T.B.M.M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 13
12 nci Birleşim
24 . 10 . 1996 Perşembe
İÇİNDEKİLER
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. – GELEN KÂĞITLAR
III. – YOKLAMALAR
IV. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Tekirdağ Milletvekili Enis Sülün’ün, çiftçilerin ve hayvan
üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündemdışı
konuşması
2. – Edirne Milletvekili Mustafa İlimen’in, çeltik üreticisinin
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması
3. – İçel Milletvekili Halil Cin’in, seracılıkla
uğraşan çiftçilerin sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin ve 20
arkadaşının, sağlığa zararlı şeker
ithal edildiği iddialarının araştırılarak alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/117)
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Afyon Milletvekili Yaman Törüner’in, (10/17) esas numaralı
Meclis Soruşturma Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin
önergesi (3/530)
V. – ÖNERİLER
A) SİYASÎ PARTİ GRUBU
ÖNERİLERİ
1. – 107 sıra sayılı 5680 sayılı Basın
Kanununa İki Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin gündemdeki yeri ve
çalışma süresine ilişkin RPGrubu önerisi
VI. – KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1. – 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa
Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S.
Sayısı : 23)
2. – Özürlüler İdaresi Başkanlığı
Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/438) (S.
Sayısı : 101)
3. – Adana Milletvekili Halit Dağlı ve 7 Arkadaşı
ile Refah Partisi Grup Başkanvekili Sıvas Milletvekili Temel
Karamollaoğlu ve 4 Arkadaşının, Toprakkale Adıyla Bir
İlçe ve Osmaniye Adıyla Bir İl Kurulması Hakkında
Kanun Teklifleri; Sıvas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu ve 6
Arkadaşının, Adana İli Osmaniye İlçesinin İl
Olması Hakkında Kanun Teklifi; Adana Milletvekili Erol Çevikçe’nin,
Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Adana Milletvekili
Uğur Aksöz ve 6 Arkadaşının, Bir İlçe ve Bir İl
Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri ve Plan ve
Bütçe komisyonları raporları (2/446, 2/457, 2/401, 2/439, 2/447) (S.
Sayısı : 108)
4. – 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/408) (S. Sayısı 100)
5. – Refah Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Salih
Kapusuz ile Doğru Yol Partisi Grup Başkanvekili Denizli Milletvekili
Mehmet Gözlükaya’nın, 5680 Sayılı Basın Kanununa İki
Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/469) (S.
Sayısı 107)
VII. – SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu’nun, Artvin,
Bartın ve Çankırı illerine bugüne kadar vali atanmaması
nedenine ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı
Mehmet Ağar’ın yazılı cevabı (7/1278)
2. – İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Trafik Yasa
Tasarısına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Mehmet Ağar’ın yazılı cevabı (7/1296)
3. – Niğde Milletvekili Akın Gönen’in, Niğde Gümrük
Müdürlüğüne yapılacak personel atamalarına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz’ın yazılı cevabı
(7/1309)
4. – Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz’in, cezası
kesinleşen bir şahsın yakalanmama nedenlerine ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın
yazılı cevabı (7/1329)
5. – İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı’nın,
vakıf eserlerinin kiraya verilme şartlarına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Ahmet Cemil Tunç’un yazılı cevabı (7/1361)
6. – Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan’ın,
Muğla-Yatağan İlçesine bir SSK hastanesi yapılmasına
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati
Çelik’in yazılı cevabı (7/1371)
7. – Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlu’nun, Sakarya
İl Belediye Başkanlığınca işten
çıkarılan işçilere ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in yazılı cevabı
(7/1383)
8. – Samsun Milletvekili Yalçın Gürtan’ın, Samsun Gümrüğü
ve Gümrük Müdürüne ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ayfer
Yılmaz’ın yazılı cevabı (7/1403)
9. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun,
oyuncak türündeki patlayıcı madde satışının
yasaklanmasına ve halka açık yerlerde tombala
oynatılmamasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Mehmet Ağar’ın yazılı cevabı (7/1427)
10. – Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat
Dayanıklı’nın, telefon fatura bedellerinin banka şubelerine
ödenebilmesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer
Barutçu’nun yazılı cevabı (7/1440)
11. – Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat
Dayanıklı’nın, Çorlu Havaalanı inşaatının
geçikme nedenlerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer
Barutçu’nun yazılı cevabı (7/1441)
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı.
Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş, doğalgaz satış
fiyatlarını düzenleyen Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı tebliğlerine,
Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey de, Kars İlinin 76
ncı Kurtuluş Yıldönümüne ve ekonomik, sosyal sorunları ile
alınması gereken önlemlere,
İlişkin gündemdışı birer konuşma
yaptılar.
İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın, Güneydoğu
Anadolu’da mobil eğitim konulu projeye ilişkin
gündemdışı konuşmasına, Millî Eğitim Bakanı
Mehmet Sağlam cevap verdi.
Rusya Federasyonuna gidecek olan :
Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz’a, dönüşüne kadar, Devlet
Bakanı H. Ufuk Söylemez’in vekillik etmesinin uygun görülmüş
olduğuna,
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, dönüşüne kadar, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kalemli’nin vekâlet
edeceğine,
İlişkin Cumhurbaşkanlığı tezkereleri ile;
Pakistan Meclis Başkanının davetine icabetle bu ülkeyi
ziyaret edecek Parlamento Heyetine Doğru Yol Partisinden Manisa
Milletvekili Rıza Akçalı yerine, Sıvas Milletvekili Tahsin
Irmak’ın katılacağına,
Doğ Yol Partisi Grubunca Türkiye-ATKarma Parlamento Komisyonu
Eşbaşkanlığında boş bulunan bir üyelik için
İstanbul Milletvekili Hasan Tekin Enerem’in ve Anavatan Partisi Grup
Başkanlığınca Kuzey Atlantik Asamblesi Türk Grubu yedek
üyeliğinde boş bulunan bir üyelik için Sakarya Milletvekili Ahmet
Neidim’in aday gösterildiğine,
İlişkin Başkanlık tezkereleri;
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
22.10.1996 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve
bastırılıp dağıtılan 108 sıra
sayılı Bir İl ve İki İlçe Kurulmasına Dair Kanun
Teklifinin, 48 saat geçmeden, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 3 üncü
sırasına, gündemin 28 inci sırasında yer alan 100 sıra
sayılı kanun tasarısının 4 üncü sırasına, 23
üncü sırasında yer alan 75 sıra sayılı kanun
tasarısının 5 inci sırasına, 25 inci
sırasında yer alan 77 sıra sayılı kanun
tasarısının 6 ncı sırasına, 29 uncu
sırasında yer alan 106 sıra sayılı kanun
tasarısının 7 nci sırasına alınmasına ve
23.10.1996 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların
görüşülmemesine; 3 Kasım 1996 Pazar günü yapılacak olan mahallî
ara seçimler nedeniyle 30.10.1996 Çarşama ve 31.10.1996 Perşembe
günlerinde Genel Kurul çalışmalarına ara verilmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan ve
bağımsızlara düşen bir üyeliğe Çorum Milletvekili
Hasan Çağlayan seçildi.
Gündemin “Kanun Tasarısı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının;
1 inci sırasında bulunan 23,
2 nci sırasında bulunan 101,
S. sayılı kanun tasarılarının görüşmeleri,
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,
ertelendi.
Üç İlçe ve Bir İl Kurulması ile 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/446, 2/457, 2/401, 2/439,
2/447) (S Sayısı : 108) müzakerelerine başlanarak geçici madde
1’e kadar kabul edildi.
24 Ekim 1996 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere,
birleşime 18.51’de son verildi.
Kamer Genç
Başkanvekili
Ünal Yaşar Mustafa
Baş
Gaziantep İstanbul
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
II. – GELEN KÂĞITLAR
24 . 10 . 1996 PERŞEMBE
Rapor
1. – Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner ve 11
Arkadaşının, 5.1.1961 Tarihli ve 237 Sayılı
Taşıt Kanununa Bağlı (1) Sayılı Cetvelde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (2/322) (S. Sayısı : 111) (Dağıtma
tarihi : 24.10.1996) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergesi
1. – Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekin ve 20
arkadaşının, sağlığa zararlı şeker
ithal edildiği iddialarını araştırarak
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/117) (Başkanlığa geliş tarihi :
23.10.1996)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
24 Ekim 1996 Perşembe
BAŞKAN : Başkanvekili Kamer
GENÇ
KÂTİP ÜYELER : Ünal YAŞAR
(Gaziantep), Mustafa BAŞ (İstanbul)
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12 nci Birleşimini açıyorum.
III. –
YOKLAMA
BAŞKAN
– Ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; sayın
milletvekillerinin, salonda bulunduklarını yüksek sesle
belirtmelerini rica ediyorum.
(İçel Milletvekili Ali Er’e kadar yoklama yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız vardır;
çalışmalarımıza başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce, üç sayın milletvekili arkadaşımıza
gündemdışı söz vereceğim.
IV. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Tekirdağ Milletvekili Enis Sülün’ün,
çiftçilerin ve hayvan üreticilerinin sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması
BAŞKAN
– Gündemdışı ilk sözü, çiftçilerin ve hayvan üreticilerinin
sorunlarına ilişkin olarak, Tekirdağ Milletvekili Sayın
Enis Sülün’e veriyorum.
Buyurun
Sayın Sülün. (ANAP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5
dakikadır.
ENİS
SÜLÜN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarımsal
gayri safî üretim değerimizin yüzde 30’unu oluşturan
hayvancılık, ilimiz için önemli bir tarımsal faaliyet koludur.
Meraya dayalı hayvancılık kolu olan koyunda sayısal
azalmalar görülürken, büyükbaş hayvan varlığımız 138
bin 644’e ulaşmış bulunmaktadır.
Bilindiği
gibi, hayvansal ürünlere gün geçtikçe artan talebin
karşılanmasında, hayvan sayısını artırmak
veya birim başına verimi yükseltmek gibi iki seçenek mevcuttur.
Hayvan sayısını sürekli olarak artırmak mümkün ve ekonomik
olmadığından, hayvan başına verimin yükseltilmesi
gerekmektedir. Bu da, ancak, ırk, ıslah ve çevre
şartlarının iyileştirilmesiyle mümkündür.
Ülkemizde,
1987 yılından itibaren, hayvancılığın
geliştirilmesi, damızlık hayvan kalitesinin yükseltilmesi
amacıyla, devlet ve özel sektör eliyle binlerce ithal inek
getirilmiştir. İlimizde 16 firma, 11.9.1996 tarihine kadar, 14 bin
799 baş saf kan damızlık gebe düve ithal etmişir.
Özellikle,
ilk yıllarda, sektördeki firmaların ve Hükümetin daha seçici
davranması sebebiyle iyi sonuçlar elde edilmiş; ancak,
geçtiğimiz son yıllarda, gerek firma sayısının
hızla artması gerekse ithal olayının ticarî yöne
kayması, hayvancılığımızı olumsuz
etkilemiştir. Üretici perişan olmuştur. Bugün, gelinen noktada
üreticimiz korumasız kalmıştır. Gelişmiş ülkelerin
yetiştiricileri, devletten, büyük teşvikler ve krediler alırken,
bizim üreticilerimiz, uygulanan yanlış politikalar sebebiyle elindeki
hayvanları satar duruma getirilmiştir; rekabet imkânı ise
tamamen bitmiştir.
İthal
edilen hayvan sayısına ve hayvanların
dağıtıldığı işletmelere
baktığımızda, işletme başına 3 hayvan
düşmektedir; yani, bu, şu demektir: İşletmeci,
hayvancılık faaliyetlerinden kolayca vazgeçecek durumdadır.
Zira, 3 başlık işletme için sütten başka bir gelir yoktur.
Bunun için, süratle, en az 20’şer başlık işletmelerin
yaygınlaştırılması gerekmektedir.
Kapasiteyle
birlikte ucuz kredi temin edilmelidir.
İşletmelerimizin,
geleneksel polikültür üretim yapan işletme görüntüsünden
kurtarılarak, ihtisaslaşmış, ekonomik boyutta üretim yapan işletmelere
dönüştürülmesi şarttır.
Sayın
milletvekilleri, üretici gerçekten sıkıntıdadır. İthal
edilen hayvanların yüzde 20’si hastalıklıdır, yüzde 20’si
kısırdır. Devlet desteği sağlanmadığı
gibi, bir yıldır hiçbir devlet desteği de
olmamıştır. Faizler çalışmaktadır. Bu, ölen
hayvan için de geçerlidir. Bu, nasıl mantıktır ki, ödenmesi
gereken yüzde 26’lar ödenmemiş; ayrıca, bu miktar üzerinden faiz
uygulanarak üretici cezalandırılmıştır. Ölen
hayvanların, bugüne kadar, hâlâ sigortaları ödenmemiştir. Ne hazindir
ki, hayvanını celeplere satmaya kalkan üretici, 3 150 marka
aldığı hayvanını 50 milyona dahi satamıyor.
Bugünlerde,
mağdur olan üretici, bir de Ziraat Bankasının hacziyle
karşı karşıyadır. Burada, Hükümete görev
düşmektedir. “Faiz haramdır; çiftçi borçları ertelenecektir”
diyen Hükümete sesleniyorum: Üretici perişandır; üretici
ayaktadır; üretici öfkelidir... Bu sese kulak
tıkanmamalıdır.
Sayın
milletvekilleri, Trakya, bu yıl kurak bir mevsim geçirdi. Bu, aynı
zamanda yemde de sıkıntı olacağı anlamına
gelmektedir. Bugün, bir çuval yem 1 milyon 250 bin TL’dir. İleriki
günlerde, bu fiyat, kuşkusuz daha da artacaktır. Tedbir
alınmaması sebebiyle üretici açlığa mahkûm edilmiştir.
Günde 10 kilo yem, 10 kilo saman yediğinde, bu, 1 kilogram ete tekabül etmektedir.
Kısacası, bir gündeki maliyeti 1 kilogram et olmaktadır. Bu
anlayışla, gelecek günler, hayvan besiciliği adına parlak
görünmemektedir. Süratle, faiz, borç ertelenmesi konusunda ciddî tedbirler
alınmalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Efendim, size, eksüre veriyorum; lütfen, toparlayın.
Buyurun.
ENİS
SÜLÜN (Devamla) – Sonuç olarak,
elimizdeki damızlıkların nitelikleri korunarak, gelecek
nesillere aktarılması sağlanmalıdır.
Damızlık hayvan talebini karşılamak için, kendi
damızlık hayvanlarımız yetiştirilmeli ve bu konuda
üreticilere gerekli destek verilmelidir. Koruyucu hekimlik uygulaması
desteklenmelidir. İlimizde yüzde 99 oranında ıslah olan
ineklerden elde edilen düvelerin, tespit ve kayıtları düzenli
tutulmalıdır. Hayvan ihtiyacı olan besicilere, bunlar, Ziraat
Bankası aracılığıyla uygun fiyatlarla verilmelidir.
İthalatçı firmaya ödenen desteklemenin, direkt olarak üreticilere
verilmesi, hayvancılığın gelişmesi ve ileri ülkelerle
rekabete hazırlanması bakımından önem arz etmektedir.
Hepinize
saygılar sunarım. Teşekkür ederim. (ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Sülün.
Gündemdışı
konuşmaya Hükümet cevap vermiyor.
2. – Edirne Milletvekili Mustafa
İlimen’in, çeltik üreticisinin sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması
BAŞKAN
– Gündemdışı ikinci sözü, çeltik hasadının büyük
hızla devam ettiği bu günlerde, çeltik üreticisinin sorunlarıyla
ilgili olarak, Edirne Milletvekili Sayın Mustafa İlimen’e veriyorum.
Buyurun
efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5
dakika Sayın İlimen.
MUSTAFA
İLİMEN (Edirne) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çeltik hasadının devam ettiği şu günlerde,
üreticinin karşılaştığı probemlerle ilgili
gündemdışı söz almış bulunuyorum; sizleri
saygıyla selamlarım.
Tarımsal
yapımız, içerisinde, bugünkü haliyle, ülke nüfusunun
yarısına yakın bir bölümü, önemli ekonomik ve sosyal sorunlarla
yaşamaktadır. Sektörün ekonomik gelişimi, son on yılda
durduğu gibi, birçok alanda temel sorunlarımıza kaynak
teşkil etmekte, ekonomik gelişmemizi
olumsuz etkilemeye devam etmektedir.
Terörün
artmasıyla başlayan içgöçün yarattığı sorunlar,
aslında, tarım politikalarının ve stratejilerinin
doğru tespit edilerek, uygulanmamasından
kaynaklanmıştır. Sektör, yılda, ortalama 2 milyon
kişiye yakın bir nüfusu kırsal alandan kentlere aktarmaktadır.
Tarımsal kesimdeki gelir düşüklüğü ve dengesizliği, çok
önemli boyutlara ulaşarak sosyal yapımızı bozan bir
karakter taşımaktadır.
Cumhuriyetimizin
kuruluşundan günümüze kadar geçen yetmişüç yıl içerisinde sarf
edilen bütün çabalara rağmen, hayvancılığımız yok
olmaya başlamış, bitkisel üretimde ise, kendimize
yeterliliğimiz bitmiş, tütün, çay ve fındıkta ise fazla
ekimden dolayı sökmek, azaltma yapmak zorunda kalmışız.
İşte,
bu açıklamalardan sonra, ülkemiz çeltik üreticisinin bugünkü durumunu
kısaca açıklamak isterim. Neden çeltik; çünkü, son on
yıldır uygulanan yanlış tarım politikaları, bu
ürünün çıktısı olan pirinçte ülkemizi tamamen dışa
bağımlı hale getirmiştir. Olaylar, hep, günlük ve kısa
vadeli olarak düşünülmüştür. Örneğin, geçen yıl, seçim takviminin
başlamasıyla birlikte, yıllardır çeltiği nazlı
alan Toprak Mahsulleri Ofisi, büyük miktarda çeltik alımına
gitmiştir. Buna, üretici de, bir noktada sevinmiş ve en azından,
piyasa fiyatının düşmesi önlenmiştir.
Ülkemizde
yıllık 400 bin ton civarında pirinç tüketilmekte olup, bunun
çeltik olarak karşılığı 700 bin tondur. Bugün, sadece
Edirne İlinde yaklaşık 300 bin dekar çeltik ekimi
yapılmakta ve beklenen üretim 150-180 bin ton civarındadır; ülke
üretiminin yaklaşık yüzde 40’ı.
Çeltiğin
girdileri büyük miktarda ithal girdilerdir. Şu anda, kilogram maliyeti
33-35 bin lira arasındadır. Ayrıca, tarım sulamasında
kullanılan elektrik fiyatlarının 1996 yılı
başından itibaren büyük bir artış göstermesi, maliyet
artışının en önemli nedenidir; bunun mutlaka
düşürülmesi gerekmektedir.
Çeltikte,
Hükümetin verdiği 44, 46 ve 48 bin liralık fiyat, üretici
tarafından tepkiyle karşılanmasına rağmen, geçen
yıl büyük bir süratle ürün alımı yapan Toprak Mahsulleri
Ofisinin, bu yıl, maalesef, ince eleyip sık dokuması, ürün
fiyatının 35 bin liraya kadar düşmesine neden olmuştur.
Ayrıca, Edirne baldosu, uzun taneli çeltik olmasına rağmen, 43
bin lira başfiyattan işlem görmektedir. Bunun, derhal düzeltilmesi
gerekir. Bunun yanı sıra, Ofis tarafından ödeme
yapılmamaktadır. Tabiî ki, serbest ekonomiden yana olan tüccar ve
sanayicimiz de, haklı olarak, bu düşük fiyattan çeltik
alımı yapmaktadır.
Peki,
üretici bunu hak etti mi? Pirincin marketteki fiyatı 100-130 bin lira
arasında seyrederken, çeltiği 35 bin liradan satan üretici mi
kazanacak; yoksa, pirinci 100-130 bin liradan yiyen tüketici mi? Hayır;
ikisi de değil; malı depo yapan tüccar, ucuza kapatan sanayici ve
sonuçta, üretim yetersiz kaldığı için ithalatı yapan
ithalatçı kazanacak; çünkü, çeltik üretimi, 300-350 bin ton; İhtiyaç
ise, 600-700 bin ton; sonuç, üretimin bir katı kadar ithalat...
Peki, hazine
arazilerinden, olmamış köprüden kaynak arayan bu Hükümet, üreticiye
hakkını vererek üretimin artmasına zemin hazırlasa kötü mü
olur? İşte, bu, siyasî tercih meselesidir. Bu, ancak, Demokratik Sol
Parti iktidarında gerçekleşecektir. (DSP sıralarından
alkışlar)
Ayrıca,
kuraklıktan zarar gören Lalapaşa, Süleoğlu ve Edirne merkez
köylerinin borçlarının faizsiz olarak bir yıl süreyle
ertelenmesi, çiftçiyi memnun etmiş; ancak, Resmî Gazetede
yayımlanmasına rağmen, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi
Kooperatiflerinde, bugüne kadar, herhangi bir işlem
yapılamamıştır. Üretici, bunu, hemen beklemektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın İlimen, size, eksüre veriyorum; lütfen,
konuşmanızı toparlayınız.
MUSTAFA
İLİMEN (Devamla) – Ben diyorum ki, ülke nüfusunun
yarısını barındıran tarım kesiminde yaşayan
insanların insanca yaşamasını istiyorsanız,
kentlerdeki gecekondu problemini halletmek istiyorsanız, çiftçinin
ürününe, hak ettiği fiyatı veriniz. Tarım kesiminde
akılcı destekleme politikalarıyla, kayıtdışı
bu sektörü kayıt altına alınız ve en önemlisi, sosyal
güvenceden yoksun bu kesimi, Demokratik Sol Partinin verdiği yasa
teklifini değerlendirerek sağlık sigortası kapsamına
alınız. Yoksa, çiftçiyi aldatıcı politikalarla bir yere
varamazsınız. Artık, tarım kesimi insanları, boş
nutuklara, rantiye ve adil düzen söylemlerine kanmayacaktır. Sokağa
dökülen işçi ve memuru, çok kısa zamanda, üretici takip ederse hiç
şaşırmayınız.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın İlimen.
Gündemdışı
konuşmaya, Hükümet cevap vermek istememektedir.
EVREN BULUT
(Edirne) – Sayın Başkan, Tarım ve Köyişleri Bakanı
burada yok; bana müsaade eder misiniz
Komisyon Sözcüsü olarak?!.
BAŞKAN
– Siz, bakan olduğunuz zaman, size de söz veririm; şimdi, bakan
olmadığınız için söz veremiyorum, kusura bakmayın.
Aslında, gönlüm, sizin bakan olmanızı da istiyor ama... (ANAP
sıralarından alkışlar)
3. – İçel Milletvekili Halil Cin’in,
seracılıkla uğraşan çiftçilerin sorunlarına
ilişkin gündemdışı konuşması
BAŞKAN
– Efendim, üçüncü gündemdışı sözü, seracılıkla
uğraşan topraksız ve az topraklı çiftçilerin
sorunlarıyla ilgili olarak, İçel Milletvekili Prof. Dr. Halil Cin’e
veriyorum.
Buyurun
Sayın Cin. (ANAP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5
dakikadır.
HALİL
CİN (İçel) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bilindiği gibi, ülkemizin güneyinde, özellikle İçel İlinde, pek
çok insan seracılıkla uğraşmaktadır. Bu yolla, bir
yandan geçimlerini temin ederken, diğer yandan da ülke ekonomisine önemli
katkıda bulunmaktadırlar. 1990 nüfus sayımına göre,
İçel nüfusunun 500 bini köylerde yaşamaktadır. İlde, tarım
arazileri oranı yüzde 24,5’tir; orman varlığı yüzde 55’tir.
Seracılık,
gerek bölge çiftçisi gerekse ülke ekonomisi açısından, son derece
önemlidir. Bu alanda karşılaşılan sorunların
çözümlenmesi, bölgeye yeni iş imkânları ve çiftçiye refah
getirecektir. Bölge çiftçisinin seracılık yapmak için yeterli toprağının
olmaması; orman-köylü ilişkilerinin doğurduğu ihtilaflar;
ilaç, gübre, naylon fiyatlarındaki olağanüstü artışlar,
çiftçiyi rahatsız eden darboğazlardır.
Akdeniz
Bölgesinin, dağlık olması sebebiyle, tarım alanları
fazla değildir. Arazinin yüzde 88’i çeşitli eğimlerdeki
arazidir. Ayrıca, sahil şeridine yakın olan ve ıslah
edilmek suretiyle seracılığa elverişli hale getirilebilecek
olan alanlar da, devletin hüküm ve tasarrufu altında ve bu bakımdan,
özel mülkiyete konu olmayan yerlerdir. Önemli ölçüde taşlık,
kayalık, çalılık olan bu araziyi atıl halde bırakmak
yerine, sera kurmak veya bahçe yapmak isteyen çalışkan bölge
çiftçisinin istifadesine sunmak, hem bölge çiftçisi hem de ülke ekonomisi
bakımından önemli bir kaynak yaratmak olur. Kaynak arayan Refahyol
Hükümetinin, kaynak anlayışına uygun bir durumdur diğer
taraftan bu.
Bölge
köylüsünü rahatsız eden diğer bir konu da, Orman Kanununun 2/b
maddesi gereğince, orman sınırları dışına
çıkarılıp, hazine adına tescil edilen alanların
zilyetlerine devri işlemlerinin henüz tamamlanmamış
olmasıdır. Ne yazık ki, İçel İli, görünüşte
Türkiye’nin zengin illerinden biri gibi olsa da, İstanbul’dan sonra en çok
göç alan ve kalkınmada geri kalmış bir ildir. Toros
Dağları üzerindeki köyler, henüz elli yıl önceki Türkiye’nin
şartlarında yaşamaktadır. İlin, Taşeli ve
Toroslarda bulunan ilçe ve köyleri, kalkınmada öncelikli yöre olmayı
beklemektedir. Bu suretle, büyük bir sebze ve meyve potansiyeli olan bölgeye,
tarıma dayalı sanayi getirilecektir.
Toprağın
sınırlı olmasının olumsuz sonuçları, entansif
tarım ve sulamayla telafi edilebilir. Bölgede, Anavatan Partisi
İktidarının uygulamaya koyduğu, programa
aldırdığı, almayı planladığı sulama ve
gölet projeleri -1991 yılında- bırakıldığı
yerde kalmıştır. Bunların hayata geçirilmesi, Taşeli
ve Toroslardan bereket fışkırmasını sağlayacak,
bölge halkı yoksulluğu yenecek ve millî ekonomiye büyük katkı
sağlanacak, köyden şehire göç duracaktır.
Bütün
bunlara ilaveten İçel, tarihî kültür mirası, iklimi, coğrafyası
itibariyle haiz olduğu eşsiz turizm potansiyelini, bir
havaalanının bulunmaması, turizmde öncelikli yöre statüsüne
kavuşamamış olması sebebiyle, ülkenin hizmetine
koyamamış, kıyıların büyük bir kısmı
yanlış yapılaşma, kirlenme, arazi yağmaları
dolayısıyla kaybedilmiştir.
Devlete özel
bir yatırım külfeti tahmil etmeden bulunacak en etkili çare, bölge
köylüsüne seracılık yapabileceği toprağı
sağlamaktır. Bu da, basit kanunî düzenlemelerle mümkündür.
Akdeniz
kıyılarında atıl vaziyette duran dağlık, taşlık,
çalılık araziler, bir kanunî düzenlemeyle ülke ekonomisinin hizmetine
sokulabilir. Medenî Kanunun 641 ve 751 inci maddeleri hükümleriyle, Kadastro
Kanunundan yararlanılarak, bu topraklar üzerinde, bu yerler üzerinde, üst
hakkı tesis edilmek suretiyle, çiftçiye, uzun süreli, 99 yıl süreli
tasarruf hakkı verilebilir. Bu hak, mirasçıya intikal eder,
başkasına devri yasaklanır ve böylece, bölgede atıl halde
duran büyük bir kaynak, milletin, millî ekonominin istifadesine sunulmuş
olur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Cin, size de eksüre veriyorum;
lütfen, toparlar mısınız efendim.
Buyurun.
HALİL CİN (Devamla) – Teşekkür ederim
efendim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
16 Ekim 1996 günü, Genel Kurul toplantısında yapmış olduğum
gündemdışı konuşmada yer alan, Atatürk sevgisiyle ilgili
sözlerim üzerine, Refah Partisinden bir milletvekilinin, faşist
suçlamasıyla şahsıma hakarette bunduğunu, tutanaklardan
öğrenmiş bulunuyorum.
ŞİNASİ YAVUZ (Erzurum) – Bu
konuşmayla onun ne alakası var?
HALİL CİN (Devamla) – Bu arkadaşa
şunu söylemek isterim: Atatürk’ü sevmek ve onun izinden yürümek
faşistlikse, bunu, şeref sayar, yüzbin kere faşist olurum. (ANAP
sıralarından alkışlar)
Ancak, Atatürk düşmanlığını
da, burada ettiğimiz yemine, vatan ve insanlığa ihanet
saydığımı, aynı inanç ve kararlılıkla burada
tekrar ederim.
Saygılarımla. (ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Cin.
MEHMET EMİN AYDINBAŞ (İçel) – Atatürk’e
en büyük kötülüğü sen yapıyorsun.
BAŞKAN – Efendim, lütfen... Müdahale etmeyelim.
Gündemdışı konuşmaya cevap?.. Yok.
Sayın Cin, aslında, sataşmaya cevap
vermek gerekmez; çünkü, bayatlaşmış sataşmalara cevap
vermek pek değer ifade etmiyor. (ANAP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
Efendim, doğruyu söyledim; sataşmaya,
anında cevap verirseniz makuldur; bayatlayınca, eski etkinliğini pek göstermiyor.
Gündemdışı konuşmalar
bitmiştir.
Bir Meclis
araştırması önergesi vardır; okutuyorum:
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – Tekirdağ Milletvekili Fevzi
Aytekin ve 20 arkadaşının, sağlığa zararlı
şeker ithal edildiği iddialarının
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/117)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Anavatan
Partisi-Doğru Yol Partisi Koalisyon Hükümeti döneminde, Tarım ve
Köyişleri Bakanının talimatıyla tahlil
raporlarının olumsuz çıkmasına rağmen, ülkemize
kükürtdioksit oranı yüksek kristal tozşekeri sanayii ürünü olarak ithal
edilmiştir. İthal edilen tozşeker, Türk Standartları
Enstitüsünce saptanan azamî kükürtdioksit oranının (Max 20ppc) çok
üstünde kükürtdioksit içermektedir.
Tozşeker,
Bulgaristan Enagro Enerji Gıda ve Tarımsal Ürünler Sanayi ve Ticaret
A.Ş. tarafından gemiyle Tekirdağ Limanına
getirildiğinde, Tekirdağ Tarım il Müdürlüğü tarafından
numuneler alınmıştır. Bu numunelerden biri İstanbul
Tarım İl Müdürlüğü Şenlikköy Laboratuvarına
gönderilmiş, bir numune de ilgili firmaya verilmiştir.
27.6.1996
tarihinde yapılan analiz sonucunda kükürtdioksit oranı
standardın çok üzerinde 47,04 ppc olarak çıkmıştır.
Bunun üzerine firma yetkilileri, kendi ellerindeki numunenin tahlilini 2.7.1996
tarihinde İstanbul İl Kontrol Laboratuvarına
yaptırmışlardır. Bu kez de 54,40 ppc kükürtdioksit
oranı ile karşılaşılmıştır.
İthal
edilen tozşekerin geri gönderilmesi gerekirken, Bakanlık
tarafından verilen telefon talimatı üzerine gemiden yeni bir numune
alınıp 8.7.1996 tarihinde Bursa Gıda Teknolojisi
Araştırma Enstitüsünce tahlil yaptırılmış, bu kez
de, yine, Türk Standartları Enstitüsünce saptanan orandan yüksek, 22,40
mg/kg kükürtdioksit oranı saptanmıştır. Bakanlık,
tahlil sonucunu değerlendirerek, limite yakın olması nedeniyle
tolere edilebilir olduğunu belirtmiş, sanayide kullanılması
koşuluyla ve satıcı firmadan taahhütname alınarak, gemiden
Tekirdağ Limanına 2 100 ton tozşekerin indirilmesine izin
vermiştir.
Kendisi
sanayi ürünü olan şekerin hangi sanayide kullanılacağı
insan sağlığının tehlikeye girmesi
karşısında nasıl bu denetimin uygulanacağı
belirsizdir.
Tozşekerin
ithalinden çok kısa bir süre sonra aynı şirketin Bulgaristan’dan
gelen bir gemisi Tekirdağ Limanına, yine, şeker yüklü olarak
gelmiştir. Tekirdağ Tarım İl Müdürlüğü tarafından
İstanbul Şenlikköy’e gönderilen numune üzerinden yapılan
tahlilde 41,6 mg/kg; Bursa Gıda Teknolojisi Araştırma
Enstitüsünce bu kez farklı bir kişi tarafından yapılan
tahlilde 40,8 mg/kg oranında kükürtdioksite rastlanmıştır.
Bu kez, aynı limandan aynı kalitede gelen şeker, sanayi ürünü
olarak boşaltılamamıştır.
Bilim
adamları, özellikle ithal edilen şekerin sağlığa
zararlı maddelere ve boyalara karşı çok iyi denetlenmesi
gerektiğini belirtmektedirler. Sağlığa aykırı
şeker, hamile kadınların anormal doğum yapmasına neden
olabilmektedir. Para için kendi insanını, çocuklarını,
bebeklerini zehirleyen zihniyetteki insanları, bu ülkede
sağlıksız bir nesil yetişmesine neden olanlar, bu ülkeye
büyük kötülük yapmış olmaktadırlar.
Yüce
Atatatürk bu ülkeyi gençliğe emanet etmiştir. Gençlik dinamik, zeki
ve sağlıklı olduğu sürece ülkemizin geleceği güvence
altına alınmış demektir.
Sonuç
olarak, Anayasanın 98 inci, Meclis İçtüzüğünün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1. Fevzi Aytekin (Tekirdağ)
2. Hilmi Develi (Denizli)
3. Necdet Tekin (Kırklareli)
4. Mustafa İlimen (Edirne)
5. Sema Pişkinsüt (Aydın)
6. Emin Karaa (Kütahya)
7. Bülent H.Tanla (İstanbul)
8. Hasan Gemici (Zonguldak)
9. Hayati Korkmaz (Bursa)
10. Hakan Tartan (İzmir)
11. Nami Çağan (İstanbul)
12. Ahmet Piriştina (İzmir)
13. Mehmet Tahir Köse (İstanbul)
14. Mehmet Aydın (İstanbul)
15. Cafer Tufan Yazıcıoğlu (Bartın)
16. Erol Karan (Karabük)
17. Aydın Tümen (Ankara)
18. Yüksel Aksu (Bursa)
19. Halil Çalık (Kocaeli)
20. Mustafa Güven Karahan (Balıkesir)
21. Hasan Gülay (Manisa)
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge,
gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki öngörüşmeler sırasında karara
bağlanacaktır.
Komisyondan
istifa önergesi vardır; okutuyorum:
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – Afyon Milletvekili Yaman Törüner’in,
(10/17) esas numaralı Meclis Soruşturma Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi (3/530)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(10/17) Esas
No’lu Zorunlu Tasarruf Kesintilerinin Değerlendirilmesi
Araştırma Komisyonundaki görevimden istifa ediyorum.
Gereğini
bilgilerinize arz ederim.
Yaman
Törüner
Afyon
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın
milletvekilleri, Refah Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup oylarınıza
sunacağım:
V. –
ÖNERİLER
A) SİYASÎ PARTİ GRUBU
ÖNERİLERİ
1. – 107 sıra sayılı 5680
sayılı Basın Kanununa İki Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifinin gündemdeki yeri ve çalışma süresine ilişkin RPGrubu
önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 24.10.1996 Perşembe günü yapılan toplantısında
siyasî parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Salih
Kapusuz
RP
Grubu Başkanvekili
Öneri:
Gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmının 31 inci sırasında yer alan
107 sıra sayılı 5680 Sayılı Basın Kanununa
İki Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin, bu kısmın 5 inci
sırasına alınması ve 6 ncı sıraya kadar olan
tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılması önerilmiştir.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) – Sayın Başkan, karar yetersayısının
aranmasını istiyoruz.
BAŞKAN
– Bir dakika efendim... Öneriyi henüz işleme koymadık...
Öneri
üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri
kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır. (RP sıralarından
alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, şimdi, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
VI. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER
İŞLER
1. – 926 Sayılı Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine
İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî
Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23)
BAŞKAN
– 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir
Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine
başlayacağız.
Komisyon?..
Yok.
Ertelenmiştir.
2. – Özürlüler İdaresi
Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları
ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı
ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu (1/438) (S. Sayısı : 101)
BAŞKAN
– Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurulmasına ve
Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu
Tasarısının müzakeresine başlayacağız.
Komisyon?..
Yok.
Ertelenmiştir.
3. – Adana Milletvekili Halit
Dağlı ve 7 Arkadaşı ile Refah Partisi Grup
Başkanvekili Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu ve 4
Arkadaşının, Toprakkale Adıyla Bir İlçe ve Osmaniye
Adıyla Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifleri;
Sıvas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu ve 6
Arkadaşının, Adana İli Osmaniye İlçesinin İl
Olması Hakkında Kanun Teklifi; Adana Milletvekili Erol Çevikçe’nin,
Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Adana Milletvekili
Uğur Aksöz ve 6 Arkadaşının, Bir İlçe ve Bir İl
Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri ve Plan ve
Bütçe Komisyonları raporları (2/446, 2/457, 2/401, 2/439, 2/447) (S.
Sayısı : 108) (Devam) (1)
BAŞKAN
– Adana Milletvekili Halit Dağlı ve 7 Arkadaşı ile Refah
Partisi Grup Başkanvekili Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlu
ve 4 Arkadaşının; Toprakkale Adıyla Bir İlçe ve
Osmaniye Adıyla Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifleri;
Sıvas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu ve 6
Arkadaşının; Adana İli Osmaniye İlçesinin İl
Olması Hakkında Kanun Teklifi; Adana Milletvekili Erol Çevikçe’nin,
Bir İl Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Adana Milletvekili
Uğur Aksöz ve 6 Arkadaşının; Bir İlçe ve Bir İl
Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri ve Plan ve
Bütçe Komisyonları raporlarının müzakeresine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon ve
Hükümet yerlerini aldılar.
Sayın
milletvekilleri, bildiğiniz üzere, bu kanun teklifinin 3 üncü maddesi
müzakere edilerek kabul edilmişti.
2 nci
maddede kabul edilen öneri doğrultusunda, 4 sayılı listede geçen
bazı yer isimlerinde Kanunlar Müdürlüğü elemanlarının
yaptıkları redaksiyon çalışmaları sırasında
tereddütleri hâsıl olmuştur.
Tecirli
Bucağı mı diyeceğiz arkadaşlar; onu söyler misiniz?
MEHMET
ALİ BİLİCİ (Adana) – Tecirli Bucağı.
BAŞKAN
– Tecirli...
Bir
“Sarayova” bir de “Sarayoba” diye geçiyor; hangisi doğru efendim?
İÇİŞLERİ
BAKANI MEHMET AĞAR (Elazığ) – Sarayoba.
BAŞKAN
– Peki.
(x) 108
S.Sayılı Basmayazı 23.10.1996 tarihli 11 inci Birleşim
Tutanağına eklidir.
Sumbas
mı, Sunbaş mı?
İÇİŞLERİ
BAKANI MEHMET AĞAR (Elazığ) – Sayın Başkanım,
Sumbas.
BAŞKAN
– Yine “Sinanova” ve “Sinanoba” diye geçiyor; hangisi doğru?
İÇİŞLERİ
BAKANI MEHMET AĞAR (Elazığ) – Sinanova.
BAŞKAN
– Peki efendim.
Geçici 1
inci maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1. – Bu Kanunla kurulan il ve
ilçelerde merkezi idare tarafından oluşturulacak teşkilatla
ilgili her türlü atama işlemleri bu Kanunun yürürlüğe girişinden
itibaren geçecek 60 günlük süre içinde tamamlanır.
Bu süre içinde yeni kurulan il ve bu ile bağlanan
ilçelerde merkezî ve mahallî idarelere ait her türlü iş ve işlemler
ile idarî ve adlî davalar ve bunlara ilişkin bütün iş ve
işlemler halihazır bağlılık durumuna göre yürütülür.
BAŞKAN
– Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Önerge yok.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici 1 inci madde kabul
edilmiştir.
Geçici 2 nci
maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2. – Bu Kanunla kurulan ilin il
genel meclisi, merkez ilçe ile bu İle bağlanan ilçelerin
halihazır il genel meclis üyelerinden teşekkül eder. İl genel
meclisi, valinin davetiyle toplanır, organlarını seçer ve
bütçesini yapar.
Toprakkale, Cevdetiye ve Kırmıtlı
ilçelerinin il genel meclisi üyelerinin seçimi, yapılacak ilk mahallî
idareler ara seçimiyle birlikte yapılır.
BAŞKAN
– Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyle
ilgili bir önerge var...
HÜSAMETTİN
KORKUTATA (Bingöl) – Sayın Başkan, Komisyon bir şey söylemek
istiyor.
BAŞKAN
– Buyurun.
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın
Başkan, daha evvel kabul edilen bir önerge ile Cevdetiye ve
Kırmıtlı çıkarılmış idi. Zannediyorum,
redaksiyonda bunu da düzeltmek lazımdır.
Arz
ediyorum.
BAŞKAN
– O konuda önerge var da, onun için.
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Önerge
şimdi geldi Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun teklifinin Geçici 2 nci maddesindeki “Cevdetiye” ve
“Kırmıtlı” ibarelerinin “Hasanbeyli” ve “Sumbas” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Salih
Kapusuz Saffet
Arıkan Bedük Ali
Rıza Gönül
Kayseri Ankara Denizli
RP Grubu
Başkanvekili DYP Grubu
Başkanvekili DYP Grubu
Başkanvekili
Temel
Karamollaoğlu Ertuğrul
Eryılmaz Hasan
Ekinci
Sıvas Sakarya Artvin
BAŞKAN
– Önergeye, Komisyon katılıyor mu efendim?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) –
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükümet?..
İÇİŞLERİ
BAKANI MEHMET AĞAR (Elazığ) – Katılıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
– Zaten, bu, 1 inci maddede kabul ettiğimiz esasa göre bir düzeltmedir.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir.
Geçici 2 nci
maddeyi, kabul edilen önerge yönündeki değişik şekliyle
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici 2
nci madde kabul edilmiştir.
Geçici 3
üncü maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 3. – Bu Kanunla kurulan İle
bağlanan ilçelerdeki il özel idaresinin bütün nakit, varidat, tahakkuk,
tahsilat, bakaya, muamele ve hesapları, menkul ve gayrimenkulleri, hak,
alacak ve borçları ve bunlarla ilgili defter, dosya ve evrak, Kanunun
yürürlüğe girmesini takip eden 90 ıncı günden itibaren bu
ilçelerin bağlandığı İl Özel İdaresine geçer ve
bu tarihi takip eden 10 günlük süre içinde devir ve teslimi yapılır.
Gayrimenkullerin tapu kayıtları harçsız
olarak yeni kurulan İlin özel idaresi adına tashih ve tescil edilir.
Özel idare kadrolarında bulunup bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihte görev yapan memur ve sözleşmeli
personel, kadroları ve her türlü hak ve alacakları ile birlikte
başkaca bir işleme gerek kalmaksızın Kanunun yürürlüğe
girdiği tarih itibariyle bu ilçelerin bağlandığı
İl Özel İdaresine devredilmiş sayılır.
Bu personelin, Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihi takip eden 90 günlük süre içindeki maaş ve ücretleri ile her türlü
hak ve alacakları halen bağlı bulundukları il özel
idaresince karşılanır. 90 günlük sürenin bitiminin maaş ve
ücret ödeme tarihine denk gelmemesi halinde bu süre peşin ödenmiş
olan en son maaş ve ücretin ait olduğu zaman sonuna kadar uzatılmış
sayılır. Bu ödemeyi yapmış olan il özel idaresince herhangi
bir iade talebinde bulunulamaz.
Bu Kanunla kurulan İlin özel idare bütçesinin
yürürlüğe girmesine kadar geçen süre içinde bu ile bağlanan
ilçelerdeki özel idarelere ait personelin özlük haklarına ilişkin her
türlü ödemelerin mahsubu bilahara yapılmak üzere, halen bağlı
bulundukları il özel idaresince karşılanmasına devam
olunur.
BAŞKAN
– Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok
Önerge yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici 3
üncü madde kabul edilmiştir.
Geçici 4
üncü maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 4. – Bir defaya mahsus olmak
üzere 237 sayılı Taşıt Kanununun 10 uncu maddesinin birinci
fıkrasının uygulanmaması kaydıyla bu Kanun ile
kurulacak Osmaniye Valiliği için 1996 yılı Genel Bütçe Kanununa
ekli (T) işaretli cetvelin (1.a) sırasından bir adet binek
otomobil satın alınır.
BAŞKAN
– Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Bir önerge
var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun teklifinin geçici 4 üncü maddesinde geçen “adet” ibaresinden sonra
gelmek üzere, “yine bu Kanunla kurulacak Toprakkale, Hasanbeyli ve Sumbas
ilçeleri kaymakamlıkları için aynı Bütçe Kanununa ekli (T)
işaretli cetvelin ikinci sırasından üç adet” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Salih
Kapusuz Ali
Rıza Gönül Oğuzhan
Asiltürk
RP Grup
Başkanvekili DYP
Grup Başkanvekili RP
Grup Başkanvekili
Muhammet
Polat Abdulkadir
Öncel
Aydın Şanlıurfa
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) –
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükümet?..
İÇİŞLERİ
BAKANI MEHMET AĞAR (Elazığ) – Katılıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
– Hükümet ve Komisyon önergeye katılıyor.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Geçici 4
üncü maddeyi, kabul edilen bu önerge doğrultusunda oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Geçici 4 üncü madde, kabul
edilen bu önerge doğrultusunda kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4.– Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
– Madde üzerinde söz isteyen?..
MEHMET
BÜYÜKYILMAZ (Adana) – Şahsım adına söz istiyorum efendim.
BİLTEKİN
ÖZDEMİR (Samsun) – Ben de şahsım adına söz istiyorum
efendim.
BAŞKAN
– Peki efendim.
Sayın
Büyükyılmaz, buyurun.
Süreniz 5
dakika efendim,
MEHMET
BÜYÜKYILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Osmaniye’nin il olmasıyla ilgili kanunu görüşüyoruz, bitmesi de
yakın. Yalnız, Osmaniye’ye bağlanan ilçelerimiz arasında
Kadirli’nin bu konuda çok büyük tepkisi var. Burada, tüm siyasî partilerin ilçe
başkanlarının, imzaları olan bir dilekçesi var.
Yalnız, biz, Demokratik Sol Parti olarak, dilekçemizi verdiğimiz
zaman, Meclis Başkanlığı “2 nci maddenin tekrar müzakere
edilebilmesi için ya İktidar Grubundan yahut da Komisyon
Başkanlığından teklif gelmesi lazım” dediler. Onun
için, burada, Komisyonu ve Hükümet üyelerini, bu dilekçemizi desteklemeye davet
ediyoruz. Bu dilekçemiz desteklendiği takdirde, Kadirli, Adana’ya
bağlı olarak kalacaktır; zaten Kadirliler de bunu istemektedir.
Çünkü, burada, tüm siyasî partilerin ilçe başkanlarının
imzası vardır efendim.
Hepinize
teşekkür ediyorum ve desteğe davet ediyorum.
Sağ
olun. (DSP sıralarından akışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Büyükyılmaz.
Yalnız,
sizin bu beyanatınıza itibar etmek mümkün değil. Bizim
İçtüzüğümüze göre tekriri müzakere sistemi yok. (DSP
sıralarından “Var” sesleri) Tekriri müzakere sistemi olmayınca,
kabul edilmiş bir maddeyi, tekrar, ikinci bir defa müzakere ederek...
M.
İSTEMİHAN TALAY (İçel) – Var Sayın Başkan...
BAŞKAN
– Sayın Sıtkı Cengil?.. Söz istemiyorlar.
Sayın
Biltekin Özdemir, buyurun.
ORMAN BAKANI
MEHMET HALİT DAĞLI (Adana) – Sayın Başkan, Sayın
Cevheri Grup adına konuşacak.
BAŞKAN
– Grup adına konuşmalar geçti.
Sayın
Özdemir, süreniz 5 dakikadır.
BİLTEKİN
ÖZDEMİR (Samsun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, bugün, gerçekten “Osmaniye” adıyla
Türkiye mülkî taksimatına yeni bir ili kavuşturmanın
mutluluğunun arifesindeyiz. Ancak, Hükümetin, Osmaniye’nin il olması
konusunda huzurunuza ciddî hiçbir çalışma getiremediğini,
esasen, Osmaniye’nin il oluşunu, çeşitli partilere mensup
değerli milletvekili arkadaşlarımın bir teklifi
muvacehesinde buraya geldiğini, haddizatında, Türkiye’nin mülkî
taksimatı ve devletin yapılanması söz konusu olduğunda, bu
nevi düzenlemelerin, Hükümet aşamasında her boyutuyla
değerlendirilerek Büyük Millet Meclisinin huzuruna getirilmesi
gerektiğini bir kez daha dikkatlerinize sunuyorum. Nitekim, biraz önce,
bir sayın milletvekili arkadaşım, Osmaniye’nin il olarak
teşekkülünü kapsayan ilçeler içerisinde; örneğin, Andırın
gibi bazı ilçelerimizin bulunmayışının, bu yörede
huzursuzluk yarattığına işaret etmiş, ifade
etmişlerdir.
Tabiî, olay,
sadece, bununla da sınırlı değildir. Türkiye’nin
çeşitli yörelerinde, Osmaniyemiz gibi, il olmaya ekonomik yönden, sosyal
yönden, coğrafî yönden, hulasa, toplumun gereksinimleri yönünden
layık birçok yerleşim alanlarımız vardır. Gönül arzu
ederdi ki, Hükümet, bu konularda da tutarlı ve hazırlıklı
olarak huzurunuzda bulunabilsin.
Osmaniye’ye,
yarın öbür gün il olma durumuna geldiği zaman, Hükümet
tarafından çeşitli harcamalar yapılacaktır. Hükümeti burada
ikaz ediyor ve uyarıyorum. Haddizatında, böyle, masraf getirici bir
düzenlemenin kaynağının gösterilmesi gerekir. Buraya
yapılacak hizmetlerin kaynaklarının, getirilen bu teklifte
gösterilmesi gerekir; ama, Hükümete ışık tutuyorum:
Hazırlanmış olan 1996 yılı Bütçesinde, Maliye
Bakanlığı Bütçesinde, bu nevi beklenmeyen hizmetler için, biz,
Anavatan Partisi Hükümeti döneminde ekkaynaklar öngördük. Lütfen, Hükümet, hiç
olmazsa, bu hazırlıklar sırasında, bu kaynakları
geciktirmeden, herhangi bir mazeret ve bahane göstermeden Osmaniyemizin
hizmetine süratle aktarsın.
Ben, bu
düzenlemenin Osmaniyeli hemşerilerimize hayırlı
olmasını diliyorum ve Osmaniyeli hemşerilerimizin ne yazık
ki, bir seçim arifesine getirilmek suretiyle önlerine sunulan bu il olma
teklifini de her boyutuyla iyi değerlendireceklerini düşünüyorum.
Bu vesileyle,
hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Özdemir.
MEHMET
ALİ YAVUZ (Konya) – Sayın Başkan...
BAŞKAN
– Buyurun.
MEHMET
ALİ YAVUZ (Konya)– Sayın Başkan, Biltekin Bey, “Osmaniye ve il olacak bu tür yerler için sadece ve sadece
Anavatan Partisi kaynak aktardı” diyor. O zaman Doğru Yol Partisi
Hükümet ortağı idi; kendi cebinden mi
ayırmış oldu?! (DYP sıralarından “Bravo”sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN
– Peki; teşekkür ederim.
Madde
üzerindeki konuşmalar bitmiştir.
Önerge yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 4 üncü madde
kabul edilmiştir.
5 inci
maddeyi okutuyorum :
MADDE 5– Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
– Madde üzerinde, ANAP Grubu adına Sayın Mustafa Küpeli söz istemişlerdir.
Buyurun.
SAFFET
ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, DYP Grubu adına Sayın
Cevher Cevheri konuşacak.
BAŞKAN
– Peki efendim.
Sayın
Küpeli, süreniz 10 dakikadır; buyurun.
ANAP GRUBU
ADINA MUSTAFA KÜPELİ (Adana) –Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 108 sıra sayılı yasa teklifinin 5 inci maddesi
üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Dün
vermiş olduğum önergemde, Erzinlilerin ve Osmaniyelilerin istekleri
doğrultusunda Erzin İlçesinin Osmaniye’ye bağlanmasını
talep etmiştim.
LEVENT
MISTIKOĞLU (Hatay) – Erzinlilerin öyle bir talebi yok!
ORMAN BAKANI
MEHMET HALİT DAĞLI (Adana) – Kendi önergene el kaldırdın
mı?!
MUSTAFA
KÜPELİ (Devamla) – Ama, ne yazık ki, iktidar partileri tarafından bu önergemiz
reddedilmiştir.
Sayın Bakanımız
oradan söylüyor; İçişleri Komisyonunda kabul edildi, Plan ve Bütçe
Komisyonunda bir saat kadar Erzin İlçesi Osmaniye’ye bağlandı ve
daha sonra Genel Kurulda reddedildi.
Şimdi,
bunun yanında, tabiî, yine, Plan Bütçe Komisyonunda gerek Cevdetiye gerekse
Kırmıtlı ilçe oldu; daha sonra burada Yüce Meclisimizde, iktidar
partilerinin oylarıyla yine reddedildi.
Biz,
Sumbas’ın ve Hasanbeyli’nin ilçe olmalarına karşı falan
değiliz. Keşke, hem Kırmıtlı hem de Cevdetiye ilçe
olsaydı, diğer iki ilçemiz de ona bağlanmış
olsaydı... Neden, o zaman, Plan ve Bütçe Komisyonunda mutabakat
sağladık, hep birlikte kabul ettik?.. Yani, ikisini de Plan ve Bütçe
Komisyonunda biz kabul ettik; daha sonra, Genel Kurulda, sizlerin reyleriyle reddedildi
ve arkasından, Sumbas ve Hasanbeyli yeniden ilçe yapıldı. Demek
ki, istenseydi hem Cevdetiye hem Kırmıtlı da kalabilirdi.
MEMDUH
BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – 3 kilometrelik yer ilçe olur mu?!.
MUSTAFA
KÜPELİ (Devamla) – Şimdi, tabiî, Andırın İlçesine
geldiğimiz zaman, Andırın, yine Osmaniye’ye bağlandı;
daha sonra, tekrar çıkarıldı; yani, Osmaniye için, güzel
Osmaniyemiz için yanlış yapıldı, yanlışlık
oldu.
Ben,
buradan, yine de, bu duygular içerisinde bunun hem Osmaniyelimize hem ülkemize
hayırlı olmasını diliyor; iktidar partilerine de,
Osmaniye’nin il olmasıyla ilgili Anavatan Partisi Grubu adına
teşekkür ediyorum.
Saygılar
sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Küpeli.
NİHAT
MATKAP (Hatay) – CHP Grubu adına Sayın Nezir Büyükcengiz
konuşacak Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Peki.
DSP Grubu
adına, Sayın Arif Sezer; buyurun.
DSP GRUBU
ADINA ARİF SEZER (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Osmaniye’nin
il olması nedeniyle, diğer ilçeler hakkında da
arkadaşlarım konuştu. Plan ve Bütçe Komisyonunda,
hemşerimiz Sayın Ertan Yülek’e ve Komisyon üyelerine,
Andırın’dan gelen Belediye Meclisinin kararını, tüm ilçe
teşkilatlarının imzalı belgelerini sundum. Kendisinin verdiği
yanıt, “Osmaniye’ye bağlanmak için, Meclis belirli bir eğilimi
belirler, daha sonra vilayete sunar; bilahara bağlanır” oldu.
Komisyon Başkanı Sayın Yülek buradalar. Bu konuyu açıklamak
için geldim; ama, dün kızan Kahramanmaraşlı milletvekili
hemşerilerimin ellerinde belgeler var sanıyorum, tüm
Andırın ilçe teşkilatlarının imzaları var;
Meclisin kararları var.
Teşekkür
eder; saygılar sunarım.
AHMET
DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş) – Andırın il olacak.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Sezer.
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın
Başkan, müsaade eder misiniz...
BAŞKAN
– Buyurun.
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten,
Andırınlılardan -bütün ilçe başkanları ve belediye
meclis üyeleri- imzalı böyle bir yazı geldi ve arkadaşlar
tarafından bize iletildi; ayrıca da bize gelmişti.
Ancak,
mesele şu: Teknik bir zorluk vardı. O teknik zorluk şudur: Bir
tekriri müzakere hadisesi... Öncelikle, ya Hükümetin ya da Komisyonun istemesi
lazım, teklifi geri çekmesi lazım. Bu da kâfi değil, ondan sonra,
Danışma Kurulunun toplanması lazım. Yani, Danışma
Kurulunun da buna “evet” demesi lazım. Dolayısıyla, bu teknik
zorluk içerisinde bunu yapmak mümkün değildi. Kaldı ki, biz, Komisyon
üyeleri arasında da bir mutabakat sağlayamamıştık. Bu
sebeple, bunu, teknik yönden almak mümkün değildi.
AHMET
DÖKÜLMEZ (Kahramanmaraş) – Altı ay sonra...
PLAN VE
BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI İ. ERTAN YÜLEK (Adana) – İkinci
mesele de arkadaşlar, tabiî, biz, burada, falan yeri veya falan yeri
bağlayalım derken, endişe ettik ki, Osmaniyeliler, şu anda,
bir an evvel, Osmaniye’nin il olmasını bekliyorlar. Dün akşam,
bütün gün Meclisi seyretmişler ve Meclisten hayırlı bir haberi
nasıl alacağız diye hepsi heyecan içinde, davullar çalmışlar,
mehter takımları gitmiş...
Şimdi,
tekrar, böyle, teknik bir detaya girer de, eğer, birtakım
rahatsız edici hadiseler ortaya çıkarsa, endişemiz odur ki,
Osmaniye’ye iyilik yapalım derken kötülük yapılır. O
bakımdan, teknik bir zorluk sebebiyle bu meseleyi Komisyon olarak geri
isteyemiyoruz.
Arz ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Komisyon Başkanı.
Doğru
Yol Partisi Grubu adına, Sayın Cevher Cevheri; buyurun efendim.
DYP GRUBU
ADINA İ. CEVHER CEVHERİ (Adana) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Osmaniye’nin il olmasıyla ilgili görüşülmekte olan
kanun teklifinin, en son, yürürlük maddesine gelmişken ve tüm Osmaniye
halkı 63 yıllık rüyalarının gerçekleşmesi
noktasında büyük bir heyecan ve sevinç içerisindeyken, bu heyecana ve
sevince gölge düşürücü bazı sözlerin, Osmaniyelileri
yanıltıcı mahiyetteki bazı ifadelerin, burada, Yüce
Meclisin önüne getirilmesini üzüntüyle karşılıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, dün, Anavatan Partisi Grubundan değerli hemşerim,
milletvekilim, Sayın Mustafa Küpeli, Erzin’le ilgili vermiş
olduğu önergeye kendisi dahi el kaldırmadı. Kaldı ki,
Anavatan Partisi Grubu içinde, bizzat Anavatan Partisinden miletvekili
arkadaşlarımın bu konuda itirazları var. O yüzden, Erzin
meselesinin, burada, şu anda istismar edilmesini doğru bulmuyoruz, bu
konuda, kamuoyunun yanıltılmasını da doğru kabul
etmiyoruz.
Kadirli
İlçemizle ilgili, gerçekten, dün, kanun teklifinin ilgili maddeleri
geçtiğinden bu yana, tüm Kadirlilerin
-hepimize yönelik- bazı
itirazlarını alıyoruz. Kadirlilerin bu konuda gösterdikleri
duyarlılığa karşı, biz de gerekeni yaptık; ancak,
biraz önce Komisyon Başkanımızın ifade ettiği gibi,
eğer, bir tekriri müzakere yoluna gidilse, burada, Danışma
Kurulunun da toplanması zarureti karşısında, belki,
Osmaniye ile ilgili kanunun bugün Meclisten geçememesi gibi bir tehlikeyle
karşı karşıyayız. Zira, bugün, Meclisimiz 5
Kasıma kadar çalışmalarına ara verecektir. Osmaniyelilerin
bu haklı beklentilerini tehlikeye sokmamak düşüncesiyle, Plan ve
Bütçe Komisyonumuz tekriri müzakere talebinde bulunmamıştır.
Ancak, biz, Kadirlilerin bu taleplerini -halkoyuna başvurulması
koşuluyla- Kadirli’nin Osmaniye’ye
bağlı kalmak ya da Adana’ya bağlanmak yönündeki isteğini
hayata geçirebilmek düşüncesiyle, 5 Kasımdan itibaren yeni bir kanun
teklifi vereceğiz, bunu da Yüce Meclisin önüne getireceğiz.
Bu
vesileyle, 20 nci Dönem Meclisine, Osmaniyemizin 63 yıllık
rüyasının gerçekleşmesi yönünde gösterdikleri katkı ve
anlayıştan dolayı, tüm Osmaniyeliler adına teşekkür
ediyoruz.
Yine,
Cevdetiye ve Kırmıtlı beldelerimizin de, bu istikamette, zayi
olan ya da zayi olduğu iddia edilen haklarının yeniden iadesi
hususunda da gereken yasal düzenlemenin yapılması için Doğru Yol
Partisi Adana miletvekilleri olarak gereğini
yapacağımızı ifade ediyor; Yüce Meclisinizi
saygılarımızla selamlıyoruz. (DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Cevheri.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Sayın Nezir Büyükcengiz; buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10
dakika.
CHP GRUBU
ADINA NEZİR BÜYÜKCENGİZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; iki günden beri Osmaniye İlçemizin il olması
konusunu görüşüyoruz. Dünkü görüşmelerde, Adana Milletvekilimiz ve
Genel Başkan Yardımcımız Sayın Erol Çevikçe, konuyu
-diğer grup temsilcilerinin de anlattığı gibi- çok güzel
bir şekilde ve bizim bakış açımızı da
açıklayıcı bir biçimde dile getirdi; Andırın ve Erzin
İlçelerinin Osmaniye iline bağlanmadan çıkarılacak bir
yasanın eksik olacağını, gerek teknik, gerek ekonomik ve
sosyal ve gerekse coğrafî konum itibariyle bu eksikliğin giderilmesi
için bu iki ilçemizin Osmaniye ilinin sınırları içerisine dahil
edilmesi gerektiğini sizlere açıklamıştı. Ancak, ne
var ki, Refah Partisi Grubu, siyasî mülahazalarla, gelecekteki siyasî
çıkarlarını düşünerek, bu kanun teklifinin eksik
çıkması yönünde çaba gösterdi. Öyle anlaşılıyor ki,
Komisyon da bu yanlışlığı anladı ve Sayın
Komisyon Başkanı, biraz evvel, özür diler biçimde bu hususu dile
getirdi.
Yanlışlıktan
dönülebilirdi; Komisyon, Danışma Kurulu kararıyla, geçen hafta
görüştüğümüz Trafik Yasasında olduğu gibi, tekriri
müzakereyle huzurlarınıza gelip bu
yanlışlığı düzeltebilirdi.
Değerli
arkadaşlarım, Osmaniye İlçemizin il olmasına hiçbir siyasî
partimiz ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz de karşı
çıkmadık; Yüce Meclis bu yasa teklifini oybirliğiyle kabul
ediyor; ancak, bu eksiklikleri dile getirmek için söz aldım.
Yapılan
hatayı, Osmaniye halkına buradan tekrar duyurmak istiyorum;
Andırın ve Erzin İlçelerinin Osmaniye sınırları
içerisinde olmaması çok büyük bir eksikliktir; bunu dile getirmek için söz
aldım.
Hepinize
teşekkür ediyor; saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Büyükcengiz.
Refah
Partisi Grubu adına, Sayın Yakup Budak; buyurun efendim. (RP
sıralarından alkışlar)
RP GRUBU
ADINA YAKUP BUDAK (Adana) – Sayın Başkan, Meclisimizin değerli
üyeleri; bugün, burada, Osmaniyemizin il olmasıyla ilgili tekliflerin
neticesine gelmiş bulunuyoruz. Dolayısıyla, sözlerime
başlarken, Meclisimizin değerli üyelerini, bu konuda gösterdikleri
duyarlılıktan dolayı, katkılarından dolayı tebrik
ediyorum, teşekkür ediyorum; hayırlı olsun diyorum.
Şunu da
ifade etmek istiyorum: Elbette, Osmaniyemiz il olmuştur; 7 ilçesiyle, 9
beldesiyle, 154 köyüyle ve 400 bini aşan nüfusuyla yeni bir ilimiz
Türkiye’nin coğrafî taksimatına katılmıştır;
bundan mutluluk duyuyoruz; fakat, üzüntü duyduğumuz bir nokta var.
Bazı arkadaşlarımız, iki gündür, temcit pilavı gibi
önümüze birtakım şeyleri sürüp duruyorlar. Bu
arkadaşlarımıza şunu sormak istiyorum: Acaba, düne kadar
neredeydiler?..
EROL
ÇEVİKÇE (Adana) – Buradaydık.
YAKUP BUDAK
(Devamla) – Düne kadar neredeydiler, bu tekliflerini, daha önce niye
yapmadılar, tek başına iktidardayken niye bunları gündeme
getirmediler?.. (RP sıralarından alkışlar) Onun için,
vatandaşın hislerine ve heyecanlarına itiraz etmek suretiyle,
Meclisimizin mehabetine yakışmayacak tarzda birtakım ifadelerin
olmasını hoş karşılamıyoruz.
Elbette, biz
de, Refeh Partisi Grubu olarak, Andırın’ın, Erzin’in Osmaniye
iline katılmamasından dolayı üzüntü duyuyoruz; ama,
memleketimizin gerçekleri, coğrafî birtakım şartlar ve sosyal
sebeplerden dolayı katılamamış olmasını da
anlayışla karşıladığımızı ifade
etmek istiyorum.
Muhterem
arkadaşlar, Osmaniye İlçemizin il olmasından dolayı bütün
arkadaşlarımızın mutluluk ve huzur duyduğunu ifade
etmek istiyorum; ama, bazı arkadaşlarımız, her nedense
-tabirimi bağışlayın- birtakım şeylerin
ellerinden gittiğini düşünerek, iki gündür, birtakım
şeyleri istismar ediyorlar; bu, yanlış bir şeydir diyoruz.
Efendim, şu ilçe de olsun, bu ilçe de olsun... Elbette, biz de, sırada
olan ilçelerimizin teker teker il olması noktasında, Parti Grubu
olarak düşüncelerimizi beyan edeceğiz. Önümüzde günler var; yani, bu
ilçelerin il olma konusu bugün kapanmıyor. Büyük Millet Meclisi tatile
girmiyor ki, bundan sonra da, yine Meclis çalışacak, yine teklifler
gelecek, yine burada tartışmalar yapacağız. Yani, burada,
tartışmaları uzatmak suretiyle, Osmaniye’nin bir an evvel il
olmasına arkadaşlarımız niye engel olmaya çalışıyorlar;
bunu anlamakta güçlük çekiyorum.
Osmaniye’nin
il olmasından dolayı mutluluk duyduğumuzu ifade ediyor;
Osmaniyeli hemşerilerim adına hepinize sevgiler, saygılar
sunuyorum. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Budak.
MUSTAFA
KÜPELİ (Adana) – Sayın Başkan, yerimden cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN
– Öyle bir usul yok efendim.
MUSTAFA
KÜPELİ (Adana) – Vermiş olduğumuz önergeler var, sayın
hemşerim bizim önergeleri okumamış.
BAŞKAN
– Efendim, zaten kimse karşı çıkmıyor... Bu kanunun
çıkması için partilerarası bir rekabet var.
MEHMET
KEÇECİLER (Konya) – Şahsım adına söz istiyorum.
BAŞKAN
– Şahsı adına, Sayın Avni Doğan; buyurun efendim.
AVNİ
DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son ilimiz olan, il olmasından büyük sevinç
duyduğumuz, il olmasını yürekten desteklediğimiz
Osmaniyemizi kutluyoruz.
Biz,
Osmaniye’nin il olmasının arkasında olduk. Bunu bütün Türkiye’ye
ilan etmekten de şeref duyuyorum. Elbette, son il olan, son il olacak olan
ilçe Osmaniye değildir; başka ilçelerimizin de talebi vardır.
Esas sorun, hangi ilçelerin il olacağı konusunda
sağlıklı birtakım kıstaslar getirip,
sağlıklı birtakım ölçüler getirip, bu talepleri çok
kısa zamanda değerlendirip, yerine getirmektir. İnşallah, biz
bunun da peşinde olacağız, bunun da arkasında
olacağız.
Andırın,
Maraş’ta olmuş, sevgili Osmaniye’de olmuş; hiç fark etmez. Bu
iş kapanmış da değildir; ileride, daha sonra, konu,
Andırın halkına rahatlıkla sorulabilir. Onların
vereceği karara bizim saygımız var. (RP sıralarından
alkışlar) Kahramanmaraş da bizim ilimizdir, Osmaniye de bizim
ilimizdir; ikisi de gönlümüzdedir, ikisinin de arkasındayız.
Ben, son
olarak, il olmayı çoktan hak etmiş, Dulkadiroğullarına
başkentlik yapmış, kendisine en yakın vilayete 120
kilometre, bağlı bulunduğu Kahramanmaraş’a 160 kilometre
uzaklıkta olan, Türkiye’nin beşinci büyük ovası üzerinde kurulu
Elbistan İlçesinin de, il olması konusunda, gerektiği zaman Yüce
Meclisin desteğini bekliyor; teşekkür ediyor;. Osmaniye’yi
kutluyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Doğan.
Sayın
Mehmet Keçeciler, buyurun efendim.
Süreniz 5
dakika.
MEHMET
KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çok hayırlı bir hizmete, hayırlı bir kanuna nokta koymak
üzereyiz. İnşallah, 80 inci ilimiz olarak, Osmaniyemiz, birkaç dakika
sonra, yüce takdirlerinizle ve oylarınızla kurulmuş olacak.
Ancak,
burada, son olarak söz alan, şahsı adına konuşan Refah
Partili arkadaşıma kısaca cevap vermek isterim.
Aşağı yukarı, bütün partiler, Osmaniye’nin il olması
konusunda hemfikirler ve meseleyi, uzatmadan, bir an evvel karara bağlamak
için de çaba harcamışlar. Zaten, verilen tekliflerden belli; her
partiye mensup arkadaşın, bu manada teklifi var.
Yalnız,
bizim, burada, tescil ve tespit etmek istediğimiz bir nokta var; yani,
Osmaniye’de başka türlü konuşup, Meclis kürsüsünden başka türlü
mesajlar vermeyin. Şu, Plan ve Bütçe Komisyonundan geçen metin_ Burada,
Andırın İlçesi var mı; var. Kabul edilmiş mi; kabul
edilmiş. Oybirliğiyle kabul edilmiş mi; edilmiş. Burada
önergeyi veren kim; iktidar grupları, yani Refah Partisi ile DYP.
“Çıkardık” dediniz, çıkardınız, tamam, mesele bu_
Kararı siz verdiniz. Yani, gidip, Osmaniyelilere “efendim, biz
Andırın’ı almak istiyorduk da, onu alamadık_” demeyin;
yani, burada, biz, Andırın’ı koyduk; ama, muhalefet bizi engelledi
de, bize mâni oldu da ondan koyamadık filan demeyin; bunu, açık ve
seçik olarak tespit edelim. Siz, zaten, şu Komisyon raporunu, burada
olduğu gibi kabul etseydiniz, önergeyle değiştirmeseydiniz,
Andırın, bugün, Osmaniye’nin bir ilçesi olarak çıkacaktı;
buna, biz mâni olmuş değiliz. Lütfen, Osmaniyelilere yanlış
mesaj vermeyin. Erzin için de bizim önergemiz vardı; reddettiniz; bunu da,
bizim, burada tescil etmek, hakkımız. Önergemiz de meydanda;
işleme konuldu, reddedildi; tamam.
Cevdetiye
ile Kırmıtlı’yı Komisyonda kabul ettiniz ve oradaki
insanlar, iki gün, üç gün, ilçe olduk diye sevindiler, bayram yaptılar.
Geldiniz, burada çoğunluğunuza dayanarak, sayınıza
dayanarak çıkardınız; ama, bunu siz çıkardınız.
Yaptığınız işin sorumluluğunu
taşıyın. Dediniz ki: “Hasanbeyli ile Sumbas’ı istiyoruz;
Cevdetiye ile Kırmıtlı’yı istemiyoruz.” Biz de size,
“Cevdetiye ve Kırmıtlı kalsın; Hasanbeyli ile Sumbas da
olsun; yani, 5 ilçeli bir il olacağına, 7 ilçeli bir il olsun; ne
mânisi var” dedik. Arkadaşlarımız çıktılar,
“araları çok yakın” dediler. Hasanbeyli ile Bahçe’nin arası 5
kilometre. Benim ömrüm oralarda geçti. Her birinde miting yaptım,
biliyorum, adım gibi biliyorum, karış karış biliyorum,
gezdim ben oraları.
ORMAN BAKANI
MEHMET HALİT DAĞLI (Adana) – Havadan mı karadan mı ?!
MEHMET
KEÇECİLER (Devamla) – Ondokuz senedir ben siyasetin içerisindeyim, her
tarafı dolaştım.
Değerli
arkadaşlarım, eksiğiniz var; yani, ileri sürdüğünüz
tezlerde eksiğiniz var. Açıkça ifade edin, deyin ki, efendim, Cevdetiye’ye, Anavatan Partili
belediye başkanıydı, ona ceza verdik, onu düşürdük; bunun
yerine başkasını koyduk... Bunu söyleyin. (ANAP
sıralarından alkışlar) Siz çoğunluktasınız,
bunu yapıyorsunuz; yalnız, şunu unutmayın; Osmaniye’ye siz
hiçbir şey vermiş değilsiniz; Osmaniye, demokratik
hakkını kullanarak almıştır; hakkıdır, il
olmak hakkıdır. (RP sıralarından “niye zamanında
yapmadınız” sesleri) Niye hakkıdır; çünkü, GAP ile limanlar
arasında çok ciddî bir köprü konumdadır; 200 bin nüfusludur. Seçim
sırasında bunu yapmanız, Osmaniye’linin demokratik
hakkını kullanarak sizden aldığı bir gerçektir, bir
haktır. Dolayısıyla, Osmaniyelinin, hiçbirimize -biz de dahil-
diyet borcu yoktur. (ANAP sıralarından alkışlar)
Osmaniyeli, seçimde, reyini, hür vicdanına göre verecektir. Biz, bunun
takipçisi olacağız; biz, bunun için uğraşıyoruz;
Osmaniyeliyi baskı altına almayın lütfen.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Keçeciler.
Madde
üzerindeki müzakereler bitmiştir.
Önerge yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 5 inci madde
kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki müzakereler sona ermiştir.
Teklifin
oylamasının açık oylama şeklinde yapılması için
bir önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan, “Osmaniye’nin il yapılmasına ilişkin” yasa teklifinin
tümünün açık oylama şeklinde yapılmasını teklif
ederiz.
BAŞKAN
– Şimdi, önergede imzası bulunan milletvekillerini
arayacağım:
Salih
Kapusuz?.. Burada.
Mehmet Emin
Aydınbaş?.. Burada.
Yakup
Budak?.. Burada.
Sıtkı
Cengil?.. Burada.
Cemalettin
Lafçı?.. Burada.
Kahraman
Emmioğlu?.. Burada.
Nurettin
Aktaş?.. Burada.
Tevhit
Karakaya?.. Burada.
Hasan Öz?..
Burada.
Hasan
Belhan?.. Burada.
Muhammet Polat?..
Burada.
Rıza
Ulucak?.. Burada.
Şaban
Şevli?.. Burada.
Mikail
Korkmaz?.. Yok.
Murtaza
Özkanlı?.. Burada.
Cafer
Güneş?.. Burada.
Ali
Oğuz?.. Burada.
Maliki Ejder
Arvas?.. Burada.
Memet Emin
Aydın?.. Yok.
İsmail
Coşar?.. Burada.
Ömer Faruk
Ekinci?.. Yok.
İLYAS
ARSLAN (Yozgat) – Önergeye katılıyorum Sayın Başkan.
ASLAN POLAT
(Erzurum) – Sayın Başkan, ben de önergeye katılıyorum.
BAŞKAN
– Sayın İlyas Arslan ve Sayın Aslan Polat da önergeye
katıldılar.
Açık oy
talebi için gerekli imza sayısı tamam.
Açık
oylamanın, kupaların sıralar arasında
dolaştırılmak suretiyle yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Açık
oylama, kupalar sıralar arasında dolaştırılmak
suretiyle yapılacaktır.
Kupalar
dolaştırılsın.
(Oylar toplandı)
BAŞKAN
– Oyunu kullanmayan sayın üye var mı?.. Yok.
Oylama
işlemi bitmiştir.
Kupalar
kaldırılsın.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Üç İlçe ve Bir İl Kurulması ile
190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerinde
Değişikliklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
açık oylamasına 302 sayın milletvekili katılmış;
295 kabul, 1 çekimser, 4 mükerrer ve 2 geçersiz oy çıkmış ve
böylece kanun teklifi kabul edilmiştir. (Alkışlar)
Osmaniyeli
hemşerilerimize, ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını diliyorum ve darısı, sırada, gerçekten il
olmayı bekleyen ilçelerimizin başına diyorum.
İBRAHİM
HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) – Siverek’in başına...
BAŞKAN
– Siverek’e de, İskenderun’a da, Tarsus’a da...
MEHMET
ALİ BİLİCİ (Adana) – Sayın Başkan, Anavatan
Partisi seçimi kazanırsa, orada, bir sokağa sizin
adınızı vereceğiz.
BAŞKAN
– Efendim, Sayın Hükümet bir teşekkür konuşması yapmak
istiyor.
Buyurun
Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ
BAKANI MEHMET AĞAR (Elazığ) – Sayın Başkan,
değerli milletvekillerimiz; bugün yapılan bu
çalışmanın nihayetlenmesiyle, yüksek tasdikten sonra, Resmî
Gazetede ilanı müteakip, Osmaniye, inşallah, 80 inci ilimiz olarak
idarî taksimattaki yerini alacaktır.
Tabiî,
burada, bu konuyla ilgili olarak konuşan bütün milletvekillerimizin hissiyatını
anlıyoruz, ne ölçüde mesaj vermek istediklerini anlıyoruz; büyük bir
hoşgörüyle de bakıyoruz buna. Hiç şüphesiz ki, değerli
Osmaniyeliler, bu konunun takdirindedirler. Hiç kimse “bir diyet ödensin”
arzususuyla bu yasanın çıkarılması gayreti içerisinde
olmamıştır; bu, Sayın Cevher Cevheri’nin de, net bir
şekilde ifade ettikleri gibi, altmışüç yıllık bir
özlemin giderilmesi ve bir hakkın teslimi biçiminde tecelli etmiştir.
Bunun takdiri içerisinde olma durumundadır değerli Osmaniyeliler;
hangi gayretlerin samimî olup olmadığı konusundaki takdiri
yaparlar. Sevindirici olan husus şudur: Bu uzun bekleyişin 54 üncü
Hükümetimiz dönemine rastlaması ve 20 nci Dönem Yasama
Organımızın büyük gayretleriyle bunun gerçekleşmesi gözler
önündedir. Bundan dolayı, gerçekten, Yüce Meclisimize
şükranlarımızı ifade ediyoruz.
Bakanlık
olarak tasarı göndermiş idik; ancak, zamanın yetersizliği
söz konusu engel olarak karşımıza çıktı.
Başbakanlığın diğer bakanlıklardan fikir
sorması, bu tasarının Hükümet tasarısı olarak gelişine
engel teşkil etti. Onu da şu açıdan söylüyorum: Daha önce,
müzakereler sırasında, değerli milletvekillerimiz
“bakanlığın veya Hükümetin bu konuda herhangi bir girişimi
yok mu” diye sormuşlardı; ekim başında, bu girişim,
İçişleri Bakanlığımız tarafından
yapılmıştı.
Sonuç
olarak, Türkiye büyük bir gelişim ve değişim içinde. Bu
gelişim ve değişimin getirdiği idarî taksimatta ihtiyaç
hâsıl oldukça, benzer yasaların Yüce Meclisimize sunulacağı
tabiîdir. Ancak, altmışüç yıllık bir beklentiye sahip olan
ve mevcut objektif şartları itibariyle de il olmayı hak eden
Osmaniyemiz, bugün, bu uzun süren beklentisinin sonucunda, mutlu ve nihaî sona
ulaşmıştır. Biz, hayırlı olmasını
diliyoruz; Yüce Meclisimize de şükranlarımızı,
teşekkürlerimizi ifade ediyoruz.
Osmaniyemiz,
inşallah, il sıfatıyla, il hüviyetiyle, büyümesini,
gelişimini daha da hızlandırma imkânına sahip olacak.
Osmaniye’nin, yeni kurulan ilçeleriyle birlikte, Çukurovamızın çok
güzel bir noktasında, yakın bir zaman içerisinde, ülkemizin her
açıdan ileri gitmiş illeri arasında yerini alacağına
olan inancımızı tekraren ifade ediyor, içten
saygılarımı sunuyorum. (DYP ve RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, çalışmalarımıza devam ediyoruz.
4. – 190 Sayılı Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/408) (S. Sayısı 100) (1)
BAŞKAN
– 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine
başlıyoruz.
Komisyon?..
Burada.
Hükümet?..
Burada.
Komisyon ve
Hükümet yerlerini aldılar.
Raporun
okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Raporun
okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Komisyon raporunun
okunması kabul edilmemiştir.
Tümü
üzerinde söz isteyen?.. Sayın Ali Haydar Şahin.
CHP Grubu
adına, Sayın Ali Haydar Şahin; buyurun efendim.
Sayın
Şahin, süreniz 20 dakika efendim.
CHP GRUBU
ADINA ALİ HAYDAR ŞAHİN (Çorum) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü
nezdinde, merkez ve taşra teşkilatında
çalıştırılmak üzere, kadro ilavesini öngören kanun
tasarısıyla ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu
vesileyle, Meclisin Sayın Başkanı ve değerli üyelerini
saygıyla selamlıyorum.
(1) 100 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Yükseköğrenim
gören öğrencilere kredi vermek, yurtlar yaptırmak ve yurt
işletmeciliğini sağlamak suretiyle, gençlerin
yükseköğrenimlerini, sosyal ve kültürel gelişmelerini
kolaylaştırmak amacıyla, 1961 yılında kurulan Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü kadrolarında,
1990 yılından bu yana herhangi bir artış
sağlanmamıştır. Buna rağmen, yükseköğrenime devam
eden öğrenci sayısı oranında, kurumun hizmet alanı ve
hizmet yoğunluğunda sürekli gelişme olmuştur. Mevcut 8
bölge müdürlüğünün sayısı 20’ye
çıkarılmıştır. Bu durumda, Kredi ve Yurtlar Kurumunun
personelle takviyesi ihtiyaç haline gelmiştir.
Kurum,
halen, 67 il, 21 ilçede, 142 yurt binasında; 68 384’ü kız, 86 502’si
erkek olmak üzere, toplam 154 886 yatak kapasitesiyle hizmet vermektedir. Türk
uyruklu yabancı öğrenciler, 1992 yılından itibaren, kurum
yurtlarında, tüm hizmetlerden yararlanarak ücretsiz
barınmaktadırlar; bunların sayısı ise, 1996
yılı itibariyle 6 995’tir. Bu durum göstermektedir ki,
yükseköğretim kurumları ve öğrenci sayılarında
hızlı artışlar olmaktadır. Öğrenci
sayısındaki hızlı artış, yurtlara olan talebi
giderek artırmakta; ancak, Kurum, istenilen düzeyde talepleri
karşılayamamaktadır.
Yüksek
Öğretim Kurulunca, büyük şehirlerde öğrenci kontenjanları
yüksek düzeyde tutulmakta olup, yurt odalarına kapasitesinin üzerinde
yatak ilavesi yapılmakta; öğrencilerin verimi düşürülmektedir.
Üç büyük ilimizde bu oran, yüzde 60 seviyesindedir.
Yeni
üniversiteler açılırken altyapılarından biri olan Kredi ve
Yurtlar Kurumu ile işbirliği yapılmadığı
görülmektedir. Bu nedenle, birçok öğrencimiz yer bulamamakta; hatta,
dargelirlilerin çocukları yükseköğrenimi bile yapamamaktadır.
Eğitim
ve öğretim, bir ülkenin kalkınması ve gelişmesinde çok
önemli bir yere sahip olup, temel taşların başında gelir.
Bu nedenle, tasarruf tedbirleri, öğrenciler ve eğitimi kapsamamalıdır
diyoruz. Aksi halde, eğitim ve öğretim zafiyete uğrar.
Yükseköğrenim
gören dar ve sabit gelirli ailelerin çocuklarının durumu yürekler
acısıdır. Yurtlarda yer bulamayan bu çocuklarımız, tek
odalı gecekondularda beş altı kişi kalmakta, sabahları
sıcak bir çorba dahi içemeden okulun yolunu tutmaktadırlar. Okulda da
kuru simit dışında başka bir şey yeme imkânları
bile yoktur. Verilen krediler, bu enflasyon ve hayat
pahalılığı ortamında çok yetersiz kalmaktadır.
Eğitim
ve öğretim, böyle kısmî iyileştirmelerle değil, sil
baştan ele alınmalıdır; altyapısıyla,
çağdaş eğitimiyle, laik yapısıyla yenilenmelidir.
Millî Eğitim Şûrasında geniş eğitimci kadrosunun almış
olduğu tavsiye kararları uygulamaya geçirilmelidir. Sekiz
yıllık zorunlu temel eğitime mutlaka ve mutlaka en kısa
zamanda geçilmelidir. Bu konuya çok önem verdiğimiz için, İzmir
Milletvekilimiz Birgen Keleş’in hazırlayarak verdiği, sekiz
yıllık zorunlu temel eğitimi gerçekleştirmek için gerekli
yasa değişikliği tekliflerini, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak kabul ettik ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduk. Dileriz ki,
eğitimin çağdaşlaşmasından yana olan milletvekilleri
destek verirler. Millî Eğitim Şûrasında söz konusu
kararların alınmasında ciddî çalışmalar yapan Millî
Eğitim eski Bakanımız Sayın Turhan Tayan’a
şükranlarımı sunarken, yeni Millî Eğitim
Bakanımızdan bu kararların uygulamaya geçirilmesinde ve
teklifimizin desteklenmesinde katkılarını bekliyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Plan ve Bütçe Komisyonunca, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına önerilen, 60’ı
kurumun genel müdürlüğü nezdinde ve 1 325’i taşrada kullanılmak
üzere, toplam 1 385 adet kadro ilavesi önerisinin yerinde olduğunu
belirtmek istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi olarak da bu kanun
tasarısına olumlu oy vereceğiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılarımı
sunarken, eğitim camiasının tüm öğrenci, öğretmen ve
öğretim üyelerine başarılar diliyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Şahin.
DSP Grubu
adına, Sayın Fikret Ünlü; buyurun efendim. (DSP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 20
dakika Sayın Ünlü.
DSP GRUBU
ADINA FİKRET ÜNLÜ (Karaman) – Sayın Başkan, Sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. İzninizle,
Osmaniye’nin il olduğu bu tarihî günde, ben de sevincimi belirtirken
-gerçi, şu anda, Sayın Yülek’in dediği gibi, davul zurna sesleri
arasında, sanıyorum, bizi duyamıyorlardır- onları
kutluyor, bu arada, il sırasını bekleyen, her birimizin,
gözlerinin içerisine baka baka il sözü verdiğimiz onlarca ilçenin
darısı başına diyorum.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; bugün, 1961 yılında
kurulan Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu, en son
değişikliklerle -1993 yılında Bakanlar Kurulunun
yaptığı bir değişiklikle- 20 bölge müdürlüğünde,
67 ilimizde ve 23 ilçemizdeki toplam 144 yurtla görev yapmaktadır,
hizmetini sürdürmektedir. Tabiî, geri kalan 8 il ve 173 ilçemizde, Yurt-Kur’un
kurumu, öğrencilerimizin kalabileceği, barınabileceği
yurtlar bulunmamaktadır.
Beden
Terbiyesi Genel Müdürlüğü yaptığım ve doğal olarak da
Yurt-Kur’un yönetim kurulu üyesi olarak çalıştığım
günden bu yana, buradaki birçok değerli eski genel müdür
arkadaşım gibi ben de bu yurtlarla ilgiliyim. Hiç kimseyi suçlamadan,
objektif bir değerlendirme yapmak istiyorum. Her dönemde, iyi niyetle,
Yurt-Kur’un bu hizmet açığı kapatılmak istenmiş ise
de, ne yazık ki, başarılı olunamamıştır.
Benden önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisinin değerli
konuşmacısı arkadaşımın da çok açık bir
şekilde ifade ettiği gibi, bugün, yurtlarımızda
barınan veya barınamayan binlerce öğrencimizin her birinin
hayatı acı bir senaryodur, acı bir hikâyedir.
Değerli
arkadaşlarım, sizler de takdir edersiniz ki, spordan sanata her
konuda başarının temel koşulu önce moral güçtür.
Öğrencilerimizi insanca yatıp kalkabilecekleri bir yurda
kavuşturmadan, onlara, gerekli beslenme olanaklarını
sağlamadan, biz, bu değerli öğrencilerimizden, sevgili
evlatlarımızdan, ne yazık ki, başarı bekleyemeyiz.
Sevgili
arkadaşlarım, bugün söyledim, Yurt-Kur’un 144 tane yurdu var; öbür
tarafta, vakıflara, derneklere, özel ve tüzelkişilere ait 1 980 tane
yurt var. 1 980 yurtta da yaklaşık 100 bin öğrenci
barınıyor. Gerçi, Yurt-Kur’un barındırdığı
öğrenci sayısı kadar yok; ama, bu aradaki uçurumu, ben, önce
Sayın Bakanın ve sonra, değerli akadaşlarım olarak
sizlerin dikkatinize sunmak istiyorum: Türkiye’de özel yurtların
sayısı 1 980, devletin yurtlarının sayısı
144’tür.
Bugün,
hepimiz çok iyi biliyoruz ki, takdir edersiniz ki, eskiden ülkemizde ilçelerden
ile, köyden kente ekonomik nedenlerle göç yapılıyordu; işsizlik
nedeniyle göç yapılıyordu; bugün, eğitimden ötürü,
insanlarımız evlatlarına güzel bir eğitim olanağı
sağlayabilmek düşüncesiyle kendi yurtlarını, kendi
memleketlerini terk etmektedirler. Hem de nasıl... Çok çarpıcı
bir örnek vermek istiyorum. En doğru bildiğim için de, kendi
memleketimden örnek vermek istiyorum.Yüz tane aile sayabilirim... Kocası
ilçede çalışıyor, Ermenek’te; eşini, çocuğunun
arkasından bir başka ile gönderiyor. Bu, sanıyorum, her
birimizin ilinde ilçesinde yaşanan olaydır.
Değerli
arkadaşlarım, bir memlekette Yüksek Öğretim Kurulu
Başkanlığı yapmış bir bilim adamının, o
ülkede, Millî Eğitim Bakanlığının başına
getirilmesi çok önemli bir şanstır. Refahyol Hükümetinin ömrü ne
kadar olur onu bilemiyorum; ama, ben, bu süre içerisinde, Sayın Sağlam’ın,
bu şansı, ülke yararına, hiç değilse cumhuriyeti koruma kollama
görevini verdiğimiz, yüklediğimiz yükseköğrenim gençliğinin
kredi ve yurtlar konusundaki sorunlarının çözümü konusunda
başarıyla kullanmasını bekliyorum; bunu iyi niyetle
diliyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bugün, yine söylüyorum, Karaman’dan ve kendi memleketim
Ermenek’ten -özür dileyerek- bir örnek vermek istiyorum. Bu ülkede 7 tane
ziraat fakültesi varken 3 tanesinin dekanı Ermenekliydi; 200 profesör
varken Türkiye’de, 15’i Ermenek kökenliydi. Danıştay
başkanlıkları, başsavcılıklar, Yargıtay,
Sayıştay üyelikleri yapmış -hâlâ, onlarcası üye olarak
bulunuyor- Anayasa Mahkemesi üyeliklerine kadar yükselmiş
bürokratları, hâkimleri, bilim adamları, yazarları,
ozanları var; bu yıl, Türkiye’de, üniversiteyi kazanan bir tek
öğrencisi yok. Sayın Bakan, bir tek öğrencisi yok; 300’e
yakın öğrenci okuyor yükseköğrenim kurumlarında;
öğrencilerin kalabileceği bir yurt yok; bu acı hepimizin -en
doğru bildiğim için, kendi memleketimden örnek veriyorum- biz, bu
eksikleri gidermek zorundayız.
Değerli
arkadaşlarım, baştan söyledim; en azından, ailelerin,
eğitim sorunları nedeniyle, kendi ilçelerinden, kendi köylerinden,
memleketlerinden göçünü, biz, hep beraber önlemek zorundayız; bunu
önleyemezsek, bunun vebali hepimizin boynunda kalır. Bu açıdan,
Sayın Millî Eğitim Bakanımızdan, ben, gerçekten, bu konuda
bir proje, bir performans bekliyorum. Kendisine güvenimi, baştan ifade
ettim; ama, eğer, bu görev süresi içerisinde, bu konuda, hiç değilse,
yükseköğrenim kurumlarının yurtları konusunda bir
başarı sağlayamazlarsa, yükseköğrenim gençliğini
huzurla yatıp kalkabilecekleri yurtlara kavuşturamazlarsa, beslenme
olanaklarına, insanca yaşayabilecekleri beslenme olanaklarına
kavuşturamazlarsa, en acımasız eleştirmenlerinden bir
tanesi olacağımı da, açık olarak ifade etmek istiyorum.
Bugün,
Türkiye’de, yalnız kendi evlatlarımız değil, Türk
topluluklarından, Türk cumhuriyetlerinden gelen değerli
öğrencilerimiz öğrenim görüyorlar; onlar, bu memleketten
ayrıldıkları zaman, gittiklerinde, yaşam boyu, bu ülkede
geçirdikleri günleri, anılarını aktaracaklar; umarım, bu
memleketten iyi duygularla, güzel anılarla ayrılırlar; bunun da,
bir ölçüde yolu, insanın önce, kaldığı yeri,
barındığı yeri huzur içerisinde sağlayabilmesidir.
En son,
TÜBİTAK bilim ödüllerini kazanan bir bilim adamının yaşam
öyküsünü okuyordum; orada dikkatimi çekti; “matematikte, sonuca ulaşma
korkusunu yendikten sonra, metotlardaki zevki aldığım zaman,
matematikte yol almaya başladım” diyor bilim adamımız.
Yıllar önce, bir dergide okumuştum - duymuşsunuzdur, bilirsiniz,
özür dileyerek söylüyorum- sözlü sınavlarda devamlı
başarılı olan bir öğrenci, yazılı sınavlarda
başarılı olamıyor. Neden?.. Bu, böyle sürünce, çocuğu
psikolojik yönden, eğitimciler bir deneye tabi tutuyorlar. Görüyorlar ki,
çok küçükken annesini kaybetmiş ve her önüne beyaz sayfa
konulduğunda, annesinin kefeni aklına geldiği için
yazılı sınavlarda başarılı olamıyor. En son,
çocuğun önüne çizgili beyaz kâğıt konulduğunda, çocuk,
sözlü sınavlardaki performansını yeniden yakalamaya
başlıyor. Demek istediğim şu: Gündüz okulda okurken,
akşam yiyeceğini düşünen, kalacak yerini düşünen bir
öğrenci asla başarılı olamaz; ne sporda, ne sanatta, hiçbir
şeyde başarılı olamaz.
Sayın
Bakanımızdan şunu beklerim: Gündemdışı bir
konuşmayla bu konuda bir proje sunmalıdır. Bugün, Türkiye’nin
173 ilçesinde yükseköğrenim kurumu var; ama, öğrencilerin
kalacakları yurt yok. Desinler ki, şu kadarını
hayırsever yurttaşlarımızdan bekliyorum, şu
kadarını Yurt-Kur olanaklarıyla, şu kadarını
Diyanete, büyük yatırımlar için ayrılan paradan bekliyorum;
projesi neyse, bunu hep beraber göğüslemeliyiz; bu Meclisin sevinç
kaynağı olabilmelidir diye düşünüyorum. Bunun başka türlü
yolu yok.
Her birimiz
gündemdışı konuşmalarla -ben de yapıyorum- kendi
yörelerimizin ya da bu tür sorunların içeriğini, dilimiz döndüğü
kadarıyla önemini anlatmaya çalışıyoruz; ama,
gördüğüm, yakaladığım bir acı gerçek de var ki,
yaptığımız her konuşma, ne yazık ki burada
kalıyor gibi geliyor bana. Aranızda yeni bulunan -bir
yıldır birlikte çalışıyoruz- bir
arkadaşınızım; ama, bu acı gerçeği gün geçtikçe
daha çok yaşıyorum.
Ben, yine,
sözlerimi dönüp dolaştırıp Sayın Sağlam’a getirmek
istiyorum. Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı
yapmış bir insan olarak, bir bilim adamı olarak, bu Hükümette
Millî Eğitim Bakanı olmasını, bu memlekettin bir
şansı olarak görüyorum. Millî eğitimin diğer
alanlarında yapacakları katkıları, tabiî ki bir tarafa
bırakıyorum; ama, hiç değilse, Atatürk’ün, cumhuriyeti kollama
ve koruma görevini verdiği yükseköğrenim gençliğinin nerede
yatıp kalkacağını bilmek durumuna bizi getirebilmelidir; en
azından bu dertten, bu sıkıntıdan hem aileleri hem bizleri
kurtarmak durumundadır. Bunu kendilerinden beklediğimi, umduğumu
ifade etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, tabiî ki, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Demokratik Sol
Parti üyesi arkadaşlarımın da büyük katkı ve
çabalarıyla Sayın Yurt-Kur’un talep ettiği 4 800 kadrodan 1
385’i kabul edilerek, görüşülmek üzere Genel Kurula getirilmiştir.
Ben, bu miktarı az bile buluyorum; çünkü, biliyorum ki, içinde
bulunduğun, yönetim kurulu üyeliğini yaptığım
Yurt-Kur’un 4 800 kişilik kadro talebi doğrudur. Onların talebi
doğrudur da; aslında, eksiltilmesinde bir yanlış
vardır. Neden; çünkü, onların gerekçeleri daha sağlamdır,
biliyorum. 4 800 kişilik bir kadro külfetini, devletin sırtına
rasgele yüklemiş olamazlar; ama, neyse, ülkenin bugünkü kendi
koşulları içerisinde 1 385 kadro verilmiştir. Hayırlı
uğurlu olsun diyoruz, Grup olarak destekliyoruz.
Bu
vesileyle, Demokratik Sol Parti adına, hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Ünlü.
ANAP Grubu
adına, Sayın Esat Bütün, buyurun efendim. (ANAP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Bütün, süreniz 20 dakika.
ANAP GRUBU
ADINA ESAT BÜTÜN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de, Anavatan Partisi Grubu adına
saygılarımı sunuyorum.
Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun geç kalmış kadro talebinin
bugün Genel Kurula getirilmiş olmasından dolayı, eskiden
Yurt-Kur’da öğrenci temsilciliği, yönetim kurulu üyeliği
yapmış bir kişi olarak, memnuniyetimi belirtmek istiyorum;
ancak, burada, bazı hakikatleri de
anlatmanın yararlı olacağı kanaatindeyim.
Üzülerek
belirtmeliyim ki, yükseköğrenim yılllardır kendi kaderine terk
edildiği için, Yurt-Kur’da da istenilen gelişmeler
olmamıştır. Benim öğrenci temsilciliği
yaptığım dönemde, Ankara’daki Atatürk (Site) Öğrenci
Yurdunun bir odasında dört kişi kalıyorken, maalesef, bugün, bir
odada altı kişi kalmaktadır. Bu olay göstermektedir ki, 1970’li
yıllarda, öğrencilerimize, daha insanca yaşayabilecekleri bir
yer sağlıyorduk. Bugün, maalesef, yeterince yatırım
yapılmadığı için, Yurt-Kur yeterince desteklenmediği
için, yükseköğretim gençliğine yeterince el
uzatılmadığı için,
kapasitesi 800 kişilik bir yurt 1 400 kişilik yapılarak,
yataklar ranza haline getirilerek, yurtlarımızın durumu daha
geriye gitmiştir ve beş yıldır da, bu kadro
verilmediğinden, birçok yurdun faaliyete geçmesi gerekirken, birçok yurt
açılmış olduğu halde, birçok okulda yurt olduğu halde,
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu bu yurtları teslim
alamamıştır. Neden; çünkü, kadrosu yoktur.
Burada,
Kredi ve Yurtlar Kurumunun vahim olan ikinci bir tarafını daha
anlatmak istiyorum. Tenkit etmek için söylemiyorum, Sayın
Bakanımın buna dikkatini çekmek için söylüyorum. O dönemde, Kredi ve
Yurtlar Kurumu çalışanları, lojman olduğu için, nöbet ve
birtakım hakları olduğu için daha yüksek ücret
alırlardı. Bugün, Kredi ve Yurtlar Kurumunda çalışanların
ücretleri diğer kamu çalışanlarına göre düşük olduğu
için, eğer Genel Müdürüm müsaade etse, inanın, Kredi ve Yurtlar
Kurumunda hiç kimse kalmaz, hepsi başka kurumlara geçer. Bu noktada da, bu
çalışanların haklarının düzeltilmesi gerekir; çünkü,
bunlar, bir milletin geleceğinin teminatı olan gençleri yetiştiren,
onların sorumluluğunu taşıyan, âdeta, ailelerinin
yapması gereken her şeyi yapan yöneticilerdir. Buraya
vereceğimiz her şey, buradaki yöneticilere vereceğimiz her
şey, yurtlara yapacağımız her katkı, milletin
geleceğine yapılan katkı demektir. Onun için, bu konuda,
kesinlikle bir tasarrufun, bir kıskançlığın olmaması
gerekir.
Eğer,
üniversitelerimizin huzurlu bir ortamda yaşamasını istiyorsak,
Yurt-Kur’un ihtiyaçlarını en yüksek seviyede sağlamak
zorundayız. Eğer öğrencilerimiz huzurlu bir ortamda yaşayamazlarsa,
yatamazlarsa, barınamazlarsa ve yeterince beslenemezlerse, o gençlikten
gelecekte iyi hizmetler beklemek doğru değildir. Onun için, ben,
buradan, Sayın Bakana ve sayın yetkililere sesleniyorum: Kredi ve
Yurtlar Kurumunun, daha doğrusu, yükseköğrenim gençliğinin
problemleri, gerekirse bir Meclis araştırmasıyla buraya
getirilmelidir.
Burada,
birkaç hususa da dikkat çekmek istiyorum. Türkiye’de, yükseköğrenim
gençliği konusunda birtakım sıkıntılar vardır. Bu
vesileyle, özellikle, kredi verme, yurtlara alma ve yine, yükseköğrenimde
eğitim yapma noktasında bazı görüşleri anlatmak istiyorum.
Ülkenin ve
devletin kaynakları, bütün gençliğe hizmet götürmekte yeterli
değildir. Özellikle bu noktada, Kredi ve Yurtlar Kurumu, herkese kredi
verme yerine, ihtiyacı olana fazla kredi verme yolunda tercih
yapmalı, bu konuda, daha kesin ve katı prensipler
koymalıdır.
İkinci
önemli husus: Barındırma konusunda da, herkesi barındırma
yolundan ziyade, gerçekten yurtlarda barınma ihtiyacı olanların
barındırılması yönünde -yönetmelikte vardır-
hassasiyet gösterilmelidir.
Diğer
önemli bir husus: Bugün, okulların açıldığı dönemde, âdeta sıra bulamıyorlar,
yurtlarımıza giremiyorlar; ama, birkaç ay içerisinde girdikten sonra,
demin söylediğim insanca yaşama koşulları
olmadığı için, bakıyorsunuz ki, yıl sonuna doğru,
öğrencilerimiz, yurtlarımızdan kaçmaktadırlar. Bunun için
-demin söylediğim gibi- gerçekten, yurtlarımızda
barınabilecek imkânı sağlamak zorundayız;
sağlanmadığı için, yıl sonuna doğru,
öğrenciler ya evlere ya başka yerlere çıkmaktadırlar.
Birçok
vakıf, birçok özel kişi, devletten daha iyi imkân sunmaktadır.
Bunun, bizim ülkemiz ve devletimiz açısından bir eksiklik olduğu
kanaatindeyim. Birtakım vakıflar, kişiler daha iyi hizmet
sunarken, eğer devletin bütün imkânları elinde olanlar daha iyi
hizmet sunamıyorsa, burada da bir eksiklik olduğu kanaatindeyim.
Diğer
önemli bir husus: Yükseköğrenim gençliğinin en büyük
sorunlarından bir tanesi de okuma hakkıdır. Bugün, Türkiye’de,
fırsat eşitliği vardır; ama, imkân eşitliği
yoktur. Bugün iyi üniversitelerimizi, iyi okullarımızı
imkânı daha iyi olanlar, özel okullarda okuyanlar, özel dershanelere
gidenler kazanmakta, asıl devletin okutması gerekenler, imkânı
olmayanlar ise, bu okulları kazanamamaktadırlar. Böylelikle, âdeta,
devlet eliyle bir sosyal adaletsizlik yaratılmaktadır. Devlet, imkânlarını,
asıl verilmesi gereken yoksul halka, okuma imkânı olmayanlara
değil, okuma imkânı olan, iyi bir üniversiteyi
kazanmadığı takdirde yurtdışına gidebilecek
insanlara vermektedir. İmkânı olan gençler, Boğaziçi
Üniversitesini veya Orta Doğu Teknik Üniversitesini
kazanamadığı zaman, yurtdışına gidip orada
okumaktadır. Zaten, bu iyi okulları kazananların büyük
çoğunluğu da, ya özel okullarda, gelişmiş okullarda ya da
özel derslerle yetişenlerdir.
Bu noktada
şunu söylemek istiyorum: Eğitimin belli bir kısmının
paralı olması gerekir, katkı payı alınması
gerekir. Bu alınan katkı paylarıyla da, Anadolu’da yeni kurulan
üniversitelerimizin imkânları daha da artırılarak, o
üniversitelerimiz geliştirilir ve desteklenir. Bu söylediklerim, yurtlar konusunda
da geçerlidir.
Onun için,
bu noktada -bütün partilerin katılımıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bir araştırma yaparak- gerçekten, imkânı olandan
alınıp imkânı olmayana verilecek, imkân sağlanacak bir
yöntemi, hem Yurt-Kur’da hem de eğitim ve öğretimde uygulamak
zorundayız.
Bugün, özel
dershanelere harcanan para, yılda 100 trilyon lirayı
bulmaktadır. Öyleyse, gelin, biz de, eğitimin
yaygınlaştırılması açısından... Sayın
Bakanım da biliyor, bugün Kahramanmaraş’ta, öğretmen
olmadığı için 21 tane okul kapalıdır. Neden
kapalıdır; devletin kaynakları yetmiyor, öğretmen
ihtiyacımızı karşılayamayamaz hale gelmişiz.
Şu anda öğretmen ihtiyacını
karşılayamadığımız için, gerekli plan ve
programı yapmadığımız için, öğretmen
olmayanı, öğretmenlik formasyonu almayanı öğretmen olarak
almak zorunda kaldık. Onun için, bu noktadaki, yükseköğrenimdeki
planlamayı ve programlamayı yeniden yapmalıyız, Millî
Eğitim Bakanlığı olarak yeniden yapmalıyız
ülkenin her noktasındaki insanlara öğretmenini, okumak isteyene
yurdunu -ama, ihtiyacı olana- sağlamalıyız. Herkese
sağlamaya kalkarsanız, işte bu şekilde,
yaptığınızı, asıl eğitim vermeniz gerekene
değil, imkânları daha iyi olanlara vermek zorunda
kalırsınız.
Bunları,
bu vesileyle söylemek gereğini duydum. Bu kadroların,
yükseköğrenim gençliğine, Yurt-Kur’umuza -az olduğunu söylüyor-
hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (ANAP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bütün.
Tasarının
tümü üzerindeki konuşmalar...
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, Grup adına, İbrahim Halil
Çelik konuşacak.
BAŞKAN –
Peki efendim. Önceden ismini bildirirseniz...
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) – Doğru efendim.
SAFFET
ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkanım, Doğru Yol Partisi
Grubu adına söz istiyorum.
BAŞKAN
– Siz konuşacaksınız; peki efendim.
Refah
Partisi Grubu adına, Sayın İbrahim Halil Çelik; buyurun efendim.
(RP sıralarından alkışlar)
RP GRUBU
ADINA İBRAHİM HALİL ÇELİK (Şanlıurfa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı üzerinde, Refah Partisi Grubu adına, söz
almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, hepinizi hürmetle
selamlıyorum.
Biraz önce,
80 inci il olarak kabul ettiğimiz Osmaniye’nin il olması bizi
sevindirmiştir; bütün Osmaniyelilere hayırlı, uğurlu olsun.
Ama, bir Urfalı olarak, sırada bekleyen diğer ilçeler gibi
Siverek’in de il olmasını diliyorum; inşallah, Genel Kuruldan
geçirmek hepinize nasip olur. (RP ve ANAP sıralarından
alkışlar)
Bir
eğitimci olarak ve 3 çocuğu yükseköğretimde öğrenim gören
bir milletvekili olarak diyorum ki, şu an huzurumuza gelen 1 325 kadro
talebi, yerinde bir taleptir, hatta eksik bir taleptir.
Ben,
değerli Millî Eğitim Bakanımızı, Yurt-Kur Genel
Müdürünü, yükseköğretimde okuyan çocuklarımızı...
Yapımı
devam eden 16 yurdun da bir an önce bitirilerek, 159 bin öğrenci yerine,
ileride, 170 bin öğrenciye barınma imkânının
sağlanması, inşallah, Refahyol Hükümetinin nasibi
olacaktır.
Benden önce
konuşan Yurt-Kur eski mensuplarından değerli bir milletvekili
arkadaşım “bu Hükümetin ömrü ne kadar olur, bilmem” dedi; ama, tabiî,
takdirlerini sundu. Böyle bir tasarıyı getirdikleri için, grup
olarak, onlar da, reylerini vereceklerini ihsas ettiler. Ben, hem reylerine
teşekkür ediyorum hem de -merak etmeyin, inşallah- Hükümet,
süresince, bu millete faydalı hizmetlerine devam edecek ve siz de
göreceksiniz diyorum. Sizin iş’ar edeceğiniz, yol
göstereceğiniz, ışık olacağınız,
hayırlı işlerde getireceğiniz güzel tasarıları da
bu Meclisten geçirirken, Türkiye’de yaşayan 65 milyon Anadolu
insanının mutluluğu için, şerefle el
kaldıracağız.
Şu anda
ekranlarının başında bizi dinleyen insanlara bir cümle
söylemek istiyorum: Meclis, son derece yıpratılıyor; ama,
işte görüyorsunuz, bütün gruplardan, yükseköğrenim öğrencilerinin
ihtiyaçları için getirilen -8 bölgeye, artı 12 yeni bölge
ihdasıyla- 1 325 kadronun eksik olmasını söylemelerinin
ötesinde, takdirlerinin ötesinde, başka bir şey duymuyoruz.
Bu okuyan
çocuklar, hepimizin çocuklarıdır. Gönül arzu eder ki, bizim, 1967’de
okuduğumuz cami köşelerinde... Bir Site Yurdu vardı
İstanbul’da; o yurda sıra bekleyip de giremediğimiz için,
Çorlulu Mehmet Ali Paşa Camiinin hücrelerinde okumuştuk. Ben,
Urfa’dan İstanbul’a ilk gittiğim zaman, Eyüp’te, Zaloğlu Mahmut
Paşa Camiinin bir hücresinde kalmıştım; sonra, Topkapı
da nasip oldu; arkasından da, Çarşıkapı’daki İlim
Yayma Cemiyeti Yurduna geldim. İstanbul’daki 1967 zelzelesinde
-sanıyorum Gebze depremiydi- camimizin minaresi yıkıldı. O
ıstırabı çeken, o dönemin bir genci olan, şimdi de -orta
yaşlı demeyeyim; artık, dede olduk- bir milletvekili olarak bu
evlatlarımıza bu yurtların imkânlarını sağlayan,
YÖK Başkanlığından gelişiyle iftihar ettiğimiz
değerli Millî Eğitim Bakanı Sayın Sağlam’ın,
Yurt-Kur Genel Müdürlüğü ve taşra teşkilatındaki birimleri
ile yükseköğrenim gören öğrencilerimizin, inşallah, Anadolu’nun
her tarafında, yurtlara kavuşmasını temenni ediyoruz. Bu
öğrencilerimizin barınma imkânları sağlandığı
müddetçe, yarın, ilim adamlarının, siyaset
adamlarının; edebiyatçının, tarihçinin, şairin,
yazarın yetişeceğini umuyorum.
Fazla söze
hacet yok. Bu tasarı hayırlı uğurlu olsun diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (RP ve DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Doğru
Yol Partisi Grubu adına, Sayın Bedük; buyurun efendim. (DYP ve RP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20
dakikadır Sayın Bedük.
DYP GRUBU
ADINA SAFFET ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün görüşmekte olduğumuz 100 sıra
sayılı kanun tasarısının tümü üzerinde söz
almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, Yüce Heyetinizi,
Doğru Yol Partisi ve şahsım adına, saygıyla
selamlıyorum.
Milletler,
hızla ilerleyen bir medeniyet yarışması içerisindedir. Bu
medeniyet yarışmasında, devletin
kalkınmışlığını, milletin
zenginleşmesini, ancak iki önemli hizmetle gerçekleştirmek mümkündür:
Biri eğitim, biri de sağlık. Nitekim, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti olarak biz, Anayasamızda da, eğitim ve sağlık
hizmetlerini, devletin aslî görevleri arasında saymış
bulunmaktayız. Eğitimde, özellikle ülkemizin gerek bilimsel gerekse
teknolojik gelişimini sağlayabilmek için üniversiteye, ilim
yuvalarına ihtiyacımız vardır. Nitekim, Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak da, kabul etmiş olduğumuz kanunlarla,
üniversitelerimizin Türkiye sathına
yaygınlaştırılması hususunda bir ilkemiz ve hedefimiz
vardır. Ancak, bunu gerçekleştirebilmek için, mutlak surette
üniversiteyi yaygınlaştırmakla birlikte, üniversiteye gelen
öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılamak mecburiyetimiz
bulunmaktadır. Bizim, özellikle yükseköğrenim gençliği
açısından, gerek gençlik açısından gerek öğretim
üyeleri açısından ve gerekse Kredi ve Yurtlar Kurumu
açısından eğitim meselesinde bir bütünlük içerisinde ve sıcak
bir yaklaşım içerisinde olmamız lazım. Eğer,
üniversiteli gençlerimizin barınma ihtiyaçlarını, kredi ve harç
ihtiyaçlarını karşılayamazsak, o takdirde, üniversitelere
yeteri kadar değer vermediğimizi ve Anayasanın amir hükmü olan
eğitim hizmetlerine yeteri kadar değer vermediğimizi de
göstermiş olacağız.
O
bakımdandır ki, bir taraftan üniversitelerin tüm illere
yaygınlaştırılması politikasını izlerken,
bir taraftan da üniversite öğrencilerinin ihtiyaçlarını
karşılayacak değişik birkısım sistemlere,
metotlara ve ihtiyaçları karşılamaya yönelik
çalışmalar yapmamız lazımdır.
Değerli
milletvekilleri, illerde -benimde valiliğim sırasında- bir
taraftan kamu kurum ve kuruluşları, bir taraftan da özel
kuruluşlar, yurt yapıp Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğüne
hibe etmektedirler. Kredi ve Yurtlar Kurumuna hibe ederken de -özellikle ve
bilhassa altını çizerek ifade ediyorum- üzerinde durulan konu,
köylünün, çiftçinin, memurun, işçinin -yani, ortadireğin ve ekonomik
durumu zayıf olan insanların- çocukları okusun diye veriliyor ve
bu binaların, yurtların yapılması da o maksatla
gerçekleştiriliyor.
Eğer,
biz, Türkiye sathında, köydeki vatandaşımızın
çocuklarının okumasını istiyorsak ve yine, ortadirek diye
bahsettiğimiz memur, emekli ve işçi
vatandaşlarımızın çocuklarının herhangi bir
ekonomik sıkıntıya, darboğaza kapılmadan
okumasını istiyorsak, mutlak surette, Kredi ve Yurtlar Kurumunun, hem
kredi hem harç hem de yurtlarla ilgili birtakım ihtiyaçlarını
karşılamak mecburiyetindeyi. Zaten, hedef de budur.
Bu noktadan
hareket etmek suretiyle, şöyle ifade etmek istiyorum: Doğru Yol
Partisi Grubu olarak, özellikle Kredi ve Yurtlar Kurumunu, yükseköğrenimin
ayrılmaz bir parçası, Türk gençliğinin en önemli hizmet birimi
olarak değerlendiriyoruz; barınma, kültür ve sosyal ihtiyaçları
özellikle karşılayan Kredi ve Yurtlar Kurumunun, bu anlayış
içerisinde desteklenmesi gerektiği kanaatini taşıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, değişen ve gelişen ülkemizde, hiç şüphesiz
ki, gençliğimiz, yükseköğrenimden payını almaktadır;
ama, Türk gençliği olarak, millî ve manevî değerlerine
bağlı, Atatürk milliyetçiliğine inanmış ve gerçekten
vatanını, milletini ve bayrağını seven gençler ve
nesiller olarak, onları, geleceğe hazırlamak durumundayız.
Bizim için gençler, umudumuzdur ve özellikle, mutlak surette, hepimizin
hassasiyetle üzerinde durduğu en önemli kesimdir. Hepimiz, gençlerimizi
çok seviyoruz. Bu sevgimizi, birkaç rakam da ifade ederek, diğer
konuları da içerisine alacak şekilde, bir sonuçla bağlamak
istiyorum:
1990-1991
eğitim ve öğretim yılında, yükseköğrenime devam eden
159 801 öğrencinin harç katkı kredisi, 687 141 öğrencinin
öğrenim kredisi işlemleri ile 50 il ve 8 ilçedeki 106 yurt
müdürlüğünde 111 091 öğrencinin barındırılma
hizmetleri yerine getirilirken, halen -yani günümüz şartlarında- 395
428 öğrencinin harç katkı kredisi, 811 641 öğrencinin kredi
işlemleri ile 59 il, 13 ilçedeki 132 yurt müdürlüğünde 135 394
öğrencinin barındırılma hizmetleri, mevcut kadro
imkânlarıyla yerine getirilmeye çalışılmaktadır.
Kurum
kadrolarında, 1990 yılından bugüne kadar herhangi bir
artış olmamış; Kredi ve Yurtlar Kurumu, özellikle, kendi
mevcut kadrosunu tasarruflu bir şekilde, ülkenin ekonomik bakımdan
darboğazını da düşünerek, en iyi şekliyle
kullanmıştır ve bütün bunlara rağmen, Kredi ve Yurtlar
Kurumu Genel Müdürlüğü ve personeli, yükseköğrenim gençliğine
çok iyi hizmetler ifa etmiştir. Bu sebeple, başta Sayın Genel
Müdür ve özellikle Sayın Bakanlar dahil olmak üzere, bütün personeline,
özellikle ve bilhassa, teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.
Yurtların
yaygınlaştırılması, yine, bizim, üzerinde önemle
durduğumuz bir konudur. Bir taraftan Millî Eğitim
Bakanlığımızın bir taraftan da kamunun ve özellikle
özel kesimin de, özel sektörün de, yurt yapmak suretiyle bu önemli
ihtiyacı karşılamak için büyük bir gayret içerisinde
olacağı inancını ve ümidini taşıyoruz. Yine, son
zamanlarda, bilhassa Türk cumhuriyetlerinden ve Türk topluluklarından
ülkemize gelen öğrencilerin yurtlara yerleştirilmeleri ve
barınmalarının sağlanması, elbette, personel sıkıntısını
biraz daha had safhaya çıkarmıştır. Büyük bir özlemle
beklediğimiz, Türk cumhuriyetlerinin çocuklarını okutmak ve
onları, kendi ülkelerinde değişim ve gelişimi yakalamada
ilim ve irfan sahibi yapmak, bizim, en önemli hedeflerimizdendir. Türkiye
Cumhuriyeti Devleti olarak biz, bir taraftan ülkemizdeki gençlerimizin, bir
taraftan da bağımsız Türk cumhuriyetlerindeki gençlerin en iyi
şekilde yetiştirilebilmesi için Kredi ve Yurtlar Kurumunun hem
desteklenmesi hem de buraya biraz daha fazla öğrenci alınmasında
fayda mütalaa ettiğimizi belirtiyor ve özellikle, Sayın Millî
Eğitim Bakanımızın, 1997 yılı bütçesinde, bu
konuda daha fazla hassasiyet göstereceğine inanıyoruz.
İnşallah,
tüm siyasî partilerimizin de, olumlu bir yaklaşım içerisinde, bu
önemli ihtiyacı ve Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğünün kadroyla
ilgili taleplerini olumlu bir şekilde karşılayacakları
inancını taşıyorum.
Bu duygular
içerisinde, Doğru Yol Partisi Grubu olarak, buna olumlu oy
vereceğimizi belirtiyor, hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Bedük.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki konuşmalar
bitmiştir.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.
1 inci
maddeyi okutuyorum:
190
Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı
MADDE1. –
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğünün merkez ve
taşra teşkilatında kullanılmak üzere ekli listede yer alan
kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli
(III) sayılı cetvelin ilgili bölümüne eklenmiştir.
BAŞKAN
– Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Önerge yok.
Maddeyi,
ekli cetvellerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Madde, ekli cetvellerle birlikte kabul edilmiştir.
Öteki
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. –
Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
– Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Önerge yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
3 üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. –
Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
– Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Önerge yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki müzakereler sona
ermiştir.
Tasarının
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Tasarının tümü kabul edilmiştir.
Hayırlı
ve uğurlu olmasını diliyoruz; gençlerimize başarılar
diliyorum.
Buyurun Sayın
Bakan.
MİLLî
EĞİTİM BAKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) –
Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok sayın üyeleri; evvelemirde,
Kredi ve Yurtlar Kurumunun kadro istemiyle ilgili tasarısına ve
tasarının kanunlaşmasına verdiğiniz destekten
dolayı, hepinize, millî eğitim camiası ve Kredi ve Yurtlar
Kurumu camiası adına, şükranlarımı arz ediyorum.
Bu
vesileyle, ikinci bir şükranımı daha sunmak istiyorum.
Partilerimizin grup sözcüleri, Türkiye’de eğitime ve yükseköğrenime
verdikleri değeri ifade ettiler ve hemen hepsi -elbette ki, dikkate
alacağımız eleştirilerine rağmen- bütünüyle
olayın önemini, Türkiye’de eğitimin önemini, eğitime daha fazla
kaynak aktarılmasını ve eğitimin daha fazla desteklenmesini
savundular. Bunun için, grupları adına konuşan
arkadaşlarımıza da şükranlarımı sunuyorum.
Bu arada,
eğer sabrınızı taşırmazsam, eğitimle ilgili
eleştiri ve temennilere
ilişkin düşüncelerimizi Yüce Meclisin bilgisine özetle sunmak
isterim.
İlkönce,
Türk anaokulundan yükseköğretimine kadar Türkiye’de eğitim sisteminin
aşamalarına bakarsanız, okulöncesi eğitimde ve okul
bitiminden sonraki -hizmetiçi eğitim ya da mesleğe
atıldıktan sonraki eğitim- eğitimde olmak üzere, iki
aşamada büyük eksiklik görürsünüz. Okulöncesi eğitimde, Türkiye,
çağ nüfusunun yüzde 7,6’sını ancak eğitebilmektedir.
Halbuki, medenî toplumlarda bu, yüzde 50 ilâ yüzde 100 arasında
değişmektedir. Yani, zekânın yüzde 70 gelişim gösterdiği, değişik aile
ortamlarından aynı ortama
gelen 5 ve 6 yaş grubunun insanlarla ilişki kurmayı
öğrendiği okulöncesi eğitim, fevkalade önemli bir eğitim
aşamasıdır; ama, ülkemizde bu, henüz, gerektiği kadar
ciddîye alınmamaktadır. Dolayısıyla, birinci görevimizin
okulöncesi eğitime ağırlık vermek olduğunu
düşünerek “her ilköğretim okulunda bir anasınıfı”
sloganıyla yeni bir kampanya başlatmayı ve okulöncesi
eğitime ağırlık vermeyi düşünüyoruz.
Değerli
arkadaşlarımız da belirledi; Yüce Meclisin bütün üyeleri
şundan emin olabilir ki, 8 yıllık zorunlu eğitim, son
şûranın kararı değildir, son 4 şûranın
kararıdır; 1973 yılında çıkarılan
Temeleğitim Kanununun amir hükmüdür ve sadece, sonradan
çıkarılan bir geçici maddeyle, uygulanması durdurulmuştur.
8 yıllık zorunlu eğitim, Türkiye’de uygulamaya
konulacaktır; herkesin içi rahat etsin. Yalnız, 1973
yılında kanunlaşmasına rağmen, 23 yıldır uygulanamayan şeyi, üç
ay içerisinde... Yangından mal kaçırır gibi gösterilen
telaşı da anlamak mümkün değildir. Herkes şundan emin
olabilir: 8 yıllık eğitimin geçici maddeyle durdurulan
kısmı kaldırıldığı gün, uygulamaya konulur.
Yaptığımız her ilkokul binasını ilköğretim
okulu olarak yapıyoruz ve ilköğretim okullarının da 8
yıllık okullar olduğu bütün arkadaşlarımızın
malumudur.
Bir
şeyi daha söylemek istiyorum: “Son şûrada 8 yıllık zorunlu
eğitim kararı alındı; Millî Eğitim
Bakanlığı, bunu tavsatmaya çalışıyor,
efendim; bu, bazı okullara taviz
vermek için yapılıyor...” Hiç kimse, Türkiye Cumhuriyetinin
nitelikleri Anayasada belirtilen özelliklerine ve Millî Eğitim Temel Kanunundan,
2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa kadar Türkiye Cumhuriyetinin laik,
sosyal bir hukuk devleti olduğu ve yetiştirilecek öğrencilerin
de bu cumhuriyetin nitelikleri doğrultusunda yetiştirileceği
konusunda bir şüpheye düşmesin. Bu, bir siyasal
tartışmanın üstünde, millî eğitim konusudur; bundan bütün
arkadaşlarım emin olsunlar, emin olabilirler.
Orta
dereceli okullarla ilgili -Türkiye’de, bildiğiniz gibi çok çeşitli
liseler var- temel amaç, öteden beri, meslekî teknik eğitime
ağırlık verilmesidir denir. Ancak, daha çok, velilerimizin de
rağbet etmemesinden dolayı bugüne kadar, hâlâ, meslekî teknik
eğitimdeki öğrenci ve lise sayısı, normal liselerin,
akademik hayata hazırlayan liselerin üzerine
çıkarılamamıştır.
Şimdi,
biz, bir taraftan meslekî teknik eğitimle ilgili liseleri çoğaltmaya
çalışırken, bir taraftan da teşvik için meslekî ve teknik
liselerden mezun olan gençlerimizin meslek yüksekokullarına
sınavsız girmesi için bir çalışma içindeyiz; çünkü, bunlar
isterlerse, kısa yoldan hayata atılırken isterlerse, meslek
yüksekokullarına gitmek suretiyle yükseköğretim görecekler; meslek
yüksekokullarında başarılı olanların bugün
sınıfta ilk 10’a girerlerse, ilgili fakültelerin 3 üncü
sınıflarına sınavsız geçiş hakları
vardır; bunu da genişletip meslek yüksekokullarında
başarılı olanların, kendi alanlarında üniversitedeki
fakültelerin 3 üncü sınıflarına sınavsız naklen
geçişi için
çalışmamız da sürüyor.
Burada çok
önemli bir olay var; üniversite sınavları ve üniversite önündeki
yığılmalar... Bütün arkadaşlarımın malumu ki,
üniversite sınavlarına 1 milyon 300 bin kişi müracaat ediyor.
Halbuki, lise son sınıftaki öğrenci mevcudumuz 400 bin
civarındadır. Demek ki, bunun
üç misline yakın, hatta, üç mislinden fazla insan, fakülte bitirmiş,
bu sınava giriyor, emekli olmuş, bu sınava giriyor,
bulunduğu yeri beğenmiyor, bu sınava giriyor; bu sınava
girişi de, belli bir yıldan sonra mutlaka
sınırlandırmak gerekecek; bu konuda
çalışmalarımız var.
İkincisi,
yine, bildiğiniz gibi, üniversite giriş sınavlarında,
tamamen okulların odak noktası olduğu bir eğitim,
öğretmenin değerlendirmesinin dikkate alındığı
bir yükseköğrenime giriş söz konusu olmadığı için, son
sınıflarda, okullarımızdan çok dershaneler
ağırlık kazanıyor.
Şimdi,
iki konuda çalışmamız sürüyor: Birincisi, Türkiye
Cumhuriyetinde, üniversiteye girişte, öğrencilerimizi ve velilerimizi
dershanelerin kulu kölesi olmaktan kurtaracağız. Okul, odak
noktası olacaktır. Öğretmenin değerlendirmesi, bilginin
ölçülmesi için esas alınacaktır; bu konuda çalışmamız
sürüyor. Gerekirse, bir taraftan öğretmenlerin verdiği
değerlendirme; diğer taraftan, lise iki ve üçüncü
sınıflarda, eskiden yapıldığı gibi, merkezî
olgunluk sınavına benzer bir sınavla, bu ikisinin
ortalamasını alıp, bilgiyi okulda öğretmek, bilgiyi okulda
değerlendirmek; ama, belki, bütün dünyanın yaptığı
gibi bir yetenek sınavını yükseköğretime girişte esas
almak söz konusu olacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, şu açıklamaları sık sık
duymuşsunuzdur; bu sene, yükseköğretime giriş
sınavında, matematikten 50 sorudan sadece 17’sini yapabildiler.
Şimdi, size soruyorum; eğer, en iyi liselerimizden
yetişmiş, en başarılı öğrencilerimiz, bir
sınavın 50 tane matematik sorusundan 17’sini yapabiliyorsa, bu
sınav gökten zembille mi iniyor; yoksa, bu sınav lisedeki bilgiyi mi
değerlendiriyor... Böyle şey olmaz!..
Hepiniz
biliyorsunuz ki, öğrencilerimiz lisede okuyor, gece gündüz dershaneye
gidiyor; sonra, verilen sınav sorularının üçte birini, dörtte
birini yapabiliyor. Peki, bu sınavın ölçüsü nedir, bu sınav neye
göre hazırlanmaktadır?! Bu sınavın, aslında, lisedeki
bilgiyi ölçmesi gerekir. En iyi öğrenci bile, bunun, yüzde 100’ünü, yüzde
90’ını yapamıyorsa, böyle sınav olmaz; çünkü bu
sınavı...
HALİL
İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Sayın Bakan, YÖK
Başkanlığından geldiniz.
MİLLî
EĞİTİM BAKANI MEHMET SAĞLAM (Devamla) – Efendim, ben de,
şimdi, size söylüyorum işte; YÖK Başkanlığından
gelmekle, her şeyi aynı anda yönetemezsiniz. İşte,
anlatıyorum ne yapacağımızı; müsaade buyurun,
dinleyin, sonunda bir şey söylüyorsanız söylersiniz.
Şimdi,
lisedeki bilgiyi lisede ölçüp, lise programına göre bir değerlendirme
yapıp, öğrencilerimizi de, yapacağımız sınavda bu
programlardan sorumlu olacak hale getirmek görevimiz.
A. TURAN
BİLGE (Konya) – Ne zaman?.. Ne zaman?..
MİLLî
EĞİTİM BAKANI MEHMET SAĞLAM (Devamla) – Bunun
çalışması sürüyor. Şimdi, takdir buyurulur ki, birdenbire
uygulayamazsınız; çünkü, şu anda lise 2 ve 3’üncü
sınıftaki gençlerimiz, nasıl bir yöntemle üniversiteye
gireceğini önceden bilmeli ki, ona hazırlıklı olsun;
dolayısıyla, çalışmalar tamamlandıktan sonra, bunu,
iki yıl sonra uygulamaya koyup, onların hazırlanmasını
sağlamamız gerekiyor.
Değerli
arkadaşlarım, bu arada, özellikle üniversitelerle ilgili iki önemli
şey var. Değerli arkadaşlarımız belirtti,
üniversiteleri -ne kadar mümkünse o kadar- Anadolu’ya yaymak... 1992
yılında 24 üniversite kuruldu; ama, iki önemli sorun var: Kaliteyi
muhafaza edebilmeniz için, öğretim üyesi yetiştireceksiniz ve
öğretim üyesiyle beraber kampusların inşaatlarını
tamamlayacaksınız.
Bugün,
Türkiye’de, 37 kampus inşa halindedir. Bunun 20 tanesine öğrenci
girmiştir, eğitim ve öğretim kampusta yapılmaktadır.
Diğer 17’sini bitirmek için, 1997 yılı bütçesine, gerek Yüksek
Öğretim Kurulunda gerek Millî Eğitimde, çok ciddî ödenekler
konulmuştur. Öyle zannediyorum ki, bu 20’si tamamlanacak, 17’si için de,
en azından, kampuslu eğitim ve öğretime başlayacak seviyeye
gelinecektir. Ama, yükseköğretim pahalı bir iştir, biz,
artık, ödeyebilenden belli ölçüde katkı paylarını almak
durumundayız. Bütün medenî dünyanın yaptığı gibi, bir
hizmetten yararlananın, bu hizmete katkıda bulunması doğru
bir yoldur, doğru bir yaklaşımdır.
İkincisi;
öğretim üyesi yetiştirmek üzere, 1993 yılında
başlattığımız yurtdışına öğrenci
gönderme uygulaması, bu yıl YÖK cephesinde biraz
aksamıştır. Onun için, 1997 yılında, en az üç dört bin
öğrenciyi yurtdışına göndermek üzere bütçeye ödenek
koydurduk -inşallah- Yüce Meclis kabul ederse bu da
çıkacaktır.
BAŞKAN
– Sayın Bakan, bu yaptığınız konuşma, bu kanunun
kabulü nedeniyle teşekkür konuşmasıdır.
MİLLî
EĞİTİM BAKANI MEHMET SAĞLAM (Devamla) – Affedersiniz...
Bağlayayım Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Uygun görür de gündemdışı bir konuşmak yapmak suretiyle,
bütün gruplarımızın millî eğitim politikaları
üzerindeki düşüncelerini açıklamalarına olanak verme yolunu
tercih ederseniz daha iyi olur gibi geliyor bana. (Alkışlar)
MİLLî
EĞİTİM BAKANI MEHMET SAĞLAM (Devamla) – Sağ olun
efendim, çok teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu arada, özellikle, orta dereceli okullarla ilgili,
yatılı bölge okullarına ağırlık verdiğimizi
ve 1997 yılında, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki
32 yatılı bölge okulunu bitirmek üzere ödenek koymaya
çalıştığımızı da arz etmek istiyorum.
Vaktin
müsaade etmemesinden dolayı bazı arkadaşlarımızın
eleştirilerine cevap veremedimse özür diliyorum.
Bu arada,
bir de öğretmen konusu var. Bildiğiniz gibi, asıl olan,
eğitim fakültesi mezunlarını öğretmen almak idi; ama,
açık o kadar fazla ki, mesela, 1996 yılında 25 bin
öğretmenimiz emekli olmuş, biz 24 bin öğretmen atamışız,
bunun 20 bini göreve başlamış; hâlâ, 5 bin öğretmen
açığımız var.
Yeni
başvuruları, mutlaka, önümüzdeki günlerde sonuçlandırıp,
gerekirse, 14 bin kadroya, 15 bin kadro ilavesini daha Bakanlar Kurulundan
geçirip, bu arkadaşlarımızı, başvuranların
tamamını bu yılın sonuna kadar
aldığımız takdirde, önümüzdeki yıldan itibaren
öğretmen açığına büyük ölçüde çare bulunmuş
olacaktır. Dolayısıyla, Bakanlar Kurulumuzun ve Yüce Meclisin bu
konuda gösterecekleri anlayış, Türk millî eğitimi için fevkalade
önemli olmaktadır.
Bu
vesileyle, bir kere daha, Yüce Meclise eğitim konusuna gösterdiği
hassasiyetten dolayı saygılarımı sunuyorum ve Yurt-Kur’a
sağladıkları kadrolar için de, gerçekten, yeni yurtlarla ilgili
öğrencilerimizin büyük ihtiyacını
karşılayacağı için, doğru bir iş
yaptığımız kanaatiyle bir kere daha şükranlarımla
saygılarımı arz ediyorum. (DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bakan.
HALİL
ÇALIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz bir şey
söylemek istiyorum.
BAŞKAN
– Buyurun efendim.
HALİL
ÇALIK (Kocaeli) – Yanılmıyorsam, Sayın Bakan, az önceki konuşmasında,
müracaat edenlerin hepsini öğretmen olarak alacaklarını söyledi.
Oysa ki, herkes öğretmen olmamalı, olamamalı. Onun bazı
kıstasları var. Müracaat eden her üniversite mezunu öğretmen
olmamalı.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Efendim, o bir stajdan geçer tabiî. Biliyorsunuz memuriyette bir deneme
süresi, adaylık süresi var.
HALİL
ÇALIK (Kocaeli) – Hayır efendim, bu öyle değil.
BAŞKAN
– Peki efendim, tartışmıyorum zaten; bir fikir beyan ettim...
Teşekkür ederim.
5. – Refah Partisi Grup Başkanvekili
Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ile Doğru Yol Partisi Grup
Başkanvekili Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya’nın, 5680
Sayılı Basın Kanununa İki Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/469) (S. Sayısı 107) (1)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, bugün Genel Kurulumuzun aldığı bir
kararla, gündemimizin 31 inci sırasında, Refah Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ile Doğru Yol Partisi
Grup Başkanvekili Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya’nın 5680
Sayılı Basın Kanununa İki Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporunun müzakeresine başlıyoruz.
Komisyon?..
Burada.
Hükümet?..
Burada.
Komisyon ve
Hükümet yerlerini aldılar.
Komisyon
raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım:
Komisyon raporunun okunmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Komisyon raporunun okunması kabul edilmemiştir.
Teklifin
tümü üzerinde, DSP Grubu adına, Sayın Hikmet Sami Türk; buyurun
efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın
Türk, süreniz 20 dakikadır.
(1) 107 S.Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
DSP GRUBU
ADINA HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 5680 Sayılı Basın Kanununa
İki Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi hakkında, Demokratik Sol
Partinin görüşlerini ifade etmek üzere huzurunuzda bulunuyorum; Yüce
Meclisi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, basın özgürlüğü,
çoğulcu demokrasinin vazgeçilmez bir önkoşuludur. Eğer, bir
ülkede, basın özgürlüğü yoksa, düşünce ve ifade özgürlüğü,
bilim ve sanat özgürlüğü de, önemli araçlarından birini
kaybetmiş olur, demokrasi, kendini ifade etme olanağını
yitirmiş olur.
Ancak,
basın özgürlüğünün önemli bir unsuru, basın özgürlüğünün
gerçekleşmesinin vazgeçilmez bir koşulu, süreli veya süresiz
yayınların dağıtılabilmesi özgürlüğüdür. O
nedenle, dağıtım özgürlüğü, basın özgürlüğünü
tamamlayan bir özgürlük durumundadır. Bugün, Türkiye’de, süreli ve süresiz
yayınların dağıtımı konusunda, birkaç
şirketten oluşan fiili bir tekelleşme vardır. Bu
tekelleşme sonucunda, dağıtım işini yapan
şirketlerin, zaman zaman süreli ve süresiz yayınlar arasında
farklı işlemler yapmak, dağıtım için farklı koşullar
öne sürmek suretiyle, piyasadaki hâkim durumlarını kötüye
kullandıklarını görmekteyiz. Basın özgürlüğünün
gerçekten bir anlam ifade edebilmesi ve böylece demokrasinin işleyebilmesi
için, bu çeşit hâkim durumun kötüye kullanılması eylemlerine son
verilmesi gerekir. Bu bakımdan, getirilen kanun teklifinin temelindeki
düşünce doğrudur. Zaten, Anayasanın 28 nci maddesine göre,
devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri
almakla yükümlüdür. Yine, Anayasanın 167 nci maddesinde “devlet, para,
kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı
ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici
tedbirleri alır; piyasalarda fiilî veya anlaşma sonucu doğacak
tekelleşme ve kartelleşmeyi önler” denilmektedir.
Getirilen
kanun teklifini bu hükümler ışığında inceleyecek
olursak, şu noktaları belirtmekte yarar vardır: Her şeyden
önce, tekelleşmenin ve kartelleşmenin sakıncalarını
gidermek üzere, yapılması gereken şey, Türkiye’nin, 1994
yılı sonunda çıkarmış olduğu Rekabetin
Korunması Hakkında Kanuna işlerlik kazandırmaktır. Bu
kanun, Türkiye’nin ileride tam üye olmayı ümit ettiği ve 1996
yılı başından itibaren de bir Gümrük Birliği
ilişkisi içerisine girdiği, Avrupa Birliğinin temelindeki Roma
Antlaşmasının 85 ve 86 ncı maddelerine paralel bir
düzenleme getirmektedir. Roma Antlaşmasının 85 ve 86 ncı
maddelerinde olduğu gibi, Rekabetin Korunması Hakkında Kanunda,
serbest piyasa ekonomisinin temeli niteliğindeki rekabetin engellenmesini,
bozulmasını ve piyasadaki hâkim durumun kötüye
kullanılmasını önlemeye yönelik ayrıntılı hükümler
getirmiştir.
Bir örnek
vermek gerekirse, şimdi, görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin
amaçladığı hususları önleyecek hükümlerin, bu kanunda yer
aldığını ifade etmek isterim. Kanunun 6 ncı maddesinin
ikinci fıkrasının (a) bendine göre “Ticarî faaliyet alanına
başka bir teşebbüsün girmesine doğrudan veya dolaylı olarak
engel olunması ya da rakiplerin piyasadaki faaliyetlerinin
zorlaştırılmasını amaçlayan eylemler” ve (b) bendinde
“Eşit durumdaki alıcılara aynı ve eşit hak, yükümlülük
ve edimler için farklı şartlar ileri sürerek doğrudan veya
dolaylı olarak ayrımcılık yapılması”
yasaktır.
Bu yasaklara
uymayanlar hakkında uygulanacak olan para cezaları ve bu yasaklara
aykırı fiillerin durdurulması konusunda alınabilecek olan
tedbirler yine kanunda gösterilmiştir. Ancak, kanunun işlerlik
kazanabilmesi, önemli bir koşulun gerçekleşmesine
bağlıdır; o da, bu kanunu uygulayacak olan Rekabet Kurulunun
kurulmasıdır. Rekabet Kurulunun kurulması ve Rekabet Kurumunun
oluşturulması, bu kanunun işlerlik kazanması ve
uygulanabilmesi için gerekli önkoşullar niteliğindedir.
Kanun, 7
Aralık 1994 günü kabul edilmiş ve 13 Aralık 1994 günü
yürürlüğe girmiştir. Kanunun geçici maddelerine göre, kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren; başka bir deyişle,
Resmî Gazetede yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde
Rekabet Kurulunun oluşturulması ve bu kanunun işlerlik
kazanabilmesi için, gerekli olan yönetmeliklerin çıkarılması
gerekiyordu. Aynı biçimde, kurumun çalışabilmesi için gereksinme
duyulan uzmanların atanması gerekiyordu; ancak, aradan bir
yıldan fazla bir zaman geçtiği ve şimdi, neredeyse iki yıla
yaklaşıldığı halde, bu kanunun öngördüğü Rekabet
Kurulu kurulmamıştır; Rekabet Kurumu
oluşturulmamıştır. Oysa, Kanunun 65 inci maddesinde, bu
kanunu yürütmekle Bakanlar Kurulunun görevli olduğu belirtilmiştir.
Demek ki, Bakanlar Kurulu, kanunu uygulamamakla görevini
yapmamıştır. Aslında, eğer, bu kanun, işlerlik
kazanmış olsaydı, Rekabet Kurulu oluşturulmuş
olsaydı, Rekabet Kurumu çalışmaya başlayabilseydi, bugün,
böyle bir kanun teklifinin burada görüşülmesine hiçbir gerek kalmayacaktı;
çünkü, demin, size okuduğum hükümlerden de
anlaşılacağı üzere, bu kanun, zaten, piyasada hâkim durumun
kötüye kullanılmasını, aynı konumda bulunanlar
arasında ayrımcılık yapılmasını, rakiplerin
çalışmalarının zorlaştırılmasını,
güçleştirilmesini zaten önlemektedir; ancak, bu
yapılmamıştır.
Konunun bir
başka yönü var; Türkiye, Avrupa Birliği ile 6 Mart 1995 günü,
Brüksel’de ortaklık konseyi kararı olarak, 1/95 sayılı
karar olarak bir anlaşma da imzalamıştır. O anlaşmaya
göre de, gümrük birliğinin yürürlüğe girmesinden önce, yani, 1 Ocak
1996’dan önce, Roma Antlaşmasının 85 ve 86 ncı maddelerine
paralel bir düzenlemenin, Türk hukukunda da gerçekleştirilmesi
öngörülüyordu. Bu, Rekabetin Korunması Hakkında Kanunla
yapılmıştır; hatta, bu, 1/95 sayılı Ortaklık
Konseyi kararından daha önce çıkarılmıştır.
Aynı
kararda bir başka nokta belirtiliyordu: Gümrük birliğinin
yürürlüğe girmesinden önce, rekabetin korunması konusundaki
yasanın uygulanmasını etkin biçimde sağlayacak olan Rekabet
Kurulunun da oluşturulması, kurulması gerekiyordu.
İşte, bu yapılmamıştır; bu
yapılmadığı için, şimdi, piyasadaki bir egemen
konumun, piyasadaki hâkim durumun kötüye kullanılmasının
dağıtım alanında ortaya çıkan sonuçlarını
gidermek üzere, Basın Kanununa bir iki madde eklemek suretiyle çare
bulmaya çalışıyoruz. Eğer, bu yapılmış
olsaydı, buna hiç gerek olmayacaktı.
Öte yandan,
aslında, basın özgürlüğünü gerçekleştirmek, piyasayı
düzenlemek devletin görevlerinden olduğu halde, getirilen kanun teklifi,
Anayasaya aykırı bazı hükümler içermektedir; çünkü, Basın
Kanununa, bu kanun teklifiyle eklenmek istenen ek 7 nci maddede,
Anayasanın 18 inci maddesindeki “hiç kimse zorla
çalıştırılamaz” yasağına ve Anayasanın 48
inci maddesindeki “çalışma ve sözleşme özgürlüğüne”
aykırı hükümler bulunmaktadır. Bu bakımdan, getirilen kanun
teklifi, Anayasaya aykırı düşmektedir.
Öte yandan,
öngörülen hükümler arasında, dağıtım işinin
tamamıyla durmasına yol açabilecek nitelikte de hükümler vardır.
Bu yönden de, kanun teklifinin, amacıyla bağdaşmayan sonuçlar
verebileceğini düşünmek gerekir.
Kanun
teklifinin ek 8 inci maddesinde ise, asıl, piyasada uç noktalarda
dağıtım işini yapan bayilerin bu görevlerini yapmaktan
alıkonulmasına yol açan, onları engelleyen -tehditle veya
menfaat sağlamak suretiyle- dağıtım işinin
aksamasına yol açanlar hakkında herhangi bir hüküm
getirilmemiştir; tersine, bu çeşit tehdit veya baskı
altında kalanları cezalandıran hükümler getirilmiştir. Bu
bakımdan da, getirilen düzenleme eksik sayılır.
Aslında,
basın özgürlüğünün tam olarak gerçekleştirilmesi, devletin,
dağıtım işini bir kamu hizmeti olarak örgütlemesiyle
gerçekleşebilir. Şüphesiz, böyle bir düzenleme, serbest piyasa
mantığı içerisinde olacaktır. Bizim düşüncemize göre,
devlet, Türkiye’de süreli veya süresiz bütün yayınların
dağıtımını bir kamu hizmeti olarak yürütebilecek olan
bir kurumu kurabilir, kurmalıdır; ancak, bu bir tekel olarak
çalışmamalıdır, başka dağıtım
kuruluşları da, başka dağıtım şirketleri de
hizmetlerine devam edebilmelidir; ama, konu, bir kamu hizmeti olarak düzenlenir
ve örgütlenirse, o zaman, sanıyorum ki, diğer şirketler de,
piyasadaki hâkim durumlarını kötüye kullanma fırsatını
bulamayacaktır.
O
bakımdan, biz, getirilen kanun teklifinin temelde varmak istediği
hedefin doğru olduğunu; ancak, seçilen yöntemin, önerilen hükümlerin,
ya Anayasaya aykırı ya da eksik olduğunu ifade etmek istiyoruz.
Yapmamız gereken şey -burada, bir kez daha ifade etmek istiyorum-
yasa koyucunun, yürütme organına verdiği görevin bir an önce yerine
getirilmesi, Rekabet Kurulunun oluşturulması, Rekabet Kurumunun
çalışmaya başlatılması ve böylece, Türkiye’de rekabeti
engelleyici, bozucu, piyasadaki hâkim durumun kötüye kullanılmasına
elverişli bir durumun ortadan kaldırılmasıdır.
Öncelikle yapılması gereken şey budur. Bunun bir an önce
gerçekleştirilmesi gerekir.
Aynı
işlemle, Türkiye, Avrupa Birliğine karşı yapmış
olduğu bir taahhüdü de yerine getirmiş olacaktır. Zaman zaman,
Avrupa Birliği, Türkiye’nin bazı taahhütlerini yerine
getirmediğini öne sürmektedir. Bunların bir bölümü haksız ama
bir bölümü haklıdır; Rekabet Kurulunun kurulmaması, Rekabet
Kurumunun çalışmaya başlatılmaması bunlar
arasındadır. Bu kurulun oluşturulması, Türkiye’nin, Avrupa
Birliğine karşı taahhütlerinin yerine getirilmesi
bakımından da büyük önem taşımaktadır.
Öbür yandan,
Türkiye’de süreli ve süresiz yayınların dağıtım
işinin bir kamu hizmeti olarak yürütülmesi bakımından da, demin
sözünü ettiğim bir kamu kurumunun bu alanda bir tekel
yaratmaksızın kurulmasında da büyük yarar görmekteyiz.
Bu
düşüncelerle, Yüce Meclisi, Grubum ve şahsım adına
saygıyla selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Türk.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Sayın Önder Sav; buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Sav, süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU
ADINA ÖNDER SAV (Ankara) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli
üyeleri; 5680 Sayılı Basın Kanununa İki Ek Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin gerekçesinde, Anayasanın 48 inci
maddesinde tanımlanan çalışma ve sözleşme hürriyetini
sağlamak ve güçlendirmek için bir kanun teklifinde bulunulduğu ifade
ediliyor. Yasama, yürütme ve yargı erklerinin yanında, Anayasada
belirtilmemekle, tanımı yapılmamakla birlikte, dördüncü bir güç
niteliğinde basın, iletişim özgürlüğü kendisini
hissettirmektedir. Basınla ilgili düzenlemelerin, bu nedenle,
sağlıklı, kalıcı, objektif olması
kaçınılmazdır. Çağdaş, uygar ülkelerde, süreli ve
süresiz yayınların satışa arzı ve
dağıtımı, kanunlarda belirtilen, objektif,
kalıcı, tutarlı kriterlere bağlanmıştır.
Önümüze
getirilen teklif, uygulamada sıkıntı ve eksikliği çekilen
kimi hususlara açıklık getirmeyi amaçlamaktadır. Ancak, teklif,
yasama tekniğine de aykırı bir düzenleme biçiminde, yine,
maalesef, karşımıza getiriliyor.
Anayasamıza
göre, devlet, özel teşebbüslerin, millî ekonominin gereklerine ve sosyal
amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içerisinde
çalışmasını sağlayacak tedbirleri almakla yükümlüdür;
almak durumundadır. Devlet organları bu tedbirleri alırken,
yürürlükteki kimi diğer yerleşmiş mevzuata da aykırı
davranmamakla yükümlüdürler.
Bir hukukî
yanlışlığa, bu teklifle getirilen ek 8 inci maddedeki ana
kanuna ters düşen bir çelişkiye değinmek istiyorum. Maddesine
gelindiği zaman değinmek yerine, tümü üzerinde görüşlerimizi
belirtirken değinmeyi, hem bizi dikkatle dinlediğini umduğum
Komisyon Başkanına hem de Hükümet adına burada bulunan
Sayın Bakana, maddesine gelmeden evvel anımsatıp, bu çelişkiyi
giderme şansı varsa, onu bir kez daha duyurmak istiyorum. Teklif
sahiplerinin gözünden kaçmış; Komisyonda inceleme
yapılırken de çelişkiye dikkat edilmemiş. Komisyonun ve
Hükümetin değerlendirmesine sunmak istediğim çelişki şudur:
Ek madde 8; yani, Kanunun çerçeve 1 inci maddesiyle getirilen ek madde 8,
süreli ve süresiz yayınları satışa sunma mükellefiyetini
iki kez çiğneyene üç aya varıncaya kadar kapatma kararının
uygulanabileceğine değinmektedir.
Bu madde,
5680 Sayılı Basın Kanununun -yani, kendisine ek yamanmak
istenilen ana kanunun- “Basın yoluyla işlenen suçlardan dolayı
ceza sorumluluğu” alt başlıklı 16 ncı maddesiyle
çelişmektedir; niçin? Biraz daha açmak istiyorum: 5680 sayılı
Yasanın, basın yoluyla işlenen suçlara ilişkin 16 ncı
maddesi dikkatle incelenirse, birinci ve ikinci fıkralarında
mevkutelerin yayımlanmasında işlenen suçlarda pek çok sorumlular
sayılmakta; ama, üçüncü fıkrasında bir özel sorumluluk hali
getirilmektedir. Nedir bu özel sorumluluk hali: Bu sayılan pek çok
sorumlulara ek olarak “Yukarıda yazılı kişiler belli
olmadığı veya bu kimseler aleyhine Türk Mahkemelerinde dava
açılamadığı takdirde sorumluluk, basana, basan da belli
olmadığı takdirde satan ve dağıtana aittir”
denilmektedir.
Şimdi,
kanuna getirilecek ek maddelerde aynı sözcükler var “basan” ve
“dağıtan” sözcükleri var. Ee, sorumluluk?.. Bu maddede belirtilen bir
ve ikinci fıkralardaki sorumluluğun dışındaki özel
sorumluluk, basan ve dağıtana da ceza tertibini getiren bir maddedir
ana kanundaki 16 ncı madde.
Şimdi,
getirilen bu teklifin 8 inci maddesiyle, satanı, kapatma kararıyla
tehdit altında tutuyorsunuz; satanı, ek 8 inci maddede, ilk kez üç
gün, tekrarında üç aya varan biçimde kapatma kararı tehditi
altında bulunduruyorsunuz, mülkî amire getirdiğiniz yetkiyle. Buna
uyan; ama, durumu biraz önce belirttiğim 16 ncı maddenin üçüncü
fıkrasındaki hükme uyan sorumluyu da tam bir açmazda
bırakıyorsunuz. Satsa bir türlü, satmasa bir türlü... Bu getirilen
teklifle, her iki halde de tehdit altındadır satan ve
dağıtan.
Eğer bu
teklife “evet” diyorsanız, 5680 sayılı Yasanın 16 ncı
maddesinin üçüncü fıkrasını kaldırmak
durumundasınız. Yok, 5680 sayılı Kanunun 16 ncı
maddesinin üçüncü fıkrasını koruyorsanız, bu hükmü burada
tutamazsınız.
Bu, hukuk
tekniğine fevkalade ters düşen çelişkili durumu, maddesine
sıra gelmeden, bir kez daha komisyonun dikkatle gözönünde
bulundurması, Hükümet adına bizi izleyen Sayın Bakanın da
bu hukukî açmazı tekrar değerlendirmesi için Yüce Meclisin takdirlerine
sunma gereğini duyduk.
Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (DSP ve ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Sav.
ANAP Grubu
adına, Sayın Erkan Mumcu; buyurun efendim. (ANAP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Mumcu, süreniz 20 dakikadır.
ANAP GRUBU
ADINA ERKAN MUMCU (Isparta) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan, 5680 Sayılı Basın
Kanununa İki Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi üzerinde, ANAP
Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım;
bu vesileyle Yüce Heyetinize saygılar sunarım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sanıyorum, 5680
sayılı Basın Kanununa getirilmek istenilen iki ek maddenin
detayları hakkında konuşmadan önce, basın ve haber alma
özgürlüğü ile demokrasi ilişkisi üzerinde, bir parça -teorik gibi de
olsa- konuşma zaruretini duyuyorum. Teorik olarak bu çerçeveyi açmakta
yarar olduğu kanaatindeyim; zira, bir yıldan beri üyesi
bulunduğum 20 nci Dönem Parlamentosunda, maalesef, pek çok zaman,
detayların, aslî unsurların önüne geçtiğini, detaylar üzerinde
harcanan enerjinin ve zamanın, aslî unsurlar için harcanan enerji ve
zamandan çok öne geçtiğini; yani, açıkçası, kalp
ağrısını bir tarafa bırakıp, çoğunlukla,
nasırla uğraşmak zorunda kaldığımızı
üzülerek müşahede ettim.
Sabahtan
beri, hatta dünden beri, Osmaniye’nin il yapılması hakkında, bu
Mecliste yapılan görüşmeler esnasında, şu kürsünün,
nasıl suiistimal edilmiş olduğunu görmekten, Parlamentonun bir
üyesi olarak, açıkçası, fevkalade üzüntü duydum. Elbette, sözlerimin
amacı, Osmaniye’nin il yapılması gereğinin olup
olmaması değildir; bunu kastetmiyorum. Kastettiğim şey: Bir
ülkede, bir ilçe il yapılacaksa, bununla ilgili planlar, programlar
yapılır ve hiçbir il ya da ilçeye ya da beldeye haksızlık
yapılmadan, bu ülkenin gerekleri, ihtiyaçları neyse, o
doğrultuda, siyasî irade kararını ortaya koyar. Bir seçim
öncesinde, alelacele, vatandaşın siyasî iradesini baskı
altına almaya dönük böyle bir tasarrufun, ne demokratik sistemle ne
Parlamentonun Türk milletine karşı taşımak zorunda
olduğu sorumlulukla bağdaşır bir tarafı olduğu
kanısında değilim. Bu sözleri, bu Parlamentonun bir üyesi olarak
söylüyorum, bundan da büyük bir üzüntü duyuyorum.
MEHMET
EMİN AYDINBAŞ (İçel) – Sayın Başkan, konu
dışına çıkılıyor.
BAŞKAN
– Efendim, konuya gelecek şimdi.
ERKAN MUMCU
(Devamla) – Evet, konuya da geleceğim.
Zira,
şu anda görüşmekte olduğumuz, Basın Kanununa iki ek madde
getirilmesi hususu da tamamen böyledir. Tamamen, yerleşik siyaset
alışkanlıklarının, artık, siyaset
profesyonellerinin elinde, ülke menfaatlarıyla ilişkisi tamamen
kopmuş durumda olan yerleşik siyaset
alışkanlıkları, halkı ve Parlamentoyu suiistimal etme
girişiminden başka hiçbir amaç taşımamaktadır. (ANAP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; basın özgürlüğü, haber
alma özgürlüğü ve demokrasi üzerinde ciddiyetle durmamız gerekiyor.
Çünkü, bugün içinde bulunduğumuz, altında bulunduğumuz bu
çatı, demokrasinin bir nimetidir ve biz, buna karşı
sorumluluğumuzu ihmal ettiğimiz süre zarfında, bu
çatının üzerimize yıkılması da mukadder
olacaktır. Eğer, bu kaçınılmaz gibi görünen -maalesef,
kaçınılmaz gibi görünen- kader konusunda uyanık davranmazsak,
bunun sorumluluğunu da, bu çatı altında bulunan bizler
taşımak durumundayız tarih önünde.
Bir insan
için görme, işitme yeteneği neyse, toplum için de, haber alma özgürlüğü
ve aynı zamanda basın özgürlüğü aynı şeydir.
Nasıl, görme ve işitme kabiliyetinden mahrum bir insan, yön tayin
etme, süratle ve emniyetle ilerleme, mesafe katetme konusunda yeteneksiz ise,
yetenekleri elinden alınmış ise, basın özgürlüğü ve
haber alma özgürlüğü elinden alınmış bir toplum da,
aynı kör ve sağır bir insan gibi, ilerleme, mesafe katetme
yeteneğinden mahrumdur.
Demokratik
rejim tarifleri içerisinde, sık sık, kuvvetler
ayrılığı prensibinden söz edildiği ve kuvvetler
ayrılığı prensibinden söz edilirken, zaman zaman,
basından “dördüncü kuvvet” diye söz edilmiş olması, hepinizin
bildiği yaygın bir tutumdur. Tabiî, burada önemli olan, dördüncü
kuvvet, beşinci kuvvet veya onbeşinci kuvvet olma meselesi değildir;
çünkü, demokratik hak ve özgürlüklerin birbirlerine mukayeseyle öncelikleri
sıralaması yapılamayacağından, bu hakların, bu
yetkilerin ve bu imkânların kaçıncı sırada, nerede olup
olmadığı da, çok önemli değildir; ancak, şurası
muhakkaktır ki, demokratik bir toplum düzeni, demokratik bir yönetim
biçimi için, basın özgürlüğü kaçınılmazdır.
Peki, bütün
bunları niçin söylüyorum; bütün bunları şunun için söylüyorum:
Basın özgürlüğüne ilişkin olarak, bana göre olması gereken
tek yasal ilke, Anayasada, daha doğrusu demokrasinin temel tarifleri içinde
yer alan “bir hakkın bittiği yer başka bir hakkın
başladığı yerdir” temel ilkesinden başka hiçbir
şey olmamak gerekir; yani, nasıl ki, hiçbir Anayasa maddesine sahip
olmayan ülkeler, bizden daha demokratik ve anayasal anlamda daha işler
mekanizmalara sahip iseler, biz de, pek çok konuda, binlerce, onbirlerce yasa
maddesine sahip olduğumuz için daha demokratik ve daha işlek bir
mekanizmaya sahip olmayız. Dolayısıyla, basın
özgürlüğünü temin etmenin yolu, mutlaka bir yasaya sahip olmak
değildir.
Bugün, tesadüfen
gazetelerde bir haber okudum. 2004 Olimpiyatlarıyla ilgili olarak,
İstanbul’a gelen bir izleme komitesi, dünyadaki aday bütün illerin
olimpiyat şansının birbirine eşit olduğunu söyledikten
sonra bizi kutlamış ve demiş ki “Dünyada olimpiyat yasasına
sahip olan tek ülke sizsiniz.”
Şimdi,
izleme komitesinin bu değerli üyesinin, bu sözleri, bizi hicvetmek,
bizimle alay etmek için mi söylediğini; yoksa, cidden tebrik
maksadıyla mı söylediğini anlamakta müşkülat çekiyorum;
yani, bir yasaya sahip olmak, bir
şehri, olimpiyatı başarmak noktasında ne kadar
hazır hale getirebilir; ama, demin sözünü ettiğim yerleşik
siyaset alışkanlıklarımız, yerleşik basmakalıp
yargılarımız, bizi, her konuda “şeriat isterük, düzenleme
isterük, kanunname isterük”çü mantığa zorladığı için,
biz, burada, bugün basın özgürlüğü hakkında da ille de bir yasa
çıkaralım; bu meseleleri yasalarla düzenleyelim noktasına
gelmiş durumdayız.
SACİT
GÜNBEY (Diyarbakır) – Ne alakası var? (RP sıralarından “Ne
alakası var?” sesleri)
ERKAN MUMCU
(Devamla) – Ne alakası olduğunu tafsilatıyla
anlatacağım; sabreder ve lütfeder dinlerseniz, ne alakası
olduğunu anlatacağım.
BAŞKAN
– Arkadaşlar, müdahale etmeyelim rica ediyorum.
Efendim,
arkadaşımız kendi mantığı içinde konuşuyor.
ERKAN MUMCU
(Devamla) – Bakın, ne alakası olduğunu anlatayım.
Şu anda
görüşmekte olduğumuz iki ek maddeyi Doğru Yol Partisi ve Refah
Partisi Grup Başkanvekilleri ortak bir önerge olarak Adalet Komisyonuna
getirdiler...
SAFFET
ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Doğru.
ERKAN MUMCU
(Devamla) – ...fakat, aradan geçen süreç içerisinde, her nasıl
olmuşsa, bu arada hangi süreç cereyan etmişse, Doğru Yol
Partisinin sevgili Grup Başkanvekili, sayın Grup Başkanvekili,
bu önergesinden sarfınazar etti.
SAFFET
ARIKAN BEDÜK (Ankara) – Hayır, öyle bir şey yok.
MEHMET
GÖZLÜKAYA (Denizli) – Ne münasebet!
ERKAN MUMCU
(Devamla) – Danışma Kurulunda yapılan görüşmelerde, konunun
Meclis gündemine getirilme noktasındaki tartışmaların neden
çıkmış olduğunu hepiniz çok iyi biliyorsunuz.
Hadise
şundan ibaret ve benim söylemek istediğim şey şu: Neticede
basın özgürlüğü, üzerinde siyasî iradenin çok da fazla
oynamaması gereken hassas bir konudur. Niçin hassas bir konudur; onu
söyleyeyim. Çünkü, bugün, siz, getirdiğiniz düzenlemelerle...
YAKUP
HATİPOĞLU (Diyarbakır) – Anlamsız şeyler
söylüyorsunuz.
ERKAN MUMCU
(Devamla) – Sevgili beyefendiler, sevgili milletvekilleri; çok saygı
duyduğum görüşlerinizi gelirsiniz, burada, kürsüden
anlatırsınız; ama, istirham ediyorum...
YAKUP
HATİPOĞLU (Diyarbakır) – Anlamsız şeyler bunlar, anlamsız
şeyler.
ERKAN MUMCU
(Devamla) – Anlamsız olduğunu da, niçin anlamsız olduğunu
da gelirsiniz, buradan, kürsüden anlatırsınız; ama, istirham
ediyorum, benim söz hakkıma saygı gösteriniz.
YAKUP
HATİPOĞLU (Diyarbakır) – Dinlemek istemiyoruz.
BAŞKAN
– Efendim, dinlemek istemiyorsanız, kulislere çıkabilirsiniz. (ANAP
ve DSP sıralarından “Bravo Başkan” sesleri, alkışlar)
YAKUP
HATİPOĞLU (Diyarbakır) – Ama, sesini duymak istemiyoruz.
ERKAN MUMCU
(Devamla) – Benim söylemek istediğim şey şudur:
Haddizatında, bu mesele, hiç Parlamentomuzun önüne gelmeden,
basınımızın uzun yıllara varan geleneği içinde
çözümlenebilmiş olmalıydı. Çözümlenebilmiş
olmalıydı ki, siyasî irade, bu konuda, belki de istenilmeyen
sonuçlara yol açabilecek müdahale imkânını bulamasın; çünkü,
sizlere şunu hatırlatmak istiyorum: Bakınız, İtalya’da
özgür basının varlığı, demokratik düzenin, bazı
demokratik hak ve imkânların suiistimal edilmesi suretiyle
yozlaştırılmasından dolayı
uğradığı zaafın bertaraf edilmesinde nasıl bir
fonksiyon ortaya koymuştur: İtalya’da özgür basın “Temiz Eller”
adıyla başlattığı bir kampanyada, ülkenin
Başbakanlarının, bakanlarının, özel teşebbüs
kuruluşlarının hatta basın kuruluşlarının,
basın patronlarının içinde yer aldığı
birtakım mafia ilişkilerinin, demokratik düzeni nasıl
yozlaştırdığını görmüş ve toplumun kendisine
duyduğu güven, toplumun kendisine açtığı kredi sayesinde,
Temiz Eller kampanyası, demokratik düzenin içine düştüğü zaafı
ortadan kaldırmakta başarılı olabilmiştir. Biz, bugün,
özgür basınımızın ve haber alma özgürlüğümüzün var
olması noktasında, bütün ilgilerimizi, bütün dikkatlerimizi bu
noktada yoğunlaştırmak zorundayız.
Benim
söylemek istediğim şey, dediğim gibi, bu meselenin hiçbir
şekilde Parlamento gündemine gelmemiş olması, basının
kendi gelenekleri içinde çözümlenebilmiş olması, basın
adına da, demokratik Türk toplumu adına da, Türk toplum
yaşamı adına da, sevindirici bir gelişme olurdu; fakat,
böyle olmamıştır; iki ek maddeyle, konu hakkında bugün
görüşmek durumundayız.
Şimdi,
tabiî, çeşitli önergeler vesilesiyle ek maddelerin, yani, 8 inci maddenin
ve öteki maddenin görüşülmesi esnasında, yasa tekniği
bakımından düzenlemenin ne kadar yanlış ve gereksiz
olduğu noktasındaki düşüncelerimizi arz edeceğiz; ama,
anahatlarıyla söylemek istediğim, kanun teklifinin bütünü
hakkında söylemek istediğim birkaç söz var. Öncelikle, Rekabetin
Korunması Hakkındaki Kanun teklifinin gerekçesinde ortaya konulan
bütün mahzurların bertaraf edilebilmesi noktasında yeterlidir. Rekabet
kurullarının oluşturulamamış olmasını, kanun
teklifine bir gerekçe olarak getirmiş olmak, hele hele İktidar
Partilerine mensup milletvekillerine, İktidar Partilerine
yakışmayacak bir şeydir. Rekabet kurullarının
oluşmamış olması kimin vebalidir, kimin
sorumluluğudur? Sizi bu yönde men eden bir kudret mi var? Siz, rekabet
kurullarının oluşturulmasını, rekabetin önlenmesine,
Rekabetin Korunması Hakkında Kanun hükümlerinin işlerliğini
sağlayacak önlemler getirdiniz, bu Parlamentoda ret mi edildi; hayır,
böyle bir şey yok. Öyleyse, niçin, sadece basın konusunda, yani,
tamamıyla tekellerin ortadan kaldırılması noktasında
bir girişimde bulunmak yerine, serbest piyasa ekonomisinin işlerlik
kazanmasına dair birtakım düzenlemelerin sağlanmasına dönük
girişimler yerine, sadece basınla ilişkili önergeler
getiriyorsunuz; bunu anlamak mümkün değil.
Şimdi,
bakın, bu tartışmaların başladığı yerde
bir de promosyonla ilgili gelişmeler var. Tabiî, olayı, sadece, haber
alma özgürlüğü, haber iletme özgürlüğü, basın özgürlüğü
kapsamında almak da mümkün değil. Neresinden bakarsanız
bakın, gazete, bir ürün, bir meta ve en çabuk, en kolay bayatlayan, en
çabuk gündemden çıkan bir ürün; bu konuda özel düzenlemeler
yapılması gereğini kabul ediyoruz; ancak, bunun, Rekabetin
Korunması Hakkında Kanun hükümlerinin çerçevesinde
gerçekleşmesini engelleyici hiçbir şey yok.
Bu konuda
bir şey daha ilave etmek lazım; dağıtım
kuruluşlarının üzerine getirmeye
çalıştığınız yükümlülüğün
işlerliği de hiç bir şekilde yok; yani, yasa tasarısının
hazırlanış biçimiyle, herhangi bir dağıtım
şirketi, kendi ana sözleşmesinden, Türk hukuk mevzuatının
kendisine verdiği yetki çerçevesinde, imkânlar çerçevesinde, kendisini
dağıtım şirketi yapan maddeleri çıkardığında,
yasa maddesinin hiçbir yaptırımı yok.
Onun
dışında, benden önce konuşan değerli temsilcilerin
söyledikleri noktaya da aynen katılıyorum; Basın Kanununun kendi
iç maddeleri arasındaki çelişkiler de bertaraf edilmiş
değil. Promosyonla ilgili yükümlülük getiriyorsunuz dağıtım
şirketine; dağıtmakla ilgili yükümlülük getiriyorsunuz dağıtım
şirketine; hem sonra, tekel olduğu yolundaki yargı nereden
çıkıyor; yani, bir şeyin tekel olması için, aynı
sahada başkasının faaliyet göstermesini engelleyici şartların
olması lazım. Bugün, herhangi bir kişi ya da kurum yayın
dağıtım şirketi kurmak istese, onu engelleyecek bir
şey mi var? Hayır, onu engelleyecek hiçbir şey yok.
Burada yasa
adına; yani, devletin kamusal bir imtiyaz alanını terk etmesi
diye bir şey söz konusu değil. Tam tersine, devletin kendi üzerine
düşen bir yükümlülüğü kendi araçlarıyla, kendi imkânlarıyla
gerçekleştirmek dururken, bunu, hiçbir şekilde, hukuk
mantığıyla bağdaştıramayacağımız
bir şekilde, özel şirketlerin sırtına yüklemesi söz konusudur.
İşte, devletin yetkilerinin genişlemesinin; devletin kamu
düzeni, devletin kamu hizmeti kavramlarını genişletmesi
suretiyle demokratik toplum yaşamına müdahalelerinden bir tanesi de
budur. Kamu hizmeti kavramındaki genişlemenin, kamu düzeni
kavramındaki genişlemenin, bu anlayış çerçevesinde
varabileceği nokta, sevgili arkadaşlar, faşizmdir. Bu konuda
dikkatli olmak zorundayız; yani, sizin, belki, bugün, son derece iyi
niyetli olarak getirdiğiniz bu öneri, yarın, başka bir
şekilde suiistimal edilmeye fevkalade müsaittir.
Ancak,
şu noktada, ek 2 nci maddeyle yapılmaya çalışılan,
gerçekleştirilmeye çalışılan amaca, bir şekilde
katılmak mümkündür; o da, uç noktalarda, gazetelerin, ürünlerin
satılmasına ilişkin düzenleme getirmektedir. Hepimiz biliyoruz
ki, özellikle, belediyelerin tahsis ettiği bazı imtiyaz alanları
söz konusudur; yani, belediyelerin ruhsat vermesi söz konusudur; tahsis
ettikleri bazı özel satış noktaları söz konusudur. Bu gibi
noktalarda, bu imtiyazı eline geçiren kimselerin; yani, uç bayilerin “ben,
şu ürünü satarım şu ürünü satmam” demeye hakları olmasa
gerektir. Kaldı ki, Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 5
inci maddesi de bu yönde düzenleme getirmektedir; yani, haddizatında,
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 5 inci maddesi bu anlamda
yeterlidir; Basın Kanuna ilave bir madde getirmenin gereği de yoktur.
Zira, bu yapılmazsa, aynı zamanda, biraz evvel, CHP Grubu adına
konuşan Sayın Sav’ın söylediği mahzur da bertaraf
edilmiş olacaktır; yani, Basın Kanununun kendi içindeki
tutarlılığının sağlanması
bakımından, söz konusu mahzur da bertaraf edilmiş
olacaktır.
BAŞKAN
– Sayın Mumcu, 2 dakikanız var efendim...
ERKAN MUMCU
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ama, orada
şu söylenebilir: Oradaki, tüketicinin korunması hakkında
öngörülen mevzuat, müracaat, müracaatın sonuçlanması, gazete
dediğimiz ürünün çok sınırlı bir süre içerisinde
tüketilmesi mecburiyetinden kaynaklanan sebeplerle, pek işlerlik
sağlamayacaktır. Bu bakımdan, gazete dediğimiz ürünün
özellikleri dolayısıyla, özel bir düzenleme yapılması
gereğine, Anavatan Partisi Grubu katılmaktadır; ancak, 1 inci
maddede getirdiğiniz hususlar, ne yasa tekniği bakımından
kabul edilebilir hususlardır ne de ciddî hiçbir yaptırımı
olmayan hususlardır. Ekonomik hayatın kendi dinamizmi içinde, hiçbir
gerçekliği karşılayabilme, kuşatabilme yeteneğine ve
imkânına da sahip değildir; yani, ekonomik hayatın
imkânları ve canlılığı, söz konusu yasa teklifini
dolanmak, aşmak, bertaraf etmek noktasında fevkalade kabiliyetlidir.
Dolayısıyla, burada yaptığımız
tartışma, bir bakıma, boş bir tartışmadır.
Sizin yükümlülük getirmeye çalıştığınız
dağıtım şirketleri, ticaret hayatının, ekonomik
hayatın imkânları içerisinde bu yaptırımları bertaraf
edecek yeteneklere, imkânlara, anlayışa, fevkalade sahiptirler;
ancak, şuna katılmak mümkündür: Özellikle bölgesel basının,
mahallî basının, yayılma, dağılma, haber iletme
imkânlarının sağlanması bakımından, devletin bir
yükümlülük üstlenmesi gereği noktasında, Anavatan Partisi Grubu da
hemfikirdir; bu, zaten, anayasal bir gerekliliktir; ancak, devlet, Anayasayla
kendi üzerine yüklenmiş bir yükümlülüğü, kendi araçlarıyla,
kendi imkânlarıyla yerine getirebilir; PTT, bunlardan birisi olabilir;
başka imkânlar bulunur, düşünülür; bunlar gerçekleştirilebilir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Lütfen, cümlenizi tamamlar mısınız.
ERKAN MUMCU
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım; teşekkür
ediyorum.
Bu sebeple,
devletin, Anayasanın, kendisine yüklediği bir yükümlülüğü,
sözleşme hürriyetini de ihlal eder
bir tarzda özel kişi ve kuruluşların üzerine yüklemesi ne
Anayasaya uygundur ne hukuka uygundur. Anavatan Partisi olarak biz, teklifin 1
inci maddesine tümüyle karşıyız, uç satış
noktalarını düzenleyen 2 nci maddeyle ilişkin olarak söz konusu
çelişkinin, Basın Kanunuyla ilgili çelişkinin ortadan
kaldırılması halinde, haber alma özgürlüğünün
sağlanabilmesi bakımından, gazete dediğimiz ürünün kendine
özgü özellikleri bakımından destekleyebileceğimizi beyan etmek
istiyorum.
Yüce
Heyetinize saygılar sunuyorum. (ANAP ve DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Mumcu.
Refah
Partisi Grubu adın, Sayın Fikret Karabekmez; buyurun. (RP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20
dakika efendim.
RP GRUBU
ADINA FİKRET KARABEKMEZ (Malatya) – Sayın Başkan, sayın
üyeler; 5680 sayılı Basın Kanununa İki Ek Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifiyle ilgili olarak Grubum adına söz almış
bulunuyorum; Grubum ve şahsım adına, Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, sayın üyeler; basın ve yayın hürriyeti,
Anayasamızda teferruatlı olarak düzenlenmiştir.
Anayasamızın 26 ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve
yayma hürriyeti” başlığı altında “Herkes, düşünce
ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek
başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.
Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir
almak ya da vermek serbestliğini de kapsar” denilmektedir.
Yine,
Anayasamızın 22 nci maddesinde “Haberleşme hürriyeti”
başlığı altında “ Herkes, haberleşme hürriyetine
sahiptir... Haberleşme engellenemez...” denilmektedir.
“Basın
hürriyeti” başlığını taşıyan
Anayasamızın 28 inci maddesinin üçüncü fıkrasında “Devlet,
basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır”
denilmektedir.
Yine
Anayasanın “Süreli ve süresiz yayın hakkı”
başlığı altındaki 29 uncu maddesinin üçüncü
fıkrasında “Süreli yayınların çıkarılması,
yayım şartları malî kaynakları ve gazetecilik mesleği
ile ilgili esaslar kanunla düzenlenir. Kanun, haber, düşünce ve
kanaatlerin serbestçe yayımlanmasını engelleyici veya
zorlaştırıcı siyasal, ekonomik, malî ve teknik şartlar
koyamaz” denilmektedir.
Anayasamızın
“Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması”
başlağını taşıyan 14 üncü maddesinin son
fıkrasında da “Anayasanın hiçbir hükmü, Anayasada yer alan hak
ve hürriyetleri yok etmeye yönelik bir faaliyette bulunma hakkını
verir şekilde yorumlanamaz” denilmektedir.
Her ne
kadar, Anayasamızın 48 inci maddesi “Çalışma ve
sözleşme hürriyeti” başlığı ile düzenlenmiş ise
de, aynı maddenin ikinci fıkrasında “Devlet, özel
teşebbüslerin millî ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun
yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde
çalışmasını sağlayacak tedbirleri alır”
denilmektedir.
Evet,
Anayasamızın, saydığımız bu teferruatlı
düzenlemeler karşısında, günümüzde karşımıza
çıkmış olan -ki, sanıyorum, Anavatan Partisi grup sözcüsü
dışında bütün sözcüler kabul ettiler- bir tekelleşmeyi
önlemek için Meclisimizin faaliyette bulunmasını kabullenmemek mümkün
değildir.
Önümüze
gelmiş olan kanun teklifine “Anayasanın 48 inci maddesinde
çalışma ve sözleşme hürriyeti düzenlenmiştir, bu hürriyet
kısıtlanıyor” dememiz mümkün değil; çünkü, biraz önce
bahsettiğimiz gibi, Anayasanın 14 üncü maddesi, bu hürriyetlerin,
Anayasada verilen hürriyetleri çiğnemek için
kullanılamayacağını açık olarak ortaya koymuştur.
Evet, bir
tekelleşmenin var olduğunu Anavatan Partisi sözcüsü
dışında bütün sözcüler kabul etti; fakat, Anavatan Partisi
sözcüsü de, tekelleşmeyi kabul etmemesine sebep olarak “efendim, bu
dağıtım hususunda, isteyen istediği kadar dağıtım
yapsın, bunu engelleyen mi var” gibi bir mantık ileri sürdü. böyle
bir mantıkla yaklaştığımız zaman, tekelleşme
mefhumu kalmaz. Sermayeyi ele geçiren herhangi bir grubun, devletin
ekonomisinde önemli bir yer tutan bir kısma hâkim olmasını
“efendim, engelleyen mi var, diğerleri de bu hususta faaliyet göstersin” dediğimiz
zaman tekel diye bir olay tanımamamız lazım.
DSP
sözcüsünün “Tüketicinin Korunması Kanunu ve Rekabetin Korunması
Hakkındaki Kanunla Rekabet Kurulu oluşturularak bu husus
düzenlenebilirdi” görüşüne katılmak mümkündür. Biz de, Grup olarak, Rekabet Kurulunun acilen
oluşturulmasına olan ihtiyacı kabul ediyoruz; ama “hedef
doğru, fakat, metot eksik ve yanlıştır” görüşüne
katılmıyoruz; çünkü, Anayasamızda –biraz önce belirttiğim gibi-
teferruatlı olarak düzenlenen bir konuyu, basın kanununa ek bir madde
getirerek düzenlemek, hukuk sistemimize uygundur. Zira, hukuk sistemimiz,
basın ve yayın özgürlüğüne özel bir önem verdiği için,
basınla ilgili tekeli kıracak düzenlemenin, basın kanununa ek
olarak düzenlenmesine müsaade etmektedir.
Yine, ANAP
sözcüsü “özel düzenlemeye niye giriyoruz” gibi bir eleştiride bulundu.
Buna da katılmamız mümkün değildir; çünkü, Anayasamızda,
temel hak ve hürriyetler düzenlenmiştir. Bu temel hak ve hürriyetler
düzenlendikten sonra, basınla ilgili hak ve hürriyetler, ayrıca, özel
olarak düzenlendiği için, hukuk sistemimiz mantığına göre,
basına önem vermemizin eliştirilmesini izah etmek mümkün
değildir.
Muhterem
arkadaşlar, dağıtımda tekeli ele geçirmiş olan
kuruluş, bayi ve satıcılarla sözleşme yaparak, kendi tekeli
doğrultusunda -sözleşmeyi feshetme tehdidi altında- kullanmaya
çalışmaktadır. Elimizde bayilere gönderilmiş olan bir
sözleşme sureti mevcuttur. Bu sözleşme suretinin 1 inci maddesinde
aynen şöyle diyor: “Bayi, sözleşme süresince, adresi çevresinde, bir
başka kişi veya kuruluşa satış için yayın
veremez. Bayilik faaliyet sınırları şirketce tespit
olunacaktır.”
Yine, bu
sözleşmenin 2 nci maddesinde aynen şu ifade vardır: “Bayi,
şirketin yazılı izni olmadıkça, başka bir
dağıtım kuruluşunun ve yayınevinin yayınlarını
teşhir edip, satamayacaktır.” İşte, görüldüğü gibi,
dağıtımda tekeli ele geçirmiş olan, tekelleşmiş
olan kuruluş, satıcıları da, bayileri de bu
tekelciliğinin vermiş olduğu baskıyla, arzuları
doğrultusunda kendi tekeline hizmet ettirmektedir.
Amacımız,
Anayasanın 14 üncü maddesiyle güvence altına alınan
çalışma ve sözleşme hürriyetine müdahale değil, bilakis,
tekeli kırarak, çalışma ve sözleşme hürriyetinin,
Anayasanın ruhuna uygun olarak işlemesini sağlamaktır.
Grubum ve
şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. (RP ve
DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Karabekmez.
Doğru
Yol Partisi Grubu adına, Sayın Mehmet Gözlükaya, buyurun efendim.
(DYP ve RP sıralarından alkışlar)
Sayın
Gözlükaya, süreniz 20 dakika.
DYP GRUBU
ADINA MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerimin başında hepinize
saygılarımı sunuyorum.
Refah
Partisi Grup Başkanvekili Sayın Kapusuz ile müştereken
imzalayarak verdiğimiz teklif hakkında, Doğru Yol Partisi Grubu
olarak görüşlerimizi arz etmeye çalışacağız.
Öncelikle
şunu söyleyeyim; ANAP sözcüsü Sayın Mumcu “Doğru Yol Partisi
Grup Başkanvekili önce teklifi imzaladı, sonra da imzasını
geri çekti” gibi bir yanlış söz sarf ettiler. Böyle bir şey
yoktur.
ERKAN MUMCU
(Isparta) – Ben “Danışma Kurulunda değiştirdi” dedim.
MEHMET
GÖZLÜKAYA (Devamla) – Doğru Yol Partisi bir şeye imza attı
mı, o imzayı sonuna kadar götürür. (DYP ve RP sıralarından
alkışlar)
Sayın
Mumcu, sanıyorum, bu, Danışma Kurulu meselesi değil,
teklifteki imzanın, Meclis Başkanlığına sunularak geri
çekilmesi lazımdır; öyle bir şey yok.
ERKAN MUMCU
(Isparta) – Ben, tavrınızı değiştirdiğinizi
söyledim.
MEHMET
GÖZLÜKAYA (Devamla) – Onun için, bu açıklamayı yaparak sözlerime
başlamış oldum.
Değerli
arkadaşlarım, bu kanun teklifi üzerinde konuşan değerli
sözcü arkadaşlarımızın bazılarının ne
dediğini ben anlayamadım. Herkes bir şeyler söylemeye
çalıştı; ama, bu kanun teklifinin yanında mı,
değil mi; bu pek anlaşılamadı. Tabiî, zorlukları var
gibi geldi bana.
Ben
şunu soruyorum ve görüşümüzü açıklıyorum: Bu kanun,
Türkiye’de birkısım basının yayımlarını
dağıtmakta zorluk çıkarıyor mu çıkarmıyor mu?
Yani, bir tekelleşme var mı, yok mu? (DYP ve RP
sıralarından “Var” sesleri) Var...
Haa, biz, bu
büyük gazetelerimizin yahut bu yayın şirketlerimizin hukukî
haklarına da saygısızlık edecek değiliz. Bu, ticaret
hukuku hükümlerine göre yürüyebilir. Onlar, o haklarını da
araştırabilirler; o ayrı bir konu; ama, Anayasamızın
-arkadaşlarımızın hepsinin de ifade ettiği gibi- 28,
29, 31 -tek tek, uzun uzun ne olduklarını anlatmaya gerek görmüyorum-
ve tekelleşmeyi, kartelleşmeyi önleyin diyen 167 nci maddelerinde
açıkça görülüyor ki, devlete, dolayısıyla Meclisimize bir görev
veriliyor. Biz, Meclis olarak, bu anayasal görevi yerine getirme gayreti
içindeyiz.
Bugünkü
uygulamayla basın üreteni zor durumda, satıcı zor durumda,
okuyucu da zor durumda; okumak istediği gazeteyi alma şansına
sahip değil. O bakımdan, Yüce Meclisin bir adaleti
sağlaması lazım, bu yanlışlığı; yani,
dağıtımdaki tekelleşmeyi ortadan kaldırması
lazım.
Arkadaşlarımız
“Rekabet Kurulu teşekkül etmedi” diyorlar; edemedi; doğrudur. Biz,
Doğru Yol Partisi Grubu olarak, Refah Partisi Sayın Grup
Başkanvekiliyle bu kanun teklifini hazırlarken “keşke,
basın kanununda yapılması gereken değişiklikler bir an
önce gelebilseydi, Rekabet Kurulu teşekkül edebilseydi de, hepsini bir
görüşseydik” dedik; ama, bunların zaman alacağı
düşüncesiyle, olayın da aciliyetini hesap ederek, bu teklifi verdik.
Doğru Yol Partisi Grubu, bu teklife sahiptir ve olumlu oy verecektir.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Gözlükaya.
Teklif
üzerinde, gruplar adına yapılan konuşmalar sona ermiştir.
Şahısları
adına, Sayın Recep Kırış; buyurun efendim. (BBP ve RP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 10
dakikadır.
RECEP
KIRIŞ (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi,
Büyük Birlik Partisi ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, şu anda, 5680 Sayılı Basın Kanununa
İki Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifini görüşmekteyiz.
Değerli
arkadaşlar, evvela, bu kanun teklifine neden ihtiyaç duyulmuştur; onu
bir kere daha, birkaç cümleyle ifade etmekte yarar vardır.
Şu
anda, Türkiye’de, gazete dağıtımı konusu, bir
tekelleşme meydana getirecek durum arz etmektedir; çünkü, değerli
arkadaşlar, gazetecilik, çok ayrı bir konudur. Biraz önce,
değerli arkadaşım, ANAP sözcüsü kıymetli kardeşim
“efendim, şu an, dağıtım yapan bir şirket varsa, bu,
birsürü gazetenin ortaklığıyla çıkıyorsa, burada bir
tekel söz konusu olmaz; yeni bir dağıtım şirketi
kurulabilir” dedi. Teorik olarak söylediği gayet doğrudur; ama,
pratikte, bunun, gerçekle hiçbir alakası yoktur. Neden yoktur; çünkü,
değerli arkadaşlar, siz, trilyonlarca lira paraya, sermayeye sahip
olsanız bile, bu alanda yeni bir şirket kurmaya teşebbüs
ettiğiniz zaman karşılaşacağınız durum
şudur. Mesela, Türkiye’de gazetelerin, belli merkezlerden, akşamdan
sabaha kadar dağıtımı yapılır. Sözgelimi, Adana’da
şu an tekel meydana getiren şirketin 20 istikamete gidecek
arabası varsa, siz de, ilk anda 20 araba alabilirsiniz. Elinizdeki kaynak
buna yetebilir; ama, kendileri, ortaklaşa, birçok gazete bir araya gelerek
bir tekel meydana getirdikleri için, orada, diyelim ki, Adana’dan kalkan bir
araba, o bölgedeki, o hattaki en ücra yerlere kadar topluca o gazeteleri
götürürken, size göre çok daha avantajlıdırlar; ama, siz, yeni bir
gazete çıkarıyorsanız -diyelim ki, gene 20 araba çıkarmak
mecburiyetindesiniz; ama- sizin dağıttığınız
gazete fevkalade az olacağı için onunla rekabet etmeniz imkânsız
hale gelir. Dolayısıyla, trilyonlarca sermayeye de sahip
olsanız, rekabet edemezsiniz. Halbuki, basın, medya, iletişim,
fevkalade önemli bir konudur ve gerçekten, haber alma hürriyeti, fikir ve
düşünce hürriyetinin çok önemli bir parçasıdır.
Değerli
arkadaşlar, ben, burada, hangi partiden olursa olsun bütün
arkadaşlarımızın -şöyle bir sağlıklı
düşünceyle meseleye baktığımız
takdirde-tekelleşmeye, hele bu alanda bir tekelleşmeye
karşı olduklarını biliyorum ve buna inanıyorum. Çünkü,
gerçekten, tekelleşme, ekonominin her alanında zararlı, her
alanında tüketicilerin aleyhine sonuçlar doğuran bir hakikat; ama,
hele hele, bu siyasî alanda, fikir hayatında sözkonusu olur, mesela, medya
kendi arasında bir tekelleşme meydana getirmek suretiyle, Türkiye’de,
sadece belli konularda, sadece belli düşüncelerin, vatandaşa,
halkımıza iletilmesi mümkün olur, farklı düşünce ve
kanaatlerin insanlarımıza ulaşması engellenirse, o zaman
bunun doğuracağı netice nedir; bunun doğuracağı
netice, insanlarımızın, fikir, düşünce, haber alma
hürriyetlerine ambargo konulmasıdır, bunun engellenmesidir,
diktatörlüğün tesisidir, hürriyetlerin bertaraf edilmesidir. Bunu ise,
hiçbir parti grubundan arkadaşlarımızın
onaylayacağını düşünemiyorum.
Değerli
arkadaşlar, demokrasinin esası, azınlık bile olsa,
farklı fikir ve düşüncelerin yaşatılmasıdır.
Adalet ise, güçlülerin korunmasını değil, zayıfların
ezilmemesini temin etmektir. Dolayısıyla, biz, elbette ki, fikir ve
düşüncelerin serbestçe ifadesinden yana olmak durumundayız. Aksi
takdirde, Türkiye’de demokratikleşmeden de bahsetmek mümkün değildir,
ilerlelemeden, gelişmeden de bahsetmek mümkün değildir.
Şu an
dünyada, basın hürriyetinin olmadığı, basın hürriyetinin
birtakım tekellerle kontrol altına alındığı
ülkelerin tamamı diktatörlüklerle yönetilen ülkelerdir. Türkiye’nin böyle
bir konuma, böyle bir duruma girmesini istemiyorsak, farklı fikir ve
düşüncelerin insanlarımıza serbestçe ulaşmasını
istiyorsak, bu konudaki tekelleşmelere hep beraber karşı
çıkmak durumundayız.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye’de zaman zaman hep birlikte şahit olmuşuzdur
-biz, dürüst, gerçekten vatandaşlarımıza en iyi şekilde
hizmet etmek azim ve gayretiyle çırpınan medyayı, gazeteleri,
gazeteci arkadaşlarımızı tenzih ederiz- şu Meclise en
ağır hakaretleri bazı gazeteler
yapıyorsa, mesela, “Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekilleri
bedava yemek yiyor” diye bazı gazeteler manşet atıyorsa,
bırakınız, bazı gazeteler de yaşasın, onlar da “hayır,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde yemekler bedava değildir, şu kadar
ücreti vardır” desin veya bir sayın gazete, bir sayın lider
hakkında veya bir parti hakkında iftira ediyorsa, bırakalım
bir başka gazete de “burada bir yanlışlık var” diyebilsin.
(RP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, biz, farklı fikir ve düşüncelerin ifadesinden
kimseye zarar gelmeyeceğini bilmek durumundayız. Türkiye,
aslında bu noktaları geçti. Geçmişte “141, 142, 163 üncü
maddeler kalkarsa, efendim, kıyamet kopar” denildi; vallahi, hep beraber
gördük ki kıyamet falan da kopmadı ve şu anda, biz
-karşı olmamıza rağmen- her türlü söz, fikir ve
düşüncenin de serbestçe ifadesinden rahatsızlık duymuyoruz ve
insanlar, kendi fikir ve düşüncelerinde haklı olduklarına
inanıyorlarsa, medenî bir şekilde bunları ortaya koyabilsinler,
tartışabilsinler; ülke için en doğru neyse millet buna karar
versin noktasına geldik ve bunda, bütün arkadaşlarımız,
ister sağ düşünceye sahip olsun ister sol düşünceye sahip olsun,
hemfikir durumdadırlar. Dolayısıyla, değerli
arkadaşlar, burada, mesele, demokrasiye sahip çıkıp çıkmama
meselesidir; mesele, hürriyetlere sahip çıkıp çıkmama
meselesidir. Gelin, hürriyetleri hep birlikte koruyalım ve hürriyetleri
koruma konusunda hepimiz üzerimize düşeni yapalım.
Kıymetli
arkadaşlar, ayrıca, şunu da burada ifade etmek istiyorum:
Şimdi, demin konuşan bir değerli arkadaşımız
“Basın Kanunun bazı maddeleriyle, bu kanun değişikliği
arasında bazı konularda çelişki vardır; çünkü, bazı
hallerde, Kanun ‘satana da basana da’ diye cezaî müeyyideler getirmektedir”
gibi bir görüş serd ettiler. Halbuki, burada da “çıkmakta olan süreli
yayınları dağıtmayı bir bakıma zorunlu hale
getiren birtakım müeyyideler getiriliyor” dendi. Aslında, bakın,
burada, Kanun metninde geçen “mevzuatın öngördüğü şatların
yerine getirilmesi halinde” tarzındaki ifade, bu çelişkiyi
zannediyorum gidermeye kafidir. Dolayısıyla, elbette ki, bu
dağıtımı yapılanlar, yasal yayın organların
yayınları olacaktır; belli mevzuatı yerine getirmiş
olan yayın organlarının yayınları olacaktır.
Dolayısıyla, ben, o konuda bir çelişki olduğu ve Anayasaya
aykırılık bulunduğu düşüncelerine
katılmıyorum.
Demin yine
bir arkadaşımızın ifade ettiği gibi, Anayasadaki
hiçbir hak ve hürriyet, birtakım hürriyetlerin ortadan kaldırılmasına
yönelik olarak kullanılamaz, bu anlamda yorumlanamaz. O bakımdan, bu,
fevkalade önemlidir.
Değerli
arkadaşlar, tabiî, devlet, şu an, böyle bir kanunî düzenleme yapma zorunluluğuyla karşı
karşıya bulunmaktadır; ama, keşke, bu özel
dağıtım şirketleri yanında, medyaya, basına
hizmet etmek üzere devlet, ayrıca bir dağıtım şirketi
organize edebilse ve onun yanında, yine, özel sektörün de bu alanda
çalışması temin edilebilse... Belki, böyle bir düzenleme de
ayrıca faydalı olur; ama, öyle bir düzenleme yapılmadan bugünkü
durumda bırakılması ve bir tekel meydana getiren birtakım
grupların, yeni çıkacak birtakım yayınları boğma
veya istemediği fikir ve düşüncelere, âdeta, ambargo koyma imkânı
getiren bir durum hâsıl edilmesi ve buna devam edilmesi, ülkemiz
bakımından asla faydalı olmaz.
Bu itibarla,
bu düzenlemenin, asla basın hürriyetini zedeleyen bir yanı
olmadığını, tersine, bu hürriyetin korunması
amacına yönelik olduğunu ve bunun, şu an bu teklife
karşı çıkan arkadaşlarımız ve onların
fikirleri bakımından da, belki, bir gün lazım
olacağını ifade ederek sözlerimi bağlıyorum ve bu
meyanda, bu teklife destek olacağımızı ifade ediyorum.
Hepinizi,
tekrar, Büyük Birlik Partisi ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (BBP, RP, DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Kırış.
Sayın
milletvekilleri, ikinci söz istemi Sayın Uğur Aksöz’ün. Yalnız,
sayın Mehmet Emin Aydınbaş ile sayın Ersönmez Yarbay da söz
istemişlerdir; ancak, 2 kişiye söz veriyoruz.
Sayın
Aksöz, buyurun efendim.
Süreniz 10
dakikadır.
UĞUR
AKSÖZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5680
Sayılı Basın Kanununa İki Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi üzerinde şahsım adına konuşmak üzere söz
aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önce özür diliyorum,
sadece 10 dakikam olduğu için biraz hızlı
konuşacağım; ama, bazı gerçekleri de burada anlatmak
zorundayım.
Değerli
arkadaşlar, getirilen bu teklif a’dan z’ye Anayasaya
aykırıdır. Hemen okuyorum:
Anayasanın
10 uncu maddesi “Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa
imtiyaz tanınamaz” hükmünü getirmiştir. (RP sıralarından
“tanıyor” sesleri)
BAŞKAN
– Efendim, müsaade edin, bir dakika...
UĞUR
AKSÖZ (Devamla) – Efendim dinleyin.
Bu
düzenlemeyle, siz, gazetelere imtiyaz tanıyorsunuz.
Bu devlet,
ülkede üretilen hangi ürün için dağıtım şirketlerine “sen
bu ürünü dağıtmaya mecbursun” diyor?! Gazete de bir üründür. Siz,
dağıtım şirketine, cezveciye, tabakçıya, tencereciye
“sen bunu dağıtacaksın” diye emir verebiliyor musunuz da gazete
için veriyorsunuz?! Gazete bir ürün değil midir?
Gazeteyi
çıkaran şirket, kâr amacıyla kurulmuş, vergi ödeyen bir
ticarî şirket değil midir? Dağıtım şirketi bir
ticarî şirket değil midir? Hani serbest rekabet vardı?! Hani
Avrupa Birliğine giriyorduk?! Hani her şey serbestti?! Böyle mi
serbest rekabet oluşturacaksınız, böyle mi serbest ticaret
yaptıracaksınız siz?! İki tane ticarî şirkete
nasıl böyle bir müdahale yapıyorsunuz, ben bunu anlayamıyorum...
(RP sıralarından gürültüler)
ABDULKADİR
ÖNCEL (Şanlıurfa) – Hani basın özgürlüğü?!.
UĞUR
AKSÖZ (Devamla) – ...ama, ileride anlayacaksınız, dinlerseniz
anlayacaksınız.
Anayasanın
10 uncu maddesinde deniliyor ki: “Devlet organları ve idare makamları
bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket
etmek zorundadırlar.”
Şimdi,
gazete üreten ile dağıtan eşit mi oluyor?! Bakın, gazete
üreten, dağıtan şirkete gidiyor diyor ki: “İşte yasa
kardeşim, benim gazetemi dağıtacaksın.” Peki; ben,
dağıtan şirketim, “A” gazetesine gidiyorum, “ver gazeteni ben
dağıtacağım” diyorum. “Vermem” derse bir şey
yapabiliyor musunuz? Böyle tek taraflı eşitlik olur mu?! Yani, gazete
üreteni koruyan madde var; ama, dağıtıcıyı koruyan
madde yok. Madem öyle, buyurun, dağıtan her şirket,
istediği gazeteye gitsin “ben, senin gazeteni dağıtacağım”
desin bakalım... Hani ona ilişkin hüküm?! Böyle eşitlik olmaz
arkadaşlar.
Madde madde
sayıyorum; Anayasanın 18 inci maddesinde “Hiç kimse zorla
çalıştırılamaz” deniliyor. Bu, Anayasanın bir maddesi,
temel hüküm. Siz, dağıtım şirketini zorla
çalıştırıyorsunuz “bu gazeteyi satacaksın” diyorsunuz.
(RP sıralarından gürültüler) Zorla
çalıştırıyorsunuz efendim. Adam, ticaret yapıyor,
serbest meslek sahibi. Siz, serbest meslek sahibi bir avukata “bu davayı
almaya mecbursun” diyebilir misiniz?! Ticaret yapan, kâr amacıyla
kurulmuş bir şirkete “sen bunu dağıtacaksın” diyebilir
misiniz?! Ne farkı var ikisinin?!
TEMEL
KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Deriz.
UĞUR
AKSÖZ (Devamla) – Efendim, bitmedi. Anayasanın 48 inci maddesinde “Herkes
sözleşme hürriyetine sahiptir” deniliyor. Buyurun bakalım... Siz,
şimdi, sözleşme hürriyetini ne yaptınız?! Ben
dağıtım şirketiyim, sözleşme yapmam, hürriyetim var,
yapmam kardeşim diyorum “hayır, yapacaksın” deniyor. Böyle sözleşme
hürriyeti olur mu?!
Bu teklif,
çeşitli hükümleriyle Anayasaya aykırılık taşıyor.
MEMDUH
BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Bu ANAP’ın mantığı mı?
UĞUR
AKSÖZ (Devamla) – Efendim, ben, bir hukukçu ve bir gazeteci olarak
şahsım adına konuşuyorum; siz de öğrenirsiniz
dinlerseniz, Anayasada bunlar yazıyor. (ANAP sıralarından alkışlar)
Peki,
bakın, sizi suçüstü nasıl yakalıyoruz: Bakın, sizin
teklifiniz burada; bakın, Refah ve DYP’nin teklifinde ne yazıyor:
“4054 sayılı Kanunun 22 nci maddesinde öngörülen Rekabet Kurulu henüz
oluşturulamadığı için hiçbir sonuca
ulaşamıyoruz...” Kim bunu oluşturacak? Hükümet. İtiraf eden
kim? Hükümet. Peki kardeşim, bu oluşturulamıyorsa, Anayasaya
aykırı bir yasayla mı bu işi düzelteceksin?!. Oluştur
o zaman!.. Senin şikâyet hakkın yok ki!.. Oluştur Rekabet
Kurulunu, bu, Anayasaya aykırı düzenlemeyi de getirme
kardeşim!.. Burada itiraf ediyorsun...
ALİ ER
(İçel) – Oluşturamıyorsan orada ne işin var!..
UĞUR
AKSÖZ (Devamla) – Sonra, tüketici mahkemelerini yerleştiremediniz.
Bakın, Tüketiciyi Koruma Yasası işte bu işler için
çıktı, bunun için uğraştık. Tüketiciyi Koruma
Yasasındaki Rekabet Kurulunu Sayın Hükümet oluştursaydı ve
tüketici mahkemelerini de yerleştirseydi, şu düzenlemeye ve şu
Anayasaya aykırılığa gerek kalmazdı. Dağıtıcıyla
gazeteci giderdi tüketici mahkemesine, kozunu paylaşırdı; bize
ne!.. Biz tencereciyle tavacının, dağıtıcıyla
üreticinin hangi işine karışıyoruz?!.
Peki, ben
şimdi size soruyorum: Benim Adana’da tencere fabrikam var; bunu, siz
Türkiye’ye dağıtın; haydi böyle bir yasa yapın... Ben
istiyorum kardeşim... Gazetenin tencereden ne farkı var?! Gazete kamu
görevi mi yapıyor?!.
MEMDUH
BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Kamu görevi... Kamu...
UĞUR
AKSÖZ (Devamla) – Niye kamu görevi yapıyor; bedava mı
satılıyor bu gazete?!. (ANAP sıralarından
alkışlar, RP sıralarından alkışlar[!]) Peki, kamu
göreviyse, tencere de yemek kardeşim, en büyük kamu görevi karın
doyurmak... Benim tenceremi de bu devlet dağıtsın
kardeşim.. Buyurun... Böyle şey olur mu?!. Devlet bu kadar küçülür mü
arkadaşlar?!.
ABDULKADİR
ÖNCEL (Şanlıurfa) – Reklam... Reklam...
UĞUR
AKSÖZ (Devamla) – Şimdi, bir de zamanlamaya bakalım: Uyum
yasaları bekliyor, Adalet Bakanlarının tümü bas bas
bağırıyor, yargıyı hızlandıracak 12 yasa
var, bekliyor, bütün yasalar bekliyor -eskiden bir Acul Sadi vardı,
şimdi şu acul Hükümete bakın- 10 Ekimde bu yasa teklifi
veriliyor -dikkat buyurun- 17 Ekimde Adalet Komisyonundan jet gibi geçiyor,
bugün 24 Ekim, jet gibi burada gündeme alınıyor, geçirilmek
isteniyor. Adama sorarlar, yahu, bu telaş niye beyler, bu acele niye; bir
baskı mı var size, bir tehdit mi var Allahaşkına?..(ANAP ve
DSP sıralarından “var, var” sesleri)
AHMET
KABİL (Rize) – Var... Var... İçeride bekliyor...
UĞUR
AKSÖZ (Devamla) – Söyleyin, bilelim, yardımcı olalım
arkadaşlar; nedir bu acele yani ?! (RP sıralarında gürültüler)
Daha bitmedi
canım; durun, acele etmeyin, dinleyin, sabredin.
Bir de
yasanın tekniği var arkadaşlar. İçinizde hukukçular var,
böyle yasa olur mu Allahaşkına?! Bakın, burada ne
demişsiniz; “Dağıtımdan kaçındıkları
yayının toplam bedelin yüzde 50’si oranında para cezasına
çarptırılır.”
Şimdi,
komediye bakın: Bu cezayı kim verecek ; belli değil. Bunun
itirazı nereye yapılacak; belli değil. İtiraz, infazı
durduracak mı; belli değil. Peki, bu toplam bedel ne?
Dağıtımcıya toplam teslim edilen gazete miktarı
mı, yoksa elden çıkarılan mı, yoksa, satılan mı?
Biliyorsunuz bunun yüzde 40’ı - 50’si iade olunuyor. Bunun hangisi toplam
bedel?..
Bakın,
kanun tekniği bakımından da -içinizde hukukçular var- saçma
sapan bir kanun teklifi. Besbelli ki,
son derece aceleye getirilmiştir. O bakımdan, bunu da bir yere not
edin.
Şimdi,
eğer, “Efendim, gazeteyi halk okusun;
kamu görevi. Halkın okuması lazım diye bunu yaptık”
diyorsanız, gene yanlış. Dağıtım
yapılmadığı zaman orayı kapatıyorsunuz.
Kapatınca ne oluyor beyler? 1 gazete için kapattığınız
orası 100 gazeteyi dağıtamıyor. Hani kamu hizmeti ? 1 gazeteyi
dağıtmadı diye kapattığınız kuruluş, bu
ülkenin bütün gazetelerini dağıtacaktır. E, kapattığın zaman sen,
halkı bütün gazetelerden temelli mahrum bırakıyorsun. Hani kamu
hizmeti ? Hani haberleşme hürriyeti ? Bakın, bu da yok. (RP
sıralarından, “bağırma, heyecanlanma”sesleri)
Efendim,
heyecanımız hukuk çiğnendiği içindir, Anayasa
çiğnendiği içindir; o konuda elbette heyecanlanacağız.
(ANAP sıralarından, “Bravo”sesleri, alkışlar) Peki, sizin
heyecanınız niye? Daha dün, Devlet Bakanınız “Basın
Kanununu değiştireceğim” diye brifingler verdi. Bekleyin, onunla
beraber değiştirin. Bu acele niye? Bu iki maddeyi eklemek niye?
Heyecanlı kimmiş?!..
Bakın
arkadaşlar, bilmiyorsunuz işi; işin bir de promosyon tarafı
var. Şimdi, dağıtıcıya dediniz ki, bu gazeteyi dağıtacaksın;
tamam, mecbur kaldı; peki, bunun promosyon olarak, radyosu, televizyonu,
kitabı, ansiklopedisi var; hani onunla ilgili hüküm?..
Dağıtıcı onu da dağıtmaya mecbur mu? Onun için
yüzlerce depo tutmayacak mı, eleman tutmayacak mı? Hani onunla ilgili
bir hüküm!? Siz, bu kuruluşa, bu kadar angaryayı nasıl
yüklüyorsunuz?!. Yine yanlış, bakın!..
Arkadaşlar,
vaktim doluyor, heyecandan değil; vaktim yok, hepsini söyleyeyim diye
hızlı konuşuyorum. Sonuç olarak, hemen şunu söylüyorum: Bu
yasa teklifi, Anayasaya, A’dan Z’ye aykırıdır; bakın,
Anayasa profesörleri, hukukçular burada; Ticaret Yasasına A’dan Z’ye
aykırıdır; Türkiye’de yerleşmiş teamüle
aykırıdır. Ayrıca, çok duyduğumuz “adil düzen” diye
bir şey var; ona çok aykırıdır, ayıp oluyor...
Saygılar
sunarım. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Aksöz.
Sayın
milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki konuşmalar bitmiştir.
Maddelere
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.
1 inci
maddeyi okutuyorum:
Basın
Kanununa İki Ek Madde
Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi
MADDE 1. – 15.7.1950 tarihli ve 5680 sayılı
Basın Kanununa aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir.
“EK MADDE 7. – Süreli ve süresiz yayınların
dağıtımını yapan gerçek ve tüzelkişiler, talep
edilmesi ve mevzuatın öngördüğü şartların yerine
getirilmesi halinde, dağıtımını yaptıkları
diğer mevkutelerin satış fiyatı ile trajlarına göre
aldıkları dağıtım ücretini aşmayacak bir bedel
mukabilinde, bu yayınların dağıtımını yapmak
zorundadırlar. Aksine davranışta bulunanlar hakkında,
dağıtımından kaçındıkları yayının
toplam bedelinin % 50’sioranında ağır para cezasına
hükmolunur. Tekerrür halinde bu ceza iki katı olarak uygulanır ve faaliyetleri
3 aya kadar durdurulur.
BAŞKAN
– Madde üzerinde gruplar adına söz isteyen?.. Yok.
Şahısları
adına, Mehmet Emin Aydınbaş; buyurun efendim.
Süreniz 5
dakikadır.
MEHMET
EMİN AYDINBAŞ (İçel) – Sayın Başkan, sayın
üyeler; görüşülmekte olan Basın Kanununa Ek İki Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi hakkında, şahsım adına söz
almış bulunuyorum.
Muhterem
arkadaşlar, basın, halkımızın haber alma
özgürlüğünü yakından ilgilendirir. Ayrıca, basın ve
yayın özgürlüğü, Anayasa tarafından güvence altına
alınmış en temel haklardan biridir. Ancak, Anavatan Partisinden
şahsı adına söz alan sayın sözcü, basını, sanki,
bir tencere, bir tava firması derecesine düşürmek suretiyle, çok
önemli bir yaklaşım hatası yapmıştır.
Basın
öyle bir şeydir ki, bir gün içerisinde haberi topluyorsunuz,
basıyorsunuz, yayınlıyorsunuz ve tüketicisine
ulaştırıyorsunuz. Bu süreç içerisinde, Tüketicinin
Korunması Yasası ve Rekabetin Korunması Yasasıyla
korunması kısa süre içerisinde mümkün olmayan bir boşluğu
doldurmak üzere, bu madde tesis edilmiştir; çünkü, siz, Rekabetin
Korunması Yasasına uygun olarak, bu prosedürü bir gün içinde
işletip, yayının dağıtılmasından doğan
sakıncaları gideremezsiniz. Bu bakımdan, bu yasanın
çıkarılması zaruret haline gelmiştir.
Ayrıca,
tekel oluşması hakkında, bundan önce, Anavatan Partisi Grubu
adına konuşma yapan sayın sözcü arkadaşımız,
tekelleşmeyi önleyen bir yasa maddesinin olmadığından; bir
tekelleşmeden söz edilemeyeceğinden bahsetmiştir. Bu
arkadaşımıza, tekelleşmenin ne olduğu konusunu biraz
daha fazla araştırmasını tavsiye ediyorum. Bir tekelin
oluşması için, o konuda çalışacak diğer
firmaların oluşmasına engel olacak yasa maddelerinin
bulunması gerekli değildir. Ekonomik şartlar da tekelleri
oluşturur ve hükümetler, bu tekelin oluşmaması için elinden
geleni yapmak zorundadır.
Bir de,
bazı arkadaşlarımız, en tabiî hak olan sözleşme
hakkının ihlal edildiğinden bahsettiler. Bugün,
dağıtım şirketlerinin, tekelleşmek suretiyle, bayiler
üzerinde bir baskı kurduklarını ve bayilerin sözleşme
haklarını gasp ettiklerini hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla,
bayilerin, sözleşme hakkını gasp eden bu tekellerin, gördükleri
kamu hizmetine uygun olarak, bütün yayın organlarının
basılan yayınlarının dağıtımını
sağlaması, hiçbir zaman, sözleşme hakkını gasp etmek değildir;
çünkü, zaten, yasa maddesinde, buna mümasil, buna uygun basın yayın
organlarının yayınları hangi şartlarda
dağıtılıyorsa, dağıtılmaması söz konusu
olan matbu evrakın, gazetenin de aynı şartlarda
dağıtılacağı belirtilmiştir. Dolayısıyla,
siz, nasıl, bir telefon hizmetini, bir su hizmetini, bir elektrik
hizmetini, bazı insanlara veririm, bazı insanlara vermem
diyemiyorsanız; aynı şekilde, dağıtım
şirketlerinin de, Anayasayla güvence altına alınmış
haberleşme hürriyetini, basın yayın hürriyetini ilgilendiren bu
konuda, ben, şunu
dağıtırım, şunu dağıtmam diye tercih yapma
hakkına sahip olmaması gerekir.
Bu maddenin
son derece isabetli olduğunu ve büyük bir eksikliği ortadan
kaldırarak, basında dağıtım tekelleşmesinin
oluşmasına engel olacağını ifade ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Aydınbaş.
Sayın
Ersönmez Yarbay, buyurun efendim. (RP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5
dakika Sayın Yarbay.
ERSÖNMEZ
YARBAY (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk
basınının en önemli sorunlarından bir tanesi
tekelleşmedir. Bugün, okumakta olduğumuz gazetelerin yüzde 80’i iki
grup tarafından çıkarılmaktadır; dolayısıyla, bir
tekelleşme söz konusudur. Biz, bu tekelleşmeden şikâyet ederken,
bundan altı yedi ay önce, bu iki grup, tek bir dağtıım
şirketi kurarak, gazetelerde yüzde 80’lik bir paya sahipken, bu sefer
dağıtımda yüzde 100’lük bir tekel kuruluşu
oluşturmuşlardır. Dolayısıyla, basındaki
çoksesliliğin ortadan kalkma tehlikesiyle karşı
karşıya bulunmaktayız. Bu sebeple, ek madde 7’nin bu
şekilde geçmesinin çok faydalı olacağı kanaatindeyim. Bu,
aynı zamanda, Türkiye’de basının çoksesliliğinin
devamını sağlayacaktır ve bütün siyasî partiler için de
önemli bir sigorta olacaktır. Çünkü, halihazırdaki tekelci yapı
devam ettiği takdirde bir müddet sonra, özellikle seçimlerde, bu
dağıtım şirketi, bazı partilerin yayın
organlarına da engel koyabilecektir.
Onun için,
bu maddenin bu şekilde geçmesi, demokrasi açısından, basın
hürriyeti açısından ve haberleşme özgürlüğü
açısından faydalı olur kanaatindeyim.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (RP sırlarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Yarbay.
Sayın
milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.
Maddeyle
ilgili önerge var okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 107 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesiyle eklenen
ek madde 7’nin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
Mehmet
Keçeciler Murat
Başesgioğlu Ömer
Ertaş
Konya Kastamonu Mardin
Biltekin
Özdemir Ahmet
Kabil Hüsnü
Sıvalıoğlu
Samsun Rize Balıkesir
BAŞKAN – Komisyon, önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL
(Ankara) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükümet?..
DEVLET BAKANI SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) –
Hayır efendim, katılmıyoruz.
BAŞKAN – Efendim, Hükümet ve Komisyon önergeye
katılmıyor.
Önerge sahibi Sayın Başesgioğlu, buyurun
efendim.
Süreniz 5 dakika.
MURAT
BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, muhterem
arkadaşlar; önergemiz ek madde 7’ye ilişkindir. Aslında, daha
önce konuşan değerli konuşmacılar, bu maddenin Anayasaya
aykırılığını çok açık bir şekilde
ortaya koydular. Anayasamızda düzenlenmiş bulunan sözleşme
hürriyetine çok açık bir şekilde aykırılığı
ortadadır; ama, bütün bunlara rağmen, teklif sahipleri ve İktidar
Partisi Grupları, anlaşılan odur ki, bu
yanlışlıklarında ısrar etmektedirler.
Değerli
arkadaşlarım, husumetle, öfkeyle kanun yapmak bu Meclise
yaraşmaz. Bir kere, bu hakkı teslim etmemiz lazım. Evet,
doğrudur; basının bir bölümüyle, bugün İktidar Partisinin
bir grubu kavgalıdır, husumet içerisindedir; ama, Yasama Meclisini,
siyasî parti gruplarını bu konuda taraf etmeye veyahut da hakem
mercii yerine koymaya hakkımız yok. Çünkü, şu düzenleme,
tamamen, özel hukuk ilişkilerini ilgilendirmektedir, ticarî
ilişkileri düzenlemektedir. Dolayısıyla, Meclis olarak, yasa
koyucu olarak, ticarî alana müdahalemiz söz konusu olamaz.
Arkadaşlarım
ifade ettiler; tamam, tekelleşmeye karşıyız, basın
özgürlüğü, demokrasi, çokseslilik; bunlar güzel şeyler, parlak
laflar; ama, bunu özümsemek lazım. Yoksa, husumet duygularını
gizlemek için bu lafları paravan olarak kullanmayalım. Bugün,
basınla aranız bozuk, yarın belki düzelebilir; böyle olduğu
zaman, bu kanun teklifini geri mi alacaksınız?!.
Değerli
milletvekilleri, sadece bu kanun teklifi için söylemiyorum, bundan sonra
getireceğiniz teklifler için de aynı hassasiyeti göstermemiz
lazım.
Şimdi
“dağıtım konusunda, gazeteler yoksunluk çekecek” deniliyor; “iki
tane dağıtım şirketi var; diğer gazeteleri, diğer
ürünleri dağıtmayacak” deniliyor. Eğer, basın
özgürlüğüne, gazete okuruna bu kadar saygımız varsa, kendi
sermayesiyle, kendi emeğiyle şirket kurmuş insanlara bu işi
yüklemektense, o zaman, devletin kurumları var, PTT’ye bu yükü verelim,
PTT yapsın bu işi...
TEMEL
KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) – Vereceğiz.
MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Niye, kendi emeğiyle, kendi
sermayesiyle bu işi yapan insanlara müdahale ediyoruz, özel hukuk
alanına müdahale ediyoruz?
Evet,
arzım bu kadar; önergemizin kabulü yönünde oy kullanmanızı
istirham ediyor, saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Başesgioğlu.
Sayın
Başesgioğlu, sizin bir yoklama talebiniz var; önergenin
oylanması sırasında mı işlem yapalım, yoksa
maddenin oylanması sırasında mı?
MURAT
BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Önerge oylandıktan sonra...
BAŞKAN
– Peki.
Önergeye, Komisyon
ve Hükümet katılmıyor.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
III. – YOKLAMA
BAŞKAN
– Maddeyi oylarınıza sunacağım. Yalnız, maddenin
oylanması sırasında bir yoklama talebi var; yoklama talebini
okutup, imza sahibi arkadaşları arayacağız.
HÜSAMETTİN
KORKUTATA (Bingöl) – Ne kadar ayıp!..
BAŞKAN
– Canım, olur mu?! siz de her zaman yoklama istiyordunuz; bu, niye
ayıp olsun yani?!
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Genel Kurulda yeterli çoğunluk
bulunmadığından, yoklama yapılmasını arz ve
teklif ederiz.
Murat Başesgioğlu?.. Burada.
Mehmet Salih Yıldırım?.. Burada.
Selahattin Beyribey?.. Burada.
Süleyman Çelebi?.. Burada.
Erkan Mumcu?.. Burada.
İbrahim Özsoy?.. Burada.
Ali Coşkun?.. Burada.
Ömer Ertaş?.. Burada.
Ahmet Kabil?.. Burada.
M. Cumhur Ersümer?.. Burada.
Uğur Aksöz?.. Burada.
Safder Gaydalı?.. Burada.
İbrahim Çebi?.. Burada.
Levent Mıstıkoğlu?.. Burada.
Nabi Poyraz?.. Burada.
Ali Doğan?.. Burada.
Halit Dumankaya?.. Burada.
Ali Er?.. Burada.
Hüsnü Doğan?.. Burada.
Şükrü Yürür?.. Burada.
Ersin Taranoğlu?.. Burada.
Mustafa Balcılar?.. Burada.
BAŞKAN – Yeterli sayıda imza vardır;
yoklamaya Adana İlinden başlıyoruz.
(Yoklama yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız yoktur.
Ne kadar ara
verelim?
AHMET
KABİL (Rize) – Yarın efendim, yarın...
BAŞKAN
– Hayır efendim, yarın değil; zaten, yarın cuma.
Efendim, ara
vereceğiz.
İçtüzüğe
göre, yapılan ilk yoklamada çoğunluk olmazsa, en geç bir saat ara
verilir.
MURAT
BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – 10-15 dakika kâfi Sayın
Başkan.
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, kaç kişi eksik, sorabilir
miyim?
BAŞKAN
– Efendim, şimdi, 10 kişi eksik; ama, tabiî, yoklama isteyenler
dışarı çıkarsa 30 kişi oluyor.
Şimdi,
10 dakika mı ara verelim, 15 dakika mı?..
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) – 15 dakika ara verin Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Peki efendim.
Birleşime
15 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.40
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 20.00
BAŞKAN: Başkanvekili Kamer GENÇ
KÂTİP ÜYELER: Ünal YAŞAR
(Gaziantep), Mustafa BAŞ (İstanbul)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12 nci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Sayın
milletvekilleri, çalışmalarımıza devam ediyoruz.
III. –
YOKLAMA
BAŞKAN
– Bir önceki oturumda, görüşmekte olduğumuz yasa teklifinin 1 inci
maddesinin oylaması sırasında yoklama istenmişti;
yapılan yoklamada çoğunluk bulunmadığı için
birleşime 15 dakika ara vermiştim.
Şimdi,
yeniden yoklama yapacağım.
(Yoklama yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, maalesef, yapılan ikinci yoklamada da
çoğunluk bulunamamıştır.
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) – Kaç kişi eksik Sayın Başkan?
BAŞKAN
– Az bir şey aslında; 170 kişi var, 16 kişi eksik; neyse,
artık, 1 kişi veya 15 kişi fark etmez.
AHMET UYANIK
(Çankırı) – Ara verin Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Ara verme hakkımız yok; İçtüzüğümüz açık,
“yapılan birinci yoklamadan sonra en geç 1 saat ara verilir, yapılan
ikinci yoklamada çoğunluk bulunmazsa birleşim kapatılır”
diyor.
Sayın
milletvekilleri, bu arada, Cumhuriyet Bayramını da
kutlayacağız. Cumhuriyet Bayramının, milletimize ve
ulusumuza hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor; tüm
vatandaşlarımızın Cumhuriyet Bayramını
kutluyorum.
Alınan
karar gereğince, denetim konularını görüşmek için, 5
Kasım 1996 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 20.25
VII.– SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Artvin Millekvekili Süleyman
Hatinoğlu'nun, Artvin, Bartın ve Çankırı illerine bugüne
kadar vali atanmaması nedenine ilişkin Başbakandan sorusu ve
İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın cevabı (7/1278)
Süleyman
Hatinoğlu
Artvin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan
tarafından yazılı olarak cevaplandırılması
hususunda delaletlerinizi arz ederim.
Daha önceki DYP-ANAP hükümetlerinin son zamanında görevlerinden
alınan Artvin, Bartın ve Çankırı valilerinin yerine, yeni
valiler atanması sırasında DYP Grubuna ait bakanların
kararnameleri imzalamaması sonucunda çıkan anlaşmazlık
nedeniyle bahsi geçen illere vali atanamadığı
malumlarınızdır.
Şimdi ise bu üç ile, hükümet kurulalı 2 ay geçmesine
rağmen bu illere valilerin atanmamış olmasının
nedenleri anlaşılamamıştır.
Bu nedenle sorularım :
1. İller İdaresi Kanununa göre; bu illere uzun zamandan
beri vali atanamadığı halde işlerin normal yürüdüğüne,
inanıyor musunuz?
2. Halen bu üç ile vali atanmayışını nasıl
değerlendiriyorsunuz?
3. RP-DYP arasında valiler atamaları konusunda bir
uyumsuzluk var mıdır?
4. İlim olan Artvin'e valinin ne zaman
atanacağını açıklar mısınız?
5. Bir ilde valinin olmayışı nedeniyle; mahallî
idarelerde yaratmış olduğu boşluğu ve
sıkıntıları açıklar mısınız?
T.C.
İçişleri
Bakanlığı 23.10.1996
Personel
Genel Müdürlüğü
Sayı :
B050PGM0710001-Ş/13568
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 11.10.1996 tarih ve B.02.0.0010/00696 sayılı
yazınız.
Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu'nun Sayın
Başbakanımıza tevcih ettiği ve
Bakanlığımıza intikal eden ve tarafımdan yazılı
olarak cevaplandırılmasını istediği soru önergesine
(7/1278-3295) ait cevaplar aşağıya
çıkarılmıştır.
Arz ederim.
Mehmet
Ağar
İçişleri
Bakanı
Artvin Valisi iken, 8.4.1996 gün ve 96/8004
sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Merkez Valiliğine atanan
Selahattin Onur'un, bu işlemin iptali için başvurduğu
Danıştay 5 inci Dairesince 27.8.1996 gün ve 1996/1185
sayılı Yürütmeyi Durdurma kararı verilmiş olup, anılan
yürütmeyi durdurma kararına istinaden adı geçen 1.10.1996 tarihli
Bakanlık onayı ile Artvin Valiliği görevine iade edilerek,
12.10.1996 tarihinde Artvin Valiliği görevine
başlamıştır.
2.
– İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen'in, Trafik Yasa
Tasarısına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Mehmet Ağar'ın yazılı cevabı (7/1296)
Türkiye Büyük MilletMeclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
İçişleri Bakanı Sayın Mehmet Ağar tarafından
yazılı olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Sevigen
İstanbul
1. Uzun süreden beri Mecliste bekleyen Trafik
Yasasının çıkartılabilmesi için çalışmalarınız var
mı, varsa hangi aşamada?
2. Trafik Yasasının komisyonda
bekletilmesinden dolayı meydana gelen olaylardan kim sorumlu?
3. Trafik kazalarında ölenlerin
yakınları kimleri sorumlu tutacak?
4. Hazırlanan yasa taslağı sizce
yeterli mi, yeterli değilse siyasî parti ve uzmanların desteği
ile yeniden düzenlemeyi düşünüyor musunuz?
5. Yasanın çıkmasını
çeşitli federasyonların engellediği iddiaları söz konusu
mu? Böyle bir iddia doğruysa nasıl çözümlemeyi düşünüyorsunuz?
6. Emniyet Genel Müdürlüğünde
bağımsız bir trafik müdürlüğü kurmayı düşünüyor
musunuz?
7. Trafik memurları asayiş görevlerinden
arındırılmalı mı?
8. Trafik kazalarındaki ölümlerin çoğu
hastaneye nakli esnasında gerçekleşmektedir. Trafik ekiplerine bir
sağlık personeli vermeyi düşünüyor musunuz?
T.C.
İçişleri
Bakanlığı 24.10.1996
Emniyet
Genel Müdürlüğü
Sayı :
B.05.1.EGM.0.12.01.01/234011
Konu : Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının 7.10.1996 gün ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1296-3358/9165 sayılı yazısı.
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen tarafından TBMM
Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı
olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı
aşağıya çıkarılmıştır.
Trafik Yasa Tasarısı 17.10.1996 tarihinde Türkiye BüyükMillet
Meclisi Genel Kurulunda görüşülerek kabul edilmiştir.
Trafik kazalarında ölenlerin yakınları, kazada kusuru
görülen araç işleteni ile o aracın sigorta şirketini sorumlu
tutacaktır.
Hazırlanan yasa tasarısı bugünün koşullarında
trafikten sorumlu ilgili kurum ve kuruluşların görüşü
alınarak hazırlanmıştır.
Emniyet Genel Müdürlüğünden ayrı bir Trafik Genel
Müdürlüğünün kurulmasını düşünmüyoruz.
Trafik hizmetinde görevli memurların esasen polis olmaları
sebebiyle genel zabıtadan arındırılması uygun görülmemiştir.
Trafik ekiplerine sağlık personel verilmesinden ziyade trafik
kazalarında sürekli şekilde devriye görevli ambulans uygulaması
için Trafik Yasasında değişiklik yapan son çıkan yasa
Sağlık Bakanlığına yeni görevler vermiş olup,
ayrıca trafik zabıtalarına bu alanda eğitim verilmesi de
uygulamada bulunmaktadır.
Bilgilerinize arz ederim..
Mehmet
Ağar
İçişleri
Bakanı
3.
– Niğde Milletvekili Akın Gönen'in, Niğde Gümrük
Müdürlüğüne yapılacak personel atamalarına ilişkin sorusu
ve DevletBakanı Ayfer Yılmaz'ın yazılı cevabı
(7/1309)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Niğde İli ile ilgili aşağıdaki
sorularımın gümrüklerden sorumlu Sayın Devlet Bakanı
tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını
arz ederim.
Saygılarımla. 13.9.1996
Akın
Gönen
Niğde
1. Niğde Gümrük Müdürlüğüne asaleten
müdür ataması yapılmış mıdır?
Yapılmamışsa ne zaman yapılacaktır?
2. Bu müdürlükte ithalat işlemlerinin
yapılabilmesi için zarurî olan ithalat gümrükleme işlemlerini yapacak
teknik ve idarî personel var mıdır? Yoksa neden atama
yapılmamaktadır?
T.C.
Başbakanlık 22.10.1996
Gümrük
Müsteşarlığı
Gümrükler
Genel Müdürlüğü
Sayı
: 7/1309-049910
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi
Başkanlığının 7.10.1996 günlü, A.01.0.GNS.0.10.0002-7/1309-3412/9415
sayılı yazısı.
Tarafımdan yazılı olarak
cevaplandırılmak üzere Niğde Milletvekili Akın Gönen
tarafından sorulan ilgi yazıda belirtilen sorulara ilişkin
cevabımız aşağıda sunulmuştur.
1. 25.2.1992 tarihli 21182 sayılı Resmî
Gazetede yayımlana yönetmelik değişikliği ile 3 üncü
sınıf Niğde Gümrük Müdürlüğü kurularak faaliyete
geçirilmiştir.
Niğde Gümrük Müdürlüğü 7.11.1995 tarihli
22456 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan yönetmelik
değişikliği ile 1 inci sınıfa yükseltilmesine
karşılık; fonksiyonel bir gümrük idaresinin tüm üniteleriyle
tesis edilebilmesi için, yörenin ekonomik potansiyeline uygun fizikî alt
yapının tamamlanması gerektiğinden, bütçe olanakları
ölçüsünde yatırım programlarına bağlı bulunarak 1 inci
sınıf olarak faaliyete geçirilmesine ilişkin hazırlık
çalışmaları devam etmektedir.
Niğde Gümrük Müdürlüğünün personel
ihtiyacı kurulduğu tarihten bugüne kadar Mersin Gümrükleri
Başmüdürlüğünden geçici görevlendirme yapılmak suretiyle
karşılanmaktadır. Bu kapsamda anılan Gümrük Müdürlüğünde
1 müdür yardımcısı, 1 muayene memuru ve 2 memur geçici olarak
görev yapmaktadır.
Halihazırdaki iş durumu dikkate
alındığında geçici olarak görevli personel ihtiyacı
karşılamakla birlikte personel açısından durumunun
iyileştirilmesini teminen; yapılan yükselme sınavını
kazanan ve çekilen kura neticesinde Niğde Gümrük Müdürlüğünü çeken 1
müdür yardımcısı ile yeterlilik sınavı neticesinde
anılan Gümrük Müdürlüğünü kura ile çeken 1 muayene memurunun
ataması tamamlanmıştır.
Ayrıca, 1996 yılı genel atama döneminde
adı geçen gümrük müdürlüğüne kalıcı personelle takviye
edilmesi amacıyla 2 memur atanması cihetine gidilmiştir.
Personel sıkıntısı nedeniyle bugüne
kadar müdür ataması yapılamayan ve müdür
yardımcısının müdürlüğe vekâletiyle yürütülen
Niğde Gümrük Müdürlüğünün müdür ihtiyacı; yapılacak
müdürlük sınavı neticesine göre atama yapılmak suretiyle
karşılanacaktır.
2. İthalat işlemlerinin yürütülmesinden
teknik ve ihtisas gerektiren bir kadroda istihdam edilen muayene
memurlarının sorumlu olmaları nedeniyle bu görev Mersin
Gümrükleri Başmüdürlüğünden geçici olarak görevlendirilen muayene
memuru tarafından yerine getirilmektedir. Ancak, ataması
yapılacak muayene memurunun göreve başlamasını müteakip
personel durumu kalıcı bir çözüme kavuşturulacaktır.
Bilgilerine arz ederim.
Ayfer
Yılmaz
Devlet
Bakanı
4. – Konya
Milletvekili Nezir Büyükcengiz'in, cezası kesinleşen bir
şahsın yakalanmama nedenlerine ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın yazılı
cevabı (7/1329)
Türkiye BüyükMillet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
İçişleri Bakanı Sayın Mehmet Ağar tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasına aracılığınızı
saygılarımla arz ederim. 11.9.1996
Nezir
Büyükcengiz
Konya
Konya İli Çumra İlçesi kapatılan Ülkü
Ocakları Başkanı Nurettin Çalı 21.4.1978 tarihinde silahla
saldırdığı Hüseyin Özer'i öldürmeye tam teşebbüs
teşkil edecek şekilde yaralamşıtır.
Nurettin Çalı hakkında Konya 2 nci
Ağır Ceza Mahkemesince verilen 1978/243 esas sayılı 16
yıl ağır hapis, 1 yıl da hapis cezasına ilişkin karar
yargıtay onayından geçerek 24.9.1980 tarihinde
kesinleşmiştir.
Ancak cezası kesinleşen Nurettin Çalı
bugüne kadar yakalanmamıştır. Dolayısıyla, olayın
mağduru Hüseyin Özer başvurularından hiç bir sonuç
alamamıştır.
Sorular :
1. Nurettin Çalı bugüne kadar neden
yakalanmamıştır?
2. Yakalanmamasında herhangi bir kasıt
var mıdır?
3. Hükümlü Nurettin Çalı bugüne kadar
yakalanmadığına göre birileri tarafından korunmakta
mıdır?
T.C.
İçişleri
Bakanlığı 24.10.1996
Emniyet
Genel Müdürlüğü
Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01-234010
Konu : Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük MilletMeclisi
Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının
7.10.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1329-3398/9366 sayılı
yazısı.
Konya Milletvekili Nezir Büyükcengiz tarafından
TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan
yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru
önergesinin cevabı aşağıya
çıkarılmıştır :
Önergede sözü edilen ve Konya 2 nci Ağır Ceza
Mahkemesince hakkında 16 yıl ağır hapis, 1 yıl hapis
cezası verilen Dede oğlu 1950 Konya doğumlu Nurettin Çalı,
Konya Cumhuriyet Başsavcılığının 3.9.1984 tarihli
yakalama istemi üzerine yapılan araştırmalarda bilinen tümü
adreslerinde aranmış fakat bulunamamıştır. Halen Türkiye
genelinde aranmasına devam edilmekle birlikte, hudut kapılarına
da gerekli talimat verilmiştir.
Olayın müştekisi olan Hüseyin Özer'e de konu
ile ilgili bilgi verilmiştir.
Ayrıca, adı geçenin İzmir İlinde
ikamet eden kardeşi ise 10.8.1984 tarihli ifadesinde, Nurettin
Çalı'nın yurt dışında olduğunu ve Türkiye'ye
gelip gitmediğini beyan etmiştir.
Önergede ileri sürüldüğü gibi Nurettin
Çalı'nın yakalanamamasında herhangi bir kasıt
olmadığı gibi korunması diye bir durum kesinlikle söz
konusu değildir.
Bilgilerinize arz ederim.
Mehmet
Ağar
İçişleri
Bakanı
5. –
İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı'nın, vakıf
eserlerinin kiraya verilme şartlarına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Ahmet Cemil Tunç'un yazılı cevabı (7/1361)
Türkiye BüyükMilletMeclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Devlet
Bakanı Sayın Ahmet Cemil Tunç tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
Bülent
Akarcalı
İstanbul
1. Ata yadigârı, sanat şaheseri
vakıf eserlerimiz hangi şartlarda kiraya verilmektedir?
2. Kira şartlarında, vakıf eserinin
tarihî ve mimarî güzelliğinin bozulmamasına riayet edilmesi
nasıl sağlanmaktadır?
3. Başta İstanbul olmak üzere kiraya
verilen çok sayıda han, hamam, sebil, vs, vakıf eserinin iç ve
dış mekânlarının tahribini önlemek için ne
yapıyorsunuz?
4. Bu duruma örnek olarak verebileceğim
İstanbul'da 5 inci Murat adına yaptırılmış
Muradiye Sebilinin kiracı tarafından çirkinleştirilmesini
önlemek için ne gibi tedbirler alacaksınız?
T.C.
Devlet
Bakanlığı 22.10.1996
Sayı :
B.02.0.012/04.01-850
Türkiye BüyükMillet Meclisi
Başkanlığına
İlgi :07.10.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1361-3480/9740
sayılı yazınız.
İlgi yazınızla
Bakanlığımıza intikal ettirilen, İstanbul Milletvekili
Bülent Akarcalı'nın vermiş olduğu yazılı soru
önergesine verilen cevap ekte gönderilmiştir.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Ahmet
Cemil Tunç
DevletBakanı
İstanbul Milletvekili Sayın Bülent
Akarcalı’nın 7/1361-3480 Sayılı Yazılı Soru
Önergesine Verilen Cevaptır.
Soru 1. Ata yadigarı, sanat
şaheseri vakıf eserlerimiz hangi şartlarda kiraya verilmektedir?
Cevap 1. Bakanlığım bağlı kuruluşu
Vakıflar Genel Müdürlüğü yönetimindeki taşınmazlar, 2886
sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerine göre ve
taşınmazın özelliği de dikkate alınarak
hazırlanan genel şartname çerçevesinde kiraya verilmektedir.
Soru 2. Kira
şartlarında, vakıf eserinin tarihî ve mimarî güzelliğinin
bozulmamasına riayet edilmesi nasıl sağlanmaktadır?
Cevap 2. Kira Genel Şartnamesinin 14 üncü maddesi “Kiracı
giderleri tamamen kendisine ait olmasını kabul etse dahi
Vakıflar İdaresinden resmen yazılı izin almadan
taşınmaz malın bölme, duvar, kapı, oda gibi esas
yapısını değiştiremez ve taşınmaz mala
herhangi bir ek yapamaz. Aksi takdirde taşınmaz malı eski duruma
getirmeye ve kiralananda bir zarar ve ziyan meydana gelmiş ise ayrıca
ödemeye zorunludur. Bu halde Vakıflar Genel Müdürlüğü kira
sözleşmesini feshe serbesttir. Kiralanan eski eser ise taşınmaza
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanunu uyarınca tasarruf edilir. Kiracı İdareden ve Yüksek Kuruldan
izin almadan taşınmazda hiçbir tamirat, tadilat ve eklenti
yapamaz.Aksi halde, kiracı hakkında tazminat, tahliye ve ceza
davası açılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Vakıf taşınmazda kiracısı tarafından
yapılmak istenilen tadilat talebi Vakıflar Genel Müdürlüğü
teknik elemanlarınca incelenmekte ve uygun bulunması halinde tadilat
projesi tasdik edilerek tadilata izin verilmektedir. Taşınmaz eski
eser ise ayrıca tadilat projesi ilgili Koruma Kuruluna da tasdik
ettirilmektedir. Tarihî ve mimarî özelliğe sahip vakıf
taşınmaz kiracılarına, Vakıflar Genel
Müdürlüğünün izni ve Koruma Kurulunun kararı olmadan hiç bir
şekilde tadilat yapma yetkisi verilmemektedir. Tadilat izni verilen yerler
için, yapılan tadilatlar, tadilatın devamı sırasında
ve bitiminde Genel Müdürlük teknik elemanlarınca kontrol edilmektedir.
Soru 3. Başta İstanbul olmak üzere kiraya verilen çok
sayıda han, hamam sebil vs, vakıf eserinin iç ve dış
mekanlarının tahribini önlemek için ne yapıyorsunuz?
Cevap 3. Vakıflar Genel Müdürlüğünce kiraya verilen vakıf
taşınmazlar, sürekli olarak, Vakıflar Bölge Müdürlüğü
elemanlarınca denetlenmekte olup, vakıf eserde idarenin izni
dışında tadilat yapan ve eserin içi ve dış
mekanlarının tahrip olmasına neden olan kiracı tespit
edildiği takdirde, gerek eserin eski haline getirilmesi ve gerekse
kiracının tahliyesi hususunda Genel Şartnamenin 14 üncü
maddesine göre işlem yapılmaktadır.
Soru 4. —Bu duruma örnek olarak verebileceğim İstanbul’da 5
inci Murat adına yaptırılmış Muradiye Sebilinin
kiracı tarafından çirkinleştirilmesini önlemek için ne gibi
tedbirler alacaksınız?
Cevap 4. İstanbul-Eminönü İlçesi,
Hüdavendigar Caddesinde bulunan Muradiye Sebili Mülhak (Vezir-i Azam Sadri
Esbak Halil Hamit Paşa) Vakfına ait olup, Mütevellisi Ali Erol
Derviş Bukey tarafından yönetilmektedir.İstanbul Vakıflar
Bölge Müdürlüğü teknik elemanlarınca yapılan incelemede,
Muradiye Sebili kiracısı tarafından izin alınmadan tadilat
ve onarım yapıldığı tespit edilmiştir. Bunun
üzerine Vakıf Mütevellisi, yapılan tadilatların eski haline
getirilmesi, bundan böyle Vakıflar Genel Müdürlüğünün izni
dışında, yönetiminde bulunan taşınmazlarda tadilat
yaptırmaması hususunda bir yazı ile uyarılmış
olup, konu Bakanlığım bağlı kuruluşu
Vakıflar Genel Müdürlüğünce takip edilmektedir.
6.—Muğla
Milletvekili Fikret Uzunhasan’ın, Muğla-Yatağan İlçesine
bir SSK hastanesi yapılmasına ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in
yazılı cevabı (7/1371)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Necati Çelik
tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını
arz ederim.
Saygılarımla. 26.9.1996
Fikret
Uzunhasan
Muğla
Muğla İli Yatağan ve Milas
İlçelerinde birbirine yakın (3) adet termik santral, ayrıca
linyit, kuvars, mermer vs. gibi madenlerin ve bağlı fabrikaların
ve turizmin yoğun olduğu ilçelerdir. Dolayısıyla işçi
istihdamının da yoğun olması, SSK sağlık
hizmetlerine şiddetle ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu hizmetlerin sadece Bakanlığınıza
bağlı Muğla SSK hastanesinde verilmiş olması; burada
hem hizmet sıkışıklığına, hem de zaman
kaybına sebep olduğundan çok sakıncalı durumlar
arzetmektedir.
Oysa Yatağan İlçesinde oldukça iyi imkânlara
sahip ve düzenli bir devlet hastanesi mevcuttur.
Sorular :
1. Sağlık Bakanlığı
(Yatağan Devlet Hastanesinden) SSK sağlık hizmetleri vermesi
için hizmet satın alınması düşünülmekte midir?
2. Yatağan İlçesinde yeri hazır
olması dolayısıyla Bakanlığınızca 1997
programı için SSK hastanesi yapılması düşünülüyor mu?
T.
C.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
Sosyal Güvenlik
Kuruluşları Genel Müdürlüğü 24.10.1996
Sayı
:B.13.0.SGK-0-13-00-01/6422-27293
Konu :Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi :7.10.1996 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1371-3497/9847 sayılı yazınız.
Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan
tarafından hazırlanan “Muğla Yatağan İlçesine Sosyal
Sigortalar Kurumunca hastane yapılmasına ilişkin”
yazılı soru önergesi Bakanlığımca incelenmiştir.
Yatağan İlçesine hastane yapılması
konusu Sosyal Sigortalar Kurumunun 1998 yılı yatırım
programı teklifini hazırlamakla görevli komisyonda görüşülerek
teklife dahil edilmesi için gerekli not alınmış olup, projenin
yatırım programında yer almasını takiben gerekli
çalışmalara başlanılacaktır.
Bilgilerinize arz ederim.
Necati
Çelik
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı
7.—Muğla
Milletvekili Zeki Çakıroğlu’nun, Sakarya İl Belediye
Başkanlığınca işten çıkarılan işçilere
ilişkin sorusu ve Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanı Necati
Çelik’in yazılı cevabı (7/1383)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Yazılı soru önergemin Çalışma ve
SosyalGüvenlik Bakanınca cevaplandırılması istemi ile
içtüzük hükümlerine göre işleme konulmasını arz ederim.
Saygılarımla. 30.9.1996
Zeki
Çakıroğlu
Muğla
Sayın Bakan, Milletvekili ve Bakan olmadan
Hak-İş Konfederasyon Başkanı idiniz.
Sakarya İl Belediye Başkanınca partiler
halinde 500’ün üzerinde ve son olarak toplu 400 kişi işten
atılmıştır.
Söz konusu iş yerinde Hizmet-İş
sendikası yetkilidir.
İşçilerin işten
çıkarılması “Tenkisat kararı” ile
sağlanmıştır.
Sorular :
1. 400 işçinin toplu işten
çıkartılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
2. İşçi temsilcisi bir kişi
olduğunuza biz hâlâ inanmak istiyoruz. İşçilerin iadesini
düşünüyor musunuz? Bu konuda ne yapacaksınız?
3. İşten atılan işçiler
arasında, malül-sakat var mıdır?
4. Tenkisata ilişkin yasa hükümlerine uygun
tasarruf var mıdır?
5. Bu konuyla ilgili bölge çalışma
müfettişleri görevlendirdiniz mi?
6. Konuyu inceletip iş yasasına uymayan
tasarruf varsa ne gibi çözüm getireceksiniz?
T.
C.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
Çalışma
Genel Müdürlüğü 23.10.1996
Sayı
:B.13.0.ÇGM-0-11-00-01/637-14138-27170
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi :TBMM Başkanlığının
10.10.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1383-3519/9964 sayılı
yazısı.
İlgi yazı ekinde alınan Muğla
Milletvekili Zeki Çakıroğlu’nun “Sakarya Belediyesi işyerindeki
uygulamalar” ilişkin yazılı soru önergesi üzerine konu
Bakanlığım İş Müfettişince yerinde
incelenmiş ve sonuçta;
—Teftiş tarihi itibariyle (15.10.1996)
işyerinde 770 erkek ve 11 kadın olmak üzere toplam 781 işçinin
çalıştığı, bunlardan 19’unun sakat 2’sinin de eski
hükümlü olduğu,
— Belediye bünyesinde bulunan 10 ayrı müdürlükte
çalışan işçilerden toplam 399’unun hizmet akitlerine, 14.9.1996
tarihinde 1475 sayılı İş Kanununun 13 üncü maddesi
uyarınca, söz konusu işçilerin hizmetlerine ihtiyaç duyulmaması
ve Belediyenin içinde bulunduğu malî kriz nedeniyle son verildiği,
bunlardan 10 tanesinin “sakat işçi” olduğu, işten
çıkarılanlar arasında “eski hükümlü” bulunmadığı,
—Belediyenin Temizlik İşleri
Müdürlüğü’nde çalışan Zekeriya Varol, Ayhan Mandacı,
Ercüment Keskin, Demir Kınalı, Veysel Meçli, Veysel Saka, Halit Adak
isimli işçilerin hizmet akitlerinin, 1475 sayılı İş
Kanununun 13 üncü maddesine göre ihbar ve kıdem tazminatları
taraflarına ödenerek feshedildiği,
—İş akitleri feshedilen 399 işçiden
herbiri için tahakkuk ettirilen net 160 000 000 TL. ihbar
tazminatlarının Emlak Bankasının “Merkez” ve “Ankara
Caddesi” şubelerinde işçiler adına açtırılan hesap
numalarının 16.9.1996 tarihinde bloke edildiği ve almaları
için işçilere tebliğatta bulunulduğu,
—Ayrıca, işçiler adına tahakkuk
ettirilen kıdem tazminatları toplamını karşılamak
amacıyla 170 000 000 000 TL.’nın yine Emlak Bankası’nın
“Ankara Caddesi” şubesinde, Adapazarı Belediyesi adına
açılan “239532” numaralı
hesapta bloke edildiği, bu durumun işçilere, işyerinde liste
asmak suretiyle duyurulduğu, bu duyuru üzerine tazminatını almak
için başvuruda bulunan işçilere hak ettiği tazminat
tutarında çek verildiği, işçilerin bu çekle Emlak
Bankası’na müracaat etmeleri halinde söz konusu banka hesabından
kıdem tazminatlarının ödendiği,
—İşveren vekili tarafından, iş
akitleri feshedilen işçilerin hak ettikleri ancak taraflarına
ödenemeyen ücret, sosyal yardım, izin ücreti ve benzeri
haklarının ödenmesine de, hesaplama işleminin bitmesinden sonra
başlanabileceğinin beyan edildiği,
—İşverenlikçe, iş akitleri feshedilen
işçilere ait EK-2 “İşçi Çıkış Bildirim
Listesi”nin tanzim edilerek Bakanlığıma ve Kocaeli Bölge
Müdürlüğüne intikal ettirildiği, ancak, 1475 sayılı
İş Kanununun 24 üncü maddesine göre işçi çıkarımı
ile ilgili olarak İş ve İşçi Bulma Kurumu’na bildirim
yükümlülüğünün yerine getirilmediği,
hususları tespit edilmiştir.
Bakanlığım İş
Müfettişlerince, işçi-işveren ilişkilerinde
çalışma barışının sağlanması, hak ve
menfaatlerin gözetilmesi amacı ile Bakanlığımın
uygulamakla yükümlü olduğu kanunlar çerçevesinde, basın dahil
alınan duyumlar ve intikal eden tüm müracaatlar üzerine gerekli
incelemeler derhal ve titizlikle yapılmakta, iş mevzuatına
aykırı uygulamanın tespiti halinde de kanunlarda belirtilen
cezaî müeyyideler uygulanmaktadır.
Ayrıca teftiş programları çerçevesinde
işyerlerinin genel denetimleri de periyodik olarak
yapılmaktadır.
Nitekim; Bakanlığıma intikal eden soru
önergesi üzerine yapılan incelemeden önce de Sakarya Belediyesi
işyerinde, toplu iş çıkışı ile ilgili olarak
Bakanlığım İş Müfettişince bir inceleme daha
yapılmış, toplu işçi çıkışını,
süresi içinde İş ve İşçi Bulma Kurumuna bildirmeyen
işverenlik hakkında, 1475 sayılı İş Kanununun 24
üncü maddesine muhalefetten, aynı Kanunun 3493 sayılı Kanun ile
değişik 107 nci maddesi uyarınca idarî para cezası
uygulanmıştır.
Ayrıca, 1475 sayılı İş
Kanununun 24 üncü maddesinde düzenlenen “İşverenler bu kanunun 13
üncü maddesinde belirtilen şartlara uyarak işine son verdiği
işçilerin yerine çıkarma tarihinden itibaren 6 ay içinde başkaca
işçi alamaz” hükmü gereğince de, konu Bakanlığımca
takibe alınmış olup, belirtilen süre içinde, işyerine yeni
işçi alınması halinde, işverenlik hakkında anılan
kanun maddesine muhalefetten aynı Kanunun 98/B maddesinde belirtilen cezaî
müeyyide uygulanabilecektir.
Ancak, iş mevzuatımızda 2821
sayılı Sendikalar Kanununun 30 uncu maddesi gereğince
işyeri sendika temsilcilerinin işe iade edilebilmeleri hükmü
dışında, işten çıkarılan işçilerin işe
iadesini düzenleyen herhangi bir hüküm yer almadığından, iş
akitleri feshedilen işçilerin işe iadesi konusunda idarî bir
işlem yapılamamıştır.
Diğer yandan; çalışma hayatında
takip edilen uygulamalar sonucu tespit edilen eksiklik ve
aksaklıkların giderilmesi için halen uygulanmakta olan iş
mevzuatına ilişkin kanunlarda gerekli değişiklik
çalışmaları da Bakanlığımca teşekkül
ettirilen komisyonlarca sürdürülmektedir.
Bu kapsamda; işçilere ve sendika yöneticilerine
iş güvencesi sağlamayı amaçlayan, daha önce
Başbakanlıkça TBMM’ne sunulan, ancak yeni yasama döneminin
başlaması ile birlikte hükümsüz kaldığından 28.3.1996
tarihinde Bakanlığıma iade edilen “1475 sayılı
İş Kanunu ile 2821 Sayılı Sendikalar Kanununun Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun
Tasarısı (İş Güvencesi)” ile ilgili değerlendirme
çalışmaları da sürdürülmektedir.
Söz konusu Tasarının
kanunlaşmasından sonra, işten çıkarmalar ile ilgili
karşılaşılan sorunların büyük ölçüde
giderilebileceği düşünülmektedir.
Bilgilerinize arz ederim.
Necati
Çelik
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı
8. —Samsun
Milletvekili Yalçın Gürtan’ın, Samsun Gümrüğü ve Gümrük Müdürüne
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ayfer Yılmaz’ın
yazılı cevabı (7/1403)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Sayın Devlet Bakanı Nafiz Kurt tarafından yazılı
olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim. 2.10.1996
Saygılarımla.
Av.
Yalçın Gürtan
Samsun
1. Rusya’dan Samsun Gümrüğüne gelen tırlar
Samsun Gümrüğü yerine niçin Derince Gümrüğünde gümrüklenme
işlemlerini yaptırmaktadırlar?
2. Samsun Gümrük Müdürü iken yaptığı
olumsuz işler nedeniyle görevinden ayrılan kişinin yeniden
aynı göreve getirilmesinin gerekçesi nedir?
3. Rusya’dan Samsun’a gelen tırlar hangi nedenle
Fatsa, Terme ve Ünye Gümrüğünde işlem yaptırmaktadırlar?
4. Normal ithalatın Samsun Gümrüğünde
yapılmamasının nedenleri nelerdir?
T.
C.
Başbakanlık
Gümrük
Müsteşarlığı 23.10.1996
Gümrükler
Genel Müdürlüğü
Sayı
:B.02.1.GÜM.0.06.00.07.209-344-049928
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi :Kanunlar ve Kararlar Dairesi
Başkanlığının 10.10.996 tarihli,
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1403-3559/10060 sayılı yazınız.
Devlet Bakanı Sayın Nafiz Kurt
tarafından cevaplandırılmak üzere Samsun Milletvekili
Yalçın Gürtan tarafından sorulan ilgi yazı eki soru önergesinde
belirtilen sorulara ilişkin cevaplarımız aşağıda
sunulmuştur.
1. 29.5.1994 tarihli, 21944 sayılı Resmî
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Kara Yolu İle
Uluslararası Eşya Taşıyan Araçların Seyir, Konaklama,
Denetleme, Güvenlik ve Gümrük İşlemleri İle Tır
Güzergâhlarına İlişkin Tebliğ” ile Hareket Noktası
Gümrük İdaresi, Yol Boyu Gümrük İdaresi, Varış Noktası
Gümrük İdaresi, Giriş Gümrük İdaresi ve Çıkış
Gümrük İdaresi tanımlanmıştır.
Buna göre, ihracatçı ülkede gümrük belgeleri
düzenlenirken (TIR karnesi), ithalatçı ülkede hangi gümrük idaresinden
işlem yapılacak ise bu gümrük idaresi belgelerde belirtilir.
Eğer belirtilmemiş ise Giriş-Transit Gümrüğünde (Samsun’da
bu gümrük idaresi Yolcu Salonu Gümrük Müdürlüğüdür.) mal sahibi adına
hareket eden nakliyat acentası gideceği gümrüğü yazılı
olarak idareye bildirir ve işlem talep doğrultusunda
sonuçlandırılır. Dolayısıyla Samsun Gümrüğü
yerine Derince gümrüğünün tercih edilmesi bu sebebe dayanmaktadır.
2. Samsun Gümrükleri Başmüdürlüğüne
bağlı olarak Samsun Demir ve Ağaç Ürünleri İhtisas Gümrük
Müdürlüğü, Samsun Yolcu Salonu Gümrük Müdürlüğü ve Samsun Gümrük
Müdürlüğü olmak üzere 3 ayrı Gümrük Müdürlüğünün faaliyet göstermesi
ve Samsun Gümrük Müdürü iken yaptığı olumsuz işler
nedeniyle görevinden ayrıldığı belirtilen kişinin
isminin belirtilmemesi nedeniyle bu konuda bilgi verilmesi mümkün
olmamıştır.
Bu itibarla kastedilen Gümrük Müdürünün ismen bildirilmesi halinde ilgili hakkında
gerekli bilginin verilmesi mümkün olacaktır.
Ayrıca, Samsun Gümrükleri Başmüdürlüğü
ve bağlantılarında görevli personelin görev yerleri farklı
gümrük idarelerinin ihtiyaç, personelin gümrük mevzuatının her
alanında yetiştirilebilmesi ve mahallileşmenin önlenmesi
amacıyla yılda bir kez değiştirilmektedir.
3. Terme İlçesinde gümrük idaresi
bulunmamaktadır.Ünye ve Fatsa Gümrükİdareleri Samsun Gümrükleri
Başmüdürlüğü bağlantısı olup, Ünye ve Fatsalı
ithalatçıların ve ihracatçıların bu idarelerden gümrük
işlemlerini yaptırmaları hukuken mümkün bulunmamaktadır.
4. Normal ithalatın Samsun Gümrüğünden
yapılmaması iddiasının nereden kaynaklandığı
ve hangi ölçüler esas alınarak bu tespitin yapıldığı
bilinmemekle birlikte, 1 ve 3 üncü maddelerde de belirtildiği üzere
Uluslararası Tır Sözleşmesi Hükümleri Çerçevesinde
İthalatçının talebi doğrultusunda boşaltma ve
diğer gümrük işlemlerinin 1 inci sınıf diğer gümrük
idaresinde yapılması mevzuat dahilindedir.
Bilgilerine sunulur.
Ayfer
Yılmaz
Devlet
Bakanı
9. –
Bartın Milletvekili CaferTufan Yazıcıoğlu’nun, oyuncak
türündeki patlayıcı madde satışının
yasaklanmasına ve halka açık yerlerde tombala
oynatılmamasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Mehmet Ağar’ın yazılı cevabı (7/1427)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Sayın İçişleri Bakanı tarafından yazılı
olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz
ve talep ederim.
Cafer
Tufan Yazıcıoğlu
Bartın
Soru 1. Her yıl binlerce çocuğumuzun sakat
kalmasına neden olan oyuncak nevinden patlayıcı maddelerin
satımının yasaklanması düşünülmekte midir?
2. Karadeniz bölgesinde yaban domuzlarına
karşı mücadele etmek için Devlet ne gibi tedbirler alıyor,
vatandaşa nasıl yardım ediyor?
3. Geçen Ramazan ayı boyunca halka açık
yerlerde para ile spor klüplerine yardım adı altında Mülki amirlerin
izni ile tombala oynatılmaktadır. Bu karar doğru mudur? Bu
Ramazan ayı bunun önlenmesi için genelge çıkarılacak
mıdır?
T.C.
İçişleri
Bakanlığı
Emniyet
GenelMüdürlüğü
Sayı :
B.05.1.EGM.0.12.01.01/234009 24.10.1996
Konu : Yazılı soru önergesi.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının
10.10.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1427-3604/10164 sayılı
yazısı.
Bartın Milletvekili CaferTufan
Yazıcıoğlu tarafından TBMM Başkanlığına
sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması
istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya
çıkarılmıştır.
Önergede sözü edilen oyuncak nevinden
patlayıcı maddelerin emniyetli bir şekilde
kullanılması hususunda tüzük taslağı
hazırlanmış olup, Bakanlıkların görüşüne
sunulmuştur.
3167 Sayılı Kara Avcılığı
Kanununa göre yaban domuzu her zaman avlanan av hayvanlarındandır.
Ancak; aynı Kanunun ilgili maddesine göre her yıl alınan Merkez
Av Komisyonu Kararı gereğince Mart,Nisan, Mayıs, Haziran ve
Temmuz aylarında sürek avı ile avlanmak yasaktır. Yaban
domuzlarının çoğalmaları ve zararlı olmaları
halinde ise vatandaşın şikâyetçi olma durumuna göre kontrol ve
denetim altında Millî Parklar ve Av-Yaban Hayatı Genel
Müdürlüğünce sürek avına izin verilmektedir.
Merkez Av Komisyonu Kararı gereğince,
bağ bahçe sahipleri ürünlerini korumak amacı ile hiçbir izne ve
kısıtlamaya tabi olmadan bağ ve bahçelerinde yaban domuzu
avlayabilmektedirler.
Önergede sözü edilen, Ramazan ayında tombala
oyununun oynatılması TürkCeza Kanununun ilgili maddelerine göre kumar
kapsamına girdiğinden, izin verilmemesi ve oynatanlar hakkında
gereğinin yapılması için valiliklere talimat verilmiş olup,
gelecek Ramazan ayında ise intikal edecek ihbar ve şikâyetlerin
değerlendirilmesi suretiyle gerekli tedbirlerin alınması yönünde
valiliklere tekrar talimat verilecektir.
Bilgilerinize arz ederim.
MehmetAğar
İçişleri
Bakanı
10. –
Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın,
telefon fatura bedellerinin banka şubelerine ödenebilmesine ilişkin
sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı
cevabı (7/1440)
Türkiye BüyükMillet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
yazılı olarak Ulaştırma Bakanı SayınÖmer
Barutçutarafından yanıtlanmasını saygılarımla arz
ederim.
B.
Fırat Dayanıklı
Tekirdağ
Telefon faturalarımızın altında
“Faturalarınızı Türkiyenin her yerinde Vakıf, Şeker,
Halk, Emlak bankaları şubelerinden ödeyebilirsiniz” ibaresi
bulunduğu halde bu bankaların Çorlu’daki şubeleri bu görevi
yapmamaktadırlar. Benzer problemlerin başka bölgelerde de olduğu
bildirilmektedir.
Türk Telekom, bu problemin düzeltilmesi için ne gibi
önlemler almıştır, ne gibi düzenlemeler yapacaktır?
Vatandaşın telefon faturalarını,
gerektiğinde başka şehirlerden ödeyebilmesi için yapılan
düzenlemelerin işleyişindeki aksaklıkları gidermek için ne
gibi mekanizmalar kurulmuştur?
T.C.
Ulaştırma
Bakanlığı
Araştırma
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu Başkanlığı
Sayı :
B.0.11.APK. 0.10.01.21/EA.1384-24257 23.10.1996
Konu : Tekirdağ Milletvekili B. Fırat
Dayanıklı’nın
yazılı soru önergesi Hk.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının
10 Ekim 1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-3702 Sayılı
yazısı.
Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat
Dayanıklı’nın Bakanlığıma yönelttiği
7/1440-3654 sayılı soru önergesinin cevabı ekte
sunulmuştur.
Bilgileriniz arz ederim.
Ömer
Barutçu
Ulaştırma
Bakanı
Tekirdağ
Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın 7/1440-3654
Sayılı
Yazılı Soru
Önergesi ve Cevabı
Soru : Telefon faturalarımızın
altında “Faturalarınızı Türkiye'nin her yerinde Vakıf,
Şeker, Halk, Emlak bankaları şubelerinden ödeyebilirsiniz”
ibaresi bulunduğu halde bu bankaların Çorlu’daki şubeleri bu
görevi yapmamaktadırlar. Benzer problemlerin başka bölgelerde de
olduğu bildirilmektedir.
Türk Telekom, bu problemin düzeltilmesi için ne gibi
önlemler almıştır, ne gibi düzenlemeler yapacaktır?
Vatandaşın telefon faturalarını,
gerektiğinde başka şehirlerden ödeyebilmesi için yapılan
düzenlemelerin işleyişindeki aksaklıkları gidermek için ne
gibi mekanizmalar kurulmuştur?
Cevap :Bankalar aracılığı ile
tahsilat işlemlerine Tekirdağ İlinde Vakıfbank ve Halkbank
ile Mart 1996, Emlakbank ile Nisan 1996 tarihinden itibaren
başlanmıştır. Şekerbank ile Tekirdağ ili için bir
sözleşme bulunmamaktadır. Bankalar aracılığıyla
tahsilat işlemleri, bankaların imkânları dahilinde
yapıldığından her ilde tüm bankalarla çalışma
mümkün olmamaktadır. Bu nedenle de her ile ait faturalarda hangi bankalar
ile işlem yapılabiliyorsa o bankaların adı yer
almaktadır. Nitekim Tekirdağ ili faturalarında ekteki örnekte de
görüleceği gibi Şekerbank’ın adı bulunmamaktadır.
Sözkonusu uygulamanın başlaması ile
birlikte Tekirdağ Başmüdürlüğünden ilçeleri de dahil olmak üzere
borç bilgilerini içeren bantlar bu Bankalara teslim edilmekte ve bankalarca ana
bilgisayarlarına yüklenmektedir. Anılan işlemler her ayın
ilk son ödeme tarihinden en geç 3 ay veya 4 gün önce tamamlanmaktadır.
Ancak bu tarihten önce abone faturası eline ulaşsın veya
ulaşmasın Banka şubesine gidip ödeme yapmak istediğinde,
borç bilgileri banka sistemlerine henüz yüklenmemiş olduğundan banka
şubeleri ödemeyi kabul etmemektedir.
Bu ve buna benzer aksaklıkların önlenmesini
teminen, Türk Telekom GenelMüdürlüğünce her türlü faturaları
alacakların tahsilatını on-line olarak, Türkiye’nin her yerinden
ve çeşitli ödeme noktalarında (Bankalar, Türk Telekom ve Posta
İşletmesi Şubeleri/Gişeleri) fatura ibraz mecburiyeti
olmaksızın yapılabilmesi amacıyla Merkezî Tahsilat sistemi
ve il bilgisayar sistemleri ihaleleri tamamlanmış olup, peyderpey
kurulmasına başlanmıştır. Yedi ay içerisinde tüm
Türkiye’de tahsilatın % 83’üne denk gelen kısmı on-line ile
yapılacak olup, borcundan dolayı açma ve kapama işlemleri de
otomasyona alınmış olacaktır.
Not :
Yazılı soruyla ilgili diğer bilgiler dosyasındadır.
11. –
Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın,
Çorlu Havaalanı inşaatının gecikme nedenlerine ilişkin
sorusu ve Ulaştırma Bakanı Ömer Barutçu’nun yazılı
cevabı (7/1441)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
yazılı olarak Ulaştırma Bakanı Sayın ÖmerBarutçu
tarafından yanıtlanmasını saygılarımla arz
ederim.
Dr.
B. Fırat Dayanıklı
Tekirdağ
Çorlu Havaalanı tevsii inşaatının
çok yavaş ilerlediği, projenin planlanan süre içinde
bitirilemediği izlenmektedir.
Bu gecikmenin nedenleri nelerdir?
Proje ne zaman bitirilecektir?
T.C.
Ulaştırma
Bakanlığı
Araştırma
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu Başkanlığı
Sayı :
B.0.11.APK. 0.10.01.21/EA.1383-24256 23.10.1996
Konu : Tekirdağ Milletvekili B. Fırat
Dayanıklı’nın
yazılı
soru önergesi Hk.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının
10 Ekim 1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-37 02 sayılı
yazısı.
Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat
Dayanıklı’nın Bakanlığıma yönelttiği
7/1441-3655 sayılı soru önergesinin cevabı ekte
sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
ÖmerBarutçu
Ulaştırma
Bakanı
Tekirdağ
Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı’nın 7/1441-3655
Sayılı
Yazılı Soru
Önergesi ve Cevabı
Soru : Çorlu Havaalanı tevsii
inşaatının çok yavaş ilerlediği, projenin planlanan
süre içinde bitirilemediği izlenmektedir.
Bu gecikmenin nedenleri nelerdir?
Proje ne zaman bitirilecektir?
Cevap : Çorlu Hava meydanı inşaatı
işi kapsamında yeralan apron ve taksi yolu inşaatları ikmal
edilmiştir. Projede herhangi bir gecikme sözkonusu olmayıp, Terminal
Binası projeleri tasdik edilerek işe
başlanılmıştır. İşin bitim tarihi
31.12.1997’dir.
Üç İlçe
ve Bir İl Kurulması ile 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifine verilen oyların sonucu :
Kanunlaşmıştır.
Üye
Sayısı : 550
Kullanılan
Oy : 302
Kabul
Edenler : 295
Reddedenler : —
Çekinser : 1
Geçersiz
Oylar : 2
Oya
Katılmayanlar : 252
Mükerrer
Oylar : 4
Açık
Üyelikler : —
(Kabul
Edenler)
ADANA
Uğur
Aksöz
İmren
Aykut
M. Ali
Bilici
Yakup
Budak
Sıtkı
Cengil
İ.
Cevher Cevheri
Erol
Çevikçe
M. Halit
Dağlı
Veli
Andaç Durak
Orhan
Kavuncu
Mustafa
Küpeli
Arif
Sezer
İbrahim
Ertan Yülek
ADIYAMAN
Mahmut
Nedim Bilgiç
Ahmet
Çelik
Ahmet
Doğan
AFYON
Sait Açba
İsmet
Attila
H.
İbrahim Özsoy
Nuri
Yabuz
AĞRI
M.
Sıddık Altay
Cemil
Erhan
Celal
Esin
M.
Ziyaattin Tokar
AKSARAY
Mehmet
Altınsoy
Murtaza
Özkanlı
Sadi
Somuncuoğlu
AMASYA
Aslan Ali
Hatipoğlu
Ahmet
İyimaya
Cemalettin
Lafcı
Haydar
Oymak
ANKARA
İlhan
Aküzüm
Saffet
Arıkan Bedük
Gökhan
Çapoğlu
Cemil
Çiçek
Ali
Dinçer
Mehmet
Ekici
Ömer
Ekinci
Ünal
Erkan
Mehmet
Gölhan
Agâh
Oktay Güner
Şaban
Karataş
M. Seyfi
Oktay
Önder Sav
Yücel
Seçkiner
Ahmet
Tekdal
Rıza
Ulucak
Hikmet
Uluğbay
ANTALYA
Osman
Berberoğlu
Hayri
Doğan
Metin
Şahin
ARDAHAN
İsmet
Atalay
ARTVİN
Süleyman
Hatinoğlu
AYDIN
Ali
Rıza Gönül
Nahit
Menteşe
Muhammet
Polat
İsmet
Sezgin
BALIKESİR
Mustafa
Güven Karahan
İsmail
Özgün
Hüsnü
Sıvalıoğlu
BARTIN
Köksal
Toptan
BAYBURT
Suat
Pamukçu
BİLECİK
Şerif
Çim
Bahattin
Şeker
BİNGÖL
Kâzım
Ataoğlu
Hüsamettin
Korkutata
BİTLİS
Zeki
Ergezen
Edip
Safder Gaydalı
BOLU
Abbas
İnceayan
Mustafa
Karslıoğlu
BURDUR
Kâzım
Üstüner
BURSA
Yüksel
Aksu
Cavit
Çağlar
İlhan
Kesici
Cemal
Külahlı
Ali Osman
Sönmez
Turhan
Tayan
ÇANAKKALE
Hikmet
Aydın
Mustafa Cumhur
Ersümer
A. Hamdi
Üçpınarlar
ÇANKIRI
İsmail
Coşar
Ahmet
Uyanık
ÇORUM
Bekir
Aksoy
Zülfikâr
Gazi
Ali
Haydar Şahin
DENİZLİ
Hasan
Korkmazcan
DİYARBAKIR
Ferit
Bora
M. Salim
Ensarioğlu
Sacit
Günbey
Ömer
Vehbi Hatipoğlu
EDİRNE
Ümran
Akkan
Evren
Bulut
Erdal Kesebir
ELAZIĞ
Mehmet
Ağar
Ömer
Naimi Barım
Hasan
Belhan
Ahmet
Cemil Tunç
ERZİNCAN
Tevhit
Karakaya
ERZURUM
Zeki
Ertugay
Lütfü
Esengün
Abdulilah
Fırat
Necati
Güllülü
İsmail
Köse
Aslan
Polat
Şinasi
Yavuz
ESKİŞEHİR
Necati
Albay
Demir
Berberoğlu
Mahmut
Erdir
GAZİANTEP
Nurettin
Aktaş
Mehmet
Batallı
Kahraman
Emmioğlu
Ali
Ilıksoy
MehmetBedri
İncetahtacı
Ünal
Yaşar
GİRESUN
Turhan
Alçelik
Burhan
Kara
GÜMÜŞHANE
Mahmut
Oltan Sungurlu
HAKKÂRİ
Naim
Geylani
Mustafa
Zeydan
HATAY
Abdulkadir
Akgöl
Süleyman
Metin Kalkan
Nihat
Matkap
Mehmet
Sılay
Ali Uyar
Hüseyin
Yayla
IĞDIR
Şamil
Ayrım
ISPARTA
Mustafa
Köylü
Erkan
Mumcu
İÇEL
Fevzi
Arıcı
Mehmet
Emin Aydınbaş
Halil Cin
Ali Er
Abdülbaki
Gökçel
Turhan
Güven
Ayfer
Yılmaz
İSTANBUL
Ziya
Aktaş
Yıldırım
Aktuna
Tayyar
Altıkulaç
Ahat Andican
Mehmet
Aydın
Mustafa
Baş
Tansu
Çiller
Gürcan
Dağdaş
H. Hüsnü
Doğan
Halit
Dumankaya
Hasan
Tekin Enerem
Ekrem
Erdem
Mehmet
Fuat Fırat
İsmail
Kahraman
Hüsayin
Kansu
Hayri
Kozakçıoğlu
Mehmet
Tahir Köse
Emin Kul
Necdet
Menzir
Ali
Oğuz
Korkut
Özal
Mehmet
Cevdet Selvi
Osman
Yumakoğulları
Bahattin
Yücel
Bahri
Zengin
Namık
Kemal Zeybek
İZMİR
Hasan
Denizkurdu
Şükrü
Sina Gürel
Aydın
Güven Gürkan
Birgen
Keleş
Işılay
Saygın
Ufuk
Söylemez
Sabri
Tekir
KAHRAMANMARAŞ
Esat
Bütün
HasanDikici
Avni
Doğan
AhmetDökülmez
Mustafa
Kamalak
MehmetSağlam
KARAMAN
Abdullah
Özbey
Zeki Ünal
Fikret
Ünlü
KARS
Y.
Selahattin Beyribey
Çetin
Bilgir
Sabri
Güner
Zeki
Karabayır
KASTAMONU
Fethi
Acar
Murat
Başesgioğlu
NurhanTekinel
Haluk
Yıldız
KAYSERİ
Memduh
Büyükkılıç
Osman
Çilsal
Abdullah Gül
Salih
Kapusuz
Recep
Kırış
KIRIKKALE
Kemal
Albayrak
Mikail
Korkmaz
Recep
Mızrak
KIRKLARELİ
A. Sezal
Özbek
Cemal
Özbilen
KIRŞEHİR
Ömer
Demir
Cafer
Güneş
KİLİS
Mustafa
Kemal Ateş
KOCAELİ
Bülent
Atasayan
Necati
Çelik
İsmail
Kalkandelen
ŞevketKazan
KONYA
Hüseyin
Arı
Abdullah
Turan Bilge
Nezir
Büyükcengiz
Veysel
Candan
Remzi
Çetin
Necati
Çetinkaya
Necmettin
Erbakan
Abdullah
Gencer
Teoman
Rıza Güneri
Mehmet
Keçeciler
Hasan
Hüseyin Öz
Lütfi
Yalman
Mehmet
Ali Yavuz
KÜTAHYA
Emin
Karaa
İsmail
Karakuyu
Metin
Perli
MALATYA
Miraç
Akdoğan
Oğuzhan
Asiltürk
Yaşar
Canbay
Fikret
Karabekmez
M. Recai
Kutan
MANİSA
Bülent
Arınç
Tevfik
Diker
Hasan
Gülay
Sümer
Oral
Yahya
Uslu
Cihan
Yazar
MARDİN
Fehim
Adak
Muzaffer
Arıkan
Mahmut
Duyan
Ömer
Ertaş
Hüseyin
Yıldız
MUĞLA
İrfettin
Akar
Lale
Aytaman
Zeki
Çakıroğlu
Mustafa
Dedeoğlu
Enis
Yalım Erez
MUŞ
Sabahattin
Yıldız
NEVŞEHİR
Mehmet
Elkatmış
NİĞDE
Doğan
Baran
Akın
Gönen
Mehmet
Salih Katırcıoğlu
ORDU
Hüseyin
Olgun Akın
İhsan
Çabuk
Müjdat
Koç
Mustafa
Hasan Öz
Refaiddin
Şahin
RİZE
Ahmet
Kabil
SAKARYA
Nezir
Aydın
Cevat
Ayhan
Ertuğrul
Eryılmaz
Ersin
Taranoğlu
SAMSUN
Cemal
Alişan
İrfan
Demiralp
Ahmet
Demircan
Ayhan
Gürel
Yalçın
Gürtan
Murat
Karayalçın
Nafiz
Kurt
Biltekin
Özdemir
Latif
Öztek
SİİRT
Nizamettin
Sevgili
SİNOP
Metin Bostancıoğlu
SIVAS
Musa
Demirci
Temel
Karamollaoğlu
Abdüllatif
Şener
Nevzat
Yanmaz
ŞANLIURFA
Necmettin
Cevheri
İbrahim
Halil Çelik
Abdülkadir
Öncel
ŞIRNAK
Mehmet
Tatar
Mehmet
Salih Yıldırım
TEKİRDAĞ
Nihan
İlgün
TOKAT
Abdullah
Arslan
Hanefi
Çelik
Ali
Şevki Erek
Ahmet
Fevzi İnceöz
Şahin
Ulusoy
TRABZON
İbrahim
Çebi
Kemalettin
Göktaş
Hikmet
Sami Türk
UŞAK
Yıldırım
Aktürk
Hasan
Karakaya
Mehmet
Yaşar Ünal
VAN
Maliki
Ejder Arvas
Şaban
Şevli
Mahmut
Yılbaş
YALOVA
Cevdet
Aydın
YOZGAT
İlyas
Arslan
Abdullah
Örnek
ZONGULDAK
Ömer
Barutçu
Tahsin
Boray Baycık
Hasan
Gemici
(Çekinser)
BURSA
Hayati Korkmaz
(Oya
Katılmayanlar)
ADANA
Cevdet
Akçalı
İbrahim
Yavuz Bildik
Mehmet
Büyükyılmaz
Tuncay
Karaytuğ
ADIYAMAN
Mahmut
Bozkurt
Celal
Topkan
AFYON
Osman
Hazer
Yaman
Törüner
Kubilay
Uygun
AĞRI
Yaşar
Eryılmaz
AKSARAY
Nevzat
Köse
ANKARA
Nejat
Arseven
Yılmaz
Ateş
AhmetBilge
HasanHüseyin
Ceylan
Eşref
Erdem
Halis
Uluç Gürkan (Bşk. V.)
İrfan
Köksalan
MehmetSağdıç
İlker
Tuncay
Aydın
Tümen
Ersönmez
Yarbay
ANTALYA
Deniz
Baykal
Arif Ahmet
Denizolgun
Emre
Gönensay
İbrahim
Gürdal
Bekir
Kumbul
Sami
Küçükbaşkan
Yusuf
Öztop
ARDAHAN
Saffet
Kaya
ARTVİN
Metin
Arifağaoğlu
Hasan
Ekinci
AYDIN
Cengiz
Altınkaya
M. Fatih
Atay
Sema
Pişkinsüt
Yüksel
Yalova
BALIKESİR
Abdülbaki
Ataç
AhmetBilgiç
Safa Giray
Tamer
Kanber
İ.
Önder Kırlı (İ. A.)
İlyas
Yılmazyıldız
BARTIN
Zeki
Çakan
Cafer
Tufan Yazıcıoğlu
BATMAN
Alaattin
Sever Aydın
Ataullah
Hamidi
Musa Okçu
Faris
Özdemir
BAYBURT
Ülkü
Güney
BİTLİS
Kâmran
İnan
Abdulhaluk
Mutlu
BOLU
Avni
Akyol
Feti
Görür
Necmi Hoşver
Mustafa
Yünlüoğlu
BURDUR
Mustafa
Çiloğlu
Yusuf
Ekinci
BURSA
Ali Rahmi
Beyreli
Abdülkadir
Cenkçiler
Mehmet
Altan Karapaşaoğlu
Feridun
Pehlivan
Yahya
Şimşek
Ertuğrul
Yalçınbayır
İbrahim
Yazıcı
ÇANAKKALE
Ahmet
Küçük
Nevfel
Şahin
ÇANKIRI
Mete
Bülgün
ÇORUM
Mehmet
Aykaç
HasanÇağlayan
Yasin
Hatiboğlu (Bşk. V.)
DENİZLİ
M. Kemal
Aykurt
Hilmi
Develi
Mehmet
Gözlükaya
Adnan
Keskin
Haluk
Müftüler
Ramazan
Yenidede
DİYARBAKIR
Abdülkadir
Aksu
Muzaffer
Arslan
Seyyit
Haşim Haşimi
Yakup
Hatipoğlu
Sebgetullah
Seydaoğlu
Salih
Sümer
EDİRNE
Mustafa
İlimen
ELAZIĞ
Cihan
Paçacı
ERZİNCAN
Mustafa
Kul
Naci
Terzi
Mustafa
Yıldız
ERZURUM
Ömer
Özyılmaz
ESKİŞEHİR
Mustafa
Balcılar
İbrahim
Yaşar Dedelek
Hanifi
Demirkol
GAZİANTEP
Hikmet
Çetin
Mustafa
R. Taşar
Mustafa
Yılmaz (İ. A.)
GİRESUN
Yavuz
Köymen
Ergun
Özdemir
Rasim
Zaimoğlu
GÜMÜŞHANE
Lütfi
Doğan
HATAY
Fuat Çay
Ali Günay
Levent
Mıstıkoğlu
Atilla
Sav
IĞDIR
Adil
Aşırım
ISPARTA
Ömer
Bilgin
A. Aykon
Doğan
Halil
Yıldız
İÇEL
Oya
Araslı
Saffet
Benli
D. Fikri
Sağlar
Mustafa
İstemihan Talay
Rüştü
Kâzım Yücelen
İSTANBUL
Bülent
Akarcalı
Meral
Akşener
Sedat
Aloğlu
Refik
Aras
Azmi
Ateş
Mukadder
Başeğmez
Ali
Coşkun
Nami
Çağan
Bülent
Ecevit
Süleyman
Arif Emre
Algan
Hacaloğlu
Metin
Işık
Cefi
Jozef Kamhi
Ercan
Karakaş
Yılmaz
Karakoyunlu
M. Cavit
Kavak
Ahmet
Güryüz Ketenci
Osman
Kılıç
Göksal
Küçükali
Aydın
Menderes
Mehmet
Moğultay
Yusuf
Namoğlu
Altan
Öymen
Ali Talip
Özdemir
H.
Hüsamettin Özkan
Yusuf
Pamuk
Mehmet
Sevigen
Ahmet Tan
Güneş
Taner
Bülent
Tanla
Zekeriya
Temizel
Erdoğan
Toprak
Ali Topuz
Şadan
Tuzcu
İZMİR
Veli
Aksoy
Turhan
Arınç
Ali
Rıza Bodur
Işın
Çelebi
İ.
Kaya Erdem
Sabri
Ergül
Gencay
Gürün
Mehmet
Köstepen
Atilla
Mutman
Metin
Öney
Ahmet
Piriştina
Rüşdü
Saracoglu
Rıfat
Serdaroğlu
Süha
Tanık
Hakan
Tartan
Zerrin
Yeniceli
İsmail
Yılmaz
KAHRAMANMARAŞ
Ali
Doğan
Ali
Şahin
KARABÜK
Şinasi
Altıner
Hayrettin
Dilekcan
Erol
Karan
KASTAMONU
Hadi
Dilekçi
KAYSERİ
İsmail
Cem
Ayvaz
Gökdemir
Nurettin
Kaldırımcı
İbrahim
Yılmaz
KIRIKKALE
Hacı
Filiz
KIRKLARELİ
İrfan
Gürpınar
Necdet
Tekin
KIRŞEHİR
Mehmet Ali
Altın
KİLİS
Doğan
Güreş
KOCAELİ
Halil
Çalık
Onur
Kumbaracıbaşı
Osman
Pepe
Hayrettin
Uzun
Bekir
Yurdagül
KONYA
Ahmet
Alkan
Ali
Günaydın
Mustafa
Ünaldı
KÜTAHYA
Ahmet
Derin
Mustafa
Kalemli (Başkan)
MehmetKorkmaz
MALATYA
Metin
Emiroğlu
Ayhan
Fırat
MANİSA
Abdullah
Akarsu
Rıza
Akçalı
Ayseli
Göksoy
Ekrem
Pakdemirli
Erdoğan
Yetenç
MARDİN
Süleyman
Çelebi
MUĞLA
Fikret
Uzunhasan
MUŞ
Necmettin
Dede
Nedim
İlci
Erkan
Kemaloğlu
NEVŞEHİR
Abdülkadir
Baş
Esat
Kıratlıoğlu
NİĞDE
Ergun
Özkan
ORDU
Mustafa
Bahri Kibar
Nabi Poyraz
Şükrü
Yürür
RİZE
Avni
Kabaoğlu
Ahmet
Mesut Yılmaz
Şevki
Yılmaz
SAKARYA
Teoman
Akgür
Nevzat
Ercan (B.)
Ahmet
Neidim
SAMSUN
Musa
Uzunkaya
Adem
Yıldız
SİİRT
Ahmet
Nurettin Aydın
Mehmet
Emin Aydın
SİNOP
Kadir
Bozkurt
Yaşar
Topçu
SIVAS
Tahsin
Irmak
Mahmut
Işık
Muhsin
Yazıcıoğlu
ŞANLIURFA
Sedat
Edip Bucak
Seyit
Eyyüpoğlu
Eyyüp
Cenap Gülpınar
Zülfükâr
İzol
Ahmet
Karavar
M. Fevzi
Şıhanlıoğlu
ŞIRNAK
Bayar
Ökten
TEKİRDAĞ
Fevzi
Aytekin
Bayram
Fırat Dayanıklı
HasanPeker
Enis
Sülün
TOKAT
Metin
Gürdere
Bekir Sobacı
TRABZON
Eyüp
Aşık
Yusuf
Bahadır
Ali Kemal
Başaran
Şeref
Malkoç
İsmail
İlhan Sungur
TUNCELİ
Kamer
Genç (Bşk. V.)
Orhan
Veli Yıldırım
VAN
Mustafa
Bayram
Şerif
Bedirhanoğlu
Fethullah
Erbaş
YALOVA
Yaşar
Okuyan
YOZGAT
Kâzım
Arslan
Yusuf
Bacanlı
Lütfullah
Kayalar
İsmail
Durak Ünlü
ZONGULDAK
Veysel
Atasoy
Necmettin
Aydın
Osman
Mümtaz Soysal
(Geçersiz
oylar)
BİNGÖL İSTANBUL
Mahmut Sönmez Mehmet
Ali Şahin
(Mükerrer
oylar)
DİYARBAKIR TOKAT
Ömer Vehbi Hatipoğlu (Kabul) Ali Şevki Erek
(Kabul)
İZMİR ZONGULDAK
Hasan Denizkurdu
(Kabul) Tahsin
Boray Baycık (Kabul)
TUTANAĞIN
SONU