T.B.M.M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 32
126 ncı Birleşim
24. 7. 1997 Perşembe
İÇİNDEKİLER
T.B.M.M.
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 32
126 ncı Birleşim
24. 7. 1997 Perşembe
İÇİNDEKİLER
I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. GELEN KÂĞITLAR
III. YOKLAMALAR
IV. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmazın, imam-hatip liselerini kapatma ve engelleme girişimlerine ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbayın cevabı
2. İstanbul Milletvekili Ali Coşkunun, Başbağlar Köyündeki katliamdan sonra, söz verildiği halde, bu köy halkının yaralarının sarılmadığına ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlunun cevabı
3. Gümüşhane Milletvekili Lütfi Doğanın, ülkemizdeki eğitim seviyesinin en ileri dereceye yükseltilmesine ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbayın cevabı
B) Tezkereler ve Önergeler
1. Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/958)
2. Kayseri Milletvekili Osman Çilsalın, Millî Eğitim, Kültür ve Spor Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/223)
3. Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoyun (10/25) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/424)
4. Trabzon Milletvekili Hikmet Sami Türkün, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/425)
5. İstanbul Milletvekili Nami Çağanın, Avrupa Birliği-Türkiye Karma Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/426)
6. İçel Milletvekili Halil Cinin (6/497) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/227)
V. SEÇİMLER
A) Komİsyonlarda AçIk Bulunan Üyelİklere Seçİm
1. Anayasa; Dışişleri; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji; Tarım, Orman ve Köyişleri; Kamu İktisadî Teşebbüsleri ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim
VI. KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23)
2. Emniyet Teşkilat Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı : 132)
3. Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 492 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/218) (S. Sayısı : 164)
4. 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 326 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/71, 1/111) (S. Sayısı : 168)
5. Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller; Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile 292 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı : 232)
6. Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Çevre komisyonları raporları (1/436) (S. Sayısı : 332)
7. İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 5 Arkadaşının; Genel Nüfus Tespiti Yapılması ve Seçmen Kütüklerinin Güncelleştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (2/216) (S.Sayısı :40)
8. Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili M. Seyfi Oktayın Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ve Adalet ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/576) (S. Sayısı : 303)
VII. SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. Ankara Milletvekili Ali Dinçerin, Ankara-Bala karayoluna ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçunun yazılı cevabı (7/2884)
2. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Polatlıya bağlı bazı köylerin sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Hüsamettin Özkanın yazılı cevabı (7/2888)
3. Bursa Milletvekili Feridun Pehlivanın, yapılması düşünülen Bursa doğalgaz çevirim santraline ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümerin yazılı cevabı (7/3002)
4. Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbayın, bazı firmaların vergi ödemediği iddiasına ve Kaldırım Rafine Tuz Fabrikasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Eyüp Aşıkın yazılı cevabı (7/3010)
5. Bursa Milletvekili Feridun Pehlivanın, Sincan Belediyesinin düzenlediği Kudüs gecesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlunun yazılı cevabı (7/3042)
6. İzmir Milletvekili Hakan Tartanın, gazeteci Metin Göktepe olayına karışan emniyet mensuplarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlunun yazılı cevabı (7/3050)
7. İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalının;
- İstanbul-Yenikapı Mevlevihanesinde yangından önce bulunan antika eserlere,
- İstanbul-Yenikapı Mevlevihanesinde çıkan yangına,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Metin Gürderenin yazılı cevabı (7/3060, 3065)
8. Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklının, Tekirdağ-Şarköy küçük sanayi sitesi inşaatına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erezin yazılı cevabı (7/3074)
9. Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklının;
-Tekirdağ-Şarköy içmesuyu projesine,
-Tekirdağ-Şarköy kanalizasyon inşaatına,
İlişkin soruları ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçunun yazılı cevabı (7/3077, 3079)
10. Hatay Milletvekili Levent Mıstıkoğlunun, Hatay İlinde deprem nedeniyle zarar gören vatandaşlara yapılacak yardımlara ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçunun yazılı cevabı (7/3138)
I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00te açıldı.
Antalya Milletvekili Yusuf Öztopun, Antalyada meydana gelen orman yangınıyla ilgili gündemdışı konuşmasına, Orman Bakanı Ersin Taranoğlu,
Şırnak Milletvekili Bayar Öktenin, Kuzey Iraktan mazot getiren araçlardan elde edilecek gelirle oluşturulacak fona ilişkin gündemdışı konuşmasına, Devlet Bakanı Mehmet Salih Yıldırım,
Tokat Milletvekili Hanefi Çelikin, son günlerde Tokatta tırmanma gösterdiği iddia edilen terör olaylarıyla ilgili gündemdışı konuşmasına da İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu,
Cevap verdi.
Bolu Milletvekili Abbas İnceayanın, Çevre Komisyonu,
Sakarya Milletvekili Ahmet Neidim, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu,
Erzurum Milletvekili Necati Güllülünün, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu,
İstanbul Milletvekili Refik Arasın, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu,
Kars Milletvekili Selahattin Beyribeyin, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu,
Mardin Milletvekili Süleyman Çelebi ve Ordu Milletvekili Bahri Kibarın, İçişleri Komisyonu,
Üyeliklerinden çekildiklerine ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmında bulunan Uğur Mumcu Cinayetinin Açıklığa Kavuşturulması Konusundaki Meclis Araştırması Komisyonunun 344 sıra sayılı raporunun görüşmelerinin 22.7.1997 Salı günkü birleşiminde yapılması mümkün olamadığından, İçtüzüğün 103 üncü maddesine göre görüşme süresi sona ermiş bulunan, ancak, İçtüzüğün 49 uncu maddesine göre bugün görüşüleceği bildirilmeyen sözkonusu raporun görüşmelerinin 23.7.1997 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ve bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurul önerisi kabul edildi.
Başkanlık Divanında açık bulunan ve DSP Grubuna düşen bir İdare Amirliğine İzmir Milletvekili Hakan Tartan seçildi.
55 inci Hükümetin güvenoyu alması nedeniyle, Anayasanın 162, İçtüzüğün 21 inci maddeleri uyarınca Plan ve Bütçe Komisyonu üyelikleri için siyasî parti gruplarınca gösterilen adayların listesi okundu; yapılan oylama sonucunda, listede adı geçen milletvekillerinin Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliklerine seçildikleri açıklandı.
Plan ve Bütçe Komisyonunda bağımsızlara düşen iki üyelikten açık olan birine, Ankara Milletvekili Mehmet Ekici seçildi.
Başkanlıkça, Plan ve Bütçe Komisyonunun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak üzere toplanacakları gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.
Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Refah Partisi Grubuna düşen bir üyelik için aday gösterilen Karaman Milletvekili Zeki Ünal;
Doğru Yol Partisine düşen ve grubunca aday gösterilen :
(10/162, 163, 164 ve 175) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda boş bulunan bir üyelik için,Ardahan Milletvekili Saffet Kaya;
(10/18, 27, 30, 68, 113, 170) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonunda boş bulunan bir üyelik için de, Ordu Milletvekili Müjdat Koç;
Seçildiler.
Gündemin Oylaması Yapılacak İşler kısmında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ve Tacikistan Cumhuriyeti Arasında Yarıtımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/506) (S. Sayısı : 234), tekrarlanan açık oylaması sonucunda, kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.
Bu birleşimde görüşülmesine karar verilen, Denizli Milletvekili Adnan Keskin ve 28 arkadaşının, Uğur Mumcu cinayetinin açıklığa kavuşturulması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi üzerine kurulan Meclis araştırması komisyonu raporu (10/86), (S. Sayısı : 344) üzerindeki genel görüşmeler tamamlandı.
Kanun tasarısı ve tekliflerini görüşmek için, 24 Temmuz 1997 Perşembe günü saat 15.00te toplanmak üzere, birleşime 18.41de son verildi.
Yasin Hatiboğlu Başkanvekili
Ünal Yaşar Zeki Ergezen Gaziantep Bitlis Kâtip Üye Kâtip Üye
II. GELEN KÂĞITLAR
24. 7. 1997 PERŞEMBE No. : 173
Tasarılar
1. Türkiye Cumhuriyeti ile Macaristan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesisine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/621) (Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.7.1997)
2. Türkiye Cumhuriyeti ile Estonya Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/622) (Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.7.1997)
3. Türkiye Cumhuriyeti ile Litvanya Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/623) (Plan ve Bütçe ve Dışişleri komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.7.1997)
Yazılı Soru Önergeleri
1. Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayırın, yerleri değiştirilen Bursa İl Millî Eğitim Müdürlüğü emrindeki bazı görevliler hakkında verilen yargı kararlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/3174) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.7.1997)
2. Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayırın, Bursa-Osmangazi-Demirtaş Beldesi Belediye Başkanının mahkeme kararlarını uygulamadığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3175) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.7.1997)
3. Şırnak Milletvekili Bayar Öktenin, Kuzey Iraktan yapılan mazot ticaretine ilişkin Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/3176) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.7.1997)
4. Sıvas Milletvekili Mahmut Işıkın, Yeşil kod adlı kişinin sağ olup olmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/3177) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.7.1997)
5. Ankara Milletvekili Yılmaz Ateşin, Ankara Büyükşehir Belediyesince satın alınan fıskiyelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3178) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.7.1997)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1. Ankara Milletvekili Ali Dinçerin, Ankara Büyükşehir Belediyesi EGO Genel Müdürlüğü Gaz Dairesi Başkanlığında görevli bir personele ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2885)
2. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Polatlıya bağlı bazı köylerin sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2896)
3. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Polatlı-Beylikköprü Köyünün sağlık evi ihtiyacına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2897)
4. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Polatlı-Yağcıoğlu ve Kangal Köylerinin ebe ve sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2899)
5. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Polatlı-Yağcıoğlu Köyünün ziraat teknisyeni ve veteriner ihtiyacına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2900)
6. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Polatlı-Özyurt Köyü sağlık ocağının doktor ve ebe ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2903)
7. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Polatlı-Karailyas Köyünün sağlık evi ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2904)
8. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Polatlı-Sinanlı Köyü sağlık evinin ebe ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2905)
9. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Polatlı-İğciler Köyünde dağıtılan hayvancılık kredilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2917)
10. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Polatlının bazı köylerinde yapılan ziraî mücadeleye ve süt inekçiliğine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2930)
11. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Polatlı-Sinanlı Köyünün pancar kantarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2931)
12. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Polatlı-Ada Toprakpınar Köyündeki kantara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2932)
13. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Polatlıya bağlı bazı köylerin okul sorununa ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2933)
14. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Polatlıya bağlı bazı köylerin okullarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2934)
15. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Polatlı-Özyurt Köyündeki öğretmen açığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2935)
16. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Polatlıya bağlı bazı köylerin sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2936)
17. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Polatlı-Basri ve Eskikarsak köylerinin sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2937)
18. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Polatlı-Beylikköprü Köyünün pancar yıkma makinası ihtiyacına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2939)
19. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Ankaraya bağlı bazı ilçelerde kımıl ve süne ile mücadele çalışmalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2944)
20. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Ankara-Evren İlçesi Sağlık Ocağının personel ve araç-gereç ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2950)
21. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Ankara-Evren İlçesinin spor tesisleri ihtiyacına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2951)
22. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Polatlı-Yüzükbaşı Köyünün öğretmen ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2953)
23. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Polatlı-Uzunbeyli Köyünün öğretmen lojmanı ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2955)
24. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Polatlı-Karailyas Köyündeki sivrisinekle mücadeleye ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2956)
25. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Ankara-Evren İlçesinin Halk Eğitim Merkez binası, okul ve araç-gereç ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2958)
26. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Polatlı-Uzunbeyli Köylülerinin kredi sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2959)
27. İstanbul Milletvekili Necdet Menzirin, THYna alınan süreli ve süresiz yayınlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2977)
28. Bursa Milletvekili Feridun Pehlivanın, MÜSİAD tarafından Ankara Büyükşehir Belediyesine bağış yapılarak bina kiralandığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2980)
29. Hatay Milletvekili Mehmet Sılayın, Türkiyede ikâmet eden Kuzey Irak Türklerine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2983)
30. Hatay Milletvekili Mehmet Sılayın, Suriyede yaşayan Bayır-Bucak Türklerine ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2984)
31. Malatya Milletvekili Ayhan Fıratın, Malatya İli Hekimhan İlçesinde yaşayan dolu afetinin verdiği zararlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2985)
32. İzmir Milletvekili Birgen Keleşin, yabancı ülke büyükelçileri ile yapılan görüşmelere ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/2986)
33. Aydın Milletvekili Yüksel Yalovanın, Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy Termik Santrallerinin kapatılmasına ve Ege Bölgesindeki elektrik kesintilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2988)
34. Manisa Milletvekili Tevfik Dikerin, Konya Büyükşehir Belediyesince yapılan arazi satışlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2990)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 15.00
24 Temmuz 1997 Perşembe
BAŞKAN : Başkanvekili Yasin HATİBOĞLU
KÂTİP ÜYELER : Zeki ERGEZEN (Bitlis), Ali GÜNAYDIN (Konya)
BAŞKAN Çalışmalarımızın hayırlara vesile olmasını Cenabı Allahtan niyaz ederek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 126 ncı Birleşimini açıyorum.
III. Y O K L A M A
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; sayın üyelerin Genel Kurul salonunda hazır bulunduklarını yüksek sesle işaret buyurmalarını rica ediyorum.
(Yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayımız vardır; çalışmalara başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç değerli arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim, sırasıyla davet edeceğim.
IV. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmazın, imam-hatip liselerini kapatma ve engelleme girişimlerine ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbayın cevabı
BAŞKAN Eğitim sorunlarıyla ilgili olmak üzere, Erzurum Milletvekili Sayın Ömer Özyılmaz; buyurun efendim . (RP sıralarından alkışlar)
Sayın Özyılmaz, süreniz 5 dakikadır; herkese olduğu gibi...
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmet ve muhabbetlerimle selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Konu, geçmişten günümüze imam-hatip liselerini kapatma ve engelleme girişimleridir. Cumhuriyet döneminde hep tartışılan ve gündemden hiç düşmeyen tek okul imam-hatip okuludur. 1924 yılında Mustafa Kemal Atatürkün kurduğu bu okullar, ilkönce ilkokula dayalı dört yıllık bir ortaöğretim kurumuydu, 1951 yılında ortaokula lise eklendi, 1973 yılında da üniversiteye giriş hakkı elde etti. Millî ve manevî değerler doğrultusunda eğitim-öğretim yaptığı için başına pek çok sıkıntı geldi.
Şimdi, sizlere, bu çerçevede, imam-hatip okullarını kapatma ve engelleme girişimleri hakkında çok kısa ve özet bilgi sunmak istiyorum.
BAŞKAN Bir dakikanızı rica edebilir miyim...
Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; bir değerli milletvekili arkadaşımız, çok önemli gördüğü -ki, önemine ben de katılıyorum- bir konuda Yüce Heyete bilgi sunuyor; sükûnetle, lütfen, dinleyelim. Zannediyorum, Sayın Millî Eğitim Bakanımız da burada; o da sükûnetle takip etmek durumundadır. O bakımdan, lütfen, biraz sakin olalım.
Sayın milletvekilleri, muhtemeldir ki, bu konuşulan konulardan çok daha önemli gördüğünüz, aranızda, bir konu olabilir; lütfen, kulislerde konuşun onu; rica ediyorum...
Şimdi, üye arkadaşımızı dinleyelim; rica ediyorum...
Buyurun efendim.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) Teşekkürler Sayın Başkan.
İmam-hatip okulları 3 Mart 1924 yılında çıkarılan Tevhit-i Tedrisat Kanununun 4 üncü maddesinde ismen yer almış ve açılması emredilmiştir. Böylece, bu okullar cumhuriyetimizin ilk yıllarında, başta Mustafa Kemal olmak üzere, onun kurucuları tarafından açılan öncelikli okullardandır. Kanun çıkar çıkmaz daha o yıl, 1923-1924 öğretim yılında 29 yerde bu okullar eğitim-öğretime başlamıştır. Ancak, bu okullar bizzat Atatürkün direktifleri doğrultusunda açılmış ve halkın da büyük bir beğenisini kazanmış olmasına rağmen, CHPli Millî Eğitim Bakanı Vasıf Çınar ve o günkü bakanlık bürokratlarının bir kısmı söz konusu okulları daha birinci yılından itibaren kapatmaya başlamışlar ve 1929-1930 öğretim yılında okullar tamamen kapatılmıştır. Bu kapatma işi Tevhit-i Tedrisat Kanununa aykırı olarak yapılmış, bu okullar kanunsuz olarak kapatılmıştır.
Tevhit-i Tedrisat Kanunuyla Atatürkün kurduğu ve halkın da büyük bir coşkuyla benimseyip daha ilk anda 29 yerde açtırdığı imam-hatip okullarının bu dönemde kapatılış gerekçesi hazır: Halk rağbet etmedi ve öğrenci bulunamadı. Halbuki, gerçek bunun tam tersidir; doğrusu ise, imam-hatip okulları açılır açılmaz, belli bir zihniyet mensubu -ki, biz bunlara 1945 zihniyeti diyebiliriz- kesim, o okulları kapatmak için harekete geçmiştir ve 1951 yılına kadar bu okullar kapalı kalmıştır.
Demokrasiye geçiş yıllarında belirgin bir şekilde ortaya çıkan halkın yoğun istekleri ve siyasîler üzerindeki baskıları sonucu 13 Ekim 1951 yılında rahmetli Menderes tarafından bu okullar yeniden açılmıştır. 1958 yılına kadar 18 yerde imam-hatip okulu açılmış ve 1958 yılında 193 mezun vermiştir. Bunların gidecekleri başka bir alan olmadığı için, Diyanet İşleri Başkanlığında pek çoğu göreve başlamıştır; fakat, daha 1951 yılında bu okullar açılır açılmaz, o 1945 zihniyeti yeniden bu okulları kapatmak için harekete geçmiş ve 1958 yılında, bu okullardan mezun olanların köylere ve kasabalara göreve gitmedikleri gerekçesiyle aleyhlerinde propagandaya başlamışlardır.
27 Mayıstan sonra kurulan hükümetlere sunulmak üzere hazırlanan bir raporda bakınız hangi istekler var:
1- Bugün ilkokulların 4 ve 5 inci sınıflarında, ortaokulların da 1 ve 2 nci sınıflarında okutulmakta olan din dersleri, bu okulların son sınıflarında okutulmalıdır.
2- İmam-hatip okullarından öğrenci mevcudu az ve gelişme imkânı görülmeyenler kapatılmalıdır.
3- Bu okullar, ortaokula dayalı olmalıdır.
Dikkat buyurun, aynı gerekçe bugün de var. Bu okulların ortaokul kısmını kapatma girişimleri ta 1962 yılında başlamıştır.
4- Komisyonumuz, Kuran kurslarının bugünkü durumunu, devrim ilkeleriyle olduğu gibi, din esaslarıyla da telif edilmez bulmuştur.
5- İstanbuldaki Yüksek İslam Enstitüsünün Tevhit-i Tedrisat Kanunu hükümlerine aykırı olarak kurulmuş olduğu neticesine varılmıştır.
Bu rapor, 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonraki hükümetlere sunulmuş; fakat, o dönemde askerlerin sağduyu sahibi olması...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özyılmaz, ne kadar süre lâzım efendim?
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) Efendim, cömertliğinize_
BAŞKAN Efendim, şimdi o felsefeyi bırakın.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) 3 dakika istirham edeyim efendim.
BAŞKAN 3 dakika_ Peki.
İşin önemine binaen, o 3 dakika ilaveyi verdim; buyurun.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) Çok teşekkürler Sayın Başkan.
Askerlerin sağduyu sahibi olması ve halkın baskısından çekinilmesi neticesinde, bu rapora itibar edilmemiştir.
1962 yılında toplanan Millî Eğitim Şûrasında -dikkat buyurun- meslek liselerinin bütün ortaokullarına devam kararı alınırken, imam-hatip okullarının yalnız orta kısmının kapatılması yönünde bir karar alınıyor. Bu kararın, 1963-1964 öğretim yılında da uygulanması isteniyor; fakat, halkın baskısından korkulduğu için uygulanmıyor, çok da tenkide uğruyor bu yanlı ve tutumlu karar.
1970teki 8 inci Millî Eğitim Şûrasında, bu açık kapatılmaya çalışılıyor; yani, sadece imam-hatip okullarının orta kısmı değil, bütün liselerin, bütün meslek liselerinin orta kısmı kapatılıyor. Böylece, bir bakıma, millî eğitimimizi hercümerç etme, mahvetme pahasına imam-hatip okullarının orta kısmının kapatılması kararı alınıyor. Bunun neticesinde, 1971 Askerî Muhtırasının sürecinde kurulan ara rejim hükümetleri, 1971den sonraki dönemde imam-hatip okullarının orta kısmını kapatıyorlar.
Değerli milletvekilleri, 1963 yılında imam-hatip okullarının alanlarını daraltmak için bir karar alınıyor; o da, nüfusu 5 binden aşağı olan yerlere imam-hatip okulu mezunlarının imam ve hatip olarak tayin edilmemesi kararı. Bir başka karar, 1967de, Millî Eğitim Bakanlığı orta dereceli okulları açma yönetmeliği yayımlıyor; burada da çok ilginç bir durum var -dikkat buyurun- 2-3 bin nüfuslu yerlerde ortaokul açılabilir deniyor, 10-15 bin nüfuslu yerlerde lise_
BAŞKAN Sayın Özyılmaz, efendim, zatıâlinizi ben takip edemiyorum; Genel Kurula, biraz yavaş arz eder misiniz.
Buyurun efendim.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) 1967de bir genelge yayımlanıyor. Bu genelgede, ortaokulların 2-3 bin nüfuslu yerlerde; lise, endüstri meslek lisesi, kız meslek lisesi gibi okulların 10-15 bin nüfuslu yerlerde açılması kararlaştırılıyor; nüfusu 20 binin üzerinde olan yerlerde de ticaret lisesi açılabilir deniliyor. İmam-hatip okullarının açılması için ise, hangi sayı ortaya konuluyor değerli milletvekilleri; 60 bin nüfuslu yerlerde ancak imam-hatip okulu açılabilir deniliyor. Bunun manası, ilçelerimizin hiçbirinde açılmasın; ki, o gün illerimizin pek çoğunda da 60 bin nüfus olmadığı için, illere yaygınlaştırılması da böylece engellenmek isteniliyor.
Değerli milletvekilleri, 1972de, kız yavrularımızın, kız çocuklarımızın imam-hatip okuluna gitmemesi yönünde bir karar alınıyor; fakat, bir vatandaş, bu, Anayasadaki eşitlik ilkesine aykırıdır gerekçesiyle, Danıştaya dava açıyor ve o dava neticesinde, bu karar bozuluyor. Böylece, imam-hatip okuluna kız yavrularımız da gelmeye başlıyorlar.
12 Eylül 1980den 1988e kadar, bir tane imam-hatip okulu açılıyor; o da, yalnız Tunceli İlinde. Bu arada, vatandaşımız, yine yoğun ilgi göstererek, imam-hatip okullarını açmak istiyor; fakat, bir çare buluyor; o da, şube açma yoluna gidiyor.
Şimdi ise, şu anda, Meclisimize getirilmiş olan kesintisiz 8 yıllık temel eğitimin, ilköğretimin asıl maksadının ne olduğu, milletimiz tarafından biliniyor. Bugüne kadar, imam-hatip okulları engellenemediği gibi, bundan sonra da, bu okulların, kanunlarımız, Anayasamız çerçevesinde, milletimize ve memleketimize hizmet eden evlatlarını yetiştirmeye devam edeceğine inanıyor; bu vesileyle, Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Özyılmaz, teşekkür ediyorum.
Gündemdışı konuşmayı cevaplandırmak üzere, Millî Eğitim Bakanımız Sayın Uluğbay; buyurun. (DSP ve ANAP sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) Teşekkürler Sayın Başkan.
Her şeyden önce, Erzurum Milletvekili Sayın Ömer Özyılmaza, bu konuyu gündeme getirip, bana bu açıklamaları yapma fırsatını verdiği için teşekkür ediyorum.
Ülkemizde eğitime verdiğimiz önem, Türkiyenin, hem ülkesinin içerisinde hem de dünyadaki konumunu belirleyen unsurlardan bir tanesidir. Konuşmacının iddia ettiği gibi, imam-hatip okulları ve bu okullara devam eden öğrencilerimize karşı ayrıcalıklı ve onları ihmal eden, onların başına sıkıntılar getiren bir uygulama söz konusu değildir. Bu konuda...
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) Daha ne olsun...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) Biraz sabırlı olursanız izah edeceğim.
Bu konuda... (CHP sıralarından onlar dinlemesini bilmez sesleri; RP sıralarından gürültüler)
Ben sizleri büyük bir sabırla dinledim. Söyleyeceklerimi dinlemeden niye reaksiyon veriyorsunuz; sizleri mahcup edecek birtakım bilgileri vermemden mi korkuyorsunuz? (DSP sıralarından alkışlar)
AHMET DOĞAN (Adıyaman) Keşke öyle olsa.
BAŞKAN Sayın Bakan, bir dakikanızı rica edeyim efendim.
Sayın milletvekilleri, bir değerli arkadaşımız gündemdışı konuşmasında bir meseleyi ortaya getirdi; ilgili Sayın Bakan cevap vermek istiyor...
RIZA ULUCAK (Ankara) Doğruları söylesin.
BAŞKAN Efendim, Sayın Bakanın söylediklerinin doğru olup olmadığını burada tartışamayız ki; Sayın Bakan doğrusu budur diye söylüyor.
Rica ediyorum...
Buyurun efendim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) Şimdi, her şeyden önce, millî eğitim sistemimizde yer alan bazı kritik dönüm noktalarının altını çizmezsek, konuyu yanlış değerlendirir ve toplumu yanlış bilgilendiririz.
1973 yılında bir kanun çıkmıştır, bu Yüce Meclisin takdirine mazhar olmuştur; 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu. Bu Kanun çıkmadan önce, ortaokullar, ortaöğrenimin alt kademesidir; yani liselerin alt kademesidir. Yüce Meclis, 1973 yılında aldığı bir kararda ortaokullar, ortaöğrenimin alt kademesi değildir artık; ilköğrenimin tamamlayıcı yıllarıdır diyor. O tarihte yapılan bu temel eğitim tercihiyle, Türkiye, 8 yıllık ilköğretim tercihini yapıyor ve ortaokulları, ilköğretimin son yılları olarak kabul ediyor. 1973 yılında, bu Parlamentoda bulunan yasa koyucu arkadaşlarımız, bu tercihi yapmış durumdalar ve bu uygulamaya girmiş durumdalar; dolayısıyla da, bu okullara yönelik düzenlemeler bu yönde olmuştur. Şimdi, buradan hareketle size istatistikî bazı bilgiler vereceğim.
1960 -1961 öğretim yılında muhtelif meslek okullarında okuyan öğrencilerin sayısını veriyorum: İmam-hatip okullarında 4 458 öğrenci, sağlık okullarında 1 887 öğrenci, erkek teknik okullarında 39 708 öğrenci, kız teknik okullarında 21 590 öğrenci, turizm ticaret okullarında 12 228 öğrenci, tarım okullarında 2 540 öğrenci.
1996-1997 öğretim yılında aynı okullarda okuyan öğrenci sayısını söylüyorum size: İmam-hatip okullarında 511 502; artış 115 kat... (RP sıralarından gürültüler)
AHMET DOĞAN (Adıyaman) Millet tasvip ediyor...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) Beyefendiler... Beyefendiler... Ben size istatistikî rakamları veriyorum. İstatistikî rakamlar, sizi bu kadar rahatsız mı ediyor?! (RP sıralarından sizi rahatsız ediyor sesleri)
AHMET DOĞAN (Adıyaman) Milletin kararına niye karışıyorsunuz?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) Devletin yayınladığı istatistikî rakamlardan niye bu kadar rahatsız oluyorsunuz?! (RP sıralarından kimse rahatsız olmuyor sesleri, gürültüler)
O zaman dinleyin!.. O zaman dinleyin!.. (RP sıralarından dinliyoruz sesleri) Dinlemiyorsunuz, bağırıyorsunuz...
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, efendim, rica ediyorum...
Sayın Bakan, siz de karşılıklı konuşmayın efendim. Efendim, vereceğiniz bilgiyi Genel Kurula ...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) Siz müdahale edin o zaman.
BAŞKAN Efendim, ben ediyorum; söylüyorum Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) Tekrar ediyorum: İmam-hatip okullarında 511 502 öğrenci, sağlık okullarında 61 495 öğrenci. İmam-hatip okullarındaki öğrenci sayısı 115 kat artarken -sağlık sorununa ilişkin- sağlık memurlarımızı yetiştirdiğimiz okullardaki öğrenci sayısı 32,6 kat artıyor. Erkek teknik okullarında 390 806 öğrenci var, 9,8 kat artmış durumda; kız teknikteki öğrenci sayımız 98 617, otuzyedi yıl içerisinde 4,6 kat artmış durumda; turizm ve ticaret okullarında 224 489 öğrencimiz var, 18 kat artmış durumda; tarım okullarında 2 484 öğrenci var, otuzyedi yıldır olduğu yerde kalmış durumda.
Şimdi, bu istatistikî verilerin ortaya koyduğu gerçek çerçevesinde hangi gerçek vardır ki, imam-hatip okullarına karşı bir tavır sergilenmiş... Türkiyede eğitim sistemimiz, insanlarımıza hizmet götürecek. Bugün, köyünde iğnesini yapacak bir sağlık memurunu yetiştirmede 32 kat artış sağlamışız; buna mukabil, Türkiye sanayileşsin, insanlarımızın karnı doysun, bir meslek sahibi olsun demişiz, 9,8 kat artmış. Dolayısıyla, eğitim sistemimizde bir yöne yönelik ayrıcalık yapıldıysa, meslek sahibi olup, üretken olarak, fabrikalarımızda, işyerlerimizde, KOBİlerimizde çalışacak insanların eğitimine karşı bir ayırımcılık yapılmıştır; bir defa bu gerçeği hep beraber tespit etmemiz lazım. Bu gerçekleri bilmeden konuşmak olayı saptırmaktır, toplumu yanlış yönlendirmektir...
MUHAMMET POLAT (Aydın) Siz yanlış yönlendiriyorsunuz Sayın Bakan!
ASLAN POLAT (Erzurum) Siz saptırıyorsunuz... Ne alakası var!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) Ben devletin kullandığı ve yayımladığı rakamları söylüyorum. (RP sıralarından gürültüler)
Sabırlı olun; ben, sizi sabırla dinledim...
MUHAMMET POLAT (Aydın) Niye rahatsız oluyorsunuz?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) Beni rahatsız eden bir şey yok; rahatsız olan sizsiniz.
MUHAMMET POLAT (Aydın) Rahatsız olmuyoruz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) Gerçek rakamlar bu kürsüden halka intikal edip sizin yaptığınız istismar son bulsun.
MUHAMMET POLAT (Aydın) Doğru mu, yanlış mı yapıyorsunuz Sayın Bakan?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) Doğruyu yapıyoruz. Doğru rakamları söylüyorum ben size. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar; RP sıralarından gürültüler)
Beyefendiler, gerçekten bu kadar mı korkuyorsunuz?! Gerçeği halkın öğrenmesinden bu kadar mı korkuyorsunuz?!
MUHAMMET POLAT (Aydın) Siz korkuyorsunuz...
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, rica ediyorum...
Sayın Bakan, siz de Genel Kurula hitap edin lütfen. Efendim, bir gruba yönelik seslenirseniz, tabiî, haklı haksız, tahrik edilmiş oluyorlar. Efendim, lütfen Genel Kurula...
METİN PERLİ (Kütahya) Sayın Başkan, burada milletvekillerini bilmemekle suçluyor.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, rica ediyorum... Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan, beyanda bulunuyor; beğenirsiniz, beğenmezsiniz efendim...
METİN PERLİ (Kütahya ) Sayın Başkanım, milletvekillerini bilmemekle suçlamak kadar cahillik olmaz.
BAŞKAN Sayın Perli, rica ediyorum efendim... (RP sıralarından gürültüler)
Efendim, Sayın Bakan, Genel Kurula bilgi sunuyor; beğenmezseniz, zabıtları alırsınız, değerlendirirsiniz. Rica ediyorum...
Sayın Bakan, buyurun efendim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) Teşekkürler Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Bakan lütfen Genel Kurula ...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) Tabiatıyla efendim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğer, 1961 yılındaki meslek liselerindeki öğrencilerimizin arasındaki oransal ilişkilerin sağlıklı olduğunu kabul edersek, bugün, 511 bin imam-hatip okulu öğrencimizin olduğu yerde, sağlık okullarımızda 216 bin öğrencinin okuması, erkek teknik liselerinde de 4,5 milyon çocuğumuza eğitim veriyor olmamız gerekirdi; kız teknik okullarımızda da 2,5 milyon çocuğumuzun eğitim görüyor olması gerekirdi; ticaret turizm okullarında da 1,4 milyon çocuğumuza eğitim imkânı vermemiz gerekirdi. Tarım okullarına devam edecek öğrencilerimizin sayısının da 2 484 yerine, 291 bin olması gerekirdi. (RP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) Bağırın, bağırın; kabul edeceksiniz sonunda!..
BAŞKAN Evet Sayın Bakan, buyurun efendim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) Teşekkürler Sayın Başkan.
Gördüğümüz üzre, Türkiyenin, insangücü istihdamına yönelik ve çocuklarımıza üretken birer insan olabilmek için, bu nitelikleri kazandıracak okullarımızın, olması gereken yapısı, yani, 511 bin imam-hatip öğrencimizin olduğu yerde, diğer okullarda bu sayıya ulaşamadığımızı biraz evvel izah ettim sizlere. O nedenle, yapılan şey, imam-hatiplerde okuyan öğrencilerimize karşı değil, diğer meslek liselerinde okuyan öğrencilerimize yeteri kadar eğitimde fırsat eşitliği verilmemiştir... (RP sıralarından alkışlar [!])
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) Bravo Sayın Bakan, bravo!..
MUHAMMET POLAT (Aydın) Milletin tercihine uymak zorundasın...
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) Milletimizin tercihine elbette hep beraber uyacağız; milletimizin tercihi için kız teknik okullarını, sağlık okullarını, erkek teknik okullarını, turizm okullarını açacağız -imam-hatip okullarımızın yanında- ailelerimiz ve çocuklarımız, hangisini tercih ediyorsa, ona gidebilme fırsatı bulacak. Yoksa, bir tarafa yüklenip, diğer taraflara eğitimde fırsat eşitliği vermezsek, belirli şeyleri tartışma gündemine getirir ve toplumda gündemi saptıran ve yanlış bilgilendirme ve yanlış yönlendirmelere yol açan bu tür tartışmaların içine girilir. O nedenle, şu kürsüde sizlerin bana konuşma fırsatı verebildiğiniz boyut içerisinde açıkladığım gerçekler şunu açıkça göstermiştir ki, Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin imam hatip öğrencilerine karşı bir tavrı ve tutumu olmamıştır.
Şimdi, 8 yıllık öğretim konusuna gelince. Biraz evvel söyledim, 1973 yılında Türkiye bir tercih yapmış; yaptığı tercih...
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) Ara rejim dönemi!..
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) Beyefendiler, 1973 yılından bu yana yirmidört yıldır bu Parlamentoda hizmet eden arkadaşlarımız var. O kanunda bir değişikliğe ihtiyaç görmüş olsalardı veya biz görmüş olsaydık, o kanunlarda gereken değişikliği yapardık. (RP sıralarından gürültüler)
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) Bu kanun görüşülecek zaten Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) Bu boyutları göz önüne alarak gündemi saptırmayalım, 8 yıllık eğitimle vermek istediğimiz konu şudur: 1973 yılında yapılan boyutlarıyla kesintisiz zorunlu ilköğretimi, dünyanın uygar ülkelerinde olduğu gibi, 8 yıla çıkarmaktır. (RP sıralarından gürültüler)
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) Hangi ülkede uygulanıyor?..
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen biraz sakin olamaz mısınız, sabır gösteremez misiniz. (RP sıralarından gürültüler)
Efendim, rica ediyorum... (RP sıralarından gürültüler)
Efendim, uygarlık değerlendirmesi... Sayın Bakan dilediği gibi değerlendirme yapar; size ne oluyor!.. (RP sıralarından gürültüler)
Allah, Allah!.. Efendim, sizin ölçünüzü kullanmak mecburiyetinde mi Sayın Bakan?! (RP sıralarından gürültüler)
Buyurun efendim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) Şimdi önünüze gelen 8 yıllık ilköğretim tasarısıyla, bir defa, yapılmakta olan şey şudur: 8 yıldan sonra, çocuklarımız, istiyorlarsa endüstri meslek lisesine, istiyorlarsa imam-hatip lisesine, istiyorlarsa normal liselere devam edeceklerdir; bunun önünü kapatan hiçbir şey yok. Bu noktada sizlerin itiraz ettiğiniz bir husus var: İmam-hatip okullarının ortaokul bölümlerinde Kuran ve Arapça derslerini üç yıl süreyle çocuklarımızın okuması suretiyle liseye hazırlık yapmalarındaki kazanımları ortadan kalkıyor. Buna karşılık da, getirilen düzenlemede şu vardır: Bütün meslek liselerinin, gerekirse diğer liselerin önüne bir hazırlık sınıfı konulacaktır 8 yıldan sonra. Bu 8 yıldan sonra... (RP sıralarından gürültüler)
AHMET DOĞAN (Adıyaman) Okutmamak için ne lazımsa onu yapacaksınız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) Sabreder misiniz lütfen... (RP sıralarından gürültüler)
AHMET DOĞAN (Adıyaman) Dinliyoruz Sayın Bakan.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri...
Sayın Bakan, siz buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Devamla) ...ve böylece, ilk öğrenimini bitirmiş çocuklarımızdan imam-hatip tercihini yapanlar, hazırlık sınıflarında, bir yıl süreyle, Kuran ve Arapça derslerini alabileceklerdir ve böylece, imam-hatip liselerinin birinci sınıfından itibaren öğrenimlerini sorunsuz bir şekilde sürdürebilmelerinin de zemini hazırlanmış olacaktır. Burada, sizleri ve bizleri rahatsız edecek hiçbir şey yok; Türkiyeyi niye gereksiz polemiğe sokuyorsunuz? Bunu yapmamanız lazım; Türkiyeyi, barış ve huzur ortamı içinde, çağdaş bir eğitimle 21 inci Yüzyıl dünyasında layık olduğu yere getirebilmek için, birbirimize destek olup ve çarpıtmadan, halkımızın zihninde gereksiz kuşkular yaratmadan konulara sahip çıkmamız gerekir.
Bu anlayışta birleşeceğimiz ümidiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP, ANAP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
2. İstanbul Milletvekili Ali Coşkunun, Başbağlar Köyündeki katliamdan sonra, söz verildiği halde, bu köy halkının yaralarının sarılmadığına ilişkin gündemdışı konuşması ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlunun cevabı
BAŞKAN Hicranlı ve firkatli bir konuda; Başbağlar konusunda, Sayın Ali Coşkun söz talep etmişlerdir.
Buyurun.
ALİ COŞKUN (İstanbul) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Antalyada çıkan yangın dolayısıyla milletimize geçmiş olsun diyorum.
Saniyen, üzücü başka bir olay için huzurunuza geldiğim için toleranslarınıza sığınıyorum. Başbağlar katliamıyla ilgili söz almış bulunuyorum.
Bilindiği gibi 2 Temmuz 1993 tarihinde Sıvasta cereyan eden üzücü olayları müteakiben, 5 Temmuz 1993 günü Erzincan İli Kemaliye (Eğin) İlçesi Başbağlar Köyünü saat 20.30 sularında basan 100 civarındaki terörist, camiden çıkan imam ve erkek cemaatle, ele geçirdikleri köy halkını köy meydanına toplayarak bölücü propaganda yapmış, sonra da, masum 33 kişiyi yaylım ateşiyle hunharca katletmiştir. Cesetler üzerine, Sıvas olaylarının intikamını aldıklarını beyan eden, devletimize milletimize hakaret dolu, bölücü ifadeler bulunan bildiri bırakmışlar ve köye benzin dökerek ateşe vermişlerdir. Bu vicdanlara sığmayan, akıllara durgunluk veren vahşet dolu baskın sonucu 70 ev, 191 hane, cami, okul, imam ve öğretmenevi, köy konağı, köyodası, köydeki otomobil ve diğer araçlar, ahırlar, samanlıklar, arı kovanları cayır cayır yakıldıktan sonra, terörist caniler, köyü terk etmişlerdir.
Başbağları ilçeye bağlayan ve Keban göllenme sahasında sular altında kalan Başpınar Köprüsünün 25 yılı aşkın süredir yapılamamış olmasının ulaşımda doğurduğu aksaklığın da etkisiyle, ne yazık ki, güvenlik güçleri, 14 saat sonra Başbağlara ulaşabilmiştir.
Özet olarak; 700 yıllık tarihi olan ve hiçbir ideolojik ve siyasî olaya karışmamış, tarih boyunca milleti ve devleti için şehitler vermiş bir köy, yeni şehitlerle coğrafyadan silinirken, geride, katliamdan kurtulan 30 dul ve 98 yetim bırakmıştır. Bu mağdur insanlar, diğer köy ve vilayetlerdeki akrabalarının yanına sığınmış olup, geçirdikleri şok ve acıyla birçoğu imkânsızlıklar içinde, yarı aç yarı tok, hasta vaziyette yaşantılarını sürdürmektedirler. Okul çağına gelmiş çocukların durumu ise, ayrı bir iç acısıdır.
Üzülerek belirtmeliyim ki, bu vahşi olayın cereyan ettiği günden bugüne kadar, başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, değişen hükümetlerde görevli başbakanlar ve ilgili bakanlarımız yaraların sarılacağını beyan etmişlerse de, Erzincan Valisi Sayın Yazıcıoğlu ve Kemaliye İlçe Kaymakamının imkânsızlıklar içerisinde gösterdikleri ilgi dışında, bu insanlar, mağdur olmuşlardır.
Sayın milletvekilleri, böylesine elim olay karşısında, bütün resmî ve özel müracaatlara karşı, Başbakanlık Yardımlaşma ve Dayanışma Teşvik Fonundan şehit ailelerine 50şer milyon lira ve evi, malı yananlara da 15er milyon lira olmak üzere, toplam 4 milyar 515 milyon lira dışında herhangi bir yardımda bulunulmamıştır. Yapılan müracaatlara alınan cevaplar ve mahkemenin bugüne kadar sonuçlanmamış olması ise, ibret vericidir. Şöyle ki: Olayın, 3202 sayılı Köy Hizmetleri ve 2510 sayılı İskân Kanunu kapsamında olmadığı; köy baskını ve terör olaylarının, 7269 sayılı Umumî Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun kapsamına girmediği belirtilerek, herhangi bir yardım yapılamayacağı bildirilmiştir. Tüm bu olaylara rağmen ata, dede yadigârı köylerinden vazgeçmeyen vatandaşlarımızın talebi, evlerinin yeniden imar ve inşasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Zatıâlinize kaç dakika eksüre vereyim Sayın Coşkun?
ALİ COŞKUN (Devamla) Efendim, 2-3 dakika rica edeceğim.
BAŞKAN Buyurun efendim.
ALİ COŞKUN (Devamla) Hatta, malzeme yardımı yapılması halinde, işçiliklerini komşu köylerin yardımıyla karşılayabileceklerini vilayete taahhüt etmiş bulunmaktadırlar ve bunu Bayındırlık Bakanlığımıza da yazmışlardır.
Sonuç olarak;
1- Terör olaylarıyla ilgili mevzuat düzenlemesinin acilen yapılmasını ve bundan sonra terörden zarar görenlere de yardım fonu oluşturulmasını,
2- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan vaat edilen tatmin edici yardımın yapılmasını,
3- Bayındırlık Bakanlığımızca 70 mütevazı afet evinin inşasını, hem yöre halkı hem de insanlık adına talep etmekteyiz.
Sayın Başbakanımızdan ve ilgili bakanlarımızdan, bu hususlara açıklık getirerek, yaraları sarmalarını bekliyoruz.
Sayın Başkan, takdir edersiniz ki, böylesine acılı ve kapsamlı bir olayı 5 dakikada özetlemek mümkün değildir. Bu nedenle, bütün şehitlerimize Allahtan rahmet, yakınlarına sabırlar dilerken, nereden gelirse gelsin terör olaylarını kınıyor, gönüllerde iz bırakması temennilerimle, sözlerimi, olayı takip eden günlerde âcizane yazdığım bir şiirimi okuyarak bitirmek istiyorum. (Gürültüler)
Efendim... Lütfen... Arkadaşlar dinlerlerse, memnun olacağım.
BAŞKAN Efendim... Sayın milletvekilleri...
Bendenizin dilinde tüy bitti Sayın Coşkun, ne yapayım?!
Buyurun.
ALİ COŞKUN (Devamla) Başbağlar
Monzurun eteğinde Başbağlar,
Öksüz kalmış gönüller hep ağlar,
Anarşiye geçit verdi bu dağlar,
Şevkat bekler yetimleri, hep ağlar
Terör, masum canlara kıydı,
Yapılan vaatler hep sözde kaldı,
Taptaze hayaller, umutlar soldu,
Yörenin kaderi yine göç oldu.
Hainler kana buladı yazı,
Şüphesiz bu bir alın yazısı,
Başbağların ağlıyor gelini, kızı,
Monzur Dağında şimdi toprak kırmızı.
Saygılarımla. (Alkışlar)
BAŞKAN Sayın Coşkun, teşekkür ediyorum.
Efendim, gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere, İçişleri Bakanımız Sayın Murat Başesgioğlu.
Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstanbul Milletvekilimiz Sayın Ali Coşkunun, Erzincan İli Kemaliye İlçesi Başbağlar Köyünde yaşanan üzücü ve müessif olaylara ilişkin yaptığı gündemdışı konuşmaya cevap vermek üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle, Yüce Heyeti saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten de, 1993 yılının 5 Temmuz günü, millet olarak büyük bir üzüntüyü yaşadık. Bölücü terör örgütü, camiden çıkan vatandaşlarımıza karşı, insanlıkla bağdaşmayan, çok hunharca bir katliama girişmiş ve bu katliam sonucunda, 33 vatandaşımız hayatını yitirmiştir.
Bu olayın acısı elbette geçmemiştir; ama, burada şunu ifade etmek isterim: Türk Devletinin teröre karşı verdiği mücadelede Türkiyeyi ve hükümetleri insan hakları sınavına tabi tutanlara, bu olayı çok iyi incelemelerini, tahlil etmelerini salık veriyorum. Türkiye, devlet olarak terörle mücadele ederken, demokratik hukuk devleti kuralları içerisinde kalmak kaydıyla bu mücadelesini vermektedir. Sözde insan hakları savunucuları, bu Başbağlar manzarasını hiçbir zaman unutmamalıdır.
Geçmiş hükümetler, 1993 yılından bu tarafa, imkânlar ölçüsünde bu yöreye yardımda bulunmuşlardır; ama, Sayın Coşkunun da belirttiği gibi, bu yardımlar, maalesef, tamamıyla mağduriyetlerini giderecek ölçüde olmamıştır. 55 inci Cumhuriyet Hükümetimiz, işbaşına gelir gelmez, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan 40 milyar lira meblağında bir parayı Erzincan İlimize göndermiştir. Bu, tamamıyla iskâna yöneliktir, köylerin yapımına yöneliktir. Bundan sonra da, gelecek talepler doğrultusunda, özellikle oradaki vatandaşlarımızın iskânı sağlanacaktır.
Bu konuda 7 kişi tutuklanmıştır. Yargılanmaları, halen, İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesinde devam etmektedir.
Bu üzücü olayda, bu menfur saldırıda hayatını kaybeden değerli vatandaşlarımıza Cenabı Allahtan rahmet diliyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu vesileyle bir kez daha ifade etmek istiyorum ki, Türkiye, terörle olan mücadelesini mutlaka ve mutlaka kazanacaktır, galip gelecektir. Bu mücadeleyi, demin de ifade ettiğim gibi, hukuk devleti kuralları içerisinde, insan haklarına saygılı bir devlet anlayışı içerisinde yapmaktadır; ama, er geç, bu büyük devlet, terörle olan mücadelesinde mutlaka ve mutlaka galip gelecektir.
Bu duygularla, Yüce Heyete saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
3. Gümüşhane Milletvekili Lütfi Doğanın, ülkemizdeki eğitim seviyesinin en ileri dereceye yükseltilmesine ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbayın cevabı
BAŞKAN Eğitim sorunlarıyla ilgili olarak Sayın Doğanın gündemdışı söz talebi vardı; şimdi onun gereğini ifa edecekler.
Buyurun Sayın Doğan. (RP sıralarından alkışlar)
LÜTFİ DOĞAN (Gümüşhane) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiyemizde eğitim seviyesinin en ileri dereceye yükseltilmesi hususunda bazı düşüncelerim var. Onları Yüksek Heyetinize arz etmek üzere gündemdışı söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, hepinizi, en derin saygılarımla selamlıyorum.
Efendim, aslında, Sayın Özyılmaz arkadaşımız bu konunun bir kısmına değindi. Ayrıca, Sayın Millî Eğitim Bakanımız da, lütfettiler, değinilen konuyla alakalı görüşlerini, düşüncelerini, Bakanlığın düşüncelerini arz ettiler. Bendeniz de -aynı konuya biraz yakın; ama, genel manada olduğu için- müsaade buyurursanız, bu konuda düşüncelerimi arz etmek istiyorum.
Efendim, eğitim konusunda dünyanın seferber olduğu hususunda, hepimizin sözbirliği içerisinde olduğundan eminim. Dünyada, bütün toplumların, bütün milletlerin, kendi insanlarını her bakımdan daha iyi yetiştirmek için büyük fedakârlıklara katlandıkları açık. Türkiyemizde de, bu konuda, hakikaten, iftihar edeceğimiz, sevineceğimiz, devlet olarak, millet olarak büyük bir seferberlik içerisinde olduğumuzdan da eminim. Şahsen -sizin bir arkadaşınız olarak bendeniz- bu konuyla her zaman övünmekte, iftihar etmekteyim. Bu, şunu gösteriyor: İnsanlar, bilginin önemini, aklıselimleriyle çok iyi kavramaktalar. Hakikaten, bilgisizlik bir karanlık ise, bilgi de bir aydınlıktır. Onun içindir ki, hakikaten, mensubu bulunmakla iftihar ettiğimiz yüce dinimizde de, son derece çarpıcı ve önemli olarak bu konunun üzerinde duruluyor ve dinimizin mensupları, hatta, bütün beşeriyet aydınlatılıyor. Mesela bilenle bilmeyen, görenle görmeyen, karanlıkla aydınlık bir olur mu gibi ifadeler, hepinizin de bildiği gibi, Kuran-ı Kerimde yer alan ayetlerin mealidir.
Burada bir cümleyi daha, izninizle, arz etmek istiyorum. Allahü Tealâya, ancak, gereği gibi ilim sahibi olan kimseler gereği gibi saygı gösterir.
Bunlardan şu neticeye varıyoruz: Demek ki, dünyada refaha kavuşmak, mutluluğa erişmek için bilgi, teknik ne kadar önemli ise, dinî bakımdan da o kadar ve daha da önemlidir. Bunu bilmeyen kimse yok. Bu böyle olmakla birlikte, acaba, Türkiyemizde, bu konu üzerinde yeterince duruluyor mu durulmuyor mu; aslında, elbette, halkımız da duruyor, devletimiz de duruyor; fakat, bendenize öyle geliyor ki, bazı metot eksiklikleri gözardı edildiği içindir ki, arada, bazen, rahatsızlıklar, tedirginlikler oluyor. Bunu da bilmemiz, bunu da göz önüne almamız lazımdır.
Bunu, şunun için arz ettim: Aslında, bu konuşmayı, okullarımızın açılacağı sırada yapmayı düşünüyordum; fakat, bugünlerde bir tartışma konusu oluyor, bu tartışma konusunda bendeniz de şahsî düşüncelerimi Yüksek Heyetinize arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Tartışma konusuna az önce de şahit olduk; bir değerli arkadaşımız, imam-hatip liseleriyle ilgili düşüncelerini Yüksek Heyetinize arz ettiler; keza, yine, şahsına çok saygı duyduğum Değerli Bakanımız da düşüncelerini burada dile getirdiler.
Bendenizin bir gözlemi var, onu sizlere arz etmek istiyorum. Hakikaten, bir müddetten beri, temel eğitimin 8 yıl olması söz konusu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN 3 dakika süre yeter mi efendim?
LÜTFİ DOĞAN (Devamla) Artık ne kadar lütfederseniz...
Bu, şahsen, bendenizi çok sevindiriyor. Tahmin ediyorum ki, bu düşünceye sizler de katılıyorsunuz. Bunda büyük isabet vardır; yeter ki, memleketimizin imkânları buna müsait olsun. Bu millet, eğer biz onu ikna edersek, onun faydasına olduğunu dile getirmeyi başarabilirsek, eminim ki, kendisi yavan ekmek yer, eskiden olduğu gibi çarık giyer, çocuklarını 8 yıl da, 10 yıl da okutur ve okutmasında da hem milletimizin hem devletimizin büyük yararı var. Ancak, şöyle bir durum var: Kesintisiz 8 yıl diye, değerli arkadaşlarımız, düşünceler ileri sürüyorlar; Hükümetimiz de böyle bir konuyu ele aldı, getirdiler.
Şimdi, müsaade ederseniz, bendeniz, düşüncemi şöyle arz ediyorum: Bir tarafta meslek okulları, çıraklık okulları ve daha başkaları var; yanında, imam hatip liseleri var, tarım okulları var... Sayın Bakanımız, lütfetti, beyan ettiler.
Kıymetli arkadaşlar, bendenize öyle geliyor ki, devletimizin gözetimi altında, eğitim kanunlarımıza uygun olarak ve Anayasa çerçevesi içerisinde, kim, nerede, nasıl okutmak istiyorsa, Millî Eğitim Bakanlığının gözetimi altında bu imkânı vermeliyiz. 8 yıl olsun. İnşallah, ileride, Türkiyemiz maddî bakımdan daha refaha kavuşur, 10 yıl da yapabiliriz. Daha başka da düşünülebilir; yeter ki, biz bunları yapalım, bu imkânı verelim. İster sağlık okulunda okusun, ister teknik diğer ortaokullarda okusun, ister imam-hatipte okusun, ister Kuran kursunda okusun, devletin yol göstermesi, gözetimi altında okutulmasında milletimize, memleketimize, devletimize çok büyük faydalar vardır.
Şimdi, bendenizin üzülürek müşahede ettiğim durum şu: Bazı muhterem zevatın beyanlarından veya bazı yayın organlarımızın şu veya bu şekildeki düşünceler ortaya arz etmelerinden, öyle zannediyorum ki, birbirimizi rahat anlayamıyoruz. Yani, güzel bir ifade vardır:
Kaddi yâre kimi arar dedi kimi elif,
Cümlenin maksudu bir; amma, rivayet muhtelif.
Hepimizin maksadı, evlatlarımızın en güzel şekilde yetişmesi değil mi; hepimizin maksadı, kanunların çerçevesinde, Millî Eğitimin murakabesi altında insanımızın yetişmesi değil mi? İster imam hatip ortaokulunda ve lisesinde yetişsin, ister Kuran kursunda yetişsin, ister sağlık meslek okulunda yetişsin, ister teknik ortaokulda yetişsin; hangisi olursa olsun, bu okuyanların hepsi bizim. Binaenaleyh, bu meseleleri, düşüncem odur ki, Millî Eğitim Bakanlığımız, Hükümetimiz, hatta Yüce Parlamentomuz, serinkanlılıkla ele almalı, okumak isteyenin önü mutlaka açılmalıdır. Hangi okulda, nerede okursa okusun, ona o imkânın verilmesinde, devletimizin de milletimizin de büyük faydası var.
Bendeniz, şahsen, bir üzüntümü sizlere arz etmek isterim. Ben isterdim ki, bu İslam Dinine bağlı insanlar arasından -hususiyle Türkiyemizde- Kopernikler gibi, Keplerler gibi, Newtonlar gibi büyük adamlar yetişsin; bendeniz isterdim ki, bugün, Ali Cemali Efendi gibi, Ahmed Şemseddin Efendi gibi, Kâtip Çelebi gibi kimseler yetişsin; İbni Haldun gibi müverrihler, tarih felsefesinin önderleri yetişsin; ama, dikkat buyurun, cumhuriyet devrimizde, şu veya bu gereksiz tartışmalar sebebiyle, Elmalılı Muhammed Hamdi Efendi gibi bir ilim adamı yetiştiremedik. Mesela, Mustafa Kemal Paşa, takdirini kazanan bu zata sen bir tefsir yazacaksın diyor; Türkiye Büyük Millet Meclisi karar alıyor ve 1935 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin aldığı karar neticesiyle, Muhammed Hamdi Efendi Hak Dini Kuran Dili adlı tefsirini yazıyor.
Şimdi, bunu, siz Yüksek Parlamento Heyetimize niye arz ediyorum, kıymetli kardeşlerim, aziz milletvekillerim; konu şu: Eğer, bir insan tabiî ilimleri okuyorsa, insanlığa hizmet ediyor, İslama da hizmet ediyor; eğer, bir insan fizik okuyorsa -tabiî ilimler de, tabiî, dahil- matematik okuyorsa, kimya okuyorsa, astronomi okuyorsa, bu şahıs, aynı zamanda İslama hizmet ediyor. Netice itibariyle, şunu görüyoruz ki, bugün mekteplerimizi 8 yıla çıkarmamız çok isabetlidir. Bendenizin düşüncesi, 5 inci sınıftan itibaren imam-hatip lisesinde okumak istiyor, okumalıdır; hatta, teknik okullarda okumak istiyor, okumalıdır; Kuran kursunda okumak istiyor, okumalıdır; ama, Millî Eğitim Bakanımız, Millî Eğitim Bakanlığımızın yetkilileri, pedagojik formasyonunu almış insanlarımız tarafından şu dersler şu şekilde okutulacaktır... Türkiyede, öyle zannediyorum ki, bu konuda itiraz edecek hiçbir fert de çıkmayacaktır. Devletimizi, milletimizi, şahsen bendeniz, geniş bir aile olarak düşünüyorum; emin olun, imam-hatip liselerinde de bu düşünce verilmektedir, diğer okullarımızda olduğu gibi ve hepsini de, şahsen bendeniz, bir bütün olarak düşünüyorum. Ancak, bazı parti mensubu değerli arkadaşlarım -ki, hepsine saygı duyuyorum- birisi şu partiye şöyle... Bunlar... Bunlar... Yok... Bunlarla birbirimizi incitmemize zamanımız müsait değil.
İSMET ATALAY (Ardahan) Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurun efendim.
İSMET ATALAY (Ardahan) Süre geçiyor efendim...
LÜTFİ DOĞAN (Devamla) Elimizden gelen gayreti gösterelim, elbirliği yapalım, evlatlarımızı okutalım, hem dinini hem de dünyasını en iyi şekilde öğretelim. Tek kanatlı kuşun uçması imkân dahilinde değildir.
Müsaade ederseniz, Leibnizin bir sözüyle sözlerimi bitirmek istiyorum: Eğer, hendese, ahlak gibi, dinî duygu gibi bizim arzularımıza, isteklerimize engel olsaydı, Eukleidesin ve Arşimetin kanunlarına, en kesin kanıtlarına, delillerine rağmen, biz, hendeseyi de hayalattan, bozuk önermelerden ibaret sayardık.
Bunu, şunun için arz ettim: Dinî duygu, yeterince öğretilirse, doğru öğretilirse ne Başbağlar hadisesi olur ne Sıvas hadisesi olur ne de hepimizi bunlar gibi üzen başka bir acı, hatırlanması arzu edilmeyen hadiseler olur. (RP sıralarından alkışlar)
Şu bilinecektir: Allah katında insanların en kıymetlisi, insanları birbirine sevdiren kimsedir. Bu, İslamın prensibidir. Allah katında insanların en sevgilisi, insanı Allaha, Allahı insana sevdirendir.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN Sayın Doğan, teşekkür ediyorum.
Efendim, çok teşekkür ediyorum. Yani, hesap ediniz ki, ses cihazı da konuşmanızı çok sevmiş olmalı ki, durdu, çalışmadı.
Sayın Bakan, bir ihtiyaç hisseder misiniz efendim ?..
MİLLî EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) Evet.
BAŞKAN Buyurun Sayın Millî Eğitim Bakanı. (DSP sıralarından alkışlar)
MİLLî EĞİTİM BAKANI HİKMET ULUĞBAY (Ankara) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli üyeler, her şeyden önce, Gümüşhane Milletvekilimiz Sayın Lütfi Doğana, bu gündemdışı konuşmayı yaptığı için teşekkürlerimi sunuyorum.
Sayın Lütfi Doğanın da altını gayet güzel çizdiği üzere, insana yapılan yatırım, ülkelerin dünya uygarlık düzeyindeki yerlerini belirleyen temel unsurlardan bir tanesidir. Bu nedenle, ülkemiz, tüm kaynaklarını hareket ettirmek suretiyle insanına ve gençlerine yapacağı yatırımla, ülkemizin 21 inci Yüzyılda ait olduğu layık yeri belirleyecektir. Bu nedenle, ulusal kaynaklarımızdan ne kadar fazla boyutunu eğitime ayırabilirsek, çocuklarımızın, bizden çok daha üst düzeyde, bir dünya rekabetinin içinde, her alanda, hem kendilerini hem de ülkemizi kanıtlamalarının zeminini hazırlamış oluruz.
Sayın Doğanın da işaret ettiği gibi, ülkemizin eğitime yönelik çeşitli sorunları vardır. Bunlardan bazılarını, rakamlarla, yine sizlerle paylaşmak isterim:
Bugün, ülkemizde, 6,8 milyondan fazla 7 yaş üstü insanımız okuryazar değildir. Bu rakam, aynı zamanda, 1935 yılındaki rakamdan fazladır. Yani, 1935 yılında okuryazar olmayan insanımızın mutlak sayısı, bugünkünden azdı. Elbette, bu arada, iftihar edilecek bir vesile vardır. Nüfusumuz 65 milyona yaklaşmıştır, onun için de bu orana düşülmüştür; ama, 2000 yılına yaklaştığımız bir dönemde, 6 milyon 800 bin 7 yaş üstü okuryazar olmayan insanımızın bulunması, elbette ki, üzerine önemle eğilip, çözüm üretmemiz gereken bir boyuttur.
Diğer bir gerçeği daha bilerek bu konuları görüşmemizde fayda var. Toplam nüfusumuzun ağırlıklı ortalama okullaşma oranı da -baktığımız takdirde- 3,7 yıldır.
Dolayısıyla, her alanda, eğitim için harcayacağımız her kaynak, insanımıza ve ülkemizin geleceğine yaptığımız bir yatırımdır ve bu alanda yapacağımız yatırım, makine ve ekipmana yapacağımız yatırımdan çok daha fazla önemlidir. Zira, okuryazar olmayan bir insanın iş kurabilmesindeki zorlukları çok büyüktür; ama, mekanik olarak eğittiğimiz bir insan, bir diş hekimi olarak eğittiğimiz insan, makinesini de, ekipmanını da bulacak, kullanacak ve ona kaynak yaratacak beceriye sahiptir. O bakımdan, yatırımların en önde geleni, eğitime yapılan yatırım olmalıdır.
Bu açıdan baktığımızda, ülkemiz, yıllardan beri, ulusal gelirimizin yüzde 5i boyutunu eğitime ayırabilmiştir. Diğer ülkeler, yarışmakta olduğumuz ülkeler, bunu yüzde 7ye kadar çıkarabilmişlerdir. Ancak, burada bir rakamsal karşılaştırmayı yaptığımızda, çok daha sağlıklı boyutlara gelmemiz söz konusu. Türkiye, 3 bin dolarlık kişi başına gelirden yüzde 5 ayırıyor, bunun anlamı 150 dolar; buna karşılık, 24 bin dolar kişi başına geliri olan ülke de yüzde 7sini ayırıyor, onun eğitime yönelik ayırdığı da 1 750 dolar ve dolayısıyla, bu kaynaklardaki farklılık nedeniyle ülkemizin, dünyadaki yarışta arayı süratle kapatması gerekiyor.
Her şeyden önce, bir şeyi daha düşünmemiz gerekir: Sanayi devriminden bu yana teknolojideki gelişmelerin tamamı, o ülkelerde nüfus artışının az olması nedeniyle, teknolojiye yönelik olmuştur; yani, insan gücünün yerine makine ve ekipmanı... Dolayısıyla, Türk girişimcisi de, dünya pazarlarında rekabet etmek istiyorsa, ister istemez çağdaş teknolojiyi kullanıyor. Çağdaş teknoloji, bugün, bilgisayar destekli üretime dönmüş durumdadır. Eğer, bir Alman işçisi, bir Japon işçisi, bir Amerikan işçisi, bir Yunan işçisi bu teknolojiye kumanda edecek şekilde eğitiliyorsa, elbette ki, Türk çocukları da, bu teknolojiye kumanda edecek eğitimle teçhiz edilmelidir. O nedenle, hepimizin, bu yöndeki gayretlerini birleştirip, bu soruna çözüm üretmesi gerekmektedir.
Bu noktada, Sayın Doğan 8 yıllık eğitime de değindiği için, bir şeyin altını çizmekte fayda görüyorum. Ülkemizde halen, 8 yıllık eğitimde okullaşma oranımız yüzde 80 düzeyine ulaşmıştır ve özellikle 1973 yılından bu yana ilköğretim okulları adı altında açılan, şu anda sayıları 6 400e ulaşmış bulunan okullarımızda okuyan, yani, 8 yıllık sınıflar halinde açılmış olan okullarımızda okuyan öğrencilerimizin sayısı 4,5 milyon düzeyine yaklaşmıştır. Dolayısıyla, Türkiye, konuştuğumuz konuda, daha önce bahsettiğim 1973 yılında çıkan kanunla, fiilî uygulamalarıyla çok önemli bir yol almıştır. Dolayısıyla, bundan sonra katedeceğimiz mesafe son derece sınırlı bir mesafedir, bunu da süratle tamamlayacağımıza inanıyorum.
Bu bağlamda, özellikle bir hususun altını çizmek isterim. Sayın Doğan sözlerinin arasında 8 yıllık eğitimi uygulayabilmek için kaynaklarımız yeterli mi dediler. Kaynaklarımız yeterli, yeterli değilse dahi yaratmak mecburiyetindeyiz; eğer, gerçekten 21 inci Yüzyılın dünyasında layık olduğumuz yeri korumak ve almak istiyorsak.
Bu yıl için, 8 yıllık ilköğretimin uygulanabilmesi için gereksinim duyduğumuz kaynak 30 trilyon liradır. Bunun, 5 trilyon liranın üzerindeki bölümü Doğu ve Güneydoğu Anadolunun ihtiyaçları, diğer bölümü de yurt sathının diğer kesimleri içindir. Şu anda, Türkiyede, 18 binin üzerinde sınıf inşa edilmektedir. Bu 18 bin sınıftan 12 bin tanesinin bu yıl hizmete girecek şekilde çalışmaları hızlandırılmıştır ve biraz evvel bahsettiğim 30 trilyon liralık kaynak da bu amaca yönelik kullanılacaktır.
Şimdi, her şeyden evvel dünyadaki gelişmelere baktığımız takdirde gördüğümüz bir unsur var; bu noktada birleşmemizde sayısız faydalar var: 8 yıl, yani, 6 ilâ 14 yaş arası, çocukların öğrenmeyi öğrendiği bir dönemdir; dolayısıyla, 8 yılda çocuklarımıza temel itibariyle öğrenmeyi öğrettikten sonra, 8 yıl sonrasında, genel liseler olsun, meslek liseleri olsun, bu çerçevede endüstri meslek lisesi olsun, sağlık meslek lisesi olsun, tarım meslek lisesi olsun, imam hatip lisesi olsun, buralardaki okumalarını ve öğrenmelerini çok daha etkin hale getirebilecek bir birikimi hazırlama dönemidir; dolayısıyla, 8 yıllık eğitimi ait olduğu mahreç içerisinde, yani, öğrenmenin öğrenildiği dönem olarak algılarsak, gereksiz kavram kargaşalarına girmeksizin sağlıklı tercihleri yapar ve çocuklarımıza sağlıklı bir okuma zemini hazırlarız. Her şeyden evvel bunun üzerinde birleşmemiz gerekmektedir.
Bu noktada, Sayın Doğanın altını çizdiği diğer bir unsur vardır; elbetteki, insanlarımıza bilgiyi, teknolojiyi öğretirken, inançları konusunda da kendilerine gereken bilgileri hazır tutabilmemiz gerekir; ancak, bu noktada hepimizin paylaşması gereken bir husus var: Nasıl, anne baba olarak, iyi ahlak konusunda, dinî inançlarımız konusunda çocuklarımıza belirli değerleri önce biz kazandırıp, ondan sonra, kendimizde noksan kalan kısımları okullarda tamamlatıyorsak, aynı şekilde, aileler olarak çocuklarımızın manevî değerlerini eğitmede de öncelik bizde olmalı, bizim noksan bıraktığımız kısımlar okullarda tamamlanmalıdır; burada da zannediyorum anlayış farkımız olamaz. Bu açılardan konuya baktığımız takdirde, 8 yıllık kesintisiz eğitimde çocuklarımıza öğrenmeyi öğrettikten sonra, o bilince ulaşmış çocuklarımıza fırsat eşitliğini bütün eğitim alanlarında önüne koyduğumuz takdirde, o şekilde yetişmiş çocuklarımız, Türkiyeyi 21 inci Yüzyılda hepimizin özlediği şekilde bizim asrımız olmaya hazırlayacak bilgi ve yeteneklerle donanmış olacaklardır. O nedenle, benim Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinden istirham ettiğim bir şey var: 8 yıllık kesintisiz eğitime sahip çıkalım ve 8 yıldan sonra çocuklarımıza vereceğimiz eğitim konularına da gereken kaynakları tefrik edelim ve gelecek asra bizim çocuklarımızın damgasını vurabilmesinin zeminini hazırlayalım.
Bu anlayışla, hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, CHP ve ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, gündemdışı görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığının, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/958)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Plan ve Bütçe Komisyonu; Başkanlığın çağrısı üzerine, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyelerini seçmek üzere 23.7.1997 tarihinde 518 nolu komisyon salonunda toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler hizalarında gösterilen oyları alarak belirtilen görevlere seçilmişlerdir.
Saygılarımla arz ederim.
İ.Ertan Yülek Adana Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı
Başkan : Biltekin Özdemir (Samsun) 25 oy
Başkanvekili : Metin Şahin (Antalya) 25 oy
Sözcü : Hüseyin Yayla (Hatay) 25 oy
Kâtip : Miraç Akdoğan (Malatya) 25 oy
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Yeni seçilen arkadaşlara başarılar dileriz.
Komisyonlardan istifa önergeleri vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım:
2. Kayseri Milletvekili Osman Çilsalın, Millî Eğitim, Kültür ve Spor Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/223)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Değişen oranlar karşısında, üyesi bulunduğum Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyeliğinden çekiliyorum.
Gereğini arz ederim. 23.7.1997
Saygılarımla.
Osman Çilsal Kayseri
BAŞKAN Bilgilenize sunulur.
Diğer önergeyi okutuyorum:
3. Gaziantep Milletvekili Ali Ilıksoyun (10/25) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/424)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Üyesi bulunduğum (10/25) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonundan istifa ediyorum.
Gereğinin yapılmasını saygıyla arz ederim.
Ali Ilıksoy Gaziantep
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer önergeyi okutuyorum:
4. Trabzon Milletvekili Hikmet Sami Türkün, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/425)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Hikmet Sami Türk Trabzon
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer önergeyi okutuyorum:
5. İstanbul Milletvekili Nami Çağanın, Avrupa Birliği-Türkiye Karma Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/426)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Avrupa Birliği Türkiye Karma Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Nami Çağan
İstanbul
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutup bilgilerinize sunacağım:
6. İçel Milletvekili Halil Cinin (6/497) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/227)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin 28 inci sırasında yer alan 6/497 esas numaralı sözlü soru önergemi geri çekiyorum.
Gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Prof. Dr. Halil Cin
İçel
BAŞKAN Sözlü soru önergesi geri verilmiştir ve bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, gündemin Seçim kısmına geçiyoruz.
V. SEÇİMLER
A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1. Anayasa; Dışişleri; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji; Tarım, Orman ve Köyişleri; Kamu İktisadî Teşebbüsleri ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim
BAŞKAN Bazı komisyonlarda boşalan ve Doğru Yol Partisi Grubuna düşen üyelikler için gösterilen adayları ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Anayasa Komisyonuna, Adana Milletvekili Sayın Cevher Cevheri aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Hayırlı olsun.
Dışişleri Komisyonu üyelikleri için, İçel Milletvekili Sayın Ayfer Yılmaz ve Konya Milletvekili Sayın Necati Çetinkaya aday gösterilmişlerdir. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Hayırlı olsun.
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna, Afyon Milletvekili Sayın İsmet Attila ve Aydın Milletvekili Sayın Ali Rıza Gönül aday gösterilmişlerdir. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Hayırlı olsun.
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonuna, Adana Milletvekili M. Halit Dağlı ve Bolu Milletvekili Sayın Necmi Hoşver aday gösterilmişlerdir. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Hayırlı olsun.
Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonuna, Ordu Milletvekili Sayın Müjdat Koç aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Hayırlı olsun.
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna, Aksaray Milletvekili Nevzat Köse aday gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Hayırlı olsun. İnşallah, insan haklarının korunmasına beklenen katkıyı yaparlar.
Sayın milletvekilleri, gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler bölümüne geçiyoruz.
VI. KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
1. 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23)
BAŞKAN 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.
Komisyon hazır mı? Hazır değil.
Müzakere ertelenmiştir.
2. Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S. Sayısı : 132)
BAŞKAN Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 490 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.
Komisyon hazır mı? Hazır değil.
Müzakere ertelendi.
3. Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 492 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/218) (S. Sayısı : 164)
BAŞKAN Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin 492 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.
Komisyon hazır mı? Hazır değil.
Müzakere ertelendi.
4. 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair 326 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/71, 1/111) (S. Sayısı : 168)
BAŞKAN 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında 254 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine başlayacağız.
Komisyon hazır mı? Hazır değil.
Müzakere ertelendi.
5. Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli, Anavatan Partisi Genel Başkanı Rize Milletvekili Mesut Yılmaz, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Tansu Çiller; Demokratik Sol Parti Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile 292 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/676) (S. Sayısı : 232)
BAŞKAN Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83 üncü Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin müzakeresine başlayacağız.
Komisyon hazır mı? Hazır değil.
Müzakere ertelendi.
6. Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet ve Çevre komisyonları raporları (1/436) (S. Sayısı : 332)
BAŞKAN Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısının müzakeresine başlayacağız.
Komisyon hazır mı? Hazır değil.
Müzakere ertelendi.
7. İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 5 Arkadaşının; Genel Nüfus Tespiti Yapılması ve Seçmen Kütüklerinin Güncelleştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (2/216) (S.Sayısı :40)
BAŞKAN Genel Nüfus Tespiti Yapılması ve Seçmen Kütüklerinin Güncelleştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Anayasa ve Plan ve Bütçe komisyonları raporlarının müzakeresine başlayacağız.
Komisyon hazır mı?..
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) Müsaade eder misiniz Sayın Başkan?
BAŞKAN Buyurun efendim.
BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) Bu kanun teklifinin ilgili maddelerinde yer alan sürelerin uygulamada işlerliğini sağlamak üzere grup başkanvekillerimiz ile Yüksek Seçim Kurulu arasında son bir süre mutabakatı sağlanması ihtiyacı duyulduğundan, bu mutabakat sağlandığında görüşmek üzere bu çalışmaları ertelemenizi takdirlerinize arz ediyoruz.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) Sayın Başkan, izin verir misiniz?
BAŞKAN Buyurun Sayın Kapusuz.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) Sayın Başkan, bildiğiniz gibi, bu kanun teklifi, öncelikli görüşülecek tekliflerler arasında olması arzusuyla müteaddit defalar gündeme geldi. Şimdi, biz bu konudaki bütün görüşmelerimizi yaptık. Sadece, üç grubun mutabakat sağladığı bir talep var; ki, gayet doğaldır. Özellikle, Genel Kurul açısından da kısaca ifade etmek istiyorum: 4 üncü maddesinde, değerlendirme için üç aylık süre istenilmektedir. Birkısım illerimizde -17 ilde- bilgisayara geçilmiştir; diğer illerimizde, elden yazılma şekliyle devam etmektedir. Bilgisayar sistemine geçme işlemi biraz yavaş işlediğinden, kurum yetkilileri, bu sürenin üç ay olmasını talep etmişlerdir. Daha önceki görüşmelerimizde elden yazılma şekliyle olursa, bu, bir ayda gerçekleşir dedikleri halde, biz, orta yolu bulmak için, üç grup, bu mutabakatı sağladık ve bu üç aylık süreyi, iki ay olarak takdim ettik. İsterse, Yüksek Seçim Kurulu, çoğu illerde yapıldığı gibi elden yazılma şekliyle yapacak, isterse bilgisayarla bu işi yetiştirmeye çalışacak; ama, bu aradaki sürenin üç ay değil de iki ay olması, pratik açıdan da, Türkiyenin şartları açısından da uygun olduğundan, bu konunun şimdi görüşülmesinde bir mahzur olmadığını, diğer konuların hepsinde mutabakat sağladığımızı ifade ediyorum ve sadece değerlendirme süresi konusunda böyle bir husus olduğunu hem Genel Kurula hem de Başkanlığa arz ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) Sayın Başkan...
ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurun Sayın Gözlükaya.
Sayın Güney, istirahat buyurun; ben, zatıalînizi de gördüm.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) Sayın Komisyon Başkanı diyor ki: Biz, hazırız, oraya oturacağız; ama, Grup Başkanvekilleri arasında bir mutabakat sağlanmadı süreler açısından...
BAŞKAN Ben de aynı şeyi teklif edecektim.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) Konunun görüşülmesine başlayalım.
BAŞKAN Ben de aynı şeyi teklif edecektim; ama, görüşlerinizi alayım.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) Henüz şu anda görüşülmeye başlamadan, sürelerle ilgili olarak hangi grup başkanvekilinden bir talep gelmiş, bir önerge gelmiş... O bakımdan, bu, açıkça, bu kanun teklifinin görüşülmesini istememek anlamına gelir. Komisyon hazır, Hükümet hazır... Onun için, bu görüşe katılmıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Güney.
ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) Aslında, burada, bu konudaki bu konuşma yersiz ve böyle bir usul de yok; bu bir.
Komisyon yoktur, hazır değildir; oraya oturmadığı zaman konu bitmiştir.
BAŞKAN Tabiî efendim...
ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) Ancak, burada efendim, bu kanun teklifi görüşülüyor, görüşülmüyor diye bir demagojiye girersek...
BAŞKAN Sayın Güney... Sayın Güney...
ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) ...geçen hafta da siz oturmadınız deriz.
BAŞKAN Sayın Güney...
İRFAN KÖKSALAN (Ankara) Sözünü bitirsin Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Köksalan, ben, söyleyeceğini biliyorum da, dinliyorum da.
İRFAN KÖKSALAN (Ankara) Sözünü bitirsin...
BAŞKAN Biliyorum efendim ve dinliyorum.
Buyurun efendim.
ÜLKÜ GÜNEY (Bayburt) Sayın Başkan, geçen hafta da komisyon buradaydı, oturmadı.
Komisyon hazır değil efendim.
BAŞKAN Tamam... Efendim, var mı bu taraftan bir şey? Yok.
Efendim, şimdi, benim yapabileceğim, Başkanlığın yapabileceği hiçbir şey yok. Benim yapacağım bir şey var; sayın komisyonu davet etmek. Zaptiyem yok sayın milletvekilleri ve inşallah zaptiyeye ihtiyaç duyulmaz; zaptiyem de yok.
Sayın Komisyon hazır mı efendim? Hazır değil.
İ. ERTAN YÜLEK (Adana) Hazır Başkanım, Komisyon burada.
BAŞKAN Efendim, gelmezse...
İ. ERTAN YÜLEK (Adana) Geçen hafta ben dışarıdaydım.
BAŞKAN Sayın Yülek... Sayın Yülek... Ben, Komisyonu davet ederim; Komisyonu davet ettim; Komisyon, mahsus yerini almadı.
8. Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili M. Seyfi Oktayın Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ve Adalet ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/576,2/137) (S. Sayısı : 303) (1)
BAŞKAN Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili M. Seyfi Oktayın Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ve Adalet ve Plan ve Bütçe Komisyonları rapolarının müzakeresine başlıyoruz.
Komisyon hazır mı efendim? Komisyon hazır.
Hükümet?.. Hazır.
Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.
Sayın milletvekilleri...
Efendim, bir sükûnet avdet eder mi lütfen; ne yaptığımızı bir görelim.
Efendim, bu tasarıyı ve birleştirilen teklifi müzakere edeceğiz.
Sayın milletvekilleri, komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunacağım.
III. Y O K L A M A
MUHAMMET POLAT (Aydın) Sayın Başkan, bir önergemiz var.
BAŞKAN Bu önerge sizin mi efendim?
MUHAMMET POLAT (Aydın) Evet efendim.
BAŞKAN Komisyon raporunun okunup okunmaması hususunu işaretle oylamaya geçeceğim sırada bir yoklama talebi geldi.
Şimdi, önergeyi okuyacağım ve talepte bulunan arkadaşlarımın salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Toplantı yetersayısı bulunmamaktadır. Yoklama yapılmasını arz ve talep ederiz.
Muhammet Polat?.. Burada.
İsmail Özgün?.. Burada.
Musa Uzunkaya?.. Burada.
Şaban Şevli?.. Burada.
Mehmet Bedri İncetahtacı?.. Burada.
Maliki Ejder Arvas?.. Burada.
Mehmet Aykaç?.. Burada.
Abdullah Gencer?.. Burada.
Lütfi Yalman?.. Burada.
İsmail İlhan Sungur?.. Burada.
Avni Doğan?.. Burada.
Nezir Aydın?.. Burada.
Nurettin Kaldırımcı?.. Burada.
Ersönmez Yarbay?.. Burada.
Şinasi Yavuz?.. Burada.
Hüseyin Arı?..
FETHULLAH ERBAŞ (Van) Tekabbül ediyorum.
BAŞKAN Sayın Erbaş tekabbül etti.
Altan Karapaşaoğlu?.. Burada.
Alaattin Sever Aydın?.. Burada.
Sabahattin Yıldız?.. Burada.
Cafer Güneş?.. Burada.
Yoklama talebinde bulunan sayın milletvekilleri Genel Kurul salonunda hazır.
Ad okunmak suretiyle yoklama yapılacaktır; salonda bulunan sayın milletvekilleri lütfen yüksek sesle işaret buyursunlar.
(Yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yetersayımız vardır; çalışmalarımıza devam ediyoruz.
VI. KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
8. Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine ilişkin Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili M. Seyfi Oktayın Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi ve Adalet ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/576, 2/137) (S. Sayısı : 303) (Devam)
BAŞKAN Raporun okunup okunmaması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Raporun okunması hususu kabul edilmemiştir.
Tasarının tümü üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Halil Cin; buyurun.
Sayın Cin, konuşma süreniz 20 dakikadır.
ANAP GRUBU ADINA HALİL CİN (İçel) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Sayın Seyfi Oktayın Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifi üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz almış bulunuyorum; sözlerime başlamadan evvel hepinizi saygılarımla selamlarım.
Cezaların infazı, kesinleşmiş mahkeme kararlarının yerine getirilmesidir. Cezaların infazı, tarihin ilk devirlerinden bugüne kadar belirli aşamalardan geçmiştir. Toplumlar medenileştikçe infaz usulleri ve infaz şartları daha çok insanîlik kazanma yolunda bir evrim geçirmiştir. Eski toplumlarda ceza, ferdî veya toplumsal intikam esasına dayanırdı. Çağdaş ceza hukuku ise, cezanın ıslah etme ve suçluyu topluma kazandırma amacını önplana geçirmiştir. Bunun için, infaz kurumlarında suçlunun eğitimi, meslek ve sanatının geliştirimesi ve infaz kurumundan çıktıktan sonra da hayatını kazanabilmek için, hükümlünün bir meslek ve sanat sahibi yapılması önem kazanmıştır. Bu itibarla, tutuklu ve hükümlü olarak bir kimsenin cezaevine alınmasıyla başlayan ve topluma kazandırılmasına kadar geçen süre içerisinde yapılan ve tretman adını da alan çalışmaları kapsar. Tretman, kanunu ihlal etmeden, hükümlüde yaşama arzusunu doğurmak, onun normal hayata dönüş ihtiyaçlarını kolaylıkla kazanabilecek duruma gelmesini sağlayabilmek için, uygulanan rejim, tedbir ve teknik usullerin tümünü kapsar. Millî, manevî ve ahlakî değerleri geliştirmek amacını güden, manevî kalkınma tedbirleri de, tretmanı tamamlayıcı rol üstlenir. Tretman, hükümlüye uygulanan bir tür maddî ve manevî nitelikli sosyopsikolojik bir terapi işlemidir. Tretman ve manevî kalkınma tedbirleri hükümlünün kendi isteğine bağlı olmadan uygulanır.
Tarihte ilk defa hapis cezasını Romalılar uygulamıştır. Romada hapis cezadan çok bir güvenlik tedbiri olarak kabul ediliyordu. İlk bilinen toplu cezaevi 1596 yılında Amsterdamda açılmıştır. Bu cezaevinde hükümlü ve tutuklular ile çocuklar bir arada tutuluyordu. Tesadüfi suçlu olarak girenler de, bir süre sonra itiyadi suçlu olarak tekrar cezaevine dönüyorlardı. Bu sisteme tepki olarak hücre sistemine geçilmiştir. Her iki sistemde de hükümlünün tretmanı amacı yoktu. 18 inci Yüzyılda Jean Jacques Rousseau ve Beccaria gibi düşünürler cezaevlerinde hükümlüler lehine değişiklikler yapılmasını savunuyorlardı. 1847 yılında Brükselde toplanan Cezaevleri Milletlerarası Kongresi, ceza ve cezaevleri hakkında yeni uygulamalar önerdi.
İnfaz hukukundaki gelişme ve değişmeler toplumların geçirmiş olduğu ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmelerle paralellik göstermektedir. Cezaların infazı medenî toplumlarda üst düzeyde düşünülen ve önem verilen bir konudur. Çağdaş infaz hukukunun, infaz anlayışının ağırlık noktası, suçluyu ıslah etmek ve topluma kazandırmaktır. Bu anlamda çalışma, infazın ıslah edici unsuru olarak görülmektedir. Hükümlü veya tutukluları çalıştırarak eğitmek, boş zamanlarını değerlendirmek ve çalıştırmalarını temin etmek infazın çok önemli bir parçasıdır. Bu durum, ceza infaz kurumlarında verilen eğitimin yanı sıra, işyurtlarının tesisi ve faaliyete geçirilmesinin de gerekçesini teşkil eder. Ancak, bugünkü işyurtları dağınık, eskimiş teknolojiye sahip, düşük üretim yapan birbirinden kopuk tesislerdir.
Döner sermayeyle çalışan, çağdaş işletmecilik esaslarıyla yönetilen işyurtlarının tüm ceza ve infaz kurumlarına teşmili, mahkûmlara veya tutuklulara insanca bir infazın uygulanabilmesi için, elverişli, fizikî ve sosyal şartları taşıyan cezaevlerinin ve çocuk ıslahevlerinin çoğaltılması, daha insanî, suçluyu topluma kazandıran bir infaz için kaçınılmaz olmuştur.
Ceza ve tutukevlerinin icap ettirdiği yetişmiş, bilgili personel kadrosunun oluşturulması da, bu yolda, yani, çağdaş, insanî bir infazın yapılabilmesinin temel unsurunu teşkil etmektedir.
Tasarıyla, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde, hükümlü ve tutukluların meslek ve sanatlarının korunup, geliştirilmesi veya bir meslek ve sanat öğrenmeleri amacına yönelik çalışmaları sağlamak, bunlardan elde edilecek mal ve hizmetleri pazarlamak üzere, işyurtları kurmaya yetkili, işyurtları kurumu oluşturulması öngörülmektedir.
Görüşülmesine başlanan mevcut tasarı, Türkiye için, Avrupa Birliği ülkelerinin sürekli kullandığı insan hakları ihlali iddiaları üzerinde de önemli rol oynayacak ve bu iddiaları etkisiz hale dönüştürecektir.
Öte yandan, Sayın Mesut Yılmaz Başbakanlığında kurulan 55 inci Cumhuriyet Hükümeti Programında hükümlülerin topluma yeniden kazandırılmasına önem verilecektir şeklindeki taahhüdün de yerine getirilmesi olacaktır bu tasarının kabulü.
Bugün 58 bin tutuklu veya hükümlüden ancak 4 bininin hapishane veya tutukevlerinde çalıştırılabildiğini ifade edersek, bu tasarının önemi daha da iyi anlaşılır.
Cezaevleri ve adliyelerin içerisinde bulunduğu malî imkânsızlık ve çaresizlikler de, tasarının getirdiği tedbirlerle, işyurtlarında üretilen malların satışından elde edilen ve cezaevleri bina ve arsalarının satışından elde edilecek paraların cezaevleri inşaatında, tutukevleri inşaatında kullanılması, ayrıca, bugün, adliyelerimizin, cezaevlerinin içerisinde bulunduğu duruma önemli bir iyileştirme tedbiri olacaktır. Cezaevi ve adliye binaları ile arsaların tahsis amacına uygun olarak kullanma niteliklerini kaybettikleri takdirde satılması bu amaçla tasarıya konulmuştur.
Tasarının önemini daha iyi vurgulamak için, ceza infaz kurumlarının bugünkü vaziyetine ve tasarının bunu değiştirmek için getirdiği imkân ve vasıtalara bakmak gerekir. Önce ceza infaz kurumlarının bugünkü durumuna sayılarla temas edelim:
Ülkemizde kapalı, açık, yarı açık cezaevleri ve çocuk ıslahevleri dahil olmak üzere, toplam 565 ceza infaz kurumu bulunmaktadır. Tüm ceza infaz kurumlarında, 1 Temmuz 1997 tarihi itibariyle, 58 681 tutuklu ve hükümlü barınmaktadır. Bu tutuklu ve hükümlülerden 49 816 kişisi adlî suçlardan, 8 865 kişisi de terör suçlarından dolayı tutuklu ve hükümlüdür.
Muhtelif unvanlarla cezaevlerinde 31 202 personel kadrosu mevcuttur; ancak, bu kadrolardan 23 907si dolu, 7 295i halen boştur.
Ceza infaz kurumlarının sevk ve idaresi, 2992 sayılı Kanunla, Adalet Bakanına ve Bakanlığa bağlı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne verilmiştir. 1929 yılından bu yana Adalet Bakanlığı tarafından sevk ve idare edilen ceza infaz kurumları, mevzuat, fizikî altyapı, personel, idarî örgütlenme ve finans kaynakları açısından ciddî sorunlarla karşı karşıyadır. Bu sorunların yıllardan beri ciddî çözümlerinin bulunamaması, toplumumuzun adalete olan güveninin sarsılmasına, devletimizin cezaevleri üzerindeki disiplin ve otoritesinin hızla bozulmasına, kaybolmasına neden olmaktadır.
Öncelikle, infaz mevzuatımızın yeniden ele alınması, mevcut ceza infaz kurumlarımızın da, Avrupa ve Birleşmiş Milletler cezaevi standart kurallarına uygun olarak ıslah edilmesi ve yeni, modern cezaevlerinin yapılması gerekmektedir. Bu amaçla, Adalet Bakanlığınca hazırlanan ve mahiyeti, biraz sonra, maddelerine geçilerek daha iyi anlaşılacak olan Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanun Tasarının kanunlaştırılması, cezaevi sorunlarının çözümünde çok önemli bir adım oluşturacaktır.
Bu kanun tasarısı kabul edilirse, 74 yıldan beri çözümlenemeyen bir sorun, bir iki yıl içerisinde kökünden halledilmiş olacaktır; tasarı, bu kadar büyük önem arz etmektedir.
Bilindiği gibi, ceza infaz kurumlarında yeni bir yapılanmaya gidilmek ve yeni malî kaynaklar sağlanmak üzere 1993 ve 1994 yıllarında iki defa kanun hükmünde kararname çıkarılmıştır. Ceza infaz kurumları ile tutukevlerinin kuruluş ve idaresine ilişkin yeni hükümler içeren bu kararnamelerden 3911 sayılı Yetki Kanununa müsteniden çıkarılan 524 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Bundan sonra çıkarılan 1994 tarihli 3990 sayılı Yetki Kanununa istinaden 529 sayılı Kanun Hükmünde Kararname yürürlüğe konulmuş; ancak, bu Kanun Hükmünde Kararnamenin müstenidatını oluşturan Yetki Kanunun da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi üzerine, konu boşlukta kalmıştır.
Üzerinde konuştuğumuz tasarı, Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumunun kuruluş ve idaresiyle ilgili önemli yenilikler getirmektedir. İşyurtlarıyla ilgili konuları detaylı bir şekilde düzenleyen tasarı, cezaevi yönetimi ve cezaevi dış korumasıyla ilgili düzenleme ve hükümleri kapsam dışı bırakmıştır; çünkü, bu ayrı, geniş ve farklı bir düzenlemenin konusunu teşkil eden bir sorundur.
Tasarıda, yalnızca cezaevleri ve işyurtları düzenlendiğinden, geniş ve her türlü ihtiyaca cevap verecek hükümleri ihtiva etmektedir.
Tasarıyla, işyurtlarının genel idare ve koordinasyonu, Bakanlık bünyesinde oluşturulan bir kurula bırakılmaktadır. İşletmeler ve işyurtları genel müdürlüğünün kuruluşundan vazgeçilerek, bu genel müdürlüğün görevleri, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne bağlı daire başkanlığına tevdi olunmuş ve bu suretle Hükümet teklifinde yer alan iki başlı yönetimden vazgeçilmiştir.
Kurumların dış koruma hizmetlerinin Bakanlık personelince sağlanması yönteminden ve bu amaçla yaklaşık 33 bin yeni kadro ihdasından da vazgeçilmiştir.
Daire başkanlığında, hâkim sınıfından 1 daire başkanı ile yeteri kadar tetkik hâkimi çalışacağından, daha önce kanun hükmünde kararnamelerle genel müdürlük için alınması öngörülen, yaklaşık 200 adet kadrodan da vazgeçilmektedir.
Halen Adalet Bakanlığı bünyesinde görev yapan kontrolörlerin denetim yetkileri genişletildiğinden, bu görevin daha sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için kontrolörlerin sayısı artırılmakta, bunlar için 13 adet yeni kadro alınmaktadır.
Bakanlık bünyesinde bilgisayar kullanımının yaygınlaştırılmasına yönelik olarak, bu alanda çalışmak üzere, personel alımına ihtiyaç duyulduğundan, sadece gerekli olan personel için kontrolör kadroları dahil, 65 adet yeni kadro ihdası yoluna gidilmiştir. Bu suretle devlet teşkilatı büyütülmemiş, yüksek maliyetli bir yapıya da gidilmemiştir.
İşyurtları Kurumunun sermaye kaynaklarından elde edilen gelirlerle, bütçeye herhangi bir malî yük getirilmeksizin, ceza infaz kurumları ile tutukevlerinin tüm ihtiyaçları karşılanarak, uygun fizikî yapıya sahip, elektronik donanımlı cezaevi binalarının yapımı sağlanmaktadır.
Tasarıda, İşyurtları Yüksek Kurulunun başkan ve üyelerine ayrı bir maaş ödenmesi de öngörülmemektedir. Bu da, tasarının, tasarruf esasına, ilkesine riayet ettiğinin ifadesidir.
Ceza infaz kurumları ile tutukevlerinin yönetimiyle ilgili konulara İşyurtları Kanun Tasarısında yer verilmemiş, açık, geniş ve her türlü ihtiyaca cevap verecek şekilde, İnfaz Kurumları ile Tutukevlerinin İdaresi Hakkında Kanun Tasarısı kapsamına alınmıştır. Bu tasarıyla, işyurtları gelirlerinin yüzde 90ı cezaevlerine, diğer yüzde 10u adliyelere; yani, hâkim ve cumhuriyet savcılarının hizmetlerine harcanması öngörülmektedir. Sadece hükümlü ve tutuklular ile infaz koruma başmemuru ve infaz koruma memurları için çıkarılan yemekten cezaevinin diğer tüm personelinin de istifadesi sağlanmaktadır.
Her yıl bütçe kanunlarıyla belli bir ölçüye bağlı olmayarak tespit edilen iaşe bedelleri, sağlıklı ve dengeli beslenmeyi sağlayamamaktadır. İaşe bedelinin yetersizliği, cezaevlerine dışarıdan yiyecek girişine neden olmaktadır. Dışarıdan getirilen yiyecek ise, cezaevindeki kolektif yaşam ve örgütsel dayanışmanın oluşmasını sağladığı gibi, yiyecek maddelerinin içeri alınması halinde, cezaevlerine, uyuşturucu, silah ve sair tehlikeli maddelerin girmesi kolaylaştırılmaktadır.
Hükümlü ve tutuklularla birlikte infaz başkoruma memurları ve infaz koruma memurları iaşe edilmekte; aynı kurumda çalışmakta olan diğer personel kurumdan iaşe edilemediği gibi, kendilerine bunun karşılığı olan herhangi bir yiyecek yardımı da yapılamamaktadır; bu da, personel arasında bir ikilik meydana getirmektedir. Bu durumu bertaraf etmek için, Bakanlık bünyesinde, önce 65 bin Türk Lirası olan iaşe bedeli, 1996 yılının eylül ayından itibaren 165 bin liraya çıkarılmış ve yeni bütçe yılında, bu bedel 300 bin Türk Lirası olarak teklif edilmiştir ki, eski duruma nazaran önemli bir iyileştirme olarak göze çarpmaktadır.
Bu tasarıyla, iaşe bedelleri, kalori ve gramaj esasına dayalı bir sisteme kavuşturulmuş, hükümlü ve tutuklularla birlikte ceza infaz kurumlarında görevli tüm personelin iaşesi bu şekilde sağlanmıştır. Böylece, cezaevlerine dışarıdan yiyecek girişi önlenmiş ve örgüt dayanışmasının büyük ölçüde kırılması da sağlanmış olacaktır.
İşyurdu gelirinden yüzde 10 oranında alınan peşin gelire bir yasayla son verildiğinde, hükümlü ve tutukluların, cezaevi kantin ve satış mağazalarından yüzde 10 oranında daha ucuz fiyatla almalarına imkân sağlanacaktır.
Kullanma niteliklerini kaybettikleri halde yasadan doğan engeller nedeniyle uzun senelerdir bir türlü satışları yapılamayan çok sayıda adliye ve cezaevi bina ve arsalarının kısa sürede satışları yapılarak, satış bedellerinin adliye ve cezaevleri binalarının yapım ve onarımında kullanılmasına imkân getirilmiştir ki, bu hüküm, adliyelerin ve cezaevlerinin bugün içinde bulunduğu acıklı duruma son verecek önemli bir finans kaynağı teşkil etmektedir.
Bu tasarıyla sağlanacak maddî kaynaklarla mevcut cezaevlerinin fizikî ve teknolojik zafiyeti giderilecek, yeni tip Avrupa ve Birleşmiş Milletler standartlarına uygun cezaevleri...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Cin...
HALİL CİN (Devamla) Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN Buyurun.
HALİL CİN (Devamla) ...süratle yapılarak hizmete sokulacak ve bu suretle, hükümlü ve tutukluların potansiyel bir tehlikeli güç oluşturması engellenecek, açlık grevi, toplu isyan, firar ile müessif olayların önüne geçilecek, terör, cezaevlerinde örgütsel hâkimiyet kuramayacak, cezaevlerinin terörist yetiştiren eğitim merkezi olması kesin olarak önlenecek, cezaevlerimizde huzur ve sükûn en kısa sürede sağlanacak, cezaevlerimiz, Türkiye ve dünya gündeminden de tartışma konusu olmaktan çıkacaktır.
Sonuç olarak, çağdaş infaz sistemlerinin temel amacı, suçlunun ıslahı ve topluma kazandırılmasıdır. Bu amaca ulaşılabilmesi için, hükümlülerin eğitimi kadar, boş zamanlarının değerlendirilmesi ve onların çalıştırılarak bir iş veya sanatı yeterince öğrenebilmelerine imkân yaratılması amacıyla bu tasarıyla cezaevlerinde işyurtları oluşturulmaktadır. Cezaevlerindeki işyurtlarının, gerek adet gerekse yeni atölye ve işkollarıyla donatılarak, kapasiteleri de artırılarak, Türkiyenin, gerçekten çok önemli bir sosyal ve hukukî sorunu, bu tasarıyla çözümlenmiş olacaktır.
Tasarının, milletimize, yargımıza, adalet hayatımıza hayırlar getirmesini, güzel hizmetlere vesile olmasını temenni eder, beni dinlediğiniz için ve Sayın Başkana müsamahası için teşekkür eder, saygılarımı sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN Sayın Cin, teşekkür ediyorum.
Sayın Oktay, bir dakikanızı rica edeyim... Şu anda sıra zatıâlinizin; ancak, Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşacak olan Sayın Cevherinin Adanaya gideceği ileri sürüldü; sizce bir sakıncası yoksa... Ama, sıra sizin...
M. SEYFİ OKTAY (Ankara) Tamam, Sayın Başkan.
BAŞKAN Peki, teşekkür ediyorum. Bundan sonra da zatıâlinizi davet edeceğim.
Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Cevher Cevheri; buyurun.
DYP GRUBU ADINA İ. CEVHER CEVHERİ (Adana) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde Doğru Yol Partisi Grubunun görüşlerini kısaca arz etmeye çalışacağım. Sözlerime başlarken, Yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Çağımızda infaz kurumlarının mevcudiyeti, hükümlünün ıslah edilmesi ve serbest bırakıldığında topluma yararlı bir fert haline getirilmesi amacına yöneliktir. Modern infaz sistemlerinin, toplum düzenini ihlal ederek hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûm olan insanları bir yerlere kapatarak toplum adına öç almak gibi bir işlevi olmadığı muhakkaktır.
Hükümlünün ıslah edilmesi, topluma yararlı bir fert haline getirilmesiyle mümkündür. Bu açıdan bakıldığında, hükümlü veya tutukluyu bir meslek veya zanaat sahibi yapmak çok büyük önem kazanmaktadır. Bu fonksiyonu bugüne kadar ve halen işyurtları yerine getirmektedir. Bu işyurtları döner sermaye esası üzerine kurulmuştur, her biri müstakil olup, aralarında bir koordinasyon da mevcut değildir. Bunların teknolojileri eskimiş, verimlilikleri ise son derece düşüktür.
Önümüzdeki tasarıyla, hükümlü ve tutukluların, varsa, sahip oldukları meslek ve zanaatlarını koruyup geliştirmesi, eğer böyle bir meslek veya zanaatlarını yoksa, bunu öğrenmeleri amaçlanmaktadır öncelikle. Bu hedefe varabilmek için, ceza infaz kurumları ile tutukevleri işyurtları kurumu teşkil edilmektedir. Kurumun, işyurtları oluşturarak, hükümlü ve tutukluların meslek ve zanaatlarını koruması veya bunları edinmesi sürecinde hâsıl olacak mal ve hizmetlerin pazarlanmasına dair esasları da tanzim etmektedir.
Ayrıca bu tasarıyla teşkil edilen ceza infaz kurumları ile tutukevleri işyurtları kurumu, bağlı işyurtları arasında koordinasyon vazifesini de üstlenmiştir. Gerek kurum gerekse bağlı işyurtları, tüzelkişiliğe sahip olacaktır.
Yine, önümüzdeki tasarıyla, işyurtları kurumu yüksek kurulu da oluşturulmaktadır. Kurul, işyurtlarının genel politikalarını belirlemek, Kurumun bütçesini onaylamak, yeni işyurtları kurulmasına veya kaldırılmasına karar vermek gibi önemli görevler üstlenmiştir.
Tasarıda, ayrıca, kurumun sermaye kaynakları, işyurtlarının malî işlemleri ve vergi muafiyetleri de düzenlenmiştir.
Hükümet tasarısıyla getirilen kurum ve işyurtlarının oluşturulmasıyla, yıllık 3 trilyon civarında bir gelir elde edileceği tahmin edilmektedir. Ceza infaz kurumları ile tutukevlerinin fizikî eksikliklerinin giderilmesinde bu meblağın ne kadar önemli bir kaynak olduğu ortadadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; komisyonlardan bütün partilerin mutabakatı ve katkısıyla geçen bu tasarının, Genel Kurulda da aynı mutabakat çerçevesinde yasalaşacağına dair inancımızı ifade ediyor; Doğru Yol Partisi olarak tasarıyı desteklediğimizi beyan ediyorum. Yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN Sayın Cevheri, teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Oktay... (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Oktay, müsamahanıza teşekkür ediyorum.
CHP GRUBU ADINA M. SEYFİ OKTAY (Ankara) Estağfurullah...
Siz de o müsamahayı bana gösterirsiniz.
BAŞKAN Gayet tabiî... Gayet tabiî... Hiç endişeniz, şüpheniz, tereddütünüz olmasın.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA M. SEYFİ OKTAY (Ankara) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 303 sıra sayılı kanun tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızdayım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan bu konuyu, cezaevlerimizin genel koşullarından soyutlayarak değerlendirmek olanaklı değildir diye düşünüyorum. Bu nedenle, asıl sorunu oluşturan cezaevleri sorununa, çok genel düzeyde de olsa bakmamız zorunlu bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; cezaevleri sorunu, ne yazık ki, ülkemizin en önemli sorunlarından biri olarak üzüntü ve kaygı verici nitelikleriyle, varlığını ve etkisini koruyarak orta yerde durmaktadır. Bu sorun, açlık grevleri, isyanlar ve firarlar olduğunda kamuoyunun dikkatini üzerine toplamakta, olaylardan sonra da, âdeta unutulmaya terk edilmektedir.
Açık yüreklilikle söylemek isterim ki, siyaset, ülkemizde, yeterince üretken olamıyor; siyasetin ufku çok dar; siyasetçi, âdeta, günlük yaşamakta. Ülkenin yasal sorunlarına, yüzeysel ve günlük önlem ve onarım anlayışıyla yaklaşılıyor; eskimiş, hantallaşmış, yozlaşmış temel yapıya makro bir bakış açısıyla ve sistemi dönüştürecek köktenci çözüm projeleriyle yaklaşılmıyor.
Cezaevi olumsuzlukları, bütünüyle yapısal yetersizliklerin, yanlışlıkların ve çelişkilerin ürünü olup, günün anlayışı ve gereksinimini karşılamaktan uzak bulunduğu gibi, sürekli sorun da üretmektedir. Yürürlükteki mevzuatın bir gereği olarak her asliye ceza mahkemesinin bulunduğu il ve ilçede bir cezaevi bulunmaktadır; bunların büyük bir çoğunluğu teknik donanımdan yoksun, her türlü fizikî zafiyeti olan, yönetimi asgarî kurumsal gereksinimleri karşılayamayan, anlamsız masraf ve yük oluşturan birimler durumundadırlar.
Cezaevleri, tümüyle eski bir anlayışa dayalı olarak, büyük koğuşlar halinde yapılandırılmışlardır. Hükümlü ve tutuklular, büyük kitleler halinde bir arada muhafaza edilmektedir. Bu yapı, adam öldürme, yaralama, cinsel sapıklık ve saldırı, isyan, toplu firar, koğuş ağalığı, örgütsel baskı, ideolojik eğitim gibi olumsuzlukların temel nedenidir.
Cezaevlerinde kullanılan temel yapı ve güvenlik malzemelerinin bir standardı oluşturulmamıştır; kapı ve pencere demirleri, mazgal kapakları, gözetleme delikleri, tavan ve taban beton kalınlıkları, duvar örgü malzemesinin ölçü ve standartları dahi yöreden yöreye, yöneticiden yöneticiye değişmektedir. Plan ve projede yer alan güvenlikle ilgili doğrudan bazı hususlar, müteahhitlerin malzemeyi tam kullanmamaları, bayındırlık elemanlarının titiz bir kontrole tabi tutmamaları nedeniyle ya eksik imal edilmiş ya da hiç imal edilmemiştir. Araştırma ve planlama hemen hemen hiç söz konusu olmadığından, cezaevi gereksinimleri bile gerçekçi olarak saptanamamıştır. Bunun sonucu olarak, 20 bin nüfuslu Sinopa da, 1,5 milyon nüfuslu Adanaya da aynı tip ve kapasitede cezaevi yapılmıştır. Bu durum, nakil ve güvenlik sorunlarının yanı sıra, hükümlünün yakınlarından ve sosyal çevresinden uzaklaştırılması gibi ikinci bir ceza niteliğindeki uygulamalara yol açmıştır.
İnfaz koruma memurları, kurumlarda, disiplin, otorite, güvenlik, rehabilitasyon gibi çok amaçlı hizmet görmelerine karşılık, mesleğe kabul ve atanmalarında hiçbir özel eğitime tabi tutulmamış ve özel nitelik aranmamıştır. Gerek yönetim ve gerekse güvenlik personelinin seçim ve yerleştirilmelerinde alaylı uygulaması geçerli bulunmuştur.
Cezaevleri çok başlı bir yönetime sahiptir; bir tarafta cezaevi müdürlüğü, cumhuriyet başsavcılığı, mümessil savcılığı; diğer tarafta jandarma komutanlığı... Cezaevi eşiğinden içerdeki yönetim, cezaevi müdürlüğü ve savcılıklarda; eşikten dışarıdaki tüm sorumluluk ve yetki ise, jandarmaya aittir. İşin pratiğine baktığımızda, cezaevi içerisindeki olaylar, eşik dışındaki olayların çoğu zaman bir devamı niteliğini taşımaktadır. İki ayrı otoriteye tabi olmaktan doğan bu iki başlılık, eşgüdümden uzak, biri diğeriyle dayanışmayan, biri diğerini tamamlayamayan; tam aksine, zaman zaman aralarında sürtüşmeler çıkan, bu suretle de yönetim zafiyeti, çelişkisi ve sorunları üreten bir yapı oluşturmuştur.
Cezaevleri mevzuatı, çok ağırlıklı bir biçimde, tüzük, yönetmelik, genelge, emir ve talimatlardan oluşmaktadır. Bunlar, çoğu zaman birbiriyle çelişkili, birbiriyle irtibatsız hükümler içermektedir. Bu durum, yönetimde birlikteliği ve kararlılığı zedeleyen, çelişkiler yaratan bir etken olmaktadır.
Cezaevi olumsuzlukları elbette ki bunlardan ibaret değildir; tümünü sunabilmek için birkaç konuşma süresini kullanmak gerekir. İşte, ana hatlarıyla sunulan bu sistem içerisinde, güvenliği ve rehabilitasyonu tam anlamıyla gerçekleştirmek, kuşkusuz, olanaklı bulunmamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terör cezaevleri sorunu ise başlıbaşına önemli bir sorundur. Bakanlık yönetimine geldiğimizde, terör suçlarından tutuklu ve hükümlü sadece 900 kişiydi; 1991 yılında çıkarılan Terör Yasasının geçici hükümleriyle getirilen örtülü af ile 3 500 civarında terör suçlusunu muhafaza etmekte zorlanan cezaevleri boşaltılmıştı.
Zamanımızda, güvenlik güçlerinin başarılı çalışmaları sonucu 900 olan terörist tutuklu ve hükümlü sayısı 9 bine ulaşmıştır. Bu 9 bin kişinin muhafaza edildiği 40 civarında cezaevinden hiçbiri terör cezaevi olarak yapılandırılmamıştır; hiçbirinde, güvenliği artırıcı modern teknik donanım yoktur; hiçbirinde, proje ve yapım aşamasında firar olaylarına ve diğer olumsuzluklara karşı gerekli önlemler düşünülmemiş ve alınmamıştır; pek çoğunda yeterli güvenlik sahası yoktur. Özellikle büyük kentlerimizdeki cezaevi binaları yoğun yerleşim yerleri içerisinde kalmıştır. 20 ilâ 40 kişi arasında değişen koğuş mevcutları, kalabalık cezaevlerinde 80 ilâ 100e kadar çıkmıştır.
Başta Diyarbakır (E) Tipi Cezaevi olmak üzere, İstanbul Bayrampaşa, Ankara Kapalı, İzmir Buca, Malatya ve Mardin (E) tipi cezaevlerinde kapasitenin çok üzerinde tutuklu ve hükümlü barındırılmaktadır.
Devlet güvenlik mahkemelerinin bulundukları illerde yeterli cezaevi inşa edilmemiş olması nedeniyle, tutuklu sanıklar, devlet güvenlik mahkemesinin bulundukları illere yakın il ve ilçe cezaevlerine dağıtılmaktadır. Bu dağıtım, zaman zaman jandarma, araç gereç yetersizliği gibi nedenlerle aksamakta; duruşmaya götürülemeyince yargılama süresi uzamakta, davalar normal sürelerde sonuçlandırılamamaktadır.
Bir başka noktaya da dikkat çekmek istiyorum. Cezaevlerindeki olumsuzluklar ve özellikle firar olayları, cezaevlerini içine alan, devlete yönelik büyük bir planlı terör hareketinin bir ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, cezaevlerindeki bu olayların, devletin bütününe yönelik terör olaylarının bir parçası şeklinde ve olayın, devlet sorunu düzeyinde değerlendirilmesi zorunludur. Devlet, çok haklı olarak, terörle mücadele eden güvenlik güçlerimizden hiçbir imkânı esirgememiştir; fakat, her ne hal ise, terörle mücadelenin ikinci aşaması olan yargı ve cezaevi görevlileri için aynı özveri, maalesef, gösterilmemiştir.
Şimdi, size Bakanlığa gelmemiz öncesinde cezaevlerinin ne durumda olduğunu gösteren iki belgeden pasajlar sunmak istiyorum: Bunu şunun için yapmak istiyorum: Cezaevleri sorunu, sanki, belli bir dönemde oluşmuş gibi imajlar yaratılmıştır; o nedenle, bunun genel bir sorun, köklü bir sorun olduğunu, yapısal bir sorun olduğunu ifade etmek için bunları sunuyorum.
Bu belgelerden biri 13.4.1989 tarihlidir. Bu belgede şöyle bir not bulunmaktadır: Bu rapor, tarihî bir vesika teşkil etmek ve kurallara aykırı uygulamaların yaygın ve fiilî bir kural haline gelmesinden doğacak hukukî, vicdanî ve meslekî sorumluluktan ibra olabilmek amacıyla kaleme alınmıştır. Böyle diyor raporda. Bu belgeyi DYP-CHP koalisyonundan sonra Adalet Bakanlığı Müsteşarı olarak atanan ve şimdi de -hayırlı olsun dileklerimi sunuyorum- yeniden Müsteşar olarak atanan, zamanın Eskişehir Başsavcısı düzenlemiştir. Tarihî belge olarak sunulmak istenen bu 11 sayfalık raporda, çok kısa olarak sunacak olursam, şu hususlara yer verilmiştir: Cezaevi yönetimi teröristlerin elindedir. Bütün hükümlü ve tutuklular birbirleriyle serbestçe görüşebilmektedirler. Koğuş kapıları havalandırma saatleri dışında dahi kapatılamamaktadır. Her türlü yiyecek ve içecek, herhangi bir sınırlama olmaksızın, serbestçe içeriye sokulmaktadır. Sorun yaratmamak, sorumluluk almamak kaygısıyla hareket edilip, inisiyatif kaybedildiğinden, devletin üniter yapısına rağmen, her cezaevinde farklı uygulamalar ortaya çıkmaktadır. Bu raporda bu hususlar yanında daha vahim başka hususlar da yer almaktadır. Tabiî, zaman olsa, bu 11 sayfalık raporu tümüyle sizlere sunmak isterdim.
İkinci belge ise, Diyarbakır Cezaevi ile ilgili 14 Eylül 1990 tarihli Millî İstihbarat raporudur. Bu raporu, bu aşamada deşifre etmek istemiyorum; ancak, şunu ifade etmek istiyorum ki, bu raporla, o tarihlerde Diyarbakır Cezaevinde çok daha vahim durumların yaşandığı saptanmaktadır. Yalnızca bir hususu ifade edecek olursak, bu rapor, Diyarbakır Cezaevinin o tarihlerde terör eğitim merkezi haline geldiğini açıkça vurgulamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığa gelişimden itibaren iki önemli çalışmayı başlatmıştık. Birincisi, devam eden bu bozuk yapı içerisinde ve uygulamada pratik olarak ne gibi iyileştirmeler yapabileceğimizi araştırdık. Sonuç olarak, özellikle firar olaylarından sonra ağırlıklı bir biçimde, terör cezaevlerini güvenlik açısından güçlendirme çalışmalarını hızlandırdık. Sürekli artan terör suçlarında tutuklu ve hükümlü sayısının astronomik boyutlara ulaşması karşısında yeni bir organizasyona gidilerek, özellikle Diyarbakır, İstanbul, İzmir ve Ankara İllerinde kapasite fazlalığını azaltmaya çalışarak, bu cezaevlerine, çevre cezaevlerinden alternatif cezaevleri oluşturuldu. Terör cezaevlerinin bulunduğu yerlerde görevli cumhuriyet başsavcıları, mümessil savcılar, cezaevi birinci ve ikinci müdürleriyle genel müdürlük arasındaki çok zayıf olan diyalog pekiştirildi ve güçlendirildi. Millî Savunma ve İçişleri Bakanlıkları ile imzalanan ortak protokol çerçevesinde gerekli ortak önlemler saptanarak, bu önlemlerin uygulama alanına taşınmasına çalışıldı. Terör cezaevlerinin etrafına emniyet kanallarının açılması, duruşmalara yapılan sevkler için uygun link aracı ve personel taşıyıcı zırhlı araç alınması, iç ve dış güvenliğin elektronik araçlarla pekiştirilmesi, koğuş ve şebeke kapılarının muhkemleştirilmesi, giriş ve çıkışların elektronik sistemle yapılması, yeteri kadar gözetleme kulesi yaptırılması, çatı havalandırma ve dış alanların dönerli projektörlerle aydınlatılması, cezaevlerinin zeminlerinin demir betonla sağlamlaştırılması gibi hususlar, bu dönemde planlanmış ve gerçekleştirilmiş uygulamalardır.
Özellikle, dönemin başlangıcında gerçekleşen Kayseri, Nevşehir ve İstanbul Bayrampaşa firar olaylarının hemen sonrasında -birincisi 19 Şubat 1993 tarihinde olmak üzere- terör cezaevlerinin bulunduğu il cumhuriyet başsavcıları, devlet güvenlik mahkemesi cumhuriyet başsavcıları, mümessil savcılarla, periyodik olarak, ikişer ay ara ile 8 kez toplanılmış; uygulamada birliği sağlamak, ortak olarak saptanan önlemleri gerçekleştirmek, daha sonrasında bunları yeniden gözden geçirmek, cezaevlerindeki tüm zorlukların giderilmesi konusunda çözümler üretmek üzere yoğun ve ciddî çalışmalar yapılmıştır.
Ayrıca, cezaevleri bir ve ikinci müdürleriyle de belli aralıklarla, 5 kez aynı mahiyette ortak toplantılar düzenlenerek, onların da motive edilmeleri sağlanmıştır.
Bütün bu toplantılar sonucunda, cezaevlerimizde mevcut bozuk sistem içerisinde pratik olarak yapılabilecek her türlü iyileştirme gerçekleştirilmeye çalışılmış ve çok önemli sonuçlar elde edilmiştir. Saptanan 35 önemli konu üzerinde yapılan çalışmaların ayrıntılarını burada sunmak mümkün değildir.
Bu toplantıların beşincisinde, devlet güvenlik mahkemesi cumhuriyet başsavcıları da dahil olmak üzere, 41 cumhuriyet başsavcısının imzalarıyla hazırlanan belgeden bir pasajı sunmak isterim: Bugün, cezaevlerimizdeki uygulamalarımız iki yönde yoğunluk kazanmaktadır; bunlardan biri, cezaevlerinde güvenliği ve disiplini sağlamak, devletin etkinliğini gerçekleştirmek; ikincisi ise, insanî uygulamaları en üst düzeyde, cezaevlerimizin fiziksel yapılarının verebildiği imkânlar içerisinde, en iyi biçimde gerçekleştirmek doğrultusunda olmuştur. Bugün, ceza infaz kurumlarında huzur ve sükûnun hâkim olması için her türlü önlem alınmıştır. 41 cumhuriyet başsavcımızın imzalamış olduğu belgeden bir pasaj bu.
İkinci önemli çalışmamız da şu olmuştur: Değerli arkadaşlarım, görülüyor ki, cezaevleri, köklü ve ciddî, kapsamlı bir dönüşüme tabi tutulmadıkça, bu sorunlar, az veya çok; ama, sürekli olarak yaşanacaktır. İşte, bu gerçekler karşısında, bu yapının, kökten ve kapsamlı bir biçimde dönüşümünün sağlanmasının zorunlu olduğuna inanarak, bu dönüşüm için yoğun bir çabayı başlattık. Bu yoğun çalışma sonucunda, diyebilirim ki, cumhuriyetin en kapsamlı ve köktenci cezaevi reform paketini hazırladık.
Müsaade ederseniz, bu konuda anahatlarıyla bilgi sunmak istiyorum: Bu paketle, ceza ve tutukevleri yönetimi ve yapılanması, infaz sistemine ilişkin çağdaş norm ve kurallar mevzuatımıza kazandırılarak, Avrupa cezaevleri minimum kuralları doğrultusunda, sağlıklı, güvenli, modern araç ve gereçlerle donatılmış bir eğitim ve ıslah kurumları haline getirilmeleri amaçlandı.
Burada 2 temel ilke benimsenmiştir:
1- Her koşul ve durumda cezaevi disiplini ve güvenliğinin sağlanması ve bununla ilgili gerekli tüm fizikî ve teknik yapının oluşturulması.
2- Rehabilitasyonu sağlayacak, hükümlüyü topluma yeniden entegre edebilecek, insana saygıyı sağlayacak maddî ve manevî koşullar içerisinde hürriyetten yoksunluk cezasını çekecek bir ortam amaçlanmıştır.
Bu ilkelerin ışığında, ceza infaz kurumlarıyla tutukevlerinin kuruluş ve idaresine, cezaların ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesine, ceza infaz kurumlarından salıverilen hükümlülerin korunmasına ilişkin düzenleme gerçekleştirilmiştir.
Bu tasarı 223 maddeden oluşmuştur. Çok kısa bir şekilde özetleyecek olursak, bu tasarı şunları gerçekleştirmeyi amaçlıyordu: Her ilçede bir cezaevi yapımından vazgeçerek, büyük kurumlar halinde yapılandırılmış bölge cezaevleri oluşturmak; çağdaş anlayışın gerektirdiği hizmetleri sunmayı sağlayacak biçimde cezaevi yönetimini yeniden yapılandırmak; eşgüdümsüz, çokbaşlı cezaevi yönetimine son vermek; cezaevleri yönetimini tek otoriteye bağlamak; Türk infaz sistemini çağdaş normlara yaklaştırmak ve onların düzeyine çıkarmak; yönetimle ilgili itiraz ve şikâyetler için hâkime başvurma hakkı tanımak; her aşamada, meslekî, hukuksal ve demokratik içerikli ciddî bir personel eğitimini sağlamak ve bunlarla ilgili kurumları oluşturmak; infazdan sonra hükümlünün topluma entegre olabilmesine, iş bulmasına yardımcı olacak yeni bir örgütlenmeyi gerçekleştirmek; hükümlü çocukların özgürlüğünü bağlayıcı cezalarının çektirilmesi, çağdaş pedagoji ve penaloji ilke ve kurallarına bağlanmış çocuk ıslahevleri birer eğitim yuvasına dönüştürülerek, isimlerini de işlevlerine koşut olarak çocuk eğitimevi olarak değiştirmek; teknik ve elektronik donanımlı ve rehabilitasyona imkân sağlayacak oda esasına dayalı yeni cezaevi bina yapılanmasını ve bunun yanında, tüm yargının parasal gereksinimini karşılayacak büyük bir kaynak oluşturmak. Bu kaynak, işyurtlarında yeni bir yapılanmayı sağlayacak, tüzelkişiliğe sahip, ticarî ve ekonomik esaslara göre işletilen işletmeler ve işyurtları kurumu bünyesinde gerçekleştirilmek istenmiştir.
Cezaevinin yapılanması ve yönetimine ilişkin bölüm, bu 223 maddelik tasarıdan alınarak kanun hükmünde kararname biçiminde iki kez yürürlüğe konulmuştur; ancak, her ikisinde de yetki yasası Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olduğu gerekçesiyle kanun hükmünde kararname de iptal edilmiştir; yani, sistem, yasal düzenlemeyle daha önce iki kez yürürlüğe de konulmuştur.
İşte, huzurunuza getirilen İşyurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanun Tasarısı, çok kısa bir şekilde sunmaya çalıştığım, çok kapsamlı reform paketimizin içerisinde yer alan cezaevleri ve yargı için büyük kaynak oluşturmayı amaçlayan düşüncenin, bir önceki iktidar tarafından da benimsenmiş olmasının bir göstergesi olarak ortadadır.
Böyle bir gerekliliğin, böyle bir düşüncenin benimsenmiş olmasından mutluluk duymaktayım; ancak, cezaevleri yönetim ve yapılanmasını ve infaz mevzuatını kökten değiştirmeyi amaçlayan reform paketini bir tarafa koyarak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Oktay, ne kadar süre istersiniz?
M. SEYFİ OKTAY (Devamla) 3 dakika efendim...
BAŞKAN Hay hay...
Buyurun.
M. SEYFİ OKTAY (Devamla) ...içinden işletmeler ve işyurtları kurumu alınmış; yaptığımız düzenleme, bir an önce bir miktar kaynak sağlayalım düşüncesiyle, sınırlı olarak ve değiştirilerek getirilmiştir; tabiî, olumlu yönlerini inkâr etmek gibi bir amacımız, onu yok sayma amacımız yoktur.
Bu tasarıyla sağlanacak yeni kaynaklara rağmen, mevcut demode, verimsiz işyurtları anlayışı olduğu gibi korunabilecektir. Bu kaynak, bu olumsuzluğun çehresini belki örtebilir veya cilalayabilir; ama, cezaevleri konusundaki gerekli ve zorunlu büyük dönüşümü gerçekleştirmeye yetecek mi; onu bilemiyorum. Kaldı ki, yukarıda iptal edildiğini ifade ettiğim kanun hükmünde kararnameler, kendilerinden önceki mevzuatı da geniş çapta iptal etmiştir; kendileri de Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olduğu için, bugün, cezaevleriyle ilgili ciddî bir yasal boşluk bulunmaktadır. Bu boşluğun giderilmesinin düşünülmemiş olmasını anlamak mümkün değildir.
Bu tasarıyı, Bakanlığımız zamanında hazırlanan ve daha sonra teklif olarak canlandırdığım tasarıyla karşılaştırdığımızda, sanıyorum şu farkları göreceğiz: Bu düzenlemeyle, işyurdu faliyetleri Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğüne bağlı daire başkanlığı düzeyine indirgenmiştir; işletme kapsamı ve ölçeğinde üretim yerleri yer almamış, eski ilkel işyurdu üretim anlayışında kalınmıştır; kaynaklarda önemli kısıtlamalar yapılmış, özellikle, gelirlerin en büyük kalemini oluşturan yargı ve noter harçlarından alınacak olan ve tasarımızda yüzde 50 olarak saptanan pay yüzde 25e indirilmiştir; işyurdu gelirlerinden, yalnızca, işyurdu hizmet ve çalışmalarının yürütülmesine ilişkin olarak harcama yapılabileceği hüküm altına alınmış, büyük malî sıkıntı içinde olan adliyeler ve diğer yargı kuruluşları bu olanaktan mahrum bırakılmışlardır; oysa ki, yargının, cezaevleri kadar dev ve büyük sorunları vardır, büyük kaynak ihtiyacı vardır yargı için. Bunların, bu ölçüde tutulması, sadece, cezaevleri için bu imkânın düşünülmüş olmasının ne derece yararlı olabileceğini takdirlerinize sunuyorum.
Bu tasarıyı, yeni Bakanımızın yeni baştan bir kez daha gözden geçirmesini dilerdim; sanıyorum ki, geçirmişlerdir, düşüncelerini ifade edeceklerdir.
Her şeye karşın belli ölçüde de olsa bir kaynak yaratmayı gerçekleştireceği için, tasarıyı, hiç olmazsa bu yönüyle olumlu karşıladığımızı ve uygulamada tasarının, noksanlıklarını giderecek anlayışla ....
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Oktay, ne kadar süre vereyim?
M. SEYFİ OKTAY (Devamla) 1 dakika efendim.
BAŞKAN Peki, size 2 dakika; buyurun.
M. SEYFİ OKTAY (Devamla) Sağolun.
Bu tasarıyı, hiç olmazsa, bu yönüyle olumlu karşıladığımızı ifade etmek istiyorum.
Yüce Meclise, şahsım ve Grubum adına saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (CHP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Oktay, teşekkür ediyorum.
Refah Partisi Grubu adına, Sayın Lütfü Esengün; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)
RP GRUBU ADINA LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde, Refah Partimizin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım; hepinize saygılarımı arz ediyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarı, 54 üncü Refahyol Hükümeti tarafından Meclise sevk edilmiş, Genel Kurulda görüşülmesine ancak bugün imkân bulunabilmiş bir tasarıdır. Yalnız, şunu hemen ifade etmek mecburiyetindeyim ki, bu, sadece Refahyol Hükümetinin üzerinde çalıştığı, Meclise sevk ettiği bir tasarı değil, çok uzun geçmişi olan, üzerinde uzun yıllar boyunca emek sarf edilmiş; ama, bir türlü yasalaştırılamamış olan benzeri tasarıların da Meclise geldiği, kadük olduğu, kanun hükmünde kararnameyle yürürlüğe konulduğu; ama, iptal edildiği, netice itibariyle, üzerinde çok emek sarf edilen, çok gayret gösterilen; ama, maalesef bugüne kadar kanunlaştırılamayan bir taslak veya bir tasarı. İnşallah, şu çalışmalar müspet netice verir ve İşyurtları Kurumuyla ilgili bu tasarıyı kanunlaştırmak, Meclis tatile girmeden önce, bizim 20 nci Dönem Meclisimize nasip olur.
Bilindiği üzere,Türkiyede, cezaların infazı 1965 yılında yürürlüğe giren Cezaların İnfazı Hakkında Kanun hükümlerine göre yapılmaktadır. Şu anda görüşülmekte olan tasarının yasal dayanağını da bu kanun teşkil etmektedir. Bu kanunun 1 inci maddesinde cezalar sayıldıktan sonra -ölüm, uzun veya kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalar ve para cezası olmak üzere 3 çeşit ceza sayıldıktan sonra- müteakip maddelerde bunların uygulamasıyla ilgili hükümler mevcut; ama, şu anda görüştüğümüz tasarının mesnedini teşkil eden 17 nci maddeyi, müsaadenizle bilgilerinize sunmak istiyorum. 647 sayılı Kanunun 17 nci maddesinde tutuklu ve hükümlüler, bulunduruldukları kurumda çalışmaya mecbur tutulurlar. Bu çalışmalarına karşılık tutuklu ve hükümlülere, Adalet Bakanlığınca tespit edilecek ücret ödenir. Adalet Bakanlığı, ziraat, deniz ve su ürünleri avcılığı, inşaat, yol, maden ve orman gibi iş sahalarında çalışma ekipleri kurabilir. İşçi istihdam eden kamu kuruluşları da, sahip oldukları iş sahalarında hükümlü çalıştırmaya mecburdurlar. Ekip halindeki bu çalışmalara açık ve yarı açık ceza infaz kurumu hükümlüleriyle kapalı ceza infaz kurumlarında hükümlülük süresinin en az dörtte birini iyi hal ile geçiren hükümlüler katılırlar. Çalışma mecburiyetinin tatbikini mümkün kılacak kurumlar ikmal edilinceye kadar -zannederim bu tasarıdan bahsediyor; bu kanunun yapıldığı tarihte, böyle bir tasarının da hayata geçirilmesi düşünülmüş- açık ve yarı açık ceza infaz kurumu hükümlüleri, çocuk ıslahevi hükümlüleri, açık ve yarı açık cezaevlerine seçilme hakkı kazanmış olup da, kapasite yetersizliği nedeniyle bu cezaevlerine tefriki yapılamayan ve ilçe kapalı cezaevlerine nakledilen hükümlüler, kapalı ceza infaz kurumu hükümlülerinden şartla salıverilmelerine en az 2 yıl kalanlardan, bu Kanuna göre hazırlanacak tüzükte tespit edilecek yaş, meslek ve bedenî kabiliyeti haiz olanlar ile belirlenecek suçlardan hükümlü bulunanlar.
Netice itibariyle -maddenin devamını okumaya gerek yok- 1965 yılında, Cezaların İnfazı Hakkında Kanun yürürlüğe konulurken, hükümlü ve tutukluların çalışma mecburiyeti getirilmiş, bu konuda gereken tedbirlerin alınması öngörülmüş; ama, maalesef, bugüne kadar esaslı bir uygulamaya geçilememiştir.
İşyurtları Kurumuyla ilgili bu kanun tasarısı, 11 Mart 1993te, Sayın Demirel Başbakan iken, bir kanun tasarısı olarak Meclise sevk edilmiş, uzun yıllar görüşülememiş ve 19 uncu Dönemin sonunda da kadük olarak, olduğu yerde kalmıştır.
Ancak, bu arada, 24 Haziran 1993 tarih ve 3911 sayılı Yetki Kanununa istinaden 524 sayılı Kanun Hükmünde Kararname çıkarılmış, bu Yetki Kanunu ve Kanun Hükmünde Kararname Anayasa Mahkemesince iptal edildikten sonra, 18 Mayıs 1994 tarih ve 3990 sayılı Yetki Kanununa istinaden 529 sayılı Kanun Hükmünde Kararname çıkarılmış, Yetki Kanunu ve Kanun Hükmünde Kararname Anayasa Mahkemesince tekrar iptal edilmiştir.
Netice itibariyle, 19 uncu Dönemde, ne yetki alıp kanun hükmünde kararname çıkarmak suretiyle ne de Sayın Demirel Hükümetinin Meclise sevk ettiği tasarıyı yasalaştırmak suretiyle, İşyurtları Kurumunu hayata geçirme imkânı elde edilememiştir. 20 nci Döneme gelindiğinde, Sayın Seyfi Oktay tarafından, daha önce Meclise sevk edilen Hükümet tasarısı teklif olarak yenilenmiş ve 25 Şubat 1997 tarihinde de, 54 üncü Hükümet tarafından, bugün görüştüğümüz tasarı Meclise sevk edilmiş durumdadır. Gerçekten, uzun bir geçmişi var, yıllardır çözülememiş bir konu; ancak, acil ve önemli olduğu üzerinde hepimizin mutabakatı var.
Şunu da, hemen huzurunuzda arz etmek istiyorum ki, şu anda müzakereye açılan bu tasarı, Plan ve Bütçe Komisyonunda, özellikle sevk edildiği altkomisyonda bütün parti mensuplarının, temsilcilerinin mutabakatıyla, ittifakıyla, üzerinde yaptıkları müşterek çalışmayla meydana getirilmiş bir tasarıdır; tahmin ediyorum, Genel Kuruldan da aynı mutabakatla geçecektir.
Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; devlet, suçluyu cezalandıracaktır; cezalandırmak, devletin en tabiî hakkıdır. Ancak, suçlu dahi olsa, devletin zulmetme hakkı yoktur. Devlet cezalandıracaktır; ancak, devlet, suçu ne olursa olsun, cezası ne olursa olsun, suçluya veya suçsuza, hiçbir insana kesinlikle zulmetmeyecektir. Hapis cezalarının insanın maddî ve manevî varlığıyla ne derece uygun düştüğü de, eskiden beri tartışmalıdır. Acaba, insanları uzun süre hapsetmek, toplumdan tecrit etmek, onu kendi dünyasıyla başbaşa bırakmak bir ceza mıdır, yoksa cezayı aşan bir eziyet midir veya biraz evvel dediğim gibi zulüm müdür; modern hukukta bu tartışmalı, geçmişte de tartışması yapılmış. Hapis cezasına yer vermeyen hukuk sistemleri var; hapis cezasını sadece suçun işlendiği anda, tedbir mahiyetinde uygulayan; ama, cezaları başka şekillerde infaz eden, başka usullerle infaz eden hukuk sistemleri var. Hapis cezasının insanîliği, insan tabiatına ne derece uygun olduğu yolundaki tartışmalar, zannederim uzayıp gidecektir. Temennimiz, tabiî ki, her cezanın, insanın varlığına, tabiatına, yaradılışına uygun şekilde olmasıdır.
Şu anda, Türkiyede, yanılmıyorsam -rakamlar beni yanıltmıyorsa- 562 cezaevi var ve bu 562 cezaevinde 59 bin civarında hükümlü ve tutuklu var. Bu mevcudun 32 bini hükümlü, 27 bini tutuklu ve bu 59 bin kişinin yüzde 25 civarındaki bir oranı ağır cezalık suçlardan tutuklu veya mahkûm. Ağır cezalık suçlardan mahkûm olmak demek, uzun süreli hapse mahkûm olmak demektir bir manada; dolayısıyla da, aldıkları cezaların miktar itibariyle fazla olması, uzun olması, bunların çalışmaya daha fazla ihtiyaç duymasını beraberinde getirir. Yine, mevcut 59 bin kişinin yüzde 75i 21 yaş ile 45 yaş arasındaki tutuklu ve hükümlülerdir, ki, 21 yaş ile 45 yaş arasındaki çağ da, insanın, normalde çalışabileceği, işgücüne sahip olabildiği, çalışma imkânına sahip olduğu bir yaştır. Dolayısıyla, işyurtlarının, çok geniş manada, bir an önce faaliyete geçirilmesi, bu 21 yaş ile 45 yaş arasında çalışma imkânı olan, çalışmaya bir yönüyle de ihtiyacı olan insanların cezaevlerinde çalıştırılması lâzım.
Bu 59 bin kişiden 9 bin civarındaki tutuklu ve hükümlü, terör suçlusudur ve bu terör suçlularından, çok ilginçtir, 8 400 civarındaki bir kısmı, bölücü veya sol örgüt mensupları, sol örgütlere ait; sadece 600 civarındaki bir suçlu, tutuklu veya hükümlü sağ örgütlere aittir. Bu rakam, bize, zannederim, şunu da hatırlatır: Türkiyede içgüvenliğin hangi cenahtan, hangi taraftan tehdit edildiğinin güzel bir örneği veya delilidir. İçgüvenliği, bugün, polisimize kurşun sıkan, askerimizi, hunharca, kalleşçe şehit eden örgütler, bölücüler tehdit ediyor. Yoksa sağ örgüt denilen, bugüne kadar bu şekilde suçlanan insanlardan, bildiğim kadarıyla, ne polis katili var ne asker katili var.
Bunu bir defa daha oturup düşünmek mecburiyetinde olduğumuzu dile getirmek istiyorum.
HASAN GÜLAY (Manisa) Suçlunun sağcısı, solcusu olmaz Sayın Bakan.
LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) Ama, mensup olduğu örgütün solcusu, sağcısı var; DHKP-Csi, bilmem nesi var, PKKsı var, şusu var, busu var...
HASAN GÜLAY (Manisa) O sizin şahsî yorumunuz.
MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) PKK da sağ.
BAŞKAN Efendim, tabiî sağ derken hayatta demek istiyor... (Gülüşmeler)
MUSTAFA GÜVEN KARAHAN (Balıkesir) Sizin anlayışınız öyle.
LÜTFÜ ESENGÜN (Devamla) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şu anda, yine, bildiğim kadarıyla, cezaevlerinde çalıştırılan 4 bin civarındaki tutuklu ve hükümlü, 54 sahada çalışma yapmak durumunda; hayvancılıktan tarıma, halı ve kilim imalatından, çini ve tekstil imalatına varıncaya kadar çok çeşitli sahalarda çalışma yapma imkânları var.
Bu konuda, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun raporundaki gerekçe fevkalade güzel. Şöyle ifade edilmiş: Bilindiği gibi, modern infaz sisteminden amaç, hükümlünün iç dünyasına nüfuz ederek onu ıslah etmek, bir daha suç işlemesinin önüne geçerek kendisini topluma yararlı bir fert haline getirmektir. Bu anlamda, çalışma, infazın ıslah edici bir unsuru olarak görülmektedir. Hükümlü ve tutukluyu çalıştırarak, onu bir meslek ve sanat sahibi yapmak, böylece topluma katılımını sağlamak amacıyla, hükümlü ve tutuklular, halen, döner sermaye esasına dayalı işyurtlarında çalıştırılmaktadır; ancak, bu işyurtları, maalesef, dağınık, eskimiş teknolojiye sahip, rantabilitesi düşük ve aralarında koordinasyon bulunmayan tesisler haline gelmiştir. Bu tasarıyla, ceza infaz kurumlarıyla tutukevlerinde, hükümlü ve tutukluların meslek ve sanatlarının korunup, geliştirilmesi veya bir meslek ve sanat öğrenmeleri amacına yönelik olarak çalışmalarını sağlamak, bu çalışmalardan elde edilecek mal ve hizmetleri pazarlamak üzere işyurtları kurmaya yetkili ceza infaz kurumları ve tutukevleri işyurtları kurumu kurulması öngörülmektedir.
Biraz önce arz ettiğim gibi, bu gerekçeye gönülden katılıyoruz. Suçluyu ıslah etmenin, topluma kazandırmanın en etkili yolu, çalıştırmak; hükümlüyü, boş zamanlarında, geçmeyen o uzun günlerde, kendi sorunlarıyla, dertleriyle baş başa bırakmak değil, onu, hem kendisine hem topluma faydalı olacak şekilde çalıştırmaktır.
Hükümlü veya tutukluların çalıştırılması suretiyle, hem boş zamanlarının değerlendirilmesi -dolayısıyla, psikolojik sıkıntılarının azalması- hem bir meslek ve sanat sahibi olmalarının sağlanması hem de kuruma önemli malî kaynaklar temin edilmesi gibi amaçlar güdülmektedir. Temin edilen kaynaklarla, öncelikle, cezaevlerinin inşası, tamiri, rehabilitasyonu, diğer adlî hizmetlerin yürütülmesi öngörülmektedir. Tabiatıyla, yapılan bu çalışmalar karşılığında, hükümlü ve tutuklular da, gündelik veya yaptıkları iş karşılığında kendilerine kâr payı dağıtımı gibi maddî imkânlara kavuşacaklardır.
Bu tasarının, daha önceki Hükümet tarafından -daha önceki Hükümet derken, taa Sayın Süleyman Demirel Hükümeti tarafından- sevk edilen tasarıdan, bence, bir önemli müspet tarafı da, müstakil bir genel müdürlük kurmadan, halihazır Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü bünyesinde bir daire başkanlığı kurulması suretiyle organize edilmesidir. Sayın Oktayın bu konudaki eleştirisine katılmıyorum. Yeni bir genel müdürlük kurmak ve 30 bin gibi çok büyük miktarda yeni kadrolar ihdas etmek suretiyle, yeni masraf kapıları açmaktansa, halihazır kadro içerisinde, Bakanlık yönetimi içerisinde bunu başarmak mümkündür. Dolayısıyla, 54 üncü Hükümet tarafından sevk edilen tasarıda, bu 30 bin kadro mevcut değildir, yeni bir genel müdürlük de ihdas edilmemektedir; sadece, Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü bünyesinde bir daire başkanlığı ihdas etmek suretiyle, işyurtları kurumu kurulmaktadır. Bu, olumlu bir gelişmedir.
Tasarının 3 üncü maddesiyle, ihdas edilecek olan işyurtları kurumu yüksek kurulu daire başkanlığı ve işyurtları; yine 6 ncı maddede, işyurtlarının tarifi; 7 nci maddede, Plan ve Bütçe Komisyonunda, belki üzerinde en fazla tartışılan, sermayesinin ne olacağı, bunun ticarî bir niteliğinin olup olmayacağı yolundaki tartışmaların sonucunda tanzim edilen, 2 trilyon lira sermayeyle işyurtları kurumunun kurulacağı ve gerektiğinde, ihtiyaç duyulduğunda, Bakanlar Kurulu tarafından bu sermayenin 10 kata kadar artırılacağı yönündeki hükümler, inşallah uygulamada olumlu neticeler verecek maddelerdir, hükümlerdir.
Tasarıyla, sadece 65 adet kadro ihdas edilmektedir. Ne 30 bin tane kadro ne de başka. Sadece 65 tane kadro ihdas etmek suretiyle, inşallah bu hizmetler yerine getirilecektir.
Ben, tasarının hayırlı olmasını ve Refah Partisi olarak, bu konuda müspet oy kullanacağımızı ifade ediyorum. Cezaevlerindeki insanlara da, Allah kurtarsın diyorum.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN Sayın Esengün, teşekkür ediyorum.
M. SEYFİ OKTAY (Ankara) Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurun efendim.
M. SEYFİ OKTAY (Ankara) Sayın Başkan, bir açıklama yapmak istiyorum, müsaade eder misiniz?
BAŞKAN Oradan...
M. SEYFİ OKTAY (Ankara) Müsaade ederseniz, kürsüden yapmak istiyorum.
BAŞKAN Efendim, öyle bir usulümüz yok; ama, ben, oradan açıklamanıza imkân vereyim.
M. SEYFİ OKTAY (Ankara) Sayın Başkanım, bu 30 bin kadro konusu çok konuşuldu ve çok da istismar edildi. Tamamen yanlış anlaşılan bir konu. Şu açıdan yanlış: Bir yeni sistem oluşturuluyordu, o amaçlanıyordu. O sistemde, cezaevinin dış koruması da Adalet Bakanlığına terk ediliyordu. O, mevzuatta vardır.
Şimdi, hüküm var. Yeni sistem oluşturulup uygulamaya geçtikçe -belki beş yıl, belki on yıl, belki yirmi yıl, belki daha uzun sürede ve tabiî ki, uygulamadaki gelişmeye ve Başbakanlığın vereceği müsaadeye göre- bu kadro kullanılacaktır. Bunun, işyurtlarıyla da ilgisi yok; fakat, cezaevlerinde gerçekleştirilmesi amaçlanan o yeniliğin, yeni dönüşümün bir gereği olarak, yapılanmanın bir gereği olarak, belki yirmi yıl içinde gerçekleştirilebilecek bir husustur.
Onun için, 30 bin kadro alındı, bu böyle yapıyor falan... Bu, tamamen, kökten yanlış anlaşılan, yanlış söylenilen, zaman zaman da kötüye kullanılan bir durum oldu.
Bunu açıklığa kavuşturmak istedim.
BAŞKAN Peki, Sayın Oktay, zabıtlara geçmiş oldu.
Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın Emin Karaa; buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
DSP GRUBU ADINA EMİN KARAA (Kütahya) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanun Tasarısı hakkında, Demokratik Sol Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, kriminolojik açıdan bakılırsa, suç işlemenin yüzlerce ve binlerce sebebini bulabilirsiniz; ancak, bunları en sonunda iki ana başlık altında toplayabilirsiniz: Biri, eğitimsizlik; diğeri, meslek sahibi olmamaktır.
Cezaevlerimizde, eğitim sorununun nasıl çözüleceği, ne yazık ki, kanunla düzenleme altına alınmamıştır; ama, meslek öğretme konusunda dağınıklığı düzeltmek, merkez ve taşra arasındaki kopukluğu gidermek ve en önemlisi, mahkûm tahliye olduğunda iş bulmasını kolaylaştırıcı mesleklere ağırlık verme düşüncesi, bu tasarıyla önplana alınmıştır.
Bu zamana kadar, uygulamada, meslek öğretmeden ziyade, mahkûmların meşgul olması fikri ağırlık taşıyordu; ne bir fizibilite çalışması ne cezaevlerinde yapılabilirlik araştırması ne de bir amaç gözetilmemişti ve genellikle de, bilhassa kapalı cezaevlerinde kurulan işyurtları, o yöredeki başsavcı, mümessil savcı ve cezaevleri müdürlerinin inisiyatifine bırakılmıştı. O kadar inisiyatiflerine bırakılmıştı ki, herhangi bir işyurdunu kuranlar o cezaevinden ayrıldıklarında, yerlerine gelenler tarafından yürütülemiyor ya da son derece ağır aksak yürütülüyor veya tamamen kapatılıyordu. Kapatılıyordu; çünkü, merkezin herhangi bir kontrolü olmadığından, işyurdunu kuranlar ya bildikleri bir işi kuruyor ya da bilen tanıdıklarından yararlanarak kuruyorlardı. Elbette, bunların tayinen oradan ayrılmalarıyla, bilgileri ve tecrübeleri de onlarla birlikte gittiğinden; gelenler de, gidenler kadar işi bilmediklerinden, istenildiği gibi çalıştırılamıyordu. Zaten, işyurtlarını kuranlar da, kurdukları işe göre herhangi bir yapılanmaya giremediklerinden ve bu konuda da merkezin desteğini yeteri kadar göremediklerinden, çoğu kez, işyurtlarını kurduklarına kuracaklarına bin pişman oluyorlardı.
Hangi işi kurarsanız kurunuz, muhakkak, o işi bilen kişi veya kişileri istihdam etmek zorundasınız. Kurulan işi savcı ne kadar bilse, cezaevi müdürü, tutukevindeki müdür ne kadar bilse, mevcut sorumlulukları gereği, işin başında sürekli bulunamayacakları izahtan varestedir. Bu konuda merkezin cevabı ise, kadro olmadığından mevcut durumla yetinilmesidir.
Böyle cevap vermekle, elbette, Bakanlık, haklı olmaktadır; çünkü, Bakanlıkta da bu konuda bir yapılanma olmamıştır ve o şartlarda kadro verecek bir dayanağı yoktur. Böylece, taşra ile merkez arasında müthiş bir kopukluk yaşanmaktadır. Yapılan işlerin, işletmecilik açısından değerlendirilmesi yapılamamıştır. Organizasyon, üretim, kontrol, pazarlama gibi konular, tamamıyla, işyurdunu ilk kuranların bilgi ve becerisine kalıyordu. Hal böyle olunca, ister istemez, mahkûmların meslek öğrenmeleri de, elbette, mümkün olamamaktadır. Bilhassa, meslek öğretmek için kurulduğu varsayılan yarı açık ve açık cezaevleri dahi amaçlarına uygun yürütülememektedir.
Netice olarak, cezaevlerindeki meslek öğretme konusundaki çalışmalar, amaçsız, mahkûmu meşgul etmeye yönelik, başı ve sonu belli olmayan ve zaman içinde kendini tüketen bir uğraş haline gelmiştir. Bundan önceki Hükümet zamanında, havuz sistemi devreye sokulunca, bütün işyurtlarının zarar ettiği hemen ortaya çıkmıştır; çünkü, bu zamana kadarki kârlılık, hep, faiz gelirlerinden sağlanmaktaydı.
Sayın milletvekilleri, kanun tasarısına genel olarak bakılacak olursa, biraz önce bahsedilen aksaklıkların görülmüş olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Ülkemiz cezaevlerinde, şu anda, çeşidi yüzün üzerinde işyurtları bulunmaktadır. Bir iki kişinin çalıştığı ciltçilik ve odun kesme işyurtlarından tutun da, fırıncılıktan konfeksiyonculuğa ve hatta balıkçılığa varıncaya kadar, sayılamayacak kadar çeşitli işkolları, hep, zarar ederek çalışmakta ve birçoğu da hiçbir meslek öğretmeden faaliyetlerini sürdürmektedir.
Yapılan bu işlemlerin ve işlerin hemen hemen hiçbiri Bakanlık Merkez Teşkilatınca bilinmemektedir ne yazık ki. Kontrolörler, mahallinde yapılan işi değil, tutulan muhasebe defterini kontrol etmekte ve ambar sayımı yapmaktadır. Konfeksiyonculuk yapılmakta; fakat, stilist istihdam edilmemektedir; inşaat işkolu kurulmuş; ancak, mühendis istihdam edilmemektedir; mobilya atölyesi vardır; ama, mobilya atölyesinde tasarımcı yoktur. Bu kanun tasarısı kabul edilecek olursa, Yüce Meclisten geçecek olursa, en azından 1475 sayılı Kanun hükümlerine göre, bu mesleklerden olanları istihdam etme imkânı doğacaktır. Hatta, günümüzde, artık, işkollarının değişik türlerinin, değişik ceza infaz evlerinde, tutukevlerinde yapılıp, sonra, merkezî birleştirme sağlanarak, geniş bir işkolu yapılması gerçekleşebilecektir.
Bu kanun tasarısı kabul edilecek olursa, hiçbir anlamı olmayan o türdeki işyurtları kapatılıp, sanayie yönelik, sanayie dönük işyurtları açılarak, mahkûmun tahliye olduktan sonraki yaşamı güvenli bir hale gelecektir. Çok çeşitli işyurtları açmaktan ziyade, sanayiin aradığı mesleklerden üç dört tane seçip, onları belirlemek, hem işletmecilik açısından faydalı olacaktır hem de kontrolü daha kolay yapıldığından sorunların çözümü daha da kolaylaşacaktır. Böylece, işyurtlarını müesseseleştirmek de kolaylaşacaktır. Yani, kuranın ayrılmasıyla iş sona ermeyecektir. Ne kurana ne de kurdurana bağlı olmadan, o işyerlerinde devamlılık, bilgi birikiminde süreklilik sağlanmış olacaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; modern infaz sisteminden amaç, hükümlüyü ıslah etmek, bir daha suç işlemesinin önüne geçerek kendisini topluma yararlı bir fert haline getirmektir. Bu anlamda, çalışma, infazın ıslah edici bir unsuru olarak görülmektedir.
Hükümlüyü ve tutukluyu çalıştırarak onu bir meslek sahibi yapmak ve böylece topluma katılımını sağlamak amacıyla, hükümlü ve tutuklular, halen döner sermaye esasına dayalı işyurtlarında çalıştırılmaktadır; ancak, bu işyurtları, maalesef, dağınık, çok eski teknolojiye sahip, rantabilitesi düşük ve aralarında koordinasyon bulunmayan bir yapıya sahiptir.
Bu nedenle, getirilen tasarı, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde hükümlü ve tutukluların, meslek ve sanatlarının korunup geliştirilmesi veya bir meslek ve sanat öğrenmeleri amacına yönelik olarak çalışmalarını sağlamak ve bu çalışmalardan elde edilecek mal ve hizmetleri pazarlamak üzere yeni esas ve usuller getirdiği için son derece yerinde bir tasarıdır.
Demokratik Sol Parti Grubu adına, bu tasarıya olumlu oy vereceğimizi bildiriyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN Sayın Karaa, teşekkür ediyorum.
Şahıslar adına söz talebi?.. Yok.
ADALET BAKANI MAHMUT OLTAN SUNGURLU (Gümüşhane) Sayın Başkan...
BAŞKAN Sayın Bakan, ben zatıâlinize söz veriyorum; ancak, tümünü oylamaya bir süre bırakabilirseniz...
ADALET BAKANI MAHMUT OLTAN SUNGURLU (Gümüşhane) Hiç endişeniz olmasın Sayın Başkan.
BAŞKAN Hayır, ben endişe etmiyorum da, üyeler endişe ediyor olabilir.
Buyurun.
ADALET BAKANI MAHMUT OLTAN SUNGURLU (Gümüşhane) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısı üzerinde Hükümetimizin görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım.
Adalet Bakanlığında, biraz önce arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, 1965 yılında, işyurtları esası, cezaevlerine geldiği günden beri bu kabil çalışmalar yapılmaktadır. Değişik bakan arkadaşlarımızın bu mevzuda çalışmaları olmuş, temelde Sayın Seyfi Oktay Beyin hazırladığı bu tasarı -yeni şekil verdiği tasarı- daha sonra, diğer sayın bakanlarımız tarafından da destek görmüştür; ancak, o tasarı, bizim de muhalif olduğumuz bir tasarıydı; çünkü, şu veya bu surette, devlete 66 bin yeni kadro yüklemekteydi; 32 bin eski kadroyu iptal ediyor, yeni kadrolar ihdas ediyordu. Bunları kullanma süresi uzun olabilirdi. Söylendiği gibi, dış güvenliğe ait bir kadroydu, cezaevlerinin dış güvenliğini sağlamaya matuf bir kadroydu. Tabiî, 66 bin yeni, silahlı bir kadroydu; ayrıca, kadro, düz bir kadro da değildi, birçoğu silahlı kadroydu; teçhizat, mühimmat vesair gibi birçok meseleyle getireceği külfet çok büyüktü. Belki daha sağlıklı bir koruma söz konusu olabilirdi; ama, getireceği külfet de, Türkiye Cumhuriyetinin bugünkü bütçesi açısından fevkalade ağırdı.
Sayın Şevket Kazan da, aynı 66 bin kadroyla bu tasarıyı sevk ettiler; ama, gördüm ki -Bütçe Komisyonuna burada teşekkür ediyorum- Komisyon, bütün bu kadroları iptal ederek ve yaptıkları çok güzel bir çalışmayla 65 kadroya indirmek suretiyle, devletimize yük olmadan, yalnız ve yalnız ceza tevkif evlerinin işyurtları açısından, yalnız işyurtlarının çalışması açısından bir sistem getirilmiş ve kaynak sağlanmıştır. Emeği geçen bütün bakan arkadaşlarımıza, devlet yetkililerine ve milletvekillerine teşekkür ediyorum.
Elbette ki, cezalandırma açısından söylenen doğrudur; yani, her bir cezanın haklılık ve haksızlığı ve felsefesi, ceza hukukuna ve ceza felsefesine taalluk eden bir şeydir. Bunların içerisinde hapis de tabiatta olmayan bir müessesedir; yani, tabiatta olmayan bir şeyi insanlar ihdas etmişlerdir. Halbuki cezaların temel yapısının tabiatta olana uygun olması daha uygundur; ancak, bugün için bunun dışında bir başka formül, ceza hukukumuzda, ne bizim ne Batı dünyasında bulunmuş değildir. Bu itibarla, bu cezalandırmanın, insanlığa yakışır bir şekilde yerine getirilmesi esastır ve bunu tabiî hale getirmenin de en doğru yolu iş esasıdır. Bu suretle, tabiata uygun, insan yapısına uygun bir hale, hiç değilse cezayı getirmek esastır.
Bu itibarla, bu tasarıya bütün siyasî partilerin verdiği destek için teşekkür ediyorum. İnşallah kanunlaştığı takdirde, bu kanunun daha sağlıklı kullanılması suretiyle, bugün cezaevlerimizdeki birçok şikâyetin kalkacağına inanıyorum; ancak, şunu da ifade etmek isterim ki: Cezaevlerinin ihtiyaçları, belki bu kanunla ileride sağlanabilir; ama, bir yıl içinde bu kanunla sağlanması mümkün değildir. Onun için, Hükümetimiz ve Maliye Bakanımızın da insafıyla, ümit ediyorum ki, bilhassa bu yıllarda takviye görecektir.
Bu münasebetle, Yüce Meclise saygılarımı sunuyor; yaptığınız yardımlar için de teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz dolmuştur. Bundan sonra bir maddenin müzakeresinin yetişmesi mümkün değildir.
Bu sebeple, denetim konularını görüşmek için, 29 Temmuz 1997 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 18.55
VII. SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. Ankara Milletvekili Ali Dinçerin, Ankara - Bâlâ karayoluna ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçunun yazılı cevabı (7/2884)
Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Cevat Ayhan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması hususunda gerekli işlemlerin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
Ali Dinçer
Ankara
Tarihî, turistik ve ekonomik olarak önemli bir merkez olan Bâlâ İlçemizi Ankaraya bağlayan ve Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürkün, Ankaraya gelirken kullandığı yol bozuk olduğu için ulaşım sıkıntıları yaşanmaktadır.
1. Söz konusu yolun düzeltilmesi için herhangi bir hazırlığınız var mıdır?
2. Var ise hangi program dahilinde bu yol yenilenecektir?
T.C.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 24.7.1997
Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği
Sayı : B.09.0.BHİ.0.00.00.25/2-A/2276
Konu :Ankara Milletvekili Ali Dinçerin
Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına
İlgi : T.B.M.M. Başkanlığının 19.6.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7382 sayılı yazısı. (7/2884)
İlgi yazı ekinde alınan, Ankara Milletvekili Ali Dinçerin, Ankara-Bâlâ Karayoluna Dair Bakanlığımıza yönelttiği yazılı soru önergesi incelenmiştir.
Ankara Bâlâ yolunun Bâlâ - Konya yolu kavşağı arasında 1997 yılında 10 km astarlı, 7 km astarsız sathi kaplama yapılması planlanmıştır.
Yolun genişletilmesi ile ilgili proje çalışmaları 1997 yılı proje programına alınmış olup, proje ihalesi yapılacaktır.
Bilgilerinize arz ederim.
Yaşar Topçu
Bayındırlık ve İskân Bakanı
2. Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, Polatlıya bağlı bazı köylerin sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve DevletBakanı Hüsamettin Özkanın yazılı cevabı (7/2888) (1)
Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımınBaşbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygıyla arz ederim. 10.6.1997
MehmetSağdıç
Ankara
Soru 1. Polatlı-Hacımusa Köyünde bir köy konağı yaptırmayı düşünür müsünüz?
Soru 2. Polatlı-Yağcıoğlu Köyü arazi sulaması için acil sondaj kuyusuna ihtiyaç vardır. Bununla ilgili bir çalışmanız var mıdır?
Soru 3. Polatlı-Şıhahmetli Köyü imamı yoktur. Adı geçen köye ne zaman imam atayacaksınız?
Soru 4. Polatlı-Yıldızlı Cumhuriyet Köyünün köy içi yolları için bir çalışma var mıdır?
Soru 5. Polatlı-Yıldızlı Cumhuriyet Köyü acilen sondaj kuyularına ihtiyaç vardır. Bununla ilgili çalışma var mı?
Soru 6. Polatlı-Yıldızlı Cumhuriyet Köyüne mezarlık duvarı yapmayı düşünür müsünüz?
T.C.
Başbakanlık 21.7.1997
Diyanet İşleri Başkanlığı
Hukuk Müşavirliği
Sayı : B.02.1.DİB.0.61.012/734
Konu : Soru önergesine verilen cevap
Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına
İlgi : 19.6.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/2888-7160/19412 sayılı yazısı.
Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın, SayınBaşbakana tevcih ettiği ilgi yazı eki yazılı soru önergesine verilen cevap ilişikte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Hüsamettin Özkan
DevletBakanı
Ankara Milletvekili Mehmet Sağdıçın 10.6.1997 tarih ve 7/2888 -7160 sayılı soru önergesinin Bakanlığımı ilgilendiren 3 üncü maddesine verilen cevap aşağıya çıkarılmıştır.
3. Başkanlığımız iller kuruluşunda münhal bulunan camiler ilgili müftülüklerce her ay ilan edilmekte ve cami görevlilerinden naklen atanma talebinde bulunanların il içi nakilleri valiliklerce, iller arası nakilleri ise valiliğin teklifi doğrultusunda başkanlıkça yapılmaktadır.
Ankara Polatlı İlçesi Gençali Köyü Camiine en kısa zamanda imam-hatip atanması hususu ilgili valiliğe intikal ettirilmiştir.
3. Bursa Milletvekili Feridun Pehlivanın, yapılması düşünülen Bursa doğalgaz çevirim santraline ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabiî KaynaklarBakanı Cumhur Ersümerin yazılı cevabı (7/3002)
Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soru önergemin Enerji ve Tabiî KaynaklarBakanı Sayın Recai Kutan tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda gereğini saygılarımla arz ederim. 15.11.1996
Feridun Pehlivan
Bursa
Bursanın yeşilini bitirecek, ovanın tümünü betonlaştırarak yaşanmaz hale getirecek Bursa doğalgaz çevirim santralinin yapımı konusundaki ısrarınızın devam ettiğini öğrenmiş bulunuyorum. Bu çerçevede;
1. Yeterli doğalgaz temin edilememesi nedeniyle İran doğalgazı için görüşmelerin devam ettiği malumlarıdır. Halen yeterli doğalgazın olmaması sonucu BOTAŞ tarafından sanayide kesintili tarife uygulanmakta ve bu kış evlerde dahi ısınma sorunu ile karşılaşacağı yetkililerce ifade edilmektedir. Bu durumda hangi doğalgazla çevirim santralini çalıştırmayı planlamaktasınız?
2. Yapılması konusundaki ısrar halinde maliyeti önemli derecede düşürecek bir faktör olan alt yapının, hazır olduğu Orhaneli Termik Santralinin yanına böyle bir çevirim santralinin yapılması mümkündür. Maliyeti düşürücü böyle bir imkân varken, çevrenin korunmasında önemli bir rol oynayan doğa harikası Bursa Ovası neden tercih edilmektedir?
T.C.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı 24.7.1997
Sayı : B.15.0.APK.0.23.300-1137-11363
Konu : Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : a) T.B.M.M. Başkanlığının 22.11.1997 tarih ve A.01.GNS.0.10.00.02-6/375-4241/11713 sayılı yazısı.
b) T.B.M.M. Başkanlığının 23.6.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7437 sayılı yazısı.
Bursa Milletvekili Sayın Feridun Pehlivanın Bakanlığıma tevcih ettiği ve ilgi ada kayıtlı yazı ile Bakanlığıma gönderilen 6/375 esas no.lu sözlü soru önergesi cevabı 2 Ocak 1997 tarih ve B.15.0.APK.0.23.300.2.31 sayılı yazımız ile Parlamento ile ilişkilerinden sorumlu Devlet Bakanlığına gönderilmiştir.
T.B.M.M. Başkanlığından alınan ilgi bde kayıtlı yazıda ise, sözkonusu sözlü soru önergesinin TBMM İçtüzüğünün 98 inci maddesi gereğince üç birleşim içinde cevaplandırılmadığı gerekçesiyle 7/3002 esas no.lu yazılı soru önergesine çevrildiği Bakanlığımıza bildirilmiştir.
Bahse konu soru önergesi ile ilgili bilgiler güncelleştirilerek ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
M. Cumhur Ersümer
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Bursa
Milletvekili Sayın Feridun Pehlivanın Yazılı
Soru Önergesi ve Cevabı (7/3002)
Bursanın yeşilini bitirecek, ovanın tümünü betonlaştırarak yaşanmaz hale getirecek Bursa doğalgaz çevrim santralının yapımı konusundaki ısrarınızın devam ettiğini öğrenmiş bulunuyorum. Bu çerçevede;
Soru 1 :
Yeterli doğalgaz temin edilememesi nedeniyle İran doğalgazı için görüşmelerin devam ettiği malumlarıdır. Halen yeterli doğalgazın olmaması sonucu BOTAŞ tarafından sanayide kesintili tarife malumlarıdır. Halen yeterli doğalgazın olmaması sonucu BOTAŞ tarafından sanayide kesintili tarife uygulanmakta ve bu kış evlerde dahi ısınma sorunu ile karşılaşacağı yetkililerce ifade edilmektedir. Bu durumda hangi doğalgazla çevrim santralını çalıştırmayı planlamaktasınız?
Cevap :
Ülkemizde hergün artan doğal gaz talebini karşılayabilmek ve gaz kullanımını ülke genelinde yaygınlaştırabilmek amacıyla, arz güvenliğini sağlayıcı yönde, gaz satıcısı konumundaki çeşitli ülkelerle görüşmeler yoğun bir şekilde sürdürülmekte, özellikle elektrik sektörünün hızla artan doğalgaz talebini karşılamak için büyük bir çaba gösterilmektedir.
Bu çerçevede; mevcut doğalgaz alım anlaşmalarına göre Rusya Federasyonundan 6 milyar m3 ve Cezayirden 2 milyar m3 doğalgaz eşdeğeri sıvılaştırılmış doğalgaz (SDG) olmak üzere, toplam 8 milyar m3lük bir arz imkânımız bulunmaktadır. Ayrıca, Cezayirden ithal edilecek SNG miktarının 4 milyar m3e çıkarılması ve Nijerya ile de sevkiyatın en erken başlangıç tarihi 1999 yılı olmak üzere 1,2 milyar m3 doğalgaz eşdeğeri SDG ithali için anlaşmalar imzalanmıştır.
İrandan doğalgaz alım-satımına ilişkin anlaşma ise, 12 Ağustos 1996 tarihinde, Tahranda imzalanmış olup, alım 1998de 3 milyar ile başlayıp, 2005 yılından itibaren 10 milyar m3/yıla ulaşacaktır. Mısırdan 2000 yılından başlanmak üzere yıllık 4 milyar m3 SDG ithal edilmesi konusunda, Kasım ayında bir mutabakat zaptı imzalanmıştır.
Ayrıca, Katardan SDG ithalatı için hükümetlerarası imzalanan mutabakat zaptı kapsamında şirketlerarası alım-satım görüşmelerine devam edilmektedir. 2000 yılından itibaren Yemenden 4 milyar m3 SDG alımı ve bu kaynağa dayalı olarak bir SDG (LNG) terminali ve santralı geliştirilmesi konularında 12 Aralık 1996 tarihinde iki ayrı mutabakat zaptı imzalanmıştır.
Anlaşmaların yanısıra, doğalgaz arzını artırmak için, Rusya Federasyonundan batıdan ilave 8 milyar m3 doğalgaz alımı için anlaşma parafe edilmiş olup, doğudan da 16 milyar m3 doğalgaz ithalatı için görüşmeler sürdürülmektedir.Doğudan alınacak gazın Rusya Federasyonundan Türkiyeye Karadeniz üzerinden boru hattı ile taşınabilmesi alternatifi ile ilgili çalışmalar da devam etmektedir.
Ayrıca 8 milyar m3 Türkmen doğalgazının İran üzerinden Türkiyeye ve daha sonra da Avrupaya ulaştırılması hususunda Türkiye, Türkmenistan ve İran arasında 28 Aralık 1996 tarihinde bir mutabakat zaptı imzalanmıştır.
13 Mayıs 1997 tarihinde, Türkiye ve İran arasında, 28-30 milyar m3 Türkmen gazının Türkiyeye taşınarak,Türkiyenin doğalgaz ihtiyacının karşılanması ve kalan kısmının da Avrupaya taşınması hususunda mutabakata varılmıştır.
10 Mayıs 1997 tarihinde Iraktan Türkiyeye gaz ihracı konusunda yapılan görüşmeler sonucu doğalgaz alım-satım anlaşmasının bu yıl sonundan önce imzalanması kararlaştırılmıştır.
Diğer taraftan, Bursa Doğalgaz Kombine Çevrim Santralına 1998 yılından başlamak üzere yıllık 1,7 milyar m3 doğalgaz tahsis edilmesine ilişkin Doğalgaz Alım Satım Protokolu 24.11.1994 tarihinde BOTAŞ ile TEAŞ arasında imzalanmış olup, bu santralın gaz temininde bir sorun bulunmamaktadır.
Soru 2. Yapılması konusundaki ısrar halinde maliyeti önemli derecede düşürecek bir faktör olan alt yapının, hazır olduğu Orhaneli TermikSantralının yanına böyle bir çevrim santralının yapılması mümkündür. Maliyeti düşürücü böyle bir imkân varken çevrenin korunmasında önemli bir rol oynayan doğa harikası Bursa Ovası neden tercih edilmektedir?
Cevap 2. Bursa Doğalgaz Kombine Çevrim Santralının kurulabileceği çeşitli sahaların seçimi Ocak 1993 tarihinde yapılmış ve bu çalışmalarda Bursa İli sınırları içinde santral yeri olabilecek, aralarında Orhanelinin de bulunduğu 16 ayrı saha tespit edilmiştir. Bu sahalar, çevresel, ekonomik ve teknik kriterler eşit ağırlıklı olarak baz alınmak suretiyle değerlendirilmiş ve bunlar arasında Ovaakça Köyü yakınındaki alan en uygun santral sahası olarak belirlenmiştir.Yer seçimi aşamasından sonra Ovaakça Köyünü merkez alan yaklaşık 20 km yarıçapındaki bir çalışma alanında Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) çalışması yapılmış ve ODTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü tarafından hazırlanan ÇED Raporu, Çevre Bakanlığının katılımı ve koordinasyonuyla yaklaşık, 17 kuruluşun ilgili uzmanlarından oluşturulan İnceleme ve Değerlendirme Komisyonunca incelenmiş ve sonuçta santral için ÇED Olumlu Belgesi alınmıştır. Bu belgenin en önemli anlamı santralın tüm çevresel yönetmeliklere ve şartlara uygun olduğunun kabul edilmiş olmasıdır.
Bunun yanısıra, santralın Orhanelinde tesis edilmesi durumunda;
Santralın doğalgaz bağlantısı için yaklaşık 65 kmlik bir boru hattının yapılması gerektiği,
Enerjinin taşınması için yeni hatların gerektiği, bunun ise fiziksel olarak mümkün olmadığı, çünkü Bursa İli içerisinde hatlar için yeni koridorların temin edilmesinin çok zor olduğu; ancak, enerjinin Bursadaki trafo merkezlerine taşınmasının mevcut enerji nakil hatlarının temel konstrüksiyon ve kablajı dahil olmak üzere sökülerek, hem Orhaneli Termik Santralının hem de yeni kombine çevrim santralının enerjisini taşıyabilecek şekilde, yeniden dizayn ve tesis edilmesi ile mümkün olabileceği ve bu durumda büyük çapta para, zaman ve üretim kaybının olacağı,
Yapılacak modifikasyonların getireceği malî külfetin yanı sıra Orhanelinin Bursadaki trafo merkezlerine uzak olması nedeni ile hat kayıplarının daha fazla olacağı,
Santralın Ovaakçada kurulması neticesinde TEDAŞ GenelMüdürlüğünce Demirtaşta tesisi planlanan 380 kVluk trafo merkezine gerek olmayacağı ve neticede hem Demirtaş Sanayi Bölgesinde bulunan trafo merkezi arazisi için ödenek olan yüklü miktardaki istimlak parasından hem de trafo merkezi tesis masrafından tasarruf edileceği,
nedenlerinden dolayı, Orhaneli Termik Santralının yeni santral için uygun bir alan olmadığı kararına varılmıştır.
4. Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbayın, bazı firmaların vergi ödemediği iddiasına ve Kaldırım Rafine Tuz Fabrikasına ilişkin sorusu ve DevletBakanı Eyüp Aşıkın yazılı cevabı (7/3010)
Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Tekelden sorumlu DevletBakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi saygılarımla arz ederim.
Ersönmez Yarbay
Ankara
Sorular :
1. 1994 yılından itibaren Türkiyede özel bir kanunla sigara üretimine başlayan ve dağıtımın, satışını resen yapan PHİLSA ve R.J. REYNOLDS A.Ş. şirketlerinin iki yıldır kurumlar vergisi ödemediği kamuoyuna yansımış bulunmaktadır. Bu şirketler sözkonusu yıllarda ne kadar kurumlar vergisi vermişlerdir?
2. Zamanında müdürü atanmış, işçisi alınmış, ancak on yıldır çürümeye terkedilen Kaldırım Rafine Tuz Fabrikasının yeniden çalıştırılmasına yönelik bir faaliyetiniz var mı? Söz konusu fabrikayla ilgili davanın sonuçlandığı duyumlarımız arasında. Bu dava sonucuna göre ne yapmayı düşünüyorsunuz? Bugünkü tarih itibariyle girişiminiz nedir?
T.C.
DevletBakanlığı 23.7.1997
Sayı : B.02.0.018.04-01/0137
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : a) Kanunlar ve Kararlar D. Bşk.nın 23.6.1997 tarih ve 7439 sayılı.
b) 15.7.1997 tarih ve 12645 sayılı yazılarınız.
İlgi yazınız ekinde alınan Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbayın, soru önergesinde yer alan 1 inci soru Maliye Bakanlığını ilgilendirdiğinden bu sorunun cevabının Maliye Bakanlığınca verilmesinin gerektiği, Bakanlığımı ilgilendiren 2 nci sorunun cevabı ise ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Eyüp Aşık
DevletBakanı
Ankara Milletvekili Sayın Ersönmez Yarbayın 7/3010 Esas No.lu
12645 Kayıt No.lu Yazılı Soru Önergesinin Cevabıdır.
Soru 1. 1994 yılından itibaren Türkiyede özel bir kanunla sigara üretimine başlayan ve dağıtımını, satışını resen yapan PHİLSA ve R.J. REYNOLDS A.Ş. Şirketinin iki yıldır kurumlar vergisi ödemediği kamuoyuna yansımış bulunmaktadır. Bu şirketler sözkonusu yıllarda ne kadar kurumlar vergisi vermişlerdir?
Cevap 1. Philsa A.Ş. ve R.J. Reynolds A.Ş. kuruluşlarının kurumlar vergisi ödemeleri hakkında Bakanlığımızda ve Tekel GenelMüdürlüğü kayıtlarında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Konu doğrudan Maliye Bakanlığı faaliyet ve yetki alanı içinde bulunduğundan, Maliye Bakanlığınca cevaplandırılması gerekmektedir.
Soru 2. Zamanında Müdürü atanmış, işçisi alınmış, ancak on yıldır çürümeye terkedilen Kaldırım Rafine Tuz Fabrikasının yeniden çalıştırılmasına yönelik bir faaliyetiniz var mı? Sözkonusu fabrikayla ilgili davanın sonuçlandığı duyumlarımız arasında. Bu dava sonucuna göre ne yapmayı düşünüyorsunuz? Bugünkü tarih itibariyle girişiminiz nedir?
Cevap 2. Bakanlığımız ilgili kuruluşu Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri GenelMüdürlüğünün 1977 yılı yatırım programında yer alan Kaldırım Rafine Tuz Tesisi projesi kapsamında gerçekleştirilen ihaleyi Alarko A.Ş. almış olup, TEKEL ile firma arasında 3.8.1977 tarihinde sözleşme imzalanmıştır.Bu sözleşmeye göre, Alarko A.Ş. en ileri teknolojiyi kullanmak suretiyle gıda nizamnamesi ve TSE standartlarına uygun, 30 000 Ton/Yıl kapasiteli sofra veya mutfak tuzu üretecek bir rafine tuz tesisini kurmayı taahhüt etmiştir.
Firma sözkonusu tesisi kurduğunu beyan etmiş, ancak 19 Kasım 1987 tarihinde yapılan işletme tecrübesinde bir sonuç alınamaması üzerine Şereflikoçhisar Asliye I. Hukuk Mahkemesi kanalıyla tespit yaptırılmıştır.
Teknik şartnamede öngörülen garanti değerlerin yerine getirilememesi üzerine TEKEL GenelMüdürlüğü Yönetim Kurulunun 13.12.1988 tarih ve 1034 sayılı kararı ile firma ile yapılan sözleşme feshedilmiştir.
Anlaşmazlık konusu mahkemede TEKEL GenelMüdürlüğünün lehine sonuçlanmış, verilen karara göre Alarko Firması tarafından makinelerin sökülmesi binanın boş olarak TEKELe teslim edilmesi gerekmektedir.
Hurda değerinden başka bir değer ifade etmeyen makinelerin firmaca sökülüp alınmasından sonra, binaların yeniden rafine tuz tesisi olarak ekonomiye kazandırılması amacı ile, 15.5.1997 tarihinde yapılan yeni ihale sonucu, ihaleyi kazanan Aydın Gümüş Firmasına rafine tuz tesisi kurmak şartı ile sözkonusu fabrika binası kiraya verilmiştir.
Alarko Firmasınca bina boşaltıldığında ihaleyi alan firma tarafından çalışmalara başlanacaktır.
Arz ederim.
5. Bursa Milletvekili Feridun Pehlivanın, Sincan Belediyesinin düzenlediği Kudüs gecesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlunun yazılı cevabı (7/3042)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soru önergemin İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Feridun Pehlivan
Bursa
Çevre Komisyonu Başkanı
Sincanda düzenlenen Kudüs gecesine İran Büyükelçisi Muhammed Bagherinin RPli Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız tarafından davet edildiğini öğrenmiş bulunuyorum. Bu çerçevede;
1. Bakanlığınız vilayet makamının bu toplantının yapılmasına dair izni var mıdır? Varsa bu izni kim vermiştir ve ilçe emniyet müdürlüğünce toplantı denetlenmiş midir?
2. Bir belediye başkanı bir büyükelçiyi haddini aşarak ve hangi yetkiye veya yetkiliye dayanarak böyle bir davette bulunabilmiştir?
3. Belediye Başkanınca bu toplantıya İran Büyükelçisinin davet edildiğine dair Bakanlığınıza toplantı öncesi bilgi verilmiş midir?
T.C.
İçişleri Bakanlığı 24.7.1997
Emniyet Genel Müdürlüğü
Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/155825
Konu : Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük MilletMeclisi Başkanlığına
İlgi
:TBMM Başkanlığının 24.6.1997 gün ve
A.01.GNS.0.10.00.02-7/3042-7465 sayılı
yazısı.
Bursa Milletvekili Feridun Pehlivan tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.
31.1.1997 günü saat 20.00de Ankara İli Sincan İlçesi Atatürk Mahallesi Lale Meydanı Belediye Salonunda yapılan Kudüs Gecesi ile ilgili toplantı için Sincan Belediyesi tarafından Ankara Valiliğine ve Sincan Kaymakamlığına yazılı veya sözlü olarak herhangi bir bildirimde bulunulmamıştır.
İzinsiz olarak yapılan sözkonusu toplantı ile ilgili derlenen bilgi ve belgelerle Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından 3.2.1997 gün ve 97/İd-49 sayı ile Sincan CumhuriyetBaşsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur.
Yapılan çalışmalarda; sözkonusu geceyi tertipledikleri anlaşılan Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız, Belediye Başkan Yardımcısı Mükremin Kılınç, Belediye Kültür ve Eğitim Müdürü Hüseyin Avni Yazıcıoğlu ve Duran Özdemir ile gecede sahnelenen piyeste rol aldıkları tespit edilen Selçuk Öz, Osman Özüpek, Burhan Polat, Nuri Niyazioğlu, Mustafa Akbeyaz, Alim Çiçekli ve toplantı salonundaki afiş ve yasadışı örgüt liderlerine ait posterleri temin ettiği anlaşılan Selam Gazetesi yazarı Nurettin Şirin isimli şahıslar yakalanarak gözaltına alınmışlardır.
Yukarıda isimleri yazılı toplam 11 şahıs yapılan sorguları neticesi elde edilen suç delilleri ve tahkikat evrakları ile birlikte 13.2.1997 gün ve il sor. (C) 1997C-03 sayılı yazı ile Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına sevk edilmişler, Nuri Niyazioğlu isimli şahıs savcılıkça serbest bırakılmış, diğer şahıslar tutuklama isteği ile mahkemeye sevk edilmişlerdir.
Ankara 1 No.lu Devlet GüvenlikMahkemesi yedek üyeliğinin 1997/27 D. İş sayılı yazıları ile Belediye Başkanı Bekir Yıldız ve arkadaşları tutuklanarak Ankara Ulucanlar MerkezKapalı Cezaevi Müdürlüğüne teslim edilmiştir.
Adı geçen şahısların 2.7.1997 günü görülen mahkemeleri neticesinde Nurettin Şirin isimli şahsın tutukluluk halinin devamına, Bekir Yıldız ile diğer şahısların tutuksuz yargılanmak üzere tahliyelerine karar verilmiştir.
Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız Bakanlığımca görevinden alınmış olup, halen açıkta bulunmaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
Murat Başesgioğlu
İçişleri Bakanı
6. İzmir Milletvekili Hakan Tartanın, gazeteci Metin Göktepe olayına karışan emniyet mensuplarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlunun yazılı cevabı (7/3050)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda yazılı soruların, İçişleri Bakanı Sayın Meral Akşener tarafından yazılı olarak yanıtlanması için, İçtüzüğün 96 ncı maddesince gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Hakan Tartan
İzmir
1. Aşağıda isimleri yazılı olana ve Metin Göktepe olayına adı karışan görevlilerden; İlçe Emniyet Müdürü Ali Akdemir, Emniyet Amiri Korkmaz Karaşıoğlu, Emniyet Amiri Battal Köse, Emniyet Amiri Metin Öztürk, Başkomiser Mustafa Karataş, Polis Memuru Şuayip Mutluer, Polis Memuru Saffet Hızarcı ve Polis Memuru Metin Kuşatın, şu anki konumları nedir?
2. Yukarıda adı geçen şahıslardan halen görev yapan var mıdır? Varsa görev yerleri neresidir?
3. Yukarıda adı geçen şahıslara halen maaş ödenmekte midir? Ödeniyorsa miktarı ne kadardır? Ödeme şekli nasıldır?
4. Yukarıda adı geçen şahıslara şayet işten el çektirilmişse, şu anda bulundukları merkez, ilçe ya da il neresidir?
5. İçişleri Bakanlığı emrinde görev yapmış ve bazıları hakkında tutuklama kararı çıkartılmış olan polislerin adres tespitlerinin yapılamaması ve duruşmalara katılmaması hakkında ne düşünüyorsunuz?
T.C.
İçişleri Bakanlığı 24.7.1997
EmniyetGenelMüdürlüğü
Sayı : B.05.1.EGM.0.12.01.01/155826
Konu : Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanlığının 24.6.1997 gün ve A.01.GNS.0.10.00.02-7/3050-7356/19789 sayılı yazısı.
İzmir Milletvekili Hakan Tartan tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru önergesinin cevabı aşağıya çıkarılmıştır.
Metin Göktepe olayına adı karışan görevlilerden, M. Ali Aydın Akdemir İstanbul Emniyet Müdürlüğünde, Emniyet Amiri Korkmaz Karaşıhoğlu Tekirdağ Emniyet Müdürlüğünde, Emniyet Amiri Metin Öztürk Adıyaman Emniyet Müdürlüğünde ve Başkomiser Mustafa Karataş İstanbul Emniyet Müdürlüğünde halen görevde olup, Emniyet Amiri Battal Köse Balıkesir Emniyet Müdürlüğünde, Polis Memuru Şuayip Mutluyer, Polis Memuru Saffet Hızarcı ve Polis Memuru Metin Kuşat İstanbul Emniyet Müdürlüğünde görevli iken açığa alınmışlardır.
Görevlerine devam eden personele maaşları ödenmekte olup açıkta olanlar için 657 sayılı DevletMemurları Kanununun 141 inci maddesi gereğince kendilerine aylık olarak maaşlarının üçte ikisi ödenmektedir.
Görevden uzaklaştırılan ve hakkında tutuklama kararı çıktığı belirtilen görevliler hakkında bugüne kadar İstanbul Emniyet Müdürlüğüne herhangi bir tutuklama kararı gelmediği anlaşılmıştır.
Bilgilerinize arz ederim.
Murat Başesgioğlu
İçişleri Bakanı
7. İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalının;
İstanbul - Yenikapı Mevlevihanesinde yangından önce bulunan antika eserlere,
İstanbul - Yenikapı Mevlevihanesinde çıkan yangına,
İlişkin soruları ve DevletBakanı Metin Gürderenin yazılı cevabı (7/3060, 3065)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın DevletBakanı Sayın A. Cemil Tunç tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Bülent Akarcalı
İstanbul
7.5.1997 tarihinde İstanbulda Yenikapı Mevlevihanesinde çıkan yangınla ilgili olarak;
1. Mevlevihanede bulunan antika eserlerin zamanla çalınmasından dolayı yangın çıkarıldığına dair deliller mevcut mudur?
2. Kaybolduğu/yandığı veya daha vahimi çalındığı söylenen antika eserlerin bir listesi elinizde var mıdır?
3. Piyasa değeri bir yana, bir daha yerine konulması mümkün olmayan bu eserlerin talan edilmesinde sorumluluğu bulunan görevliler hakkında ne gibi işlem yapılacaktır?
4. Mevlevihaneden yangın esnasında ve sonrasında da eski eser soygununun sürdüğü iddiaları doğru mudur?
5. Yanan Mevlevihanenin Safa Vakfına devrinin yasal dayanağı ve gerekçesi nedir?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın A. Cemil Tunç tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Bülent Akarcalı
İstanbul
İstanbul Yenikapı Mevlevihanesinde 7 Mayıs 1997 günü çıkan yangınla ilgili olarak;
1. Eski eser deposu olarak da kullanılan bu Mevlevihanede niçin ihmal veya sabotaja karşı gerekli tedbirler alınmamıştır?
2. Vakıflar GenelMüdürlüğü nasıl bir soruşturma açmıştır?
3. Bu yangınla ilgili sorumlular veya ihmali görülen görevliler kimlerdir?
T.C.
DevletBakanlığı 23.7.1997
Sayı : B.02.0.010/01748
Konu : Yazılı Soru Önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 26.6.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7514 sayılı yazınız.
Bakanlığımıza ilgi yazınızla intikal ettirilen İstanbulMilletvekili SayınBülent Akarcalının 7/3064-7452/19981 ve 7/3065-7453/19982 sayılı yazılı soru önergesine verilen cevap ekte sunulmuştur.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Metin Gürdere
Devlet Bakanı
Sayın
Bülent Akarcalının 7/3064-7452/19981 ve 7/3065-7453/19982
Sayılı
Yazılı Soru Önergesindeki Sorular ve Cevpalarıdır.
Soru 1. Mevlevihanede bulunan antika eserlerin zamanla çalınmasından dolayı yangın çıkarıldığına dair delillerin olup olmadığı,
Cevap 1. Mevlevihanede yangın çıkarıldığına dair kuruluşumuza intikal eden kesin bir delil mevcut değildir.
Soru 2. Kaybolduğu, yandığı veya daha vahimi çalındığı söylenen antika eserlerin bir listesinin olup olmadığı,
Cevap 2. Mevlevihanede bulunan eserlerin envanter kayıtları ve fotoğrafları mevcuttur.
Soru 3. Piyasa değeri bir yana bir daha yerine konulması mümkün olmayan bu eserlerin talan edilmesinde sorumluluğu bulunan görevliler hakkında ne gibi işlem yapılacağı,
Cevap 3. Savcılıkça yürütülen tahkikatın sonuçlanmasına müteakip ihmali görülen personel olduğu tespit edildiği takdirde hakkında gerekli kanunî işlem yapılacaktır.
Soru 4. Mevlevihanede yangın esnasında ve sonrasında da eski eser soygununun sürdüğü iddialarının gerçek olup olmadığı,
Cevap 4. Yangın sonrası Vakıflar GenelMüdürlüğünce her türlü tedbir alınmış olup, yangın esnasında ve sonrasında eski eser soygununun sürdüğü iddialarını doğrulayan bir bilgi ve belge idaremize intikal etmemiştir.
Soru 5. Yanan mevlevihanenin Safa Vakfına devrinin yasal dayanağı ve gerekçesinin olup olmadığı,
Cevap 5. Mevlevihanenin Safa Vakfına tahsisi gerçekleştirilmemiştir.
Soru 1. Eski eser deposu olarak da kullanılan bu mevlevihanede niçin ihmal veya sabotaja karşı gerekli tedbirlerin alınıp alınmadığı,
Cevap 1. Mevlevihanede bulunan eserlerin korunması için 24 saat görev yapmak üzere 4 adet bekçi görevlendirilmiştir.
Soru 2. Vakıflar Genel Müdürlüğünce nasıl bir soruşturma açıldığı,
Cevap 2. Vakıflar Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığınca yangın olayını müteakip teftiş ve inceleme yapılmış ve yangın olayında ihmali görülen bekçi hakkında adlî ve idarî soruşturma başlatılmıştır.
Soru 3. Bu yangınla ilgili sorumlular veya ihmali görülen görevlilerin kimler olduğu sorulmaktadır.
Cevap 3. Bu yangınla ilgili sorumlular ve ihmali görülen görevlilerin kimler olduğu savcılıkça yapılan tahkikattan sonra kesin olarak tespit edilecektir.
8. Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklının, Tekirdağ - Şarköy küçük sanayi sitesi inşaatına ilişkin sorusu ve Sanayi ve TicaretBakanı Yalım Erezin yazılı cevabı (7/3074)
25.6.1997
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak Sanayi ve TicaretBakanı tarafından yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.
Dr. B. Fırat Dayanıklı
Tekirdağ
Tekirdağ İlinin Şarköy İlçesinde yapımı uzun bir süredir devam eden Küçük Sanayi Sitesi bir türlü bitirilememektedir. 1997 yatırım programında da yer almasına rağmen inşaatının çok yavaş ilerlediği bilinmektedir.Bu durum bölge halkının tepkisini çekmektedir.
1. Küçük Sanayi Sitesinin inşaatı neden geciktirilmektedir?
2. Çalışmalar şu an hangi aşamadadır?
3. Çalışmaların ne zaman bitirilmesi planlanmaktadır?
T.C.
Sanayi ve TicaretBakanlığı 21.7.1997
Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği
Sayı : B.14.0.BHİ.01-309
Konu : Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : 1.7.1997 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/3074-7501/20088 sayılı yazınız.
Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklının, Tekirdağ-Şarköy Küçük Sanayi Sitesi inşaatına ilişkin olarak tarafımdan cevaplandırılmasını istediği (7/3074) Esas No.lu yazılı soru önergesiyle ilgili cevabımız ekte takdim edilmiştir.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Yalım Erez
Sanayi ve Ticaret Bakanı
Tekirdağ
Milletvekili Sayın Dr. B. Fırat Dayanıklının
Yazılı Sorularına İlişkin Cevabımız
Cevap 1, 2, 3. 1994 yılından beri yatırım programlarımızda yer alan Tekirdağ-Şarköy Küçük Sanayi Sitesi 1997 yılı yatırım programında 100 İşyeri ve Sosyal Tesis karakteristiği ve 1 milyon TL. ödenekle yeni projeler arasında yer almaktadır.
26.7.1990 tarihinde yer seçimi yapılmış olup, 14.9.1990 tarih ve 10971-10973 sayılı dağıtımlı yazılarımız ile gereğinin yapılması valilik, belediye ve kooperatiften istenmiştir. Ancak sözkonusu site ile ilgili bugüne kadar Bakanlığımıza herhangi bir bilgi intikal etmemiştir.
9. Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklının;
Tekirdağ - Şarköy içmesuyu projesine,
Tekirdağ - Şarköy kanalizasyon inşaatına,
İlişkin soruları ve Bayındırlık ve İskân Bakanı YaşarTopçunun yazılı cevabı (7/3077, 3079)
25.6.1997
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.
Dr.B. Fırat Dayanıklı
Tekirdağ
Tekirdağ İlinin Şarköy İlçesinde yapımı uzun bir süredir devam eden içmesuyu projesi bir türlü bitirilememektedir. 1997 yatırım programında da yer almasına rağmen çalışmaların son derece yavaş ilerlediği ve bu durumun bölge halkının tepkisini çektiği bilinmektedir.
1. İçmesuyu projesinin yapımı neden çok yavaş ilerlemektedir?
2. Çalışmalar şu an hangi aşamadadır?
3. Çalışmaların ne zaman bitirilmesi planlanmaktadır?
25.6.1997
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın yazılı olarak Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.
Dr. B. Fırat Dayanıklı
Tekirdağ
Tekirdağ İlinin Şarköy İlçesinde yapımı uzun bir süredir devam eden kanalizasyon inşaatı bir türlü bitirilememektedir. 1997 yatırım programında kanalizasyon inşaatı için ödenek ayrılmasına rağmen bölgede yapılan tespitler sonucunda şu ana kadar herhangi bir çalışmanın yapılmadığı belirlenmiş ve bu durum bölge halkının tepkisini çekmektedir.
1. Kanalizasyon inşaatı neden başlamamış veya neden geciktirilmektedir?
2. Çalışmalar şu an hangi aşamadadır?
3. Çalışmaların ne zaman bitirilmesi planlanmaktadır?
T.C.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 24.7.1997
Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği
Sayı : B.09.0.BHİ.0.00.00.25/2-A/2278
Konu : Tekirdağ Milletvekili B. Fırat Dayanıklının
Yazılı Soru Önergeleri.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : TBMM Başkanılğının 1.7.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7588 sayılı yazısı. (7/3077, 7/3079)
İlgi yazı ekinde alınan, Tekirdağ Milletvekili B. Fırat Dayanıklının Şarköy İlçesinin içmesuyu ve kanalizasyon sorununa dair Bakanlığımıza yönelttiği yazılı soru önergeleri incelenmiştir.
Tekirdağ-Şarköy İlçesinin İçmesuyu İşi : (7/3077)
Şarköy içmesuyu tesisi İller Bankasının 1997 yılı yatırım programında 1 237 500 trilyon TL. proje bedeli ve 92 milyar TL. yıl içi yatırımı ile yer almaktadır.
Tesisin büyük ve kapsamlı oluşu gözönünde tutularak 2 aşamada ele alınmıştır.
1. Aşamada 11,5 milyar TL. (1992 birim fiyatlarıyla) keşif bedelli su alma yapısı, regülatör, isale hattı, depo ve şebeke üniteleri işleri ihale edilmiş olup; tesiste % 96 oranında gerçekleşme olmuştur.Sözleşmeye göre tesis 15.8.1997 tarihinde bitirilerek geçici kabule hazırlanacaktır.
2. Aşamada ise giriş, havalandırma, durultucu, filtre, temizsu deposu, çamur koyulaştırma, kimya ve klor binası ve çamur kurutma yatakları gibi proses yapılarıyla atölye, ısı merkezi, lojman, idare, bekçi binası gibi yardımcı hizmet binalarından oluşan 28 milyar TL. keşif bedelli (1993 yılı birim fiyatlarıyla) içmesuyu arıtma tesisinin ihalesi yapılmış ve işin % 95i tamamlanmıştır.
Tesiste işin yapımı sırasında ortaya çıkan revize ünitelerin gündeme gelişi nedeniyle tesiste artış meydana gelmiştir. Ancak, şebekeye arıtma tesisinden öncelikle yeterli su verilebilmesi için gerekli olan giriş ve havalandırma yapısı ile temizsu deposunun en geç iki ay içinde tamamlanarak işletmeye açılması planlanmıştır. Bugün için Şarköy Göletinden mevcut terfi merkezi ile şebekeye su iletimi sağlanmaktadır.
Ayrıca Şarköy Göletinde daha fazla su depolanmasının yapılabilmesi amacıyla belediyesinin ısrarlı talebi üzerine gölet kretinin 1.85 m. yükseltilmesi öngörülmüş ve 1996 yılı birim fiyatlarıyla 10 650 milyar TL. tutarındaki işin yapımı için DSİ Genel Müdürlüğüyle 7.11.1996 tarihinde protokol imzalanmıştır.
Sonuç olarak bugüne kadar yapılan çalışmalarda herhangi bir gecikme bulunmamakta olup; şebeke ve depo tesislerinin yapımı 15.8.1997 tarihinde tamamlanacak, arıtma tesislerinden ise şebekeye en geç iki ay içinde su verilecektir.
Tekirdağ-Şarköy İlçesinin Kanalizasyon İşi : (7/3079)
Şarköy kanalizasyon inşaatı 1990 yılında İller Bankası yatırım programına Şebeke+Deşarj karakteristiğinde girmiştir.
8.2.1991 sözleşmesi yapılan, 1990 yılı birim fiyatları ile 11 500 000 000 TL. keşif bedeli ihale kapsamında, 150 mm. -1 000 mm. arası 71 500 mt. uzunluğunda şebeke toplayıcı ve kollektör hatları ile iki adet terfi merkezi inşaatının yapımı yer almaktadır.
Söz konusu işin ana sözleşme ve % 30u kapsamında tamamlanamaması üzerine 27.9.1996 tarih ve 4378 sayılı olur ile sözleşmenin 33 üncü maddesi gereğince tasfiye edilmiştir.
Ana sözleşme ve % 30 dahilinde 200 mm. - 400 mm. arası 31 575 mt. uzunluğunda şebeke hatları, 800 mm. - 1 200 mm. arası 3 404 mt. uzunluğunda toplayıcı ve kollektör hatlarının imalatı gerçekleştirilmiştir.
Şarköy kanalizasyon inşaatında 8.2.1991 tarihli sözleşme kapsamında tamamlanamayan bakiye işlere ait keşif ve metraj hazırlanmış olup, 1997 yılı birim fiyatları ile 350 000 000 000 TL.lik keşif kapsamında 200 mm. - 300 mm. arası 16 476 mt. uzunluğunda şebeke hatları, 400 mm. - 800 mm. arası 2 231 mt. uzunluğunda toplayıcı hatlar 3 adet terfi merkezi ve terfi hatları inşaatının yapımı yer almaktadır.
Kanalizasyon ikmal inşaatı ihalesinin 14.7.1997 günü yapılmasına karar verilmiş, ancak Başbakanlığın 1.7.1997 tarih ve 1997/27 sayılı genelgesi doğrultusunda ihale işlemleri ikinci bir talimata kadar durdurulmuştur.
Bilgi ve gereğini arz ederim.
Yaşar Topçu
Bayındırlık ve İskân Bakanı
10. HatayMilletvekili Levent Mıstıkoğlunun, Hatay İlinde deprem nedeniyle zarar gören vatandaşlara yapılacak yardımlara ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçunun yazılı cevabı (7/3138)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın delaletinizle sözlü olarak Sayın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırmasını arz ederim. 20.2.1997
Levent Mıstıkoğlu
Hatay
22.1.1997 günü Hatay İlinde meydana gelen deprem sonrasında ilimizde bir çok ev zarar görmüş ve oturulmaz hale gelmiştir.
Aradan yaklaşık 1 ay geçmesine rağmen evleri tamamen yıkılan veya oturulmayacak derecede ağır hasar gören vatandaşlarımızın bir kısmına sadece 10ar milyon TL. yardım yapılmıştır.
Bir çok vatandaşımız aradan 1 ay geçmesine rağmen naylon altında ve sıfır derece soğukta yaşamaktadırlar. Bu vatandaşlara çadır dahi verilmemiştir.
Bu konuda hangi tedbirleri almayı düşünüyorsunuz.
T.C.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 24.7.1997
Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği
Sayı : B.09.0.BHİ.0.00.00.25/A/2288
Konu : HatayMilletvekili Levent Mıstıkoğlunun
Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : a) TBMM Başkanlığının 27.2.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-6/441-5478/15486 sayılı yazısı.
b) TBMM Başkanlığının 14.7.1997 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/3138-5478/15486 sayılı (Yazılıya dönüşme) yazısı.
İlgi (a) yazı ekinde alınan ve TBMM GenelKurulunun 118 inci Birleşiminde 2 kere cevaplandırılmadığından yazılıya dönüşen, Hatay Milletvekili Levent Mıstıkoğlunun Hatay İlinde meydana gelen deprem nedeniyle zarar gören vatandaşlara yapılacak yardımlara dair Bakanlığımıza yönelttiği soru önergesi incelenmiştir.
22.1.1997 tarihinde Hatayda meydana gelen deprem nedeniyle ilk ve acil yardım olarak valilik emrine Afetler Fonundan 3 milyar TL. gönderilmiştir.
Ayrıca; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan da ilk etapta 20 milyar TL., daha sonra 6 milyar TL. olmak üzere toplam 26 milyar TL. gönderilmiş; 17 milyar TL.si afetzedelere nakit olarak dağıtılmıştır.
Deprem bölgesindeki kesin hasar tespitleri bitirilmiş, bu tespitlere yapılan itirazlar da Bakanlığımız teknik elemanlarınca incelenmiş ve hasar tespitleri kesinleştirilmiştir.
Buna göre depremden, Hatay-Merkez-İskenderun-Samandağ ve Belen ilçe ve köylerinde,
49 konutun yıkık-ağır,
471 konut ve 25 işyerinin orta,
2 076 konut ve 35 işyerinin az,
derecede hasar gördüğü tespit edilmiştir.
Bu ailelerden 7269 sayılı Kanuna göre, kendilerine inşaat ve onarım yardımı yapılacak hak sahiplerinin belirlenmesine ilgili mülkî amirler başkanlığında oluşturulan Mahallî Hak Sahipliği İnceleme Komisyonlarınca devam edilmektedir.
Konutları yıkık-ağır hasarlı olanlardan hak sahibi olanlarla birlikte konutları orta hasar görenlerden de hak sahibi olanlardan 4133 sayılı Kanuna göre betonarme olmayan orta hasarlı konutunu yıkıp yeniden yapacaklara (orta hasarlı konutlarını tamamen yıkmak kaydıyla) evini yapana yardım yöntemi ile konut yapılması, 1997 yılında ek programa alınacaktır.
Orta hasarlı konut ve işyeri için hak sahibi olanlardan konutlarını onaracaklara 400 milyon TL., işyerleri için 200 milyon TL., az hasarlı konut ve işyeri için hak sahibi olanlara da 40ar milyon TL. onarım yardımı Bakanlığımızca 7269 sayılı Kanuna göre yapılacaktır.
Valiliğin tespitlerine göre ihtiyaçlar mahallî imkânlarla karşılandığından barınma sorunu olmamıştır. Bu nedenle çadır talep edilmemiştir. Ancak valilik, Kızılay ile görüşerek ihtiyaç anında süratle Adana depolarından çadır temin etmeyi planlamıştır.
Bilgilerinize arz ederim.
YaşarTopçu
Bayındırlık ve İskân Bakanı