaklara gelince; bizim önümüzde mutlaka planlar olacak; strateji
planlarımız, master planlarımız olacak, hem ülke
çapında hem bölgeler çapında. Biz, bugüne kadarki hükümetlere “siz,
beş yıl sonra, on yıl sonra, Türkiye’nin geleceği
noktayı nasıl hesapladınız” diye sorsak... Üzülerek
söylüyorum; ama, bugüne kadar kimse bunu ortaya koyamadı.
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) – Beş yıllık kalkınma
planları yok mu?..
TEMEL
KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Elbette... Açın, bakın o beş
yıllık planların içine... Beş yıllık
planların içinde ciddî hedefler yok artık; sadece “cek” “cak”lar var.
Biz, burada somut deliller istiyoruz.
Bu ülkenin
bağımsızlığı sağlanacaksa, bir bakıma,
bu ülke yatırımlarla o noktaya gelecek. Hangi yatırımlar ne
zamana kadar tamamlanmalıdır; bu ülkede otoyol ağları
denildi, barajlar denildi; hangisi, ne zaman başlayıp, ne zaman
bitecek?.. Maalesef, elimizde hiçbir imkân yok. Neden; çünkü, hükümetler buraya
geldikleri zaman “biz bunları yapmak istiyoruz, yapacağız; ama,
maalesef, kaynağımız yok” diyorlar. İşte, bugünkü
Hükümet “bu kaynağı biz bulacağız; ama, Yüce Meclisin
üyelerinin de bu konuda katkıları varsa, bekliyoruz, tekliflerinizi
getirin” diye geliyor; kaynağı bahane etmiyor bugünkü Hükümet.
Elbette,
farkları zaman içerisinde göreceğiz ve ben, bu farkların, zaman
içerisinde, Yüce Meclisin çalışmasında da birtakım
değişiklikleri meydana getireceğini ümit ediyorum; çünkü, bu ilk
defa geliyor; ilk defa olumlu bir teklif gelince, gruplar
şaşırdı. Böyle bir teklif gelmemiş, ille de
çıkıp tenkit etmek istiyorlar. Şimdi tenkitle
başlayacaksınız; ama, öyle tahmin ediyorum ki, üçüncü genel
görüşme teklifi geldiği zaman, ister istemez, olumlu tekliflerinizi
de getirip ortaya koyacaksınız; zaman isteyecek bunlar. (RP
sıralarından alkışlar)
Muhterem
arkadaşlarım, elbette, ben, burada, genel olarak neler ele
alınmalıdır diye bir şeyler söyleyeceğim; onun için,
şunu hemen dile getirmek istiyorum: Gelecek tekliflerde, biz, çok
kısa vadede nakit sıkıntısının giderilmesini...
Döviz politikasının, para politikasının, kredi
politikasının ve altına bağlı olarak -ülkede
birtakım para politikaları altın ve dövize bağlı olarak
tespit ediliyor- bunların nasıl tespit edilmesi, hangi
değişikliklerin yapılması icap eder ki, nakit
sıkıntısından dolayı, yapılacak olan işler
yapılamaz hale gelmesin.
İşte,
burada -biraz önce söylemiştim- şunu hemen belirtiyorum: Mutlaka,
kısa dönemde üretime geçecek olan tesisler, para bahane edilerek
geciktirilmemeli, hemen üretime geçirilmeli. İsterse, açıktan para
basılsın. Eğer, bir tesis altı ay sonra faaliyete
geçecekse, zaten, o, kendisini halleder. (DSP sıralarından
alkışlar [!]) Tabiî, tabiî alkışlayın...
Göreceksiniz...
Bakın,
Hükümet için... Ben, Grubumuzun fikirlerini dile getiriyorum. Şunu
açıkça söylüyorum...
MUSTAFA
GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) – Tamam, niyet belli!..
TEMEL
KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Hayır efendim,
karşılıksız para basımı demiyorum; sözlerime
dikkat edin. Eğer, siz, altı ay sonra üretime geçecek bir tesisi ne
pahasına olursa olsun üretime geçirirseniz, rantiyecilere
ödeyeceğiniz faizden çok daha büyüğünü, vatandaşa getirirsiniz.
(RP sıralarından alkışlar)
Kapasite
altında çalışan tesisler tespit edilmelidir Türkiye’de;
darboğazdansa darboğazdan, teknoloji geriliğindense teknoloji
geriliğinden, eğer, kalitesi yeterli değilse, o kalitenin
düzeltilebilmesi için, mutlaka; işletme sermayesi eksikse, o işletme
sermayesi temin edilmeli; eğer, yatırım sermayesi yoksa, o
mutlaka bulunmalı; ister, bugün, devletin elinde bulunan tesisler olsun,
isterse özel sektörün elinde bulunan tesisler olsun bizim için fark etmez.
Bugün, size şunu temin edeyim ki; yüzlerce değil binlerce tesis ya atıl
duruyor veya üçtebir, ondabir kapasiteyle çalışıyor.
BAŞKAN
– Temel Bey, 3 dakikanız kaldı.
TEMEL
KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Topraklarımızın
hızla değerlendirilmesi lazım. Hayvancılık en çabuk
rant veren bir yatırım dalıdır. Bugün
tarlalarımızın büyük bir kısmı ekilemiyor; bir
kısmı terörden, bir kısmı da bugüne kadar güdülen
politikaların isabetsizliğinden dolayı. Çünkü köylü,
ektiğinin karşılığını bir türlü
alamıyor.
Ormanlarımız
mutlaka ele alınacak.
Ancak, prensiplerde
şuna dikkat etmek mecburiyetindeyiz: Ne pahasına olursa olsun,
başlanan yatırımlar en kısa zamanda tamamlanmalı,
bizim bu konuda hiçbir tereddütümüz olmamalı.
Atıl
kapasite bırakacak birçok yatırımlar yapılıyor bugün
Türkiye’de. Ben, Hükümetimizin dikkatini de çekiyorum. İki üç tane misal
vermek için söylüyorum: Bugün un fabrikası kurmak kolay bir iştir.
Özel sektördeki insanlar, hiç düşünmeden, yüzlerce un fabrikası
kurdular; ama, bugün, birçok un fabrikası bugün çalışmıyor.
Öbür taraftan, benzin istasyonlarına bakın, trilyonlarımız
benzin istasyonlarına gidiyor, hiçbir faydası yok. Eğer,
Hükümetimiz, o paraların daha faydalı sahalara kaymasını
temin edecek tedbirleri alırsa, işte size kaynak...
Bir benzin
istasyonu, bugün, İstanbul’da, Ankara’da 100 milyar değil, 200
milyardan aşağıya kurulamaz. Eğer siz, 100 tane benzin
istasyonu yatırımı yapacak insanı, başka bir sahaya
yönlendirirseniz, size 20 trilyonluk ek kaynak ortaya çıkar.
Elbette
bazı kuruluşlarda yeniden yapılanmaya, bu konuda mutlaka büyük
ehemmiyet verilmeli; çünkü, devlet kadroları şişmiş, devlet
hantallaşmış, verimsizlik artmış... Mevzuat öyle bir
hale gelmiş ki, sırf mevzuattan dolayı devlet mesafe katedemiyor
âdeta. Bunlar, mutlaka, kaynak yaratma babında da olsa ele
alınmalı, bazı kuruluşlar da ortadan
kaldırılmalı.
Köy
hizmetlerinden mesul olan Devlet Bakanımızı tenzih ederek
söylüyorum, ama “mesela” diyorum; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü
lağvedilmeli; çünkü, hiçbir hizmet yapmaz. Özür dileyerek söylüyorum...
Çünkü, köy hizmetini ilde veya ilçedeki insanlar yapar; ama, sırf politik
gereklerden dolayı, bu, Ankara’ya getirilmiştir. Eğer, biz,
bunları ortadan kaldırabilirsek, Sayın Hükümetimiz bu konuda
gerekli tedbirleri alırsa, eminim ki, kaynak kendiliğinden meydana
gelecektir.
Tekrar
özetleyerek şunları söylemek istiyorum: İnsangücü bizim en büyük
kaynağımız, kalifiye insangücüne ehemmiyet vermeliyiz, beyin
göçünün durması için çare aramalıyız.
Amerikalıların
gazetelerdeki ilanlarına dikkatinizi çekerim: Kalifiye bir
elemansanız, doktora yapmışsanız, mastırınız
varsa, Amerika vatandaşlığı size hazır diyor.
Hükümetimiz, bu konuda, mutlaka, gerekli tedbirleri almalı, o insanlar
burada kalmalı, burada istihdam edilmeli... (RP sıralarından
alkışlar)
Üniversitelerimiz
her şehirde, o şehrin...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Eksüreniz 1 dakikadır; lütfen toparlayın.
TEMEL
KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Üniversitelerimiz, o ilin kalkınması
için bir motor vazifesi görmeli; topraklarımız, sularımız
süratle değerlendirilmeli, yeraltı kaynaklarımız, bilhassa
mermercilik gibi hemen üretime geçecek, hemen ihracata yönelecek olan tesislere
çok büyük destek verilmeli; kültür varlıklarımız, tabiat
varlıklarımız kültür turizmini geliştirebilmek için mutlaka
açılmalı, mutlaka yeniden yapılanmaya gidilmeli, karar
mekanizmaları kısaltılmalı; sanayileşmenin
hızlandırılması, bölgesel dengesizliklerin ortadan
kaldırılabilmesi için yeni teşvik mekanizmaları mutlaka sağlanmalı.
Maksadımız
nedir; yatırımları hızlandırmak,
yatırımları yurt sathına yaymak, verimliliği
artırmak, üretim kalitesini yükseltmek, ihracat potansiyelini
yükseltmektir...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Topluyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Lütfen... Toplama değil, Genel
Kurulu selamlayınız.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) – Müsaade ederseniz,
teşekkür edip, bitiriyorum.
BAŞKAN – Tabiî.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Devamla) –
Muhterem arkadaşlarım, ben, bu önergenin, Büyük Millet Meclisinin
çalışmasında faydalı bir adım olduğuna
inanıyorum. Grubum adına da aynı duyguları dile getiriyor,
Sayın Hükümetimize, Sayın Başbakanımıza böyle bir
teklifi getirdikleri için teşekkür ediyor, tebrik ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (RP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin tamamlanmasına
yaklaşık 16 dakika var. Öngörüşmeyi tamamlayabilmek için bir
grubumuz daha konuşacak ve bir de önerge sahipleri adına Sayın
Başbakan konuşacaklar.
Bu nedenle, çalışma süremizin, öngörüşmemizin
tamamlanmasına kadar uzatılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, gruplar adına son konuşma,
Demokratik Sol Parti Grubu adına Sayın Zekeriya Temizel’in.
Buyurun. (DSP sıralarından
alkışlar)
Sayın Temizel, süreniz 20 dakikadır.
DSP GRUBU ADINA ZEKERİYA
TEMİZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye’nin özkaynaklarının geliştirilmesi
konusundaki genel görüşme önergesi üzerinde, Demokratik Sol Partinin görüşlerini
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, sözlerime başlarken,
bir gözlemimi sizlere sunmak istiyorum. Belki, oturduğunuz yerden çok
somut olarak göremiyorsunuz; ben de, buraya geldiğimde, Bakanlar Kurulu
sıralarına baktım, Türkiye’nin kaynakları konusunda en
ilgili olması gereken bakanları bile Bakanlar Kurulu
sıralarında göremiyoruz. Bu konudaki sorumluluğun da, tamamen,
Sayın Başbakanın omuzlarında kalacağı, Bakanlar
Kurulunun bu görüntüsünden ortaya çıkıyor.
İBRAHİM HALİL ÇELİK
(Şanlıurfa) – Merak etme, Bakanlar Kurulu yerinde...
MAHMUT YILBAŞ (Van) – Sayın Başbakan
burada...
ZEKERİYA
TEMİZEL (Devamla) – Son söz sahibi olarak Sayın Başbakan
konuşurken, belki, ilgili bakanlar gelip kendisini dinlerler; ancak, o
zaman, bu görüşmenin, Mecliste değil de, Bakanlar Kurulunda
yapılmamasının nedenini kendi kendimize sormak elbette ki
hakkımızdır. (DSP sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakan tarafından Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündemine getirilen genel görüşme isteminin konusu üzerinde
değerlendirme yapmadan önce, böyle bir istemin neden
yapıldığının üzerinde durmak gerekir. Olduğu gibi
önergeden alarak okuyorum: “Genel görüşme isteminin amacı,
yıllardır çözümsüz kalması nedeniyle, bir hükümet sorunu
değil, bir devlet sorunu haline gelen, dolayısıyla, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde temsil edilen bütün siyasî partilerin sorumluluk
içerisine girdiği iddia edilen bir konuda, siyasî partilerin çağrı
ve tavsiyelerini almaktır”
Yıllardır
çözümsüz kalması nedeniyle bir devlet sorunu haline gelen konu nedir?
Yıllardır çözümsüz kalması nedeniyle, bir hükümet sorunu
olmaktan çıkıp, devlet sorunu haline gelen konu, kamu
harcamalarının sağlıklı gelir kaynaklarıyla
karşılanmaması ve zaten kıt kaynaklarla
karşılanan kamu harcamalarında da, aşırı
israfın olmasıdır. Devlet yönetiminde birçok önemli konudan biri
gibi gösterilen bu konu, aslında, devlet yönetiminin ta kendisidir. Kamu
yönetiminde, özellikle, kayıtdışı ekonominin denetim
altına alınarak, bu konu başta olmak üzere, yeni kaynaklar
oluşturularak ve kamu fonlarında israfı önleyerek, aslî kamu
hizmetlerine daha fazla kaynak aktarılması; iyi bir devlet
yönetiminin kendisi olunca, devleti daha iyi yöneteceği iddiasında
olan siyasî partilerin de bu konuda fikirlerinin olması çok
doğaldır. Nitekim, Demokratik Sol Partinin seçim bildirgesinde de,
ülke sorunlarının ne şekilde çözüleceği ve kaynakların
da nerelerden sağlanacağı açıkça gösterilmiştir.
Ancak, bu
görüşler, siyasî partiler iktidara geldiğinde uygulayacakları
görüşlerdir. Eğer, bu konuda, siyasî partiler arasında tam bir
fikir birliği olsaydı, farklı siyasî partilerin ortaya
çıkmasına da gerek olmazdı.
Değerli
milletvekilleri, yeni kurulan Koalisyon Hükümeti, bu konunun yıllarca çözümsüz
kaldığını söylemek suretiyle, 1991 ilâ 1996
yılları arasında iktidarda bulunan koalisyon
ortağının, daha doğrusu, koalisyonun bir
kanadının bu konudaki başarısızlığını
da tescil etmiştir. Bu durumda, yıllardır iktidarda bulunan
koalisyon ortaklarından birisinin, bu konuda, yani,
sağlıklı kaynaklara dayalı, verimli kamu yönetimi konusunda
yapacağı herhangi bir şeyin veya söyleyeceği bir şeyin
olmadığı ortaya çıkmaktadır.
Sayın
Başbakan, Hükümet Programıyla ilgili konuşmasında
“Hükümetin gereksinimi olan kaynağın, nominal faizlerin
yüksekliğinden ve kârlar ile kiralardan kaynaklanan haksız rant
gelirlerinden elde edileceğini” söylemişti. Bu durumda, bizler, yani,
muhalefette olan partiler, bunun ne şekilde gerçekleştirileceğinin
merakı içerisindeyiz. Hal böyle olunca, tüm yönetilenlerin, yani,
halkımızın, kamunun iyi yönetilmediği ve bu konuda
çözümlerinin olduğunu söyleyerek en fazla oyu alan partinin
getireceği çözümleri beklemek hakkıdır. Ancak, yeni kurulan
Koalisyon Hükümeti, daha kuruluşunun haftasında, bu konunun, hükümet
sorunu değil, devlet sorunu olduğunu söyleyerek, sorunun
altından kalkılamayacağının işaretlerini
vermiştir. Daha açık bir anlatımla, Hükümet, şu anda, ne
yapacağını kesin olarak bildiğini net olarak ortaya
koyamamaktadır.
“Kamu
nasıl sağlıklı gelir kaynaklarına kavuşturulur;
gelin, bir genel görüşme açalım” demek, genel görüşmenin
tanımına da uymaz.
Değerli
milletvekilleri, genel görüşme, toplum ve devlet faaliyetini ilgilendiren
belli bir konunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda
görüşülmesidir. Halbuki, daha önce de belirttiğimiz gibi, kamunun
sağlıklı gelir kaynaklarına kavuşturulması ve
kamu harcamalarında israfın önlenmesi, devlet yönetiminde bir parça
değil, devlet yönetiminin ta kendisidir; çünkü, israf, toplum
gereksinmelerinden fazla, bazı alanlarda eğitim vermek üzere
açılan okullarda ortaya çıkabileceği gibi, verimli tarım
alanlarında sanayi kurarak ya da sulanan tarım arazilerine, hem de
ucuz devlet kredileri vererek, ikincil konut yaptırarak da ortaya
çıkar.
İsraf,
kamu yönetiminde liyakat ve kariyer esasına uymayarak, kamu hizmetlerinin
yeteneksiz kişilere gördürülmesiyle ortaya çıkabileceği gibi,
çalışanına hakkı olan ücretini ödemeyerek, bu ücret yerine,
aynî ödeme yapılmasıyla da ortaya çıkar.
İsraf,
ağaçlandırılacak arazinin ağaçlandırılmayarak,
erozyona bırakılmasıyla ortaya çıkabileceği gibi,
ormanların talan edilerek arazi mafyası tarafından tahribiyle de
ortaya çıkar. İsraf, 5 liralık bir kamu hizmetinin, İhale
Yasasının yetersizliği nedeniyle, 5 bin liraya
yaptırılmasıyla ortaya çıkabileceği gibi, önceliği
olmayan yatırımlara trilyonlarca lira harcayarak da ortaya çıkar.
Değerli
milletvekilleri, kısacası, kamu yönetiminde israfın önlenmesi,
iyi bir kamu yönetiminin ta kendisidir. Adaletten güvenliğe,
eğitimden personel yönetimine kadar, tüm alanlarda da doğru bir
reform yapılmasını gerektirir.
Tüm bu
alanlarda, Hükümette bulunanların bir program ve
yaklaşımlarının olması gerekir; bu
yaklaşımlarını, getirdikleri yasa tasarılarıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisinde sergilerler. Muhalefet partileri de,
yapılacak düzenlemelerin sakıncalarıyla eksikliklerini
göstererek, kendi önerilerini açıklayarak, yapılan düzenlemenin
iyileştirilmesi için çalışırlar.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapısı, bu tür bir
çalışmaya elverecek şekildedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi
komisyonları, bu şekilde getirilen yasa tasarı ve tekliflerinin
ayrıntısıyla tartışıldığı,
gerektiğinde bütün yasa tasarı ve tekliflerine olduğu gibi
şekil verildiği komisyonlardır. Nitekim, Meclisin geçmiş dönemlerinde
buna benzer çalışmalar yapılmış; sonuç olarak,
komisyonlarından sevk edilen şekliyle hiç ilgisi olmayan
yasaların çıkması sağlanmıştır;
dolayısıyla, gerçek anlamda partilerin katkıları, bu
ihtisas komisyonlarında ve özel alanlarda tek tek ortaya konulabilir.
Yoksa, devletin tüm yönetimiyle ilgili olarak, 20 dakika içerisinde peşpeşe
sıralanan birkaç cümleyle, bir partinin, bir hükümete veya devlete
katkısının ortaya konulması imkânsızdır.
Değerli
milletvekilleri, önergede, devletin sağlıklı kaynaklara
kavuşturulması konusunda, kayıtdışı ekonominin
denetim altına alınması konusunda, Koalisyon Partilerinin
hemfikir olduğundan bahsedilmektedir. Mademki, Koalisyon Partileri,
kayıtdışı ekonominin denetim altına alınması
konusunda hemfikirdirler, o halde, denetim altına almak konusunda da gereğini
yapmalıdırlar.
Türkiye
Büyük Millet Meclisinde yasaların görüşme süreci -biraz önce
söylediğim gibi- bellidir. Muhalefet partileri, bu süreç içerisinde,
kayıtdışı ekonominin önlenmesiyle ilgili olarak, bütün
birikimlerini bu çalışmalarına kesin olarak katacaklardır,
bundan emin olabilirsiniz. Bu sorumluluğunu Demokratik Sol Parti yerine
getirmeye hazırdır; ancak, Demokratik Sol Parti, 20 dakikalık
bir süre içerisinde, bu kayıtdışı ekonomiyle kamu
kaynaklarından sadece ve sadece birisini oluşturan bir konunun,
değil 20 dakikada, 200 dakikada bile çözümlenmeyeceğinin kesin olarak
bilincindedir. Bu olay, sadece burada bulunan insanların birikimine de
bağlı değildir; çünkü, çok net olarak bilinir ki, bütün siyasî
partiler, sorunları ortaya koyduktan sonra, çözümleri de ortaya koyarlar;
ama, bunların, iktidara geldikleri takdirde, devletin birikiminden de
yararlanarak çözüleceğini çok iyi bilirler. Devlet birikimini kullanmadan,
devletin yıllardan beri edindiği birikimi kullanmadan getirilecek
olan çözümler, havada kalmaya veya toplumun gerçek anlamda
sorunlarını çözmeye yetmez, yetmeceyeğini hepinizin de çok iyi
bilmesi gerekir. Kaldı ki, kayıtdışı ekonomi konusunda
çözüm getirilecek sorunlar bu görüşmeden de ibaret değildir.
Kayıtdışı ekonominin öncelikle tanımlanmaya
ihtiyacı bulunmaktadır. Öncelikle, kayıtdışı
ekonomi nedir; bunun bir tanımını yapmak gerekir. Sadece bunun
için yapılacak bir genel görüşme bile yeterli olmayabilir. Siyasî
partilerin, kayıtdışılık konusunda, bir kavram
birliğine sahip olduklarına kesin olarak ihtimal vermiyorum.
Kayıtdışı ekonomi, sadece vergi kaçağından
kaynaklanan ekonomi midir; yoksa, vergiden muaf ve istisna olan
kazançların kayıtlara intikal ettirilmemesi nedeniyle vergi
alınmayan alanları da mı kapsamaktadır? Öncelikle,
bunların yanıtını vermek gerekmektedir. Kayıtdışı
ekonominin denetim altına alınması, vergi sisteminin mevcut
kurumlarını olduğu gibi koruyarak mı; yoksa, vergi
sisteminde gerçek anlamda bir reform yapılarak mı
sağlanacaktır? Bu vergi oranlarını değiştirmeden,
kayıtdışı ekonominin tamamını, olduğu gibi
kayıtiçine alabilecek misiniz, alamayacak mısınız? Vergi
almak yerine, borç alarak kamu giderlerini karşılamak, bir siyasî
tercih olarak ortaya çıkmış ve bugünkü rant ekonomisini
doğurmuştur. Şu anda da tercihte herhangi bir
değişiklik yoktur. O zaman, bu tercihi değiştirecek misiniz
değiştirmeyecek misiniz? Öncelikle, bunların ortaya
konulması gerekir; tartışılması gereken
bunlardır. Bunların da, bu komisyonlar yerine, burada, bir genel görüşme
sırasında ortaya konulması gerçekten olanaksızdır.
Bundan kaçıldığı için değil; herhangi bir alanın
çok sınırlı bir sıra içerisinde ortaya konulması,
belki de, bu konular nasıl olsa görüşüldü, oralarda herhangi bir
şey bulunmadı diye gözardı edilmesine ve doğru dürüst
incelendiğinde, gerçekten bulunacak özkaynakların gözardı
edilmesine neden olabilir. Dolayısıyla, bu kadar geniş bir
konunun, bir genel görüşme sırasında, 20 dakika içerisinde dile
getirilmesi kesinlikle ve kesinlikle söz konusu olamaz değerli milletvekilleri.
Bu
soruları uzatmak olasıdır. Bunlarla ortaya koymaya
çalıştığımız husus, konunun önemsizliğini ve
gereksizliğini ortaya koymak değildir. Konu çok önemlidir.
Yalnız, konu -bir daha tekrar ediyorum- devlet yönetiminin ta kendisidir.
Konu, devlet yönetiminin ta kendisi olunca, olayları teker teker ele almak
ve sonuca gitmek zorunlu olmaktadır. Buradaki konuşmaların
şekli, bu genel görüşmenin ne kadar gereksiz olduğunu da ortaya
koymuştur. Genel görüşmenin öngörüşmesi sırasında,
yine, bütün görüşlerin hepsi, parti programlarında belirtildiği
gibi “cek”lerle, “cak”larla geçmiştir. Yapılacak olan aslî
görüşmelerde de bundan ileri gitme olanağı yoktur ve bu, şu
anda televizyonlarının başında ve o gün seyredecek olan bir
toplumda, karamsarlık yaratabilecek bir konu da olabilir. “Eyvah,
Türkiye’yi bu sorunlardan çıkaracak çözümler, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde üretilemiyor” denilecektir. Halbuki, bunların çözümlerinin
olduğunu hepimiz gayet iyi biliyoruz. Farklı düşünsek bile, en
azından, çözümlerinin olduğunu biliyoruz.
Onun için,
diyoruz ki, bu şekilde çok geniş olarak ortaya getirdiğiniz
genel görüşme konusu, bir tek genel görüşmede ortaya konulacak ve
sonuçlandırılacak bir konu değildir. Parlamenter
sorumluluğunu üstlenmiş her birey, ilgili komisyonlarda ve görevleri
sırasında, bu sorumluluklarını sonuna kadar kesin olarak
yerine getirirler. Dolayısıyla, çok sınırlı zamanlarda
görüşlerini tam olarak anlatamama, sanki o konuda görüşü yokmuş
gibi bir imaj uyandırma tehlikesini de hiçbir zaman göze almamalıdırlar
ve almamak gerekir diye düşünüyoruz.
Değerli
arkadaşlar, işte bu nedenle, böyle bir genel görüşme
açılmasının, herhangi bir yarar sağlamayacağına
inanıyoruz.
Hükümet,
hükümet etmenin gereğini yerine getirmeli ve sorunların çözümüne
yönelik önerilerini, en kısa sürede, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
normal sürecini işleterek, Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmelidir.
Ondan sonra, bunun gereği yapılır. Yok, eğer, devletin
sorunlarını çözecek önerileri yoksa, bu takdirde de, ülkeye, kesin
olarak, zaman kaybettirmemelidir.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Temizel.
Şimdi,
önerge sahipleri adına son söz, Başbakan Sayın Necmettin
Erbakan’ın.
Buyurun
efendim. (RP sıralarından ayakta alkışlar, DYP
sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN
NECMETTİN ERBAKAN (Konya) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin muhterem
üyeleri; hepinizi hürmetle, muhabbetle selamlıyorum, sevgiyle
kucaklıyorum.
Bugün, Yüce
Meclisimizde, Meclisimize müracaat etmek üzere rica ettiğimiz, Türkiye’nin
millî kaynaklarının geliştirilmesi konusunun bir genel
görüşme olarak ele alınması hususunun ön müzakeresini
yapıyoruz. Temenni ediyorum ki, bu kıymetli müzakerenin
arkasından, genel görüşme açılması Yüce Meclisin tasvibine
mazhar olur ve en kısa zamanda bu genel görüşmeyi yaparız;
böylece, hepimizin çok iyi bildiği gibi, ülkemizin en önemli bir temel
meselesi hakkında, Yüce Meclisimizin kıymetli partilerinin
görüşlerini almak imkân ve fırsatını buluruz. Yüce
Meclisimizin, halkımızın meselelerine çözüm üretmek üzere, bütün
bu çözümlerin temelini teşkil eden kaynak meselesine büyük önem vermesi,
inanıyorum ki, 65 milyon insanımızı sevindiren en önemli
olaylardan birisidir.
Hepimizin
bildiği gibi, yeni Hükümetimiz kurulmuştur ve Yüce Meclisimizin
güvenoyuna mazhar olmuştur. Kurulduğu günden beri, kollarını
sıvayarak, canla başla, halkımızın meselelerini çözmek
için, gece gündüz çalışmaktadır.
İlk
önemli adım atılmıştır. 1996 yılı
bütçesinde, tam 7,5 milyon insanımızı direkt olarak
ilgilendiren, aileleriyle beraber düşündüğümüz zaman 30 milyon
insanımızı ilgilendiren memur maaşı konusunda,
Hükümetimiz, çok önemli, bütün halkımızı sevindiren bir
adım atmıştır. 1996 yılı bütçesinde, memur
maaşlarının sadece yüzde 30 artırılacağı
öngörüldüğü halde, Hükümetimiz, bunu, yüzde 50 olarak tayin etmiştir.
Bu, 7,5 milyon insanımızı ve bunların ailelerini sevince
gark etmiştir. Dün, köylü kuruluşları dahil çeşitli meslek
kuruluşlarının hepsinin, emekli derneklerinin, işçi
sendikalarının, memur sendikalarının hücumuna
uğradık, büyük sevgi tezahüratı gördük, birçok telgraf
aldık. Şu anda, huzurlarınızda, bu
bahtiyarlığı duyarak bulunuyorum; çünkü, hepimizin bildiği
gibi, bir Bağ-Kur emeklimiz, kırk yıl ülkeye hizmet etmiş
bir insanımız, ne yazık ki, ayda 3,5 milyon lira alarak dört
çocuğunu geçindirmek mecburiyetiyle karşı karşıya
bulunuyordu. İşte, bu şartlar altında, en
aşağı 10 milyon lira almalarını temin etmek, hepinizin
takdir edeceği gibi, asgarî bir insanlık göreviydi. Dolayısıyla,
Hükümetimiz, bütün bunları dikkate alarak, insanımıza
verebileceği azamî ferahlığı temin etmek üzere bu
sevindirici adımı atmıştır; halkımız büyük
bir sevinç içerisindedir. Şimdi, inşallah, bu müjdeler, ardı
ardına devam edecektir.
Şu
anda, ülkemizde, büyük bir hayvancılık meselesi olduğunu
biliyoruz. Hayvancılığımız öldürülmüştür. Doğu
ve Güneydoğu Anadolumuzun hayvanları beslenmiş; ancak, köylümüz
satamıyor; çünkü, et kombinaları kapatılmış; çünkü, et
dışarıdan ithal ediliyor. Böyle bir noktada “bütün bu
hayvanlarınızı getirin, bu kombinaları
çalıştıracağız, değeri pahasına
alacağız” demek, çok büyük hayatî önem taşıyor. Bu da,
milyonlarca insanımızı sevindirecek çok önemli adımlardan
birisidir.
Şimdi,
asgarî ücret, bu ayın sonuna kadar tayin edilecektir. Devletimiz, iki
çocuklu bir ailenin aylık asgarî mutfak masrafı 18 milyon derken,
dört çocuklu bir aileye ayda 8 milyon lira verip, 3 milyon lirasını
da vergi olarak kesiyor. Bu durum karşısında, elbette, asgarî
ücret konusunda da halkımızı ferahlatacak bir büyük
adımın atılması gerekmektedir.
Biraz sonra
fındık fiyatlarını ilan edeceğiz. Bütün
Karadenizimizin yalnız fındığa bağlı
olduğunu biliyoruz.
Öbür
taraftan, köylümüz, borçlar altında ve borçların faizi altında
nefes alamıyor. Köylümüzün borçlarının faizlerini affetmek ve
borçlarını ertelemek, onlara ne büyük ferahlık verecektir.
Esnafımız,
peşin vergi altında ve hayat standardı altında inim inim
inlemektedir ve bütün çalışanlarımız enflasyonun
baskısı altındadır. Keşke, imkân bulsak da, bir an
evvel hiç değilse eşel-mobil sistemine geçebilsek.
Ne
konuşuyorum ben şimdi; halkımız pek çok meselenin
içindedir; bu meselelerinin çözümü elbette Hükümetimizin görevidir.
Hükümetimiz, bu meseleleri çözmek için, bu adımları, inşallah,
ne pahasına olursa olsun atacaktır; ancak, bu adımların
atılması, hepimizin bildiği gibi, sonunda kaynak sorunuyla
ilgilidir.
Bizim
Hükümetimiz bir değişim hükümetidir. Yani, bugüne kadar olduğu
gibi, bu paralar mı lazım; haydi vergi koyalım, haydi zam
yapalım; hayır, bizim Hükümetimiz bu değişimi
başaracak inşallah. (RP ve DYP sıralarından
alkışlar) Biz,
kaşıkla verip kepçeyle geri almayacağız. Bundan
dolayıdır ki, bizim yolumuz vergi, zam, borç ve faiz olmayacak.
İşte,
siz, bugün bu değişimi yaşıyorsunuz. Çünkü, biz, burada
vergi kanununu konuşmuyoruz. Ne konuşuyoruz; ülkenin
kaynaklarını nasıl geliştireceğimizi;
insanımızı ezerek değil, ülkemizde verimliliği
artırarak, ülkemizin kaynaklarını geliştirerek, üretim
seferberliği yaparak, reel ekonomiye nasıl geçeceğimizi
konuşuyoruz.
Bundan
dolayı, Yüce Meclisimizin böyle bir konuyu ele almış
olması, hepimizi sevindirecek en önemli bir olaydır ve işte, bu
değişimi yaşamış olmaktan dolayı, hepimiz -çok
şükür- şu anda bahtiyarlık içindeyiz.
Her
şeyden evvel, kaynaklarımızı nasıl
geliştireceğiz konusu hakkında fikirlerini serdetmiş olan
bütün kıymetli parti mensuplarına, konuşan
arkadaşlarımıza hassaten teşekkürlerimi arz ediyorum ve
hemen belirtiyorum ki, bazı arkadaşlarımızın
mütalaalarını birlikte, beraberce düzeltmekte yarar vardır.
Nitekim, çok kıymetli arkadaşlarımızın bir kısmı
“Refah Partisi olarak zaten Meclisimizde kaynakları geliştirmek için
bir araştırma önergesi verilmişken, neden şimdi,
kaynakları nasıl geliştireceğiz diye bir genel görüşme
istenmiştir” sorusunu ortaya koydular.
Demin, Refah
Partisinin kıymetli sözcüsü arkadaşımızın
belirttikleri gibi, kaynakların geliştirilmesinin acil atılacak
adımları vardır, kısa vadede atılacak
adımları vardır, orta vadede, uzun vadede atılacak adımları
vardır. Bizim araştırmalarımız, olsa olsa, ancak,
kısa, orta, uzun vadeli ihtiyaçlar hakkında bize fikir verecektir,
ışık tutacaktır.
Halbuki,
ülkemizin kaybedecek zamanı yok, halkımızın sabrı yok;
asıl önemli olanlar, acil kaynak artışını temin edecek
hususlardır. İşte, bu genel görüşmeden asıl maksat,
süratle, devletimizin gelirlerini, vergiyle, faizle değil, başka
kanallar ve imkânlardan nasıl artıracağız; bunu
konuşmak. Bunun, uzun boylu, aylarca sürecek araştırmalara
tahammülü yoktur; bunun, bir an evvel görüşülmesinde büyük fayda
vardır ve inşallah, bir yandan, halkımıza her gün yeni bir
müjde verilirken; bu müjdelerden önce de, o müjdelerin malî
karşılıkları temin edilecektir. Bu kaynaklar
hakkındaki çalışmalarla, biz, bir yandan, ülkemizin bütün
uzmanlarından bu fikirleri alırken, en kıymetli
işadamlarımızdan da bu hususta tavsiyelerini almak üzere program
hazırladık; ama, uzmanların ve en kıymetli insanların
fikirlerini alırken, asıl, Yüce Meclisimizin bu konudaki
tavsiyelerini almadan yapamazdık; onun için huzurlarınızdayız.
Her
vesileyle ifade ediyorum; Yüce Meclisimizde, o müracaat ettiğimiz
uzmanlardan çok daha üstün olduğuna inandığım, fevkalade
kıymetli devlet adamlarımız var, ihtisas sahibi
insanlarımız var, pek çok üniversite profesörümüz var. (RP ve DYP
sıralarından alkışlar) Meclisimiz, çok yüksek seviyeli bir
meclistir; dolayısıyla, bu kadar önemli bir hükümet meselesi
üzerinde, elbette, öncelikle Yüce Meclisimizin fikrini almak, bizim için bir
vecibedir.
Meclisimiz,
Hükümetin üzerindedir, bir kere daha ifade ediyorum. Bundan dolayıdır
ki, biz, Birinci Büyük Millet Meclisi gibi çalışalım istiyoruz.
Yani, çok kıymetli bazı arkadaşlarımızın demin
söyledikleri gibi; efendim, şimdi parlamenter sisteme geçtik; Birinci
Büyük Millet Meclisi döneminde değiliz; bir icra organı var; o,
yaptığını yapsın, karşımıza gelsin, biz
sonra tenkit edelim... İyi; ama, bu ülke bizim; bu düşünce, çok
yanlış bir düşünce. Niye, hata yapılacak da ondan sonra
düzeltilmeye çalışılacak?.. Hata yapılmadan önce
fikirlerimizle katkıda bulunmak, çok daha isabetli bir davranış
olmaz mı?.. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)
Şimdi,
bakın, biz değişim Hükümetiyiz ve inşallah,
elbirliğiyle değişeceğiz. Bugüne kadar, birçok yerde
istişare edilmeden kararlar alındı –kimseyi, hiçbir dönemi
tenkit etmek için söylemiyorum; sadece, ne yapmak istediğimizi belirtmek
için söylüyorum- ve bunun acısını çektik. Meclis, o
işlerden haberdar bile olmadı. En sonunda, her şey bittikten
sonra haberdar oldu ve birçok hata da kolaylıkla yapıldı. Bu,
yanlış; yanlış bir sistemdir. Aslolan, bu kadar yüksek
seviyeli Meclisimizin fikirlerini, her şeyden önce almaktır. Bundan
dolayıdır ki, burada, bir çoğulcu demokrasi örneği
yaşıyoruz.
A. TURAN
BİLGE (Konya) – Öbür ortak nerede Hocam?
BAŞBAKAN
NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) – Ülkemiz hepimizindir; meselelerimizi çözmek
için hepimiz katkıda bulunacağız. Burası er
meydanıdır; milletin önünde konuşuyoruz; o halde, ülkenin
meselelerini biz çözeriz diyen partilerimiz, şimdi buraya gelecek, ne
yapacaktınız da çözecektiniz sualinin cevabını verecek; 65
milyon insanımız da bakacak; kim güzel cevap verirse, onu
alkışlayacak. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)
İşte, yapmak istediğimiz budur.
Bundan
dolayıdır ki, Anayasamız, İçtüzüğümüz
açıktır; Meclisteki genel görüşme, ülke ve devletin bir
meselesini görüşmek üzere yapılır deniyor. Halbuki, bizim konuştuğumuz
bu mesele, ülke ve devletin bir meselesi değil, en mühim meselesidir. Biz,
bunu bir genel görüşme halinde ele almayacağız da ne
görüşeceğiz Allah aşkına!..
MEHMET
BÜYÜKYILMAZ (Adana) – Bu kadar büyük mesele 20 dakikada görüşülür mü?!.
BAŞBAKAN
NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) – Bu sebepten dolayıdır ki, bu
önergeyi Yüce Meclise getirmemiz, kesinlikle sorumluluktan kaçınmak demek
değildir, bunun bir devlet meselesi olduğunu ifade etmemiz, Hükümetin
mesuliyetten kaçınması demek değildir; çünkü, ülke hepimizindir,
ülke bütçesinin ne hale geldiğini hepimiz biliyoruz, bu halden ülkemizi
çıkarmak için, hepimiz, neyimiz varsa, katkıda bulunacağız,
bir çoğulcu demokrasi örneğini göstereceğiz, hep beraber
çalışacağız.
Yine
açıkça ifade ediyorum ki, bunun Yüce Meclisin huzuruna getirilmiş
olması, “biz, bir şey bilmiyoruz, Hükümetin bir fikri yok, siz bize
fikir verin” manasında değildir. Hükümetin fikri var, burada hiçbir
konuşma yapılmasa dahi Hükümet ne yapacağını çok iyi
biliyor; ancak, biz, daha iyisini yapmak için, sizin kıymetli
fikirlerinizin katkısını istiyoruz. Elbette, bu, takdir edilecek
bir olaydır, “biz, çareyi bilmiyoruz, siz bulun” demek değildir ve
“niye yapmadınız” diye, bundan önceki dönemleri tenkitle de bu genel
görüşmenin hiçbir alakası yoktur, eski hükümetleri tenkitle de bir
alakası yoktur; arabayı atın önüne koymak değildir, tam
tersine, bir iş yapmadan önce, bunun istişaresi, fikirlerin
toplanması, en doğru yoldur, en güzel şekildir. Fevkalade
isabetli bir noktadayız; ancak şimdi Türkiye’de gerçek çoğulcu
demokrasiye geçiyoruz. Bazı arkadaşlarımız bunu
yadırgadılar, şaşırdılar. Demin serdedilen
fikirler, bu değişimi yavaş yavaş idrak etmenin
ihtiyacı içinde olduğumuzu gösteriyor, bu değişimi hep
beraber idrak edeceğiz.
Bundan
sonra, biz getirmesek dahi, siz, bizden, “şu meselelerde
kararınızı almadan önce gelin bize sorun” diyeceksiniz; ben,
buna inanıyorum. Böylece, gerçek çoğulcu demokrasiyi
yaşayacağız.
Nitekim,
bakınız, önümüzdeki günlerde Çekiç Güç ve olağanüstü hal için
kararlar alacağız. Efendim, siz Hükümet olarak
kararlarınızı alın, biz arkadan kabul veya reddedelim...
Hayır; biz, o kararı almadan önce, mümkünse bir genel görüşme de
bunlar için açacağız, ne söyleyecekseniz önce söyleyeceksiniz. (RP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Biz, bunları
beraberce oluşturacağız. Bir büyük değişimi
yaşıyoruz, bu değişim, inşallah, hepimizi bahtiyar
edecektir.
Çok aziz ve
muhterem arkadaşlarım, kardeşlerimizin bir kısmı “iyi,
güzel de, bu kadar önemli bir meseleyi, buraya gelip, 20 dakikada nasıl
konuşuruz” dediler. Unutmayalım ki, bizim şu anda
yaptığımız müzakere, önergenin asıl müzakeresi
değil, bu önergenin gündeme alınıp alınmaması
müzakeresidir. Bunun için, bir önfikir beyan etmek üzere bu kürsüye geldik; bu
müzakeremizi yaptıktan sonra gündeme alacağız. Gündeme
aldığımız zaman, her bir partimize bir saat vakit
vereceğiz. Partilerimizin çok iyi hazırlanıp geleceğine
inanıyorum; bu bir saatlik vakit içerisinde, millî kaynaklarımızı
geliştirmek için fevkalade kıymetli tavsiyelerde bulunacaklarına
inanıyorum.
Arkadaşlarımızın
bir kısmı “efendim, bu işler zaten ihtisas komisyonlarında
yapılıyor” buyurdu. ihtisas komisyonlarımızda,
hazırlanmış olan kanun tasarı ve teklifleri üzerinde
fikirler ortaya konuyor. Halbuki, biz, şimdi, başka şey
yapıyoruz; bütün o kanun tasarı ve teklifleri hazırlanmadan
önce, ülkenin bu temel meselesini çözmek için nelere
başvuracağız diye bir genel görüşme yapıyoruz. Bu
görüşmenin ışığında hazırlanacak olan kanun
tasarı ve tekiflerimiz, tabiî, Yüce Meclisin komisyonlarında
ayrıca incelemeye tabi tutulacaktır, ondan sonra Genel Kurulumuzda
gene incelemeye tabi tutulacaktır; o hizmetler, o görevler ayrı
görevdir; böyle temel bir ülke meselesini çözmek için baştan hepimizin
fikirlerimizi orta yere koymamız ayrı bir görevdir.
BAŞKAN
– Sayın Başbakan, 20 dakikanın dolmasına 2 dakika var
efendim.
BAŞBAKAN
NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın
Başkan; hemen toparlayacağım, inşallah.
Önce, bir
kere daha bunları belirttikten sonra, yani, bütün bu işlerde,
asıl gayemizin, halkımızın mutluluğunu sağlamak
ve ülkemizin meselelerini elbirliğiyle çözmek olduğunu açıkça
ifade ediyorum ve hemen belirtiyorum ki, biz, bu kaynak meselesini, şimdi,
bir kere konuşarak bırakmayacağız; devamlı olarak,
kaynak için yeni fikirler isteyeceğiz; çünkü, bu, ülkemizin temel
meselesidir. Bir süre sonra, bir kere daha bir genel görüşme istersek, bu
kadar hayatî bir meselede; sakın şaşırmayasınız.
Şimdi,
sözlerimi toparlarken, bakınız, bütün konuşan
arkadaşlarımın fikirlerine teşekkür ediyorum; ancak, itiraf
etmemiz gerekir ki, biz, bugün, bu toplantıya hazırlıksız
yakalandık; ben, bunu biliyorum. Bütün kıymetli partilerimizin, bu
konuda fevkalade güzel bir hazırlık yaparak, çok mükemmel bir
şekilde bu maksada hizmet edeceklerine inanıyorum.
Nasıl
hazırlık yapacağımız konusunda, sadece bir iki fikir
vermek istiyorum. Bakınız, anafikir vermemiz kâfi, teferruata
girmemize lüzum yok. Demin, kardeşlerim de söylediler; bu ülkenin, birçok
Hazine arazisi var. Mesela,
İstanbul Bakırköy’deki Sümerbank Fabrikası gibi bir fabrika...
Bu fabrika, zaten demode olmuş; bunun arazisi trilyonlar ediyor. Biz, bu
fabrikayı, dışarıya modern bir fabrika olarak
taşısak, bu araziyi çok daha kıymetli maksatlar için kullansak;
devletimize çok iyi bir gelir elde etmiş olmaz mıyız?.. Hatta,
bunların satış işlemleri uzun süreceği için, herhangi
bir finansman kuruluşuyla bir anlaşma yaparak, bunun muhammen bedeli
üzerinden peşin bir para alıp, hizmetlere ayrılsa; belli usuller
altında bunun satışı yapıldıktan sonra, iş
bittikten sonra mahsubu yapılsa ve böylece devletin acil paraya
kavuşması temin edilse, güzel bir şey olmaz mı?..
Bunları uzun uzun sayacak değilim.
Avrupa’daki
işçilerimizin tasarruflarının getirilmesi için çok cazip
teklifler yapmamız mümkündür. Bunları, inşallah,
olgunlaştırıp, tatbik mevkiine koyduğumuz zaman, hepimiz
göreceğiz ve bakınız, bizim, şimdi, Irak’a...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Başbakan, toparlamak için ne kadar süreye
ihtiyacınız var efendim?
BAŞBAKAN
NECMETTİN ERBAKAN ( Devamla) – 3 dakika yeter zannediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN
– Peki; buyurun.
BAŞBAKAN
NECMETTİN ERBAKAN (Devamla) – Sağ olun, çok teşekkür ederim.
Şimdi,
Irak’a, 2 milyar dolarlık petrol satış imkânı verildi.
İnşallah çok yakında petrol boru hattını
açacağız. (RP sıralarından alkışlar) Irak, bu 2
milyar dolarla gıda maddeleri alacak.
Bugün, bizim
kamyonumuz, Irak’a, bir tek kapıdan gidiyor ve Habur Kapısının
önünde kilometrelerce kuyruk bekliyor. Gittikten sonra, kamyonu dörtte bir
yüklüyor; çünkü, karşılığında oradan petrol alacak. O
alacak olduğu petrol için kamyonundaki depo, sadece 250 kiloluk bir depo;
ona yetecek kadar mal götürüyor, dörtte bir yükle; onu yükleyip getiriyor.
Şimdi,
biz, bu kamyonlarımızı tam yüklesek, altındaki petrol
depolarını büyütsek ve insanlarımız bir gidişte dört
misli iş yapsa; bir kapı yerine, üç dört kapı açsak; bu, hem
halkımıza hem bölgemize hem devletimize gelir bakımından
çok faydalı bir adım olmaz mı?.. (RP sıralarından
alkışlar)
Misal olarak
söylüyorum, şu anda Elazığ’da binlerce hayvan var. Bu
hayvanların kesilmesi lazım. Başlangıçta da söylediğim
gibi, dışarıdan et getirileceğine,
kapatılmış olan et kombinalarında kendi
hayvanımızı süratle kessek ve başta Silahlı
Kuvvetlerimizin ihtiyacı olmak üzere, bunu dışarıdan
alacağımıza kendi et üretimimizden sağlasak, ülke
ekonomisine bir büyük katkıda bulunmaz mıyız?..
Bakınız,
PETKİM’in geliri fazla, parasını repoda kullanıyor; ama,
diğer bir kuruluşumuz yüzde 150 faiz ödüyor. Şimdi, bütün
KİT’ler bir ailedir; bunun fazla parasını bu kullansa da, bu
ihtiyacı olan KİT yüzde 150 faiz ödemekten kurtulsa; bu, güzel bir
şey değil mi?..
Şimdi,
benim maksadım, bütün bu güzelleri toptan saymak değil; sadece bir
fikir vermek için bunları arz ettim. Bendeniz, önümüzdeki asıl
müzakerede, bütün muhterem parti konuşmacılarımızdan, bu
çeşit fikirlerini getirip lütfetmelerini rica ediyorum. Güzel bir
hazırlık yaptıktan sonra, bu fikirleri orta yere koyacak
olursak; bunlardan, bu güzel fikirlerden istifade etmek suretiyle -bu memleket
hepimizindir- adımlar atılacak olursa, vatanımıza,
milletimize en hayırlı hizmeti yapmış oluruz.
İnanıyorum
ki, gündeme alındığı takdirde, Meclisimizin yapacağı
en hayırlı çalışmalardan birine şahit
olacağız. Bu, fevkalade yüksek seviyeli Meclisimiz, bu
kaynakların geliştirilmesi hususunda en güzel fikirleri getirecektir.
Bu fikirler için şimdiden teşekkürlerimi sunuyorum.
Yüce Meclisi
muhabbetle, sevgiyle kucaklıyorum; sağ olun, var olun. (RP
sıralarından ayakta alkışlar; DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, genel görüşme önergesinin öngörüşmeleri
tamamlanmıştır.
Şimdi,
genel görüşme açılıp açılmaması hususunu
oylarınıza sunacağım: Genel görüşme
açılmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Genel
görüşme açılması kabul edilmiştir.
Daha önce
alınan karar gereğince, genel görüşme, gündemin “Özel Gündemde
Yer Alacak İşler” kısmında yer alacak ve Genel Kurulun 16
Temmuz 1996 Salı günkü birleşiminde yapılacaktır.
Bunu
gerçekleştirmek üzere, 16 Temmuz 1996 Salı günü saat 15.00’te
toplanmak üzere, birleşimi, iyi akşamlar ve iyi hafta sonu
dileklerimle kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 19.23
VII. – SORULAR VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Kahramanmaraş Milletvekili
Ahmet Dökülmez’in, Kahramanmaraş Merkez Kültür Belediyesi Bozoğlan ve
Beşoluk mahallelerinin ilkokul ihtiyacına ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam’ın yazılı
cevabı (7/951)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıda sunulan sorumun Millî Eğitim Bakanı
tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasına
delaletinizi arz ederim.
Ahmet
Dökülmez
Kahramanmaraş
Kahramanmaraş Merkez Kültür Belediyesi Bozoğlan ve
Beşoluk mahallelerinde ilkokul yoktur. Mahallelerin en yakın okula
belde içinde mesafesi 20 km. en yakın köye mesafesi 8 km.’dir. Bu
mahallede 50 civarında ilkokul çağında çocuk bulunmaktadır.
Bunların 8 tanesi binbir güçlükle civar okullara gidip gelmekte, geri
kalanları ise öğrenim çağını geçirmektedir.
Yatılı bölge okulunun kontenjanı sınırlı
olduğu ve birçok yerden talep olduğu için yılda bir iki çocuk bu
imkândan istifade etmektedir. Halen kız çocuklarından 10 yaşına,
oğlan çocuklarından 9 yaşına gelmiş ve cahil
kalmış çocuklar mevcuttur. Durumu yerinde görünce benim vicdanım
sızladı.
Soru : 1. Bu çocukların 1 yıl cahil kalmasının
hayata 1 yıl geç başlamasının bedeli nedir?
2. Atatürk sağ olsaydı bu durumda sizlere ne yapardı?
T.C.
Millî
Eğitim Bakanlığı
Araştırma
Planlama ve Koordinasyon Kurulu
Başkanlığı 10.7.1996
Sayı :
B.08.0.APK.0.03.01.00-022/1797
Konu : Soruönergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi : T.B.M.M.
Başkanlığının 20.6.1996 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-23867/951-2289 sayılı yazısı.
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Ahmet
Dökülmez’in “Kahramanmaraş Merkez Kültür Belediyesi Bozoğlan ve
Beşoluk Mahallelerinin ilkokul ihtiyacına ilişkin”
yazılı soru önergesi incelenmiştir.
Kahramanmaraş Merkez Kültür Belediyesi
Bozoğlan ve Beşoluk mahallelerinde yapılan incelemede
öğrenci sayısının az olması nedeniyle (15-20) okul
binası yapımı programa alınmamıştır.
Belde merkezine 15-20 km. mesafede olan bu
mahallelerdeki çocukların Merkez Yatılı İlköğretim
Bölge Okulunda öğrenimlerinin sağlanması için gerekli tedbir alınmıştır.
Arz ederim.
Prof.
Dr. Mehmet Sağlam
Millî
Eğitim Bakanı