DÖNEM : 20 CİLT
: 14 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
22 nci Birleşim
26 . 11 .
1996 Salı
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. GELEN KÂĞITLAR
III. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. İstanbul Milletvekili M. Sedat Aloğlunun, TBMM
Dışişleri Komisyonu üyelerinden müteşekkil bir heyetin
Bulgaristana yaptığı ziyarete ilişkin
gündemdışı konuşması
2. Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlunun, Hükümetin
fındık politikasına ilişkin gündemdışı
konuşması
3. Kocaeli Milletvekili Halil Çalıkın, Öğretmenler
Günü ve öğretmenlerin sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı
Mehmet Sağlamın cevabı
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. İngiltere ve Amerika Birleşik Devletlerine giden Orman
Bakanı Mehmet Halit Dağlıya, dönüşüne kadar, Sanayi ve
Ticaret Bakanı E. Yalım Erezin vekâlet etmesinin uygun
görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
(3/577)
2. Belçikaya giden Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Tansu Çillere, dönüşüne kadar,
Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlamın vekâlet etmesinin
uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi (3/578)
3. İspanyaya giden Devlet Bakanı Bahattin Şekere,
dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Işılay Saygının
vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/579)
4. Belçikaya gidecek olan Devlet Bakanı Ayfer Yılmaza,
dönüşüne kadar, Devlet Bakanı H. Ufuk Söylemezin vekâlet etmesinin
uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi (3/580)
5. Almanya ve Fransaya gidecek olan Devlet Bakanı Sacit
Günbeye, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı Ahmet Cemil Tunçun vekâlet
etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/581)
6. Almanya ve Fransaya gidecek olan Adalet Bakanı Şevket
Kazana, dönüşüne kadar Devlet Bakanı Mehmet Altınsoyun vekâlet
etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/582)
7. Aksaray Milletvekili Nevzat Kösenin, Millî Savunma Komisyonu
üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/107)
8. Anayasa Komisyonu Başkanlığının,
Komisyonun, başkanvekili ve kâtip üye seçimini yaptığına
ilişkin tezkeresi (3/583)
9. Aydın Milletvekili Fatih Atayın, Aydın İli
Yenihisar İlçesi Adının Didim Olarak Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Teklifinin (2/341) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/108)
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. Adana Milletvekili Cevdet Akçalı ve 49
arkadaşının, Türkiye Cumhuriyeti ile Türkçe konuşan ülkeler
arasındaki ekonomik, kültürel ve sosyal ilişkileri geliştirmek
için alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/132)
IV. ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU
ÖNERİLERİ
1. 1997 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarılarının
gündemdeki yeri, görüşme gün ve saatleri ile konuşma sürelerine
ilişkin Danışma Kurulu Önerisi
V. SEÇİMLER
A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ
1. (10/89, 126, 110, 124, 125) esas numaralı Meclis
Araştırma Komisyonuna üye seçimi
VI. GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A) GÖRÜŞMELER
1. Yozgat Milletvekili Kâzım Arslan ve 26
arkadaşının, basın ahlak ve meslek esaslarına
aykırı olarak görsel ve yazılı basında yer alan
yayınlar konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin
önergesi üzerine, Genel Kurulun 20.11.1996 tarihli 20 nci Birleşiminde
açılması kabul edilen genel görüşme (8/8)
VII. SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. Ankara Milletvekili M. Seyfi Oktayın, Kayseri Milletvekili
Nurettin Kaldırımcının, ileri sürmüş olduğu
görüşten farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle
konuşması
2. Sıvas Milletvekili Temel Karamollaoğlunun, Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, Gruplarına sataşması
nedeniyle konuşması
VIII. SORULAR VE CEVAPLAR
A)YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. Aydın Milletvekili Yüksel Yalovanın,
Hâkim ve savcı olarak görev yapan Alevî bürokratların pasif
görevlere atanacağı iddiasına,
Sıvas olayı sanıklarının farklı bir
muameleye tabi tutulduklarına,
İlişkin Başbakandan soruları ve Adalet Bakanı
Şevket Kazanın yazılı cevabı (7/1300, 1308)
2. İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalının, bir
öğrencinin annesinin Alman asıllı olduğu gerekcesiyle
GATAya alınmadığı iddiasına ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Tansu Çillerin yazılı cevabı (7/1363)
3. İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalının,
İstanbulun elektrik dağıtımında yaşanan
bazı sorunlara,
İstanbulun elektrik kablolarının
değiştirilmesiyle ilgili olarak ŞATEK firması ile
BEDAŞ arasında yaşanan bazı olaylara,
İstanbulun elektrik dağıtımıyla ilgili
olarak BEDAŞ ve ŞATEK arasındaki yetki ve görev
çatışmasına,
İlişkin soruları ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
M. Recai Kutanın yazılı cevabı (7/1451, 1452, 1453)
4. Niğde Milletvekili Mehmet Salih
Katırcıoğlunun, patates üreticilerinin elektrik borçlarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
M. Recai Kutanın yazılı cevabı (7/1505)
5. Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoyun, deprem afetine
uğrayan Dinar, Kızılören ve Evcilerdeki esnafın vergi
borcunun affedilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif
Şenerin yazılı cevabı (7/1574)
6. Kütahya Milletvekili Emin Karaanın, Kütahyanın Emet
İlçesinde Asit-borik fabrikasının kurulup
kurulmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Teoman
Rıza Günerinin yazılı cevabı (7/1578)
7. İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalının,
İrandan kaçarak Türkiyeye sığınan kişilere
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral Akşenerin
yazılı cevabı (7/1579)
8. Niğde Milletvekili Akın Gönenin, Niğde Polis
Okuluna ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Meral
Akşenerin yazılı cevabı (7/1582)
9. Malatya Milletvekili Ayhan Fıratın, enerji sektöründe
yapılacak yatırımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Lütfü Esengünün yazılı cevabı (7/1585)
10. Hatay Milletvekili Atila Savın, Ankarada Atatürk Kültür
Merkezi alanı içinde bulunan yapı ve yerlerin kullanımına
ilişkin sorusu ve Kültür Bakanı İsmail Kahramanın
yazılı cevabı (7/1591)
11. Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekinin, Tekirdağ Gümrük
Muhafaza Müdürlüğündeki mesai ve yolluk uygulamasına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Ayfer Yılmazın yazılı
cevabı (7/1603)
12. İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalının,
avukatların terlikle cezaevlerine girmeleri konusundaki karara
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Şevket Kazanın
yazılı cevabı (7/1624)
I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00te açılarak iki oturum yaptı.
Yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı
yetersayısı bulunmadığı
anlaşıldığından;
Alınan karar gereğince, basın ahlak ve meslek esaslarına
aykırı olarak görsel ve yazılı basında yer alan
yayınlar konusundaki genel görüşmeyi yapmak ve diğer denetim
konularını görüşmek için, 26 Kasım 1996 Salı günü saat
15.00te toplanmak üzere, birleşime 15.25te son verildi.
Uluç Gürkan
Başkanvekili
Zeki Ergezen Kadir
Bozkurt
Bitlis Sinop
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
II. GELEN KÂĞITLAR
22 . 11 . 1996 CUMA
Tasarı
1. 4139 Sayılı 1996 Malî Yılı
Bütçe Kanunu ile Bağlı (A) İşaretli Cetvelde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/540) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.11.1996)
Teklifler
1. Sakarya Milletvekili Ertuğrul
Eryılmazın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/563) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 18.11.1996)
2. İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit ve 7
Arkadaşının; Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/564) (Anayasa Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 19.11.1996)
3. Aydın Milletvekili Ali Rıza Gönül ve 4
Arkadaşının; Devlet Memurları Kanununa Bağlı (1)
Sayılı Cetvelde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/565) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi : 19.11.1996)
4. Bitlis Milletvekilleri Zeki Ergezen ve Abdulhaluk
Mutlunun; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında
41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulüne Dair Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/566) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Plan ve Bütçe
komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi : 19.11.1996)
5. Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan ile Siyasî
Parti Gruplarını Temsilen 10 Milletvekilinin Yükseköğretim
Kanununun 59 uncu Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifi (2/567) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Anayasa komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.1996)
6. Denizli Milletvekili Hasan Korkmazcan ile Siyasî
Parti Gruplarını Temsilen 10 Milletvekilinin; Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun Bazı
Maddelerinin Değiştrilmesine Dair Kanun Teklifi (2/568) (Anayasa
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.1996)
7. Adana Milletvekili Mehmet Büyükyılmaz ve 3
Arkadaşının; Kadirli ve Sumbas İlçelerinin Adana İline
Bağlanmasına İlişkin Yasa Önerisi (2/569)
(İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.11.1996)
8. Yozgat Milletvekili Yusuf Bacanlı ve 14
Arkadaşının; Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin
Bazı Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanun Teklifi
(2/570) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi :
20.11.1996)
Raporlar
1. Millî Savunma Bakanlığı ile Kara,
Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda
Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlşikin Kanun
ile Gülhane Askerî Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Ankara
Milletvekili Yücel Seçkinerin Aynı Mahiyetteki Kanun Teklifi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/397, 2/162)
(S. Sayısı : 136) (Dağıtma tarihi : 22.11.1996) (GÜNDEME)
2. Millî Savunma Bakanlığı ile Kara,
Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarına Bağlı Kurumlarda
Döner Sermaye Teşkili ve İşletilmesine İlişkin Kanunda
Değişiklik Yapılmasına ilişkin Kanun
Tasarısı ve Millî Savunma ve Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/429) (S. Sayısı : 137) (Dağıtma tarihi :
22.11.1996) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergesi
1. Bursa Milletvekili Feridun Pehlivanın,
Ankarada yaşanan hava kirliliğine ilişkin Devlet
Bakanından sözlü soru önergesi (6/377) (Başkanlığa
geliş tarihi : 20.11.1996)
Yazılı Soru Önergeleri
1. Sinop Milletvekili Metin
Bostancıoğlunun, Sinop TEDAŞ ambarından
çalındığı iddia edilen kullanılmamış
bakır iletken kabloya ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1655)
(Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.1996)
2. Samsun Milletvekili Yalçın Gürtanın,
öğretmenlerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi
için alınacak tedbirlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1656) (Başkanlığa geliş
tarihi : 20.11.1996)
3. Samsun Milletvekili İrfan Demiralpin,
Samsun-Asarcık İlçesinde jandarma idarî çavuşu olarak görev yapan
kişiye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1657) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.1996)
4. Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoyun,
Şeker Fabrikalarında özel koruma ve güvenlik görevlerinde
çalıştırılan personele ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1658) (Başkanlığa geliş
tarihi : 20.11.1996)
5. Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlunun,
yapılan zamlara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1659) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.1996)
6. Kayseri Milletvekili İbrahim
Yılmazın, eşinin basında yer alan bazı
beyanlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1660) (Başkanlığa geliş tarihi : 20.11.1996)
25 . 11 . 1996 PAZARTESİ
Raporlar
1. Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti
Arasında Spor Alanında İşbirliğine İlişkin
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve
Dışişleri komisyonları raporları (1/317)
(S.Sayısı : 138) (Dağıtma tarihi : 25.11.1996) (GÜNDEME)
2. Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti
Arasında Eğitim ve Bilim Alanında İşbirliğine
İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve
Dışişleri komisyonları raporları (1/316)
(S.Sayısı : 139) (Dağıtma tarihi : 25.11.1996) (GÜNDEME)
3. Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti
Arasında Kültür ve Güzel Sanatlar
Alanında
İşbirliğine
İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ve Dışişleri
komisyonları raporları (1/320) (S.Sayısı : 140)
(Dağıtma tarihi : 25.11.1996) (GÜNDEME)
4. Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti
Arasında Tıp ve Sağlık Alanında
İşbirliğine İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve
Dışişleri komisyonları raporları (1/315)
(S.Sayısı : 141) (Dağıtma tarihi : 25.11.1996) (GÜNDEME)
5. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ücretsiz Sağlık Hizmetlerine Dair
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ve Dışişleri komisyonları raporları
(1/313) (S.Sayısı : 142) (Dağıtma tarihi : 25.11.1996)
(GÜNDEME)
6. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Polonya
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Teknik ve Savunma Sanayii
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Savunma ve
Dışişleri komisyonları raporları (1/330)
(S.Sayısı : 143) (Dağıtma tarihi : 25.11.1996) (GÜNDEME)
7. İdarî Yargılama Usulü Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/531) (S.Sayısı :
145) (Dağıtma tarihi : 25.11.1996) (GÜNDEME)
8. Türk Ceza Kanunu ile Cezaların
İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/530) (S.Sayısı :
146) (Dağıtma tarihi : 25.11.1996) (GÜNDEME)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan
Yazılı Sorular
1. Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekinin,
Tekirdağ-Marmaraereğlisi İlçesinde yapılan özel liman ve
iskeleye ilişkin Devlet Bakanından (Gürcan Dağdaş)
yazılı soru önergesi (7/1283)
2. Antalya Milletvekili Bekir Kumbulun, bazı
sağlık kuruluşlarında doktor ve hemşirelerin görevleri
sırasında başörtüsü taktıklarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1285)
3. Manisa Mliletvekili Tevfik Dikerin, bir Devlet
Bakanının Almanyada Alman istihbarat birimleri ve diğer
kuruluşlarla görüşmeler yapıp yapmadığına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1289)
4. Adıyaman Milletvekili Celal Topkanın,
Antep fıstığının taban fiyatının
açıklanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1299)
5. Aydın Milletvekili Yüksel Yalovanın,
Uğur Mumcunun katillerinin İsrail ajanı olduğu
iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1301)
6. Hatay Milletvekili Fuat Çayın, terörle
ilgili olarak İranlı yetkililerle yapılan görüşmelere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1304)
7. İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigenin, Ata
Uçağının ve Orman Bakanlığına ait helikopterlerin
özel amaçlar için kullanıldığı iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1305)
8. Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyrelinin, Bursa
Doğalgaz Proje ve İşletme Müdürlüğünce onay alınmadan
malzeme satın alındığı iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1317)
9. Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyrelinin, Bursa
Doğalgaz Proje ve İşletme Müdürlüğü tarafından
yapılan çelik boru alımına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1318)
10. Bursa Milletvekili Hayati Korkmazın, Bursa
Doğalgaz Projesinde Botaşın zarara
uğratıldığı iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1319)
11. Bursa Milletvekili Hayati Korkmazın, Bursa
Doğalgaz Projesinde kullanılan vanaların seçiminde gerekli
ihtimam gösterilmeyerek zarara sebebiyet verildiği iddiasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1320)
12. Bursa Milletvekili Nayati Korkmazın, Bursa
Doğalgaz Projesinde proje kapsamı dışındaki mahallere
dağıtımı ve servis hatları yapılarak Devletin
zarara uğratıldığı iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1321)
13. Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyrelinin, Bursa
Doğalgaz Projesinde tahmini metraj yöntemiyle tespit edilen asfalt
kesintisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1322)
14. Balıkesir Milletvekili İ. Önder
Kırlının, AÖF bütünleme sınavları öncesinde
soruların bazı kişilerin eline geçmesi nedeniyle yapılacak
işlemlere ve alınacak tedbirlere
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1323)
15. Afyon Milletvekili H. İbrahim Özsoyun,
Afyonun bazı ilçelerinde meydana gelen deprem dolayısıyla
afetzede çiftçilerin tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1324)
16. Adana Milletvekili Erol Çevikçenin, pamuk ve
mısır üreticilerine uygulanan politikalara ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1325)
17. İstanbul Milletvekili Mehmet Cevdet
Selvinin, Dışişleri Bakanından yurtdışı
gezilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1327)
18. Aydın Milletvekili Yüksel Yalovanın,
Kuşadasında meydana gelen sel felaketinden zarar görenlere
yapılacak yardımlara ve hasara uğrayan alt yapı
yatırımlarına ilişkin Dışişleri Bakanı
ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi
(7/1334)
19. Bursa Milletvekili Hayati Korkmazın, Bursa
Doğalgaz Projesinde kullanılan bazı malzemeler için fazla ödeme
yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1340)
20. Sıvas Milletvekili Mahmut
Işıkın, ABDnin ülkemizdeki ajanlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1344)
21. Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçükün
çiftçilerimizi akaryakıt zammından korumak için alınacak
tedbirlere ve Tarım Kredi Kooperatiflerince satılan gübreye
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1345)
22. Burdur Milletvekili Kâzım Üstünerin koruyucu
aşılama çalışmalarına ve aşı enjeksiyon
ücretlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1347)
23. Burdur Milletvekili Kâzım Üstünerin, ithal ete ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1348)
24. Konya Milletvekili Lütfi Yalmanın, TRTde yayınlanan
bir haber programla ilgili olarak yapımcı ve haber daire
başkanı hakkında soruşturma açılıp
açılmadığına ilişkin Devlet Bakanından (Abdullah
Gül) yazılı soru önergesi (7/1353)
25. Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçükün, elma ve çeltik
üreticilerinin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1354)
26. Konya Milletvekili Nezir Büyükcengizin, Konya-Sarayönü ilçesinin
bazı belde ve köylerinde zarar gören üreticilere yapılacak
yardımlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1355)
27. Kars Milletvekili Y. Selahattin Beyribeyin, süt
sığırcılığı projesine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1365)
28. Gaziantep Milletvekili Mustafa R. Taşarın, Antep
fıstığına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/1366)
29. Niğde Milletvekili Akın Gönenin, Niğde Patates
Araştırma Enstitüsünün personel ihtiyacına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1367)
30. Ankara Milletvekili Hikmet Uluğbayın, eski
Başbakan Tansu Çillerin Londraya yaptığı resmî ziyarette
bir otele fazla ödeme yapıldığı iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1368)
31. Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçükün, süt ve et üreticilerinin
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1369)
32. Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekinin, ithal izni olmayan
ilaçların reçetelere yazıldığına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1375)
33. Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekinin, ithal edilen
gıda maddelerinin tahlilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1376)
34. Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçükün, kaynak paketine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1378)
35. Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçükün, Manavgat, Göksu ve Köprü
çay sularının satışına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1380)
36. Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlunun, Sakarya
İl Belediye Başkanlığınca işten
çıkarılan işçilere ve Belediye Başkanına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1381)
37. Muğla Milletvekili Zeki Çakıroğlunun, asgarî
ücretten vergi alınmamasına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1382)
38. Sıvas Milletvekili Mahmut Işıkın, görevini
ihmal ettiği iddia edilen Suşehri Cumhuriyet Savcısı
hakkında yapılacak işleme ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1386)
39. Sıvas Milletvekili Mahmut Işıkın, faili
meçhul cinayetlerle ilgili olarak CHPlilerce hazırlanan bir rapora
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1388)
40. İstanbul Milletvekili Ercan Karakaşın,
Diyarbakır E tipi cezaevinde yaşanan olaylara ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1390)
41. Konya Milletvekili Nezir Büyükcengizin, infaz koruma
memurlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1391)
42. Ankara Milletvekili Yücel Seçkinerin, belediyelere verilen para
miktarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1396)
43. Giresun Milletvekili Burhan Karanın, basına
yaptığı bazı açıklamalarına ilişkin
Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1397)
44. Malatya Milletvekili Ayhan Fıratın, bazı
tutukluların talepleri karşısındaki tutumuna ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1399)
45. Hatay Milletvekili Atila Savın, iki hâkim adayı
hakkında verilen olumsuz sicillere rağmen hâkimliğe kabul
edildikleri iddialarına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1402)
46. Giresun Milletvekili Burhan Karanın, özel korumalarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1404)
47. Aydın Milletvekili Fatih Atayın, Ekonomik önlemler
paketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1406)
48. Konya Milletvekili Nezir Büyükcengizin, Konya İlinde bir
helikopter fabrikası kurulup kurulmayacağına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1408)
49. Konya Milletvekili Nezir Büyükcengizin, ithal hayvan sübvansiyon
bedellerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1409)
50. Kahramanmaraş Milletvekili Esat Bütünün, Demokratik
Barış Hareketi adlı kuruluşa yapılan yardım ve
bağışlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1417)
51. Bursa Milletvekili Ali Rahmi Beyrelinin, tanıtma fonunun
denetimine iilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1420)
52. Bartın Milletvekili Cafer Tufan
Yazıcıoğlunun, Bartın İli dahilindeki Belediyelere
yapılan yardım ve ödemelere ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1424)
53. Bartın Milletvekili Cafer Tufan
Yazıcıoğlunun, Bartın Petrol Ofisi Bölge Müdürlüğü
stok depolarının hizmete açılmasına ilişkin Devlet
Bakanından (Ufuk Söylemez) yazılı soru önergesi (7/1426)
54. Ordu Milletvekili Müjdat Koçun, yardımcı
sağlık personeli mezunlarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1436)
55. Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekinin, Tekirdağ TMOda
yapılan soruşturmalara ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1439)
56. Sakarya Milletvekili Ersin Taranoğlunun, mısır
üreticisinin zarara uğradığı iddialarına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1444)
57. Aydın Milletvekili Fatih Atayın, Diyanet
İşleri Başkanlığından bazı bakanlıklara
yapılan nakillere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1449)
58. Konya Milletvekili Nezir Büyükcengizin, Başbakanın
Afrika gezisine katılan bir Milletvekilinin tutumuna ilişkin
Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1450)
59. İstanbul Milletvekili Halit Dumankayanın, 1995
yılında iller itibariyle kaç kişiye ve hangi miktarlarda
hayvancılık kredisi verildiğine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1454)
60. Niğde Milletvekili Mehmet Salih
Katırcıoğlunun, yurtdışından patates ve elma
ithal edilip edilmediğine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/1486)
61. İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahinin, Gümrük
Birliğine girdiğimiz tarihten itibaren ekonomide meydana gelen
değişikliklere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1489)
62. İzmir Milletvekili Hakan Tartanın, 24 Aralık
seçimlerinden sonra yurtdışına giden Bakanlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1491)
63. İzmir Milletvekili Atilla Mutmanın, İzmirde
Menkul Kıymetler Borsası kurulup kurulmayacağına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1494)
64. Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunçun, Ekonomik,
Kültürüle Eğitim ve Teknik İşbirliği
Başkanlığının bazı harcamalarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1495)
65. Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunçun, Güven Sigorta
TAŞnin bazı harcamalarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1497)
66. Bayburt Milletvekili Suat Pamukçunun, atama ve yer
değiştirme kararnamelerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1504)
67. Elazığ Milletvekili Ahmet Cemil Tunçun, Ankara Palasta
verilen bir resepsiyonun fatura bedeline ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1507)
68. Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun Akının, Ordu-Mesudiye
İmam Hatip Lisesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1509)
26 . 11 .
1996 SALI
Yazılı
Soru Önergeleri
1. Konya Milletvekili Nezir Büyükcnegizin, yurtdışında
bulunan bir şahsın İNTERPOL tarafından aranıp
aranmadığına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1661) (Başkanlığa geliş
tarih : 21.11.1996)
2. Adıyaman Milletvekili Celal Topkanın, buğdaya
uygulanan gümrük fon miktarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1662) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.11.1996)
3. Aydın Milletvekili Yüksel Yalovanın,
Salihlispor-Karşıyaka maçı sonrası meydana gelen olaylara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1663) (Başkanlığa geliş tarih : 21.11.1996)
4. İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalının TEAŞ
ihalesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1664) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.11.1996)
5. İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalının,
Başbakanlık genelgesiyle kurulan Stratejik Araştırma
Geliştirme ve Teknolojik Değerlendirme
Başmüşavirliğine atanan şahsa ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1665) (Başkanlığa geliş
tarihi : 21.11.1996)
6. İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalının, otoyol
gişelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1666)
(Başkanlığa geliş tarihi : 21.11.1996)
7. İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalının, 1997
yılında araştırma-geliştirmeye ayrılacak
paranın kaynağına ve harcama kurallarına ilişkin
Devlet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1667)
(Başkanlığa geliş tarihi : 21.11.1996)
8. Kütahya Milletvekili Emin Karaanın, doğalgazın
Kütahyaya getirilmesi için bir çalışma yapılıp
yapılmadığına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1668)
(Başkanlığa geliş tarihi : 22.11.1996)
9. Kütahya Milletvekili Emin Karaanın, Kütahya ilinde hava
kirliliğini önlemek için alınacak tedbirlere ilişkin
Çevre Bakanından yazılı soru önergesi (7/1669) (Başkanlığa
geliş tarihi : 22.11.1996)
10. Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlunun, hidroelektrik
santrallere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1670) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.11.1996)
11. Yozgat Milletvekili İsmail Durak Ünlünün, bir Devlet
Bakanının dövizli askerlikten yararlanmak için
bakanlığı yanılttığı iddialarına
ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1671) (Başkanlığa geliş tarihi : 22.11.1996)
12. Yozgat Milletvekili İsmail Durak Ünlünün, bir Devlet
Bakanının askerliğiyle ilgili olarak basında yer alan
iddialara dair açıklama yapmayı düşünüp düşünmediğine
ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/1672)
(Başkanlığa geliş tarihi : 22.11.1996)
13. Yozgat Milletvekili Kazım Arslanın, öğretmenlik
için müracaat edenlerin atamalarına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1673)
(Başkanlığa geliş tarihi : 22.11.1996)
14. Yozgat Milletvekili Kazım Arslanın, Yozgat SSK
Hastanesinin yapımına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1674)
(Başkanlığa geliş tarihi : 22.11.1996)
Meclis
Araştırma Önergesi
1. Adana Milletvekili Cevdet Akçalı ve 49
arkadaşının, Türkiye Cumhuriyeti ile Türkçe konuşan ülkeler
arasındaki ekonomik, kültürel ve sosyal ilişkileri geliştirmek
için alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/132) (Başkanlığa geliş tarihi :
21.11.1996)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 15.00
26 Kasım 1996 Salı
BAŞKAN : Başkanvekili Uluç
GÜRKAN
KÂTİP ÜYELER : Ünal YAŞAR
(Gaziantep), Mustafa BAŞ (İstanbul)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22 nci Birleşimini açıyorum.
Görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce, üç arkadaşıma, gündemdışı söz
vereceğim.
III.
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. İstanbul Milletvekili M. Sedat
Aloğlunun, TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden müteşekkil
bir heyetin Bulgaristana yaptığı ziyarete ilişkin
gündemdışı konuşması
BAŞKAN
Gündemdışı birinci söz, İstanbul Milletvekili,
Dışişleri Komisyonu Başkanı Sayın Sedat
Aloğlunun.
Sayın
Aloğlu, Bulgaristana yapılan ziyaret konusunda Genel Kurula bilgi
sunacaklar.
Buyurun
Sayın Aloğlu.
Süreniz 5
dakikadır.
M. SEDAT
ALOĞLU (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yüce
Meclisin üyelerini saygılarımla ve en iyi dileklerimle
selamlıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonundan oluşan bir
heyet, 18-20 Kasım tarihleri arasında -yani, geçen hafta- Bulgaristan
Dışişleri Komisyonunun daveti üzerine, bu ülkeye bir ziyarette
bulunmuştur. Bu ülkeyi ziyaret eden heyetin üyeleri; Refah Partisi
milletvekilleri Sayın Hüseyin Kansu ve Sayın Yaşar Canbay; ANAP
Milletvekili Sayın Cemal Özbilen; DSP Milletvekili Ali Rahmi Beyreli; CHP
Milletvekili Ercan Karakaş ve ben, Doğru Yol Partisi milletvekili
olarak bulunduk.
Bu
ziyaretimiz esnasında, mevcut Cumhurbaşkanı Jelev -ki, görevi 19
Ocak 1997de sona erecektir- Cumhurbaşkanı Stoyanov -19 Ocak 1997den
itibaren Cumhurbaşkanlığı görevini devralacaktır-
Parlamento Başkanı Sayın Sendov, Parlamento Başkan
Yardımcısı Sayın Ünal Lütfü tarafından kabul edildik.
Ayrıca,
heyetimiz, Parlamento Dış İlişkiler Komisyonu
Başkanı Nikolay Kamov ve üyeleri, Parlamento Türk-Bulgar Dostluk
Grubu üyeleri, Savunma ve Güvenlik Komisyonu Başkanı ve üyeleri,
Başbakan Yardımcısı Şivarov, İçişleri
Bakanı Dobrev, Ticaret ve Ekonomik İşler Bakanı Paparizov,
Dışişleri Bakan Vekili Bokova ve Filibe Belediye
Başkanı Spas Girnevski ile de görüşme imkânı
bulmuştur.
Bütün bu
görüşmelerimizde, gayet iyi ilişkiler içerisinde, dostane
komşuluk ilişkileri içerisinde, ikili siyasî ilişkiler, ikili
ekonomik ilişkiler, terörizm ve örgütlü suçlarla mücadele
işbirliği, Bulgaristanın NATOya girme arzusu,
Bulgaristanın Avrupa Birliğine girme arzusu ve
hazırlıkları, Bulgaristanın Karadeniz Ekonomik
İşbirliği Parlamenter Asamblesine girme kararı,
Bulgaristanın şu anda yaşamakta olduğu ekonomik durum ve
siyasal sıkıntılar konusu, müşterek güvenlik ve savunmayla
ilgili bazı konular, Balkanlarda işbirliği imkânları,
DoğuBatı koridoru, çevre sorunları, İstanbuldaki Bulgar
mal varlıklarının ilişkili olduğu bazı konular ve
Bulgaristandan Türkiyeye ziyarette bulunacak olan Bulgaristan
vatandaşlarının vize formaliteleri ve vize harçları konusu
baz teşkil etmiştir.
Sayın
üyeler, şunu söyleyebilirim ki, gayet iyiniyetli ve halisane
duygularımıza aynı şekilde cevap bulmuş
durumdayız ve Bulgaristan, Türkiye ile olan ilişkilerini daha da
geliştirme arzusu içerisindedir; ancak, Bulgaristan, siyasî ve ekonomik
rejimini değiştirme bakımından, eşzamanlı
değiştirmenin getirmiş olduğu sıkıntıları
yaşamaktadır ve üzücü olsa da, bu sıkıntıların
kısa vadede biteceğini söylemek mümkün değildir.
Biz, temas
etmiş olduğumuz bütün yetkililere, Türkiyenin bütün
komşularına, bütün iyiniyetli komşularına olduğu gibi
Bulgaristana da, iyiniyetli cevap aldığımız zaman, daha
fazlasıyla mukabele edeceğimizi ifade ettik ve memnuniyetle
belirtiyorum, aynı karşılığı gördük. Onlar,
dostlukların ve iyi komşuluk ilişkilerinin, özellikle zor
zamanlarda belli olacağını ifade ettiler. Biz ise, iyi
komşuluğumuzu ifade etmek için ve ortaya koymak için,
komşularımızın zorluklarla yaşamasını
beklemediğimizi söyledik.
Şunu
söyleyebilirim ki, bugün, Bulgaristan, Türkiyenin maddî ve manevî
desteğine, belki her zamandan fazla ihtiyaç duymaktadır.
20 nci
Dönemin Dışişleri Komisyonundan oluşan bir heyetin
yapmış olduğu ilk yurtdışı ziyaret Bulgaristana
olmuştur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Aloğlu, eksüreniz 1 dakikadır.
M. SEDAT
ALOĞLU (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan; hemen
tamamlıyorum.
Bu ziyaretin
ilk ziyaret olmasının da, gayet tabiî ki, siyasî bir mesajı
vardır. Dışişleri Komisyonu olarak başlatmış
olduğumuz bu anlamlı hareketin, ümit ediyorum ki, diğer
yetkililer ve diğer parlamenterler tarafından devam ettirilmesi, iki
ülkenin de menfaatınadır.
Hepinize
saygı ve sevgilerimi sunuyorum efendim.
Teşekkür
ederim. (DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Aloğlu.
Gündemdışı
konuşmaya cevap için Hükümet adına söz talebi yok.
2. Giresun Milletvekili Rasim
Zaimoğlunun, Hükümetin fındık politikasına ilişkin
gündemdışı konuşması
BAŞKAN
Gündemdışı ikinci konuşma, Giresun Milletvekili
Sayın Rasim Zaimoğlunun.
Sayın
Zaimoğlu, fındık politikası hakkında
konuşacaklar.
Sayın
Zaimoğlu, buyurun efendim. (ANAP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 5
dakikadır.
RASİM
ZAİMOĞLU (Giresun) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu arada, 24 Kasımda kutlanan
Öğretmenler Gününü, ben de, bütün öğretmenlerimiz için, kutluyorum ve
hepsine hayırlı olsun diyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, Genel Başkanımız Sayın Mesut Yılmaza
yapılan menfur saldırıyı şiddetle
kınadığımı burada ifade ediyorum. Bu, aslında,
Partimize, Türkiye Cumhuriyetine ve Yüce Parlamentomuza yapılan bir
saldırıdır; milletimizin özenle beklediği temiz toplum
idealinin yolunu kesmeye yönelmiş talihsiz ve çirkin bir
saldırıdır.
Bu
saldırı, bizi, daha da kamçılamıştır. Biz,
buradan büyük milletimize şu sözü veriyoruz: Biz, bu pislikleri
temizleyinceye kadar ve çocuklarımıza, gençlerimize temiz toplum
emanet edinceye kadar, bu gibi pisliklerin üstüne, ölünceye kadar, sonuna kadar
gideceğiz. Bu sözü, buradan, milletimize vermek istiyorum. (ANAP ve DSP
sıralarından alkışlar) Bu olaylar bizi asla
yıldırmayacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gündemdışı
konuşmama, Hükümetin, fındık konusundaki yanlış
politikalarına değinerek başlamak istiyorum.
Buradan, bir
Giresun Milletvekili olarak ve fındığı bilen bir
arkadaşınız olarak seslenmek istiyorum; bakın, dünya
fındık üretiminin tam yüzde 75ini Türkiye gerçekleştiriyor;
ama, ne yazık ki, biz, fındığı iyi değerlendiremiyoruz, iyi
satamıyoruz. Türkiyenin yanlışı nerededir; ben,
yanlışı, yanlışı uygulayan hükümetlerdedir diye
noktalıyorum.
Bakın,
tarım ürünü olarak en büyük ihracat girdimiz, bugün 700-800 milyon dolarla
fındıktadır. Aslında, malın yüzde 75ini biz
üretiyoruz; ama, bunu, istediğimiz şekilde satamıyoruz;
Hamburgdaki üç beş kişiye bırakmışız, bunlar,
Türkiye ile oyuncak gibi oynuyorlar.
Bakın,
bu Hükümetin fındık politikası iflas etmiştir. 54 üncü
Hükümet, bu konudaki büyük acemiliğini, maalesef, gözler önüne
sermiştir. Bu arada, üreticilerimiz, âdeta borç batağına
saplanmış, tefeciye mecbur edilmiş, iflasın
eşiğine gelmiştir.
Size, çok
kısa olarak fındık olayını anlatmak istiyorum.
Sayın Başbakan ile Sayın Başbakan
Yardımcısı, bu sene Giresuna gelemediler. Geçen sene,
Sayın Tansu Çiller, Giresun meydanında, maalesef, halk
tarafından ciddiye alınmamıştı,
yuhalanmıştı; onun için, bu sene Giresuna gelemediler.
Fındığın
merkezi Giresun olduğu halde, bu sene fındık fiyatı
Trabzonda açıklandı ve vatandaşa 2 dolar olarak ilan edilen
fındık bedelinin tıkır tıkır ödeneceğini
söylediler; vatandaşlarımız da, buna kandı. Maalesef, size
acı haber ki, tam 19 Eylülden beri; vatandaşımız
parasını alamamaktadır. Bugün, piyasada, fındık
140-145 bin liraya düşmüştür, vatandaş mağdur
durumdadır. Benim aldığım bilgilere göre, şu anda,
Fiskobirlikin 12 trilyon lira borcu vardır. Bakın, peşin ödeme
yapılmadığı için fiyatlar bu hale gelmiştir.
Şimdi,
ben size Karadenizliler adına, Karadenizli, Giresunlu olarak,
vatandaş adına soruyorum, diyorum ki siz yalan söylediniz, halkı
kandırdınız. Şimdi, beni sizi mahkemeye mi vereyim, Yüce
Divana mı vereyim, nereye vereyim? Siz yalan söyleyince, halkı
kandırınca cezası olmuyor; ama, basın söyleyince ceza
koyacaksınız; böyle eşitsizlik olmaz, böyle çifte standart
olmaz.
Bakın,
1995te de aynı şeyi yaptınız; yine yalan söylediniz, yine
fındığın parasını peşin ödeyemediniz. FKBye
şu anda fındık verenler yandı; peşin para alacak diyenler hep yandı.
Fiskobirlike, şu gün teslim edeceği fındığın
parasını üç ay sonra mı alır, beş ay sonra mı
alır, bir sene sonra mı alır bilemiyorum.
Biraz sonra,
burada, Bakan varsa, Başbakan varsa, Hükümet varsa gelsin,
açıklasınlar; fındığın parasını ne
zaman verecekler, ne zaman_
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Zaimoğlu, eksüreniz 1 dakikadır.
RASİM
ZAİMOĞLU (Devamla) Sayın Başkan, şu 5 dakikalık
zaman dilimi içerisinde, sizlere, kahraman, büyük Türk Milletinin, cesur
Karadenizlilerin ve Giresun Milletvekili Rasim Zaimoğlu olarak da, Giresun
uşaklarının duygularını dile getirmek için
uğraşıyorum. Aslında, bu süre, fındığı
anlatmak için yeterli değil.
AHMET
DERİN (Kütahya) Sen selam veriyorsun; başka birşey
yapmıyorsun.
RASİM
ZAİMOĞLU (Devamla) Bir Hükümet düşünün, ismi Refahyol; sanki,
bilerek, isteyerek, Karadeniz halkına ve fındık üreticisine
eziyet ediyor. Zaten, Refahyol, her konuda bir sürü yalan söylüyor;
fındık konusunda da yalanların katmerlisini söylüyor.
Başbakan fındığa peşin ödeme yapacağız
diyor; Başbakan Yardımcısı peşin ödeme
yapacağız diyor; DYPli bakan Karadenizde konuşuyor ve bugün
fındığı alacağız, yarın parasını
vereceğiz diyor; daha sonra da, 20 Eylülden itibaren, bugüne kadar
beş para yok!.. Problem, yalnız ödemede mi; şu anda 120 bin ton
fındık Fiskobirlikin depolarında duruyor. Tüccar,
malını tıkır tıkır satıyor...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Zaimoğlu.
RASİM
ZAİMOĞLU (Devamla) Bir dakika, Sayın Başkan...
BAŞKAN
Uygulamayı hiç bozmadık...
RASİM
ZAİMOĞLU (Devamla) Tamamlıyorum Sayın
Başkanım... Tamamlıyorum...
BAŞKAN
Bugüne kadar, ikinci kere mikrofonu hiç açmadım.
RASİM
ZAİMOĞLU (Devamla) Sayın Başkanım, bir cümle
söyleyip tamamlayacağım.
BAŞKAN
Mikrofonsuz; lütfen...
RASİM
ZAİMOĞLU (Devamla) Sayın Başkan...
BAŞKAN
Lütfen; Sayın Zaimoğlu...
RASİM
ZAİMOĞLU (Devamla) Bu Refahyol Hükümetinden ne zaman
kurtulacağız?.. Allah, bizi kurtarsın. (ANAP ve DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Zaimoğlunun gündemdışı konuşmasına
Hükümet adına yanıt talebi?.. Yok.
3. Kocaeli Milletvekili Halil
Çalıkın, Öğretmenler Günü ve öğretmenlerin
sorunlarına ilişkin gündemdışı konuşması ve
Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlamın cevabı
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, gündemdışı üçüncü
konuşmanın konusu öğretmenlerin sorunlarıdır.
Bu konuda,
Başkanlığımıza, İçel Milletvekili Sayın
Halil Cin, Edirne Milletvekili Sayın Erdal Kesebir ve Kocaeli Milletvekili
Sayın Halil Çalık tarafından başvuruda bulunulmuştur.
Bugün,
benim, adına -Plan ve Bütçe Komisyonunda olduğu için- şu an
kürsüde bulunduğum Başkanvekilimiz Sayın Kamer Genç,
gündemdışı sözü, bu arkadaşlarımız
arasından, Sayın Halil Çalıka vermişler; onun için,
kendisini kürsüye çağırıyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
Sayın
Çalık, süreniz 5 dakikadır.
Buyurun
efendim.
HALİL
ÇALIK (Kocaeli) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
kutlanmış bulunan 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle,
öğretmenlerimizin sorunları hakkında gündemdışı
söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, öğretmenlerimize başarılar
dilerken, görev şehitlerine Tanrıdan rahmet ve ailelerine sabır
temenni eder, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, zamanım çok az olduğu için, eğitimcilerin,
yalnızca özlük sorunlarına değinmek istiyorum.
Sizlerin de
malumu olduğu gibi, İLKSAN, bu haliyle, öğretmenlere hiçbir
yarar sağlamamaktadır; çünkü, teşkilatta 7 yöneticinin
yalnızca 3ü öğretmen, 4ü ise Bakanlık temsilcisidir. Bu
durumda demokrasiden ve demokratik yönetimden bahsedilemez. Geçmişteki
acı örnekleri tekrar yaşamak istemiyorsak, bu kurum yeniden
yapılanmalıdır. Örneğin; İLKSANa 700 bin lira ödeyen
bir öğretmenin eline 27 yıl sonunda -bugün emekli olsa- yalnızca
43 milyon 300 bin lira geçmektedir. Bu rakamın 27 yıllık
tutarı ise 226 milyon lira olup, faiziyle birlikte kaç liraya
ulaşacağını takdirlerinize sunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, üstün emeklerini inkâr edemeyeceğimiz değerli
öğretmenlerimizin alınterinin hesabı verilmeli ve nemaları
mutlaka ödenmelidir.
Diğer
taraftan, bir öğretmen 15 saat ders karşılığı 30
milyon lira maaş alırken, bir ayda 48 saat ek derse giren bir
öğretmenin aldığı para ise yalnızca 3 milyon 600 bin
lira civarındadır. Bunu kıyaslarsak, bir öğretmen 70li
yıllarda 1 saatlik ekders ücretiyl, 15 gazete satın alıyordu;
oysa bugün, yalnızca, 1,5 gazete satın alabilmektedir; bunu,
insaflarınıza, bunu, takdirlerinize sunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu da Refah Partisinin hiç de adil olmayan düzeninin
bir parçasıdır.
Değerli
arkadaşlarım, bu güzide topluluğu bir kez olsun, bir maaş
ikramiyeyle biraz rahatlatsak, gelecek neslimizi de güvence altına
almış olmaz mıyız?
Değerli
arkadaşlarım, ayrıca, öğretmenlere,
yılbaşında eğitim ödeneği adı altında para
verilmektedir. Biz diyoruz ki, bu, tüm eğitim emekçilerine verilmelidir ve
bu rakam, 1 inci derecenin 4 üncü kademesine eşdeğer
olmalıdır diyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, personel arasındaki ayırımın
kaldırılması için, taşradaki eğitim kurumlarında
çalışanlara da, merkez örgütünde olduğu gibi, öğle
yemeği verilmelidir. Eğer, buralarda öğle yemeği düzeni
sağlanamıyorsa, taşradaki eğitim kurumlarında
çalışan arkadaşlarımıza, bunun ücreti verilmelidir.
Değerli
arkadaşlarım, mevcut sicil sistemine göre, altı yıl üst
üste 90 puan veya üzeri sicil notu alan her öğretmene, 1 kademe
verilmektedir. Halbuki, bu, objektif kriterlere dayanmamaktadır.
Şöyle ki, beş sene üst üste 90 puan veya üzeri sicil notu alan bir
öğretmen, altıncı sene müdürle takışırsa kademe
alamaz. Dolayısıyla, bunun, mutlaka ve mutlaka objektif kriterlere
dayandırılması gerekir.
Yıllarca,
öğretmenler, personel yasası çıktı çıkacak diye
beklediler... Lütfen; sizden, öğretmenlerin anısına ve
adına rica ediyorum, bunu, Yüce Meclisin mutlaka çıkarması
gerekir ve bu, bir zorunluluk arz etmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, 98 sayılı ILO Sözleşmesinin kendilerine
tanıdığı hakka istinaden, 20 Aralık ve 18 Nisanda,
öğretmenlerin yaptığı eylemler sonucu, şu anda, 500
kadar öğretmenimiz sürgündedir. Erzurumda ise, eşi bir kazaya,
kocası bir kazaya sürülmektedir. Burada, insanlık suçu işlenmektedir.
Sayın Bakanım, lütfen; bunu düzeltiniz... (DSP sıralarından
alkışlar) Seçim bölgem olan Kocaelide, şu anda, 2 bin
öğretmen hakkında, bu konuyla ilgili soruşturma
açılmış bulunmaktadır; ama, maalesef, bunun detayına
inilmemekte ve bu öğretmenlerin niçin sokaklarda olduğu
düşünülmemektedir.
Değerli
arkadaşlarım, 1 Ekim 1996 tarihinde, Hantepede katledilen
öğretmenlerin...
(Mİkrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Çalık, eksüreniz 1 dakikadır.
HALİL
ÇALIK (Devamla) ...anısı üzerine, Adıyamanda 4 öğretmen
protesto amacıyla yakasına kurdele takıyor diye, bunlar
hakkında hiç de adil olmayan bir soruşturma açılıyor. Bu
da, idarenin, öğretmen şehitlerinin anısına ne kadar
duyarlı olduğunu göstermektedir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; öğretmenlerin üzerindeki bu
baskılar mutlaka kaldırılmalıdır. İslamiyette
bana bir harf öğretenin kölesi olurum diye bir söz vardır. Bu
mantıkla beraber, bu da, çağın bilgisini içerdiğinden,
sizleri göreve davet ediyorum.
Atatürk
diyor ki: Eğitimdir ki, bir milleti bağımsız,
şanlı toplum halinde yaşatır veya kölelik ve
yoksulluğa iletir.
Bu
vesileyle, sizleri göreve davet eder, Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çalık.
Gündemdışı
konuşma üzerinde, Millî Eğitim Bakanı Sayın Mehmet
Sağlam; buyurun efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
MİLLî
EĞİTİM BAKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değerli
arkadaşımız Sayın Çalıkın öğretmenlerimizin
sorunlarını Yüce Meclisin kürsüsüne getirmesinden dolayı
kendisine şükranlarımı sunuyorum.
Şimdi,
ilk önce, İLKSANla ilgili bazı yanlış anlamaları
düzeltme ve değerli arkadaşımızın sorduğu
bazı sorulara cevap verme gereği doğduğundan dolayı,
Yüce Meclisi bilgilendirmek üzere huzurunuza çıktım.
İLKSAN,
bildiğiniz gibi, geçmişte büyük bir sıkıntı
geçirmiş, maalesef, yönetici öğretmenler, konuyla ilgili
yapmış oldukları çeşitli işlem ve eylemlerinden
dolayı yargı önünde mahkûm olmuşlar ve maalesef, bir
kısmı da halen bu mahkûmiyetlerini çekmektedirler.
Dolayısıyla, yeni bir düzenleme yapılmış ve
İLKSANın; en azından, öğretmenlerimize karşı
daha önceki taahhütlerini yerine getirmek üzere bir reorganizasyonuna
gidilmiştir.
Arkadaşımız,
7 yöneticisinden 3ü öğretmen, diğeri bakanlık temsilcisi
dediler. Bir yanlışlık var efendim; konuyu iyi incelemek
lazım. Bu, Maliye Bakanlığı gibi, belli ölçüde, işin
malî yönünü, ekonomik yönünü bilen insanlardan oluşması için
yapılmış bir şeydir. Bunlar, Millî Eğitim
Bakanlığı temsilcisi değildir. Yeni düzenleme,
doğrudan doğruya, 3 öğretmene karşılık, yönetim
kurulu; yani, işin biraz da yatırım, iktisat ve malî yönünden
anlayan bakanlıkların temsilciliklerini getirmiştir.
Dolayısıyla, bugün, en azından, eski taahhütlerini tasfiye etmek
üzere bir yeni düzenlemeye gitmektedir ve şu anda, merak edilecek, daha
doğrusu eleştirilecek bir yönü yoktur.
Demokratik
yönetim dediniz. İşletmelerin, demokratik yönetimi olmaz;
işletmelerin, işletme mantığına göre yönetimi olur.
Zaten, daha evvel, işte, demokratik yönetiminden dolayı
yönetememişler ve maalesef, bugün, birçok öğretmenimiz mahkûmiyet
durumuna düşmüştür .
Şimdi,
ders saatlerinin 76 bin lira olduğunu -30 bin lira değil- biz de
biliyoruz; ama, bildiğiniz gibi, bu, bir katsayıya
bağlanmıştır. Katsayılar ocak ayında
değişir. Ocak ayı için Yüce Meclise teklif getireceğiz.
Değerli arkadaşımızın teklifi desteklemesini
bekliyorum.
Şimdi,
eğitim konusunda; özellikle, 4 milyon lira civarında olan
yılbaşındaki -yani, eğitim-öğretim yılı
başındaki- ödenek, bildiğiniz gibi, 54 üncü Hükümet
tarafından yüzde 100 artırılarak, öğretmenlerimize 8 milyon
lira olarak ödenmiştir. Bunu, bütün eğitim emekçilerine de ödeyelim
dediniz. Eğer, eğitim emekçisinden maksadınız, oradaki
idarî personel, hizmetli vesaireyse, bu ödeneğin eğitim ve
öğretim ödeneği altında bunlara da ödenmesinin ne derece
doğru olacağını takdirinize bırakıyorum. Adı
üzerinde, bu öğretmeni eğitim ve öğretime hazırlayan bir
ödenektir. Dolayısıyla, sadece, öğretmen
sınıfında hizmet eden arkadaşlarımıza
ödenmektedir.
Şimdi,
altı yıl, sicili 90 puan olanların bir maaş ikramiye
almaları konusu var. Bu, öğretmenlere mahsus bir şey değil.
Personel sistemimizi bilenler bilir; bu, 657 sayılı Kanunun genel
hükmüdür. Dolayısıyla, o kanun ne emrediyorsa biz de onu uyguluyoruz;
altı yıl, altı yıl; beş yıl, beş yıl...
Biri de çıkar, niye yedi yıl değil, dört yıl değil, üç
yıl değil de diyebilir; ama, bu, personel sistemimizin genel bir
yaklaşımıdır. Öğretmenlerimiz de bundan
yararlanıyor.
Öğretmenlerimizin
özlük haklarıyla ilgili birkaç kanun tasarısını önümüzdeki
günlerde Yüce Meclisin bilgisine, eleştirisine ve onayına
sunacağız. Bunlar arasında, öğretmenlerimizin ve
eğitim yöneticilerinin çalışma esasları ile haklarıyla
ilgili belirli düzenlemeler var. O zaman da, milletvekilimizden ve Grubundan bu
kanun tasarılarına inşallah destek bekliyoruz.
ILO
Sözleşmesi ve öğretmenlerimizin durumuna gelince: Bildiğiniz
gibi, anayasal değişiklikten sonra, kamu
çalışanlarının sendikal haklarıyla ilgili
çalışma, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığımızda sürdürülüyor. Bu tasarı, hukuk
fakültelerimize görüş bildirmek üzere gönderilmiştir, şu anda bu
aşamadadır. Bu geçiş döneminde, bazı işlem ve
eylemlerinden dolayı bazı öğretmenlerimiz hakkında
soruşturma açıldığı doğrudur. Yalnız,
değerli arkadaşımızın söylediği gibi 500
öğretmen değil, sendikanın bize verdiği dosyaya göre 91
kişidir. Herhalde arkadaşımız bunu 5le falan
çarpmış. Dolayısıyla 500 öğretmen hakında
soruşturma açılması söz konusu değildir.
İkinci
olarak, değerli arkadaşımız adil olmayan
soruşturmalar diyor. Soruşturmanın adil olanını,
olmayanını ben bilmiyorum. Soruşturma açılır, inceleme
yapılır, devletin müfettişleri gider, devletin görevlileri bir
rapor hazırlarlar, bu raporlara göre işlem veya eylem
yapılır. Dolayısıyla, adil olan soruşturma, adil
olmayan soruşturma ayırımı benim bildiğim
kadarıyla ne hukuk sistemimizde ne de teftiş sistemimizde var; ama,
bize, bir inceleme konusu, bir araştırma konusu, bir soruşturma
konusu geldiği zaman, devletin müfettişlerinin yaptığı
soruşturmaya göre işlem yapılır.
Arkadaşımız, en azından, bu soruşturmaların yasal
prosedürüne uygun yapılacağından ve en azından, hak arayan
öğretmenlerimizin bu soruşturmalardan zarar görmemesi için elimizden
geleni yaptığımızdan emin olabilirler.
Yüce
Meclisin bilgisine saygıyla arz ediyorum. (DYP ve RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Buyurun
Sayın Çalık.
HALİL
ÇALIK (Kocaeli) Sayın Bakan, İLKSANın 7 yöneticisinden 4ünün
bakanlık temsilcisi olduğu doğrudur, devletin temsilcisidirler
ve orada demokrasiden bahsedilmez gibi söyledi. O zaman orada 3 kişi
seçimle getiriliyor; o zaman 3ünün de seçimine hiç gerek yok. Orada atamayla
beraber, Divan Başkanının seçildiğine bizzat ben
şahidim.
İkincisi,
ders ücreti 75 bin liradır Sayın Bakanım. -burada, bu konuda
düzeltme yaparsanız bizler de, tabiî ki, yardımcı
olacağız- ondan sonra, eğitim ödeneğinin oradaki
memurlarla...
BAŞKAN
Sayın Çalık; lütfen... Cevap niteliğinde söz verme
şansım yok. Bir düzeltme niteliği varsa, buyurun; ama, bir cevap
niteliğinde söz verme şansımız yok.
Teşekkür
ediyorum.
HALİL
ÇALIK (Kocaeli) Bilgilerinize sunuyorum.
Saygılar
sunarım.
BAŞKAN
Gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri,
sunuşlar hem hacim olarak hem sayısal olarak bir hayli fazladır.
Divan üyesi
arkadaşımızın sunuşları oturarak okuması
hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı
tezkereleri vardır; okutup bilgilerinize sunacağım:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. İngiltere ve Amerika
Birleşik Devletlerine giden Orman Bakanı Mehmet Halit
Dağlıya, dönüşüne kadar, Sanayi ve Ticaret Bakanı E.
Yalım Erezin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi (3/577)
18
Kasım 1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İlgi: 8
Kasım 1996 gün ve Kan.Kar: 39-06-150-96-614 sayılı
yazımız.
9 Kasım
1996 tarihinden itibaren İngiltere ve Amerika Birleşik Devletlerine
giden Orman Bakanı M.Halit Dağlının dönüşüne kadar,
Orman Bakanlığına, Millî Eğitim Bakanı Prof.Dr.Mehmet
Sağlamın vekâlet etmesi ilgi yazıyla uygun görülmüştü.
18
Kasım 1996 tarihinden itibaren Orman Bakanlığına, Sanayi ve
Ticaret Bakanı Yalım Erezin vekâlet etmesinin, Başbakanın
teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
İkinci
tezkereyi okutuyorum:
2. Belçikaya giden
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Tansu Çillere, dönüşüne kadar, Millî Eğitim Bakanı Mehmet
Sağlamın vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/578)
18
Kasım 1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Batı
Avrupa Birliği (BAB) Bakanlar Konseyi Toplantısına
katılmak üzere, 18 Kasım 1996 tarihinde Belçikaya giden
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Prof.Dr.Tansu Çillerin dönüşüne kadar; Dışişleri
Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığına,
Millî Eğitim Bakanı Prof.Dr.Mehmet Sağlamın vekâlet
etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş
olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Üçüncü
tezkereyi okutuyorum:
3. İspanyaya giden Devlet
Bakanı Bahattin Şekere, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı
Işılay Saygının vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/579)
18
Kasım 1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
18
Kasım 1996 tarihinde İspanyaya giden Devlet Bakanı Bahattin
Şekerin dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet
Bakanı Işılay Saygının vekâlet etmesinin,
Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu
bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
4 üncü tezkereyi okutuyorum:
4. Belçikaya gidecek olan Devlet Bakanı
Ayfer Yılmaza, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı H. Ufuk
Söylemezin vekâlet etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/580)
19
Kasım 1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak üzere, 20 Kasım 1996
tarihinde Belçikaya gidecek olan Devlet Bakanı Ayfer Yılmazın
dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanı Ufuk
Söylemezin vekâlet etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun
görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
5 inci tezkereyi okutuyorum:
5. Almanya ve Fransaya gidecek olan
Devlet Bakanı Sacit Günbeye, dönüşüne kadar, Devlet Bakanı
Ahmet Cemil Tunçun vekâlet etmesinin uygun ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/581)
21
Kasım 1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak üzere, 25 Kasım 1996
tarihinden itibaren Almanya ve Fransaya gidecek olan Devlet Bakanı Prof.
Dr. Sacit Günbeyin dönüşüne kadar; Devlet Bakanlığına,
Devlet Bakanı Ahmet Cemil Tunçun vekâlet etmesinin, Başbakanın
teklifi üzerine, uygun görülmüş olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
6 ncı tezkereyi okutuyorum:
6. Almanya ve Fransaya gidecek olan
Adalet Bakanı Şevket Kazana, dönüşüne kadar Devlet Bakanı
Mehmet Altınsoyun vekâlet etmesinin uygun ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/582)
21
Kasım 1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak üzere, 25 Kasım 1996
tarihinden itibaren Almanya ve Fransaya gidecek olan Adalet Bakanı
Şevket Kazanın dönüşüne kadar; Adalet
Bakanlığına, Devlet Bakanı Mehmet Altınsoyun vekâlet
etmesinin, Başbakanın teklifi üzerine, uygun görülmüş
olduğunu bilgilerinize sunarım.
Süleyman
Demirel
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Komisyondan istifa önergesi vardır; okutup,
bilgilerinize sunacağım:
7. Aksaray Milletvekili Nevzat
Kösenin, Millî Savunma Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/107)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Halihazırda Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Başkanlığı görevini deruhte etmekte bulunduğumdan,
Millî Savunma Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğimi bildirir,
gereğinin yapılmasını arz ederim.
Saygılarımla. 20.11.1996
Nevzat
Köse
Aksaray
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Anayasa Komisyonu
Başkanlığının, başkanvekili ve kâtip seçimine
dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
8. Anayasa Komisyonu
Başkanlığının, Komisyonun, başkanvekili ve kâtip
üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/583)
21.11.1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Komisyonumuzun 21.11.1996 tarihli
toplantısında, açık bulunan Başkanvekilliğine,
İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Şahin ve Kâtipliğe de Karabük
Milletvekili Hayrettin Dilekcan seçilmişlerdir.
Bilgilerinize saygıyla arz olunur.
Ahmet
İyimaya
Amasya
Anayasa
Komisyonu Başkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Bir Meclis
araştırması önergesi vardır; okutuyorum:
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME,
MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. Adana Milletvekili Cevdet
Akçalı ve 49 arkadaşının, Türkiye Cumhuriyeti ile Türkçe
konuşan ülkeler arasındaki ekonomik, kültürel ve sosyal
ilişkileri geliştirmek için alınması gereken tedbirleri
belirlemek amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/132)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetleri Birliğinin dağılmasıyla, ortaya
yepyeni bir dünya coğrafyası çıkmıştır. Bu
birliğin çökmesiyle bağımsızlığını
kazanan devletlerin bir kısmı Türkiyenin
komşularıdır. Bir kısmı da, Türkiyenin, tarihî,
kültürel, dil, din ve soy birliği olan ülkelerdir.
Türkiye, bu
yeni kurulan devletlerle birtakım ilişkiler kurmak ve
geliştirmek zorunda kalmıştır ve büyük bir tarihî
mirasın sahibi olarak, birtakım sorumlulukları yüklenmek
gereğini duymuştur.
Yeni
oluşan coğrafyayla, Azerbaycan ve Orta Asya cumhuriyetleri, Türkiye
ile ekonomik ve siyasî ilişkiler dışında, kültürel
ilişkileri olan ülkelerdir. Bu ülkelerle Türkiye arasındaki
dayanışma ve yardımlaşma duygusu,
karşılıklı olarak, daha ilk günden beri ortaya
çıkmıştır. Taraflar, Türkiye ve Türkçe konuşan ülkeler
olarak işbirliği yapma hususunda, siyasî irade ve
kararlılıklarını türlü vesilelerle ortaya
koymuşlardır.
Ancak,
Rusyanın çöküşü ve devletlerin bağımsızlıklarına
kavuşmaları o kadar çabuk olmuştur ki, Türkiye, bu konuda,
hazırlıksız olarak problemlerle karşı
karşıya gelmiştir.
Rusyadan
bağımsızlığını kazanan Azerbaycan ve Orta
Asya cumhuriyetleriyle ilişkilerini geliştirme, gerekli
sorumlulukları yüklenme, Türkiyenin partilerüstü devlet
politikasıdır. Buna rağmen, bu politikanın muhtevası,
ölçüsü, metotları henüz tam olarak belirlenmiş değildir. Bu
muhtevanın ve metotların belirlenmesinde, Türkiye Büyük Millet
Meclisi de bazı görevler almalıdır. Bu sebeple, Türkiye Büyük
Millet Meclisine bu araştırma önergesi verilmiştir.
Bu
önergemizle istenen araştırma, adı geçen cumhuriyetlerle
Türkiyenin, ekonomik, siyasal, kültürel sorumluluklarının ölçüleri,
bunun karşısında sahip olduğumuz imkânları ve bu imkânları
kullanma metotları, tespit, bunları idame ettirme
şekillerini ortaya
çıkaracaktır.
Bu
araştırma önergesinin muhtevası, partilerüstü millî bir
politikanın tespiti olduğundan, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
temsil edilen bütün partilere mensup milletvekilleri tarafından
imzalanmıştır.
Anayasamızın
98 ve İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince, Türkiye
Cumhuriyetinin, Türkçe konuşan ülkelerle ekonomik, kültürel ve sosyal
ilişkileri geliştirme imkânlarının araştırılması
için bir araştırma komisyonu kurulmasını ve gereğinin
yapılmasını dileriz.
1. Cevdet Akçalı (Adana)
2. Şaban Karataş (Ankara)
3. Sadi Somuncuoğlu (Aksaray)
4. Y. Selahattin Beyribey (Kars)
5. Necati Güllülü (Erzurum)
6. Ahmet Alkan (Konya)
7. Miraç Akdoğan (Malatya)
8. Mehmet Sılay (Hatay)
9. Recep Mızrak (Kırıkkale)
10. Avni Doğan (Kahramanmaraş)
11. Cemil Çiçek (Ankara)
12. Esat Bütün (Kahramanmaraş)
13. Mehmet Salih Yıldırım (Şırnak)
14. İsmail Köse (Erzurum)
15. Doğan Baran (Niğde)
16. Haluk Yıldız (Kastamonu)
17. Ümran Akkan (Edirne)
18. M. Kemal Aykurt (Denizli)
19. Nihan İlgün (Tekirdağ)
20. Mehmet Ekici (Ankara)
21. Nevzat Yanmaz (Sıvas)
22. Kâzım Arslan (Yozgat)
23. Mikail Korkmaz (Kırıkkale)
24. İsmail Durak Ünlü (Yozgat)
25. Mehmet Salih Katırcıoğlu (Niğde)
26. Cemalettin Lafçı (Amasya)
27. Murtaza Özkanlı (Aksaray)
28. Latif Öztek (Samsun)
29. Abdullah Özbey (Karaman)
30. Kemal Albayrak (Kırıkkale)
31. Tevfik Diker (Manisa)
32. İsmail İlhan Sungur (Trabzon)
33. Yusuf Ekinci (Burdur)
34. Ömer Özyılmaz (Erzurum)
35. Ahmet Kabil (Rize)
36. Metin Öney (İzmir)
37. Hayrettin Uzun (Kocaeli)
38. Abdulkadir Baş (Nevşehir)
39. Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya)
40. Murat Başesgioğlu (Kastamonu)
41. Mustafa Balcılar (Eskişehir)
42. Halil Cin (İçel)
43. Yaşar Okuyan (Yalova)
44. Erkan Mumcu (Isparta)
45. Levent Mıstıkoğlu (Hatay)
46. Şinasi Altıner (Karabük)
47. Adil Aşırım (Iğdır)
48. Ahat Andican (İstanbul)
49. Yaşar Topçu (Sinop)
50. Recep Kırış (Kayseri)
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge,
gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki öngörüşme, sırasında
yapılacaktır.
İçtüzüğün
37 nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alınma önergesi
vardır; okutup, işleme koyacağım ve oylarınıza
sunacağım.
Önergeyi
okutuyorum:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
9. Aydın Milletvekili Fatih
Atayın, Aydın İli Yenihisar İlçesi Adının Didim
Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/341)
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/108)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
12.6.1996
tarihinde verdiğim Yenihisar İlçesinin adının Didim olarak
değişiklik kanun teklifi, havale edildiği İçişleri
Komisyonunda bugüne kadar görüşülememiştir.
İçtüzüğün
37 nci maddesi uyarınca doğrudan görüşülmesi için gereğini
saygılarımla arz ederim.
Fatih
Atay
Aydın
BAŞKAN
İçtüzüğün 37 nci maddesi uyarınca, önerge üzerinde, istemleri
halinde, Komisyona, Hükümete, teklif sahibine ve bir milletvekiline, 5 er
dakikayı geçmemek üzere söz verilecektir.
Komisyonun
söz talebi?.. Yok.
Hükümetin?..
Yok.
Teklif
sahibi olarak, Sayın Atay, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın
Atay, lütfen, 5 dakika içinde tamamlayın; çünkü, eksüre veremiyorum.
FATİH
ATAY (Aydın) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Aydın İline bağlı
Yenihisar İlçesinin adının Didim olarak
değiştirilmesiyle ilgili yasa teklifinin doğrudan gündeme
alınması için söz almış bulunuyorum. Bu duygularla,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ege
Bölgesinin incisi olan Didim İlçemiz, ne yazık ki, senelerdir, yöre
halkının da benimsemediği, dünyada ve Türkiyede ise neredeyse
bilinmedik bir isimle, Yenihisar olarak anılmaktadır. Turistik ve
tarihî açılardan son derece zengin bir ilçemiz olan Didim, tüm dünyada bu
adıyla bilinir. Türkiyede, bölgeye ilişkin, burayı ifade etmek
isteyen her sözcük Didim olarak geçer. Yolculuk yapmak isteseniz Didime bilet
istersiniz; seyahat şirketleri tabelalarında ve biletlerinde Didim
adını kullanırlar; otobüslerin son durağı da
Didimdir. Yenihisara bilet isteseniz, yöreyi çok iyi bilen biri bile tereddüt
eder; Didim olarak doğrulamanızı ister.
Değerli
arkadaşlarım, son zamanlarda bu bölgemizde beş
yıldızlı oteller faaliyete geçmiştir. Hepinizin
bildiği gibi, bir şirketimiz, burada, Türkiyenin en büyük
otellerinden birisini devralmış ve turizm hizmetine
açmıştır. Bu şirket bile ilanlarında Yenihisar ismini
kullanmamıştır, Didim-Akbük ismini kullanmaktadır. Bu,
diğer tüm tesis ve işletmeler için de geçerlidir.
İlçenin
amatör futbol takımı vardır; adı, Didimspordur. En
önemlisi, Didimin gerçek sahipleri, buranın yerlileri, ilçenin ismini
Didim olarak anarlar. İsminin Didim olması için alınan ilk
Belediye Meclisi kararı 1984 yılındadır ve
oybirliğiyle alınmıştır. İlçede açılan imza
kampanyasıyla birlikte, 1993 yılında da iki karar
alınmış ve toplanan imzalarla birlikte Valiliğe teslim
edilmiştir. Bu kararlarla ilgili herhangi bir işlem
yapılmadığı için, 1994 yılında, Belediye Meclisi,
kararı, gerekçeli olarak, oybirliğiyle yenilemiştir. Yenihisar,
onlar için mahallenin adıdır; yani, bugün, bu ilçenin adını
Didim olarak değiştirmek, bir istemi gerçekleştirmekten öte bir
anlam taşımaktadır.
BAŞKAN
Sayın Atay, bir dakika...
Sayın
milletvekilleri, salondaki uğultu, konuşmaların izlenmesini güç
hale getirmektedir; lütfen, ikili görüşmelerimizi, ikili
konuşmalarımızı Genel Kurul salonu dışında,
kuliste yapalım.
Buyurun
Sayın Atay.
FATİH
ATAY (Devamla) Didim adı, Anadolu kökenli olup, Didima adından
gelir. Anadolu kökenli bu kelimenin anlamı, ikizdir. Ulusal Kurtuluş
Savaşı sonrasında, Selanik civarında yaşayan Türklerin
iskânıyla bir Türk yerleşimi haline gelen köyün Yunanlılar
zamanındaki adı Yoranidir. Selanikten, mübadeleyle gelen Türkler,
Apollon Tapınağını, Kale ve Hisar diye
adlandırmışlardır. 1950nin ortasında meydana gelen
depremden sonra, 1 kilometre uzaklıkta bir köy
oluşturmuşlardır ve adına Yenihisar denilmiştir.
Yenihisar adı ise, yalnızca, resmî yazışmalarda kalmıştır.
Eczaneler, sağlık merkezleri, taksiciler, ofis adları,
alışveriş merkezleri ve oteller, yani halk ve esnafa
ilişkin her şey, Didim adıyla düzenlenir. Üstelik, Yenihisar
adı yaygın olmadığından, bürokratik
karışıklıklara yol açmaktadır; mektuplar,
tebliğler kaybolmuştur; Yenihisar yerine Koyulhisara, Yenipazara gitmiş
belgeler vardır. Bunun nedeni, bölge adının Didim olarak
bilinmesindendir. Devlet yatırımlarında bile,
karışıklığa yol açmaması için, Devlet Planlama
Teşkilatında, programlara, parantez içerisinde Didim adı
yazılmaktadır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bu kararın alınmasında,
başta Belediye Meclisinin tüm üyeleri oybirliğiyle karar
vermişlerdir; bütün siyasî partilerin, sanıyorum, ilçe
başkanları, hepsi oybirliğiyle bu görüştedir. Bu ilçede
yaşayan binlerce yurttaşımız, imza kampanyasıyla,
Yenihisar İlçesinin adının Didim olarak
değiştirilmesini talep etmektedirler; bizim de bu talebe
uyacağımız kanısındayım.
Hepinizi,
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum; sağ olun. (CHP ve DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Atay.
Bir milletvekili
olarak, Sayın Sema Pişkinsüt; buyurun efendim. (DSP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Pişkinsüt, bu konuda eksüre veremiyorum; lütfen, 5 dakika içinde
konuşmanızı tamamlayın.
SEMA
PİŞKİNSÜT (Aydın) Tabiî Sayın Başkan;
teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli üyeler; Aydınımızın en güzel
ilçelerinden bir tanesi olan Didim, hepimizin -milletvekili olarak da- Didim
olarak bildiğimiz bir ilçemiz. Bugün, Devlet Planlama
Teşkilatının ve Ankaradaki bütün devlet kurumlarının
yazışmalarından hangisine bakarsak bakalım -hiçbir zaman-
Yenihisar ismini kolay kolay göremiyoruz.
Halkın
isteklerini Meclise getirmek; halkın istekleri doğrultusunda,
onların temsilcisi olarak, onların gönüllerine hoş gelen
işleri, doğru işleri yapmak, bizim birinci vazifemiz
olduğuna göre, Didimdeki halkın, sokakta gezen herkesin fikrini
aldığımızda, Yenihisar yerine Didim kelimesinin çok uygun
olduğunu; esnaf ve sanatkârlardan, turizm şirketlerinden,
şoförler konfederasyonundan kime sorarsak soralım, bunun, artık,
tarihî bir değeri ve yerleşmiş bir isim olduğunu
söylüyorlar. Dolayısıyla, partiler arasında hiçbir
çekişmeye, kendi aramızda hiçbir değişik görüşe mahal
vermeyecek kadar masum bir isteğin; daha doğrusu, bizzat halkın
uzun süredir var olan bu isteğinin yerine getirilmesi bizce de çok uygundur;
çünkü, 1984 yılında, Belediye Meclisi kararıyla, Yenihisar
adının Didim olarak değiştirilmesini bizzat istemiş
Aydın İlinin Didim İlçesi sakinleri, bugün bu isteğin
yerine gelmesinde gerçekten özenle istek duymaktadırlar.
Konuyu
Meclisimizin takdirine bırakırken, bu yerin isminin, biz
milletvekilleri arasında da coğrafya kitaplarımızda da hep
Didim diye geçtiğini bir kez daha hatırlatmak isterim.
Yüce Meclise
saygılarımı sunarım. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Pişkinsüt.
Sayın
milletvekilleri, değerli arkadaşlarımızın üzerinde
konuştuğu önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Danışma
Kurulunun önerileri vardır, okutup, ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım:
IV.
ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU
ÖNERİLERİ
1. 1997 Malî Yılı Bütçe
Kanunu Tasarılarının gündemdeki yeri, görüşme gün ve
saatleri ile konuşma sürelerine ilişkin Danışma Kurulu
Önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: 38 Tarihi:
26.11.1996
Danışma
Kurulunca aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına
sunulması uygun görülmüştür.
Mustafa
Kalemli
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Salih
Kapusuz Murat
Başesgioğlu
RP
Grubu Başkanvekili ANAP
Grubu Başkanvekili
Mehmet
Gözlükaya H.
Hüsamettin Özkan
DYP
Grubu Başkanvekili DSP
Grubu Başkanvekili
Önder Sav
CHP Grubu Başkanvekili
Öneriler:
1. 1997
Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî
Yılları Kesinhesap Kanunu Tasarılarının Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminin Özel Gündemde Yer Alacak İşler
kısmında yer alması; bütçe görüşmelerine 9.12.1996
Pazartesi günü saat 10.00da başlanması ve bitimine kadar, resmî
tatil günleri dahil, her gün saat 10.00dan 13.00e ve 14.00ten günlük
programın tamamlanmasına kadar devam olunması önerilmiştir.
2.
Başlangıçta bütçenin tümü üzerinde gruplar ve Hükümet adına
yapılacak konuşmaların (Hükümetin sunuş konuşması
hariç) birer saat (bu süre iki konuşmacı tarafından
kullanılabilir) kişisel konuşmaların 15er dakikayla
sınırlandırılması önerilmiştir.
3.Bakanlık
ve daire bütçeleri üzerindeki görüşmelerin, İçtüzüğün 72 nci
maddesi gereğince, 14 turda ve 10 günde tamamlanması, 14 üncü turun
bitiminden sonra bütçe kanunu tasarılarının maddelerinin
oylanması önerilmiştir.
4.- Her
turda, gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların
40ar dakika (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından
kullanılabilir) kişisel konuşmaların 10ar dakika
olması; kişisel konuşmalarda, her turda, İçtüzüğün 61
inci maddesine göre, biri lehte, biri aleyhte olmak üzere, iki üyeye söz
verilmesi ve bir üyenin birden fazla turda söz kaydı
yaptıramaması önerilmiştir.
5.- Bütçe
görüşmelerinde, soruların gerekçesiz ve yazılı olarak
Başkanlığa verilmesi ve soru cevap işleminin 20 dakikayla
sınırlandırılması önerilmiştir.
6.- Bütçe
görüşmelerinin sonunda, gruplara ve Hükümete birer saat süreyle söz
verilmesi (bu süre iki konuşmacı tarafından kullanılabilir)
İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel son
konuşmaların 10ar dakika olması önerilmiştir.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, şimdi, önerileri ayrı ayrı okutup
oylayacağım.
Öneriler:
1.- 1997
Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 1994 ve 1995 Malî
Yılları Kesinhesap Kanunu Tasarılarının Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminin Özel Gündemde Yer Alacak İşler
kısmında yer alması; bütçe görüşmelerine 9.12.1996 Pazartesi
günü saat 10.00da başlanması ve bitimine kadar, resmî tatil günleri
dahil, her gün saat 10.00dan 13.00e ve 14.00ten günlük programın
tamamlanmasına kadar devam olunması önerilmiştir.
BAŞKAN
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer
öneriyi okutuyorum:
2.-
Başlangıçta bütçenin tümü üzerinde gruplar ve Hükümet adına
yapılacak konuşmaların (Hükümetin sunuş konuşması
hariç) birer saat (bu süre iki konuşmacı tarafından
kullanılabilir) kişisel konuşmaların 15er dakikayla
sınırlandırılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer
öneriyi okutuyorum:
3.-
Bakanlık ve daire bütçeleri üzerindeki görüşmelerin,
İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince, 14 turda ve 10 günde
tamamlanması, 14 üncü turun bitiminden sonra, bütçe kanunu
tasarılarının maddelerinin oylanması önerilmiştir.
BAŞKAN
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer
öneriyi okutuyorum:
4.- Her
turda, gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların
40ar dakika (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından
kullanılabilir) kişisel konuşmaların 10ar dakika
olması; kişisel konuşmalarda, her turda, İçtüzüğün 61
inci maddesine göre, biri lehte, biri aleyhte olmak üzere iki üyeye söz
verilmesi ve bir üyenin birden fazla turda söz kaydı
yaptıramaması önerilmiştir.
BAŞKAN
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer
öneriyi okutuyorum:
5.- Bütçe
görüşmelerinde, soruların gerekçesiz ve yazılı olarak
Başkanlığa verilmesi ve soru cevap işleminin 20 dakikayla
sınırlandırılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer
öneriyi okutuyorum:
6.- Bütçe
görüşmelerinin sonunda, gruplara ve Hükümete birer saat süreyle söz
verilmesi (bu süre iki konuşmacı tarafından kullanılabilir)
İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel son
konuşmaların 10ar dakika olması önerilmiştir.
BAŞKAN
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gündemin
Seçim kısmına geçiyoruz.
V.
SEÇİMLER
A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ
1. (10/89, 126, 110, 124, 125) esas
numaralı Meclis Araştırma Komisyonuna üye seçimi
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, gündemin Seçim kısmına geçilebilmesi
konusunu oylarınıza sunacağım.
Gündemin
Seçim kısmında yer alan ve gerek Meclisimizi gerekse kamuoyunu
yakından ilgilendiren, yasadışı örgütlerin devletle olan
bağlantıları konusunda araştırma yapmak üzere kurulan
ve adayları tamamlanan Meclis Araştırması Komisyonunun üye
seçiminin, gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler
kısmında yer alan Genel Görüşmeden önceye alınması
konusunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Yasadışı
örgütlerin devletle olan bağlantıları konusunda kurulan Meclis
Araştırması Komisyonunun aday listesi bastırılıp,
sayın üyelere dağıtılmıştır.
Şimdi,
listeyi okutup oylarınıza sunacağım.
Yasadışı
Örgütlerin Devletle Olan
Bağlantıları ile Susurlukta Meydana Gelen Kaza
Olayının ve Arkasındaki İlişkilerin
Aydınlığa Kavuşturulması Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu üyelikleri aday listesi: (9)
Adı Soyadı Seçim
Çevresi
RP (3)
Mehmet Bedri İncetahtacı Gaziantep
Hayrettin Dilekcan Karabük
Mehmet Elkatmış Nevşehir
ANAP (2)
Metin Öney İzmir
Yaşar Topçu Sinop
DYP (2)
Nihan İlgün Tekirdağ
Mahmut Yılbaş Van
DSP (1)
Sema Pişkinsüt Aydın
CHP (1)
Durmuş Fikri Sağlar İçel
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Meclis
Araştırması Komisyonuna seçilmiş bulunan üyelerin, 26
Kasım 1996 Salı günü (bugün) saat 16.30da, Ana Bina 2 nci Kattaki
Millî Savunma Komisyonu toplantı salonunda toplanarak, başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, zorunlu tasarruf kesintilerinin değerlendirilmesi
konusunda kurulan (10/17) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu, geçen toplantısında görev bölümü
yapamamıştır. Bu nedenle, bu komisyon üyelerinin, 28.11.1996
Perşembe günü saat 14.00te, Ana Bina 1 inci Bodrum Kattaki Genel Evrak
karşısındaki 475 Nolu Meclis Araştırması
Komisyonları Salonunda toplanarak, başkan, başkanvekili, sözcü
ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.
Komisyonların
toplantı yer ve saatleri, ayrıca ilan tahtalarına da
asılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler
kısmına geçmeden önce, kürsüdeki yerimi, nöbetçi olan arkadaşımız
Başkanvekili Sayın Kamer Gençin almasını teminen,
birleşime 5 dakika ara veriyorum; hepinize saygılar, sağ olun.
Kapanma Saati:15.55
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.00
BAŞKAN: Başkanvekili Kamer GENÇ
KÂTİP ÜYELER: Ünal YAŞAR (Gaziantep), Mustafa BAŞ
(İstanbul)
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22 nci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Sayın milletvekilleri, çalışmalarımıza
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmına
geçiyoruz.
VI.
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI
A) GÖRÜŞMELER
1. Yozgat Milletvekili Kâzım
Arslan ve 26 arkadaşının, basın ahlak ve meslek
esaslarına aykırı olarak görsel ve yazılı basında
yer alan yayınlar konusunda genel görüşme açılmasına
ilişkin önergesi üzerine, Genel Kurulun 20.11.1996 tarihli 20 nci
Birleşiminde açılması kabul edilen genel görüşme (8/8) (1)
BAŞKAN Bu kısımda yer alan, Yozgat Milletvekili
Kâzım Arslan ve 26 arkadaşının, basın ahlak ve meslek
esaslarına aykırı olarak görsel ve yazılı basında
yer alan yayınlar konusunda, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi üzerine, Genel Kurulun 20.11.1996 tarihli
20 nci Birleşiminde açılması kabul edilen genel görüşmeye
başlıyoruz.
Hükümet?.. Burada.
Sayın Hükümet yerlerini aldılar.
Sayın milletvekilleri, İçtüzüğümüze göre, genel
görüşmede ilk söz hakkı önerge sahibine aittir. Bundan sonra,
gruplara ve Hükümete, ayrıca, şahısları adına iki
sayın üyeye söz vereceğiz.
(1) (8/8) esas numaralı genel görüşmenin
öngörüşmeleri 19.11.1996 tarihli 19 uncu ve 20.11.1996 tarihli 20 nci
Birleşim Tutanak Dergilerinde yayımlanmıştır.
Grupların ve Hükümetin söz süresi 20şer dakika, önerge sahibi
ile iki üyenin konuşma süresi de 10ar dakikadır.
Efendim, önerge sahibi Sayın Kâzım Arslan söz istiyorlar
mı?
KÂZIM ARSLAN (Yozgat) Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun efendim. (RP sıralarından
alkışlar)
Sayın Arslan, süreniz 10 dakikadır.
KÂZIM ARSLAN (Yozgat) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; genel görüşme önergesi üzerinde, önerge sahibi olarak,
kanaatlerimi açıklamak istiyorum.
Günlerdir medyayı tartışıyoruz, medyayla oturuyoruz,
medyayla kalkıyoruz. Burada, şunu ifade ederek sözlerime
başlamak istiyorum: Günlerdir, Hükümetin, iktidar kanadının,
medya üzerinde terör estirmek istediği, baskı unsuru oluşturmak
istediği, sansür oluşturmak istediği gibi iddialar var. Burada,
birazcık da aklıselimle düşünmemiz gerekiyor. Diyelim ki,
iktidar kanadı, medya üzerinde sansür oluşturmak istiyor, baskı
oluşturmak istiyor; ama, şunu da görmezlikten gelemeyiz: Günlerdir,
bir grup basın da iktidar üzerinde, Meclis üzerinde baskı
oluşturmaya çalışıyor. Sanki, bu memlekette herşey
konuşulacak; ama, basın konuşulmayacak. Bu memlekette, Meclisi
tartışabiliyoruz, Cumhurbaşkanlığı
makamını tartışabiliyoruz, orduyu tartışabiliyoruz;
ama, basını tartışamayacağız. Böyle bir
anlayışı kabul etmek mümkün değil; basın da
tartışılır bu memlekette. (RP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar) Neticede, buraya getirdiğimiz, bir
genel görüşme önergesidir. Biz, buraya, bir basın yasa tasarısı
getirmedik, bir genel görüşme önergesi getirdik ve burada, son zamanlarda
medyada yer alan bazı olaylarla ilgili olarak sizlerle görüşmek
istedik, sizlerin fikrini almak istedik; ama, bu genel görüşmenin
öngörüşmesi sırasında ve sonrasında, gerek yazılı
gerekse görsel medyada yer alan tavırlara baktığımız
zaman, sanki bir kabahat işlenmiş gibi bir hava verilmeye
çalışılmaktadır. Sapla saman birbirine
karıştırılıyor. Yarın, basın yasa
tasarısı Meclise geldiği zaman onu
tartışırız, o ayrı bir konu; ama, burada, biz, hiçbir
etki altında kalmadan bu genel görüşmeyi yapmalıyız.
Bu genel görüşmenin yapılmasını kimler istemiyor;
basın istemiyor; ama, Türkiyede bugün gerçek manada özgür bir
basından bahsetmek de mümkün değil. Basındaki tekelleşmeyi
bugün hiç kimse inkâr edemez. İki tane patron oturacak karar alacak ve
bunu basın adına bizlere dikte etmeye çalışacak!..
Bugün, söyleyebilir misiniz, samimiyetle, mesleği gazetecilik olan,
sadece gazetecilik yapan, gazetecilikten ekmek yiyen hangi gazete patronu var?!
Gazetelerin arkasına baktığımız zaman, gazetecilikten
başka her şeyle uğraştığını görüyoruz
ve devletle çok çeşitli çıkar ilişkisi içerisinde olan bu
insanlar, burada bu genel görüşme öncesinde, sanki, Hükümet, onlara bir
sansür uygulayacakmış, sanki bir baskı yapacakmış gibi
bir hava yaratmaya çalışıyorlar.
Az önce de ifade ettiğim gibi, burada her şey görüşülür,
basın da görüşülür. Bunda da gocunacak hiçbir şey yok, çekinecek
hiçbir şey yok; ama, son günlerde basında yayımlanan bütün
yazılar sanki bunu görüştürmemeye yönelik. Biz görüşürüz;
haklı olduğumuz taraflar olur, haksız olduğumuz taraflar
olur ve bunun kararını da bu Yüce Meclis verir; ama, bunu önler tarzda beyanlara ve
davranışlara hiç kimsenin hakkı olmamalı.
Ben, bu genel görüşme içerisinde şu anlayışa da
dikkatinizi çekmek istiyorum: Öngörüşmeler sırasında da söyledim,
medyada yargısız infazlar yapılıyor, insanların özel
hayatlarına giriliyor ve bir kişi eline bir kamera alıyor, hem
hâkim hem savcı hem avukat yerine koyuyor kendisini, kararını
veriyor, insanları yargılıyor, insanları toplum içerisine
çıkamaz hale getiriyor ve onları intihara kadar götürebiliyor. Evet,
Türkiyede basın özgürlüğü olabilir; ama, insanların özel
hayatına bu kadar şuursuzca saldırmanın da özgürlüğü
olamaz; bu iki noktayı birbirinden ayırt etmemiz lazımdır.
Türkiyede, demokratik sistem içerisinde, herkes,
yaptığının hesabını vermelidir. Eğer,
yarın bir basın yasa tasarısı gelecekse buraya, tabiî ki,
basının yaptıklarının hesabını vermeye
yönelik birtakım düzenlemeler getirecektir. Basının doğru
yaptığı şeyler için hiç kimse, ona, bir kısıtlama
getiremez; ama, birtakım yalanlar yazıyorlarsa, birtakım
yanlış işler yapıyorlarsa -herkesin, hesabını
verdiği gibi- basın da bunun hesabını vermelidir; bundan
daha normal birşey olamaz...
AYHAN FIRAT (Malatya) Mahkeme verecek; siz mi vereceksiniz?!
HASAN GÜLAY (Manisa) Mahkeme var, mahkeme...
KÂZIM ARSLAN (Devamla) Mahkeme verecektir zaten, biz
vermeyeceğiz. Biz kanun yapacağız, mahkemeler kararını
verecek; biz, burada yargılamayacağız onları. Nasıl
ki, onlar bizi yargılamayacaksa, biz de onları
yargılamayacağız; ama, biz kanun yapacağız,
tartışarak beraberce. Bu genel görüşmenin bu anlayış
içerisinde değerlendirilmesi lazım.
Birtakım insanlar, birtakım hatalar işleyebilirler, bu
insanların hatalarından dolayı veyahut da işledikleri
suçlardan dolayı yargı organları gerekli kararları
vereceklerdir; ama, basın olarak, bu insanların özel
hayatını o derece irdelemeye ve çoluk çocuğu, anne-babası
ve çevresiyle birlikte tüm aile hayatını etkilemeye ve toplum
içerisine çıkamaz hale getirmeye de hiçbirimizin hakkı olmaması
lazım.
Siz, birtakım insanları, birtakım zaaflarından
istifade ederek, kamera karşısına çıkaracaksınız,
onlara birtakım tuzaklar kuracaksınız, ondan sonra da basın
özgürlüğünden bahsedeceksiniz. Evet, o insanların
yaptığı hareketler ahlaksızca hareketler olabilir, ona
kimsenin itirazı olamaz; ama, en azından, ona o tuzağı
kuranlar da, ondan daha aşağı olmamak üzere, gayri ahlakî bir
davranış içerisindedirler, ahlaksız bir davranış
içerisindedirler; olayı da bu yönüyle değerlendirmek lazım. Her
gün, evlerimize, ancak porno filmlerde görebileceğiniz görüntüler misafir
olmaktadır. Kumandayla kanalı değiştir diyerek
geçemezsiniz; elinizde uzaktan kumanda var, değiştir, seyretme
diyerek geçemezsiniz; bu, toplumsal bir meseledir. O pislikleri, o evin
içerisine taşımaya hiç kimsenin hakkı yok.
Yazılı basına gelelim. Siz, istediğiniz gibi,
istediğiniz fotoğraf üzerinde, istediğiniz bakışlara
göre yorum yapacaksınız; işte, bir komutanla, bir bakan yan yana
gelecek, o anda bir enstantane yakalayacaksınız ve hemen altına
yazacaksınız: Komutan, bakana hiç yüz vermedi Bu nasıl
özgürlük, hangi kitapta yazıyor!.. Böyle bir basın özgürlüğü
olmaz.
Bir komutan çıkacak, hiç üzerine vazife olmayan, belediyenin,
vilayetin yetkileri içerisinde olan bir konuda hukuku çiğneyecek, siz,
buna, basın olarak alkış tutacaksınız; ondan sonra,
demokrasiden, basın özgürlüğünden bahsedeceksiniz; böyle özgürlük
olmaz, (RP sıralarından alkışlar) bunun özgürlüğü
olmaz. Burası Türkiye, hukuk devletidir; kimin, neyi yapacağı,
hangi sınırlar içerisinde ne şekilde davranacağı
bellidir. Bu noktada da, Meclisin görevi, kanun yapmaktır; yani,
Hükümetin, buraya, gerekirse, kanun tasarısı getirmeye hakkı
vardır; milletvekillerinin, buraya, gerekirse, genel görüşme önergesi
getirmeye hakkı vardır, grupların genel görüşme önergesi
getirmeye hakkı vardır; olayların bu espri içerisinde
değerlendirilmesi lazım.
Benim, sizlerden isteğim şu: Genel görüşme
yapıyoruz, herkes fikrini söylesin; ama, son on onbeş gündür,
basında yer aldığı gibi, birtakım yargısız
infazların içerisine girilmesin. Hükümet ve iktidar tarafı
önyargılı olmakla, peşin fikirli olmakla suçlanırken,
birtakım arkadaşlarımız da, medyanın avukatlığı,
holdinglerin avukatlığı noktasında önyargılı
duruma düşmesinler, peşin fikirli duruma düşmesinler.
Birbirimizin eleştirilecek tarafları olabilir,
yanlış düşündüğümüz şeyler olabilir; işte,
gelmiştir huzurlarınıza, burada, fikirlerinizi en güzel
şekilde söylersiniz ve bu konudaki ilgili arkadaşlarımız da
gerekli değerlendirmeleri yaparlar.
BAŞKAN Sayın Arslan, size küçük bir süre veriyorum; lütfen
toparlar mısınız efendim.
Buyurun.
KÂZIM ARSLAN (Devamla) Sayın Başkan, sayın üyeler;
sürem doldu; tabiî, daha konuşacak çok arkadaşımız var.
Söylediğim gibi, herkesin, yaptığı şeylerin
hesabını vermesi lazım, yanlış yaptığı
şeylerin hesabını vermesi lazım, kanuna uymayanın
yaptığı şeylerin hesabını vermesi lazım;
buna, herkes gibi, basın da dahildir, basının bu konuda bir
istisnası olamaz, bir ayrıcalığı olamaz.
Bu görüşlerimi ifade ettikten sonra, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Arslan.
Grupları adına söz isteyenler: CHP Grubu adına Sayın
Önder Sav, DSP Grubu adına Sayın Hikmet Sami Türk, ANAP Grubu
adına Sayın Ahat Andican.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) Sayın Başkan, DYP Grubu
adına, Sayın Nuri Yabuz konuşacaklar.
BAŞKAN Peki efendim, Doğru Yol Partisi Grubu adına,
Sayın Nuri Yabuz.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Önder Sav; buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Sav, süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ÖNDER SAV (Ankara) Sayın Başkan, Yüce
Meclisin değerli üyeleri; Refahyol ortaklığının,
hükümetin kurulduğu ilk günlerdeki genel görüşme tutkusundan
kurtulduğunu, hatasını anladığını
sanmıştık.
Ülkemizin kaynaklarının geliştirilmesi, olağanüstü
hal ve Çekiç Güç konularındaki genel görüşmelerle, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin zamanı boşa harcandı. Toplum ve devlet
politikalarını ilgilendiren belli bir konu için
başvurulması söz konusu olan genel görüşme, tekrar Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemine getirildi. Bu İktidar ne zaman genel
görüşme istese, doğrusu, artık kuşkulanır olduk; acaba
yine hangi açmazdalar, altından kalkamayacakları hangi olumsuzluğu
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kuruluyla bölüşmek istiyorlar da
bizim huzurumuza geliyorlar diye kendi kendimize soruyoruz.
Bu kez, genel görüşmenin amacı belli; birkısım
basının duyarsızlığı nedeniyle ortaya çıkan
ve kamu düzenini bozan böylesi yayınlar bakımından, Basın
Kanununda yeni düzenlemeler ihtiva eden kanun ihtiyacı...
Bu genel görüşmenin yapılmasıyla, alelacele gündeme
alınmasıyla, dört ayını geride bırakan siyasal
iktidarın dışpolitikada, ekonomide, yolsuzlukla mücadelede
gösterdiği acemilik ve beceriksizliğe, basın konusunda da
düştüğü görülüyor.
Türkiyeyi yönetmek iddiasıyla hükümet olunur. İktidarın,
ülkenin ana sorunlarında çözüm önerilerinin cebinde bulunması
gerekir; ama, ne yazık ki, Refahyol Hükümeti sorunları ve çözüm
arayışlarını iktidar olduktan sonra öğrenmeye
başladı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, deneyimsiz,
hazırlıksız ve beceriksiz iktidarların deneme tahtası
değildir. (CHP sıralarından alkışlar) İktidar,
danışmanlarını, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
dışında aramalıdır; Türkiye Büyük Millet Meclisi
danışma organı değildir.
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) Deneyimlerinizden
yararlanılacak.
ÖNDER SAV (Devamla) Tabiî, bizim deneyimlerimizden
yararlanacaksınız; dinlerseniz, yararlanacağınızı
da göreceksiniz.
Basının sorunlarıyla ilgili bir taslak
hazırlanıp, siyasî partilerle ilgili, basın
kuruluşlarıyla üzerinde çalışılarak,
tartışılarak oluşturulacak bir metin ortaya çıkarmak
yerine, bir genel görüşmeyle, yasa öncesi bilgi toplama yöntemi fevkalade
sakıncalıdır.
Hükümet ortağı Doğru Yol Partisi, doğrusu, bizi, zaman
zaman çok şaşırtıyor. Sosyaldemokrat Halkçı Parti ile
ortak oldukları dönemde, 5680 sayılı Basın Kanununun
bazı maddelerinin değiştirilmesiyle ilgili tasarının
gerekçesi olan demokrasinin bir yaşam biçimi haline dönüşebilmesi,
ancak, dördüncü kuvvet olarak kabul edilen basının desteğiyle
gerçekleşebilir. Basın, demokratikleşme hamlelerini hedefine
kavuşturmada en önemli unsurlardan birisidir. Basını sansür
illetinden kurtarmak, basın yoluyla düşünce açıklama
özgürlüğünü sınırlayan antidemokratik hükümleri kaldırmak
suretiyle basın özgürlüğünü güvenceye kavuşturmak gerekmektedir
sözlerinin altına imza atan Doğru Yol Partisi, şimdi, bu genel
görüşme önergesiyle ortaya konulan düşüncelere nasıl ortak olabilmektedir,
doğrusu, merak ediyoruz.
Önergedeki son zamanlarda ülkemizde -aynen aktarıyorum- tabiri
caizse bir medya terörü esmektedir.... gerçeğe aykırı olarak
veya muhtevası tahrif ettirilmiş biçimde yayınlanmakta
olduğu ve bundan dolayı halkın tahrik edildiği ve galeyana
geldiği... gerçekdışı
haber, havadis veya yazıların devletimizin siyasî ve malî
itibarının sarsılmasına neden olduğu...
şeklindeki değerlendirmelerin arkasına, Doğru Yol Partisi
Grubu nasıl takılabilmektedir?! Kuru yaprak misali, her konuda Refah
rüzgârına takılmasınlar artık, diyorum.
Unutmayınız ki, bugün bu önergede imzası olanlar,
basının halkı tahrik ettiğini, galeyana getirdiğini
söyleyenler, dün tahrik edilip, Bosna-Hersekteki Sırp
saldırganlığını telin bahanesiyle izinsiz gösteri
yapanları, yeşil bayrak açarak kahrolsun laik diktatörlük diye
bağıranları övüyorlar, bunun altında adil düzen
ihtarı vardır diye yüreklendiriyorlardı. (CHP
sıralarından alkışlar)
Yine, bu önergeyi imzalayanlar, kimi basının, devletin siyasî
itibarının sarsılmasına neden olduğunu iddia edenler,
daha dün Türkiye, Birinci Dünya Savaşından sonra kendi iradesini
kaybetmiştir. Türkiyeyi işgal etmişler, üsler kurmuşlar;
bunu Iraka karşı kullanmışlar. Şimdi, Türkiye,
iradesine, hürriyetine kavuşuncaya kadar mücadele etmemiz gerekir diyen
bir çöl bedevisine karşı devletin itibarının
sarsılmasına neden olanlardır.
Halkın tahrik edildiğinden, kamu düzeninin bozulmasından
bahsedip, genel görüşme önergesini imzalayanlar tek başıma
kalsam da, bu zulüm düzeni değişmelidir. İnsanları köle
gibi gören çağdışı bu düzen, mutlaka
değişmelidir. Ey Müslümanlar! Sakın ha, içinizden bu kini, bu
nefreti, bu inancı eksik etmeyin diyen ve insanlarımızı
demokratik rejime karşı kışkırtanları hâlâ
partilerinde barındıranlardır. (CHP ve DSP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Refahyol Hükümeti,
17 nci Yüzyıldan kalan kötü alışkanlıklarını
artık terk etmelidir...
ÖMER EKİNCİ (Ankara) Sana mı
danışacağız!..
ÖNDER SAV (Devamla) Elbette bize danışacaksınız;
bilmiyorsunuz çünkü.
ÖMER EKİNCİ (Ankara) Hadi oradan!..
ÖNDER SAV (Devamla) Bilmiyorsunuz...
BAŞKAN Müdahale etmeyelim arkadaşlar... Müdahale etmeyin...
Cevap vermeyin Sayın Sav.
ÖNDER SAV (Devamla) İyi dinlerseniz, bizden öğrenecek çok
şeyiniz var, göreceksiniz. (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen susar mısınız...
ÖNDER SAV (Devamla) Sayın Başkan, bunları hep süreme
dahil edin lütfen.
BAŞKAN Efendim, sükûnete davet ediyorum; siz, buyurun, cevap
vermeyin.
ÖNDER SAV (Devamla) Refahyol Hükümeti, 17 nci Yüzyıldan kalan
kötü alışkanlıklarını terk etmelidir. Üzerinde av
elbisesiyle meclisi basıp, meclise giren devlet benim diye dayatan XIV
üncü Louis anlayışını bırakmalıdırlar
artık. Garson devlet anlayışını ne çabuk unuttunuz!..
Patron devlet anlayışına da ne çabuk
ısındınız!..
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) Isınmadık... Öyle bir
şey yok; kuru iftira...
ÖNDER SAV (Devamla) İktidar, basını hizaya sokmak
yerine, önce, kendisini hizaya sokmalıdır. Temiz basından
şikâyetçi olanlar, önce, mal varlıklarının,
haklarındaki soruşturmaların hesabını versinler. (CHP
ve DSP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) Hazırız.
ÖNDER SAV (Devamla) Polismafyasiyasetçi ilişkilerindeki
çirkinlikleri araştırıp, açıklığa
kavuştursunlar.
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) Hazırız...
ÖNDER SAV (Devamla) Hazır
olmadığınızı şimdi anlayacaksınız;
dinlerseniz iyi...
Genel görüşme önergesi, yöntem bakımından
sakatlığının yanında, maalesef içerik
bakımından da fevkalade yanlışlıklarla doludur.
Geçen hafta, Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarına, bu önerge
vesilesiyle geçmiş olan bu yanlışlıkları düzeltmek
bana düşmemeliydi; ama, düzeltmek yeri geldiği için düzeltmeyi görev
biliyorum.
ÖMER EKİNCİ (Ankara) Sen kendini ne zannediyorsun?! (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Müdahale etmeyelim canım!..
Sayın Ekinci, lütfen hatibe müdahale etmeyin.
ÖNDER SAV (Devamla) Şimdi, benim kendimi ne zannettiğimi
değil de, sizin ne duruma düşeceğinizi bir izleyin lütfen.
Geçen hafta, Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarına geçmiş
olan konu şuydu...
EROL ÇEVİKÇE (Adana) On sene evvel senin akıldanendi o. Sor,
hocana sor.
BAŞKAN Efendim, müdahale etmeyelim.
ÖNDER SAV (Devamla) Genel görüşme önergesinde yollama
yapılan ve alıntılara yer verilen basın ahlak
esasları, ilk kez, önergenizde söylendiği gibi, maalesef, 9 Haziran
1984 tarihinde değil -öğreniniz lütfen- 9 Haziran 1964 tarihinde
kabul edilmiştir. Bir yanlışlığınız bu...
MEHMET FUAT FIRAT (İstanbul) Vah vah...
ÖNDER SAV (Devamla) Evet, vah vah tabiî.
İkinci yanlışlığınız, önergeye
aktarılan bu basın ahlak esasları ise 18.11.1994 tarihli
Basın İlan Kurumu Genel Kurulu kararıyla
değiştirilmiş, 30 Kasım 1994 tarihli Resmî Gazetede de
yayımlanmıştır. Önerge sahiplerinin yollama
yaptıkları, 1964ün demode basın ahlak yasaları yerine,
çağdaş, uygar esaslar benimsenmiştir. Bu esaslar arasında,
önerge sahiplerinin unuttuğu çok önemli bir ilkeyi de buradan ben
anımsatayım. (CHP sıralarından öğrenin sesleri)
ALİ OĞUZ (İstanbul) Siz öğrenin.
ÖNDER SAV (Devamla) Esaslarda
aynen şu yazılı: Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğü ve cumhuriyetin insan haklarına dayalı demokratik,
laik, hukuk devleti niteliği, Atatürk ilke ve inkılapları ve
Anayasanın 174 üncü maddesinde yazılı inkılap
kanunları aleyhinde yayın yapılamaz. Herhalde bunu
unutmuşsunuz, bir dahaki önergenizde hatırlarsınız.
Bu yanlışlıklar için, bu önergede imzası olan yüksek
İslam enstitüsü, ilahiyat fakültesi, imam-hatip lisesi mezunu olan
milletvekillerine bir şey diyemem; ama, bu önerge altında imzası
olan, sık sık basından, gazetecilikten gelmekle övünen ve
hukukçuluklarıyla övünenlerin ayıp hanelerine yazıyorum,
kınıyorum, ayıplıyorum. (CHP ve DSP sıralarından
alkışlar)
Önergede gizlenmeye çalışılan bir diğer gerçek de
maalesef birkısım basının duyarsızlığı
nedeniyle ortaya çıkan ve kamu düzenini bozan böylesi yayınlar
bakımından Basın Kanununda yeni düzenlemeler ihtiva eden bir
kanuna ihtiyaç vardır cümlesinde yatıyor.
Önerge sahipleri bir şeyleri örtmeye, gizlemeye
çalışıyorlar; ama, olmamış. 14 Kasım 1996
tarihini taşıyan bu önergede, bir kanun ihtiyacından söz
ediliyor ve konu, genel görüşmenin buna hizmet edeceği
yutturmacasına getiriliyor.
Önergenin baş tarafında ...gerçeğe aykırı
olarak veya muhtevası tahrif ettirilmiş biçimde yayınlanmakta
olduğu... halkın tahrik edildiği ve galeyana geldiği...
Bazen bu gerçek dışıhaber, havadis ve yazıların,
Devletimizin siyasî ve malî itibarının sarsılmasına neden
olduğu da keza bilinmektedir deniliyor. Ne zaman; 14 Kasım 1996da.
Ne için; bir yasa hazırlanması zorunluluğunu gündeme
getirebilmek için.
Peki, sayfalarının altında Adalet
Bakanlığının mühürü olan ve geçen oturumda Sayın
Adalet Bakanı tarafından inkâr edilen bu yasa tasarısı
taslağı ve bir başka taslak acaba neyi ifade ediyor? Bu taslağın
ek 7 nci maddesinin (a) bendindeki Devletin siyasî veya malî
itibarını sarsan veya kamunun telaş veya heyecanına neden
olan veya halkı tahrik eden yalan haber veya havadisleri yahut
yanlış metinleri yazanlar, yayınlayanlar sözleri,3 önergedeki
sözlerle tıpatıp üstüste çakışmıyor mu?!
Gelin, bu yasa taslağı için Türkiye Büyük Millet Meclisinin
genel görüşmeden yararlanması yutturmacasından vazgeçin;
mızrağı, çuvalda saklamaya daha fazla devam etmeyin; ama,
sakın ha da karşımıza bu 11 maddelik ve kimi basında
çıkan şekliyle bir teklif de getirmeyin.
Sözcülerinizden birisine iyice kulak verin, o sözcünüz diyor ki:
Malumdur ki, ava çıkan avcı, avının üzerine davul zurna
çalarak gitmez. Ama, siz, bırakalım davul zurnayı, top atarak
basının üzerine gidiyorsunuz. Kimi basın da, sizin düşünce
ve eylemlerinize, maalesef, yanlış teşhis koyuyor basına
sansür konuluyor diyor, öyle sanıyor. Basına sansürün modası
geçti, gerilerde kaldı, Abdülhamid dönemlerinde kaldı. Sansür,
işleyen, var olan basının, günlük gelişmelere,
iktidarın heves ve anlayışına göre yönlendirilmesidir,
disipline edilmeye çalışılmasıdır; ama, görüyoruz ki,
siyasal iktidar ortada basın bırakmayacak ki, sansür
uygulamasına gidilsin.
Kendinize uygun, uydu bir basın arama
anlayışını kısa yoldan, lütfen, terk edin.
Anlatım özgürlüğünün kazanımlarını ortadan
kaldırıp, vakıflar destekli tarikat basını yaratmak
istiyorsunuz. Bu Meclis, sizin bu heveslerinize alet olmayacaktır.
Unutmayınız ki, insanlık tarihi, daima hakları yok edilen,
yasak edilen insanların yanında, haklara sahip çıkanların
yanında tavır almıştır.
Siyasal iktidarın keyfîliğinin önlenmesinde, yasama, yürütme
ve yargı güçlerinin ve bunların birbirinden ayrı
olmasının önemi kadar dördüncü güç dediğimiz basın
özgürlüğünün, iletişim özgürlüğünün de rolü büyüktür.
İdarenin eylem ve işlemlerinin bağımsız
yargıçlarca denetlenmesi ne kadar önemliyse, iktidarın, yetkilerini
hukuka uygun bir biçimde kullanıp kullanmadığının
denetlenmesi de, halkın bilgilendirilmesi de o kadar önemlidir.
İletişim, bilgilendirme, demokrasinin olmazsa olmaz
koşullarının başında gelmektedir. Demokraside dördüncü
güç diye nitelenen basın özgürlüğünün, demokrasinin diğer güç ve
kurumlarının varlığına, ayakta durmasına, halktan
destek görmesine katkısı büyüktür. Bu anlamda basın
özgürlüğü, sadece sözlü, yazılı ve görüntülü basın ve
yayın mesleğiyle uğraşanların değil, tüm
vatandaşların temel hak ve özgürlüklerinin de başında
gelmektedir. İletişim özgürlüğü, herkes, her kurum, onu
benimsediği, demokratik kurallara uyduğu ve aynı oranda
savunduğu zaman daha çok anlam kazanır, yücelir, güzelleşir.
Hepimiz basının saygınlığını
koruyalım; ama, öncelikle, basın, kendi
saygınlığını korumalıdır. Basın
özgürlüğü, iletişim özgürlüğü kullanılıyor görüntüsü
verilerek kişi hakları çiğnenmemeli, başka özgürlükler ve
başta yargı olmak üzere hukuk devletinin güvenceleri, asla
zedelenmemelidir. Temiz toplum için, önce temiz basın, önce temiz kalem
gerektiği de asla unutulmamalıdır.
Hükümet Programındaki Vatandaşlarımızın haber
alma ve bilgi edinme hürriyetlerini en geniş biçimde
kullanmalarını sağlayacak yasal düzenlemeler
yapılacaktır vaadinizi çok çabuk unutmuş görünüyorsunuz.
Hazırlanan tasarılarla tekelleşmeyi önleyeceğiz diyerek,
özgür kurumlaşmayı, kişi hak ve özgürlüklerini baltalamak
istiyorsunuz. Altından kalkılamayacak para cezaları getirip,
yasakçı düşünceyi egemen kılmak, basını sindirmek
istiyorsunuz. Basın mesleğinde çalıştırmayı ve
çalışmayı ateşten gömlek haline sokmaya
çabalıyorsunuz.
Yeni hükümet sözcünüz Özer Çiller Beyefendi de, basının
paniğe kapıldığını belirtip
yıkılsın Basra sloganıyla, basının, kendinden
menkul haber üretme konusunda dâhiyane beceri sergilediğini, devlet parasıyla
medya patronluğu yarattığını söyleyerek,
baskılara, baskıcılara, yasakçılara yol gösteriyor,
yangına körükle gidiyor.
BAŞKAN Sayın Sav, 2 dakikanız var efendim.
ÖNDER SAV (Devamla) Siz, ihtisas alanınıza girmeyen
basın gibi tehlikeli şeylerle uğraşmayınız. Faizi
kaldırmakla, pahalılığı önlemekle, zamları
kaldırmakla, vergi adaletini sağlamakla uğraşın. Her
hafta, Hayalî Küçük Ali gibi hayalî kaynak paketleri açın, sahte müjdeler
dağıtın, tabanınızın sesine de biraz kulak verin.
Genel Kurmay Başkanlığını Millî Savunma
Bakanlığının emrine almaya çalışın. Bayan
yargıç, savcı ve avukatların duruşmalara başörtüyle
çıkmasıyla uğraşın. Hac kontenjanını
artırın, karayoluyla hacca gitmeyi sağlayın. Kurban
derilerini kimlere ve nerelere, nasıl dağıtacağınızın
hesabını yapın. (RP sıralarından Bravosesleri,
alkışlar [!])
Bırakınız, basın, gerçekleri yazsın; Kaddafi
karşısındaki aczinizi yüzünüze vursun, Parsadan
yolsuzluğunu dile getirsin, Mercümekten sağlanan paraları
saysın...
ALİ OĞUZ (İstanbul) İSKİ, İSKİ!..
ÖNDER SAV (Devamla) ...bir türlü üzerine gidemediğiniz
Susurluktaki kazanın ortaya çıkardığı,
siyaset-mafya-polis üçgenindeki çirkinliği, kirlenmişliği su
yüzüne çıkarsın.
ÖMER EKİNCİ (Ankara) Siz kirlettiniz hepsini!..
ÖNDER SAV (Devamla) Umut verdiğiniz, adil düzen vaat
ettiğiniz insanların Sosyal Sigortalar Kurumu kapılarındaki
perişanlığını yansıtsın, sayenizde ekmeksiz
kalıp çöplüklerden yemek artıkları toplayanları
anlatsın. (RP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Müdahale etmeyin arkadaşlar, rica ediyorum.
ÖNDER SAV (Devamla) ...100 000 Türk Lirası duvarını
delen dolar bağımlılığınızdan bahsetsin.
Size de söz düşer elbet.
ÖMER EKİNCİ (Ankara) Söz bizde şimdi!..
ÖNDER SAV (Devamla) Fasa fiso bunlar, rantiyeci medyanın
hizmetlerimizi örtmek için abarttığı konular der, işin
içinden kolayca sıyrılırsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Sav, size de eksüre veriyorum, lütfen,
konuşmanızı toparlayın.
ÖNDER SAV (Devamla) Bitiyor Sayın Başkan.
Bizi dinlemiyorsunuz, içtenliğimize inanmıyorsunuz, kendi
bakanlarınızı, Sayın Namık Kemal Zeybeki, Sayın
Gürcan Dağdaşı dinlemiyorsunuz, bari sizinle pazara kadar
değil mezara kadar gitme içtenliğini vurgulayan Sayın Aydın
Menderesin sözlerine kulak veriniz. Ne diyor Sayın Menderes: Tekparti
döneminde bile konulamayacak yasakları öngören bu yasa
tasarısı... Bir de üstelik
uygulama pratiği de yok. Yalan haber, esnek bir kavram. İleride niye
bu yanlışı yapmıştık diyeceğiz;
yaptıklarımıza değdi mi diye pişman olmamak için,
yol yakınken vazgeçin. Ben de, basınla daha fazla oynamayın
diyorum; üyeniz, milletvekiliniz Sayın Aydın Menderes gibi, size, yol
yakınken vazgeçin tavsiyesini yapıyorum.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP, ANAP ve DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Sav. (RP
sıralarından gürültüler)
MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Ben, size söz vermedim; niye kalktınız?!. (RP
sıralarından gürültüler; ANAP, DSP ve CHP sıralarından
alkışlar)
MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) Efendim, hakaret
ediyor...
BAŞKAN Sayın milletvekili, ben size bir şey söyleyeyim:
Şimdi, Refah Grubundaki arkadaşlarımız, daha iktidara
alışamadılar; daha kendinizi muhalefette zannediyorsunuz. (RP
sıralarınan gürültüler; ANAP, DSP ve CHP sıralarından
alkışlar) Geçmiş dönemlerde, burada, iktidar partisine çok
ağır laflar söyleniyordu, iktidar partisi susuyordu. Rica ediyorum
sizden... İktidara alışın canım!.. (ANAP, DSP ve CHP
sıralarından sürekli alkışlar)
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) Sayın Başkan...
BAŞKAN Size söz vermedim. Arkadaşınız...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) Sayın Başkan, sizin
Refah Partisi Grubu hakkındaki sözlerinizi uygun kabul etmiyorum. Böyle
bir...
BAŞKAN Sayın Karamollaoğlu, kürsüde konuşan
hatibe, iktidar partisi kolay kolay müdahale etmez; çünkü, bu Meclisi
çalıştırmak, iktidar partisinin görevidir. Bunu size
hatırlatmak istiyorum. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından
alkışlar)
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) Elbette... Yalnız,
yanlışlıklar yapıldığı zaman o
imkânları her zaman... (CHP sıralarından alkışlar[!])
BAŞKAN DSP Grubu adına, Sayın Hikmet Sami Türk;
buyurun. (DSP sıralarından alkışlar, RP
sıralarından gürültüler)
MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) Sayın
Başkanım, bir meslek grubu hakkında hakaretler
yapılıyor. Yüksek İslam Enstitüsü ve ilahiyattan mezun... (CHP
sıralarından gürültüler, Otur, otur sesleri)
BAŞKAN Efendim, lütfen oturur musunuz?!
Buyurun Sayın Türk.
MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) Osmaniyede kendi
adayları... (CHP sıralarından Otur, otur sesleri)
BAŞKAN Efendim lütfen... Oturur musunuz lütfen!.. Bakın,
size oturun dedim, yoksa ceza vereceğim.
ÖMER EKİNCİ (Ankara) Ayıp değil mi?! Ne oluyor?
BAŞKAN Buyurun Sayın Türk; süreniz 20 dakika.
ÖMER EKİNCİ (Ankara) Burası dağ başı
mı?
DSP GRUBU ADINA HİKMET SAMİ TÜRK (Trabzon) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugünkü genel görüşmemiz, geçen
hafta Refah Partili milletvekillerince verilen bir önergenin kabulü üzerine
açılmıştır... (RP ve CHP sıralarından gürültüler)
ÖMER EKİNCİ (Ankara) Parmağını sallayıp
durma!..
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen... Genel Kurul salonunda
olduğunuzu unutmayın... (RP sıralarından gürültüler)
ÖMER EKİNCİ (Ankara) Efendim, oradan
parmağını sallıyor.
BAŞKAN Lütfen oturur musunuz!
LÜTFİ YALMAN (Konya) Sayın Başkan, karşı
tarafa da bakın lütfen.
BAŞKAN Tamam...
Buyurun efendim, siz devam edin.
Arkadaşlar, bir hatip var, dinleyelim; sonra, ben hallederim.
ÖMER EKİNCİ (Ankara) Sayın Başkan, görmüyor
musunuz onların yaptığını?
BAŞKAN Efendim, ben görmedim bir şey. Sonra siz bana
söyleyin, ben hallederim onları. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından
gülüşmeler)
LÜTFİ YALMAN (Konya) Görün o zaman.
BAŞKAN Buyurun efendim.
HİKMET SAMİ TÜRK (Devamla) Sayın milletvekilleri,
eğer dinlemezseniz, bu genel görüşmenin yararı ne olacak?!
Verilen önergeden, Refahyol İktidarının,
başlıca iki konuda, basına karşı yeni düzenlemeler
getirmeyi düşündüğü anlaşılmaktadır:
1- Devletin siyasî veya malî itibarını sarsan yayınlar.
2- Kişilerin özel hayatı hakkında, onları küçük
düşüren, aşağılayan yayınlar.
Bu yayınların gerçeğe aykırı olması veya
haberin içeriğinin tahrif edilmiş olması ortak noktadır. Bu
iki konuya, son günlerde, bazı beyanlar ve yasa taslakları dikkate
alındığında, medyada tekelleşmeye karşı
tedbir alınması da eklenebilir. İşte, genel görüşme
önergesinin amacı, basına karşı düşünülen yeni
düzenleme önerilerinin Genel Kurulun isteği üzerine getirildiği
izlenimini vermektir. İktidar partilerinin kendilerinin de çok emin veya
aralarında anlaşmış olmadıkları bir konuda,
Meclise yasa tasarısı veya önerisi sunmanın sorumluluğuna
başka partileri de ortak etme çabasını yansıtan bu tutum,
yasama sürecinin tersine çevrilmesine neden olmaktadır. Genel görüşme
yolunun, sık sık, yasa veya Meclis kararı konularının
öngörüşme safhası olarak kullanılması, hem Hükümet
hakkında işletilebilecek denetim yollarının
tıkanması hem yasama çalışmalarının
ağırlaştırılması sonucunu
doğurmaktadır. Meclis çalışmalarında verimliliği
azaltan böyle bir yöntemin uygulanmasının sorumluluğu, iktidar
partilerindedir. Ayrıca, bugünkü genel görüşme, Refahyol
İktidarının basın özgürlüğünü
sınırlandırma niyetleri üzerinde ıslah edici hiçbir etki
göstermezse, bunun sorumluluğu da iktidar partilerine ait olacaktır.
Konunun bu yönü bir yana bırakılırsa, önce, yeni
düzenleme, daha doğrusu sınırlama getirilmek istenen konunun
temelindeki olay üzerinde kısaca durmak yerinde olacaktır.
Dünyanın her yerinde, zaman zaman, medya skandalları
yaşanmış, basın özgürlüğünün kullanılmasında
aşırılıklara gidildiği görülmüştür. Bizde de,
daha fazla dinleyici toplamak ya da tirajı artırmak için, sansasyonel
veya abartmalı, hatta, gerçeğe uymayan haber ve yorumlara,
eleştirilere yer verildiği sık sık görülmektedir. Ancak,
birçok ülkede olduğu gibi bizde de, kamuyu ilgilendiren çeşitli
yolsuzluklar ve karanlık işler de, basının
araştırmacı çalışmalarıyla ortaya
çıkarılmıştır. Bu anlamda, basın özgürlüğü,
bütün toplum, hatta siyasal iktidarlar için, bir emniyet supabıdır.
Basın özgürlüğünün yararları ile
kullanılmasındaki aşırılıklardan doğan
sakıncaları göz önünde bulundurarak, öncelikle şu soruya cevap
aramamız gerekir: Acaba, basın hakkında, İktidarın
düşündüğü yönde yeni bir düzenlemeye gerek var mıdır?
Herhangi bir konuda yeni bir yasal düzenlemenin gerekli olması için, o
konuda bir hukukî boşluk ya da var olan düzenlemenin yetersiz
bulunması, ayrıca, önerilen yeni düzenlemenin bu
sakıncaları gidermeye elverişli olması gerekir.
Hemen söyleyelim ki, çeşitli yasalarımızda, basın
yoluyla devlete veya kişilere karşı işlenecek suçlar ile
kişilik haklarına saldırı niteliğindeki fiiller
hakkında çok sayıda hüküm bulunmaktadır. Bu hükümlerin bir
bölümü cezaî, bir bölümü hukukî yaptırımlar içermektedir.
Örneğin, Türk Ceza Kanununda düzenlenen cürüm ve kabahatlerin önemli bir
bölümü basın yoluyla da işlenebilecek suçlardandır. Bunlar
arasında, devletin şahsiyetine karşı cürümler, hürriyet
aleyhine işlenen cürümler, bu arada sırrın masuniyeti aleyhinde
cürümler, suç tasni ve iftira cürümleri, ticaret ve sanayiye ve müzayedeye hile
ve fesat karıştırma cürümleri, hakaret ve sövme cürümleri de
vardır.
Terörle Mücadele Kanunu, Türk Ceza Kanununun çeşitli maddelerinde
yazılı suçları, ya doğrudan doğruya veya amacına
göre, terör suçu saymıştır.
Basın Kanunu, basında sorumluluk, basın suçları,
basın davalarında uygulanacak usul hakkında özel hükümler, hapis
ve ağır para cezaları yanında,
dağıtımın önlenmesi, basılmış eserlerin
toplatılması, hatta müsaderesi, süreli yayınların
kapatılması gibi basına özgü cezalar içermektedir.
Basın - İlân Kurumu Teşkiline Dair Kanunun 49 uncu maddesi
uyarınca, kurum genel kurulunca alınan 18 Kasım 1994 tarih ve
129 sayılı karar, gazeteciliği bir kamu hizmeti olarak
nitelendirmekte ve bu hizmetin görülmesinde uyulacak basın ahlak
esaslarını belirtmektedir. Genel görüşme önergesinde yeni yasal
düzenleme gerekçesi olarak gösterilen olumsuz yayınların hepsini
fazlasıyla karşılayacak ayrıntılı hükümler bu
kararda vardır. Üstelik, kanun, basın ahlak esaslarına uymayan
gazete ve dergiler hakkında, iki ayı geçmeyecek bir süre için, ilan
ve reklamların kesilmesi gibi etkili ekonomik yaptırımların
uygulanmasını hükme bağlamaktadır.
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları
Hakkında Kanunun 4 üncü maddesiyle belirlenen yayın ilkeleri de,
genel görüşme önergesinde sözü edilen olumsuz yayınları
fazlasıyla karşılayacak durumdadır; bu ilkelere
aykırı yayın yapan radyo ve televizyon
kuruluşlarının uyarılması, tekerrür durumunda
yayın izninin bir yıla kadar geçici olarak durdurulması veya
iptali öngörülmüştür.
Öte yandan, kişilik haklarında hukuka aykırı bir
tecavüze uğrayan veya böyle bir tehlike karşısında bulunan
kişiye, Türk Medenî Kanunu ve Borçlar Kanunu çeşitli olanaklar
tanımaktadır. Bu durumdaki bir kişi, tecavüze son verilmesini,
tecavüz tehlikesinin önlenmesini, tecavüzün hukuka
aykırılığının tespitini, kararın
yayımlanmasını isteyebileceği gibi, maddî ve manevî
tazminat davaları açma, hatta, tecavüzden elde edilen kazançları
talep etme haklarını da kullanabilir.
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları
Hakkında Kanun, mağdura ödenecek tazminatın asgari
miktarını 100 milyon lira olarak belirlemiştir.
Yine, kişilik haklarında saldırıya uğrayan
kişi, gerçeğe aykırı yayınlara karşı, cevap
ve düzeltme hakkını kullanabilir.
Anayasanın 33 üncü maddesinde bir temel hak olarak öngörülen
düzeltme ve cevap hakkının nasıl kullanılacağı,
Basın Kanunu ile Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve
Yayınları Hakkında Kanunda gösterilmiştir.
Değerli milletvekilleri, daha da çoğaltılabilecek olan bu
örnekler, Basın Kanununda Refahyol İktidarının devlet
itibarını sarsan veya kişileri küçük düşüren
yayınlarla ilgili olarak yapmayı düşündüğü
değişiklikler konusunda, Türk hukukunda boşluk
bulunmadığını göstermektedir. Dolayısıyla, bu tür
değişikliklere gerek yoktur. Karşılaşılan
sorunlar, temelde, yasaların uygulanmasıyla ilgilidir. Yasalar,
ancak, uygulandıkları ölçüde gerçeklik ve geçerlik kazanırlar.
Eğer, yetkili makamlar, ilgili kurumlar görevlerini tam olarak yapmazsa,
kişiler haklarına bilinçle sahip çıkmazsa, yargı önündeki
davalar süratle sonuçlandırılmazsa, getireceğiniz yeni
sınırlandırmalar da sorunu çözmeyecektir. Öyleyse, bu yola
gitmek yerine, var olan yasaları işletmek, kurumları
çalıştırmak, yargı reformu yapmak daha doğru
olacaktır.
Sayın milletvekilleri, bu arada, medyada tekelleşmenin ve
sakıncalarının önlenmesinin önemli bir sorun olduğunu
belirtmek gerekir; ancak, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve
Yayınları Hakkında Kanunda özel radyo ve televizyon
şirketlerinde ortaklık haklarının
sınırlandırılması temeline dayalı düzenleme,
henüz, tam olarak uygulanamamaktadır. Benzeri hükümleri yazılı
basına uygulayan yeni bir yasal düzenlemeye gitmeden önce, Rekabetin
Korunması Hakkında Kanunun uygulanması, basında
tekelleşmenin ve sakıncalarının önlenmesi konusunda önemli
bir rol oynayabilir; fakat, 1994 yılı sonlarında
çıkarılan bu kanun, uygulanmak için, iki yıla yakın bir
zamandan beri, Rekabet Kurulunun oluşturulmasını beklemektedir.
7 Temmuz 1996 günü güvenoyu alan 54 üncü Hükümetin Programında,
Rekabet Kurulunun en kısa sürede oluşturulacağı ifade
edilmiştir. Aradan beş aya yakın bir zaman geçti, Rekabet Kurulu
hâlâ ortada yok. Acaba, Hükümetin zaman ölçüsü nedir; en kısa süre, ne
anlama gelmektedir?
İktidarın Basın Kanununda yapmayı
düşündüğü değişiklikler, sadece basın özgürlüğünü
sınırlandırmakla kalmayacak, aynı zamanda,
vatandaşın bilgi edinme ve gerçeği öğrenme
özgürlüğünü, dolayısıyla, genel olarak iletişim
özgürlüğünü de sınırlandıracak, hatta büyük ölçüde ortadan
kaldıracaktır. Refahyol İktidarının şimdi
benimsediği bu tutum, 54 üncü Hükümetin Programıyla da
çelişmektedir; çünkü, Hükümet programında,
vatandaşlarımızın haber alma ve bilgi edinme hürriyetlerini
en geniş biçimde kullanmalarını sağlayacak yasal
düzenlemeler yapılacağı vaat edilmiştir. Oysa, şimdi,
tam tersine bir yola girilmiştir. Türkiyenin ve dünyanın
beklediği bu değildir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak yapmamız gereken şey, 1995
yılında anayasa değişiklikleriyle başlayan
demokratikleşmeyi sürdürmek, daha özgür bir toplum düzeni için gerekli
anayasa ve yasa değişikliklerini yapmaktır.
Basın özgürlüğünü temel olarak alan bir hukuk düzeninde
hareket noktası, basın özgürlüğünün kullanılmasındaki
aşırılıkların yine basın özgürlüğü içinde
dengelenmesidir. Büyük Atatürkün 1923te söylediği gibi, basın
özgürlüğünün kullanılmasında kusur olsa bile, bu kusuru
düzeltecek etkili araç, asla, geçmişte sanıldığı gibi,
basın özgürlüğünü kısıtlayan bağlar değildir;
tersine, basın özgürlüğünden doğacak sakıncaların
giderilme aracı da, yine basın özgürlüğünün kendisidir. Bu
anlayış içinde, basının öz denetimi asıldır. Türk
basınından da kendi kusurlarını öncelikle kendisinin
düzeltmesini beklemek hakkımızdır.
Değerli milletvekilleri, geçmişteki tecrübelerden de
bilindiği gibi, siyasal iktirdarların basın özgürlüğünü
sınırlandırmak yönündeki müdahaleleri, orada kalmamakta,
başka hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması ve
demokrasinin tahribiyle devam etmektedir. O nedenle, İktidarın heves
ettiği bu yol, çıkar yol değildir. Çok ağır cezalarla
basını susturmak, basın özgürlüğünü
sınırlandırmak, geçmişte birçok gazetecinin acı
çekmesinden, o arada, kamuoyunun bu sınırlandırmalar
kapsamındaki bilgilerden yoksun kalmasından başka bir sonuç
vermemiştir. Üstelik, bu yola gidenlerin kendileri de bunun bir
yararını görmemiş ve sonunda hüsrana
uğramışlardır. Tarihten ders almak, siyasal basiretin
gereğidir. Bu bakımdan, iktidar partilerinin, her şeye
rağmen, bugünkü genel görüşmeden, girdikleri yolun bir çıkmaz
sokak olduğunu anlayarak, çıkmalarını temenni ediyoruz.
Bu düşüncelerle, Yüce Meclisi, Demokratik Sol Parti Grubu ve
şahsım adına saygıyla selamlıyorum. (DSP, ANAP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Türk.
ANAP Grubu adına, Sayın Ahat Andican; buyurun efendim. (ANAP
sıralarından alkışlar)
Sayın Andican, süreniz 20 dakika efendim.
ANAP GRUBU ADINA A. AHAT ANDİCAN (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; düşünce ve görüşlerin
özgürce iletilmesi, insanın en değerli varlıklarından
birisidir. O halde, her yurttaş, yasa ile belirlenen durumlar
dışında, özgürce konuşabilir, yazabilir ve basabilir. Bu
sözler, günümüzden tam 200 yıl önce söylenmiş; 200 yıl önce
prensipler konmuş. Yine, 200 yıl kadar önce, Amerika Birleşik
Devletleri Anayasasında Amerika Birleşik Devletleri Kongresi, ifade
ve basın özgürlüğünü kısıtlayan hiçbir yasa
çıkarmayacaktır denmiş. İnsan Hakları Bildirgesinin
19 uncu maddesinde de var bu ve 1975te yayımlanan Helsinki Antlaşmasında
da benzer bir şart var.
Geçmişte var olan ve bugün hâlâ varlıklarını
sürdüren baskıcı rejimleri incelediğinizde, tek bir ortak payda
görürsünüz; o da, toplumun haber alma ve bilgilenme hakkının
sınırlanmasıdır. Zira, bu yönetimler, ülkesindeki ve
dünyadaki gelişmeleri izleyemeyen toplumlar haline dönüştürmek
isterler yönettikleri grupları. Böylece, yolsuzlukları,
iktidarın kötüye kullanımını ve aldatmaya dayalı
ideolojilerle yönetimi, yönetilen toplumlar fark edemezler. Böylece, toplum
çıkarlarının önüne kendi çıkarlarını koyarlar ve
topluma sürü muamelesi yaparak haber alma ve bilgi alma özgürlüğünü
kısıtlamaya devam ederler.
Toplumun haber alma hürriyetinin gerçekleşmesi ise, ancak ve ancak
basın özgürlüğüyle mümkündür. Demokrasiyi gerçek bir hayat şekli
olarak kabul eden ülkelerde, toplumun haber alma hakkı ve bu hakkın
kullanım biçimi olan basın hürriyeti üzerinde tüm kısıtlama
ve engellemeler ortadan kaldırılmıştır. Böylece,
demokratik ülke toplumları, yasama, yürütme ve yargının
aşırılıklarını sınırlayabilmekte,
eleştirebilmekte ve gerekirse reddedebilmektedir. Bunun için, aracı
olarak basını kullanmaktadırlar. Böylece, basına
yakıştırılan dördüncü güç tanımlamasının da
kaynağı buradan yola çıkmaktadır.
Günümüz dünyasında, basın özgürlüğü, bir siyasal rejimin
özgürlük anlayışının ne olduğu konusunda önemli bir
göstergedir. Bir diğer deyişle, basın özgürlüğü,
katılımcı demokrasinin vazgeçilmez bir önşartıdır
ve demokrasinin barometresi olarak kullanılmaktadır. Kamuoyunun sesi
olma görevi nedeniyle, basının, siyasî iktidarlarla, ülkemizde
olduğu gibi, sık sık karşı karşıya gelmesi
doğrudur, gelir.
Devlet otoritesinin yoğun olduğu ülkelerde, basının
uyması gereken kurallar, çok ayrıntılı yasalarla,
yönetmeliklerle düzenlenmiştir. Buna karşın, demokratik
teamüllerin yerleştiği ülkelerde ise, basın, genellikle, kendi
inisiyatifi ile kendi görüşleri doğrultusunda otokontrol düzenini
kurmaktadır. Yani, bir anlamda, basının kendi içerisinde
uyguladığı bir denetim mekanizması, demokrasiyle paralel
giden bir yöntemdir.
Türkiye açısından baktığımızda, çokpartili
rejime geçiş döneminde çıkarılan 5680 sayılı
Basın Yasası, daha sonraki dönemlerde birçok değişikliklere
uğradı ve özellikle her anayasanın değiştirildiği
dönemde, ciddî değişiklikler gerçekleştirildi.
Kuşkusuz, Türk basının, Batılı ülkelerde
olduğu gibi, demokratik ülkelerde olduğu gibi, kendi otokontrol
mekanizmalarını çok iyi yerleştirdiğini söyleyemeyiz. Zaman
zaman, gerek kendi içerisinde ve gerekse toplumun çeşitli kesimlerine
yönelik yanlış ve yanlı uygulamalar yapıyor ve buna, bazen,
alet olduğu da gerçektir. Özellikle, ulusal çaptaki basında, bir
tekelleşme -ve çapraz tekelleşmenin de- olduğu görülmektedir.
Türk basın mensuplarınca oluşturulan Basın Ahlak Konseyi,
Batılı eşdeğerlerinin etkinlik düzeyine
ulaşamamıştır. Bunlar hep doğru; fakat, ülkemizde
doğru olan bir şey daha var: Biz, siyasetçiler olarak, demokrasimizin
tüm hastalıklarını, sosyal ve ekonomik problemlerimizin tüm
hastalıklarını medyaya yüklemek gibi -özellikle iktidarda
olduğumuz zaman- bir yanlışın içerisinde olmamak durumundayız.
Eğer demokrasimizde problemler varsa, bozukluklar varsa, medya, bunun
nedeni değildir; sadece, bu sorunları ve bozuklukları daha
görünür hale getirmektedir; toplumun önüne, belki biraz agrandise ederek, belki
biraz büyüterek sunmaktadır ve bir anlamda bizleri, yani siyasetçiyi,
sorgulamaktadır. Siyasette ve demokraside olması gereken ile var olan
arasındaki -bunun altını tekrar çizmek istiyorum; siyasette ve
demokraside olması gereken ile var olan arasındaki- farkı,
medya, özellikle daha belirgin hale getirir.
Bakınız, daha iki gün önce, ülkemiz adına, demokrasimiz
adına üzücü bir olay yaşandı. Genel Başkanımız
Sayın Mesut Yılmaz, Budapeştede, menfur bir saldırıya
uğradı ve bunun akabinde, çeşitli yorumlarla birlikte, dün
İktidar ortağı bir partimizin sayın genel sekreteri bir
basın toplantısı yapıyor. Normal olarak, onurlu bir
siyasetçiden ne beklersiniz; önce, böylesi bir olaya üzüntülerini bildirmesini
ve geçmiş olsun dileklerini iletmesini beklersiniz. Yok, öyle olmuyor. Ne
oluyor; bu ülkenin iktidarını yürütmekte olan bir Koalisyon
ortağının sayın genel sekreteri, olayla ilgili
beyanların çelişkilerle dolu olduğunu belirtiyor, Mesut
Yılmazın daha önceden karar vererek Budapeşteye gittiğini
söylüyor, Mesut Yılmaz daha önceden karar vererek oraya gitmiştir.
Pazar gecesi televizyondan duyuyoruz ki, Peşte Hilton otelinde gazino
önünde saldırıya uğramış diyor ve şu
görüşleri, şu soruları gündeme getiriyor: Aklımıza
şu sorular geliyor: Otelde görünmediği 28 saat içerisinde ne
yaptı, kimlerle görüştü? Olayın gazinonun önünde olduğu
söyleniyor, otel lobisinde değil. Mesut Yılmaz gazinodan mı
çıkıyordu; orada ne işi vardı; kumar oynamaktan mı
çıkıyordu? Mesut Yılmaz, kendisine yumruk atan şahısla,
gizlice neler konuştu? Korumalara rağmen, bu kişinin otelden
rahatça ayrılması ve Mercedese binerek uzaklaşması,
nasıl izah edilir? Dünkü beyanatlar...
Değerli arkadaşlarım, bu saygıdeğer
diyemeyeceğim siyasetçi arkadaşımız, böylece, Sayın
Mesut Yılmazın saldırganı tanıdığı,
gündemi değiştirmek için, bilerek bu olayı düzenlediği,
olayın kumar oynanan bir mekânda geçtiği ve saldırganın da
bilerek serbest bırakıldığı imajını
yaratmaya çalışıyor. Diğer taraftan, hemen ertesi gün -dün,
yani- kimliği belirsiz bir şahıs, televizyonları
arıyor; olayı gördüğünü iddia ediyor ve çok ilginçtir, bu genel
sekreterin ifadelerine paralel, benzer iddiaları gündeme getiriyor.
Buradaki ağız birliğine dikkatinizi çekmek istiyorum; çok
önemlidir bu.
Bütün bu hayalî suçlamalar ve çirkin iddialar, medya tarafından
kamuoyumuza iletiliyor; medya görevini yapıyor. Dün akşam
saatlerinde, olayın faili olduğunu söyleyen bir şahıs, HBB
kanalını arıyor, telefon ediyor ve Sayın Mesut
Yılmaza, Susurluk kazasıyla ortaya çıkan ilişkilerin
üzerine gittiği için, ona kin duydum ve saldırdım diyor.
Yarım saat sonra başlayan bir başka haber programda ise,
muhtemelen, Türkiyedeki akıl hocalarının uyarısıyla
olsa gerek, ağız değiştiriyor ve kumar
oynadığı için ben ona kızdım; onun için
saldırdım diyor; fakat, bu sıralarda, bu pis tazgâhın
gerçek yüzünü ortaya çıkaran başka bir gelişme de oluyor;
burada, elimde metni var. Budapeştenin o bölgesinin emniyetinden sorumlu
olan garnizon komutanı György Kapin, Hiltondaki görgü
tanıklarına binaen ve kendisinin de üç dakika sonra oraya
geldiğini, Mesut Yılmazın, oturduğu lobinin
kafeteryasında eşiyle kahve içerken, kimliği belirlenemeyen bir
şahıs tarafından saldırıya
uğradığını, saldırganın Yılmaza üç
yumruk attığını ve karambolden yararlanarak
dışarıya fırlayıp, Mercedes marka bir arabaya binip
olay yerinden uzaklaştığını belirtiyor. Yine,
aynı saatlerde, başka bir kanalın haberlerinde, sorumlu bir
basın mensubu -oraya gitmiş, olayı bizzat incelemiş bir
basın mensubu- da, bu olayı doğruluyor -yani, Kapinin
söylediklerini doğruluyor- ve saldırıyı yapanın, eroin
işine bulaşmış bir grubun üyesi olduğu yönünde
bazı bilgileri aktarıyor.
Şimdi, size soruyorum arkadaşlar, Sayın Yüce Meclise
soruyorum: Böylesine çamur, böylesine ilkesiz bir siyaset
anlayışıyla Türkiyenin bir yere gitmesi mümkün mü
arkadaşlar? Soruyorum: Böylesine ilkel bir siyaset
anlayışına Türk toplumu saygı duyabilir mi? Daha da
önemlisi, Türk toplumu böylesine seviyesiz bir siyaset
anlayışına layık mıdır? Bunlar, bizim için,
siyasetçiler için çok önemli sorulardır. Gördüğünüz gibi,
medyanın bir bölümü bu ilkesiz siyaset anlayışını
önplana çıkarırken, diğer bir bölümü de gerçekleri
araştırıyor ve kamuoyuna doğru bilgiyi sunmak için özen
gösteriyor. İşte bu nedenle, bu olayda haksızlığa
uğramış olmamıza rağmen, biz, Anavatan Partisi olarak,
demokrasinin önkoşulu olarak gördüğümüz basın özgürlüğünü
sonuna kadar desteklemeye devam edeceğiz arkadaşlar. Bizim görevimiz,
çok kısa sürede büyük bir patlama gösteren Türk basınına
yardımcı olmaktır; kendi kurum ve kurullarını etkin
hale getirinceye kadar ona zaman tanımaktır.
Şu anda sürdürdüğümüz basınla ilgili genel görüşme
olayının, yukarıda belirttiğimiz gerçeklerle ilgili
kısımlarına da değinmek istiyorum.
Biraz önce, benden önceki konuşmacılar, olayı, teknik
boyutta çok iyi analiz ettiler. Meclis Başkanlığına verilen
genel görüşme isteğinin ilk cümlesi şöyle başlıyor:
Son zamanlarda ülkemizde bir medya terörü esiyor. Önyargılı bir
cümle... Bu talep iktidar partilerinin. Hatırlayacaksınız,
yangından mal kaçırır gibi, Meclisin gündemini zorlayarak,
neredeyse bozarak gündemine sokuluyor ve daha görüşme gündeme getirilmeden
önce de, önce Sayın Kazan tarafından inkâr edilen; ama, daha sonra,
iki aydır hazırlıkları sürdürülen, hatta Bakanlar Kuruluna
gelip geri dönen bir basın yasa tasarısının olduğunu da
öğreniyoruz. Adalet Bakanı Sayın Kazan, önce, buna yok diyor,
sonra taslağı savunmaya başlıyor. Taslakla ilgili, bütün
basında sansür yasası denilince, geçen hafta içerisinde, Yeni
Yüzyıl Gazetesinde hayır diyor Sayın Kazan; sansür
değil, devlet itibarını kurtarmak bu yasanın amacı
diyor ve bu yasa, devlet itibarını kurtaracaktır diyor. Bu
görüşe en güzel cevap da -biraz önce, sayın konuşmacılardan
biri daha değindi- Aydın Menderesten geliyor -Adnan Menderesin
oğlu, Refah Partisinin ağır toplarından Aydın
Menderesten geliyor- Aydın Menderes, işi bir cümleyle özetliyor: Bu
bir sansürdür, bu tasarıda devletin siyasî ve malî itibarı gibi
kavramlar yer alıyor. Bunlar, tek parti döneminin ruhuna fatiha okutur.
Bu kadar basit.
Tabiî, burada şu soru akla geliyor: Durup dururken, bu konu
aceleyle Meclisin gündemine niye sokulmak istendi!.. Hani, halk arasında
meşhur bir laf vardır; düğün değil bayram değil,
eniştem beni niye öptü. Bunun cevabını da, müsaade ederseniz,
Refah Partisi taraftarı medyadan çok değerli bir arkadaşım,
dostum, iyi bir araştırmacı Davut Dursunun 21 Kasım 1996
Perşembe günü Yeni Şafakta yayımlanan: Ya Refah muhalefette
olsaydı başlıklı yazısından bir pasaj okuyarak
vermek istiyorum. Bunlar, benim görüşlerim değil, onun görüşleri.
Refah Partisinin muhalefetteki tavrı ve söylemi ile iktidara ortak
olduktan sonraki tavrı ve söylemi arasında ciddî sayılabilecek
bir farklılığın olduğu açık. Benim dikkat çekmek
istediğim husus ise, Refah Partisi, eğer bugün muhalefette
olsaydı neler söyleyeceğidir. Öyle tahmin ediyorum ki, muhalefetteki
Refah Partisi yöneticileri -altını çiziyorum- Susurluk
olayını en ince noktalarına kadar değerlendirir ve
iktidarı topa tutarlardı. Sultanbeylide silah dayatmasıyla
kanunsuz ve kuralsız bir şekilde, seçilmiş kişilerden
oluşan kurulların yetkilerini hiçe sayarak, Atatürk heykeli diken,
cadde adını değiştiren generalin üzerine yürür, Savunma
Bakanını iyice sıkıştırırlardı.
10 Kasım günü partisinin il divan toplantısında
yaptığı konuşma dolayısıyla Şükrü
Karatepeye iyice sahip çıkarlardı...
Şimdi, konumuzla ilgili bölümünü de okuyorum: Basınla ilgili
olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinde açılan basın
görüşmesinde, hürriyet savunuculuğu yaparlar, iktidarın
basını susturmak istediği ifade edilirdi. Dört aylık
iktidarı döneminde 5 kez petrol ürünlerine zam yapan iktidarı topa
tutan icraatlarını, zam zam zam nidalarıyla eleştirir, her
yerde hükümeti halka şikâyet ederlerdi. Bugün ise, Refah Partisi
İktidarın büyük ortağıdır ve bunların tam tersini
yapmaktadır. Tüm toplum, akıl almaz olay ve gelişmelerle
çalkalanırken, yüzlerce soru cevapsız dururken devleti zaafa
uğratıyorsunuz suçlamalarıyla gündemi
değiştiremezsiniz diyor, Refah Partisi yandaşı
olduğunu bildiğim çok saygıdeğer; ama, objektif bir araştırmacı
arkadaşım.
Gördüğünüz gibi, bu yasa tasarısıyla ilgili, Refah
Partisinin iktidardaki başarısızlığını
örtmek amacıyla ve gündemi değiştirmek için bunu gündeme
zorlayarak getirdiği konusunda herkes hemfikir. Hem biz bu görüşe
katılıyoruz hem Refah Partisi yandaşları
arkadaşlarımız, dostlarımız...
Diğer taraftan, Sayın Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı bunun da altını çizmek
istiyorum bir grup toplantısında milletvekillerine şöyle diyor:
Soruyorum size, sansür yasasının halkın özgürlüğüyle ne
ilgisi var? Ben, cümleyi çok iyi anlamayabileceğinizi düşünerek
çünkü, ilk okuyuşta ne demek istediği anlaşılmıyor
bir kez daha okuyorum: Soruyorum size, sansür yasasının halkın
özgürlüğüyle ne ilgisi var? İlgisi var hanımefendi, ilgisi var;
hem özgürlüğüyle ilgisi var hem cebiyle ilgisi var.
Şimdi, eğer, devleti malî ve siyasî açıdan zaafa
uğratacak nitelikte haber yapılamaz diye bir yasa
çıkmış olsaydı, devlet büyüklerimizin yolsuzluklarıyla
ilgili araştırmaları kim yapacaktı? Bazı ailelerle
ilgili olarak, iktidara geldikten sonra, 13 milyon dolardan 70 milyon dolara
çıkan servet iddialarını ki, bunlar görünen servet;
görünmeyenleri bilmiyoruz kim araştırabilecekti? 1992de, sadece 29
milyon lira, 1993 yılında ise, sadece 38 milyon lira kazanç bildiren
bir şirketin, bu iki yıl içerisinde, yaklaşık 1 milyon
doları Amerika Birleşik Devletlerine nasıl transfer
edebildiğini kim araştıracaktı? Bu yasa çıksaydı,
bunları kim araştıracaktı? Hoş, bu yasa
olmadığı takdirde de, olmadığı dönemde de
bunları araştırmak pek mümkün olmuyor; ama, neyse...
Daha devam ediyoruz; olaylar bitmiyor. Nereye gittiği
açıklanırsa altını çiziyorum nereye verildiği
açıklanırsa, belki üçüncü dünya savaşının
çıkmasına sebep olabilecek kadar tehlikeli olan 500 milyar
liralık örtülü ödeneğin akıbetini kim
araştıracaktı bu yasa çıkmış olsaydı?
Toplumumuzu derinden sarsan ve bir bakanın başını yiyen,
bir bakanın zorla istifa ettirilmesine neden olan Susurluk kazasının,
aslında, fasa fiso bir olay olduğu yönünde, devletin en yüksek
makamından yapılan veciz değerlendirmeyi, gerçek
tabanını kim araştırabilecekti bu yasa
çıkmış olsaydı? Bu olaydaki mafya, karapara ve siyasetçi
ilişkilerini kim araştıracaktı? Basındaki en büyük
tekelleşmenin bugün şikâyet ediliyor ve devlet kaynaklarını
bu tekellere aktarmanın kendi iktidarı döneminde, son altı
yıl içerisinde büyük ölçüde gerçekleşmesine rağmen, bugün
basın, şalını, eşarbını, fularını
övmüyor diye, basına sansürü savunan yöneticileri toplum nasıl
tanıyacaktı? İşte, bu ve benzeri sebeplerle, sansür
yasasıyla halkın özgürlüğü arasında çok yakın
ilişki vardır arkadaşlar.
Bu sayın yetkilimiz, yani Dışişleri
Bakanımız bugün Grubunda bir açıklama yapıyor ve o her
zamanki bana göre -özür diliyorum- tutarsız üslubuyla, şöyle bir
şey söylüyor, Mesut Beyin başına gelen olayı da
anlattıktan sonra: Allahın adaletinin tecelli ettiği gün, onun
hakkını, hukukunu siyaset adına koruyoruz. Bize göre, işte,
ilahî takdirin tecellisi budur. Şimdi ne anladınız
arkadaşlar!.. Ben, bu cümleyi okuduktan sonra, şöyle iki manaya
gelebileceğini düşündüm. Bir tanesi şu: Bu Sayın
Dışişleri Bakanımızın Tedaş
soruşturmasından aklandığı Allahın tecellisi
olarak tanımlanıyor olabilir; bu, birinci ihtimal. İkincisi de,
Sayın Mesut Yılmazın başına gelen olay,
saldırı, Allahın bir tecellisi olarak tanımlanabilir.
Şimdi, bu cümleden, uzun araştırmalarla -ancak,
değerli DYP milletvekilleri ne anladı, bilemem ama- bu iki ihtimal
ortaya çıkıyor. Şimdi bu sözleri de hemen yorumlayalım
isterseniz. Eğer Tedaşta aklandığı için söylüyorsa
Sayın Dışişleri Bakanımız, bu, maalesef,
Allahın adaleti filan değil, Refahyol Hükümetinin Tedaşta
görev yapan -gülüyorsunuz- Refahlı arkadaşlarımızla DYPli
arkadaşlarımızın, belki istemeyerek yaptıkları,
zorla imzaladıkları, koalisyonu kurtarmak için
imzaladıkları; ama, bizim imzalamadığımız,
dolayısıyla, iktidar koltuğunu
bıraktığımız yeni bir olay değil bu;
aslında, geçmişteki bir olayın tekrarı.
AHMET İYİMAYA (Amasya) Siyaset yapıyorsunuz.
A. AHAT ANDİCAN (Devamla) Allahın ilahî adaleti filan
değildir; bu, çarpık adalet anlayışıdır ya da
adaletsizliktir. (ANAP sıralarından alkışlar) Ama,
diğer taraftan, Sayın Dışişleri Bakanı, bu
sözleri, Mesut Yılmaza olan saldırı için söylüyorsa
değerli dostlar, değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri,
bu, devletin içerisinde çöreklenen uzantıları, bize göre, belki
kendisine kadar uzanan ve birkısım uzantıları da yurt
dışında olan yasadışı organların, belki,
mafyanın adalet anlayışıdır, Allahın adalet
anlayışı filan değildir. Dolayısıyla, bu sözleri,
kendisine buradan iade ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Andican, size de 2 dakika eksüre veriyorum;
buyurun, toparlayın...
A. AHAT ANDİCAN (Devamla) Değerli arkadaşlar, özgür
basın bugün sizin düşmanınız gibi görünüyor; geçmişte,
iktidar da iken, bize de saldırılar oldu; dikkat edin, bu yasayı
getirmedik. O zaman, protesto ettik; bir üçüncü sektör kuruluşu, bir sivil
kuruluş gibi protesto ettik. Geçen gün, HBB Televizyonunda, çanak
sorularla, bir şahıs için dörtbuçuk saat süren bir program
yapıldı, Partimize yönelik suçlamalar yapıldı; sadece
protesto ettik.
Değerli arkadaşlar, bu basın, yarın muhalefete
geldiğinizde size de lazım olacak. Bu ülkede demokrasi olacaksa,
demokrasi yaşayacaksa, özgür basınla birlikte yaşayacak. Bu
gerçeği unutmamalıyız.
Saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (ANAP ve DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Andican.
DYP Grubu adına, Sayın Nuri Yabuz; buyurun. (DYP
sıralarından alkışlar)
Sayın Yabuz, süreniz 20 dakikadır.
DYP GRUBU ADINA NURİ YABUZ (Afyon) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gündemde bulunan, Basın Kanunuyla ilgili
açılan genel görüşme hakkında Doğru Yol Partisinin
görüşlerini bildirmek için söz almış bulunuyorum.
Sözlerimin hemen başında, Anavatan Partisi Lideri Sayın
Mesut Yılmaza yapılan saldırıyı, Grubum ve
şahsım adına kınadığımızı, bundan
dolayı büyük üzüntü duyduğumuzu, bunu, bir demokrasi özürü olarak da
anladığımızı ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, dilimize 1990 yılında giren ve
yazılı, sesli ve görüntülü kitle iletişim araçlarının
tümüne verilen ad olan medya herkesin rehberi, avukatı ve tercümanı
olup, onlar adına tarafsız kamuoyu oluşturur.
İnsanları ikaz ve düzeltme vazifesi yanında,
insanlığı iyi yöne yönlendirip, muhtemel tehlikelerden koruma
sorumluluğunu yüklenmiştir.
Bana göre, gazete, dergi, televizyon ve radyo gibi iletişim
araçları, sadece insanların değil, bütün âlemin de
sigortası olmalıdır. Medyanın, demokrasinin yerleşmesi
için, Anayasa, kanun, tüzük, yönetmelik, gelenek ve teamüller konusunda çok
hassas bir araç olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz ve bunu takdir
ediyoruz. Medya, haksızlıklar, hukuksuzluklar, adaletsizlikler ve
kötü yönetimlere karşı çok hassas olmalıdır; çünkü, medya,
insan, toplum, ülke ve bütün dünya adına görev yapar.
Değerli milletvekilleri, medya, insan hak ve hürriyetlerini
kısıtlayan her türlü kanun, yönetmelik, uygulama ve teamülün
değişmesi için çaba harcar. Demokrasi, kurallar ve kurumlar
sistemidir; demokrasi, sınırsız özgürlükler sistemi
değildir ve demokraside, herkesin eşit hakkı vardır.
Medyanın özgürlük hakkı olduğu gibi, okurun ve medyayla
haşır neşir olan, onun muhatabı olan halkın da kendi
özgürlükleri vardır. Biz, o özgürlüklere de sahip çıkmak
zorundayız.
Kimsenin suçu sabit olmadan, sanık sandalyesine oturtup onlara ceza
kesme veya beraat hükmünü verme yetkisi medyaya da verilmemelidir. Hemen
-güncel olduğu için- geçtiğimiz günlerden bir örnek veriyorum: Bir
gazete, büyük puntolarla, Doğru Yol Partisinin Genel Başkanının
Yüce Divana sevk edildiğini bildirdi; ama, daha sonra ilgili komisyon
kararını açıkladı ve öğrenildi ki, hal böyle
değilmiş; tam aksine, Yüce
Divana gitmesine gerek kalmadığı açıklamasını
yaptı.
Peki, burada büyük manşetle verilen bu haberin
ağırlığının yanında, suçsuz
bulunduğunun haberi ne kadar küçük yer aldı gazetelerde. Ben, bunu,
halkın, gazete okuyanların vicdanına sunmak istiyorum ve
Sayın Tansu Çillerin kaybolan hakkını, kimin, nasıl
ödeyeceğini merak ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, olumlu olumsuz kamuoyu yaratmak,
peşinen hüküm vermek, sadece suçlu göstermek, aynı zamanda,
suçluların kendilerinden sonra ailesini, birinci derecedeki
yakınlarını, eşini, dostunu da zora sokmaktadır.
Durum, beraatle sonuçlansa dahi, insanlar, yıllarca bunun etkisi
altında kalmaktadır. Özgür, doğru haber veren, tarafsız
medya, hepimizin, hatta, bütün insanlığın özlediği bir
medyadır. Ben, bunu tarif ederken, bunlar yapıldı derken,
medyanın hepsini bir şaibenin altında bırakmak istemiyorum;
bazı medya diye de düzeltmek istiyorum. Doğru haber veren, bu
ülkeye sayısız yararlar sağlayan medya
kuruluşlarının ve medya mensuplarının olduğunu
da, burada, şükranla ifade etmek istiyorum ve onlara da teşekkkürlerimi
bildiriyorum. Ancak, Türkiyede medyanın bir bölümü, hiçbirimizin
özlemlerine cevap vermemektedir. Bu iddiaların bana ait olduğunu
iddia edenler olabilir; onlar da, konuşmanın safahatında
ispatlar getireceğim gibi, göreceklerdir; bir defa, Türkiyede medya,
halkın çoğunluğunun değil, hoşnutlarının
yanındadır. Bunlar, sureti haktan gözükürler; ancak, menfaatları
uğruna halkın stres çekmesine göz yumarlar ve onlar için, halkın
destek ve teveccühünden önce rating ve reklam gelirleri gelir. Traj
artırmak, rating artırmak uğruna, çok kötü, tasvip
etmeyeceğimiz çok yanlış işler yapılmaktadır;
çifte standart kullanılmaktadır. Kim, hangi ideolojik görüşe
sahipse, karşıtını bitirmek ya da sindirmek için, her türlü
yayını mubah görmektedir. Bunun yanlışlığını
bir defa daha ifade etmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, bir gazetenin yazarlarından Kürşat
Başarın, Türkiyedeki medyaya ilişkin tespitlerini size
aktarmak istiyorum. Sayın Başar diyor ki: Dünyanın bütün ciddî
büyük gazetelerinde geniş arşivler, kitaplıklar var. Bizde de
her ne hikmetse havuz var, bar var, jimnastik salonları var.
Dedikodu, söylenti, iddia, önyargı. İşte, medyanın
bugünkü tüm söylemi. Bunu ben söylemiyorum, bir basın mensubu da -kendi
içerisinde- bu olumsuzlukları ortaya koyuyor.
Okuyucunun en büyük bölümü kadın olduğu halde,
yıllardır en büyük gazetelerin kadına bakışındaki
acayipliğe ne dersiniz! Okuyucu için çıktığını
öne süren bazı gazeteler, okurlarının büyük bölümünü
oluşturan kadınlara mal, gazetelerini süsleyen bir aksesuar olarak
bakıyorlar. Üstelik de en lumpen erkek tavrıyla bacak bacak üstüne
atmış her kadın, ister bakan olsun, ister şarkıcı
olsun, ister bir başkası olsun frikik verdi gibi inanılmaz bir
deyimle yâd ediliyor. Bundan utanç duymamak mümkün değildir,
şikâyetçi olmamak da mümkün değildir.
Sayın milletvekilleri, hemen önemli bir hususu nazarınıza
sunmak istiyorum. Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna vatandaşlar
tarafından yapılan şikâyetlerden söz etmek istiyorum.
Kuruluşundan itibaren ikibuçuk yıl geçmesine rağmen şikâyet
edilen hususlar şöyle özetleniyor: Bu şikâyetlerin yüzde 48ini
kişilik haklarına aykırı yayınlar oluşturuyor.
Yüzde 28ini genel ahlak ve aile yapısına aykırı
yayınlar oluşturuyor. Yüzde 10unu bölücülük ve şiddeti
teşvik edici yayınlar oluşturuyor. Yüzde 6sını çocuk
ve gençlerin ruhsal gelişimini olumsuz etkileyici yayınlar
oluşturuyor. Yüzde 3ünü cevap ve düzeltme hakkına saygısız
yayınlar oluşturuyor. Yüzde 2sini Anayasa ve demokratik ilkelere
aykırı yayınlar oluşturuyor. Yüzde 3ünü de haberlerin
doğru aktarılmaması ve mahkeme kararı olmadan
suçlayıcı yayın yapılması oluşturuyor.
Değerli milletvekilleri, hazırlanmaya çalışılan
kanun taslağı, esas itibariyle, cevap ve düzeltme hakkını
teminat altına almaya muktedir olmalıdır. Bu kanun
tasarısıyla çamur at, izi kalsın kuralının yerine
ne çamur at ne iz bırak kuralı getirilmek istenmektedir; bu bizim
görüşümüzdür. Doğru Yol Partisi bu görüşleri her platformda
belirtecektir. Şimdi, burada bir ikilem var, muhalefet partileri, iktidarın,
hazırladığı tekliflerle, tasarılarla basını
susturmak, özgürlüğüne mâni olmak gibi bir tavır
aldığını iddia ediyor. Bunun, katiyen böyle
olmadığını, Grubum adına, burada temin etmek
istiyorum. Biz de, en az, bunu ifade
eden arkadaşlarımız kadar, medyanın, basının
iletişim araçlarının ve onların mensuplarının
özgürlüğüne değer veriyoruz. Bu ne zaman anlaşılacak;
gruplar, taslaklarını hazırlayıp kanun teklifi haline
getirip bu kürsüden madde madde konuşulmaya başlandığı
zaman -ben biliyorum ki- değerli arkadaşlarım bizlere o zaman
hak verecekler. Biz, bir özgürlükler manzumesi istiyoruz, kimseyi
ağır cezalarla susturmak gibi, konuşturmamak gibi kendimizi
İktidara ram etmek gibi bir tavrın içerisinde olmayacağız.
Hiçbir zorlama da bizi böyle bir tavır almaya getiremez.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, acı bir
gerçeği vurgulamak istiyorum. Nüfusu 65 milyonu bulan Türkiyede maalesef,
günlük basının trajı ancak 5 milyondur; bu da promosyonla
sağlanmıştır; çanak, çömlekle, televizyonla, video ile
sağlanmıştır. Yani, Türkiyede 13 kişiye bir gazete
düşmektedir. Çok örnek aldığımız, ileri ülke diye
nitelendirdiğimiz ülkelerde 2
kişiye, 3 kişiye bir gazete düşmektedir. Bütün
toplumumuz, çatır çatır okuma yazma bildiği halde gazete
okumaktan imtina etmektedir. Zannedersem, bu kaçışın
sebeplerinden birisi, Türk ananevi terbiyesine, ahlakına uymayan
yayınlara da protestodur. Bunları düzeltmek, basın
kurumlarının da, gazetelerinin de, televizyon yayın
organlarının da lehine olacaktır kanaatını taşıyorum.
Peki, ortaya çıkan bu çarpıklık nelerden
kaynaklanıyor; bir de bunu mensuplarının ağzından
dinleyelim. Profesör Doktor Korkmaz Alemdar bir makalesinde şöyle diyor:
Türk toplumunda gazete, haber vermekten öylesine uzak bir niteliktedir ki,
artık, gazetede haber birinci planda değildir; haberin yanı
sıra, haberi satmak için başka malların daha önplanda
tutulması zorunluluğu yaşanmaktadır. Gazeteciliğin bu
klasik gelişimi, toplumsal görevler açısından oldukça
zedeleyicidir.
Gazeteci yazar Ümit Otan da, bu gerçeği Babı Telli adlı
kitabında şu şekilde anlatıyor: Basın sektöründe yer
alan 5 büyük gazetenin yıllık cirosu ortalama 80 trilyona
ulaşmışken, toplumsal görevler bir yana itilmiştir. Haberin
mal, okurun müşteri, gazetenin süpermarket diye tanımlandığı
bir döneme gelinmiştir. Türkiyede, devlet tekelinin kalkmasından
sonra, sermaye tekeli basını ele geçirmiş ve kazanca giden her
yol, mubah olarak görülmeye başlanmıştır. Kazanca giden yol
da ise, basın ve patronları, her türlü toplumsal görevden kendilerini
soyutlamış ve daha da kötüsü, artık kişilerin beyinlerini
lotarya ve çeşitli kampanyalarla, kendi çıkarlarına
endekslemişlerdir. Bunu ben söylemiyorum, bunu da bir basın mensubu
söylüyor, kendi şikâyetlerini aktarıyor.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz yazılı basınla
tanışalı 165 yıl olmuştur. Resmî Gazetenin devamı
olduğu Takvimi Vekayi adı altında bir gazete, bundan, 165
yıl önce çıkmıştır. Peki, o günden bugüne gazetecilik
ve basın ne hale gelmiştir; iftiharla söylüyorum ki, en modern baskı
ve dizgi tekniklerine kavuşmuştur basınımız ve
gazetelerimiz; hepimizin övüneceği bir gelişmedir bu. En yeni
teknolojiler kullanılmaktadır. Peki, bu fizikî büyümeye ve
gelişmeye karşılık, yayın kalitesi aynı düzeyde
yükselmiş midir; ben, bu soruya huzuri kalble bir cevap vereceğim:
Hayır, bu gelişme, maalesef, aynı düzeyde
olmamıştır. Benim ve partimin düşündükleri, gelişmeyi
de bu teknolojik gelişmeye paralel olarak yürütmektir, o düzeyi
kazandırmaktır. Doğru Yol Partisi olarak çabalarımız
bunun için olacaktır.
Sayın milletvekilleri, Basın Kanunuyla ilgili
değişiklik tasarısı gündeme geldiğinden beri medyaya
sansür geliyor diye, eleştiri okları bizim üzerimize çevrildi. Oysa,
medya mensupları da çok iyi biliyorlar ki, bu tasarı,
basını susturmak için değil, haber konusu olan kişilere
savunma hakkı vermek için hazırlanıyor.
Bildiğiniz gibi, basın emekçilerinin özlük haklarını
güvence altına alan 212 sayılı Yasayla değiştirilen
Basın İş Kanunu, 1961 yılında
hazırlanmıştır. O tarihte basında çalışanlar
için ayrı bir asgarî ücret tespit edildi, istifa veya işten atılma
hallerinde alacağı tazminatlarla, fikir işçileri, patronlar
karşısında güçlü hale getirildi; ama, bu yüzden 1961de
kıyametler koptu; gazete patronları, 1960 İhtilalini yapan
subaylara gittiler, şikâyetlerini anlattılar; ama, deva
bulamadılar ve Türkiyede yayımlanan yedi büyük gazete, üç gün gazete
çıkarmama gibi bir karar aldılar; ama, gazete
çalışanları, emekçileri, patronlarının bu
tavırlarını şiddetli bir şekilde protesto ettiler. Biz,
çıkaracağımız yasayla, gazete
çalışanlarının geleceklerini ve sosyal haklarını
da güvence altına almak istiyoruz.
Şimdi, ben, buradan, bütün gazetecilere seslenmek istiyorum: Bu
çıkarılmak istenilen yasa, aynı zamanda, gazetelerin yayım
özgürlüğünü sağlayacak, çalışanların sosyal
haklarını kapsayacak, bir gazeteden, bir diğer gazeteye bir
yazarın, bir muhabirin geçememe hürriyetsizliğini ortadan
kaldıracak, herkese bir nefes alma fırsatı verecek. Buna sansür
demenin, buna özgürlüğü kısıtlayıcı ibareler demenin
bir mantığı var mıdır?!
Peki, 46 yıl önce çıkmış olan Basın
Yasasında öngörülen bazı cezalar var; bunların
güncelleştirilmesi, her şeyin günümüze göre
uyarlandığı bir dönemde neden bu kadar çok
yadırganıyor; bunu bilmek mümkün değildir, anlamak da mümkün değildir.
Bazı gazeteler, bizim yaptığımızı, sermaye
düşmanlığı gibi göstermeye çalışıyorlar;
ama, biz, Türkiyeyi müreffeh yapmaya götüren hiçbir sermaye sahibinin
hasmı olamayız. Bu, bizim partimizin geleneklerine ve
tavırlarına tamamen aykırıdır.
Değerli milletvekilleri, çok iyi biliyoruz ki, demokrasinin
yılmaz savunucusu medya mensuplarıdır. Zira, onlar da,
hürriyetlerini, ancak demokratik bir sistem içinde teminat altında
tutabilirler; fakat, ne gariptir ki, bazı medya mensupları,
demokrasiyi sadece kendileri için isterler; sevmedikleri veya hoşnut
olmadıkları bir gruba yönelen tahakkümleri ya hiç görmezler veya
önemsiz kabul ederler. Anayasamızın vazgeçilmez umdesi laikliği
savunduğunu iddia ederler; ama, bu laikliğin içerisine, sadece
ihlasla inananları dahil etmek istemezler; bunu
kınadığımızı, bundan üzüldüğümüzü ifade
etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde de
tekelleşme konusunu arz etmeye çalışacağım. Amerika
Birleşik Devletlerinde, her gün, yaklaşık, 60 milyon gazete
okunuyor. Bu gazeteler 20 ayrı yayın kurumu tarafından kontrol
ediliyor; ama, hür teşebbüsün abideleştirildiği bu ülkede hiçbir
yayın grubunun pastadaki payı yüzde 10u geçmiyor. Bu durum,
İngilterede biraz farklılık arz etse de, yine de Türkiyedeki
çarpıklık göze çarpmıyor.
İki medya devi olan Murdoch ve Maxwellin basındaki payı
yüzde 57yi ancak buluyor. Almanyanın en büyük basın devi Axel
Springer, toplam gazete tirajlarının ancak yüzde 27sini kontrol
ediyor. Waz grubu ise, basının ancak yüzde 6sını tekelinde
tutuyor.
Bir de Türkiyeye bakalım. Hürriyet, Milliyet, Posta, Son
Havadis...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, size de eksüre veriyorum; buyurun.
NURİ YABUZ (Devamla) ...Gözcü, Radikal gibi gazeteler yüzde 41;
Sabah, Yeni Yüzyıl, Yeni Asır, Ateş, Ekip, Bugün, Taraftar, Foto
Maç gibi gazeteler de yüzde 34; yani, iki grup Türkiyedeki gazetelerin yüzde
75ini kontrol altında tutuyor. Türkiyede bir yasa var ve bu
tekelleşme, Türkiyede, gazeteciliğin tamamen aleyhine
gelişiyor.
Sürem bittiği için sözlerime son vermek durumunda
kalacağım. Sözlerimin hemen sonunda ifade etmek istediğim
bazı şeyler var; müsaade ederseniz Sayın Başkanım...
BAŞKAN Biraz daha zamanınız var; buyurun.
NURİ YABUZ (Devamla) Bizim yapmak istediğimiz şey,
önce, gazeteciliği, medyayı tekelleşmekten kurtarmaktır;
tekzip hakkını, kanunda
yazılı olduğu gibi, vicdanlarda olduğu gibi,
vatandaşın kullanmasını sağlamaktır;
kişilerin özlük haklarına, kişilerin mahremiyet haklarına
tecavüzden vazgeçmesini sağlamaktır; her şeyden önemlisi,
devletimizi bazı yanlış yayınlardan korumaktır... Bu
devlet hepimizindir; bu çatı çökerse, hepimiz altında
kalırız. Avrupada basınla ilgili kanunlarda ne varsa, bizim
teklif edeceğimiz taslağın içerisinde de mutlaka onlar
olacaktır.
Bir haksızlık yapmış olmamak için, şunu da,
burada Grup adına ifade etmek istiyorum; 1987 senesinde yasakların
kalkması ve konuşan Türkiye için basınımız bize çok
değerli desteklerini esirgememiştir. Basın bazı konularda
siyasete de öncülük, önderlik etmiştir, hakkın sesi olmuştur;
bunlara söyleyeceğimiz şey şükrandan ve teşekkürden
ibarettir; ama, yanlış şeyler varsa, bu kürsüde bunları
konuşmaktan korkmamalıyız; bunların çarelerini bulmaktan
korkmamalıyız; bunları, düzenleyeceğimiz yeni kanunlarda,
özgürce ifade etmekten korkmamalıyız.
Bu duygularla sözlerime son verirken, hepinize derin
saygılarımı arz ediyorum. (DYP ve RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Yabuz.
Refah Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Nurettin
Kaldırımcı; buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)
Sayın Kaldırımcı, süreniz 20 dakika efendim.
RP GRUBU ADINA NURETTİN KALDIRIMCI (Kayseri) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; basınla ilgili genel
görüşmeden umduğumuz faydayı hâsıl edemedik diye
üzülüyorum.
Bu Hükümet, ülkemizin gündemini teşkil eden, bu ülkenin
hayatında çok önemli yeri olduğuna inandığımız
konularla ilgili olarak, bütün siyasî partilerimizin, kamuoyumuzun
görüşlerinin alınmasına değer vermektedir; çünkü, daha
sonra ortaya çıkacak yasalar, kamuoyunun benimsemesi ve desteklemesi ölçüsünde
güçlü olacaktır. Bir hükümet, etkili bir yönetim sergileyecekse, herhalde,
ülkenin desteğini, ülke insanının desteğini arkasına
alması kadar tabiî bir şey yoktur.
Bazı konuşmacı arkadaşlar, böyle bir genel
görüşmenin, sunî bir gündem oluşturma çabası olduğundan söz
ettiler. Bunun böyle olmadığını, herhalde, hem muhalefet
hem iktidar bütün gruplarımız, bütün kamuoyumuz biliyor. Mesela, çok
basit bir örnek vermek istiyorum: İki ay önce yayımlanan, sevgili
Hasan Celal Güzelin başında bulunduğu Yeni Türkiye dergisinin
temalarına hemen bir bakalım, başlıklarına bir
bakalım: Medyada Yeni Arayışlar, Medyanın Yeniden
Yapılanması, Medya Reformu, Geleceğin Medyası, Medya ve Etik,
Medyanın Yozlaşması, Kirlenmesi ve Medya Terörü, Medyanın
Saygınlığı ve Özeleştiri, Basın Hürriyeti ve
Basın Sorumluluğu, Özel Hayat ve Kişilik Hakları, RTÜK,
Denetim, Özdenetim ve Sansür, Promosyon, Tiraj ve Rating, Reklam ve Tüketim,
Medyada Tekelleşme, Medyanın Gücü, Medya ve Yönlendirme, Medya ve
Şiddet, Medyanın Sorunları vesaire gibi başlıklarda
yazarların makaleleri bir araya getirilmiş.
Bakınız, medya terörü ifadesi zaman zaman geçtiğinde,
bazı arkadaşlarımız infiale kapılıyor. Tabiî ki,
medyaya terör yakışmaz; ama, bir vurguyu ifade etmek üzere, medyayla
ilgili bazı olumsuzluklara, belki işaret etmek üzere, bu ifade zaman
zaman en yüksek düzeyde bile kullanılmıştır. İki
yıl önce, bir gensoru önergesinin öngörüşmesinde Sayın Adalet
Bakanı Seyfi Oktay Bey, o zaman, bakınız, konuşması
arasında şu şekilde bir açıklama yapıyor; şu
açıklamalar var: -Maalesef, basın, medya terörü olarak
adlandırılan bir süreci uzun zamandan beri sürdürüyor.
Bakınız, Yüce Yargıtay, bir davada, medya terörünü nasıl değerlendiriyor-
haber verme özgürlüğü kalkanı arkasına gizlenerek,
kişileri karalamak, lekelemek, aşağılamak, kötülemek,
küçük düşürmek, asılsız
suçlamalarla ölçüsüz biçimde kınamak, basın özgürlüğüyle
bağdaşmaz, hukuka aykırı olur, hakkın kötüye kullanılması
sayılır. Bu ifade, Yüce Yargıtayın bir davadaki
açıklamalarında geçiyor.
Daha sonra, iki saygıdeğer yazarımız -Sayın
Seyfi Oktayın konuşmasından aktarıyorum- şu
şekilde yazıyor: Özgür, bağımsız ve sivil bir
basın, hukuk ve ahlak tanımaz, çıkarcı ve küstah, üstelik
su içer gibi yalan söyleyen bir basın sanılmıştır.
Gidişat odur ki, basınımız, hele vahşi liberalizmin
çıkar gruplarıyla organik ilişkilere girdikten sonra, ipin ucunu
kaçırmıştır. Bu durum, onun güvenilirliğini ve
inandırıcılığını da, itibarını da
silip süpürecektir, hâlâ süpürmediyse.
Velhasıl, medyayla ilgili, basınla ilgili bir genel
görüşme önergesi, herhalde sunî bir gündem oluşturma çabası
değildir. Olsa olsa, ülkemizin bu çok önemli meselesi üzerinde bir
uzlaşmayı, bir uyumu, bir ahengi meydana getirme gayretidir.
Genel görüşmelerin Anayasada yerinin olduğunu hepimiz
biliyoruz. Anayasal ve demokrasi çerçevesinde anlamlı bir Meclis
çalışması. Kamuoyunu aydınlatmak ve bilgilendirmek gibi bir
fonksiyonunun olduğunu hepimiz kabul etmek durumundayız ve hem
uzlaşma hem olgunlaştırma anlamında, etkili olabilecek,
samimiyetle üzerinde durulursa, çok faydalanılabilecek bir
çalışma, bir çaba. Eğer, demokrasi,
farklılıkların uzlaştırılması meselesi ise,
farklılıkların bir araya gelmesiyle daha yüksek bir sinerjiye,
daha yüksek bir senteze ulaşma çabası ise, zannederim bu tür genel
görüşmelerin kıymetini bilmek gerekir.
Şimdiye kadar, eğer, hükümetler bu tür konularda genel
görüşme talebiyle Meclisin huzuruna çıkmadıysa, bugünkü
Hükümetin de -herhalde- çıkmaması gerekmiyor. Böyle gelmiş,
böyle gider anlayışının, yaklaşımının
bu ülkeye çok pahalıya mal olduğunu belgelemek için, rahatlıkla
onlarca örnek verilebilir.
Bugünkü Hükümet, Çekiç Güç konusunda, olağanüstü hal konusunda,
ülke kaynaklarının araştırılması konusunda; bizim
insanımızın bilmesi gereken, bizim siyasî partilerimizin bilmesi
gereken, anlaşması, uzlaşması gereken konularda genel
görüşme talebinde bulunmuştur ve çıkarılacak
kanunların, yapılacak düzenlemelerin kamuoyuna mal olmasını,
siyasetimize mal olmasını ve Meclisimizin ürünü olmasını
arzu etmiştir. Zannederim, modern demokrasilerde de, bu tür
davranışlar, bu tür yaklaşımlar saygı duyulması
gereken yaklaşımlardır.
Kötü siyasal geleneklerimizin herhalde değişmesi gerekiyor.
Türkiyedeki kamu yönetimimizin yetersizliği, verimsizliği
konusundaki dillere destan açıklamaların yerine, çok daha
anlamlı, çok daha içimize huzur veren bilgilerin ortaya konulması
gerekiyor.
Müsaade ederseniz, çok basit bir ilkeyi açıklamak istiyorum. Bir sistem,
kendini değiştirebildiği ölçüde güçlüdür; bir sistem, yeniden
kendisini çevreye uydurmaya çalıştığı ölçüde güçlüdür.
Yoksa, böyle gelmiş böyle gider, kurallar bir kere konulmuş, statüko
bir kere belirlenmiş, daha sonra değiştirmeyelim, dengeyi bozarız,
istikrardan uzaklaşırız gibi anlayışlar hem ülkelerin
hem organizasyonların ölümü anlamına gelir ve mezarlıklarda pek
ses seda çıkmaz; ama, canlı insan, her an yeni bir çabanın
içindedir ve aslında, her an değişmektedir.
Bu manada, siyasetimizi de, kamu yönetimimizi de, anayasal
müesseselerimizi de, bakış açılarımızı da
herhalde geliştirmek, değiştirmek gibi bir zorunlulukla
karşı karşıyayız. Bunun adı, açık sistemdir
ve modern demokrasiler, açık toplum olarak tavsif edilmektedirler.
Eğer, medya gibi çok önemli bir aracı, bir demokrasi, etkili
bir şekilde kullanabilirse, zannederim, o demokrasinin
açıklığı da, o toplumun açıklığı da,
çok daha iyi ortaya çıkmış olur.
Efendim, çoğulcu demokrasilerde oyunun kuralları da bellidir.
Birden fazla parti vardır, hür seçimler vardır, hür basın
vardır -olayı çok basitleştirmeyelim- lobiler vardır,
baskı grupları vardır; bunlara çıkar grupları da
deniliyor.
Amerikan demokrasisi için araştırmalar yapan sosyologlar,
bürokrasinin, sivil ve asker yüksek bürokratların, işadamlarının
ve yüksek düzeydeki siyasetçilerin ve de tabiî lobilerin, Amerikan
demokrasisinde asıl belirliyici unsur olduğu üzerinde dururlar. Bu,
üç aşağı beş yukarı, Batı demokrasilerinin hepsi
için geçerlidir.
Aynı yolda, aynı çizgide, Türk demokrasisinin de birtakım
baskı gruplarının etkisinden uzak olduğunu düşünmemiz,
birtakım çıkar gruplarının müdahalesinden uzak
olduğunu düşünmemiz, herhalde safdillik olur. Bunu bilelim; bu, hayatın
realitesi; bu, çağın realitesi; ama, zannederim, baskı
gruplarının baskısını azaltacak tedbirler almak,
kamunun, halkın, vatandaşın, ülkenin menfaatını
çoğaltacak düzenlemeler yapmak da, herhalde siyasetin ve siyasetçilerin
görevi olmalıdır.
Medya niçin gündeme geldi? Böyle bir soru anlamsız; medya, bizim
her zaman gündemimizde; toplumsal açıdan bakarsak, günlük
hayatımızda medyanın yeri o kadar önemli ki... Bu arada, bir
genelleme yaparak bütün basın mensuplarını, yazılı,
görüntülü, sesli basınımızı suçlamak gibi, onları
birtakım emrivakiler karşısında bırakmak gibi bir
tavır içinde olmadığımız, herhalde herkesçe
bilinmelidir; eğer peşin hüküm söz konusu değilse.
Nitekim, bugün bir kanun tasarısı ya da teklifi üzerinde
görüşmüyoruz, konuşmuyoruz; bu bir genel görüşmedir. Kanun
tasarısı ve teklifi ile ilgili olarak çok daha teknik
açıklamalar -muhalefetin, iktidarın teknik açıklamaları-
zannederim yeri gelince, zamanı gelince ortaya konulacaktır.
Efendim, modern toplumlarda, 20 nci Yüzyılın artık sonuna
geldiğimiz dünyada, demokrasilerde ve bütün demokratik olmayan ülkelerde,
o toplumun gelişmesi, güçlenmesi açısından, vatandaşın
huzuru açısından, ülkenin geleceğinin sağlam temellere
dayanması açısından, tabiî ki kurumlar çok önemli, ekonomi çok
önemli, eğitim sistemi çok önemli, hukuk sistemi çok önemli, siyaset
sistemi çok önemli, medya çok önemli; başka kurumlar da çok önemli, aile
de çok önemli ve toplumsal sonuçları itibariyle, medyanın,
zannederim, diğer kurumlara göre çok daha fazla önemli olduğunu
hepimiz kabul etmeliyiz. Bir rivayete göre değil, işin doğrusu
bu; dördüncü kuvvet olarak tanımlanan medyanın diğer kurumlara
göre bir avantajı var; nedir; diğer kurumları etkileyebilecek
güçlü bir araca sahiptir. Bu araç, namuslu kullanılmalıdır; bu
araç, ülke insanına hizmet etmelidir; bu araç, iş ahlakıyla
bütünleşmelidir; bu araç, siyasetçinin, holdinglerin veya
şaşkın aydınların aleti, aracı
olmamalıdır. (RP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Bu araç, ülkeye hizmet ederken, birilerinin elinde bir güç
olmamalıdır, kendi fonksiyonunu, ülkeye hizmet etmek şeklinde
ortaya koymalıdır; başkalarının aracı
olmamalıdır. Başkalarının derken, şunu
kastediyorum: Tekrar ediyorum, lobilere, çıkar gruplarına saygı
duyuyoruz, başka bir dünya oluşturma imkânımız yok. 20 nci
Yüzyılın belki kaderi, belki emrivakisi böyle; ama, medya kendisine
çekidüzen verirse, zannederim, en çok kazancı medya elde edecektir; bu
ülkenin insanı elde edecektir; ailelerimiz elde edecektir; eğitim
sistemimiz elde edecektir; güvenlik sistemimiz elde edecektir; siyasetimiz bu
işten kazançlı çıkacaktır.
Bununla, şunu kastetmiyorum: Medya olumsuzluklar içerisinde; ama,
eğitim sistemimiz aslında çok iyi, hele siyasî kurumlarımız
çok iyi çalışıyor, ekonomimiz derseniz, hiç problem yok. Bir
ülkede problem aslında geneldir. Zannederim, ekonomiyle eğitim
arasındaki, eğitimle sağlık arasındaki, bunlarla
güvenlik sistemimiz arasındaki, hukuk sistemimiz arasındaki, siyasal
sistemimiz arasındaki derin bağı, iç bağlantıyı
hepimiz biliyoruz. Yani, durup dururken, hiçbir kurum, başka
kurumların, başka unsurların etkisi olmaksızın iyi
veya kötü olamaz; eğitimimiz neyse, siyasetimiz odur aslında;
hukukumuz neyse ekonomimiz de odur; medyamız neyse Millet Meclisimiz de
odur demek -eğer, yanlış anlaşılmazsa, lütfen
yanlış anlaşılmasın- doğrudur.
Şunu demek istiyorum: Kalite noktasında, işleyiş
noktasında pek bir problem yok aslında, hepimiz birbirimize
benziyoruz.
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) Benzemiyoruz... Farklıyız...
NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) - Yani, Hazreti İsaya atfedilen
bir söz var ilk taşı en günahsızınız atsın demiş
ve hiç kimse atamamış. Bu toplumda eğer bir sorumlu arayacaksak,
bu toplumda bugünkü problemlerin bu noktaya gelmesinin müsebbibi olarak
birilerini bulmaya çalışırsak, etrafımıza falan
bakmayalım; önce, kendimize bakalım, ondan sonra da
etrafımıza bakmaya başlayalım (RP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar) ve bu manada herkesin sorumluluğu
zannederim insaf gereği kabul edilmesi gereken bir husustur.
Bir şeyi işaret etmek istiyorum: Kitle araçlarında da,
iletişim kurumunda da, eğitimde de, sağlıkta da, siyasette
de, değerler vardır, normlar vardır, organizasyonlar
vardır; sosyoloji böyle diyor, ilim böyle diyor, siyaset böyle demiyor.
Değerler inaçlar var, normlar var, kuruluşlar var; üçü birbiriyle
uyum halinde ortaya ekonomiyi çıkarır, ortaya aile sisteminizi
çıkarır, ortaya eğitim sisteminizi çıkarır, ortaya
iletişim kurumunuzu çıkarır. Eğer, bu kurumlarda
-sosyolojik manada konuşuyorum- doğru dürüst inançlar yoksa,
birtakım mukaddesler yoksa; iyi-kötü, helal-haram,
doğru-yanlış konusunda yanlış ölçüler varsa ve günümüz
şarlarına uygun şekilde kurallar belirlenmemişse; kanunlar,
tüzükler, yönetmelikler doğru dürüst ortaya konulmamışsa; nerede
ne yapmak gerekir konusunda kurallar yoksa ve de çok kötü işleyen kuruluşlar
varsa; hantal, azmanlaşmış kuruluşlar varsa; beceriksiz
yöneticiler varsa; verimsizlik varsa; zannederim ortaya kötü bir toplum tablosu
çıkacaktır, kötü bir kurum çıkacaktır sosyolojik olarak;
yani, sağlık ihtiyacınız karşılanamayacaktır,
eğitimden beklentileriniz bir türlü gerçekleşmeyecektir, ekonomik
açıdan da enflasyonunuz düşmeyecektir ya da paranızın
değeri sürekli düşecektir ya da işsizleriniz
çoğalacaktır ya da insanlar, iş bulamamaktan dolayı
yabancı ellerde, yad ellerde çalışmaya
uğraşacaktır, ülkesini terk etmeye çalışacaktır. Bunun
manası sosyolojik olarak şudur: Uzun vadede yönetimin, özellikle kamu
yönetiminin beceriksizliği. Kamu yönetimini kim oluşturuyor; ortada
bürokrasi var, ortada siyaset var, ortada mevzuatımız var,
Anayasamız var, kanunlarımız var...
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) Hükümet var!..
NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) Evet.
Yukarıdan aşağıya doğru,
aşağıdan yukarı doğru bütün toplumsal unsurları
göz önüne aldığımızda, zannederim, bugün, bu ülkede
yanlış hiçbir şey yok diyebilirsiniz veya her şey
yanlış diyebilirsiniz. Yani, ortada bir adaletsizlik yok
aslında; herkes hak ettiğini buluyor. Haa, bazıları, belli
süre hak ettiğinden daha fazlasını elde ediyor belki; ama, yine,
belli bir süre sonra, toplum dengesi sonucunda, o insanların itibarı
sarsılıyor, maddî, manevî güçleri ortadan kalkıyor.
Efendim, medyamız nerede duruyor, medyamız -tabiri caizse-
nereye koşuyor diye bir soru sorsak, zannederim, bir özeleştiri
sürecini başlatmak bakımından -belki haddimiz değil, biz
siyaset kurumunun içindeyiz; ama, medyaya akıl vermek gibi olmasın-
ben, şunu merak ederim: Medyamız, çağdaş manada,
profesyonelce bir pazar araştırması yapmış
mıdır acaba... Medyamız, sosyal sorumluluk dediğimiz,
günümüz dünyasının işletmeciliğinde ve yönetim
anlayışında çok popüler olan bir anlayışa ne kadar
yakın veya uzaktır? Bunun adı sosyal sorumluluk
bazıları iş ahlakı diyor; iş ahlakı, biraz daha
farklı. Yüksek teknolojiyle çalışan
kuruluşlarımızda, acaba, toplumsal sorumluluk, iş
ahlakı aynı ölçüde yüksek midir diye sorduğunuzda, zannederim,
çok olumlu cevaplar vermeniz mümkün değildir. İnsanımız
gazeteyi almazken niye almıyor; bir gazeteyi sevmezken niye sevmiyor; bir
programa yönelik olarak kanaatini beyan ederken nelere değer veriyor,
neleri tercih ediyor, hangi konularda rahatsız oluyor? Şu meşhur
televizyon kanallarımız, mahallî olsun, ülke çapında olsun
yayın yapan sesli, görüntülü, yazılı basın
kuruluşlarımız, acaba, bir pazar araştırması
yapmışlar mıdır; eğer, yapsalardı, bence
işlerini iyi yapsalardı, bir Japonya gibi olmazdık; ama, Türkiye,
ikibuçuk üç milyon tiraja da takılıp kalmazdı. Tabiî,
şimdi, tiraj, zaman zaman beş altı milyona çıkıyor;
tencere, tava geçti, artık bisikletler, başka şeyler verilmeye
başlandı da, o yüzden tirajımız yükseldi.
Pekala, bu kesimdeki aydınlarımız, üstelik hepsinin
yazılarını, pek çoğunun yazılarını, sağ
olsun, sol olsun, hangi görüşte olursa olsun, kaliteli olduktan sonra
severek okuyorum, programlarını severek izliyorum; ama, bu
çerçevedeki aydınlarımız, bir özeleştiriyi, acaba
yapmışlar mıdır? Biz, işimizin neresindeyiz? Biz,
çağdaş işletmeciliğin ve yöneticiliğin neresindeyiz?
Topluma karşı olan sorumluluğumuzu yerine getirmek
noktasında başarılı mıyız, değil miyiz? Biz,
demokrasiyle, acaba, samimî olarak uyum içinde miyiz, değil miyiz?
Bu ülkede, pek çok kargaşanın, pek çok kaosun, siyasal, sosyal
çatışmanın altında, aydın
şaşkınlığı vardır. (RP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Aydınlarımız,
sadece üniversitelerde değil, her yerde var. Bu memlekette bilen de çok
olduğu için, her yerde aydınımız vardır.
ALİ OĞUZ (İstanbul) Tarif et, tarif et...
NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) İnşallah, daha da çok
olur, daha da çok olsun; ama, eğer, aydın kaliteniz düşükse, hiç
olmasaydı daha iyi olurdu; çünkü, bin yarı aydın, bir bilen
adamın yerini tutmaz. (RP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Yarı aydın derken de, işini iyi bilemeyen
adamı kastediyorum.
Şimdi, pekâlâ...
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) Karanlıkta olanlar
aydınlığı göremez ki!
NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) Medya, mesela, şu basın
hürriyeti konusunda çok titiz. Kesinlikle şunu söyleyeyim, Refah Partili
bir milletvekili olarak, samimiyetle şunu ifade edeyim: Bu memlekette
hürriyeti en çok kim ister derlerse, ben, rahatlıkla, Refah Partisi ister
derim. (RP sıralarından alkışlar)
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) Hürriyet yok mu, hürriyet?!
NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) İnanın bana, samimî
ifadem bu; çünkü, bu ülkede hürriyetsizliğin ne demek olduğunu, bu
camianın insanları arasında pek çok kişi biliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kaldırımcı, süreniz bitti. Size,
küçük bir süre veriyorum, lütfen toparlayın.
NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) Özellikle, tek parti yönetimlerinin
bu ülkeyi nereye getirdiğini, Demokrat Partiden sonra olan biteni,
rahmetli Menderesin niye idam edildiğini falan şöyle göz önüne
getirdiğinizde, bu ülkede, çağdaş manada bir demokrasiyi,
zannederim en çok Refah Partililer ister.
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) Allah Allah!..
NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) Refah Partisi, biraz, o
halkın, biraz da, şu halka rağmen halkçı zihniyetin itibar
etmediği bir anlayışı sergiliyor. Lütfen, bunu artık
kabul edin, suçlamıyorum kimseyi.
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) Aydın Menderes farklı
düşünüyor ama, Aydın Bey farklı düşünüyor.
NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) Aydın Bey benim gibi
düşünüyor. (RP sıralarından alkışlar) Aydın Beyi
çok severim.
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) Hayır, öyle düşünmüyor.
NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) Aydın Beyi çok severim...
BAŞKAN Müdahale etmeyelim arkadaşlar...
NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) Mesela, medyamızda şu
olgunluğu görmek isterdim; yani, Çetin Altanı zevkle okuyoruz tabiî,
düşüncelerinin hepsine katılma mecburiyetimiz yok; yeter ki kalite
olsun, zevkle okuyoruz. Ama, Yaşar Kemal için, Çetin Altan için hürriyet
isteyenler, Şükrü Karatepenin konuşmasını
abartmasınlar, yanlış anlamasınlar. (RP
sıralarından alkışlar) Ben Şükrü Karatepeyi yeni
tanımadım, on yıldır tanıyorum ve bir numaralı
demokrat.
VELİ AKSOY (İzmir) Atatürk düşmanlığına
bu Mecliste yer yok; ayıptır...
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) Neyi yanlış anlayacağız?!
NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) Şunu demek istiyorum: Yani,
olgun bir demokrasi hepimizin işine yarar.
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) Yapmayın...Hayatınız
yanlış!..
NURETTİN KALDIRIMCI (Devamla) Biz, hoşgörüyü güçlendirmek,
farklılığımızı kabul etmek ve ortak
paydamızı artırmak için, ortak aklımızı
artırmak için elimizden geleni yapmak durumundayız. Aynı
gemideyiz ya da aynı uçaktayız, farketmez; bu ülkede, herkesin,
herkese ihtiyacı var.
Bu duygularla, bu düşüncelerle, iyi niyetin, aklıselimin,
hoşgörünün esas olmasını dileyerek hepinize saygılar
sunuyorum. (RP ve DYP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaldırımcı.
Sayın milletvekilleri, genel görüşme üzerinde önerge sahibi
ile gruplar adına yapılan konuşmalar bitmiştir.
Kırıkkale Milletvekili Sayın Mikail Korkmaz,
Başkanlığa gönderdiği bir pusulada Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına konuşan Sayın Önder Sav, konuşmasında,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan imam hatip menşeli, yüksek
İslam enstitüsü ve ilahiyat fakültesi mezunu milletvekillerini
bilgisizlikle itham ederek müstehzi ifadeler kullanmıştır.
Konuşmanın sonunda bu tenkit için söz vermediniz. Bilgisizlik
ithamını reddediyor. Zabıtlara geçmesini rica ediyorum diyor.
Ben, böyle bir ifade görmedim Sayın Korkmaz. Yani, kaldı ki,
burada, imam hatip mezunu da, İslam enstitüsü mezunu da, onların
hepsi de kardeşlerimizdir, Türkiye Cumhuriyetinin
vatandaşlarıdır. (RP sıralarından alkışlar)
Kimsenin, burada bir meslek grubunu itham etmesine gerek yok; ama, şimdi,
biraz önce konuşan Sayın Kaldırımcı, burada, Kayseri
Belediye Başkanıyla ilgili bir
şeyler söyledi; önemli olan, insanlar söylediklerini inkâr etmemeli; tamam
mı, önemli olan o. (ANAP, DSP ve CHP sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar) Efendim, ben bir gerçeği söylüyorum; yani,
söylediğini inkâr etmeyecek cesarette olmalı; ya söylemesin ya da
söylerse ondan dönüş yapmasın. (DSP ve CHP sıralarından
alkışlar)
NURETTİN KALDIRIMCI (Kayseri) İnkâr etmedi...
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) O yürek var mı onda?..
BAŞKAN Şahısları adına iki
arkadaşımıza söz vereceğim; Sayın Altan Öymen ile
Sayın Yılmaz Ateş söz istemişlerdir.
Sayın Seyfi Bey, tutanağı getirteceğim,
bakacağım. Sayın Nurettin Kaldırımcı,
zannedersem, sizin, yalnız zabıttan sözlerinizi ifade etti, bir yorum
yapmadı. Ona bakacağım efendim.
Sayın Öymen, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Öymen, süreniz 10 dakika.
ALTAN ÖYMEN (İstanbul) Sayın Başkan, sayın
arkadaşlarım; bu genel görüşme üzerinde, grup sözcülerine ek
olarak, ben de, hem eski bir gazeteci olarak hem de şimdi aranızda
bir parlamenter olarak kişisel görüşlerimi açıklamak istedim.
Genel görüşme önergesi şunun için verildi, önergede
yazılı olduğuna göre, burada konuşulacak, Hükümet fikir
alacak ve bu fikirler üzerine, hazırladığı yasa
taslaklarını daha da olgunlaştıracak, sonra huzurumuza
getirecek. Fakat, burada, baştan beri, dikkat ederseniz, ortada Hükümet
diye belki bir iki bakan var; ama bu Hükümetin Adalet Bakanı mesela, bütün
televizyonlarda konuşup bu tasarının gerekçeleri üzerinde
fikirlerini söylediği halde bugün ortada yok.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) Yurt dışında...
ALTAN ÖYMEN (Devamla) Ayrıca, basın konusunda hayli
konuşan Hükümet mensubu arkadaşlarımız var, Sayın
Çiller mesela -her gün bu basına baştan sona veryansın ediyor;
dün de neler söylemiş yine basın terör altında, hem de terör
yapıyor falan diye- o da yok. Kim bizim bu fikirlerimizden, burada öne
sürdüğümüz şeylerden istifade edecek de, hazırlanmakta olan
kanun tasarısını olgunlaştıracak, o da belli
değil. Sonra da, Refah Partisinden bu önergeyi veren milletvekili
arkadaşımız şikâyet ediyor: Günlerdir medyayla oturuyoruz,
medyayla kalkıyoruz -buraya not aldım- medya buna tepki gösteriyor.
Önerge verdiniz, konu gündeme geldi, onun için bu konu ortaya çıktı;
ama, önergenin amacı neydi; bir kanun taslağını
olgunlaştırmak. Onunla ilgili bir gelişme ortada yok,
yalnız, ortada dolaşan iki tane taslak metni var; bir tanesinin
üzerinde Adalet Bakanlığının damgası var, bir
tanesinin üzerinde damga yok. Bunlar da tasarı mıdır değil
midir, belli değil. Namık Kemal Bey, Hükümet adına bir taslak
hazırlamış; ama, o, geri çekilmiş. Adalet
Bakanlığının hazırladığı ayrı bir
taslak var... Bir kargaşadır gidiyor ve bir yandan da, gene, Refah
Partisinden önerge veren arkadaşımız diyor ki: Bu, bir genel
görüşmedir, sanki, ortada bir kanun hazırlığı
varmış gibi davranıyorsunuz, sapla samanı birbirine karıştırmayın.
Kanun yapacağız, kanun hazırlıyoruz, bu genel görüşme
onun için diyen kendileri, sonra da sapla saman karışmasın
diyorlar. Sapla samanı, zaten, önergenin içerisinde bir araya
getirmişler; amaç o.
Şimdi, arkadaşlar, bu basından hep şikâyet edilir;
sadece Türkiyede değil, dünyanın her tarafında. Ben de okur
olarak şikâyet ederim -ben, hayatımın çok büyük bir
kısmını gazeteci olarak geçirdim - ben de aman, niye bu
gazeteler daha iyi olmuyor, şu haber daha iyi değerlendirilse olmaz
mı diye şikâyet ederim. Belki, siz, bir şikâyet ederseniz, ben
iki şikâyet ederim.
Arada bir, bizim hakkımızda da, gene, bu basında, bir
şeyler çıkar. Geçen gün, gene, bir televizyonda, birisi bir
şeyler söylemiş; fakat, bunlar söyleniyor diye, yanlış
şeyler çıkıyor diye yapılan bu şikâyetleri gidermenin
çaresi ne? Bu, gazete denilen müessese ortaya çıktığından
beri, dünyada, bunun çaresi çok aranmış; ama, çaresinin, ancak, gene,
basın özgürlüğünde olduğu sonucuna varılmış.
O, Atatürkün söylediği söz, öyle, ihmal edilecek bir söz
değil: Basın hürriyetinden doğacak sakıncaların
izalesi (ortadan kaldırılması) yine basın hürriyetiyle
mümkündür. Niye; çünkü, birtakım gazeteler bir şeyler yazacak, öteki
gazeteler onu eleştirecek ve hakikat o şekilde ortaya çıkacak,
değişik fikirler birbiriyle çarpışacak. Eğer, bir
haberi, bir gazete şu açıdan görmüşse, öteki açıdan gören
başka bir gazete olacak, başka bir televizyon olacak, başka
yazarlar olacak ve bu suretle, bunlara bakanlar, bunları okuyanlar,
televizyonları seyredenler de kendi fikirlerini oluşturacaklar.
Zaten, basın hürriyeti, oradaki 100, 200, 500 gazetecinin hürriyeti
değil, bütün toplumun haber alma hürriyeti, kendi fikirlerini
oluşturma hürriyeti, bunun için gerekli malzemeyi edinebilme hürriyetidir.
Şimdi, Türkiyede bu manzara var. Tekelcilik denilen şey de...
Mübalağa ediliyor; aslında, tekelcilikte, elbette birtakım
tehlikeler vardır; fakat, tekelcilik denilen konuda, tehlikenin tedbiri de
var ve bu Meclis de o tedbiri almış; Rekabeti Koruma Kanunu diye bir
kanun var, 65 maddelik bir kanun bu. Tekelcilik ne; tekelcilik eğilimleri
-bütün piyasaya hâkim olunmasa bile- piyasada aşırı derecede bir
hâkimiyet kurar da, başkalarının o piyasaya girmesine müsaade
etmezse bir grup, bir eğilim falan -bunlar teker teker yazılmış-
bir rekabet kurulu olacak ve bu kurul, buna mâni olacak. Hatta, bir grup,
gelip, haddinden fazla müessese falan satın alırsa, devralırsa,
o devir işleminin geçersiz olduğuna dahi karar verecek Rekabet
Kurulu.
Bu Kanun burada duruyor; duruyor da, niye başka tedbir
aranıyor; çünkü, Rekabet Kurulu iki seneden beri kurulmamış,
çalışmaya başlamamış, Rekabet Kurulu yok -asıl,
tabiî merci o. Zaten, dünyanın her tarafında, tekelciliğe
karşı böyle tedbirler, bazı kurullar yoluyla oluyor- onun yerine,
Adalet Bakanının imzasını taşıyan bir kanun
tasalağında, gazete sahibi olmak için şartlar koşuluyor. Bu
taslakta, bir kere bir gazeteyi sadece bir şirket çıkarır; o
şirkette de, herkesin hissesi yüzde 20den fazla olamaz deniliyor.
İkinci olarak da bu yüzde 20 hisseye sahip olacak kimseler de üretici
olamazlar, üretim şirketlerinde hissedar olamazlar, ithalat
şirketlerinde hissedar olamazlar, ihracat şirketlerinde hissedar
olamazlar, finansman şirketlerinde hissedar olamazlar diye sayıyor.
Ne kadar para kazanılabilecek yer varsa, bunların hiçbirinde hissedar
olamazlar, yüzde 20den de fazla hisseye sahip olamazlar. Ee, peki, o zaman
gazete sahibi kim olacak? Parası olan adam yüzde 20 hisseyle girecek,
kendi karar yetkisi olmayacak, riski olacak -milyarlar da değil
şimdi; basın endüstrisi gelişmiş, dünya kadar para istiyor;
teknoloji gelişmiş, matbaa makineleri yenileniyor- o yüzde 20 hisseyi
cebinden çıkarıp verecek; ama, başkası idare edecek -dört
hissedarı daha var- ve bu adam, aynı zamanda, bir şey
üretmeyecek; bir şirketi olmayacak, bir endüstriyel işi olmayacak, bir
finansman kuruluşunun sahibi, hissedarı falan olmayacak; ne olacak;
ya mirasyedi olacak ya da karapara sahibi olacak. Hazırlanan kanun
taslağı aynen böyle. Yüzde 20 hisse... Bunlardan hiçbiri o yüzde
20ye sahip olanlarda olamaz. Bir kere bu yüzde 20yi verip de riske edecek
adam, eğer bir muvazaa yoluyla diğer hisseleri de kontrol edemezse,
-yani aynı zamanda da muvazaa yapacak bir kimse olamazsa- endüstriyel
işi falan da olamayacağına göre, bir yerden, bilinmeyen bir yerden
para bulamazsa yahut mirasyedi olamazsa, zaten o gazetenin sahibi olmayacak.
Şimdi, bunda amaç nedir? Elden ele dolaşan o üzeri mühürlü
şeyle, gazetelerin mevcut sahipleri, hissedarları gitsin, yerine
karapara gelsin midir? Başka hiçbir şey akla gelmiyor. Çünkü, gazete
çıkarmak, öyle bir adam geldi, paraları yatırdı, hemen para
kazanmaya başladı, böyle şey değil. Gazete
çıkarayım diye Türkiyeye gelip de, buna teşebbüs edip, çok para
batıran kimseler var; isimleri hatırlarda. Ta Asil Nadirden
başlayın, daha önce, işte, Güneş Gazetesinin sahipleri,
aramızda geçen dönemlerde parlamenterlik yapmış olan
arkadaşlar dahil birçok kimse de burada para batırdı. Öyle,
herkes de gazete sahibi birdenbire olmuş; kolay, her şeyi idare
ediyor zannedilmesin. Buradaki kanun taslağıyla, eğer bu
girişim gelir yerleşirse yüzde 20den fazla hissedar olamaz ve kimse
üretici falan olamaz kuralı gelir de yasa haline getirilirse, Türkiyede,
gazeteler, ya karaparacıların eline geçer ya mirasyedilerin. Zaten, o
kadar büyük paralara sahip mirasyedi, parayı götürür repoya verir, daha
rahat eder tabiî; neticede, karaparacıların eline geçer yahut da o
gazeteler -şimdiki gazeler- batar.
Şimdi, tekelcilik mekelcilik denirken, Türk
basınını, Türk televizyonlarını her gün görmüyor
muyuz... Türkiyede, evet, basında tirajı büyük olan 3 büyük
gazeteden 2si bir sahibin kontrolü altındadır, 1 tanesi başka
bir sahibin kontolü altındadır; ama, daha birçok gazete var.
Şimdi, ismen sayalım: Milliyet, Hürriyet, bir kimsenin sahipliği
altında; Sabah Gazetesi ve grubunun ayrı bir sahibi var. Arkadan,
Türkiye Gazetesi diye bir gazete geliyor; onun da 475 bin -kendi ifadesine
göre- tirajı var; öbürlerinin 500, 600, 700 bin ise. Onun arkasından
Zaman Gazetesi geliyor, başka gazete geliyor, Cumhuriyet Gatesi var, daha
birçok gazete var; evet, tirajları
düşük ama...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Öymen, sizin de süreniz bitti; yalnız,
size, kısa bir süre veriyorum; lütfen, toparlayın efendim.
ALTAN ÖYMEN (Devamla) Şimdi, televizyonlara gelince, Türkiyede,
millî alanda 17 televizyon var. Bu gazete sahibi denilen kimseler sadece 1er
televizyona sahipler; bir tanesi ATV, öteki Kanal-D, diğer
televizyonları şöyle bir hatırlarsak, zoom yaparsak,
göreceksiniz, işte, STV, Kanal-7, Show, Mesaj ve birçok televizyon... 17
televizyondan 2 tanesi öyle. Bunu, aslında, bir bakıma, Refah Partili
arkadaşlarımıza söylüyorum, eğer, bir tekel mekel söz
konusuysa, bu, Refah Partisi açısından, Refah Partisine taraftar
olan, onu destekleyen televizyonlar açısından, daha büyük bir grup
televizyonların içindedir. Televizyonda bastınız mı önünüze
gelir, gazete almayı falan gerektirmez.
Şimdi, sürem bittiği için, burada 10 dakika içinde fazla bir
şey söyleyemiyorum, sadece bu noktaya temas edebildim; fakat,
arkadaşlar, bunlar çok denendi. 1877den itibaren, hep, bu
basını nasıl sınır altına alırız,
nasıl baskı altına alırız diye söylenir ve gerekçesinde,
yalnız biz, baskı altına almak istiyoruz denmez; biz,
basın özgürlüğüne saygılıyız, şuyuz buyuz,
yaşasın basın özgürlüğü; ama, işte, birtakım
suiistimal edenler var, şunlar var falan denir. Bu eski filmleri yeniden
tekrar ettirmenin hiçbir gereği yok, dünyanın hiçbir yerinde de
bunlar yok. Hikmet Sami Bey çok güzel izah etti; bugün şikâyet edilen
konuların karşılığı olan bütün hükümler
kanunlarımızda vardır. Kişisel korunma hakkı, tekzip
hakkı, tecavüzden korunma, ki, Ceza Kanunumuzda da vardır Medenî
Kanunumuzda da vardır; mesele, bunların işlemesidir. Adalet
Bakanı basınla uğraşacağına kanunları
işletmeye baksın, mahkemeleri hızlı
çalıştırmaya baksın...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, son cümlenizi söyler misiniz; çünkü, süreniz
bitti.
ALTAN ÖYMEN (Devamla) ...bazı para cezaları çok düşük
kalmıştır Ceza Kanunumuzda ve diğer kanunlarda; mesela,
tekzip konusunda da düşüktür; enflasyon sonucu düşük
kalmıştır; onları günün şartlarına uydurmaya
baksın.
Bunun için, bu genel görüşmeyi yaptık. Bu tasarıyı
-basınla ilgili bir tasarı- ille getirmek istiyorsanız, bu
işi bir de anlayanlara sormakta fayda vardır; basın
teşekkülleri var; o basın teşekkülleriyle temas etmek
lazım. Yoksa -Doğru Yol Partisi sözcüsü arkadaşımız
buradan söyledi; basının kalitesi yüksek değil falan diye
şikâyet etti- basının kalite kontrolünü Doğru Yol Partisi
sözcüsü gibi arkadaşlarımızın yürütmesi o kadar
mantıklı olmaz; beraber, bu kalite nasıl gelir diye... O, hem
basının işidir hem kalite düşüklüğünden şikâyet
edilirse, Türkiyenin sadece basınında değil kalite düşüklüğü,
birçok müessesinde olduğu söylenebilir. Elbette ki, bileşik kaplar
meselesi gibi Türkiyenin Parlamentosundan basınına, üniversitesinden
hukukuna, adaletine kadar birçok müessesesinde birtakım zaaflar
vardır; ama, bunlardan sadece basını cımbızla alır
gibi alıp, onunla uğraşırsanız hem haksızlık
etmiş olursunuz hem yanlış yapmış olursunuz hem de
boşa uğraşmış olursunuz.
Bu düşüncelerle, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.
(CHP ve DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Öymen.
Sayın milletvekilleri, malum olduğu üzere, genel
görüşmede, önce önerge sahibine, sonra gruplara, sonra da Hükümete söz
vereceğimi ifade ettim; ama, gruplar konuşmasını
yaptıktan sonra Hükümetten bir talep gelmediği için...
DEVLET BAKANI NAMIK KEMAL ZEYBEK (İstanbul) Sayın
Başkan!..
BAŞKAN Efendim, siz söz istemedikten sonra... Şahıslara
geçtim; ama, size yine de söz vereyim.
Buyurun Sayın Bakan.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) Nezaketinden söz istemedi.
BAŞKAN Ama, efendim, Hükümet söz istemezse, ben, Hükümetin yerine
nasıl geçeyim, kendisine söz hakkı tanıyayım?!
RASİM ZAİMOĞLU (Giresun) Hükümet yok!
BAŞKAN Canım, işte, kürsüde Hükümet var.
Sayın Bakan, süreniz 20 dakika.
DEVLET BAKANI NAMIK KEMAL ZEYBEK (İstanbul) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; basın konusundaki genel
görüşmede Hükümet adına görüşlerimizi belirtmek üzere söz
aldım; hepinize saygılar sunuyorum.
Efendim, 54 üncü Hükümetin Hükümet Programında aynen şu
ifadeler vardır: Basın-yayın hayatındaki meselelerin
çözümü için gereken mevzuat düzenlemeleri, sektörü temsil eden gönüllü
kuruluşlarla da istişare edilerek gerçekleştirilecektir.
Vatandaşlarımızın haber alma ve bilgi edinme hürriyetlerini
en geniş biçimde kullanmalarını sağlayacak yasal
düzenlemeler yapılacaktır. Bu düzenlemeler sırasında
kişilik haklarının özüne dokunulması kesinlikle
engellenecektir. Hükümetimiz, haberleşme hak ve hürriyetini,
çağdaş dünyanın gelişmelerine uygun boyutlara
ulaştırmak için gerekli olan teknik altyapıyı
gerçekleştirerek ülke çapında bilgi ağının kurulması
ve dünyaya açılması konusunda gerekenleri yapacaktır.
Anadolu basını desteklenecektir.
Sayın Başkan, sayın üyeler; dün, bizdeki bilgilere göre,
Basın Yayın Genel Müdürlüğümüzdeki bilgilere göre, cumhuriyet
tarihimizin, en azından, ülke çapında Bakanlıkça düzenlenen ilk
kurultayını, Anadolu Basın Yayın Kurultayını
yaptık ve bu kurultay, bugün devam etti. Kurultayda Anadolu
basınının temsilcileri, problemlerini, genel bakış
açılarını ortaya koydular.
Anadolu basınına özel bir önem veriyoruz. Anadolu
basınına verdiğimiz özel önem, ülkede gerçek basın
hürriyetinin sağlanması için gereken rekabetçi ortamın
oluşması bakımından da önemli ve Hükümetimizin bir genel
politikasının yansıması ve uzanması; yani,
KOBİlere hangi bakış açısıyla destek veriyorsak,
aynı bakış açısıyla, Anadolu basınına da
özel anlamda destek veriyoruz. Bu bakımdan da, Anadolu Basın
Kurultayına öncelik verdik; ama, ayrıca, ülke çapında bir
basın kurultayı için de hazırlığımız
vardır; bunu da gerçekleştireceğiz.
Şimdi, Hükümetimizin Programında verilen görev bu olunca,
basın yayınla ilgili Bakan olarak, Hükümet Programının bana
verdiği görevi yapmak üzere ve Hükümet Programında söylenen yönteme
göre çalışmalara başladım. -Hükümet Programı,
aynı zamanda, bir yöntem söylüyor; bu yöntemin bir adı da
katılımcı demokrasidir- yani, Hükümet icraatlarının
ve yasamaların, gönüllü kuruluşlarla birlikte, sektörle birlikte,
geniş katılımlarla oluşturulmasını sağlamaya
çalıştım ve Türkiyede mevcut olan basın
kuruluşlarının başkanlarının bellibaşlılarını
-ki, 22 başkanı- toplantıya çağırdım. Basın
Konseyi Başkanı dahil olmak üzere, bu çağrıma icabet
ettiler ve bir toplantı yaptık; sabahtan akşama kadar, tam gün, onların
görüşlerini tespit ettik ve bu görüşleri değerlendirdik.
Ayrıca, basın yayın kuruluşlarının, gazetelerin,
televizyonların çoğunun -hemen hemen tamamının- genel
yayın müdürleriyle görüşmeler yaptık; onların
görüşlerini aldık; bazı bilimadamlarıyla görüştük ve
ortaya, üç ilke açısından değerlendirdiğimiz bir taslak
taslağı çıktı. Taslak taslağı diyorum; çünkü,
taslak haline gelmesi için, bizim, ona son şeklini vermiş
olmamız gerekiyordu, halen, son şekli verilmiş değildir.
Üç ilke nedir; birisi, asla vazgeçemeyeceğimiz temel doğrumuz,
yani, demokrasinin temeli olan insan hak ve hürriyetleri, insan hak ve
hürriyetlerinin temeli olan düşünme, düşüncesini yayma, inanma,
inancını yayma ve inandığı gibi yaşama hürriyeti.
İşin temeline bunu koyduk ve basın hürriyetini de, basın
hürriyeti olarak değil, demokrasinin temeli olan bu hürriyetin gerçekleşme
alanı ve halkın haber alma hakkının teminatı olarak
gördüğümüz için önemsedik ve birinci ilke olarak bunu aldık.
Tabiî ki, asla vazgeçemeyeceğimiz, hepimizi bir arada tutan, kamu
düzeninin gerektirdiği düzenlemeler neyse, onlarda eksikler varsa onları
da tamamlamaya çalıştık ve dev gibi büyüyen, güçlenen, büyük
basın yayın kuruluşları karşısında
yapayalnız insanı, bireyi, ferdi, kişiyi de korumak için eksik
olan düzenlemeler varsa, onları da tamamlama gayreti içinde olduk.
Bu üç ilke açısından konuya baktık ve böylece, ortaya bir
taslak taslağı çıktı; ama, biz dedik ki, işimiz
bitmedi; daha, toplumun tartışması gerekiyor. Ayrıca,
hazırladığımız taslağı Grubumuza teslim
ettik ve Grubumuz da değerlendirmeye aldı.
Şimdi, işin bir yanı bu. Bütün bu çalışmaları
yaparken biz, bu bakış açısıyla, bu yöntemle ve bu temel
ilkelerle çalışacağımızı arz ederek
Hükümetimizden görev istedik ve Hükümetimiz, bize bu görevi verdi. Bu yöntemi
kullan, bu ilkelere göre bir çalışma yap diye, 54 üncü Hükümet, bize
bu görevi verdi. Yani, tabiî görevimizin yanında, biz, Basın Kanununu
toptan değiştirmeyi amaçlayan böyle bir çalışma için,
Hükümetimizden ayrıca görev aldık. Yetki demiyorum, görev diyorum;
çünkü, bu işlerde yetki söz konusu olmaz; her bakan, her milletvekili, her
yurttaş çalışabilir; biz görev aldık.
Bizim çalışmamız kapsamlı bir çalışma idi;
ancak, Sayın Adalet Bakanının, aslında 1 maddelik bir
çalışması olduğunu da biliyorduk, artık siz de
biliyorsunuz; ama, bu çalışma, tasarı haline gelmedi; çünkü,
Hükümet bu taslağı kabul etmedi. Bir çalışma oldu, bu da
tabiîdir; ama, bu çalışma, 54 üncü Hükümet tarafından kabul
görmüş bir çalışma değildir.
MAHMUT IŞIK (Sıvas) Refah tarafından...
DEVLET BAKANI NAMIK KEMAL ZEYBEK (Devamla) Başka bir partiyi
savunma durumunda olmak istemiyorum; ama, hakkı savunmak ve doğruyu
söylemek için söylüyorum: O görüş, o taslak, Refah Partisinin herhangi bir
organından geçerek, Refah Partisinin taslağı şeklinde
oluşmuş bir çalışma da değildir, sadece, bir
Bakanlığın bir çalışmasıdır; ama, Hükümet
bunu kabul etmemiştir. Hükümet, daha kapsamlı çalışmalar
için, bu çalışmayı geri göndermiştir.
Şimdi, netice itibariyle son günlerde bu konu basında ve
televizyonlarda çokça tartışılıyor ve gördüğünüz gibi,
ortada belli olan, açık olan, basın yayın mensuplarına
dağıtılmış olan, birçok yere
ulaştırılmış olan bir taslak taslağı var;
yani, bizim gözetimimizde yapılan bir çalışma; ama, dikkat
ederseniz, bu taslak taslağıyla ilgili hep olumlu şeyler
söyleniyor da, bu nedir, içerisinde ne var, pek de gündeme gelmiyor. Sadece,
genel manada, olumlu olduğu ifade ediliyor.
Ben, üç ilkeyi söyledim, izin verirseniz, çabuk çabuk, bu
taslağın içerisinde -sizin merakınızı gidermek için-
neler olduğunu da söylemek istiyorum; ama, sadece çok önemli gördüğüm
konuları söyleyeceğim.
Kamu görevlileri, özellikle toplum olayları sırasında,
basın yayın mensuplarının çalışmalarını
kolaylaştıracak her türlü önlemleri alır ve yardımcı
olurlar diye kamu görevlilerine bir görev veriyoruz. Başka; kamu kurum
ve kuruluşlarında her kademedeki sorumlular, talep halinde, yorum ve
demeç niteliğinde olmamak kaydıyla, hizmet alanlarıyla ilgili
bilgileri, basın yayın mensuplarına en kısa süre içinde
verirler; bunun düzenlemesi de Başbakanlıkça bir yönetmelikle
gerçekleştirilir.
Şimdi, onu ifade edeyim ki, bu anlayış tabiî ki,
tartışılacak; her şey tartışılabilir o çok
örnek verdiğimiz çağdaş Batı demokrasilerinden daha ileri
bir anlayıştır ve onlara da örnek gösterebileceğimiz bir
anlayıştır; onu da söylemeliyim bu arada...
CELAL TOPKAN (Adıyaman) Bu anlayışa
ortağınızı da biraz çağırın...
MUKADDER BAŞEĞMEZ (İstanbul) Karışma
ortağa...
DEVLET BAKANI NAMIK KEMAL ZEYBEK (Devamla) Bir başka
düzenlememiz, Basın Yasasında mevcut bulunan hapis
cezalarını tümden kaldırıyoruz; onların yerine, ama,
caydırıcı nitelikte tabiî ki, tartışmaya açık
para cezaları getiriyoruz; hapis cezaları kalkıyor.
Dağıtımın önlenmesi hükmünü kaldırıyoruz;
tedbir yoluyla dağıtımın önlenmesi hükmünü, müsadere
denilen hükmü kaldırıyoruz ve böylece, Basın Kanunundan
kaynaklanan, basın özgürlüğünün önündeki engeller neyse topunu
kaldırıyoruz bu hükümlerle; ama, elbette ki, devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğüne, millî egemenliğe, cumhuriyetin
varlığı ve temel ilkelerine, millî güvenliğe, kamu düzenine
ve Anayasada belirtilen sınırlamalar dışında, yine
Anayasada da teminat altına alınmış olan kişilik
haklarına aykırı yayın yapılamaz da diyoruz.
Başka ne diyoruz; intihar olaylarını özendirecek
şekilde, ballandıra ballandıra yazılmasının, bütün
dünyada olduğu gibi, Türkiyede de önlenmesini istiyoruz; yani, okunma
yahut da izlenme sevdasına, birtakım insanların
hayatlarının, bizim insanımızın, insanın
hayatının tehlikeye atılmasını doğru bulmuyoruz.
Sanat değeri taşımayan pornonun önüne ciddî engeller
getiriyoruz; bugün de var derseniz, bugün mevcut olan müeyyideler, artık
caydırıcı olmaktan çıkmıştır ne yazık
ki; yani, 10 milyon lira cezayla, bu müeyyidedir diye ortaya çıkmanız
mümkün değildir.
Bazı suçlardan mağdur olan insanların, bazı suç
mağdurlarının teşhirini önlemek istiyoruz. Yani, hem zaten
bir saldırıya maruz kalmış, perişan olmuş, sonra,
onu alıp, allandıra pullandıra, sağını solunu
göstererek gazetelerde yazmayı doğru bulmuyoruz, bunun önlenmesini
istiyoruz. Fücur olaylarının -şimdi ensest deniliyor-
yakınlar arasında cinsî ilişki yahut tasallut mahiyeti
taşıyan olayların, bütün dünyada olduğu gibi Türkiyede de
yazılmasının yasaklanmasını istiyoruz. Çünkü,
düşünün ki, evinizde gazete okuyorsunuz yahut televizyon seyrediyorsunuz
ve orada babayla kızı arasındaki hadiseyi siz
kızınızla birlikte otururken seyrediyorsunuz. Bütün dünyada
bunlar vardır; ama, bütün dünya bunları aşağı iter ve
önler, bunların alenî gösterilmesini ve yazılmasını
doğru bulmaz, yasaklar. Bu, bize mahsus garipliklerden ve ne yazık ki
hâlâ devam ediyor bu tür şeyler.
Çocukları ve gençleri, şiddete, teröre, yalana,
hırsızlığa, kine, ahlaksızlığa, fuhuşa
ve uyuşturucu kullanmaya teşvik edici nitelikteki
yayınların yapılmasının yasaklanmasını
istiyoruz ve 10 milyon liradan ibaret olan cezaların ciddî miktarlara
gelmesini, yani, milyarlar -artık, milyarlar da ne ifade ediyor belli-
oranına çıkarılmasını istiyoruz.
Başka; kişilik haklarının korunmasını
istiyoruz. Bütün dünyada mevcut olan, yani, çağdaş demokratik ülkelerde
mevcut olan hükümleri alarak, bir kişinin haysiyet ve şerefine
dokunan veya kendisiyle ilgili gerçeğe aykırı hareketler,
düşünceler ve sözler izafesi suretiyle açık veya kapalı
şekilde, bir süreli yayında yapılan yayımdan dolayı,
ilgili veya yetkili temsilcisinin -talep üzerine- kısa zamanda ve
caydırıcı müeyyidelerle cevap hakkını
kullanmasını ve bu tür yayınlardan ötürü de, sorumlular
hakkında işlem yapılmasını istiyoruz.
Bütün bunlar, basına da gerekli olan, basın mensuplarına
da gerekli olan -ve yine söyleyeyim- basın mensuplarıyla mutabık
kalarak, basın mensuplarıyla oydaşarak, aynı görüşe
vararak yaptığımız düzenlemelerdir.
Efendim kişinin saygınlığına, özel
hayatına ve aile hayatının gizliliğine aykırı
yayın yapılamaz diyoruz. Bir şahsa, kimliğini açıkça
belirtmek suretiyle, asılsız yakıştırmalar
yapılarak iftirada bulunmak, kendisinin rızası olmadan özel
hayatını, aile hayatını -özel mekanlara girmek-
araştırmak, bilgi edinmek, fotoğraf almak yasaktır
diyoruz.
İnsanlığın en kutsal kavramlarından birisi aile
ve konut dokunulmazlığıdır. Bir konutun içerisine, o
konutun sahibinin izni olmadan milletvekili girebilir mi, kaymakam girebilir
mi, vali girebilir mi, bakan girebilir mi?.. Ama, bir basın mensubu ben girerim
diyorsa hayır, sen de giremezsin; sen de, insanlığın ebedi
değerlerinden olan bu değere uymak zorundasın demeliyiz. (RP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Bunlar, bizim hazırlıklarımız. Bu
hazırlık, elbette ki, takdim edilmiştir Grubumuza, bunu takdim
ettik.
Sayın Kazanın en son çalışması diye bir
çalışmadan söz ediliyor ve o konuda çok söz söyleniyor. Burada, bütün
söylenen bu sözlerden sonra, böyle bir duvar meydana geldi; ama, alttaki
tuğlayı çekersek, bütün duvar yıkılacak. Ben, şunu
ifade edeyim: Böyle bir çalışma, yani, sizin huzurunuza gelecek,
kamuoyuna yansıtılacak, vasıf almış böyle bir
çalışma yok.
Dahasını söyleyeyim: Şu anda, Bakanlar Kurulunun bir
tasarısı söz konusu değildir, bir kanun teklifi de söz konusu
değildir. Peki, biz neyi tartışıyoruz?.. Evet, işte,
tartışmamızın sebebi o. Eğer, bir teklif veya bir
tasarı gelse, alışageldiğimiz ve benimsediğimiz usulle
bu tartışılır. Şimdi ne yapılıyor; sizin
görüşleriniz nelerdir, milletvekillerinin görüşleri nelerdir bunlar
istendi, bunlar dinleniyor. Bunlar nazara alınacak mı; bunlar nazara
alınacak gayet tabiî. Yani, sizin değerli
katkılarınıza, ben, hem kendi adıma hem Hükümet adına
şükranlarımı sunuyorum. Söylediğiniz sözlerde, gayet tabiî
ki, politik taraflar olacak; hepiniz politikacısınız. Bu kürsüye
gelmişken ve televizyonlardan seyredilirken, bazı politik sözler de
söyleyeceksiniz, bunu da tabiî karşılıyorum; ama, o politik
sözlerin yanında, gerçekten değerli sözler de söylendi burada.
Elbette ki, onlar göz önüne getirilecek, onlardan istifade edilecek ve ne
yapılacak; Doğru Yol Partisi ile Refah Partisi Grupları -şu
anda verilen karar budur- toplanacaklar, bizim yaptığımız
çalışmayı temel alacaklar -en kapsamlı çalışma
budur- önlerine koyacaklar; sonra, onlar da, yine, basın
kuruluşlarıyla çalışmalar yapacaklar, basın
kuruluşlarından görüşler alacaklar, katılımcı
demokrasinin gereği neyse, onu yapacaklar; ondan sonra, ortaya bir teklif
çıkacaklar veya belki de çıkarmayacaklar; bütün bu
danışmalar sonucunda bir değişikliğe ihtiyaç
yokmuş deyip, vazgeçecekler. Bu konuda, benim bilgim, benim umudum, benim
bekleyişim ve benim söylemim bu.
İşin başı ve sonu, tabiî ki demokrasi. Eğer
demokrasi olmasa, bugünkü çağdaş dünya bu hale gelmezdi. Tabiî ki,
demokrasinin temeli, insan hak ve hürriyetleri ve onların temeli de
düşünme, düşünceyi söyleme, inanma ve inandığını
yaşama hürriyeti...
Şu kürsüye çıkmışken, birçok değerli
arkadaşımın söylediği bir fikri buradan tekrar etmek
istiyorum: Biz, elbirliğiyle, güç birliğiyle, güçlerimizi birbirine
katarak, iyi niyetlerimizi birbirine katarak, mevcut mevzuatta,
insanların, düşünme, düşüncesini söyleme, inanma ve
inandığı gibi yaşama hakkının önünde ne varsa, bu
engelleri, mevzuat engellerini kaldırmalıyız. Biz, bu konuda bir
çalışma yapıyoruz; bu çalışmayı, bir Sayın
Devlet Bakanıyla birlikte gerçekleştiriyoruz, başladık;
ama, bu yetmez, bu yetmiyor...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, süreniz bitti. Size, eksüre veriyorum;
buyurun, toparlayın efendim.
DEVLET BAKANI NAMIK KEMAL ZEYBEK (Devamla) Eğer, biz, zihnimize,
beynimize, ruhumuza, kalbimize, damarlarımıza, hayatımıza,
tavır alışlarımıza, gerçekten demokratik zihniyeti
yerleştirmemişsek, yasaların koymadığı
hususları, yasaların koymadığı yasakları, biz
koyarız ve koyuyoruz ne yazık ki... Gelin, diyelim ki, şu
ülkede, kim, nasıl istiyorsa öyle inansın, inandığı
gibi yaşasın; kim, nasıl
düşünüyorsa onu söylesin, ülkemiz, fikir yönünden daha da
zenginleşsin ve o zaman, işte, biz, bilgi çağını
yakalayalım.
Saygılar sunuyorum hepinize. (DYP ve RP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
VII.
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. Ankara Milletvekili M. Seyfi
Oktayın, Kayseri Milletvekili Nurettin
Kaldırımcının, ileri sürmüş olduğu görüşten
farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Ankara Milletvekili Sayın
Seyfi Oktay, gönderdiği bir yazıda Refah Partisi sözcüsü medya
terörü sözcüğünü, ileri sürmüş
olduğum görüşten farklı bir görüşü bana atfederek
değerlendirdi diyor; İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre söz
istiyor.
Sayın Oktay, aslında, ben, tutanakları getirttim;
Sayın Kaldırımcı, çok yumuşak bir ifadeyle, sadece
Sayın Adalet Bakanı Seyfi Oktay Bey, o zaman, bakınız,
konuşması arasında şu şekilde bir açıklama
yapıyor; şu açıklamalar var: Maalesef, basın, medya terörü
olarak adlandırılan bir süreci uzun zamandan beri sürdürüyor diye
bir cümlenizi almış. Arkasından da bakınız, Yüce
Yargıtay bir davada... diyerek
gerekçesini ifade etmiş. Daha sonra iki saygıdeğer
yazarımız -Sayın Seyfi Oktayın konuşmasından
aktarıyorum- şu şekilde yazıyor: özgür,
bağımsız ve sivil bir basın, hukuk ve ahlak tanımaz,
çıkarcı ve küstah, üstelik, su içer gibi yalan söyleyen bir basın
sanılmıştır. Gidişat odur ki,
basınımız, hele vahşi liberalizmin çıkar
gruplarıyla organik ilişkilere girdikten sonra, ipin ucunu
kaçırmıştır. Bu durum, onun, güvenilirliğini de
inandırıcılığını da itibarını da
silip süpürecektir. Hâlâ süpürmediyse gibi, yani, tamamen, sizin tutanakdaki ifadenizi
almış. Ben, bunda bir sataşma görmüyorum. Sizin ifadenizi bu
tutanaktan aldıktan sonra bir yorum yapmamış
arkadaşımız; ama, çok ısrar ediyorsanız eski
arkadaşımızsınız, buyurun size...
M. SEYFİ OKTAY (Ankara) Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Yalnız, yeni bir sataşmaya meydan vermemek
üzere, Sayın Oktay, buyurun.
M. SEYFİ OKTAY (Ankara) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; öyle görüyorum ki, Refah Partisi, beni, çok seviyor
hakikaten!.. Çünkü, bir konuşmamdan, bir sözcüğü, nasıl da
araştırmışlar, bulmuşlar ve onu kullanıyorlar...
Ben dilerdim ki, gerçekten, yıllarca uğraşarak demokratik, laik,
sosyal hukuk devletini güçlendiren ve ülkemizde çağdaş, evrensel
değerlere sahip bir demokrasiyi oluşturma çabası içerisinde
hazırlamış olduğumuz reform paketlerinden de
alıntılar yapsınlar...
Şimdi, burada, Sayın Başkan sizinle ilgili bir husus
yok diyor. Medya terörü süzcüğü, burada, basın özgürlüğünü
kısıtlama, sansür getirme amacıyla kullanılıyor. Oysa,
benim burada kullanışım tamamen farklı. Ayrıca, medya
terörü sözcüğü, metinden de anlaşılacağı gibi, bana
ait bir sözcük değil; kime ait; medyada, basında bulunan değerli
bir yazara ait ve basına ait. Buradan şu sonuç çıkar:
Basında yanlışlıklar olabilir; ama, bu
yanlışlıkları, görüyoruz ki, basın mensupları,
bizden daha öncelikle eleştiriyor ve karşı çıkıyor. O
halde basını kendi haline bırakalım, kendi
sorunlarını kendisi çözsün. Bu metinden birinci anlam böyle
çıkar. Eğer, ciddî şekilde bakarsanız, bu metnile
getirilmek istenilen sonuçlardan birisinin bu olduğunu görürsünüz.
Bir başka şey daha var. O zaman, benim Adalet
Bakanlığım döneminde hakkımda verilmiş olan bir
gensoru önergesiyle ilgili olarak, gensoru önergesini verenlerle ilgili bir
görüş bildirmem nedeniyle bu sözcüğü kullanmışım. Ne
diyorum burada medyayla omuz omuza, kol kola medya terörüne kaynaklık
ederek, medya terörünün içinde bulunarak, onu yönlendirerek, ondan siyasal
çıkar bekleyerek... Nedir bu siyasal çıkar; yargıyı
karalamak ve yargıyı karalamak suretiyle...
NECMETTİN AYDIN (Zonguldak) Yani, terör var...
M. SEYFİ OKTAY (Devamla) Ama, terörün içerisinde, benimle ilgili
gensoru veren şahsın ve o zamanki muhalefetin
ortaklığı, onun yönlendirmesi var, onu söylemek istiyorum; yönlendirerek
o noktaya getirmiştir.
NECMETTİN AYDIN (Zonguldak) Fark etmez...
M. SEYFİ OKTAY (Devamla) Ne diyorum; yargıyı
karalamaya çalışmak ve bu yolla da demokrasi
karşıtlığı yapmak...
Bir başka şey daha söylüyorum yargıyı devre
dışı bırakmak ve bu yolla da, totaliter
anlayışlara hizmet etmek... Daha başka bir şey söylüyorum
devletin temel nizamını aşındırarak teokratik bir
yapıya ulaşmak, Türkiyeye, Ortaçağ karanlığını
ve insan haklarını ayaklar altına alacak bir toplum düzenini
getirme çabası olarak... Bu çaba için birkısım diyorum;
burada söylüyorum, özellikle
birkısım sözcüğünün altını çizerek söylüyorum diye
yazıyorum. O halde, belli bir grupla bu şekilde olmuş.
Bizim anlayışımız şu ve o zaman, benim
getirmiş olduğum, yani, benim dönemimde
gelmiş olan, Adalet Bakanlığının
hazırlamış olduğu Basın Yasa
Tasarısının daha ilk maddesinde Basın özgürdür sansür
edilemez ilkesi vardır...
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) Ne özgürlüğü?!.
M. SEYFİ OKTAY (Devamla) Şimdi, burada, bu anlamda kullanılmış,
bu nedenle kullanılmış olan böyle bir sözcük, sanki,
özgürlükleri kısıtlamak için söylenmiş gibi sunuldu. Ben,
özgürlükleri kısıtlamak şöyle dursun, özgürlüklerden
doğacak yanlışlıkların, ancak, daha çok özgürlük
verilmek suretiyle giderileceğine inanan, böylesine bir ekolden gelen bir
insanım ve inanıyorum ki, eğer, basın, özgür
bırakılırsa, basına müdahale edilmezse, basına sansür
getirilmezse, basın özgürlüğü katledilmezse; basın, rahat ve
serbest bırakılırsa demokrasiye çok büyük katkıları olacaktır
ve kendi içerisindeki yanlışlıkları da bu özgürlük
ortamı içerisinde bizzat kendisi giderecektir.
Bu açıklamayı yapmak zorunda kaldım; teşekkür eder,
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Oktay.
Efendim, Sayın Oktay, o günkü yaptığı
konuşmanın nasıl yorumlanması gerektiği konusunda bir
açıklama yaptı; o da kendisinin doğal hakkı.
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) Doğal değil.
VI.
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI (Devam)
A) GÖRÜŞMELER (Devam)
1. Yozgat Milletvekili Kâzım
Arslan ve 26 arkadaşının, basın ahlak ve meslek
esaslarına aykırı olarak görsel ve yazılı basında
yer alan yayınlar konusunda genel görüşme açılmasına
ilişkin önergesi üzerine, Genel Kurulun 20.11.1996 tarihli 20 nci
Birleşiminde açılması kabul edilen genel görüşme (8/8)
(Devam)
BAŞKAN Son konuşmayı yapmak üzere, şahsı
adına, Sayın Yılmaz Ateş;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Ateş, süreniz 10 dakikadır.
YILMAZ ATEŞ (Ankara) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanımızı
dinledikten sonra, gerçekten. Hükümetin iki ortağı olduğunu
biliyoruz ama, Hükümetin iki yüzü olduğunu da, bu olayda, bir kez daha
görmüş olduk.
Sayın Bakanın, bu sözlerinde samimi olduğuna
inanıyorum. Umuyor ve diliyorum ki, önümüzdeki günlerde biz, bu kürsüde
Sayın Bakanın, içeriğini doldurmaya
çalıştığı bir yasa tasarısını
görüşmeye başlarız; umuyor ve diliyorum ki, Refah Partili
sayın milletvekillerinin, bir genel görüşmede ayak izlerini
verdikleri faşizan bir yasa tasarısıyla karşı
karşıya kalmayız. (RP sıralarından gürültüler)
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) Öyle, faşizan tasarı
diye bir tasarı yok... Refah Partisi hakkındaki sözlerini geri al.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) Ne olacağını şimdi
söyleyeceğim sayın milletvekili; hiç telaşlanmayın...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) Telaşlanmıyorum...
Sözlerini geri al.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) Niye telaşlanıyorsunuz?..
BAŞKAN Müdahale etmeyin arkadaşlar, rica ediyorum...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) Terbiyesizlik yapma...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) Ortada bir tasarı yok,
gelen bir şey yok...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) Sayın Başkan, düzgün
konuşsun lütfen...
YILMAZ ATEŞ (Devamla) Sevgili arkadaşlar,
yıllardır, inanç özgürlüğünü savunan bir siyasî partimiz ile
karakolların camdan oluşacağını savunun bir siyasî
parti Hükümetinden biz beklerdik ki, genel görüşme istendiği zaman,
şu anda içeriye tıkılan 102 gazetecinin, nasıl
özgürlüğüne kavuşturulacağını ve düşüncelerinden
ötürü, mahkeme mahkeme dolaştırılan yazarların, nasıl,
bu özgürlüklerine vurulan prangalardan kurtulacağını
tartışabilseydik...
Sevgili arkadaşlar, bu arkadaşlarımızın
getirdiği genel görüşme önergesine baktığımız
zaman, gerçekten de tüylerim ürperiyor. Bu mesleğe, basın
mesleğine uzun yıllar hizmet veren; hatta, Adalet Bakanı
Sayın Kazanın sık sık övgülerle süslemeye
çalıştığı Çağdaş Gazeteciler
Derneğinin, kuruluşundan itibaren dört dönem genel
başkanlığını yapan bir arkadaşınız
olarak, özellikle, o dönemdeki Millî Selamet Partili
arkadaşlarımızın da özgürlüklerine nasıl
kavuşacakları doğrultusunda sık sık bir araya gelip,
görüş teatisinde bulunduğumuz arkadaşlarımızdan, daha
özgürlükçü bir genel görüşme önergesi beklerdim.
Şimdi, şöyle deniliyor: Gerçeğe uygun
yayımların, haber niteliği taşıması, -yeni
ölçüler getirilmiş önergelerinde- gerçeğe uygun haberlerin
verilmesinde objektif ölçülere uyulması, haberin veriliş biçimi
yönünden ölçülülük bulunması... Sevgili arkadaşlar, ömrünü bu
basın mesleğine adayan arkadaşlarımız var içimizde.
Ben, böyle bir haber tanımını, basına getirilen böyle bir
ilkelliği görmedim!..
Arkadaşlar, her meslek, her milletvekili çok
saygıdeğerdir; ama, her milletvekili, her görüş, kendi
alanında haddini bildiği ölçüde saygıdeğer olur.
Şimdi, bu önergeyi hazırlayan arkadaşlarımızın
tek tek kimliklerine, özgeçmişlerine baktım; serbest, doktorluktan
gelen bir arkadaşımız bu önergeyi hazırlamış ve
böyle ölçüler, kriterler getirmiş. Diğer
arkadaşlarımıza bakıyoruz, yüzde 50si imam-hatip
kökenli... Sevgili arkadaşlar, 21 inci Yüzyılda, imam
fetvasıyla, size, basını yönettirmezler; imam fetvasıyla
basın yönetilmez... O arkadaşlarımız görevlerine dönsünler.
(RP sıralarından gürültüler)
CEMAL KÜLAHLI (Bursa) Ayıp... Ayıp...
YILMAZ ATEŞ (Devamla) O arkadaşlarımız görevlerine
dönsünler, basını, basıncılar yönetsin; buna
alışın.
BEKİR SOBACI (Tokat) Besleme basın onlar...
YILMAZ ATEŞ (Devamla) Sevgili arkadaşlar, sivil toplum
örgütlülüğünü savunarak gelen bu arkadaşlarımızın anlayışlarına
bakıyoruz devletin ekonomik ve manevî itibarına aykırı
yayınlar yapmak... deniliyor. Bu deyim, Hitler Almanyasında da
yoktu, Mussolininin İtalyasında da yoktu, 1908lerdeki Abdülhamit
döneminde de yoktu ve 1950lerdeki besleme basını yaratan o
basın kanunlarında bile hemen hemen yoktu.
Şimdi, siz, sivil toplum örgütlülüğünü savunarak geleceksiniz,
ondan sonra da, böyle, çok muallak olan,
devletin birtakım menfaatlarını gerekçe göstererek
basını sustarmaya kalkacaksınız... Sevgili arkadaşlar,
bunun adına demokrasi denmez.
ALİ OĞUZ (İstanbul) Ne alakası var!..
YILMAZ ATEŞ (Devamla) Bakın, bunun yanıtını,
yine, Sayın Adnan Menderesin sözlerinden veriyorum;
arkadaşınız bakın ne diyor: Bu tasarıda, devletin,
siyasî, malî itibarı gibi kavramlar yer alacak... Bunlar, tekparti
döneminin ruhuna fatiha okutur. Düşünceleri farklı diye, hemen
yasayla bunu ortadan kaldırmak, demokrasinin içine sığmaz. Bunu
diyen Refah Partili bir sayın milletvekili.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) Yanlış söylediniz, Aydın
Menderes...
YILMAZ ATEŞ (Devamla) Sayın Aydın Menderes.
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) Adnan Menderes diye yanlış
söylediniz; Aydın Menderes...
BAŞKAN Neyse... Adnan dedi; ama, fark etmez, baba oğul...
YILMAZ ATEŞ (Ankara) Sevgili arkadaşlar, Refah Partisinin
sayın sözcüleri dediler ki, Batıda ne varsa, biz de, bu basın
tasarısıyla onu getireceğiz. Benzetmek, tabiî, hoş bir
olay değil; ama, 1950li yıllarda, o besleme basın getirilirken,
basın susturulurken, gazeteciler içeri tıkılırken, Demokrat
Partinin Adalet Bakanı da aynen şöyle diyordu: İsviçrede,
Fransada, Almanyada ne varsa bizde de o olacak. Ama, maalesef, o getirilen
teklifle, ne basın, Avrupadaki özgürlüklerine kavuşturuldu ne de
söylendiği gibi, Türkiyede bir basın özgürlüğü oluştu.
ALİ OĞUZ (İstanbul) Tabutluklardan bahset biraz.
BAŞKAN Efendim, müdahale etmeyin, rica ediyorum.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) Kimden?.. Kimden?.. Söyleyin de bahsedeyim.
Söyleyin... Söyleyin...
ALİ OĞUZ (İstanbul) Tabutluklardan bahset biraz.
BAŞKAN Sayın Yılmaz, siz konuşmanıza devam
edin efendim.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) Sayın milletvekilleri, geçen hafta, bu
kürsüde genel görüşmenin yapılıp yapılmaması
hakkında görüşmeler yapılırken, Sayın Adalet
Bakanının basına müthiş bir saldırısını
gördük; müthiş bir tepki... Biz, o gün, buraya, Sıvas davası
sanıklarının duruşmasından geliyorduk. Orada da,
tıpkı, Sayın Kazanın yaptığı gibi,
basına müthiş bir saldırı vardı ve basının
üzerine, satılmış basın diye
saldırıyorlardı. Meclise geldik, o Sıvas katil
zanlılarının avukatlığını yapan Sayın
Adalet Bakanından da aynı tepkileri gördük.
Neden basına bu kadar düşmansınız? Bu Hükümetin
kuruluş amacı belli... Bu genel görüşmenin açılması
belli... Sizin bununla yapmak istediğiniz şudur: Bu Hükümet kurulurken
biz dedik ki, bu Hükümet, Mercümek olayını, Darçın
olayını, Başbakanlığın örtülü ödeneğini,
daha doğrusu, hırsızlığı, yolsuzluğu örtmek
için kurulan bir Hükümettir; ama, sayın milletvekilleri, bu olaylar, bizi
çok daha hızlı doğruladı. Bakın, Sayın Refah
Partisi muhalefette iken, TEDAŞta, TOFAŞta yolsuzluk,
hırsızlık yapıldı diye Meclise araştırma
önergeleri verdiniz, o, İslama düşman olan; o gavur gelini olan
Sayın Çillerin, güya bu pisliklerini ortaya
çıkaracaktınız; ama, İktidar ortağı olur olmaz,
Sayın Çillerden daha fazla, bunların üstünü örtbas etme gayretine
girdiniz. Son olarak da TEDAŞ olayıyla, bunu bir kez daha
kanıtladınız.(RP ve DYP sıralarından gürültüler)
CEMAL KÜLAHLI (Bursa) Terbiyeli konuş...
BAŞKAN Rica ediyorum arkadaşlar... Bir dakika...
Sayın Ateş, son cümlenizi söyler misiniz...
Sayın Ateş, konuya bağlı olarak konuşun; bir.
İkincisi; Hükümetin sözcüsü, nasıl bir tasarı
getirileceğini biraz önce burada anlattı, sizin elinize yeterli
delili verdi. Buna rağmen, siz, faşizan bir tasarı geleceği
varsayımıyla konuşma yapmayınız, rica ediyorum.
Buyurun.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) Sayın Başkan, benim
söylediğimi şu: Sayın Bakan, iyi niyetle bir şeyler
söyledi, inşallah biz, ileriki günlerde faşizan bir yasa
tasarısıyla karşı karşıya kalmayız dedim.
Benim, sözlerim bu. Bundan niye alınıyorsunuz, onu anlayamadım
doğrusu. (RP ve DYP sıralarından gürültüler)
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) Öyle demediniz... Öyle
demediniz...
CEMAL KÜLAHLI (Bursa) Terbiyeli ol biraz... Ayıp..
BAŞKAN Efendim, müdahale etmeyin, rica ediyorum...
YILMAZ ATEŞ (Devamla) Terbiyeyi, hele sizden öğrenecek hiç
halim yok, önce siz bir terbiyeli olun, dinleme terbiyesini öğrenin.(RP ve
DYP sıralarından gürültüler)
CEMAL KÜLAHLI (Bursa) Önce konuşmayı öğren. gavur
gelini falan ne demek?.. Ayıp yahu...
BAŞKAN Arkadaşlar, müdahale etmeyin, rica ediyorum...
ALİ OĞUZ (İstanbul) Edepli konuşması
lazım.
CEMAL KÜLAHLI (Bursa) Terbiyeli ol... Ayıp... Ayıp...
YILMAZ ATEŞ (Devamla) Alışın...
CEMAL KÜLAHLI (Bursa) Terbiyeli konuşsun, Sayın
Başkan...
BEKİR SOBACI (Tokat) Ayıp... Ayıp...
BAŞKAN Arkadaşlar, rica ederim, herkesin kendine göre bir
konuşma üslubu var, yani, illa sizin düşüncenize göre
konuşmayacak ki, insanlar...
Buyurun son cümlenizi söyleyin efendim.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) Sayın Başkan, süremin
yarısını zaten arkadaşlar kullandılar.
BAŞKAN Tamam, efendim, son cümlenizi söyleyin, sürenizi
aştınız zaten.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) Sayın milletvekilleri, bu genel
görüşme sırasında yapılan konuşmalardan, özellikle, bu
genel görüşmeyi açan sayın milletvekilleri öğrenmek
istemişlerdi basının genel durumu konusunu; sanırım,
muhalefet sözcülerini dinleyerek bunu öğrenmişlerdir.
Bir kimvurduya getirerek, basın hakkında, umuyor ve diliyorum
ki, böyle bir düzenlemeye gitmezsiniz. Basının sahipleri vardır,
basının örgütleri vardır; bunlara danışarak ve
muhalefet partilerinden de görüş alarak, özellikle, düşüncelerinden
ötürü cezaevine tıkalan kişiler ve gerçek anlamda basının
sorunu olan tekelleşme, sendikasızlaştırma gibi sorunlar
konusunda, eğer karşımıza gelirseniz, biz de muhalefet
olarak size yardımcı oluruz.
Hepinize saygı ve sevgiler sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET GÖZLÜKAYA (Denizli) Bunu söylemedin ki sen!..
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) Sayın Başkan...
BAŞKAN Efendim, bir dakikanızı rica ediyorum.
Sayın Ateş, konuşmasında imamhatip kökenli milletvekilleri
önergeyi imzalamış
demiştir. Buraya seçilip gelen herkes, milletvekili görevine, hak ve
yetkisine sahiptir; istediği yasama tasarruflarını da yapabilir.
Şu veya bu kökenli olmak, burada, yasama faaliyetlerine katkıda
bulunmaya veya iştirakine engel değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti
vatandaşı olan herkes de seçme ve seçilme hakkına sahiptir.
Belli bir meslek grubu için, böyle itham edici şekilde konuşmak da,
bu Meclisin çatısı altındaki insanlara yakışmaz. (RP
ve DYP sıralarından alkışlar) Onun için rica ediyorum, bu konudaki
tartışmaları keselim.
VII.
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2. Sıvas Milletvekili Temel
Karamollaoğlunun, Ankara Milletvekili Yılmaz Ateşin,
Gruplarına sataşması nedeniyle konuşması
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) Sayın Başkan, müsaade
eder misiniz.
BAŞKAN Buyurun.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) Biraz önce,
arkadaşınız olarak elbette, eski Bakanımıza bir söz
verdiniz. Ben de...
BAŞKAN Yani, bir latife ettik. Siz de, arada sırada bize bu
kadar imkân tanıyın.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) Grup Başkanvekili olarak,
söylenen iki konu hakkındaki fikirleri düzeltmek istiyoruz. Mesela
faşist baskı tarzında bir ifade kullandılar. Ben, Refah
Partisi...
BAŞKAN Efendim, getireceğiniz tasarı zaten faşizan
olmayacağına göre, bu, havaya söylenmiş bir laf...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) Müsaade ederseniz o kürsüden bu
açıklamayı ben yapayım.
BAŞKAN Efendim, ben onu düzelttim. Ben, Meclis Başkanvekili
olarak...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) Meclis Başkanvekili olarak,
bizim adımıza sizin konuşmanızı, elbette, güzel sözler
söylemenizi takdir ederim; ancak, müsaade ederseniz, Grup Başkanvekili
olarak, o açıklamaları ben yapayım.
BAŞKAN Efendim, sonra, açıklamayı kendisine
yaptırdım ve bunda bir hakaret anlamı yok. Zaten,
çalışma süremizin bitmesine 3 dakika var.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) Zaten ben de 2 dakika süre
isteyeceğim.
BAŞKAN Hayır, zaten yerinizden açıklama
yaptınız.
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) Sayın Başkan, kusura
bakmayın; ama, Refah Partisi olarak bir açıklama yapmak
istediğimiz zaman, daima bizim bu açıklamamıza engel
oluyorsunuz.
BAŞKAN Hangi konuda açıklama yapacaksınız?
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) Şu anda da, bundan önce de,
müteaddit defalar bizim Başkanlığa taleplerimiz oldu...
BAŞKAN Hangi talep?..
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) Efendim, geçmişte de oldu;
bizim adımıza siz söylüyorsunuz; bize, kendi adımıza, kendi
düzeltmemizi yaptırmıyorsunuz.
BAŞKAN Efendim, ben, burada, Meclis kürsüsünde, Meclis
adabına uymayan sözler söyleniyorsa, resen düzeltiyorum; bu da
doğru...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) Evet, doğru; ancak, Refah
Partisi için söylenen sözler nedeniyle müsaade edin ben konuşayım.
BAŞKAN Bir dakikanızı rica edeyim...
KÂZIM ARSLAN (Yozgat) Sayın Başkan, önergeyi veren benim.
Arkadaşımız, orada, imam-hatiplik mesleğiyle birlikte
şahsımızı da küçümseyen ifadeler kullandı.
BAŞKAN Peki, söz vereceğim, 1 dakikalık bir
konuşma olacak.
Hanginiz konuşacaksınız?
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) Ben konuşacağım.
BAŞKAN Peki efendim.
Zaten, 1 dakikalık zamanımız var; buyurun. (RP
sıralarından alkışlar)
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) Hemen toparlayacağım
Sayın Başkan.
ADİL AŞIRIM (Iğdır) Sayın Başkan,
yanlış yapıyorsunuz; imam-hatip lisesi mezunları sadece
bunlar mı canım?
BAŞKAN Tamam efendim. (RP sıralarından gürültüler)
Efendim, Grup Başkanvekiliniz konuşuyor, lütfen...
TEMEL KARAMOLLAOĞLU (Sıvas) Bir dakika...
Zamanımız dar...
Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; burada, biraz önce
konuşma yapan arkadaşlarımız, yapılmış olan
birtakım çalışmaları bahane ederek, Refah Partisinin
basına baskı yapma, faşist tarzda baskı yapma ifadelerini
kullandı, böyle bir yol izlediğini söyledi. Bunu kesinlikle
reddediyoruz; biz, basın özgürlüğünden yanayız, basın
özgürlüğünü kısıtlayıcı hiçbir kanunu getirmeyiz.
İkinci husus: Biraz önce, soruşturma önergeleriyle ilgili
olarak konuşanlar, İktidara geldikten sonra, Refah Partisi olarak,
bunun örtbas edilmeye çalışıldığını ifade
ettiler.
Muhterem arkadaşlarım, soruşturma önergesi; adı
üzerinde, soruşturma önergesidir. Mecliste kurulan soruşturma
komisyonu çalışmalarını yapmıştır,
arkasından karar vermiştir. Böyle bir kararı siz
beğenmediniz diye, eğer bunu, Refah Partisini ilzam etmek için
kullanırsanız, bu, elbette tam manasıyla önyargılı bir
tavır olur, antidemokratik olur.
Muhterem arkadaşlarım, bir defa iki konu oylanmış, o
iki konudan bir tanesi 13e karşı 2 oyla -2si de müstenkif kalmak
şartıyla- kabul edilmiştir.(RP sıralarından
alkışlar) Bunları gündeme getirmeden, neden önyargılı
olarak bir partiyi itham etmeye kalkıyorsunuz? Bu tip ithamları
kınıyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Karamollaoğlu.
VI.
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI (Devam)
A) GÖRÜŞMELER (Devam)
1. Yozgat Milletvekili Kâzım
Arslan ve 26 arkadaşının, basın ahlak ve meslek
esaslarına aykırı olarak görsel ve yazılı basında
yer alan yayınlar konusunda genel görüşme açılmasına
ilişkin önergesi üzerine, Genel Kurulun 20.11.1996 tarihli 20 nci
Birleşiminde açılması kabul edilen genel görüşme (8/8)
(Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, basın ahlak ve meslek
asaslarına aykırı olarak görsel ve yazılı basında
yer alan yayınlar konusundaki genel görüşme
tamamlanmıştır.
Sözlü sorularla, kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için,
27 Kasım 1996 Çarşamba günü saat 15.00te toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.00
VIII.SORULAR VE CEVAPLAR
A)YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.Aydın
Milletvekili Yüksel Yalovanın,
Hâkim ve
savcı olarak görev yapan Alevî bürokratların pasif görevlere
atanacağı iddiasına,
Sıvas
olayı sanıklarının farklı bir muameleye tabi
tutulduklarına,
İlişkin
Başbakandan soruları ve Adalet Bakanı Şevket Kazanın
yazılı cevabı (7/1300, 1308)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı
olarak cevaplandırılmasını tensiplerinize arz ederim. 4.9.1996
Saygılarımla.
Dr.
Yüksel Yalova
Aydın
Temel nitelikleri Anayasamızda ifadesini bulan
Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin kuruluşunda ve Cumhuriyet tarihimizde,
Çağdaş Uygarlığı hedefleyen Atatürk ilkelerinin hayata
geçirilmesinde Alevî vatandaşlarımız müsbet pay sahibi
olmuşlar, demokrasimizin gelişmesinde katkıda bulunmuşlardır.
Buna göre :
1. Adalet Bakanlığımızda bir süre önce
teşebbüs edilen, kamuoyu baskısı nedeniyle ertelenen hâkim ve
savcı atamaları çerçevesinde, üst düzey hâkim ve
savcılarımız arasında bulunan alevî
vatandaşlarımızın pasif görevlere atanması amacı
güdüldüğü iddiaları doğru mudur?
2. Toplumsal barışa en çok ihtiyaç
duyduğumuz bir dönemde böylesi iddialar karşısında Anayasal
bir tavır takınmayı düşünür müsünüz? İddiaları
haklı çıkaracak karineler elde edildiğinde, ilgililer
hakkında demokratik hukuk devleti ilkelerini işletmeyi görev addeder
misiniz?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Başbakan Sayın Necmettin Erbakan tarafından yazılı
olarak cevaplandırılmasını tensiplerinize arz ederim. 6.9.1996
Dr.
Yüksel Yalova
Aydın
Adalet Bakanı Sayın Şevket Kazanın
çağdaş toplum ve demokrasi açısından utanç verici
sayılması gereken Sıvas olayları sonrasında
verdiği beyanatlarda Birgün iktidara geldiğimizde bu dava yeniden
görülecek dediği o günkü gazetelerde yer almıştı. Buna
göre :
1. Sayın Kazan, iktidarın Adalet
Bakanlığı görevini üstlendiğine göre, maruz davaya
ilişkin bakanlığın tutumunda herhangi bir
önyargılı değişiklik olmuş mudur?
2. Sıvas sanıkları, diğer
sanıklardan farklı bir muameleye tabi tutularak niçin
ayrıcalıklı bir usule maruz
bırakılmışlardır?
3. Sanık nakli, Sayın Bakanın, müdahil
avukat sıfatını taşıdığı dönemdeki
iddiasının gerçekleştiğine dair somut bir delil değil
midir?
4. Amaca uygun olarak, bundan sonraki aşamalarda
gerçekleştirilmesi planlanan herhangi bir hazırlık var
mıdır?
5. Adalet Bakanının tarafgirane
tavrını adalet anlayışınıza uygun buluyor
musunuz? Değilse Sayın Bakan hakkında ne gibi bir işlem
yapmayı düşünüyorsunuz?
T.
C.
Adalet
Bakanlığı 22.11.1996
Bakan
:1650
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi :a) Kanunlar ve
Kararlar Dairesi Başkanlığı ifadeli, 7.10.1996 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02 - 7/1300-3363/9178
sayılı yazınız.
b) Kanunlar ve Kararlar Dairesi
Başkanlığı ifadeli, 7.10.1996 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1308-3392/9308 sayılı yazınız.
İlgi yazılar ekinde Başbakanlığa
gönderilen, Başbakanlığın 11.10.1996 tarihli ve
B.02.0.KKG/106-377-18/4107 ve 4112 sayılı yazıları ekinde
Devlet Bakanlığına, Devlet Bakanlığının
18.10.1996 tarihli ve B.02.0.0010/00743 sayılı yazısı
ekinde Bakanlığıma intikal ettirilen, Aydın Milletvekili
Yüksel Yalova tarafından Sayın Başbakana yöneltilen ve
tarafımdan yazılı olarak cevaplandırılması tensip
edilen 7/1300 ve 7/1308 Esas No.lu soru önergelerine verilen cevaplar
ikişer nüsha halinde ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Şevket
Kazan
Adalet
Bakanı
Sayın Dr. Yüksel
Yalova Aydın Milletvekili
Sayın Başbakana yöneltilen ve
Bakanlığımca yazılı olarak
cevaplandırılması tensip olunan 7/1300 Esas No.lu soru
önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.
Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının atama
ve nakilleri Hâkim ve Savcılar Hakkında Uygulanacak Atama ve Nakil
Yönetmeliği hükümlerine göre meslek kıdemi, sicil ile eş,
sağlık ve öğrenim durumu mazeretleri göz önünde tutularak
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yapılmakta; Bakanlık
Merkez Teşkilatında görevli hâkim ve savcılar arasında
görev tevzii yapılırken inanç ayırımı
gözetilmemektedir.
Bilgilerinize arz ederim.
Şevket
Kazan
Adalet
Bakanı
Sayın Dr. Yüksel
Yalova Aydın Milletvekili
Sayın Başbakana yöneltilen ve
Bakanlığımca yazılı olarak
cevaplandırılması tensip olunan 7/1308 Esas No.lu soru
önergesinin cevabı aşağıda belirtilmiştir.
Soru önergesine konu olan olayla ilgili olarak
yaptırılan inceleme sonucunda;
2.7.1993 tarihinde Sıvasta vuku bulan olaylar
neticesinde bir kısım şahısların ölümü, bir
kısmının yaralanmasıyla sonuçlanan olayların
müsebbibleri hakkında Ankara 1 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesine
nakledilen 1993/106 Esas sayılı kamu davasının yapılan
yargılaması sonucu 26.12.1994 tarihinde verilen 1994/190
sayılı mahkûmiyet ve beraat kararının ilgili taraflarca
temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9 uncu Ceza Dairesinin 30.9.1996 gün ve
1996/668 Esas -4716 sayılı ilamıyla Bakan olmadan önce
vekilliğini yaptığım
bir kısım sanıkların da aleyhine esastan
bozulduğu, dosyanın mahkemesine intikali üzerine yeniden 1996/84 Esas
numarasına kaydedildiği,
Yargılamanın Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununun öngördüğü yasal şartlar içerisinde devam ettiği ve
edeceği, Anayasanın 138 inci maddesinde ifade edildiği gibi
herhangi bir kişi ve kuruluşun davaya müdahale ve yönlendirmesinin
söz konusu olmadığı, tarafgirane
davranıldığı hususunun mücerret iddiadan ibaret
olduğu,
Sıvas olaylarının
sanıklarına, cezaevlerinde herhangi bir farklı uygulama
yapılmadığı,
Söz konusu sanıkların yargılamalarına
Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesinde devam edildiğinden, Ankaraya
yakın ve muhkem bir cezaevi olan Kırşehir E Tipi Kapalı
Cezaevine konuldukları,
Tutuklu sanıklar hakkında mahkemelerince
verilen ilk kararda; tutukluların üzerlerine atılı suçlamaların
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına girmemesi, adlî
suçlar kapsamında kalması üzerine, tutuklu sanıklar terör
cezaevi statüsünde bulunan Kırşehir E Tipi Kapalı Cezaevinden
kendi talepleri doğrultusunda Sıvas E Tipi Kapalı Cezaevine nakledildikleri,
Bu uygulamada mevzuata aykırı bir hukuk
bulunmadığı,
Anlaşılmıştır.
Sıvas olayları nedeniyle tutuklu olarak
yargılanan sanıkların, Sıvas E Tipi Kapalı Cezaevine
kendi talepleri üzerine nakledilmelerine dair işlem, tutuklu ya da
hükümlülerin hangi infaz kurumlarına, hangi şartlar dahilinde
sevkedilecekleriyle ilgili olarak Bakanlık görevine getirilmemden önce
belirlenen prensiplere göre yapılmaktadır.
Sıvas olayları sanıklarıyla ilgili
olarak Bakanlığımın hiçbir zaman ayrı bir
hazırlığı veya planı olmamıştır. Bundan
sonra da olmayacaktır.
Bilgilerinize arz ederim.
Şevket
Kazan
Adalet
Bakanı
2.
İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalının, bir öğrencinin
annesinin Alman asıllı olduğu gerekçesiyle GATAya
alınmadığı iddiasına ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Tansu Çillerin yazılı cevabı (7/1363)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Dışişleri Bakanı Sayın Tansu Çiller tarafından
yazılı olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim.
Bülent
Akarcalı
İstanbul
1. Atilla Tiryaki adlı öğrencinin annesinin
Alman asıllı olduğu gerekçesiyle GATAya
alınmadığı doğru mudur?
2. Ülkeler arası ilişkiler mütekabiliyet
esasına dayandığına göre, Almanya bu uygulamaya emsal
olarak annesi Türk olan onbinlerce Alman vatandaşına tatbik edebilir
mi?
3. Bu durumda zararlı çıkan biz olmaz
mıyız?
T.
C.
Dışişleri
Bakanlığı
Yurtdışında
Yaşayan Türkler Genel Müdürlüğü 18.11.1996
Sayı
:YBGY/145.000-2612-725
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi :7.10.1996 tarih ve Kan. Kar.
Md.A.01.0.GNS.0.10.00.02-3639 sayılı yazıları.
İstanbul Milletvekili Sayın Bülent
Akarcalı tarafından Başkanlıklarına tevdi edilmiş
bulunan soruların cevapları aşağıda sunulmuştur.
1. Askerî okullara ve yükseköğretim
kurumlarına girişlerin özel koşullara ve askerlik
mesleğinin gerektirdiği özel bir statüye bağlanması tüm
ülkelerde genel kabul gören bir uygulamadır.
2. Askerî okullara giriş, Almanyada da özel
koşullara tabidir. Bu itibarla, Almanyanın soru önergesinde bahse
konu olayı, yükseköğretim kurumlarına girişte emsal alarak,
bu uygulamayı annesi Türk olan onbinlerce Alman vatandaşına
tatbik etmesi için geçerli bir neden bulunmamaktadır.
3. Madde (2)deki hususlar çerçevesinde bu olay
dolayısıyla Türkiyenin bir zarara uğramasının
sözkonusu olmadığı düşünülmektedir.
Saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Tansu Çiller
Dışişleri
Bakanı ve
Başbakan
Yardımcısı
3.
İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalının,
İstanbulun elektrik dağıtımında yaşanan
bazı sorunlara,
İstanbulun elektrik kablolarının değiştirilmesiyle
ilgili olarak ŞATEKfirması ile BEDAŞ arasında yaşanan
bazı olaylara,
İstanbulun
elektrik dağıtımıyla ilgili olarak BEDAŞve ŞATEK
arasındaki yetki ve görev çatışmasına,
İlişkin
soruları ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutanın
yazılı cevabı (7/1451, 1452, 1453)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İstanbulun elektrik
dağıtımında yaşanan bazı sorunlarla ilgili
olarak, aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı Sayın Recai Kutan tarafından yazılı
olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Bülent
Akarcalı
İstanbul
1. İstanbul -Avrupa Yakasının
elektriğini dağıtan BEDAŞ nedir?
2. İstanbulun tüm kablo sisteminin
değişmesini öngören TÜBİTAK-Bilten Projesinin kapsamı,
süresi ve maliyeti nedir?
3. TÜBİTAKtan ihaleyi alan ŞATEKnedir?
Kurucuları kimlerdir?Sermaye ve teknik olarak yeterli midir?
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İstanbulun elektrik kablolarının
değiştirilmesiyle ilgili bir ihaleyi kazanan ŞATEKFirması
ile İstanbulun elektriğini dağıtaş BEDAŞKurumu
arasında yaşanan bazı olaylarla ilgili olarak
aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanı Sayın Recai Kutan tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Bülent
Akarcalı
İstanbul
1. TÜBİTAKtan çok uzun vadeli bir projeyi
üstlenen ŞATEKFirmasına BEDAŞtarafından henüz bir
hakediş olmadan, 12 598 milyar ve 14 676 milyar TL. olmak üzere 2
ayrı ödeme yapıldığı doğru mudur?
2. ŞATEKFirmasına ödeme yapılabilmesi
için, Dağıtım Şebekeleri İşl. Bk. Md. Niyazi Aygülün
İstanbul Avrupa Yakası Bölge Müdürlerini, ŞATEK bölgemizde
çalışma yapmıştır. şeklindeki raporları
imzalamaya zorladığı doğru mudur?
3. Bu raporları imzalamayan Müdür
Yardımcısı Erol Ünal ve Başmühendis Mustafa Özgirayın
görevden alındıkları ve disipline verildikleri doğru mudur?
4. ŞATEKtarafından yapılacağı
bildirilen işlerin 5.9.1996da BEDAŞ Genel Müdürü Süleyman Aksoy
emriyle yeniden BEDAŞa devredilmesine rağmen,
ŞATEKelemanlarının bu işleri yapmaya devam etmeleri ile
ŞATEKin hakediş kazandığı doğru mudur?
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İstanbulun elektrik dağıtımı
ile ilgili olarak aşağıdaki sorularımın Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Recai Kutan tarafından
yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
BülentAkarcalı
İstanbul
1. BEDAŞile ŞATEKfirması arasındaki
yetki ve görev çatışmasını önlemek için ne gibi tedbirler
almayı düşünüyorsunuz?
2. TEŞ-İŞ Sendikasının
baskısıyla BEDAŞın ihale alan ŞATEKe uygun
çalışma koşullarını sağlayamadığı
doğru mudur?
T.
C.
Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığı
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı 22.11.1996
Sayı
:B.15.0.APK.0.23-300-1613-18453
Konu :Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi :T.B.M.M.
Başkanlığının 16.10.1996 tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-3798
sayılı yazısı.
İstanbul Milletvekili Sayın Bülent
Akarcalının tarafıma tevcih ettiği ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 99 uncu maddesi gereğince
cevaplandırılması istenen 7/1451, 1452 ve 1453 esas no.lu
yazılı soru önergeleri ile ilgili bilgiler hazırlanarak ekte
sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
M.
Recai Kutan
Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
İstanbul Milletvekili Sayın Bülent
Akarcalının Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı
(7/1451-3680)
Soru 1. İstanbul Avrupa Yakasının
elektiriğini dağıtan BEDAŞ nedir?
Cevap 1. BEDAŞ; Boğaziçi Elektrik
Dağıtım A.Ş., sermayesinin tamamı TEDAŞa ait bir
bağlı ortaklıktır.
Soru 2. İstanbulun tüm kablo sisteminin
değişmesini öngören TÜBİTAK-BİLTEN Projesinin kapsamı,
süresi ve maliyeti nedir?
Cevap 2. TÜBİTAK-BİLTENProjesi, Boğaziçi
Elektrik Dağıtım Anonim Şirketinin işletimi
altındaki İstanbul Avrupa Yakasında 34,5 kva dönüşüm
çalışmaları yürütülen beş bölgede, uygulanacak Fider
Otomasyonu Sisteminin yanısıra bir Ana Yük Tevzi ve beş bölge
Yük Tevzi Merkezinin kurulmasını ve Orta Gerilim Sisteminin proje
süresi sonuna kadar işletilmesini kapsamaktadır.
TÜBİTAK-BİLTEN bu proje çerçevesinde,
imzalanan sözleşmenin konusunu oluşturan Fider Otomasyonu Sistemini
ve Yük Tevzi Merkezlerini teçhizat, yardımcı malzeme ve
yazılım olarak tüm bileşenlerini hatasız yerine getirecek
şekilde bir bütün olarak temin ve monte ederek işletmeye alacak, bu
sistemlerle ilgili eğitimi verecek ve Yük Tevzi Merkezlerini proje süresi
sonuna kadar işletecektir. BİLTEN bu süre boyunca gerekli sayıda
manevra ekipleri oluşturarak Orta Gerilim Sistemindeki her türlü
arıza ve işletme manevralarını en kısa sürede
gerçekleştirecektir.
Ayrıca, BİLTEN- işletme esnasında;
a) Sistemde mevcut röle koordinasyonunu gözden geçirerek,
kullanılacak malzemelerin BEDAŞtarafından temini ile gerekli
düzenlemeleri yapacaktır.
b) Boğaziçi Elektrik Dağıtım
A.Ş. tarafından temin edilecek Orta Gerilim sigortalarını
takacaktır. Beton direkler için gerekirse kovalı araç temini,
BEDAŞ tarafından sağlanacaktır.
c) Kullanıcı trafolarının puant
yüklerini tespit ederek, BEDAŞa bildirecektir.
Bölgeler ve kurulacak sistemlere ait bilgiler ekte
sunulmuştur.
Projenin süresi 15 yıl olup, maliyeti (1
yıllık işletme dahil) 6 488 800 $dır.
Soru 3. TÜBİTAKtan ihaleyi alan ŞATEKnedir?
Kurucuları kimlerdir? Sermaye ve teknik olarak yeterli midir?
Cevap 3. TÜBİTAK-BİLTEK bir kamu
kuruluşu olup, sözkonusu kuruluşla yapılan sözleşme
gereği, BEDAŞın sözleşme kapsamındaki muhatabı
TÜBİTAKtır. Bu nedenle, BEDAŞın ŞATEKle hiç bir
ilgisi olmadığı gibi, TÜBİTAKın üçüncü
şahıslara yaptıracağı işlerde sorumluluk
TÜBİTAKa aittir. ŞATEKin TÜBİTAK ile ilişkisi BEDAŞıın
sorumluluk alanına girmemektedir.
2. Fider Otomasyonu Sistemi
Fider Otomasyonu Sisteminin kurulacağı
bölgeler ve bu bölgelerdeki 154/34.5 kV indirici merkez, 34.5 kV
dağıtım fideri (154/34.5 kV indirici merkezlerdeki fider
çıkışları), 34.5/0.4 kV dağıtım
transformatör merkezleri ve 34.5/10 kV indirici merkez giriş fideri
sayıları aşağıda verilmiştir.
1. Bölge
:Levent-Etiler
154/34.5 kV indirici merkez 1 adet
34.5 kV dağıtım fideri 5 adet
34.5/0.4 kV dağıtım transformatör
merkezi 39 adet
34.5/10 kV indirici merkez giriş fideri 1 adet
2. ve 3 üncü
Bölge :Yenibosna ve Davutpaşa (2
ve 3 üncü bölgeler birarada verilmiştir ve aşağıdaki
sayılar bu iki bölgenin toplamıdır.)
154/34.5 kV indirici merkez 2 adet
34.5 kV dağıtım merkezi 7 adet
34.5/0.4 kV dağıtım transformatör
merkezi (2 adet 2 trafolu merkez) 83 adet
4. Bölge
:Sağmalcılar -Maltepe
154/34.5 kV indirici merkez 1 adet
34.5 kV dağıtım merkezi 2 adet
34.5/0.4 kV dağıtım transformatör
merkezi (4 adet 2 trafolu merkez) 21 adet
34.5/10 kV indirici merkez giriş fideri 2 adet
5. Bölge
:Alibey-Cendere-Hürriyet Tepesi
154/34.5 kV indirici merkez 1 adet
34.5 kV dağıtım fideri 1 adet
34.5/0.4 kV dağıtım transformatör
merkezi (1 adet 2 trafolu merkez) 20 adet
34.5/10 kV indirici merkez giriş fideri 3 adet
Burada belirlenen sistem, aynı zamanda
dağıtım SCADA sisteminin alt yapısını
oluşturmaya yönelik olup, ileride yazılım, donanım ve cihaz
gibi eklemelerle daha değişik dağıtımı otomasyonu
işlevlerini de yüklenebilme özelliğine sahiptir.
İstanbul Milletvekili Sayın Bülent
Akarcalının Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı
(7/1452-3681)
Soru 1. TÜBİTAKtan çok uzun vadeli bir projeyi
üstlenen ŞATEKFirmasına BEDAŞtarafından henüz bir
hakediş olmadan, 12 598 milyar ve 14 676 milyar TL. olmak üzere 2
ayrı ödeme yapıldığı doğru mudur?
Cevap 1. BEDAŞın ŞATEK Firmasıyla
herhangi bir anlaşması veya sözleşmesi olmadığı
için ŞATEK Firmasına ödeme yapılması da mümkün
değildir.
Soru 2. ŞATEKFirmasına ödeme
yapılabilmesi için, Dağıtım Şebekeleri
İşletme Bakım Müdürü Niyazi Aygülün İstanbul Avrupa
Yakası Bölge Müdürlerini, ŞATEK bölgemizde çalışma yapmıştır.
şeklindeki raporları imzalamaya zorladığı doğru
mudur?
Cevap 2. BEDAŞ ile hiç bir ilgisi olmayan
ŞATEK Firması ile ilgili olarak, Dağıtım
Şebekeleri İşletme Bakım Müdürü Niyazi Akgülün böyle bir
zorlama yapması da mümkün değildir.
Soru 3. Bu raporları imzalamayan Müdür
Yardımcısı Erol Ünal ve Başmühendis Mustafa Özgirayın
görevden alındıkları ve disipline verildikleri doğru mudur?
Cevap 3. Adı geçen görevlilerin görevden
alınmaları sözkonusu değilidir. Haklarında herhangi bir
disiplin işlemi yapılmamıştır?
Soru 4. ŞATEKtarafından
yapılacağı bildirilen işlerin 5.9.1996da BEDAŞ Genel
Müdürü Süleyman Aksoy emriyle yeniden BEDAŞa devredilmesine rağmen,
ŞATEKelemanlarının bu işleri yapmaya devam etmeleri ile
ŞATEKin hakediş kazandığı doğru mudur?
Cevap 4. TÜBİTAK-BİLTENtarafından
yapılacak olan işlerin içinden sadece birisi olan orta gerilim
manevraları, 5.9.1996 tarihinde BEDAŞtarafından
durdurulmuştur. Müşterek çalışma protokolu çerçevesinde
17.9.1996 tarihine kadar devam eden sözkonusu çalışma, bu tarihte
tamamen durdurulmuştur. Dolayısıyla bu tarihten itibaren
TÜBİTAK-BİLTENe orta gerilim manevrası ile ilgili herhangi bir
hakediş gerçekleşmemiş olup, ödeme de sözkonusu değildir.
İstanbul Milletvekili Sayın Bülent
Akarcalının Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı
(7/1453-3682)
Soru 1. BEDAŞile ŞATEKFirması
arasındaki yetki ve görev çatışmasını önlemek için ne
gibi tedbirler almayı düşünüyorsunuz?
Cevap 1. BEDAŞın ŞATEKfirması ile
ilgisi olmadığı için yetki ve görev çatışması
olması da mümkün değildir.
Soru 2. TES-İŞ Sendikasının baskısıyla
BEDAŞın ihale alan ŞATEKe uygun çalışma
koşullarını sağlayamadığı doğru mudur?
Cevap 2. ŞATEK, BEDAŞtan ihale
almamıştır. BEDAŞ ile TÜBİTAK-BİLTENarasında
26.2.1996 tarihinde imzalanan sözleşmenin muhatabı
TÜBİTAKolmaktadır.
4. Niğde
Milletvekili Mehmet Salih Katırcıoğlunun, patates
üreticilerinin elektrik borçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı M. Recai Kutanın yazılı
cevabı (7/1505)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan
tarafından yazılı olarak cevaplandırılması için
gereğini saygı ile arz ederim. 28.2.1996
M.
Salih Katırcıoğlu
Niğde
Sorular :
1. Niğde-Nevşehir bölgesi patates
üreticilerinin patateslerinin 2/3ü yani 1 500 000 tonluk kısmı hala
ellerindedir. Bu patateslerin gerek iç ve gerekse dış piyasada
değerlendirilmesi için ne tedbirler düşünülmektedir?
2. Patates üreticisi patatesini
satamadığından zor durumdadır. Buna rağmen sulamadan
dolayı ağır elektrik borçlarını da ödeyememektedir. Bu
itibarla çiftçinin mağduriyetinin giderilmesi için elektrik
borçlarının ertelenmesi ve faizlerinin kaldırılması
gerekmektedir. Hükümetiniz bu konuda ne düşünmektedir?
T.
C.
Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığı
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı 22.11.1996
Sayı
:B.15.0.APK.0.23.300-1614-18454
Konu :Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi :a) Devlet Bakanlığının
25.10.1996 tarih ve B.02.0.0010/00912 sayılı
Bakanlığımıza muhatap yazısı.
b)TBMMBaşkanlığının 21.10.1996
tarih ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1505-660/1454 sayılı
yazısı.
Niğde Milletvekili Sayın Mehmet Salih
Katırcıoğlunun dönemin Başbakanına tevcih
ettiği, daha önce Bakanlığıma intikal etmemiş bulunan
7/398-660 esas no.lu yazılı soru önergesinin, sözlü soru önergesine
çevrildiği ilgi ada kayıtlı yazı ile bildirilmişti.
İlgi bde kayıtlı yazı ile de bahse
konu soru önergesinin, TBMM İçtüzüğünün 98 inci maddesi uyarınca
üç birleşim içinde cevaplandırılmamasından dolayı,
7/1505-660 esas no ile tekrar yazılı soru önergesine çevrildiği
şifahen tespit edilmiş bulunmaktadır.
7/1505-660 esas no.lu yazılı soru
önergesinin, Bakanlığım ilgi alanına giren sorusu ile
ilgili bilgiler hazırlanarak ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
M.
Recai Kutan
Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
Niğde Milletvekili Sayın Mehmet Salih
Katırcıoğlunun Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı
(7/1505-660)
Soru :
Patates üreticisi patatesini
satamadığından zor durumdadır. Buna rağmen sulamadan
dolayı ağır elektrik borçlarını da ödeyememektedir. Bu
itibarla çiftçinin mağduriyetinin giderilmesi için elektrik
borçlarının ertelenmesi ve faizlerinin kaldırılması
gerekmektedir. Hükümetiniz bu konuda ne düşünmektedir?
Cevap :
Bakanlığım kuruluşlarından
TEDAŞ Genel Müdürlüğü tarafından, tarımsal sulama koopreratifleri,
pompaj tesisleri ile münferit olarak tesis edilmiş ticarî tarıma
dayalı arazilerin sulanmasını sağlayan elektrik tesisleri
abonelerinin mağduriyetini önlemek için;
18.10.1996 tarih ve 37-591 sayılı Yönetim
Kurulu Kararı ile, 1996 yılında ve daha önceden birikmiş
borçlarının 31.3.1997 tarihine kadar tasfiye edilmesi durumunda
gecikme zammının alınmaması,
18.10.1996 tarih ve 37-592 sayılı Yönetim
Kurulu Kararı ile de, tarımsal sulama statüsündeki abonelerimizin
sarfetmiş oldukları elektrik enerjisine ait endeks
okumalarının, hasat mevsimi bitiminden önce makul bir sürede
yapılması, cereyan faturalarının da o bölgedeki mahsulün
satış tarihleri dikkate alınarak tanzim ve tahsil edilmesi,
hususlarında kararlar alınarak hükme
bağlanmıştır.
5.Afyon
Milletvekili H.İbrahim Özsoyun, deprem afetine uğrayan Dinar,
Kızılören ve Evcilerdeki esnafın vergi borcunun affedilmesine
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Abdüllatif Şenerin
yazılı cevabı (7/1574)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun yazılı
olarak Maliye Bakanı Sayın Abdüllatif Şener tarafından
cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz ederim.
Saygılarımla.
Dr.
H. İbrahim Özsoy
Afyon
1 Ekim 1995 tarihinde deprem afetine uğrayan
Dinar, Kızılören ve Evciler esnafının işyerleri ve
işyerindeki entaazı yerle bir olduğu malumunuzdur. Bu itibarla
esnafın durumu göz önüne alınarak 53 üncü hükümet zamanında
kararname haline getirilip yürürlüğe konamayan bu konu hakkında.
1. Depremzede esnafının vergi borcunun
affedilmesini düşünüyor musunuz?
2. Bu konuda herhangi bir kararname
çalışması yapıyor musunuz?
T.
C.
Maliye
Bakanlığı
Gelirler
Genel Müdürlüğü 22.11.1996
Sayı
:B.07.0.GEL.0.82/8211-9-55675
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : Kanunlar ve Kararlar Dairesi
Başkanlığı Kanunlar Kararlar Müdürlüğünün 8.11.1996
tarih ve 11089 sayılı yazısı.
Tarafımdan cevaplandırılmak üzere Afyon
Milletvekili Sayın Dr. H. İbrahim Özsoy tarafından verilen ilgi
yazı eki 7/1574-4014 sayılı yazılı soru önergesinde
belirtilen sorulara ilişkin cevaplarımız aşağıda
açıklanmıştır.
1. 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 115 inci
maddesinde yer alan hüküm uyarınca tabiî afetlere maruz kalan
mükelleflerin afet tarihine kadar tahakkuk edip ödenmemiş olan ve zarara
uğrayan gelir kaynakları ile ilgili vergi borçları gördükleri
zarar derecesi ile orantılı olarak terkin edilebilmektedir.
Afyon İli Dinar İlçesinde meydana gelen
deprem afetinden zarar gören mükelleflerin, vergi borçlarının terkini
için bağlı oldukları vergi dairesine yapmış
oldukları müracaatların Bakanlığımıza intikali
üzerine, yukarıda belirtilen kanun hükmü gereğince mükelleflerin
vergi borçlarının zarar dereceleri ile orantılı olarak
terkin edilmesi uygun görülmüş, belgeleri tekemmül ettirilerek Afyon
Defterdarlığına gönderilmiştir.
2. Depremde zarar gören mükelleflerin vergi
borçlarının tamamen terkin edilmesi hususu ise kanun
değişikliği ile mümkündür. Bu maksatla
Bakanlığımızca hazırlanan Kanun Tasarısı
Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiş olup, Plan ve Bütçe
Komisyonunun gündeminde bulunmaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
Doç.
Dr. Abdüllatif Şener
Maliye
Bakanı
6. Kütahya Milletvekili Emin Karaanın, Kütahyanın Emet
İlçesinde Asit-borik fabrikasının kurulup
kurulmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Teoman
Rıza Günerinin yazılı cevabı (7/1578)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Devlet
Bakanı Sayın Teoman Rıza Güneri tarafından yazılı
olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz
ederim. 4.11.1996
Emin
Karaa
Kütahya
Ülkemizin en zengin yeraltı kaynaklarından
olan Bor cevherinden Kolemanit minerali Türkiyede sadece Kütahyada Emet ve
Hisarcık sınırları içinde bulunmaktadır.
Bu bölgeden çıkarılan Kolemanit minerali,
birincisi 1970 yılında, ikincisi 1980 yılında
Bandırmada kurulan Asit-Borik fabrikalarında işlenerek
Asit-Borik üretilmektedir.
Emet-Bandırma arası 320 km. olup, bu bölgeden
çıkarılan hammaddeler kamyon ve vagonlarla Bandırmaya
taşınmak suretiyle oradaki Asit-Borik fabrikalarında
işlenmektedir.
Fabrikaların Bandırmada olması, hem hammaddenin
taşıma maliyetini artırırken hem de şehrin
göbeğinde kalmış olan bu fabrikaların atıkları
Bandırma Körfezine, Manyas Gölüne verilerek çevreye önemli ölçüde zarar
vermektedir. Manyastaki millî park içinde yer alan Kuş Cenneti
Asit-Borik fabrikasının zorunlu atıklarından dolayı
kuşlar için adeta bir cehennem olmuştur.
Kütahya İli sınırları içinde
çıkarılan Bor cevherinin Kütahyada Emet İlçesinde kurulacak
olan bir fabrikadan işlenmesi hem taşıma maliyetini önemli
ölçüde azaltacak, hem de Bandırmada yaşanan çevre katliamına
son verecektir.
Son zamanlarda basında, Bandırmada bulunan
Etibanka ait Asit-Borik fabrikasının çevreye verdiği büyük
zarardan dolayı kapatılacağı ve KütahyaEmet İlçesinde
Asit-Borik fabrikası kurulacağı yönünde haberler çıkmaktadır.
Soru 1. Asit-Borik fabrikasının Emette
kurulacağı yönünde basında yer alan haberler doğru mudur?
Soru 2. Bu haberler doğru ise;
hazırlanmış bir proje var mıdır? Bu projeye göre
fabrika ne zaman kurulacaktır?
Soru 3. Bu tesislerde kaç işçinin çalışması
söz konusu olacaktır?
T.
C.
Devlet
Bakanlığı 21.11.1996
Sayı
:B.02.0.016/01280
Konu :Soru Önergeleri.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi :T.B.M.M.
Başkanlığının 8.11.1996 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1578-4028/11167 sayılı yazısı.
Kütahya Milletvekili Sayın Emin Karaanın
şahsıma tevcih ettiği ve Millet Meclisi İçtüzüğünün 99
uncu maddesi gereğince cevaplandırılması istenen, 7/1578
esas no.lu yazılı soru önergeleri ile ilgili bilgiler
hazırlanarak ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
Teoman
Rıza Güneri
Devlet
Bakanı
Kütahya Milletvekili Emin Karaanın
Yazılı Soru Önergesi ve Cevabı (7/1578-4028)
Ülkemizin en zengin yeraltı kaynaklarından
olan Bor cevherinden Kolemanit minerali Türkiyede sadece Kütahyada Emet ve
Hisarcık sınırları içinde bulunmaktadır.
Bu bölgeden çıkarılan Kolemanit minerali,
birincisi 1970 yılında, ikincisi 1980 yılında
Bandırmada kurulan Asit-Borik fabrikalarında işlenerek
Asit-Borik üretilmektedir.
Emet-Bandırma arası 320 km. olup, bu bölgeden
çıkarılan hammaddeler kamyon ve vagonlarla Bandırmaya
taşınmak suretiyle oradaki Asit-Borik fabrikalarında
işlenmektedir.
Fabrikaların Bandırmada olması, hem
hammaddenin taşıma maliyetini artırırken hem de şehrin
göbeğinde kalmış olan bu fabrikaların atıkları
Bandırma körfezine, Manyas Gölüne verilerek çevreye önemli ölçüde zarar
vermektedir. Manyastaki millî park içinde yer alan Kuş Cenneti
Asit-Borik fabrikasının zorunlu atıklarından dolayı
kuşlar için âdeta bir cehennem olmuştur.
Kütahya İli sınırları içinde
çıkarılan Bor cevherinin Kütahyada Emet İlçesinde kurulacak
olan bir fabrikadan işlenmesi hem taşıma maliyetini önemli
ölçüde azaltacak, hem de Bandırmada yaşanan çevre katliamına
son verecektir.
Son zamanlarda basında, Bandırmada bulunan
Etibanka ait Asit-Borik fabrikasının çevreye verdiği büyük
zarardan dolayı kapatılacağı ve Kütahya Emet İlçesinde
Asit-Borik fabrikası kurulacağı yönünde haberler
çıkmaktadır. ifadesi yeralmaktadır.
Borik Asit üretiminde yalnızca kolemanit
değil, sülfürik asit de kullanılmaktadır. Takriben 2 ton cevher
ve 1 ton sülfürik asitten 1 ton borik asit elde edilmektedir. Etibankın
ve bir özel şirketin Bandırmada sülfürik asit tesisi mevcuttur.
Ayrıca borik asitin tamamına
yakını Bandırma Limanından ihraç edilmektedir. Tesisin
Emette kurulması halinde 2 ton cevher yerine 1 ton sülfürik asit Emete
getirilecek ve 1 ton ürün ihraç için Bandırmaya gönderilecektir. Yani
taşımada (tonaj bakımından) Emet ile Bandırma
arasında bir fark yoktur.
Etibank Boraks ve Borik Asit Fabrikalarının
atıkları Manyas Gölüne değil, Ağıldere mevkiindeki
artık barajına verilmektedir. Manyas Gölündeki kirliliğin
nedeni Etibank değil, çevredeki irili ufaklı tesisler, özellikle yem
fabrikaları ve tarımda gübre kullanımıdır.
Ağıldere Barajında toplanan
atıklardaki katı madde çöktürülmekte ve baraj taşkanı
berrak olarak denize verilmektedir. Tabiî ki, her sınaî tesiste
olduğu gibi bazı çevre problemleri söz konusudur ve bunlar üzerinde
durulmaktadır.
Soru 1. Asit-Borik fabrikasının Emette kurulacağı
yönünde basında yer alan haberler doğru mudur?
Cevap :Etibank yeni bir borik asit tesisinin
kurulması konusunu etüd etmekte olup, tesisin alternatif olarak Emette
kurulması yönünde bir fizibilite etüdü hazırlanmaktadır.
Soru 2. Bu haberler doğru ise;
hazırlanmış bir proje var mıdır? Bu projeye göre
fabrika ne zaman kurulacaktır?
Cevap :Eğer yeni bir borik asit tesisinin
kurulmasına karar verilirse, yatırım 1997 yılı
ortalarında başlanacaktır.
Soru 3. Bu tesislerde kaç kişinin
çalışması söz konusu olacaktır?
Cevap :Yılda 100 000 ton Borik Asit üretecek bir
tesiste yan ve yardımcı tesislerle birlikte toplam 180 civarında
vasıflı ve vasıfsız işçi istihdam edilecektir.
7.İstanbul
Milletvekili Bülent Akarcalının, İrandan kaçarak Türkiyeye
sığınan kişilere ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Meral Akşenerin yazılı cevabı (7/1579)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
İçişleri Bakanı Sayın Mehmet Ağar tarafından
yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Bülent
Akarcalı
İstanbul
1. İrandan kaçarak ülkemize
sığınan insanlara mülteci olma hakkının verilmesini
düşünüyor musunuz?
2. Geri gönderildiklerinde bu masum insanları
bekleyen akıbet nedir?
T.
C.
İçişleri
Bakanlığı
Emniyet
Genel Müdürlüğü 22.11.1996
Sayı :B.05.1.EGM.0.12.01.01.255935
Konu :Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi :TBMM Başkanlığının
8.11.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1579-4030/11169 sayılı
yazısı.
İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalı
tarafından TBMMBaşkanlığına sunulan ve tarafımdan
yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru
önergesinin cevabı aşağıya
çıkarılmıştır.
Günümüz uygulamasında 1951 tarihli Mültecilerin
Hukukî Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi ve 1967 tarihli Mültecilerin
Hukukî Statüsü ile ilgili protokol ve 94/6169 sayılı İltica
Yönetmeliği hükümleri gereği ülkemiz; ancak Avrupa ülkelerinden
ülkemize iltica talebiyle gelen yabancıları hiçbir tarih
sınırlaması olmaksızın mülteci olarak kabul
edebilmekte, diğer ülkelerden gelenleri ise ilgili sözleşmelerde bir
hukukî sorumluluğumuz olmamasına rağmen İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi ve Ülkesel Sığınma Bildirisi
ışığı altında ancak üçüncü ülkeye gitmek üzere
Geçici Sığınmacı olarak kabul
edebilmektedir.Dolayısıyla İran, Irak, Afgan vb. gibi ülkelerden
iltica etmek maksadıyla ülkemize gelen şahıslar ancak geçici
sığınmacı olarak ülkemize kabul edilebilmektedir.
Bu nedenle üçüncü ülkeye gitmek üzere ülkemize gelen ve
ülkemizden geçici sığınma talep eden ve bu talepleri kabul
edilmeyen sözkonusu İran uyruklu sığınmacıların
ülkemize mülteci olarak kabul edilmeleri yürürlükteki mevzuat çerçevesinde
mümkün olmamaktadır.
Ancak 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesinde taraf
devletlere herzaman bu çekinceyi kaldırabilme hakkı
tanınmıştır.Türkiye tarafından sözleşme kapsamı
açısından böyle bir genişletme yapılacak ise, bu yetkinin
Bakanlığımız değil Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yetki alanı içinde olması sebebiyle TBMMnin uygun görmesi halinde bu
çekincenin kaldırılması gündeme gelebilecek, böylelikle de
Avrupa dışı bölgelerden gelen ilticacılar da ülkemizde
mülteci olarak kalabilecektir.
Sözkonusu şahısların talepleri
hakkında İçişleri Bakanlığı olarak
Dışişleri Bakanlığının da görüşü
alınarak değerlendirme yapılmaktadır.Genellikle İran
uyruklu yabancıların başvuruları olumlu olarak
cevaplandırılmakta ve BMMYK(Birleşmiş Milletler Mülteciler
Yüksek Komiserliği) kanalıyla üçüncü bir ülkeye
yerleştirilmektedirler.
Bu arada; geçtiğimiz aylarda üçüncü bir ülkeye
gitmek üzere ülkemize gelen ve başvuru talepleri BMMYKce reddedilmesine
rağmen İçişleri Bakanlığı olarak 1.1.1997
tarihine kadar ikamet için verilen ve yaptıkları açlık grevleri
ile basın-yayın organlarında yer alan İranlı
sığınmacılardan oluşan bir grup; ülkemiz
yasalarını çiğneyerek çeşitli eylemlerde bulunmuşlardır.
Adı geçenlerin ülkemizdeki durumlarını
çarpıttıkları, kamuoyunu yanıltmaya yönelik bir
çalışma içerisinde bulunarak İran devleti bakımından
siyasî suçlu durumuna düşmeye ve böylece geçici sığınmacı
statüsü kazanmaya çalıştıkları gözlenmektedir. Sözkonusu
grubun durumları yine de Dışişleri Bakanlığı
ile yapılacak ortak çalışmalar sonucunda ikamet izinlerinin
bitim tarihi olan 1.1.1997 tarihinde tekrar değerlendirilecektir.
Bilgilerinize arz ederim.
Dr.
Meral Akşener
İçişleri
Bakanı
8.Niğde
Milletvekili Akın Gönenin, Niğde Polis Okuluna ilişkin sorusu
ve İçişleri Bakanı Meral Akşenerin yazılı
cevabı (7/1582)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Niğde Polis Okulu ile ilgili
aşağıdaki sorularımın Sayınİçişleri
Bakanı tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını
arz ederim.
Saygılarımla. 4.11.1996
Akın
Gönen
Niğde
1. Halen yapımı hızla devam etmekte olan
Niğde Polis Okulu, 1997 yılı içerisinde faaliyete geçirilecek
midir?
2. Yeni çıkan Trafik Yasası
doğrultusunda ve hizmet gerekleri çerçevesinde açılacak okulun,
özellikle İç Anadolu ile Doğu Anadolu Bölgesi illerinin
ihtiyacını karşılamak üzere Trafik Polis Okulu olarak
hizmete açılmasını düşünür müsünüz?
T.
C.
İçişleri
Bakanlığı
Emniyet
Genel Müdürlüğü 22.11.1996
Sayı
:B.05.1.EGM.0.12.01.01-255934
Konu :Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi :TBMM Başkanlığının
8.11.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4141-1172-7/1582-4030/11169
sayılı yazısı.
Niğde Milletvekili Akın Gönen tarafından
TBMM Başkanlığına sunulan ve tarafımdan
yazılı olarak cevaplandırılması istenilen soru
önergesinin cevabı aşağıya
çıkarılmıştır.
Halen yapımı devam etmekte olan Niğde
Polis Okuluna, yeterli ödenek verildiği takdirde inşaatı 1998
yılında bitirilmesi düşünülmektedir.
Sözkonusu okulun Trafik Polis Okulu olarak hizmete
açılması hususunda hali hazırda herhangi bir planlamamız
bulunmamaktadır.
Bilgilerinize arz ederim.
Dr.
Meral Akşener
İçişleri
Bakanı
9.Malatya
Milletvekili Ayhan Fıratın, enerji sektöründe yapılacak
yatırımlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Lütfü Esengünün yazılı cevabı (7/1585)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıda belirttiğim konulardaki
suallerimin Sayın Başbakan tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasına müsaadelerinizi arz ederim.
Saygılarımla. 10.11.1996
Ayhan
Fırat
Malatya
Yüce Mecliste okuduğunuz 53. Hükümet
programında 2000 yılında ülkemizde üretilecek enerji
miktarının 140 milyar KWh olacağını belirtiğiniz
malumlarınızdır.
Buna göre,
1. Bu yıldan başlamak kaydiyle 2000 yılına
kadar hangi yeni santraller veya üniteler devreye girecek ve ne miktarda üretim
yapılacaktır?
2. Herhangi bir nükleer santralin devreye
sokulması düşünülmekte midir?
3. Enerji sektörü için 7. beş yıllık
süre içerisinde ne miktarda bir yatırım düşünülmektedir?
T.
C.
Devlet
Bakanlığı 22.11.1996
Sayı
:B.02.0.0010/01101
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi :a) TBMM
Başkanlığının 7.11.1996 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-4108-11364 sayılı yazısı.
b) Başbakanlık Kan. ve Kar. Gen. Müd.nün 13.11.1996
tarih ve B.02.0.KKG/106-285-1, 286-11/4513 sayılı yazısı.
Malatya Milletvekili Ayhan Fıratın; dönemin
Başbakanına tevcih ettiği, Enerji Sektörüne yapılacak
yatırımlara ilişikin, 6/19-784 Esas ve Evrak Kayıt No.lu ve
7/1585 Esas No.lu yazılı soru önergesi cevabı ekte
sunulmuştur.
Bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.
Lütfü
Esengün
Devlet
Bakanı
Malatya Milletvekili Sayın Ayhan
Fıratın Sözlü Soru Önergesi ve Cevabı (6/19-784)
Yüce Mecliste okuduğunuz 53. Hükümet
programında 2000 yılında ülkemizde üretilecek enerji
miktarının 140 milyar KWh olacağını belirttiğiniz
malumlarınızdır.
Buna göre,
Soru 1. Bu yıldan başlamak kaydıyla 2000
yılına kadar hangi yeni santraller veya üniteler devreye girecek ve
ne miktarda üretim yapılacaktır?
Cevap 1. 1995 yılı sonu itibariyle Türkiye
toplam kurulu gücü, termik 11 089 MW, hidrolik 9 862 MW olmak üzere 20 951 MWa
ulaşmıştır.Ortalama enerji üretim kapasitesi ise 68,9
milyar Kwh termik, 36,1 milyar Kwh hidrolik olmak üzere 105 milyar Kwh
olmuştur.
1996-2000 yılları arasında devreye
alınması öngörülen termik ve hidrolik kapasite toplamı ile
ulaşılacak Türkiye toplam üretim kapasitesi aşağıda
verilmiştir.
Türkiye
Toplam
Devreye
Alınacak Üretim
Kapasitesi
İlave
Kapasitesi (MW) (Milyon
Kwh)
Yıllar Termik Hidrolik Toplam
1996 416 75 491 108
669
1997 392 397 789 112
887
1998 857 350 1 207 120
987
1999 3 241 951 4 192 146
958
2000 922 626 1 528 155
157
Bu dönemde, devreye alınacak ilave kapasiteyi
oluşturan ve kamu ve özel kesim tarafından inşaası sürdürülen
termik ve hidrolik santrallar ile otoprodüktör tesislerine ait liste ekte
verilmektedir.
Soru 2. Herhangi bir nükleer santralın devreye
sokulması düşünülmekte midir?
Cevap 2. Bilindiği üzere, tüm dünyada olduğu
gibi, ülkemizde de artan nüfus, sanayileşme ve refah düzeyinin yükselmesi
nedenleriyle, hızla artan elektrik enerjisi talebini güvenli, yeterli,
çevre faktörü de göz önünde tutularak ekonomik koşullarda
karşılanması ana hedeflerimizden birisidir. Bu çerçevede; gerek
sistemin güvenilirliğini sağlamak için kaynak açısından
çeşitlendirilmeye gidilmesi, gerekse kömür ve hidrolik
dışındaki kaynaklarımızın
kısıtlılığı ile dış kaynaklara
bağımlılığın en aza indirilmesi, ülkemizde
ortalama %8-10 oranında artmakta olan elektrik enerjisi talebinin
karşılanmasında, alternatif çözümlerden biri olan nükleer
santralların kurulmasını kaçınılmaz
kılmaktadır.
Değişen koşullara
ve değişik alternatif senaryolar halinde yapılan planlama
çalışmaları sonuçlarına göre, nükleer santrallara 2000li
yıllarda ihtiyaç duyulmakta olup, sistemin 2005 yılından
itibaren yoğunlaşarak 2 ile 5 arasında değişen
sayılarda nükleer santrallara ihtiyaç göstereceği
anlaşılmaktadır.
TEAŞ tarafından yapılan ülkemiz uzun
dönem elektrik enerjisi planlama çalışmalarına göre 2005 ve 2008
yılında işletmeye girecek şekilde her biri 1 000 MW gücünde
iki nükleer santralın yapılması programlanmış
bulunmaktadır.
Akkuyuda kurulması planlanan ilk nükleer santral
projesinin ihale hazırlık çalışmaları istenildiği
an kısa sürede ihaleye çıkılacak duruma getirilmiştir.
Soru 3. Enerji sektörü için 7 nci beş
yıllık süre içerisinde ne miktarda bir yatırım
düşünülmektedir?
Cevap 3. VII. Beş Yıllık Kalkınma
Planında, enerji sektörü için, 1994 yılı fiyatları ile,
331,5 trilyon TL.sı kamu, 230 trilyon TL.sı özel sektör
tarafından olmak üzere, toplam 561,5 trilyon TL.lik yatırım
yapılması öngörülmektedir. Bu miktar 7 nci plan döneminde yılda
yaklaşık 3,8 milyar $lık yatırıma tekabül etmektedir.
İnşaatı Sürdürülen ve 1996-2000
Yılları Arasında Devreye Alınmaları Planlanan Kamu
Santralları ile İleri Aşamalara Gelmiş YİDve
Otoprodüktör Tesislerin Kurulu Güç ve Üretim Durumları
Kurulu
Güç Üretim
Kapasitesi
Termik Hidrolik Toplam Termik Hidrolik Toplam
(MW) (MW) (MW) (GWh) (GWh) (GWh)
1995
Yılı Sonu İtibariyle 11
089 9 862 20 951 69 154 36 101 105
255
1996
yılında devreye girenler toplamı 416 75 491 3 075 340 3 414
Adıgüzel
1,2 (DSİ) 62 62 280 280
Gebze
Dilovası (YİD) 253 253 1 976 1
976
Berdan
(YİD) 10 10 47 47
Bereket (Otopr.) 3 3 13 13
Otoprodüktörler
(13 adet) 163 163 1 099 1
099
1996
Yılı Sonu 11
505 9 937 21 442 72 229 36 441 108
889
1997
Yılında Devreye Girenler Toplamı 392 397 789 3 099 1
119 4 218
Çatalan 1,2,3,
(DSİ) 168 168 596 596
Kralkızı
1,2 (DSİ) 94
94 146 146
Kuzgun 1
(DSİ) 7 7 12 12
Dicle 1
(DSİ) 55 55 149 149
Yenice 1,2,3
(DSİ) 38 38 122 122
Lamas-Gökler
(YİD) 2 2 9 9
Sütçüler
(YİD) 2 2 12 12
Karçal
(YİD) 1 1 7 7
Hazar I-II
(YİD) 30 30 60 60
Otoprodüktörler
(17 adet) 392 392 3 099 3
099
Petrokimya
Holding (Otopr.) 1 1 6 6
1997
Yılı Sonu 11
897 10 334 22 231 75 328 37 559 112
887
1998
Yılında Devreye Girenler Toplamı 857 350 1
207 7 025 1 075 8 100
Çayırhan 3
(TEAŞ) 160 160 960 960
Kurulu
Güç Üretim
Kapasitesi
Termik Hidrolik Toplam Termik Hidrolik Toplam
(MW) (MW) (MW) (GWh) (GWh) (GWh)
Suat Uğurlu
(TEAŞ) 24 24 78 78
Kuzgun 2,3,4
(DSİ) 16 16 24 24
Dicle 2
(DSİ) 55 55 149 149
Beyköy 2,3
(DSİ) 10 10 58 58
Çamlıgöze
1,2 (DSİ) 32 32 102 102
Özlüce Peri 1,2
(DSİ) 170 170 413 413
Esenyurt
Doğalgaz (YİD) 180 180 1 400 1
400
Adana Çöp
(YİD) 45 45 302 302
Mansurlar
(YİD) 13 13 48 48
Otoprodüktörler
(17 adet) 472 472 4 363 4
363
Bereket Dalaman
(Otopr.) 31 31 203 203
1998
Yılı Sonu 12
754 10 684 23 438 82 353 38 634 120
987
1999
Yılında Devreye Girenler Toplamı 3
241 951 4 192 23 110 2 861 25
971
Çayırhan, 4
(TEAŞ) 160 160 960 960
Bursa
Doğalgaz 1,2 (TEAŞ) 1
400 1 400 9 800 9
800
Batman 1-4
(DSİ) 198 198 483 483
Kürtün 1,2
(DSİ) 85 85 198 198
Manyas
(DSİ) 20 20 64 64
Beyköy 3
(DSİ) 5 5 29 29
Mercan 1-3 (P.
Munzur) (DSİ) 19 19 78 78
Urfa Tüneli 1,2
(DSİ) 50 50 124 124
Klavuzlu 1-2
(DSİ) 27 27 50 50
Marmara
Ereğ. Enron (YİD) 478 478 3 600 3
600
Marmara
Ereğ. Unit (YİD) 478 478 3 600 3
600
Total LPG
(Aliağa)(YİD) 700 700 5 000 5
000
Germencik
Jeotermal (YİD) 25 25 150 150
Ahiköy I-II
(YİD) 4 4 18 18
Gaziler
(YİD) 9 9 43 43
Gönen 1-2
(YİD) 11 11 47 47
Tohma-Medik
(YİD) 13 13 59 59
Berke 1-2
(ÇEAŞ) 510 510 1
668 1 668
1999
Yılı Sonu 15
995 11 835 27 829 105 483 41 495 146
958
2000
Yılında Devreye Girenler Toplamı 922 626 1
548 5 870 2 329 8 199
Kangal 3
(TEAŞ) 157 157 1 000 1
000
Kurulu
Güç Üretim
Kapasitesi
Termik Hidrolik Toplam Termik Hidrolik Toplam
(MW) (MW) (MW) (GWh) (GWh) (GWh)
Fuel-Oil
Santralı 1 (TEAŞ) 340 340 2 210 2
210
Klavuzlu 3-4
(DSİ) 27 27 50 50
Dalaman Akköprü
(DSİ) 115 115 343 343
Cindere
(DSİ) 29 29 88 88
Çine (DSİ) 40 40 118 118
Karkamış
(DSİ) 189 189 652 652
Uzunçayır
1-3 (DSİ) 74 74 317 317
Konya-Ilgın
(YİD) 425 425 2 660 2
660
Çamlıca
(YİD) 84 84 429 429
Fethiye
(YİD) 17 17 90 90
Suçatı
(YİD) 7 7 28 28
Lamas
III-IV(YİD) 41 41 198 198
Dinar (YİD) 3 3 16 16
2000
Yılı Sonu 16
917 12 260 29177 111 333 43 824 155
157
10. Hatay
Milletvekili Atila Savın, Ankarada Atatürk Kültür Merkezi alanı
içinde bulunan yapı ve yerlerin kullanımına ilişkin sorusu
ve Kültür Bakanı İsmail Kahramanın yazılı cevabı
(7/1591)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Ankarada Atatürk Kültür Merkezi alanı içinde
bulunan Türk kültürünü ve sanatını tanıtma amacıyla
yapı ve yerler yapılmasına özgülenen alanda bulunan bazı
bölümlerin kullanımı ile ilgili aşağıdaki
sorularıma Kültür Bakanınca yazılı cevap verilmesinin
sağlanmasını takdirlerinize sunarım.
Saygılarımla.
Atila
Sav
Hatay
Sorular :
2430 sayılı Yasa ile değişik 2302
sayılı Kanunla kurulan ve Kültür Bakanlığının
istemi ile Hazine adına tescil edilen Atatürk Kültür Merkezi alanı
içinde bulunan yerlerden bir bölümü daha önce
Bakanlığınızca Türk kültürünü ve sanatını
tanıtmayı ve yaymayı amaç
edinen bazı kuruluşlara tahsis edilmiş ve
kullanılmalarına olanak sağlanmıştır.
Aralarında Edebiyatçılar Derneği,
Karikatüristler Derneği, Sanat Kurumu, Dil Derneği, Kültür
İletişim Vakfı, Çağdaş Gazeteciler Derneği,
Arkeologlar Derneği gibi kamu yararına çalışan
kuruluşlar da bulunan bu kurumların boşaltılması için
Bakanlığınızca Ekim ayında girişimde
bulunulduğu öğrenilmiştir.
Çoklukla kıt ve sınırlı olanaklarla
çalışan ve Bakanlığınızın amaçlarına
uygun olarak kültür ve sanatımıza çok önemli katkı ve
hizmetlerde bulunan bu kuruluşların kendilerine verilen yerleri
boşaltmaları halinde çalışmalarını durdurmak
zorunda kalabilecekleri veya hiç değilse bu hizmetlerin bir süre
aksayacağı belli olmaktadır. Bu nedenlerle anılan
kuruluşların boşaltılmaları işlemlerinden
vazgeçilmesi ya da bir süre için durdurulması ve
çalışmalarını bu yerlerde sürdürmelerine olanak
tanınması düşünülemez mi?
Kültür Bakanlığının kuruluş
amaçları ve çalışma ilkeleri doğrultusunda
çalışan bu demokratik kitle örgütlerine
Bakanlığınızca bütçe olanakları içinde destek
sağlanması düşünülmekte midir?
T.
C.
Kültür
Bakanlığı
Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı 25.11.1996
Sayı :B.16.0.APK.0.12.00.01.940-506
Konu :Yazılı Soru Önergesi.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi :T.B.M.M.
Başkanlığının 14 Kasım 1996 tarih ve Kan. Kar.
Müd. 7/1591-4042/11206 sayılı yazısı.
Hatay Milletvekili Sayın Atila Savın
Ankarada Atatürk Kültür Merkezi alanı içinde bulunan yapı ve
yerlerin kullanımına ilişkin yazılı soru önergesinin
cevabı ekte sunulmuştur.
Bilgilerinize arz ederim.
İsmail
Kahraman
Kültür
Bakanı
2302 sayılı Yasa ile
Bakanlığımıza tahsis edilen Atatürk Kültür Merkezi Alanı
ve alanda bulunan mekanların Bakanlığımızca Kamu Kurum
ve Kuruluşlarına bedelsiz olarak devredilebileceği,
Bakanlığımız ile Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının bu tesis ve alanları kanunun amacına
aykırı olmamak şartı ile kullanılabileceğinin
yasa ile hükme bağlanmasına rağmen,
Bakanlığımız Teftiş Kurulu
Başkanlığınca yapılan inceleme sonucunda ekte listesi
verilen Kamu Kurumu ve Kuruluşu niteliği taşımayan
kuruluşlara kanunun amacına aykırı, yetki ve usul
bakımından da uygun olmayan bir biçimde tahsis yapıldığının
belirlenmesi üzerine, yapılan tahsis işlemleri iptal edilmiştir.
Bakanlığımız Teftiş Kurulu
Başkanlığının 11 Ekim 1996 tarih ve 543-511
sayılı raporu uyarınca 2302 sayılı Yasa gereği bu
kuruluşların kullanımında olan mekanların tahliyesini
teminen uygulama yapılmıştır.
Ek
:2
Atatürk Kültür Merkezi Alanındaki binalardan Bakan
Onayı ile 2302 sayılı Yasa uyarınca tahliye edilmeleri
gereken Dernek ve Vakıfların Listesi
1. Kültürel
İletişim Vakfı,
2.
Birleşmiş Ressamlar ve Heyteltraşlar Derneği,
3. Ankara
Kadın Ressamlar Derneği (Teslim alındı)
4. Suluboya
Sanatçılar Grubu,
5. Ankara
Ressamlar Derneği,
6.
Karikatürcüler Derneği,
7. Plastik
Sanatlar Derneği,
8. Dil
Derneği,
9.
Edebiyatçılar Derneği,
10. Çağdaş Gazeteciler Derneği,
11. Türk Kadınlar Birliği,
12. İçel Kültür ve Dayanışma
Derneği,
13. Atatürkçü Düşünce Derneği,
14. Ankara Sanat Kurumu Derneği,
15. Arkeoloji ve Arkeologlar Derneği,
16. Çağdaş Kadın ve Gençlik Vakfı,
17. Türkiye Güzel Sanatları Geliştirme
Vakfı,
18. Türk Şehitlikleri ve Anıtları
Vakfı,
19. Kültür Emekçileri Sendikası,
20. Nükleer Tehlikeye Karşı Barış
ve Çevre için Sağlıkçılar Derneği,
21. Anadolu Sanat Tarihçileri Derneği (Teslim
alındı)
22. Güzel Sanatlar Akademisi Mezunları
Derneği.
11.
Tekirdağ Milletvekili Fevzi Aytekinin, Tekirdağ Gümrük Muhafaza
Müdürlüğündeki mesai ve yolluk uygulamasına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Ayfer Yılmazın yazılı cevabı
(7/1603)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Tekirdağ Gümrük Muhafaza Müdürlüğündeki
gelişmelerle ilgili sorularımın Devlet Bakanı Sayın
Ayfer Yılmazın yazılı olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 5.11.1996
Fevzi
Aytekin
Tekirdağ
1. Mesai ve yolluklar alınıyor mu?
2. Bu yolluklar ne şekilde
dağıtılıyor?
3. 1996 Ağustos ayına kadar eşit olarak
dağıtılan mesai ve yolluk paraları o tarihten sonra
nasıl dağıtılmaya başlandı?
T.
C.
Başbakanlık
Gümrük
Müsteşarlığı
(Gümrükler
Muhafaza Genel Müdürlüğü) 26.11.1996
Sayı
:B.02.1.GÜM.0.07.00.04(96)/7152
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı
Genel
Sekreterliğine
İlgi :14 Kasım 1996 gün ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1603-4072/11260 sayılı yazı.
İlgide tarih ve sayısı kayıtlı
yazısıyla, Tekirdağ Milletvekili Sayın Fevzi Aytekinin
yazılı soru önergesiyle Edirne Gümrükleri Muhafaza Başmüdürlüğü
bağlantısı Tekirdağ Gümrük Muhafaza Müdürlüğünde fazla
mesai ve yolluk alınıp alınamadığı,
alınıyorsa usulü, dağıtım şekli ve
esaslarına dair uygulama hakkında bilgi istenmiştir.
Konuyla ilgili olarak, Tüm Taşra
Teşkilatında olduğu gibi sözkonusu birimde de 6245
sayılı Harcırah Kanunu gereğince belediye hudutları
dışındaki çalışma alanlarına yapılan
görevlendirmelerde yolluk, mesai saatleri ve tatil günleri
çalışmalarından dolayı da fazla mesai ücreti ödenmektedir.
Bu yere münhasır olmak üzere belediye hudutları
dışındaki Marmara Ereğlisinde hizmete açılan
Botaş ve Martaş iskelelerinde gemi kontrolü denetim ve inceleme
amacıyla yapılan görevlendirmelerde Gümrük Muhafaza
Sınıfı Amir ve Memurlarına (Muamele Sınıf
Personeli Hariç) 6245 sayılı Kanun gereğince (yolluk giderleri
ve yevmiye) her göreve münhasır olmak üzere adlarına düzenlenen
tahakkukla yasal usul ve esaslar çerçevesinde hakedişleri kadar ödeme
yapılmaktadır.
Sözkonusu yolluk ödemeleri bütçe kanunlarıyla
yapılan yevmiye artışları görev süreleri ve
ulaşım araçlarındaki değişmeler nedeniyle her ödemeye
münhasır miktarlar değişebilmektedir.
Ayrıca, 24 saat faaliyet gösteren gümrük kara
hudut kapılarında deniz ve hava limanlarında görev yapan teşkilat personeline mesai
saatleri dışında ve tatil günlerindeki hizmetlerinden
dolayı Gümrük Kanununun 164 ve 165
inci maddeleri gereğince tahsil edilen ve her yıl
müsteşarlıkça belirlenen fazla mesai saat ücretleriyle mesaiye
kalış saatleri de belirtilmek suretiyle aylık çalışma
karşılığı fazla mesai ödemeleri
yapılmaktadır.
Yeni görev yerlerinin ihdası, ücret ödemelerindeki
artış veya azalmada etkili olmaktadır.Ağustos/1996
ayında hizmete başlayan Martaşda görevlendirmeler
dolayısıyla mesai ödemelerinde farklılıklar
olmuştur.Ancak ödemeler hakediş karşılığı
yasal usül ve esaslar çerçevesinde personelin imzaları mukabilinde
yapılmaktadır.
Diğer taraftan, Gümrük Kanununun 164 ve 165 inci
maddelerine istinaden yapılan fazla mesai ödemesi dışında,
Gümrük Muhafaza Sınıfına yapılan yolluk ödemelerinin Büro
Hizmetlerini yürüten Muamele Sınıfı personeline
yapılmaması iki sınıf arasında ücret
farklılığı meydana getirmektedir.
Bilgilerine arz ederim.
Ayfer
Yılmaz
Devlet
Bakanı
12.
İstanbul Milletvekili Bülent Akarcalının, avukatların
terlikle cezaevlerine girmeleri konusundaki karara ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Şevket Kazanın yazılı cevabı
(7/1624)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Adalet
Bakanı Sayın Şevket Kazan tarafından yazılı
olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Bülent
Akarcalı
İstanbul
1. Avukatların cezaevlerine terlik giydikten sonra
alınmaları kararını kim vermiştir?
2. Bu kararın gerekçesi nedir?
3. Adalet Bakanlığına girişte de
aynı uygulama düşünülmekte midir?
T.
C.
Adalet
Bakanlığı 22.11.1996
Bakan
:1647
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi :Kanunlar ve Kararlar Dairesi
Başkanlığı ifadeli, 14.11.1996 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02 - 7/1624-4132/11370 sayılı yazınız.
İlgi yazı ekinde alınan ve
yazılı olarak cevaplandırılması istenen İstanbul
Milletvekili Bülent Akarcalının 7/1624 Esas No.lu soru önergesi,
muhtevası itibariyle ciddiyetten uzak bulunmakla
cevaplandırılmaya gerek görülmediğinden ilişikte iade
edilmiştir.
Bilgilerinize arz ederim.
Şevket
Kazan
Adalet
Bakanı
TUTANAĞIN SONU