DÖNEM : 20                           CİLT : 30                             YASAMA YILI : 2

 

 

T. B. M. M.

TUTANAK DERGİSİ

 

117 nci Birleşim

8 . 7 . 1997  Salı

 

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. – GELEN KÂĞITLAR

III. – YOKLAMALAR

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A)  GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Kırıkkale Milletvekili Recep Mızrak’ın, Kırıkkale’de meydana gelen patlamaya ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez’in cevabı

2. – Kırıkkale Milletvekili Mikail Korkmaz’ın, Kırıkkale’de meydana gelen patlamaya ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez’in cevabı

3. – Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz’in, Kırıkkale’de meydana gelen patlamaya ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez’in cevabı

4. – Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez’in; Kırıkkale Milletvekili Recep Mızrak, Mikail Korkmaz ve Hacı Filiz’in, Kırıkkale’de meydana gelen patlamaya ilişkin gündemdışı konuşmalarına cevabı

B)  TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu’nun, Şebinkarahisar Adı ile Yeni Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/689) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/208)

2. – Siirt Milletvekili Nizamettin Sevgili’nin, Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında 2809 Sayılı Yüksek Öğretim Kurumları Hakkında Kanunun 32 nci Maddesinin (b) Bendinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin (2/763) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/209)

3. – Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri, Siirt, Şırnak, Tunceli ve Van illerinde devam etmekte olan olağanüstü halin, 30.7.1997 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere 4 ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/916)

V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A)  ÖNGÖRÜŞMELER

1. – Hatay Milletvekili Fuat Çay ve 57 arkadaşının, yerel yönetimlere yapılan yardımlarda Anayasa ve kanunlara aykırı olarak partizanca davranmak suretiyle görevini kötüye kullandığı ve bu eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Maliye eski Bakanı Abdüllatif Şener hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/14)

V. – SORULAR VE CEVAPLAR

A)  YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıç’ın, Evren Askerlik Şubesinin Şereflikoçhisar’dan Evren İlçesine nakledilip edilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İsmet Sezgin’in cevabı (7/2947)

2. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Kocaeli-Körfez İlçesine askerlik şubesi açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İsmet Sezgin’in cevabı (7/2965)

 
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı.

İspanya’ya gidecek olan :

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in dönüşüne kadar, Cumhurbaşkanlığına, TBMM Başkanı Mustafa Kalemli’nin vekâlet etdeceğine;

Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in dönüşüne kadar, Dışişleri Bakanlığına, Devlet Bakanı Şükrü Sina Gürel’in vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne;

İlişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

TBMM İçtüzüğünün 78 inci maddesine göre, Genel Kurul ve komisyonlarda bulunan tasarı ve tekliflerden bazılarının öncelikli olarak görüşülmesine devam edilmesi istemine ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu.

Başbakan Mesut Yılmaz tarafından kurulan Bakanlar Kurulu programı okundu.

Alınan karar gereğince, olağanüstü halin uzatılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ile yerel yönetimlere yapılan yardımlar konusunda Maliye eski Bakanı Abdüllatif Şener hakkında verilmiş bulunan (9/14) esas numaralı Meclis soruşturması önergesi ve diğer denetim konularını görüşmek için, 8 Temmuz 1997 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 16.28’de son verildi.

 

Hasan Korkmazcan

Başkanvekili

 

             Zeki Ergezen                                             Kadir Bozkurt

                   Bitlis                                                          Sinop

               Kâtip Üye                                                  Kâtip Üye


II. – GELEN KÂĞITLAR

8 . 7 . 1997  SALI

Rapor

1. – Kırşehir Milletvekili Cafer Güneş ve 5 Arkadaşının; Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/698) (S. Sayısı : 349) (Dağıtma tarihi : 8.7.1997) (GÜNDEME)

 

Yazılı Soru Önergeleri

1. – Kocaeli Milletvekili Bekir Yurdağül’ün, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit’in hükümetteki görevlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3119) (Başkanlığa geliş tarihi : 3.7.1997)

2. – Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, belediyelere yapılan para ve araç-gereç yardımlarına ilişkin Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/3120) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.7.1997)

3. – Ankara Milletvekili Sabri Ergül’ün, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumundaki kadrolaşmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3121) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.7.1997)

4. – Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan’ın, kumarhanelerle ilgili yasa tasarısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3122) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.7.1997)

5. – Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan’ın, medyada yer alan gizli belgelere  ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3123) (Başkanlığa geliş tarihi : 4.7.1997)


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 15.00

BAŞKAN : Başkanvekili Kamer GENÇ

                                                                                        

                      

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117 nci Birleşimini açıyorum.

Sayın milletvekilleri, Divan Üyesi arkadaşlarımız olmadığından dolayı, Divanın teşekkülü için 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.02

 

 

 

 

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.06

BAŞKAN :  Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER : Mustafa BAŞ (İstanbul), Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş)

 

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, biraz evvel, birleşimi açarken, Divanımızda eksiklik vardı; şimdi, Divandaki eksikliği tamamlamış bulunuyoruz.

Ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; adı okunan sayın milletvekilinin, salonda bulunduğunu yüksek sesle belirtmesini rica ediyorum.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur; birleşime 10 dakika...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – 25 dakika ara verin Sayın Başkan...

DEVLET BAKANI HASAN HÜSAMETTİN ÖZKAN (İstanbul) – Sayın Başkan, 20 dakika ara verin...

BAŞKAN – Birleşime 25 dakika ara veriyorum.

                      

Kapanma Saati:15.30

 

 

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.55

BAŞKAN: Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER: Ahmet DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş), Mustafa BAŞ (İstanbul)

                                                                                         

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

III. – YOKLAMA

BAŞKAN – Bundan önceki oturumda yapılan yoklamada toplantı yetersayısına ulaşılamadığı için, birleşime ara vermiştik; şimdi, yeniden yoklama yapacağız.

Yoklama sırasında Genel Kurul salonunda olan sayın milletvekillerinin, Genel Kurul salonunda olduklarını yüksek sesle belirtmelerini rica ediyorum.

(Yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır; çalışmalarımıza başlıyoruz. (ANAP, DSP, CHP ve DTP sıralarından alkışlar)

Bundan sonra alışacaksınız; İktidar partilerisiniz, gelip Meclisi çalıştıracaksınız, arkadaşlar. Bu, niye bu kadar sizi... Yani, elbette ki, bu kürsüye oturanlar yoklama yapacaklar.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce gündemdışı söz istekleri vardır; üç arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.

IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A)  GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. – Kırıkkale Milletvekili Recep Mızrak’ın, Kırıkkale’de meydana gelen patlamaya ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez’in cevabı

BAŞKAN – Birinci gündemdışı söz, Kırıkkale'de meydana gelen olay konusunda gündemdışı söz isteyen, Kırıkkale Milletvekili Sayın Recep Mızrak'a verilmiştir.

Buyurun Sayın Mızrak. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

RECEP MIZRAK (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepimizin televizyonlardan çok yakından takip ettiği gibi, Kırıkkale'de meydana gelen, neredeyse bir afet halinde cereyan eden patlamalarla ilgili söz almış bulunmaktayım. Bu konuda, Yüce Meclisi bilgilendirmek üzere huzurlarınıza geldim.

Değerli arkadaşlar, hepimizin de bildiği gibi, Perşembe günü; yani, 3 Temmuz 1997 Perşembe günü, sabah saat 9'a 10 kala, Kırıkkale Mühimmat Fabrikasının imlâ bölümünde bildiğimiz patlama meydana gelmiştir. İlk patlamayı takiben hemen gerekli müdahaleler yapılmış olmasına rağmen, maalesef diğer patlamalar önlenememiş, yaklaşık olarak 20 civarında patlamayla bu imlâ fabrikasının tümü neredeyse yok olmuştur.

Değerli arkadaşlar, bu imla fabrikasının yok olmasına neden olan patlamalar sonucunda, zaten, son yıllarda, ülkemizde en fazla göç veren, fakirliğin, fukaralığın ve ihtiyacın en fazla kol gezdiği, en fazla bulunduğu Kırıkkale daha da sarsılmış, daha da belini doğrultamaz bir hale gelmiştir. Kırıkkale, bu patlamayla daha da sarsılırken, diğer taraftan, bu patlamanın vuku bulduğu imlâ bölümüne sahip bulunan mühimmat fabrikasının önemi, bu patlamanın önemini bir kat daha artırmaktadır.

Değerli arkadaşlar, burada meydana gelen zarar, sadece tesis anlamında, yaklaşık 50 milyon dolar civarındadır; yani, bu tesisin yeniden inşa edilebilmesi, bu tesisin üretimini ikame edebilecek yeni bir fabrikanın kurulabilmesi için bu kadar paraya ihtiyaç bulunmaktadır. Bunun ötesinde, Kırıkkale'de, bir taraftan tahrip olan evler, işyerleri, diğer taraftan bunun içerisinde tahrip olan ticarî emtialar, mallar ve yine bunun yanında, esnafın, şu günlerde, bu hadiseden dolayı iş yapamaması dolayısıyla, alacaklarını tahsil edememesi dolayısıyla uğranılan zararlar ciddî boyutlara ulaşmıştır.

Yine, bu mühimmat fabrikasının imlâ kısmının bu şekilde bir patlamaya maruz kalması, 4'ü Kırıkkale'de olmak üzere, 9 fabrikamızın kapasite kullanım oranlarının aşağılarda oluşmasına sebep olabilecek bir netice doğurmaktadır; çünkü, imlâ fabrikası, mühimmat fabrikası, bu 9 fabrikanın -bu fabrikaların 4'ü Kırıkkale'dedir- mamul maddelerini, hammadde olarak kullanan bir fabrikaydı. Bu fabrikanın çalışmaması, diğerlerinin de çalışamaması anlamına gelmektedir.

Burada, memnuniyet verici olan hadise şudur: Çok değerli İçişleri Bakanımız, patlamayı haber alır almaz gidip -zannediyorum saat 09.30-10.00 sıralarında- hadiseye nüfuz etmiş ve hadiseyi kontrol altına almıştır. Bunu takiben, ilgili diğer bakanlarımız, süratli bir şekilde Kırıkkale'ye intikal etmişler, burada, bir taraftan gerekli tedbirleri alırlarken, diğer taraftan da, Kırıkkaleli hemşerilerimizin morallerinin yüksek tutulmasına, Kırıkkaleli hemşerilerimizin bu faciayı göğüslemelerine, moral yönünden, ciddî anlamda katkıda bulunmuşlardır. Yine, bu bazda, Sayın Cumhurbaşkanımıza ve ilgisini esirgemeyen Sayın Başbakanımıza, Kırıkkaleliler adına, şükranlarımı arz etmeyi bir borç bilirim.

Değerli arkadaşlar, bundan sonra, devletimize ve Hükümetimize düşen görevler olacaktır. Her şeyden önce, mağdur durumda olan ve Türkiye'de göç veren 17 civarındaki şehir arasında, ciddî anlamda bir göç vermeyle 7 nci sırada bulunan ve bu durumu da gelir noksanlığından, gelir elde edememesi ve geçinememesinden kaynaklanan Kırıkkale, bu mağduriyetinin daha da artmaması için gerekli desteği, gerekli ilgiyi beklemektedir.

Bu bakımdan, birtakım tedbirlerin alınması lazım. Tedbirlerin başında, her şeyden önce, Hükümetimizin de ilan ettiği gibi, burada uğranılan zararlar, yani, tahribattan, kırıklıklardan, yıkılmadan kaynaklanan zararlar ve bozulmadan kaynaklanan zararlar süratli bir şekilde tazmin edilmeli, karşılanmalıdır. Onun ötesinde, Ziraat Bankasına, Halk Bankasına ve esnaf kefalet kooperatifine olan borçlar en azından 1 sene süreyle ertelenmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Mızrak, 1 dakika veriyorum, ondan sonra uzatmam. Rica ediyorum... Çünkü, çok yoğun bir gündemimiz var.

RECEP MIZRAK (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

Yine, ertelenen borçlar kadar, yeniden kredi açılmasında fayda görmekteyiz.

Değerli arkadaşlar, Kırıkkale hakikaten mağdur, Kırıkkale, hakikaten perişan vaziyettedir. Kırıkkale, afet bölgesi ilan edilmeli ve götürü vergiler konusu yeniden gözden geçirilmelidir; gerekirse, Gelir ve Kurumlar Vergilerinin ilk taksitleri, takip eden taksitle birleştirilmelidir.

Değerli arkadaşlar, Kırıkkale'deki fabrikalar 1927 ile 1936 yılları arasında yapılmıştır. Bu, bir hadisenin de yeniden gündeme getirilmesine dikkatimizi çekmektedir: Bugün, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarının yaklaşık olarak yüzde 76'lık kısmı ithalatla karşılanmakta, yüzde 24'lük kısmı ise yerli olarak karşılanmaktadır. Yerliler içerisinde öyle tesisler var ki, bunların kesinlikle yedeklenmesi lazım; bunlardan birisi de mühimmat fabrikası. Kırıkkale'ye kurulacak olan yeni bir fabrika...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamam Sayın Mızrak...

RECEP MIZRAK (Devamla) – Şunu da tamamlayayım...

BAŞKAN – Hayır efendim, vermeyeceğim... Rica ediyorum... Bakın, sizden sonra da çok konuşmacı var. Rica ediyorum... Zaten, aynı konuda 3 arkadaşa söz verdim. Rica ediyorum...

RECEP MIZRAK (Devamla) – Bir tane değil, gerekirse, kapasiteleri düşük tutulmak suretiyle asgarî iki tesis kurulması gerekir diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyor, bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, Kırıkkale'de meydana gelen yangın, gerçekten, ülkemiz için büyük bir facia ve bu facia, hem millî servetimizin kaybına hem savunma sanayimizin zayıflamasına hem de birçok vatandaşımızın mağdur olmasına neden olduğu için, bugün, dört Kırıkkale milletvekili gündemdışı söz istedi. Konunun önemine binaen -tabiî, üç kişiye söz vereceğim için- her partiden bir arkadaşa söz verdim.

2. – Kırıkkale Milletvekili Mikail korkmaz’ın, Kırıkkale’de meydana gelen patlamaya ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez’in cevabı

BAŞKAN – İkinci sözü, yine aynı konuda gündemdışı söz isteyen Kırıkkale Milletvekili Sayın Mikail Korkmaz'a verdim.

Buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

Sayın Korkmaz, sizin süreniz de 5 dakika.

MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, geçen hafta perşembe günü, hepimizi derinden yaralayan bir faciayı Kırıkkale'de yaşadık. Bu tip bir patlama 1986 yılında olmuş ve 8 vatan evladının toprağın kara bağrına gitmesiyle neticelenmişti. Allah, yeniden, böyle bir faciayı Anadolu coğrafyasına nasip etmesin.

Bu patlama neden olmuştur? İki türlü sebep vardır: Birincisi, sabotaj, ikincisi, ihmal. Saat 09.00'da patlama oluyor. Her gün saat 10.00'da çay molası verilmesi gerekirken, o gün, saat 09.00'da veriliyor.

Bir başka husus şudur: Orada hiç kimse ölmemiştir arkadaşlar. "Bir kişi öldü" deniyor. Ben, çok önemli bir kaynaktan bilgi aldım. O kişi ölmemiştir; o kişi, şu anda istihbarattadır; ölmemiştir. Onun için, o anda hiç kimsenin ölmemesinin... Elbette ki, ölmesini istemiyoruz. Ama, niçin orada kimse kalmamıştır? Bunu da, sayın yetkililere, Yüce Meclisin kürsüsünden duyurmak istiyorum.

İhmal... İnşallah, ihmal olabilir; ben, böyle temenni ediyorum; çünkü, sabotaj hadisesi, halkın ümitsizlik ve devamlı panik halinde olmasına sebep olacaktır; bu da, Kırıkkale halkı için devamlı korku demektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; perşembe günü saat 09.00'da meydana gelen ufak çaplı patlamadan sonra, saat 15.30'da, büyük patlamayla, Kırıkkale'deki asıl facia meydana gelmiştir. Bundan sonra ne olmuştur; vatandaş, aynı gün, saat 09.00'da şehri terk etmiş; ama, bir başka tehlike baş göstermiştir; açlık, susuzluk ve barınma ihtiyacı...

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işbaşındaki Hükümet, Kırıkkale yanarken, halk, evini terk edip dağlara çıkarken ne yapmıştır? Teşekkür ediyorum, sayın bakanlarım oraya gelmişlerdir, Sayın Cumhurbaşkanım da gelmiştir; ama, aynı gün, tecrübeli bir politikacı olan Cumhurbaşkanı Sayın Demirel, oradaki resmî yetkiliye -ismini vermiyorum- "sayın yetkili, evet, tekniği ben biliyorum, fabrika yanmıştır; ama, bu vatandaş nerede yatacaktır, karnını nerede doyuracaktır; bunun cevabını istiyorum" demiştir; ama, aynı gün, vatandaşa çare bulunamamıştır; çünkü, Kızılay, o gün, saat -09.00'da patlama olmuş- 11.00'de, 12.00'de gelmesi icap ederken, ancak, ertesi gün -yani, cuma günü- sembolik birtakım çadırlarla Kırıkkale'ye gelebilmiştir; ama, Kırıkkale halkının yalnız olmadığını, devletin bir belediye başkanı, Ankara'nın bağrı yanık Melih Gökçek'i, bütün Ankara'yı seferber etmek suretiyle, Kırıkkale'nin aç ve susuzluktan yanan evladının bağrına yetişmiştir. (RP sıralarından alkışlar) Onun için, Sayın Melih Gökçek'e, Altındağ Belediye Başkanına, Keçiören Belediye Başkanına, Kırşehir Belediye Başkanına ve Çorum Belediye Başkanına, Kırıkkale halkı adına teşekkür ediyorum arkadaşlar. (RP sıralarından alkışlar) Bakanlarımıza da teşekkür ediyorum, bizimle beraber oldular; ama, gönül isterdi ki, Kızılay'ı da arkalarından getirebilsinler.

Sayın arkadaşlar, aylar önce, 15.12.1996 tarihinde, şimdi de Bakanımız olan Sayın Yalım Erez'den şöyle bir ricada bulunmuştum: "Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım; son günlerde buralara atama yapılacaktır. Sayın Bakanım, milletvekili olarak size bir teklifimiz var, size şu teklifi veriyoruz: Biz, size karışmıyoruz; yalnız, bizim sizden ricamız, Makine Kimyayı çok iyi bilen kadroları işbaşına getiriniz. Çünkü, şu anda -yani 15.12.1996 tarihi itibariyle- Makine Kimyanın başındaki -yani Kırıkkale'deki- tüm müdürler, genel müdürler ve genel müdür yardımcıları, dışarıdan, OSTİM'den tutulmuş, bir başka tezgâhın başından tutulmuş; ömründe Makine Kimyada çalışmamış insanlar oraya getirilmiştir. Kırıkkale çan çalmaktadır. Bir gün Kırıkkale yanarsa bunun hesabını ödemek durumundasınız" demiştim. Sayın Erez, sağ olsun; o günlerde bir rötuş yapıldı; ama, bizim için yine bir şanstır; aynı bakan, "Güçlü Bakan" yine buradadır. Buradan sesleniyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen, konuşmanızı bitirir misiniz; 1 dakika veriyorum.

MİKAİL KORKMAZ (Devamla) – Bitiriyorum.

Acilen, şu anda Kırıkkale'yi altüst eden mühimmat fabrikasının başında bulunan genel müdür ve genel müdür yardımcısı görevden alınmazsa, Kırıkkale'de büyük hadiseler olur. Devletin kürsüsünden, vatandaşın kürsüsünden, Sayın Bakanım, sizlerden rica ediyorum.

Basında çıkan iki konuya daha değinmek istiyorum. Bir tanesi, Çelik Fabrikası Müdürü Murat Yılmazer. Murat Yılmazer, ömrünü Makine Kimyaya vermiş; Türkiye'deki on kimyacıdan bir tanesidir. Bir başka husus; Sayın Ahmet Sarı, genel müdür yardımcısıdır; yirmi yılını Makine Kimyada teftiş kurulunda geçirmiştir. Barut fabrikasının müdürü Sayın Hüseyin Kaplan ömrünü Makine Kimyada geçirmiştir. Daha sonraki değişmeyenlerle mukayese ettiğiniz zaman, bunlar, alnından öpülecek insanlardır. Onun için, ben diyorum ki, Makine Kimya bir yangındır; Sayın Bakanım, acilen tedbir alınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamam efendim, teşekkür ederim.

MİKAİL KORKMAZ (Devamla) – Kırıkkale yangın alanı haline gelmiştir. İşçinin ve esnafın yanına gidiniz, destek olunuz. Hepinize teşekkür ediyorum.

BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) – İşiniz kadrolaşmak.

MİKAİL KORKMAZ (Devamla) – Arkadaşlar, mal meydandadır, her şey meydandadır, kadrolarınız da meydandadır. (RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Tamam Sayın Korkmaz, teşekkür ederim.

3. – Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz’in, Kırıkkale’de meydana gelen patlamaya ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez’in cevabı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yine aynı konuda, Kırıkkale'de meydana gelen patlamayla ilgili gündemdışı son söz, Kırıkkale Milletvekili Sayın Hacı Filiz'e verilmiştir.

Buyurun. (DYP sıralarından alkışlar)

Sizin de süreniz 5 dakika Sayın Filiz.

HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kırıkkale İlimizde 3 Temmuz Perşembe günü Makine Kimya Kurumu Mühimmat Fabrikasına bağlı İmlâ İşletmesinde meydana gelen patlamayla ilgili görüşlerimi arz etmek için huzurunuzdayım. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Patlamada hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum. Yine, aynı olayda yaralananlara acil şifalar diliyor, bütün hemşerilerime geçmiş olsun diyorum.

Kırıkkale, 250 bin nüfusa sahip. 1924 yılında Kırıkkale'de kurulan askerî fabrikalar sayesinde oluşmuş bu nüfus. 1950'li yıllarda Makine Kimya Kurumu kurulmuş ve askerî fabrikalar buraya devredilmiş. Bu askerî fabrikalarda, 1940'lı yıllarda, dünyanın en kaliteli çeliği ve namluları üretilmiş; yine, 1940'lı yıllarda, uçak imalatı gerçekleştirilmiş. Tekstil makineleri, takım tezgâhı, çelik çekme boru, elektrik sayaçları, dişli, demir-çelik sac mamulleri burada üretilmiş -ilk defa Makine Kimya Kurumunun ürettiği mamuller- Ordumuzun mühimmat, silah, roket ve patlayıcı madde ihtiyaçları burada üretilmiş.

Mühimmat fabrikasının imlâ bölümü, daha önce de Kırıkkale'de tehlike yaratmış. İlk kurulan imlâ fabrikasının kazan dairesinde patlama olmuş 13 Temmuzda ve bu patlamada 7 itfaiye erimiz şehit olmuş. Yine, 3 Temmuz Perşembe günü saat 09.00 sularında meydana gelen patlamayla ise, halk sokağa dökülmüş, patlamaların devam etmesi ve öğleden sonraya doğru meydana gelen büyük patmayla da 10 bine yakın işyeri, 60 bine yakın ev büyük bir hasar görmüştür.

Değerli milletvekilleri, Kırıkkale'deki 250 bin nüfusun 15-20 bin civarı Ankara'ya ve Kırıkkale girişindeki Karacalı ve Kırıkköy çevresine; yüzde 80'e yakını ise, Kırıkkalemizin ilçelerine, beldelerine ve köylerine yerleşmişlerdir. Bu ilçelerimize yerleşen yüzde 80 nüfusa bakan ilçe kaymakamlarına, belediye başkanlarına, belde başkanlarına ve 173 muhtarımıza huzurunuzda minnetlerimi sunuyorum. Yine, Kırıkkale girişine yerleşen kişilere ise, Ankara Belediyesi, Keçiören, Çankırı, Çorum ve Kırşehir Belediyelerinin yaptığı yardımlardan dolayı, yine, huzurunuzda, bu kuruluşlara da minnetlerimi sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, mühimmat fabrikasının imlâ bölümü yapılana kadar, Makine Kimyaya ait olan Kırıkkale'deki Nitrosan, Çeliksan, Çelbor ve pirinç fabrikaları da faaliyetlerini en düşük düzeyde tutmak zorunda  kalacaklardır. Mühimmat fabrikasının imlâ bölümü yapılmadığı takdirde...

Çeliksanda 765 işçi, Çelborda 191 işçi, Nitrosanda 397, Pirinçsanda 429 kişi, mühimmat fabrikasında ise 1 922 kişi çalışmaktadır. Bu işçilerin zor durumda kalmaması için, mühimmata bağlı imlâ fabrikası, en kısa sürede –Makine Kimyaya alınmış olan– Bedesten'de kurulmalıdır; yani, Kırıkkale'nin 10-15 kilometre ilerisine götürülmelidir.

Yine, imlâ fabrikasının faaliyete geçmesi ne kadar gecikirse, diğer fabrikaların çalışması da o kadar sekteye uğrayacaktır. Pirinç fabrikasında, uçak bombalarının iç aksamlarındaki pirinç ve bronz malzemeleri üretilir. Çeliksanda, 5 bin librelik, 2 bin librelik uçak bombalarının gövdeleri; Çelborda, 5 bin ve 2 bin librelik uçak bombalarının gövde boru imalatı yapılmaktadır. Nitrosan fabrikası ise, mühimmata barut üretmektedir. Mühimmat fabrikasının durması demek, bu 4 fabrikanın da durması demektir. Bu patlamalar sonucunda, mühimmat fabrikasına bağlı imlâ işletmesi tamamen yok olmuştur. Binalarda ve işyerlerinde büyük hasarlar meydana gelmiş, esnaf, sanatkârlar ve işçilerimizle birlikte bütün Kırıkkale halkının durumu içler acısıdır. Devlet, Kırıkkale'ye acil olarak elini uzatmalıdır.

Biz, Doğru Yol Partisi olarak, konuya gerekli hassasiyeti göstermekteyiz. Bunun için, 7 Temmuz 1997 günü, iki kanun tekifini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunmuş bulunuyoruz. Kanun teklifinin birincisi, Kırıkkale İlinde, mühimmat fabrikasında meydana gelen patlamada zarar görenlerin gelir, kurumlar ve geçici vergilerinin affını içermektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Size de 1 dakika eksüre veriyorum,  lütfen bitirin; uzatmayacağım süreyi.

Buyurun Sayın Filiz.

HACI FİLİZ (Devamla) – İkinci teklifimiz ise, Kırıkkale İlimizin kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına dahil edilmesini içermektedir. Tarafımızdan verilen her iki kanun teklifinin ivedilikle yasalaşması gerekmektedir. Bu konuda bütün grupların aynı görüşte olduğuna inanıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kırıkkale insanı, diken üstünde değil, bomba üstünde oturmaktadır. İmlâ fabrikası, Kırıkkale uzağına taşınmalıdır. Kırıkkale'nin zarar gördüğü bu açığın kapanması için, organize sanayi bölgesinin altyapısı yıl sonuna kadar bitirilmelidir. Kırıkkale Üniversitesinin fakülte binalarının yapılmasının hızlandırılması için, ek ödenek acilen gönderilmelidir. Kalkınmada öncelikli il olmamız kararını, Bakanlar Kurulu da alabilir.

Sözlerime son verirken, bütün Kırıkkaleli hemşerilerime geçmiş olsun diyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Filiz.

4. – Sanayi ve Ticaret Bakanı E. Yalım Erez’in; Kırıkkale Milletvekili Recep Mızrak, Mikail Korkmaz ve Hacı Filiz’in, Kırıkkale’de meydana gelen patlamaya ilişkin gündemdışı konuşmalarına cevabı

BAŞKAN – Sayın Bakan?.. Cevap vereceksiniz_

Evet, üç gündemdışı konuşmaya Sanayi ve Ticaret Bakanımız cevap verecektir.

Buyurun Sayın Bakan.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI E. YALIM EREZ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Temmuz 1997 Perşembe günü, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumuna bağlı Mühimmatsan Anonim Şirketinin imlâ işletmesinde meydana gelen infilakla alakalı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

İmlâ işletmesi, Mühimmatsan Anonim Şirketine bağlı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyacı olan 35 milimetreden 203 milimetreye kadar çeşitli çapta mühimmat ile Türk Hava Kuvvetlerinin ihtiyaç duyduğu 500 ve 2 000 librelik uçak bombalarının infilak maddesi olan TNT'nin dolumunun yapıldığı tesistir. Söz konusu tesiste, yaklaşık 450 işçi ve memur, personel olarak çalışmaktadır.

Biraz evvel arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, kaza, 3 Temmuz 1997 Perşembe günü sabahı, saat 08.50'de, 500 librelik bir bombanın dolumu sırasında meydana gelmiştir, bir yangınla başlamıştır; fakat, kısa zamanda, bombanın infilakıyla, itfaiyenin müdahale etme imkânı ortadan kalkmıştır. Olay üzerine fabrika derhal boşaltılmış; Kırıkkale Valiliğine, Bakanlığımıza, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumuna, Cumhurbaşkanlığına, Genelkurmay Başkanlığına ve Başbakanlığa bilgi verilmiştir. Olayın niteliği itibariyle karadan müdahale edilemediğinden, Türk Hava Kurumu ve Orman Bakanlığından da yardım istenmiştir.

Olayın duyulması üzerine, başta Millî Savunma Bakanımız Sayın İsmet Sezgin, İçişleri Bakanımız ve ben, hemen olay yerine gittik. Türk Hava Kurumundan gelen uçaklar, maalesef, su ikmali ve arazinin olumsuzluğu nedeniyle, yangına fazla bir müdahalede bulunamadılar. Orman Bakanlığına ait 3 helikopter, saat 15.30'a kadar 16 sorti yaparak, hem söndürme hem soğutma faaliyetlerine devam ederken, saat 15.30 civarında meydana gelen büyük bir patlamanın sonucunda bu 3 helikopter hasara uğradığından çalışamaz duruma geldiler ve Valilik bünyesinde kurulan kriz merkezinin çalışmaları sonucunda, şehir, anında boşaltıldı.

Hepinizin malumu olduğu gibi, 200 bin nüfusu olan bir şehrin iki saat içerisinde boşaltılması kolay bir olay değildi; ancak, bu boşaltmayı başarıyla yapan, başta Kırıkkale Valisi ve Belediye Başkanı olmak üzere Kırıkkale halkına, huzurlarınızda şükranlarımı sunuyorum.

Yine, şehrin boşaltılmasıyla meydana gelecek sorunların hallinde üstün bir gayret gösteren devletin tüm birimlerine, Kızılaya, civar belediyelere, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanına, Ankara'nın ilçe belediye başkanlarına da huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

4 Temmuz 1997 günü, İsrail'den gelen 2 söndürme helikopteriyle söndürme çalışmaları devam etmiş ve yangın, saat 15.00'te yerden de müdahale edilerek, saat 20.00'de tamamen söndürülmüştür.

Tabiî, bu gibi olaylarda, sabotaj da ihtimallerden bir tanesidir. Bu konuda gerekli çalışmalar, gerek Kırıkkale Savcılığı gerek Makine Kimya yetkilileri ve gerekse Sanayi ve Ticaret Bakanlığı müfettişlerince yürütülmektedir. Ancak, şunu ifade edeyim ki, olayın oluş yeri ve oluş şekli itibariyle, sabotaj ihtimali, en zayıf ihtimal olarak gözükmektedir. İlk belirlemelere göre, olayın, tamamen prosesten meydana gelen bir ihmal yahut hata sonucu olduğu anlaşılmıştır.

Yangın, maalesef, imla tesisini, ilk belirlemelere göre, tamamen ortadan kaldırmıştır; ancak, 95 ton TNT ihtiva eden mühimmat -bu büyük yangına rağmen- kurtarılmıştır. Olayın bitiminden itibaren sürdürülen yoğun çalışmalarla, şu an itibariyle infilak bölgesinde depolanmış halde bulunan bütün bombalar, bu akşam itibariyle askerî depolara intikal ettirilmiş olacaktır.

Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu, Kırıkkale Emniyet Müdürlüğü, Almanya ve Fransa'dan gelen uzmanlar ile Türk Silahlı Kuvvetleri uzmanlarından oluşturulan imha ekipleri marifetiyle, Kırıkkale'de, meskûn mahallere olay sırasında fırlamış bombalar tespit edilip zararsız hale getirilmektedir. Ayrıca, bu ekipler marifetiyle, büyük tahrip gören imlâ tesislerine yaklaşılarak, tesisteki -imali uzun zaman gerektiren- kazanların kullanılabilirlik durumları da araştırılmaktadır.

Sonuç olarak, bu olayın Türk Silahlı Kuvvetleri için mühimmat üretimine menfi etkisinin asgarîye indirilmesi maksadıyla, Makine Kimyaya bağlı diğer fabrikalarda, düşük kapasiteyle dahi olsa, bu imalatın sürdürülme çalışmalarına ve yeni işletme tesislerinin meskûn mahallerin dışında bir alanda oluşturulması için gerekli çalışmalara başlanmıştır.

Bu arada, Kırıkkale Valiliği tarafından oluşturulan 50 birimlik bir hasar tespit komisyonu vasıtasıyla, zarar gören vatandaşların hasarları ve zararları tespit edilmektedir; bunlar da Hükümetimiz tarafından karşılanacaktır.

Bu olayın olmaması arzu edilirdi; tabiî, ülkemiz için üzüntü verici bir olay; ancak, böyle büyük bir olaya rağmen can kaybının az olması, olayın sevindirici bir yanı. Huzurlarınızda, hayatını kaybedenlere Tanrı'dan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Türk Devleti, büyük bir devlettir; bu tesislerin daha iyisini en kısa zamanda kurup üretime geçirecektir. Yine, huzurlarınızda, yeni tesisin kurulması için, bugün, 250 milyar liralık bir yardımla, yardım kampanyası başlatan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine de teşekkür etmeyi bir borç biliyor; hepinizi, sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündemdışı konuşmalar cevaplandırılmıştır.

Başkanlık olarak biz de, bu elim kazada hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Tanrı'dan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz ve memleketimizin, milletimizin başı sağ olsun diyoruz.

Değerli milletvekilleri, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre verilmiş, 2 adet, doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; okutuyorum:

B)  TEZKERELER VE ÖNERGELER

1. – Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu’nun, Şebinkarahisar Adı İle Yeni Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin (2/689) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/207)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarafımca hazırlanarak 31.1.1997 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan (2/689) esas numaralı Şebinkarahisar Adıyla Yeni Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifi, 6.2.1997 tarihinde sevk edildiği İçişleri Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonunda bugüne kadar gündeme alınıp görüşülmemiştir.

Kanun teklifinin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasını Yüce Meclisin takdirlerine arz ederim.

Saygılarımla. 22.05.1997

                                                                            Rasim Zaimoğlu

                                                                                   Giresun

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu gibi doğrudan gündeme alınma önergelerinde, komisyon ve hükümet söz istiyorsa, önce onlara söz verilir.

Komisyon ve Hükümetin söz talebi?.. Yok.

Sayın Zaimoğlu ve Sayın Yavuz Köymen'in söz talepleri vardır.

Sayın Zaimoğlu, buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Şebinkarahisar'ın il olması için vermiş olduğum kanun teklifi, sevk edildiği komisyonda bugüne kadar görüşülmemiştir. Burada, İçtüzüğün 37 nci maddesine göre Şebinkarahisar Adıyla Yeni Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınması hakkındaki görüşlerimi ifade edeceğim. Bu duygularla, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Şebinkarahisar, Kelkit yöresinin eski bir il merkezidir, tarihî geçmişi 3 bin yılı aşar; Osmanlı İmparatorluğu zamanında 4 yüzyıl sancak merkezi olmuştur; cumhuriyet döneminde de 10 yıl vilayet merkezidir; 14 uygarlığa beşiklik etmiştir, Anadolunun en eski yerleşim merkezlerinden biridir.

1923 tarihinde çıkan bir yasayla Türkiye'de bulunan livalar il haline getirildiğinde, Şebinkarahisar da il olmuştur; ancak, 1933 yılında, vilayetlerin yeniden düzenlenme çalışmaları çerçevesinde 6 il ilçe haline getirilmiştir ve bunlardan biri de Şebinkarahisar'dır.

 Bu arada, genç cumhuriyete on yıl şirin iç Karadeniz vilayetliği yapan Şebinkarahisar, 1933'te, gideri gelirinden fazla gerekçesiyle, yanlış ve talihsiz bir masabaşı kararıyla, ilçe haline getirilmiştir.

Tarih boyunca Sıvas'tan sonra en fazla göç veren, 1 milyonu aşkın Şebinkarahisar ve Kelkit yöresi insanı, sabır, kararlılık ve haklı gerekçeleri doğrultusunda tam altmışdört yıldır tekrar vilayet olma çabasını sürdürmektedir. Bugün, Mersin, Artvin, Rize, Aksaray, Niğde, Maraş ve Osmaniye gibi ilçelerin il hakları, 27.5.1933 tarihinde 2411 sayılı Resmî Gazeteyle ilan edilen aynı kanunla geri iade edilmiştir. Daha sonra, değişik tarih ve gerekçelerle, Şebinkarahisar hariç, itibarları iade edilmiştir.

Vatanına, milletine bağlı dürüst insanları barındıran, tarihi, coğrafyası, sosyal, kültürel ve ekonomik yapısı içinde tam bir bütünlük arz eden Kelkit Vadisinde, tekrar bir vilayet teşkilinin gerekli olduğuna inanıyoruz.

Yöredeki 8 ayrı ilçenin, bugün bağlı olduğu illere uzaklığı tam 1 170 kilometredir. Kelkit Vadisinin eski idarî bütünlüğünün sağlanması halinde bu mesafe -dikkatinizi çekiyorum- 318 kilometreye inecektir. Bu demektir ki -bir hesap doğrultusunda- 8 ilçe ve 400'e yakın köyde yaşayan 500 bin yöre halkı insanı, vilayetlerine ulaşmak için, fazladan 146 kilometre yol gitmektedir.

Sayın milletvekilleri, Şebinkarahisar, adını Büyük Atatürk'ten alan şehirdir. Büyük Atatürk “ben bu şehri çok beğendim; bu sevgimin temadisine alem olmak üzere 'Şarkihisar‘ adının ‘Şebinkarahisar' olarak tashihini teklif ediyorum“ demiştir.

Şimdi, Şebinkarahisar il olmaya hazırdır diyorum; çünkü, Şebinkarahisar il olmaya, Kelkit Vadisi yöresi olarak hazırdır. Kelkit yöresi, kendi içinde bir bütünlük gösteren ender yörelerimizden biridir; gelenekleri, görenekleri, coğrafyası, tarihi, sosyokültürel yapısı ve ekonomisiyle kendi içinde bir bütündür. Ekonomik olarak hazırdır; yeraltı ve yerüstü zenginlikleri, bugün Şebinkarahisar'ın il olmasını kanıtlar durumdadır. Coğrafya olarak hazırdır; Kelkit yöresi sarp dağlarla çevrili olduğu için, vatandaşlar, kendi vilayetlerine zor ulaşmaktadırlar. Bugün, Alucra ve Şebinkarahisar, Giresun'a, 2 000 metre yükseklikte sarp dağlardaki geçitlerle bağlanmaktadır. Tarih olarak hazırdır; Şebinkarahisar, Kelkit yöresinin merkezi olarak tarih boyunca çok çeşitli devletlere idarî merkez olarak hizmet vermiştir. Sosyal ve kültürel olarak hazırdır; Kelkit yöresi, kendi içinde bir bütün olarak, kendine özgü bir kültür oluşturmuş ender bölgelerimizden biridir -dikkatinizi çekiyorum, altını çizerek söylüyorum- okuma oranı yüzde 100'dür.

Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; size, bugün, Şebinkarahisar'ın bütün hazırlıklarını tamamlamış olarak il olmaya hazır olduğunu vurgulayan başka konulardan da bahsetmek istiyorum. Bugün, tam 5 katlı hükümet konağı, Şebinkarahisar'da, hazırdır; adliye sarayı ve lojmanları, bölge ağır ceza mahkemesi binası hazırdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Zaimoğlu, lütfen son cümlenizi söyler misiniz; çok yoğun bir gündemimiz var. Rica ediyorum...

RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) – Sayın Başkanım, diğer arkadaşlara 2 dakika eksüre verdiniz.

BAŞKAN – Efendim, 1 dakika verdim; 1 dakikadan fazla veremeyeceğim. Rica ediyorum...

RASİM ZAİMOĞLU (Devamla) – Sağ olun Sayın Başkan.

Emniyet müdürlüğü, trafik tescil dairesi, ikibin dönümlük bir alanda faaliyet gösteren ziraat müdürlüğü, yine ikibin metrekarelik bir belediye binası, modern PTT binası ve burada sizlere sayamayacağım kadar altyapının bütün hizmetleri, vilayet olmak için bekleyen Şebinkarahisar'da, hazırdır.

Bu nedenle, ben, sayın milletvekillerimizin, Şebinkarahisar'ın il olması için vermiş olduğumuz kanun teklifinin doğrudan Meclis gündemine alınması yönündeki önergemize olumlu oy kullanacaklarını umuyor, hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (ANAP, DSP ve RP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Zaimoğlu.

Sayın Köymen, buyurun efendim.

Sayın Köymen, sizin de süreniz 5 dakikadır.

YAVUZ KÖYMEN (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli Başkanım, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, fevkalade önemli bir haksızlığa uğramış Şebinkarahisar'ın hakkını istemek için, bugün huzurunuzda bulunuyorum. Şebinkarahisar neden il olmalıdır; değerli arkadaşım Sayın Zaimoğlu, fevkalade önemli yaklaşımlarla Şebinkarahisar'la ilgili taleplerini ve düşüncelerini bildirdiler.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bir yöre düşünün ki, kendi iline 300 kilometre yol katettikten sonra ulaşabiliyor. Şebinkarahisar'dan Giresun'a ulaşabilmek için, 300 kilometre yol katediyorsunuz. Bakınız, Şebinkarahisar'dan çıkan bir insan, önce Suşehri, Koyulhisar, Mesudiye, Ordu ve ondan sonra da Giresun'a ulaşıyor. Yin Şebinkarahisar yöresinden bahsediyorum. Alucra'dan çıkan bir insanımız, Şiran, Kelkit, Gümüşhane, Trabzon üzerinden kendi iline ulaşabiliyor.

Değerli arkadaşlarım, gerek ekonomik yönden gerek sosyal yönden gerek kültürel yönden gerekse coğrafî bakımdan Giresun'la hiçbir bağı olmayan bir yöre -değerli arkadaşım ifade etti- 1933 yılında haksız bir kararla illiği elinden alınmış bir il.

Değerli arkadaşlarım, dikkatinizi çekiyorum, bakınız, o kararla birlikte birçok ilin hakkı alınmıştı; ama, bu illerin hakları teker teker iade edildi. 1933 yılında, gideri gelirinden fazla olduğu için, masabaşı bir kararla, Mersin, Artvin, Rize, Aksaray, Niğde, Maraş ve Osmaniye illeri ilçe yapılmıştır. Bugün geldiğimiz noktada, Şebinkarahisar'ın dışındaki tüm ilçelerin hakları verilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, buradan, Sayın Başbakanımıza, sayın parti liderlerine sesleniyorum; 3300 yıllık tarihe sahip, uygarlıkların beşiği ve tarihî İpek Yolu üzerinde en eski yerleşim birimlerinden olan Şebinkarahisar'ın hakkının verilmesini istiyorum. Eğer, Türkiye'de hukukun üstünlüğünden, Türkiye'de insan haklarından, Türkiye'de demokrasiden ve sosyal adaletten bahsediyorsak, bizim hakkımızın verilmesi talebindeyiz.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu haksızlığı gidermek gerekir. Vatanına, milletine sadakatle bağlı, aç, sefil, perişan, susuz insanların, fakir fukara insanların hakkının verilmesi gerektiği inancındayım.

Değerli arkadaşlarım, benim burada bir önerim var; bütün partilerden birer milletvekiliyle oluşacak bir komisyonla, Şebinkarahisar'ın içinde bulunduğu durumu tespit edip, çok kısa zaman dilimi içerisinde, bu hakkımızın iade edilmesini istiyorum.

Bir ilde bulunan, bir ilde bulunması gereken tüm kamu kurum ve kuruluşları Şebinkarahisar'da mevcuttur. Biz, devlet büyüklerimizden, değerli parlamenterlerimizden özellikle şunu arz ediyoruz: Bize, ilave olarak, bir köy hizmetleri müdürlüğü kurulması ve onun dışında da, bir vali verilmesini istiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu haklı talebimizde bizi yalnız bırakmayacağınız düşüncesiyle -fırsatçılıktan, modadan değil, fantezi nedenlerle değil- il olma talebinde bulunuyoruz; 64 yıl önce elimizden alınan il olma hakkımızın, itibarımızın iade edilmesini istiyoruz.

Bu ulvî meselemizde, Yüce Parlamentonun değerli üyelerinin, bu işle ilgili değerli parti liderlerimizin ve Sayın Başbakanımızın gereken titizliği göstereceği düşüncesiyle, Yüce Heyetinizi gönülden selamlıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köymen.

TURHAN ALÇELİK (Giresun) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, Sayın Turhan Alçelik de söz istiyor; ancak bir kişiye söz verebiliriz.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI M. NECATİ ÇETİNKAYA (Konya) – Sayın Başkan, Komisyon Başkanı olarak...

BAŞKAN – Geçti efendim...

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI M. NECATİ ÇETİNKAYA (Konya) – Komisyon Başkanı olarak söz istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, hayır... Artık geçti... Önce Komisyon ve Hükümet konuşabilir, ondan sonra önerge sahibi ve bir milletvekili konuşabilir.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI M. NECATİ ÇETİNKAYA (Konya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Efendim, doldu; yani, bu konuda konuşma imkânınız yok. Sadece söz istediniz; ama, önerge sahibi konuştu, bir de Sayın Köymen konuştu. Ondan sonra...

TURHAN ALÇELİK (Giresun) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Tamam efendim... Siz, söz istediniz; ama, olanağımız yok.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI M. NECATİ ÇETİNKAYA (Konya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun.

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI M. NECATİ ÇETİNKAYA (Konya) – Komisyon Başkanı olarak... Hakikaten, Şebinkarahisar, Türkiye'de il olmaya en layık ilçelerimizden birisi. Ben hem Giresun'da hem de Ordu'da görev yapan bir kişi olarak, Şebinkarahisar'ı...

BAŞKAN – O zaman, Komisyon Başkanı olarak hemen yasa teklifini hazırlayın getirin buraya, Genel Kurul çıkarsın... (ANAP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Mademki, hem Komisyon Başkanısınız, buna inanmışsınız...

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI M. NECATİ ÇETİNKAYA (Konya) – Destekliyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Peki efendim, destekliyorsunuz.

TURHAN ALÇELİK (Giresun) – Sayın Başkanım, yerimden konuşmak istiyorum.

Bu önemli konuda benim de kanun teklifim vardı arkadaşlarla beraber; bu önergeye katıldığımı ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Tamam; Komisyon, sizin de teklifinizi birleştirerek getirecek.

Doğrudan gündeme alınma önergesi üzerindeki müzakereler bitmiştir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Doğrudan gündeme alınma önergesi kabul edilmiştir.

Şimdi, ikinci önergeyi okutuyorum:

2. – Siirt Milletvekili Nizmettin Sevgili’nin, Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilâtı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında 2809 Sayılı Yüksek Öğretim Kurumları Hakkında Kanunun 32 nci Maddesinin (b) Bendinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin (2/763) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/209)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarafımca hazırlanarak, 8.4.1997 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında 2809 Sayılı Yüksek Öğretim Kurumları Hakkındaki Kanunun 32 nci Maddesinin (b) Bendinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 2/763 esas numaralı Kanun Teklifim, ilgili komisyonda görüşme yapılmadan bugüne kadar bekletilmiştir.

Teklifimin, İçtüzüğün 37 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre doğrudan doğruya gündeme alınmasını Yüce Meclisin takdirine arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                          Nizamettin Sevgili

                                                                                      Siirt

BAŞKAN – Bu önergeyle ilgili, Komisyonun ve Hükümetin herhangi bir söz talebi?.. Yok.

Sayın Sevgili'nin söz talebi var.

Buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Sevgili, süreniz 5 dakika; bugün, zamanı biraz hassas kullanmak zorundayız.

NİZAMETTİN SEVGİLİ (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Siirt İlinde kurulacak olan orman fakültesine dair kanun teklifimin İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine alınması için söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Siirt İlinde bir fakültenin kurulması, sadece ilimizin ve çevre il ve ilçelerin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmesine katkıda bulunmakla kalmayıp, göç nedeniyle altüst olan sosyal yapının yeniden düzenlenmesine, sanayici ve işadamlarımızın Siirt'e bakış açılarının değişmesine ve bunun sonucu olarak, ilimizde kamu ve özel kesim yatırımlarının artmasına ve dolayısıyla, büyük göç olaylarının ortadan kalkmasına vesile olacaktır.

Eğitim ve öğretim bakımından önemli bir aşama kaydeden ilimizde son yıllarda yapılan çalışmalar sonucu, ortaöğretim, kurum ve kuruluşlarda, gerek bina gerek ders araç ve gereçleri gerekse öğretim yönünden, gerçekten de, gelişmiş illerimizle yarışacak bir seviyede bulunmaktadır. Ayrıca, Siirt İli halkının eğitim ve öğretime karşı olan sevgi ve saygılarının yanı sıra, bu konudaki duyarlılıkları takdire şayandır.

İlimizde orman fakültesi açılması konusunda, Dicle Üniversitesi tarafından alınan 28.6.1996 tarihli Senato kararı, Siirt Valiliğimizce de olumlu karşılanarak, adı geçen fakültenin açılabilmesi için gerekli olan eğitim ve öğretime çok uygun ve merkezî bir yerde ilköğretim okulu olarak faaliyet gösteren üç katlı 18 derslikli bir okulun temin edileceği; yurt ihtiyacı için, halen boş durumda bekletilen Tarım İl Müdürlüğü misafirhanesinin tahsis edileceği; öğretim elemanları için, 12 adet lojmanın hazır olarak bekletildiği; ileride ihtiyaca göre inşa edilecek okul, yurt ve lojman binalarının yer tahsisleri ve yapımları için bir vakıf kurulduğu; kurulan bu vakfın, amacına uygun olarak, çalışmalarının başarılı bir şekilde devam ettiği hususları, Dicle Üniversitesi Rektörlüğüne bildirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, görüldüğü üzere, Siirtli hemşerilerim bu hususta çok azimli ve çok kararlıdırlar. Siirt İli, gerçekten, bir fakülteye layıktır. İlimizin, sosyal, ekonomik ve kültürel alanda ilerlemesi için, nitelikli insangücü yetiştirecek ve toplumun her yönden kalkınmasına katkıda bulunacak olan bu fakültenin kurulmasının gerekliliğine hepimiz ve sizler mutlak surette inanmaktasınız.

Değerli milletvekilleri, Siirt İline bir orman fakültesi kurulmasına ilişkin kanun teklifimin doğrudan Genel Kurul gündemine alınması lehinde oy kullanılmasını Yüce Heyetinizden özellikle istirham ediyorum. Tüm milletvekili arkadaşlarımın da bu hayırlı işte bana yardımcı olacaklarına inanıyor ve güveniyorum.

Bu vesileyle, şahsım ve tüm Siirtli vefakâr ve cefakâr hemşerilerim adına Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sevgili.

Doğrudan gündeme alınma önergesi üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Doğrudan gündeme alınma önergesi kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, 9 ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin 30.7.1997 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi vardır; okutuyorum:

3. – Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri, Siirt, Şırnak, Tunceli ve Van illerinde devam etmekte olan olağanüstü halin, 30.7.1997 günü saat 17.00’den geçerli olmak üzere 4 ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/916)

                                                                                  7.7.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

30 Mart 1997 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere (9) ilde dört ay süreyle uzatılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26.3.1997 tarihli ve 490 sayılı Kararıyla onaylanmış bulunan olağanüstü halin; Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri, Siirt, Şırnak, Tunceli ve Van İllerinde 30 Temmuz 1997 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılmasının, Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı, Bakanlar Kurulunca 3.7.1997 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                            A. Mesut Yılmaz

                                                                                 Başbakan

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresini, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre işleme koyacağım. Yalnız, bundan önceki uygulamalarımızda, biliyorsunuz, bu tip tezkerelerde, eğer hükümet kısa bir açıklama yapmak isterse, önce hükümete söz veriyorduk. Şimdi, kısa bir açıklama yapması için önce Hükümete söz vereceğim, ondan sonra gruplar adına konuşmalar yapılacak ve iki sayın milletvekili de şahısları adına konuşacak. Gruplar ve Hükümet adına yapılan konuşmalar 20'şer dakika, şahıslar adına yapılan konuşmalar ise 10'ar dakikadır.

Şimdi, Hükümet, isterse, kısa bir açıklama yapabilir. Hükümet açıklama yapmak istiyor mu?

Evvela, Hükümet salonda var mı efendim?

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Hükümet yok.

ADALET BAKANI MAHMUT OLTAN SUNGURLU (Gümüşhane) – Var efendim.

BAŞKAN – Açıklama yapacak mısınız Sayın Bakan?

ADALET BAKANI MAHMUT OLTAN SUNGURLU (Gümüşhane) – Hayır efendim.

BAŞKAN – O zaman, bize şu anda intikal ettiği kadarıyla, DSP Grubu adına Balıkesir Milletvekili Sayın Tamer Kanber söz istemiştir, başka da herhangi bir söz istemi intikal etmemiştir.

Buyurun Sayın Tamer Kanber. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz 20 dakikadır.

DSP GRUBU ADINA TAMER KANBER (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü halin uzatılmasıyla ilgili Hükümet tezkeresi hakkında Demokratik Sol Partinin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; Grubum adına, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, olağanüstü hal, tabiî afet ve ağır ekonomik bunalım sebebiyle veya şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması nedenlerinden dolayı, yurdun bütününde veya belli bir bölgesinde, idareye, belirli süre içerisinde, olağandışı yöntemlerle yönetme yetkisi verilen bir yönetim biçimidir.

Ülkemizde, Anayasayla kurulan hür demokratik düzeni, temel hak ve hürriyetleri, ülkenin bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerinin, bölücü terörün kamu düzenini ciddî bir şekilde bozmaya başlaması üzerine, 23 Ekim 1983 tarihinde, Doğu ve Güneydoğu Anadolumuzun bazı illerinde olağanüstü hal ilan edilmişti. Aradan ondört yıla yakın zaman geçmiş olmasına rağmen, bu bölgede olağanüstü yönetim hâlâ devam ediyor.

Bugün de, 55 inci hükümet, olağanüstü hal süresinin dört ay daha uzatılmasını, Yüce Meclisimizden talep etmektedir. Demek ki, geçen ondört yıl içinde, olağanüstü halin ilanına sebep olan, ülkenin bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketleri, bölücü terör, kamu düzenini ciddî bir şekilde bozmaya devam ediyor; demek ki, ondört yıldır uygulanan olağanüstü hal, bir fayda sağlamamış; demek ki, geçmiş hükümetler, bu bölgenin olağan bir şekilde yönetilmesi için gereken tedbirleri alıp uygulamamışlar.

İşbaşına gelen hükümetlerin tamamı, belirli aralıklarla, bu bölgedeki olağanüstü hal süresinin uzatılmasını talep etmişlerdir. Geriye doğru şöyle bir bakacak olursak, görürüz ki, daha önce gelmiş geçmiş tüm hükümet programları ile Refahyol Koalisyon Hükümeti Protokolü ve Programında, bu bölgede olağan yaşam yönetim tarzına geçilebilmesi için yapılması gerektiği söylenen hiçbir iş yapılmamış, tedbir alınmamıştır. Geçmiş hükümetlerin yaptığı gibi, bugün 55 inci hükümet de aynı gerekçelerle sürenin uzatılmasını istemektedir; çünkü, bugüne kadar terörle mücadelenin ekonomik, sosyal ve psikolojik boyutu ihmal edilmiş, bu mücadeleyi yürüten güvenlik güçlerimizin başarıları ekonomik ve sosyal tedbirlerle desteklenmemiş, başta bölgenin feodal yapısı ve koruculuk sistemi olmak üzere birkısım uygulamalar, bölücü terörü ortadan kaldırmak şöyle dursun, devamlılık arz edecek hale getirmiştir.

3 Temmuz 1996 günü Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan Refahyol Hükümeti Programında "Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yaşayan insanlarımıza refah ve huzur getirecek bütün ekonomik ve sosyal tedbirler alınacaktır" deniliyordu; fakat, alınmadı...

Sayın milletvekilleri, eğer bu tedbirler şimdiye kadar alınmış olsaydı, bu bölgemizde sınırlı yiyecek yardımı yapılırken birbirini ezerek bir somun ekmeğe ulaşmak isteyen insanlarımızın yürekler parçalayıcı açlık görüntüleri bizlere utanç veriyor olmazdı. Bu bölgedeki insanımıza, gençlerimize iş imkânı sağlansa, işsizliğe çare bulunsaydı, bölgenin insanları, ülkenin diğer bölgelerinde ekmek kapısı aramak için yollara düşüp, doğup büyüdükleri yerleri terk etmezlerdi.

Refahyol Hükümetinin Programında "Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde güvenlik nedeniyle köylerini terk etmiş vatandaşlarımızın güvenliği tekrar tesis edilerek, isteyenlerin geriye dönüşlerinin temini ve mağduriyetlerinin giderilmesi için her türlü imkân seferber edilecektir" deniliyordu.

Sayın milletvekilleri, hükümet kurulduktan sonra, halkımıza her hafta bir müjde verdiğini söyleyen dönemin başbakanı "köylerini boşaltmış yüzbinlerce vatandaşımızın köylerine dönmeleri yakında sağlanacaktır" diyordu. Diğer müjdeleri gibi bu söylediğinin de gerçek olmadığı zamanla görüldü ya da başbakan yardımcısı kendisini istifaya zorlayarak hükümetin bütün müjdelerinin gerçekleşmesini engelledi. Hangisi doğru?!. Hangisi doğru olursa olsun, gerçek tektir; gerekenler yapılmamıştır.

Aynı programda "olağanüstü hal, gerekli tedbirler alınarak kaldırılacaktır" deniliyordu. Gerekli görülen yasal düzenlemeler için Türkiye Büyük Millet Meclisi olağanüstü toplantıya çağrıldı ve 29 Ağustos 1996 tarihinde, İl İdaresi Yasası, Terörle Mücadele Yasası, Ateşli Silahlar ve Kimlik Bildirme Yasaları çıkarılarak yürürlüğe sokuldu. Ekonomik ve sosyal tedbirler alınıp uygulanmadığı gibi, bu yasalarla getirilen düzenlemeler de Refahyol Hükümetince uygulanıp olağanüstü hal kaldırılmadı. Göreve gelmelerini takip eden aylarda "gerekli önlemler alınıncaya kadar, son kez, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, olağanüstü halin süresini uzatmasını istiyoruz" demişlerdi. Aradan geçen yaklaşık onbir ay gösterdi ki, söyledikleri, vaat ettikleri her şey, adil düzen balonu gibi boş çıktı. Oysaki, Refah Partisinin muhalefetteyken sözcülüğünü yapanlar, bu kürsüden "biz geleceğiz ve olağanüstü hali kaldıracağız; kalkar mı kalkmaz mı, bir gün bile devam ettirilir mi ettirilmez mi, onu göstereceğiz" diyorlardı. Geldiler ve bir yıla yakın iktidardaydılar; ne olağanüstü hali kaldırdılar ne de gerekli ekonomik ve sosyal tedbirleri alıp, sözlerine güvenilirliklerini gösterdiler. Şimdi bu kürsüye gelip "olağanüstü hal, Hükümetimiz tarafından gerekli tedbirler alınıp kaldırılmadı" deme dürüstlüğünü gösterebilecekler mi, göreceğiz.

Sayın milletvekilleri, gerek çok kısa ömürlü Anayol gerekse DYP-SHP, DYP-CHP ve gerekse ANAP Hükümetleri döneminde de durum farklı değildi. Bu nedenle, ben, geriye bakmayı bırakıp, bugünkü durumun ve geleceğin değerlendirmesini yapmak istiyorum.

Yine herkes tarafından bilindiği gibi, Demokratik Sol Parti, olağanüstü hal uygulamalarına karşıdır. Bizim için esas olan, olağan haldir. Demokratik Sol Parti, geçmişte, olağanüstü halin bir an evvel kaldırılması için yapılması gerekenler konusunda geniş kapsamlı araştırmalar yapmış, daima çözüm önerilerini göstermiş bir parti olmanın gururunu taşımaktadır. (DSP sıralarından alkışlar) Keşke, geçmiş hükümetler önerilerimizi dikkate alıp uygulasalardı da, bugün, burada, olağanüstü halin kaldırılmasını tekrar konuşmasaydık.

Sayın milletvekilleri, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da çok sayıda okul kapalıdır. Açık olan okullarda öğretmen yoktur. Onbinlerce çocuğumuz, gencimiz eğitim alamamaktadır.

Körfez Savaşı ile başlayan ambargo ve ekonomik kriz, ağırlaşarak devam etmektedir.

Tarım ve hayvancılık, yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Bir yandan, bölücü terör dış destekle yıkıcı faaliyetlerine devam ederken, bir yandan da, köy boşaltmaları ve insan hakları ihlalleriyle, ülkemiz, taraf olduğu uluslararası kuruluşlarda itibar kaybetmiştir.

Devlet, doğurgan yatırımlar yapmadığı gibi, özel girişimciler de özendirilip ekonomiye canlılık getirilememiş ve işsizliğe çare bulunamamıştır.

Bölgenin feodal yapısı değişmedikçe ve koruculuk sistemi bu haliyle devam ettikçe, olağan halin gelmesi beklenmemelidir. Feodal yapıdan ve koruculuk sisteminden çıkarı olanlar, hâlâ, bu yapılanmanın, dış düşmanlarımıza ve onların desteğindeki bölücü terör örgütü PKK'ya hizmet ettiğini göremeyenlerdir; bunlar, ya diyet borçlarının ya da çıkarlarının esiridirler; eğer işbirlikçi değilseler, ülkemize ve insanlarımıza verdikleri zararın boyutunu göremiyorlar demektir. Öncelikle, bu yapının değişmesinde uzlaşma gerekir.

Aslında, konu, şu veya bu partinin sorumluluğunda da değildir. Bu konuda, bütün partilerin ve bütün insanlarımızın elbirliğiyle çözüm aramaları, önerilerde uzlaşmaları gerektiğine inanıyoruz; geçmişteki önerilerimizi bunun için yaptık. Şimdi, aynı inançla diyoruz ki; daha hükümet programı Türkiye Büyük Millet Meclisinde okunmadan, Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı ile ilgili bakanların, ilk iş olarak Güneydoğu Anadolu'ya gidip, sorunları, orada yaşayan insanlarımızla birlikte tespit etmeleri, onlara danışarak, konuşarak, çözüm yollarında uzlaşarak işe başlamaları, biz Demokratik Sol Partilileri, Hükümetin bu konudaki uygulamaları yönünde umutlandırmıştır.

Hükümet programında söz edildiği gibi, ulusal bir uzlaşma içinde:

"Terör sorununda güvenlik tedbirlerinin yanında, terörün dışkaynakları üzerine gidilecek, teröre destek veren ülkelerle olan politikalar değerlendirilecek, terörün dış desteği, gerek ülke bazında gerek örgüt bazında önlenmeye çalışılacaktır.

Güvenlik güçlerinin caydırıcılığını artırıcı önlemler alınacaktır.

Bölgede iş olanakları artırılacaktır.

Terör ve bölücü eylemlerle mücadele, kesintisiz ve kararlılıkla devam edecek; alınacak tedbirlerle, hukuk içinde kalınmak suretiyle, vatandaşımız tedirgin edilmeyecek, zararları karşılanacaktır.

Güneydoğuda terörle mücadelede önemli işlevler gören köy koruculuğu sisteminin nitelikli elemanlarından uygun görülenlerin zamanla güvenlik güçleri içerisinde, diğerlerinin de güvenlik güçleri dışında istihdam imkânları oluşturulacaktır.

Terörün verdiği zarar halkımızın da desteğiyle önlendiğinde, ülkemizin ve bilhassa terörden zarar gören bölgenin gelişme potansiyeli artırılacaktır.

Özel time daha sağlıklı bir düzenleme getirilecektir."

Demokratik Sol Partinin de içinde bulunduğu 55 inci hükümet, olağanüstü hali olağanlaştırma gayretleri yerine, devletin bütün olanaklarını, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki olumsuz ekonomik ve toplumsal koşulları değiştirmek için kullanacaktır.

Biz, Demokratik Sol Parti olarak bunları söyleyebiliyoruz; çünkü, Sayın Genel Başkanım Bülent Ecevit'in deyimiyle, feodal yapıya hâkim olanlara bizim diyet borcumuz yoktur. Bütün bunları gerçekleştirme niyeti Demokratik Sol Parti önerilerine de uygun olduğu için, Grubumuz, 55 inci hükümetin olağanüstü halin uzatılması tezkeresine, zaman kazanma ve bu uzatmanın olağanüstü halin kaldırılmasına basamak teşkil edeceği düşüncesiyle olumlu oy verecektir.

Sevgi ve saygıyla hepinizi selamlıyorum. (DSP, CHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kanber.

İkinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Yahya Şimşek arkadaşımıza ait.

Buyurun Sayın Şimşek. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Şimşek, süreniz 20 dakika efendim.

CHP GRUBU ADINA YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü halin güneydoğuda 9 ilimizde dört ay süreyle yeniden uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüş ve düşüncelerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Sizleri, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Olağanüstü halin bir kez daha uzatılması isteği, sayı olarak, benim hafızamda kalmadı; yani, bu kaçıncı uzatma isteği!.. Tabiî, her uzatma isteğinde dikkati çeken husus var ki, o da, bu isteğin "terörün beli kırıldı, çok az bir şey kaldı, onu da halledelim" gerekçesine dayandırılmasıydı; ama, olağanüstü halin dört ay daha uzatılması Meclisten çıkınca, o geçen dört aylık süre içerisinde, o az kalan terörün ne yazık ki sonu getirilemedi ve her yeni uzatma gerekçesinde yine aynı şeyler tekrar edildi ve bu kürsüden dile getirildi.

Olağanüstü halin uzatılmasına yönelik, birbuçuk yıldan bu yana, yani parlamenter yaşamım süresi içerisinde, bu kürsüden yapılan çeşitli konuşmaları izledim; olağanüstü halin uzatılmasına ilişkin gerekçeler, biraz evvel dediğim sınırlı gerekçelerdi; ama, uzatılmaması gerekliliğine ilişkin gerekçeler de çok farklıydı; yani, uzatılmamasına yönelik gerekçeler çok yönlüydü; bu konu, çeşitli yönleriyle bu kürsüden defalarca dile getirildi.

Bunun, bilmem kaçıncı kez uzatıldığı söylendi. Olağanüstü halin, 18 yıldan bu yana sürekli uygulandığı ve olağanüstü hal uygulaması başladığı yıl içinde doğan çocuğun, bugün 18 yaşına gelmiş olmasına rağmen halen olağan dönemle tanışmamış olduğu belirtildi.

HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – 14 yıl...

YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) – Olağanüstü halin, Anayasanın 120 nci maddesinde geçici bir hal olarak tanımlanmasına karşın, bu kadar uzun süredir uygulanmasının, Anayasanın bu maddesinin özüne uygun olmadığı; çünkü, artık, bu halin, geçici olmaktan çıkıp daimîlik arz ettiği ifade edildi.

Yine, olağanüstü hal bölgesinde halkımızın çektiği sıkıntılar çeşitli defalar anlatıldı; oraya giden heyetlerin tespitleri bu kürsülerden çeşitli defalar dile getirildi; ama, her defasında da uzatıldı, uzatıldı ve bugünlere kadar gelindi. Umarım ki, biraz evvel Demokratik Sol Partili milletvekili arkadaşımın da belirttiği gibi, bu uzatma son uzatma olur.

Değerli arkadaşlar, bugüne kadar olağanüstü halin hep uzatılmasının altında yatan gerçek, öyle zannediyorum ki, bugüne kadar yapılan bu mücadelenin, yani, güneydoğudaki terör olaylarının hep güvenliğe yönelik sorunlar olarak görülmesinden kaynaklanmaktadır. Konu bu yönüyle düşünüldüğünde, hep güvenlik konusuna ağırlık verilmiş, bunun sonunda da, âdeta, bataklığın kurutulması bir yana bırakılarak, sineklerin öldürülmesi, yok edilmesiyle yetinilmeye çalışılmıştır. O nedenle de, zannediyorum, bugüne kadar, o çok az kaldı denilen terörün de sonu bir türlü getirilememiştir.

Hükümet programlarına bakıyorum -bu son bir birbuçuk yılda, sanıyorum, üçüncü, dördüncü hükümet- güneydoğuya yönelik sorunların çözümünde hükümet programlarında hemen hemen aynı sözler ifade edilmiş. Son birkaç tanesine değinmek gerekirse, 53 üncü ve 54 üncü hükümet programlarında aynı şeyler söylenmiş, denilmiş ki: "Terör, iç ve dış kaynaklıdır. Terör konusunda Hükümetimiz, hem içeride hem dışarıda etkin mücadelelere girecektir."

Bir başka noktada da "korucuların durumu yeniden gözden geçirilerek ıslah edilecek" denilmiş "güvenlik güçlerine gerekli eğitim vermek suretiyle oradaki halkımızla güvenlik güçlerinin barışık olması sağlanacak" denilmiş ve yine, bir başka noktada da  "gerekli yasal düzenlemeler yapıldıktan sonra güneydoğuda uygulanmakta olan olağanüstü hal tedricen kaldırılacaktır" denilmiştir.

Şimdi, bütün bunlar geride kaldı, 55 inci Hükümet Programındaki bir cümlenin, bir paragrafın altını çizmek istiyorum "Güvenlik güçlerimizin cansiparane mücadelesine rağmen, maalesef, olağanüstü hali kaldıracak şartlar oluşmamıştır" denilmektedir.

Demek ki, şimdiye kadar bu kürsüden Hükümetimiz adına açıklamalarda bulunan değerli bakanlarımızın o açıklamalarını tereddütle karşılamak gerekiyor. Ayrıca, o açıklamaların neler olduğunu şöyle gözümüzün önüne  getirdiğimizde, görüyoruz ki, her olağanüstü halin uzatılmasıyla ilgili bir sayın bakanımızın buradaki konuşmalarında, tamamıyla istatistikî bilgiler verilmiş "şu sürede yapılan operasyonlarda şu kadar terörist öldürülmüş, şu kadarı ölü olarak ele geçirilmiş veya şu kadar terörist teslim olmuş; bunun yanında da şu kadar şehidimiz olmuştur" denilmiş.

Şimdi, hâlâ teröristler öldürülüyor, hâlâ şehitlerimiz oluyor; ama, bir türlü de sonuç alınamıyor. Ne zaman sonuç alınacağı da belli değil; çünkü, altyapısı hiç hazırlanmamış, orada yaşayan insanların durumu âdeta unutulmuş, kendi kaderlerine terk edilmiş, güneydoğuda yaşanılan olağanüstülük, orada olağan bir halmiş gibi kabul edilmiş... Meclisimizde, böylesine önemli bir konu tartışılırken, milletvekili arkadaşlarımızın da bu konuya gösterdiği ilgiden, bizim de bu konunun üzerinde ne kadar ciddiyetle durduğumuz ortaya çıkmaktadır!

Değerli arkadaşlarım, günün birinde, inşallah, Güneydoğu Anadolu'da olağanüstü hal kaldırılır. Olağanüstü hal kaldırıldığı zaman, orada yaşayan insanlarımızın olağan hale çok çabuk konsantre olacaklarını düşünebilmek çok zor olmasa gerek; ama, olağanüstü hale oldukça uzun zamandan beri alışan yöneticilerimiz, olağanüstü hal kalktıktan sonra, olağan duruma nasıl alışacaklarını da düşünmeden edemiyorum.

Sayın Başkan, değerli üyeler; burada, Hükümet, olayın güvenlik sorunu olarak görülmemesi gerektiğini çok açık ve net bir biçimde, Hükümet Programında açıklamış. Bu saptama, tabiî, bizim açımızdan da umut verici bir saptama. Ancak dileğimiz, bu saptamanın gerektirdiği çözümlerin, Güneydoğu Anadolu'da bir an önce başlatılmasını sağlamaktır. Başbakan Yardımcısının ve bazı bakan arkadaşlarımızın güneydoğuya yaptıkları ziyaretlerde verdikleri mesajı, bu anlamda, mutlu bir olay olarak görüyoruz ve umut var bir olay olarak değerlendiriyoruz.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, elbette ki, bizler, bu verilen vaatlerin bir an evvel yaşama geçirilmesi konusunda, çok ciddî takip içerisinde olacağız. Sorunları çözmek zorundayız, olağanüstü hali kendi kaderine terk edemeyiz, orada yaşayan insanların durumunu yüreğimizde hissetmek zorundayız. Şimdiye kadar yapılan mücadelelerde çok önemli sonuçlar alındı mutlaka; ama, dediğimiz gibi, bu sonuçlar bataklığın kurutulmasına yetmedi, bataklıktan üretilen sineklerle mücadele sonucunu ortaya koydu.

Bu kürsüden, terörle mücadele konusunda çok iddialı sözler de söylendi "ya bitecek, ya bitecek" denildi; ama, aradan yıllar geçti, hâlâ, teröre yönelik mücadele bitmedi, terörün de sonu alınmadı. Orada, Anadolu insanının çocukları can verdiler, ülke bütünlüğü için elbetteki severek yaptılar; ama, biz, tespitlerimizi, teşhislerimizi doğru yapalım; artık, o insanların çocuklarının daha fazla şehit olmalarına da engel olalım, tespitler doğru olsun, o doğru tespitlere yönelik icraatlar, eylemler koyalım ki, elbette ki bir an evvel, artık, bu kanayan yara dursun. Bir taraftan iddialı sözler söylerken, Anadolu halkının çocukları, orada, seve seve şehit olurken; ama, o iddialı sözleri söyleyenlerin çocukları da, kendi evlerinin bahçesinde askerlik yaptılar, bunu da hiç unutmamak gerekir. Kendi çocuklarını oraya gönderemeyen, göndermeyenlerin, ben, güneydoğuda yaşayan insanların acısını, ıstırabını yüreklerinde hissedeceklerini zannetmiyorum. (CHP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli üyeler; elbette ki olağanüstü hal, olağan bir hale geldi, bir noktada da unutuldu gibi; çünkü, ülkede öylesine olağanüstülükler yaşanıyor ki, devlet, neredeyse köstebek yuvasına dönmüş. Bu olağanüstülükler her gün teker teker ortaya çıkınca, gerçekten, olağanüstü hal yaşayan güneydoğu bölgemizin de sorunları unutuluyor, bir kenara itiliyor. Biz, bu Hükümetin, bu sorunlar üzerine eğileceği umudunu taşıyoruz. Umut ediyoruz, artık, bu sorunlar çözülsün, yetsin, yıllardan beri orada halkımızın çektiği ıstırap son bulsun. Öncelikle, bu yörede evlerini, yurtlarını terk etmiş insanlarımıza ya bir an evvel tazminatları ödensin veya oradaki güvenlik sorunu bir an evvel çözülerek, bu insanların yerlerine, yurtlarına dönmeleri sağlansın.

Sayın Başbakan Yardımcımızın güneydoğuyu ziyaretinde, orada verdikleri demeci olumlu bulduğumuzu belirttim. Örneğin, sınır ticaretinin serbest bırakılmasına yönelik düşüncelerini olumlu buluyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak da, bölge halkının yararına yapılacak her olumlu hareketin destekleyicisi ve takipçisi olacağız.

Dediğimiz gibi, güneydoğuyla ilgili sadece bu sorunların çözülmesi de yeterli değil; elbette ki, güneydoğuyla ilgili ekonomik, sosyal ve demokratik reformların da bir an önce yaşama geçirilmeleri gerekir.

Bu sorun, tüm Türkiye'nin sorunu, sadece güneydoğuda yaşayan insanların sorunu değil, hepimizi yakından ilgilendiriyor; bir acı hepimizin yüreğini yakıyor. Güneydoğudaki bir belediye başkanının sözünü hiç unutmuyorum: "Zannediliyor ki, bu sorunlar sadece bizi ilgilendiriyor; bana göre, bizden daha çok batıdaki insanları ilgilendiriyor. Nedenine gelince, birçok nedeni var; ama, hepsini bir tarafa bırakalım, bir neden üzerinde duralım. Şahsen benim 11-12 tane çocuğum var; belki birini, ikisini teröre kurban veririm, onun acısı beni yakar; ama, batıdaki insanın topu topu iki çocuğu vardır, onun birini veya ikisini güneydoğuda kaybederse o insanın yuvası yıkılır, ocağı söner." Bunu, çok samimî bir dille, samimî bir duyguyla ifade etmişti ve ben, şu anda bunları ifade ederken, o an duyduğum heyecanı yaşıyorum.

Değerli arkadaşlarım, o nedenle, bu konuda, bataklığın kurutulması konusunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Hükümet, mutlaka, kendine düşen görevi, sorumluluğu, hükümet programında belirtildiği şekilde yerine getirmeli ve bir an önce de yaşama geçirmelidir.

Biz, güneydoğuda, artık, olağanüstü halin kaldırılmasını istiyoruz. Artık diyorum; belki, kelimeyi fazla kullandım. Biz, baştan beri, güneydoğuda olağanüstü halin kaldırılmasından yanayız; çünkü, eğer, terörle mücadelede denildiği gibi önemli mesafeler alındıysa, önemli yol katedildiyse, geriye az bir şey kaldıysa; gelin, onu da, demokratik sistem içerisinde, normal sistem içerisinde çözelim. Yani, demokratik sistemin, normal sistemin gücü, geriye kalan terörü çözmeye müsait değil mi; bana göre müsait. Demokrasi, zaten, başlı başına güçlü bir rejim; ama, onu, yeterince, yerli yerince, dejenere etmeden kullanabilirsek...

Biz, baştan beri bu tavrımızı sürdürdük; bugüne kadar, güneydoğuda olağanüstü halin uzatılmasıyla ilgili tezkerelerde hep ret oyu verdik, uzatılmasından yana değildik; yine, aynı düşüncemizi koruyoruz. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, elbette ki, yine bugünkü oylamada, Güneydoğu Anadoluda olağanüstü halin uzatılmasına ret oyu vereceğiz; ama, biraz evvel de söylediğim gibi, Hükümetin, bu konuda gerek güneydoğu halkına gerekse hükümet programında güneydoğuya yönelik, eylemlerinin yaşama geçirilmesi konusunda dikkatliyiz; takipçisi olacağız ve bu konudaki çalışmalarında da destek vereceğiz.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve ANAP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şimşek.

Söz sırası, DYP Grubu adına, Sayın Mustafa Kemal Aykurt'ta.

Buyurun efendim.

Sayın Aykurt, süreniz 20 dakika.

DYP GRUBU ADINA MUSTAFA  KEMAL AYKURT (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü halin dört ay daha uzatılmasına dair hükümet tezkeresi üzerinde görüşlerimizi arz etmek üzere huzurlarınıza geldim; konuşmama başlamadan evvel, şahsım ve Grubum adına, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Olağanüstü hal uygulaması, yanılmıyorsam, bugüne kadar 42 defa uzatılmış, uzatmaya dair görüşmelerin tümünde sosyaldemokrat partiler hep ret oyu vermişlerdir, 42 defa ret oyu vermişlerdir.

Bundan evvel, yani, 26.3.1997 günü yapılan Olağanüstü Halin uzatılmasına dair müzakerelerde DSP sözcüsü Sayın Şükrü Sina Gürel grubu adına yaptığı konuşmada "olağanüstü halin uygulamaya sokulması için kabul edilen Olağanüstü Hal Yasası Meclisten geçtiği gün doğan bir çocuk bugün 14 yaşındadır. Demek ki, bu illerimizde doğan çocuklarımız, 14 yaşına gelmiş bu gençlerimiz henüz olağan bir halle tanışmaya, olağan bir hali tanımaya, görmeye fırsat bulmadan büyümüşlerdir buyuruyor. "Olağanüstü halin uzatılmasının cılkı çıkmış; ama, bir türlü bu olağanüstü hali normalleştiremiyoruz. Demek ki, olağanüstü hal uygulamaları şimdiye kadar beklenen faydayı sağlayamamıştır. Sayın Genel Başkanım Bülent Ecevit'in deyimiyle, feodal bir yapıya hâkim olanlara bizim diyet borcumuz yoktur. Bütün bu neden ve gerekçelerle Demokratik Sol Parti Grubu olarak olağanüstü hal uygulamasının yeniden uzatılmasında bir yarar görmediğimizi belirtiriz" demektedir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın Yahya Şimşek de -biraz evvel de konuştular- geçen müzakerelerde bugünkü konuşmaları aşağı yukarı tekrarlamış ve bugün de aynı kararını Yüce Heyetinize ifade etmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun kararında bir değişiklik yoktur; görüşlerine saygı duyuyorum.

Anavatan Grubu adına konuşan Sayın Mustafa Balcılar da "artık olağanüstü halin esprisi kalmamıştır. Olağanüstü halin, şu andaki iktidar partilerinin de daha evvelki taahhütleri doğrultusunda, Anavatan Partisinin de ifade ettiği altyapıyla ilgili kanunların çıkarılmış olması dolayısıyla terörle mücadelede bir boşluk olması da söz konusu olmadığından, Anavatan olarak bugün olağanüstü halin devamının gerekmediği, gerekliliğin ortadan kalktığı inancıyla bu süre uzatma tezkeresine ret oyu vereceğimizi..." şeklinde görüşlerini ifade etmişlerdir.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Siz ne dediniz?

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Sayın milletvekilleri, demek oluyor ki, hem Anavatan Partisinin hem de Demokratik Sol Partinin gerçeği görebilmeleri için iktidar olmaları lazımmış.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Ne alakası var... Ne alakası var... Kredi vereceksiniz!..

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Hayretsin yani.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Şimdi, herkese soruyorum, iktidar olmanızdan dolayı mı bu süreyi uzatıyorsunuz, yoksa majestelerinin verdiği talimata uyarak bu süreyi uzatmak mı istiyorsunuz; herkese sormak istiyorum.(DYP sıralarından alkışlar)

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Ne alakası var... Ne alakası var...

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – 42 defa görüşülmüş, bakın elimde liste...

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Majeste kim, majesteyi bir açıklar mısınız?

HİKMET AYDIN (Çanakkale) – Çok ağır bir laf bu Meclis için.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – 42 defa görüşülmüş, 42 defa ret oyu vermişsiniz...

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Majesteyi bir açıklar mısınız?

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sözünü geri aldırın...

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Şimdi, 43 üncü görüşmede...

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Şu majesteyi bir açıklar mısınız?

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – ...43 üncü görüşmede, bu tezkereyi Meclisin önüne getirmişsiniz.

METİN ŞAHİN (Antalya) – Kendi görüşünü söyle; kendi görüşün ne?

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Aslında ben, Demokratik Sol Parti için bunu memnuniyetle karşılamak istiyorum; bir gelişme, bir merhale sayıyorum, onu da ifade edeyim.

METİN ŞAHİN (Antalya) – Majesteyi açıklayın lütfen.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkan, majeste kimdir?..

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri...

BAŞKAN – Efendim, bir dakika, lütfen oturur musunuz...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Bu, Meclise hakarettir.

BAŞKAN – Efendim, bir dakika sözünü tamamlasın...

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Yoksa Çiller'i mi kastediyor?..

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Dün bu kürsüde okunan Hükümet programı ve bu programda yer alan güneydoğu sorunları ve terörle ilgili başlıklara baktığımız zaman, bu Hükümet programının her sayfasının Demokratik Sol Partinin bir seçim bildirgesi olduğunu görüyoruz.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Gurur duymalısın!

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Bu programda Anavatan Partisi yok. Anavatan Partisinin ilkeleri, umdeleri, fikirleri bu programda yok.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Olağanüstü hali anlat lütfen.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Oraya geleceğim, oradaki başlıklar da öyle.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Konuları saptırma, gerçekleri konuş.

BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin, rica ediyorum.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Konuyla ne alakası var bütün bunların?

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, programın güneydoğuya yönelik politikalar bölümünde bakınız ne yazıyor: "Güneydoğu Anadolu'nun sorunları aslında etnik nedenlerden değil, coğrafî, sosyal ve ekonomik nedenlerden, bölgenin feodal yapısından..."

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Ne güzel... Onlar gerçekler.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Size uygun, sizin tabiriniz.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) –Nedir yanlış olan?

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – İşte beni teyit ediyorsunuz.

"...ve dış tertip ve tahriklerden kaynaklanmıştır." Terörle mücadele bölümünde ise "güvenlik güçlerimizin cansiparane mücadelesine rağmen, maalesef, olağanüstü hali kaldıracak şartlar oluşmamıştır" ifadesine yer verilmektedir...

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Oluşturamadınız ki!..

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Bilmiyorsunuz güneydoğuyu!

BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyiniz; rica ediyorum, sükunetle dinleyiniz.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Ama, bize hitap ediyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Böyle müzakere şekli olur mu?..

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Şimdi, bu Hükümet tezkeresiyle görmekteyiz ki, kurulduğundan bugüne kadar olağanüstü hale ve bunun uygulamalarına karşı çıkanlar, bugün, olağanüstü halin 9 ilde uzatılması teklifini Yüce Meclisin önüne getirebilmişlerdir...

BAYRAM FIRAT DAYANIKLI (Tekirdağ) – O, sizin beceriksizliğinizden.

MAHMUT ERDİR (Eskişehir) – Beceremediniz!..

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Doğru Yol Partisi -demin ifade ettim- bunu, sosyal demokrat parti açısından müspet bir gelişme saymaktadır. Çok şükür... Allah neler gösterecek görüyorsunuz; 42 defa reddetmişsiniz, bugün önümüze getirmişsiniz, imzalamışsınız, yeniden süre uzatımı istiyorsunuz...

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Sayenizde...

İBRAHİM YAVUZ BİLDİK (Adana) – Size aittir...

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Bu çelişkiyi, bu kürsüden, Yüce Türk Milletinin dikkatlerine arz etmek istiyorum. İşte tanıyın kendinizi...

Sayın milletvekilleri, güneydoğu olaylarını, sadece sosyal ve ekonomik sebeplere, kalkınmamışlığa, eğitimsizliğe ve Kürt kimliğine göre yorumlamak fevkalade yanlıştır. Eğer böyle olsaydı, bu doğru olsaydı, kundaktaki bebekler, 80 yaşını aşmış yaşlı insanlar ve ayrıca Kürt olan bu insanlar, PKK örgütünce katledilmezlerdi; eğer böyle olsaydı, bölgeye ışık ve medeniyet götüren öğretmenlerimiz dağlara kaçırılıp, hunharca kurşunlanmazlardı; eğer böyle olsaydı, eğitim yuvaları okullarımız ateşe verilmezdi; eğer böyle olsaydı, bölgeye hizmet götüren hizmet araçları tahrip edilmezdi, hizmet elemanları katledilmezdi. PKK terörünün bize göre tek amacı ve tek hedefi vardır -ikincisi yok, tek- o da, ülkemizin bölünmez bütünlüğünü bozmak ve bu topraklar üzerinde ayrı bir devlet kurmaktır.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Günaydın... Günaydın...

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Tek hedef budur.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Daha yeni mi öğrendin?!. Günaydın...

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Bölücü eşkıyanın, bundan başka hiçbir amacı, hiçbir hedefi yoktur. Bu tespitte ittifak etmediğimiz müddetçe, bu soruna çare bulmak ve güneydoğudaki yangını söndürmek mümkün değildir. Burada, ittifak etmemiz lazım. Eğer, siz, güneydoğu olaylarına başka perspektiften bakarsanız, bunların sebebini -yukarıda ifade ettiğimiz gibi- ekonomik ve sosyal nedenlere, kalkınmamışlığa, eğitimsizliğe, Kürt kimliğine ve Kürt kültürüne bağlar ve soruna demokratik ve insan hakları yönünden bakarsanız, geçmişte olduğu gibi, siyasal çözüm gibi fevkalade tehlikeli çözümler önerirseniz, bugün, şikâyetçi olduğumuz güneydoğu sorunları büyüyerek ve katlanarak önümüze gelir.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Altı senedir neredeydiniz?..

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Değerli milletvekilleri, mesele, çok boyutlu ve çok hassas bir konudur.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Günaydın...

YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Günaydın... Ancak uyandı...

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Dün, aynı ittifak içerisinde olduğumuz devletler, kendileriyle ikili anlaşma yaptığımız, bu dost bildiğimiz devletler, çok yakın zamana kadar, PKK terör örgütünü bir terör örgütü olarak kabul etmemişlerdir.

AYHAN GÜREL (Samsun) – Kabul ettiremediniz...

M. HADİ DİLEKÇİ (Kastamonu) – Neredeydiniz bu zamana kadar?..

BAŞKAN – Arkadaşlar, müdahale etmeyiniz.

AYHAN GÜREL(Samsun) – İktidar olarak...

BAŞKAN – Rica ediyorum efendim...

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Hatta, kendi topraklarında, bunlara, maddî imkân verilerek... 

AYHAN GÜREL (Samsun) – Ortağına kabul ettiremedi, ortağına...

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – ... dernekler ve cemiyetler kurularak bu dernekler himaye edile gelmiştir.

HASAN GÜLAY (Manisa) – Ortağına bak ortağına.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Destek verin!

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Alınan her türlü tedbirlere rağmen, terör olayları tümüyle ortadan kalkmış değildir. Bu sebeple, mücadelenin, hedefine varıncaya kadar devam etmesi, olağanüstü uygulamalarla ve büyük bir kararlılıkla, devletimizi hedef alan bu fitnenin ortadan kaldırılması için, devletimizin bütün gücüyle ve imkânlarıyla seferber edilme lüzumuna inanıyoruz.

ABBAS İNCEAYAN (Bolu) – Desteğinize devam...

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Evet ve bunun için de bu tezkereye müspet oy vereceğiz; vereceğiz, çünkü, devlet bizim devletimizdir. Sorumluluk bilinci, bunu, bize böyle emretmektedir.

KADİR BOZKURT (Sinop) – Dün vermeyenler bugün niye verecekler?

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Devamla) – Onu arz ettim, sebebini arz ettim arkadaşlarıma ve müspet gelişme saydım.

Biz, böylece, bu tezkereye müspet oy vermekle hem vicdanımızın sesine hem de muhalefet olma sorumluluğunun bilincine uyarak, örnek bir muhalefet de sergilemekteyiz.

Ben, bu düşüncelerle bu tezkereye müspet oy vereceğimizi ifade ediyor, Yüce Heyetinizi tekrar şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum. (DYP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aykurt.

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, majestelerini, açıklasın...

BAŞKAN – Efendim, herkesin bir majestesi var. Yani ne yapacaksınız şimdi?.. (DSP sıralarından gürültüler)

HALİL ÇALIK (Kocaeli) – Kimi kastediyorsunuz açıklar mısınız?

BAŞKAN – Onun için...

Sayın Aykurt, tamam. Lütfen... Siz gider misiniz.

A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın hocam, neyse, olayı kapattık sayılır.

A. ZİYA AKTAŞ (İstanbul) – Hayır...

Sayın Başkan, merak ediyorum, acaba, sayın konuşmacının majestesi Refahyolun Başbakanı Sayın Erbakan mı, yoksa Sayın Çiller mi?

BAŞKAN – Neyse, sayın hocam... Size konuşma hakkı vermedim. Ben açıkladım. Rica ediyorum...

ANAP Grubu adına, Sayın Mehmet Keçeciler; buyurun. (ANAP sıralarından alkışlar)

Sayın Keçeciler, süreniz 20 dakika.

ANAP GRUBU ADINA MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; 30 Temmuz 1997 tarihinde sona erecek olan ve 9 ilimizde uygulanmakta bulunan olağanüstü halin dört ay süreyle uzatılması için 55 inci Hükümetin sunduğu tezkereyle ilgili, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini arz ve ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, olağanüstü hal, 19 Temmuz 1987'de uygulamaya konulmuş ve o günden bu yana 30 defa Yüce Meclis tarafından uzatılmıştır.

17 nci Yasama döneminde de, sıkıyönetim, o bölgede, 12 defa Yüce Meclis tarafından uzatılmıştır. Böylece verilen rakamları düzeltelim. Bazı arkadaşlar "42" ifadesini kullandılar. "42" ifadesinin içerisinde, 12 defa sıkıyönetim uzatılması, 30 defa da olağanüstü hal uzatılması söz konusudur ve bütün bunlar, görüldüğü gibi, bölgede, uzunca bir süreden beri, olağan dışı bir yönetim tarzının uygulandığını göstermektedir.

Zaten 1983'ten önce de, bütün Türkiye'de sıkıyönetim olduğu için, uzatma söz konusu değildi. 1980'den evvel de, bu yörelerde, bu yöredeki bazı illerde yine sıkıyönetim vardı. Dolayısıyla, yöre, onsekiz yıldan beri, arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, sıkıyönetimle, olağanüstü halle idare edilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, eğer izniniz olursa, bugünkü değerlendirmede ben "iktidardayken şöyle yaptınız, muhalefetteyken şu sözü söylediniz" gibi değerlendirmeleri pek faydalı görmüyorum; çünkü, Türkiye Cumhuriyetinin, cumhuriyet tarihinde karşılaştığı en ciddî sorunla karşı karşıyayız ve bu mesele, her şeyden önemlisi, siyasî yaklaşımların üzerinde, bir devlet politikası olarak, bir topyekûn mücadele tarzı olarak ortaya konulması gereken bir mücadeledir. O günden bu yana -yani, 1980'den bu yana- görev alan bütün iktidarlar, yörede olağandışı bir yönetim tarzı benimsemişler ve Yüce Meclisten de uzatma talep etmişler; iktidarlar, bu uzatma talebine destek vermişler; netice itibariyle de uzatılıp gelmiştir.

Sayın Doğru Yol Partisi sözcüsünün bir ifadesini düzeltmek istiyorum. Anavatan Partisi Grubu olarak biz, muhalefet sıralarında oturduğumuz dönemlerde, 1995 yılına kadar, olağanüstü halin uzatılması lehinde, şu Mecliste oy verdik. Benim, o dönemde de milletvekili olan Keçeciler olarak verdiğim oylar vardır, Anavatan Partisi Grubunun verdiği oylar vardır; biz, o dönemde de olağanüstü halin uzatılması istikametinde -DYP iktidardayken- oy verdik; onu, özellikle tashih ediyorum.  Kaldı ki, o dönemde, SHP'li arkadaşlar da olağanüstü halin uzatılması için oy vermişlerdi.

MUSTAFA KEMAL AYKURT (Denizli) – Ben, geçen seferkini söyledim.

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bunları uzun uzun anlatmak yerine, meselenin özüne inerek tahlil etmek gerektiği kanaatini taşıyorum.

Bir kere, Türkiye, bölücü terörle karşı karşıya kalmış bir ülkedir. Hiçbir ülke, teröre, şiddete, baskıya taviz veremez. Her ülke gibi, Türkiye'nin de terörle mücadele etme hakkı vardır; bu hak tartışılamaz. Her devlet, ülkesinin sınırlarını, toprak bütünlüğünü koruma hakkına sahiptir, Türkiye Cumhuriyeti Devleti de bu hakka sahiptir ve ülkesini, toprak bütünlüğünü korurken, kendisine vaki silahlı saldırılara silahla cevap verme hakkı da vardır; yani, dünyanın hiçbir ülkesinde silahla saldıran teröriste silahsız cevap verilmez, silahla cevap verilir. Dünyanın en demokratik ülkesinde de bu böyledir. Eğer teröriste silahla cevap vermezseniz, onun silahıyla ona cevap verme imkânınız olmazsa, hayat hakkını, temel hak ve hürriyetleri, ülkenin bölünmezliğini koruyamama durumuyla karşı karşıya kalırsınız ki, devlet olma özelliğini kaybedersiniz. Devlet olmanın birinci şartı, ülkede huzur ve asayişi, can ve mal güvenliğini sağlamaktır ve bunun için, herhangi bir bölgenin tefrik edilmesi düşünülemez.

O halde, şunu açıklıkla ortaya koymalıyız: Elbette ki silahla mücadele eden teröriste karşı, devlet usullleriyle, hukukun kaideleri içerisinde silahla cevap vereceksiniz; yoksa, Kuyucu Murat Paşa metoduyla değil; ama, mutlaka silah kullanmanız icap ettiği takdirde ikaz edeceksiniz "silahını bırak" diyeceksiniz.

Bu ikazlar her gün yapılmaktadır, bu ikazlar her gün devlet görevlileri tarafından yapılmaktadır. Buna rağmen, silahını bırakmayıp gelip köyü, kasabayı basan, çoluk çocuk demeden, kadın, ihtiyar demeden insanları öldürenlere elbette ki gül atacak değiliz. Elbette ki, bu devlet, o silahlı çeteleri bulunduğu yerde tesirsiz hale getirecek her türlü tedbiri alacaktır. Bu, hukukun içerisinde mevcut olan bir haktır; yani, devlet olma hakkının gereğidir. Dolayısıyla, biz, teröristle silahlı mücadele yaptığımız için, acaba, hukukun üstünlüğüne inanan, insan haklarını savunan devlet niteliğimizden zaafa mı uğrarız diye tereddüte kapılmaya hiç gerek yoktur. Hem insan haklarına saygılı, hem hukukun üstünlüğüne inanan demokratik devletler, teröristle mücadele ederken, gerektiği zaman, zor ve şiddet kullanırlar, silahlı mücadele yaparlar. Bu, devlet olmanın önemli vasıflarından bir tanesidir. Aksi takdirde, vatandaşınızı, köyünde koruyamadıktan sonra, çoluğunu çocuğunu muhafaza edemedikten sonra, can güvenliğini, mal emniyetini sağlayamadıktan sonra, siz "insan haklarına saygılıyız, hukukun üstünlüğüne inanan devletiz" gibi birtakım davranışların içerisine girerseniz, kendi kendinizi yanıltmış olursunuz.

Bir kere şunu tespit edelim: PKK nedir; PKK, bir terör örgütüdür efendim; bunda, hep beraber müttefik olalım. Bunda ihtilaf içerisinde olan bir arkadaşımızın, bu Yüce Heyetin içerisinde olduğunu katiyen varsaymıyorum ve inanmıyorum. Hepimiz buna inanıyoruz. PKK bir terör örgütü ise, teröristle nasıl mücadele edilirse, ona göre mücadele etmek gerekir. Doğrudur; yapılan işlem doğrudur.

Burada, bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum: Değerli arkadaşlarım, uluslararası hukukun hangi metnine bakarsanız bakın -ister İnsan Hakları Sözleşmesine bakın ister AGİK Sözleşmesine bakın ister Paris Şartına bakın, nereye bakarsanız bakın- hiçbir devlet, teröre yardım ve yataklık edemez, hiçbir ülkenin böyle bir hakkı yoktur. Ama, uluslararası hukuk belgelerine yazılan kâğıt üzerindeki bu güzel kaideler, maalesef, tatbikatta çok değişik bir planda uygulanmaktadır. Biz, PKK terör örgütünü, terör örgütü olarak bütün dünyaya kabul ettirmeye mecburuz; evvela, yanı başımızdaki komşulara... Eğer bu örgütün hakkından gelmek istiyorsak, mutlaka, bu örgüte yardım ve yataklık eden Suriye'yle, Yunanistan'la ve İran'la çok daha ciddî konuşmalar yapmak mecburiyetindeyiz; inşallah, 55 inci Hükümetten beklediğimiz hususlardan birisi bu olmalıdır. Suriye'nin verdiği destek açıktır; yıllardan beri, terör örgütünün başını orada muhafaza etmektedir. Adresine varıncaya kadar biliyoruz, çekilmiş video kasetlerini, fotoğraflarını gösteriyoruz, buna rağmen "bizim ülkemizde yoktur" diye inkârlarını da görmezlikten geliyoruz; bu kadar kolay değil bu iş; Türkiye'ye çok pahalıya mal olmaktadır. Türkiye bu meselenin üzerine çok daha ciddî biçimde gidebilir, bu imkânları vardır, bu potansiyeli vardır; Hükümetimizden beklediğimiz, Türkiye'nin bu potansiyelini kullanmasıdır.

Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar, olağanüstü hal uygulanan bölgede hiçbir şey yapılmamıştır şeklindeki ifadeler de doğru değildir. Aslında, yapılanları yeterli bulmamakla beraber, hafızalarınızı tazelemek bakımından, yapılan bazı işleri kısaca hatıralarınıza getirmek ve sizlere sunmak istiyorum: Bir kere,  bu bölgelerde sıkıyönetim uygulanıyordu biraz evvel söylediğim gibi; 1987'den itibaren, yine anayasal bir kurum olan ve daha yumuşak bir idare tarzı bulunan olağanüstü hale geçildi. Olağanüstü Hal Bölge Valiliği, Jandarma Asayiş Bölge Komutanlığı, geçici köy koruculuğu, özel tim kuruldu ve geliştirildi -bugün dejenerasyona uğrayan tarafları var, daha sonra onları söyleyeceğim; düzeltilmesi, ıslah edilmesi gereken tarafları var- ayrıca, Savunma Sanayii Müsteşarlığı kuruldu, Savunma Sanayii Fonu ihdas edildi ve bu fon aracılığıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyonu için çok önemli kaynaklar transfer edildi. Sekiz yıllık iktidarımız döneminde, bu memlekette satılan 1 000 liralık benzinden 261 lira Savunma Sanayii Fonuna para kesildi; bunu sağlayabilmek için gerektiğinde zamlar yapıldı, siyasî faturası ödendi, tarafımızdan ödendi; ama, Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyonu için de çok önemli kaynaklar transfer edildi. F-16 projesinin gerçekleştirilmesinde, tank modernizasyonunda, zırhlı kariyer araçlarının yapımında, helikopter alımında, Unimak araçlarıyla eski araçların değiştirilmesinde, hep, bizim, siyasî faturasını ödediğimiz fondan sağlanan kaynaklar kullanıldı.

Sadece bununla kalınmadı; yasal tedbirler alındı. Terörle Mücadele Kanunu çıkarıldı, Pişmanlık Kanunu çıkarıldı; Türk Ceza Kanununun 141, 142 ve 163 üncü maddeleri kaldırıldı; ayrıca, bölgede çok yanlış uygulamalara sebep olan 2932 sayılı Kürtçenin konuşulmasını yasaklayan kanun kaldırıldı ve mesele, yumuşatılmaya, bölgeye barış ve huzur getirilmeye çalışıldı.

O bölgenin ekonomik kalkınması için, bölgedeki bütün iller, kalkınmada birinci derecede öncelikli il sayıldı. Türkiye'de ne teşvik varsa, Türkiye'nin herhangi bir bölgesinde hangi teşvik uygulanıyorsa, o bölgede en azamîsinin uygulanmasını sağlayacak tedbirler getirildi; ama, bunlar işledi mi; onu biraz sonra arz edeceğim. Arzu ettiğimiz sonuçları alabilmiş değiliz; ama, şunu söyleyeyim: 1984'te, o dönemin Başbakanı rahmetli Özal ile birlikte Diyarbakır Valiliğinde aldığımız bir brifingi hatırlıyorum -brifingin notları burada, o zaman, Diyarbakır Valisi "Diyarbakır'daki köylerin sadece yüzde 21'inde elektrik var, sadece yüzde 13'ünde içmesuyu var" diyordu. Bugün, bu rakamlar yüzde 97'ye çıkmıştır; bugün, bu rakamlar yüzde 62'ye çıkmıştır, ilk defa orada uygulanmıştır. Bakın, söylüyorum; rahmetli Turgut Bey Malatyalıydı; Diyarbakır'ın elektrifikasyon işi de, köy telefonu işi de, Malatya'dan evvel bitmiştir. O bölgedeki bütün vilayetlerin telefon ve elektrik işleri, diğer vilayetlerden önce bitmiştir. Niçin; çünkü, şöyle bir menfi propaganda, maalesef, yayılmış; bazı saf aydınlarımız da bunu benimsemişlerdi: Bu bölge, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri tarafından bililtizam, isteyerek, bilerek geri bırakılmış gibi birtakım yanlış propagandalar vardı. Bu reklamı ellerinden alabilmek için, o bölgenin altyapı eksikliğini gidermek mahiyetinde çok ciddî, süratli yatırımlar yapılmıştır; kısmen bu propagandanın önüne geçilmiştir; ama, değerli arkadaşlarım, şunu hemen ifade edeyim ki, o bölgede görülen terörün, böyle kalkınmışlığın geri kalmasıyla falan da alakası yoktur. Ben, Türkiye'nin 80 ilini ilçeleriyle beraber gezmiş bir kardeşiniz, bir arkadaşınızım; isteyen arkadaşıma, tereddütü olan arkadaşıma ispata hazırım. Gerek İç Anadolu'da gerek Ege Bölgesinde gerek Karadeniz'de gerek Akdeniz'de gerekse Trakya'da, Güneydoğu Anadolu'da yer alan birçok köyden çok daha geri, altyapısı noksan şartlarda köylerimiz vardır. Dolayısıyla, sakın ola, bu reklama, bu propagandaya hiçbirimiz inanmamalıyız. Yani, elden gelen imkânlarla gereken yardım yapılmıştır; ama, bugün, güneydoğuda halledilmesi gereken mesele yok mu; var, hem de nasıl var. Kimlik meselelerinden falan evvela onları halletmemiz lazım, hiç onlarla uğraşmaya gerek yok. Bugün, güneydoğudaki terör, oradaki ekonomik hayatı çok ciddî boyutta sarsmaya başlamıştır. Hemen misal vereyim: Van'da veya Diyarbakır'da veya Şırnak'ta buzdolabı satıcısısınız, firma size veresiye mal vermez; Aydın'a verir, Tokat'a verir, Konya'ya verir, başka vilayetlere verir; ama, o bölgedeki kendi bayiine veresiye mal vermez. Malını naklederken hiçbir sigorta şirketi sigortalamaz. O bölgedeki gayrimenkulleri hiçbir banka -devlet bankaları da dahil- ipotek olarak veya rehin olarak almaz. Değerli arkadaşlarım, oradaki ekonomik hayat devam edebilir mi? Ne hakkımız var?.. Devlet olarak, evvela bunları çözmemiz lazım. Yani, kimlik meselesiyle falan uğraşıncaya kadar evvela şu günlük hayatta karşı karşıya kaldığımız çok ciddî sorunlar var. Van'daki esnaf, tüccar çıkıyor, bana diyor ki " Bizim ne günahımız var. Diğer vilayetlerdeki bayilerine mal verirken kredili veriyor; bana peşin satıyor. Malımı buraya naklederken hiçbir sigorta şirketi sigortalamıyor; binamı sigortalamıyor." Herhangi bir yangın, ve sair afetlere karşı olursa her yerde  sigortaladıkları binaları, orada "hayır" diyorlar, sigortalamıyorlar. Hiçbir sigorta hizmeti yok; sadece teröre karşı sigortalamasalar haydi aklım erecek. Devletin resmî sigorta şirketi de sigortalamıyor.

Değerli arkadaşlarım, elbette ki, burada iktisadî hayat gelişmez. Hayvancılık yapılacak, meraya hayvanı çıkarmak yasak. Peki, ahır hayvancılığı yapayım; kredi ver; kredi yok, plasman yok; böyle olmaz. Bunlara tedbir almak lazım. Bunlara tedbiri 55 inci Hükümetimizden bekliyoruz. İnşallah, ilk fırsatta bunların alınması gerekir, yapılması gerekir.

BAŞKAN – Sayın Keçeciler, 1 dakikanız var.

MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Hemen toparlıyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, olağanüstü haldeki terörle mücadeleyi zaafa uğratmadan olağanüstü hale bir şekil düşünmeliyiz. Hükümetin getirmiş olduğu bu tezkere, bir ölçüde "devletin devamlılığı" ilkesine sadakat olarak getirilmiş bir tezkeredir; yani, bu tezkerenin Millî Güvenlik Kurulundaki görüşmeleri 54 üncü Hükümet tarafından yapılmış; 55 inci Hükümet, bunu hazırında bulmuş ve tezkereyi imzalayıp, bir hukukî boşluk meydana gelmesin diye huzurumuza göndermiş. Devletin devamlılığı ilkesine sadık kalacaksak, bütün partilerin müşterek oylarıyla buradan bu tezkereyi geçirmemiz gerekmektedir. Yoksa, siz muhalefetteyken şöyle dediydiniz, iktidardayken böyle yaptıydınız tartışmaları, bana göre, zait tartışmalardır.

Muhakkak köy koruculuğuna bir şekil vermek lazım; yeniden düzenlemek lazım. Zira, kurulduğunda mantığı doğruydu; bölge halkının güvenliğe iştirakini sağlıyordu; ama, bugün, pek çok şikâyetlerin sebebi haline gelmiştir; geçiciydi zaten.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son sözlerinizi söyler misiniz efendim.

MEHMET KEÇEÇİLER (Devamla) – 1 dakika daha verirseniz, tamamlıyorum Sayın Başkanım.

NECMİ HOŞVER (Bolu) – "Hayır" mı diyorsunuz "evet" mi diyorsunuz?

MEHMET KEÇEÇİLER (Devamla) – Geçici olan köy koruculuğu 14 seneden beri uygulanır hale gelmiş; bunlar düzeltilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, şunu hemen ifade edeyim: Bu bölgedeki sıkıntıları ortadan kaldırabilmek açısından, bir hukukî boşluğa düşmemek açısından, Hükümet tezkeresine Anavatan Partisi Grubu olarak müspet, olumlu rey vereceğiz; çünkü, buna ihtiyacımız var. Hükümetimiz, kendisinden evvelki, 54 üncü Hükümetin değerlendirmelerine katılarak bu tezkereyi buraya göndermişlerdir. Bu tezkereyi müspet şekilde değerlendirdiğimizi ifade ediyorum. İnşallah, olağanüstü halin yeni bir veçheye kavuşturulması da, Anavatan Partisinin hükümete ortak olduğu dönemde gerçekleşecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Keçeciler.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına başka söz isteyen yok.

Sayın Hükümet, konuşacak mısınız efendim?

İÇİŞLERİ BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) – Sayın Başkan, Refah Partisi adına ben konuşacağım.

BAŞKAN – Bize bir talep gelmedi.

Var mı grup başkanvekilleriniz? Yoksa...

ŞÜKRÜ YÜRÜR (Ordu) – Sayın Bakan davet edildikten sonra, böyle bir usul var mı?

BAŞKAN – O zaman, Hükümet gelsin.

Buyurun Sayın Bakan.

Süreniz 20 dakika efendim.

İÇİŞLERİ BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; olağanüstü hal uygulamasının 30 Temmuzdan itibaren dört ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi üzerinde Hükümetimizin görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Ayrıca, bu görüşmelerde görüşlerini ifade ederek değerli ikazlarda ve katkılarda bulunan bütün gruplarımıza ve sayın sözcülerine de teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, demokrasiyi benimsemiş ülkelerde anayasal bir kurum da olsa, ülkenin belli bir bölümünün ve orada yaşayan vatandaşlarımızın uzun bir süre olağandışı yönetimlerle yönetilmesini tasvip etmek pek mümkün değildir. Bu, dünyada olduğu gibi Türkiye'de de böyledir; bizden önceki hükümetler ve 55 inci Cumhuriyet Hükümeti de aynı görüşü, aynı inancı paylaşmaktadır. Bu, hiçbir zaman bizim arzuladığımız, bizim tercihimiz olan bir keyfiyet bir zaruret değildir. Bizim arzumuz odur ki, ülkemizin en ücra köşesinde, her tarafında insanlarımız, bütün demokratik hak ve özgürlüklerden istifade etsinler; insan olmanın gereği, kendilerine tanınan bütün özgürlüklerden, bütün hak ve imkânlardan faydalansınlar. Ancak, hepinizin de bildiği gibi ve Yüce Parlamentomuzda da oluşmuş olan bir konsensüs gereği, ülkemizde yaşanan şartlar, özellikle, ülkemizin bölünmez bütünlüğüne yönelmiş bölücü terör örgütü karşısında, 1987 yılında sıkıyönetimin son bulmasıyla olağanüstü hal ihdas edilmiş ve bugüne kadar, çeşitli hükümetler tarafından 30 kez uzatılması talebiyle Parlamento huzuruna getirilmiş bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bugünkü durum itibariyle bilgi arz etmem gerekirse, memnuniyetle ifade etmek gerekir ki, bölücü terör örgütünün eylemleri büyük ölçüde kontrol altına alınmış, alan hâkimiyeti sağlanmış, özellikle şehir merkezlerinde vatandaşlarımızın can ve mal güvenliği sağlanmış ve bundan emin olarak dolaşabilmektedirler; bu vesileyle, yurdumuzda bölücü teröre karşı mücadele eden değerli güvenlik kuvvetlerimize, Türk Silahlı Kuvvetlerine, asker, polis, jandarma tüm güvenlik güçlerimize Hükümet olarak şükranlarımızı sunuyoruz.

Yine, rakamsal olarak bazı ifadelerde bulunmam gerekirse, olağanüstü hal uygulamasının en son uzatıldığı 30 Mart tarihinden itibaren, 7.7.1997 tarihine kadar bölgede 407 olay gerçekleşmiştir. Bu olaylarda, 941 terörist ölü, 900 terörist yaralı, 721 militan ve sempatizan, 165 uzun namlulu silah, 33 tabanca, 505 bomba ve 24 205 mermiyle birlikte ele geçirilmiştir. Yine, gerçekleştirilen Kuzey Irak operasyonunda da toplam 2 661 terörist ölü, 255 terörist yaralı, 238 militan ve sempatizan da sağ olarak ele geçirilmiştir. Bu tablo da göstermektedir ki, güvenlik güçlerimizin gerçekleştirdiği son günlerdeki operasyonlarda, örgüte büyük darbe vurulduğunun işaretlerini almaktayız.

Değerli milletvekilleri, Hükümetimiz, huzur ve güven ortamının bütün ülkede hâkim kılınması için, daha yoğun bir gayret içerisinde bulunacaktır. Bu mücadele süreci içerisinde masum vatandaşlarımızla terörist birbirinden ayrılacak; ayrıca, demokratik hukuk devleti kuralları içerisinde ve insan haklarına saygılı bir anlayışla hareket edilecektir.

Bulunduğumuz coğrafyanın bize yüklediği tarihî sorumluluklar, sorunlar ve husumetler söz konusudur. Hükümetimiz, bunu gayet iyi idrak ederek, özellikle teröre destek veren dış güçlerle etkin bir mücadeleyi kendisine prensip edinmiştir; yine, ülke bazında teröristlere destek veren ülkelerle bugüne kadar yürütmüş olduğumuz politikaları gözden geçirecek ve yeni bir değerlendirmeye tabi tutacaktır.

Yine, Hükümetimiz, terörle mücadelenin, o bölgedeki sorunu tek başına çözmeye yeterli olmadığının bilincindedir. Bu sebeple -benden önce konuşan değerli konuşmacılar da ifade ettiler- güvenoyu almamış bir hükümetin, başta Başbakan yardımcısı Sayın Bülent Ecevit olmak üzere, 8 bakanıyla birlikte Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bir gezi gerçekleştirilmiştir. Bu gezinin en önemli tarafı, belki de, bir hükümetin, güvenlik sorununu önplana çıkarmadan, o bölgedeki sosyal ve ekonomik tedbirleri ilk elden, birebir vatandaşlardan almak için, ilk defa böyle bir geziyi gerçekleştirmiş olmasıdır. Zaten, görüştüğümüz, konuştuğumuz vatandaşlarımız da, bize, terör konusunda bir öncelik olduğunu söylememişlerdir. Bölgedeki insanlarımız, en çok, işsizlik, fukaralık ve diğer sosyal, ekonomik konularda dertleri olduğunu ilgili bakanlara iletmiş bulunmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, biz de gittik, gördük; gerçekten, o bölgelerde, işsizlik had safhadadır; büyük bir işsizlik yüzdesi söz konusudur. Köylerinden göç etmiş insanların durumu, gerçekten iç açıcı değildir. Kapatılmış köyler söz konusudur. Eğitim çağındaki çocukların eğitim görme imkânları, maalesef, büyük ölçüde yoktur. Bir de, üzülerek belirteyim ki, bugüne kadar, o bölgeye gidip de çeşitli vaatler verilip bu vaatlerin yerine getirilmeyişi sebebiyle, bu insanlarımızda, bu yurttaşlarımızda bir güvensizlik hâsıl olmuştur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 55 inci Cumhuriyet Hükümetinin en önemli misyonu, yeni bir başlangıç yapmaktır. Bu yeni başlangıç, toplumsal uzlaşmayı sağlamakla başlayacaktır. Toplumumuzda, çeşitli şekilde, kim haklı, kim haksız sorgulamasına girmeksizin, yaratılmış bulunan toplumsal gerginliği gidermek, bu Hükümetin en önemli görevlerinden biridir. Devletle vatandaş kaynaşmasını -özellikle konumuz itibariyle, o bölge insanları için söylemek gerekirse- mutlaka sağlaka zorundayız. Yine, devletin kurumları arasında ihtilaf var olduğu gibi bir imajla ortaya atılan iddiaları da bir an önce yok etmek zorundayız.

Bizim inancımız odur ki, devleti korumak iktidarların görevidir. O halde, hem vatandaş ile devlet arasında olan ihtilafları hem de devletin kurumlarının birbirleriyle olan ihtilafları bir an önce halletmek için 55 inci Cumhuriyet Hükümeti büyük bir gayret içerisinde olacaktır ve inşallah, bu konuda kararlı olan Hükümetimiz, en kısa zamanda Türkiye'yi olağan şartlara ve olağan mecraına taşıyacaktır.

Değerli milletvekileri, bir taraftan terörle mücadele edilirken, bir taraftan da, mutlaka ve mutlaka, bölgede ekonomik ve sosyal tedbirlerin alınması gerektiğini benden önceki konuşmacılar ifade etti; ben de, ısrarla bunun önemini vurgulamak istiyorum: Hükümetimizin yapmış olduğu ilk gezinin ekonomik ve sosyal boyutunun önplanda olduğunu ifade ederek, 55 inci Hükümetin bu konuya ne derece önem verdiğini bir kez daha ifade ediyorum. Bir cümleyle ifade etmek gerekirse, Türkiye, Türk Milleti, güneydoğuda hem terörü hem de fukarılığı birlikte yenmek zorundadır.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, 55 inci Cumhuriyet Hükümeti, henüz Yüce Meclisin güvenine mazhar olmamış bir hükümettir; ama, Sayın Keçeciler'in de belirttiği gibi, bizden önceki ve Millî Güvenlik Kuruluna üye veren 54 üncü Hükümet, olağanüstü halin dört ay süreyle uzatılmasını 55 inci Hükümete tavsiye etmiştir. Dolayısıyla, hem devletin devamlılığı ilkesinin bir gereği hem de Kuzey Irak'ta yapılan operasyonların bütün neticelerinin elde edilebilmesi açısından, Hükümetimiz de, olağanüstü halin dört ay süreyle uzatılması talebini Yüce Meclisin huzuruna getirmiş bulunmaktadır; ancak, Hükümet Programında da belirttiğimiz gibi, bu konuda birçok düzenlemenin yapılması gerektiğine inanıyoruz. Bunlardan bir tanesi, geçici köy koruculuğunun düzenlenmesi ve ıslahıdır. Yine, o bölgede yaşayan insanlarımızı çok yakından ilgilendiren sınır ticaretiyle ilgili etkinlikler daha çok artırılmalıdır. Hayvancılık, o bölgenin candamarıdır. Devletimiz ve Hükümetimiz, bunu, en etkin şekilde, o insanlarımıza faydalı olacak şekilde desteklemek kararındadır. Köyleri boşaltılmış vatandaşlarımızın iskânı ve köye dönüşleri büyük bir sorundur. Bu da, Hükümetimizin en önemli gündem maddeleri arasındadır. Keza, kapatılan okullarla ilgili konu da önemli gündem maddelerinden biridir. Hükümetimiz, burada saydığım ve saymadığım birçok önemli konuda, gereken tedbirleri almaya kararlıdır. Ancak, değerli milletvekilleri, bu konu, sadece bir hükümet meselesi, sadece bir siyasî parti meselesi değildir. Bu konu, siyaset üstü, bir devlet meselesidir. Bizim inancımız odur ki, bugün şu sıralarda bulunan siyasî kadroların en önemli misyonu, bu terör sorununu, 2000 yılına taşımadan halletmektir. Bugünkü siyasî kadroların üzerinde, bu şekilde ağır bir vebal bulunmaktadır.

O bölge, gerçekten büyük bir potansiyele sahiptir. O bölge, inşası devam eden barajları bittiği zaman, göller bölgesi olacaktır. Çukurova'dan daha büyük, bereket fışkıracak ovalar orada meydana gelecektir. Ben inanıyorum ki, bunlar gerçekleştiği zaman, o bölgede yaşayan vatandaşlarımız, teröristi, bize hacet kalmadan, kendi topraklarından, kendi yurdundan, kendisi kovalayacaktır; ama, bu konuda, Parlamento olarak, o insanlara, o bölgede yaşayan vatandaşlara yardımcı olmamız, belki de, imkânlarımızı zorlayarak yardımcı olmamız lazımdır. Bunu, hem Hükümetin hem de Parlamentonun ertelenemez bir görevi olarak görüyorum.

Değerli milletvekilleri, sözlerimi daha fazla uzatmak istemiyorum. Hükümet olarak, Parlamentomuzun bu konuda her zaman desteğine ihtiyacımız vardır. Bu konudaki önerilerinizi, ikazlarınızı, her zaman bir emir telakki ederek, en iyi şekilde değerlendirmek inancındayız.

Bu vesileyle, güneydoğuda görev yapan değerli güvenlik güçlerimize başarılar, kolaylıklar; bölücü terörden zarar gören oradaki vatandaşlarımızın ölülerine Allah'tan rahmet, geride kalanlarına uzun ömürler diliyorum; yaralarının, devlet tarafından, en kısa zamanda sarılması için gereken gayret içerisinde olacağımızı ifade etmek istiyorum.

Yine, ülkemizin bölünmez bütünlüğü için, devletin üniter yapısının korunması için hiçbir şeyden çekinmeden kendilerini ölüme atan şehitlerimizi rahmetle anıyor, geride kalanlara başsağlığı diliyorum ve onların ailelerinin,  çocuklarının bu devlete emanet insanlar olduğunu, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da, Cumhuriyet Hükümetinin, bu yaraları sarma konusunda en iyi şekilde hassas davranacağını ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP, CHP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, başka söz isteyen?.. Yok.

Sayın milletvekilleri, 9 ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin dört ay süreyle uzatılması konusundaki Başbakanlık tezkeresi üzerinde yapılan müzakereler tamamlanmıştır.

Şimdi, Başbakanlık tezkeresini bir daha okutup, oylarınıza sunacağım efendim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

30 Mart 1997 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere 9 ilde dört ay süreyle uzatılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26.3.1997 tarihli ve 490 sayılı Kararıyla onaylanmış bulunan olağanüstü halin; Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri, Siirt, Şırnak, Tunceli ve Van İllerinde 30 Temmuz 1997 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı, Bakanlar Kurulunca, 3.7.1997 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                              Mesut Yılmaz

                                                                                 Başbakan

BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Olağanüstü halin dört ay daha uzatılması Genel Kurulca kabul edilmiştir.

İnşallah, dilerim ki, bu son uzatma olsun; çünkü, burada en büyük zararı benim ilim görmektedir.

İSMAİL YILMAZ (İzmir) – Sayın Başkan, bu sözü, kaçıncı kez söylediniz!

BAŞKAN – Vallahi, işte, biz de hükümetlerin sözlerine inanıyoruz, onları tekrarlıyoruz.

ABDULLAH AKARSU (Manisa) – Siz hükümettiniz o zaman.

BAŞKAN – Anladım canım! Biz de Hükümete güveniyoruz diyoruz kardeşim, başka bir şey mi diyoruz! Hükümet gelip, burada, işte "biz bunu bitireceğiz" diyor. Biz de diyoruz ki, inşallah, bu son uzatma olacaktır.

Sayın milletvekilleri, gündeme devam ediyoruz.

Şimdi, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

 

V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI

A)  ÖNGÖRÜŞMELER

1. – Hatay Milletvekili Fuat Çay ve 57 arkadaşının, yerel yönetimlere yapılan yardımlarda Anayasa ve kanunlara aykırı olarak partizanca davranmak suretiyle görevini kötüye kullandığı ve bu eylemin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Maliye eski Bakanı Abdüllatif Şener hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/14)

BAŞKAN – Genel Kurulun 1.7.1997 tarihli 113 üncü Birleşiminde alınan karar gereğince, bu kısımda yer alan, Hatay Milletvekili Fuat Çay ve 57 Arkadaşının, Yerel Yönetimlere Yapılan Yardımlarda Anayasa ve Kanunlara Aykırı Olarak Partizanca Davranmak Suretiyle Görevini Kötüye Kullandığı ve Bu Eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı Maddesine Uyduğu İddiasıyla Maliye eski Bakanı Abdüllatif Şener Hakkında Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Soruşturması Açılmasına İlişkin Önergenin görüşmelerine başlıyoruz.

SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Çalışma süremizin bitmesine az kaldı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Daha yarım saat var; yani...

MEHMET KEÇECİLER (Konya) – 20 dakika kaldı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, bir dakika... Ben karar vereceğim elbette yani.

Bu görüşmede, sırasıyla, önergeyi veren ilk imza sahibine, eğer kendisi konuşmazsa, onun göstereceği diğer bir şahsa, ayrıca üç milletvekiline ve hakkında soruşturma istenen Sayın Bakana söz verilecektir.

Önerge sahibinin, milletvekillerinin ve hakkında soruşturma istenen Sayın Bakanın söz süresi 10'ar dakikadır.

Daha önce, 12.6.1997 tarihli ve 106 ncı Birleşimde okunmuş ve bastırılarak sayın üyelere dağıtılmış bu önergeyi tekrar okutmuyorum.

Biliyorsunuz, ilk söz önerge sahibinindir.

Şimdi, şahısları adına söz alan milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Konya Milletvekili Sayın Nezir Büyükcengiz, Antalya Milletvekili Sayın Yusuf Öztop, Konya Milletvekili Sayın Veysel Candan, Adana Milletvekili Tuncay Karaytuğ.

Önerge sahibi adına ilk söz, Sayın Fuat Çay'ın.

Sayın Fuat Çay?.. Yok; kendisi adına konuşacak diğer imza sahibi de olmadığına göre, şahıslara geçeceğim...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Geldi Sayın Başkan.

BAŞKAN – Geldi, ama, ben ne bileyim, Genel Kurul salonunda bulunması lazım.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – "Geçtim" demediniz "geçeceğim" dediniz.

BAŞKAN – Hayır... Hayır...

Neyse çağırmadan arkadaşımız geldi.

Sayın arkadaşlar, her şeyi usulüne göre yürüteceğiz. Saat 19.00'a kadar çalışma süremiz vardır; çalışma süremizin bitimine daha yarım saat varken, ben Meclisin çalışmalarını kesme hakkına sahip değilim.

Sayın Çay buyurun; süreniz 10 dakika efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

FUAT ÇAY (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye eski Bakanı Sayın Abdüllatif Şener hakkında vermiş olduğumuz Meclis soruşturması açılmasıyla ilgili öneri nedeniyle söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Refahyol iktidarda iken verdiğimiz önergemizin görüşülmesi, Refahyol İktidarının son bulduğu; yeni bir hükümetin kurulduğu döneme rastlamıştır. Bu ise, önergemizin sağlıklı görüşülmesi için bir fırsat yaratmıştır. Toplumda büyük gerginlik yaratan, anayasal kurumlarla çatışma içerisine giren Refahyol İktidarından kurtulunulmuş olması, demokratik rejimimizin ve toplumsal barışımızın geleceği bakımından çok önemli bir gelişmedir. Verdiğimiz önergeye temel teşkil eden bu konu da, Refahyol İktidarının partizan uygulamalarından biriyle ilgilidir. Bütçe kaynaklarının iktidar partilerine peşkeş çekilmesi, bu konuda iktidar ortakları arasında siyasî pazarlık yapılması, belediyeler arasında ayırımcılık, bizim bu önergeyi vermemizi zorunlu kılmıştır.

Değerli arkadaşlar, yerel yönetimler, belde halkının ortak ihtiyaçlarını karşılamak üzere, yasalar çerçevesinde seçmenler tarafından seçimle oluşturulan kamu tüzelkişilikleridir. Seçilen yönetim hangi siyasî partiden olursa olsun, tüm halkın ortak ihtiyaçlarını karşılamak için hizmet vermektedir. Merkezî idareden yapılacak yardımlar, orada yaşayan tüm yurttaşlar içindir; ne yönetime, ne de mensubu bulunduğu siyasî partinin seçmenlerine dönüktür.

Öte yandan, bütçe kanununda belirlenen, mahallî idarelere yapılacak yardımlar tüm belediyeler için olup, belediyeler arasında herhangi bir ayırım yapılması söz konusu olamaz. Mahallî idarelere yapılacak yardım ve ödemeler tertibinde yer alan ödenek, yasal ve anayasal ilkeler gözetilerek, bütçe kanunu çerçevesinde kullanılmak zorundadır.

Merkezî idare, Anayasada bulunan vesayet yetkisini, dilediği gibi yorumlayıp uygulayamaz. Merkezî idarenin, yerel yönetimlerin üzerindeki yetkilerini, mahallî hizmetleri, idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması, mahallî ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla ve kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde kullanması zorunluluktur; bu, bir anayasal zorunluluktur.

Yine anayasamıza göre, devlet organları ve idare makamları, bütün işlerinde, kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır. Oysa, Refah Partisi - Doğru Yol Partisi Koalisyonu, anayasal kuralların dışına çıkarak, kanunların merkezî idareye verdiği yetkileri belediyelere karşı bir tehdit ve şantaj aracı olarak kullanmıştır. Bu yetkiler, belediye başkanlarının transferlerinde devreye sokulmuş, özellikle, Refah Partisine geçmeyen belediyelerin yardım istekleri reddedilmiştir. Yardımlar yapılırken, açıkça partizanlık yapılmış, kamu kaynakları, iktidar partilerine mensup belediyelere peşkeş çekilmiştir.

Bu konularla ilgili Maliye Bakanlığına yöneltilen sorulara ayrıntılı cevap verilmemiş, sadece toplam rakamlar bildirilmiştir. Gerek şahsım tarafından gerek CHP İzmir Milletvekili Sayın Sabri Ergül tarafından, belediyelere yapılan yardımlar konusunda, Sayın Şener'e yöneltilen sorulara verilen cevaplarda, ısrarla, yardım yapılan belediyeler açıklanmamıştır. Bu şekilde, Sayın Bakan, Refah Partili belediyelere yapılan yardımları kendince gizlemeye çalışmıştır. Sayın Şener, bu davranışıyla, Meclisin bilgi edinme yollarının sağlıklı işletilmesini de engellemiştir. Son gensoru görüşmeleri sonrasında ortaya çıkan bir belge, bu durumun hangi noktalara vardığını açıkça ortaya koymaktadır. Buna göre, DYP Genel Başkan Yardımcısı Rıza Akçalı tarafından DYP milletvekillerine gönderilen bir yazıda, Maliye Bakanı Sayın Şener'le varılan mutabakat sonucu,  mahallî idarelere yapılacak yardım ve ödemeler tertibinde yer alan ödenekten, DYP'li belde belediyelerine 2'şer, ilçe belediyelerine 2,5'er ve il belediyelerine de 10'ar milyar lira çıkarıldığı resmî olarak bildirilmiştir. Bu belgeden de anlaşılacağı üzere, ilgili Bakan, yetkilerini Anayasa ve yasalar çerçevesinde kullanmayarak, siyasî ve keyfî tasarrufta bulunmuştur.

Nitekim, göreve yeni başlayan 55 inci Hükümetin bakanlarının yaptığı açıklamalar, kaygılarımızın haklılığını bir kez daha ortaya koymuştur. Gerek Maliye Bakanı gerekse Hazineden sorumlu Devlet Bakanı, Maliye ve Hazineden son anda iktidar belediyelerine büyük miktarda para aktarıldığını açıklamışlardır. Yaklaşık 4,2 trilyon liranın aktarılması da durdurulmuştur. Yeni Hükümetten, hızla yapılan bu haksız aktarımları, bütçe dışı kaynaklardan belediyelere aktırılan para miktarlarını açıklamalarını bekliyoruz.

Değerli arkadaşlar, belediyelere aktırılan bu paralar, tarikat destekli şirketleri daha da zengin etmekte kullanılmakta, siyasî rüşvet olarak da tüketilmektedir.

Resmî bir yazıyla da kanıtlanan Sayın Şener'in tasarrufu, siyasî saiklerle görevi kötüye kullanma fiilini de oluşturmaktadır. Son birbuçuk yıl içerisinde, Refah Partili olmayan belediyeler, hakları olan paraları verilmeyerek ekonomik kıskaca alınmış, daha sonra da bu insanları zorlayarak, manevî baskı altına alarak, Refah Partisine geçişlerini televizyon kanallarında siyasî şov olarak kullanmışlardır.

Bu gerekçelerle, Maliye eski Bakanı Abdüllatif Şener hakkında, Anayasamızın 100 üncü, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 107 nci ve Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddeleri gereğince, görevi kötüye kullanma fiili nedeniyle Meclis soruşturması açılmasını Yüce Meclisten isteme zorunluluğu hâsıl olmuştur.

Yeni bir dönem başlarken, kimsenin yaptığının yanına kâr kalmayacağını millete göstermek zorundayız. Aynı yolu biz de deneriz diyerek bir haksızlığa, siyasî ahlaksızlığa da izin vermeyelim.

Gerçeklerin ortaya çıkması için tüm milletvekili arkadaşlarımın soruşturma açılması yönünde oy kullanmasını diliyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çay.

Şahısları adına Sayın Nezir Büyükcengiz?.. Yok.

Sayın Yusuf Öztop; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Öztop, süreniz 10 dakika.

YUSUF ÖZTOP (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hatay Milletvekili Fuat Çay ve 57 arkadaşı tarafından, yerel yönetimlere yapılan yardımlarda, Anayasa ve kanunlara aykırı olarak, partizanca davranmak suretiyle görevini kötüye kullandığı ve eyleminin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla, Maliye eski Bakanı Abdüllatif Şener hakkında, Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107 nci maddeleri gereğince verilen Meclis soruşturması önergesi hakkında kişisel düşüncelerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, yerel yönetimler, Anayasamızın 127 nci maddesinde il özel idareleri, belediyeler ve köyler biçiminde düzenlenmiştir. Anayasanın 127 nci maddesine göre, mahallî idarelerin kuruluş ve görevleriyle, yetkilerinin, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenleneceği belirtmekte ve "Merkezî idare, mahallî idareler üzerinde, mahallî hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahallî ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, kanunlarda belirtilen esas ve usuller dairesinde idarî vesayet yetkisine sahiptir" denilmektedir. Bu Anayasa hükümlerinden de anlaşılacağı gibi, merkezî idarenin, yerel yönetimler üzerinde hem malî hem de idarî vesayet yetkisi bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Hatay Milletvekili Fuat Çay ve 57 arkadaşı tarafından, Maliye eski Bakanı Abdüllatif Şener hakkında verilen Meclis soruşturma önergesinin konusu, daha çok, belediyelere yapılan partizanca ödemelerdir.

Bilindiği gibi, belediyeler, 1930 yılında çıkarılan 1580 sayılı Yasaya göre görevlerini sürdürmektedirler. Keza, büyükşehir belediyeleri de 1984 yılında çıkarılan 3030 sayılı Yasaya göre faaliyetlerini sürdürmektedirler.

Ülkemizde belediyeler, büyükşehir belediyesi, il, ilçe belediyesi, belde belediyesi ve alt birim belediyesi biçiminde faaliyetlerini yürütmektedirler.

Genel olarak belediyeler, yasalarında belirtilen görevlerini, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Yasasında yer alan kaynaklardan elde ettiği gelirlerle, 2380 sayılı Yasaya göre genel bütçe vergi gelirlerinden alınan paylarla ve bütçe kanunlarında belirtilen mahallî idarelere yapılacak yardımlarla yerine getirmektedirler. 2464 sayılı Belediye Gelirleri Yasasında yer alan vergi ve harçların maktu oluşu ve yıllar itibariyle artırılamaması nedeniyle, bu yoldan elde edilecek kaynaklar büyük ölçüde önemini kaybetmiştir. 2380 sayılı Yasaya göre, genel bütçe vergi gelirlerinden alınan paylar da, yıllar itibariyle yüzde 10'dan yüzde 6'ya kadar düştüğü için, eski önemini yitirmiştir. Bu payın dağıtımı nüfusa endeksli olduğu için, hızlı nüfus artışı ve göç gibi nedenlerle büyük adaletsizliklere neden olmaktadır. Kaldı ki, bu gelirin bir kısmı da, çeşitli hizmetler nedeniyle kaynaktan kesilmektedir. O nedenle, bırakınız yerel hizmetleri tam yerine getirmeyi, belediyeler, memurunun, işçisinin maaşını bile ödemekte güçlük çekmektedirler; o sebeple, ne yazık ki, son durakları hükümetler olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, hükümetlerin ve onların bakanlarının görevleri, kendilerine başvuran belediyelere ve belediye başkanlarına eşit ve adaletli davranmaktır. Bu davranış biçimi, ahlak ve erdemin gereği olduğu gibi, Anayasamızın 10 uncu maddesinin de gereğidir. Anayasamızın 10 uncu maddesinde "Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar" denilmektedir.

Değerli milletvekilleri, geçen bir yıllık Refahyol İktidarı döneminde, Refahyol İktidarı ve onun Maliye Bakanı Abdüllatif Şener, belediyelere karşı eşit ve adaletli davranmış mıdır, yoksa, belediyeler arasında iktidar belediyesi  muhalefet belediyesi ayırımı yapmış mıdır? Maliye Bakanlığı kaynaklarını eşit ve adaletli olarak dağıtmış mıdır dağıtmamış mıdır? Maliye eski Bakanı Sayın Abdüllatif Şener, kaynakları dağıtırken, görevini kötüye kullanmış mıdır kullanmamış mıdır? Sorun budur, Meclis soruşturması önergesinin konusu da budur.

Değerli milletvekilleri, ne yazık ki, çeşitli basın organlarına yansıyan haberlere göre, Refahyol İktidarının Maliye Bakanı Sayın Abdüllatif Şener, belediyeler arasında eşit ve adaletli davranmamıştır; belediyeleri, iktidardan yana olanlar muhalefet partilerinden olanlar ayırımına tabi tutmuştur. Bu anlayış, halkı, inananlar inanmayanlar şeklinde ayırıma tabi tutan Refah Partisinin devlet yönetimine yansımasıdır.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Ne alakası var...

YUSUF ÖZTOP (Devamla) – Evet, maalesef öyle. Basına intikal eden bir belge, bu konuda nasıl pazarlıkçı olduğunuzu açık biçimde ortaya koyuyor.

ABDULLAH GENCER (Konya) – Yazıklar olsun...

YUSUF ÖZTOP (Devamla) – Biraz önce, Sayın Fuat Çay, bu konuyu açıkladı; ama, son durumu, izin verirseniz, ben size izah edeyim. Son aldığımız bilgilere göre -marifetlerinizin hepsi burada yazıyor, şimdi söyleyeceğim ben sizlere- 1997 yılı bütçe ödeneğinden ayrılan 34 trilyon 335 milyar 825 milyon Türk Lirasının 1.1.1997-30.6.1997 tarihleri arasında 33 trilyon 845 milyar 75 milyon Türk Lirası kullanılmıştır. Bu ödenekten 25 trilyon 547 milyar 525 milyon Türk Lirası belediyeler için kullanılmıştır. 25 trilyon 547 milyar 525 milyon Türk Lirasının 18 trilyon 920 milyar 125 milyon Türk Lirası Refah Partili belediyelere -dikkatinizi çekerim- 5 trilyon 644 milyar 600 milyon Türk Lirası Doğru Yol Partili belediyelere, geriye kalan 928 milyar Türk Lirası da, muhalefete mensup Cumhuriyet Halk Partili, DSP'li, ANAP'lı, MHP'li belediyelere aktarılmıştır.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Refahınkini, herhalde, doğru okumadınız, bir daha okur musunuz.

BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum...

YUSUF ÖZTOP (Devamla) – Başka bir ifadeyle, Refahlı belediyelerin aldığı pay, 18 trilyon 920 milyar 125 milyon Türk Lirasıyla, ödeneğin yüzde 24'ünü teşkil etmektedir.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Adil düzen...

YUSUF ÖZTOP (Devamla) – DYP'li belediyelerin aldığı pay, 5 trilyon 644 milyar 600 milyon Türk Lirasıyla, ödeneğin yüzde 22,1'ini teşkil etmektedir. İktidar partilerinin aldığı pay yüzde 96,1'dir; muhalefet belediyelerinin aldığı pay ise 928 milyar 800 milyon Türk Lirasıyla, ödeneğin sadece yüzde 3,9'unu teşkil etmektedir. Hak nerede, adalet nerede, eşitlik nerede?!.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Adil düzen...

TUNCAY KARAYTUĞ (Adana) – Hani hakkaniyet?!.

YUSUF ÖZTOP (Devamla) – Değerli milletvekilleri, görüldüğü gibi, Maliye Bakanlığı tarafından yapılan yardım, belediyelerin ihtiyaçlarına göre değil, mensup oldukları partilere göredir. Belediyeler Refah Partili, Doğru Yol Partiliyse yardım var, kesenin ağzı sonuna kadar açılıyor; Cumhuriyet Halk Partili, Demokratik Sol Partili, ANAP'lıysa yardım yok...

Değerli arkadaşlarım, bunun adına "partizanlık" denir. Bunu yapan Bakan, Anayasaya ve yasalara aykırı hareket etmiştir, görevini de kötüye kullanmıştır. Bu yolla, yalnız belediye başkanları ve yönetimleri değil, aynı zamanda, o belediyede yaşayan her partiden vatandaş da cezalandırılmıştır. Refah Partisinin "adil düzen" dediği, galiba, bu olsa gerek... Bunların düşüncesi "Rabbena, hep bana" düşüncesidir.

Değerli milletvekilleri, Refahyol İktidarı döneminde, haksızlık ve adaletsizlik, sadece belediyelere ve belediyede yaşayanlara yapılmakla kalmamış; basında yer alan haberlere göre, malî yönden zor durumda bulunan belediye başkanlarına parti değiştirtmek için, devlet olanakları, baskı ve şantaj aracı olarak da kullanılmıştır. Bir dergide çıkan "Siyasetin Kirli Yüzü" başlıklı habere göre, Refah Partili yöneticilerce, belde halkından, kız ister gibi, Allah'ın emri Peygamberin kavliyle, 500 milyar lira karşılığı belediye başkanı istenebilmiştir.

Son dönemlerde, 86 belediye başkanı Refah Partisine geçmiştir. Bu belediye başkanlarının çoğu, yaptıkları açıklamalarda, Refah Partisinin ilkelerine inandıkları için değil, hizmet için gerekli desteği bulmak amacıyla Refah Partisine geçmek zorunda olduklarını açıkça beyan etmişlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztop, bir dakikanızı rica edeyim; süreniz bitti.

YUSUF ÖZTOP (Devamla) – Bitiriyorum efendim...

BAŞKAN – Peki, son cümlenizi söyleyin; çünkü, çalışma süresi de bitmek üzere; bir açıklama yapacağım.

YUSUF ÖZTOP (Devamla) – Değerli milletvekilleri, iktidarın, yerel yönetimlerde ayırım yapması, kamu kaynaklarını, hizmet gereğine göre değil mensubu bulunduğu partinin adına göre dağıtması, kamu kaynaklarını baskı ve şantaj aracı olarak kullanması, bunun doğal sonucu olarak belediye başkanlarının transferi ahlakî olmadığı gibi, Anayasanın eşitlik ilkesine de aykırıdır. Bunu yapanlar, görevini kötüye kullanmışlardır. Bu ve buna benzer siyasî olaylar, ne yazık ki, siyasete ve siyasetçiye olan güveni hızla azaltıyor; siyaseti ve siyasetçiyi, hak ettiği saygınlığa yeniden kavuşturmamız gerekiyor; temiz siyaseti hayata geçirmemiz gerekiyor; yapanın yaptığının yanına kâr kalmaması gerekiyor.

O nedenle, ben, bu Meclis soruşturma önergesine olumlu oy vereceğimi ifade etmek istiyor, tümünüzü saygıyla selamlıyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztop.

Sayın milletvekilleri, malumunuz olduğu üzere, Anayasamızın 100 üncü ve İçtüzüğün 108 inci maddesine göre, Meclis soruşturması önergeleri, verildiği tarihten itibaren bir ay içerisinde sonuçlandırılmak zorundadır. 10 Haziranda verilen bu önergenin, daha önce Danışma Kurulunca önerildiği biçimde bugün görüşülmesi kararlaştırılmıştı; ancak, tabiî, olağanüstü halin uzatılması konusu bunun önüne geçince, uzadı; 10 Temmuzda da Hükümet Programı üzerinde müzakere yapılacak; bir şey konuşulmayacak; dolayısıyla, bugün veya yarın bitmesi lazım.

Ben, bu önergenin sonucu alınıncaya kadar çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan "görüşülür" diye bir hüküm var; sonuçlandırılır  demiyor İçtüzük. Sonuçlandırılır diye bir hüküm yok.

BAŞKAN – Hayır efendim...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – "Görüşülür" demek ayrı şey "sonuçlandırılır" demek ayrı şey.

BAŞKAN – "Görüşülür" demek, sonuçlandırılır demektir canım. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Hayır efendim... Olur mu!

BAŞKAN – Efendim, rica ederim... Ben, süreyi de...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Sayın Başkan "görüşülür" diyor, sonuçlandırılır diye bir hüküm yok.

BAŞKAN – Efendim, görüşmek demek, sonuçlandırmak demektir.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Hayır... Hayır...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Olur mu efendim.

BAŞKAN – Efendim, bu önergenin sonucunu alıncaya kadar çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Oylayamazsın Sayın Başkan!

BAŞKAN – Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Oylayamazsınız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, niye oylayamayım?

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – İçtüzük buna müsait değil. Danışma Kurulu kararı var mı?

BAŞKAN – Efendim, Danışma Kurulu kararı bugün görüşüldü.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Danışma Kurulu kararında, Meclisin normal çalışma saatleri belli. Ancak...

BAŞKAN – Efendim, tamam da, Meclisin çalışma süresini uzatmıyoruz. Bunu ilk defa da yapmıyoruz.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Hayır efendim, uzatamazsınız.

BAŞKAN – Sayın Çakan, bakın, bitmesine çok az kalan bir şeyi sonuçlandırımak...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Hayır efendim; oylama yapılmadı. Uzatamazsınız.

BAŞKAN – Efendim, süreyi uzattım artık.

FUAT ÇAY (Hatay) – Böyle, oldu bittiyle olur mu!

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, yarın devam edebiliriz.

BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum... Herkesin keyfine göre hareket edecek değiliz. Bu önergenin sonucu alınıncaya kadar çalışma süresini uzattık. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)

NİHAT MATKAP (Hatay) – Hayır Sayın Başkan.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN – Uzattık efendim. İçtüzüğü açın, okuyun efendim; görüşülmekte olan bir işin sonuçlandırılmasına kadar uzatılabilir diyor.

Zaten 2 arkadaşımız, bir de Sayın Bakan konuşacak.

Şahısları adına Sayın Veysel Candan; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, tutumunuz yanlış.

BAŞKAN – Efendim, yanlış değil.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Yanlış, Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun, siz konuşun.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Yarın devam edebilirsiniz.

BAŞKAN – Efendim, yarın meselesi değil ki, biz bugün karar aldık.

VEYSEL CANDAN (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Uzatılsın diye karar almamışız, bitene kadar dememişiz; bugün görüşmeye başlayacağız diye karar almışız.

BAŞKAN – Neyse efendim...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Oylamayı da...

BAŞKAN – Arkadaşımız bir konuşsun.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Oylayın...

BAŞKAN – Siz, buyurun konuşun efendim... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Oylayın...

BAŞKAN – Sayın Çakan, lütfen oturur musunuz.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Oylar mısınız.

BAŞKAN – Efendim, uzattık...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, bu doğru değil. Tutumunuz yanlış; İçtüzüğü ihlal ediyorsunuz.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Sayın Fuat Çay ve arkadaşları tarafından...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Oylama yapılmadı.

BAŞKAN – Yapıldı; siz konuşuyordunuz... Oylama yaptık efendim; tutanaklara bakın. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler, "Yapılmadı" sesleri)

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Sayın Başkan, oylama yapılmadı.

BAŞKAN – Oylama yapıldı efendim. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler "yapılmadı Sayın Başkan" sesleri)

Bir dakika... Bir dakika... Sayın milletvekilleri...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Oylama yapılmadı.

BAŞKAN – Efendim?... Anlamadım...

METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, lütfen, oylama yapın.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım...

BAŞKAN – Bir dakika... Bir dakika, Sayın Candan...

Sayın arkadaşlarım, bakın, ben "bu önergenin işlemi sonuçlanıncaya kadar çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum" dedim; Genel Kurul kabul etti. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler; RP sıralarından alkışlar)

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Kim, nerede kabul etti?!.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, rica ediyorum... Beni dinleyin...

BAŞKAN – Rica ediyorum... Yani, o zaman kabul etmeseydiniz efendim.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Konuşmak istiyorum, izin verin...

BAŞKAN – Arkadaşımız konuşsun da...

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Hatay Milletvekili Fuat Çay ve arkadaşlarının... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

Müsaade buyurun yahu!..

BAŞKAN – Efendim, arkadaşımız konuşsun...

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Müsaade buyurun bir dakika... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, tutumunuz yanlış...

BAŞKAN – Sayın Matkap...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, sizin mantığınıza göre...

VEYSEL CANDAN (Devamla) – Nasıl konuşacağız... Ne konuşacağız...

BAŞKAN – Sayın Matkap... Efendim, arkadaşımız konuşsun, sonra itirazınıza yine devam edersiniz. Lütfen, oturur musunuz yerinize...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, oylama yapmadınız.

BAŞKAN – Size söz vermedim; lütfen, oturur musunuz... Rica ediyorum...

VEYSEL CANDAN (Devamla) – ...Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Hatay Milletvekili... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

ASLAN ALİ HATİPOĞLU (Amasya) – Oylamayı yapın...

BAŞKAN – Yani, çalışmaktan niye bu kadar rahatsız oluyorsunuz canım?!. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, ben...

BAŞKAN – Sayın Matkap, oturur musunuz yerinize... Buyurun... Oturur musunuz efendim...

NİHAT MATKAP (Hatay) –.Sayın Başkan, ben, sizin gittiğiniz mantıktan hareketle bir uyarı yapacağım, bir hatırlatma yapacağım; sonra bildiğinizi yapın.

BAŞKAN – Hayır... Önce arkadaşımız konuşsun da...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Ama, karar almadık... Uygulamanız doğru değil... İzin verin anlatayım.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – ...Hatay Milletvekili Fuat Çay ve 57 arkadaşının, yerel yönetimlerle ilgili, Sayın Maliye Bakanının belediyelere ödemeleriyle ilgili soruşturma önergesine ilişkin kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Önce "19.00'a kadar çalışacağız" dediniz.

FUAT ÇAY (Hatay) – 19.00' a kadar...

VEYSEL CANDAN (Devamla) – ...Sözlerime başlamadan önce bazı tespitleri yapmak istiyorum. İlk defa, Maliye Bakanı hakkında, bu şekliyle bir soruşturma önergesi verilmiştir. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, tutumunuz doğru değil, izin verin...

BAŞKAN – Arkadaş konuşsun da, ondan sonra...

VEYSEL CANDAN (Devamla) – ...Daha önceki dönemlerde bu tip soruşturmalar, ilgili bakana, yazılı veya sözlü soru önergesi olarak verilir idi. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, arkadaşın konuşması bitene kadar...

BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum... Sayın Matkap, lütfen, oturur musunuz. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

Yani, siz, Meclisin çalışmasını nasıl engellersiniz?..

NİHAT MATKAP (Hatay) – Usulünüz doğru değil...

VEYSEL CANDAN (Devamla) – ...Bütçe uygulamasında, paraların nerede ve nasıl kullanılacağı usul ve esasları için Maliye Bakanı yetkili kılınmıştır. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

NİHAT MATKAP (Hatay) – O zaman, arkadaşımızın konuşması bitene kadar süre uzatılsın. Yaptığınız uygulama doğru değil.  Bu şekilde devam etmeye hakkınız yok.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – ...Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesini esas göstererek Maliye Bakanı hakkında soruşturma istemek, aslında, hukukun özünü zedelemektir. 240 ıncı madde, görevi kötüye kullanma; kendisine veya başka birine menfaat temin etmek amacıyla yapılan bir uygulamayla ilgilidir.

Bu itibarla da, aslında... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, ben size izah etmek istiyorum... Buna hakkınız yok...

ASLAN ALİ HATİBOĞLU (Amasya) – Sayın Başkan, saatin 19.00'u 2 dakika geçtiğini, bu Meclisin bir üyesi olarak size hatırlatıyorum.

BAŞKAN – Bir dakika efendim. (DSP ve CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına, vurmalar.)

ASLAN ALİ HATİBOĞLU (Amasya) – Sayın Başkan, saat 19.00'u 2 dakika geçiyor; lütfen, birleşimi kapatın.

VEYSEL CANDAN (Devamla) – ...yapılan uygulamanın, usul yönünden tamamen yanlış olduğunu ifade etmek istiyorum. (DSP ve CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN – Yerinize oturur musunuz.

ASLAN ALİ HATİBOĞLU (Amasya) – Efendim niye oturayım!..

BAŞKAN – Bakın, İçtüzüğü uygulamaya zorlamayın bizi...

VEYSEL CANDAN (Devamla) – ...Aslında, belediyelere yardımlar, sadece Maliye Bakanlığı bütçesinden değil, bunun yanında, Maliye, Kültür, Çevre Bakanlıkları ile Bayındırlık Bakanlığı gibi çeşitli kurumlardan verilmektedir. Şayet böyle bir uygulama yapılması gerekirse, son 5 yılda görev yapan bütün bakanlar hakkında soruşturma önergesi verilmelidir.

Konuşmamı böylece tamamlıyor; hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Canım, ne oluyor, rica ederim!..

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Karar yetersayısının aranmasını istiyorum Sayın Başkan...

BAŞKAN – Tamam efendim, karar yetersayısının aranmasını istiyorsanız olur.

Arkadaşlar, hepinizi...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Ne demek istiyorsunuz söyleyin bakalım, biriniz açıklayın; söyleyin Sayın Matkap.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, sizin açıklamanız şu şekildeydi: "Bu Meclis soruşturma önergesinin verilişinden bu yana bir ay geçmiştir, bugün son gündür..."

BAŞKAN – Yarın son gün.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Ama, bir saniye...

12 Haziran'da verilmiş; dolayısıyla, daha günü var. Biz bunu yarın sonuçlandırabiliriz. Eğer, bir zorunluluk olsaydı, biz, bu talebinize saygıyla yaklaşırdık.

BAŞKAN – Efendim, 10 Haziranda verilmiş.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Efendim, gittiğiniz mantık, İçtüzüğü ihlaldir; yani, doğru değil; onun için bitirmemiz lazım; yarın devam edebilirsiniz.

BAŞKAN – Sayın Matkap, bunun tartışması bitti. (DSP ve CHP sıralarından "Hayır" sesleri, gürültüler)

NİHAT MATKAP (Hatay) – Hayır, bitmedi...

ATİL SAV (Hatay) – Niye bitiyor?..

BAŞKAN – Efendim, bir dakika...

Ben, çalışma süresini uzattım diyorum size... Çalışma süresini uzattım. Hem soruşturma önergesini verirsiniz hem gelmezsiniz!.. Ben ne yapayım yani?!.. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Bir dakika efendim, rica ediyorum...

Bu soruşturma önergesinin burada görüşüleceği bugün gündemde yazılı mı; yazılı. Ee peki, yani şurada çalışma süresini 5 dakika veya 10 dakika, 20 dakika uzatmak ilk defa bugün mü yapılan bir şey?.. Rica ediyorum efendim.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan istirham ediyorum...

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Sayın Başkan, siz, biraz önceki konuşmanızda "saat 19.00'a kadar çalışacağız" dediniz.

BAŞKAN – 19.00'a kadar mı?!.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Evet.

BAŞKAN – Ne zaman?

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Bu, zabıtlarda var.

BAŞKAN – Şimdi, öyle bir beyanım yok.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Var; tutanaklara bakın.

BAŞKAN – Sayın Zeki Çakan, rica ediyorum... Grup Başkanvekilisiniz; buyurun, ne söyleyecekseniz söyleyin, ondan sonra oturun.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Yanılttınız Genel Kurulu.

(DSP, CHP ve ANAP sıralarından "zabıtlara bak, zabıtlara" sesleri.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Arkadaşlar, bir dakika...

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi, Mecliste çalışmayla ilgili olarak, arkadaşlarımız burada hemen hemen çok az bir farkla Meclisi çalıştırmamakla ilgili olarak biraz önce yoklamayı yapan Başkan sizsiniz.

BAŞKAN – Evet.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Eğer bu kadar Meclisin çalışmasını istiyorsanız, üç dört fark varken oturumu açardınız.

BAŞKAN – Nasıl üç dört fark?

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Burada on fark varken, daha önce 10 kişiyle bu Meclisi siz açtınız.

BAŞKAN – Efendim, bakın...

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Bir dakika; bitirmedim. Burada Danışma Kurulu kararı yok; Meclis, saat 19.00'da bitiyor.

BAŞKAN – Bitiyor, tamam.

ZEKİ ÇAKAN (Bartın) – Ancak, uzatma hakkınız, kürsüde olan...

BAŞKAN – Sayın Zeki Çakan, bakın, ben size okuyayım... Diyor ki "zorunlu hallerde, o birleşim için..."

NİHAT MATKAP (Hatay) – Ne zorunlu hali?.. Zorunlu hal yok.

FUAT ÇAY (Hatay) – Hangi zorunlu hal?..

BAŞKAN – Bir dakika efendim... Bir dakika...

"Zorunlu hallerde o birleşim için geçerli olmak kaydıyla ve sona ermek üzere olan işlemlerin tamamlanması amacıyla, oturumun uzatılmasına Genel Kurulca karar verilir." (DSP, CHP ve ANAP sıralarından gürültüler)

Rica ediyorum... Ben, şimdi "bu işin sonucunu alıncaya kadar çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum" dedim.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Hayır öyle demediniz. Daha önce ne dediniz?..

BAŞKAN – Daha önce bir şey demedim.

METİN BOSTANCIOĞLU (Sinop) – "Saat 19.00'a kadar çalışacağız" dediniz.

BAŞKAN – Sayın Metin Bostancıoğlu, rica ediyorum... Bakın, rica ediyorum, bu kadar şey etmeyin.

FUAT ÇAY (Hatay) – Cumartesiye kadar süresi var, 12'sine kadar süresi var. Sayın Başkan, nerede zorunlu hal, nerede?.. Sizin keyfî uygulamanız.

BAŞKAN – Sayın Tuncay Karaytuğ var mı? Konuşacak mı sayın arkadaşımız? Var mı arkadaşımız efendim?

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, bir saniye rica ediyorum... İki cümle söyleyeceğim, dinler misiniz beni...

BAŞKAN – Bakın, şimdi beni o kadar zor durumda bırakıyorsunuz ki... Önergenin bugün görüşüleceği belli. Bu kadar da olmaz canım!..

FUAT ÇAY (Hatay) – Siz Meclisi zor durumda bırakıyorsunuz. Meclisi yanıltıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Karaytuğ, buyurun.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, taraflı davranmış olursunuz.

BAŞKAN – Sayın Karaytuğ, konuşacak mısınız efendim?

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, lütfen dinleyin. Tarafsızlığınıza gölge düşürmeyin, beni dinleyin efendim.

BAŞKAN – Sizi dinledim.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Siz, olağanüstü hal tezkeresiyle ilgili görüşmeler tamamlandıktan sonra dediniz ki: "Çalışma süremizin bitimine daha 25 dakikamız var..." Bu sözünüz üzerine, nasıl olsa bunun görüşmesi iki saat sürer diye bazı milletvekilleri Genel Kurul salonunu terk etti. Genel Kurulu yanılttınız. Ardından dediniz ki...

BAŞKAN – Sayın Matkap, haklısınız da; söz alan arkadaşların bir kısmı konuşmadı.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, ben, sizin tarafsızlığınıza gölge düşsün istemem. Türkiye'nin en güvenilir kurumu bu kurum; yazık etmeyelim. Ben bundan üzüntü duyarım.

BAŞKAN – Sayın Matkap, siz söyleyeceğinizi söylediniz.

Sayın Karaytuğ, konuşacak mısınız efendim?

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, siz, Bakanı korumak için her şeyi yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Benim, Bakanı koruma görevim yok.

Sayın Karaytuğ, konuşacak mısınız?

TUNCAY KARAYTUĞ (Adana) – Konuşma hakkımı kullanmıyorum ve sizin bu tutumunuzu protesto ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki efendim; teşekkür ederim.

Sayın Bakan, hakkında soruşturma istenen Maliye eski Bakanı; buyurun.

ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) – Genel Kurul ortamı müsait olmadığı için konuşmaktan vazgeçiyorum.

BAŞKAN – Peki; siz de konuşmuyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, Hatay Milletvekili Fuat Çay ve 57 arkadaşının... (CHP, DSP ve ANAP sıralarından gürültüler)

III. – YOKLAMA

(CHP ve DSP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama istiyorsanız yapalım, tamam.

ATİL SAV (Hatay) – Sayın Başkan, görevini kötüye kullanan Başkanlıktır; yakışmıyor... Yakışmıyor...

BAŞKAN – Efendim, bir dakika... Arkadaşlar ayakta, yoklama yapılmasını istiyorlar.

ATİL SAV (Hatay) – Yapacaksın tabiî.

BAŞKAN – Tabiî, yapacağım canım, Allah Allah!..

ATİL SAV (Hatay) – Tabiî, yoklama yapacaksın...

BAŞKAN – Yapacağım dedim canım, Allah Allah!.. Niye bağırıyorsun ki oradan?!.

ATİL SAV (Hatay) – Siz niye bağırıyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Sav, bakın, kendi görevinizi yapmıyorsunuz, beni zor duruma sokuyorsunuz... (CHP sıralarından gürültüler)

Bu önergenin bugün görüşüleceğini herkes bilmiyor muydu?! Her şey sizin dediğinize göre mi olur canım... Allah Allah!.. (CHP sıralarından gürültüler)

Yoklama isteyenler isimlerini yazdırsınlar.

OSMAN KILIÇ (İstanbul) – "Daha yarım saatlik çalışma süremiz var" sözlerinizle insanları yanılttınız. Bir taraf buradan çıkıyor, bir taraf geliyor, oturuyor; yani, burada danışıklık var.

BAŞKAN – Efendim, burası Meclis... Bugün, bu soruşturma önergesinin görüşüleceği, gündemde yazılı; nerede arkadaşlarınız? Önergeyi veren sizsiniz; ondan sonra, Genel Kurul salonunda olmayan da sizsiniz. Rica ediyorum, bırakın canım... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler, RP  sıralarından alkışlar)

ATİL SAV (Hatay) – Çalışma saat 19.00'a kadar; böyle şey olmaz...

BAŞKAN – Ne olacak ya?!. Sayın Sav, bugün ilk kez yaptığımız şey değil bu... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler)

Yani, size göre hareket ettiğimiz zaman doğru hareket ediyoruz; ondan sonra...

Neyse arkadaşlar, yoklama istediniz, yoklamayı yapacağız...

ATİL SAV (Hatay) – Bize göre değil, İçtüzüğe göre... İçtüzüğü uygulayın; çalışma saat 19.00'da bitti.

BAŞKAN – İçinizde İçtüzüğü benden daha iyi bilecek bir adam yok; tamam mı? Yani, size her zaman İçtüzük dersi verebilirim.

NİHAT MATKAP (Hatay) – Neyse, Refah sizi takdir ediyor!..

ATİL SAV (Hatay) – Burada sizden İçtüzük dersi alacak kimse yok.

BAŞKAN – Arkadaşlar, siz, bir içtüzüksel hakkınızı kullandınız; bakın yoklama yapacağız.

MUSTAFA YILDIZ (Erzincan) – Sayın Başkan, hayır!.. Danışma Kurulunun görevini siz üstleniyorsunuz, kimse size böyle bir görev vermedi...

BAŞKAN – Bakın, ilk defa yoklama yapmıyorum ki... Daha önce, Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi iktidardayken, pekâlâ, DSP Grup Başkanvekili arkadaşım diyordu ki "arkadaş, biz, bugün Genel Kurula girmiyoruz; yoklama yapın..."  (ANAP, DSP ve CHP sıralarından gürültüler) Bakın, geçen gün kendisi dedi ki "eğer, biz, yoklama yapılmasını istersek, Genel Kurula hiçbir arkadaşımız girmeyecek" Baktım 10'a yakın DSP'li arkadaş var, yoklama yapmadan Meclisi açtım, o zaman, Sayın Sav da bana kızdı; ama, sonradan yoklama istedi.

MUSTAFA YILDIZ (Erzincan) – Sayın Genç, sizi zor durumda bırakan nedir; onu söyler misiniz?..

BAŞKAN – Bugün de, diğer gruplar "biz girmiyoruz; rica ediyoruz, yoklama yapın" dediler. Bizim görevimiz, burada, tarafsızca görev yapmaktır arkadaşlar...

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) – Hem de ne tarafsız!.. Hayret!..

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, bakın, mümkün olduğu kadar burada dürüst davranmaya gayret ediyorum.

MUSTAFA YILDIZ (Erzincan) – Sayın Başkan, sizi zor durumda bırakan nedir? Yarın yapılması gereken şeyi niye bugün yapıyorsunuz?

BAŞKAN – Efendim, bugün işin sonuna gelmişiz. Bakın, 15 dakika sonra bitecek.

FUAT ÇAY (Hatay) – Yarına ertelememek için bir yerden emir mi aldınız? (CHP  sıralarından "saygılı olun" sesleri)

BAŞKAN – Keşke benim taşıdığım saygıyı sizler de taşısanız.

Yoklama isteyen sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Sayın Nihat Matkap, Sayın Fuat Çay, Sayın Yusuf Öztop, Sayın Eşref Erdem, Sayın Metin Arifağaoğlu, Sayın Ahmet Ketenci, Sayın  Atilâ Sav, Sayın Mustafa Yıldız, Sayın Bekir Kumbul, Sayın Fikri Sağlar, Sayın Önder Sav, Sayın Yahya Şimşek, Sayın Ziya Aktaş...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, Yahya Şimşek yok.

YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) – Ben buradayım.

BAŞKAN – ...Sayın Emin Karaa, Sayın Önder Kırlı, Sayın Mahmut Erdir, Sayın Fikret Ünlü, Sayın Moğultay, Sayın Osman Kılıç, Sayın Yılmaz Karakoyunlu, Sayın Mehmet Aydın.

Şimdi, yoklama isteyen sayın milletvekillerinin burada bulunup bulunmadığını arayacağım:

Sayın Nihat Matkap ?..Burada.

Sayın Fuat Çay?..Burada.

Sayın Yusuf Öztop?..Burada.

Sayın Eşref Erdem?..Burada.

Sayın Metin Arifağaoğlu?..Burada.

Sayın Ahmet Ketenci?..Burada.

Sayın Atilâ Sav?..Burada.

Sayın Mustafa Yıldız?..Burada.

Sayın Bekir Kumbul?..Burada.

Sayın Önder Sav?..Burada.

Sayın Yahya Şimşek?..Burada.

Sayın Ziya Aktaş?..Burada.

Sayın Emin Karaa?..Burada.

Sayın Önder Kırlı?..Burada.

Sayın Mahmut Erdir?..Burada.

Sayın Fikret Ünlü?..Burada.

16 kişi; zaten, 15 kişiyle yoklama istenebiliyor, 1 kişi de avans verdiniz.

Kanunlar görüşülerken 20 kişi oluyor da, burada 15 kişi. (RP sıralarından "20 kişi" sesleri)

Tamam efendim işte...

Yalnız, sonradan pusula gönderen arkadaşları burada arayacağım, tek tek kontrol edeceğim. Sonradan gelip pusula gönderen arkadaşlar Genel Kurul salonundan ayrılmasınlar.

Yoklama yapılacaktır.

(Yoklamaya başlandı)

Halil İbrahim Özsoy? Yok.

YASİN HATİBOĞLU (Çorum) – 57 nci maddeye bakın, nerede 15?

BAŞKAN – Başka bir maddede var. 143 üncü maddeye bakarsanız...

Yoklamaya devam ediyoruz.

Yaman Törüner? Yok.

(Yoklamaya devam edildi)

Mehmet Ekici? Yok.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – İçtüzüğün 57 nci maddesinde 20 kişi deniliyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Neyse, onu sonra tartışırız.

İşte canım, İçtüzük madde 143: "Açık oylama istemi. Anayasa, kanunlar ve İçtüzük gereğince işaret oyuna yahut gizli oya başvurulması zorunlu olmayan hallerde açık oylama yapılması en az 15 milletvekilinin yazılı istemine bağlıdır"

CEVDET AKÇALI (Adana) – Yazılı istem yok.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Sayın Başkan, İçtüzük 57'de açık, 20 kişi...

BAŞKAN – Efendim, bu başka, o kanunlarla ilgili. Yani, ayrı bir hüküm var. (CHP sıralarından gürültüler)

ÖNDER SAV (Ankara) – Sayın Başkan, yoklama başladı.

BAŞKAN – Bir dakika efendim, bir dakika...

Efendim, yoklama isteyen arkadaşların sayısı aslında 21. Yani yeterli sayı var.

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, siz, başladınız yoklamaya...

BAŞKAN – Başladık tamam...

AHMET GÜRYÜZ KETENCİ (İstanbul) – Mesele yok, devam edin...

BAŞKAN – Arkadaş burada beni yanılttı... 20 kişi var zaten arkadaşlar.

OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Sayın Başkan, 20 kişi tespit ettiniz mi?

BAŞKAN – Efendim 21 kişi vardı zaten. Daha önceden isimlerini okudum.

CEVDET AKÇALI (Adana) – Sayın Başkan, o 20 kişinin buradan dışarı çıkmamaları lazım.

BAŞKAN – Efendim, ismi okunan çıkabilir. Rica ediyorum...

Yoklamaya devam ediyoruz.

Ömer Ekinci? Burada.

Eşref Erdem? Burada.

(Yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, aslında, tabiî, yoklamanın 20 kişi tarafından istenildiğini, ismim gibi, ezbere biliyordum da, Divandaki arkadaşım, buradaki arkadaşım beni aldattı; özür dilerim, bir hata ettik; ama, yine de 20 kişi tamam... (Gürültüler) Efendim, olabilir, bir hata ettik; yani, siz hiç mi hata yapmadınız?

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, ikinci hatanızdı bu.

BAŞKAN – Yok canım, ikinci hatam değil; ilk hatamdı, ilk hatam...

NİHAT MATKAP (Hatya) – Birinci hatayı daha önce yaptınız.

BAŞKAN – Neyse canım, hata ettik, ne yapalım yani; hatadan döndük işte...

NİHAT MATKAP (Hatay) – 140 kişi var zaten Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, bakın, burada, memur arkadaşlarımız var...

FUAT ÇAY (Hatay) – Karar yetersayısı yok...

BAŞKAN – Hatta, salonda,  muhalefet partisine mensup başka bir Divan Kâtibi arkadaşımız varsa, o da gelebilir,  kontrol edebilir...

FUAT ÇAY (Hatay) – Biz saydık Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, sizin saymanız önemli değil; burada, defter ne yazıyorsa...

NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, siz sayın...

BAŞKAN – Ayrıca da, kâğıtlara da bakacağım.

FUAT ÇAY (Hatay) – Siz sayın, siz... Sayın bakalım kaç çıkacak...

BAŞKAN – Tamam canım...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Mehmet Moğultay Beye de bakar mısınız...

BAŞKAN – Tabiî, Mehmet Moğultay buradaydı canım; hem yoklama da istedi...

SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – "Yok" yazıldı da onun için...

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yoklama defterinde sayıyı geçmiş. Bakın, burada da, okuyabilirim size: Sayın Memduh Büyükkılıç arkadaşımız, burada; İlyas Yılmazyıldız, burada; Mukadder Başeğmez, burada; Sayın Temel Karamollaoğlu, burada; Sayın Kemalettin Göktaş, burada; Sayın Hüsamettin Korkutata, burada; Sayın Metin Perli, burada; Sayın Mehmet Ağar, burada; Sayın Mehmet Sağlam, burada; Sayın Nahit Menteşe, burada; Sayın Ömer Özyılmaz, burada; yani, 186 zaten defterde var; bunlar da fazlaları. Tamam mı arkadaşlar? (RP sıralarından alkışlar)

NİHAT MATKAP (Hatay) – Kutluyorum sizi Sayın Başkan.

V. – GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE

MECLİS ARAŞTIRMASI

A)  ÖNGÖRÜŞMELER

1. – Hatay Milletvekili Fuat Çay ve 57 arkadaşının, yerel yönetimlere yapılan yardımlarda Anayasa ve kanunlara aykırı olarak partizanca davranmak suretiyle görevini kötüye kullandığı ve bu eylemin Türk Ceza Kanununun 240 ıncı maddesine uyduğu iddiasıyla Maliye eski Bakanı Abdüllatif Şener hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/14)

BAŞKAN – Meclis soruşturması önergesi üzerindeki işlem bitmiştir.

Meclis soruşturması açılmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Meclis soruşturması açılması kabul edilmemiştir. (RP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Maliye eski Bakanı Abdüllatif Şener hakkında Meclis soruşturması açılması kabul edilmemiştir.

NEVZAT ERCAN (Sakarya) – Sayın Başkan, aslında, sayacaktınız; soruşturma önergesi verenlerin, burada, 5 kişi olduklarını zabıtlara geçirseydiniz...

BAŞKAN – Neyse efendim.

Sözlü sorular ile kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için 9 Temmuz 1997 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma saati: 19.40

 

VI. – SORULAR VE CEVAPLAR

A)  YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. – Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıç’ın, Evren Askerlik Şubesinin Şereflikoçhisar’dan Evren İlçesine nakledilip edilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İsmet Sezgin’in yazılı cevabı (7/2947)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ankara

Aşağıdaki soruların aracılığınızla Millî Savunma Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygıyla arz ederim.  10.6.1997

                                                                            Mehmet Sağdıç

                                                                                   Ankara

Soru 1.  Halen Şereflikoçhisar Askerlik Şubesi binasındaki bir odada hizmet veren Evren İlçesi Askerlik Şubesini Evren İlçesine taşımayı düşünüyor musunuz? Bunun için bir bina yapılması çalışmaları var mıdır?

                    T.C.

    Millî Savunma Bakanlığı                                        7.7.1997

      Kanun : 1997/570-TÖ                                               

      Konu : Soru Önergesi

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 19 Haziran 1997 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0. 10.00.02-7/2947-7223/19475 sayılı yazısı.

Ankara Milletvekili İsmet Sağdıç tarafından verilen ve İlgi Ek’inde gönderilerek cevaplandırılması istenilen “Evren Askerlik Şubesinin Şereflikoçhisar’dan Evren İlçesine nakledilip edilmeyeceğine ilişkin” 7/2947 sayılı yazılı soru önergesinin cevabı Ek’tedir.

Arz ederim.

                                                                               İsmet Sezgin

                                                                      Başbakan Yardımcısı ve

                                                                        Millî Savunma Bakanı

Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıç Tarafından Verilen 7/2947 Sayılı  Yazılı Soru

Önergesinin Cevabı :

Halen Şereflikoçhisar Askerlik Şubesi bünyesinde hizmet vermekte olan Evren Askerlik Şubesinin, Evren İlçe merkezinde faaliyet göstermesi için gerekli personel kadrosu onaylanmış olup, sözkonusu şubenin Ağustos 1997’de faaliyete geçmesi planlanmıştır.

Bilgilerinize arz ederim.

                                                                               İsmet Sezgin

                                                                      Başbakan Yardımcısı ve

                                                                        Millî Savunma Bakanı

2. – Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar’ın, Kocaeli-Körfez İlçesine askerlik şubesi açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı İsmet Sezgin’in yazılı cevabı (7/2965)

                                                                                 11.6.1997

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun yazılı olarak Millî Savunma Bakanı tarafından cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.

                                                                              Saygılarımla,

                                                                           Mustafa R. Taşar

                                                                                 Gaziantep

Yüzbini aşan nüfusu ile birçok ilden büyük olan Kocaeli’nin Körfez İlçesinde askerlik şubesi bulunmaması nedeni ile vatandaş mağdur durumdadır. Hizmetin vatandaşın ayağına götürülmesini yani adı geçen ilçeye askerlik şubesi kurmayı düşünüyor musunuz?

                    T.C.

    Millî Savunma Bakanlığı                                        7.7.1997

      Kanun : 1997/568-TÖ                                               

      Konu : Soru Önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : TBMM Başkanlığının 19 Haziran 1997 tarihli ve KAN.KAR.MD.A.01.0.GNS.0. 10.00.02-7/2965-7250/19496 sayılı yazısı.

Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar tarafından verilen ve İlgi Ek’inde gönderilerek cevaplandırılması istenilen “Kocaeli-Körfez İlçesine askerlik şubesi açılıp açılmayacağına ilişkin” yazılı soru önergesinin cevabı Ek’tedir.

Arz ederim.

                                                                               İsmet Sezgin

                                                                      Başbakan Yardımcısı ve

                                                                        Millî Savunma Bakanı

Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşar Tarafından Verilen 7/2965 Sayılı  Yazılı Soru

Önergesinin Cevabı :

1.  Yüzbini aşan nüfusu ile birçok ilden büyük olan Kocaeli’nin Körfez İlçesinde Millî Savunma Bakanlığına ait hizmet binasının olmaması ve başta Belediye olmak üzere diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca da herhangi bir yer tahsis edilmemesi nedeniyle, Körfez Askerlik Şubesi, Körfez’e 7 km. mesafede bulunan İzmit İl merkezinde, Millî Savunma Bakanlığına ait olan lojmanlı binada hizmet vermektedir.

2.  Körfez İlçesinde olduğu gibi, yurdun birçok ilçesindeki askerlik şubeleri Millî Savunma Bakanlığına ait uygun arazi ve karargâh binasının olmaması nedeniyle kendi ilçe sınırları dışında Millî Savunma Bakanlığına ait karargâh binası bulunan yerlerde hizmet vermektedir.

3.  İleride Körfez İlçesinde uygun arazi ve karargâh binası temin edildiği takdirde, Körfez Askerlik Şubesinin de kendi ilçe sınırları içerisinde faaliyetine devam etmesi mümkün olabilecektir.

Arz ederim.

                                                                               İsmet Sezgin

                                                                      Başbakan Yardımcısı ve

                                                                        Millî Savunma Bakanı

 

 

 

BİRLEŞİM 117'NİN SONU