DÖNEM : 20 CİLT : 13 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
15 inci Birleşim
7 . 11 . 1996 Perşembe
İ Ç İ N D E K
İ L E R
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. – GELEN KÂĞITLAR
III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – İçel Milletvekili Ali Er’in, çitfçilerimizin ve
besicilerimizin sorunlarına ilişkin gündemdışı
konuşması ve Orman Bakanı Halit Dağlı’nın
cevabı
2. – Denizli Milletvekili Hilmi Develi’nin, Hükümetin TÜBİTAK ve
Ar-Ge konularındaki yeni düzenlemelerine ilişkin
gündemdışı konuşması
3. – Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in, Rize’de meydana gelen sel
felaketleri ve Karadeniz’deki turistik altyapı eksikliklerine ilişkin
gündemdışı konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet
Altınsoy’un cevabı
B) ÇEŞİTLİ İŞLER
1. – Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Avrupa Parlamentosunun 23.10.1996
tarihli, Türkiye’de din özgürlüğü ihlalleri ve Kıbrıs’ta bir
Kıbrıslı Rum’un öldürülmesi konulu, haksız, insafsız,
tek yanlı ve önyargılı kararını üzüntüyle
karşıladığını, bu uluslararası parlamentoda,
temsilcisi bulunmayan bir ülke aleyhine karar alınmasının ve
incitici ifadeler kullanılmasının demokratik ve parlamenter
teamüllere aykırı olduğuna ilişkin TBMM bildirisi
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – İstanbul Milletvekili Mehmet Cevdet Selvi ve 18
arkadaşının, (8/5) esas numaralı genel görüşme
önergesinin Meclis araştırma önergesi olarak işlem görmesine
ilişkin önergesi (4/96)
2. – Portekiz Meclis Başkanı Antonia de Almeida Santos ve
beraberindeki Parlamento heyetinin ülkemize davet edilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/552)
3. – TBMM Başkanvekili Uluç Gürkan’ın, KKTC’nin kuruluş
yıldönümü kutlamalarına katılmak üzere, KKTC
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın davetine icabet etmesine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/553)
D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanı ve
Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile Grup Başkanvekilleri İçel
Milletvekili Oya Araslı, Ankara Milletvekili Önder Sav ve Hatay Milletvekili
Nihat Matkap’ın, devletimizin içgüvenlik bakımından zaafa
uğratıldığı iddiası ve Susurluk’ta meydana gelen
trafik kazasının sergilediği “Devlet-Mafya-Politikacı”
ilişkisi karşısındaki beyan ve tutumu nedeniyle
İçişleri Bakanı Mehmet Ağar hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/5)
IV. – ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU
ÖNERİLERİ
1. – (10/89), (10/126), (10/110), (10/124) ve (10/125) esas
numaralı Meclis araştırması önergelerinin
görüşmelerinin birlikte yapılması ile görüşme günü,
konuşma süresi ve bu birleşimde sözlü soruların
görüşülmemesi ile (11/5) esas numaralı gensoru önergesinin gündemdeki
yeri ve görüşme gününe ilişkin Danışma Kurulu önerisi
B) SİYASÎ PARTİ GRUBU
ÖNERİLERİ
1. – Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılması ile
Genel Kurulun 7.11.1996 Perşembe günkü çalışma süresine
ilişkin RP ve DYP Gruplarının müşterek önerisi
V. – KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1. – 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa
Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S.
Sayısı : 23)
2. – Özürlüler İdaresi Başkanlığı
Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/438) (S.
Sayısı : 101)
3. – Ankara Milletvekili Yücel Seçkiner’in, 4.7.1934 Tarih ve 2559
Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu
Raporu (2/64) (S. Sayısı : 15)
4. – 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 28 inci Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/498) (S.
Sayısı : 104)
5. – Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz ve 22
Arkadaşının, Tütün Mamullerinin Zararlarının
Önlenmesine Dair Kanun Teklifi ile Tütün ve Tütün Mamullerinin
Zararlarının Önlenmesine Dair 9.1.1991 Tarih ve 3694 Sayılı
Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/70, 1/5) (S. Sayısı : 17)
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı.
Ankara Milletvekili Cemil Çiçek, Türk vatandaşlarının
Avrupa’ya işçi olarak gidişlerinin 35 inci yıldönümüne
ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.
İstanbul Milletvekili A. Ziya Aktaş’ın, TÜMOSAN;
Aydın Milletvekili Cengiz Altınkaya’nın, Aydın
İlinde meydana gelen sel afeti;
Konularına ilişkin gündemdışı
konuşmalarına Devlet Bakanı Mehmet Altınsoy cevap verdi.
Macaristan’a gidecek olan Ulaştırma Bakanı Ömer
Barutçu’ya, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Nafiz Kurt’un;
Azerbaycan Cumhuriyetine gidecek olan Kültür Bakanı İsmail
Kahraman’a, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Sabri Tekir’in;
Vekillik etmelerine ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Malatya Milletvekili Ayhan Fırat ve 22 arkadaşının,
BELKO tarafından ithal edilen kömürün satışı ile, (10/122)
Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 21
arkadaşının, Ankara Büyükşehir Belediye
Başkanının yasadışı uygulamaları ile,
(10/123)
İlgili iddiların araştırılması;
İçel Milletvekili Oya Araslı ve 20 arkadaşının,
yasadışı örgütlerin devlette olan bağlantıları
ile Susurluk’ta meydana gelen kaza olayının ve arkasındaki
ilişkilerin, (10/124)
İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 23
arkadaşının, yasadışı örgütlerin devlette olan
bağlantıları ile Susurluk’ta meydana gelen kaza
olayının ve arkasındaki ilişkilerin, (10/125)
Aydınlığa kavuşturulması;
Amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemde
yerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırasında
yapılacağı açıklandı.
İstanbul Kadıköy’de 1 Mayıs günü meydana gelen olaylar
konusundaki (10/67) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonunun
çalışma süresinin uzatılmasına dair tezkeresi; Genel
Kurulun bilgisine sunuldu.
Ankara Milletvekili Ersönmez Yarbay’ın, (6/52) ve (6/198) esas
numaralı sözlü sorularını geri aldığına
ilişkin önergeleri okundu; soruların geri verildiği
açıklandı.
Doğru Yol Partisi Grubuna ait olup açık bulunan;
Adalet Komisyonu üyeliğine Tokat Milletvekili Ali Şevki Erek;
Çevre Komisyonu üyeliğine Afyon Milletvekili Kubilay Uygun;
Zorunlu tasarruf kesintilerinin değerlendirilmesi konusunda kurulan
(10/17) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonuna Afyon
Milletvekili İsmet Atilla;
Gruplarınca aday gösterilerek seçildiler;
Gündemin “sözlü sorular” kısmına geçilerek :
1 inci sırada bulunan, Yozgat Milletvekili Kâzım
Arslan’ın (6/26),
2 nci sırasında bulunan, Diyarbakır Milletvekili Yakup
Hatipoğlu’nun (6/27),
3 üncü sırasında bulunan, Kahramanmaraş Milletvekili Avni
Doğan’ın (6/30),
4 üncü sırasında bulunan, Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun
Akın’ın (6/31),
5 inci sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Mehmet
Ali Şahin’in (6/32),
Esas numaralı sözlü sorularının, üç birleşim
içerisinde cevaplandırılmadıklarından yazılı
soruya çevrildikleri ve gündemden çıkarıldıkları
bildirildi.
6 ncı sırasında bulunan, Balıkesir Milletvekili
İsmail Özgün’ün, vergi sistemine ilişkin sözlü sorusuna (6/34),
7 nci sırasında bulunan, Konya Milletvekili Mustafa
Ünaldı’nın, Konya’daki belediyelere yapılan yardımlara
ilişkin sözlü sorusuna (6/36),
8 inci sırada bulunan, Konya Milletvekili Mustafa
Ünaldı’nın, Konya’daki belediyelere yapılan yardımlara
ilişkin sözlü sorusuna (6/37),
21 inci sırasında bulunan, İçel Milletvekili Mehmet Emin
Aydınbaş’ın, 15.4.1995-15.10.1995 tarihleri arasında T.C.
Emekli Sandığından emekli olan kamu görevlilerinin
mağduriyetlerine ilişkin sözlü sorusuna (6/54);
45 inci sırasında bulunan, Afyon Milletvekili Nuri Yabuz’un,
T.C. Merkez Bankası Van Gölü Eğitim ve Dinlenme Tesislerine
ilişkin sözlü sorusuna (6/134);
Devlet Bakanı Lütfü Esengün tarafından,
12 nci sırasında bulanan, Yozgat Milletvekili Abdullah
Örnek’in, Yozgat-Yerköy’deki Beyazıtoğlu çiftliğine ilişkin
sözlü sorusuna (6/43);
14 üncü sırasında bulunan, İzmir Milletvekili Atilla
Mutman’ın, balıkçılarımızın Ege Denizin’nin
uluslararası sularındaki av yasağına ilişkin sözlü
sorusuna (6/46);
Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci tarafından;
19 uncu sırasında bulunan, Şanlıurfa Milletvekili
Abdulkadir Öncel’in, Türkiye ile İsrail arasında
yapıldığı iddia edilen anlaşmalara ilişkin sözlü
sorusuna da (6/51) Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan tarafından,
Cevap verildi;
Konya Milletvekili Veysel Candan’ın,
9 uncu sırasında bulunan (6/40),
11 inci sırasında bulunan (6/42),
Esas numaralı sözlü sorularına ilgili bakandan cevap
aldığını bildirmesi nedeniyle sorular gündemden
çıkarıldı;
Amasya Milletvekili Cemalettin Lafçı’nın;
10 uncu sırasında bulunan (6/41),
22 nci sırasında bulunan (6/55),
24 üncü sırasında bulunan (6/57);
13 üncü sırasında bulunan, Ankara Milletvekili Ersönmez
Yarbay’ın (6/44);
Diyarbakır Milletvekili Yakup Hatipoğlu’nun,
15 inci sırasında bulunan (6/47),
17 nci sırasında bulunan (6/49);
16 ncı sırasında bulunan, Erzincan Milletvekili Mustafa
Kul’un (6/48);
18 inci sırasında bulunan, Şanlıurfa Milletvekili
Abdulkadir Öncel’in (6/50);
23 üncü sırasında bulunan, İzmir Milletvekili Metin
Öney’in (6/56);
Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun Akın’ın,
25 inci sırasında bulunan (6/110),
26 ncı sırasında bulunan (6/111),
27 nci sırasında bulunan (6/112),
31 inci sırasında bulunan (6/118);
28 inci sırasında bulunan, Ağrı Milletvekili Celal
Esin’in (6/113);
29 uncu sırasında bulunan, Eskişehir Milletvekili Mustafa
Balcılar’ın (6/114);
30 uncu sırasında bulunan, Adana Milletvekili Sıtkı
Cengil’in (6/115);
32 nci sırasında bulunan, Kütahya Milletvekili İsmail
Karakuyu’nun (6/119);
33 üncü sırasında bulunan, Çankırı Milletvekili
Ahmet Uyanık’ın (6/120);
Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın,
34 üncü sırasında bulunan (6/121),
35 inci sırasında bulunan (6/122),
36 ncı sırasında bulunan (6/123),
38 inci sırasında bulunan (6/125),
39 uncu sırasında bulunan (6/126),
40 ıncı sırasında bulunan (6/127);
37 nci sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Bahattin
Yücel’in (6/124);
41 inci sırasında bulunan, Adana Milletvekili Tuncay
Karaytuğ’un (6/130);
42 nci sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Meral
Akşener’in (6/131);
Şanlıurfa Milletvekili Zülfükar İzol’un,
43 üncü sırasında bulunan (6/132),
44 üncü sırasında bulunan (6/133),
Esas numaralı sözlü soruları, ilgili bakanlar;
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının;
1 inci sırasında bulunan 23 S. Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameye,
2 nci sırasında bulunan 101 S. Sayılı Yetki
Kanununa,
İlişkin kanun tasarıları, komisyon yetkilileri;
Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi.
Basın Kanununa İki Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin
(2/469) (S. Sayısı : 107);
Er Kazanından İaşe Edileceklere İlişkin Kanunun
Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında (1/466) (S.
Sayısı : 75);
Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Harp Malulü Gaziler,
Şehit, Dul ve Yetimleri ile Muharip Gaziler Dernekleri Hakkında
Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin (1/393) (S. Sayısı : 77);
Kanun tasarılarının,
Yapılan görüşmelerden sonra;
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Er ve Erbaş
Harçlıkları Kanunu ve Kıbrıs’a Gönderilecek Türk Askerî
Birliği Mensuplarının Aylık ve Ücretleriyle Çeşitli
İstihkakları ve Birliğin Başka Giderleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına ve 24.12.1991 Tarihli ve 467
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Yürürlükten
Kaldırılmasına Dair (1/435) (1/201) (S. Sayısı : 106)
Kanun Tasarısının da, görüşmelerinden sonra yapılan
açık oylama sonucunda;
Kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı.
Yeni bir kanun tasarısı veya teklifinin görüşülmesine
süre yetmeyeceği nedeniyle 7 Kasım 1996 Perşembe günü saat
15.00’te toplanmak üzere, birleşime 18.20’de son verildi.
Hasan
Korkmazcan
Başkanvekili
Ünal Yaşar Ahmet
Dökülmez
Gaziantep Kahramanmaraş
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
II. – GELEN
KÂĞITLAR
7 . 11 .
1996 PERŞEMBE
Raporlar
1. – Gümrük Giriş Tarife Cetveli Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/442) (S.
Sayısı : 113) (Dağıtma tarihi : 7.11.1996) (GÜNDEME)
2. – Sıtma ve Frengi İlaçları İçin Kanunun
Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/507) (S.
Sayısı : 114) (Dağıtma tarihi : 7.11.1996) (GÜNDEME)
3. – Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin
Kaçakçılığı ile Karaparanın Aklanmasının
Önlenmesine İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet,
İçişleri ve Plan ve Bütçe komisyonları raporları (1/413)
(S. Sayısı : 124) (Dağıtma tarihi : 7.11.1996) (GÜNDEME)
Gensoru
Önergesi
1. – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanı ve
Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile Grup Başkanvekilleri İçel
Milletvekili Oya Araslı, Ankara Milletvekili Önder Sav ve Hatay
Milletvekili Nihat Matkap’ın, Devletimizin içgüvenlik bakımından
zaafa uğratıldığı iddiası ve Susurluk’ta meydana
gelen trafik kazasının sergilediği “Devlet - Mafya
-Politikacı” ilişkisi karşısındaki beyan ve tutumu
nedeniyle Anayasanın 99 uncu, İçtüzüğün 106 ncı maddesi
uyarınca İçişleri Bakanı Mehmet Ağar hakkında bir
Gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/5)
(Başkanlığa geliş tarihi : 6.11.1996)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
7 Kasım 1996 Perşembe
BAŞKAN : Başkanvekili Hasan
KORKMAZCAN
KÂTİP ÜYELER: Ahmet DÖKÜLMEZ
(Kahramanmaraş), Fatih ATAY (Aydın)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 15 inci
Birleşimini açıyorum.
Görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç milletvekili
arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.
III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – İçel Milletvekili Ali Er’in,
çitfçilerimizin ve besicilerimizin sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması ve Orman Bakanı Halit
Dağlı’nın cevabı
BAŞKAN – Gündemdışı ilk söz,
İçel Milletvekili Ali Er’in.
Sayın Er, çiftçilerimizin ve besicilerimizin
sorunlarıyla ilgili olarak gündemdışı söz isteminde
bulunmuştur.
Buyurun Sayın Er.
Sayın Er, konuşma süreniz 5 dakikadır.
ALİ ER (İçel) – Sayın Başkan, Yüce
Meclisin değerli üyeleri; sözlerime başlarken Yüce Heyetinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Bugün, burada, huzurlarınızda
bulunuşumun nedeni, Türk çiftçisinin ve Türk hayvan üreticisinin
düştüğü zor durumları Yüce Meclise bir kez daha arz etmek,
Hükümete bir kez daha arz etmek, sayın bakanlara, Sayın
Başbakana bir kez daha arz etmektir.
Muhterem
arkadaşlar, şunu samimiyetimle söylüyorum ki, Türk çiftçisi fevkalade
zor durumda. Çiftçi, artık, yavaş yavaş traktörünü satmaya
başladı. Ben, geçen hafta, İçel İlimizin ilçelerinin birçok
köylerini gezdim; çiftçi, bir yangının içinde. Hatta, yer yer, Tarsus
İlçemizin birçok köyünde “biz traktörlerimiz satacağız, borç
batağı içindeyiz; ama, alan da yok” diyorlar köylülerimiz.
Ben, bu
konuları gündeme getirmek için huzurlarınızdayım; ama,
üzülerek ifade edeyim ki, burada, sadece, Orman Bakanından başka
hiçbir bakan arkadaşımız
yok.
Sayın
Bakanım, siz, burada, oturuyorsunuz; lütfen, söyleyeceğim konulara
dikkat ederseniz, neticede, hep beraber çiftçimize sahip çıkmış
oluruz .
ORMAN BAKANI
MEHMET HALİT DAĞLI (Adana) – Endişeye gerek yok; zaten
zabıtlara geçiyor Sayın Er.
ALİ ER
(Devamla) – Muhterem milletvekilleri, bakınız, ben, Türk çiftçisinin
geçen yıldan bu tarafa, sattığı ve aldığı;
yani, ürettiği ürünlerin girdileriyle, sattığı mahsullerin
fiyatları konusunda kısa örnekler vereceğim. Bu yoldan hareket
ederek, Türk çiftçisinin içine düştüğü bu zor durumu, öyle tahmin
ediyorum ki, hep beraber anlarız.
1995
yılına bakıyorum: Benim bölgem özellikle sebze ve meyve üretmektedir.
1995 yılında 10 gramlık domates tohumunun fiyatı 6 milyon
lira idi; ama, 1996 yılına baktığımızda, 10
gramlık domates tohumu 6 milyondan 15 milyona çıkmış.
Şimdi, çiftçinin, domates üretirken aldığı tohumun
fiyatı 6 milyondan 15 milyona çıkarken, sattığı ürüne
bakıyorsunuz, geçen sene sera ürünü domates 25 bin lira, bu sene yine 25
bin lira; geçen sene açıkta üretilen domates 15-20 bin lira, bu sene
açıkta yetiştirilen domates, maalesef, 10 -15 bin lira arasında
satılmış; ona da alıcı dahi bulamamışlardır.
Sadece
tohumda değil, gübreye baktığınız zaman, 1 kilogram
DAP gübresi 1995 yılında 19 bin lira, 1996 yılında 32 bin
lira; 1 kilogram potasyum sülfat 1995 yılında 20 bin lira, 1996
yılında 35 bin lira; 1 kilogram naylon 1995 yılında 70 bin
lira, 1996 yılında 200 bin lira.
Muhterem
arkadaşlar, bu örnekleri çoğaltabiliriz. Bu, sadece sebze ve meyvede
mi; hayır, birçok üründe aynı durum mevcut. Özellikle, Tarsus’u ve
köylerini gezerken, bir müşahedem oldu: Pamuk üreticisi fevkalade zor
durumda; samimî söylüyorum, zor durumda. Buradan, millet bizi dinliyor;
şimdi, pamuk üreticisi şunu söylüyor: “Ben, geçen yıl,
pamuğun kilosunu 35-45 bin lira arası sattım; ama, bu yıl
pamuğa taban fiyat verildi; o taban fiyata alınmıyor; pamuğun
kilosu yine 45 bin lira, onu da alan yok. Benim, pamuğa
kullandığım girdilerde ise yüzde 100, yüzde 200, yüzde 250’ye
varan artışlar mevcut.”
Muhterem
arkadaşlar, pamukçular hesap etti; 1 kilogram pamuk, emeği içinde 81
bin liraya mal oluyor.
ORMAN BAKANI
MEHMET HALİT DAĞLI (Adana) – Çok pahalı; o doğru
değil...
ALİ ER
(Devamla) – Efendim, ben, çiftçinin hesabını söylüyorum size.
“Emeğini
düştüğünüz zaman, bizim, 1 kilogram pamuğu elde edebilmemiz için
harcamamız gereken para, 55-60 bin lira arasında; ama, biz, bugün
pamuğun kilosunu 45 bin liraya dahi zor satabiliyoruz” diyorlar.
Muhterem
arkadaşlar, bir insan, bir malı 50 bin liraya üretir de, 45 bin
liraya satarsa, neticede o insan gelecek sene iflas edecek demektir.
Şimdi, Türk çiftçisi bu durumdadır. Ben, özellikle dikkatinizi
çekiyorum, bu, muhalefet-iktidar meselesi değildir, gerçekten, Türk
çiftçisi perişandır.
Bakın,
Ziraat Bankasına olan borçları bir tarafta... Bu Hükümetin
Başı Sayın Erbakan’ın, Başbakan olduktan sonra
söylediği bir söz var: “Ben, Türk çiftçisinin Ziraat Bankasına ve
Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarının faizini
affedeceğim” demiş; çiftçi, bu söze güvenmiş ve borcunu
yatırmamış. Orada çiftçiye bir kötülük daha
yapmışsınız, neden; çiftçi “nasıl olsa borçların
faizi affedilecek” diye borcunu yatırmadığı için,
şimdi faizin de faizi binmiş; çiftçi, bir de oradan kıskaç
altına alınmıştır. Şimdi, borcunu ödeyebilmek
için, elinde traktörü olan çiftçi “borcumu ödemek için traktörümü
satacağım; ama, alan yok” diyor. Bu konuya özellikle dikkatinizi
çekiyorum.
Sayın
Bakanım, pamuk üreticisi de gerçekten zor durumda; pamuk konusunda
yardımlarınızı özellikle rica ediyorum.
Mesela, elma
mahsulünü ele alalım. Bu sene, elma, ağacın dibine döküldü
kaldı, kilosunu 10 bin liraya alan yok. Geçen sene bu aylarda tüccarlar,
elmanın kilosunu 15-20 bin liraya alıyordu. Arkadaşlar, burada
marketlerde domatesin kilosu 50 bin lira, elmanın kilosu 50 bin lira,
salatalığın kilosu 60 bin lira, patlıcanın kilosu 70
bin lira, biberin kilosu 40 bin lira. Siz bu fiyatlara bakmayın, oradaki
çiftçiye bakın, çiftçi kaç liraya satıyor bunları...
Şimdi,
bir taraftan da besiciler fevkalade perişan. Bakın, besici artık
hayvanını satamıyor. Besici,
mafyanın eline düşmüş, besicilikte mafya türemiş.
Neden; hayvanını alan olmayınca, birisi geliyor “ben
alırım” diyor. Besici “acaba paramı alabilir miyim” diye
endişe ediyor; ama, başka alan yok, veresiye veriyor. Sonuçta,
besicinin hayvanı elden gidiyor, parasını da alamıyor.
Besiciler de çok zor durumda. Bakın, 1 kilogram canlı hayvan et
kesimi, geçen yıl 275 bin liraymış. Ben, canlı hayvan
üreticilerine, Mersin’de kaç lira olduğunu sordum. “Sayın
milletvekilim, 1 kilogram canlı hayvan et kesimi 250 bin lira” dediler.
Muhterem arkadaşlar, bakıyorum, geçen yıl şöyle...
BAŞKAN
– Sayın Er, konuşma süreniz tamamlanmıştır efendim.
Son cümlelerinizi ifade buyurun.
ALİ ER
(Devamla) – Sayın Başkanım, bir saniye müsaade eder misiniz.
Çiftçinin bu büyük sorunu, böyle 5 dakikaya falan sığmaz.
BAŞKAN
– Zaten sığmaz Sayın Er; ama, gündemdışı
konuşmanın süresi 5 dakikadır.
ALİ ER
(Devamla) – Sayın Başkanım, bir iki dakika daha müsaade
ederseniz, çiftçilere bir iyilik de siz yapmış olursunuz, size oradan
dua eder çiftçiler.
Bakın,
besicinin durumu dedim. 1 kilogram yem, 1995 yılında 7 bin lira
muhterem arkadaşlar. Şimdi kaç lira; 1 kilogram yem,
çıkmış 20 bin liraya; bir çuval yem, çıkmış
birbuçuk milyon liraya.
ORMAN BAKANI
MEHMET HALİT DAĞLI (Adana) – Et kaç lira?
ALİ ER
(Devamla) – Gidersiniz orada sorarsınız. Geçen sene 275 bin liraya
kesiyormuş canlı hayvanı. Ben söylüyorum, dinlerseniz... Bu sene
250 bin liraya kesiyor canlı hayvanı. Kaç lira olduğu ortada
işte...
Geçen sene,
yemi 7 bin liraya alan adam, bu sene 20 bin liraya alırsa; eti 270 bin
liraya satarken, bu yıl 250 bin liraya satarsa, ne olur bu besicinin
hali?.. İşte, böyle, mafyanın eline düşer.
Muhterem
arkadaşlar, tabiî, aslında, konuşacağımız çok,
zaman yok. Zaten, gündemdışı konuşmaların 5 dakikayla
sınırlandırılması, gündemdışı
konuşmayın demek maalesef, üzülerek söyleyeyim. Yani,
çıkacaksınız, çiftçinin sorununu, çiftçinin meselesini burada 5
dakikada anlatacaksınız... Biz, demiyoruz ki, yarım saat olsun,
yarım saate sığar; ama, en azından 10-15 dakika
konuşulur bu. Maalesef, üzülerek söyleyeyim ki, çiftçimizin bu zor durumunu,
bu 5 dakikada anlatmak da mümkün değil.
BAŞKAN
– Evet.
ALİ ER
(Devamla) – Muhterem arkadaşlar, kısaca iki cümle söyleyip...
Sayın
Başkanım, çok özür diliyorum, kusura bakmayın...
BAŞKAN
– Lütfen... Lütfen...
ALİ ER
(Devamla) – Çiftçilerimiz adına, biraz önce kısacık bir süre
istedim sizden. İki cümle daha söyleyip...
BAŞKAN
– Çiftçilerimizin duasına benim de ihtiyacım var; ama, Tüzük müsaade
etmiyor.
ALİ ER
(Devamla) – Tabiî.
Sayın
Başkan, sizin, çiftçilere olan düşkünlüğünüzü ben biliyorum;
ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerinin de
hoşgörüsüne sığınarak iki cümle daha söyleyeceğim.
Muhterem
arkadaşlar, bakınız, ben, çiftçinin zor durumda olduğunu
söylüyorum burada. Siz İktidarsınız, muhalefet partisindeyim
diye söylemiyorum; bunu, çiftçilerimiz de dinliyor. Samimi söylüyorum, bugün,
çiftçi, en az, Türkiye’nin içerisinde bulunduğu durum kadar zor durumda.
Çiftçinin bu meselelerine, birazcık, lütfen eğilin. Biriniz
gidiyorsunuz Amerika’ya, biriniz gidiyorsunuz Afrika’ya... Ellerin
kapısından kovula kovula bir hal oldunuz... Biraz da çiftçinin
kapısına gidin; benim, sizden ricam bu. Yani, oralara gezmeye
gideceğinize, biraz da Türk çiftçisinin kapısına gidin, bu
insanların hali ne, şekli ne, durumu ne, biraz da bunlara itibar
edin; ama, şunu dersiniz...
Tabiî, siz,
burada el sallayabilirsiniz. Neden el sallarsınız; siz, çiftçi
değilsiniz de ondan, açık söylüyorum. Yani, çiftçi olan, gelsin,
burada, bana, çiftçinin durumu iyi desin, ondan sonra konuşalım; ama,
tabiî, ne olacak yani, işte birinizin...
MUSTAFA
ÇİLOĞLU (Burdur) – Ben de çiftçiyim.
ALİ ER
(Devamla) – Sevgili kardeşim, senin çiftçi olduğunu biliyorum ben;
ama, sen, benim gibi, sabanla tarla sürmedin, ben sana söyleyeyim.
Muhterem
arkadaşlar, siz, çiftçiyi anlamayabilirsiniz, bu garip çiftçinin halini
anlamayabilirsiniz, zaten anlamadığınızı da ben
bilirim. Sizin keyfiniz yerinde... Biriniz...
MEHMET
BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Seçmene selam...
ALİ ER
(Devamla) – Seçmene selam... Çiftçi, konuştuğumuzu duyuyor. Gelin,
siz de konuşun burada.
Ne olacak;
tabiî, keyfiniz yerinde; birinizin, Türkiye’den Amerika’ya kadar malı var,
ye babam ye!.. Birinizin, 150 kilo altını var, hayırlı
olsun, ne diyeyim!..
Saygıyla
selamlıyorum hepinizi. (ANAP ve DSP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN
– Gündemdışı konuşan İçel Milletvekili Sayın Ali
Er’e teşekkür ediyorum.
2. – Denizli Milletvekili Hilmi
Develi’nin, Hükümetin TÜBİTAK ve Ar-Ge konularındaki yeni
düzenlemelerine ilişkin gündemdışı konuşması
BAŞKAN
– Gündemdışı ikinci sözü, Denizli Milletvekili Sayın Hilmi
Develi’ye veriyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın
Develi, Hükümetin, TÜBİTAK ve Ar-Ge konusundaki yeni düzenlemelerine
yönelik gündemdışı konuşacaklar.
ORMAN BAKANI
MEHMET HALİT DAĞLI (Adana) – Sayın Ali Er’e cevap verecektim
Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın Bakanım, tespit edemedim. Sayın Develi’nin
konuşmasından sonra, size, Hükümet adına söz vereceğim.
Sayın
Develi, buyurun efendim.
Konuşma
süreniz 5 dakikadır.
HİLMİ
DEVELİ (Denizli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teknoloji ve
bilime sahip ülkeler, sanayi üretimi başta olmak üzere, bütün üretim
alanlarında, uluslararası rekabet üstünlüğüne sahiptirler. Dünya
nimetlerinin paylaşılmasında ve toplumsal refahın
yükseltilmesinde, bilim ve teknoloji alanındaki üstünlükleri belirleyici
olmaktadır.
Ülkemizde,
kurumsal olarak her düzeyde yapılan yanlışlara karşın,
hâlâ bozulmadan ayakta kalabilmiş, politize edilememiş ve Türkiye
yararına çalışan, o amaçtan saptırılamamış
birkaç kurum ve kuruluş bulunmaktadır. Bunlardan en başta geleni
TÜBİTAK, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırmalar Kurumudur. Bir
diğeri ise, TÜBA; yani, Türkiye Bilimler Akademisidir.
Kurum,
özerkliği sayesinde, tüm politik rahatsızlıklara
karşın, 1963’ten beri sağlıklı gelişimini sürdürebilmiştir.
Nitelikli bilim adamları yetiştirmiş, üniversitelere, bilim ve
teknolojide öncülük yapmıştır. Türkiye’de araştırma
geliştirme konularında çığır açmış,
trilyonluk fonlardan oluşan dev bütçesiyle Ar-Ge oluşumunu
teşvik etmiştir. Sanayi ve teknoloji alanındaki
yatırımları destekleyerek, kurumca, büyük başarılara
imzasını atmıştır.
TÜBİTAK,
son bir yılda, 184 projenin desteklenmesine karar vermiş olup, toplam
maliyeti 187 milyon dolardır. Projelerin desteklenme oranı ise yüzde
37’dir; yani, TÜBİTAK, 69 milyon dolarlık Ar-Ge teşvikini, bu
kesime verecektir.
Ancak,
yapılan son çalışmalarla, Türkiye’yi çağdaş ve güçlü
bir geleceğe taşıyacak TÜBİTAK gibi nezih bir kurumun,
çıkar savaşlarına alet edilerek, özerk yapısını
bozmak hedeflenmektedir. Bugünkü yapısıyla özerk olan ve kadro
atamaları Bilim Kurulu tarafından yapılan TÜBİTAK’ta
olabilecek değişiklikler, her hükümetin, kendisine yakın
yönetimini oluşturmasıyla, kurumun, ülke yararına değil,
kişiler yararına kullanımına yol açacağı ve
Türkiye’deki diğer kurumlar gibi politik kadrolaşmaya gideceği
görülüyor.
Eğer,
tasarı yasalaşırsa, TÜBİTAK’ın, bugünkü, oldukça elit
ve nitelikli kişilerden oluşan ve Türkiye Bilimler Akademisine mutlak
üye olmaları gereken Bilim Kurulu görevinden alınacak ve
Başbakan, kendi isteklerine göre, yeni kurulu oluşturabilecektir.
Böylece, kurumun sağlam yapısının temelini oluşturan,
kurul üyeliğinin seçimle belirlenmesi ve Başbakan onayıyla
üyeliğin kesinleşmesi kuralı ortadan
kaldırılacaktır. TÜBİTAK’ın, bugüne dek, politika ve
kişisel hesaplaşmalara alet olmayarak, bilimsel ve teknolojik
gelişmemizde önemli roller oynamasını sağlayan dayanaklar
bir bir yok edilecektir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; yaşamda en doğru
kılavuzun bilim olduğunu söyleyen Yüce Önder Atatürk’ün
Türkiye’sinde, artık, çağdaş girişimlerin nasıl
yapılacağı, yeni teknolojik araştırmaların
nasıl gerçekleştirilebileceği ve benzeri konuların
konuşulması gerekirken, gündemimize bu tür olumsuzlukların
gelmesi çok acıdır; ama, ne yazık ki, hâlâ, bu durum ülkemizin
gerçeğidir. Bilim, hiçbir zaman için, siyasetin denetiminde ve hizmetinde
olmamalıdır; tersine, siyaset, ülke ve insanlık yararına
bilimi desteklemelidir.
Büyük
yanlışlıklar yapılmadan önce, bu tasarının geri
çekilmesini diliyorum.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; üniversite gençliğimizin, YÖK’ün
kuruluş yıldönümü nedeniyle yapmış olduğu
gösterilerde, özellikle, üç beş provokatörün bu gösterileri olumsuz
noktaya getirerek, polisimizin, öğrencilere karşı
acımasızca davranışını kınıyorum. Elbette,
polisimiz, güvenliği düzenleyici olmalı; ancak, böylesine, dün
televizyonlarda izlediğimiz gibi, saçlarından sürükleyerek
değil, gerçekten insan onuruna yakışır bir şekilde,
çağdaş bir
yaklaşımla tavır göstermesi gerekir diye
düşünüyorum. Ankara’da, şeriat isteyen Aczmendilerden dayak yiyen
polisimizin, hıncını öğrencilerden almasını, bir
türlü içime sindiremiyorum. (DSP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar, RP sıralarından gürültüler)
MEHMET
BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) – Ne alakası var?..
TUNCAY
KARAYTUĞ (Adana) – Çok alakası var, çok...
HİLMİ
DEVELİ (Devamla) – Umuyor ve diliyorum ki, polisimiz, çok daha iyi bir
anlayışla, Türk insanına yaraşır sevgi dolu bir
davranış sergiler.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Gündemdışı konuşan, Denizli
Milletvekili Sayın Hilmi Develi’ye teşekkür ediyorum.
1. – Orman Bakanı Mehmet Halit
Dağlı’nın, İçel Milletvekili Ali Er’in, çiftçilerimizin ve
besicilerimizin sorunlarına ilişkin gündemdışı
konuşmasına cevabı (Devam)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, gündemdışı ilk konuşmayı
yapan İçel Milletvekili Ali Er’e cevap vermek üzere, Orman Bakanı
Sayın Halit Dağlı söz istemişler; başlangıçta
tespit edememiştim.
Şimdi,
Sayın Bakanı kürsüye davet ediyorum, buyurun efendim.
ORMAN BAKANI
MEHMET HALİT DAĞLI (Adana) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin
değerli üyeleri; İçel Milletvekilimiz Sayın Ali Er’in,
çiftçilerimizin genel durumlarıyla ilgili yapmış olduğu
gündemdışı konuşmayı cevaplandırmak üzere
huzurlarınızdayım; bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Er’e, bana bu konuşma imkânını verdiği için teşekkür
ediyorum. Çok değişik konulara girdi. Çiftçimizin
sorunlarını, gerçekten, kendisinin de burada söylediği gibi,
beş dakikada, on dakikada ifade etmek, onların içine düştükleri
sıkıntıyı anlatmak mümkün değil.
Evvela,
bakalım, çiftçi nereden nereye geliyor; 1980 öncesi, Türk çiftçisi, Türk
köylüsü, gayri safî millî hâsıladan yüzde 30 pay alırken, maalesef,
sizin iktidarlarınızın takip ettiği kötü tarım
politikası yüzünden, gelirleri yarıya indi, yüzde 15 pay alır
hale geldi. Biz, 54 üncü Hükümet olarak, 53 üncü, 52 nci Hükümet olarak,
çiftçimizi, düştüğü bu durumdan kurtarmaya gayret ettik,
aldığımız tedbirlerle, vermiş olduğumuz
teşviklerle ve desteklemelerle.
RASİM
ZAİMOĞLU (Giresun) – Doğru söylediğine inanıyor musun
Sayın Bakan?
ORMAN BAKANI
MEHMET HALİT DAĞLI (Devamla) – Gayet doğru söylüyorum. Aksi
varsa, ispat edersiniz.
Gelirsiniz,
rakamlara bakarsınız. Rakamlar... Biz siyasetçiler, her şeyi,
değişik yorumlara doğru çekebiliriz, meselelere
değişik yorumlar getirebiliriz; ama, rakamlar yalan söylemez. Gerçek,
orta yerde duruyor. Sayın Er’i çiftçiler dinledi, beni de dinliyorlar.
Şimdi, bizim Hükümetimiz, çiftçimizi...
HASAN GÜLAY
(Manisa) – Sayın Bakan, rakamlar yalan söylemez; rakamlara, sizin gibi,
yalan söylettirilir.
NİHAN
İLGÜN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, böyle bir usul var
mı?
BAŞKAN
– Yerinizden müdahale etmeyin efendim.
Sayın
Bakan gündemdışı konuşmayı cevaplıyor; görevimiz,
kürsüdeki hatibi dinlemektir.
Buyurun
Sayın Bakan.
ORMAN BAKANI
MEHMET HALİT DAĞLI (Devamla) – Sayın milletvekilleri, herhangi
bir tartışmaya sebebiyet vermek için söz almadım; Sayın
Er’in ortaya attığı fikirlerin, düşüncelerin
yanlış olduğunu ifade etmek için söz aldım, onu anlatmaya
gayret ediyorum.
54 üncü
Cumhuriyet Hükümeti, Türk köylüsünü, Türk çiftçisini desteklemek için yeni bir
tedbirler dizisi almıştır;
taban fiyatta olsun, çiftçinin girdilerinde olsun. Örneğin, gübrede
yüzde 50 vergi iadesi uyguluyoruz. Evet, ödemelerde birtakım gecikmeler
oluyor; ama, onunla ilgili tedbirleri de alıyoruz. Köylümüzün ibraz ettiği faturanın
karşılığı, bundan sonra, en kısa zamanda, bir ay
içerisinde ödenecek. Zira, fındık üreticisinin, üzüm üreticisinin
durumu gayet iyi.
RASİM
ZAİMOĞLU (Giresun) – Sayın Bakan, fındık konusuna
girme, sen fındığı bilmezsin.
ORMAN BAKANI
MEHMET HALİT DAĞLI (Devamla) – Değerli milletvekilleri,
buğday diyorsunuz; biz, Hükümet olarak, dünya fiyatlarını baz
alıyoruz.
ALİ ER
(İçel) – Pamuk...
ORMAN BAKANI
MEHMET HALİT DAĞLI (Devamla) – Şu anda buğdayın
dışarıdaki fiyatı 16 250 liradır, içerideki
fiyatı ise 23-24 bin liradır. İşte, bu, Hükümetin, Türk
köylüsüne, Türk çiftçisine bakışının en güzel
örneğidir. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)
Şimdi,
siz diyorsunuz ki, köylüye gitmiyorsunuz, çiftçiye gitmiyorsunuz; liderler
Amerika’ya gidiyor, başka yere gidiyor. Hep beraber 3 Kasımda köylüye
gitmedik mi, çiftçiye gitmedik mi? (DYP ve RP sıralarından
alkışlar) Siz de gittiniz, biz
de gittik.
RASİM
ZAİMOĞLU (Giresun) – Fındık üreticisi perişan.
ORMAN BAKANI
MEHMET HALİT DAĞLI (Devamla) – En güzel cevabı Türk köylüsü
sandıkta verdi.
Teşekkür
ediyorum, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (DYP ve RP
sıralarından alkışlar)
YALÇIN
GÜRTAN (Samsun) – Çiftçi sizden hesap soracak.
BAŞKAN
– Gündemdışı konuşmayı cevaplayan Orman Bakanı
Sayın Halit Dağlı’ya teşekkür ediyorum.
3. – Rize Milletvekili Ahmet Kabil’in,
Rize’de meydana gelen sel felaketleri ve Karadeniz’deki turistik altyapı
eksikliklerine ilişkin gündemdışı konuşması ve
Devlet Bakanı Mehmet Altınsoy’un cevabı
BAŞKAN
– Gündemdışı üçüncü sözü, Rize Milletvekili Sayın Ahmet
Kabil’e veriyorum. (ANAP sıralarından alkışlar)
Sayın
Kabil, Rize’de meydana gelen sel felaketleri ve Karadenizdeki turistik
altyapı eksiklikleri hakkında konuşacak.
Sayın
Kabil, konuşma süreniz 5 dakikadır; buyurun.
AHMET
KABİL (Rize) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Karadenizin ihmal edilen altyapı hizmetleri ve turizm
yatırımlarına geçmeden önce şu hususu arz etmek istiyorum:
30 Ağustos 1995’te Rize’de meydana gelen afette, evlerini,
yollarını, işyerlerini, evlatlarını kaybeden
hemşerilerimizin yaraları sarılmadan, gerekli yardım
yapılmadan, geçtiğimiz ay, 14 Ekim Pazar günü, Rize’de, 19 saatte,
metrekareye 179 kilogram yağmur yağması sonucu meydana gelen
afette, yine, 1 çay fabrikası, 1 apartman, 4 ev
yıkılmış, 144 ev hasar görmüş, 32 köy yolu
kapanmış ve bazı köyler komple kayma belirtileri
göstermiştir. Ayrıca, Trabzon’un Of İlçesinde 1 kişi
hayatını kaybetmiştir. Devletimiz güçlüdür; Erzincan’da,
Dinar’da vatandaşların yaraları sarılmıştır.
Bu bölge de, Hükümetimizin, bir an önce ilgisini bekliyor. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Karadenizi turizme, hatta, hizmete açmanın tek
şartı, yıllardır
yapımı yılan hikâyesine dönen 530 kilometrelik
Samsun-Sarp yolunun bitirilmesidir. 1987’den beri iyileştirme
çalışmaları devam eden bu azap yolunda, 1991’den sonra
çalışmalar askıya alınmış, yapılması
gereken bazı ihaleler yapılmamıştır. Bu
ihalelerin en kısa zamanda
yapılmasını sayın Hükümetten bekliyoruz. Dünya Bankası
kredisiyle yapımı devam eden Samsun-Sarp yolunda trafik her yıl
katlanarak artmaktadır. Ortalama günlük trafik taşıt
sayısı 15 bini bulmuştur. Orta Asya’yı ve Türkiye’yi
ülkelerarası ana ulaşım şebekesine bağlayan ve
alternatifi olmayan bu yolun, 53 üncü
Hükümet zamanında, çift yol dört şeritli olarak, 2000
yılına kadar bitirilmesi için plan yapılmış, 1996
ödeneği buna göre verilmiş, Araklı - Çayeli, Çayeli - Hopa
ihaleleri ilan edilmiştir; ancak, dosyalar 15 Temmuzdan beri hâlâ
beklemektedir. Bu ihaleler ne zaman yapılacak, merak ediyoruz.
İddia
ediyorum; bu yol, Türkiye’nin en önemli, fakat, en kötü yoludur.
Karayolları camiasında kullanılan “gidemediğin yer senin
değildir” diye çok doğru bir atasözü vardır. Ben, buradan, 54
üncü Koalisyon Hükümetine hatırlatıyorum; bu bölge de bizimdir; bu
bölgeye reva görülen ceza, haksızlık ve adaletsizliktir. Güzergâh
üzerinde 6 il, 63 ilçe, 9 liman, 2 havaalanı bulunmaktadır. 15 ilin
trafiğinin geçtiği bu yolun ödeneklerini verelim, ihalelerini
yapalım ve bu bölgeyi bir an önce ticarete ve turizm açalım diyorum
ve bölge milletvekillerini bu hususta göreve çağırıyorum.
Sayın
milletvekilleri, turizmin artık, sadece deniz, sahil, güneş demek
olmadığı anlaşılmıştır. Dünyadaki bütün
denizlerin hızla kirlenmesi, dağ turizminin ve yayla turizminin
önemini artırmıştır. Karadeniz, yayla turizmi için
örneği olmayan tek bölgedir. Rize’de Anzer Yaylası, Cimil
Yaylası, Ardeşen Yaylası gibi 12 yayla, turizm merkezi ilan
edilmiş ve çevre düzeni planı yapılmış,
yatırım beklemektedir. Rize’de, aynı gün, hem denize
girebilirsiniz hem de dağda kayak yapabilirsiniz. Tarihî Rize Kalesi,
Trabzon’un Sumela Manastırı, Uzungöl’ün alabalığı,
bungalovlarıyla bölge bir turizm merkezidir. Ayrıca, Doğu Karadeniz
av turizmi, kano ve rafting turizmi için
büyük bir potansiyel taşımaktadır; ama, ilgi yok,
yatırım yok; bölge, müthiş bir ihmalle karşı
karşıyadır.
Sayın
milletvekilleri, elimde 1995’te Devlet Planlama Teşkilatının
hazırladığı bir kitapçık var. Bu kitapçık
rakamlarına göre Rize, en çok göç veren
üç il arasındadır. Büyüme hızı Türkiye’de yüzde 7
iken, Rize, binde eksi 7 ile en
hızlı küçülen bir ildir. Yine bu kitaba göre, 1994 fiyatlarıyla
-1991-1995 yılları arası bölgeye husumet dönemi- kişi
başına kamu yatırım harcamaları İzmir’de 170
milyon, İstanbul’da 175 milyon, Bursa’da 62 milyon, Sıvas’ta 20
milyon lira olup, Rize ise, sadece 0,99 milyon lira ile son
sıradadır. Türkiye ortalaması ise aynı yıllarda
Rize’nin 9 katıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Kabil, bir saniye...
Sözlerinizi
tamamlayın efendim.
AHMET
KABİL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Özel sektör
yatırım teşvikleri bakımından da, iller
sıralamasında, Rize ve diğer Karadeniz illeri yine son sıradadır.
Türkiye’de
mevcut yolların yüzde 22’si asfalttır. Bu oran, Isparta’da yüzde 46,
Nevşehir’de yüzde 39, Rize’de sadece ve sadece yüzde 6’dır. Bu tablo
karşısında bile 54 üncü Hükümetin ilk icraatı, bölgeye
verilen parayı kesmek, sözde, adil düzen gereği kesmek oldu. Bu
nasıl adil düzen!? Adil düzen nedir?
TEVHİT
KARAKAYA (Erzincan) – Anlayamadın mı şimdiye kadar!..
AHMET
KABİL (Devamla) – Sayın Başbakanın deyimine göre, boya
mıdır, hastalık mıdır, hayal mıdır, husumet
midir, nedir, ne?!..
KAHRAMAN EMMİOĞLU
(Gaziantep) – Buraya gel de öğretelim!..
AHMET
KABİL (Devamla) – Ülkenin bütün imkânlarından eşit yararlanmaya
bölge insanının hakkı yok mudur? Bu insanlar kaçıncı
sınıf vatandaştır? Devletin en ciddî kurumlarının
tablolarının gösterdiği bu adaletsizliğe, bu husumete son
vermek devletin görevi değil midir? Bu bölgenin günahı, devletin
bütünlüğüne, bayrağa, ezana sadakat mıdır? Bölgeye hiç
yatırım yapmasanız bile, vatanperver bölge halkı bu kutsal
değerlerimizi korumayı namus telakki etmeye devam edecektir.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Gündemdışı konuşan Rize Milletvekili Sayın Ahmet
Kabil’e teşekkür ediyorum.
Sayın
Kabil’in konuşmasına, Hükümet adına, Devlet Bakanı
Sayın Mehmet Altınsoy cevap verecekler.
Buyurun
Sayın Bakan. (RP ve DYP sıralarından alkışlar)
DEVLET
BAKANI MEHMET ALTINSOY (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Rize Miletvekili Sayın Kabil’in gündemdışı
konuşmalarına cevap vermek için huzurlarınızdayım.
Evvela,
Sayın Kabil, adil düzeni anlamamış; anlamamakta haklı,
zaten anlasa, Refah Partili olurdu!.. (RP sıralarından
alkışlar)
TEVHİT
KARAKAYA (Erzincan) – Az kaldı az.
DEVLET
BAKANI MEHMET ALTINSOY (Devamla) – Rize’nin yağmuru malum ve meşhur;
31.8.1995 tarihinde, hakikaten, mebzul miktarda yağmur
yağmış, kısmen hasar meydana gelmiş; ama, bilhassa
bundan sonraki dönemde bu afete karşı Rize’nin bir şansı
var, Rize’nin evladı Sayın Yılmaz Başbakan olmuş;
hizmet de gitmiş...
AHMET
KABİL (Rize) – 800 milyar lira hasara karşılık 184 milyar
lira gönderildi; onu da biz gönderdik.
DEVLET
BAKANI MEHMET ALTINSOY (Devamla) – Evet efendim.
18 yerde, 26
konut, 1 işyeri yeniden yapılmış; 3’ü az, 4’ü çok
hasarlı 7 konut tamir edilmiş, 19 milyar 200 milyon lira para iline
gönderilmiş. Şu anda, 7296 sayılı Kanuna göre, Rize’de
tamiri gereken herhangi bir husus kalmamıştır.
Samsun-Sarp
yoluysa, kısmen tamiri devam etmekte, ihale hazırlıkları
yapılmakta, projeleri gerçekleştirilmekte...
RASİM
ZAİMOĞLU (Giresun) – Ne zaman yapacaksınız Sayın
Bakan?
DEVLET
BAKANI MEHMET ALTINSOY (Devamla) – Takdir edersiniz ki, tıpkı,
gideceği Sarp gibi, yol da sarp yerden geçmekte, özellikle dağ
kayması var. Bunun için, bazı önhazırlıklar ve proje
değişikliği yapılmakta; en kısa zamanda bunların
da ihalesi yapılacaktır.
Teşekkür
ederim. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Gündemdışı konuşmayı cevaplayan Sayın
Altınsoy’a teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, siyasî parti gruplarının
Başkanlığımıza verdikleri müşterek imzalı
bir önerge vardır. Önergeyi, gereği için bilgilerinize sunuyorum:
B) ÇEŞİTLİ İŞLER
1. – Türkiye Büyük Millet Meclisinin,
Avrupa Parlamentosunun 23.10.1996 tarihli, Türkiye’de din özgürlüğü
ihlalleri ve Kıbrıs’ta bir Kıbrıslı Rum’un öldürülmesi
konulu, haksız, insafsız, tek yanlı ve önyargılı
kararını üzüntüyle karşıladığını, bu
uluslararası parlamentoda, temsilcisi bulunmayan bir ülke aleyhine karar
alınmasının ve incitici ifadeler kullanılmasının
demokratik ve parlamenter teamüllere aykırı olduğuna
ilişkin TBMM bildirisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Bildirisi
1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi, Avrupa Parlamentosunun Türkiye’de din özgürlüğü
ihlalleri ve Kıbrıs’ta bir Kıbrıslı Rumun öldürülmesi
konulu 23.10.1996 tarihli kararlarını üzüntüyle karşılar ve
tümüyle reddeder;
2.- Avrupa
Birliği üyesi 15 üyenin temsilcilerinden oluşan bir Parlamentoda
Türkiye hakkındaki karar tasarılarını hazırlayan
isimlerin çoğunluğunun tek bir ülke kökenli olmasını,
alınan kararların ne kadar haksız, insafsız, tek yanlı
ve önyargılı olduğunun en büyük göstergesi kabul eder; 3.- Bu
uluslararası Parlamentoda, orada temsilcisi bulunmayan bir ülke aleyhine
karar alınmasının ve incitici ifadeler
kullanılmasının demokratik ve parlamenter teamüllere
aykırı olduğunu belirtir; 4.- Avrupa Parlamentosunun kararlarında
değinilen konuların ele alınmasındaki samimiyet ile
kalıcı ve gerçekçi bir politikanın Türkiye ile tam üyelik
müzakerelerinin başlatılması yolunda alınacak bir kararla
belirginleşebileceği inancını ifade eder;
5.- Avrupa
Parlamentosuna, 1963 Ankara Anlaşmasına göre, Türkiye Büyük Millet
Meclisi ile Avrupa Parlamentosu arasında diyalog organı olarak
kurulmuş bulunan Karma Parlamento Komisyonunun Türkiye ile ilgili
konuların tartışılacağı yer olduğunu
hatırlatır;
6.- Din
özgürlüğüne duyulan ilgi kapsamında, Avrupa Parlamentosu üyelerinin
Yunanistan’ın Batı Trakya bölgesinde dış dünyadan tecrit
edilmiş bir durumda yaşayan Türk azınlığını
ve bu ülkede hapsedilmiş Türk müftülerini ziyaret etmesinin ve son 50
yılda Balkanlar’da yok edilmiş, yıktırılmış
Türk ve İslam eserlerini tespit etmesinin çok daha anlamlı bir
hareket olacağını belirtir;
7.-
Kıbrıs’la ilgili gerçekleri Avrupalı parlamenterlere
anlatması için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş’ın, Avrupa
Parlamentosu Genel Kurulunda konuşma yapmak üzere davet edilmesini önerir.
Bülent
Akarcalı Saffet
Arıkan Bedük Hikmet Sami Türk
İstanbul Ankara Trabzon
Ahmet
Feyzi İnceöz Hikmet
Çetin
Tokat Gaziantep
Bilgilerinize sunduğumuz bu önergenin gereği
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca yerine
getirilecektir.
BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Sayın
Başkan, bu önergenin yabancı dile çevrilerek Avrupa Topluluğu
üyesi ülkelerin elçiliklerine ve Avrupa Parlamentosuna gönderilmesinde yarar
vardır.
BAŞKAN – Bu konuda Yüce Meclisimizin
benimsemiş olduğu önerinin ilgili kurumlara duyurulması
konusundaki hususlar Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığınca yerine getirilecektir.
Genel görüşme önergesinin Meclis
araştırması önergesine dönüştürülmesine dair bir önerge
vardır, okutuyorum:
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – İstanbul Milletvekili Mehmet
Cevdet Selvi ve 18 arkadaşının, (8/5) esas numaralı genel
görüşme önergesinin Meclis araştırma önergesi olarak işlem
görmesine ilişkin önergesi (4/96)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(8/5) esas numaralı yasa dışı suç
örgütleri ile bunların devletle olan bağlantıları konusunda
genel görüşme açılmasına ilişkin önergemizin, Meclis
araştırması önergesi olarak işlem görmesi için
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca
gereğini arz ve talep ederiz.
1. Mehmet Cevdet Selvi (İstanbul)
2. Ali Rahmi Beyreli (Bursa)
3. Bekir Yurdagül (Kocaeli)
4. Ziya Aktaş (İstanbul)
5. Zekeriya Temizel (İstanbul)
6. Hikmet Uluğbay (Ankara)
7. Metin Şahin (Antalya)
8. Erdoğan Toprak (İstanbul)
9. Fikret Uzunhasan (Muğla)
10. Mahmut Erdir (Eskişehir)
11. Metin Bostancıoğlu (Sinop)
12. Tamer Kanber (Balıkesir)
13. Tahsin
Boray Baycık (Zonguldak)
14. Hikmet
Sami Türk (Trabzon)
15.
Abdulbaki Gökçel (İçel)
16. Hayati
Korkmaz (Bursa)
17. Ali
Günay (Hatay)
18. Mustafa
Güven Karahan (Balıkesir)
19. Mustafa
İlimen (Edirne)
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur; gereği,
Başkanlığımızca yerine getirilecektir.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır; okutuyorum:
2. – Portekiz Meclis Başkanı
Antonia de Almeida Santos ve beraberindeki Parlamento heyetinin ülkemize davet
edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/552)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
TBMM Başkanlık Divanının 16 Ekim
1996 tarih ve 24 sayılı kararıyla, Portekiz Meclis
Başkanı Sayın Antonia de Almeida Santos ve beraberindeki
Parlamento heyetinin, 1997 ilkbahar aylarında ülkemizi ziyareti
kararlaştırılmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dışilişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620
Sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince, Genel Kurulun bilgisine
sunulur.
Mustafa
Kalemli
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi daha vardır; okutup,
oylarınıza sunacağım:
3. – TBMM Başkanvekili Uluç
Gürkan’ın, KKTC’nin kuruluş yıldönümü kutlamalarına
katılmak üzere, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın
davetine icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/553)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
TBMM Başkanvekili Sayın Uluç Gürkan, KKTC
Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş’ın davetine icabetle,
KKTC’nin kuruluş yıldönümü kutlamalarına katılmak üzere,
14–16 Kasım 1996 tarihleri arasında KKTC’yi ziyaret edecektir.
TBMM’nin Dışilişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 Sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca
Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Doç.
Dr. Mustafa Kalemli
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bir gensoru önergesi vardır; önerge,
bastırılıp, sayın üyelere
dağıtılmıştır.
Şimdi, önergeyi okutuyorum:
D) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
Adına Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile Grup
Başkanvekilleri İçel Milletvekili Oya Araslı, Ankara
Milletvekili Önder Sav ve Hatay Milletvekili Nihat Matkap’ın, devletimizin
içgüvenlik bakımından zaafa uğratıldığı
iddiası ve Susurluk’ta meydana gelen trafik kazasının
sergilediği “Devlet-Mafya-Politikacı” ilişkisi
karşısındaki beyan ve tutumu nedeniyle İçişleri
Bakanı Mehmet Ağar hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/5)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
3 Kasım
1996 günü Susurluk’ta meydana gelen bir trafik kazasında belirlenen olaylar
ve ilişkiler dizisi, devletin
kuşatılmışlığı yolundaki kuşkuları
tepe noktasına çıkarmış bulunmaktadır. Çeşitli
suç örgütleri ve eylemli suçlular, güvenlik güçlerinin önünde,
yurtdışından yurtiçine girip, elini kolunu sallayarak
dolaşmakta; yeni yeni suçları işleyecek ilişkileri
sürdürmektedirler.
Susurluk’taki
kazada ortaya çıkan tablo ilginçtir. Devlet-mafya-politikacı üçgeni
ve bu üçgenin yarattığı ilişkinin kokuları her
tarafı sarmıştır. İçişleri Bakanı Mehmet
Ağar’ın, önce “olayın bir özelliği yok” diyebilmesi,
ardından “kazanın mafya ile bağlantısı var mı”
sorusuna, “milletvekili arkadaşımızdır. Polis müdürüyle
arkadaşlığı normaldir” şeklinde kaçamak cevap vermesi,
beraberlikte yer alan ülkücü mafya şefinin varlığını
yok sayması çok anlamlıdır, manidardır. Emniyet Genel
Müdürünün, kazanın normal olduğunu söyleyip, olayın vahametini
gizlemek istemesi ise ürkütücüdür.
Daha önce
bir siyaset adamı tarafından açıklanan ve
yalanlanmamış olan MİT raporundaki değerlendirmeler,
devletin ne duruma düşürüldüğünün, devlet içinde devlet
yapılanmalarının ayrı ve iç karartıcı
örnekleridir.
MİT
raporunda yer alan ve Susurluk’taki kazayla pek çoğu doğrulanan bu
iddialar, kazada kullanılan Mercedes’te bulunan silahlar, elkonulması
engellenen, kaçırılıp, delilleri anında karartılan suç
aletleri, pek çok hususu ortaya sermektedir.
PKK’nın
da kullandığı “Saddam” isimli silahtan tutun, ustaca adam
öldürmenin yöntemi olarak başvurulan susturuculara, dinleme cihazına
kadar pek çok şeyin, kimilerince masum bir beraberlik olarak nitelenen bu
buluşmadaki varlığını anlamak mümkün değildir.
1978
yılından beri, cinayet işlemeyi, uyuşturucu
kaçakçılığını meslek edinen, bir baskında
TİP üyesi öğrencilerin öldürülmesinde rol alan, Ağca’nın
hapishaneden kaçırılmasını sağlayan, İnterpol
tarafından kırmızı bültenle aranan ülkücü Abdullah
Çatlı’nın üzerinde çıkan ve polis görevlisi olduğunu
gösteren sahte kimlik ile taşıdığı yeşil
pasaport, pek çok soruyu akla getirmekte; Çatlı’nın, devletin
bazı birimlerinin bilgileri dahilinde, bazı özel görevlerde
kullanılmakta olduğu şeklindeki korkunç, vahim, iç
karartıcı değerlendirmelere neden olmaktadır.
İçinde
bir ülkücü mafyası çetesi şefinin bulunduğu bir
politikacıya ait otomobili bir emniyet üst görevlisinin kullanması,
mafyanın cirit attığı İtalya’daki bir
savcıyı bile şaşırtmış “böylesi bizde bile
görülmedi” biçiminde hayretle karşılanmıştır.
İçişleri
Bakanı Mehmet Ağar’ın “Sedat Edip Bucak ile Hüseyin Kocadağ
eskiden beri tanışırlar. Bize gelen duyumlara göre, Kocadağ
ile Bucak, Abdullah Çatlı’yı İstanbul’a teslim etmeye
götürüyorlardı” şeklindeki beyanı ve olayı örtbas etmeye
çalışır biçimdeki tavırları, bu kaza nedeniyle ortaya
çıkan suçları ve suçluları açığa çıkartma
anlayış ve kararlılığından uzak olduğunu
göstermektedir. Bu anlayış ve umursamazlık sürerse, devlet
içinde kümelenen mafya siyasal cinayetler işlemeye
başlayacaktır.
Susurluk’taki
kazanın sergilediği “devlet-mafya-politikacı ilişkisi,
çağdaş uygar toplumlarda ortaya çıkmış olsa idi,
olaya, derhal, başbakan ve başbakan yardımcısı,
içişleri bakanı el koyar, gereken önlemleri alırlardı.
Bizde ise Başbakan, tıpkı Kaddafi’nin hakaretleri
karşısında sustuğu gibi susmakta, Başbakan
Yardımcısı ise işin ucu kendisine ve partisine dokunacak
diye korkmakta, olayın üzerine gidememektedir.
Devletimiz,
iç güvenlik ve asayiş bakımından hiç bu denli zayıf,
güvenlik güçleri de şaibeli duruma düşürülmemiştir.
Yasadışı kuruluşlar ve çeşitli suçların faili
oldukları için aranan sanıklar sınırlarımızdan
girip, çıkmakta; yurt dışından ve içinden suç örgütlenmekte
olup; güvenlik güçleri olumsuz oluşmaları önleyememekte;
sanıkları adalete teslim etme görevlerini yapamamaktadırlar.
İçişleri Bakanı da bu olanlar karşısında
hareketsizdir.
Bu
nedenlerle, Anayasanın 99 ve İçtüzüğün 106 ncı maddesi uyarınca
İçişleri Bakanı Sayın Mehmet Ağar hakkında
gensoru açılmasını talep ederiz.
Saygılarımızla.
CHP, TBMM
Grubu adına
Deniz
Baykal Prof.Dr.Oya Araslı
Grup
Başkanı Grup
Başkanvekili
Antalya
İçel
Önder
Sav Nihat Matkap
Grup
Başkanvekili Grup Başkanvekili
Ankara
Hatay
BAŞKAN
– Sayın milletvekili arkadaşlarım, burada, verilmiş gensoru
önergesi okunurken, salondan gelen gürültü dolayısıyla, Divan üyesi
arkadaşımız görevini yapmakta zorluk çekti. Eğer, bu
gürültüler devam ederse, şimdi oylarınıza sunacağım
konularda, siz de görevinizi yapmakta zorluk çekersiniz.
Gensoru
önergesi bilgilerinizi sunulmuştur.
Bu gensoru
önergesinin görüşülme gününü de içeren, Danışma Kurulunun
önerileri vardır; okutup, ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
IV. –
ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU
ÖNERİLERİ
1. – (10/89), (10/126), (10/110),
(10/124) ve (10/125) esas numaralı Meclis araştırması
önergelerinin görüşmelerinin birlikte yapılması ile görüşme
günü, konuşma süresi ve bu birleşimde sözlü soruların
görüşülmemesi ile (11/5) esas numaralı gensoru önergesinin gündemdeki
yeri ve görüşme gününe ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No:34 Tarih:7.11.1996
Danışma Kurulunun 7.11.1996 Perşembe
günü yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerin
Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Mustafa
Kalemli
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Salih
Kapusuz Murat
Başesgioğlu
RP
Grubu Başkanvekili ANAP
Grubu Başkanvekili
Mehmet
Gözlükaya H.Hüsamettin
Özkan
DYP
Grubu Başkanvekili DSP
Grubu Başkanvekili
Önder Sav
CHP Grubu Başkanvekili
Öneriler:
1- Gündemin
“Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler” kısmının 69 uncu sırasında yer
alan (10/89), 88 inci sırasında yer alan (10/126), 90 ıncı sırasında
yer alan (10/110), 104 üncü sırasında yer alan (10/124) ve 105 inci
sırasında yer alan (10/125) esas numaralı Meclis
Araştırması önergelerinin görüşmelerinin, Genel Kurulun
12.11.1996 Salı günkü birleşiminde ve birlikte yapılması;
görüşmelerde, Hükümet adına yapılacak konuşmanın 45
dakika, gruplar adına yapılacak konuşmaların 30’ar dakika,
şahıslar adına yapılacak konuşmaların 15’er
dakika olması ve bu birleşimde sözlü soruların
görüşülmemesi önerilmiştir.
2- 7.11.1996
tarihli gelen kağıtlarda yayımlanan ve okunmuş bulunan,
İçişleri Bakanı Mehmet Ağar hakkındaki (11/5) esas
numaralı gensoru önergesinin, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak
İşler” kısmında yer alması ve Anayasanın 99 uncu
maddesi gereğince, gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelerin, Genel Kurulun 14.11.1996 Perşembe günkü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
– Önerileri tekrar okutup, ayrı ayrı oylarınızı
sunacağım.
Birinci
öneriyi tekrar okutuyorum:
Öneriler:
1- Gündemin
“Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler” kısmının 69 uncu sırasında yer
alan (10/89), 88 inci sırasında yer alan (10/126), 90 ıncı
sırasında yer alan (10/110), 104 üncü sırasında yer alan
(10/124) ve 105 inci sırasında yer alan (10/125) esas numaralı
Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin, Genel
Kurulun 12.11.1996 Salı günkü birleşiminde ve birlikte
yapılması; görüşmelerde, Hükümet adına yapılacak
konuşmanın 45 dakika, gruplar adına yapılacak konuşmaların
30’ar dakika, şahıslar adına yapılacak
konuşmaların 15’er dakika olması ve bu birleşimde sözlü
soruların görüşülmemesi önerilmiştir.
BAŞKAN
– Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
İkinci
öneriyi okutuyorum:
2- 7.11.1996
tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan ve okunmuş bulunan,
İçişleri Bakanı Mehmet Ağar hakkındaki (11/5) esas
numaralı gensoru önergesinin, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak
İşler” kısmında yer alması ve Anayasanın 99 uncu
maddesi gereğince, gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelerin, Genel Kurulun 14.11.1996 Perşembe günkü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
– Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Refah
Partisi ile Doğru Yol Partisi Gruplarının, İçtüzüğün
19 uncu maddesine göre verilmiş müşterek bir önerisi vardır;
önce, okutup işleme alacağım, sonra da oylarınıza
sunacağım:
B) SİYASÎ PARTİ GRUBU
ÖNERİLERİ
1. – Gündemdeki sıralamanın
yeniden yapılması ile Genel Kurulun 7.11.1996 Perşembe günkü
çalışma süresine ilişkin RP ve DYP Gruplarının
müşterek önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 7.11.1996 Perşembe günü yaptığı toplantıda,
siyasî parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, gruplarımızın
aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince, Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımızla arz ederiz.
Mehmet
Gözlükaya Salih
Kapusuz
DYP
Grup Başkanvekili RP
Grup Başkanvekili
Öneri:
Gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmının 26 ncı sırasında yer
alan 104 sıra sayılı 375 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının, bu kısmın 3 üncü sırasına; 4
üncü sırasında yer alan 17 Sıra Sayılı Tütün
Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun Teklifinin 4 üncü
sırasına; 7.11.1996 tarihli gelen kâğıtlarda
yayımlanan ve bastırılıp dağıtılan 124
sıra sayılı Kara Para Aklanmasının Önlenmesine Dair
Kanun Tasarısının 48 saat geçmeden, gündemin “Kanun Tasarı
ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmının 5 inci sırasına alınması ve Genel
Kurulun 7.11.1996 Perşembe günü saat 22.00’ye kadar çalışmalarını
sürdürmesi önerilmiştir.
ATİLÂ
SAV (Hatay) – Sayın Başkan, öneri aleyhinde söz istiyorum.
BAŞKAN
– Başka söz talebi var mı efendim?
HİKMET
SAMİ TÜRK (Trabzon) – Ben de söz istiyorum efendim.
BAŞKAN
– Sayın Atilâ Sav ve Sayın Hikmet Sami Türk öneri aleyhinde söz
istediler.
Buyurun
Sayın Sav. (CHP sıralarından alkışlar)
Konuşma
süreniz 10 dakikadır.
ATİLÂ
SAV (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, Yüce Meclisin sayın üyeleri; biraz önce, Refah Partisi ve
Doğru Yol Partisi temsilcilerince imzalanan ve onaya sunulan önerinin
üçüncü bendinde yer alan “124 sıra sayılı kanun
tasarısının 48 saat geçmeden gündeme alınması ve
görüşülmesi” kısmıyla ilgili görüşlerimi açıklamak
üzere huzurunuzda bulunuyorum.
Sayın
Başkan, bu tasarı, son derece önemli bir uluslararası
sözleşmenin iç mevzuatımızda uygulanması amacıyla
Hükümetçe hazırlanmıştır. Hükümetçe hazırlanan
tasarının sevk tarihi 14 Ekim 1994’tür.
Daha sonra,
3.5.1996 tarihinde, yeni Hükümetçe ve Başbakanlıkça benimsenerek,
Meclis Başkanlığına sunulmuştur. Bu tasarı,
Adalet Komisyonundan 7.6.1996 tarihinde, İçişleri Komisyonundan
13.6.1996 tarihinde, Bütçe ve Plan Komisyonundan da 6.11.1996 tarihinde
geçmiş bulunmaktadır; yani, son komisyon olan Bütçe ve Plan
Komisyonu, raporunu, dünkü tarihle Başkanlığa sunmuştur.
Bu
tasarı, 23 esas ve 2 geçici maddeden oluşmaktadır.
İçeriği itibariyle de son derece önemli bir tasarıdır;
çünkü, 1988 yılında, Türkiye’nin de imzacısı bulunduğu
Uluslararası Viyana Sözleşmesinin, Uyuşturucular ve Psikotrop
Maddeler Kaçakçılığı ve Kara Paranın
Aklanmasının Önlenmesi Hakkındaki Sözleşmenin bir
gereği olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemindedir.
Bu kadar
önemli bir tasarıyı, dün dağıtılmış
raporuyla, bugün Meclisin incelemesini istemek haksızlıktır, en
azından haksızlıktır; çünkü, tasarıların
önincelemeleri komisyonlarda yapılır; ama, son değerlendirme,
Yüce Meclisin Genel Kurulunundur ve her milletvekilinin, her tasarıyla
ilgili görüşlerinin değeri vardır; bir oy olarak,
halkımızı, milletimizi temsil anlamı vardır. Bizden,
bu görevi yapmadan, gelen tasarıların ve sadece Meclis
komisyonlarında yapılmış çalışmaların
onaylanmasını istemek, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevinin
yapılmasını engellemektir.
Değerli
arkadaşlarım, ayrıca, bu tasarı, Hükümetten geldiği
şekilde de komisyonlardan geçmemiştir. Hükümetin hazırladığı
tasarı 37 maddedir. Daha sonra, komisyonlar, tasarının en önemli
maddeleri üzerinde birbirlerinden çok farklı kabullerle tasarıyı
kabul etmişler ve raporlarını buna göre hazırlamışlardır.
Nihayet, Plan ve Bütçe Komisyonunun sunduğu rapor da tasarı 23 maddeye
indirilmiştir. İki metin arasında, yani, Hükümet
tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporuna bağlı olan
kanun tasarısı arasında çok ciddî farklar vardır.
En
azından tanımlarla ilgili 2 nci maddeyi dikkatinize sunmak istiyorum:
Hükümetin hazırladığı tasarıdaki 2 nci madde son
derece geniş kapsamlı bir kuraldır; buna
karşılık, Plan ve Bütçe Komisyonunun
hazırladığı 2 nci madde, saymaca yöntemiyle, bazı
yasalarda yer alan ve suç sayılmış olan eylemleri tek tek
sayarak kanun tasarı kapsamına almaktadır. Bu
tasarısının, bu hazırlanış şekliyle,
kodifikasyon ilkelerine uygun olmadığını da saptamak ve ona
göre düzeltmek zorundayız.
Bugün
sabahleyin elime geçen metni oldukça çabuk bir biçimde inceledim; ancak, itiraf
edeyim, çok kanun metni inceleyen bir meslekten gelmiş olmama rağmen,
bu kanunun içerdiği özellikleri tam anlamıyla kavrayabilmiş
değilim; yani, bugün, eğer, Meclis bu kanun tasarısını
görüşecekse, bir milletvekili olarak, milletin bir temsilcisi olarak,
benim bu tasarıya katkıda bulunmam olanağı son derece
kısıtlıdır. Böyle bir şeyi Yüce Meclisin kabul
etmemesi gerektiğini düşünerek, bu görüşlerimi
açıklıyorum.
Geçen
haftalarda da, buna benzer, büyük bir ivedilikle, 48 saatlik süreleri
kısaltarak yapılmış olan incelemeler sonucunda, son derece
sakıncalı bazı yanlışlıkların Meclis Genel
Kurulunda saptandığını ve düzeltildiğini gördük; ama,
metinler yayımlandıktan sonra gördük ki, yasalardaki bütün
sakıncalı hükümleri ya da yanlışlıkları
yakalayıp düzeltebilmiş değiliz. Bunlar, bu
yanlışlarla birlikte, Türk hukuk mevzuatında yerlerini
almışlardır. Hiç kuşkusuz, bu, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin en önemli görevi olan yasama görevini yeterince
yapamadığının bir kanıtıdır. Bu nedenle, Meclisin
görevini yapmasını sağlayabilmek bakımından, iki
partimizin temsilcilerinin önerisindeki bu teklifi, bu öneriyi kabul
buyurmamanızı önemle rica ediyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Atilâ Sav’a teşekkür ediyorum.
Öneri
aleyhinde ikinci söz, Sayın Hikmet Sami Türk’ün.
Buyurun
Sayın Türk. (DSP sıralarından alkışlar)
Konuşma
süreniz 10 dakikadır.
HİKMET
SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gerçekten, benden önce konuşan değerli
arkadaşım Sayın Sav’ın da belirttiği gibi, burada, çok
önemli bir tasarının, 48 saatlik bekleme ve inceleme süresi geçmeden
görüşülmesi söz konusudur.
Şüphesiz,
Yüce Meclisin böyle bir karar alma yetkisi vardır; ancak, her yetkinin
amacına uygun biçimde kullanılması gerekir, bir yetkinin kötüye
kullanılmaması gerekir.
Son
zamanlarda, çeşitli tasarılar komisyonlardan geçiriliyor, henüz
mürekkebi kurumadan, henüz tasarı veya teklifler milletvekillerine
dağıtılmadan, milletvekillerinin fiilen eline geçmeden,
onların bir inceleme yapmasına fırsat verilmeden doğrudan
doğruya gündeme alınıyor, görüşme yapılıyor ve
sonuçlandırılıyor; ama, o arada, ister istemez, gözden kaçan
birçok yanlışlıklar oluyor. Nitekim, Karayolları Trafik
Kanununda geçenlerde yaptığımız değişiklik, bunun
bir örneğidir. Başka yasalarda da benzeri yanlışları
yapabiliriz.
Yasa
koyucunun görevi, yasaları, Anayasaya, hukuk ilkelerine, yasa
tekniğine uygun olarak çıkarmaktır. Bazı konular gerçekten
çok ivedi olabilir; işte, o durumlarda ve konu elverişli olduğu
ölçüde, İçtüzüğün verdiği bu olanaktan yararlanılabilinir.
Yoksa, gündemde bekleyen çeşitli yasa tasarı ve önerilerini bir yana
bırakarak, bazı konuların, bir sürpriz biçiminde,
milletvekillerinin incelemesine fırsat verilmeden Genel Kurul gündemine
alınması ve yasalaştırılmak istenmesi, uygun bir
yöntem değildir. Bu yöntemi ciddî olarak tartışmak
zorundayız.
Eğer,
gündemin kanunlarla ilgili bölümüne bakacak olursanız, orada,
dağıtım tarihleri aylar öncesini gösteren, aylar öncesi
dağıtılmış birtakım tasarı ve teklifler
beklemektedir; ancak, bu izlenen yöntem nedeniyle, birtakım tasarı ve
tekliflerin 48 saat inceleme, bekleme süresine uyulmaksızın
görüşülmesi yöntemi nedeniyle bir türlü ele alınamamakta ve
yasalaştırılamamaktadır. Milletvekillerinin, yasama
görevini tam olarak yapabilmesi için, yasa tasarı ve önerileri üzerinde
hazırlıklı olmaları, o konuda inceleme yapmaları,
gerekirse uzmanların görüşünü almaları ve burada, ister
grupları veya kendileri adına konuşma yaparken, ister
oylarını kullanırken, söz konusu olan yasa tasarısı
veya önerisini tam olarak incelemiş bir milletvekili bilinciyle, onun
gönül rahatlığıyla çalışabilmesi gerekir. Oysa, bu
yöntem buna olanak vermiyor. Bu yöntem sağlıklı bir yöntem
değildir. Eğer, biz görevimizi, herhangi bir yasa çıksın
da, nasıl olursa olsun, nasıl çıkarsa çıksın biçiminde
değerlendirirsek, bu, yanlış olur, görevimizi tam olarak
yapmış olmayız. Görevimizin tam olarak yapılması, bu
yasaların, gerektiği önemde haklarının verilmesi,
gerektiği ölçüde incelenmesi, tartışılması ve ondan
sonra oylanmasıyla olur.
Ben,
şimdi, öncelikle görüşülmesi istenen, 48 saatlik bekleme süresine
uyulmadan görüşülmesi istenen yasa tasarısını, daha
şimdi, kürsüye gelmeden önce elime almış bulunuyorum. Başka
arkadaşlarımızın benden daha iyi durumda olduğunu
sanmıyorum. Nitekim, bu yasa tasarısı, Plan ve Bütçe
Komisyonundan daha dün geçti. Henüz, milletvekillerimizin bu yasa
tasarısını inceleme fırsatı yok, onun üzerinde
düşünme fırsatı yok. Konu, şüphesiz çok önemlidir; ama, ne
olur, İçtüzüğün öngördüğü süreyi bekleyelim, bu arada,
milletvekillerimiz bu tasarıyı incelesinler, üzerinde
düşünsünler ve buradaki tartışmaları verimli bir biçimde
yürütelim ve bundan sonra da, yasama yöntemi olarak, bu yöntemi sürekli bir
usul olmaktan çıkaralım. Aksi takdirde, milletvekilleri, burada,
neyin üzerinde konuşulduğunu, neyin tartışıldığını
çok iyi bilmeden, işte, grup başkanvekilleri bu yasanın, bir an
önce çıkmasını istiyor, biz de o yönde oy kullanalım
düşüncesi içerisinde çalışma yapacaklardır. Bu, yasama
görevimizin tam yapıldığını göstermemektedir. Yasama
görevimizin tam yapılması, her yasanın layık olduğu
ölçüde incelenmesi, değerlendirilmesi ve
tartışılmasına bağlıdır. Bunu yapmazsak,
yanlışları kısa zamanda fark ederiz; ama, ondan sonra da bu
yanlışları düzeltmek için ayrıca zaman kaybederiz veya
burada yapacağımız yasalarda, Anayasaya aykırı
birtakım yönler olabilir; onların belirtilmesine fırsat
verilmeyebilir; daha sonra, Cumhurbaşkanı, bir kez daha
görüşülmesi için geri gönderebilir veya bu yasalar Anayasa Mahkemesinden
geri dönebilir. O zaman, yapılan bütün yasama çalışması
boşa gitmiş olur, heba edilmiş olur, Yüce Meclisin emeği ve
zamanı harcanmış olur. O bakımdan, her yasa
tasarısı ve önerisinin, önemi ölçüsünde incelenmesine fırsat
verilmesi gerekir, bu sürpriz yönteminin terk edilmesi gerekir,
milletvekillerinin, gündemdeki sıraya göre hazırlanmasına,
buraya, söz konusu olan, gündemde bulunan yasa tasarısı ve önerisiyle
ilgili düşünce üretmiş olarak gelmesine fırsat vermek gerekir.
Bu
düşüncelerle, genel olarak bu yöntemin terk edilmesini; ancak çok zorunlu
ve istisnaî durumlarda bu yönteme başvurulmasını ve şimdi
de, somut olayda, Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin
Kaçakçılığı ile Kara Paranın Aklanmasının
Önlenmesine İlişkin Kanun Tasarısının, 48 saat
geçmeden, öncelikli görüşülmesinin kabul edilmemesini Yüce Meclisten
istirham ediyorum.
Yüce
Meclisi, bu anlayış içerisinde saygıyla selamlıyorum. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Hikmet Sami Türk’e teşekkür ediyorum.
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, yerimden bir şey arz edebilir
miyim efendim...
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, biraz önce, salondaki gürültü
dolayısıyla arkadaşlarımızın görevlerini yapmakta
zorlandıklarını ifade etmiştim. Şu anda, salonun üst
kesimlerinde oturmak durumunda olan, yerleri üst kesimde olan
arkadaşlarımdan yazılı bazı talepler aldım
“salondaki görüşmeleri, kürsüdeki hatip dahil, izleyemiyoruz” diyorlar. Bu
arkadaşlarımız biraz sonra oy kullanacaklar; elbette, buradaki
konuşmaları takip etmek suretiyle oylarını kullanacaklar.
Değerli
arkadaşlarım, sohbet etmek isteyen arkadaşlarımız için
kuliste yer var. Sayın milletvekillerinin kendi aralarında
diyaloğa ihtiyaçları olduğunu takdir ediyorum; ama, bu
diyaloğun yeri Genel Kurul salonu değil. Ben de zaman zaman sizlerle
diyalog kuruyorum, onları hep yazılı yapıyorum; kürsüden
arkadaşlarıma herhangi bir şey söylemiyorum, çalışmaları
aksatmamak için; ama, buradan, her arkadaşımızı
yazıyla uyarmaya da gücüm yetmez. Bu konuda alınacak tedbirleri
arkadaşlarımız kendileri alacaklar.
Gerçekten,
bu salonun bir özelliği var. Bir akustik düzen dolayısıyla,
burada yapılan konuşma, yansıyarak mikrofona kadar geliyor ve
mikrofondan bir uğultu salona yayılıyor. Onun için, eski salonda
da ifade ettiğimiz gibi, burada, ne telefon konuşması
yapılabilir ne de sohbet yapılabilir. Burada, arkadaşlarımızın
sağlıklı bir şekilde kürsüdeki hatibi izleyebilmeleri,
görüşlerini sağlıklı bir şekilde ifade edebilmeleri
ortamını hep birlikte yaratmalıyız.
Uyarıyı
yapan arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
NECDET
MENZİR (İstanbul) – Sayın Başkan...
BAŞKAN
– Buyurun, bir sözünüz mü var Sayın Menzir.
NECDET MENZİR
(İstanbul) – Sizin mikrofonunuz anlaşılıyor Sayın
Başkan, diğer mikrofonlar anlaşılmıyor. Sizin
konuştuklarınızı anlıyoruz.
BAŞKAN
– Efendim, şimdi, arkadaşlarımız dinlemek nezaketinde
bulunuyorlar, onun için rahat anlaşılıyor.
NECDET
MENZİR (İstanbul) – Diğer zamanlarda da dikkat ettim, sizin
mikrofonunuzda, herhalde akustik yansımayı önleyen bir düzen var, ona
göre bakmak lazım.
BAŞKAN
– En uygunu benim önerim zannediyorum Sayın Menzir, sohbet edecek
arkadaşlarımızın kuliste sohbetlerini yürütmeleri.
Sayın
Kapusuz, bir arzınız mı olacaktı?
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, bu tasarıyla ilgili
değerli arkadaşlarımızın açıklamaları
muvacehesinde bir cümle söylemek istiyorum.
Bu
tasarı, 1994’te Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine girmiştir,
5 inci ayda gündemde yer almıştır. Bu konuda, biz, ilgili bütün
siyasî partili arkadaşlarımızla, iki komisyon
çalışmasından sonra, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bütün
partilerin eşit seviyede birer temsilcisini aldık, alt komisyon
kurduk, mutabakat sağladık. Meclis Başkanlığıyla
da -kara paranın aklanmasıyla ilgili olarak arz ediyorum- bu konuda
bir mutabakat sağladığımız için, bunu 48 saat
beklemeden getirmeyi uygun gördük.
Arz eder, teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Kapusuz, bu konudaki...
ÖNDER SAV
(Ankara) – Bu cevap değil ki!.. Böyle cevap olmaz.
METİN
BOSTANCIOĞLU (Sinop) – Benim inceleme hakkım var... Milletvekilinin
inceleme hakkı var... O zaman Genel Kurul olmazdı!..
BAŞKAN
– Sayın Kapusuz, bu konudaki tartışma Danışma
Kurulunda bitirilebilseydi, burada, öneri aleyhinde konuşan da
olmazdı, kabul edilirdi.
Danışma
Kurulunda kabul edilemeyen bir hususta, öneri aleyhinde konuşmak,
arkadaşlarımızın en doğal hakkıdır.
Ayrıca,
48 saat geçmeden gelen bir komisyon raporunun incelenmesindeki güçlüğü de,
öneri sahiplerinin takdir etmesi lazım. Bir kanun teklifinin, aylarca,
hatta yıllarca önce gündeme girmiş olması, son gelen raporun
aynı mahiyette olduğunu göstermez; kanun tasarı veya teklifleri
komisyonlarda değişebilir; o değişiklikler, milletvekili
arkadaşlarımız için çok önemli görülebilir.
Bu usule,
zorunluluk olmadıkça, İktidar gruplarımızın da
başvurmayacakları düşüncesiyle, bu konudaki görüşmeleri
tamamlıyoruz.
Şimdi,
öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
V. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1. – 926 Sayılı Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine
İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî
Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23)
BAŞKAN
– 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici
Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle ilgili tasarının müzakeresine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon?..
Yok.
Müzakere
ertelenmiştir.
2. – Özürlüler İdaresi
Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları
ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı
ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu (1/438) (S. Sayısı : 101)
BAŞKAN
– Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurulmasına ve
Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu
Tasarısının müzakeresine başlayacağız.
Komisyon?..
Yok.
Müzakere
ertelenmiştir.
3. – Ankara Milletvekili Yücel
Seçkiner’in, 4.7.1934 Tarih ve 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet
Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi
ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/64) (S. Sayısı : 15)
BAŞKAN
– 4.7.1934 Tarih ve 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun
Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifinin
müzakeresine başlayacağız.
Komisyon?..
Yok.
Müzakere
ertelenmiştir.
4. – 375 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 28 inci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/498) (S. Sayısı : 104) (1)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, biraz önceki oylamayla üçüncü sıraya
alınmış olan, 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
28 inci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun müzakeresine
başlıyoruz.
Komisyon?..
Burada.
Hükümet?..
Burada.
Komisyon
raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza
sunacağım: Komisyon raporunun okunmasını kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Tasarının
tümü üzerinde söz isteyen?..
MURAT
BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, Grubumuz
adına Sayın Halil Cin konuşacak.
BAŞKAN
– Tasarının tümü üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına,
Sayın Halil Cin söz istemişlerdir.
Buyurun
Sayın Cin.
Sayın
Cin, konuşma süreniz 20 dakikadır.
ANAP GRUBU
ADINA HALİL CİN (İçel) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 28 inci
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı hakkında, Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ülkemizin,
onbeş onaltı yıldan beri karşı karşıya
bulunduğu, gerek ekonomik yönden gerek siyasî ve kültürel yönden iç ve
dışpolitikasını da çeşitli şekillerde olumsuz
yönde etkileyen terör olayı, terör afetinin, ne yazık ki, bugüne
kadar önü alınamamış ve her gün, Anadolu’nun çeşitli il ve
ilçelerine birer ikişer, bazen daha fazla şehit gönderen bir durum
haline dönüşmüştür. Bu manada, terörün, günümüzde,
bütün toplumlar için arz ettiği ehemmiyetin üzerinde
fazla durmaya gerek
(1)
104 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
yok. Ancak,Türkiye’de, 1984
yılından beri devam eden bölücü terör hareketi, Türkiye’nin, ekonomik
kalkınmasını engellediği kadar, bölgede oynaması
gereken “lider ülke” rolünü, iç ve dışpolitikasında önemli
birtakım hedefleri doğrudan doğruya olumsuz yönde
etkilemektedir. Bunun için, terörün bir an önce sona erdirilmesi lazım. Ne
yazık ki, terör hadisesi Türkiye’de başladığı zaman
olayın önemi yeteri kadar anlaşılamamış; bunun, geçici
bir olay olarak algılanması; hatta ekonomik, sosyal bazı
sıkıntıların sonucu olan bir tepki olarak
anlaşılması, olayın bir noktada hafife alınması
veya tedbirler konusunda çok etkili birtakım yolların daha işin
başında denenememesi sonucunu doğurmuştur. Zaman
içerisinde, terörün, dışkaynaklı ve ülkemizin doğusunda ve
güneydoğusunda yaşayan Kürt kökenli
vatandaşlarımızın bir ayrılık hareketi olarak
görülmesi, komşularımız Suriye’nin, Irak’ın,
İran’ın, Yunanistan’ın, Ermenistan’ın ve diğer
komşu olmayan güçlerin çeşitli şekillerde destekleri ve olaya
olumsuz yönde müdahaleleriyle, terör, bugün, ülkemiz için son derece büyük bir
sosyal, ekonomik nitelikli afet haline gelmiştir.
Güvenlik
güçleri, terörün önlenmesinde Mehmetçikle birlikte çok büyük rol oynamakta, kan
vermekte, can vermekte ve her gün, anaların, babaların, eşlerin,
çocukların âdeta yürekleri paramparça olacak kayıplar ortaya
çıkmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, terörün, bölücü terör örgütü için çok önemli bir siyasî
propaganda vasıtası olduğunu bilhassa belirtmek isterim.
Demokratik rejimde terörün önlenmesini engelleyen en önemli unsur, demokratik
rejimin, teröre terörle karşılık verememesi ve demokratik
usullerden ayrılmadan insan hak ve hürriyetlerini gözeterek mücadele etmek
mecburiyetidir. Bu mecburiyettir ki, devletimizi, kurunun yanında
yaşı da yakmamak için, bu sosyal afete, milletimizi uzun
yıllardan beri tahammül etmek mecburiyetinde bırakmaktadır;
ancak, terör, eğer, alışılmış bir durum haline
gelirse, bu, daha da büyük tehlikeler arz eder. Nitekim, bugün, terör,
artık, bir güvenlik konusu, Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğünün ihlali amacının yanında, ekonomik bir
sektör olarak da, terör rantının belirli mihraklar tarafından
paylaşılmasına yol açan bir olay durumunu ihraz etmiştir.
Bu bakımdan, terörle mücadelede görev alan çeşitli güvenlik kuvveti
mensuplarına bu tasarıyla teklif edilen göstergelerin yerinde
olduğunu ve Grubumuzun bu teklifi aynen desteklediğini burada ifade
etmek istiyorum.
Terör,
Türkiye’de, ülkemizin sadece güneyinde ve doğusunda değil, maalesef,
kırsal kesimden şehirlere de yayılarak Türkiye’nin büyük
şehirlerine de uzanmış, geçen haftalarda yaşamış
olduğumuz intihar eylemleri, halkımızın, gerçek manada,
devlete olan güvenini, sisteme olan güvenini sarsar bir duruma yükseltmiştir.
Bu bakımdan, terörle mücadele konusunda alınan tedbirleri, genelde,
insan hak ve hürriyetleriyle, insan haklarının korunmasıyla
ilgili gören çevrelerin, Avrupa Parlamentosunun, Avrupa’daki bazı müttefik
ülkelerin, Türkiye’de yapılan terör mücadelesinin, tamamen, ülkede huzuru,
masum vatandaşlarımızın insan hak ve hürriyetlerini, can
güvenliğini, yaşama hakkını korumaya yönelik olduğunu
bilhassa vurgulamak gerekir. Terör mücadelesi dolayısıyla, tarihte en
büyük insan hakkı ihlallerini yapmış olan bazı Avrupa
ülkeleri, Türkiye’ye insan hakları dersi vermeye kalkmakta, AGİK ve
diğer anlaşmalar çerçevesi içerisinde Türkiye’ye müfettişler
göndermekteler ve Türkiye’yi antidemokratik usullerle terörle mücade yapan bir
ülke konumunda göstermektedirler. Bu, tamamen yanlıştır,
haksızdır; çünkü, Türkiye, her demokratik ülkenin
yaptığı gibi, kendi birlik ve bütünlüğünü, millî birlik ve
beraberliğini sağlamak, korumak amacıyla gerekli yasal
tedbirleri almak mecburiyetindedir ve bunu yapmaktadır.
Türkiye’nin bölgedeki
konumu, güney ile kuzey arasında, doğu ile batı arasında
yer alan köprü vaziyeti, stratejik önemi şüphesiz ki, terörün Türkiye’de
devamı yolunda, Türkiye’nin düşmanı olan dış ve iç
güçleri harekete sevk etmekte, onları, Türkiye’nin aldığı
tedbirleri, yasal tedbirleri engelleme yolunda birtakım gayretler içine
sokmaktadır.
Türkiye,
hiçbir zaman oyuna gelmemelidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, ülkemizde
insanımızın huzur içinde yaşamasını önleyen,
masum insanların hayatını ortadan kaldıran ve
dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyetinin misakımillî
sınırları içerisinde, bir ve bütün, üniter devlet
yapısını bozacak olan her türlü harekete karşı birlik
ve tek bilek, tek yürek görüntüsü sergilemesi ve bu konuda alınacak
tedbirleri desteklemesi gerekir. Biz, bu anlamda, teklif edilen kanun
değişikliğini destekliyoruz ve hatta, imkânı olsa
devletimizin, terörle mücadele eden insanlara daha çok imkân
yaratılmasından, hayatını her an tehlikeye atan,
çoluğunu çocuğunu yetim bırakmak tehlikesini yaşayan bu
insanların desteklenmesinden yanayız.
Terörle
mücadele konusu konuşulurken, mutlaka, dün, bazı üniversitelerimizde
yaşanan olaylara da temas etmeden geçemeyeceğim.
Değerli
milletvekilleri, 2547 sayılı Kanunla Türkiye’de yapılan
yükseköğretim reformunun yıldönümü dolayısıyla, dün,
İstanbul Üniversitesinde, Ankara Üniversitesinde, Ege Üniversitesinde ve
diğer bazı üniversitelerde, öğrenci eylemleri vaki
olmuştur; ancak, televizyonlardan izlediğimiz kadarıyla, bu olaylar,
ne yazık ki, gerek güvenlik güçlerinin müdahale usulleri, öğrenciye
bakış, yaklaşım tarzları, öğrenciyi bu
hareketinden vazgeçirme eylemi gerekse öğrencinin hareketinin
amaçları açısından, incelenmeye değer. Güvenlik güçleri,
öğrencilere, gerçekten, son derece haşin ve kan dökülmesi sonucunu
doğuracak tarzda, acımasızca davranmıştır dersek,
çok sevdiğim ve -sekiz yıl Polis Enstitüsünde öğretim
üyeliği yaparak- yetiştirilmesine katkıda bulunduğum
emniyet mensuplarımızı herhalde üzmüş olmam. Her zaman,
biz, gerek Anavatan Partisi gerekse şahsım olarak, güvenlik
güçlerinin, düzeni bozan hareketlere karşı, rejime yönelen eylemlere
karşı verdiği mücadelenin yanında olmuşuzdur. Bu
anlamda bir ihtirazî kayıt koyduktan sonra, öğrenci hareketlerine
karşı daha hoşgörülü olmak gerektiğine inanıyoruz;
çünkü, bu çocuklar, söyledikleri sloganlar ne olursa olsun, düşünceleri
mevcut rejime, sisteme, yasalara ne kadar aykırı olursa olsun, bizim
çocuklarımızdır ve bunları biz eğitim-öğretim
amacıyla üniversitelere göndermişiz. Bir noktada, devlete ve devletin
güvenlik güçlerine emanettir bu çocukların can güvenlikleri. Bu manada,
toplum psikolojisi, bu tür kitle olaylarının tabiî özelliği
sebebiyle, güvenlik güçlerinin, olayı önlerken biraz ölçüyü
kaçırmış olması ve öğrencilere sert davranması,
gerçekten üzücü olmuş ve gelecek olayları, yeni birtakım
çatışmaları ortaya çıkarabilecek bir duruma sebep
olması açısından da, endişe verici bir vaziyet arz
etmiştir. Ancak, şunu da belirtmek lazım ki, gençler, haklarını
meşru zeminlerde, yasalara uygun olarak aramak mecburiyetindedirler.
Üniversite
gençliği, Türkiye’yi gelecekte yükseltecek, yüceltecek ve millî, laik,
demokratik hukuk devleti olan Cumhuriyetimizi sonsuza kadar yaşatacak olan
gözbebeğimiz insanlardır. Onların, şimdiden, kurallara
uymak, yasalara daima saygılı olmak konusunda bir
alışkanlık kazanmaları ve bu
alışkanlığı, kendileri için vazgeçilmez hareket
düsturları olarak benimsemeleri de ülkemizin geleceği ve
çıkarları açısından çok önemlidir.
Öğrencilerimizin
kullandığı sloganlara baktım, bunların hiçbirisinin
üniversite düzeniyle ilgisi olmadığını gördüm. Bu
öğrencilerimizin içerisine, muhtemelen, öğrenci olmayan, çeşitli
ideolojik mihrakların militanları da katılmış ve
öğrencilerimizi, siyasî ve ideolojik amaçlarla
aldatmışlardır; polise karşı gelmeye, düzene
karşı gelmeye teşvik etmişlerdir.
Üniversite
öğrencisi -temennimiz odur ki- bir öğrenci hareketiyle, kendi
sıkıntılarını, üniversite ve yükseköğretimin
sorunlarını dile getirirken, mutlaka, yasal çerçeve içerisinde ve bu
sorunların çözümünü isteyen davranış ve isteklerle ortaya
çıkmalıdır. Batıda öğrenci hareketleri görüyoruz,
üniversitesine daha çok kadro istiyor, daha çok öğretim üyesi istiyor,
kendisine kültürel, sosyal nitelikli tesisler istiyor. Bizim öğrencimiz
de, devletimizden bunları istemelidir; yoksa “demokratik üniversite”,
“herkese eğitim” vesaire gibi, hakikaten ideolojik, siyasî sloganlar
olarak kullanılmış olan birtakım görüş ve
düşüncelerle ortaya çıkmamalıdır. Bu, öğrencilerimizin
haklı isteklerinin kamuoyunda değerlendirilmesini ve yerine
getirilmesini de tehlikeye atar. Bu manada, dünkü üniversite olaylarında,
öğrencilerimizin hareketlerinin, eylemlerinin, güvenlik güçlerimiz
tarafından biraz daha hoşgörüyle karşılanması halinde
kan akmayabilirdi. Gençlerimiz de, düzene, nizama riayet etmek suretiyle, böyle
bir olaya sebebiyet vermemiş olurlardı.
Temennimiz,
bundan böyle, olayların, daha sağlıklı, daha sağduyulu
bir anlayış içerisinde değerlendirilerek, üniversitelerimizin,
böyle, yeni üzücü olaylar yaşamamasıdır. Öğrenci
velilerimiz endişe etmesinler, bu 1 milyon 200 bin örgün öğretim
öğrencisinin sadece...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Cin, konuşma süreniz bitti; lütfen, son cümlenizi söyleyin.
HALİL
CİN (Devamla) – Bir cümleyle bitiriyorum Sayın Başkan.
Öğrenci
velilerimiz üzülmesinler, şu anda, Türkiye’de, 1 milyon 200 bin
civarında örgün öğretim öğrencisi vardır, üniversitelerde
bu tür olaylara katılan öğrenci sayısı binde 1 veya binde 2’dir. Türkiye Cumhuriyeti eğitim
öğretim kuruluşları, huzur içerisinde eğitim öğretim
yapmak mecburiyetindedir. Bu, ülkemizin geleceği açısından
olduğu kadar, bugün siyasetimizin içerisinde bulunduğu
bunalımlı dönemin aşılması bakımından da
zorunludur.
Hepinize
saygılar sunarım değerli milletvekilleri. (ANAP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Sayın Halil Cin’e
teşekkür ediyorum.
Doğru
Yol Partisi Grubu adına, Sayın Ünal Erkan.
Buyurun
Sayın Erkan. (DYP sıralarından alkışlar)
Konuşma
süreniz 20 dakikadır.
DYP GRUBU
ADINA ÜNAL ERKAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinize saygılarımı
sunuyorum.
375
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 28 inci maddesinde
yapılması düşünülen değişiklikle ilgili Doğru Yol
Partisi Grubunun düşüncelerini sizlere arz edeceğim.
Öncelikle,
tüm milletimizin, elbette, içi sızlayarak yakından izlediği
terörle mücadelede bulunduğumuz noktanın tespitine ve bundan sonra,
millet olarak, devlet olarak, yapılması gerekenlere, daha iyi
noktalara gidebilmek için yapılması gerekenlere, dikkatlerinizi
çekmeye çalışacağım.
Ülkemiz,
maalesef, kimi komşularınca ve kimi daha uzaktaki dost gözüken
ülkelerce, kimi zaman da düşmanlığı aleniyete
dönüşmüş olan ülkelerce, terörü körükleme, teröre destek vermeleri
açısından, hedef olarak seçilmiş; ama, ülkemizin bu anlamdaki
hedef olma hali de, cumhuriyet sonrasının en az son otuz
yılını kapsamış bulunmaktadır.
1980
öncesinin terör organizasyonlarıyla, 1980 sonrasının terör
olayları arasındaki farklılık, elbette, kendiliğinden
anlaşılmaktadır. 1980 öncesinin teröründe ideolojik
yaklaşım hâkim iken, köken farklılığına
dayalı bölücü anlayış, bölücü organizasyon mümkün mertebe
maskelenmiş, kamufle edilmişti; ama, 1980 sonrasında, özellikle
1984’te, bölücü terör örgütünün silahlı propaganda eylemlerine başlamış
olmasıyla, artık, terörün 1980 öncesindeki görünümü
kendiliğinden ortadan kalkmış ve herhangi bir gizlemeye ihtiyaç
da görülmeden, ülkede köken farklılığına dayalı olarak
bir terör organizasyonu, silahlı propaganda hareketinin
başladığı ve hedefin, değişik kademelerden
geçildikten sonra, Türk Devletini, vatanı ve milletiyle bölme olarak
tespit edildiği de, hiç çekinmeden, Türk kamuoyuna, dünya kamuoyuna
değişik vesilelerle ifade edilmiştir. Ara ara sapmalar olmuştur
tabiî “hedefimiz ülkeyi bölmek değildir, nihaî hedeftir ülkeyi bölmek”
şeklinde; ama, kamuoyu, bölücü terör organizasyonunun, çoğu zaman
diğer terör örgütleriyle de işbirliği yapan bölücü terör
organizasyonunun ana hedefinin, büyük Türk Devletini, vatanı ve milletiyle
bölmek olduğunu gayet yakından bilmektedir.
Terörle
mücadele, elbette, kolay bir iş değildir. Bugün, dünyanın
muhtelif ülkelerinde, benzeri terör hareketleri, tüm dünya kamuoyunun gözü
önünde cereyan etmektedir; kimi yüz yıldır bu mücadeleyi
sürdürmektedir, kimi elli yıldır bu mücadeleyi sürdürmektedir, kimi
daha az süredir bu mücadeleyi sürdürmektedir; ama, hangi ülkede olursa olsun,
bölücü terör organizasyonlarına, ülkeyi bölme imkânı vermeme
konusunda bütün ülkeler mücadelelerini ciddiyetle sürdürmektedir. Tabiî ki,
Türk Devletinin yaptığı, yapacağı da bu çerçeve
içerisinde değerlendirilmelidir.
Terörle
mücadelede, geçtiğimiz oniki yılın, elbette, bir bölümü terör
örgütünü tanıma anlamındadır. Terör örgütünü kendi iç
organizasyonu itibariyle tanıma anlamında, terör örgütüne dış
destek veren ülkeleri tanıma anlamında, terör örgütünün örgütlenme
biçimini tanıma, öğrenme anlamında, onun imkân ve
kabiliyetlerini tespit anlamında, elbette lojistik destek
arayışları, propaganda vasıtaları, dış
ülkelerden ne türlü, ne suretle yararlandığını tespit
anlamında elbette bir zamana ihtiyaç vardı. 1984’te başlayan
silahlı propaganda eylemleri ve daha sonra yapılanlarla -biraz evvel
arza çalıştığım tespitler ve benzeri tespitler daha
sonra gerçekleştiği için- terör örgütü, bir süre milletimizin
moralini bozma noktasına gelecek kadar eylemlerini ileri noktalara
götürmüştür.
Tabiî,
geride kalan oniki yıl içerisinde, bölücü terör örgütü, en az
yarısı kadın, çocuk ve ihtiyar olmak üzere, onbinlerce
insanımızı katletmiş; elbette, binlerce vatan evladı
da, ülke bütünlüğüne yönelen bu terör eylemlerinin içinde olanları
etkisiz kılmak için yürüttüğü mücadelede şehit olmuştur.
Terör örgütünün eylemleri sonucu, gerek güvenlik kuvvetlerinden gerekse sivil
vatandaşlarımızdan sakat kalan binlerce insan bu toplumun
içinde, elbette, birer terörle mücadele abidesi olarak yaşamaktadır;
ama, terör örgütü, insanlık dışı yapısına
paralel, insan haklarına aykırı varlığına paralel
davranışları sonucu, o şehitlerimizin yaşama
hakkına el uzattığı gibi, birkısım vatandaşlarımızın
uzuv bütünlüğüne de el uzatmak suretiyle binlerce
insanımızın bu toplumda sakat yaşamasına neden
olmuştur.
Aslında,
toplumumuz, terör örgütünün iç yüzünü ve ona destek veren bütün
dışkaynakları, dış çevreleri, dış ülkeleri
bilmektedir.
Terörle
mücadelede, günümüzde, geldiğimiz nokta, elbette, şehitlik
pahasına, bir yığın vatandaşımızın ve
güvenlik görevlimizin sakat kalmasına ve bu ülkenin ekonomik
imkânlarından önemli bir bölümünün bu mücadeleye harcanmış
olmasına karşılık, emekler boşa gitmemiş ve
bölücü terör örgütü, bir zamanlar zannettiği gibi, silahlı
mücadeleyle, Türk Devletinin topraklarının bir bölümünü alabilme
hayalinden, silahlı mücadeleden vazgeçmemiştir; ama, Türk Devletinin
kahraman güvenlik kuvvetleriyle mücadele ederek bu güzel vatanın
topraklarını alabilme imkânı olmadığını
anlamıştır. Ancak, anlamıştır da mücadeleye niye
devam etmektedir? Elbette, bölücü terör örgütü kendisine bir yol çizmiştir ve onun arkasında, elbette, hepsinin
ismini bildiğimiz, yeri geldiğinde de söyleyeceğimiz, bir
yığın yabancı ülke vardır; bunların bir
kısmı dost gözüken, çevremizdeki ülkelerdir. Tabiî ki, o ülkeler
desteklerini çekmedikçe, bölücü terör örgütünün hayal ettiği noktaya
mevziî terörist eylemlerle; ama, her
hâlükârda, daha geniş propaganda imkânları ve dış
desteği kaybetmemek suretiyle, dış ülkelerde yürüteceği
mücadeleyle, hedefine ulaşacağı, hedefine varacağı
hayali, örgütün tüm yöneticilerinin
zihninde, elbette, taptaze durmaya devam edecektir.
Terörle
mücadele şehirlerde devam etmektedir. Elbette, terörle mücadele sekiz on
yıl önce, beş altı yıl önce veya dört beş yıl
önce olduğu gibi, şehirleri yaşanmaz hale getiren terörle
mücadele şeklinde değildir. Terör örgütleri, geçen zaman içerisinde,
büyük ölçüde, etkisiz hale getirilmiştir ve şehirlerde, ilçelerde,
beldelerde hatta, köylerin hemen hemen tamamına yakınında huzur
ve güven ortamı, neredeyse, bozulmayacak hale gelsin gayreti içerisinde
oldukça güvenli hale gelmiştir.
Kırsalda,
terör örgütünün geçmiş yıllarda gösterdiği etkinliği gösterme
imkânı ortadan kaldırılmıştır. Ancak, ülkenin
zaman zaman Sıvas’a kadar uzanan kırsalında, terör örgütünün
militanları -şu kadarlık militanla, bu kadarlık militanla-
varlığını sürdürmeye ve terör eylemlerini kimi zaman
güvenlik kuvvetlerine yönelik, kimi zaman masum vatandaşlarımıza
yönelik olarak -etkisi azalmış olsa da- sürdürmektedirler.
Sınır
boylarımızın bir bölümü terör örgütünün, elbette, hareket
alanı içerisindedir. Hem dost Müslüman İran topraklarının
bir bölümünde terör örgütünün militanları barınmaya devam etmektedir
hem de komşu Suriye’nin topraklarından terör örgütünün yararlanma
hali devam etmektedir.
Komşumuz
Yunanistan’ın terör örgütüne bakışını hepimiz
biliyoruz; o bakışta, devletimiz ve milletimiz lehine herhangi bir
gelişme söz konusu olmamıştır.
Terörü
etkileyen faktörlerden biri, Kuzey Irak’ın bugünkü görünümüdür. 36
ncı paralelin kuzeyinde oluşturulan bölge, maalesef, terörle
mücadeleyi daha önceki tarihlere göre, bu oluşumdan sonraki tarihlerde,
bize daha da zarar verecek noktalara getirmiştir. Sanki, Körfez
Savaşı bizim sınırlarımızın
bitişiğinde bir başka oluşumu meydana getirirken,
terör örgütüne de orada, sanki, bir
yerleşme alanı tanımıştır.
Görüntü
budur; bu görüntüyü değiştirmek için verilen uğraşlar
vardır; ben, yeterli olmadığına kaniim; bu
uğraşları devam ettirmek mecburiyeti vardır. Bölücü terör
örgütü, Kuzey Irak’ın kuzeyinde, İran sınırı ile
Türkiye sınırı arasında, 36 ncı paralelin
oluşumundan bu yana, varlığını sürdürmektedir ve
oradan Türkiye’ye girip, kimi vatandaşlarımıza, kimi güvenlik
kuvvetlerine zarar verdiği gibi, lojistik ikmalinin bir bölümünü de o
alandan yapmaktadır.
Kuzey
Irak’taki, güçler arasında zaman
zaman kavgalar, çatışmalar cereyan etmektedir; ama, Kuzey Irak’ta
bölücü terör örgütü, kim ne derse desin, üçüncü bir otorite olma potasına
girmiştir. Orada, terör örgütünün varlığı devam etmektedir.
36 ncı paralelin kuzeyindeki oluşumun başladığı
tarihten itibaren de, elbette, Türk Devletinin, Türk Milletinin ekonomik
yaşamına uygulanan ambargo, ciddî ölçüler içerisinde zarar
vermiştir.
Oradaki
gidiş, ayrı bir otoriteye gidiş, ayrı bir devlete
gidiştir. Gerçi, Türk Devletinin politikası burada bellidir; Türk
Devleti, Irak Devletinin toprak bütünlüğünden yanadır; ancak, toprak
bütünlüğünden yana olmayı, gözlemlerle değil, daha aktif
uygulamayla sağlamanın mümkün olacağını da
hatırlardan uzak tutmamalıdır diye değerlendiriyorum.
Oradaki, bizim dışımızdaki gelişmeler, dünyanın
muhtelif yerlerinde, ülke bütünlüğüne yönelik gelişmelerle bir araya
geldiğinde, elbette, önlemlerimiz sağlıklı olmazsa,
gelecekte pişmanlık fayda etmez. Türk Devleti, Kuzey Irak’ta,
Türkmeniyle, Kürt kökenlisiyle, Nasturîsiyle, Arap kökenlisiyle ve diğer
kökenlerden gelenleriyle, orada, can ve mal güvenliği içerisinde, elbette,
insanca yaşamanın arayışını, bu
arayışta samimî olması gereken ülkelerle beraber
aramalıdır; ama, her hâlükârda, Irak Devletinin toprak
bütünlüğüne halel getirici gelişmelerden de vazgeçilmelidir.
Hayır, böyle bir şey yapmıyoruz diyerek, bu meseleyi ipe un serer
gibi uzattığımız sürece veya bu mesele
uzadığı sürece, üç beş sene sonra karşımıza
bugünkü manzaranın dışında bir manzara çıkar; o zaman
iş işten geçer; komşu ülkelerle beraber, bölgenin dengesi
gerçekten bozulur ve tabiî, bundan da en büyük zarar görecek ülkelerden biri
biz oluruz.
Kuzey
Irak’ta, Irak Devletinin toprak bütünlüğü sağlanmalıdır.
Kuzey Irak’ta, bölücü terör örgütü, bırakın üçüncü bir otorite
olmayı, o topraklarda barınamayacak hale gelmelidir, bunun önlemleri
alınmalıdır. Kuzey Irak’a, orada yaşayan insanların
insan hakları öncelikli olmak üzere, onların, can, mal
güvenliklerinin ve insan olmaktan kaynaklanan kullanılması gereken
hürriyetlerinin güvencesi olma amacıyla girilmişken, hemen bitişikteki,
güneydeki insanlar fazla düşünülmemiştir. Onların da
yaşamlarını, yani, 36 ncı paralelin kuzeyi veya güneyindeki
Türkmenlerin de insanca yaşamalarını mümkün kılacak
tedbirler mutlaka geliştirilmelidir. Bu arada, Türk Devleti, Türk Milleti
aleyhine gelişen ambargonun, bir başka ülkeyi cezalandıralım
derken, cezalandırılan, Türkiye’ye zarar veren bu ambargonun ortadan
kaldırılması sağlanmalıdır. Terör örgütüne moral
verecek davranışlardan kesinlikle kaçınılmalıdır.
Terör örgütünü muhatap kabul etme yanlışlığı, terör
örgütüne mücadele azmi, mücadele gücü verir; bu yanlıştan mutlaka
kaçmalıyız. “Ne kadar daha devam edecek bu mücadele, çok para
harcıyoruz, bu böyle mi sürecek” anlayışı da, bence, orada
yürütülen, bölgede yürütülen, Türkiye’nin her tarafında yürütülen ve
yürütülmesi gereken mücadeleyi zaafa uğratır. Terörle mücadele kolay
bir olay değildir; “kes at” diyecek hiç kimsenin, ne hakkı ne haddi
söz konusudur. Hiç kimse, bu vatanı bölmeye muktedir değildir, böyle
bir düşünceyi kafasının içinden geçirmeye de muktedir
değildir. Kafasının içindekini dışa
yansıttığı zaman zaten suçtur da, buna karşı
çıkanlar da vardır, saygı duyuyorum düşüncelerine; ama, bir
ülkenin bölünmesi konusunda bir yapının içinde, bir anlayışın
içinde olmak, dünyanın hiçbir yerinde de mümkün değildir.
BAŞKAN
– Sayın Erkan, son 1 dakikalık süre içindesiniz; buyurun.
ÜNAL ERKAN
(Devamla) – Özgürlükler bir ülkenin bölünmesinin, demokrasi bir ülkenin
bölünmesinin aracı elbette olamaz. Tabiî ki, bu işi daha süratle
bitirelim -onun yan
çalışmaları gerekiyor-
dışpolitikada daha etkili olalım; terör örgütüne güç
veren, destek veren, toprak veren, ekonomik imkân veren, propaganda
çalışmalarına katılan, hatta, bize insan hakları
maskesi altında zorlama yapanların akıllarını başlarına
getirici diplomatik gayretleri, diplomatik çabaları daha etkin hale
getirelim; yani, terör örgütünün dış desteğini azaltmaya
çalışalım. Tabiî ki, teröre kaynak olan, zemin hazırlayan
ekonomik meseleleri, sağlık problemlerini ve diğer problemleri daha
ciddî, daha hızlı -hani
Aspirin verir anlamında değil, yapacağız edeceğiz
değil- çözmeliyiz.
BAŞKAN
– Sayın Erkan, konuşmanızı tamamlayın efendim.
ÜNAL ERKAN
(Devamla) – Bu mücadele, elbette, bir süre daha devam edecektir. Evvela, terör
örgütüne topyekûn karşı çıkmanın yolunu bulalım.
Bugün, Türkiye’de, bazı çevreler suskundur. “Teröre
karşıyım” demeyip “her türlü teröre karşıyım”
demek, terör örgütüne moral vermektedir. Terör örgütü zaten terörist bir
örgüttür. Terör örgütünün etkisiz kılınmasını mümkün
kılacak dış ve iç çalışmaları, ekonomik
çalışmaları hep beraber yapmak, topyekûn yürütmek
mecburiyetindeyiz.
Getirilen
tasarıyla, daha önce yürürlüğe konan, operasyon personeline gerek
olağanüstü hal bölgesinde gerek mücavir alanda gerekse diğer kritik
alanlarda tazminat vermeyi öngören yasanın geçmiş uygulamasından
edinilen deneyimlerle yeni bir uygulama gündeme getiriliyor. Bu
uygulamayla, geçmişin
tecrübelerinden yararlanılarak daha dengeli bir yasa gündeme geliyor. Bu
arada, en önemlisi şudur: Geçmişte, yasanın uygulamasında,
terörle mücadelede yaralanan, hastalanan, sakatlanan personele, tazminatlar,
orada kesilip ödenmiyordu. Yeni tasarıyla bu üzücü, yanlış
uygulama da ortadan kalkmış olacak ve oniki ayı geçmemek
suretiyle, terörle mücadelede yaralanan, sakat kalan, hastalanan güvenlik
kuvvetlerine tazminat ödenme hali devam edecektir.
Zamanım
doldu. Ben, terörle mücadele eden kahraman askerimize, Mehmetçiğe,
kahraman polisimize, kahraman korucularımıza, onlara destek veren
büyük Türk Milletine şükranlarımı sunuyor, Doğru Yol
Partisi Grubu olarak bu tasarıya kabul oyu vereceğimizi arz ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan Sayın Ünal Erkan’a
teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, Refah Partisi Grubu sözcüsü Sayın Hüseyin
Arı’ya söz veriyorum.
Buyurun
Sayın Arı. (RP sıralarından alkışlar)
Konuşma
süreniz 20 dakikadır.
RP GRUBU
ADINA HÜSEYİN ARI (Konya) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin
değerli üyeleri; 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 28 inci
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı üzerinde Refah Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek
üzere huzurlarınızdayım. Sözlerime başlamadan önce, OHAL
bölgesinde veya bölge dışında terörle mücadelede
hayatlarını kaybeden subay, assubay, öğretmenlerimiz ve
diğer vatandaşlarımıza rahmet, aziz milletimize
başsağlığı diliyorum.
Bölgede,
terörle mücadelenin bitmesi, başta bu Meclisin, dolayısıyla,
bütün aziz milletimizin en büyük arzusudur. Hükümetimiz de,
çalışmalarını bu yönde sürdürmektedir.
Biz, daha
önce, Millî Savunma Komisyonu üyeleri ve İçişleri Komisyonu
üyeleriyle birlikte bölgeye yapmış olduğumuz bir tetkik
gezisinde şunlarla karşılaştık: Önce, Olağanüstü
Bölge Valiliğinde aldığımız brifingde, şu husus
bilhassa belirtildi: Terörle mücadelenin, istihbarata dayandığı,
bunun nokta istihbaratı olduğu ve ayrıca, bir bölümünün
silahlı mücadele olduğu; bunun da, başta Silahlı Kuvvetler
olmak üzere, güvenlik kuvvetlerinin görevi olduğu; daha sonra, bölgede alınması
gereken ekonomik ve sosyal tedbirler ve bir diğer husus olan terörün
dış desteği hususunda bilgiler verildi. Bu arada,
istihbaratın, maalesef, yüzde 50 nispetinde
başarılabildiği; ama, bunun yanında, terörle silahlı
mücadelede, fedakâr Silahlı Kuvvetlerimiz mensuplarının ve
güvenlik güçlerimizin bihakkın bu mücadeleyi yerine getirebildiği
-yani, silahlı mücadelenin tam olarak verildiği- kaydedildi.
Noksanlığın ise, bölgede alınması gereken sosyal ve
ekonomik tedbirler -yani, terörle mücadelenin ekonomik ve sosyal boyutlarının-
olduğu; ayrıca, teröre verilen dış desteğin çok önemli
olduğu; bunun da -gerek Olağanüstü Hal Komutanlığı
olarak gerekse Olağanüstü Hal Bölge Valiliği olarak; istihbarat
konusunda, bölgede alınacak olan ekonomik ve sosyal tedbirler konusunda ve
teröre sağlanan dış destek konusunda- bölgedeki güvenlik
güçlerinin ve Olağanüstü Hal Bölge Valiliğinin boyutlarını
aştığı, bu hususlarda, bilhassa siyasî güce görev
düştüğü bize belirtildi. İstihbarat konusundaki
yetersizliğin, istihbarat kaynaklarının -mesela MİT
istihbaratı, Emniyet istihbaratı, Jandarma istihbaratı,
Silahlı Kuvvetlerin “muhabere istihbaratı” dediğimiz cephe
istihbaratı konularındaki istihbarat kaynaklarının-
ayrı ayrı değerlendirildiği, dolayısıyla, bir
bütünlük oluşturulamadığı, bunun bir noksanlık
olduğu; bundaki muvaffakiyetin
menfi yönde etkilenmesinin sebebinin, bir noktada, istihbaratın
birleştirilememesi olduğu ifade edildi.
Ayrıca,
bölgedeki sosyal ve ekonomik tedbirlerin de hükümetlere ve Yüce Meclise
düşen bir görev olduğu, bizce de orada değerlendirildi. Teröre
sağlanan dış destek, başta komşu ülkeler ve
dolayısıyla terörü körükleyen diğer dış mihraklar
konusunda, terörün dış desteğinin kesilmesinin de hükümetlerin
bir görevi olduğu ve Yüce Meclise düşen bir görev olduğu, yine
orada değerlendirildi.
Geçmiş
Cumhuriyet hükümetleri de, aynı konuda benzer tedbirler
almışlardır. Hükümetimiz de, bu noktadan hareketle, bilhassa, teröre
dış destek sağlanma yollarının kesilmesi hususunda
önleyici tedbirler almakla kendini görevlendirmiştir. Ayrıca,
bölgedeki ekonomik ve sosyal tedbirler konusunda -Hükümet Programı
çerçevesinde- bütün kaynakları seferber edeceğimiz, programda belirtilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bölgedeki terörün bitirilmesini hepimiz arzulamaktayız.
Biz, Komisyon üyeleri olarak, bölgede yaptığımız tetkik
gezisinde, güvenlik güçlerimizin görev yaptığı yerlere bizzat gittik;
2 500 metre yukarıdaki tepelerde, 24 saat esasına göre, ne
şekilde görev yaptıklarını bizzat gözlerimizle gördük;
büyük bir fedakârlık örneği gösterilmektedir; komutanlarıyla,
erleriyle, hep birlikte, 24 saat nöbet tutmaktadırlar.
Bu konuda,
Hükümetimiz, gereken tedbirleri almakta kararlıdır. Buraya getirilen
kanun hükmünde kararnamenin değişiklik tasarısı,
aslında, geçmişte yapılan uygulamaların düzeltilmesi
şeklindedir; yani, yeni getirilen bir şey yoktur, sadece
dengesizliklerin düzeltilmesi şeklinde olacaktır.
Bunun bu
şekilde düzenlenmesi, geçmiş hükümetler döneminde de ele
alınmış; fakat, bizim Hükümetimize kısmet olmuştur.
Onun için, bu düzenlemeyi, Hükümetimiz ve Refah Partisi Grubu olarak, canı
gönülden destekliyoruz.
Bu duygu ve
düşüncelerle, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (RP ve
DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Refah Partisi Grubu adına konuşan Konya Milletvekili Sayın
Hüseyin Arı’ya teşekkür ediyorum.
Gruplar
adına, dördüncü sırada, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Mahmut Işık söz talebinde bulundular.
Buyurun
Sayın Işık. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Işık, konuşma süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU
ADINA MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin bir
maddesinde yapılacak değişiklikle, özellikle olağanüstü hal
bölgesindeki, İçişleri Bakanlığı ve Millî Savunma
Bakanlığına bağlı silahlı kuvvetlerimizin görev
yapmaları esnasında ödenecek tazminatlar, er ve
erbaşlarımıza sakatlık anında ödenecek tazminatlar ve
istihbarat kuvvetlerine verilecek ilave tazminatlar hakkında, Cumhuriyet
Halk Partisinin görüşünü arz etmek üzere huzurlarınızdayım.
Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, çok güzel bir yasa tasarısını
tartışıyoruz. Öncelikle, bu nedenle, Yüce Meclisi kutluyorum;
ama, yasa tasarısıyla ilgili başka -özellikle, terörle ilgili
bölgelerde- neler yapabiliriz, o konudaki görüşlerimizi de bilgilerinize
sunacağım.
Biz,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, tasarıya karşı değiliz, bu
tasarıya gönülden inanıyoruz. Kurtuluş
Savaşımızda da, Türkiye’nin bundan önceki geçirdiği
sıkıntılarda da, insanlarımız, milletimiz -sabahlara
kadar mermi taşımadan tutun- bütün imkânlarını ülkenin
bölünmez bütünlüğü için sarf etmiştir; böyle bir milletin çocuklarıyız.
O nedenle de, ülkemizi bölmek isteyenlere karşı verilen mücadelede,
kahraman askerlerimizin, diğer güvenlik kuvvetlerimizin bu tür
tazminatlarına, milletimizin çok destek vereceğine yürekten
inanıyorum.
Ben,
bürokrasiden geldiğim için, bir konuyu yüksek bilgilerinize sunmak
istiyorum. Bu, acaba ne kadar bürokrasi nedeniyle takılabilir ya da biraz
sıkıntı verebilir diye düşünüyorum. Tasarının
içeriğinde, İçişleri Bakanlığı ile Millî Savunma
Bakanlığının teklifiyle, Maliye
Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle ve
Başbakanın onayıyla tazminatların ödeneceği hükme
bağlanıyor. Şimdi, bürokratik engellerin biraz yavaş
yürüdüğü ülkemizde, acaba, bu, bir sıkıntı verebilir mi
diye düşündüm; fakat, herhalde, komisyonlarımızdaki
arkadaşlarımız bunu tartışmıştır.
Bundan önce de, gerek İçişleri Bakanlığında gerekse
Millî Savunma Bakanlığında, Başbakanlıkta bununla
ilgili hususlar daha seri şekilde yerine getirilmelidir; belki de
getirilmiştir.
Diğer
taraftan, biz, tasarıda, yalnız, terörün silahlı mücadelesini
yapan güçlerimizi düşünmüşüz. Bizim parti olarak görüşümüz
şudur: Terörden etkilenen birimleri de, kişileri de buna katmak
gerekir. Örnek olarak sunmak gerekirse, özellikle, terörün kapsamı
içerisine girmeye zorlandığı bir bölgenin milletvekilli olarak,
ben, diğer kamu görevlilerimizin de terörden çok etkilendiklerini gördüm.
En az, kırsal kesimde mücadele eden bir subayımız, bir erimiz,
diğer bir polisimiz kadar terör bölgesindeki öğretmenlerimiz de, son
derece terörden etkilenmektedirler. Hatta “ya bu bölgedeki terörü bitirin ya da
ben, görevden almazlarsa mesleğimden bile istifa edeceğim; sabahlara
kadar uyku uyumuyorum, nöbet tutuyorum” diyen öğretmenlerimize,
ebelerimize rastladım. Onun için, Hükümetin, kısa sürede, bununla
ilgili olarak da mutlaka bir tasarı hazırlayarak Meclise getirmesi
gerekmektedir.
Kendi ilimden
-mutlaka, güneydoğudaki iller bundan daha çok etkilenmektedir- örnek
vermek istiyorum: 1995 yılında, Sıvas’a 322 öğretmen tayin
edildi; maalesef, 22 öğretmen gidebildi -kaldi ki Sıvas, terörde,
kontrollü bir bölgedir de-
diğerleri gitmedi. Bunun anlamı şudur: Öğretmen “benim
tayin olduğum köyde terör vardır, benim hayatî tehlikem vardır;
o nedenle gitmiyorum” demektedir. Şimdi, birinci derecede terörden
etkilenen bölgedeki tüm kamu görevlileri, yine Hükümet tarafından özel
olarak hazırlanacak bir yasa tasarısıyla ya da
bakanlıkların kendi yöntemleriyle, yeniden gözden geçirilmelidir.
Öğretmenler bunun içerisinde sayılabilir; ebe, hemşire
diğerleri sayılabilir; başka kamu görevlileri de bunun içerisinde
sayılabilir. Terörle mücadele edebilmenin altyapılarıdır
bunlar. Eğer, bir öğretmen, köydeki teröre destek veren ya da
yanlış uygulamalarda bulunan köylüyü iyi eğitemiyorsa, bu, biz
istediğimiz kadar silahlı mücadeleyi en güçlü şekilde
yapalım o bölgede terörün önüne geçemeyiz demektir.
Diğer
bir husus da şudur: Yine, köydeki terörden etkilenen, köyünü boşaltan
ya da köyünün bir kısmını boşaltıp bir
kısmında az bir insan kalan köylerimiz de bulunmaktadır. Köyü
komple boşalanlar, yeniden köye dönüşle ilgili proje nedeniyle
mutlaka desteklenmelidir. Buralardaki köylülerimizin o yörenin özelliklerine
göre, eğer hayvacılık yapacaklarsa hayvancılıkta,
tarımla iştigal edeceklerse o konuda desteklenmeleri de, takdir
edersiniz ki, terörün kırılması konusunda bir altyapı
olacaktır.
Kaldı
ki, köylerini boşaltıp kent içlerine gelen
yurttaşlarımızın birçoğunun çocuklarını
okula gönderecek paraları ve çocuklarına okuma olanağı
sağlayacak başka imkânları bile bulunmamaktadır. Bu nedenle
de, özellikle terörle ilgili kırsal bölgelerdeki yatılı bölge
okulları, mutlaka, kapasitelerinin üzerine çıkarılabilmesi için,
özel bir programla, Millî Eğitim Bakanlığınca ve diğer
kamu kuruluşlarımızın da katkılarıyla,
desteklenmelidir. Köyden şehire gelen, ama kendi çocuğunu okutamayan
yurttaşlarımızın bu ihtiyaçları, mutlaka göz önünde
bulundurulmalıdır ve bu sorunlar çözümlenmelidir.
Diğer
taraftan köyünü boşaltarak, kentine, ilçesine, kazasına ya da
özellikle terör bölgesine yerleşen -örneğin, Hâkkari’nin nüfusu, 3
katına çıkmıştır; ama, orada, sadece, terörden
etkilenip gelen insanlara yardım eli uzatan Sosyal Dayanışma
Fonu vardır; Sosyal Dayanışma Fonunun olanakları da,
maalesef, köylerini boşaltan insanlarımız için yeterli
değildir; o nedenle- o insanlarımızla ilgili diğer yeterli
tedbirler de alınmalıdır. Yeniden köylerine dönenler için,
mutlaka, köylerinin yeniden yapılması ve hayvanlarıyla ilgili ya
da başka iştigal konuları varsa onlarla ilgili şeylerin
yapılması da gerekmektedir.
Anavatan
Partisi sözcüsü değerli arkadaşım değindiği için, ben
de değinmek istiyorum. YÖK ve üniversite sisteminden memnun olmayan
öğrencilerin şikâyet etmeleri, bize göre, gayet doğaldır;
ama, bu şikâyetlerini, hukuk devleti ilkesi çerçevesinde ve yasalar
çerçevesinde yapmalarını ister ve bekler ve eğer iktidar
olsaydık, bunu sağlamak için de gerekli tedbirleri alırdık
diye düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu memleketin Cumhurbaşkanı bile,
hakkını, bir zamanlar, meydanlardan almıştır;
haksızlıklara karşı, o meydanlarda nutuk
atmıştır; bugün de, devletimizin en yüce katında
oturmaktadır. O nedenle, yasal çerçevede hak aramanın önüne -benim
izlediğim şekilde; ki, hoyrat bir şekilde- durmayı hoş
karşılamamız mümkün değildir.
Polisimiz,
elbette yasalar çerçevesinde görev yapacaktır, elbette yasalara uymayan ya
da toplum içerisinde kargaşa yaratan insanlara karşı gerekli
tedbirleri alacaktır; ama, akşamki manzaralar, sanıyorum, beni
üzdüğü kadar bütün parlamenter arkadaşlarımı da
üzmüştür. Yani, bir iki polisimizin... Polis de bizim çocuğumuz, öğrenci
de bizim çocuğumuz. Yani, onların birbirleriyle vuruşması,
onların birbirini kırması, sanıyorum, bizi üzdüğü
kadar sizleri de üzmüştür. Yani, o, orta noktayı bulmak
zorundadır.
Polis,
eğer eylem yapan başka örgütlere çok daha sevecen, çok daha
yumuşak davranarak onları etkisiz hale getiriyor da öğrencilerimize
karşı sert davranıyorsa, bunun, mutlaka belirli nedenlerinin
olması gerekir diye düşünüyorum. Ben, o nedenle, polisimizin, bu tür
olaylarda çok daha duyarlı olması gerektiğine ve en son çare
olarak bile itip kakmanın, dövüp vurmanın gerekli
olmadığına inanıyorum. Bunu da, hep beraber savunmak
zorundayız. Kaldı ki -bundan önceki eylemlerde de gördünüz-
başka örgütlerin, başka grupların çeşitli eylemleri oldu ve
polisimizin, onlara çok daha nezih davranmış olmasına
rağmen, öğrencilere bu kadar sert davranması çok hoş bir
davranış değildi. Öğrencilerin sokaklara dökülmesi,
alkışlanacak ya da ille dökülün denilecek bir hadise de
değildir; ama, eğer YÖK sisteminden ve eğitim sisteminden bu
gençlerimizin şikâyeti varsa, bunu da dikkate almak zorundayız; bunlardan
da ders çıkarmak zorundayız.
Değerli
arkadaşım “siyaset yapmasınlar, siyasî sloganlar
atmasınlar” dedi. Yani, nasıl olur?.. Gençlik siyaset yapmaz mı;
gençlik siyasî slogan atmaz mı? Sizler o çağdayken bunu
yapmadınız mı? Biz, Anayasaya uyum yasalarımızla
ilgili olarak “buyurun gelin, size gençlik kolları kuralım,
partilerimiz öksüz kaldı, sizin, partilerimizin içinde
olmamanızı bir eksiklik olarak görüyoruz” demiyor muyuz? Bu demek
değil midir bunun anlamı? Bütün afişlerimizi, bütün
bildirilerimizi asan bu gençlerimiz değil mi?
O nedenle,
biz, bu gençlerimize, haklarını aramanın daha iyi bir
şekilde, daha makul bir şekilde ve yasal çerçevelerde olması
gerektiğini anlatmalıyız, öğretmeliyiz ve onların
yasal haklarını aramalarındaki toplantılarından,
eylemlerinden de çekinmemeliyiz; ama, onları yasal zemine de mutlaka
çekmeliyiz diye düşünüyorum.
Bu
yasanın, başta, terörle mücadele eden askerlerimize, polislerimize,
diğer emniyet kuvvetlerimize hayırlı olmasını
diliyorum ve yasanın beraberinde, terörle mücadele edebilmek için -biraz
önce belirttiğim- yasadan etkilenen diğer kamu görevlilerinin ve
terör bölgesinde yaşayan insanların
sıkıntılarının da kısa sürede giderilmesini diliyorum.
Yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (CHP, ANAP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sıvas Milletvekili
Sayın Mahmut Işık’a teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, gruplar adına son söz, Demokratik Sol Parti
Grubunun.
Demokratik
Sol Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Hikmet Uluğbay
konuşacak. (DSP sıralarından alkışlar)
Sayın
Uluğbay, konuşma süreniz 20 dakikadır.
DSP GRUBU
ADINA HİKMET ULUĞBAY (Ankara) – Teşekkürler Sayın
Başkan.
Değerli
üyeler, hepinizi Demokratik Sol Parti Grubu adına saygıyla
selamlıyorum.
Üzerinde
görüşmelerimizi sürdürdüğümüz kanun tasarısı, ülkemizin bir
gereksinimine cevap verecektir.
Grubumuz
adına görüşlerimi ifadeye başlamadan önce, terörle mücadelede
şehit olanlara Allah’tan rahmet, geride kalan aile fertlerine de
sabır dilerim.
Bu mücadelede
gazilik rütbesine erişmiş olan insanlarımıza da toplumumuz
adına, hizmetleri için saygılar sunarım.
Gazilerimizin
ve şehitlerimizin aileleri toplumumuza emanet edilmiştir, toplumumuz
onlara sahip çıkma yükümlülüğündedir ve sahip çıkmaktadır.
O nedenle, bu mücadelede halen aktif olarak görevlerini sürdüren
insanlarımız, ülkemiz için büyük hizmetler ifa etmektedirler ve
onurlu bir görev görmektedirler. Bu insanlarımız, bizim
adımıza bu ülkenin korunması ve bütünlüğünün muhafaza
edilmesi için bu olağanüstü gayretleri gösterirken, bizden en ufak bir
maddî katkı beklemiyorlar; ancak, toplum olarak, bu olağanüstü
gayretleri nedeniyle bizim onlara ilave bir ödeme yapma yükümlülüğümüz
var. İşte, bu kanun, bizim, bu toplumsal yükümlülüğümüzün bir
nebze yerine getirilmesi amacına hizmet ediyor. O nedenle, isabetli
olmuştur, yerinde olmuştur ve Demokratik Sol Parti olarak bu yasa
tasarısını gönülden destekliyoruz. Ancak, bu yasayı
çıkardıktan sonra, meselenin önemli bir boyutuna çözüm getirmekle
birlikte, yine toplum olarak, yine Büyük Millet Meclisi olarak diğer
yükümlülüklerimizi de yerine getirmeye devam etmemiz gerekiyor.
Nedir bu
yükümlülüklerimiz: Her şeyden önce, bölgedeki ekonomik
yatırımlarımızı hızlandırmamız
gerekiyor. Bölge insanına iş olanaklarını yaratmamız
ve ekonominin içinde aktif katkılarını yapar hale getirmemiz
gerekiyor. Bu alanda yapacaklarımız, bir yandan sanayi
yatırımlarını bölgeye sevk ederken, diğer yandan yöre
halkının sanayi yatırımları yapma arzularına
devlet olanaklarıyla da destek vermektir. Bu alanda, sanayide
yapacağımız bu atılımların yanında, toplum
olarak, tarım sektörüne de bölgede önemli katkılar ve önemli imkânlar
vermek zorunluluğundayız. Bu alanda bölgede işgücüne imkân
yaratıp, bölgeyi göç vermekten kurtarır noktaya getirdiğimiz
takdirde, bölge ekonomik olarak ayaklarının üzerinde durmaya da
başlayacaktır. Bütün bu olanakları bir başka şeyle
daha destekleme yükümlülüğümüz vardır, o da, bölgedeki eğitim
kurumlarımızı çalışır halde tutmak ve özellikle,
bölge insanımıza meslekî beceriler kazandırmak suretiyle, biraz
evvel bahsettiğim yatırım alanlarındaki
katkılarını en yüksek düzeye çekebilmek için, meslekî-teknik
eğitim olanaklarını da bölgeye süratle götürmemiz gerekmektedir.
Bu bölgedeki
çocuklarımızın eğitimine bu olanakları verirken,
aynı zamanda, yurt imkânlarını da beraber götürmek
durumundayız. Bütün bunlardan kaynak esirgeyemeyiz ve esirgemememiz
gerekir.
Aynı
şekilde, bölgemizdeki sağlık bakım olanaklarını
da yine süratle geliştirip, yeni imkânlarla takviye etmek durumundayız.
Bütün
bunlara ek olarak, elbette, altyapı hizmetlerini, diğer
bölgelerimizde olduğu gibi, orada da yoğun bir şekilde
uygulamaya koymak ve yenilerini eklemek durumundayız. İşte,
bütün bunları beraber, birarada uyguladığımız
takdirde, bir yandan güvenlik güçlerimiz kendi görevlerini yaparken, biz de,
toplumun diğer kesimleri olarak, bölgeye diğer boyutlarıyla
katkımızı götürmüş olacağız. İşte, bu
bütünlüğü sağladığımız gün, terörle mücadelemiz
tam anlamıyla başarıya da ulaşacaktır.
Bu
anlayışla, bu kanun tasarısına desteğimizi
açıklıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve ANAP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan Ankara Milletvekili
Sayın Hikmet Uluğbay’a teşekkür ediyorum.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci
maddeyi okutuyorum:
375 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 28 inci Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı
MADDE 1. – 375 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin değişik 28 inci maddesinin (A) fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“A)
Sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilan edilen bölgeler veya Millî
Savunma ve İçişleri Bakanlıklarınca müştereken belirlenecek
kritik yörelerde özel harekât ve operasyon timi olarak görev yapan; Emniyet
Genel Müdürlüğü emniyet hizmetleri sınıfı kadrolarında
bulunanlar ile sözleşmeli uçuş personeline, subay, astsubay, uzman
jandarma ve uzman erbaşlara ve operasyonları fiilen sevk ve idare
eden karargâh ve bürolardan bu fıkra uyarınca alınacak
Başbakan onayında belirtilenlerde görevlendirilen personele 9000,
erbaş ve erlere 4500 gösterge rakamının memur
aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu
bulunacak aylık tutarı geçmemek üzere, fiilen görev
yapıldığı sürece ve bu süre ile orantılı olarak
ek tazminat, (B) fıkrasında yer alan tazminata ilave olarak
ayrıca ödenir.
Tazminat ödenecek yerleşim birimleri, aylık
veya günlük olarak ödenecek tazminat miktarları, tazminatın ödenme
usul ve esasları, hangi hallerde kesileceği Millî Savunma ve
İçişleri Bakanlarının müşterek teklifi, Maliye
Bakanlığının görüşü üzerine Başbakan onayı
ile tespit edilir.
Bu görevler nedeniyle meydana gelen sakatlık ve
yaralanmalarda tedavi süresince, hastalanmalarda ise hastanede geçen tedavi
süresince (yedeksubay, erbaş ve erler terhis edilseler bile) fiilen görev
yapma koşulu aranmaksızın ödeme yapılmaya devam edilir.
Ancak bu hallerdeki ödemeler hiçbir şekilde 12 ayı geçemez ve
3.11.1980 tarihli ve 2330 sayılı Kanun ile 28.2.1982 tarihli ve 2629
sayılı Kanun uyarınca ödenecek tazminat konusunda avans
verilmesi dışında kesin bir işlem yapılması
halinde de sona erer.
Devletin aktif istihbarat görevlilerinden bu
yerleşim birimlerinde emniyet ve asayişe yönelik olarak fiilen aktif
istihbarat görevi yapanlar hakkında da görevin risk ve zorluğuna göre
bu fıkra hükümleri uygulanır. Bunlara ödenecek ek tazminat
miktarı emsali personele yapılan ödemeyi geçmemek üzere doğrudan
Başbakanca belirlenir.
Bu tazminat kapsam dahilinde fiilen görev yapılan
sürelere göre hesaplanır ve ay sonunda ödenir.”
BAŞKAN
– 1 inci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
1 inci
maddeyle ilgili değişiklik önergesi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2 nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. – Bu Kanun yayımını takip eden
ayın onbeşinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
– 2 nci madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
2 nci
maddeyle ilgili değişiklik önergesi yok.
2 nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
3 üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN
– 3 üncü maddeyle ilgili söz isteyen?.. Yok.
3 üncü madde
üzerinde değişiklik önergesi yok.
3 üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Tasarının,
başta güvenlik güçlerimiz olmak üzere, yararlanacak olanlara ve
milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
(Alkışlar)
5. – Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi
İnceöz ve 22 Arkadaşının, Tütün Mamullerinin
Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun Teklifi ile Tütün ve Tütün
Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair 9.1.1991 Tarih ve 3694 Sayılı
Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/70, 1/5) (S. Sayısı : 17) (1)
BAŞKAN
– Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi İnceöz ve 22 Arkadaşının,
Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun Teklifi ile
Tütün ve Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair 9.1.1991
Tarih ve 3694 Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi
Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
Komisyon?..
Burada.
Hükümet?..
Burada.
Komisyon
raporunun okunup okunmaması hususunu oylarınıza
sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.
Teklifin
tümü üzerinde, gruplar adına ilk söz, Demokratik Sol Parti Grubu sözcüsü
Sayın Hikmet Sami Türk’ün.
Sayın
Türk, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
Konuşma
süreniz 20 dakikadır.
DSP GRUBU
ADINA HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu kanun teklifi -daha önce, komisyonda,
öncelikle görüşülmesi yönünde karar alındığı halde-
uzun zamandır gündemde bekleyen bir teklifti.
Bu teklif,
aslında, daha önce, 9.11.1991 tarih ve 3694 sayılı Kanun olarak
Yüce Meclisten geçmiş; ancak, dönemin Cumhurbaşkanı rahmetli
Turgut Özal tarafından, Anayasanın 89 uncu maddesine göre, bir daha
görüşülmek üzere Meclise iade edilmişti.
(1)
17 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Şimdi
görüşülmekte olan kanun teklifi, Cumhurbaşkanının geri
gönderme yazısındaki uyarıları dikkate alan,
değerlendiren ve yeni bazı hükümler getiren bir tekliftir.
Hepimizin
bildiği gibi, insanlık, daha doğrusu eskidünya, Amerika’nın
keşfiyle tütünle tanışmıştır ve o zamandan beri,
tütün, eskidünyaya, yani, Avrupa, Asya ve Afrika ülkelerine de gelmiş,
yetiştirilmiş ve insanlar tarafından keyif verici bir madde
olarak kullanılmıştır.
“Tütün
mamulleri” terimi geniş bir kavramdır; sigarayı, puroyu, pipoyu
veya başka maddeleri içermektedir. Çeşitli nedenlerle, insanlar tütün
mamullerini kullanmaktadır; kimi keyif için, kimi efkârlanmak için, kimi
toplumsal bir vesile dolayısıyla içmek için. Ancak, bunun
zararlı bir alışkanlık olduğu konusunda, hiç kimsenin
tereddütü yoktur. Bugün, artık, sigaranın başta kanser olmak
üzere çok çeşitli hastalıklara neden olduğu, ölümlere yol
açtığı herkesçe bilinmektedir. Tütün mamulleri, aynı
zamanda, onları kullananların bir harcama yapmasına ve maddî
zararına da neden olmaktadır. Böylece, tütün mamulleri, insanlar için
çeşitli yönlerden zararlı bir alışkanlıktır.
Şüphesiz,
yetişkin insanlar böyle bir tercihte bulunabilir. Nitekim,
Cumhurbaşkanının geri gönderme yazısında da, kanunun,
bütünüyle, kişilerin özgürce seçme hakkını ellerinden
aldığı; oysa, insanların verecekleri kararlara
yardımcı olmanın, sonuçta aldıkları karara saygı
duymanın asıl hedef olması gerektiği belirtilmişti.
Anayasamızın
17 nci maddesiyle güvence altına alınan, insanın
kişiliğini serbestçe geliştirme hakkı, yetişkin
insanlar bakımından, böyle bir zararlı maddeyi kullanma
hakkını da içerebilir; ancak, bunu, yetişkin olmayanlar
bakımından söyleyemeyiz veya böyle bir maddeyi kullanmak istemeyen,
onun zararlı etkilerine maruz kalmak istemeyen insanlar
bakımından söyleyemeyiz. Gerçekten, tütün mamulleri
kullanılırken, örneğin sigara içilirken, bunun zararını,
yalnız ondan keyif alan veya onunla efkârlanan insan değil, aynı
zamanda, onun yanında bulunanlar da, duman altında kalanlar da
çekmektedir ve bildiğiniz gibi “pasif içici” dediğimiz bu kimseler,
tütün mamullerinden, onları doğrudan doğruya içenler kadar
değilse bile, ona yakın bir ölçüde, yüzde 40 ilâ yüzde 80
arasında, olumsuz yönde etkilenmektedir. O nedenle, insanların bir
hakkı kullanırken, Anayasanın 12 nci maddesinin ikinci
fıkrasında belirtildiği gibi, topluma, ailelerine ve başka
insanlara karşı olan yükümlülüklerini de göz önünde tutmaları
gerekir; ama, ne yazık ki, bu, her zaman kendiliğinden
gerçekleşen bir olay değildir. O nedenle, devletin, birçok ülkede
gördüğümüz gibi, bu konuyu ele alması ve düzenleme yapması
zorunluluğu doğmuştur. Aslında, Anayasamız, devlete bu
konuda görevler yüklemektedir. Nitekim, 56 ncı maddeye göre, devlet,
insanların sağlıklı bir çevrede yaşamasını
sağlamakla yükümlüdür; insanların beden ve ruh sağlığını
gerçekleştirmekle yükümlüdür. Yine, Anayasanın 58 inci maddesine göre
devlet, gençleri uyuşturucu ve zararlı maddelerden korumakla
yükümlüdür.
İşte,
bütün bu ilkeler, devlete, tütün mamulleri gibi, hem onları kullananlar
hem de özellikle başkaları -pasif içici dediğimiz kimseler-
bakımından düzenlemeler yapma zorunluluğunu
doğurmuştur. Zaten, Anayasanın 13 üncü maddesinde
belirtildiği gibi, bütün hak ve özgürlükler, genel
sağlığın korunması düşüncesiyle
sınırlanabilir; ancak, bu sınırlama, yasayla olmak
zorundadır. İşte, bu yasa teklifi böyle bir düzenleme getirmektedir.
Bir yanda
sigaradan zevk alanlar veya başka bir nedenle içenlerin menfaatları,
öbür yanda da kendileri içmedikleri halde sigaranın olumsuz etkilerine
maruz kalanların menfaatları vardır. Bu menfaatlar
arasında, bu farklı çıkarlar arasında bir denge kurulması
zorunludur. Bir yandan sigaranın olumsuz etkilerinin, özellikle onu
istemeyen insanlar üzerinde iradeleri dışında olumsuz etki
yapması önlenirken, her şeye rağmen onu kullanmak isteyen
yetişkin insanlara da bu olanağı tanımak gerekir.
Çeşitli ülkelerde yapılan düzenlemeler bu yöndedir; ama, kural,
sigara içmenin aslında yasak olmasıdır. İçmek isteyenler
için ise bu olanağın sağlanması gerekir; bu da, onlara
ayrı yer ayrılması, örneğin, ayrı salon
ayrılması, trende ayrı kompartıman ayrılması gibi
düzenlemelerle sağlanmaktadır.
Tütün
mamullerinin zararlı etkilerini önleme konusunda, bugün, birinci dünya
ülkeleri denilen, ekonomik bakımdan gelişmiş ülkelerin yüzde
95’inde bu konuda çeşitli düzenlemeler olduğunu görüyoruz. Buna
karşılık, gelişme yolundaki ülkelerin sadece yüzde 24’ünde
bu yönde düzenlemeler vardır. Gelişmiş ülkelerdeki
düzenlemelerin ve sigaranın zararları konusunda insanlarda
oluşan bilincin etkisiyle sigara tüketiminin, tütün mamulleri tüketiminin
azaldığını görüyoruz. O ülkelerin güçlü, çokuluslu sigara
tekelleri, üçüncü dünya ülkeleri dediğimiz, ekonomik bakımdan az
gelişmiş ülkelere yönelmişlerdir ve o ülkelerde -üçüncü dünya
ülkelerinde, ekonomik bakımdan az gelişmiş ülkelerde- tütün
mamulleri tüketiminin son yıllarda giderek arttığı, çok
çarpıcı biçimde görülmektedir. Türkiye de bu etkiyi yaşayan
ülkelerden biridir. Türkiye’de yabancı sigara ithalinin serbest
bırakılmasıyla yabancı sigara tekellerinin çok çekici
reklamlarla, çok değişik promosyon araçlarıyla, özellikle
gençlerde sigara tüketimi eğilimini yarattığı çok açık
bir gerçektir. İşte, Türkiye, şimdi, insanlarını,
gençlerini korumak durumundadır.
Yapılan
bir araştırmaya göre, ekonomik bakımdan az gelişmiş
ülkelerde tütün mamullerinin zararlarını önleyici düzenlemeler
yapılmamasının nedenleri arasında, bu çokuluslu dev sigara
tekellerinin oralarda yetkili makamlarda bulunan kişilere rüşvet
verdikleri dahi vardır. Örneğin, bizdeki Sermaye Piyasası
Kurulunun bir modeli olan Amerikan Menkul Kıymetler ve Kambiyo Dairesi
önünde yapılan açıklamalarda, Amerika’nın başlıca
sigara tekellerinin, az gelişmiş ülkelerde tütün mamulleri
kullanılmasının önlenmemesi yolunda rüşvetler verdiği
açıkça itiraf edilmiştir. Şüphesiz, Türkiye bakımından
böyle bir şeyi düşünmek istemeyiz ve yasa koyucu, bu konuyu,
işte, bugün ele almış bulunmaktadır.
Gelişmiş
ülkelerdeki düzenlemeleri dikkate aldığımız zaman, tütün
mamulleri konusundaki yasakların, başlıca şu kategorilerde
olduğunu saptayabiliriz: Önce, reklamlarda bir kısıtlamaya gidildiğini
görüyoruz. Kapalı yerlerde, çok sayıda insanın
çalıştığı yerlerde, tütün mamulleri tüketiminin
yasaklandığını görüyoruz. Sağlık ve eğitim
kuruluşlarında, hastanelerde, okullarda sigara içilmesinin, tütün
mamulleri kullanılmasının yasaklandığını
görüyoruz; taşıma araçlarında durum aynı. Küçüklere
satış yasağı konulduğunu görüyoruz; örneğin, 18
yaşından küçüklere tütün mamulleri satışının
yasaklandığını görüyoruz.
İşte,
şimdi, bizde getirilen ve görüşmekte olduğumuz kanun teklifi de,
başlıca, bu yönde hükümler getirmektedir. Aslında, çeşitli
hükümetlerin, sigara konusunda veya genel olarak tütün mamulleri konusunda bir
çelişki içerisinde olduğu da bir gerçektir; çünkü, devlet, bir yandan
sağlık nedeniyle, insanların korunması nedeniyle böyle
düzenlemeler yaparken, öbür yandan tütün ekicilerini korumak zorundadır.
Bu tütün mamulleri dolayısıyla, devletin birtakım
kazançları vardır; vergi kaybından çekinmektedir; ama, bütün bu
çelişkili çıkarlar arasında, devletin asıl görevi,
ülkesinde sigara içilmemesini bir kural; ama, sigara içenlere de bu
olanağı, başkalarına zarar vermeyecek biçimde sağlayan
bir düzenleme getirmesidir; çeşitli menfaatlar, ancak böyle
dengelenebilir.
Türkiye’de,
yabancı sigara ithaliyle başlayan gelişmenin, başka bir
sonucu da olmuştur. Türkiye’de, tütün mamulleri içiminde, özellikle sigara
içiminde içim zevki değişmiştir. Eskiden, Türkiye, dünyanın
en kaliteli tütün ürünlerini başka ülkelere ihraç eden bir ülke idi.
Gerçekten, Türk tütünü veya şark tütünü olarak bilinen tütünler, yüksek kaliteli,
güzel aromalı, nikotini ve katranı az tütünlerdir ve bu tütünler,
dünya piyasalarında sigara harmanlarında kullanılırdı;
ancak, İkinci Dünya Savaşı ertesinde, Amerika Birleşik
Devletlerinin dünyada her alanda kazandığı üstünlüğün bir
sonucu olarak, Virginia ve Burley tütünleri içimi zevki Avrupa ülkelerine
yayılmıştır ve bizde yabancı sigara ithalinin serbest
bırakılmasıyla Türk tüketicisinde içim zevki Virginia ve Burley
tütününe doğru dönmüş bulunmaktadır.
Bunun önemli
bir sonucu var: Artık, Türkiye’de yabancı sigara fabrikaları
kurulmaktadır. Türk şirketleriyle ortaklıklar kurulmuştur
ve yabancı markalı sigaralar, artık Türkiye’de imal edilmektedir
ve böylece, eskiden dünyaya tütün ihraç eden ve bir zamanlar başlıca
ihraç maddesi tütün olan Türkiye, şimdi yabancı ülkelerden gayrimamul
tütün ithal eder durumdadır. Yıllık tütün ithali miktarı 30
bin tonu geçmektedir. 1 kilo ithal tütünün fiyatının 7 dolar
olduğunu düşünürseniz, Türkiye, bu nedenle dışarıya
gayrimamul tütün için yılda 210 milyon dolar ödemektedir. Bunun, Türkiye
için ağır bir bedel olduğunu görmezlikten gelemeyiz.
Böylece,
sigara tüketimi ya da genel olarak tütün mamulleri tüketiminin Türkiye’ye
zararları, yalnız insan sağlığı
bakımından değil, aynı zamanda, Türkiye’nin dış
ödemeler dengesini bozucu etkileri ve döviz kaynaklarını israf edici
etkileri bakımından da söz konusudur. O nedenle, konuyu, ekonomik
boyutuyla da dikkate almak zorundayız. Dolayısıyla, getirilen
düzenleme, bu amaçların gerçekleşmesine hizmet eder nitelikte
olmalıdır.
Bizde, daha
önce, bu konuda bazı hükümlerin
çıkarıldığını görüyoruz. Bunlardan birisi,
8.8.1986 tarih ve 86/10911 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına ekli
Yaprak Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimi, Satışı ve
İthalatı, Fon Alınması ve Bu Fonun Kullanılmasına
Dair Usul ve Esaslarda yer almaktadır. Buna göre, sigara paketlerinin
üzerine “Sağlığa Zararlıdır” ifadesinin konulması
gerekmektedir. Ayrıca, sigara ve her çeşit tütün mamullerinin, radyo,
televizyon ve devlete ait hertürlü kurum ve kuruluşlar aracılığıyla
reklamının yapılması da yasaklanmıştır.
Geçenlerde görüştüğümüz ve kabul ettiğimiz Karayolları
Trafik Kanununun 48 inci maddesinde yapılan bir değişiklikle de,
toplutaşıma araçlarında sigara içilmesi
yasaklanmıştır. İşte, aceleyle kanun yapmanın bir
örneği; sigara içmek yasak; ama, puro içmek yasak değil, pipo içmek
yasak değil.
BAŞKAN
– Sayın Türk, konuşma sürenizin son 2
dakikasındasınız.
HİKMET
SAMİ TÜRK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Getirilen
kanun teklifi, genel nitelikte bir kanun teklifidir ve
Cumhurbaşkanının geri gönderme yazısında belirtilen
noktaları dikkate alan, değerlendiren ve o yönde hüküm getiren bir
tekliftir; ancak, bu teklifin bazı eksikleri var; özellikle, sigara
içilmesi ya da tütün mamulleri kullanılması yasağı konusundaki
uyarılara rağmen o yolda devam edenlere, bulunduğu yerden
dışarı atılması, uzaklaştırılması
dışında herhangi bir yaptırım getirilmemiştir.
Oysa, bu uyarıyı yapmayan kimseye, örneğin, bir kahvehane
sahibine ceza gelmektedir. Sanıyorum ki, bu cezaların etkili
olabilmesi için, caydırıcı olabilmesi için, uyarıya
rağmen, sigara kullanmakta devam edenlere de aynı cezanın
verilmesi gerekir. Nitekim, Cumhurbaşkanının geri gönderme
yazısında “uyarı olmadan ceza vermenin doğru
olmayacağı” belirtilmiştir. Şimdi, yasa teklifinde
uyarı yapılması da öngörülmüş bulunmaktadır.
Öte yandan,
reklam yasağı konusundaki düzenlemenin de oldukça
sulandırılmış olduğu görülmektedir. Gönül isterdi ki,
o konuda, daha tutarlı bir düzenleme getirilsin; ama, genel çerçevesi
itibariyle, böyle bir yasanın çıkarılması son derece
gereklidir, yararlıdır. Hatta, denilebilir ki, bu yasanın
çıkarılmasında geç kalınmıştır.
O nedenle,
Yüce Meclisin, böyle bir yasayı çıkarırken birlikte hareket
edeceği inancıyla, hepinizi, Demokratik Sol Parti Grubu ve
şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN
– Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan Sayın Hikmet Sami
Türk’e teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Sayın Ahmet Küçük; buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Konuşma
süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU
ADINA AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tütün
mamullerinin zararlarının önlenmesine dair yasa teklifi
hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak üzere
huzurlarınızda bulunmaktayım.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, bu yasa teklifinin getirilmesindeki temel
amaç, teklifin 1 inci maddesinde de -amaç maddesi- çok açık bir
şekilde açıklandığı üzere, esas olan,
insanlarımızı, tütün ve tütün mamullerinin zararlarından
korumak; temel amaç budur ve bu amaca giden yolda, ne gerekiyorsa, onların
yapılmasıdır; hangi önleyici ve koruyucu tedbirleri almak
gerekiyorsa, onları almaktır. Esas olan, özellikle
alışkanlığı teşvik ve tahrik edecek reklam ve
tanıtım kampanyalarını önlemek ve
yaygınlaşmaların önüne geçmektir. Bu nedenle, Yasa,
sağlık, eğitim-öğretim ve kültür hizmeti veren yerlerde ve
de kapalı spor salonlarında, ayrıca,
toplutaşımacılık yapılan her türlü nakil
vasıtalarında ve bunların bekleme salonlarında, kamu
hizmeti yapan kurum ve kuruluşlarda, beş veya daha fazla kişinin
görev yaptığı mekânlarda, tütün ve tütün mamullerinin içilmesini
yasaklamaktadır; ancak, sigara içecek olanlara, kullanacak olanlara,
ayrıca, bu yerlerde sigara içme mekânları sağlanmasını
da şart koşmaktadır; yani, sigara içenleri de büyük bir
baskı altına almamakta, çağdaş bir yaklaşım
sergilemektedir. Bu anlamda, Yasa, bir yandan kişilerin
sağlığını korumak yolunda gerekli tedbirlerin
alınmasını önerirken, diğer yandan da, onların
sağlıklı bir çevrede yaşamalarını sağlamak
ve çevre kirliliğini önlemek gibi daha ileri bir amacı da bünyesinde
taşımaktadır. Bu bağlamda, söz konusu Yasa, Anayasamızın
56 ve 58 inci maddelerinin hayata geçirilmesini de içermektedir.
Böylesine
doğru, kapsamlı ve çağdaş amaçları kucaklayan
Yasanın, gençlere yönelik çok olumlu etkileri olacak önlemleri de
mevcuttur. Tabiî, bunları tek tek sıralayıp çok vaktinizi almak
istemiyorum; bunlar, hepimizin malumu olan şeylerdir.
Değerli
milletvekilleri, elbette ki, tütün ve tütün mamullerinin zararlarının
önlenmesiyle ilgili olumlu yönde söylenebilecek, her sağduyulu
insanın söyleyebileceği, belli bilgi birikimine ve eğitim
seviyesine ulaşmış her insanın söyleyebileceği çok
şey vardır; yararları, insanlığa ve
insanımıza sağladığı faydaları konusunda
saatlerce konuşulabilir; esasen, bunlar bilinmeyen şeyler, bilinmeyen
iddialar ve savlar değildir; her gün, kendi aramızda yaptığımız
sohbetlerin de konusunu teşkil etmektedir; belli eğitim düzeyine gelmiş
herkes de bunları gayet iyi bilmektedir. Ancak, bilinen ve
tartışılan bu bilgiler, Parlamentomuzda, ilk kez
kodlaştırılıyor ve bir yasa halinde düzenleniyor.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, uygar ve çağdaş bütün toplumlar,
tütün ve tütün mamullerinin zararlarından toplumu, çevreyi, gençlerini
koruma konusunda, yıllar önce, bu tedbirleri almışlar ve benzeri
yasaları kendi ülkesinin şartlarında kabul ederek,
alışkanlıkları azaltmaya ve
giderek ortadan kaldırmaya yönelik tedbirleri ortaya
koymuşlardır; bunları, hepimiz biliyoruz. Ne var ki, birçok
konuda olduğu gibi, bu konuda da, biz, çok geç kaldık. Bugün, bütün
dünyada, bilimsel bir gerçek olarak bilinmekte ve kabul edilmektedir ki, kanser
hastalıklarının -özellikle solunum yollarında ve
akciğerlerde görülen kanser hastalıklarının- hemen hepsinin
altyapısında tütün ve tütün mamullerinin içilmesi ve
kullanılmasıyla ilgili sıkıntılar yatmaktadır.
Yalnız kanser değil, daha pek çok ölümcül hastalığın
ve sakat kalmanın altyapısında, hep tütün mamülleri vardır.
Yani, çok genel rakamlar, burada konuşmalar içerisinde verildi; ama, en
iyimser rakamlarla, Türkiye’de, her yıl 160 bin kişinin, dünyada da
en az 13 milyon kişinin sigara içmek yüzünden aramızdan
ayrıldığını hepimiz biliyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, ölüm bir tarafa, birçok insanımız da, bu
konuda, bu nedenden dolayı sakat kalmakta ve ülkemizin sağlık
harcamalarının önemli bir miktarını da sigara ve tütün
kullanımından dolayı bu harcamalar oluşturmaktadır. Bu
rakamlar bilinen rakamlardır, bu söylediklerim hepimizin bildiği
şeylerdir. Ya bilmediklerimiz, ya bu konunun uzmanlarının
bildikleri; bunlar, bunun çok daha üstündedir, bunları hepimiz biliyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bu teklif, bir defa çok geç kalmış bir
anlayışı yansıtıyor, Türkiye’de çok geç
alınmış tedbirleri yansıtıyor. Buna rağmen,
bugün, bu yasanın çıkıyor olması hepimiz
açısından sevindirici bulunmalıdır. İnanıyorum,
bu işe, sigara içmeyenler kadar -yani, bu işten dolaylı zarar
görenler kadar- benim de içinde bulunduğum sigara içenler de çok memnun
olacaklardır; ben, bu vicdanî rahatlığı
taşıyorum. (Alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, tabiî, bir de burada, sigara konusu, tütün konusu
konuşulurken Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunun bir üyesi
olarak tütüncüye değinmeden de geçemeyeceğim. Ülkemizde çok önemli
bir nüfus, tütün tarımıyla uğraşmakta ve ülkemizde
yıllardır tütüncünün en büyük sorunlarından veyahut da ülkemizin
bu konudaki en büyük sorunlarından bir tanesi de, devletin elindeki tütün
stoklarının, özellikle kalitesiz tütün stoklarının
yıldan yıla artması ve stok maliyetlerimizi
artırmasıdır. Bu konuda hepimizin bildiği gibi,
birtakım tedbirler gündeme getirilmiş ve kota uygulaması, yani
ekimde sınırlama uygulaması
başlatılmıştır. Bu kota uygulamasında benim
gördüğüm en büyük yanlışlık bir genellemeye gidilmiş
olmasıdır; yani, her yerde tütün ekiminin belli bir oranda
sınırlandırılması yoluna gidilmiştir. Bu, bence
çok uygun bir davranış değildir. Bence, tütünden başka
ürünün olamayacağı arazilerde tütün üretimini teşvik etmek veya
desteklemek, ama muadil ürünlerin yetiştirilebileceği alanlarda,
üreticileri, o ürünlerin yetiştirilmesi yolunda teşvik etmek
gerekmektedir. Buların çok doğru
yapılamadığını, çok iyi hesaplanamadığını
görüyoruz ve bu nedenle tütün üreticilerimizin sıkıntı içerisine
düştüklerini görüyoruz. Bir de, muadil ürünleri üretme durumunda kalan
çiftçilerimizin, bu ürünleri yetiştirmekteki bilgi birikimlerinin yeterli
olmadığını görüyoruz. Seçim bölgem Yenice yöresinde
yetişen, Türkiye’nin en güzel tütünü olan ve “Agonya” diye tabir edilen
tütünün yerine biber tarımı teşvik edilmekte; ama, bu sene ve
birkaç yıldır biber ekenler de perişan olmaktadır; yani,
yerine ekilen ürünlere devlet sahip çıkmadığı ve böyle bir
politikası olmadığı için, maalesef, tütün üreticileri büyük
bir çaresizlik içerisinde kalmaktadır. Yani, devletin, hem biber
üretiminin daha yoğun ve iyi bir şekilde yapılması yolunda
bilgi akışını sağlama görevi var hem de tütünün yerine
muadil olarak önerdiğimiz ürünlerin alımında ve zarar etmeden
elinden çıkarmasında üreteciye yardımcı olması
gereği var diye düşünüyorum; bu konuyu da burada belirtmeden
geçemeyeceğim.
Değerli
arkadaşlarım, bu duygu ve düşüncelerle yasa teklifine Grup
olarak olumlu oy vereceğimizi ifade ederken, bütün milletvekillerini, bu
çağdaş, uygar, yalnız bizim insanımızın
değil, tüm dünya insanlığının yüzakı olan bu
yasanın oluşmasına katkı vermenizi diliyorum. Bu
yasanın oluşmasında teknik katkılarda bulunan siyasetçi ve
teknisyenlere teşekkürlerimi sunuyorum. Bu anlayış içerisinde,
Parlamentomuzun, bu yasanın
oluşmasında oy veren tüm parlamenterlerimizin ileride gurur
duyacakları bir iş yapmış olacaklarına
inanıyorum.
Hepinizi en
derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın Ahmet
Küçük’e teşekkür ediyorum.
Şimdi,
söz sırası Refah Partisi Grubunun; Refah Partisi Grubu adına
Sayın Ahmet Feyzi İnceöz konuşacak.
Buyurun
efendim. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın
İnceöz, konuşma süreniz 20 dakikadır.
RP GRUBU
ADINA AHMET FEYZİ İNCEÖZ (Tokat) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; beş seneye yakın
bir zamandır, takibim altında olan Tütün Mamullerinin
Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun Teklifimiz üzerinde Grubum
adına konuşmak üzere, huzurlarınızda
bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum, biraz önce
grupları adına konuşan çok değerli arkadaşlarıma
da, hassaten, teşekkürlerimi arz ederek konuşmama başlamak
istiyorum.
Bilindiği
gibi, bu davanın kökeni çok eskilere gitmekte, son 50 yıldır
daha bilinçli olarak gündeme girmiş ve mücadeleler
yoğunlaşmıştır. Kendilerine uygar denilen ülkelerin,
aldıkları önlemlerle, tütün mamullerinin zararlarını en aza
indirdiklerini özlemle takip etmekte ve görmekteyiz.
Ülkemizde
ise, üzülerek belirtmek gerekirse, her konuda olduğu gibi, burada da, hem
halk olarak hem de kurumlar olarak çok gerilerde kalmış
durumdaydık. Sigara içimi, büyük bir pervasızlıkla kapalı
yerlerde de sürüp gitmekte, bunun zararlarından içmeyenler de nasiplerini
fazlasıyla almaktaydı. Özellikle, yoksul kesimin, sigara içiminde
büyük bir potansiyel oluşturduğunu üzüntüyle gözlemlemekteyiz.
Burada
amacımız, şimdilik hiç değilse içmeyen kesimin zarardan
korunmasıdır. Hiçbir zaman sigaranın yasaklanması gibi
olmayacak bir düşüncenin peşinde değiliz; böyle bir şeyin
ütopik olduğu bilincindeyiz. Bu bakımdan, tüm uyarılara
rağmen kendilerini zehirlemekte ısrar edenlerin kişisel
özgürlüklerine bir şey diyemiyoruz, diyemeyiz de; ama, bu özgürlük
kullanılırken, karşı yönde bulunan birçok başka
insanın da hak ve özgürlüğüne saygı beklemek hakkımız
olmaktadır. Yine üzülerek ifade etmek gerekirse, bunu temin etmek de,
şu andaki nezaket kuralları içerisinde mümkün olmamakta.
İşte, kanun teklifimizi de bu yüzden huzurlarınıza
getirmiş bulunmaktayız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yasaktan,
cezadan, istatistikten, kanser ihtimalinden bahsederek korkutmanın pek
etkili olmadığı kanaatini taşıyorum. Aslında,
sigara içenlerin yüzde şu kadarı kanser, yüzde bu kadarı kalp
hastası olur denileceği yerde,
her sigara içenin ve de sigara içilen ortamda bulunanların, mutlaka
başına gelecek problemler somut olarak vurgulanmalıdır.
Sigaranın bütün damarları daralttığı, bu yüzden tüm
organların kan yoluyla beslenmesinin gerilediği, her tiryakiye, her
fonksiyonunun mutlaka zayıflayacağı gerçeği, gerçekçi
üsluplarla anlatılmalı. Her sigara tiryakisi daha çabuk bunayacak,
merdiven çıkamayacak, öksürükten, nefes darlığından
şikâyeti olacak, göğüs ağrıları olacak, kalp
ağrıları olacak, seks bakımından gerileyecek,
bunların hiçbirisinden uzak kalamayacaktır.
Aslında,
bu konuda söylenecek sözlerin çok olduğunu biraz önce ifade etmiştim.
İsterseniz konuya başka bir yönden bakalım ve bu konu ne yönden
daha önemlidir; o bakış açısıyla bir değerlendirmeye
bakalım.
Sigara
içmek, kişisel bir hak ve özgürlük değildir; çünkü, sigara içen
insan;
1-
Çevresini,
2- Ülkesini,
3-
Ekonomisini
ilgilendirmektedir.
Çevre, ülke ve ekonomi... Bu üçgen içerisinde görüldüğü gibi, sigara,
sadece, bir hak meselesi veyahut da özgürlük meselesi değil; bir ticarî
konu ve ülke sorunu haline gelmekte.
Değerli
arkadaşlar, ülkemizde, şu anda bilinen ve ülkemizin birinci problemi
olarak gündeme aldığımız terör nedeniyle can kaybı
konusunda 2-3 bin veya 5 bin; trafik teröründe 6-7 bin, 10 bin
rakamlarını veriyoruz; oysa ki “sigara terörü” diye
tanımlayacağımız olay da ise, 100 binin üzerinde
rakamları ifade etmek durumunda kalıyoruz. Dikkat ederseniz, bu
rakamlar korkunç boyutlardadır ve bu durumun önlenmesi konusunda, biraz
önce değerli arkadaşlarımızın da ifade ettikleri gibi,
Anayasanın amir hükümleri gündeme gelmekte ve şimdiye kadar, bu
konuda, devleti temsil eden hükümetlerin gereğini yerine getirememe
noksanlıklarını gözlemlemekteyiz.
Ne deniliyor
Anayasanın 56 ncı maddesinde: “Herkes, sağlıklı ve
dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi
geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre
kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir” deniliyor.
Yine,
Anayasanın 58 inci maddesinde: “Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden,
uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü
alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri
alır” denilmektedir. Tabiî, burada “sigara” veya “tütün” kelimesi geçmiyor
diyeceksiniz. Orada, hemen bir kelimenin altını çizmek istiyorum:
Bugün, Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere, Batı
ülkelerinde, sigara, uyuşturucular arasında
vasıflandırılan bir kötü alışkanlık olarak
geçmektedir.
Değerli
arkadaşlar, şu anda, sigaranın bir keyif aracı
olmadığını ifade ettik, kâr aracıdır dedik.
Sigaranın, ülkemizde halk sağlığına verdiği zarar
trilyonlar seviyesindedir. Yine, şu anda -rakamları her yıl
değiştiği için ve de sağlıklı istatistiklerin
yapılmadığı bir ortamda- hemen oransal olarak ifade
edebiliriz ki, getirdiği kâr diye vasıflandırılacaksa;
yani, üretiminden ve bunun ticaretinden elde edilen, kâr diye
vasıflandırılan kısımla, zarar kısmı
arasındaki fark, her yıl sağlanan kârın tam dört katını
kapsamaktadır. Bunlara sağlık masrafları ilave
edilmiş, daha doğrusu, sağlık masrafları hesaplanarak
yapılmış; aslında -ölüm vakalarını, tabiî, ölümün
bedelini veya sakatlıkların bedelini veya insanlar üzerine
getirmiş olduğu tahribatların rakamsal bedellerini buralara aktarmak
mümkün değil. Bacağı kesilen bir insanın ekonomiye getirmiş
olduğu veya sakatlar sınıfına giren insanların
ekonomiye getirmiş olduğu zararları saymıyoruz- sadece,
sigaranın yapmış olduğu bu zararlara yönelik, işte
kanser tedavisindeki, kalp hastalıkları tedavisindeki, solunum
hastalıkları tedavisindeki götürüsü, getirdiği kârın dört
misli; çok korkunç bir rakam; yani, bunda devletin de bir faydası yoktur.
İşte
bunu hissedenler -başta Amerika Birleşik Devletleri- gerekli
tedbirlerini almışlar ve millî bir mesele haline getirmişler; bu
konuda çok önemli, güzel mücadeleler vermişler. İşte, yakın
tarihimizde de bilindiği gibi, Clinton, seçim kampanyasında çok etkin
bir mücadele sürdürerek halkının desteğini
almıştır. Tabiî, Amerika’da çok güzel rakamlar var; istatistikî
rakamlar oralarda daha sağlıklı olduğu için çok şeyler
söylenebilir.
Hemen, oraya
geçmişken, bakın, yine Amerika’da yapılan bir istatistikte
deniliyor ki -üç tane kırk kelimesi var- “kırk yaşın
üstünde, günde kırk tane sigara içen ve kırk sene sigara içen bir
kişide kansere yakalanma riski yüzde 75” rakam korkunç tabiî.
Sadece
kanserle korkutmak da bir şey değil; ben konuşmamın
başında söylediklerimle belki tezata düşüyorum “korkutmakla bir
yere varılmaz” demiştim; ama, bunları söylemeden de edemiyoruz;
çünkü, testi kırıldıktan sonra çaresi yok ve ilerde ülke
ekonomisine büyük zarar verir. Özellikle, kanserin, ülkemizde -biraz önce söyledim, istatistikî rakamlar da
önümüzde- 2000’li yıllarda
dikkatimizi çekecek ölçüde büyük bir patlamanın, kötü bir felaketin
habercisi olduğunu üzülerek ifade edelim.
Kanser
tedavisinde kullanılan kemoterapik ilaçlar ve teşhisinden tedavisine
kadarki aşamalarda, inanın, büyük döviz kayıplarına ve
-oransal olarak söylediğim rakamı hep dile getirmek zorundayım- öylesine açmaza ve sıkıntıya
sokuyor ki -biraz önce söyledim- gelişmiş ülkeler diye
tanımladığımız ülkeler, bu konuda her türlü önlemini
almış; tabiî, oradaki sigara firmaları, sigara tröstleri, üçüncü
dünya ülkeleri dediğimiz -içerisinde ülkemizin de olduğu- ülkeleri de
içine alan pazar alanları haline getirip, orada
satamadıklarını veyahut da başka alanlardaki zulümleri
yetmiyormuş gibi, bu alanda da üçüncü dünya ülkelerini kurban olarak
seçtiklerini ifade edebiliriz. Bu açıdan da, bu mesele, bir millî
meseledir ve bu konuyu da uluslararası boyutta düşünmek
gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Mesleğim
doktorluk; ben, bu kanun teklifini hazırlarken -rahmetli Turgut
Özal’ın veto gerekçelerini- biraz önce grup adına konuşan
değerli arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi,
gerçekten takdirlerine de mazhar olduğumuz ve de elbette mükemmellikten
nasibini çok alan bir kanun teklifimiz -noksanlıklar vardır,
tartışılabilir; ama- o veto gerekçeleri bu konunun uzmanı
arkadaşlarımız tarafından şimdiye kadar gerek komisyonlarda
gerek kişisel uğraşılarımızda gerekse üniversite
camiasında teşebbüslerimizle bu şekle geldi. Bu konuda
emeği geçen siyasî partilere mensup değerli
arkadaşlarımıza, tüm siyasilere teşekkürlerimi arz etmek
istiyorum.
Gerçekten,
şu anda görüştüğümüz kanun çok çok önemli ve de geç
kalınmış bir kanun. Batı’da bu tür uygulamalar 15 yıl
önce başladı, biz ise bunu 15 yıl geriden takip ediyoruz;
maalesef, bu uygulamada da çok geri kalıyoruz.
Kanunun
-dikkat ederseniz- yine kendi insanımıza, yönetimimize uyabilecek
şekilde, fazla da rahatsız etmeyecek bir şekilde olmasına
çok özen gösterdik. Örneğin, Amerika Birleşik Devletlerinde bu
yasağa uymayanlara verilecek ceza bin dolardır; bu, bugünkü
değeriyle 100 milyon TL sınırında olan bir rakamdır.
Malezya ve Singapur gibi Uzakdoğu ülkelerinde ise 2 bin dolardır, yani
şu andaki 200 milyon TL. civarındadır; ama, biz, kanunda, bizim
insanımıza has bir ceza şekli getirdik; o da nedir; sigara içeni
uyarıp, onu oradan uzaklaştırmak. Bizde refüze edilmek ve ikaz
edilmek gerçekten en önemli cezalardan birisidir. Bu şekilde değişik
bir ceza metodu da uyguladık. Bu yönden diğer ülkelere de
inşallah örnek olur diyoruz.
Efendim,
biraz da sağlık konusuna geçmek istiyorum: Tabiî, işin politik
ve siyasî yönleri böyle; ama, fırsat bulmuşken bizi dinleyenlere,
izleyenlere de biraz bilgi vermek açısından -göğüs
hastalıkları mütehassısı olarak, yıllarca
sigaranın zararlarıyla karşılaşmış ve de
bunun ıstırabını çeken insanların o
sıkıntılarını bilen bir kişi olarak- sigara
içenin, sadece kendisine zarar vermediğini ifade etmek istiyorum. Zaten, kanunumuzun
muhtevasında, ruhunda o var. Bizim “pasif içiciler” dediğimiz; yani,
sigara içen insanların içmesinden dolayı rahatsız olan
insanları korumaya yönelik tekliflerimiz, o yönde ağırlık
kazanıyor.
Sigaradan
etkilenenleri iki gruba ayırmak mümkün: Birincisi; tiryakiler, “aktif
içiciler” diyoruz; ikincisi; dumanaltı olanlar veya “pasif içiciler”
diyoruz. İçmedikleri halde, kapalı yerlerde içenlerin verdiği
zarardan en az onlar kadar, hatta daha fazla ölçüde etkilenen milyonlarca
vatandaşımızı bu zarardan büyük ölçüde kurtaracak
önlemlerin bir kısmını kanun kapsamımıza aldık.
Pasif içiciler,
aktif içicilere oranla yüzde 40 oranında etkileniyorlar; ama, bu etkilenme
süreye bağlı olarak da değişiyor. Bir rakam vermek
istiyorum: 4 metreküplük kapalı bir odada, bir kişi, 8 saat
içerisinde bir paket sigara içtiği zaman, orada bulunan ve sigara içmeyen
bir kişi, 8 saat müddetinde, aynı oranda ve hatta daha fazla oranda
sigara içen kadar etkilenmekte; çok korkunç bir rakam ve kanun teklifimiz
Adalet Komisyonunda görüşülürken -orada değerli katkıları
olan milletvekili arkadaşlarıma ve bu konuda, şimdiye kadar
mücadele veren arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Neredeyse yedi
sekiz seneden beri bu işin mücadelesi veriliyor; tartışıla
tartışıla buraya kadar geldi- kabul edilebilirliği şeklinde,
biz, daha yumuşak olsun diye, sağlık, eğitim, kültür hizmeti
veren yerler, kapalı spor salonları, toplu
taşımacılık yapan yerlerde sınırlı
tutmuşken, 5 veya 5’ten fazla kişi çalıştırılan
yerlerde, mekânlarda, kamu kuruluşlarında da tütün mamullerinin
yasaklanması esasını getirttik ki, bu da çok güzel bir husus oldu.
Daha da fazlasına gidemedik; çünkü, biz, bunun, toplumu bilinçlendirerek
ve eğitimle olacağına inanıyoruz. Bu konuda, özellikle,
radyo ve televizyondan bir saatlik bir eğitimin verilmesi de kanun
hükmüyle getirilmiş bulunmakta ve Komisyonda yine güzel bir esas
getirildi; kendilerini “gelişmiş ülkeler” diye
tanımladığımız ülkelerde 18 yaşın
altındakilere sigara satışının yasak olması
hususunu da biz buraya ekledik.
Değerli
arkadaşlar, içenin kesesinden, içmeyenin sıhhatinden istifade
edeceğiz zihniyetiyle gelindi bugünlere kadar. Ben, şu anda o sözün
sahibinin mensup olduğu siyasî partideki arkadaşlarımız
rencide olmasınlar açısından bu sözün sahibini söylemek
istemiyorum; ama, aynı görüşü maalesef şimdiye kadarki
hükümetler takip edegelmişler. İşte, görüldüğü gibi, biraz
önce hep izah ettik; içenin kesesinden; ama, içmeyenin sıhhatinden de
istifade edilmediğini, kârından üç misli daha fazla bir
zararının olduğunu da ifade ettik. İşte, artık
bunlardan vazgeçilme noktasına geliniyor.
O yüzden
tekrar tekrar söylüyorum ve heyecanımı
bağışlayın; bu kanun teklifi, konuşmacılardan
anladığım kadarıyla, gerçekten, ittifakla çıkabilecek,
mükemmele yakın diyebileceğimiz esasları içeren bir şekilde
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir onuru olacaktır. Ben, destek veren
bütün arkadaşlarımızı, katkılarından dolayı
canı yürekten tekrar tebrik ediyorum.
Sağlığın
ucuz politikası olmaz. Sağlık konularında inşaallah
bundan sonra daha güzel esasları, güzellikleri beraberce buralara
getiririz; halkımızın, milletimizin istifadesine sunarız.
İşte, o zaman, biraz önce grupları adına konuşan
arkadaşlarımızın ifade ettikleri gibi, Mecliste herkesin
özlem duyduğu konsensüsü, birliktelikleri, güzellikleri görürüz. Bu yönden
kendimi çok mutlu addediyorum ve inşallah bunun uygulamasında da
önemli problemler çıkmayacaktır.
Sözlerimi
toparlamak istiyorum, birkaç rakam daha vererek, sözlerimi toparlamak
istiyorum.
BAŞKAN
– Sayın İnceöz, son bir dakika içindesiniz.
AHMET
FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, sigara ve tütün mamulleri diye tanımlanan maddelerin
zararlarından korunmak için getirilen bu teklifin maddelerine
geçildiği zaman görülecektir ki, gerçekten şu anda, biraz önce
bahsettiğimiz sıkıntıların önlenmesi konusunda,
kısmen de olsa, önemli ölçülerde tedbirler getirilmektedir.
Bu konuda
sözü fazla uzatmayacağım, zaten zaman da bitti. Şunu ifade
ediyorum ki, kanun teklifinin metninde ifade edilen konuların aynıyla
geçmesi, değişiklik yapılmadan geçmesi konusunda gayretlerinizi
bekliyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET
FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Son cümlemi söyleyebilir miyim?
BAŞKAN
– Evet, buyurun.
AHMET
FEYZİ İNCEÖZ (Devamla) – Bu konuda hepinizin desteğinin
olacağını bilerek şimdiden teşekkür ediyor ve
Eflatun’un bir cümlesiyle sözümü kapatmak istiyorum: “Halkını tüketen
devletlerin kendisi de tükenir.” Biz, tükenmemeye niyet ettik.
Teşekkür
ederim; sağolun. (Alkışlar)
BAŞKAN
– Refah Partisi Grubu adına konuşan Doktor Ahmet Feyzi İnceöz’e
teşekkür ediyorum.
Şimdi,
Anavatan Partisi Grubu adına, Sayın Bülent Akarcalı
konuşacak; buyurun Sayın Akarcalı. (ANAP sıralarından
alkışlar)
Konuşma
süreniz 20 dakika Sayın Akarcalı.
ANAP GRUBU
ADINA BÜLENT AKARCALI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlarım; altı yıl
sonra da olsa bu kanun teklifinin üçüncü kez Genel Kurula inip, ikinci kez
kanunlaşması için Genel Kurulda bulunması, geç de olsa çok
sevindiricidir.
Değerli
arkadaşlarım, bu teklifin yasalaşmasından sonra veto
edilmesi için elinden geleni yapanlar oldu, hem kendi içimizden hem
dışımızdan.
İkinci
kez Kanun ele alındığında, Adalet Komisyonundan
çıkmaması için, Amerika’dan Türkiye’ye özel lobi heyeti geldi; bu,
Hürriyet Gazetesinde, fotoğrafıyla, ismiyle çıktı. Yani,
bir yerde “hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir”
cümlesindeki “milletindir” kelimesi yerine, neredeyse, bir Amerikan sigara
şirketinin adı geçecekti.
Tabiî ki,
bütün bunlar, değerli milletvekili arkadaşlarımızın
bilgisi dışında cereyan eden, uluslararası tröstlerin el
attıkları ülkelerde, işte, bazen, sağlık
pahasına, nasıl kan emdiklerinin çok açık seçik bir
örneğidir.
Bu kanun
teklifi, kendi içinde son derece dengeli, tutarlı bir kanun teklifidir.
Mükemmeli değil, iyiyi hedeflemektedir. Vatandaşımızı,
alışmış olduğu sigara belasından kademe kademe
uzaklaştırmayı hedeflemektedir; ama, aslında, esas olarak
hedef aldığımız kitle,
gençlerdir.
Değerli
arkadaşlarım, bugün, Türkiye’de de üretim yapan yabancı sigara
şirketlerinin, kendi pazarlama teşkilatlarına verdikleri kesin
emir “15 yaşına gelmiş her genç sigara içecektir” emridir. Geçen
yıl, bir televizyon tartışmasında, bunu çok açık seçik
belirttikten sonra, bu sigara şirketleri, paralı askerlerini
üzerimize saldılar. Ben kendilerine aynen şu cevabı verdim:
Bana, bu şirketlerde çalışan, maaşlı zavallılar
değil, bu şirketin sahibi olup, Boğaz’ın kenarında ya
yalı sahibi ya da 20 bin dolara yalı kiracısı olan insanlar
lazım. (RP sıralarından alkışlar) Bunlar, şimdiye
kadar karşıma çıkmadılar.
Değerli
arkadaşlarım, dünyanın her yerinde, yöneticiler,
şirketleriyle övünürler, ortaya çıkarlar ve uluslararası
şirketler dahil olmak üzere büyük şirketlerin yöneticilerini herkes
bilir. Bu sigara şirketlerinin yöneticileri, yaptıkları
işin rezilliğini, yani insanın kanını emme durumunda
olduklarını bildikleri için, hiç ortalıkta görünmezler,
maşa kullanırlar. Tabiî, Türkiye’den de satın
aldıkları adamlar vardır; Türk Halkının sıhhati
karşılığında, reklam yapma pahasına bu
paranın peşinde koşanlar... İşte, bizim teklifin esas
temel noktası budur; bu sigara şirketlerinin Türk gençlerini
şartlandıran reklamına bir önemli engel, yasak getirmedir. Bu
teklif, hiçbir şekilde sigara içmeyi yasaklayan bir teklif değildir;
tütünün zararını azaltma teklifidir; ancak ve ancak esas anlamı,
gençlerimize yönelik reklamı önlemektir.
Değerli arkadaşlarım, çeşitli gazetelerde de yer
almasına, bununla ilgili hukukî takibat yapılması gerekmesine ve
benim de bütün çabalarıma rağmen, mesela neler yapıldı size
anlatayım. Ortaokulların önünde, liselerin önünde, bu Amerikan-İngiliz
sigara şirketleri, hâlâ da bedava sigara dağıtmaktadırlar.
Yani, nasıl ki, İngilizler, zamanında, Çin’e, Çinlileri afyona
alıştırmak için bedava afyon soktular; bunlar da, aynı şekilde,
Türkiye’de, gençlere bedava sigara dağıtır durumdadırlar.
Onun için, bu kanun teklifi çıkarken, neyi hedeflediğini iyice
anlamak gerekir.
Bu kanun teklifi, hedefinden dolayı, kesinlikle Türk
tütüncülüğüne karşı değildir; nedenine gelince, reklam
yapma gücü, milyarlarca dolarla, Amerikan-İngiliz sigara şirketlerinde
olduğundan, Tekelin reklam yapamaması, sürekli pazar kaybetmesine yol
açmaktadır ve Tekelin pazar kaybetmesi demek, Türk tütünü yerine Virginia
tütününün, gittikçe Türkiye’de daha çok içilir hale gelmesi demektir.
Dolayısıyla, bu şirketlerin, şehrimizi
çirkinleştirecek şekilde, kovboylarıyla, develeriyle reklam
yapmaları engellenince, Tekelle haksız bir rekabete girmiş
olmaları da engellenmiş olacaktır; bir yerde, reklam yapmama
konusunda, Tekelle aynı çizgiye gelecekler. Dolayısıyla, Türk
tütünü kullanan Tekel, bu haksız durumdan kurtulmuş olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, kanun teklifinin diğer bir
özelliği; bu kanun teklifi, sigara içenleri değil
insanlarımızı sigara içmeye teşvik edenleri
cezalandırmaktadır ve bu da daha gerçeğe yakındır.
Biraz önce, Sayın Feyzi İnceöz arkadaşımızın da
belirtmek istediği budur. Teklifte getirilen müeyyidelerin ceza
uygulamalarının bu anlamda incelenmesi son derece yararlı
olacaktır.
Bu kanunun çıkması için beş sene, altı sene
sabrettik; beş-altı sene uygulamasını görelim; bilahara,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bizden sonraki arkadaşlarımız,
bunun ıslahı için, bunun daha iyi hale getirilmesi için gerekli
değişiklikleri yaparlar.
Bu teklifin kanunlaşmasıyla, sigara konusunda, tütün
kullanımı konusunda vatandaşımızı,
insanımızı, gencimizi özendirmenin ortadan kalkmasıyla,
eğitim, sağlık, spor ve toplutaşımda sigara
içilmesinin önlenmesiyle, hedefin büyük bir kısmına
varılmış olunacaktır.
Değerli arkardaşlarım, diğer bir eleştiri
noktası da “devlet sigaradan para kazanıyor; siz, sigara içimini
azaltırsanız, devletin geliri azalacak” şeklinde olmuştur; ciddî ciddî gazetelerde de
çıkmıştı bunlar. Hiçbir devlet, vatandaşının
sağlığının sırtından para kazanamaz
değerli arkadaşlarım; hele, Türkiye Cumhuriyeti Devleti hiç
kazanamaz. (Alkışlar) Bunu herkes bilsin. Yoksa, bunu söyleyenler,
aslında, devletin neredeyse uyuşturucu satmasına önayak
olmasını isteyenlerdir.
Şimdi, uyuşturucudan lafı açtım. Amerika’da, geçen
sene, Clinton’un Food and Drug Administration denilen bütün ilaç ve gıda
ruhsatlarının alındığı müesseseye
yaptığı taleple, nikotin, uyuşturucu kapsamına
alınmak üzeredir; yani, bundan sonra Amerika’da sigara, nikotin -hele
Clinton’un yeniden başkanlığı
kazandığını düşünürsek ve son başkanlık
dönemi olduğundan tekrar seçilme endişesi içinde
olmadığını da düşünürsek ve sigara ve nikotine de
büyük bir kampanya yürüttüğünü de bilince- uyuşturucu muamelesi
görüyorsa, Türkiye’de de görmesi gerekir. Aksi takdirde, Amerika’nın
dünyada uyuşturucuya karşı yürüttüğü politikanın
geçerliliği kalmaz. Amerika, kendi gençlerini korumak için nikotini,
sigarayı kendi ülkesinde yasaklayıp, aynı şirketlere
“gidin, Türkiye’de istediğiniz kadar satın” derse, o zaman,
dediğim gibi, Amerika’nın “Türkiye’de niye uyuşturucu
kaçakçılığı yapılıyor” deme hakkı kalmaz.
Bunu, bu kürsüden belirtmek istiyorum ve bu, üzerinde son derece önemle
durmamız gereken, dışilişkilerde de
ağırlıklı olarak vurgulamamız gereken bir
noktadır.
Şimdi, buradan, başka bir hususa geleceğim: Nikotinin
genetik yapıda kansere yol açtığını bulan profesör, bu
pazar akşamı, İstanbul’da, İstanbul Tıp Fakültesinin
davetlisi olarak bir konuşma yapacaktır. Kendisinin verdiği
rakamlara göre, yalnız Türkiye’de, son on yıldır artan nüfusla
birlikte artan sigara içiminden dolayı, genç yaşta ölecek insan
sayısındaki artış 250 bindir ve bunun bir numaralı
müsebbibi de Amerikan sigara şirketleridir.
Şimdi, ben, buradan, şunu ifade ediyorum; bunu,
yazılarımda da ifade etmiştim: Amerikan sigara
şirketlerinin sigaralarını satmak için uyguladıkları
pazarlama politikaları, reklam politikaları, insan
haklarının ihlalinin temelini teşkil eder değerli
arkadaşlarım. Yine, Amerika, eğer, insan hakları konusunda
samimiyse, insan haklarını başka bir ülkenin
içpolitikasını karıştırmak için uygulamıyorsa, o
zaman, bu şirketlere de “dur” demesini bilmelidir. Amerika, kendi iç
düzenini bozduğu için, kendi şirketlerinin başka ülkelerde
rüşvet vermesini dahi yasaklamıştır. Yani, Fransa’da
kurulu, Fransız sermayesiyle kurulu bir Amerikan şirketi, Fransa’da
rüşvet verdiği takdirde, o şirketin Amerika’daki yöneticileri
mahkemeye verilmektedir. Hatta ve hatta, Fransa’nın Amerika’daki
büyükelçisinin, Fransa’daki o Amerikan şirketi aleyhine dava açması
zorunludur.
Şimdi, bizim, kendini bu kadar incelikle koruyan Amerika’nın,
o insan hakları konusunda samimiyetini ve ciddiyetini, bundan böyle, bu
sigara şirketlerine yönelik politikalarında da izlememiz gerekir.
Kesinlikle, bunu, insan hakları konusundaki ihlallere bir mazeret teşkil
etsin diye söylemiyorum; ama, bir işte samimî isek, bunun tümüyle
yapılması gerektiğini de anlatmamız gerektiği
açısından belirtiyorum.
Değerli arkadaşlarım, sözümü şöyle bitirmek
istiyorum. Türkiye’de “sağlık sigortası” denir. Eğer,
bugün, sigaraya bu kadar para vermeye hazır insanlarımız varsa,
aynı insanlarımızın, o paranın
yarısını, dörtte birini sağlık sigortasına
yatırmadan, devletten sağlık sigortası isteme hakları
da olmaz. Yani, bir yerde, bu kampanya aracılığıyla,
Türkiye’de sağlık meselesinin de hangi boyutlarda ve neden
olduğunu da gösterme durumunda olmalıyız.
Sağlığına zararlı bir şekilde geleceğe para
harcayanların, sağlığını korumak için, “devlet
bana yardımcı olsun” deme hakkı olmadığını
da, belirli bir şekilde anlatmamız gerekir.
Kanun teklifinin maddelerine gelindiğinde, bazı uygulamalar
açısından açıklamalar yapacağım; fazla uzatmak
istemiyorum. Bu teklifin kanunlaşması, bu Meclisin, bu Yüce Meclisin
en önemli hizmetlerinden biri olacaktır ve başında da
söylediğim gibi, özellikle gençlerimizin bu sigara
zıkkımından, illetinden uzak durmalarını
sağlamada büyük bir adım teşkil edecektir.
Hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN – Anavatan Partisi Grubu adına konuşan Sayın
Bülent Akarcalı’ya teşekkür ediyorum.
Gruplar adına son söz, Doğru Yol Partisi Grubu adına
Sayın Turhan Güven’in; buyurun. (DYP sıralarından
alkışlar)
Konuşma süreniz 20 dakikadır.
DYP GRUBU ADINA TURHAN GÜVEN (İçel) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Doğru Yol
Partisi Grubu adına, hepinizi, bu akşam saatlerinde sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
Aslında, on yıl evvel, bana, bu konuşmayı yap
deselerdi, bir sigara içicisi olarak bunu rahatlıkla
yapacağımı zannetmezdim; çünkü, sigara kullanıyordum; ama,
on yıla yakın bir süredir, sigaranın, tütünün ve tütün mamullerinin,
gerçekten, insan sağlığına ve topluma pek yarar
sağlamadığının bilinci içerisinde ve bunu
bırakmış bir insan sıfatıyla, rahatlıkla, bu
kanun teklifi üzerindeki görüşlerimizi Grubumuz adına sizlere
anlatmakta hiçbir sakınca görmüyorum, tersine yarar görmekteyim.
Sayın Başkan, yüksek malumları olduğu üzere,
değerli milletvekili arkadaşlarımızın vermiş
oldukları bu kanun teklifi 1991 yılında, daha önceden
kanunlaşmış; ancak, o dönemin Cumhurbaşkanı rahmetli
Özal tarafından, bir kere daha görüşülmek üzere, Anayasanın 89
uncu maddesi gereğince, Büyük Millet Meclisine gönderilmişti; ama,
geçen beş yıl içerisinde, bu kanun, bir kere daha Yüce Meclisin önüne
gelmemiştir; fakat, bu gecikmeye rağmen, bugün gelmiş
olmasını dahi büyük bir mutluluk addetmekteyiz.
Kanun teklifi, daha evvel, Anayasanın 89 uncu maddesine göre,
Sayın Cumhurbaşkanınca öngörülen mahzurları,
sakıncaları ortadan kaldıracak şekilde tedvin
edilmiştir. Gerek idarî para cezaları gerek diğer para
cezaları şeklindeki cezaların yanında, süre
bakımından da bir sakınca görüldüğü için; yani, belirli
yerlerde sigara içmek maksadıyla yeni birtakım yerler
hazırlanmasını teminen, belli bir süre nedeniyle; yani, kanunun
yayımı tarihinden itibaren bunun yapılamayacağı
noktasından geri çevrilmişse de, bu defa, bu süre makul bir seviyede
gündeme getirilmiş ve bunun dışında da dünyada belki pek
görülmeyen fakat Türkiye için ılımlı olabilecek bir düzenleme
halinde önünüze getirilmiş bulunmaktadır. Şöyle ki: Diğer
yerlerde, gerçekten, tütün veya tütünden mamul olan diğer şeyleri
kullananlara büyük para cezaları verilmektedir. Oysa bizde, bu
sayılan yerlerde sigara ve tütün mamullerini içen kişiler için sadece
bir ikaz yolu tercih edilmiş bulunmaktadır. Buna karşı,
teklifte, tütün ve tütün mamullerini içmeye müsaade eden kişiler için de
birtakım para cezaları düzenlenmiştir.
Bütün dünyada, özellikle Amerika’da pek çok sayıdaki eyalette
sokakta dahi sigara içmenin yasaklandığı bir dönemden
geçmekteyiz. Yani, yalnız sağlık yönünden değil, gerçekten,
tütün mamullerinin başka şekilde de birtakım mahzurları
ortaya çıktığından, eyaletlerin çoğunda, belli
yerlerin dışında, genel yerler dışında ancak yer
tahsisi suretiyle sigara içimine müsaade edilmektedir. Bizde, daha
ılımlı ve biraz da tabiî Türkiye’nin bir tütün üreten ülke
olmasından kaynaklanan maksada uygun olarak bir yeni düzenleme söz konusu
olmuştur.
Bundan sonra yapılacak olan işlem şudur: Dünyada
yasaklanan tütün mamullerinin, Türkiye’ye, yabancı firmalar
tarafından yeniden fabrikalar kurmak suretiyle gelmesini, elbette, ortadan
kaldırmak belki mümkün değil; ama bu kanunun uygulamasını
mutlak olarak yaptığımız takdirde, Türkiye’de, gerek
sağlık bakımından ve gerekse diğer konular bakımından
mutlaka birtakım faydalar sağlanacaktır.
Teklif, Türk Milleti için genel kamu yönetiminde bulunan yerlerde
tamamen içimi yasakladığı gibi, günün belki belirli saatlerinde
-ki, teklifte bu maalesef yok, sadece yer tahsisinden bahsedilmiş- yer
tahsisi söz konusu olmalıydı. Bence bir noksanlıktır; yani,
her canı isteyen kamu görevlisinin, tahsis edilen yere giderek sigara
içmesi yerine, belli dönemde, belli saatlerde sigara içmesini sağlamak
bakımından belki bir düzenleme söz konusu olsaydı daha iyi
olurdu. Bu sakıncasına rağmen, yine de, Türkiye için gerekli,
Türk Milleti için gerekli olan bir kanun teklifi olduğu
inancındayız.
Bu kanun teklifinin, gerek milletimize, gerek bu sigarayı içme
zahmetinden yakında kurtulacağını ümit ettiğimiz
değerli tüketicilere hayırlı, uğurlu olmasını
temenni ediyorum, saygılar sunuyorum efendim. (DYP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Doğru Yol Partisi Grubu adına konuşan
Sayın Turhan Güven’e teşekkür ediyorum.
Teklifin tümü üzerinde, kişisel olarak Sayın Kâzım Arslan
ve Sayın Memduh Büyükkılıç söz istemişlerdir.
İlk söz Sayın Kâzım Arslan’ın.
Sayın Arslan?.. Yok.
Sayın Memduh Büyükkılıç; buyurun. (RP
sıralarından alkışlar)
MEMDUH BÜYÜKKILIÇ (Kayseri) – Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, hepinizi hürmetle
selamlıyorum.
Geç kalmış bir yasayı çıkarmanın,
inşallah, hep beraber mutluluğunu
yaşayacağımızı da umuyorum.
Gerçekten, bütün gruplar açısından, ittifak halinde
çıkarılmaya çalışılan böyle bir yasa teklifi üzerinde
konuşmak bile bence fazlalıktır. Ancak, kısa da olsa, bir
hekim olarak, bu yasa teklifiyle ilgili duyarlılığımı
kişisel olarak belirtmek açısından birkaç söz söyleyeceğim.
Üniversite yıllarımızda, anamnez dediğimiz,
hastamızla ilgili bilgileri alırken, bize öğretilen sorular
arasında, mutlaka, her müracaat eden kişiye sorduğumuz bir soru
vardı “sigara içer mi içmez mi; içerse ne kadar içer” şeklinde.
Sigarayla ilgili bu soruların, daha sonra, bizim için gerçekten çok
anlamlı olduğunu, tıpla ilgili bilgilerimiz
arttığında ya da hastalarla karşılaşmalarımız
sıklaştığında daha çok anladım. Maalesef, damar
tıkanıklığından dolayı ayağı
kesilmiş hastalarla karşılaştık. Solunum yolları
hastalarının büyük bir kısmını, risk grubu olarak,
sigara içenlerin oluşturduğunu, maalesef, hep gördük.
Artık, gerek aktif içici gerekse pasif içici diye bildiğimiz,
kısacası, toplumda sigaradan etkilenmeyen hiç kimsenin
olmadığını söylersek, herhalde abartmış
olmayız; çünkü, içen kadar içmeyen insanların da neredeyse,
kimilerinde yüzde 40, hatta kimilerinde yüzde 100’e varan oranda etkilendiğini
gördük. Özellikle, hamile hanımefendilerde gerek anne karnındaki
yavrunun gerekse kendisinin sigaranın toksik maddeleri nedeniyle
etkilendiğini okuduk, gördük, yaşadık.
O açıdan, gerçekten, toplum için, toplum bilinci için, çevre
sağlığı bilinci için önem arz eden bu konuda bir kanunun,
bir sağlık mensubu olarak, Mecliste sanırım bu dönem
itibariyle, en çok sağlık kesimin bulunduğu -55’e yakın
doktor, eczacı, diş hekiminin bulunduğu- bir dönemde
çıkarılmasının mutluluğunu yaşıyorum. Her ne
kadar 18 inci Dönemden beri gündemde tutulsa da, bu mutluluk, 19 uncu Dönemi de
geçirmiş, 20 nci Döneme nasip olmuştur ve belki, ülkemizin artık
kalkınmakta olduğunun ya da bilinçli toplumun oluşmaya
başladığının bir göstergesi olsa gerektir diye
düşünüyorum. Özellikle, bunların bol bol edebiyatını yapma
yerine, benim bir önerim olacak, bizleri yetiştiren insanlara; gerek anne
ve babalara gerekse bizlerin eğitilmesinde emeği geçen büyüklerimiz
olan öğretmenlerimize: Ne olur, bu sigaranın zararlarını
anlatırken, onlara, davranışınızla örnek olun. Bunu bekliyorum,
umuyorum. Bu toplum bilincine ulaştığımız zaman,
göreceksiniz ki, belki bu yasaklara, bu yasalara gerek bile kalmayacaktır.
İnanın, bu yasayla ilgili çalışmalar
yapıldığında, acaba yasağa ilgi daha mı fazla
olur diye içimden geçmiştir. O da, acı bir gerçektir; ama, benim,
yine bir başka beklentim; toplum itibariyle, özellikle
televizyonlarımız, gazetelerimiz, toplum bilincinin
oluşması açısından, sigarayla ilgili eğitime yeterince
yer verirlerse mutlu olacağız diye düşünüyorum.
Hastalandıktan ya da hayatına mal olma aşamasına
geldikten sonra değil de bu tablo oluşmadan önce, koruyucu hekimlik
yaklaşımıyla, gerek görsel gerekse yazılı
basınımızın toplum bilincinin oluşması konusunda
destek vereceğini umuyorum. Sigara içmeye özendirici filmlerin ya da
programların mutlaka gözden geçirilmesi ve bunun, yayın
politikasında yer etmesi gerekir diye düşünüyorum.
Bakıyoruz, büyük şehirlerimizin merkezlerinde, demin
Değerli Bülent Akarcalı Beyin dediği gibi, kimi ata binmiş,
kimi deveye binmiş; ama, sanki bu ülkenin insanının
sağlığıyla alay edercesine reklam panoları içimizi
sızlatıyordu. İnşallah, buna bir son verilecek.
Ben, sözlerimi daha fazla uzatmıyor, tüm milletvekili
arkadaşlarımıza teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Doktor Memduh Büyükkılıç’a
teşekkür ediyorum.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır;
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun Teklifi
Amaç:
MADDE 1- Bu kanunun amacı, kişileri tütün ve tütün
mamullerinin zararlarından, bunların
alışkanlıklarını özendirici reklam, tanıtım
ve teşvik kampanyalarından koruyucu tertip ve tedbirler almaktır.
BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz isteyen?.. Yok.
Şahsı adına Sayın Halil İbrahim Özsoy, buyurun
efendim.
HALİL İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan, Tütün Mamüllerinin
Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun Teklifinin 1 inci maddesi
üzerinde, kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlarım.
Aslında, dışarıda ve bazı yayın
organlarında koparılan fırtınada olduğu gibi
isimlendirmek gerekmiyor bu kanunu; bir IV üncü Murat kanunu değil bu;
sigara içmeyi yasaklayan bir kanun değil. Bu kanun teklifi, sigaranın
bazı yerlerde içilmesini -o da, toplumun sağlığı
gerekçe gösterilerek- yasaklayan bir teklif. Burada -1 inci madde iyi okunursa-
“...alışkanlıklarını özendirici reklam, tanıtım ve teşvik
kampanyalarından korumak...” ibaresi vardır.
Aslında, sigara alışkanlığı, iradî bir
alışkanlıktır ve gençler sigara içmeye başlarken,
özentiyle başlarlar; büyüklerinin sigara içiş şekline bakarak
sigara tutarlar; öğretmeninin, ebeveyninin sigara içiş şeklini
taklit ederek, ona özenerek sigara içmeye başlarlar. Ayrıca,
kendilerini ispat çağında olan, 14-15 yaşındaki çocuklar
-özellikle erkek çocuklar- bu özentiye, daha çok ilgi, daha çok afinite
gösterirler.
O yüzden, reklamdan ziyade -duvarlara asılmış,
basılı vesair reklamlar ve televizyon reklamlarından ziyade-
onları özendirecek olan kimseler -sigaraya başlama yaşı ne
kadar küçük olursa olsun- onların en yakınlarıdır; önce,
onların eğitimi sağlanmalıdır.
Bu kanunun uygulamasını, eğitimle beraber götürmezseniz,
yarın öbürgün, önünüze pek çok komplikasyon çıkacaktır.
Örneğin, toplutaşım vasıtalarında sigara
içilmesini yasakladınız ve hem taşıyana hem de içene ceza
verdiniz; ama, adam cebinden “sigara içmesi gereklidir” diye bir heyet raporu
çıkarırsa size ne yapacaksınız? Uzun süre kalınan
kapalı bir salonda sigara içene ceza yazarsınız, mahkemeye
itirazını götürür “sigara içmesi gereklidir” diye bir raporla, o mahkemede,
o cezayı kaldırmaya çalışır. Bu boşlukların
da doldurulması ve özellikle “reklam ve özendirici” olarak ifade edilen
cümlenin gereğinin yerine getirilmesi gereklidir.
Sigaranın zararlarından bahsedecek değilim; benden evvel
konuşan arkadaşlarım hepsinden bahsettiler. Aslında,
sigaranın en önemli zararı nikotinden değildir, tütünün
yanmasından meydana gelen kanserojen maddelerin birikimi veya vücutta
yaptığı tahribattan dolayıdır. O yüzdendir ki, “aktif
içiciler kadar, pasif içiciler de bundan zarar görürler” denilmektedir. Her ne
kadar, son günlerde özellikle bazı yabancı yayınlarda, pasif
içicilik hafife alınmak isteniyorsa da, bunların arkasında
sigara tröstlerinin bulunduğunu unutmamak gerekir. Aktif içici kadar,
pasif içicinin de bundan zarar gördüğü bir gerçektir.
O yüzden, eğer, eğitimle beraber götürmezseniz ve sigaraya
başlama yaşındaki gençlerin bulunduğu eğitim
müesseselerinde bazı tedbirler almazsanız, bu kanun, birkaç okulda
veya birkaç spor salonunda, birkaç kişiye yazacağınız
cezadan ileri gitmeyen ve hayata geçirilemeyen, çalışmayan bir kanun
haline gelir.
Saygılar sunuyorum. (ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Halil İbrahim Özsoy’a teşekkür
ediyorum.
Özellikle belirtmem lazım; Sayın Halil İbrahim Özsoy da
tıp doktorudur. Daha önceki doktorları özellikle zikrettim,
konuşmalarının tıbbî yönden de etkisi artsın diye.
Değerli arkadaşlarım, 1 inci maddeyle ilgili
görüşmeleri tamamladık.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeden itibaren bazı maddelerde değişiklik
önergeleri var. Bu teklif, bugünkü çalışma süremiz
kısıtlı olduğu için, değişiklik önergesi
sahipleriyle Komisyon arasında mutabakat sağlanmazsa
çıkamayabilir. O bakımdan, ben, birleşime bir müddet ara
vereceğim; bu arada, önerge sahipleriyle Komisyon uzlaşma arasın
ve bu teklifi bu akşam bitirelim; çünkü, çalışma süremiz saat
22.00’de bitecektir. O sebeple, süremiz çok kısıtlı.
Şimdi, önerge sahiplerinin Komisyonla görüşmelerini
tamamlayabilmeleri için, birleşime 20.30’a kadar ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.03
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.30
BAŞKAN: Başkanvekili Hasan
KORKMAZCAN
KÂTİP ÜYELER: Ahmet DÖKÜLMEZ
(Kahramanmaraş), Fatih ATAY (Aydın)
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 15 inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
V. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
5. – Tokat Milletvekili Ahmet Feyzi
İnceöz ve 22 Arkadaşının, Tütün Mamullerinin
Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun Teklifi ile Tütün ve Tütün
Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair 9.1.1991 Tarih ve 3694
Sayılı Kanun ve Anayasanın 89 uncu Maddesi Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Rayoru (2/70, 1/5) (S. Sayısı : 17)
(Devam)
BAŞKAN
– Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon ve
Hükümet yerinde.
Sayın
milletvekilleri, bildiğiniz gibi, teklifin 1 inci maddesi kabul
edilmiş; 2 nci maddenin görüşülmesine sıra gelmişti.
Şimdi,
2 nci maddeyi okutuyorum:
Tütün ve Tütün Mamullerinin İçilmesi Yasaklanan
Yerler
MADDE 2.–
Sağlık, eğitim-öğretim ve kültür hizmeti veren yerler ile
kapalı spor salonlarında ve toplu taşımacılık
yapılan her türlü nakil vasıtaları ve bunların bekleme
salonlarında, kamu hizmeti yapan kurum ve kuruluşlardan beş veya
beşten fazla kişinin görev yaptığı kapalı mekânlarda
tütün ve tütün mamullerinin içilmesi yasaktır.
Bu gibi
mahallerde tütün ve tütün mamullerinin içilebilmesi için ayrı yerler
tahsis edilir.
BAŞKAN
– Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyle
ilgili bir değişiklik önergesi var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Tütün
Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun Teklifinin 2 inci
maddesinin ikinci fıkrasına aşağıdaki ilavenin
yapılmasını arz ve teklif ederiz.
“Tahsis
edilen yerden, sigara içilmeyen mahallere duman gidişini engelleyecek,
havalandırma, tecrit etme gibi tedbirler alınır.”
Kahraman
Emmioğlu Mehmet Bedri
İncetahtacı Cemalettin
Lafçı
Gaziantep Gaziantep Amasya
Muhammet
Polat Mehmet Aykaç Cafer Güneş
Aydın Çorum Kırşehir
Sıtkı Cengil
Adana
BAŞKAN
– Önergeye Komisyon katılıyor mu efendim?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL (Ankara) – Çoğunluk
olmadığı için katılamıyoruz.
BAŞKAN
– Hükümet?..
DEVLET
BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN
– Önergeye, Komisyon, çoğunluğu hazır bulunmadığı
için katılamıyor, Hükümet katılıyor.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2 nci
maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü
maddeyi okutuyorum:
Diğer
Yasaklar
MADDE 3. – Tütün ve tütün mamullerinin isim, marka veya
alametler kullanılarak her ne suretle olursa olsun reklam ve
tanıtımının yapılması veya bunların
kullanılmasını teşvik ve özendirici kampanyalar düzenlenmesi
yasaktır.
Onsekiz yaşından küçüklere yönelik olmayan
gazete, dergi, diğer yayınlar ve tütün ve tütün mamulleri
satış belgesini haiz satış yerlerinde yapılan
tanıtım faaliyetlerine ve sinemaların saat 18.00’den sonraki
seanslarda gösterilen filmlere, sanat ve kültür organizasyonları ile
atletizm dışındaki spor etkinliklerine ve yalnızca sigara
içen yetişkinlere yönelik tanıtım faaliyetlerine birinci
fıkra hükmü uygulanmaz. Her ne surette olursa olsun, eğitim ve
sağlık kuruluşları ile onsekiz yaşından küçüklere
yönelik tütün ve tütün mamulleri tanıtımı yapılamaz.
Onsekiz yaşından küçüklere tütün ve tütün
mamülleri satışı yapılamaz.
Bu maddeye uygun olarak yapılacak reklam ve
tanıtım faaliyetlerinde yirmibeş yaşından küçük veya
küçük gösteren kişi veya karakterler görüntülenemez, esas itibariyle
onsekiz yaşından küçüklere yönelik faaliyet konuları
işlenemez, tütün kullanmayanları tütün kullanmaya özendirici herhangi
bir tavsiyede bulunulamaz; tütün kullanmanın sağlıklı
olduğuna veya sağlık için bir tehlike olmadığına
dair bir iddiaya yer verilemez.
BAŞKAN
– 3 üncü madde üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın
Hikmet Sami Türk söz istemişlerdir.
Buyurun
Sayın Türk. (DSP sıralarından alkışlar)
Konuşma
süreniz 10 dakikadır.
DSP GRUBU
ADINA HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sigara
alışkanlığının yayılmasında, özendirici
reklamların çok büyük rolü vardır. Bu bakımdan, özendirici
reklamları yasaklayıcı bir hükmün, görüşmekte
olduğumuz kanun teklifinde yer alması son derece yerindedir; ancak,
bu madde, birinci fıkrada koyduğu kuralı, ikinci fıkrada
âdeta sulandırmaktadır. Maddenin birinci fıkrasında yasak
konuyor, ikinci fıkrasında buna istisna getiriliyor; aynı
fıkrada, istisnanın istisnası belirtiliyor; ondan sonra,
sistematik bakımdan ilgisiz başka bir konuya geçiliyor ve küçüklere
satış yasağıyla ilgili hüküm konuyor ve son fıkrada,
tekrar, reklam yasağıyla ilgili bir düzenleme getiriliyor.
Ayrıca,
bu reklam yasağına istisna getiren ikinci fıkrada yer alan hükümler
kendi içerisinde belirsizliği taşıyor. Şöyle ki: 18
yaşından küçüklere yönelik olmayan gazete, dergi ve diğer
yayınlar yasaktan istisna ediliyor. Ancak, hangi yayınların 18
yaşından küçükler tarafından görülmeyeceğini nereden
bilebiliriz? Evinize bir gazete, kitap geldiği zaman ve oralarda bu tür
reklamlar yer aldığı zaman, bunları,
çocuklarınızın görmeyeceğini nasıl garanti
edebilirsiniz? O bakımdan, getirilen hüküm, herhangi bir şeye yaramayacaktır.
Aynı hükümde yer alan, sanat ve kültür organizasyonlarıyla atletizm
dışındaki spor etkinliklerine de yasağın
uygulanmayacağı hükmü, yine, belirsiz bir hüküm niteliğindedir.
Bu bakımdan, kuralın tutarlı bir biçimde uygulanması daha
doğru olur.
Ayrıca,
ikinci fıkra ile dördüncü fıkra arasında reklam ve tanıtımla
ilgili olmayan başka bir hüküm yer alıyor ve çok yerinde bir hüküm
yer alıyor; 18 yaşından küçüklere tütün ve tütün mamulleri
satışının yapılamayacağı belirtiliyor; ama,
sistematik bakımdan yanlış. Eğer, bu reklam
yasağının istisnalarıyla ilgili fıkralar kalacak
olursa, o zaman, bu üçüncü fıkranın son fıkra olarak
düzenlenmesi gerekir. Bir kez daha söylemek isterim ki, doğru olan,
özendirici reklamların yasaklanması konusundaki kuralın tam
olarak uygulanmasıdır; istisnaya yer vermeye gerek yoktur.
Bu düşüncelerle,
Yücü Meclisi, Grubum ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
– 3 üncü madde üzerinde Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan
Sayın Hikmet Sami Türk’e teşekkür ediyorum.
3 üncü
maddeyle ilgili bir önerge bulunmaktadır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 17 sıra sayılı
kanun teklifinin 3 üncü maddesinin iki ve dördüncü fıkralarının
metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Salih
Kapusuz Mehmet Gözlükaya Bülent Akarcalı
Refah
Partisi Denizli İstanbul
Grup
Başkanvekili
Hikmet
Sami Türk Hasan Hüsamettin Özkan Nihat Matkap
Trabzon Demokratik Sol Parti Hatay
Grup
Başkanvekili
BAŞKAN – Önergeye, Komisyon katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL
(Ankara) – Çoğunluğumuz olmadığından
katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükümet?..
DEVLET BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) –
Katılıyoruz.
BAŞKAN – Önergeye, çoğunluğu
olmadığı için Komisyon katılamıyor; Hükümet
katılıyor.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi, kabul edilen önerge
doğrultusundaki değişik şekliyle oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
Uyarılar
MADDE 4. – Tütün ve tütün mamullerinin içilmesinin yasaklandığı
yerlerde, buna dair uyarılar asgarî on santimetrelik puntolarla herkes
tarafından görülebilir yerlere asılır veya yazılır. Bu
uyarıların yapılmasından ilgili yerlerin yetkili veya amiri
durumundaki kişi veya kişiler sorumludur.
Türkiye’de üretilen veya ithal edilen tütün ve tütün
mamulleri paketinin üzerinde açıkça görülebilir ve rahatça okunabilir
şekilde, yasal uyarı : “Sağlığa zararlıdır”
ibaresi konulur. Bu ibareyi taşımayan tütün ve tütün mamulleri ithal
edilemez ve satışa çıkarılamaz.
Gümrük hattı dışı eşya
satış mağazalarında satılan veya yolcu beraberinde
yurda sokulan tütün ve tütün mamulleri hakkında ikinci fıkra hükmü
uygulanmaz.
Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu ayda en az
altmış dakika tütün ve tütün mamulleri
alışkanlığının zararları konusunda
uyarıcı ve eğitici mahiyette yayınlar yapmak
zorundadır.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Demokratik Sol Parti
Grubu adına, Hikmet Sami Türk söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Hikmet Sami Türk. (DSP
sıralarından alkışlar)
Konuşma
süreniz 10 dakikadır Sayın Türk; buyurun.
DSP GRUBU
ADINA HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tütün mamulleri içme
alışkanlığının önlenmesi bakımından
maddede düzenlenen uyarılar son derece önemlidir. Ayrıca, bu konuda,
devlet televizyonu TRT ile eğitim yayınları yapılması
da aynı derecede önemlidir. Bu bakımdan, maddeyi genel olarak çok
olumlu buluyoruz; ancak, maddenin birinci fıkrasının biraz daha
açıklığa kavuşturulmasında yarar görüyoruz ve bu yönde
de bir değişiklik önergemiz olacaktır.
Birinci
fıkrada, tütün ve tütün mamullerinin içilmesinin
yasaklandığı yerlerde, buna dair uyarıların, asgarî on
santimetrelik puntolarla, herkesçe görülebilecek yerlere yazılması ve
asılması öngörülüyor. Bu haliyle, bir yerdeki “sigara içmek
yasaktır” biçimindeki bir ibare, bir levha yeterli olacaktır; fakat,
uyarının tam olması için, uyarılanların
aykırı davranışları durumunda
karşılaşacakları yaptırımı da bilmelerinde
yarar vardır. O bakımdan, bu maddede “tütün ve tütün mamullerinin
içilmesinin yasaklandığı yerlerde, yasağı ve buna
uymamanın sonuçlarını belirten uyarıların yer
alacağı levhaların asılması” biçiminde bir düzeltme
yapılması, maddeyi tam olarak anlaşılabilir bir duruma
getirecektir. Böylece, yasağa ve uyarıya uymayanlar nelerle
karşılaşacağını da bilecektir. Örneğin
“sigara içmek yasaktır. Uyulmadığı takdirde, uymayan
buradan dışarı çıkarılır” veya -bizim bir
başka önergemiz var, o kabul edilecek olursa- şu kadar milyon lira
para cezasına çarptırılır... Bunları, orada bulunup da
sigara içmek isteyenler görmeli ve ona göre hareket etmelidirler. Bu
bakımdan, maddenin açıklığa kavuşturulmasına
yönelik bir önergemiz var; bunun desteklenmesini Yüce Meclisten istirham
ediyorum.
Bu
anlayışla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Demokratik Sol Parti Grubu adına konuşan Sayın Türk’e
teşekkür ediyorum.
HALİL
İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz,
buradan, bir cümleyle bir konuyu arz etmek istiyorum.
BAŞKAN
– Kürsüden de konuşabilirsiniz; ama...
HALİL
İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – Bir cümle efendim.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Özsoy.
HALİL
İBRAHİM ÖZSOY (Afyon) – “Sigara içmek yasaktır”
levhasını asma sorumluluğunu veriyoruz, asmayanlar için ne
yapacağız; açıklık getirilmemiş. O konuda da bir
önerge hazırlayıp, asmayanlar hakkında gerekli kanunî
işlemin yapılması gerektiği kanaatindeyim.
Arz ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Özsoy.
Sayın
milletvekilleri, 4 üncü maddeyle ilgili önergeler bulunmaktadır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
17 sıra sayılı kanun teklifinin 4 üncü
maddesinin birinci fıkra, birinci cümlesinin aşağıdaki
biçimde değiştirilmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
“Tütün ve tütün mamullerinin içilmesinin
yasaklandığı yerlerde, yasağa ve buna uymamanın
sonuçlarını belirten uyarılar, asgarî on santimetrelik
puntolarla herkes tarafından görülebilir yerlere asılır veya
yazılır.”
Yalçın
Gürtan Hikmet Sami Türk Gökhan Çapoğlu
Samsun Trabzon Ankara
Zekeriya
Temizel Hikmet
Uluğbay
İstanbul Ankara
BAŞKAN
– Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 17 sıra sayılı
Tütün Mamullerinin Zararların Önlenmesine Dair Kanun Teklifinin 4 üncü
maddesinin dördüncü fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu ve özel televizyon
kurumları ayda en az doksan dakika tütün ve tütün mamulleri
alışkanlığının zararları konusunda
uyarıcı ve eğitici mahiyette yayınlar yapmak
zorundadır.”
Şevki
Yılmaz Mehmet
Aykaç Memduh
Büyükkılıç
Rize Çorum Kayseri
Latif
Öztek Ahmet Çelik M.Salih
Katırcıoğlu
Samsun Adıyaman Niğde
BAŞKAN
– Aykırılık durumuna göre önce ikinci önergeyi işleme
alıyorum.
Şimdi,
önergeyi tekrar okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 17 sıra sayılı
Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun Teklifinin 4
üncü maddesinin dördüncü fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu ve özel televizyon
kurumları ayda en az doksan dakika tütün ve tütün mamulleri
alışkanlığının zararları konusunda
uyarıcı ve eğitici mahiyette yayınlar yapmak
zorundadır.”
Şevki
Yılmaz
(Rize)
ve arkadaşları
BAŞKAN
– Şevki Yılmaz ve arkadaşlarının önergesine Komisyon
katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL (Ankara) – Yeterli sayımız
olmadığından katılamıyoruz.
BAŞKAN
– Hükümet?..
DEVLET
BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Katılıyoruz.
BAŞKAN
– Önergeye, Komisyon, yeterli sayısı olmadığı için
katılamıyor, Hükümet katılıyor.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Diğer
önergeyi tekrar okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
17 sıra sayılı kanun teklifinin 4 üncü
maddesinin birinci fıkra birinci cümlesinin aşağıdaki
biçimde değiştirilmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
“Tütün ve tütün mamullerinin içilmesinin
yasaklandığı yerlerde, yasağı ve buna uymamanın
sonuçlarını belirten uyarılar asgarî on santimetrelik puntolarla
herkes tarafından görülebilir yerlere asılır veya
yazılır.”
Hikmet
Sami Türk
(Trabzon)
ve arkadaşları
BAŞKAN
– Önergeye Komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL (Ankara) – Yeterli sayımız
yok, katılamıyoruz.
BAŞKAN
– Hükümet?..
DEVLET
BAKANI AHMET DEMİRCAN (Samsun) – Katılıyoruz.
BAŞKAN
– Biraz önce kabul edilen önergeyle aynı doğrultuda görünüyor...
SALİH
KAPUSUZ (Kayseri) – Değil; farklı...
BAŞKAN
– Evet efendim
Önergeye,
Komisyon, yeterli çoğunluğu bulunmadığı için
katılamıyor, Hükümet katılıyor.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
4 üncü
maddeyi, biraz önce kabul edilen iki önerge doğrultusunda
değişik şekliyle ve bir de, benim dikkatimi çeken bir redaksiyon
hatası var, onu da, düzeltilmesi için Komisyona önereceğim, eğer
kabul ederlerse ondan sonra oylayacağım.
4 üncü
maddenin ikinci fıkrasının ikinci satırında “yasal
uyarı: ‘Sağlığa zararlıdır’ ibaresi konulur”
cümlesi yer almaktadır. Burada, ya “yasal uyarı” kelimelerini de
tırnak içine almak lazım, yahut “yasal uyarı” ibaresini tamamen
metinden çıkarmak gerekli; çünkü, bu haliyle kalırsa haşiv olur;
ama, tırnak içine alındığı takdirde daha etkili bir
uyarı mahiyeti alabilir. Bu hususa Komisyon katılıyorsa, bunu da
redaksiyon suretiyle maddeyi oylarınıza sunacağım.
Sayın
Komisyon, katılıyor mu?..
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL (Ankara) – Sayın Başkan, bu
redaksiyonu gerektirir; tabiî, düzeltmek lazım.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
4 üncü
maddeyi, kabul edilen iki önergeyle değişmiş şekliyle
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
5 inci
maddeyi okutuyorum:
Yasağa
Uymayanlar Hakkında İşlem
MADDE 5. – Tütün ve tütün mamullerinin içilmesinin
yasaklandığı ve yasağa ilişkin yazılı
uyarıların bulunduğu yerlerde tütün ve tütün mamulleri içenlere,
ilgili yerin yetkilisi veya amiri durumundaki kişi tarafından
yazılı uyarı gösterilmek suretiyle yasağa uyması, aksi
takdirde o yeri terk etmesi gerektiği bildirilir. Bu bildirime rağmen
tütün ve tütün mamulleri içenler genel zabıta marifetiyle o yerden
uzaklaştırılır.
BAŞKAN
– 5 inci madde üzerinde söz istemi?.. Yok.
5 inci
maddeyle ilgili önerge yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
6 ncı
maddeyi okutuyorum:
İdarî
Para Cezası
MADDE 6. – Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci
fıkrasındaki zorunluluğu yerine getirmeyen tütün veya tütün
mamullerinin içilmesinin yasaklandığı yerin memur olmayan
yetkilisi veya amiri hakkında on milyon lira para cezası verilir.
Bu Kanunun 5 inci maddesine göre uyarıda
bulunmayan tütün ve tütün mamullerinin içilmesinin yasaklandığı
yerin memur olmayan yetkilisi veya amiri hakkında on milyon lira para
cezası verilir.
Bu kanuna göre sorumluluğu yerine getirmeyen
memurlar hakkında ilgili mevzuat hükümleri uygulanır.
BAŞKAN
– 6 ncı madde üzerinde, Demokratik Sol Parti Grubu adına, Sayın
Hikmet Sami Türk söz istemişlerdir.
Buyurun
Sayın Türk. (DSP sıralarından alkışlar)
Konuşma
süreniz 10 dakikadır Sayın Türk.
DSP GRUBU
ADINA HİKMET SAMİ TÜRK(Trabzon) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu maddede, daha önceki maddelerdeki bazı
hükümlerin yaptırımları gösterilmiş bulunmaktadır.
Bunlar, idarî para cezası niteliğinde yaptırımlardır.
Ancak, maddede dikkati çeken bir eksiklik var, o da şudur: Maddenin ikinci
fıkrasında, kanunun 5 inci maddesine göre, uyarıda bulunmayan, tütün
ve tütün mamullerinin içilmesinin yasaklandığı yerin memur
olmayan yetkilisi veya amiri hakkında on milyon lira para cezası
öngörülmüş bulunmaktadır. Ancak, uyarıya rağmen sigara
içmekte veya tütün mamulü kullanmakta devam eden kimse hakkında, daha önce
5 inci maddede öngörülen, oradan uzaklaştırılma
dışında herhangi bir tedbir söz konusu değildir. Bunun,
yeterince caydırıcı bir yaptırım olmayacağı
düşüncesindeyim.
Şüphesiz,
kanunun getirdiği düzenleme, kendi içerisinde, son derece uygar bir tedbir
niteliğinde kabul edilebilir. Ancak, uygulamada, bunun yeterli
olmayacağını, o bakımdan, uyarıya rağmen, yani,
orada asılan levhaya, o levhanın kendisine gösterilmesine
rağmen, yine de içmekte direnen kimseye, bir de idarî para
cezasının verilmesinin son derece yerinde olacağını
düşünüyorum. Bu amaçla, bir değişiklik önergesi sunmuş
bulunuyoruz. Bu önergemize desteğinizi istirham ediyorum.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Türk’e teşekkür ediyorum.
6 ncı
maddeyle ilgili önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
17 sıra
sayılı kanun teklifinin 6 ncı maddesinin ikinci
fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini saygıyla
arz ve teklif ederiz.
“Uyarıya
rağmen tütün veya tütün mamulü içen kişi hakkında da aynı
ceza uygulanır.”
Hikmet
Sami Türk Gökhan
Çapoğlu Yalçın
Gürtan
Trabzon Ankara Samsun
Zekeriya
Temizel Hikmet
Uluğbay
İstanbul Ankara
BAŞKAN
– Önergeye Komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL (Ankara) – Çoğunluğumuz yok;
katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN
– Hükümet?..
DEVLET
BAKANI SACİT GÜNBEY (Diyarbakır) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN
– Önergeye, Komisyon, yeterli çoğunluğu olmadığı için
katılamıyor; Hükümet katılıyor.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler.. Kabul
edilmiştir.
6 ncı
maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda...
ABDULLAH
AYKON DOĞAN (Isparta) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz yerimden
bir hususu arz etmek istiyorum.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Doğan.
ABDULLAH
AYKON DOĞAN (Isparta) – Bu maddede konulan ceza, maktu bir para
cezasıdır. Zaman içerisinde azalacaktır. Eğer uygun
görürseniz, bir önergeyle, bu, enflasyon oranı doğrultusunda artacak
şekilde, bütçe kanununa eklenecek bir hükümle, Yüce Meclisçe belirlensin.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
BÜLENT
AKARCALI (İstanbul) – Sayın Başkan...
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Akarcalı, sizin de mi bir arzınız var?
BÜLENT
AKARCALI (İstanbul) – Komisyon çalışmalarında, bunu, Maliye
Bakanlığına sorduğumuzda, Maliye Bakanlığı
temsilcileri, mevcut kanunla bütün buradaki para cezalarının,
otomatik olarak, toptan eşya fiyatına
endeksleneceğini söylemişlerdi. O kanun sonra çıktı.
Herhalde Sayın Doğan’ın haberi yok.
ABDULLAH
AYKON DOĞAN (Isparta) – Zabıtlara geçmesi bakımından
faydalıdır.
BAŞKAN
– Şimdi, başka temel kanunlardaki düzenlemelerle, bu hususun da
-sizin önerdiğiniz konunun- aynı şekilde işlem
göreceği ifade edildi.
6 ncı
maddeyi, kabul edilen önerge yönündeki değişik şekliyle
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
7 nci
maddeyi okutuyorum:
Adlî Para
Cezası
MADDE 7. – Bu Kanunun 3 üncü maddesinin birinci, ikinci
ve dördüncü fıkraları ile 4 üncü maddesinin ikinci fıkrası
hükümlerine aykırı hareket edenlere on milyon liradan beşyüz
milyon liraya kadar ağır para cezası verilir. Tekerrür halinde
bu cezanın yukarı haddine hükmolunur.
BAŞKAN
– Şimdi, 7 nci madde, bundan önceki maddelerdeki
değişikliklerden önceki şekliyle bilgilerinize sunuldu. Burada,
3 üncü maddenin ikinci ve dördüncü fıkraları, değişiklik
önergeleriyle, metinden çıkarılmıştır. Bu düzeltmeyi
dikkate alarak, ben, maddeyi yeniden okuyorum:
MADDE 7.- Bu
Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrası ile 4 üncü maddesinin
ikinci fıkrası hükümlerine aykırı hareket edenlere onmilyon
liradan beşyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası verilir.
Tekerrür halinde, bu cezanın yukarı haddine hükmolunur.
Madde
üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyle
ilgili değişiklik önergesi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
8 inci
maddeyi okutuyorum:
Para
Cezasına İlişkin Hükümler
MADDE 8. – 6 ncı maddede yazılı para
cezaları o yerin en büyük mülkî amiri tarafından verilir. Para
cezalarına dair kararlar ilgililere Tebligat Kanunu hükümlerine göre
tebliğ edilir. Bu cezalar kesindir. Bu Kanuna göre verilen idarî para
cezaları 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun hükümlerine göre mahallin en büyük mal memurluğunca
tahsil edilir.
BAŞKAN
– Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyle
ilgili bir değişiklik önergesi vardır; okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 17 sıra sayılı kanun teklifinin 8 inci maddesindeki “Bu
ceza kesindir.” cümlesinin kaldırılmasını ve maddenin
sonuna “İdarî para cezalarına karşı yedi gün içinde sulh
ceza mahkemesine itiraz edilebilir” hükmünün eklenmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Hasan
Hüsamettin Özkan Önder Sav Salih Kapusuz
İstanbul Ankara Kayseri
Metin
Bostancıoğlu Ahmet
İyimaya
Sinop Amasya
BAŞKAN
– Önergeye Komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET TEKDAL (Ankara) – Yeterli
çoğunluğumuz yok, katılamıyoruz.
BAŞKAN
– Hükümet?..
DEVLET
BAKANI SACİT GÜNBEY
(Diyarbakır) – Katılıyoruz.
BAŞKAN
– Önergeye, Komisyon, yeterli çoğunluğu olmadığı için
katılamıyor, Hükümet katılıyor.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
8 inci
maddeyi, kabul edilen önergedeki değişik şekliyle
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Geçici 1
inci maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ
MADDE 1. – Bu Kanunun yayımı tarihinden önce Türkiye’de üretilen veya
ithal edilen tütün ve mamullerinin bir yıl süreyle 4 üncü maddenin ikinci
fıkrasında belirtilen şart aranmaksızın satışlarına
devam olunur.
BAŞKAN
– Maddeyle ilgili söz isteyen?.. Yok
Değişiklik
önergesi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Geçici 2 nci
maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ
MADDE 2. – Bu Kanunun 2 nci maddesinin ikinci fıkrası gereğince
ayrı yer tahsisi, 3 üncü maddede yasaklanan reklam panolarının
kaldırılması ve 4 üncü maddesinin birinci fıkrası
gereğince yapılması gereken işler Kanunun yayımı
tarihinden itibaren bir yıl içinde yerine getirilir.
BAŞKAN
– Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok
Değişiklik
önergesi yok.
Geçici 2 nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
9 uncu
maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 9. – Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN
– Madde üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Akarcalı söz
istiyorlar.
Sayın
Akarcalı, konuşma süreniz 5 dakikadır.
Buyurun.
BÜLENT
AKARCALI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; tabiî ki, yürürlük maddesi hakkında niye söz
alındı diye bir soru akla gelebilir. Özellikle tutanaklara geçmesi
için belirtiyorum.
Kanunun
uygulamasına gelince; bunu uygulama durumunda olanlar, bir önceki geçici
maddede, kanunun kimi maddelerinin, bir yıl süre içinde yürürlüğe
girmesini yanlış yorumlayabilirler. Kanun yürürlüğe girdiği
andan itibaren bu yasaklar geçerlidir.
Geçici 2 nci
maddede belirtilen, sigara içmek isteyenlere yer tahsis edilmesi ile yasaklanan
reklam panolarının bir yıl içerisinde -bir yılın
sonunda değil, bir yıl içerisinde- kaldırılması ve 4
üncü maddenin birinci fıkrasında belirtilen, sigara ve tütün
mamullerinin içilmemesiyle ilgili uyarıların bir yıl içinde
konulması gerçekleşmemesinden dolayı yasakların
uygulanması ertelenemez. Bunun gayet iyi vurgulanması gerekiyor.
Yani, bu kanun yürürlüğe girdikten sonra “Efendim, daha, spor salonuna,
hastaneye ‘burada sigara içilemez’ panosunu yazmadık,
dolayısıyla, burada sigara içmek serbesttir” anlayışı
kanunda yoktur. Bunu, buradan özellikle vurgulamak istiyorum ki, bu bilinsin,
uygulamada bir terslik çıkmasın.
Kanun
yürürlüğe girdikten sonra; örneğin, hastanelerde sigara içilmesi
yasaktır “burada, sigara içilmesi için henüz bir mekân
ayıramadık; dolayısıyla, sigara içmek isteyenler her yerde
sigara içebilir” denilemez. Bunu, burada, özellikle vurgulamak istiyorum ve
yine, kimi sigara şirketlerinin “pano yasaklarının -o develerin,
kovboyların resimlerinin- kalkmasına bir sene var; onun için, bu
arada yeni resim koyabiliriz, yeni reklam yapabiliriz” şeklinde
düşünmemeleri gerekir. Yasaklar başlamıştır; ancak,
müktesep hak olarak, olanların ortadan kalkması için bir yıllık
bir süre tanınmıştır ve bunların, o bir
yılın sonunda değil, bir yılın içinde
yapılması gereklidir. Nedenine gelince, bu böyle
yorumlanmadığı takdirde, bir yılın sonunda buraya
dayanırlar “efendim, daha bütün herşeyi yapamadık; bize bir
altı ay süre daha verin, bize bir sekiz ay süre daha verin” deme durumuna
getirebilirler. Bunu, Yüce Meclise açıklamak ve tutanaklara geçirmek için
söz aldım. Teşekkür eder, saygılar sunarım. (ANAP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Bülent Akarcalı’ya teşekkür ediyorum.
9 uncu maddeyi, yürürlük maddesini Sayın Bülent Akarcalı gibi
anlamayan hiçbir arkadaşımız yok.
Yürürlük
maddesiyle ilgili olarak aynı görüşü Genel Kurul da
paylaşıyor. 9 uncu maddeyi bu anlayışla,
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
10 uncu
maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 10. -
Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
– Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Teklifin
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, böylece, Meclisimiz, sigara tüketimi konusunda çok önemli bir
sağlık sorunumuzun çözümünü gerçekleştirmiş
bulunmaktadır. Bu kanunun milletimiz için, çocuklarımız için,
gençlerimiz için hayırlı uğurlu olmasını diliyorum ve
bir dileğimi daha ifade etmek istiyorum: Bu kanunun
başarılı uygulanabilmesi için bir eğitim çalışmasına
ihtiyaç var ve bunda da başta, değerli milletvekillerimiz olmak
üzere, bütün kamu görevlilerine görev düşmektedir. Ben, bu görevi ilk
yerine getirenlerden biri olmak için, bu saatten itibaren, hayatım
boyunca, bir daha sigara içmeyeceğimi ilan ediyorum. (“Bravo” sesleri,
alkışlar)
Arkadaşlarımız
da bu kampanyaya kısa sürede katılırlarsa, mesele, çok kısa
zamanda çağdaş bir şekilde çözümlenmiş olacaktır.
KAHRAMAN
EMMİOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, kulisler “sigara
içenler, içmeyenler” diye ayrılsın.
BAŞKAN
– Onları ayıracağız efendim.
Sayın
milletvekilleri, bugün saat 22.00’ye kadar çalışmayı
kararlaştırmıştık; ancak, sıradaki kanun
tasarısının bu süre içerisinde tamamlanması imkânı
görülmediğinden, gruplarımızın da görüşlerini alarak;
yasadışı suç örgütlerinin faaliyetleri ve devletle olan
ilişkileri konularındaki 10/89, 10/126, 10/110, 10/124 ve 10/125 esas
numaralı Meclis araştırması önergelerinin
öngörüşmelerini yapmak için 12 Kasım 1996 Salı günü saat
15.00’te toplanmak üzere, Birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.08
TUTANAĞIN SONU