DÖNEM : 20 CİLT : 14 YASAMA YILI : 2
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
24 üncü Birleşim
28 . 11 . 1996 Perşembe
İ Ç İ N D E K
İ L E R
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. – GELEN KÂĞITLAR
III. – BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Malatya Milletvekili Ayhan Fırat’ın, SSKGenel
Müdürlüğünün açtığı memur sınavına ilişkin
gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in cevabı
2. – Aydın Milletvekili Sema Pişkinsüt’ün, Emekli
Sandığının sorunlarına ilişkin
gündemdışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in cevabı
3. – Mardin Milletvekili Mahmut Duyan’ın, Güneydoğu
Anadolu’nun devletle olan sosyal ilişkileri konusuna ilişkin
gündemdışı konuşması
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – İstanbul Milletvekili Hayri Kozakçıoğlu’nun, (10/67)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi (4/110)
2. – On ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin; Mardin
İlinden kaldırılmasına, dokuz ilde dört ay süre ile uzatılmasına
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/585)
C)
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 33
arkadaşının, Başbakanlık Örtülü Ödeneğinin
amacının dışında kullanıldığı iddialarını
araştırarak varsa usulsüzlük ve yolsuzlukları tespit etmek
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/133)
IV. – SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. – Hatay Milletvekili Nihat Matkap’ın, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in partilerine
sataştığı iddiasıyla konuşması
2. – İçel Milletvekili Oya Araslı’nın, Denizli
Milletvekili Ramazan Yenidede’nin, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
V. – ÖNERİLER
A)
DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1. – Gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına ve
çalışma süresine ilişkin Danışma Kurulu Önerisi
VI. – KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1. – 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa
Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S.
Sayısı : 23) (Dağıtma tarihi : 12.6.1996)
2. – Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri ile Bunların
Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına
Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/539)
(S. Sayısı : 144) (Dağıtma tarihi : 18.11.1996)
3. – Özürlüler İdaresi Başkanlığı
Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/438) (S. Sayısı : 101)
(Dağıtma tarihi : 17.10.1996)
4. – Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/217) (S.
Sayısı : 132) (Dağıtma tarihi : 14.11.1996)
5. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası
Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Arasında
Uluslararası Federasyonun ve Onun Türkiye Cumhuriyetindeki
Temsilciliğinin Statüsüne İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/344) (S. Sayısı :
110) (Dağıtma tarihi : 1.11.1996)
VII. – SORULAR VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Artvin Milletvekili Süleyman Hatinoğlu’nun, Artvin-Şavşat-Meydancık
Beldesinde çürümeye terkedildiği iddia edilen orman ürünlerine
ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Halit Dağlı’nın
yazılı cevabı (7/1512)
2. – Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan’ın, Armutalan
Belediye sınırları içindeki orman alanının tahsis edildiği
derneğe ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Halit
Dağlı’nın yazılı cevabı (7/1523)
3. – Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun,
Erzincan İli Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Vakfı tarafından okul ve yurtlara yapılan yardımlara
ilişkin Devlet Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı ve Devlet
Bakanı vekili Ahmet Cemil Tunç’un yazılı cevabı (7/1533)
4. – Bursa Milletvekili Yüksel Aksu’nun;
– Et ithalatına,
– Tütün ithalatına,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Musa Demirci’nin yazılı cevabı (7/1534, 1535)
5. – Amasya Milletvekili Aslan Ali Hatipoğlu’nun, Amasya ve
Çorum’daki afet konutlarına ilişkin sorusu ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Cevat Ayhan’ın
yazılı cevabı (7/1559)
I. – GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.
İzmir Milletvekili Hasan Denizkurdu, Avrupa Parlamentosu ile
Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında kurulan Karma Parlamento
Komisyonunun 19 - 20 Kasım 1996 tarihlerinde Brüksel’de yapmış
olduğu toplantı konusunda bilgi vermek üzere bir gündemdışı
konuşma yaptı.
Bolu Milletvekili Abbas İnceayan’ın, Bolu Abant İzzet
Baysal Üniversitesi Tıp ve Mühendislik Fakültelerinin kurulması;
Kırıkkale Milletvekili Mikail Korkmaz’ın üniversite
ikinci basamak sınavının, Kırıkkale ve bazı
illerde yapılmasından vazgeçilmesi;
Konularına ilişkin gündemdışı
konuşmalarına Millî Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam cevap
verdi.
(10/89, 126, 110, 124, 125) Meclis Araştırma Komisyonu Geçici
Başkanlığının, Komisyonun, başkan,
başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi Genel
Kurulun bilgisine sunuldu.
27.11.1996 tarihli Gelen Kâğıtlarda yayımlanan ve
bastırılıp dağıtılan, Sosyal Güvenlik ve Sosyal
Sigortalar Kurumu ile ilgili sorunların araştırılarak
alınması gereken tedbirlerin tespiti konusundaki (10/1, 14) esas
numaralı Meclis Araştırma Komisyonunun 112 sıra
sayılı raporunun gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler”
kısmında yer almasına, rapor üzerindeki görüşmelerin, Genel
Kurulun 3.12.1996 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ve
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul
edildi.
Doğru Yol Partisi Grubuna ait olup açık bulunan;
Anayasa Komisyonu üyeliğine Manisa Milletvekili Yahya Uslu;
Adalet Komisyonu üyeliğine Erzurum Milletvekili İsmail Köse;
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğine
Ağrı Milletvekili Cemil Erhan;
Millî Savunma Komisyonu üyeliğine Kırşehir Milletvekili
Ömer Demir;
Gruplarınca aday gösterilerek seçildiler.
Gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçilerek;
Amasya Milletvekili Cemalettin Lafçı’nın;
1 inci sırasında bulunan (6/41),
8 inci sırasında bulunan (6/57),
2 nci sırasında bulunan, Ankara Milletvekili Ersönmez
Yarbay’ın (6/44),
Diyarbakır Milletvekili Yakup Hatipoğlu’nun;
3 üncü sırasında bulunan (6/47),
5 inci sırasında bulunan (6/49),
4 üncü sırasında bulunan, Erzincan Milletvekili Mustafa Kul’un
(6/48),
7 nci sırasında bulunan, İzmir Milletvekili Metin Öney’in
(6/56),
9 uncu sırasında bulunan, Ağrı Milletvekili Celal
Esin’in (6/113),
10 uncu sırasında bulunan, Eskişehir Milletvekili Mustafa
Balcılar’ın (6/114),
11 inci sırasında bulunan, Adana Milletvekili Sıtkı
Cengil’in (6/115),
Esas numaralı sözlü sorularının, üç birleşim
içerisinde cevaplandırılmadıklarından yazılı
soruya çevrildikleri ve gündemden çıkarıldıkları
bildirildi;
6 ncı sırasında bulunan, Şanlıurfa Milletvekili
Abdülkadir Öncel, (6/50) esas numaralı sözlü sorusuna yazılı
cevap aldığı bildirildiğinden, sorusunun geri
verildiği açıklandı;
12 nci sırasında bulunan, Ordu Milletvekili Hüseyin Olgun
Akın’ın (6/118),
13 üncü sırasında bulunan, Kütahya Milletvekili İsmail
Karakuyu’nun (6/119),
14 üncü sırasında bulunan, Çankırı Milletvekili
Ahmet Uyanık’ın (6/120),
Ağrı Milletvekili M. Sıddık Altay’ın;
15 inci sırasında bulunan (6/121),
16 ncı sırasında bulunan (6/122),
17 nci sırasında bulunan (6/123),
19 uncu sırasında bulunan (6/125),
20 nci sırasında bulunan (6/126),
21 nci sırasında bulunan (6/127),
33 üncü sırasında bulunan (6/144),
18 inci sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Bahattin
Yücel’in (6/124),
23 üncü sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Meral
Akşener’in (6/131),
Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol’un;
24 üncü sırasında bulunan (6/132),
25 inci sırasında bulunan (6/133),
Sinop Milletvekili Kadir Bozkurt’un;
26 ncı sırasında bulunan (6/135),
27 nci sırasında bulunan (6/136),
30 uncu sırasında bulunan, Konya Milletvekili Nezir
Büyükcengiz’in (6/139),
32 nci sırasında bulunan, Şanlıurfa Milletvekili
Abdülkadir Öncel’in (6/141),
Esas numaralı sözlü soruları, ilgili Bakanlar Genel Kurulda
hazır bulunmadıklarından ertelendi;
22 nci sırasında bulunan, Adana Milletvekili Tuncay
Karaytuğ’un, İstanbul Atatürk Hava Limanı dış hatlar
terminali ihalesindeki yolsuzluk iddiasına ilişkin sözlü sorusuna
(6/130),
28 inci sırasında bulunan, Sinop Milletvekili Kadir
Bozkrut’un, Sinop’a bağlı bazı ilçelerin yol yapım
çalışmalarında ve köy konakları için ayrılan ödenek
miktarlarına ilişkin sözlü sorusuna (6/137),
29 uncu sırasında bulunan, Sinop Milletvekili Kadir
Bozkurt’un, Sinop’a bağlı Durağan ve Dikmen ilçelerinde
yaşayan bazı kimselerin çocuklarını Bafra’da kurulmuş
çocuk pazarında sattıkları iddiasına ilişkin sözlü
sorusuna (6/138),
31 inci sırasında bulunan, Şanlıurfa Milletvekili
Abdülkadir Öncel’in, memurlara ödenen lojman tazminatlarının
artırılmasına ilişkin sözlü sorusuna (6/140),
34 üncü sırasında bulunan, Ağrı Milletvekili M.
Sıddık Altay’ın, yurt dışına işçi
gönderilmesinde Ağrı’lı işsizlere öncelik verilmesinin
düşünülüp düşünülmediğine ilişkin sözlü sorusuna (6/145),
Devlet Bakanı Lütfü Esengün cevap verdi.
Eskişehir Milletvekili Mustafa Balcılar, üç birleşim
içinde cevaplandırılmayan ve yazılı soruya çevrilip
gündemden çıkarılan sözlü sorusuyla ilgili bir konuşma
yaptı.
Gündemin “Kanun Tasarısı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının :
1 inci sırasında bulunan (1/215) (S. Sayısı : 23)
Kanun Hükmünde Kararnameye ilişkin kanun tasarısı, komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi;
4 üncü sırasında bulunan, Memurlar, Diğer Kamu
Görevlileri ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında
Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının
(1/539) (S. Sayısı : 144) görüşmelerine devam edilerek 4 üncü
maddesine kadar kabul edildi.
28 Kasım 1996 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere
birleşime 19.45’te son verildi.
Kamer Genç
Başkanvekili
Ünal Yaşar Mustafa Baş
Gaziantep İstanbul
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II. – GELEN
KÂĞITLAR
28 . 11 .
1996 PERŞEMBE
Rapor
1. – 4139 Sayılı 1996 Malî Yılı Bütçe Kanunu ile
Bağlı (A) İşaretli Cetvelde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/540) (S. Sayısı : 152) (Dağıtma tarihi :
28.11.1996) (GÜNDEME)
Meclis
Araştırması Önergesi
1. – İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya ve 33
arkadaşının, Başbakanlık Örtülü Ödeneğinin
amacının dışında kullanıldığı
iddialarını araştırarak varsa usulsüzlük ve
yolsuzlukları tespit etmek amacıyla Anayasanın 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/133)
(Başkanlığa geliş tarihi : 27.11.1996)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma
Saati : 15.00
28 Kasım
1996 Perşembe
BAŞKAN :
Başkanvekili Kamer GENÇ
KÂTİP
ÜYELER : Ünal YAŞAR (Gaziantep), Mustafa BAŞ (İstanbul)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24 üncü Birleşimini
açıyorum.
Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayımız
vardır; çalışmalarımıza başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, gündemdışı söz istekleri
vardır; üç arkadaşımıza gündemdışı söz
verdim.
III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. – Malatya Milletvekili Ayhan
Fırat’ın, SSKGenel Müdürlüğünün açtığı memur
sınavına ilişkin gündemdışı konuşması
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in cevabı
BAŞKAN – Birinci gündemdışı sözü, Malatya
Milletvekili Sayın Ayhan Fırat'a veriyorum.
Sayın Fırat, SSK Genel Müdürlüğünün açtığı
memur sınavı hakkında gündemdışı söz
istemiştir.
Buyurun Sayın Fırat.
Süreniz 5 dakikadır.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin sayın
üyeleri; konuşmama başlarken, hepinize saygılar sunuyorum.
Ben, bugün, üç dört haftadır kamuoyunun gündeminde bulunan ve 100
bine yakın gencimizi ilgilendiren bir hatalı uygulamayı
huzurunuza getirmek istiyorum.
Şöyle ki, 9 Kasım 1996 tarih ve 22812 sayılı Resmî
Gazetede yer alan, SSK'nın açıktan sınavla personel
alacağına dair ilanı üzerine, onbinlerce insanımız,
gencimiz, umuda yolculuk yapıp Ankara'ya gelmişlerdir; ancak,
gelenlerin bir kısmı müracaat formu dahi temin edemedikleri için, bir
kısmı da izdiham nedeniyle usandıkları için memleketlerine
dönmüşlerdir. 90 bin civarında gencimiz, türlü meşakkatlere
karşın, mücadele edip kayıtlarını
yaptırabilmişlerdir.
Şimdi sormak istiyorum: Her ilimizde SSK il müdürlükleri var;
ayrıca, bölge müdürlüklerimiz var. Neden, illerde veya hiç olmazsa
bölgelerde müracaatları kabul ettirmediniz de, 90 bin gencimizi Ankara'ya
kadar getirttiniz?! Bu gençler, kıt aile bütçelerinden en az 5'er, 10'ar
milyon lira harcayarak Ankara'ya gelmişlerdir.
Ben, şimdi iki hususun altını çizmek istiyorum; ya siz il
bölge müdürlüklerinize itimat etmiyorsunuz ya da 2 500 kişinin işe
alınacağı bu imtihanı adil
yapmayacağınızı kafanıza koymuşsunuz. Ben, sizin,
ikinci hususu, yani, adil bir imtihan yapmayarak, 2 500
yandaşınıza iş imkânı yaratmak için bu yolu
seçtiğinizi düşünüyorum; zira, adil bir imtihan yapmayı
düşünseydiniz, müracaatları il ve bölge müdürlüklerine
yaptırtır, imtihan işini de, -üniversitelerin veya başka
kuruluşların yaptığı gibi- bu işin erbabı olan
ÖSYM'ye verirdiniz.
İşte, şimdi görüyoruz ki, 90 bin müracaat
karşısında kaçacak yer arıyorsunuz. Bu imtihan için 100
bine yakın insan günlerini verdi, bu kadar masraf ettiler, çile çektiler;
artık bu imtihanı iptal edemezsiniz, onu bilesiniz. Ben söylüyorum,
sizin bu aşamadan sonra yapacağınız imtihanın adil
olacağını da kimseye inandıramazsınız. (CHP
sıralarından alkışlar) Olsa olsa, bu, sizin adil düzeninize
layık bir imtihan olur. (CHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
Medyada da yer aldığı gibi, müracaat formları dahi,
genel merkezinizden, il başkanlığınızdan, ilçelerden
dağıtıldı.
ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Sizden öğrendik!
AYHAN FIRAT (Devamla) – Hatta, milletvekilleriniz bile, bu
dağıtıma yardımcı oldu. 500 bin liraya, 1 milyon
liraya müracaat formu satıldı.
Şimdi, elinizi vicdanınıza koyunuz. Bütün bu dedikodular
içerisinde, siz, adil bir imtihan yapacağınıza kimi
inandırırsınız?! KİT Komisyonundaki Refah Partili
arkadaşlar bile, bir hafta önce, SSK'nın 1994 yılı
çalışma raporu görüşülürken, genel müdüre, bu konudaki
kuşkularını aktardılar. Onları huzurunuzda tebrik
ediyorum. Müracaat için Ankara'ya gelen bu gençler, ikinci kez imtihan için
Ankara'ya gelecekler. Bilahara, bir müddet sonra -dikkat edin buraya- Resmî Gazetede
de yer aldığı gibi, kazanıp
kazanamadıklarını, Genel Müdürlükte ilan tahtasına
asılan listelerden öğreneceklermiş; yani, neticeleri
öğrenmek için üçüncü kez Ankara'ya çağrılıyor bu insanlar.
Peki, Allahaşkına, gazetede basit bir ilan vererek, bu insanlara bunu
duyurmak aklınıza gelmiyor mu?! Pes doğrusu!.. Basit bir imtihan
işini bu denli karmaşa haline getiren, Bakanlığında da
yaptığı personel kıyımıyla ne denli partizan
olduğunu ortaya koymuş olan Sayın Bakan, sizin
aklınıza, hiç o koltuğu boşaltmak, istifa etmek gelmiyor mu?!
(CHP sıralarından alkışlar)
Bilesiniz ki, bu müracaatların 55-60 bin kayıtlısı
partinizden gelmiştir. Diyelim ki, bunların 2 500'ünü, her türlü
usulsüzlük neticesi kazandırdınız...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Fırat, süreniz bitti; lütfen toparlar
mısınız efendim.
AYHAN FIRAT (Devamla) – Tamam efendim, bitiriyorum.
Geriye kalan 55 bin civarındaki müracaat sahibi partiliniz,
imtihandan sonra, sizin adil olmadığınızı
düşünecek ve sizin için hayırdua okumayacaklardır. Dün, burada
konuşan Refah Partili bir arkadaşım dedi ki: "Hatadan
dönmek fazilettir."
İşte, Sayın Bakan, size bir imkân; ya imtihanı
ÖSYM'ye yaptırıp hatanızdan dönün veya istifa edin; gençlik sizi
yakından gözlüyor.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP ve DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Fırat.
Sayın Bakan cevap verecekler; buyurun efendim. (RP
sıralarından alkışlar)
HASAN GÜLAY (Manisa) – Sayın Bakan, doğru konuş;
yukarıda Allah var...
BAŞKAN – Arkadaşlar, müdahale etmeyin; rica ediyorum...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK
(Kocaeli) – Muhterem Başkan, muhterem milletvekili arkadaşlarım;
gündemdışı söz alan Sayın Ayhan Fırat'ın
konuşmasına cevap vermek üzere huzurlarınızdayım;
konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, SSK'nın, 10 bine yakın
eleman açığı var; hekim, ebe, hemşire, hizmetli, memur ve
benzerleri... Dolayısıyla, bugün, SSK hastaneleri,
sigortalılarına, eş ve çocuklarına, ne yazık ki, bu
eleman eksikliği nedeniyle yeterli hizmet sunamamaktadır. İyi
niyetle, bu eleman açığını gidermek için -iki ay, bizzat,
şahsım olarak- özel bir takiple 3 500 kadroya atama izni
alınabilmiştir ve bu 3 500 kadronun 1 000'i ebe ve hemşiredir; 2
500'ü de memur, hizmetli, şoför, daktilograf ve benzeri kadrolara atanmak
üzere alınacak elemanlara aittir.
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – SSK batmıyor o zaman değil mi
Sayın Bakan?!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK
(Devamla) – Değerli Başkan, değerli arkadaşlarım;
kurum, bu kadroları kullanacağı için, ilave bir malî külfete
girmemektedir; aksine, ihtiyaç duyduğu tıbbî cihaz
alımını gerçekleştirebilirse ve bu eleman
açığını kapatabilirse, sevklerden kurtulacağı
için büyük oranda da tasarrufta bulunmuş olacaktır; bunu da
bilgilerinize sunmak istiyorum.
Sayın Fırat, konuşmalarında, adayların,
müracaat formunu alamadığından bahsettiler; bu doğru
değildir.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Doğru... Bin tane gösteririm...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK
(Devamla) – 300 bin form bastırılmıştır ve adaylar,
bunun yaklaşık 200 binini şöyle veya böyle
kullanmıştır, almıştır. Bakınız
değerli arkadaşlarım, her isteyen de müracaat edebilmiştir
ve son müracaat günü olan cumartesi ve pazar günleri en ufak bir izdiham da
yaşanmamıştır.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Sayın Bakan, millet sizi seyrediyor.
BAŞKAN – Efendim, müdahele etmeyelim. Sayın Fırat, siz
konuşma yaptınız; dinleyin...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakınız, bir
gerçeği ifade etmek istiyorum. Sayın Fırat, burada
konuştular, ben nezaketle dinledim, siz de dinleyin.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Yalan söylüyorsunuz!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK
(Devamla) – Bakınız, ben sizin dört yıllık ihmalinizi
gidermeye çalışıyorum. (RP sıralarından
alkışlar) Bakanlığı dört yıl sahipsiz
bıraktınız.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Hikâye... Hikâye... Adamlarınızı
yerleştirmeye çalışıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Fırat, susar mısınız!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK
(Devamla) – Dört yıl, Bakanlıkta sadece ideolojik kadrolaşma
yaptınız, hiçbir hizmet üretmediniz. (RP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, Sayın Fırat diyor ki:
"Niçin illerde ve bölgelerde müracaat kabul etmediniz."
Değerli arkadaşlarım, çok iyi niyetle hareket
edilmiştir. 1993 yılında, Sayın Fırat'ın mensubu
olduğu partili bir arkadaşım Bakanken, 1 788 kişi almak
için sınav açılmış, il ve bölgelerde müracaat kabul
edilmiş, 1 788 kişinin alınacağı sınava 130 bin
müracaat olmuş.
Değerli arkadaşlarım, ben, bunu illere ve bölgelere
yaysaydım, kanaatimiz odur ki, bu müracaat 300 bin olacaktı...
AYHAN FIRAT (Malatya) – Olabilir; yani, mazeret mi?!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK
(Devamla) – Burada, iyi niyetle, 300 bin insanın sınavını,
ÖSYM ancak bir yılda yapabilir ve ÖSYM'nin dışında da hiç
kimse bu 300 bin kişilik bir sınavı hiçbir şekilde
gerçekleştiremez. Halbuki, SSK'nın, hemen, yarına dahi
bırakılamayacak derecede, elemana ihtiyacı var, hemen kullanmaya
ihtiyacı var.
Dolayısıyla, burada, Sosyal Sigortalara muhatap sigortalı
eş ve çocuklarına daha verimli, daha süratli daha kaliteli hizmet
üretmek için, bir an önce bu işlemin tamamlanması amacıyla bu
yola başvurulmuştur. Burada samimiyet vardır, iyi niyet
vardır.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Yol yanlıştır.
NECATİ ALBAY (Eskişehir) – Sayın Bakan, buna siz kendiniz
inanıyor musunuz?!.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakınız,
ben, bu sınavı adil ve şeffaf yapacağımı iddia
ediyorum. Sizin bakanlarınız gibi, 5 bin militan
alacağımı ifade etmiyorum. (RP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar; DSP ve CHP
sıralarından gürültüler)
AYHAN FIRAT (Malatya) – Hikâye o, hikâye...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK
(Devamla) – Evet, evet, Bayrampaşa Cezaevini PKK kampına
dönüştürdünüz; biz, bunu yapmayacağız. (RP
sıralarından alkışlar "Bravo" sesleri; DSP ve CHP
sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Bayrampaşa'ya PKK'yı kim
doldurmuş?! Yazık!.. Yazık!..
AYHAN FIRAT (Malatya) – Formları genel merkezinizde
dağıttınız. Ayıp!.. Ayıp!..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK
(Devamla) – İmtihan, iptal edilmemiştir.
Değerli arkadaşlarım... (CHP sıralarından
gürültüler)
Sayın Başkan...
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum... Arkadaşlar, sükûnetle
dinleyelim. (CHP sıralarından gürültüler)
AYHAN FIRAT (Malatya) – Ayıp!.. Ayıp!..
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sataşma var Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim, sataşma varsa, söz vereceğim size. Bir
dakika... Susun ama... Böyle bir konuşma usulümüz yok.
Sayın Fırat, siz geldiniz burada konuştunuz; dinleyin bir
canım. (CHP sıralarından gürültüler)
Efendim, bir dinleyin... Dinlemesini bilin; burada herkes, böyle,
konuşursa müzakere olur mu...
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – İftiradır...
BAŞKAN – Efendim, iftiraysa, sizin grup sözcünüz çıkar, cevap
verir. Oturur musunuz yerinize... Oturur musunuz... (CHP sıralarından
gürültüler)
Arkadaşlar, lütfen... Müzakerelere devam etmek zorundayız.
Niçin engelleme yapıyorsunuz?!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) – Elinde yargı kararı var.
BAŞKAN – Efendim, oturur musunuz siz; size söz vermedim.
Buyurun efendim, siz devam edin.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK
(Devamla) – Şimdi, Sayın Fırat, konuşmalarında,
formları, Refah Partisi teşkilatının veya
milletvekillerimizin, adaylara dağıttığını bir
taraftan ifade ederken...
AYHAN FIRAT (Malatya) – Yalan mı! Yalan mı! Ben sizden iki
tane aldım.
BAŞKAN – Sayın Fırat...
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Ayıp yahu!..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK
(Devamla) – ... diğer taraftan da, adayların kuyruk
sıkıntısı yaşadığını ifade
etmektedir. Sayın Fırat, bu ciddî bir çelişkidir, bu, ciddî bir
çelişkidir.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Ben, sizden aldım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK
(Devamla) – Dolayısıyla, hiçbir biçimde, ne hiçbir milletvekilimizin
ne hiçbir partilinin ve ne de hiçbir
adayın form alma sıkıntısı
yaşadığı doğru değildir; bunu açıklıkla
ifade ediyorum.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Parayla satıldı, parayla... Parayla
satıldı... Ayıptır!..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bir başka önemli husus;
ilana çıkılırken, 28'i itibariyle sınavların
yapılacağı da ilanda yer almıştır. 28'i
itibariyle; yani, bugün itibariyle sınavların
yapılacağı da ilanda yer almıştır. Ne var ki,
Meteoroloji Umum Müdürlüğü sürekli takip edilerek hava raporu
istenilmiş ve 28'i gününün yağmurlu olacağı
yazılı olarak tarafımıza bildirilmiştir ve bugün de,
Ankara yağmurludur. Sınav ertelenmemiştir, sınav iptal
edilmemiştir, sınav yapılacak; ama, zaten, ilanda "28'i
itibariyle" denilmek suretiyle, 28 başlangıçtır ve göreceksiniz
-inşallah- Meteoroloji Umum Müdürlüğü hava durumunu güneşli olarak
verdiğinde, en az iki gün öncesinden duyuruya çıkacağız ve
hiçbir adayı mağdur etmeden, bu sınavlar Ankara'da
gerçekleştirilecektir.
AYHAN FIRAT (Malatya) – Bravo Sayın Bakan, bravo!..
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK
(Devamla) – Sayın Fırat, konuşmaları nedeniyle, bana, bu
bilgileri verme imkânı verdiler; kendilerine teşekkür ediyorum.
Bu duygularla, Yüce Heyeti hürmetle selamlıyorum.
Sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Gündemdışı konuşma
cevaplandırılmıştır.
ALİ RIZA BODUR (izmir) – Sayın Başkan, sözünü geri
alsın... "Bayrampaşa" sözünü geri alsın.
IV. –
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. – Hatay Milletvekili Nihat
Matkap’ın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati
Çelik’in partilerine sataştığı iddiasıyla
konuşması
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun efendim.
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, biraz önce söz alan
Sayın Bakan, gündemdışı konuşmayı
cevaplandırırken, geçen dönem, SHP'li ve CHP'li bakanların,
kurumda, sadece ideolojik kadrolaşma yaptıklarını... (RP
sıralarından "Doğru, kendiniz söylediniz" sesleri)
BAŞKAN – Bir dakika arkadaşlar...
Arkadaşımızı dinleyelim...
NİHAT MATKAP (Hatay) – Ardından, yine konunun
dışına taşarak, yine Grubumuza yönelik,
"Bayrampaşa Cezaevini PKK kampına çevirdiniz" şeklinde...
BAŞKAN – Peki efendim. Yeni bir sataşmaya meydan vermemek
üzere... Kısa ama... Buna cevap vermek suretiyle...
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sosyal Sigortalar Kurumuna personel alımında
yaşanan sorunlarla ilgili olarak gündemdışı söz alan
Malatya Milletvekilimiz Ayhan Fırat'a yanıt vermek üzere biraz önce
kürsüye gelen, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızı
tanıyamadığımızı ifade etmek isterim.
Hak-İş Konfederasyonu Başkanıyken benim
tanıdığım insan gitmiş, yerine, bambaşka bir
insan gelmiş; hiç yakıştıramadım, çok büyük üzüntü
duydum. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, size bir şey daha söyleyeyim: Bir ara,
Kocaeli'deki bir konuşmanızda "Atatürkçülükten bahsedenlerin,
cumhuriyetten bahsedenlerin yüzüne tükürün" diye bir ifadeniz basında
yayımlandı. Bu konuyla ilgili bir değerlendirme
yapıldığı zaman, benim tanıdığım... (RP
sıralarından gürültüler)
Lütfen dinleyin!.. Lütfen dinleyin!.. Bitireyim, lütfen dinleyin!..
... Necati Çelik bu sözleri söylemez diye ifadede bulundum. En son,
sizin bu konudaki bir açıklamanızı da aldım; ancak, şu
kürsüden sarf ettiğiniz "siz,
kurumda yalnızca ideolojik kadrolaşma yaptınız, kurumu
berbat ettiniz" ardından "Bayrampaşa Cezaevini PKK kampına
çevirdiniz" şeklindeki ifadeler size hiç yakışmıyor...
YALÇIN GÜRTAN (Samsun) – Onlar her şeyi söyler!...
NİHAT MATKAP (Devamla) – ... O Necati Çelik hiç yok; maske
düşmüş... Bakınız, eğer, kurum, bugün ayakta
duruyorsa, o da, CHP'li Bakanların yönetimi sayesinde duruyor. (RP
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar[!])
Bakınız...Anlatayım size... Beyler, niye
sabırsızlanıyorsunuz ki?!
CAFER GÜNEŞ (Kırşehir) – Sizin sayenizde ayakta kalan
hiçbir yer kalmadı ki!..
NİHAT MATKAP (Devamla) – Bakınız, bugüne kadar, belediye
başkanlarıyla görüştüğünüzde -size de geliyor- malî
müşavirlerle, mükelleflerle görüştüğünüzde, bildirgesini
zamanında vermeyenlere, asgarî ücrete bağlanan cezalar veriliyor ve
nereye giderseniz bununla ilgili yakınma var; ağır buldular. Belediyelerin
borçlarının kaynaktan kesilmesi de o dönemden geldi. (RP sıralarından "bu cevap
mı?" sesleri)
NİHAT MATKAP (Devamla) – Cevap değil mi? (RP
sıralarından "değil" sesleri)
Ayrıca, geçmişte, Anavatan döneminde...
BAŞKAN – Sayın Matkap, yalnızca şu Bayrampaşa
meselesiyle ilgili, sataşmadan dolayı size söz verdim. Rica
ediyorum...
Buyurun.
NİHAT MATKAP (Devamla) – Sayın Başkan, bakın... (RP
sıralarından gürültüler) Biz, her şeyimizi demokratik çerçevede
yaptık. Bizim, Adalet Bakanlığını yönettiğimiz
dönemde, hiçbir mahkûmun burnu kanamadı. Bu, insanı insan olarak
gördüğümüz için, bu anlayışa sahip olduğumuz için bu
olaylar yaşanmadı. 30'a yakın insan öldü sizin döneminizde, biz
görevi teslim ettikten sonra. Bizim için, mahkûmun sadece insan olması yetiyor,
isterse İslamî terörist olsun. Eğer, insan hakları konusunda bir
ihlal varsa, ona da biz sahip çıkarız.
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – İslamî terörist olmaz.
NİHAT MATKAP (Devamla) – Sizden olmayana yaşama hakkı
yok; sizin bu düşüncenizden kaynaklanıyor bugüne kadarki cezaevi
olayları. Sizin o konuda konuşmaya hakkınız mı var?!
KAHRAMAN EMMİOĞLU (Gaziantep) – İslamî terörist olur mu?!
NİHAT MATKAP (Devamla) – Olur tabiî, çok görüyoruz, olur tabiî.
BAŞKAN – Efendim, rica ediyorum... Lütfen oturur musunuz yerinize.
Sayın Matkap, bitiriniz.
NİHAT MATKAP (Devamla) – Onun için, bizim döneme, size, sadece
teşekkür etmek yakışırdı. Tekrar,
yakıştıramadığımı, büyük üzüntü
duyduğumu ifade edeyim Sayın Bakan bu konuşmanızdan.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Matkap.
Arkadaşlar, daha günün başlangıcındayız,
sinirlerinize hâkim olun. Biraz yumuşak, dostça davranalım; bugünü
çalışmayla bitireceğiz. Rica ediyorum... Daha
başlangıçtan böyle sinir bozukluğu içinde olursak, nasıl
çalışacağız!.. Lütfen, sinirlerinize sahip olun efendim.
III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A)
GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR (Devam)
2. – Aydın Milletvekili Sema
Pişkinsüt’ün, Emekli Sandığının sorunlarına
ilişkin gündemdışı konuşması ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik’in cevabı
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündemdışı
ikinci söz, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığının
sorunları ve çözümleri konusunda söz isteyen Sayın Sema
Pişkinsüt'e verilmiştir.
Buyurun Sayın Pişkinsüt.
Süreniz 5 dakikadır. (DSP sıralarından
alkışlar)
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) – Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Yüce Meclisimizin değerli üyeleri; Emekli
Sandığı, ülkemiz sosyal güvenlik kapsamındaki nüfusun yüzde
20'sini oluşturan 9,5 milyon insanı içine alan bir kuruluştur.
Sandığın en üst düzey yönetim kurulunun, bütünüyle atamayla
gelen üyelerden oluşması nedeniyle, devlet, bugüne kadar, kendisini
Emekli Sandığının doğal sahibi olarak görmüş ve
yönetim inisiyatifini de elinde bulundurmuştur. Tabiî, hükümetlerin
müdahaleci tutumları, Sandığın sigortacılık
mantığıyla birleşince, Sandığın idarî ve
malî yapısı her geçen gün bozulmuştur. Bugün varılan
noktada ise, Sandık, 1996 yılı için tahmini 20 trilyon lira
açık veren, aktif-pasif oranı 1,8/1 gibi çok düşük düzeyde olan
bir hale gelmiştir. Bu veriler, Emekli Sandığının ne
kadar kötü durumda olduğunu göstermektedir. Kaldı ki, bu verilerin
doğruluğu da tartışmalıdır. Çünkü, bugün için,
Sandığın iştirakçi sayısı kesin olarak bilinememektedir.
Daha da komiği, Sandık, iştirakçilerinin
çalıştığı devlet dairelerinin sayısını
dahi tespit edememektedir. Komik olduğu kadar da acı.
Emekli Sandığına ne olmuştur? Başına ne
gelmiştir de bu duruma düşmüştür? Aslında, bu
soruların, geçmişte işbaşına gelen tüm iktidarlara
sorulması lazım. Sonuç, Türkiye sosyal güvenlik sisteminin
çökmüş olduğudur.
Emekli Sandığının, 1982 yılına kadar
gelirleri giderlerini karşılayan bir malî yapısı varken,
1982–1989 yılları arasında ancak Hazine yardımıyla
ayakta durabilmiştir. 1989 yılında emeklilik mevzuatında
yapılan bir değişiklikle Sandığın malî
yapısı güçlenmiş, 1992 yılına kadar gelirleri
giderlerinden fazla olmuştur. 1992 ve 1993 yıllarında,
uzmanlarına danışılmadan, emeklilik yaş
sınırının kaldırılmasına dönük yasanın
yürürlüğe girmesiyle 127 947 kişi emekliye ayrılmış;
bunun, Sandığa malî külfeti ise 42,32 trilyon lira olmuştur.
1993'te 4, 1994'te 6, 1995'te 5 trilyon lira açık veren Sandık, 1996 yılında
da 20 trilyon lira açık verecek haldedir. Bu nedir; traji-komik bir
öyküdür. Şöyle ki:
1994 yılında emekli ödemelerini yapabilmek için acilen nakit
paraya ihtiyaç duyan Sandık, alacağı için Hazineye
başvurmuş; ancak, devlet, Sandığın, beklemeye
tahammülü olmayan, bu talebini karşılayamayacağını
bildirmiş; Sandığa, ihtiyacı olan parayı kendi
imkânlarıyla bulmasını önermiştir. Sandık da, bir
bankadan ticarî kredi almış; yalnızca bu kredinin faizi olarak
1994 yılında 2,5 trilyon lira borçlanmıştır.
İşte budur o yıllarda ekonomist Başbakanı olan
Türkiye'nin gerçeği; işte budur Emekli Sandığının
gerçeği. Alacağı olan parayı devletten tahsil
edemediği için bankalardan faizle kredi alan bir kuruluşun
batmaması anormaldir. Sonuç olarak, Sandık, 1996 yılında
bir önceki yıla nispeten dört kat daha fazla, yani, 20 trilyon lira
açık vermiştir. Üstelik, bu, faize karşı olduğunu
söyleyen Refah Partisi İktidarının ilk yılında
gerçekleşmiştir.
Sandık mevzuatında sık sık yapılan yasal
değişiklikler de, Sandığın malî
yapısını olumsuz yönde etkilemiştir. Nedense, hiç de ders
alınmamıştır. Bizzat yaptığım bir incelemede
son kırkbeş yıl içerisinde tüm sosyal güvenlik sistemine yönelik
olarak 429 adet yasa çıkarıldığını, bunlardan 222
adedinin ise, Sandıkla ilişkisi olduğunu hayretler içerisinde
gördüm; hatalı yasaların hesabı sorulmalıdır.
Yine, Emekli Sandığının en büyük problemlerinden
biri, Sandığın direkt olarak işlettiği
kuruluşlara yatırım yapmaması ya da
yaptırılmamasıdır. Buna örnek: İstanbul Hilton Oteli
kiraya verilen bir yerdir, yatırımı vardır, buna
karşılık, Sandık tarafından işletilen
İstanbul Maçka Oteli için yıllardır yatırım
yapılmamaktadır.
Sandığın diğer bir önemli sorunu ise, hisseleri
bulunan kuruluşlardaki payının sermaye
artırımlarında korunamaması ve paylarının zaman
içinde erimesidir; Hilton, Büyük Tarabya, Maçka, Büyük Efes, Çelik Palas, Büyük
Ankara ve Stad Otelleri; Kuşadası, Foça Tatil Köyleri bunun
örnekleridir. Bu kuruluşların Sandığa
sağladığı gelirlerin yıllık artış oranı,
prim gelirlerinin artış oranlarından iki kat fazlayken zarar
ettiklerini söylemek veya yatırım
yapmadan zarar ettiklerini söylemek, insafa sığmayan kocaman
yalanlardır. Gerçek niyet, her birinin değeri trilyonlarla ölçülen bu
taşınmazların yağmalanmak istenmesidir. Özelleştirerek
bu kuruluşların malî durumlarını düzeltmek sözü ise, daha
büyük bir yalandır...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, size 1 dakika eksüre veriyorum; lütfen
toparlayın.
SEMA PİŞKİNSÜT (Devamla) – Toparlamaya
çalışıyorum efendim.
Çünkü, bir yandan, sosyal güvenlik kuruluşlarının 1996
yılı açıklarının 347 trilyon lira olduğunu
söyleyeceksiniz, diğer yandan da, bu kuruluşların 425 trilyon
liralık gayrimenkulünü satınca, bu kuruluşları düze
çıkaracağınızı savunacaksınız; bu
satıştan elde edeceğiniz gelir, kuruluşların 1997
yılı açıklarını bile karşılamazken bu
savınıza kim inanacak, kim inanacak?! Hükümet olarak yine siz,
bunları, çantada keklik misali, kaynak paketlerinizde devletin imkânı
olarak değerlendireceksiniz.
Lütfen... Lütfen unutmayalım ki, emeklilerin ömrünü verdiği
alınterini, 5434 sayılı Yasanın 20 ve 29 uncu maddeleri
açık olarak korumaktadır.
Başta bizler ve toplumun tüm kesimlerini aldatamazsınız.
Yasayı değiştirmeden oyunlu satışlar, önce
Cumhurbaşkanlığından sonra da Anayasa Mahkemesinden döner.
Bütün saydığım yapısal düzensizlikleri akılcı ve
bilimsel malî tedbirlerle planlı çözmeden, kısaca, iyi niyetli
olmadan, hiç kimse meydanlara çıkıp siyasî şov için "benim
emeklim, benim memurum, benim halkım, benim yetimim" dememelidir,
diyemez de.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Saygılarımı sunarım. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Pişkinsüt.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK
(Kocaeli)–Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın Bakan, cevap vereceksiniz.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
gündemdışı konuşmaya cevap verecektir.
Buyurun. (RP sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Sayın Pişkinsüt'ün gündemdışı
konuşmasına cevap vermek için, yine söz almış bulunuyorum,
Yüce Heyeti hürmetle selamlıyorum.
Sayın Pişkinsüt'e, verdiği teknik bilgi için
teşekkür ediyorum; aynen doğrudur, paylaşıyorum . Ne var
ki, birkaç hususa, kanaatimce, biraz muhalefet olsun
anlayışıyla, ters bir açıdan yaklaşmaya çalıştılar.
İzin verirseniz, bu hususlara, cevap niteliğinde
olmaksızın, sadece konuyu açıklığa kavuşturmak
anlamında değinmekte fayda görüyorum.
Sosyal güvenlik kuruluşlarının çökertildiği
doğrudur; Emekli Sandığının da ciddî bir
darboğazda olduğu doğrudur. Ne var ki, sosyal güvenlik
kuruluşlarının darboğazından, faize karşı
çıkan Refah Partisini sorumlu tutmanın mantığını
anlamak mümkün değildir. Refah Partisi, yirmi yıl önce Hükümetin
küçük ortağıydı, şimdi Hükümetin büyük
ortağıdır; ne var ki, henüz beş aylık bir Hükümet
ortağıdır. Dolayısıyla, geçmişe bağlı,
ağır ihmallerin ve kusurların, yanlış uygulanan
politikaların sorumluluğunu Refah Partisine yüklemenin insafsızlığını
takdirlerinize bırakmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Pişkinsüt ile biz,
bu konuları, Plan ve Bütçe Komisyonunda da kısmen
tartıştık. Hem Emekli Sandığının hem Sosyal
Sigortalar Kurumunun taşınmazlarını değerlendirmeyi,
biz, açık kapatmak olarak düşünmüyoruz. Takdir edersiniz ki, sosyal
güvenlik kuruluşları, ifade edildiği gibi, ciddî bir
darboğazdadır; dünyada darboğazdadır, Türkiye'de daha fazla
darboğazdadır. Dolayısıyla, bu kurumlar, bir biçimde, bu
darboğazdan kurtarılmalıdır. Burada, sosyal güvenlik
kuruluşlarının taşınmazlarının
değerlendirilmesinde amaç, devleti borçlanma ihtiyacından
kurtarmaktır. Kaynak paketleri arayışının
arkasında bu yatmaktadır; bunu hepimiz biliyoruz. Devleti borçlanma
gereğinden kurtaramazsak, hepimiz kabul ederiz ki, bu devletin, bu
milletin iki yakasını bir araya getirmek de mümkün olmayacaktır.
Neden?.. Devlet, şayet, yüzde 120, yüzde 130, bileşik faizle yüzde
200, yüzde 240 borçlanıyorsa, Sayın Pişkinsüt, faizleri
düşüremezsiniz; dolayısıyla, yatırım olmaz, üretim
olmaz, istihdam olmaz, ihracat olmaz; ülke batar.
İRFAN GÜRPINAR (Kırklareli) – 30 milyar dolar paketten geldi
ya!..
ÇALIŞMA ve SOSYAL GÜVENLİK BAKANI NECATİ ÇELİK
(Devamla) – Üzülerek ifade ediyorum ki,
nitekim, bugün, Türkiye, bu çıkmazı yaşamaktadır.
Dolayısıyla, biz, mümkün mertebe, bütün kuruluşları ve bu
arada da sosyal güvenlik kuruluşlarını, kendi imkânlarıyla
hizmetlerini görecek bir niteliğe kavuşturmak istiyoruz, yani,
işletmeciliğin gereği ne ise o yapılsın istiyoruz;
yoksa, açık kapatmak, bütçe açıklarını kapatmak için bu
kuruluşların taşınmazlarını satmak gibi bir niyet
içerisinde değiliz. Bunu, Yüce Heyetin bilgilerine sunmak istiyorum.
Bu sunuşla, hepinizi, yeniden, saygıyla selamlıyorum. (RP
ve DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Gündemdışı konuşma
cevaplandırılmıştır.
3. – Mardin Milletvekili Mahmut
Duyan’ın, Güneydoğu Anadolu’nun devletle olan sosyal ilişkileri
konusuna ilişkin gündemdışı konuşması
BAŞKAN – Üçüncü gündemdışı söz, Mardin Milletvekili
Sayın Mahmut Duyan'a verilmiştir. Sayın Duyan, Güneydoğu
Anadolu'nun devletle olan sosyal ilişkileri hakkında
gündemdışı söz istemiştir.
Sayın Duyan, süreniz 5 dakikadır; buyurun.
MAHMUT DUYAN (Mardin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 24 Kasım Pazar günü, bir parti üst düzey yöneticisi,
tecrübeli bir parlamenter, kendi partisinin gençlik kolları
kurultayında yaptığı konuşmasında "hukuk,
feodal değerlerin yerini alacak sanıyorduk, devlet aşireti
eritecek sanıyorduk; ama, devlet aşireti değil, aşiret
devleti eritmiştir" demesi üzerine, ben de, o yöreyi ve o yörenin
aşiret yapılarını iyi bilen bir parlamenter olarak,
görüş ve düşüncelerimi açıklamak üzere huzurunuzdayım.
Aynı parlamenter, konuşmasının devamında
"cumhuriyet, feodalitenin etkisine girmiştir. Devlet, yer yer,
feodaliteye beyaz bayrak çekmeye başlamıştır" diyerek,
hukuk sistemimizi, devletimizin temel kurum ve kuruluşlarını ve
halkımızın yüzlerce yıldır devam eden, belli evrim
süreçlerini gerçekleştiren ve bugünkü çağdaş yapıya entegre
olan kültür ve sosyal yapılarını rencide etmiştir.
Feodalizm ve aşiret olguları, en çok istismar edilen
kavramlardır. Bu kavramlar, gerçek anlamları dışında
birtakım ideolojik yakıştırmalarla, ne oldukları
belirsiz hale getirilmiştir.
Feodalizm, her şeyden önce, ekonomik ve siyasî bir sistemdir ve bu
sistem, belli bir döneme tekabül eder.
Aşiret ise, aynı bölgede yaşayan ya da birlikte göç eden,
yönetim biçimleri, dinsel inançları ve konuştukları dilleriyle
aynı soydan gelen aileler topluluğudur. Aşiretler, büyükbaba,
oğul ve torunlardan oluşan geniş ailelerdir. Aşiretler,
kültür yönü ağırlık teşkil eden sosyal bir
yapıdır.
10 uncu Yüzyıldan başlayarak, Avrupa ve Asya'nın
bazı kesimlerinde, soylu toprak sahiplerinin egemenliğine dayanan bir
toplum düzeni olan feodalizmde örgütlenme, pramit biçimindedir. Pramidin en
tepesinde, yörenin en büyük soylu toprak sahibi ya da kral vardır; sonra,
sırasıyla senyör, vasal ve serf ile sistemin temelini
oluştururlar. Bu sistem kapalı feodalizmdir.
Kapalı feodalizm, Anadolu'da, hiçbir zaman, Avrupa'da olduğu
gibi yer bulmadı. Osmanlıdaki tımar-has-zeamet sistemi eğer
feodalizm olarak değerlendirilirse, açık feodalizm olarak
adlandırılabilecek bir sistem vardı.
Osmanlı döneminde de, cumhuriyet döneminde de aşiretler, ezici
bir çoğunlukla devletin yanında yer almış ve toplumsal
düzenin oluşumunda büyük katkılar sağlamışlardır;
Kurtuluş Savaşında kanıyla, canıyla mücadele
etmişlerdir.
Anadolu'da aşiret yapıları, cumhuriyetin
başlattığı sanayileşme ve çağdaşlaşmaya
uygun olarak, zamanla, nitel bir değişmeye uğramış ve
çağdaş yapıya entegre olarak, demokratik ve laik Türkiye
Cumhuriyetinin en önemli yapı taşları olarak
yaşamlarını devam ettirmişlerdir.
Çünkü, her toplum, kendine özgü bir modernleşme, yenilenme ve
değişme çabası içinde olurken, bir önceki yaşam kültürünün
referanslarını da önemli ölçüde içinde taşır. Bunun
anlamı şudur: Ekonomide kullanılan çağdaş araç ve
yöntemler, feodalizmi, sistem olarak ortadan kaldırmıştır;
ancak, aşiretler varlıklarını devam ettirmektedirler. Hangi
yönden devam ettirmektedirler; ulusumuzun bin yıldır devam eden
geleneklerini, göreneklerini, âdetlerini kültürel ve sosyal düzeyde devam
ettirmektedirler. Bu güzel gelenek ve âdetler devleti eritemez, tam tersine,
güçlendirir; devlete, millete, bayrağa ve ülkeye
bağlılığı artırır. Bundan da kimsenin
gocunmasına gerek yoktur.
Türkiye, sosyal bir hukuk devletidir. Hukukun üstünlüğü,
devletimizin tartışılmaz bir niteliğidir. Devlet, hükmü
şahsiyeti itibariyle, korunması gereken yüce bir varlıktır.
Devleti, her türlü çirkin siyasetten ve polemiklerden korumak, her Türk
vatandaşının görevidir. Zira, Türkiye Cumhuriyeti Devleti
ebediyen yaşayacaktır. Devlet, yasama, yürütme ve yargı
organlarının tamamını ifade eder. Bu organlar, millet
adına görev yaparlar. Bu suretle, devlete yönelik çirkin iddia ve
değerlendirmeler, millete de yönelik olur.
Gelin, devleti, siyasî polemiklerin dışında tutalım.
Gelin, devleti, hep birlikte koruyalım. Bizim devletimiz, demokratik, laik
ve sosyal bir hukuk devletidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, konuşmanızı toparlamak için 1
dakika eksüre veriyorum; buyurun.
MAHMUT DUYAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Türk Ulusunun birlik ve beraberliğine yönelik bölücü terör örgütüne
en büyük ölümcül darbeyi, kahraman güvenlik güçlerimizle beraber, yöredeki
aşiretler yapmıştır ve yapmaya da devam edeceklerdir.
Bu Parlamento çatısı altında, her partinin bünyesinde,
çeşitli aşiretlere mensup 100'ün üzerinde değerli parlamenter
arkadaşımız vardır; hepsi de devletine, milletine
sadık kişilerdir; hiçbirinin devleti eritmeye niyeti de yoktur.
Bu duygu ve düşüncelerimle, hepinize saygılar sunarım.
(DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Duyan.
Gündemdışı konuşmaya cevap, zaten gerekmiyor;
gündemdışı konuşma, ortaya yapılmış bir
konuşmadır.
Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar ve
bunlara verilen cevaplar sona ermiştir.
Komisyondan istifa önergesi vardır; okutup, bilgilerinize
sunacağım:
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. – İstanbul Milletvekili Hayri
Kozakçıoğlu’nun, (10/67) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/110)
27.11.1996
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Doğru Yol Partisi Genel Başkan
Yardımcılığı görevim ve diğer Meclis İhtisas
Komisyon çalışmalarım nedeniyle, 1 Mayıs
Olaylarını Araştırma Komisyonu toplantılarına
katılamıyorum. Bu nedenle, Komisyon Üyeliği görevimden istifa
ediyorum.
Gereğinin yapılmasını, takdirlerinize arz ederim.
Hayri
Kozakçıoğlu
İstanbul
DYP
Genel Başkan Yardımcısı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Bir Meclis araştırması önergesi vardır; önerge 500
kelimeden fazla olduğu için, yalnızca özetini okutuyorum:
C)
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. – İstanbul Milletvekili Halit
Dumankaya ve 33 arkadaşının, Başbakanlık Örtülü
Ödeneğinin amacının dışında
kullanıldığı iddialarını araştırarak
varsa usulsüzlük ve yolsuzlukları tespit etmek amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/133)
(1)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devletimizin yüksek güvenliği ve yüksek menfaatları,
kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri için siyasî, sosyal
konularla, kültürel ve devlet itibarı alanlarında olağanüstü
hizmetlerin sağlanmasında kullanılmak üzere Başbakanlık
bütçesine konan örtülü ödeneğin harcama yetkisi başbakana
bırakılmıştır. Bu işlem 1927 tarihinde
çıkarılan 1050 sayılı Yasanın 77 nci maddesi
gereği yapılmaktadır.
Aynı kanun, bu ödeneğin, başbakanın ve ailesinin,
şahsî masraflarına ve parti masraflarına
kullanamayacağını emretmektedir.
(1) (10/133) esas nolu Meclis
araştırması önergesi tutanağa eklidir.
Sayın Tansu Çiller Başbakanlığı döneminde
örtülü ödeneğin gayesi dışında
kullanıldığı, partisine oy almak için sahtekârlara bile
para dağıtıldığı iddiaları kamuoyunun
vicdanını rahatsız etmiştir. Kamuoyu, bu iddiaların
açığa çıkmasını beklemektedir.
Sayın Çiller, Başbakanlığı döneminde
yaşanan bu olaylardan sonra, artık örtülü ödeneğin bir
kişinin namusuna terk edilemeyeceği bir gerçektir.
Örtülü ödenek konusunda nelerin yapılabileceğine dair,
Anayasamızın 98 inci ve İçtüzüğümüzün 104 üncü ve 105 inci
maddeleri gereği bir Meclis araştırmasına zaruret
vardır.
Gereğini Yüce Meclise arz ederiz.
1- Halit Dumankaya
(İstanbul)
2- A. Ahat Andican
(İstanbul)
3- Abdulkadir Baş
(Nevşehir)
4- İsmail Durak Ünlü
(Yozgat)
5- Hayrettin Uzun (Kocaeli)
6- Yusuf Ekinci (Burdur)
7- Refik Aras (İstanbul)
8- Ersin Taranoğlu
(Sakarya)
9- Avni Kabaoğlu (Rize)
10- Miraç Akdoğan (Malatya)
11- Nizamettin Sevgili (Siirt)
12- Mustafa Cumhur Ersümer (Çanakkale)
13- Mustafa Küpeli (Adana)
14- Emin Kul (İstanbul)
15- Ahmet Kabil (Rize)
16-Yusuf Selahattin Beyribey (Kars)
17- Yusuf Pamuk (İstanbul)
18- Ataulllah Hamidi (Batman)
19- Halil İbrahim Özsoy (Afyon)
20- Abbas İnceayan (Bolu)
21- Uğur Aksöz (Adana)
22- Rüştü Kâzım Yücelen (İçel)
23- Recep Mızrak (Kırıkkale)
24- İrfan Demiralp (Samsun)
25- Yusuf Namoğlu (İstanbul)
26- Aslan Ali Hatipoğlu (Amasya)
27- Murat Başesgioğlu (Kastamonu)
28- Edip Safder Gaydalı (Bitlis)
29- Şinasi Altıner (Karabük)
30- İrfan Köksalan (Ankara)
31- Sadi Somuncuoğlu (Aksaray)
32- Ahmet Neidim (Sakarya)
33- Ali Doğan (Kahramanmaraş)
34- Mustafa Balcılar (Eskişehir)
Gerekçe:
Örtülü ödenekle ilgili kanun 1927 tarihinde çıkarılan 1050
sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununun 77 nci maddesine göre
Başbakanlar tarafından harcanır.
Örtülü ödeneğin harcaması ve bu harcama ile ilgili belgelerin
ortadan kaldırılması Başbakanın yetkisine bırakılmıştır.
Ancak bu harcamalar keyfî olarak şahsî çıkarlar ve siyasî harcamalar
için kullanılamaz.
Örtülü ödeneğin, kapalı istihbarat, kapalı savunma
hizmetleri için devletin yüksek güvenliği ve yüksek menfaatları için,
siyasî, sosyal konularla kültürel ve devletin itibarı alanlarında ve
olağanüstü hizmetlerin sağlanması için
kullanılacağına dair yasa hükmü vardır.
Örtülü ödenek, kanunla, bir kişinin namusuna emanet edilmiş,
harcamalar nedeni ile kendisinden hesap sorulamayacağı kaidesi
getirilmiştir.
Sayın Tansu Çiller'in Başbakanlığı dönemi,
ülkede yolsuzluk iddialarının en yaygın olduğu dönemdir. Bu
dönemde örtülü ödenek de gayesi dışında sorumsuzca
kullanılmış, karanlık ilişkiler, yolsuzluk ve
suiistimaller kamuoyuna yansıdıkça, iddiaların üzerine gidilmesi
gerekirken yolsuzlukları yapanlar korunmuş, örtbas edilmek
istenmiştir.
Basının ortaya çıkardığı bir Parsadan
Olayı vardır ki, bu olay Cumhuriyet tarihinde hiçbir örneğine
rastlanmayacak şekilde, Anavatan Partisinin İstanbul Kadıköy
tarafındaki oylarını DYP'ye transfer için bir
dolandırıcıyı örtülü ödenekten 500 milyar lira para
aktarılması olayıdır.
Her ne kadar yasa Başbakanlara örtülü ödenekten
harcadığı paranın hesabını vermeyebileceğine
amirse de, oluşan bir gelenekle görevi devreden Başbakan, görevi
devralan Başbakana örtülü ödenekten yaptığı
harcamaların hesabını vermesi adet haline gelmiştir. Ancak;
Sayın eski Başbakan Tansu Çiller bu geleneklere aykırı
olarak görevi bitmeden bir hafta evvel çektiği 500 milyar liranın
hesabını hükümeti devrettiği ortağı Başbakana
vermeyerek yıkmıştır.
Sayın Çiller'in Başbakanlığı döneminden
kısa bir süre sonra örtülü ödenek olayı medya ve basında
konuşulmaya başlanmıştır. Önce bu olayı kabul
etmek istememiş; hatta, o gün olayı ortaya atan RP Milletvekili Sayın
Kazan'a ağır hakaretler yağdırmıştır.
500 milyarın belgeleri basına yansıyınca ve Parsadan
ile Mukaddes Balkan'ın aldıkları 5,5 milyar olayı akabinde
ortaya çıkınca, olay faillerinden Mukadder Balkan'ın, örtülü
ödenekten paraları Başbakanlıktan iki taksitle
aldığını ve bu paraları yatırdığı
bankaları ve hesap numaralarını vermesi ile, artık bu
olayın gizlenecek tarafı kalmayınca, ağız
değiştirerek Özel Kalem Müdürü Akın İstanbulluoğlu'nun
parayı verdiğini açıklamıştır.
Bir basın organımızda Tufan Türenç köşesinde, devrin
Başbakanı Sayın Adnan Menderes'in
yargılandığı ve idamı istendiği davadan
korkmadığını, korktuğu, davanın örtülü ödenek
davası olduğunu, tarihe "hırsız Başbakan olarak
geçmekten kortuğunu" ifade etmiştir.
İhtilallerde Başbakanlar örtülü ödeneğin
hesabını kuruşu kuruşuna verebilmişlerdir.
Örtülü ödeneğin gayesi dışında
kullanılmış olması kamuoyunu rahatsız etmiştir.
Bu harcamayı dürüstçe yapan Başbakanları da rahatsız
etmiştir.
Ayrıca, Sayın Çiller'in siyasete atıldığı
tarihten itibaren servetindeki artışın bu örtülü ödenekle
bağlantısı olup olmadığı konusunda kamuoyuna
bilgi verilmelidir.
Yukarıda bahsi geçen olayların açıklığa
çıkartılması, örtülü ödeneğin harcanması ve bir
kişinin tekeli ve diğer suiistimal söylentileri ile ilgili olarak
Anayasamızın 98 ve İçtüzüğümüzün 104 ve 105 inci maddeleri
gereği bir Meclis araştırılmasına zaruret vardır.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak, Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler,
sırasında yapılacaktır. Ancak, bir hususu da belirtmek
istiyoruz. Tabiî, bizim, Başkanlık Divanı olarak, Meclis
araştırması konusu yapılan hususu bir elemeye tabi tutup
tutmama konusunda bir yetkimiz yok; çünkü, aslında, örtülü ödenek
konusunun araştırılamayacağı, bir yasa hükmüdür.
Yasayla yasaklanan bir hususun, Meclis araştırmasıyla
araştırılıp araştırılamayacağı da,
herhalde bu önergenin öngörüşmeleri sırasında konuşulacaktır.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup
oylarınıza sunacağım:
V. –
ÖNERİLER
A)
DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1. – Gündemdeki sıralamanın
yeniden yapılmasına ve çalışma süresine ilişkin
Danışma Kurulu Önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: 40 Tarihi: 28.11.1996
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmının 44 üncü sırasında
yer alan 136 sıra sayılı kanun tasarısının, bu
kısmın 9 uncu sırasına alınmasının ve 10
ilde uygulanmakta olan olağanüstü halin Mardin İlinden
kaldırılmasına, 9 ilde dört ay süreyle uzatılmasına
ilişkin Başbakanlık tezkeresi ile gündemdeki 6 ncı
sıraya kadar olan tasarıların görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasının Genel Kurulun onayına sunulması
Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Hasan
Korkmazcan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
V.
Temel
Karamollaoğlu Zeki
Çakan
RP
Grubu Başkanvekili ANAP
Grubu Başkanvekili
Mehmet
Gözlükaya H.
Hüsamettin Özkan
DYP
Grubu Başkanvekili DSP
Grubu Başkanvekili
Nihat Matkap
CHP Grubu
Başkanvekili
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 10 ilde uygulanmakta olan olağanüstü
halin 30.11.1996'dan geçerli olmak üzere 1 ilde kaldırılmasına,
9 ilde dört ay süreyle uzatılmasına ilişkin Başbakanlık
tezkeresi vardır; okutuyorum:
III. –
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
2. – On ilde uygulanmakta olan
olağanüstü halin; Mardin İlinden kaldırılmasına, dokuz
ilde dört ay süre ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/585)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
31 Temmuz 1996 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere 10 ilde dört ay
süreyle uzatılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30.7.1996 tarihli ve
453 sayılı Kararıyla onaylanmış bulunan olağanüstü
halin;
1. Mardin İlinden, 30 Kasım 1996 günü saat 17.00'den geçerli
olmak üzere kaldırılmasının,
2. Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri, Tunceli, Siirt,
Şırnak ve Van İllerinde 30 Kasım 1996 günü saat 17.00'den
geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılmasının,
Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı, Bakanlar Kurulunca 7.11.1996
tarihinde kararlaştırılmıştır.
Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz
ederim.
Prof.
Dr. Necmettin Erbakan
Başbakan
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu tezkere üzerinde, gruplara,
Hükümete ve iki milletvekiline söz vereceğim. Gruplar ve Hükümetin söz
süresi 20'şer dakika, şahısların söz süresi de 10'ar
dakikadır.
Yalnız, bundan önceki uygulamalarımız icabı,
Sayın Hükümet, isterse, başlangıçta bir açıklama yapacaktır.
Sayın İçişleri Bakanı, efendim, bundan önceki
uygulamalarımızda, olağanüstü halin uzatılmasına
ilişkin Başbakanlıkça verilen tezkerelerin görüşmelerinde,
Hükümet -kendi söz sırasında ayrıca konuşmak
koşuluyla; yani, grupların bu konudaki iddialarına cevap verme
hakkı da mahfuz kalmak şartıyla- başlangıçta,
olağanüstü halin uzatılmasının gerekçelerini açıklamak
üzere kısa bir konuşma yapıyordu. Uygun görürseniz böyle bir
açıklama yapın; yoksa, gruplara söz vereyim.
İÇİŞLERİ BAKANI MERAL AKŞENER (İstanbul) –
Başlangıçta açıklama yapmak istiyorum efendim.
BAŞKAN – Peki efendim.
Sayın İçişleri Bakanı, kısa bir açıklama
yapacaklar.
Buyurun Sayın Bakan. (DYP ve RP sıralarından
alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI MERAL AKŞENER (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mardin İlimizin
olağanüstü hal uygulamasının kapsamı dışına
çıkarılması; Batman, Bingöl, Şırnak, Tunceli ve Van'la
birlikte 9 ilimizdeki olağanüstü hal uygulamasının
yirmidokuzuncu kez uzatılması amacıyla, Hükümetimizin
görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum.
Öncelikle, Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla
selamlıyorum.
Hepinizin de bildiği üzere, 15 Ağustos 1984 tarihinde
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde kitle halinde gerçekleştirdiği
öldürme eylemleriyle Türkiye ve dünya gündemine girmiş olan
ayrılıkçı terör örgütü PKK'nın faaliyetlerini kontrol
altına almak ve vatandaşımızın can güvenliğini
sağlamak amacıyla, Anayasada yer alan olağanüstü rejim uygulamasına
gerek duyulmuştur. Ancak, olağanüstü hal uygulaması paralelinde
gerekli tepkinin gösterilememiş olması ve teşhisteki
yanlışlıklar, PKK terörü sürecini günümüze
taşımıştır.
Değerli milletvekilleri, hiçbir devlet ve hükümet, ülkesinin bir
bölümünü olağanüstü hal yönetimiyle idare etmek heves ve gayretinde
olamaz. Olağanüstü hal rejimi, kalıcı bir yönetim şekline
dönüştürülmemelidir. Ne var ki, terörün hâlâ devam etmekte olduğu da
unutulmamalıdır. Devleti ve ülkeyi bölme arzusunda olanların,
yurtiçinde ve yurtdışında hangi gayretleri gösterdiklerine
hepimiz şahidiz; görüyoruz ve bunları yaşıyoruz.
Türkiye Cumhuriyetinin yapısı üniter bir yapıdır ve
bundan taviz verilmesi asla mümkün değildir. İşte, bu
yapıya saldırı vaki olduğunda ve devamında, devletin
meşru savunma hakkı ortaya çıkar. Devletimiz bu meşru
savunma hakkını kullanırken, insan haklarına, hukuka ve
uluslararası normlara uygun hareket etmek gerektiğinin de
bilincindedir. Devletimizin bu meşru savunma hakkının
kullanım şekli, Anayasamızda yer almış olduğu
gibi, sınırlı olağanüstü yönetimdir.
Bugün için bir eşkıya şebekesi haline gelmiş PKK
terör örgütünün gündemden çıkarılması ve bölgedeki
vatandaşlarımızın huzur ve güvenliğinin
sağlanmasına yönelik alınmış tedbirlerin
uygulanmasından devlet yararına arzu edilen hâsılanın elde
edilmesine kadar olağanüstü hal rejiminin uygulanmasına gerek
vardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terörle mücadele,
taviz kaldırmayacak kadar hassas bir mücadeledir. Bu nokta, ulusal
uzlaşmaya en çok ihtiyaç duyulan, her türlü siyasî çekişmelerin
üstünde olan bir noktadır. İnsanın en temel hakkı olan
yaşama hakkına saldıran terör örgütü PKK'nın bütün
kalıntıları temizleninceye kadar bu kararlı mücadeleye
devam edilmesi gereklidir ve tüm hızıyla sürdürülmelidir.
Terör örgütünün lojistik desteği önemli ölçüde
kırılmış, kitle üzerindeki etkinliği
geriletilmiştir. Başarıyla sürdürülen operasyonlarda ciddî
kayıplar veren terör örgütü içerisindeki çöküntü had safhaya
ulaşmıştır.
Son günlerde meydana gelen ve PKK'nın, panik ve yok oluş
korkusu içerisinde olduğunu gösteren intihar saldırılarıyla,
yeni bir tehdit anlayışına yöneldiği ortadadır.
Olağanüstü hal bölgesinin son dönemindeki olayların
sonuçlarına baktığımızda, durumun örgüt
açısından ne olduğu daha iyi anlaşılacaktır. 1
Ağustos 1996-28 Kasım 1996 tarihlerini kapsayan dönemde olağanüstü
hal bölgesinde 1 019 olay meydana gelmiştir. Bu olaylarda 74
vatandaşımız hayatını kaybetmiş; 6 polis, 213
asker, 76 geçici köy korucusu ve 4 öğretmenimiz şehit olmuştur.
Aynı zamanda, 41 polis, 615 asker, 129 geçici köy korucusu ve 139
vatandaşımız da yaralanmıştır. Örgüte yönelik
operasyorlarda 1 347 terörist ölü, 50 terörist yaralı ele geçirilmiş;
85 militan, sempatizan ve örgüte yardım, yataklık eden kişi
yakalanmıştır. Güvenlik kuvvetlerimiz tarafından
başarıyla sürdürülen operasyonlarda büyük kayıplar veren
PKK'nın uğramakta olduğu erozyon, her geçen gün daha da artarak
devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 54 üncü Hükümetin
-Programında da belirtildiği üzere- olağanüstü hal
uygulamasıyla ilgili, gerekli tedbirler alındıktan sonra
kaldırılması yönünde taahhütü bulunmaktadır. Arzumuz,
olağanüstü halin kaldırılmasıdır. Nitekim, Mardin
İlimizden olağanüstü hal uygulamasını kaldırarak
taahhüdümüze uygun bir anlayış içerisinde olduğumuzu ve bu
anlayışı devam ettireceğimizi ortaya koymuş
bulunmaktayız. Olağanüstü hal ilanından bugüne kadar, bölge
asayişinin sağlanabilmesi için, devletin bütün kurumları
koordineli bir mücadele yürütmüşlerdir. Bu mücadelenin sınır
ötesi boyutları da vardır. Bölgede terörün yok edilmesi için,
güvenlik güçlerimiz, büyük bir kararlılık ve özveri içerisinde
çalışmaktadır. Yaşadığı köyünden, evinden,
terör sebebiyle ayrılmak zorunda kalan insanlarımızın
tekrar yaşadıkları yerlere, evlerine dönmeye
başlamaları, güven ortamının gittikçe tesis edilmekte
olduğunun göstergesidir. Bu konuda çalışmalarımız, en
kısa zamanda, hedeflenen noktaya ulaştırılacaktır.
Terörle mücadelenin manevî ve psikolojik boyutu ihmal edilmeyecektir.
Doğu ve güneydoğu bölgelerimizde yaşayan
vatandaşlarımıza refah ve huzur getirecek bütün ekonomik ve
sosyal tedbirler alınacaktır. Birlik, beraberlik ve kardeşlik
duyguları pekiştirilecektir. Yörede yatırımları
artırmak için, devlet imkânlarının yanı sıra, özel
kesim, daha etkin bir şekilde devreye sokulacaktır.
Diğer yandan, bu bölgelerimizde işsizlik sorununu çözebilmek
amacıyla yerel kaynakları değerlendirmeye yönelik, tarımsal
gelişme projeleri ve kırsal kalkınma projeleri
uygulamalarına devam edilecek; ihtiyaç duyulan yöreler için yeni projeler
hazırlanarak uygulamaya konulacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgede huzur
ortamına ulaşma yolunda sağlanan başarı,
olağanüstü hal hukukunun tanıdığı imkânlar
sayesindedir. Bölgenin ve bölgede yaşayanların güvenliği,
bölgede normal yönetime geçilmesi ve kesin olarak yerleştirilmesi bakımından
olağanüstü yönetimin bir müddet daha uzatılması zarureti
ortadadır. Teröre karşı millî mutabakatın böylesine güçlü
olduğu bir esnada olağanüstü hal uygulamasına devam edilmesinin
terör örgütü PKK'nın aleyhine olacağını, örgütün kendisi de
gayet iyi bilmektedir.
Birlik ve beraberliğin temsili durumunda olan Türkiye Büyük Millet
Meclisinde olağanüstü halin uzatılması yönünde görüş
birliğinin sağlanması ülkemizin yararına olacak, bölge
insanı ve tüm vatandaşlarımızın esenliğine
katkıda bulunacaktır. Terörle mücadelede başarı
yakalanmıştır; bırakılması veya gevşetilmesi
diye bir şey söz konusu dahi edilemez. Bu tablo, ülkemizi, kanın ve
gözyaşının akmadığı, huzur ve güvenin tesis
edildiği bir ortama doğru götürecektir. Bu durum
karşısında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, her zaman
olduğu gibi bugün de, yine, ülkenin en önemli sorunu olan bölücü terör
hareketi karşısında kararlılığını,
birlik ve beraberliğini göstereceğine inanıyorum. Halen süregelmekte
olan terör olgusu ve ülkemize yönelik tehdidin henüz tam anlamıyla
bitmemiş olması gerçeği karşısında, bölgede
yürürlükte olan olağanüstü halin, Mardin İlimiz
dışında diğer 9 ilimizde, Hükümet Programında yer alan
taahhütlerin gerçekleştirilmesi paralelinde, bir müddet daha devam
ettirilmesinden yanayız.
Sizleri saygıyla selamlıyorum; saygılarımı
sunuyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, şu ana kadar, gruplardan, yalnız,
Cumhuriyet Halk Partisi -Sayın Yahya Şimşek-
şahısları adına da, Sebgetullah Seydaoğlu
arkadaşımız söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Şimşek. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Şimşek, süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Mardin İli dışında
9 ilde olağanüstü halin dört ay daha uzatılması isteğini
içeren Başbakanlık tezkeresi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin
görüş ve düşüncelerini anlatmak için söz almış bulunuyorum.
Sizleri, şahsım ve Grubum adına, saygıyla
selamlıyorum.
Bilindiği gibi, olağanüstü halin -uygulanan illerde- bir kez
daha uzatılması, rakam olarak, 29'a ulaşıyor. Zaman çok
çabuk geçiyor. Tabiî, bu geçen zamanın çabukluğu bizim için; ama,
orada yaşayan insanlar için, elbette ki, bu süre o kadar çabuk geçmiyor.
Çabuk geçen bu süre içerisinde, bundan evvel, olağanüstü halin dört ay
uzatılmasıyla ilgili, ondan da önce, yine olağanüstü halin dört
ay süreyle uzatılmasıyla ilgili bu kürsüde yapılan
konuşmaları çok canlı bir şekilde hatırlıyorum.
Şimdiye kadar yirmidokuz kez uzatılma isteği var. Bunların
da üç tanesine, milletvekili olduğum süre içerisinde, ben, tanık
olmuş durumdayım. O konuşmalardan bir tanesi, çok canlı bir
şekilde, kulaklarımda çınlıyor. Bu kürsüden Refah Partisi
Grubu adına konuşan değerli milletvekili arkadaşım
Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu "bir gün bile bizim
iktidarımız döneminde uzatılmayacak; Allah nasip edecek, biz
geleceğiz ve olağanüstü hali de kaldıracağız; kalkar
mı kalkmaz mı, bir gün bile devam ettirilir mi, onu göstereceğiz"
demişti 18.6.1996 tarihli birleşimde. (CHP sıralarından alkışlar)
Anlaşılan daha bir gün dolmadı veya Sayın
Hatipoğlu ile bir gün konusundaki anlayışlarımız
farklı. Farklı; çünkü, bu bir gün, herhade dünya takvimine göre
belirlenen gün değil, ahiret takvimine göre belirlenen gün olsa gerek.
(CHP sıralarından alkışlar) Ama, biz dünyada
yaşıyoruz; dünyada yaşadığımız için de,
dünya takvimine göre değerlendirmek durumundayız. Demek ki,
olağanüstü hali kaldırmak o kadar kolay olmuyor. En azından,
bugün, burada, konuşacak Refah Partili arkadaşımın "bu
konuda biz yanılmışız" demesini bekliyorum.
Değerli arkadaşlarım, hepinizin çok iyi bildiği
gibi, olağanüstü hal, Anayasanın 119 ve 120 nci maddelerinde
düzenlenmiş; ama, geçiçi bir hal olarak düzenlenmiş. Anayasanın
bu konudaki özü, bu konudaki ruhu, olağanüstü halin geçici olarak
düşünülmesi şeklinde. Peki, ondokuz yıldan bu yana sürekli
sıkıyönetim ve olağanüstü hal uygulamasıyla yaşayan
Doğu Anadolu'da geçerli olan bu uygulamanın süreklilik arz
ettiği düşünülürse, acaba olağanüstü halin böyle sürekli
uzatılması. Anayasanın istediği bir olağanüstü hal
olarak kabul edilebilir mi; o ruha, o öze uygun olarak düşünülebilir mi;
bana göre, düşünülemez; süreklilik kazanması, Anayasada o hükmü
koyanların iradelerini yansıtmıyor diye düşünüyorum.
Bugüne kadarki uygulamalarda görüldü, uzatılan olağanüstü hal,
terörle mücadelede çok önemli sonuçları
aldırmadığını gösterdi. Diliyoruz, istiyoruz,
gerçekten, terör belasının kökü kazınmalıdır. Bunun
için de, çareler arıyoruz; ama, gördük ki, bu çareler, bu törer
belasının kökünün kazınması için yeterli değil; çünkü,
olağanüstü halin uzatılmasında zarar gören teröristler olmuyor;
zarar gören, orada yaşayan insanlar ile orada şehit olan güvenlik
güçlerimizin eşleri, çocukları ve yakınları oluyor.
Her defasında "kökü kazındı, sonu geldi" diyoruz;
ama, ne kökünün kazınması ne de sonunun getirilmesi bir türlü mümkün
olmuyor. Her uzatma isteğinin gerekçesi "az kaldı, bitti,
bitecek..." oluyor. Geçen uzatma isteğinde de "artık,
olağanüstü hali kaldıracağız; ancak,
altyapısını hazırlayacağız, birtakım
yasaların çıkmasını sağlayacağız ki, bu
olağanüstü hali kaldıralım" denildi. O ağustos
ayının sıcağında Meclisi olağanüstü
toplantıya çağırdınız, geldik; çalışmalar
yapıldı, o altyapıyı oluşturacak yasalar Parlamentodan
geçti; ama, hâlâ, altyapı hazır olduğu halde, bugün, yeniden
olağanüstü halin uzatılması isteği var; demek ki,
altyapının hazırlanması da yetmiyor. Bir ildeki
olağanüstü halin kaldırılması, bence, bütün bu söylenenlerin
yerine getirildiği anlamında algılanamaz.
Değerli arkadaşlar, galiba, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
Anayasanın 120 nci maddesinde kendine verilen haklardan sadece birisi
üzerinde duruyor, yani, uzatma yetkisi var; ama, aynı zamanda, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin olağanüstü hali kaldırma yetkisi de var. Hep
uzatma yetkisi kafamıza takılmış; ama, 120 nci maddede
ifadesini bulan olağanüstü halin kaldırılması konusunda
hiçbir adım atmıyoruz, atamıyoruz; bunu unuttuk galiba, böyle
bir yetkimizin olduğunu da unuttuk galiba.
Onsekiz ondokuz yıldan beri o yörede olağanüstü halin
uzatılması, öyle, o yörede yaşayan insanlar için kolay bir olay
olmasa gerek; bunu hepimiz düşünüyoruz, hepimiz dile getiriyoruz bu
kürsüden. Düşünün ki, o dönemlerin başlangıcında doğan
çocuklar, şimdi 18, 19 yaşına gelmişler ve hâlâ,
özgürlüğün, normal demokratik rejimin ne olduğunu bilemiyorlar,
bunlarla tanışamamışlar, tanışmamışlar
değerli arkadaşlarım.
Biraz evvel söylediğim gibi, amaç, terörün kökünü kazımaksa,
bu yöntemle olmuyor. Halka eziyet çektirmekse amacımız -ki, olmaz
öyle bir amaç- yöntem doğru. Amacımız halka eziyet çektirmek
değilse, o zaman, bu konuda daha farklı yöntemleri düşünmek
zorundayız.
Olağanüstü hal bölgesinde Olağanüstü Hal Yasası
uygulanıyor; orada yaşayan insanlara da, basına da birçok
yasaklar getirilmiş, birçok sınırlamalar getirilmiş; öyle
bir hal almış ki, giderek, orada yaşayan insanlar, neredeyse,
şekerini, tuzunu yetkililerden karneyle almak zorunda kalıyorlar;
yollar kapatılmış, okullar boşaltılmış,
birçok insan evinden, yurdundan çıkarılmış.
Geçenlerde, Sayın Genel Başkanımız, Tunceli'ye
yaptığı bir ziyareti ve orada edindikleri gözlemleri kamuoyuna
çok net bir biçimde açıkladı. Tunceli ile Pülümür arası 70
kilometre. Bu 70 kilometrelik yol, güvenlik nedeniyle kapatılmış
durumda, sadece siyasîler gittiği zaman, protokol gittiği zaman
açılabiliyor. Pülümür'den Tunceli'ye gelip, tuzunu, şekerini almak
durumunda olan, orada yaşayan insanlar, başka illerden dolaşmak
suretiyle 70 kilometrelik yolu uzatarak -ki, 600-700 kilometrelik bir yol-
Tunceli merkezine gelecekler ve tuzunu, şekerini, gereksiniminlerini
böylece karşılayacaklar; bu, halka eziyet değil de nedir?!
Oradaki yetkililerin açıklamalarına göre, o yolun açılması
için iki zırhlı aracın yeterli olduğu söyleniyor. Niçin, bu
gibi önlemleri Hükümet almıyor da, oradaki insanları bir de bu
şekliyle perişan ediyor.
Değerli arkadaşlarım, ülkede meydana gelen terör
olaylarını önlemek elbette ki Türk Silahlı Kuvvetlerimizin,
elbette ki güvenlik güçlerimizin görevi, anayasal görevi, yasal görevi; ama,
biz, bu normal görevlerin dışında, koruculuk müessesesini ihdas
etmişiz; bunun yanında, özel tim denilen yeni bir müesseseyi
oluşturmuşuz.
Korucuların bugüne kadar karıştığı
cinayet, gasp, kaçakçılık, uyuşturucu gibi olayların ne
kadar yoğunlaştığını hepimiz görüyoruz, hepimiz
okuyoruz, hepimiz televizyonlardan izliyoruz; bunların bir
kısmının o yörelerde yargılandıklarını da
biliyoruz. Şimdi, koruculuk müessesesinin terörle mücadelede yararlı
olduğunu söyleyebilmek mümkün mü?
Bir de, korucuları aşiretlere vermişiz; korucular,
aşiretlerin emrinde, PKK'yla mücadele ediyor; eğer, PKK'yla,
aşiretler, korucular, mücadele edecekse, o zaman, oradaki Türk
Silahlı Kuvvetlerine, güvenlik güçlerine, istihbarat teşkilatına
ve bu kadar şehide ne gerek vardı; gerek yoktu.
Bir de, özel timi irdelemek gerekir. Özel tim, artık, kendinin çok
özel olduğunu da ortaya koymuştur. Nasıl özel; öylesine özel ki,
kendisinin, nasıl bir yapıda, nasıl bir anlayışta,
nasıl bir düşüncede olduğunu gizlemek gereğini dahi
duymuyor. Ne yapıyor; işte, geçenlerde televizyonlarda gösterdi; özel
tim mensupları tankın üzerine çıkıyor, rahatlıkla
bozkurt işareti yapabiliyor. Yine, basından, medyadan
öğrendiğimiz kadarıyla, silahlarının kabzasında
kurt başlıkları var. Böylesine açık ve net; kafa
yapıları belli, düşünceleri belli insanlardan oluşturulan
özel timin, orada, PKK'yla mücadelede başarı
sağlayabileceğine, oradaki halka ıstırap vermeyeceğine
güven duyabilmek mümkün mü?
Demek ki, orada bir mücadele veriliyorsa, bu mücadele bu yöntemle
verilecekse, özel timin de, koruculuk müessesesinin de, herhalde ortadan
kaldırılması gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, son zamanlarda ortaya çıkan
olayları da göz önüne aldığımız zaman, gerçekten, bu
yöntemle terörün kökü kazınabilir mi; bana göre kazınamaz.
Olağanüstülükler, sürekli olağanüstü olayları örtbas etmek için
bugüne kadar bu şekliyle görüntülendi. Oradaki olaylar, bize göre, ancak
ve ancak, demokrasiyi uygulamakla önlenebilir; halkı kazanmakla,
halkı yanımıza almakla mümkün olabilir. Güneydoğuda ve
doğuda, demokrasiyi yerleştirebilmek için, önce o yöredeki bireyi
özgürleştirmek gerekir. Bireyi özgürleştirebilmek için de, o yöredeki
feodal yapılanmayı değiştirmek gerekir. Bunlarda
başarılı olamadıkça, doğuya da güneydoğuya da
demokrasiyi yerleştirebilme şansımız ne yazık ki
mümkün olamaz.
Şimdi, Olağanüstü Hal Yasasıyla o yörede birtakım
yasaklamalar var; basına yasaklamalar var, orada yaşayan insanlara
yasaklamalar var. Neden?.. Böyle bir yasaklama şeffaflığı
ortadan kaldırıyor. Biz, demokrasi, şeffaf rejimdir diyoruz, demokrasi,
açık rejimdir diyoruz; ama, bu şeffaflığın, bu
açıklığın gereğini yerine getirmeye de engel oluyoruz.
Eğer, bu olağanüstülükler ortadan kalkarsa, inanıyorum ki, bütün
pislikler de açığa çıkacaktır; ama, biz bunu
yapmıyoruz, ne yapıyoruz; olağanüstülüklere daha da
olağanüstülük getirmeye çalışıyoruz. İşte, son
Basın Kanunu değişikliğiyle ilgili bu Mecliste yapılan
tartışmalar, bunun en açık kanıtıdır.
Olağanüstü Hal Yasasıyla getirilen sınırlamalarla,
basına getirdiğimiz sınırlamalarla yetinmiyoruz, onu daha
sınırlı hale getirmek için; yani, iyice susturmak için, yeni bir
yasayı getirme gayreti içine giriyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu anlatılanların
ışığı altında Cumhuriyet Halk Partisi olarak
bizim görüşümüz, güneydoğudaki terör eylemlerinin bitmesi için tek
çözüm demokrasidir. Ülkenin her yerinde, herkes için ve 24 saat demokrasidir.
(CHP sıralarından alkışlar)
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Aynen banka reklamı gibi
oldu.
YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) – Yani, nasıl kabul
ederseniz... Anlayışa bağlı Sayın Asiltürk. Bizim
anlayışımız bu; ama, bu reklam gibi oldu diyorsanız,
bu anlayışı da taşıyorsanız, bizim
anlaşabilmemiz mümkün değil. Halbuki biz...
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Reklam gibi oldu demiyorum, banka
reklamı gibi oldu diyorum; 24 saat açığız diyor ya...
BAŞKAN – Efendim müdahale etmeyin... Sayın Asiltürk, rica
ediyorum...
YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) – Hayır, 24 saat demokrasi
diyorum. Yani, niye, aklınız fikriniz hep parada mı ki,
bankayı gündeme getiriyorsunuz.
Yani, 24 saat demokrasi olmalı bu ülkede, gerçekten olmalı.
Ben inanıyorum ki, bunu, sizler de aynı şekilde
düşünüyorsunuz, öyle istiyorsunuz.
ALİ OĞUZ (İstanbul) – İstemeyen var mı?
YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) – Yapalım, hep beraber
yapalım.
Bakın, geçmişte siz yaptınız biz yaptık
tartışmasıyla bir yere varılmıyor; yani, bu
tartışmaya girmenin bir yararı yok. Siz, iktidar olmadan
onbeş gün evvel çok farklı şeyler söylüyordunuz, iktidar
olduktan sonra tamamen tersini söylemeye başladınız. Neredeyse
temel ilkelerinizden vazgeçtiniz. O konuda, lütfen böyle laf atmayın;
çünkü, sizin kadar (U) dönüşü yapan bir parti olmadı. Zaten, o
dönüşe hiç kimsenin hızı yetişmez bu Mecliste. (CHP
sıralarından alkışlar) Onun için, lütfen, bu tür
tartışmaların yeri olmasın. Bize yakışan
şekilde tartışalım; olay bu.
Şimdi, biz, insan haklarına dayalı, demokratik hukuk
devletini istiyor muyuz? Söylemlerde hep istiyoruz; ama, uygulamada bir türlü
yaşama geçiremiyoruz. Nedir demokratik hukuk devletinin belirgin
özellikleri; yine hepimiz biliyoruz: Demokratik hukuk devletinde yargı
bağımsız olur; demokratik hukuk devletinde savunma
bağımsız olur; demokratik hukuk devletinde idarenin tüm
tasarrufları yargı denetimine tabi olur; demokratik hukuk devletinde
olağanüstülüklere hiç yer yok. Bunlar, daha çok uzatılabilir;
beş, altı, yedi diye uzatılabilir.
Şimdi, Türkiye'de bu koşulların var olduğunu
söyleyebilmek olanaklı mı; yani, Türkiye'de yargı
bağımsız mı; değil. Hep söyledik, konuştuk,
tartıştık, hâlâ tartışıyoruz; ama,
yargıyı bağımsızlaştırma konusunda da hiçbir
gayretimiz yok. Gelin, bu noktalarda anlaşalım. Savunma
bağımsız mı; değil. Savunmanın örgütü
bağımsız mı; değil. Baroların başında
Adalet Bakanlığı Demokles'in kılıcı gibi
sallanıyor; kaldıralım,
bağımsızlaştıralım.
MİKAİL KORKMAZ (Kırıkkale) – Ne zamandan beri
efendim?!..
YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) – Canım, ne zamandan beri
olursa olsun; gelin, şimdi çare bulalım. Bu konuda, eğer,
teşhiste hemfikirsek, ona göre tedaviyi yapalım, birlikte
yapalım. Ne olacak?.. Senin zamanında olmuş, benim
zamanımda... Mesele o değil; mesele, doğruları tespit
etmek, bu noktaya gelebilmek. (CHP sıralarından alkışlar)
Peki, idarenin her türlü tasarrufu yargı denetimine tabi mi; yok;
birçok olay var ki, yargı denetimine tabi değil. Peki, Türkiye'de
olağanüstülükler yok mu; o kadar çok ki... İşte, uygulanıyor...
Olağanüstü mahkemeler var; oysa, Anayasada, herkes, tabiî hâkim önünde
yargılanmalıdır, hakkını aramalıdır diye de
kocaman kocaman yazmışız.
Bütün bunları gerçekleştirememişsek, Türkiye, demokratik
hukuk devleti olabilir mi; olamamışız arkadaşlar; ama, biz,
demokratik hukuk devleti olmak istiyoruz; olmak istiyorsak, samimiysek, gelin,
demokratik hukuk devleti olabilme yolundaki bütün engelleri hep birlikte
kaldıralım ve bunun onurunu da 20 nci Dönem milletvekilleri olarak hep
birlikte yaşayalım; ancak, konuya ciddî bakmak lazım, bu konuya
inançlı bakmak lazım. Ülkede çok önemli olaylar meydana geliyor,
önemli olaylar oluşuyor, yer yerinden oynuyor...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Şimşek, size 1 dakika eksüre veriyorum;
lütfen toparlar mısınız...
YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Böylesine ciddî olaylar karşısında, özellikle şu son
olaylar karşısında, Susurluk olayı
karşısında çeşitli yorumlar yapılıyor. Sayın
Başbakanımız "canım bunlar fasa fiso şeyler"
diyor. Eğer, olaya bu mantıkla yaklaşırsak, hiçbir sorunun
üstesinden gelemeyiz.
Demokrasiyi yerleştirme konusunda, insan haklarına dayalı
demokratik hukuk devletini yerleştirme konusunda her türlü katkıya
varız.
Değerli arkadaşlarım, devleti, gerçek fonksiyonunun
dışında tutmamak lazım. Bakın, bir üzüntümü yine
belirtmek istiyorum: Sayın Sedat Bucak yaralandı, Tanrıdan
şifa diliyoruz; ancak, Sayın Sedat Bucak'ın, İstanbul'da
hastanede yattığı sırada, onun, devlet tarafından
değil de, aşiret korumacıları tarafından
korunması, bir noktada, devletin ötelenmesi anlamındadır.
Eğer, İstanbul'un göbeğinde devlet böyle öteleniyorsa,
güneydoğuda neler oluyor... Kafalarda soru işaretleri açılıyor.
(CHP ve DSP sıralarından alkışlar) Onun için, lütfen, gelin
bu konularda hassas davranalım; kim buna neden olursa olsun, izin
vermeyelim. Ancak, bu anlayış içerisinde, terörden de, ülkenin
önündeki sorunlardan da sağlıkla çıkabiliriz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatılda)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şimşek; fazla
süre vermeyeceğim.
YAHYA ŞİMŞEK (Devamla) – Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Şimşek, siz, Tunceli ile Pülümür arasındaki
yolun 70 kilometrelik bölümünün kapalı olduğunu söylediniz; Tunceli
ile Pülümür arasındaki kapalı yol mesafesi 35 kilometredir.
YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) – Yani, belki, Sayın
Başkan...
BAŞKAN – Yani, o yörenin milletvekiliyim de... Doğruyu
söyletmek için...
YAHYA ŞİMŞEK (Bursa) – Doğru, Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Bir de, sayın arkadaşımız
konuşmasının bir yerinde "neredeyse, olağanüstü hal
bölgesinde yiyecek karneye bindirilmiştir" dedi. Bence, bu
"neredeyse" kelimesi fazla; çünkü, benim ilimde nüfus başına
günde 200 gram un veriliyor, şeker ve çay da, taneyle veriliyor. Onu
açıklamak için... Ben o yörenin milletvekiliyim. Burada bir arkadaş
yanlış konuşma yaparsa, onu düzeltmek zorundayım.
MAHMUT IŞIK (Sıvas) – Sayın Milletvekiline de
teşekkür etmeniz lazım.
BAŞKAN – Efendim, sizi kınamadım ki, doğrusunu
söyledim, düzelttim.
İkinci söz, ANAP Grubu adına, Sayın Akın Gönen;
buyurun efendim.
Süreniz 20 dakikadır Sayın Gönen.
ANAP GRUBU ADINA AKIN GÖNEN (Niğde) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, ben de, Anavatan Partisi Grubu adına, Mardin
İlinde olağanüstü halin kaldırılması, 9 ilde de
devamıyla ilgili, Grubumun görüşlerini sizlere sunacağım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hepimizin bildiği gibi, Türkiye, 70'li yılların sonundan
beri sıkıyönetim, 1984 yılından sonra da, olağanüstü
hal rejimiyle yönetilen sıkıntılı bir dönem geçiren
haldedir. Gerçekten, ülkemiz sıkıntılı bir dönem
geçirmekte, bu sıkıntılı dönemin problemlerini çözmek için
bütün hükümetler ellerinden geleni yapmakta, ülkenin problemini
olabildiğince azaltma çabası göstermektedirler. Bugün olduğu
gibi, Hükümet, olağanüstü hali uzatma talebiyle geliyor -ki, otuz
sınırına geldik- ve her seferinde, iktidarda bulunanlar,
olağanüstü hali kaldırma sözü ve vaadi yönünde; muhalefette
bulunanlar da, olağanüstü halin, bölge insanına
sıkıntı yarattığı, bunun bir an önce
kaldırılması gerektiği ve işkence olduğu yönünde
yoğunlaşan konuşmalar yaparlar.
Şimdi, hafızalarımızı
yokladığımız zaman, geçmişte, gerçekten -benden önceki
konuşmacı değerli arkadaşımızın da
söylediği gibi- Refah Partisinin değerli sözcüsü "İktidar
olunca, bir gün bile durdurmayacağız" demişti, hemen
kaldıracaklarını söylemişti. Gerçekten, kaldırıp
kaldırmadıklarını, bölge halkının ve kendilerinin
takdirine sunuyorum.
Ayrıca, burada, şimdi Başbakan olan dönemin muhalefet
lideri Genel Başkan Sayın Erbakan'ın bir cümlesini
okuyacağım. 11.11.1992 tarihinde grup toplantısında
yaptıkları bir konuşmada -ki, bu, basında çıktı,
ertesi gün, yani 12'sinde Cumhuriyet Gazetesinde yayımlandı- terör
konusunda aynen şöyle diyorlar: "Ülkenin bir yerinde olağanüstü
hal uygulayarak, İktidar, bölücülük yapıyor." Olağanüstü
hal uygulamasını bölücülükle eş tutan bir zihniyet, bugün,
karşımıza, olağanüstü halin ikinci sefer bir daha
uzatılması teklifiyle geliyor. Gerçekten, o günkü tavrına
mı, yoksa, bugünkü değişiminemi üzülelim ya da sevinelim;
takdirlerinize sunuyorum.
Tabiî, bu, sadece bir değişim olsa, güler geçeriz veya deriz
ki: "Bu, bir iyi değişim." Yalnız, terör,
bildiğiniz gibi, halkın desteğiyle önlenebilir, halkın,
güvenlik kuvvetlerine, gönül bağıyla, istihbarat açısından,
bilgi açısından, sabır açısından destek olduğu
zaman halledilebilir. Partiler, demokrasinin vazgeçilmez
unsurlarıdır; muhalefette olsunlar, iktidarda olsunlar, devlet
adamlığı anlayışıyla, sorumluluk duygusuyla ülke
menfaatlarına yaklaşma, hepimizin hem görevi hem de yeminimizin bir
icabı.
Şimdi, sizin, bölücülükle eş tutuğunuz -ki, o bölgede yaşayan
insanlar, büyük sıkıntı içerisindeler- olağanüstü hal
rejimi, Anayasamızın 119, 120 ve 121 inci maddelerinde
düzenlenmiş, demokratik rejimin bir yönetim modelidir; demokrasi
içerisinde, idare hukuku içerisinde olan yönetim modelidir; ama, bu model, olağan
yönetim ile sıkıyönetim arasında olan, sivil yöneticilerin
güvenlik kuvvetlerine hâkim olduğu bir ara rejimdir. Demokrasi
sınırlanmakta, temel hak ve özgürlükler, şartların
gereğine göre kesilmekte veya durdurulmaktadır.
Şimdi, temel hak ve hürriyetlerinde sıkıntıya
uğrayan, sıkıntısı büyüyen, yerine göre, göç eden,
zaman zaman, evine, ırzına, namusuna tasallut eden hainlerin
bulunduğu bir ortamda, siz, olağanüstü hal yönetimiyle, bu bölge
insanını rahatlatmaya çalışıyorsunuz. Size destek
olması gereken ve bu desteği, yemininin icabı olan muhalefet
partisinin Değerli Genel Başkanının bu tür bir beyanı,
gerçekten, o bölge insanı için, kafaları
karıştırıcı, yürekleri bulandıcı, o bölgede
görev yapan güvenlik güçleri için de son derece zor bir durumdur. Düşünün
siz o güvenlik mensubunu, belki üç gün sonra, beş gün sonra iktidar
olacak, devlet sorumluluğunu elinde tutacak olan bir partinin lideri,
yapılan uygulamayı, bölücülükle eş tutuyor. Takdirlerinize
sunuyorum. O gün de yanlıştı; bugün, biz de aynı tavrı
sergilersek, bizim için de yanlış olur.
Ben ve Partim -Anavatan Partisi- geçmişinden bugüne kadar, sorumlu
devlet adamlığı ve sorumlu politika izledik. Ülke
sorunlarında, memleket menfaatı neyi gerektiriyorsa, daima onu
yaptık. Olağanüstü hal ilanı gerekti, onu yaptık; İl
İdaresi Kanunu değişikliği geldi -biz, tasarıyı
Parlamento gündemine getirdik; ama, hükümetimiz devam edemedi- muhalefet olarak
destek olduk; çünkü, doğru buydu. Kimlik Bildirme Kanunu, Ateşli
Silahlar Kanunu, Köy Kanunu, hepsi bizim zamanımızda
hazırlandı; ama, bugün görüşülmek üzere gelsinler, yine
sorumluluk anlayışımızla, iktidarın ülke
yararına, halk yararına, millet bütünlüğü yararına olan her
hareketinde de sorumluluk anlayışımız icabı, politika
olarak, içpolitika malzemesi olarak yanlış da olsa, bu doğru
bildiğimizi yapmaya devam edeceğiz. Bugün de, bunun bir
örneğini, burada, yine sergileyeceğiz. (ANAP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Şimdi, olağanüstü hal uzatılsın diye önümüze geldi.
Bir durum değerlendirmesi yapalım. Tabiî, bu durum
değerlendirmesini yaparken, duygularla değil, mantıkla yapmak
lazım. Yine, bir değerli partimizin yöneticisi "ya bitecek ya
bitecek" sloganıyla yola çıktı. Sloganlarla bu işin
halli mümkün olsaydı, Türkiye'de hiçbir problem kalmazdı. Terör,
evrensel kuralları olan, iç şartlarla, dış şartlarla
beslenen ve o şartların gereği tavır almanızı
gerektiren bir olaydır. Slogan, görev yapanlara, belirli bir noktaya kadar
moral verir; ama, slogan sınırını aşar.
Attığınız sloganın büyüsüne kapılır da her
aklınıza geleni söyleme durumuna düşerseniz, evrensel
kuralları olan terörle mücadelenizde, evrensel hukuk nazarında,
evrensel platformda zarara da uğrarsınız. Örnek mi vereyim;
güneydoğuda, geçenlerde, damdan düşer gibi "Apo'yu
yakalıyorduk, son anda elimizden kaçtı, asistanları -ne ise
asistan, onu da anlamadım, basında böyle çıktı-
yakalandı veya öldürüldü" diye bir beyan oldu. Şimdi, siz,
yıllarca, dışpolitika olarak, terörün, Suriye'den beslendiğini,
Apo'nun, Suriye'de olduğunu, beynelmilel platformlarda
vurgulayacaksınız, sonra, Doğru Yol Partisinin Genel
Başkanı, bu savınızı yanlış olarak,
desteksiz, bilgisiz olarak bir günde bozacak. Bu, siyaset değil...
Bir Refah Partili yönetici, konuşmasında "kolsuz,
bacaksız, gözsüz insan yaşar; ama, beyni olmayan insan
yaşayamaz" diyor ve Dışişlerini beyin olarak kabul
ettiğini söylüyor ve "Dışişlerinden
yararlanmalı" diyor mealen. Ben de katılıyorum; terörle
mücadelede, Dışişlerinin, İçişlerinin değerli
bürokratlarının, yetişmiş insanlarının da
bilgisine başvurmalı. İnsan ağzından
çıkanın, önüne, nerede, nasıl geleceğini hesaplamalı;
hesaplıyamıyorsa konuşmamalı.
Şimdi, şartlara bakalım. Biraz evvel, yeni
Bakanımız, burada, terörle ilgili bilgi verdiler. Kendisine de bütün
kalbimle başarı diliyorum, inşallah başarılı
olurlar, Allah yardımcısı olsun, çok zor bir dönemde göreve
geldiler. Rakamlar verdiler, rakamlara bakıyorsunuz, yüzlerce
şehidimiz var; polis, asker, köy korucusu, bölge halkından. Binin
üzerinde olay olmuş dönem içerisinde. Bölgeye gidip gelen arkadaşlarımız
bilirler -bütün partilerden o bölgenin milletvekili var, irtibatı olanlar
var- okullar hâlâ kapalı; Türkiye'nin büyük bir bölümünde daha binlerce
değil, onbinlerce öğretme açığı var, bugün de kuralar
çekiliyor. Türkiye'nin batısında bile öğretmen
açığının bulunduğu bir dönemde, güneydoğuda ve
olağanüstü hal bölgemizde, gerçekten, okullar kapalı;
yatılı bölge okulu inşaatları tamamlanamamış,
devam ediyor ve millî politikanın gereği, bir an önce
tamamlanmaları gerekir.
Bakıyorsunuz, bölgede asaleten görev icra eden yönetici, yönetici
sayısının yüzde 20'si civarında. Uzman hekim ihtiyacı
had safhada, teknik adam ihtiyacı devam ediyor.
Şimdi, bu şartlarda, terör bitti, azaldı demek
yanlış olur. Zaten yanlış olduğu da Hükümetin bu
tezkeresindeki uzatma talebiyle de teyit ediliyor.
Bölgede hain PKK, dış güçlerle işbirliği
yapmış, masum insanımızı, bölge halkını,
etnik kökenine bakmadan, çoluk çocuk demeden, beşikteki çocuğu bile
tarumar etmiş, yatağında öldürmüş; haliyle, yüzbinlik
kentler bir milyona çıkmış; bu ortamda sosyal yaşantı,
ekonomik yaşantı sefalet düzeyine çıkar; bunun tersini
düşünmek bile hata. Tabiî, hükümetler -bugünkü Hükümet de ondan önceki
hükümet de, ondan öncekiler de- bu yarayı sarmaya, bu
sıkıntıyı defetmeye, devlet güvenlik güçleriyle, yerel
yönetimlerle, yerel görevlilerle çırpındılar; ama, şartlara
iyi bakmak lazım. Eğer, terör, Türkiye'nin iç problemlerinden
kaynaklansaydı, ki iç problemlerden kaynaklanmadığı bir
gerçektir... Bölgemize bir bakalım, petrol bulunan bölgenin böğründeyiz;
kuzeyi eski Rus İmparatorluğunun Akdeniz'e iniş yolu
üzerindeyiz, ticaret yolları üzerindeyiz, ticaret yolları üzerindeyiz
ve Batı kültürüyle Doğu kültürünün birbirine girdiği bir bölge;
bu kültürlerin yarış alanı, savaş alanı... Böyle bir
bölgede, Körfez Harbinin de üstüne eklenmesiyle yaşanan dramatik tabloyu
hepimiz 10 yıldır biliyoruz. Bölge, bu kadar
sıkıntılı durumdayken, şartlar
değişmemişken, soruyorum size, şartlar değişti
mi?
Bölge halkına soruyorum: Sınır ticareti başladı
mı? Petrol boru hattı çalışıyor mu? Bölgede, dün,
dağlarında hayvan sürülerinin gezdiği, sürüleri çobanların
beklediği dağlarda yine sürüler dolaşıyor mu? Tarlalarda
ekinler mi var, mayınlar mı var?
Ortam, yine bu ortam; dışarıdaki şartlar da
değişmemiş. Dış şartlar aynı
kaldığına göre, içeride ne yaparsanız yapın,
dışarıdaki Körfezin yanan alevi, İsrail-Suriye
ilişkileri, Lübnan'ın durumu, dünkü İran-Irak harbi ve bugün
Kuzey Irak'taki sonsuz çatışma büyük sıkıntı
getirmiştir. Şartlar değişmediğine göre, bu
yangının dumanının, alevinin her an bizi de yalaması,
bizi de etkilemesi muhtemel; muhtemel değil, zaten etkiliyor.
Şimdi, bakıyorsunuz, bölgedeki sıkıntı çok
büyük. Kuzey Irak'ta bir operasyon oluyor, Barzani ile Saddam
anlaşıyor, Talabani kuvvetleri üzerine gidiyor; Amerika, binlerle
ifade edilen paralı ajanlarını, bölgeden, uçaklarla önce bir
adaya, oradan Amerika'ya götürüyor. Demek, olayın boyutu bu derece büyük,
evrensel. Siz, bu evrensel olayda, olayı, sadece küçük iç siyaset sebeplerine
dayandırırsanız, yanılırsınız. Bu sebeple
de, terör, sizin, içeride "ya bitecek ya bitecek"
sloganınızla bitmez. Onun için, terörle mücadele eden güçlerin
şevkini kırmamak, onların, heyecanla, canlarıyla kanlarıyla
toprağı sulayarak âdeta hudutlarımızı yalayan bu alevi
söndürmeye çalıştıkları bir dönemde, onlara zarar
verilmemesi için, her vatanseverin, her vatansever parlamenterin itina
göstermesi gerektiğinin, şahsen ben ve Grubum, doğru olduğu
inancını taşımaktayız.
Burada sözlerimi uzatıp, yeni İçişleri
Bakanımıza, yararlanabileceği birtakım şeyler daha
söylemek isterdim. Çünkü, terörle mücadele edilen bölgede yedi yıl valilik
ve kaymakamlık yaptım; ama, sanırım, Sayın
Bakanımızın, olağanüstü halin uzatılmasından daha
önemli bir problemi var ki, yararlanmayı düşünmediler, ayrıldılar;
o da beni üzmüştür. (ANAP sıralarından alkışlar)
Sanırım, burada, değerli meslektaşlarım var,
bakanlık yapmış ağabeylerimiz var, onlar kendisine
bunları aktarırlar, yararlanma ihtiyacı duyarsa,
yararlanmasını sağlarlar diyorum.
Geldiğimiz günümüzde, şartlar, terör şartları aynen
devam ediyor, bölgedeki sıkıntı aynen devam ediyor,
dış şartlar devam ediyor. O durumda, gelen tezkereye ters oy
kullanmak, ciddî devlet adamlığı, ciddî siyaset
anlayışıyla ters düşerdi. Biz, durumu değerlendirdik
ve bunun devamında ülke menfaatına, yarar olduğu kanaatine
vardık. Ancak, burada şartlarda ufak bir değişme var -son
aktüel haberleri takip ediyorsunuz, ediyoruz- boru hattıyla ilgili olarak,
Birleşmiş Milletlerin ve Amerika'nın tavrında bir
değişme oldu; bölge şartlarında yumuşama
olacağı intibaını aldık.
Bölge insanı uzun zamandır, sıkıntı içerisinde;
açlık sefalet, göç, işsizlik, evsizlik, can korkusu, namus korkusu,
hepsi... Bunları dindirmenin, yavaşlatmanın yolunu bulmamız
lazım; Anayasamızda bunun da yolu var. Her hükümet programında
-benim de içinde bulunduğum hükümetin programı dahil- hep bölge
insanına destek olunacağı, bölge insanının
yaralarının sarılacağı söylenildi. Gidip gelen arkadaşlarımız,
bölge insanına soruyordur veya bizi
şimdi ekrandan izleyenler diyorlardır ki "söylenir; ama
olmaz" doğrudur; yeterince olmamıştır, bu bir
eksikliktir; hukukî zeminini tamamlamadan, bu eksikliği gidermek mümkün
değil.
Bugün, bildiğiniz gibi, olağanüstü hal rejimi,
Anayasamızın 119, 120 ve 121 inci maddelerinde düzenlenmiştir.
120 nci maddeye göre bugünkü şiddet, şiddetin
yaygınlaşması, terör sebebiyle olağanüstü hal ilanı
kararı alınmıştır. Yani, bugünkü olağanüstü hal
güvenlikle ilgilidir; ana gerekçe bu; ama, geldiğimiz gün, bu sürenin
yılları bulması, âdeta, 1987'den bu tarafa 10 yıla
yaklaşıyor, 1978'i alırsanız 20 yıla
yaklaşıyor.
Bölge insanı sıkıntıda, bölge insanına moral
vererek -ki, bölge insanı, devletine bağlı, devleti için
canını veriyor; çoğu, bölgesini terk etmiyor- bu insanların
yarasını süratle sarmamız lazım. Hukukî zemin
sağlanmadan bunun olması mümkün değil; olmadığı
da görülüyor, işte açık... Soruyorum size: İşletmeye
açılabilecek yüzlerce tesis
işletmeye açılabildi mi? Dağlarda hayvancılık kredisi
verilip dağlar hayvanla doldu mu?..Hayır. İşsizliği
çözücü ciddî tedbir alınabildi mi? Vergi istisnaları gelebildi mi?
SSK primi konusunda rahatlama oldu mu?.. Olmaz; çünkü, bunları
yapabilmemiz için hukuk ve finans konusunun halli gerekir.
Anayasamızın 119 uncu maddesinde olağanüstü hal rejimiyle
ilgili bir "ekonomik bunalım" tabiri var. Terör, güvenlik
boyutuyla şiddetle devam ediyor, iç ve
dış şartlar, devamını zarurî kılıyor;
120'nin şartları var; ama, bunun yanında terörün uzun sürmesi,
hain PKK'nın, bölge halkını göçe zorlaması, dağlarda üretim
yapılamaması, bu insana artı desteği zarurî
kılıyor.
O zaman ne yapacağız; zaman geldi, petrol boru hattında
petrol akışına müsaadenin yarattığı bu müsbet
ortamda, bu olağanüstü hal rejiminin gerekçesinin, Anayasanın 119
uncu maddesindeki ekonomik bunalım sebebini de içine alacak tarzda
rötuşlanması gerektiği kanaatini taşıyoruz ve bu
irdelenmeli. İrdelenmezse ne olur; bugünkü gibi sloganlar
atarsınız, ama yardım yapamazsınız; bugünkü gibi, para
verilecek, kredi verilecek, arsa verilecek der, veremezsiniz. Niye; mevzuat,
kanunlar bütün olarak, ülke bütünü için çıkar.
Ama, 119 uncu maddeye göre şiddet yanında 120 nci maddedeki
gerekçeler yanına 119 uncu maddedeki ekonomik bunalımı da
eklerseniz, Bakanlar Kurulunun eline, bu bölgeyle ilgili özel düzenleme yapma
imkânını sağlarsınız. O zaman Bakanlar Kurulu,
bölgeyle ilgili kredilerde, ülkenin diğer taraflarına verdiği
kredilerle farklılık yaratabilir; ucuz arsa temin edebilir veya
kiraya verebilir veya hibe edebilir; SSK primlerinde farklılıklar
yapabilir, devlet karşılayabilir. Onun yanında, küçük
işletmelere, hemen, finans yoluyla destek sağlama imkânını
Bakanlar Kuruluna verirsiniz. Bölge valisi, bölgede görev yapan valiler,
bugünkü gibi, sadece asayiş valisi olarak görülmekten çıkarlar,
hepsi, birer hizmet valisi haline gelirler. Bu, kabul edilirse, bu gerekçe de
güvenlik gerekçesinin yanına eklenirse, Olağanüstü Hal Bölge
Valiliği emrinde bir ekonomik karargâh kurulur. Bu karargâh,
üniversitelerden akademisyenleri sözleşmeli çalıştırabilir.
Bu karargâhta, sözleşmeyle plancılar
çalıştırılıp, bölgenin özel şartlarına
uygun, özgün projeler ürettirebilirsiniz veya özgün projelerinizi uygulamaya
koyacak finansı sağlayabilirsiniz. Bu karargâhta, psikologlar,
sosyologlar çalıştırarak, bölgedeki halka, bu uygulamanın
uzamasından doğan sıkıntıların,
şartların ne olduğunu bilimsel yollarla, tarih bilinciyle
yerinde izah edebilirsiniz. Mutlaka, bu olağanüstü hal rejiminin
-Anayasanın 119 uncu maddesinde ve Olağanüstü Hal Kanununun 3 üncü
maddesi- uygulaması irdelenmelidir, düşünülmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gönen, süreniz bitmiştir; 1 dakika eksüre
veriyorum; lütfen toparlayın.
AKIN GÖNEN (Devamla) – Bunun yanında, idarî reform yapılarak,
Türkiye'de, mutlaka, taşra yönetimi ve mahallî idarelerle, yöre
halkının bütünleşerek, planlamadan uygulamaya kadar gönül
birliğiyle, kalkınma hamlesine, seferberliğe de
katılmaları sağlanmalıdır.
Biz, bu duygularla, olağanüstü halle ilgili bu söylediklerimizin
de, burada bulunmayan Bakanımız ve İktidar Partileri
gruplarının değerli yöneticileri tarafından da kale
alınarak değerlendirileceği, irdeleneceği
inancını taşıdığımızı ifade
ediyoruz.
Sözlerime son verirken; canını, kanını ve bu
toprağı vatan olarak korumak, bu topraktan bir milim, bir çakıl
taşı kaptırmamak için şehit olan değerli vatan
evlatlarına gani gani rahmet dileyerek, gazilerimize,
yaralılarımıza sağlıklar, şifalar dileyerek sözlerimi
tamamlıyor; hepinize, sağlıklar, esenlikler diliyorum.
Saygılar sunarım. (ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gönen.
DSP Grubu adına, Sayın İstemihan Talay; buyurun efendim.
(DSP sıralarından alkışlar)
Sayın Talay, süreniz 20 dakikadır.
DSP GRUBU ADINA M. İSTEMİHAN TALAY (İçel) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol
Parti Grubu adına, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Olağanüstü halin, Mardin İli hariç dokuz ilimizde, dört ay
müddetle, tekrar sürdürülmesine ilişkin Hükümet tezkeresi, bir
bakıma, bu iktidarın ve özellikle Refah Partisinin, muhalefetteki ve
iktidardaki söylemlerini ortaya koyması bakımından ilginç bir
örnek teşkil etmektedir.
Geçmiş dönemlerde, sürekli olarak, olağanüstü hale veya Çekiç
Güç'e karşı çıkan Refah Partisi, iktidara geldikten sonra,
diğer birçok konuda olduğu gibi bu konuda da çok keskin dönüşler
yaparak, geçmiş söylemlerini bir tarafa bırakmışlar ve
şimdi, iktidarda, muhalefette eleştirdikleri konuların
uygulayıcısı haline dönüşmüşlerdir. Aslında, biz,
bunu, muhalefet milletvekilleri olarak değil, Refah Partisi
milletvekillerinin de, bir özeleştiri anlamında
değerlendirmeleri açısından belirtiyoruz. Konu, sadece
muhalefetin eleştirisine açık değil, iktidar milletvekillerinin
de özeleştiri yapmalarına ilişkin bir değerlendirmedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaklaşık
dört ay kadar önce tekrar olağanüstü halin uzatılması gündeme
geldiği zaman, Refah Partisi ve Hükümet sözcüleri, bu uzatmanın son
kez olacağını ve bu uzatma döneminde de, yasal bazı
düzenlemeler yapılarak, artık, olağanüstü hale gerek
kalmayacağı vaadinde bulunmuşlardı. Nitekim, 29
Ağustos tarihinde Büyük Millet Meclisinin olağanüstü
toplantısı sırasında Hükümetin getirdiği İl
İdaresi, Terörle Mücadele, Ateşli Silahlar ve Kimlik Bildirme gibi
yasalar çıkarıldı ve hepinizin bildiği gibi ve Hükümetin
önerdiği ölçüler içerisinde, olağanüstü halin
altyapısını oluşturan yasalar kabul edilmiş oldu. O
zaman, elbette, bu yasalar çıktıktan sonra, Hükümetin verdiği
söz çerçevesinde, belki o gün, olağanüstü hali kaldırması
beklenebilirdi; bununla beraber, geçen üç aylık sürede, hâlâ, bu
doğrultuda bir karar alınmayarak, bütün bu değişiklik
yasalarına rağmen, sürenin uzatılması, gerçekten,
vatandaşlarımızda, kamuoyunda ve hepimizde bir hayal
kırıklığı yaratmış vaziyettedir.
Aslında, olağanüstü halin teröre bir çözüm
olmadığını burada birçok milletvekili ve grup, defalarca,
tespit ettiler ve bu değerlendirmeleri yaptılar ve biz, Demokratik
Sol Parti olarak, esas amacın, halkı kazanmaktan, halkın
kazanılmasıyla terörün kökünün kazınacağından
geçtiğini bildiğimiz için ve halkı kazanmayla, olağanüstü
hal uygulamalarının birbiriyle çelişen kavramlar olduğunu
bildiğimiz için, sürekli olarak, olağanüstü hale, karşı bir
tavır içinde olduk ve olağanüstü halin, bu şekilde
sürdürülmesinin, vatandaşla devlet ilişkilerinin daha kötüye
gitmesine neden olduğu ve oradaki vatandaşların
kazanılmasına engel olduğu düşüncelerini ileri sürdük;
fakat, biraz önce de belirttiğim gibi, bütün bu gerçeklere
karşın, Refah Partisi-Doğru Yol Partisi Hükümeti de -eskiden
beri eleştirdikleri biçimde- bu yöntemi uygulamaya devam ettiler.
Aslında, terörün önlenmesinde, sadece polisiye tedbirlerin
değil, sosyal ve ekonomik önlemlerin de uygulanması gerekiyor. Örneğin;
Sayın Başbakan, Hükümeti kurduktan hemen sonra köylerini
boşaltmış olan yüzbinlerce vatandaşın köylerine
dönmesi için bir program hazırlanacağını ve bu program
çerçevesinde köye dönüş projesinin gerçekleştireceğini ifade
etmişlerdi; ama, aradan bu kadar zaman geçmesine karşın, bu
programın yürümediği ve hâlâ vatandaşlarımızın
köylerine dönmediği bir gerçek.
Diğer taraftan, bölgede eğitim ve öğretim hâlâ istenilen
düzeye ulaşabilmiş değil; 1 500'e yakın okul kapalı
-bunlar resmî rakamlar- 2 500 civarında öğretmen açığı
var. Geçen yıllarda başlayan ve sağlanacak az miktardaki
ödeneklerle bitirilmesi mümkün olan yatılı bölge okulları -ki,
50'ye yakın olduğu söyleniyor- hâlâ, eğitim ve öğretime
açılabilmiş değil. Dolayısıyla, eğitim ve
öğretimdeki bu aksaklıklar, bölgede, onbinlerce çocuğumuzun,
gencimizin eğitim imkânlarından mahrum kalmasına, hatta,
bunların, Türkçeyi bile öğrenme imkânlarına sahip
olmamalarına yol açmaktadır. Halbuki, Hükümet, etkin bir yöntem
içerisinde, Diyarbakır, Van ve Hakkâri kentlerinin etrafında biriken
yığınlara, yaygın bir eğitim programı içerisinde,
bir eğitim ve öğretim imkânı sağlayabilir, bir halk
eğitimi çalışması yürütülebilir; ancak, bunların da,
ne yazık ki, ihmal edildiğini biliyoruz.
Bölgede, özellikle, Körfez Savaşıyla ortaya çıkan ambargo
nedeniyle ve terörün bir sonucu olarak, ekonominin tamamen çöktüğünü
biliyoruz.
Tarım ve hayvancılık gibi geleneksel ekonomik dallarda da
büyük bir kriz yaşanmakta; geçmiş hükümetlerin, devletin ekonomiye
müdahale etmemesi gerektiği şeklindeki yanlış
anlayıştan dolayı, bölgeye, devlet eliyle herhangi bir
yatırım da yapılamamış bulunmakta. Bazı tesisler,
hâlâ çalışamıyor ve Hükümetin aylardan beri söz vermiş
olduğu bölgeye yönelik 4,5 trilyonluk ekonomik kaynak, bugüne kadar
aktarılabilmiş değil ve bütün bu gerçekler ortadayken, bölgede
bir şey artıyor, sayısal olarak artıyor ve her yıl
artıyor ve şu anda, sayıları 60 bini geçmiş vaziyette:
Bölgede, köy korucuları, her ay trilyonlara varan ödenekleriyle sürekli
artıyor ve bunların bir bakıma etkinliği de artıyor.
Konu, sadece parasal değil, paranın yanında, bunlar, devletin
silahlı gücü olarak görev yapıyorlar ve devletin silahını
taşıyorlar.
Değerli arkadaşlarım, devlet -klasik devlet nazariyesinde
de bir gerçektir- güvenliği sağlamada ve adaleti dağıtmada,
hiçbir zaman, bu yetkilerini, hiçbir örgütle, hiçbir kişiyle
paylaşamaz ve paylaşmamalıdır. Maalesef, olağanüstü
hal bölgesinde yaratılan koruculuk sistemiyle, devlet, silahlı bir
güç olarak, kendi dışında kişilere bu yetkiyi veriyor,
güvenliği sağlama yetkisini veriyor; bir anlamda, içgüvenliği
taşerona havale ediyor.
Hepimiz, tarih kitaplarında okumuştuk. Osmanlı
imparatorluğunun son dönemlerinde, devlet, vergiyi
toplayamadığı için, bunu mültezimlere havale eder -yani
taşeronlara havale eder- ve bundan da halk çok büyük bir ıstırap
duyardı; aynı zamanda, devlet, bundan yara alırdı ve
almıştı. Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti, bir ekonomik yetkiyi
değil, devletin temel görevlerinden biri olan içgüvenliği
taşerona havale etme gibi bir sistemi, maalesef, uygulamaya devam
etmektedir.
Değerli arkadaşlarım, son Susurluk olayı, bir
"fasa fiso" değildir. (DSP sıralarından
alkışlar) Susurluk olayında, devletin, aynı,
olağanüstü hal bölgesinde içgüvenliği koruculara havale etmesi gibi
-bazı dış ilişkilere dönük olarak- bazı örgütlenmelere
yol açarak, burada da tehlikeli bir görevlendirmeye veya örgütlenmeye
yöneldiği ortaya çıkmaktadır. Susurluk olayının
temelinde yatan bir önemli gerçek de budur. Bu örgütlenme, önceleri
dışa dönük olarak kurulmuşken, şimdi, içpolitikayı da
yönlendiren, içpolitikada da tehdit unsuru haline dönüşen bir nitelik
kazanmıştır.
Sayın Mesut Yılmaz'a Budapeşte'de yapılan
saldırıyı basit bir olay olarak görmememiz gerekir
kanısındayım. Kendisine buradan geçmiş olsun dileklerimi
sunarken, Sayın Mesut Yılmaz'a Budapeşte'de yapılan bu
saldırının bir korkutma ve bir ürkütmeye yönelik eylem
olduğunun altını çizme gereğini duyuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böyle bir eylemi
kınamamız gerekirken ve bunun arkasındaki olayları
aydınlatmamız gerekirken, bazı yetkililerin veya siyasetçilerin
"Sayın Yılmaz'ın Budapeşte'de ne işi
vardı?" gibi çok basit, çok anlamsız ve çok değersiz
sorularla konuya yaklaşmalarını da çok tehlikeli bir
değerlendirme olarak düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimiz biliyoruz
ki, devlet legal bir örgütlenmedir. Hele demokratik devlet, yetkileri,
sorumlulukları, hiyerarşik ilişkileri ve kurumlararası
bağlantıları yasalarla, Anayasayla belirlenmiş bir
devlettir. Kimin, ne zaman ve ne için, hangi amaçlar için kurşun
atacağı veya öleceği de, bu devletin çerçevesi içerisinde
belirlenmiştir. Kimse kendi başına buyruk bir anlayış
içerisinde ölmeye veya öldürmeye devlet adına yetkili değildir; kimse
böyle bir yetkiyi vermeye de, böyle bir yetkiyi ortaya koymaya da haklı
değildir ve bu şekilde davrananları da, yine kimsenin
teşvik etmesi veya bunlara müsamaha etmesi de mümkün değildir,
olmamalıdır. Aksi takdirde, herkes, çevresinde toplayacağı
belli örgütlerle ve güç odaklarıyla -Afrika ülkelerinde yaşanan bir
kabile devleti anlayışı içerisinde- bir ilişkiler sistemine
yönelir ki, bu, beraberinde, kan davalarını getirir, siyasal
cinayetleri getirir.
Burada, özellikle, Refah Partisine, bazı tavsiyelerde bulunmak
istiyorum: Eğer, devlet içinde bu tür örgütlenmeler varsa, lütfen
bunların üzerine gidiniz. Bunlarla ilgili bir sorumluluğunuz
olmadığını düşünerek, böyle bir tahmin içerisinde,
sizlere, bu öneriyi getiriyorum. Geçmişte, cehaletin verdiği
cesaretle bu işlere bulaşmış olanlar, belki bu konulardan
uzak durabilirler; ama, Refah Partililerin, özellikle, bu konuya yönelmelerini
öneriyorum. Eğer bu yapılmazsa, bundan uzak durulursa, o zaman, bu
sorumluluğu, sizlerin de paylaşacağınızı
unutmamanız gerekir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, önemli bir
noktayı daha belirtmek istiyorum. Bugüne kadar, bu örgütlenmelerin,
Başbakanlıktaki örtülü ödenekten desteklendiği bilinmektedir.
Örtülü ödeneğin kullanıldığı bir başka
bakanlık da, İçişleri Bakanlığıdır. Bugün,
Başbakan, Sayın Necmettin Erbakan olduktan sonra, İçişleri
Bakanlığıyla, bu örtülü ödeneği -yani,
Başbakanlıktan aktarılarak İçişleri
Bakanlığına gelen örtülü ödeneği- kullanacak olan
bakanlıkla ilgili ilişkileri de, aynı, Başbakanlık
örtülü ödeneğini denetler gibi, Başbakanlığın
denetlemesinin yararlığı olacağını
düşünüyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, bir
noktayı daha hatırlatmak istiyorum; özellikle, değerli
İktidar milletvekillerine bunu söylemek istiyorum: Cinayetlerin, tehditlerin,
yumrukların konuştuğu yerde siyaset biter, kan davaları
başlar. İktidar ve servet hırsının esiri olanlara gözü
kapalı destek vermeye devam ederseniz, bir gün, karşınızda
Leydi Macbeth'ler yarattığınızı dehşetle
görürsünüz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güneydoğudaki
terör ve ona bağlı olarak, onu tedavi için yürütüldüğü
varsayılan olağanüstü hal rejimi, bir kurt gibi sistemi
kemirmektedir. Cesur adımlarla halkı kazanmaya, istihdamı artırmaya,
koruculuk sistemini zaman içerisinde eritmeye yönelik bir politika derhal
uygulanmaya başlanmalıdır. Bu amaçla, hemen ve derhal
olağanüstü hal kaldırılmalı ve sivil yönetim, bölgede
uygulanabilir hale gelmelidir.
Olağanüstü hali, bu gerekçelerle, Demokratik Sol Parti olarak,
yararlı ve teröre çözüm getiren bir yönetim biçimi olarak görmüyoruz. Bu
nedenlerle de, dört ay süreyle uzatılmasının aleyhinde oy
kullanacağımızı bildiriyor, Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Talay.
Gruplar adına başka söz isteyen var mı?
ALİ OĞUZ (İstanbul) – Söz istiyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Refah Partisi Grubu adına, Sayın Ali Oğuz;
buyurun efendim. (RP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
RP GRUBU ADINA ALİ OĞUZ (İstanbul) – Sayın
Başkanım, muhterem arkadaşlarım; olağanüstü halle
ilgili hükümet tezkeresi üzerinde Partimizin görüşlerini arz etmek üzere
huzurunuzdayım; bu vesileyle, Grubum ve şahsım adına Yüce
Heyetinizi hürmetle selamlıyor ve burada görüşlerini ifade etmiş
olan bütün grup temsilcisi arkadaşlarıma şükranlarımı
arz ediyorum ve tenkitlerinden ve ifade ettikleri güzel fikirlerden
Hükümetimizin istifade edeceğini de ifade etmek istiyorum.
Muhterem arkadaşlarım, biz Refah Partisi olarak,
olağanüstü halin en kısa zamanda memleketimizin gündeminden tamamen
çıkarılmasını arzu ediyoruz. Bunu, yeni değil,
biliyorsunuz Meclise geldiğimiz günden itibaren, her fırsatta ve her
imkânda, 1991 tarihinden itibaren her olağanüstü halin gündeme ve
huzurunuza geldiği günlerde tekrar ettik ve hatta, bunun bir an evvel
kaldırılması hususunu da her zaman burada vurguladık ve
buna taraftar olan arkadaşlarımızı da takdir ettik.
Değerli arkadaşlarım, bunu sağlayabilmek için
Meclisimiz büyük bir gayretle birtakım kanunî düzenlemeleri de
yapmış ve son noktaya gelmiştir; bu da hepinizin malumudur.
Hatta, tatilinizi keserek, Yüce Meclisi olağanüstü toplantıya
çağırarak burada kanunlar müzakere edildi ve birçok noksan da
tamamlandı; bu da hepinizin malumudur. Bu da gösteriyor ki, Hükümetimiz, bir
an evvel olağanüstü halin o yöreden kaldırılması ve yöre
halkını rahatlatmak için elinden gelen her türlü gayreti
göstermiştir. Arzu ederdik ki, Hükümet, olağanüstü hali
olağanlıkta uygulamakta olan illerin tamamından kaldırsın.
Bugün, deniliyor ki, sadece Mardin İlinde kaldırılıyor,
diğerlerinde de yegân yegân, zaman zaman, belli imkânlar içerisinde
kaldırılacaktır. Bu demektir ki, bazı elde olmayan sebepler
ve gerek Millî Güvenlik Kurulunun işaret ettiği sebeplerle gerekse
Hükümetimizin huzurunuzda, burada ifade ettiği sebeplerle, bunun bir anda
yapılması hususunu, bütün güçleriyle istemelerine rağmen şu
anda "kaldırdık" demek imkânı olmuyor. Değerli
arkadaşlarım, Hükümetin de aynı arzu ve çalışma içerisinde
olduğunu biliyoruz. Sayın İçişleri
Bakanımızın bu hususta esbabı mucibesiyle verdiği
bilgiden, bunun hemen gerçekleşmesi imkânının
olmadığı hususu da huzurlarınızda arz edilmiş
bulunuyor.
Bir ilin üzerinden kaldırılmakla beraber daha 9 ilin üzerinde
olağanüstü halin devam ettiğini ve bunun da arzu edilmeyen bir netice
olduğunu Sayın Bakanın ifade ettiği yine hepinizin
malumudur. Nitekim, bu hedefi gerçekleştirmek ve olağanüstü hali
bütün illerden kaldırmak için, Hükümetin bir program yapmış
olduğu hususu da yine burada verilen bilgiler arasında Yüce
Heyetinize arz edildi.
Değerli arkadaşlarım, terör örgütü PKK ile ilgili son
gelişmeler, Millî Güvenlik Kurulunda değerlendirildikten sonra,
olağanüstü halin kademeli olarak kaldırılmasına dair bu
teklifin önümüze gelmiş olduğu, yine hepinizin malumudur. Millî
Güvenlik Kurulumuz, bunun yeniden uzatılmasının bir zaruret
olduğunu ve bunda, memleketimiz ve yöre halkının büyük
menfaatları olduğunu ifade ettikten sonra da, terörle mücadele eden
emniyet ve asayiş güçlerimizin kış dönemi mücadele
programlarının aksamaması için ihtiyaç duydukları bu uzatma
talebini, Hükümetin uygun görmesini anlayışla
karşılıyor; Hükümet
tezkeresine olumlu oy kullanacağımızı ifade ederek,
saygılarımı arz ediyorum ve Yüce Heyetinizi hürmet ve muhabbetle
selamlıyorum efendim. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Oğuz.
DYP Grubu adına, Sayın Hayri Kozakçıoğlu; buyurun
efendim. (DYP sıralarından alkışlar)
Sayın Kozakçıoğlu, süreniz 20 dakika.
DYP GRUBU ADINA HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Meclisin sayın üyeleri; olağanüstü
halin dokuz ilimizde dört ay süre ile uzatılmasına ilişkin
Başbakanlık tezkeresiyle ilgili olarak Doğru Yol Partisinin
görüşlerini sunmak üzere huzurunuzda bulunuyorum; hepinizi en içten
saygılarla selamlarım.
Bu kürsüde her dört ayda bir olağanüstü hali konuşuyoruz, her
dört ayda bir güneydoğuda cereyan eden terör konusunda görüşlerimizi
dile getiriyoruz. Bu bölgemizde, normal rejimin, normal yönetimin
dışındaki yönetim olayı 1980'lerden önce başladı;
bir süre sıkıyönetim olarak devam etti, daha sonra da 1987'yle birlikte olağanüstü hale çevrildi.
Anayasamızı incelediğimizde görüyoruz ki, Anayasayla
kurulan hür demokratik düzeni veya temel hak ve hürriyetleri ortadan
kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerinin görülme ihtimali
veyahut görülmesi halinde, normal düzenin dışında,
sıkıyönetime veya olağanüstü hale geçilebiliyor. Yani, bir
bölgemizde kamu düzeninin bozulmasına yönelik, demokratik rejimin
bozulmasına yönelik şiddet olayları varsa, o bölgede,
olayın ağırlığına göre, sıkıyönetimi
veya olağanüstü hali uyguluyoruz. Bu bölgede 1978'den beri bu olaylar
devam ediyor.
Türkiye'de PKK'nın ismi, ilk önce 1978 yılı
sonbaharında duyulmuştur ve 1978 sonbaharından itibaren, PKK,
1980 ile 1984 arasındaki bir süre hariç, devamlı olarak terör
olaylarını, şiddet olaylarını yaratmış ve
bugüne kadar gelmiştir.
Şimdi, diyoruz ki, olağanüstü hali hemen kaldıralım;
olağanüstü hali kaldıralım ve bu bölgede normal bir yönetim
tarzına geçelim. Bunu, hepimiz isitiyoruz. Bu olaylar, bu Mecliste uzun
zamandan beri görüşülüyor ve bu Mecliste, olağanüstü halin
uzatılması konusunda, şartlı veya şartsız oy
kullanmayan siyasî parti de yok. Bütün siyasî partilerimiz, olağanüstü
halin karşısına da çıktı, olağanüstü halin
uzatılması konusunda oy da kullandı. Bu, şunu gösteriyor:
Bu Meclis, zaman zaman dahi olsa, olağanüstü hal konusunda fikir
birliğine vardı, olağanüstü hal konusunda zaman zaman
anlaştı. Peki, niye anlaşıldı olağanüstü hal konusunda?
Olağanüstü hali hemen kaldıralım.
Bakın, olağanüstü halin nedeni, şiddet olayları.
Şiddet olaylarına baktığımızda -sadece son üç
ayın olaylarını getirdim buraya- son üç ay içerisinde, biz,
orada, 213 asker, 6 polis ve 76 tane de geçici köykorucusu şehit
vermişiz. Bu arada, 74 vatandaşımız hayatını
kaybetmiş, 139 vatandaşımız da yaralanmış. Ben,
bu kürsüden, ülkenin birlik ve beraberliği için hayatını
kaybeden asker, polis, geçici köy korucusu ve sivil
vatandaşlarımızı rahmetle anmak istiyorum, kendilerini
saygıyla selamlamak istiyorum; çünkü, bu insanlar, bu ülkenin birlik ve
beraberliği için hayatlarını kaybediyorlar.
Şimdi, bakalım, 213 asker, 6 polis, 76 geçici köykorucusunun
üç ay içerisinde şehit olduğu bir bölgede asayiş normal
diyebilir miyiz?.. Olağanüstü hali hemen
kaldırdığımız zaman bu şehitlerimizi
kurtarabilecek miyiz?.. O bölgede, ben, meslek hayatımın dokuzbuçuk
yılını geçirdim; o bölgenin dağını
taşını dolaştım. O bölgede 15 bine yakın irili
ufaklı yerleşim alanı var. Olağanüstü hali
kaldırıp askerimizi kışlaya geçirdiğimiz zaman, bu 15
bin yerde yaşayan sivillerimizi kim koruyacak,
vatandaşımızı kim koruyacak, burada güvenliği kim
sağlayacak?!.
Şimdi, her şeyden önce, olağanüstü hal kalksın
derken, o bölgedeki güvenlik hizmetlerinin durumunu çok iyi incelememiz
lazım. Yalnız o bölge yetiyor mu?.. O bölge, tek başına,
başlıbaşına, terörün nedeni değil. Hemen yanına
bakıyoruz; bir Kuzey Irak var. Kuzey Irak'ta bir otorite boşluğu
var. Kuzey Irak'ta bir devlet anlayışı yok. Kuzey Irak'ta bizim
bildiğimiz gibi bir karakol nizamı yok. Kuzey Irak'ta müracaat
edilebilecek bir otorite yok. Kuzey Irak durduğu müddetçe, bu haliyle
kaldığı müddetçe, bizim, güneydoğuda istenilen oranda
güvenlik hizmeti sağlamamız zor. Bunu kabul etmemiz lazım. Kuzey
Irak'ın da süratle normal rejime kavuşması için, devlet olarak
üzerimize düşen görevi yapmamız lazım.
Bunun hemen yanına bakıyoruz, Suriye. Suriye'yi bütün dünya
biliyor. Suriye terörist ülke ilan edilmiş. Suriye'de hâlâ teröristler
barınıyor; eskiden Bekaa Vadisindeydi, şimdi, çok daha
hudutlarımıza yakın barınıyor. Bir taraftan
bakıyoruz Yunanistan ve Güney Kıbrıs, bütün gücüyle Türkiye'nin
terörünü destekliyor. Hatta, zaman zaman gelip o bölgede teröristleri
eğitimden geçiren Yunanlı yetkililer var. Peki, biz bütün bu
dış mihrakları, dış olayları düzenleyemeden,
kendi bölgemizde yeteri miktarda güvenlik sağlamadan; yani, o bölgede
dağda yaşayan, kırsal alanda yaşayan insanımıza
güvenlik sağlamadan olağanüstü hali
kaldırdığımız zaman olaylar bitecek mi? Bölgedeki
olay, sadece olağanüstü hal meselesi değildir. Bölgede yıllardan
beri yapılması gereken, ele alınması gereken başka
meseleler var. Bu başka meselelerle beraber o bölgenin
olaylarını değerlendirmek lazım.
Bölgenin belli başlı üç tane sorunu vardır. Bunlardan bir
tanesi, o bölgede yaşayan insanın can güvenliği sorunudur.
Devlete düşen birinci görev, o bölgedeki insanın can güvenliğini
sağlamaktır. Olağanüstü hal kalksın dediğimiz zaman
can güvenliğini sağlayacak mıyız? Can güvenliği sağlanması
konusunda, huzuru kalple bu karara evet diyebilecek miyiz? Bunu hepimizin
beraber düşünmesi lazım.
Bölgenin bana göre ikinci sorunu, o bölgede yaşayan insanların
insanca yaşaması için gerekli olan altyapının ve gerekli
olan hizmetlerin sağlanmasıdır. Bu konuya biraz sonra tekrar
döneceğim.
Üçüncüsü de, ekonomik iyileştirmedir. Bu üçünü beraber götürmemiz
lazım; ancak, güvenlik hizmetlerinin diğer hizmetlerden bir
farkı var. Güvenlik hizmetleri diğer hizmetlerin
altyapısıdır; yani, güvenlik olmayan bir bölgeye başka
hizmetleri götüremezsiniz. Güvenlik sağlayamadığınız
bir bölgeye doktoru, öğretmeni, mühendisi, müteahhidi gönül
rahatlığıyla gönderemezsiniz; yatırımları
istediğiniz gibi yapamazsınız. O halde, bir taraftan
güvenliği sağlayacağız, güvenliği sağlamak
zorundayız.
Şimdi, ben isterdim ki, dört ayda bir bu kürsüde konuşan
konuşmacılar, olağanüstü hal niye kaldırılmadı
diye iktidara sorarken veya sorması yerine, iktidara, o bölgede şu
kadar dershane açığı var, niye bunları yerine getirmedin; o
bölgedeki liselerden mezun olan çocukları, Galatasaray Lisesi veya
İstanbul Erkek Lisesi mezunuyla aynı imtihana sokuyorsun, niye o
bölgedeki liseleri Galatasaray Lisesi seviyesine getirmedin veya
getiremediysen, niye o çocuklara başka bir imtihan hakkı
tanımadın, o çucukların önlerini niye açmadın; bunları
sormamız lazım.
MEHMET SIDDIK ALTAY (Ağrı) – Sorduk, sorduk.
HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (Devamla) – İktidarlar bunları
yapmış mı yapmamış mı, bunları incelememiz
lazım ve elbirliğiyle, bunları nasıl yapabiliriz,
bunların çarelerini aramamız lazım.
SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) – Siz oradaydınız,
yapsaydınız.
HAYRİ KOZAKÇIOĞLU (Devamla) – Yani, güvenlik hizmetiyle
birlikte diğer hizmetlerin beraber halledilmesi lazım ve beraber
çözümlenmesi lazım.
Görüyorsunuz, terör olayını, şiddet olayını
asgarîye indirmeden köy okulları istediğimiz gibi
çalışmıyor, köylere sağlık hizmetleri istediğimiz
gibi gitmiyor. O halde, sadece olağanüstü hali kaldırıp
diğer hizmetleri götürmediğimiz zaman da olay yetersiz değil;
ama, diğer hizmetleri götürmek için güvenlik hizmetlerini de
istediğimiz noktaya mutlaka getirmemiz gerekiyor. Bu nedenle, orada
güvenlik hizmetleri, daha doğrusu insanlarımızın can
güvenliği belli bir düzeyde sağlandığı zaman
olağanüstü halin kaldırılması düşünülmelidir ve gönül
birliğiyle, hep beraber, güvenlik hizmetlerini sağladık, o
bölgedeki insanımızın can güvenliğini istediğimiz
noktaya getirdik diyebilmeliyiz; ama, bütün bunların yanında -biraz
önce söylediğim gibi- o bölgedeki ekonomik işlevi de mutlaka
hızlandırmamız lazım.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, çok yakın günlerde
bir kararname çıktı. Bu kararnameyle, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgelerinde yarım kalmış 134 yatırıma cazip
şartlarla yeniden kredi imkânı sağlandı. İşte,
bir taraftan bu kredi imkânının çalışması lazım,
bir taraftan, bu kredi imkânından o bölgedeki
yatırımcıların faydalandırılması lazım,
bir diğer taraftan, KOBİ'ler için miktarı 15 trilyonu bulan
kredi ortaya çıktı, o bölgedeki işletmelerin bu krediden mutlaka
faydalandırılması lazım, esnafımızın mutlaka
bu kredilerden faydalandırılması lazım. Bütün bunların
yanında da, o bölgede, hudut ticaretinin arzu edilen düzeye gelmesi
lazım. Kapılarımızın sayısının
artırılması, o bölgede ekonomik hareketin daha hızlı
sağlanması gerekiyor. Bunları beraber düşünmeliyiz,
bunları beraber yapmalıyız.
O nedenle, burada, gerçekten çok güzel fikirler ileri süren, öneriler
dile getiren siyasî partilerimizin değerli temsilcilerine teşekkür
ederken, bir taraftan da diyorum ki, sadece olağanüstü hali
düşünmeyelim; olağanüstü halle birlikte, hatta ondan çok daha fazla,
o bölge insanının yanında nasıl olabiliriz, o bölge
insanının cebine giren parayı nasıl artırabiliriz, o
bölge insanına daha insanca yaşama şartlarını
nasıl sağlayabiliriz; bunları beraber düşünmemiz
lazım. Bunları beraber düşünmemiz için de, o bölgenin gerçekten
özel bir kalkınma projesine, objektif kıstaslarla
hazırlanmış, her sayfası ayrı bir sektörü kapsayan,
büyük bir kitaptan oluşan özel bir kalkınma projesine de
ihtiyacı olduğunu özellikle belirtmek istiyorum. O bakımdan,
güvenlik olayını kalkınma olayıyla, güvenlik
olayını insanca yaşama olayıyla beraber düşünelim.
Bunları beraber düşündüğümüz zaman, inanıyorum ki, o bölge
insanına, can güvenliğiyle beraber, diğer hizmetleri de en
kısa zamanda götürmüş olacağız.
Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyelerinin bu
denetim görevini, bu yaptırım hizmetini yapacaklarına
inanıyorum ve Doğru Yol Partisi olarak, bu hizmetlerin
sağlanabilmesi için, o bölgede olağanüstü halin bir süre daha
uzatılması gerektiği kanaatinde olduğumuzu belirtiyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (DYP ve RP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kozakçıoğlu.
Söz sırası Hükümetin efendim.
Hükümet konuşacak mı?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) – Hayır efendim.
BAŞKAN – Efendim, ben duymadım; konuşacak
mısınız?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) – Hayır Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Bakan, çok önemli bir konu; bu konuda da
Hükümetin konuşmaması, gerçekten... (ANAP, DSP ve CHP
sıralarından alkışlar)
Rica ediyorum... Bir dakikanızı rica ediyorum...
Yani, belli bir bölgede, insanların temel hak ve özgürlüklerini
askıya alan bir rejim Türkiye Büyük Millet Meclisinde müzakere
edilirken... (ANAP, DSP ve CHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
Efendim, bir dakika... Rica ediyorum...
...parti gruplarının dile getirdiği bu konuları, hiç
olmazsa, Hükümetin cevaplandırması gerekir; yani, kural da öyle
Sayın Bakan; önce gruplar, sonra hükümet konuşmak zorunda.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) – Peki Sayın
Başkan, konuşayım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Diyarbakır) – Sayın Başkan,
kendisi konuşmak istemiyor, siz, zorla kürsüye çıkarıyorsunuz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI TURHAN TAYAN (Bursa) – Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin bir bölümünde bir müddettir
devam etmekte olan olağanüstü halin bir ilimizde tamamen
kaldırılması, bir ilimizin mücavir alana alınması 9
ilimizde de devam etmesi şeklindeki hükümet tezkeresi üzerinde, parti
gruplarının değerli sözcüleri görüşlerini ifade ettiler.
Olağanüstü hal, ideal bir yönetim tarzı değildir; ancak,
Anayasamızın öngördüğü bir yönetim tarzıdır.
Türkiye'de, hepimizin arzusu, hepimizin temennisi, gayreti, ülkede,
olağanüstü yöntemlere, tedbirlere başvurulmadan, huzur içerisinde,
rejimi tehlikeye sokmadan, birlik ve bütünlüğü koruyarak,
vatandaşın can ve mal güvenliğini koruyarak, huzurun tesisidir.
Hiçbir demokratik ülkede, yönetim, yöneticiler, iktidarlar, hükümetler,
olağanüstü bir yönetime başvurmayı arzu etmezler. Türkiye'de de,
gelmiş geçmiş hükümetler, tümüyle aynı hassasiyet ve duygu
içerisinde, yaklaşım içerisinde olmuştur; ama, görülmüştür
ki, ülkemizin güneydoğu bölgesinde başgösteren bölücü terör
belası, Türkiye'yi bölmek, parçalamak, devletimizi, milletimizi bölmek ve
parçalamak gayreti içerisine girmiştir.
Böylesine bir menfur gayret karşısında, devletimiz,
öncelikle kendisini savunmak, dolayısıyla, milletin birliğini,
beraberliğini savunmak, vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamak
için bir gayret içinde olmuştur.
Sayın milletvekilleri, Türkiye bir hukuk devletidir; Türkiye, hukuk
devleti anlayışıyla idare edilmektedir. Anayasamız,
olağanüstü hal idaresini, bir kurum olarak tespit etmiş ve bunun
kurallarını da ortaya koymuştur. Şu anda görüşülmekte
olan Hükümet tezkeresi, öncelikle Millî Güvenlik Kurulunda müzakere
edilmiş, görüşülmüş, devletin tüm güvenlik birimleri, geçen dört
ay içerisindeki her türlü şart ve gerekleri değerlendirmiş ve
Elazığ'ın mücavir alandan çıkarılması, bir
ilimizin mücavir alana alınması şekliyle olağanüstü hal
kapsamında belli bir miktar yumuşama, bir gevşeme, bir daralma
getirmiştir. Millî Güvenlik Kurulunda konular ariz amik
değerlendirilmiş ve görüşülmüştür.
Bu Hükümetin gayesi, bu Hükümetin hedefi, ülkeyi bir an evvel
olağanüstü hal idaresinden normal idareye kavuşturmaktır. Yüce
Meclisin takdirlerine mazhar olan İl İdaresi Kanununda yapılan
değişiklikler ve diğer değişiklikler, Türkiye'de
normal yönetimin, olağan yönetimin ciddî hazırlıkları
anlamındadır ve şu anda, gerek İçişleri Bakanlığımız
gerek devletin diğer güvenlik birimleri, İl İdaresi Kanunu ve
buna bağlı olarak diğer kanunlarda yapılan
değişikliklerin intibakıyla meşguldur. Dileğimiz,
temennimiz, en kısa zamanda bu idarenin son bulmasıdır.
İlk defa bu Hükümet, böyle bir yaklaşımla huzura
gelmiş, hem gerekli yasaları çıkarmış hem de kapsamda
bir değişiklik getirmiştir. Bu önemli bir mesafedir. Bu,
yapacağımızın, bize göre, teminatıdır,
güvencesidir. Umuyorum ki, en kısa zamanda, Hükümet, Yüce Meclisin
huzuruna, olağanüstü halin tümüyle kaldırılması önerisiyle
gelecektir; gayretimiz budur. Ülke çapında gelişmeleri, tüm güvenlik
güçlerimiz, yakından takip etmektedir.
Bakınız, Hükümetimiz, demokratikleşme yolunda önemli
atılımlar yapmaktadır. Fevkalade önemli yasa
tasarıları, Hükümetimizden geçmiş ve Türkiye Büyük Millet
Meclisine intikal etmiştir. Bugün, vatandaşımızın
bizden beklediği, hür, güvenli, yarınından emin bir hukuk
devleti çerçevesi içerisinde yaşamını sürdürebilmesidir.
Devletin sebebi hikmeti, öncelikle vatandaşın can ve mal
güvenliğidir ve hemen buna ilave, devlet, mutlaka, öncelikle kendini
korumak, sınırlarını korumak,
bağımsızlığını korumak ve milletin
birliğini korumakla mükelleftir. Güvenlik güçlerimiz, polisimiz,
jandarmamız ve askerimiz, böylesine ulvî bir görev için şehit olmak
pahasına, gece gündüz, kar demeden, kış demeden
çalışmaktadır. Bu çalışmalar da sürmeye ve
sürdürülmeye devam edecektir.
Bir yandan vatandaşın can ve mal güvenliği
sağlanacak, bir yandan rejim korunacak, bir yandan da bütün bu mücadele hukuk
devleti anlayışı içerisinde yapılacak ve sürdürülecektir.
Hukuktan ayrılmadan, demokrasiden ayrılmadan, insan hak ve
özgürlüklerine en ufak bir nakisa getirmeden bunu sağlamak, tüm
hükümetlerin ve devletin görevidir. İşte, bu çaba içerisindeyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygularla,
Hükümet tezkeresinin Yüce Meclisimizin takdirine, onayına mazhar
olacağı düşüncesiyle, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (DYP ve RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Efendim, ben, Genel Kuruldan özür diliyerek, bir iki şey belirtmek
istiyorum.
Şimdi, olağanüstü halden en fazla mağdur olan il, benim
ilim; yani, şimdi, ben...
İSMET ATALAY (Ardahan) – Sayın Başkan, sen, görevini
kötüye kullanıyorsun...
BAŞKAN – Bir dakika efendim, bir şey söyleyeceğim...
Efendim, bir temennide bulunayım...
İSMET ATALAY (Ardahan) – Aşağıda konuşursun...
SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) – Senin böyle konuşmaya
hakkın yok...
BAŞKAN – Ben, onu, şu nedenle söyledim; benim ilimde...
(Gürültüler)
Efendim, bir dakika... İnsanların hak ve özgürlüklerinin
bittiği yerde, insanların bazı usulleri ihlal etme hakkı da
doğar...
İSMET ATALAY (Ardahan) – Seçmene mesaj veriyorsun...
BAŞKAN – Rica ediyorum... Niye ben bir şey söyleyince bu kadar
pireleniyorsunuz?!. (Gürültüler)
Ben, şimdi, Hükümetimizden şunu rica ediyorum: Olağanüstü
hal bölgesindeki uygulamaları ciddî olarak denetlesinler; yani, benim
ilimde nüfus başına günde 200 gram un veriliyor, şeker
tartımı gramla yapılıyor ve insanlarımız çok zor
durumda... (CHP ve DSP sıralarından alkışlar [!]) Rica
ediyorum... Yeni Bakanımızdan da rica ediyorum; bunu, yerinde
denetlesinler. Ben de o insanların temsilcisiyim; yani, kendi
menfaatım ve makamım için kendimi satacak nitelikte bir insan da
değilim; bazı şeyleri burada dile getirmek de bizim
hakkımızdır. O bakımdan rica ediyorum; bu uygulamalar sert
şekilde denetlensin, memleket yararı bakımından
faydalıysa devam etsin, değilse, bunu keselim ve ona göre de yeni bir
uygulama getirelim. Kış geliyor, insanlar açlıktan bitecek.
Kaldı ki, bugün, dağda silahlı insanların açlıktan
öldükleri görülmemiştir; ama, devlet, yakaladığı yerde her
türlü sert tedbiri alıyor, öte tarafta, dağdaki insanlar, 13-14
tonluk kamyonlarla yiyecek naklediyorlar. Bunlar da bilinsin diyorum. Bunu usul
dışı söyledim. Böyle bir ifadeyi söylediğim için Genel
Kuruldan da özür diliyorum.
ADNAN KESKİN (Denizli) – Sayın Başkan, grup adına
mıydı, şahsınız adına mı?!.
BAŞKAN – Sayın Keskin, orada konuşacağına, söz
al, gel burada konuş. Neyse, sana bir şeyler söyleyeceğim; ama,
başka zaman söyleyeyim.
Şahısları adına ilk konuşmacı, Sayın
Sebgetullah Seydaoğlu; buyurun efendim. (ANAP sıralarından
alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır.
SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Diyarbakır) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; milyonlarca insanın
hayatını ilgilendiren böyle önemli bir konu için, gerçekten,
Hükümetin, bölge insanına duyarsız kalıp, bunu bir cümleyle
ifade etmemesini dilerdim. Meclis Başkanımın lütuf ve ihsanlarıyla
kürsüye gelip iki kelimeyi içine sindirmelerini demokrasi adına içime
sindirilmiş bir olay olarak telakki etmiyorum. Bu duygularımla
konuşmama başlarken, 1980'lerde konulan sıkıyönetimle,
1984'ten beri olağanüstü halle, sanki, doğunun, güneydoğunun
makûs kaderiymiş, talihiymiş diye, Türkiye'nin terörle meşru
mücadele hakkını gerekçe göstererek, yıllardan beri, o bölge
insanı üzerinde olağan olmayan, sivil ve demokratik olmayan bir
yönetim âdeta uygulanmak istenmiştir.
Olağanüstü hal, isminden de anlaşıldığı
gibi, olağan olmayan, demokratik parlamenter rejimin, özgürlükçü
demokrasinin, sosyal hukuk devletinin normlarının
uygulandığı, özel bazı yasalarla, olağanüstü
kararnamelerin uygulanandığı bir sistem olup, buranın da
böyle bir bölge olma özelliğinden dolayı, yıllardan beri terörle
mücadele edeceğiz diye 3 bin köy terör adına boşalmış,
5 bin faili meçhul olay işlenmiş, binlerce okul kapalı, 10
binlerce evladımız öğretimden mahrum, 3 milyon insan göç
etmiş. Bu 3 milyon insanın, Çukurova'nın varoşlarında,
metropol kentlerin varoşlarında, âdeta "terör varsa o bölgede,
bu da, sizin kaderinizdir, razı olun" dayatmasını, ben
şahsen, demokrasi adına içime sindirmiş bir parlamenter
değilim; o bölgenin demokratik, meşru temsilcisi olarak şahsen
içime sindiremiyorum.
Bakınız, şu çatı altına, doğu ve
güneydoğudan gelen 100'ün üzerinde parlamenter var; ama, bizler, o
doğu ve güneydoğuda demokrasi mücadelesini, korucubaşıyla,
çeteyle, devletin vermiş olduğu silahlarla yapmıyoruz; beynimizle,
düşüncemizle, asaletimizle, tarihî misyonumuzla, kültürümüzle
yapıyoruz. Diğerlerinin, devletin vermiş olduğu binlerce
silahlı gücüne karşı, düşünün ki, orada, kuvvetler prensibi
dengesine uymayan bir parlamenterin Parlamentoya yansımasının
bir ürünü ve bir talihsizliktir ki, bugün, çatısı altında
bulunduğumuz bir Parlamentonun, bir partinin üyelerinden
yaklaşık 15'inin, doğu ve güneydoğuda özel emniyet
müdürlüğü yaptığı, bölge valiliği
yaptığı, asker kökenli olup da bir partide toparlanması da
bir tesadüf olarak telakki edemiyorum. Bence, bunda da, birilerinin, birilerine
karşı, sözümona terörle mücadele adı altında bir diyet
borcu olduğunu telakki ediyorum.
Sayın Başkan, değerli üyeler; son günlerde Türkiye'nin
gündemine giren ve Parlamentoyu direkt ilgilendiren, etkileyen, Susurluk
olayından başlayan, taa, Macaristan'a kadar uzanan, sosyal hukuk
devleti ayıbı olan ve bir ayağıda güneydoğuda, devlet
adına terörle mücadele eden diye, kuvvetler prensibi dengesine
aykırı bir şekilde "korucubaşı" sıfatıyla,
binlerce insana, devlet adına silah vererek, bu devletin bütçesinden
maaş vererek sistemleşen bu kurumsal yapının, size bir
faturasını çıkarmak istiyorum. Yalnız, geçen hafta,
İçişleri Bakanının şurada bir açıklaması
var. 70 bin korucunun içinde 22 bin korucunun devlet adına görevini
değil de, uyuşturucu, kaçakçılık, cinayet, ırza
tecavüz ve bin türlü olaydan dolayı görevine son verildiği
açıklandı. Bunların arasında, 300 cinayet, 50'ye yakın
kaçakçılık, 100'e yakın uyuşturucu madde, gasp, adam
kaçırma, rüşvet adı altında suçların
işlendiği böyle bir sistem, böyle bir korucu sistemi... Sözümona, bin
senelik tarihi olan bir devlet kendisini koruyamıyor ve eğer,
doğuda ve güneydoğuda 70 yaşındaki insanın eline
kalaşnikofları vererek, bu rejimi, bu devleti koruma umudu, bu
insanlardan bekleniyorsa, vay o Türkiye'nin gerçeğine, vay o Türkiye'nin
haline...
Bununla birlikte, bugün, terörle mücadele de, Türkiye'nin meşru
mücadele hakkını destekliyoruz.
Bağımsızlığını ve bütünlüğünü
koruyacağından en ufak bir endişemiz yoktur; fakat, terörle
mücadele adı altında, onbinlerce insana terörist
mantığıyla yaklaşmayı, terörün uygulama biçimiyle
hayatlarına nüfuz etmesine, köylerinden, mezralarından göç edip, yaşam
biçimlerinden ayrılmalarına duyarsız kalmayı da içime
sindiremiyorum.
Ben, daha dün, basında, Bakanlar Kurulunda, güneydoğulu bir
bakanla batılı bir bakanın, güneydoğu için açıklanan
paketin neden uygulanmadığı konusundaki kavgalarını
okudum. Evet, bir Devlet Bakanı ile diğer bir Devlet Bakanı...
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Doğru değil...
SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Devamla) – Doğrudur... Lütfen dinle...
Dinlemesini bil... Gazete yazıyor.... (ANAP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar; RP ve DYP sıralarından
gülüşmeler) Dinlemesini bil...
Bakınız, ilahî adalet uğruna, doğu ve
güneydoğuda Refah Partisinin Programında "Allah şahit olsun
ki, biz, bir gün hükümet olursak, doğuda ve güneydoğuda
olağanüstü hali bitireceğiz" dediniz. Ben, burada, geçen yasama
yılında, grubu adına konuşan arkadaşların iki
cümlesini söyleyeyim. Bakın, Refah Partisi Grubu adına konuşan
arkadaş ne diyor: "Terörle mücadelede olağanüstü hal çare
değildir, ilaç hiç değildir. Olağanüstü hal bölgesinde
yaşayan insanlarımızın -84 üncü Birleşim
tutanağından okuyorum- köyleri boşalmış, hor
görülmüş, yayla yasağı getirilmiş ve millet göçe
zorlanmıştır."
Diğer bir konuşmacı arkadaş, Fethullah
arkadaşımız da "normal olarak Telsiz Kanununa muhalefet
eden bir insan, batıda on ay ceza yiyor, doğu ve güneydoğuda
beş katı, elli ay ceza yiyor; bu hak mıdır, bu hukuk
mudur" diyor. Kardeşim, o güneydoğu insanına söz verdiniz;
bugün gelmişsiniz, Parlamentoda, üç gün iktidarda kalma uğruna, o
düşüncenizden, o sözünüzden, o ilahî adalet tecellinizden (u) dönüşü
yaparak, çark ederek, tutup olağanüstü halin uzatılmasını
destekliyorsunuz. İnsanların içinde bulundukları hayat
şartlarını, o mezalimi, o zulmü, o insanlara nasıl izah ve
ifade edeceksiniz? Ben, bunu, sizin takdirlerinize sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Türkiye,
bir sosyal hukuk devletidir. Türkiye'de, devletin, asıl güvenlik güçleri
vardır; ordusu vardır, askerî gücü vardır, polis gücü
vardır. Devlet adına, devlet namına hiçbir güç, ne kurşun
atabilir, ne kurşun yiyebilir ve bunlar kahraman da değildir.
Devletin asıl kahramanları, isimsiz, kefensiz yatan
şehitleridir. (ANAP sıralarından alkışlar)
Devlet içerisinde örgütlenen insanlar, büyük Türkiye Cumhuriyetinin eski
bir Başbakanına yumruk vururak... Haddizatında, o yumruk,
Anavatan Partisine vurulan son yumruk değildir. Rahmetli Özal'ın
beynine sıkılan kurşun ne ise, Mesut Yılmaz'ın burnuna
vurulan yumruk da aynıdır; birbirinin benzeridir. (ANAP
sıralarından alkışlar) Rahmetli Özal, Parti eski Genel
Başkanımız, tarihî bir konuşmasında "politika iki
amaç uğruna yapılır; ya kendi halkının mutluluğu
için kanını ortaya dökersin, kanının üzerine basarak
halkına kendini feda edersin, yahut başkalarının kanı
üzerinde sömürüsü üzerinde duygusu üzerinde politika yaparsınız; ama,
ben, birinciyi tercih ederim" demişti ve o anılarla, o
hatıralarla gitti. Biz, tabiî, hatıralarını halen
yaşıyoruz.
Diğer bir deyim: Refah Partililer, Bediüzzaman Said-i Nursi'yi
tanırlar...
MUSTAFA KEMAL ATEŞ (Kilis) – Biz, iyi tanırız.
SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Devamla) – Kendi vecizesinde, şöyle bir
deyimi vardı "Benim gözümde ne cennet sevdası ne cehennem
korkusu... Kendi milletimin uğruna, kendi milletimin inancı,
şerefi uğruna 1 Sait değil, 1000 Sait feda olsun“ (RP
sıralarından alkışlar) Fakat, o insanı da, ömrünün
sonuna kadar cezaevlerinde süründüren bir zihniyet, kabrinde bile ona tahammül
edemeyen bir zihniyet, bugün, devlet adına örgütlenip, devleti yöneten bir
zihniyetle aynı paralelliği gösteriyor.
Sayın Başkan, sayın arkadaşlar; olağanüstü hal
ile ilgili, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi
Başsavcısıyla geçen hafta görüştüm "Diyarbakır'da
kaç dosya var" dedim. Efendim, bu sene kurulacak mahkemelerle birlikte
mahkeme sayısı 5, dosya sayısı 10 bin, sanık
sayısı 50 bin... Bunların arasından beraat eden insan
sayısı 40 bin; yani, 40 bin insan, olağanüstü hal yönetim ve yasalarından
gözaltına alınmış, sonra, hâkimler, sadece "özür
dileriz suçunuz yok" demiş, kendilerini serbest
bırakmışlar. İşte, o bölgede uygulanan yönetim budur;
işte o bölgede uygulanan asayiş, kanunlar budur... Bununla birlikte,
bugün 20 yaşında olan bir insan, halen demokrasiyle
tanışmadı bu bölgede. 1978'lerden beri sıkıyönetim ve
hemen devamında olağanüstü hal...
Değerli milletvekilleri, bugün kendi insanlarınız için,
bölgeniz için hayat standartlarını ve şartlarını
nasıl istiyorsanız, o bölge insanı için de
aynısını istemek, bence...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, süreniz bitti. Son 1 dakika süre veriyorum.
Lütfen, konuşmanızı bitirin.
SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Devamla) – Toparlıyorum Sayın
Başkan.
Sayın İçişleri Bakanına şunu arz etmek
istiyorum: Son iki ayda Diyarbakır'da 18 tane faili meçhul suç
işlenmiş, 18 insan öldürülmüş; geçen hafta Batman'da 3 kişi
öldürülmüş, tek isim yok; faili meçhul, dosyası kapanıyor. Daha
geçen hafta, Sayın Genel Başkan Yardımcısına, güneydoğuda,
Şırnak'ta, Habur Sınır Kapısında 2 insanın
kayboluşunu sordular, hâlâ cevabını almamışlar. Yani,
son bir ayda güneydoğuda, olağanüstü hal bölgesinde 30'a yakın
insan öldürülmüş, kaybolmuş; fakat, devlet, devleti temsil eden
Hükümet, İçişleri Bakanı, o bölge insanına halen bunu izah
etmemiştir, halen bu kaybolan insanlara cevap vermemiştir. Bölgede
ismi konmamış bir ambargo mevcuttur, insanlar kendi
yaşamlarına, hayat standartlarına yön vermek için özgürce, rahatça
karar veremiyorlar; ya kolluk kuvvetlerinin izin ve denetiminde hareket
ediyorlar ya da hayat standartlarını
sınırlandırıp, saat 16.00'da 17.00'de evlerine
kapanıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, süreniz bitti, uzatmıyorum Sayın
Seydaoğlu, teşekkür ederim, sağ olun.
SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Seydaoğlu. Zaten 1 dakika eksüre verdim,
daha fazla süreyi kimseye vermiyorum. Aslında, güzel
konuşmanızı dinlemeyi isterdim; ama, zaman yetmiyor.
SEBGETULLAH SEYDAOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. (ANAP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
İkinci konuşmacı Sayın Recep Kırış;
Sayın Kırış, süreniz 10 dakikadır; buyurun efendim.
RECEP KIRIŞ (Kayseri) –Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; sözlerime başlarken, hepinizi, Büyük Birlik Partisi ve
şahsım adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, şu anda on ilde uygulanmakta olan
olağanüstü halin; Mardin İlinden kaldırılmasına, dokuz
ilde dört ay süre ile uzatılmasına ilişkin Başbakanlık
tezkeresini görüşüyoruz.
Sayın milletvekilleri, bu
Mecliste defalarca olağanüstü hal konusunu görüştük ve hâlâ da
görüşmeye devam ediyoruz.
Evvela bir duygumu ifade etmek istiyorum. Hakikaten, olağanüstü hal
döneminde güneydoğuda bir bakıma doğan ve hâlâ "bu
olağanüstü hal uygulaması ne zaman bitecek" diye soru soran
insanlara, devlet olarak, iktidar olarak "evet, şu zaman kesin
surette kaldırılacaktır" diye ne zaman
söyleyebileceğiz? Bunu hakikaten merak ediyor ve bu konuda hepimizin
sorumluluğu olduğuna inanıyorum.
Muhterem arkadaşlar, bugüne kadar, nedense, siyasî partiler,
özellikle muhalefet dönemlerinde "olağanüstü hal mutlaka
kaldırılmalı; ama, olağanüstü hal
kaldırıldığı zaman, orada, güvenlik tedbirleri
bakımından birtakım boşluklar meydana gelecekse, elbette
ki, bu tedbirler de alınmalı; netice itibariyle, olağanüstü
halden olağan döneme geçilmeli" diye hep ifade edegeldiler. Refah
Partisi de, bugüne kadar aynı şeyleri söyleyegeldi; ama, görüyoruz
ki, hâlâ, iktidar döneminde de, bu konu, yine bir başka bahara
bırakılıyor ve "evet, olağanüstü hali
kaldırıyoruz, gereken bütün tedbirler de
alınmıştır" denemiyor, bu söylenemiyor. Doğrusu,
bunun üzüntüsünü ve ıstırabını duymakta olduğumuzu
belirtmek istiyorum.
Bu vesileyle, olağanüstü hal bölgesinde, bugüne kadar, vatan için,
millet için, oradaki insanlarımızın güvenliği için
fedakârca, cansiparane bir mücadele veren ve hayatlarını feda eden
bütün güvenlik görevlilerimizi, bütün şehitlerimizi, ister Mehmetçik,
asker, ister polis olsun, hepsini bir kere daha rahmetle anıyor, minnetle
yâd ediyor ve onların hatırasına, gerçekten, hepimizin
saygı duyması gerektiğini ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi, olağanüstü hal konusu
tekrar ele alınırken, zannediyorum, teröre karşı
vermiş olduğumuz mücadelede bir genel değerlendirme yapmak ve bu
mesele neden bitmiyor, neden bitirilemiyor, acaba eksiklerimiz,
yanlışlıklarımız var mı, neler, bunları
düzeltemez miyiz diye bir otokritiğe gitmemiz ihtiyacı vardır.
Değerli arkadaşlar, şunu hemen ifade etmek istiyorum ki,
koruculuk sisteminin bütünüyle gözden geçirilmeye ihtiyacı vardır; bu
açıktır. Sistemin aksayan birçok yanları var -bunu bazı
konuşmacı arkadaşlar zaman zaman ifade etmişlerdir-
partilerin yapmış oldukları denetimler, bölgeyle ilgili
birtakım araştırmalar da, zaten, bunu ortaya koymaktadır.
Kıymetli arkadaşlar, teröre karşı mücadele verirken,
öyle zannediyorum ki, en çok gözönünde bulundurmamız gereken hususlardan
birincisi, kısa vadede alınması gereken tedbirler; ikincisi,
uzun vadede alınması gereken tedbirlerdir. Kısa vadede
alınması gereken tedbirler olarak -öyle sanıyorum ki, bütün
arkadaşlarımız bu konuda hemfikir- terör örgütlerine, PKK'ya
maddî kaynak temin eden uyuşturucu trafiği engellenmedikçe ve
uyuşturucu trafiğini bir bakıma kolaylaştıran bütün
vasıtalar ortadan kaldırılmadıkça, bu konuda ciddî
tedbirler alınmadıkça, PKK terör örgütü, çok rahat finansman
imkânı bulmakta ve çok rahat silahlanmaya giderek, orada bu faaliyetleri
organize edebilmektedir. O hale göre, işin bir yanı, uyuşturucu
konusunda çok sağlam tedbirleri almaktır.
Diğer taraftan, biz, prensip olarak, PKK'ya karşı içeride
yürütülen mücadelede doğrudan Türk Silahlı Kuvvetlerinin
görevlendirilmesine taraftar değiliz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin
temel görevi, yurtdışından Türkiye'ye karşı yönelik
tehditlere karşı sınırlarımızı korumak,
sınır güvenliğimizi sağlamak ve daha çok,
sınırlarımız bölgesinde veya sınırötesi birtakım
harekât yapma zorunluluğumuz varsa, bunların
gerçekleştirilmesini temin etmek olmalıdır. Çünkü, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin eğitim ve yapısında esasen, haliyle,
nizamî birliklere karşı bir örgütlenme tarzı vardır. Türk
Silahlı Kuvvetlerinin gereksiz şekilde yıpranmasını da
önlemek mecburiyetindeyiz.
O bakımdan, Türk Silahlı Kuvvetlerini, bölgede yoğun olarak
iç asayişin temin edilmesi konusunda görevlendirme yerine, daha çok, özel
harekât timlerini, bölgede daha etkili hale getirmek, bunları yeterli
sayıya ve yeterli güce kavuşturmak daha önemlidir diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bir diğer husus; şimdi, Türkiye,
PKK'ya karşı bir mücadele veriyorsa, elbette ki, bu, çok boyutlu bir mücadeledir, olayda dikkate
alınması gereken birçok unsurlar vardır; ama, işin can
alıcı noktalarından birisi, yıllarca ihmal edilen ve bir
türlü neden gerçekleştirilmediğini bizim
anlayamadığımız, izah edemediğimiz bir hususa burada
dikkatlerinizi çekmek istiyorum:
Atalarımızın çok güzel bir sözü var; yılanın
başını ezmek lazımdır. Şimdi, PKK'ya
karşı bir mücadele yürütülüyor, her gün şu kadar insan, diyelim
ki, şu kadar terörist yakalandı deniliyor; bakıyorsunuz o
terörist denen insanlara, 14-15 yaşlarında
kandırılmış, aldatılmış insanlar; yani,
yılanın kuyruğunun, kuyruğunun, kuyruğu durumunda
bulunan kimseler... PKK terör örgütünün
başı ve lider kadroları bilinmiş olmasına rağmen
ve biz, Türk Devletinin gücü, PKK'nın lider kadrolarını imha
etmeye; onlar nerede, hangi ülkede, hangi inde saklanırlarsa
saklansınlar, devletimizin gücü bunu yapmaya yeter olduğuna
inandığımız halde, nedense bu, bir şekilde hâlâ
yapılmıyor ve işte, yılanın kuyruğunun
kuyruğu durumunda bulunan
birtakım kandırılmış,
aldatılmış, belki birçoğu zorla dağa
kaldırılmış insanlara karşı bir şeyler
yapılmaya çalışılıyor; bu, yanlıştır
arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, burada, tabiî, işin diğer bir
yanı, bu örgütlerin görmüş olduğu dış desteklerdir.
PKK'nın, birtakım yabancı devletler tarafından himaye
gördüğünü hepimiz biliyoruz. Bunu, artık, Türkiye, bütün
belgeleriyle, bu konudaki dokümanlarla masaya getirmeli ve PKK'ya, bir
şekilde, doğrudan ya da dolaylı olarak destek veren bu
devletlere karşı şu soruyu sormalıdır: "Siz,
Türkiye Cumhuriyeti Devletini mi tercih ediyorsunuz, PKK'yı mı tercih
ediyorsunuz; biz, bunu bilmek istiyoruz. Eğer, siz, PKK'yı tercih
ediyorsanız, o zaman, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak da, biz, sizinle
olan bütün ilişkilerimizi yeniden gözden geçirmeye
kararlıyız" demelidir. Bunu, bütün belgeleriyle masaya
koymalı ve diplomatik yoldan yapılması gereken şeyler
yapılmalıdır.
Değerli arkadaşlar, bu konuda en çok hassasiyet gösterilmesi
gereken konulardan birisi, teröristlerle, oradaki, suçsuz günahsız
halkı, vatandaşlarımızı birbirinden
ayırmaktır. Gerçekten, bu konuda ne kadar hassasiyet gösterilse
azdır. Oradaki suçsuz, günahsız insanlar, çoğu zaman
şaşırmakta, ne yapacaklarını bilememektedirler.
Bunları, devlet olarak, şefkat ve merhamet kanatlarımızla
ne kadar kucaklasak ve gerçekten, ne kadar, onlara karşı devletin
himayesini, devletin şefkatini, merhametini ortaya koysak yine de
azdır. Bu konuda, azamî dikkat gösterilmelidir diye düşünüyoruz.
Dış destek konusunda şunu da ifade etmek istiyorum:
Atruş Kampından Türkiye'ye gelmek isteyen bazı kimselerin,
orada, PKK ve Birleşmiş Milletler tarafından engellendiği
ortaya çıkarılmıştır. Değerli arkadaşlar,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak bu konuda gereken tedbirler
alınmalıdır.
Son olarak, bu konuda, uzun vadeli neler yapılabileceği
konusunda birkaç cümle söyleyerek sözlerimi bağlayacağım.
Değerli arkadaşlar, Başbakan Yardımcısı
Sayın Çiller'in, Diyarbakır'a bir gezisi esnasında, bir
gazetecinin kendisine sorduğu bir soru vardı, çok enteresandı;
orada -o zaman Başbakandı- Sayın Çiller'e sorulan soru
şuydu: "Efendim, nedense,
Türkiye'de, teröre bulaşan insanlara bakıyoruz; bunlar, genelde, hele
hele, bu işin rehberliğini yapan, liderliğini yapan
insanlar..."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kırış, süreniz bitti; son 1
dakika eksüre veriyorum, daha fazla uzatmayacağım.
Buyurun.
RECEP KIRIŞ (Devamla) – "Nedense, Türkiye'de, okumuş olan
insanlar, aydınlanması gerekirken, teröre karşı, devletin,
milletin yanında daha olumlu bir tavır takınır hale gelmesi
gerekirken, insanlarımız, okuyor okuyor, üniversiteleri bitiriyor, en
sonunda bakıyorsunuz, terör örgütüne ya baş oluyor ya orada bir unsur
haline geliyor. Bu terör örgütüne karşı alınacak tedbirleri
düşünürken, şu eğitim sistemini de bir gözden geçirmemiz gerek
miyor mu?"
Değerli arkadaşlar, bunun altını çiziyorum; siz,
memlekette uzun vadede alınacak tedbirler olarak eğitim sistemimizin
gözden geçirilmesi gerektiğine inanmazsanız, eğitimimiz,
gerçekten, millî bir eğitim haline gelmez; manevî değerlerimize,
kendi tarihimize, kendi kültürümüze ve bizi birbirimize bağlayan
İslamî değerlere saygı gösteren, insan sevgisini, insan
saygısını bilen bir nesil yetiştirmezsek,
yapacağınız hiçbir şey yoktur.
Hepinizi, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (BBP ve RP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kırış.
Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki
müzakereler sona ermiştir.
Tezkereyi, yeniden okutup, oylarınıza sunuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
31 Temmuz 1996 günü saat 17.00'den geçerli olmak üzere (10) ilde dört ay
süre ile uzatılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30.7.1996 tarihli ve
453 sayılı Kararı ile onaylanmış bulunan
olağanüstü halin;
1. Mardin İlinden 30 Kasım 1996 günü saat 17.00'den geçerli
olmak üzere kaldırılmasının,
2. Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkâri, Tunceli, Siirt,
Şırnak ve Van İllerinde 30 Kasım 1996 günü saat 17.00'den
geçerli olmak üzere dört ay süreyle uzatılmasının,
Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı Bakanlar Kurulunca 7.11.1996
tarihinde kararlaştırılmıştır.
Gereğinin yapılmasını, saygılarımla arz
ederim.
Prof.
Dr. Necmettin Erbakan
Başbakan
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Başkanlığımıza Sayın Hüsamettin Korkutata,
Sayın Ömer Vehbi Hatipoğlu, Sayın Ferit Bora, Sayın Seyyit
Haşim Haşimi, Sayın Musa Okçu, Sayın Fethullah Erbaş,
Sayın Faris Özdemir, Sayın Mehmet Emin Aydın, Sayın Mustafa
Bayram, Sayın Nurettin Aktaş, Sayın Nedim İlci, Sayın
İbrahim Halil Çelik ve Sayın Alaattin Sever Aydın olmak üzere 12
arkadaşımız "30 Kasım 1996 günü saat 17.00'den
itibaren geçerli olmak üzere, 9 ilde olağanüstü hali
uzatılmasını öngören ve görüşülmekte olan 4624
sayılı Hükümet tezkeresinden Bingöl, Diyarbakır, Batman ve Van
İllerinden olağanüstü halin kaldırılması, 30 Kasım
1996 günü saat 17.00'den itibaren geçerli olmak üzere, bu illerde de uygulamaya
son verilmesi saygıyla arz olunur" biçiminde bir pusula
göndermişlerdir.
HÜSAMETTİN KORKUTATA (Bingöl) – Önerge...
BAŞKAN – Ben, bunu önerge olarak kabul etmiyorum. Bir defa, bunun
önerge olarak kabul edilebilmesi için, 20 milletvekili tarafından
imzalanması lazım; bu, 12 milletvekili tarafından
imzalanmış; bir.
ŞERİF BEDİRHANOĞLU (Van) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – 1 dakika efendim, sözlerimi tamamlayayım.
ikincisi; olağanüstü halin uzatılmasına ilişkin,
Başbakanlık tezkeresinde önerilen sürelerin uzatılması veya
kısaltılması konusunda önerge verileceği;
kaldırılması konusunda önerge verilemeyeceği, açıkça,
İçtüzüğümüzün 126 ncı maddesinin ikinci fıkrasında
ifade edildiğinden, bu istemi hem imza eksikliği hem de bu
muhtevayı taşımaması nedeniyle işleme koymuyorum.
Yine, Sayın Nihat Matkap, Sayın Orhan Veli
Yıldırım, Sayın Adnan Keskin, Sayın İsmet Atalay,
Sayın Sabri Ergül arkadaşlarımız da, gönderdikleri bir
yazıda "30 Kasım 1996 günü saat 17.00'den itibaren geçerli olmak
üzere, 9 ilde olağanüstü hal uygulamasını öngören 4624
sayılı Hükümet tezkeresinden, Tunceli, Bingöl, Diyarbakır,
Batman, Van İllerinden olağanüstü hal uygulamasının
30.11.1996 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, bu illerde uygulamaya son
verilmesi arz edilir" denilmektedir. Bu da, demin izah ettiğim
nedenlerle, hem önerge vasfına sahip değildir hem de işleme
konulması, İçtüzüğe göre mümkün değildir.
Başbakanlık tezkeresini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Başbakanlık tezkeresi kabul
edilmiştir.
Dileriz ki, Sayın Hükümetimiz, olağanüstü halin
uzatılması konusunda karşımıza bir daha tezkere
getirmez ve memleketimizdeki terör sona erer.
Sayın milletvekilleri, gündemin, "Kanun Tasarı ve Teklifleriyle
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
Önce, sırasıyla yarım kalan işlerden
başlıyoruz.
VI. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1. – 926 Sayılı Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine
İlişkin 488 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve Millî
Savunma Komisyonu Raporu (1/215) (S. Sayısı : 23)
BAŞKAN – 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine İlişkin 488 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ve Millî Savunma Komisyonu Raporunun görüşmesine,
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon?..Yok.
Ertelenmiştir.
2. – Memurlar, Diğer Kamu
Görevlileri ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında
Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/539) (S. Sayısı : 144) (1)
BAŞKAN – Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri İle
Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler
Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.
Geçen birleşimde, 3 üncü madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştı ve maddeyi kabul etmiştik.
Şimdi, 4 üncü maddeyi okutuyorum:
Yetki Süresi
MADDE4. —Bu Kanunla Bakanlar Kuruluna verilen yetki, Kanunun
yayımından itibaren dört ay süre ile geçerlidir. Bu süre içinde
Bakanlar Kurulu, Kanunun kapsam maddesindeki sınırlar çerçevesinde
birden fazla Kanun Hükmünde Kararname çıkarabilir.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?..
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Oya Araslı;
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Arkadaşlar, lütfen, herkes yerine otursun...
Sayın milletvekilleri, bakın, salon zaten küçük. Buradaki
gürültüler nedeniyle, kürsüde yapılan konuşmaları
anlayamıyoruz. Rica ediyorum, konuşmak isteyen
arkadaşlarımız kulislere gitsin efendim.
Süreniz 10 dakikadır Sayın Araslı.
(1) 144 S. Sayılı Basmayazı 20.11.1996
tarihli 20 nci Birleşim tutanağına eklidir.
CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Huzurunuza, söz konusu yetki kanunu tasarısının 4 üncü maddesi
hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun düşüncelerini
açıklamak üzere çıkmış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, bu tasarıda, Hükümete dört aylık
bir süre için yetki verilmesi öngörülmektedir. Anayasa Mahkememizin bu konuda
ortaya koymuş olduğu ölçüler bellidir. Hükümete, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, yasa çıkarmaya yetecek ve artacak kadar bir süre için yetki
veremez. Bu tür yetkilerin, bir yetki devri anlamını
taşıyacağını, Anayasa Mahkememiz çeşitli
kararlarında ifade etmiştir.
Bu nedenle biz, bu kadar bir süre için yetki verilmesinin uygun
olmayacağı görüşündeyiz; çünkü, dört ay içerisinde, söz konusu
amaçlar doğrultusunda ve kapsam içerisinde bir kanun
çıkarılması rahatlıkla mümkündür. Bu nedenle, dört
aylık bir süre için yetki verilmesini, biz, Anayasaya uygun bir durum
olarak mütalaa etmiyoruz.
Bunun dışında, biz, bu yetki süresini başka
açılardan da uygun görmüyoruz; çünkü "Amaç" kısmı,
yetki kanununun bir tasarı olarak önümüze sunulduğu andan bu yana
yapılan değişikliklerle daraltılmıştır.
Geniş bir amaç için dört aylık bir süre istenmiştir; ama,
amacın maddeler üzerinde yapılan çeşitli değişikliklerle
daraltıldığı şu anda, artık, dört aylık süre
fazla bir süredir.
İkinci olarak, biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak dört ay
gibi uzun bir süre için Bakanlar Kuruluna yetki verilmesini siyasî
mülahazalarla da uygun görmüyoruz; çünkü, bu Hükümetin geçmişinde
yaptığı icraata baktığımız zaman, ona dört
ay gibi uzun bir süre için yetki vermenin çeşitli sakıncalar
doğuracağı görüşündeyiz. Geçmişte ne oldu bizi bu
noktaya getiren; hepinizin hatırlayacağı gibi, şunlar oldu:
Bu Hükümetin değerli bakanları, çeşitli vesilelerle milletin
karşısına çıktılar, dolara endeksli maaş
verileceğinden söz ettiler, bir eşelmobil sisteminden söz ettiler;
tüketim maddelerine zam geldikçe, maaşlara da zam yapılacağı
konusunda birtakım açıklamalarda bulundular. Bu beyanların
yapıldığı zamandan bu yana geçen süreye
baktığımızda bunların hiçbirinin
gerçekleşmemiş olduğunu görüyoruz. Bu vaatler çerçevesinde
milletimiz, emeklimiz, memurumuz, aldatılmıştır çok
değerli arkadaşlarım. Bu nedenle, geçmişte,
insanlarımızın, memurumuzun, emeklimizin yerli yersiz
birtakım açıklamalarla aldatıldığı gerçeğini
göz önünde bulundurarak, bu kadar uzun bir süre için Hükümete yetki verilmemesi
gerektiği noktasında, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
görüşlerimizi birleştirmiş durumdayız.
Yine, geçmişimize baktığımız zaman, Hükümetin
bu davranışlarının bize güven vermediği
gerçeğinden hareket ederek, haklı olarak birtakım kuşkular
taşımaktayız. Hükümet, gerçekten, bir ay içerisinde de veya en
fazla iki ay içerisinde de, bu yetki kanunu çerçevesine giren hususları,
çıkaracağı kanun hükmündeki kararnamelerle çözümleyebilir; ama,
durum bu iken, gerçek bu iken, neden dört aylık bir süre isteniyor; acaba,
Hükümet, bundan önce de yaptığı gibi, bu sorunların
çözümünü uzatmak, ertelemek mi istiyor?! Bizler, bu kuşkuları
taşımaktayız ve memurumuzun, emeklimizin, bu dört ayın
sonunu oluşturan dördüncü aya kadar çözümsüzlükle yüz yüze getirilmesini
önlemek amacıyla, bu süreyi kısa tutmak istiyoruz. Belki, şimdi,
Bakanlar Kurulundan arkadaşlarımız diyeceklerdir ki "bizim
de emelimiz, memurun, emeklinin sorununu çözmek. Bu dört ayı beklemeden,
biz, bunu hemen çözeceğiz."
Değerli arkadaşlarım, o zaman, niye dört aylık süre
isteniyor?! Artık, memurumuzun, emeklimizin beklemeye takatı yok.
Zaten, yanlış olduğunu, yanlışlıklarını
söylediğimiz bir yetki kanunu çıkarmak için, Hükümet ve onun
taraftarı olan milletvekilleri -İktidar Partisi milletvekilleri-
yersiz bir direniş göstermek suretiyle, bu yanlış yetki kanununa
destek vermek suretiyle, memurumuzun ve emeklimizin, ağustos ayından
bu yana geçen zamanını çalmışlardır, boşa
harcamışlardır. İnsanlarımızı, artık,
bu ıstırapla yaşamaya mahkûm etmekten bir an önce vazgeçmemiz
lazımdır; onlara, en kısa zamanda bir çözüm getirmemiz
lazımdır.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Hükümeti, daha kısa zamanda
çözüm getirmeye zorlamak amacıyla, bu sürenin iki aya indirilmesini
öneriyoruz değerli arkadaşlarımız. Bu konuda, bir
değişiklik önergesi de hazırlamış durumdayız ve
memurun, emeklinin sorunlarına bir an önce çözüm getirilmesi
görüşünde birleşen tüm milletvekillerimizi, bu önerimizi desteklemeye
davet ediyoruz.
Şu hususa da dikkatleri çekmek istiyoruz: Eğer, bu yetki
kanunu çerçevesinde çıkarılacak birtakım kanun hükmünde
kararnamelerle, memura ve emekliye zam yapılırken, tüketim
mallarına da, bunu takip eden günlerde zam yapılacaksa, biz, bunun,
sonuna kadar karşısında olacağız. Burada da, daha önce
izlediğimiz, kaşığıyla verip, sapıyla
çıkarma politikası uygulanmamalıdır. Hükümet, memura
kaşıkla verdiğini, kepçeyle geri almamalıdır. Hele
hele bu zammın kaynağını, memurun, emeklinin sahip
olduğu birtakım zenginlikleri satışa çıkararak
karşılamaya, Hükümetimiz, hiçbir şekilde kalkışmamalıdır;
bunu yaptığı anda karşısında oluruz.
Şu anda, Hükümetin Emekli Sandığının sahip olduğu
malları satmak suretiyle, devlet hazinesine kaynak bulmak gibi bir
girişimin içerisinde olduğunu görüyoruz. Bu, Türkiye Cumhuriyetinin
70 yılda ürettiklerine, 70 yılı aşkın bir zamanda
sahip olduklarına göz dikmek, onları bir yıllık bütçe
açığını giderebilmek için gözden çıkarmak
anlamını taşır. Buna, kimsenin hakkı yoktur. Bu tür
girişimler, memuru, bir kere daha, aldığı maaştan
sevinmemeye, onun sevincini tadamamaya iter. Bunlara müsaade etmeyeceğiz.
Eğer, bunları yapmak için yetki kanunu çıkarmak istiyorsanız,
eğer, bundan sonraki günlerde karşımıza bunları
getirecekseniz, vazgeçin arkadaşlarımız; çünkü, bunlar,
gerçekten, memurun maaşına zam anlamını hiçbir zaman
taşımıyor.
Size verilecek süre içerisinde, en kısa zamanda; ama, memurun sahip
olduğu zenginliklere göz dikmeden onun durumunu düzeltiniz; onun
zenginliklerine el atmayınız. Memura zam
yaptığınız zaman, bu memura yaptığınız
zammı, tüketim maddelerine yapacağınız zamla bir hiç
durumuna en kısa zamanda indirmeyiniz.
Burada, bazı arkadaşlarımız, dün, bir tavuk
bölüşümü hikâyesinden söz ettiler. Yüce Meclis kürsüsünün bu tür
hikâyelerle işgal edilmesinde, biz, bu Yüce Mecliste gösterilmesi gereken
ciddiyete uygun hiçbir yan göremedik; ama, ben, buradan, hemen şunu ifade
edeyim: Bazı arkadaşlarımız, bu Hükümetin yüzde 50'ye
ulaşan ölçüde zam yapmasıyla övündüler. Böyle bir zam, seçim öncesi,
milletvekili genel seçimleri öncesi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Doğru Yol
Hükümeti tarafından da yüzde 50'ye ulaşan oranlarda
yapıldı; ama, bunu, tüketim maddelerine yapılan zamlar izlemedi.
Övünürken, geçmişteki bu durumu da dikkate alınız. Bu
zamları, geçmişte, sizden çok daha iyi durumda yapanlar oldu ve
yaptığını, memurdan kaşıkla verdiğini
kepçeyle geriye almak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Araslı; süreyi
uzatmıyoruz.
OYA ARASLI (Devamla) – Diğer sözcülere verdiğiniz 1
dakikalık eksüreyi de rica ediyorum.
BAŞKAN – Hayır efendim, yok... Kanunlarda...
OYA ARASLI (Devamla) – Bunu yapmadığınız takdirde,
tutumunuz hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN – Efendim, hangi tutumumdan?.. İçtüzüğe göre
hareket ediyoruz, bunun tutumumla ilgisi yok ki...
M.FATİH ATAY (Aydın) – Sayın Başkan, 1 dakika daha
eksüre verseniz ne olur!..
OYA ARASLI (Devamla) – Başkanın tutumu hakkında söz
istiyorum.
BAŞKAN – Söz vermiyorum.
Lütfen; oturur musunuz...
OYA ARASLI (Devamla) – Bu, sizin takdirinize kalmamıştır;
İçtüzük gereğince bana söz vermek zorundasınız.
ALİ DİNÇER (Ankara) – Trafik lambası gibi,
kırmızı yandı dur, yeşil yandı geç!..
BAŞKAN – Vermek zorunda değilim... Buyurur musunuz efendim...
OYA ARASLI (Devamla) – Vermek zorundasınız...
BAŞKAN – Hanımefendi, vermiyorum...
OYA ARASLI (Devamla) – İçtüzük gereğince tutumunuz
hakkında...
BAŞKAN – Siz geçin yerinize...
OYA ARASLI (Devamla) – Bu Meclisi yönetmek konusunda sizden söz
istediğim kadar...
BAŞKAN – Sayın Araslı; lütfen...
OYA ARASLI (Devamla) – Bu, takdirinize açık bir konu değildir,
vermek zorundasınız, oya dahi sunamazsınız...
BAŞKAN – Kürsüyü bırakır mısınız...
OYA ARASLI (Devamla) – Siz, burada, İçtüzüğe saygılı
olmadığınız takdirde...
BAŞKAN – Efendim, bir hanımefendisiniz; lütfen... Yerinize
oturur musunuz? Size saygı duyuyorum. Buyurun...
OYA ARASLI (Devamla) – Ben yerime
oturuyorum; ama, sizin, İçtüzüğe saygınız
olmadığı...
BAŞKAN – Efendim, süreniz bitti. Lütfen oturur musunuz... (DYP ve
RP sıralarından
alkışlar)
OYA ARASLI (Devamla) – Bakın, burada, benden önce konuşan bir
arkadaşa 1 dakika daha eksüre süre verdiniz.
BAŞKAN – Efendim, aynı şeyi kanun müzakerelerinde
yapmıyorum.
OYA ARASLI (Devamla) – Bakın, burada, yorum yaptınız.
Benden önce konuşan arkadaşa 1 dakika eksüre verdiniz.
Ayırım yapıyorsunuz; kınıyorum bu
davranışınızı...
BAŞKAN – Arkadaşlar, benim kanun müzakerelerinde süreyi
uzatmadığımı, uygulamalarımı biliyorsunuz; ama,
bundan önceki bazı gündemdışı konuşmalarda, bir de
kararlar üzerinde yapılan konuşmalarda süreyi 1'er dakika
uzatıyorum; ama, bu, takdirimi, her zaman bu yolda kullanacağım
anlamına gelmez.
ALİ DİNÇER (Ankara) – Yani, gündemdışı
konuşmalar, yasaların tartışılmasından daha
mı önemli?
BAŞKAN – Önemli tabiî...
ALİ DİNÇER (Ankara) – Burası yasama organı... En
önemlisi yasama görevidir.
BAŞKAN – Zaten, eğer, burada ayrılan süre içerisinde,
kanun üzerinde, madde üzerinde görüşülse, o süre bin kere yeter; ama,
arkadaşlarımız, buraya çıkınca, konuyu bir tarafa
bırakıyorlar, hep genel siyasetlerden bahsediyorlar. Alın,
tutanakları okuyun.
ALİ DİNÇER (Ankara) – Milletvekillerinin ne
yapacağına siz karar veremezsiniz. Toleranslı olmak
zorundasınız.
BAŞKAN – ANAP Grubu adına, Sayın Biltekin Özdemir;
buyurun efendim. (ANAP sıralarından alkışlar)
ANAP GRUBU ADINA BİLTEKİN ÖZDEMİR (Samsun) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; devlet memurları ve kamu
görevlilerinin özlük haklarında iyileştirme yapmak amacıyla,
Hükümet tarafından hazırlanan ve Büyük Millet Meclisince kabul
edildikten sonra, düzenlenmesinde, Anayasaya çeşitli aykırılıklar
olması sebebiyle iptal edilmiş olan tasarının yerine, bu
defa, Anayasa Mahkemesinin önerilerine uygun olarak
hazırlandığı ifade edilen bir tasarıyla
karşı karşıyayız ve şu anda Hükümetin metninin 4
üncü maddesini tartışıyoruz. Burada, Hükümete,
yayımlandığı tarihten itibaren dört ay içerisinde bazı
düzenlemeler yapılması konusunda yetki talep edilmektedir.
Bakanlar Kurulu, normal olarak, hepinizin de bildiği gibi, kanun
hükmünde kararnamelerle gelir artırıcı düzenleme yapamaz; çünkü,
gelir artırıcı düzenlemelerin kanunlarla olması gerekir.
Bu, Anayasanın amir bir hükmüdür. Anayasanın bir başka amir
hükmü, herhangi bir şekilde gider artırmayı gerektirir düzenleme
yaparsanız, onun da kaynağını göstermek
zorundasınız. Bu da Anayasanın açık bir hükmü.
Şimdi, bu iki hükmü karşılaştırdığınız
zaman, normal olarak, Bakanlar Kurulunun şu yetkisini kullanabileceği
fiilî tarih, esas itibariyle 31 Aralık 1996'dan sonra
olmamalıdır. Niçin; çünkü, bu artışlar 1997 yılı
bütçesinden karşılanacaktır ve 1997 yılı bütçesi de
yukarıda görüşülmektedir, önümüzdeki hafta huzurunuza gelecektir.
Bir iki noktayı arz edeyim: Birincisi; siz, eğer, devlet
memurlarının özlük haklarını, geçim
koşullarını düşünerek durumlarını
iyileştirmeyi düşünüyorsanız, yukarıda, Plan ve Bütçe
Komisyonunda, devlet memurlarının aylıklarının
iyileştirilmesini sağlayan katsayıların yükseltilmesi
konusunda, bizim, anamuhalefet partisi olarak vereceğimiz önergeye destek
veriniz, hep beraber iyileştirelim. Bu bir cümlelik önergedir. Eğer,
niyetiniz, hakikaten memurların durumunu iyileştirmek ise, onu, orada
gösteriniz; ama, niyetiniz o değil, arz edeyim. Niçin; onu da
açıklayayım: Ağustos ayında devlet memurlarına, özlük
hakları için 91 küsur trilyon lira aylık ödenmiştir. Eylül ayında
ödenen miktar ise 100 trilyon lirayı geçmiştir. Ekim ayında da
93 trilyon lira ödenmiştir. Bunların en düşüğünü alsak
bile, 1997 yılında sıfır zam yapmanız halinde, devlet
memurlarına önümüzdeki yıl 1,1 katrilyon lira ayırmak zorundasınız.
Şimdi, enflasyon hedefiniz ortalama yüzde 65'dir. Eğer bu
yüzde 65 ortalamayla, sınırlı olarak iyileştirmeyi
yapsanız bile -ortalama enflasyon kadar- 1,1 katrilyon liranın yüzde
65 fazlasını ödemeniz gerekmez mi; gerekir; ama, siz, bütçenize ne
koymuşsunuz hesap ettiniz mi? Yüzde 50'lik bir iyileştirme koydunuz,
yüzde 53'lük bir iyileştirme koydunuz. Binaenaleyh, siz, ortalama
enflasyon hedefiniz kadar dahi, kamu çalışanlarının ve
emeklilerinin durumlarını iyileştirecek kaynağı
bütçenizde öngörmemişsiniz. Bunu, dikkatlerinize sunuyorum.
Sayın milletvekilleri, kaldı ki, öbür taraftan, bir de,
bazı kamu görevlilerinin ücretlerinde -işte, yargı
mensuplarına, üniversite mensuplarına, kamu üst yönetiminde görev
alanlara, belki emniyet görevlilerine- normal artışların
dışında iyileştirme yapmayı düşünüyorsunuz. Bunun
gerektirdiği külfeti de düşünürseniz, siz, normal devlet
memurlarının ücretlerinde, yüzde 50'nin altında -yani,
öngördüğünüz enflasyon hedefinizin 15 puan altında- bir
iyileştirme yapacaksınız. Buna, lütfen müsaade etmeyiniz.
Yukarıda ayrıntılı bir biçimde anlattık, ilgili
bakanlara anlattık, ilgili görevlilere anlattık; ama, sadece
anlatmakla kaldık; anlatmaya da devam edeceğiz.
O nedenle, burada yapmak istediğiniz düzenleme, memurları
umuda sevk ediyor; ama, sadece umut veriyor. Ümit ederim, bu düzenlemeleriniz,
1997 yılının belli süresine kadar, günü gün etmeye yönelik
siyasî amaçlı yaklaşımları içermez; temennim budur.
Sayın milletvekilleri, işaret edeceğim bir başka
nokta: Bugünkü tartışmalarda dinlediğimiz Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Çelik, Türkiye'de, bütün
aileleri hakikaten üzen bir yarışma sınavı
açmıştır, Sosyal Sigortalar Kurumuna alacakları 2 500
kişi için.
Değerli milletvekilleri, Hükümete de arz ediyorum; gayet
açıktır ki, bugün, Türkiye'de, alacağınız bir tek
eleman için dahi onbinlerce başvuru gelir. Niçin; çünkü, Türkiye'de, son
yıllarda, devlette, yatırım politikaları iflas
etmiştir; işsizliği azaltıcı, ciddî hiçbir
yatırım yapılmamış, mevcut şantiyelerin
işlerliğini sağlayacak düzeyde kaynak bile öngörülmemiştir.
Ne yazık ki, bu, geriye doğru dört - beş yıla kadar da
uzanmaktadır.
1991 ve önceki yıllar ortalamalarını lütfen inceleyiniz;
devlet, altyapı yatırımları için, gayri safî millî
hâsılanın ortalama yüzde 8 ilâ 12'si oranında yatırım
yapmıştır.
Değerli milletvekilleri, bugün bu oran ne kadardır biliyor
musunuz; yüzde 2'nin altına düşmüştür. Şimdi, reel
yatırımların bu kadar düştüğü bir ekonomide ne olur;
işsizlik diz boyu olur. Kamuyu küçülteceğim diye, yeterli önlemler
alınmadığı için kamunun kapılarını da
kapatırsanız ne olur aileleler; işsizlik artar, umutsuzluğa
düşerler. İşte, üzülerek tespit ediyoruz ki, bugünkü Türkiye
tablosu, böyledir.
Çalışma Bakanımız bir sınav açıyor, 2 500
kişi alacak; 90 bin başvuru var. Aslında, duyurulara biraz daha
vakit ayrılsaydı, emin olunuz, bu 90 bin başvuru 190 bin
kişiye çıkardı; haberdar olamayanlar da var bundan.
Şimdi, ben, Hükümetten rica ediyorum; insanlarımızı
mutsuz ettikleri gibi, bir de umutsuz etmesinler. Ne yapalım; şu
sınavlarda, devlet idaresi ciddiyetini sağlayacak bir yöntem
geliştirelim. Bugün, bu yönteme her zamankinden daha çok ihtiyacı
vardır devletin. Burada herhangi bir siyasî mülahaza
değerlendirilmemesi gerekir. Ne yapalım; zararı yok, üç ay sonra
alalım; fakat, ciddî olalım devlet olarak.
Bu sınavları, hiç kimsenin üzerine gölge
düşüremeyeceği -tıpkı üniversiteye giriş
sınavları gibi- objektif bir usule bağlayalım. Üniversite
mezunlarının, ihtiyacımız varsa lise
mezunlarının; daha alt kademedeki ortaokul, ilkokul
mezunlarımızın sınavlarını ayrı ayrı
yapalım ve bu birinci genel yarışma sınavını
aşanlar arasında, kuruluşlar, kendi iç uzmanlık
alanlarına ve öngördükleri işlevlere uygun olarak ek
sınavlarını da yapabilsinler. Böylece, devlet, vatandaşına,
siyasî parti farkı gözetmeden, tarafsız ve şefkatli
davrandığını ispat etsin; göstersin. Milletvekilleri olarak
siz de huzursuz olmazsınız. Hepinize torpil geliyor "aman beni
de işe aldırın; aman şunu da işe koydurun" diye.
Birisini işe koyduğunuz zaman ise, koyduramadıklarınız
için, eminim en çok değerli milletvekilleri, sizler huzursuz oluyorsunuz.
Buna hepimiz muhatabız. Bu itibarla, Hükümete öneriyorum; malî
düzenlemelerini yapacaksa, 31 Aralıktan önce yapsın; bunun
kaynağını doğru dürüst hesaplasın. Kamuya
alınacak memurların da sınavlarını objektif kurallara
bağlamak için, işte bu yekti kanunu, aynı zamanda, kendisine bir
yetki de vermektedir, imkân da vermektedir.
Bu duygu ve düşüncelerle, şahsım ve partim adına
hepinizi saygılarımla selamlarım. (ANAP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.
Sayın milletvekilleri, aslında, bir kanunun tümü üzerinde
yapılan müzakerede, o kanunun kapsamına giren konuların genel
politikası irdelenebilir. Önümüzdeki madde nedir; kanun hükmünde
kararnamenin yetki süresidir. Anayasanın 91 inci maddesinde ne diyor; Bakanlar
Kuruluna yetki verildiği zaman, kanun hükmünde kararname
çıkardığı zaman yetkinin süresi belirlenir. Burada dört
aylık bir süre belirlenmiş. Buraya çıkacak hatibin, bana göre,
bu dört ay mı olmalı, bir sene mi olmalı, bir gün mü
olmalı; bunu tartışmalıdır. Yoksa ki, devletin genel
personel politikasını bu maddede tartışamayız. Genel
olarak böyle olması lazım.
Rica ediyorum; arkadaşlarımız konuya bağlı
olarak konuşsalar...
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu)– Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın Başesgioğlu, bakın, bu,
hepimizin görevi. Bu Meclisi en verimli bir şekilde
çalıştırmak hepimizin görevi. İstiyorsanız
İçtüzüğü değiştirin ve deyin ki "kürsüye çıkan
her milletvekili her istediği konuyu konuşur." Biz de ona göre
rahat ederiz... Kanunun maddeleri üzerinde gruplar 10'ar dakika konuşur;
milletvekili 5 dakika konuşur diye İçtüzüğe koymuşuz...
Ben, bunu 11'e çıkarmıyorum diye; insanların burada bana
bağırmaya hakkı var mı; yok.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan,
madde o kadar kapsamlı ki... Konuşmacılar, sayın
milletvekilleri, mutlaka o konulara değinmek zorundalar... Yani, bu
yetkiyle dört aylık süre içerisinde kaç tane kararname
çıkarılacak?
BAŞKAN – Efendim, onun geneli üzerinde konuşulabilir; ama,
maddeye bağlı konuşmak zorundayız.
MURAT BAŞESGİOĞLU (Kastamonu) – Size dokunduğu zaman
hemen itiraz ediyorsunuz.
BAŞKAN – DSP Grubu adına, Sayın Metin Şahin;
buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)
Süreniz 10 dakikadır Sayın Şahin.
DSP GRUBU ADINA METİN ŞAHİN (Antalya) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri
ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler
Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının 4 üncü
maddesini görüşüyoruz. Demokratik Sol Parti Grubu adına,
görüşlerimizi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tasarı sunuşunda Hükümet, hep,
ısrarla bir konuyu vurguluyor ve "bizim bu tasarıdan
maksadımız amacımız şudur; çalışanların
ücretlerini yükseltmek istiyoruz. Geçmiş zaman içinde önemli
aşınmalar oldu, mağduriyetler ortaya çıktı; bunu
düzeltmek istiyoruz" diyorlar; doğrudur. Biz de,
çalışanların ücret artışlarına karşı
değiliz; bilakis, ülkenin gerçeklerine uygun olacak, ortaya çıkan
yüksek enflasyon, durmadan gelen zamlar ve ücretlerdeki gerilemeleri giderecek,
belirli bir yaşam düzeyini insanlara tutturabilecek ve özellikle
dargelirlilerin, sabit gelirlilerin ücretlerinde bu yönde yapılacak
düzenlemelere, yükseltmelere destek olacağımızı, olmak
istediğimizi her fırsatta vurguluyoruz. Bu anlamda, Hükümetin
istismar eden yaklaşımlarını kabul etmiyoruz. Bunu,
açıklıkla dile getirmek istiyorum. Hükümet, muhalefetin ve Demokratik
Sol Partinin bu yöndeki tavır ve girişimlerini hep engellemek olarak
ortaya koyuyor. Buna katılmadığımızı, bunun
doğru olmadığını açıkça söylemek istiyorum.
Biz, burada, iki konuda, hassasiyetle, Hükümetle birlikte olmak
istediğimizi vurguluyoruz. Bunların bir tanesi; böyle bir düzenlemede
Hükümetin, tek başına değil, Parlamentonun bütününü teşkil
eden tüm grupların katkısının alınmasının
doğru olacağında ısrar ediyoruz.
Bir diğer ısrar ettiğimiz husus nedir; hukukîlik
arıyoruz. Bu bakımdan, bizim engellemek gibi bir kastımız,
niyetimiz kesinlikle yoktur. Hükümet, şimdi, bir gecikme söz konusudur;
bunu, bir an evvel telafi edelim gibi bir yaklaşım içinde; am,
şunu da tespit etmemiz lazım: Eğer, bir gecikme varsa, bu,
muhalefetin engellemesinden ve tavrından değildir; Hükümetin kendi
tutumundan dolayıdır. Bakın, biz, ağustosta
yaptığımız iki görüşmede de, hep ısrarla
aynı nedenleri dile getirdik; bunun hukukî uygunluğu yoktur;
Parlamentonun birlikte çalışarak, üreterek, bir görüş
oluşturmasını ve de bu konuda bir mutabakat
sağlanmasının gerektiğini, bu yönüyle de eksik olduğunu
ısrarla vurguladık. Hükümet, bizim bu düşüncelerimize katılmadı;
ama, sonuçta ne oldu, önce, Sayın Cumhurbaşkanı bunu iade etti,
ikinci aşamada da Anayasa Mahkemesi iade etti. Sonuçta; yapılan
iş, muhalefetin engellemesi değildir, muhalefetin muhalefet
yapması değildir; gecikme hukukîlikle ilgilidir. Bunu, özellikle
tespit etmek gerektiği kanısındayım.
MEHMET SIDDIK ALTAY (Ağrı) – Madde üzerinde konuş...
Madde üzerinde...
BAŞKAN – Müdahale etmeyin... Rica ediyorum...
MEHMET SIDDIK ALTAY (Ağrı) – Genel konuşuyor,
Başkan...
METİN ŞAHİN (Devamla) – Siz anlarsanız, madde
üzerinde konuşuyorum ben.
MEHMET SIDDIK ALTAY (Ağrı) – Siz anlatamıyorsanız...
METİN ŞAHİN (Devamla) – Ben anlatıyorum; sizden
öğrenecek değilim.
Dünkü, görüşmelerde, yine, ben, bu konuda, muhalefet olarak,
uzlaşmadan yana olacağımızı; yani, katkı koymaya,
birlikte çalışmaya hazır olduğumuzu söyledim; ancak,
Sayın Bakan "bunun uzlaşmayı gerektiren bir yanı
yoktur, buna destek olun" gibi söz söyledi. Gerçekten, bu, kendi
takdirleri, bir şey diyemiyorum, ya bizi yanlış anladılar
ya da yanlış bir tutum sergilediler.
Değerli arkadaşlar, burada, dört aylık süre isteme, bir
çelişkiyi de beraberinde getiriyor. Neden; bildiğiniz gibi, temmuz
ayından beri bu konu gündemde. Eğer, temmuz ayından beri bu konu
gündemdeyse, Hükümetin bu konuda bir hazırlığı var
demektir, bir şeyleri bitirmek istiyor demektir. Temmuzdan bu yana dört ay
geçti; eğer, bir hazırlığımız varsa, niye,
yeniden bir dört ay daha istiyoruz... Zaten, o zaman da benzer süreyi
istemiştiniz. Bunu bir ayda tamamlarız; hemen bir ayda
tamamlarız... Ha, eğer, siz, dört ayı isteyerek, bu işleri
yeniden yapmaya niyetliyseniz, demek ki, hiçbir
hazırlığınız yok, samimiyetiniz yok. Bu
çelişkiyi, gerçekten, ortaya koymak lazım. Bu bakımdan, dört aylık
süre doğru değil; çünkü, dört aylık süre içinde bu yetki
tasarısı yasallaştığında... Ola ki, Hükümet, bu
dört aylık süre içinde ücret düzenlemesi yapma niyetiyle yola
çıkıp, başka şeyleri de yapabilir; çünkü, yazın,
hepimizin bildiği gibi, bu konu görüşüldükten sonra, Hükümet, çok
önemli üç konuda kanun çıkardı ve bunlar, hep, çalışanlara
ait, memurlara aitti. Neydi bunlar; sosyal ihtiyaçları
karşılamada, ücretler yetersiz kaldığında, bir
katkı olması için düşünülen lojmanları, dinlenme tesislerini
satış kararını aldı. Memurlara önemli bir engel...
Önemli bir sosyal amaçlı katkıyı ellerinden aldılar. Yine,
ne yaptılar; yine, alınteriyle, kendi primleri,
çalışanların ücretlerinden kesilen primlerle ortaya
çıkarılmış Emekli Sandığının mal
varlıkları ile SSK'nın mal varlıklarının
satış kararı alındı. Bunlar, hep, çalışanlara
haksız sonuçlar doğuracak uygulamalardır ve tabiî ki, yine, hep
beraber, burada uzun tartışmalarını
yaptığımız Tasarrufu Teşvik Fonundaki kesintiler
açıkça gasp edildi; yani, çalışanların hakları gasp
edildi.
Değerli arkadaşlar, sözümü şöyle tamamlamak istiyorum:
Eğer, Hükümet, gerçekten samimîyse ve sırf ücret
artışına yönelik bir uygulama yapmak istiyorsa, geçen dört
aylık süre içinde mutlaka bir hazırlığı vardır.
Bu hazırlığı hayata geçirebilmek için bir ay yeterlidir.
Ayrıca, Sayın Biltekin Özdemir'in de ifade ettiği gibi, bütçeyi
Komisyonda görüşüyoruz; yarın, Maliye Bakanlığı
bütçesini de görüşeceğiz; bir hafta on gün sonra da, burada, Genel
Kurulda sonuçlandıracağız. Ücret artışlarının
düzenlenmesini isteyen bir Hükümet bu konuda hazırlıklıdır;
bunu, hem Komisyonda hayata geçirir hem de önümüzdeki haftadan itibaren,
burada, Genel Kurulda yapacağımız 1997 yılı bütçesi
müzakerelerinde hayata geçirir. Bu konuda samimî olmak lazım. Biz, samimî
olduğunuza inanmak istiyoruz. Bunun kanıtı ortada; bunu
gerçekleştirme olanağınız var. Yoksa, ortaya
çıkıp da, siz bizi engellemek istiyorsunuz, siz geciktiriyorsunuz;
siz, çalışanlara ücret verilmesinden yana değil misiniz; siz,
emekten yana değil misiniz gibi demagojilere gerek yok. Biz
hazırız, her türlü katkıya hazırız; yeri, burası;
yeri, yarın görüşeceğimiz Plan ve Bütçe Komisyonu. Samimiyseniz,
gelin, destek olalım, yardımcı olalım.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum ve tasarıya ret oyu
kullanacağımızı bilgilerinize sunuyorum. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şahin.
Gruplar adına konuşmalar bitmiştir.
Şahısları adına, Isparta Milletvekili Sayın
Mustafa Köylü?.. Yok.
Sayın Mehmet Keçeciler, buyurun efendim.
Süreniz 5 dakika.
MEHMET KEÇECİLER (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte bulunduğumuz tasarının 4 üncü
maddesi, yetki kanununun süresini göstermektedir. Burada, tasarıyla
istenen süre dört aydır; yani, dört ay boyunca Hükümet kanun hükmünde
kararnameler çıkarabilsin denilmektedir. Oysa, Anayasa Mahkemesinin
verdiği kararlarda üç unsurun altı önemle çizilmektedir. Nedir?..
Yetki kanunu çıkarırken Meclisin dikkat etmesi gereken hususlar
şunlardır: Önemli olacak, zorunlu olacak, ivedi olacak.
Şimdi, Anayasa Mahkemesi bir yetki kanununu iptal ederken, üç
aylık süreyi "ivedi" şartına aykırı
bulmuş. Anayasa Mahkemesi, kararında, "Kanun çıkarma
süresinden daha kısa bir süre olacak. Eğer, o süre içerisinde
Parlamentodan kanun çıkarılabiliyorsa, onu kanun olarak
çıkaracaksınız. Eğer, bunu, kanun hükmünde kararnameyle
yapıyorsanız, bu, Meclis yetkisinin devri anlamına gelir.
Dolayısıyla, sizin bu işi yapmanız mümkün değildir;
kanun hükmünde kararname kapsamına girmez; yetkinizi de devredemezsiniz,
hükümet olarak Meclisin yetkisini kullanamazsınız" diyor. Ama,
buna rağmen, bu kararları hiç
tetkik etmeden, araştırmadan gelip burada "dört ay" diye
ısrar ediyorsunuz. Kanun hükmünde kararnameleriniz şu anda elinizde
hazır olacak, yürürlüğe girdiği anda da bunları yürürlüğe
koyacaksınız. Bunun için, onbeş gün, bir ay yeter, artar bile.
Yani, hulasa, Anayasa Mahkemesinin aradığı, şu Yüce
Parlamentoda, komisyon toplantıları da dahil, bir kanunun
çıkarılması için ne kadar süre geçiyor ise, o süreden fazla bir
süre alamazsınız; aldığınız takdirde, Meclisin
yetkisini alıyorsunuz demektir. Anayasa Mahkemesi böyle düşünüyor;
müstakar içtihatları var, bu içtihatlara dikkat etmiyorsunuz, sonra da,
gelip, sizi burada tenkit ettik mi bize kızıyorsunuz.
ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Canın sağ olsun.
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Biz sizi ikaz ediyoruz, doğru bir
iş yapın diyoruz, yapacağınız iş Anayasa
Mahkemesi kararlarına uygun olsun diyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, aslında, bu konuda
Meclisin yetkisini almanıza gerek yok.
Çıkardığınız kanunun da bu sene için pratik bir
faydası yok; Hükümetin açıkladığı, deklare ettiği
programa göre de bir faydası yok.
Bakın, izah edeyim: Şimdi, siz genelge gönderdiniz, bütün
harcamaları durdurdunuz; sadece ve sadece, mevcut kanunlara göre
verdiğiniz maaşı yıl sonuna kadar zor ödeyeceksiniz.
Maliyenin durumu bu.
ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Nereden biliyorsun...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Yani, şu kanun çıksa,
yarın yürürlüğe girse, memurun durumunda iyileştirme yapabilecek
bir haliniz yok, mecaliniz yok, imkânınız yok; dolayısıyla,
memurları, buraya gelip kandırmayın. Şu kürsüden
konuşup, devletin memurlarına "işte, biz memurun
maaşını artıracaktık; ama, ah o munafık muhalefet
yok mu, onlar, böyle gelip, bizi zora sokuyorlar" filan demeyin yani. Yok,
böyle bir imkânınız yok; bunu yapamazsınız.
AHMET DERİN (Kütahya) – Var, var...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Şimdi "denk bütçe
yapacağız" diyorsunuz.
ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Bravo (!..)
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Bir dakika...
"Denk bütçe yapacağız" diyorsunuz; bütçeyi sevk
ettiniz, yarın bağlanacak, oradaki ödenekler belli. Şimdi, siz
enflasyon oranında zam yapsanız, vazgeçtim iyileştirmeden,
vazgeçtim geçmiş yılların kayıplarını telafi
etmenizden -arkadaşımız burada hesabını size söyledi-
1,1 katrilyon ödeneğe ihtiyacınız var, o da sizin bütçenizde
yok. (RP sıralarından "var var" sesleri) Ya denk bütçe
fikrinizden vazgeçeceksiniz veyahut da bunu tatbik edeceksiniz; bu, bu kadar
basit, açık.
ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Çantada duruyor...
MEHMET KEÇECİLER (Devamla) – Bütçenize koysaydınız
kaynağınızı... Bütçeniz komisyonda, gözümüz görüyor,
hesapları yapıyoruz; ama, siz, rakamları alt alta toplayıp,
bu işin üstesinden gelemiyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, hulasa, getirdiğiniz
tasarının politik gösteriden başka hiçbir tarafı yoktur,
Anayasaya da aykırıdır; o yüzden, ret oyu vereceğiz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (ANAP, DSP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Keçeciler.
4 üncü madde üzerindeki konuşmalar bitmiştir.
Maddeyle ilgili bir önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 144 sıra sayılı yetki kanunu
tasarısının 4 üncü maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Madde 4. – Bu Kanunla Bakanlar Kuruluna verilen yetki, Kanunun
yayımından itibaren iki ay süreyle geçerlidir. Bu süre içinde
Bakanlar Kurulu, Kanunun kapsam maddesindeki sınırlar çerçevesinde
birden fazla kanun hükmünde kararname çıkarabilir."
Oya
Araslı Atilâ
Sav Nihat
Matkap
İçel Hatay Hatay
Önder
Sav Altan Öymen
Ankara İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAİT AÇBA (Afyon) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükümet?..
DEVLET BAKANI LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükümet ve Komisyon önergeye katılmıyor.
Önerge sahipleri, konuşacak mısınız, yoksa gerekçe
mi okunsun?
NİHAT MATKAP (Hatay) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasa Mahkememizin kararlarına göre, kanun çıkarmaya yetecek
bir süre için yetki verilmesi Anayasaya aykırıdır. Dört
aylık bir sürenin konuyla ilgili kanunları çıkarmaya
yeteceği ortadadır. Bu nedenle, tasarı metninde yetki süresiyle
ilgili hükmün Anayasaya aykırı olacağı düşünülerek
böyle bir öneride bulunmak gereği duyulmuş ve yetki süresi iki aya
indirilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 4 üncü madde kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum.
Yürürlük
MADDE 5.— Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?..
NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan, Grup adına söz
istiyorum.
BAŞKAN – CHP Grubu adına, Sayın Nihat Matkap; buyurun.
Sayın Matkap, süreniz 10 dakika.
CHP GRUBU ADINA NİHAT MATKAP (Hatay) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 144 sıra
sayılı Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri ile Bunların
Emeklilerinininörüşülmesi sırasında söz alan, Malî ve Sosyal
Haklarında Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu
Tasarısı büyük bir olasılıkla, biraz sonra, Meclisimizce
kabul edilecek ve birkaç gün içerisinde yürürlüğe girecektir.
Nitekim, muhalefet partilerine mensup milletvekilleri -özellikle, grup
başkanvekillerinin, bugün, Danışma Kurulunda
yaptığı toplantıdan söz etmek istiyorum- bu kanun
tasarısının bugün görüşülmesi için süre uzatımına
da onay verdi.
Değerli milletvekilleri, tasarının görüşülmesi
sırasında söz alan iktidar partilerine mensup bazı milletvekili
arkadaşlarımız, özellikle, muhalefet partilerinin, bu yasa
tasarısının görüşülmesi sırasında
yapmış olduğu muhalefet nedeniyle, memurların ve
emeklilerin malî ve sosyal haklarında iyileştirme
yapılmasını geciktirdiğini ifade ettiler. Hatta, eğer,
bu konuda muhalefet engelleme yapmasaydı, bu iyileştirmeler
ağustos ayından itibaren yürürlüğe girecekti" şeklinde
birtakım beyanlarda bulundular. Tabiî, ben, bu arkadaşların bu açıklamalarını
iyi niyetle yaptıklarını düşünüyorum. Ne var ki,
değerli arkadaşlarım, eğer muhalefet partileri,
geçmişte olduğu gibi, bugün de görevlerini yapmasalardı, belki
bu tasarı birkaç gün sonra da yürürlüğe girmeyecekti, yine Anayasa
Mahkemesi tarafından iptal edilecekti.
Bakınız, ağustos ayında Hükümet tarafından sevk
edilen 96 sıra sayılı tasarıda, Hükümet, kamu personelinin
malî, sosyal ve diğer hakları ilea istihdam usul ve
esaslarını yeniden şekillendirmeyi öngören bir tasarı
sunmuştu. Parlamentonun, bu kadar geniş yetkileri Hükümete vermesi,
tabiî ki mümkün değildi. Nitekim, iktidar partileri direndi ve sonuç
ortada, Sayın Cumhurbaşkanımız, yeniden görüşülmesi
için bu kanunu Büyük Millet Meclisine sevk etti. Buna rağmen,
arkadaşlarımız gereken dersi almadı, en son Anayasa
Mahkemesi iptal etti ve gecikme bu nedenle oldu. Yani, eğer burada bir
gecikme söz konusu ise, bu gecikmenin sorumluları iktidar partileridir.
Bunun böyle bilinmesinde yarar görüyorum.
Değerli arkadaşlarım, nitekim, şimdi görüştüğümüz
tasarıda Cumhuriyet Halk Partisinin birtakım müdahaleleri oldu.
Eğer bu müdahaleler olmasaydı, yine Anayasa Mahkemesinden, büyük bir
olasılıkla, kanunlaşacak olan bu tasarı da geri dönecekti,
iptal edilecekti. Bu uyarılarımız üzerine, Doğru Yol Partisine
mensup milletvekili arkadaşlarımız, 2 nci maddeyle ilgili,
"kapsam" maddesiyle ilgili, Hükümete tanınan yetkilerin
daraltılması için önerge verdi ve bu önerge kabul edildi. Böylece, bu
tasarı, kısmen, Anayasa hükümlerine uyumlu hale geldi.
Değerli arkadaşlarım, hak verirsiniz, anlayışla
karşılarsınız ki, bu Hükümete, sayıları 2 milyona
yaklaşan kamu çalışanlarının geleceklerini belirleme
yetkisi veremezdik; çünkü, bu Hükümet, çalışanlarla ilgili tespit
ettiği politikalarda sürekli tutarsızlık göstermektedir.
Bakınız, bunun iki somut örneği var, sanıyorum Refah
Partili milletvekillerim de bu iki somut örneğe katılır.
Anımsarsanız, Temmuz 1996'da memurlara yüzde 50 düzeyinde bir zam
yapıldı. Tabiî, bu beklenen bir zamdı. Ancak, Sayın
Başbakan çıktı dedi ki: "Biz, diğerleri gibi
kaşıkla verip kepçeyle almayacağız." Keşke
kepçeyle alsaydı, tencereyle aldı. Hiçbir önemi kalmadı.
Bakınız, 1996 yılında, memur maaşlarına sadece
yüzde 50'lik bir artış yapıldı, enflasyon yüzde 90.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – 1994'de ne yapıldı?..
ABDULKADİR ÖNCEL (Şanlıurfa) – Altı ay için siz ne
yaptınız?..
NİHAT MATKAP (Devamla) – Bakınız, tamamen, yüzde
40'lık bir ezilme payı var. Adil düzenle ne kadar
bağdaşır bu, bilemiyorum. Ekonomiyle ilgili herhangi bir
tasarı gelince, bu konuyu da konuşacağız.
İkinci bir tutarsızlığı anlatayım size.
Bakınız, 1997 yılı personel politikasıyla ilgili,
Sayın Başbakan bir açıklama yaptı, dedi ki: "1997
yılı ocak ayında, kamu çalışanlarının
maaşlarının artışıyla ilgili eşelmobil
sistemini uygulayacağız." Hepiniz hatırlıyorsunuz. O
neydi; 1997'de, ocak, şubat, mart ve diğer aylarda, fiyatlarda
meydana gelen artışların aylık olarak memur
maaşlarına yansımasıydı. Hatta, Sayın
Başbakan biraz daha ileri gitti, dedi ki: "Bu
artışları dolara endeksleyeceğiz."
AHMET DERİN (Kütahya) – Doğru.
NİHAT MATKAP (Devamla) – Gerçekten alkışlandı bu
fikri. Hemen akşamı, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Sayın
Ufuk Söylemez "Sayın Erbakan yanılmış" dedi.
ÖMER EKİNCİ (Ankara) –
Sayın Matkap, üçüncü baskı oldu.
NİHAT MATKAP (Devamla) – "Tüketici endekslerini, TEFE'yi esas
alıp artıracağız" dedi. Hadi, ona da razı olduk.
Ardından, Sayın Maliye Bakanı çıktı, dedi ki: "Yok; eskiden nasıl
olmuşsa, biz de bu sene öyle yapacağız; ocak ayında yüzde
30'luk bir zam yapacağız; daha sonra bakacağız."
Dikkat edin, söylem-eylem tutarsızlığı çok. O nedenle
Hükümete güven duymuyoruz. Kaldı ki, 2 milyon kamu
çalışanının kaderini bu Hükümete teslim edemezdik.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Hükümete son olarak
şunu önermek istiyorum: Anımsarsanız, bu yetki kanunu
tasarısı Meclise ilk sevk edildiğinde, sanki, kamu görevlileri
arasında bu artışlar sırasında birtakım
ayırımlar yapılacağı yazıldı, çizildi.
Sayın Hükümete, özellikle söylüyorum: Eğer kamu
çalışanları arasında ayırım yapılırsa,
yani, sağlıkçıya verilip eğitimciye verilmezse, askere
verilip polise verilmezse, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
kıyameti koparırız diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Matkap.
Madde üzerindeki müzakereler bitmiştir.
Önerge yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 5 inci madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 6.- Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz isteyen?.. Yok.
Efendim, şahsı adına, Sayın Ramazan Yenidede söz
istedi; ama, siz herhalde tavuktan bahsedeceksiniz yine.(Gülüşmeler)
RAMAZAN YENİDEDE (Denizli) – Hayır efendim!
BAŞKAN – Madde üzerinde, şahsı adına, Sayın
Ramazan Yenidede; buyurun; ama, maddeye bağlı
konuşacaksınız.
RAMAZAN YENİDEDE (Denizli) – Her akşam tavuk yenmez Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Bazıları yer canım!
Süreniz 5 dakikadır.
Buyurun.
RAMAZAN YENİDEDE (Denizli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte
olan yetki kanunu tasarısının son noktalarına
geldiğimiz bu dakikalarda huzurunuzu fazla işgal etmek istemiyorum.
Ancak, muhalefetin, kanunla ilgili bir telaşı var. Biraz evvel,
maddelerden birisi üzerinde CHP Grubu adına konuşan Sayın
Araslı Hanımefendi, biraz da şahsımı hedef alarak
bazı ifadelerde bulundu.
BAŞKAN – Sayın Yenidede, lütfen maddeye bağlı
konuşun; yoksa, sözünüzü keseceğim. Maddeye bağlı
konuşacaksınız. (CHP sıralarından "Bravo
Başkan" sesleri, alkışlar)
RAMAZAN YENİDEDE (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Ben, Hanımefendinin "bu kürsüye yakışmayan
ifadeler" diye belirtmek istediği hususa
katılmadığımı ve bu ifadelerin de, bir
hanımefendi nezaketine pek uymayan ifadeler olduğunu, beyefendilik
nezaketi içerisinde arz etmek istiyorum. (RP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Şimdi, Sayın Başkan da uyardılar "tavuk
hikâyesi mi" diye. Her gün hikâye anlatılmaz; o hikâyeden
alınması gereken bir ders var idi. Dersini alanlar iyi
almış olmalı ki, aradan 24 saat geçmiş olmasına
rağmen, hâlâ aynı noktadalar.
Neden bu kadar alındılar; izahı gayet kolay. Herhalde, o
türlü taksimatı bugüne kadar kendileri yaptılar ki, bizim
hikâyemizden de bu derece alınmış oldular.
Ben, bu kanun tasarısının, memurlarımız için,
ülkemiz için çok hayırlı sonuçlar doğuracağı
inancıyla ve bu Meclisten "kabul" doğrultusunda karar
çıkacağı inancıyla, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (RP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yenidede.
IV. –
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2. – İçel Milletvekili Oya
Araslı’nın, Denizli Milletvekili Ramazan Yenidede’nin,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Efendim, sataşmadan dolayı söz mü istiyorsunuz?
OYA ARASLI (İçel) – Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun; söz veriyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
OYA ARASLI (İçel) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak
istiyorum.
Bu kürsüde, hanımefendi nezaketi, beyefendi nezaketi diye bir
ayırıma yer yoktur. Bu kürsüde, herkes, eşit koşullar
altında, İçtüzüğün, Anayasanın emirleri çerçevesinde,
görüşlerini dile getirir; ama, ben, burada, Yüce Meclisin çok değerli
milletvekillerinin, aslı olmayan, kesinlikle bir örneği ifade
etmekten uzak olan birtakım hikâyelerle meşgul edilmesini, bir
hanımefendi veya beyefendi anlayışıyla değil, Yüce
Meclisin üyesi, Türk Milletini temsil eden bir milletvekili olarak uygun
görmediğimi ifade etmek istedim.
Örneğin gerçek olup olmadığına gelince: Zaten, bu
sözü burada etmemin nedeni de, burada getirilen örneğin, gerçeğe hiç
uygun olmadığını ifade etmek içindi. Ben,
arkadaşımıza, Cumhuriyet Halk Partisinin, seçimlerden önce,
Doğru Yol Partisiyle kurduğu hükümette, öyle, kendisinin ifade
ettiği gibi "göğsü, biz, memura veririz"
anlayışı içerisinde değil, herkese eşit, hakkaniyet
dahilinde zam verildiğini; ama, yalnız kendilerinin sahiplenmeye
çalıştığı yüzde 50'lik zammın öyle
olmadığını; Cumhuriyet Halk Partisi-Doğru Yol Partisi
Koalisyonu tarafından memur maaşlarına yüzde 50 oranında
yapılan zammın da, sonradan tüketim maddelerine yapılan zamla
geriye alınmadığını hatırlatmak istedim.
Zannediyorum, dün, arkadaşımız tarafından
anlaşılmayın husus, bu açıklamalarımdan sonra
açıklığa kavuşmuştur.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Araslı.
VI. – KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
2. – Memurlar, Diğer Kamu
Görevlileri ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında
Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/539) (S. Sayısı : 144) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 6 ncı madde üzerindeki
konuşmalar bitmiştir.
6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... 6 ncı madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki
müzakereler sona ermiştir.
Oyunun rengini belirtmek üzere, lehte, Ömer Özyılmaz
arkadaşımız söz istemiştir.
Sayın Özyılmaz?.. Yok.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık
oylamanın, kupaların sıralar arasında
dolaştırılmak suretiyle yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir; açık oylama, kupalar sıralar arasında dolaştırılmak
suretiyle yapılacaktır.
Yanında basılı oy pusulası olmayan sayın
milletvekilleri, beyaz bir kâğıda adını, soyadını
ve oyunun rengini yazıp, imzalamak suretiyle oyunu kullanabilirler.
Kupalar sıralar arasında dolaştırılsın
(Oyların toplanmasına başlandı)
BAŞKAN – Arkadaşlar, oyunuzu kullandıktan sonra lütfen
gitmeyin; çünkü, Dinar Depremiyle ilgili önemli bir uluslararası
anlaşma daha çıkarmamız lazım.
(Oyların toplanmasına devam edildi)
3. – Özürlüler İdaresi
Başkanlığı Kurulmasına ve Özürlülerin Durumları
ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı
ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu (1/438) (S.
Sayısı : 101)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oylama işlemi devam
ederken çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurulmasına
ve Özürlülerin Durumları ile İlgili Çeşitli Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki
Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu raporunun müzakeresine
başlayacağız.
Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
4. – Emniyet Teşkilatı
Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik yapılmasına Dair 490
Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu
Raporu (1/217) (S. Sayısı : 132)
BAŞKAN – Emniyet Teşkilatı Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına Dair 490 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ve İçişleri Komisyonu raporunun müzakeresine
başlayacağız.
Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
5. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri
Federasyonu Arasında Uluslararası Federasyonun ve Onun Türkiye
Cumhuriyetindeki Temsilciliğinin Statüsüne İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/344) (S. Sayısı
: 110) (1)
BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Uluslararası
Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Arasında
Uluslararası Federasyonun ve Onun Türkiye Cumhuriyetindeki
Temsilciliğinin Statüsüne İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu raporunun müzakeresine
başlıyoruz.
Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Komisyon ve Hükümet yerlerini aldılar.
Raporun okunup okunmaması hususunu oylarınıza
sunacağım: Raporun okunmasını kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Raporun okunması kabul edilmemiştir.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen var mı efendim? Yok.
Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Uluslararası
Kızılhaç Ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Arasında
Uluslararası Federasyonun Ve Onun Türkiye Cumhuriyetindeki
Temsilciliğinin Statüsüne İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
MADDE 1. – 28/7/1994 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay
Dernekleri Federasyonu Arasında Uluslararası Federasyonun ve Onun
Türkiye Cumhuriyetindeki Temsilciliğinin Statüsüne İlişkin
Anlaşma’nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz
isteyen?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü üzerindeki müzakereler bitmiştir.
Sayın milletvekilleri, bu tasarı da açık oylamaya
tabidir.
(1) 110 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
Bu açık oylamanın da, kupaların sıralar
arasında dolaştırmak suretiyle
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Birinci oylamanın sonucunu aldıktan sonra bunun
oylamasını yapacağım.
Yetki kanun tasarısıyla ilgili olarak, salonda olup da oyunu
kullanmayan sayın milletvekili var mı? Yok.
Kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımına başlandı)
BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Uluslararası
Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu Arasında
Uluslararası Federasyonun ve Onun Türkiye Cumhuriyetindeki
Temsilciliğinin Statüsüne İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısıyla ilgili kupalar, sıralar arasında
dolaştırılsın.
Yanında basılı oy pusulası olmayan sayın
milletvekili, beyaz bir kâğıda adını soyadını
yazıp, oyunun rengini de belirtip imzalayarak oylarını
kullanabilirler.
(Oyların toplanmasına
başlandı)
2. – Memurlar, Diğer Kamu
Görevlileri ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında
Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/539) (S. Sayısı : 144) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Memurlar, Diğer Kamu
Görevlileri ile Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında
Düzenlemeler Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısının
yapılan açık oylamasına 248 sayın milletvekili
katılmış; 194 kabul, 52 ret ve 2 mükerrer oy
çıkmıştır. Böylece, kanun tasarısı
yasalaşmıştır.
Hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
İnşallah, bu yetkiyle, Hükümetimiz memurların
durumlarını çok iyileştirir, memlekette bir daha
memurlarımız yürüyüş yapmaz.
5. – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri
Federasyonu Arasında Uluslararası Federasyonun ve Onun Türkiye
Cumhuriyetindeki Temsilciliğinin Statüsüne İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/344) (S. Sayısı :
110) (Devam)
BAŞKAN – Efendim, uluslararası anlaşmayla ilgili oyunu
kullanmayan sayın milletvekili var
mı?..Yok.
Oylama işlemi bitmiştir.
Kupaları kaldırın.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
İle Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri
Federasyonu Arasında Uluslararası Federasyonun ve Onun Türkiye
Cumhuriyetindeki Temsilciliğinin Statüsüne İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının yapılan açık oylamasına 200
sayın milletvekili katılmış; 199 kabul, 1 mükerrer oy
çıkmıştır. Böylece, tasarı
yasalaşmıştır; hayırlı ve uğurlu
olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri, Sosyal Güvenlik ve Sosyal Sigortalar Kurumu
ile İlgili Sorunların Araştırılarak Alınması
Gereken Tedbirlerin Tespiti Konusundaki (10/1, 14) Esas Numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunun raporu ile diğer denetim
konularını görüşmek için, 3 Aralık 1996 Salı günü saat
15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati
19.09
VII. –
SORULAR VE CEVAPLAR
A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1. – Artvin Milletvekili Süleyman
Hatinoğlu’nun, Artvin-Şavşat-Meydancık beldesinde çürümeye
terkedildiği iddia edilen orman ürünlerine ilişkin sorusu ve Orman
Bakanı Halit Dağlı’nın yazılı cevabı
(7/1512)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Sayın Orman Bakanı tarafından yazılı olarak
cevaplandırılması hususunda delaletlerinizi arz ederim.
Süleyman
Hatinoğlu
Artvin
Artvin ili Şavşat ilçesi Meydancık
beldesinde orman ürünleri üretimine izin verilmiş ancak bu ürünler, yol
olmadığı için çürümeye terkedilmiştir.
4 yıldır yol olmadığı için
ormanda çürümeye terk edilen sadece Şavşat-Meydancık Beldesinde 5
000 m3 orman ürünü mevcuttur. Yol olmadan istihsal
yapılmış ve orman zarara uğratılmıştır.
Bu nedenle sorularım :
1. Başta Şavşat-Meydancık olmak
üzere Artvin ilinde, yol olmadığı halde istihsal
yaptırıp parası ödenmiş ne kadar orman ürünü vardır?
2. Artvin-Şavşat-Meydancık beldesinde 4
yıldır ormanda çürümeye terkedilen orman ürünleri mevcuttur. Bu
konuda sorumlular hakkında ne yapmayı düşünüyorsunuz?
3. Aynı bölgenin depolarında büyük miktarda
orman emvali açığı olduğu söyleniyor. Bu konudaki
tespitlerinizi tarafsız kişilerce yerinde yaptırmayı
düşünüyor musunuz?
4. Yöre halkının ifade ettiği gibi, eski
orman bakanının yakın dostlarına yol
olmadığı halde ormanda üretim yapmalarına imkân
sağladığı iddiaları doğru mudur?
5. Bu durumların tespiti ve sorumluların
ortaya çıkartılması için bölgeye acilen bir müfettiş
göndermeyi düşünüyor musunuz?
T.C.
Orman
Bakanlığı
Araştırma
Planlama ve Koordinasyon Kurulu
Başkanlığı
Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi
Başkanlığı 27.11.1996
Sayı
: KM.1.SOR/801/3493
Konu : Yazılı soru önergeleri
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
(Kanunlar ve Kararlar
Dairesi Başkanlığı)
İlgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının 30.10.1996 tarih ve A.01.0.GNS. 0.10.
00. 02-3986-10568 sayılı yazısı.
İlgi yazı ekinde alınan Artvin
Milletvekili Sayın Süleyman Hatinoğlu’nun 7/1512 esas nolu
“Artvin-Şavşat-Meydancık beldesinde çürümeye terkedildiği
iddia edilen orman ürünlerine ilişkin yazılı soru önergesi” ve
Muğla Milletvekili Sayın Fikret Uzunhasan’ın 7/1523 esas nolu
“Armutalan Belediye sınırları içinde orman alanının
tahsis edildiği derneğe ilişkin yazılı soru önergesi”
Bakanlığımızca incelenmiş olup, cevabî
yazımız ilişikte gönderilmiştir.
Arz ederim.
M.
Halit Dağlı
Orman
Bakanı
Artvin Milletvekili Sayın Süleyman Hatinoğlu’nun
7/1512 esas nolu “Şavşat-Meydancık beldesinde çürümeye
terkedildiği iddia edilen orman ürünlerine ilişkin yazılı
soru önergesi” hakkında Orman Bakanlığının Cevabı
1. Meydancık Beldesinde ve genelde Artvin Orman
İşletme Müdürlüğüne bağlı bütün işletmelerde yol
olmadığı halde Orman ürünü istihsali yaptırılmadan
para ödenmemiştir.
2. Artvin-Şavşat-Meydancık beldesinde
ormanda çürümeye terkedilmiş orman ürünü mevcut değildir.
3. Şavşat Orman İşletme
Müdürlüğüne bağlı Dutlu Orman deposundaki depo
açığıyla ilgili olarak Orman Genel Müdürlüğü Teftiş
Kurulu Başkanlığının 13 Eylül 1995 tarih ve 1188
sayılı yazıları ile Başmüfettiş Mahmut
Bayramoğlu görevlendirilmiş olup, Başmüfettiş bu konu ile
ilgili 18.10.1995 tarih ve 9 nolu soruşturma raporu düzenlemiş ve
konu mahkemeye intikal etmiştir.
4. Eski Orman Bakanının yakın
dostlarına yol olmadığı halde ormanda üretim
yapmalarına imkân sağlanmamıştır.
5. Artvin Orman Bölge Müdürlüğüne bağlı
Şavşat Orman İşletme Müdürlüğü teftişe her zaman
açık olup, sözkonusu iddialar doğru değildir.
2. –
Muğla Milletvekili Fikret Uzunhasan’ın, Armutalan Belediye
sınırları içindeki orman alanının tahsis edildiği
derneğe ilişkin sorusu ve Orman Bakanı Halit
Dağlı’nın yazılı cevabı (7/1523)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki
soruların Sayın Orman Bakanı tarafından yazılı
olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla. 15.10.1996
Fikret
Uzunhasan
Muğla
Marmaris ve çevresi turizm alanı kapsamında
kalan, Armutalan Belediyesi sınırları içinde “Denizli Fakir ve
Muhtaçlara Yardım Derneği” tarafından “Yetiştirme Yurdu”
yapılması bahanesiyle 10 000 m2 lik
ormanlık alanın, Bakanlığınızca söz konusu
derneğe ön izinle tahsis edildiği bilinmektedir.
Sorular :
1. Bu yer tahsis edildiği derneğin
amaçları ile bağdaşmakta mıdır?
2. Anayasamızın teminatı altında
olan ormanların bulunduğu ormanlık alanın tercih
edilmiş olması sizleri tedirgin etmiyor mu?
T.C.
Orman
Bakanlığı
Araştırma
Planlama ve Koordinasyon Kurulu
Başkanlığı
Koordinasyon ve Mevzuat Dairesi
Başkanlığı 27.11.1996
Sayı
: KM.1.SOR/801/3493
Konu : Yazılı soru önergeleri
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
(Kanunlar ve Kararlar
Dairesi Başkanlığı)
İlgi : Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının 30.10.1996 tarih ve A.01.0.GNS. 0.10.
00. 02-3986-10568 sayılı yazısı.
İlgi yazı ekinde alınan Artvin
Milletvekili Sayın Süleyman Hatinoğlu’nun 7/1512 esas nolu
“Artvin-Şavşat-Meydancık beldesinde çürümeye terkedildiği
iddia edilen orman ürünlerine ilişkin yazılı soru önergesi” ve
Muğla Milletvekili Sayın Fikret Uzunhasan’ın 7/1523 esas nolu
“Armutalan Belediye sınırları içinde orman alanının
tahsis edildiği derneğe ilişkin yazılı soru önergesi”
Bakanlığımızca incelenmiş olup, cevabî
yazımız ilişikte gönderilmiştir.
Arz ederim.
M.
Halit Dağlı
Orman
Bakanı
Muğla Milletvekili Sayın Fikret
Uzunhasan’ın 7/1523 Esas nolu “Armutalan Belediye sınırları
içindeki orman alanının tahsis edildiği derneğe
ilişkin yazılı soru önergesi” hakkında Orman
Bakanlığının cevabı
1, 2. Muğla ili, Marmaris ilçesi, Armutalan Köyü,
Söğütlüdere mevkiinde 10 000 m2’lik orman arazisi üzerinde yurt binası
yapılmak üzere Bakanlığımızın 17.6.1991 tarih ve
KDM.5.2202-522/373 sayılı oluru ile fakir ve muhtaçlara yardım
derneği lehine 8 ay süre ile ön izin verilmiş ve bu ön izin 17.8.1992
tarihinden itibaren 4 ay süre ile uzatılmıştır.
Ön izin verilen saha Marmaris Millî Parkı
alanına girdiğinden Millî Parklar ve Av-Yaban Hayatı Genel
Müdürlüğünün teklifleri doğrultusunda
Bakanlığımızın 11.10.1996 tarih ve 12 sayılı
oluru ile ön izin iptal edilmiştir.
3. –
Bartın Milletvekili Cafer Tufan Yazıcıoğlu’nun, Erzincan
İli Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı
tarafından okul ve yurtlara yapılan yardımlara ilişkin
Devlet Bakanından sorusu ve Devlet Bakanı ve Devlet Bakanı
vekili Ahmet Cemil Tunç’un yazılı cevabı (7/1533)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun ilgili Devlet
Bakanı tarafından yazılı olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ve talep
ederim. 16.10.1996
Cafer
Tufan Yazıcıoğlu
Bartın
Soru : Erzincan ili Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Vakfı tarafından 1993 yılında hangi
okul ve yurtlara ne kadar maddî yardım yapılmıştır?
Bunlar arasında Akyazılı orta ve Yükseköğretim Vakfı
ile Erdav Hayra Hizmet ve Dayanışma Vakfı ile Doğu Halk
Holdinğ A.Ş. de var mıdır? Bu ödemeler yasaya uygun mudur?
T.C.
Devlet
Bakanlığı
(Sn.
Prof. Dr. Sacit Günbey)
Sayı
: B.02.0.018/01888 28.11.1996
Konu : Bartın Milletvekili Sn. Cafer Tufan
Yazıcıoğlu’nun soru önergesine cevap
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı
Genel Sekreterliği
(Kanunlar ve Kararlar
Dairesi Başkanlığına)
İlgi : 30.10.1996 tarih ve
A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1533-3858/10665 sayılı yazınız.
1993 yılında Erzincan Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı mütevelli heyetince
ilde mevcut Emniyet Müdürlüğü, Askerlik Şubesi
Başkanlığı, Eğitim ve Hukuk Fakültesi
Dekanlıkları, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne
bağlı spor tesisleri gibi daha pek çok resmî kurum ve
kuruluşların yanında özel vakıf ve derneklere ait bazı
eğitim kurumlarına, öğrenci yurtlarına eğitim
amaçlı, Verem Savaş Derneği ve Sosyal Sigortalar Kurumu gibi
özel ve resmî kuruluşlara da sağlık amaçlı yardımlar
yapılmıştır.
Bu yardımlar, vakıf mütevelli heyetince
alınan kararlar doğrultusunda direkt vakıftan değil, vakfa
bağlı iktisadî işletmelerin ticarî faaliyetlerinden elde edilen
gelirler ile yapılmıştır. Vakfın normal periyodik
gelirleri ile bu tür yardımların yapılması mümkün
değildir.
Vakıf mütevelli heyetince alınan kararlar
doğrultusunda Akyazılı Orta ve Yüksek Öğrenim Vakfına
ait iki öğrenci yurduna taleplerinin yarısı kadar olmak üzere 60
ton, Fatih Öğrenci Yurdu ile Üzümlü Kurs ve Okul Talebeleri Derneğine
ait iki özel yurda toplam 25 ton, Erzincan, Erdav Hayra Hizmet ve
Dayanışma Vakfının öğrenci yurduna 25 ton, kömür
yardımı yapılması öngörülmüştür.
Aynı yıl içerisinde özellikle 1992
yılında meydana gelen depremin getirdiği büyük
sıkıntıların vakıfça bir miktar olsun giderilebilmesi
amacıyla Erzincan’da yaklaşık 1200 aileye kömür yardımı
yapılmıştır.
Yukarıda belirtilen kömür yardımları ve
Özel Otlukbeli Kolejine yapılan 123 980 000 TL., Erzincan Üniversite
Vakfına 250 000 000 TL., Halk Eğitim Merkezi Kurslarına 20 000
000 TL, olmak üzere nakit para yardımları
yapılmıştır. Yardımlar bu kuruluşların
bizatihi kendisine değil, bu kuruluşlarda okuyan, barınan fakir
ve muhtaç öğrencilere kuruluş aracılığıyla
yapılmıştır.
Vakıfça, Erdav Hayra Hizmet ve Dayanışma
Vakfına 150 000 000 TL. nakit para yardımı yapılması
kararlaştırılmış, ancak bu paranın ödemesi
yapılmamıştır. İlgili Vakıf, -Erzincan’da her siyasî
partiye mensup kişiler, ileri gelen esnaf ve eşrafınca kurulan,
1995 yılından depreme kadar Erzincan Belediyesinin de
katkılarıyla aşevi çalıştıran bir
kuruluştur.
Yukarıda belirtilen nakit para
yardımları, vakfı teftiş eden müfettişlerin
kararı uyarınca ilgili kuruluşlardan tamamen geri tahsil
edilmiştir.
Erzincan Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Vakfı Eryaksan işletmesi, ilde kurulu olan
Türkiye’nin en büyük mermer fabrikalarından birisi olup, en son
İtalyan teknolojisi makine ve ekipmanla teçhiz edilen Doğu Halk
Holding Anonim Şirketine 3 125 000 000 TL. ile ortak olmuştur.
Şirket, İl Özel İdaresi de dahil olmak üzere Erzincan’lı 4
000 civarında ortağa sahip olup, halen deneme üretimi
yapmaktadır. Şirkete, vakfın bir işletmesi
vasıtasıyla ortak olması Erzincan depreminin akabinde üretim ve
istihdam açısından büyük bir potansiyel vaadeden bu tesisin
yarım kalmamasını, Doğu ve Güneydoğu’daki benzeri
yarım kalmış yüzlerce tesisin arasında yer almamasını
sağlamaktır. Nitekim tesis bugün tamamlanmıştır.
İlgili şirkete ortak olmanın bir diğer sebibi de burada
çalışacak işçilerin bir kısmının vakıfça
fakir ve muhtaç kişiler
arasından yapılacak tespitle alınmasının
öngörülmesidir.
Ancak vakfın teftişi sonucunda, yapılan
işlemin yersizliği iddiası ile konunun tenkit edilmesi üzerine
Vakfın Hissesi, şirketin diğer bir ortağı olan ve
hisse senetleri İ.M.K.B.’da işlem gören DOĞUSAN A.Ş.’ne
satılarak ortaklıktan çekilmiştir.
Yapılan bütün ödemeler ve yardımlar yasaya,
depremin getirdiği ancak bugün takdir edilmesi mümkün olamayan ve
olağanüstü şartlara, felaketin ortaya çıkardığı
ve behemahal karşılanması gereken ihtiyaçlara ve vicdana
uygundur. Benzer şartlarda olup, ülkesini, ilini, halkını seven
her idareci için bu tür uygulamalar sözkonusudur. Depremin getirdiği moral
çöküntü, ümitsizlik ve bunalım vakıf ve bağlı
işletmelerin de katkıda bulunduğu bu tür acil ve özel
uygulamalar sayesinde belli ölçüde giderilmiştir.
Türkiye’de ilk defa bir deprem programı, ülkemizin
de yüzakı sayılabilecek, örnekleri Japonya’da bile görülemeyecek
ölçülerde bir kararlılık ve hızlılıkla
başarı ile tamamlanmıştır. Bütün uygulamalar
olağanüstü hali düzenleyen yasa ve mevzuata uygundur.
Bilgi ve takdirlerinize arz ederim.
Ahmet
Cemil Tunç
Devlet
Bakanı V.
4. – Bursa
Milletvekili Yüksel Aksu’nun;
– Et
ithalatına,
– Tütün
ithalatına,
İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Musa Demirci’nin
yazılı cevabı (7/1534, 1535)
15.10.1996
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Musa Demirci
tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz
ederim.
Yüksel
Aksu
Bursa
1. 1995 yılında ülkemiz hangi ülkelerden ne
kadar et ithal etmiştir, bu ithalat için dolar bazında yapılan
ödeme ne kadardır?
2. 1996 yılının ilk dokuz ayında,
hangi ülkelerden ne kadar et ithalatı yapılmıştır? Bu
ithalat için dolar bazında ne kadar ödeme yapılmıştır?
3. Et ithalinin besiciliğimiz üzerindeki olumsuz
etkilerine karşı ne tür önlemler alınmıştır?
4. Avrupa Topluluğu ile imzalanan gümrük
birliği anlaşmasının ithalat miktarı üzerinde bir
etkisi var mıdır?
15.10.1996
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Musa Demirci
tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz
ederim.
Yüksel
Aksu
Bursa
1. 1995 yılında ülkemiz hangi ülkelerden ne
kadar tütün ithal etmiştir?
2. 1996 yılının ilk dokuz ayında
hangi ülkelerden ne kadar tütün ithalatı yapılmıştır?
3. Tütün ithalinin
tütüncülüğümüz üzerindeki olumsuz etkilerine karşı ne tür
önlemler alınmıştır?
T.C.
Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı
Araştırma
Planlama ve Koordinasyon
Kurulu
Başkanlığı
Sayı
: AİD/BŞV-3-2889/78516 25.11.1996
Konu : Soru önergesi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı
Genel Sekreterliğine
İlgi : 1.11.1996 tarih ve KAN. KAR.
MD.A.01.0.GNS.0.10.00.02-4008/10583 sayılı yazınız.
İlgide belirtilen yazınız ekinde yer
alan Bursa Milletvekili Sayın Yüksel Aksu’nun et ithalatına dair
15.10.1996 tarih ve 7/1534 esas nolu ve tütün ithalatına dair 15.10.1996
tarih ve 7/1535 esas nolu yazılı soru önergelerine
Bakanlığımızca verilen cevabî bilgiler ilişikte
gönderilmektedir.
Bilgilerinizi arz ederim.
Musa
Demirci
Tarım
ve Köyişleri Bakanı
7/1534 Esas Nolu Et İthalatına
İlişkin Bursa Milletvekili Sayın Yüksel Aksu’nun Et
İthalatına İlişkin Yazılı Soru Önergesine
Hazırlanan Bakanlık Görüşümüz.
– Yürürlükteki İthalat Rejim Kararı ve
Teşvik Belgeleri kapsamında, Dış Ticaret
Müsteşarlığı tarafından Gümrük Giriş
Beyannamelerine istinaden yapılan değerlendirmede; 1995 yılı
içerisinde 45 101 791 kg. taze soğutulmuş ve dondurulmuş
sığır eti ithal edilmiş olup, bunun
karşılığında 76 258 517 dolar ödenmiştir.
İthalat Almanya, Avusturya, Danimarka, Hollanda, Ukrayna, Kazakistan,
Kırgızistan, Belçika, Fransa, Moldova, Romanya, Rusya Federasyonu,
İngiltere’den yapılmıştır.
– 1996 yılı Ekim ayı itibariyle
yaklaşık 14 900 000 kg. sığır eti ithal edilmiş
olup, bunun karşılığında 25 milyon dolar
ödenmiştir. Söz konusu ithalat Almanya, Ukrayna, Kırgızistan,
Belçika, Danimarka, Moldava ve Fransa’dan gerçekleştirilmiştir.
– Et ithalatının besicilik üzerindeki olumsuz
etkisinin giderilmesi amacıyla et ithalatından alınan Gümrük
Vergisi+Fon, CİF bedelinin % 105 inden % 165 ine
çıkarılmıştır. Diğer yandan ithal edilecek besilik
hayvanlardan % 5 Gümrük Vergisi ile sıfır fon alınırken % 5
Gümrük Vergisi+% 15 Fon uygulaması getirilmiştir. 1996 yılı
Ağustos ayından itibaren üç ay süre ile kasaplık ve besilik
hayvan ithaline ilişkin ithalat rejimi kararı uyarınca
ithalatçının Bakanlığımızdan alması gerekli
olan Kontrol Belgesi düzenlenmesi ertelenmiş, daha önce verilen Kontrol
Belgeleri ile yapılacak ithalat durdurulmuştur.
– AB ile imzalanan Gümrük Birliği
Anlaşması’nın ithalat miktarı üzerine halihazırda bir
etkisi yoktur.
7/1535 Esas Nolu Bursa Milletvekili Sayın Yüksel
AKSU’nun Tütün İthalatına İlişkin Yazılı Soru
Önergesine Hazırlanan Bakanlık Görüşümüz.
– Dünyanın başlıca Şark tipi tütün
üreticisi olan ülkemizde tütün ithalatı yabancı orijinli tütünlere
yönelik olarak gerçekleştirilmektedir.
Dünya’da ve Türkiye’de tüketim eğilimlerinin
blended sigaralar doğrultusunda gelişiyor olması, ülkemizin
yabancı tütüne ihtiyaç duymasına sebep olmuştur. Bilindiği
gibi blended sigaralar şark tipi tütün ile yabancı orjinli tütünlerin
değişik oranlarda harmanlanması ile elde edilmektedir.
Halihazırda ülkemizde yabancı tütünü sigara
harmanlarında kullanan yerli ve yabancı sanayi kuruluşları
mevcut bulunmaktadır.
1980’li yılların sonlarında yabancı
tütün ithalatına başlayan ülkemizde mevcut kurulu sanayinin hammadde
ihtiyacını karşılamak amacıyla ürünün ithalatına
halen devam edilmektedir.
Yerli tütünlerimize göre oldukça farklı ekolojik
isteğe sahip olan yabancı tütün tiplerinin ülkemizde 6 500-7 000 ton
civarındaki üretimlerini artırabilmek amacıyla tütün ile ilgili
birimlerce yoğun çalışmalar yapılmıştır.
Ülkemizde ürünün üretim ve adaptasyon çalışmalarına,
kurutulması özel bir teknoloji gerektirmesi sebebiyle de kurutma hangar ve
fırınlarına maddî ve manevî yoğun emek
harcanmıştır.
Aşağıdaki tabloda Tekel’in verilerine
dayanarak 1995 yılı ve 1996 yılı ilk 9 aylık dönem
itibariyle yabancı tütün ithalat miktarları verilmektedir.
Ülkeler 1995 1996
A.B.D. 10
149 9 968
Zimbabwe 2
139 3 444
Malawi 840 1 542
Fransa 2
888 3 600
Toplam 16
016 18 554
– Tütün ithalatının tütüncülüğümüz
üzerinde olumsuz etki bırakmaması amacıyla halihazırda
yaprak tütün ithalatında % 25 oranında Gümrük Vergisi ve kilogram
başına 3 dolar seviyesinde fon uygulanmaktadır.
5. – Amasya
Milletvekili Aslan Ali Hatipoğlu’nun, Amasya ve Çorum’daki afet
konutlarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve
İskân Bakanı Cevat Ayhan’ın yazılı cevabı
(7/1559)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın
Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından
yazılı olarak cevaplandırılmasına delaletlerinizi arz
ederim.
Saygılarımla.
Aslan
Ali Hatipoğlu
Amasya
14 Ağustos 1996 tarihinde Çorum ili ve çevresi ile
Amasya İli Merzifon, Gümüşhacıköy ve Hamamözü ilçelerine
bağlı köylerde meydana gelen deprem neticesinde ihale edilen
(Amasya’da üç grup, Çorumda da iki grup halindeki) Afet Konutlarının
inşaası için yapılan sözleşmeye göre hak edilişlerin
zamanında alınamadığı ve sonuçtada bitiş tarihi
olarak tespit edilen 15.12.1996 tarihine kadar yetişmeyeceği ve vatandaşın
mağdur olacağı endişesi bizleri üzmektedir.
Sorular :
1. Hükümet bu afet konutları için gerekli olan
finansmanı sağlamış mıdır?
2. Sağlanamamış ise gerekçesi nedir? Ne
zaman sağlanacaktır?
3. İhale bedelleri zamanında ödenmediği
ve konutlar bitirilmediği takdirde vatandaşın mağduriyeti
nasıl giderilecektir?
4. 23.7.1995 tarih ve 4123 sayılı “Tabiî Afet
Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata İlişkin Hizmetlerin
Yürütülmesine Dair” Kanunun 8 inci maddesine istinaden Bakanlar Kurulunun
11.4.1996 tarihinde almış olduğu karar gereğince tabiî
afetin vuku bulduğu tarihte vatandaşın Ziraat Bankası ve
Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarının faizleri bir
yıl ertelenir, takibeden 2 yıl içerisinde de dört eşit taksitte
ödenir hükmü bölgemizdeki afete maruz kalan vatandaşlara neden
uygulanmamaktadır?
T.C.
Bayandırlık
ve İskân Bakanlığı
Basın
ve Halkla İlişkiler Müşavirliği
Sayı :
B.09.0.BHİ.0.00.00.25/2-A/7892 28.11.1996
Konu : Amasya Milletvekili Aslan Ali Hatipoğlu’nun
yazılı soru önergesi.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
İlgi : T.B.M.M.’nin 6.11.1996 gün ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1559-3940/10872
sayılı yazısı.
İlgi yazı ekinde alınan, Amasya
Milletvekili Aslan Ali Hatipoğlu’nun Bakanlığımıza
yönelttiği yazılı soru önergesi incelenmiştir.
Soru : 1. 14 Ağustos 1996 tarihinde Çorum ili ve
çevresi ile Amasya ili Merzifon, Gümüşhacıköy ve Hamamözü ilçelerine
bağlı köylerde meydana gelen deprem neticesinde ihale edilen
(Amasya’da üç grup, Çorum’da da iki grup halindeki) Afet konutlarının
inşası için yapılan sözleşmeye göre hak edilişlerin
zamanında alınamadığı ve sonuçta da bitiş tarihi
olarak tespit edilen 15.12.1996 tarihine kadar yetişmeyeceği ve
vatandaşın mağdur olacağı endişesi bizleri
üzmektedir.
Hükümet bu afet konutları için gerekli olan
finansmanı sağlamış mıdır?
Soru : 2. Sağlanamamış ise gerekçesi
nedir? Ne zaman sağlanacaktır?
Cevap :1, 2. Depremden konutları yıkık
ağır hasar gördüğü, Bakanlığımız yetkili
teknik elemanlarınca belirlenen afetzedelerden 7269 sayılı
Kanuna göre hak sahibi olanlarla, konutları orta hasar görüp aynı
Kanuna göre hak sahibi olanlardan 4133 sayılı Kanuna göre depremden
orta hasar gören konutunu yıkıp, yeniden yapmak isteyenlere verilmek
üzere 1397 konutun ihalesi 19.9.1996 tarihinde yapılmış olup,
konutlar 15.12.1996 tarihine kadar bitirilecektir.
Söz konusu konutlar için gerekli olan finansman
sağlanmıştır. Bugüne kadar süresinde ödenmemiş
hakediş bulunmamakta, gelen hakedişler ise bekletilmeden
ödenmektedir.
Soru : 3. İhale bedelleri zamanında
ödenmediği ve konutlar bitirilmediği takdirde vatandaşın
mağduriyeti nasıl giderilecektir?
Cevap : 3. Konutların süresinde bitirilmesine
çalışılacaktır.
Soru : 4. 23.7.1995 tarih ve 4123 sayılı
“Tabiî Afet Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata İlişkin
Hizmetlerin Yürütülmesine Dair” Kanunun 8 inci maddesine istinaden Bakanlar
Kurulunun 11.4.1996 tarihinde almış olduğu karar gereğince
tabiî afetin vuku bulduğu tarihte vatandaşın Ziraat Bankası
ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarının faizleri bir
yıl ertelenir, takibeden 2 yıl içerisinde de dört eşit taksitte
ödenir hükmü bölgemizdeki afete maruz kalan vatandaşlara neden
uygulanmamaktadır?
Cevap : 4. Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü ile
yapılan görüşmede;
14.8.1996 tarihinde Amasya ve Çorum ili ve ilçelerinde
meydana gelen deprem afetinden etkilenen üreticilerin hasar
durumlarının tespit edilmesi amacıyla il ve ilçe
şubelerinin hasar tespit komisyonlarına iştiraklerinin
sağlanması ve konunun 96/8021 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı kapsamında incelenmesi hususlarında Amasya ve Çorum il
şubelerine telefonla gerekli talimat verildiği,
Amasya ili Merzifon ve Gümüşhacıköy ilçeleri
ile Çorum ili ve Mecitözü ilçesinde 14.8.1996 tarihinde meydana gelen deprem
afetinden tarımsal işletme veya ürünleri, gayrimenkul ve menkul
malları ile işyerleri zarar gören ve bu durumları hasar tespit
komisyonlarınca belirlenen gerçek ve tüzelkişilerin tabiî afetin vuku
bulduğu tarihteki mevcut borçlarının 96/8021 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararına göre erteleneceği ve yeni kredi taleplerinin
karşılanacağı,
Depremden etkilenen il ve ilçelerde söz konusu Bakanlar
Kurulu Kararı gereği gerekli hasar tespit çalışmaları
ve tutanakları kararnamede öngörüldüğü şekilde Valilik
tarafından tamamlanamadığından, erteleme ve kredi açma
işlemlerinin henüz sonuçlandırılamadığı,
Ancak, aynı kararname kapsamına giren
üreticilerin hakları baki olduğundan işlemlerin geç tekemmül
etmesinin onların zarar görmelerine neden olmayacağı,
işlemlerin tamamlanmasını müteakip geçmişe yönelik olmak
kaydıyla kararname kapsamında gerekli erteleme ve kredi açma
işlemlerinin yerine getirileceği öğrenilmiştir.
Bilgilerinize arz ederim.
Cevat
Ayhan
Bayındırlık
ve İskân Bakanı
Memurlar, Diğer Kamu Görevlileri ile
Bunların Emeklilerinin Malî ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler
Yapılmasına Dair Yetki Kanunu Tasarısına Verilen
Oyların Sonucu :
Kanunlaşmıştır.
Üye
Sayısı : 550
Kullanılan
Oy : 248
Kabul
Edenler : 194
Reddedenler : 52
Çekinserler : –
Mükerrer : 2
Geçersiz
Oylar : –
Oya
Katılmayanlar : 304
Açık
Üyelikler : –
(Kabul Edenler)
ADANA
Yakup Budak
Sıtkı Cengil
İ. Cevher Cevheri
M. Halit Dağlı
ADIYAMAN
Mahmut Nedim Bilgiç
Ahmet Çelik
AFYON
Sait Açba
İsmet Attila
Osman Hazer
Kubilay Uygun
Nuri Yabuz
AĞRI
M. Sıddık Altay
Cemil Erhan
M. Ziyattin Tokar
AKSARAY
Mehmet Altınsoy
Nevzat Köse
Murtaza Özkanlı
AMASYA
Ahmet İyimaya
Cemalettin Lafcı
ANKARA
Saffet Arıkan Bedük
Ahmet Bilge
Hasan Hüseyin Ceylan
Ömer Ekinci
Ünal Erkan
Mehmet Gölhan
Şaban Karataş
Ahmet Tekdal
Rıza Ulucak
ANTALYA
Arif Ahmet Denizolgun
AYDIN
Nahit Menteşe
Muhammet Polat
BALIKESİR
Abdülbaki Ataç
Ahmet Bilgiç
İsmail Özgün
BATMAN
Musa Okçu
BAYBURT
Suat Pamukçu
BİLECİK
Bahattin Şeker
BİNGÖL
Kazım Ataoğlu
Hüsamettin Korkutata
BİTLİS
Zeki Ergezen
Abdulhaluk Mutlu
BOLU
Feti Görür
Necmi Hoşver
Mustafa Yünlüoğlu
BURSA
Mehmet Altan Karapaşaoğlu
Cemal Külahlı
Turhan Tayan
ÇANKIRI
İsmail Coşar
ÇORUM
Bekir Aksoy
Mehmet Aykaç
Zülfikar Gazi
DENİZLİ
M. Kemal Aykurt
Mehmet Gözlükaya
Ramazan Yenidede
DİYARBAKIR
Ferit Bora
M. Salim Ensarioğlu
Sacit Günbey
Yakup Hatipoğlu
EDİRNE
Ümran Akkan
ELAZIĞ
Ömer Naimi Barım
Hasan Belhan
Ahmet Cemil Tunç
ERZİNCAN
Tevhit Karakaya
Naci Terzi
ERZURUM
Zeki Ertugay
Lütfü Esengün
Abdulilah Fırat
İsmail Köse
Şinasi Yavuz
ESKİŞEHİR
Hanifi Demirkol
GAZİANTEP
Nurettin Aktaş
Kahraman Emmioğlu
Mehmet Bedri İncetahtacı
GİRESUN
Turhan Alçelik
GÜMÜŞHANE
Lütfi Doğan
HAKKÂRİ
Mustafa Zeydan
HATAY
Süleyman Metin Kalkan
Mehmet Sılay
Ali Uyar
ISPARTA
Mustafa Köylü
Halil Yıldız
İÇEL
Mehmet Emin Aydınbaş
Saffet Benli
Turhan Güven
Ayfer Yılmaz
İSTANBUL
Meral Akşener
Yıldırım Aktuna
Sedat Aloğlu
Mustafa Baş
Tansu Çiller
Gürcan Dağdaş
Süleyman Arif Emre
Hasan Tekin Enerem
Ekrem Erdem
İsmail Kahraman
Hüseyin Kansu
Ali Oğuz
Mehmet Ali Şahin
Osman Yumakoğulları
Bahattin Yücel
Bahri Zengin
Namık Kemal Zeybek
İZMİR
Hasan Denizkurdu
Işılay Saygın
Ufuk Söylemez
Sabri Tekir
İsmail Yılmaz
KAHRAMANMARAŞ
Hasan Dikici
Ahmet Dökülmez
Mustafa Kamalak
Mehmet Sağlam
KARABÜK
Hayrettin Dilekcan
KARAMAN
Abdullah Özbey
KARS
Sabri Güner
KASTAMONU
Haluk Yıldız
KAYSERİ
Memduh Büyükkılıç
Osman Çilsal
Ayvaz Gökdemir
Abdullah Gül
Salih Kapusuz
KIRIKKALE
Kemal Albayrak
Mikail Korkmaz
KIRŞEHİR
Ömer Demir
Cafer Güneş
KİLİS
Mustafa Kemal Ateş
KOCAELİ
Necati Çelik
Şevket Kazan
KONYA
Hüseyin Arı
Necmettin Erbakan
Ali Günaydın
Teoman Rıza Güneri
Hasan Hüseyin Öz
Mustafa Ünaldı
Lütfi Yalman
KÜTAHYA
Ahmet Derin
Mehmet Korkmaz
Metin Perli
MALATYA
Oğuzhan Asiltürk
Yaşar Canbay
Fikret Karabekmez
M. Recai Kutan
MANİSA
Yahya Uslu
MARDİN
Fehim Adak
Mahmut Duyan
Hüseyin Yıldız
MUĞLA
İrfettin Akar
Enis Yalım Erez
MUŞ
Nedim İlci
Erkan Kemaloğlu
NİĞDE
Doğan Baran
Mehmet Salih Katırcıoğlu
Ergun Özkan
ORDU
Hüseyin Olgun Akın
Mustafa Hasan Öz
RİZE
Şevki Yılmaz
SAKARYA
Nezir Aydın
Cevat Ayhan
Nevzat Ercan
Ertuğrul Eryılmaz
SAMSUN
Ahmet Demircan
Nafiz Kurt
Latif Öztek
SİNOP
Kadir Bozkurt
SIVAS
Musa Demirci
Tahsin Irmak
Temel Karamollaoğlu
Abdüllatif Şener
ŞANLIURFA
Necmettin Cevheri
İbrahim Halil Çelik
Zülfükar İzol
Ahmet Karavar
Abdülkadir Öncel
M. Fevzi Şıhanlıoğlu
ŞIRNAK
Bayar Ökten
Mehmet Tatar
TEKİRDAĞ
Nihan İlgün
TOKAT
Abdullah Arslan
Ali Şevki Erek
Ahmet Fevzi İnceöz
Bekir Sobacı
TRABZON
Yusuf Bahadır
Kemalettin Göktaş
Şeref Malkoç
İsmail İlhan Sungur
UŞAK
Hasan Karakaya
VAN
Maliki Ejder Arvas
Fethullah Erbaş
Şaban Şevli
Mahmut Yılbaş
YALOVA
Cevdet Aydın
YOZGAT
Yusuf Bacanlı
Abdullah Örnek
ZONGULDAK
Necmettin Aydın
Ömer Barutçu
ADANA
Mehmet Büyükyılmaz
Tuncay Karaytuğ
ADIYAMAN
Celal Topkan
ANKARA
Yılmaz Ateş
Halis Uluç Gürkan
M. Seyfi Oktay
Önder Sav
Aydın Tümen
ANTALYA
Yusuf Öztop
Metin Şahin
BALIKESİR
Tamer Kanber
Mustafa Güven Karahan
İ. Önder Kırlı
BOLU
Mustafa Karslıoğlu
BURSA
Yahya Şimşek
ÇANAKKALE
Ahmet Küçük
DENİZLİ
Hilmi Develi
ESKİŞEHİR
Necati Albay
(Reddedenler)
GAZİANTEP
Ali Ilıksoy
HATAY
Atilla Sav
İÇEL
Oya Araslı
İSTANBUL
Refik Aras
Nami Çağan
Osman Kılıç
Mehmet Tahir Köse
Emin Kul
H. Hüsamettin Özkan
İZMİR
Aydın Güven Gürkan
Metin Öney
Ahmet Piriştina
KARAMAN
Fikret Ünlü
KASTAMONU
Murat Başesgioğlu
KAYSERİ
İsmail Cem
İbrahim Yılmaz
KIRKLARELİ
Necdet Tekin
KOCAELİ
Bülent Atasayan
Halil Çalık
Bekir Yurdagül
KONYA
Nezir Büyükcengiz
KÜTAHYA
Emin Karaa
MALATYA
Ayhan Fırat
MANİSA
Sümer Oral
Cihan Yazar
MUĞLA
Fikret Uzunhasan
ORDU
Müjdat Koç
RİZE
Avni Kabaoğlu
Ahmet Kabil
SAMSUN
Ayhan Gürel
SIVAS
Mahmut Işık
TOKAT
Şahin Ulusoy
TUNCELİ
Orhan Veli Yıldırım
ZONGULDAK
Tahsin Boray Baycık
ADANA
Cevdet Akçalı
Uğur Aksöz
İmren Aykut
İbrahim Yavuz Bildik
(Oya Katılmayanlar)
M. Ali Bilici
Erol Çevikçe
Veli Andaç Durak (İ.A.)
Orhan Kavuncu
Mustafa Küpeli
Arif Sezer
İbrahim Ertan Yülek
ADIYAMAN
Mahmut Bozkurt
Ahmet Doğan
AFYON
H. İbrahim Özsoy
Yaman Törüner
AĞRI
Yaşar Eryılmaz
Celal Esin
AKSARAY
Sadi Somuncuoğlu
AMASYA
Aslan Ali Hatipoğlu
Haydar Oymak
ANKARA
İlhan Aküzüm
Nejat Arseven
Gökhan Çapoğlu
Cemil Çiçek
Ali Dinçer
Mehmet Ekici
Eşref Erdem
Agah Oktay Güner
İrfan Köksalan
Mehmet Sağdıç
Yücel Seçkiner (İ. A.)
İlker Tuncay
Hikmet Uluğbay
Ersönmez Yarbay
ANTALYA
Deniz Baykal
Osman Berberoğlu
Hayri Doğan
Emre Gönensay
İbrahim Gürdal
Bekir Kumbul
Sami Küçükbaşkan
ARDAHAN
İsmet Atalay
Saffet Kaya
ARTVİN
Metin Arifağaoğlu
Hasan Ekinci
Süleyman Hatinoğlu
AYDIN
Cengiz Altınkaya
M. Fatih Atay
Ali Rıza Gönül
Sema Pişkinsüt
İsmet Sezgin
Yüksel Yalova
BALIKESİR
Safa Giray
Hüsnü Sıvalıoğlu
İlyas Yılmazyıldız
BARTIN
Zeki Çakan
Köksal Toptan
Cafer Tufan Yazıcıoğlu
BATMAN
Alaattin Sever Aydın
Ataullah Hamidi
Faris Özdemir
BAYBURT
Ülkü Güney
BİLECİK
Şerif Çim
BİNGÖL
Mahmut Sönmez
BİTLİS
Edip Safder Gaydalı
Kamran İnan
BOLU
Avni Akyol
Abbas İnceayan
BURDUR
Mustafa Çiloğlu
Yusuf Ekinci
Kazım Üstüner
BURSA
Yüksel Aksu
Ali Rahmi Beyreli
Abdülkadir Cenkçiler
Cavit Çağlar
İlhan Kesici
Hayati Korkmaz
Feridun Pehlivan
Ali Osman Sönmez
Ertuğrul Yalçınbayır
İbrahim Yazıcı
ÇANAKKALE
Hikmet Aydın
Mustafa Cumhur Ersümer
Nevfel Şahin
A. Hamdi Üçpınarlar
ÇANKIRI
Mete Bülgün
Ahmet Uyanık
ÇORUM
Hasan Çağlayan
Yasin Hatiboğlu (Bşk. V.)
Ali Haydar Şahin
DENİZLİ
Adnan Keskin
Hasan Korkmazcan (Bşk.V.)
Haluk Müftüler
DİYARBAKIR
Abdülkadir Aksu
Muzaffer Arslan
Seyyit Haşim Haşimi
Ömer Vehbi Hatipoğlu
Sebgetullah Seydaoğlu
Salih Sümer
EDİRNE
Evren Bulut
Mustafa İlimen
Erdal Kesebir
ELAZIĞ
Mehmet Ağar
Cihan Paçacı
ERZİNCAN
Mustafa Kul
Mustafa Yıldız
ERZURUM
Necati Güllülü
Ömer Özyılmaz
Aslan Polat
ESKİŞEHİR
Mustafa Balcılar
Demir Berberoğlu
İbrahim Yaşar Dedelek
Mahmut Erdir
GAZİANTEP
Mehmet Batallı
Hikmet Çetin
Mustafa
R. Taşar
Ünal Yaşar
Mustafa Yılmaz (İ. A.)
GİRESUN
Burhan Kara
Yavuz Köymen
Ergun Özdemir
Rasim Zaimoğlu
GÜMÜŞHANE
Mahmut Oltan Sungurlu
HAKKÂRİ
Naim Geylani
HATAY
Abdulkadir Akgöl
Fuat Çay
Ali Günay
Nihat Matkap
Levent Mıstıkoğlu
Hüseyin Yayla
IĞDIR
Adil Aşırım
Şamil Ayrım
ISPARTA
Ömer Bilgin
A. Aykon Doğan
Erkan Mumcu
İÇEL
Fevzi Arıcı
Halil Cin
Ali Er
Abdülbaki Gökçel
D. Fikri Sağlar
Mustafa İstemihan Talay
Rüştü Kazım Yücelen
İSTANBUL
Bülent Akarcalı
Ziya Aktaş
Tayyar Altıkulaç
Ahat Andican
Azmi Ateş
Mehmet Aydın
Mukadder Başeğmez
Ali Coşkun
H. Hüsnü Doğan
Halit Dumankaya
Bülent Ecevit
Mehmet Fuat Fırat
Algan Hacaloğlu
Metin Işık
Cefi Jozef Kamhi
Ercan Karakaş
Yılmaz Karakoyunlu
M. Cavit Kavak
Ahmet Güryüz Ketenci
Hayri Kozakçıoğlu
Göksal Küçükali
Aydın Menderes
Necdet Menzir
Mehmet Moğultay
Yusuf Namoğlu
Altan Öymen
Korkut Özal
Ali Talip Özdemir
Yusuf Pamuk
Mehmet Cevdet Selvi
Mehmet Sevigen
Ahmet Tan
Güneş Taner
Bülent Tanla
Zekeriya Temizel
Erdoğan Toprak
Ali Topuz
Şadan Tuzcu
İZMİR
Veli Aksoy
Turhan Arınç
Ali Rıza Bodur
Işın Çelebi
İ. Kaya Erdem
Sabri Ergül
Şükrü Sina Gürel
Gencay Gürün
Birgen Keleş
Mehmet Köstepen
Atilla Mutman
Rüşdü Saracoglu
Rıfat Serdaroğlu
Süha Tanık
Hakan Tartan
Zerrin Yeniceli
KAHRAMANMARAŞ
Esat Bütün
Ali Doğan
Avni Doğan
Ali Şahin
KARABÜK
Şinasi Altıner
Erol Karan
KARAMAN
Zeki Ünal
KARS
Y. Selahattin Beyribey
Çetin Bilgir
Zeki Karabayır
KASTAMONU
Fethi Acar
Hadi Dilekçi
Nurhan Tekinel
KAYSERİ
Nurettin Kaldırımcı
Recep Kırış
KIRIKKALE
Hacı Filiz
Recep Mızrak
KIRKLARELİ
İrfan Gürpınar
A. Sezal Özbek
Cemal Özbilen
KIRŞEHİR
Mehmet Ali Altın
KİLİS
Doğan Güreş
KOCAELİ
İsmail Kalkandelen
Onur Kumbaracıbaşı
Osman Pepe
Hayrettin Uzun
KONYA
Ahmet Alkan
Abdullah Turan Bilge
Veysel Candan
Remzi Çetin
Necati Çetinkaya
Abdullah Gencer
Mehmet Keçeciler
Mehmet Ali Yavuz
KÜTAHYA
Mustafa Kalemli (Bşk.)
İsmail Karakuyu
MALATYA
Miraç Akdoğan
Metin Emiroğlu
MANİSA
Abdullah Akarsu
Rıza Akçalı
Bülent Arınç
Tevfik Diker
Ayseli Göksoy
Hasan Gülay
Ekrem Pakdemirli
Erdoğan Yetenç
MARDİN
Muzaffer Arıkan
Süleyman Çelebi
Ömer Ertaş
MUĞLA
Lale Aytaman
Zeki Çakıroğlu
Mustafa Dedeoğlu
MUŞ
Necmettin Dede
Sabahattin Yıldız
NEVŞEHİR
Abdülkadir Baş
Mehmet Elkatmış
Esat Kıratlıoğlu
NİĞDE
Akın Gönen
ORDU
İhsan Çabuk
Mustafa Bahri Kibar
Nabi Poyraz
Refaiddin Şahin
Şükrü Yürür
RİZE
Ahmet Mesut Yılmaz
SAKARYA
Teoman Akgür
Ahmet Neidim
Ersin Taranoğlu
SAMSUN
Cemal Alişan
İrfan Demiralp
Yalçın Gürtan
Murat Karayalçın
Biltekin Özdemir
Musa Uzunkaya
Adem Yıldız
SİİRT
Ahmet Nurettin Aydın
Mehmet Emin Aydın
Nizamettin Sevgili
SİNOP
Metin Bostancıoğlu
Yaşar Topçu
SIVAS
Nevzat Yanmaz
Muhsin Yazıcıoğlu
ŞANLIURFA
Sedat Edip Bucak
Seyit Eyyüpoğlu
Eyyüp Cenap Gülpınar
ŞIRNAK
Mehmet Salih Yıldırım
TEKİRDAĞ
Fevzi Aytekin
Bayram Fırat Dayanıklı
Hasan Peker
Enis Sülün
TOKAT
Hanefi Çelik
Metin Gürdere
TRABZON
Eyüp Aşık
Ali Kemal Başaran
İbrahim Çebi
Hikmet Sami Türk
TUNCELİ
Kamer Genç (Bşk. V.)
UŞAK
Yıldırım Aktürk
Mehmet Yaşar Ünal
VAN
Mustafa Bayram
Şerif Bedirhanoğlu
YALOVA
Yaşar Okuyan
YOZGAT
İlyas Arslan
Kazım Arslan
Lütfullah Kayalar
İsmail Durak Ünlü
ZONGULDAK
Veysel Atasoy
Hasan Gemici
Osman Mümtaz Soysal
SAMSUN
Nafiz Kurt (Kabul)
(Mükerrer Oylar)
YALOVA
Cevdet Aydın (Kabul)
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri
Federasyonu Arasında Uluslararası Federasyonun ve Onun Türkiye
Cumhuriyetindeki Temsilciliğinin Statüsüne İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı :
Kanunlaşmıştır.
Üye
Sayısı : 550
Kullanılan
Oy : 200
Kabul
Edenler : 199
Reddedenler : –
Çekinserler : –
Mükerrer : 1
Geçersiz
Oylar : –
Oya
Katılmayanlar : 351
Açık
Üyelikler : –
(Kabul Edenler)
ADANA
Yakup Budak
Sıtkı Cengil
M. Halit Dağlı
ADIYAMAN
Ahmet Çelik
Ahmet Doğan
Celal Topkan
AFYON
Osman Hazer
Kubilay Uygun
Nuri Yabuz
AĞRI
M. Sıddık Altay
Cemil Erhan
M. Ziyattin Tokar
AKSARAY
Mehmet Altınsoy
Murtaza Özkanlı
AMASYA
Ahmet İyimaya
Cemalettin Lafcı
ANKARA
Saffet Arıkan Bedük
Ahmet Bilge
Hasan Hüseyin Ceylan
Ömer Ekinci
Ünal Erkan
Halis Uluç Gürkan
Şaban Karataş
Önder Sav
Rıza Ulucak
ANTALYA
Arif Ahmet Denizolgun
Metin Şahin
AYDIN
Nahit Menteşe
Muhammet Polat
BALIKESİR
Tamer Kanber
Mustafa Güven Karahan
İ. Önder Kırlı
BATMAN
Musa Okçu
BAYBURT
Suat Pamukçu
BİLECİK
Bahattin Şeker
BİNGÖL
Kazım Ataoğlu
Hüsamettin Korkutata
BİTLİS
Zeki Ergezen
Abdulhaluk Mutlu
BOLU
Feti Görür
Mustafa Karslıoğlu
Mustafa Yünlüoğlu
BURSA
Mehmet Altan Karapaşaoğlu
Cemal Külahlı
Yahya Şimşek
Turhan Tayan
ÇANKIRI
İsmail Coşar
ÇORUM
Bekir Aksoy
Mehmet Aykaç
Zülfikar Gazi
DENİZLİ
Hilmi Develi
Mehmet Gözlükaya
Ramazan Yenidede
DİYARBAKIR
Ferit Bora
M. Salim Ensarioğlu
Sacit Günbey
Yakup Hatipoğlu
ELAZIĞ
Ömer Naimi Barım
Hasan Belhan
Ahmet Cemil Tunç
ERZİNCAN
Tevhit Karakaya
Naci Terzi
ERZURUM
Zeki Ertugay
Lütfü Esengün
İsmail Köse
Şinasi Yavuz
ESKİŞEHİR
Necati Albay
Hanifi Demirkol
GAZİANTEP
Nurettin Aktaş
Mehmet Batallı
Hikmet Çetin
Kahraman Emmioğlu
Ali Ilıksoy
Mehmet Bedri İncetahtacı
GİRESUN
Turhan Alçelik
GÜMÜŞHANE
Lütfi Doğan
HATAY
Süleyman Metin Kalkan
Nihat Matkap
Atilla Sav
ISPARTA
Mustafa Köylü
Halil Yıldız
İÇEL
Mehmet Emin Aydınbaş
Saffet Benli
Turhan Güven
Ayfer Yılmaz
İSTANBUL
Meral Akşener
Yıldırım Aktuna
Sedat Aloğlu
Refik Aras
Mustafa Baş
Nami Çağan
Tansu Çiller
Gürcan Dağdaş
Süleyman Arif Emre
Ekrem Erdem
İsmail Kahraman
Hüseyin Kansu
Osman Kılıç
Mehmet Tahir Köse
Emin Kul
Ali Oğuz
Mehmet Ali Şahin
Ahmet Tan
Osman Yumakoğulları
Bahattin Yücel
Bahri Zengin
Namık Kemal Zeybek
İZMİR
Metin Öney
Işılay Saygın
Ufuk Söylemez
Sabri Tekir
İsmail Yılmaz
KAHRAMANMARAŞ
Hasan Dikici
Avni Doğan
Ahmet Dökülmez
Mustafa Kamalak
Mehmet Sağlam
KARABÜK
Hayrettin Dilekcan
Erol Karan
KARAMAN
Abdullah Özbey
KASTAMONU
Murat Başesgioğlu
Haluk Yıldız
KAYSERİ
Memduh Büyükkılıç
Osman Çilsal
Ayvaz Gökdemir
Abdullah Gül
Salih Kapusuz
İbrahim Yılmaz
KIRIKKALE
Kemal Albayrak
Mikail Korkmaz
KIRŞEHİR
Cafer Güneş
KİLİS
Mustafa Kemal Ateş
KOCAELİ
Halil Çalık
Necati Çelik
Şevket Kazan
KONYA
Ali Günaydın
Teoman Rıza Güneri
Hasan Hüseyin Öz
Lütfi Yalman
KÜTAHYA
Ahmet Derin
Emin Karaa
MALATYA
Oğuzhan Asiltürk
Yaşar Canbay
Ayhan Fırat
Fikret Karabekmez
M. Recai Kutan
MANİSA
Cihan Yazar
MARDİN
Fehim Adak
Mahmut Duyan
Hüseyin Yıldız
MUĞLA
İrfettin Akar
Enis Yalım Erez
Fikret Uzunhasan
MUŞ
Nedim İlci
Erkan Kemaloğlu
NİĞDE
Doğan Baran
Ergun Özkan
ORDU
Hüseyin Olgun Akın
Müjdat Koç
Mustafa Hasan Öz
RİZE
Avni Kabaoğlu
Ahmet Kabil
SAKARYA
Nezir Aydın
Cevat Ayhan
Nevzat Ercan
SAMSUN
Ahmet Demircan
Ayhan Gürel
Nafiz Kurt
Latif Öztek
SİNOP
Kadir Bozkurt
SIVAS
Musa Demirci
Tahsin Irmak
Mahmut Işık
Temel Karamollaoğlu
Abdüllatif Şener
ŞANLIURFA
İbrahim Halil Çelik
Zülfükar İzol
Ahmet Karavar
Abdülkadir Öncel
M. Fevzi Şıhanlıoğlu
ŞIRNAK
Mehmet Tatar
TOKAT
Abdullah Arslan
Ali Şevki Erek
Ahmet Fevzi İnceöz
Bekir Sobacı
TRABZON
Yusuf Bahadır
Kemalettin Göktaş
Şeref Malkoç
İsmail İlhan Sungur
UŞAK
Hasan Karakaya
VAN
Maliki Ejder Arvas
Fethullah Erbaş
Şaban Şevli
Mahmut Yılbaş
YOZGAT
Yusuf Bacanlı
Abdullah Örnek
ZONGULDAK
Necmettin Aydın
Ömer Barutçu
Tahsin Boray Baycık
ADANA
Cevdet Akçalı
Uğur Aksöz
İmren Aykut
İbrahim Yavuz Bildik
M. Ali Bilici
Mehmet Büyükyılmaz
İ. Cevher Cevheri
Erol Çevikçe
Veli Andaç Durak (İ. A.)
Tuncay Karaytuğ
Orhan Kavuncu
Mustafa Küpeli
Arif Sezer
İbrahim Ertan Yülek
ADIYAMAN
Mahmut Nedim Bilgiç
Mahmut Bozkurt
AFYON
Sait Açba
İsmet Attila
H. İbrahim Özsoy
Yaman Törüner
AĞRI
Yaşar Eryılmaz
Celal Esin
AKSARAY
Nevzat Köse
Sadi Somuncuoğlu
AMASYA
Aslan Ali Hatipoğlu
Haydar Oymak
(Oya Katılmayanlar)
ANKARA
İlhan Aküzüm
Nejat Arseven
Yılmaz Ateş
Gökhan Çapoğlu
Cemil Çiçek
Ali Dinçer
Mehmet Ekici
Eşref Erdem
Mehmet Gölhan
Agah Oktay Güner
İrfan Köksalan
M. Seyfi Oktay
Mehmet Sağdıç
Yücel Seçkiner (İ. A.)
Ahmet Tekdal
İlker Tuncay
Aydın Tümen
Hikmet Uluğbay
Ersönmez Yarbay
ANTALYA
Deniz Baykal
Osman Berberoğlu
Hayri Doğan
Emre Gönensay
İbrahim Gürdal
Bekir Kumbul
Sami Küçükbaşkan
Yusuf Öztop
ARDAHAN
İsmet Atalay
Saffet Kaya
ARTVİN
Metin Arifağaoğlu
Hasan Ekinci
Süleyman Hatinoğlu
AYDIN
Cengiz Altınkaya
M. Fatih Atay
Ali Rıza Gönül
Sema Pişkinsüt
İsmet Sezgin
Yüksel Yalova
BALIKESİR
Abdülbaki Ataç
Ahmet Bilgiç
Safa Giray
İsmail Özgün
Hüsnü Sıvalıoğlu
İlyas Yılmazyıldız
BARTIN
Zeki Çakan
Köksal Toptan
Cafer Tufan Yazıcıoğlu
BATMAN
Alaattin Sever Aydın
Ataullah Hamidi
Faris Özdemir
BAYBURT
Ülkü Güney
BİLECİK
Şerif Çim
BİNGÖL
Mahmut Sönmez
BİTLİS
Edip Safder Gaydalı
Kamran İnan
BOLU
Avni Akyol
Necmi Hoşver
Abbas İnceayan
BURDUR
Mustafa Çiloğlu
Yusuf Ekinci
Kazım Üstüner (K.Üye)
BURSA
Yüksel Aksu
Ali Rahmi Beyreli
Abdülkadir Cenkçiler
Cavit Çağlar
İlhan Kesici
Hayati Korkmaz
Feridun Pehlivan
Ali Osman Sönmez
Ertuğrul Yalçınbayır
İbrahim Yazıcı
ÇANAKKALE
Hikmet Aydın
Mustafa Cumhur Ersümer
Ahmet Küçük
Nevfel Şahin
A. Hamdi Üçpınarlar
ÇANKIRI
Mete Bülgün
Ahmet Uyanık
ÇORUM
Hasan Çağlayan
Yasin Hatiboğlu (Bşk. V.)
Ali Haydar Şahin
DENİZLİ
M. Kemal Aykurt
Adnan Keskin
Hasan Korkmazcan (Bşk.V.)
Haluk Müftüler
DİYARBAKIR
Abdülkadir Aksu
Muzaffer Arslan
Seyyit Haşim Haşimi
Ömer Vehbi Hatipoğlu
Sebgetullah Seydaoğlu
Salih Sümer
EDİRNE
Ümran Akkan
Evren Bulut
Mustafa İlimen
Erdal Kesebir
ELAZIĞ
Mehmet Ağar
Cihan Paçacı
ERZİNCAN
Mustafa Kul
Mustafa Yıldız
ERZURUM
Abdulilah Fırat
Necati Güllülü
Ömer Özyılmaz
Aslan Polat
ESKİŞEHİR
Mustafa Balcılar
Demir Berberoğlu
İbrahim Yaşar Dedelek
Mahmut Erdir
GAZİANTEP
Mustafa
R. Taşar
Ünal Yaşar
Mustafa Yılmaz (İ. A.)
GİRESUN
Burhan Kara
Yavuz Köymen
Ergun Özdemir
Rasim Zaimoğlu
GÜMÜŞHANE
Mahmut Oltan Sungurlu
HAKKÂRİ
Naim Geylani
Mustafa Zeydan
HATAY
Abdulkadir Akgöl
Fuat Çay
Ali Günay
Levent Mıstıkoğlu
Mehmet Sılay
Ali Uyar
Hüseyin Yayla
IĞDIR
Adil Aşırım
Şamil Ayrım
ISPARTA
Ömer Bilgin
A. Aykon Doğan
Erkan Mumcu
İÇEL
Oya Araslı
Fevzi Arıcı
Halil Cin
Ali Er
Abdülbaki Gökçel
D. Fikri Sağlar
Mustafa İstemihan Talay
Rüştü Kazım Yücelen
İSTANBUL
Bülent Akarcalı
Ziya Aktaş
Tayyar Altıkulaç
Ahat Andican
Azmi Ateş
Mehmet Aydın
Mukadder Başeğmez
Ali Coşkun
H. Hüsnü Doğan
Halit Dumankaya
Bülent Ecevit
Hasan Tekin Enerem
Mehmet Fuat Fırat
Algan Hacaloğlu
Metin Işık
Cefi Jozef Kamhi
Ercan Karakaş
Yılmaz Karakoyunlu
M. Cavit Kavak
Ahmet Güryüz Ketenci
Hayri Kozakçıoğlu
Göksal Küçükali
Aydın Menderes
Necdet Menzir
Mehmet Moğultay
Yusuf Namoğlu
Altan Öymen
Korkut Özal
Ali Talip Özdemir
H. Hüsamettin Özkan
Yusuf Pamuk
Mehmet Cevdet Selvi
Mehmet Sevigen
Güneş Taner
Bülent Tanla
Zekeriya Temizel
Erdoğan Toprak
Ali Topuz
Şadan Tuzcu
İZMİR
Veli Aksoy
Turhan Arınç
Ali Rıza Bodur
Işın Çelebi
Hasan Denizkurdu
İ. Kaya Erdem
Sabri Ergül
Şükrü Sina Gürel
Aydın Güven Gürkan
Gencay Gürün
Birgen Keleş
Mehmet Köstepen
Atilla Mutman
Ahmet Piriştina
Rüşdü Saracoglu
Rıfat Serdaroğlu
Süha Tanık
Hakan Tartan
Zerrin Yeniceli
KAHRAMANMARAŞ
Esat Bütün
Ali Doğan
Ali Şahin
KARABÜK
Şinasi Altıner
KARAMAN
Zeki Ünal
Fikret Ünlü
KARS
Y. Selahattin Beyribey
Çetin Bilgir
Sabri Güner
Zeki Karabayır
KASTAMONU
Fethi Acar
Hadi Dilekçi
Nurhan Tekinel
KAYSERİ
İsmail Cem
Nurettin Kaldırımcı
Recep Kırış
KIRIKKALE
Hacı Filiz
Recep Mızrak
KIRKLARELİ
İrfan Gürpınar
A. Sezal Özbek
Cemal Özbilen
Necdet Tekin
KIRŞEHİR
Mehmet Ali Altın
Ömer Demir
KİLİS
Doğan Güreş
KOCAELİ
Bülent Atasayan
İsmail Kalkandelen
Onur Kumbaracıbaşı
Osman Pepe
Hayrettin Uzun
Bekir Yurdagül
KONYA
Ahmet Alkan
Hüseyin Arı
Abdullah Turan Bilge
Nezir Büyükcengiz
Veysel Candan
Remzi Çetin
Necati Çetinkaya
Necmettin Erbakan (Başbakan)
Abdullah Gencer
Mehmet Keçeciler
Mustafa Ünaldı
Mehmet Ali Yavuz
KÜTAHYA
Mustafa Kalemli (Başkan)
İsmail Karakuyu
Mehmet Korkmaz
Metin Perli
MALATYA
Miraç Akdoğan
Metin Emiroğlu
MANİSA
Abdullah Akarsu
Rıza Akçalı
Bülent Arınç
Tevfik Diker
Ayseli Göksoy
Hasan Gülay
Sümer Oral
Ekrem Pakdemirli
Yahya Uslu
Erdoğan Yetenç
MARDİN
Muzaffer Arıkan
Süleyman Çelebi
Ömer Ertaş
MUĞLA
Lale Aytaman
Zeki Çakıroğlu
Mustafa Dedeoğlu
MUŞ
Necmettin Dede
Sabahattin Yıldız
NEVŞEHİR
Abdülkadir Baş
Mehmet Elkatmış
Esat Kıratlıoğlu
NİĞDE
Akın Gönen
Mehmet Salih Katırcıoğlu
ORDU
İhsan Çabuk
Mustafa Bahri Kibar
Nabi Poyraz
Refaiddin Şahin
Şükrü Yürür
RİZE
Ahmet Mesut Yılmaz
Şevki Yılmaz
SAKARYA
Teoman Akgür
Ertuğrul Eryılmaz
Ahmet Neidim
Ersin Taranoğlu
SAMSUN
Cemal Alişan
İrfan Demiralp
Yalçın Gürtan
Murat Karayalçın
Biltekin Özdemir
Musa Uzunkaya
Adem Yıldız
SİİRT
Ahmet Nurettin Aydın
Mehmet Emin Aydın
Nizamettin Sevgili
SİNOP
Metin Bostancıoğlu
Yaşar Topçu
SIVAS
Nevzat Yanmaz
Muhsin Yazıcıoğlu
ŞANLIURFA
Sedat Edip Bucak
Necmettin Cevheri
Seyit Eyyüpoğlu
Eyyüp Cenap Gülpınar
ŞIRNAK
Bayar Ökten
Mehmet Salih Yıldırım
TEKİRDAĞ
Fevzi Aytekin
Bayram Fırat Dayanıklı
Nihan İlgün
Hasan Peker
Enis Sülün
TOKAT
Hanefi Çelik
Metin Gürdere
Şahin Ulusoy
TRABZON
Eyüp Aşık
Ali Kemal Başaran
İbrahim Çebi
Hikmet Sami Türk
TUNCELİ
Kamer Genç (Bşk. V.)
Orhan Veli Yıldırım
UŞAK
Yıldırım Aktürk
Mehmet Yaşar Ünal
VAN
Mustafa Bayram
Şerif Bedirhanoğlu
YALOVA
Cevdet Aydın
Yaşar Okuyan
YOZGAT
İlyas Arslan
Kâzım Arslan
Lütfullah Kayalar
İsmail Durak Ünlü
ZONGULDAK
Veysel Atasoy
Hasan Gemici
Osman Mümtaz Soysal
(Mükerrer Oy)
SAMSUN
Nafiz Kurt (Kabul)
EK : 2
– İstanbul
Milletvekili Halit Dumankaya ve 33 arkadaşının,
Başbakanlık Örtülü Ödeneğinin amacının
dışında kullanıldığı iddialarını
araştırarak varsa usulsüzlük ve yolsuzlukları tespit etmek
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/133)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Devletimizin Yüksek güvenliği ve yüksek menfaatleri, kapalı
istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri için siyasî, sosyal konularla,
kültürel ve devlet itibarı alanlarında olağanüstü hizmetlerin
sağlanmasında kullanılmak üzere Başbakanlık bütçesine
konan örtülü ödeneğin harcama yetkisi Başbakana
bırakılmıştır. Bu işlem 1927 tarihinde
çıkartılan 1050 sayılı yasanın 77 nci maddesi
gereği yapılmaktadır.
Aynı kanun bu ödeneğin, Başbakanın ve ailesinin
şahsî masraflarına ve parti masraflarına
kullanamayacağını emretmektedir.
Sayın Tansu Çiller, Başbakanlığı döneminde
örtülü ödeneğin gayesi dışında
kullanıldığı, partisine oy almak için sahtekârlara bile
para dağıtıldığı iddiları kamuoyunun
vicdanını rahatsız etmiştir. Kamuoyu bu iddiaların
açığa çıkmasını beklemektedir.
Sayın Çiller, Başbakanlığı döneminde
yaşanan bu olaylardan sonra artık örtülü ödeneğin bir
kişinin namusuna terkedilemeyeceği bir gerçektir.
Örtülü ödenek konusunda nelerin yapılabileceğine dair
Anayasamızın 98 inci ve İçtüzüğümüzün 104 üncü ve 105 inci
maddeleri gereği bir Meclis Araştırmasına zaruret
vardır. Gereğini Yüce Meclise arz ederiz.
Halit
Dumankaya
İstanbul
ve
33 Arkadaşı
GEREKÇE
Örtülü ödenekle ilgili kanun 1927 tarihinde
çıkarılan 1050 sayılı Muhasebe–i Umumiye Kanununun 77 nci
maddesine göre Başbakanlar tarafından harcanır.
Örtülü ödeneğin harcaması ve bu harcama ile
ilgili belgelerin ortadan kaldırılması Başbakan’ın
yetkisine bırakılmıştır. Ancak bu harcamalar keyfî
olarak şahsî çıkarlarına, siyasî harcamalar için
kullanılamaz.
Örtülü ödenek kapalı istihbarat, kapalı
savunma hizmetleri için, devletin yüksek güvenliği ve yüksek menfaatleri
için, siyasî sosyal konularla kültürel ve devletin itibarı
alanlarında ve olağanüstü hizmetlerin sağlanmasında
kullanacağı yasa hükmüdür.
Örtülü ödenek kanunla bir kişinin namusuna emanet
edilmiş, yasa harcamaları nedeni ile kendisinden hesap sorulamaz
kaidesini getirmiştir.
Örtülü ödeneğin harcanacağı yerin ve
hesaplarının nasıl tutulacağının ve hangi konularda
bilgileri yerine gelen kişiye vereceğinin takdiri kendilerine aittir.
Sayın Tansu Çiller’in
Başbakanlığı dönemi, ülkede yolsuzluğun
konuşulduğu, yolsuzluk iddialarının en yaygın
olduğu dönemdir.
Sayın Çiller’in Başbakanlığı
döneminde her konuda olduğu gibi örtülü ödeneğin gayesi
dışında sorumsuzca kullanıldığı bir dönem
olmuştur. Sayın Çiller Başbakanlığı döneminde
karanlık ilişkiler, kamuoyuna yansıyan büyük yolsuzluk ve
suistimaller karşısında iddiaların üzerini örtme,
yolsuzlukları yayanları koruma, kayırma ile ün
kazanmıştır.
Yolsuzlukların üzerine giderek bu
yolsuzlukları ortaya çıkartanları ve basını susturmaya
çalışanlar, kendi yolsuzluklarını örtbas etmek için,
kişiler hakkında ve partiler hakkında hayalî yolsuzluklar
üreterek kamuoyunu meşgul etmektedirler.
Basının ortaya çıkardığı
bir Parsadan olayı vardır. Cumhuriyet tarihinde hiçbir örneğine
rastlanmayacak şekilde örtülü ödenekten, Anavatan Partisinin İstanbul
Kadıköy tarafındaki oylarını DYP’ye transfer için bir
dolandırıcıya para aktarılması. Bir
dolandırıcının Başbakanlık Makamından bir
emekli Generalin ismini vererek beşbuçuk milyarı gasp etmesi.
Her ne kadar yasa Başbakanlara Örtülü ödenekten
harcandığı paranın hesabını vermeyeceğine
amirse de, oluşan bir gelenekle görevi devreden Başbakan, görevi
devralan Başbakan’a örtülü ödenekten yaptığı
harcamaların hesabını vermeyi adet edinilmiştir.
Eski Başbakan Sayın Tansu Çiller oluşan
bu teammüllere aykırı olarak görevi devretmeden bir hafta evvel
çektiği beşyüz milyar liranın hesabını hükümeti devrettiği
ortağı Başbakana vermemiştir. Sayın Çiller o güne
kadar oluşan geleneği çektiği beşyüz milyar liranın
hesabını hükümete devrettiği ortağı Başbakana
vermeyerek yıkmıştır.
Sayın Çiller’in Başbakanlığı
devrinden kısa bir süre sonra örtülü ödenek olayı görsel medya ve
basında konuşulmaya başlandı. Önce bu olayı gizledi,
hatta o gün olayı ortaya atan RP Milletvekili Sayın Kazan’a
ağır hakaretler yağdırdı.
Beşyüz milyonun belgeleri basına
yansıyınca ve Parsadan ile Mukaddes Balkan’ın
aldıkları 5,5 milyar olayı akabinde ortaya çıkınca
önce inkâr edip, sonra Özel Kalem Müdürü Akın İstanbulluoğlu’nun
parayı verdiğini açıklayıp sonra inkâr etmesi kamuoyunun
dikkatini çekmiştir.
Olay faallerinden Mukadder Balkan’ın örtülü
ödenekten paraları Başbakanlıktan iki taksitle
aldığını ve bu paraları yatırdığı
bankaları ve hesap numaralarını vermesi ile artık bu
olayın gizlenecek tarafı kalmamıştır.
Bir basın organımızda Tufan Turenç
köşesinde devrin Başbakanı Sayın Adnan Menderes’in
yargılandığı ve idamı istendiği davadan
korkmadığını, korktuğu davanın örtülü ödenek
davası olduğunu tarihe “hırsız Başbakan olarak
geçmekten korktuğunu” ifade etmiştir.
İhtilallerde Başbakanlar örtülü ödeneğin
hesabını kuruşuna kadar verebilmişlerdir.
Artık kirlenen toplumda örtülü ödeneğin
gayesi dışında kullanılması kamuoyunu rahatsız
etmiştir. Ayrıca Sayın Çiller’in siyasete
atıldığından beri servetindeki artışın bu
örtülü ödenekle bağlantısı olup olmadığının
kamuoyunca aydınlanması istenmektedir.
Örtülü ödeneğin bunca olaylardan sonra bir
kişinin bilgisi ile kullanılmasına kamu vicdanı elvermez,
bu harcamalar kamuoyunu rahatsız edeceği gibi, harcayan dürüst
Başbakanları da rahatsız eder.
Yukarıda bahsedilen olayların
açıklığa çıkartılması, örtülü ödeneğin
harcanması ve bir kişinin tekeli ve diğer suistimal
söylentileriyle ilgili olarak Anayasamızın 98 ve
İçtüzüğümüzün 104 üncü ve 105 inci maddesi gereği bir Meclis
Araştırmasına zaruret vardır.
Halit
Dumankaya Ahat
Andican
İstanbul İstanbul
Abdülkadir
Baş İsmail
Durak Ünlü
Nevşehir Yozgat
Hayrettin
Uzun Yusuf
Ekinci
Kocaeli Burdur
Refik
Aras Ersin
Taranoğlu
İstanbul Sakarya
Avni
Kabaoğlu Miraç
Akdoğan
Rize Malatya
Nizamettin
Sevgili Mustafa
Cumhur Ersümer
Siirt Çanakkale
Mustafa
Küpeli Emin
Kul
Adana İstanbul
Ahmet
Kabil Y.
Selahattin Beyribey
Rize Kars
Yusuf
Pamuk Ataullah
Hamidi
İstanbul Batman
H.
İbrahim Özsoy Abbas
İnceayan
Afyon Bolu
Uğur
Aksöz Rüştü
Kâzım Yücelen
Adana İçel
Recep
Mızrak İrfan
Demiralp
Kırıkkale Samsun
Yusuf
Namoğlu Aslan
Ali Hatipoğlu
İstanbul Amasya
Murat
Başesgioğlu Edip
Safder Gaydalı
Kastamonu Bitlis
Şinasi
Altıner İrfan
Köksalan
Karabük Ankara
Sadi
Somuncuoğlu Ahmet
Neidim
Aksaray Sakarya
Ali
Doğan Mustafa
Balcılar
Kahramanmaraş Eskişehir
TUTANAĞIN
SONU